sözel bildiri özetleri - TDB 22. Uluslararası Dişhekimliği Kongresi
Transkript
sözel bildiri özetleri - TDB 22. Uluslararası Dişhekimliği Kongresi
TDA TDB l a n o i t a n r e Int ongress Dental C ı s a r a r a l s u Ul liği Kongresi Dișhekim ıs 2016 y a M • y a M 19-21 arİzmir Fu SÖZEL ve POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ ORAL & POSTER PRESENTATION ABSTRACTS SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ ORAL PRESENTATION ABSTRACTS Bu kitapta yer alan tüm Sözel ve Poster Bildiriler Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dergisi’nde yayınlanacaktır. SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-01 DENTAL KÖK HÜCRELER DÜŞÜK SEVİYELİ LAZER UYARIMI İLE HASARLI PERİDONTAL DOKULARIN ONARIMDA DAHA İYİ VE HIZLI OLABİLİRLER Ayşe Nuran Çulcuoğlu Özel Muayenehane, İstanbul TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ VE KAPSAM: Çalışmamız, in vitro koşullarda dental kök hücrelerin farklı doz ve sürelerde InGaAsP Diod Lazer ve Nd:YAG Lazer muamelesi sonrası çoğalma, farklılaşma ve metabolik etkinliklerindeki değişimin araştırılması amaçlamaktadır. MATERYAL-YÖNTEM: Takip edilen yöntem basamaklarımız (1) İnsan yirmi yaş dişlerine ait dental kök hücrelerinin primer dokulardan saflaştırılmaları ve doku-hücre kültürü şartlarında çoğaltılmaları; (2) farklı doz ve sürelerde düşük seviyeli lazer uygulaması öncesi ve sonrası flow sitometrik immünofenotipik karakterizasyonları (3) MTT analizine dayalı çoğalma potansiyellerinin belirlenmesi; (4) kalsiyum birikim ve ALP ölçümüne dayalı işlevsel farklılaşmalarının belirlenmesi; (5) metabolik etkinliklerine değerlendirilmesidir. Fotobiyomodülasyon kaynağı olarak InGaAsP Diod Lazer ve Nd:YAG lazer karşılaştırmalı olarak kullanıldı. 2 BULGULAR: Lazer uygulaması öncesinde yirmi yaş kök dokusundan izole edilen hücre popülasyonunun %90’nı mezenkimal kök hücre hücre yüzey epitoplarını taşıdığı tespit edildi. Lazer muamelesi sonrasında hücre yüzey epitoplarında ifade düzey değişimi gözlendi. Her iki fotobiyomodulasyon kaynağının doza bağlı olarak kontrol gruplarına göre çoğalma potansiyelini, kalsiyum birikim ve ALP aktivitesini artırdığı ve nitrit metabolizmasına etkidiği gözlenmektedir. SONUÇ: Doz ve süreye bağlı olarak DİOD ve Nd:YAG lazer uygulamaları hücre çoğalması, farklılaşması ve metabolizmasına etki etmektedir. Mezenkimal kök hücreler, rejenratif tedavilerin geliştirilmesinde önemli bir kaynaktır. Dental kök dokular, mezenkimal kök hücreler için önemli bir kaynak niteliğindedir. Mevcut sonuçlar, referans klinikte düşük seviyeli lazer uygulamlarının bulgular ile beraber değerlendirildiğinde düşük seviyeli lazer uygulamasının kök hücreler ile birleştirilebileceği, böylece hasarlı dental dokuların onarımının kolaylaşacağı düşünülmektedir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-01 STIMULATING WITH LOW LEVEL LASER THE DENTAL ORIGINS STEM CELLS MAY BE BETTER AND FASTER TO DO NEW TOOTH OR TO REPAIR DAMAGED PERIODONTAL TISSUES Ayşe Nuran Çulcuoğlu Private Clinic, Istanbul, Turkey AIM: In our study, we investigated responds of dental pulp tissue stem cells (DP cells ) and gingival tissue cells to InGaAsP Diode Laser and Nd:YAG Laser irradiation. RESULTS: Before laser irradiation, more than 90% of the cells derived from dental pulp tended to express mesenchymal epitopes. After laser irradiation we observed changed expression levels on cell membrane surface. We observed that both systems can stimulate DPSCs and GFs to proliferate. Stimulation is dose and time dependent. We observed Ca accumulation and ALP activity after laser irradiation. CONCLUSION: DIODE and Nd:YAG low level laser irradiation shows photobiomodulation on cells by dose and time dependent manner Mesenchymal stem cells are main source for regenerative medice applications. Dental pulp tissue provides a valuable reservoir for mesenchymal stem cells. When the results of our study are evaluated with the observations from reference low level laser applications in clinic stage, stem cell and laser application at the same time may give a better results in regeneration of damaged tissues. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS-MATERIALS: The methods described below outline: (1) the isolation and preparation of the human dental pulp stem cells (DPSCs) and gingival fibroblasts; (2) ex vivo expansion of human DPSCs and gingival fibroblasts (GFs); before and after photobiomodulation, (3) immunophenotypic analysis of cultured human DPSCs; (4) in vitro assays for the proliferation, differentiation and metabolic activities of human DPSCs. InGaAsP Diod Laser and Nd:YAG Laser systems was used as irradiation (photobiomodulation) sources. 3 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-02 TEMPOROMANDİBULAR RAHATSIZLIĞA SAHİP BİREYLERİN DEPRESYON VE SOMATİZASYON SEVİYELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Özer İşisağ1, Selçuk Oruç2 1 Uşak Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Uşak 2 Bülent Ecevit Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Zonguldak AMAÇ: Çalışma, temporomandibular rahatsızlığa (TMR) sahip bireylerin depresyon ve somatizasyon seviyelerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. YÖNTEM: Çalışmaya 90 birey (65 kadın, 25 erkek) dahil edilmiştir. Çalışmada Temporomandibular Rahatsızlıklar için Oluşturulmuş Araştırma Teşhis Kriterleri (TMR-ATK) formu kullanılmıştır. Çalışmanın istatistiksel incelemeleri SPSS 19.0 programı ile yapılmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Bireylerin depresyon skor (DS) ortalaması 1,05±0.86, ağrısız nonspesifik fiziksel semptom skor (ANFSS-1) ortalaması 1,12±1,01, ağrılı nonspesifik fiziksel semptom skor (ANFSS-2) ortalaması 1.41±1.02 ve toplam somatizasyon skor (TSS) ortalaması 1.24 ±0.96 olarak bulunmuştur. DS, ANFSS-1 ve TSS kadın ve erkek bireyler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark göstermezken (p>0.05), ANFSS-2 cinsiyetler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark göstermektedir (p<0.05). DP, ANFSS-1, ANFSS-2 ve TSS aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon göstermektedir (p<0.05). 4 SONUÇ: TMR’ye sahip bireylerin depresyon ve somatizasyon seviyelerinin yüksek olması, bu rahatsızlığın tedavisinde psikiyatrik incelemenin önemini göstermektedir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-02 EVALUATING THE DEPRESSION AND SOMATIZATION LEVES OF THE INDIVIDUALS WITH TEMPOROMANDIBULAR DISORDERS Özer İşisağ1, Selçuk Oruç2 1 Uşak Oral and Dental Health Center, Uşak, Turkey 2 Bulent Ecevit University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Zonguldak, Turkey CONCLUSION: High depression and somatization levels of the patients with TMD indicate the importance of psychiatric examination in the treatment of these disorders. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION OBJECTIVE: The aim of the study was to evaluate the depression and somatization leves of the individuals, who have temporomandibular disorders (TMD). METHOD: 90 patients (65 female, 25 male), were involved the study. In the study, the form of Research Diagnostic Criteria for Temporomandibular Disorders (TMD-RDC) were used. The study’s statistical analysis was performed with SPSS 19.0 software. RESULTS: Patients’ mean depression score (DS) was 1,05±0.86, mean nonspecific physical symptom score without pain (PNSPS-1) was 1,12±1,01, mean nonspecific physical symptom score with pain (PNSPS-2) was 1.41±1.02 and mean total somatization score (TSS) was 1.24 ±0.96. No statistically significant difference was detected between male and female subjects in terms of DS, PNSPS-1 and TSS (p>0.05), while a statistically significant difference was detected between genders in terms of PNSPS-2 (p<0.05). DS, PNSPS-1, PNSPS-2 and TSS showed statistically significant, positive and strong correlation between themselves (p<0.05). 5 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-03 KONİK IŞINLI BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİ İNCELEMESİNDE HASTA ANKSİYETESİNİN HAREKET ARTEFAKTLARINA ETKİSİ Elif Keriş Yıldızer Çanakkale Ağız Ve Diş Sağlığı Merkezi, Radyoloji Birimi, Çanakkale AMAÇ: Hasta anksiyetesi ile konik-ışınlı-bilgisayarlı-tomografi (KIBT) taraması sırasında hastanın hareket etmesi arasındaki ilişkinin araştırılmasıdır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmada, KIBT çekimi için başvuran 100 hastanın (18-75 yaş, 61 kadın, 39 erkek) görüntüleri değerlendirildi. Hasta anksiyetesinin değerlendirilmesi için Durumluk- Süreklilik Kaygı Envanteri (STAI) kullanıldı. Hastaların yaşı, cinsiyeti, dental anksiyete ölçeği skorları (DAS), KIBT çekim endikasyonları, KIBT çekim protokolü verileri (FOV, tarama zamanı, anatomik bölge) kaydedildi. İstatistiksel analizlerde karşılaştırmalar ve verilerin değerlendirilmesi için Pearson korelasyon, Ki Kare, Mann Whitney U, Kruskal Wallis ve t tesiti kullanıldı. 6 BULGULAR: Çalışma populasyonunun ortalama durumluluk kaygı skoru (STAI-S) 37.2, süreklilik kaygı skoru (STAI-T) 41.6 olarak bulundu. Kadınlarda anksiyete seviyesi erkeklerden yüksek gözlendi. Anksiyete seviyesi ile dental anksiyete arasında anlamlı bir bağımlılık görüldü. KIBT görüntülerinde hareket artefaktı hastaların % 6’ sında izlendi. KIBT taraması sırasında hareket eden hastaların yaş ortalaması etmeyenlere göre anlamlı derecede yüksek bulundu. Hareket artefaktları ile cinsiyet, anksiyete skorları, KIBT çekim endikasyonları, FOV, tarama zamanı, anatomik bölge arasında anlamlı bir bağımlılık izlenmedi. SONUÇ: Bu çalışmaya dahil olan hastalarda KIBT muayenesi öncesinde hastaların anksiyetesi yüksek bulundu. Hastaların anksiyetelerinin artması, KIBT taraması sırasında hareket etmelerine açıkça neden olmamış olsa da hareket eden hastaların STAI skorlarında etmeyenlere göre anlamlı olmayan artış gözlendi. Hastanın fazla radyasyon almaması, çekim tekrarının önlenmesi amacıyla, hasta anksiyetesinin ve hareket artefaktlarının azaltılmasına yönelik yeni araştırmalara ihtiyaç vardır. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-03 EFFECT OF PATIENT ANXIETY ON MOVEMENT DURING CBCT EXAMINATION Elif Keriş Yıldızer Çanakkale Dentistry Hospital, Department of Radiology, Çanakkale, Turkey OBJECTIVES: The aim of this study was to analyze motion artefacts and patient anxiety before cone-beam computed-tomography (CBCT) examination, and to investigate relationship between patient anxiety and movement during CBCT scanning. RESULTS: The mean value of STAI-S scores was 37.2, STAI-T scores was 41.6 for the total population. Women demonstrated higher anxiety levels than men. Patients’ anxiety scores were found significantly in accordance with dental fear. Motion artifacts were seen in 6% of the patients’ images. Mean age of patients who moved during scanning (56.83±13.69) was higher than who did not (39.14±15.34). There was no relationship between patients’gender, anxiety scores, indications of CBCT examination, FOV, acquisition time, anatomical area variable and motion artefacts. CONCLUSIONS: Population of this study experienced anxiety before CBCT scanning. Excessive patient anxiety did not clearly affected patients for movement during CBCT examination while a non-significant increasing of STAI scores was noticed in patients moved during scanning. Further studies are needed to explore reducing patient anxiety before and during CBCT examination and decreasing motion artefacts. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: A total of 100 patients (61 females and 39 males; range, 18–75 years) referred for CBCT examination were investigated. State Trait Anxiety Inventory (STAI) form was used to measure patient anxiety. Patients’ age, gender, dental anxiety scores (DAS), indications of CBCT examination, FOV, acquisition time, anatomical area were recorded. Comparisons of parameters were evaluated according to Pearson Correlation, Chi-Square, Mann Whitney U, Kruskal Wallis and t test. Significance level was set to 0.05. 7 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-04 YÜKSEK DOZ KEMOTERAPİ SONRASI AĞIZ-DİŞ SAĞLIĞININ DEĞERLENDİRİLMESİ: BİR OLGU SUNUMU Günçe Saygı, Hande Şar Sancaklı, Taner Yücel İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı AMAÇ: Bulaşıcı olmayan hastalıkları oluşturan kanser hastalıklarının tedavisi amacıyla uygulanan kemoterapinin genel sağlığın yanısıra oral sağlık üzerine de birçok yan etkisi bulunmaktadır. Kemoterapi nedenli gelişen tükürük bezlerinin disfonksiyonu, tükürük değerlerinde kantitatif ve kalitatif değişikliklere, dolayısıyla rampant çürüklere neden olurken, bu vaka sunumunda yüksek doz kemoterapi gören hastanın, ağız içi bulguları değerlendirilerek profilaktik tedavi planlaması paylaşılmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 2014 yılında Multiple Miyeloma tanısı sonrası kemoterapi ve kök hücre nakli uygulanan 62 yaşındaki erkek hasta kliniğimize başvurmuş ve oral muayenesi takiben çürük aktivite testleri (tükürük akış hızı, tamponlama kapasitesi, Mutans Streptokokları, Laktobasil ve Maya Sayımı) ile risk tayini yapılmıştır. 8 BULGULAR: Yüksek çürük riskine sahip olduğu belirlenen hastanın (Tamponlama kapasitesi=5, MS sayımı >1×105) premolar ve molar dişlerinin servikal,aproksimal yüzeyleri ile tüberkül tepelerini içeren çürükleri, reçine modifiye cam iyonomer (FUJİ II LC - GC) ile restore edilmiştir. Profilaktik tedavi planlaması içerisinde, remineralizasyon etkinliğine ve antigingivitis özelliğine sahip yüksek oranda florid içerikli (1150 ppm) bir diş macunu (Enamelon), yumuşak kıllı diş fırçası ve bir dil fırçası önerilmiş; yüksek oranda florid içeren vernik (Duraphat- 22600 ppm) uygulanmış ve 3 aylık kontrol randevularına gelinmesi istenmiştir. Bir ay sonunda tekrarlanan tükürük testlerinde, tamponlama kapasitesinin 6’ ya yükseldiği, tükrük akış hızının arttığı ve MS sayısının azaldığı tespit edilmiştir. SONUÇ: Yüksek doz kemoterapi görmüş hasta, profilaktik yaklaşım ile tedavi edilmiş ve tükürük bulgularıyla tedavi sonucu gözle görülür hale getirilmiştir. Ağız-diş sağlığının genel sağlık ile ayrılmaz bütünlüğü gözönünde bulundurulduğunda, genel sağlık sorunlarının olası oral komplikasyonlarının yönetilmesi için multidisipliner bir yaklaşım içerisinde tedavi planlamasının gerçekleştirilmesi, bireylerin hayat kalitelerinin artmasının yanında ağız-diş sağlığının da optimum seviyelere çıkarılması hedeflenmelidir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-04 EVALUATION OF ORAL HEALTH AFTER HIGH-DOSE CHEMOTHERAPY: A CASE REPORT Günçe Saygı, Hande Şar Sancaklı, Taner Yücel Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Turkey AIM: Chemotherapy is a treatment method for a non-communicable disease, cancer. Chemotherapy is affecting not only general health, but also oral health. After treatment, with disfunction of saliva glands qualitative and quantitative changes in saliva scores and rampant caries could improve. Oral symptoms and prophylactic treatment plan of a patient after high dose chemotherapy was presented in this case report. RESULTS: Patient was diagnosed with high caries risk (saliva buffering score (5), SM counts > 1×105). Cervical, aproximal and Class VI caries were treated with resin modified glass ionomer (FUJI II LC – GC). By means of prophylactic treatment, a tooth paste of high fluoride level (1150 ppm), high remineralizing capacity and antigingivitis property (Enamelon) was recommended. Besides, he was motivated to use a soft tooth brush and a tongue brush as well. A fluor varnish (Duraphat- 22600 ppm) was applicated to whole arc and patient was strictly warned for 3-months recalls. At the end of onemonth, flow rate and buffering capacity of the saliva was increased and number of SM was decreased. CONCLUSION: In this case report, situation of the oral mucosa after chemotherapy was chosen to be clarified by saliva checks. As oral health is an unseperable part of general health, possible oral complications of noncommunicable diseases should be treated with multidisciplinary approach to improve quality of lives of patients. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: A 62-year old male patient was diagnosed as multipl myeloma. He had stem cell transplantation after high dose chemotherapy. He was directed to our clinic and had oral examination and caries activity tests (buffering capacity and flow rate of saliva, Streptococcus Mutans, Lactobacil counts). 9 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-05 {MMP13} VE {MMP20} GEN POLİMORFİZMLERİ İLE DİŞ ÇÜRÜĞÜ İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİ Funda Çağırır Dindaroğlu1, Nesrin Eronat1, Asude Alpman2, Dilşah Çoğulu1, Burak Alpman2, Özgür Çoğulu2 1 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir 2 Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Genetik Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Bu çalışmanın amacı; matriks metalloproteinaz 13 MMP13 ve MMP20 genlerindeki tek nükleotid polimorfizmleri (SNP) ile diyet, ağız hijyen alışkanlıkları ve sosyoekonomik düzeyin diş çürüğü gelişimine etkisinin değerlendirilmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Çalışmaya dahil edilen 6-14 yaş aralığındaki 200 olgunun, ağız hijyen ve diyet alışkanlıkları, sosyodemografik bilgileri anket formlarına kaydedildi. Olgular, çürükten etkilenme düzeylerine göre üç gruba ayrıldı: Grup 1; DMFT + dmft = 0 (n=67), Grup 2; DMFT + dmft = 1-4 (n=63), Grup 3; DMFT + dmft ≥5 (n=70). Olgulardan alınan tam tükürük örneklerinden elde edilen DNA’larda, gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu (Realtime PCR) yöntemi ile MMP13 rs2252070 (A/G) ve MMP20 rs1784418 (G/A) polimorfizmleri incelendi. Elde edilen veriler, istatistiksel olarak ki-kare testi ve lojistik regresyon analizi ile değerlendirildi. 10 BULGULAR: Çalışmada; çürükten etkilenme düzeyi ile MMP13 allel dağılımı arasında anlamlı bir ilişki bulunduğu (p=0,012) ve A allelinin çürüğe yatkınlığı arttırdığı saptandı. MMP13 genotip (p=0,171), MMP20 genotip (p=0,946) veMMP20 allel (p=0,870) dağılımı ile çürük gelişimi arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki tespit edilmedi. Her gün şekerli içecek tüketiminin (p=0,039); düşük gelir (p=0,021) ve anne eğitim (p=0,036) düzeyinin; düzensiz ve günde bir defa diş fırçalama (p=0,001) ve florlu macun kullanımının (p<0,001) çürüğe yatkınlığı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde arttırdığı saptandı. SONUÇ: Sonuç olarak bu çalışmada; MMP13 polimorfizminin diş çürüğüne yatkınlığı arttırdığı belirlendi. MMP20 polimorfizminin ise diş çürüğü oluşumu ile ilişkisi saptanamadı. Gelir düzeyi, anne-baba eğitim düzeyi, şekerli içecek tüketimi, diş fırçalama ve florlu preparat kullanım sıklığı gibi çevresel faktörlerin de çürük gelişiminde etkili olabileceği sonucuna varıldı. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-05 EVALUATION OF ASSOCIATION BETWEEN {MMP13} AND {MMP20} GENE POLYMORPHISMS WITH DENTAL CARIES Funda Çağırır Dindaroğlu1, Nesrin Eronat1, Asude Alpman2, Dilşah Çoğulu1, Burak Alpman2, Özgür Çoğulu2 1 Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Izmir, Turkey2Ege University, Faculty of Medicine, Department of Medical Genetics, Izmir, Turkey RESULTS: A correlation was found between caries experience and variant allele A frequency of MMP13 (p=0.012). No correlation was found between caries experience and MMP13 genotype (p=0.171), MMP20 allele (p=0.870) and genotype (p=0.946) distribution. Consuming sweet drinks every day (p=0.039), low-income level (p=0.021), low education level of mother (p=0.036), using fluoride-containing products irregularly or once a day (p<0.001) increased susceptibility to dental caries. CONCLUSION: It is concluded that MMP13 polymorphism may contribute to caries susceptibility. No correlation was found between MMP20 polymorphism and caries experience. It was also found that environmental factors such as income level, education level of mother, consumption of sweet drinks, frequency of tooth brushing and using fluoride-containing products may correlate with caries experience. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: The aim of this study was to investigate the association between dental caries and matrix metalloproteinase 13 MMP13, MMP20 single nucleotide polymorphisms (SNP’s), socioeconomic status, dietary and oral hygiene habits. METHOD: 200 subjects (6-14 years of age) participated the study. Questionnaire forms was filled concerning sociodemographic status, oral hygiene and dietary habits. Subjects were divided into three groups: Group 1; DMFT + dmft = 0 (n=67), Group 2; DMFT + dmft = 1-4 (n=63), Group 3; DMFT + dmft = 5≤ (n=70). Unstimulated whole saliva samples were collected. After extracting the genomic DNA from saliva, MMP13 rs2252070 (A/G) and MMP20 rs1784418 (G/A) SNP’s were genotyped using real-time polymerase chain reactions (PCR). The chi-square test and logistic regression analysis was performed for statistical investigation. 11 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-06 KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ OLAN PEDİATRİK HASTALARDA ÇÜRÜK VE TÜKÜRÜK İLİŞKİSİ Fatma Keskin1, İsmet Rezani Toptancı1, Fatma Atakul1, İbrahim Kaplan2, Seçil Conkar3 1 Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır 2 Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Diyarbakır 3 Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Pediatrik Nefroloji Bölümü, Diyarbakır TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: KBY (Kronik Böbrek Yetmezliği) böbrek fonksiyonlarının patolojik olaylar nedeniyle tam olarak yerine getirilmemesi sonucunda meydana gelir. KBY’li hastalarda meydana gelen kimyasal değişiklikler oral kavitenin etkilenmesine neden olur. Bu çalışmanın amacı KBY’li hastalarda tükürük biyokimyası ve S.Mutans seviyesinin değerlendirilmesidir. METOD: Bu araştırma yaşları 6-17 arasında değişen 62 çocuk üzerinde (32 hasta-30 kontrol) üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çocukların oral ve radyolojik muayeneleri yapılarak çürük skorları kayıt edilmiştir. Alınan tükürük örnekleri biyokimyasal ve mikrobiyolojik incelemeye tabi tutulmuştur. Üre, Sodyum, Kalsiyum, fosfat, TOS ve TAS seviyelerinin tespiti için Architect C 16000 (Abbot Laboratories) kullanılmıştır. Tükürük Tamponlama kapasitesi için GC Salivary Check Buffer ve S. Mutans tespiti için ise GC Saliva Check Mutans kiti kullanılmıştır. Plak maturasyon derecesini ölçmek için ise GC Tri Plaque ID Gel (GC Corporation) kullanılmıştır. 12 BULGULAR: Hasta- kontrol grubu arasında yaş ve DMFT arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0,05). Tükürük biyokimyasal analiz sonuçları değerlendirildiği zaman Sodyum, Fosfat ve Üre seviyesi hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek olduğu görülmüştür (p=0,00 ve p<0,05). Total Oksidan Status ve Total Antioksidan Status değerleri gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (p=0,00 ve p<0,05). S.Mutans seviyesi kontrol gurubunda hasta grubuna göre yüksek bulunmuştur (p=0,00 ve p<0,05) ayrıca Tükürük tamponlama kapasitesi hasta grubunda oldukça yüksek olduğu görülmüştür (p=0,00 ve p<0,05). SONUÇ: KBY hastalarında artmış olan Üre miktarı S. Mutans aktivitesini azaltan en büyük etkendir. KBY hastaları ve normal bireyler karşılaştırıldığında ölçülen tükürük biyokimyasal değerlerin arasındaki farklılık, KBY hastaları için hayati derecede olumsuz görülse de çürük aktivasyonunun engellenmesi açısından bu farklılığın olumlu bir etki yarattığı düşünülmektedir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-06 SALIVA AND CARIES RELATIONSHIP IN PEDIATRIC PATIENTS WITH CHRONIC RENAL FAILURE Fatma Keskin1, İsmet Rezani Toptancı1, Fatma Atakul1, İbrahim Kaplan2, Seçil Conkar3 1 Dicle University, Dentistry Faculty Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır, Turkey 2 Dicle University, Medical Faculty Department of Biochmeistry, Diyarbakır, Turkey 3 Diyarbakır Pediatric Hospital, Department of Pediatric Nephrology, Diyarbakır, Turkey METHOD: 62 children ages between 6-17 (32 patient-30 control) were enrolled in this study. Oral and radiological examination of the participants performed and caries scores were recorded. Biochemical and microbiological analysis was performed on saliva samples. Architect C 16000 (Abbot Laboratories) was used for determining the level of urea, sodium, calcium, phosphate, TOS and TAS. Determining salivary buffer capacity GC Salivary Check Buffer was used. For colonization control of S. Mutans GC Saliva Check Mutans and for plaque maturation GC Tri Plaque ID Gel (GC Corporation) were administered. RESULTS: There was no significant difference between DMFT scores and age (p>0,05) among groups. Sodium, phosphate and urea levels were found significantly high at study group (p=0,00, p<0,05). Total Oxidant Status and Total Antioxidant Status values showed a statistically significant difference between groups (p=0,00, p<0,05). S.Mutans levels were significantly higher in the patient group compared to the control group (p=0,00, p<0,05). Salivary buffering capacity was significantly higher in the patient group (p=0,00, p<0,05). CONCLUSION: The amount of urea that increased in CRF patients is the major factor that reduces the activity of S. Mutans. Although the biochemical differences between the values measured in saliva are vitally unfavorable for CRF patients, these differences impact positively in terms of preventing caries activity. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: CRF (Chronic renal failure) is the end result of pathologic processes that reduce functioning nephrons. Chemical changes occurring at patients with CRF can affect oral cavity. The aim of this study is evaluation of saliva biochemical markers and S. Mutans level at CRF patients. 13 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-07 OKLUZAL ÇÜRÜKLERİN TESPİTİNDE LAZER FLORESANS CİHAZI VE DİJİTAL RADYOGRAFİNİN ETKİNLİKLERİNİN İN VİVO OLARAK KARŞILAŞTIRILMASI Gökhan Özkan1, Ali Toptaş1, Tuğçe Baloğlu2 1 Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Aydın 2 Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Aydın AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, geleneksel yöntemlerin dezavantajlarını elimine etmek için, okluzal çürüklerin tespitinde lazer floresans cihazının etkinliğinin değerlendirilmesi olarak belirlendi. YÖNTEM: Okluzal bütünlükleri bozulmamış 58 adet diş okluzal çürük varlığı açısından incelendi. Bu amaçla çalışmada, görsel inceleme, dijital radyografi ve lazer floresans metodları kullanıldı. Çürük tespit edilen dişlerin fissürlerinin açılması altın standart olarak kullanıldı. Dişler bu metodlar kullanılarak değerlendirildikten sonra, elde edilen veriler SPSS 15.0 paket programı kullanılarak karşılaştırıldı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Dijital radyografi en yüksek özgüllük değerini gösterirken görsel inceleme en düşük özgüllük değerini gösterdi. Lazer floresans cihazı dijital radyografi ile benzer duyarlılık değeri göstermesine rağmen, en yüksek doğruluk değerini gösterdi. 14 SONUÇ: Lazer floresans cihazı tek başına ya da geleneksel yöntemlerle birlikte okluzal çürük tespitinde kullanılabilir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-07 IN VIVO COMPARISON THE EFFICIENCY OF LASER FLUORESCENCE DEVICE AND DIGITAL RADIOGRAPHY IN OCCLUSAL CARIES DETECTION Gökhan Özkan1, Ali Toptaş1, Tuğçe Baloğlu2 1 Adnan Menderes University, Faculty of Dentistry, Department of Oral Surgery and Radiology, Aydın, Turkey 2 Adnan Menderes University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Aydın, Turkey AIM: The aim of this study was to assess the efficiency of laser fluorescence device used for occlusal caries detection to avoid the disadvantages of conventional methods. METHOD: Fifty five teeth with intact occlusal surfaces were evaluated in terms of presence of occlusal caries. For this purpose, visual examination, digital radiography and laser fluorescence methods were used in the study. Fissure opening was the gold standard for the teeth detected with caries. After assessing the teeth with these methods, data was evaluated with statistical analysis using SPSS 15.0 package software. CONCLUSION: Laser fluorescence device can be used alone or in conjunction with conventional methods in occlusal caries detection. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: Digital radiography showed the highest specificity, and visual inspection showed the lowest specificity. Although laser fluorescence device showed similar sensitivity with digital radiography, it showed highest accuracy. 15 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-08 YAKIN-KIZILÖTESİ IŞIK TRANSİLÜMİNASYON YÖNTEMİNİN APROKSİMAL DENTİN ÇÜRÜKLERİNİ BELİRLEMEDE KLİNİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ Gökhan Özkan1, Kadriye Görkem Ulu Güzel2 1 Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Aydın 2 Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Aydın AMAÇ: Bu klinik çalışmanın amacı, aproksimal dentin çürüklerinde geleneksel çürük teşhis yöntemleri ile laser floresans cihazı ve yeni yakın-kızılötesi ışık transilüminasyon yönteminin karşılaştırılmasıdır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Görünen çürük kavitesi bulunmayan, aproksimal çürük lezyonlu toplam 238 posterior diş çalışmaya dahil edildi. Seçilen aproksimal alanların değerlendirmeleri, kalibre edilmiş iki gözlemci tarafından yürütüldü. Tespit edilen lezyonların elmas frezle açılmasının ardından, kavite derinliği incelendi ve geçerliliği denetlendi. Duyarlılık, özgüllük, negatif belirleyicilik değerleri, pozitif belirleyicilik değerleri, doğruluk ve ROC eğrisi altında kalan alan değerleri hesaplandı. BULGULAR: Bitewing radyografi ve yakın-kızılötesi ışık transilüminasyon yöntemi en yüksek duyarlılık (0.83-0.82) ve doğruluk (0.82-0.80) değerlerini gösterdi. Görsel inceleme ise en düşük duyarlılık (0.54) değerini gösterdi. Lazer floresans cihazı ve görsel inceleme benzer performans gösterdi. 16 SONUÇ: Yakın-kızılötesi transilüminasyon yöntemi, aproksimal dentin çürüğü tespitinde alternatif yöntem olarak tercih edilebilir. Görsel inceleme ve lazer floresans cihazı tek başlarına aproksimal dentin çürüğünü tespit etmede kullanılmamalıdır. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-08 CLINICAL EVALUATION OF NEAR-INFRARED LIGHT TRANSILLUMINATION IN PROXIMAL DENTIN CARIES DETECTION Gökhan Özkan1, Kadriye Görkem Ulu Güzel2 1 Adnan Menderes University, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Radiology, Aydin, Turkey 2 Adnan Menderes University, Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Aydin, Turkey OBJECTIVE: The objective of this clinical study was to compare conventional caries detection techniques, pen type laser fluorescence device and new near-infrared light transillumination method in proximal dentin caries lesions. RESULTS: Bitewing radiography and near-infrared light transillumination methods showed highest sensitivity (0.83-0.82) and accuracy (0.82-0.80). Visual inspection showed lowest sensitivity (0.54). Laser fluorescence device and visual inspection showed similar performance. CONCLUSION: Near-infrared light transillumination can be used as an alternative method for proximal dentin caries detection. Visual inspection and laser fluorescence device should not be used alone for proximal dentin caries. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: A total of 238 proximal caries lesions without visible cavity in posterior teeth included in the study. Two calibrated examiners carried out the assessments of selected proximal caries sites independently. After detected lesions were opened with a conical diamond burr, cavity extent were examined and validated (gold standard). Sensitivity, specificity, negative predictive value, positive predictive value, accuracy, and area under the ROC curve (Az) values between caries detection methods were calculated. 17 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-09 4-6 YAŞ ARASI ÇÜRÜKSÜZ ÇOCUKLARDA ÇÜRÜK RİSKİ TESPİTİ Elif Kuru, Ece Eden Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Bu çalışmanın amacı ağzında çürük olmayan okul öncesi çocuklarda çürük riskinin belirlenmesi ve bireylerin yüksek risk grubuna girmesinin birincil sebeplerinin araştırılmasıdır. MATERYAL-METOD: Çalışmaya 4-6 yaş grubunda, her iki cinsiyetten 400 okul öncesi çocuktan herhangi bir sistemik rahatsızlığı olmayan, çürüğü ve plağı bulunmayan 90 çocuk dahil edilmiştir. Çalışma Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Etik Kurulundan onay (13-2.1/9) almıştır. Çalışmaya katılmayı kabul eden ailelere anket olarak Amerikan Çocuk Dişhekimliği Akademisi’nin CAT (Caries Risk Assessment Tool= Çürük Riski Saptama Aracı) uygulanmıştır. Elde edilen bulgular ile çocuklar bu teste göre düşük, orta ve yüksek risk grubu olmak üzere 3 risk grubuna ayrılmıştır. Çürük riski belirlemedeki en etkili faktörler risk gruplarına göre değerlendirilmiştir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: CAT’e göre çürüksüz 90 çocuktan 14 tanesi düşük risk grubuna, 27 tanesi orta risk grubuna, 49 tanesi yüksek risk grubuna girmiştir. Çocukların yüksek risk grubuna girmesindeki en dominant 3 faktör sırayla; yetersiz topikal flor uygulaması, diş hekimi hizmetlerinden faydalanamama ve düzensiz diş fırçalamadır. 18 SONUÇ: Klinik olarak ağız sağlığı iyi olan çocukların birçoğunun yüksek çürük riski grubuna giriyor olması, klinik bulgular olmaksızın çevresel faktörlerin çürük gelişiminde önemli olduğu kanıtlamıştır. Bireyin çürük riskini belirlemede, flor uygulamaları ve dental hizmetler oral hijyen alışkanlıklarından daha baskın bulunmuştur. Sonuç olarak, düzenli diş hekimi kontrolü ve doğru planlanmış flor uygulamaları, ağız ve diş sağlığının uzun dönem korunmasında etkili olacaktır. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-09 CARIES RISK ASSESSMENT IN CARIES FREE 4-6 YEAR OLD CHILDREN Elif Kuru, Ece Eden Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, İzmir, Turkey RESULTS: 14 children were included in the low risk group, 27 children were included in the medium risk group and 49 children were included in the high risk group according to CAT. The most 3 determinant factors for being in the high risk group according to CAT were no topical fluoride exposure, no use of dental services and irregular toothbrushing. CONCLUSION: Many of the children with no clinical oral health problems being categorized into the high risk group indicates that environmental factors are important in caries development. Topical fluoride exposure and dental care services are more dominant than the oral hygiene habits to assess the caries risk. As a conclusion, regular use of dental services and well-planned fluoride programs will be helpful for the clinician to provide long term prevention. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: The aim of the study was to assess caries risk in caries free children and determine the primary factors of being in the high risk group. MATERIALS-METHODS: A sample of 90 caries free 4-6 year old children from both genders was selected from 400 preschool children. The selection was limited to children who had no dental caries, visible plaque and systemic disease. The study received approval from Ege University Faculty of Medicine Research Ethics Committee (13-2.1/9). American Academy of Pediatric Dentistry’s Caries Risk Assessment Tool (CAT) was used to categorize children into caries risk groups. Children were classified into high, medium and low risk groups. Determined factors in categorizing the caries risk groups were examined. 19 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-10 DENEYSEL PERİODONTİTİS MODELİNDE KOLŞİSİN UYGULAMASININ ERKEN DÖNEM SONUÇLARI TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Hülya Toker1, Hatice Balcı Yüce2, Ali Yıldırım1, Mehmet Bugrul Tekin1, Fikret Gevrek3 1 Cumhuriyet Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi,Periodontoloji Anabilim Dalı, Sivas 2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi,Periodontoloji Anabilim Dalı, Tokat 3 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi,Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Tokat 20 GİRİŞ: Kolşisin sıklıkla gut ve ailesel akdeniz ateşi tedavisinde kullanılmaktadır. Kolşisin colchicum bitkisinden elde edilen doğal bir ürün ikincil bir metabolittir. Kolşisinin antienflamatuar özelliği bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı ligatür yardımıyla periodontitis oluşturulan ratlarda kolşisinin alveolar kemik kaybı üzerine olan etkisinin incelenmesidir. METOD: 30 adet erkek Wistar ratlar rastgele altı gruba ayrılmıştır: 1; kontrol (K, n=5) grubu, 2; ligatür (L, n=5) grup, 3; 0.4 mg/kg/gün kolşisin (Kol- 0.4, n=5 ) grup, 4; ligatür ve 0.4 mg/kg/ gün kolşisin (L-0.4 Kol., n=5 ), 5; 1mg/kg/gün kolşisin ( Kol-1, n=5 ) grup, 6; ligatür ve 1mg/kg/ gün kolşisin ( L-1 Kol, n= 5) grup. Mandibular 1. Molarlar bölgesine ipek ligatür (4-0) uygulandı. Kolşisin oral gavaj yoluyla uygulandı, deney süresi 11 gündü ve bu periyodun sonunda hayvanlar sakrifiye edildi. Alveolar kemik seviyesindeki değişimler stereomikroskop yardımıyla hesaplandı. BULGULAR: Alveoler kemik kaybı en fazla L grubunda (p< 0.05) görülürken özellikle L-0.4 Kol grubunda (p<0.05) kolşisin uygulamasının kemik kaybını azalttığı görülmüştür. Kemik kaybı en az Kol-1 grubunda gözlenirken, K, Kol-0.4 ve Kol-1 grupları arasındaki farklılıklar anlamlı değildir. (p>0.05) Ayrıca Kol-0.4 ve L-0.4 Kol grupları arasındaki fark anlamlı bulunmamıştır. SONUÇ: Çalışmamızın limitleri dahilinde deneysel periodontitis modelinde düşük düz kolşisin uygulamasının periodontal hastalık gelişimini önlediği düşünülebilir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-10 EVALUATION OF THE EARLY RESULTS OF COLCHICINE APPLICATION ON EXPERIMENTAL PERIODONTITIS Hülya Toker1, Hatice Balcı Yüce2, Ali Yıldırım1, Mehmet Bugrul Tekin1, Fikret Gevrek3 1 Cumhuriyet University, Faculty of Dentistry,Department of Periodontology, Sivas, Turkey 2 Gaziosmanpaşa University,Faculty of Dentistry,Department of Periodontology, Tokat, Turkey 3 Gaziosmanpaşa University, Faculty of Medicine,Department of Histology and Embryology, Tokat, Turkey METHODS: Thirty Wistar male rats were divided into six experimental groups: 1; non-ligated (NL, n=5) group, 2; ligature only (LO, n=5) group, 3; 0.4 mg/kg/day colchicine (Col-0.4, n=5) group, 4; Ligature and 0.4mg/kg/day colchicine (L-0.4COL, n=5) group, 5; 1 mg/kg/day colchicine (Col1, n=5) group, and 6; Ligature and 1 mg/kg/day colchicine (L-1COL, n=5) group. Silk ligatures were placed at the gingival margin of lower first molars of mandibular quadrant. Colchicine was administered by oral gavage. The study duration was 11 days and the animals were sacrificed at the end of this period. Changes in alveolar bone levels were measured via a stereomicroscope. RESULTS: Alveolar bone loss was highest in the LO group (p<0.05) and colchicine administration decreased bone loss, escpeacilly, in L-0.4 group (p<0.05). Bone loss was lowest in the Col-1 group but the differences among the NL, Col-0.4 and Col-1 groups were not significant (p>0.05). In addition there were no significant differences between Col-0.4 and L-0.4 (p>0.05). CONCLUSION: Within the limits of this study, it can be suggested that colchicine administration in low dose may prevent periodontal disease development in experimental periodontitis model. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION OBJECTIVE: Colchicine is a medication most commonly used to treat gout and familial mediterrenian fever. It is a natural product and secondary metabolite, originally extracted from plants of the genus Colchicum. Colchicine has anti-inflammatory effects. The purpose of this study was to evaluate the effects of colchicine on alveolar bone loss in ligature-induced periodontitis in wistar rats. 21 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-11 PERİODONTAL İNFLAMASYONDA VİSFATİN, NÜKLEER FAKTOR-KAPPA B VE PHOSPHATİDYLİNOSİTOL 3-KİNAZ SEVİYELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Erkan Özcan1, Işıl Saygun1, Rahşan Ilıkçı2, Yıldırım Karslıoğlu3, Uğur Muşabak2, Sait Yeşillik2 1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Diş Hekmiliği Bilimleri Merkezi, Periodontoloji AD, Ankara 2 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Allerji ve İmmunoloji AD, Ankara 3 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Patoloji AD, Ankara AMAÇ: Visfatin, mekanizması henüz belli olmayan şekilde, periodontal inflamasyonun regülasyonunda rol oynayan bir adipositokindir. Visfatin’in nötrofil apoptosizinin inhibisyonunda rol oynayan nükleer faktor-kappa B (NF-κB) and phosphatidylinositol 3-kinaz (PI3k) signal yollarını kullanarak inflamasyonu etkilediği bildirilmektedir. Bu çalışmanın amacı periodontitisli ve sağlıklı bireylere ait dokularda visfatin, NF-κB (NF-κB1 and NF-κB2), PI3k, tumor necrosis factor alpha (TNF-α), and interleukin-1 Beta (IL-1β) seviyelerini araştırmaktır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 21 kronik periodontitisli hastadan ve kuron boyu uzatma işlemi sırasında 19 sağlıklı hastadan doku örnekleri elde edildi. Visfatin, NF-κB, PI3k, TNF-α and IL-1β’nın mRNA ekspresyonları quantitative real-time PCR (qPCR) ile ölçüldü. Visfatin protein ekspresyonu ise immunohistokimyasal olarak değerlendirildi. 22 BULGULAR: İmmünohistokimyasal boyama ve qPCR visfatin’in periodontitisli dokularda yüksek seviyede olduğunu gösterdi (P<0.01). Benzer şekilde NF-κB2, PI3k ve IL-1β’nin mRNA ekspresyonu peirodontitisli dokularda sağlıklılarla karşılaştırmada yüksek seviyedeydi (P<0.01). Visfatin periodontitisli dokularda NF-κB1 ile (r=0.549, P<0.05), NF-κB2 (r=0.636, P<0.05), PI3k (r=0.682, P<0.01), TNF-α (r=0.558, P<0.05), ve IL-1β ile (r=0.686, P<0.01) pozitif korelasyonlar gösterdiği belirlendi. SONUÇLAR: Elde ettiğimiz sonuçlar artmış visfatin’in periodontitisin patogenezinde rol oynayabilen NF-κB ve PI3k ekspresyonu ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Artmış visfatin seviyesinin NF-κB ve PI3k signal yollarını kullanarak nötrofilin apoptosizinin inhibisyonuna yardımcı olabileceğini düşünüyoruz. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-11 THE EVALUATION OF VISFATIN, NUCLEAR FACTOR-KAPPA B AND PHOSPHATIDYLINOSITOL 3-KINASE LEVELS IN PERIODONTAL INFLAMMATION Erkan Özcan1, Işıl Saygun1, Rahşan Ilıkçı2, Yıldırım Karslıoğlu3, Uğur Muşabak2, Sait Yeşillik2 1 Gülhane Military Medicine Hospital, Center of Oral Health, Department of Periodontology, Ankara, Turkey 2 Gülhane Military Medicine Hospital, Department of Immunology, Ankara, Turkey 3 Gülhane Military Medicine Hospital, Department of Pathology, Ankara, Turkey MATERIALS-METHODS: Tissue biopsy samples were obtained from 21 patients with chronic periodontitis and 19 healthy gingiva undergoing crown lengthening. mRNA expression of visfatin, NF-κB, PI3k, TNF-α and IL-1β were evaluated by quantitative real-time PCR (qPCR). Also, visfatin protein expression was measured by immunohistochemistry. RESULTS: Both qPCR and immunohistochemistry results revealed that visfatin was overexpressed in tissues with periodontitis (P<0.01). Similarly, mRNA expression of NF-κB2, PI3k and IL-1β were higher in tissues with periodontitis compared to healthy gingival tissues (P<0.01). Visfatin was positively correlated with NF-κB1 (r=0.549, P<0.05), NF-κB2 (r=0.636, P<0.05), PI3k (r=0.682, P<0.01), TNF-α (r=0.558, P<0.05), and IL-1β (r=0.686, P<0.01) in tissues with periodontitis. CONCLUSIONS: Our results demonstrated that increased visfatin was associated with NF-κB and PI3k expressions which may play a role in pathogenesis of periodontitis. We think that increased visfatin may contribute to inhibition of neutrophil apoptosis via NF-κB and PI3k signal pathways. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION OBJECTIVE: Visfatin is an adipocytokine that plays a role in the regulation of periodontal inflammation by as yet unidentified mechanisms. It has been suggested that visfatin mediates inflammation via activation of nuclear factor-kappa B (NF-κB) and phosphatidylinositol 3-kinase (PI3k) signaling pathways which play a role in inhibition of neutrophil apoptosis. The aim of this study is to investigate expression of visfatin, NF-κB (NF-κB1 and NF-κB2), PI3k, tumor necrosis factor alpha (TNF-α), and interleukin-1 Beta (IL-1β) in tissue of healthy individuals and patients with periodontitis. 23 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-13 TEMPOROMANDİBULAR EKLEM OSTEOARTRİTLİ HASTALARIN EKLEM VE KAS PALPASYONUNDAKİ AĞRI BULGULARI Songül Cömert Kılıç Sağlık Bakanlığı Erzurum Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Bu araştırmanın amacı temporomandibular eklem osteoartritli hastaların eklem ve kas palpasyonundaki ağrı bulgularını incelemektir. METOD: Temporomandibular eklem osteoartritli 76 hasta (117 eklem) bu çalışmaya dahil edilmiştir. Temporomandibular eklem osteoartrit teşhisi “Research Diagnostic Criteria for Temporomandibular Disorders (RDC/TMD axis I group IIIb)” kriterleri dikkate alınarak yapılmıştır. Temporomandibular eklemin lateral ve posterior palpasyonunda ve myofasiyal kasların palpasyonundaki ağrı 5 dereceli ağrı skala kullanılarak değerlendirilmiştir (0 = yok; 1= hafif; 2= orta; 3= yoğun; 4= şiddetli) 24 BULGULAR: İncelemesi yapılan osteoartritli eklemelerin yarısında (% 53) lateral palpasyonda ağrı tespit edilmişken, posteriyor palpasyonda ağrı bu eklemlerin dörtte birinde (% 23) gözlemlenmiştir. Masseter, pterygiod medial ve lateral, anterior temporal, sternokleido mastoid ve trapez kaslarında palpasyonda ağrı sırasıyla hastaların yüzde 30, 46, 55, 32, 17, ve 28 oranında görülmüştür. SONUÇ: Bu çalışmanın sonuçları temporomandibular eklem osteoartritli hastalarda eklem ve kas palpasyonundaki ağrının yaygın bir bulgu olduğunu ve bu bulgunun tanı ve tedavi planlamasında dikkate alınması gerektiğini göstermektedir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-13 PAIN DURING JOINT AND MUSCLE PALPATION OF THE SUBJECTS WITH TEMPOROMANDIBULAR JOINT OSTEOARTHRITIS AIM: To investigate pain during joint and muscle palpation of the subjects with temporomandibular joint osteoarthritis (TMJ-OA). METHOD: Seventy-six patients (total 117 TMJ) with osteoarthritis were included in this study. TMJ-OA diagnosed according to the Research Diagnostic Criteria for Temporomandibular Disorders (RDC/TMD axis I group IIIb). Pain during lateral and posterior palpation of TMJ and myofacial muscles were evaluated using five grading level scale (0 = absent; 1= slight; 2= moderate; 3= intense; and 4= severe). RESULTS: Pain during lateral palpation was observed in the half of the arthritic joints (53 %), and one of four arthritic joints showed pain during posterior joint palpation (23 %). Pain at masseter, medial and later ptergoid, anterior temporal, sternocleidomatoid, and trapezius muscles was observed at 30 %, 46 %, 55 %, 32 %, 17 %, 28 % of the patients, respectively. CONCLUSION: Results of this study showed that joint and muscle pain is a common finding of TMJOA, and these findings must be taken into consideration during diagnosis and treatment planning of TMJ-OA. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Songül Cömert Kılıç Ministry of Health, Center for Oral and Dental Health, Erzurum, Turkey 25 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-14 TÜRKİYE DEKİ İLKOKUL ÇOCUKLARINDA MOLAR İNSİZOR HİPOMİNERALİZASYON (MIH) PREVALANSI TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Gülser Kılınç1, Behiye Sezgin Bolgül2, Ali Gürlek3, Aylin Bartu4, Reyhan Oytun Öğüt5, Güler Sel5, Tunç Akçalı6, Burak Yandımata7, İnci Oktay8 1 Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi Çocuk Diş Kliniği, Narlıdere-İzmir 2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, AntakyaHatay 3 Türk Dişhekimleri Birliği Genel Sekreteri, Ankara 4 Ağız Diş Sağlığı Merkezi, Denizli 5 Diş Kliniği, İstanbul 6 Diş Kliniği, Adana 7 Diş Kliniği, Ankara 8 Kemerburgaz Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, İstanbul 26 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Türkiyeki ilkokul çocuklarında Molar-İnsizor Hipomineralizasyon (MIH) prevalansını ve şiddetini saptamaktır. MATERYAL-METOD: Araştırma, Türkiye’nin sekiz ilinde 9-10 yaş aralığında, 2406 çocuğun ağız içi muayeneleri esas alınarak yapılmış ve alt-üst çenede birinci büyük azı ve keser dişleri sürmüş olan çocuklar çalışmaya dahil edilmiştir. Ağız içi muayenede, Avrupa Pediatrik Dishekimliği Akademisi’nin önerdiği ‘Mine Modifiye Gelişim Defekt İndeksi’ ve diş çürüklerinin değerlendirilmesinde ise ICDAS indeksi kullanılmıştır. Ağız içi muayeneler, kalibrasyon değerlendirilmesi yapılmış (Kappa 0.75) diş hekimleri tarafından sınıflarda yürütülmüştür. Araştırma etiği gereği, il valiliklerinden izin ve ailelerden aydınlatılmış onam alınmıştır. Verilerin istatistik analizinde, Ki kare testi kullanılmıştır (p=0.05). BULGULAR: Toplam 2406 çocuktan 117’sinde MIH saptanmış ve prevalans oranı % 4.9 olarak belirlenmiştir. Erkeklerin 58(%49.6)’inde, kızların 59(%50.4)’unda saptanmış olup cinsiyetle MIH arasında istatistiksel olarak fark saptanmamıştır. Alt-üst çene birinci büyük azı dişleri arasında MIH görülmesi arasında istatistiksel fark saptanmazken, alt-üst keser dişleri arasında istatistiksel fark saptanmıştır(p<0.001). Ancak MIH görülen alt birinci azı dişlerin(%41.5), üst dişlere(%32.9) göre daha fazla etkilendiği ve dolgulu diş sayısının(üst çene % 2.6, alt çene %9.4) daha fazla olduğu görülmüştür(p<0.001). SONUÇ: Türkiye’deki ilkokul çocuklarında MIH görülme prevalansı %4.9 olarak bulunmuş ve birinci büyük azı dişlerin çürükten daha çabuk etkilendiği görülmüştür. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-14 PREVALENCE OF MOLAR-INCISOR HIPOMINERALIZATION TO PRIMARY SCHOOL STUDENTS IN TURKEY Gülser Kılınç1, Behiye Sezgin Bolgül2, Ali Gürlek3, Aylin Bartu4, Reyhan Oytun Öğüt5, Güler Sel5, Tunç Akçalı6, Burak Yandımata7, İnci Oktay8 1 Dokuz Eylül University, Medicine Faculty, Pediatric Dentistry Clinic, Narlıdere-İzmir, Turkey 2 Mustafa Kemal University, Dental Faculty, Department of Pedodontics, Antakya-Hatay, Turkey 3 Turkish Dental Association General Secretary, Ankara, Turkey 4 Oral and Dental Health Center, Denizli, Turkey 5 Dental Clinic, İstanbul, Turkey 6 Dental Clinic, Adana, Turkey 7 Dental Clinic, Ankara, Turkey 8 Kemerburgaz University, Dental Faculty, İstanbul, Turkey MATERIAL METHODS: A group of 9- to 10-year-old 2406 children were recruited in the 8 city, Turkey. Children had their first permanent molars and incisors. It was used the European Academy of Paediatric Dentistry (EAPD) criteria “Modified Developmental Defects of Enamel index” for MIH. Dental caries experience was recorded using ICDAS index. The examinations were conducted in the classroom by a calibrated examiners (Kappa 0.75). A questionnaire was sent to the parents with a consent form to participate in the study and it was taken permission from the city governorships. The nonparametric Chi-square tests were used for statistical analysis (p=0.05). RESULTS: Molar incisor hypomineralization was present in 117 of the 2406 children and the prevalence of MIH was 4.9%. There was no difference in MIH prevalence according to gender (58 males-59 females). There was no statistically significant diference in the prevalence of MIH between the upper and lower molars (P > 0.05), but there was statistically diference between the upper and lower incisors ( p<0.001). However lower molars were to have the more rate of MIH (41.5%) than upper molars (32.9%) and lower molars were to have the more rate of fiiling teeth (9.4%) than upper molars (2.6%). CONCLUSIONS: The prevalence of MIH in 9-10-year-old children in Turkey is 4.9%. We observed that molars were more frequently affected by MIH and caries than incisors. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION OBJECTIVE: The aim of this study was to investigate the prevalence and the clinical features of Molar-Incisor Hypomineralisation (MIH) in primary school children in Turkey. 27 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-15 MELATONİN SIÇANLARDA GENİŞLETİLMİŞ PREMAKSİLLER SUTURDAKİ YENİ KEMİK OLUŞUMUNU HIZLANDIRMAKTADIR Oğuz Köse1, Tuba Köse2, Adem Kara3, Hatice Yemenoğlu1, Uğur Ersöz4 1 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Rize 2 Atatürk Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, Erzurum 3 Atatürk Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Erzurum 4 Atatürk Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Cerrahi Anabilim Dalı, Erzurum AMAÇ: Bu deneysel çalışmanın amacı sıçanlarda sistemik melatonin uygulamasının ayrılmış interpremaksillar suturdaki kemik rejenerasyonu üzerine etkilerini değerlendirmekti. YÖNTEM: Yirmi yedi sıçan rastgele üç gruba ayrıldı; sadece ekspansiyon grubu (SE), sistemik melatonin tedavisi uygulanan ekspansiyon grubu (Mel) ve kontrol grubu. İntraperitoneal melatonin uygulaması (10 mg/kg, 15 gün) ekspansiyon (ilk 5 gün) ve retansiyon (10 gün) peryodu boyunca gerçekleştirildi. Deneysel çalışma sonunda tüm ratlar öldürüldü ve osteoklast ve kapiller sayıları ile osteoblast yoğunluğu, inflamatuar hücre yoğunluğu ve yeni kemik formasyonu yoğunluğu histomorfometrik olarak değerlendirildi ve gruplar arasında karşılaştırıldı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Osteoblast ve yeni kemik formasyonu yoğunlukları ile osteoklast ve kapiller sayıları SE grubuna kıyasla Mel grubunda istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksekti (p<.01). 28 SONUÇ: Bu çalışmadan elde edilen bulgular melatoninin, biyomimetik bir ajan gibi davranarak, hızlı palatinal ekspansiyonu takiben palatinal suturdaki kemik rejenerasyonunu artırabildiğini ve hızlandırabildiğini, ve böylece de retansiyon sürecini kısaltabileceğini düşündürmektedir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-15 MELATONIN ACCELERATES NEW BONE FORMATION IN THE EXPANDED PREMAXILLARY SUTURE IN RATS Oğuz Köse1, Tuba Köse2, Adem Kara3, Hatice Yemenoğlu1, Uğur Ersöz4 1 Recep Tayyip Erdogan University Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Rize,, Turkey 2 Ataturk University Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Erzurum,, Turkey 3 Ataturk University Faculty of Veterinary Medicine, Department of Histology and Embriology, Erzurum, Turkey 4 Ataturk University Faculty of Veterinary Medicine, Department of Surgery, Erzurum, Turkey METHODS: Twenty-seven rats were randomly divided into three groups; an expansion only (EO) group, an expansion plus melatonin (Mel) group, and a control group. Intraperitoneal melatonin administration (10 mg/kg bw for 15 days) was performed during expansion (5 days) and retention (10 days) periods. At the end of the experiments, the rats were sacrificed and histomorphometric evaluation was achieved in order to compare the number of osteoclasts, and capillaries, as well as the intensities of osteoblasts, inflammatory cells, and new bone formation between the groups. RESULTS: The densities of osteoblasts and new bone formation, and the numbers of osteoclasts and capillaries were significantly higher in Mel group compated to OE group (p<.01). CONCLUSION: Finding of this study suggest that melatonin, act as a biomimetic agent, can increase and accelerate bone regeneration in the midpalatal suture following rapid palatal expansion, therefore, reduce retention time. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: The aim of this experimental study was to investigate the effects of systemic melatonin administration on bone regeneration in response to an expansion of the inter-premaxillary suture in rats. 29 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-16 BEYAZ NOKTA LEZYONLARININ TEDAVİSİNDE MİKROABRAZYON MİNE KAYBINI ARTTIRIR MI? Cahide Aglarci1, İbrahim Erhan Gelgör1, Elif Yaşa2 1 Şifa Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, İzmir 2 Şifa Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, farklı derinliklerde oluşturulan beyaz nokta lezyonlarındaki (BNL) mine kaybının miktarını değerlendirmektir. 30 YÖNTEM: 45 yeni çekilmiş üst insan küçük azı dişi toplandı. BNL’ları yapay çürük solüsyonu kullanılarak farklı dekalsifikasyon şiddetlerinde oluşturuldu. Lezyonlar skorlandı ve 3 gruba ayrıldı; Grup1: hafif lezyonlar, Grup 2: şiddetli lezyonlar, Grup 3: kavitasyonlu lezyonlar. Dişlerin sadece distobukkal tarafına mikroabrazyon uygulandı. Diğer taraf kontrol grubu olarak kullanıldı. Her örnekten steriomikroskop ve kamerası ile (Axio Imager.A2 and Axiocam 105 color, Carl Zeiss Microscopy, LLC, NY, USA) görüntü alındı. Axiovison 4.8.2 programı (Carl Zeiss Microscopy) kullanılarak demineralizasyon derinliği ölçüldü. Mikroabrazyon uygulamasından sonra SEM görüntüleri (MK III, Cambridge Stereoscan) alındı. BULGULAR: Mikroabrazyondan sonra en fazla mine derinliği kavitasyon grubunda ölçüldü (304.44 ± 72.61 µm). Mikroabrazyon tarafında, hafif ve şiddetli gruplarda bir farklılık bulunmamış, ancak kavitasyon grubundaki mine aşınması diğer gruplardan istatistiksel olarak farklı bulunmuştur (p < 0.001). SONUÇ: Bu çalışma mikroabrazyonun hafif ve şiddetli BNL’larında başarılı sonuçlar gösteren konservatif bir metot olduğunu göstermiştir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-16 DOES MICROABRASION INCREASE ENAMEL LOSS IN WHIE SPOT LESION TREATMENT? AIM: The aim of this study was to evaluate the quantity of enamel loss after microabrasion in white spot lesions (WSLs) of different severity. METHODS: Fourty-five recently extracted caries-free human upper premolars were collected. WSLs were formed, with the severity of decalcification determined by using an artificial caries solution. Lesions were scored and divided into 3 groups – Group 1: mild lesions, Group 2: severe lesions, and Group 3: cavitation lesions. Microabrasion was applied to only the distobuccal side of the teeth. The other side was used as a control. Each specimen image was captured with a stereomicroscope and camera (Axio Imager.A2 and Axiocam 105 color, Carl Zeiss Microscopy, LLC, NY, USA). Axiovison 4.8.2 software (Carl Zeiss Microscopy) was used to measure the depth of the demineralization with a micrometer. Scanning electron microscope (SEM) (MK III, Cambridge Stereoscan) images were taken after microabrasion. RESULTS: The greatest enamel wear depth measured 304.44 ± 72.61 µm in the cavitation group after microabrasion. On the microabrasion side, there was no difference between mild and severe groups, but increased enamel wear depth after microabrasion was statistically significant (p < 0.001) in the cavitation group. CONCLUSION: This study showed that microabrasion is a conservative treatment with a satisfactory outcome for mild and severe WSLs. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Cahide Aglarci1, İbrahim Erhan Gelgör1, Elif Yaşa2 1 Şifa University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, İzmir, Turkey 2 Şifa University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, İzmir, Turkey 31 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-17 SABİT TEDAVİ GÖREN ORTODONTİ HASTALARINDA ENTAMOEBA GİNGİVALİS VE TRİCHOMONAS TENAX VARLIĞININ ARAŞTIRILMASI Özlem Akıncı Sözer1, Fundagül Bilgiç1, Özlem Aycan Kaya2, Cahide Ağlarcı3, Sertaç Aksakallı4 1 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, Hatay 2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Parazitoloji Anabilim Dalı, Hatay 3 Şifa Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, İzmir 4 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, İstanbul TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Protozan parazitlerle ilgili oral pataloji ortodontik tedavi gören hastalarda yaygın değildir. Ağız içinde görülebilen ve enflamasyona neden olan parazitler Entamoeba gingivalis (E. gingivalis) ve Trichomonas tenax (T. tenax)’dır. Entamoeba gingivalis prevalansı ileri periodontitis hastalarında 32% ile 61% arasında rapor edilmesine rağmen ortodontik tedavi ile ilişkisi bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı ortodontik tedavi gören hastalarda oral parazit varlığının araştırılmasıdır. 32 YÖNTEM: Çalışmamıza yaşları 11-14 arasında değişen 40 sabit ortodontik tedavi gören hasta dahil edilmiştir. Hastalardan tedavi başlangıcında ve 3 ay sonra gingival plak, kanama indeksleri elde edilmiştir. Örnekler serum fizyolojikle sulandırılarak bekletilmeden incelenmiştir. Aynı bireyden alınan ikinci örnekler ise Trichrome ve Giemsa ile boyanarak değerlendirilmiştir. BULGULAR: İncelenen 40 hastanın ortodontik tedavi başlangıcında 4 ‘ünde (%10) E. gingivalis ve/ veya T. tenax’a rastlanmıştır. Bunlardan 2 örnekte (%5) T. tenax tek başına görülürken, 2 örnekte ise (%5) E. gingivalis ve T. tenax birlikte saptanmıştır. Hiçbir hastada E. Gingivalis’e tek başına rastlanmamıştır. Ortodontik tedavi başlangıcından 3 ay sonra alınan örneklerde ise, sadece 1 (%2.5) hastada T. tenax’a rastlanmıştır. Diğer hastaların hiçbirinde parazit varlığına rastlanmamıştır. SONUÇ: Ortodontik tedavi hastalarına verilen ağız hijyeni eğitimi nedeniyle parazit yüzdesinin azaldığı düşünülebilir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-17 THE INVESTIGATION OF ENTAMOEBA GINGIVALIS AND TRICHOMONAS TENAX IN A GROUP OF PATIENTS WITH FIXED ORTHODONTIC APPLIANCES Özlem Akıncı Sözer1, Fundagül Bilgiç1, Özlem Aycan Kaya2, Cahide Ağlarcı3, Sertaç Aksakallı4 1 Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Hatay, Turkey 2 Mustafa Kemal University, Faculty of Medicine, Department of Medical Parasitology, Hatay, Turkey 3 Sifa University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Izmir, Turkey 4 Bezmialem Vakıf University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Istanbul, Turkey METHOD: 40 patients who were undergoing orthodontic treatment (ages varying from 11 to 14 years) included the study. At the beginning of the treatment, and 3 months later after treatment gingival plaque and bleeding index were obtained. The samples were diluted in Physiological Saline and the second samples taken from the same individuals were evaluated staining with Trichrome and Giemsa. RESULTS: Oral protozoa were detected in 4 (10%) of 40 scraping samples. In 2 (5%) of the positive 4 specimens, T. tenax was detected alone whereas E. gingivalis was present in only two (5%) specimens. In 4 (10%) specimens, E. gingivalis and T. tenax were identified together. E. gingivalis had not been detected in any patient alone. In samples taken after 3 months from the beginning of orthodontic treatment, T. tenax was observed in only 1 (2.5%) specimens. None of the other patients was observed in the presence of protozoa. CONCLUSION: Decrease of the protozoa can be considered as a result from oral hygiene education. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Oral pathology associated with protozoan parasites is uncommon among individuals undergoing orthodontic treatment. Two parasites of Entamoeba gingivalis (E. gingivalis) and Trichomonas tenax (T. tenax) may be responsible for oral parasitic infection. E. gingivalis, a human oral protozoan commensal with a prevalence of 32% to 61%, is reported to be more frequently identified in advanced periodontitis but, overall, its association with orthodontic treatment is unclear. The aim of this study is to investigate the presence of the oral parasite in orthodontic patients. 33 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-18 MANDİBULANIN KASSAL DEVİASYONUN DÜZELTİLMESİNDE BOTULİNUM TOKSİN UYGULANMASI Işıl Aras1, Funda Atamaz2, Aynur Aras1 1 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, İzmir 2 Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Izmir AMAÇ: Çiğneme kaslarının hipertrofisi öncelikle masseter kası ilgilendirir ve bu durum genellikle idiopatiktir. Bu olgu sunusunda, unilateral masseter kas hipertrofisinin eşlik ettiği mandibulanın deviasyonun ortodontik olarak düzeltilmesinde, Botulinum Toksin enjeksiyonunun tedaviye katkısı tartışılacaktır. METOD: 24 yaşındaki erkek hastada Angle Cl II subdivizyon ve örtülü kapanışa ek olarak, alt çenenin sola doğru kaydığı gözlendi. Yapılan fizik muayene sonucunda, sol masseter kas hipertrofisi saptandı. Dişlerin seviyelenmesini takiben, alt çenenin sola deviasyonunun düzeltilmesinde kullanılan intermaksiller elastiklerin yeterli olmadığı tespit edildi. Masseter kas hipertrofisini azaltarak, ortodontik tedaviye yardımcı olması amacı ile EMG eşliğinde sağ masseter kasa 20 IU, sol masseter kasa ise 50 IU Botulinum toksin (Bota, Allergan) enjeksiyonu yapıldı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: 2 hafta sonra klinik olarak deviasyonda azalma gözlemlenirken, 7 hafta sonra alt ve üst orta hatların tam olarak çakıştığı tespit edildi. Masseter kas hipertrofisinde azalma belirlendi. 34 SONUÇ: Bu vakada Botulinum toksin kullanımı ile çiğneme kası fonksiyonlarındaki değişiklik, disfonksiyonların elimine edilmesine ve maloklüzyonların düzeltilmesine olanak sağlamıştır ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-18 APPLICATION OF BOTULINUM TOXIN IN THE TREATMENT OF MUSCULAR MANDIBULAR DEVIATION Işıl Aras1, Funda Atamaz2, Aynur Aras1 1 Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Izmir, Turkey 2 Ege University, Medical Faculty, Department of Physical Medicine and Rehabilitation, Izmir, Turkey AIM: Hypertrophy of masticatory muscles primarily involves the masseter and is generally idiopathic. Contribution of Botulinum toxin injection in the orthodontic correction of mandibular deviation accompanied by unilateral masseter hypertrophy will be discussed in this case report. RESULTS: While the deviation lessened following 2 weeks after the injection, subsequent to 7 weeks maxillary and mandibular midlines coincided. Hypertrophy of the masseter decreased. CONCLUSION: The use of Botulinum toxin in this case provided alteration in masticatory muscle function, helped in eliminating dysfunctions and aided in the correction of malocclusion. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: Mandibular shift to right side was observed in 24-year-old male who presented with Angle Cl II subdivision malocclusion with deep bite. Hypertrophy of left masseter was detected in the physical examination. After leveling and aligning of the dentition, it was observed that intermaxillary elastics were not sufficient to correct mandibular shift. To decrease the masseter hypertrophy and aid in orthodontic treatment, Botulinum toxin injections (Botox, Allergan) under electromyographic guidance were carried out into the bilateral masseter muscles with dosing of 50 IU and 20 IU on right and left sides, respectively. 35 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-21 DİYABETİK RATLARDA OTOJEN KEMİK GREFT İYİLEŞMESİNE OZON GAZI TEDAVİSİNİN ETKİSİ Aysan Lektemur Alpan1, Hülya Toker2, Hatice Özer3 1 Ağız Diş Sağlığı Merkezi, Sivas 2 Cumhuriyet Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Sivas 3 Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji, Sivas AMAÇ: Ozon, sahip olduğu antimikrobiyal, immünostimülatif ve antihipoksik etkileri ile dokulardaki oksijeni arttırarak diyabetik durumda iyileşme fazını geliştirebilir. Bu çalışmanın amacı, otogreft ile tedavi edilen diyabetik rat kalvaryal defekt modelinde, ozonun kemik iyileşmesi üzerine etkisini morfometrik ve immünohistokimyasal olarak araştırmaktır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ GEREÇ-YÖNTEM: 56 erkek Wistar rata, intraperitoneal tek doz 50 mg/kg streptozotocin uygulanarak diyabet oluşturuldu. Çalışma grupları: 1- Boş defekt (Kontrol, n=14) grubu, 2- Otogreft (OG, n=14) grubu, 3-Ozon uygulanmış boş defekt (Kontrol+Ozon, n=14) grubu, 4-Otogreft ve ozon uygulanması (OG+Ozon, n=14) grubu. Tüm gruplardaki ratlarda 5 mm çapında kritik boyutlu defektler oluşturuldu. Ozon gazı 2 hafta boyunca her gün (140ppm @ 2L/d, 2.24 mg) uygulandı. Hayvanlar farklı iyileşme zamanlarında (4 ve 8 hafta) sakrifiye edildi. Osteokalsin ve kemik morfojenik protein-2 (KMP-2) protein ekspresyonları immünohistokimyasal olarak değerlendirildi. 36 BULGULAR: OG gruplarındaki osteoklast sayıları, 4. ve 8. haftada Kontrol gruplarından istatistiksel olarak fazla bulundu (p<0.05). OG+Ozon grubundaki osteoblast sayıları 4. haftada, OG grubundan yüksek bulundu (p>0.05). Ozon uygulanan OG grubu, OG grubuna göre hem 4. haftada (p<0.05), hem de 8. haftada (p>0.05) daha fazla defekt dolum alanına sahipti. OG+Ozon grubu, diğer gruplarla karşılaştırıldığında daha fazla KMP-2 immün pozitifliği gösterdi. SONUÇ: Çalışmamızın sınırları dahilinde, ozon gazı uygulamasının diyabetteki kemik greft iyileşmesinin erken safhalarında osteoblast sayısını ve kemik formasyonunu arttırdığı bulundu. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-21 THE EFFECT OF OZONE TREATMENT ON AUTOGENOUS BONE GRAFT HEALING IN DIABETIC RATS Aysan Lektemur Alpan1, Hülya Toker2, Hatice Özer3 1 Oral and Dental Health Center, Sivas, Turkey 2 Cumhuriyet University, Faculty of Dentistry, Periodontology, Sivas, Turkey 3 Cumhuriyet University, Faculty of Medicine, Pathology, Sivas, Turkey RESULTS: Number of osteoclast in both AG groups were found statistically higher than those of the Control groups both 4th and 8th week (p<0.05). Osteoblasts in AG+Ozone group were higher than AG group at 4th week (p>0.05). Ozone groups had more total bone area than AG group at 4th week (p<0.05) and at 8th week (p>0.05). AG+Ozone group revealed more BMP-2 immune positivity compared to the other groups. CONCLUSION: Within the limitations of this study, gaseous ozone application incrased osteoblast number and bone formation in early stages of bone graft healing in diabetes mellitus. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Ozone has antimicrobial, immunostimulating, and antihypoxic effects that can increase oxygene in tissues and may improve the healing phase in diabetic state. The aim of this study is to investigate the effect of gaseous ozone on bone healing in diabetic rat calvarial defects treated with autograft both morphometrically and immunohistochemically. METHODS: Diabetes was induced via intraperitoneal single dosage 50 mg/kg streptozotocin on 56 male Wistar rats. Study groups: 1-Empty defect (Control, n=14) group, 2-Autograft (AG, n=14) group, 3-Empty defect treated with ozone therapy (Control+Ozone, n=14) group, 4-Autograft and ozone application (AG+Ozone, n=14) group. 5mm diamater critical size defect was created in all rats. Gaseous ozone was applied 2 weeks daily (140ppm @ 2L/d, 2.24 mg). At different time points of healing (4 or 8 weeks), the animals were euthanized. Total bone area was measured histomorphomerically. Osteocalcin and bone morphogenic protein-2 (BMP-2) expressions were evaluated immunohistochemically. 37 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-22 STRES ALTINDAKİ KRONİK PERİODONTİTİSLİLERDE PERİODONTAL TEDAVİNİN OKSİDATİF STRES BELİRTEÇLERİNE ETKİSİ Olcay Bakar1, Vildan Bostancı1, Hüseyin Aydın2 1 Cumhuriyet Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Sivas 2 Cumhuriyet Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Sivas TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Bu çalışmanın amacı kronik periodontitisli hastalarda Durumluk- Sürekli Kaygı Envanterini (STAI) kullanarak belirlenen stres düzeyinin, tükürük kortizol seviyesiyle desteklenerek periodontal tedaviden 6 hafta sonraki dişeti oluğu sıvısı (DOS) oksidan ve antioksidan seviyelerine etkisini araştırmaktır. YÖNTEM: Kliniğine başvuran hastalardan kronik periodontitis teşhisi konmuş, toplam 40 hasta (18 kadın, 22 erkek) rastgele çalışmaya dahil edilmiştir ve STAI envanteri uygulanarak stres seviyelerine göre stressiz (KP) ve stresli (KP-S) hastalar olarak iki gruba ayrılmıştır. Oksidatif stres düzeylerini ölçmek için DOS toplanmıştır. Plak indeksi (Pİ), gingival indeks (Gİ), sondalama cep derinliği (SCD) ve klinik ataşman seviyesi (KAS) dahil olmak üzere klinik parametreler, DOS ölçümleri ve tükürük kortizol analizleri başlangıçta ve tedaviden 6 hafta sonra kaydedilmiştir. 38 BULGULAR: Periodontal tedaviden sonra her iki grubun klinik parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı azalış olsa da KP-S grubunun Gİ skoru ve SCD miktarı KP grubundan istatistiksel olarak daha yüksek çıkmıştır (p<0,05). Periodontal tedaviden sonra tükürük kortizol seviyesi KP-S grubunda anlamlı olmayan bir azalış gösterirken (p>0,05), KP grubunda başlangıca göre istatistiksel olarak anlamlı artış saptanmıştır (p<0,05). Her iki grupta da 6. hafta DOS total antioksidan seviyeleri (TAS) başlangıca göre artış göstermiş ve bu artış istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Her iki hasta grubunda da başlangıç total oksidan seviyeleri (TOS) periodontal tedavi sonrasında azalmıştır, fakat bu azalış istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). KP-S grubu başlangıç oksidatif stres indeks (OSİ) değerleri, KP grubundan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek saptanmıştır (p<0,05). SONUÇ: Çalışmanın sonuçlarına göre; stresin periodontal enflamasyonu arttırdığı ve OSİ değerlerinin bu durumu desteklediği bulgulanmıştır. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-22 THE EFFECT OF PERIODONTAL THERAPY ON OXIDATIVE STRESS MARKERS IN STRESSED PATIENTS WITH CHRONIC PERIODONTITIS AIM: The purpose of this study is to investigate the effect of stress levels, determined by using StateTrait Anxiety Inventory (STAI) and supported by saliva cortisol levels, on the gingival crevicular fluid (GCF) total oxidant level (TOS) and total antioxidant level six weeks after periodontal treatment. METHOD: This study was performed with 40 adults (18 female and 22 male) with chronic periodontitis, who applied to clinic of periodontology for periodontal treatment. STAI stres questionaire were used for determination of stress levels. Then patients were categorized as stressed (KP-S) and unstressed (KP). GCF samples were collected to determine of oxidative stress levels. The clinical parameters including plaque index (PI), gingival index (GI), probing depth (PD) and clinical atachment level (CAL); GCF samples and cortisol salivary samples were recorded before and 6 weeks after periodontal treatment. RESULTS: After periodontal treatment clinical parameters of both gruops were significantly reduced, but GI and PD levels were significantly higher in KP-S group (p<0,05). Salivary cortisol levels were decreased in KP-S group after periodontal treatment, but were significantly increased in KP group (p<0,05). In both groups, GCF TOS levels were significantly increased at 6th week, compared to initial levels (p<0,05). GCF TOS levels were decreased in both gruops after periodontal treatment (p>0,05). Initial GCF oxidative stress index (OSI) levels in KP-S group were sicgificantly higher than KP group (p<0,05). CONCLUSION: This study suggested that stress increased periodontal inflamation and values of OSI supported this condition. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Olcay Bakar1, Vildan Bostancı1, Hüseyin Aydın2 1 Cumhuriyet University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Sivas, Turkey 2 Cumhuriyet University, Faculty of Medicine, Department of Biochemistry, Sivas, Turkey 39 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-23 KONVANSİYONEL TEKNİKLE YAPILAN LABİAL FRENEKTOMİ OPERASYONU SONRASI KLİNİK DEĞERLENDİRME: BİR PİLOT ÇALIŞMA Gamze Çetinkaya1, Hafize Öztürk Özener1, Süleyman Emre Meşeli2, Leyla Kuru1 1 Marmara Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Aydın Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul AMAÇ: Çalışmanın amacı, konvansiyonel teknikle yapılan labial frenektomi operasyonunun objektif ve subjektif olarak değerlendirilmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Bu çalışmaya Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı’na başvuran, yüksek frenulum ataşmanı gözlenen 11 hasta dahil edildi. Mirko ve arkadaşlarının frenulum sınıflamasına göre, 3 hastada gingival(G), 5 hastada papiller(P), 3 hastada transpapiller(T) frenulum ataşmanı tespit edildi. Lokal aneztezi altında bistüri ile konvansiyonel frenektomi operasyonu uygulandı, 4*0 poliglikolaktik sütürle primer olarak kapatıldı. Objektif olarak intraoperatif cerrahi süresi, dikiş sayısı ve hidrojen peroksit ile epitelizasyon değerlendirildi. Subjektif olarak postoperatif ağrı, konuşmada zorluk ve yemede zorluk Görsel Analog Skalası ile değerlendirildi. 40 BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen hastaların yaş ortalaması 31±9.64’tü. İntraoperatif cerrahi süre ortalaması G grubunda 12.53±1.52dk, P grubunda 12.00±1.58dk ve T grubunda 14.66±1.15dk olarak saptandı. Dikiş sayısı G, P ve T gruplarında sırasıyla 4.66±0.50, 5.00±1.00 ve 6,67±2.08’di. Postoperatif 1.haftada hiçbir hastada epitelizasyon gözlenmezken, 3.haftada tamamlandığı görüldü. G, P, T gruplarında postoperatif 1.gün ve 1.hafta ağrı skorları sırasıyla, 1.66±2.08 ve 0.67±1.15; 1.00±1.22 ve 1.00±1.00; 4.67±0.58 ve 2.00±0.00’dı. Gruplarda konuşma zorluğu skoru postoperatif 1.gün ve 1.hafta sırasıyla, 1.66±2.08 ve 1.00±1.00; 2.80±1.30 ve 0.80±0.44, 3.33±1.15 ve 2.66±0.57 bulundu. Gruplarda yemede zorluk skoru postoperatif 1.gün ve 1.hafta sırasıyla 3.00±1.00 ve 1.66±0.58; 2.80 ±1.09 ve 1.20±0.83; 2.66±0.50 ve 1.67±1.15 saptandı. Postoperatif 3.haftada ağrı, konuşmada zorluk ve yemede zorluk skorları 0.00±0.00’dı. SONUÇ: G, P ve T frenulum ataşmanlarının konvansiyonel operasyonu sonucunda T grubunda cerrahi bölgenin büyüklüğü ile orantılı olarak cerrahi süre, dikiş sayısı, postoperatif ağrı, konuşmada zorluk ve yemede zorluk skor ortalamalarının diğer gruplara göre daha fazla olduğu görüldü. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-23 CLINICAL EVALUATION OF LABIAL FRENECTOMY WITH CONVENTIONAL TECHNIQUE: A PILOT STUDY Gamze Çetinkaya1, Hafize Öztürk Özener1, Süleyman Emre Meşeli2, Leyla Kuru1 1 Department of Periodontology, Marmara University, Istanbul, Turkey 2 Department of Periodontology, Istanbul Aydın University, Istanbul, Turkey AIM: The aim of this study was objective and subjective evaluation of conventional labial frenectomy. RESULTS: Mean age of patients were 31±9.64. Mean values of surgical time in groups G, P and T were 12.53±1.52min, 12.00±1.58min and 14.66±1.15min; number of sutures 4.66±0.50, 5.00±1.00 and 6,67±2.08, respectively. At postoperative 1 week, epithelization was absent, wheras was completed at postoperative 3 weeks. Postoperative day 1 and week 1 pain scores were 1.66±2.08 and 0.67±1.15; 1.00±1.22 and 1.00±1.00; 4.67±0.58 and 2.00±0.00, respectively. Scores for discomfort during speaking in postoperative day 1 and week 1 were 1.66±2.08 and 1.00±1.00; 2.80±1.30 and 0.80±0.44; 3.33±1.15 and 2.66±0.57, respectively. Scores for discomfort during chewing were 3.00±1.00 and 1.66±0.58; 2.80±1.09 and 1.20±0.83; 2.66±0.5 and 1.67±1.15, respectively. At postoperative 3 weeks, all scores for postoperative pain, discomfort during speaking and chewing were 0.0±0.00. CONCLUSION: Results showed that surgical time, number of sutures and mean values of postoperative pain, discomfort during speaking and chewing scores of T group were higher compared to the other groups. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: 11 patients who referred to our clinic with high frenulum attachments, were presented. Considering frenulum classification according to Mirko et al, in 3 patients gingival(G), 5 patients papillary(P) and 3 patients transpapillary(T) attachment were observed. Conventional labial frenectomy surgery was performed under local anesthesia with surgical blade and sutured with 4-0 polglycolic acid suture achieving primary closure. Objective evaluation included surgical time, number of sutures and epithelization with hydrogen peroxide. Postoperative pain, discomfort during speaking and chewing were subjectively evaluated with Visual Analogue Scale. 41 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-25 KALSİYUM SİLİKAT BAZLI KÖK KANAL TAMİR MATERYALLERİNİN RADYOOPASİTELERİNİN DİJİTAL RADYOGRAFİK TEKNİK KULLANILARAK DEĞERLENDİRİLMESİ TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ İsmail Uzun, Cangül Keskin Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Samsun 42 Bu çalışmanın amacı üç farklı kök kanal tamir materyalinin radyoopasitelerinin güta perka ile karşılaştırılmalı olarak değerlendirilmesidir. Çalışmada kök kanal tamir materyali olarak Biodentine, BioAggregate ve ProRoot MTA ve güta perka kon kullanılmıştır. Kök kanal tamir materyalleri, güta perka ve dentinden hazırlanan disk şeklindeki standart örneklerin ve aluminyum penetrometrenin dijital radyografileri elde edilmiş ve örneklerin radyografik densiteleri dijital radyografinin yazılımı ile ölçülmüş ve eşdeğer aluminyum kalınlığı değerleri belirlenmiştir. Kök kanal dolgu patları ve güta-perkanın radyoopasiteleri One-way ANOVA ve post-hoc Tukey analizi kullanılarak karşılaştırılmıştır. Değerlendirilen örneklerin radyoopasite değerlerinin aluminyum değerleri milimetre cinsinden büyükten küçüğe doğru güta perka kon, ProRoot MTA, BioAggregate ve Biodentine şeklinde belirlenmiştir. Yapılan istatiksel analiz sonucunda Biodentine materyalinin radyoopasitesinin diğer gruplardan anlamlı oranda düşük olduğu saptanmıştır (p<0.05). Çalışmamızda radyoopasite değeri düşük bulunan kök kanal tamir materyali Biodentine iken en yüksek radyoopasite değeri gösteren materyal ProRoot MTA olarak bulunmuştur. Biodentine materyalinin radyoopasite değerinin, Uluslararası Standartlar Örgütü ve Amerikan Ulusal Standartlar Enstitüsü tarafından tavsiye edilen minimum standart değerlerinin altında olduğu saptanmıştır. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-25 EVALUATION OF THE RADIOPACITIES OF CALCIUM SILICATE BASED ROOT CANAL REPAIR MATERIALS BY DIGITAL RADIOGRAPHIC TECHNIQUE İsmail Uzun, Cangül Keskin Ondokuz Mayis University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Samsun, Turkey The aim of this study was to compare the radiopacities of three root canal repair materials and gutta percha. In this study, radiopacity of Biodentine, BioAggregate, ProRoot MTA and guttapercha cone were tested. Standardized discs of the root canal repair materials and gutta percha were prepared. Digital radiographs of the discs and an aluminum penetrometer were obtained by using a phosphor plate. The radiographic density of the repair materials and gutta-percha were measured by using the digital radiographic system’s own measurement tool, and equivalent aluminum thicknesses were determined. Differences among radiopacities of the root canal sealers and the gutta-percha were analyzed using One-way ANOVA and Tukey post-hoc tests. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: Aluminum thickness equivalents of the radiopacity values of the samples, in descending order, were, gutta percha cone, ProRoot MTA, BioAggregate and Biodentine. Biodentine revealed significantly less radiopacity values than other experimental groups (p<0.05). 43 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-26 KASP REDÜKSİYON DİZAYNININ OVERLAY RESTORASYONLARDAKİ STRES DAĞILIMINA ETKİSİ Tuğba Serin Kalay, Tahsin Yıldırım Karadeniz Teknik Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Tedavi Anabilim Dalı, Trabzon TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Madde kaybı çok olan endodontik tedavili dişlerin restorasyonunda kaspların kaplandığı adeziv restorasyonlar, estetik ve fonksiyonun sağlandığı konservatif bir yaklaşımdır. Ancak optimum kasp redüksiyonunun kalınlığı ve dizaynının ile ilgili sınırlı sayıda bilimsel veri vardır.Bu çalışmanın amacı endodontik tedavili MOD kaviteli maksiller premolar dişlerde farklı kasp-redüksiyon dizaynlarının kompozit overlay restorasyonların stres dağılımına etkisinin değerlendirilmesidir. YÖNTEM: MOD kaviteli maksiller premolara ait 11 farklı sonlu elemanlar diş modeli oluşturuldu. Model 1-9 (redüksiyon grupları); modellere endodontik tedavi, MOD kavite preparasyonu ve farklı kalınlık (1.5, 2.5 and 3.5 mm) ve dizaynların (bizote, horizontal ve anatomik) kombinasyonları şeklinde kasp-redüksiyonları ve kompozit restorasyon uygulandı. Model 10, endodontik tedavi, MOD kavite preparasyonu ve kompozit restorasyon uygulandı; Model 11, sağlam diş (kontrol). Oluşturulan modellere 400 N kuvvet uygulanarak sonlu elemanlar analizi yapıldı ve her modele ait von Mises stres dağılımları değerlendirildi. 44 BULGULAR: Sonlu elemanlar analizi sonuçlarına göre redüksiyon grupları MOD grubu ile karşılaştırıldığında daha düşük stres konsantrasyonları gözlendi. 2.5 ve 3.5 mm kalınlıktaki anatomik kasp-redüksiyonu uygulanan modeller 1.5 mm kalınlıktaki modeller ile karşılaştırıldığında daha homojen stres dağılımı gösterdi. SONUÇ: Biyomekanik açıdan, bu çalışma endodontik tedavili MOD kaviteli maksiller premolar dişlerin restorasyonunda en az 2.5 mm kalınlığında, anatomik kasp-redüksiyon dizaynı önermektedir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-26 INFLUENCE OF CUSP -REDUCTION DESIGN ON THE STRESS DISTRIBUTION OF OVERLAY RESTORATIONS Tuğba Serin Kalay, Tahsin Yıldırım Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Karadeniz Technical University, Trabzon, Turkey RESULTS: Finite element analysis showed that reduction groups presented lower stress concentrations compared with MOD group. 2.5- and 3.5-mm thick restorations with anatomic cusp reduction exhibited favorable stress distribution when compared to 1.5-mm overlays. CONCLUSSION: Considering biomechanics, the present study indicates that anatomic cusp reduction designs with reduction thicknesses of at least 2.5 mm should be recommended for endodontically treated maxillary premolars with MOD cavities. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Cusp coverage restorations for the restoration of endodontically treated teeth represent a more conservative approach in terms of function and esthetics. However, limited scientific data are available regarding the optimum reduction design and thicknesses.The aim of this study was to evaluate the effect of cavity design on stress distribution of composite resin restorations in endodontically treated maxillary premolars with MOD cavities. METHODS: A finite element analysis (FEA) model of the maxillary premolar with a MOD cavity was established. 11 model variations were studied: Model 1-9 (reduction groups), tooth with endodontic treatment, MOD cavity preparation and both cusps of the teeth were reduced with combinations of different thicknesses (1.5, 2.5 and 3.5 mm) and designs (beveled, horizontal and anatomic) and restored with composite resin; Model 10, tooth with endodontic treatment, MOD cavity preparation and restored with composite resin; Model 11, sound tooth (control). A load with 400N resulting force was applied and von Mises stress generated in each models were evaluated. 45 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-27 FARKLI İRİGASYON AKTİVASYON SİSTEMLERİNİN KOLLAJENDEN OLUŞTURULAN ‘BİYO-MOLEKÜLER FİLM’İ UZAKLAŞTIRMA ETKİNLİĞİNİN YENİ BİR MODEL DİZAYNI İLE DEĞERLENDİRİLMESİ Hicran Dönmez Özkan1, Kubilay Metin2, Zehra Burcu Bakır2, Senem Gökçen Yiğit Özer1 1 Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı 2 Adnan Menderes Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü AMAÇ: Bu çalışma, beş farklı irigasyon aktivasyon sisteminin debris uzaklaştırmadaki etkinliğini bakteriyel biyofilmi taklit eden ex-vivo ‘bio-moleküler film’ modeli üzerinde değerlendirmektedir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 50 adet insan alt premolar dişi Protaper Next döner alet sistemi (Densply,Basel,İşviçre) ile şekillendirildi. Enstrümantasyondan sonra taze hazırlanmış kollajen solüsyonu peristaltik pompa yardımı ile kök kanalına gönderildi. Deney örnekleri rastgele beş gruba ayrıldı. G1(kontrol), 27 gauge yandan perfore iğne; G2, EndoAktivatör Sonik Sistem; G3,Vibringe sonik sistem; G4, pasif ultrasonik irigasyon; G5, foton indüklenmiş fotoakustik dalgalanma sistemi (PIPS). %5,25’lik sodyum hipoklorit solüsyonundaki artık protein miktarı sodyum hipokloritin son irigasyondan hemen sonra sodyum tiyosülfat solüsyonu ile nötralize edilmesi ve sonrasında spektrofotometrik ölçümün yapılması ile belirlendi. İstatistiksel analiz için %5’lik standart sapma ile tek yönlü varyans analizi uygulandı (p≤ 0,05). 46 BULGULAR: PIPS diğer deneysel gruplara kıyasla daha fazla proteinin uzaklaşmasını sağladı. EndoAktivatör, Vibringe ve PUI gruplarının etkinlikleri istatistiksel olarak birbirlerinden farklı bulunmadı (p ≥0,05). Deney grupları kontrol grubu ile kıyaslandığında; PIPS, PUI ve EndoAktivatör gruplarının kontrol grubundan daha iyi temizlendiği saptandı (p ≤ 0,05). Vibringe ve kontrol grupları arasında ise istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. SONUÇ: PIPS, debritman etkinliği değerlendirildiğinde, diğer irigasyon aktivayon sistemlerden daha üstün bulunmuştur. EndoAktivatör ve Pasif Ultrasonik İrigasyon sistemleri ise yandan perfore iğneden daha etkin debritman sağlamaktadır. Vibringe sistemi ile yandan perfore iğne grubu arasında ise fark yoktur. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-27 A NEW DESIGN MODEL FOR DETERMINING THE EFFICACY OF DIFFERENT IRRIGATION ACTIVATION SYSTEMS ON THE REMOVAL OF A COLLAGEN ‘BIO-MOLECULAR FILM’ FROM AN EX VIVO MODEL Hicran Dönmez Özkan1, Kubilay Metin2, Zehra Burcu Bakır2, Senem Gökçen Yiğit Özer1 1 Adnan Menderes Univercity, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Turkey 2 Adnan Menderes Univercity, Faculty of Science and Arts, Department of Biology, Turkey AIM: This study compared debris removal efficacy of different irrigation activation systems on an ex-vivo bio-molecular film model to simulate bacterial biofilm. RESULTS: PIPS removed significantly more protein than the other groups (p ≤ 0,05). There was statistically no difference between EndoActivator, Vibringe and PUI groups. As compared with experimantal groups to control, PIPS, PUI and EndoActivator groups were superior to control. There was no statistically significant differences between Vibringe and control (p ≥0,05). CONCLUSIONS: PIPS, is more effective in debris removing than the other irrigation activation techniques.The Endoactivator system and PUI were also more effective than side–vented needle irigation.There was no difference between Vibringe system and side–vented needle irrigation. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: Root canals of 50 human mandibular premolars were prepared using Protaper Next Rotary System (Dentsply, Ballaigues, Switzerland). Freshly prepared collagen solution was applied into root canals by peristaltic pump. Samples were randomly divided into five groups; G1(control), 27 gauge side-vented syringe irrigation; G2, EndoActivator sonic system; G3,Vibringe sonic system; G4, Passive Ultrasonic Irrigation (PUI) system; G5, Photon–induced photoacustic streaming (PIPS) system. The residual protein content in 5,25% sodium hypochlorite solution was determined in the neutralized solution of sodium hypochlorite with sodium thiosulfate within 15s after final irrigation and spectrophotometric evaluations were performed. For statistical analyses, one-way analysis of varience was used at 5% (p ≤ 0,05) 47 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-28 PERİAPİKAL LEZYONLU DİŞLERDE TEK VE İKİ SEANSLI KANAL TEDAVİSİ SONRASI AĞRININ DEĞERLENDİRİLMESİ Seniha Miçooğulları Kurt, Mehmet Kemal Çalışkan Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Periapikal lezyonlu dişlerde tek seansta ve iki seansta tamamlanan kanal tedavisi sonrası postoperatif ağrının değerlendirilmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Çalışmamıza dahil edilen periapikal lezyonlu doksan adet üst anterior dişin kök kanal tedavileri tek ya da iki seansta tamamlandı. Tüm dişlere giriş kavitesi açılmasının ardından çalışma boyları tespit edildi. Kanal genişletmeleri step back yöntemi ile 2 ml % 2,5’lik sodyum hipoklorit ile irigasyon yapılarak tamamlandı. Tek seans grubunda kanallar, 5 ml % 5 lik EDTA, 5 ml % 2,5’ luk NaOCl, distile su ve 5ml % 2’lik CHX ile son irigasyon yapılmasının ardından, güta perka ve AH-Plus kanal patı kullanılarak lateral kompaksiyon yöntemi ile dolduruldu. İki seans grubunda ise genişletmenin ardından kalsiyum hidroksit-distile su karışımı lentülo yardımı ile kanal içine yerleştirildi ve ikinci seans randevusu verildi. İkinci seansta geçici dolgu çıkarılarak son irigasyon ve kanal dolguları aynı şekilde tamamlandı. Tedavi sonrası hastalar 24.saate kliniğe çağırılarak ve 48. saatte telefonla ulaşılarak ağrıları hakkında bilgi alındı. Ağrı düzeylerini dört basamaklı bir görsel analog skalaya göre ağrı yok, hafif ağrı, orta şiddetli ağrı ve şiddetli ağrı olarak sınıflamaları istendi. 48 BULGULAR: Tek seansta ve iki seansta tamamlanan kanal tedavileri sonrası 24. ve 48. saatlerde postopretif ağrı yönünden gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark görülmemiştir. Her iki grupta da özellikle 24. saatte hafif ağrı olduğu tespit edilmiştir. SONUÇ: Çalışmamızın sonuçlarına göre, asemptomatik periapikal lezyonlu dişlerde kanal tedavisinin tek ya da iki seansta tamamlanmasının postoperatif ağrıyı etkilemediği ve her iki tedavi sonrasında da düşük oranda postoperatif ağrı görüldüğü tespit edilmiştir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-28 POSTOPERATIVE PAIN IN SINGLE AND TWO VISIT ROOT CANAL TREATMENT OF TEETH WITH APICAL PERIODONTITIS Seniha Miçooğulları Kurt, Mehmet Kemal Çalışkan Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, İzmir, Turkey AIM: To compare the postoperative pain after one- visit versus two- visit root canal treatment for teeth with apical periodontitis. RESULTS: There was no significant difference in postoperative pain between one-visit and twovisit root canal treatment. CONCLUSION: Within the limitations of the present study no significant difference exists in postoperative pain after single-visit or multiple-visit root canal treatment and there was a low incidence of postoperative pain after both of the two root canal treatment. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: 90 teeth with apical periodontitis were included in this study and the root canal treatments were performed either in one visit or two visit. Root canal instrumentation was performed with step-back technique and irrigation with 2.0 ml %2,5 sodium hypochlorite. After completion of root canal instrumentation in group 1, a standardized final irrigation protocol was performed with 5.0 ml 5% ethylenediaminetetraacetic acid followed by 5.0 ml 2.5% sodium hypochlorite, distilled water and 5.0 ml 2% CHX and the obturation was performed at the same appointment by using lateral condensation technique with guttapercha and AH Plus sealer. The teeth in group 2, a lentulo spiral was used to fill all canals with calcium hydroxide paste. At the second appointment, the calcium hydroxide paste was removed and obturation was performed with the same technique described for group 1. Postoperative pain was recorded for each teeth at 24 hours and 48 hours by using a visiual analogue scale of 1 to 4. 49 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-29 FARKLI KÖK KANAL TEDAVİ TEKNİKLERİ İLE KANAL DOLUMU SONRASI AĞRININ KARŞILAŞTIRILMASI Gözde Kandemir Demirci, Mehmet Kemal Çalışkan Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Nekrotik pulpalı anterior dişlerin iki farklı kök kanal dolgu yöntemi ile kanal dolgusu sonrası ağrı şiddetinin kontrollü randomize bir çalışma ile değerlendirilmesi. YÖNTEM: Kök kanal tedavisi endikasyonu olan 120 adet anterior diş dahil edildi. Dişler her grupta 60 adet diş olacak şekilde iki gruba ayrıldı.Lokal anestezi yapıldıktan sonra dişler step-back yöntemi ile genişletildi. Kalsiyum hidroksit patı ara seans medikamenti olarak kullanıldı. Hastalara 7 gün sonrası için randevu verildi. İkinci seansta, grup 1 deki dişler Core/Gutta-percha ve AH Plus simanı ile, grup 2 dekiler AH Plus patı ve lateral kompaksiyon yöntemi ile dolduruldu. Modifiye ağrı skalası 24 ve 48 saatlerdeki post-operatif ağrıyı ölçmek için kullanılmıştır. Ki kare testi her iki aralıktaki post-operatif ağrının şiddetini ve sıklığını karşılaştırmak için kullanılmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Sekiz hasta takip randevularına gelmediği için çalışmadan çıkarılmıştır. Veriler 92 hastaya ait 112 diş üzerinden elde edilmiştir. 56 diş Core/Gutta-percha, 56 diş lateral kompaksiyon grubu ile tedavi edilmiştir. Çalışmanın sonuçları, 24 saatte post-operatif ağrı farkının istatistiksel olarak anlamlı olmadığını (P >.05), 48 saatte ağrı insidansının iki grup arasında anlamlı olduğunu göstermiştir (P <.05). 50 SONUÇ: Post-operatif ağrı şiddeti ve sıklığının Core/Gutta-percha ya da lateral kompaksiyon teknikleri ile 24 saat sonrası anlamlı değildir, fakat 48 saatteki ağrı grup 1 de grup 2 den daha yüksektir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-29 COMPARISON OF POST-OBTURATION PAIN WITH DIFFERENT ROOT CANAL TREATMENT TECHNIQUES Gözde Kandemir Demirci, Mehmet Kemal Çalışkan Ege University, Fakulty of Dentistry, Department of Endodontics, İzmir, Turkey RESULTS: Eight patients were excluded from the study as they failed to follow the scheduled revisit. Data were obtained from the remaining 92 patients with one hundred and twelve teeth. Fifty-six teeth were undergoing Core/Gutta-percha and 56 undergoing LC group. The result of the present study demonstrates that, at 24 hours post-obturation pain difference was not significant (P >.05), but the incidence of pain at 48 hours between the groups was significant (P <.05). CONCLUSIONS: The intensity of post-obturation pain experience following Core/Gutta-percha or LC techniques were not significantly different at 24 hours, but the pain at 48 hours in group 1 higher than in group 2. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: To compare the intensity of post-obturation pain after two different obturation techniques on anterior teeth with necrotic pulps in a randomized controlled trial. METHODOLOGY: 120 teeth with periapical lesions requiring root canal treatment were included. The teeth were assigned into two groups of 60 teeth each. After local anesthesia, the teeth were prepared using step-back technique. Calcium hydroxide was used as intracanal medicament. The patients scheduled for a second visit 7 days later. The teeth in group 1 (n = 60) were filled with AH Plus sealer and Core/Gutta-percha, whilst those in group 2 (n = 60) were filled with lateral compaction(LC) technique. A modified pain scale was used to measure post-obturation pain at 24 and 48 h after operation. Chi-square tests were used to compare the intensity of post-obturation pain of two groups at each interval. 51 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-30 ALTI FARKLI TRAVMATİK DENTAL YARALANMANIN TEDAVİ ŞEKİLLERİ Ezgi Meriç, Behiye Bolgül Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Hatay AMAÇ: Travmatik dental yaralanmalar çocuklar ve genç erişkinlerde en sık karşılaşılan yaralanmalardır ve tüm yaralanmaların % 5 kadarını oluşturur. Farklı tipteki travmatik yaralanmaların üstesinden gelinmesi genel diş hekimleri açısından zordur ve disiplinler arası bir işbirliği gerektirebilir. YÖNTEM: Değişik yaşlardaki (8,9,9,11,12,14 yaşlarında) 6 farklı çocuk hasta ön dişlerinde kron kırığı, lüksasyon ya da yer değiştirme şikayeti ile Mustafa Kemal Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı’na başvurmuştur. Bu hastalarda etkilenen 11,21,12,22, 31,41,32,42 no’lu dişlere yaralanmanın şekli, hastanın yaşı, sistemik durumu, klinik ve radyografik bulgularına göre uygun olan tedavi şekilleri uygulanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Bu vaka serileri bir intrüzyon, bir avülsiyon, iki ekstrüzyonla birlikte oluşmuş lateral lüksasyon, iki konküzyon vakaları için endodontik tedavi ya da dişlerin splintlenmesini içeren 6 farklı travmatik dental yaralanma tedavisini tarif etmektedir. 52 SONUÇ: Travma sonrasında, doğru teşhis ve uygun tedavi ile başarılı bir iyileşme sağlanabilir. Travmayı takiben en kısa zamanda acil müdahalenin gerçekleştirilmesi tedavinin kısa ve uzun dönem başarısı açısından kritik öneme sahiptir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-30 TREATMENTS OF SIX DIFFERENT TRAUMATIC DENTAL INJURES Ezgi Meriç, Behiye Bolgül Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Hatay, Turkey AIM: Traumatic dental injuries are the most common injuries in children and adolescents comprising % 5 of all the injuries. It is highly difficult for the general dental practitioners to deal with the different types of traumatic injures and requires an interdisciplinary approach with cooperation. MATERIAL-METHODS: 6 different pediatric patients at different ages (at the age of 8,9,9,11,12,14) were referred to the Mustafa Kemal University, Dental Faculty, Department of Pediatric Dentistry, Hatay, Turkey at different times with complaint of crown fracture or luxation or change of location at their anterior teeth. Patients were affected by trauma on 11,21,12,22, 31,41,32,42. Patients were administered the appropriate treatment forms according to type of injury, age of patient, patient’s systemic condition, clinical and radiographic findings. CONCLUSION: After trauma, correct diagnosis and appropriate treatment can provide successful recovery. Performing the emergency treatment as fast as possible after the trauma has a critical importance for the long-term successful outcomes. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: These case series described different treatments of 6 different traumatic injures including endodontic treatment or splinting of the teeth for an intrusion, an avulsion, two lateral luxations with extrusion, and two concussions. 53 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-31 SÜT DİŞLERİNDE OLUŞTURULAN FARKLI DENEYSEL KOŞULLARDA ELEKTRONİK APEKS BULUCULARIN GÜVENİRLİLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ İlhan Uzel1, Alp Abidin Ateşçi1, Mehmet Emin Kaval2, Aslı Topaloğlu Ak1 1 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir 2 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Bu çalışmanın amacı süt dişi kanallarında oluşturulan farklı deneysel koşullarda elektronik apeks bulucuların (EAB) güvenirliliğinin değerlendirilmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ MATERYAL-METOD: Çalışmada üç kök üç kanal morfolojisi sergileyen yirmi adet çekilmiş süt azı dişi kullanıldı. Dişlerde giriş kaviteleri hazırlandı ve okluzal kenar üzerinde sabit referans noktaları belirlendi. Her kökte majör apikal foramen ve okluzal referans noktası arasındaki mesafeye karşılık gelen gerçek kanal boyu, K-tipi eğeler yardımıyla 3,5x büyütme altında tespit edildi. Bu işlemi takiben dişler aljinat ölçü malzemesi ile oluşturulan ve EAB kullanımına olanak tanıyan düzeneğe yerleştirildi. Kanallar serum fizyolojik ile irrige edildi ve kök kanal boyları EAB (Raypex 6 VDW, Almanya) kullanılarak ölçüldü. Daha sonra kök kanalları kağıt konlar yardımıyla kurulandı ve ölçümler tekrarlandı. Elde edilen veriler ki kare testi ile analiz edildi (p=0,05). 54 BULGULAR: Gerçek kanal boyları ve EAB ile yapılan kanal boyu ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlenmedi (p>0,05). Çalışmamızda kullanılan EAB’nin kanal içinde serum fizyolojik varlığında/yokluğunda sırasıyla (± 0,5 mm) % 90 ve % 94 oranlarında başarılı ölçümler yaptığı tespit edildi. SONUÇLAR: Gerçekleştirilen bu in vitro çalışmanın sınırları dahilinde, EAB’ların süt azı dişlerinde çalışma boyu tespitinde güvenilir bir şekilde kullanılabileceği ve kanallarda serum fizyolojik solüsyonu varlığının EAB’lerin ölçüm hassasiyetlerini olumsuz etkilemediği görülmüştür. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-31 EVALUATION OF THE ACCURACY OF ELECTRONIC APEX LOCATORS IN PRIMARY MOLAR TEETH UNDER EXPERIMENTAL CONDITIONS İlhan Uzel1, Alp Abidin Ateşçi1, Mehmet Emin Kaval2, Aslı Topaloğlu Ak1 1 Department of Paediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey 2 Department of Endodontology, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey Evaluation of the accuracy of electronic apex locators in primary molar teeth under experimental conditions AIM: The aim of the present study was to evaluate the accuracy of electronic apex locators (EAL) in determining the working length of primary molar root canals in the presence and absence of saline solution. RESULTS: The presence of saline solution in primary molar root canals had no statistically significant effect on the electronic root canal length measurement (p>0.05) The accuracy of the tested EAL determined in the presence and absence of saline solution were (within ±0.5 mm) %90 and %94, respectively. CONCLUSION: EALs could be used safely for determining the working length of primary molar teeth in the presence of liquids in the root canals. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIALS-METHODS: The access cavities of twenty extracted primary molars were prepared and the actual lengths of the canals were determined by observing the tip of the file at the major foramen using a caliper under a 3.5x magnification. Following the actual length measurement, the teeth were embedded in alginate blocks, and the root canal lengths were measured using an EAL (Raypex 6 VDW, Germany) both in the presence and absence of saline solution. Subsequently, the data were analyzed using chi square test (p=0.05) 55 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-32 SÜT DİŞLERİNDE KÖK KANAL BOYUNUN BELİRLENMESİNDE ELEKTRONİK APEKS BULUCU KULLANIMININ BAŞARISI İlhan Uzel1, Büşra Barın2, Nesrin Eronat1 1 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir 2 Serbest Diş Hekimi, İzmir AMAÇ: Bu çalışmanın amacı süt molar dişlerde kök kanal uzunluğunun belirlenmesinde elektronik apeks bulucunun (EAB) güvenirliliğinin in vivo değerlendirilmesi ve periapikal radyografi ile karşılaştırılmasıdır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ MATERYAL-METOD: Çalışmaya pedodonti kliniğine başvuran 5-9 yaşlarında 15 hasta (44 kanal) dahil edildi. Hastaların süt molar dişlerine kanal tedavisi endikasyonu konulduktan sonra giriş kaviteleri açıldı ve dişlerin pulpaları çıkarıldı. Kök kanalları distile su ile yıkandı, giriş kaviteleri pamuk paletlerle, kanalları kağıt konlarla kurutuldu. Kanal boyu ölçümleri EAB (Propex, İsviçre) ile yapıldı. Kanallara K-file eğeler uygulanarak elektronik apeks bulucu yardımıyla kanal boyları kaydedildi. Daha sonra kök kanallarına önceden hazırlanmış P teli yerleştirildi. Dişlerden periapikal radyografi (dijital) alınarak dişlerin kök kanal boyları radyografik olarak hesaplandı. EAB ve periapikal radyografi ile elde edilen kanal boyu ölçüm değerleri istatiksel olarak paired-simple t test ile istatiksel olarak analiz edildi (p=0.05) 56 BULGULAR: Çalışmada 44 adet süt dişi kök kanalının periapikal radyografik ve EAB yöntemleri ile tespit edilen kanal boyu değerleri karşılaştırıldığında istatiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı. EAB kanal boyu ölçüm değerleri %86,4 başarılı olarak bulundu. SONUÇLAR: Bu çalışmada kullanılan elektronik apeks bulucu süt azı dişlerinde kanal boyu tespitinde oldukça yüksek başarı göstermiştir. Süt dişleri kök kanal boyunun belirlenmesinde bu cihazların güvenilir olduğu, daha az periapikal film çekilmesi nedeniyle özellikle çocuklarda endodontik tedavilerin daha güvenli bir şekilde yapılması yardımcı olabileceği sonucuna varıldı. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-32 THE SUCCESS OF ELECTRONIC APEX LOCATER IN THE DETERMINATION OF THE ROOT CANAL LENGTH IN PRIMARY TEETH İlhan Uzel1, Büşra Barın2, Nesrin Eronat1 1 Department of Paediatic Dentistry, Ege University, Faculty of Dentistry, Izmir, Turkey 2 Dentist, İzmir, Turkey AIM: The aim of this study is to evaluate the reliability of electronic apex locater (EAL) in the determination of the root canal length of primary molars in vivo and to compare EAL with periapical radiography. RESULTS: No significant difference was found between the root-canal lengths of 44 primary molars determined by periapical radiographies and EAL. The root-canal length values determined by EAL were found to be successful at the level of %86.4. CONCLUSION: The electronic apex locater used in this study showed high performance to determine the root-canal length in primary molars. It is concluded that these devices are reliable to determine the root-canal length of primary molars and may make endodontic treatments safer especially in children by means of taking less periapical radiographic films. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIALS-METHODS: This study includes 15 patients (44 roots) between ages 5 and 9 applied to pediatric dentistry clinic. After the indication of root-canal treatment to the primary molars of patients, the cavities were prepared and the pulps of teeth were extirpated. The root canals were irrigated with distilled water and the cavities and canals were dried by cotton pallets and paper cones, respectively. Root-canal length was determined by EAL (Propex, Switzerland). K-files were applied and the length of canal was electronically recorded. Then, the prepared P-wire was placed into the root canals. The root-canal length was obtained by taking digital periapical radiographies. The values obtained by EAL and periapical radiographies were then analyzed statistically by using paired-simple t test (p=0.05). 57 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-33 KARBOMER VE FARKLI TİPTEKİ CAM IYONOMER SİMANLARIN SU EMİLİMİ VE SUDA ÇÖZÜNÜRLÜĞÜ TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ İlhan Uzel1, Gizem Özpala2, Ece Eden1 1 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir 2 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, İzmir 58 AMAÇ: Çalışmanın amacı; üç farklı tip cam iyonomer siman EQUIA (GC, Japan), Fuji IX GP-EXTRA (GC, Japan), Ionostar Molar (Voco, Germany) ve karbomer GCP Glass Fill (GCP Dental, Hollanda) materyallerinin farklı deneysel koşullarda su emilim miktarlarının ve sudaki çözünürlüklerinin karşılaştırılmasıdır. MATERYAL-METOD: Tüm deney gruplarında (I.Grup; EQUIA, II.Grup; Fuji IX GP-EXTRA, III.Grup; Fuji IX GP-EXTRA geç vazelin, IV.Grup; Fuji IX GP-EXTRA erken vazelin, V.Grup; Ionostar ve VI.Grup; Karbomer) üretici firma talimatları doğrultusunda 6 mm çap ve 2,5 mm yükseklikte örnekler (n=15) hazırlandı. Çalışmada Fuji IX GP-EXTRA materyali üzerine yüzey örtücü olarak vazelin uygulanmasının materyalin su emilimi ve sudaki çözünürlüğüne etkisini incelemek amacıyla II.Gruba vazelin sürülmezken, III. ve IV.Gruba farklı zamanlarda vazelin sürüldü. Çalışmada, tüm örneklerin ağırlıklarındaki değişiklikler, 1 hafta ve 1 ay yapay tükürükte bekletildikten sonra değerlendirildi ve karşılaştırıldı. Örneklerin su emilimi ve suda çözünürlük testleri ISO 99171(4049) standartlarına göre gerçekleştirildi. Hesaplanan değerler Shapiro-Wilk ve Mann-Whitney testleri kullanılarak istatistiksel olarak analiz edildi. BULGULAR: 1 hafta ve 1 ay sonunda örneklerin su emilim ve sudaki çözünme değerleri incelendiğinde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır (p=0.05). 1 haftalık ve 1 aylık suda bekletilme sonrası en az su emiliminin IV.Grupta, en fazla su emilimi ise V.Grupta gerçekleşmiştir. 1 haftalık ve 1 aylık sudaki çözünme miktarları incelendiğinde sırasıyla en az çözünmenin II. ve VI. Grup, en çok çözünen grubun III.Grup olduğu tespit edilmiştir. SONUÇLAR: Restoratif materyallerin su emilim ve sudaki çözünme miktarları değişiklik göstermektedir. Cam iyonomer simana erken dönem yüzey örtücü olarak vazelin uygulamasının yeterli izolasyon sağlayabildiği saptanmıştır. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-33 WATER ABSORPTION AND WATER SOLUBILITY OF CARBOMER AND DIFFERENT TYPE GLASSIONOMER CEMENTS İlhan Uzel1, Gizem Özpala2, Ece Eden1 1 Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Paediatic Dentistry, Izmir, Turkey 2 Ege University, Faculty of Dentistry, Izmir, Turkey AIM: The aim of the study was to compare water absorption and solubility of three glass-ionomers; EQUIA (GC, Japan), Fuji-IX-GP-EXTRA (GC, Japan), Ionostar Molar (Voco, Germany), and carbomer; GlassFill (GCP, Netherlands) under experimental conditions. RESULTS: There was a statistically significant difference among samples for water absorption and dissolution (p<0.05). Minimum water absorption 1 week and 1 month after was observed in Group IV while maximum was seen in Group V. The minimum values for dissolution in water were found in Group II after 1 week and in VI after 1 month, whereas Group III showed the highest solubility. DISCUSSION: Absorption and solubility in water of restorative materials were varied. Vaseline application to the surface of glass-ionomer cement as an early surface-covering agent was found to provide adequate isolation. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIALS-METHOD: In all test groups, (Group I;EQUIA, Group II;Fuji-IX-GP-EXTRA, Group III;Fuji-IX-GP-EXTRA-late-Vaseline, Group IV;Fuji-IX-GP-EXTRA-early-Vaseline, Group V;Ionostar and Group VI;carbomer) 6mm diameter and 2.5mm height (n=15) samples were prepared according to manufacturer’s instructions. In order to assess the effect of Vaseline application on water absorption and dissolution of Fuji-IX-GP-EXTRA, Vaseline was applied to Group III and IV at different times while no Vaseline was applied to Group II. Initial weight, diameter and height values of samples were recorded. The water absorption and dissolution tests of all samples, which were immersed in artificial saliva for 1 week and 1 month, were carried out according to ISO 99171(4049) standards. Results were analyzed by using Shapiro-Wilk and Mann-Whitney test. 59 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-34 GENÇ SÜREKLİ AZI DİŞLERİNDE UYGULANAN GÜNCEL TEDAVİ YAKLAŞIMLARI: ÜÇ OLGU İLE Sevgi Zorlu, Didem Öner Özdaş, Pınar Kıymet Karataban İstanbul Aydın Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul AMAÇ: Son günlerde yeni dental tedavi yaklaşımları ile zarar görmüş diş dokularının canlı (sağlıklı) dokularla yer değiştirmesini sağlayan yeni dolgu materyalleri ve tekniklerine ilişkin bilgilerimiz güncellenmektedir. Bu çalışmanın amacı genç sürekli dişlerde pulpa dentin yapısının normal fonksiyonu, kök gelişiminin tamamlanması ve dentin duvarlarının kalınlaşmasının sağlanması için uygulanabilecek 3 farklı tedavi yönteminin olgu raporları ile gösterilmesidir. YÖNTEM: Bu çalışmada genç sürekli azı dişlerinde derin çürükleri olan 3 olgu semptomlara bağlı olarak cam karbomer dolgu materyali, MTA ile amputasyon ve rejeneratif endodontik tedavi tekniklerinin kullanılmasıyla tedavi edildi. Olgulardan başlangıçta, tedavinin yapıldığı günde, 6. ve 12. aylarda kontrol radyografileri alındı, klinik bulgular kaydedildi. Kök ucunun kapanması, klinik ve radyografik patolojik bulgu olmaması başarı kriterleri olarak ele alındı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Her üç olguda da klinik herhangi bir semptom olmaksızın kök gelişimi başarıyla sağlandı. 60 SONUÇ: Genç sürekli dişlerde uzun süren apeksifikasyon ya da apikal tıkaçlamaya alternatif olarak güncel yaklaşımlar, seans sayısını azaltan, kooperasyon sorununu bertaraf eden, kolay ve başarılı yöntemler olarak uygulanabilmektedir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-34 CURRENT TREATMENT APPROACHES OF YOUNG PERMANENT MOLAR TEETH: THREE CASE REPORTS Sevgi Zorlu, Didem Öner Özdaş, Pınar Kıymet Karataban Istanbul Aydın University, Dentistry Faculty, Pediatric Dentistry Department, Istanbul, Turkey PURPOSE: Nowadays new dental treatment approaches updating our knowledge about new dental restoration materials and techniques to replace damaged dental tissues with viable tissues. The purpose of this study is to demonstrate the 3 different treatment methods of young permanent teeth that can be applied to provide the normal function of the pulp-dentin complex, completion of root growth and the thickness of the dentin walls by case reports. METHODS: In this study, 3 cases with deep caries in young permanent molars, were treated depending on the symptoms; by glass carbomer filling material, amputation with MTA, and the use of regenerative endodontic treatment techniques. Control radiographs were taken from the subjects and the clinical symptoms were recorded at the initial, the day of treatment done, 6 and 12 months. The closure of the root tip, the absence of clinical and radiographic pathological findings are considered as the success criteria. CONCLUSION: In young permanent teeth,current approach as an alternative to the long apexification or apical obturation, which reduces the number of sessions, which eliminates the cooperation issues, can be applied as easy and successful methods. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: In all three cases, root development without any clinical symptoms was achieved successfully. 61 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-35 BULK-FİLL KOMPOZİT MATERYALLERİN RADYOPASİTESİ Muhammet Kerim Ayar1, Tahsin Yıldırım2, Cemal Yesilyurt2, Mustafa Akdag2 1 Biruni Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul 2 Karadeniz Teknik Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Trabzon AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, yeni üretilen bulk-fill dental kompozit materyallerin (Beautifil Bulk Restoratif, GC everX Posterior, Filtek Bulk Fill Posterior, Tetric N-Ceram Bulk Fill) radiopasitesinin değerlendirilmesidir. YÖNTEM: Her materyalden 1 mm kalınlığında 6 adet örnek hazırlandı. Örneklerin, basamaklı aluminyum ve dis kesiti ile birlikte, CCD sensör ile dijital radyografileri alındı. Her aluminyum basamağının, kullanılan materyallerin, mine ve dentinin, ortalama gri seviyesi Kodak dental görüntüleme programı ile tespit edildi. Her materal için denk gelen aluminyum kalınlığı Curve Expert 1.4 programı ile hesaplandı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Bulk-fill kompozitlerin, mine ve dentinin radyopasiteleri şu şekilde azalarak sıralandı, Tetric Ceram Bulk Fill (3.40 mm Al) = Beautifil Bulk Restoratif (3.32 mm Al) > Filtek Bulk Fill Posterior (3.08 mm Al) > GC everX Posterior (2.12 mm Al) > Mine (1.93 mm Al) > Dentin (1.1 mm Al) (p < 0.05). 62 SONUÇ: Bu çalışmada radyopasitesi değerlendirilen tüm bulk-fill kompozitlerin radyopasitesi, mine ve dentinden anlamlı olarak yüksekti. Bundan dolayı, bu malzemeler ile yapılan restorasyonların, radyografik muayenesinde, diş hekimleri bulk-fill kompozit materyali, çevre mine ve dentin dokusundan ve olası sekonder çürüklerden ayırabilirler. Bu nedenle, diş hekimleri, bulkfill restoratif materyalleri, radyografik özellikleri bakımından rahatça kullanabilirler. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-35 RADIOPACITY OF BULK-FILL COMPOSITE MATERIALS Muhammet Kerim Ayar1, Tahsin Yıldırım2, Cemal Yesilyurt2, Mustafa Akdag2 1 Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Biruni University, Istanbul, Turkey 2 Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Karadeniz Technical University, Trabzon, Turkey AIM: The purpose of the present study was to evaluate the radiopacity of currently marketed bulk-fill dental composite materials (Beautifil Bulk Restorative, GC everX Posterior, Filtek Bulk Fill Posterior, Tetric N-Ceram Bulk Fill). Methods: Six specimens of each material with thickness of 1 mm were prepared, and digital radiographs were taken with CCD sensor, using an aluminum step-wedge and 1-mm-thick tooth slice. The mean grey level of each aluminum step-wedge and selected materials was measured, using Kodak dental imaging software (Kodak Trophy; Eastman Kodak, Rochester, NY). The equivalent thickness of aluminum for each material was then calculated by use of the Curve Expert 1.4 program. Conclusions: All bulk-fill composite materials tested in this study showed greater radiopacity than enamel and dentin, and would not therefore hamper radiographic diagnosis. Bulk fill composite materials showed high radiopacity. This can enable clinicians to distinguish the bulk-fill composites from dentin and enamel and they can be used for restorative applications with regard to radiographic properties. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Results: The radiopacity of bulk-fill composites, enamel, and dentin tissues sorted in descending order as follows: Tetric Ceram Bulk Fill (3.40 mm Al) = Beautifil Bulk Restorative (3.32 mm Al) > Filtek Bulk Fill Posterior (3.08 mm Al) > GC everX Posterior (2.12 mm Al) > Enamel (1.93 mm Al) > Dentin (1.1 mm Al) (p < 0.05). 63 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-36 BULK-FİLL RESTORATİF MATERYALLERİN SERTLEŞMESİ SIRASINDA OLUŞAN PULPAL SICAKLIK DEĞİŞİMLERİ Çiğdem Atalayın1, Elif Yaşa2, Gamze Karaçolak1, Tuğrul Sarı3, L. Şebnem Türkün1 1 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir 2 Şifa Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir 3 Bezmialem Vakıf Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul AMAÇ: Bu çalışmanın amacı farklı sertleşme mekanizmasına sahip bulk-fill restoratif materyallerin sertleşmesi sırasında oluşan pulpal sıcaklık değişimlerini, pulpal kan dolaşımını taklit eden bir model ile incelemektir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Çalışmada çekilmiş insan alt molar dişleri (n=10) kullanıldı. Örneklerin oklüzal yüzeyleri standart 0.5 mm dentin kalınlığı kalacak şekilde aşındırıldı. Tekli-diş modeli oluşturmak için bulkfill özellikteki restorasyon materyelleri; Glass Carbomer (GCP), Equia Forte (GC), Filtek Bulk Fill Posterior (3M ESPE), SDR (Dentsply) ve Fill-up! (Coltene), diş yüzeyine üretici firmaların önerileri doğrultusunda uygulandı. Kontrol grubu olarak geleneksel bir kompozit rezin olan Filtek Z250 (3M ESPE) kullanıldı. Materyallerin sertleşme sırasında oluşturdukları pulpa içi sıcaklık değişimi pulpal kan dolaşımını taklit eden bir cihaz ile incelendi. Her materyal için başlangıçta ve sertleşme süresince gözlenen en yüksek sıcaklık değeri belirlendi. Başlangıç ve en yüksek sıcaklık değerleri arası fark; maksimum sıcaklık değişimi (Δt) olarak kaydedildi. Verilerin istatistiksel analizi tekyönlü ANOVA ve posthoc karşılaştırmalarda Tukey’s HSD ile gerçekleştirildi. 64 BULGULAR: Tüm gruplar arasında en düşük Δt değeri Equia Forte (3.55±0.84°C) grubunda gözlendi. SDR (12.82±1.53°C) ve Filtek Bulk Fill Posterior (11.59±2.12°C) gruplarının en yüksek Δt değerlerine sahip oldukları görüldü ve aralarında istatistiksel bir farklılığın olmadığı tespit edildi. Dual (5.00±0.68°C) ve kendiliğinden-sertleşen (5.31±0.69°C) Fill-up! gruplarının hem ışıklasertleşen rezin-esaslı materyallere hem de kontrol grubuna göre daha düşük Δt değerlerine sahip olduğu belirlendi. (p<0.05). SONUÇ: Işıkla-sertleşen bulk-fill materyallerin, dual ve kendiliğinden-sertleşen materyallere göre daha çok pulpa içi sıcaklık artışına neden olduğu saptandı. Çok derin kavitelerde ışıkla-sertleşen bulk-fill materyaller kullanılırken, sıcaklık artışıyla oluşabilecek pulpal hasar olasılığı mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-36 INTRAPULPAL TEMPERATURE CHANGES DURING BULK-FILL RESTORATIVE MATERIALS’ CURİNG Çiğdem Atalayın1, Elif Yaşa2, Gamze Karaçolak1, Tuğrul Sarı3, L. Şebnem Türkün1 1 Department of Restorative Dentistry, Ege University Faculty of Dentistry, Izmir, Turkey 2 Department of Restorative Dentistry, Sifa University Faculty of Dentistry, Izmir, Turkey 3 Department of Prostodontics, Bezmialem Vakıf University Faculty of Dentistry, Istanbul, Turkey METHODS: Human extracted mandibular molar teeth (n=10) were used to create a single-tooth model with standart 0.5 mm occlusal dentin thicknesses. Bulk-fill restorative materials; Glass Carbomer (GCP), Equia Forte (GC), Filtek Bulk Fill Posterior (3M ESPE), SDR (Dentsply) and Fill-up! (Coltene) were applied according to manufacturer’s instructions. A conventional resin composite; Filtek Z250 (3M ESPE) was used as a control. Intrapulpal temperature changes during the curing of materials were determined by a device simulating pulpal blood microcirculation. For each material, the initial and the maximum temperatures were determined during the curing process. The difference between the initial and highest temperature values, considered as maximum temperature change (Δt), was recorded. The data were statistically analyzed with one-way ANOVA followed by posthoc comparisons with Tukey’s HSD. RESULTS: Equia Forte showed the lowest Δt values (3.55±0.84°C) among all groups. There was no difference between SDR (12.82±1.53°C) and Filtek Bulk Fill Posterior (11.59±2.12°C) which showed the highest Δt values. Fill-up! in dual-cure mode (5.00±0.68°C) or self-cure mode (5.31±0.69°C) had significantly lower Δt values than not only the other resin-based materials, but also the control group (p<0.05). CONCLUSION: Light-cure bulk-fill materials seems to exhibit more intrapulpal temperature increase compared to dual-cure and self-cure materials. The possibilty of pulpal damage caused by temperature rise should be considered when using light-cured bulk-fill materials in very deep cavities. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: The aim was to evaluate the intrapulpal temperature changes during the curing of bulk-fill restorative materials polymerizing in different ways using a study-model simulating the pulpal blood microcirculation. 65 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-37 HIZLI YERLEŞTİRME VE POLİMERİZASYON TEKNİKLERİNİN SINIF II KOMPOZİT RESTORASYONLARIN MİKROSIZINTISINA ETKİSİ Yusuf Bayraktar1, Fatih Tulumbacı2, Mehmet Mustafa Hamidi1, Ertuğrul Ercan1 1 Kırıkkale Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale 2 Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Ankara TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Son yıllarda kaviteye 4mm kalınlıkta yerleştirilebilen bulk-fill kompozitler piyasaya çıkarılmıştır. İnkremental teknikle 2mm kalınlıkta yerleştirilen kompozitlerle kıyaslandığında bulk tekniği kullanılarak kaviteyi 2 kat daha hızlı doldurabilmek mümkün görülmektedir. Ayrıca yüksek güçlü ışık cihazları kullanılarakta restorasyonun yapılış süreci oldukça kısaltılabilmektedir. Ancak bu durumun restorasyonların uzun dönem başarısını nasıl etkileyeceği önemli bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma hızlı yerleştirme ve polimerizasyon teknikleri kullanılarak mine-sement sınırının 1 mm altına uzanan Sınıf 2 restorasyonların mikrosızıntısını değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. 66 YÖNTEM: Toplamda 40 insan küçük azı dişlerinin mezyal ve distal yüzeylerine mine-sement birleşiminin 1 mm altında kalacak şekilde Sınıf 2 kaviteler hazırlandı. Dişler rastgele 4 ayrı gruba ayrıldı. Her grupta adeziv sistem (AdheSE Bond, Ivoclar Vivadent) sabit tutulmak şartıyla gruplar şu şekilde restore edildi: 1. grup: Tetric EvoCeram + 1000 mW güçte 10 saniye polimerizasyon 2. grup: Tetric EvoCeram + 3200 mW güçte 3 saniye polimerizasyon 3. grup: Tetric EvoCeram Bulk-Fill + 3200 mW güçte 3 saniye polimerizasyon 4. grup: Tetric EvoCeram Bulk-Fill + 1000 mW güçte 10 saniye polimerizasyon Bütün gruplar 5-55 santigrat derecede 10.000 termal siklusa tabi tutuldu ve 24 saat süreyle %2’lik metilen mavisinde bekletildi. Mikrosızıntı dereceleri ışık mikroskobu yardımıyla birbirleriyle kalibre edilmiş 2 araştırmacı tarafından değerlendirilip skorlandı. Skorlar Kruskal-Wallis ve Mann-Whitney U testleri kullanılarak istatistiksel olarak analiz edildi. BULGULAR: Bulk tekniğiyle restore edilen dişlerle inkremental teknik kullanılarak restore edilmiş dişlerin mikrosızıntı değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0,05). Hızlı polimerize edilen grupların ise (Grup 2 ve 3) mikrosızıntı değerlerinin anlamlı derecede fazla olduğu görüldü (p<0,05). SONUÇ: Hızlı polimerizasyon tekniği kompozit restorasyonlarda başarısızlığa sebep olabilir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-37 THE EFFECT OF RAPID PLACEMENT AND POLYMERIZATION TECHNIQUES ON MICROLEAKAGE OF CLASS II COMPOSITE RESTORATIONS Yusuf Bayraktar1, Fatih Tulumbacı2, Mehmet Mustafa Hamidi1, Ertuğrul Ercan1 1 Department of Restorative Dentistry, Kırıkkale University Faculty of Dentistry, Kırıkkale, Turkey 2 Department of Pedodontics, Yıldırım Beyazıt University Faculty of Dentistry, Ankara, Turkey METHOD: Class II cavities which were extending 1mm below the cemento-enamel junction were prepared into the 40 human premolar teeth. After that teeth were randomly divided 4 groups. The same adhesive system were used for all cavities and cavities were restored as described below: 1. group: Tetric EvoCeram + 1000mW power and 10 seconds polimerization 2. group: Tetric EvoCeram + 3200mW power and 3 seconds polimerization 3. group: Tetric EvoCeram Bulk-Fill + 3200mW power and 3 seconds polimerization 4. group: Tetric EvoCeram Bulk-Fill + 1000mW power and 10 seconds polimerization All groups were termocycled 5-55 °C for 10.000 cycles and immersed in 2% methylene blue. Dye penetration was evaluated and scored by two calibrated investigator with using a stereomicroscope. Data were analyzed statistically by using Kruskal-Wallis and Mann-Whitney U tests. RESULTS: The microleakage scores were not found statistically significant between the groups were restored with used bulk or incremental technique (p>0.05). Besides this, the scores were found significantly high in fast polymerized groups (Group 2 and 3, p<0.05). CONCLUSION: Fast polymerisation might result in failure of resin composite. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: In recent years, the bulk-fill composites that could be placed to cavities up to 4 mm were introduced. It seems possible to fill the cavities two times faster with bulk technique. Also using high-powered polymerization lights were shortened the restoration time. But in this case, that is a problem with the long-term success of the restorations. The aim of this study was to evaluate the microleakage rates of Class II cavities which were extending 1mm below the cemento-enamel junction. 67 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-38 FİBER POST SİMANTASYONUNDA MİKROSIZINTI VE BAĞLANMA DAYANIMI KORELASYONU TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Gamze Karaçolak1, Lezize Şebnem Türkün1, Murat Türkün1, Tomurcuk Övül Kümbüloğlu2 1 Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir 2 Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir 68 AMAÇ: Fiber post simantasyonunda kullanılan bazı rezin esaslı materyallerin mikrosızıntı ve bağlanma dayanımları arasındaki korelasyonu değerlendirmek. YÖNTEM: Periodontal nedenlerle çekilmiş 50 alt premoların kök boyları standardize edildi. Döner kanal eğeleri ile genişletilip lateral kompaksiyonla doldurulan dişler 5 gruba (n=10) ayrıldı: *Variolink II + FRC Postec Plus + MultiCore Flow (Ivoclar Vivadent) (Kontrol) *Core X Flow + X-Post + XP BOND (Dentsply) *Gradia Core + GC Fiber Post (GC) *Clearfil DC Core Plus + SnowPost + Clearfil S3 Bond Plus (Kuraray) *Corecem + Macro-Lock Post Illusion X-RO + SealBond Ultima (RTD) Dişler sıvı filtrasyon düzeneğine bağlanıp 2.,4.,6.,8. dakikalarda mikrosızıntıları ölçüldü. Sonra elmas separe (Isomet; Buehler, Lake Bluff, IL, USA) ile 2mm’lik kesitler elde edilerek push-out test düzeneğine (Elista, Beyhekim Ltd. Şti. Türkiye) yerleştirildi. Kesitlerdeki fiber postların üzerine 0,5mm/dk’lık hızla kuvvet uygulandı. Grupların korelasyon değerlendirmesinde p anlamlılık değerinin 0,05’ ten küçük olduğu durumlarda korelasyon katsayısı (r) değeri dikkate alındı. BULGULAR: Clearfil DC Core Plus grubunun apikal örneklerinde mikrosızıntı ve bağlanma dayanımı arasında anlamlı bir ilişki tespit edildi (p≤0,05). Bu grubun apikal örneklerinde mikrosızıntı miktarı artışının bağlanma dayanımını düşürdüğü gözlendi. Diğer gruplarda mikrosızıntı ve bağlanma dayanımı arasında korelasyon gözlenmedi. SONUÇ: Sıvı filtrasyon testinde örnekler kor yapıları ile test edilirken, push-out testinde kök kesitlerinin bağlantısı değerlendirildi. Siman-post ara yüzündeki sızıntının kor materyali-dentin birleşim yüzeyince durdurulmuş olabileceğini, yüksek bağlanma değerleri verip sızdıran gruplarda ise hibrit tabakanın alt kısmında bir bağlanma sorunu olduğunu düşünmekteyiz. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-38 CORRELATION BETWEEN MİCROLEAKAGE AND BOND STRENGTH AT FIBER POST CEMENTATION Gamze Karaçolak1, Lezize Şebnem Türkün1, Murat Türkün1, Tomurcuk Övül Kümbüloğlu2 1 Department of Restorative Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey 2 Department of Prosthodontics, Ege University, Izmir, Turkey AIM: To evaluate the correlation between microleakage and bond strength of resin based materials used for fiber post cementation. RESULTS: Statistically significant relationship was seen between microleakage and bond strength in apical slices of Clearfil DC Core Plus (p≤0,05). It was observed that increasing at microleakage reduced the bond strength. There was no correlation between microleakage and bond strength in other groups. CONCLUSION: At the microleakage test, samples were tested with cores, but in the push-out test only the root slices were evaluated. The leak in the cement-post interface may be stopped by material-dentin interface at the core. In groups that give high bond strength values but leaks more we believe that there is a problem at bonding of the bottom hybrid layer. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: 50 lower premolars were used. The root lengths were standardized, enlarged with rotary instruments, filled by lateral compaction technique, and assigned to five groups (n=10): *Variolink II+FRC Postec Plus+MultiCore Flow (Ivoclar Vivadent) (Control) *Core X Flow+X.Post+XP BOND (Dentsply) *Gradia Core+GC Fiber Post (GC) *Clearfil DC Core Plus+SnowPost+Clearfil S3 Bond Plus (Kuraray) *Corecem+Macro-Lock Post Illusion X-RO+SealBond Ultima (RTD) The measurement of microleakage was performed at 2nd, 4th, 6th and 8th minutes, slices of 2mm were prepared with a low-speed saw (Isomet, Buehler). The push-out tests were performed at a crosshead speed of 0,5mm/min with a universal testing machine (Elista). In the evaluation, in cases where the p≤0.05, correlation coefficient (r) values were taken into account. 69 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-39 DÖRT FARKLI KAVİTE DEZENFEKTANININ SINIF V RESTORASYONLARIN MİKROSIZINTISINA ETKİSİ Yusuf Bayraktar1, Hüseyin Hatırlı2, Mehmet Mustafa Hamidi1, Ertuğrul Ercan1 1 Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Rsestoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale 2 Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Restoratif Dişhekimliğide çürüğün temizlenmesi sonrasında hazırlanan kavitelere dezenfeksiyon amacıyla birtakım uygulamalar yapılabilmektedir. Fakat uygulanan dezenfeksiyon yöntemlerinin kompozit restorasyonların bağlanması ve mikrosızıntısı üzerine etkisi olabilir. Kompozit dolguların aşırı miktarda mikrosızıntı göstermesi de, daha sonra dolgu altında oluşabilecek ikincil çürüklere, dişte hassasiyet ve ağrılara sebep olur. Bu çalışma 4 farklı dezenfeksiyon yönteminin kompozit restorasyonlarının mikrosızıntısı üzerine etkisini araştırmak üzere yapıldı. 70 YÖNTEM: Çalışmada çekilmiş 50 adet çürüksüz insan yirmi yaş azı dişi kullanıldı. Dişlerin vestibül kole yüzeylerine 2mm derinliğinde, 3mm genişliğinde Sınıf V kaviteler hazırlandı. Hazırlanan kaviteler rastgele 5 gruba ayrıldı (n=10). Sonrasında bir grup kontrol grubu olarak dezenfekte edilmeden bırakıldı. Diğer grupların her birisi ErCr:YSGG Lazer, Ozon, Borik Asit ve Klorheksidin Glukonat adlı kavite dezenfektanlarından birisi ile dezenfekte edildi. Sonrasında self-etch bir adeziv sistem (Single Bond Universal, 3M ESPE) ve hibrit kompozit rezinle (Filtek Z250, 3M ESPE) dişlere kompozit restorasyonlar yapıldı. Restorasyonlar 5-55 santigrat derecelerde 10.000 termal siklusa tabi tutuldu ve %2’lik metilen mavisinde 24 saat bekletildi. Mikrosızıntı dereceleri ışık mikroskobu yardımıyla birbirleriyle kalibrasyonu sağlanmış 2 araştırmacı tarafından skorlandı. Skorlar Kruskal-Wallis ve MannWhitney U testleri kullanılarak istatistiksel olarak analiz edildi. BULGULAR: Gingival ve okluzal marjinlerde lazerle dezenfekte edilen grup en az mikrosızıntı değerleri gösterirken, klorheksidinle dezenfekte edilen grup en fazla mikrosızıntı değeri gösterdi. Gingival marjinde lazerle dezenfekte edilen grup istatistiksel olarak anlamlı şekilde en iyi sonucu gösterirken, okluzal marjinde ise lazer grubu ve kontrol grubu diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha iyi (p<0,05) sonuçlar gösterdi. SONUÇ: Sınıf V kavitelerin lazer ile dezenfeksiyonunun mikrosızıntıyı azalttığı saptanmıştır. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-39 THE EFFECT OF FOUR DIFFERENT CAVITY DISINFECTANT ON MICROLEKAGE OF CLASS V RESTORATIONS Yusuf Bayraktar1, Hüseyin Hatırlı2, Mehmet Mustafa Hamidi1, Ertuğrul Ercan1 1 Department of Restorative Dentistry, Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Kırıkkale, Turkey 2 Department of Restorative Dentistry, Katip Çelebi University, Faculty of Dentistry, İzmir, Turkey METHOD: 50 sound and freshly extracted human third molar were used in this study. Class V cavities were prepared 2mm depth and 3mm width on vestibul surfaces. The prepared cavities randomly divided 5 groups (n=10). One of the groups selected as control group and no disinfection applied. The other groups were disinfected with ErCr:YSGG laser, ozone, boric acid and chlorhexidine gluconate respectively. After that the cavities were restored with using a self-etch adhesive system (Single Bond Universal, 3M ESPE) and a hybride composite (Filtek Z250, 3M ESPE). All restorations were termocycled 5-55°C for 10.000 cycles and immersed in 2% methylene blue. Dye penetration was scored by two calibrated investigator with using a stereomicroscope. Data were analyzed statistically with Kruskal-Wallis and Mann-Whitney U tests. RESULTS: While laser-disinfected group showed minimum microleakage scores in gingival and occlusal margins clorhexidine-disinfected group showed maximum scores. In gingival margins laser-disinfected group showed best results significantly and in occlusal margins both laserdisinfected group and control group showed less microlekage scores significantly (p<0.05). CONCLUSION: It was spotted that laser disinfection were decreased microlekage in Class V cavities. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: After the caries removal in Restorative Dentistry, the prepared cavities could be exposured by some applications for the purpose of disinfection. But these disinfection methods can be effect the bonding abilities and microlekage rates of the composite restorations. The high microlekage rates also could be caused secondary caries or post-op sensitivity. This study was performed to evaluate the effect of four different disinfection methods on microlekage of composite restorations. 71 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-40 YÜZEY HAZIRLAMA İŞLEMLERİNİN CAD/CAM RESTORATİF MATERYALLER–REZİN BAĞLANTISINA ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Meltem Bektaş Kömürcüoğlu, Cennet Elçin Sağırkaya, Ayça Tulga, Doğu Ömür Dede Ordu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ordu 72 AMAÇ: Güncel CAD/CAM restoratif materyallerinden rezin nano seramik ve interpenetrasyon faz kompozit blokların, lityum disilikat ve feldspatik seramik bloklarla karşılaştırmalı olarak farklı yüzey işlemleri uygulandıktan sonra rezin simanla bağ dayanımının dört nokta eğme testi ile incelenmesi. YÖNTEM: Çalışmada dört farklı CAD/CAM restoratif materyali kullanıldı (e.max CAD (Ivoclar Vivadent) [E], Lava Ultimate (3M/ESPE) [U], Vita Mark II (Vita Zahnfabrik) [M], Vita Enamic (Vita Zahnfabrik) [V]). Örnekler uygulanacak yüzey işlemine göre 5 gruba ayrıldı (n=10): Gr 1 (kontrol: herhangi bir yüzey işlemi uygulanmadı [C]); Gr 2 (asitle pürüzlendirme [A]); Gr 3 (asit + silan içerikli adeziv (single bond universal, 3M/ESPE) [AS]); Gr 4 (kumlama [K]); Gr 5 (kumlama + silan içerikli adeziv). Yüzey işlemi uygulanan örnekler rezin simanla (Variolink N) uç uca simante edildi. Daha sonra örneklere bağ dayanımını belirlemek için 4 nokta eğme testi uygulandı. Kırılan örnek yüzeyleri SEM ile incelendi. Veriler ANOVA ve Tukey testi kullanılarak istatistiksel olarak analiz edildi. BULGULAR: Yüzey işlemlerinin ve restoratif materyal tipinin, 4 nokta eğme testi sonucu elde edilen bağ dayanımı değerleri üzerinde anlamlı bir etkisi olduğu belirlendi (p<0.001). E grubu için en yüksek bağlantı değerleri AS grubunda gözlendi. U materyali için kumlama sonrası single bond universal uygulanması en ideal yüzey işlemi olarak belirlendi. V materyali için AS ve KS grupları arasındaki fark anlamlı bulunmadı (p>0.05). M materyali için yüzey işlemleri arasında anlamlı bir fark bulunmadı (p>0.05). SEM analizi, yüzey işlemlerinin materyallerin yüzey topografisini modifiye ettiğini gösterdi. SONUÇ: Rezin simanın güncel CAD/CAM restoratif materyallere bağ dayanımı materyale ve uygulanan yüzey işlemine bağlı olarak değişmektedir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-40 EFFECT OF SURFACE-TREATMENTS ON BOND-STRENGTH OF CAD/CAM RESTORATIVE MATERIALS-RESIN CEMENT AIM: To evaluate the effect of different surface treatments on the bond strength of novel CAD/ CAM restorative materials; resin nano ceramic and interpenetration phase composite and lithium disilicate and feldspathic ceramic to resin cement by four point bending test. MATERIALS-METHODS: Four types of CAD/CAM restorative materials (e.max CAD [E], Lava Ultimate [U], Vita Mark II [M], Vita Enamic [V]) were used. The specimens were divided into five groups in each test according to the surface treatment performed; Gr 1 (control; no treatment [C]; Gr 2 (acid etching [A]); Gr 3 (acid + single bond universal [AS]); Gr 4 (sandblasting [K]); Gr 5 (sandblasting + single bond universal [KS]). A dual curing adhesive resin cement (Variolink N) was applied to each group for testing adhesion using 4 point bending test. Specimens were examined with SEM. Data were analyzed using ANOVA and Tukey’s test. RESULTS: The surface treatment and type of CAD/CAM restorative material showed a significant effect on the four point bend strength (FPBS) (p<0.001). For E material, AS surface treatment showed the highest FPBS results. Single bond universal application after sandblasting (KS) was determined the ideal surface treatment for U material. For V material there was no signicant differences between AS and KS group (p>0.05). For M material there was no significant differences between the surface treatments (p>0.05). SEM analyses showed that the surface topography of CAD/CAM restorative materials was modified after treatments. CONCLUSION: The bond strength of novel CAD/CAM restorative materials to resin cement is depend on material and surface treatments. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Meltem Bektaş Kömürcüoğlu, Cennet Elçin Sağırkaya, Ayça Tulga, Doğu Ömür Dede Ordu University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Ordu, Turkey 73 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-41 ORMOSER BAZLI KOMPOZİTLERİN TABAKALAMA VE BULK TEKNİKLE UYGULANMASININ YÜZEY MİKROSERTLİK ÜZERİNE ETKİSİ Pınar Yılmaz Atalı, Çağla Kondoz, Faik Bülent Topbaşı Marmara Üniversitesi, Restoratif Dişhekimliği Fakültesi, Anabilim Dalı,İstanbul TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Çalışmamızın amacı ormoser bazlı kompozit Admira Fusion (Voco,AF) ile ormoser bazlı bulk fill kompozit Admira Fusion Xtra’ nın (Voco, AFX) poliwave ışıklı cihaz ile tabakalama ve bulk fill teknikleri kullanılarak farklı kalınlıklarda; ilk 24 saat ve 15 gün sonundaki mikrosertlik değerlerinin karşılaştırılmasıdır. YÖNTEM: Çalışmamızda 10mm çapında ve 2mm ve 4mm kalınlığında silikon diskler kullanılarak toplam 20 adet (n=5) örnek hazırlanmıştır. Deney grupları: AF 2mm, AF 4mm, AFX 2mm, AFX 4mm. Örnekler 20sn süre ile Valo (Ultradent) LED ile standard modda (1000 mW/cm2) polimerize edilmiştir. 24 saat distile suda bekletilmişlerdir. Mikrosertlik ölçümleri Vickers cihazı ile 500gr yük ve 15 sn uygulama süresinde; her bir örnekten 3 farklı noktadan yapılmıştır. Ilk ölçümler 24 saat sonunda, diğer ölçümler 15 gün distile suda bekltildikten sonra yapılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde Wilcoxon testi, ikili grupların karşılaştırmasında Mann-Whitney-U testi kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir. 74 BULGULAR: 24 saat sonundaki en yüksek VHN 2mm tabakalama teknik ile polimerize edilen AFX (46,72±1,3); 4mm’ de ise AF (48,16±2,89) olarak ölçülmüştür ancak istatiksel olarak anlamlı değildir. AF ve AFX’ nin 2mm ile 4 mm polimerizasyonu açısından sırasıyla 24 saatte (p=0,266, p=0,492) ve 15. Günde (p=0,305, p=0,180) VHN açısından aralarında anlamlı fark görülmemiştir. SONUÇ: Ormoser bazlı rezin kompozitlerde 20 sn standard ışınlama süresinde tabakalama yöntemi 2mm ve 4mm uygulamaları ile bulk fill ormoserlerin bulk fill tekniği ile 2mm ve 4mm uygulanması arasında mikrosertlik açısından hem 24 saat ve hem de 15 gün sonrasında anlamlı fark görülmemiştir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-41 THE EFFECT OF INCREMENTAL OR BULK FILL TECHNIQUE APPLICATION ON SURFACE MICROHARDNESS OF ORMOCER BASED COMPOSITES Pınar Yılmaz Atalı, Çağla Kondoz, Faik Bülent Topbaşı Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey AIM: The aim of this research is to compare the microhardness of ormocer composite Admira Fusion (Voco)(AF) and ormocer bulkfill composite Admira Fusion Xtra (Voco)(AFX) with using poliwave light-curing unit, using incremental and bulk fill techniques, after 24h and 15 days. RESULT: After 24 hours the highest VHN measured was AFX 2mm in incremental technique (46,72±1,3); at 4mm AF was measured (48,16±2,89). However statistically this is not meaningful. There is no significant difference between VHN of AF and AFX in 2mm and 4mm polymerization in 24 hours (p=0,266, p=0,492) and 15 days (p=0,305, p=0,180). CONCLUSION: There is no significance difference between ormocer composites at 2mm and 4mm with incremental technique, in 20 sec standard light-curing time; and bulk fill ormocers at 2mm and 4mm with bulk fill technique at 24 hours or 15 days in the terms of micro hardness. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIAL-METHOD: A total of 20 samples were prepared using 10mm diameter and 2mm and 4mm thick silicon discs (n=5)and they were polymerized with Valo (Ultradent) LED lightcuring unit at standard mode (1000 mW/cm2). The samples were stored in distilled water for 24 hours. The Micro hardness measurements were made with Vickers device under 500gr load and application duration of 15 sec from 3 points at both top and bottom. The measurements were made at the end of the first 24 hours and 15 days. Wilcoxon test was used to evaluate the data and MannWhitney-U test was used to compare dual samples. Results were evaluated at p<0.05 mean range. 75 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-42 REÇİNE MODİFİYE CAM İYONOMER SİMANDAN MONOMER SALINIMI VE SİTOTOKSİSİTESİ Bilge Gülsüm Nur1, Mustafa Altunsoy1, Mehmet Tanrıver1, Veli Alper Görgen2, Yılmaz Uğur3, Hayriye Esra Ülker4, Pınar Karakoç5 1 Şifa Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı,İzmir 2 İnönü Üniversitesi ,Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Malatya 3 İnönü Üniversitesi,Kayısı Kimya Araştırma Enstitüsü,Malatya 4 Selçuk Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Konya 5 Şifa Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,İzmir TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Bu çalışmanın amacı reçine modifiye cam iyonomer (RM-CİS) simandan salınan artık monomer miktarını ölçmek ve simanın L929 fibroblast hücreleri üzerine sitotoksik etkisini belirlemektir. YÖNTEM: Çalışmamızda 20 adet çekilmiş süt dişi kullanılarak iki grup oluşturulmuştur. Hazırlanan kaviteler RM-CİS (Fuji II LC, Photac-Fil Quick Aplicap) ile restore edilmiş ve polimerizasyon için LED (Light Emitting Diode) ışık kaynağı kullanılmıştır. Örnekler %75’ lik etanol-su solüsyonunda bekletildikten sonra artık monomer salınımı (10dk, 1sa, 1gün, 7gün, ve 30gün sonunda) High-performance liquid chromatography (HPLC) yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Fibroblast hücrelerinin canlılığı ise 3-(4,5-dimethyl-thiazol-2-yl)-2,5-diphenyl-tetrazolium bromide testi (MTT) ile belirlenmiştir. 76 BULGULAR: Fuji II LC’ den 1 saatte (1,5±0,3 Bb), Photac-Fil QA’ ten ise 30 günde salınan HEMA (51±11,7Aa) miktarlarında istatistiksel farklılık bulunmasına karşın (p<0.05), Fuji II LC ve PhotacFil QA’ ten salınan Bis-GMA, TEGDMA ve UDMA miktarlarında istatistiksel farklılık görülmemiştir (p>0.05). Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında tüm mateyallerden salınan TEGDMA’ nın fibroblast hücrelerinin canlılığını azalttığı belirlenmiştir. Photac-Fil QA diğer simanlardan daha toksik bulunmuştur. (p<0.05) SONUÇ: Biyolojik dokularda kritik düzeyde toksik reaksiyonlar gözlenmemekle birlikte reçine modifiye cam iyonomerden salınan artık monomer miktarlarında farklılıklar olup uzun süre devam etmektedir. Bulgularımızın ışığında, Fuji II LC’in Photac-Fil QA’ e göre biyolojik dokularla daha uyumlu ve pulpa hücreleri üzerine daha az toksik olduğu söylenebilir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-42 RELEASE AND CYTOTOXICITY OF MONOMERS FROM RESIN-MODIFIED GLASS IONOMER CEMENT PURPOSE: The aim of this study was to assess the amount of residual monomers released from resin-modified glass ionomer cement(RM-GICs) and to determine the cytotoxic effect of RM-GICs on the viability of L929 fibroblast cells. MATERIAL-METHODS: Twenty primary molar teeth randomly distributed into two groups. Cavities were filled with RM-GICs (Fuji II LC, Photac-Fil Quick Aplicap) and polymerized with a Light Emitting Diode (LED), then specimens were stored in 75%ethanol-water solution. Residual monomers were eluted from the RM-GICs (after 10min, 1h, 1day, 7days, and 30days) were analyzed by using Highperformance liquid chromatography (HPLC). The viability of fibroblast cells’ was evaluated using 3-(4,5-dimethyl-thiazol-2-yl)-2,5-diphenyl-tetrazolium bromide (MTT) assay. RESULTS: There were no statistically significant differences among the amount of Bis-GMA, TEGDMA and UDMA eluted from Fuji IILC and Photac-Fil (p>0,05) except TEGDMA eluted from Fuji IILC at 1 hour (1,5±0,3 Bb) and HEMA eluted from Photac-Fil at 30th days (51±11,7Aa). All test materials decreased the fibroblast cells’ viability when compared with the control group. Particularly, Photac-Fil was statistically significantly more toxic than others(p<0.05). CONCLUSION: The residual monomers eluted from RM-GICs were in different amounts and the elution continued for a long time, although they were not viewed as critical for toxic reactions in biological tissues. Our results propose that Fuji IILC cement may be more favorable to pulp cells than Photac-Fil. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Bilge Gülsüm Nur1, Mustafa Altunsoy1, Mehmet Tanrıver1, Veli Alper Görgen2, Yılmaz Uğur3, Hayriye Esra Ülker4, Pınar Karakoç5 1 Department of Pedodontics, Faculty of Dentistry,Sifa University,İzmir, Turkey 2 Department of Pedodontics, Faculty of Dentistry, İnönü Üniversitesi, Malatya, Turkey 3 Chemist, Apricot, Research Institue,Malatya, Turkey 4 Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Selçuk University, Konya, Turkey 5 Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Sifa University,İzmir, Turkey 77 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-43 RESTORATİF MATERYALLERİN GİNGİVAL FİBROBLAST HÜCRE KÜLTÜRÜNDE OKSİDATİF STRES ÜZERİNE ETKİSİ Neslihan Çelik1, Damla Çetin2, Nurcan Özakar İlday1, Ahmet Hacımüftüoğlu3, Nilgün Seven1 1 Atatürk Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum 2 Kafkas Üniversitesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Kars 3 Atatürk Üniversitesi,Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Erzurum AMAÇ: Dişhekimliğinde kullanılan restoratif materyaller yumuşak dokularla temas halindedir. Restoratif materyallerden salınan komponentler canlı doku üzerinde oksidatif stres oluşturabilir. Bu çalışmanın amacı, farklı restoratif materyallerin insan gingival fibroblast hücre kültüründe Total Antioxidant kapasite (TAC) ve Total Oxidant Status (TOS) üzerine etkisinin değerlendirilmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Oksidatif stres parametrelerinin değerlendirilmesinde kullanılacak olan gingival fibroblastlar sağlıklı bireylerden alınan gingiva örneklerinden elde edildi. Çalışmada Filtek Z250, Dyract XP, Fuji IX, Cavex avallloy retoratif materyalleri kullanıldı. 10 mm çapında 2mm yüksekliğinde taze hazırlanmış ve iki yaşlandırma periyoduna (7 ve 21 gün) maruz bırakılmış örnekler 48’lik well plate yerleştirildi (n=9). 9 kuyucuk hiç bir müdehalede bulunmadan boş bırakılarak kontrol grubu olarak değerlendirildi. 72 saatlik inkübasyon süresi sonunda TAC ve TOS seviyeleri Rel Assay değerlendirme kitleri kullanılarak ölçüldü. Verilerin analizinde ANOVA ve LSD çoklu karşılaştırma testi kullanıldı.(p<0,05). 78 BULGULAR: Farklı yaşlandırma periyodlarında TAC seviyesinde anlamlı farklılık tespit edildi (p<0,05). En yüksek TAC seviyesi 7. günde belirlendi ve bu dönemde Fuji IX, Filtek Z 250 ve Dyract XP ile anlamlı farklılık gösterdi (p:0,045, p:0.034). TOS seviyesi de farklı yaşlandırma periyotlarında anlamlı farklılık gösterdi. Tüm materyallerin TOS değerleri 21. günde kontrol grubuna benzer seviyedeydi. SONUÇ: Çalışmada kullanılan tüm materyaller insan gingival fibroblast hücre kültüründe farklı yaşlandırma periyotlarında TAC ve TOS seviyelerinde anlamlı farklılık göstermiştir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-43 EFFECTS OF RESTORATIVE MATERIALS ON THE OXIDATIVE STRESS IN GINGIVAL FIBROBLAST CELL CULTURE Neslihan Çelik1, Damla Çetin2, Nurcan Özakar İlday1, Ahmet Hacımüftüoğlu3, Nilgün Seven1 1 Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum, Turkey 2 Department of Medical Pharmacology, Kafkas University, Kars, Turkey 3 Department of Medical Pharmacology, Ataturk University, Erzurum, Turkey OBJECTIVE: Restorative materials used in dentistry are in contact with oral tissues. Components released from dental materials may cause oxidative stress in living tissue. The objective of this study was to evaluate the different restorative materials effects on Total Antioxidant Capacity (TAC) and Total Oxidant Status (TOS) level in human gingival fibroblast cell culture. RESULTS: There was significant differences TAC level between aged samples at different time period (p<0,05). The highest TAC value was determined on 7 days and Fuji IX had significant differences according to Filtek Z 250 and Dyract XP (p:0,045, p:0.034). TOS level showed significant differences between all materials at different time period. All materials showed similiar TOS level like control group in 21 days. CONCLUSION: All of the materials used in this study showed significant difference TAC and TOS level in human gingival fibroblast cell culture at different time period. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: Gingival fibroblast cells obtained from healthy persons were used for evaluation of oxidative stress parameters. Filtek Z250, Dyract XP, Fuji IX, Cavex avallloy were used in this study. Specimens in 10 mm diameter and 2 mm height were freshly prepared and aged in two periods (7 and 21 days) were transferred to 48 well plates. 9 wells were left empty for use as the control group. Specimens (n=9) were incubated with human gingival fibroblasts for 72 h, TAC and TOS levels determined by Rel Assay Diagnostics kits. Data were analyzed using the ANOVA and LSD post hoc test (p<0,05). 79 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-44 FARKLI SİSTEMLER İLE CİLALANMIŞ KOMPOZİT REZİNLERİN YÜZEY PÜRÜZLÜLÜĞÜ TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Emre Özel1, Merve Efe Serim1, Arzu Aykor2 1 Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kocaeli 2 Okan Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul 80 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, farklı bitirme ve cila sistemlerinin kompozit rezinlerin yüzey pürüzlülüğü üzerine etkisini incelemektir. YÖNTEM: Bu çalışmada nanofil (Filtek Ultimate Universal Enamel) ve mikrohibrit (GC Gradia Direct Anterior) kompozitler değerlendirildi. Alt ve üst yüzeyleri şeffaf bant ile kaplanmış paslanmaz çelik kalıp (8 mm çapta, 2 mm kalınlıkta) kullanılarak 98 (n=49 her bir kompozit için) adet örnek elde edildi. Her kompozit grubu için örnekler rastgele altı gruba ve kontrol grubuna ayrıldı: Şeffaf Bant (kontrol), Sof-Lex Disk (3M ESPE), Sof-Lex Spiral (3M ESPE), OptiDisc (Kerr), HiLusterPlus (Kerr), OptraPol (Ivoclar), CLEARFIL Twist DIA (Kuraray). Ortalama yüzey pürüzlülüğü profilometre ile ölçüldü. Veriler tek yönlü varyans analizi (One Way Anova) ve Tukey Post Hoc Test ile karşılaştırıldı. BULGULAR: Kompozitler arasında en pürüzsüz yüzeyler kontrol gruplarında elde edildi (p<0.05). Çok aşamalı cila sistemleri (OptiDisc ve Sof-Lex disk) uygulanan grupların, tek ve iki aşamalı cila sistemleri uygulanan gruplara göre daha pürüzsüz yüzeylere sahip olduğu tespit edildi (p<0.05). Kompozit rezinler arasında en düşük yüzey pürüzlülüğü değeri (Ra=0,16±0.02 µm) Filtek Ultimate Universal kompozitin, Sof-Lex disk gruplarında gözlemlendi. Cila sistemleri arasında anlamlı fark gözlendi (p<0.05). SONUÇ: Çeşitli bitirme ve cila sistemleri uygulanan, farklı kompozit rezinler klinik olarak kabul edilebilir yüzey pürüzlülüğü sergiledi. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-44 SURFACE ROUGHNESS OF RESIN COMPOSITES AFTER POLISHED WITH DIFFERENT SYSTEMS PURPOSE: The aim of this study was to investigate the effects of different finishing and polishing techniques on the surface roughness of resin composites. METHOD: In this study nanofill (Filtek Ultimate Universal Enamel) and microhybrid (GC Gradia Direct Anterior) composites were evaluated. A total of 98 specimens (8 mm in diameter, 2 mm in thickness) were fabricated (n=49 for each composite) in a stainless steel mold covered with a Mylar strip. For each composite groups the specimens were randomly divided into six polishing systems and one control group: Mylar Strips (control), Sof-Lex Disc (3M ESPE), Sof-Lex Spiral (3M ESPE), OptiDisc (Kerr), HiLusterPlus (Kerr), OptraPol (Ivoclar), CLEARFIL Twist DIA (Kuraray). The average surface roughness was measured with a profilometer. The data were analyzed using the One-Way Anova and Tukey Post Hoc Test(p<0.05). RESULTS: The most smooth surfaces were achieved under Mylar strip for both composites (p<0.05). The groups which were exposed to multistep polishing systems (OptiDisc and Sof-Lex discs), present more smooth surfaces compared to the groups that are exposed to single and double step polishing systems. Among the resin composites the least surface roughness values (Ra=0,16±0.02 µm) were observed in Sof-Lex disc group in Filtek Ultimate Universal composite. Significant differences among the polishing systems were observed (p<0.05). CONCLUSION: Different resin composites which are applied various finishing and polishing systems presented clinically acceptable surface roughness. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Emre Özel1, Merve Efe Serim1, Arzu Aykor2 1 Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, University of Kocaeli, Kocaeli, Turkey 2 Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Okan University, Istanbul, Turkey 81 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-45 BULK FİL KOMPOZİT REZİNLERİN POLİMERİZASYON DERİNLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Pınar Gül Atatürk Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, bulk fil kompozit rezinlerin polimerizasyon derinliği üzerine farklı modlarda kullanılan üçüncü jenerasyon LED (VALO) cihazının etkilerini değerlendirmektir. YÖNTEM: Bu çalışmada 5 farklı kompozit rezin [(Filtek Bulk Fill ve Filtek Bulk Fill Flowable (3M/ ESPE); SureFil SDR Flowable (Dentsply); x-tra Fil ve x-tra base (VOCO)] kullanıldı. Her kompozit rezinden 5 mm çap ve 4 mm derinliğinde 40 örnek elde edildi. LED cihazının 3 farklı modu [(standart mod (Mode 1); yüksek güç modu (Mod 2) and ekstra güç modu (Mod 3)] test edildi ve bir halojen ışık cihazı da kontrol olarak kullanıldı (n=10). Örneklerin alt ve üst yüzey Vickers sertlik değerleri (VSD) ölçüldü ve kür derinliği % 80 sertlik oranı referans alınarak değerlendirildi. Elde edilen veriler Tek yünlü varyans analizi ve Tukey çoklu karşılaştırma testi kullanılarak yapıldı. İstatistiksel olarak anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak alındı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Filtek Bulk Fill kompozit rezinin 3.Modu (74.94±10.34) ve Filtek Bulk Fill Akıcı kompozit rezinin 2. ve 3.Modu (76.69±9.12 ve 76.40±9.59) dışında tüm materyallerin polimerizasyon derinliği alt yüzeylerin yeterli düzeyde polimerize olduğunu gösteren %80 oranının üzerinde bulundu. 82 SONUÇ: Bu çalışmanın sınırları içerisinde bulk fil kompozit rezinleri yeterli oranda polimerize etmek için, kısa çalışma süresi gerektiren klinik uygulamalarda VALO tavsiye edilebilir ancak en iyi sertlik oranları standart mod (Mod 1) kullanılarak elde edilebilmektedir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-45 EVALUATION OF CURING DEPTH OF BULK- FILL COMPOSITE RESINS Pınar Gül Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Atatürk University, Erzurum, Turkey OBJECTIVE: The aim of this study was to evaluate the effects of different modes of a thirdeneration light-curing unit (LCU) (VALO) on the depth of cure of bulk fill resin composites. RESULTS: The bottom-to-top ratio of the surface-hardness for all materials except for Filtek Bulk Fill, Mode 3 (74.94±10.34) and Filtek Bulk Fill Flowable, Mode 2 and 3 (76.69±9.12 and 76.40±9.59) was over 80% which indicates that the bottom surfaces were adequately cured. CONCLUSION: Within the limitations of this study, it can be concluded that the VALO can be recommended for clinical applications as it can shorten the time required to adequately polymerize bulk fil compozite resins but the best hardness ratios were obtained using standard mode (Mode 1). 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: Five different bulk fill composite [(Filtek Bulk Fill and Filtek Bulk Fill Flowable (3M/ ESPE); SureFil SDR Flowable (Dentsply); x-tra Fil and x-tra base (VOCO)] were used in this study. Forty samples (5 mm in di¬ameter and 4 mm depth) were prepared from each composite resin. Three different modes of VALO [(standard mode (Mode 1); high-power mode (Mode 2) and extra power mode (Mode 3)] were tested and a halogen LCU (Hilux Ultra Plus, Benlioglu Dental Inc., Ankara, Turkey) was used as a control (n=10). The bottom-to-top ratio of the surface-hardness (VHN) was measured using a Vickers Hardness tester and the depth of cure was calculated as the 80 % hardness drop-off. Data were analyzed using one-way ANOVA and post hoc Tukey’s test (p < 0.05). 83 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-46 FARKLI KAVİTE DEZENFEKTANLARININ BİR POSTERİOR KOMPOZİTİN BAĞLANMA DAYANIMINA ETKİSİ Merve İşcan Yapar, Neslihan Çelik, Nilgün Seven Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum AMAÇ: Bu çalışmanın amacı iki farklı adeziv sistem kullanılarak posterior kompozit rezinin dentine bağlanmasında farklı kavite dezenfektan uygulamalarının etkisini değerlendirmektir. YÖNTEM: 40 adet molar diş dentin yüzeyi hazırlanarak kavite dezenfeksiyon uygulamalarına göre rastgele dört deney grubuna ayrıldı (n=10). Daha sonra her bir grup asitleme prosedürüne göre (İki basamaklı Etch&Rinse sistem ve bir basamaklı Self Etch sistem) rastgele iki alt gruba daha ayrıldı (n=5). Kavite dezenfeksiyon işlemlerinden sonra bonding sistemler (Adper Single Bond 2 ve Clearfıl S3 Bond Plus) üretici firmaların önerilerine göre uygulandı ve örnekler rezin kompozit (Clearfıl Majesty Posterior) ile restore edildi. 24 saat sonra restore edilen dişler düşük hızda çalışan kesme cihazıyla (Isomet 1000, Buehler) her bir dişten dört adet mikro örnek ( 1mm x 1mm ) elde edilecek şekilde kesildi (n=20). Örneklere mikrotensil bağlanma testi uygulandı. Sonuçlar twoway ANOVA testi ile analiz edildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Self Etch uygulanan kontrol grubu ve lazer grupları arasında önemli farklılıklar vardır(p<0,05). Etch&Rinse uygulanan kontrol grubunun bağlanma dayanımı değerleri lazer ve kloreksidin grubunun değerlerinden önemli derecede farklıdır(p<0,05). 84 SONUÇ: Kavite dezenfektan uygulamaları, posterior rezin kompozitin dentine bağlanmasını etkilemiştir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-46 EFFECT OF DIFFERENT CAVITY DISINFECTANTS ON BOND STRENGTH OF A POSTERIOR COMPOSİTE Merve İşcan Yapar, Neslihan Çelik, Nilgün Seven Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Atatürk University, Turkey AIM: The aim of this study was to evaluate the effect of different cavity disinfectant applications on the bond strength of posterior composit resin using two different adhesive systems to dentin. RESULTS: There were significant differences between control groups and laser groups in self etch procedure (p<0,05). Bond strength values of control groups were significantly different from laser groups and chlorhexidine groups in Etch&Rinse procedure (p<0,05). CONCLUSIONS: Cavity disinfectant applications affected the microtensile bond strength of a posterior resin composite to dentin. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: Flat dentin surfaces from 40 molars were randomly assigned to four experimental groups (n=10) according to the cavity disinfectant applications (control, chlorhexidine, laser, ozone). Then the groups randomly divided into two subgroups (n=5) acording to etching procedure (two step Etch&Rinse system, one step Self Etch system). After cavity disinfection applications, the bonding system (Adper Single Bond 2 and Clearfıl S3 Bond Plus) was applied according to manufacturer’s instructions. Samples restorated with resin composite (Clearfıl Majesty Posterior). After 24 h water storage, restored teeth were sectioned vertically with a slow-speed diamond saw (Isomet 1000, Buehler) and four micro-specimens (1 mm × 1 mm) were obtained from each tooth (n = 20). Specimens were subjected to microtensile bond stregth test. Data were analyzed with two-way ANOVA (p<0,05). 85 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-48 HİBRİT SERAMİK BLOKLARDA YÜZEY PÜRÜZLÜLÜĞÜ TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Ender Akan, Özlem Çölgeçen, İbrahim Talha Meşe, Bora Bağış İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir 86 Eksik dişlerin veya diş dokularının, doğal diş ile benzer fiziksel özelliklerdeki malzemeler ile restore edilmesi Dişhekimliğinin en önemli uğraş alanlarından biridir. Bu amaç doğrultusunda Dişhekimliğinde kullanılmak üzere sürekli yeni teknolojiler ve malzemeler geliştirilmektedir. Son yıllarda yaşamın artan hızlı temposuyla birlikte klinikte tek seansta uygulanan CAD/ CAM (Bilgisayar destekli tasarım/Bilgisayar destekli üretim) restorasyonlara ilgi artmıştır. Bu çalışmada, son yıllarda Dişhekimliği alanına giren ve yaygınlaşan hibrit seramik bloklardan yapılmış restorasyonlarda yüzey bitim yöntemlerinin pürüzlülüğe etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla iki farklı hibrit seramik blok (Lava Ultimate, 3M ESPE, Seefeld, Germany - VITA Enamic, VITA Zahnfabrik, Bad Sackingen, Germany) ve lityumdisilikat ile güçlendirilmiş cam seramik blok (IPS e.max CAD, Ivoclar Vivadet, Schaan, Liechtenstein) kullanılarak her gruptan 20 adet olmak üzere toplam 60 örnek hazırlandı. Her malzeme grubundan hazırlanan örneklerin yarısı (n=10) mekanik polisaj, diğer yarısı ise glaze grubu olarak ayrıldı. Hibrit seramiklerin glaze işlemi Vita Enamic Glaze (VITA Zahnfabrik, Bad Sackingen, Germany) aplikatör yardımıyla sürülerek ışıkla polimerize edildi. Yüzey pürüzlülükleri profilometre ile ölçüldü (Mitutoyo Surftest SJ-310, Mitutoyo Corparation, Tokyo, Japan). İstatistiksel analiz, SPSS sürüm 18 yazılımı kullanılarak yapıldı (SPSS, Inc., Chicago, IL). Bağımsız grupları karşılaştırmak için T-testi yapıldı. Veriler %95 güven düzeyinde analiz edildi. Sonuç olarak, en pürüzsüz yüzeye Lava Ultimate grubunda polisaj yöntemiyle ulaşılmıştır (Ra=0,07µm). En pürüzlü yüzey değerleri ise IPS e.max CAD örneklerin glaze grubunda görülmüştür (Ra=0,38µm). Elde edilen bu verilere göre hibrit seramik bloklarda yapılan polisaj işlemi klinik olarak kabul edilebilir yüzey özellikleri sağlamaktadır. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-48 SURFACE ROUGHNESS OF HYBRID CERAMIC BLOCKS Ender Akan, Özlem Çölgeçen, İbrahim Talha Meşe, Bora Bağış Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, Izmir, Turkey 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION The aim of dentistry is to offer the patient a faithful imitation of the missing tooth structures.Therefore, new biomaterials mimicking the physical properties of natural tooth have been developed. In recent years computer-aided design and computer-aided manufacturing (CAD/CAM) technologies are gaining popularity in dentistry with chair-side concept. In this study, the effects of surface finishing method on roughness of dental restorations made from hybrid ceramic blocks were investigated. For this purpose, 20 samples prepared from each group, two different hybrid ceramic block manufactured by for CAD/CAM systems (Lava Ultimate, 3M ESPE, Seefeld, Germany - VITA Enamic, VITA Zahnfabrik, Bad Sackingen, Germany) and a lithium-disilicate reinforced glass ceramic block (IPS e.max CAD, Ivoclar Vivadet, Schaan, Liechtenstein). 10 samples were polished and 10 were glazed according to related manufacturer instructions. For hybrid ceramics, Vita Enamic Glaze applied with applicator and polymerized with light. Surface roughness was measured with a surface profilometer (Mitutoyo Surftest SJ-310, Mitutoyo Corparation, Tokyo, Japan). Data were statistically analyzed and minimum Ra value was observed at Lava Ultimate polished group (Ra=0,07) and maximum was at IPS E.max CAD glaze group (Ra=0,38)According to results of the present study, polishing of hybrid ceramics provide clinically acceptable surface properties. 87 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-49 YENİ GELİŞTİRİLEN POLİSAJ SİSTEMLERİNİN NANOKOMPOZİT REZİNLERİN RENK STABİLİTESİNE ETKİSİ Elif Yaşa1, Bilal Yaşa2, Duygu Yıldızeli1, Hüseyin Hatırlı2 1 Şifa Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir 2 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, yeni geliştirilen spiral şekilli iki aşamalı polisaj sistemlerinin, bir, yedi ve on dört gün kahve solüsyonunda bekletilen nanokompozitlerin renk stabilitesine olan etkisini karşılaştırmaktır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: İki farklı kompozit materyalinin (nanofil (Filtek Ultimate), nanohibrit (Filtek Z550)) her birinden 36 adet disk şeklinde (10x2mm) örnek hazırlandı. Örnekler şeffaf bant kullanılarak hazırlandı ve her gruptan 12 tanesi kontrol grubu olarak ayrıldı. Diğer örnekler ise iki gruba ayrılarak iki aşamalı polisaj sistemi (Clearfil Twist Dia ve Sof-Lex Spiral) ile polisajlandı. Daha sonra tüm örnekler on dört gün süresince kahve solüsyonunda bekletildi. Örneklerin renk ölçümleri spektrofotometre kullanılarak başlangıç, 1., 7. ve 14. günlerde gerçekleştirildi. İstatistiksel analiz üç yönlü ANOVA ve Tukey’s çoklu karşılaştırma testi kullanılarak yapıldı (p<0.05). 88 BULGULAR: On dört gün sonraki değerler, başlangıç ve 7. gün değerleriyle karşılaştırıldığında tüm materyallerde önemli renk değişimi olduğu görüldü (p<0.05). En düşük renk değişimi Filtek Z550 grubunda gözlemlenirken en yüksek renk değişimi Filtek Ultimate grubunda gözlemlendi. Şeffaf bantla bitirilen gruptaki örnekler en yüksek renklenme değerleri gösterdi (p<0.05). Clearfil Twist Dia ve Sof-Lex Spiral ile polisaj yapılan gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlemlenmedi. SONUÇ: Kompozit materyallerde görülen renk değişimi materyalin içeriğine ve renklenme solüsyonuna maruz kalma süresine göre değişiklik gösterebilir. Kompozit yüzeyinin polisajlanması renklenmeyi önlemek için gerekli bir uygulamadır. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-49 EFFECT OF NOVEL POLISHING SYSYTEMS ON THE COLOR STABILITY OF NANOCOMPOSITE RESINS Elif Yaşa1, Bilal Yaşa2, Duygu Yıldızeli1, Hüseyin Hatırlı2 1 Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Sifa University, Izmir, Turkey 2 Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, Izmir, Turkey AIM: The aim of this in vitro study was to compare the effect of spiral-shaped novel two-step polishing systems on the color stability of nanocomposite resins after immersion in coffee for one, seven and fourteen days. RESULTS: After fourteen days, all materials exhibited significant color changes compared to baseline and seven days (p<0.05). The lowest color change was significantly observed in Filtek Z550 groups while the highest color change was observed in Filtek Utimate groups. All mylar strips finished specimens presented the greatest staining (p<0.05). There were no statistically significant differences between the Clearfil Twist Dia and Sof-Lex Spiral polished groups. CONCLUSION: The color change of composite materials may differ depend on the composition of the material and exposure time to the staining solution. Polishing procedures is essential to achieving a stain resistant on the composite surface. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: Thirty-six disk-shaped specimens (10x2mm) were made of each of two composite materials (a nanofilled (Filtek Ultimate) and a nanohybrid (Filtek Z550)). All specimens were cured under mylar strips and twelve of them served as a control. Then the other specimens were divided into two groups and polished with two-step polishing systems (ClearfilTwist Dia and Sof-Lex Spiral). They were immersed in coffee up to fourteen days. Color measurements were made with a spectrophotometer at baseline, after one, seven and fourteen days. Three-way ANOVA and Tukey’s tests were used for statistical analysis (p<0.05). 89 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-50 FARKLI POLİSAJ SİSTEMLERİNİN RENKLENDİRİLMİŞ NANOKOMPOZİT REZİNLERDEKİ REPOLİSAJ ETKİNLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Elif Yaşa1, Duygu Yıldızeli1, Bilal Yaşa2 1 Şifa Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir 2 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir 90 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı yeni geliştirilen iki aşamalı farklı polisaj sistemlerinin renklendirilmiş nano içerikli kompozit rezinlerdeki repolisaj etkinliğinin değerlendirilmesidir. YÖNTEM: Farklı nanokompozit rezinlerden (Filtek Ultimate ve Filtek Z550) 30 adet disk şeklinde örnek (10 mm çapında ve 2 mm kalınlığında) şeffaf bant kullanılarak hazırlandı ve her gruptan 10 tanesi kontrol grubu olarak ayrıldı. Kalan örnekler ise rastgele iki gruba ayrılarak saf elmas partikülleri (Clearfil Twist Dia) ve alüminyum oksit partikülleri (Sof-Lex Spiral) içeren polisaj sistemleri ile üretici firmaların önerileri doğrultusunda polisajlandı. Her bir örneğin başlangıç renk değerleri spektrofotometre kullanılarak ölçüldükten sonra, örnekler renklendirme işlemi için 28 gün süresince kahve solüsyonunda bekletildi. Renklendirme işleminden sonra örneklere aynı polisaj sistemleri kullanılarak polisaj yapıldı. Kontrol grubundaki örnekler ise profilaksi pastası ve polisaj fırçası ile polisajlandı. Örneklerin 28. gün ve repolisaj işlemleri sonrasında renk ölçümleri tekrardan yapıldı. İstatistiksel analiz için üç yönlü ANOVA ve Tukey’s testi kullanıldı. (p<0.05). BULGULAR: Repolisaj sonrası, tüm kompozit rezin materyalleri arasında polisaj gruplarında kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı renk farklılığının oluştuğu gözlemlendi (p<0.05). Clearfil Twist Dia grubunda repolisaj sonrası yüksek renk değişimi bulunurken, Sof-Lex Spiral grubunda daha düşük renk değişimini olduğu görüldü (p<0.05). SONUÇ: Kahve kompozit rezinlerde yüksek renk değişimine neden olmaktadır ve repolisaj uygulanması kompozit rezinlerin uzun dönem renklenmesini önemli derecede azaltmaktadır. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-50 EVALUATION OF REPOLISHING EFFICACY OF DIFFERENT POLISHING SYSTEMS ON STAINED NANOCOMPOSITE RESINS AIM: The aim of this study was to evaluate the repolishing ability of newly developed two-step polishing systems on staining removal from nanocomposite resins. METHODS: Thirty disc-shaped specimens (10 mm diameter and 2 mm thickness) each were made from two different nanocomposite resins (Filtek Ultimate and Filtek Z550). All specimens were cured under mylar strip. Then ten specimens for each composite group served as a control. The other specimens were divided randomly into two groups and polished with polishers that contain pure diamond particles (Clearfil Twist Dia) and aluminium oxide particles (Sof-Lex Spiral) according to the manufacturers instructions. The baseline color values of each specimens were measured using spectrophotometer and then were immersed in coffee up to twenty eight days. After staining procedure specimens were polished with same polishing materials. Control groups were polished with polishing brush and propylaxis paste. Color measurements were performed with a spectrophotometer after 28 days and repolishing. Three way ANOVA and Tukey’s tests were used for statistical analysis (p<0.05). RESULTS: Polishing materials exhibited statistically significant color differences for all composite materials after repolishing compared to control groups (p<0.05). Clearfil Twist Dia groups showed the highest color change while Sof-Lex Spiral groups showed the lowest after repolishing (p<0.05). CONCLUSION: Coffee immertion caused greater color change in composite resins and repolishing procedure with polishing materials significantly decrease staining. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Elif Yaşa1, Duygu Yıldızeli1, Bilal Yaşa2 1 Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Sifa University, Izmir, Turkey 2 Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, Izmir, Turkey 91 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-51 SOĞUK PLAZMA UYGULAMASININ FARKLI CAD/CAM MATERYALLERİNİN ISLANABİLİRLİĞİNE ETKİSİ Pınar Adımcı1, Fatma İbiş2, Utku Kürşat Ercan3, Bora Bağış1 1 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir 2 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Biyomedikal Teknolojiler Anabilim Dalı, İzmir 3 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Biyomedikal Mühendisliği Bölümü Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Yapılan restorasyonların rezin bağlantısının başarısı, materyal yüzeyindeki ıslanabilirliğin artması, temas açısının azalmasıyla artış göstermektedir. Soğuk plazma uygulamasının, simantasyon işleminde, restorasyonların yüzey karakterini iyileştiren alternatif bir yöntem olabileceği düşünülebilir. Bu çalışmanın amacı farklı sürelerde uygulanan atmosferik soğuk plazma uygulamasının, farklı tip CAD/CAM materyallerinin yüzey temas açısı üzerine etkisini araştırmaktı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmamız için seramik yapıda (Vita Mark II), hibrit yapıda (Lava Ultimate) ve rezin yapıda (Polimetilmetakrilat-PMMA) (Telio CAD) CAD/CAM blokları düşük devirli kesme cihazında kesilerek, 2 mm kalınlığında 40 örnek elde edildi. Aynı içeriğe sahip örnekler 0 saniye(kontrol grubu), 15 saniye, 30 saniye, 60 saniye ve 90 saniye süresince 2500 Hz frekans, 31,6 kV ve 13,5 W plazma elektriksel parametreleri ile soğuk plazma uygulanmış örnekler olmak üzere 5 gruba ayrıldı. Her grupta bulunan 8 adet örnek yüzeyinin oda sıcaklığında, distile su ile yaptığı temas açısı, durgun damla tekniği ile temas açısı ölçüm cihazı kullanılarak ölçüldü.(n=8) Veriler iki yönlü ANOVA ve Fisher’s LSD testi ile değerlendirildi.(α=.05) 92 BULGULAR: Bütün materyaller için kontrol grubu ile diğer zaman dilimlerinin grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark ortaya çıktı.(p<0,05) Fakat 30 saniye grubu ile 30 saniyeden daha fazla sürede soğuk plazma uygulanan (60 saniye ve 90 saniye) zaman dilimlerinin grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu.(p>0,05) SONUÇ: Soğuk plazma uygulaması hibrit, seramik ve rezin yapıdaki CAD/CAM restorasyonlarının temas açısını değiştirerek, rezin bağlantısına katkıda bulunabilir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-51 EFFECT OF NON-THERMAL PLASMA TREATMENT ON WETTABILITY OF DIFFERENT CAD/CAM MATERIALS Pınar Adımcı1, Fatma İbiş2, Utku Kürşat Ercan3, Bora Bağış1 1 Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, Izmir, Turkey 2 Department of Biomedical Technologies, Izmir Katip Celebi University, Izmir, Turkey 3 Department of Biomedical Engineering, Izmir Katip Celebi University, Izmir, Turkey MATERIAL-METHOD: In our study, ceramic based(Vita Mark II), hybrid based(Lava Ultimate) and resin based(polymethylmethacrylate-PMMA)(Telio CAD) CAD/CAM blocks were cut with low speed cutting machine to prepare 40 specimens that have 2 mm of thickness. The specimens that have same contents divided into 5 groups which were treated with NTP, generated using an AC microsecond pulsed power source with a frequency of 2.5 kHz, 31,4 kV and 13,5 W plasma electrical parameters and with a fixed 2 mm discharge gap, for 0 second(control), 15 seconds, 30 seconds, 60 seconds and 90 seconds. Contact angle of distilled water on the surfaces of samples were measured by sessile drop technique using contact angle meter in room temperature. Data were analyzed with two-way ANOVA and Fisher’s LSD test.(α=0.05) RESULTS: For all materials, there were statistically significant difference in contact angle between control group and the other time period groups.(p<0,05) But there were no statistically significant difference in contact angle between 30 seconds group and the other groups which were treated with NTP more than 30 seconds.(p>0,05) CONCLUSION: NTPT may contribute to the resin bonding by decreasing the contact angle of hybrid, ceramic and resin-based CAD/CAM restorations. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Resin bonding of restoration success increases with the wetting ability of material surface, decreasing the contact angle. Non-thermal plasma treatment (NTPT) may be considered an alternative method of improving the surface characteristics for cementation process. The aim of this study was to investigate the effect of different application time of NTPT on the surface contact angle of different CAD/CAM materials. 93 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-52 REZİN KOMPOZİTLERDEKİ FARKLI YÜZEY BİTİRME İŞLEMLERİNİN CANDİDA ALBİCANS’IN ADEZYONUNA ETKİSİ TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Elif Aybala Oktay1, Hüseyin Tort2, Ertürk Bilgeç1, Bülent Pişkin3, Ramazan Gumral4, Eyüp Doğan4, Fulya Toksoy Topçu1 1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Restoratif Dişhekimliği Bölümü, Ankara 2 Diyarbakır Askeri Hastanesi, Diyarbakır 3 Gülhane Askeri Tıp Akademisi,Protetilk Diş Tedavisi Bölümü, Ankara 4 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Mikrobiyoloji Bölümü, Ankara 94 AMAÇ: Bu çalışmada, farklı kompozit materyaller üzerine uygulanan farklı bitirme ve polisaj işlemlerinin, Candida Albicans’ın adezyonuna etkileri incelenmiştir. MATERYAL-METOD: Örneklem 3 gruptan oluşmuştur: İki grupta iki farklı bitirme ve polisaj yöntemi kullanılmış ve 3. grup olan kontrol grubuna hiçbir müdahalede bulunulmamıştır. Bu işlemler farklı 3 resin kompozite uygulanmıştır. Toplamda 9 grup oluşturulmuştur. Her bir grup 5 örnekten oluşmaktadır. Toplam 45 örnek vardır. 1. Gruba (n:15) polisaj diskleri ile polishing işlemi uygulandı. 2. Gruba (n:15) Biscover LV uygulanmıştır. 3. Grup (n:15) kontrol grubu olup yüzey bitirme işlemleri açısından müdahale edilmemiştir.Candida Albicans kökeninin (GDH 2346) adezyon yetenekleri RPMI 1640 besiyerinde test edildi. Adezyonun kantitatif olarak ölçülmesi XTT/Koenzim Q0 yöntemiyle gerçekleştirildi. İstatistik değerlendirmeler Kruskal- Wallis ve Mann Whitney U test kullanılarak yapılmıştır. Çoklu karşılaştırmalarda Bonferroni düzeltmesi yapıldı. SONUÇ: Sonuç olarak farklı yüzey işlemi yapılan kompozit disklerde, Candida Albicans adezyonunun farklı seviyelerde olduğu gözlenmiştir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-52 EFFECTS OF DIFFERENT SURFACE TREATMENT ON THE CANDIDA ALBICANS ADHESION OF RESIN COMPOSITES PURPOSE: In this study, the effects of different finishing and polishing processes applied onto different composite materials on the adhesion of Candida Albicans have been examined. MATERIAL-METHOD: The sampling consisted of 3 groups: In two groups, two different completing and polishing methods were used and no applications were made to the 3rd Group, which is the Control Group. These applications were applied to different 3 resin composites. 9 groups were formed in total. Each group consisted of 5 samples. There were 45 samples. 1. Group (n:15): Polishing was applied with polishing disks. 2. Group (n:15): Biscover LV was applied. 3. Group (n:15): This is the Control Group, and no applications were made in terms of surface completion processes. The adhesion skills of the Candida Albicans origin (GDH 2346) were tested in RPMI 1640 medium. The quantitative measurement of the adhesion was realized with XTT/Coenzyme Q0 Method. Statistical analyses were made by using the Kruskal-Wallis and Mann Whitney U Test. Bonferroni correction was applied in multiple comparisons. CONCLUSION: As a conclusion, it was observed that Candida Albicans adhesion is at different levels in composite disks that receive different surface processes. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Elif Aybala Oktay1, Hüseyin Tort2, Ertürk Bilgeç1, Bülent Pişkin3, Ramazan Gumral4, Eyüp Doğan4, Fulya Toksoy Topçu1 1 Department of Restorative Dentistry, Gulhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey 2 Diyarbakır Military Medicine,Diyarbakır, Turkey 3 Department of Prosthetics Dentistry,Gulhane Military Medical Academy,Ankara, Turkey 4 Department of Medical Microbiology,Gulhane Military Medical Academy,Ankara, Turkey 95 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-53 KOMPOZİTLERİN ALKOLLÜ VE ALKOLSÜZ İÇECEKLERDEKİ YÜZEY MİKROSERTLİK DEĞİŞİMİNİN İNCELENMESİ Meltem Mert Eren1, Günçe Saygı2, Zuhal Yıldırım2, Hande Şar Sancaklı2, Taner Yücel2, Esra Yıldız2 1 Kemerburgaz Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı 2 İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı,İstanbul AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, 20- ve 40- saniye polimerize edilen farklı tip kompozitlerin, alkollü ve alkolsüz içeceklerde bekletildiğinde yüzey mikrosertlik değişiminin incelenmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ METOD: 8×2 mm’lik 240 tane disk şeklindeki örnek, test edilen dört farklı kompozitten üretilmiştir: Bir mikrohibrid Charisma Classic (Heraus Kulzer), bir nanofil Filtek Ultimate (3M), bir mikrofil G-eanial (GC) ve bir nanohibrid A-elite (Bisco). Tüm gruplar kuartz-halogen bir ışık kaynağı (Hilux) ile polimerizasyon süresine (20- ya da 40- saniye) göre iki alt gruba ayrılmış, sonrasında da tüm gruplar bekletilecekleri içeceğe göre toplam 24 grubu oluşturacak şekilde 3’ e ayrılmıştır (n=10): Alkolsüz asidik kola (Coca Cola pH=2,5), Alkollü asidik kırmızı şarap (Villa Doluca pH=3,3) ve Distile su (Kontrol). Her örnek, oda sıcaklığında tutulan içeceklerde 15 dakika/gün bekletilmiştir. Yüzey mikrosertlik değerleri profilometre ile 24 saat sonra ve 1 aylık periyotlarda ölçülmüştür. İki değer arasındaki değişim hesaplanmış ve gruplar arası farklılıklar non-parametrik bir test (KruskalWallis) ile anlamlılık değeri 0,05 alınarak analiz edilmiştir. 96 BULGULAR: Kompozit materyalleri incelendiğinde, nanofil grubu en yüksek mikrosertlik değerlerini göstermiş. Mikrohibrit ve nanofil gruplarını takiben, içeceklerde en çok yumuşamayı mikrofil kompozit göstermiştir. Polimerizasyon süresi ve asidik solüsyonlardaki değişim incelendiğinde, 40 san. polimerize edilmiş mikrohibrid kompozit ile 20 san. polimerize edilmiş mikrofil kompozit gruplarında, tüm solüsyonlarda istatistiksel olarak anlamlı değişiklikler gözlenir iken, tüm mikrofil gruplarında (p<0.05) 20 ve 40 saniye polimerizasyon süresi arasında anlamlı farklılık bulunmaktadır. SONUÇ: Mikrohibrit ve nanofil kompozitler, mikrofil ve nanohibrit kompozitlere göre yüzey mikrosertlik değişimine daha dayanıklıdır. Mikrosertlik değerleri polimerizasyon süresinin uzatılması ile artarken, asidik ve alkolik içeriklerin mikrosertlik üzerine etkileri benzer bulunmuştur. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-53 SURFACE HARDNESS CHANGE OF COMPOSİTE RESİNS IMMERSED İN BEVERAGES WİTH/ WİTHOUT ALCOHOL AIM: Purpose of this study was to evaluate the microhardness values of various composites regarding polymerisation time and consequtive immersion in alcoholic and acidic beverages. METHODS: Two hundred and forty 8x2 mm disk-shaped specimens were prepared from four restorative materials: A microhybrid Charisma Classic (Heraus Kulzer), a nanofilled Filtek Ultimate (3M), a microfilled G-eanial (GC) and a nanohybrid A-elite (Bisco). Specimens were first divided into two subgroups, according to polymerisation time; 20- or 40- seconds with a quartz-halogen unit (Hilux) then each groups were further immersed in via non-alcoholic but acidic (Coca Cola pH=2,5) or alcoholic acidic (Villa Doluca Red Wine pH=3,3) beverages and distilled water as control to obtain 24 subgroups (n=10). Immersion cycles took 15 min/day at room temperatures. Surface hardness was measured with a profilometer at after 24 hours and 1 month. Microhardness change of groups were calculated and obtained data were analyzed statistically using a nonparametric test, Kruskal-Wallis, with a probability level of 0.05. RESULTS: Among type of composite material, nanofilled group revealed the highest microhardness values followed by microhybrid and nanohybrid whereas, alcoholic and acidic beverage softened the microfilled composite with a significant difference. Considering the polimerisation time and the immersion in acidic beverages, 40s cured microhybrid composite and 20s cured microfilled composite samples showed statistically significant changes between all beverages (p<0.05). There is significant changes between 20- and 40- seconds in all of the microfilled groups (p<0.05). CONCLUSION: Microhybrid and nanofilled composites used in the study are more resistant to microhardness changes when compared to microfilled and nanohybrid composites. Surface change resistancy seemed to be affected by the extent of the polymerisation time however both acidic and alcoholic content revealed similar effects on microhardness. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Meltem Mert Eren1, Günçe Saygı2, Zuhal Yıldırım2, Hande Şar Sancaklı2, Taner Yücel2, Esra Yıldız2 1 Kemerburgaz University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Istanbul, Turkey 2 Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Istanbul, Turkey 97 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-54 İKİ FARKLI KOMPOZİT MATERYALİNİN YÜZEY ÖZELLİKLERİNDEKİ DEĞİŞİMİN 1 YIL SUDA BEKLETME SONUCUNDA İNCELENMESİ Neslihan Tekçe1, Kanşad Pala2, Mustafa Demirci3, Safa Tuncer3 1 Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kocaeli 2 Erciyes Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kayseri 3 İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Bu çalışmanın amacı iki faklı kompozit materyalinin yüzey özellikleri üzerindeki değişimi 1 yıl suda bekletme sonunda incelemektir. YÖNTEM: Clearfil Majesty Esthetic and Clearfil Majesty Posterior (Kuraray Medical Co, Tokyo, Japan) kompozit materyallerinden 10 mm çapında ve 2 mm kalınlığında toplam 40 adet kompozit disk oluşturulmuştur. Her bir kompozit materyalinden 10 örnek mikrosertlik testi için, 10 örnek ise pürüzlülük testi için kullanılmış ve ölçümler 24 saat ve 1 yıl suda bekletme sonunda yapılmıştır. Veriler istatistiksel olarak Two-way varyans analizi ve post-hoc Bonferroni test ile değerlendirilmiştir. 98 BULGULAR: Clearfil Majesty Esthetic kompozit materyalinin yüzey sertlik değerleri 1 yıl suda bekletme sonucunda anlamlı olarak azalırken (78.15- 63.74, p= 0.015), yüzey pürüzlülük değerleri anlamlı bir değişiklik sergilememiştir (0.36- 0.39, p= 0.464). Clearfil Majesty Posterior’un mikrosertlik değerleri ise 1 yıl sonunda oldukça stabilken (138.74- 137.25, p= 0.784), yüzey pürüzlülük değerleri anlamlı bir artış sergilemiştir (0.39- 0.48, p= 0.028). SONUÇ: Materyallerin 1 yıl suda bekletilmesi, Clearfil Majesty Esthetic’in mikrosertlik değerlerinin düşmesine, Clearfil Majesty Posterior’un ise yüzey pürüzlülük değerlerinin artmasına sebep olmuştur. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-54 CHANGES IN SURFACE CHARACTERISTICS OF TWO DIFFERENT RESIN COMPOSITES AFTER 1 YEAR WATER STORAGE Neslihan Tekçe1, Kanşad Pala2, Mustafa Demirci3, Safa Tuncer3 1 Kocaeli University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Kocaeli, Turkey 2 Erciyes University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Erciyes, Turkey 3 İstanbul university Faculty of Dentistry, Department of Conservative Dentistry, İstanbul, Turkey AIM: To evaluate changes in surface characteristics of two different resin composites after 1 year of water storage using a profilometer and Vickers Hardness. RESULTS: Microhardness values of Clearfil Majesty Esthetic decreased significantly (78.15 to 63.74, p= 0.015) and surface roughness values did not change after 1 year of water storage (0.36 to 0.39, p= 0.464). Clearfil Majesty Posterior microhardness values were quite stable (138.74 to 137.25, p= 0.784), and surface roughness values increased significantly (0.39 to 0.48, p= 0.028) over 1 year. CONCLUSION: One year of water storage caused microhardness values for Clearfil Majesty Esthetic to decrease and the surface roughness of Clearfil Majesty Posterior increased. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: A total of 40 composite disk specimens (10 mm in diameter and 2 mm thick) were fabricated using Clearfil Majesty Esthetic and Clearfil Majesty Posterior (Kuraray Medical Co, Tokyo, Japan). Ten specimens from each composite were used for surface roughness and microhardness tests (n=10) and measurements were performed at 24 h and 1 year of water storage. The data were analyzed using two-way analysis of variance and a post-hoc Bonferroni test. 99 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-55 FARKLI BEYAZLATMA SİSTEMLERİNİN ETKİNLİK VE RENK STABİLİTELERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Esra Uzer Çelik, Fatma Yılmaz, Ayşe Tuğçe Tunaç İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Bu in vitro çalışmanın amacı, farklı muayenehane tipi beyazlatma sistemlerinin beyazlatma etkinliklerinin ve renk stabilitelerinin karşılaştırılmasıdır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Seksen adet mine-dentin örneği renklenme şiddetinin standardize edilmesi amacıyla beyazlatma öncesi Orange II boyası ile renklendirildi. Örnekler rastgele dört gruba ayrıldı (n=20): (1) %40 hidrojen peroksit jeli (Opalescence Boost PF) (OB), (2) %25 hidrojen peroksit jel + ışık aktivasyonu (Zoom 2) (Z2), (3) %38 hidrojen peroksit + ışık aktivasyonu (Signal Professional White Now) (SP), (4) beyazlatma uygulaması yapılmamış grup (kontrol). Renk değerleri dental spektrofotometre ile ölçüldü. Beyazlatma sonrası dişler 9 gün boyunca kırmızı şarapta yeniden renklendirildi. Beyazlatma sonrası renk farkı (δE1), yeniden renklendirme sonrası renk farkı (δE2) olarak hesaplandı. Çalışma gruplarının renk farklılıklarının karşılaştırılması tek yönlü ANOVA ve Bonferonni testleri ile gerçekleştirildi (α = 0,05). Her grubun beyazlatma ve yeniden renklendirme sonrası renk farklılıkları (δE1-δE2) bağımlı örneklem t-testi ile analiz edildi ( α= 0,05). 100 BULGULAR: Bütün beyazlatma ajanları kontrol grubuna göre daha yüksek δE1 ve δE2 değerleri gösterdi (p<0,05). SP ve Z2 sistemleri arasında δE1 ve δE2 değerleri açısından fark gözlenmezken, OB ile diğer sistemlere göre daha düşük δE1 ve δE2 değerleri elde edildi (p<0,05). SONUÇ: Işık aktivasyonlu sistemlerin beyazlatma etkinliği ışık aktivasyonsuz sistemden daha yüksek bulunmuştur. Ancak bu sistemlerde yeniden renklenmeye daha fazla yatkınlık gözlenmiştir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-55 COMPARISON OF EFFICACY AND COLOR STABILITY OF DIFFERENT BLEACHING SYSTEMS Esra Uzer Çelik, Fatma Yılmaz, Ayşe Tuğçe Tunaç Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, Izmir, Turkey RESULTS: All bleaching systems revealed higher δE1 and δE2 values than control group (p<0.05). There was no differences between δE1 and δE2 values of SP and Z2 systems, while OB produced lower δE1 and δE2 values than these systems (p<0.05). CONCLUSIONS: Light activated bleaching systems produced higher bleaching efficacy compared to bleaching system without light activation. However, they showed higher staining susceptibility after bleaching than bleaching system without light activation. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION PURPOSES: The purpose of this in vitro study was to evaluate the bleaching efficacy and colour stability of different in-office bleaching systems. METHODS: Eighty enamel-dentin samples were stained with Orange II dye solution to standardize the severity of discoloration before bleaching process. Samples were randomly divided into four (n = 20): (1) 40% hydrogen peroxide gel (Opalescence Boost PF) (OB); (2) 25% hydrogen peroxide with light activation (Zoom 2) (Z2), (3) 38% hydrogen peroxide with light activation (Signal Professional White Now) (SP), and (4) no bleaching (control group). Color values were measured using a dental spectrophotometer. After bleaching, the teeth were re-stained for 9 days using red wine. The color differences after bleaching and after re-satining were reported as δE1 and δE2, respectively. The color difference values of study groups were compared using one-way ANOVA nad Bonferonni tests ( α= 0.05). The difference between δE1 and δE2 values of each group were analyzed using paired samples t-test (α= 0.05). 101 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-56 ANTERİOR MULTİ DİASTEMA ESTETİK REHABİLİTASYONU Muhammed Sayan, Suzan Cangül, Zehra Süsgün Yildirim, Mahmut Karacan, Salih Aydin Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Diyarbakır AMAÇ: Diastema dişler arasındaki boşlukla karakterize olmuş bir dental anomalidir. Diastema lokalize ve generalize olabilmektedir. Diastema etyolojisinde kalıtım,alveolar ark boyut farklılıkları,yanlış dil pozisyonu,konjenital diş eksikliği vardır. Diastema tedavisinde direk kompozit restorasyonlar,seramik ve kompozit laminalar uygulanmaktadır. YÖNTEM: Estetik nedenlerle Dicle Üniversitesi DişHekimliği Fakültesi Restoratif diş tedavisi kliniğine başvuran 5 hastada mutidiastema tespit edildi. Hastalara direk kompozit restorasyonla diastema kapama planlandı. Yapılacak tedavilerle ilgili hastalar bilgilendirildi. Mineye %37 fosforik asit uygulandı. Yıkama ve kurulamadan sonra bond (Universal bond, 3M ESPE) uygulandı. Işıkla polimerizasyondan sonra A2 dentin (Filtek™ Ultimate Universal, 3M-ESPE) ve A2 enamel (Filtek™ Ultimate Universal, 3M-ESPE) kullanıldı. Son aşamada bitirme ve polisaj işlemleri yapıldı ( Soflex3M). TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR VE SONUÇ: Doğru bir tedavi planı ile multidiastemanın kompozit rezinle tedavisinde iyi bir estetik sonuç alınabilir. Bu yöntem aynı zamanda minimal invaziv bir yaklaşım içermektedir. 102 ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-56 ANTERIOR AESTHETIC REHABILITATION OF MULTI DIASTEMA Muhammed Sayan, Suzan Cangül, Zehra Süsgün Yildirim, Mahmut Karacan, Salih Aydin Dicle University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey AIM: Diastema is dental anomaly characterized by the gap between teeth. Diastema can be localized and generalized. Diastema etiology of inheritance, alveolar arc size differences, incorrect tongue position, a congenital lack of teeth. In the diastema treatment. direct composite restorations, ceramic and composite laminates is applied. METHOD: Concerning aesthetic reasons in 5 patients admitted to the Dicle University Faculty of Restorative Dentistry clinic. Patients were planned diastema closure with direct composite restoration. Things were informed about the treatment of patients. 37% phosphoric acid was applied on enamel. After rinsing and drying bond (Universal Bond, 3M ESPE ) was applied. After light- polymerization A2 dentin ( Filtek ™ Ultimate Universal, 3M- ESPE) and A2 enamel ( Filtek ™ Ultimate Universal, 3MESPE ) was used. In the final stage finishing and polishing procedures were performed. ( soflex3m ) 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS AND CONCLUSION: Multidiastema with the right treatment plan can be a good aesthetic result by the treatment of composite resin. It also includes a minimally invasive approach. 103 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-57 FARKLI SİMAN ARALIĞI DEĞERLERİNİN CAD/CAM İLE ÜRETİLMİŞ KRONLARIN DİKEY KENAR ARALIĞINA ETKİSİ Tuncer Burak Özçelik1, Emre Şeker2, Burak Yılmaz3 1 Başkent Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara 2 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Eskişehir 3 Ohio Devlet Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Dişhekimliği Bölümü, Kolombus, OH AMAÇ: CAD/CAM kuronların üretiminde kullanılan ortalama siman aralığını değerinin ne olması gerektiği konusunda literatürde görüş birliği yoktur. Bu çalışmanın amacı, farklı siman aralığı değerleri ile üretilen kuron alt yapılarının, vertikal kenar aralığının karşılaştırılmasıdır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Bu çalışmada çekilmiş insan premolar dişi kullanılmıştır. Doğal dişlerde basamaklar 1.0 mm genişliğinde yuvarlatılmış shoulder şeklinde, elmas uçlu, soğutmalı döner aletlerde hazırlanmıştır. Prepare edilmiş olan dişler 3 boyutlu laboratuvar tarayıcısı ile taranmıştır. Elde edilen 3 boyutlu STL görüntüler CAD yazılımına gönderilerek premolar dişler için kuron alt yapıları tasarlanmıştır. Siman aralığı kron kenarlarında 20µm ayarlanırken, kronun iç kısımlarında sırasıyla 40µm, 50µm ve 60µm değerlerinde hazırlanmıştır. Aynı tasarıma sahip kuron tasarımları (n:9) freze edilmiş ve dikey kenar aralıkları stereomikroskop ile ölçülmüştür. Tek yönlü varyans analizi ile veriler değerlendirilmiş ardından post hoc Tukey çoklu karşılaştırma testleri yapılmıştır (α =.05). 104 BULGULAR: Tek yönlü varyans analizi, farklı siman aralığı ayarlarının dikey kenar aralığı değerlerini önemli derecede etkilediğini göstermiştir (P<.001). Bu çalışmanın bulguları, siman aralığı miktarı arttıkça dikey kenar aralığı değerinin azaldığını göstermektedir (P<.001). SONUÇ: Tüm gruplarda (siman aralığı değeri 20-40 µm; 20-50 µm ve 20-60 µm), dikey kenar aralığı klinik olarak kabul edilebilir sınırlar içerisindedir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-57 EFFECT OF DIFFERENT CEMENT SPACE VALUES ON THE VERTICAL MARGINAL GAP OF CAD/ CAM FABRICATED CROWNS Tuncer Burak Özçelik1, Emre Şeker2, Burak Yılmaz3 Baskent University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Ankara, Turkey 2 Eskişehir Osmangazi University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Eskişehir, Turkey 3 The Ohio State University, College of Dentistry, Division of Restorative Dentistry, Columbus, OH 1 MATERIAL AND METOD: An extracted premolar tooth was used in this study. A 1.0-mm rounded shoulder margin was prepared circumferentially with a diamond rotary instrument and high speed handpiece, under coolant. The tooth preparation was scanned with a 3D laboratory scanner. The 3D STL image obtained from the laboratory scanner was sent to a CAD design software and a maxillary premolar crown design was completed using the software library. Cement space was set to 20 µm at the crown margins and 40 µm, 50µm and 60 µm at the remaining spaces insides the crown. Crowns were milled using the same crown design (n=9). Vertical marginal gap values were measured with a stereoscopic zoom microscope. One-way ANOVA and software were used to analyze the data. According to the assumption of homogeneity of variance, the post hoc Tukey multiple comparison test was used (α =.05). RESULT: Results of 1-way ANOVA indicated that the differences in cement gap settings significantly affected the vertical marginal gap values (P<.001). Results of the study indicated that the vertical marginal gap was smaller when the cement gap was increased (P<.001). CONCLUSION: In all groups (cement space ranges 20-40 µm; 20-50 µm and 20-60 µm), vertical marginal gap is within the clinically acceptable limits. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: To the authors’ knowledge, there is no consensus regarding the cement space to be used for CAD/CAM systems. The aim of this study was to compare the vertical marginal gap of crown substructures fabricated using different ranges of cement space values. 105 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-58 ER:YAG LAZER UYGULAMASININ KÖK KANAL DENTİNİNDEKİ BAĞLANMA DİRENCİNE ETKİSİ TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Zuhal Görüş1, Ayşe Meşe2, Merve Tokgöz Çetindağ2, Ozan Erdost Evran2 1 Siverek Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Şanlıurfa 2 Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır 106 AMAÇ: Çalışmamızın amacı, aşırı madde kaybına sahip dişlere uygulanan farklı yüzey işlemlerine tabi tutulmuş prefabrik cam fiber postların bağlanma dayanıklılığını artırmak için kök yüzeyine lazer uygulamanın etkisinin incelenmesi. YÖNTEM: Çalışmamızda, Er:YAG lazerle pürüzlendirilmiş post boşluklarına farklı yüzey işlemlerine tabi tutulmuş cam fiber postların yerleştirilmesinin bağlanma dayanımına etkisi değerlendirilmek istenmiştir. Çeşitli sebeplerden dolayı çekilmiş 90 adet üst çene santral kesici diş invitro olarak kullanıldı. Genişletilen kanallara Er:YAG lazer, özel pips uç (R14C) ile uygulandı. Kök kanallarına konulacak post yüzeyleri 4 farklı teknik (Hidroflorik asit, Cojet uygulaması, Silan uygulaması ve Al2O3) ile pürüzlendirildi. Yüzey işlemi yapılmış postlar kendinden adeziv kompozit rezin siman (Clearfil SA) kullanılarak lazer uygulanmış kök kanallarına simante edildi. Dişler akrilik reçine kalıplara yerleştirilerek, her bir dişten 1 mm kalınlığında 6 kesit hazırlandı. Kesitlere 0,5 mm/dk hızla push-out testi uygulandı, örneklerden elde edilen sonuçlar Wilcoxon ve Freidman testi ile değerlendirildi. BULGULAR: Uygulanan push-out testi sonucunda ortalama bağlanma değerleri kontrol grubunda; 113.000N, lazer/cojetde 109.9000N, cojetde 86.2000N, lazer/silanda 133.3333N, silanda 107.7333N, lazer/HFde 122.3667N, HFde 98.2667N, lazer/Al2O3de 128.3333N, Al2O3de 105.0000N olarak bulunmuştur. SONUÇ: Çalışmamızın sonucunda; cam fiber postların adeziv simantasyonunda, lazer uygulamanın bağlanma dayanıklılığının artırılmasında etkili olduğu ve en iyi bağlanmanın silan-lazer grubunda olduğu bulunmuştur. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-58 EFFECT OF ER:YAG LAZER TREATMENT ON BOND STRENGTH OF ROOT CANAL DENTIN Zuhal Görüş1, Ayşe Meşe2, Merve Tokgöz Çetindağ2, Ozan Erdost Evran2 1 Siverek Oral Health Care Center, Şanlıurfa, Turkey 2 Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Diyarbakır, Turkey RESULTS: Average of the bond strengths are found 113.000N control grups, 109.9000N laser/ cojet, 86.2000N cojet, 133.3333N laser/silane, 107.7333N silane, 122.3667N laser/HF, 98.2667N HF, 128.3333N laser/Al2O3, 105.0000N Al2O3 after push-out test. CONCLUSION: The end of our study while adhesive cemented of the glass fiber posts, the laser applications is effective in improving the bond strength and resulted with the highest bond strength values in silane/laser groups. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: The aim of this study, applied to the teeth with excessive loss of material subjected to different surface processes to improve the durability of prefabricated glass fiber post connecting to evaluate the effect of the root surface of the laser application. METHOD: In the study, 90 maxillary central incisor was extracted with different reasons were going to be used. According to the enlarged canal, Er:YAG laser was applied. Glass fiber posts surfaces be roughen up by different techniques (Hidrofloric acid, Cojet silica coating, Silane coupling agents, Al2O3 partical abrasion). Er:YAG laser irradiated teeth canal and the roughened up posts were going to be cemented to tooth canal using Adeziv Resin Based (Clearfill SA cement). All the teeth were then embeded into the acrylic resin mold and diamons saw was used to prepare 6 sections through post dentin specimens each of 1 mm thickness. Push-out tests were performed at a crosshead speed of 0,5 mm/min. Data were analyzed with Wilcoxon and Freidman comparison test. 107 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-59 YENİ TEKNİKLER İLE ÜRETİLEN METAL-SERAMİK RESTORASYONLARIN MARJİNAL, AKSİYEL VE OKLUZAL UYUMLARININ DENEYSEL OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ Hasan Kocaağaoğlu1, Halil İbrahim Kılınç2, Haydar Albayrak2, Meryem Kara3 1 Pamukkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Denizli 2 Erciyes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kayseri 3 Kıbrıs Şehitler Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Denizli AMAÇ: Bu çalışmanın amacı yeni teknikler ile üretilen tek üyeli metal-seramik restorasyonların marjinal, aksiyel ve okluzal uyumlarının porselen uygulamasından önce ve sonra değerlendirilmesiydi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Yapay diş preparasyonunu takiben ölçüler alındı ve toplam 40 adet alçı model elde edildi. Elde edilen modeller rastgele 4 gruba ayrıldı (n=10). Kobalt-Krom (Co-Cr) döküm, Co-Cr sert milleme, Co-Cr yumuşak milleme ve Co-Cr lazer sinterizasyon yöntemleri ile bu modeller üzerinde metal altyapılar elde edildi. Elde edilen metal altyapılar ana model üzerine yerleştirildi ve marjinal, aksiyel ve okluzal aralıkları silikon replika yöntemi ile ölçülerek kaydedildi. Ardından altyapılara veneer seramik uygulandı ve bu uygulamayı takiben yine aynı şekilde ölçümler yapıldı. Elde edilen veriler istatistiksel olarak çift yönlü varyans analizi ve Bonferroni post hoc testi ile analiz edildi (α=0.05). 108 BULGULAR: Lazer sinterizasyon grubunda seramik uygulamasından sonra marjinal aralık değerinde anlamlı bir artış gözlemlendi (p=0.016). Diğer gruplarda ise marjinal aralık değerlerinde seramik uygulamasından önce ve sonra anlamlı bir farklılık bulunmamaktaydı (p>0.05) (Tablo 1). Marjinal ve okluzal aralık değerleri ele alındığında, üretim yöntemleri arasında anlamlı farklılık varken (sırayla, p<0.001 ve p<0.05) (Tablo 1 ve 2), aksiyel aralık değerlerinde anlamlı farklılık yoktu (p>0.05) (Table 3). SONUÇ: Sert milleme ve yumuşak milleme yöntemleri ile üretilen restorasyonlar lazer sinterizasyon ve döküm yöntemleri ile elde edilen restorasyonlardan daha iyi marjinal uyum göstermiştir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-59 IN-VITRO EVALUATION OF MARGINAL, AXIAL, AND OCCLUSAL FIT OF METAL-CERAMIC RESTORATIONS PRODUCED WITH NEW TECHNOLOGIES Hasan Kocaağaoğlu1, Halil İbrahim Kılınç2, Haydar Albayrak2, Meryem Kara3 1 Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Pamukkale University, Denizli, Turkey 2 Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Erciyes University, Kayseri, Turkey 3 Kıbrıs Şehitler Oral and Dental Health Center, Denizli, Turkey PURPOSE: The purpose of this study was to evaluate the marginal, axial, and occlusal fit in single unit ceramic restorations fabricated with new production techniques compared with a conventional technique before and after the application of veneering ceramic. RESULTS: A statistically significant difference was found in the incrase of marginal gap after the application of veneering ceramic in the LS group (p=0.016). There was no significant difference in the marginal gap between before and after the application of veneering ceramic in the other groups (p>0.05) (Table 1). When considered marginal and occlusal gaps, a statistically significant difference was found among the production techniques (p<0.001 and p<0.05 respectively) (Tables 1 and 2). However, there was no significant difference in the axial gaps among the groups (p>0.05) (Table 3). CONCLUSION: Metal ceramic restorations produced with HM and SM techniques exhibited better marginal adaptations than those produced with the LS or C techniques. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: After artificial tooth preparation, impressions were taken, and 40 dies were obtained. The dies were divided into four groups randomly (n=10). Cobalt-Chromium (Co-Cr) cast (C), CoCr hard milling (HM), Co-Cr laser sintering (LS), and Co-Cr soft metal milling (SM) copings were fabricated. After measuring the marginal, axial, and occlusal gaps of these copings, veneering ceramic applications were performed for each coping and marginal, axial, and occlusal gaps were measured again using the silicon replica technique. These measurements were repeated after the applications of veneering ceramic. The data were analyzed statistically with a two-way ANOVA and Bonferonni’s post-hoc test (α=0.05). 109 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ Tablo 1. Ortalama (SS) marjinal aralık değerleri Üretim Tekniği Döküm Sert milleme Lazer sinterizasyon Yumuşak milleme Veneer seramik uygulamasından önce 102.1 (26.3)a 71.8 (28.2)b 72.7 (14.5)b 68.0 (12.2)b Veneer seramik uygulamasından sonra 98.8 (14.6)a 72.5 (14.3)b 94.7 (13.7)a 76.7 (17.3)b P .706 .937 .016 .337 Bir sütundaki farklı harfler istatistiksel farklılığı göstermektedir (P<.05) Table 1. Mean (SD) marginal gap values Production technique Before application of veneering ceramic After application of veneering ceramic P Cast 102.1 (26.3)a 98.8 (14.6)a .706 Hard milling 71.8 (28.2)b 72.5 (14.3)b .937 Laser sintering 72.7 (14.5)b 94.7 (13.7)a .016 Soft milling 68.0 (12.2)b 76.7 (17.3)b .337 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Different letters in column represent a statistically significant difference (P<.05). Tablo 2. Ortalama (SS) okluzal aralık değerleri Üretim tekniği Veneer seramik uygulamasından sonra P Döküm 161.5 (32.6)a 169.2 (26.4)a .477 Sert milleme 217.8 (34.7)b 196.6 (31.0)a .104 Lazer sinterizasyon 208.3 (40.4)b 204.4 (31.2)a .723 Yumuşak milleme 191.8 (40.1)b 174.0 (24.5)a .055 Bir sütundaki farklı harfler istatistiksel farklılığı göstermektedir (P<.05) Table 2. Mean (SD) occlusall gap values Production technique Before application of veneering ceramic After application of veneering ceramic P Cast 161.5 (32.6)a 169.2 (26.4)a .477 Hard milling 217.8 (34.7)b 196.6 (31.0)a .104 Laser sintering 208.3 (40.4)b 204.4 (31.2)a .723 Soft milling 191.8 (40.1)b 174.0 (24.5)a .055 Different letters in column represent a statistically significant difference (P<.05). Tablo 3. Ortalama (SS) aksiyel aralık değerleri Üretim tekniği 110 Veneer seramik uygulamasından önce Veneer seramik uygulamasından önce Veneer seramik uygulamasından sonra P ORAL PRESENTATION ABSTRACTS Döküm 100.4 (12.9)a 100.2 (14.0)a .981 Sert milleme 100.7 (10.4)a 91.0 (32.4)a .232 Lazer sinterizasyon 89.8 (13.6)a 99.8 (13.1)a .214 Yumuşak milleme 94.2 (11.6)a 91.6 (10.6)a .743 Bir sütundaki farklı harfler istatistiksel farklılığı göstermektedir. Table 3. Mean (SD) occlusal gap values Production technique Before application of veneering ceramic After application of veneering ceramic P Cast 100.4 (12.9)a 100.2 (14.0)a .981 Hard Milling 100.7 (10.4)a 91.0 (32.4)a .232 Laser sintering 89.8 (13.6)a 99.8 (13.1)a .214 Soft milling 94.2 (11.6)a 91.6 (10.6)a .743 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Different letters in column represent a statistically significant difference (P<.05). 111 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-60 FARKLİ REZİN DÖKÜM MATERYALLERİNİN ISLANABİLİRLİĞİNİN KARŞILAŞTIRILMASI: DENEYSEL ÇALİŞMA Mustafa Zortuk, Haydar Albayrak, Ahmet Çalışkan Erciyes Üniversitesi AMAÇ: Mum modelajın dökümü mum kaybı tekniğinde en önemli basamaklardan biridir ve döküm materyalinin yüzey özellikleri bu konuyla ilgili önemli hususlardandır. Böylece mum kaybı tekniğinde kullanılan mumlar döküm sonucunu etkilemektedir ve bu nedenle yüksek ıslanabilirliğe sahip olmalılardır. Bu çalışmanın amacı farklı döküm rezin materyallerin yüzey açısını değerlendirmektir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ GEREÇ-YÖNTEM: Dökümde kullanılan rezinler 5 farklı gruba ayrıldı: 1- Patern rezin, 2- Dijital lazer rezinler, 3- CAD-CAM prefabrike rezin blok 4- CAD-CAM geçici Polimetilmetakrilat(PMMA) rezin ve 5- Geleneksel dental döküm rezin olmak üzere gruplara bölündü. Rezin ıslanabilirlik aşaması Tommi optik boyut ölçme sistemi modifiye yapışık damla metoduyla doğal durumunda gözlendi. 2 yönlü ANOVA ve Dunnet T3 testleri bilgilerin karşılaştırılması için kullanıldı. BULGULAR: Kontakt açılarının ortalama değerleri: grup 1- 64,84˚ grup 2- 53,81˚ grup 3- 63,17˚ grup 4- 80,79˚ ve grup 5- 111,40˚. Değişkenlerin analizi arasında anlamlı bir fark bulundu (P<0.05). Sonuçlara göre konvensiyonel burn-out mumların yüzeyi en yüksek kontakt açısını gösterdi(128˚) bir diğer yandan dijital lazer mum en düşün değeri gösterdi (42,92˚). 112 SONUÇ: Bu çalışmanın kısıtlamaları dahilinde, kalıp rezin (grup1), dijital lazer rezin (grup 2) ve CAD-CAMl ie üretilmiş rezin blok (grup 3) daha düşük ıslanabilirlik değerine sahip olduğu bulundu (p<0.05). Farklı rezin gruplarına ait ortalama, minumum ve maksiumum değerleri Gruplar N Mean Minumum Maksimum Grup 1 Patern Rezin 10 64,845000 56,220000 81,700000 Grup 2 Dijital lazer rezin 10 53,811000 42,920000 78,000000 Grup 3 CAD-CAM prefabrik rezin 10 63,171000 43,400000 79,460000 Grup 4 CAD-CAM pmma 10 80,798000 75,660000 90,060000 Grup 5 Mum 10 111,400000 97,000000 128,000000 Farklı rezin gruplarının yüzey kontak açılarının tanımlayıcı değerleri ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-60 THE COMPARISON OF THE WETTABILITY OF FIVE BURN-OUT RESIN MATERIALS: THE COMPARATIVE STUDY Mustafa Zortuk, Haydar Albayrak, Ahmet Çalışkan University of Erciyes, Turkey RESULTS: The mean values of contact angles were respectively; Group 1-64,84° Group 2- 53,81° Group 3-63,17° Group 4-80,79° and Group 5 111,40°. The analysis of variance indicated a significant difference (P<0.05). According to these results, the surface of the conventionally burnout wax showed highest contact angle (128°) on the other hand digital laser wax was showed lowest (42,92°). CONCLUSION: Within the limits of the present study, pattern resin (Group 1), digital laser resin (Group 2) and CAD /CAM prefabricated resin block (Group 3) were found to have lower wetting angle value (p <0.05). The mean, minumum and maximum values of different resin groups. Groups N Mean Minumum Maximum Grup 1 Patern resin 10 64,845000 56,220000 81,700000 Grup 2 Digital laser resin 10 53,811000 42,920000 78,000000 Grup 3 CAD-CAM prefabric resin 10 63,171000 43,400000 79,460000 Grup 4 CAD-CAM pmma 10 80,798000 75,660000 90,060000 Grup 5 Wax 10 111,400000 97,000000 128,000000 The descriptives values of different resin groups. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: The investment of the wax pattern is one of the most important steps in lost wax technique and the surface properties of the investment materials are important aspects. Thus, the waxes are used in the lost wax technique affects the outcome of the casting and so they must have high wettability properties. The purpose of this study was to evaluate the contact angle of different burn-out resin materials. MATERIALS-METHODS: Five burn-out resins were divided into five groups; 1-Pattern resin, 2-Digital laser resin 3-CAD-CAM prefabricated resin block 4- CAD-CAM temporary PMMA resin and 5-Conventionally dental casting resin. The wetting process of the resin was observed in situ with a Tommi optical dimension measurement system using a modified sessile drop method.Two-way ANOVA and Dunnet T3 tests were used to compare the data. 113 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OP-62 OKÜLER PROTEZLERİN İRİS RENKLENDİRİLMESİNDE IŞIK GEÇİRGENLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ 114 Tuğrul Saygı1, Makbule Heval Şahan2, Engin Aras3 1 Özel DentGroup Kliniği, Ataşehir, İstanbul 2 Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Dİş Tedavisi, İzmir 3 Toronto Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi, Toronto GİRİŞ: Göz küresi kaybını restore eden oküler protezler, hastanın fiziksel ve psikolojik sağlığının devam etmesi ve sosyal uyumu için önemlidir. Sağlıklı gözün iris rengine benzer renkte iris oluşturularak hazırlanan estetik bir protez gözünü kaybetmiş olan hastanın toplumda kabul edilirliğini arttırır. Bu çalışmada iris renklendirilmesinde zemin olarak kullanılan fotoğraf, resim ve asetat kağıtlarının ışık geçirgenliği testi yapıldı. GEREÇ-YÖNTEM: Bu çalışmada, iris yapımı için kullanılan farklı zeminler renklendirildi. Her grup için 1 cm uzunluğunda ve 1 cm genişliğinde kare şeklinde örnekler hazırlandı. (N=90, n=30/zemin grubu) Hazırlanan 90 örnek asetat, fotoğraf ve resim kağıdı olarak üç gruba ayrıldı. Her bir grup mavi, yeşil ve kırmızıya boyandı. Boya materyali olarak göz protezlerin iris renklendirilmesinde de kullanılan akrilik boyalar tercih edildi. Dijital görüntüleme yönteminde kullanılan fotoğraf kağıdının ışık geçirgenliği deneyi için kırmızı, yeşil ve mavi renklerde fotoğraf kağıdına baskı yapıldı. Bu deney için bir ışık kaynağı ( Light power supply, Pasco ( OS-8500 ); 220-270 VAC; 24 W/cm MAX; FREQ 47-63 Hz), örneğin yerleştirileceği bir font ve lüksmetre ( Luxmeter+Photographer; Chinon 35 EE; 14 W/ cm MAX ) kullanıldı. Her bir örnek için lüksmetreden okunan değerler kaydedildi. BULGULAR: Fotoğraf kağıdının ışık geçirgenliği, Lüksmetre’de herhangi bir değer okunamadığı için ‘’sıfır’’ bulundu. Işık geçirgenliği açısından, resim kağıdı ile asetat kağıdı arasındaki fark anlamlı bulundu. SONUÇ: Oküler protezlerin iris renklendirilmesinde asetat kağıdı kullanılması doğal bir görüntü elde edilmesini sağlamaktadır. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-60 EVALUATION OF THE LIGHT TRANSMISSION IN OCULAR PROSTHETICS IRIS ENCOLOURING Tuğrul Saygı1, Makbule Heval Şahan2, Engin Aras3 1 DentGroup Clinic, Atasehir, Istanbul, Turkey 2 Ege University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Izmir, Turkey 3 Toronto University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Toronto, Canada RESULTS: Light transmission values of all photograph papers were reported as “0”. Light transmission of acetate paper was found to be significantly higher than the drawing paper CONCLUSION: Natural appearence can be obtained by using acetate paper in coloration of ocular prosthesis (iris) 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION INTRODUCTION: Prostheses, restoring the ocular loss of patients has a vital importance for the physical and psychological health management of the patient. An esthetic ocular prosthesis carrying an iris that has similar color to the contralateral eye of the patient increases the patient’s tolerance to the prosthesis and society’s tolerance to the patient In this study, light transmission test was performed on photograph, drawing and acetate papers. MATERIALS-METHODS: In this study, different base materials used in the iris construction were coloured. The square-shaped iris base material (1x1 cm) was prepared for each group..Ninety samples were divided randomly into three groups: photograph, drawing and acetate papers. Each group (n:30) was coloured blue, green, and red with acrylic paints. The photographs were printed on red, green and blue photograph papers in order to test light transmission. For this test a light source (light power supply Pasco ( OS-8500 ); 220-270 VAC; 24 W/cm MAX; FREQ 47-63 Hz)), a sample retainer and a luxmeter ( Luxmeter+Photographer; Chinon 35 EE; 14 W/ cm MAX ) were used. The values for each sample were recorded. 115 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-63 FARKLI YÖNTEMLERLE HAZIRLANMIŞ METAL POST-KORLARIN PUSH OUT BAĞ DAYANIMLARI Ali Erdem Şifa Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Bu çalışmanın amacı farklı tekniklerle üretilmiş tek parça metal post-korların yüzey yapılarının, kök dentinine olan bağ dayanımlarının push out bağ dayanımı kuvvet testi ile değerlendirilmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 30 insan maksiller santral kesici dişi 3 gruba ayrılmıştır: (1) Döküm metal post-kor, (2) bilgisayar destekli dizayn ve üretim (CAD/CAM) ile kazınmış post-kor, (3) direk metal lazer sinterleme (DMLS) ile üretilmiş post-kor. Post-korların yüzey özelliklerinin bağ dayanımına etkisi araştırıldığı için post-kor yüzeylerine herhangi bir yüzey işlemi uygulanmadı. Post-korlar aynı dual-cure rezin simanla yapıştırıldıktan sonra kökler transversal olarak 4 kesit ve 1mm kalınlıkta olacak şekilde kesildi. Push out testi 0.5mm/min hızda olacak şekilde uygulandı ve kırık tipleri kaydedilerek, elde edilen veriler one-way ANOVA ve Tukey post-hoc testi ile analiz edildi (p = 0.05). 116 BULGULAR: Push out bağ dayanımı kuvvetinin metal post-korların üretim şekline bağlı olarak önemli derecede etkilendiği bulundu (p < 0.05). CAD/CAM kazınmış post grubunun bağ dayanımı kuvveti (6,74 ± 0,65) diğer gruplara göre en düşük değer olarak bulundu. En yüksek bağ dayanımı kuvvetini lazer sinter grubu (35,12 ± 16,62) gösterirken, lazer sinter ve döküm metal post grubu (31,84 ± 17,32) arasında istatistiksel olarak önemli fark bulunmadı. SONUÇ: Tek parça metal kazınmış post-korun zayıf bağlantı değerleri vermesindeki muhtemel sebep yüzey yapısının diğer iki gruba göre daha pürüzsüz olmasıdır. Lazer sinter ve döküm metal postlar kabul bağlantı değerleri gösterdiler. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-63 PUSH OUT STRENGTHS OF THE METAL POST-CORES MANUFACTURED DIFFERENT METHODS Ali Erdem Sifa University Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Izmir, Turkey Results: Push-out bond strength was significantly affected by the type of manufacturing metal post-cores (p < 0.05). The bond strength of the CAD/CAM milling group (6,74 ± 0,65) was significantly lower than the other groups. The highest bond strength was observed in the DMLS post group (35,12 ± 16,62) however there were no significant differences between DMLS group and metal cast group (31,84 ± 17,32) statistically. CONCLUSIONS: Manufacturing one piece metal post-core with CAD/CAD milling caused lower bond strength than observed in the other groups because the surface roughness. And the DMLS group and cast metal post group presented a favourable bond strength. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Objective: The aim of this study was to evaluate the effects of various one piece metal postcores’s surface on the push-out bond strengths to root dentin. Materials and methods: Thirty human upper central incisor teeth were divided into three groups, as follows: (1) metal cast post (2) computer aided design/computer aided manufactured (CAD/CAM) milling post, (3) CAD/CAM direct metal laser sintering (DMLS) post. Surfaces of posts were not treated to increase bonding to ensure material was tested. After the posts were cemented with the same dual cure resin cement, the roots were transversally sectioned to obtain four slices (1 mm thick). Push-out tests were conducted by applying a load at 0.5 mm/min, types of fracture failures were recorded and data were analyzed with one-way ANOVA and Tukey post-hoc tests (p = 0.05). 117 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-64 YÜZEY İŞLEMLERİ VE İÇECEKLERİN CAD/CAM BLOKLARIN RENK STABİLİTESİNE ETKİSİ Burcu Kanat Ertürk Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kocaeli AMAÇ: Restorasyonların uzun dönem başarısında, dental materyallerin renk stabilitesi önemli rol oynamaktadır. Bu çalışmanın amacı; farklı yüzey işlemlerinin ve içeceklerin CAD/CAM blokların renk stabilitesine etkilerinin incelenmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Lityum disilikat ile güçlendirilen seramik (IPS e.max CAD) (E) ve feldspatik seramik (Cerec Blocs) (C) CAD/CAM blokları, su soğutmalı döner elmas disk (Metkon) ile 1.5mm×7mm×12mm boyutlarında kesilmiştir (N=120). Örnekler glazür (G) ve mekanik polisaj (M) olmak üzere iki farklı yüzey işlemi grubuna ve siyah çay (Ç), kahve (K) ve kırmızı şarap (Ş) olmak üzere üç farklı içecek grubuna ayrılmıştır (n=10). CIELAB değerleri, solüsyonlarda bekletilmeden önce ve 1 ve 2 hafta bekletildikten sonra dental spektrofotometre (VITA Easyshade) ile ölçülmüştür. Başlangıç ve bekletilme sonrasında ölçülen değerler arasındaki renk değişimi (ΔE) hesaplandıktan sonra istatististiksel olarak analiz edilmiştir (Kruskal-Wallis, SPSS). 118 BULGULAR: Ç grubu için C-G, C-M, E-G, E-M gruplarının 1.hafta ΔE değerleri sırasıyla, 5,21±0,70, 8,35±1,05, 0,85±0,18, 1,92±0,67; K için 1,47±0,70, 4,69±0,97, 0,48±0,25, 1,17±0,28 ve Ş için 0,94±0,44, 2,87±0,86, 0,24±0,22, 0,67±0,36 bulunmuştur. Ç solüsyonu için C-G, C-M, E-G, E-M gruplarının 2.hafta ΔE değerleri sırasıyla, 7,56±0,85, 11,28±1,32, 0,78±0,38, 3,27±0,66; K için 1,74±0,82, 5,47±0,91, 0,31±0,15, 1,65±0,25 ve Ş için 1,49±0,38, 4,27±1,03, 0,34±0,24, 0,72±0,26 elde edilmiştir. Tüm süre ve içecek gruplarında, E materyal grubu C grubuna göre ve G yüzey işlemi grubu M grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük renk değişimi göstermiştir(p<0,05). SONUÇ: Lityum disilikat ile güçlendirilen seramik blokların farklı yüzey işlemi uygulanan ve farklı solüsyonlardaki 1 ve 2 haftalık renk değişim değerleri klinik olarak kabul edilebilir bulunmuştur. Glazür işleminin renk stabilitesi başarımı, mekanik polisaja göre anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-64 EFFECTS OF POLISHING AND BEVERAGES ON CAD/CAM BLOCKS COLOR STABILITY Burcu Kanat Ertürk Department of Prosthodontics, Kocaeli University Faculty of Dentistry, Kocaeli, Turkey OBJECTIVE: Dental materials’ color stability plays an important role on long-term restoration success. The aim of this study is to investigate the effects of various polishing methods and beverages on CAD/CAM blocks color stability. RESULTS: First week ΔE values of C-G, C-M, E-G, E-M groups were measured as 5,21±0,70, 8,35±1,05, 0,85±0,18, 1,92±0,67 for T; 1,47±0,70, 4,69±0,97, 0,48±0,25, 1,17±0,28 for Co, and 0,94±0,44, 2,87±0,86, 0,24±0,22, 0,67±0,36 for W, respectively. Second week ΔE values of C-G, C-M, E-G, E-M groups were obtained as 7,56±0,85, 11,28±1,32, 0,78±0,38, 3,27±0,66 for T; 1,74±0,82, 5,47±0,91, 0,31±0,15, 1,65±0,25 for Co, and 1,49±0,38, 4,27±1,03, 0,34±0,24, 0,72±0,26 for W, respectively. In all duration and beverage groups; statistically significant lower discoloration (p<0,05) was obtained for E material group with respect to C group, and G polishing group with respect to M group. CONCLUSION: One and two weeks color discoloration values of lithium-disilicate reinforced ceramic blocks, with various polishing and in various solutions, were found clinically acceptable. Color stability performance of glaze process was found significantly enhanced with respect to mechanical polishing. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: Lithium-disilicate reinforced ceramic (IPS e.max CAD)(E) and feldspathic ceramic (CerecBlocs)(C) CAD/CAM blocks were sectioned with diamond saw (Metkon) under water cooling in 1.5mm×7mm×12mm dimensions(N=120). Samples were divided into two polishing groups, namely glaze(G) and mechanical polishing(M), and three beverage groups, namely black tea(T), coffee(Co) and red wine(W)(n=10). CIELAB values were measured with dental spectrophotometer (VITA Easyshade), initially, and after 1 and 2 weeks storage. Color changes (ΔE) between baseline and storage times were calculated, and statistically analyzed(Kruskal-Wallis, SPSS). 119 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-65 Dişhekimliği FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRENME STİLLERİNİN İKİ FARKLI YÖNTEMLE KARŞILAŞTIRILMASI Ayşe Koçak Büyükdere Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı GİRİŞ: Öğrenme insana ait önemli bir özelliktir. Kişiler arasında değişiklik göstermesi öğrenme stili olarak adlandırılır. Öğrenme stili bireylerin bilgiyi alma ve işleme sırasındaki farklılıktır. Öğrenme ortamının kişiye özel öğrenme stiline göre seçilmesi kişilerin başarısını arttırmada önemli katkı sağlar. Öğrenme stillerini belirleyen farklı anketler bulunmaktadır. Bunlardan tıp ve Dişhekimliğinde kullanılanı Kolb, Felder ve Soloman ve VARK öğrenme stilleri anketleridir. Bu çalışmanın amacı Dişhekimliği öğrencilerinin öğrenme stillerini belirleyip öğretme yöntemleri belirlemede yardımcı olmaktır. Felder-Soloman ve Kolb öğrenme stilleri anketleri ile Dişhekimliği öğrencilerinin genel olarak kabul edilen öğrenme stillerindeki öğrenim yeteneklerinin yerini belirlemek ve klinik eğitimle beraber öğrenme stillerinin değişip değişmediğini gözlemlemektir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ MATERYAL-METOD: Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi klinik öncesi eğitim alan ve klinik sonrası eğitim alan öğrencilerin öğrenme stilleri arasındaki farklılık Felder-Soloman ve Kolb öğrenme stili değerlendirme anketi ile karşılaştırılmıştır. 100 kişi klinik öncesi 107 kişi de klinik sonrası olmak üzere 207 gönüllü çalışmaya katılmıştır. 120 Bulgular: Felder ve Soloman öğrenme stillerine göre klinik öncesi ve klinik sonrası Dişhekimliği öğrencileri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktur. Öğrenciler değerlendirildiğinde yaparak, hissederek, görsel ve sıralı öğrenme stillerini tercih ettikleri belirlenmiştir. Kolb öğrenme stiline göre incelendiğinde klinik öncesi ve klinik sonrası Dişhekimliği öğrencilerinde öğrenme stilleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır. Her iki grupta da aktif yaşantı ve soyut kavramsallaştırma öğrenme stillerinin özelliklerine sahip olduğu bulunmuştur. SONUÇ: Öğrenme stillerine göre öğretme sisteminde uygun öğrenme nesneleri geliştirilmesi eğitimin kalitesini arttıracaktır. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-65 COMPARISON OF LEARNING STYLES IN DENTAL FACULTY STUDENTS WITH TWO DIFFERENT METHODS Ayşe Koçak Büyükdere Kocaeli University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Turkey MATERIAL-METHOD: Preclinical and clinical students’ learning styles assessment were compared with Felder Soloman, Kolb learning style questionnaires in Kocaeli University Faculty of Dentistry. 100 from preclinic, 107 from clinic 207 valunteers were involved in the study. RESULTS: There is no statistically significant differences between the preclinical and clinical students in Felder Soloman learning styles. The way the students learning style is active, sensing, visual and sequential. There is no statistically significant differences between the prclinical and clinical students in Kolb learning styles. In both group learning styles is connection of the active experimental and abstract conceptial construction. CONCLUSION: Appropriate learning objects in accordance with their learning style, teaching system will improve the quality of education. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION INTRODUCTION: Learning is one of the important part for the human. Differences between the people is known as learning style. Learning style is the differences between the taking knowledge and the way to use it. According to the learning styles of personalized learning environment provides an important contribution to increase the sucess of the chosen people. There are several questionnaires that determine the learning style. Kolb, Felder Soloman and VARK leaning styles questionnaires are mostly used in medical and dentistry educations. The aim of this study is to determine the learning styles of the dental students in order to help the identify the teaching methods. Felder- Soloman and Kolb learning styles were used to determine the educational skills of the dental students and observe the learning style has change with the clinical training. 121 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-66 AŞINMIŞ DİŞLERE SAHİP BİREYLERDE DİKEY BOYUTUN ARTTIRILMASI: HASTA MEMNUNİYETİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Ayşe Gözde Türk, Mübin Ulusoy Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, aşırı aşınmış dişlere sahip bireylerin arttırılmış dikey boyutta tedavilerinin ve hasta memnuniyetinin değerlendirilmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ GEREÇ-YÖNTEM: Aşırı aşınmış dentisyonu olan sekiz hastaya toplam 168 kron restorasyonu ve 4 hareketli bölümlü protez yapılmıştır. Hastaların vertikal dikey boyutları 2-4 mm arasında arttırılmış ve ayarlanan dikey boyutta 1 ay süreyle okluzal splint kullandırılmıştır. Adaptasyon süresinin sonunda 6 hasta tüm ağız sabit protetik restorasyonlarla, 2 hasta ise sabit ve hareketli bölümlü protez kombinasyonu ile adapte oldukları dikey boyutta tedavi edilmişlerdir. Restorasyonlar ve hasta memnuniyeti 2, 6 hafta ve 3 ay aralığında görsel analog skala ile değerlendirilmiştir. İstatistiksel analizler Kaplan-Meier ve Spearman’s korelasyon testleri kullanılarak yapılmıştır (p=0.05). BULGULAR: 168 sabit protezden 3’ü 6 hafta sonunda desimante olmuş ve tekrar simante edilmişlerdir. Üç ay sonunda restorasyonların tümü fonksiyondadır ve başarı oranı %100’dür. Görsel analog skalaya göre, hastaların tedavi öncesi ve tedavi sonrası estetik, hassasiyet ve fonksiyon bulguları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (Spearman’s korelasyon, p<0.05). 122 SONUÇ: Çalışmanın kısa dönem bulgularına göre, hastaların arttırılmış dikey boyuttaki protetik restorasyonlara adaptasyonu ve memnuniyeti yüksek düzeydedir.. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-66 INCREASING VERTICAL DIMENSION OF WORN DENTITIONS: ASSESSMENT OF PATIENT SATISFACTION Ayşe Gözde Türk, Mübin Ulusoy Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Turkey METHODS: Severely worn dentitions of eight patients were restored with 168 fixed partial dentures and 4 removable dentures. Patients were receiving occlusal splints at increased vertical dimensions up to 2 to 4 mm prior to final restorations. After 1 month 6 patients were treated with full-mouth fixed partial dentures, and 2 patients were treated with fixed partial denture combined with removable prosthesis at an increased vertical dimension that were stabilized with occlusal splints. The restorations and patient satisfaction were evaluated after 2, 6 weeks and 3 months. A Visual Analogue Scale (VAS) was used to determine the patient satisfaction. Statistical analysis was performed with Kaplan-Meier and Spearman’s correlation tests (p=0.05). RESULTS: Overall 168 fixed partial dentures, 3 crowns were decemented after 6 weeks, and recemented. Success rate was 100 % with 168 of the restorations remaining in service. According to the VAS regarding esthetics, sensitivity and function, there were statistically significant differences between preoperative and postoperative responses (Spearman’s correlation analysis, p<0.05). CONCLUSION: Patients’ acceptance and adaptation to the prosthesis at an increased vertical dimension are good and the results are accompanied with a high level of patient satisfaction that is maintained for the short-term. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: This study evaluated the clinical performance of restorations placed at an increased vertical dimension of occlusion in severely worn dentitions. 123 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-67 LOKAL MELATONİN UYGULAMASININ KEMİK İMPLANT KAYNAŞMASINA ETKİSİNİN İNCELENMESİ Serkan Dündar1, Ferhan Yaman2, Arif Saybak3, Muhammet Fatih Özüpek4, Vesile Elif Toy5, Mehemt Gül6, İbrahim Hanifi Özercan7 1 Fırat Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Elazığ, 2 Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız-Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır 3 Zirve Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Gaziantep 4 İnönü Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız-Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Malatya 5 İnönü Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Malatya 6 Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır 7 Fırat Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı, Elazığ TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Bu çalışmanın amacı cerrahi sırasında lokal melatonin uygulamasının tavşan tibiyalarında implant osseointegrasyonuna etkisinin incelenmesidir. 124 YÖNTEM: Bu çalışmada kullanılan 6 adet 0.8-1 yaşlarında yetişkin erkek Yeni Zellanda tavşanı 3 gruba ayrıldı; Kontrol (KNT) Grubu (n=2): Bu gruptaki tavşanların sağ ve sol tibiyalarına 2’şer adet 6 mm uzunluğunda 3 mm çapında implantlar yerleştirildi ek herhangi bir işlem uygulanmadı. Melatonin Doz 1 (MLT-1) Grubu (n=2): Bu gruptaki tavşanların tibiyalarına implantlar yerleştirilmeden önce implant soketine 1.2 mg lokal melatonin uygulandı daha sonra 6 mm uzunluğunda 3 mm çapında implantlar yerleştirildi. Melatonin Doz 2 (MLT-2) Grubu (n=2): Bu gruptaki tavşanların tibiyalarına implantlar yerleştirilmeden önce implant soketine 3 mg lokal melatonin uygulandı daha sonra 6 mm uzunluğunda 3 mm çapında implantlar yerleştirildi. İmplantların yerleştirilmesinden 4 hafta sonra tavşanlar sakrifize edildi. İmplantlar etraflarındaki kemik dokusu ile birlikte kas ve çevre yumuşak dokularından uzaklaştırıldı. İmplantlar daha sonra metilmetakrilata gömüldü. Dekalsifiye edilmemiş sert dokunun histolojik yöntemlerine göre hazırlanan implantların kemik implant kaynaşması (KİK) oranlarının incelenmesi ışık mikroskobunda yapıldı. İstatistiksel olarak P<0.05 değeri anlamlı kabul edildi. BULGULAR: KİK oranları MLT-2 (39.59%±1.2) grubunda MLT-1 (33.89%±1.8) ve KNT (27.42%±2.2) gruplarına göre en yüksek değerde tespit edildi (P<0.05). KİK oranları MLT-2 grubunda MLT-1 grubuna göre daha yüksek tepit edildi (P<0.05). MLT-1 grubunda KİK oranı KNT grubuna göre daha yüksek tespit edildi (P<0.05). SONUÇ: Bu çalışmanın sınırlı sonuçlarına göre cerrahi sırasında uygulanan lokal melatoninin KİK arttırabileceği düşünülmektedir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-67 EVALUATION OF EFFECTS OF TOPICAL MELATONIN APPLICATION ON OSSEOINTEGRATION Serkan Dündar1, Ferhan Yaman2, Arif Saybak3, Muhammet Fatih Özüpek4, Vesile Elif Toy5, Mehemt Gül6, İbrahim Hanifi Özercan7 1 Firat University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Elazig, Turkey 2 Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Oral-Maxillofacial Surgery, Diyarbakir, Turkey 3 Zirve University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Gaziantep, Turkey 4 Inonu University, Faculty of Dentistry, Department of Oral-Maxillofacial Surgery, Malatya, Turkey 5 Inonu University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Malatya, Turkey 6 Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Diyarbakir, Turkey 7 Firat University, Faculty of Medicine, Department of Medical Pathology, Elazig, Turkey METHODS: Six 0.8-1-year-old male New Zealand rabbits were divided into three groups: a Control Group (CG) in which rabbits were not treated with additive materials and only implant integration was executed; a Melatonin Dose 1 (MLT D-1) group in which rabbits were treated with 1.2 mg of melatonin locally before implant placement into the rabbits’ tibiae; and a Melatonin Dose 2 (MLT D-2) group in which rabbits were treated with 3 mg melatonin locally before implant placement into the rabbits’ tibiae. Four weeks after the procedure, the rabbits were euthanized; their tibiae were dissected from muscles and soft tissues, fixed with formaldehyde, and later embedded in methacrylate. Histologic and histomorphometric analyses were then performed under light microscopy. Following this, BIC, was detected histomorphometrically, and P<0.05 was considered statistically significant. RESULTS: Results showed that the highest BIC percentage was detected in MLT D-2, with a mean value of 39.59%±1.2, as compared with a mean value of 33.89%±1.8 in group MLT D-1 and 27.42%±2.2 in CG. Similarly, the mean BIC percentage of the MLT D-2 group was the highest among the three, with the mean BIC percentage of the MLT D-1 still registering as higher than CG. CONCLUSION: Within the limitations of this rabbit study, it appears that local melatonin application during implant surgery may improve BIC. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: The aim of present study was to evaluate the effect of local melatonin application during surgery on bone implant connection (BIC) in rabbit tibiae. 125 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-68 MANDİBULAR REHABİLİTASYONLARDA HAREKETLİ BÖLÜMLÜ PROTEZLERE KARŞI İMPLANT-TUTUCULU TAM PROTEZLER TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Haydar Albayrak1, Ayşe Şener1, Halil İbrahim Kılınç1, Hasan Hüseyin Kocaağaoğlu2, Hasan Önder Gümüş1 1 Erciyes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kayseri 2 Pamukkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Denizli 126 AMAÇ: Klasik kroşe tutuculu hareketli bölümlü protezler(HBP) parsiyel dişsiz hastalarda ilk tedavi seçeneği olarak akla gelir. Bunun yanında alt çenede kalan dişlerin desteğinin azalmış olduğu vakalarda implant-tutuculu tam protezler(İTTP) HBP’lere alternatif tedavi seçeneği olabilir. Bu seçeneklerin değerlendirilmesinde hasta memnuniyetlerinin göz önünde bulundurulması tedavi başarısı için önemlidir. Bu çalışmanın amacı, üst tam protez kullanan hastalarda alt HBP ve alt İTTP kullananların protezleri ile ilgili yaşam kalitelerini karşılaştırmaktır. GEREÇ-YÖNTEM: Bu çalışmada Erciyes Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Bölümünde 2008-2014 yılları arasında üst tam protez(TP)-alt HBP(n=29) ve üst tam protez-alt İTTP(n=63) ile tedavi edilmiş toplamda 92 hasta bir protez uzmanı tarafından muayene edilmiştir. Yaş ortalaması 60,7±8.5 (41-81) olan gönüllülerin 44’ü bayan ve 48’i erkekti. Alt çenesinde kemik desteği azalmış, birinci veya ikinci derece mobiliteye sahip, en fazla 6 dayanak dişi olan hastalar (Kennedy 1) HBP grubuna dahil edildi. Alt çenesinde 2 implant ve locator tutuculu tam protezi olan hastalar ise İTTP grubuna dahil edildi. Gönüllülerin, protezleri ile ilgili memnuniyetlerinin değerlendirilmesinde OHIP-14 ölçeği kullanıldı. Yedi farklı OHIP-14 kriteri skoru ve toplam OHIP-14 skorları Mann-Whitney’s U testi kullanılarak analiz edildi. BULGULAR: OHIP-14 ölçeğinin fonksiyonel kısıtlılık (p=.049), psikolojik rahatsızlık (p=.0021) ve fiziksel yetersizlik (p=.004) kriterlerine göre gruplar arasında anlamlı farklılık gözlenirken, diğer kriterlerde ve toplam skorda farklılık gözlenmemiştir(p>.05)(Tablo 1). SONUÇ: Bu çalışmanın sınırları dahilinde alt çenede İTTP, HBP’e göre fonksiyonel kısıtlanma, psikolojik rahatsızlık ve fiziksel rahatsızlık açılarından daha öngörülebilir bir tedavi alternatifidir. Tablo-1 Ortalama OHIP-14 Skorları Fonksiyonel Kısıtlılık Fiziksel Ağrı Psikolojik Rahatsızlık Fiziksel Rahatsızlık Psikolojik Yetersizlik Sosyal Yetersizlik Handikap Toplam OHIP-14 Skorları HBP 1,2 1,8 1 1,4 1,1 0,8 0,9 8,2 İTTP 0,5 1,2 0,4 0,4 0,6 0,4 0,2 3,7 ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-68 IN MANDIBULAR REHABILITATION, IMPLANT-RETAINED COMPLETE DENTURES VERSUS REMOVABLE PARTIAL DENTURES Haydar Albayrak1, Ayşe Şener1, Halil İbrahim Kılınç1, Hasan Hüseyin Kocaağaoğlu2, Hasan Önder Gümüş1 1 Department of Prosthodontics, Erciyes University, Kayseri, Turkey 2 Department of Prosthodontics, Pamukkale University, Denizli, Turkey MATERIALS-METHODS: A total of 92 patients treated between 2008 and 2014 with maxillary CD and mandibular RPD(n=29) or IRCD(n=63) were examined by prosthodontist at the Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Erciyes University. Among the patients, 44 were women and 48 were men with their mean ages 60,7±8.5(41-81). Patients(Kennedy 1) with no more than 6 teeth which had first or second degree of mobility in the lower jaw were included in RPD group. Patients with two implants and locator retained CD in lower jaw were included in IRCD group. OHIP-14 scale was used for evaluating patient’s satisfaction with their prosthesis. Seven different OHİP-14 criteria scores and total OHIP-14 scores were analyzed by using Mann-Whitney’s U tests. T RESULTS: There was a significant difference between the groups according to functional limitation (p=.049, psychological discomfort (p=.0021) and physical disability (p=.004) criteria of OHIP-14 scale but, no difference was found other criteria and total OHIP-14 scores. CONCLUSION: Within the limitations of this study, IRCDs are more predictable treatment option than RPDs in mandibula in terms of functional limitation, psychological discomfort. Table-1 Mean OHIP-14 Scores Functional Limitation Physical Pain Psychological Discomfort Physical Disability Psychological Disability Social Disability Handicap Sum of OHIP-14 Scores RPD 1,2 1,8 1 1,4 1,1 0,8 0,9 8,2 IRCD 0,5 1,2 0,4 0,4 0,6 0,4 0,2 3,7 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Clasp-retained removable partial dentures are considered as the first treatment option in partial edentulous jaws. Furthermore, if bone support of the remaining teeth in the lower jaw is reduced, implant-retained-complete-denture(IRCD) can be an alternative treatment option to removable-partial-dentures(RPD). Patient satisfaction is an important fact for the success of treatment planning. The aim of this study is to compare the quality of life related to mandibular RPD and IRCD in patients using maxillary complete denture(CD). 127 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-69 MANDİBULA KIRIKLARINA NEDEN OLABİLEN GÖMÜLÜ 3. MOLAR DİŞLERİN KURU MANDİBULA KEMİKLERİNDE ANATOMİK VE RADYOLOJİK OLARAK ARAŞTIRILMASI Sibel Çırpan1, Övül Kümbüloğlu2, Nilüfer Yonguç1, Salih Sayhan3, Burcu Bulut1, Mustafa Güvençer1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı İzmir 2 Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı İzmir 3 Denizli Özel Ege Hastanesi, Beyin Cerrahisi Kliniği Denizli AMAÇ: Mandibula en sağlam, en sert yüz kemiği olmasına rağmen, diğer yüz kemiklerinden daha sık kırılır. Tüm yüz kemiği kırıklarının yaklaşık %40-65’ini mandibulada görülür, %25-33’ünü mandibular köşe kırıkları oluşturur ve en çok travma sonucu gözlenir. Son çalışmalar mandibular köşe kırıklarının 3. molar dişlerin varlığında arttığını; özellikle bu dişlerin gömülü olduğu olgularda daha sık görüldüğünü göstermiştir. Çalışmanın amacı mandibula kırığına neden olabilen 3. molar gömülü dişlerin insidansının ve pozisyonunun kuru mandibula kemiklerinde incelenmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Dokuz Eylül Üniversitesi Anatomi Anabilim Dalı Laboratuvarı’na ait 198 adet mandibula kemiği makroskobik olarak incelendi. Gömülü 3. molar diş gözlenen mandibula kemikleri Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Radyoloji ünitesinde Ortopantomografi (kV 60, mA 2.0) yöntemiyle grafileri çekilerek pozisyon ve gömülülük durumlarına göre gruplandırıldı. 128 BULGULAR: 198 mandibula kemiğinin 2 (% 1,01) tanesinde 3. molar gömülü diş saptandı. Her iki mandibula kemiğinde de saptanan 3. molar gömülü dişlerin unilateral, vertikal yerleşimli ve yarı gömülü olduğu görüldü. Gömülü dişler sağ ve sol tarafta gözlendi. SONUÇ: Dişhekimliğinde gömülü 3. molar dişlerin mandibuladan çıkartılması her zaman ilk tercih olarak başvurulabilecek bir tedavi seçeneği değildir. Dişin çekilmesine karar verirken çok yönlü değerlendirme yapılması gerekir. Gömülü dişin pozisyonu mandibula açısından çok önemlidir. Literatürde mandibulada gömülü diş gözlenme sıklığının %20-30 oranlarına kadar çıktığı görülmektedir. Çalışmamızda mandibulada düşük oranda (%1,01) gömülü 3. molar diş gözlenmiştir. Literatür çalışmaları herhangi bir nedenle Dişhekimliği’ne tedavi için başvuran hastalarda yapılmışken, bu çalışma kuru kemiklerde yapılmıştır. Bu oransal farklılık çalışma evrenlerinin farklı olmasına bağlı olabilir. Daha fazla sayıda mandibula’da araştırılması genel populasyona ait insidans tespitinde önemli olacaktır. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-69 ANATOMICAL AND RADIOLOGICAL INVESTIGATION OF DRY MANDIBULAR BONES CONTAINING BURIED 3RD MOLAR TEETH WHICH MAY CAUSE MANDIBULAR FRACTURES Sibel Çırpan1, Övül Kümbüloğlu2, Nilüfer Yonguç1, Salih Sayhan3, Burcu Bulut1, Mustafa Güvençer1 1 Dokuz Eylul University Faculty of Medicine Department of Anatomy İzmir, Turkey 2 Ege University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics İzmir, Turkey 3 Denizli Ozel Ege Hospital, Department of Neurosurgery Denizli, Turkey OBJECTIVE: The mandible is strongest bone in the face, whereas the mandibular fractures are seen more frequently (40-65%) than the other facial bone fractures. The rate of the mandibular angle fractures (mostly caused by trauma) are determined as 25-33%. This rate increases with presence of 3rd molar teeth (MT), whether or not it is buried. We aimed to investigate position and incidence of 3rd MT in dry mandibular bones (MB). RESULTS: The two of 198 MB (2/198; 1.01%) were having a buried 3rd MT. These teeth were partially buried and vertically located. CONCLUSION: The surgical extraction of 3rd MT located in MB is not firstly preferred treatment. Before surgery, treatment option must be meticulosly considered according to the position of buried 3rd MT. The rate of buried teeth in MB is determined as 20-30% in dental clinics, whereas, we found the rate of buried 3rd MT as 1.01% in dry MB. This discrepancy may depend on the differences in the study populatoins; therefore, in order to determine the actual rate of buried MT in MB of general population, more detailed studies may be essential in larger populations. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIAL-METHOD: 198 dry MB were obtained from the Anatomy Laboratory of Medical School of Dokuz Eylul University. The MB containing buried 3rd MT were radiographically examined with orthopantomography (a dental radiographic technique, kV 60, mA 2.0) in radiology unit of Faculty of Dentistry at Ege University. The buried teeth were grouped according to their positions and degree of impaction. 129 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-70 TME OSTEOARTRİTİN TEDAVİSİNDE ARTROSENTEZİ TAKİBEN KORTİKOSTEROİD VEYA TROMBOSİTTEN ZENGİN PLAZMA ENJEKSİYONLARININ KARŞILAŞTIRILMASI TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Songül Cömert Kılıç Sağlık Bakanlığı Erzurum Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi 130 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı TME osteoartritli hastalarda artrosenteze ilave kortikosteroid enjeksiyonu (Methylprednisolone acetate) veya artrosenteze ilave trombositten zengin plazma enjeksiyonlarının eklemin lateral ve posterior palpasyonunda oluşan ağrıdaki uzun dönem değişimi incelemektir. METOD: Bu çalışmaya TME osteoartri teşhisi konula erişkin hastalar dahil edilmiş ve bu hastalar rastgele bir şekilde 2 farklı tedavi grubuna ayrılmıştır: Kortikosteroid (CS) ve trombositten zengin plazma (PRP) grupları. CS grubu ortalama yaşları 32.58 ± 9.58 yıl olan 12 hastanın 17 eklemini içermektedir. PRP grubu ortalama yaşları 32.22 ± 14.32 yıl olan 18 hastanın 32 eklemini içermektedir. CS grubundaki hastalar artrosenteze ilave tek seans kortikosteroid enjeksiyonu ile tedavi edildi. PRP grubundaki hastalar ise artrosenteze ilave 4 seans trombositten zengin plazma enjeksiyonu ile tedavi edildi. Temporomandibular eklemin lateral ve posterior palpasyonundaki ağrı 5 dereceli ağrı skalası (0 = yok; 1= hafif; 2= orta; 3= yoğun; 4= şiddetli) kullanılarak tedavi öncesi ve tedaviden 1 yıl sonra değerlendirilmiştir. BULGULAR: Grup içi karşılaştırma sonuçları eklemin lateral palpasyonunda oluşan ağrının her iki grupta da önemli oranda azaldığını, fakat eklemin posterior palpasyonundaki ağrının önemli oranda sadece PRP grubunda azaldığını göstermiştir. Gruplar arası karşılaştırma sonuçları eklemin lateral palpasyonundaki ağrının CS grubuna nazaran PRP grubunda önemli oranda daha fazla azaldığını göstermiştir. SONUÇ: Bu çalışmanın bulguları artrosentez sonrasında PRP enjeksiyonlarının artrosentez sonrasında kortikosteroid enjeksiyonuna nazaran eklemin palpayonundaki ağrıyı daha fazla azalttığını göstermiştir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-70 COMPARISON OF CORTICOSTEROID AND PLATELET-RICH PLASMA FOLLOWING ARTHROCENTESIS IN THE TREATMENT OF TMJ OSTEOARTHRITIS AIM: To compare the long-term changes of pain during lateral and posterior palpation of the joint with osteoarthritis (TMJ-OA) treated with either arthrocentesis plus corticosteroid (CS) injection (Methylprednisolone acetate) or arthrocentesis plus platelet-rich plasma (PRP). METHODS: The sample composed of the adult patients with TMJ-OA met the inclusion criteria, and they were randomly divided into two groups: CS and PRP groups. The sample composed of forty-nine joints of thirty adult patients with TMJ-OA. CS group consisted 17 joints of 12 subjects with mean ages 32.58 ± 9.58 years, and PRP group consisted 32 joints of 18 subjects with mean ages of 32.22 ± 14.32 years. The patients in CS group underwent arthrocentesis plus CS injection. In the PRP group, arthrocentesis plus PRP injection and then four consecutive PRP injections were performed. Pain during lateral and posterior palpation of TMJ were evaluated using five grading level scale (0 = absent; 1= slight; 2= moderate; 3= intense; and 4= severe) preoperatively and 12 months postoperatively. RESULTS: Intragroup comparison showed that pain at lateral palpation decreased significantly in both groups, but pain at posterior palpation decreased significantly only in PRP group. Intergroup comparison showed that pain at lateral palpation decreased significantly greater in PRP group compared with CS group. CONCLUSIONS: Our findings suggested that arthrocentesis plus PRP injections produced better pain relief during joint palpation compared to arthrocentesis plus CS injection. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Songül Cömert Kılıç Ministry of Health, Center for Oral and Dental Health, Erzurum, Turkey 131 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-71 TÜRKİYE’DE YÜKSEK PERİ-İMPLANTİTİS ORANI Eser Elemek1, Ömer Birkan Ağralı1, Bahar Kuru2, Leyla Kuru1 1 Marmara Üniversitesi Periodontoloji Anabilim Dalı, Istanbul 2 Yeditepe Üniversitesi AMAÇ: Bu kesitsel çalışmada Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı’na Ekim 2014 ile Ekim 2015 tarihleri arasında başvuran hastalardaperi-implantitis oranının belirlenmesi amaçlandı. GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmaya en az 1 yıldır fonksiyonda olan toplam 655 implanta sahip 200 hasta dahil edildi. Diş ve implantların çevresinden ölçülen klinik parametrelere ilave olarak her implant bölgesinden alınan dijitalize edilmiş standart paralel periapikal radyografiler üzerinde Image J programı yardımıyla, eğer varsa kemik kaybı mm cinsinden hesaplandı. Sağlıklı, peri-implant mukozitisli ve peri-implantitisli olmak üzere peri-implant dokular hem hasta hem de implant seviyesinde ayrı ayrı değerlendirildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Yaş ortalaması 52,81±12,2 olan 200 hastanın (K/E:126/74) %69,5›inin (n=139) peri-implantitisli olduğu saptandı. Ortalama 53,52±36,76 aydır fonksiyonda olan implantların %60›ının (n=393) peri-implantitisli olduğu gözlendi. Peri-implantitis görülme ihtimalinin 60 yaş ve üzerindeki bireylerde 6,2 kat, 5 yıl ve daha uzun süredir fonksiyonda olan implantlarda 3 kat daha fazla olduğu bulundu. 132 SONUÇ: Periodontoloji kliniğine başvuran hastalarda saptanan yüksek peri-implantitis oranı, diğer ülkelere kıyasla dikkat çekicidir. Peri-implant hastalıkların oluşmasını önlemek için hekim ve hastalar bilgilendirilmelidir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-71 HIGH RATES OF PERI-IMPLANTITIS IN TURKEY Eser Elemek1, Ömer Birkan Ağralı1, Bahar Kuru2, Leyla Kuru1 1 Marmara Üniversitesi Faculty Of Dentistry, Department of Periodontoloji, Istanbul, Turkey 2 Yeditepe University, Turkey AIM: In this cross-sectional study, we aimed t odetermine peri-implantitis rate in patients who applied to Department of Periodontology, Marmara Universitybetween October 2014 and October 2015. MATERIAL-METHOD: Two hundred patients having 655 implants in function at least for 1 year were included in this study. In addition to clinical and radiological parameters measured around both teeth and implants, bone loss around each implant was calculated in mm using Image J® program on digitalized standardized radiographs. Peri-implant tissues were classified as healthy, peri-implant mucositis and peri-implantitis both in patient and implant level. CONCLUSION: High rates of peri-implantitis in patients applied to Periodontology clinic is quite attractive compared to other countries. Both patients and dentists should be instructed about periimplant diseases to prevent their occurence. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: Among 200 patients (F/M:126/74) with a mean age of 52,81±12,2 years, 69,5% (n=139) were diagnosed as peri-implantitis. Among implants with a mean function time of 53,52±36,76 months, 60% (n=393) were diagnosed as peri-implantitis. The odds of peri-implantitis was 6,2 times higher in patients ≥60 years and 3 times higher in implants in function ≥5 years. 133 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ OP-72 BASİTLEŞTİRİLMİŞ BAĞLANMA STRATEJİLERİNİN ORTODONTİK BRAKETLERİN NANO-SERAMİK CAD/CAM MATERYALE BAĞLANMA ÜZERİNDEKİ ETKİSİ Muharrem Şerif Erdoğan1, Bilal Yaşa2, Mücahid Faik Şahin1 1 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, İzmir 2 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Bu çalışmada farklı bağlanma stratejileri kullanılarak nano-seramik CAD/CAM bloklar üzerine bağlanmış braketlerin makaslama bağlanma dayanımı değerlendirilmiştir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ METOD: Toplam 90 adet düz tabaka (7 x7 x2 mm) nano-seramik CAD/CAM bloklarından (Lava Ultimate) kesilerek akrilik rezin içine gömülmüştür. Tabakaların 50 μ kumlama ile yüzeyleri pürüzlendirildikten sonra bonding prosedürlerine göre rastgele 6 gruba (n=15) ayrılmıştır. Gruplar; Grup 1: Silan+Transbond XT Adhesive (XTadh), Grup 2: Silan, Grup 3: Scotchbond Üniversal (Multi-mod adeziv)+XTadh, Grup 4: Scotchbond, Grup 5: XTadh, Grup 6: Adeziv yok; şeklinde oluşturulmuştur. Her gruba ait bonding prosedürü uygulandıktan sonra tabakalara üst santral kesici braketleri ışıkla sertleşen kompozit(Transbond XT kompozit) ile bağlanmıştır. Örneklerin makaslama bağlanma dayanımı(MBD) testine tabi tutulmasından sonra ARI Skorları değerlendirildi. Veriler tek yönlü ANOVA ve Tukey testi kullanılarak analiz edildi. 134 BULGULAR: MBD değerleri bonding strateji tipinden anlamlı derecede etkilendi. En yüksek MBD değerleri sırasıyla Scotchbond+XTadh için 231.7±43.6, Silan+XTadh için 225±43.8 ve Scotchbond için 202.1±28.7 bulundu. Bu grupların birbiri arasında istatistiksel olarak fark yok iken; diğerlerinden anlamlı derecede yüksek bulunmuşlardır. SONUÇ: Gelişen adeziv teknoloji multi-mod adezivler olarak adlandırılan yeni bir yaklaşımı getirmiştir. Bu multi-mod adezivlerden bazıları silan içerdiklerinden dolayı olası uygulama basamaklarını azalttıklarını iddia etmektedirler. Bu çalışmanın sonucu olarak içeriğinde silan bulunan multi-mod adezivler uygulama aşamalarını kısaltarak braketlerin nano-seramik CAD/ CAM materyali üzerine makaslama bağlanma dayanımlarını pozitif olarak etkilemiştir. ORAL PRESENTATION ABSTRACTS OP-72 EFFECTS OF SIMPLIFIED BONDING STRATEGY ON BOND STRENGTH OF ORTHODONTIC BRACKETS TO NANO-CERAMIC CAD/CAM MATERIAL Muharrem Şerif Erdoğan1, Bilal Yaşa2, Mücahid Faik Şahin1 1 İzmir Katip Çelebi University, Faculty Of Dentistry, Department of Orthodontics, İzmir, Turkey 2 İzmir Katip Çelebi University, Faculty Of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, İzmir, Turkey AIM: This study evaluated the effects of several bonding strategies on the shear bond strength of brackets bonded to nano-ceramic Cad-Cam blocks. RESULTS: The SBS values were significantly affected by the type of bonding strategy. The highest SBS values were 231.7±43.6, 225±43.8 and 202.1±28.7 for Scotchbond+XTadh, Silan+XTadh and Scotchbond, respectively. While there were no significant differences among them, these groups were significantly higher than the others. CONCLUSION: Developing adhesive technology have brought a new approach as called multimode adhesives. Some of multi-mode adhesives claim that silane that reduced further steps is included in it. As a conclusion of the study, silane integrated multi-mode adhesives positively affect SBS of brackets on nano-ceramic Cad-Cam material by eliminating extra steps of bonding. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: A total of 90 plates (7x7x2 mm) were cut from nano-ceramic cad-cam blocks (Lava Ultimate) and embedded in acrylic resin. After surface conditioning with 50 μ sandblast, the plates were randomly divided into six groups (n:15) according to bonding procedures. The groups were;Group 1: silane+Transbond XT Adhesive (XTadh), Group 2: silane, Group3: Scotchbond Universal (Multi-mode adhesive)+XTadh, Group 4: Scotchbond, Group 5:XTadh, Group 6: no adhesive. After each group’s bonding procedures applied, the upper central incisor brackets were bonded on the plates with light-cure composite (Transbond XT composite). After the samples were subjected to shear bond strength(SBS) test for debonding, adhesive remnant index were evaluated. The data were analyzed using one-way ANOVA and Tukey’s test. 135 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ POSTER PRESENTATION ABSTRACTS Bu kitapta yer alan tüm Sözel ve Poster Bildiriler Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dergisi’nde yayınlanacaktır. POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-001 EKSTERNAL KÖK REZORBSİYONUNUN MİNERAL TRİOKSİT AGREGAT İLE YÖNETİMİ: BİR VAKA RAPORU Deniz Önal1, Tuğçe Paksoy2, Hasan Oruçoğlu1 1 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Bolu 2 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Bolu TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Kök rezorpsiyonu dişi rezorbe eden hücrelerin fizyolojik veya patolojik aktivitesi ile sement ve dentinin ortadan kaldırılması sürecidir. Rezorpsiyon, kök kanalının iç duvarında (internal rezorpsiyon) ve dış duvarında (eksternal rezorpsiyon veya servikal rezorpsiyon) görülebilir; geçici ya da ilerleyici bir durumda olabilir. Mineral trioksit agregat (MTA)’ın gelişimi ile birlikte, kök rezorpsiyonu yönetimi gibi zor olan prosedürler için iyi bir performans sağlayan MTA’nın Dişhekimliğinde kullanımı tanıtılmıştır. Bu vaka raporunun amacı, eksternal kök rezorpsiyonu yönetiminde MTA’nın kullanılmasıdır. 138 MATERYAL-METOD: 34 yaşında, sistemik olarak sağlıklı olan erkek hasta, üst santral dişlerindeki renklenme nedeniyle Endodonti Anabilim Dalına başvurdu. Dişe yapılan endodontik test sonucunda ilgili dişin perküsyona hassas olduğu, elektrikli pulpa testine negatif cevap verdiği görüldü. Alınan preoperatif radyografi sonucunda dişte rezorpsiyon alanlarının olduğu ve periapikal alanda radyolüsent bir lezyon varlığı görüldü. Kök kanalları temizlendi ve şekillendirildi. Kök kanal tedavisi sonrasında, periodontal cerrahi prosedürleri uygulanarak, MTA dişin rezorbe olan alanlarına yerleştirildi. Klinik değerlendirme başlangıçta yapıldı, halen ilgili dişin rutin kontrolleri devam etmektedir. BULGULAR: Tedaviden bir hafta sonra yapılan kontrol seansında hastada sorunsuz postoperatif iyileşme gözlendi. 3. ve 6. aylarda, tedavisi yapılan ilgili dişin klinik değerlendirmede sağlıklı olduğu görüldü. Hasta takibi ise halen rutin olarak devam etmektedir. SONUÇ: Bu olgu sunumunda, eksternal kök rezorpsiyonu yönetiminde MTA ile yapılan tedavinin etkili bir yaklaşım sağlayabileceği klinik olarak gösterilmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-001 MANAGEMENT OF WITH MINERAL TRIOXIDE AGGREGATE: A CASE REPORT Deniz Önal1, Tuğçe Paksoy2, Hasan Oruçoğlu1 1 Abant Izzet Baysal University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Bolu, Turkey 2 Abant Izzet Baysal University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Bolu, Turkey OBJECTIVE: Root resorption is the process of the removal of cementum and dentine through physiological or pathological activity of tooth resorbing cells. Resorption is seen on the wall of the root canal (internal resorption) and on the external surface of the root (external resorption or cervical resorption) and it may be transient or progressive. With the development of mineral trioxide aggregate (MTA), new treatments have been introduced in dentistry for more difficult procedures such as external resorption management with MTA provides good performance. This case report has been aimed to describe the management of external root resorption by using MTA. RESULT: Control session after one week relieved that postoperative healing was uneventful in patient. At the 3rd and 6th month, teeth were healthy in the clinical evaluation. Follow up of patient is ongoing. CONCLUSION: This case report is showed that treatment with MTA may provide an effective approach of management of external root resorption. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIALS-METHODS: A 34-year-old, systemically healthy, male patient referred to the Department of Endodontics with complaints of tooth discoloration of the maxillary central incisors. Endodontic testing found that the tooth was tender on percussion and the electric pulp test was negative. Preoperative radiography demonstrates resorption areas and periapical radiolucent lesions. The root canals were cleaned and shaped. After the root canal treatment, periodontal surgery procedures were applied and MTA was placed to resorption areas of the teeth. Clinical evaluation was performed at baseline and routine control is continuing. 139 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-002 TİP 2 DENS İNVAGİNATUSUN ENDODONTİK TEDAVİSİ: OLGU SUNUMU Mehmet Çıtak Ordu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Ordu TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ GİRİŞ: Dens invaginatus dişlerin embriyolojik gelişimleri sırasında kalsifikasyon tamamlanmadan önce mine organının dental papillaya invajinasyonu sonucu oluşan gelişimsel bir dental anomalidir. Toplumda 0.04% ve 10% aralığındaki sıklıkta görüldüğü bildirilmiştir. Ohlers bu anomaliyi 4 sınfta ele almıştır: sınıf 1 invaginasyon kuronda sınırlıdır ve mine sement birleşiminin ötesine ilerlemez; sınıf 2 tip invaginasyon mine sement birleşimini aşar ancak periodontal ligamentle ilişkide değildir; sınıf 3a tip invaginasyonda, invaginasyon periodontal ligamentle psodoforamen aracılığıyla bağlantılıdır ancak bu bağlantı kökün lateralinde gerçekleşir; sınıf 3b tip invajinasyonda invajinasyon periodontal ligamentle bağlantısını apikal foramene bağlanarak sağlar. 140 OLGU: Ordu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesine protetik tedavi amaçlı gelen 18 yaşındaki kadın hastanın radyografik muayenesi sırasında 12 numaralı dişinde periapikal radyolusensi ve tip 2 dens invaginatus saptanmıştır. Dental hikayesinde travma bulunmamıştır. Hastanın klinik muayenesinde soğuk testine ve elektrikli pulpa testine pozitif cevap alınmıştır. Sondalama derinliği normal sınırlarda (3 mm) bulunurken perküsyon ve palpasyon testlerine normal cevap alınmıştır. Hastanın tedavi planlamasında mevcut invaginasyonun dolumuna karar verilmiştir. Tedavi protokolüne hastanın anestezisi sağlanmasına takiben rubber dam izolasyonuyla başlanmıştır ve invaginasyonun ağzına ulaşılmıştır. İnvaginasyon 5%’lik sodyumhipoklorit (NaOCl), 17%’lik etilendiamintetraasetikasit (EDTA) ile irrige edilmiş, kurutulmuş ardından kalsiyum hidroksit patı iki haftalığına yerleştirilmiştir. Sonraki seansta final irrigasyonu 5%’lik NaOCl, 17%’lik EDTA, distile su ve 2%’lik klorheksidin ile gerçekleştirilmiştir. Amalgam taşıyıcısı ile mineraltrioksitagregat (MTA) invaginasyona (ProRoot MTA, Dentsply-Maillefer) yerleştirilmiştir ve üzeri pamuk pelet ile 72 saat için örtülmüştür, geçici restorasyonu yapılmıştır. MTA’nın kondensasyonu paper pointle gerçekleştirilmiştir. Üst restorasyon olarak kompozit materyali (Enamel Plus HRI; Micerium, Avegn) uygulanmıştır. SONUÇ: İnvaginasyon vakalarında teşhis aşamasındaki bulgulara göre tedavi planlaması değişebilmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-002 ENDODONTIC MANAGEMENT OF TYPE 2 DENS INVAGINATUS: A CASE REPORT Mehmet Çıtak Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ordu University, Ordu, Turkey CASE: 18 years old female patient referred to Ordu University, Department of Prosthodontics with a complaint of aesthetic and function. The radiographic evaluation revealed the tooth12 has type 2 dens invaginatus and periapical radiolucency. There was no dental trauma history. Tooth was positive to cold test and electrical pulp test and negative to palpation and percussion test. Proping depths were within normal limits (3mm). It was decided to treat only invagination. After the administration of local anesthesia, a rubber dam was placed. Access cavity was performed in high speed rotation with diamond burs, trying to reach invagination orifice. The working length of the invagination was determined using an 10 k-file.The irrigation of the invgination was performed 5.25% and 1% sodiumhypochlorite (NaOCl) 17% ethylendiaminetetraaceticasid (EDTA).Then dried with paper points and placed calcium hydroxide paste.After two weeks tooth was asymptomatic and final irrigation was performed 5.25% NaOCl, 17% EDTA, distilled water and 2% clorhexidine. The prepared invagination was filled entirely with white mineraltrioxideaggregate (ProRoot MTA, Dentsply-Maillefer) and cotton pellet was placed for 72 hours. The tooth restored with temporary filling material..After romeval of cotton pellet tooth restored with a light-cured composite resin (Enamel Plus HRI; Micerium, Avegn). CONCLUSION: This case was managed succesfully with obturation of the invagiantion. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION INTRODUCTION: Dens invaginatus is one such developmental tooth anomaly that results from enemal organ invagination into the apical papilla before calcification occurred. The reported incidence ranges from 0.04% to 10% and the most frequently affected teeth are maxillary lateral incisiors. 141 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-003 AĞIZ İÇİ FİSTÜL GÖRÜLEN KRONİK LEZYONLU DİŞİN CERRAHİ OLMAYAN ENDODONTİK TEDAVİSİ: OLGU SUNUMU Gökhan Şüyün1, Mehmet Yolagiden2, Kadriye Demirkaya2, Cumhur Aydın2, Mustafa Dağ3 1 Beytepe Asker Hastanesi Diş Servisi Ankara 2 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Endodonti Anabilim Dalı. Ankara 3 Genelkurmay Başkanlığı Sağlık Merkezi Diş Servisi, Ankara TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Farklı patolojik sebeplere bağlı olarak oluşmuş kronik apikal periodontitisli dişlerin herhangi bir endodontik tedavi denenmeden çekimi, klinisyenler tarafından oldukça yaygın olarak uygulanan dental bir yaklaşımdır. Bu vakada, lingual bölgeden fistül ağzına sahip kronik lezyonlu bir dişin cerrahi olmayan başarılı endodontik tedavisi sunulması amaçlanmıştır. 142 OLGU TANIMLANMASI: 23 yaşındaki erkek hasta sağ alt 2. molar dişindeki ağrıları sebebiyle merkezimize başvurdu. Hasta, dişine 3-4 yıl kadar önce kök kanal tedavisi yapıldığını ama şu an şiddetli ağrıları olduğunu, artık dişini çektirmek istediğini beyan etti. Hastanın yapılan klinik muayenesinde, dişte geniş bir amalgam dolgu ve lingual bölgede intraoral bir fistül saptandı; hastada şiddetli bir perküsyon ağrısı görüldü; herhangi bir lüksasyon tespit edilmedi. Radyolojik olarak ise, dişte kötü yapılmış eski bir kanal tedavisi saptandı. Mesial kanalların hemen hemen boş olduğu ve kök ucunda ise radyolusent alanların varlığı tespit edildi. Dişini çektirmek isteyen hasta endodontik tedaviye ikna edildi. Eski kanal dolgusu sökülerek hastaya 4 seans kök kanal tedavisi uygulandı. Lingual bölgedeki fistül kısa sürede kapandı. Herhangi bir klinik bulgu kalmadığında kök kanalları dolduruldu. BULGULAR: Tedavinin 3. ayında çekilen radyografilerde kök ucundaki radyolusent alanlarda gerileme görülmektedir. Herhangi bir klinik şikayeti olmayan hastanın takibi devam etmektedir. SONUÇ: İntraoral fistüle sahip geniş lezyonlu dişlerin başarılı endodontik tedavilerle ağızda tutulması mümkün olabilmektedir. Bu tür vakalarda, dişin çekimi gibi radikal bir karardan önce dişin kurtarılmaya çalışılması daha doğru bir seçenektir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-003 NONSURGICAL ENDODONTIC TREATMENT OF THE TOOTH WITH CHRONIC LESION AND INTRAORAL FISTULA: A CASE REPORT Gökhan Şüyün1, Mehmet Yolagiden2, Kadriye Demirkaya2, Cumhur Aydın2, Mustafa Dağ3 1 Beytepe Military Hospital, Dental Center, Ankara, Turkey 2 Department of Endodontics, Gulhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey 3 Turkish General Staff, Medical Center, Dental Service, Ankara, Turkey CASE DESCRIPTION: A 23 year old male patient presented to our clinic a chief complaint about mandibular right 2th molar.He declared that root canal treatment was applied about 3-4 years ago but he has severe pain and, now he wants to extract the tooth.Clinically,it was seen that an large amalgam filling in the tooth and a intraoral fistula on lingual area; severe percussion pain was observed; any luxation was not detected.Radiologically,an poor root canal treatment was detected; mesial root canal was almost empty and radiolucent areas was seen on the roots tip.The patient were convinced for endodontic therapy.Removing the old canal filling material, root canal treatment was applied four sessions.Lingual fistula healed in a short time.Root canals were filled when any clinical signs was not seen. RESULTS: Significant healing of the root lesion was seen in the radiographs after 3 months of the treatment. The Patient has no clinical complaints and has been followed,clinically. CONCLUSION: Keeping of the teeth with large lesions and intraoral fistula in the mouth,it’s possible by a successful endodontic treatment.In such cases,before a radical decision such as the pull out tooth, trying to recovery of the tooth emerges as a more accurate option. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Without trying any endodontic treatment, extraction of chronic apical periodontitis teeth which were formed due to different pathological causes is a dental approach widely applied by clinicians. In this case, it is aimed to present that successful nonsurgical endodontic treatment of the tooth with chronic lesions and intraoral fistula in lingual region. 143 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-004 ENDODONTİK TEDAVİLİ DİŞTE MEYDANA GELEN CİDDİ RENKLENMENİN TEDAVİSİ: OLGU SUNUMU Gökhan Şüyün1, Mehmet Yolagiden2, Kadriye Demirkaya2, Cumhur Aydın2, Mustafa Dağ3 1 Beytepe Asker Hastanesi Diş Servisi, Ankara 2 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Endodonti Anabilim Dalı, Ankara 3 Genelkurmay Başkanlığı Sağlık Merkezi Diş Servisi, Ankara AMAÇ: Endodontik tedavili ön dişlerde meydana gelen renk değişikliği, endodontik tedavilerin sık görülen komplikasyonlarındandır ve hastalar için oldukça can sıkıca tablolardır. Doğal renge sahip dişler ve estetik bir gülüşe olan artan ihtiyaçtan dolayı devital dişlerin beyazlatılması Dişhekimliğinin önemli tedavi prosedürlerinden biri haline gelmiştir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Olgu Tanımlanması: 21 yaşındaki erkek hasta sağ üst santral dişinde bulunan renklenmeden rahatsız olduğunu belirterek kliniğimize başvurmuştur. Hastanın alınan anamnezinde, hasta 5 yıl kadar önce üst sağ ön diş bölgesini çarptığını, meydana gelen ağrılar sonucunda sağ santral dişlerine kanal tedavisi yapıldığını; ilk olarak 2 yıl önce renk değişimini fark ettiğini ve kendisini estetik olarak rahatsız ettiğini belirtti. Klinik olarak, santral dişte ciddi bir renklenme tespit edildi, bunun dışında kronda herhangi bir deformiteye rastlanmadı. Hastanın radyografik incelenmesinde, sağ üst santral dişte iyi yapılmış bir kanal tedavisi görüldü; kök ucunda ise herhangi bir patolojiye rastlanmadı. Hastaya üç seans devital beyazlatma işlemi uygulandı. Yeterli beyazlama sağlanınca işleme son verilip diş restore edildi. 144 Bulgular: Tedavi sonunda renklenmenin giderildiği ve hastanın da tedaviden oldukça memnun olduğu görüldü. Hasta 3 ay ve 6 ay sonrası için tekrar çağırıldı. Renklenme gözlenmedi. Sonuç: Diş renklenmeleri kişilerin sosyal ve profesyonel yaşamları için oldukça önemlidir. Diş renklenmesi, endodontik tedavilerin bir komplikasyonu olarak karşımıza çıkabilmektedir. Günümüzde ağartma tedavileri için kolay uygulanabilen materyal ve metotlar geliştirilmiştir. Beyazlatma tedavilerine artan talepler, beyazlatma ajanlarının ve tekniklerinin gelişmesini pozitif olarak etkilemektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-004 Treatment of severe discoloration in the endodontically treated tooth: a case report Gökhan Şüyün1, Mehmet Yolagiden2, Kadriye Demirkaya2, Cumhur Aydın2, Mustafa Dağ3 1 Beytepe Military Hospital, Dental Center, Ankara, Turkey 2 Department of Endodontics, Gulhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey 3 Turkish General Staff, Medical Center, Dental Service, Ankara, Turkey Case Description: A 21 year old male patient presented to our clinic with a chief complaint about discoloration in maxillary right central incisor. In anamnesis, the patient declared that he hit the maxillary front tooth region 5 years ago, root canal therapy was applied because of the dental pain and coloration started 2 years ago and that was disturbing himself, aesthetically. Clinically, a significant discolouration was detected in the central teeth, no signs of a deformity was in tooth crown. In radiographies, well-made root canal treatment was seen in the maxillary right central incisor; there was not any pathologic radiolucency in apical region. Three sessions devital bleaching was applied. Procedure was terminated when adequate whitening was established and the tooth was restored. Results: End of the treatment discoloration was corrected and patient was pleased with the result. Patient was recalled after 3 and 6 months. No discoloration was detected. Conclusion: Tooth discoloration is very important for people’s social and professional lives. Tooth discoloration can appear as a result of endodontic treatment complication.Recently, easily applicable materials and methods have been developed for dental bleaching therapies.The increasing demands for bleaching therapies affect the development of materials and techniques in a positive way. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Aim: Discoloration in front teeth with endodontic treatment is a common complication of endodontic treatment and a quite annoying situation for the patients. Due to the teeth with natural color and the growing need for an aesthetic simile the non-vital tooth whitening has become an important therapeutic procedure of dentistry. 145 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-005 Nedeni bilinmeyen kök rezorpsiyonlu hastanın endokrinolojik açıdan değerlendirilmesi: olgu sunumu Gökhan Şüyün1, Mehmet Yolagiden2, Cumhur Aydın2, Mustafa Dağ3 Beytepe Asker Hastanesi Diş Servisi Ankara 2 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Endodonti Anabilim Dalı. Ankara 3 Genelkurmay Başkanlığı Sağlık Merkezi Diş Servisi, Ankara 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Amaç: Daimi dişlerde meydana gelen kök rezorpsiyonları nadir görülür ve patolojiktir. Kök rezorpsiyonları bazı lokal ve sistemik faktörlere bağlı olup ortodontik tedavilerin en yaygın komplikasyonlarından biridir. Bununla beraber herhangi bir etiyolojik faktörlerle açıklanamayan idiyopatik kök rezorpsiyonları da görülebilir. Bu olgu sunumunda, tedavisi yapılmış idiyopatik kök rezorpsiyonuna sahip hastanın endokrinolojik açıdan değerlendirilmesi amaçlanmıştır. 146 Olgu Sunumu: 16 yaşındaki erkek hasta, sol alt büyük azılar bölgesinde tarif ettiği şiddetli ağrı ile kliniğimize başvurdu. Hastanın yapılan klinik muayenesinde, sol alt 1. büyük azı dişinde klinik olarak şiddetli bir perküsyon ağrısı, radyolojik olarak ise dişin distal kökünde apikal bölgeden orta üçlüye kadar uzanan eksternal kök rezorbsiyonu görüldü. Hastanın daha önceki radyografilerinde de, yeni hali kadar şiddetli olmayan rezorpsiyon tespit edilmiştir. Hastanın yaşının genç olması sebebiyle dişin çekimi düşünülmedi. Sol alt 1. büyük azı dişe kanal tedavisi uygulandı, distal köke mineral trioksit agregat (MTA) konuldu. Hastanın kısa sürede şikayetleri kayboldu. Herhangi bir travma hikayesinden bahsetmeyen hasta, bildiği herhangi bir metabolik veya sistemik rahatsızlığı olmadığını beyan etti. Hasta, kök rezorpsiyonuna sebep olabilecek, özellikle, hipofosfatazya, hiperparatiroidizm, hipotiroidizm açısından klinik laboratuvar çalışması ile, hemogram, hormon, biyokimya, sedimentasyon değerleri ile test edildi. Bulgular: Hastanın laboratuvar değerleri normal çıkmış olup, sadece rutin biyokimya değerlerinde fosfor anlamlı olmayacak seviyede yüksek bulunmuştur. Bu idiyopatik kök rezorpsiyonunun, hastanın hatırlamadığı muhtemel bir travmadan kaynaklanabileceği düşünülmüştür. Sonuç: Kök rezorpsiyonları bazı lokal ve sistemik faktörlere bağlı olarak gerçekleşir. İdiyopatik sebeplerle gerçekleştiği düşünülüyorsa, herhangi bir sistemik veya metabolik rahatsızlığın atlanmaması açısından ayrıntılı bir tarama da oldukça önemlidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-005 Endocrinological evaluation of the patient with idiopathic root resorption: a case report Gökhan Şüyün1, Mehmet Yolagiden2, Cumhur Aydın2, Mustafa Dağ3 Beytepe Military Hospital, Dental Center, Ankara, Turkey 2 Department of Endodontics, Gulhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey 3 Turkish General Staff, Medical Center, Dental Service, Ankara, Turkey 1 Case Description: A 16-year-old male patient presented to dental clinic with severe pain in lower left molar region.Clinical examination of the patient,it was seen that a severe percussion pain detected the tooth,and external root resorption in distal root from the apical region to middle part,radiologically.In previous radiographs of patient,an external root resorption were identified,which not as severe as currently.The tooth extraction wasn’t considered due to the fact that patient was young.Root canal therapy was applied and mineral trioxide aggregate was placed to distal root canal.The patient’s complaints disappeared quickly.The patient,hasn’t any trauma story, declared that he knew any metabolic or systemic diseases.In terms of causes of root resorptionespecially,hypophosphatasia, hypoparathyroidism,hypothyroidism-the patient was evaluated with complete blood count,hormone,biochemistry,sedimentation values by clinical laboratory working. Results: The patient’s laboratory values were normal,phosphorus was found higher level in blood chemistry values,but not significantly.This idiopathic root resorption was thought to be sourced from a possible trauma which was not remember by the patient. Conclusion: Root resorption is dependent on some local and systemic factors.If the cause is thought to occur with idiopathic,a detailed investigation is very important in terms of don’t missing any systemic or metabolic disorders. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Aim: Root resorption in permanent teeth is rare and pathological.Root resorption is dependent on certain local and systemic factors and it’s one of the most common complications of orthodontic treatment.However,idiopathic root resorption that can not be explained by any etiological factors can be seen.In this case,it was aimed that endocrinological evaluation of the patient with treated idiopathic root resorption. 147 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-006 Aşırı Madde Kayıplı Anterior Dişin Tedavisinde Multidisipliner Yaklaşım Hülya Altintop1, İsmail Taşdemir2, Merve Akçay1 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir 2 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İzmir 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Okul çağındaki çocuklarda dental travmalarla sıklıkla karşılaşılmaktadır. Travma sonrası meydana gelen aşırı madde kaybına bağlı olarak kaybolan estetiğin ve fonksiyonun sağlanması için multidisipliner yaklaşım gerekebilmektedir. Bu bildirinin amacı; fazla miktarda madde kaybının olduğu santral üst kesici dişe uygulanan multidisipliner tedavinin 22 aylık takip sonuçlarını sunmaktır. 148 YÖNTEM: 10 yaşındaki erkek hasta kliniğimize 21 numarasındaki komplike mine-dentin kırığı nedeniyle başvurdu. Alınan anamnez sonucunda hastanın herhangi bir sistemik rahatsızlığının olmadığı öğrenildi. Yapılan klinik ve radyografik muayene sonucunda diş pulpasının açıkta olduğu, apikal kök gelişiminin henüz tamamlanmadığı ve 11 ile 21 no’lu dişlerin gingival seviyeleri arasında asimetri olduğu görüldü. Planlanan tedavi prosedürü doğrultusunda endodontik giriş kavitesi açılarak apikal bariyer oluşturmak için hastaya MTA(Bioaggregate IBC, Inc) ile tek seans apeksifikasyon tedavisi ve sonrasında geleneksel kök-kanal tedavisi yapıldı. Koronal restorasyonu desteklemek için fiber post (Cytec Blanco, Hahnenkratt) uygulaması yapıldı. Daha sonra strip kuron yapılarak dişin restorasyonu tamamlandı. Hastanın 11 ve 21 numaralı dişlerinin gingival seviyeleri arasındaki asimetriyi gidermek için 21 numaralı dişe gingivektomi yapıldı. Hasta 22 ay boyunca takip edildi. BULGULAR: Hastanın rutin takipleri sonucunda estetiğin ve fonksiyonun sağlandığı ve dişte herhangi bir renklenme olmadığı görüldü. Rutin radyografik kontrollerde 21 numaralı dişin apeksinde herhangi bir patolojiye rastlanmadı. SONUÇ: Çocukluk döneminde sıklıkla karşılaşılan travmaların tedavisinde hastayı ve hekimi tatmin edici sonuçlar elde etmek için multidisipliner yaklaşımların uygulanması gerekebilmektedir. Disiplinler arası uyumlu çalışma sonucunda aşırı madde kaybı olan sol üst santral dişe uygulanan tedavinin 22 aylık takip sonucunda başarılı olduğu görülmüştür. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-006 Multidisciplinary Management Of An Anterior-Tooth With Excessive Loss Of Substance Hülya Altintop1, İsmail Taşdemir2, Merve Akçay1 Department of Pedodontics, Faculty of Dentistry, University of İzmir Katip Çelebi, İzmir, Turkey 2 Department of Periodontics, Faculty of Dentistry, University of İzmir Katip Çelebi, İzmir, Turkey 1 PURPOSE: Dental trauma often occurs in school age-children. In order to recover the aesthetic and functional loss which is caused by the excessive substance loss after the trauma, a multidisciplinary management might be needed. The aim of this case report is to present the results of a multidisciplinary management of an upper right permanent central tooth (21) which is followed for 22 months. RESULTS: At the end of the routine follow-up of the patient, it has been disclosed that aesthetic and the function was provided and it has been seen that there was no discoloration of the tooth. The radiological investigation has revealed that the tooth had no periapical pathology. CONCLUSION: In the treatment of childhood trauma, a multidisciplinary management might be required to achieve satisfactory results for the patient and the physicians. As a result of the compatible interdisciplinary study, the treatment applied to 21 has been shown to be successful after the 22-month follow-up. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: A 10-years-old male patient has been referred to our clinic with complicated enameldentin fracture of 21. The medical history has disclosed that the patient had no systemic illness. Clinical and radiographic examination has revealed that the dental pulp was exposed, apical root closure has not been completed and there has been an asymmetry between the gingival levels of 11 and 21. One-step apexification has been performed with MTA. Fiber post has been placed. Strip crown has been applied. Gingivectomy has been made to 21. The patient has been followed up for 22 months. 149 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-007 Eksternal Rezorbsiyonu Olan Vital Dişte Kök Kanal Tedavisi: Vaka Raporu Cevat Emre Erik1, Ayşe Aydoğmuş Erik2, Elif Bilgir2, Murat Maden1 Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dentomaksillofasiyal Radyoloji 1 AMAÇ: Vital dişlerin uzun süre kronik travmaya maruz kalması eksternal kök rezorbsiyonuna neden olabilir. Eksternal rezorbsiyon olan dişler genellikle asemptomatiktir ve rutin radyografik tetkikler esnasında tesadüfen farkedilir. Rezorbsiyon pulpaya ulaşmamışsa diş vitaldir. Bu vaka raporunda eksternakl kök rezorbsiyonu olan vital dişin kök kanal tedavisi sunulmuştur. YÖNTEMLER: 36 yaşında kadın hasta kliniğimize sağ molar bölgede ağrı şikayetiyle başvurdu. Klinik ve radyografşk muayenede 46 no’lu dişin kalmış kökleri belirlendi. Radyografta 47 no’lu dişin apical üçlüsünde rezorbsiyon ve mesial kök etrafında ciddi periodontal harabiyet belirlendi. Diş elektrikli pulpa testine pozitif cevap verdi. BULGULAR: Diş döner alet sistemleri kullanılarak tedavi edildi. 9 aylık takip radyografında lezyonun tamamen iyileştiği belirlendi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Eksternal kök rezorbsiyonu zamanında tedavi edilmezse dişin kaybına neden olur. Bu nedenle rezorbsiyon belirlenen vakalarda kök kanal tedavisi geciktirmeden yapılmalıdır. Tedaviyi takiben enflamatuar süreç ve rezorbsiyon duracaktır. 150 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-007 The Root Canal Therapy of Vital Teeth with External Root Resorption: A Case Report Cevat Emre Erik1, Ayşe Aydoğmuş Erik2, Elif Bilgir2, Murat Maden1 Suleyman Demirel University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Turkey 2 Suleyman Demirel University, Faculty of Dentistry, Department of Dentomaxillofacial Radiology, Turkey OBJECTIVE: External root resorption could be occured after traumatic injuries of teeth. The problem is usually asymptomatic and discovered on routine radiographs. The teeth usually are responsive to pulp tests unless the process begins to involve the pulp. In this case report, a case of the root canal therapy of vital teeth with external root resorption. METHODS-MATERIALS: A 36-year-old female patient with the complaint of pain in the right mandibular molar region admitted to our clinic. Intraoral examination revealed the residual first molar roots. Preoperative radiograph showed residual roots, resorption at the apical thirds of the second molar tooth and severe bone loss around the mesial root of tooth. Tooth positive responded to electric pulp tests. RESULT: The tooth was treated using rotary enstrumations systems. Clinically and radiographically, the patient was followed-up nine month after the treatment. Completely healed of the lesion was observed in the control radiographs. CONCLUSION: External inflammatory resorption can ultimately lead to loss of the tooth if it is not managed in a timely manner. In cases where the resorptive process is already established, root canal treatment can arrest the resorption and encourage hard tissue repair. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION 1 151 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-008 Amelogenezis İmperfekta Hastasında Eksternal Kök Rezorbsiyonu Olan Dişin Endodontik Tedavisi: Vaka Raporu Cevat Emre Erik1, Murat Maden1, Ayşe Aydoğmuş Erik2, Elif Bilgir2 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Abd 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dentomaksillofasiyal Radyoloji AMAÇ: Amelogenezis imperfekta dişlerin mine tabakasını etkileyen herediter bir hastalıktır. Dişlerde estetik problemler, hassasiyet, çürüğe eğilim, periodontal problem, gingival hiperplazi, gömülü kalma, ektopik erüpsiyon, kron-kök rezorbsiyonları, pulpa kalsifikasyonu gibi bozukluklara neden olur. Bu vakaların tedavisi genellikle semptomatik dişlerin tedavisini takiben full-mouth protetik rehabilitasyonla yapılır. Bu vaka raporunda amelogenezis imperfekta hastasında eksternal kök rezorbsiyonu olan dişin endodontik tedavisi sunulmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEMLER: 24 yaşında kadın hasta kliniğimize sağ mandibular molar bölgede ağrı şikayetiyle başvurdu. Panoramik radyografta 46 no’lu dişin köklerinin apical ve orta üçlüsünde eksternal rezorbsiyon belirlendi. BULGULAR: Diş döner alet sistemleriyle tedavi edildi. 3 aylık takip radyograflarında lezyonun tamamen iyileşitği gözlendi. 152 SONUÇ: Amelogenezis imperfektalı dişlerde ciddi atrizyon ya da rezorbsiyon nedeniyle pulpal hastalıkların meydana gelme ihtimali artar. Bu nedenle bu hastalarda detaylı klinik ve radyografik muayene yapılmalı, protetik tedavi öncesinde dişler pulpal hastalıklar yönünden değerlendirilmelidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-008 Endodontic Management of External Root Resorption in Amelogenezis Imperfecta: A Case Report OBJECTIVE: Amelogenesis imperfecta is a hereditary disorder of tooth formation that affects the enamel layer of teeth resulting in poor dental esthetics, chipped off tooth structure with dentinal hypersensitivity, low caries susceptibility, rapid attrition, excessive calculus deposition, gingival hyperplasia, impacted permanent teeth, ectopic eruption, congenitally missing teeth, crown and/or root resorption, and pulp calcification. Treatment of such cases demands full-mouth rehabilitation with tooth colored ceramic crowns after endodontic treatment of the symptomatic teeth. In this case report we presented a case of endodontic treatment mandibular second molar tooth with external root resorption in amelogenezis imperfecta. METHODS-MATERIALS: A 24-year-old female patient with the complaint of pain in the right mandibular molar region admitted to our clinic. Panoramic radiograph showed resorption at the apical and middle thirds of the first molar tooth. RESULT: The tooth was treated using rotary enstrumations systems. Clinically and radiographically, the patient was followed-up three months after the treatment. Completely healed of the lesion was observed in the control radiographs. CONCLUSION: Amelogenesis imperfecta, also known as herediatary opalescent teeth, represents a group of herediatary defects of enamel unassociated with any other generalized defects. Canal therapy is indicated when pulp exposures are caused by severe attrition, tooth reduction or root resorption. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Cevat Emre Erik1, Murat Maden1, Ayşe Aydoğmuş Erik2, Elif Bilgir2 1 Suleyman Demirel University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Turkey 2 Suleyman Demirel University, Faculty of Dentistry, Department of Dentomaxillofacial Radiology, Turkey 153 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-009 Mandibular Anterior Bölgede Cerrahi Olmayan Endodontik Tedavi ile İyileşen Geniş Periapikal Lezyon: Vaka Raporu Cevat Emre Erik1, Ayşe Aydoğmuş Erik2, Elif Bilgir2, Murat Maden1 Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dentomaksillofasiyal Radyoloji 1 AMAÇ: Periapikal lezyonlar genellikle yavaş büyür ve nadiren büyük boyutlara ulaşır. Kronik lezyonlar rutin radyografik tetkikler esnasında farkedilir. Akut hale gelirse semptom verirler. Bu raporun amacı cerrahi rezeksiyon olmadan, sadece kök kanal tedavisi ile iyileşen geniş periapikal lezyon vakasını sunmaktır. YÖNTEMLER: Rutin panoramik radyografta mandibular kesici dişlerin apeksinde bir santimetreden büyük lezyon belirlendi. Dişler asemptomatikti. Elektrikli ve termal pulpa testlerine cevap alınmadı. Kök kanal tedavisi yapıldı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Hastanın 3-6 aylık takipleri yapıldı. Klinik muayenede dişler asemptomatikti. Radyografik kontrollerde lezyonun iyileşme sürecinde olduğu belirlendi. 154 SONUÇ: Bu vaka raporunda kist benzeri büyük bir periapikal lezyonun cerrahi olmadan sadece konservatif endodontik tedavi ile iyileşmesi sunulmuştur. Klinisyenler büyük periapikal lezyonlarla karşılaştıklarında cerrahi tedaviden önce kök kanal tedavisi yaparak lezyonun iyileşmesini takip etmelidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-009 Nonsurgical Management of A Large Periapical Lesion in The Anterior Mandibular Region: A Case Report Cevat Emre Erik1, Ayşe Aydoğmuş Erik2, Elif Bilgir2, Murat Maden1 1 Suleyman Demirel University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Turkey 2 Suleyman Demirel University, Faculty of Dentistry, Department of Dentomaxillofacial Radiology, Turkey OBJECTIVE: Periapical lesions often develop slowly and do not become very large. Patients do not experience pain unless there is acute inflammatory exacerbation. These lesions are often diagnosed during routine radiographic exams. Our aim of this paper is to report the healing of large periapical lesions following non-surgical root canal treatment. RESULT: The patient was recalled at 3 and 6 months. Clinical examinations showed no sensitivity to percussion or palpation at these examinations. Radiographic examination showed resolution of the periapical lesion and deposition of new bone structure. CONCLUSION: When clinicians encountering large periapical lesions, initially endodontic treatment and follow-up should be done. This report confirms that the large size of a periapical lesion does not mandate its surgical removal, and that even cyst-like periapical lesions heal following a conservative endodontic therapy. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS-MATERIALS: The lesion that larger than one centimeter was determined at the apex of the mandibular incisors in rutin panoramic radiograph. The teeth was asymptomatic. Mandibular central and lateral incisors teeth failed to respond to thermal and electric pulp testing. Root canal treatment was performed. 155 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-010 Kist benzeri geniş periapikal lezyonun cerrahisiz endodontik tedavisi: olgu sunumu Ezgi Can Süren, Bekir Oğuz Aktener Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Bu olguda amaç, dişler ile ilişkili kist benzeri geniş periapikal lezyonun cerrahi olmayan konservatif yöntem ile tedavisinin incelenmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: ilk randevuda,hastanın radyografik ve Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi (KIBT) değerlendirilmesinde maksiller lateral ve kanin diş ile ilişkili,palatal kortikal kemikte perforasyona sebep olan kist benzeri periapikal lezyon saptanmıştır. İntraoral değerlendirmede perküyon ve palpasyonda hassasiyet ve intraoral fistül varlığı gözlenmiştir. Giriş kaviteleri açılıp, kanal boyu #15 K tipi eğe ile radyografik olarak belirlenmiştir. Kanal preperasyonu sırasında kanaldan pü drenajı sağlanmıştır. Kök kanal preparasyonu step back tekniği ile #60 K-tipi eğeye kadar genişletilip tamamlanmıştır. Kanallara kalsiyum-hidroksit yerleştirilip, 3 haftada bir hasta pansumana çağırılmıştır. 6 ay sonra, hastanın pü drenajı kesildiğinde kök kanal dolgusu gütta-perka ile tamamlanmış ve rezin dolgu materyali ile restorasyon yapılmıştır. BULGULAR: 10 aylık radyografik ve KIBT sonuçlarına bakılarak periapikal lezyon boyutlarında önemli ölçüde azalma olduğunu gözlenmiştir. Dişler asemptomatik ve fonksiyondadır. 156 SONUÇ: Geniş kist benzeri periapikal lezyonlara kalsiyum-hidroksit kullanılarak endodontik tedavi ile tedavi edilebilmektedir. Cerrahi uygulama yapmaya karar vermeden önce cerrahisiz endodontik tedavi yaklaşımı düşünülmelidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-010 Large periapical cystic-lesion treatment with non-surgical endodontic therapy: case report Ezgi Can Süren, Bekir Oğuz Aktener Ege University Faculty of Dentistry Department of Endodontology, İzmir, Turkey AIM: To report a case of conservative nonsurgical management of a large cyst-like periapical lesion associated to teeth. METHOD: At the first appointment, periapical cystic lesion associated with maxillary lateral incisor and canine that cause a perforation on palatal cortical bone was determined by radiographic and Cone Beam Computed Tomography (CBCT) examinations. Intraoral examination revealed existence of intraoral fistula,sensitive to percussion, and palpation. Endodontic cavity was opened, working lenghts were set with #15 K-file by radiograph. During root canal preparation pus was drained out. Step-back technique was followed. Root canal preparation were finished with #60 H-file under irrigation. Calcium hydroxide was placed in maxillary lateral incisor and canine. Regularly once in three weeks this procedure was placed for six months. Six months later when the drainage was stopped, the obturation of the root canal was completed with gutta-percha and resin sealer. CONCLUSIONS: Large periapical cyst-like lesions can be treated by nonsurgical endodontic therapy with calcium hydroxide medication. Non-surgical endodontic approach should be considered before deciding to perform surgery. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: After 10 months, radiographic and CBCT examinations showed significant decrase in measurement of periapical lesion. The patient was asymptomatic and the tooth was functional. 157 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-011 Travmaya uğramış dişlerin orijinal fragman kullanılarak restorasyonu: İki olgu sunumu İrem Köseler, Ezgi Can Süren, Bekir Oğuz Aktener Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Endodontik tedavi görmüş dişler zayıflamış diş yapıları nedeniyle kırılmaya eğilimlidir. Eğer orjinal kırık parça mevcutsa adeziv protokoller kullanılarak kalan diş yapısına yapıştırılabilir.Bu iki olgu raporunda, kanal tedavisi yapılmış üst ön bölge dişlerde oluşan kron kırığı, orjinal kırık parça ve fiberle güçlendirilmiş post ile restore edilmiştir. YÖNTEM: Hastalar üst ön bölge dişlerindeki kron kırığı şikayeti nedeniyle kliniğimize başvurmuştur. Radyolojik ve klinik incelemeler sonucu dişlerin kök kanal dolgusunun başarılı olduğu görülmüştür. Kanal dolgusunun 2/3’ü fiberle güçlendirilmiş post yerleştirmek üzere post sisteminin frezleri yardımıyla uzaklaştırılmıştır. Fiber post yerleştirildikten sonra, kırık diş parçası kompozit rezin yardımıyla (RelyX™ Unicem Self-Adhesive Universal Resin Cement, 3M ESPE, USA) kalan diş kısmına yapıştırılmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: 9 aylık klinik gözlem sonrasında her iki olguda dişler asemptomatik olup yeterli klinik fonksiyon göstermektedir. 158 SONUÇ: Komplike kron kırıkları, dişin orijinal kırık parçası ile restore edilebilmektedir. Fiberle güçlendirilmiş kompozit kök kanal postlarının gelişimi ve kullanımı, kronların estetik olarak tekrar yapıştırılmasına imkan sağlar. Protetik restorasyonlarla kıyaslandığında daha düşük maliyetli ve daha az invaziv bir tedavi yaklaşımıdır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-011 Restoration of traumatized teeth using original fragments: Two case reports İrem Köseler, Ezgi Can Süren, Bekir Oğuz Aktener Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Izmir, Turkey AIM: Endodontically treated teeth are more susceptible to fracture because of their weakened structures.If the original tooth fragment is retained following fracture, the natural tooth structures can be reattached using adhesive protocols. İn this two cases report; coronal fractures in the teeth that root canal treatment had been performed before were restorated with original fragments using fiber reinforced posts. METHOD: Patients were referred to our clinic with complicated crown fractures on their upper anterior teeth. Clinical and radiographic examination revealed that root canal fillings were adequate and asymptomatic. 2/3 part of root canal filling material was removed in order to place appropiate post. After fiber post was placed, the fractured tooth fragment was adapted to the remaining teeth with the use of composite resin (RelyX™ Unicem Self-Adhesive Universal Resin Cement, 3M ESPE, USA). CONCLUSION: Complicated crown fractures can be restored with the original fractured segments. The development and use of fiber-reinforced composite root canal posts make possible reattachment of the coronal fragments. This approach is an alternative treatment and preferable for providing ideal aesthetic, being non-invasive and low cost in comparison with prosthetic restorations. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: After 9-months of clinical examination, functional teeth were preserved in the mouth. 159 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-012 Endodontik Cerrahi Uygulanan Dentigeröz Kist Olgularında Klinik Başarının Değerlendirilmesi: Olgu Serisi Mehmet Emin Kaval1, Uğur Tekin2, Mehmet Kemal Çalışkan1 Ege Üniveristesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, İzmir 2 Ege Üniveristesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir 1 AMAÇ: Gömülü dişler ve bu dişlerin foliküllerinden kaynaklı olarak gelişen dentigeröz kistler, komşu dişlerde yer değiştirme, patolojik çene kırıkları, pulpa nekrozu ve neoplazik değişimlere neden olabilmektedirler. Bu olgu sunumunda endodontik cerrahi ile tedavi edilen üç dentigeröz kist olgusuna ait tedavi protokolü ve olguların 4-7 yıllık takiplerinin rapor edilmesi amaçlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Yöntem: Yaygın ekstraoral şişlik ve ağrı şikâyeti ile farklı zamanlarda kliniğimize başvuran üç hastada yapılan klinik ve radyolojik muayenede gömülü dişlerle ilişkili kist benzeri geniş periapikal lezyonlar gözlendi. Lezyonlar ilk olguda mandibuler anterior bölgede ikinci ve üçüncü olgularda ise maksiller anterior bölgede lokalizeydi. Her üç olguda da vitalite testine negatif yanıt veren dişlerde iki seansta kanal tedavisi uygulandı ve endodontik cerrahi işlemine geçildi. Tam kalınlıklı mukoperiostal flep kaldırılan olgularda lezyonlar kürete edildi ve gömülü dişler çıkarıldı. Lezyonlar ile ilişkili olan kanal tedavili dişlerde ultrasonik uçlar yardımı ile oluşturulan retrograt kaviteler Mineral trioksit agregat (MTA) ile örtülendi. Kürete edilen lezyonlar daha sonra histopatolojik olarak incelendi. 160 BULGULAR: Her üç olguda da dentigeröz kist ön tanısı histopatolojik değerlendirmelerle doğrulandı. 4-7 yıllık kontrollerde lezyonların tamamıyla iyileştiği ve ilgili dişlerin fonksiyonda olduğu görüldü. Sonuç: Dentigeröz kist olgularında endodontik cerrahi işlemleri sonrası lezyonlar başarıyla iyileşebilmektedir. Gömülü dişlerin varlığı tespit edilen hastalarda ilgili dişlerin çekimi düşünülmüyorsa hastalar düzenli radyolojik muayenelerle kontrol edilmelidirler. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-012 Clinical Outcome of Surgical Endodontic Treatment of Cases with Dentigerous Cyst: Case Series Mehmet Emin Kaval1, Uğur Tekin2, Mehmet Kemal Çalışkan1 Department of Endodontology, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey 2 Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey Aim: Dentigerous cysts, which are associated with the crowns of unerupted teeth, may cause dislocation of the related teeth, pathologic jaw fractures, retrograde pulp necrosis and neoplastic disorders. The aim of the present case series was to present the treatment protocol and 4-7 years follow-up of three cases with dentigerous cyst. Methodology At different time intervals three patients, which were complained due to swelling and severe pain, were referred to our clinic. Radiographic examination revealed that large periapical lesions associated with the unerupted teeth, which were localised at the first and second patients in the maxillary anterior region and at the last case localised at the mandibular anterior region. The non-vital necrotic teeth associated with the lesions were treated endodontically in two sessions. The access to the apical region of the tooth was achieved by a full thickness trapezoidal flap, and pathologic periradicular soft tissues were removed. In the first and second cases unerupted teeth were extracted, however in the last case unerupted two mandibular canines were left due to the risk of the jaw fracture. The root apices of endodontically treated teeth were resected and root-end cavities were prepared using ultrasonic retrotips. Finally retrograde cavities were sealed with MTA. Pathological specimens were evaluated histopathologically. Results: Histopathological diagnosis of the lesions was dentigerous cyst. At the 4-7 years follow up period significant healing of the periapical lesions for all cases was achieved. Conclusions: Periapical microsurgery is an favourable treatment choice of teeth with dentigerous cysts. Clinical and radiographic examinations of the unerupted teeth should be performed periodically. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION 1 161 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-013 Apikalden Taşırılan MTA’nın Periapikal Lezyon Prognozuna Etkisi Emrah Çetin, Senem Gökçen Yiğit Özer Adnan Menderes Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Aydın AMAÇ: Bu olgu sunumunda; istemsiz bir şekilde periradiküler dokulara taşırılan MTA (Mineral Trioksit Agregat)’nın periapikal lezyona sahip üst sol kesici dişin iyileşme prognozuna etkisi incelendi. 6, 12 ve 18 aylık radyolojik ve klinik kontroller ile cerrahi olmayan tedavi yaklaşımının başarısı takip edildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 21 yaşında erkek hasta ADÜ Dişhekimliği Fakültesi Endodonti kliniğine başvurdu. Yapılan klinik incelemede üst sol lateral dişe bağlı şişlik, fistül oluşumu ve perküsyon hassasiyeti tespit edildi. Periapikal radyografta; çevresinde radyolüsent lezyon bulunan kökün, gelişimini tamamlamadığı saptandı. Anamnezde 12 yıl öncesine dayanan travma hikayesi olduğu öğrenildi.. Dişin cerrahi olmayan kök kanal tedavisi ile tedavi edilmesi planlandı. Kanal boyu tespit edildi, kök kanalı el ve dönen kanal aletleri kullanılarak şekillendirildi. İrrigasyon sırasında %5,25’lik sodyum hipoklorit, %17’lik EDTA (Etilendiamin tetraasetik asit) ve % 2,0’lik klorheksidin solüsyonları kullanıldı. Kanal içi medikament olarak triple antibiotik patı (Siprofloksasin 200mg, Metronidazol 500mg, Minosiklin 100mg) yerleştirildi. 3 hafta sonra, kanal MTA ile dolduruldu. İşlem sırasında, alınan radyografta MTA’ nın periapikal bölgeye taşırıldığı tespit edildi. 162 BULGULAR: İşlem tamamlandıktan sonra gerçekleştirilen 6, 12 ve 18 ay kontrollerinde hastada rahatsızlık hissi olmadığı saptandı ve radyolüsensi radyolojik olarak değerlendirildiğinde, bunun iyileşmekte olan bir lezyon olduğuna karar verildi. SONUÇLAR: Kök kanal dolgusu sırasında, bazen kazara endodontik dolgu maddeleri apikal bölgeye taşabilir. Bu olgu sunumunda, kanal dolgu materyali olarak MTA uygulanmış ve periradiküler dokulara kazara taşırılmıştır. Tedaviden 1,5 yıl sonra dişte herhangi bir rahatsızlığa rastlanmamıştır. Taşırılan materyal biyouyumlu olarak kabul edildiği için, yüksek olasılık ile, tedaviden sonra sorun yaratmamıştır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-013 The Effect Of Apically Extruded MTA on The Prognosis of a Periapical Lesion Emrah Çetin, Senem Gökçen Yiğit Özer Adnan Menderes University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Aydin, Turkey AIM: This case report describes the effect of unintentionally extruded mineral trioxide aggregate (MTA) into periradicular tissues on the prognosis of healing in maxillary left lateral incisor with periradicular lesion.The radiographic follow up at 18 months confirmed successful management through the non-surgical approach. RESULTS: Recalls after 6,12, and 18 months showed that patient was symptompless and in addition, when the radiolucency was evaluated radiographically; it was concluded that tooth was healing. CONCLUSIONS: Endodontic filling materials can accidentally extrude apically during obturation. In this case report, MTA was applied as a root canal filling and extruded through the periradicular tissues. Tooth was symptom-free 18 months after the treatment. Possibly, due to the biocompability of the MTA, no problem was detected following the obturation. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: A 21-year-old male was referred to ADU University, Dental Faculty, Department of Endodontics. Clinical examination revealed labial swelling, fistulization and tenderness to percussion associated with maxillary left lateral. Periapical radiograph showed a wide open, incompletely formed apex surrounded by a radiolucent lesion. The patient reported a history of trauma involving the lateral incisor 12 years before. Non-surgical root canal therapy of tooth was initiated. Working length was determined. The canal was prepared using hand and rotary instruments. 5,25% sodium hypochlorite, %17 EDTA and % 2,0 chlorhexidine solution was used as irrigants. A 3-mix antibiotics (Ciprofloxacin 200mg, Metronidazole 500mg, Minocycline 100mg) was placed as intra canal medicament for 3 weeks. In the next visit, root canal was filled with MTA. During the procedure, excessive extrusion of MTA into the periradicular lesion was detected on the radiograph. 163 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-014 Radyoterapi Sonrası Uygulanan Dental Rehabilitasyonun Değerlendirilmesi: İki Olgu Sunumu Burcu Şerefoğlu1, Mehmet Emin Kaval1, Muhittin Toman2, Beyser Pişkin1 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı,İzmir 2 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı,İzmir 1 AMAÇ: Baş boyun bölgesine radyoterapi uygulanmış hastalardaki tedavi protokolünün ve 2-6 yıllık takip sonuçlarının sunulması. YÖNTEM: 1.OLGU: Dilde Squamoz hücreli karsinom tanısı olan 27 yaşındaki erkek hasta kliniğimize başvurdu. Klinik ve radyolojik muayenede tüm dişlerin kole bölgesini çepeçevre saran derin çürük varlığı gözlendi. 2.OLGU: Nazofarenks kanseri olan 21 yaşındaki bayan hasta sağ alt çene bölgesindeki orta seviyede ağrı şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Her iki hastada, derin dentin çürüğü ve periapikal lezyonu bulunan dişlere kök kanal tedavisi yapılması planlandı. Periapikal lezyonu bulunan devital dişlerde kalsiyum hidroksit kullanılarak kök kanal tedavisi iki seansta tamamlandı. Vital olan dişlerde tek seans kök kanal tedavisi uygulandı ve dişler rezin kompozit ile restore edildi. Koronal doku kaybı fazla olan dişlerde fiber post kullanıldı ve koronal restorasyonlar metal destekli kron-köprü uygulaması ile tamamlandı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: 2-6 yıllık takip sürecinde dişler asemptomatikti ve periapikal lezyonlarda belirgin iyileşme gözlendi. 164 SONUÇLAR: Radyasyon çürükleri radyoterapinin önemli yan etkilerindendir. Ağız içi kanserlerinin teşhisinde ve radyoterapi öncesi, sonrası ve aktif kanser tedavisi süresince dental sorunların minimuma indirgenebilmesi için diş hekimlerine büyük görev düşmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-014 Management of Dental Rehabilitation after Radiotherapy: Two Case Reports Burcu Şerefoğlu1, Mehmet Emin Kaval1, Muhittin Toman2, Beyser Pişkin1 Ege University, School Of Dentistry, Department of Endodontology, Izmir, Turkey 2 Ege University, School Of Dentistry, Department of Prosthodontics, Izmir, Turkey 1 METHODS: 1. CASE: A 27 year-old male patient with a squamous cell carcinoma based tongue referred to our clinic. Clinical and radiologic examination revealed that all teeth had circumferential caries in cervical region. 2. Case: A 21 year old female patient had a nasopharyngeal cancer referred to our clinic with a complaint of moderate pain in the mandibular right region. In both patients, root canal treatment was planned for the teeth which had profound caries and periapical lesions. Root canal treatments in non-vital teeth with periapical lesions were completed in two appointments using calcium hydroxide dressing. In vital teeth, one visit root canal treatment was performed and the teeth were restored with resin composite. Additionally fibre posts were used in the teeth with severe coronal tissue loss. Finally coronal restorations were completed with the application of metal reinforced porcelain crowns and bridges. RESULTS: Clinical examination shows that the teeth remained asymptomatic and significant healing of the periapical lesions were achieved at 2-6 years follow-up period. CONCLUSION: Radiation caries is an aggressive side effect of radiotherapy. Dentists could play an important role in the diagnosis of oral cancers and minimize the dental problems before, during, and after the active cancer therapy. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: To report the treatment procedure and the 2-6 years follow-up outcomes of the patients, who were taken radiotherapy in the head and neck region 165 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-015 Komplike Kök Kanal Anatomisine Sahip Mandibular Premolar Dişlerin Endodontik Tedavisi: Olgu Serisi Mehmet Emin Kaval1, İlknur Kaşıkçı Bilgi1, Gözde Kandemir Demirci1, Pelin Güneri2, Mehmet Kemal Çalışkan1 1 Ege Üniveristesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı İzmir 2 Ege Üniversitesi,Ağız,Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı,İzmir TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Bu olgu serisinde farklı kök kanal anatomisine sahip mandibular premolar dişlerde uygulanan endodontik tedavilerin uzun dönemli takip sonuçlarının sunulması amaçlandı. YÖNTEM: Farklı zaman aralıklarında mandibular premolar dişlerinde kronik apikal periodontitis teşhisiyle kliniğimize baş vuran altı hastanın radyografik incelemelerinde, bir olguda üç kök üç kanal ve diğer beş olguda ise iki kök iki kanal varlığı belirlendi. Kök kanal genişletmeleri paslanmaz çelik eğeler ve/veya Ni-Ti döner eğeler ile gerçekleştirildi. Genişletme esnasında % 2,5 sodyum hipoklorit, %5 EDTA solüsyonları ve distile su kullanıldı. İlk seansın sonunda kanallara kalsiyum hidroksit yerleştirildi. İkinci seansta kök kanalları guta perka ve resin esaslı kök kanal patı kullanılarak lateral kompaksiyon tekniği ile dolduruldu. Bir olguda kök kanalına fiber post yerleştirildi ve tüm dişler kompozit rezin ile restore edildi. 166 BULGULAR: Klinik ve radyografik incelemeler sonucu periapikal lezyonlarda ve klinik semptomlarda tamamıyla iyileşme görülürken, 12 ile 42 ay arasında değişen takip sürelerinde herhangi bir klinik semptoma rastlanmadı. SONUÇ: Endodontik tedavi uygulamaları komplike kök kanal anatomisine sahip premolar dişlerde zorlaşmaktadır. Tedavi esnasında Ni-Ti döner aletler ve büyütme sistemlerinin kullanımı, anatomik varyasyonlara bağlı karşılaşılan zorlukları aşmada önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-015 Endodontic Management of Mandibular Premolar teeth with Complicated Root Canal Anatomy: Case Series Mehmet Emin Kaval1, İlknur Kaşıkçı Bilgi1, Gözde Kandemir Demirci1, Pelin Güneri2, Mehmet Kemal Çalışkan1 1 Department of Endodontology, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey 2 Department of Dentomaxıllofacıal Radıology,Faculty of Dentistry, Ege University,Izmir,Turkey AIM: The aim of this case series report was to present the treatment outcome of six mandibular premolar teeth with unusual root canal anatomy RESULTS: Clinical and radiographic examinations revealed significant healing of the periapical radiolucency and the absence of clinical symptoms during the follow-up period (12–42 months) CONCLUSION: The endodontic management of teeth with complicated root canal anatomy is a clinical challenge. Using Ni-Ti systems and magnification are the most useful tools for enabling the difficulties due to anatomical variations of teeth during root canal treatment. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: Six patients were referred at different time intervals for the treatment of their mandibular premolar teeth with chronic apical periodontitis. Radiographic examinations revealed unusual root canal anatomy of the related teeth. There were three root canals in one case and two root canals in other five cases. Following the preparation of the access cavities, root canal preparations were performed with stainless steel files and/or Ni-Ti rotary instruments using 2.5% sodium hypochlorite, 5% EDTA and distilled water. Calcium hydroxide paste was placed into the canals at the end of the first visits, and the root canals were obturated with gutta percha and resin based root canal sealer using lateral compaction technique at the second appointments. In one case, a fiber post was placed in the root canal and the cases were restored using resin composite. 167 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-016 Kist Benzeri Periapikal Lezyonlu Dişlerde Uygulamalarının Uzun Dönem Takibi: Olgu Serisi Endodontik Tedavi Mehmet Emin Kaval, Gözde Kandemir Demirci, Mehmet Kemal Çalışkan Ege Üniveristesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı İzmir AMAÇ: Bu olgu sunumunun amacı kist benzeri periapikal lezyon gözlenen üç hastada uygulanan endodontik tedavi protokolü ve hastaların uzun dönem takiplerinin sunulmasıdır. YÖNTEM: Üç hasta farklı zaman aralıklarında alt çene anterior bölgede ağrı ve şişlik şikâyetiyle kliniğimize başvurdu. Yapılan klinik ve radyografik muayenede mandibuler anterior dişlerden kaynaklı kist benzeri periapikal lezyonlar gözlendi. Hastaların anamnezi alındığında ilgili dişlerde travma hikayesi tespit edildi. İlk seansta giriş kavitesinin açılmasını takiben drenaj sağlandı. Uzun dönem drenaj seansları sonucunda eksudanın sona ermesini takiben kanallara kalsiyum hidroksit medikamenti uygulandı. İki hafta sonra kök kanalları güta-perka ve rezin esaslı kanal patı ile dolduruldu ve koranal restorasyonlar rezin kompozit ile tamamlandı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Üç ile beş yıl arasında değişen klinik ve radyografik kontrollerde periapikal iyileşmenin gerçeştiği ve dişlerin fonksiyonda olduğu gözlendi. 168 SONUÇLAR: Kist benzeri periapikal lezyon gözlenen dişlerde cerrahisiz endodontik tedavi uygulaması başarılı sonuçlar verebilmektedir. Uzun dönemli drenaj uygulaması ve kalsiyum hidroksit kullanımı uygulanan tedavi protokolünde başarıyı etkileyen en önemli faktörlerdir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-016 Long-term follow up of endodontically treated teeth associated with cyst like periapical lesions: Case series Mehmet Emin Kaval, Gözde Kandemir Demirci, Mehmet Kemal Çalışkan Department of Endodontology, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey AIM: To report the healing of cyst like large periapical lesions following non-surgical root canal treatment. CONCLUSIONS: Non-surgical endodontic treatment in teeth with cyst-like periapical lesions could give favourable outcomes. Long term drainage sessions and usage of calcium hydroxide medicament were the main factors on the healing process. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: Three patients (16-35 years old) were referred to the endodontic clinic for treatment of their mandibular incisor teeth with cyst like periapical lesions. Dental histories indicated that related teeth had been subjected to trauma previously. The involved teeth exhibited severe pain and swelling. At the first appointment, access cavities were prepared and excessive drainage was achieved. After long term drainage sessions the exudate was diminished, and calcium hydroxide paste was applied for two weeks. At the final appointment the root canals were obturated using gutta-percha and AH Plus sealer. The restorations were completed using resin composite. RESULTS: The follow-up period was 3-5 years; both clinical and radiographic examinations revealed adequate function and significant healing of the periradicular lesions. 169 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-017 Sınıf 4 Kırıklar İçin Serbest El Tekniği: İki Olgu Sunumu Candan Aydın Hoş, Emrullah Bahşi Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Bu çalışmada,sınıf 4 kırığı olan iki hastanın,direkt kompozit rezin restorasyonla tedavisi sunulmaktadır. YÖNTEM: 18 ve 19 yaşlarında iki bey,Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi,Restoratif Diş Tedavisi Böümüne başvurdu. Klinik ve radyolojik muayenelerden sonra,direkt kompozit restorasyon yapılmasına karar verildi. Bu vakalarda serbest el tekniği tercih edildi. Fosforik asit ve bonding uygulamalarından sonra, tabakalama tekniği ile sırasıyla dentin, body ve enamel tonları uygulandı. Bitirme ve parlatma işlemleri, abraziv disklerle gerçekleştirildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR-SONUÇ: Serbest el tekniğinin en önemli avantajı,çok kısa zamanda ve düşük maliyetle elde edilmesidir. Ancak daha fazla klinik deneyim gerektirir. 170 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-017 Free-Hand Technique for Class 4 Fractures:Two Case Report Candan Aydın Hoş, Emrullah Bahşi Dicle University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey OBJECTIVE: In this study,two patients with class4 fractures were treated with direct composite restorations. METHOD: Two male patients,19 years-old and 18 years-old were referred to the Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle Univercity for broken anterior teeth. After clinic and radiologicalexaminations were decided to be restored with direct composite restorations. Free-hand technique was preferred in this cases. After using 37% phosphoric acid etching and bonding agent (Universal bond,3M-ESPE) layering technique applied using resin composite (Filtek Ultimate, 3M-ESPE). Dentin, body and enamel respectively applied. Finishing and polishing were applied with abrasive discs (Sof-lex,3M,ESPE). 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULT AND CONCLUSION: The most important advantage of the free-hand technique is to obtain a very short time,and at very low costs.But it requires more clinical experience. 171 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-018 Konservatif Yaklaşımla Polidiastemaların Kapatılması: İki Olgu Sunumu Candan Aydın Hoş, Bayram İnce Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Klinikte en sık karşılaşılan estetik problemlerden biri, anterior dişlerdeki diastemalardır. Bu olgu sunumunun amacı,dişlerarası boşlukları mevcut olan hastaların,direkt kompozit restorasyonlarla tedavisinin anlatılmasıdır. YÖNTEM: 20 ve 50 yaşlarında iki erkek hasta,Dicle Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi,Restoratif Diş Tedavisi Bölümüne,maxiller anterior bölgedeki polidiastema şikayetiyle vaşvurdu. Kliniğimize estetik gerekçeyle başvuran bu hastalardan alınan detaylı dental ve medikal anemnez sonunda direkt kompozit rezin uygulaması yapılması planlandı.Önce %37 fosforik asit ve bir bonding ajan (Universal Bond,3M-ESPE) üretici firmanın talimatlarına uygun olarak kullanıldı. Başlangıç olarak,dentini taklit etmek için,kompozitin opak bir tonu, ince bir tabaka halinde uygulandı(Filtek Ultimate Universal (dentin),3M- ESPE). Bir nanokompozit rezinle devam edildi (Filtek Ultimate Universal(body-enamel),3M-ESPE).Bitim ve polisaj abraziv disklerle sağlandı(sof-lex/3M-ESPE). TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR-SONUÇ: Günümüzde polidiastemaların tedavisinde kompozit rezinler,diş dokusunda herhangi bir kayıp meydana getirmeden, direkt olarak uygulanabilmektedir.Doğru seçilen teknik ve malzeme ile tatmin edici estetik sonuçlara ulaşılabilinir. 172 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-018 Closure of Multiple Diastemas With Conservative Approach: Two Case Reports Candan Aydın Hoş, Bayram İnce Dicle University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey OBJEKTIVE: One of the aesthetic problems most frequently encountered in the clinic is multiple diastema.The aim of this case reports was to present the diastema closure of patient with direct composite restorations. RESULTS AND CONCLUSION: Today,composite resins can be directly applied to tooth by means of modern adhesive dental techniques without dental tissue loss.Multiple diastemas can be treated satisfactorily with the correct selection of materials and techniques. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: Two male patients,20 years-old and 50 years-old were referred to the Department of Restorative Dentistry,Faculty of Dentistry,Dicle Univercity for anterior multiple diastema.After detailed dental and medical anemnesis were taken from these patients who came to our clinic with aesthetic dissatisfaction were planned direct resin composite application to this patients.First 37% phosphoric acid etching and a bonding agent (Universal Bond,3M-ESPE) were performed according to the manufacturer’s instructions.A thin layer of an opaque shade of composite(Filtek Ultimate Universal(dentin),3M-ESPE)was initially applied to imitate the dentin,followed by a nanocomposite resin(Filtek Ultimate Universal(body-enamel),3M-ESPE).Finishing and polishing were achieved with abrasive discs (sof-lex/3M-ESPE). 173 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-019 Ortodontik Tedavi Sonrası Beyaz Nokta Lezyonlarının Rezin İnfiltrasyon Tekniğiyle Tedavisi TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Ali Osman Demirhan, L. Şebnem Türkün, Murat Türkün Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir 174 AMAÇ: Başlangıç çürük lezyonları, “düz yüzey çürüğü” ya da “beyaz nokta lezyonu” olarak da adlandırılan, mine dokusuyla sınırlı, yüzeyel yapısı sağlıklı mineden daha porözlü olmasına rağmen kavitasyonsuz demineralize alanlardır. Ortodontik tedavi sonrasında da beyaz nokta lezyonlarının şiddeti ve yaygınlığında anlamlı bir artış olduğu görülmüştür. Hem çürük oluşumuna yatkınlık oluşturması hem de estetik olarak rahatsız edici bir görünüme sahip olması sebebiyle bu lezyonların estetik bir yöntem ile tedavi edilmeleri gerekmektedir. Beyaz nokta lezyonlarının tedavisinde, mikro-invaziv bir yaklaşım olan “rezin infiltrasyon tekniği” son yıllarda oldukça popüler olmuştur. Bu teknik, düşük viskoziteli ve ışık ile sertleşen bir rezin olan infiltrantın minenin demineralize lezyonu içerisine penetrasyonu esasına dayanmaktadır. Bu olgu sunumunda sabit ortodontik tedavi görmüş 29 yaşındaki bayan hastada oluşan beyaz nokta lezyonlarının giderilmesi için rezin infiltrasyon tekniğinin uygulanması ve etkinliği gösterilmiştir. YÖNTEM: Dişler lastik örtü kullanılarak izole edildi. Pomza ve fırça ile yüzeyleri temizlendi. Daha sonra mine yüzeyine %15’lik hidroklorik asit jel (Icon Etch, DMG, Hamburg, Almanya) 2 dk. süreyle uygulandı ve 30 sn. su spreyi kullanılarak asit uzaklaştırıldı. Çürük lezyonu gövdesindeki mikropörözitelerin içindeki suyu uzaklaştırmak için etanol (Icon Dry, DMG) 30 sn. süreyle uygulandı ve havayla kurutuldu. Sonrasında, düşük viskoziteli rezin infiltrant (Icon Infiltrant, DMG) diş yüzeyine ilk uygulamada 3 dk, ikinci uygulamada 1 dk. olacak şekilde mikrofırça yardımıyla sürüldü. Her uygulamadan sonra infiltrant ışık cihazı ile 40 sn süreyle polimerize edildi. BULGULAR: Uygulama sonrası ilk birkaç günde beyaz nokta lezyonlarının ortadan kalktıkları izlendi. SONUÇLAR: Beyaz nokta lezyonlarının tedavilerinde rezin infiltrasyon tekniği diğer estetik restoratif tekniklere göre alternatif olarak düşünülebilir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-019 Treatment of Post-Orthodontic White Spot Lesions with Resin Infiltration Technique Ali Osman Demirhan, L. Şebnem Türkün, Murat Türkün Ege University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry, İzmir, Turkey METHOD: Teeth were isolated and cleaned with pumice. Then 15% hydrochloric acid gel (Icon Etch, DMG, Hamburg, Germany) was applied on enamel for 2 minutes and rinsed using a water spray for 30 seconds. Ethanol (Icon Dry, DMG) was applied for 30 seconds to remove the water from the microporosities in the body of the carious lesion and dried with air. Then the resin infiltrant (Icon Infiltrant, DMG) was applied to the lesions for 3 minutes in the first application, and for 1 minutes in the second application and polymerized with light device for 40 seconds at each step. RESULTS: White spot lesions disappeared following few days of application. CONCLUSION: The resin infiltration technique can be considered as an alternative to other aesthetic restorative techniques in the treatment of white spot lesions. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION PURPOSE: Incipient carious lesions, termed as “smooth surface lesion” or “white spot lesion”, are non-cavitated, demineralized surfaces restricted to enamel with a porous subsurface. It has been shown that severity of white spot lesions increased significantly after orthodontic treatments. These lesions need to be treated due to susceptibility to caries and aesthetic compromises. In the treatment of these lesions, as a micro-invasive approach, “resin infiltration technique” has become very popular. This technique is based on the penetration of a low viscosity resin infiltrant into the demineralized enamel lesions. In this case presentation, application and effectiveness of resin infiltration technique has been shown in a 29 years old women to remove the white spot lesions occurred after orthodontic treatment. 175 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-020 CAD-CAM Laminate Veneer Restorasyonlar: İki Olgu Sunumu Gökhan Karadağ, Yusuf Bayraktar, Ertuğrul Ercan Kırıkkale Üniversitesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: İndirekt laminate veneer restorasyonlar ön dişlerinde estetik problemler bulunan hastaların tedavisinde tercih edilen bir tedavi seçeneğidir. Bu çalışmada ön dişlerinde florozis şikayetiyle kliniğimize başvuran iki hastaya CAD-Cam sistemle porselen laminate veneer restorasyonlar uygulanmıştır. 176 YÖNTEM: Vaka 1: Kliniğimize florozis şikayetiyle başvuran 19 yaşındaki bayan hastanın (F.D) dental muayenesi yapılıp tedavi planlaması hakkında kendisine bilgi verildi ve onam alındı. Hastanın üst-ön 6 dişine insizal mine kenarlarını 2mm aşacak şekilde “overlapped” preperasyonlar yapıldı. Sonrasında dijital tarayıcı (Trios A/S, 3Shape, Danimarka) ile dişlerin ölçüleri alındı ve IPS e.max CAD (Ivoclar Vivadent, ABD) porselen bloğuyla CAD-Cam sistemde restorasyonlar hazırlandı. Hazırlanan restorasyonlar hasta ağzında prova edildi. Restorasyonlara glaze uygulandıktan sonra adeziv bir siman kullanılarak (Panavia v5, Kuraray, Japonya) restorasyonlar simante edildi. Vaka 2: Kliniğimize florozis şikayetiyle başvuran 19 yaşındaki bayan hastanın (M.T) dental muayenesi yapılıp tedavi planlaması hakkında kendisine bilgi verildi ve onam alındı. Hastanın üst-ön 8 dişine “overlapped” preperasyonlar yapıldı. Sonrasında aynı dijital tarayıcı ile dişlerin ölçüleri alındı ve Vita Enamic (VITA Zahnfabrik, Almanya) porselen bloğuyla CAD-Cam sistemde restorasyonlar hazırlandı. Hazırlanan restorasyonlar hasta ağzında prova edildi. Adeziv bir siman kullanılarak (Panavia v5, Kuraray, Japonya) restorasyonlar simante edildi. Simantasyon sonrasında restorasyonların polisajı üretici firma tarafından önerilen polisaj kitiyle (Vita Enamic Polishing Set, Almanya) yapıldı. BULGULAR: Her iki hasta altı ay sonra kontrol edildi. Restorasyonların klinik olarak ideal durumda olduğu gözlendi. SONUÇ: 6 aylık takip sonunda restorasyonların başarılı olduğu ve hastaların estetik beklentilerini karşıladığı saptandı. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-020 CAD-CAM Laminate Veneer Restorations: Two Case Reports Gökhan Karadağ, Yusuf Bayraktar, Ertuğrul Ercan Department of Restorative Dentistry, Kırıkkale University, Kırıkkale, Turkey METHOD: Case 1: 19-year old female patient (F.D) come to our clinic with florozis defects was examined and informed about the treatment plan. Upper incisors were prepared with 2mm overlapped preperations from insizal margins. After that preperations scanned with a intraoral scanner (Trios A/S, 3Shape, Denmark) and restorations were prepared with CAD-CAM system. The restorations were tried on preparations. After glazing the restorations were cemented with using an adhesive cement (Panavia v5, Kuraray, Japan). Case 2: 19-year old female patient (M.T) come to our clinic with florozis defects was examined and informed about the treatment plan. Upper incisors and first premolars were prepared with overlapped preperations. After that preperations scanned with a intraoral scanner (Trios A/S, 3Shape, Denmark) and restorations were prepared with CAD-CAM system. The restorations were tried on preparations and cemented with using an adhesive cement (Panavia v5, Kuraray, Japan). After cementation restorations were polished with recommended polishing kit (Vita Enamic Polishing Set, Germany). RESULTS: Both two patients were examined 6-month later. Restorations were showed clinically ideal characteristics. CONCLUSION: After six-month follow-up it was revealed that restorations were succesful and patients were satisfied esthetically with the restorations. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Indirect laminate veneer restorations were preferred treatment options for patients which have anterior esthetic problems. In this study two patients with florozis defects were treated with CAD-CAM porcelain laminate veneer restorations. 177 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-021 Büyük azı ve kesici diş hipomineralizasyonu olan hastaya minimal müdahale ile yaklaşım: olgu sunumu Gö khan Şüyün1, Burak Örsçelik2, Mihri Amasyalı2 Beytepe Asker Hastanesi Diş Servisi Ankara 2 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ortodonti Anabilim Dalı Ankara 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Amaç: Büyük azı ve kesici diş hipomineralizasyonu, etiyolojisi bilinmeyen, ağız içinde homojen bir dağılımın gözlenmediği gelişimsel mine defektleridir. Keser dişlerdeki hipomineralize alanlar, hastalarda ve/veya ailelerinde büyük estetik kaygılar yaratabilmektedir. Bu vaka sunumunda, özellikle ön bölgede çok yaygın mine hipomineralizasyonuna sahip genç bir hastanın, en az dental müdahale ile restoratif tedavisinin sunulması amaçlanmıştır. 178 Olgu Tanımlanması: Merkezimizde ortodontik tedavisi tamamlanan 16 yaşındaki kadın hasta, ön keser dişlerindeki estetik kaygıları sebebiyle merkezimize başvurdu. Hasta, çocukluğundan beri ön dişlerinde “beyaz lekelerin” olduğunu ve fırçalamakla çıkmadığını, bu durumun kendisini ve ailesini estetik olarak çok rahatsız ettiğini; artık kron-köprü restorasyonu yaptırmak isteğini beyan etti. Hastanın yapılan klinik muayenesinde, hastanın hemen her dişinde homojen dağılım göstermeyen hipoplazik alanlar tespit edildi. Özellikle üst sol ön ve üst sağ yan keser dişlerde oldukça şiddetli ve geniş olmak üzere, gülme hattındaki tüm dişlerde beyazımsı krem renginde hipomineralize alanlar tespit edildi. Radyolojik olarak ise herhangi bir patolojik bulguya rastlanmadı.Hastanın öncelikle estetik kaygıları düşünüldüğünde, dişlerin küçük müdahalelerle restore edilebileceği,kronköprü restorasyonu gibi radikal bir tedavinin gerekli olmadığına karar verildi ve hasta bu yönde ikna edildi. Öncelikle üst sol ön keserin restorasyonuna başlandı.Sadece hipomineralize alanlar dikkatli şekilde uzaklaştırılarak labial yüzeyde küçük bir pencere oluşturuldu ve bizote edildi;kompozit materyalle restore edildi.Hastanın beğenisi alındıktan sonra,gülme hattındaki diğer dişler de aynı şekilde restore edilerek,estetik görünüm doğal bir yapıya kavuşturuldu. Bulgular: Tedavinin 3.ayında yapılan muayenede hastanın herhangi bir klinik şikayetine rastlanmamış,hasta estetik olarak oldukça memnun olduğunun beyan etmiştir. Sonuç: Kesici dişler bölgesindeki hipomineralizasyonlar oldukça büyük estetik problemler doğurabilmektedir.Minimal invaziv girişimlerle yapılan restorasyonlar her zaman ilk seçenek olarak değerlendirilmelidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-021 Minimal intervention approach to patients with molars and incisors hypomineralization: a case report Gökhan Şüyün1, Burak Örsçelik2, Mihri Amasyalı2 1 Beytepe Military Hospital, Dental Center, Ankara, Turkey 2 Department of Orthodontics, Gulhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey Case Description: 16-year-old female patient,whom was finished orthodontic treatment,presented to our clinic because of aesthetic concerns in incisor area. Patient declared that “white spots” were on incisor teeth since her childhood and they weren’t disappearing with tooth-brush;this situation’s very disturbed her/her family,aesthetically;now she want crownbridge restoration.Clinically,non-homogeneous hypoplastic areas was detected almost every teeth.Quite severe-extensive whitish cream hypomineralization areas was detected all of teeth of smile line,especially on left maxillar central and right lateral incisors.There were no pathological findings,radiologically.As primarily aesthetic concerns of the patient was considered,it was decided that teeth can be restored with little intervention,it was unnecessary radical treatment such as crown-bridge restoration; patient was convinced in this status.First,began restoration left maxillar central.Small window was created on labial surface as only hypomineralization fields were carefully removed and was beveled;it was restored with composite material.Aesthetic appearance was provided natural view by other teeth in smile line were restored in same way. Results: There’ve not been detected in any clinical complaints third month of treatment,patient declared quite aesthetically pleasing. Conclusion: Hypomineralization in incisors may yield quite big aesthetic problems.Restorations with minimally invasive techniques should be considered as first choice every time. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Aim: Molars and incisors hypomineralization is an developmental enamel defect,of which etiology is unknown and its dispersion is non-homogeneous in the mouth.Hypomineralization area in incisors can make big aesthetic concerns for patients and/or their families.In this case report,it was aimed to present that dental restorative treatment with minimal intervention of a young patient with very extensive mine hypomineralization,especially in incisor area. 179 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-022 Gülüş estetiği bozuk olan hastaya multidisipliner yaklaşım: olgu sunumu Burak Örsçelik1, Gökhan Şüyün2, Mihri Amasyalı1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi Ortodonti Anabilim Dalı, Ankara 2 Beytepe Asker Hastanesi Diş Servisi, Ankara 1 Amaç: Günümüzde üst seviyelere gelmiş olan iletişim, sosyo-ekonomik ilişkiler ve bilgiye hızlı ve doğrudan ulaşabilme imkanı insanların doğal ve estetik bir gülüşe istek ve ihtiyaçlarını da arttırmıştır. Bu vaka sunumunda, dişlerinde diastema, derin kapanış, Bolton oran uyumsuzluğu olan bir hastanın, birden çok Dişhekimliği disiplini ile tedavisinin sunulması amaçlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Yöntem: 19 yaşındaki kadın hasta, özellikle ön diş bölgesindeki estetik kaygıları sebebiyle merkezimize başvurdu. Hastanın yapılan klinik muayenesinde, keser dişler arasında diastema, Bolton oran uyumsuzluğu, ön dişlerde retroklinasyon ve derin kapanış tespit edildi. Radyolojik olarak ise dişlerde herhangi bir patolojiye rastlanmadı. Öncelikle, hastaya uygulanan sabit ortodontik apareylerle derin kapanış problemi çözüldü, ön dişler intrüze ve prokline edildi ve ideal oklüzyon ilişkisi kuruldu. Hastanın ortodontik tedavisi 16 ay kadar sürdü. Üst çenedeki diastemalar, normalden küçük olan üst lateral dişler çevresinde bırakıldı. Ortodontik tedaviyi takiben, periodontal tedavi ile uzamış diş etleri kısaltıldı. Sonrasında üst lateral dişler etrafındaki diastemalar kompozit materyal ile kapatılarak restore edildi. Böylece Bolton oran uyumsuzluğunun da giderilmesi sağlandı. 180 Bulgular:Hastanın 3 ve 6 ay sonraki kontrollerinde herhangi klinik ve radyolojik bulguya rastlanmamış, hastanın kavuştuğu yeni gülüşü ile memnuniyetinin üst seviyede olduğu tespit edilmiştir. Sonuç: Günümüzde doğal ve estetik gülüş talepleri giderek artmaktadır. Ama bu talep, bazen komplike tedavileri gerektiren durumlar olarak da karşımıza çıkabilmektedir. Hastaların bu yönde bilgilendirilmesi de oldukça önem arz etmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-022 Multidisciplinary approach to patients with impaired smile: a case report Burak Örsçelik1, Gökhan Şüyün2, Mihri Amasyalı1 Department of Orthodontics, Gulhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey 2 Beytepe Military Hospital, Dental Center, Ankara, Turkey 1 Aim: Today, highly developed communication, socio-economic relations, and quickly and directly access possibility to knowledge increase needs and desires of people to natural and aesthetic smile. In this case report, it was aimed to present that multidisciplinary dental treatment of a patient with gaps between teeth, deep closing, and Bolton ratio discrepancy. Results: There were no clinical and radiological findings in third and sixth month of treatment. It was seen that the patient satisfaction was high level because of her new smile design. Conclusion: Nowadays, natural and aesthetic smile demands are increasing but these demands can come across as a situation which requires complicate treatments. Informing of the patients are great importance in this regard. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Method: A 19-year-old female patient presented to our dental center because of her aesthetic concerns in incisor area. Clinically, it was seen that gaps between the incisor teeth, Bolton ratio discrepancy, retroclination in front teeth, and deep closing. There were no pathological findings, radiologically. First, deep closing problem was solved with fixed orthodontic appliances, front teeth were intruded and the proclinated, and ideal occlusion was established. Orthodontic treatment of patient was finished about 16th month. The gaps in maxillar jaw was positioned around the undersized lateral incisors. After orthodontic treatment, prolonged gums were adapted with periodontal treatment. In the sequel, the gaps around the lateral incisors were restored with composite material, thus, Bolton ratio discrepancy was resolved. 181 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-023 Sürekli ve Süt Dişleri İçin Porselen Laminate Veneer Restorasyon Uygulamaları: Vaka Sunumları ve Literatür Derlemesi TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Sadullah Üçtaşlı, Görkem Göker, Banu Yıldırım Ankara Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara 182 Porselen laminate veneer restorasyon, minimal diş preparasyonu ve cazip özelliklerinden dolayı tecih edilen indirekt estetik sabit protez uygulamalarıdır. Dayanıklılık, renk stabilitesi, abrazyona karşı direnç, yüzey pürüzsüzlüğü ve düşük plak tutunması gibi üstün özellikler sergiler. Bu özelliklere ilaveten, sırasıyla 1 yıl ve 5 yıl sonunda %0 ve %5 başarısızlık oranı sergilerler. Porselen laminate veneer restorasyonlar ile ilgili, 2000 yılından sonra sürekli dişler (Peumans M, Van Meerbeek B, Lambrechts P, Vanherle G. Porcelain veneers: A review of the literature. J Dent 2000 (28) 163-177 ve Beier US, Dhima M, Koka S, Salinas TJ, Dumfahrt H. Comparison of two different veneer preparation designs in vital teeth Quint Int 2012 (43) 835839) ve süt dişleri (Robinson S, Chan MF. New teeth from old: Treatment options for retained primary teeth. BrDent J 2009 (207) 315-320) için yayınlanan makaleler değerlendirildi. Bu sunumun amacı, sürekli dişler ve süt dişlerine uygulanan,porselen laminate veneer restorasyon, vaka sunumları ile beraber 2000 yılından sonra yayınlanan klinik çalışmaların değerlendirilmesidir. Porselen laminate veneer restorasyonlar, refraktör day tekniği ile geleneksel feldspatik porselen (NoritakeCo, Tokyo, Japan)kullanımı ile elde edildi. Renk seçiminde, VitaLumin klasik renk rehberi kullanıldı ve restorasyonlar Vita A2 renginde hazırlandı. Restorasyonlar, ait oldukları diş dokularına, 2-aşamalı, tüm-pürüzlendiren adeziv sistem ve ışık ile sertleşen kompozit rezin yapıştırma simanı kullanımıyla, adeziv simantasyon tekniği ile bağlandı (Choice, Bisco, USA). Porselen laminate veneer restorasyon uygulamaları, kırık, renk değişikliği, çapraşıklık, estetik olmayan görüntü ve dişler arasında diestama gibi vakaların restorasyonunda, hem sürekli dişler hem de süt dişleri için estetik, güvenilir tedavi şeklidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-023 Porcelain Laminate Veneer Restorations for Permanent and Primary Teeth: Clinical Report and Literature Review Porcelain laminate veneer restorations are indirect esthetic fixed prostheses that their popularity is mostly related to minimal tooth preparation and desirable characteristics. They offer superior properties such as strength, color stability, resistance to abrasion, surface smoothness and low plaque retention. Furthermore, porcelain laminate veneer restorations showed failure rates of 0% to 5% over 1 and 5 years. Articles published after 2000 on using porcelain laminate veneer restorations for permanent teeth (Peumans M, Van Meerbeek B, Lambrechts P, Vanherle G. Porcelain veneers: Areview of the literature. J Dent 2000 (28) 163-177 and Beier US, Dhima M, Koka S, Salinas TJ, Dumfahrt H. Comparison of two different veneer preparation designs in vital teeth Quint Int 2012 (43) 835-839) and primary teeth (Robinson S, Chan MF. New teeth from old: Treatment options for retained primary teeth. BrDent J 2009 (207) 315-320) were evaluated. The aim of this presentation is to present case reports with porcelain laminate veneer restorations for permanent teeth and primary teeth and literature review after 2000. Porcelain laminate veneer restorations were obtained from refractory die technique with conventional sintered feldspathic porcelain (NoritakeCo, Tokyo, Japan) of Vita A2 shade according to VitaLuminclassic shade guide. Restorations were bonded to tooth tissues utilising by adhesive cementation technique using 2-step total-etch adhesive systems and light cure composite resin luting cements (Choice, Bisco, USA). Porcelain laminate veneer restorations, can be reliable and esthetict reatment options for both permanent teeth and primary teeth in the case of fractured, discolored, crowded, unesthetic tooth and teeth with diastemas. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Sadullah Üçtaşlı, Görkem Göker, Banu Yıldırım Department of Prosthodontics, Faculty Of Dentistry, Ankara University, Ankara, Turkey 183 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-024 Mine Defekti Bulunan Hastanın Porselen Laminate Veneerler ile Estetik Rehabilitasyonu Merve Kayış, Emre Mumcu Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Eskişehir TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Porselen laminate veneerler özellikle anterior bölgedeki diş renklenmelerinde, mine defektlerinde, şekil bozukluklarında, diastemalı, malpozisyonlu dişlerde ve pulpası geniş olan genç hastalarda tam kronlara kıyasla az miktarda diş kesimi yapılarak uygulanan estetik restorasyonlardır. Estetik problemlerle kliniğimize başvuran 26 yaşındaki bayan hasta muayene edilmiş ve gelişimsel mine defektleriyle birlikte yaygın yüzey renklenmeleri olduğu görülmüştür. Hastamız için planlanan ve uygulanan tedavi protokolü sunulacaktır. Bu vaka sunumunun amacı; genç bireylerde ön grup dişlerde şekil ve renk bozukluğuna bağlı estetik sorunların porselen laminate veneerler ile restore edilip hastaların estetik beklentilerinin karşılanmasıdır. Diş hekimi, hasta ve seramisyen iş birliği ile hastayı memnun eden tatminkar sonuçlar alınabilir. 184 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-024 The Esthetic Rehabilitation of Patient with Enamel Defect on Teeth By Using Porcelain Veneers Merve Kayış, Emre Mumcu Eskişehir Osmangazi University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Eskisehir, Turkey 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Porcelain laminate veneers are esthetic restorations which are applied as an alternative to full veneer crowns, using minimal tooth preparation especially in the anterior region for discolored teeth, enamel defects, the teeth with diastemas, malpositioned and excessively worn teeth and particularly for the young patients, the pulp cavity size whom are still large. Referred to our clinic with aesthetic problems 26-year-old female patient was examined and their teeth were found to be developmental enamel defects and diffuse surface discoloration. We have planned for our patients will be presented treatment protocol. The aim of this case report; young patients with anterior teeth in shape and color depending on the disorder aesthetic problems of porcelain laminate veneers is restored to fulfillment of aesthetic expectations. The dentist, patient and ceramist should work in cooperation. Thus we can get a result that satisfied patients. 185 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-025 Ofis Tipi Diş Beyazlatma Tedavisi Şule Sayan, Zehra Süsgün Yıldırım, Salih Aydın, Suzan Cangül, Mahmut Karacan Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır Amaç: Diş minesinin doğası, Dişhekimliğinde daima ilgi çekici olmuştur. Son on yılda, konservatif estetik Dişhekimliğine olan talepler önemli şekilde artmaktadır. Klinik ve estetik problemler arasında diş renklenmeleri sıklıkla görülen dental şikayetlerdendir. Temel olarak, iki tip diş renklenmesi vardır: ekstrinsik faktörlerden ve intrinsik konjenital ve sistemik faktörlerden meydana gelen renklenmeler. Diş renklenmeleri diş hekimlerine iki önemli zorluk sunar. İlk zorluk boyanmanın kesin olan sebebi ve ikincisi ise bu renklenmenin tedavi yönetimidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Yöntem: 38 yaşında kadın, 25 ve 40 yaşında 2 erkek hastamız,Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisine başvurdular. Klinik incelemelerde, hastaların dişlerinde ekstrinsik renklenmeler olduğunu tespit ettik. Böylece, ofis tipi diş beyazlatma tedavisi (ZOOM, Philips, USA)uygulamaya karar verdik. İlk olarak, dudak, dişeti ve oral mukozayı korumak amacı ile önlemler alındı. Silikon bariyer dişeti servikal hattına ve gingival embraşurlar üzerine yerleştirildi. Pamuk peletler ile izolasyon sağlandı. %25 hidrojen peroksit ikinci premolarlar arasına maksiller ve mandibular dişler üzerine uygulandı. Her bir ışık ile aktivasyon süresi 15 dakikaydı. Hidrojen peroksit dikkatli bir şekilde su ile uzaklaştırıldı. Tamamen uzaklaştığına emin olunduktan sonra, izolasyon bariyerleri kaldırıldı. 186 Bulgular ve Sonuç: Hastalara iki hafta boyama özelliği olan içecek ve yiyeceklerden uzak durması önerildi. Gerekli olursa idame tedavisi olarak ev tipi beyazlatma tedavisine devam edilebilir. Sonuç olarak, hastaları memnun eden gülümsemelere ulaştık. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-025 In Offıce Dental Bleachıng Treatment Şule Sayan, Zehra Süsgün Yıldırım, Salih Aydın, Suzan Cangül, Mahmut Karacan Dicle University Faculty of Dentistry Departmant of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey Method: 3 patient, 38 years old woman and two men 25 and 40 years old, were referred to the Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle University. In the clinical examination, we identified that patientshave extrinsic discolorotionteeth. So, we decided to applied dental bleachingtreatment in office (ZOOM, Philips, USA). First, the preventions were taken with purpose of protection of lip, gingival and oral mukoza. Silicone barrier was placed onto gingival servical line and gingival embraşur. With cotton pellets, isolation was obtained. %25 hydrogen peroxide was applied onto maxillary and mandibular teeth between second premolars. Each a light-activated time was 15 minute. Hydrogen peroxide was carefully removed with water. After making sure when completely removed hydrogen peroxide, isolation bariers taken out. Results and Conclusion: Patients was suggested to keep away food and drink which have coloring feature. If to be necessary, in home dental bleaching treatment can be contiune. Finally, we achieved to satisfied smile of patient. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Objective: The nature of tooth enamel is of inherent interest to dental professionals. During the past decade, the demand for conservative esthetic dentistry has grown dramatically. Tooth discoloration is a frequent dental complaint, associated with clinical and esthetic problems. Basically, there are two types of tooth discolorations: those caused by extrinsic factors and those caused by intrinsic congenital or systemic influence.Tooth discoloration presents two major challenges to the dentist. The first challenge is to ascertain the cause of the stain; the second is its management. 187 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-026 Fiber-Post Ve Kompozit Laminate İle Anterior Diş Rehabilitasyonu: Olgu Sunumu Salih Aydın, Suzan Cangül, Elif Pınar Bakır, Zehra Süsgün, Özlem Akyüz Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır Amaç: Direkt laminate veneer, laboratuvar çalışması gerektirmeksizin direkt olarak klinikte diş üzerine kompozit rezin materyalinin yerleştirilmesi esasına dayanan bir tekniktir. Diğer protetik yaklaşımlara göre ekonomik, ağızda cilalanmaları kolaydır. Çatlak ve kırık tamirleri rahatlıkla ağız içerisinde gerçekleştirilebilir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Yöntem: Üst anterior diş renkleşmesi şikayetiyle 17 yaşındaki bayan hasta kliniğimize başvurdu. Klinik ve radyolojik değerlendirme sonucu 21 nolu dişte kanal tedavi sonrası devital renkleşmesi ve kırılmış restorasyon tespit edildi. % 37’lik carbamide peroksit(FGM, Joinvile-Brazi) ile devital beyazlatma yapıldı. Daha sonra fiber post (Dochem, Shangay, China), automix simanla(Panavia SA, Okayama, Japan) ile uygulandı ve (Woodpecker Led-B, Shanghai, China) ışıkla polimerize edildi. Bond(3M Espe Singlebond, Neuss, Germany) uygulandı ve polimerize edildi. Daha sonra tabakalama yöntemiyle (Clearfill Majesty ES-2, Okayama Japan) A2D, A1E ve insizalde Translusent Amber nanofil kompozit ile restorasyon ışıkla polimerize edildi. Bitirme işlemi yapıldı ve polisaj için diskler ve parlatma lastikleri kullanıldı. 188 Bulgular ve Sonuç: Kısa sürede konservatif ve estetik bir sonuç elde edildi. İşlem sonunda hasta son derece memnundu. 6 ay sonraki kontrolde restorasyonda herhangi bir renk değişikliği, çatlak ve servikal rezorpsiyon gözlenmedi. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-026 Rehabilitation Of Anterior Teeth With Fiber-Post And Laminate Composite: A Case Report Salih Aydın, Suzan Cangül, Elif Pınar Bakır, Zehra Süsgün, Özlem Akyüz Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey Aim: Direct laminate veneer is based on a technique directly composite resin material to be placed on the teeth in the clinic without requiring a laboratory work. Compared to other prosthetic approaches, this is more economical and more easier to polish in the mouth. Repair of cracked and broken it’s can easily be carried in the mouth. Findings and Conclusions: Conservative and aesthetic results were obtained in a short time. After the treatment, patients were extremely satisfied. 6 months postoperatively, any discoloration on the tooth restoration, cracks and cervical resorption was observed. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Materials And Methods: A 17 year-old female patient was admitted to our clinic with complaints which upper anterior tooth discoloration. The clinical and radiological examinations, after root canal treatment of non-vital tooth discoloration and number 21 on teeth was found broken restoration. Non-vital bleaching treatment applied with 37 % carbamide peroxide(FGM, Joinvile-Brazil). Then the fiber post (Dochem, Shanghai, China) were applied with automixer cement (Panavia SA, Okayama, Japan) and polymerized with a light-curing(Woodpecker Led-B, Shanghai, China). Later, bond(3M Espe Singlebond, Neuss, Germany) was applied and polymerized. After then, (Clearfill Majesty ES-2, Okayama Japan) A2D, A1 and the translucent incisal Amber nano-filled composites were applied by incremantal tecnic and polymerized. Finally, finishing was achieved and then polishing discs and were used for fine polishing. 189 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-027 Florozisli Diş Vakasında Vital Diş Beyazlatma: Olgu Sunumu Salih Aydın, Suzan Cangül, Elif Pınar Bakır, Zehra Süsgün, Savaş Sağmak Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır Amaç: Doğal içme suyundaki flor oranı konsantrasyonunun yüksek olduğu bölgelerde yaşayanlarda Endemik Florozis görünmektedir. Ağır olmayan florozis vakası, vital beyazlatmayla rehabilite edilmek istenmektedir. Yöntem: Diş renkleşmesi şikayetiyle 28 yaşındaki erkek hasta kliniğimize başvurdu. Ağrı Doğubeyazıt’ta çocukluğunu geçirmiş hastanın yapılan klinik ve radyolojik değerlendirmesinde Endemik Florozis teşhisi kondu. Protetik veya konservatif tedaviyi reddeden hastaya sadece vital beyazlatma tedavisine karar verildi. Dişler kurutulduktan sonra gingival bariyer ve pamuk rulolarla izolasyon sağlandı. % 25 hidrojen peroksit (Philips Zoom, Los Angeles, USA), Philips Zoom ışıkla birlikte 15 dk uygulandı. Beyazlatma tedavisi bir hafta arayla 2 seans daha uygulandı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Bulgular ve Sonuç: Vital beyazlatma diş estetiğini elde etmede önemli bir tedavidir. İşlem sonunda başarılı bir sonuç elde edildi. 6 ay sonra sonra dişlerde renk değişikliği gözlenmedi. 190 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-027 Cases of Fluorosis On Tooth Vital Tooth Whitening: A Case Report Salih Aydın, Suzan Cangül, Elif Pınar Bakır, Zehra Süsgün, Savaş Sağmak Dicle Universty Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Turkey Aim: People who live in areas with a high concentration of fluoride content in drinking water naturally, ‘endemic fluorosis’ as defined, are seen. No cases of severe fluorosis, is required to be rehabilitated with vital whitenning. Method: A 28-year-old male patient was admitted to our clinic with a complaint of tooth discoloration. Clinical history had learned that the patient lived his childhood in Dogubeyazit in Ağrı. He had been diagnosed with not of Endemic Fluorosis with clinical and radiological examination. The prosthetic or conservative treatment refused by the patient because terminations was decided to use only vital whitening treatment. Tooth was dried, then the gingival barrier and isolation with cotton rolls were provided. Later, 25 % hydrogen peroxide (Philips Zoom, Los Angeles, USA), was applied with Philips Zoom light during 15 min. Whitening treatment with interval of one week, two sessions were also applied. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Results and Conclusion: Vital tooth whitening treatment is important in achieving the aesthetic. After treatment, a successful result was observerd and 6 months post treatment no tooth discoloration was observed. 191 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-028 Amelogenezis İmperkekta Hastalarının Direkt Kompozit Rezin İle Tedavisi: Vaka Raporu Özlem Akyüz, Savaş Sağmak, Şule Sayan, Muhammed Sayan Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Amelogenezis imperfekta her iki dentisyonu etkileyen bir mine diplazisidir. Bu anomaliler klinik ve radyolojik bulgular, histolojik görünümünden temel alınarak hipokalsifiye, hipoplastik ve hipomatur olarak sınıflandırılabilir. Dişler her zaman estetik ve fonksiyonel bozukluklara sahiptir. Ek olarak amelogenezis imperfekta hastaları diş hassasiyeti ve açık kapanışa sahip olabilir. Bu vakada, bu dişlerin kompozit rezinler ile restore edilmesi amaçlandı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Kliniğe başvuran genç erkek hastada renklenme, vertikal olarak açık kapanış, hassasiyet saptandı. Hastanın dental ve medikal muayenesi yapıldı; fotoğrafları ve dental radyografileri elde edildi. Anamneze göre 11 ve 12 numaralı dişler daha önceden kompozit ile restore edilmiş. Fakat hasta diğer renklenmelerden rahatsızdı. Diğer iki hastanın maksiller ve mandibular dişleri de amelogenezis imperfektadan etkilenmişti. Hastalara uygulanabilecek tedavi seçenekleri anlatıldı ve kompozit ile restore edilmesine karar verildi. 192 BULGULAR-SONUÇ: Amelogenezis imperfekta diş hassasiyeti, estetik ve psikolojik problemler gibi çeşitli problemlere sebep olmaktadır. Bu klinik rapor Amelogenezis imperfektalı iki hastada tedavinin fonksiyonel ve estetik yönlerini tanımlar ayrıca başarılı bir tedavi planı, düşük maliyetli tedavi, hasta ile iyi kooperasyonun mükemmel sonuçlar getirebileceğini ve hastaların beklentilerini yerine getirebileceğini gösterir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-028 Rehabilitation Of Amelogenesis Imperfecta Patients Using Direct Composite Resin: Case Report Özlem Akyüz, Savaş Sağmak, Şule Sayan, Muhammed Sayan Dicle University Faculty of Dentistry Departmant of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Turkey AIM: Amelogenesis imperfecta is enamel dysplasia involving both dentitions. The anomalies can be classified as hypocalcified, hypoplastic, or hypomaturation based on clinical and radiograhic findings, histolgical appearance. Teeth has always been aesthetics and function defects. In addition to amelogenesis imperfecta patients might have tooth sensitivity and open articulations This case purposed that this teeth restored with resin composites. FINDINGS- RESULTS: Amelogenesis imperfecta cause to various problems like tooth sensitivty, aesthetics and psychological problems. This clinical report describes functional and aesthetic aspects of therapy in two patients with Amelogenesis İmperfecta and also, it shows that a carefully prepared treatment plan, low cost treatment, good cooperation with the patient can bring excellent results and fulfil the patient’s expectations. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: A young boy was referred to our clinic with a request for his aesthetic problems and sensitive teeth. The patient was examined dentally and medically; photographs and dental radiographs obtained. According to anamnese 11 and 12 numbers teeth were restored with composite previously. But this patient disturbed from the other defects. The other two patients in maxillar and mandibular anterior teeth were affected by amelogenesis imperfekta. The other patients had available treatment options were explained to the patients and it was decided to treat restorations with composite. 193 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-029 Mikrodonti Ve Diastema Vakasının Direkt Kompozitle Restorasyonu: 4 Olgu Sunumu Özlem Akyüz, Savaş Sağmak, Emrullah Bahşi, Ezgi Sonkaya Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Mikrodonti, dişlerin normal boyutundan küçük olarak görüldüğü dental anomalidir. Diastema dişlerin mezio distal yönde aralıklı olmasıdır. Anterior dişler arasındaki diastemalar estetik problem teşkil eder. Bu olguların tedavisinde oklüzyonun değerlendirilmesi ile birlikte diastemanın nedeni araştırılmalıdır. Bu olgu sunumunda periodontal faz 1 tedavinin ardından estetiği sağlayabilmek için direkt kompozit rezin restorasyonlar uygulanmıştır. 194 YÖNTEM: İlk hasta ön dişlerindeki estetik rahatsızlığını bildirerek kliniğe başvurdu. Yapılan intraoral, radyografik incelemede üst ön keser dişlerinde diastemalar olduğu belirlendi. Hastanın maksiller 4 dişine ilk olarak % 37 lik fosforik asit (3M Espe Scotchbond-Universal Etchant) ve bond (3M Espe single bond universal) uygulandı sonrasında da A1 bodyi A1 mine kompoziti (Filtek™ Ultimate Universal) kullanılarak tek seansta restore edildi. Son olarak polisaj diskleri (Praxis Polishing Discs–TDV) ile polisaj yapıldı. İkinci olguda 21, 22 numaralı dişlerin gerekli periodontal tedavileri yapıldı. Diastema kompozit ile restore edildi. Üçüncü olguda hastanın muayenesi yapıldı ve bilateral kama lateral gözledi. Bu lateral dişler uygun kompozit rezin ile tek seansta restore edildi. Son olguda hasta üst, alt dişlerindeki diastemadan rahatsız olduğunu bildirdi. Yapılabilecek tedavi seçenekleri hastaya anlatıldı. Eski kompozit restorasyonlar değiştirildi. Diastemalar kompozit ile restore edildi. BULGULAR - SONUÇ: Mikrodontiye bağlı oluşan diastemaların kapatılmasında farklı yöntemler kullanılabilir. Direkt kompozit rezin restorasyonlar, diastemaların kapatılması için konservatif, düşük maliyetli, estetik bir tedavi seçeneğidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-029 Restoration Of Microdontia And Diastema Using Direct Composite: 4 Case Reports Özlem Akyüz, Savaş Sağmak, Emrullah Bahşi, Ezgi Sonkaya Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey METHOD: First patient was admitted to clinic with esthetic discomfort because of upper front teeth. Intraoral, radiographic examination showed diastemas of the maxillary anterior incisors. Firstly, four maxillary incisors for the patient were used %37 phosphoric acid (3M Espe ScotchbondUniversal Etchant) and bond (3M Espe single bond universal) and than were restored A1 body, A1 enamel composite (Filtek™ Ultimate Universal). Finaly, restorations were polished with polishing discs (Praxis Polishing Discs–TDV ). Secondly case, necesarry periodontal treatment was made of 21, 22 numbers teeth. Diastema was restored with composite. Thirdly case, examination performed patient and bilateral peg shaped lateral incisor was observed. This lateral incisors were restored in one session with appropriate composite resin. Final case, a patient was reported from lower, upper teeth diastema. Available treatment options were explained to the patient. Old composite restoration were changed. Diastemas were restored with composite. RESULTS AND CONCLUSION: Different methods can be used for the treatment of diastema due to microdontia. Direct composite resin restorations option a conservative, low-cost, esthetic treatment for diastema. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Microdontia which the teeth are smaller than normal size, is a dental anomaly. Diastema is a space or gap between two teeth. It appears most often between the two upper front teeth which causes esthetics problems. Before treatment, a diagnosis of the cause is made, including an evaluation of the occlusion. In this presentation firstly, made phase 1 periodontal treatment and then direct composite resin restoration were applied. 195 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-030 Direkt Kompozit Rezinler İle Diestema Kapama: Üç Olgunun Sunumu Hatice Sümeyye Kılıç, İhsan Yıkılgan Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara AMAÇ: Günümüzde artan estetik beklentiler sonucu diastema kapatma klinikte sıklıkla uygulanan bir işlem haline gelmiştir. Diastemaların direkt kompozit rezinler ile kapatılması diş dokularına zarar vermeyen, tek seansta uygulanabilen, hem hastanın hem de hekimin beklentilerini karşılayabilen bir seçenektir. Bu olgu sunumunda direkt kompozit rezin uygulanarak rehabilite edilen 3 diastema kapatma vakası ve 1 yıllık takipleri sunulmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Kliniğimize estetik şikayetlerle başvuran 3 hastanın ön bölgedeki polidiastemalarının direkt kompozit restorasyonlar ile kapatılması planlandı. Direkt kompozit rezin restorasyonlar yapılmadan en az bir hafta önce detertraj ve politür işlemleri uygulandı. Diastemaların mevcut olduğu boşluklara komşu diş bölgeleri ince grenli elmas frezlerle pürüzlendirildi, diş yüzeylerine sırası ile asit (Etching Gel, Kerr, ABD) bağlayıcı ajan (Single Bond Universal, 3M-ESPE, ABD) ve kompozit rezin (Clearfil Majesty, Kuraray, Japonya) uygulanarak restorasyon tamamlandı. Daha sonra restorasyon yüzeylerine ince grenli elmas frezler ve alüminyum oksit kaplı diskler (Sof-Lex, 3M-ESPE, ABD) kullanılarak bitirme ve polisaj işlemleri yapıldı. Bir yıl sonra takip için hastalar çağırıldığında restorasyonlar kenar uyumu, renk değişikliği ve restorasyon bütünlüğü açısından değerlendirildi. 196 BULGULAR-SONUÇ: Diastema olgularında direkt kompozit rezin restorasyonlar minimal invaziv bir yaklaşım olmasının yanında tek seansta hem hastayı hem de hekimi tatmin eden sonuçlar vermektedir. 1 yıllık klinik takiplerinde restorasyonlar kabul edilebilir fiziksel özellikler, marjinal bütünlük ve estetik sergilemektedirler. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-030 Diastema Closure With Direct Composite Resins: Report Of Three Cases Hatice Sümeyye Kılıç, İhsan Yıkılgan Gazi University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry, Ankara, Turkey RESULTS AND CONCLUSION: Direct composite restorations in cases of diastema gives results that satisfy both patient and clinician in a single visit as well as being a minimally invasive approach. In 1-year clinic follow-ups, restorations exhibit acceptable physical properties, marginal integrity and aesthetics. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Today, As a result of increasing aesthetic expectations, diastema closure has become a commonly performed in dental clinics. Diastema closure with direct composite resin is an option, which does not damage tooth structure, can be applied in a visit, and also can meet the expectations of patients and clinicians. In the present case report, the three diastema closure cases rehabilitated with direct composite resin application and the 1-year follow-up are presented. METHOD: The closure with direct composite restorations of polidiastema in the anterior region of three patients applying to our clinic due to aesthetic complaints was planned. At least one week before the application of direct composite restorations, scaling and polishing procedure have been applied. The areas of the adjacent teeth to diastemas was roughened with fine-grained diamond burs. The restorations was performed with applying acid gel (Etching Gel, Kerr, USA), bonding agent (Single Bond Universal, 3M-ESPE, USA) and composite resin (Clearfil Majesty, Kuraray, Japan) on dental surfaces, respectively. Then finishing and polishing procedures were performed by using fine-grained diamonds and aluminum oxide coated discs (Sof-Lex, 3M-ESPE, USA) on restoration surface. After one year the patients were called for follow up, the restorations were evaluated in terms of marginal adaptation, color change and integrity of restoration. 197 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-031 Travma Sonrası Estetik Restorasyonlar: 2 Olgu Sunumu Savaş Sağmak, Özlem Akyüz, Emrullah Bahşi Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Travmatik dental yaralanmalar sıklıkla kaza ya da spor yaralanmaları ile meydana gelir. Kırılmış dişler bütün dental yaralanmaların büyük kısmını oluşturur. Travmaya uğramış anterior dişler estetik ve fonksiyonel onarıma ihtiyaç duyarlar. Buna ek olarak hastalar psikolojik terapiye ihtiyaç duyabilirler. Bu vakalarda en kısa sürede anamnez ve inspeksiyon, mobilite, perküsyon, palpasyon, vitalite ve radyografik muayene gibi gerekli testler yapılmalıdır. Daha sonra beklentilere ve sonuca yönelik tedaviler yapılmalıdır. Andreasen’ in dental travma sınıflandırması mine çatlağı ve komplike olmayan kron kırıklarını içerir. Bunlar mine ve dentin ile sınırlı kırıklardır ve minimal preparasyon ile direkt kompozit rezin restorasyonu yapılabilir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Travma hikayesiyle birlikte kırık dişlere sahip iki hasta estetik şikayetlerle kliniğimize başvurdu. Birinci olguda hastanın 11 ve 12 numaralı dişlerinde mine dentin kırığı mevcuttu. 22 yaşındaki diğer hastanın 11 numarasında mine dentin kırığı gözlemlendi. Dişlerin düzensiz mine kenarları su soğutması altında elmas frezler ile düzeltildi ve bukkal mine kenarlarına bizotaj uygulandı. Dişlere % 37 lik fosforik asit (3M Espe Scotchbond-Universal Etchant) ve bond (3M Espe single bond universal) uygulandı. Sonrasında seçilen kompozit rezinler (Filtek™ Ultimate Universal) ile restorasyonu yapıldı. Son olarak polisaj diskeri (Praxis Polishing Discs–TDV) ile polisaj yapıldı. 198 BULGULAR-SONUÇ: Kırık dişler kompozit rezinler ile minimal preparasyon ve özenli çalışma ile tek seansta restore edildi. İşlem sonunda hastanın fonksiyonel ve estetik beklentileri karşılandı. Hastaya 6 ay sonra kontrole gelmesi tavsiye edildi. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-031 Post Traumatic Aesthetic Restorations: 2 Case Reports Savaş Sağmak, Özlem Akyüz, Emrullah Bahşi Dicle Universty Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Turkey METHOD: Two patients who have cracked teeth from incisal part with trauma history applied to our clinic because of aesthetic reasons. In the first case, patient has cracked that limited with enamel and dentine in 21 teeth. The other patient who 22 years old have enamel and dentin cracked in 11 numbers teeth. Irregular enamel margins of each teeth were prepared with diamond bur under water cooling and buccal enamel marjins applied bevelling. Teeth were used %37 phosphoric acid (3M Espe Scotchbond-Universal Etchant) and bond (3M Espe single bond universal) and than were restored with selected composite resin (Filtek™ Ultimate Universal). Finaly, restorations were polished with polishing discs (Praxis Polishing Discs–TDV ). RESULTS AND CONCLUSION: Craked teeth have restored with compsite resins by minimally preparaion and careful working in one session.After treatment, a functional and aesthetic result was observerd. The patient was advised to return after 6 months. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Traumatic dental injuries often occur in accidents or sports-related injuries. Chipped teeth account for the majority of all dental injuries. Firstly traumatized anterior teeth need esthetic and functional repair in addition to patients may need psychological therapy. This cases may make anamnesis and necessary test that inspection, mobility, percussion, palpation, vitality and radiographic examination at the earliest. And than treatment should be made to expectations and results. Classification of dental trauma by Andreasen have cracked teeth and non complicated crown fractures. These are cracked that limited with enamel and dentine and direct composite resin restoration may make with minimal preperation. 199 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-032 Endodontik Tedavili Renklenmiş Dişlerde Beyazlatma Tedavisi: 2 Olgu Sunumu Savaş Sağmak, Özlem Akyüz, Mahmut Karacan Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Endodontik tedavi sonrasında özellikle anterior dişlerde meydana gelen renklenmeler ciddi estetik problemler yaratmaktadır. Bu dişlerin minimal invaziv yöntemlerle direkt tedavisi mümkündür. Bu olgu sunumda maksiller santral dişlerin ağartma ve direkt kompozit rezinle tedavisi amaçlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 28 ve 30 yaşındaki iki bayan hasta dişlerindeki renklenme sebebiyle kliniğimize başvurdu. 1. hastanın 7 yıl önce sol maksiller santral dişine, 2. hastanın 8 yıl önce her iki üst santral dişine kanal tedavisi ve kompozit restorasyon yapıldığı belirlendi. Alınan periapikal radyografilerde herhangi bir patolojik bulguya rastlanmadı. Hastalara öncelikle 3 seans % 35 lik hidrojen peroksit (Opalescense endo) ile ağartma tedavisi uygulandı. Su soğutması altında elmas frezler ile mine yüzeyleri pürüzlendirildi.% 37 lik ortofosforik asit(3M Espe Scotchbond-Universal Etchant) ile asitleme yapıldı. Ardından tek aşamalı bağlayıcı sistem (3M Espe single bond universal) ve kompozit rezin metaryal ((Filtek™ Ultimate Universal) ile restore edildi. Bitim ve polisaj işlemleri alüminyum oksit kaplı diskler (Praxis Polishing Discs–TDV) ile gerçekleştirildi. 200 BULGULAR-SONUÇ: Renklenmiş dişler hastalar için estetik problemler oluşturur. Bu dişlerin tedavisinde farklı yöntemler uygulanabilir. Beyazlatma tedavisi pahalı ve invaziv olan protetik işlemlere ihtiyaç olmadan hastaların estetik ve psikolojik sorunlarına çözüm sağlar. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-032 Bleaching Treatment in Discolored Root Canal Treated Tooth:2 Case Reports Savaş Sağmak, Özlem Akyüz, Mahmut Karacan Dicle Universty Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Turkey AIM: The coloration especially in anterior teeth after endodontic treatment causes serious aesthetic problems. Direct treatment of these teeth with minimally invasive techniques is possible. In this case report it is intended to be treated maxillary central teeth with bleaching and direct composite resin. RESULTS AND CONCLUSION: Discoloured teeth cause esthetic problems for patients. For the treatment of these teeth it can be applied different methods. Bleaching treatment provides solutions to aesthetic and psychological problems without the need of expensive and invasive prosthetic procedures. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: Two female patients (28 and 30 years old) were admitted to our clinic who were suffering from tooth discoloration. It was learned that one of the patients’ left maxiller central tooth and the other patient’s both centrals had endodontic treatment which were treated 7 and 8 years ago. There were no pathological findings in periapical radiographs. First, 3 seances bleaching was applied with %35 hydrogen peroxide (opalescence endo). Enamel surface was roughened with diamond burs under water. %37 orthophosphoric acid (3M Espe Scotchbond-Universal Etchant) was applied to etch enamel surface. Then it was restored by single bond (3M Espe single bond universal) and composite resin material (Filtek™ Ultimate Universal). The finishing and polishing process was carried out with aluminum oxide coated discs (Praxis Polishing Discs–TDV). 201 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-033 Amelogenezis İmperfekta Hastasına Vital Diş Beyazlatma Uygulaması TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Şule Sayan, Zehra Süsgün Yıldırım, Suzan Cangül, Salih Aydın, Mahmut Karacan Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır 202 AMAÇ : İki tip diş renklenmesi vardır: ekstrinsik ve intrinsik. İntrinsik renklenmelerden biri amelogenezis imperfektadır. Amelogenezis imperfekta hem primer hem de kalıcı dişlenmede diş mine yapısında meydana gelen genetik bir hastalıktır. En yaygın kabul edilen sınıflandırma 1988’de Witkop tarafından önerilmiş olup, başlıca AI tipleri; minenin gelişim aşamalarına dayanan hipoplastik, hipomatür ve hipokalsifiye ve taurodontizm ile görülen hipoplastik-hipomatür amelogenezis imperfektadır. YÖNTEM: 17 yaşındaki kadın hasta Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisine estetik şikayet ile başvurdu. Hasta anamnezi alındığında, kız kardeşinde de amelogenezis imperfekta olduğunu öğrendik. Hastanın diş minesi sert ve parlak olmasına rağmen, diş rengi koyu sarıydı. Bu yüzden, hastanın hipomatüre tip AI olduğunu düşündük. Hastanın onayı alındıktan sonra diş beyazlatma tedavisi yapılmasına karar verildi. Diş temizliği yapıldıktan sonra, ışık aktivasyon kaynağı kullanılarak ofis tipi dental bleaching tedavisi (ZOOM, Philips, USA) uygulandı. Her bir ışık ile aktivasyon süresi 15 dakikaydı ve bu hasta için uygulama üç kez tekrar edildi. BULGULAR VE SONUÇ: AI hastasına dental beyazlatma yapıldıktan sonra, hasta boyama özelliği olan yiyecek ve içeceklere devam ederse, dişlerin renkleri hemen eski haline geri döner. Hasta bu konuda kısıtlanmalıdır ve idame tedavi olarak evde beyazlatma setini kullanmalıdır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-033 Vital Dental Bleaching Application to Patient With Amelogenesis Imperfecta Şule Sayan, Zehra Süsgün Yıldırım, Suzan Cangül, Salih Aydın, Mahmut Karacan Dicle University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry,Diyarbakır,Turkey METHOD: AI patient, 20 years old woman, were referred to the Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle University with esthetic complication. When patient history taken, we also learned her sister that is amelogenesis imperfecta. Although dental enamel of patient is hard and shiny, coloration of teeth are dark yellow. So, we have thought that patient is hypomaturation type AI. With confirmation of patient was decided to dental bleaching application. After teeth cleaning was done, office dental bleaching treatment with the use of light-activation sources (ZOOM, Philips, USA) was applied. Each a light-activated time was 15 minute, and it was carried out three time for this patient. RESULTS AND CONCLUSION: After dental bleaching was applied AI patient, if patient continues using coloring foods and drinks, teeth colour turns back prior discoloration immediately. Patient should be restricted for this issue. And home bleaching kit should be used as maintenance treatment. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: There are two types of tooth discolorations: extrinsic and intrinsic. One of intrinsic discolorations is amelogenesis imperfecta. Amelogenesis Imperfecta (AI) is a hereditary disorder that disturbs the formation of the dental enamel both in the primary and the permanent dentition. Most commonly accepted classification is the one being proposed by Witkop 1988 which classified AI into mainly types; hypoplastic, hypomaturative, and hypocalcified type based on developmental stages of enamel and hypoplastic-hypomaturation with taurodontism. 203 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-034 Erosiv Aşınmaya Konservatif Tedavi Yaklaşımlar: Olgu Sunumu Latife Altınok, Nilgün Akgül Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Dental erozyon diş sert dokularında çürük olmaksızın görülen madde kaybıdır. Progresiftir ve geri dönüşümü olmayan bir süreç olarak tanımlanmıştır. Bu olgu sunumunda 11,21,22,23 nolu dişlerinin kole bölgelerinde erozyon nedeniyle mine kaybı gözlenen hastaya yapılan tedavi anlatılmaktadır. YÖNTEM: 43 yaşındaki bayan hasta estetik problemlerle ve üst ön dişlerinin restore edilmesi isteğiyle kliniğimize başvurdu. Yapılan intraoral incelemede 11,21,22,23 nolu dişlerin kole bölgelerinde erozyon alanları belirlendi ve üst santral dişlerin insizal bölgesinde minede yaygın madde kaybı görüldü. Hastaya tedavi seçenekleri anlatıldı. Direk kompozit restorasyon materyalleriyle tedavisine karar verildi. Hastanın maxiller 4 dişine A2 renginde 3M ESPE Filtek Ultimate (ST.Paul,USA) kompozit, %37 lik ortofosforik asit ( total-etch adeziv (3M ESPE Scothbond asit) ve Adper scothbond (ST.Paul,USA) kullanıldı. Son olarak bitim ve polisaj işlemleri SOF-LEX(3M ESPE) kullanılarak gerçekleştirildi. 204 BULGULAR-SONUÇ: İntrensek ve ekstrensek asitler dental erozyonun birincil etiyolojik faktörüdür. Bu asitler diyetle ilgili, mesleki veya iç kaynaklı olabilir. Erozyonun erken tedavisinde risk faktörleri çok iyi belirlenmeli ve koruyucu önlemler alınmalıdır.Direk kompozit restoratif materyalin uygulanması estetik açıdan tatmin edici,konservatif ve maliyeti düşük bir tedavi seçeneğidir. Hasta yapılan tedaviden memnun kalmıştır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-034 Conservative Treatment Approaches For Wear Erosive: A Case Report Latife Altınok, Nilgün Akgül Ataturk University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Erzurum,Turkey AIM: Dental erosion is the loss of dental hard tissues not involving caries lesions. It is defined as a progressive and irreversible process. In this case 11,21,22,23 teeth enamel loss due to erosion in the cervical region of the teeth describes the treatment to a patient observed. RESULTS AND CONCLUSION: Intrinsic and extrinsic acids are the mainly etiologic factors of dental erosion. Diet, work environment and endogenous source can be related to these acids.. It is fundamental to diagnose the possible risk factors such that preventive measures can be iniated. The application of direct composite restorative material aesthetically is satisfying, conservative and cost-effective treatment option. Patient wAS satisfied with the treatment. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: 43-year-old female patient were admitted to our clinic with a request of the restoration of the upper anterior teeth due to aesthetic problem. İn the Intraoral examination, erosion areas were determined in the cervical region of the 11,21,22,23 teeth and diffuse loss of enamel were observed in the incisal of the upper central incisors. The treatment options were described to patient. Direct composite materials applied for the restoration of the upper front teeth. 3M ESPE Filtek Ultimate (ST.Paul,USA) composite in A2 color, 37% lik orthophosphoric acid ( total-etch adhesive,3M ESPE Scotchbond acid ) and Adper scothbond (ST.Paul,USA) all from the composite kit, were used for this purpose. Finally, SOF-LEX was used for polishing and finishing. 205 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-035 Devital Beyazlatma Tekniğiyle Estetiğin Yeniden Sağlanması Şule Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydın, Mahmut Karacan, Zehra Süsgün Yıldırım Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Travma sonucu pulpa odasında meydana gelen intrapulpal hemorajiler veya pulpa nekrozu gibi iç etkenler dişlerde renk değişimlerine sebep olmaktadır. bunun sonucunda hastalarda estetik problemler oluşmakta ve bu sorunlar ağartma tedavileriyle giderilmeye çalışılmaktadır. YÖNTEM: 22 yaşında bayan hasta travma sonucu üst santral dişlerinde meydana gelen estetik şikayetiyle Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalına başvurmuştur. hastanın klinik muayenesinde dişlerde yoğun bir renkleşmenin olduğu tespit edilmiştir. radyografik değerlendirmede ise üst sağ santral dişin vital, sol santral dişin ise devital olduğu saptanmıştır. tüm veriler sonucunda hastanın üst sol santral dişine kanal tedavisi yapıldı ve % 35 lük hidrojen peroksit ile ağartma tedavisine başlandı. 3 seans sonunda beyazlatma tedavisi bitirildi ve üst sağ ve sol santral dişler 3m filtek ultimate A2 dentin ve A3 enamel kompozitler kullanılarak restore edildi. BULGULAR-SONUÇ: Devital beyazlatma estetik Dişhekimliğinin ilerleme kaydettiği önemli konularından biridir. işlem sonucunda hastanın protetik yaklaşıma gereksinim duyulmadan estetiği sağlanmış oldu. 6 aylık konroller sonucunda dişlerde herhangi bir renk değişikliği gözlenmedi. 206 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-035 Reconstruction The Aesthetics With Non-Vital Bleaching Techniques PURPOSE: The interpulpal hemorrhages which is occurred in the dental pulp cells due to trauma or internal factors such as pulp necrosis caused to the change of the colors of teeth. So that, the esthetical problems occurred and tried to be treated with methods such as the dental bleaching. METHOD: The 22 years old female patient applied to the Department of Restorative Dentistry of the Faculty of Dentistry at Dicle University because of esthetical problems in her upper central teeth due to the trauma. In her clinical examination, it is observed that there is an intense color change in her teeth. In the radiographic evaluation, it is determined that the upper-right central tooth is vital and the left central tooth is devital. By considering all data, root canal treatment is operated and the bleaching treatment with hydrogen peroxide (35%) was started. The bleaching treatment was finalized after 3 sessions and upper-right and left central teeth were restored by using composites of 3m filtek ultimate A2 dentin and A3 enamel. RESULTS AND CONCLUSION: Devital bleaching is one of the important issue of dentistry which makes progress. As a result of the treatment, the esthetic was made without a need for prosthetic approach. It is not observed that any kind of color change in teeth as a result of 6 months periodical controls. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Şule Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydın, Mahmut Karacan, Zehra Süsgün Yıldırım Dicle University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey 207 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-036 Direkt kompozit venerlere alternatif çözüm: Cad-Cam venerler Bilal Yaşa1, Hüseyin Hatırlı1, Serhat Köseoğlu2 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir 2 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İzmir 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Anterior dişler arasındaki diastema varlığı hastaların gülüşünü olumsuz yönde etkilemektedir. Diastemaların kapatılmasında ise uzun dönem klinik başarısı kanıtlanmış olan lamina venerler direkt ve indirekt tekniklerle başarılı şekilde uygulanmaktadır. Ancak direkt teknikle uygulanan venerler uzun dönemde hasta beklentilerini karşılamada başarısız olabilmektedir. Bu olgu sunumunun amacı diastema kapatılması amacıyla uygulanmış olan direkt kompozit venerlerin, Cad-Cam destekli indirekt lamina venerler ile yenilenmesidir. 208 YÖNTEM: 25 yaşında bayan hasta anterior dişlerindeki diastemalardan kaynaklanan estetik problemleri ile 4-yıl önce kliniğimize başvurdu. İntraoral muayene sonrasında üst anterior dişlere direkt teknikle kompozit vener uygulandı. 3-yıllık kontrolde restorasyonlarda kenar uyumu problemleri ve renklenmeler görüldü. Hasta beklentileri doğrultusunda, mevcut restorasyonlar üzerinden gingivektomi, ev tipi beyazlatma ve indirekt lamina vener uygulamasına karar verildi. Gingivektomi sonrası diş etleri iyileştikten ve beyazlatmadan 14-gün sonra üst kesici dişlere minimal düzeyde lamina vener preparasyonu yapıldı. Preparasyonların dijital ölçüsü alınarak venerler Cad-Cam yazılımında dizayn edildi. Nano-seramik kompozit bloklardan kazının restorasyonlar ve ısıtılmış nanofil rezin kompozit ile yapıştırıldı. Restorasyonlar bitirme frezleri, polisaj diskleri ve elmas polisaj pastası ile bitirildi ve parlatıldı. BULGULAR: Yapılan bir yıllık kontrolde restorasyonların marjinal adaptasyonlarının iyi olduğu, renk uyumu ve yüzey parlaklığının çok iyi olduğu izlendi. Hasta memnuniyeti ise oldukça yüksekti. SONUÇLAR: Direkt kompozit venerler rutin klinik pratiğinin vazgeçilmezi olmasına rağmen, uzun dönemde materyale veya hastaya bağlı problemler ortaya çıkabilmektedir. Bunlara alternatif olarak daha gelişmiş fiziksel özellikler sunan nano-seramik kompozit Cad-Cam materyalleri daha iyi klinik sonuçlar sergileyebilirler. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-036 An alternative solution to direct composite veneers: Cad-Cam veneers Bilal Yaşa1, Hüseyin Hatırlı1, Serhat Köseoğlu2 Izmir Katip Celebi University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Izmir, Turkey 2 Izmir Katip Celebi University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontoloji, Izmir, Turkey 1 METHODS: 25-year-old female patient referred to our clinic 4-years ago, with esthetic complaints arising from the diastemas between anterior teeth. After intraoral examination, direct composite laminate veneers applied to upper incisor teeth. At 3-years follow up, marginal adaptation problem and discoloration on the restorations was observed. Considering patients expectations, gingivectomy, home bleaching and indirect laminate veneer were concluded for the theraphy. Following gingival healing and 14-days after the bleaching, upper incisor teeth were slightly prepared for laminate veneers. Impression was taken digitally and veneers were designed on the Cad-Cam software. After milling of restorations from nanoceramic-composite blocks, they cemented with heated nanofilled resin composite. The restorations were finished and polished with fine burs, polishing discs and diamond polishing paste. RESULTS: At 1-year follow up, restorations demonstrated good marginal adaptation, perfect colour match and surface luster. Satisfaction of the patient was very high. CONCLUSION: Although direct composite veneers is an essential method in clinical practice, problems based on material or patient may occur in the long term. Alternatively, Cad-Cam nanoceramic-composite blocks which have enhanced physical features may offer better clinical results. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Presence of diastemas between anterior teeth negatively affect patients’ smile. Laminate veneers which have proven long term clinical success can be used for diastema closure by using direct or indirect techniques. However, direct veneers may fail to satisfy on patient expectations in the long term. The aim of this report is to present renewal of direct composite veneers for diastema closure with indirect laminate veneers by Cad-Cam. 209 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-037 Sabit ortodontik tedavi sonrası gelişen beyaz lezyonların mikro-invaziv resin infiltrasyon tekniği ile estetiğinin geliştirilmesi TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Fulya Demir1, Gürkan Gür1, Emre Cesur2, Ayşe Tuba Altuğ2, Ayşegül Mine Tüzüner Öncül3, Gülbike Demirel1 1 Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara 2 Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, Ankara 3 Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız Yüz ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Ankara 210 17 yaşında kadın hasta, kliniğimize yüz bölgesindeki asimetri şikayetiyle başvurmuş olup, yapılan klinik muayenede hastanın Sınıf III malokluzyon, orta hat sapması, gummy smile ve mandibular asimetriye sahip olduğu görülmüştür. Servikal vertebra maturasyon evreleri değerlendirildiğinde, hastanın iskeletsel gelişimini tamamlamak üzere olduğu görülmüştür. Bu nedenlerle, hastaya sabit ortodontik tedavi ve ortognatik cerrahi uygulaması kararlaştırılmıştır. Cerrahi hazırlık amacıyla, sabit ortodontik tedavi başlanmış olup, bu aşamadan sonra Sınıf III malokluzyonu ve gummy smile’ı düzeltmek amacıyla çift çene ortognatik cerrahi operasyonu uygulanmıştır. Çene ucu asimetrisinin düzeltilmesi amacıyla ise hastaya genioplasti önerilmiştir. Sabit ortodontik tedavi sonrası mine yüzeyinde beyaz nokta lezyonları gelişmiştir. Minede beyaz lezyonların gelişmesi sabit ortodontik tedavinin en önemli iatrojenik komplikasyonlarından birisidir. Mine lezyonları için pekçok tedavi seçeneği mevcuttur. Micro-invaziv rezin infiltrasyon tekniği bunlardan birisidir. Bu teknik düşük vizkoziteli ve ışık ile sertleşen bir rezin olan infiltranın minenin demineralize lezyonu içerisine penetrasyonu esasına dayanmaktadır. Yüzey tabakası uzaklaştırıldıktan ve kurutulduktan sonra rezin infiltran uygulanır, Rezin kapiller kuvvet ile lezyonun mikropörezitelerine penetre olur ve ışık uygulanarak sertleştirilir. Bu klinik çalışmada rezin infiltrasyon tekniği ile beyaz nokta lezyonun tedavisi anlatılmıştır. Tedavi sonrası estetik görünümde düzelme elde edilmiştir. Micro invaziv rezin infiltrasyon tekniği beyaz nokta lezyonlarında estetiğin geliştirilmesi için mikroabrazyon ve restoratif tedaviye alternatif olarak düşünülebilir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-037 Esthetic improvement of multi bracket-induced white spot lesions with micro-invasive resin infiltration tecnique A 17 year old female patient came to our clinic complaining about asymmetry in facial area. Clinic examination showed that the patient had Class III malocclusion, midline deviation, gummy smile and severe mandibular asymetry. Through the cervical vertebra maturation stages, it was observed that patient almost completed her skeletal maturation. So, we planned to treat patient with fixed orthodontic treatment and orthognathic surgery. After fixed orthodontic treatment for surgical preparation completed, bimaxillary orthognathic surgery was performed to correct Class III malocclusion and gummy smile. To treat chin asymmetry, genioplasty was suggested to the patient. After of fixed orthodontic treatment white spot lesions on the enamel surface was developed. Development of white spot lesion on the enamel surface is by far the most important iatrogenic effect of fixed orthodontic appliance therapy.. There is a range of treatment options for such enamel lesions. A micro-invasive resin infiltration technique is one of them. This technique is based on infiltration into enamel’s demineralized lesion with a low-viscosity, light curing resin called infiltrant. In this technique the surface layer is eroded and desiccated, followed by resin infiltrant application. The resin penetrates into the lesion microporosities driven by capillary force and is hardened by light curing. This case report has presented treading white spot lesions with resin infiltration tecnique. After treatment an immediate improvement of the esthetic appearance was achieved. A micro-invasive resin resin infiltration technique might be an alternative to microabrasion and restorative treatment in treating of white spot lesions of esthetically. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Fulya Demir1, Gürkan Gür1, Emre Cesur2, Ayşe Tuba Altuğ2, Ayşegül Mine Tüzüner Öncül3, Gülbike Demirel1 1 Ankara University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Ankara, Turkey 2 Ankara University Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Ankara, Turkey 3 Ankara University Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Ankara, Turkey 211 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-038 Diş Renklenmesine Konservatif Tedavi Yaklaşımları:Olgu Sunumu Latife Altınok, Rabia Bilgiç, Nilgün Akgül Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum AMAÇ: Günümüzde hastaların estetik beklentilerinin artmasıyla birlikte beyazlatma tedavisi önem kazanmıştır.. Hastaya beyazlatma tedavisi ile birlikte kompozit restorasyon yapılması düşünülüyorsa önce beyazlatma tedavisi tamamlanmalıdır. Kompozit restorasyonlar elde edilen renge göre yapılmalıdır. Bu vaka raporunda estetik ve fonksiyonel ihtiyaçlarını gidermek için renklenme ve diş kırığı şikayetiyle başvuran iki hasta sunulmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Bu olgu sunumunda diş renginden ve düzensizliğinden yakınan 28 yaşındaki bayan hasta ve 31 yaşındaki bayan hastaya yapılan diş tedavileri anlatılmaktadır. Hastalara önce intrakoronal beyazlatma yapmaya karar verilmiştir. Beyazlatma ajanı olarak opalasence endo kullanıldı. 2. Beyazlatma seansı sonrasında istenene renge ulaşıldı ve kavite geçici dolgu materyali ile kapatıldı. 2 hafta sonrasına daimi restorasyon için randevu verildi.2 hafta sonra Hastanın diş rengi belirlendikten sonra kompozit uygulanmıştır. Bu uygulamada A2 renginde 3M ESPE filtek ultimate(ST.PAUL USA),%37 lik ortofosforik asit total-etch adeziv (3M ESPE Scothbond asit) ve Adper scothbond (ST.Paul,USA) kullanıldı. Son olarak kompozit polisaj ve bitirme işlemleri için SOF-LEX (3M-ESPE) kullanıldı. 212 BULGULAR-SONUÇ: Beyazlatma uygulaması kesinlikle hekim kontrolünde ve kurallara uygun bir şekilde yapılmalıdır. Dişlerdeki estetik görüntünün düzeltilmesinde, beyazlatma tedavileri daha konservatif ve daha ekonomik olarak hastalara sunulmaktadır. Bu hastalara yapılan tedaviler sonrası hastalar tüm beklentilerinin karşılandığını belirtmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-038 Conservative Treatment Approaches For Tooth Discoloration: A Case Report Latife Altınok, Rabia Bilgiç, Nilgün Akgül Ataturk University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Erzurum,Turkey AIM: Today, tooth whitening treatment has gained importance with increasing aesthetic expectatio. When concomitant composite restorations are planned, firstly the bleaching should be completed. The composite restorations should be performed according to the obtained color. The aim of this case report is presented to restore esthetics and functional requirement of two patients with tooth discoloration and fracture. RESULTS AND CONCLUSION: Bleaching treatment must be performed strictly under the control of the physician, in accordance with the rules.. Bleaching treatment have been accepted by the public as a more conservative and economical method of improving the aesthetic appearance of the teeth. After the treatment of the patients, these patients reported to satisfy all expectations. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: In this case report, the dental treatment of 28-year-old and 31-year-old female patients suffering from discoloration and deformite of the tooth was described. Firstly, application Intracoronal bleaching to patients was decided. Opalasence Endo was used as a bleaching agent. The desired color was achieved after 2. whitening session and cavity was closed with temporary filling material. An appointment for permanent restoration after 2 weeks was given. 2 weeks later after the patient’s tooth color determination, Composite was administered.. 3M ESPE Filtek Ultimate (ST.Paul,USA) composite in A2 color, 37% lik orthophosphoric acid ( total-etch adhesive (3M ESPE Scothbond acid) ve Adper scothbond (ST.Paul,USA) all from the composite kit, were used for this purpose.. Finally, SOF-LEX (3M-ESPE) was used for polishing and finishing. 213 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-039 Estetik Problemlerin Laminate Veneer İle Tedavisi Muhammed Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydın, Zehra Süsgün Yıldırım, Mahmut Karacan Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Renk değiştirmiş, fraktüre, malforme veya malpoze anterior dişlerin estetik tedavisinde full seramik kronlar yerine, laboratuvar işlemi gerektirmeyen direkt kompozit laminate veneer tedavi yöntemi tercih edilmektedir. Laminate veneerler; estetik, stabil, biyouyumlu, tedavi sonuçları tahmin edilebilir ve gingival iritasyon yaratma riski minimal olan restorasyon seçenekleridir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Yaşları 18 ile 35 arasında değişen 5 hasta estetik şikayetiyle Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalına başvurmuştur. Hastaların yapılan klinik muayeneleri sonucunda anterior dişlerinde renklenmeler gözlenmiştir. Hastalara tedavi alternatifleri anlatıldıktan sonra onların talepleri de göz önünde bulundurularak dişlerin direkt kompozit rezin veneerla tedavi edilmesine karar verilmiştir. Tüm dişlerin labial yüzeylerine preparasyonlar yapıldıktan sonra aynı tip etching (Ivoclar Vivadent Tetric N-Etch Schaan/Liechtenstein) ve adeziv sistem (Ivoclar Vivadent Tetric N-Bond Schaan/Liechtenstein) uygulandı. Daha sonra nanohibrit bir kompozit rezin olan grandio restoratif materyali yerleştirildi. Bitirme işlemleri diskler ve lastikler kullanılarak tamamlandı. 214 BULGULAR-SONUÇ: Direkt kompozit laminate veneerler protetik restorasyonlara alternatif tedavi seçenekleridir. Labaratuar aşaması gerektirmemesinin yanında kompozit rezin yüzeyinin kullanıldıkça daha pürüzsüz görünüm alması, tamirinin kolay ve dişeti uyumunun iyi olması, doğal dişlere yakın estetik görünüm vermesi ve maliyetinin düşük olması gibi avantajları dolayısıyla güvenle kullanılabilmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-039 Treatment With Laminate Veneer Of Aesthetic Problems Muhammed Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydın, Zehra Süsgün Yıldırım, Mahmut Karacan Dicle University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey AIM: It is preferred to use direct composite laminate veneers instead of ceramic crowns in the treatment of changed color, fractured, malformed, malpositioned anterior teeth. Laminate veneers is a choice of restoration which is esthetical, stable, biocompatible, predictable (the result of the treatment) and the risk of creating a gingival irritation is minimal. RESULTS AND CONCLUSION: Direct composite veneers is a treatment method which is alternative to the prosthetic restorations. It can be used confidently because of those advantages: it does not necessitate the laboratory process, the surface of composite resin has become smooth as much as it is used, it is easy to fix and its compliance with gum is good and it creates an esthetic appearance looks like a natural tooth and its cost is low. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: 5 patients whose ages are between 18 and 35 applied to the Department of Restorative Dentistry of the Faculty of Dentistry at Dicle University by complaining about esthetical problems. It is observed that there are colorations in their teeth as a result of clinical examinations. It is determined to treat the teeth with direct composite resin veneers after informed the patients and by considering their preferences. After the implementation of preparations in labial surfaces of all teeth, the same type etching etching (Ivoclar Vivadent Tetric N-Etch Schaan/Liechtenstein) and adhesive system (Ivoclar Vivadent Tetric N-Bond Schaan/Liechtenstein) was implemented. Thereafter, the restorative material of resin grandio which is a nanohybrid composite resin was put. The finishing process was completed by using discs and rubbers. 215 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-040 Kompozit Rezin Veneer İle Diastemalarin Kapatılması Muhammed Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydin, Mahmut Karacan, Zehra Süsgün Yildirim Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Diastema dişler arası boşluk veya dişler arası bağlantı noktalarının eksikliğiyle karakterize olmuş bir dental anomalidir. Tam sürmemiş dişler veya diş kayıpları diastemalara neden olabilmektedir. Diastemalar sonucunda hastalarda kötü estetik, konuşma bozuklukları ve çiğneme etkinliğinde azalmalar görülmektedir. Bu çalışmanın amacı polidiastemaya sahip dişlerin kompozit rezin veneerla tedavisinin anlatılmasıdır. YÖNTEM: Polidiastema, dişlerde renklenme ve estetik probleme sahip 3 hasta dicle üniversitesi Dişhekimliği fakültesi restoratif Dişhekimliği anabilim dalına başvurdu. hastaların klinik ve radyolojik muayeneleri sonucunda dişler arasındaki diastemaların kompozit laminate veneerla kapatılmasına karar verildi. preparasyon, etching ve bonding işlemleri sonrası tüm dişler tetric ceram kompozit materyali ile restore edildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR-SONUÇ: Porselen ve kompozit laminate veneerler, protetik restorasyonlar ve ortodontik tedaviler polidiastema vakalarında kullanılan farklı tedavi alternatifleridir. bunlar arasında tercih edilen direk kompozit laminate veneerlar estetiklerinin mükemmel olması ve maliyetinin düşük olması gibi avantajlarından dolayı sıklıkla kullanılmaktadır. 216 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-040 Diastema Closure With Composite Resin Veneers Muhammed Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydin, Mahmut Karacan, Zehra Süsgün Yildirim Dicle University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey AIM: Diastema is an anomy which is characterized by the gap between teeth or the missing of the linkage point between teeth. The problems of tooth eruption or the missing of theeth can caused to diastema. Bad esthetics, speech disorders and decreasing in chewing functions are observed because of diastemas. The purpose of this study is to explain the treatment of teeth that have polidiastema problems with composite resin veneers. METHOD: 3 patients who have the problems of polidiastema, coloration of teeth and esthetic applied to the Department of Restorative Dentistry of the Faculty of Dentistry at Dicle University. It is determined to fill the gap diastemas among teeth with composite laminate veneers as a result of clinical and radiological examinations. All teeth were restored with the material called tetric ceram composite after the operations of preparation etching and bonding. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS AND CONCLUSION: Porcelain and composite laminate veneers, prosthetic restorations and orthodontics treatments are different treatment alternatives that are used in the cases of polidiastema. Composite laminate veneers which is preferred among those methods is used often because the cheap materials and excellent esthetics. 217 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-041 Anterior Diastema Vakalarının Direk Kompozit Restorasyonla Estetik Rehabilitasyonu: Olgu Sunumu Rabia Bilgiç, Nilgün Akgül Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Erzurum TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Diastema dar ya da konik şekilli dişler gibi diş boyutundaki farklılıklardan ya da arktaki boşluk ve diş boyutu arasındaki farktan kaynaklanabilir. Direkt kompozit restorasyonlar, estetik olmayan dişler arası boşlukların kapatılması için konservatif, düşük maliyetli bir tedavi seçeneğidir. Bu olgu sunumunun amacı, ortodontik tedavi sonrası lateral diş boyutu ve arktaki uyumsuzluk nedeniyle oluşan dişler arası boşlukların direkt kompozit rezin venerlerle tedavisinin anlatılmasıdır. 218 YÖNTEM: Anterior diastemalarından şikayetçi olan hastalarımız Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı’na başvurdu. Hastalara tedavi seçenekleri anlatıldıktan sonra hastaların da onayı alındı ve direkt rezin kompozit restorasyon ile diastemaların kapatılmasına karar verildi. Dişler temizlendikten ve renk seçimi yapıldıktan sonra, dişlerin izolasyonu sağlandı. Restorasyon uygulanacak lateral dişlere yüzeylere 30 saniye asit (Scotchbond; 3M ESPE, Minn, Amerika) uygulandı. Asit yıkandıktan ve kurutulduktan sonra şeffaf bant dişeti oluğuna yerleştirildi. Daha sonra diş yüzeylerine adeziv rezin (3M Single bond, Minn,Amerika) uygulandı ve 20 saniye led ışık cihazı ile polimerize edildi. Şeffaf bant yerleştirildikten sonra ilk olarak restorasyonun palatinal kısmı mine kompozitiyle yapıldı. Kompozit rezinin (3M ESPE Filtek Ultimate,ABD ) polimerizasyonu için bukkal ve palatinal yüzeyden 20’şer sn ışık uygulandı. Sonra üzerine body kompoziti yerleştirildi ve ün üst tabakaya mine kompoziti yerleştirildi ve daha sonra aynı şekilde polimerize edildi. Polimerizasyon tamamlandıktan sonra şeffaf bant uzaklaştırıldı. Aşındırıcı diskler (Sof-Lex; 3M ESPE) kullanılarak konturlama ve bitirme işlemleri gerçekleştirildi. BULGULAR-SONUÇ: Kontrole gelen hastaların yapılan klinik değerlendirmelerinde, restorasyonlarda herhangi bir kırığa ve renk değişikliğine rastlanmadı. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-041 Esthetic Rehabilitation Of Anterior Diastema WithDirect Composite Restoration: Case Report Rabia Bilgiç, Nilgün Akgül Atatürk University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry, Turkey METHOD: Our patients suffering from anterior diastema was admitted Atatürk University Faculty of Dentistry and Department of Restorative Dentistry. After the explanation of treatment options to patients, the corfirmation was taken from patient and it was decided to diastema closure with direct resin composite restorations. After the teeth have been cleaned and the color selection made, isolation of the teeth was done. After the acid is washed and dried, transparent strip was placed in a gingival groove. Then the resin adhesive (3M Single Bond, USA) were applied to tooth surfaces and were polymerized to 20 seconds LED device. First enamel composite restorations (3M ESPE Filtek Ultimate, USA) was appiled palatal portion. LED light was applied buccal and palatal surface 20 seconds for the polymerization Then body composite placed on that and the enamel composite was placed on upper layer and then polymerized. Abrasive discs (Sof-Lex, 3M ESPE) was using for contouring and finishing. RESULTS AND CONCLUSION: İn clinical evaluation of the patients coming control, the were no evidence of any fracture and discoloration. The patients were satisfied of these treatment. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Diastema can result from tooth-size discrepancies such as narrow or cone-shaped teeth or from the teeth size and the space in the arch. Direct composite laminate veneer is a treatment choice that provides minimally invasive, conservative and cost effective way for the closure of anesthetic interdental spaces. The aim of this case report was to present the diastema closure of patients after orthodontic treatment with direct composite resin veneers. 219 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-042 Mine Hipoplazili Dişlerin Rezin İnfiltrasyon Yöntemi İle Tedavisi: Olgu Sunumu Rabia Bilgiç, Nilgün Akgül Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Erzurum TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Ön dişlerin gelişimi esnasında meydana gelen düzensizlikler, sıkça estetik problemlere sebep olurlar. Mine hipoplazisi, bu durumu temsil eden genel bir tablodur. Etkilenen dişlerde her ne kadar çürük riskinin önemli ölçüde arttığı söylenemese de bu dişler, hassasiyete ve daha da önemlisi, görünümleri itibarıyla hastaların psiko-sosyal problemler yaşamasına sebep olabilmektedir. Bu olgu sunumunda da mine hipoplazilerinin rezin infiltrasyon yöntemi ile rehabilitasyonu amaçlanmıştır. 220 YÖNTEM: Kliniğimize başvuran 3 hasta üst anterior bölgedeki opak mine lezyonlarından şikayetçiydi. Yapılan muayene dişlerin sağlıklı olduğu görüldü. Restoratif işlem uygulanmadan doku dostu bir tedavi tekniği olan rezin infiltrasyon yöntemi ile tedavisi planlandı. Bu amaçla, mikro-invazyon teknolojisine sahip bir ürün olan Icon infiltrant (DMG, Hamburg, Almanya) kullanıldı. Lezyon yüzeylerine lezyon çeperini 2mm taşacak şekilde 2 dakika süre ile %15’lik HCL asit jel (Icon-Etch) uygulandı. Daha sonra asit su ile yıkanarak uzaklaştırıldı. Bu asitleme prosedürü ile en yüzeyel bölgedeki renklenmeler ve rezin penetrasyonunu engelleyebilecek yüksek mineralli tabakanın uzaklaştırılması sağlandı. Lezyon bölgesinin kurutulması için önce 30 saniye ethanol(Icon-Dry) uygulandı ve sonrasında diş yüzeyi kurutuldu. Sonrasında lezyon yüzeyine Icon rezini uygulandı. Penetrasyonu için 3 dakika beklendi ve 40 saniye süreyle polimerize edildi. Sonra tekrar rezin uygulanıp 1 dakika beklendi ve yine 40 saniye polimerize edildi. BULGULAR-SONUÇ: Uygulama sonrası mine hipoplazilerinin görünümünde belirgin bir azalma gözlendi. Hasta mevcut görünümünden memnundu. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-042 The Treatment Of Enamel Hypoplasia Teeth With Resin İnfiltration Method: Case Report Rabia Bilgiç, Nilgün Akgül Atatürk University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry,Erzurum,Turkey AIM: Alterations during tooth structure formation are known to severely compromise esthetics especially in anterior region. Enamel hypoplasia is a common problem that represents this kind of situation. Although the affected teeth may not be particularly susceptible to caries, sensitivity may be present and moreover, patients may experience psychosocial problems due to their appearance. Such cases must urgently be treated with an appropriate treatment modality. RESULTS AND CONCLUSION: A significant reduction in the view of enamel hypoplasia was observed after application. The patient was satisfied with the current view. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: Three patients admitted our clinic was suffering from opaque enamel lesions in central incisor teeth. The teeth was healthy in dental examination. the treatment with resin infiltraiton which is tissue-friendly treatment techniques was planned. Icon was used for this purpose. 15% HCL acid gel (Icon-Etch) was applied around the lesion surfaces for 2 minutes. Then acid was removed by washing with water. Superficial coloration and higly mineralized layer which prevents the penetrasyon of resin was removed with this asid procedure. first ethanol was applied for drying lesion layer and the the teeth was dried. Afterwards Icon resin was performed on the surface of the lesion. teeth has waited 3 minutes for the penetration and polymerized for 40 seconds. The the resin applied again for a minute and polymerized for 40 seconds. 221 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-043 Konjenital Lateral Diş Eksikliğinin Fiber Adeziv Köprü İle Tedavisi: Olgu Sunumu Latife Altınok, Orhan Rıdvan Vurgeç, Nilgün Seven Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi, Erzurum AMAÇ: Fiber içerikli köprüler günümüzde diş eksikliklerinde koruyucu yaklaşımlı tedavilerden biridir. Bu olgu sunumunda sağ üst lateral diş eksiği nedeniyle kliniğe başvuran hastanın estetik kaygısının giderilmesi anlatılmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 29 yaşındaki erkek hasta estetik anlamda rahatsızlığını bildirdiği üst ön diş eksikliğinin giderilmesi isteğiyle kliniğimize başvurdu. Yapılan intraoral incelemede üst sağ lateral kesici dişinde konjenital diş eksikliği belirlendi. Hastaya uygulanabilecek tedavi seçenekleri anlatıldı ve diş eksikliğinin fiber içerikli rezin köprü sistemi ile restore edilmesine karar verildi. Hastanın sağ üst santral ve kanin dişlerin palatinal yüzeyi sarı kuşak frezle aşındırılarak x marka fiber materyali için yer oluşturuldu. Fiber adeziv materyali A2 Grand Flow (3M ESPE, Brazil ) akışkan kompozit materyali ile dişlerin palatinal yüzeylerine yapıştırıldı. Ardından lateral diş eksikliği Clearfill A2 majesty (Kuraray, Japan) kompozit materyali ile kron uygulaması ile giderildi. Bu uygulama sırasında kompozit seti içinde bulunan Clearfill S Bond (Kuraray, Japan) kullanıldı. Son olarak kompozit polisaj ve bitirme işlemleri için Super –Snap Rainbow Technique Kit (Shofu INC,Kyoto, Japan) kullanıldı 222 SONUÇ: Altı ay sonunda restorasyonda herhangi bir dökülme, kırılma veya renk değişikliği görülmemiştir. Periodontal sağlık hastanın oral hijyenine gösterdiği hassasiyet sebebiyle gayet iyiydi. Kompozit laminaların anterior üst çenenin ideal estetik tedavislerinden biri olduğu kabul edilmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-043 Treatment Of Congenital Missing Lateral Tooth With Fiber Adhesive Bridge: A Case Report Latife Altınok, Orhan Rıdvan Vurgeç, Nilgün Seven Ataturk University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Erzurum,Turkey AIM: The fiber contents of bridge replacements is one of the preventive approach in treatments of tooth loss. This case report describes the easthetic worry of the patient admitted to the clinic because of losing upper right lateral. RESULTS: After six months, there was no break, discoloration or rupture was seen in the restoration. Gingiva health was quite good because of the patient’s precision. Fiber contented bridges are ideal treatments with true indication and clinical applications for esthetic results in the anterior maxilla. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CASE: A 29-year-old male patient requested to remedy the lack of reported discomfort in the upper front teeth aesthetic. In intraoral examination there was congenital deficiency in the upper right lateral incisor. The objectives of treatment was was explained to the patient and fiber contented resin bridge system was decided to restore the tooth loss. Palatal surface of upper right canine and upper right central was abrased by yellow belt bur and a place was created for x brand fiber material. Fiber adhesive material A2 Grand Flow (3M ESPE, Brazil ) was attached to the palatal surfaces of the teeth by flowable composite material. Then the lack of lateral tooth was resolved by application of crowns with Clearfill A2 majesty (Kuraray, Japan) composite material. During this application Clearfill S Bond (Kuraray, Japan) was used that contained in the composite set. Finally Super –Snap Rainbow Technique Kit (Shofu INC,Kyoto, Japan) was used for finishing and polishing. 223 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-044 Endodontik Tedavili Devital Dişlerde Diş Renklenmesinin Yönetilmesi Muhammed Sayan, Şule Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydın, Zehra Süsgün Yıldırım Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Bugün,devital beyazlatma,renklenmiş dişlerde estetiği artırmak için düşük riskle rutin olarak uygulanan bir yöntemdir. Devital diş beyazlatmada en çok;walking bleaching tekniği, iç/dış kombine beyazlatma tekniği ve ofis tipi beyazlatma tekniği kullanılmaktadır.Walking bleaching tekniği dişhekimi ve hasta için oldukça basit ve güvenilir tekniktir. Bu olgu sunumunun amacı renklenmiş diş tedavisin igöstermek ve yeniden eski rengiyle restore etmektir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Bu çalışmada 23,25,33,37,40 yaşlarındaki hastaların üst anterior bölgedeki dişlerin deformiteleri ve renklenme şikayetleri rapor edilmiştir. Biz de walking bleaching tekniğine karar verdik.Beyazlatıcı ajan(Opalescence Endo)%35 lik hidrojen peroksit içeren bu ajan kullanılmıştır.2 hafta sonra, üst çene anterior dişler direk kompozit ile restore edilmiştir. Ilk olarak %37 lik fosforik asit ile pürüzlendirilmiştir ve bonding ajan(Universal Bond, 3M-ESPE) uygulanmıştır. Bunu takiben nanokompozit rezin(Filtek™ Ultimate Universal(body-enamel), 3M-ESPE) kullanılmıştır. Bitirme ve polisaj işlemi disklerle yapılmıştr. (Sof-lex/3M-ESPE). 224 BULGULAR-SONUÇ: Endodontik tedavili dişlerin beyazlatılması ve estetik olarak yeniden restore edilmesi nispeten risk faktörü düşük bir uygulamadır. Eğerki işlemin aşamaları doğru bir şekilde yapılırsa, walking bleaching tekniği hem hasta hem de doktor için komplikasyonsuz ve kullanışlı bir yöntemdir. Beyazlatma sonrası dişlerin üzerinde kalan oksijen radikalleri kompozitin dişe yapışmasını engeller. Bu yüzden kompozit restorasyonu tamamlamak için en az iki hafta süreyle beklemek gerekmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-044 Management of Tooth Discoloration in Non-Vital Endodontically Treated Teeth Muhammed Sayan, Şule Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydın, Zehra Süsgün Yıldırım Dicle University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey AIM: Today, the bleaching of nonvital, discolored teeth is a low-risk routine treatment for improving esthetics. The three most popular techniques for nonvital tooth bleaching are the walking bleach technique, inside/outside bleaching, and in-office bleaching. The walking bleach technique is a relatively reliable, fairly simple technique for dentists and patients. The aim of this case report iş to display the treatment for the discolorated teeth and rebuilt the teeth according to the obtained color. RESULTS AND CONCLUSION: Bleaching of nonvital teeth which are treated endodonticallyis a relatively low-risk intervention to rebuilt the esthetics.If the steps of the process are done correctly,The walking bleach technique can be an uncomplicated and convenient method for both patients and dentists.After bleaching, the residual oxygen radicals on the teeth inhibit the adhesion of the composite to the tooth. Therefore, it is necessarry to wait for at least two weeks to finish the composite restorations. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: In this case study 23,25,33,37,40-year-old patients reported complaining of discolored and deformities of the teeth in the upper anterior region.We decided to perform a single session walking bleaching to them.As beachingagent (Opalescence Endo)containing 35%hydrogen peroxide was used.Two weeks later, the maxillary anterior teeth were treated with direct composite restorations. First, a 37% phosphoric acid etching and a bonding agent(Universal Bond, 3M-ESPE) was performed, followed by a nano composite resin composite (Filtek™ Ultimate Universal(bodyenamel), 3M-ESPE). Finishing and polishing were achieved with abrasive discs (Sof-lex/3M-ESPE). 225 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-046 ANTERİOR DİŞLERDE GÖRÜLEN YAYGIN ÇÜRÜKLERİN RESTORATİF TEDAVİSİ Ayla Yaylacı, Cemile Kedici Alp Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara AMAÇ: Bu olgu sunumunda estetik ve ortodontik probleme neden olan yaygın anterior dişlerde çürük tedavisi amaçlanmıştır. YÖNTEM: Ön bölgede uzun süredir çürük dişleri bulunan ve ortodontik deep bite problemi oluşan 16 yaşında erkek hasta dişlerinin tedavisi için ortodonti kliniğinden kliniğimize yönlendirilmiştir. Alınan anamnez sonucu hastade dişleri içeren herhangi bir travma hikayesi bulunmadığı ancak çürük sebebiyle erken anterior süt dişi çekimi olduğu öğrenilmiştir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Yapılan klinik muayene sonucu örtülü sınıf 2 kapanışa sahip olan hastanın sağlıklı posterior dişlerine rağmen 11, 21, 21, 33, 32, 31, 41, 42, 43 numaralı dişlerinde yaygın çürüklere rastlanmıştır. 226 İlk olarak hastaya periodontal tedavi ile birlikte oral hijyen motivasyonu verildi. Kaviteler açıldıktan sonra kalsiyum hidroksit (Dycal Dentin, Densply, Amerika)ve cam iyonomer siman yerleştirildi. 21,22,32 ve 41 numaralı dişlere direkt pulpa kapaklama tedavisi yapıldı. Daha sonra selektif asitleme tekniği ile birlikte iki aşamalı adeziv sistem (Clearfil SE Bond, Kuraray, Japonya) ve nano dolduruculu kompozit (Filtek Ultimate, 3M ESPE, Almanya) kullanılarak restorasyonlar tamamlandı. BULGULAR-SONUÇ: Dental çürükler estetik ve ortodontik problemlere neden olabilir. Ve bu durum zamanla ciddi problemler oluşturabilir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-046 RESTORATIVE REHABILITATION OF COMMON CARIES IN ANTERIOR TEETH Ayla Yaylacı, Cemile Kedici Alp Gazi University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry, Ankara, Turkey AIM: The aim of this case report is the restorative treatment of common caries which causes orthodontic problems and aesthetic problems. METHOD: 16 year old male patient who has caries in anterior region of maxilla and mandible resulted orthodontic deep bite problems was refered to Restorative Dentistry Department from orthodontics for restorative treatment of teeth. At first, the periodontal treatment and oral hygiene therapy were applied. Calcium hydroxide (Dycal Dentin, Densply, United States), and then glass ionomer cement (Spot Dental, Kerr, Czech Republic) were placed for the pulp capping treatment in teeth 21,22,32,41. After that, 37% phosphoric acid etching was performed for the selective etch application. Teeth were restored with two-step adhesive system (Clearfil SE Bond, Kuraray, Japan) and nanohybrid a composite (Filtek Ultimate, 3M ESPE, Germany). After polymerisation, the restorations were polished with aluminium oxide discs. When the restorastions were finished, the patient was referred to ortodontic department. RESULTS AND CONCLUSION: Dental caries can cause aesthetic and orthodontic problems. Also this situation can be serious by the time. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION As a result of anamnesis, there is no history of trauma to the teeth. However, ıt was learned that anterior deciduous teeth have been lost early. In clinical examination, It was examined that the patient has class 2 deep bite occlusion and caries in 11,21,22,31,32,33,41,42,43. However there have been found no caries in posterior teeth. 227 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-047 İMPLANTÜSTÜ GEÇİCİ RESTORASYONLAR İLE İNTERDENTAL PAPİLLANIN ŞEKİLLENDİRİLMESİ: VAKA SUNUMU Muhammet Çağlar Bursa, Gökhan Özdemir, Zelal Seyfioğlu Polat Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Diyarbakır AMAÇ: Anterior bölgedeki diş eksikliklerinin giderilmesi amacıyla yerleştirilen dental implantlarda estetik beklentinin karşılanması için restorasyonun dişetinden çıkış profilinin doğala yakın şekilde sağlanması oldukça önemlidir. Osteoentegrasyon süresinden sonra yapılan geçici restorasyonlar ile dişetinin şekillendirilmesi estetik sonuçları olumlu yönde etkiler. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU: Sistemik olarak sağlıklı iki bayan hastanın eksik olan santral dişlerinin yerine dental implantların yerleştirilmiş olduğu gözlendi. Osteoentegrasyon süreci tamamlanmış olduğundan dolayı implant üstü kompozit geçici restorasyonlar ile komşu dişetlerinin şekillendirilmesi amaçlandı. Laboratuar tarafından freze edilen abutmentlar üzerine geçici kompozitler hazırlandı ve 2 haftalık aralıklarla gerekli kısımlara kompozit ilaveleri yapıldı. 6 haftalık geçici restorasyonun kullanımı sonrasında komşu dişetlerinin planlanan sabit kuron restorasyonlara uygun biçimde şekillendiği gözlendi. Metal destekli porselen implantüstü restorasyonların 6 aylık kontrollerinde estetik ve fonksiyonel açıdan başarılı olduğu gözlendi. 228 SONUÇ: İmplant destekli restorasyonların estetik ve fonksiyonel olarak başarılı olması gingival uyum ve doğal çıkış profilinin sağlanmasına bağlıdır. Kompozit geçici restorasyonlara ilaveler ve eksiltilmeler yaparak interdental dişetlerinin şekillendirilmesi mümkün olabilmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-047 SHAPING OF INTERDENTAL PAPILLA BY IMPLANT RETAINED COMPOSITE TEMPORARY CROWNS: CASE PRESENTATION Muhammet Çağlar Bursa, Gökhan Özdemir, Zelal Seyfioğlu Polat Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Diyarbakir, Turkey AIM: Providing natural emergency profile of prosthetic restorations is higly important while restoring partial edantate arch by dental implants. Shaping of gingival tissues in osteointegration period by temporary restorations has positive effect on esthetic apperance. CASE: Systemically healty two female patient had two dental implants in the edantate central incisor area. Patients came to prosthodontics clinic after osteointegration period so shaping of relative gum tissues was aimed. İmplant retained composite restorations were prepared on a butments by dental laboratory and composite filling material were added to temporary restorations in two week controls to shape gingiva. After 6 weeks, relative gingival tissues were shaped according to planned fixed crown restorations. Metal fused porcelain restoration implant retained restorations were succesfull esthetically and functionally in 6 months recall. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CONCLUSION: Success of implant retained fixed restorations esthetically and functionally depends on providing gingival harmony and natural emergency profile. İnterdental gingival tissues can be shaped by adding or removing of composite filling materials to composite temporary restorations. 229 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-048 ORTODONTİK TEDAVİ SONRASI PEG LATERALLERE BUILD-UP UYGULAMASI: VAKA RAPORU Pınar Güvenç Uşak Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Uşak AMAÇ: Bu olgu sunumunun amacı ortodontik tedavi görmüş hastada peg lateraller nedeniyle meydana gelen anterior estetik kaybının nano-hibrit bir kompozit materyali ile sağlanmasıdır. YÖNTEM: Kliniğimize başvuran 13 yaşındaki bayan hastanın ortodontik tedavisi tamamlandı. Yapılan klinik muayene sonrası renk seçimini takiben peg laterallere Optibond FL (Kerr,ABD) bonding ajanı uygulandı. Nano hibrit kompozit Clearfil Majesty ES-2 (Kuraray,Japonya) restorasyonlar yapıldı. Bitim ve polisaj işlemleri sarı kuşak elmas frezler ve Sof-Lex (3M Espe,ABD) bitim diskleri ile yapıldı. BULGULAR: Tedavi sonunda hastanın oral hijyen motivasyonu oldukça iyiydi. Restorasyonlar doğal dişlere uyumluydu ve hasta tedavi sonucundan oldukça memnundu. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Konjenital olarak peg laterallerin olduğu hastalarda Bolton uyumsuzluğu nedeniyle kaninlerde sınıf 1 ilişkinin sağlanması için laterallerin estetik kompozit restorasyonlarla büyütülmesi başarılı tedavi seçeneklerinden biridir. 230 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-048 BUILD-UP APPLICATION TO THE MAXILLARY LATERAL INCISORS WITH DIRECT COMPOSITE RESTORATION AFTER THE ORTHODONTIC TREATMENT: A CASE REPORT Pınar Güvenç Usak University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Usak, Turkey AIM: The aim of this case report is to present treatment of peg laterals with nano-hybrid direct composite restoration which caused the aesthetic loss after the orthodontic treatment. METHOD: 13- year old female patient admitted the our clinic after orthodontic treatment. After the clinical examination following the selection of color, build up areas were totally etched and bonding agent Optibond FL (Kerr,USA) was applied. Nano-hybrid composite resin Clearfil Majesty ES-2 (Kuraray, Japan) was applied. Restoration were finished with ultra-fine burs and polished with Sof-Lex (3M ESPE) polishing discs and pastes. RESULTS: After treatment, patient’s oral hygiene motivation was very high. Restoration were wellmatched with natural teeth. Treatment outcomes were quite satifying for the patient. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CONCLUSION: Buid-up technique with direct composite restoration is one of the successful treatment option for the patients who have incompatibility of Bolton because of peg laterals. This technique provide the ideal Class I canine relation. 231 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-050 MOCK-UP TEKNİĞİ İLE ANTERİOR GÜLÜŞ DİZAYNI Esra Ehliz, Cemile Yılmaz, Özgür Kanik, Cafer Şahbaz Afyon Kocatepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Afyonkarahisar AMAÇ: Koruyucu direkt restoratif prosedür ve mock-up tekniğinin kombinasyonuyla memnun edici bir gülüş dizayn etmek TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 16 yaşındaki erkek hastalar travma kaynaklı ön bölgedeki estetik problem için restoratif diş tedavisi bölümüne başvurmuşlardır.Klinik ve radyolojik incelemede üst kesici dişlerin vital olduğu görülmüştür.Daha sonra kırık olan üst kesici dişler bizote edilmiş ve silikon bazlı bir ölçü materyali ile ölçüleri alınmıştır.Kırık dişler çoğaltılan modellerde restore edilmiş ve daha sonra üst kesici dişleri restore etmek için silikon ölçü materyali ile mock-up tekniği kullanılmıştır.Santral kesicilerin şekli ve pozisyonu gülüş dizaynının genel parametrelerine bağlıdır.Yüz tipi diş şeklini etkilemekte,dudak çizgisi kesicilerin uzunluğunu belirlemekte ve temel sesler kesici kenar şekillerini belirlemektedir.Silikon anahtarın hazırlanmasından sonra,bizotajlı dişlere selektif asitleme yapılmış ve universal bir adeziv sistem (3M ESPE,Single Bond Universal,Germany) uygulanmıştır. İlk olarak palatinal kısımlar silikon anahtarla oluşturulmuş,sonra resin kompozitler (Clearfil Majesty,Kuraray,Japan) tabakalama tekniği ile uygulanmıştır.Son olarak bir elmas parlatma patı (Ultradent,Diamond Polish,USA) bitim ve polisaj prosedürlerinden sonra kullanılmıştır. 232 BULGULAR: Kompozit mock-up’lar hastaların estetik taleplerini değerlendirebilecek alternatif bir metod sağlamaktadır. Mock-up tekniği hem preperasyonsuz doğal dişlerde direkt incelemeye hem de elde edilen modeller üzerinde değerlendirme yapılabilmesine izin vermektedir. SONUÇ: Mock-up tekniği kırık dişlerin estetik ve fonksiyonel rehabilitasyonu için tercih edilebilir koruyucu ve restoratif bir tedavi yaklaşımıdır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-050 ANTERIOR SMILE DESIGN WITH MOCK-UP TECHNIQUE Esra Ehliz, Cemile Yılmaz, Özgür Kanik, Cafer Şahbaz Afyon Kocatepe University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry, Afyonkarahisar, Turkey AIM: To design a pleasurable smile with the combination of preventive direct restorative pocedure and mock-up technique. RESULTS: Composite mock-ups provide an alternative method by which to evaluate the aesthetical demands of patients. Mock-up technique allows assessment either on study dublicated models or directly on unprepared natural teeth. CONCLUSION: The mock-up technique is a preferable preventive and restorative treatment approach for aesthetical and functional rehabilitation of fractured teeth. The end result is that the dentist is able to control the esthetic artistry from the beginning to the completion of treatment. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: Sixteen year-old male patients were referred to the department of restorative dentistry for anterior aesthetical problem due to trauma. Clinical and radiological examination was revealed that upper incisor teeth were vital. Afterwards fractured upper incisors were beveled and dublicated with a silicone based impression material. The fractured teeth were restorated on dublicated models and mock up technique was applied with silicone impression material in order to restore the upper incisor teeth. The shape and position of the central incisor is dependent on the general parameters of smile design. Facial form dictates tooth form, lip line determines incisal length, and basic phonetics determine the incisal edge position. After preparing silicone key, the beveled teeth were etched selectively and a universal adhesive system (3M ESPE,Single Bond Universal,Germany) was applied. First the palatinal parts were performed with silicone keys, then resin composites (Clearfil Majesty,Kuraray,Japan) applied with layering technique. Finally diamond polish (Ultradent,Diamond Polish,USA) was used after finishing and polishing procedures. 233 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-051 RENKLENDİRİLMİŞ REZİN KOMPOZİTLER VE DİŞLER ÜZERİNDE OFİS-TİPİ BEYAZLATMA AJANLARININ ETKİNLİKLERİ İzgen Hacıoğulları, Laden Güleç, Esra Cengiz, Nuran Ulusoy Yakın Doğu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı Kat:2 Lefkoşa TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: İki farklı içecekte bekletilen nanohibrit ve mikrohibrit rezin kompozit ve maksiller kesici dişlerin beyazlatma sonrası renk değişimlerinin incelenmesidir. YÖNTEM: Her iki marka kompozit rezinden 1 mm kalınlığında ve 10 mm çapında teflon kalıp kullanılarak disk şeklinde 60 adet örnek hazırlandı. Her bir örneğin ve maksiller dişin renk değerleri solüsyonda bekletilmeden önce spektrofotometre kullanılarak CIE L*a*b* sistemine göre hem beyaz hem siyah zeminde ölçüldü. Daha sonra her marka kompozit rezinden ve diş grubundan rastgele seçilen 20’şer örnek; 2 ayrı içecekte (kırmızı şarap, türk kahvesi) veya distile suda (kontrol grubu) 370C’de günde 30 dk olacak şekilde 14 gün bekletildi. 7. ve 14. günlerde, rezin kompozitler ve dişlerdeki renk ve translusensi değişiklikleri ölçüldü. 14. gün sonunda her renklendirme grubuna ait örnekler yeniden 2 alt gruba bölündü ve 2 ofis tipi beyazlatma ajanından biri, Opalescence Boost (OB) veya Perfect Bleach Office (PBO), uygulandı. 234 BULGULAR: Anlamlı renk değişimi, genel olarak şarapta bekletilen örneklerde gözlendi. Grup içinde değerlendirme yapıldığında; kompozit rezinlerde, OB ve PBO etkinliğinde farklılık gözlenmezken, dişlerde PBO daha etkili bulundu. Gruplar arasında ise; her iki beyazlatma ajanının da etkinliği en çok dişlerde, en az da nanohibrit rezinde gözlendi. Başlangıç ve beyazlatma sonrası translusensileri arasında anlamlı bir fark gözlenmedi. SONUÇ: İçecek türüne, kompozit rezinin içeriğine ve daha sonra uygulanacak beyazlatma ajanının tipine göre kompozit rezinlerin renk özellikleri değişebilmektedir. Başarılı estetik tedavi uygulamaları için; beslenme şekli, beyazlatma ajanları ve restoratif materyallerin ilişkisini inceleyen daha fazla in vivo ve in vitro çalışma yapılmalıdır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-051 EFFICACY OF OFFICE-BLEACHING AGENTS ON STAINED RESIN COMPOSITES AND TEETH İzgen Hacıoğulları, Laden Güleç, Esra Cengiz, Nuran Ulusoy Near East University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry 2nd Floor NicosiaTurkish Republic of Northern Cyprus METHODS: From each composite, 60 disc shaped subjects were prepared by using a teflon mold (1 mm thickness, 10 mm diameter). All of the subjects’ colour were measured by using a spectrophotometer on white and black surfaces and figured out according to CIE L*a*b system before the immersion. 20 subjects of each resin composite and maxiller teeth were immersed either in one of the beverages (red wine, turkish coffee) or in distilled water at 370C, for 30 min per day for 14 days. The colour and translucency changes of the resin composites and the extracted teeth were examined at the end of 7 days and 14 days of the immersion. Then at the end of the 14 days each staining group for each material was divided into two subgroups, either Opalescence Boost (OB) or Perfect Bleach Office+ (PBO) were applied. RESULTS: For all groups, colour changes were figured out at wine groups. There was no significant difference between the efficacy of OB and PBO in resin groups, while PBO was more effective on teeth. Among all groups; the bleaching agents were most effective on teeth and least effective on nanohyrid resin. There was no significant difference between the beginning and after bleaching translucencies. CONCLUSION: The colour characteristics of composite resins can change according to the type of beverage, composition of resins and bleaching agents. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Evaluation the colour changes of bleached nanohybrid and microhybrid resin composite and maxiller incisor teeth immersed in two different beverages. 235 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-052 TESCERA ATL SİSTEMİ İLE VİTAL VE DEVİTAL DİŞLERİN İNDİREKT RESTORATİF TEDAVİSİ Cemile Yılmaz, Esra Ehliz, Özgür Kanik Afyon Kocatepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Afyonkarahisar TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Tescera ATL Sistemle vital ve devital dişlerin inley-onley-overley kavitelerinin indirekt restoratif tedavi prosedürünü sunmak 236 YÖNTEM: Otuz yaşında olan iki bayan hasta estetik ve fonksiyonel taleplerinden dolayı restoratif diş tedavisi bölümüne başvurmuşlardır. Klinik ve radyolojik incelemelerde apikal lezyonsuz kanal tedavili ya da sekonder çürükten dolayı dişlerde aşırı kron harabiyeti gözlenmiştir.Kavite preperasyonları indirekt restorasyon için uygun frezlerle hazırlanmıştır.Kavite preperasyonunu takiben bir silikon bazlı ölçü materyali kavitenin ölçüsünü almak için kullanılmıştır.Elde edilen modelin hazırlanmasından sonra indirekt kompozit restorasyonlar body-dentin-mine renk tonları ile tabakalı bir şekilde restore edilmiştir. Tescera ATL Sistem kendisine ait olan kompozit materyallerini sertleştirmek için basınç,ışık ve ısının özel bir kombinasyonunu kullanmaktadır. Bu sistem iki kap ve bir ana parçadan oluşmaktadır. Işık kabı geniş restorasyonları tabakalı bir şekilde oluşturabilmek için basınç ve ışık ile sertleştirmede kullanılmaktadır. Isı kabı basınç,ışık ve ısı sağlamakta ve restorasyonun tabakalı bir şekilde oluşturulmasında final sertleştirmesi için kullanılmaktadır.Bitim ve polisajdan (Enhance+Pogo,Denstply,Canada) sonra,glaze materyalleri restorasyonlara uygulanmıştır.Son olarak indirekt restorasyonlar dual cure rezin simanla (Panavia SA Cement,Kuraray,Japan) vital ve devital dişlere simante edilmiştir. BULGULAR: Basınç, ışık ve ısının kombinasyonundan oluşan Tescera ATL Sistem daha iyi polimerizasyon ve fiziksel özellikler sağlamaktadır. İndirekt kompozit restorasyonların aşırı koronal harabiyetin protetik tedavisine alternatif olarak kullanılabileceği düşünülebilir. SONUÇ: İndirekt kompozit restorasyonların uygulanması aşırı koronal harabiyetin estetik ve fonksiyonel rehabilitasyonu için tercih edilebilir koruyucu ve restoratif bir tedavi yaklaşımıdır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-052 INDIRECT RESTORATIVE TREATMENT OF VITAL AND DEVITAL TEETH WITH TESCERA ATL SYSTEM Cemile Yılmaz, Esra Ehliz, Özgür Kanik Afyon Kocatepe University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Afyonkarahisar, Turkey METHOD: Thirty year-old two female patients was referred to the department of restorative dentistry for aesthetical and functional demands. Clinical and radiological examinations were revealed excessive coronal loss due to seconder caries or endodontic treatment without apical lesion. Cavity preparations were performed with suitable burs for indirect composite restoration. Following the cavity preparation, a silicone based impression material was used for dublicating the cavity. After preparing the the dublicated model indirect composite restorations were restored with body-dentine-enamel shades incrementally. The Tescera ATL System uses a unique combination of pressure, light and heat to cure specially formulated composite materials. This system consists of a base station and two cups. The light cup is used for pressure and light curing of incremental build-ups of larger restorations. The heat cup provides pressure, light and heat, and is used for final curing of incremental build-ups. After finishing and polishing, glaze material was applied on restorations. Finally, indirect restorations were cementated to the vital and devital teeth via dual-cure resin cement. RESULTS: Tescera ATL System which is the combination of pressure, light and heat was provided better polymerization and physical properties. It can be considered that the indirect composite restorations can be used as an alternative to prosthodontic treatment of excessive coronal loos. CONCLUSION: Application of indirect composite restorations is a preferable preventive and restorative approach for aesthetical and functional rehabilitation of excessive coronal loos. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: To present indirect restorative treatment procedure of inlay-onlay-overlay cavities of vital and devital teeth with Tescera ATL System. 237 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-054 MAKSİLLER ANTERİOR BÖLGENİN ESTETİK REHABİLİTASYONU: OLGU SUNUMU Burcu Günal1, Mohamad Abduljalil2 1 Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Lefkoşa 2 Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Lefkoşa AMAÇ: Bu vaka raporunun amacı, yaygın çürük ve renklenmelerin, deepbite ve çapraşıklığın düzeltilmesi ve anterior estetik görünümün geliştirilmesidir. OLGU: 42 yaşındaki erkek hasta, maksiller anterior bölgedeki estetik şikayeti ile Yakın Doğu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalına başvurmuştur. Yapılan intraoral muayenede, hastanın maksiller anterior bölgede deepbite, çapraşıklık, yaygın çürük ve lekelenmelere ve sol kanin bölgesinde dişeti uyumu bozulmuş kantilever restorasyona sahip olduğu saptanmıştır. Klinik ve radyolojik değerlendirmeler sonucunda, maksiller birinci premolarlar arası tam seramik restorasyon yapımına karar verilmiştir. Dişeti seviyesindeki farklılıklar nedeniyle gingivektomi işlemi uygulandıktan sonra, geçici akrilik köprü yapılmıştır. Yumuşak dokunun şekillenmesinden sonra tam seramik köprü ile final restorasyon tamamlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Protetik ihtiyaçlar ve hastanın estetik beklentileri gözetilerek, estetik ve fonksiyonel açıdan başarılı restorasyonlar yapılmış ayrıca estetik değişiklikler hasta üzerinde olumlu bir psikolojik etki yaratmıştır. 1 ay sonra yapılan klinik muayanede, köprünün çevre dokularla uyumu iyi olarak gözlenmiştir. 238 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-054 AESTHETIC REHABILITATION OF MAXILLARY ANTERIOR REGION: A CASE REPORT Burcu Günal1, Mohamad Abduljalil2 1 Near East University, Faculty Of Dentistry, Department of Prosthodontics, Nicosia, TRNC 2 Near East University, Faculty Of Dentistry, Department of Endodontics, Nicosia, TRNC AIM: The aim of this case report was to correct extensive carries, discoloration, deepbite, crowding and to aesthetically improve the appearence of anterior region. RESULTS: With respect to the aesthetic demand of patient and prosthetic necessities, aesthetically and functionally successful restorations were done. In addition, aesthetic changes created a positive effect on patient After 1 month in clinical examination, the interrelationship between restoration and surrounding tissues was evaluated as a good result. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CASE: A 42 year-old male patient applied to the Near East University, Faculty Of Dentistry, Department of Prosthodontics with an aesthetic complaint at maxillary anterior region. During intraoral examination; such dental problems including deepbite, crowding, extensive carries and discoloration were seen at maxillary anterior region. In addition to this, a cantilevered restoration which also has a gingival disharmony and recession, was detected at left canine region. As a result of clinical and radiographic examinations, the application of full ceramic restorations between maxillary first premolars was decided. Because of the differences between the gingival levels, gingivectomy approach was applied and then temporary acrylic bridge was carried out. After the soft tissue construction and modelling performed, final restoration was completed with allceramic bridge restoration. 239 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-055 ANTERİOR TRAVMA HİKAYELİ BİR HASTANIN ORTODONTİK VE RESTORATİF REHABİLİTASYONU Bilal Yaşa1, Ramadan Coşkun2, Ekin Görkem Uysal Uzel1, İknur Veli2 1 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir 2 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, İzmir TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Dental travmaya uğramış hastaların ortodontik insidansı karşılaştırıldığında Sınıf II vakalar çoğunluk oluşturmaktadır. Bu nedenle, artmış overjete sahip anterior dişlerin travmaya yakınlığından dolayı ortodontik olarak tedavi edilmesi gerekmektedir. Tedavi öncesi anterior dişlerdeki geçirilmiş travma ise ortodontik tedavi yöntemini, diş hareketlerinin zamanlamasını, süresini ve uygulanan kuvvet miktarını etkilemektedir. Bu çalışmanın amacı, önceden travma geçirmiş ve artmış overjeti bulunan bir hastanın ortodontik ve restoratif tedavisinin anlatılmasıdır. 240 YÖNTEM: Artmış overjete sahip 13 yaşındaki erkek hasta ortodonti kliniğine başvurdu. Klinik ve radyolojik değerlendirmeleri yapılan hastanın geçirdiği travmaya bağlı endodontik tedavili üst santral dişlerindeki kök rezorbsiyonu riskinden dolayı pasif bırakılarak 20 ay boyunca sabit ortodontik tedavi uygulandı. Tedavi bitiminde ortaya çıkan bolton uyumsuzluğunun ise build up restorasyonlarla giderilmesine karar verildi. Renk seçimini takiben dişlerin sadece build-up alanları asitlendi ve multi-mode bonding ajanı (Scotchbond Universal) uygulandı. Şeffaf strip bandın yerleştirilmesinden sonra, diastemalar nanofil içerikli kompozit rezinle (Filtek Ultimate) tabakalanarak kapatıldı. Restorasyonların bitim ve polisaj işlemleri sarı kuşaklı elmas frezler, SofLex bitirme diskleri ve polisaj pastası kullanılarak tamamlandı. BULGULAR: Ortodontik tedavi sonucunda overjeti düzenlenerek Sınıf I ilişkiye getirilen hasta uygulanan minimal invaziv restoratif işlemlerle doğal bir görünüme kavuştu. Yapılan kontrolde build-up restorasyonlar yüksek oranda memnuniyet verici klinik performans sergiledi. SONUÇ: Özellikle anterior travma hikayesiyle birlikte kanal tedavili anterior dişlerin ortodontik tedavisi, rezorbsiyon riskinden dolayı sınırlanmaktadır. Bu durumda istenilen diş hareketleri tam olarak sağlanamamaktadır. Bu nedenle, ortodontik ve restoratif multidisipliner yaklaşımların kombinasyonu başarı sağlayacaktır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-055 ORTHODONTIC AND RESTORATIVE REHABILITATION OF A PATIENT WITH THE HISTORY OF ANTERIOR TRAUMA Bilal Yaşa1, Ramadan Coşkun2, Ekin Görkem Uysal Uzel1, İknur Veli2 1 Izmir Katip Celebi University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Izmir, Turkey 2 Izmir Katip Celebi University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics Izmir, Turkey METHOD: Thirteen-year-old male patient had increased overjet referred to orthodontic clinic. Following clinical and radiological examination, a fixed orthodontic treatment was applied during twenty months as the centrals were out of treatment due to root resorbtion risk. Build-up resin restorations were concluded for the Bolton incompability after the treatment. Following color selection, only the build-up areas were totally etched and multi-mode bonding agent(Scotchbond Universal) was applied. After placement of translucent strip, diastemas were closed by using nanofilled composite-resin (Filtek Ultimate) incrementally. Restorations were finished with ultrafine burs and polished with Sof-Lex polishing discs and pastes. RESULTS: The patient to be provided Class-I occlusion by decreasing overjet after orthodontic treatment had natural appeareance thanks to minimal invasive restorative applications. At follow-up, restoration was demonstrated highly satisfied clinical performance. CONCLUSION: Orthodontic treatment of anterior teeth, which had endodontic treatment and history of anterior trauma, is limited due to root resorbtion risk. Favorable teeth movement may not provide sufficiently in these case. Therefore, combination of orthodontic and restorative multidisciplinary approaches may lead to success. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: When compared orthodontic incidence of the patients suffered from dental trauma, Class II cases are predominant. Therefore, the teeth which have increased overjet should be orthodontically treated because of trauma susceptibility. Moreover, trauma story of anterior teeth before orthodontic treatment,affects the method of orthodontic treatment, timing of tooth movement and the force amount applied. The aim of this study is to explain orthodontic and restorative treatment of a patient who has traumatized centrals increased overjet. 241 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-056 ÜST ÖN DİŞLERİN CAD/CAM PORSELEN LAMİNA VENERLERLE TEK SEANSTA RESTORASYONU Elif Öztürk Bayazıt1, Murat Karabıyık2 1 Hacettepe Üniversitesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara 2 32 Diş Dünyası Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği, İstanbul TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Digital-iş-akışı; hastadan alınan inra-ve ekstra-oral fotoğraflar, diagnostik wax-up, mock-up, introoral kamera ve CAD/CAM cihazının kullanımını içeren, digital sistemleri klinik uygulamalara adapte etmemizi sağlayarak uygulamaları kolaylaştıran son yıllarda ortaya çıkmış yeni bir kavramdır. Bu olgu sunumunun amacı, digital-iş-akışı ile tek seansta yapılan porselen lamina venerlerin klinik prosedürlerini bildirmektir. 242 OLGU: 19 yaşında erkek hasta üst ön dişlerindeki kırık nedeniyle estetik olmayan görünümün düzeltilmesi isteğiyle kliniğimize başvurdu. Hastanın yapılan intraoral muayenesinde kırık olan 1211-21-ve 22 nolu dişlerinin vital ve çürüksüz olduğu belirlendi. Muayeneden sonra hastaya herhangi bir işlem yapılmadan alt ve üst çenelerinden ölçü alındı. Alınan ölçü üzerinde labaratuvarda waxup yapıldı. Wax-up model duplike edilerek mock-up için şeffaf plak hazırlandı. Diğer bir seansta hazırlanan şeffaf plak içerisine geçici kompozit yerleştirildi ve plak ağıza uygulanarak mock-up tamamlandı. CAD/CAM (computer-aided-design and computer-aided-manufacture) cihazının Omnicam (SironaDental, İstanbul, Türkiye) kamerası ile mock-up üzerinden üst çenenin ilk digital ölçüsü alındı. Daha sonra dişlere mock-up üzerinden minimal invaziv olarak insizal bevel kesim yapıldı. Tüm kesimler mine içerisinde bitirildi. Kesimler tamamlandıktan sonra üst çenenin ikinci, alt çenenin ve kapanışın digital ölçüsü alındı. Mock-up model bilgisayarda kopyalandı ve kopya üzerindeki hatalar bilgisayarda elle düzeltilerek restorasyonların tasarımı tamamlandı. Restorasyonlar Cerec (SironaDental) bloklar kullanılarak kazıma ünitesinde oluşturuldu. Ağızda prova işlemlerinden sonra glaze işlemi tamamlandı ve restorasyonlar dişlere simante edildi. Restorasyonlar 10 ay sonra kontrol edildi ve herhangi bir olumsuz bulguya rastlanmadı. SONUÇ: CAD/CAM ve digital-iş-akışı ile tek seansta üst ön 4 kesici dişe yapılan porselen lamina venerler ile hastanın estetik rehabilitasyonu hızlı bir şekilde tamamlanmış ve hasta memnuniyeti sağlanmıştır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-056 CHAIRSIDE RESTORATION OF MAXILLARY ANTERIOR TEETH WITH CAD/CAM PORCELAIN LAMINATE VENEERS Elif Öztürk Bayazıt1, Murat Karabıyık2 1 Hacettepe University, Department of Restorative Dentistry, Ankara, Turkey 2 32 Dis Dunyasi, Istanbul, Turkey CASE: Nineteen-year-old male patient attended to our clinic with a chief complaint of maxillary anterior teeth because of the fractures. In the intraoral examination, fractured maxillary 12-1121-22 teeth were found vital and noncarious.After the examination,the impressions of the maxilla and mandible at first. Wax-up was made in the laboratory on the cast models.Wax-up model was duplicated and vacuum sheet was prepared for mock-up.Provisional composite was inserted into the vacuum sheet and mock-up was prepared intraorally. The first digital impression of the maxilla was made on the mock-up by Omnicam(SironaDental,Istanbul,Turkey) of CAD/CAM.Minimal invasive preparations with insizal-bevel was made to the teeth within enamel.After finishing the teeth preparations,the second digital impression of the maxilla as well as the digital impressions of mandible and occlusion was completed.Mock-up model was copied on the computer,errors on the copy were corrected on the computer manually, and the designs of the restorations were completed.Restorations were milled by Cerec blocs(SironaDental).After the intraoral controls the restorations was glazed and cemented.Restorations were evaluated after 10 months and no negative results were found. CONCLUSION: Esthetic rehabilitation of the 4 maxillary anterior teeth was quickly provided by the porcelain laminate veneers produced with CAD/CAM and digital work-flow and the patient satisfaction was provided. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION OBJECTIVE: Digital-work-flow introduce a novel approach for a predictable rehabilitation using patient’s intra-and extra-oral photo,virtual diagnostic wax-up intraoral scanner and CAD-CAM production. The aim of this case report is to describe the clinical procedures of porcelain laminate veneers produced by digital-work-flow in a single session. 243 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-057 BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİNDEKİ PEDODONTİ KLİNİĞİNE BAŞVURAN 156 DENTAL TRAVMA OLGUSUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ Mesut Elbay, Ülkü Şermet Elbay, Ceren Uğurluel, Can Kaya Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, Kocaeli AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalına 15.03.2015-15.03.2016 yılları arasında Travmatik dental yaralanmalar (TDY) nedeniyle başvuran çocuk hastaların verilerinin restrospektif olarak değerlendirilmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı kliniğinde çalışan hekimlerin dijital ortamda doldurduğu formlar TDY’ nın tipi, lokalizasyonu ve travmatik yaralanmadan etkilenen diş sayısı, numarası, travmatik yaralanma sonrası diş hekimine başvurma süresi ve diş yaralanmalarının meydana geldiği aylar açısından değerlendirildi. Elde edilen verilerin frekans dağılımları verildi ve ki-kare testi ile analizleri gerçekleştirildi. 244 BULGULAR: 156 adet travma olgusundan 152’ sinde 244 adet dişin yaralandığı, 3 olgunun diş yaralanması olmaksızın sadece yumuşak doku yaralanması içerdiği ve 1 olgunun da diş yaralanması içermeksizin sadece sert doku yaralanması içerdiği tespit edildi. Travma olguları kızlarda ve erkeklerde eşit oranda görüldü (p>.05). 0-6 yaş arası hastalarda travma en çok evde gerçekleşirken, 7-12 yaş arasında en sık okulda meydana geldiği tespit edildi. Travma nedenleri arasında düşme birinci sırada yer aldı. Travma en çok maxiller anterior bölgede gözlenirken, hastaların yalnızca %43’ ü travma tedavisi için dişhekimine 24 saat içeisinde başvurdu. SONUÇ: Travma olgularının en çok evde ve okulda gerçekleştiği ve hastaların yarısından çoğunun tedavi için 24 saat sonrasında başvurduğu sonucu travma olgularında erken müdahale açısından toplumsal bilincin eksikliğinin göstergesi sayılabilir. Çocuk hastalara uygun tedaviyi gerçekleştirmek kadar toplumsal bilincin artırılması konusunda pedodontistlere büyük sorumluluk düşmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-057 EVALUTION OF THE 156 DENTAL TRAUMATIC INJUIRY CASES WHO APPLIED TO PEDIATRIC DENTISTRY CLINIC IN A UNIVERSITY HOSPITAL Mesut Elbay, Ülkü Şermet Elbay, Ceren Uğurluel, Can Kaya Kocaeli University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Kocaeli, Turkey AIM: The aim of this study is to evaluate traumatic dental injuries (TDIs) of patients that applied to Kocaeli University Pediatric Dentistry Clinic in 15.03.2015-15.03.2016 retrospectively. METHOD: The dijital traumatic injuiry forms fiiled by the dentists in Pediatric Dentistry Clinic Of Kocaeli University were evaluated about TDI type, localization, affected number of teeth, when to seek treatment and when the TDIs occured. Distribution of data was given and statistical analysis was performed using Chi-Square test. CONCLUSION: The results that TDIs were reported to occur at home and at school mostly and that more than half of the patients delayed seeking treatment for up to 4 year may be considered as indicator of lack of knowledge or awareness of society in emergeny management of TDIs. In this context, practitioners also have a responsibility, not only in terms of providing appropriate management of children with TDIs, but also in increasing parental awareness about TDIs in order to promote better outcomes. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: 152 of 156 subjects with trauma showed 244 teeth injuiry, 3 of 156 subjects showed only soft tissue injuiry and 1 of 156 subjects showed only hard tissue injuiry. Trauma cases were seen smilarly for girls and boys (p>.05). While TDIs occured mostly at home in 0-6 aged children, mostly at school in 7-12 aged children. The most common cause of traumatic injury was falling. The most frequently injured region were the maxillar anterior teeth. Only 43% of the patients presented for treatment within 24 h of injury. 245 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-058 DÖRT FARKLI CAD-CAM BLOKLA YAPILAN ONLEY RESTORASYONLARIN KLİNİK BAŞARISI: 1 YILLIK TAKİP Gökhan Karadağ, Yusuf Bayraktar, Ertuğrul Ercan Kırıkkale Üniversitesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale AMAÇ: CAD-CAM seramik restorasyon uygulamaları, direkt kompozit restorasyonlarla karşılaştırıldıklarında birtakım avantajlara sahiptirler. Son yıllarda farklı özelliklerde sahip birçok CAD-CAM seramik blok piyasaya çıkmıştır. Bu çalışmanın amacı CAD/CAM sistemi ile dört farklı seramik blok kullanılarak üretilen onley restorasyonların bir yıl sonraki klinik performanslarını değerlendirmektir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Kliniğimize başvuran hastaların her birisinin muayenesi yapıldıktan sonra, molar dişlerine onley restorasyon yapılmasına karar verilen hastalara çalışma hakkında bilgi verildi. Çalışmayı kabul eden 4 hastanın dişleri onley kavite prensiplerine göre prepare edildi. Dijital tarayıcı (Trios A/S, 3Shape, Danimarka) ile dişlerin ölçüleri alındı. Hangi hastaya hangi seramik blok kullanılacağına rastgele karar verildi. Çalışmada her bir hasta için Lava Ultimate (3M ESPE, ABD), Vita Enamic (VITA Zahnfabrik, Almanya), IPS e.max CAD (Ivoclar Vivadent, ABD ) ve Vita Mark II (VITA Zahnfabrik, Almanya) materyallerinden birisi kullanıldı. Restorasyonlar CAD-CAM sistem (Coritec 550i, imes-icore, Almanya) yardımıyla üretildi. Restorasyonlar adeziv simanla (Panavia F 2, Kuraray, Japonya) simante edildikten sonra 6 ay ve 12 aylık periyotlarla kontrole çağrıldı. Kontroller 2 uzman diş hekimi tarafından USPHS kriterlerine göre yapıldı. 246 BULGULAR: Bir yıllık klinik takibin sonunda retansiyon, post-op hassasiyet, marjinal adaptasyon, marjinal renklenme, renk uyumu, yüzey görünümü ve anatomik form kriterleri açısından değerlendirildiğinde bütün materyaller klinik olarak ideal sonuçlar gösterdi ve “alfa” skoruyla skorlandı. SONUÇ: Restorasyonların 1 yılın sonundaki klinik performansları başarılı ve birbirlerine benzer bulundu. *Bu çalışma K.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi (Proje No: 2015/059) tarafından desteklenmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-058 CLINICAL PERFORMANCE OF ONLAY RESTORATIONS MADE BY FOUR DIFFERENT CAD-CAM BLOCKS: 1 YEAR FOLLOW-UP Gökhan Karadağ, Yusuf Bayraktar, Ertuğrul Ercan Department of Restorative Dentistry, Kırıkkale University, Kırıkkale, Turkey AIM: CAD/CAM ceramic restorations have many advantages compared with direct composite restorations. In recent years many CAD/CAM ceramic block have been marketed. The aim of this study was to evaluate the clinic performance of onlay restorations which were prepared four different ceramic blocks. RESULTS: After one year clinic follow-up, restorations evaluate in terms of retantion, postoperative sensitivity, marginal adaptation, color stability, surface appearance and anatomical form criteria. All restorations were showed clinically ideal characteristics and scored with ‘alpha’ score. CONCLUSION: After 1-year follow-up the clinical performances of the restorations were found succesful and similar with each other. *This study funded by K.U. BAP Coordination Department (Project No: 2015/059) 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: After intra-oral examination patients were informed about the treatment plan. Four patients that accepted this study and the teeth were prepared with onlay cavity principles. After that preperations scanned with a intraoral scanner (Trios A/S, 3Shape, Denmark). Ceramic block selection were decided randomly. One of the four blocks that Lava Ultimate (3M ESPE, USA), Vita Enamic (VITA Zahnfabrik, Germany), IPS e.max CAD (Ivoclar Vivadent, USA ) or Vita Mark II (VITA Zahnfabrik, Germany) were used. Restorations were prepared with CAD/CAM system (Coritec 550i, imes-icore, Germany). Restorations were cemented with an adhesive cement (Panavia F2, Kuraray, Japan) and examined after 6 and 12 months period. The control examinations were performed according to USPHS criteria by two dental specialist. 247 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-059 BİODENTİNE KULLANILARAK MOLAR DİŞLERDE YAPILAN KUAFAJ UYGULAMALARI: DÖRT OLGU SUNUMU Yusuf Bayraktar, Hasibe Sevilay Bahadır, Mehmet Mustafa Hamidi, Gökhan Karadağ, Ertuğrul Ercan Kırıkkale Üniversitesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Çürük, kırık ve iatrajonik faktörler gibi nedenlerle perfore olan pulpa dokusuna belli şartlar altında kuafaj tedavileri uygulanabilmektedir. Bu amaçla farklı özelliklere sahip birçok kuafaj materyali piyasada mevcuttur. Bu çalışmanın amacı perfore olmuş ve “Biodentine” (Biodentine, Septodont, Fransa) kullanılarak kuafaj yapılmış büyük azı dişlerinin 6 aylık süre içerisindeki klinik bulgularını değerlendirmektir. 248 YÖNTEM: Kliniğimize başvuran ve yaşları 18-30 arasında değişen büyük azı dişlerindeki derin dentin çürüğü olan dört hastanın klinik muayenesi yapıldı. Vitalite testinde dişlerin canlı olduğu ve periapikal radyografide herhangi bir periapikal lezyon olmadığı tespit edildi. Hastalara çalışma hakkında bilgi verildi ve onam alındı. Çürük temizlenerek kavite preparasyonu tamamlandı. Dişlerde perforasyon olması sebebiyle direk kuafaj yapılmasına karar verildi. Kuafaj materyali perforasyon bölgelerine (Biodentine, Septodont, Fransa) üretici firmanın önerilerine göre uygulandı. Materyal sertleştikten sonra self-etch bir adeziv sistem (Clearfil SE Bond, Kuraray, Japonya) ve arka bölge dişlerinde kullanılan bir kompozit rezin (Clearfil Majesty Posterior, Kuraray, Japonya) kullanılarak restorasyonlar yapıldı. Sonrasında hastalar 1 hafta, 3 ay ve 6 aylık periyotlarla kontrollere çağrıldı. Kontroller birbirleriyle kalibrasyonu sağlanmış iki uzman diş hekimi tarafından yapıldı. BULGULAR VE SONUÇLAR: 1 hafta, 3 ve 6 ay sonraki kontrol randevularında vitalite testi, ağrı, şişlik, patolojik mobilite, post-op hassasiyet, periapikal lezyon ve fistül varlığı değerlendirildi. 6 aylık takip sonucunda hiçbir olguda vitalite kaybı saptanmazken herhangi bir patolojik durum da saptanmadı. *Bu çalışma K.Ü Bilimsel Araştırmalar Birimi (Proje No: 2015/064) tarafından desteklenmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-059 PULP CAPPING APPLIED TO MOLAR TEETH BY USING BIODENTINE: FOUR CASE REPORTS Yusuf Bayraktar, Hasibe Sevilay Bahadır, Mehmet Mustafa Hamidi, Gökhan Karadağ, Ertuğrul Ercan Department of Restorative Dentistry, Kırıkkale University, Kırıkkale, Turkey AIM: Because of decay, fracture and iatrogenic factors pulp capping treatments can be applied to pulpal tissue. Various pulp capping materials in different characteristics are available on the market. The purpose of this study is to evaluate the clinical findings of molar teeth perforated and applied pulp capping by using Biodentine (Biodentine, Septodont, France) in 6 month-process. FINDINGS AND RESULTS: It was evaluated vitality, pain, swelling, pathological mobility, post-op sensitivity, periapical lesion and fistule presence after 1 week, 3 and 6 months’ control examinations. Neither vitality loss nor pathologic condition was spotted in any case after 6-month follow-up. *This study was funded by Scientific Researches Department of Kırıkkale University (Project Number:2015/064) 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: Four patients which were admitted to our clinic with decayed molar teeth and ages 18-30 were examined. It was spotted that the teeth were vital and there were no periapical lesion in radiography. The patients were informed about the study and approval was received. Decayed tissue was removed and cavities were prepared. It was decided to apply direct tooth capping treatment because of pulpal perforation. Capping material was applied to perforation area according to manufacturers’ instructions. (Biodentine, Septodont, France) After the material setting, the restorations were performed with using a self-etch adhesive system (Clearfil SE Bond, Kuraray, Japan) and a posterior composite resin. (Clearfil Majesty Posterior, Kuraray, Japan) After that, the patients were recalled for control examination in 1 week, 3 and 6 months period. The control examinations were performed by two dental specialist calibrated with each other. 249 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-060 ORMOSER KOMPOZİTLERİN ALT/ÜST YÜZEY MİKROSERTLİK ORANININ IŞINLAMA SÜRESİ VE UYGULAMA TEKNİĞİNE BAĞLI OLARAK KARŞILAŞTIRILMASI Pınar Yılmaz Atalı, Zeynep Demirkılıç, Faik Bülent Topbaşı Marmara Üniversitesi Restoratif Dişhekimliği Fakültesi Anabilim Dalı,İstanbul AMAÇ: Çalışmamızın amacı ormoser bazlı kompozit Admira Fusion (Voco)(AF) ile ormoser bazlı bulk fill kompozit Admira Fusion X-tra’ nın (Voco)(AFX) poliwave ışıklı cihaz ile incremental ve bulk fill teknikleri kullanarak iki farklı ışınlama süresinde polimerizasyon derecelerinin karşılaştırılmasıdır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Çalışmamızda 10mm çapında ve 2mm ve 4mm kalınlığında silikon diskler kullanılarak toplam 40 adet örnek hazırlanmıştır. Hazırlanan örnekler Valo (Ultradent) LED ile 1200mW/cm2 ışık gücü ile polimerize edilerek, 24 saat distile suda bekletilmişlerdir. Mikrosertlik ölçümleri Vickers cihazı ile 500gr yük ve 15 sn uygulama süresinde her bir örneğin hem üst hem de alt yüzeyinde 3 farklı noktadan yapılmıştır. Polimerizasyon yüzdesi (alt/üstVHN)x100 olarak hesaplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde Wilcoxon testi, ikili grupların karşılaştırmasında Mann-Whitney-U testi kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir. 250 BULGULAR: AF’nin 2 mm’de ve 4mm’ de 10 sn ve 20 sn polimerizasyon oranı % ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,347) (p=0,251). AFX’in hem 2 mm’de (p=0,047) hem de 4mm’de (p=0,016) 10 sn Polimerizasyon Oranı % (89,47±5,95; 51,68±5,18) ortalamaları 20 sn ortalamalarından (97,87±4,08; 75,93±12,39) istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulunmuştur. SONUÇ: Ormoser bazlı geleneksel kompozitlerde ışınlama süresi incremental teknik ile 2 mm yada 4mm uygulama arasında mikrosertlik açısından bakıldığında polimerizasyon yüzdesini anlamlı olarak etkilemezken; ormoser bulk fill kompoziti bulk tekniği ile uygulandığında; ışınlama süresinin arttırılması mikrosertliği ve buna bağlı polimerizasyon oranı yüzdesini de arttırmıştır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-060 COMPARISON OF THE RATIO OF ORMOCER COMPOSITE’S BOTTOM/ TOP SURFACE MICROHARDNESS DEPENDING ON THE THE IRRADIATION TIME AND APPLICATION TECHNIQUES Pınar Yılmaz Atalı, Zeynep Demirkılıç, Faik Bülent Topbaşı Department of Restorative Dentistry,Marmara University, Istanbul, Turkey AIM: The aim of this research is to compare the rate of polymerization of ormocer composite Admira Fusion (Voco)(AF) and ormocer bulkfill composite Admira Fusion X-tra (Voco)(AFX) with using poliwave light-curing unit, using incremental and bulk fill techniques, in two different irradiation periods. RESULTS: There was no significant difference between the average polymerization ratio (APR) of AF in 2mm and 4mm with 10sec and 20sec light-curing (p=0,347) (p=0,251). The APR % (89,47±5,95; 51,68±5,18) of AFX in 2mm (p=0,047) and in 4mm (p=0,016) with 10sec of light-curing is significantly lower than with 20sec of light-curing (97,87±4,08; 75,93±12,39). SIGNIFICANCE: Irradiation duration in Ormocer based traditional composites does not significantly affect the percentage of polymerization in terms of microhardness of 2mm or 4mm incremental technique application. However, when Ormocer bulk fill composite is applied with bulk technique, increasing the irradiation time increases the microhardness, thus the percentage of polymerization ratio. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIAL-METHOD: A total of 40 samples were perpared using 10mm diameter and 2mm and 4mm thick silicon discs that were polymerized with Valo (Ultradent) LED light-curing unit and light power density was verified to be 1200mW/cm2. The samples were stored in distilled water for 24h. The VHN measurements were made with Vickers device under 500gr load and application duration of 15sec from 3 points at both top and bottom. Percentage of polymerization was calculated as follows: (bottom/topVHN)x100. Wilcoxon test was used to evaluate the data and Mann-Whitney-U test was used to compare dual samples. Results were evaluated at p<0.05 mean range. 251 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-061 FARKLI IŞINLAMA SÜRELERİNİN ORMOSER GELENKESEL KOMPOZİT VE ORMOSER BULK FİLL KOMPOZİTİN MİKROSERTLİKLERİ AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI Pınar Yılmaz Atalı, Ali Burak Kaya, Faik Bülent Topbaşı Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Dişhekimliği Anabilim Dalı, İstanbul AMAÇ: Çalışmamızın amacı ormoser bazlı kompozit Admira Fusion (Voco)(AF) ile ormoser bazlı bulk fill kompozit Admira Fusion Xtra’ nın (Voco)(AFX) poliwave ışıklı cihaz ile iki farklı sürede (1020sn), iki farklı kalınlıkta (2mm-4mm) ve iki farklı bekletme süresinde (24 saat ve 15 gün) mikro sertlik değerlerinin (VHN) karşılaştırılmasıdır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Çalışmamızda 10mm çapında ve (2-4mm) kalınlığında silikon diskler kullanılarak toplam 40 adet örnek hazırlanmıştır. Numuneler 10sn ve 20sn süre ile Valo (Ultradent) LED ile standard modda (1000mW/cm2) polimerize edildikten sonra 24 saat distile suda bekletilmişlerdir. Vickers cihazı ile 500gr yük ve 15 sn uygulama süresinde VHN ölçümleri 3 ayrı noktadan; 24 saat ve 15 gün sonunda yapılmıştır. Verilerin değerlendirlimesinde Wilcoxon testi, ikili grupların karşılaştırmasında Mann-Whitney-U testi kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir. 252 BULGULAR: AF’nin ve AFX’in sırasıyla 24 saat VHN ölçümlerinde;2mm kalınlığında 20 sn’lik ışınlama süresi (46,29±1,95; 46,72±1,3) 10 sn’ den(41,95±1,57; 43,92±1,51) istatistiksel olarak yüksektir(p=0,005) (p=0,014). Ancak 4mm inkremental ve 4 mm bulk fill uygulamalarında 10 sn ve 20sn arasında VHN açısından fark anlamlı değildir(0,078)( 0,209). 15 gün sonunda süre ve kalınlıklar fark etmezksizin hiç bir grupta anlamlı sertlik değişimi görülmemiştir (p≥0,05). SONUÇ: Ormoser bazlı rezin kompozitlerde inkremental yöntemle ve bulk fill ormoser kompozitin bulk fill tekniği ile 2 mm uygulamalarında; 20 sn ışınlama süresi 24 saat sonunda mikro sertlik değerlerini anlamlı derecede yükseltirken; 4mm uygulamalarda teknik ve süre mikrosertlik değerini anlamlı olarak etkilememiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-061 THE COMPARISON OF MICRO-HARDNESS OF TRADITIONAL ORMOCER COMPOSITE AND ORMOCER BULK-FILL COMPOSITE FOR DIFFERENT CURING TIMES Pınar Yılmaz Atalı, Ali Burak Kaya, Faik Bülent Topbaşı Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentitry, Marmara University, Istanbul, Turkey OBJECTIVE: The objective of this study is to compare microhardness (VHN) of Ormocer composite Admira Fusion (Voco)(AF) and ormocer bulkfill Admira Fusion X-tra (Voco)(AFX) as increment height (2mm-4mm) and duration for 24 hours and 15 days time. RESULT: The VHN of AF sample of 2mm increment and 20sec curing (46,29±1,95; 46,72±1,3) statistically higher than the 10sec cured sample (41,95±1,57; 43,92±1,51) (p=0,005) (p=0,014). However VHN of 4mm incremental and 4mm bulk-fill sample were not meaningful between 10sec and 20sec curing duration in term of VHN test (0,078) (0,209). There were no significant hardness changes seen no matter the duration and increment deepness after 15 days (p≥0,05). CONCLUSION: Microhardness significantly increased in the samples with incremental-applied ormocer composites and bulk-fill technique applied bulk-fill ormocer composites which placed 2mm, cured 20sec and end oft the 24 hours. But the samples which has 4mm increment were showed no significant effect on microhardness in term of technique and time. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIAL-METHOD: Total of 40 samples were prepared with disc shaped silicon molds 10mm in diameter and 2-4mm of thickness. Specimens were stored 24 hours in distillated water after polymerized 10sec and 20sec with Valo (Ultradent) LED on standard mode (1000mW/cm2 ). The VHN measurements were made with Vickers device under 500gr load and application duration of 15sec from 3 point and at the and of the 24h and 15 days. Wilcoxon test was used to evaluate the data and Mann-Whitney-U test was used to compare dual samples. Results were evaluated at p<0.05 mean range. 253 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-062 KANAL TEDAVİLİ DİŞLERİN REZİN NANO SERAMİK BLOKLAR İLE RESTORASYONU Ayşe Tuğçe Tunaç, Esra Uzer Celik İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Günümüzde endokronlar CAD/CAM (Bilgisayar destekli tasarım ve bilgisayar destekli üretim) sistemleri ile tek seansta üretilebilir, ayrıca elastisite modülü dentine benzer olan rezin nano seramik bloklar kullanılarak biyouyumlu restorasyonlar elde edilebilir. Bir tam kron olan endokronlar uygulanırken, pulpal duvarlardan makromekanik retansiyon, adeziv simantasyon ile de mikromekanik ve kimyasal retansiyon sağlanarak, post ve kor yapımı ortadan kaldırılır. Bu vaka sunumlarının amacı; CAD/CAM sistemleri ile hazırlanan rezin nano seramik endokronların klinik etkinliğinin incelenmesidir. YÖNTEM: Bu vaka sunumunda geniş madde kayıplı endodontik tedavi görmüş birer posterior dişe sahip olan altı hasta tedavi edildi. Kavite preperasyonunu takiben dijital ölçü alınması, dizayn ve üretim işlemleri CAD/CAM sistemi (Cerec AC, Sirona Dental Sistemleri GmbH, Almanya) ile gerçekleştirildi. Restorasyonlar rezin nano seramik bloklar (Lava Ultimate, 3M ESPE, ABD) ile üretilirken, simantasyonda çift polimerizasyonlu rezin siman (Rely X Ultimate, 3M ESPE) üretici firma önerileri doğrultusunda kullanıldı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Uygulanan endokron restorasyonlar iyi fonksiyon görürken, estetik ve fonksiyonel olarak hasta memnuniyeti yüksekti. 254 SONUÇ: CAD/CAM sistemi ile hazırlanan endokronlar, tek seansta bitirilmeleri ve konservatif olmaları nedeniyle endodontik tedavili dişlerin estetik, biyolojik ve fonksiyonel rehabilitasyonunda tam kuron restorasyonlara iyi birer alternatif oluşturabilirler. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-062 RESTORATION OF ENDODONTICALLY TREATED TEETH WITH RESIN NANO CERAMIC BLOCKS Ayşe Tuğçe Tunaç, Esra Uzer Celik Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry Izmir Katip Celebi University, Izmir, Turkey AIM: Currently, endocrowns are eligible to be applied chair-side via CAD/CAM (Computer-aided design and computer-aided manufacturing) systems, besides, biocompatible restorations can be produced by using resin nano-ceramic blocks which have modulus of elasticity similar to dentine. Endocrowns, a type of full crown, eliminate the post and core applications by obtaining macromechanical retention from pulpal walls and chemical retention by adhesive cementation. The aim of these case reports is to investigate the clinical effectiveness of CAD/CAM endocrowns generated by resin nano ceramic. RESULTS: While the endocrown restorations were well functioned, the patients were also satisfied with aesthetic and fuction of the restorations. CONCLUSION: CAD/CAM endocrowns may comprise promising alternatives to full crowns for the aesthetic, biologic and functional rehabilitation of endodontically treated teeth with their minimally invasive approach and ability to allow chair-side applications. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: Within the context of this case report, six consecutive patients each with one posterior extensively damaged and endodontically treated tooth were treated. Following the cavity preparation, digital impressions, designs and milling were performed using the CAD/ CAM system (Cerec AC, Sirona Dental Systems GmbH, Germany). Resin nano ceramic blocks (Lava Ultimate, 3M ESPE, USA) were used for restorations, while a dual-cure resin cement (Rely X Ultimate, 3M ESPE) was used for luting according to manufacturers’ instructions. 255 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-064 FARKLI MARKA BOND VE KOMPOZİT MATERYALERİN KOMBİNE KULLANIMININ ÇEKME BAĞLANMA DAYANIMINA ETKİSİ Rabia Bilgiç, Latife Altınok, Nurcan Özakay İlday Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Erzurum TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Günümüz kompozit sistemlerinin çeşitliliğinin artması ile farklı marka bonding ajanlar ile farklı kompozit materyallerin klinik ortamında kombine kullanımı gündeme gelmektedir. Bu çalışmanın da amacı 3 farklı farklı kompozit materyalin 3 farklı bonding ajanla kombine kullanımının çekme bağlanma dayanımlarının karşılaştırılmasıdır. 256 YÖNTEM: Çalışmamızda çekim endikasyonu konulmuş 18 adet 20 yaş dişi kullanıldı. Dişlerin okluzal yüzeyleri İzomet cihazında su soğutması altında kesildi ve dentin yüzeyleri ortaya çıkarıldı. Dişler her grupta 2 adet diş olacak sekilde 9 gruba ayrıldı. 1. Grup: Futurabond U (VOCO, Cuxhaven, ALMANYA)+Grandio Kompozit(VOCO, Cuxhaven, Almanya), 2:FB+Kuraray Majesty Posterior Kompozit (Clearfil Universal, Kuraray Noritake Dental Inc, Tokyo, Japonya), 3: Futurabond+ Filtek Z250 Kompozit(3M ESPE, St Paul, MN, ABD), 4: S3 Bond(Clearfil Universal, Kuraray Noritake Dental, Tokyo, Japonya)+ Kuraray MP, 5: S3 Bond+ FZ250, 6: Kuraray S3B + G, 7: Scotch Bond Üniversal Adeziv(3M ESPE, St Paul, MN, ABD) +FZ250, 8: SB+ Kuraray MP, 9: SB+ G olarak belirlendi. Dişlerin yüzeyine bonding ajan ve kompozit uygulandı.Dişler 24 saat distile suda bekletildi. Her bir örnek 1mmx1mm boyutlarında olacak şekilde izomet cihazında kesildi. 10 adet dentin ve kompozit içeren çubuk mikrotensile test cihazına (Micro Tensile Test cihazı, T-61010 K, Bisco, ABD) yerleştirildi. İki ucundan yapıştırıcı ile sabitlenip test uygulandı. BULGULAR: Gruplar arasında istatistiksel olarak fark bulundu.(p<0.05) En düşük değer 2.grupta bulundu. En yüksek değer de 3. Grupta bulundu. Farklı marka bond ve kompozitlerin kombine kullanımı çekme bağlanma dayanımı açısından kabul edilebilir düzeyde bulundu. SONUÇ: Klinik kullanımda farklı marka bond ve kompozitlerin kullanılabileceği bunun bağlanmada sorun oluşturmadığı sonucuna varılmıştır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-064 EFFECT ON TENSILE BOND STRENGH OF THE COMBINED USE OF DIFFERENT BRAND BONDING AGENT AND COMPOSITE Rabia Bilgiç, Latife Altınok, Nurcan Özakay İlday Atatürk University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry, Erzurum, Turkey MATERIAL-METHOD: In our study, 18 20 years teeth were used. Occlusal surfaces of the teeth were cut in Isomet device under water and were revealed and dentin surfaces. The teeth were divided into 9 groups. The groups were 1.Grup:Futurabond U (VOCO, Cuxhaven, Germany)+Grandio composite(VOCO, Cuxhaven,Germany), 2:FB+Kuraray Majesty Posterior composite (Clearfil Universal, Kuraray Noritake Dental Inc, Tokyo, Japan), 3:Futurabond+Filtek Z250 Kompozit(3M ESPE, St Paul, MN, USA), 4:S3 Bond(Clearfil Universal, Kuraray Noritake Dental, Tokyo, Japan)+Kuraray MP, 5:S3 Bond+FZ250, 6: Kuraray S3B+G, 7:Scotch Bond Üniversal Adeziv(3M ESPE, St Paul, MN, USA)+FZ250, 8:SB+Kuraray MP, 9:SB+G. Bonding agent and composite was applied to the surface of teeth. Then the teeth were incubated in distiled water for 24 hours. Each sample was cut in Isomet device such that the size of 1mmx1mm. 10 rod containing dentin and the composite was placed to microtensil testing apparatus (Micro Tensile Tester, T-61010 K, Bisco, USA). Rod Fixed with applied adhesive and tested. RESULTS: Statistically significant differences were observed between the groups(p<0.05) The lowest levels were found in the group 2. and the highest one group 3. Different brands combined use of bond and composites was acceptable level in terms of tensile bond strength. CONCLUSION: Clinical use of different brands composite and bond can used with combination. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: the combined use of different brand composite and bonding agent in the clinic becomes a current issue with increase the variety of different composite sytstems. The aim of this study to compare tensile bond strengh of three different composite and bonding agent. 257 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-065 KOMPOZİT RESTORASYONLARIN YÜZEY SERTLİĞİNE FARKLI YOĞUNLUKTA IŞIK İLE POLİMERİZASYONUN ETKİSİ Hatice Sümeyye Kılıç, Esra Dogan, İhsan Yıkılgan Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavileri Anabilim Dalı, Ankara AMAÇ: Bu çalışmanın amacı farklı ışık uygulama tekniklerinin dört farklı kimyasal yapıya sahip kompozit rezinin polimerizasyon derecelerine etkisini incelemektir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Çalışmada dört farklı kimyasal yapıya sahip kompozit rezin (Charisma Classic (CC), Filtek Ultimate(FU), G-aenial Posterior(GP), Clearfill Photoposterior(CP)) kullanıldı. Kompozit rezinler 5 mm çap 2 mm derinliğe sahip teflon kalıplara yerleştirilerek standart (1000 mW/ cm2 /20sn ) ve yüksek modda (1400 mW/cm2 / 12 sn) polimerize edildi(n=10). 37°C’de 24 saat etüvde bekletildikten sonra örneklerin üst ve alt yüzeylerinden Vickers Sertlik Cihazı (HSV-1000) ile sertlik ölçümü yapıldı. Alt ve üst yüzeylerin sertlik değerleri oranlanarak değerlendirildi. Tek yönlü varyans analizi gruplar arasındaki karşılaştırmalar için kullanılırken Student t testi standart ve yüksek modda ışık uygulanan örnekleri kıyaslamak için kullanıldı. 258 BULGULAR: Tüm deney gruplarında arasında ışık modu ve 0.80 ve üzerinde olma oranı açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmedi. Standart modda,FU grubuna kıyasla GP grubunun mikrosertlik düzeyinin 0.80 ve üzerinde olma oranı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşükken (p=0,020) diğer gruplar arasında anlamlı bir farklılık görülmedi. Yüksek modda ışık uygulanan örneklerin birbirleri arasında ise bu oran açısından anlamlı farklılık görülmedi (p>0,025). SONUÇ: Farklı ışık yoğunluklarının kompozit rezinlerin polimerizasyonu üzerine etkisinin olmadığı ortaya konmuştur. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-065 EFFECTS OF POLYMERIZATION WITH DIFFERENT LIGHT INTENSITY ON SURFACE HARDNESS OF COMPOSITE RESTORATIONS Hatice Sümeyye Kılıç, Esra Dogan, İhsan Yıkılgan Gazi University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry, Ankara, Turkey AIM: The aim of this study is to examine the effects of different light application techniques on degree of polymerization of four chemically different composite resines. RESULTS: Interms of light modes and ratio of 0.80 and over of the hardness level, statistically significant differences weren’t observed between the all experimental groups. In standard mode, the ratio of 0.80 and over of hardness levels of the GP group is statistically significantly lower compared to the FU group whereas no statsitically significant difference was observed between the other groups. In terms of that ratio no significant difference was observed between in high mode (p>0,025). CONCLUSION: It has been exhibited that different light intensity has no effect over the polymerization of the composite resin. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: Four chemically different composite resines (Charisma Classic (CC), Filtek Ultimate(FU), G-aenialPosterior(GP), Clearfill Photoposterior (CP)) was used in the study. After positioned 5 mm diameter and 2 mm depth of Teflon mold, composite resins were polimerized at standart mode (1000 mW/cm2 /20sn ) and high mode(1400 mW/cm2 / 12 sn) (n=10). After standing for 24 hours in the oven at 37 ° C microhardness measurements were obtained on the top and bottom surfaces of the samples with a Vickers Hardness Tester (HSV-1000). The hardness of these upper and lower surfaces were evaluated by proportioning. While one-way ANOVA was used for comparison between groups, Student’s t test was used to compare the samples on which light was applied in standard and high mode. 259 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-066 EKTODERMAL DİSPLAZİLİ BİR ÇOCUĞUN PROTETİK TEDAVİSİ: BİR VAKA RAPORU Ezgi Meriç, Behiye Bolgül Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Hatay AMAÇ: Ektodermal displazi X-kromozomuna bağlı çekinik bir gen ile ilişkilendirilmiş, başlıca deri, tırnak, saç ve dişler gibi ektodermal kaynaklı doku anomalileri ile karakterize nadir görülen bir konjenital sendromdur. YÖNTEM: 8 yaşındaki bayan hasta dişlerinde sürme gecikmesi ve dişsizliğe bağlı beslenmede zorlanma şikayeti ile Mustafa Kemal Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı’na başvurmuştur. BULGULAR: Klinik ve radyografik değerlendirmede, maksillada daimi birinci molarlar, süt ikinci molarlar, süt kaninler ve yeni sürmekte olan santral kesici dişleri görülmüştür. Mandibuler olarak; daimi birinci molarlar, süt ikinci molarlar ve sol süt kanin mevcuttur. Hastanın klinik tedavisinde; psikososyal gelişimine ve stomagnatik sistemin dikey boyut, estetik ve fonksiyon bakımından restore edilmesine yardımcı olmak için alt ve üst çeneye hareketli protezler yapılmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Zamanında tanı konulması hastaların dişsel, fiziksel, sosyal ve psikolojik rehabilitasyonunu kolaylaştırması için önemlidir. Bu hastaların tedavisinde multidisipliner ekip yaklaşımı önerilmektedir. 260 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-066 PROSTHODONTIC MANAGEMENT OF A CHILD WITH ECTODERMAL DYSPLASIA: A CASE REPORT Ezgi Meriç, Behiye Bolgül Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Hatay AIM: Ectodermal dysplasia is a rare congenital syndrome linked to a recessive gene from X-chromosome, characterised mainly by tissue abnormalities of ectodermal origin namely skin, nails, hair and teeth. METHODS: A 8 year-old girl was referred to the Mustafa Kemal University, Dental Faculty,Department of Pediatric Dentistry, Hatay, Turkey with the complaints of delayed tooth eruption and also difficulty in eating food due to absence of teeth. CONCLUSION: Timely diagnosis is very important as this facilitates early dental, physical, social as well as psychological rehabilitation. A multidisciplinary team approach to management of these patients is recommended. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: In the clinical and radiographic evaluation, it was occured that she had maxillary; first permanent molars, primary second molars, primary canines and already erupting permanent central incisors. Mandibulary; first permanent molars, primary secondary molars and left primary canine were exist. Clinical managemet consisted of fabricating upper and lower dentures to help in psychosocial development and to restore the vertical dimension, esthetics and functioning of the stomatognathic system. 261 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-067 MAKSİLLADAKİ BİR PİYOJENİK GRANÜLOM VAKASININ DEĞERLENDİRİLMESİ Ezgi Meriç1, Behiye Bolgül1, Berk Turgay2 1 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Hatay 2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş Ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Hatay Amaç: Piyojenik granülom intraoral ya da ekstraoral olarak meydana gelen nispeten sık rastlanan iyi huylu mukokutanöz ekzofitik bir lezyondur. Etyopatogenezi tam olarak bilinmemesine rağmen, oluşumuna katkıda bulunan faktörler arasında travma, inflamasyon ve enfeksiyon ajanları bulunur. Yöntem: 11 yaşındaki erkek hasta sağ üst bukkal posterior bölgesinde son iki aydır var olan dişeti şişkinliği şikayeti ile Mustafa Kemal Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı’na başvurmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Bulgular: İntraoral muayenede 65 no’lu dişin distalinden (üst sol süt ikinci azı) 26 no’lu dişin distaline (üst sol daimi birinci büyük azı) uzanan ortalama 1 x 1.5 cm boyutlarında, soliter, saplı bukkal dişeti büyümesi görülmüştür. Lezyon palpasyonda yumuşak kıvamlı, sondalamada kanamaya karşı hassas idi. Hastanın ağız hijyeni kötü değildi. Lezyon cerrahi olarak çıkarılmış ve hasta lokal anestezi altında tedavi edilmiştir. 262 Sonuç: Piyojenik granülomlar yaygın görülen yumuşak doku büyümeleridir. Dikkatli tanı ile bu lezyonları vasküler lezyonlardan ayırt edebilmek gereklidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-067 Management Of A Case Of Pyogenic Granuloma In Maxilla Ezgi Meriç1, Behiye Bolgül1, Berk Turgay2 Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Hatay, Turkey 2 Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Department of Oral And Maxillo-facial Surgery, Hatay, Turkey 1 Aim: Pyogenic granuloma is a relatively common benign mucocutaneous exophytic lesion occurring intra orally or extra orally. The exact etiopathogenesis remains unknown, although contributory factors include trauma, inflammation and infectious agents. Method: An 11 year-old male patient was referred to the Mustafa Kemal University, Dental Faculty, Department of Pediatric Dentistry, Hatay, Turkey with complaint of swollen gum in the left upper buccal posterior region for last two months. Conclusion: Pyogenic granulomas are commonly encountered soft tissue enlargements. Careful diagnosis is essential to differentiate this lesion from vascular lesions. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Results: Intra-oral examination revealed a solitary stalked growth on buccal gingiva measuring about 1 x 1.5 cm in size, extending from 65-distal (left upper primary second molar) to 26-distal (left upper first permanent molar). On palpation, the growth was soft in consistency, tender and bleeds profusely on probing. The patient was not in poor oral hygiene. Surgical removal of the lesion was performed and the patient treated under local anesthesia. 263 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-068 Maksilladaki Bir Kompound Odontom Vakasının Değerlendirilmesi Ezgi Meriç1, Behiye Bolgül1, Berk Turgay2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Hatay 2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş Ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Hatay 1 Amaç: Odontomlar diş dokularından oluşan odontojenik iyi huylu tümörlerdir. Bu lezyonların çoğu asemptomatiktir ve sıklıkla rutin radyografiler ile tespit edilirler. Bunlar ‘diş hemartomları’ olarak çeşitli diş bileşenlerinden oluşan lezyonlar olarak düşünülebilir. Yöntem: 10 yaşındaki erkek hasta 11 numaralı dişindeki kron kırığı şikayeti ile Mustafa Kemal Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı’na başvurmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Bulgular: Bu vaka, hastanın kesici dişlerinin ortopantomograf ile muayenesi sırasında teşhis edilen bir kompound odontom vakasını tarif etmektedir. Tümoral oluşum 11 numaralı dişin apikal bölgesinde yaklaşık 1 cm boyutlarında görülmüştür. Odontom cerrahi olarak çıkarılmış ve hasta genel anestezi altında tedavi edilmiştir. Hastadan biyopsi örneği alınarak patoloji bölümüne gönderilmiş ve lezyonun ‘kompound odontom’ olduğu belirlenmiştir. 264 Sonuç: Odontomların erken teşhisi; sonradan oluşabilecek komplikasyonları önlemek, daha iyi tanı koymak, lezyonun nüks etmesini önlemek, komşu dişlerin yer değiştirmesini ve devitalizasyonunu önlemek açısından gereklidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-068 Management Of A Case Of Compound Odontoma In Maxilla Ezgi Meriç1, Behiye Bolgül1, Berk Turgay2 Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Hatay, Turkey 2 Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Department of Oral And Maxillo-facial Surgery, Hatay, Turkey 1 Aim: Odontomas are odontogenic benign tumors composed of dental tissue. Majority of these lesions are asymptomatic and are often detected on routine radiographs. They can be thought of as “tooth hamartomas” with the lesion consisting of various tooth components. Methods: A 10 year-old male patient was referred to the Mustafa Kemal University, Dental Faculty, Department of Pediatric Dentistry, Hatay, Turkey with complaint of crown fracture at his incisor tooth of 11. Conclusion: Early diagnosis of odontomas is essential in order to prevent later complications, ensure better diagnosis, avoid relapse of the lesion, avoid displacement or devitalization of adjacent tooth. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Results: This case describes the case of a compound odontoma which was diagnosed by orthopanthomograph when the patient was examined for his incisor teeth. The tumour was observed about 1 cm size at the apical side of 11. Surgical removal of the odontoma was performed and the patient was treated under general anesthesia. Biopsy sample was taken from the patient and sent to the pathology and identified as ‘compound odontoma’. 265 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-069 Çift Yumurta İkizlerinde Çoklu Süpernümerer Dişler Yelda Kasımoğlu1, Derya Tabakçılar1, Mine Koruyucu1, Burak Çankaya2, Figen Seymen1, Koray Gençay1 1 İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş-Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul AMAÇ: Süpernümerer (SN) dişlerin etyolojisi halen tam olarak bilinememektedir. Farklı formlarda görülebilmekte ve kalıcı dişlerin gömük kalması gibi farklı lokal bozukluklara sebep olabilmektedir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Bu olgu raporunda çift yumurta ikizlerinde çoklu SN diş ve yönetimi sunulmaktadır. 12 yaşındaki çift yumurta ikizleri üst çenede sürmeyen orta kesici dişleri nedeni ile İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı’na başvurmuştur. Yapılan tıbbi anamnezde herhangi bir sistemik hastalık veya sendrom bulunmadığı, dişlere dair anamnezde ise geçmişte herhangi bir dental travma hikayesi bulunmadığı görülmüştür. Panoramik radyografide A ikizinde 2 gömük SN dişe, B ikizinde 4 gömük SN diş ve üst çene süt orta kesici dişe rastlanmış, SN dişlerin her iki çocukta da premaksilla ve alt çene küçük azı bölgelerinde yer aldığı tespit edilmiştir. 266 BULGULAR: İlk olarak halen ağızda var olan süt dişi ve SN dişler lokal anestezi altında çekilmiştir. A ikizinde 4 aylık takip döneminde daimi üst kesici diş tamamen sürmüştür. B ikizinde 1 yıllık takip döneminde kesici dişlerden biri sürmemiş ve dişin sürdürülmesine karar verilmiştir. Tedavi kapsamında ön bölgedeki yer kaybının yeniden kazanılması, gömük santral kesici dişin cerrahi olarak üzerinin açılması ve 6 ay süre ile sürdürülmesi yer almaktadır SONUÇ: Olgu raporundaki bireylerde farklı sayıda SN dişlerin bulunmasına rağmen, bu rapor SN dişlerin etyolojisinde genetik faktörlerin etkisini açık bir biçimde desteklemektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-069 Multiple Supernumerary Teeth in Dizygotic Twins Yelda Kasımoğlu1, Derya Tabakçılar1, Mine Koruyucu1, Burak Çankaya2, Figen Seymen1, Koray Gençay1 1 Istanbul University Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Istanbul, Turkey 2 Istanbul University Faculty of Dentistry, Department of Oral Surgery, Istanbul, Turkey AIM: The etiology of supernumerary (SN) tooth still remains unclear. They may occur in several forms, and causing different local disorders, such as impaction of the permanent teeth. The purpose of this presentation is to report multiple SN teeth in dizygotic twins and its management. RESULTS: Initially the overretained primary tooth and SN teeth were extracted under local anesthesia. The permanent maxillary central incisor was completely erupted in twin A after 4 months follow-up. In twin B, one of the central incisors did not erupt spontaneously after 1 year period and forced eruption was the treatment choice. The treatment included to gain the lost space in the anterior region, surgical exposure of the impacted central incisor, and its forced eruption during 6 months. CONCLUSION: Despite the number of SN teeth are different in the present case, this is significant to support that genetic factors involved in the etiology of SN teeth. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: 12-year-old dizygotic twin girls were referred to the Istanbul University Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics for unerupted maxillary central incisors. Their medical histories showed no systemic diseases or syndromes, and dental histories showed no dental trauma in the past. Panoramic radiographies revealed the presence of two impacted SN teeth in twin A, and four impacted SN teeth and a retained maxillary primary central incisor in twin B, and SN teeth were in the premaxillary and mandibular premolar regions in both of them. 267 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-070 DiGeorge Sendromu: Olgu Bildirisi Hazal Özcan, Yeliz Güven, Figen Seymen İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul AMAÇ: DiGeorge Sendromu 22q11.2 kromozomundaki delesyon sonucu meydana gelen sık görülen bir sendromdur. Hipoplastik timüs, kalp anormallikleri ve paratiroid hipoplazisi sonucunda oluşan hipokalsemi ve fasiyal dismorfizm karakteristik özellikleridir. Bu çalışmada DiGeorge Sendromunun oral bulgularının sunulması amaçlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: DiGeorge Sendromu tanısı olan 10 yaşında erkek hasta, diş çürükleri nedeniyle İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı Kliniği’ne başvurmuştur. Aralarında akrabalık bulunmayan, sağlıklı anne babanın üçüncü çocuğu olarak miadında ve komplikasyonsuz olarak doğmuştur. Sağlıklı iki kız kardeş ve bir erkek kardeşi olan hastanın ailesinde benzer öykü bulunmamaktadır. Hastanın tıbbi geçmişinde; atrial septal defekt, sarılık, dolikosefali teşhisi sonucu kraniektomi, adenoidektomi ve Kawasaki hastalığı bulunmaktadır. 268 BULGULAR: Nazal konuşma, dolikosefal, uzun ve ince yüz görünümü, dar alın, bitemporal basıklık ve malar hipoplazi mevcuttur. Kulaklar düşük ve katlantılı heliks yapıya sahiptir. Sık sık enfeksiyon görülmesi de bağışıklık sisteminin düşük olduğunu göstermektedir. Mental performansı yaşıtlarıyla benzer; ancak davranışları infantil olarak değerlendirilmiştir. Ağız dışı bulgularında küçük ağız, kısa filtrum ve ters V şeklinde üst dudak görülmüştür. Ağız içi bulgularında dar ve derin damak kubbesi görülmüştür. Üst çenede darlık ve 14,16, 26, 36 ve 46 numaralı dişlerde çürükler bulunmaktadır. Çürük dişlere kompozit restorasyon, alt ikinci büyük azı ve alt ikinci küçük azı dişlerine fissür örtücü uygulanmıştır. 55, 65, 74 ve 84 numaralı dişler çekilmiş ve ortodontik tedavisi planlanmıştır. SONUÇ: DiGeorge Sendromunun ayırıcı tanısı yapılarak, bireyselleştirilmiş kapsamlı tedavi planlanmalı ve multidisipliner tedavi uygulanmalıdır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-070 DiGeorge Syndrome: A Case Report Hazal Özcan, Yeliz Güven, Figen Seymen Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Istanbul, Turkey OBJECTIVE: DiGeorge syndrome most often occurs as a result of a heterozygous deletion of chromosome 22q11.2. Characteristic features are hypoplastic thymus, cardiac anomalies, hypocalcemia as a result of parathyroid hypoplasia and facial dismorfism. The aim of this study is to present oral manifestations of DiGeorge syndrome. RESULTS: He had dolicocefalia, thin and long face, narrow forehead, bitemporal flatness and malar hypoplasia.The ears are low-set and helix structure. He had recurrent infections cause of low immundefiency. His mental performation is evaluated same as coeval but his behaviour is infantile. Extraoral examination showed small mouth, short filtrum and tented upper lip. Intraoral examination revealed deep and narrow palate, narrow maxilla and decays on 14,16,26,36 and 46. Fissure sealants were applied on mandibular second molars and second premolars, and carious teeth were treated with using resin composite.55,65,74 and 84 were extracted and orthodontic treatment was planned. CONCLUSION: Differential diagnosis of Di George syndrome must be performed and a individualized detailed treatment will be planned and a multidisciplinary approach must be done for affected patients. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: A 10 year-old-boy diagnosed with Digeorge Syndrome, referred to Istanbul University Department of Pediatric Dentistry for treatment of his teeth. The boy had been born after a fullterm pregnancy without any complications. The patient is the third child of the healthy and nonconsonguineous marriage. He has two sisters and a brother, and there is no family member has a similar story. In his medical history atrial septal defect, jaundice, dolicocefalia diagnosed with the result of craniectomy, adenoidectomy and Kawasaki disease were noted. 269 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-071 Sendromla İlişkili Olmayan Çoklu Süpernümere Dişlerde Tedavi Planı: Vaka Raporu Gül Seda Yücel, Aysun Avşar Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, Samsun AMAÇ: Hiperdonti, normal seriden fazla sayıda diş bulunmasıyla karakterize bir diş gelişim anomalisidir. Süpernümere diş (SD) olarak adlandırılan fazla sayıdaki dişlerin literatürde belirtilen prevalansı daimi dişlerde %0.1-6.9; süt dişlerinde %0.4-0.8 arasındadır. Çoklu SD anomalisi, Kleidokraniyel Displazi, Oral-Fasiyal-Dijital, Gardner gibi bazı sendromlarla ilişkili olarak ortaya çıkar. Sendromla ilişkili olmayan çoklu SD ise özellikle süt dentisyonda nadir görülen bir olgudur ve dental lamina hiperaktivitesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu vaka raporunun amacı, sendromla ilişkili olmayan çoklu SD olgusunu ve multidisipliner tedavi planlamasını sunmaktır. YÖNTEM: 10 yaşında erkek hasta, üst ön daimi dişlerinin sürmesinde gecikme şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Medikal ve ailesel hikayesi alınan hastanın klinik muayenesi ve radyografik muayenesi yapıldı. Dişlerin 3-boyutlu görüntüsü ve lokasyonu konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile değerlendirildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Hastanın üst çenesinde, süt dentisyonda 5, daimi dentisyonda 2 süpernümere diş bulunduğu saptandı. Ayrıca ektopik doğrultuda olduğu izlenen daimi santral keserlerin köklerinde dilaserasyon olduğu görüldü. 270 SONUÇ: Öncelikle genel anestezi altında cerrahi çekimler yapıldı. Ortodontik ve restoratif tedavileri içeren kapsamlı bir tedavi planlandı. Estetik sorunların yanı sıra, süt dişinde uzun süreli retansiyon, daimi dişlerin gömülü kalması, ektopik sürme, maloklüzyon, kist gelişmesi ve komşu dişlerde kök rezorpsiyonu gibi komplikasyonlara sebep olabilen süpernümere dişler, multidisipliner bir tedavi yaklaşımı gerektirir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-071 A Treatment Plan Of Non-Syndromic Multiple Supernumerary Teeth: Case Report Gül Seda Yücel, Aysun Avşar Department of Pedodontics, Faculty of Dentistry, Ondokuz Mayıs University, Samsun, Turkey AIM: Hyperdontia is a developmental dental anomaly characterized by the existence of increased number of teeth in addition to the normal series. The additional teeth are referred to as supernumerary teeth (ST). Prevalence rates of ST reported in the literature vary between 0.1-6.9% in permanent dentition and 0.4-0.8% in primary dentition. Multiple ST are frequently associated with a number of syndromes, such as Cleidocranial Dysplasia, Oral-Facial-Digital, Gardner. Non-syndromic multiple ST, especially in primary dentition, is a rare phenomenon and believed to result from hyperactivity of the dental lamina. The aim of this case report is to present a multidisciplinary treatment plan of non-syndromic multiple ST. RESULTS: Multiple ST were diagnosed in both decidious ( 5 ST) and permanent (2 ST) dentitions. It was also detected that impacted permanent central incisors had root dilaceration and ectopic direction. CONCLUSIONS: A comprehensive treatment was planned, which included surgical extractions under general anaesthesia and orthodontic and restorative treatments. Supernumerary teeth may lead to several complications such as aesthetic problems, prolonged retention of deciduous teeth, impaction of permanent teeth, ectopic eruption, malocclusion, cyst development and root resorption of adjacent teeth and require multidisciplinary management. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: A 10-year-old male patient applied to our clinic with the main complaint of delayed eruption of upper front permanent teeth. Medical or family history was unremarkable. Clinical and radiographic examinations was done. Cone beam computed tomography image was taken due to evaluate 3-dimentional images and locations of teeth. 271 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-072 Beckwıth–Wıedemann Sendromu Olgu Sunumu Özgecan Bakış Çaynak, Sezin Akçay Özer, Zeynep Aytepe İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul AMAÇ: Beckwith-Wiedemann Sendromu (BWS), 1963’de Beckwith ve 1964’de Wiedemann tarafından tanımlanmıştır. BWS en sık görülen aşırı büyüme sendromlarından biridir ve embriyonel tümörlere yatkınlık oluşturmaktadır.Ayrıca EMG (Ekzomfalos,Makroglossi, Gigantizm) sendromu olarak da bilinmektedir.Hastalarda genellikle fetal dönem ve erken çocukluk döneminde aşırı büyüme,makroglossi, viseromegali, fasial dismorfik özellikler,kalp ve böbrek anomalileri görülmektedir.Bu olgu sunumunun amacı BWS’nin oral bulgularını tanımlamaktır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Altı yaşındaki erkek hasta İstanbul Üniversitesi, Pedodonti Anabilim Dalı’na başvurdu. Hasta Beckwith Wiedemann Sendromu tanısı ile geldi.Hastanın, kantitatif MLPA (Multiplex Ligation-dependent Probe Amplification) kullanılarak hazırlanan moleküler genetik raporundaki DNA örneğinde bir ICR2 hipometilasyonu saptandı. Ekstraoral bulgulardan en belirgin olanları makroglossi ve classIII malkokluzyondu.Hastanın kulak, göz, kranial form bulguları ve mental zekası normaldi. 272 BULGULAR: İntraoral muayenesinde süt dişleri sürmüştü,süt maksiller kesiciler ve mandibular ikinci molarlarda çürükleri vardı.Ayrıca classIII malokluzyondan dolayı ön açık çapraz kapanış ve derin damak kubbesi gözlemlendi. Muayene sonrası,dental tedaviler denenmeye çalışıldı fakat hasta işlem odasına alındığında koopere olmadığı için başarısız oldu.Bu nedenle ağız bakımı için hastanın ailesine koruyucu ve önleyici tavsiyeler verildi ve genel anesteziye yönlendirildi. SONUÇ: BWS tanısı konulan tümhastalar tıbbi ve dental uzmanlar tarafından takip edilmelidir. Hastaya koruyucu ve önleyici tedaviler önerilmelidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-072 Beckwith–Wiedemann Syndrome Case Report Özgecan Bakış Çaynak, Sezin Akçay Özer, Zeynep Aytepe Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Istanbul, Turkey OBJECTIVE: Beckwith-Wiedemann syndrome (BWS) was recognized independently by Beckwith in 1963 and Wiedemann in 1964. BWS is one of the most common overgrowth syndromes and a predisposition to embryonal tumors. Also İt was known EMG (Exomphalos, Macroglossia, Gigantism) syndrome.Generally the patients have fetal and early childhood overgrowth, macroglossia, visceromegaly, facial dysmorphic features, and anomalies of the heart and kidneys. The purpose of this casereport is to describe oral findings of BWS. RESULTS: Intra-orally,primary dentition had erupted.His primary maxillary incisors and mandibular second molars had caries.Also anterior open bite extending to the primary canine region, bilateral crossbites and high arch palate were observed because of ClassIII malocclusion. After examination, the dental treatments were tried to apply to patient but failed because he was agitated and non-cooperative as he was taken to the operating room.Therefore dental care for patient has been provided and preventive advice given to his parents and patient was redirected to general anesthesia. CONCLUSIONS: All patients diagnosed with BWS should be followed by a committed team of appropriate medical and dental specialists. Protective and preventive treatments should be recommended for patients. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: 6 year-old boy patient consulted the Department of Pediatric Dentistry at Istanbul University. This patient came with a diagnosis of Beckwith Wiedemann Syndrome from his physician. Moleculer genetic reports of patient,using quantitative MLPA (Multiplex Ligationdependent Probe Amplification),a hypomethylation of the ICR2 in the DNA sample was detected. Extra-orally,his significant facial anomalies were macroglossia and classIII malocclusion.His orbital rims,ear lobes,cranial form and mental intelligence were normal. 273 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-073 Travmaya uğramış genç sürekli kesici dişlerde tedavi yaklaşımı: olgu sunumu Nilüfer Avcu, Yeliz Güven, Yelda Kasımoğlu, Oya Aktören İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul AMAÇ: Komplike kuron kırıkları mine, dentin ve ekspoze pulpanın dahil olduğu kuron kırıklarıdır. Apeksi açık olan genç hastalarda kök gelişiminin tamamlanabilmesi için pulpa canlılığının korunduğu vital amputasyon tedavisi gerekli olabilmektedir. Bu olgu sunumunda komplike kuron kırığı bulunan üst sol sürekli orta kesici diş ve komplike olmayan kuron kırığı bulunan üst sağ sürekli orta kesici dişte uygulanan tedavi yaklaşımı belirtilmektedir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 9 yaşındaki sağlıklı kız çocuğu, 3 saat önce okulda düşerek ön dişlerinin travmadan etkilenmesi şikayeti ile İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı Kliniği’ne başvurdu. Ağız içi muayenede 21 numaralı dişte pulpanın geniş bir şekilde ekspoze olduğu oblik kuron kırığı ve 11 numaralı dişte komplike olmayan kuron kırığı gözlendi. Radyografik muayenede ise dişlerin açık apekslere ve geniş kök kanallarına sahip olduğu saptandı.Geniş ekspoze pulpaya sahip 21 numaralı dişe mineral trioksit agregat (MTA) kullanılarak vital amputasyon uygulandı ve cam iyonomer dolgu maddesi ile örtüldü. Travmaya uğramış her iki diş kalıcı olarak kompozit rezin ile restore edildi. 274 BULGULAR: 6 aylık radyografik kontrollerde her iki üst orta kesici dişte sağlıklı pulpa aktivitesi ile birlikte kök oluşumunun simetrik olarak devam ettiği ve radyografik patolojik bulgu olmadığı gözlendi. Klinik olarak yapılan tüm kontrollerde dişlerin canlılığının korunduğu ve herhangi bir semptom göstermediği saptandı. SONUÇ: Genç sürekli dişlerde pulpanın iyileşme potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda travmadan etkilenen ve pulpanın ekspoze olduğu olgularda MTA’ın kullanıldığı vital amputasyon bir tedavi yaklaşımı olarak değerlendirilebilir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-073 Management of fractured young permanent incisors: a case report Nilüfer Avcu, Yeliz Güven, Yelda Kasımoğlu, Oya Aktören Departmant of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Istanbul University, Istanbul, Turkey OBJECTIVE: Complicated crown fractures are fractures involving enamel, dentin and exposed pulp. In young patients with open apices, preservation of pulp vitality by pulp capping or vital pulpotomy is essential in order to maintain the continued root development. This case report describes the treatment of a permanent maxillary left central incisor with complicated crown fracture and a maxillary right central incisor with uncomplicated crown fracture. RESULTS: Radiographic examination after 6 months showed the symmetric continued apexogenesis of both central incisors referring to a healthy pulp activity with no radiographic pathology. Clinically, the teeth were symptom-free and remained vital during the entire followup period. CONCLUSION: Considering the healing potential of the pulp in immature teeth, the vital pulpotomy with MTA could be the treatment of choice in traumatic injuries leading to pulp exposure. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: A healthy 9-year-old girl was referred to the clinics of Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Paediatric Dentistry following traumatic injury to her anterior teeth as a result of falling at school 3 hours ago. Intraoral examination revealed that tooth 21 had an oblique crown fracture with a large pulp exposure and tooth 11 had an uncomplicated crown fracture. Radiographic examination showed a large canal space with an immature apex. The exposed pulp of tooth 21 was treated with vital pulpotomy using mineral trioxide aggregate (MTA) and covered with glass ionomer liner; both traumatized teeth were then restored permanently with composite resin. 275 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-075 Genel Anestezi Altında Tedavi Edilen Çocukluk Çağı Çürüklerine Sahip Sağlıklı Çocukların Amputasyon Tedavilerinin Klinik ve Radyolojik Olarak İncelenmesi Burak Çarıkçıoğlu, Sera Şimsek Derelioğlu, Esra Dursun Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı AMAÇ: Bu retrospektif çalışmanın amacı, demir sülfat ve trikalsiyum silikat (Biodentine) amputasyonları uygulanan dişlerden yaş, cinsiyet, çene, diş tipi ve materyal faktörlerine göre, klinik ve radyolojik olarak başarı ve başarısızlık gösterenleri değerlendirmektedir. MATERYAL-METOD: Bu amaçla, yaşları 3 ile 6 arasında değişen 9’u kız, 16’sı erkek toplam 25 hasta çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların 35 süt azı dişine Biodentine, 65 süt azı dişine de demir sülfat amputasyonu uygulandığı önceden alınan değerlendirme formundan belirlenmiştir. Tedaviden 12 aylık dönem sonrasında hastalar çağrılıp klinik ve radyolojik kontrolleri olarak değerlendirilmiştir. BULGULAR: Yaş, cinsiyet ve materyal faktörler arasındaki farklılıklar istatiktiksel olarak anlamlı bulunmuştur(P< 0,05). Çene ve diş tipi faktörleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (P>0,05). TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Sonuç olarak son yıllarda geliştirilen trikalsiyum silikat içerikli materyaller (Biodentine), demir sülfat amputasyonuna alternatif olarak kullanılabilir. 276 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-075 Clinical and Radiographical Assessment of Pulpotomy Therapies of the Healthy Children with Early Childhood Caries Treated Under General Anesthesia Burak Çarıkçıoğlu, Sera Şimsek Derelioğlu, Esra Dursun Pediatric Dentistry, Dentistry Faculty of Atatürk University, Turkey AIM: The aim of this retrospective study is to asses the teeth which were found to be clinically and radiographically successful or unsuccessful in respect to the age, gender, jaw, tooth type and pulpotomy materials factors, amongst the ones pulpotomized with ferric sulfate and tricalcium silicate (Biodentine) Materials METHODS: Thus, the study included a total of 25 children -9 girls and 16 boys aged between the of 3-6 years. It was determined in accordance with the pre-filled patient evaluation forms that out of a total of 100 primary molars, 35 teeth were pulpotomized with Biodentine, and 65 teeth were pulpotomized with ferric sulfate. The patients were recalled for clinical and radiographical controls after 12 months and results werw statistically assessed. CONCLUSION: In conclusion, -recently developed – tricalcium silicate containing materials (Biodentine) can be used as alternative for ferric sulfate amputation. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: A statistically significant difference between the pulputomy materials, age and gender when radiographically assessed(P<0,05). Also there was no statistically significant difference between jaw and tooth type (P>0,05). 277 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-076 Karışık Dişlenme Döneminde Ön Çapraz Kapanışın Düzeltilmesi: Olgu Serisi Sinem Uz, Yelda Kasımoğlu, Figen Seymen, Koray Gençay İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul AMAÇ: Ön çapraz kapanış, üst ön dişlerin lingual pozisyonda olmasından kaynaklanan bir maloklüzyon olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışmada hareketli Z-zemberekli apareyler ile karışık dişlenme döneminde ön çapraz kapanış tedavisi gerçekleştirilen olguların sunumu amaçlanmıştır. YÖNTEM: 9- 12 yaşları arasında ön çapraz kapanış tanısı ile İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı kliniğine başvuran 7 çocukta (4 kız, 3 erkek) ön çapraz kapanışın ön bölgede estetik probleme, alt kesici dişlerde anormal mine abrazyonuna, labial alveolar kemikte incelmeye ve diş eti çekilmesine yol açtığı saptandı. Bir olguda travmatik oklüzal kuvvetlere bağlı dişlerde mobilite ve sondalamada artış gözlendi. Bir olguda geminasyonla birlikte sol üst dişte çapraz kapanış saptandı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Olguların hiçbirinde temporomandibular eklem ağrısı şikayeti tespit edilmedi. Tüm olgular hareketli Z-zembereği apareyi ile tedavi edildi. Hastalara ağız hijyeni motivasyonu yapıldı ve her ay kontrole çağırılarak tedavileri takip edildi. Normal kesici diş ilişkisine 1-5 ay arası sürede ulaşıldı. 278 SONUÇ: Karışık dişlenme döneminde ön çapraz kapanış olguları kısa sürede tedavi edilebilmektedir. Anormal mine abrazyonu, periodontal patolojiler, dişlerde mobilite ve kırık, temporomandibular eklem rahatsızlıkları gibi sorunların önlenmesi için ön çapraz kapanış olgularının erken dönemde acil müdahale ile tedavi edilmesi gerekmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-076 Correction of Anterior Crossbite in Mixed Dentition: Case Series Sinem Uz, Yelda Kasımoğlu, Figen Seymen, Koray Gençay Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Istanbul University, Istanbul, Turkey OBJECTIVE: Anterior crossbite is defined as a malocclusion resulting from the lingual positioning of the maxillary anterior teeth. The purpose of this report is to describe the use of removable acrylic appliances with Z-springs for the treatment of anterior crossbite in children in mixed dentition. METHODS: Esthetic concerns in anterior area, abnormal enamel abrasion of the lower anterior incisors, thinning of labial alveolar plate and gingival recession were observed in seven children between 9-12 years old (4 girls, 3 boys) who referred to clinics in the Department of Pediatric Dentistry at Istanbul University Faculty of Dentistry with the chief complaints of anterior crossbite. Crossbite in upper left tooth with gemination was detected in one case. CONCLUSION: Anterior crossbite cases can be treated as soon as possible in the mixed dentition. Anterior crossbite requires early and immediate treatment to prevent abnormal enamel abrasion, periodontal pathologies, tooth mobility and fracture, and temporomandibular joint disturbance. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: None of the children were complained about temporomandibular pain. All of the cases were treated by removable Z-spring appliances. Patients were advised to maintain good oral hygiene and recalled every month to evaluate the progress of the treatment. Normal incisal relation was achieved in 1-5 months. 279 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-077 Komplike kron kırığı görülen genç daimi dişlerde parsiyel(Cvek) amputasyon uygulaması Mihriban Gökcek, Ebru Hazar Bodrumlu Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Zonguldak AMAÇ: Travma nedeniyle komplike kron kırığı gözlenen açık apeksli daimi dişlerde; pulpanın vitalitesinin korunması ve dişlerin kök gelişimlerinin tamamlanması hedeflenmektedir. Bu olgu sunumunda komplike kron kırığı saptanan hastanın parsiyel(Cvek) amputasyon uygulaması ile tedavisi ve hastanın 1,5 yıllık takibi anlatılmaktadır. YÖNTEM: Parsiyel(Cvek) amputasyon, özellikle travma nedeniyle pulpası açığa çıkmış, apeksi açık daimi keser dişlerde, dişlerin vitalitesinin ve kök gelişiminin devam etmesi için uygulanabilen bir tedavi seçeneğidir. Travma nedeniyle kliniğe başvuran 8 yaşındaki hastada yapılan intraoral muayene sonucu komplike kron kırığı saptanmıştır ve parsiyel(Cvek) amputasyon yapılması planlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Hastanın 1., 3., 6., 12.,18. aylarda klinik ve radyografik kontrolleri yapılmıştır. Yapılan kontrollerde klinik olarak apse/fistül gibi herhangi bir patolojik bulgu saptanmamıştır. Radyografik olarak da intrapulpal ya da periapikal herhangi bir patoloji görülmemiş olup, kök gelişimi gözlenmiştir. 280 SONUÇ: Travma nedeniyle pulpası açığa çıkmış, açık apeksli daimi keserlerde, vitalitenin devam ettirilerek apeksin kapanmasını sağlamak için, parsiyel(Cvek) amputasyon tercih edilebilecek bir tedavi yöntemidir. Bu tedavinin başarı değerlendirmesinde uzun dönem takip önemli bir faktördür. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-077 Partial(Cvek) pulpotomy for injured immature teeth with complicated crown fracture Mihriban Gökcek, Ebru Hazar Bodrumlu Bulent Ecevit University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Zonguldak, Turkey AIM: The aim of the treatment for injured teeth with exposed vital pulp and immature apices is preserving the pulpal vitality and allowing continued root development. This case report describes that treatmet of the permanent incisors injured with complicated crown fracture by partial(Cvek) pulpotomy and 1,5 year follow up period of patient. METHOD: Partial(Cvek) pulpotomy is performed especially for injured permanent teeth with exposed pulp and immature apices to preserve pulpal vitalty and allow continued root development. Eight years old patient referred to our clinic due to trauma. Complicated crown fracture is determined by the intraoral examination and partial(Cvek) pulpotomy procedure was applied. CONCLUSION: Partial(Cvek) pulpotomy is the treatment choice for injured permanent incisors with exposed pulp and immature apices. Long term follow-up is important for assesment of success rate in this procedure. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: Clinical and radiographic follow up controls was done at 1.,3.,6.,12.,18. months. There was no clinical pathology as abscess/fistula in these controls. Root development was seen at radioghraphic assesment and no intrapulpal/periapical pathosis was diagnosed. 281 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-078 Çocuk Dişhekimliğinde Dentigeröz Kist: Vaka Sunumu Alem Coşgun1, Berk Turgay2, Behiye Sezgin Bolgül1 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, Hatay 2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Hatay 1 AMAÇ: Detigeröz kistler nadir olarak hayatın ilk dekatında görülür ve devital süt dişlerini kapsayan kronik inflamasyon sonucu gelişmemiş daimi dişlerin etrafında oluşurlar. Bu çalışmada 9 yaşındaki erkek çocukta primer dentisyondaki dentigeröz kist vakası ve tedavisi sunulmaktadır. MATERYAL-METOD: Kliniğimize sağ mandibulada ağrı şikayeti ile başvuran 9 yaşındaki erkek hastadan alınan panaromik radyografi sonucu sağ alt çenesinde daimi küçükazı dişlerini mandibula tabanına doğru itmiş büyük bir lezyon tespit edilmiştir. Lezyon sağ mandibula bölgesinden tamamiyle enükle edilmiştir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Yapılan patolojik değerlendirme sonucu lezyonun dentigeröz kist olduğu açığa çıkmıştır. Dentigeröz kistler, sürmemiş dişlerin kronlarıyla ilişkili olan benign odontojenik kistlerdir. Radiküler kistlerden sonra en yaygın görülen odontojenik kistlerdir. Dentigeröz kistler genellikle rutin dental radyografik inceleme sırasında fark edilirler. 282 SONUÇ: Dentigeröz kistler semptomsuz bir şekilde geniş kemik defektlerine yol açabilirler. Tedavi edilmeyen olgularda ilgili dişlerin sürmesine engel olurlar ve çenelerde anormal pozisyona iterler. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-078 Dentigerous Cyst in Pediatric Dentistry: A Case Report Alem Coşgun1, Berk Turgay2, Behiye Sezgin Bolgül1 Mustafa Kemal University, Dental Faculty, Department of Pedodontics, Hatay, Turkey 2 Mustafa Kemal University, Dental Faculty, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Hatay, Turkey 1 AIM: In rare cases, dentigerous cysts occur in the first decade of life and develop around immature permanent teeth as a result of a chronic inflammation of overlying nonvital primary teeth. In this study, a case of dentigerous cyst in primary dentition in a 9yearold boy and its treatment were presented. MATERIAL METHOD: 9 years old male patient applied to our clinic with the complaint of pain in right mandibula. The panaromic radiograph revealed a lesion pushing permenant mandibular premolar teeth. The lesion was enucleated completely with surgical operation. CONCLUSION: Dentigerous cysts may cause large bone defects without any symptom. When untreated, they cause bone loss and block the eruption of the associated teeth and displace the teeth to abnormal positions in the jaws. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: Pathological examination revealed that the leasion is a dentigerous cyst. Dentigerous cysts are benign odontogenic cysts that are associated with the crowns of unerupted teeth. Dentigerous cysts are the second most common odontogenic cysts after radicular cysts. They are usually detected during routine dental radiographic examination. 283 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-079 Üst Çenede Compound Odontoma Vakasının Değerlendirilmesi Alem Coşgun1, Berk Turgay2, Behiye Sezgin Bolgül1 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, Hatay 2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Hatay 1 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, üst çenede bir compound odontoma vakasını rapor etmektir. Odontomalar, yavaş büyüme ve iyi huylu davranış ile karakterize çene kemiklerinin tümörleridir. Odontomalar histolojik olarak compound ve complex tip olmak üzere iki alt gruba ayrılmaktadır. Compound odontomalar, birden fazla küçük diş benzeri yapılar içerirler. Complex tip, dağınık mine ve dentin kümelerini içeren, anatomik olarak dişe benzerliği olmayan bir yapıdadır. Bu lezyonların büyük çoğunluğu tamamen asemptomatiktir ve rutin radyografik değerlendirme ile belirlenir. MATERYAL-METOD: Bu vakada 13 yaşındaki erkek çocukta üst çenede santral dişin sürmesinde bozukluğa neden olan compound odontama vakası sunulmuştur. Odontomalar cerrahi olarak uzaklaştırılmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Histopatolojik değerlendirme sonucu lezyonun odontoma olduğu doğrulanmıştır. cerrahiyi takiben gömülü dişin sürmeye başladığı gözlenmiştir. Hasta 3 aylık aralıklarla kontrol edilmektedir. 284 SONUÇ: Odontomaların erken teşhis ve tedavisi önemlidir. Odontomaların en sık görülen komplikasyonu diş sürmesinde bozukluktur. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-079 Management of a Compound Odontoma Case in Maxilla Alem Coşgun1, Berk Turgay2, Behiye Sezgin Bolgül1 Mustafa Kemal University, Dental Faculty, Department of Pedodontics, Hatay, Turkey 2 Mustafa Kemal University, Dental Faculty, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Hatay, Turkey 1 AIM: The aim of this study was to report one case of compound odontoma in the maxilla. Odontomas are odontogenic tumors of the jaws, characterized by a slow growth and benign behavior. Odontomas are subdivided into compound and complex odontoma by histologically. Compound odontomas are composed of multiple, small tooth like structures. The complex type consists of mass of enamel and dentine, furthermore they don’t resemble to toot anatomically. Most of these lesions are usually asymptomatic and determined by routine radiographic consideration. MATERIAL METHOD: The case of compound odontoma was described in a 13-year-old boy. Compound odontomas were disturbing the eruption of the maxillary central incisor. They were removed surgically. CONCLUSION: Early diagnosis and treatment of odontomas are important. Disturbance in tooth eruption is one of the most common complications associated with odontomas. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: The histopatological examination confirmed that the lesion is a compound odontoma. Following the surgery, the persistant tooth started eruption. We follow the patient every three months interval. 285 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-080 Soliter Median Maksiller Santral Kesici Sendromu Yelda Kasımoğlu, Simin Kocaaydın, Koray Gençay İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul AMAÇ: Nadir bir dental anomali olan soliter median maksiller santral kesici sendromu toplumda 1:50000 sıklığında görülmektedir. Etyolojisi bilinmeyen bu sendromda maksillada orta hat üzerinde yalnızca bir tane santral kesici diş yer almaktadır. Sendromun görüldüğü bireylerde tipik ağız bulgusunun yanı sıra büyüme hormonu eksikliği ve bedensel anomalilere de rastlanmaktadır. Bu olgu raporunun amacı soliter median santral kesici dişe sahip bir olgunun sunulmasıdır. YÖNTEM: 4 yaşındaki kız hasta, ebeveynlerinin damak darlığı ve ön bölge dişlerinde estetik şikayeti ile İstanbul Üniversitesi Pedodonti Anabilim Dalı kliniğimize başvurdu. Hastanın hikayesinde ebeveynleri arasında akraba evliliği olmadığı, bu sendromda sık görülen epilepsi, konjenital kalp rahatsızlığı, dikkat eksikliği gibi bir sorun yaşamadığı öğrenildi. Hastanın 20 günlükken nefes darlığı sebebiyle hospitalize edildiği ve 8 gün yoğun bakımda tedavi gördüğü öğrenildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Ağız içi muayenede maksillada orta hat üzerinde bir adet soliter santral kesici diş olduğu görüldü. Midpalatal sutur hattında çıkıntı gözlendi. Rapor edilen sendrom bulgularının aksine bu hastada labial frenulumun mevcut olduğu görüldü. Panoramik radyografide alttaki daimi santral kesici germinin de soliter olduğu, başka dişlerde agenezi olmadığı saptandı. 286 SONUÇ: Üst çene ön bölgede estetik probleme yol açan soliter median maksiller santral kesici sendromunun erken yaşlarda teşhisinin ve takibinin yapılması bu anomalinin tedavi planlamasında önem taşımaktadır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-080 Solitary Median Maxillary Central Incisor Syndrome Yelda Kasımoğlu, Simin Kocaaydın, Koray Gençay Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Istanbul, Turkey OBJECTIVE: Solitary median maxillary central incisor syndrome is a rare dental anomaly with a reported prevalence of 1:50000. A single central incisor at the midline of the maxilla is present in this syndrome and the etiology is unknown. Aside from the typical dental symptoms experienced by the patients, growth hormone deficiency and structural anomalies are also observed. The purpose of this study is to present a case with solitary median central incisor tooth. FINDINGS: Intraoral examination showed a solitary central incisor tooth at the midline of the maxillary dental arch. An unusual ridge was present along the midpalatal suture. Unlike previously reported findings of the syndrome, labial frenulum was observed in this patient. The panoramic radiographs showed that the permanent central incisor was also solitary and there was not any agenesis present with the other teeth. CONCLUSION: Early diagnosis of solitary median maxillary central incisor syndrome is important for planning the treatment of the esthetic problems, caused by the syndrome. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: 4-year-old female patient referred to the clinics of Department of Pediatric Dentistry, Istanbul University with a complaints of narrow palate and unesthetic appearance of anterior maxillary teeth expressed by her parents. Her medical history revealed non-consonguineous married parents and unlike other patients with this syndrome, she did not have epilepsy, congenital heart diseases and intellectual deficiency. It was reported that the patient was hospitalized for 8 days due to nasal airway obstruction, 20 days after the birth. 287 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-081 İlaç reaksiyonu: Candıdıasıs olgu raporu Erdem Palaz, Ayşegül Ölmez Gazi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Ankara AMAÇ: Hastanın sol üst premaksilla bölgesinde görülen şüpheli beyaz lezyonun teşhis ve tedavisi amaçlanmıştır. YÖNTEM: 8 ay 15 günlük kız hasta, sol üst premaksillada alveolar mukozadaki beyazlık şikayetiyle kliniğimize başvurmuştur. Alınan anamnez sonucu hastanın daha önce o bölgedeki morluk sebebiyle pediatriste başvurduğu öğrenilmiştir. Pediatristin ilk etapta Dencol jel, Andorex sprey (3x1) ve Unacefin IM 0,5g ampul (3x1) reçete ettiği,hastanın bu ilaçları 3 gün boyunca kullandığı,ardından şikayetleri geçmeyince aynı hekimin reçete ettiği Erdostin (mukolitik), Mikostatin (antifungal), Calpol (analjezik) adlı ilaçların hasta tarafından 3 gün boyunca kullanıldığı ebeveyni tarafından bildirilmiştir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Erupsiyon kistine bağlı olarak gelişen morluğa karşın reçete edilen ilaçların mukozada candidiasise neden olduğu düşünülmüştür. Pediatristin reçete ettiği tüm ilaçlar kesilmiştir. İlgili bölgeden alınan sürüntü örneğine Patoloji Anabilim Dalı tarafından candida teşhisi konulmuştur. Hasta velisine meme ucu için antiseptik reçete edilmiştir. 288 SONUÇ: 1 hafta sonra ilgili bölgenin tamamen iyileştiği ve 1.ay ve 3. Ay kontrollerinde 61 nolu dişin sürdüğü gözlenmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-081 Drug reaction: A candidiasis case report Erdem Palaz, Ayşegül Ölmez Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara, Turkey AIM: We intended to diagnose and treat the suspicious white lesion in the patient’s left upper pre-maxillar region. CASE: 8 months 15 days old female patient with a white lesion in the pre-maxillary alveolar mucosa attended to our clinic. In history, it was learned that the patient previously admitted to the pediatrician because of a bruise in the region. The pediatrician had prescribed Dencol gel, Andorex sprey (3x1) and Unacefin IM 0,5g (3x1) at first examination.The patient has used this medication for three days. When these drugs failed to heal the lesion same pediatrician prescribed Erdostin (mucolytic), Mikostatin (antifungal), Calpol (analgesic). RESULTS: It was observed that all the symptoms were healed at the end of the first week and at 1.month and 3.month appointments showed that 61 was erupted. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION FINDINGS: It was thought that the medication which was prescribed for the bruise due to eruption cyst was the reason of the candidiasis on the mucosa. Swab samples of the lesion sent to Pathology Department. Candida albicans diagnosed in swab samples. Medication was withheld and an appropriate antiseptic prescribed to mother’s nipple. 289 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-082 Ön çapraz kapanışı değerlendirilmesi olan hastalarda yatay yön ölçümlerinin Elis Mutlu1, Buşra Parlak2, Sinem Kuru2, Evren Öztaş3, Kamber Kaşali4, Elif Sepet2 İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, İstanbul 2 İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul 3 İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, İstanbul 4 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik Anabilim Dalı, Erzurum 1 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı; erken karışık dişlenme döneminde, ön çapraz kapanışı olan ve normal kapanışa sahip hastalarda, alt ve üst çenelerde kaninler ve molarlar arası mesafelerin değerlendirilmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Bu çalışmada, 6.5 - 9 yaş aralığında ön çapraz kapanışı bulunan 28 hastanın alt ve üst çene modelleri üzerinde kaninler ve molarlar arası mesafeler ölçülmüştür. Elde edilen veriler çalışma grubu ile aynı yaş ve cinsiyete sahip 28 normal kapanışı olan hastayla karşılaştırılmıştır. Alt ve üst çenelerde kaninler ve molarlar arası mesafelerin ölçümleri 2 ayrı araştırmacı tarafından dijital kumpas yardımıyla yapılmıştır. İstatistiksel analizlerin gerçekleştirilmesinde Pearson-x2 ve Fisher’s Exact testleri kullanılmıştır. 290 BULGULAR: Ön çapraz kapanış ve kontrol gruplarında; erkek ve kız hastalara ait alt çene kaninler arası mesafe ortalamaları sırasıyla 27.8, 20.1 mm ve 25.7, 24.4 mm olarak saptandı. Ön çapraz kapanışı olan hastaların alt çene kaninler arası mesafelerinin kontrol grubuna göre anlamlı derecede geniş olduğu saptandı (p <.05). Her iki grubun üst çene kaninler ve molarlar arası mesafelerinin değerlendirilmesinde istatistiksel bir farklılık bulunmadı. SONUÇ: Ön çapraz kapanışı olan hastaların alt çene kaninler arası mesafelerinin geniş olması, üst çene ön dişlerin aksiyal eğimlerinin anormal olması ve alt çenenin kapanış sırasında fonksiyonel olarak öne konumlanmasıyla açıklanabilir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-082 Evaluation of transverse widths in patients with anterior crossbite Elis Mutlu1, Buşra Parlak2, Sinem Kuru2, Evren Öztaş3, Kamber Kaşali4, Elif Sepet2 Istanbul University, Faculty of Dentistry, Istanbul, Turkey 2 Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Istanbul, Turkey 3 Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Istanbul, Turkey 4 Ataturk University, Faculty of Medicine, Department of Biostatistics, Erzurum, Turkey 1 OBJECTIVE: To evaluate intercanine and intermolar widths on maxillary-mandibular dental arches of subjects with and without anterior crossbite in the early mixed dentition. RESULTS: The mean values of mandibular intercanine widths in anterior crossbite and control groups for males and females were 27.8, 20.1 mm and 25.7, 24.4 mm, respectively. The subjects with anterior crossbite demonstrated statistically significant increase in mandibular intercanine arch width than control group (p <.05). The maxillary intercanine and intermolar widths of both groups did not differ statistically. CONCLUSION: The increase in mandibular intercanine arch width in subjects with anterior crossbite can be explained by abnormal axial inclination of the maxillary anterior teeth and functional forward positioning/shift of the mandible on closure. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: In this study, maxillary and mandibular dental arch widths measured between the first molars and the canines on dental casts of 28 subjects (aged 6.5-9 years) with anterior crossbite. The data were compared with a control sample of 28 subjects matched for age and gender. Maxillary and mandibular intercanine and intermolar widths were measured with a digital calliper. Arch width measurements on dental casts were performed independently by two investigators. The statistical analyses were performed by Chi-square, and Fisher’s Exact tests. 291 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-083 Gecikmiş ekstrüziv lüksasyon yaralanması: olgu sunumu Şemsettin Yıldız, Mehmet Sinan Doğan, Osman Ataş, İbrahim Şimşek Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Ekstrüziv lüksasyon, yüz ve çevre dokulara gelen travma sonucu bir veya daha fazla dişin soketinden vertikal yönde kısmi yer değiştirmesi olarak ifade edilmektedir. Bu olguda santral ve laterel dişlerinde ekstrüziv lüksasyon gerçekleşen hastanın estetik, fonksiyon ve fonasyon ihtiyacı tekrardan kazandırılmaya çalışılmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Hastamıza ilk seansta 21 nolu diş orjinal konumuna getirilirken, 22 nolu diş orjinal konumuna getirilememiştir. Ortodontik tel ve kompozit kullanılarak 4 hafta süreyle splintlenme işlemi yapılmıştır. Hastaya %0.12’lik klorheksidin gargara kullanımı ve yumuşak diyet ile beslenmesi önerilmiştir. Hastanın yapılan radyolojik ve klinik muayenesi sonucu devital olduğu tespit edilen 22 nolu dişi full MTA ile dodurulurken, 21 nolu dişin ise vital kalarak kök gelişimine devam ettiği görülmüştür. Daha sonraki seanslarda sokete tam olarak yerleştirilemeyen 22 nolu dişin insizal bölgesine frezle kontrollü bir şekilde kron boyu kısaltma işlemi yapılarak gerekli olan estetik kazandırılmaya çalışılmıştır. 292 BULGU: Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti kliniğine travmadan 3 gün sonra başvuran 8 yaşındaki erkek hastanın yapılan klinik muayenesinde sol üst santral ve lateral kesici dişlerinde ekstrüzyon, diş eti ve yanak mukozasında abraze alanlar ve ekimoz izlendi. Alınan periapikal radyografide dişlerin köklerinde fraktür olmadığı ve alveolar soketten ekstrüze olduğu tespit edildi. SONUÇ: Ekstrüziv lüksasyonlu dişlerde en önemli başarı kriterlerinden biride travma üzerinden geçen zamandır. Bu gibi durumlarda dişin malpozisyonu önlemek ve dişin vital kalmasını sağlamak için mümkün olan en kısa sürede travmaya uğramış dişe müdahale edilip doğru pozisyonlandırma sağlandıktan sonra stabilizasyon için uygun splintleme yapılmalıdır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-083 Delayed extrusive luxation injury: a case report Şemsettin Yıldız, Mehmet Sinan Doğan, Osman Ataş, İbrahim Şimşek Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakir, Turkey OBJECTIVE: In this case, the patient with central and lateral incisors extrusive luxation has been trying to gain back need for aesthetic, function and phonation. METHOD: In the first session, the tooth 21 was brought into the original position. Splinting process was made during 4 weeks by using orthodontic wire and composite. In the clinical and radiographic examination of the patient, while the tooth 22 was detected devitalization filled with full MTA, the tooth 21 was observed as vital to the continued development of the remaining roots. In later sessions, to incisal side of the tooth 22 which cannot be fully inserted into the socket, the crown length shortening process is attempted with drill in a controlled manner to gain the necessary aesthetic. RESULT: One of the most important criteria for success in extrusive luxation of the teeth is the time after trauma. In such cases, splinting must be applied for stabilization after ensure the correct positioning to prevent tooth malposition and to provide remain vital of tooth available as soon as possible interference of traumatized tooth. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION FINDINGS: On clinical examination of 8 years old boy patient who applied to our hospital, 3 days after the trauma, extrusive on left upper central and lateral incisors, abrasive areas and ecchymosis in the gum and buccal mucosa were observed. In the taken periapical radiography, extrusion from alveolar socket and no fracture on the roots of teeth were confirmed. 293 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-084 Komplike Olmayan Kron Kırığı (4 Yıllık Takip) Zeliha Hatipoğlu, Neşe Akal Gazi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Ankara AMAÇ: Maksillar santral dişlerinde meydana gelen yaralanma sebebiyle başvuran hastanın ön bölgede estetik ve fonksiyonunun sağlanması amaçlanmıştır. YÖNTEM: Maksiller santral dişlerinin kırılması şikayetiyle 8 yaşında erkek hasta kliniğimize başvurdu. Yapılan muayene sonucu 11 ve 21 no’ lu dişlerinde komplike olmayan kron kırığı meydana geldiği gözlendi. Hastanın dikey perküsyona cevabı negatifti ve mobilite yoktu. Radyografik muayenede apekslerin henüz tam kapanmadığı izlenmekle beraber anormal bir bulguya rastlanmadı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Hastanın restoratif tedavileri kompozit restorasyon ile tamamlandı. 1. ay kontrolünde dişlerin klinik olarak asemptomatik olduğu ve radyografik olarak ise 21 no’lu dişte kökün servikal kısmında rezorpsiyon varlığı izlendi; ancak dişlerin takip edilmesine karar verildi. 3. ay kontrolünde 21 no’ lu dişin mukozasında fistül fark edildi ve kalsiyum hidroksit ile apeksifikasyon tedavisine başlandı. 21 no’lu dişin apeksifikasyon tedavisi sürecinde ise 11 no’lu dişe gelen 2. travma sonucu yapılan dolgunun düştüğünün fark edilmesi üzerine dişe dentin pini ile kompozit restorasyon yeniden yapıldı. 6,12,24 ve 48. ay kontrollerinde hastanın herhangi bir klinik semptomu ve radyografik bulgusu gözlenmedi. 294 SONUÇ: Travma olgularında gelişebilecek komplikasyonlara karşı uzun süreli takip randevuları dişlerin prognozu açısından bu olguda da olduğu gibi önem taşımaktadır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-084 Uncomplıcated Crown Fracture ( 4 year-follow-up) Zeliha Hatipoğlu, Neşe Akal Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara, Turkey AIM: The aim of this case report is to present the treatment of a pediatric patient that was reffered to our clinic due to injury of maxillary central incisors. FINDINGS: The teeth was restored with composite restoration. After a month, the patient was recalled, reporting that the tooth had been asymptomatic for that time, although the presence of cervical root resorption of the left central incisor was detected. Because of no symptomps the tooth has been decided to control the following appointments. The next appointment a sinus tract localised at buccal mucosa of the left maxiller incisor was noted and decided to treatment with calcium hydroxide apexification. During the treatment of the left maxillar incisor, it was recognized that the filling of the right maxillar incisor fell down because of second trauma and the tooth was restored with a dentine pin with composite restoration. The patient should be followed at 6, 12, 24 and 48 months. At these follow-up visits, the teeth were asymptomatic and no radiographic findings were noticed. CONCLUSION: Long-term follow-up appointments against complications in trauma patients in terms of prognosis of the teeth is important, as in this case. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: The 8 year old male patient was referred to our clinic with complaints about fractures on his upper central incisors. After intraoral examination, he was diagnosed with an uncomplicated crown fracture of maxillary incisors. The tooth was no sensitive to percussion and no mobility was observed. Radiographic examination was revealed incomplete apical closure with no abnormal findings. 295 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-085 Ektodermal Displazi Ve Multidisipliner Yaklaşım: Olgu Sunumu Şemsettin Yıldız1, Mehmet Sinan Doğan1, Samet Tekin2, Cengiz Gülen1, İzzet Yavuz1 Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır 2 Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır 1 AMAÇ: Genetik geçiş karakteri gösteren Ektodermal displazi, klinik olarak süt ve daimi diş dizilerinde hipodonti, anadonti ve şekil anomalileri ile karakterize 200’e yakın farklı alt grubu bulunan genetik bir düzensizliktir. Bu olguda ektodermal displazi teşhisi konulmuş, şekil bozukluğu ve diş eksikliği sonucu oluşan estetik, fonksiyon ve fonasyonel kaybının kazandırılması amacıyla hasta tarafından kabul edilebilir restoratif ve protetik uygulamalar yapılmıştır. YÖNTEM: D.Ü. Dişhekimliği Fakültesi Çocuk Dişhekimliği Kliniği’ne dişlerdeki eksiklik nedeniyle başvuran 14 yaşındaki hastanın yapılan klinik ve radyolojik muayenesinde diş eksiklikleri ve diş çürüklerinin bulunduğu tespit edildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Hastaların çürük olan dişlerinin restorasyonları yapıldı ve oral hijyen eğitimi verildi. Bu işlemlerden sonra protetik tedavileri yapıldı. Hastamıza hareketli parsiyel protez yapılarak estetik, fonksiyon ve fonasyon ihtiyaçları giderilmeye çalışıldı. Koruyucu tedaviler uygulanarak erken ve gereksiz diş kayıpları engellenmeye çalışıldı, 6 aylık periyotlar ile kontrol seanslarına çağrıldı. 296 SONUÇ: Ektodermal displazi vakalarında diş eksikliği ve konik şekil bozuklukları sık karşılaşılan durumlardan biridir. Bu nedenle hastanın sahip olduğu dişlere koruyucu tedavilerin yapılması meydana gelebilecek mevcut kayıplarını engelleme açısından önemli bir uygulamadır. Eksik dişler nedeniyle hastaların fonksiyon, fonasyon, estetik ve psikolojik problemleri oluşabilmektedir. Dişhekimliğinde yapılan konservatif ve protetik tedavilerin hastanın sosyal ve psikolojik yaşamında olumlu ve hasta tarafından kabul edilir yaklaşımlar yaklaşımlar olduğu düşünüldü. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-085 Ectodermal Dysplasia and Multidisciplinary Approach: Case Report Şemsettin Yıldız1, Mehmet Sinan Doğan1, Samet Tekin2, Cengiz Gülen1, İzzet Yavuz1 Dicle University Faculty of Dentistry Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır, Turkey 2 Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics,Diyarbakır, Turkey 1 OBJECTIVE: Showing the genetic transmission character, Ectodermal dysplasia is a genetic disorder which has about 200 different subgroups, characterized by hypodontia, anadontia and shape abnormalities in clinically primary and permanent teeth series. In this case, ectodermal dysplasia was reported. Acceptable by the patient, restorative and prosthetic applications has been performed in order to gain the loss of aesthetics, function and phonation which formed as a result of deformity and tooth loss. METHOD: Tooth loss and tooth decay were found in clinical and radiological examination of 14 years old patient who applied to Pediatric Dentistry Clinic, D.Ü Faculty of Dentistry due to lack of teeth. CONCLUSION: Missing teeth and conical shape disorders are one of the most common of disorders in ectodermal dysplasia cases. Therefore, evaluation of protective treatment the patient’s own teeth is an important application in terms of blocking current losses which may occur soon. Aesthetics, function, phonation and psychological may occur in patients due the missing teeth. Conservative and prosthetic treatments perform at dentistry clinic has been thought to be positive patient’s social and psychological and acceptable approaches by the patient. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: Patient’s decayed teeth restoration was done and oral hygiene training was given. After this process, prosthetic treatment was performed. Patient’s aesthetics, and phonation needs tried to be removed by using removable partial dentures. Premature and unnecessary loss of teeth tried to hinder by applying preventive treatments and patient was called to control sessions with 6- month periods. 297 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-086 Hallermann-Streıff Sendromu: Bir Olgu Sunumu Süeda Kara1, Selçuk Savaş1, Aslı Subaşıoğlu2, Ebru Küçükyılmaz1 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir 2 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Genetik Bölümü, İzmir 1 AMAÇ: Hallermann-Streiff sendromu, kafa, yüz ve diş gelişimini etkileyen, nadir görülen konjenital bir hastalıktır. Bu gelişimsel problemler, tedavi sürecinde diş hekiminin bir takım zorluklarla karşılaşmasına sebep olmaktadır. Bu vaka raporunda, Hallermann-Streiff sendromunun ağız içi ve ağız dışı bulgularını tanıtarak hastaların tedavilerinde diş hekiminin rolünü vurgulamak amaçlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 11 yaşında erkek hasta, kliniğe dental tedavi ihtiyacı nedeniyle yönlendirilmiştir. Fiziksel incelemede orantılı cücelik, kuş yüzü görünümü, hipotrikozis, deride atrofi, mikrosefali, bilateral mikroftalmi, konjenital katarakt, ince ve gaga şeklinde burun ve mikrognati görülmüştür. Ağız içi muayene; hastada ön açık kapanış, çapraşıklık, mine hipoplazileri, çürükler ve konjenital olarak eksik dişler (12, 14, 22, 25, 31, 32, 34, 35, 42, 44, 45) olduğunu göstermiştir. Teşhis ve tedavi planlaması için panoramik ve ağız içi röntgenler alınmıştır. Olası temporomandibuler eklem sorunları ve anormal maksillomandibuler morfolojinin incelenmesi için konik ışınlı bilgisayarlı tomografi alınmıştır. 298 BULGULAR: Detaylı ağız hijyeni talimatları ve diyet tavsiyeleri aileye anlatılmış, hastaya gereken koruyucu tedaviler uygulanmıştır. Restoratif tedaviler, lokal anestezi yardımı ile gerçekleştirilmiştir. Hasta kapanış problemlerinin tedavisi için ortodonti kliniğine yönlendirilmiştir. Bu kapsamda hasta, koruyucu yaklaşım programına alınmıştır ve 3’er aylık aralıklarla takip edilmektedir SONUÇ: Ağız-diş bulgularının yardımı ile bu sendromun erken dönemde tanısının konulması çok önemlidir, bu nedenle diş hekimleri sendromunun özelliklerini iyi bilmelidirler. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-086 Hallermann-Streiff Syndrome: A Case Report Süeda Kara1, Selçuk Savaş1, Aslı Subaşıoğlu2, Ebru Küçükyılmaz1 Izmir Katip Celebi University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Izmir, Turkey 2 Izmir Katip Celebi University, Ataturk Training and Research Hospital, Department of Medical Genetics, Izmir, Turkey 1 AIM: Hallermann-Streiff syndrome (HSS) is a rare congenital disorder affects cranial, facial and dental development. These development problems provide a difficult management and treatment situation for the dentist. In this case, it was aimed to introduce intraoral and extraoral findings of this syndrome and highlight the important role of the dentist in the management of the children with HSS. RESULTS: Detailed oral hygiene instructions and dietary recommendations were given to the parents, preventive treatments were applied. Restorative treatments were performed under local anesthesia. The patient was referred to orthodontic clinic for treatment of occlusal problems. He was immediately included in a preventive-care programme and he was being followed by 3-month intervals. CONCLUSION: Early diagnosis of this syndrome through the oral-dental findings is very important thus dentists should know the features of the syndrome well. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: An 11-year-old boy patient was referred to clinic with dental treatment requirement. Physical examination revealed proportionate dwarfism, birdlike facies, hypotrichosis, skin atrophy, microcephaly, bilateral microphthalmia, congenital cataracts, a thin beak-shaped nose and micrognatia. Intraoral examination showed that the patients had anterior open-bite, crowding, enamel hypoplasia, caries and congenitally missing teeth (12, 14, 22, 25, 31, 32, 34, 35, 42, 44, 45). Panoramic and intraoral radiographs were requested to assist the diagnosis and treatment planning of this case. Cone beam computed tomography was obtained for examination of possible temporomandibular joint problems and abnormal maxillomandibular morphology. 299 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-087 Goldenhar Sendromlu Bir Çocukta Genel Anestezi Altında Dental Tedaviler Gelengül Gürbüz Urvasızoğlu1, Ozan Barış Aydın2, Şeyma Keskin2, Sera Şimşek Derelioğlu2, Ümit Ertaş1 1 Atatürk üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Ağız Diş Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Erzurum 2 Atatürk üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Pedodonti Anabilim Dalı,Erzurum TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Goldenhar sendromu bir Oculo-Auriculo-Vertebral Spectrum çeşididir. Hemifasial mikrosomi( HMF ),epibulbar dermoid ve vertebral anomalilerden oluşmaktadır. Hemifasial mikrosominin majör belirtileri; orbital bozukluk,mandibular hipoplazi, kulak anomalileri, sinir tutulumu ve yumuşak doku yetersizliğidir. Daha önceden Goldenhar Sendromu tanısı bulunan bu olguda, göz ve kulak anomalilerine sahip 5 yaşındaki erkek hastanın genel anestezi altında yapılan dental tedavileri rapor edilmiştir. Hastada yanak bölgesinde epidermoid kistin bulunması sebebiyle sağ tarafla hiç çiğneme yapamamış ve bu sebeple fonksiyonsuzluğa bağlı olarak o bölgede çürük dişler oluşmuştur. Hastanın genel anestezi altında dental tedavileri yapılmış, ardından da ağız diş çene cerrahi uzmanı tarafından epidermoid kisti alınmıştır. Sonuç olarak Goldenhar Sendromu gibi birden fazla sistemi etkileyen sendromlarda pediatri, kulak burun boğaz, ağız diş çene cerrahisi ve pedodonti uzmanlarının multidisipliner olarak çalışması gerekmektedir. 300 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-087 Dental Treatments Of A Child With Goldenhar Syndrome, Under General Anesthesia Gelengül Gürbüz Urvasızoğlu1, Ozan Barış Aydın2, Şeyma Keskin2, Sera Şimşek Derelioğlu2, Ümit Ertaş1 Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Atatürk University,Erzurum, Turkey 2 Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Atatürk University,Erzurum,Turkey 1 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Goldenhar syndrome is a Oculo-Auriculo-Vertebral Spectrum (OAVS) type consisting of hemifacial microsomia (HFM), epibulbar dermoids and vertebral anomalies. Major manifestations of HFM are orbital distortion, mandibular hypoplasia, ear anomalies, nerve involvement and soft tissue deficiency. In this case report, dental treatments performed under general anesthesia (GA) for a 5-year-old boy who was prediagnosed with Goldenhar syndrome and with eye and ear anomalies were reported. Due to the presence of an epidermoid cyst in his buccal region, he has presented unilateral (right) mastication and thus developed regional caries caused by the lack of chewing movement. The patient’s dental treatment was performed under GA and his epidermoid cyst was removed in the Department of Oral and Maxillofacial (OMF) Surgery. As a result, in the syndromes associated with multi-systems such as Goldenhar syndrome, pediatric dentists, otolaryngologists, OMF surgeons, and pediatricians should involve with a multidisciplinary approach. 301 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-088 Üçlü Antibiyotik Patı Uygulaması Sonucu Gelişen Diş Renklenmesinin Tedavisi: Olgu Sunumu Nazlı Durmuş1, Bilal Yaşa2, Merve Akçay1, Ebru Küçükyılmaz1 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir 2 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Tedavi Anabilim Dalı, İzmir 1 AMAÇ: Revaskülarizasyon uygulamalarında, metronidazol, siprofloksasin ve minosiklinden oluşan üçlü antibiyotik patının kanal dezenfeksiyonu amacıyla kullanımı oldukça yaygındır. Ancak bu patın önemli sorunlarından biri, dişlerde renklenmelere sebep olmasıdır. Bu vaka raporunun amacı, üçlü antibiyotik patı kullanımının oluşturduğu renklenmeye ait tedavinin sunulmasıdır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Kliniğimize travma hikayesi bulunan sağ üst santral dişindeki spontan ağrı şikayeti ile başvuran 10 yaşındaki erkek hastada, dişin devital ve apeksinin açık olmasından dolayı revaskülarizasyon tedavisi planlanmıştır. Kök kanalında dezenfeksiyonunun sağlanabilmesi için üçlü antibiyotik patı uygulaması yapılmıştır. 3 hafta sonra pat kanaldan uzaklaştırılmış ve endodontik bir eğe ile apikalde kanama oluşturulmaya çalışılmıştır. Ancak kanama sağlanamadığından, tedavi planı apeksifikasyon olarak değiştirilmiştir. Apeksifikasyon tedavisi 9 ay sonunda tamamlanmış, üçlü patın oluşturduğu koyu renklenmenin ortadan kaldırılması amacıyla 3 gün ara ile 2 kez %35 hidrojen peroksit (Opalescence Endo, Ultradent Products Inc.) ile devital beyazlatma tedavisi uygulanmış ardından kırık bölge kompozit rezin (Filtek Ultimate, 3M ESPE) ile restore edilmiştir. 302 SONUÇ: Revaskülarizasyon tedavilerinde kanal dezenfeksiyonu amacıyla dişte herhangi bir renklenme oluşturmayacak patlar tercih edilmelidir. Ancak, üçlü antibiyotik patının kullanılması gereken durumlarda oluşacak renklenmelerin tedavisinde, devital beyazlatmanın ardından dişin kompozit rezin ile restore edilmesi estetik yeterliliği sağlamaktadır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-088 Management of Tooth Discoloration After Triple Antibiotic Paste: A Case Report Nazlı Durmuş1, Bilal Yaşa2, Merve Akçay1, Ebru Küçükyılmaz1 1 Izmir Katip Celebi University, Department of Pediatric Dentistry, Izmir, Turkey 2 Izmir Katip Celebi University, Department of Restorative Dentistry, Izmir, Turkey METHOD: A 10-year-old male patient referred to our clinic with a chief complaint of spontaneous pain in the traumatized maxillary right central incisor. Due to the teeth devital with open apice, it was decided to attempt revascularization technique to provide apical closure. Triple antibiotic paste was applied to the root cavity for disinfection. After 3 weeks, removing the antibiotic paste from the root canal, it was tried to initiate bleeding mechanically using a hand file but because there was no bleeding, treatment plan was changed to apexification. After 9 months, apexification procedure was completed and devital bleaching with 35% hydrogen peroxide (Opalescence Endo, Ultradent Products Inc.) was performed twice with 3-day interval in order to eliminate the dark discoloration which occurred after triple antibiotic paste application. Treatment was completed with composite resin (Filtek Ultimate, 3M ESPE) restoration. CONCLUSION: During the revascularization treatment, root-canal disinfectant which does not cause any discolouration should be preferred. However, in cases where the use of triple antibiotic paste is necessary, treatment of discolorations by devital tooth bleaching before composite resin restoration is an effective method for providing adequate aesthetic. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Using triple antibiotic mixture of metronidazole, ciprofloxacin, and minocycline as a root canal disinfectant is a routine procedure for the revascularization. However tooth discoloration occurrence is a major problem of applying this medicament. The aim of this report was to present the management of tooth discoloration resulting from application of triple antibiotic paste. 303 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-089 Genel Anestezi Altında Treacher Collins Sendromlu Hastanın Diş Tedavisi Aslı Soğukpınar, Merve Erkmen Almaz Kırıkkale Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Pedodonti Anabilim Dalı Amaç: Treacher collins sendromu (TC),mandibulofacial dysostosis,kraniyofasiyal gelişimi etkileyen otozomal dominant bir hastalıktır. Bu hastalığın insidansı doğumda 1/50.000’dir. TC sendromlu hastada kulak anomalileri,alt gözkapağı kolobaması,kısmi alt kirpik yokluğu,aşağı eğilimli palpebral fissürleri bulunan tuhaf patognomonik yüz görünümü vardır. Bu vaka raporunun amacı,genel anestezi (GA) altında diş tedavisi yapılan Treacher Collins Sendromu (TC) bulunan hastanın sunulmasıdır. Yöntem: TC sendromu bulunan 5 yaşındaki hasta kliniğimize diş ağrısı şikayeti ile başvurmuştur. Hastada klinik olarak malar hipoplazi,eksternal kulak anomalileri,gözlerinde antimongoloid eğiklik ve alt kirpiklerinin yokluğu görülmüştür.Hastanın diş tedavileri bulunmasına rağmen (çekim ve dolgu),klinikte rutin olarak tedavi olmaya koopere değildir.Ailesine danışıldıktan sonra,genel anestezi altında tedavi edilmeye karar verilmiştir.. Bulgular: Genel anestezi altında hastanın tedavisi kapsamlı bir şekilde yapılmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Sonuç: GA esnasında ve sonrasında (entübasyon,anestezik ilaçlar,işlem sonrası komplikasyonlar) açısından hasta takip edilmiştir.Hastanın takipleri rutin olarak yapılmaktadır. 304 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-089 Dental Care Of A Patient With Treacher Collins Syndrome Under General Anaesthesia Aslı Soğukpınar, Merve Erkmen Almaz Kırıkkale Universıty Deparment of Pediatric Dentistry,Turkey AIM: Treacher Collins (TC) syndrome, also called mandibulofacial dysostosis, is an autosomal disorder of craniofacial development. The incidence of the syndrome is approximately 1 in 50,000 live births. A patient with TC syndrome presents a peculiar, nearly pathognomonic face, with ear malformations, downward slanting palpebral fissures, lower eyelid coloboma, and partial absence of lower eyelashes. The aim of this case report is to present a pediatric patient with Treacher Collins Syndrome who underwent dental care under general anesthesia (GA). Results: He had comprehensive dental care under GA. Conclusion: During and after GA procedures, (entubation, administration of anesthetic drugs, post-operative complications) the patient was followed up carefully. The patient is still under a regular follow-up regime. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Method: A 5-year-old boy, who was diagnosed as TC syndrome, referred to our clinic with a complaint of dental pain. Clinically he had malar hypoplasia, external ear abnormalities, antimongoloid slant of the eyes and lower lid with absent cilia. Although he needed dental treatment (extractions and fillings), he was uncooperative with conventional dental procedures in the clinic. Therefore, it was decided to treat the patient under GA after obtaining consent from parents. 305 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-090 Geminasyon Görülen Sürekli Üst Orta Kesicinin Tedavisi Doğa İlbeyli Çetintaş, Damla Tuncer Budanur, Elif Sepet İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Pedodonti Anabilim Dalı,İstanbul AMAÇ: Geminasyon, ektoderm ve mezodermin gelişimsel düzensizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Diş germinin bölünmesiyle; tek kök ve tek kanallı, tamamen ikiye ayrılmış ya da kısmen ayrılmış geniş kuronlu bir diş oluşmaktadır. Geminasyonlu dişler sıklıkla maksiller ön bölgede görülürler, normal dişlere oranla daha geniş mezio-distal çapa sahiptirler. Geminasyon klinik olarak; estetik sorunlara, dişler arasında boşluklara, ark asimetrilerine, çürük ve periodontal sorunlara yol açmaktadır. Bu olgu sunumunun amacı geminasyon görülen sürekli üst orta kesici dişin 3 yıllık klinik takipli tedavisini sunmaktır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 8 yaşındaki erkek hasta, estetik ve ön çapraz kapanış sorunlara neden olan sürekli üst orta kesici dişin değerlendirilmesi için kiliniğimize başvurdu. 306 BULGULAR: Hastanın tıbbi ve dental öyküsü normal olup; yapılan ağız içi ve radyografik muayeneleri sonucunda, sürekli üst orta kesici dişin; tek kök ve tek kanallı olduğu, anormal genişlikte ve iki parçaya ayrılmış bir kurona sahip olduğu saptanmıştır. Dişin bukkal yüzeyindeki oluğun, insizal kenardan servikal bölgeye kadar ulaştığı görülmüştür. Estetik görünümü sağlamak için makrodonti gözlenen sürekli üst orta kesici dişin distal kenarında derin aşındırma yapılıp kompozit rezinle tekrar şekillendirildi. Ön çapraz kapanışın düzeltilmesi için alt dişlere kompozit eğik düzlem uygulandı. Tedavi edilen diş 3 yıl boyunca takip edildi. SONUÇ: Geminasyon için değişik tedavi seçenekleri mevcuttur, ancak uygulanacak tedaviler olguya özgü olarak belirlenmelidir. Bu anomalinin başarılı bir şekilde tedavisi için bazı olgularda multidisipliner yaklaşımlar gerekli olabilmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-090 ClInIcal Management of a GemInated Permanent MaxIllary Central InsIcor Doğa İlbeyli Çetintaş, Damla Tuncer Budanur, Elif Sepet Istanbul University,Faculty of Dentistry,Department of Pediatric Dentistry,Istanbul, Turkey AIM: Gemination results of a developmental aberration of ectoderm and the mesoderm, the teeth germ divides and results a single tooth with two completely separated crowns; or a large, partially separated crown having single root and root canal. The geminated tooth has a larger mesial-distal diameter than normal and commonly seen in the maxillary anterior region. Clinically, gemination causes esthetic problems, spacing, arch asymmetry, caries and periodontal problems. The aim of this case report is to describe the clinical management of a geminated permanent maxillary central incisor tooth with a 3 year follow-up. FINDINGS: The medical and dental histories were unremarkable. Clinical and radiographic examination revealed the presence of an abnormally wide maxillary right central incisor with bifid crown having single root and root canal. The tooth showed a buccal groove from the incisal edge to the cervical portion. The distal side of the macrodont maxillary central incisor was re-contoured and reshaped with a composite resin to provide aesthetic appearance. A bonded resin-composite slope was applied to correct anterior crossbite. The treated tooth was followed up 3 years. CONCLUSION: Different treatment modalities for gemination are available, but the treatment options should be decided on an individual case basis. A multidisciplinary approach is sometimes needed to get an acceptable treatment. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: An eight-year-old boy was referred to the Department of Pediatric Dentistry for the evaluation of enlarged permanent maxillary right central incisor, which caused aesthetic and anterior crossbite problems. 307 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-091 Travmaya Uğramış Anterior Dişlerin Farklı Yöntemlerle Tedavileri Başak Bölükbaşı, Merve Akçay, Ebru Küçükyılmaz İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Daimi dişlerin travmaları, fonksiyonel ve estetik nedenlerden dolayı özellikle genç hastalar için önemli bir sorun olabilmektedir. Açık apeksli dişlere sahip genç hastalarda, fizyolojik kök gelişiminin devam edebilmesi için pulpa canlılığının korunması önem taşımaktadır. Bu vaka raporunda, genç bir hastanın anterior dişlerinde meydana gelen kuron kırıklarında uygulanan farklı tedavi yaklaşımlarının sunulması amaçlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 7 yaşındaki kız hasta, travmadan 1 saat sonra, üst anterior dişlerindeki kuron kırıklarının tedavisi amacıyla kliniğe başvurdu. Sistemik olarak sağlıklı olan hastanın yapılan klinik ve radyografik muayenesi sonucu 11 ve 21 no.lu dişlerinde komplike olmayan kuron kırığı, 22 no.lu dişinde yaklaşık olarak 2 mm boyutunda pulpal açılımının olduğu komplike kuron kırığı tespit edildi ve ilgili tüm dişlerin vital bulgulara sahip olduğu görüldü. Komplike kron kırığı olan 22 no.lu dişe kompozit restorasyon öncesi mineral trioksit agregat (MTA) materyali kullanılarak (Pro-root MTA, DENTSPLY Tulsa Dental Co, USA) Cvek amputasyonu uygulandı. 11 no.lu dişin morfolojisi, dişe ait kırık parçanın yapıştırılması ile düzeltildi. 21 ve 22 no.lu dişlerin estetik kompozit restorasyonları mock-up tekniği kullanılarak gerçekleştirildi. 308 BULGULAR-SONUÇ: 2 yıllık takip süresi sonunda, yapılan klinik ve radyografik incelemelerde dişlerin vital olduğu ve herhangi bir periapikal patoloji görülmediği, ayrıca yeterli estetik ve fonksiyonun elde edildiği belirlendi. Genç daimi dişlerin kök ucu gelişimlerinin tamamlandığı radyografik olarak tespit edildi. Genç daimi dişlerin restoratif ve endodontik tedavisinde, fizyolojik kök gelişiminin devamlılığının sağlanması için pulpayı vital olarak koruyacak tedavi seçeneklerine öncelik verilmesi önemlidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-091 Treatments of Traumatized Anterior Teeth with Different Methods Başak Bölükbaşı, Merve Akçay, Ebru Küçükyılmaz Izmir Katip Celebi University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Izmir, Turkey BACKGROUND: Dental traumas of permanent teeth could be a considerable problem especially for young patients owing to functional and esthetic causes. In young patients with open apices, it is very important to preserve pulp vitality in order to secure further root development. In this case, it was aimed to present three different treatment approaches of crown fractures in a young patient. RESULTS AND CONCLUSION: After 2 years follow-up period, esthetic and function were recovered, clinical and radiographic investigations of teeth revealed that teeth were still vital and no signs of periapical pathology. These immature teeth showed radiographic evidence of continued root development. For restorative and endodontic treatment of the traumatized immature permanent teeth, it should be given priority to the options that can protect the pulpal vitality to allow physiological root development. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: A 7-year-old girl was referred to clinic for treatment of her fractured teeth, 1 hour after trauma. Medical history was non-contributory. Clinical and radiographic examinations revealed the presence of an uncomplicated crown fracture of teeth 11 and 21, also complicated crown fracture of tooth 22 with about 2 mm pulpal exposure was detected and all teeth were vital. Cvek pulpotomy was applied on complicated crown fracture of tooth 22 by using MTA material (Proroot MTA, DENTSPLY Tulsa Dental Co, USA) before composite restoration. The dental morphology was restored by re-attachment of the fractured segment of tooth 11. Esthetic composite restorations with mock-up technique were performed for both tooth 21 and 22. 309 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-092 Çocuk Hastada Radiküler Kistin Cerrahi Tedavisi:Olgu Sunumu Aslı Soğukpınar, Volkan Arıkan Kırıkkale Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Pedodonti Anabilim Dalı Amaç: Radiküler kist,enfekte ve nekrotik pulpa nedeniyle dişlerin apikal bölgesinde meydana gelen inflamatuar çene kistleridir.Tedavisi;kök kanal tedavisi olup, cerrahi tedavi gerektiren apikal rezeksiyon, retrograde dolgu veya enfekte dişin çekilmesidir. Yöntem: Bu vaka sunumunun tedavisi kliniğimize intraoral şişlik şikayetiyle başvuran, herhangi bir sistemik sendromu bulunmayan 8 yaşındaki erkek hastanın sunulmasıdır.Radyografide sağ mandibular kanin bölgesinde sınırları iyi izlenebilen radyolüsensi görülmüştür.Kone beam bilgisayarlı tomografi (CBCT)’de bukkal kemikte ekspansiyon görülmüştür. Bulgular: Enfekte olan diş çekildikten sonra kistin enüklasyonu yapılmıştır.Biyopsi alınıp,radiküler kist tanısı konulmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Sonuç: Klinik ve radyografik olarak kistteki iyileşme bir senedir takip edilmektedir. 310 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-092 Surgical therapy of a radicular cyst in a child patient: A case report Aslı Soğukpınar, Volkan Arıkan Kırıkkale Universıty, Faculty of Dentistry, Deparment of Pediatric Dentistry,Turkey Aim: Radicular cysts are inflammatory jaw cysts that occur atthe apices of teeth with infected and necrotic pulps. Their treatment is mainly based on root canal treatment and if necessary, surgical excision of the cyst with apicoectomy and retrograde filling or extraction of the involved tooth Method: The purpose of this case report is to present the treatment of an 8-year-old male patient with no known concomitant syndrome who was referred to our clinic with a complaint of intraoral swelling. Radiographic appearance demonstrated a well-defined radiolucent lesion at the apices of the mandibular permanent right canine. Cone-beam computed tomography (CBCT) showed bony expansion of the buccal plate. Results: The cyst was treated by extraction of the involved tooth and enucleation of the cyst. Biopsy findings were consistent with radicular cyst. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Conclusion: Healing of the cyst cavity was controlled clinically and radiographicallyfor one year. 311 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-093 Hipoplastik Tip Amelogenezis İmperfektalı Bir Çocuk Hastanın Kompozit Restorasyonlarla Tedavisi: Bir Olgu Raporu Elif Ok, Sema Çelenk, İzzet Yavuz Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilimdalı,Diyarbakır TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Amelogenezis İmperfekta (AI) mine formasyonunu bozan kalıtımsal bir doku anomalisidir. Hem süt hem de daimi diş dizilerini etkileyebilmektedir. Amelogenezis imperfektanın klinik ve histolojik olarak farklı alt grupları mevcuttur. Bu vaka raporunda,hipoplastik tip AI tanısı konulan bir çocuk hastanın direk kompozit rezin restorasyonlarla estetik,fonksiyonel ve psikolojik açıdan rehabilitasyonunun sağlanması amaçlanmaktadır. 312 YÖNTEM: Kliniğimize çürük,ağrı,dişlerde renklenme ve şekil bozukluğu şikayetleriyle basvuran 7,5 yaşındaki bir kız çocuk hastaya, intraoral muayene ve radyografik değerlendirme sonucunda hipoplastik tip amelogenesis imperfekta tanısı konuldu.Hastanın hem süt hem de sürmüş olan daimi dişlerinde mine yapısının sert ve sarı renkte,mine yüzeylerinin çukurcuklu ve oluklu olduğu,radyografide minenin normalden ince göründüğü,hatta kontak alanları ve okluzal yüzeylerde yer yer mine dokusunun izlenemediği saptandı.Hastanın ve ailesinin estetik beklentisi göz önünde bulundurularak,önce posterior süt dişlerine ve daimi birinci molar dişlere tabakalama tekniğiyle direk kompozit rezin (Universal Restoratif 200,3M ESPE) restorasyonlar yapıldı. Posterior restorasyonları takiben, daimi mandibular santral dişler,sürmeleri tamamlandıktan sonra kompozit rezin (Filtek Ultimate,3M ESPE) kullanılarak restore edildi. Üst keser dişlerin ve alt laterallerin sürmesi henüz tamamlanmadığından restorasyonları ileri bir tarihe ertelendi.Hastanın 3.ay,6.ay,9.ayda ve 1.yılda olmak üzere düzenli kontrolleri yapıldı. BULGULAR: 1 yıllık takip süresi sonunda restorasyonlarda herhangi bir kırılma,kopma,marjinal uyum bozukluğu ya da renk uyumunda bozukluk gözlenmedi.Hastadan ve ailesinden hastanın dental görünümü, fonksiyonu ve hastanın psikolojisi açısından oldukça olumlu geri bildirimler alındı. SONUÇ: Hipoplastik tipte amelogenezis imperfekta görülen çocuk hastalarda, konservatif bir yaklaşım olan direk kompozit rezin uygulamalarının, estetik,fonksiyonel ve psikolojik rehabilitasyonun sağlanmasında başarılı sonuçlar verdiği izlenmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-093 Treatment with Composite Restorations of a Child Patient with Hypoplastic Type of Amelogenesis Imperfecta: A Case Report Elif Ok, Sema Çelenk, İzzet Yavuz Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey MATERIALS-METHODS: A 7,5 years old girl applied to the our clinic with decay,pain,discoloration and deformity of teeth complaints.After the intraoral inspection and radiographic evaluations,the patient was diagnosed with hypoplastic type of AI.Both primary and errupted permanent teeth’s enamel of the patient, were yellow and rigid structure.There were pits and grooves on the enamel surfaces.On the radiography,teeth enamel were seemed thinner than usual.Even enamel tissue wasn’t seemed on some contact areas and some occlusal surfaces.Considering the patient’s and her family’s aesthetic expectations,posterior primary teeth and permanent first molar teeth were restorated with direct composit resins,(Universal Restoratif 200,3M ESPE) using the layering tecnique.Than mandibular central incisors were restorated using composit resins (Filtek Ultimate,3M ESPE) after their eruptions completed.The other incisor teeth’s restorations were postponed to a later date because their eruptions weren’t completed yet.The patient was checked regularly on the 3rd,6th,9th months and 1st year. RESULTS: After the one year follow up period,there weren’t any breaks,marjinal adjustment disorders or color disorders on the restorations. Both patient and her family have remained pleased her dental appearance and function. CONCLUSION: Resin composite restorations could be used succesfully in the treatment of pediatric patients with hypoplastic type of amelogenesis imperfecta. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Amelogenesis Imperfecta (AI) is an inherited abnormality,distorts the enamel tissue formation.It has clinically and histologically different subsets and may effect both primary and permanent teeth enamel. In this case report,the aim is aesthetic,functional and phschologic rehabilitation with direct composite resin restorations of a child patient with hypoplastic type of amelogenesis imperfecta. 313 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-094 Erzurum’da Karışık Dişlenme Dönemindeki Çocuklarda Görülen Dental Anomaliler Münevver Çoruh, Seçkin Aksu, Tevfik Demirci, Tarek Seddik Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, Erzurum Amaç: Bu çalışmanın amacı, Erzurum ve çevresinde yaşayan ve yaşları 6-12 arasında değişen çocuklarda, panoramik radyografilerin incelenmesi ve gözlenen dental anomalilerin sıklığının değerlendirilmesidir. Yöntem: Bu çalışmada, pedodonti kliniğine tedavi amacıyla başvuran, 6-12 yaş grubu 914 (482 erkek, 432 kız) çocuğun, aynı röntgen cihazı (Planmeca Promax Dimax4ceph) kullanılarak elde edilmiş panoramik radyografileri incelendi. Gözlenen dental anomaliler, hastanın yaşına ve cinsiyetine göre gruplandırılarak kaydedildi. Elde edilen veriler SSPS 20 programı kullanılarak analiz edildi. Bulgular: Alınan görüntülerde, 40 çocukta dental anomali tespit edilmiştir. 23 sürnümerer diş, 65 hipodonti vakası, 1 taurodontizm, 1 odontom, 2 kama yan kesici diş bulunmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Sonuç: İyi bir klinik muayene sonrası alınan panoramik röntgenler, dental anomalilerin belirlenmesinde önemli bir role sahiptir. Dental anomalilerin erken teşhisi, tedavi planlaması açısından önemlidir. 314 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-094 Dental Anomalies Seen In Chidren In Erzurum at The Mixed Dentition Period Münevver Çoruh, Seçkin Aksu, Tevfik Demirci, Tarek Seddik Atatürk University Dentistry Facuty Department of Pediatric Dentistry, Erzurum, Turkey aIM: The aim of the study was to evaluate the frequencies of dental anomalies in children aged between 6 to 12, living in Erzurum, by means of panoramic radiography examinations. Material and Method: For this study 914 panoromic radiographies taken from 6 to 12 years old children (482 male, 432 female) were examined in terms of the dental anomalies. All radiographs were obtained using same device. (Planmeca Promax Dimax4ceph). The observed anomalies were recorded according to children age and gender. The data was analyzed using SPSS® 20.0 statistics. Results: According to analysis, 73 dental anomalies ( 13 surnumerary teeth, 65 hypodontia, 1 taurodontism, 1 odontomia, 1 amorphous lateral incisor ) were observed in 40 patients. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Conclusion: Panoramic X-rays along with a good clinical examination have an important role in the determination of dental anomalies. Early diagnosis of dental anomalies has an essential role in treatment planning. 315 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-095 Daimi 1.Molar Diş Kayıplarının Panoramik Radyografi Üzerinde Değerlendirilmesi Münevver Kılıç1, Seçkin Aksu1, Tarek Seddik1, Ali Ocak2 1 1. Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, Erzurum 2 2. Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız-Diş-Çene Radyolojisi, Erzurum AMAÇ: Ağızda ilk süren diş grubunda yer alan daimi 1. molar dişler sıklıkla çürüğe maruz kalmaktadır. Bu nedenle erken kaybedilmektedir. Bu durum, ileri yaşlarda hastanın daha komplike tedavilerle uğraşmasına sebebiyet verebilir. Bu nedenle, özellikle karışık dişlenme döneminde, daimi 1. molarların sağlıklı kalmasına önem verilmelidir. MATERYAL-METOD: Bu çalışmada, pedodonti kliniğine tedavi amacıyla başvuran 6-12 yaş grubu 914 (482 erkek, 432 kız) çocuğun, aynı röntgen cihazı (Planmeca Promax dimax4 ceph) kullanılarak elde edilmiş panoramik radyografileri incelendi. Elde edilen veriler SPSS 20.0 programı kullanılarak analiz edildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: İncelenen görüntüler içinde, 26 çocukta toplamda 28 tane olmak üzere, daimi 1.molar dişin çekildiği görülmüştür. Sadece bir çocukta ise konjenital olarak daimi 1. molar diş eksikliği vardır. 316 SONUÇLAR: Çocuklarda daimi 1.molarların erken kaybedilmesi olumsuz sonuçlara yol açabilmektedir. Bu yüzden, 6-12 yaş grubunda daimi 1. molar dişlere fissür örtücü uygulanması koruyucu tedavi yaklaşımı olacaktır. Ayrıca, ebeveyn ve çocuklara, ağız hijyen eğitimi programları düzenlenebilir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-095 Evaluation of Loss of First Permanent Molars Through Panoramic Radiographs Münevver Kılıç1, Seçkin Aksu1, Tarek Seddik1, Ali Ocak2 1 1. Atatürk University Dentistry Facuty Department of Pediatric Dentistry, Erzurum, Turkey 2 1. Atatürk University Dentistry Facuty Department of Dental and Maxllofacial Radiology, Erzurum, Turkey AIM: Permanent first molars are the first erupted permanent teeth group and thus they are mostly exposed to caries and susceptible to early loss. This early loss leads to more complicated treatment in the future. For this reason, it is critical especially in the mixed dentition period to keep first molar teeth in healthy condition. Material – METHOD: In this study, extracted permanent first molar teeth of 914 children (482 boys and 431 girls) between the ages of 6 and 12 years were examined in panoramic radiography using the same x-ray device (Planmeca Promax dimax4 ceph). The data was analyzed using the SPSS 20.0. CONCLUSION: Early loss of permanent first molars cause unfavorable results. Therefore, first molars in 6-12 years old should be prevented by fissure sealants. Additionally, parents and children should be educated by oral health education programs. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: In our study, according to the panoramic radiographs evaluated, 28 permanent first molar teeth in 26 children were extracted. Only in one child, congenital missing of permanent 1. molar teeth was seen. 317 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-096 Kazanılmış becerilerin kaybı ile birlikte görülen Sandhoff Sendromu: Vaka raporu İlhan Uzel, Merve Çıtak, İnci Akyıldız, Fahinur Ertuğrul Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Sandhoff hastalığı santral sinir sisteminin kademeli olarak yıkımı ile karakterize bir lipid depo rahatsızlığıdır. Sandhoff hastalığı heksominidaz B enziminin beta subünitlerindeki anormal genin sebep olduğu otozomal resesif genetik bir hastalıktır.Gendeki bu anomali hexosaminidaz A ve B’nin eksikliğine neden olur, bu da GM2 gangliosidaz adı verilen lipidlerin nöronlarda ve diğer dokularda birikmesiyle sonuçlanır. Bu vaka raporunun amacı; Sandhoff sendromu olan hastaların ağız içi bulgularının gösterilmesi ve yaşam kalitesinin arttırılmasına yönelik öneriler sunulmasıdır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 4 yaşındaki erkek hasta kliniğimize dişeti büyümesi ve ağrı şikayeti ile başvurdu. Alınan anamnezde Sandhoff hastalığı tanısı konulmuş hastanın semptomlarını azaltmak, nöbet ataklarını önlemek, üst solunum yollarının tıkanıklığını engellemek amacıyla antikonvülzan ilaç kullandığı tespit edildi. Sandhoff hastalığının Dişhekimliği açısından herhangi bir standart tedavisi veya ilacı bulunmamaktadır. Bu vakaya uygun bir beslenme ve yeterli sıvı alımı sağlanması önerildi, havayolu açıklığının muhafazasına dikkat edilmesi açısından düzenli kontrollere çağrılmasına karar verildi. 318 BULGULAR: Hastanın ağız içi ve radyografik muayenesinde dişlerde sürme güçlüğü gözlenmiştir. Dişetlerinin hipertrofik olması sebebiyle hastanın yutkunma güçlüğü olduğu, püre haline getirilmiş besinler içeren hassas bir diyet ile beslendiği görülmüştür. Hastanın aynı zamanda öksürme yetisi yoktur ve bu sebeple akciğerlerine mukus gitmesinin engellenmesi amacıyla ailesinin sekresyonu aspire etmek zorunda olduğu görülmüştür. SONUÇ: Bu vaka raporunda Sandhoff hastalığı olan bir hastanın dental açıdan yaklaşımı ele alınmıştır. Bu hastalığın kesin bir tedavisi olmaması sebebiyle hastaya semptomatik tedaviler uygulanmalıdır. Hastanın yaşam konforu arttırılmalı, hava yolu açıklığına dikkat edilmeli, ebeveynleri ve bakıcıları dişhekimi kontrollerinin önemi açısından bilgilendirilmelidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-096 Sandhoff Syndrome presented with loss of gained skills: Case report İlhan Uzel, Merve Çıtak, İnci Akyıldız, Fahinur Ertuğrul Department of Paediatic Dentistry, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey AIM: Sandhoff disease is a lipid storage disorder characterized by a progressive deterioration of the central nervous system. Sandhoff disease is an autosomal recessive genetic disorder caused by an abnormal gene for the beta subunit of the hexosaminidase-B enzyme. This gene abnormality results in a deficiency of hexosaminidase A and B that results in accumulation of fats (lipids) called GM2 gangliosides in the neurons and other tissues. Aim of this case report is to show intra-oral findings of Sandhoff syndrome and to give an advice to increase their quality of life. RESULTS: Radiographs and intra-oral examination showed that patient affected with Sandhoff disease has interfere with eruption. Patient has difficulty in swallowing and consuming a precise diet consisting of puree foods due to hypertrophic gingiva. Patient also lacks the ability to cough and therefore his family members must aspirate his saliva to remove the mucus from the lining of his lungs. CONCLUSION: This report describes dental management of a patient with Sandhoff syndrome. As there is no certain treatment of this disease, symptomatic treatments are needed. Living comfort should be increased; maintenance of clear airways should be obtained. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: A 4 year-old-male patient was referred to our clinic due to gingival overgrowth and pain. To reduce some symptoms that may occur with Sandhoff disease, the patient takes anticonvulsants to manage seizures or to treat respiratory infections. Sandhoff disease doesn’t have any standard dental treatment and any cure. Proper nutrition and hydration was recommended. Patient was recalled for controls due to importance of clear airways. 319 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-097 Maksillofasiyal bölgede Myoplastik tümör: Olgu raporu İlhan Uzel1, Meltem Özden2, Arzu Aykut Yetkiner1, Fahinur Ertuğrul Ertuğrul1 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir, 2 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir 1 AMAÇ: Myofibroblastik tümör çok nadir olarak gözlenen patolojik ve klinik bir tablo olmakla birlikte maksillofasiyal bölgede gözlenmesi daha da az rastlanılan bir durumdur. Bu tümörlerin kemik içerisinde gözlenmesi de ekstra nadir bir durumdur. Bu olguda mandibular molar bölgede myofibroblastik tümör gözlenen 6 yaşında kız hastanın tanı ve tedavisini sunulmaktır. METOD: Hasta kliniğimize ebeveynleri tarafından sağ molar bölgede 2 aydır var olan şişlik nedeni ile getirilmiştir. Tanı amaçlı hastadan alınan panaromik radyografide sağ mandibular molar bölgede sınırları çok düzgün olmayan radyolusent kitle tespit edilmiştir. Panaromik radyografi görüntüsüne istinaden, lezyonun kemikte yarattığı hızlı yıkım nedeniyle non-odontojenik kökenli olduğu düşünülmüştür. Genel anestezi altında ilgili bölgedeki dişlerin çekimi ve eksizyonel biyopsi yapılmıştır. Biyopsi materyali histopatolojik inceleme için gönderilmiştir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Myofibroblastik tümörün biyolojik davranışının hala netlik kazanmamış olması nedeniyle cerrahi rezeksiyon sonrası hastanın uzun dönem takip edilmesi gerekmektedir. 320 SONUÇ: Histopatoloji sonucu malignite ekarte edilmiş ve çene yüz bölgesinde nadir olarak gözlenen myofibroblastik tümör tanısını doğrulamıştır. Kitlenin cerrahi olarak çıkarılması tedavi edici olmuş ve hastanın 12 aylık takibi sonunda nüks gözlenmemiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-097 Myoplastic tumor in maxillofacial region: A case report İlhan Uzel1, Meltem Özden2, Arzu Aykut Yetkiner1, Fahinur Ertuğrul Ertuğrul1 Department of Paediatic Dentistry, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey, Turkey 2 Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey 1 AIM: Myofibroblastic tumors are extremely rare neoplasms, these tumors are extremely rare especially in the maxillofacial region, they are even uncommon within bone. This case presents a myofibroblastic tumor of the mandible in a 6-year-old female. METHOD: The patient was referred to our clinic due to the swelling in the right molar region of mandible with a 2-months duration history. Panoramic radiography revealed radiolucency in the part of right mandibular molar area with an unclear lesion boundary. The lesion was suspected to be of a nonodontogenic origin because of rapid loss of the bone. Tooth extraction and excisionalbiopsy of the lesion was performed under general anesthesia and the specimen from the site was sent to histo-pathological examination. CONCLUSION: Histopathology ruled out malignancy and diagnosed as myofibroblastic tumor in the maxillofacial region was confirmed. Resection of the tumor appeared to be successful with no signs of recurrence over 12-months follow-up. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: Biological behavior of oral myofibroblastic tumor is still uncertain so a prolonged follow-up period is necessary after surgical resection. 321 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-098 Rezin infiltrasyon tekniğinin farklı endikasyonlarda kullanımı: olgu raporları Ece Şengün1, Arzu Aykut Yetkiner1, Fahinur Ertuğrul1, Enver Yetkiner2 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir 2 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, İzmir 1 AMAÇ: Rezin infiltrasyon tekniği koruyucu ve invaziv (restoratif tedavi) işlemler arasında yer alan mikroinvaziv bir uygulamadır. Bu teknik, rezin infiltrantın minenin demineralize tabakası içine penetrasyonu esasına dayanmaktadır. Bu olgu raporlarında rezin infiltrasyon tekniğinin, mine hipomineralizasyonu ve beyaz nokta lezyonu tedavisi ve daimi 1. molar dişlerde fissür örtücü olarak farklı endikasyonlarda kullanımı sunulmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Üst santral dişlerindeki mine hipomineralizasyonu nedeniyle kliniğimize başvuran 11 yaşındaki kız hasta, üst çenedeki dişlerinde ortodontik tedavi sonrası oluşan beyaz nokta lezyonları bulunan 13 yaşındaki erkek hasta ve yüksek çürük riski bulunan, 1. Daimi molarları sürmüş 8 yaşındaki 2 hastaya fissur örtücü olarak toplam 4 hastaya rezin infiltrasyon (ICON®, DMG, Almanya) tekniği uygulandı. Uygulama öncesi diş yüzeyleri temizlendi ve tükürük izolasyonu sağlandı. Diş etlerini korumak amacıyla uygulama bölgelerindeki dişlere gingival bariyer uygulandı. Hipomineralize olguda rezin infiltrasyon uygulama öncesi Opalustre (Ultradent Products Inc) ile mikroabrazyon yapıldı, dört olguda da üretici firmanın önerileri doğrultusunda rezin infiltrasyon uygulandı. 322 BULGULAR: Uygulama sonunda mine hipomineralizasyonu bulunan dişlerde renklenmeler azaldı ve beyaz nokta lezyonlarında gerileme görüldü. Fissür örtücü uygulaması ile risk altındaki fissürlerde, mikroinvaziv bir yöntemle mine güçlendirilerek başarılı bir örtüleme sağlandı. SONUÇ: Rezin infiltrasyon tekniği, farklı endikasyonlarda koruyucu ve restoratif tedavilere alternatif olarak düşünülmekle birlikte, renklenme ve retansiyon bulgularının uzun dönemli takibi önerilmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-098 Resin infiltration technique with diffirent indications: case reports Ece Şengün1, Arzu Aykut Yetkiner1, Fahinur Ertuğrul1, Enver Yetkiner2 Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey 2 Department of Orthodontics, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey 1 AIM: Resin infiltration technique is a micro-invasive approach, which presents between preventive and conservative strategies. This technique is based on the penetration of the resin infiltrant to demineralized enamel. In these case reports, the usage of the resin infiltrant technique for treatment of enamel hypomineralization and white spot lesions as well as sealant of the fissure of first permanent molars were presented. RESULTS: The stain on hypomineralized areas was decreased and regression of the white spot lesions was observed. The fissures were sealed successfully by strengthening the enamel with microinvasive method. CONCLUSION: Resin infiltration technique can be considered as an alternative approach to preventive and conservative strategies however longer time observation period is required to observe staining and retention of the infiltrant. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: A total of 4 patients, an 11 year-old female patient with enamel hypomineralization on maxillary central incisors, a 13 year-old male patient with white spot lesions on maxillary teeth which were occurred after orthodontic treatment and two 8 year-old patients who have high caries risk were selected for resin infiltration application (ICON®, DMG, Germany). Before the application, teeth surfaces were cleaned, isolated and to protect the gingival tissue gingival barrier was applied. Microabrasion (Opalustre, Ultradent Products Inc, Ülke) was performed for the case that had enamel hypomineralization before the resin infiltration and resin infiltration was performed according to the manufacturer’s instructions for 4 cases. 323 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-099 Odontojenik kaynaklı ekstraoral fistülün endodontik tedavisi ve takibi: Olgu sunumu Yasemin Sarı, Adem Kuşgöz Karadeniz Teknik Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Trabzon AMAÇ: Fistül, kapalı bir alandaki inflamasyonun epitelyal bir yüzeye açılması ile oluşan kanal olarak tanımlanmaktadır. Bu olgu sunumunda, sol alt birinci molar dişten kaynaklı odontojenik bir enfeksiyonun ağız dışına drene olması ile meydana gelen fistülün, ilgili dişin cerrahi olmayan kanal tedavisi ile iyileşmesi anlatılmaktadır. YÖNTEM: 9 yaşında sağlıklı çocuk hasta ekstraoral şişlik ve fistül nedeni ile acil servise başvurmuş, muayene edildikten sonra antibiyotik reçete edilip pedodonti kliniğine yönlendirilmiştir. Klinik ve radyografik inceleme sonucu, fistül nedeninin 36 nolu dişteki pulpa nekrozu ve apikal periodontitis ile bağdaştığı görülmüştür. Bu yüzden, bu dişin kanal tedavisine başlanmış ve kanallara kanal içi medikament olarak kalsiyum hidroksit uygulanmıştır. İlgili dişin kök kanal gelişiminin devamı ve prognozu 3 ay sonrasında değerlendirilerek, hastanın kanal tedavisi ve restorasyonu bu randevuda tamamlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Bir yıllık takip sonucu dişin asemptomatik olduğu ve periapikal dokularda iyileşme gerçekleştiği görülmüştür. 324 SONUÇ: Odontojenik kaynaklı enfeksiyonlar ağız dışına drene olduğu zaman estetik problemlere neden olabilmektedir. Oluşan fistül, ilişkili dişin cerrahi olmayan kök kanal tedavisiyle iyileştirilebilmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-099 Endodontic treatment of odontogenic related extra oral fistula and follow-up: A case report Yasemin Sarı, Adem Kuşgöz Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Karadeniz Technical University, Trabzon, Turkey PURPOSE: Fistula is described as a pathway which occurs as a closed area infection opens to an epitelial surface. In this case report, recovery of fistula which occurs as left permanent mandibular first molar related odontogenic infections drainage to extra oral area, with non-surgical endodontic treatment of related tooth is presented. FINDINGS: At a 12-months follow-up examination the tooth was found asymptomatic and healing of periapical tissues were observed. CONCLUSION: When odontogenic related infections draine through extra oral area, it may cause esthetics problems. This fistula can be healed with nonsurgical endodontic treatment of related tooth. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: A 9-year-old healthy young patient was admitted to emergency service by the reason of extra oral swelling and fistula, and after treatment was prescribed antibiotics and referred to Pediatric Department. Clinical and radiographic examination has revealed that the reason of fistula was left mandibular first molar tooth with pulp necrosis and apical periodontitis. Therefore root canal treatment was started and calcium hydroxide dressing on this tooth. Continuation of root development and prognosis of this tooth were observed, root canal treatment and final restoration were completed 3 months later. 325 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-100 Orofasiyal-Dijital Sendrom: Olgu Sunumu Özge İrem Can, Fahinur Ertuğrul, Ece Eden Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Bu sunumun amacı orofasiyal-dijital sendromu vaka üzerinden tanımlamaktır. YÖNTEM: Orofasiyal-dijital sendrom ağız boşluğu (yarık damak ve dil, anormal diş gelişimi, yüksek damak, dilde lobulasyon ve hamartom), yüz (frontal çıkıklık, fasiyal asimetri, hipertelorizm, fasiyal milia) ve parmak anomalileri ile ortaya çıkan gelişimsel bir bozukluktur. Orofasiyal-dijital sendrom (OFDS) ilk olarak Fransız diş hekimleri Papillon Leage ve Psaume Jean tarafından 1954 yılında tanımlanmıştır. OFDS X’e bağlı dominant geçen ve erkekler için ölümcül olan, nadir görülen bir sendromdur. OFDS’nin dismorfik özelliklerinin cerrahi düzeltimi dışında spesifik bir tedavisi yoktur. Bu olgu sunumunda OFDS’li bir hastaya ait dental bulgular ve tedavi yaklaşımı sunulmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: 3 yaşındaki kız hasta eksik diş şikayetiyle kliniğe başvurmuştur. Yapılan muayene sonucunda sağ elde sindaktili, sol ayakta polidaktili; dental muayenesinde üst dudakta çentik, dilde lobulasyonlar, hipodonti, maksiller ön dişlerde kole çürükleri ve süt azılarda fissür çürükleri gözlenmiştir. Dildeki lobüler tarzda büyümeden herhangi bir şikayetinin olmadığı belirlenmiş olup diş çürükleri klinikte restore edilmiştir. Plastik cerrahi ile konsülte edilip ileride dildeki malformasyonların cerrahi tedavisi planlanmış ve hasta takibimiz altına alınmıştır. 326 SONUÇ: Maksillo-fasiyal bölgede estetik ve fonksiyonu etkileyen bulgular nedeniyle, sendromun çocuk Dişhekimliğinde önemli bir yeri vardır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-100 Orofacial-Digital Syndrome: Case Report Özge İrem Can, Fahinur Ertuğrul, Ece Eden Department of Pediatric Dentistry, Ege University Faculty of Dentistry, Izmir, Turkey AIM: The aim of the presentation is to define orofacial-digital syndrome with a case. FINDINGS: A 3-years-old female referred to clinic with a chief complaint of several missing teeth. On her physical examination she had syndactly on her right hand, polydactly on her left foot; on her dental examination she had a notch on her upper lip, lobulations on her tongue, hypodontia, cervical carries on her maxillary anterior teeth and fissure carries on her primary molars. She had no complaints due to lobulations on the tongue and the carries were restored in clinic. The surgical treatment of malformations on the tongue is planned in following years with the plastic surgery consultation, the patient is under follow-up. CONCLUSION: Due to the esthetic and functional manifestations in the maxillo-facial region, the syndrome has great importance for pediatric dentistry. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIALS-METHODS: Orofacial-digital syndrome, a group of congenital anomalies, is characterized by malformations of the oral cavity ( cleft palate and tongue, abnormal dentition, high arched palate, tongue lobulation and hamartoma on the tongue), face ( frontal bossing, facial asymmetry, hypertelorism, facial milia) and digits. Orofacial-digital syndrome (OFDS) is identified by French dentists Papillon Leage and Psaume Jean in 1954. OFDS is a rare syndrome which is an X-linked dominant condition and lethal for males. There is no specific therapy for OFDS other than surgical correction of the dysmorphic features. In this case report, dental findings and treatment approach of a patient with OFDS are presented. 327 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-101 Daimi Birinci Molar Dişlerde Gözlenen Kök Malformasyonu: Olgu Sunumu İlhan Uzel, Özlem Kayıllıoğlu, Arzu Aykut Yetkiner, Ali Rıza Alpöz Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Kök malformasyonları sadece kök gelişimini etkileyen bozukluklar (kök formasyonunun erken fazda durması, kök dilaserasyonları, servikal mineralize diafram/ molar kesici malformasyonuyla ilişkili kök malformasyonu, kısa kök anomalisi ve taurodontism) ve generalize diş displazisiyle ilişkili kök gelişimi bozuklukları (geminasyon, rejyonel odontodisplazi, hipofosfatazi ve dentin displazisi tip-1) olarak sınıflandırılmaktadır. Bu olgu raporunda 12 yaşındaki erkek hastanın daimi alt 1.molar dişlerinde görülen kök malformasyonları sunulmaktadır. YÖNTEM: Hasta, kliniğimize alt sol süt 2. molar dişindeki ağrı şikayetiyle başvurmuş olup hastadan alınan sistemik anamnezde herhangi bir hastalık geçirmediği, radyoterapi, kemoterapi veya ilaç alma hikayesi bulunmadığı öğrenilmiştir. Radyolojik muayene amacıyla panoromik röntgen alınmış ve radyografik değerlendirme sonucunda, hastanın her iki mandibuler 1. daimi molar dişlerinin köklerinde malformasyon olduğu gözlenmiştir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Olgu klinik olarak değerlendirildiğinde; kökleri etkilenen dişlerin kronlarının normal anatomik formda ve renkte olduğu, radyografik değerlendirmede ise pulpa odalarının daraldığı, köklerin kısa ve sivri formda olduğu gözlenmiştir. İlgili dişler mobilite açısından değerlendirildiğinde her iki dişte mobilitenin olmadığı görülmüştür. 328 SONUÇ: Hastanın sadece iki daimi dişinin köklerinde ciddi bir malformasyon gözlenmiş ve sorumlu etyolojik faktörün ne olduğunun saptanabilmesi için hasta ileri laboratuvar tetkikler yapılması amacıyla Tıbbı Genetik Anabilim Dalı’na sevk edilmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-101 Root malformation of lower permanent first molars: A Case Report İlhan Uzel, Özlem Kayıllıoğlu, Arzu Aykut Yetkiner, Ali Rıza Alpöz Department of Pedodontics, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey AIM: Root malformations can be classified as disorders of root development alone (premature arrest of root formation due to an extrinsic adverse effect, root dilacerations, root malformation associated with a cervical mineralized diaphragm/molar incisor malformation, short root anomaly, taurodontism) and disorders of root development associated with a general tooth dysplasia (double teeth, regional odontodysplasia, hypophosphatasia and dentin dysplasia type I). This case report presents malformation of the roots of lower permanent first molars of a 12-year-old boy. FINDINGS: Clinically, the crowns of affected teeth were normal in shape and color. Radiographs showed largely obliterated pulp chambers and short, pointed roots. Mobility of the teeth were examined and no signs of the mobility were observed. CONCLUSION: Severe root malformation detected only in two permanent molars and to narrow down the responsible etiological factors patient was referred to the Department of Medical Genetics with a for further evaluation. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: The patient was referred to our clinic due to a pain of mandibular left second primary left molar. The parents were asked for further detailed medical history of the patient and no history of taking any medication, chemotherapy, radiotherapy, or any other systemic diseases. Panoramic radiography was taken for radiographic examination and this examination revealed malformation of the roots of the lower permanent first molars. Intraoral examination revealed healthy sound crowns of the respective teeth. 329 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-102 Üst çenede nadir bulunan üç santral kesici diş: Olgu sunumu Eda Arat Maden1, Ceyhan Altun2, Ayberk Altuğ3 Gümüşsuyu Asker Hastanesi, Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, İstanbul 2 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, Ankara 3 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ağız ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Ankara 1 AIM: Supernumerary teeth develop in addition to the normal dentition and are a therapeutic challenge for pedodontists, orthodontists and oral surgeons alike. Therefore, interdisciplinary treatment concepts are needed for the benefit of the patient. This case report describes the treatment of maxillary central incisor displaced and impacted because of the presence of supplemental central incisor in a 10-year-old boy. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ METHOD: An 10-year-old male patient referred to the Pediat¬ric Dentistry Department with a chief complaint of relating to unesthetic appearance of upper front teeth. After clinical and radiographic examination, it was seen two normal-form supplemental central permanent incisors and clinical evidence of malocclusion. The treatment plan included oral prophylaxis and extraction of the supplemental central incisor. Following extraction the alignment of the upper central incisors were became spontaneously. Patient was maintained on follow ups and showed a satisfactorily outcome without complications. 330 RESULTS AND CONCLUSION: The presence of an extra tooth has great potential to disrupt normal occlusal development, and early intervention to remove it is usually required to obtain reasonable alignment and occlusal relationship. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-102 A rare presentation of triple central incisor in maxilla: Case Report Eda Arat Maden1, Ceyhan Altun2, Ayberk Altuğ3 Gumussuyu Military Hospital, Center of Oral and Dental Health, İstanbul, Turkey 2 Gulhane Military Medical Academy, Pediatric Dentistry Department, Ankara, Turkey 3 Gulhane Military Medical Academy, Oral and Maxillofacial Surgery Department, Ankara, Turkey 1 AMAÇ: Supernumerer dişler normal dentisyona ek olarak gelişen ve pedodontist, ortodontist ve cerrahlar için tedavi edilmesi gereken dişlerdir. Hasta açısından yararlı olması için interdisipliner bir tedavi anlayışı gerekmektedir. Bu vaka raporunda 10 yaşındaki bir çocukta fazla santral kesici diş nedeniyle diğer santral kesici dişin tedavisi sunulmaktadır. YÖNTEM: 10 yaşındaki bir erkek hasta üst ön dişlerinde estetik olmayan bir görüntü nedeniyle Çocuk Dişhekimliği Polikliniği’ne başvurdu. Klinik ve radyografik muayene den sonra 2 tane normal şekilli fazla santral dişin ve buna maloklüzyonun olduğu görüldü. Tedavi planı oral proflaksi ve fazla santral dişin çekikmesi olarak oluşturuldu. Diş çekimini takiben üst santral kesiciler kendiliğinden yerine yerleşti. Hasta takip edildi ve komplikasyonsuz sonuçlar görüldü. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION BULGULAR-SONUÇ: Fazla bir dişin varlığı normal oklüzyon gelişimini engellemek için büyük bir potansiyeldir. Düzgün bir sıralanma ve oklüzal ilişkinin elde edilebilmesi amacıyla bu dişin uzaklaştırılması için erken müdahale edilmesi gerekmektedir. 331 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-103 Amalgam Restorasyona Komşu Oral Likenoid Lezyon:Olgu Sunumu Candan Aydın Hoş1, Hakan Begeç2 Dicle Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Diyarbakır 2 Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı,Diyarbakır 1 AMAÇ: Amalgam restorasyonla komşu bir likenoid lezyon olgu sunumu. OLGU: 36 yaşında bir bayan hasta,yanağındaki yaklaşık 2cm çapındaki beyaz retiküler bir lezyonla,Dicle Üniversitesi,Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Bölümüne başvurdu.Hastanın muayenesi yapıldı ve medikal hikayesi alındı.Hastanın söylediğine göre bu lezyon amalgam dolgu yapıldıktan sonra ortaya çıkmıştı.Klinik özellikleri,dental restoratif materyal kaynaklı oral likenoid lezyona işaret ediyordu.Lezyonun çevresi değerlendirildi.Lezyona bitişik bir amalgam dolgu tesbit edildi.46 numaralı dişteki bu amalgam dolgunun sökülmesine karar verildi.Yeni bir kompozit restorasyon yapıldı.Hasta 1 hafta,1 ay ve 6 ay sonra kontrol edildi. Lezyon hızla küçüldü ve daha sonra tamamen iyileşti. Hasta çok minnettardı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Amalgam restorasyona bitişik mukozal likenoid lezyon gelişmiş olan 36 yaşındaki bayan hastanın olgusunu sunduk. Lezyon asemptomatikti ve amalgam dolgu çıkarıldıktan sonra hızla iyileşti. 332 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-103 Oral Lichenoid Lesion Adjacent to Amalgam Restoration:Case Report Candan Aydın Hoş1, Hakan Begeç2 Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey 2 Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey 1 OBJECTIVE: A case report lichenoid lesion associated with amalgam restoration. CASE: A 36 years-old female patient was referred with a white reticular lesion complaint to the Department of Periodontology, Faculty of Dentistry,Dicle University.İntraoral examination were performed and rested on the patient’s medical history. According to said patient,this lesion,appeared after the amalgam filling.Clinical features,pointing to Oral Lichenoid Lesion caused by dental res-torative materials.The area surrounding the lesion was evaluated.A amalgam filling dedected adjacent to the lesion.It was lower right first molar.It was decided to change this restoration.It made a new composite restorations.The patient is examined after one weak later,one month later and six months later.The lesion rapidly shrink and than fully recovered.Patient was very grateful. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULT: We report the case of a 36 years-old female patient who developed a mucosal lichenoid lesion adjacent to amalgam restorations.It was asympthomatic.It was fully recovered after remove the amalgam filling. 333 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-104 Maksiller Moların Distal Kök Rezeksiyonu: 6 Aylık takip ile bir vaka raporu Tuğçe Paksoy1, Şadiye Coşkuner1, Deniz Önal2 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Bolu 2 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Bolu 1 AMAÇ: Kök rezeksiyonu kron ve kalan kökleri fonksiyonda bırakırken furkasyon seviyesinde dişin bir ya da birden fazla kökünü uzaklaştıran bir işlemdir. Kök rezeksiyon tedavisi periodontal, endodontik, restoratif veya protetik problemli molarlar için bir tedavi seçeneği olmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 39 yaşında bayan hasta maksiller 1. azı dişinde çiğneme sırasında ağrı şikayeti ile kliniğimize başvurmuştur. Klinik muayenede, distal kök çevresinde enflamasyonla beraber distobukkal ve disto-palatinal sondlama cep derinliğinin 11 mm olduğu tespit edilmiştir. Radyolojik incelemede ise distal kök çevresini furkasyon bölgesini de içeren şiddetli kemik kaybı görülmüştür. Diğer köklerin kemik desteği tamamen sağlamdır. Pulpa duyarlılık testi sonrası, dişte geciken cevap tespit edilmiş bu nedenle başlangıç periodontal tedavi sonrası kanal tedavisi tamamlanmıştır. Sonrasında distal kök alınmış, soket granülasyon dokularını uzaklaştırmak için kürete edilmiş ve salin ile irrige edilmiştir. Operasyon sonrası okluzal düzenleme yapılmış ve takip dönemleri sırasında kontrol edilmiştir. Hastaya işlem sonrası hemen ağız bakımı önerilmiş ve hasta erken iyileşme döneminde 1 ay boyunca her hafta klinik olarak gözlenmiştir. Klinik ve radyografik değerlendirme 3. ve 6.ayda yapılmıştır. 334 BULGULAR: Kökün çekimi sonrası, operasyon alanında ağrı ve kanamayı içeren post-operatif komplikasyon gözlenmemiştir ve iyileşme memnun edicidir. Yumuşak doku 4.haftada tamamen iyileşmiş, yeni kemik oluşumu ise radyografik olarak 6. ayda tespit edilmiştir. SONUÇ: Kök rezeksiyon tedavisi furkasyon tutulumu olan molarların idamesinde geçerli bir tedavi seçeneğidir ve dental implantlar için alternatif olarak kabul edilebilir. Öte yandan rezeke edilen molarların çevresindeki periodontal problemler tekrar edebileceğinden hasta bakımı ve destekleyici periodontal tedavi çok önemli olmaktadır. Ayrıca, biyomekanik bozukluklar ile ilişkili fraktürü önlemek için, okluzal uyumlamaya çok dikkat edilmelidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-104 Distal Root resection of Maxillary Molar: A case report with 6 months follow-up Tuğçe Paksoy1, Şadiye Coşkuner1, Deniz Önal2 Abant Izzet Baysal University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Bolu,Turkey 2 Abant Izzet Baysal University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Bolu, Turkey 1 AIM: Root resection is the process by which one or more of the roots of a tooth are removed at the level of the furcation while leaving the crown and remaining roots in function. Root-resection therapy is a treatment option for molars with periodontal, endodontic, restorative, or prosthetic problems. RESULTS: There was no postoperative complication including bleeding and pain on the operation area and healing was satisfactory. Clinically complete healing was observed at 4 week. CONCLUSION: Root-resection therapy is still a valid treatment option for molars with furcation involvement for maintaining the teeth. Therefore may be considered an alternative to dental implants. Periodontal problems around resected molars have a tendency to recur thus patient care and meticulous supportive periodontal treatment becomes more important. In addition, to avoid any fracture of resected molars related to biomechanic impairment, occlusion should be taken into consideration. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: A 39 year old woman was referred to our clinic with the complaint of pain while chewing with left maxiller first molar. During clinical examination, disto-buccal and disto-palatinal probing depht of 11 mm combined with inflamation was seen around distal root. Radiological examination revealed severe bone loss surrounding the distal root and involving the furcation area. The bone support of other roots was completely intact. Tooth was found to be late responsive therefore endodontic therapy was completed following initial periodontal treatment. Then distal root was extracted and occlusion adjustment was performed. Clinical and radiographic evaluation was performed at 3rd and 6 months. 335 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-105 Dişeti Çekilmesinin Kapatılmasında Çift Papil Flep ve Bağ Dokusu Grefti: Olgu Sunumu Mehmet Gül, Ahmet Günay, Abdulsamet Tanik, Nurullah Düger Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı,Diyarbakır AMAÇ: Lokalize dişeti çekilmesinin tedavisinde çift papil tekniği ve bağ dokusu greftinin kombine olarak kullanılmasının klinik sonuçlarının değerlendirilmesi. METOD: Bu vakada: Hasta 35 yaşındaydı. Gingival çekilmelerin belirlenmesinde kullanılan aletler: Periodontal sond, ağız aynası, explorer. Veriler hastada yapılan gözlemler temel alınarak yapıldı. Gingival çekilmenin sınıflandırılmasın PD Miller’inkine göre değerlendirildi: Bu vakada Miller sınıf II olup marjinal dokudaki çekilme mukogingival sınırın aşağısına kadar uzanmaktaydı. İnterdental alanda kemik veya yumuşak doku kaybı mevcut değildir. Bu tip çekilmenin geniş ve yaygın alt sınıfları bulunabilir. Palatinal bölgeden bağ dokusu grefti alındı ve alıcı bölgeye çift papil yöntemiyle kapatılacak şekilde yerleştirildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Hasta kliniğimize geldiğinde endodontik lezyonu vardı. Kanal tedavisi yaptırıldıktan sonra periodontal sond ile dişeti çekilme miktarı ölçüldü. Marjinal dokudaki çekilme mukogingival birleşim sınırının altında 13 mm olarak belirlendi. İnterdental bölgede ciddi kemik ve doku kaybı mevcut değildir.Cerrahi işlem sonrası kök yüzeyinde 10mm lik diş eti çekilmesi kapatıldı. Hastanın keratinizedişetidokusuartırıldı.Hastadatedavisonrasıenfeksiyonvepatolojikdurumlararastlanmadı. 336 SONUÇ: Bizim vakamızdaki sonuca göre: Dişeti çekilmesinin tedavisinde bağdokusu grefti ile birlikte çift papil flep tekniğinin uygulanması etkili bir yöntemdir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-105 Double Papilla Flap and Connective Tissue Graft In the Coverage of Gingival Recessions: A Case Report Mehmet Gül, Ahmet Günay, Abdulsamet Tanik, Nurullah Düger Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır,Turkey AIM: To evaluate the clinical outcomes of the use of connective tissue graft in combination with the a double papilla flap (DPF) in the treatment of localized gingival recession defects. RESULT: The patient had a endotelial lesion when he came our clinically. After the root canal therapy was performed the gingival recession measure were determined with periodontaly probe. It was 13mm and marginal tissue recession was beyond the mucogingival junction. There was soft tissue loss in the buccal surface and tooth malposition. After the surgical procedure was closed at the 10mm gingival recession of the root surface. The keratinized gingival tissue increased. After the treatment was not seen any the infection and pathologically conditions. CONCLUSION: According to the results of the case, it can be concluded that double papilla flap and connective tissue graft using is effective in the treatment of gingival recession. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: In this CASE: The patient is 35 years old. Instruments used to determine gingival recession were: periodontal probe, mouth mirror, explorer. Classification of gingival recession according to PD Miller’s: This case is Miller class II – marginal tissue recession extends to or beyond the mucogingival junction. There is no loss of bone/soft tissue in the interdental area. This type of recession can be subclassified into wide and narrow. Connective tissue graft was harvested from palate and sutured to the recipient area and then was completely covered with a double papilla flap. 337 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-106 Piyojenik Granüloma- Üç Olgu Sunumu Abdulsamet Tanik, Arzum Güler Doğru, Mehmet Gül, Ahmet Günay, Ahmet Dağ Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Bu olgu sunumun amacı 3 hastada görülen piyojenik granülomanın tedavisinin 2 aylık takip sürecinin değerlendirilmesidir. YÖNTEM: Hastalarımızın ilgili bölgelerin dişetlerinde şişlik, kanama ve dişeti büyümesi şikayetleri ile kliniğimize başvurdu. Başlangıçta plak ve diş taşları uzaklaştırıldı ve hastaya oral hijyen eğitimi verildi. İkinci seansında lokal anestezi altında periodontal cerrahi uygulandı ve Çıkartılan doku örneğini biyopsi için patoloji laboratuvara gönderildi. BULGULAR: Hastalarda cerrahi operasyon sonrası bölgelerde iyileşmenin problemsiz olduğu görüldü. Hastalarda ağrı ve enflamasyon belirtisi olan lenfodenopati saptanmadı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Histopatolojik incelemede piyojenik granüloma tanısı konuldu. Tekrarlayan kontrol muayenesinde herhangi bir nüks ve komplikasyon görülmedi. 338 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-106 Pyogeniıc Granuloma: Three Case Report Abdulsamet Tanik, Arzum Güler Doğru, Mehmet Gül, Ahmet Günay, Ahmet Dağ Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey PURPOSE: The purpose of this case report is to evaluate the treatment 2-month follow-up period of pyogenic granuloma seen in 3 patients. METHOD: Our patient with complaints of bleeding, gingival enlargement and swelling of the gingival related to in areas was admitted. Initially, plaque and calculus are removed and the patient was given oral hygiene training. Periodontal surgery was performed under local anesthesia in the second appointment and was sent to the pathology laboratory for the removed tissue biopsy sample. RESULTS: Patients were not seen to be problem areas of wound after surgery. Patients with pain and lymphadenopathy of signs of inflammation were not. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CONCLUSION: Histopathological examination was diagnosed with pyogenic granuloma. In the control recurrent examination, there was not any recurrence and complications. 339 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-107 Gummy Smile Ve Bruksizmli Bir Hastanın Multidisipliner Yaklaşım- Bir Olgu Sunumu Fatih Demirci1, Abdulsamet Tanik2, Zelal Seyfioğlu Polat3 1 Kocaeli Ağız Diş Sağlık Merkezi, Kocaeli 2 Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır 3 Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Dişlerde aşırı oklüzal aşınmaların olduğu durumlarda oklüzal dikey boyut kaybı meydana gelmektedir. Özellikle bruksizm hastalarında meydana gelen oklüzal dikey boyut kaybının yanı sıra estetik, fonasyon ve fonksiyonların idame edilmesidir. YÖNTEM: Hem dişeti gülümsemesinin azaltılması hem de yetersiz intermaxiller mesafe olan bölgeler için periodontal cerrahi uygulandı. Vertikal dikey boyutta 2mm’lik kayıp, protetik tedavi öncesinde splint yapılarak arttırıldı. Oral rehabilitasyon sağlandıktan sonra metal destekli seramik restorasyonlar yapıldı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Oklüzal dikey boyutta 2 mm’lik azalma olduğu yapılan ölçümlerle belirlendi. Ayrıca temporamandibular eklem, kaslarda ağrı ya da başka bir probleme rastlanmadı. 340 SONUÇ: Hastamıza yapılan tedavi sonunda, estetik açıdan rahatsız olduğu dişeti gülümsemesi giderildi. Splint tedavisi ve protetik tedaviyle beraber bruksizm kaynaklı problemler ortadan kaldırıldı. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-107 Multidisciplinary Approach to A Patient With Gummy Smile And Bruxism -A Case Report Fatih Demirci1, Abdulsamet Tanik2, Zelal Seyfioğlu Polat3 Oral and Dental Health Center Kocaeli, Kocaeli, Turkey 2 Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey 3 Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey 1 PURPOSE: where excessive occlusal wear of teeth is formed occlusal vertical dimension loss. Especially occurring bruxism patients occlusal vertical dimension as well as the loss of aesthetics and function is the maintenance of phonation. METHOD: Both the reduction of gingival smile and areas with inadequate intermaxil distance for performed periodontal surgery. Vertical vertical size 2 mm losses be increased by pretreatment of prosthetic splints. After oral rehabilitation provision was supported metal-ceramic porcelain restorations. CONCLUSION: After treatment with our patients, which is uncomfortable aesthetic gingival smile was fixed. With the treatment and prosthetic treatment of bruxism splint was removed related problems. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: The occlusal vertical dimension was determined from measurements made by the reduction of 2 mm. Also temporomandibular joint, muscle revealed no pain or other problems. 341 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-108 Peri-implantitisin Cerrahi Olmayan Tedavisi: Bir Olgu Sunum Mustafa Boğaçhan İlhan, Hatice Selin Yıldırım, Leyla Kuru Marmara Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul AMAÇ: Peri-implantitis implant etrafındaki yumuşak dokuda inflamasyon ve kemik kaybıyla karakterize bir hastalıktır. Peri-implant mukozada renk değişikliği, sondalamada kanama, periimplant cep oluşumu, süpürasyon ve radyografik olarak implant etrafında kemik kaybıyla teşhis edilir. Bu olgu sunumunda peri-implantitisin başlangıç periodontal tedavi ve cep içi klorheksidin irrigasyonu ile tedavisi sunulmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Vaka Raporu: Marmara Üniversitesi Periodontoloji kliniğine başvuran 60 yaşındaki kadın hastadan alınan anamnezde sistemik olarak hipertansiyon ve tip II diabet hastası olduğu ve her gün metformin biguanid (Glifor 1000 mg) ilacını 3 yıldır, beta bloker (Beloc 50 mg) ve asetil salisilik asit (Coraspin 100mg) ilaçlarını 6 yıldır kullandığı tespit edildi. Ağız içi muayenede alt çenede 2 implant üstündeki hareketli protez çıkarıldıktan sonra peri-implant dokularda dişeti çekilmesi, sondalamada kanama ile birlikte süpürasyon olduğu tespit edildi. Radyografik muayenede implantlar etrafında horizontal kemik kaybı gözlendi. Tedavi öncesi ve sonrası 3. haftada implant etrafında plak indeks, gingival indeks, sondalama derinliği, sondalamada kanama ve süpürasyon varlığı kaydedildi. Mekanik başlangıç periodontal tedavi periimplant ceplerin %0,12lik klorheksidin irrigasyonuyla desteklendi. 342 SONUÇ: Bu olgu raporunda, horizontal kemik kaybıyla birlikte dişeti çekilmesi görülen periimplantitisin klorheksidin irrigasyonunu destekli cerrahi olmayan periodontal tedavisiyle implantların sağkalımının sürdürüldüğü görülmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-108 Non-Surgical Treatment of Peri-implantitis: A Case Report Mustafa Boğaçhan İlhan, Hatice Selin Yıldırım, Leyla Kuru Marmara University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Istanbul, Turkey OBJECTIVE: Peri-implantitis is a disease characterized by inflammation of the soft tissue and bone loss around the implant. Diagnosis is based on changes of color in the peri-implant mucosa, bleeding, probing depth of peri-implant pockets, suppuration, and radiographicaly loss of bone height around the implant. In this case report, treatment of peri-implantitis with non surgical periodontal therapy and adjunctive subgingival chlorhexidine irrigation is presented. CONCLUSION: In this case presentation, chlorhexidine subgingival irrigation adjuct to the nonsurgical periodontal therapy of peri-implantitis with horizontal bone loss and gingival recession is presented to maintain the implants survival. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CASE: A 60 year-old female was attended to Marmara University, Department of Periodontology. Systemically, she has hypertension, type II diabetes and she has been taking Glifor (1000 mg) for 3 years, Coraspin (100mg) and Beloc (50 mg) for 6 years. When the overdenture prosthesis mandibular 2 implants was removed, gingival recession, bleeding on probing and suppuration were detected around the implants. On radiographical examination, horizontal bone loss around implants was observed. Plaque index, gingival index, probing depth, bleeding on probing, suppuration were recorded before and 3 weeks after treatment. Non-surgical periodontal therapy was supporteed with %0,12 chlorhexidine subgingival irrigation. 343 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-109 Endodontik enfeksiyona bağlı kök/kemik rezorpsiyonunda tedavi yaklaşımı: bir olgu sunumu Evren Özen1, Ömer Birkan Ağralı1, Leyla Kuru1, Selin Göker2 Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, İstanbul 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Endodontik enfeksiyon tedavi edilmezse, periodontal dokularda şiddetli yıkımla karakterize diş kayıplarına sebep olabilir. Bu olgu sunumunda, alt çene keserler bölgesinde kist varlığı şikayetiyle kliniğimize başvuran, sistemik olarak sağlıklı, sigara içmeyen 26 yaşındaki erkek hastada endodontik enfeksiyona bağlı gelişen kök/kemik rezorpsiyonunun multidisipliner tedavi yaklaşımı gösterilmiştir. 344 GEREÇ-YÖNTEM: Yapılan klinik ve radyografik muayenede 31, 41 ve 42 nolu dişlerde klinik olarak artmış mobiliteye eşlik eden ve radyografik olarak tespit edilen periapikal radyolusent alanlar görüldü. Ağız hijyeni eğitimi ve diş/kök yüzeyi temizliğini içeren başlangıç periodontal tedaviyi takiben ilgili dişlere endodontik tedaviler uygulandı. Dişler 35 numaralı kanal eğesine kadar genişletildi, %5.25’lik sodyum hipokloritle irrigasyon yapıldı ve final yıkaması %17’lik etilen diamin tetra asetik asit ile sağlandı. Kanallar lateral kondensasyon tekniği ile dolduruldu. Endodontik tedavilerin tamamlanmasından 1 ay sonra 41 nolu dişteki periapikal kistin ve 42 nolu dişin kök yüzeyindeki eksternal rezorpsiyonun tedavisi amacıyla cerrahi işlem planlandı. Tam kalınlık flep 33-43 nolu dişler arası bölgede vestibül yüzeyde kaldırıldı, kemik defekt alanları degranüle edildi, 42 nolu dişin kök yüzeyi mineral trioksit agregat (MTA) ile restore edildi, periapikal kemik lezyonlarına hyalüronik asit içerikli jel uygulandıktan sonra flep primer olarak kapatıldı. BULGULAR: Postoperatif 3. ayda, ilgili bölgede yumuşak dokunun sağlıklı olduğu ve radyografik olarak kemiğin iyileşmekte olduğu görüldü. SONUÇ: Bu olgu sunumunda, endodontik enfeksiyona bağlı gelişen kök ve kemik rezorpsiyonlarının tedavisinde endodonti ve cerrahiyi içeren multidisipliner tedavi yaklaşımının başarılı olabileceği gösterilmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-109 Treatment approach in root/bone resorption caused by endodontic infection: a case report Evren Özen1, Ömer Birkan Ağralı1, Leyla Kuru1, Selin Göker2 Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey 2 Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey 1 Matherial and METHOD: Clinical and radiographical examinations showed increased mobility and radiographically detectable periapical radiolucent lesions around teeth no 31, 41, 42. Initial periodontal therapy was applied followed by endodontic treatment. Root canals of the teeth which are involved in periapical lesions, were widened up to no 35 file. The canals were irrigated with sodium hypochloride (5.25%) and the final irrigation was done with ethilen diamine tetra asetic acide (17%). Subsequently, root canals were filled with lateral condensation technique. One month after the completion of endodontic treatment, surgical therapy was planned in order to treat the periapical cyst located on the root surface of tooth no 41 and to regenerate the external resorption on the distal root surface of tooth no 42. Mucoperiosteal flap was elevated between teeth number 33-43, Following degranulation, the external resorption on root surface of tooth no 42 was treated with minerale trioxyde aggregate and hyaluronic acid gel was applied onto the periapical lesions. Suturing was achieved with primary wound closure. RESULTS: In postoperative 3rd month, clinic and radiographic examinations demonstrated uneventful soft and hard tissue healing. CONCLUSION: This case report showed successful multidisciplinary approach in the treatment of root/bone resorption caused by endodontic infection. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION OBJECTIVE: Endodontic infection can cause periodontal tissue destruction resulting in tooth loss if left untreated. In this case report, the multidisciplinary treatment approach was presented in 26 year old, non-smoker, sistemically healthy male patient of with complaints of cyst caused by endodontic infection in lower incisor region. 345 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-110 Osseöz Metaplazi Gösteren İrritasyon Fibromu: Bir Olgu Raporu Gül Sipahi, Hafize Özener, Başak Doğan Marmara Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul AMAÇ: İrritasyon fibromu, genellikle bukkal mukoza okluzyon hattında izlenen lokalize reaktif bir büyümedir. Oral mukozada sık görülen bu benign lezyonun; mikrobiyal dental plak, diştaşı, uyumsuz restorasyonlar ile dudak, yanak ve dilin kronik yaralanmalarıyla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu olgu raporunda, hastayı estetik ve fonksiyonel olarak rahatsız eden ve plak birikimine elverişli bir ortam sağlayan irritasyon fibromunun periodontal tedavi yaklaşımı sunulmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Gereç ve YÖNTEMLER: Otuz yaşındaki erkek hasta Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Kliniği’ne üst ön bölgedeki dişeti büyümesi şikayetiyle başvurdu. Alınan anamnezde; hastanın sistemik olarak sağlıklı olduğu, lezyonun son bir yıldır bulunduğu ve yavaş büyüme gösterdiği öğrenildi. Klinik muayenesinde; #12 nolu dişin vestibül yüzeyini kaplayan, oklüzyona ulaşmış, sapsız, hiperemik, fibrotik dişeti büyümesi saptandı. Radyografik incelemede ilgili bölgede yatay kemik kaybı tespit edildi. Hastaya ağız hijyeni eğitimi ve diş/kök yüzeyi temizliğini içeren başlangıç periodontal tedavi (BPT) yapıldı. BPT’den dört hafta sonra küçülen ve fibrotik hale gelen lezyon, konvansiyonel yöntemle sağlıklı doku içerecek şekilde eksize edildi, doku biyopsi için ayrıldı. Mukoperiostal flep kaldırılarak düzensiz kemik alanlarına ostektomi ve osteoplasti uygulandı. Flep primer olarak kapatıldı. Biyopsi örneği histopatolojik inceleme için patoloji bölümüne gönderildi. Dikişler bir hafta sonra alındı. 346 BULGULAR: Periodontal cerrahi sonrası iyileşme sorunsuz oldu. Histopatolojik olarak incelenen 0,8x0,6x0,4 cm ölçülerindeki, fibrotik düzensiz doku parçasına irritasyon fibromu, fokal osseöz metaplazi teşhisi koyuldu. Operasyondan 1, 2 ve 3 ay sonra yapılan kontrollerde herhangi bir rekürrans gözlenmedi. SONUÇ: Bu olgu sunumunda, BPT’yi takiben gerçekleştirilen kemik cerrahisi ile osseöz metaplazi gösteren irritasyon fibromunun başarılı tedavisi gösterilmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-110 Irritation Fibroma with Osseous Metaplasia: A Case Report Gül Sipahi, Hafize Özener, Başak Doğan Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey MATERIAL-METHODS: A thirty-year-old male patient applied to our periodontology clinic with a chief complaint of gingival enlargement in upper anterior region. The medical and dental history revealed patient was systemically healthy and the slow-growing gingival enlargement was present for 1 year. In intraoral examination, non-pedunculated, fibrotic, gingival enlargement which reached to occlusal level was observed completely covering buccal area of tooth #12. In radiographic examination, horizontal bone loss was detected in related region. Patient was treated with initial periodontal therapy (IPT) including oral hygiene instructions and scaling and root planning. Four weeks after IPT, edematous lesions decreased in dimension. Gingival enlargement was excised including healthy tissue, and lesion removed was kept in proper conditions for biopsy. Mucoperiostal flap was reflected, osteoctomy and osteoplasty procedures were performed. Primary closure of flap was achieved. Biopsy sample was sent to histopathological examination. RESULTS: Uneventful healing was observed. Histopathologically examined, fibrotic, irregular tissue sample with 0.8x0.6x0.4 cm dimensions was diagnosed as “irritation fibroma, focal osseous metaplasia”. No recurrence occurred at 1-2-3 months after operation. CONCLUSION: The case report indicates successful treatment of irritation fibroma with osseous metaplasia can be achieved by IPT and periodontal surgical approach. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Irritation fibroma is a localized, reactive enlargement which usually occurs in buccal mucosa at the level of occlusion. This benign lesion is thought to develop as a result of microbial dental plaque, calculus, overhanging restorations, and chronic trauma of lip, cheek and tongue. In this case report, periodontal treatment approach of irritation fibroma is presented. 347 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-111 Gingival Fibromun Periodontal Tedavisi: İki Olgu Sunumu Kübra Kundak1, Gül Sipahi1, Hafize Özener1, M. Hasan Toper2, Z. Leyla Cinel2, Başak Doğan1 Marmara Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Patoloji Fakültesi Anabilim Dalı, İstanbul 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Gingival fibrom, dişeti bağ dokusu ya da periodontal ligamentten kaynaklanan, yavaş büyüyen, enflamatuar dişeti hiperplazisidir. Bu olguların amacı; lokalize dişeti büyümesi şikayetiyle ile kliniğimize başvurmuş hastalara uygulanan periodontal tedavi ve lezyonların histopatolojik incelenme sonuçlarını sunmaktır. 348 Gereç ve YÖNTEMLER: Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Kliniği’ne; sistemik olarak sağlıklı, 29 (Vaka-1) ve 35 (Vaka-2) yaşlarındaki iki kadın hasta, dişeti büyümesi şikâyetiyle başvurdu. Klinik muayenede Vaka-1’de #12-#13 nolu ve Vaka-2’de #32-#33 nolu dişlerin interdental bölgesinde, sapsız, hiperemik dişeti büyümeleri saptandı. Radyografik muayenede iki vakada da alt ve üst çenede yatay kemik kayıpları gözlendi. Klinik ve radyografik değerlendirme sonucunda kronik periodontitis teşhisi konulan hastalara ağız hijyeni eğitimi ve diş/kök yüzeyi temizliğini içeren başlangıç periodontal tedavi (BPT) uygulandı. BPT ile ödematöz ve hiperemik lezyonlar fibrotik hale geldi ve boyutlarında azalma gözlendi. Her iki vakada da dört hafta sonra dişeti büyümeleri eksizyonel biyopsi ile uzaklaştırıldı. Vaka-1’de eksizyonel biyopsiyi takiben gingivektomi ve gingivoplasti uygulandı. Vaka-2’de ise eksizyonel biyopsiyi takiben mukoperiostal flep kaldırılarak rezektif yaklaşımla kemik düzeltildi. Kuronale kaydırılan flep tekniği ile primer kapanma sağlandı, bir hafta sonra dikişler alındı. Biyopsi örnekleri histopatolojik olarak incelendi. BULGULAR: Operasyon sonrası iyileşme sorunsuz oldu. Histopatolojik olarak hematoksilen-eozin boyama ile incelenen 0.4x0.4x0.2 cm (Vaka-1) ve 0.7x0.5x0.4 cm (Vaka-2) boyutlardaki lezyonlarda mukozanın skuamöz epitelden ve submukozanın kronik enflamasyondan zengin fibröz dokudan oluştuğu izlendi. Bu bulgular doğrultusunda “gingival fibrom” teşhisi kondu. Operasyondan 1, 2 ve 3 ay sonra yapılan kontrollerde her iki vakada da rekürrans gözlenmedi. SONUÇ: Mevcut olgular, gingival fibromun BPT ve cerrahi yaklaşımla başarılı olarak tedavi edilebildiğini ortaya koymaktadır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-111 Periodontal Treatment of Gingival Fibroma: Two Case Reports Kübra Kundak1, Gül Sipahi1, Hafize Özener1, M. Hasan Toper2, Z. Leyla Cinel2, Başak Doğan1 Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey 2 Department of Medical Pathology, Faculty of Medicine, Marmara University, Istanbul, Turkey 1 Material&METHODS: Systemically healthy, 29 (Case-1) and 35 (Case-2) year-old two female patients applied to our periodontology clinic with a chief complaint of gingival enlargement. Intraoral examinations revealed non-pedunculated, hyperemic, gingival enlargements were present in interdental area of tooth #12-#13 in Case-1 and #32-#33 in Case-2. In radiographic examination, full-mouth horizontal bone loss was detected in both cases. Due to clinical and radiographic examinations, patients were diagnosed with chronic periodontitis. Patients were treated with initial periodontal therapy (IPT) including oral hygiene instructions and scaling and root planning. After IPT, initially hyperemic and edematous lesions decreased in dimension. After 4 weeks, gingival enlargements were removed with excisional biopsy. In Case-1, gingivectomy and gingivoplasty procedures were performed. In Case-2, mucoperiostal flap was reflected, osseous resective surgery was performed following excisional biopsy. Flap’s primary closure was achieved by coronally positioned flap technique. Biopsy samples were examined histopathologically. RESULTS: Uneventful healing was observed after operation. By using hematoxylin-eosine stain, lesions with 0.4x0.4x0.2 cm (Case-1) and 0.7x0.5x0.4 cm (Case-2) dimensions were examined histopathologically. Examination revealed mucosa containing squamous epithelium whereas submucosa containing chronically inflamed fibrous tissue, lesions were diagnosed as “gingival fibroma”. No recurrence occurred at 1-2-3 months, post-operation. CONCLUSION: Case reports indicate successful treatment of gingival fibroma can be achieved by IPT and periodontal surgical approach. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Gingival fibroma is a slow-growing, inflammatory gingival hyperplasia which arises from gingival connective tissue or periodontal ligament. The case reports aim to present the results of periodontal treatment of localized gingival enlargement and histopathological examination of lesions. 349 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-112 Kök yüzeyi kapatmada epitelli bağ dokusu greftiyle birlikte kuronale kaydırılan flep Volkan Eren, Ömer Birkan Ağralı, Selin Yıldırım, Kemal Naci Köse, Leyla Kuru Marmara Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul GİRİŞ: Dişeti çekilmesi, dişeti kenarının mine-sement sınırının apikaline doğru yer değiştirmesi olarak tanımlanan mukogingival bir problemdir. Hastalarda hassasiyet, kök yüzeyi çürüğü ve estetik kaybı gibi problemlere sebep olan dişeti çekilmeleri günümüzde periodontal plastik cerrahi yaklaşımlarla tedavi edilmektedir. Bu vaka sunumunda, Miller sınıf I ve sınıf II lokalize dişeti çekilmelerinde epitelli bağ dokusu grefti ile birlikte uygulanan kuronale kaydırılan flep tekniği ile kök yüzeyi kapatma amaçlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ VAKA RAPORU: Kliniğimize dişeti çekilmesi ve buna bağlı hassasiyet şikayeti ile başvuran 33 numaralı dişinde Miller sınıf II lokalize dişeti çekilmesi bulunan 16 yaşındaki erkek hasta ve 23 numaralı dişinde Miller sınıf I lokalize dişeti çekilmesi bulunan 30 yaşındaki kadın hasta tedavi edildi. Hastalara ağız hijyeni eğitimi, diş yüzeyi temizliği ve kök yüzeyi düzleştirmesini içeren başlangıç periodontal tedavi yapıldı. Altı hafta sonra lokal anestezi altında ilgili bölgelerde kök yüzeyini kapatmak ve keratinize dişeti dikey boyutunu arttırmak amaçlarıyla epitelli bağ dokusu grefti ile birlikte konvansiyonel kuronale kaydırılan flep tekniği uygulandı. Operasyon sonrası 1. hafta, 1. ay ve 3. aylarda klinik ölçümler yapıldı. Vakaların 3 aylık takiplerinde tam kök yüzeyi kapanması gözlendi. 350 SONUÇ: Epitelli bağ dokusu grefti ile birlikte uygulanan kuronale kaydırılan flep tekniğinin Miller sınıf I ve sınıf II lokalize dişeti çekilmelerinin tedavisinde kök yüzeyi kapatmada %100 başarı sağladığı görülmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-112 Coronally-advanced flap with epithelized connective tissue graft for root coverage Volkan Eren, Ömer Birkan Ağralı, Selin Yıldırım, Kemal Naci Köse, Leyla Kuru Marmara University, Dental Faculty, Department of Periodontology, Istanbul INTRODUCTION: Gingival recessions are mucogingival problems in which the gingival margin migrates apically from cemento-enamel junction. Patients with complaints of sensitivity, root caries and loss of aesthetics due to the gingival recessions could be treated with periodontal plastic surgical approaches. In these two cases, the aim was to cover Miller Class I and II gingival recessions with coronally-advanced flap combined with epithelized connective tissue graft. CONCLUSION: Coronally-advanced flap with epithelized connective tissue graft technique proved to be a succesful treatment for root coverage at Miller I and II localized gingival recessions. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CASE: Localized gingival recessions in a 16 year-old male patient and a 30 year-old female patient with complaint of sensitivity were treated. Phase I periodontal therapy including oral hygiene instructions, scaling and root planing was performed. After 6 weeks, under local anesthesia epithelized connective tissue graft combined with conventional coronally-advanced flap technique was performed to cover root surfaces and to increase keratinized tissue height. Clinical parameters were evaluated at post-operative 1 week, 1 month, and 3 months. Full root coverage was succeeded at 3 months in both of the cases. 351 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-113 Lokalize Dişeti Çekilmelerinin Tedavisinde Serbest Dişeti Grefti ve Gingival Ünit Grefti Kullanımının Karşılaştırılması: Vaka Serisi Kaan Tazegül, Şeyma Bozkurt Doğan, Umut Ballı, Zehra Gülsoy Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Periodontoloji Anabilim Dalı, Zonguldak AMAÇ: Dişeti çekilmelerinin tedavisinde farklı teknikler kullanılmakta olup serbest dişeti grefti ve gingival ünit grefti de bunlar arasındadır. Tedavide ilgili doku ve vasküler destek arasındaki sinerjistik ilişki önemli bir faktördür. Bu nedenle, gingival ünit (GU) greftleri avasküler kök yüzeyleri üzerinde canlı kalabilme özelliğine sahip olup uygun şekilde kök yüzeyinin kapanmasını sağlarlar. Bu vaka serimizin amacı, lokalize dişeti çekilmesi bulunan 10 farklı vakada serbest dişeti ve gingival ünit greftleri kullanılarak yapılan tedavilerin klinik sonuçlarını değerlendirmektir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM-GEREÇLER: Bu vaka serisi; Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı’na başvuran Miller Class I,II veya III ≥2 mm dişeti çekilmesi olan 10 sistemik sağlıklı birey üzerinde planlandı. Tedavi edilen diş bölgelerindeki cep derinlikleri, klinik ataşman seviyesi, dişeti çekilme derinliği ve keratinize dişeti genişliği ilgili dişlerin midfacial yüzeylerinden başlangıçta, cerrahi operasyondan sonra 1. ve 3. aylarda ölçülerek kaydedildi. Çekilme bölgeleri rastgele şekilde iki gruba ayrılarak 1.gruba (n=5) gingival ünit grefti (marjinal gingival ve papili içerecek şekilde palatal doku) ve 2.gruba (n=5) serbest dişeti grefti (yalnızca palatal doku) uygulandı. 352 BULGULAR: Hastalara yapılan cerrahi işlemler sonrası toplam 3 aylık takipte, her iki grupta da dişeti çekilme derinliği ve genişliğinde azalma bulunurken keratinize dişeti genişliğinde artış elde edilmiştir. SONUÇ: Bu vaka serisinin sonuçları değerlendirildiğinde mevcut dişeti çekilmelerinin gingival ünit grefti ile tedavisinin serbest dişeti grefti ile tedavisi kadar başarılı sonuç verdiği görülmüştür. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-113 Treatment of Localized Gingival Recessions Using Free Gingival Grafts and Gingival Unit Grafts: Case Series Gingival recession defects can be treated with numerous surgical procedures such as free gingival grafts and gingival unit grafts. The synergistic relationship between involved tissues and vascular supply is an important factor in the treatment. Therefore, gingival unit (GU) grafts with site specific vascular supply may have capacitiy for survival on avascular root surfaces and results in predictable root covarage. The purpose of this case report is to present the clinical results of localized recessions treated by using gingival unit grafts and free gingival graft in ten cases. These case series enrolled on a total of 10 patients with systemically healthy who have been Miller Class I,II or III gingival recessions ≥2mm were applied to the Periodontology Department. Periodontal measurements of tooth who have been gingival recessions will be recorded with same graduated periodontal probe; probing depth, depth of gingival recession and keratinized gingiva level. All clinical indices will be recorded at buccal surface of tooth at baseline, 1th month and 3rd month after surgery. Recessions were treated with gingival unit grafts (masticatory palatal tissue involving marginal gingiva and papillae) in group 1 (n=5) and with palatal grafts (masticatory palatal tissue ) in group 2 (n=5). Recession height and recession weight in both patients was found to be reduced and keratinized tissue level gain was achieved, after 3 months follow up. In these case series, application of the Gingival Unit for root coverage has been successful in tooth with gingival recession as well as Free Gingival Graft. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Kaan Tazegül, Şeyma Bozkurt Doğan, Umut Ballı, Zehra Gülsoy Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Bülent Ecevit University, Zonguldak, Turkey 353 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-114 Periferik Dev Hücreli Granulomanın Değerlendirilmesi: İki Vaka Raporu Elif Nihan Atalay, Murat İnanç Cengiz Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Periodontoloji Anabilim Dalı, Zonguldak Periferik dev hücreli granülom (PDHG), gerçek bir tümörden çok, anormal tamir sonucu oluşan reaktif, patolojik, hiperplazik bir lezyondur. Teşhis, enflamasyon ve vaskülarizasyonun görüldüğü stromadaki, multinükleer dev hücrelerin varlığı ile doğrulanır. Tedavisi genellikle cerrahi eksizyon ve neden olabilecek irritan faktörlerin eliminasyonudur. Bu vaka sunumundaki amacımız, biyopsi sonucu histopatolojik olarak PDHG tanısı konulan iki hastanın tedavisi ve takibinin değerlendirilmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Bölümüne kanama ve ağrı şikayeti ile başvuran, 31 yaşındaki sistemik sağlıklı kadın hastanın 46,47,48 nolu dişlerinin bukkal bölgesinde kanamalı ve travmatize olmuş, ağrılı lezyon görüldü. Hastanın anamnezinde, aynı bölgeden yaklaşık 2 yıl önce de lezyon eksize edildiği ve lezyonun tekrarladığı öğrenildi. Operasyon esnasında, 8 numaralı dişte mobilite ve kemik kaybı görüldüğü için, çekim yapıldı. 2.vakada ise, 52 yaşındaki sistemik olarak bir rahatsızlığı bulunmayan erkek hasta mandibula lingual bölgedeki ağrısız, yumuşak ve mavimsi şişlik nedeniyle başvurdu. Klinik muayenede, oral hijyeni kötü olan ve lezyon görülen bölgede 6mm’lik periodontal cepler belirlendi. Faz 1 tedavinin ardından flep kaldırılaraklezyontümüyleeksizeedildiveilgilialanküreteedildi.Alınandokularpatolojiyegönderildi. Her iki dokunun histopatolojik değerlendirmesi sonucu PDHG tanısı konuldu. 354 İki vakamızda da lezyon mandibulada olup, PDHG olan bölgelerde, kemikte rezorbsiyon ve dişlerde mobilite tespit edildi. Yapılan çalışmalarda, PDHG tekrarlanma riskinin %5-%11 arasında rapor edilmiştir. Bizim hastamızda ise 6 aylık takip süresi sonucunda tekrarlanma olmamıştır. Sonuç olarak; oral boşlukta meydana gelen bu lezyonların tedavilerinde, doku tamamı ile uzaklaştırıldığında başarıya ulaşıldığı, özellikle tekrarlanma riskleri yönünden takip edilmeleri gerektiği düşünülmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-114 Evaluation of Peripheral Giant Cell Granuloma: Two Case Reports Elif Nihan Atalay, Murat İnanç Cengiz Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Bülent Ecevit University, Zonguldak,Turkey Peripheral giant cell granuloma (PGCG) is exophytic benign growth of gingival tissues which has an origin from periodontal ligament or mucoperiosteum. Clinically, it appears as a solitary nodule which may be sessile or pedunculated.The lesion varies usually between 0.5-2cm in diameter. The treatment is surgical excision and elimination of irritation factors. Two patients with PGCG were presented in our case report. PGCGs are soft tissue lesions, but they can cause resorbtion by affecting the underlying bone tissue. In connection with persisting trauma, the lesion continues to grow. Early recognition of the lesions and the elimination of local factors and deep pockets are important steps in the treatment. These lesions can be treated successfully. Even if these lesions have been reported to have a low recurrence rate, the patients must be placed on a follow -up program. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION A 31-year-old woman, with traumatized recurrent lesion on the gingiva on the vestibular site of mandibular right molar region, applied to the Periodontology Department. After clinical examination and phase 1 therapy, the lesion was excised totally. During the operation, the mobile teeth associated with the lesion were extracted. The other case is a 52-year-old man presented with a blue solitary lesion on the lingual site of the mandible. After clinical examination and phase 1 therapy, excisional biopsy of the lesion and root planning and curretage of the anterior teeth was performed. There was no complications or recurrence after routine follow up of six months. The two biopsy was diagnosed histopathologically as a PGCG. 355 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-115 Dişeti Kenarı Apikalinden Kırılmış Maksiller Santral Dişin Tedavisinde Multidisipliner Yaklaşım Seyedrasoul Bootorabi1, Racha Hariri2, Kadir Beycan2, Zeliha Şanıvar3, Leyla Kuru1, Kemal Naci Köse1 1 Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ortodontii Anabilim Dalı, İstanbul 3 Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Dişeti kenarı apikalinden kırılmış anterior dişlerin tedavisinde esas olan, kırık hattının biyolojik mesafeyi koruyacak şekilde restorasyon kenarı haline getirilebilmesidir. Bu amaca ulaşmada yegâne yol vakayı hem periodontoloji, hem ortodonti, hem de protez içeren multidisipliner yaklaşımla tedavi etmektir. Bu olguda, dişeti kenarı apikalinden kırılmış üst santral dişin multidisipliner tedavisi sunulmaktadır. 356 YÖNTEM: Üst ön dişinin dişeti altından kırılması sebebiyle kliniğimize başvuran 20 yaşındaki erkek hastanın yapılan klinik ve radyografik muayenesinde sınıf I iskeletsel ve dental malokluzyon tedavisi görmekte olduğu, kanal tedavisi olmuş üst sağ santral dişinin travma nedeniyle dişetinin oldukça apikalinden kırıldığı saptandı. Radyografik olarak bir patoloji olmadığı ve kökün yeterli uzunlukta olduğu tespit edilerek, kırık hattını koronale taşımak ve yapılacak restorasyon için yeterli biyolojik mesafe sağlamak amacıyla dişin kanalına ortodontik mini vida yerleştirilerek elastiklerle alveol içindeki kökün “circumferential supracrestal fiberotomy” destekli “forced eruption” tekniği ile ekstrüzyonuna başlandı. Fiberotomi işlemi 6 hafta boyunca haftalık olarak uygulanarak gerektiğinde elastikler değiştirildi. Estetik dişeti seviyelemesine yönelik minimal periodontal flep cerrahisi 4 haftalık pekiştirme sonrasında gerçekleştirildi. Operasyonu takip eden altı hafta sonunda diş metal destekli porselen kron ile tedavi edilerek hastanın ortodontik tedavisine devam etmesi sağlandı. BULGULAR: Hastanın 6 aylık takip döneminde dişin ve periodontal destek dokularının sağlıklı bir şekilde korunduğu, hastanın ortodontik tedavisinin problemsiz devam ettiği gözlendi. SONUÇ: Dişhekimliğinde çözülmesi zor bir problem olan dişeti kenarı apikalinde meydana gelen diş kırığının doğru planlanmış “circumferential supracrestal fiberotomy” destekli “forced eruption” tekniği ile yeterli biyolojik mesafe ve restorasyonu destekleyecek uzunlukta diş boyutu elde edilerek hem estetik hem de fonksiyonel olarak başarıyla tedavi edilebildiği gösterilmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-115 The Multidisciplinary Approach in The Treatment of Subgingivally Fractured Maxillary Central Incisor Seyedrasoul Bootorabi1, Racha Hariri2, Kadir Beycan2, Zeliha Şanıvar3, Leyla Kuru1, Kemal Naci Köse1 1 Department Of Periodontology, Faculty Of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey 2 Department Of Orthodontics, Faculty Of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey 3 Department Of Prosthodontics, Faculty Of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey METHOD: 20 years old male patient was presented with (SF) maxillary tooth. His clinical and radiological examination revealed the horizontal fracture far below the gingival margin in his left central incisor due to the trauma. He was receiving the orthodontic treatment and the tooth had root canal treatment. Because of the presence of enough root length, preservation the tooth was decided. Forced eruption with circumferential supracrestal fiberotomy (FEWCSF) technique was chosen to carry the fracture line above the gingival margin and to attain the biological width. Mini screw was inserted inside the root and elastics were used for extrusion. Fiberotomies were repeated every week for six weeks. The periodontal crown lengthening was performed to level the gingival margins after 4 weeks of stabilization. The tooth was restored with porcelain-fused metal crown 6 weeks after the surgery. RESULTS: The tooth and the periodontal tissues were healthy following 6 months during his orthodontic treatment. CONCLUSION: Correctly chosen (FEWCSF) allows the treatment of (SF) incisor tooth to be used as the support of a single crown and to maintain its individual integrity while contributing to esthetic and function. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION PURPOSE: The crucial criterion in the treatment of subgingivally fractured (SF) teeth is to create the biological width between the crestal bone and the fracture line of which will be the restoration margin. The multidisciplinary treatment approach including periodontology, orthodontics, and prosthodontics is the only way in the treatment of such cases. In this case report, the treatment of (SF) maxillary central incisor was presented. 357 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-116 Akut Streptokokal Gingivitisin Eşlik Ettiği Kronik Periodontitis: Bir Olgu Raporu Merve Topaloğlu, Cankat Kara Ordu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Ordu AMAÇ: Akut streptokokal gingivitis oral mukozanın akut inflamasyonudur ve ağrı, ateş, halsizlik ve submandibuler lenfadenitle ilişkili parlak kırmızı, ödematöz diş etiyle karakterizedir. Neisseria gonrrhea, Treponema pallidum, Streptokok türleri ve diğer organizmalar akut streptokokal gingivitise neden olmaktadır. Periodontal doku yıkımı, alveoler kemik ve ataşman kaybı ile sonuçlanan periodonsiyumun kronik enflamasyonu ile karakterize kronik periodontitis gibi diğer ağız hastalıkları ile beraber görülebilir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Bu vaka raporu kliniğimize ağrı, diş eti kızarıklığı, şiddetli dişeti kanamaları ve dişeti inflamasyonu ile ağız kokusu şikayetleri ile başvuran 36 yaşında kadın hastanın tedavisini anlatmaktadır. Aynı zamanda şiddetli plak birikimi, ataşman kayıpları ve radyografik olarak horizontal kemik kayıplarının görülmesiyle hastaya akut streptokokal gingivitisin eşlik ettiği kronik periodontitis tanısı koyuldu. Kliniğimize başvurmadan önce hastanın boğaz enfeksiyonu geçirdiği alınan anamnezde öğrenildi. Hastaya cerrahi olmayan periodontal tedavi uygulanıp, detaylı oral hijyen eğitimi, ve uygun antimikrobial tedavi verildi. Hasta 6 ay ve 1 sene sonra değerlendirildi. 358 BULGULAR: Bu vakada cerrahi olmayan periodontal tedavi ile sistemik antibiyotik tedavisi akut streptokokal gingivitisin eşilk ettiği kronik periodontitisin tedavisi için yeterli oldu. Hastanın diş etlerindeki ağrı, kırmızılık, inflamasyon ve kanama tamamen kayboldu. Cep derinlikleri 3 mm ve altına düşürüldü. 1 yıl sonra hastanın yeterli oral hijyene sahip olduğu görüldü ve herhangi bir nüks gözlenmedi. SONUÇ: Bu vakada cerrahi olmayan periodontal tedavi ile sistemik antibiyotik kullanımı, akut streptokokal gingivitis tedavisinde başarı sağladı. Hastalık nadir görüldüğünden her ne kadar dental literatürde daha az ilgi görmekteyse de akut streptokokal gingivitisin tedavisi hastalığın ciddi komplikasyonlara yol açabilmesi nedeniyle gün geçtikçe önem kazanmaktadır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-116 Chronic Periodontitis With Acute Streptococcal Gingivitis: A Case Report Merve Topaloğlu, Cankat Kara Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, University of Ordu, Ordu, Turkey AIM: Acute streptococcal gingivitis is an acute inflammation of oral mucosa and characterized by swollen bright-red gingiva associated with pain, fever, malaise, and submandibular lymphadenitis. Specific bacterial such as Neisseria gonorrhea, Treponema pallidum, Streptococcal species, and others may be due to acute streptococcal gingivitis. It may be seen with the other oral diseases as chronic periodontitis that is characterized by a chronic inflammation of the periodontium that results in periodontal tissue destruction, attachment and alveolar bone loss. CONCLUSION: The patient was successfully treated. There was no gingival bleeding, pain,reddish and inflamation. The patient have adequate oral hygiene and no recurrence was observed after 1 year. RESULT: Non-surgical periodontal treatment with systemic antibiotic is effective treatment of acute streptococcal gingivitis. Cause acute streptococcal gingivitis was seen rarely, it has been given little attention in the dental literature The treatment of acute streptococcal gingivitis is importance because due to serious complications, 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: This case report presents the treatment of a 36-years old female patient who attended to our department with the complains of pain, gingival reddish, severe bleeding gums, severe gingival inflammation and halitosis. At the same time severe plaque accumulation and attachment loss was diagnosed as an acute streptococcal infection associated with chronic periodontitis. She had throat infection before she attended to our clinic. Oral hygiene instruction, non-surgical periodontal therapy (scaling and root planning and dental polishing) and antimicrobial therapy were given to patient. The patient evaluated 6 months and 1 year. 359 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-117 İmplant Uygulaması Öncesinde Serbest Dişeti Grefti ile Keratinize Dokunun Arttırılması: Olgu Sunumu Feridun Dişçioğlu1, Mehmet Vehbi Bal1, Hande Yeşil2, Esra Zor2 1 Gülhane Askeri Tıp Fakültesi Dişhekimliği Bilimleri Merkezi Peridontoloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Mevki Asker Hastanesi, Ağız ve Diş Sağlığı Servisi, Ankara Amaç: Dental implantların protetik tedavi öncesinde etrafında yeterli keratinize doku bulunmaması, dudak, yanak ve dil hareketlerine karşı mukozanın direncini azaltmakta, implant ile mukoza arasına plak birikimini kolaylaştırmaktadır. Bu durum plak kontrolünü zorlaştırmakla birlikte peri-implant mukozitisle başlayan ve implant kaybı ile sonuçlanan bir süreci başlatabilmektedir. Bu olgu sunumunun amacı dental implant uygulaması öncesinde keratinize mukoza miktarının arttırılması için serbest dişeti grefti (SDG) uygulamasını ve 12 aylık takibini sunmaktır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Olgu Sunumu:67 yaşında erkek hasta kliniğimize diş eksikliği şikâyeti ile başvurdu. Hastanın ağız içi muayenesinde 36-37 nolu dişlerinin olmadığı ve keratinize dokunun da yetersiz olduğu görüldü. Hastaya implant yapılması planlandığından keratinize dokunun artırılabilmesi için SDG yapılmasına karar verildi. Lokal anestezi altında alıcı yatak hazırlandıktan sonra palatinal mukozadan alınan greft alıcı yatağa süture edildi. İki hafta sonra süturlar alındı ve iyileşmenin sorunsuz olduğu görüldü. Hastaya 3. ayda implant, 7. ayda ise implant üstü sabit parsiyel protez yapıldı. 360 Bulgular:Yapılan tedavi sonrasında molar bölgede keratinize doku miktarı ile birlikte yanak ve dil hareketlerine karşı mukozanın direnci artırılmıştır. Hastanın plak kontrolü kolaylaşmış ve bu sayede periimplant hastalık riski de azalmıştır. Sonuç: Keratinize dokunun yetersiz olduğu ya da olmadığı durumlarda implant uygulaması öncesinde SDG uygulamasının başarılı bir tedavi yaklaşımı olduğu düşünülmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-117 Increasing of Keratinized Tissue with Free Gingival Graft Before Implant Treatment: A Case Report Feridun Dişçioğlu1, Mehmet Vehbi Bal1, Hande Yeşil2, Esra Zor2 Department of Periodontology, Gulhane Medical Academy Ankara, Turkey 2 Department of Oral Health Service Mevki Military Hospital, Ankara, Turkey 1 Aim: Lack of adequate keratinized tissue around dental implants before prosthetic treatment reduces mucosa resistance against lip, cheek and tongue movements, facilitates the accumulation of plaque between the implant and mucosa. This situation can start a process complicating plaque control, at the same time starting with periimplant mucositis and leading to the loss of the implant. This case report aims to present application of free gingival graft (FGG) to increase the amount of keratinized mucosa before application of dental implants and follow-up of twelve months. Findings: After the treatment mucosa resistance was increased against lip, cheek and tongue movements with the amount of keratinized tissue in the molar region. Patient’s plaque control facilitated, thus the risk of periimplant disease reduced. Result: FGG is considered to be a successful treatment when there is insufficient or lack of keratinized tissue before the application of implant. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Case: A sixty seven year old male patient referred to our clinic with a complaint of missing teeth. In his intraoral examination, his 36-37 number teeth were absent and also keratinized tissues were inadequate. As implant operation was planned to the patient, FGG operation was decided to increase keratinized tissue. After preparation of recipient region, graft, taken from palatal mucosa, was sutured to the recipient region under local anesthesia. Two weeks later the sutures were removed and healing was seen without any problem. Implant was inserted in the third month and in the seventh month implant supported fixed partial denture was fabricated. 361 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-118 Travmatik Mukozal Ülserasyon ve Tedavisi: Olgu Sunumu Feridun Dişçioğlu1, Mehmet Vehbi Bal1, Hande Yeşil2, Güzin Deveci3 Gülhane Askeri Tıp Fakültesi, Dişhekimliği Bilimleri Merkezi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Mevki Asker Hastanesi, Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü, Ankara 3 Gülhane Askeri Tıp Fakültesi, Pataloji Anabilim Dalı, Ankara 1 Amaç: Dişhekimliğinde sıklıkla karşılaşılan oral mukoza hastalıklarından biri travmatik mukozal ülserasyonlardır. Travmatik mukozal ülserasyonlar; fiziksel, kimyasal ve termal olarak farklı travma şekilleri ile oluşabilen lezyonlardır. Malignite potansiyeli yüksek olan oral bölgede mukozal hastalıkların teşhisinin hemen konulması önemlidir. Bu olgu sunumunun amacı; oral mukozal ülserasyonu bulunan hastaya tedavi yaklaşımını sunmaktır. Olgu: 55 yaşında kadın hasta kliniğimize alt çenesinin sağ iç tarafında ağrı ve hareketli protezini kullanamama şikâyetiyle başvurdu. Yapılan ağız içi muayenesinde hastanın sağ mandibular 4 nolu dişin lingual bölgesindeki marjinal dişetinde, 5x8 mm boyutlarında, nekrotik görünümlü, yüzeyi sarımsı zar ile örtülü lezyon görüldü. Malignite riski de olabileceği düşünülerek lezyon eksizyonel biyopsi yapılarak histopatolojik incelemeye gönderildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Bulgular: Lezyonun histopatolojik incelemesinde ülserasyon ve granülasyon dokusu oluşumu gözlenmiştir. Lezyon bölgesi iki hafta içinde sorunsuz iyileşti. Hastanın kaygıları ortadan kalktı. 362 Sonuç: Oral mukoza hastalıklarında en önemli nokta vakit kaybetmeden lezyona doğru teşhisi koyarak bu teşhis doğrultusunda tedavi yaklaşımının belirlenmesidir. Birçok hastalığın ilk belirtilerinin ağızda görüldüğü düşünülürse diş hekimlerine önemli görevler düşmektedir. Oral bölgede görülen lezyonlarda biyopsi alınmasının doğru bir yaklaşım olduğu değerlendirilmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-118 Traumatic Mucosal Ulceration and the Treatment Management: A Case Report Feridun Dişçioğlu1, Mehmet Vehbi Bal1, Hande Yeşil2, Güzin Deveci3 1 Department of Periodontology, Gülhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey 2 Department of Oral Health Service, Mevki Military Hospital, Ankara, Turkey 3 Department of Pathology, Gülhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey Aim: Traumatic mucosal ulceration is one of the most commonly encountered oral mucosal diseases in dentistry. Traumatic mucosal ulcerations are the lesions than can occur with different forms of physical, chemical and thermal. Right diagnosis of oral mucosal diseases is important in oral region since malignant potential of the lesions are very high. This case report aims to present a treatment approach to a patient with mucosal ulceration. RESULT: Histopathological examination of the lesion, ulceration and granulation tissue formation were observed. The lesion site healed in two weeks with a usual survey. The patient anxiety was ended following these results. CONCLUSION: The correct diagnosis without spending much time and the appropriate treatment management is the turning point in oral mucosal disease. The dentists carry an important role in diagnosis the oral pathologis considering that the initiation findings of the many diseases occur in oral cavity. We thing that biopsy of the oral lesions is vital in early and correct diagnosis of oral pathologys. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Case: A fifty five year-old female patient referred to our clinic with complaints of a pain in the right inside of the lower jaw and inability to use removable dentures. During the examination made within the patient mouth, a 5x8 mm necrotic lesion which was covered with a yellow membrane was observed at lingual margin of right mandibular teeth numbered 4. An excisional biopsy was performed and the biopsy material was sent to the laboratory for histopathologic examination considering the malignancy existence accompanied with. 363 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-119 Diş Dokularının İncelenmesinde Asetat Kaplama Yönteminin Taramalı Elektron Mikroskopisi ile Kıyaslanması Emre Yaprak1, Gizem Çalış2 1 Kocaeli Üniversitesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 Kocaeli Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, 3. Sınıf Öğrencisi, Kocaeli AMAÇ: Diş dokularına yönelik mikroskobik değerlendirmeler için pek çok yaklaşım söz konusudur. Asetat kaplama yöntemi paleontolojide yaygın olarak kullanılan, hızlı ve kolay bir yöntemdir. Bu yöntem ile mikroskobik düzeyde incelenmek istenen yüzeylerin replikaları elde edilebilinmektedir. Böylece, ana materyal tamamen korunarak elde edilen rölyefler aracılığı ile ayrıntılı bir şekilde mikroskobik değerlendirmeler yapılabilinmektedir. Bu çalışmanın amacı, diş dokularının mikroskobik düzeyde incelenmesinde asetat kaplama yönteminin geçerliliğinin taramalı (scanning) elektron mikroskopisi ile kıyaslamaktır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Gereç & YÖNTEM: Periodontal nedenlerle çekilmiş 10 adet alt I. molar ve 10 adet üst santral kesici diş mezio-distal planda dişin yarısı kalacak şekilde traşlandı. Elde edilen diş yüzeyine asetat-kaplama yöntemi uygulanarak rölyefler elde edildi. Asetat rölyefler ışık mikroskobu altında incelendi, mine, dentin kalınlıkları belirli referans noktaları belirlenip, bir bilgisayar programı kullanılarak ölçüldü. Sonrasında ilgili diş yüzeyleri taramalı elektron mikroskopisi ile değerlendirildi ve aynı referans noktalarına ait ölçümler tekrarladı. Her iki yönteme ait ölçülen değerler birbirleri ile istatistiksel olarak kıyaslandı. 364 BULGULAR: Elde edilen ölçümler kıyaslandığında, her iki yöntemin birbiri ile yüksek düzeyde tutarlılık gösterdiği tespit edildi. SONUÇ: Asetat kaplama yöntemi diş dokularını mikroskobik düzeyde incelemek amacı ile kullanılabilecek, hassas bir yöntem olarak değerlendirilmiştir. Diğer yöntemlere kıyasla; uygulaması oldukça kolay olan, ucuz bir yöntemdir. Ayrıca bu yöntem ile incelenen materyalde herhangi bir değişim meydana gelmemektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-119 The Comparison of Acetate Peeling Technique and Scanning Electron Microscopy in Investigation of Dental Tissues Emre Yaprak1, Gizem Çalış2 Kocaeli University, Departent of Periodontology, Kocaeli, Turkey 2 Kocaeli University, Faculty of Dentistry, Third Class Student, Kocaeli, Turkey 1 AIM: There are various approaches for the microscopic evaluation of dental tissues. Acetate pealing technique is fast and easy method which is mostly used in paleontology. According to this technique, replicas of the investigated surfaces is obtained at microscopic level. Therefore, microscopic evaluations can be available with protection of main material via obtained reliefs. The aim of this study is to compare acetate peeling technique with scanning electron microscopy (SEM) with respect to the microscopic evaluation of dental tissues. RESULTS: Both of two techniques exhibited high levels of consistency. CONCLUSION: Acetate peeling technique is evaluated as a sensitive method which may be used for the examination of dental tissues at microscopic level. As being a cheap and easy-applicable, this technique do not make any alterations in the investigated material. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIAL-METHODS: Totally 10 mandibular I. molar and 10 maxillar central incisor teeth which were extracted for periodontal reasons were trimmed at mesio-distal plan. Reliefs were obtained from teeth surfaces with acetate peeling method. Acetate reliefs were investigated within light microscope with respect to previously decided reference points of enamel and dentin. Substantially, measurements within the same teeth surfaces and same reference points were repeated with SEM. Obtained values from both techniques were statistically compared. 365 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-120 Debonding sonrası porselen yüzey pürüzlülüğü Ergül Ertürk, Fidan Alakuş Sabuncuoğlu Marasal Çakmak Asker Hastanesi Diş Servisi, Erzurum AMAÇ: Glaze yerine cilalama teknikleri, dental porselenlerin yüzey pürüzlülüğü açısından hala tartışmalıdır.Bu çalışmanın amacı, ortodontik debonding sonrası 6 farklı cilalama tekniği arasında önemli bir fark olmadığı hipotezini test etmektir. Gereç ve YÖNTEMLER: 3mm kalınlığında 6mm çapında 60 feldspatik porselen disk (Noritake super porcelain EX-3, Noritake Co., Inc., Nagoya, Japan) üreticinin tavsiyelerine göre fırınlandı ve glazelendi. Tüm porselen örnekler akrilik rezin bloklara gömüldü.Overglaze grubu (OG) hariç,braketler ligth-cure adhesive ile yapıştırıldı ve söküm pensi ile söküldü. Tüm örneklerde, adhesiv artıklar tungsten karbid frez ile çıkarıldı.Sökümden sonra,hazırlanan örnekler 5 gruba ayrıldı: tungsten karbid frez, fiberle güçlendirilmiş komposite frez ve diğer 3 grup disk porselen cila diskleri (Sof-Lex), porselen cila diskleri (Super Snap), elmas porselen disk (Dialite II). Tüm grupların yüzey pürüzlülüğü profilometre ile ölçüldü. Veriler çift yönlü varyans analizi ile analiz edildi ve anlamlı değerler Tukey Honestly Significant Difference test (alpha=0.05) ile karşılaştırıldı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Hipotez red edildi.Cilalama teknikleri yüzey pürüzlülüğünü önemli derecede etkilemektedir. Soft-Lex ve Super Snap grup hariç gruplar arasında anlamlı farklılıklar vardır.Tüm gruplar içinde, en düşük Ra değeri Soft-Lex ve Super Snap gruplarda görüldü. 366 SONUÇ: Ortodontik debonding sonrası porselenin yüzeyi için, Soft-Lex ve Super Snap cilalama teknikleri overglaze tekniklerine alternatif tedavi yöntemi olarak tavsiye edilebilir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-120 PorcelaIn Surface Roughness After Debondıng Ergül Ertürk, Fidan Alakuş Sabuncuoğlu Marasal Cakmak Military Hospital Dental Center, Erzurum,Turkey OBJECTIVE: Replacing glazing with polishing techniques is still controversial in terms of the surface roughness of dental porcelains. The study aim to test the hypotheses that there is no significant difference between the effects of 5 different polishing techniques on the surface roughness of porcelain after orthodontic debonding. RESULTS: The hypotheses was rejected.The polishing techniques affected surface roughness significantly. There were significant differences between the groups except Soft-Lex and Super Snap Group (P <.001). For all porcelain groups, the lowest Ra values were observed in discs Sof-Lex and Super Snap groups. CONCLUSION: Both Sof-Lex and Super Snap polishing techniques can be recommended as viable treatment alternatives to overglaze techniques for surface of porcelain after orthodontic debonding. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Materials: 60 feldspathic porcelain discs with a diameter of 6 mm and a thickness of 3 mm were fabricated and glazed according to the manufacturer’s recommendations. All porcelain disk samples mounted in acrylic resin blocks. Excluding overglaze group (OG), the brackets were bonded with a light-cured adhesive and were debonded with a debonding plier. In all of samples, adhesive remnants were removed with a tungsten carbide. The prepared specimens were divided into 5 groups (n=10) representing different polishing techniques including, tungsten carbid bur, fiber-reinforced composite bur and other 3 grup porcelain polishing disc (Soft-Lex), porcelain polishing disc, diamond polishing paste.The surface roughness of all groups was measured with a profilometer. The data were analyzed with a 2-way analysis of variance, and the mean values were compared by the Tukey Honestly Significant Difference test (alpha=0.05). 367 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-121 Debonding sonrası porselen yüzeyine uygulanan farklı cilalama teknikleri boyunca pulpa odasındaki sıcaklık değişimi Ergül Ertürk, Fidan Alakuş Sabuncuoğlu, Şeyda Erşahan Maraşal Çakmak Asker Hastanesi Diş Servisi, Erzurum AMAÇ: Bu in vitro çalışmanın amacı, porselen yüzeyine farklı cilalama teknikleri kullanıldığı zaman,pulpa odasındaki sıcaklık değişiminin ölçülmesidir. Gereç ve YÖNTEMLER: Bu çalışmada 40 çekilmiş 1. küçük azı insan dişi kullanıldı ve metal destekli porselen kuronlar uygulandı. Braketler light-cured adheziv ile yapıştırıldı ve debonding pensi ile söküldü. Tüm örneklerde adhesiv artıklar tungsten karbid frez ile çıkarıldı. Debondingden sonra, farklı cila tekniklerinin uygulandığı 4 gruba (n=10) ayrıldı. (Sof-Lex) (Sl), porselen cila diskleri (Super Snap), elmas polisaj lastik (Dialite II) ve OneGloss polisaj lastik grubu. Pulpa odasındaki sıcaklık değişimini ölçmek için, bir K-tip termokapıl teli pulpa odasına yerleştirildi ve veri kaydediciye bağlandı. Elde edilen değerler tek yönlü ANOVA, Tukey ve Paired t testiile analiz edildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Pulpa içerisindeki maksimum sıcaklık artışı 2.4°C ve en yüksek sıcaklık artışı elmas porselen lastik (Dialite II)’de oluştu. Bu çalışmada, pulpa odasındaki sıcaklık artışı ve soğuma suyun sıcaklığı yaklaşık orantılı olarak bulundu. 368 SONUÇ: Bu çalışmada cilalama sırasında pulpa odasındaki sıcaklık artışı, elmas porselen lastik de daha fazla olduğu bildirildi fakat pulpada hasar oluşturacak 5.5C kritik sıcaklık artışı hiç bir grupta aşılmadı. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-121 Thermal Changes in the Pulp Chamber during Different Polishing Procedures on Porcelain Surface After Debonding Ergül Ertürk, Fidan Alakuş Sabuncuoğlu, Şeyda Erşahan Marasal Cakmak Military Hospital Dental Center, Erzurum,Turkey AIM: The aim of this in vitro study was to measure the temperature changes in the pulpal chamber when different polishing procedures on porcelain surface were used. Results. The maximal temperature elevation within the pulp was 2.4° C, and the most pronounced rise in temperature occurred with diamond rubber polisher (Dialite II). In this study,ıt was showed that, temperature increases in the pulpal chambers and temperatures of the cooling water were approximately proportional. Conclusions: This study demonstrated that diamond rubber polisher (Dialite II) resulted in more pronounced temperature increases within the pulpal chamber during polishing but any groups did not exceed the critical 5.5C rise in temperature reported to produce pulpal damage. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Materials-METHODS: The study was conducted with 40 extracted human maxillary first premolars and porcelain fused-to metal crowns were applied. The brackets were bonded with a light-cured adhesive and were debonded with a debonding plier. In all of samples, adhesive remnants were removed with a tungsten carbide. After debonding, the prepared specimens were divided into 4 groups (n=10) representing different polishing techniques that were finished and polished with Sof-Lex polishing disc, Super Snap polishing disc, diamond rubber polisher (Dialite II) and OneGloss polishers group. For measure the temperature changes in the pulpal chamber, a K-type thermocouple wire was inserted into the pulp chamber and connected to a data logger. Data were analyzed using ANOVA, Tukey’s test and Paired t test. 369 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-122 Aşırı Rezorbe Bölümlü Dişsiz Olguda Modifiye Yumuşak Astar Kullanımı: Olgu Sunumu Beril Koyuncu1, Gökhan Aksoy1, Zuhal Tuğsel2 1 Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir 2 Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Oral Diagnoz ve Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Bu olguda amaç, mental foramendeki aşırı rezorbsiyon nedeniyle N. Alveolaris Inferior’un kret bölgesinde mukozaya yakın yerleşimindeki bölümlü protez kullanımıyla ilişkili sorunların yumuşak astar materyali kullanımı ile giderilmesidir. 370 OLGU: Üst tam dişsiz, alt bölümlü dişsiz 60 yaşındaki kadın hasta, eski protezlerinden alt çenede sağ ve sol premolar bölgesinde mukozaya baskıda ağrı yakınmasıyla kliniğimize başvurdu. Klinik muayenede, hastanın yakındığı alanlarda palpasyonda aşırı duyarlılık gözlendi. Bu alanların yerleşiminin belirlenmesinde DVT (Dental Volumetrik Tomografi) kullanılması planlandı. Duyarlılık saptanan alanlar boyandıktan sonra anatomik ölçü alındı. Alt çeneye, DVT esnasında ölçümlere rehber olacak bir şeffaf akrilik rezin plak hazırlandı. DVTde, saptanan alanlarda mandibular kanalın kret tepesinden uzaklığı ölçülerek anatomik modeldeki işaretli alanlar modifiye edildi. Anatomik modelde hazırlanan deliksiz bireysel ölçü kaşığında, işaretlenen alanlarda delikler açıldı ve bu alanlarda basınç hafifletilerek akıcı silikon ölçü maddesiyle hastadan fizyolojik ölçü alındı. Duplikat model hazırlanırken duyarlı alanlarda kullanılacak yumuşak astar materyali miktarı göz önüne alınarak düzenlemeler yapıldı. Protezin eyer bölümlerinde sorunlu alanlarda kafes yerine halka tarzı tercih edildi. Duyarlı alanlara hazırlanmış olan boşluklara yumuşak astar materyali getirilerek protez bitirildi. Protez ağza yerleştirildiğinde ve 2.ay kontrolünde, sentrik oklüzyonda ve protezin dişler üzerinden palpasyonunda hastada herhangi bir ağrı gözlenmedi. SONUÇ: Yumuşak astar kullanımının kroşe tutuculu bölümlü protezlerde oluşturduğu sorunlar bilinmektedir. Bu olguda, sadece yumuşak astar kullanımının endike olduğu alanlar saptandıktan sonra yapım aşamasında bu alanlara gerekli düzenlemelerin yapılması sonucu yumuşak astar materyali uygulanmış kroşe tutuculu protezin amaca ne kadar yaklaştığı değerlendirilmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-122 Modified Clinical Use of Soft Liners in a Severely Resorbed Partially Edentulous Situation: A Case Report Beril Koyuncu1, Gökhan Aksoy1, Zuhal Tuğsel2 1 Department of Prosthodontics, Ege University, İzmir, Turkey 2 Department of Oral and Maxillofacial Radiology, Ege University, İzmir, Turkey CASE: A 60 year-old female patient applied to our clinic complaining about her present lower prosthesis which caused pain on both side bicuspid regions in the centric occlusion. During the clinical inspection, the patient felt soreness upon palpation of these areas. For determining the exact sensitive points, DVT (Dental Volumetric Tomography) was planned to be used. The sensitive points were dyed and the preliminary impression was obtained. A splint was prepared by using transparent acrylic resin for DVT guide. Variations were made on the cast according to the DVT measurements. A customized tray was prepared and only the sensitive areas were drilled in order not to make pressure during the impression-taking. The final impression was obtained using light body. The place under the retention latticework was arranged for the SLM. Instead of mesh type, open type was preferred. The patient felt no discomfort in centric occlusion and upon palpation when the denture was seated in the mouth. At the 2-month-follow-up examination, she was satisfied. CONCLUSION: There are some problems with the use of SLM in clasp retaining partial dentures. As it is shown in this case, after determining the painful areas, arrangements could be made during the fabrication and it is possible to use SLM in clasp retaining removable partial dentures. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: In this case, overcoming the obstacles caused by the use of partial denture in the severely resorbed area of Alveolar Inferior Nerve by using SLM (Soft Liner Materials) is discussed. 371 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-123 Uzun Süre Kullanılmış Total Protezin Rehabilitasyonu: Olgu Sunumu Onur Doğan Dağ, Göknil Alkan Demetoğlu Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilimdalı, Aydın AMAÇ: Bu olgu sunumunda amaç 30 yıldan fazla süre kullanılmış tam dişsiz hareketli protez kullanımı sonucu oluşan epulis fissuratum ve diğer yaralanmaların tedavisi ve rehabilitasyonudur TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU SUNUMU: 71 yaşındaki hasta, kullandığı protezlerden kaynaklanan ağrı ve özellikle alt protezin stabilite kaybından şikayetçi olarak kliniğimize başvurdu. Yapılan radyografik ve klinik muayenede hasta alveolar kretlerde hissedilen ağrıdan dolayı protezi alt dudağının üstüne konumlandırarak kullandığı anlaşılmıştır. Bu kullanım sonucunda alt dudak labial mukozasında epulis fissuratum oluşumu gözlenmiştir. Ayrıca üst çene alveol kretin labialinde epulis fissuratum oluşumu tespit edilmiştir. Tedavi planlamasında öncelikle bu yaralanmaların giderilmesi için cerrahi müdahelede bulunulmuştur. Yara iyileşmesi ve ağzın protez yapımı için uygun olması amacıyla 25 gün beklenmiştir. Daha sonra ilk ölçü fabrikasyon tam dişsiz kaşık ve irreversible hidrokolloid ile alınmıştır. Elde edilen modellerden kişiye özel ölçü kaşığı hazırlanmıştır. Yeşil stenç kullanılarak fonksiyonel ölçü alınmış, çinko oksit ojenol ölçü maddesiyle ikinci ölçü hazırlanmıştır. Elde edilen modellerden akrilik kaideler hazırlanmıştır. Sentirik ilişki kaydı yapıldıktan sonra protezin fonksiyon fonasyon ve estetik açısından kontrolü dişli provada kontrol edildi. Hastaya protez teslim edildikten sonra kontroller ve gerekli düzenlemeler yapıldı. 372 BULGULAR: Hasta ağzında görülen yaralanmaların tedavisi ve ağıza uygun olmayan protezler yerine yeni protezler hazırlanarak hastanın fonksiyon fonasyon ve estetiği rehabilite edilmiştir. SONUÇ: Hastalara özel olarak hazırlanan tam dişsiz hareketli protezlerin periyodik kontrollerinin yapılması gerekmektedir. Gerektiğinde protezler yenilenmelidir. Yenilenmeyen protezlerin hasta ağzına uyumu bozulmakta ve bunun sonucunda protezde retansiyon ve stabilite kaybı sonucu ağızda yaralanmalar görülmektedir. Bu yaralanmalara sahip hastanın tedavisinde multidispliner bir yaklaşımla rehabilitasyon sağlanmıştır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-123 Rehabilitation of Long Time Used Complate Denture: Case Report Onur Doğan Dağ, Göknil Alkan Demetoğlu Univercity Of Adnan Menderes, Faculty Of Dentistry Department Of Prosthodontic, Aydın, Turkey AIM: Aim of this case report is rehabiltation and treatment for epulis fissuratum and other injuries cause of using more than 30 years complate removable denture. CASE REPORT: 71 years old patient is presented to our clinic complains about pain and absence of stability about dentures. Denture is placed on lower lip mucosa because of pain about alveolar crest is determined clinical and radiographic examination. Denture using like that was caused epulis fissuratum on lower lip mucosa. Also epulis fissuratum is determined on maxillar labial of alveolar crest too. First, injuries are treated by surgical operation. We were waited for 25 days for healing and suitability of mouth for preparing denture. Fabricated spoon and irreversible hidrocolloid is used for first impression. İndividual spoon is prepared from stone casts of first impresions. Green stenc and zinco oxide eugenol impression is used for secondary impression by individual spoon. Centric relation is noted. Function, fonation and esthetic is controlled while trying on. After denture is delivered to patient, necessary correction and controls are made. CONCLUSION: Individual complate removable dentures must control periodically. İf necessary a new denture should make. If unsuitable denture wasn’t remade, lack of retantion and stability is observed. So lack of retantion and stability is caused injuries. Multidisciplinary rehabilitation is provided in this case 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: Function, fonation and esthetic is rehabilitated by treatment of injuries on the mouth and remaking a new denture instead of unsuitable denture 373 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-124 3 Farklı Molar Kronun İnternal Uyumu ve Basma Dayanımının Kıyaslanması Bülent Kadir Tartuk, Emrah Ayna Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Sunmuş olduğumuz çalışmamızın amacı dijital ve geleneksel yöntemler ile hazırlanan 3 farklı full kron materyalinin internal uyumu ve basma dayanımlarını karşılaştırmaktır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Bu doğrultuda çalışmamızda kullanılmak üzere zirkonyum ana model üzerine full tek kron olacak şekilde ve CAD-CAM ile üretilmek üzere 3 farklı materyal (Zirkonyum, PEEK, Hibrid Seramik) tercih edilmiştir. Her gruptaki kronların 10 unda dijital, 10 unda ise geleneksel ölçü yöntemi tercih edilip her grup için 20 adet molar kron üretilmiştir. Böylelikle toplamda ise 60 adet molar full kron CAD-CAM sistemi ile üretilmiştir. Üretim aşamasında standardizasyonu sağlamak amacıyla siman aralığı 30 μm olarak belirlenmiştir. Elde edilen bütün kronların marjinal gap hesaplamaları için silikon replika tekniği kullanılıp elde edilen replikalar 40X ışık mikroskobu altında dijital ortama aktarılıp JPEG formatında Auto CAD yardımı ile prepare diş ile kron arasındaki boşluk hesaplanarak karşılaştırılmıştır. Restorasyonların kırma dayanımı ise Universal test cihazında okluzal yüklemeye maruz bırakılarak istatistiksel olarak karşılaştırılmıştır. 374 BULGULAR: Yaptığımız çalışma sonucunda; PEEK kronlar en yüksek kırılma direnci göstermiş olup hibrid seramik kronlar ise en düşük kırılma direnci göstermiştir. Ölçümler sonucunda ise dijital ölçü yöntemi ile üretilen kronların siman aralığı 90-100 μm arasında ortalama değer gösterirken bu değer geleneksel ölçü yönteminde 100-110 μm arasında ölçülmüştür SONUÇ: Yaptığımız analizler sonucunda dijital ölçü yönteminin geleneksel ölçü yöntemine göre başarılı bulunup PEEK materyali gösterdiği yüksek kırılma direnci ile ön plana çıkmaktadır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-124 Comparison of Internal Compliance and Compressive Strength of 3 Different Molar Crowns Bülent Kadir Tartuk, Emrah Ayna Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakir, Turkey AIM: The aim of our study is, to compare internal compliance and compressive strength of the 3 different full crown material which is prepared with digital and conventional methods RESULTS: As a result of our study; PEEK crowns, showed the highest fracture resistance, the hybrid ceramic crowns showed the lowest fracture resistance. As result of measurements, cement space of crowns which were produced by digital impression method, showed average value between 90100μm. Cement space of other crowns which were produced by conventional impression method, is measured as between 100-110μm. CONCLUSION: Digital method has been successful according to conventional measurement method. PEEK material has come to the fore because of its high fracture resistance. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: In this context, 3 different materials (Zirconium, PEEK, hybrid ceramic) is preferred, as full single crown is on the zirconium base model which are produced by CAD-CAM. 10 crowns in each group will be preferred conventional impression method, other 10 crowns remained in group will be preferred digital impression method. 20 molar crowns are made for each group. Thus, 60 molar full crowns are produced with the CAD-CAM system. In order to ensure standardization, cement space has been identified as 30μm during the production stage. Silicone replica technique used for calculation of marginal gaps of the all crowns. Replicas that obtained were digitized under a 40X light microscopy. The gap between the crown and prepared tooth was compared by calculating with the AutoCAnabilim Dalı Compressive strength of restorations was compared statistically by Universal testing device. 375 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-125 Sinterizasyon öncesi ve sonrası zirkonyum dioksit esaslı alt yapı üzerine uygulanan farklı yüzey işlemlerinin bükülme dayanıklılığına etkisinin araştırılması Ümit Güney, Faik Tuğut Cumhuriyet Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Sivas AMAÇ: Bu çalışmada, sinterizasyon öncesi ve sonrası zirkonyum dioksit alt yapı materyali üzerine uygulanan farklı yüzey işlemlerinin materyaldeki bükülme dayanıklılığına olan etkisi ve bu işlemlerin materyal içerisinde faz değişimine neden olup olmadığının belirlenmesi amaçlandı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ GEREÇ-YÖNTEM: Bu çalışmada yarı sinterlenmiş zirkonyum dioksit esaslı blok kalıp CAD/CAM cihazına yerleştirilerek çapı 15mm ve kalınlığı 1,3mm olacak şekilde 150 örnek elde edildi. Bu örneklerin yüzeylerinin yarısına sinterizasyon öncesi kalan yarısına sinterizasyon sonrası farklı yüzey işlemleri (kalın ve ince grenli frez ile aşındırma, kumlama, Er-YAG ve Nd-YAG lazer ve kumlama+lazer) uygulandı. Hazırlanan örnekler Universal test cihazına yerleştirildi. İki eksenli bükülme dayanıklılığı testi yapıldı. Yüzey işlemi uygulanan örneklerin kristal yapı değişikliğinin belirlenmesinde ise X-ray diffraktometre (XRD) kullanıldı. 376 BULGULAR: Sinterizasyon öncesi ve sonrası gruplara ait bükülme dayanıklılığı değerleri karşılaştırıldığında gruplar arası farklılık önemli bulundu (p<0,05).Kalın ve ince grenli frez ile aşındırma işlemleri bükülme dayanıklılığını en fazla azalttığı görüldü (952,13 ± 32,46 MPa, 976,23 ± 32,52 MPa). Sinterizasyon öncesi ve sonrası zirkonyum dioksit üzerine uygulanan tüm kumlama işlemleri, zirkonyum dioksitin tetragonal fazdan monoklinik faza dönüşüm miktarını en fazla arttırdığı görüldü. SONUÇ: Uygulanan yüzey işlemlerinden özellikle frezleme işlemi zirkonyum dioksitin mekanik özelliklerini olumsuz yönde etkileyeceğinden dolayı yapılmaması söylenebilir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-125 Investigation of the effects of different surface treatments applied to zirconium dioxide-based infrastructure before and after sintering on flexural strength Ümit Güney, Faik Tuğut Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas, Turkey AIM: In this present study, it was aimed to investigate the effects of different surface treatments applied to zirconium dioxide-based infrastructure before and after sintering on flexural strength and to determine whether this process caused a phase change in the material. RESULTS: When the flexural strength values of the pre- and post-sintered groups were compared, significant differences were determined between the groups (p<0,05). Grinding with thin and thick grain burs were most reduced the flexural strength (952,13 ± 32,46 MPa, 976,23 ± 32,52 MPa). All the sandblasting procedures applied onto the zirconium dioxide before and after sintering most promoted the transformation of zirconium dioxide from tetragonal phase to monoclinic phase. CONCLUSION: It can be said not to apply surface treatment because of adversely affect the mechanical properties of zirconium dioxide especially grinding 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIAL-METHOD: In this study, the semi sintered zirconia-based block was placed on the CAD/ CAM device, and then 150 samples 1.5mm in diameter and 1.3mm in thickness were obtained. Different surface treatments (grinding with thick and thin grain burs, sandblasting, Er-YAG and Nd-YAG laser and sandblasting+laser) were applied to half of these samples before sintering and to the remaining half after the sintering. The samples prepared were placed in the Universal test device. The biaxial flexural strength test performed. To determine changes in the crystal structure of the samples having undergone surface treatment, X-Ray diffractometry (XRD) was used. 377 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-126 Estetik Bölgedeki Boşlukların Zirkonyum Restorasyonlarla Rehabilitasyonu: 3 Vaka Raporu Altyapılı Seramik Emel Yürekli, Serhat Emre Ozkır Afyon Kocatepe Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi, Afyonkarahisar TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Günümüz Dişhekimliğinde hastaların estetik beklentileri, fonksiyonel beklentileri kadar önem kazanmıştır. Bu amaçla laminate veneerler, tam seramik sistemler veya zirkonyum alt yapılı seramik sistemler, protetik Dişhekimliğinde sıklıkla kullanılmaktadır. Zirkonyum altyapılı seramik restorasyonlar, doğal dişe yakın estetiği, dayanıklı ve biouyumlu olmaları nedeniyle çoğunlukla tercih edilmektedir. Bu olgu serisinde, travma, periodontal ve endodontik sebeplerle diş kaybına bağlı olarak, anterior bölgede estetik şikayetiyle Afyon Kocatepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalına başvuran 3 hastanın, zirkonyum altyapılı kronlar ile protetik rehabilitasyonu sunulmuştur. 378 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-126 Rehabilitation of Spaces in the Esthetic Zone with Zirconium Based Ceramic Restorations: 3 Case Reports Emel Yürekli, Serhat Emre Ozkır Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Afyon Kocatepe University, Afyonkarahisar, Turkey 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Asthetic expectations of the patients have become as important as functional expectations in todays dentistry. For this purpose; laminate veneers, full ceramic systems or zirconium based ceramic systems are often used in prosthodontic dentistry. Zirconium based ceramic restorations are preffered commonly because of being close to the esthetics of natural teeth, durable and biocompatible. In this case series, trauma, periodontal and endodontic reasons the aesthetic expectations in anterior region due to loss of teeth of 3 patients, who applied to the Prosthodontic Department of Afyon Kocatepe University Dentistry Faculty with complaints of bad aesthetics in anterior region, prosthetic rehabilitation with zirconium based crowns were presented. 379 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-127 Rezin Simanların Vickers Sertliğine Seramik Tipinin Etkisi Özgür Öztürk1, Mürşide Gültekin2 Mareşal Çakmak Asker Hastanesi, Erzurum 2 İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, İstanbul 1 AMAÇ: Tam seramik restorasyonun klinik başarısı seramik ve diş yüzeyi arasındaki güvenilir bağlantıya bağlıdır. Rezin simanın yeterli polimerizasyonu optimal mekanik özellikler ve bağlantı direnci için gereklidir. Bu in vitro çalışmanın amacı seramik tipinin rezin simanların polimerizasyon etkinliğinin Vickers sertlik değeri ile incelenmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ GEREÇ ve YÖNTEMLER: Bu çalışmada 3 seramik tipi (Feldspatik, Lityum disilikat seramik, Zirkonyum), bir dual polimerize ve bir ışıkla polimerize rezin siman değerlendirildi. Disk şeklindeki örnekler (çap:4mm, kalınlık:1mm) seramik disk (çap:6mm, kalınlık:2mm) altında, ışık kaynağı ile üretici önerilerine göre polimerize edildi. Kontrol grubu örnekler seramik disk olmadan direkt olarak polimerize edildi. Vickers sertlik testi, mikrosertlik testi cihazı ile gerçekleştirildi. Veriler tek yönlü ANOVA ve Tukey HSD testi ile 0.05 anlamlılık seviyesinde incelendi. 380 BULGULAR: Işıkla polimerize rezin siman grubunda, lityum disilikat alt grubunda mikrosertlik değeri diğer gruplardan anlamlı olarak düşük bulundu. Diğer gruplar arasında anlamlı fark gözlenmedi. Dual polimerize rezin siman grubunda ise lityum disilikat ve zirkonyum alt gruplarının mikrosertlik değeri kontrol ve feldspatik alt gruplarından anlamlı olarak düşük bulundu. Feldspatik alt grupları dışında rezin siman tipi, rezin simanların mikrosertlik değerini etkilememiştir. SONUÇLAR: Seramik tipi rezin simanların mikrosertlik değerini anlamlı olarak etkilemiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-127 The Effect of Ceramic Type on Vicker Hardness of Resin Cements Özgür Öztürk1, Mürşide Gültekin2 Mareşal Çakmak Military Hospital, Erzurum, Turkey 2 Istanbul University, Faculty of Dentistry, Istanbul, Turkey 1 AIM: The clinical success of all ceramic restorations depends on the reliable bonding between ceramic and tooth surfaces. Adequate polymerization of resin cements is essential to ensure optimal mechanical properties and bond strength. The aim of this in vitro study was to investigate the influence of the ceramic type on the polymerization efficiency by evaluating the Vickers hardness value of two resin cements. RESULTS: In the light-cure resin cement group, the Vickers hardness number (VHN) of the lithium disilicate ceramic subgroup was significantly lower than other groups. There was no statistically significant difference in the other groups. In the dual-cure resin cement group, the VHN of the lithium disilicate ceramic and zirconia subgroup was statistically lower than the VHN of the control and feldspathic subgroup. The resin cement type did not affect the VHN of resin cements except for feldspathic subgroup. CONCLUSIONS: The ceramic type was significantly affected the VHN of the resin cements. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIAL-METHODS: In this study 3 ceramic types (Feldspathic, Lithium disilicate ceramic, Zirconia), a dual-cure and a light-cure resin cement were evaluated. Disc shaped specimens (diameter:4mm, thickness:1mm) of the resin cement were polymerized under a ceramic disc (diameter:6mm, thickness: 2mm) with a light source according to the recommendations of the manufacturers. The specimens of the control group were polymerized directly without ceramic disc. The Vickers hardness test was performed with a microhardness tester. Data were analyzed using a One-Way ANOVA and Tukey HSD test at a significance level of 0.05. 381 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-128 Şiddetli Aşınmış Dentisyonun Rehabilitasyonu: Bir Vaka Raporu Özgür Öztürk1, Mürşide Gültekin2 Mareşal Çakmak Asker Hastanesi, Erzurum 2 İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, İstanbul 1 AMAÇ: Şiddetli aşınmış dentisyonu olan hastaların sabit veya hareketli protezlerle rehabilitasyonu karmaşık ve zordur. Ekonomik nedenler, estetik beklentinin az olması ve medical durum gibi bazı olgularda sabit protez ideal tedavi seçeneği olmayabilir. Overlay hareketli bölümlü protezler geçici veya geçiş protezi olabildiği gibi bu durumlarda daimi protez olarak da kullanılabilir. Bu vaka raporu şiddetli aşınmış dentisyona sahip hastanın overlay hareketli bölümlü protez ile rehabilitasyonunu tanımlamaktadır. Vaka raporu: 77 yaşında erkek hasta eksik diş şikayeti ile başvurdu. Klinik ve radyografik muayene ve tanı modellerinde yaygın diş doku kaybı, her iki çenede de posterior kısmi dişsizlik ve oklüzal dikey boyut (ODB) kaybı belirlendi. Hasta aşınmış dişlerin tedavisi için çok sayıda kron boyu uzatma ve endodontik işlemleri istemedi. Bu nedenle eksik dişleri yerine koymak ve ODB’yi arttırmak için mandibular overlay hareketli bölümlü protez yapıldı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Tedavi sonunda fonksiyonel ve estetik yetersizlikler tamamen giderildi. 3 ay sonar protez, kaslar ve TME ile ilgili problem görülmedi. 382 SONUÇLAR: Overlay hareketli bölümlü protez şiddetli aşınmış dentisyonun rehabilitasyonunda alternatif bir tedavi seçeneği olabilir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-128 The Rehabilitation of a Severely Worn Dentition: A Case Report Özgür Öztürk1, Mürşide Gültekin2 Mareşal Çakmak Military Hospital, Erzurum, Turkey 2 Istanbul University, Faculty of Dentistry, Istanbul, Turkey 1 AIM: Rehabilitation of patients with severely worn dentition using fixed or removable prostheses is complex and difficult. In some cases, such as when there are limited finances, minimal esthetic concerns, and medical considerations fixed prosthesis may not be the ideal treatment option. Overlay removable partial dentures can be used as a provisional or interim prosthesis as well as permanent prosthesis in these cases. This case reports describes the rehabilitation of a patient with severely worn dentition with an overlay removable partial denture. RESULTS: At the end of the treatment, the functional and aesthetic deficiencies were fully compensated. After three months, the patient reported no problems with the prosthesis and no muscle or temporomandibular joint pain. CONCLUSIONS: An overlay removable partial denture may be an alternative treatment method for the rehabilitation of severely worn dentition. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CASE: A 77-year old male patient refer to the complaints of missing teeth. The clinical and radiographic examinations and diagnostic casts of the patient revealed a generalized loss of dental substance, posterior partial edentulism in the both jaw and occlusal vertical dimension (OVD) loss. The patient did not want to get multiple crown lengthening procedures and endodontic treatments to restore the worn teeth. Therefore, an overlay removable partial dentures for mandible was fabricated to increase OVD and to restore missing teeth. 383 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-129 Akrilik Rezin Dişlerin Farklı Dayanımlarının İncelenmesi Kaide Materyallerine Bağlanma Merve Köseoğlu, Funda Bayındır, Özlem Özbayram, Alper Özdoğan Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum AMAÇ: Bu çalışmanın amacı; tutucu oluklu ve oluksuz akrilik rezin dişlerin farklı kaide materyallerine bağlanma dayanımlarına tamir materyallerinin etkisinin incelenmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ MATERYAL-METOD: Çalışma kapsamında 30 adet ısı ile polimerize olan PMMA (polimetilmetakrilat) ve 30 adet poliamid olmak üzere toplam 60 adet disk şeklinde kaide materyali kullanıldı. Tamir materyali olarak; ısı ile polimerize olan PMMA, otopolimerize PMMA ve ışık ile polimerize olan tamir materyalleri kullanıldı. Ayrıca tutucu oluklu ve oluksuz olmak üzere toplam 60 adet akrilik rezin diş kullanıldı. Örneklerin bağlanma dayanımları universal test cihazında ölçüldü. Verilerin istatistiksel değerlendirilmesi iki yönlü varyans analizi (ANOVA) testi ile yapıldı. 384 BULGULAR: Poliamid kaide maddesi grubunda; ışıkla polimerize olan tamir materyali grubunda bağlanma dayanımı, ısıyla polimerize olan PMMA ve otopolimerize PMMA gruplarından istatistiksel olarak önemli derecede düşük çıkmıştır ( p<0.001 ). Isıyla polimerize olan PMMA grubunda; ışıkla polimerize olan tamir materyalinin en yüksek, otopolimerize PMMA’ nın ise en düşük bağlanma dayanımı değerlerine sahip olduğu görülmekle beraber gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunamamıştır ( p>0.05). Poliamid kaide materyalinin ışıkla sertleşen tamir materyali alt grubu hariç bütün gruplarda dişlerin oluklu veya oluksuz olmasının bağlanma dayanımını istatistiksel olarak anlamlı derecede etkilemediği görülmüştür ( p>0.05 ). SONUÇ: Farklı tamir materyalleri akrilik dişlerin farklı kaide materyallerine bağlanma dayanımlarını etkilemektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-129 Evaluation the Bond Strength of Denture Teeth to Different Base Materials Merve Köseoğlu, Funda Bayındır, Özlem Özbayram, Alper Özdoğan Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Atatürk University, Erzurum OBJECTIVE: The objective of this study was to evaluate the effect of different repair materials on bond strength of denture teeth to different base materials. RESULTS: In polyamide denture base group, light cured denture resin repair material subgroup’s shear bond strength was statistically lower than heat- cured PMMA and autopolymerising PMMA subgroups ( p<0.001 ).In heat- cured PMMA denture base group, light cured denture repair material subgroup’s shear bond strength was higher than autopolymerising PMMA and heatcured PMMA subgroups but there was no statistically significant difference between subgroups ( p>0.05 ). Retention groove doesn’t affect subgroup’s shear bond strengths significantly except for polyamide base material repaired with light- cured denture resin ( p>0.05 ). CONCLUSION: Different repair materials affect bond strength of denture teeth to different base materials. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIAL-METHODS: 30 heat-cured PMMA and 30 polyamide; totally 60 disc- shaped base materials were used in this study. As repair materials; heat-cured PMMA, autopolymerising PMMA, light-cured denture resin repair materials were used. Also 60 acrylic resin denture teeth with/ without retention groove were used. All of specimens were subjected to shear bond testing in Universal testing machine. The statistically analysis obtained data were analysis of two wayANOVA. 385 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-130 Alt Çene All-on-Four Tedavi Konsepti: Vaka Raporu Eda Eslemez1, Onur Şahin1, Ahmet Ferhat Mısır2, Burak İrfan İçten2 Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Zonguldak 2 Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene cerrahisi Anabilim Dalı, Zonguldak TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ 1 386 All-on-Four tedavi konsepti; dişsiz arklarda veya çekim sonrası immediat yükleme ile; vakalarda, anterior bölgede 2 aksiyel, posterior bölgede 2 distale eğimli olmak üzere toplam 4 implant kullanılarak protezin sabitlendiği bir tekniktir. Dişhekimliğinde son yıllarda ’All-on-Four’uygulaması hastaların estetik, fonetik ve fonksiyonel ihtiyaçlarını büyük ölçüde sağlamaktadır. Bu vaka raporunda alt çene tam dişsiz hastanın ‘All-on-Four’ konsepti ile tedavi edilmesi anlatılmaktadır. Sistemik anamnezinde diabet hastası olduğu öğrenilen 54 yaşındaki erkek hasta alt çene protezindeki çiğneme eksiklikleri ve stabilizasyon sorunları sebebiyle Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı kliniğine başvurmuştur. Yapılan klinik ve radyolojik muayene sonrasında hastada alt çenenin tam dişsiz olduğu, üst çenede ise tam ark sabit bölümlü protezi olduğu görülmüştür. Üst çenede protezin yenilenmesine, alt çene için ‘All-on-Four’ prensibiyle hibrit protez yapılması karar verilmiştir. Cerrahi operasyonda ön bölgede orta hatta simetrik 2 adet 3,75-11,5mm boyutunda implant, diğer 2 adet 3,75-11,5mm boyutunda implant ise mental foramenin distalinden mesiale doğru 30 açı ile yerleştirilmiştir. İyileşmenin ardında alt çene için hibrit protez ve metal destekli porselen köprü protezleri hazırlanmış, okluzal uyumluma ve düzeltmeler yapıldıktan sonra protezler simante edilmiştir. Hastaya protezinin bakımı ve dikkat etmesi gereken hususlar hakkında bilgi verilmiştir. Yapılan üç ve altı aylık klinik ve radyografik kontrollerde, vakada estetik ve fonksiyonel bir problem olmadığı gözlenmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-130 All-on-Four Treatment Concept For Mandible: Case Report Eda Eslemez1, Onur Şahin1, Ahmet Ferhat Mısır2, Burak İrfan İçten2 Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Bulent Ecevit Unıversity, Zonguldak, Turkey 2 Department of Oral Surgery, Faculty of Dentistry, Bulent Ecevit Unıversity, Zonguldak, Turkey All-on-Four treatment consept could be applied edentulous arches or immediate loading after extraction. It is a technique using fixed prosthesis, with four implants in which two implants placed straightly in anterior region and two implants angled distally in posterior region. Recently, to overcome the esthetic, phonatic and functional requirements of the patients ‘All-on-Four’ treatment consept has been used in dentistry. This case report described the rehabilitation of mandible edentulous patıent with ‘All-on-Four’ concept. 54-year-old, male diabetes patient was referred lack of functıon and stabilization in the mandibular conventional prothesis to the Prosthodontics Department of Bulent Ecevit University, Faculty of Dentistry. By clinically and radiographic examination it was determined that has edentulous mandible and the full arch fixed partial denture of maxilla. Fixed partial denture treatment for full arch of the maxilla and implant supported fixed prosthesis with ‘All-on-Four’ concept for mandible were planned. Totally four implants; two in the diameter of 3,75-11,5mm two and two in the diameter of 3,75-11,5mm; were placed in mandible. Two of implants in anterior were placed straightly and symmetrically in front of the midline, last two implants placed in posterior region, angled about 30 distally in front of the mental foramen. Metal ceramic prosthesis for maxilla and hybrid prosthesis for mandible were fabricated. After occlusal adjustments and correction, the restorations were cemented. Patient has been informed about prosthetic care. After three and six months, as a result of clinical and radiographic examinations, not encountered with an aesthetic and functional complications. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION 1 387 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-131 Eksik Dişli Erişkin Bir Hastanın İmplant Rehabilitasyonu Ergül Ertürk Marasal Cakmak Asker Hastanesi Diş Servisi, Erzurum AMAÇ: Bu vaka raporunda eksik üst çene köpek dişli 32 yaşında bayan hastanın interdisipliner tedavisi tarif edilmektedir. Gereç ve YÖNTEMLER: 32 yaşında bayan hasta, başlıca şikayeti olarak ön dişlerinin görüntü olduğunu bildirdi. Tedavi aşamasında düz tel kullanılarak bant ve braketler yerleştirildi.Seviyeleme aşamasında.014’’ Ni-Ti ve.016’’ Ni-Ti ark telleri uygulandı. Boşluğun yanındaki dişlerde arka dişlerin interproksimalindeki aşınma ve distale hareket ettirmek için açık coil springler kullanıldı. Arka dişlerin interproksimal yeterli mine aşındırmasında sonra, bu teknik ön bölgeye uygulandı. Debonding’ten sonra, kök formlu endosseous implant (Frialit-2, Dentsply Friadent, Mannheim, Germany) kondensing teknikle yerleştirildi ve 3,5 ay osteointegrasyondan sonra protetik rehabilitasyon uygulandı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Eksik dişli hastalarda,ön ve arka dişlerin interproksimallerindeki azaltma, implant için gerekli yeri sağlamada klinisyene yardımcı olabilir. 388 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-131 Implant Rehabilitation of an Adult Patient with Missing Teeth Ergül Ertürk Marasal Cakmak Military Hospital Dental Center, Erzurum,Turkey AIM: This case report describes the interdisciplinary treatment of a 32-year-old female patient with missing maxillary canine. Material- METHODS: A-32year-old woman reported with a chief complaint of the esthetic appearance of her teeth. On treatment, bands and brackets were placed using a “straight wire” appliance and a Ni-Ti archwire was placed. 014’’ Ni-Ti and.016’’ Ni-Ti archwires were attached for initial leveling. The tooth adjacent to the space gained by interproximal reduction of the posterior teeth was moved to the distal using open coil springs. After an adequate amount of interproximal enamel reduction from the posterior teeth, the technique was also applied in the anterior segment. After debonding, a root form endosseous implant (Frialit-2, Dentsply Friadent, Mannheim, Germany) was placed with a bone condensing method and after 3.5 months of osseointegration, the prosthetic rehabilitation was accomplished. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CONCLUSION: In patient with missing teeth, interproximal reduction of the anterior and posterior teeth might help the clinician for the required space for the implant 389 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-132 Hassas Tutucu ve İmplant Kombinasyonlu Tedavi: Vaka Sunumları Ali Can Bulut, Saadet Atsü Sağlam, Almira Ada Diken Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale AMAÇ: Kennedy Class 1 vakalarında hareketli bölümlü protezlerin rotasyon hareketleri ve posterior bölgede ekstansiyon hareketi protezin stabilitesini ve konforunu bozmaktadır. Böyle vakalarda distal bölgeye locater bağlantılı ve ön bölgede hassas bağlantılı protezlerin kombine bir şekilde kullanımı düşünülebilir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU: Bu vaka sunumunda, maksiller kennedy class 1 parsiyel hareketli protezin, mevcut anterior dişler ve posteriorda 2 implant desteğiyle üretilerek distal ekstansiyonun engellenmesi anlatılmaktadır. Anterior diş preparasyonu sonrası elastomerik ölçü ile model elde edilen vakaların hareketli bölümlü protezleri geleneksel yöntemlerle bitirildi. Hassas bağlantılı sabit protez yapılan vakalarda; posterior bölgeye yerleştirilen birer implant ile hareketli bölümlü protezin bağlantıları locater tarzı üst yapılar ile sağlandı. Hastaların kontrol radyografileri alınarak bir yıllık takipleri yapıldı. Takip sonucunda, implant bölgesinde kemik kaybı gözlenmemiş ve protezin estetik ve fonksiyonları yeterli düzeyde bulunmuştur. 390 SONUÇ: Burada anlatılan hastalarda, locater bağlantılı distal implantların ekstra destek ve retansiyon sağladığı, hareketli parsiyel protezin yerinden çıkmasını engellediği görülmüştür. Bu yaklaşım, hastalarda hem görünümü hem de fonksiyonu yeniden kazandıran başarılı bir tedavi yoludur. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-132 Precision Attachments and Implant Combination Treatment: Case Reports Ali Can Bulut, Saadet Atsü Sağlam, Almira Ada Diken Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Kırıkkale, Turkey AIM: The rotational movements of the distal extension denture base of partial removable dental prosthesis frequently harm the prosthesis stability, leading to discomfort during function at Kennedy Class I. This cases report is showed the use of distal implants with ‘locater attachments’ and anterior tooth non rigid connection to retain and support partial removable dental prosthesis. After the anterior tooth preparation impression was provided with elastomeric materials. In these cases of removable partial dentures were finished by conventional methods. RESULTS: The patients described here, distal implants with locater abutments have been showed to provide extra support and retention and to prevent dislodgement of the patient’s distal extension removable partial denture. This demonstrates a successful treatment approach to restore oral function and appearance for the patient. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CASE: The current cases report describes the fabrication of a maxilla Kennedy Class 1 removable partial denture supported by existing anterior teeth and 2 distal single implants with locator abutments, which effectively prevented displacement of the distal extension of the partial denture. In these cases of precision connection with removable partial dentures and fixed prosthesis were placed implant posterior area. İmplant and removable dentures were connection with locator. No complications have been noted at the recall examinations in a year period of control inspections. 391 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-133 Düzensiz Rezidüel Kreti Olan Hastaya Molloplast-B Uygulanması Muhammet Emin Aksan, Ali Can Bulut, Saadet Atsü Sağlam, Almira Ada Diken Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale AMAÇ: Yumuşak astarlar, mesnetsiz ya da aşırı rezorbe keskin kretlere sahip keskin ve ince alveoler kemiği olan hastalarda kullanılabilir. Bu materyaller fleksibiliteleri ve deforme olabilmeleri nedeniyle, mukoza üzerindeki basıncı eşit olarak dağıtabilmekte ve çiğneme esnasındaki ağrıyı azaltabilmektedirler. Bu çalışmada, Molloplast-B kullanılarak yapılan tedavinin aşamaları anlatılmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ GEREÇ-YÖNTEM: Bu olgu sunumunda, dişsiz maksiller ve mandibuler kretlerde yaygın gingival diş eti büyümesiyle karakterize ailesel gingival fibramatozisi olan 42 yaşındaki hasta bildirilmektedir. Alınan anamnezde hastanın pek çok kez cerrahi işlem görmüş olduğu öğrenilmiş fakat alveoler kretlerde düzelme tespit edilmemiştir. Hastaya, uyumu iyi, stabil, retantif, yeterli uzunluğa sahip ve fonksiyon sırasında ağrıya sebebiyet vermeyen bir protez yapılması planlanmıştır. Bu nedenle hastanın düzensiz kretlerinden dolayı ölçü aşamasında tiksopropik bir ölçü maddesi (xantopren M) kullanılmıştır. Dikey boyut belirlerken ise kaide materyali olarak yumuşak mum kullanılmıştır. Protez tamamlanmadan önce, laboratuar aşamasında Molloplast-B materyali uygulanmıştır. 392 BULGULAR-SONUÇ: Tedavi sonrası 6 aylık klinik kontroller sırasında, hastanın çiğneme fonksiyonundan memnun olduğu ve estetik beklentilerinin karşılandığı gözlendi. Tam protezlere uygulanan yumuşak astar materyalinin klinik sonuçları başarılı bulunmuştur. Sonuç olarak tam protezler, implant destekli protezler,overdenture protezler ve hareketli parsiyel protezlerde yumuşak astar materyali olan Molloplast-B, biyouyumluluğu, fiziksel ve mekanik dayanımı, kolay uygulanabilmesi ve maliyetinin az olması nedeniyle tercih edilmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-133 Application Of Molloplast-B to A Patient Having Nonregular Residual Ridges Muhammet Emin Aksan, Ali Can Bulut, Saadet Atsü Sağlam, Almira Ada Diken Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Kırıkkale, Turkey AIM: Resilient denture liners have been used for patients who have an acute and thin alveolar ridge with either severe bone resorption or nonregular ridge a non-resilient mucosa. These materials due to their flexibility and property of deformation, distribute the pressure over the mucosa in equal proportion and reduce the pain during mastication. İn this case, Molloplast-B is used in a patient showed treatment by steps. RESULTS: During the six-month clinical controls after the treatment, it was observed that his chewing function and aesthetic expectations were satisfied. Consequently, in this case,it could be concluded that in the complete dentures, overdenture prosthesis, tooth-supported complete dentures, and removable partial dentures, the soft liner material-Molloplast-B is prefered due to its biocompatibility, physical and mechanical adequacy, easy implementation, and low costage. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIAL-METHOD: In this case a 42-year-old healthy totally edentulous male who has familial hereditary gingival fibromatosis in both maxillary and mandibular arches, characterized with severe gingival overgrowth, is reported.The patient had surgery many times on his alveolar ridges but (the result was not as expected unfortunately)his alveolar ridges had not been regular.We planned complete dentures to have good quality in terms of fit, retention and stability, adequate base extension and satisfactory occlusion as well as free of pain or discomfortNESS during function. Because of the patient’s arches, a thixotropic impression (xantopren M) material was used.When determining the vertical size we used soft wax for making a base. We used Molloplast-B on the laboratory state before finishing the dentures. 393 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-134 Geniş Madde Kaybına Sahip Bir Büyük Azı Dişinin Kompozit Rezin Onlay İle Restorasyonu Mehmet Uğur Türkyılmaz Başkent Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Diş hekimleri arasında, geniş madde kaybına sahip dişlerde, geleneksel full kronlar ile restorasyona kıyasla, daha estetik ve kalan diş dokusunda daha konservatif tedavi alternatifleri üzerine artan bir ilgi görülmektedir. İndirekt yöntemle üretilen kompozit rezin onleyler bu tip vakalarda daha elverişli ve ekonomik bir tedavi seçimi olabilir. Bu vakada, endodontik tedavi uygulanmış, geniş madde kaybına sahip mandibular sağ birinci büyük azı dişinin restorasyonu indirekt kompozit rezin ile anatomik okluzal formlara sahip şablonlar kullanılarak yapılmıştır. Hasta tedavi için sınırlı vakti olduğunu bildirmiştir. Bu teknik ile, direkt tekniğin, polimerizasyon büzülmesine bağlı stress oluşumu, istenen konturların elde edilmesinde zorluk gibi dezavantajlarının giderilmesi, hasta başında ağız içinde uyumlama için harcanan vakitten tasaruf ve restorasyonda istenen okluzal anatomik formun elde edilebilmesine imkan sağlanmaktadır. Bir yıllık takip sürecinin ardından, restorasyonda herhangi bir renkleşme, kırık veya uyumunda bozulma gözlemlenmemiştir. 394 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-134 Restoration of a Molar With Extensive Loss of Material Using Composite Resin Onlay Mehmet Uğur Türkyılmaz Başkent University Faculty of Dentistry, Turkey 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Increasing interest has developed among dentists regarding alternatives to traditional fullcoverage crowns for the restoration of extensively broken-down teeth that are both aesthetic and less destructive of remaining tooth structure. Indirectly fabricated composite resin onlays may offer a viable and cost-effective treatment option in such cases. In this case, an endodontically treated, extensively broken-down mandibular right first molar was treated using indirectly fabricated resin, using anatomical occlusal forms on a waxer and patient had limited time for the treatment. This technique overcomes the disadvantages of the direct technique such as polymerization shrinkage stress and difficulty in achieving proper contours, decreases chairtime needed to adjust the restoration intra-orally and enables the fabrication of a restoration with proper occlusal anatomy. After one year of follow up, no coloration, fracture or missfit of the restoration is observed. 395 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-135 Kaide Olarak Asetal Rezin Kullanılan Hareketli Protezler: Olgu Sunumu Ali Can Bulut, Saadet Atsü Sağlam, Almira Ada Diken Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Populasyonda metallere olan hassasiyet son derece yüksektir. Ağız içinde restorasyonlarda metallerdenkaynaklananbölgeselhassasiyetvetoksikreaksiyonlarınolduğusıksıkraporedilmektedir. Asetal rezin dental protezlerde alternatif olarak kullanılmaktadır. Üretici firmalar, geleneksel protez kaidelerine göre daha esnek bir yapıda olan bu materyallerin, üstün fiziksel özelliklerde olduklarını bildirmektedir. Ağız içindeki hareketleri ve esnekliği sayesinde konforludur. Esnek olması sebebi ile geleneksel döküm protezlere göre ağız hazırlığına ve dişlerde preparasyona gerek olmaz. 396 OLGU: Metal alerjisi olan 42 yaşında kadın hasta Kırıkkale Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesine tedavi amacıyla başvurmuştur.Üst çenesi Kennedy Class 3 ve alt çene de sadece kanin dişi bulunmaktadır. Mandibular kanin dişinde bulunan metal destekli kron, zirkonyum kronla değiştirilmiştir. Hareketli bölümlü protez yapım aşamasında ikinci ölçüler basınçsız ölçü tekniği ile alındı. Asetal rezinlerin basınçlı ortamda dökümleri elde edildi. Asetal rezin alt yapılar hasta ağzında denendikten sonra sırası ile vertikal boyut belirleme ve dişli provalar yapıldı.Hastaya protezler teslim edildikten sonraki gün kontrole çağrıldı. Kontrollerde herhangi bir alerjik reaksiyon bulgusuna rastlanmayan hastanın bir yıllık takibi sonucu estetik ve fonksiyonda bir problem görülmemiştir. SONUÇ: Bu çalışmamızda geçmişte metal allerjisi olduğu bilinen bir hastaya asetal rezin yapıda protezler yapılarak estetik ve fonksiyon yeniden kazandırılmıştır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-135 Removable Partial Denture with Acetal Resin Denture Base Material: Case Report Ali Can Bulut, Saadet Atsü Sağlam, Almira Ada Diken Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics,Kırıkkale, Turkey CASE: A 42-year-old woman in metal allergies applied to our clinic. Her maxilla’s Kennedy Class 3 and mandibula’s replaced only canin teeth. Mandibular canine was metal supported crown replaced with zirconium crown. When construction with removable partial denture were impression with nonpressurized impresion technique. Acetal resin casting was obtained in a pressurized environment. Acetal resin base was made and than try to determine the vertical dimension and tooth trial at patients. Patient were recall the day after the prosthesis were delivered. An allergic reaction hasn’t been observed. At a year-follow-up results of patient, there isn’t any problem of aesthetics and function. CONCLUSION: In this study, we present a case report that describes the rehabilitation of a patient,whom known allergy to the metal in the past, with a acetal denture base resin in order to remedy both the functional and aesthetic considerations. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Metal sensitivity reactions that develop through cutaneous contact are exceptionally common in the population. Local hypersensitivity and toxic reactions are reported often regarding metals and alloys used in intraoral prosthetic devices. Acetal resin has been used as an alternative denture base and clasp material. The manufacturers claim that acetal resin has superior physical properties when compared to conventional denture base acrylic resins. The flexible partial dentures permits the restoration to adapt to the constant movement and flexibility in the mouth. The flexibility, combined with strength and light weight, provides total comfort and esthetics. The flexible partial denture do not require mouth preparation procedures compared to conventional cast partial dentures. 397 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-136 Yetersiz Oklüzyonda Protetik Rehabilitasyon: Vaka Sunumu Gökçe Doğar1, Ayşe Koçak Büyükdere1, Emre Yaprak2, Sibel Kayaaltı Yüksek2 Kocaeli Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kocaeli 2 Kocaeli Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Kocaeli 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Amaç: Yetersiz okluzal mesafe protetik restorasyon için önemli bir sorundur. Özellikle diş kaybından sonra erken dönemde boşluğun restore edilmemesinden kaynaklı karşımıza çıkmaktadır. Erüpte olan diş veya dişlerin kimi zaman küçük uyumlamalar veya direk protetik restorasyonlarla düzeltilmeleri mümkündür. Erüpsiyonlu dişlerin karşıt arka temas ettiği durumlarda tedavi daha komplikedir. 398 Yöntem: 42 yaşındaki bayan hasta, estetik ve fonksiyonel problemleri neden ile Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi kliniğine başvurmuştur. Hastanın medikal ve dental anamnezleri alındıktan sonra klinik ve radyolojik muayeneleri yapılmıştır. Hastanın 24, 25, 36, 37 nolu dişleri 7 yıl önce çekilmiş ve bu bölgeler için herhangi bir restorasyon yapılmamıştır. Yapılan klinik muayene sonucunda 34, 35, 23, 26 numaralı dişlerin karşıt arka doğru sürmüş olduğu, mevcut okluzal mesafenin yetersiz olduğu görülmüştür. Hastanın diş çekimi, ortodontik tedavi, implant cerrahisi ya da ileri cerrahi tedavi yöntemlerini istememesi sonucunda dişsiz bölgelerin konvansiyonel sabit restorasyonlarla rehabilitasyonuna karar verilmiştir. 23, 26, 34, 35, 37 nolu dişlerin endodontik tedavileri tamamlandıktan sonra 34 ve 35 nolu dişlere kron boyu uzatma işlemi yapılmıştır. Üst çeneye zirkonyum destekli, alt çeneye metal destekli porselen köprü restorasyonları yapılmıştır. Bulgular: Uygulanan protetik rehabilitasyon sonrasındaki 1 yıllık süreçte, 6 ay ara ile yapılan kontroller sonucunda klinik ve radyografik olarak herhangi bir komplikasyon görülmemiştir. Hasta protezlerinden, fonksiyon ve estetik açısından memnun olduğunu belirtmiştir. Sonuç: Karşıt arka kadar erüpte olan dişlerden kaynaklı yetersiz okluzal mesafeli vakalarda fonksiyon, fonasyon ve estetiği sağlamak için kron boyu uzatma, endodontik tedavilerin ardından yapılacak protetik restorasyonlar uygun tedavi seçeneği olabilir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-136 Prosthetic Rehabilitation with Insufficient Occlusal Space: A Case Report Gökçe Doğar1, Ayşe Koçak Büyükdere1, Emre Yaprak2, Sibel Kayaaltı Yüksek2 Kocaeli University, Faculty of Dentistry, Prosthodontics, Kocaeli, Turkey 2 Kocaeli University, Faculty of Dentistry, Periodontology, Kocaeli, Turkey 1 Purpose: The occlusal space is important for the prosthetic restorations. Especially if restoration was not made after tooth extraction there can be insufficient occlusal space. In such situations, the problem can be solved with a little amount of alighments or direct prosthetic rehabilitation. There is a complicated situation when the erupted teeth contact with the contrary edentulous arch. Results: There is no clinical or radiographic complication was observed as the result of the 1 year follow up. The patient was satisfied with the esthetic and functional performance of the prosthesis. Conclusion: In insufficient occlusal space to apply conventional fixed dental prosthesis after endodontic treatment and crown lengthening can be a good treatment option. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Materials and Methods: A 42-year old female patient reffered to Kocaeli University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics with esthetic and functional problems. After the medical and dental anamnesis were taken, clinical and radiological examination was made. 34, 35, 23, 26 teeth were erupted towards contrary edentulous arch and the insufficient occlusal space was occured. The patient was unwilling about tooth extraction, orthodontic treatment, implant treatment or advanced surgical methods It seemed that a conventional fixed dental bridge was a convenient treatment option at this situation. After completing endodontic treatment of 23, 26, 34, 35, 37 teeth, crown lengthening procedure was applied for 34 and 35 teeth. Porcelain fused to zirconium bridge was made for the upper jaw and porcelain fused to metal ceramic bridge was made for the lower jaw. 399 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-137 Fibröz Hiperplazide Postoperatif Mini Vidalarla Sabitlenmiş Cerrahi Stent Kullanımı: Vaka Raporu Mehmet Berk Kaffaf1, Sırmahan Çakarer2, Olcay Şakar1 İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dal, İstanbul 2 İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız-Diş Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Doku uyumu iyi olmayan bir hareketli protezin uzun süre kullanılmasına bağlı olarak çeşitli lezyonlar gelişebilir. Bunlardan biri de proteze bağlı gelişen fibröz hiperplazidir. Fibröz hiperplazi protez kenarının kronik travmasına bağlı olarak oluşan mukozal bir hiperplazidir ve genellikle yeni protez yapılmadan önce cerrahi olarak eksizyonuna ihtiyaç duyulur. Bu vaka raporunda dudak üzerinde hatalı konumlanmış ve bu bölgenin kret gibi şekillenmesine neden olmuş 27 yıllık bir alt tam proteze bağlı olarak gelişen geniş bir fibröz hiperplazinin cerrahi operasyonu, cerrahi stentin mini vidalarla alt çeneye krestal kemik üzerinden sabitlenmesi ve final protetik restorasyonu sunulmaktadır. 400 GEREÇ VE YÖNTEMLER: Hastanın mevcut durumda bir protez kullanması mümkün olamayacağı için dokunun cerrahi eksizyonuna karar verilmiştir. Operasyon öncesinde hastadan ölçü alınarak bir cerrahi stent hazırlanmıştır. Hastaya lokal anestezi altında fibröz hiperplazik kitlenin eksizyonu ve vestibüle sulkus derinleştirme işlemleri uygulanmıştır. Elde edilen derinliğin korunması ve cerrahi işlem sonrasında dokunun stabilizasyonunu sağlamak için cerrahi stent operasyon sırasında iki adet mini vida kullanılarak alt çeneye sabitlenmiştir. On beşinci günde cerrahi stent çıkartılarak protetik tedaviye başlanmıştır. SONUÇ: Fibröz hiperplazi vakalarında dokudaki geri dönüşümü engellemek için hastanın eski protezinin veya yeni hazırlanacak cerrahi stentin ağıza sabitlenmesi gerekli olan vakalarda göz önünde bulundurulması gereken bir seçenektir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-137 Application of a Surgical Stent Fixed by Miniscrews in Fibrous Hyperplasia: A Case Report Mehmet Berk Kaffaf1, Sırmahan Çakarer2, Olcay Şakar1 Department of Prosthodontics, Istanbul University, Istanbul, Turkey 2 Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Istanbul University, Istanbul, Turkey 1 PURPOSE: Various lesions may develop due to the use of an ill-fitting removable denture for a long time. One of them is denture induced fibrous hyperplasia. Fibrous hyperplasia is a mucosal hyperplasia that occurs due to chronic trauma of denture border and surgical excision is generally needed before fabrication of the new denture. This case report describes the surgical operation of a fibrous hyperplasia which was formed by a 27 year-old lower complete denture which had been incorrectly positioned on the lip and had led to the formation of this region as an alveolar crest; fixation of the surgical stent with mini screws to the crestal bone of the mandible and the final prosthetic restoration. RESULT: In the cases with fibrous hyperplasia if before the surgical operation prosthetic procedures are not possible, fixing the surgical stent or patient’s old dentures to the mouth is an option for preventing the relapse of the tissue after surgery. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIAL AND METHODS: In the patient’s current status patient could not be able to use a denture so it has been decided to the surgical operation. Before the operation a surgical stent has been made by taking an impression. Excision of the fibrous hyperplastic mass and vestibular sulcus extension process has been carried out under local anesthesia. Surgical stent has been fixed to the lower jaw by using two mini screws to protect obtained depth and ensure the stability of the tissue.On the fifteenth day surgical stent has been removed and prosthetic treatment has begun. 401 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-138 Tam Dişsiz Maksillanin Flapsiz Olarak “All-On-4” Tedavi Protokolü ile Rehabilitasyonu Oğuz Ozan1, Abdullah Oğuz Hamiş1, Çise Erozan1, Sevcan Kurtulmuş Yılmaz1, Aysa Ayalı2 Yakındoğu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Dişhekimliği Tedavisi Anabilim Dalı LEFKOŞA /KKTC 2 Yakındoğu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı LEFKOŞA / KKTC 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Son yıllarda “All-on-4” tedavi konsepti ile; hastalara implant yerleştirme işlemini takiben iyileşme döneminde sabit protetik restorasyonların immediat yüklenmesi mümkündür. Bu olgu bildiriminde maksilla total dişsiz hastanın 3 boyutlu bilgisayar destekli cerrahi kılavuz kullanılarak “All-on-4” tedavi konsepti ile flepsiz olarak immediat rehabilite edilmesinin sunulması amaçlanmaktadır. 402 OLGU: 71 yaşındaki maksilla total dişsiz hasta estetik, fonksiyon ve fonasyon beklentilerinin karşılanması için Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’na başvurmuştur. İntra-oral ve radyografik muayenede yaygın kemik yıkımı ve sarkmış sinüsler gözlenmiştir. Detaylı tomografik inceleme için hastanın mevcut protezi radyoopak küreler yerleştirilerek radyografik protez haline getirilmiştir. Çift tarama yöntemiyle hastanın tomografik verileri elde edilmiştir. Bu veriler 3 Boyutlu implant planlama programlarına aktarılarak; hastaya “All-on-4” tedavi planlaması yapılmış ve bu planlamaya uygun cerrahi kılavuzlar üretilmiştir. Üretilen cerrahi kılavuzlarla flepsiz cerrahi işlem yapılarak yerleştirilen implantlar 3 gün içerisinde tam ark metal destekli vidalı seramik restorasyonlarla immediat yüklenmiştir. SONUÇ: “All-on-4” tedavi konseptinin oldukça fonksiyonel, estetik ve düşük maliyetli olması bu sistemi, tam ark implant destekli sabit restorasyonlar için iyi bir tedavi alternatifi haline getirmiştir. 3 boyutlu cerrahi rehber kullanılarak, flepsiz gerçekleştirilen, atravmatik cerrahi sayesinde, postoperatif dönemin daha konforlu geçtiği gözlenmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-138 Flapless Rehabilitation of Total Edentolous Maxilla With “All-On-4” Treatment Protocol Oğuz Ozan1, Abdullah Oğuz Hamiş1, Çise Erozan1, Sevcan Kurtulmuş Yılmaz1, Aysa Ayalı2 Near East University Faculty Of Dentistry Department Of Prosthodontics NICOSIA /TRNC 2 Near East University Faculty Of Dentistry Department Of Oral And Maxillofacial Surgery NICOSIA/ TRNC 1 CASE: 71 years old patient with total edentulous maxilla was consult to prosthodontics department to supply aesthetic, functional and phonetic expectations. Extensive bone resorption and overhanged sinus floors were observed in the clinical and radiographic examination. For detailed radiographic examination, patient’s current denture was converted into a radiographic denture by placing radiopaque spheres as a reference point. Thereafter, computerized tomographic (CT) data was obtained by double scan method. By sending the CT data to 3-Dimensional implant planning software; “All-On-4” treatment plan of patient was obtained and suitable guides were produced according to the current plan. With the use of surgical guides, flapless implant surgery was achieved and the patient was immediately loaded with screw retained full arch metal fused to ceramic restorations within 3 days. RESULT: The function, aesthetic and relevant cost of “All-On-4” treatment concept becomes a good alternative treatment option for full arch implant supported fixed restorations. Comfortable postoperative period was observed by the help of the flapless atraumatic surgery which was achieved with the use of 3-dimensional surgical guides. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION PURPOSE: Recently, by the treatment concept of “All-On-4”; loading of the fixed prosthetic restorations immediately after implant placement can be possible. In this case statement, it is aimed to present immediate rehabilitation of a total edentulous maxilla with “All-On-4” concept by using computer aided 3-dimensional flapless surgical guides. 403 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-139 Konjenital Mine Defektli Olguda Multidisipliner Tedavi Yaklaşımı Burcu Kanat Ertürk1, Neslihan Tekçe2, Emre Yaprak3, Seda Aydemir4 Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kocaeli 2 Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Kocaeli 4 Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Kocaeli 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Diş mine dokusunun oluşumu sırasında görülen konjenital bozukluklar; estetik, fonksiyon, fonasyon ve psikolojik açıdan olumsuz etkilere yol açar. Mine tabakasının kısmi veya tamamen deforme olması dikey boyut ve okluzyon kaybına neden olacağından, tam ark protetik rehabilitasyona gereksinim duyulur. Bu olgu raporunda, konjenital mine defekti bulunan hastanın, metal destekli bölümlü sabit restorasyonlar ve Riegel tutuculu hassas bağlantılı bölümlü protezler ile multidisipliner tedavisi anlatılmaktadır. 404 YÖNTEM: Fonksiyon ve estetik şikayetleri ile kliniğimize gelen hastada yapılan radyografik ve ağız içi incelemeler doğrultusunda, konjenital mine defekti nedeniyle dikey boyutun kaybedildiği ve kron boylarının yetersiz olduğu gözlenmiştir. Kron boyu uzatma operasyonu ile dişeti seviyelendirme işlemi sonrası 21, 37 numaralı dişlerin endodontik ve restoratif tedavileri gerçekleştirilmiştir. Alt ve üst çenede Kennedy II dişsizlik gözlenen hastanın tedavisinde, metal altyapılı sabit restorasyonlar ile 23, 24 ve 43, 44 numaralı dişlerden destek alan Riegel tutuculu hassas bağlantılı protezlerin uygulanmasına karar verilmiştir. Dikey boyutun 3mm yükseltilmesi gereksinimi belirlendikten sonra, tüm dişlerde chamfer bitim preparasyonu yapılmış ve yüz arkı (WhipMix) kaydı alınarak geçici protezler hazırlanmıştır. Dikey boyut adaptasyonu onaylanmış, ardından sabit ve hareketli protezlerin laboratuvar aşamaları başlatılmıştır. Protez uyumu ve okluzyon kontrolü sonrasında sabit restorasyonlar, polikarboksilat siman ile simante edilmiştir. BULGULAR: Mine defekti nedeniyle kaybedilen dikey boyutun ve okluzyonun rehabilite edildiği hastanın fonksiyonel, psikolojik ve estetik açıdan tedaviden memnun olduğu gözlenmiştir. Riegel bağlantılı protezlerin, hastanın yaşam konforunu ve protez adaptasyonunu arttırdığı belirlenmiştir. SONUÇ: Konjenital mine displazisi olan hastalarda gerçekleştirilen multidisipliner tedavi yaklaşımı sayesinde diş dokusundaki madde kaybı engellenirken, tam çene protetik tedaviler ile kaybedilen dikey boyut ve okluzyon geri kazandırılmaktadır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-139 Multidiciplinary Treatment Approach in Case with Congenital Enamel Defect Burcu Kanat Ertürk1, Neslihan Tekçe2, Emre Yaprak3, Seda Aydemir4 Department of Prosthodontics, Kocaeli University Faculty of Dentistry, Kocaeli, Turkey 2 Department Restorative Treatment, Kocaeli University Faculty of Dentistry, Kocaeli, Turkey 3 Department of Periodontology, Kocaeli University Faculty of Dentistry, Kocaeli, Turkey 4 Department of Endodontics, Kocaeli University Faculty of Dentistry, Kocaeli, Turkey AIM: Congenital disorders observed during formation of tooth enamel structure result in negative function, phonation and psychology effects. Because partial or total deformation of enamel leads to vertical dimension and occlusion loss, full-arch prosthetic rehabilitation is required. In this case report, multidiciplinary treatment of patient with congenital enamel defect, by using metal supported fixed restorations and Riegel precision attachment dentures, is presented. METHOD: According to intraoral and radiographic examinations of the patient referred to our clinic with functional and aesthetic complaints, vertical dimension loss and insufficient crown heights were observed due to congenital enamel defect. Following gingival leveling with crown lengthening operation, endodontics and restorative treatments were performed to #21,37. Treatment by using metal supported prosthesis and Riegel precision attachment dentures supported from #23,24 and #43,44 were decided for the patient with Kennedy II for maxilla and mandible. After 3mm vertical dimension increase need was determined, chamfer preparations were performed, and temporary prosthesis were fabricated according to face-bow (WhipMix) record. Following vertical dimension adaptation, laboratory procedures of fixed and removable prosthesis were started. Prosthesis adjustment and occlusion control were performed, and then crowns were cemented by polycarboxylate cement. RESULTS: It was observed that the patient rehabilitated of vertical dimension loss and occlusion due to enamel defect was satisfied in terms of functional, psychological and aesthetic aspects. Riegel attachment dentures increased comfort and prosthesis adaptation. CONCLUSION: Tissue destruction is prevented by multidiciplinary treatment approach in patients with congenital enamel dysplasia, while vertical dimension and occlusion are restored with fullarch prosthesis. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION 1 405 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-140 Epidermolizis Büllozalı Rehabilitasyonu Hastanın Poliamid Protezler İle Oral Yakup Kantaci, Sabiha Zelal Başkan Ülkü, Merve Tokgöz Çetindağ, Ozan Erdost Evran Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı AMAÇ: Epidermolizis büllozalı hastalarda protez yapımı ve kontrolleri oldukça zordur. Bu olgu sunumunda hastaya kaybolan estetik ve fonksiyonel durumu rehabilite etmek için poliamid protezler yapılmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU: 17 yaşındaki kadın hasta kliniğimize alt ve üst çenede çok sayıda diş eksikliği problemiyle başvurmuştur. Hastanın yapılan oral muayenesinde özellikle maksillada alveolar kemik rezorbsiyonu, ağızdaki mevcut dişlerde periodontitise bağlı lüksasyonlar ve diş kayıpları, dudak yanak ve dil gibi yumuşak dokularda ülserasyonlar, halitozis ve microstomia bulgularına rastlandı. Bunun sonucunda üst çeneye hareketli bölümlü, alt çeneye tam poliamid protezler yapılmasına karar verildi.Hastadan kişisel ölçü kaşığı yapılması amacıyla hidrokolloid ölçü maddesi ile ölçü alındı.Kişisel kaşık ağızda denendikten ve stençle kenar şekillendirilmesi yapıldıktan sonra fonksiyonel ölçü çinko oksit ojenol ölçü maddesiyle alındı. Dikey boyutu belirlemek için kaide hazırlandı.Hastanın dikey boyutu niswonger yöntemi ile saptandı ve dişli dizim aşamasında gerekli kontroller yapıldı.Daha sonra bitim aşamasında protez detaylı şekilde incelendi ve tüm keskin köşe ve kenarlar düzeltildi.Yapılan düzenlemelerden sonra hasta 3 aylık periyotlarla kontrole devam edilmektedir. 406 BULGULAR: Hastanın oral rehabilitasyonundan sonra yapılan 3 ve 6 aylık kontroller sırasında total protez kullanımına bağlı problemler minör derecede gözlendi ve gerekli düzenlemeler yapıldı. SONUÇ: Poliamid protezler doğru endikasyon ve klinik uygulamalarla epidermolizis büllozalı hastalarda olumlu sonuçlar veren bir tedavi seçeneğidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-140 Oral Rehabilitation of the Patient with Epidermolysis Bullosa by Polyamide Prosthesis Yakup Kantaci, Sabiha Zelal Başkan Ülkü, Merve Tokgöz Çetindağ, Ozan Erdost Evran Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Turkey CASE: 17 years old woman patient was admitted to our clinic with a large number of missing teeth in lower and uppur mouth.Particularly in the maxillary bone resorpsion, luxations due to periodontitis in the existing teeth and tooth loss, soft tissue ulcerations in the lip, cheek and tongue, halitosis and microstomi has been found in oral examination of the patient.Evantually, it was decided to perform polyamide full prosthesis for lower mouth and removable partial denture for upper mouth.Dental impression of patient has taken with hydrocolloid impression material in order to make an individiual tray. Individiual tray was tried in the mouth.Functional impression was taken with zinc oxide eugenol impression material after edge shaping process with impression compund.Pedestal was prepared to determine the vertical dimension.The vertical dimension of the patient was determined by the method of Niswonger.Necessary controls were made at artificial teeth alignment step.Then prothesis inspected in detail and whole sharpe edges and corners were fixed. After following arrangements, the patient is controlling in 3-months-periods. CONCLUSION: Problems due to the use total denture observed in minor levels in 3 months and 6-months-period examinations after the oral rehabilitation of the patient. Necessary arrangements were made. RESULT: Polyamide prosthesis is a treatmant option that gives positive results in patients with epidermolysis bullosa with accurate indications and clinical pratice. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: To make a prosthesis and controls are quite difficult in patients with epidermolysis bullosa. Polyamide prosthesis has been used to rehabilitate lost esthetic and functional status of the patient in this case report. 407 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-141 Hassasiyet giderici macunlar renklenmeye neden oluyor mu? İn-vitro çalışma Sedanur Turgut1, Hamiyet Kılınç1, Bora Bağış2, Elif Ayaz1, Güneş Eyüboğlu3 Karadeniz Teknik Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Trabzon 2 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir 3 Karadeniz Teknik Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Konservatif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Trabzon 1 AMAÇ: Çalışmanın amacı farklı içerikli hassasiyet giderici diş macunlarının, doğal dişlerde 6 aylık kullanım periyodu ve kahve ile renklendirilmesi sonrası renk stabilitesinin değerlendirilmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 64 insan kesici dişi temizlendi, 8 gruba ayrıldı (n=8) ve yapay tükürükte 24 saat bekletildi. Group1: Kalay florid (İpana proexpert clinicline); Grup 2: Stronsiyum Asetat (Sensodyne Rapid Relief); Grup3: Potasyum sitrat, Hidroksiapatit (Signal Sensitive Expert); Group4: Setilpiridinyum klorür (GUM Paroex Sensivital); Grup5: Arginin (Colgate Sensitive Pro-Relief ); Grup6: Novamin (Sensodyne Repair&Protect), Group7: Kontrol. CIE L*a*b* renk ölçümleri spektrofotometre (Vita Easyshade 4.0) ile elde edildi. Δ1* miktarı ilk ölçümler ile 10 saatlik (6 ayda günde 2 kez) stimule fırçalama sonrası; Δ2* ise 7 günlük kahve ile renklendirme sonrası L*,a*,b* değerlerinden hesaplandı. İstatistiksel analizler 2-yönlü-ANOVA ve Fisher’s LSD testleri ile yapıldı (p<0.05). 408 BULGULAR: Δ1* ve Δ2* için gruplar arasında anlamlı farklılıklar bulundu (p<0.05). Δ1* için; Grup1 en yüksek Δ*(1,6); Grup3 en düşük (Δ*=0.9) değeri gösterdi. Kontrol grubu ile diğer gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Δ2* için; Group5 (p=0.79) ve Group6 (p=0.55) hariç tüm gruplar ile kontrol grubu arasında anlamı fark bulundu. En yüksek Δ* kahve ile renklendirme sonrasında Group1’de (Δ=3.9) sonrasında Group4’te (Δ=3.7) görüldü. SONUÇ: Hassasiyet giderici macunlar içeriğine bağlı olarak doğal dişlerde renklenmeye neden olabilir. Hastalar özellikle kalay florid, stronsuyum asetat ve setilpiridinyum klorür içerikli macunları uzun dönemde kullanırken, klinik olarak görülebilir renklenmeye neden olabileceğinden dikkatli olmalıdır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-141 Do sensitive relief tooth pastes causes staining? An in-vitro study Sedanur Turgut1, Hamiyet Kılınç1, Bora Bağış2, Elif Ayaz1, Güneş Eyüboğlu3 Karadeniz Technical University, Faculty of Dentistry, Prosthetic Dentistry Department, Trabzon, Turkey 2 Izmir Katip Çelebi University, Faculty of Dentistry, Prosthetic Dentistry Department, Izmir, Turkey 3 Karadeniz Technical University, Faculty of Dentistry, Department of Conservative Dentistry, Trabzon, Turkey 1 METHODS: 64 human incisors were cleaned, divided into 8 groups (n=8) and immersed in an artificial saliva for 24 hours. Group1: Stannous florür (İpana proexpert clinicline); Group2: Strontium Acetate (Sensodyne Rapid Relief); Group3: Potassium citrate, Hydroxyapatite (Signal Sensitive Expert); Group4: Cetylpyridinium chloride (GUM Paroex Sensivital); Group5: Arginine (Colgate Sensitive Pro-Relief); Group6: Novamin (Sensodyne Repair&Protect); Group7: Control. CIE L*a*b* color measurements were obtained with a spectrofotometer. Δ1* values were calculated from the initial L*,a*,b* values before and after stimulating brushing for 10 hr (6 months of twicedaily) and Δ2* after staining with coffee for 7 days. Statistical analyses were done with 2-wayANOVA and Fisher’s LSD tests (p<0.05). RESULTS: Significant differences were found between the groups for Δ1* and Δ2* (p<0.05). For Δ1*; Group1 showed the highest Δ*(1.6); while Group3 showed the least (Δ=0.9). Control group had no significant differences between the other groups (p>0.05). For Δ2*; all groups showed significant differences with the control group, except Group5 (p=0.79) and Group6 (p=0.55). The highest Δ* was obtained after coffee staining for Group1 (Δ=3.9); following Group4 (Δ=3.7). CONCLUSION: Sensitive relief tooth pastes can cause staining of natural teeth related to their ingredients. Especially the patients would be carefull using stannous florür, strontium acetate and cetylpyridinium chloride containing dentrifices that cause clinically perceptible discoloration for long-term usage. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION OBJECTIVE: The objectives of the study were to asses the staining affect of sensitive relief toothpastes with different ingredients, over a 6-months period usage; and the color stability of these natural teeth exposed to coffee staining after. 409 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-142 Anterior dişlerin lityum disilikat laminate veneer restorasyonlar ile estetik rehabilitasyonu Gonca Deste, Rukiye Durkan Afyon Kocatepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş tedavisi Anabilim Dalı, Afyon AMAÇ: Günümüzde, Dişhekimliğinde kullanılan doğal diş görünümünde restorasyon üretimini sağlayan birçok seramik sistemi vardır. Dental seramik ve adeziv sistemlerdeki gelişmeler sayesinde minimum kalınlıkta laminate veneer restorasyonlar tedavi seçeneği olarak kullanılabilmektedir. Bu çalışmanın amacı; maksiller anterior dişlerin estetik olmayan görünümünü lityum disilikat porselen laminate veneerler ile restore etmektir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 45 yaşında bayan hasta, maksiller kesici dişlerinin görünümünden rahatsız olduğu için estetik tedavi amaçlı protetik diş tedavisi kliniğine başvurmuştur. Tedavi seçenekleri arasından minimal mine kaybı ile 4 porselen laminate veneer uygulamasını tercih etmiştir. Preparasyon mine kalınlığına göre şekillenmiştir, estetik restorasyon için kesim yaklaşık 0.5-0.7 mm ile sınırlandırılmıştır. İnterproksimal bölgelerde basamaklar hazırlanmıştır. Laminate veneer restorasyonlar, laboratuvarda lityum disilikat cam seramik materyalinden üretilmiştir. Simantasyon aşamasında; ışık ile polimerize olan siman (e.max CAD/CAM; Ivoclar, Vivadent AG) uygulanmıştır ve üretici talimatlarına göre 40 sn ışık uygulanmıştır. 410 BULGULAR: Hasta restorasyonların estetik ve fonksiyonundan memnun olmuştur. Porselen laminate veneer restorasyonların12 aylık kontrollerinde herhangi bir sorun ile karşılaşılmamıştır. SONUÇ: Anterior dişlerin estetik tedavisinde porselen laminate veneer restorasyonlar bir tedavi alternatifi olarak düşünülebilir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-142 Esthetic rehabilitation of anterior teeth with lithium disilicate laminate veneers Gonca Deste, Rukiye Durkan Afyon Kocatepe University Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Afyon, Turkey PURPOSE: There are several ceramic systems available on dentistry that may reproduce the teeth with great naturally. With the improvement of dental ceramics and adhesive systems, minimum thickness laminate veneers are a useful treatment option. The purpose of this report was to restored unaesthetics appearance of maxillary anterior teeth with lithium disilicate porcelen laminate veneers. RESULTS: The patient was satisfied with the esthetics and function of the restorations after treatment. The laminate veneer restorations have been functioning satisfactorily for 12 months. CONCLUSION: Porcelain laminate veneers can be considered one alternative when dealing with the aesthetic treatment of anterior teeth. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIAL-METHODS: A 45-year-old woman was referred for dental esthetic treatment because she was dissatisfied with appearance of maxillary anterior incisors. Among the treatment options provided, the patient preferred insertion of four porcelen laminate veneer restorations with minimal reduction of enamel surfaces. Tooth preparation was dictated by the enamel thickness of the teeth because the reduction of approximately 0.5-0.7 mm results in more esthetic restorations. The interproximal regions were prepared. The laminate restorations were fabricated in the laboratory with lithium disilicate glass ceramic material (e.max CAD/CAM; Ivoclar, Vivadent AG). Light cure resin cement was applied and light polymerized for 40 seconds. 411 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-143 Anterior Bölgede Bir Adeziv Köprü Uygulaması: 5 Yıllık Takip Abdulkadir Şengün1, Berna Arfat2, Ertuğrul Ercan2, Yusuf Bayraktar2 Turgut Özal Üniversitesi, Ankara 2 Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale 1 AMAÇ: Son yıllarda restoratif Dişhekimliği alanındaki gelişmeler ile tek seansta konservatif restoratif uygulamalar yapılabilmektedir. Bu olgu sunumunda, hastanın periodontal endikasyonla çekilen üst sol santral dişi kullanılarak fiber destekli adeziv köprü uygulanmıştır ve 5 yıl sonraki bulgular rapor edilmiştir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU: Kliniğimize başvuran 34 yaşındaki erkek hastanın (Y.Y.) ağız içi muayenesi yapıldı, tedavi planlaması hakkında kendisine bilgi verildi ve onam alındı. Daha önceden kanal tedavisi uygulanmış olan üst sol santral diş (no 21) periodontal endikasyonla çekildi. Çekilen diş köprü gövdesi olarak kullanılacak şekilde hazırlandı. 11 ve 22 no’ lu dişlerin lingual ve aproksimal yüzeylerine total etch tekniğiyle adeziv sistem (Clearfill SE Bond, Kuraray, Japonya) uygulandı. Güçlendirilmiş polietilen fiber (Ribbond, Seattle, WA, ABD) ve bir hibrit kompozit rezin (Filtek Ultimate, 3M ESPE, ABD) kullanılarak hastanın kendi dişinden hazırlanan köprü gövdesi yerine yapıştırıldı. Bitirme ve polisaj işlemlerinden sonra gerekli kayıtlar alındı. 412 BULGULAR-SONUÇ: Hastanın 1., 2., 4. ve 5. yıl takip randevularında ağız içi ve radyografik muayenesi yapılarak gerekli kayıtlar alındı. Ekonomik, fonksiyonel ve estetik açıdan hasta için oldukça avantajlı ve tatmin edici olan bu konservatif restorasyonun beşinci yıl sonunda başarılı bir şekilde ağızda kaldığı, işlevselliğini devam ettirdiği ve hastanın restorasyondan memnun olduğu görüldü. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-143 An Adhesive Bridge Application in Anterior Region: 5 Year Follow-Up Abdulkadir Şengün1, Berna Arfat2, Ertuğrul Ercan2, Yusuf Bayraktar2 Turgut Ozal University, Ankara, Turkey 2 Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Kirikkale University, Kirikkale, Turkey 1 AIM: Owing to the improvements in restorative dentistry in recent years, conservative restorative applications can be made in single step. In this study, a fiber reinforced adhesive bridge restoration made for his upper left incisor extracted due to periodontal indication and subsequent findings for 5 years have been reported. Results and CONCLUSION: Intraoral and radiographic examinations were performed and required records enrolled from the patient at 1, 2, 4 and 5 year follow-up examinations. At the end of the fifth year this conservative restoration which was economically, functionally and aesthetically very advantageous and satisfactory in terms of the patient was found successfully and functionally stays in the mouth. Also it was spotted that the patient was pleased with the restoration. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CASE: Dental examination of the 34-year-old male patient (Y.Y.) admitted to our clinic was performed and he was informed about the treatment planning and consent was obtained. Upper left central incisor (no 21) previously has been applied root canal treatment was extracted with periodontal indication. The extracted tooth was prepared to be used as bridge pontic. The adhesive system (Clearfill SE Bond, Kuraray, Japan) was applied with total-etch technique to the approximal and lingual surfaces of teeth 11 and 22. Pontic which was made of natural tooth cemented to the extracted tooth place with using a poliethylene fiber (Ribbond, Seattle, WA, USA) and a hybrid composite resin (Filtek Ultimate, 3M ESPE, USA). After finishing and polishing procedures required records enrolled from the patient. 413 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-144 Malpoze İmplantlara Protetik Rehabilitasyon Yaklaşımları Asiye Nehir Özden, Burcu Günal, Şifa Atabek Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Lefkoşa, KKTC AMAÇ: Uygun olmayan açılarda yerleştirilmiş implantlar hem hastaya hem de diş hekimine protetik açıdan zorluklar yaratabilmektedir. Bu zorlukların yanı sıra hatalı angulasyonlar fenestrasyon veya dehisens oluşumu, protetik restorasyonların pasif uyumunun engellenmesi gibi çeşitli komplikasyonlarla sonuçlanabilmektedir. Amacımız farklı implant angulasyonlarına sahip iki vakanın protetik açıdan çeşitli yöntemlerle rehabilite edilmesini sergilemektir. OLGU: OLGU 1: 74 yaşındaki erkek hasta, protez isteği ile Yakın Doğu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’na başvurmuştur. BULGULAR 1: Hastadan alınan anamnez, yapılan klinik ve radyografik incelemeler sonrası, maksillada uygun olmayan açıda implantların olduğu saptanmıştır. Malpoze yerleştirilmiş implantların bireysel abutment kullanımı ile protetik rehabilitasyonu sağlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU 2: 69 yaşındaki bayan hasta, sol mandibular posterior bölgedeki protezinin gevşemesi şikayeti ile kliniğimize başvurmuştur. 414 BULGULAR 2: Yapılan klinik ve radyolojik muayenede köprünün çıkarılması sonucu #35 nolu bölgede abutment yerine ölçü postu yerleştirildiği ve implantların uygun olmayan açılarda yerleştirildiği saptanmış ve açılı abutment kullanımı ile malpoze implantların final restorasyonu tamamlanmıştır. SONUÇ: Bireysel veya açılı abutmentlerin kullanılmasıyla farklı angulasyonlarda yerleştirilmiş implantlar, protetik olarak restore edilerek rehabilitasyon sağlanmıştır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-144 Prosthetic Rehabilitation Approaches For Malposed Implants Asiye Nehir Özden, Burcu Günal, Şifa Atabek Near East University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Nicosia, TRNC PURPOSE: Implants which were placed with inconvenient angels can create difficulties in terms of prosthodontics for both patient and dentist. Besides these difficulties incorrect angulations may result in a variety of complications such as, the formation of fenestration or dehiscence, inhibition of passive alignment of prosthetic restorations etc. Our aim is to show the implants with different angulations in two cases rehabilitated with various technics of prosthodontics. CASE: Case 1: A 74-year-old male patient was admitted to the Near East University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics with the request of prosthetic therapy. FINDINGS 1: After the anamnesis, clinical and radiographic examinations inconvenient angulations of implants on maxilla were observed. Prosthetic rehabilitation of malposed implants obtained with use of individual abutment. FINDINGS 2: After the clinic and radiographic examinations, by decementing the prosthesis, it is seen that impression post is used instead of an abutment for number 35 and implants were placed with inconvenient angles. The final restorations of malposed implants completed by angled abutments. RESULT: With use of individual or angled abutments rehabilitation of implants obtained by prosthetic restoration. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Case 2: A 69-year-old female patient was admitted to our clinic with complaint of relaxation of the prosthesis at the left mandibular posterior region. 415 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-145 Kleidokranial Displazili Bir Hastanın Protetik Tedavisi: Olgu Sunumu Ahmet Kürşad Çulhaoğlu, Fethi Atıl, İsmail Doruk Koçyiğit, Fatoş Türkkal Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara AMAÇ: Kleidokranial displazi, çeşitli kemik bölgelerinde iskeletsel değişikliklere sebep olan genetik bir hastalıktır. Tipik olarak hiperdonti, süpernümerer diş varlığı gibi estetik ve fonksiyonel çok sayıda probleme yol açmaktadır. Örneğin normal dişin çıkmasına mekanik olarak bir engel teşkil etmek gibi. Bu vaka raporunda CCD hastasına uygulanan implant destekli full ark hibrid sabit protezler sunulmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU: Kliniğimize estetik ve çiğneme fonksiyonu eksikliği ile başvuran 48 yaşındaki kadın hastanın yapılan tetkikler sonucu CCD hastası olduğu, bununla beraber hastanın herhangi bir ilaç kullanmadığı ve bilinen bir ilaç alerjisi de olmadığı tespit edilmiştir. Olası tedavi yöntemleri hastaya açıklanmış ve süpernümerer dişlerin çekimi takibinde hastaya implant destekli sabit protez yapılmasına karar verilmiştir. İmplant cerrahisinde her iki çenede rehber plak kullanılarak, minimal invaziv yöntemle implantlar yerleştirilmiştir. Üst çeneye 6 (T6: nucleous, İzmir, Türkiye) implant yerleştirilirken, alt çeneye all on four konsepti gözetilerek 4 implant( T6: nucleous, İzmir, Türkiye)yerleştirilmiştir. Krom kobalt (robur 400, EisenbacherDentalwaren, Germany) alaşımı alt ve üst metal alt yapı üzeri akrilik kompozit rezinve PMMA akrilik protez diş ile venerlenmiştir. Aşırı okluzal yükleri önleyecek ve estetik olarak ideal bir durum gözetilerek kanin koruyuculu oklüzal ilişki belirlendi. 416 SONUÇ: Geçmişte kleidokranial displazi hastalığı için tedavi uygulanmama durumu yaygınken şimdi yeni ve başarılı tedavi yöntemleri mevcuttur. Kleido kranial displazi hastalarında tercihi tedavi yöntemi; estetiği ve tatmin edici çiğneme fonksiyonunu hedeflemelidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-145 Prosthetic Treatment of a Patient with Cleidocranial Dysplasia: Case Report Ahmet Kürşad Çulhaoğlu, Fethi Atıl, İsmail Doruk Koçyiğit, Fatoş Türkkal Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Ankara, Turkey CASE: A 48 years old female CCD patient presented at our department for a dental implant evaluation. She was in good health, was not taking any medication, had no known drug allergies, and no contraindication for dental treatment. Possible treatment alternatives were explained to patient in detail. Treatment plan including implant supported fixed partial dentures after extractions of teeth desired by patient. Minimally invasive, template-guided, implant surgery method was applied for maxilla and mandibula. Six implants were applied to upper jaw and four implants were applied to lower jaw in accordance with the concept of all on four (T6: Nucleous, İzmir,Turkey). Fixed protheses with conventional chromium-cobalt alloy (robur 400, EisenbacherDentalwaren, Germany) cast-metal frame was used for both upper and lower dentures. Acrylic composite resin (visio.lign,Bredent, Germany) and PMMA acrylic denture teeth were used to veneer cast metal frame. Canine protected occlusal relation was adjusted which was ideal for proper appearance and avoids excessive occlusal loads. RESULTS: Although no treatment was a common option in the past, new and successful treatment options of CCD have been reported.The preferential therapeutic approach of CCD patients should focus on satisfying aesthetic andadequate masticatory functions. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Cleidocranial dysplasia (CCD) is a genetic skeletal disorder characterized by skeletal alterations at numerous bone segments, typical hyperdontia with presence of numerous supernumerary teeth that can cause aesthetic and functional problems like mechanical obstacle to the eruption of normal teeth. In this case report, a treatment concept with an implant supported, screw retained fixed prostheses for CCD patient was reported with clinical terms 417 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-146 Amelogenezis İmperfektalı Hastanın Protetik Rehabilitasyonu: Olgu Raporu Samet Tekin1, Gökhan Özdemir1, Nurullah Düger2 Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır 2 Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır 1 AMAÇ: Amelogenezis imperfekta kalıtımsal geçiş gösteren, süt ve daimi dişlerdeki minenin yapısını, miktarını ve bileşimini etkileyen genetik bir mine gelişim anomalisidir. Amelogenezis İmperfekta’nın dişlerde estetik görünüm, fonksiyon, oklüzyon, fonasyon ve dişeti sağlığı üzerinde olumsuz etkileri vardır. OLGU: Ailesel amelogenezisi, çiğneme yetersizliği, polidiasteması ve oklüzal dikey boyut kaybı olan hastanın zirkonya-seramik ve metal seramik kron köprü restorasyonlarıyla rehabilitasyonu sunulmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: 6 aylık kullanım sonucunda yapılan kontrollerde çiğnemede, oklüzal dikey boyutta, estetikte,dişlerde ve çevreleyen dokularda herhangi bir patolojiye ve miyofasial ağrıya rastlanmadı, yüksek hasta memnuniyeti sağlandı. 418 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-146 Prosthetic Rehabilitation Of Patients With Amelogenesis Imperfecta: A Case Report Samet Tekin1, Gökhan Özdemir1, Nurullah Düger2 Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Diyarbakır, Turkey 2 Dicle University Faculty of Dentistry Department of Periodontology, Diyarbakır, Turkey 1 AIM: Amelogenesis imperfecta is a hereditary disorder in which the quality and quantity of the enamel of primary and permenant teeth affected. In these patients various treatment plans might be considered because of the negative effects of amelogenesis imperfecta on aesthetics, function, occlusion, phonation and gingival health of primary and permanent teeth. CASE: In this case diagnosed hereditary amelogenesis imperfecta leads to loss of occlusal vertical dimension, chewing inefficiency and poor esthetics that treated by fixed zirconia-ceramic and metal-ceramic prosthesis were represented. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CONCLUSION: At the end of the 6-month period of use of the controls evaluate facial muscles, occlusal vertical dimension and aesthetics as a result it was observed that aesthetically encountered any problems and ensure patient satisfaction. 419 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-147 Okluzal Dikey Boyutun Sabit Protetik Restorasyonlar ile Yükseltilmesi: Vaka Sunumu Muhammet Çağlar Bursa1, Zelal Seyfioğlu Polat1, Aslı Pelin Kaya2 1 Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır 2 Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Dişlerde meydana gelen aşınmaların en önemli etkenleri parafonksiyonel alışkanlıklardır. Meydana gelen aşınmalar temporomandibular eklem rahatsızlıklarının yanı sıra dental ve fasiel birtakım estetik problemlere neden olmaktadır. Hastanın kaybolan dikey boyutunun yeniden oluşturulması için tüm arkı kaplayan sabit restorasyonlar tedavi seçenekleri arasındadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU: Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Anabilim dalına başvuran sistemik olarak sağlıklı hastanın sefalometrik analizinde dikey boyutunun azaldığı saptandı. Alt ve üst çene dişlerinin tamamı prepare edilerek uygun okluzal dikey boyutta geçici restorasyonlar hazırlanarak sefalometrik analiz yeniden yapıldı. Geçici protezler hasta tarafından 6 aylık süreç boyunca kullanıldı. Hastanın uygun dikey boyutunda alt ve üst çene metal destekli sabit restorasyonlarla tedavisi tamamlandı. Hastanin 1 yillik kontrolünde temporomandibular eklem rahatsizligi gözlenmedi ve fonksiyonel olarak hasta memnuniyeti saglandi. 420 SONUÇ: Dişlerde meydana gelen aşınmalar vertikal dikey boyut kaybına bağlı estetik kaygılara ve temporomandibular şikayetlere neden olabilmektedir. Sabit protetik restorasyonlarla hastaya estetik ve fonksiyonun iadesi ile bu şikayetlerin önüne geçilebilmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-147 Raising of Occlusal Vertical Dimension by Fixed Prosthetic Restorations: Case Presentation Muhammet Çağlar Bursa1, Zelal Seyfioğlu Polat1, Aslı Pelin Kaya2 Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Diyarbakir, Turkey 2 Dicle University Faculty of Dentistry Department of Orthodontics, Diyarbakir, Turkey 1 AIM: The main cause of teeth wear is parafunctional habits. Teeth wear cause not only temporomandibular joint disease but also dental and facial esthetic problems. Full mouth fixed restorations are one of the treatment option to restore lost occlusal vertical dimension. CONCLUSION: Teeth wear can cause esthetic and temporomandibular joint problems depending on vertical dimension decrease. These compliants can be prevented by giving back esthetic and function to the patient after making fixed prosthetic restorations. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CASE: Systemically healty patient referred to Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics and decreased occlusal vertical dimention is determined that patient had decreased vertical occlusal dimension in cephalometric analysis. After preparation of all teeth, temporary acrylic bridge restorations were made at suitable vertical dimension and cephalometric analysis were performed again. Temporary restorations were used by patient for 6 months. Fixed full mouth metal fused restorations were completed at suitable vertical dimension. At one year recall, there was no any disorder in temporomandibular joint and patient was satisfied functionally. 421 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-148 Modifiye İmplant Destekli Overdenture İle Estetiğin Sağlanması İlgi Baran, Hamiyet Güngör, Duygu Taşkın Kırıkkale Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi,Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Kırıkkale TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ GİRİŞ: Dental implant tedavisinde erken yükleme uygulamaları son dönemlerde yaygınlık kazanmaktadır. Geleneksel implant uygulamalarında, cerrahi işlem sonrasında alt çenede 3 ay ve üst çenede 6 aylık iyileşme süreleri beklendikten sonra protetik işlemlere geçilmektedir. İmplantoloji alanındaki araştırmaların artmasıyla birlikte bu sürelerin kısaltılabilmesi mümkün hale gelmiştir ve protetik aşamaya geçiş zamanlamasına bağlı olarak farklı yükleme protokolleri geliştirilmiştir. Buna göre, implantasyon sonrası 1 hafta içerisinde protezin uygulandığı durumlar “ hemen yükleme ”, protezin 1 hafta ile 2 ay arasında uygulandığı olgular “ erken yükleme ”, 2 aydan sonraki uygulamalar ise “ geç yükleme ” olarak sınıflandırılmıştır. 422 OLGU: 48 yaşındaki erkek hasta alt ve üst çenesindeki mevcut sabit restorasyonların mobilititesinden duyduğu rahatsızlığı belirterek kliniğimize başvurmuştur. Yapılan klinik ve radyolojik muayenesinde, mevcut tüm dişler için çekim endikasyonu olduğu, sert ve yumuşak dokuların implant uygulaması için yeterli olduğu görülmüştür. Hastanın klinik muayenesi, estetik, fonksiyonel ve sosyal beklentileri göz önünde bulundurularak; 4 adet alt çene 4 adet üst çene olmak üzere 8 adet implant yapılmasına ve locator tutuculu total protez uygulanmasına karar verilmiştir. Hasta kullanmakta olduğu sabit protezlerinden memnun olduğu için bu protezler hastanın mevcut dikey boyutuna uygun şekilde önceden alınan ölçüye göre hazırlanmış akrilik kaideye yerleştirilerek alt ve üst total protez haline getirilmiştir ve immediat protez olarak uygulanmıştır. Hasta 1 ve 4. aylarda kontrole çağırılmıştır. Sonuç: Hasta daimi protezleri yapılıncaya dek kendisini hem estetik hem de fonksiyonel olarak tatmin eden immediat protezini kullanmıştır. Mevcut oklüzyon korunmuştur. Yapılan kontrollerde radyografik olarak kemik seviyesinde belirgin bir değişiklik olmadığı görülmüştür. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-148 Maintaining The Esthetics With A Modified Implant Supported Overdenture İlgi Baran, Hamiyet Güngör, Duygu Taşkın Kırıkkale University,Faculty Of Dentistry,Department Of Prosthodontics,Kırıkkale,Turkey Case Report: 48 year old male referred to our clinic with complaints about mobility of the fixed restorations in his upper and lower jaw. In the clinical and radiological examinations, all teeth were indicated for extraction and hard and soft tissues were suitable for implant placement. Considering the clinical examination and esthetic, functional and social expectetions of the patient; placement of a total of 8 implants, 4 in the upper and 4 in the lower jaw, and locator attachment total prosthesis application was decided. Because of the patient being satisfied with his fixed prosthesis, his current metal supported ceramic prostheses were transformed into upper and lower total prosthesis by attaching the fixed prosthesis to an acrylic base fabricated according to previously obtained impressions and applied as an immediate prosthesis. Patient was given control appointments on the first and fourth months. Conclusion: Until the fabrication of the final prosthesis the patient used this immediate prosthesis which satisfied him both esthetically and functionally. The existing occlusal relationship was preserved.There was no evident alteration in bone levels radiographically. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Introduction: Early loading procedures in dental implant treatment has become popular in recent years. In conventional implant practices prosthetic procedures may only begin after 3 month healing period for the lower jaw and 6 month healing period for the upper jaw. According to this, prosthesis application in the first week after implantation is classified as “immediate loading”; applications between 1 week to 2 months as “early loading”; applications after 2 months as “late loading”. 423 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-149 Travma sonucu oluşan premaksiller defektin Andrew’s Köprü Sistemi ile Rehabilitasyonu:Olgu Sunumu Muhammet Çağlar Bursa, Gökhan Özdemir, Zelal Seyfioğlu Polat Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Dentofasial bölgedeki travmatik yaralanmalar, diş ve çevre dokularda kayıplar oluşturarak hem fonksiyonel hem de estetik olarak bir takım eksikliklerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Meydana gelen defektin yeniden restorasyonu için geleneksel kuron-köprü protezleri her zaman yeterli olamamakla birlikte multidisipliner yaklaşımlara veya modifiye kuronköprü protezlerine ihtiyaç duyulabilmektedir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU: Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalına başvuran 19 yaşındaki bayan hastanın sistemik anamnezinde herhangi bir patoloji saptanmadı. Radyografik muayenesinde dental herhangi bir patoloji saptanmamış olup premaksiller bölgede geniş kemik kaybı gözlendi.Ağız içi muayenesinde 11-12-21-22 ve 31-41 numaralı dişlerin kaybı ve premaksiller bölgede burun tabanına yaklaşan defekt saptandı. Restore edilecek alanın büyüklüğü sebebiyle üst çenede 13-14-23-24 numaralı dişlerden destek alan Andrew’s köprü sistemi planlandı. Alt çenede 34-33-32 ve 44-43-42 numaralı dişleri kapsayan sabit metal destekli köprü restorasyonu yapıldı. 1 yillik kontrol sonunda destek dislerde periodontal saglik idamesinin saglandigi ve estetik ve fonksiyonel olarak hasta tarafindan tolere edildigi gozlenmistir. 424 SONUÇ: İmplant destekli restorasyonların yapılamayacağı kadar geniş defekt alanlarında Andrew’s köprü sistemi hijyen,fonksiyon ve gülüş estetiği açısından ideal protetik restorasyon seçeneği olarak düşünülmelidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-149 Rehabilitation of premaxillary defect caused from trauma by Andrews’s bridge system: Case Presentation Muhammet Çağlar Bursa, Gökhan Özdemir, Zelal Seyfioğlu Polat Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Diyarbakir, Turkey AIM: Traumatic injuries on dentofacial region cause teeth and enviromental tissue destroy that effects dental function and esthetic. In order to restore these defect, conventional crown-bridge prosthesis are not enough all time and multidisipliniar aproach or modified crown-bridge restorations are necessary in such conditions. CONCLUSION: Andrew’s bridge systems can be choosen as ideal prosthetic restoration that provide hygen,function and smile esthetics in the case of huge dentoalveolar defect area cannot be restored by implant retained restorations. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CASE: 19 years old patient who came to Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics had not any systemical disease. In radiographic examination, there was not any dental pathology but there was a huge premaxillary bone loss up to base of the nose. In intraoral examination, 11-12-21-22 and 31-41 numerated teeth was absent and there was wide premaxillary defect. Because of the damaged area lenght Andrews’s Bridge System that retained from 13-14-23-24 numarated teeth was planned for upper arch. Fixed metal fused porcelain restoration including 34-33-32 and 44-43-42 numarated teeth was applied for lower arch. After one year fallow up, periodontal health was good and the prosthesis was tolerated functionally and esthetically by the patient. 425 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-150 Gömülü Üst Çene Kanin Dişinin Ototransplantasyonu: Olgu Raporu Gökhan Özdemir1, Samet Tekin1, Adalet Çelebi2, Seda Falakaloğlu3, Zelal Seyfioğlu Polat1 Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır 2 Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Cerrahi Anabilim Dalı, Diyarbakır 3 Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Diyarbakır 1 AMAÇ: Eksik dişlerin tedavisi amacıyla gömülü ya da sürmüş bir dişin aynı bireyde bulunduğu bölgeden çekim boşluğu veya cerrahi olarak hazırlanmış sokete transferine ototransplantasyon denir. Günümüzde aşırı derecede gömülü dişlerde, ortodontik repozisyonun başarısız olduğu hallerde ve ortodontik tedavi görmek istemeyen hastalarda ototransplantasyon yeni doku oluşumunu indüklemesi, kök formasyonunu devam ettirmesi ve oklüzal kontağın sağlanarak fonksiyonel ihtiyaçları karşılaması dişlerin dental arka alınmasında hızlı ve etkili bir tedavi yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. OLGU: Bu vaka raporunda gömülü sol üst çene kanin dişin ototransplantasyonu ve laminate veneer restorasyonuyla tedavisi sunulmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Hastanın 9 aylık kullanım periyodu sonunda yapılan kontrolünde çevreleyen periodontal dokuların iyileşmesinde, mobilitede ve radyografide herhangi bir patoloji olmadığı ve yüksek hasta memnuniyeti sağlandığı gözlendi. 426 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-150 Autotransplantation Of Unerupted Maxillary Canine; A Case Report Gökhan Özdemir1, Samet Tekin1, Adalet Çelebi2, Seda Falakaloğlu3, Zelal Seyfioğlu Polat1 Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Diyarbakır, Turkey 2 Dicle University Faculty of Dentistry Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Diyarbakır, Turkey 3 Dicle University Faculty of Dentistry Department of Endodontics, Diyarbakır,Turkey 1 AIM: Autotransplantation is a method used for treating missing teeth in cases of impacted or unerupted teeth from one site of the mouth to another in the same individual. Autotransplantation is a fast and effective treatment method for an extremely impact tooth, failed orthodontic repositioning and patients who do not accept orthodontic treatment due to induce the formation of new tissue and root formation needs functional needs by providing occlusal contacts. CASE: This case report presents that the multidisciplinary treatment included autotransplantation and laminate veneer treatment of a unerupted maxillary left canine. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CONCLUSION: At the end of the 9-month periods of the control evaluate the healing of the surrounding, periodontium, mobility and radiology. As a result no problem and ensure patient satisfaction. 427 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-151 İleri Maksillar Atrofinin Zigomatik İmplantlarla Tedavisi: Klinik Rapor Ahmet Kürşad Çulhaoğlu, İsmail Doruk Koçyiğit, Umut Tekin, Fatoş Türkkal Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara AMAÇ: Bu vaka raporunda hastamıza uygulanan implant destekli full ark hibrid sabit protezler sunulmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU: Kliniğimize başvuran 50 yaşındaki erkek hastanın sağlıklı olup, herhangi bir ilaç kullanmadığı, buna ek olarak bilinen bir ilaç alerjisi olmayıp diş tedavilerine karşı herhangi bir hassasiyeti bulunmadığı belirtilmiştir. Hastamız protetik açıdan değerlendirilmiş ve olası tedavi yöntemleri açıklanmıştır. Üst çenede implant destekli sabit protez yapılmasına, alt çenede ise mevcut dişlerin kronlanarak hassas tutuculu parsiyel protez yapılmasına karar verilmiştir. Hastamızın üst çenesinde, All on four konseptine uygun olarak anterior bölgede 2 tane, premolarlar bölgesinde de 2 tane zigomatik implant olmak üzere 4 implant uygulanmıştır. Krom kobalt ( robur 400, EisenbacherDentalwaren, Germany) alaşımı üst metal alt yapı üzeri Akrilik kompozit rezin ve PMMA akrilik protez diş ile venerlenmiştir. Aşırı okluzal yükleri önleyecek ve estetik olarak ideal bir durum gözetilerek kanin koruyuculu oklüzal ilişki belirlendi. 428 SONUÇ: Geçmişte atrofik maxilla için total protez yapımı dışında bir seçenek olmamasına karşın, günümüzde rezorbe olmuş maxilla için yeni ve başarılı protetik tedavi seçenekleri uygulanabilmektedir. Zigomatik implant destekli sabit hibrid restorasyonlar atrofik maxilla için en iyi tedavi yöntemlerinden biri olarak kullanılmaktadır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-151 Rehabilitation of Severe Maxillary Atrophy with Zygomatic İmplants: Clinical Report Ahmet Kürşad Çulhaoğlu, İsmail Doruk Koçyiğit, Umut Tekin, Fatoş Türkkal Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Ankara, Turkey CASE: A 50 years old male patient presented at our department for a dental implant evaluation. The patient was in good health and was not taking any medication by the time he applied. Additionally, he had no known drug allergies, and no contraindication for dental treatment. Possible treatment methods were explained to patient in detail. Later on it is decided to implement a treatment plan including implant supported fixed partial dentures after extractions of teeth for upper jaw and apartial denture made of cloning ower existing teeth in the lower jaw was agreed. Minimally invasive, template-guided,implant surgery method was applied for maxilla. 2 conventional and 2 zygomatic (Brånemark System®, Nobel Biocare AB, Göteborg, Sweden) implants were applied to upper jaw in accordance with the concept of all on four. For both upper and lower dentures, fixed protheses with conventional chromium-cobalt alloy (Robur 400, EisenbacherDentalwaren, Germany) cast-metal frame was used. Acrylic composite resin (visio. lign,Bredent, Germany) and PMMA acrylic denture teeth were used to veneer cast metal frame. Canine protected occlusal relation was adjusted which was ideal for proper appearance and avoids excessive occlusal loads. RESULTS: Although upper denture was a common option in the past, new and successful prosthetic treatment options described for resorbed maxilla.The preferential therapeutic approach of zygomatic implants for supporting all on four concept fixed full arc restoration was choosen for prosthetic treatment. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: The treatment concept reported with clinical termswith an implant supported, screw retained fixed prostheses in this case study. 429 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-152 Porselen Lamina Restorasyonları ile Estetik Rehabilitasyonun Sağlanması: Olgu Serisi TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Ece Şengün Gürkaynak, Gamze Paken, Bengisu Yıldırım Uşak Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi, Uşak 430 Günümüzde dental materyallerin, yeni teknolojilerin ve adeziv sistemlerin gelişimi koruyucu Dişhekimliği kavramının önemini arttırmış ve minimal doku kaybı ile dişlerin tedavilerinin yapımına olanak sağlamıştır. Porselen lamina restorasyonları ile kırılmış, renklenmiş, aşınmış, diastemalı ya da malforme dişler minimum madde kaybı ile tedavi edilebilmektedirler. Lamina restorasyonları rezin simanın mineye yüksek bağlanma dayanımına bağlı olarak diğer tedavi seçenekleriyle karşılaştırıldığında daha az diş preparasyonu gerektirirler. Porselen lamina restorasyonları ile hem estetik hem de fonksiyonel restorasyonlar elde edilebilmektedir. Bu olgu serisinde, estetik olarak sorunlu 2 olgudaçokazmaddekaldırılarakhazırlananporselenlaminarestorasyonlarıanlatılmaktadır. Renklenme, aşınma gibi estetik yakınmaları bulunan 2 hasta protetik restorasyon istemiyle kliniğimize başvurdu. Ağız- içi ve radyografik muayene sonrası hastalara kanin kanin arası porselen lamina restorasyonları yapılmasına karar verildi. Dişlerin preparasyonu mine seviyesinde olacak şekilde yapıldı. Birinci olguda dişeti çekilmelerinden dolayı oluşan karanlık alanları kapatmak için bazı bölgelerde gingival ve aproksimal basamak sınırı dişetinden 1mm daha aşağıda bitirilirken diğer bölgelerde ise dişeti seviyesinde bırakıldı. İkinci olguda ise dişeti sağlığı açısında gingival basamak her bölgede dişeti seviyesinde yapıldı. Daha sonra A tipi silikon (Affinis) ölçü maddesi ile ölçüsü alınarak laboratuvara gönderildi. Dentin provası kontrol edildikten sonra glazür işlemi uygulandı. Glazür işleminden sonra restorasyonlar rezin esaslı siman (Variolink II, Ivoclar) ile yapıştırıldı. 2 yıllık değerlendirme sonunda başarılı estetik ve fonksiyonel sonuçlar elde edildi. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-152 Esthetic Rehabilitation with Porcelain Laminate Veneers: Case Series Ece Şengün Gürkaynak, Gamze Paken, Bengisu Yıldırım Usak University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthetic Dentistry, Usak, Turkey 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Today, development of dental materials, new technologies and adhesive systems increase the priority of conservative dentistry concept and let to made tooth restoration with minimal invasive tecnique. Fractured, coloured, worn or malforme tooth can be treated with laminate veneers. Laminate restorations when compared with other treatment options require less tooth preparations due to resin cements high bond strength to enamal. Both esthetic and functional restorations could made by laminate restorations. In these case reports, porcelain laminate restorations which were prepared with minimal invasive technique, were explained. Two patients were applied to our clinic with esthetic complaints such as dental erosion and discoloration. Following intra-oral and radiographic examinations, porcelain laminate veneer restorations with minimal tooth preparations were planned. Tooth preparations were done in cementoenamel junction level. For the first case, in some areas the preparations were done 1mm subgingivally to prevent black areas due to gingival recession. For the second case, the preparations were done supragingivally. Impressions were taken with silicon (A type) impression material and send to the laboratory. Restorations were controlled intraorally. Then following the glaze procedure, the restorations were luted with a resin cement (Variolink II, Ivoclar) Successful functional and esthetic results were achieved after a follow-up period of 2 years. 431 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-153 Parsiyel Dişsizlik VakasInIn Teleskop Tutuculu Overdenture İle Rehabilitasyonu: Vaka Raporu Gökhan Özdemir, Samet Tekin Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Teleskop tutuculu protezler, diş-doku destekli ve diş destekli vakalarda kullanılabilmektedir. Mevcut diş sayısının ve kron boyunun yetersiz olduğu vakalarda teleskop kron destekli hareketli bölümlü protez, konvansiyonel bölümlü proteze iyi bir alternatiftir. OLGU: Bu vaka raporunda estetik görünümü, çiğneme yetersizliği ve konuşma problemlerinden yakınan alt ve üst çene parsiyel dişsizliği bulunan, derin örtülü kapanışı ve oklüzal dikey boyut kaybı olan hastanın, üst çene sabit parsiyel protez alt çene teleskop tutuculu parsiyel protez ile tedavisi sunulmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Hastanın 6 aylık kullanım periyodu sonunda yapılan klinik inceleme sonrasında hastanın protezlerinin her ikisinden de memnun olduğu; estetik, fonksiyon, stabilite ve retansiyon ihtiyaçlarının karşılandığı görüldü. 432 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-153 Prosthetic Rehabilition Of An Lower Partial Edentulous Patient With Telescopic Crown Retained Removable Partial Denture: A Case Report Gökhan Özdemir, Samet Tekin Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Diyarbakır, Turkey AIM: Telescopic prosthesis is designated as retainers in tooth-tissue supported cases. Telescopic prosthesis is an telescopic crowns can be used to adequate remaining dentition and short clinical crown length improve the retention of removable partial denture CASE: This case report presents that telescopic overdenture prosthesis for the mandibular arch who has loss of vertical occlusion dimension, overbite and complains adequate of aesthetics, chewing and fonation. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CONCLUSION: At the end of 6 months, the patient was evaluated for effectiveness of esthetics, retention, and stability of the prosthesis as a result it was observed that aesthetically encountered any problems and ensure patient satisfaction. 433 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-154 Maksiller Santral Dişlerdeki Diastemanın Protetik Tedavisi: Bir Olgu Sunumu İlgi Baran, Hamiyet Güngör, Duygu Taşkın Kırıkkale Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi,Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Kırıkkale AMAÇ: Maxiller santral dişler arasındaki diastema sıklıkla karşılaşılan estetik problemlerden biridir. Estetiğin sağlanabilmesi için geniş diastema boşluğunun tedavisinde spesifik klinik uygulama seçenekleri gerekmektedir. Bu vakada mini palatal bar destekli sabit bölümlü protez restorasyonu ile birlikte hassas tutucu destekli hareketli bölümlü protez uygulanması ve sunumu amaçlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU: 43 yaşındaki erkek hasta dişlerinin estetik olmayan görüntüsünden duyduğu rahatsızlığı belirterek mevcut restorasyonların değiştirilmesi ve diastemanın kapatılması isteğiyle kliniğimize başvurmuştur. Hastanın ağız içi muayenesinde, 11, 12, 13, 17, 21, 22 ve 23 nolu dişlerinde sabit protetik restorasyonlar olduğu görülmüştür. Tedavi planlamasında; 11, 12, 13, 21, 22 ve 23 nolu dişlere bu vakada özel olarak seçilen mini palatal bar ile sabit bölümlü protetik restorasyon uygulanmasına karar verilmiştir. Eksik dişlerin hareketli bölümlü protez yardımıyla restore edilmesi ve diş destekli sabit bölümlü protezler ile hassas tutucu ataçmanlar kullanılarak birleştirilmesi planlanmıştır. 434 GEREÇ-YÖNTEM: Hastaya yapılan planlama anlatıldıktan sonra mevcut protezler sökülüp diş kesimi yapılmıştır. Diş kesimini takiben elastomerik ölçü malzemesi kullanılarak ölçü alınmıştır. Takip eden günlerde metal ve dentin provaları yapılmış, dentin prova aşamasında hastanın onayı alınarak protez bitirilmiştir. Hareketli bölümlü protez için ikinci bir ölçü alınıp klinik provalar sonrası protez teslim edilmiştir. BULGULAR: Tedavinin sonucunda 3mm’lik mevcut diastema estetik açıdan kabul edilebilir seviyeye indirilmiştir. Posterior bölgelerdeki dişsiz boşluklar da hassas tutuculu hareketli bölümlü protez aracılığıyla restore edilmiştir. SONUÇ: Bu vakada, mini palatal bar destekli sabit ve hareketli protez kombinasyonu kullanılarak uygun estetik sonuç elde edilmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-154 The Prosthetic Treatment of Diastema Between Upper Centralis: A Case Report İlgi Baran, Hamiyet Güngör, Duygu Taşkın Kırıkkale University,Faculty Of Dentistry,Department Of Prosthodontics,Kırıkkale,Turkey OBJECTIVE: Diastema between maxillary central incisor teeth is a commonly encountered esthetic problem. In treatment of a wide diastema space, specific clinical procedures are required for the esthetic to be restored. In this case we aimed to apply and present a mini palatal bar supported fixed partial prosthesis with precision attachment supported removable partial prosthesis. Material and Method: After informing the patient about the treatment schedule, existing prostheses were removed and tooth preparations were done. Then, impressions were obtained with elastomeric material. Restorations were seated by confronting the patient at all stages. A second impression was taken for the removable partial prosthesis and after seating appointments treatment was finalized. Results: Existing 3mm diastema was adequately lessened to an esthetically acceptable extent. Edentulous spaces in the posterior were restored with a precision attachment removable partial prosthesis. Conclusion: In this case proper esthetic result was achieved by a combination of mini palatal bar supported fixed and removable prostheses. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Case Report: 43 year old male referred to our clinic with complaints about his non-esthetic appearrence and wanted closure of his diastema. In the intraoral examination, teeth number 11, 12, 13, 17, 21, 22 and 23 had fixed prosthetic restorations. In the treatment schedule, a mini platal bar supported fixed partial prostheses was planned for teeth number 11, 12, 13, 21, 22 and 23 especially for this case. Restoration of missing teeth with a removable partial prosthesis and attachment of it with a tooth supported fixed partial prosthesis by precision attachments was planned. 435 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-155 Dişeti Çekilmelerinin Sabit Protezlerle Estetik Olarak Tedavisi: Olgu Sunumu Süleyman Hakan Tuna, Merve Gülsoy Süleyman Demirel Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Isparta TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Gingivanın çekilmesi veya diş çekiminden sonra alveol rezorbsiyonu nedeniyle oluşan gingival doku kayıpları büyük estetik problemlere neden olmaktadır.Böyle vakalarda:özellikle anterior bölgede yapılan sabit protezin kron boyu çok uzun olmakta ya da açığa çıkmış kök görünümü oluşturulmaktadır.Bu çalışmanın amacı,gingivanın çekilmesi ya da alveol rezorbsiyonu nedeniyle gingival doku kaybı olan altı hastanın çeşitli sabit protezlerle tedavisini göstermektir. 436 YÖNTEM: Gingivanın çekilmesi veya alveol rezorbsiyonu bulunan altı hasta estetik ve fonksiyon problemleri nedeniyle kliniğimize başvurmuştur.Bu hastalarda,kronun veya gövdenin gingival kısmının doğal gingiva görünümünü vermesi için pembe porselen kullanarak veya porselen pembeye boyanarak sabit protezlerle tedavisine karar verilmiştir.Komşu vital dişlerde bulunan sarı-yeşil renk gingivada bulunan kırmızı-menekşe renginin doğru algılanmasını etkileyebileceği için,komşu doğal dişlerin üzeri kapatılarak direkt ağız içinde renk seçimi yapılmıştır. Bu işlem esnasında farklı ışık kaynakları kullanılmıştır.Gingivanın renginin belirlenmesi için bulunan indikatörlerin yetersizliği ve gingiva için dental seramik renk seçeneklerinin kısıtlılığı dikkate alınarak,diş teknisyeninin de dahil olduğu dikkatli ve titiz bir çalışma ile gingivanın rengi belirlenmiştir.Bu doğrultuda pembe porselen kullanımı ve porselenin pembeye boyanması ile kayıp olan doku yerine konulmuştur.Normalde gingiva ve papili ile dolu olan alanlar elimine edilmiş ve sağlıklı gingivanın formu verilmiştir. BULGULAR: Tedavi gören hastalar cerrahi işlem uygulanmaması ve daha kısa tedavi süresi ve elde edilen restorasyonların estetik görünümünden memnun kalmışlardır. SONUÇ: Dişeti çekilmesi veya diş çekiminden sonra alveol rezorbsiyonu nedeniyle oluşan gingival doku kayıpları, pembe porselen kullanımı ya da porselenin pembeye boyanması ile elde edilen sabit protezlerle tedavi edilebilmekte ve estetik sonuçlar elde edilmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-155 Patient With Gingival Recession Treated Estheticly:Case Report Süleyman Hakan Tuna, Merve Gülsoy Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Süleyman Demirel University, Isparta, Turkey PURPOSE: The gingival tissue loss because of crest resorption after exodontio causes significant esthetical problems.In these cases,crown length of fixed denture especially made in anterior area become very long or it looks like a tooth root exposed.In this study;what is illustrated here is that gingival recession or the treatment with fixed denture of six patients who has tissue loss because of crest resorption after exodontio. FINDINGS: The patients have been satisfied with non execution of surgical operation,short lasting treatment and esthetical and functional results of restoration. RESULTS: The gingival tissue loss because of crest resorption,using pink porcelain or porcelain pink staining can be treated with fixed prostheses with and the aesthetic results are obtained. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: Six patients came to our clinic having gingival regression and alveol resorption with esthetical and functional problems.It has been decided to treat with fixed denture by staining the porcelain pink in these parts in order to make the gingival parts of crown and body looked like real gingival.Since yellow-green gingival on adjacent vital teeth affects the true color of red-violet color,the color selection in the mouth was done by covering the adjacent natural teeth.In this process,different light sources were used.Considering insufficient indicators for determining the gingiva color and the limitation of the ceramic color choice,the color of gingival was determined with dental technician’s careful working.In this way,the loss tissue as a result of using pink porcelain and staining the porcelain in pink was replaced.The areas normally filled with gingiva and papilla has been eliminated and formed as healthy gingiva. 437 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-156 Parsiyel Dişsizliğin Teleskop Tutuculu Hareketli Protez İle Tedavisi: Olgu Bildirimi Begüm Uzunoğlu, Burcu Kanat Ertürk Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kocaeli TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Teleskopik sistemler, fonksiyonun, fonasyonun ve estetiğin olumsuz etkilendiği parsiyel dişsizlik olgularında hem sabit hem de hareketli protezlerin kullanımını sağlamaktadır. Çift kron esasına dayanan teleskop sistemleri, destek dişe simante edilen alt yapı (primer) ve hareketli bölümlü proteze rijit bağlanan üst yapıdan (sekonder) oluşur. Bu olgu raporunda, üst çeneye uygulanan teleskop tutuculu hareketli bölümlü protezin klinik aşamaları anlatılmaktadır. 438 YÖNTEM: Protezlerindeki şikayetleri nedeniyle kliniğimize başvuran 62 yaşındaki erkek hastanın klinik ve radyografik muayenesinde; 11 ve 21 numaralı dişlerin çekimine ve 13, 22, 23 numaralı dişlerin endodontik tedavisine karar verilmiştir. İnterokluzal mesafenin yeterli olduğu saptanan hastada; üst çene için teleskop tutuculu hareketli bölümlü protez, alt çene için metal destekli sabit restorasyon yapılması uygun görülmüştür. 13 numaralı dişe fiber post (Reforpost, Angelus) uygulandıktan sonra, destek dişlerin teleskop kron için preparasyonu yapılmıştır. Primerlerin ağız içerisinde uyumu kontrol edildikten sonra sekonder kron ve iskelet hazırlığı için ölçü (Impregum, 3M ESPE) alınmıştır. Alt çenenin protetik rehabilitasyonu için 33,34,43,44 numaralı dişler dayanak alınarak geleneksel sabit bölümlü protez uygulanmıştır. Teleskop tutuculu hareketli protezin ve yapay dişlerin fonksiyon, estetik ve fonasyon açısından kontrolü yapılmış ve protezin bitimi gerçekleştirilmiştir. Okluzyon kontrolünün ardından, primer kronlar polikarboksilat siman (Adhesor Carbofine, SpofaDental) ile simante edilmiştir. BULGULAR: Üç aylık klinik takip doğrultusunda, hastanın kron ve teleskop tutuculu bölümlü protezlerinden memnun olduğu; estetik, fonksiyon, fonasyon ve retansiyon ihtiyaçlarının karşılandığı görülmüştür. SONUÇ: Primer kronlar sayesinde retansiyon ve stabiliteyi iyileştiren teleskop tutuculu hareketli bölümlü protezler, aynı zamanda kroşe kullanımına gerek duyulmadığı için estetik açıdan da avantajlıdır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-156 Partial Edentation Treatment With Telescope Retained Removable Denture: Case Report Begüm Uzunoğlu, Burcu Kanat Ertürk Kocaeli University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Kocaeli, Turkey METHOD: In the clinical and radiographic examinations of 62-years-old male patient referred to our clinic with prosthesis complaints, extraction of #11,21 and endodontic treatments of #13,22,23 were decided. Telescope retained removable partial denture for maxilla, and metal supported fixed restoration for mandible were approved for the patient with adequate interocclusal space. Following fiber post application to #13 (Reforpost, Angelus), supported teeth were prepared for telescopic crowns. After primers’ intraoral adaptation control, impression (Impregum, 3M ESPE) was taken for secondary crowns and metal structure. For mandible prosthetic rehabilitation, conventional fixed prosthesis supported from #33,34,43,44 was applied. Telescope retained removable prosthesis and artificial teeth were checked in terms of function, phonetics and aesthetic, and prosthesis was completed. Following occlusion control, primer crowns were cemented with polycarboxylate cement (Adhesor Carbofine, SpofaDental). RESULTS: According three-months of clinical follow-up, it was observed that the patient was satisfied with the crowns and telescope retained dentures, and phonetics, aesthetic, functional and retention needs were met. CONCLUSION: Telescope retained partial dentures, which enhance the retention and stability due to primary crowns, are also aesthetically advantageous as the use of clasps are not required. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Telescopic systems enable the use of both fixed and removable prosthesis, for cases with partial edentation where function, phonetics and aesthetic are affected unfavorably. Telescope systems based on double crown principle, are formed by framework cemented to abutment (primary) and suprastructure connected rigidly to removable partial dentures (secondary). In this case report, clinical stages of telescope retained removable partial dentures for maxilla is described. 439 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-157 Tıbbi Endikasyon ile Psikososyal Endikasyonun Çatışması: Olgu Bildirimi Bakiye Dalokay, Mutahhar Ulusoy, Özay Önöral, Burcu Günal Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Lefkoşa, KKTC AMAÇ: Bu olgu raporunun amacı, Class 3 ilişkiye sahip hastanın, tedavi planlaması sırasında psikososyal durumu dikkate alınarak, beklentisini karşılamak ve en uygun protetik yaklaşım ile estetik bir profil kazandırmaktır. OLGU: 74 yaşındaki erkek hasta, yeni bir protez isteği ile Yakın Doğu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’na başvurmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Yapılan intraoral incelemede, hastanın diş ve implant destekli sabit protezlerinde çok sayıda fraktür olduğu saptanmıştır. Radyografik ve intraoral değerlendirme sonrasında; (i)16, 26, 27, 36, 45 nolu bölgedeki implantların çıkarılmasına, (ii)sağ ve sol maksiller posterior bölgeye sinüs lifting ile beraber kemik augmentasyonu yapılmasına ve (iii)16, 26, 34 ve 46 nolu bölgelere implant uygulanarak restore edilmesine karar verilmiştir. Ancak hasta, daha önce geçirdiği cerrahi operasyonların travmatik etkisi nedeniyle, yeni cerrahi girişimler yerine protetik açıdan rehabilite edilme isteğinde bulunmuştur. Bunun üzerine limitasyonlar dahilinde metal destekli seramik köprülerle protetik restorasyonlar sabit bir şekilde tamamlanmıştır. 440 SONUÇ: Mevcut dişler ve implantlar ağızda tutularak hastanın tedavisi, estetik ve fonksiyonel olarak tamamlanmıştır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-157 Medical Indication vs Psychosocial Indication: A Case Report Bakiye Dalokay, Mutahhar Ulusoy, Özay Önöral, Burcu Günal Near East University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Nicosia, TRNC AIM: The aim of this case report was to apply an optimal prosthetic approach with respect to patient’s demand and psychosocial situation and to achieve an aesthetic profile in this patient (Class 3). CASE: A 74-year-old male patient with a demand of new prosthesis, referred to the Department of Prosthodontics, Near East University, Faculty of Dentistry. CONCLUSION: The treatment of patient was both esthetically and functionally completed by keeping existing teeth and implants in the mouth. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION FINDINGS: During intraoral investigation, multiple fractures were seen on fixed prosthesis which supported by both implants and teeth. After radiographic and intraoral evaluation, our treatment plan comprised these stages: (i)the removal of implants which were correspondingly located in the #16, #26, #27, #36, #45 regions, (ii)the application of sinus lifting approach together with bone augmentation in both maxillary right and left posterior regions and (iii)the implementation of implants to the #16, #26, #34, #46 regions. Unfortunately, only metal-supported ceramic bridges were done within the prosthetic limitations. Because of traumatic surgery operations which previously the patient had, he only accepted the prosthetic rehabilitation instead of new surgical attempts. 441 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-158 Kazanjian Vestibuloplasti Yöntemi Kullanılarak Tam Dişsiz Bir Hastanın Cerrahi ve Protetik Multidisipliner Tedavisi: Bir Vaka Sunumu İmran Koçak1, Kanber Kamberoğlu2, Gözlem Ceylan1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Samsun 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: İleri yaşlardaki tam dişsiz hastaların pek çoğu maksiller ve mandibular implant destekli overdenturelar ile tedavi edilmektedir. Bu tedavi yöntemi ile protez retansiyonu, stabilizasyonu, ısırma kuvveti, çiğneme yeteneği ve oral sağlık önemli ölçüde geliştirilmektedir. Özellikle alt çenede iki implant desteği ile yapılan overdenturelar ile stabilizasyon ve adaptasyon geliştirilerek konvansiyonel protezlerde görülen adaptasyon problemleri ortadan kaldırılmaktadır. Diş hekimleri sığlaşmış bukkal vestibul bölgede yüksek kas ataşmanına sahip fazla miktarda rezorbe olmuş mandibular kretlerle sıklıkla karşılaşmakta ve bu durum hem hasta hem de hekim açısından protezin stabilizasyonuyla ilgili birçok soruna yol açmaktadır. Vestibuloplasti yöntemi, yüksek bağlantılı kas ataçmanlarının elimine ederek, vestibüler derinliği artırarak ve mukozayı yeniden konumlandırarak protezlerin stabilizyonun artırılmasına katkıda bulunur. Kazanjian vestibüloplasti yöntemi sekonder epitelizasyon tekniklerinin bir modifiksyonudur ve vestibül derinlikte V şeklinde bir kesi yapılır. 442 OLGU: 52 yaşında bayan hasta tam protez yaptırmak için Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalına gelmiştir. Alt çene için iki implant destekli tam protez yapılması planlanmıştır ve kanin diş bölgelerine iki adet implant yerleştirilmiştir. İyileşme başlıkları takıldıktan sonra enflamasyon geliştiği için hem kas ataşmanlarını eliminasyonu hem de protezin yerleşeceği alanın geliştirilmesi amacıyla kazanjian vestibuloplasti yöntemi kullanılarak vestibüloplasti işlemi yapılmıştır. Cerrahi plak hazırlanarak implantlar arasında iki noktandan iki hafta süre için fikse edilmiştir. SONUÇ: Hastanın protetik tedavisi üst çene konvansiyonel tam protez, alt çene için ball ataşman sistemi kullanılarak bitirilmiştir. Hasta tedaviyi takiben birinci hafta, birinci ay ve üçüncü aylarda kontrol edilmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-158 Combined Prosthetic & Surgical Management Of An Edentulous Patient With Kazanjian Vestibuloplasty: A case report İmran Koçak1, Kanber Kamberoğlu2, Gözlem Ceylan1 1 Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Ondokuz Mayıs University, Samsun, Turkey 2 Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Ondokuz Mayıs University, Samsun, Turkey CASE: A 52 year old female patient came to our faculty in for her complete dentures.We planned dental implant therapy with mandibular implant overdentures. Two implants were placed in the anterior mandibulae. After the healing period inflammation was seen around the healing keeper. Kazanjian vestibuloplasty technique was used to provide vestibular depth in the anterior mandibular region, elimiate the muscle insertion and improve the denture bearing area. The surgical plate was fixed from 2 points between the implants for two weeks. RESULTS: The patient rehabilitated with maxsillary complete denture and the mandibular overdentures were supported by ball attachment. Patient was controlled during the first week, first month and third month in situ denture. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION PURPOSE: Manyelderlyedentolouspatienttreatingwithimplantretainedmaxillaryandmandibulary overdentures.This treatment provides a significant improved in stability, retention, bite force, chewing efficiency and oral health. Especially mandibular two implant overdentures provide improvement in stability and retention in patients with severe problems adapting to conventional dentures. Dentists are often faced with extensively resorbed mandibular ridges with shallow buccal vestibule and high insertion of the mentalis muscle in relation to the crest of the ridge, causing the displacement of the prosthesis causes many problems. Vestibuloplasty techniques aim at eliminating the muscle insertions, reposition the mucosa, and increase the vestibular depth, giving more stability to the prosthesis. Kazanjian technique is a modification of the secondary epithelization vestibuloplasty technique and this is the sharp ‘V’ that is created in the depth of vestibule. 443 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-159 Yetersiz Diş ve Doku Desteğine Sahip Olguda Alternatif Protetik Yaklaşım Burcu Günal, Mutahhar Ulusoy, Bakiye Dalokay, Özay Önöral Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Lefkoşa, KKTC AMAÇ: Yetersiz diş ve doku desteğine sahip olgularda yapılan protezlerin kullanımı oldukça zordur. Bu tür olgularda uygulanan protezlerin etkinliğini ve başarısını arttırmak amacıyla çeşitli tedaviler uygulanmaktadır. Bu olguda, diş ve implant destekli overdenture protez kullanımı ile hastanın rehabilitasyonu amaçlanmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU: 50 yaşındaki bayan hasta, diş eksikliğine bağlı çiğneme etkinliğindeki azalma sebebi ile Yakın Doğu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’na başvurmuştur. Yapılan intraoral muayenede maksillada 16-24 nolu dişler arası bölgede ve mandibulada ise 3343 nolu dişler arası bölgede tek parça metal destekli sabit restorasyon saptanmıştır. Klinik ve radyolojik değerlendirmeler sonucunda öncelikle apikal lezyonu bulunan #16,# 23 ve #24 dişler ile mandibular arktaki mevcut lükse dişlerin çekimine karar verilmiştir. Dişsiz mandibular arka 2 adet implant (Astra Tech, Sweden) yerleştirilmiştir. Maksiller arktaki mevcut dişlere kanal tedavisi uygulanmış ve #11,# 12 ve #15 dişlere post yuvası hazırlanmıştır. Tek parça post destekli ball ataçmanlı teleskopik köprü dizayn edilerek simante edilmiştir. Maksilla diş destekli overdenture, mandibula ise implant destekli overdenture protez ile restore edilerek tedavi tamamlanmıştır. 444 BULGULAR: 1 ay sonraki kontrolde; hastanın estetik, fonksiyonel ve fonetik açıdan protezinden memnun olduğu görülmüştür. SONUÇ: Doğal dişlerin ağızda tutulması ile protezin tutuculuğu ve stabilitesi arttırılmış, kemik kaybı önlenmiş ve köklerin etrafındaki propriosepsiyon mekanizması kaybolmamıştır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-159 Alternative Prosthetic Approach in a Patient with Inadequate Tooth and Tissue Support Burcu Günal, Mutahhar Ulusoy, Bakiye Dalokay, Özay Önöral Near East University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Nicosia, TRNC CASE: A 50 year-old female patient with a complaint of a decrease in chewing efficiency due to the missing teeth, applied to the Department of Prosthodontics, Near East University, Faculty of Dentistry. During intraoral investigation; fixed, metal supported restorations were detected at the regions between 16 and 24 numbered teeth and between 33 and 43 numbered teeth. As a result of clinical and radiographic evaluations, it was decided to; (i)extract #16, #23 and #24 which have apical lesions, (ii)extract all mandibular teeth existing in the mouth due to severe luxation. Then, the implementation of two implants (Astra Tech, Sweden) was applied for mandibular prosthetic rehabilitation. Endodontic treatments coupled with post-core approach were carried out for #11, #12 and #15. For maxillary rehabilitation, one piece telescopic bridge which includes ball attachments and post-core support was designed and cemented. The treatment was completed with tooth-supported overdenture approach for maxilla and with implant-supported overdenture approach for mandibula. FINDINGS: At the control after 1 month, the patient is pleased her denture esthetically, functional and phonetically. CONCLUSION: The retantion and stability of prosthesis were increased by keeping existing teeth in the mouth. Additionally, bone resorption was eliminated and mechanism of proprioception was protected. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: The use of prosthesis is so difficult in patients which have inadequate tooth and tissue support. In such cases, various treatment procedures are applied to increase the efficiency and success rate of prosthesis. In this case report, the aim was rehabilitation of a patient with both tooth and implant supported overdentures. 445 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-160 Aşırı Diş Doku Kaybına Sahip Hastada Modifiye Overdenture Yaklaşımı Özay Önöral, Mutahhar Ulusoy, Bakiye Dalokay, Burcu Günal Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Lefkoşa, KKTC AMAÇ: Diş destekli overdenture protezler, retansiyon ve stabilizasyonu arttırmaya yardımcı, konservatif bir tedavi yaklaşımıdır. Bu özelliklerin yanı sıra, gelen kuvvetler mevcut dişlerin periodontal ligamentleri aracılığıyla alveoler kemiğe iletilmekte ve bu sayede mevcut kemiğin korunması sağlanmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU: 78 yaşındaki sağlıklı erkek hasta üst çene protezindeki retansiyon ve stabilizasyon eksikliğine bağlı olarak gelişen çiğneme etkinliğindeki azalma şikayeti ile Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’na başvurmuştur. 446 BULGULAR: İntraoral ve radyografik incelemede aşırı diş doku kaybına bağlı olarak vertikal boyutta düşüş görülmüştür. Ek olarak, intraoral değerlendirme esnasında #11 ve #21 dişlerde aşırı lüksasyon varlığı saptanmış ve bu dişlerin çekimine karar verilmiştir. Ciddi kron harabiyeti bulunan #12, #22 ve #23 dişlere endodontik tedavilerle birlikte post-kor uygulanmış ve bu dişler intraoral olarak prepare edilmiştir. Teşhis modelleri üzerinde post-korların ball ataçmanlarla kombinasyonunu sağlamak amacıyla postlar mum modelaj ile modifiye edilmiş ve ataçmanlarla direk bağlantısı sağlanmıştır. Yüz arkı kullanılarak, çenelerin birbirleriyle olan ilişkileri modellere transfer edilmiştir. Hasta başında otopolimerizan rezin kullanılarak abutmentlerin negatif başlıkları proteze bağlanmıştır. SONUÇ: Sonuç olarak, retansiyon ve stabilizasyon kaybı elimine edilmiş ve hastaya kendi doğal dişlerini içeren bir proteze sahip olma duygusu sunularak çiğneme etkinliği ciddi oranda artırılmıştır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-160 Modified Overdenture Approach For A Patient With Severe Wear Özay Önöral, Mutahhar Ulusoy, Bakiye Dalokay, Burcu Günal Near East University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Nicosia, TRNC AIM: The notion of tooth-supported-overdentures is a conservative treatment approach which helps to improve retention and stabilization of prosthesis. Besides of these properties, this notion also helps in the preservation of bone via transferring of forces to the alveolar bone by the periodontal ligament of existing teeth. FINDINGS: Excessive tooth wear that resulted in a fall in vertical dimension was seen in intraoral and radiographic examination. Moreover, severe luxations of #11 and #21 were detected during intraoral evaluation. Extractions of #11 and #21 were decided due to the significant increase in mobility. Root canal treatments coupled with post core approach were carried out for #12, #22 and #23 and aforementioned abutment teeth were intraorally prepared. Then they were modified via wax-up on diagnostic cast in order to combine postcores with ball attachments and to achieve direct access of attachments to the posts. Face-bow was used to transfer the jaws’ interrelationship. The denture base caps were placed onto the abutments and were luted chairside to the denture base using an autopolymerizing resin. CONCLUSION: Consequently, the loss of retention and stabilization were eliminated and chewing efficiency was sharply increased via this approach which gives patient the satisfaction of having prosthesis with his natural teeth still present. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CASE: A healthy 78-year-old male patient with a complaint of a decrease in chewing efficiency due to the loss of retention and stabilization in maxillary partial prosthesis, referred to the Department of Prosthodontics, Near East University, Faculty of Dentistry. 447 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-161 Hemiseksiyonlu Bir Dişte Protetik Rehabilitasyon: Olgu Sunumu Elif Ezgi Kaya, Ahmet Saraçoğlu Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Amaç: Hemiseksiyon, sıklıkla mandibular molar dişlerde çok köklü bir dişin iki parçaya ayrılarak, bir kökün kronu ile birlikte çıkarılması olarak tanımlanır ve umutsuz görünen çok köklü dişlerin bir bölümü sağlıklı ise, ağızda tutulmasına olanak verir. Hemiseksiyona; endodontik tedaviden sonra başlanır ve takiben, tek kron veya köprü protetik restorasyonu uygulanır. Bu olgu sunumunda, mandibular sol 1. molar dişin distal kökünde endodontik tedavi ile ilişkili olduğu düşünülen tekrarlayan lezyon varlığı nedeniyle hemiseksiyon uygulanmış hastaya protetik tedavi ile dişin dentisyona tekrar kazandırılması anlatılmıştır. 448 Yöntem: 37 yaşında kadın hasta Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Kliniği’ne başvurdu. Hastanın 36 numaralı dişinin distal kökü başvurusundan 2 ay önce hemiseksiyon uygulanarak alınmıştı. Hasta şikayetini, dişini tekrar kullanabilmek ve dişin bulunduğu bölgeyle çiğneme yapabilmek istemesi olarak tanımlıyordu. Hastanın anamnezinde herhangi bir sistemik rahatsızlığı olmadığı öğrenildi. Hastanın klinik ve radyolojik muayenesinin ardından ilgili dişine; hijyenini rahat sağlayabileceği, okluzal tablanın normale göre dar tutulduğu metal destekli porselen kron uygulanmasına karar verildi. Hasta tedavi konusunda bilgilendirildi. Öncelikle kalan klinik kron kısmının yetersiz olması nedeniyle diş kompozit dolgu metaryali ile prepare diş formuna uygun restore edildi. Ardından kesimi, kesik prepare diş formuna uygun olacak şekilde düzeltildi. Elostemerik ölçü maddesi ile ölçüsü alınan dişe distalindeki dişle kontakta, geniş embraşürlü, hastanın rahat temizleyebileceği bir restorasyon yapıldı. Bulgular: Hasta tedavisinin bitiminden sonra 3. ve 6. aylarda kontrole çağrıldı. Hastanın 6 ay boyunca şikayetinin olmadığı gözlendi. Sonuç: Bu şekilde bir konservatif tedavi yaklaşımıyla hastanın şikayetlerinin sonlandığı, hastanın çift taraflı çiğneyebildiği, estetik açıdan da beklentisini karşıladığı ve hijyenini sağlayabildiği gözlenmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-161 Prosthetic Rehabilitation On A Tooth With Hemisection: Case Report Elif Ezgi Kaya, Ahmet Saraçoğlu Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey Purpose: Hemisection is often defined as removal of one root after the endodontic treatment. This study presents a tooth restored to the dentition by applying a prosthetic treatment to a patient who had been applied hemisection due to a recurrent lesion which is thought to be linked to an endodontic treatment in the distal root of the mandibular first molar. Results: The patient was called for a check within the third and sixth months following the completion of her treatment. Conclusion: With such a conservative treatment approach, it was observed that the patient satisfied with aesthetic, hygienic and functional. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Method: The 37-year-old woman applied to Ege University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics. The distal root of the patient’s mandibular first molar has been removed by hemisection two months prior to her application. The patient described her complaint in that she wanted to use her tooth again and be able to chew on that tooth. After clinical and radiographic examination of the patient, it was decided to apply a metal-supported porcelain crown to her tooth, where the occlusal table would be taken to be narrow, so the tooth was remained for functional while she has been chewing. After preparation, impression was taken with elastomeric impression material. A wide-embrasure, easily cleaned restoration was built with closure contact with next tooth. 449 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-162 Anahtar tekniği ile hazırlanmış fiberle güçlendirilmiş kompozit rezin köprü: Vaka raporu Muhammet Emin Aksan1, Gökhan Karadağ2 Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale 2 Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale 1 AMAÇ: Travmatik olarak kaybedilen dişlerin yerine konmasında implanttan konvansiyonel köprülere ve Maryland köprülere kadar birçok tedavi seçeneği vardır. Kompozit rezinlerin fiberle güçlendirilmesi kırılma dayanımlarını ve sertliğini artırır. Fiberle güçlendirilmiş kompozit rezin köprüler konvansiyonel protetik tedavilere bir alternatif olabilir. Ayrıca fiberle güçlendirilmiş kompozit tek seans köprü ya da implant bölgesinde güç, dayanıklılık ve kolaylık sağlayan geçici tedavilerde kullanılır. Bu vakada sol alt keser dişini kaybetmiş ve diğer alt keser dişleri mobil olan bir hastada fiberle güçlendirilmiş kompozit rezin köprü yapılması amaçlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ GEREÇ-YÖNTEM: Bu vakada hastanın çekilmiş dişi kullanılmıştır. Çekim sonrası hastanın dişi distile bir solüsyonda bir hafta kadar bekletilmiştir. Sonra tedavi sırasında diş üstüne bir anahtar yuvası açılıp polietilen fiberle (Ribbond, ABD) akıcı kompozit (3M ESPE Filtek, 3M ESPE, ABD) kullanılarak yapıştırılmıştır. 450 Bulgu ve SONUÇ: Hastamız tedavi sonrası estetik açıdan memnun olmuştur. Fiberle güçlendirilmiş kompozit rezin köprüler daimi bir tedavi biçimi olarak değerlendirilebilir ya da implant yerleştirilmesi sonrası iyileşme süresince uzun ömürlü bir geçici tedavi olarak uygulanabilir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-162 Fiber reinforced composite resin bridge application with key technique: A Case report Muhammet Emin Aksan1, Gökhan Karadağ2 1 Department of Prosthetic Dentistry, Faculty of Dentistry, Kırıkkale University, Kırıkkale, Turkey 2 Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Kırıkkale University, Kırıkkale, Turkey AIM: A variety of treatment options, from implants to conventional bridges and Maryland bridges can be used for the replacement of a traumatically missing anterior tooth. The reinforcement of composite resins by fibers increases their fracture resistance and hardness. Fiber-reinforced composite (FRC) bridges can be a good alternative to conventional prosthetic treatments. Also fiber-reinforced composite is used for single visit bridge or provisional treatment on implant area which provide strength, durability, and immediate convenience. In this case we aimed to make a fiber reinforced composite a patient whose lost mandibular first left incisor tooth one week ago and whose other mandibular incisors are mobile. Results and CONCLUSION: Our patient was satisfied in terms of esthetic after treatment. Polyethylene FRC bridges can be considered as a permanent treatment or, in the case of implant placement after the end of the growth period, as a long-lasting reversible provisional treatment. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIAL-METHOD: In this case patient’s extracted tooth is used. After extraction we were kept the tooth in a distile water for a week. Then during the treatment a key hole is formed over the tooth and it is bonded to polyethylene fiber (Ribbond, USA) with fluid composite (3M ESPE Filtek, 3M ESPE, USA). 451 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-163 Aşırı Alveolar Rezorbe Ketlerde Nötral Alan Tekniği Kullanımı: İki Olgu Raporu Hande Yesil1, Esra Zor1, Hilal Peker Öztürk2 Mevki Askeri Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Servisi, Ankara 2 Gülhane Askeri Tıp Fakültesi Dişhekimliği Bilimleri Merkezi Oral ve Maksillofasial Radyoloji Bölümü, Ankara 1 AMAÇ: Maxilla ve mandibulada aşırı rezorbsiyon bulunan tam dişsiz hastalarda başarılı protez yapımının zorlukları vardır. Aşırı alveolar rezorbsiyon, protezin retansiyon kaybına, protez kullanımı sırasında ağrıya neden olur. Çalışmamızın amacı tam dişsiz iki hastada nötral alan tekniği kullanarak yaptığımız protezlerin kullanımını değerlendirmektir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU: Kliniğimize(Mevki Askeri Hastanesi Ağız Diş Sağlığı Merkezi, Ankara, Türkiye) başvuran eski protezlerinden şikayetçi, 82 yaşında kadın ve 73 yaşında erkek tam dişsizliğe sahip iki hastanın konvansiyonel yöntemle ölçüleri alındı. Elde edilen kaide ve mum duvarlar yardımıyla hastaların vertikal ve sentrik kayıtları alınarak modeller artikülatöre alındı. Nötral alan kayıt materyali olarak akrilik esaslı yumuşak astar materyali (Bosworth Trusoft,USA) kullanıldı. Hastaya emme, sırıtma, ıslık çalma ve yutkunma gibi hareketler yaptırılarak kaide üzerindeki yumuşak astar maddesinin şekillendirilmesi sağlandı. Yanak, dudak ve dil kuvvetlerinin dengede olduğu nötral alan bölgesi belirlendi ve yapay dişler bu bölge içerisine dizildi. Protezler bilinen yöntemlerle bitirilerek hastalara teslim edildi. 452 BULGULAR: 2 ay süresince yapılan kontrollerde herhangi bir retansiyon ve stabilizasyon problemi saptanmadı. SONUÇ: Nötral alan tekniği ile yapılan protezlerin, konvansiyonel teknikle yapılan protezlerle kıyaslandığında birçok önemli avantajı vardır. Protez üzerinde yapay dişlerin doğru konumlanması ve cilalı yüzeylerin uygun şekillendirilmesi; yanak desteği, etkili çiğneme ve daha iyi estetik özellikler sağlamaktadır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-163 The Neutral Zone Technique Used in Excessive Ridge Atrophy: Two Cases Report Hande Yesil1, Esra Zor1, Hilal Peker Öztürk2 Department of Oral Health Service Mevki Military Hospital, Ankara, Turkey 2 Department of Oral and Maxillofacial Radiology, Gulhane Medical Academy Ankara, Turkey 1 CASE: An 82-year-old woman and 73-year-old man presented to the Mevki Military Hospital Oral Health Center, Ankara, Turkey with complaints of edentulousness and incompatible previous prosthesis. Initially maxillary and mandibular impressions were taken, maxillo-mandibular relations registered and casts were mounted on an articulator. Two dentures were fabricated with the neutral zone impression technique by using Resilient acrylic denture relining material (Bosworth Trusoft,USA) as a recording material. Various movements such as sucking, grinning, whistling got the patient done. The neutral zone which is an area, balance of cheeks, lips and tongue forces was determined. In order to prevent the dentures interference of these forces, artificial teeth were arranged in this area. Prosthesis were finished by known methods and delivered to the patients. RESULTS: During 2 months not any retention and stabilization problem was detected. CONCLUSION: Prosthesis which was fabricated by using neutral zone technique in comparison with conventional prosthesis offers significant advantages and patient satisfaction. The positioning of the artificial teeth in the right place, the optimal shape of the polished surface in the mandibular dentures provide cheek support, comfortable chewing and better esthetics. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION PURPOSE: In patients with alveolar resorption of maxilla and mandible, fabrication of the successful complete prosthesis is complicated. Excessive residual ridge resorption leads to non-retentive dentures associated with pain and discomfort. The aim of this study is to evaluate functional usage of complete dentures which were fabricated by using neutral zone technique in two patients. 453 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-164 Dentinogenezis İmperfektalı Hastanın Protetik Rehabilitasyonu: Olgu Sunumu Baykal Yılmaz1, Gül Dinç2, Damla Kara1 1 Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Aydın 2 Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Aydın AMAÇ: Dentinogenezis imperfekta anormal dentin yapısı ile karakterize otozomal dominant geçişli genetik bir hastalıktır. Dentinogenezis imperfektalı hastalarda kompleks bir tedavi gereklidir. Tedavi seçeneklerini diş sert dokularındaki yıkım derecesi, hastanın yaşı, kooperasyonu ve estetik beklentisine göre değerlendirmek gerekir. Bu olgu sunumunun amacı dentinogenezis imperfektalı hastanın protetik tedavi ile estetik ve fonksiyonun yeniden kazandırılmasını anlatmaktır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU SUNUMU: 32 yaşındaki bayan hasta fakültemize dişlerindeki bozuk estetik görünüm şikayeti ile başvurdu. Dişlerin gri, kahverengi, opalesent görünümde; radyografik olarak köklerin kısa ve künt olduğu tespit edildi (dentinogenezis imperfecta teşhisi konuldu). Estetik görünümü geliştirmek ve çiğneme fonksiyonunu restore etmek amacıyla bir tedavi planı oluşturuldu. Daha iyi estetik sonuçlar için metal destekli porselen restorasyonlar yerine zirkonya altyapılı seramik restorasyonlar tercih edildi. Gerekli restoratif tedaviler gerçekleştirildikten sonra mevcut tüm dişlerin preparasyonu tamamlandı. Gingival retraksiyon için aluminyum klorid kimyasal ajanı uygulandı. İlave silikon ile ölçüler alındı. Estetik ve fonksiyonel değerlendirmeleri içeren provalardan sonra rezin siman ile simantasyon yapıldı. 454 BULGULAR: Tedavi sonucunda hastaya estetik, fonksiyon ve fonasyon yeniden kazandırılmıştır. 6 ay sonra yapılan kontrolde dişlerde ve çevre dokularda herhangi bir probleme rastlanmamıştır. SONUÇ: Birçok klinik çalışma, estetik ve psikososyal nedenlerden dolayı dentinogenezis imperfektalı hastalarda protetik tedavinin önemini göstermektedir. Bu vakada dikkatli bir tedavi planı ve uygun materyal seçimi ile başarılı bir sonuç ve hasta memnuniyeti elde edilmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-164 Prosthetic Treatment Of A Patient With Dentinogenesis Imperfecta: Case Report Baykal Yılmaz1, Gül Dinç2, Damla Kara1 Department of Prosthodontic, Faculty of Dentistry, Adnan Menderes University, Aydın, Turkey 2 Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Adnan Menderes University, Aydın, Turkey 1 CASE REPORT: 32-year-old female patient presented to our faculty with the complaint of unaesthetic appearance of her teeth. Teeth were gray and brown, had opalescent view and the roots of the teeth were short and blunt (dentinogenesis imperfecta was diagnosed). A treatment plan was developed to improve esthetics and restore masticatory function. Zirconia based restorations preferred instead of metal-ceramic crowns for better aesthetic result. Necessary restorative treatments were done and preparations were completed for all existing teeth. Aluminum chloride chemical agent was applied for the gingival retraction. Impressions were taken with an addition silicone. Following necessary controls, restorations were bonded to the teeth with resin cement. RESULTS: Esthetic, function and phonation was provided after treatment. 6 months later no problem were detected on the restorations and the surrounding tissues. CONCLUSION: Many clinical reports showed that, prosthetic treatment is important for patients with dentinogenesis imperfecta because of psychosocial and aesthetic problems. In this case, with careful treatment plan and suitable materials, successful results and patient’s satisfaction were achieved. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Dentinogenesis imperfecta is an autosomal dominant genetic disorder characterized by abnormal dentine structure. Patients with dentinogenesis imperfecta require complex treatment. Treatment options should be evaluated according to degree of tooth destruction, age, cooperation and aesthetic expectation of the patient. The aim of this case report is to describe prosthetic treatment of dentinogenesis imperfecta. 455 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-165 Parsiyel Dişsizliğin Tedavisinde Tedavi Planlamasının Önemi Hamiyet Güngör1, Meltem Hendek2, Erdal Özcan3, Fatoş Türkkal1 Kırıkkale Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale 2 Kırıkkale Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Kırıkkale 3 Kırıkkale Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Kırıkkale 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Parsiyel diş eksikliklerinin giderilmesinde, final restorasyonun hem estetik hem de fonksiyonel olarak kabul edilebilir olması için tedavi planlamasının önemi büyüktür. Tedavi planlamasında implant destekli sabit protezlerin yanısıra sabit protezlerle birlikte hareketli protez kullanımı da diğer bir alternatiftir. Bu olgu sunumunun amacı, parsiyel dişsizlik hastasının multidisipliner bir yaklaşım ile tatmin edici şekilde tedavisinin sunulmasıdır. 456 OLGU: Kliniğimize başvuran 52 yaşındaki bayan hastanın radyografik ve klinik muayenesinde parsiyel dişsizlik ile birlikte eski restorasyonların varlığı ayrıca çekilmesi gereken dişlerin olduğu belirlenmiştir. Diş çekimlerinin ardından mevcut durum yeniden değerlendirilmiş ve hastaya implant destekli protez seçeneği sunulmuştur fakat maddi sebeplerden dolayı hassas tutuculu protez yapımına karar verilmiştir. Hastanın karşıt arka temas eden dişlerine kron boyu uzatma işlemi ve kron restorasyonu yapımı öncesinde okluzal düzlemin düzenlenmesi amacıyla kanal tedavisi yapılmıştır. Kanal tedavisi yapılan dişlerin preparasyonu anterior ve posterior dişlerin birbirleriyle uyumu sağlanacak şekilde yapılmıştır. Mevcut dişlerin kronlanmasının ardından ölçü alınıp hassas tutuculu hareketli bölümlü protez yapılan hastanın okluzal düzlem ve gülme hattı düzenlenerek estetik beklenti karşılanmıştır.Hasta klinik olarak 1 yıl süreyle takip edilmiştir. SONUÇ: Tedavi öncesi ağız hazırlığı doğru planlanan hastalarda, estetik ve fonksiyonel bir sonuç almak mümkündür. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-165 The Importance of Treatment Planning of Partial Edentulouism Hamiyet Güngör1, Meltem Hendek2, Erdal Özcan3, Fatoş Türkkal1 Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Kırıkkale,Turkey 2 Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Kırıkkale,Turkey 3 Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Kırıkkale,Turkey Treatment planning of the partial edentulouism is very important for the satisfying and esthetic final prosthetic restoration. Besides implant supported fixed dental prostheses fixed dental prosthesis with removable denture is the other treatment options. The aim of this case report is to present the treatment of partially edentulous patient with multidiscipliner approach. CASE: 52 years old female patient has partial edentulous site in her mouth with old restoration. Clinical and radiographic examination showed that there were teeth have suspicious diagnosis. They were exracted at the beginning of the treatment. Then occlusal plane was evaluated and to make it ideally, it was decided to make root canal treatment and crown lengthening of upper and lower anterior teeth. Although implant supported fixed dental prosthesis is suggested to the patient, she chose the conventional treatment because of high treatment cost. After healing of soft tissue, teeth preparation were made and fixed dental prostheses were completed.After crown restoration partial removable dental prosthesis is made with new impressions. Thus occlusal plane and smiling line were arranged for getting esthetic result. Patient was controlled clinically first year recall. CONCLUSION: It was possible to get esthetic and functional success even in difficult case with the correct treatment plan and multidisciplinary approach. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION 1 457 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-166 Anterior Maksillada Santral Dişlerin Multidisipliner Yaklaşımla Estetik Rehabilitasyonu Merve Tokgöz Çetindağ1, Zehra Süsgün Yıldırım2, Yakup Kantaci1, Ozan Erdost Evran1 1 Dicle Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır 2 Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Maxilla anterior bölgedeki estetik problemler için birçok tedavi seçeneği mevcuttur. Başarılı bir tedavi elde edebilmek için multidisipliner bir yaklaşım önerilmektedir. Bu olgu sunumunda estetiği sağlayabilmek için öncelikle periodontal cerrahi ardından protetik bir yaklaşım olan laminate veneer restorasyonlar yapılmıştır. OLGU: 25 yaşındaki kadın hasta kliniğimize üst çene sağ sol santral dişlerindeki estetik problemle başvurmuştur. Dişeti cebi ölçümü yapıldıktan sonra periodontal cerrahi ile dişeti şekillendirme işlemi yapılmıştır. Hastaya geçici restorasyonlar yapılarak dişeti şekillendirilmesi yönlendirilmiştir. İyileşme tamamlandıktan sonra hastaya CAD/CAM teknolojisiyle üretilmiş IPS e.max porselen laminate veneer restorasyon yapılmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Dişeti sağlığı, hasta oral hijyeni yerine getirdiği için oldukça iyidir. Porselen laminate veneerler doğru endikasyon ve klinik uygulamalarla anterior dişler için estetik sonuçları olan ideal tedavilerdir 458 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-166 Multidisciplinary Esthetic Approach of Santral Teeth at the Anterior Maxilla Merve Tokgöz Çetindağ1, Zehra Süsgün Yıldırım2, Yakup Kantaci1, Ozan Erdost Evran1 1 Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Diyarbakır, Turkey 2 Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Turkey AIM: There are a lot of treatment procedure for getting esthetic at the anterior region of maxilla. Multidisciplinary approach was suggested for successfull treatment result. In this presentation firstly, periodontal surgery was applied then as a prosthetic tecnique porcelain laminate veneers were applied. CASE: 25 years old female patient applied our clinic complaning with her santral teeth’s esthetic after probing her gingival pocket depth, we decide to crown lengthening for both santral teeth. After crown lengthening, we done a temporary restoration. And then procuded with CAD/CAM technology IPS e.max pocelain laminate veneers were applied to the patient. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CONCLUSION: Periodontal health was goog by means of patient’s oral hygiene. It was considered that porcelain laminate veneers were one of the ideal esthetic treatment of anterior teeths. 459 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-167 Cam Fiberle Güçlendirilmiş Adeziv Kompozit Rezin Köprü Uygulaması: Olgu Sunumu Ender Akan1, Merve Altuntaş1, Gözde Sular2 1 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir 2 Uzman Diş Hekimi, İstanbul TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Fiberle güçlendirilmiş kompozit (FGK) restorasyonlar, metal desteksiz, estetik, konservatif, düşük maliyetli, tek seansta tamamlanabilen restorasyonlardır. Bu vakada, alt ve üst çene anterior bölgede diş eksikliği olan hastada, indirekt FGK köprü uygulaması ile dişsiz boşlukların minimal invaziv olarak restorasyonu amaçlanmıştır. 460 OLGU: 42 yaşında,sigara kullanmayan bayan hasta,kronik periodontitis sonucu kaybettiği alt ve üst çene anterior bölge dişlerinin eksikliğine bağlı fonksiyonel ve estetik kaybın giderilmesi için İzmir Katip Çelebi Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi,Protetik Diş Tedavisi Kliniğine başvurdu. Hastanın klinik intraoral muayenesi,radyografik tetkikleri ve model analizleri yapıldıktan sonra 11, 31, 32 ve 41 nolu dişlerin kaybedilmiş olduğu, mevcut dişlerin klinik kuron boyunun artmış olduğu ve anterior dişlerde lüksasyonlar olduğu görüldü. Dişsiz bölgeye komşu dişlerde dişeti ve destek doku kaybıyla preparasyon ve geleneksel köprü uygulaması düşünülmedi. Estetik ve konservatif bir yaklaşım olan FGK köprü uygulamasına karar verildi. İnterokluzal mesafe yeterli olduğundan,dişlerde herhangi bir preparasyon yapılmadan elastomerik bir ölçü maddesi ile (Speedex, Coltene, Almanya) ölçü alınarak model elde edildi. Model üzerinde indirekt yöntemle 13-23 ve 43-33 nolu dişlerin lingualine şerit cam fiber uyumlandırıldı (everStick C&B, GC, Japonya). Ağız içine bakan yüzeyler ve eksik dişler laboratuvar tipi kompozitle (Solidex, Shofu, Japonya) tabakalama tekniği ile hazırlandı. Polimerizasyon sonrası polisaj yapıldı. Hazırlanan restorasyon adeziv olarak (RelyX Ultimate, 3M ESPE, Amerika) simante edildi. Okluzyon kontrolü ve gerekli bitirme işlemleri yapılarak restorasyon tamamlandı. BULGULAR: Hastanın 6 aylık kontrolünde fiber köprüde herhangi bir fonksiyonel ve estetik kayıp gözlenmedi. SONUÇ: Bu tedavi yöntemi ile hem dişsiz boşluklar restore edilmiş,hem de alt ve üst anterior dişler splintlenerek kronik periodontitise bağlı lüksasyon önlenmiş oldu. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-167 Glass Fiber Reinforced Adhesive Composite Resin Bridge: A case report Ender Akan1, Merve Altuntaş1, Gözde Sular2 Department of Prosthodontics, Izmir Katip Celebi University Faculty of Dentistry, Izmir, Turkey 2 Prosthodontist, Istanbul, Turkey 1 Case Description: A 42 year old, non-smoking, female was referred to Izmir Katip Celebi University,Faculty of Dentistry,Department of Prosthodontics for the replacement of missing upper and lower anterior teeth that were lost as a result of chronic periodontitis. Since adjacent teeth were not sufficiently healthy and strong to support the artificial teeth due to the periodontal disease, a conservative FRC bridge was preferred to restore the edentulous space, following clinical and radiographic examinations. As the interocclusal space was sufficient enough,no preparation was performed on the palatal sides of the abutment teeth. The impression was taken using an elastomeric impression material (Speedex,Coltene,Germany) and a master model was obtained. A lingual channel was formed into the pontic for the adaptation of fiber (everStick C&B, GC, Japan). The restoration was adapted to the adjacent teeth on the model using indirect technique. After cementation of the restoration with an adhesive cement (RelyX Ultimate, 3M ESPE, America),minor occlusal adjusments were made and the treatment was completed. RESULTS: The patient was satisfied with esthetics and function of the final restoration. A six months follow up revealed no functional and esthetic problems. CONCLUSION: This treatment method provided both the esthetic rehabilitation of anterior edentulous space and stabilizing the teeth that became loose as a result of periodontitis. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: Fiber reinforced composite (FRC) bridges present an alternative treatment way to produce minimally invasive,aesthetic,functional and economic metal free restorations. This case report describes minimally invasive treatment of a patient with missing upper and lower anterior teeth using fiber reinforced composite resin bridge. 461 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-168 CAD/CAM ile Üretilen Endokuron Restorasyonun 3 Yıllık Klinik Takibi Ahmet Keski, Yavuz Altıntop, Özlem Çölgeçen, Bora Bağış İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Endodontik tedavili dişlerin restore edilmesi literatürde çok tartışılan bir konudur. Bu çalışmanın amacı, tam kron restorasyona alternatif olarak kalan diş dokularını koruyan pulpa odası destekli bir endokuron restorasyon yapmaktır. Olgu Tanımlaması: Mandibular sağ 1. molar dişinde eski bir kompozit restorasyonu ve ikincil çürükleri olan 44 yaşında kadın hasta, restorasyonunun yenilenmesini talep etti. Kanal tedavisi yapıldı. Kanal tedavisi sonrası kronun geriye sadece bukkal duvarı kalmıştır. Tedavi sonrası dişin pulpa odasını içeren bir preparasyon yapıldı. Preparasyon sonrasında el kamerası (Cerec Omnicam, Sirona, Almanya) ile dijital ölçü alındı. Daha sonra endokuron restorasyon (Cerec Blocs, Sirona, Almanya), dizayn ünitesiyle (CAD) oluşturuldu ve üretim ünitesiyle (CAM) (Cerec MC XL, Sirona, Almanya) elde edildi. Son olarak restorasyon cilalandı ve simante edildi. BULGULAR: 3 yıllık takipte herhangi bir klinik ve radyografik problem ile karşılaşılmadı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Endokuron restorasyonlar, aşırı hasar görmüş endodontik tedavili posterior dişlerin rehabilitasyonlarında, endodontik post ve tam kronlara alternatif olarak değerlendirilebilirler. 462 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-168 Three-Year Clinical Follow-up of CAD/CAM Fabricated Endocrown Restoration Ahmet Keski, Yavuz Altıntop, Özlem Çölgeçen, Bora Bağış Izmir Katip Celebi University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Izmir, Turkey AIM: The restoration of endodontically treated teeth is a topic that has been widely and controversially discussed in the dental literature. The aim of this study is to use an alternative to full-coverage crowns with pulp chamber retention, making it possible to prevent remaining tooth structure, aesthetic and function. CONCLUSION: The endocrown restorations can be considered as alternative to endodontic posts and full-coverage crowns for the rehabilitation of the endodontically treated severely damaged posterior teeth. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Case Description: A 44 year-old woman with old composite restoration on the mandibular right first molar tooth, also having secondary caries lesion invading the pulp, requested its replacement. Root canal therapy of tooth was done. Only buccal wall of the crown has remained after the root canal treatment. The preparation consisted of central retention cavity into the entire pulp chamber. After preparation, digital impression was taken by hand-held camera (Cerec Omnicam, Sirona, Germany) after preparation. Then endocrown restoration (Cerec Blocs, Sirona, Germany) was designed by CAD unit and produced by CAM unit (Cerec MC XL, Sirona, Germany). Finally restoration was polished and cemented. RESULTS: After 3 years follow up, there was no any clinical or radiographic problem. 463 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-170 Farklı tip seramikler kullanarak bir hastanın estetik rehabilitasyonu Yavuz Altıntop, Ahmet Keski, Ender Akan, Bora Bağış İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Amaç: Tam seramikler; cam seramikler, polikristalin seramikler, rezin matrikse sahip seramikler olarak sınıflandırılabilmektedir. Cam seramiklerin ışık geçirgenliklerine karşın kırılma dirençleri oldukça düşüktür bu nedenle cam matriks içerisine çeşitli madde ilaveleri ile dirençleri artırılmaya çalışılmıştır. Günümüzde güçlendirilmiş olan cam seramikler ile splinte kuronlar ve anterior köprüler yapmak mümkündür. Polikristalin seramikler ise yüksek kırılma direncine sahiptir ve köprü restorasyonlarında da kullanılabilmektedir. Cam seramikler adeziv simantasyonla dişe kuvvetli bir şekilde bağlanabilirken polikristalin seramikler asitlenemediğinden dolayı nispeten daha zayıf bağlanabilmektedir. 464 Yöntem: 61 yaşındaki bayan hasta eksik dişler, periodontal problem ve estetik şikayetler ile kliniğimize başvurmuştur. Eksik dişler için implant planlaması yapılmış ve implantlar yerleştirilmiştir. İyileşme süreci sonrasında yapılan protez planlamasında periodontal kayıplı anterior ve posterior dişlerde lamina restorasyonlar ile estetik durumun düzeltilmesine, üst çene sağ bölgede kanin ve 2. premolar arasında bulunan eksik diş varlığının köprü ile tedavi edilmesine hasta ile karar verilmiştir. İmplant üstü restorasyonlarda zirkonya alt yapıları ve üst çene anterior köprü restorasyonu alt yapısı lityum disilikat ile güçlendirilmiş cam seramik ile CAD/ CAM kullanılarak üretilmiş ve tabakalama porseleni ile venere edilmiştir. Anterior ve posterior dişlerdeki laminalar lityum disilikat ile güçlendirilmiş cam seramik kullanılarak ısı-pres yöntemi ile üretilmiştir. Üretilen restorasyonlar, hasta ağzına farklı yüzey işlemleri sonrasında rezin simanlarla simante edilmiştir. Bulgular: Yapılan on aylık takip sonrasında biyolojik, mekanik ya da estetik herhangi bir komplikasyona rastlanmamıştır. Sonuç: Tam seramik restorasyonlarda uygun materyal seçimi ve simantasyon prosedürlerine uyulması klinik başarı için önemlidir. Farklı sınıftaki seramikler ile farklı bölgelerdeki ihtiyaçları o bölgeye uygun materyal kullanarak çözmek mümkündür. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-170 Esthetic rehabilitation of a patient by using different types of ceramic Yavuz Altıntop, Ahmet Keski, Ender Akan, Bora Bağış Izmir Katip Celebi University Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Izmir, Turkey Method: A 61 years old female patient has been referred to our clinic with missing teeth, periodontal disease and esthetic expectation. For the missing teeth dental implants planned and inserted. After the healing period, laminate veeners planned for both anterior and posterior teeth to improve esthetic. Anterior bridge restoration planned between the canine and second premolar tooth at the right quadrant of maxilla. Zirconia framework were produced to restore implants and lithium disilicate infiltrated glass ceramic framework fabricated to restore anterior bridge with CAD/CAM and veneered with layering ceramic. Laminate veneers were produced using lithium disilicate infiltrated glass ceramic with heat-pressing method. Restorations cemented with adhesive cements after different surface treatments. Findings: At the end of the 10 months follow-up there is no biological, mechanic and esthetic complication. Conclusion: Choosing the right material and cemetation is vital for the clinical success. Requirements in different areas can solve with appropriate material from different types of ceramics. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Purpose: Ceramics divided into three groups; glass-matrix ceramics, polycrystalline ceramics, and resin-matrix ceramics. Glass-matrix ceramics have excellent translucency but have poor physical properties. To enhance physical properties manufacturer adds crystalline filler particles. Nowadays it is possible to produce splinted crowns and bridges with enhanced glass ceramics. Polycrystalline ceramics have high physical properties and can be use to fabricate bridge framework. Adhesive cementation provides excellent bond strength between glass-matrix ceramic and tooth structure in contrast polycrystalline ceramic is resistant to etching. 465 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-171 Kleidokarniyal Displazili Hastanın Protetik Rehabilitasyonu: Vaka Raporu Meryem Şahin, Olcay Şakar İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Kleidokranial Displazi (KKD) iskeletsel ve dental anomalilerle karakterize otozomal dominant kalıtım gösteren genetik bir hastalıktır.Fontanellerin kapanmasında gecikme,klavikulaların yetersiz gelişmesi,geniş simfizis pubis,dar pelvis,boy kısalığı temel klinik bulgulardır.Maxilla ve mandibulada görülen anomalililerle birlikte gömük dişler ve bu dişler üzerinde kemik yoğunluğunda artma,süt dişlerinin eksfoliasyonunda gecikme,sürnümerer dişler,daimi dişlerin sürmesinde gecikmeler görülebilir. Bu vakada KKD teşhisi konulmuş 36 yaşındaki erkek hastanın protetik rehabilitasyonu anlatılmaktır.İntraoral olarak sürmekte olan malpoze dişler bununla birlikte radyolojik olarak sürmemiş daimi dişler teşhis edilmiştir. Ekstraoral klinik muayenede 3 mm den fazla istirahat aralığı ile birlikte dikey boyutunun düşük olduğu gözlemlenmiştir. Protetik tedavi, dişlerin erüpsiyonuna izin veren ve protezin retansiyonuna katkı sağlayan silikon esaslı astar materyali uygulanmış overlay hareketli protezler ile tamamlanmıştır. 466 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-171 A Prosthetic Rehabilitation of A Patient With Cleidocranial Dysplasia: A case report Meryem Şahin, Olcay Şakar Department of Prosthodontics, Istanbul University, Istanbul, Turkey 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Cleidocranial Dysplasia (CCD) is an autosomal dominantly inherited disease, characterized with skeletal and dental abnormalities. Late closure of fontanelles, clavicular agenesis, large symphysis pubis, narrow pelvis and short stature are the main clinical findings.Impacted teeth,densening of the cortical bone surrounding the impacted teeth,delayed exfoliation of primary teeth,supernumerary teeth,delayed eruption of the permanent dentition are the common dental findings for the CCD besides the maxillo-mandibular defects. This case report describes the prosthetic rehabilitation of a 36 years old male patient who is diagnosed with CCD. Malpositioned erupting teeth is observed intraorally and unerupted permanent teeth is diagnosed radiologically. Extraoral clinical examination also revealed reduced vertical dimension with more than 3 mm free way space. The prosthetic treatment is completed with overlay removable dentures which is applied with silicone lining material to allow the eruption of the teeth and to improve the retention of the dentures. 467 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-173 Anterior Tek Diş Eksikliklerinde İmplant Tedavisi: Vaka Raporları Eda Eslemez1, Elif Nihan Atalay2, Onur Şahin1, Ülkü Ordu1 Bülent Ecevit Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Zonguldak 2 Bülent Ecevit Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Zonguldak TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ 1 468 Dental implant protezleri, eksik veya çekilmiş dişlerin rehabilitasyonu için uzun yıllardır kullanılmaktadır. Ön bölgede uygulanan implantların hem cerrahi hem de protetik açıdan zorlukları olmasına rağmen geleneksel tedaviye oranla daha sıklıkla tercih edilen bir yöntemdir. Bu vaka raporlarında, ön bölge diş eksiklikleri şikayetiyle Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı Kliniği’mize başvuran hastalara uygulanan dental implant tedavisi anlatılmaktadır. Alınan anamnez sonrası hastaların klinik ve radyolojik muayeneleri yapılmıştır. 40 yaşındaki kadın hastanın üst çenesinde konjenital lateral diş eksikliği olduğu görülmüştür. Hastanın diş eksikliğinin olduğu bölgeye gingival marjinin 2 mm altında 3,0-10 mm endoosseoz implant yerleştirilmiştir. 31 yaşındaki kadın hastada ise alt çene keser diş eksikliği görülmüştür ve diş eksikliği bulunan bölgeye 3,3-11.5 Mm endoosseoz implant yerleştirilmiştir. İyileşmeyi takiben ilave silikon ve fabrikasyon kaşık ile ölçü alınmıştır. Laboratuvar aşamasında fabrikasyon abutmentların üzerinde kazıma yapılarak zirkonyum ile kişiye özel abutment şekillendirilmesi yapılmıştır. İmplant üstü sabit restorasyonlar ağızdaki diğer dişlerle uygun form, renk ve yapıda olacak şekilde zirkonyum destekli seramik kron restorasyon olarak hazırlanmıştır. Daha sonra okluzal uyumlama yapılmış ve restorasyonlar polikarboksilat siman ile yapıştırılmıştır. Yapılan 3 ve 6 aylık klinik ve radyolojik kontroller sonrasında herhangi bir komplikasyon görülmemiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-173 Implant Treatment For Anterior Single Tooth Missing: Case Reports Eda Eslemez1, Elif Nihan Atalay2, Onur Şahin1, Ülkü Ordu1 Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Bülent Ecevit University, Zonguldak, Turkey 2 Department of Periodontology, Facuty of Dentistry, Bülent Ecevit University, Zonguldak, Turkey 1 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Dental implant prosthesis have been used for many years to the rehabilitation of missing or extracted teeth. Although the implants applied on the anterior region have some surgical and prosthetics difficulties, they are more often preferred than convensionel treatments. This case reports are presented the dental implant treatment on patients who refered to the Prosthodontics Department of Bulent Ecevit University, Faculty of Dentistry because of anterior tooth missing. Clinical and radiological examination of the patients was performed after anamnesis. 40-year-old female patient has congenital maxillar lateral incisor missing. A 3,0-10 mm-diameter endoosseous implant was placed instead of missing tooth, approximately 2 mm below the gingival margin. 31-year-old female has mandibular central missing and a 3,3-11,5 mmdiameter endoosseous implant was placed to the missing tooth region. After healing, impressions were made with additional silicone and fabrication tray. In laboratory stage, fabrication abutment was excavated to get custom abutment with zirconium. Implant prosthesis were produced with zirconium based ceramic restoration in the same form, color and structure of the other teeth. After occlusal adjustment, the restorations were cemented with poly-carboxylate cement. After 3 and 6 months clinical and radiological controls any complications were seen. 469 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-174 Dişhekimliğinde Botulinum Toksin Kullanımı Mehmet Uğur Oflaz, Serkan Görgülü Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ortodonti Anabilim Dalı, Ankara AMAÇ: Bu derlemenin amacı, dişhekimliğinde pek çok kullanım endikasyonu olan ve konvansiyonel tedavi yöntemlerine destek olmakla beraber yeni tedavi alternatifleri de sunan botulinum toksininin yapısı, etki mekanizması ve dişhekimliğindeki kullanım alanları ile ilgili yapılan çalışma sonuçlarının değerlendirilmesidir. GEREÇ-YÖNTEM: SCI/SCI-expended kapsamındaki dişhekimliği dergilerindeki çalışmalar sistematik olarak taranmıştır. ‘’Dişhekimliği botulinum toksin’’ ve ‘’dişhekimliği botoks’’ anahtar kelimeleri kullanılarak tarama yapılmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Değerlendirilen 116 makaleden derlemeye istenilen kriterlere uygun 10 tane çalışma dahil edilmiştir. 470 SONUÇ: Botulinum toksini tıpta ve Dişhekimliğinde geniş kullanım alanına sahip bilinen en güçlü nörotoksindir. Clostridium Botulium adlı bakteriden elde edilen nöromuskuler aktiviteyi belirli süreler bloke ederek çeşitli endikasyonlarda tedavi ve kozmetik amaçlar ile kullanılan bir toksindir. Botulium toksin birbiri ile benzer özellikleri taşıyan sekiz tip (A,B,C1,C2,D,E,F,G) nörotoksinin ortak adıdır. A,B,E,F tipleri insanda; C1,C2,D tipleri hayvanda toksik etki gösterirken, G tipinin toksik etkisi yoktur. Dişhekimliğinde en çok Botulium toksin A preparatları kullanılmaktadır. Tıpta ve kozmetik alanında pek çok kullanım alanı olan botulinum toksini dişhekimliğinde; gummy smile, bruksizm, benign masseter hipertrofisi, frey sendromu, ortognatik cerrahi sonrası relapsların önlenmesi, oromandibular ve baş boyun distonileri, temporomandibular eklem rahatsızlıkları, çene yüz bölgesi ağrıları, tükrük bezi patolojileri ve trigeminal nevralji için kullanılmaktadır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-174 Use of Botulium Toxin in Dentistry Mehmet Uğur Oflaz, Serkan Görgülü Gülhane Military Medical Academy, Department of Orthodontics, Ankara, Turkey AIM: The aim of this review is to evaluate the mechanism of action and usage area in dentistry and the structure of botulinum toxin which has many usages in dentistry and support conventional treatments with new therapies and also offering new alternatives. Material & METOD: A systematic review of scientific literatures using SCI/SCI-expended in dental journal was searched. Using ‘’Dentistry botulium toxin’’ and ‘’botox dentistry’’ keywords were searched. CONCLUSION: Botulinum toxin is known as the most powerful neurotoxin which has a wide range of applications in medicine and dentistry. It is a toxin which is used with therapeutic and cosmetic purposes in various indications by blocking the neuromuskular activity which is obtained from Clostridium botulinum bacterium for certain times. Botulinum toxin is the common name of eight types of neurotoxin (A, B, C1, C2, D, E, F, G) which have similar characteristics with each other. While A, B, E, F types make toxic effects on people and C1, C2, D types do on animals, G type has no toxic effect. Botulinum toxin A preparations are used the most in dentistry. Botulinum toxin, which is used in cosmetics and medicine for many uses, is also used for gummy smile, bruxism, benign masseter hypertrophy, Frey’s syndrome, prevention of orthognathic surgery relapse, oromandibular and head and neck dystonia, temporomandibular joint disorders, jaw facial pain, salivary gland pathology and trigeminal neuralgia in dentistry. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: 10 studies were included in this review according to including criteria which evaluated 116 studies. 471 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-175 Üst Daimi Kesici Dişlerde Talon Tüberkülü:İki Nadir Olgu Sunumu Ceyda Gürhan, Elif Şener, Günnur Lomçalı Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İzmir TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Talon tüberkülü süt ve daimi dentisyonda maksiller ve mandibular kesici dişlerin singulum bölgelerinde görülen ve ek bir tüberkül benzeri oluşumla karakterize gelişimsel bir anomalidir. Bu yapı şekil olarak kartal pençesine benzediği için talon cusp olarak isimlendirilmiştir. Etiyolojisi tam olarak bilinmemektedir, fakat genetik ve çevresel faktörlerin etkili olduğu düşünülmektedir. Dental anomaliler içinde görülme sıklığı %1’den azdır. Konuşma bozukluğu, okluzal çatışma, dil yaralanmaları, estetik ve çürük gibi klinik problemlere neden olabileceği için, erken dönemde tanı konması önemlidir. Bu bildiride iki ayrı talon tüberkülü olgusundaki klinik ve radyolojik özellikler sunulmaktadır. Birinci olguda 19 yaşındaki erkek hastanın maksiller kesici dişin palatinal yüzündeki çift karakterde Tip 1. talon tüberkülü sunulmuştur. İkinci olguda ise, 17 yaşındaki bayan hastanın bilateral olarak maksiller kesici dişlerinin palatinal yüzündeki çift karakterde Tip 2. semitalon tüberkülleri sunulmuştur. 472 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-175 Talon Cusp in Maxıllary Permanent Incısor Teeth:Report of Two Rare Cases Ceyda Gürhan, Elif Şener, Günnur Lomçalı Department of Dentomaxıllofacıal Radiology, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Talon cusp is a prominent accessory cusp-like structure projecting from the cingulum area or cementoenamel junction (CEJ) of the maxillary or mandibular teeth in both primary and permanent dentition. This projection was termed talon cusp because of it bear a resemblance to an eagle’s talon in shape. Etiology is not known completely but genetic and environmental factors are thought to be effective. In dental anomalies frequency of occurrence of this anomaly is less than %1. It may cause clinical problems such as speech disturbance, occlusal interferences, tongue injuries, esthetic and caries, thus early diagnosis is important for this anomaly. This report presents the clinical and radiographic characteristics of talon cusps for two cases. The first case presents double Type 1. talon cusp detected on palatal surface of a permanent maxillary incisor of a 19 years-old boy. The second case presents another double Type 2. semitalon cusp detected bilaterally on palatal surface of two permanent maxillary incisors of a 17 years-old girl. 473 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-176 Kleidocranial Displazi:Nadir Gözlenen Familyal İki Olgu Sunumu Ceyda Gürhan, Elif Şener, Zuhal Tuğsel Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İzmir TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Kleidokranial displazi dişler ve kemiklerde gözlenen generalize displazi ile karakterize otozomal dominant geçişli bir hastalıktır. Etkilenen bireylerde kısa boy, atipik fasiyal özellikler ve öncelikle kafatası ve klavikulayı etkileyen iskeletsel anomaliler gözlenir. Çok sayıda süt dişinin retansiyonu, daimi dişlerin sürmede gecikmesi yada gömük kalması ve çoğunlukla süpernumerer diş varlığı ile karakterize önemli dental problemlere neden olur. Hastalığın görülme sıklığı bir milyon kişide bir gibi oldukça düşük bir orandadır. Anomalinin tanısı; süpernümere dişler, tek veya her iki klavikulanın parsiyel/total yokluğu ve kemik malformasyonları varlığı ile karakterize temel klinik bulgular ve ailesel bulgulara dayanarak konulur. Bu bildiride, kleidokranial displazinin karakteristik klinik ve radyolojik bulgularını (kısa boy, karakteristik yüz bulguları ve multibl sürmemiş daimi diş varlığı) gösteren 16 ve 19 yaşlarındaki 2 erkek kardeşin klinik ve radyolojik özellikleri sunulmaktadır. Gömülü dişlerin daha ayrıntılı incelenebilmesi için dental volümetrik tomografi tekniğinden yararlanılmıştır. Kleidokranial displazide erken tanı, uygun tedavi yaklaşımının başlatılması için gerekli olduğundan, hekimler hastalığa özel karakteristik bulguların varlığından haberdar olmalıdır. 474 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-176 Cleıdocranıal Dysplasıa:Two Rare Famılıal Case Reports Ceyda Gürhan, Elif Şener, Zuhal Tuğsel Department of Dentomaxıllofacıal Radiology, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Cleidocranial dysplasia is an autosomal dominant disorder characterized by generalized dysplasia of the bones and teeth. Affected individuals have short stature, atypical facial features, and skeletal anomalies affecting mainly the skull and clavicle. It commonly presents with significant dental problems such as retention of multiple deciduous teeth, impaction or delay in eruption of permanent teeth, and often with the presence of supernumerary teeth. The frequency of this disorder is 1 per million individuals. The diagnosis of this condition is usually based on the presence of the main clinical features (supernumerary teeth, partial or total absence of one or both the clavicles, and bony malformations) and familial evidence. In this report, two male siblings in 16 and 19 years old having most of the characteristic clinical and radiographic features (short stature, characteristic face manifestations and radiologic findings with multiple unerupted permanent teeth) of this disorder were presented. In order to re-evaluate the impacted teeth in detail, dental volumetric tomography was taken. Since early diagnosis of cleidocranial dysplasia is essential for initiating the appropriate treatment approach, physicians should be aware of the prevalence of the characteristic symptoms. 475 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-177 Dental Volumetrik Tomografi ile Florid Osseoz Displazi Lezyonunun Radyografik Değerlendirilmesi Ceyda Gürhan, Elif Şener, Zuhal Tuğsel Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İzmir TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Florid osseöz displazi (FOD), normal kemik dokusunun yerini avasküler tipte sement benzeri doku ve fibröz bağ dokusuyla yer değiştirmesi ile karakterize çenelerde nadir gözlenen benign karakterde fibro-osseöz bir lezyondur. Genellikle orta yaşlı zenci bayanları etkilemekte, ancak Kafkas ve Asyalı bayanlarda da görülebilmektedir. Mandibula maksilladan iki kat fazla etkilenmektedir. Lezyonun gelişim süreci tamamen asemptomatik olabilmektedir, bu nedenle yüzde bir asimetri ya da ağrı oluşturmadığı sürece rutin radyografik muayenede tesadüfen fark edilir. Bu yüzden FOD’nin teşhisinde radyografik muayene, özellikle asemptomatik olan vakalarda biyopsi işleminin fraktür ve enfeksiyon riskini artırmasından dolayı önemli bir yer tutmaktadır. Radyografik olarak lezyon, çenenin birden fazla bölgesinde lokalize çoğunlukla simetrik dağılımlı dens lobüler kitleler şeklinde görüntü verir. Dental volümetrik tomografi, aksiyel, sagittal ve koronal düzlemde oluşturduğu kesit görüntüleri ise bu lezyonların radyografik olarak değerlendirilmesinde yarar sağlar. Bu bildiride florid osseöz displazi tanısı konmuş 49 yaşında bir kadın hastaya dair klinik ve radyolojik bulgular rapor edilmiş olup, radyografik değerlendirme sırasında dental volümetrik tomografi yönteminden yararlanmanın avantajları tartışılmıştır. 476 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-177 Radıographıc Evaluatıon Of Florıd Osseoz Dysplasıa Lesıon with Dental Volumetrıc Tomography Ceyda Gürhan, Elif Şener, Zuhal Tuğsel Department of Dentomaxıllofacıal Radiology, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Florid osseous dysplasia (FOD), is a very rare benign fibro-osseous lesion in which normal bone is replaced by fibrous connective tissue and calcified cementum tissue of the avascular type. This lesion commonly seen in middle –aged black women, although it also occurs in Caucasinas and Asians. The mandible was affected twice as frequently as the maxilla. The process may be totally asymptomatic and in such cases, the lesion is generally detected during routine radiographic examination unless an asymmetry or pain occurs. Thus, radiographic examination plays an important role in the diagnosis of FOD, especially in asymptomatic cases as biopsy increases the risk of infection and fracture. Radiographically, FOD appears as dense, lobulated masses, often symmetrically located in various regions of the jaws. Dental volometric tomography, because of its ability to give axial, sagittal, and coronal views, is useful in the evaluation of these lesions. In this case report, a 49 year old Caucasian female patient who was diagnosed with FOD on the basis of clinical and radiographic findings is reported and the usefulness of dental volumetric tomography for radiographic evaluation is discussed. 477 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-178 Farklı İskeletsel Tiplerde Sella Tursikanın Boyutları ve Morfolojisi Mehmet Ertugrul Ciftci1, Rıdvan Oksayan2, Oral Sokucu3, Seda Ozer4, Seher Yesildal3, Ali Murat Aktan4 1 Akdeniz Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi, Antalya 2 Osmangazi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Bölümü, Eskişehir 3 Gaziantep Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Bölümü, Gaziantep 4 Gaziantep Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi, Gaziantep AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Sınıf I, Sınıf II ve Sınıf III’e sahip olan kişilerde sella tursikanın boyutlarını ölçmek ve morfolojisini değerlendirmekti. MATERYAL-METOD: 59 hastanın (26 kadın, 33 erkek ve ortalama yaş: 28.08±12.85) konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) imajları elde edildi ve farklı iskeletsel tiplere göre ayrıldı; 20 Sınıf I, 20 Sınıf II ve 19 Sınıf III. KIBT taramalarında sella tursikanın klinoid proçesler arasındaki mesafe, çap ve derinliğin ölçülmesinin yanısıra morfolojisi de tanımlandı. Pearson’s χ2 ve Student t-testi verilerin analizi için kullanıldı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Klinoid proçesler arasındaki mesafe ve çap için grupların karşılaştırılmasında anlamlı bir fark bulundu (p: 0.007 ve p: 0.029, sırayla), fakat sella derinliğinde anlamlı farklılık görülemedi. Sınıf I, Sınıf II ve Sınıf III’lü vakalar arasında sella morfolojileri için anlamlı farklılık yoktu. 478 SONUÇ: Bu araştırmada KIBT üzerinde analiz edilen sellanın morfolojisi ve boyutları, sella tursika konusuna ilişkin ileriki çalışmalar için referans olarak kullanılabilir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-178 Morphology and Dimensions of Sella Turcica in Different Skeletal Types Mehmet Ertugrul Ciftci1, Rıdvan Oksayan2, Oral Sokucu3, Seda Ozer4, Seher Yesildal3, Ali Murat Aktan4 1 Akdeniz University, Faculty of Dentistry, Department of Dentomaxillofacial Radiology, Antalya, Turkey 2 Osmangazi University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Eskişehir, Turkey 3 Gaziantep University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Gaziantep, Turkey 4 Gaziantep University, Faculty of Dentistry, Department of Dentomaxillofacial Radiology, Gaziantep, Turkey AIM: The aim of this research was to investigate the morphology and measure dimensions of the sella turcica in individuals with Class I, Class II and Class III. RESULTS: A Significant differences was found in comparison of all groups for the diameter and interclinoidal distance (p: 0.007 and p: 0.029, respectively), but no significant differences in depth of sella could be seen. No differences between subjects with Class I, Class II and Class III could be found for sella morphologies. CONCLUSIONS: Morphology and dimensions of sella analyzed on CBCT in the present research can be performed as reference for further studies considering sella turcica topic. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIAL-METHODS: Cone beam computed tomography (CBCT) images of 59 patients (26 females, 33 males and mean age: 28.08±12.85) were obtained and divided according to different skeletal type; 20 Class I, 20 Class II, and 19 Class III. Sella turcia on CBCT scans was described as morphologic, as well as measuring diameter, depth and interclinoidal distance. Pearson’s χ2 and Student’s t-test were performed for analysis of data. 479 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-179 Maksilla ve Mandibulada Ektopik Yerleşimli Süpernümere Dişler: Olgu Sunumu Irmak Turhal1, Günnur Lomçalı1, Cemal Akay2, Nazan Koçak1 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İzmir 2 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Süpernümere dişler çenelerde görülen gelişimsel bir bozukluktur. Artı dişlerin genetik veya çevresel faktörlere bağlı meydana geldiği düşünülmesine karşın, etiyolojisi bilinmemektedir. Süpernümerer dişler çoğu zaman semptom vermezler ve genel olarak rutin klinik ve radyolojik muayene sırasında saptanırlar. Süpernümere dişlerin çoğu gömülüdür. Komşu diş kökünde rezorpsiyon, sürekli dişte sürme gecikmesi ve yer değiştirme gibi komplikasyonlara neden olduğunda bu dişlerin çekimleri gerekmektedir. Tüm süpernümere dişlerin %90-98 ‘inin maxillada gözlendiği ve bu dişlerin %40’ının molarlar bölgesinde olduğu bildirilmektedir. Süpernümere dişlerin mandibulada görülmesinin çok nadir olduğu ve (%2) rapor edilmiştir. Süpernümere dişlerin prevalansı beyaz ırkta %1-3 arasındadır. Artı dişlerin görüldüğü tüm olguların %76-78’inde tek süpernümerer diş bulunurken, iki süpernümerer diş %12-23’ün de bulunmaktadır. Üç ve daha fazla süpernümerer dişin görüldüğü olgular ise %1’in altındadır. Olgumuzda nadir olarak hem maksillada hem mandibulada bulunan kondil ve maksiller sinüste ektopik olarak yerleşmiş bilateral dört süpernümerer diş varlığını klinik özellikleri ve tedavileri ile birlikte değerlendirerek sunmayı amaçladık. 480 OLGU: 42 yaşındaki erkek hasta, kliniğimize sağ çenesinde yaygın şiddetli ağrı yakınması ile başvurdu. Yapılan radyografik muayenede hastanın 19,29,39 ve 49 nolu dördüncü molar supernumere dişleri saptandı. Dental volümetrik tomografide alınan kesitlerde 39 ve 49 nolu dişler mandibuler ramus içerisinde 19 ve 29 nolu dişler ise maksiller sinüs ile yakın ilişkide bulundu. Hastanın yakınması olan sağ ramus bölgesindeki 49 nolu dişin çevresinde dentigeröz kist ile uyumlu kemik içi lezyon bulunmaktaydı. Hastanın 49 nolu dişi lokal anestezi altında çekildi ve dentigenöz kist boşluğuna iyileşmeyi hızlandırmak için PRP (platelet rich plasma) tekniği ile tedavi uygulandı. Hastanın rutin izlemleri devam etmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-179 Maxillary and Mandibular Ectopic Supernumerary Teeth: A case report Irmak Turhal1, Günnur Lomçalı1, Cemal Akay2, Nazan Koçak1 Department of Oral and Maksillofacial Radiology, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey 2 Department of Oral and Maksillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey 1 CASE: A 42 year old male patient admitted our clinic with diffuse and severe pain on the right jaw. The radiologic examination revealed four SNT of the fourth molars, #19, #29, #39, #49 respectively. In the dental volumetric tomography #39 and #49 were located in the ramus of the mandible, #19 and #29 were closely associated with the maxillary sinus. There was a dentigerous cyst related to the tooth number 49 where the patient had the symptoms. This tooth was extracted under local anesthesia and PRP (platelet rich plasma) was applied to the dentigerous cyst cavity accelerate the healing. The patient’s symptomless routine follow-up is continuing. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Supernumerary teeth (SNT) are a developmental disorder of the jaws. The exact etiology of supernumerary teeth is unknown. SNT are usually symptomless and they are noticed during routin examination. These teeth need extraction because they are related to complications like resorbtion in the adjacent tooth, delay in the eruption or displacement of the permenant teeth. Of the SNT 90-98% are seen in the maxilla and 40% of these are molar teeth. Mandible is a rare location for SNT and only 2% of the SNT are reported to be in the mandible. The prevalence of SNT is 1-3% in caucasians. The prevalance of patients with three or more SNT is less than 1%. We would like to present a rare case with four ectopic SNT bilaterally located in the condyle of the mandible and maxillary sinus with clinical findings and treatment. 481 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-180 Ameloblostoma ile Birlikte Görülen Gardner Sendromu: Olgu Sunumu Irmak Turhal1, Zuhal Tuğsel1, Yiğit Tiftikçioğlu2, Nazan Koçak1 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İzmir 2 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ 1 482 Gardner sendromu kolon polipleri, çok sayıda osteom ve cilt, yumuşak dokuda mezenkimal tümör varlığı ile tanımlanmış otozomal dominant kalıtım gösteren ve nadir görülen bir hastalıktır.Kolon polipleri malign transformasyon açısından çok yüksek risk taşır. Bu nedenle erken tanı ve tedavisi önemlidir. Gardner sendromunun cilt bulguları epidermoid kist, desmoid tümör ve diğer benign tümörleri içermektedir. Osteom kemik dokunun benign tümörüdür ve yavaş büyüme özelliğine sahiptir.Üç ve daha fazla osteom saptandığında gardner sendromu araştırılmalıdır. Osteomların çok büyük kısmı baş lokalizasyonundadır. En yaygın olarak etkilenen kemikler mandibula ve maksilladır. Birçok hastada ilk olarak dental osteomlar görülür ve cerrahi girişimler uygulanır. Dental açıdan gardner sendromunun diğer bir önemli yanı hastaların bir kısmında çok sayıda çene kemiğinde gömülü odontom ve gömülü dişler bulunmasıdır. Hastaların %70’inde dental bozukluklar görülmektedir. Hastaların bu açıdan taranması ve takibi gerekmektedir. Gardner sendromunun literatürlerde birçok farklı tümör ile ilişkisi ortaya konmuştur. Olgumuzda ise mandibulada ameloblastoma mevcuttur.Ameloblastoma ile Gardner sendromu ilişkisi tam olarak açıklanmamış olsa da nadir olarak ameloblastoma ile Garder sendromunun birlikte bulunduğu vakalar mevcuttur. Gardner sendromu tanılı 48 yaşındaki erkek hasta alt çenede ağrı ve şişlik nedeni ile kliniğimize başvurmuştur. Radyolojik muayenede ortopantomografta 31-32 nolu diş bölgesinde 22x20 mm boyutlarında radyolüsent lezyon dikkat çekmiştir. Bu bölgeden ileri radyolojik tetkik yapılarak CBCT çekilmiş, hastada radyolüsent lezyon,odontom ve osteomlar izlenmiştir. Hasta plastik cerrahi bölümüne konsülte edilmiş bu bölgedeki radyolüsent lezyon eksize edilmiş. Histopatolojisi akantomatöz ameloblastoma ile uyumlu sonuçlanmıştır. Hastanın erken dönem takipleri yapılmaktadır. Bu çalışmada nadir rastlanan Gardner sendromu ile ameloblastomanın birlikte görüldüğü olguyu sunmak ve birbiri ile ilişkisini değerlendirmeyi amaçladık. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-180 Gardner Syndrome with Ameloblastoma: A Case Report Irmak Turhal1, Zuhal Tuğsel1, Yiğit Tiftikçioğlu2, Nazan Koçak1 Department of Oral and Maksillofacial Radiology, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey 2 Department of Oral and Maksillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey Gardner syndrome is are rare autosomal dominant disease characterized with colon polyps, multiple osteomas and presence of mesenchymal tumors arising from skin and soft tissue. For this reaseon timely diagnosis and treatment is essential. Typical skin manifestation include epidermoid cyst, desmoid tumor and other benign tumors. In the case of three or more osteomas Gardner syndrome must be investigated. Most of the osteomas are located in the head region. Most affected bones and mandible and maxillary. Another dental feature of Gardner syndrome is that some patients impacted otondomas and unerupted teeth in the jaw bones. 70% of the patients have dental problems. Because of this these patients need proper screening and close surveillence. Gardner syndrome is associated with a variety of tumors reported in the literature. Our case had ameloblastoma of the mandible. Gardner syndrome and ameloblastoma relation has not been clearly identified in previous reports however limited number of this coexistance had been reported. A 48 year old male patient admitted our clinic with a complaint of pain and swelling on the mandible. Orthopantomography revealed a radiolucent lesion located at the region of teeth 3132 with a size of 22x20 mm. Further radiologic examination was made with CBCT. This revealed the radiolucent lesion plus odontoma and osteomas. The patient was referred to the plastic surgery department. The radiolucent lesion was excised and the final histopathological report was acanthomatous ameloblastoma. Patient’s asymptommatic follow-up is continuing. Our aim was to present and evaluate the rare presence between Gardner sydrome and ameloblastoma. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION 1 483 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-181 Minimal Yer Darlığında Alternatif Bir Teknik: Olgu Sunumu Tuğba Nale, Simge Durmuşlar Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Zonguldak AMAÇ: Diş çekimi sonrası protetik işlemler geciktirildiğinde, komşu dişlerin çekim boşluğuna migrasyonu sonucu ark üzerinde yer kaybı oluşabilir. Bu olgu sunumunda üst sağ 2. Premolar dişin çekimi sonrası 1. premolar ve 1. molar dişler arasında oluşan yer kaybının EZ-Retainer® ile geri kazanılması anlatılmaktadır. YÖNTEM: 28 yaşında kadın hastada diş çekimi sonrası oluşan çekim boşluğunda komşu dişlerin migrasyonu sebebiyle yer kaybı olduğu belirlenmiştir. İmplant tedavisi öncesi yer kazanımı için EZ Retainer® üst sağ 1. premolar ve 1. molar dişler arası mesafeye göre uyumlanarak aktive edilmiştir. Hasta düzenli olarak takip edilerek yer kazanım değerleri kaydedilmiştir. BULGULAR: Ayarlanabilir yer tutucu olarak kullanılan EZ-Retainer®’ın diastemaları 1. haftada kapattığı, 1. ve 2. molarların distalizasyonunun ise daha yavaş sonuç verdiği gözlenmiştir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Minimal yer darlığının tedavisinde kullandığımız bu teknik; uygulama kolaylığı, hasta kooperasyonu ve estetik görüntüsü nedeniyle yer kazanımı için bir alternatif oluşturabilir. 484 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-181 An Alternative Technique in the Lack of Space: Case Report Tuğba Nale, Simge Durmuşlar Bülent Ecevit University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Zonguldak, Turkey OBJECTIVE: If the prosthetic procedures delayed after the extraction of the teeth, the adjecent teeth migrate to the extraction area and may cause to lack of space on the dental arch. This case report presents a space regaining with EZ-Retainer® between the first premolar and first molar area after the second premolar extraction. METHODS: Lack of space in the extraction area which was occurred after the migration of the adjacent teeth was observed in 28-years-old female patient. In order to the space regaining before the implant treatment, EZ-Retainer® was activated according to the distance between first premolar and first molar and applied. The patient was regularly followed and space regaining values was noted. CONCLUSIONS: Technique that is used in treating minimal lack of space can be a good alternative for space regaining because of the easy application, patient cooperation and aesthetic view. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: EZ-Retainer® which is used for adjustable space maintainer was closed diastema for about 1 week and distalization of the first and second molars was occured more slowly. 485 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-182 Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi ile Bifid Mandibular Kondilin Değerlendirilmesi Özlem Okumuş, Asım Dumlu, M. Oğuz Borahan Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İstanbul AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Türk popülasyonunda bifid mandibular kondilin (BMK) sıklığını ve paternini konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) ile değerlendirmektir. YÖNTEM: Bu çalışmada, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi bölümünde rastgele seçilen ve yaşları 1686 arasında olan 500 hastanın KIBT kayıtları incelenmiştir. KIBT görüntüleri BMK varlığına göre değerlendirilmiştir. BULGULAR: 500 hasta arasından 26’sı (% 52) kadın, 24’ü (%48) erkek olan 50 (% 10) hastada BMK varlığı bulunmuştur. 50 hastanın 45’i (% 90) unilateral, 5’i (% 10) bilateraldir. Sağ ve sol taraflar arasında ya da kadın erkek hastalar arasında istatiksel olarak anlamlı farklılık bulunmamıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: İncelemelerimize göre bu çalışma Türk popülasyonunda BMK’in sıklığını KIBT ile değerlendiren ilk çalışmadır. Bu çalışma BMK sıklığının önceki çalışmalara göre yüksek olduğunu ayrıca, KIBT’nin BMK’i değerlendirmede uygun bir görüntüleme yöntemi olduğunu ortaya koymaktadır. 486 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-182 Evaluation of Bifid Mandibular Condyles with Cone-beam Computed Tomography Özlem Okumuş, Asım Dumlu, M. Oğuz Borahan Marmara University Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Radiology, İstanbul, Turkey OBJECTIVES: The aim of this study was to evaluate the frequency and pattern of bifid mandibular condyle (BMC) using cone beam computed tomography (CBCT) in the Turkish population. METHOD: This study was analyzed CBCT records of 500 patients who were aged from 14 to 86 years and randomly selected in the Department of Oral and Maxillofacial Radiology. CBCT images were assessed as present or absent for BMC. CONCLUSION: To our knowledge the present study is the first study evaluating the frequency of BMC using CBCT in the Turkish population. The study exhibited that the frequency of BMC is higher than previous reports also CBCT is a proper imaging technique for the assessment of BMC. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: Among the 500 patients, 50 patients (10%) were found to have BMC, of whom 26 (52 %) were female and 24 (48 %) were male. Of these 50 patients, 45 (90 %) had unilateral and 5 (10 %) had bilateral BMC. No statistically significant differences were found between either the right and the left sides or between female and male patients. 487 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-183 Baş ve boyunda manyetik rezonans görüntüleme ile incelenen bölgeler ve inceleme nedenleri Meryem Toraman Alkurt1, Büşra Can1, Nil Tokgöz2, İlkay Peker1 Gazi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Ankara 2 Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Ankara 1 AMAÇ: Manyetik rezonans görüntüleme (MRG) baş ve boyun bölgesinde görülen hastalıkların tanı, değerlendirme ve takibinde kanıtlanmış ve yararlı bir araçtır. Bu retrospektif çalışmanın amacı baş ve boyun bölgesinden istenen MRG tetkiklerinin bölgelerini ve nedenlerini belirlemektir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ MATERYAL-METOD: Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalına başvuran 0-89 yaş aralığında (yaş ortalaması: 44.6) 689 hastanın (385 kadın ve 304 erkek hasta) MRG istek formları incelendi. Hastaların demografik bilgileri, incelenen bölgeler ve MRG tetkiki nedenleri kaydedildi. 488 BULGULAR: En sık MRG tetkiki istenen bölge beyin idi (71.84%) ve bunu sırasıyla kulak (7.4%), nazofarinks (3.7%), boyun (2.4%), orbita (2.3%), temporomandibular eklem (0.29%), temporal bölge (0.29%) ve baş ve boyundaki diğer bölgeler (11.75%) takip etmekteydi. İncelemeler en çok baş ağrısı varlığı veya şüphesi (12.19%) nedeniyle istenmişti; bunu sırasıyla gamma knife operasyonu öncesi ve sonrası kontrol (%6.53), vertigo varlığı veya şüphesi (5.07%), intrakraniyel kitle (4.93%), serebrovasküler olay (3.77%), multiple skleroz takibi veya şüphesi (3.62%), pontoserebellar köşe tümörü varlığı veya şüphesi (1,88%), nazofarinks kanseri takibi veya şüphesi (1.74%), trigeminal nevralji (0.87%) ve eşit sayıda olmak üzere tinnitus ve tiroid orbitopati varlığı, şüphesi veya takibi (0.72%) izlemekteydi SONUÇ: Çalışmanın sonuçları baş ve boyun bölgesinde en sık MRG ile incelenen bölgenin beyin ve başlıca inceleme nedeninin baş ağrısı olduğunu gösterdi. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-183 The regions and reasons of magnetic resonance imaging in head and neck Meryem Toraman Alkurt1, Büşra Can1, Nil Tokgöz2, İlkay Peker1 Department of Maxillofacial Radiology, Gazi University, Faculty of Dentistry, Ankara, Turkey 2 Department of Maxillofacial Radiology, Gazi University, Faculty of Medicine, Ankara, Turkey 1 PURPOSE: Magnetic Resonance Imaging (MRI) is a proven and useful imaging method for diagnosis, evaluation and follow-up of head and neck diseases. The aim of this retrospective study was to assess regions and reasons of MRI requests in head and neck. RESULTS: The most common requested MRI region was brain (71.84%) and followed by ear (7.4%), nasopharynx (3.7%), neck (2.4%), orbit (2.3%), temporomandibular joint (0.29%), temporal (0.29%), (0.14%) and other regions of head and neck (11.75%), respectively. The examinations were mostly requested for presence or suspicion of headache (12.19%), and followed by pre or post-op check of gamma knife operation (%6.53), presence or suspicion of vertigo (5.07%), intracranial bulks (4.93%) and cerebrovascular accident (3.77%) and suspicion or follow-up of multiple sclerosis (3.62%), presence or suspicion of pontocerebellar angle tumors (1,88%), suspicion or follow-up of nasopharynx carcinomas (1.74%) and trigeminal neuralgia (0.87%), presence, suspicion or follow-up of tinnitus and thyroid orbitopati equally (0.72%). CONCLUSION: The results of this study showed that the most common requested MRI region in head and neck was brain and it was requested mostly for headache. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIALS-METHODS: MRI request forms of 689 patients (385 females and 304 males) aged between 0 and 89, with mean age of 44.6 were assessed in Gazi University Faculty of Medicine, Department of Radiology in this study. Demographic information, examination regions and MRI request reasons of the patients were recorded. 489 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-184 Türk toplumunda diş eksikliği görülme sıklığı ve dağılımı Merve Çayırcı1, Gamze Aren1, İlknur Özcan2, Sedef Ayşe Uyanık2 İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Oral Diagnoz ve Radyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 1 AMAÇ: Bu çalışma İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı kliniğine Ocak 2015- Ocak 2016 tarihleri arasında başvuran çocuklarda diş eksikliği görülme sıklığının değerlendirilmesi amacı ile gerçekleştirilmiştir. YÖNTEM: Çalışma, 4-13 yaş aralığındaki 2987 hastanın panoramik radyografilerinin değerlendirilmesi üzerine kurulmuştur. Bulgular, cinsiyet, yaş, lokalizasyon ve sayı bakımından yüzde oranları olarak ki-kare testiyle değerlendirilmiştir. BULGULAR: Diş eksikliği prevalansı %7,3 olarak bulunmuştur. Eksiklik en fazla kız çocuklarda saptanmıştır. Diş eksikliği en sık üst ikinci küçük azılarda, daha sonra üst yan kesici ve alt ikinci küçük azılarda görülmüştür. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Diş eksikliği oranları, eksikliğin dağılımı ve şekli, önceki çalışmalarla örtüşmektedir. 490 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-184 A study of prevalence and distribution of tooth agenesis Merve Çayırcı1, Gamze Aren1, İlknur Özcan2, Sedef Ayşe Uyanık2 Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Istanbul 2 Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Oral Diagnosis and Radiology, Istanbul 1 Objection: The objective of this study was to assess the current prevalence of dental agenesis in pediatric patients referring to the Department of Pediatric Dentistry, İstanbul University faculty of Dentistry between january 2015- january 2016 MATERIALS-METHOD: The study based on 2987 panoramic radiographs of patients between the ages of 4 and 13 years. The findings were analyzed statically according to age, gender, localization and number by chi-square test. RESULTS: The prevalence of toothagenesis was 7.3%. Hypodontia was found more frequantly in girls. Maxillary second premolars were the most frequantly missing teeth, followed by maxillary lateral incisors and mandibular second premolars. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CONCLUSION: The incidence of dental agenesis, its pattern and distribution per tooth type are in accordance with the previous published studies. 491 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-185 Gömülü üçüncü molar ve kaninlerin konik ışınlı bilgisayarlı tomografiyle değerlendirilmesi Melike Başaran, Esin Bozdemir Süleyman Demirel Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız,Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Isparta AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, gömülü üçüncü molar ve kanin dişlerin pozisyonlarının ve komşu anatomik yapılarla ilişkilerinin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) ile değerlendirilmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Çalışmada 200 hastadan (101 erkek, 99 kadın) alınan KIBT görüntülerinde belirlenen 316 gömülü diş (kanin ve molar dişler) incelenmiştir. Gömülü 3.molar ve kanin dişlerin üç boyutlu pozisyonları, komşu dişlerde kök veya kronda rezorpsiyon oluşturup oluşturmadığı, gömülü dişlerin follikülünde kistik değişimin olup olmadığı, mandibular 3. molar dişlerin mandibular kanalla, maksiller molar dişlerin maksiller sinüsle olan ilişkisi değerlendirildi. 492 BULGULAR: Gömülü dişlerin çoğunluğu maksilladaydı. Gömülü kanin dişlerin hepsi maksilladaydı. Gömülü kaninler çoğunlukla mezyopalatinal pozisyonda bulunmaktaydı (p=0,00). Gömülü mandibular molar dişlerin çoğunluğu mezyoanguler pozisyonda, maksiller molar dişlerin çoğunluğu ise distoanguler pozisyonda tespit edildi (p=0,00). Gömülü mandibular molar dişle mandibular kanal arasında kemik dokusu gömülü dişlerin % 47’sinde belirlendi. Gömülü maksiller molar dişlerin çoğunluğunda maksiller sinüsle gömülü diş arasında kemik septa olmadığı dişin maksiller sinüs sınırında olduğu tespit edildi (p=0.00). Daha çok gömülü mandibular molar dişlerde kistik değişim izlendi. Komşu dişte rezorpsiyona neden olan dişlerin hepsi gömülü kanin dişlerdi. SONUÇ: Diş çekimi esnasında ve/veya sonrasında; ağrı, çenelerde kırık, parestezi, oro-antral fistül, komşu dişe zarar verme gibi komplikasyonlar meydana gelebilir. Bu komplikasyonlardan kaçınmak için gömülü dişlerin lokalizasyonunu, komşu anatomik yapılar ve dişlerle olan ilişkisini belirlemede iki boyutlu görüntüleme yöntemlerine göre daha doğru sonuçlar veren üç boyutlu görüntüleme sağlayan konik ışınlı bilgisayarlı tomografiden yararlanılabilinir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-185 Evaluation of impacted third molars, canines with cone beam computed tomography Melike Başaran, Esin Bozdemir Department of Dentomaxillofacial Radiology, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta, Turkey AIM: The aim of this study is to evaluate the position and relationships with neighboring anatomical structure of impacted third molar and canine teeth with cone beam computed tomography (CBCT). FINDINGS: The majority of impacted teeth were in the maxilla. All of impacted canine teeth were in the maxilla. Impacted canine teeth were located mostly in the mesial-palatal position (p=0.00). Most of the impacted mandibular third molars were situated in the mesioangular positon and most of the impacted maxillary molars were in the distoangular position (p=0.00). Bone tissue between impacted molar tooth and mandibular canal was determined in the 47% of the impacted mandibular molars. There was no bone septa between maxillary sinus and impacted molar tooth in the most of the impacted maxillary molar (p=0.00). Cystic change was detected more in the impacted mandibular third molars. All of impacted teeth caused resorption in the neighboring teeth was maxillary canine teeth. CONCLUSION: Several complications such as pain, paresthesia, fracture of the jaws, oroantral fistula, damage to the adjacent teeth can occur during the extraction of the teeth and/or postoperatively. To avoid these complications, CBCT can used to detect localization, relationship with adjacent structures and teeth of the impacted teeth. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: 316 impacted teeth in the CBCT of 200 patients (101 men, 99 women) were evaluated. Impacted third molar and canine teeth were assessed in terms of their three dimensional position, the presence of resorption on the neighboring teeth and the cystic change, in relation to mandibular canal and maxillary sinus. 493 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-186 Periferal dev hücreli granülom: Bir vaka raporu Ayşe Aydoğmuş Erik1, Hakan Amasya1, Özlem Görmez1, Mehmet Fatih Şentürk2, Derya Yıldırım1 Süleyman Demirel Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız,Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Isparta 2 Süleyman Demirel Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız,Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Isparta 1 AMAÇ: Periferal dev hücreli granülom (PDHG) periost ve periodontal ligamentten köken alan, dişeti dokusu hasarına cevap olarak gelişen bir hiperplastik bağ dokusudur. Etyolojisinde yetersiz ağız hijyeni (dental plak, diş taşı), irritan ve travmatik faktörler (diş çekimi, kötü uyumlu restorasyonlar) olduğu düşünülür. Bu vaka raporunda 42 yaşında kötü ağız hijyeni olan kadın hastada sağ maksiller kanin-premolar bölgesinde bulunan, büyük boyutlara ulaşmış bir PDHG sunuldu. YÖNTEM: Klinik muayenede sağ maksiller kaninden sağ maksiller ikinci premolara kadar uzanan, yüzeyi ülsere kırmızı renkli dişeti hiperplazisi gözlendi. Panoramik radyografta kanin dişi etrafındaki interdental kemikte yüzeyel bir erozyon olduğu saptandı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Lezyon cerrahi olarak çıkarıldı ve histopatolojik incelenmede PDHG tanısı koyuldu. Operasyonu takip eden 6 ay içerisinde rekürrens gözlenmedi. 494 SONUÇ: PDHG ağız boşluğunda nispeten nadir rastlanan bir lezyon olsa da, lezyonun büyük boyutlara ulaşabileceği, altındaki kemik dokuyu etkileyebileceği, rekürrens riskinin bulunduğu, bu durumların tanı ve tedavi planlamasında önemli olduğu unutulmamalıdır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-186 Peripheral giant cell granuloma: A case report Ayşe Aydoğmuş Erik1, Hakan Amasya1, Özlem Görmez1, Mehmet Fatih Şentürk2, Derya Yıldırım1 Department of Oral and Dentomaxillofacial Radiology, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta, Turkey 2 Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta, Turkey 1 OBJECTIVE: Peripheral giant cell granuloma (PGCG) is a hyperplastic connective tissue response to injury of gingival tissues which is origin from periosteum and periodontal ligament. Poor oral hygiene (dental plaque, calculus), irritant and traumatic factors (tooth extractions, poor fillings), are considered as etiologic factors. In this case report a 42-years old female patient who has a uniquely large PGCG localized in the right maxillary canine-premolar region with poor oral hygiene was presented. RESULTS: Lesion was excised surgically and the histopathologic examination revealed PGCG. No recurrence was observed in 6 months follow up. CONCLUSION: Although PGCG is an relatively uncommoın lesion of the oral cavity, it should be noted that the lesion may become large size, affects the underlying bone and has recurrence risk which are important at the diagnosis and treatment planning. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: Clinical examination of patient revealed a red colour gingival hyperplasia with ulcerated surface extending from the maxillary right canine to the maxillary right second premolar. Panoramic radiograph revealed superficial erosion of the crest of the interdental bone around of the canine tooth. 495 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-187 Daimi dişlerde geminasyon: vaka serisi Ayşe Aydoğmuş Erik, Elif Bilgir, Derya Yıldırım Süleyman Demirel Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Dentomaksillofasiyal Radyoloji, Isparta AMAÇ: geminasyon tek bir diş tomurcuğunun kısmen ve ya tamamen iki diş formuna dönüşmesiyle meydana gelen nadir bir anomalidir. Geminasyonlu dişler süt dentisyonda daimi dentisyondan daha sık görülür. Maksiller anterior bölgede daha büyük oranda gözlenir. Anormal diş erüpsiyonundan sonra klinik olarak tespit edilebilir. Radyograflarda geminasyonlu dişin sert dokusu ve pulpa odasındaki değişiklikler izlenebilir. Pulpa odası sıklıkla tek ve genişlemiştir ve parsiyel olarak ikiye ayrılabilir. Bu vaka serisinde geminasyonlu sekiz vaka sunuldu, klinik ve radyografik özellikleri tartışıldı. YÖNTEM: çeşitli dental şikayetleri ile kliniğimize başvuran sekiz hastanın geminasyonlu dişleri klinik ve radyografik bulguları ile gösterildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: geminasyonlu dişlerin dördü mandibular kesici bölgesindeydi. Maksillada ise iki diş kesiciler bölgesinde, bir diş kanin bölgesinde ve bir diş molar bölgesinde yer alıyordu. 496 SONUÇ: Bu anomali maloklüzyona, dental ark şeklinde değişikliğe, periodontal hastalığa, hiperdontiye, sürme bozukluğuna, estetik bozukluğa ve yüksek çürük potansiyelinin artmasına neden olur. Genel lokalizasyonun aksine, bu raporda nadir görülen maksiller molar, kanin ve mandibular geminasyon vakaları sunuldu. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-187 Gemination of permanent teeth: case series Ayşe Aydoğmuş Erik, Elif Bilgir, Derya Yıldırım Suleyman Demirel University, Faculty Of Dentistry, Department Of Dentomaxillofacial Radiology, Isparta, Turkey OBJECTIVE: Gemination is an uncommon anomaly caused by the incomplete attempt of a single tooth bud to form two teeth. Geminated teeth are found more frequently in primary dentition than permanent dentition. It has a greater tendency to occur in the maxillary anterior region. It can be detected clinically after the anomalous tooth erupts. Radiographs reveal the altered shape of the hard tissue and pulp chamber of the geminated tooth. The pulp chamber is usually single and enlarged and may be partially divided. In this case series, eigth cases with gemineted teeth were presented and their clinic and radiograhpic features was discussed. METHODS-MATERIALS: The geminated teeth of the eight patients who come to our clinic with a variety of dental complaints were demonstrated with clinical and radiographic findings CONCLUSION: This anomaly leads to higher caries potential, malocclusion, changes in the dental arch shape, periodontal disease, hyperdontia, and eruptive disturbance of tooth and creates poor esthetics. Despite of general location, in this case series maxillary molar, canine and mandibular gemination cases are rare 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: Four of the geminated teeth were mandibular incisors. In maxilla there were two incisors, one canine and one molar geminated teeth. 497 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-188 Keratokistik Odontojenik Tümör: Olgu Sunumu Berceste Polat Akmansoy1, Hakan Karagözoğlu2, Yaşar Özkan2, Şebnem Erçalık Yalçınkaya1 Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İstanbul 2 Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul 1 AMAÇ: Bening kistik bir neoplazm olan keratokistik odontojenik tümör, agresif karakteri ve yüksek rekürrens oranı ile bilinir. Lokalizasyon olarak genellikle posterior mandibular bölgeden ramusun süperioruna doğru uzanan lezyonlar şeklinde izlenirler. Bu çalışmada radyografide rastlantı sonucu görülen bir keratokistik odontojenik tümör vakası sunulmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ METOD: Herhangi bir sistemik rahatsızlığı bulunmayan 49 yaşındaki erkek hastada Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı’nda yapılan ilk muayene sırasında istenen panoramik radyografi ile rastlantı sonucu fark edilen radyolusent, çevresi belirgin sınırlı bir lezyon saptanmıştır. Konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) ile yapılan incelemede sağ posterior mandibular molar bölgesinden ramusta singular çentiğe kadar uzanmakta olan lezyonun septalı bir yapı göstermekte olduğu görüldü. İlgili bölgeden Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı’nda insizyonel biyopsi yapıldı ve histopatolojik olarak keratokistik odontojenik tümör tanısı konuldu Tedavisinde lezyonun kapladığı alanın büyüklüğü nedeniyle marsüpyalizasyon ve takiben enükleasyon operasyonunu planlandı. 498 BULGULAR-SONUÇ: Semptomsuz olarak gelişebilen keratokistik odontojenik tümörlerin tanısında radyolojik inceleme çok önemlidir. Rekürrens oranı çok yüksek olan bu tür lezyonların tedavi planlaması radikal olmalı ve lezyonu çevreleyen sağlam dokudan da bir miktar eksizyon yapılmalıdır. Tedavi sonrasında ise hastanın düzenli aralıklarla radyografik takibi gerekmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-188 Keratocystic Odontogenic Tumor: A Case Report Berceste Polat Akmansoy1, Hakan Karagözoğlu2, Yaşar Özkan2, Şebnem Erçalık Yalçınkaya1 Marmara University Faculty of Dentistry, Department of Maxillofacial Radiology, İstanbul, Turkey 2 Marmara University Faculty of Dentistry, Department of Maxillofacial Surgery, İstanbul, Turkey 1 AIM: Keratocystic odontogenic tumor, defined as a bening cystic neoplasm, known as with its aggressive characteristic and high recurrency ratio. It generally localizes in posterior mandibular region through superior ramus however some lesions may expands inside maxillar sinus. It was aimed to present a keratocystic odontogenic tumor case as an incidental radiologic finding in this report. RESULTS AND CONCLUSION: Non-symptomatic keratocyctic odontogenic tumors can be diagnosed using precise radiographical examination. This highly recurrent lesions have to be treated radically with the exisicion of surrounding healthy tissues. After the treatment period, patient must be followed with routine radiographs. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: A radiolucent lesion with significant cortical borders was seen as an incidental finding on a panoramic radiograph of a 49-year-old male patient having no systemic disease at the Outpatient Clinic of the Department of Oral and Maxilofacial Radiology. Cone Beam Computed Tomography (CBCT) scans show the extension and semptums of the hypodense lesion localized in the right posterior mandibular region throughout singular notcha. An incisional biopsy was performed in the Department of Oral Maxillofacial Surgery and histopathological examination revealed keratocyctic odontogenic tumor diagnosis. Marsupialization following with enucleation was planned as surgical treatment protocol. 499 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-189 Meziyodens: Vaka Serisi Ayşe Aydoğmuş Erik, Elif Bilgir, Derya Yıldırım Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dentomaksillofasiyal Radyoloji, Isparta AMAÇ: Meziyodens terimi santral kesici dişler arasında görülen süpernümerer dişler için kullanılır. Etiyolojisi tam olarak bilnmemesine rağmen, dental laminanın hiperaktivitisine bağlı olarak geliştiği düşünülmektedir. Meziyodensler en yaygın süpernümerer dişlerdir, tek veya çok sayıda görülebilirler. Bu vaka serisinde klinik ve radyografik bulgularıyla 9 sürmemiş ve 1 sürmüş meziyodens sunuldu. YÖNTEMLER: Vakalar kliniğimize başvuran hastaların rutin klinik ve radyografik tetkikleri esnasında teşhis edildi. Periapikal ve panoramik radyograflar ve KIBT görüntüleri ile değerlendirildi. BULGULAR: Sunulan vakalardan üçü sürmemiş çift meziyodens, altısı sürmemiş tek meziyodens ve biri de sürmüş tek meziyodensdir. Sürmemiş meziyodens vakalarından birinin insisiv kanal kisti ile ilişkili olduğu izlendi. İkisinin de enversiyon konumda olduğu belirlendi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Klinik olarak genellikle asemptomatik olmalarına rağmen, çeşitli patolojik komplikasyonlara neden olabilirler. Bu vaka serisinde köklerde dilaserasyon ve angulasyon, sürme bozukluğu, komşu diş köklerinde rezorbsiyon, kist formasyonu gibi meziyodenslere bağlı olarak görülen patolojik değişiklikler sunuldu 500 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-189 Mesiodens: Case Series Ayşe Aydoğmuş Erik, Elif Bilgir, Derya Yıldırım Suleyman Demirel University, Faculty Of Dentistry, Department Of Dentomaxillofacial Radiology, Isparta, Turkey OBJECTIVE: The term mesiodens is used to refer to a supernumerary tooth in the anteiror region between the central incisors. Although, the etiology of mesiodens not completely understood, today the theory suggesting that the anomaly is resulting from the hyperactivity of dental lamina has been generally adopted. Mesiodens are the most common supernumerary teeth and it can be occur singly, multiply. In this case series nine patients with unerupted mesiodens and a patient with erupted mesiodens were presented with clinical and radiographic findings. Method and matherial: The cases were diagnosed on routine clinical and radiographic examinations of patients appealed to our clinic. The cases were evaluated with periapical and panoramic radiographs and CBCT images. CONCLUSION: Allthough clinical manifestations are rare, they can also cause various pathological complications. These include vestibular or lateral root angulation and/or dilaceration, eruption disruption and root resorption of adjacent teeth and formation of cysts as our cases. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: In the presented cases, there were three double unerupted, six single unerupted, one erupted mesiodens. In unerupted mesiodens cases one of them was related with incisive canal cyst and two of them were inverted positioned. 501 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-190 Dişhekimliğinde orthomoleküler tıp( vitamin ve mineral ilişkileri) Tijen Secerli Dürer Grupdent Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Vitamin ve mineraller, vücuttaki enzimlerin çalışabilmesi için gerekli yapı taşlarıdır. Bunların vücutta yeterli miktarda bulunması bir takım koşullara bağlıdır. Birbirleriyle etkileşimleri ve yeterli miktarda emilmeme durumunda eksiklikleri bir takım ağız belirtileri verir. Bu sunumda Dişhekimliği açısından vitamin ve minerallerin eksiklik ve fazlalığının ağız belirtileri, cerrahi işlemler öncesi anamnezde bu konu ile ilgili sorgulanması ve dikkat edilmesi gereken durumlar, ağır metallerin esansiyel minerallere etkisi tartışılmaktadır. 502 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-190 Orthomolecular medicine in dentistry( relationship between vitamins and minerals) 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Tijen Secerli Dürer Grupdent Dental Clinic, Turkey Vitamins and minerals are necessary building blocks that allow enzymes in the body to work. Their sufficient presence in the body depends on a set of conditions. Their interaction with each other and their insufficient absorption in the body may cause certain oral symptoms. In this presentation, oral symptoms caused by vitamin and mineral deficiency or surplus, examination of minerals and vitamins in anamnesis before surgical operations and points to be taken into consideration and the effects of heavy metals on essential minerals are discussed. 503 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-191 Trismusu olan bir hastada myofasyal trigger noktalarına nöralterapi uygulamasıyla yapılan vaka sunumu Tijen Secerli Dürer Grupdent Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Bu posterde TME disfonksiyonlarının diş hekimleri tarafından nöralterapi bakış açısıyla incelenmesi ve tedavisi tartışılmakta, uygulanan tedavi tekniği ve 6 ay sonraki kontrol sonuçları sunulmaktadır. 504 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-191 Neuraltherapy treatment in myofacial trigger points in a patient suffering from trismus presentation Tijen Secerli Dürer Grupdent Dental Clinic, Turkey 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION In this poster TME dysfunctions and treatment are examined in terms of neuraltherapy by dentists. Treatment methods applied and control results after 6 months arepresented. 505 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-192 Mandibular Premolar Dişlerde Bilateral İzlenen DENS İNVAGİNATUS: Nadir Bir Olgu Sunumu Ceyda Gürhan1, Pelin Güneri1, İrem Köseler2 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız,Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı,İzmir 2 Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı,İzmir 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Dens in dente, dilasere kompozit odontoma veya gestant odontoma olarak da bilinen Dens Invaginatus (DI) yumuşak doku oluşum safhası esnasında dental papillanın invaginasyonu ile meydana gelen minenin gelişimsel malformasyonudur. Süpernumere ve süt dişleri de dahil herhangi bir dişte görülebilen DI, en sık olarak maksiller daimi lateral dişlerde izlenmekle birlikte, santral kesicilerde ve nadiren de mandibular dişlerde görülür. Oehlers sınıflamasına göre, penetrasyon derinliği ve periapikal doku ya da periodontal ligament ile ilişkilerine bağlı olarak DI 3 gruba ayrılmıştır. Tip1. invaginasyon dişin kronunda sınırlıdır; Tip2. invaginasyon mine sement sınırını geçer ve kör boşluk oluşur; Tip 3. invaginasyon periapikal dokulara ve periodontal ligamente ulaşır ve ikinci bir foremen oluşturur. Anomalinin teşhisi, DI nedeniyle oluşabilecek çürük, pulpa nekrozu, periapikal lezyonlar ve periodontal problemlerin önlenmesi açısından önem taşımaktadır. Teşhis ve tedavi planlamasında konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) cihazı üç boyutlu veri elde etme olanağı sağlayarak, invaginasyon bölgesinin sınırları ve karmaşık kanal anatomisi hakkında detaylı bilgi vermektedir. Bu olgu sunumunda mandibulada bilateral izlenen ve Ohlers sınıflamasına göre Tip 2 DI olgusunun KIBT destekli teşhisi, anomalinin belirlenen özellikleri ve tedavisi anlatılacaktır. 506 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-192 Bılateral Occurrence of DENS INVAGINATUS ın Mandıbular Premolar Teeth: A Rare Case Report Dens invaginatus (DI), also known as “dens in dente”, “dilated composite odontome” or “gestant odontoma”, is an enamel lined developmental malformation that occurs through an invagination of the dental papilla during the soft tissue stage of tooth development. The condition may occur in any tooth, including supernumerary and deciduous teeth. Maxillary permanent lateral incisors are the most commonly affected teeth; less frequently affected are the central incisors and, rarely, the mandibular teeth. DI is classified by Oehlers into three categories according to the depth of penetration and communication with periapical tissues or periodontal ligament. Type 1.the invagination is confined to the crown of the tooth; Type 2.the invagination extends apically beyond the cementoenamel junction but remains confined within the root as a blind sac which may communicate with the pulp; Type III includes penetration of the root by the invagination to form an additional apical or lateral foramen..Diagnosis of DI is essential to prevent any associated caries, pulp necrosis, periapical lesions and periodontal problems. Cone beam computerized tomography (CBCT) gives detailed information about limits of invagination area and complex canal anatomy by providing three-dimensional data. In this case report, CBCT-aided diagnosis, characteristics and treatment of bilateral Type 2 DI in mandibular premolar teeth will be described. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Ceyda Gürhan1, Pelin Güneri1, İrem Köseler2 1 Department of Dentomaxıllofacıal Radiology, Faculty of Dentistry, Ege University,İzmir,Turkey 2 Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey 507 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-193 InkontInensIa PIgmentI (IP): Vaka Raporu Ayşegül Sarı1, Salih Çelik2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı 2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı 1 GİRİŞ: İncontinensia Pigmenti (Bloch Sulzberger Hastalığı) X’e bağlı dominant geçiş gösteren, ektodermal ve mezodermal kökenli organ tutulumlu bir hastalıktır. Cilt, göz, diş ve merkezi sinir sistemini etkiler. Vaka Raporu:Kliniğimize dermatoloji bölümünden İnkontinensia Pigmenti (Bloch Sulzberger Sendromu) tanısıyla, ağız içerisinde diş germlerinde ve kretler bölgesinde anomali olup olmadığını konsülte etmek için gönderilmişti. Hasta 42 günlükken, 6 aylık ve 5 yaşındayken tarafımızdan görüldü. Hastanın farklı kontrol seanslarında yapılan ağız dışı muayenesinde, aktif yaraların olduğu dönemde kol ve bacaklarında hiperpigmente maküller, hemorajik ve hiperkeratotik papüller; yaraların iyileşme döneminde kırmızı, kahverengi vücut lekelerinin mevcudiyeti görüldü. Hastanın ağız içi muayenelerinde dişsiz döneminde kretlerde herhangi bir anomali gözlenmedi, dişlenme döneminde ise kama şeklinde dişlerin mevcudiyeti görüldü. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇLAR: İP’nin özel bir tedavisi olmayıp, birçok vücut sistemi etkilemesi nedeniyle multidisipliner yaklaşımlarla takip ve tedavi gerektirmektedir. 508 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-193 Incontinentia Pigmenti (IP): Case Report Ayşegül Sarı1, Salih Çelik2 Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Turkey 2 Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Turkey 1 INTRODUCTION: Incontinentia Pigment (Bloch Sulzberger Disease) is a disease of organ involvement with ectodermic and mesodermic origin, showing dominant transition based on X. It affects the skin, eyes, teeth, and central nervous system. CONCLUSION: There is no specific treatment of the disease. As it affects many body systems, it requires monitoring and treatment with multidisciplinary approaches. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CASE: The patient was sent to our clinic from the dermatology department with diagnosis of Incontinentia Pigment (Bloch Sulzberger Syndrome) to consult whether or not there is an anomaly in tooth germs and crests in the mouth. The patient was seen by us at the age of 42 days, 6 months, and 5 years. The presence of hyperpigmented maculas, hemorrhagic crusts and hyperkeratotic papules and verrucous plaques (in phase of active wound) and red and brown body stains (during the healing of wounds) was observed in the ekstaoral examination in various control sessions for the patient. In the patient’s intraoral examinations, no anomalies were observed in the edentulous ridge areas, and the front teeth were seen to be wedge-shaped. 509 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-194 Dens InvagInatus Vaka Serisi Büşra Can1, Songül Yapıcı1, Songül Yapıcı2, Meryem Toraman Alkurt1, İlkay Peker1 1 Gazi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı,Ankara 2 Turgut Özal Üniversitesi Sağlık Meslek Yüksekokulu, Ankara Dens invaginatus; dens in dente olarak da bilinen, dental biçim anomalisidir. Çoğunlukla 3 tipte sınıflandırılır: Tip 1 invaginatusun semento-enamel sınırı geçmediği kronda kaldığı durumlar, Tip 2 İnvaginatusun semento-enamel sınırı geçtiği, Tip 3 ise invaginatusun köke ilerlediği durumlar olarak sınıflandırılmıştır. Radyolojik olarak dens invaginatus, mine ve dentinin mine-dentin sınırına, pulpa içerisine, bazen kök dışına uzanan iç kıvrımı olarak izlenir. Bu çalışmanın amacı, dens invaginatusun klinik ve radyografik bulgularını değerlendirmektir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Materyal ve METHOD: Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Radyolojisi kliniğine çeşitli sebeplerle başvuran, dens invaginatus tanısı konulan 23 hastadaki 64 diş klinik ve radyolojik olarak iki hekim tarafından değerlendirildi. 510 BULGULAR: Dens invaginatus tespit edilen 23 hastanın (yaş ort= 29.9±11.9) 12’si kadın (%52.17), 11’i erkekti (%47.8). Tüm dens invaginatus tanısı konulan dişler (n=64) üst anterior dişlerdi ve dens invaginatus çoğunlukla (n=19,%82.6) bilateral olarak izlendi. Dens invaginatus, en fazla lateral kesici dişlerde (n=39, %60.93) görüldü, bunu santral kesici dişler (n=19, %29.6) ve kanin dişler (n=6,%9.3) takip etmekteydi. Dens invaginatuslu dişlerin çoğu (n=36, %) asemptomatikti ve 28’inde çürük, 6’sında periapikal lezyon mevcuttu. 64 dişin 57’sinde (%89.06) Tip 1, 4’ünde (%6.25) Tip 2, 3’ünde(%4.68) Tip 3 dens invaginatus görüldü. SONUÇ: Dens invaginatus, çoğunlukla üst lateral kesici dişlerde, bilateral ve asemptomatik olarak izlendi. Asemptomatik dens invaginatuslu dişlerde çürük veya travma olmaksızın pulpayla olan kritik ilişkiden dolayı apse ve periapikal lezyon gibi çeşitli patolojilerin meydana gelme olasılığı çok yüksektir. Bu nedenle her hastada, özellikle üst anterior dişler dens invaginatus açısından dikkatlice değerlendirilmelidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-194 Dens Invaginatus: Report of Case Series Büşra Can1, Songül Yapıcı1, Songül Yapıcı2, Meryem Toraman Alkurt1, İlkay Peker1 Department of Oral and Maxillofacial Radiology, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara, Turkey 2 Turgut Ozal University, Healt Sciences Vocational School, Ankara, Turkey 1 Dens invaginatus, also named as dens in dente is a dental morphological anomaly commonly categhorized as: Type 1: invaginatus is in the crown not extending beyond the cemento-enamel junction. Type 2:enamel-lined form which invades beyond the cemento-enamel junction. Type 3: the form which penetrates through the root. Dens invaginatus is observed as infolding of enamel and dentin, to enamel-dentin border, into the pulp and sometimes extending beyond root radiographically. The aim of this study, is to evaluate clinic and radiographic features of dens invaginatus. RESULTS: Totally 64 teeth of 23 patients (mean age: 29.9±11.9) diagnosed as dens invaginatus (12 women, 52.17% and 11 men, 47.8%) were examined. All the teeth diagnosed as dens invaginatus were anterior teeth (n=64) and mostly seen bilaterally. The majority of dens invaginatus was observed in lateral incisors and most of them were asymptomatic caries was observed in 28 teeth and periapical lesion in 6 teeth. Of the 64 teeth, 57 were type 1, 4 were type 2 and 3 were type 3. CONCLUSION: Dens invaginatus was mostly observed in maxillary lateral insisors, most of them were asymptomatic and bilateral. Related to high possibility of various pathologies such as abscess and periapical lesions, maxillary anterior teeth should be examined carefully for dens invaginatus. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIALS-METHODS: Dense invaginatus diagnosed in 64 teeth of 23 patients applied to Gazi University Faculty of Dentistry, Oral and Maxillofacial Radiology clinic for various dental reasons were evaluated clinically and radiologically by two doctors. 511 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-195 Nörofibromatozis Tip 1 Olan Hastada Klinik ve Radyografik Bulgular Nur Atak1, Deniz Yaman2, Ferah Onay Karakaş2, Dilek Çankal2, Kahraman Güngör1, İlkay Peker1 Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi, Ankara 2 Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi, Ankara 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Giriş: Nörofibromatozis’in bir tipi olan Nörofibromatozis tip1 (NF1); Von Recklinghausen ya da Periferal Nörofibromatozis olarak da bilinen en yaygın şekli olup, ciltte sütlü kahve renkli lekeler ( cafe-au-lait), çiller ve nörofibromlarla karakterizedir. Bu sunumun amacı; NF1 bulunan 39 yaşındaki kadın hastadanın klinik ve radyografik bulgularını değerlendirmektir. 512 OLGU: 39 yaşındaki kadın hasta kliniğimize mandibula sağ posterior bölgedeki ağrı şikayeti ile başvurdu. Alınan medikal anamnezde hastanın NF1 hastası olduğu annesi ve oğlunun da NF1 hastası olduğu öğrenildi. Hastada hipertansiyon, Cushing Sendromu, böbreküstü bezlerinde surrenal adenom, hipofizde tümör olduğu öğrenildi. Ekstra oral muayenede NF komplikasyonlarından olan skolyoz, gözlerde lisch nodülleri, sırtta nörofibromlar, tüm vücutta yaygın cafe-au-lait lekeleri izlendi. İntraoral muayenede ilgili bölgede herhangi bir anomali yoktu. Radyografik incelemede hastadan periapikal, panoramik radyografi ve konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntüleri elde edildi. Radyografik değerlendirmede sağ mandibuler üçüncü molar dişin gömülü olduğu ve birçok dişin periapikal bölgesinde sınırları belirgin florid osseoz displazi ile uyumlu radyolüsent alanlar izlendi. Bilateral coronoid notch ve mandibuler angulus açısının genişlemiş olduğu izlendi. Kondil boynunda uzama, bilateral mandibuler foramenlerin normalden geniş olduğu, mandibula sol angulus bölgesinin dış konturunda eroziv değişiklikler ve anormal ramusa bitişik yağ dokusu gözlendi. Medikal konsültasyon sonrası sağ mandibuler üçüncü molar dişin çekimi planlandı. SONUÇ: NF1 orofasiyal bölgede birçok klinik ve radyografik bulgu vermesi nedeniyle, diş hekimleri tarafından iyi bilinmelidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-195 Clinical and Radiographic Findings in a Patient Neurofibromatosis Type 1 Nur Atak1, Deniz Yaman2, Ferah Onay Karakaş2, Dilek Çankal2, Kahraman Güngör1, İlkay Peker1 Department of Oral and Maxillofacial Radiology, Gazi University, Ankara, Turkey 2 Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Gazi University, Ankara, Turkey 1 Case presentation: 39-year-old woman was presented to our clinic a complaint of pain in the right posterior mandible. Medical history revealed that the patient and also her mother and son have NF1. It was learned that she had hypertension, Cushing’s syndrome, adrenal adenoma of the adrenal gland and the pituitary tumor. In extraoral examination, the complications of NF like scoliosis, lisch nodules of the eyes, neurofibromas of the back, diffuse cafe-au-lait spots of the whole body were observed. No abnormality was observed in intraoral examination. Periapical and panoramic radiography and cone-beam computed tomography images were obtained in radiographic examination. In radiographic evaluation right mandibular third molar tooth was impacted and well-defined radiolucent areas were observed in periapical regions of the many teeth in accordance with fluoride osseous dysplasia The enlargements of bilateral coronoid notch, mandibular angulus angle and mandibular foramen and bilateral elongation of condylar neck were present. Erosive changes to the outer contour of left mandibular angulus and fatty tissue adjacent to the abnormal ramus were observed. After medical consultation, right mandibular third molar tooth extraction was planned. RESULT: Because of its many clinical and radiographic findings in orofacial region, NF1 should be well-known by dentists. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION INTRODUCTION: Neurofibromatosis type 1 (NF1) is a type of Neurofibromatosis; also known as von Recklinghausen or Peripheral Neurofibromatosis,is the most common form of numerous cafeau-lait on the skin, freckles and neurofibromas are characterized. The purpose of this presentation was to evaluate clinical and radiographic findings of the 39-year-old woman with NF1. 513 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-196 Reçine İnfiltrasyon ve Beyazlatma; Hafif Şiddetli Florozda Ne Kadar Etkili? Hande Şar Sancaklı, Rasha Owda, Taner Yücel İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul AMAÇ: Dental floroz minenin gelişimi sırasında ortamdaki aşırı flor varlığı ile ortaya çıkan opasite ve renklenmelerle kendini gösteren gelişimsel bir bozukluktur. Hafif şiddetli fluoroz vakalarında mikro/makro abrazyon, beyazlatma ve reçine infiltrasyon gibi minimal invaziv tedavi yaklaşımları ile başarılı sonuçlar alınmaktadır. Bu sunumda hafif şiddetli floroz vakasında beyazlatmayı takiben uygulana reçine infiltarsyon tekniğinin klinik etkinliği tartışılmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Mine yüzeyinde beyaz opak renkleşmeler nedeniyle estetik bir çözüm için kliniğimize başvyran 25 yaşında erke hastaya hafif şiddetli floroz tanısı konduktan sonra minimal invaziv bir tedavi planlaması yapılmıştır. Öncelikle minede oluşan kontrastın giderilmesi amacıyla %35 Hidrojen Peroksit ile ofis tipi beyazlatma (Whitness HP, FGM, Brezilya) uygulanarak, mine yüzeyindeki por ve opasiteler adeziv reçine infiltrasyon tekniği ile örtülmüştür. %15 HCl ile demineralize edilen opak mine yüzeyindeki porlar hidrofobik reçine (ICON®, DMG,Almanya) ile örtülerek refraktif indeks mineye yakıklinik kontrollerde klinik performansın başarı ile sürdüğü görülmiştür. 514 SONUÇ: Güncel minimal invaziv tedavi seçenekleri arasında gösterilen reçine infiltarsyon tekniği beyazlatma uygulaması ile kombine olarak kullanıldığında hafif şiddetli floroz vakalarının tedavisi açısından etkili ve başarılı bir seçenek oluşturmaktadır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-196 A Minimal Invasive Approach for Treating a Mild Fluorosis Case Hande Şar Sancaklı, Rasha Owda, Taner Yücel Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Istanbul, Turkey BACKGROUND: 25-years-old male patient having mild fluorosis was complaining of teeth discoloration. Through the diagnosis of mild-fluorosis a minimal invasive treatment approach was initiated by 35% Hydrogen peroxide in-office bleaching (Whitness HP, FGM, Brazil) followed by the resin-infiltration of the opacities on the enamel surface. Resin infiltration (ICON®, DMG,Germany) were performed under rubber-dam isolation according to the manufacturer’s instructions; Enamel surface was etched with 15% HCl gel exceeding minimum 2min, rinsed through 30 s, and dried and dehydrated with 100% ethanol followed by application of resin infiltrate for 3 min with rubbing and light-cured for 40 s.RESULTS: The fluorosis stain showed visually perceptual improvement after bleaching and the opacities were completely blended by the resin infiltrant. However, the general clinical outcome of this case was considered successful for 12 months follow up and recovered the patients’ self-esteem. CONCLUSION: Bleaching followed by the resin infiltration technique shows promising results for mild fluorosis showing opacities. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION OBJECTIVES: Dental fluorosis is a developmental disturbance of enamel caused by excessive fluoride on ameloblasts during enamel formation resulting in white opaque striations through the enamel surface. Among the minimal invasive treatment options for mild fluorosis; micro/macro abrasion, bleaching and resin infiltration technique stands. In the present this case study we aimed to improve the esthetic appearance of a mild flourish case by a combination of resin infiltration technique following bleaching. 515 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-197 Türk populasyonunda aksesuar mental foramen görülme insidansı Cansu Görürgöz1, Hakan Avsever2, Kaan Orhan1, Kaan Gündüz3 Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Ankara 2 GATA Dişhekimliği Bilimleri Merkezi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Ankara 3 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Samsun 1 AMAÇ: CBCT’nin dişhekimliğinde yaygın kullanımı, klinisyenlerin anatomik yapılar ve onların beklenmedik varyasyonları hakkında doğru ve değerli bilgiler edinmesine izin verir. Bu çalışmanın amacı CBCT görüntülerinde tesadüfen bulunan aksesuar mental foramenleri(AMF) değerlendirmektir. YÖNTEM: Toplam 691 CBCT görüntüsü değerlendirildi. CBCT görüntülerinde tesadüfi olarak rastlanan AMF olguları tanımlayıcı istatistik kullanarak analiz edildi. BULGULAR: Çalışma; 268’i (%38.8) kadın, 423’ü (%61.2) erkek olmak üzere toplam 691 kişi üzerinde yürütülmüştür. 691 hastanın 63’ünde toplam 68 AMF bulunmuştur. CBCT’ye başvurulan hastaların yaşları 5 ile 84 arasında olup, yaş ortalaması 43.5±17.3 olarak belirlenmiştir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Özellikle implant uygulamalarında AMF varlığı tedavi planının değişmesine neden olabilir. Bu sebeple dişhekimleri tesadüfi olarak bulunan anatomik varyasyonlara dikkat etmelidirler. 516 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-197 Incidence of accessory mental foramen ın a Turkish subpopulation Cansu Görürgöz1, Hakan Avsever2, Kaan Orhan1, Kaan Gündüz3 Ankara University, Faculty of Dentistry, Dentomaxillofacial Radiology, Ankara,Turkey 2 GATA Dental Sciences, Dentomaxillofacial Radiology, Ankara, Turkey 3 Ondokuz Mayıs University, Faculty of Dentistry, Dentomaxillofacial Radiology, Samsun,Turkey 1 OBJECTIVE: The widespread use of CBCT in dentistry allows clinicians to reveal accurate and valuable information about anatomical structures and their unexpected variations. The purpose of this study was to assess the accessory mental foramens(AMF) which were found incidentally on CBCT images. METHODS: A total of 691 CBCT images were assessed. The AMFs which incidentally found in CBCT images were categorized and analyzed by using descriptive statistics. CONCLUSION: Existing an AMF causes to modify treatment plan especially in implant placement. Therefore, dentists should be aware of incidentally found anatomical variations. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: This study was conducted a total of 691 CBCT images which obtained from 268 female and 423 male patients. A total of 68 AMFs were discovered on 63 of the 691 patients’ images. The mean age of patients referred for CBCT was 43.5±17.3 years and within the age range of 5 to 84 years. 517 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-198 Aşırı Rezorbe Mandibulada Vidalı Ve Hibrit Protez Çözümleri; İki Olgu Sunumu Mücahide Akoğlan1, Ufuk Tatlı2, Erkan Arslan2 Çukurova Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Adana 2 Çukurova Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız Diş Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Anabilim Dalı, Adana 1 TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: İmplantolojide, klinisyenleri en çok zorlayan durumlardan biri aşırı veya düzensiz alveoler kret rezorpsiyonlarıdır. Özellikle de alt çene arka bölgenin aşırı rezorpsiyonu yeterli sayıda implant yerleştirilmesine engel olmaktadır. Bu yazıda aşırı kemik kaybına bağlı olarak interalveoler mesafenin kısmi veya total olarak yetersiz olduğu durumlarda vidalı ve hibrit protez çözümleri iki olgu sunumu ile anlatılmaktadır. 518 YÖNTEM: İlk olgu; Alt çenesindeki tüm dişlerini kaybetmiş 56 yaşındaki erkek hasta implant üstü sabit bir restorasyon talebiyle başvurdu. Yapılan muayenede alt çene arka bölgenin aşırı derecede rezorbe olduğu görüldü. Ön bölgeye planlanan implantlar üzerine vidalı sabit bir restorasyon yapılmasına karar verildi. Ön bölgeye 6 adet implant (Biohorizons, USA) yerleştirildi. Tedavi vidalı bir sabit protez ile tamamlandı. İkinci olgu; Tüm dişlerini kaybetmiş 53 yaşındaki kadın hasta implant üstü sabit protez talebiyle başvurdu. Yapılan muayene sonucunda üst çeneye sabit bir restorasyon, alt çeneye ise yumuşak doku ve kemik kaybı fazla olduğu için ancak bir hibrit protez yapılabileceğine karar verildi. Toplam12 implant (Biohorizons, USA) yerleştirildi. Üst çeneye simante sabit bir restorasyon alt çeneye ise sert ve yumuşak doku eksikliğini tamamlayan güncel hibrit bir protez yapılarak tedavi tamamlandı. BULGULAR-SONUÇ: Altı aylık kontrolde herhangi bir komplikasyon görülmemiştir. Aşırı rezorbe mandibulada vidalı veya hibrit protezler güvenle kullanılabilir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-198 Screwed And Hybrid Prosthesis Solutions In Excessively Resorbed Mandibula; Two Case Report Mücahide Akoğlan1, Ufuk Tatlı2, Erkan Arslan2 Cukurova University Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Adana, Turkey 2 Cukurova University Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Adana, Turkey 1 METHOD: The first case; A 56 year-old male patient who had lost all his teeth in his mandible, was admitted to demand for a fixed prosthesis. It was seen that the posterior region of the mandible was extremely resorbed. It was decided that this severely soft tissue and bone loss in the posterior region can be restored only screwed retained prosthesis which supported only anterior placed implants. Thus, 6 implants ( Biohorizons, USA ) were placed. Treatment was completed. The second case; A 53 year-old female patient who had lost all her teeth, was admitted to demand for a fix prosthesis. It was decided that maxilla can be restored cemented fixed prosthesis but mandible which had severely soft tissue and bone loss can be restored only with a hybrid prosthesis as a results of the examination. Thus, 12 implants ( Biohorizons, USA) were placed. Treatment was completed with cemented prosthesis in the maxilla and current hybrid prosthesis which is fulfilled hard and soft tissue loss in the mandible. RESULTS-CONCLUSION: Six months after the restoration, there are no complication was observed. Screwed retained or hybrid prosthesis can be used safely in excessively resorbed mandible 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: In implantology, one of the most compelling cases for clinicians is excessive or irregular resorption of the alveolar crest. Especially, due to excessive bone loss in the posterior of the mandible a sufficient number of implant is not placed. In this paper, describes screwed and hybrid prosthesis solutions with two case reports. 519 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-199 Oval Tipte Köprü Gövdesi İle Diş Eti Çıkış Profili Oluşturulması: Olgu Raporu Samet Tekin, Gökhan Özdemir, Yalçın Değer Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır AMAÇ: Estetik beklentinin üst seviyede olduğu üst ön bölge diş eksiklikleri geleneksek yöntemlerle tedavi edilmek durumunda kalındığında oval köprü gövdesi doğala çok yakın diş eti çıkış profili sağlarken köprü gövdesinin taşıması gereken estetik, fonksiyonel ve hijyenik beklentileri de karşılar. Ayrıca çekim sonrası iyileşme döneminde en doğal ve estetik geçici protez olarak kullanılır. YÖNTEM: Bu olgu raporunda şiddetli periodontal yıkım sebebiyle 3. derece mobiliteye sahip olan 11 ve 21 nolu dişlerin çekiminden sonra oval köprü gövdesi olarak kullanılmıştır. Çekilmiş dişler oval köprü gövdesi olarak diş eti çıkış profili oluşturularak fonksiyonel ve estetik kron köprü restorasyonu yapılmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR-SONUÇ: Hastanın 6 aylık kullanım periyodu sonunda yapılan kontrolünde restorasyonu çevreleyen dokularda herhangi bir patoloji tespit edilmedi ve yüksek hasta memnuniyeti sağlandığı gözlendi. 520 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-199 Creating Natural Emergence Gingival Profiles Of Missing Anterior Teeth Using Ovate Pontics: Case Report Samet Tekin, Gökhan Özdemir, Yalçın Değer Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Diyarbakır, Turkey AIM: If conventional fixed partial denture is the treatment of choice, the ovate pontic of the restoration is an alternative high esthetic demands, functional and hygienic requirements. Ovoid pontic design has the ability to cover the aesthetic demands with a natural emergence profile and the other properties which are expected from an acceptable restoration also using as a temporary crown. METHOD: This case report presents that extraction of upper central teeth which had Grade III mobility with deep periodontal pocket replace them with ovate pontic which exactly simulates lost teeth in form, function and aesthetics. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS AND CONCLUSION: At the end of the 6-month period of use of the controls as a result it was observed that aesthetically encountered any problems and ensure patient satisfaction. 521 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-200 Sinüs augmentasyonunda trombositten zengin plazma (PRP) ve trombositten zengin fibrin (PRF): Vaka raporu Songül Cömert Kılıç Sağlık Bakanlığı Erzurum Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi AMAÇ: Bu vaka raporu sinus augmentasyonunda beta trikalsiyum fosfat (β-TCP)kemik greft materyaline trombositten zengin plazma veya trombositten zengin fibrin eklenmesinin klinik ve radyolojik sonuçlarını göstermektedir. METOD: Üst çene posterior bölgede yetersiz alveolar kemik hacmine sahip 38 yaşındaki bir erkek hasta üst çene posterior diş kaybı temel şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Hastanın başlangıç konik ışınlı bilgisayar tomografisi (CBCT) sağ ve sol maksiller posterior bölgede 2-3 mm vertikal alveolar kemik yüksekliği bulunduğunu gösterdi. Bu hastada sinus augmentasyonu sonrasında dental implant rehabilitasyonu planlandı. Sinus augmentasyonunda kemik greft materyali olarak sağ tarafta β-TCP ve PRP kullanıldı. Sol tarafta ise β -TCP ve PRF greft materyali olarak kullanıldı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Augmentasyon sonrası CBCT incelemesi sinus augmentasyonu sonrasında sağ taraftaki alveolar kemik yüksekliğinin 3 mm’den 12.6 mm’ye ve sol tarafta ise 2 mm’den 11.5 mm ye yükseldiğini gösterdi. Sinus augmentasyonundan 6 ay sonra hastaya güvenli bir şekilde dental implantlar yerleştirildi. 522 SONUÇ: Bu vaka raporu her iki kemik greft materyalinin de güvenli bir şekilde implant yerleştirmesi için yeterli alveolar kemik yüksekliği oluşturduğunu gösterdi. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-200 PRP (platelet rich plasma) and PRF (platelet rich fibrin) during sinus augmentation: A case report Songül Cömert Kılıç Ministry of Health, Center for Oral and Dental Health, Erzurum, Turkey PURPOSE: These case report shows the clinical and radiologic outcomes of sinus floor augmentation using beta-tricalcium phosphate (β-TCP) bone graft substitute plus platelet-rich plasma (PRP) in one sinus and β-TCP bone graft substitute plus platelet-rich fibrin (PRF) in contra lateral sinus. RESULTS: Alveolar bone graft height increased from 3 mm to 12.6 mm after sinus augmentation in right side, and it increased from 2 mm to 11.5 mm at the left side. Dental implants were placed safely in both sides 6 months after augmentation. CONCLUSION: This case report showed that both grafting materials produced sufficient alveolar bone height for safe implant placement. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: A male patient (38 years old) who had inadequate alveolar bone volume in posterior maxillary area was referred to the clinic with main complaint of posterior tooth loss. Initial CBCT evaluation showed that vertical alveolar bone heights in posterior maxilla were 2-3 mm in both sides. Implant placement planned for rehabilitation of the posterior maxilla following sinus augmentation. Beta-tricalcium phosphate (β-TCP) bone graft substitute plus platelet-rich plasma (PRP) was used as bone graft material in right side. Beta-tricalcium phosphate (β-TCP) bone graft substitute plus platelet-rich fibrin (PRF) was used as bone graft material in left side. 523 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-201 Üst Çene Ön Bölgedeki Tek Diş Eksiliğinde İmplant Destekli Sabit Restorasyon: Vaka Sunumu Gülümser Örkün, İdris Kavut Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Samsun GİRİŞ: Tek diş eksiklikleri çeşitli nedenlerle meydana gelmektedir ve tedavilerinde farklı seçenekler uygulanmaktadır. Tek diş eksikliklerinin implantlarla tedavisi tercih edilen yöntemlerden biridir. Üst çene ön bölgedeki tek diş eksiklerinin implant destekli protezlerle tedavisi, ağzın diğer bölgelerine kıyasla biraz daha zordur. Her ne kadar üst çenede implantların başarı oranı yüksekse de, hastaların estetik beklentilerinin fazla olması, sert ve yumuşak doku düzenlenmesinde hassasiyet gerekliliği, bu vakaları zorlaştırmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Materyal ve METHOD: 25 yaşında bulunan bulunan hasta maksiler sağ santral diş eksikliği nedeni ile protetik diş tedavisi kliniğine başvurmuştur. Teşhis amaçlı periapiakal, panoramik film ile ve alınan teşhis modeli ile diagnostik değerlendrime yapıldı. Böylece hastaya implant uygulanması kararı verildi. İmplant cerrahisinden 3 ay sonrasında dişeti şekillendirmek amaçlı geçici kron uygulaması uygulandı. 8 hafta sonrasında daimi restorasyon yapıldı. 524 SONUÇ: Üst çene ön bölgede tek diş eksikliğinin implant ile restore edilmesi birçok avantaj içermektedir. Boşluk bölgeye komşu dişlerde preparasyon yapılmaması, uzun dönemde bu dişlerde oluşabilecek endodontik ve periodontal tedavi ihtiyacını azaltabilmektedir. Ancak implant destekli restorasyonların planlanması ve yapım aşamaları teknik hassasiyet, yeterli bilgi ve malzeme gerektirmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-201 Implant Supported Fixed Restoration Used For Replacement of Maxillary Anterior Single Missing Toth: Case Report Gülümser Örkün, İdris Kavut Department of Prosthodontic, Ondokuz Mayıs University, Samsun, Turkey INTRODUCTION: There are different causes and replacement options for single missing tooth. Maxillary anterior single-tooth replacement is a treatment procedure in implant dentistry. The treatment plan for a single missing tooth with implant retained prosthesis in the maxillary anterior region is more complex than that of other regions of the mouth. Although implant success rates are high in the maxillary region, the complexity of the anterior teeth restoration is complicated by high patient expectations and sensitive soft and hard tissue management. CONCLUSION: The maksillar anterior a single missing tooth with an implant restoration have several advantages. Gaps in the preparation of adjacent teeth to be done in the long term may occur in the teeth can reduce the endodontic and periodontal treatment needs. However, the planning of implant -supported restorations and construction of technical accuracy, requires sufficient knowledge and material. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIAL-METHOD: An 25-years-old male patient with missing maxillary right central incisors referred to the Department of Proshodontics. Periapical and panoramic radiographs and preliminary impression were taken for diagnostic evaluation. So a decision was made for dental implant treatment. After 3 month surgery implant placement; for gingival formation temporary crowns were prepared and after 8 week it was fabricated permanent restoration. 525 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-202 Mandibular İnsiziv Kanalın Periapikal Lezyon ile İlişkisi: Vaka Raporu Kani Bilginaylar, Mehmet Gagari Caymaz, Lokman Onur Uyanık, Aysa Ayalı Yakın Doğu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Lefkoşa, KKTC AMAÇ: Bu prezentasyondaki amacımız, mandibular inter-foraminal bölgede implant uygulaması, kemik grefti alınması, genioplasty, mandibular kırıklarının açık redüksiyonu ve kist enükleasyonu gibi cerrahi uygulamalar öncesinde ve sırasında bu bölgedeki nöro-vasküler paketin önemini ve cerrahi işlemler sırasında oluşabilecek olası komplikasyonları vaka raporu ile vurgulamaktır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 58 yaşındaki erkek hasta sol alt dudağında karıncalanma ve ağrı şikayetiyle kliniğimize başvurmuştur. Radyolojik, extraoral ve intraoral muayene sonrası bulgular, hastanın alt sol premolar bölgesinde kanin dişin periapikalindeki lezyon ve birinci premolar dişin çekim soketi ile ilişkili kist varlığını ortaya koymuştur. Lokal anestezi altında insizyonu takiben mukoperiostal flep dikkatlice kaldırıldıktan sonra mental sinir ve foramen görülmüştür. Mental sinire dikkat ederek kret tepesinden sinüs penceresi şeklinde kemik kaldırılmıştır. Kist epiteliyle birlikte tamamen çıkarıldıktan sonra mandibular insiziv sinir açığa çıkmıştır. Kist kavitesi antibakteriyel ajan içermeyen steril fizyolojik salin solüsyonu ile dikkatlice yıkandıktan sonra iyileşmeyi hızlandırmak için kaviteye trombositten zengin fibrin konulmuştur. 3.0 ipek sütur ile yara primer olarak kapatılmıştır. Süturler 7 gün sonra alınmıştır ve hasta postoperatif 7 ay boyunca takip edilmiştir. 526 BULGULAR: Patoloji raporu lezyonun radiküler kist olduğunu göstermiştir. Postoperatif 2. ayda parestezinin tamamen geçtiği klinik olarak kaydedilmiştir. 7. ayda yapılan panoramik incelemede bölgenin iyileşmekte olduğu gösterilmiştir. SONUÇ: Bu prezentasyonda hasta herhangi bir kalıcı komplikasyona maruz kalmadan tamamen iyileşmiştir. Fakat mandibular anterior bölgede, cerrahi işlemler öncesinde ve sırasında hekimlerin, cerrahi planlamayı bu bölgedeki nörovasküler demeti göz ardı etmeden yapmaları gerekmektedir. Çünkü literatürde bu bölgedeki komplikasyonlara (implant kayıpları, duyu bozuklukları, nöropatik ağrı, kanama, parestezi ve alt dişlerde duyu kaybı) rastlanılmaktadır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-202 Mandibular Incisive Canal in relation to Periapical Surgery: Case report Kani Bilginaylar, Mehmet Gagari Caymaz, Lokman Onur Uyanık, Aysa Ayalı Near East University Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Nicosia, TRNC PURPOSE: The aim of the present paper is to emphasize the importance of the mandibular interforaminal neurovascular bundle with a case and make a warning about complications during implant replacement, bone harvesting, genioplasty, open reduction of a mandibular fracture and cyst enucleation at this region. RESULTS: Pathological report indicated the lesion to be radicular cyst. Paresthesia had completely resolved after two months. At 7th month follow up, radiograhy indicated good healing on the site. CONCLUSION: Inter-foraminal neurovascular bundle is very important for complications (losses of implants, neurosensory disturbances, neuropathic pain, bleeding, paresthesia, loss of pulp sensitivity) and needs to be elicited before and during surgeries. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHODS: A 58-year-old healthy male was referred with pain and a tingling sensation on the left lower lip. After radiographical, extraoral and intraoral examinations, findings indicated the lesion to be a cyst which was related with a periapical lesion of canine tooth and extracted socket of first premolar tooth. Under local anesthesia, incision was made and After mucoperiosteal flap reflection, mental nerve and foramen mentale were seen. Bone was removed and the top of the lesion was opened like a sinus window. After enucleation of cyst, a nerve which was found to be nervus incisivus was exposed. Cavity of cyst was cleaned with sterile physiologic saline solution and platelet- rich fibrin was placed inside the bony defect to accelerate healing. 3-0 silk sutures were used for primer wound closure and sutures were removed after 7 days. Patient was followed 7 month postoperatively. 527 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-203 Planlamadan Bitime Multi Disipliner Yaklaşım Ahmet Cem Bakırcı1, Gülçin Şahin Bakırcı1, Hasan Tahsin Altan3, Hakan Çelik2 Dental Art Ağız ve Diş Sağlığı Polikiliniği, Kocaeli 2 Çelik Dental Diş Lab., Kocaeli 3 Hasan Tahsin Altan Ortodonti Kliniği,Kocaeli 1 AMAÇ: Doğumsal diş eksiklileri, dikey boyut düşüklüğü, gummy smile gibi estetik ve fonksiyonel sorunları olan genç hastaya uygulanan multidisipliner tedavi yaklaşımının sunulması amaçlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ GEREÇ-YÖNTEM: 18 yaşında kadın hastamız kasım 2013 tarihinde kliniğimize diş eksikliği nedeniyle gelmiştir. İntraoral muayene ve panaromik röntgen incelenmesi sonucu oligodonti teşhisi konuldu ve hasta öncelikle ortodontiste yönlendirildi. Ortodontik tedavi ile dişlerin planlanan yerlere doğru hareketi sağlandı. Ortodontik tedavi sonrası implant tedavisi başlandı. Gerek otojen gerekse allografft ve xeno graftlerle atrofiye kemik dokuları yeniden düzenlendi ve eksik dişlerin yerine kemik düzeyinde implantlar yerleştirildi. Er-YAG laserle dişeti ve kemik dokusu düzenlenerek gülme hattı ayarlandı. Cad-cam teknolojisi ve teknisyen iş birliği ile protetik tedavi tamamlandı ve yeni bir gülüş dizayn elde edildi. 528 BULGULAR-SONUÇ: Hastamızın aktif tedavisi yaklaşık iki yıl sürmüştür (ortodonti ve cerrahi girişimlerdahil).Geçmişteolduğugibigünümüzdedehastalarıntedavilerimultidisiplinertedavilerdir. Hasta ve hekim açısından oldukça memnuniyet vericidir. Diş hekimleri ve teknisyenleri için mezuniyet sonrası eğitimler bilgiyi günceller. Teknoloji tüm iş akışımızı ve zaman kavramını değiştirmiştir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-203 a multidisciplinary treatment till the planning up to final Ahmet Cem Bakırcı1, Gülçin Şahin Bakırcı1, Hasan Tahsin Altan3, Hakan Çelik2 Dental Art Clinic, Kocaeli, Turkey 2 Çelik Dental Lab., Kocaeli, Turkey 3 Ortodontist Hasan Tahsin Altan, Kocaeli, Turkey 1 AIM: The aim of this study was to report the multidisciplinary treatment approach applied on the young female with esthetic and functional problems such as congenital tooth loss, low vertical dimention of occlusion and gummy smile. RESULTS AND CONCLUSION: The treatment lasted for approximately 2 years.(including all the orthodontic and the surgical treatments) All dental treatments need multidicipliner treatment plans.Technologic developments changed all the working flow and the time.The solution is satisfactory for both patient and the dentist. Postgraduate education is very important to update dentists and technicians’ knowledge. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: 18-year old female came to our clinic with a complaint of oligodontia at the date of November 2013. Firstly, orthodontic treatment was offered and referred to an orthodontist. Ortodontic treatment took approximately one year. Surgical treatments started in March 2014 and the final treatments in October 2015. The teeth were aligned to their right position by orthodontic treatment. The smile line was redesigned by using ER-YAGlaser. Restoration of atrophic bone tissues was achieved by using autogenous,allogreft and xenografts. A new smile design was obtained with cooperation of Cad-cam and technician. 529 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-204 Süt Ve Daimi Kanin Arasında Kompound Odontoma: Vaka Raporu Aysa Ayali, Lokman Onur Uyanik, Kani Bilginaylar, Gokce Savtekin, Abdullah Alalwani, Mehmet Gagari Caymaz, Mazen Altagar Yakın Doğu Üniversitesi, Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Lefkoşa, KKTC AMAÇ: Daimi üst kanin dişin sürmesine engel olan kompound odontoma vakasında uygulanan tedavi yaklaşımının sunulmasıdır. YÖNTEM: 10 yaşındaki kız çocuk hastanın rutin klinik ve radyografik muayenesinde persiste sağ üst süt kanin varlığı ve bu dişin apikalinde daimi kanin dişin sürmesini engelleyen kompound odontoma olduğu düşünülen diş benzeri oluşumlar tespit edilmiştir. Daimi kaninin kök ucu oluşumu henüz tamamlanmadığından süt dişinin çekimi ve lezyonun çıkartılması sonrası kendiliğinden sürmesinin beklenmesi planlanmıştır. Hasta koopere olmadığı için sedasyon ve lokal anestezi altında süt dişi çekilip kret tepesinden insizyon yapılıp kemik kaldırılmadan palatinal tarafa yakın diş benzeri oluşumlara ulaşıldı. Daha sonra bu oluşumlar ve granülasyon dokusu çıkarılıp patolojik incelemeye gönderildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Patoloji raporu bu diş benzeri oluşumların odontoma olduğunu göstermiştir. Dişin önünde herhangi bir engel olmamasına rağmen 6 aylık periyotta sürme eğilimi göstermemiştir. Dişin sürmesi için gerekli mezio-distal mesafenin sağlanması amacıyla hasta ortodontik tedaviye yönlendirilmiştir. 530 SONUÇ: Sonuç olarak bu tarz oluşumların diş sürme bozukluğuna neden olabileceği ve persiste süt dişi durumlarında klinik ve radyolojik muayeneye dikkatli bir şekilde yaklaşılması gerektiği anlaşılmıştır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-204 Compound Odontoma Located Between Deciduous and Permanent Canine: Case Report Aysa Ayali, Lokman Onur Uyanik, Kani Bilginaylar, Gokce Savtekin, Abdullah Alalwani, Mehmet Gagari Caymaz, Mazen Altagar Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Near East University, Nicosia, TRNC RESULTS: Histologically a diagnosis of odontoma was made. The patient had an uneventful recovery. However, radiographs taken periodically showed no eruption in 6 months, patient was advised orthodontic treatment to provide required mesio-distal space for eruption. CONCLUSION: The detection of odontoma is more likely an accidental radiological finding, hence the need for routine radiographic analysis should be emphasized. Early diagnosis of odontomas in primary dentition is essential in order to prevent later complications, such as impaction or failure of eruption of teeth. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION PURPOSE: We aimed to present compound odontoma case that is responsible for unerupted permanent canine tooth. METHODS: A 10-year-old female patient presented to our clinic with the chief complaint of persistent maxillary right deciduous canine. Clinical examination of the maxillary canine region revealed missing right maxillary permanent canine with retained deciduous canine. Radiographic examination showed that multiple radiopaque tooth like structures were presented adjacent to the crown of the impacted permanent canine. A provisional diagnosis of compound odontoma was made which was thought to be obstacle to eruption of permanent canine. Since the apex closure of the tooth has not been occurred we decided to wait for normal eruption and the patient was scheduled for conservative surgical removal of the lesion. The operation was performed under sedation and local anesthesia. Persistent tooth was extracted and tooth like structures removed near palatal region. 531 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-205 Bilateral Mandibuler Retromolar Kanal ve Foramen: Nadir Bir Anatomik Varyasyon Zeynep Serap Berktaş1, Hakan Avsever2, Kaan Orhan2, Merdan Allaberdiyev1 1 Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Ankara 2 GATA Dişhekimliği Bilimleri Merkezi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Ankara AMAÇ: Retromolar kanal, mandibuler kanalın bir varyasyonudur ve inferior alveolar kanalın üçüncü büyük azı dişinin arkasından ayrılan bir kolu olarak tanımlanır. Genellikle postero-superior yönde ilerleyerek retromolar fossaya açılır. Bu vaka sunumunun amacı nadir bir anatomik yapıyı sunmak ve önemine dikkat çekmektir. VAKA RAPORU: 19 yaşındaki erkek hasta ortodontik sebeplerle kliniğimize başvurdu. Detaylı radyolojik değerlendirme amacıyla CBCT alınmasına karar verildi. CBCT değerlendirmesi sonrası panoramik radyografında dikkat çekmeyen bilateral mandibuler retromolar kanal görüldü. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇLAR: Mandibuler retromolar kanal sıklıkla rutin panoramik radyografik muayenede kaçırılabilir. Bu sebeple konvasiyonel görüntüleme tekniklerinin limitasyonları bilinmeli ve özellikle şüpheli vakalarda multiplanar görüntüleme tekniklerinin doğru bilgi sağlama açısından alternatif bir yaklaşım olabilceği göz ardı edilmemelidir. 532 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-205 Bilateral Mandibular Retromolar Canal And Foramen: A Rare Anatomical Variation Zeynep Serap Berktaş1, Hakan Avsever2, Kaan Orhan2, Merdan Allaberdiyev1 Ankara University, Faculty of Dentistry, Dentomaxillofacial Radiology, Ankara 2 GATA Dental Sciences, Dentomaxillofacial Radiology, Ankara 1 OBJECTIVE: The mandibular retromolar canal is an anatomical variation of mandibular canal and classically described as a canal that branches off the inferior alveolar canal behind the 3rd molar. It generally follows a postero-superior direction and opens into the retromolar fossa. Aim of this case report is to present a rare anatomical structure and to focus attention of its importance. CASE: A 19-year-old man referred to our clinic with orthodontic reasons. It was decided to perform CBCT for more comprehensive radiologic evaluation. After assessment of CBCT image it was seen bilateral retromolar mandibular canal and foramen which was not noticed on panoramic radiograph. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CONCLUSIONS: The mandibular retromolar could be missed frequently in routine panoramic radiographic examination. Therefore, the limitations of conventional imaging modalities should be known and especially in suspected cases, multiplanar imaging modalities should not be ignored as an alternative approach for accurate information. 533 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-206 Alt ve üst total dişsizliğin tedavi planlamasi için stereolitografik cerrahi rehber plak kullanimi: olgu sunumu Özlem Filiz Van Asker Hastanesi TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Dental implant tedavisi için bilgisayar yazılımı ve stereolitografi kullanımıson yıllarda önemli ölçüde artmıştır. Stereolitografik cerrahi kılavuzlar, eşzamanlı olarak çok sayıda implant yerleştirme sırasında nihai protetik plana ilişkin önemli yararlar sağlamaktadır. Geleneksel olarak, dental implant cerrahisi implant yerleştirilmesi için flep açılması prosedürü ile başlar. Ancak,;cerrah tarafından cerrahi öncesi protez planlama ve implantlara başarılı yükleme sağlayan bazı gelişmiş teknikler vardır. Stereolitografik rehber dril kullanımı, implant planlamasının hastanın ağzına fiziksel transferini sağlar. bilgisayar rehberliğindeİmplant cerrahisinin bazı dezavantajları vardır; örneğin aygıtlar ve kompleks sistemin toplam maliyeti. Bu tekniğin çok yönlülüğü yalnızca tedavi planının hasta ağzına aktarılmasını sağlamaz, aynı zamanda geleneksel usullere gerçekleştirilmesinin zor olacak birçok ek önemli avantajlara sahiptir. 534 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-206 Stereolithographic surgical guide template for planning treatment involving fully edentulous maxillae and mandibulae: a case report Özlem Filiz Van Military Hospital, Turkey 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION The use of computer software and stereolithography for dental implant therapy has significantly increased during the last few years. Stereolithographic surgical guides provide significant benefits during the simultaneous placement of multiple implants with regard to the final prosthetic plan. Traditionally, dental implant surgery starts with rising flap procedures for implant insertion. However, there has been some interest in developing techniques; the presurgical prosthetic planning and successful loading of implants are well understood by surgeon. The use of a stereolithographic drill guide allows a physical transfer of the implant planning to the patient’s mouth. There are some disadvantages of computer-guided method in implant surgery, such as; total cost of tools and complexity of system. It was demonstrated that the versatility of the technique allows not only precise translation of the treatment plan to the patient’s mouth, but also offers many additional significant benefits including use of special guides during surgery which would be difficult to achieve with traditional procedures. 535 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-207 Anterior statik kemik kisti Nazan Koçak, Irmak Turhal, Emine Zuhal Tuğsel Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İzmir AMAÇ: Statik Kemik Kavitesi (Stafne Kisti\ SKK) sıklıkla tükürük bezine ait dokular içeren gelişimsel bir anomalidir. Asemptomatik olan ve progresif nitelik taşımayan bu lezyonlar, panoramik radyografide mandibuler kanalın altında birinci molar diş ile angulus mandibula arasında lokalize, iyi sınırlı yuvarlak veya ovoid yapıda uniloküler radyolüsensiler olarak görülmektedir. Bu tip posterior yerleşimli kaviteler, genellikle rutin radyografik inceleme sırasında panoramik radyografide kolaylıkla teşhis edilebilmektedir. Anterior kavitenin (ASKK), genelikle nadir olup, mandibular premolar bölgede bulunan, SKK’ nın bir çeşit anatomik varyasyonudur. Sublingual tükrük bezlerinin ASKK’ ya neden olduğu düşünül-mektedir. Bunun dışında lenfoid ve vasküler dokularında ASKK’ ya neden olabileceği düşünülmektedir. Olgumuzda da ASKK’ nin klinik ve radyolojik özellikleri tanımlanmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU BİLDİRİMİ: 61 yaşında erkek hasta rutin dental muayenesi için kliniğimize başvurdu. Panoromik grafisinde sağ taraf premolar bölgede, diş köklerinin alt kısmında, iyi sınırlı radyolusent alan gözlendi. Klinik olarak asemptomatik lezyonun, tipik lokalizasyonu nedeniyle statik kemik kavitesi olabileceği düşünüldü ve herhangi bir cerrahi işlem uygulan-madı. Yıllık kontrollerle (panoramik/ BT/ DVT/ MRG) izlenmesine karar verilen hastanın, 3 yıl sonra kontrol amaçlı alınan panoramik radyografisinde lezyonun şeklinde ve büyüklüğün-de bir değişiklik olmadığı gözlendi. 536 SONUÇ: Stafne kemik kavitesi, genellikle rutin kontroller sırasında tesadüfen fark edilir. Kavitelerin anatomik olarak kabul edilmeleri ve takip raporlarında statik özellik göstermeleri nedeniyle statik kemik kaviteleri herhangi bir tedavi yaklaşımı gerektirmezler ve radyolojik tabanlı klinik takipleri önerilmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-207 Anterior static bone cyst Nazan Koçak, Irmak Turhal, Emine Zuhal Tuğsel Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Dento-Maxillofacial Radiology, İzmir, Turkey CASE: 61-year-old male patient was admitted to our clinic for a routine dental examination. Panoramic radiodiographic examination of the right premolar area revealed a well-defined radiolucent area at the bottom of the tooth root. Surgery was not considered because of the patient was asymptommatic and ASBC was given the typical localization. ASBC was followed with yearly (panoramic/BT/DVT/MRG). There was no change in the contour and size of the lesion in the panoramic radiography three years after the diagnosis. CONCLUSION: ASBC is usually noticed during routine controls. It is considered as anatomical cavity and because of the follow-up reports show static property. ASBCs don’t require any treatment and radiological-based clinical follow-up is recommended. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION OBJECTIVE: Static bone cavity (SBC) is a developmental anomaly represented by a bone concavity usually containing salivary gland tissue. On panoramic radiographs characteris-tically, it is situated just above the inferior border of the mandible, between the area of the first molar and the mandibular angle, and always inferior to the mandibular canal. The asymptomatic lesions appears as a circular, ovoid, uniloculer, well-defined radiolucency. Such localized posterior cavities, usually found incidentally during routine radiographic examinations. The anterior SBC (ASBC) is relatively uncommon and is located in the premolar region of the mandible. Sublingual salivary glands are thought to be responsible for ASBCs. However, other structures such as lymphoid or vascular tissues might be associated with ASBCs. In this case, the clinical and radiological characteristics of ASBC was described. 537 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-208 Mandibuler soliter osteoma TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Nazan Koçak1, Irmak Turhal1, Mert Zeytinoğlu2, Emine Zuhal Tuğsel1 1 Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı İzmir 2 Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir 538 AMAÇ: Osteomalar, kompakt veya spongioz kemik yapısında olabilen, yavaş büyüyen kemik lezyonlardır. Etiyolojisi ve patogenezi kesin olarak bilinmemekle birlikte, gerçek bir neoplazm, gelişimsel bir anomali veya travma sonucu gelişen reaktif bir doku büyümesi olduğu düşünülmektedir. Osteomalar, santral, periferal veya ekstra iskeletsel olarak üç gruba ayrılmaktadırlar. Santral osteomalar endosteumdan, periferal osteomalar periosteumdan ve ekstra iskeletsel olan yumuşak doku osteomaları ise genellikle kas dokusundan köken almak-tadırlar. Osteomalar genellikle kraniyofasiyal bölgede, nadir olarak da çene kemiklerinde gelişmektedirler. Çenelerde görülen osteomalar boyut ve lokalizasyonlarına bağlı olarak trismus, ilerleyici maloklüzyon ve fasiyal asimetriye, yutkunmada ve konuşmada zorluğa neden olabilmektedirler. Bu olgu raporunda, mandibulanın posteriorunda lokalize olan ve burada estetik olmayan görüntü oluşturan bir periferal soliter osteoma olgusu ve cerrahi tedavisi anlatılmaktadır. OLGU BİLDİRİMİ: 45 yaşında kadın hasta, sol mandibuler korpusta bukkal tarafta 36 numaralı diş hizasında 2,5 aydır var olan yavaş büyüme eğilimi gösteren asemptomatik şişlik nedeniyle Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi kliniğine başvurmuştur. Hastanın anamnezinde herhangi bir sistemik rahatsızlığı olmadığı ve çene yüz bölgesini etkileyen herhangi bir travmaya maruz kalmadığı öğrenildi. İntraoral klinik muayenede sol posterior vestibüler sulkusta kabarıklık olduğu farkedildi ve bölgede palpasyonda farkedilen ağrısız, sert, yaklaşık 13 mm çaplı nodüler, hareketsiz kitle saptandı. Hastadan alınan panoramik radyografide, ilgili bölgede sınırları belirgin radyoopak kitle izlendi. Lezyonun klinik ve radyolojik özellikleri nedeniyle periferal osteom ön tanısı konuldu ve kitlenin intraoral yöntemle total eksizyonuna karar verildi. SONUÇ: Mandibuler periferal soliter osteomalar genellikle kasların kemiğe yapıştığı bölgelerde görülür. Estetik ve fonksiyonel bozukluklar yaratmaları halinde cerrahi eksizyonları gerekmektedir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-208 Mandibular solitary osteoma Nazan Koçak1, Irmak Turhal1, Mert Zeytinoğlu2, Emine Zuhal Tuğsel1 1 Ege University Faculty of Dentistry, Department of Dento-Maxillofacial Radiology, İzmir, Turkey 2 Ege University Faculty of Dentistry, Department of Dento-Maxillofacial Surgery, İzmir, Turkey CASE: A 45-year old female patient admitted our Dento-maxillofacial Radiology Department with complaints of swelling of the left body of mandible and resultant unaesthetic appearence since half and two months. The patient had no history systemic disease and trauma to the maxillofacial region. The intraoral clinical examination revealed a swelling located in the left posterior vestibular sulcus. The lesion was painless, hard, 13 mm diameter, nodular motionless mass. Panoramic radiography showed a radioopaque lesion in the region that corresponds to the swollen area. Because of the clinical and radiological characteristics, the lesion was diagnosed as osteoma and then noduler mass was excised surgically. CONCLUSION: Mandibular peripheral solitary osteomas are usually seen in where the muscles adhere to the bone. Surgical intervention is indicated only if it cause facial asymmetry and functional impairment. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION OBJECTIVE: Osteomas are benign, slow growing osteogenic tumors commonly occurring in the craniofacial bones. Pathogenesis of osteomas is not completely known. Authors are referred to developmental anomalies, true neoplasms, or reactive lesions triggered by trauma, muscle traction or infection. It may be classified as peripheral, central or extraskeletal. Peripheral osteomas arise from the periosteum, central osteomas from the endosteum and extraskeletal osteomas from the soft tissue. Osteomas develop rarely in the jaw bone. Which are depending on the size and location in the jaw bone; trismus, progressive malocclusion, facial asymmetry may cause difficulty in speaking. We report a solitary osteoma located in the posterior mandible caused a unaesthetic appearence which was managed surgically. 539 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-209 İmplant Operasyonlarında Anatomik Zorlukların Aşılması Hüseyin Eminoğlu Dişhekimi Hüseyin Eminoğlu Özel Muayenehane, Kocaeli TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ Mandibüler kanalın ve maxiller sinüs tabanının alveoler kret tepesine yakın olması, implant cerrahisini zorlayan etkenlerdendir. Bu zorlukları aşmak için; İmplant mandibüler kanalın bukkalinden geçirilerek ve sinüs tabanının kapalı sinüs lifting yöntemiyle yükseltilmesiyle implantın uygulanması, çözüm yollarından birisidir. Sunumumda; Mandibüler kanalla kret, tepesi arasındaki mesafenin implant boyundan daha kısa olması nedeniyle, panoramik ve tomografik görüntüler klavuzluğunda, implantı, mandibüler kanalın bukkalinden geçirerek uyguladım. Sinüs tabanı ile kret tepesi arasındaki yüksekliğin implantın boyundan daha kısa olduğu diğer iki olguda, yine panoramik ve tomografik incelemelerden sonra, kapalı lifting yöntemiyle sinüs tabanını yükselterek implantları uyguladım.Operasyon sonrası yaptığım klinik ve radyolojik muayenelerde, mandibüler uygulamada parestezi gelişmediğini, kapalı lifting sisteminde ise sinüs mucozasının perfore olmadığını saptadım. 540 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-209 How to Overcome Anotomic Difficulties in Implant Surgeries Hüseyin Eminoğlu Dentist Hüseyin Eminoğlu Private Clinic, Kocaeli, Turkey 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION Mandibular channel and maxillary sinüs base which are positioned closed to alveolar ridge, are one of the most commondifficulties in implant surgery. These challenges applying implant by passing through the buccal side of mandibular channel and raising the sinüs base by close sinüs lifting method. Are the solution methods in one case of my presentation because of the distance between mandibular channel and alveolar cret was shorter than the implant size which is guided by tomographic and panoramic x rays, ı applied implant by passing through the buccal side of mandibular channel. For two other cases in which height between sinüs base and alveolar cret was shorter than the size of implant raised sinüs base by close sinüs lifting method. As the result of my clinical and radiological post operational examinations, I identified that there was not any injury in mandibular channel and also no perforation on the sinüs mucosa. 541 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-211 Maksillanın farklı geri hareketlendirmeleri sonucu oluşan deplasman paternleri Oğuz Buhara, Abdullah Al Alwani Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı Lefkoşa, KKTC AMAÇ: Bu analiz ile maksillanın değişik miktarlardaki paralel ve rotasyonel geri hareketleri sonucu oluşan deplasman paternlerinin sonlu eleman analizi (FEM) ile değerlendirilmesi amaçlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: Analizde kullanılacak hemimaksillanın üç boyutlu sonlu eleman modeli oluşturulmuştur. Konvansiyonel bir Le Fort I kesisi kullanılarak maksillanın paralel ve rotasyonel olacak şekilde 2 ve 3 mm’lik posterior hareketi simüle edilmiş ve her hareket tipinde oluşan deplasman paterni incelenmiştir. 542 BULGULAR: Paralel ve rotasyonel geri hareketledirmelerin her ikisi de maksiller segmentin lateral ve inferior yönlü deplasmanına yol açmıştır. En büyük inferior deplasman değeri 3.0 mm, en büyük lateral deplasman değeri ise 1.84 mm olarak ölçülmüştür. 2 mm’lik geri hareketlendirmeler sonucunda 0.15 – 0.23 mm gibi küçük boyutlu inferior deplasmanlar görülmüştür. Ancak, 3 mm’lik rotasyonel geri harekette anterior maksillada 0.2 mm’den 3.0 mm’ye ulaşan ani bir artış gözlenmiştir. Bütün lateral deplasman değerleri anterior bölgede 1 mm’den fazla bulunmuştur. Posterior bölgedeki deplasman miktarlarının ise göreceli olarak daha küçük olduğu gözlenmiştir. Bunların en büyüğü 0.90 mm ile 3 mm’lik rotasyonel geri hareketlendirme simülasyonunda ölçülmüştür. SONUÇ: Sonlu eleman analizi sonuçlarına göre maksilla paralel harekette dahi inferior deplasman göstermiştir. Maksiller segment anteriorda posteriora kıyasla daha fazla lateral deplasman yapmıştır. Bu çalışmanın sonuçları maksillanın total maksiller setback osteotomisi sırasındaki hareket eğilimine ışık tutmaktadır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-211 Displacement patterns of the maxilla during different setback movements Oğuz Buhara, Abdullah Al Alwani Near East University Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Nicosia, TRNC OBJECTIVE: The purpose of this analysis was to evaluate the displacement patterns of the maxilla under different amounts of parallel and rotational setbacks using finite element method (FEM). RESULTS: Both parallel and rotational setbacks resulted in lateral and inferior displacement of the maxillary segment. The largest inferior displacement was 3.0 mm and the largest lateral displacement was 1.84 mm. Inferior displacement amounts as small as 0.15 to 0.23 mm were detected with 2 mm setback movements. However, a sudden increase from 0.2 mm to 3.0 mm occurred in the anterior maxilla when the rotational setback amount increased to 3mm. All lateral displacements in the anterior region were found to be more than 1 mm. Lateral displacements in the posterior region were relatively smaller with the maximum amount being 0.90 mm in the 3 mm rotational setback simulation. CONCLUSION: The FEA results indicated that the inferior displacement of the maxilla occurred even in the parallel type of setback movement. Maxillary segment displaced laterally with relatively larger amounts in the anterior maxilla. The results of this study may provide insight into how the maxilla tends to move during the total maxillary setback surgery. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION METHOD: A three-dimensional (3D) finite element model of a hemimaxilla was constructed to perform the analysis. Through a conventional Le Fort I osteotomy, 2 and 3 mm of posterior movement in a parallel and rotational manner were simulated and the displacement pattern of the maxilla in each movement type was evaluated. 543 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-212 Kuru Kemik Maksillalarda Gömülü 3. Molar Dişlerin Anatomik ve Radyolojik Olarak Araştırılması Sibel Çırpan1, Övül Kümbüloğlu2, Nilüfer Yonguç1, Salih Sayhan3, Canan Eyüboğlu1, Mustafa Güvençer1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı İzmir 2 Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı İzmir 3 Denizli Özel Ege Hastanesi, Beyin Cerrahisi Kliniği Denizli TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Sürme zamanı gelen ama ağız ortamına açılmayan dişlere gömülü diş denir. Yer darlığı, kist–tümör gibi mekanik engeller, travma, dişlerin gelişim anomalisi gibi nedenler gömülü diş oluşumuna neden olur. Komşu dişin köküne zarar vermesi, ağrı, maksillar-mandibular malokluzyon, diş arkının sıkışması sonucu mevcut dişlerin pozisyonlarını değiştirmesi, dişeti enflamasyonu ve çürük oluşumuna neden olması sebebiyle ağız hijyeninin bozulması, gömük ve/veya yarı gömülü dişlerin cerrahi olarak çıkarılmasında etkili faktörlerdendir. Bu çalışmada kranyum bütününde bulunan kuru kemik maksillalarda gömülü 3. molar dişlerin pozisyonları ve insidanslarının araştırılması amaçlanmıştır. 544 YÖNTEM: Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Laboratuvarı’na ait 150 adet kranyumda kuru kemik maksillalar makroskobik olarak incelendi. Gömülü 3. molar dişlerin gözlendiği kranyumların, Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Radyoloji Ünitesinde Ortopantomografi (kV 60, mA 2.0) yöntemiyle grafileri çekilerek, gömülü dişler, pozisyon, gömülülük durumlarına göre gruplandırıldı. BULGULAR: 150 kranyumdaki maksillaların 9’unda (% 6,00) toplam 11 adet gömülü 3. molar diş saptandı. Bunlardan 2’sinde (% 22,22) gömülü dişler bilateral gözlendi. Gömülü dişlerin 8’i (% 72,70 ) vertikal, 3’ü (% 27,30) horizontal yerleşimliydi. Gömülü dişlerin 8’i (% 72,70) tam gömülü, 3’ü (% 27,30) yarı gömülü olarak gözlendi. Gömülü dişlerin 7’si sol, 4’ü sağ maksillada lokalizeydi. SONUÇ: Dişhekimliği’nde gömülü 3. molar dişlerin tedavisi tartışmalı bir konudur. Dişin çekilmesine karar verirken çok yönlü değerlendirme yapılması gerekir. Maksiller sinüs ile olan yakın ilişkisi ve horizontal pozisyondaki gömülü dişlerin cerrahi olarak çıkarılması, fazla kemik kaldırmayı gerektirdiği için pek tercih edilmez. Bu nedenle gömülü 3.molar dişlerin pozisyon ve insidanslarının belirlenmesi, uygulanacak tedavi yönteminin seçiminde ve tedavi yöntemlerinin geliştirilmesinde önemli olabilir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-212 Anatomical and radiological investigation of buried 3rd molar teeth in maxillary bones of dry cranii Sibel Çırpan1, Övül Kümbüloğlu2, Nilüfer Yonguç1, Salih Sayhan3, Canan Eyüboğlu1, Mustafa Güvençer1 1 Dokuz Eylul University Faculty of Medicine Department of Anatomy İzmir, Turkey 2 Ege University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics İzmir, Turkey 3 Denizli Ozel Ege Hospital, Department of Neurosurgery Denizli, Turkey OBJECTIVE: Teeth which are unable to emerge from dental alveolar tissues into the oral cavity are called buried teeth. The aim of this study is to investigate rate and position of buried 3rd molar teeth in maxillary bones of dry cranii. RESULTS: Nine maxillary bones of 150 cranii (9/150; 6.0%) were having 11 buried 3rd molar teeth and the two maxillary bones (2/9; 22.22%) were having bilateral 3rd molar teeth. Eight of the 11 (72.72%) buried 3rd molar teeth were located vertically and the other third (27.30%) horizontally. Eight 3rd molar teeth (72.72%) were completely buried, and three 3rd molar teeth (27.30%) were partially buried. Seven buried 3rd molar teeth were located left side and four were located right side of maxillary bones. CONCLUSION: There is controversy over the treatment options of buried 3rd molar teeth. Third molar teeth have close relationship with maxillary sinus; therefore, as a treatment option, surgical extraction of buried 3rd molar teeth are rarely preferred. In order to decide the treatment option for buried 3rd molar teeth, or in order to develop novel treatment alternatives, it may be necessary to determine rates and positions of buried 3rd molar teeth. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION MATERIAL-METHOD: 150 dry adult human cranii were randomly selected from the Gross Anatomy Laboratory of Medical School of Dokuz Eylul University. Cranii are radiographically examined with orthopantomography (a dental radiographic technique) in radiology unit of Faculty of Dentistry at Ege University. The buried teeth are grouped according to their positions and degree of impaction. 545 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-213 Meziodens ve Diastema: Olgu Sunumu Aysa Ayali1, Umay Kelahmet2, Gokce Savtekin1, Erim Tandogdu3 Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Lefkoşa, KKTC 2 Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, Lefkoşa, KKTC 3 Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Lefkoşa, KKTC 1 AMAÇ: Ortodontik tedaviye engel teşkil eden gömülü bir meziodensin çekimini sunmaktır. YÖNTEM: Santral dişlerdeki diastemadan şikayetçi olup ortodontik tedavi görecek olan 17 yaşındaki erkek hastadan alınan panoramik radyografta üst santral dişler arasında gömülü meziodens tespit edilmiştir. Yapılan detaylı ortodontik planlama sonrası diş hareketlerine engel olabileceği için meziodensin alınmasına karar verilmiştir. Palatinal tarafta oldukça derinde ve nazoplatin kanala çok yakın bir şekilde lokalize olmuş meziodens palatinalden flep kaldırılarak çıkartılmıştır. Herhangi bir kanama görülmemiştir. BULGULAR: 1 hafta sonra süturlar alındıktan sonra ortodontik tedavisine başlanılmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Meziodensin varlığı diastemadan kist oluşumuna kadar birçok komplikasyona neden olabilmektedir. Konumu gereği çekimleri sırasında nazopalatin kanala zarar vermemek adına dikkatli olunması gerekmektedir. 546 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-213 Mesiodens and Diastema: A Case Report Aysa Ayali1, Umay Kelahmet2, Gokce Savtekin1, Erim Tandogdu3 1 Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Near East University, Nicosia, TRNC 2 Department of Orthodontics, Faculty of Dentistry, Near East University, Nicosia, TRNC 3 Faculty of Dentistry, Near East University, Nicosia, TRNC PURPOSE: We aimed to present an impacted mesiodens removal that was an obstacle to orthodontic treatment. METHODS: A 17-year-old male was referred to orthodontic treatment to close a diastema between upper central incisors. Panoramic radiography revealed the presence of impacted supernumerary tooth between upper central incisors. Since it was an obstacle to orthodontic treatment, surgical removal of impacted mesiodens was planned. Occlusal radiograph showed that it was located at the palatal site. Therefore, palatal flap was raised and mesiodens which was located close to nasopalatin canal was removed. No hemorraghe occurred. CONCLUSION: A variety of complications associated with the presence of mesiodens which range from diastema to cyst formation. And becacuse of the localization, great care required during the removal of the mesiodens to avoid damaging nasopalatine canal. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: The patient had an uneventful recovery and 1 week later, orthodontic treatment has started. 547 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-214 Travmatik kemik kisti: iki vaka raporu Ayşe Aydoğmuş Erik1, Elif Bilgir1, Derya Yıldırım1, Yavuz Fındık2 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dentomaksillofasiyal Radyoloji, Isparta 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız Diş Çene Cerrahisi, Ispart AMAÇ: Travmatik kemik kisti bağ dokusu ile kemik içi kaviteleri tanımlar. Kavite bazen sıvı içerebilir. Epitelle tabakası yoktur bu nedenle gerçek kistler değildir. Travmatik kemik kistinin etyolojisi açık olmamakla birlikte normal kemiğin remodelinginde ya da metabolizmasında lokalize bir bozukluk olduğu düşünülür. Lezyon sıklıkla mandibulada görülür, kadınları daha çok etkiler. Travmatik kemik kisti çoğu vakada asemptomatiktir ve radyograflarda tesadüfen teşhis edilir. Bu vaka raporunda posterior mandibulada travmatik kemik kisti olan iki vaka sunuldu. YÖNTEM: Hastalar panoramik radyograf ve KIBT ile değerlendirildi. Hastalara cerrahi tedavi yapıldı ve radyografik olarak takip edildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR: Panoramik radyografta iki vakada da posterior mandibula bölgesinde düzgün sınırlı, skallop, radyolusent lezyon izlendi. KIBT görüntülerinde lingual kemiğin inceldiği ve bukkal kortikal kemiğin minimal ekspansiyona uğradığı gözlendi. Kaviteler cerrahi olarak açıldı ve boş olduğu görüldü. Kavite duvarları dikkatlice kürete edilerek kanlanması sağlandı ve sonuç olarak yeni kemik oluşumu ile birlikte iyileşme gözlendi. 548 SONUÇ: Travmatik kemik kistinin teşhisi öncelikli olarak radyografik muayene ve cerrahi gözlem ile yapılır çünkü histopatolojik görünüşü karakteristik değildir. Travmatik kemik kistinin KIBT ile değerlendirilmesi lezyonun iç yapısı ve lokalizasyonu hakkında daha doğru bilgi verir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-214 Traumatic bone cyst: two cases report Ayşe Aydoğmuş Erik1, Elif Bilgir1, Derya Yıldırım1, Yavuz Fındık2 1 Suleyman Demirel University, Faculty Of Dentistry, Department Of Dentomaxillofacial Radiology, Isparta, Turkey 2 Suleyman Demirel University, Faculty Of Dentistry, Department Of Surgery, Isparta, Turkey RESULTS: Panoramic radiography revealed a well-defined, scalloped, radiolucent lesion of posterior mandible for both two cases. CBCT revealed the thinning of the lingual and buccal cortical bone with a minimal expansion. Cavities were opened surgically and found empty. Careful curettage of the lining performed to initiate beleeding and subsequent healing with formation of new bone. CONCLUSION: The diagnosis of traumatic bone cyst relies primarily on radiographic and surgical observations because the histopathologic aspects are not characteristic. CBCT evaluation of traumatic bone cysts gives more accurate information about the localisation and internal structure of the lesion. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION OBJECTIVE: Traumatic bone cyst is a cavity within bone that is lined with connective tissue that may be empty, or may contain fluid. It has no epithelial lining, for this reason it is not a true cyst. The etiology of traumatic bone cyst is unknown, although they may be a localized aberration in normal bone remodeling or metabolism. The lesion seen most often in the mandible and also frequently occur in female. Traumatic bone cysts are asymptomatic in most cases and diagnosed incidentally in radiograph. In this report were presented two case reports with a traumatic bone cyst in the posterior mandible. Method and matherials: The patients were examined with panoramic radiography and CBCT. Patients were treated surgically and follow up performed. 549 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-215 Ameloblastik Fibro-Odontoma: Olgu Sunumu ve Literatür Derlemesi Özlem Okumuş1, Asım Dumlu1, Altan Varol2, Tayfun Cıvak2, Selçuk Bilgi3 Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İstanbul 2 Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve ÇeneCerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul 3 Nişantaşı Patoloji Grubu Laboratuvarları, İstanbul 1 GİRİŞ: Ameloblastik fibro-odontoma, nadir görülen, yavaş büyüyen, iyi huylu, mikst bir odontojenik tümördür. Genellikle asemptomatiktir ve rutin radyografik muayenede tesadüfen fark edilir. Sıklıkla mandibular molar bölgede ve yaşamın birinci veya ikinci dekatında oluşur. Radyografik olarak iyi sınırlı, mikst radyoopak ve radyolusent kitle görüntüsü verir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ YÖNTEM: 12 yaşındaki erkek sol mandibuladaki ağrısız şişlik şikayetiyle Marmara Üniversitesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi kliniğine yönlendirilmiştir. Konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) ile yapılan incelemede sınırları belirgin, kortikal kemikte ekspansiyon ile birlikte içinde farklı boyutlarda kalsifiye materyal olan radyolüsent lezyon görülmüştür. Genel anestezi altında eksizyonel biyopsi uygulanmış ve alınan örnek histopatolojik incelemeye gönderilmiştir. AFO tanısı konulmuştur. 550 BULGULAR-SONUÇ: Ameloblastik fibro-odontomaya klinik ve histopatolojik olarak benzeyen çok sayıda lezyon olduğundan dolayı ameloblastik fibro-odontoma tanısı, oral patologlar için bir sorun olmaya devam etmektedir. Bundan dolayı ameloblastik fibro-odontomanın kesin tanısını yapmadan önce bu durumlar ekarte edilmelidir. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-215 Ameloblastic Fibro-Odontoma of the Mandible: Case Report and Literatur Review Özlem Okumuş1, Asım Dumlu1, Altan Varol2, Tayfun Cıvak2, Selçuk Bilgi3 Marmara University Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Radiology, İstanbul, Turkey 2 Marmara University Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, İstanbul, Turkey 3 Nisantası Pathology Group Laboratuars, İstanbul, Turkey 1 METHOD: A 12-year old boy was referred to the Department of Oral and Dentomaxillofacial Radiology, Marmara University, due to painless, swelling affecting the left side of the mandible. The cone beam computed tomography (CBCT) examination revealed a well-defined radiolucent lesion which included radiopoque calcified materials in different sizes with cortical bone expansion. Excisional biopsy was performed under general anesthesia by oral and maxillofacial surgeon and the specimen was sent for histopathological examination. The tumour was diagnosed as ameloblastic fibro-odontoma. RESULTS AND CONCLUSION: Diagnosis of ameloblastic fibro-odontoma remains a challenge for oral pathologists because of there are many lesions which mimic ameloblastic fibroodontoma clinically and histopathologically. Thus these conditions must be ruled out before making a definitive diagnosis of ameloblastic fibro-odontoma. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION AIM: The ameloblastic fibro-odontoma (AFO) is a rare, slow growing, benign, mixed odontogenic tumor. This lesion is commonly asymptomatic and discovered incidentally during routine radiographic examination. It occurs more frequently in the mandibular molar region and at the first or second decade of the life. Radiographically, ameloblastic fibro-odontoma demonstrates a well circumscribed mixed radiopaque and radiolucent mass. 551 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-216 Maxillada Fibröz Displazi: Vaka Raporu Salih Çelik1, Ayşegül Sarı2, Esin Doğan3 Akdeniz Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı 2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı 3 Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı 1 GİRİŞ: Fibröz displazi, yavaş büyüyen ve ağrı semptomu vermeyen lezyonlardır. Lezyonların aşırı büyümesi sonucu dişlerde migrasyon ve fonksiyonel bozukluklar görülebilmektedir. Fibröz displazi sadece semptomları takip edilebileceği gibi, medikal tedavi, konservatif cerrahi girişim, rezeksiyon ve rekonstrüksiyon ile tedavi edilebilmektedir. Fibröz displazinin radyolojik görüntüsü, fibröz dokunun miktarına ve dağılıma göre uniloküler veya multiloküler şekilde görülebilir. OLGU: 21 yaşında erkek hasta sol yüzünde ve çenesinde şişlik şikâyetiyle kliniğe başvurdu. Yapılan klinik ve radyloljik muayesinde bulguların fibröz displazi bulguları ile uyumlu olduğu görüldü. Fibröz displazi ön tanısı ile opere edilen hastanın patalojik tanısı ön tanı ile uyumlu geldi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Lezyona rezeksiyon yerine konservatif yakılışımla cerrahi müdahale yapıldı. Hastanın asimetrik görüntüsü düzeldi. Hasta mahkum olduğu için uzun dönem takibi yapılamadı. 552 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-216 Fibrous Dysplasia In The Maxilla: Case Raport Salih Çelik1, Ayşegül Sarı2, Esin Doğan3 Akdeniz Universty, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Turkey 2 Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Turkey 3 Mustafa Kemal Universty, Faculty of Medicine, Department of Pathology, Turkey 1 INTRODUCTION: Fibrous dysplasia is lesions that grow slowly and that do not show pain symptoms. Migration and functional impairments can be seen in teeth as a result of excessive growth of the lesions. Fibrous dysplasia can be followed only with the symptoms. Besides, it can be treated with medical treatment, conservative surgery, resection and reconstruction. Radiological images of fibrous dysplasia can be seen as unilocular or multilocular according to the amount and distribution of the fibrous tissue. RESULT: The lesion was surgically intervened with a conservative approach rather than resection. The asymmetric image of the patient improved. A long-term follow-up was not possible for the patient as he was a prisoner. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CASE: A 21-year-old male patient was admitted to the clinic with swellings in the left face and jaw. In his clinical and radiological examination, it was seen that the findings were consistent with fibrous dysplasia findings. Pathological diagnosis of the patient, who had been operated with the preliminary diagnosis of fibrous dysplasia, was comparable with the preliminary diagnosis. 553 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-217 Mandıbular Anglus Bölgesinde Stafne Kemik Kisti: Vaka Raporu Ayşegül Sarı1, Salih Çelik2, Mehmet Dalkız3 Mustafa Kemal Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı, Hatay 2 Akdeniz Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Hatay 3 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protez Anabilim Dalı, Hatay 1 AMAÇ: Stafne kisti alt çenenin asemptomatik, radyolusent kemik lezyonlarıdır. Bu defektler radyografide kist benzeri görüntü verirler. YÖNTEM: 49 yaşında erkek hasta yaklaşık 6 aydır sağ tarafında çiğneme ağrısıyla kliniğimize başvurdu. Herhangi başka bir klinik semptom mevcut değildi. Radyolojik muayenede, panoromik röntgende kist benzeri radyolusent görüntü izlendi. Dental tomografideki görüntünün (2 cm çapında, düzgün sınırlı, angular bölgede mandibular sinirin alt kısmında radyolusent alan) Stafne Kisti ile uyumlu olduğu görüldü. Hastaya lezyon hakkında bilgi verildi ve hasta takibe alındı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ BULGULAR-SONUÇ: Kilinisyen mandibulanın radyolusent lezyonlarının farkında olmalıdır ve farklı radyografi yöntemleriyle tanıyı desteklemelidir. Gereksiz cerrahi işlemlerden kaçınılmalıdır. 554 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-217 Stafne Bone Cyst In Mandibular Angulus Region: Case Report Ayşegül Sarı1, Salih Çelik2, Mehmet Dalkız3 Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Hatay, Turkey 2 AkdenizUniversty, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Hatay, Turkey 3 Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Prosthetics, Hatay, Turkey 1 AIM: Stafne cyst is asymptomatic and radiolucent bone lesions of the lower jaw. These defects have an appearance like cyst on radiographs. METHOD: A 49 year old male patient was admitted to the clinic with a complaint of chewing pain on the right for about 6 months. There were no other clinical symptoms. In the radiological examination, cyst-like radiolucent image was viewed on the panoramic X-ray. The image in the dental tomography (radiolucent area in the lower part of the mandibular nerve in the angular area, with a smooth end and a diameter of 2 cm) was seen as comparable with Stafne cyst. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS AND CONCLUSION: The clinician should be aware of radiolucent lesions of the mandibula and support the diagnosis with different radiographic methods. The clinician should avoid unnecessary surgical procedures. 555 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-218 Orofasiyal Aktinomikoz Lezyonunun Minimal Oral Cerrahi İle Tedavisi: Vaka Raporu Ayşegül Sarı1, Salih Çelik2 1 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı 2 Akdeniz Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı GİRİŞ: Primer olarak anorobik bir bakteri olan Actinomyces israelii’nin etken olduğu Aktinomikoz, çenelerde seyrek görülen kronik, ilerleyici bir enfeksiyon hastalığıdır. Enfeksiyona sıklıkla anaerobik bakteri olan Actinomyces israelii neden olur. Zayıf ağız hijyeni, diş çürükleri dişlerin çekimi, orofasial travma aktinomicozun risk faktörleri arasında yer alır. Vaka Raporu: Musstafa Kemal Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından medical tedavisi (Alfoxil 500 mg 3x1) ve takibi yapılan, 67 yaşında erkek hasta ağız kokusu, ağrı, yemek yiyememe şikayetleriyle kliniğimize başvurdu. Ağız içi muayenesinde sağ alt çenede premolar dişlerin arka tarafında kemik sökestri görüldü. Radyolojik incelemede sökestr sınırları takip edilebilmekteydi. Tedavi sürecinde lezyon inatçı seyir göstermekteydi. Nekroz alanına agresif olmayan tedavi yöntemiyle yaklaşıldı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇLAR: Patoloji raporu tanısı ‘aktinomikoz lezyonları içeren kemik fragmanları’ şeklindeydi. Hasta rekürrens olasılığı nedeniyle klinik takibe alındı. 556 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-218 Treatment Of Orofacial Actinomycosis Lesion With Minimal Oral Surgery: Case Report Ayşegül Sarı1, Salih Çelik2 Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Turkey 2 Akdeniz Universty, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Turkey 1 INTRODUCTION: Actinomycosis, the primary factor of which is Actinomyces israelii, an anaerobic bacteria, is a chronic, progressive infectious disease which is rarely seen in jaws. The infection is often caused by Actinomyces israelii, an anaerobic bacteria. Poor oral hygiene, tooth decays, tooth extractions, orofacial trauma are among risk factors of actinomycosis. RESULTS: The diagnosis of the pathology report was ‘bone fragments involving actinomycosis lesions’. The patient was followed clinically because of the likelihood of recurrence. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CASE: The 67 year old male patient, who was medically treated (Alfoxil 500 mg 3x1) and followed by Mustafa Kemal University Department of Infectious Diseases, was admitted to our clinic with complaints of halitosis, pain, and inability to eat. Bone sequest was seen at the back of the premolar teeth at the right lower jaw in the intraoral examination. It was possible to view sequest monitoring boundaries in the radiological examination. The lesion showed stubborn condition in the treatment process. The necrotic area was approached with a non-aggressive treatment protocol. 557 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-219 Atrofik Maksillada Odontojenik Kist ve Gecikmiş Tedavisi: Vaka Sunumu Ayşegül Sarı1, Berk Turgay2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı 2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı 1 GİRİŞ: Tekrarlayan yada kronikleşen odontojenik enfeksiyonları takiben meydana gelen kistler klinik hayatında en sık karşılaşılan kist türüdür. Bağ doku içerisindeki “Malases epitel artıklarının” enfeksiyona bağlı aktive olması sonucu meydana geldikleri düşünülmektedir TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ OLGU: 71 yaşında bayan hasta burnunun altındaki şişliğin Periferik Dev Hücreli Granülom olabileceği gerekçesi ile kliniğimize yönlendirilmiştir. Hipertansiyon dışında sistemik rahatsızlığı bulunmayan hastada dental anksiyete belirtileri mevcuttur. Klinik incelemede üst bukkal sulkusta yayılım gösteren 4 cm çapında iyi sınırlı, yüzeyi düzgün şişlik tespit edilmiştir. Lezyonun hacminin görece büyük olmasının ve kemik dışında şişlik oluşturacak kadar büyümesinde en büyük etkenin senil atrofiye bağlı maksillada kemik rezorbsiyonu olduğu düşünülmektedir. Radyolojik incelemede 20x40x25 mm hacminde kemik içi radyolusent alan tespit edilmiştir. Lokal anestezi altında öncelikle ince iğne aspirasyonu yapıldı ve sıvı aspire edildi. Kemik içi segmenti, kemik dokuya bağlantısı olmadığı için dirençle karşılaşılmaksızın alındı ancak yumuşak dokudaki epitel flep içerisinden kürete edildi. 558 BULGULAR: Üç aylık klinik takipte bukkal sulkusta herhangi bir çökme olmaksızın iyileşme gözlendi. Patoloji raporu sonucu odontojenik kist olduğu teyit edilen lezyonun rekürrensi beklenmemektedir. SONUÇ: Basit bir odontojenik kist senil atrofiye bağlı maksiller kemikteki rezorbsiyon sonucu ve hastanın dental anksiyet nedeniyle daha ciddi bir klinik tablo ile karşımıza gelebilmektedir. Cerrahi enükleasyon odontojenik kistin başarılı tedavileri arasında yer alır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-219 Odontogenic Cyst and Delayed Surgical Therapy in Atrophic Maxilla: Case Report Ayşegül Sarı1, Berk Turgay2 Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Turkey 2 Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Turkey 1 INTRODUCTION: Ondontogenic Cysts are the most common type seen in clinical dentistry. They occur following recurrent, persistent dental infections or chronical trauma. They are thought to rise from the activation of “malasses epithelial residues” due to infection. RESULTS: Three months follow-up revealed a healing without a collapse of the crest. Pathological findings revealed that the lesion was an Odontogenic cyst. Recurrence is not expected. CONCLUSIONS: A simple Odontogenic cyst can become bigger in size and cause clinical complications if left untreated especially if the bone is resorbed not just because of cyst but also senile atrophy and dental anxiety. Surgical removal is a successful treatment procedure. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION CASE: 71 years old female patient was referred to our clinic with a huge swelling just below her upper lip, with a fear of that it could be a Peripheral giant cell granuloma. According to her anamnesis the patient has hypertension, fear of dentist. Clinical examination revealed a 40 mm round, well bordered swelling in the upper right maxillary sulcus of the incisive teeth. The huge size and extrabony swelling is thought to be arise from maxillary senile atrophic bone resorption. Radiographical examination showed a 20x40x25 mm intrabony radiolucent volume. Under local anesthesia fine needle aspiration was positive and showed that the lesion is filled with a liquid. The epithelium of the lesion is removed from the bony segment of the maxilla without any resistance. The soft tissue surface of the lesion was removed with a curettage as it was attached to the flap. 559 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-220 Eagle Sendromu Hasan Ayberk Altuğ, Sencer Seçer, Aydın Gülses, Metin Şençimen, Ömer Orkun Cevizcioğlu Gülhane Askeri Tıp Akademisi,Ağız,Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı,Ankara AMAÇ: Eagle sendromu stiloid ligamanın kalsifikasyonu veya stiloid procesin uzaması nedeniyle oluşur. Baş ve boyun bölgesindeki çeşitli yapılara uyguladığı basınç nedeniyle ağrı hissi oluşturabilir. Böyle bir durumdan şüphelenildiğinde çeşitli radyolojik görüntüleme tetkikleri anormal boyutlarda uzamış stiloid proces şeklinde görüntü veren durumun belirlenmesine yardımcı olur. YÖNTEM: 30 yaşında bir erkek hastanın kliniğimize premolar diş çekimi için yönlendirilmişti. Rutin alınan panoramik film sonrası cone beam tomografi alındı ve eagle sendromu tanısı doğrulandı. Hastanın baş boyun bölgesindeki sendrom ile ilgili olan şikayetleri değerlendirildi. BULGULAR: Stiloid procesdeki bu uzamanın sebebi tam olarak belirlenememiştir. İdiopatik, konjenital veya edinsel olarak geliştiği düşünülmektedir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ SONUÇ: Eagle sendromu, cerrahi ve cerrahi olmayan yöntemlerle tedavi edilebilmektedir. Cerrahi olmayan tedaviler hastaya palyatif analjezik, steroid enjeksiyonları verilmesini içerir. Cerrahi tedaviler ise transfaringeal veya ekstraoral yaklaşımla uygulanır. 560 POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-220 Eagle syndrome Hasan Ayberk Altuğ, Sencer Seçer, Aydın Gülses, Metin Şençimen, Ömer Orkun Cevizcioğlu Gulhane Military Medicine Academy, Department Of Oral and Maxillofacial Surgery, Ankara, Turkey AIM: Eagle syndrome occurs due to elongation of the styloid process or calcification of the styloid ligament, which then may produce a pain sensation due the pressure exerted on various structures in the head and neck. When suspected, imaging helps in identifying the abnormally elongated styloid process or the calcified ligament. METHOD: A 30 years old male patient was referred to our clinic premolar tooth extraction. Imaging with cone beam computerized tomography after routine panoramic graphy conclusively established the diagnosis. The patient’s chief complaints about the syndrome were evaluated in the neck region. CONCLUSION: Eagle syndrome can be treated by surgical and nonsurgical means. Nonsurgical treatments involve reassurance to the patient, analgesics, and steroid injections. Surgical treatment can be performed using one of two approaches: transpharyngeal or extraoral. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION RESULTS: The cause of this elongation of the styloid process is not well understood. It can be idiopathic, congenital or acquired. 561 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-221 Ozon Ve Pulpa Kaynaklı Mezenkimal Kök Hücrelerin Sutural Kemikleşme Üzerine Etkisi: Histomorfometrik Bir Çalışma Muharrem Şerif Erdoğan1, Muhammed İsa Kara2, İhsan Sami Güvenç4, Mustafa Kırtay5, Muhammet Furkan Cıcık2, Selin Ursavaş3 1 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, İzmir 2 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir 3 Sanko Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Gaziantep 4 Uşak Üniveritesi Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, Uşak 5 İnönü Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Malatya TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ AMAÇ: Bu çalışmadaki amacımız, ratlarda ekspansiyon sonrası midpalatal suturada pulpa kaynaklı mezenkimal kök hücre (pMKH) ve ozon (O) tedavisinin yeni kemik oluşumu üzerine etkilerinin histomorfometrik olarak değerlendirilmesidir. 562 MATERYAL VE YÖNTEM: 32 Wistar rat her bir grupta 8 (n=8) denek olmak üzere dört gruba ayrıldı. Maksiller keserler arasına ekspansiyon apareyi yerleştirilerek midpalatal sutura bölgesine 5 gün boyunca ortopedik kuvvet uygulandı. Gruplar Kontrol (K), Ozon (O), Pulpa Kaynaklı Mezenkimal Hücre (pMKH) ve Ozon + Pulpa Kaynaklı Mezenkimal Kök Hücre (O-pMKH) kombinasyonu olacak şekilde tasarlandı. O ve O-pMKH gruplarına ozon sistemik olarak verildi. pMKH ve pMKH-O gruplarında 1×106 pMKH ekspansiyon esnasında midpalatal sutur bölgesine enjekte edildi. 10 günlük retansiyon döneminin ardından denekler sakrifiye edildi ve kemik oluşumu histomorfometrik olarak değerlendirildi. BULGULAR: Kontrol grubu ile kıyaslandığında O, pMKH ve O-pMKH gruplarında yeni kemik oluşumu bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın olduğu gözlendi (P<0.001). O-pMKH grubunun ise O ve pMKH gruplarından yeni kemik oluşumu açısından istatistiksel olarak belirgin bir şekilde yüksek olduğu gözlendi (P<0.05). Fakat O ile pMKH grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlenmedi. SONUÇ: Sistemik olarak uygulanan ozon tedavisinin, lokal olarak uygulanan pMKH’nin ve bunların kombinasyonu olan Ozon+pMKH’ nin osteojenik aktiviteyi kemik oluşumunun erken safhalarından itibaren artırabileceği sonucuna varılmıştır. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS PP-221 The Effect Of Ozone And Pulp Mesenchymal Cell On Sutural Ossification: A Histomorphometric Study Muharrem Şerif Erdoğan1, Muhammed İsa Kara2, İhsan Sami Güvenç4, Mustafa Kırtay5, Muhammet Furkan Cıcık2, Selin Ursavaş3 1 Department of Orthodontia, Izmir Katip Celebi University Faculty of Dentistry, Izmir, Turkey 2 Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Izmir Katip Celebi University Faculty of Dentistry, Izmir, Turkey 3 Department of Histology and Embryology, Sanko University Faculty of Medicine, Gaziantep, Turkey 4 Department of Orthodontia, Usak University Faculty of Dentistry, Usak, Turkey 5 Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Inonu University Faculty of Dentistry, Malatya, Turkey Material&METHODS: Thirty two Wistar rats were used. Subjects were separated into four groups( n=8). Orthopedic expansion force was applied for 5 days to maxillary incisors by attaching springs. The groups are Control(C), Ozone (O), pulp mesensychmal cell (pMSC), combining Ozone + pulp derived mesensychmal stem cell (O-pMSC) group. In groups O and O-pMSC ozone given systematically, in groups pMSC and pMSC-O, pMSC was injected within the expansion procedure and waited for ten day for retantion. Later on subjects were sacrificed. Bone formation was assessed histomorphometrically. RESULTS: Among the O, pMSC, O-pMSC groups compared to control group significant differences were seen due to new bone formation(P < 0.001).. The O-pMSC group was significantly greater than O and pMSC group (P < 0.005). There were no significant changes Between O and pMSC group. CONCLUSION: Systemically administered ozone therapy and topically PMSC group and combination of ozone + pMSC may enhanced osteoblastic activity in the early period of bone formation. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION OBJECTIVE: To investigate the effects of pulp derived mesensychmal stem cell (pMSC) and ozone (O) therapy on expanded sutures in rats histomorphometric method. 563 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ PP-222 İlaca bağlı tat bozukluğunun DEL(Düşük EneRjili Lazer) ile Tedavisi: Vaka Raporu Sinem Atay Görür1, Kaan Orhan1, Durmuş İlker Görür2 Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi, Ankara 2 Dentiron Ağız ve Diş Sağlığı Kliniği 1 AMAÇ: İlaca bağlı tat bozukluklarının birçok sebebi ve mekanizması vardır. Bu tip Bozukluklar nörolojik bozukluklardan, psikosomatik etkilere kadar geniş spektrumludur. Bu vaka sunumunun amacı nadir bir ilaç komplikasyonu ile görülen tat bozukluğunu sunmak ve önemine dikkat çekmektir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ VAKA RAPORU: 51 yaşındaki erkek hasta dilinin sağ tarafındaki tat bozukluğu ve hassasiyet ile kliniğimize başvurdu. Yapılan Klinik ve Nörolojik muayenede tat bozukluğunu oluşturacak bir faktör gözlenmemiştir. Beyin MR ile Kranial lezyonları lezyon