Görüşme No 1: Yaş: 29 Cinsiyet: Erkek Alan: Üroloji Kaç
Transkript
Görüşme No 1: Yaş: 29 Cinsiyet: Erkek Alan: Üroloji Kaç
Görüşme No 1: Yaş: 29 Cinsiyet: Erkek Alan: Üroloji Kaç yaşındasınız? Hangi hastanede ve hangi bölümde, kaç yıldır uzmanlık yapıyorsunuz? Hekim: 29 yaşındayım (Erkek) ve Devlet hastanesinde beş yıldır Üroloji bölümünde uzmanlık yapıyorum. 2003 yılında gerçekleştirilen “sağlıkta dönüşüm” politikasına dair düşünceleriniz nelerdir? Hekim: Olumlu yanları; en önemli olumlu tarafı bence bir kere SGK denilen kurum oluşturulması ve tüm sağlık sosyal güvencesi olan şeylerin birleştirilmesi. Eski sigorta hastanesi ne bileyim işte devlet hastanesi farkının kaldırılması. İşte Yeşil kartlı hastaların diğer hastanelere gidiyor olmasıdır en önemli avantajı bu. İlaçların bütün eczanelerden alınabiliyor olması çok büyük bir avantaj vatandaş açısından. Onun dışında aklıma gelen bir şey yok şimdilik. Özel hastanelerde insanlar muayene olabiliyorlar artık eskiden o şans yoktu. Hekim: O şans vardı ama parası olan gidebiliyordu. O açıdan o da bir avantaj. Onun dışında aklıma gelen yok gelen olursa yine söylerim. Hekim: Olumsuz yanları; yani vatandaş çok fazla hizmet alıyor ama bu hizmetin kalitesi düştü bence. Şimdi bir doktor eskiden daha az hasta muayene ediyordu ama kaliteli muayene ediyordu benim gördüğüm o. Şimdi performans sistemi geldi. Performans sisteminde hastalara puan gözüyle bakılmaya başladı ve bu sebepten dolayı kalite düştü. Çünkü çok sıkıntılı bir hasta ile sıkıntısız bir hastanın puanı aynı. Bir hastaya yarım saat ayırdığın zamanda hekime getirdiği puan aynı, bir hastaya 2 dakika ayırdığı zamanda getirdiği puan aynı. Dolayısıyla doktorların, zaten iş yoğunluğu çok fazla olduğu için hastaya vakit ayırmamasına yol açtı performans sistemi. Yani bütün hekimlerin ben performans sisteminden çok şikayetçi olduğunu düşünüyorum açıkçası. Yani herkes gelen bir hastaya hiç kimse para gözüyle bakmak istemiyordur yani. Ben bunu hiçbir hekimin düşüneceğini zannetmiyorum. Hiçbir hekim hastaya para gözüyle bakamaz. Ama performans sitemi nedeniyle, tabi iş yoğunluğu nedeniyle bunlarda düşünülüyor, düşünülmüyor değil açıkçası. Bazen şu oluyor; bir hastaya çok düzgün ameliyat ediyorsun, düzgün sonuçlar alıyorsun, düzgün sonuçlar aldığın zaman aldığın performans getirisi, eğer ona komplikasyon çıkarsa daha az oluyor. Yani sen hastaya her şeyi dört dörtlük yaparsan daha az performans puanı alıyorsun. Halbuki diğer tarafta yaparsan, komplike olursa komplikasyona para alıyorsun. Yani yapılan her şeyden para alınıyor. Hekim: Evet. Yani duyduğumuz şeyler de bunlar işte gereksiz işlemler yapılıyor hastalara. Yani belki ameliyat edilmeyecek hasta ameliyat ediliyor. Özelikle bunlar özel hastanelerde 63 çok oluyor. Geliyor bize hastalar, poliklinikte bizim çok performans kaygımız yok zaten çok fazla hasta var devlet hastanelerinde, hasta özelde direk ameliyat dediler bana diyor ama bakıyorsun ameliyatlık bir durum yok. Olabilir yani endikasyon alanı çok geniştir bazı hastalıklarda ameliyat %1 dir ameliyat ihtimali ama %99 normal gidecektir ama orası bir ticari kurumdur. Ticari kurum da %1 i değerlendirir. Bu konuda devlete bir sürü yüktür, hastaya bir sürü yüktür ama hasta bilmez. Hastayı korkutursun, hasta korkar belki ameliyat olur. Yani ben bunu biraz şuna benzetiyorum, bizde bazen sanayiye gidiyoruz, arabamızı, ya işte o parçası bozuldu bu parçası bozuldu değiştirelim, anlamıyorsun ya işte çok önemli yolda kalırsın diyorlar, iyi diyorsun tamam o zaman yapın diyorsun hiç bilmediğin için. Bu da onun gibi yani. Bu işin ticaret boyutuna dökülmesi, bunu da devlet kanalıyla yapmak çok kötü bir şey. Biraz da şu var mı mesela hocam, insanlara artık nesne gözüyle bakılıyor, hasta olarak değil de.. Hekim: Bu kişiden kişiye göre değişiyor. Sonuçta şu da var doktorlar yemin ediyorlar falan bunlar hikâye bence. Yemin, tabi herkes yemin ediyor ama bu insanın karakteri neyse, bu insan doktorda olsaydı, hâkimde olsaydı, polis de olsaydı vatandaşta olsa bu budur yani. Şimdi bana polikliniğe gelen 100 insandan bakıyorsun düzgün olmayan insanlarda var, çok düzgün insanlarda var, hepsi hasta. Doktorlarda da bu böyle. Doktorların hepsi dört dörtlük insanlar olacak diye bir şey yok. Ama devlet kanalıyla bunun suiistimale açık olması kötü bir şey. Bunun denetimini yapmak da çok kolay bir şey değil. Devlet teşvik mi ediyor acaba bu performans sistemiyle? Hekim: Tabi teşvik ediyor. Hastanelerdeki hiyerarşik yapının değişmesi ( ast-üst-süpervizör- başhemşire... ) nasıl etkilemiştir? Hekim: Şimdi benim bu konuda çok başım ağrıdı. Mesela kendi başıma gelen bir olay; ben eğitimimle alakalı başka bir hastaneye geçiş yapmaya çalıştım, başhekim keyfe keder bu hastaneden hiç kimse hiçbir yere gidemez diye keyfe keder beni bu hastaneden göndermedi. Benim eğitimimin sekteye uğradığını düşünüyorum. Bunun dışında, şimdi ortada bir iş yükü var. Bu iş yükünün de belli bir seviyede paylaşılması lazım. Hiyerarşik düzen yüzünden kimse bir şeye sesini çıkarmadığı için bir işi iki-üç kişi yapıyor 7-8 kişi yatıyor. Bakın hastanelere nöbet tutan kişi sayısı 3 tür ama oradaki kadro sayısı 20 dir. 3 kişi onlar adına nöbet tutar geri kalanını yatar. 3 kişinin se çıkarmaması, üzerine basılır o 3 kişinin. O üç kişi de asistandır sürem dolsun buradan gideyim diye bakar. Uzman olduğu zamanda bugünleri unutur, arkasına dönüp bakmaz ve o da asistanları da ezilecektir. O yüzden bunlarında değişmesi gerekiyor. Yurt dışında nasıl mesela Amerika’daki, ben Amerika’ ya da gittim, bir asistan hastaneye girdiği zaman kartını okutur veya doktor fark etmez. Daha sonra 8 saat boyunca orada çalışır, 8 saatten sonra hastalar üzerinde hiçbir işlem yapamaz. Sadece gözlemci olarak kalabilir hastanede. Ben 36 saat aralıksız çalıştığım çok fazla zaman biliyorum. Bir insan 36 saat aralıksız çalıştığı zaman hata yapmadan çalışması imkânsız ve uykusuz. 64 Zaten belli bir yerden sonra dikkat dağılıyor ister istemez. Hekim: Açıkçası ben kendimin 120-130 uncu hastası olmak istemem. Ben kendime muayene olmak istemiyorum. Bir insan bunu söylüyorsa ne diyeceksin ki. Ben sağlık bakanlığına dilekçe de yazdım şu konuyla ilgili; özel hastanelerde 7 dakika da bir hasta muayene edilecek diye kota konuldu. Özel hastane günde belli bir sayıda hasta bakabilir onun dışında hasta bakamaz. Dedim ki madem özel hastaneye giden insan insanda, devlet hastanesine gelen insan niye insan değil? Bana verilen cevap; bu konuyla alakalı yazılı bir dilekçe de bulunmanız gerekiyor, telefonla görüşmüştüm ben, şimdi bu da öyle sıkıntılı bir şey ki ben bunu yaptığım zaman kliniğin performans puanı etkilenecek ve hoca da bana ters ters bakacak, bu da hiyerarşinin getirdiği bir düzen. Yani işin içine puan girdiği zaman düzen, olay bir anda sapıyor. Ben şunu da çok duydum mesela, ya hasta gelsin işte ne olacak bir şey yoksa puan alırız. Hiç bir şey yoksa bana niye geliyor? Bir şekilde ben görmeyeyim o hastayı hiçbir şeyi yoksa. Aile hekiminde dursun. Aile hekimliği sistemi ülkemizde düzgün işlemiyor, tamamen oy yüzünden. Eğer aile hekimliği sistemi otursa, sevk zinciri sistemi otursa, bir hasta mesela aile hekimi görmeden bölümlere gelemese, bu şunu sağlar mesela; o bir hekimdir mesela bana geliyor hasta bakıyorum hiçbir şeyi yok. Hadi oraya git, oradan başka yere gidiyor, oraya gidiyor onluk hiçbir şey. Bizde o kadar kolay ki; fiş almaya gidiyor adam, oradaki, kapıdaki fiş veren görevli; sen ürolojiye git diyor atıyorum sen işte genel cerrahiye git deniliyor. Herifin hiç alakası yok hâlbuki. Vatandaş vakit kaybediyor, doktor vakit kaybediyor, gereksiz bir sürü tetkik yapılıyor, çok büyük külfetler aslında. Bunun tek çözümü sevk zincirini işletmektir, sevk zincirini niye işletemezsin, oy kaygısından dolayı işletemezsin. Eğer biz oy kaygısını aşacak olursak, oy kaygısını aşma imkânımız yok, bu sadece bu hükümetle alakalı bir şey değil sadece, hiç kimse yapmamış bunu genel olarak. Çünkü herkeste bir oy kaygısı var, çünkü bizde bir devletçilik anlayışı yok. Bizde hükümetçilik anlayışı var, bizde particilik anlayışı var, bizde sendensin bendensin anlayışı var. Bunun değişmesi lazım bu da nasıl değişir bilmiyorum. Bu dönüşüm politikalarının, hasta-hekim ilişkilerine etkisi nasıl olmuştur? Hekim: Şimdi hasta hekim ilişkisinde, eğer bir başbakan çıkıp da, bir sağlık bakanı çıkıp da, beni ayırmadan bütün hastaları, doktorlar çekin hastaların cebinden elinizi..ya bir çok hasta bana hocam özel muayeneniz var mı dedi, işte hocam kartınız var mı, para teklif etmeye çalıştılar, hiçbirini kabul etmedim. Hiç kimse beni bu zan altında bırakamaz. Eğer hasta karşıma geldiği zaman ön yargı ile bakıyorsa bana, ben o hastayı muayene etmek istemiyorum, zevk almıyorum. Şunu ben çok samimi bir şekilde söyleyebilirim; eğer karşımdaki insan bana pozitif enerji veriyorsa, ben daha çok ilgileniyorum, ama bana negatif enerjiyle geliyorsa, bu onunda suçu değil adam zannediyor ki bütün doktorlar aynı, ama o negatif enerji beni etkiliyor. Hâlbuki bu iş sağlık işidir daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum, sağlığın, eğitimin ülkemizde ama bu işlerde çok maddesel oldu. İnsanlar için en önemli şey sağlık sonuçta. Hekim: Eğitim de çok önemli ama ülkemizde eğitimde, başbakanımız çıkıp da öğretmenler 3 ay yatıyor demek yerine öğretmenleri 3 ay yatırmayacaksın abi o zaman. Madem öğretmenler 3 ay boyunca yatıyorsa, 3 ay boyunca onların eğitime katkısı olmasını sağlayacaksın ya başka 65 bir şey yapmasını sağlayacaksın ya da onların kendini geliştirmesini zorunlu kılacaksın. Yani böyle bir mantık yok yani. Sen onu ona düşman ediyorsun ve bundan rant sağlamaya çalışıyorsun. Bu mantık, bunlar oy için yapılan şeyler. Siyaset, sağlıktır, eğitimdir bunların siyaseti olmaz. Bunlar çünkü ülkenin geliştirilmesi için gerekli olan şeyler. Hasta hekim ilişkilerine geri dönecek olursak nasıl etkilendi, kötü etkilendi yani. Hasta hekime karşı ön yargılı geliyor. Hekim de hastaya karşı öyle. Hasta ile hekim birbirine düşman oldu. Bu çok yanlış bir durum. Ben şunları çok duyuyorum. Dışarda bekliyor mesela bir tane hasta, her hastanın durumu aynı değil, tabi bu da cahillikten kaynaklanan bir şey. Dışardaki adam diyor ki içerde ne yapıyorsun, muhabbet mi ediyorsun, adamı muayene ediyorsun. Veya sırasını beklemeden içeri dalıyor. Bunların politika ile alakası yok. Oraya koyarsın bir tane görevli o görevli işini yapar. Doktor da birazcık az yorulmuş olur ama bunlar ülkemiz şartlarına göre tabi, ona bir şey diyemem. Bu durumda hasta yoğunluğundan kaynaklanıyor biraz da değil mi? Hekim: Tabi ki de. Mesela ben günde 30 hasta baksam, 30 hastanın her şeyiyle ilgilenirim. Ama bu 30 hasta, 30 özellikli hasta olsun. 30 tane başka bir hekim yönlendirmiş olsun. Gerçek hasta olsun. Yani benim işim olan 30 tane hasta olsun ki ben onun her şeyiyle ilgilenebileyim. Şimdi ben orda bir şeyleri kaçırabiliyorum. Kolaylar arasında bir tanesi kaçıyor belki de. Fark etmiyorum yani, çünkü o kadar yoğun ki dışarda 20 tane hasta beklerken içerde rahat hareket edemiyorum. Dışardaki kargaşayı biliyoruz, adam çat diye içeri dalıyor ben acilden geldim, ben şuradan geldim diye ama sen düzgün hasta muayene edemezsen nasıl kaliteli hizmet vereceksin. Şu var mı hocam, işte hasta kalkıp da sen bana bakmak zorundasın, senin paranı ben veriyorum gibi şeyler oluyor mu? Hekim: Ben bunlarla pek karşılaşmıyorum. Bu birazda verdiğin enerjiyle alakalı bir şekilde zaten onu tolere ediyorsun yani. Bakmak zorundasın diyor, gel bakayım diyorsun. Oturtursun bakarsın suratına gönderirsin. Bu çok zor bir şey değil yani. Tartışmamak lazım hastalarla. Bu bütün meslek grupları içinde geçerli yani öğretmen içinde aynı. Yani bakmak zorunda mıyım, bakarsın yani ama ona göre bakarsın, o zamanda sadece görevimi yapmış olurum. Zevkli bir şekilde, faydalı bir şekilde, hastaya faydalı olmadıktan sonra bakarsın yani. Onlar kişisel şeyler politikayla alakalı olmayan şeyler bence. Toplumumuzun eğitimsizliğinden kaynaklanan şeyler. Adam sırasını beklemiyor, eline sıra fişini almış, kapının dibinde bekliyor. Ne yapacaksın ki o adama, iki de bir seni taciz ediyor ama ne diyebilirsin ki o adama. Çocukluğuna inmek lazım, onunda eğitim sistemine inmek lazım, onlar bambaşka şeyler. Aşırı uzmanlaşmanın, mesleki deformasyona ya da mesleki itibar kaybına yol açtığını düşünüyor musunuz? Hekim: Çok düşünmüyorum. Ben abilerimden gördüğüm şeyleri söyleyeyim size, tam tersine sadece uzman olan insanlar biliyorum ki, hem bilgisi hem becerisi, hastaya olan yaklaşımı mükemmel seviyede. Ne profesörler gördüm, hiçbir şey bilmeyen sadece siyasi nedenlerle 66 profesör olmuş, sadece birileri profesör olsun dediği için profesör olmuş insanlar görüyorum ama uzmanlaşmanın zararlı olduğunu düşünmüyorum. Tam tersini belli alanda spesifik çalışmalar olmalı, tecrübeyi arttırmanın daha iyi olabileceğini düşünüyorum. Tabi herkes spesifik gelişemez. Kötü olduğunu düşünmüyorum açıkçası aşırı uzmanlaşmanın. Profesör olduğun zaman hastalara bakış açın nasıl, ben kendi adıma söyleyeyim mesela, bu da kişinin o konumu kaldırmasıyla alakalı. O konumu kaldırıyorsa şayet değişiklik olmaz bence, ilk günkü heyecanı korur. Son 10 yıldaki değişimlerin şiddet olaylarında etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Hekim: Şiddet vakaları arttı. Niye arttı? Dediğim gibi bir kere doktor ile hasta birbirine düşman oldu. Niye düşman oldu? Sağlık personelinin hepsi için geçerli bu. Bir kere bir ön yargı var. Hekimden hastaya karşı, hastadan hekime karşı. Biz önceden şunları çok duymazdık; bir tane hekim işte bıçaklandı, öldürüldü işte. Evet, duyduk ama bunlar çok olan şeyler değildi, şimdiki kadar. Sen şimdi gelen her hastaya bu adam bana zarar mı verecek gözüyle baktığın zaman düzgün çalışamazsın. Cesaret isteyen bir iştir doktorluk. Örneğin, 80 yaşındaki bir amca geldi bana, ameliyat olması gerekiyor ama ben bunun ameliyatını yaptığım zaman acaba bu amcaya bir şey olursa diye korkup da bu ameliyattan kaçarsam, o kaçacak, bu kaçacak o amca ameliyat olamayacak. Bunları da göreceğiz ilerde bakın görün. Kimse bazı hastalara elini sürmek istemeyecek. Çünkü Niye? Bir sürü sebep sayarım; bir, korku iki, ben sana şunu söyleyeyim bakın o olay olduktan sonra ben uzman abilerimle konuştum ben dedi, bundan sonra benim cerrahi işlemlerim %50 daraldı diyen var. Çok büyük bir oran %50. Belki de yapması gereken ameliyatı yapmayacak. ... Hekim: Nerede kalmıştık, şiddet vakalarının arttığından bahsediyoruz. Tabi bunu zaten görmemek elde değil zaten. Doktor ve hastaların birbirine düşman olduğu bir ortamda şiddet olaylarının artması çok doğal. Tersini de söyleyebiliriz, ben de hastalara karşı böyle sert davrandığım zamanlar oluyor, çünkü hasta bana ön yargı ile geliyor bağırmak zorunda kaldığım zamanlar oluyor. Bunlar hoş şeyler değil, keşke sağduyulu olunsa, keşke ama siyaset işin içine girdiği zaman sıkıntı. Şiddet olaylarının artmış olması mesleki verimliliğinizi nasıl etkiledi? Hekim: Şiddet olaylarının artmış olması mesleki verimliliğimizi son derece olumsuz etkiledi. Korkarak bir şey yapmıyorsun yani. O işten kaçıyorsun bir şekilde onu başka bir yere yönlendirmeye çalışıyorsun. Hastanın tedavisinden kaçıyorsun çünkü bir komplikasyon geliştiği zaman hastadan korkuyorsun. Adam 80 yaşındaki bir hastaya, şu anki doktorların hiçbirisi unutamaz bunu; amca ameliyat oluyor. Olabilecek bir şey 85 yaşında ölüyor. Gidiyor 1 yaşında çocuğu olan doktoru öldürüyor. Bunu hiç kimsenin unutacağını düşünmüyorum. Bu çok büyük bir olay. Bunun gibi bir sürü olay var, şiddet olayları sürekli yaşanıyor. Mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorsun yani. Hastadan kaçıyorsun yani resmen. İşin bu olmasına rağmen. Son 5 yılda şiddete uğradınız mı? ( Fiziksel, sözlü, cinsel, sembolik olarak ). 67 Hekim: Son 5 yılda fiziksel şiddete uğramadım çünkü boyum 1.90 kilom neredeyse 100 e yakın. Yapı gereği olmadı herhalde hocam? Hekim: Sadece yapı gereği de değil. Bizim acillerde çok fazla işimiz olmadı, biraz da işte insani iletişim falan filan etkili oldu. Arıza çıkartan olduğu zaman uzaklaşıyorsun işte bir şekilde kaçıyorsun. Sözlü şiddet tabi ki de oluyor. Çok uğruyorsun ama onlara yapacak hiçbir şey yok sözlü saldırılara. Sözlü şiddetle ilgili bir örnek verebilir misiniz hocam başınızdan geçen bir olaydan? Hekim: Bir tanesi mesela, olay şöyle oldu çok güzel bir tane örnek vereyim sana. Bir tane hasta işte bana rapor almaya geldi benden. Bende dedim ki bu raporu vermem için bir kan tahlili yapmam lazım işte son derece gerekli olan bir şeydi. Ama amca ısrarla işte sen benim işimi niye halletmiyorsun dedi. Amca dedim ben senin işini niye halletmeyeyim sadece bir kan tahlili vereceksin, kan tahlili sonucunda da raporunu yazacağım ben senin kan tahlilinde çıkacak. Yok, işte şöyleydi de böyleydi de, şikâyet edeceğim seni dedi. Dedim şikâyet et yani bunda haksız bir taraf yok. İşte dedi adam değilsin dedi bana. Bende hiçbir şey demedim. İsmini aldım, T.C. kimlik numarasını aldım, her şeyini aldım, sistemden adresini buldum başhekimliğe gittim şikâyet etmeye. Başhekim yardımcılarından isim vermeyeyim bir tanesi ile konuştum. Bana kurduğu cümle; niye hastayı dövmedin dedi bana. Ben ne yapayım dedim ben hastayı dövmem o zaman ne farkım kalacak. Dedim benim adıma savcılığa, tabi olay 2 sene önce oluyor, şikâyette bulunur musunuz, dedi hayır sen kendin şikâyette bulunacaksın. Gittim şikâyette bulunmaya ama muhatap olacağım kimseyi bulamadım. Ve zaten iş yoğunluğundan dolayı 5 ten önce çıkamıyorum hastaneden, kimseyi bulamadığım için lanet olsun dedim tamam yapacak bir şey yok kapattım gittim üzerinden. Öyle bir şey olmuştu. Cinsel istismara uğramadım ve sembolik bir şiddet yaşamadım. Peki hocam mahkemeye başvurdunuz mu? Hekim: Mahkemeye başvuramadım dediğim gibi iş yoğunluğu yüzünden, zaten her gün sabah 07.30 dan akşamleyin 5 te çıkıyoruz gidip de kimi bulacağız da kime şikayet edeceğiz. Bunun için şimdi herhalde bir şeyler oluşturulmuş ama ne kadar düzgün çalıştığını bilmiyorum. Şiddete uğramanızdan kimi sorumlu görüyorsunuz? Hekim: Yani ben x kişisini sorumlu görmüyorum yani. Ben siyaseti sorumlu olarak görüyorum. Sadece bu hükümet olarak görmüyorum bunu. Sağlık sisteminin siyasete alet edilmesini ben sorumlu görüyorum. Siyasi açıdan başımızda kim varsa kimler varsa, hükümetti, muhalefetti falan hepsini sorumlu görüyorum. Meslektaşlarımı da sorumlu görüyorum, bu işe seyirci kalan meslektaşlarımı da sorumlu görüyorum, işte profesör hocalarımı da sorumlu görüyorum, yani bizim eyleme gitmemize engel olan hocalarımızı da sorumlu görüyorum eylemlere gidemediğimiz için. Şiddetin çözümünün nereden geçtiğini düşünüyor, bu konuda kimlere sorumluluk yüklüyorsunuz? 68 Hekim: Bu konuda en başta bence hekimlere sorumluluk düşüyor. Hekimler eğer birlik olursa, beraber olursa, bölünme olmazsa eğer dertlerini düzgün bir şekilde dile getirirlerse ve muhatap hakikatten halkın geleceğini iyiliğini düşünenler olursa çözüm olabilir ama ben kimsenin halkı düşündüğünü zannetmiyorum, herkes kendini düşünüyor, özellikle siyasiler, hükümet, yani bu hükümet için değil genel anlamda yani 10 sene önce de böyleydi halen böyle. Doktorlarda şu an kendini kurtarmayı düşünüyor. Halkı düşünmek lazım. Halkta farkında değil zannediyor ki düzgün doktora gidiyorum. Alakası yok yani 10 sene sonra belki de ameliyat olacak doktor bulamayacak insanlar. Böyle bir sıkıntı var. 2003 Yılında gerçekleştirilen ‘Sağlıkta Dönüşüm Politikaları’ ile birlikte hastalar doktora gelirken biraz daha öz güvenle mi geliyorlar hocam? Hekim: Şimdi bir kere kendine özgüven duyması kötü bir şey değil insanlar için. Ben doktor olmadan önce de hastaydım. Hasta bazında da düşünüyorum, ben 5 yıllık doktorum öncesini de yaşadım ben bunun. 2002 yılında tıp fakültesine başladım. Bu dönüşümün aslında tam içindeyim. Önceki hali de güzel değildi. Ben hatta şu anki çektiğimiz sıkıntılarda eski hekimlerinde, eski meslektaşlarımızın da çok büyük parmağı olduğunu düşünüyorum. Yani önceden insanlar muayehaneden geçmeden hastaneye yatırılmıyordu, ameliyat olamıyorlardı. Bunlar çok yanlış şeyler. Ama işte sen bunların sorumlularını cezalandırmak yerine bütün hekimleri cezalandırmak çok yanlış bir davranış. Bu sefer bütün hastaları da cezalandırmış oluyorsun sonuçta dolaylı yönden. Özgüvenden sormuştun ilk başta, kötü bir şey değil yani ama bunu kötüye kullanan insanlara da sen ayna tutarsan bu çok kötü bir şey. Ben şunu söyleyeyim sana, gece 2 de mesela bizim kliniğin telefonu çaldı bir keresinde. Bir tane hasta aradı gece saat 2. İşte üroloji doktoru ile mi görüşüyorum dedi, evet üroloji doktoru ile görüşüyorsunuz dedim. Bir şey sorabilir miyim dedi, acil mi dedim, yok acil değil dedi. Tamam, o zaman acil değilse gecenin 2 sinde kimseyi rahatsız etmeyin dedim. Sonuçta telefonun başında durmuyorum nöbet tutuyorum hastalarım var 15-20 tane takip ettiğim. Daha sonra beni bu hasta şikâyet etti. Yani bu çok saçma bir şikâyet, bu şikâyetin muhatap bulması bile çok yanlış. Gecenin 2 sinde 3 ünde biz telefonda hastalara cevap mı vereceğiz yani? Bunun netleşmesi lazım, bu netleşmiyor. Bu kadar özgüven iyi bir şey değil o anlamda soruyorsan eğer. Ama tabi bunlar oy kaynaklı, oy kaygısıyla yapılan hareketler olduğu için halkın gözü boyandığı için oy getiren şeyler. Peki hocam size şunu sorayım o zaman size, ne olmalı, nasıl olmalı bu sistem? Hekim: Bu bir kişinin benim oturup da tek başıma cevap vereceğim bir şey değil. Bunda bir sürü insan belki siyasiler, eğitimciler oturup hep beraber bir konsey oluşturup bunun kararını verirler yani şöyle olur böyle olur diye. Ben puan sisteminin kesinlikle kaldırılması taraftarıyım hastalar açısından. İlk başta bunu söyleyeceğim. Belki doktorlar açısından kötü bir şey benim maaşım düşsün hiç önemli değil ama bir performans kaygısı ile hasta bakmak kadar zararlı bir şey yok hastalar açısından ülke sağlığı açısından. Onun dışında daha az hasta bakması lazım doktorların. Sevk zinciri, belki de buradaki en büyük sıkıntı sevk zinciri gelmesi lazım ama ben çok ümitli görmüyorum bunu. MHRS var mesela hocam. 69 Hekim: MHRS den randevu alan hastayla birlikte normal hastaya da bakılıyor. Diğer hastaların arasında MHRS li hastalar giriyor. Bazen şöyle oluyor hasta MHRS den randevu almış oluyor geç muayene oluyor, hâlbuki normal gelse daha erken muayene olabiliyor. Şimdi iki sistem aynı anda işliyor hocam, MHRS ile randevu alıp gelinebiliyor, bir de normal olarak gelinebiliyor. Sizce ikisinden birisinin olması daha mantıklı olmaz mı? Hekim: Bir kere kota diye bir şey yok. Çünkü performans kaygısı yüzünden kota yok. Kota koyarsın normalde 30 hastadan fazlası muayene olamaz, MHRS de de 30-40 kota koyarsın bunun sayısı belirlenir çok zor bir şey değil. Özelde 7 dakika da bir süre koymuşlar böyle bir süre koyarsın o zaman insanlar randevu almaya itilmiş olur. Ve daha güzel olur. Şimdi mesela saat 15.30 adam 3 ten sonra geliyor muayene olmaya. Tamam, muayene olunabilir hiçbir sakıncası yok muayene olmasında ama 120 tane hasta bakmış doktora muayene olmak, ben muayene olmak istemem açıkçası ama halk bunu bilmiyor işte. Zannediyor ki kaliteli hizmet alıyorum. Ultrason isteniyor gidiyor işte hasta. Bunlar kötü şeyler ülkemiz adına. Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı? Hekim: Yok, ben teşekkür ediyorum. Ben de teşekkür ediyorum hocam ilgilendiğiniz için. 70 Görüşme No 2: Yaş: 46 Cinsiyet: Erkek Alan: Acil Servis 2003 yılında gerçekleştirilen “sağlıkta dönüşüm” politikasına dair düşünceleriniz nelerdir? Ben 22 yıldır hekimlik yapıyorum. İlk başta, sağlıkta dönüşüm programının ilk başında, hekimler için de birtakım avantajlı durumlar oldu. Vatandaşlar için de, Sosyal Güvenlik Kurumları’nın birleştirilmesi, SSK’lılar için birtakım avantajlar falan gibi şeyler oluştu. Ama sağlıkta dönüşüm programı ilerleyen zamanlarda, vatandaş daha fazla cebinden harcamaya başladı ve oluşturulan beklentiyi karşılayacak bir sağlık hizmetiyle karşılaşamadığı için de, sağlık hizmeti alması gerektiği o zorlu anlarda, çünkü zor bir andır o, eskisine göre anksiyetesi, gerilimi daha fazla artmış oldu, beklentisi yükseltilmiş olduğu için. Ondan sonra, hekimlerin iş yükü çok fazla artmış oldu çünkü 2002’de yılda iki defa ortalama yurttaş başına sağlık hizmeti için başvurulurken, şu anda sekizlere çıktı bu ama hekim sayısı bu süre zarfı içinde 2 katına bile çıkmadı, dolayısıyla hekimlerin iş yükü muazzam arttı. Bu iş yükünün altında ezilen hekim, karşılaştığı vatandaşla, hastayla çok az zaman geçiriyor. Araya bir sürü prosedür bilmem ne falan girmiş durumda. Çünkü Sosyal Güvenlik Kurumu da bir yandan kaçaklar önlemeye çalışıyor. Onun için araya bir sürü bilgi işlem süreçleri girmiş durumda. Bunlardan dolayı sonuç olarak hekimin yıllar içinde ücreti eridi, daha fazla çalışmaya başladı ve sonuçta hekim memnuniyetsizleşti. Vatandaş da ilk başta bir memnuniyeti varken sonradan bu memnuniyet giderek azaldı, çünkü cebinden daha fazla para çıkmaya başladı hem de çok fazla hekim gezip bir sonuç alamamaya başladı. Yani sisteme giriyor ama çıkamıyor. Bir sonuca varamadığı bir süreç… Öte yandan, özel hastaneler çok arttı, 200lerden 600lere çıktı ama özel hastanelere katkı payları kondu ve hani ülkede yaşayan eğitimsiz, eğitim düzeyi düşük, ondan sonra… %51’lerde asgari ücretle çalışan kişilerin özel hastanelere gitme şansı olmadığı için devlet hastanelerinde aşırı yığılmaya sebep oldu. Bu yığılmanın ciddi bir kısmı acil servislere aktı. SGK bunu, niçin acil servislere gidildiğini bir önceki SGK Başkanı, çünkü acil serviste katkı payı alınmıyor o yüzden acil servise geliyorlar diyerek açıkladı. Aslında poliklinik hastası olan, acillik işi olmayan hastalar, acil serviste müthiş bir yoğunluk oluşturdular. Avrupa’nın en yoğun acil servisleri Türkiye oldu. Bu da, başta acil olmak üzere bütün polikliniklerde, hatta cerrahi branşlarda ameliyatlardan sonra hekimlere şiddet olarak yansımaya başladı. Peki bu dönüşüm politikalarının, olumlu yönleri var mı sizin için? Var. Üç tane olumlu değişiklik var. Bir; SGK’ların birleştirilmesi, iki; eczanelerin serbestleştirilmesi, üç; bakan Recep Akdağ’ın görevden alınması diye düşünüyorum. Tabii yerine konanla beraber, öyle bir olumluluk kalmadı tabii. Hastanelerde hiyerarşik yapı da değişti, bunun etkisini nasıl yorumluyorsunuz? 71 Bu döner sermayeyi çok azalttı çünkü on bin tane sözleşmeli kadro oluşturdular çok yüksek maaşlarla, yönetici kadrosu oluşturdular. Yönetici grubu çok büyümüş oldu, bürokrasi çok artmış oldu. Bunu neden yaptılar? Hakikaten akıllara zarar bir şey. O kadar çok bürokrat atanması… On bin tane yeni bürokrat atanmış, öncekilerin üstüne gelmiş bir şey bu. Akla gelen tek şey kadrolaşma… Burada aslında, başhekimler, supervisorlar gibi ast-üst ilişkileri de değişti; buna yönelik olarak hiyerarşik yapıda neler değişti? Şöyle oldu, eskiden mesela kliniğin içinde klinik şefi hakimken, o hakimiyeti aldılar elinden. Klinik şefi hiçbir şeye bakamıyor. Şurada çöp bidonunun burada durması doğru değil bile dese, ona başka bir mekanizma bakıyor artık. Onun başında başka bir hiyerarşi var. Hemşireye, arkadaşlar hadi bakalım şu şu hastalara daha önem verelim, şu hastanın başından bir hemşire ayrılmasın diyemiyor. Çünkü hemşireler de başka bir mekanizmaya bağlı artık. Dolayısıyla doktor böyle misafir, bir teknik adam gibi… İçeriye giren, hastayla iletişim kuran onun sonucunda da bir performans ücreti alan, hastanede misafir gibi böyle bir adam… Bir de, çok fazla geçici görevlendirme olduğu için artık zaten, bugün bir hastanede ertesi gün başka bir hastanede… Peki sağlıkta dönüşüm politikalarının, hastayla hekim arasındaki ilişkiyi nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz? Burada asıl hikaye şurada; bir sağlıkta dönüşüm politikası propagandası yapıldı. Bu iş başlarken bir tane kitap çevrildi, Dünya Bankası’nın zamanında bastığı, son on yılda basılmış bir kitap. Sağlıkta Reform Nasıl Yapılır diye bir kitap bu. Çeviri editörü kısmında da bakanın bizzat imzası var. O kitapta bu işin nasıl yapılacağı bütün ayrıntılarıyla yazılıyor. İlk başta hekimleri susturmak için biraz performans ücreti verin, hastaları sübvanse edin programı desteklemeleri için, hekim örgütlerinin medyaya çıkmasını engelleyin ve onları marjinal gösterin, hekimleri performans sistemiyle çalışmaya alıştırın ki tamamen performans üzerinden para almaya başlasınlar böylece üretilen sağlık hizmeti sayısı artsın. Düşünsene, börek yapıyorsa anneannen senin; size kadar yapıyordur ama bir yerden sonra size yeteceğinin çok daha fazlasını yapmaya başlarsa, bu artık satılabilir bir börektir. Bir şeyin satılabilmesi için, gereğinden daha fazla üretilmesi gerekiyor biliyorsunuz; metalaşma süreci. Sağlık on yıl içinde metalaştı. 4 kat daha fazla üretilir hale geldi. Düşünsenize ameliyat sayıları, mesela apandisitten örnek verelim; yüz kırk altı binlerden sekiz yüz binlere çıktı. Çok fazla sağlık hizmeti üretilmeye başladı. Bu gerekiyordu. Özel hastaneler kuruldu, devletten kredi alarak. Bunların bir şeye ihtiyacı var kurulmaları için; sermayenin oraya girmesi için hastaya ihtiyaçları var. Hastanın hastaneye gitmesi için de kışkırtılması gerekiyordu sağlık hizmeti alması konusunda ve kışkırtıldı. Bütün bu metnin alt metninde hekimler suçlanmaya başlandı. Bunlar çok paragöz, bunların tuzu kuru, bunları biz paralarını ödüyoruz gibi olmayan şeylerle bizi suçladırlar ve bizler de kendimizi ifade edemiyoruz. Çünkü bizi medyaya kimse çıkartmıyor. Böyle bir süreç yaşandı ki bu çok acı bir süreçtir. Ondan sonra “bunlar size bakmıyorlar, sizi aşağılıyorlar” falan diye bizzat bakan tarafından bizzat hükümet tarafından, dizilere kadar kayan bir suçlama başladı. Satır aralarına gizlenerek insanlara verilen bir şeye dönüştü. Aslında şiddete yol açan temel faktörlerden biri bu oldu. Bir hedef 72 gösterilmişti, vatandaş hizmet almaya gittiğinde alamadığında o hizmeti ya da beklentisini karşılamayınca hedef belliydi artık. Yani bu sistemi yaratan hekimmiş gibi gösterildi. Bakanlık da orada hiç görünmedi, biz çok güzel bir sistem kurduk ama bunu uygulamayan hekimler var, işte onu dövebilirsiniz, onu öldürebilirsiniz gibi bir şey oluştu. Hasta-hekim arasındaki ilişki güven kaybına uğradı. Hasta, hekime güvenmemeye başladı. Bunun ilk nedeni çok kısa sürelerde birlikte olmaya başladık. 3 dakikaya düştü ortalama. Bunun içinde soyunma, giyinme, bilgisayara veri girilmesi falan dahil. O zaman hekimler artık hastalara dokunamıyor bile. Böylesi bir sistemde hekime güvenmeye imkan da kalmıyor. İkincisi performans sistemini vatandaş da fark etmeye başladı. Ne kadar çok tetkik yapılırsa, ne kadar çok giriş yapılırsa o kadar para kazanıyor bu adam dediler. Sistem öyle kurulmuştu. Bir süre sonra “sen beni kesiyorsun ama gerçekten de kesmen gerekiyor mu yoksa para için mi kesiyorsun” denmeye başlandı. Aynı şeyi özel hastanelerde de fark edilmeye başlandı. Mesela özel sigortası olan insanlar şimdi çok rahatsızlar çünkü hastaneye girdiği zaman özel sigortası var diye her yeri kesilebilir. O duruma geldik. Bir başka konu da 84’e çıktı tıp fakültesi sayısı. Bu tıp fakültelerinin de çok büyük kısmında örneğin anatomi laboratuarı, patoloji laboratuarı, histoloji laboratuarı vs yok. Dolayısıyla bu çocuklar iyi yetişemiyorlar. İyi doktor olamıyorlar yani. Ama yine de çıkıyorlar ve doktorluk yapıyorlar. Bunların yarattığı bir hava da var. Çünkü bilmiyorlar, çok tekliyorlar, çok yanlış yapıyorlar. Bu da bir güvensizlik yaratıyor. Üçüncü olarak başbakanın, bakanın veya hükümetin genel olarak bir güvensizliği var. “Ben size iğne bile yaptırmam” diyorlar. Bir de düşmanlık ve hayatının bütün acısını ve ezilmişliğini çıkartacağı bir rütbeliler-cübbeliler ayrımı oldu. Bakın bunları ezebilirsiniz dendi. Bunlardan en ulaşılabiliri de hekimlerdi. Çünkü hekimle hasta arasında bir banko yok. Yani bir Sular İdaresi’ndeki memuru dövemezsiniz ama hekimle çok yakın temasınız olduğu için ve birebir karşınızda durduğu için çok kolay dövebilir, öldürebilirsiniz. Aşırı uzmanlaşmanın mesleki deformasyona ve mesleğinizi itibarsızlaştırdığına düşünüyor musunuz? O aslında sadece Türkiye’nin değil dünyanın sorunu. Aşırı uzmanlaşma meselesi kapitalizmin getirdiği bir şey. Dolayısıyla Türkiye’ye has bir şey değil. Tıbbın şu anki problemli noktalarından bir tanesi, hastayı bir bütün olarak göremez hale geldik. Hastayı bir göz olarak görmeye, kulak olarak görmeye başladık. Hastanın psikolojisini fark edemiyoruz. Bir kişi geldiğinde örneğin siz onun sadece karaciğerine bakıyorsunuz. Başka hiçbir şey sizi ilgilendirmiyor. Böylece hem sistemik hastalıklar gözden kaçmaya başladı, hem hastalığın getirdiği psikolojik bozukluklar göz ardı edildi. Hekimin tedavinin bir parçası olması engellendi. İnsanı parçalara bölmüş olduk. Sağlık bakanı çıktı, sağlık sektörü en çok katma değer getiren sektörlerdendir dedi. Sağlık iyice ticarileşti. En iyi ticaret yapılacak yer sağlık sektörü diyor bakan. Sağlıkta da ticaret yapmak için tedavi edici hizmetlere yönelmek gerekir. Eğer koruyucu sağlık hizmeti yaparsanız yani insanların hastalanmamasını sağlarsanız sağlıktan para kazanamazsınız, insanların hastalanması gerekir. O yüzden kamu-özel ortaklığı olan hastanelerde ne dedi en son Recep Akdağ? Yüzde 70 doluluk oranı size vaad ediyoruz dedi. Ne demek bu? Türkiye’nin yüzde 70’ini hasta edeceğiz demek. Yani hastalanmamız 73 gerekiyor. Şunu da söyleyeyim, birinci basamak olan koruyucu sağlık hizmetine eğilmemiş bir sistem bu. Nasıl koruyacağımızı düşünmemiz lazım aslında, hasta olunmaması için uğraşmalıyız. Asıl ağırlığın buraya verilmesi bir tercihtir sağlık sistemlerinde. Tedavi edici hizmetler de başka bir tercihtir. Türkiye’de 11 milyar dolardan 40 milyar dolara çıkmış bir sağlık bütçesi var son 10 yılda. Tamam, ne kadar güzel diye düşünüyoruz ama biz bu parayı nereye harcıyoruz? Biz bu paraları sadece tedavi etmeye harcıyoruz. İlaca, tıbbi malzemeye ve özel hastanelere kredi açarak harcıyoruz. Şiddet olgusuna gelirsek, son 10 yılda şiddet olaylarının arttığını düşünüyor musunuz? Tabii. Bunu anket olarak da sizlere verebilirim. Hekimlerin yüzde 98’i böyle düşünüyor. En son 1200 kişi ile anket yapıldı, onun şiddet kısmını verebiliriz size. Şiddetin artmasının mesleğinizi itibarsızlaştırdığını ve mesleki verimliliğinizi düşürdüğünü düşünüyor musunuz? Şüphesiz öyle. Mevzu şu hekime hasta güvenmezse, güven ilişkisi kurulmazsa hekim tedavinin bir parçası haline gelemiyor. Mutlak suretle orada bir güven ilişkisi kurulması lazım. Bu güven ilişkisinin kurulması için arada bir saygınlık meselesi şart. Yani hekime saygı duymasın ne olacak? Duymazsa duymasın. Sonuçta hekim de bir işçidir. Hiçbir problem yok. Ama işin doğası gereği bir güven ilişkisi şart. Güven ilişkisinin olabilmesi için arada bir saygı müessesinin kurulması lazım. Son 10 yıl içinde bu saygı da zedelendi. Dolayısıyla aslında hekimin sağaltıcı kuvveti azalmış oldu. Yani karşısındaki adamı paragöz kendisinden yararlanmaya çalışan falan filan bir adam olarak görüyor ve karşısındaki hekim de ondan üç lira kazanıyor, üç lira dört lira para kazanıyor. Ve bunu düşünsenize yüz tane hasta bakacak da para kazanacak falan filan bunlar(hastalar) böyle üç lira dört lira olarak giriyorlar içeri. Sistem böyle kurgulanmış durumda. Bu da sanırım verimliliğinizi etkiliyor. Verimlilik çok artmış durumda. Verimlilikte hiçbir problem yok. Ne kadar girdi elde ediyorsunuz ne kadar çıktı elde ediyorsunuz verim böyle bir şey. Yok, işteki verimliliğinizden bahsediyorum. Mesleki tatmin duygusu diyelim. Nitelik düştü. Mesleki tatmin düştü. Meslekten yabancılaşma çok fazla arttı. Bugün itibariyle biz sorduk hekimlere aşağıdakilerden hangisi diye başka uygun bir iş bulsam o işe geçerim diyen hekim sayısı çok enteresan sayıda fazla. Eskiden hekimlik harika denen bir meslekti şimdi millet kaçmak için yer arıyor. Sağlıkta dönüşümün ardından sizin kişisel olarak yaşadığınız baskı ve şiddet olayı var mı? Şöyle, çok önemli bir şey daha var. Kadrolaşmayla beraber hiç görmediğimiz bir takım insanlar başhekim oldu, yönetici falan oldu. Bu adamlar şöyle cümleler kullanabildiler, hastanedeki bütün hekimleri toplayıp. Burasını bir bakkal kabul edin ve siz bakkalsınız, gelen hastalarda müşteridir ve siz onlar bir şey satacaksınız. Bunu Türkiye’de bir hastane başhekimi söyledi. Muhtemelen bunu 20 yıl önce söylese “ Sen hekim misin?” diyerek o adamı oradan 74 çıkartırlardı. Böyle bir cümleyi insanlar aklına getiremezdi. Ama böyle bir noktaya geldik. Çok fazla baskı var. Mütemadiyen sarı zarflar, mütemadiyen soruşturma hikâyeleri. Hele ki cemaatten değilseniz çok zor işiniz. Peki, mesleğinizin itibarsızlaşması sonucu hasta ve hasta yakınlarından şiddet gördünüz mü? Şunu yaptılar, Alo 182 diye bir şikâyet hattı kurdular. Başhekimler orda falan filan. Sonra hasta da geldi diyor ki bana şunu yaz. Sana bunu yazacağım tamam ama sana bir bakayım muayene edeyim sen bunu niye kullanacaksın diyorum yav sen yaz diyor hasta bana. Sonra yazmayacağım dediğinde bunun sonu ya şiddete varıyor ya da adam seni gidip başhekime şikâyet ediyor. Gidiyor bu şerefsiz bana ilaç yazmadı diyor. Başka şeyler de olabiliyor biz başörtülüyüz diye bize ilaç yazmadı diyorlar. Ulan biz senelerdir hekimlik yapıyor herkes başörtülüydü zaten. Niye şimdi sen başörtülüsün diye sana ilaç yazmayayım? Ama işte o öyle bir algının içine giriyor yani. Mahkemeye taşıdığınız bir şiddet olayı var mı bireysel olarak? Çok fazla var çevremde ancak benim yok. Fiziksel şiddete maruz kaldınız mı? Evet, fiziksel şiddete maruz kaldım. Ancak işte polis gelip hocam biz tatlıya bağladık hadi gelin affedin diyor. Acil serviste çalıştığınızı söylediniz. Acil servis hastalarla daha yakın temasta olduğunuz bir alan. Acil servislerde şiddetin daha fazla olduğunu söyleyebilir miyiz? Diğer servislerle arada bir fark var mı? Çok acayip derecede etkili. Şöyle bir kaygıyla meslek icra edilir mi? Başlıyorsun nöbete ve hesabın şu buradaki herkesi kontrol edeyim, bugün buradan şiddet görmeden nasıl çıkabilirim diye düşünüyorsun. Şu bana dalacak gibi, şu bana küfür edecek gibi diye düşünerek nöbet tutuyoruz artık. Yani hastanın tıbbi durumu, endikasyonları falan başka yerde artık. Biz dayak yemeden bu nöbeti nasıl bitiririz diye düşünüyoruz artık. Ya da bıçaklanmadan nasıl bitirebiliriz diye düşünüyoruz. Öldürülebilirsin yani adam çok rahat gelip seni bıçaklayabilir. Şimdi biz Ankara Tabip Odası olarak bir klip çektik Paran Kadar Sağlık diye. Figürasyon için adamlar getirdik. Biz yeni sağlık sistemini anlatmaya çalışıyoruz adamlar aralarında doktor rolünde olanı dövmekten böylece klibin daha gerçekçi olacağından bahsediyorlar. Bu konuda bir çözüm öneriniz var mı? Sorumluluğu kime yüklüyorsunuz? Var tabii. Sorumluluğu Sağlık Bakanlığı’na yüklüyorum. Kesinlikle sadece Sağlık Bakanlığı’na yüklüyorum sorumluluğu. Orada özneyi kaçırırsan ayvayı yersin. Dünya Bankası sorumlu dersen onun kapısına gitmen lazım ama nerede o? Hasta ve hasta yakınları sorumlu mu sizce? 75 Hayır, kesinlikle sorumlu değiller. Onlar perişan insanlar. Onlar çaresizler sadece. Zaten bizim ülkemizde eğitim sistemi yanlış. Bizim ülkemizde analitik düşünmeye uygun bir eğitim verilmiyor. Bu sebeple bizim insanımız analitik düşünemez. Bizim insanımız et fiyatı arttığında gidip kasabı döver. Analitik düşünemediği için durum böyle olur. Bunun bir çaresi yok ama şu an halkın bu durumundan yararlanan bir iktidar var. Dolayısıyla sorumlu olan bellidir. Biz onlara taleplerimizi ilettik ancak taleplerimizden bir sonuç alabilmiş değiliz. Bir tek şiddet komisyonu kuruldu işte. Bir yasa tasarısı verdik meclise geçirsinler diye. İşte bir de şu Beyaz Kod işini kurdular. Beyaz Kod falan önemsiz adamlar kendilerine yeni bir kolluk kuvveti çıkarttılar. Üniversitede yok mu? Rektörün kolluk kuvveti var. Hastanede de başhekimin kolluk kuvveti var. Bu adamlar seni korumuyor. Zaten niye korusunlar böyle saçma salak şey mi olur. Beni hastadan korumak mümkün mü? Ben hastayla aynı odaya girip kapıyı kapatıyorum. Beni güvenlik görevlisi şiddetten koruyamaz. Zaten o kameralar, güvenlik görevlileri falan bizim güvenliğimiz için orda değiller. Orada başka bir şeyi koruyorlar. Son olarak bir cümleyle çözüm önerinizi de alabilir miyiz? Şiddet nasıl bitirilebilir? Ya da mesleğe itibarı nasıl yeniden kazandırılabilir? Biz sağlığı ticarileşmekten kurtarmadıkça bu şiddet asla düzelmez. Yani çok zor geliyor size biliyorum ama düzelmez. Bu yol yanlış, bu yol tamamen akıl dışı. Yani bitti tabi sermaye birikiyor ve bir yerlere yatıramıyor. Yatıracak yer bulamadığı için şimdi geldi sağlığa yatırıyor. Sağlığa yatırmak zorunda, yer bitti, yer yok, her şey metalaşmış durumda. Sağlığı da metalaştırmak zorunda. Bu sistem devam ettikçe şiddetin önüne geçemeyiz. Sağlık ticarileştiğinde de hekim tüccar oluyor, tezgâhtar oluyor. Tezgâhtar da dövülür. Karşında hekim varsa dövmezsin. Hekimin ücreti ödenmez. Hekime teşekkür edersin. Çünkü bu senin sağlığınla ilgili bir şey bunun bedeli falan olamaz. Bu ilk çağlardan beri böyle bir meslektir. Dolayısıyla ticarileşen sağlıkta şiddetten korunmanın imkânı yok. 76 Görüşme No 3: Yaş: 43 Cinsiyet: Erkek Alan: Acil Servis Sağlıkta dönüşüm politikalarının olumlu ve olumsuz yanları sizce nelerdir? Ben 14 yıldır hekimlik yapıyorum. 2002’den bu yana sağlıkta dönüşümdeki hasta memnuniyeti, insanların sağlıkta hizmete ulaşımları noktasında çok ciddi katkılar var: bugün hastanelerin ve polikliniklerin sayısının artması, randevu sistemlerinin oluşturulması. Ama bununla beraber de unutulan sağlıkta dönüşümün mimarları var, bunlar sağlık çalışanları. 2002’den bu yana sağlıkta iş yükü 5 katı artmışken, aynı şekilde sağlık çalışanlarına olan istihdamı aynı oranda olmamış ve aynı şekilde de sağlık çalışanlarına değişen sistem yansımamıştır. Sağlık çalışanları açısından sağlıkta dönüşüm politikalarının olumlu yanları yok denecek kadar az. Sağlıkta dönüşüm politikalarıyla beraber oluşan hiyerarşik yapı hakkında neler düşünüyorsunuz? Bu önceden de vardı. Kamu hastane birlikleri var, buralarda da genel sekreter var. Genel sekreterle birlikte başhekimin üstünde yöneticiler var. Ama bunlar da yine sağlık çalışanları. Son 10 yılda yaklaşık 10.000 bürokrat atandı, bunlardan bahsediyorum. Bunlar hastanelerdeki yapıyı etkiledi mi? Hastanelerdeki yapıyı şöyle değiştirdi, 2002’de sağlıkta dönüşüm, profesyonel yapıya geçme adına, sağlıktaki mali yönetimin daha sağlıklı kullanılması adına, başhekimlik tıp hizmetini yürüten sağlıkla alakalı doktorların hekimi, başhekim oldu. Bir de devlet tarafından hastane yöneticileri getirildi. Bu hastane yöneticileri de hastanenin mali yönetiminden, hekimlerden, sağlık çalışanlarından sorumlu oldu. Ama burada şöyle bir spesifik yapı oluştu: başhekim sadece doktorlarla alakalı bir hekimlik yapacak ve oradaki sağlık hizmetinin yürütülmesine bakacak. Aynı şekilde sağlık bakım hizmetleri müdür, yani eski başhemşireler, sağlık personeliyle ilgili işleri yürütecek. Oradaki idari müdür de idari yapı ve mali yapıyı yürütecek kişi olacak. Önceden başhekimler hem oradaki parayı, doktoru hem de personelleri yönetiyordu, burada yapı biraz ayrıldı. Hem de daha da iyi olduğunu düşünüyorum. Çünkü başhekim, hekimlik konusunda eğitim almıştır, yöneticilik alanında eğitimi yoktur. Sizce sağlıktaki bu dönüşümlerin hasta-hekim ilişkilerine nasıl etkileri olmuştur? Performans sistemi belki güzel hayallerle başladı ama şu an aynı şekilde ilerlemiyor. Yamalı bohçaya döndü. Hasta-hekim ilişkisine bakarsak, inanın hiçbir hekim hastasını para olarak görmez. Ama burada performans sisteminin şöyle bir eşitsizliği var: aynı işi yapan aynı branştaki iki hekim aynı parayı alamıyor. Çünkü biri Çankırı’da çalışırken biri Gölbaşı’nda çalışıyor. Hastanelerin gelirleri farklı olduğu için performans sisteminde farklı yanları 77 oluşuyor. Yani performans sisteminin bugün başlı başına kaldırılıp tekrardan yeni bir sistemin gelmesi gerekiyor. Ödül olarak getirildi fakat şu an insanlara ceza olarak geliyor. Hasta-hekim ilişkisi açısından da belki bu hastalara yaramıştır ama hekim camiasına yaramamıştır. Peki, sizce sağlıkta dönüşüme gidilmesinin nedenleri nelerdir? Sağlıkta dönüşüm adı altında ciddi hizmetler yapıldı, o noktada hükümetin politikalarını yok saymamak lazım. Bugün aile hekimliği uygulaması, ssk hastanelerinin birleştirilmesi, yine aynı şekilde eczanelerin serbestleştirilmesi, hasta mahremiyetine önem veren bölge hastaneleri konusunda ciddi hastaneler olmuş durumda. 2 kişilik yatakları olan, güzel ameliyathaneleri olan, güzel yoğun bakım hizmetleri olan, 112 hizmetlerinin arttığı, 112 hizmetlerinin başladığını görüyoruz. Yani ihtiyacı karşılamaya yönelik bir yapılanma oluşturulmaya çalışıldı ama sağlık çalışanlarının da insan olduğu hesaba katılmadı. İş yoğunluğunun bu derece artacağı öngörülemedi. Peki, bu noktada; vatandaşın sağlık çalışanlarına bakışı nasıl değişti? Mesleğin itibar kaybı yaşadığını düşünüyor musunuz? Sağlık çalışanlarına bakış değişti tabii. Çünkü burada, hasta hakları diye bir kavram var. Siz de sosyoloji okuyorsunuz, bilirsiniz. Burada algı olarak; hasta hakkı yalnızca hastanın hakkıymış gibi bir algı oluştu. Sürekli sağlık çalışanıyla hasta karşı karşıya getiriliyor. Bu noktada hekimler ve sağlık çalışanları uyuşamamaya başladı. Sağlıkta dönüşüm, hep söylediğimiz gibi, sağlık çalışanlarına artı yönde bir katkı sunamadı. Hatta itibar kaybına ve mesleki tatminsizliğe yol açtı. Aşırı uzmanlaşmanın bu itibar kaybını ve tatminsizliği arttırdığını düşünüyor musunuz? Hekimin hastaya bakışında neler değişti? Şimdi tabii ki bunlar önceden de vardı ama sayıları arttı artık. Bugün tiroit hastalığına bakan bir dalın olması iyi tabii ki. Daha önce bunlara dahiliye bakıyordu ama bugün özel dalı var bunun. Aynı şekilde çocuklara yönelik dallar da var. Bu ülkenin gelişmişliğini gösteriyor. Bunlar tabii hastaya pozitif anlamda yansıyacaktır. Bugün ana branşların dışında yan branşların da olması hastalar için her zaman bir avantaj. 2002’den beri süregelen bu dönüşümlerin şiddet olaylarında etkili olduğunu düşünüyor musunuz? Şiddet vakaları eskiye oranla arttı mı? Son 10 yılda şiddet olayları arttı. Sağlık çalışanlarının iş yükü beş kat artmasına rağmen, personel sayısı aynı kaldı neredeyse. İnanılmaz bir yıpranmışlık var. Bugün araştırmalara göre, polislik mesleğiyle aynı derecede yıpranıyor sağlık çalışanları ama aynı haklara sahip değiller mesela. İnsanların sağlık hizmetlerine kolay erişmesi, acillerin yoğunluğu ve her zaman sağlık hizmetine erişmek istemesinden dolayı hasta yakını ile çalışanlar karşı karşıya getirildi. Şiddeti arttıran nedenlerden bir tanesi de medya. Toplumsal farkındalığın oluşmaması. İnsanlar sanki hekimlerin şiddet görmesi normalmiş, çok doğalmış gibi görüyor artık. Bu şekilde olmaması lazım. Kesinlikle. Peki şiddet olaylarındaki bu artış, çalışanların verimliliğini nasıl etkiliyor? 78 Tabii verimliliğini olumsuz etkiledi. Ama sağlık hizmeti devam etmek zorunda olan bir hizmettir. O noktada çalışan hizmetine devam eder ama sonuçta onlar da insan. İnsanız yahu biz. Yıpranıyoruz. Ama hizmetimize de devam ediyoruz ne yapalım. Sizin birebir yaşadığınız bir şiddet olayı var mı? Her acil çalışanının karşılaştığı bir şey var. Hasta evde vefat etmiştir. Siz saatlerce o hastayı hayata döndürmeye çalışmışsınızdır. Hastaya müdahalede bulunma zorunluluğunuz vardır acilde. Ambulansta hekimler de müdahale etmiştir. Siz de elinizden geleni yapmışsınızdır ama hasta hayata dönmemiştir. Hasta yakını sanki hastası iyileşecekmiş gibi düşünerek geldiği için tepki gösterir. Vefat haberi verildiği anda sizin üzerinize yürürler. Hakaretlerde bulunurlar, bıçak bile çekerler. Bunlarla defalarca karşılaştım. Kendi arasında kavga eden, birbirini yaralayan iki taraf hastaneye geldiğinde de mesela, kavgalı taraflardan birine dikiş atıyorsunuz diye; öbür taraf size saldırabilir mesela. Bunu da yaşıyoruz sık sık. Her zaman, yani rutin hayatımızda karşılaştığımız şeyler bunlar bizim. Sizce bu şiddet olaylarının arkasında ne yatıyor? Kimi sorumlu olarak görüyorsunuz? Şiddet olaylarının asıl sorumlusu toplumun kendisi. Burada toplumsal farkındalık oluşturulmadı. Medya haberleri de bunu tetikliyor. Haa şiddet eskiye oranla arttı diyoruz, onda da dönüşümlerin etkisi var tabii. Seçme şansınız olsa, yine hekim olur muydunuz? Olurdum ve yine acilde çalışırdım. Peki son olarak; şiddet olaylarının çözümü nereden geçiyor sizce? Çözüm toplumsal farkındalığı oluşturarak, caydırıcı tedbirlerin alınması. Nasıl ki, kabahatler kanununa göre sokağa çöp atmanın cezası var; şiddet uygulayanın da ayrıca bir yaptırım görmesi gerekiyor. Polis nezaretinde muayene olması, bilgi işleme girildiğinde “bu kişi şiddet uygulamıştır” uyarısı verilmesi gerekiyor. Caydırıcı cezaların verilmesi de etkili olacaktır. Bence hukuki işlemler de yeterince uygulanmıyor. Maalesef şiddet gören birisi olarak söylüyorum; oradaki polisler sizinle hastanın arasını yapmaya çalışıyor. Yaptırım uygulatmıyor. Size, hocam sen idare et diyor; şiddet uygulayana bir sigara veriyor. Şiddet cezasız kalıyor. Bunun önüne geçilmesi lazım. 79 Görüşme No 4: Yaş: 39 Cinsiyet: Erkek Alan: Biyoloji Son 10 yıldaki sağlıkta dönüşüm politikalarına dair düşünceleriniz nelerdir? Sağlıkta dönüşümün bir hükümet ayağı var, bir projeler ayağı var. Proje ayağı vatandaş lehine ayarlanan şeyleri kapsıyor. Bir de çalışanlar ayağı var. Sağlıkta dönüşümde hasta memnuniyeti hedeflenirken iş yükü artmış, sağlık hizmetine olan ulaşım kolaylaşmış, bunun da yanında getirdiği bir artış olmuştur. Ama sağlık çalışanının buna oranda arttırılmaması iş yükünü arttırmıştır. Sağlık çalışanının, yani sac ayağının birinin ihmal edilmesi dışında olumsuz bir yönü yok. Bence olması gereken budur. Geç bile kalınmıştır. Performans sistemi hakkında düşünceleriniz neler? Aslında performans sistemi tam olarak uygulanmıyor. Şöyle ki, personellerin içinde ayrı ayrı, hekimlerin içinde ayrı ayrı haksızlıklar var. Örneğin bir bölgede, bir hekim performans getirmezken, başka bir uzmanlık aşırı performans getirebiliyor ya da hiç genç nüfus olmayan bir yere tayinle gönderilen bir kadın doğum doktorunun orada nasıl bir performans getirmesi beklenebilir? Bu tür adaletsizlikler de var. Hekim dışında da performans denen bir şey yok. Ne yapılan çalışma hesaplanıyor, ne puanı hesaplanıyor. Sadece hekimlere bağlı olarak verilen sabit bir ücret var. Alınması gereken minimum rakamdan alıyorlar. Performans sistemi tam manasıyla uygulanmıyor, adı performans sadece. Yeni atanan 10.000 bürokrattan bahsediliyor, hastanelerdeki hiyerarşik ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Hastanedeki yapı hiçbir şekilde değişmedi. Hatta olumsuz yönde değişti. Sadece değişen başhekimin adı hastane yönetici oldu, başhemşirenin adı bakım sağlık hizmetleri müdür olarak değişti. Negatif olarak da 3-4 kişinin yaptığı işi tek kişi yapmaya başladı. Yani iş yükü arttı. Peki sizce sağlıkta dönüşüm politikaları hasta-hekim ilişkilerini nasıl etkiledi? Ayrı ayrı boyutları var, bu dönüşümün bir parçası olan tam gün yasasında hasta ile hekim arasındaki parasal ilişkiler tamamen ortadan kalktı. Eskiden kapı ardında yapılan pazarlıklar vardı. İşte bıçak parası ya da muayenehaneye sevketme yönleri vardı. Bu yönüyle hasta ile hekim arasındaki ilişkilerde parasal boyut kalktı. Diğer yandan sağlık kuruluşlarına ulaşımın artması, bir de iktidarın vatandaşı şımartması ancak sağlık çalışanlarının da birer vatandaş olduğunu unutması sonucu vatandaşta aşırı bir özgüven gelişti. Basında, orada burada yapılan açıklamalarla, sağlık çalışanlarının iş saygınlığı azaltıldı. Bunlar da yan yana gelince değişik şiddet gibi unsurlar meydana geldi. Şimdi toplumumuza bakarsak, üniversite sınavına girenlerden ilk 1000’e girenlerinin neredeyse yüzde 80’i tıp yazıyor. E şimdi toplumda bir 80 yere gelememiş insanlar doktoru dövdüklerinde ya da şiddet uyguladıklarında kendilerini onlardan üstün görme egosunu tatmin ediyorlar. Yani rahatlıyorlar diyeyim. O şekilde bir yansıması olmuştur. Sağlık çalışanlarına bakışın değişmesiyle, mesleğin itibarsızlaşmasıyla ilgili sorumluluğu kime yüklüyorsunuz? Eskiden hekimliğin bir saygınlığı vardı, hekim değerliydi yani sağlık çalışanı değerliydi. Şu anda hani toplumda bir laf vardır “yarım hoca dinden çıkarır, yarım doktor candan eder” gibi, bizim toplumda bu ayarda yarım bilgiyle şu anda alim olmuş durumda. Hani televizyonda, medyada sağlık haberlerini dinleyen ya da gazetedeki magazin bölümlerindeki sağlık haberlerini okuyan vatandaş “ben de biliyorum doktor kadar” diyip doktora kafa tutmaya başladılar. Hükümetin açıklamaları, aldığımız maaşla ilgili olanlar, doktor hatalarıyla ilgili olanlar vs çok abartılması, ki bu da iş. 36 saat nöbet tutan hekimler var. Bu kişilerin yaptıkları en küçük bir şey basında abartılıyor. Artı vatandaşın hakkını arama adaleti var ama bir hekimin hakkını arama gibi bir hakkı yok. Bu yüzden de oluyor bunlar. Meslekteki aşırı uzmanlaşmanın etkileri nedir sizce? Bence daha olumlu. Mesela endokrin uzmanı. Bütün salgı sistemini bilebilme şansımız yok. Ama şu anda bir yan dal olarak diyabet uzmanının, işte çocuk doktorunun bütün çocuk hastalıklarını bilme şansı yok. Ama çocuk hekimi, çocuk alerjisi hekimi gibi olması saygınlığı arttırıyor bence. Çünkü daha bilgili daha donanımlı çıkınca hastanın diyecek bir şeyi kalmıyor. Hastalar işin magazin kısmını öğreniyorlar ama daha derini öğrenemiyorlar. Son 10 yılda şiddet olaylarının arttığını düşünüyor musunuz? Bence arttı. Çok yönlü irdelemek gerekirse eskiden şiddet olayları bu kadar gün yüzüne çıkmıyordu, yine vardı ama. Medyanın bilişimin, bilgi işlemin gelişmesi sonucu daha fazla ortaya çıkmaya başladı. İkincisi hükümetin uyguladığı yanlış politikalardan, mesela sabim. Buradan isimsiz dahi şikayet edilebiliyor. Çok komik şikayetler var. Ben de bir soruşturma geçirdim. Hiç olmayan bir şey yüzünden, dedim ki tamam hadi siz beni soruşturuyorsunuz, o zaman ben de hakkımı arayacağım ama kime şikayet edeceğim? Ben sabimden mi şikayetçi olayım? Yani isimsiz şikayetler yapılıyor ve bunlar da kaale alınıyor tabiri caizse. Böylece sağlık çalışanının demoralize olması şiddete şans tanıyor. Artı aşırı iş yükü artışı sebebiyle, demin dediğim gibi çok uzun nöbetler var bu sektörde. Bizim sektörümüzde orman yangını ekibi gibi değil. Sonuçta orman yangın ekibi yangın yoksa yatar. Ama biz 24 saat koşturmaca çalışıyoruz. Toleransımız azalıyor, bizlere etkisi böyle oluyor. Peki, bu iş yoğunluğunun üstüne şiddet olaylarına maruz kalmak mesleki verimliliğinizi ne yönde etkiliyor? Tabi kesinlikle şiddete uğramasa bile, atıyorum biz Ankara’dayız, Trabzon’da bir hekimin şiddete uğraması ya da Antep’de bir hekimin öldürülmesi tüm yurttaki hekimleri ve sağlık çalışanlarını baskı altına alıyor zaten. Artı sağlık çalışanın hastayı kurtarması için elinden geleni yapıyor olmasına karşın şiddet görmesi ki bu tam olarak vefasızlıktır, bir yıkılmışlık, bir küskünlük, bir tükenmişlik sendromu yaratıyor. Yani negatif yönde etkiliyor. 81 Siz hiç şiddete ya da baskıya maruz kaldınız mı? Hayır, ben uğramadım. Peki iş yükü vasıtasıyla üzerinizdeki bu baskı da size göre bir şiddet midir? Tabi iş yükü devletin çalışanına uyguladığı bir şiddettir. İlla ki şiddet hastalardan ya da başka kaynaklardan gelmesi gerekmiyor. Bence aşırı iş yükü ve fazla mesainin tam manasıyla karşılanmaması devlet tarafından sağlık çalışanlarına uygulanan bir şiddettir. Şiddetin temel kaynağı da budur. Siz şiddet görmediğinizi söyleseniz de genel olarak hasta veya hasta yakınlarının şiddet uygulamasında sorumluluğu kimlere yüklüyorsunuz? Şimdi, birinci etken vatandaşın ön yargıyla gelmesi. Bir hastanede bir sağlıkçıyı fırçalamak övünülerek anlatılan bir şey dışarıda. Burada olduğu kadar dışarıda da bir çevremiz var. Hani övünüle övünüle anlatılan bir şey. İkincisi, hekime şiddet uygulayarak hakkını aradığını, egosunu tatmin ettiğini düşünüyor herkes. Tabi bunun az da olsa şöyle bir yönü de var: sağlık çalışanlarının iletişim eksikliği. Gerçekten kendi sosyal çevresine karşı iletişimsiz olan çalışanlarımız da var. Fakat aşırı iş yükünden dolayı anlayışını, toleransını kaybeden sağlık çalışanı da var. İki tarafın da sorunları var. Sizce bu şiddet olaylarının önüne nasıl geçilebilir? Ben olayı şöyle çözdüm: ben hastanede yöneticiydim, bir lokantada müşteri işin mutfağına girmez. Ama bakıyorum örneğin Acil Servis’te hasta bakıcı, hemşire, hekim koşturuyor ortalıkta hastayı kurtaracağım diye, hastanın yakınları hastanın başında durmuş bakınıyorlar. Kesinlikle hasta yakını ile hastanın olduğu bölümler ayrılmalı. Zaten şiddetin en çok görüldüğü yer Acil Servisler. Ben idarecilik yaptığım dönemde 5 tane özel güvenlik istediler benden. Bana çok geldi polis devleti olmasın dedim. O zaman biz de otomatik kapı yaptık kartla açılan. Şiddet olayı anında bitti. Basına yansımayan, şiddet ve taciz olayları vardı. Sadece uygun görüldüğü takdirde hekim bir tane yakınını alıyordu. Bizim toplumun da zaten şöyle bir huyu vardır, biz 10 kişi olduk mu erkek adam oluruz, 1 kişi olduk mu efendi oluruz. Bence aynı lokanta ya da diğer sektörler misali işin mutfağıyla hasta yakınlarının ayrılması gerekiyor diye düşünüyorum. 82 Görüşme No 5: Yaş: 35 Cinsiyet: Erkek Alan: Kardiyoloji Yaşınız kaçtır acaba? 35 Kaç yıldır hekimlik yapıyorsunuz? 10 yıldır. Peki, uzmanlık alanınız nedir? Kardiyoloji. Devlet hastanesinde çalışıyorsunuz. Daha önce özel bir hastane tecrübeniz oldu mu? Yok. Hep devlette… Devlet hastanesindesiniz. Peki, bu hastanede misiniz 10 yıldır? Yok, on yıldır… Yani sekiz yıldır buradayım. İki yıl Sanatoryum Hastanesi’nde görev yaptım. 2003 yılında gerçekleştirilen sağlıkta dönüşüm politikasına dair görüşleriniz nelerdir? Haberdar mısınız bu değişimden? 2003 yılında sağlıkta dönüşüm… Yani, açıkçası çok fazla ayrıntılı bilgiye sahip değilim. Ama bazı olumlu yönleri olduğu gibi bazı olumsuz yönleri de muhakkak var. Yani... Daha önce mesela, konuyla ilgili olarak söyleyeyim, sağlıkta şiddet bu kadar ön planda yoktu. Ama bu sağlıkta dönüşüm şeyiyle, süreciyle birlikte bu şiddet olaylarında belirgin bir artma oldu. Bu şiddet olaylarındaki artma bence bu sağlıkta dönüşüm programının getirmiş olduğu olumsuz … … Bey bölüyorum ama şiddetle ilgili zaten bazı sorumlarım var aşağıda… Ha bu farklı mı? Yani evet daha ziyade sorduğum pratik meselelere dair. Yani hastanenin içerisinde herhangi bir değişiklik oldu mu? Yani hastayla hekimi karşı karşıya getirecek bir uygulama var mı? Şimdi tabi ki hastayla hekimi karşı karşıya getirecek şeyler oluyor. Mesela, işte mesela bu sağlıkta dönüşüm şeyinin, projenin bir parçası mı bilmiyorum ama bir hekimin kapasitesinin üzerinde çalıştırılması söz konusu. Tabi öyle olunca ister istemez hekimin konsantrasyonu, her şeyi etkileniyor. Yani günde ortalama 100 hasta bakan bir hekimden, 100 hastaya da güler yüz göstermesi falan beklenemez. Ha bu şu anlama gelmiyor yani kötü muamele etmesi değil. 83 Hani deniyor ya hastalara karşı güler yüzlü olun, şey olun. 100 hastaya da aynı şekilde güler yüz göstermek çok zor. Hastanın… 100 hasta, 20 hasta olur. 20 hastanın hepsine güler yüz gösterebilirsin, onunla daha rahat iletişim kurabilirsin. Ama hasta sayısı artınca hem bedenen hem ruhen inanılmaz bir yükün içerisine giriyorsun. Bu da tabi insanın kapasitesi sınırlı, kapasiteler zorlandığı için otomatik olarak insan, hekim hastayla yeteri kadar ilgilenemiyor; hasta bunun farkına vardığı zaman hekime tepki koyuyor ama hekimin elinde olan bir şey değil. Peki, bu hastanelerdeki sağlıkta dönüşüm politikalarıyla birlikte hastanelerdeki hiyerarşik yapının değişmesi, süpervisorlar, alt üst ilişkilerindeki bazı değişimler, doktorlar arasında bir hiyerarşik sıralamanın gelmesi mesleğinizi icra etmenizde herhangi bir engel yaratıyor mu? Yok. Nasıl etkiliyor? Yok. Yani hiyerarşik yapı, eskiden de vardı. Yani sonuçta hemşirelerin de bir üstleri vardı. Hekimlerin de aynı şekilde… İşte uzmanlar, uzmanların üzerinde baş asistanlar, şef muavinleri, şefler. Ha bu da ne oldu şimdi şef muavini, şeflik kaldırıldı ve eğitim görevliliği ortaya çıktı. Eğitim görevliliği burada… Aslında mesela bu bence iyi bir şey çünkü eskiden klinik şefi tek başına kliniğin her şeyinden, kliniğin her şeyini ondan soruluyordu ama mesela şimdi eğitim görevliliği diyince bir de eğitim idari sorumlusu diye bir şey çıktı. O mesela değişebiliyor sürekli. Bunun değişmesi iyi bir şey. Yani sonuçta sürekli bir kişi yani o kliniğe her şeyiyle sorumlu olan kişi bir kişi değil. O kişi değişebiliyor. Bu iyi bir şey. Politikaların olumlu yanları da var dediniz, bunlar nelerdir acaba? Burada politikanın önemli yanları, hastanın hekime ulaşabilirliği kolaylaştı. Bu ama tabi bu da yani içeriğe baktığımızda onun da olumsuz yönleri var. Çünkü işin içerisine ticaret girdi. Normalde hiç öyle bir şey olmaması gerekirken maalesef ticaret girdi. Şimdi hasta, ne kadar çok hasta bakarsan o kadar çok puan… Yani bunlar çok şeyler, ne kadar çok tetkik yaparsa, ne kadar çok görüntüleme yöntemi yaparsa o kadar para… Bunlar mesela olumsuz yönleri. Bundan dolayı zarar gören hastalar bence olmuştur. Yani hekime ulaşabilirlik iyi bir şey ama ulaştığı hekimden aldığı kaliteli hizmet derseniz bence o azaldı. Peki bu uygulamanın, performans yasasından bahsediyorsunuz aslında… Evet. Bu uygulamanın hekimlerin para kazanmak için gereksiz tahlil gereksiz ameliyata ittiğini düşünüyor musunuz? Kesin. Tabi. Yani hekim. Tabi burada bütün hekimleri bu konu da şey yapmak zor ama yani bazı hekimleri, bu çok azımsanamayacak bir şey, mecbur yani… Çünkü ona itiyor. Ona zorluyor. Sen eğer günde 20 hasta bakarsan, sana vereceğim para işte şu kadar. Ama 100 hasta bakarsan, vereceğim para bu kadar. Şimdi günümüz şartlarında da belli bir yaşantıya 84 sahip olabilmesi için kazancının belli bir şeyin üzerinde olması lazım. Siz bunu eğer hekime bu şekilde vermeye şey yaparsanız hekim de mecburen o şekilde bir yola başvuruyor. 20 hastaya bakıp, bakmam diyebilir mi? Orası da bir şey çünkü diyemezsin, ben 20 hastadan daha fazla, benim maddi kaygım yok 20 hastaya bakarım daha sonrasına bakamam gibi bir şey de demek çok zor. Çünkü üsten baskıyla… Denetimle… Evet. Baskıya karşı maruz kalabilirsiniz. Peki, bu dönüşüm politikalarından sizin haberdar olduğunuz kadar muhtemelen hastalar da haberdar. Ve bu algı, yani işte daha önce konuştuğumuz sorunlar, hasta hekim ilişkisini ne yönde etkiliyor? Yani bir güvensizliğe yol açıyor mu ya da hastalardan hekime bir… Yani, tabi… Şimdi bu biraz önce söylediğim şeyler zaman içerisinde hastalarda da bununla bilgilendi. Mesela birçok… Hastalara mesela hekimler, senin ameliyat olman gerekir dendiğinde hakikaten ameliyat olması gereken bir hasta, “acaba işte beni para yüzünden mi ameliyat edecekler”, “acaba işte benim paramı mı alacaklar”, “gereksiz yere ameliyat mı olacağım”, diyip normalde bir hekimle görüşüp o hekimin dediğine itimat eden bir hasta bu sefer üç dört tane hekime birden gidiyor ve kafasında sürekli üç dört tane hekime gitmesine rağmen sürekli bir soru işaretleriyle dolaşmaya başlıyor. İlk başlarda yoktu ama zamanla işte medyadan veya çevresindeki insanlardan öğrenince buna benzeri şeyleri oturup ister istemez böyle şeylere kapılıyorlar. Ha bu mesela bu hastanın kafasını karıştırıyor, belki hastanın acil ameliyat olması gerekiyor ama hasta aklına bunları getirdiği için zaman kaybediyor ve bu hastanın aleyhine olabiliyor. Hani dedim ya hasta açısından bazı olumlu bazı olumsuz yönleri… İşte bu benzeri bir olumsuz yön. Çünkü hastanın hekime mutlak surette güven duyması lazım. Güven olmadan hiçbir şey olmaz. Peki, … Bey. Aşırı uzmanlaşmanın, yani tıp içerisinde aşırı uzmanlaşmanın mesleğinizde nasıl bir etki yarattığını düşünüyorsunuz? Aşırı uzmanlaşma? Yani mesela bir doktora gittiğinizde hem göz hakkında bilgiliydi hem işte kalp hakkında az çok bilgiliydi, köy doktorları mesela ama şimdi gidiyorsunuz mesela göz doktoru.. Artık retina doktoru işte… Hmm o iyi bir şey zaten. Artı o zaten kaçınılmaz bir şey. Çünkü yani tıp o kadar çok gelişiyor ki mesela bizim… Gözü örnek verdiniz. Kornea… Göz küçücük bir organ, dışarıdan bakıldığında küçücük bir organ. İşte onun ön korneasıyla ilgilenen birisi, retinasıyla ilgilenen birisi, lensiyle ilgilenen birileri var. Çok dışarıdan bakıldığında çok basittir ama yani korneayla ilgili o kadar çok hastalık, o kadar çok tedavi yöntemi… o kadar çok şey var ki... İster istemez buna birinin yönelmesi lazım, yoksa korneayla ilgili yenilikleri takip edebilecek her şeyi takip edebilecek biri çok zor. Tek başına yani hem gözün şeyine bakayım, retinasına bakayım… Ha onla ilgili bilgi sahibidir, tedavi yapabilir ama böyle spesifikleşmek bence iyi bir şey. Artı, mecburen bu yola gidiliyor. Çünkü gelişiyor. Hastalıkların sayısı, tedavi yöntemlerini sayısı, teşhis yöntemlerinin sayısı, hepsi artıyor zaman içerisinde. 85 Peki, çalışma koşullarınızın yani şekli sizin mesleğinizde, mesleki deformasyonu ve mesleki itibarsızlığı beraberinde getiriyor mu? Getiriyor mu sizce? Nasıl? Bir daha sorabilir misiniz? Çalışma koşullarınız deformasyonu getiriyor mu? Çalışma koşulları… Mesela 20 hastaya bakıyorsunuz… Tabi ki. Mesela hani biz şu an Eğitim ve Araştırma hastanesindeyiz. Eğitim araştırma hastanesinde amaç sadece hasta bakmak değildir. Eğitim vermektir. Yani asistan eğitimi hem bilimsel araştırma açısından hem de pratik beceri anlamında üst, uzman, üst düzeydeki kişiler kıdemli kişiler yeteri kadar asistanlara hem bilimsel teorik hem pratik beceri açısından yeteri kadar zaman ayıramıyor. Atıyorum günde 100 hasta değil de 20 hasta baksa geri kalan zamanında da bu işlerle ilgilenebilse daha verimli olur. Yani burada asistan eğitimi kalitesinde bir azalma var. Kesin. Peki, hekimlik mesleğinin itibar kaybettiğini düşünüyor musunuz? Tabi. Öyle bir şey olmasa zaten bu şiddet olaylarında artma olmaz. Bunların nedenleri ne olabilir sizce? Yani sizin gözleminiz, tespitleriniz nelerdir bu itibarsızlığı ne yaratıyor? Yani işte bu hekimle hastanın arasında, yeni hekimle hasta arasına giren olmaması gereken maddi şeyler. Yani, biraz önce örnek verdik ya… Hasta geldiği zaman diyor ki “acaba bu beni gereksiz ameliyat mı edecek?”, “Gereksiz anjiyo mu yapacak?”, “Gereksiz ilaç mı veriyor?”. Çünkü bunun örneklerini görüyorum. İster istemez bu durumdan etkilenen hekimler oluyor, o yönde bir kavrayış oluyor, bu da ister istemez topluluk tarafından görülüp, kulaktan kulağa aktarılıyor, dolayısıyla bütün hekimlere mal ediliyor, dolayısıyla hasta da hekime bir güvensizlik duymaya başlıyor. Güvensizlik olunca da bir sonra ki adımı, hekimin itibarının kaybolmasıdır. Evet… Son on yıldaki dönüşümün, şiddet olaylarındaki artışa bir etkisinin olduğunu düşünüyor musunuz? Tabi. Öyle bir şey olmasa zaten önceden niye yoktu? Önceden niye bu kadar şiddet yoktu? Şiddet olaylarının artması verimliliğinizi ve mesleki motivasyonunuzu nasıl etkiliyor. Olumsuz etkiliyor yani. Hem de ciddi oranda olumsuz etkiliyor. Belki de hani şunu söyleyeyim, biraz önce saydığımız, bahsettiğimiz olumsuzluklar içerisinde en kötüsü ve sadece o anlık değil daha sonradan da bunun etkileri ister istemez sürüyor. Hem çalışma isteğinizi azaltıyor hem de motivasyonunuzu bozuyor. Yani verimliliğiniz düşüyor. Bunun için yani olumsuzluklar içerisinde belki de en kötüsü bu. Bugünkü hekimlik kutsal bir meslek hiçbir şekilde manevi hazzı başka hiçbir yerde olmayacağı kadar yüksek bir yer. Yani biz 86 hakikaten bazı şeyleri, çoğu şeyi fedakârlık yaparak yapıyoruz ama bunun karşılığında böyle bir şeyle karşılaşınca o zaman yıkılıyorsunuz. Peki son beş yıl içerisinde şiddete uğradınız mı? Evet. Ne zaman? Ocak 2013. Peki, ne tür bir şiddeti? Fiziksel, sözlü,… Hem sözlü hem fiziksel… Hem ölümle tehdit hem de darp şeklinde. Anladım. Ben olayı anlatmanızı rica edebilir miyim? Nasıl oldu? Ne üzerine oldu? Yani olay çok uzun. Yaklaşık dört ay önce falan… Olaydan dört ay önce bir kalp krizi hastası yattı bize kalp krizi hastalarının zaten ne yaparsanız yapın ölüm oranı çok yüksek bir hastalık. Hasta işte bir buçuk ay komada kaldı. Sonra bayağı toparladı, sadece yürüme fonksiyonları kaldı. Normal solunum cihazından ayrıldı. Yani yapılmadık şey kalmadı ama buna rağmen hastalar mesela bunu kabullenemiyorlar. Yani “doktor, hastayı tamamen iyileştirecek, bunun başka çıkar yolu yok” bu çok yanlış. Doktor elinden geleni yapar, ama her hasta kurtulacak, yaşatılacak, tamamen sağlığına kavuşturulacak diye bir şey yok. Bizim elimizde sihirli bir değnek yok. Evet. Hani biz elimizden gelen çabayı gösteririz, şey yaparız… Mesela bu şiddetteki artmaların en önemli nedenlerinden biri bu, bu mesela biraz önce söylemedim, hastanın hekimden beklentisi “benim hastalığımı iyileştirecek, tamamen sağlığına kavuşturacak…” Hekim bunun için uğraşır ama her zaman sonuca ulaşamayabilir. Ha çoğunluğunda iyileştirir. Bir kısmında, kısmi iyileşme sağlar. Bir kısmında ise hiçbir iyileştirme gösteremez ve hasta kaybedilir. Yani bu kaçınılmaz bir şey. Peki bu olay üzerine hastane tutanakları tuttunuz mu? Tabi… Tabi tabi tabi… Mahkemeye başvurdunuz mu? tabi tabi tabi… Süreç ne durumda? İlk duruşmamız yapıldı. Bu ayın 11’inde de ikinci duruşmamız var. Anladım. Peki, şiddete uğramanızdan kimi sorumlu görüyorsunuz? 87 İşte bu hasta yakınlarının veya hastanın… Hastanın tamamen iyileşmesini, öyle bir izlenim oluşturulmasından ama öyle bir izlenimi kim oluşturuyor derseniz, ne oluşturdu derseniz… Hmm ne olabilir? Muhtemelen bu sağlıkta dönüşüm şeyinin getirmiş olduğu şeylerdir herhalde. Bizim hani objektif bir şey söyleyemeyeceğim ama muhtemelen ona bağlı bir şeydir. Hekime, dediğim gibi, hekime olan güvensizlik, yani “acaba benim hastamla yeterince ilgilenmedi mi?”, “benim hastama yanlış bir müdahale mi yaptı?”… Kafasında hep böyle soru işaretleri olursa o zaman ister istemez göstereceği tepki ve farklı oluyor. Kafasında soru işaretleri olmasa, hekime öyle bir şey olmaz. Çünkü eskiden tedavi şeylerimiz, olanaklarımız daha kısıtlıyken, atıyorum bundan yirmi yıl önce böyle bir şey yoktu. Daha çok hasta ölüyordu… Aynı hastalıktan gelen on tane hastanın sekizi ölüyordu, şu anda mesela iki tanesi ölüyor, on tane eskiden… Ölen sekiz hastanın yakını size dua ederek şey yaparken şimdi o on hastadan iki tanesi ölüyor ama o iki hasta size şiddet uyguluyor. Peki siz bu şiddetin çözümü nerden geçtiğiniz düşünüyorsunuz ve bu konuda kime sorumluluk yüklüyorsunuz? Sorumluluk, Sağlık Bakanlığı’nındır. Yani bunu şimdi mesela ben şey yapayım, caydırıcılık… Önce tabi bu şiddet neden ortaya çıktı, önce onun önlenmesi lazım. Artı bir de uygulandıktan sonra caydırıcılığının olması lazım. Mesela benim başıma gelen, klinikte oluyor olay, klinikte gelip tehdit ediyorlar ve darp ediyorlar ve bundan benim başıma olay gelmeden önce hocanın odasını kırıyorlar, kapısını kliniğin. Aynı şahıs, gidiyor ifade everiyor, serbest bırakılıyor, akşam da gelip beni tehdit edip aynı kişi beni darp ediyor ve yine serbest bırakılıyor. Yani bir caydırıcılığı da yok. Tabi bundan daha önemlisi, niye bu şiddet ortaya çıkıyor. O önlenirse zaten otomatik olarak sorun ortadan kalkmış olacak. Ama o hemen öyle halledilebilecek bir şey değil, onun için bence burada caydırıcılık..cezai caydırıcılığın olması gerekiyor. Ha bu kesin çözüm değil ama en azından olayın asıl özündeki şeyler ortaya çıkartılıp çözümlenene kadar bu caydırıcılığı ortaya koymak lazım. Teşekkür ederim. Eklemek istediğiniz… Yok, teşekkür ederim. Yardımcı olabildiysek… 88 Görüşme No 6: Yaş: 30 Cinsiyet: Erkek Alan: Biyo-Kimya Bu uzmanlık alanını seçmenizin temel bir nedeni var mıydı? Hastalarla birebir muhatap olmak istemediğim için bu uzmanlık alanını seçtim. Bunun yanında biyo-kimyanın bilindik branşlara göre çok daha rahat olması bu seçimimde etkili oldu. Daha önce özel hastane deneyiminiz oldu mu? Hayır, özel hastane deneyimim olmadı hep kamu hastanelerinde görev yaptım. Neden tıp fakültesini seçtiniz? Başka bir meslek düşündünüz mü? Ben tıp fakültesine yanlışlıkla girdim. Normalde bilgisayar mühendisi olmak istiyordum. Sınava girdiğim ana kadar çok iyi puanlar yapıyordum. Ancak sınavda deneme sınavlarında olduğu kadar başarılı olamadım. Ailemin baskısıyla tıp fakültesine girdim. Tıp fakültesini yazmak zorunda bırakıldım. Çok istemediğim halde tıp fakültesine girdim. Bir şeylerden sıyrılmam gerekiyordu. Bu sebeple kesin bir neden söyleyemiyorum. Ailenizde başka bir doktor var mı? Seçiminizde yalnızca ailenizin baskısı mı etkili oldu? Ailemde başka bir doktor yok. Yalnızca ailemin doktor ol baskısı ile tıp fakültesini seçtim. Ailemde memur bile yok aslında. Doktorluk uzaktan çok güzel göründüğü için ailemin bu yönde bir baskısı oldu. İçerden nasıl hekimlik deneyimi? Hiç pişmanlık duydunuz mu? Çok zor olacağının ve bana çok uygun bir meslek olmadığının farkındaydım. Tıp fakültesini çok rahat bir şekilde bitirdim. Bu sebeple çok pişman olduğum söylenemez. Pişmanlık duymamamda okulu bitirdiğim gibi işe başlamam da etkili oldu. Bilgisayar mühendisi olan arkadaşlarım hala iş görüşmelerinde geziyor. Çoğu işe asgari ücretle başlıyor ve çok aşama kaydetmeleri gerekiyor. Ben bunları yaşamadım. Zorla girmeme rağmen gerçekten pişman olmadım. Bu durumda uzmanlık alanımın da çok etkisi var. Biyo-kimya bölümüne girince kafam iyice rahatladı. Bu bölümde teknolojiyle hep iç içeyim. Kendime uygun bir bölüme geldiğim için mutluyum. Acilde çalışmak bana kesinlikle uygun olmazdı. Bu bölüme gelerek kendimi kurtardım. Acil nöbeti tutuyor musunuz? Bizim acil nöbeti tutmamız yasalara uygun değil. Allah’a şükür acil nöbeti tutmuyorum. Ancak acil nöbeti tutmamız yönünde baskılar oluyor ara sıra ama şimdilik o kadar yoğun değil. 89 Sizce hekimlik mesleği son yıllarda bir itibar kaybına uğradı mı? Evet, bir itibar kaybı olduğunu düşünüyorum. Eskiden hekimlere saygı duyulurdu. Son dönemde hekim bize bakmak zorunda gibi bir algı oluştu. Artık her hasta hekimlere “Senin maaşını ben veriyorum” gibi şeyler söyleyebiliyor. Siyasi liderlerin seçim mitinglerinde doktorları hedef göstermesi de itibar kaybına neden oluyor. Bizden önce doktorlar odalarında oturur hasta bakmazlardı bizim dönemimizde çatır çatır hasta bakıyorlar gibi söylemleri oluyor. Bu tür söylemler halkı kışkırtıyor. Bu söylemlerden güç alan hastalar doktorların üzerine geliyor. Ben çok fazla hastayla karşılaşmamış olsam da arkadaşlarımdan duyuyorum bunları. Bazen keşke ben de hasta baksam onların yükünü azaltabilsem diyorum. Hekimlik saygı duyulması gereken bir meslek ama hastalar artık en ufak bir şeyde bağırmaya başlıyorlar ve bu sürekli artıyor. Fiziksel olarak çok fazla şiddet olduğunu görmüyorum ama bu bağırma çağırma olayları çok fazla oluyor. Sizce bu itibar kaybının hasta-hekim ilişkisine etkisi nasıl oldu? Benim konuştuğum, hasta bakan, hekimlerin tamamında bir huzursuzluk ve mutsuzluk var. Hekimler arasında en mutlu olanlar bizim bölümümüzde çalışanlar bence. Hasta bakan hekimler de eskiden mutlulardı. Ancak son yıllarda yaşanan olaylar onların huzursuz çalışmalarına neden oluyor. Bizim mutlu olmamızın tek nedeni hasta popülâsyonu ile muhatap olmamamız. Sizce bir hekimin ideal çalışma ortamı nasıl olmalı? Dışarıda 50 hasta beklerken ideal bir çalışma ortamı olması mümkün değil. Çok kısa bir pratisyen hekimlik deneyimim oldu. Bir hastayı yeteri derecede muayene etmek için ona en az 10 dakika ayırman lazım. Bu şekilde muayene yapmaya çalışırsan peşinden gelen hasta kesinlikle sana küfür eder. Dışarıda 50 hasta beklerken ideal hekimlik yapamazsınız. Bu şartların sağlanması gerek. Hekimlerin kapılarındaki ekranlara bakarsanız 14-150 gibi sıra numaraları görürsünüz. Bu şekilde ideal bir çalışma ortamı olmaz. Ayrıca şöyle de bir şey var bakmadın zaman para alamıyorsun. Hekimler resmen kelle başı para alıyorlar. Gelen hastaya “Karnın mı ağrıyor?” diye soruyorsun ağrıyorsa ilacı yazıp yolluyorsun. Performans sistemi sizin bölümünüzde asıl uygulanıyor? Performans sistemi bizim bölümümüzü etkilemiyor. Öyle bir güzelliğimiz var. Hastane ortalamasına göre para alıyoruz. Bizim performans kaygımız yok o yönden rahatız. Diğer hekimler 2 gün izin alsalar çok ciddi kayıpları oluyor. Performans sistemi izin kullanma açısından da diğer doktorları çok büyük sıkıntıya düşürüyor. Şiddeti nasıl tanımlarsınız? Şiddet denince aklınıza ilk olarak ne geliyor? Benim aklıma ilk olarak sözlü şiddet geliyor. Fiziksel şiddeti çok fazla görmüyoruz. Hastaların çoğu fiziksel şiddet uygulamaya cesaret edemiyor. Sözlü şiddet ise almış başını gidiyor. Doktorlara hakaretler ve bağırmalar çok fazla. Şu poliklinik binasında biraz otursanız kesinlikle bir sözlü şiddet vakasıyla karşılaşırsınız. 90 Dönüşüm politikalarıyla beraber sağlıkta şiddet olaylarının arttığını düşünüyor musunuz? Evet, dönüşümle birlikte şiddetin arttığını düşünüyorum. Ancak bu eskiden de şiddet vakaları olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Teknolojinin gelişmesiyle artık daha fazla duyulmaya başladı. Yine de eskiye göre büyük bir artış olduğunu söylemek lazım. Eskiden doktorun önüne giderken ceket iliklenirdi. Artık böyle bir saygı gösterme durumu yok. Bu tür bir mesleki ortam hekimlerin verimliliğini nasıl etkiliyor sizce? Hekimlerin hepsi mutsuz olduğu için verimlilik düşüyor tabii. Hastaneye gelen herkes güler yüz bekliyor ama böyle bir ortamla sürekli güler yüzlü olmak mümkün değil. Bir hasta hekime küfür ettiyse veya bağırdıysa hekim diğer hastaya aynı şekilde güler yüzle yaklaşamıyor. Bu durumun hastalara geri dönüşü kötü oluyor. Doktor tabii ki mesleğinin gereğini yapıyor ama daha güler yüzlü, daha istekli bir şekilde yapmak varken bunun engellenmesi çok kötü. Sizin şiddet konusunda bir deneyiminiz oldu mu? Çok kısa bir klinik hekimlik deneyimim oldu. Hasta yakınının bir tanesi hastasının çok yaşlı olduğunu söyleyerek öncelik istemişti bir seferinde. Ben de tamamen insani duygularla bu hastaya öncelik vermiştim. Bu önceliği tanıdığım için peşinden gelen hasta bana ciddi şekilde bağırmıştı. Böyle bir sözlü şiddet deneyimim oldu. Sürekli bir “Senin maaşını ben ödüyorum.” muhabbeti var. Bu olayda da aynı sözlerle karşılaştım. Başka bir deneyimim olmadı şiddet konusunda. Hastanın size bağırdığını duyduğunuz ilk anda neler hissettiniz? Kafamdan aşağı kaynar sular indi. Suratım düştü. Diğer hastalara bakarken de aklıma sürekli bu olay geldi. Ne yaptım da böyle bir olayla karşılaştım diye düşündüm. Diğer hastalara olan konsantrasyonum da düştü. Akşam eve gittiğimde de sürekli o olayı düşündüm. O günüm tamamen huzursuz ve mutsuz geçti. Sizce sağlıkta şiddetin çözümü nereden geçiyor? Hekimlere olan saygının bir şekilde tekrar oluşturulması gerekiyor. Ben şiddetin tepeden kaynaklandığını düşünüyorum. Bir oy uğruna doktorlara baskı uyguluyorlar ve bizim şiddete maruz kalmamıza neden oluyorlar. Bir oy uğruna doktorlara bunun yapılmaması lazım. Halka örnek olması gereken kişilerin doktorları bu şekilde hedef göstermemesi gerekiyor. Bu kişiler doktorları hedef gösterdiğinde halk galeyana geliyor. Tüm bunların yanında şiddet uygulayan hasta ve hasta yakınlarına yaptırımların arttırılması gerekiyor. Bence doktora şiddet uygulayan kişinin sağlık güvencesinin iptal edilmesi bu tür şiddet olaylarının önüne geçebilecek bir yaptırım. 91 Görüşme No 7: Yaş: 49 Cinsiyet: Erkek Alan: Üroloji Özel hastanede hiç görev yaptınız mı? Hayır. Muayenehane geçmişim var. Neden bu alanı seçtiniz? Özel bir nedeni var mı? Evet, tabii ki var. Cerrahi branşı olması ve ameliyatlarının çeşitliliği önemli nedenlerdi. Tıp fakültesini neleri düşünerek seçtiniz? Tıp fakültesini seçerken neler düşündüğümü çok fazla hatırlamıyorum ama ortaokul 2. sınıftan beri lakabım doktordu. Başka bir meslek düşünmediniz mi? Hiçbir zaman düşünmedim. … Herhalde en önemli nedeni statüydü. Ekonomik nedenler de vardı ama en önemli sebebi statü. Hekim olmayı seçerken neler bekliyordunuz? Şu ana kadar ne kadarı karşılandı? Maalesef beklentilerimin çoğu karşılanmadı. Ben 1979 yılında tıp fakültesine girip 1985 yılında mezun olan biri olarak bu meslek, tam gün yasası ve benzeri şeylerle tepeden en tabana indi diyebilirim. Benim tıp fakültesine girdiğim zamandan bu döneme gelene kadar en tepeden tabana indi. Özellikle 12 Eylül dönemi bu noktada çok etkili oldu bence. 12 Eylül döneminden sonra hekimlik bilerek ve isteyerek aşağı vurduruldu. Ailenizde sizi hekim olmanız konusunda yönlendiren biri oldu mu? Hayır, olmadı. Çocuğunuz hekim olsun ister miydiniz? İstemedim. Hekim olmaması için elimden geleni yaptım. Elektronik mühendisi oldu şu anda kendisi. Az çok değindiniz ama hekimlik sizce son yıllarda itibar kaybetti mi? Benim hekimliğe başladığım yıllardan itibaren hekimlik sürekli itibar kaybetti. Ancak iki dönemde bu itibar kaybı çok büyük boyutlara ulaştı. Bunlardan ilki 12 Eylül dönemidir. Bu 92 dönemde hekimlik bilerek ve isteyerek itibar kaybına uğratıldı. İkinci dönem ise son 8-10 yıldır devam ediyor. Bunun bir itibarsızlaştırma politikası olduğunu mu düşünüyorsunuz? Evet, bu bilerek ve isteyerek yapıldı, yapılıyor. Diğer dönemlerde de bu politikalar uygulandı ama bahsettiğim iki dönemde olduğu kadar şiddetli değildi. Sizce bu itibar kaybının sağlıkta dönüşüm politikalarıyla ne derece ilgisi var? Bu itibar kaybının sağlıkta dönüşümün yararlı kısımlarıyla bir ilgisi yok. İtibar kaybının popülist politikalarla ilgisi var. Sağlıkta dönüşüm denen şeyin ne kadarı popülist ne kadarı değil onu oturup konuşmak lazım. Bu itibar kaybında popülist politikaların direkt etkisi var. Özellikle bahsettiğim ikinci dönemdeki şiddetli itibarsızlaşmanın nedeni popülist politikaların çok şiddetli hale gelmesi. 12 Eylül dönemindeki durum biraz daha farklıydı. Uzun yıllardır hekimlik yapıyorsunuz. Sizce hekim-hasta ilişkileri son yıllarda nasıl ve ne yönde değişti? Sağlıkta dönüşümün temel unsurlarından biri olarak otoriter hekimden açıklayıcı hekime geçiş ortaya kondu. Ancak pratikte durum böyle olmadı. Evet, benim hekimliğe başladığım yıllarda hastaya cahil gözüyle bakan, “Ben ne dersem onu yapacaksın. 3 tane hap iç dediysem 3 tane hap içeceksin.” diyen otoriter hekimler vardı. Bu tabii ki iyi bir şey değil. Açıklayıcı hekime geçilmesi iyi bir şeydi. Ancak bu ilişkiyi özümseyemeyecek, kavrayamayacak insanlara karşı bunu denediğiniz zaman bu sefer karşısındaki hekimi aşağılamaya başlıyor. Hekimlik mesleği tanrısallığı var. Yüz yıllar öncesine gidersek bunu görebiliriz. Bir insana senin karnını açacağım, sana acı çektireceğim, günde 10 tane iğne vurulmayı emredeceğim diyorsanız hekimin tanrısallığını göz ardı edemezsiniz. Bu mesleğin özünde bu da var. Hekimin tanrısallığını aşağılara çekmeye çalıştığınızda vatandaşın kafası çok karışıyor. Biz o dengeyi iyi tutturamadık. Açıklayıcı hekimliğe geçelim derken hekimliğin başarısını negatif yönde etkiledik. Umarım anlatabilmişimdir. Son dönemdeki değişimler sizin hastaya bakışınızı nasıl değiştirdi? Ben mesleğe başladığımdan beri otoriter bir hekimden daha çok açıklayıcı bir hekim oldum. Ben hastayı işin içine katan ve sorumluluğu üzerine alan hekim tarzını uyguladım. Genel politikanın aksine hep o açıklamayı yapmak istedim. Ancak eskiden bu konuda durmam gereken noktayı belirleme hakkı bendeydi. Hekimlik bir sanattır aslında. Bir sanatçının önüne durması gereken bir takım noktalar koyabilirsiniz ama enstrümanını tutuş şekline karışmazsınız, karışmamalısınız. Her şeyine karışırsanız işin tadını kaçırırsınız. O ustanın sazını doğru çalmasında bir engel olursunuz, onu bozarsınız. Hekimlerin işine o seviyede karışılıyor. Bana her şeyi dikte etmeye ve tarif etmeye kalktılar. Bu dikte eden, tarif eden insanların çoğu da hayatında hasta görmemiş, hatta hekim olmayan insanlar. Hastadan, ameliyathaneden, poliklinikten bir haber insanlar tutturuyorlar yok öyle yapacaksın yok böyle yapacaksın. Kalite dediler ama sanayide bir sandalyenin, masanın üretimindeki kalite sürecini getirip sağlığa koydular. Aslında yaptıkları tarifler kalitenin düşmesine neden oldu. Ben hastaya karşı aynı tavrımı korumaya çalışıyorum. Hasta artık bana ne kadar uyuyor o tartışılır. 93 Hasta profili çok değişti. Hastaların bize bakış açısı çok değişti. Eskiden bize daha çok güveniyorlardı. Hastaların bize güvendiğini hissediyorduk. Hastalar son dönemde bize güvenmemeye başladı. Hastalar artık hastanenin kapısından önyargıyla giriyor. Bir sürü sebebi var bunun. Eskiden hastalar böyle değildi. Hastalar hekimlere güvenir, saygı duyar ve hatta kutsal bir noktaya koyardı. Şimdi ise tam tersi durumdayız. Hasta kötü birine geliyor gibi geliyor hastaneye. Ben soruyorum zaman zaman hastalara. Bu kadar güvenmediğiniz, kin beslediğiniz insanlara nasıl canınızı teslim ediyorsunuz diyorum. Bunu anlayamadığımı söylüyorum onlara. Hasta beni muayene etmek zorundasın diyor. Ben seni muayene ettiğimde belki öyle kararlar vereceğim ki bu kararlar senin ameliyat olmana neden olacak. Zorundasın demek ne demektir ben anlamıyorum. Bir yandan canını emanet ediyorsun bir yandan tehdit ediyorsun. Bu noktaya geldik, bu süreç bizi bu noktaya getirdi. Sizce bu güvensizliği yaratan temel sebep nedir? Bence iki temel sebep var. Birincisi insanların bu çözümsüzlüğün sorumluluğunu üstlenmemek yerine vatandaşı yanlış şekilde yönlendirmesi. Her şey daha da kötüye gidiyor ve düzeltilmesi için ciddi masraflar yapılması lazım. Bunu algılayabilecek kapasitede insanlar yönetmiyor bizi. Bazen algılasalar da bu işe para ayırmayı gereksiz görüyorlar. Kendilerince önemli gördükleri başka yerlere ayırıyorlar bütçeyi. Bu işi de birilerine fatura etmeleri lazım, bu kötü gidişin fatura edilmesi lazım çünkü onlar da bir daha ki seçimi kazanmamız lazım diyorlar. İkincisi ise işin ekonomik yönü. Yolda bulduğunuz bir şeyi değersiz görür ve çok fazla umursamazsınız. Buluntu şey, ücretsiz şey ne kadar kaliteli olursa olsun değersizdir. İnsan psikolojisi temelde böyledir. Eskiden muayenehanecilik vardı ve ben muayenehaneciliğin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Hasta geliyordu bir muayene ücreti veriyordu üstüne bir de hediye veriyordu. Ayrıca bir de teşekkür ediyordu. Ben eskiden sünnet yapıyordum kendi muayenehanemde. O dönemde hasta hem bana ücret ödüyordu hem hediye veriyordu hem de defalarca teşekkür ediyordu. Şimdi burada bedava sünnet yapıyorum. Bedava derken yani vatandaşın cebinden bir para çıkmıyor. Adamın bize bir sövmediği kalıyor. Hatta çoğu zaman sövüyor. Gerekçesi ise benim sünnete 20 dakika geç kalmam. Az önce söylemeyi unuttum eskiden hastalar muayenehanede bizi 1 saat de bekliyordu yani. Şimdi çocuğun gözünden iki damla yaş aktı diye küfür yiyoruz. Bunun olmasının sebebi hizmetin bedava olması. Bedava olan şey değersizdir. İkinci sebep tamamen kolay ulaşılabiliyor olması. Biraz kapitalist bir düşünce ama öyle. Hastanedeki karakterinizle hastane dışındaki karakterinizi kıyaslayabilir misiniz? Nasıl bir değişim oluyor sizde? Hiçbir değişim olmuyor. Ben özel hayatımda da patavatsızım burada da patavatsızım. Özel hayatımdaki kararlarımla meslekteki kararlarımı kıyasladığımda çok büyük bir değişim göremiyorum. Sizce bir hekimin ideal çalışma ortamı nasıl olmalı? Sizin elinizde olsa neleri değiştirirdiniz? Az önce söylediğim şeylerle ters düşebilir ama öncelikle hekimin para ile ilişkisini keserdim. Kesinlikle performans sistemi falan koymam. Eğer bir hekimin performansını yetersiz 94 görüyorsam ve ben bir işverensem, bu özel hastane veya kamu hastanesi fark etmez, hekime ben seninle çalışmak istemiyorum derim. Diğer yandan da çalışanımın yapacağı ameliyatın endikasyonuna falan karışmam onu özgür bırakırım. Hekimi kesinlikle işin ekonomik boyutuna karıştırmam. Ne hekimin kazancı anlamında ne de hastanın cebinden çıkacak para anlamında. Hekime güveniyorsan kesinlikle işine karışmam. Hekimin bir sanatçı olduğu söyledim. Sanatçıya karışılması ne kadar doğruysa hekime karışılması da o derece doğrudur. Ben hekimin eline enstrümanını veririm gerisine karışmam. Size göre şiddet nedir? Şiddeti nasıl tanımlarsınız? Şiddet denince aklınıza ilk ne gelir? Bir insanı baskı altına almak geliyor aklıma ilk olarak. Bir insanın kişiliğine basınç uygulamak geliyor aklıma. Bu sözle olur, yumrukla olur, kapıyı çarparak olur ve hatta suratla olur. Son yıllarda sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının arttığını düşünüyor musunuz? Kesinlikle arttığını düşünüyorum. Bu şiddet olaylarının sorumlusu olarak kimi/neyi görüyorsunuz? son yıllarda izlenen popülist politikalar bunun en büyük sorumlusudur. Sağlık sistemindeki yanlışları düzeltmeye çalışıyormuş gibi görünüyorlar ancak düzeltemiyorlar ve bunun faturasını hekimlere kesiyorlar. Yine az önce söylediğim gibi kolay ulaşılabilir olması şiddetin artmasına yol açıyor. Aslında ben de bu noktada kararsızım. Kolay ulaşılması aslında daha iyi bir şey. Ancak bu noktada bir yanlışlık var bunu düzeltmenin bir yolu olmalı. Kolay ulaşılabilir olsa da kıymeti bilinmeli, sağlık hizmetine sokakta bulunmuş gibi bakılmamalı. Sağlık hizmeti bu kadar ucuz olmamalı. Bunu fiyat anlamında söylemiyorum. Bugün yanlış uygulamalar durdurulmadığı için şiddet olayları daha da artacaktır. Yanlış uygulamalar devam ettikçe şiddet uygulayanlar daha cesaretli şekilde hastanelere gelecektir. Bizi şikâyet etmeleri konusunda hastaları destekliyorlar. Başka kamu kuruluşlarında var mı böyle bir şey? Hiç hâkiminizi şikâyet edin diye bir şey duydunuz mu? Siz hiç vali şikâyet hattı diye bir şey duydunuz mu? Böyle bir şikâyet hattı kurarsanız vatandaşı cesaretlendirmiş olursunuz. Biz gerçekten sorunlu bir milletiz. Önemli birine üstünlük tasladığını düşünmek bizim milletimiz için önemli. Hatta bizim milletimiz için bir keyif. Bu dünya üzerindeki her millet için geçerli olabilir ama oralarda buna izin verilmiyor. Bizim ülkemizde ise baskı kurmaya, şikâyet etmeye teşvik ediliyor insanlar. Bizim ülkemizde şikâyet edenlerin büyük bir kısmı genelde aslında şikayet edilmesi gereken insanlar oluyor. Adam aslında usulsüz bir şey istemiş, sahte rapor istemiş ya da sırasını beklememiş ama sizi şikâyet ediyor. Aslında kendisi suçlu ama sizi suçlu konumuna düşürüyor ve bir takım kurumların önüne suçlu olarak çıkmanıza neden oluyor. O adamın aldığı keyfi bir düşünsenize. Bu keyif basit bir şey değildir uyuşturucuya benzer. Bu keyfi alan adam tabii ki ertesi gün doktora yumruk atacaktır. Ertesi gün silah bile çekecektir. Siz hiç şiddete uğradınız mı? 95 Uzun yıllar önce başıma ilginç bir olay geldi. Bir hastam tarafından yumruklandım. Gerekçe hastanın babasının makatına parmağımı sokmamdı. Şiddet görmemin sebebi ürolojik muayenenin temel unsurlarından birini gerçekleştirmiş olmamdı. Olaya çok büyüdü mü? Mahkemeye taşıdınız mı? Evet, mahkemeye taşıdım. Hatta ondan sonra beni yumruklayan adam kaçtı. Sonuç olarak arkasından bir şey çıkmadı. Aslında o adam bir savcıya işini yaptığı için vursaydı neler olurdu onu hepimiz biliyoruz. Şiddete uğradığınız ilk anda neler hissettiniz? Kötü hissettim tabii ki ama adama kızmadım. Yaşadığınız olayın sorumlusu olarak kimi gördünüz o an? İlk başta o adamı yakalayamayan emniyeti sorumlu gördüm. Adamın evinin adresi belli olmasına rağmen adamı bir türlü yakalayamadılar. Sonuç olarak devlet otoritesini sorumlu gördüm. Sizin kişisel tepkiniz nasıl oldu? Size şiddet uygulayan kişiyle konuşma şansınız oldu mu? Hayır, benim adamla konuşmak gibi bir çabam asla olmadı. Şiddete uğradığınız anda neler hissettiniz? Ben hasta yakınının ya da hastanın şiddetine uğradıktan sonra o hastaya kesinlikle bakmak istemiyorum. Hasta yakınının yaptığı hareketi hastaya mal etmemek gerekir. Hasta çoğu zaman suçsuzdur ya da çocuktur hasta. Babasının hatası çocuğa mal edilmemeli ama yine de şiddete uğradığımda o hastaya bakmak istemiyorum. Çünkü bu meslek her zaman komplikasyon riski taşır. Komplikasyonun o kişide çıkacağı tutar. Bu sefer bilerek yaptı, bilerek komplikasyona neden oldu suçlamasıyla karşı karşıya kalırım. Bu tür suçlamalardan korktuğum için hastaya bakmak istemiyorum. Maalesef sistem özel hastanede bana hastayı reddetme hakkı tanırken kamu hastanesinde bu hakkı tanımıyor. Yakını az önce bana yumruk atmış olan hastaya bakmak zorunda kalıyorum. Bu çok kötü bir şey. Bu konuda meclise bir önerge verildi sanırım. Hastayı reddetme konusunda. Ben kabul edileceğini sanmıyorum. Orada şöyle bir şey var ayrıca o hastanede benim işimi yapabilecek başka bir doktor varsa reddedebiliyorum. Eğer benim işimi yapabilecek bir doktor yoksa ben yine bakmak zorundayım. Ben arkadaşıma şiddet uygulamış birine de bakmak istemiyorum. Az önce bahsettiğim komplikasyon riski bu durum için de geçerli. Bu onun arkadaşıydı bilerek yaptı yine diyebilirler. İşte bugün öğleden önce acildeydim yine defalarca sözlü şiddete uğradım. Sizin alanınız üroloji ancak acil nöbeti tutmak zorunda kalıyorsunuz. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz neler? Bu soru aslında sorularımız içinde yok ama büyük bir problem gibi görünüyor. 96 Az önce söylediğim gibi sistem tamamen yanlış ve yanlış sistemin doğurduğu sonuçlar da bize fatura ediliyor. Bu durum da onun başka bir ayağı işte. Bizim hastanemizde 20 yıldır erkek hasta görmemiş bir kadın doğumcu acil nöbeti tutuyor. Göz doktoru acilde yaralanma, bıçaklanma muayene ediyor. Burada teşhis hatası riski çok büyük. Bir hata olduğunda sistem bunu kabullenmiyor faturayı doktora kesiyor. Sistem, biz 20 yıldır gözden başka bir şeyle ilgilenmemiş doktoru acile nöbete koyduk hata bizdedir demiyor. Vurun kahpeye diyor. Doktoru suçlu olarak önce sistem ilan ediyor. Hem vatandaşın önüne yem olarak atıyor hem de kendisi cezalandırmanın yollarını arıyor. Şiddeti, sağlık sistemi ve son dönemdeki sağlıkta dönüşüm politikaları doğuruyor. Sistemin hataları çok fazla. Sen acilde yeteri kadar doktor çalıştıramıyorsan acil servis açmayacaksın. Ankara’da üniversite hastaneleri dâhil bizim hastanemizden büyük 38 tane hastane var. Doktor sağlayamıyorsan açma arkadaşım bizim hastanemize acil servis. 10 dakika ilerde başka bir hastane daha var. İşte popülist politikalar neden oluyor buna. Sizce şiddetin çözümü nereden geçiyor? Kuralsızlığın çözümü nereden geçiyorsa oradan geçiyor. Ayrıca ciddi caydırıcı cezalar gerekiyor. Bir insanın şiddet uygulamasının hafifletici bir nedeni olamaz. Bunu yalnızca sağlık alanı için söylemiyorum. Şiddete hafifletici sebepler bulduğumu sürece sağlıkta şiddet bitmeyecektir. Teşekkür ederiz. 97 Görüşme No 8: Yaş: 45 Cinsiyet: Erkek Alan: Aile Hekimliği Bu alanı neden tercih ettiniz? Baba mesleği, başka bir iş yapamazdık yani. Gözümüzü açtık babamız doktordu. Çevremizdeki herkes doktordu. Farkında olmadan da doktor olduk yani. Başka bir meslek düşündünüz mü? Düşünmedim. ODTÜ de 1 sene inşaat mühendisliği okudum sonra yine geldim buraya girdim. Hekim olmaktan beklentileriniz nelerdi? Başka türlü yapamazdım. Benim şartlarım öyleydi ailemden öyle gördüm o ortamda büyümüştüm. Başka türlü de olsam işe yaramaz olduğumu düşünüyordum yapabileceğim tek iş buydu yani meslek buydu. Çocukluğumdan beri hep senin baban doktor sende doktorsun. Sen bilirsin doktor çocuğusun bizim buramız ağrıyor napalım diye diye ister istemez birçok baskı oluşuyor. Arkadaşlar bile yani sen doktor çocuğusun benim başı ağrıyor ne kullanayım derlerdi yani. Düşünüyorum ben nasıl geldim diye ama hiçbir şansım yoktu. Şu an bile olsa değiştiremem yapamam çünkü başka meslekleri de denedik yapamadık. Hekim olmaktan beklentileriniz var mıydı? Yoktu. Özellikle para beklentisi yoktu yani. Biliyordum para olmayacağını yani çok kazanamayız diye biliyordum. Hangi doktorun para kazanabileceğini biliyordum. Nasıl yapabileceğini biliyordum o da bana uymuyordu yani. Hastayı bir tavuk gibi görmek bana uymuyordu. Kazanamayacağımı orta vasat bir hayatım olacağını biliyordum. Bu hastaneye ne zaman geldiniz? Buradan önce medicodaydık. Daha önceleri özelde çalışıyordum. Şu anki çalışma ortamınızdan memnun musunuz? Memnunum tabi. Ben çok zor şartlarda da çalıştım. Az hasta olduğu zaman bizim için zor şartlar oluyor. Ondan önce özelde çalıştım, acilde falan çalıştım orda da şartlar zordu başka türlüydü. Hastanın az olmasıyla şartların kötü olması ne demek? Zor oluyor mesleğini yapmazsan tatmin olamıyorsun. Tetkik isteyemiyorduk orda, ilaç yazamıyorduk. Hastalar böyle tedavi ettiğin zaman yüzü gülmüyordu. Yani mesleğini yapamazsan mutlu olamıyorsun. Burada mesela hastalar geliyor kötü durumda, akşama sen 98 işte onu ayağa kaldırabiliyorsan bir iki güne mutlu oluyorsun yani. Mesleki tatmin görebiliyorsun burada, orada mesleki tatmin olmadığı için işe yaramaz hissediyorsun kendini. Mekânsal olarak ne düşünüyorsunuz? Mekânsal olarak tabi ki şikayetçiyiz ama çalışıyoruz, alışıyoruz işte. Şu buzdolabının sesine bile alıştık yani. Cebeci daha iyi mesela burası biraz daha kötü. Burada iki doktor bir masayı paylaşabiliyoruz. Genelde öyle burada iki üç doktor oluyor bu masada birimiz orada oturuyor birimiz burada oturuyoruz. Zor olmuyor mu peki? O oturuyor, biz kendi bilgisayarımızda çalışıyoruz. Başka şey yok üniversitenin şartları bu kadar. Peki nasıl bir ortamda çalışmayı isterdiniz? Tabi ki standartlara uygun işte belli metresi var bunun en az 12 metre mi ne unuttum şimdi. İşte penceresi olacak şu kadar aydınlık olacak, şu kadar ışık olacak diye. Açıları bile bellidir yani. Bunun kuralı var mı böyle? Tabi tabi bunun dört dörtlük kuralları var. Sağlık bakanlığının standartı vardır. Dünya sağlık örgütünün de standartı var. Ama uymuyorlar işte düşünsene Ankara üniversitesinde bile uymuyorlar. Sadece muayene odasının değil bütün her şey için standartlar vardır belirlenmiş onlarda bile uyulmuyor yani. Uyulamamasının sebebi nedir peki? Şu anda maddi imkansızlık diyebiliriz. Diyorlar daha çok hasta bakın size daha büyük yer verelim. Şu kadar hastaya şu kadar yer veriyoruz. Bu hastanenin yeri bu kadar işte bir bina daha yapamaz. Çocuğunuz var mı? Evet çocuğum var. Peki onun doktor olmasını ister misiniz? Onun da başka bir meslek yapacağını zannetmiyorum. Ailenizde babanızdan başka hekim var mı? Bizim bütün sülale hekimdir. Benim kardeşim hekimdir, amcaoğlu hekimdir, teyzemin kızı hekimdir, hepsi hekimdir. Bizim çevremiz hepsi hekimdir. Zaten hekimi de hekim anlıyor zor oluyor. İşimiz ağır olduğu için başka türlü de olmuyor yani. Mesleğinizin itibar kaybettiğini düşünüyor musunuz? 99 Tabi tabi, son 10 yılda itibar kaybetti. Çünkü Erdoğan’ la direk mesajlar verildi. Bizim sağlık sistemimizde sorun yok, sorun varsa direk doktorlardadır gidin hakkınızı arayabilirsiniz, kişisel olarak hakkınızı alabilirsiniz dediler yani. Ben bunu çok iyi hatırlıyorum yani. Doktorlara onu yapacan bunu yapacan, benim vatandaşım haklı, doktor haksız. Sağlık sistemini dört dörtlük yaptım mükemmeldir artık. Doktorlar çalışmıyorlar, doktorlar para için yapıyorlar, tabi para için yapanlar çok ben bunu inkar etmiyorum, ama o yaptı. Daha önce de Uğur Dündar tek kişilik şeyleri bütün doktorlara mal etti. Sonunda bir cümleyle hayır doktorlar iyidir dedi ama 2 saat program yaptı vurdu vurdu iki cümleyle 1 dakikada içinde iyileri de vardır diye dalga geçer gibi söyledi. Programı 10-15 yıl sürdürdükten sonra insanların beynine yerleşti. Benim kanımca Uğur Dündar birinci, ikinci de Erdoğan dır. Sağlıkta dönüşüm öncesi ile sonrası arasında çok mu fark var? Sağlıkta dönüşüm öncesindeki süreçte önemli bir olumlu gelişme var. Hastalar açısından var. SSK diye bir şey vardı o kalktı. İyiye doğru adımlar atıldı ama bunlar geçiciydi göz boyamak içindi. Özeller kapatıldı işte birçok şey yapıldı. O kadar fazlalar ki. Olumlu yönde şeyler atıldı ama yanlış mesajlar verildi doktor aleyhine mesajlar verildi. Onlar biraz bozdu. Sağlıktaki dönüşüm doktorlara yönelik şiddeti nasıl etkiledi derseniz ben bilmiyorum. Sağlıktaki dönüşümün hangi maddeleri etkiler onu biliyorum. Bana daha çok televizyonlar gibi geliyor. Peki hasta hekim ilişkisi mi ön plana çıkmaya başladı? Ondan önce hekimler hastalara bağırırdı çok iyi hatırlıyorum 90 larda falan. Tam tersi hekimler hastalara bağırırlardı, saygısız davranıyorlardı aşağılıyorlardı. Vatandaşı ezen doktor da çoktu. Hatta yakın zamana kadar vardı. Performans falan çıktı bu hasta doktor ilişkisini direk değiştirdi. Artık doktor hastaya yolunacak tavuk gibi bakmaya başladı. İlaçları ona göre yazmaya başladı. Ameliyatları, endikasyonları arttı. Ameliyatsız bir şekilde atlatabilirken hasta direk ameliyat verildi. Çünkü hastadan para kazanıyor doktor. Performans, doktor hasta ilişkisini değiştirdi. Peki hasta haklarının olması konusunda ne düşünüyorsunuz? Hasta haklarının olması kötü değil. Yanlış anlatılması kötü. Hastaya hakkını ara şikayet et doktorunu diyor. Ama hasta bunu yanlış kullanıyor, kullanmasını bilmiyor. Beni alacaksın diyor. Bizim arkadaşların başına geliyor. Burada sıra var. Benimde başıma geliyor. Oradan hasta geliyor içeriye, bana bakacaksın benim saatim geldi mesela diyor. Benim randevu saatimi 10 vermiştin diyor saat 10 ama anlamıyor işte içerde hasta var ve hasta üstüne hasta geliyor. Mesela 50 hasta bakmak gerekiyor, benim saatim geldi beni ilgilendirmez, onu çıkar beni al diyor. Sanki burası tapu dairesi gibi. O da senin gibi bir hasta yani burada keyfine göre bir şey yapmıyoruz ki. Şiddeti nasıl tanımlıyorsunuz? Şiddet dediğimiz zaman Türkiye’deki tüm şiddetten bahsediyorum. Doktordaki şiddeti izole olarak ele alamayız. Bu halkın sorunudur, Türkiye’nin sorunudur. Kadına şiddet, çocuğa şiddet, çalıştığın zaman üstün altına şiddeti bunun içinde de küçük bir bölüm olarak doktora 100 şiddet işte. Yeri geliyor doktorun hastaya şiddeti olabiliyor ama şu anda hastanın doktora şiddeti daha fazla olduğunu düşünüyorum. Eskiye oranla arttı. Çok arttı. Şiddet olaylarının artmış olması mesleki verimliliğinizi nasıl etkiliyor? Hasta girerken hastalığının yanında bir de onu düşünüyoruz yani. Hastayla konuşurken ona dikkat ediyoruz, tedavi verirken ona dikkat ediyoruz. Tedavi veriyorum yarın buna yan etkisi olur boş ver ben bunu göndereyim diyorum boş ver değmez diyorum. Tedavimi etkiliyor yani sonuçta hastaya yansıyor bu. Biz kendimizi kurtarmak için ister istemez hastaya yansıtıyoruz. Kendimizi rahata alıyoruz yani. Elimizi taşın altına koymuyoruz ister istemez çekiniyoruz. Bütün arkadaşlar, herkes böyle yani. Kendinizi korumak için bir önlem alıyor musunuz? Yok, yani hasta içeri girerken bir süre sonra anlıyorsun. İşte bu hastanın ne yapacağı belli ona göre mesafeli davranıyorsun. Mümkün olduğunca mesafe koyuyorsun araya. Mümkün olursa kaçıyorsun, uzak durmaya çalışıyorsun. Biber gazı falan taşıyor musunuz korunmak için? Tabi ki benimde her zaman yanımda var. Daha da farklı tedbirler alabiliyoruz soğuk ve sıcak olmak üzere. Ben gece mesela acillerde nöbet durdum sabahlara kadar tek başıma poliklinikte özel. Silahını çıkarıyor, değişik mafya örgütleri geliyor. Geceleri geliyorlar polikliniğe yaralanmış, bıçaklanmış. Alıp götürür seni sabaha kadar çalıştırır. Bunun kurşun yarasını iyileştir, sesini çıkarma der. Sadece normal insanla muhatap değiliz ki. Ben mesela Keçiören’ de bir poliklinikteydim tek başıma sabaha kadar nöbet duruyordum yanıma birini alıyorsam alıyordum. Yaralanma geliyordu, gece gizli gizli çatışmalardan geliyorlardı polisten kaçıyorlardı. Bıçaklanmalar çok oluyordu. Onu polise bildirmek lazım, tutanak tutulması gerekiyordu hepsini yapıyorduk istisnasız yapıyorduk. Ama bunu hastanın yanında yapamazsın. Bin tane dereden su getiriyordu. Kurnazlık yapıyorduk, tilkilik yapıyorduk, onu içeri alıyorduk dışarı çıkarıyorduk haberi olmadan o anda polis giriyordu. O anda polis girerken bile dönüp sana vurabilir lanet olsun diyerek. Mesleğimiz çok riskli, aslında bu radyasyon alanlardan çok daha riskli. Riskli meslekler içine alınıp ona göre erken emeklilik işte mesleki maluliyete önem vermeleri gerekiyor. Hemşirelerde öyle. Mesela sabah bir hasta aldım arkadaş gelmiş şu karşıda çalışıyor sürekli portör testi yapılıyor orada koruma spotu yapıldığı için ishali var ama bunu çözemiyoruz yani. Mesleki hastalık işte oradan bulaşıyor. Bir mikrop bulaşmış bulamıyoruz belki de değişik bir mikrop çıkacak bilemiyoruz. Kitaplarda yazan ender çıkabilecek bir şey çıkacak belki de. Mesleki hastalık işte bunlar. Sürekli kaka ile muhatap olduğu için ender hastalık olabilir yani. Bizde de aynı mesela dikkat etmezsek kendimizi sürekli hasta oluyoruz. Türkiye’de ne varsa bizde hepsi var. Biz hepsiyle muhatabız. Siz işte dolmuşta otobüste muhatap oluyorsunuz, kış boyunca 10 tane salgın varsa 3 -4 tanesiyle atlatabilirsiniz ama biz onların 10 u ile onlarca defa karşılaşabiliyoruz. Biz ve çevremizdeki insanlar, arkadaşlar falan hepsi. Sonuçta mesleğimiz riskli bir meslek hem şiddet açısında hem de diğer açılardan. 101 Peki, güvenlik önlemleri yeterli mi? Güvenlik önlemi yok ki zaten. Hangi güvenlik önlemi? Doktora güvenlik önlemi var mı? Hastanelerin genel güvenlik önlemleri? Güvenlik önlemi yok. Sadece hastanenin girişi ve çıkışı ile ilgili güvenlik önlemi var. Türkiye’de hiçbir zaman doktor odasına güvenlik alınmaz, dünyada da alınmıyor zaten bildiğim kadarıyla. Zaten orada ihtiyaç yok. Türkiye’de bir numarayız şiddet üzerine. Bence dünyada bu konuda 1 numaralı adayız yani. Beyaz kod uygulaması yapılmış bundan haberiniz var mı? Öyle bir şey var, pembe kod, siyah kod, mavi kod, kırmızı kod, beyaz kod da koyarlar yakında ama işte o da nasıl çare olabilir. Zaten şiddetin olacağı 30 saniyelik bir şey. Şiddet göreceksen 30 saniye de oluyor ve bitiyor. Ölüm bile ilk bir dakika da oluyor yani ondan sonra hiç arasan ne olur aramasan ne olur yani. Önemli olan şiddet başlamadan şey yapmak. Öyle kodlar falan sadece mesaj verir. Şiddet uygulayacak kişiye mesaj verir, biraz caydırıcı olabilir. Uygulamada hiçbir faydası olmayacak ama caydırı gücü her an her yerde faydalı olabilir. Bunların hepsi televizyonlarda bitiyor.. 10-15 yıl programlar yapıldı bozuldu. Şimdi onları nasıl toparlayacaksınız düzelteceksiniz. Buralarda kaç tane hemşire, sağlık personeli, doktor ölecek, sakat kalacak. Televizyonlarda bizde görüyoruz etkileniyoruz, ertesi gün işimize yansıtıyoruz. Kaç tane hasta bundan mağdur olacak. Yani ben kesinlikle karşımda tanımadığım, beni anlamayan yarın gidip beni şikayet edebilecek birine riskli bir iş yapmam. Gönderirim başka birisine. Eminim başka cerrahlar ameliyata almıyordur. Oraya gönderiyordur buraya gönderiyordur. Çünkü hastayı alacak ameliyata, masada kalacak saldıracak ailesi. O yüzden de risk almıyordur. Hepimiz de kıvırtıyoruz açık söylemek gerekirse. Ancak tanıdığımıza, bak bunu yapıyorum sana bu riskli bir şey ama bana kalırsa, ben kendim gibi düşünüyorum seni, bence bu daha mantıklı diyorum. Benim aile hekimliğinde böyle bir durum olmazda bence artısı bu eksisi bu, artısı eksisinden fazla bunu böyle yapalım dediğim çok az. Onlar benim eski hastalarım mesela. Bana güvenenler, tanımadığım insanlara risk almam yani. Her zaman insan kendisini korur ilk önce. Daha önce şiddete uğradınız mı? Küfür falan yedim sadece. Şiddeti biz özelde çalışırken biz önlemli çalışıyorduk. Bir ekip olarak çalışıyorduk. Burada hasta kalitem çok yüksek benim. Burada aile hekimliği dışarıya bakmıyoruz, burada çalışan personele bakıyoruz. Daha önce de SKS de çalışıyordum orada da öğrencilere bakıyorduk, işte hocalar profesörler, belli kesimler yani bunlar belli bir seviyenin üstünde olduğu için çok fark ediyor gerçekten, muhatabım çok farklı oluyor. Şiddet çok yoktu bir defa küfür yedim. Onun dışında belki ufak tefek çok hatırlamadığım şeyler olmuştur. Ama her hastada ister istemez şey oluyor mesela şunu yazacaksın bunu yapacaksın diye. Ama özelde çok şey yedim, şiddete uğramamak için özel bir ekibimiz vardı. Hasta mesela bana saldırmaya kalktığı zaman arkada birkaç kişi vardı. Onlar kimdi mesela, polikliniğin müdürü, onun kardeşiydi, evden birisi geliyordu işte. İki üç kişi hastayı sakinleştiriyorlardı, anlatıyorlardı, konuşuyorlardı. Biz orada para istediğimiz için ben bu kadar para verdim niye 102 böyle oldu diye, paramla yaptırıyorum bakmak zorundasın, bana geçmiş tarihli rapor ver, niye vermiyorsun hakkım benim bu diyorlardı. Beklentisi de çok oluyor ben bu kadar para verdim buraya niçin iyileşmedim diyerek iki-üç gün sonra çıkıp geri geliyor, hesap sorabiliyorlar. Sen bunu para için yaptın benim iyileşmeyeceğimi biliyordun, ben kendiliğimden iyileşecektim aslında sen boşu boşuna yaptın. 3 günde geçmedi 10 günde geçti, ben zaten iyileşecektim diyor. Hasta kötü durumda geliyor, serum takıyorsun ayağa kaldırıyorsun gönderiyorsun, sen benden boşu boşuna serum taktın ben zaten iyileşecektim diyordu. İlk başta şok oldum ama alıştım artık. Hasta böyledir diyorum. İyileştikten sonra böyledir diyorum. Gerçekten çok karşılaştım. Ben emek sarf ediyorum. Hiç unutmuyorum bir hastam bana, sen benimle 15-20 gün uğraştın bana bu kadar ilacı verdin olmadı uğraştın olmadı. Ben sonunda iyileştim ama boşuna verdin onları ben gittim lahana suyu içtim, bir gün içtim ertesi gün iyileştim dedi. Boşu boşuna benimle uğraştın dedi. Hâlbuki ben biliyorum o hastalığı lahana suyuyla iyileşecek bir hastalık değil. Öyle yani insanlar öyle. Sağlıkta dönüşüm politikalarının şiddet olaylarında etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Sağlıkta dönüşüm politikalarıyla bağlantı kuramıyorum. Ben direk kafamda oluşturmuşum bir şey niye böyle oldu diye kendime sormuşum.. Az önce belirtmiştiniz, daha önce doktorlar hastalara şiddet uyguluyorlardı, şimdi tam tersi oluş durumda gözüküyor, sizce bu sağlıkta dönüşüm ile ilgili değil mi? Ama doktorun da bağırması yanlış. Sağlıkta dönüşümde kötü şeyler var. Biz doktorlar olarak hiçbir zaman hasta ile para konusunda muhatap olmak istemiyoruz. Bunu bütün doktorlar böyle istiyorlar. Öyle bir sistem olsun ki doktorla hasta arasında para alışverişi olmasın. Ben özelde çalışırken de oldukça rahatsızdım bu konuda. Hastadan para al karşılığında hizmet ver. Doktorluk mesleği öyle bir şey değil. Para karşılığı yapılacak bir şey değil bu. Devlet parasını verecek. Çok çalışan doktor ile az çalışan doktoru nasıl ayırt edecek bende bilemiyorum. Veya az çalışan bir doktor ile diğerleri arasında nasıl bir fark oluşacak bilemiyorum. Ama bir şekilde parayı kaldırırsa o bizim için daha iyi. Öyle istiyoruz. Sağlıkta dönüşümde mesela özelleri kapatmak için elinden geleni yaptı. Kapattı ama geldi bu taraftan da bütün doktorlara performans koydu. Görünmeyen bir para koydu. Tam tersi biz istemiyoruz hasta ile bizim paramıza para girsin. Biz tavuk gibi görmeyelim hastayı. Para olmasın, gereksiz yere ameliyat yapılmasın, gereksiz yere muayene edilmesin. Sağlıkta dönüşüm diyorsun bak ama her şey yanlış gidiyor. Hiçbir şey doğru gitmiyor ki. Daha da bunu hep idare ettiler. Bugüne kadar bütçeyi ayırdılar. Bundan sonra bütçeyi de kısmaya çalışıyorlar. Daha da kötü olacak. Sevk sistemi gelecek. Bugüne kadar sağlıkta dönüşümün iyi yüzlerini gördük. Bundan sonra kötü yüzlerini göreceğiz. Yunanistan bunu 5 yılda uygulayamadı kaldırdı. Ben hastayı bir muayene ettiğim zaman 29 liralık tahlil isteyebiliyorum. Ondan sonra bir 10 gün sonra gel diyorum. Sınırım var sınırımın üstüne geçemiyorum. Çünkü para kesiliyor. İster istemez de hastane diyor ki bu para bizden kesilmemesi lazım, hastayı 10 günde bir çağır. Sürekli hasta 10 günde bir tahliller yaptırıyor. Bu arada hastaya yansımıyor mu bu durum. Hastanın geliş gidişi var, yakıtı var yol parası var. Biz bunu yapmasak hastane batar. Hastanenin parasını kesiyorsun. Hastane ayakta durabilmek için bu koyduğu limiti kesme diyor. Ben bu kadar alabiliyorum hasta başına devletten diyor. 103 İster istemez böyle bir şey demiş oluyor. Hastane batıyor yani kaç defa yardım aldı daha iki yıl önce kaç milyon ( eski parayla trilyon ) yardım aldı yani. Hem burası hem de Hacettepe de aldı. Batmamak için uğraşıyor, karı boş ver. Yani yanlış anlaşılmasın, kar etmek için değil batmamak için ayakta kalabilmek için bunu diyor. Limitin var bende 10 günde bir çağırıyorum hastayı. Hasta mağdur oluyor, tanım gecikiyor. İşte sağlıktaki dönüşümün zor tarafı bu. Sonuçta hasta da böyle oluyor. Şiddete katkısı var bu da sinirlendirebiliyor. Veya bir hata yaparsak hata olasılığımız artıyor. Sevk sisteminin geleceğini değerlendiriyorsunuz? belirtmiştiniz. Bu sistemin gelmesini nasıl Sağlıkta dönüşümün programı bu. Aile hekimleri bire bir muhatap olacak. Birinci basamağa gideceksiniz. Mahalledeki aile hekimi sevk etmeden hiçbir hastaneye giremeyeceksin ikinci basamağa. Ona da %10 limiti koyacaklar, %10 dan fazla hastayı sevk edemezsin diyecekler. %10 un üstüne çıkmamak için çaba gösterecekler o zaman. Sonuçta çocuğunu sürekli bir profesöre takip ettiren birisi gidemeyecek. Sevk alması gerekecek. Aile hekimi de limiti dolacağı için sevk vermeyecek. Limiti aşacağı için. Aşarsa da para kesecekler. O yüzden bire bir hastayla doktoru muhatap edecek. Esas şiddet orada patlayacak. Hasta diyecek ben eşimi, sen erkeksin, normal aile hekimisin, profesör ordinaryüs muayene ediyor eşimi gebeliğini takip ediyor, çocuğumu takip ediyor diye. Ben sana muayene olmak istemiyorum, bugüne kadar her yerde hakkımız vardı. Şimdi benden alıyorsun o hakkı. Sevk et diyecek, limitten dolayı sevk edemeyecek. %10 kota koyuyor, her hastanı gönderemezsin diyor, para keserim senden diyor. Sevk edemeyecek, sevk edemeyince ne olacak çatışma çıkacak hastayla doktor arasında. Veya sevk etmeyecek ikna edecek, hasta da yarın ölecek. Başım ağrıyor beni nörolojiye sevk et diyecek, hasta bilinçli. Ama menenjit olabilir, deneyelim 3 gün diyecek ama menenjitten hasta ölecek. Demiştim ben sana diyecek niye sevk etmedin diyecek hasta yakını. Gelip hesap soracak haklı olarak, öldürür belki de. Herkes haklı diyecek sen niye sevk etmedin diyecek. Ama doktor da haklı orada. Suç direk doktorlara kalmış olacak. Bu şiddetin çözülmesi için, bu sistemin iyileştirilmesi için ne yapılabilir sizce? Dediğim gibi yani bir kere ben televizyonları suçlu buluyorum. İnsanlar üzerinde televizyonlar ve gazeteler çok etkili. Her şeyi değiştirebilirsiniz yani. Televizyonu ver bana, bende seni yarın cumhurbaşkanı yapayım. 6 ay sonra sen cumhurbaşkanısın. Ama bütün televizyonlar ve gazeteler benim olsun. Dünyanın her yerinde böyledir. 6 ay içerisinde seni cumhurbaşkanı yapabiliyorsam, 1 yıl içerisinde doktorlara davranışı istersem değiştirebilirim. Peki bu istenmiyor mu sizce? Hükümet bunu istemiyor mu sizce? Yani bu noktaya gelindi sadece hükümetin sorunu değil bu. Daha önce de Uğur Dündar yaptı. Ben birebir bütün programlarını takip ediyordum. Bir tane diyelim, İstanbul da bir doktor kürtaj yapıyor kural dışı, 3 aylık bebeği alıyor. ama bunu bütün kadın doğumcular yapıyormuş gibi yansıtamazsın yani. Çok hassas bir konu yani. Tabi onun haber değeri var mı yok mu onu ben bilemem. Bence haber değeri yok ama onca vardır. O onun bileceği bir iş, çok hassas bir çizgi bu. Ama bunu öyle bir vereceksin ki ne şiş yansın ne de kebap yansın diyeceksin. Hem doktorlara mesaj olarak vereceksin hem de insanlar doktorlara öyle şey yapmasınlar, öyle 104 saldırabilir mi? Bugün mesela cemaatlere kim saldırıyor? Yok mu yanlışları, yok mu 14 yaşında kızlarla evlenenler? Vardır eminim ama üstü kapandı. Ne zaman kapandı, son 10 yıldır kapandı. Bir sürü yanlış olmuyor mu oluyor ama istedikleri zaman üstünü kapatabiliyorlar. Bugün tarikatlar, cemaatler yok mu, cübbeyle gezenler yok mu, ben gittim bazı şehirlerimizde var, ben gördüm. Bir zaman haber yapıldı ama sonra yapılmadı. Hepsi politika, oynuyorlar bizimle. İstedikleri zaman bir şeyleri değiştirmek istedikleri zaman birileri onları ön plana getirdi şimdi birileri onu arka plana aldı. Çünkü birileri bizim üstümüzden siyaset yaptılar, oy kazandılar çünkü hassas noktaydı sağlık konusu. Daha çok da oy kazandıran o oldu AKP’ ye. Siyaset yaptı bizim üzerimizden, kazandı. Doktorlar mağdur oldu bu durumda. Tamamen siyaset mağduru olduk. Bize vurdu, vurdukça insanlar ona oy verdiler. Bence en önemli şeylerden birisi buydu. Kazandıran birçok sebepten birisi buydu. AKP’ nin doktorlara saldırması. Sağlıktaki iyileştirmeleri inkar edemem. Hastalar SSK’ nın kapısında mağdurlardı ben çok iyi hatırlıyorum, gerçekten çok mağdurlardı orada düzeltme yaptılar ama çok para gitti çok para harcandı. Türkiye’de şanslıydı bu arada, kaldırabildi o bütçeyi. Büyük paralar gitti ama sonuçta insanların mağduriyetleri çözüldü gibi. Bu süreçte doktorlar göz ardı mı edildi? Göz ardı edilmedi bence bilerek yapılan bir şey bu. ihmal edilen veya gözden kaçan bir şey değil. Bilerek yani, doktorlar umursanmadı. Kendim duydum yani, sistemimiz normaldir, sağlık sistemimizde sorun yok varsa doktorlar yapıyor. Herkes gitsin hesabını sorsun dedi. Bu mahkemede arayın anlamına gelmiyor hastalar arasında. Bizim halkımız hesabını sorun dediğinde ben birebir sorarım diyor. Şiddetle sorar hesabını gidip de mahkemelerde anlamaz. Biz hangi sorunumuzu mahkemelerde çözüyoruz ki? Birebir kendimiz hallediyoruz. Bugün trafikte de şiddet var, kaza yaptığın zaman cezası verilmeyecek mi? Sigorta ödemeyecek mi, ödeyecek ama çekiyor vuruyor onu, hesabını kendisi kesiyor, senin cezan ölümdür diyor. Şiddet Türkiye’de sadece doktorların üzerinden çözülmez. Bir kere şiddet komple ele alınacak, sadece doktora şiddet olarak değil. Türkiye’deki şiddet olayı, insanımız genetik olarak mı yatkın buna neyse terbiyemiz mi müsait değil buna bilmiyorum komple ele alınacak. Doktora uygulanan şiddet, bir bayana, bir çocuğa uygulanan şiddet, bir patronun sekreterine uyguladığı şiddetten farklı değil. Veya trafikte uygulanan şiddetten farklı değil. Hepsi şiddet, hepsi birlikte ele alınacak. Doktorlar için yapılan yanlış düzeltilecek. Hastayla doktor arasındaki para olayı kaldırılacak. Performans olayı özellikle kaldırılacak. Bir şey yapılacaksa, sorumluluk doktora yüklenmeyecek. Sevk edeceksen bu devletin kuralıdır, %10 barajını koymayacaksın. Doktor istediği kadar sevk edebilecek. Bir ay olur %80’ini sevk ederim hastaların, bir ay olur %2’sini sevk ederim hastanın. Devlet bana diyemez, bak Türkiye ortalaması %10, sen %10 dan fazla geçemezsin diyemez. Türkiye’de hastalar %10 değil, herkes hastanelerde 2. 3. Basamaklarda. Yani bir şeyi doktorlar eliyle yaptırtıyor. Sevk sitemi mesela, kötü doktorlar olacak yine. Hastaneler dolmaması için, fazla para harcanamaması için, insanların hastaneye gelmemesi için doktora %10 barajını koyacak. Diyecek ki sen muhatap ol sen anlat hastaya diyecek. Yapacağı politikanın yükünü yine doktorlara bindiriyor. Suçlu doktorlar oluyor, kötü doktorlar oluyor. Şimdi suçlu ben miyim devlet mi? Hasta geliyor ben 29 liralık tahlil isteyebiliyorum, ama 100 liralık tahlil yapmam gerekir ama ben yapamıyorum. Ban diyor sen anlat, hastayı 3 defa getir götür diyor. Aynı 105 hesap işte, sonuçta ben hastaya istediğimi yapıyorum niye böyle yapıyor ki? Hem zaman kaybı oluyor, hem aynı paraya mal oluyor, hem hastalar mağdur oluyor. Hastalar soruyorlar ben de gösteriyorum bak diyorum kızardı ekran diyorum artık senden tahlil isteyemem diyorum. Devlet beni kısıyor, ben hastaya diyorum ben istemiyorum diye. Devlet demiyor hastaya ben kıstım diye, doktora kısıyor doktor da hastaya kısıyor. Beni muhatap ediyor. Hükümet yapacağı şeyi direk kendisi yapmıyor. Benim aracılığımla yapıyor ki sen bana bağırasın. Elim yanmasın diye maşayla tutuyor. Hep, bütün politikaları öyle. Bunların değişmesi lazım. .... Bir öğretim üyesi ile kavga ettiğinizi söylemiştiniz. Bu olay nasıl gerçekleşti anlatır mısınız? Yani Ziraat Fakültesi’nde kendisi bile gelmiyor kapıda duran veya çalışana, yazıyor şu şu ilaçları bana yaz diyor gönderiyor listeyi. Telefon bile açmıyor istek sipariş üzerine biz yazı işleri müdürlüğüymüşüz gibi şu ilaçları yaz diyor. Hatta kendisini boş verin karaciğerini gebertsin ne yaparsa yapsın, çocuğuna yazdırıyor. Bunun üzerine kavga ettik. Hatta ben dekana şikâyet ettim, rektöre kadar gittim şikâyet ettim. Bu dediğiniz kişi öğretim üyesi mi? Tabi canım öğretim üyesi. Bu da bir şiddet yani. Üniversitede öğretim üyesi olduğu için bir şekilde onların yeri olduğu için istediklerini yaptırabileceklerini düşünüyorlar. Kendi sağlığı için istediği ilacı yazdırabileceğini düşünüyor. Herhangi bir doktora danışmadan ben bunu geçen defa kullandım, bu antibiyotiği şimdi tekrar aynı hastalığa yakalandım bana bunları yazsın diyor. Dekan bile yaptı bunu. Dekan bile gönderiyor. Şimdi dekana karşı çıkabilir misin? Çıkarsın ama üzerler, rahatsız ederler yani. Ama ben çıktım, mücadele ettik, çoğumuz mücadele etti. Ama bizim üstümüz doktor olduğu için o zamanlar şube müdürümüz Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığındaki müdürümüz Profesör doktor olduğu için, dedi ki: “Doktorun reçetesine hiç kimse karışamaz, o uygun görürse yazar. Altına o imza atıyor” dedi. Zaten öyle olması da gerekir. Nitekim daha önceki rektörümüz bizim cerrahi profesörüydü. Dünyaca tanınmış bir profesördü. Kendi ilacını bana göndermezdi, o kadar saygılıydı yani. Bir kere bir ilaç lazım olmuştu, bir krem. Telefon açtı: “ Ben dermatoloji de profesör arkadaşa göründüm, bana bu ilacı önerdi, uygun gördü, sizde uygun görürseniz bu ilacı yazar mısınız?” dedi. Koca rektör bana nazikçe davrandı. Hâlbuki kendisi profesör, profesör arkadaşına da danışmış. Söylemeseler de ben yazıyorum bu doktordur, bu veterinerdir, bu eczacıdır, bu dişçidir, biliyorlardır diyorum. Bunlara hiç bakmadan ilaç yazabilirim. Bu konuyla ilgili olan insanlara yazıyorum yani. Ama konuyla ilgisi olmayan bir insan istediği zaman yazmıyorum. Bu konunun içinde olduğu zaman biliyor diye düşünüyorum. Bir de şu çok oluyor mu? Hasta geliyor, benim hastalığım bu, bana bu ilacı yaz diyor mu? Tabi tabi. O çok var. Yani sıklıkla oluyor. Hastanın çoğu bana önyargıyla geliyor. Bana antibiyotik yazman gerekiyor yoksa ben iyileşmem diyor. Antibiyotik yazdırmak için geliyor. Bende antibiyotik yazacak bir şey buldum ve yazdım. Yoksa tatmin olmayacaktı ve ücretli 106 kendisi alıp kullanacaktı. Bunlar, hepsi televizyonlardan kaynaklanıyor ya da gazetelerden kaynaklanıyor. Yani bugün televizyonlarda programların nerdeyse üçte biri tedavi amaçlı. Yani sen halka bu bilgiyi verebilecek misin? Hastalıktan korunmanın yollarını öğret, ama hastalığın tedavisini öğretme. Ne bitki ile ne ilaçla olur bu. Bunu bilinçli insanlara bırak, ama hastalıktan koruma amaçlı her şeyi öğretebilirsin. Şöyle beslen, şöyle uyu, şöyle sporunu yap şeklinde. Hastalıktan önce her şeyi öğretsinler, ama hastalandıktan sonra hiçbir şey öğretmesinler. Hasta, hastalık ile ilgili tedaviyi öğrenince ben bunu televizyondan duydum, doktor televizyondan çok mu biliyor, bu doktor yanlış biliyor, benim dediğimi yapmak zorunda diyor. Aşırı uzmanlaşma hakkında ne düşünüyorsunuz? Aşırı uzmanlaşma iyi bir şeydir. Yan dal uzmanlığı her zaman olması gereken bir şeydir. Ama herkeste olmaması gerekir. Genel bir bakış olması gerekir. Aşırı uzmanlık belli bir konuya yakından bakmak anlamına geliyor. Bütün doktorları özelleştirirsen aşırı bir özelleştirme oluyor. O da sakıncalı oluyor, herkes dar bir açıdan bakıyor hastalıklara. Aile hekimliğinin önemi burada belli oluyor. Biz hastaları doğru yönlendirirsek isabet ettirmiş oluyoruz. Şuraya git dediğimiz zaman isabet ettirdiysek bilgiliyiz demektir. Hasta geziyorsa benim burada oturmamın bir anlamı yok. Benim amacım doğru yere yönlendirmek hastayı. Basit şekilde tedavi etmek, önemli şeyleri bir an önce hissedip onu doğru yere göndermek, gezmesini engellemek. Peki şuan sizin görevinizi kim yapıyor? Şuanda hastaların kendisi yapıyor. Hastalar koridor koridor geziyorlar, bizi dinlemiyorlar. Çok hasta geliyor ben nereye gidiyim bulamadım diye, bulamazsa bana geliyor. Benim aklım ermedi nereye gideceğimi bilemedim o yüzden geldim diye geliyor hasta. İlk yapacağı şey size gelmesi lazım aslında… Tabi, sevk sistemi de o yüzden kalkacak zaten. Hastalar gezmesin diye. O zaman olumlu yönleri de var bu sevk sisteminin? Evet olumlu yönleri var, ama uygulama yanlış. %10 barajı yanlış, %10 baraj koyamaz. Şimdi yiğidi öldürüp hakkını yememek lazım. Onlar da vatan haini değiller ki, hükümet de vatan haini değil, iyi bir şey yapmak istiyorlar ama danışmanları kötü, bilgisiz. Bir başbakanın her şeye aklı ermez ki, illa ki bilgisi olan uzmanlara başvuracak, o uzmanları doğru seçmemiş olabiliyor, başbakanı yanlış yönlendirmiş olabiliyorlar. Ben düşünüyorum kendi kendime acaba başbakanın çocukken doktorlara karşı önyargısı oluşmuş olabilir mi diye. Geçen hafta iş bırakma eylemi yapıldı hastanenizde. Sizce bu ne kadar etkili oldu? Bence hiç etkisi olmadı. Çok insan ölmesi gerekiyor. Bizim ülkede öyle. Bir yol yapılıyor mıcır dökülüyor yanına kaç tane insan ölüyor veya yol yapılıyor bir üst geçit yapılmıyor, insanlar ölüyor, kaç tane çocuk öldü. 10-15 ölü olması gerekiyor ki üst geçit yapılsın. Bir iki ölü de inceleme bile yapmıyorlar. Mesela ölüm virajları var hala. Avrupa’da bir kişi ölse 107 hesap soruluyor. Bunların hepsi düzeltilmesi gereken şeyler. Biz de de daha çok doktorun ölmesi gerekiyor, çok hemşire ölmesi gerekiyor ki önlem alınsın. Medya sizin bu eyleminize yönelip, ağırlık verdi mi? Neden böyle bir eylem yaptınız diye üzerinde duruldu mu? Medya kendi derdinde. Reytingin peşinde. Birileri dövülseydi yer verirdi. Bir şey olacak ki medyada reytingini yapacak. Şu an sağlıklı bir medyamız yok, o da çarpık, her şey çarpık bizim ülkede. Biz aslında olduğumuz yeri hazmedemedik gibi. Çok hızlı ilerliyoruz çünkü. Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı? Şimdilik yok aklıma bunlar geldi. Çok teşekkür ederiz. Rica ederim, yardımcı olduysak ne güzel. 108 Görüşme No 9: Yaş: 26 Cinsiyet: Erkek Alan: Acil Servis Ne kadar süredir hekimlik yapıyorsunuz? 4 aydır, hekimlik yapıyorum. Uzmanlığınızı hangi alanda yapmak istiyorsunuz? Neden doktorluk? Aslına bakarsanız uzmanlık düşünmüyorum Türkiye’de. Tercih edecek başka bir alan yoktu. Puanım yüksek gelmişti, büyük çoğunluğumuzda olduğu gibi ailenin isteği doğrultusunda seçilmiş bir bölüm. Hekimlikten beklentileriniz neler? Komik gelecek belki ama bir beklentim olduğu söylenemez. Zaten isteyerek seçtiğim bir bölüm değil. Tamamen puanım yüksek geldi diye seçilmiş bir bölüm dediğim gibi. Çalışma ortamınızı tanımlar mısınız? Öncelikle fiziki açıdan tanımlayayım. Travma bölümünde çalışıyorum, 15 yataklı bir gözlem odası. Sürekli bir kargaşa hali söz konusu. Sinirlerin gerildiği, insanların tahammül sınırların zorlandığı, yoğun tempolu bir çalışma ortamım var. Sürekli hastalarla muhatap halinde olduğunuz. Daha programlı düzenli bir ortamda çalışmak isterdim. Bulunma amacımla paralel doğrultuda hastalarla ilgilenmek isterdim, gerçek anlamda aciliyeti olan hastalarla. Ailenizde başka hekim var mı? Çocuğunuzun hekim olmasını ister miydiniz? Ailemde başka doktor yok. Çocuk istemiyorum ki. Hekimlik mesleğinin itibar kaybı yaşadığını düşünüyor musunuz? Bu durumu ne ile ilişkilendiriyorsunuz? İtibar kaybı yaşamadı pek. Öncelikle her mesleğin belirli bir itibarı olduğunu düşünüyorum. Bir hekimle bir garson arasında bir itibar farkı olmamalı. Hekimliğin önemli bir yeri olduğu ortada. Ekstra bir saygı var. Eskiyle değerlendirirsek, hocalarımızın anlattığı kadarıyla, onların yaşadığı hekim hasta ilişkisiyle bizim yaşadıklarımız arasında dağlar kadar fark var. Ki küçüklüğümde şahit olduklarım, hatırladıklarım var. Ama ne olursa olsun, halen toplumda hekimlik saygınlığı olan bir meslek. Almanya’da psikiyatri kliniğinde staj yaptım bir süre. Özellikle dikkatim çeken şey insana insan olarak verilen değerdi. En önemlisi de her meslek grubu değerliydi. Kimse unvanıyla ya da meslek grubuyla kendini tanıtmıyordu. Bu büyük bir olgunluk göstergesi. Türkiye için bu çok zor. Saygınlık güce tekabül ediyor ve iyi bir işe. Doktorluk da hala saygınlığını koruyor. Sadece eskiye nazaran değişimler söz konusu. 109 Hekim hasta ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Çoğunlukla gergin. Karşılıklı tahammülsüzlük söz konusu. İnsanların gözü açıldı. Ben hastalarla pek sorun yaşamıyorum çünkü ılımlı bir kişiliğim var. Biraz da kişilikle alakalı bir şey. Hastalar zaten telaşlı, gergin. Bazen daha anlayışlı olmak gerekiyor ama bazen de öyle tavırlarla karşılaşılıyor ki gerçekten büyük sabır gerek. Özelikle acille ilgili büyük sıkıntılar var. Acil amacının dışında kullanılıyor, en çok da tahammülsüzlüğün sebebi bu doktorlar adına. Gerçekten acil hastalar var ve her hasta kendine göre acil.bu sebeple saygısızca hareket edilebiliyor, dediğim gibi ben tartışmaya girmemeye çalışıyorum.işimi yapmaya gayret ediyorum. Geçmiş yıllara kıyasla neler değişti? Şöyle ki performans sisteminin büyük etkisi oldu değişimde. 5-10 dakika gibi bir sürede hastaya bakmak zorundasınız. Zaman sınırlandırılması konulamaz ki. Bunun dışında her şeyi yapması gereken doktormuş gibi bir tavır var. Hatta bana şey geliyor, hastane doktorunmuş da, her şekilde hesap sorulabilirmiş, her şeyi bilmek zorundaymış gibi. Doktora ciddi sorumluluklar yükleniyor ve bu çok sıkıntılı bir tutum. Bir olay anlatmak istiyorum, nöbette olduğum günlerden biriydi ve önemli bir şahsiyetin hasta yakını vardı. Ziyarete gelmişti. Ben de kontrollerini yaptım, diğer hastalarla nasıl ilgileniyorsam aynı şekilde. Bir yandan buranın yerel basını hastanede. Kendisi milletvekili, hasta dayanmak istedi, bana dönüp “ Neden hastanın arkasında yastık yok” dedi. Şaşırdım kaldım, sanki bu beni ilgilendiren bir şeymiş gibi. Bunun gibi birçok durum söz konusu. Böyle olunca hastalar ne yapsın, kendilerince birçok şeyi hak görüyorlar. Çünkü böyle bir söylem mevcut. Ayrıca ben insanların ağrı eşiğinin düştüğüne inanıyorum. Her ağrısı olan acilde ve önceliğin onlarda olmasını istiyorlar. Kalp krizi gibi ciddi bir vaka varken onla uğraşmam gerekirken basit bir üst solum enfeksiyonuna yakalanmış hastaların ilgi beklemesini doğru bulmuyorum. Sağlık herkesin evrensel bir hakkı. Herkes muayene olabilir. Hep aynı noktaya geliyorum ama acilin kullanılış şekli farklı olmalı. Eskiden insanlar daha cahildi. Yapılan her muameleyi lüks olarak algılıyorlardı. İtibar kaybı olmadı, insanlar bilinçlendi. Hak aramaya, olması gereken şeyleri talep etmeye başladılar. Ama yanlış, ama doğru. Şiddeti nasıl tanımlarsınız? Fiziksel ve ruhsal sağlığa etki eden her şey şeklinde. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının arttığını düşünüyor musunuz? Evet. Fazlasıyla. Şiddet olaylarının artmış olması mesleki verimliliğinizi nasıl etkiledi? Bir tetikte olma hali ve kaygı söz konusu. Kendimi çok fazla koruma kollama düşüncesindeyim. Bu çok endişeli bir tutum, her an bir şey olacak korkusu verimi azaltıyor. Sağlıkta dönüşüm politikalarının şiddet olaylarında etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? 110 Evet düşünüyorum. Ama öncelikle politikanın eksikliklerine de değinmek gerek doktorlar açısından. Doktorların bir yerden fazla yerde çalışması doğru değil. İşlenişi doğru değil. Ücretlendirme biçimi de. Tatmin sağlamıyor, memnuniyetsizliğe sebep oluyor. Bunun dışında hasta hakları kadar, doktor hakları gözetilmedi. Doğal olarak can sıkıcı durumlar arttı. Bir hasta ya da hasta yakını tarafından şiddete uğradınız mı? Evet. Uğradım, sözlü şiddete. Poliklinikte yoğunluk vardı. Muayene ediyordum bir hastayı. Hasta olmayıp hasta gibi görünmeye çalışan psikolojik bir rahatsızlık öncelik bekliyordu ama benim başka hastam vardı. Muayene yaparken hasta yakını bağırıp çağırmaya başladı. Hakaret etti. O sırada başka bir hastayı muayene etmem gerekiyordu gerçekten, aciliyeti vardı, o hastaya göre. İçeri geçin geliyorum dedim. “Hastam ölüyor siz napıyorsunuz” dedi. Muayeneyi bıraktım gittim. “Ölücem çok kötüyüm” diye bağırıyordu. Ne olur ne olmaz diye ‘ekg’sini çektim. Kendine geldi sakinleşti. Buna benzer birçok örnekle sürekli karşılaşıyoruz. Panik haliyle sürekli hasta yakınları tarafından sözlü şiddete maruz kalıyoruz ve artık normal gelmeye başladı. Mahkemeye başvurdunuz mu? Mahkemeye başvurmadım. Şiddete uğramanızda kimleri sorumlu görüyorsunuz? Hasta yakınları sorumlu görüyorum. Fazla panik halindeler ve düşünmeden hareket ediyorlar.. Şiddet uğradığınız anda ne hissettiniz? Nasıl tepki verdiniz? Bir süre sonra normalleştiriliyor. Öyle bir hissiyatım olmadı. Soğukkanlıydım. “Siz gidin ben geliyorum, ilgileneceğim hemen” şeklinde cevap verdim. Olması gerekeni yaptım. Tedavisin yaptım. Şiddete uğradıktan sonra değişen bir şey olmadı yani. İşimi aksatmadım. Şiddetin çözümünün nereden geçtiğini düşünüyorsunuz? Toplumsal yapımızdan tutun da, hastanelerden, personellerden, Türkiye’nin sosyolojik yapısına kadar. Sadece belirli kişilere sorumluluk yüklenmesini doğru bulmuyorum. Performansa dayalı sistemi yanlış buluyorum. Hekimin en fazla 8 saat çalışmasını gerektiğini düşünüyorum ve nöbetten sonra çalışmaması gerektiğini. En fazla bir gün içersinde 25 hastaya bakmalıyız. Asistanların çalışma koşulları ve hastane koşullarında iyileştirmeler yapılmalı. Böylece hekimin tatmin olması, hastayla olan ilişkisini de etkileyecektir. İlişkiler doktordan kaynaklanan hatalar açısından en azından düzelecektir. Tahammül edememe sorunu ortadan kalkacaktır. Bunun dışında toplum açısından bakarsak, okullarda ders olarak okutulmalı. Medyada da güzel bir şekilde işlenebilir, insanlar bilgilendirilebilir diye düşünüyorum. 111 Görüşme No 10: Yaş: 46 Cinsiyet: Kadın Alan: Kadın Doğum Uzmanı Kaç yıldır hekimlik yapıyorsunuz? Uzmanlık alanınız nedir? Kadın doğum uzmanı,21 yıldır hekimlik yapıyorum. Hangi kurumda çalışıyorsunuz? Devlet hastanesinde çalışıyorum. 2003 yılında gerçekleştirilen ‘’sağlıkta dönüşüm’’ politikasına dair düşünceleriniz nelerdir? Olumlu yanları nelerdir? Hastalar zamanında ve daha kaliteli sağlık hizmeti almaya başladılar. Olumsuz yanları nelerdir? Performans sistemi nedeniyle gereksiz tahliller, ameliyatlar, müdahaleler, gereksiz reçete yazılması ve hasta hakkı uygulaması nedeniyle hekimlere karşı sözel ve fiziksel şiddetin artması. Hastanelerdeki etkilemiştir? hiyerarşik yapının değişmesi(ast-üst-supervisor-başhemşire…) nasıl Üsttekiler artık alttakileri meslektaşları olarak görmüyor, sadece hastalara hizmet etmesi gereken işçiler olarak görüyor ve altlarında çalışan hizmet grubunun hiçbir sorunuyla ilgilenmiyor ve çözme ihtiyacı duymuyor. Bu dönüşüm politikalarının, hasta-hekim ilişkilerine etkisi nasıl olmuştur? Hastalar müşteri ve velinimet olmuştur ve kendilerini hekimin karşısında öyle görmektedirler, hekime saygı hiç kalmamıştır, hasta hekime istediğini yapmak zorunda olan bir çalışan olarak bakmaktadır, hatta bu yüzden çoğu kez hekiminin önerilerini bile kabul etmeme eğilimindedir. Eğer kendi kafasındaki tedavi uygulanmazsa ya da reddedilirse başvurduğu hekimi kötü hekim olmakla suçlamaktadır. Aşırı uzmanlaşmanın, mesleki deformasyona ya da mesleki itibar kaybına yol açtığını düşünüyor musunuz? Hayır, düşünmüyorum. Son 10 yıldaki değişimlerin şiddet olaylarında etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? 112 Tabi ki oldu, hasta hekimin müşterisi olduğunu düşünüyor bu yüzden kafasındakiler gerçekleşmezse çok rahat sözel ve fiziksel şiddet uyguluyor. Şiddet olaylarının artmış olması mesleki verimliliğinizi nasıl etkiledi? Mesleğimden soğudum, artık hastalara hizmet etmekte içimden gelmiyor, hastaları ve hekimleri birbirine düşman ettiler, hastalar aslında bindikleri dalı kestiklerinin farkında değiller. Son 5 yılda şiddete uğradınız mı? Uğradım. Ne tür şiddete (fiziksel, sözlü, cinsel, sembolik) uğradınız? Sözel ve fiziksel. Mahkemeye başvurdunuz mu? Evet. Şiddete uğramanızdan kimi sorumlu görüyorsunuz? Sağlık politikalarını ve Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere hastane idarelerini. Şiddetin çözümünün nereden geçtiğini düşünüyor, bu konuda kimlere sorumluluk yüklüyorsunuz? Şiddetin çözümü ne hastanın ne de hekimin ezilmediği bir sistem kurmaktır, bunu da tabi ki başta sağlık bakanlığı ve hastane idareleri tarafsız olarak sorgulama denetleme, gerektiğinde cezalandırma ve ödüllendirme görevlerini yerine getirerek yapabilirler. 113 Görüşme No 11: Yaş: 33 Cinsiyet: Kadın Alan: Nöroloji Nöroloji alanını seçmenizde, temel etken neydi hatırlıyor musunuz? Tıp Fakültesinde okurken, beyin ve beyin yapısı ilgimi çekmişti. Teorik alanda kitapları okurken, bu alan daha çok ilgimi geçmişti. İlginç, gizemli olması vs. sebebiyle. Ben de bu bölümü tercih ettim. Özel hastanede görev yaptınız mı? Hayır, mezun olduğumdan beri devlet hastanelerinde çalışıyorum. Tıp Fakültesi’ni seçtiğiniz dönemi hatırlıyor musunuz? Aklınızdan, başka bir mesleği seçmek geçmiş miydi? Açıkçası hayır. Hep hekim olmayı istemiştim. Başka bir meslek düşündüğüm bir dönem hatırlamıyorum. Hatta sınava ilk girdiğim sene, çok iyi çalışamamıştım. Sırf Tıp Fakültesini kazanabilmek için, ilk sene bilerek ölü tercih yaptım. İkinci senemde iyi hazırlanıp Tıp’ı kazandım. Hekimliği seçerken, beklentileriniz nelerdi? Tabi şey… Hani insanlara faydalı olmak için. Sağlık insanların en önemli değeri sonuçta. Sağlık olmayınca hiçbir şey olmuyor. Bunu kendim de, lise dönemimde ailevi şeyler olsun, çevreden olsun bu önemin farkına vardığım için öyle bir yolu tercih ettim. İnsanlara faydalı olmak için. Bir de, mesleğin itibarı var sonuçta, o da insanın hoşuna giden bir şey. O yönleriyle ilgimi çekiyordu. Tabi maddi yönleri de var. Maddi anlamda, o günlerde gördüğüm kadarıyla, doktorlar yaşam standardı biraz daha yüksek olan insanlardı. Hani onu da söyleyebilirim yani. Peki ne kadarı karşılandı bu beklentilerinizin? Pişmanlık yaşadığınız dönemler oldu mu? Evet, oldu. Yani zaman zaman söyledim bunu kendime yani. Öncelikle hani, tıp fakültesini okurken, sınavların zor olduğu, öğrenciye gereğinden fazla yüklenildiği dönemler oldu. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuyum bu arada. Mezun olduktan sonra da bir insanın dayanamayacağı kadar uzun süren nöbetler, yoğun mesai saatleri… Sabah 08.00’le ertesi gün 08.00 arası nöbet tuttuktan sonra, ertesi gün 50-60 hastanın beklediği poliklinikte hasta bakmak, dolayısıyla 36. saatinizi doldurarak bir mesai yapmış oluyorsunuz. O da verimliliğinizi azaltıyor tabi. Öyle günlerde pişmanlık yaşıyorum elbette. Ailenizde, hekim var mıydı? Abim, ben tercih yaptığım dönem tıp fakültesinde okuyordu. Henüz bitirmemişti yani. 114 Peki, çocuğunuz hekim olsun ister miydiniz? Bunu zaman zaman düşünüyorum. Hani duygusal anlamda, bu kadar yıpranmaya değer mi diye. Bazen olsun istiyorum ama yani onun iyiliği için, onun rahatı için; hayır diyen tarafım ağır basıyor açıkçası. Hekimlik mesleği sizce son yıllarda nasıl değişti? Tabii sağlık sistemindeki değişiklikler nedeniyle, hekimliğin yapısı da değişti. Bu değişimlerde dengenin kurulamadığını düşünüyorum ben. Tabi değişiklikler yapılabilir, yapılmalıdır; hekimlerin de yanlışları olabilir, karşı tarafın da yanlışları olabilir tabi ama bu değişikliklere gidilirken, sağlık çalışanları adına dengenin iyi kurulmadığını düşünüyorum. Çalışanların haklarının verilmediği kanısındayım. Hastalara bazı haklar verilirken, hekimlerin unutulması söz konusu. Peki, hekim hasta ilişkisinde neler değişti? Bunu da aslında değişen sağlık politikalarına bağlıyorum ben. Eskiden hekimlerin aldıkları ücret vs. sabitti, şu anda performansa dayalı bir sistem getirilmiş durumda. Öncekinden çok çok farklı bir durum. Sonuçta hekim de bir insan. Her ne kadar yaptığı meslek, kutsal bir meslek olsa da, her ne kadar sağlıkla ilgileniyorsa da, onun da bazı zaafları olabilir. Yani siz bir insanın yaptığı işin yapısını, kutsallığını göz önünde bulundurmadan, tamamen dokümanlara dayalı, şunu yaparsan şu kadar puan alırsın gibi bir sisteme dayayınca, ister istemez, hekimler yönünden de birtakım eksiklikler ortaya çıktı, bunu kabul ediyorum. Öte yandan; hastanın, siz bize mecbursunuz, sizin paranızı ben veriyorum, biz olmazsak para kazanamazsınız gibi düşünceleri oluştu. İşte istediğiniz gibi hani, şikayet edebilirsiniz gibi çok rahat haklar verilmesi de, hastanın gözünde doktorların itibarını düşürdüğünü düşünüyorum. Peki, elinizde olsa bu sistemi nasıl değiştirirdiniz? Hekimin ideal çalışma ortamı nasıl olmalı? İlk yapacağım şey, hem hasta açısından hem de doktor açısından, öncelikle yeterli sağlık çalışanı sayısına ulaşmaya çalışmak olurdu. Her meslek grubu, her branş için ayrı ayrı “Bir hekim, bir hastaya ne kadar vakit ayırmalı” hesapları yaparak, günlük hasta sayısına bir kota belirlemek, bir kurala oturtmak. Yani elli hasta geldi, ellisine de bakacaksın demek yerine; daha verimli, gerçekten hastaya yeteri kadar vaktin ayrılacağı bir kota sistemi uygulanmalı diye düşünüyorum. Tabi bu konuda ülke olarak eksikliklerimiz var. Hekim sayımız az. Belki bazı yerlerde çok yoğunlaşmış, bazı yerlerde hiç yok. Bir kümeleşme de var yani. Ama temel nokta, hekimin insani sayılarda hasta bakmasını sağlamak yani. Bir de tatmin edici ücret almasını sağlayarak, işine gerçekten odaklanabilmesini sağlamak. Şiddet deyince aklınıza ilk ne geliyor? Şiddet deyince, herhalde, öfke kontrolünün olmadığı ve artık mantığın bittiği yer olarak düşünüyorum. Tamamen duygularla hareket edilen nokta. 115 Peki, son yıllarda sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin arttığını düşünüyor musunuz? Evet, elbette. Bu artışı neye bağlıyorsunuz? Bunu da, sistem değişikliğine bağlıyorum daha çok. Hasta haklarının gelmesi çok güzel bir şey, hani eskiden tam tersiydi bu bizim ülkemizde. Bu da gerekliydi gerçekten. Hasta haklarının gelmesine kesinlikle karşı değilim, bu tabi ki olmalı ama bu dengeleri oluştururken, karşı tarafın da düşünülmesi gerekiyor. Bu denge gözetilemediği için, şiddet olaylarının artış gösterdiğini düşünüyorum. Peki, şiddet olayıyla karşılaştığınızda, ne hissediyorsunuz ilk olarak? Spesifik bir olay üzerinden örnek vermenizi istesek? Şiddetle karşılaşmadan önceki davranışınızla, şiddetle karşılaştıktan hemen sonraki davranışınız, hisleriniz nasıl değişiyor? Öncelikle, ilk karşılaştığınızda; duygusal anlamda çok kötü hissediyorsunuz. Hayal kırıklığı, yılgınlık… Belki önünüzde saatlerce devam etmeniz gereken bir mesainiz var bir de. Motivasyonunuzu yitiriyorsunuz. Siz iyi niyetle davranıyorsunuz ama kötü bir muameleyle karşı karşıya kalıyorsunuz. O an yaşadığınız başka bir his de, ölüm korkusu oluyor. Çünkü hani karşınızdakinin ne yapacağını bilemezsiniz ki. Hastayla baş başasınız, koruma söz konusu değil. Ölüm korkusunu ciddi anlamda yaşıyorsunuz. Çoğu zaman bu sizi yanlış şeylere de itebiliyor. Öncesinde, yüksek motivasyonla hasta bakıyorken; hani bu benim mesleğim, ben bunun için buradayım diye düşünüyorken, hani ben zaten 24 saat nöbet tutacağımı biliyordum, uykusuz kalacağımı biliyordum düşünceleriyle kendinizi motive ederken; olay sonrası, ben bu işi neden yapıyorum, neden buradayım, değer mi ki diye düşünmeye başlıyorsunuz. Motivasyon falan kalmıyor yani. Artı olarak, ondan sonraki hastanızda, bir daha bunu yaşamayayım diye, kafanızda başka düşünceler oluyor. Şu tetkiki de mi istesem, nasıl davransam diye. Bu da sizi yanlış yönlendirebiliyor. Bazen gerçekten, hasta bana sözlü ya da fiziksel saldırıda bulunacak diye, gereksiz tetkikler bile isteyebiliyorsunuz yani. Maalesef öyle etkileyebiliyor. Peki siz nasıl şiddete maruz kaldınız? Bir sakıncası yoksa, biraz anlatmanız mümkün mü? Sözlü şiddete uğradım çokça. Fiziksel şiddete uğramadım. Mahkeme falan da olmadı zaten hiç. 2-3 olayım var mesela örnek verebileceğim. Çok yaşlı bir hasta geldi acile, durumunun oldukça kritik olduğu da belli. Hastanın yakınlarına, acildeki yatakların tamamının dolu olduğu açıklamasını yaptık, hastamızı acil müşahedede takip etmek durumundayız dedik; orada imkanlar el verdiğince de hastanın durumunu takip ettik fakat hastayı kaybettik, durumunun kritik olduğunu yakınlarına da söylemiştik zaten. Onun genç bir torunu vardı mesela, epey sözlü şiddete maruz kalmıştık. İşte sizin yüzünüzden dedem öldü, hastamı yatırmadığınız için böyle oldu, ilgilenmediniz ve hatta “benim doğulu olduğumu biliyordunuz, o yüzden ilgilenmediniz” dedi. Başka bir olay, kronik hastalığı olan bir çocuğun babası, işimize müdahale etmeye çalışmıştı. Geldi işte, biz gerekli tetkikleri istediğimizde; siz yanlış yapıyorsunuz, bu iş böyle olmaz, ben 116 yıllardır bu çocuğun hastalığıyla uğraşıyorum diyerek, çok çirkin şekilde alay ederek ve hakaret ederek öyle bir olay çıkarmıştı. Bu şiddet olaylarının temelinde sizce ne yatıyor? Yani şimdi bunu sadece sağlık sistemindeki problemlere bağlayamayız. Onun yanında hastanın eğitim durumu, ekonomik durumu vs. de incelenmeli. Yani sağlık sisteminde değişiklikler oldu vs. ama hastanın yaklaşımı da önemli. Eğitim sistemi düştükçe, bu değişiklikleri algılama yapısı da değişiyor. Öyle bir sistem oluşturulmalı ki bu konuda, cahil kesim de göz önünde bulundurularak, onların da anlayacağı şekilde şiddet duygularının önünde geçmek için bir şeyler yapmak lazım diye düşünüyorum. Çünkü bazı haklar verilirken, eğitim durumu düşük insanların, bunu suistimal ettiğini düşünüyorum. O nedenle sağlık sistemi o kesimi de düşünerek bir şeyler yapılarak oluşturulmalı, halk da bilinçlendirilmeli yani. Eklemek istediğiniz başka bir şey var mıdır? Hayır teşekkürler. 117 Görüşme No 12: Yaş: 46 Cinsiyet: Kadın Alan: Aile Hekimliği Neden tıp fakültesini tercih ettiniz? Başka bir meslek düşündünüz mü? Her zaman iyi bir öğrenciydim ve o zamanlar derslerin iyiyse tıp fakültesini tercih etmeliydin. Başka bir meslek düşündünüz mü? Başka bir şey düşünmedim. Hekim olmaktan beklentileriniz nelerdi? Hekimlikten beklentim hekimlik yapmaktı. Fakat hekimlik dışında her şeyi yapar olduk. Başta da sekreterlik geliyor. Hasta bir ilaç istiyor, siz onu yazıyorsunuz. Hastanın hekime bakışı bu. Ailenizde başka hekim var mı? Çocuğunuzun hekim olmasını ister miydiniz? Ailede tek okuyan benim. Diğer kardeşlerim ilkokul mezunu. Çocuğumun hekim olmasını ise istemezdim. Hekimlik mesleğinin itibar kaybı yaşadığını düşünüyor musunuz? Kesinlikle çok fazla itibar kaybettiğini düşünüyorum. Mevcut yönetimin hekimlerin odak noktası haline getirmesi en temel sebep. Bu bağlamda, hekim-hasta ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Geçmiş yıllara kıyasla, nelerin değiştiğini söyleyebilir misiniz? Hekimlerin özeleştiri yapması da gerekir aslında. Size hiçbir zaman mutlu insanlar gelmiyor. Acı çeken insanlar geliyor ve ister istemez psikolojileri de iyi durumda olmuyor maalesef. Zaten adı üstünde hasta. Hekimlerin bu bağlamda daha iletişim becerisini geliştirmesi ve empati kurabilmesi gerekir. Önceden hekim daha değerliydi. Zaten sayı azsa o şey değerlidir. Ama şimdi çok sayıda hekim var ve nitelikse çok düşük. Durum böyle olunca kötüleşiyor. Hekimler de artık hastayı karşı taraf olarak algılıyor. Oysa aynı tarafta olup sisteme karşı bir taraf olmalılar. Şiddeti nasıl tanımlarsınız? Şiddeti yalnızca fiziksel a da sözlü olarak değerlendirmiyorum. Bazen bir davranış bir tavır bile şiddet tanımına giriyor. Birinin gelip bana sekretermişim gibi davranması ve istediği ilacı yazmam için ısrar etmesi, ya da mesai bitmesine rağmen ısrarla muayene etmeye zorlaması bile benim için şiddet unsurudur. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının arttığını düşünüyor musunuz? 118 Tabi ki de artmış durumda. Her gün karşılaşabiliyorsunuz böyle olaylarla. Şiddet olaylarının artmış olması mesleki verimliliğinizi nasıl etkiledi? İster istemez olumsuz etkiliyor. Bir kere nasıl davranacağınızı şaşırıyorsunuz. Önceden uzun bir süre hastayı muayene edip duruma göre ilaç yazma fikrinde fazlasıyla direndim ama bir süre sonra hasta tarafından takınılan tavır yüzünden bundan da vazgeçiyorsunuz. Sağlıkta dönüşüm politikalarının şiddet olaylarında etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Kesinlikle hatta tek sebebi bu. Sağlıkta dönüşümün algılanması farklı. Öyle bir sistem ki yönetim tarafından algılanışı farklı, hasta tarafından algılanışı farklı, sağlık çalışanı tarafından algılanışı farklı. Hasta her şeye hakkı olduğu konusunda ısrarcı oluyor. Öte yandan hasta hakları korunurken çalışan hakları yok sayılıyor bu sistemde. Öyle olunca da şiddet artıyor doğal olarak. Bir hasta ya da hasta yakını tarafından şiddete uğradınız mı? Varsa bunu anlatabilir misiniz? Bir keresinde sağlık ocağında çalışırken başıma bir olay gelmişti. Normalde kan tahlili yapılacaksa hastaya ertesi gün sabah 9:00’da aç karnına gelmesi gerektiğini söylerim ki bu artık tahlil yapılması konusunda hekimin ağzına dolanan otomatik bir cümle gibidir adeta. Mutlaka söylenir. Ve tahlil saati 10:00’da biter. Bunu söylediğim halde bir hastam saat 11:00 de üstelik tok karnına gelmişti. Ben de tahlillerin sona erdiğini ve durumu izah ettiğimde sinirlendi ve saldırmaya başladı. Hem hakaretler ediyordu hem de üstüme yürümeye başlamıştı tabi ki ben de üstüne yürümek zorunda kaldım. Fiziksel olarak sizi darp etti mi peki? Hayır darp edemedi çünkü başkaları araya girdiler ve hastayı dışarı çıkardılar. Şiddete uğradığınız anda, ilk ne hissettiniz? Nasıl bir tepki verdiniz? Öfke hissediyor insan. Haksızlığa uğradığınızı düşünüyorsunuz ve meslekten soğuyorsunuz her seferinde. Bununla ilgili olarak mahkemeye başvurdunuz mu? Bu durum artık geleneksel bir hal aldığı için mahkemeye başvurmadım ama bir keresinde istediği ilacı muayene etmeden yazamayacağımı söylediğim halde bir hasta tarafından mahkemeye verilmişliğim vardır. Tabi ki haklı olduğum ortaya çıktı. Çünkü bir hastaya muayene etmeden istediği ilacı yazamam, bu sorumluluğu alamam. Şiddete uğramanızdan kimi sorumlu görüyorsunuz? Şiddete uğramamın tek sebebi sistemin kendisidir. Sisteme göre hastanın her şeye hakkı varken sağlık çalışanını koruyan hiçbir yan yok. 119 Şiddete uğramadan önce hastaya ya da hasta yakınına nasıl yaklaşıyordunuz? Onu nasıl görüyordunuz? Şiddete uğradıktan sonra nasıl bir değişim oldu? Önceden muayene edeyim, rahatlatayım istiyorsunuz ama şiddete uğradıktan sonra neyle karşılaşacağınızı bilmediğiniz bir tedirginlikle bir an önce işi yapıp eve gitme derdine düşüyor insan. Şiddetin çözümünün nereden geçtiğini düşünüyorsunuz? Bu konuda kimlere sorumluluk yüklüyorsunuz? Sağlık Bakanlığı’ na daha çok sorumluluk biniyor bu bağlamda. Diğer meslektaşlarım daha çok polisiye önlemlerin alınması yönünde tavsiyelerde bulunuyor fakat ben bu polisiye önlemlerden çok kamu spotu gibi medya üzerinden bizim açımızdan da değerlendirme yapan bir yönün olması gerektiğini düşünüyorum. Ki gerektiğinde medyanın bunu çok da güzel yaptığını biliyoruz. Bir dizide buna yer verdiğinde ertesi gün gelen hastanın tavrı bile değişiyor bunu fark edebiliyorsunuz. Bunun yanında insanlara bu konuda daha fazla eğitim verilmesi gerektiğini düşünüyorum. 120 Görüşme No 13: Yaş: 34 Cinsiyet: Kadın Alan: Psikiyatri Kaç yıldır hekimlik yapıyorsunuz? Neden bu alanı seçtiniz? 8 yıl oldu. Abim şizofrendi böyle bir duygusal sebebi var. Bunun dışında insanlarla iletişim kurmayı seviyorum. Neden tıp fakültesini seçtiniz? Başka bir meslek düşündünüz mü? Çalışkan olup yönlendirilmeyle alakalı. Yoksa ben tıp okumayı düşünmüyordum. Öğretmen olmayı çok isterdim. Ben hep öğretmen olmak istiyordum ama “çalışkansın, sen yaparsın” diyerek gaza getirdiler. Ama bana sorsanız “doktorluk mu psikiyatri mi” psikiyatri derim, şu an mesleğimi sevmemin tek sebebi bu. Hekimlikten beklentileriniz nelerdi? Ne kadarının karşılandığını düşünüyorsunuz? İlk başta hastaları tedavi edebilmek. Çünkü hastaları tedavi edince kendimi de tatmin etmekti. İkincisi yaşam şartları, belirli bir statüm olsun, belirli bir yaşam şartlarına sahip olayım düşüncesindeydim. Belirli bir gelir düzeyim olsun, böylelikle yaşamımı rahat bir biçimde devam ettirebilecektim. Hasta bakarken de yaşadığım o duygusallıktan dolayı da hasta yakınlarının tatminini ben de hissetmek istedim. Dediğim gibi abimin büyük etkisi olmuştu bu mesleği seçmem de ve duygusal davranıyordum. Bu yüzden hasta yakını da benim için önemli. %60-%70 bunun karşılandığını düşünüyorum. Biraz iyimser davrandım. Çalışma ortamınızı tanımlar mısınız? Nasıl ve nasıl olmasını isterdiniz? Fiziksel şartları altında bakarsak bulunduğumuz odalar küçük, hastaların bekleme alanlarında sıkıntılar var. Onun dışında yataklı servisimiz yok. Yataklı servis edemiyoruz ve yataklı servis pratiğimiz azalıyor günden güne. Sıkıntılı hastaları bazen yatırmam gerekiyor, uygun yerlere sevk etmekle ilgili sıkıntılar oluyor, bu durum hem bizim için sıkıntılı bir süreç hem hasta için. Çünkü hemen yer bulamıyorsun. Yakın zamanda, geçen hafta yaşandı hastayı acil şartlarında yatırdığımızda o hastaya benzer şartlarda olabilecek hasta odaları yok, hastaların durumlarıyla ilişkin yatırılabilecek oda yok. Yani fiziksel açıdan büyük sıkıntılarımız var. Bunun dışında işleyişle ilgili de sıkıntılarımız var. Bir günde bakılacak hasta sayısıyla ilgili sıkıntılar var. Diğer bölümlere kıyasla psikiyatri daha çok hastayla ilgilenilmesi gereken bir bölüm. Diğer bölümlerde 5 dakika içerisinde muayene yapılabilir belki ama psikiyatride iyi bir muayene için en az 25 dakikaya ihtiyaç var. Optimali 40 dakikadır. O kadar zaman ayırmamız ise mümkün değil. 5-10 dakikada bir telefonla randevu sistemiyle hasta alacağım hastalar belirleniyor ve düşünün daha birkaç gün önce bir gün içerisinde 90 hastaya baktım. Ne kadar verimli olabilir ki? Bakmayalım desek böyle bir lüksümüz yok zaten. 60 hastaya kadar bakmak zorundayız. 60 hastadan sonrası, eski hastalarımız, ilaç devamlılığı olan 121 hastalarımız “ilacım bitti” diye geliyor, “çok uzaktan geliyorum geri çevirmeyin” diye geliyor. Geri çevrilmeye karşı çok büyük tepkileri var ve muhakkak bakmak zorunda kalıyorsunuz. Zaten laf anlatmaya kalktığımızda en az bir 10 dakika kaybım oluyor. 10 dakikayı kaybedeceğime “hadi gel, bakayım” diyorsunuz. Ben çoğunlukla bu sebepten bakıyorum hastalara, herhangi bir tartışmaya girmektense, bakayım ve bitsin mantığıyla. Çünkü gerçekten anlatamıyorsunuz hastalara. Bir şekilde bahaneleri var, kendilerini haklı görüyorlar, ya uzaktan geliyorlar, ya aciliyetleri olduğunu düşünüyorlar. Doktor odasında oturuyorsa hastaya bakmak zorunda algısı var. Bu ise sistemle alakalı. Anlatman gerekiyor birçok şeyi hastaya, ama inanın anlatırken daha fazla yoruluyorum ve istediklerini yapmayı tercih ediyorum. Bu ne kadar verimli oluyor? Kesinlikle verimli olduğu yok, laf olsun diye yapılıyor birçok şey. Siz hasta sayısını belirleme yetkisine sahip olsaydınız, gün içerisinde kaç hastaya bakardınız? Kontrol ve sirkülasyon farklı. Sabahtan 10 tane sıfır hasta, öğleden sonra da 15 tane kontrol alırdım. Taş çatlasın 30 hasta bakardım. Verimlilik sağlama adına. Ailenizde başka hekim var mı? Yok. Çocuğunuzun hekim olmasını ister miydiniz? Hayır. Kızım var ve hiçbir şekilde istemem. Hekimlik mesleğinin itibar kaybı yaşadığını düşünüyor musunuz? Kesinlikle evet. Bu durumu ne ile ilişkilendiriyorsunuz? Hastaya verilen hakların yanlış anlaşılması ya da sağlık çalışanlarının haklarının sınırlı olması en büyük etken. Hasta hakları anlatılırken, doktorların hakları da göz önünde bulundurularak anlatılmalı. Her şeyin bir sınırı olduğu gibi, haklar sınırlandırılmalı. Bu noktada ciddi bir sıkıntı var. Hasta haklarının, hastaya yansıtılma biçiminde bir sıkıntı var bence. Çünkü böyle olunca hasta “ben ne yaparsam haklıyım” mantığıyla hareket ediyor. Doktor beni görmeli, benim isteklerimi yerine getirmeli çünkü bu benim hakkım. 12’de acıktım diyelim, her insan acıkır çünkü ve ya başka ihtiyaçları olabilir. “Doktor acıkamaz, başka ihtiyaçları olamaz” gibi bir tavır oluyor. 12’ye kadar hastaya bakmak zorundayız. Bu daha da sarkabiliyor çoğu kez, içeride bir hasta varken onu gönderemeyiz sonuç olarak. Bunun dışında dışarıda bekleyen hastalar “biraz daha baksaydın, bana da bakıp öyle ara verseydin” şeklinde tepkiler gösteriyorlar. Benim 12’de yemeğe çıktığım sayılıdır. Yasal olarak 12’ de benim öğlen tatilim başlıyor. Ama ben bunu hastaya anlatamıyorum. Benim 12’de öğle aram başlıyor, hastaya bakamam gibi bir laf etmeye hakkım yok. Benim 5 dakika kişisel ihtiyaçlarım için mola vermem bile bazen sorun olabiliyor. Bu en doğal ihtiyaç sonuç olarak. Hemen tepki gösteriyorlar “sen benim vergimle para kazanıyorsun” gibi tavırlara bürünüyorlar. “Bana 122 bakmak zorundasın, beni geri çeviremezsin” laflarını duyuyoruz sürekli. Her talebini karşılamak zorundasın hastaların, istediği ilacı yazmak zorundayız, rapor çıkarmak zorundayız, istirahat raporu istediğinde yazmak zorundayız. Çünkü bunlar hastalara normal geliyor ve hak olarak iddia edebiliyorlar. Yani hastanın istediği her şey mubah. Doktorun kararı, tedavisinin, bakış açısının hiç önemi yok. Böyle bir sistem var, insanı da en çok yıpratan bu oluyor. Buna değinmişken, bir olayı da anlatmadan geçemeyeceğim. Adli vakalık bir olay vardı. Odaya aldım. Polis nezaretinde getirilmiş, tecavüze uğramış 13 yaşındaki bir kızdı hasta. Normal şartlarda muayene için 5 dakikamız var bizim. Ben ise bu kızı 5 dakikada muayenen edip gönderemem bu kızı, ciddi bir travmatik olay söz konusu çünkü. Yaklaşık bir 20 dakika sürdü muayene. 14.20’ı gösteriyordu saat. Saat 14.00’da randevusu olan 15 yaşındaki bir kız odaya girdi ve bana hesap sorar tarzda, benim randevum 14.00’daydı.” Beni neden muayene etmiyorsun, 20 dakikadır bekliyorum” diye bağırdı. Ben de anlattım durumu, hastayla ilgilenmem gerekiyordu, adli vakalık bir durum, travmatik bir olaydı şeklinde izah ettim. “ Beni ilgilendirmez, benim randevum kaçtaysa o saatte beni içeri alacaksın” dedi. Benim sekreterim, “biraz saygılı olur musun, senin yaşın kadar okumuşluğu var doktor hanımın” dedi. “ Ben saygıyı ondan mı öğreneceğim” deyip, kapıyı çarpıp çıktı. Beni gidip hasta haklarına şikayet etti ve ben onun şikayeti üzerine, hasta haklarına oturup günde 50 hasta bakarken savunma yazdım. Benim suçum adli vakayı, istismara uğramış bir kızı önce alıp ilgilenmiş olmam. Peki sizin şikayette bulunabileceğiniz bir yer var mı? Yok. En büyük eksikliklerden biri de bu. O tartışma süresince diğer hastaların zamanından çaldım bir, moralman yıkıldım, bir de oturup ona savunma da yazdım. Hasta haklarına yazdığım savunmaya rahat bir yarım saat, bir saat ayırdım, çok sinirlenmiştim hakikaten. En ufak bir ihmalim, bir olayım yokken, o hastanın şikayetinin kale alınması da beni sinirlendirdi açıkçası. Bunların hepsi moralman beni çökertiyor. 123 Görüşme No 14: Yaş: 26 Cinsiyet: Kadın Alan: Acil Servis Kaç yıldır hekimlik yapıyorsunuz? 1 yıldır pratisyen hekim olarak çalışıyorum. Uzmanlığınızı hangi alanda yapmak istiyorsunuz? Neden doktorluk? Çocuk psikiyatrisi düşünüyorum. Olabilecek en rahat, en hassas bölüm, evimde rahat rahat uyuyabileceğim, kafamın rahat olacağı. Böylelikle aile hayatımı da aynı anda yaşayabileceğime inanıyorum. Birilerinin beni saçma sapan şeylerle tehdit etmeyeceği, bana hakaret etmeyeceği, bağırıp çağırmayacağı bir meslek istiyorum. Hasta bakarken keyifle işimi yapıyorum ancak hasta yakınları gelip öyle hakaretler ediyor ki, öyle şeyler söylüyor ki, o gün tamamen demoralize oluyorum ve ben hasta bakmak istemiyorum, çalışmak istemiyorum. Bunun için mi uğraşıyorum, diyorum. Neden doktorluk, bizim zamanımızda daha iyiydi birincisi. İkincisi ÖSS’de iyi bir derece yapınca, mimarlık istememe rağmen doktorluk yazdım. Hekimlikten beklentileriniz neler? Hastaların daha çok saygı göstermesi ve bizlere inanıp, güvenmesi. Bu doğrultuda maksimum verimi sağlayabilmek. Benim doktor, onların hasta olduğunu bilerek, benim kaşemi kullanarak kendi tedavilerini uygulatmaya çalıştıkları bir ara birim olarak algılanması dışında bir şey. Yaşlı hastalar bu konuda daha iyi, fazla saygı gösteriyorlar ve çoğu kez utanıyorum, eziliyorum. Genç nesil için asla aynı şeyi söyleyemem. Her ne olursa olsun faydalı olmayı istiyorum ancak aynı şekilde saygı görmek de istiyorum. Çalışma ortamınızı tanımlar mısınız? Daha sakin, huzurlu, saygılı bir ortamda çalışmak en büyük temennimiz. Çok hareketli ve şiddete fazlasıyla eğilimli, gün içerisinde en az 4-5 kere hakarete uğradığımız bir çalışma ortamında yer alıyorum. Senin paranı ben ödüyorum, bakacaksın tabi ki denilen bir ortam söz konusuyken, kesinlikle böyle bir yerde çalışmak istemezdim. Ailenizde başka hekim var mı? Çocuğunuzun hekim olmasını ister miydiniz? Hayır, yok. Asla çocuğumun hekim olmasını istemem. Eşim de hekim çok yanlış bir seçim olduğunu düşünüyoruz. Hekimlik mesleğinin itibar kaybı yaşadığını düşünüyor musunuz? Bu durumu ne ile ilişkilendiriyorsunuz? 124 Kesinlikle düşünüyorum. Daha önce de belirttiğim gibi günde en az 4-5 kere hakaret yiyorum çalışırken. Senin paranı ben ödüyorum, bakmak zorundasın vs gibi. Bunu böyle olmasının nedeni ise, televizyonda yapılan propagandalar. Doktorlar sizin istediğiniz her şeyi yapmak zorundadır, yapmayan doktorun alnını karışlarım tavrındaki muhabbetlerden sonra ve yapılan televizyon programlarının da etkisiyle, itibar kaybı gün geçtikçe yaşanıyor. “Doktorum” gibi programların etkisinde kalan hastaların tavrı rahatsızlık verici. Bir ayda 1500- 2000 arası hasta görüyorum, o kadar hasta arasından ehemmiyetli olanı görebiliyorum. Eskiye göre daha iyiyim aslına bakarsanız, artık açık açık söylüyorum “ doktor olan benim, karar verecek olan da benim” ve sıkıntı çıkarana da söylemekten çekinmiyorum “ madem bana güvenmiyorsunuz, niye bana geldiniz” diyorum. Düşünün bir kere başı ağrıyan da geliyor, kustum diyen de. Çalıştığım yer tek devlet hastanesi olduğu için büyük sıkıntılar yaşıyoruz. 26 yaşındayım, benim babam bir kere beni acile götürmedi, bacağımı kırdım o akşam bile götürmedi ki, ertesi sabah ortopedi kliniğine götürdü. Biraz dayanacaksın, sabah gideceğiz, gecenin bu saatinde işimiz yok dedi. Böyle bir aileden geldiğim için bana çok garip geliyor. Bizim midemiz bulanırdı, kusardık. Şerbet yaparlardı, içerdik biraz daha kusup rahatlayıp, yatardık. İnsanlar şu an çok garip, ateşi 37,5 oluyor, hiçbir işlem yapmadan, örneğin ateş düşürücü almadan acile geliyorlar. Yani, hasta hakkı olanı istediğini savunuyor, çünkü şimdiki politikalar, hastaların lehine daha çok ve bu yüzden her istediğimizi yapabiliriz düşüncesi içerisindeler. Bu ise itibar kaybına neden oluyor, saygı kalmıyor. Hekim hasta ilişkisini nasıl değerlendiyorsunuz? Fazlasıyla kötü ilişkiler. Kendine güvenip, karşısındaki hastanın ya da hasta yakınının gözünün içine bakıp, gerçekten seni düşündüğüm için böyle “yapıyorum”u verebilirsen, yaptığımız şeyi hissedebilirlerse o zaman ilişkiler daha iyi oluyor. Ama öyle şeylerle geliyorlar ki, örneğin işe gitmiyor, hafta sonu tatiliyle örneğin resmi tatili birleştirmek için aradaki günler için rapor almaya geliyor hasta, vermediğinde hakaret ediyorlar. İşe gitmemiş olmalarının sorumlusu değilim. 39,5 derece ateşle çalıştım, serumu koluma taktım. Çok komik bir şekilde oradan oraya koşuyordum, zorlanmama rağmen, arkadaşlarım mağdur olmasın, kimse zor durumda kalmasın, müdahalede bulunabileyim diye. Bir tek ben değilim bunu yapan, sağlık çalışanların birçoğu iş aksamasın diye elinden gelenin fazlasını yapıyor. Bir hasta geliyor, sabah kendimi iyi hissetmedim, işe gitmedim rapor almaya geldim diyebiliyor. Rapor yazmayınca da “gıcıksın, ne fena doktormuşsun” gibi tabirler kullanıyorlar. Tehdit etmeye varan tavırlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu beni fazlasıyla rahatsız ediyor ve kırıyor. Bunun için mi okudum, bunun için mi çabalıyorum, diyorum kendi kendime. Hastalar kafalarında bir şey oluşturuyorlar, serum taktırmaya geldim, kan tahlili yaptırmaya geldim gibi. O kadar ki gebelik testi yaptırmaya gelen var acile, bir eczaneden test almak ne kadar zor olabilir ki anlamış değilim. Eşim Toplum Sağlığı’nda çalışıyor, bedava dağıtıyorlar aile planlanması için. Prezervatif de doğum kontrol hapı da veriyorlar. Acil’i kullanma şekilleri çok farklı insanların. İlaç verdiğimizde de ya dokunursa gibi tepkilerle karşılaşıyoruz, güvensizlik söz konusu. 125 Ambulanslarla ilgili de ciddi sıkıntılar var. Başı ağrıyan bir hasta ambulans çağırıyor. Böyle durumda gelen hastaya kızıyorum bazen. Kendilerini iyi hissetmediklerinden dolayı, taksiymişçesine ambulansı kullanan hastalar var. Düşün adamın biri kalp krizi geçiriyor, ambulans çağırıyor, gidebilecek ambulans yok, gereksiz kullanılması nedeniyle. Bunu hastaya anlattığında da “sana ne” diyor, “ devlet bana bu hakkı veriyor” diyebiliyor. Benim devlete kızdığım nokta bu. Devletin bakış açısı çok üzgünüm ama böyle, sağlık çalışanlarını, hastaların önüne sererim, pas pas yaparım şeklinde. Çok ciddi olarak söylüyorum, 5 yıl içerisinde SGK batacak. Şu anda daha fazla muayene ücreti alıyorlar ama ödeyemeyecek. Çünkü adam gelirken üç çocuğunu da yanında getiriyor. Bazen şakayla karışık diyorum “mahallede başka getirilecek yok muydu, muayene edilecek” diye, bazen anlıyorlar. Şakayla karışık, nükteli bir dille diyorum ki, alınmasınlar kızmasınlar diye. Sonuçta geldiklerinde bakmak zorundayım, hepsini muayene ediyorum. Ama diyorum, “sizin acillik bir şeyiniz yok sıraya geçeceksiniz” böyle yapıyorum, çünkü benim muayene etmeme hakkım yok. Günde oturup da 200 kişiye “neyin var” diye sorup, muayenesini yapıp, “hayır sizin buraya gelmemeniz gerekiyordu” desem dahi yoruluyorum artık. Geçmiş yıllara kıyasla, nelerin değiştiğini söyleyebilir misiniz? Tamamen, hastalara verilen haklardan kaynaklanıyor. Sizin önünüze her şeyi serdik, istediğiniz gibi davranabilirsiniz algısı yüzünden böyle. Politik. Bazı açılardan çok iyi gelişmeler oldu, ilaçlar ucuzladı, hastalar daha kolay muayene olabiliyor, bunlar hastalar için önemli ve büyük gelişmeler. Yalnız, keşke gerçek ihtiyaç sahipleri bu haklardan faydalansa. Bir hasta sadece baş ağrım tuttu deyip ambulans kullanırken, köyden kendi imkanlarıyla hastaneye gelmeye uğraşan hastalar biliyorum, onların da hakkı ona bakılırsa. Ambulansla gelen hasta kendini kurnaz sanan hasta modeli ve bu çok ayıp bir şey bence. O hizmet keşke gitmesi gerekenin ayağına gitse, başımızın üzerinde yeri var. Bir diğer husus, günde 300 hasta bakıyoruz dediniz, bu ne kadar verimli olabilir? Kendinizi kendinize muayene ettirir miydiniz bu durumda? Kendimi kendime muayene ettiririm evet, yeterince olaya hakimim. Ama belirli bir hasta sayısından sonra insan tereddüte düşer. Ne kadar verimli olabilir ki insan? Sonuçta ben de insanım. Rekor 323 hasta baktığım bir gün oldu, hatta bunun dalgasını geçtik geçen olursa helal olsun diye. O gün son halimi hatırlıyorum gerçekten haşatım çıkmıştı. Eve gittiğimde kendime gelemedim bir süre. Bir hastaya fazla baksaydım, ne yapardım, ne bakardım, nasıl muayene ederdim, ne kadar güvenilir olurdu bilmiyorum. Şöyle söyleyeyim gün içerisinde 150. hastadan sonra kafam gidiyor hissediyorum, toparlanıp adapte olamıyorum. Doğal olarak olamıyorum çünkü yoruluyorum. Ama gelince nasıl bakmayalım. Hastaların hepsine anlatıyorum, acillik olmayanlara, buraya gelmemeniz gerekiyordu, diğer hastaların hakkını yiyorsunuz diye. En basitinden bugün o yüzden kavga ettik hasta yakınıyla, gebelik testi yaptırmaya gelmiş. “Beyefendi bu burada yaptırılmaz, bakılmıyor” diyorum, “nasıl bakmıyorsun, bakacaksın, ben vergimi ödüyorum, sen maaşını benim vergimle alıyorsun” diyor. Ben maaşımdan %27 gelir vergisi ödüyorum neyden bahsediyorlar anlamıyorum ki. Böyle gereksiz hastayla Acil’de uğraşırsak, nasıl bakmayalım 200-300 hastaya? Şiddeti nasıl tanımlarsınız? 126 Sözel ve fiziksel diye. Hepsi var sadece vurmak kırmak demek değil, hakaret de bir şiddet. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının arttığını düşünüyor musunuz? Evet fazlasıyla. Şiddet olaylarının artmış olması mesleki verimliliğinizi nasıl etkiledi? Çok çok çok kötüye gitti diyebilirim. Bir hasta herhangi bir tavır göstersin, kötü konuşsun o hastaya bakmak istemiyorum, içimden gelmiyor. Aslında işimi yaparken keyif alıyorum ama bir süre sonra biri bir şey söylediği zaman bütün günüm kötü geçiyor ondan sonra. Moral kalmıyor, hakikaten sıkıntı oluyor. Sağlıkta dönüşüm politikalarının şiddet olaylarında etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Fazlasıyla. Bire bir yaşıyoruz. “Sen televizyon izlemiyor musun, ben geleceğim, sen bakacaksın” diyor. Hasta geldiği zaman bakmak zorundayım ve baktığım şey gebelik testi. 10 gün gecikmiş altı üstü, eczaneden test alamamış, ben bakmak zorundaymışım. Bir hasta ya da hasta yakını tarafından şiddete uğradınız mı? Evet, sözlü şiddet, hakarete varan. Mahkemeye başvurdunuz mu? Evet. Davam var şu anda. Olay, işe gitmemiş bir hasta rapor yazmamı istedi, ben de yazmadım. Ne kıl doktormuşsun dedi. Ben de dikkat edin beyefendi sözlerinize dedim. Tekrar söyledi, polisin yanına götürdüm. Memur bey hastaya anlatın özür dilemesi gerektiğini ya da ben dava edeceğim dedim. Sonra tekrar yanıma geldi, ben muayene olmak istiyorum dedi. Muayenene olduğuma dair de kağıt istiyorum, dedi. Ben de yazarım ancak muayene olduğunuz saat görülür, dedim. Yazdım kağıdı, imzaladım verdim. Aldı kağıdı, hastalar falan da var, kağıdı yırttı, ben de egomu böyle tatmin ettim, senin 10 dakikanı harcadım, dedi. Tutanak tutturdum ben de, dava açtım. Dava halindeyiz. Şiddete uğramanızda kimi sorumlu görüyorsunuz? Politikacıları sorumlu görüyorum. Aynı yere dönüyormuşum gibi oldu ama, doktorlara istediklerini yaptırabilecekleri izlenimini veren haklar yığını nedeniyle. Şiddete uğradığınız anda, ilk ne hissettiniz? Nasıl bir tepki verdiniz? Yani ister istemez, sesinizi yükseltmek zorunda kalıyorsunuz. Karşınızdaki insana, hareketlerinize dikkat edin, nerde olduğunuzu bilin şeklinde bir tavır siz de illaki alıyorsunuz. Sonuçta biri size hakaret edince, çok sağ olun ne güzel laf ettin diyecek haliniz yok. Daha sonra o kişiye, ya da kişinin hastasına bakasım gelmiyor. Genellikle bu tavrı gösterenler gerçekten çok acil durumda olan kişiler değil, hasta olmayıp sıkıntılı tipler. Çok hasta olanlar böyle problemler yaşatmadı. Bir örnek vereyim, yine bir nöbet zamanı, bizim yakın “ gözlemimiz olur. İki tane hastamız hayati açıdan riske girdi, ben kalp masajı yapıyorum, diğer arkadaş başka bir müdahalede bulunuyor, diğer tarafta da poliklinik hastaları bekliyor, 127 muayene olacaklar. Oradan hasta bağırıyor, “doktor yok mu” diye, ki bizim orda olduğumuzu da görüyor. “Buyurun hanımefendi neyiniz var” dedim, “ateşim var” dedi. Bekleyin birazcık dedim, durumu çok kötü değil çünkü hastanın. “ Bir kişi yaşayacak diye bir hepimiz ölecek miyiz” gibi terbiyesiz tavırlarla çok karşı karşıya kalıyoruz. Böyle konuşmalarla çok sık karşılaşıyoruz. İntihar vakamız vardı bir kere de. Kalbi durmuştu, masaj yapıyorduk. “zaten kendisini atmış, bırakın ne olacaksa olsun, gelin bize bakın” diyorlardı ve bir kere açık açık “nasıl bu kadar bencil olabiliyorsunuz” diye sorduğumda, hasta “herkesin canı kendine kıymetli” dedi. Yani şöyle bir örnek daha vereyim, 15 yaşındaki bir çocuk duş alırken gaz kaçağından zehirlenmişti, kusmuş ve büyük ihtimalle de kusmuğunu yutmuş, aile baygın olduğunu sanıyorlar ama çocuk öl durumda ve çocuğun geri döndürmeye uğraşıyoruz. İki doktoruz o gün, yığılma oldu hastalarda, muayene olmayı bekleyen bir hasta var, kendileri grip. Hasta yakını bizim hastamıza bakmayacak mısınız” diye çıkışmaya başladı “bekleyin beyefendi acil bir durum söz konusu” dedim. “Bizim de acil” dedi, “beyefendi içerde 15 yaşında ölmüş ve geri döndürmeye çalıştığımız bir hasta var kalp masajı yapılıyor” dedim. Adam “beni ilgilendirmez, benim hastam bana kıymetli” dedi. Siz düşünün artık. Bana bu bile bir şiddet olarak geliyor. Bir şekilde taciz ediliyoruz. Şiddetin çözümünün nereden geçtiğini düşünüyorsunuz? Medya bunu çok güzel yapabilir. Güzelce yaşanan hikayeler anlatılsa, insanlar empati kurmayı bilse, acilin kullanım amacını idrak etseler, aile hekimlerine öncelikli gidilmesi gerektiğini anlasalar sorunlar azalacaktır. Medya tarafından bilinçlendirilebilir, hastalar sonuç olarak insanımız çok fazla televizyon izliyor bağımlı gibi, birçok şey de öğrenebilirler. 128 Görüşme No 15: Yaş: 31 Cinsiyet: Kadın Alan: Psikiyatri Kaç yıldır hekimlik yapıyorsunuz? Neden bu alanı seçtiniz? 7 yıldır, hekimlik yapıyorum. İnsan zihninin yapısı, karmaşıklığı, karanlığının ilgimi çekiyor olmasından dolayı bu alanı seçtim. Neden tıp fakültesini seçtiniz? Başka bir meslek düşündünüz mü? Hepimizin öyküsü benzer herhalde. Benim aklımda doktor olmak hiç yoktu. Mimar olmayı planlıyordum aslında. Ama puanımın yüksek gelmesi ve prestijli bir bölüm diye ailemin tercihlerime yazmam konusunda ısrarı üzerine tıp fakültesine girdim. Özellikle doktor olma gibi bir gayem yoktu. Hekimlikten beklentileriniz nelerdi? Ne kadarının karşılandığını düşünüyorsunuz? Tıp fakültesine isteyerek girmedim ama girdikten sonra da çok sevdim. Özellikle 3. Sınıftan itibaren pratik başlar bizde, hastaneye girmek vs. oradan sonrasını çok sevdim. Lise çağındaki bir çocuk neyi yapmak istediğini, neyi seçeceğini çok da bilemiyormuş aslında. Ben tıp fakültesine girdim, insanlarla bir arada olmayı (çoğunlukla en kötü hallerinde birlikte oluyoruz) yapabileceğim bir şeylerin olduğunu hissetmeyi sevdim. Hekimlikten beklentim de bu konuda bir tatmin sağlamak. Yardımcı olmanın verdiği hazzı yaşamakla ilgili bir şey. Ama tabi hekimliğin saygınlığı, hekimliğin standardı da önemli bir şeydi benim için. Çalışma ortamınızı tanımlar mısınız? Nasıl bir ortamda çalışmak isterdiniz? Öncelikle ben mecburi hizmetteyim. Mecburi hizmetin çok önemli bir şey olduğunu düşünüyorum hekimlerin dinamiğinde, en azından yeni başlayanlar için. Uzmanlık için mecburi hizmetteyim ben şimdi. Çalışma ortamım, çalışma şehrimi de tanımlayabilirim. Aslında ben buralı değilim, evimde burada değil. İşim için tutuğum iki odalı bir ev var ve eşyalarımın çok az bir kısmı burada. Hastaneye yakın bir ev tuttum özellikle, geliyorum ufak bir poliklinik odasında oturuyorum. Kapının önünde birçok hasta bekliyor. Her sabah aynı maraton. Hastalar bir an önce girsin, hastalar bitsin, öğle arası olsun, hasta gelsin, hastayı görelim ve bitirelim. Keyifle gideceğim bir işim olsun isterdim. O kadar huzursuz ve mutsuz değilim. Yine de sakin sakin hasta gördüğüm, keyfimi bozmadan evime döndüğüm, akşamları arkadaşlarıma sosyal hayatıma zaman ayırabildiğim bir hayatım olsun isterdim. Bunun için de daha sakin bir iş yeri hayal ediyorum. Ailenizde başka hekim var mı? Yok. 129 Çocuğunuzun hekim olmasını ister miydiniz? Hekim olsun istemem ama psikiyatri ile ilgilensin isterim. Psikoloji okusun isteyebilirim mesela. Hekimlik mesleğinin itibar kaybı yaşadığını düşünüyor musunuz? Kesinlikle düşünüyorum. , Peki bu durumu ne ile ilişkilendiyorsunuz? Türkiye’de hekimlerle hastaların ilişkisi hep biraz karışık olmuştur. Hepimizin geçmişte hekime gitme öyküsü var ve hepimizin çok yara aldığı durumlar var. Özele gitmek gibi, hastanede muayene olamamak gibi, günler boyunca sıra beklemek gibi. Çoğunlukla kalitenin düşük olması ve kaliteli hizmet görebilmek için belirli bedeller ödemek, para anlamında. Sağlıkta dönüşüm denilen söylemin, hekime karşı geçmişten gelen öfkeyi körüklediğini düşünüyorum. Bizden 20-30 yıl önce hekimlik yapanlara duyulan öfkenin boşalımın yaşıyoruz. Ben daha çocukken hekimlere karşı hissettiğim şeyleri, şimdi hastalar bana karşı hissediyorlar gibi bir durum var bence. Saygınlığın söylem tarafından çok düşürüldüğünü düşünüyorum. Hekim hasta ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Geçmiş yıllara kıyasla nasıl bir değişim oldu? Halen saygın bir tarafı var. Bunu hissedebiliyorum ve bu hala keyif verici bir şey. İşine duyulan güven, işini yapabilmene olanak sağlanması gibi bir durumdan bahsediyorum aslında saygınlık derken. Hekime olan saygınlık azaldığında, aramızdaki ilişkinin eşitsiz bir ilişki olduğunu düşünüyorum. Haklar anlamında da kararlar anlamında da eşitsiz bir ilişkiden bahsediyoruz. Az önce mecburi hizmetten bahsetme sebebim de bu. 12 yıl tıp fakültesi okudum, uzmanlık dahil, ancak ben mecburi hizmetimi yapmazsam lise mezunu görünüyorum ve bunu birçok insan bilmiyor. İnsanlara ettiğim beddua varsa o da Allah sizi tıp fakültesi mezunu yakını etsindir. Çünkü ben bu mecburi hizmeti yapmazsam, benim diplomam yok lise mezunuyum. Daha haklarımız burada alınıyor elimizden. Ben devlette çalışmak istemiyorum deseniz bile mecburi hizmete gitmek zorundasınız. Ben şu an hakları elinden alınmış biri olarak buradayım. Hakları alınmış bulunuyorum ve karşıda sürekli talepkar bir söylem ve tutum var. Hasta göreceksin, rapor çıkaracaksınız, istirahat vereceksin, istediğini vereceksin ve kanaatimizin çoğunlukla bir önemi yok. Hastanın ne istediği önemli. Bir uyuşmazlık durumunda sen şikayet edilebilir bir şeysin. Şiddeti nasıl tanımlıyorsunuz? O anda benim ruhsal dengemi bozan her şey. Hatta geçtikten sonra bile benim kendi ruhsal dengemi bulmam için bir sürenin geçmesine sebep olan her şey. Fiziksel şiddeti bir kez asistanlığımda yaşadım ciddi psikolojik rahatsızlığı olan bir hastaydı. Bunu fiziksel şiddet olarak tanımlamıyorum bile, o zaten hastaydı. Ancak sözel şiddetin ardından benim kendimi toparlayabilmem çok zaman alıyor. Ben yumruk yedim ama bu şiddet değildi, hastaydı kendimi kötü hissettim doğal olarak ama geçti, üzerinde durulacak, takılacak bir şey değildi. 130 Çok karışık bir zihin vardı karşımda. Tedaviden sonra da çok özür diledi hasta benden. Şiddet dediğimiz major bir psikiyatrik sorunu olmayan, zihinsel olarak gerçekle bağı kopmamış bizim gibi insanların, bizim üzerimizdeki tahakkümünden bahsediyorum. Şiddet olaylarının arttığını düşünüyor musunuz? Evet, sadece doktorlara değil sağlık personellerine, sekreterlere, herkese. Mesleki verimliliğinizi nasıl etkiledi bu durum? Tabi kötü etkiliyor. Şöyle ki bazen sorun çıkmasın diye hastanın istediğini yapıyorum. Hastayla aramda sorun çıkmasındansa hastanın istediğini yapıp kurtulayım düşüncesinde oluyorum. Hastanın istediği bazen tıbben doğru bir şey olmuyor. İstediklerini yaparsam sorun çıkmıyor ve ben anketlerde iyi doktor olabiliyorum. O yüzden benim tıbbı kanaatimi de çok etkileyen bir şey bu. Aynı anda birçok dengeyi gözetmek zorundayız ve bu da bizim mesleki verimliliğimizi fazlasıyla düşürüyor. Yapılması gerekeni yapmadığınız anda, çaresiz hissediyorsunuz kendinizi. Tam anlamıyla ihtiyacı olan hastalara bakmak yerine örneğin ergenler, travma yaşamış hastalar gibi ve daha faydalı olabilecekken; her hastaya bakıyoruz ve tam hiçbir şey yapmıyoruz. Dönüşüm politikalarının şiddet olaylarına etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Olduğunu düşünüyorum, bunun daha çok söylemle ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu dönüşüm iyi bir şey, özelle devleti ayırmak da iyi bir şey. Her meslek grubunda olduğu gibi doktorların arasında da çıkarları doğrultusunda devletin imkanlarını kullanan çok insan vardı, hala var. Bir yanıyla bu politikaları destekliyorum, tam günü destekliyorum. Bu başka bir şey, bu kamuoyuna şöyle yansıtılıyor, doktorlar tam günü desteklemiyor, hayır tam günün destekliyorum ve devletle özelin ayrılması gerektiğini düşünüyorum. Ama diğer bir yandan, “doktor sizi görecek, istediğinizi yapacak, bakmazsa yapmazsa bu da şikayet hattımız, biz doktora bunun hesabını sorarız” dediğiniz an bu bir meslek grubunu sindirmek demek oluyor. Böyle olunca da az önce de belirttiğim gibi aman sorun çıkmasın benden istenileni yapayım. Ama her zaman istenilen en iyi şey değil. Hastalar bir gün bunu anlayacaklar bence. Biraz zaman da geçiyor olabilir. Bence kaçırılan şey şu; bizim işimiz yer kazmak değil, hani herkesin az çok yapabileceği birinin daha uzun diğerinin daha kısa zamanda yapabileceği bir şey değil. Bizim mesleğimizin her dalı incelik istiyor ve bu inceliği zorla yaptıramazsınız. Ben bir hastayla aynı odada 45 dk otururum devlet beni buna zorlarsa ama hiçbir şeye yaramayabilirim ve bunu hasta hiç anlamayabilir. Ya da bir ameliyata bir cerrah girer (bunu bilinçli olarak yapıyoruz demiyorum) çok özenerek ameliyat yapar bir sonuç alır, diğerinde özenmeyerek yapar bir sonuç alır hasta bunun farkını asla bilmez ama burada yapılan işin kalitesiyle ilgili bir düşüş oluyor olması çok normal. Özenmeyerek yapar derken bu bilinçli olarak yapılan bir şey değil. Elbet bilinçli de olabilir ancak daha çok tükenmişliğin getirdiği bir şey. Yani şöyle, dediğim gibi devlet isterse 45 dk hastayla aynı odada dururuz, havadan sudan sohbet ederiz ancak terapi namına bir şey çıkmaz ortaya. Hasta da hiçbir şey anlamaz, her şeyin yolunda gittiğini zanneder ama aslında tedavi edici bir şey yapmıyorsundur aslında. Bilinçli de yapabilir, bunu kontrol edemez işte. Bir meslek grubuna, zorla en iyisini yapmaya zorlayamazsınız. Dediğim gibi bu işin bir sanatı var ve sanatı zorla yaptırtamazsınız. 131 Şiddete uğradığınızı söylemiştiniz, sözlü müydü fiziksel mi? Sözlüydü. Mahkemeye başvurdunuz mu? Hayır başvurmadım. Bir sakıncası yoksa yaşadığınız olayı tanımlayabilir misiniz? Benim için hala çok canımın sıkılarak hatırladığım bir şey var. Sağlık kurulu hastasıydı ve meme kanseriydi gelen kadın. Metastazı vardı, memenin biri alınmıştı ve çok kötü görünüyordu, çok depresifti. Sağlık kurulu raporu istiyordu ve sağlık kurulunda puanlar önemlidir. Bu hasta eğer depresyondan da puan alırsa hakları artacak. Yani alacağı para da artacak, hakları da artacak onun için başvurmuştu, artık böyle bir sistem var sağlık kurulu sistemi. Ancak sağlık kurulu puanı şöyle verebilir: Daha önce psikiyatriye başvurduysa ve psikiyatrik tedavi gördüyse onun yanıtına veriyor puanı. Ani hastanın depresyonu var diye, hasta puan alamıyor. Tedavi görmesine rağmen yeteri kadar iyileşemiyorsa bunun puanı var ve bunu açıkladım depresyondan puan alabilirsiniz bu da sizin işinize yarayabilir. Ama bunun için tedaviye başlamamız lazım, sizi takibe alabilirim ve bunun üzerine sağlık kurulu raporu verebilirim. Ya da şimdi 0 puan verebilirim çünkü usul bu. Hasta tamam dedi. Sağlık kurulu raporuna bunu yazdım, “hastanın depresyonu var, tedaviye alındı” dedim. Tabi bu sağlık kurulu raporunun sonucunu uzatan bir şey. İki gün sonra hasta yakını geldi, o gün yanında olmayan bir hasta yakını. Odama daldı, önüme attı kağıdı, “böyle yazmışsınız” dedi. Ben de durumu açıklıyorum, hastanızın depresyonu var puan alamayacak diye. Zaten hiç duymuyordu beni. Sürekli bağırıyordu. “İşimizi uzatıyorsun, işimizi zorlaştırıyorsun, yokuşa sürüyorsun” demeye başladı. Bakın buradan puan alacak, iyi bir şey yapıyorum aslında. Bana dedi ki “ Allah seni ondan beter etsin, sen de kanser hastası ol ve gör ne yaşadığını” dedi ve gitti. Hala canım sıkılıyor bunu anlatırken. Ben o hastanın çaresizliğini anlamıştım ve iyi bir şey yapıyordum. Puanını verip gönderebilirdim, sadece yardımcı olmaya çalışmıştım. Yaptığım şey yasaldı zaten, işi usulüne uygun bir biçimde hastanın yararına olacak şekilde yapmaya çalışmıştım. “ Allah seni ondan beter etsin, kanser etsin de gör” dedi ve gitti. Burada fiziksel bir şey yok ama çok canım sıkıldı. İyi bir şey yapıyorsunuz, görülmüyor ve hatta hasta onun işini uzattığımı düşünüyor. Bunun nereye şikayet edeyim ki? Bunun dışında doğrudan hakarete veren durumlar da oluyor tehditler, hakaretler. Mahkemeye gitmek o anda işe devam etmekten daha zor bir şey benim için. Şiddet olaylarından dolayı kimi sorumlu görüyorsunuz? Bir kere şiddet sadece doktora olan bir şey değil. Şiddet kadına var, çocuğa var, hayvana var, doktora var, bütün meslek gruplarında ya da güçsüz görünen tahakküm altında olan herkese karşı var. Şiddetin kötü bir şey olduğu ve şiddetin olmaması gerektiği toplumsal bilinçli alakalı bir şeydir ve tabi ki eğitim diyorum burada. Bunun yanında polis de bir memur, doktorlar da bir memur ama polise mukavemet yaptığınız işten çok daha ciddi bir şeydir. Doktora mukavemet diye bir şey yok. Doktoru yaptığı işe zorlamaya diye bir şey yok. Yasalar elbette ki bireyi cezalandırır ancak toplumsal sorunu çözmez. Güçlü yasalar ve bunun 132 kamuoyunda bilinmesi, şiddet olaylarını çok azaltacaktır. Ancak buna siyasi irade karşı duruyor. Şiddete uğradığınızda ne hissettiniz? Ağladım. Bir süre iş yapamadım. Ama kapıda bekleyen hastalar hala hizmet talep ediyorlardı. Şiddete uğranıldığı taktirde işi bırakma hakkınız varmış galiba, doğru mudur? Böyle bir şeyden haberim yok. Ancak şöyle olabilir. Girersiniz yan polikliniğe hemen rapor alırsınız, idareye verirsiniz, yasal izinli olabilirsiniz. Bu bir yöntem. Ama böyle bir şey duymadım, böyle bir hakkım varsa da bilmiyorum. Şunu söylemeliyim ki ben o raporu alırsam benim mecburi hizmetim uzuyor ve ben o raporu almam. Şiddete uğramadan önce hasta ve hasta yakınına nasıl yaklaşıyordunuz? Sonrasında tavrınız nasıl oldu? Çok bir şey değişti diyemem. O an için değişiyor elbet. O an her şeyden vazgeçmek istediğiniz zamanlar oluyor. “Niye bu derdi çekiyorum ki, başka bir iş yapsaydım” diyebiliyorsunuz. Benim çevremdeki birçok doktor arkadaşım başka iş yapma hayali kuruyor aynı anda. Çoğunlukla kafe açmak, kitap okumak gibi şeyler. Daha temkinliyim bu kesin. Daha nabza göre şerbet veriyorum. Dediğim gibi bazen hastanın istediğini yapıyorum, beni yasal olarak zorda bırakmayacak durumlarda. Çok bir şey değiştiğini söyleyemem hastalara karşı tavrımda. Şiddetin çözümünün nerden geçtiğini düşünüyorsunuz? Burada herkese pay düşüyor. Bugüne kadar şikayet etmediğim için ben de sorumluyum. Mahkemeye gitmediğim için ben de sorumluyum. Mahkemeye giden arkadaşlarımızı destekliyoruz elbette ama o anda birliktelik sağlayıp tepkimizi göstermediğimiz için sağlık çalışanları da sorumlu bundan. Şiddeti görüp o an idare eden idareci de sorumlu bundan. Şiddet yasayla ilişkilendirildiğinde o kadar ciddi suç olarak kabul etmeyen hukuk sistemi de sorumlu. Hala bundan rant kazanan siyasi söylem de sorumlu. Hepimizin sorumluluğu var ama nasıl çabuk çözülür bu iş, sağlık personeline karşı bir yasa, onu koruyan bir yasanın çok net çıkarılması ve bunun da kamuoyuna duyurulması yoluyla olabilir diye düşünüyorum. 133 Görüşme No 16: Yaş: 42 Cinsiyet: Erkek Alan: Genel Cerrahi 2003 yılında gerçekleştirilen sağlıkta dönüşüm politikasına dair düşünceleriniz nelerdir? Yani bunun sadece Türkiye’ye özel bir şey olmadığını, IMF politikalarına bağlı bir dönüşüm olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla tamamen siyasi ve oy devşirme amaçlı bir eylem olduğunu, zaten IMF politikalarında da öngörüldüğü üzere hekimi bu konuda dahil etmeden salt siyasi ve mali disiplini sağlamak için, daha doğrusu siyasi rant elde etmek ve mali disiplini sağlamak için hekime rağmen hastaya rağmen bir dönüşüm gerçekleştirildiğini düşünüyorum. Bu dönüşümün kesinlikle ne sağlık sistemine ne hastaya ne de topluma en ufak bir faydası olduğunu düşünmüyorum. Tamamen mali politikadır bu. Sağlık açısından hiçbir faydası olduğunu düşünmüyorum. Olumlu ve olumsuz yanları neler peki? Salt olumsuz. Olumlu sadece mali yanları olabilir. O da bir ülkeyi yöneten ekonomistlerin çıkarına yönelik bir şeydir. Kesinlikle hasta, hekim, sağlık çalışanları, hastalar açısından ya da toplum sağlığı açısından hiçbir getirisi yoktur. Sadece kantitatif kriterler geçerli ama kalitatif kriterler tamamen göz ardı edilmektedir. Sağlıkta dönüşüm politikaları hastanelerdeki hiyerarşik yapıyı nasıl etkilemiştir? Kamu hastanelerinden bahsediyorsunuz galiba. Olayın siyasi, adam kayırmaca kendi görüşündeki insanları bir yerlere yerleştirmenin haricinde sağlıkta dönüşümü gerçekleştirmek için, salt mali politikalarla yürütülen, IMF politikalarıyla yürütülen bu “sağlıkta dönüşüm” adı altında kandırmaca, kendi insanlarını yerleştirmek için oluşturulmuş bir hiyerarşik yapı olduğunu düşünüyorum. Hiçbir faydası, pratik hiçbir anlamı yok. Sizce bu dönüşüm politikalarının, hasta- hekim ilişkilerine etkisi nasıl olmuştur? Tabi ki olumsuz olmuştur. Çünkü sistemde başta söylediğim gibi hasta sağlığı ya da hastanın daha kaliteli sağlık hizmeti alması bu sistemde öngörülmemektedir. Sadece devletin cebinden ne kadar az para çıkması öngörüldüğü için kesinlikle kalitatif olarak ya da sağlığın kalitesinde düşme söz konusudur. Bunun yarattığı komplikasyonlarda olacağı için, haliyle yapısı gereği bu sistemin, tabi ki bu çıkan olumsuzlukların hedefi hastaya hekim olarak gösterildiği için %100 bir şekilde hasta- hekim ilişkileri bozulmuştur. Zaten sağlıkta dönüşümdeki amaçlardan birisi de hasta-hekim ilişkilerinin bozulup, hekimi bu işin dışında tutmaktır. Aşırı uzmanlaşmanın, mesleki deformasyona ya da mesleki itibar kaybına yol açtığını düşünüyor musunuz? 134 Aşırı uzmanlaşmadan kasıt İhtisas üzerine Süper İhtisas yapmalar ise tabi. Ne kadar hekim, genel hekimlik nosyonundan uzaklaşıp selektif bir biçimde uzmanlaştığında, daha da uzmanlaşırsa bu öncelikle hekim adına genel hekimlik nosyonunu kaybetmesine yol açar, daha sonrada diğer hekimlerle ve hastalarla yaşadığı çıkar çatışmalarından dolayı zarar verdiğine inanıyorum ben. Çıkar çatışmaları dediniz ne gibi bir çıkar çatışmasından bahsediyorsunuz? Rant küçüldükçe, çünkü bu sağlıkta dönüşümün bir amacı da devletin cebinden çıkan parayı azaltmak zaten, bunun yan etkisi de sağlıktaki rantı özellikle özel sermaye sahiplerine ya da özel sermayeye aktarmaktır. Performans sistemini çıkarttılar, performans sisteminde de hekim hekimin düşmanıdır. Çünkü bir yarış söz konusudur performans sisteminde. Bu yarışta maddi çıkar çatışmalarına yol açacağı için aşırı uzmanlaşma bunun bir etkisidir diye düşünüyorum. Sağlıkta dönüşüm politikalarının sağlığı metalaştırdığını düşünüyor musunuz? Kesinlikle, %100. Yani hasta müşteriye dönüştürüldü. Hekim ise üretim yapan bir işçiye dönüştürüldü. Yani bu iş fabrikasyona dönüştürülmüştür. Son on yıldaki değişimlerin şiddet olaylarında etkili olduğunu düşünüyor musunuz? %100 katılıyorum… Salt bundan kaynaklanıyor. Peki, bu şiddet olaylarının artması mesleki verimliliğinizi nasıl etkiledi? Bende dâhil herkes ona göre gardını düşünüyor. Mesela sıkıntılı olacak hastaya kimse bulaşmıyor. Kimse tedavi etmiyor, bırakın onu hiçbir merkez kabul etmiyor. Basit bir fıtığınız varsa ya da safra kesesi sorununuz varsa herkes sizi her şekilde tedavi eder. Ama ciddi bir hastalığınız varsa ortada kalıyorsunuz. Bu sadece benim teorim değil, yaşanan ve yaşadığım bir olay. Daha bir hafta önce örneğini yaşadım. Ne gibi bir olay yaşadınız? Ameliyat sırasında kalp krizi geçiren bir hastam, daha sonra gittiği merkezde kötüleşince, onu Ankara’daki hiçbir yoğun bakım, hiçbir merkez kabul etmek istemedi. Ve bundan dolayı da hasta hayatını kaybetti. Ama daha iyi bir hastanede veya merkezde yaşatılabilecekti. Bu benim en son şahit olduğum kısa bir örnekti. Kabul etmeme nedenleri de öleceğini biliyor olmalarıydı yani… Tabii ki de ama bundan on sene önce ben kamu hastanesinde çalışırken öleceğini bildiğimiz hastaları da alırdık, yaşatmaya çalışırdık. Yüz hastadan üçünü yaşatsak başarıydı, ama şimdi yüz hastanın yüzünü de kimse almıyor. Genelde özel hastanelerde hastayı kabul etmeme durumu var galiba? Suya sabuna dokunmama olayı var. Ama bu dediğim hastayı devlette almadı. Bir hastane için “zarar eden hastane” kavramı olabilir mi? Özel hastaneden bahsetmiyorum yalnız burada. “Zarar eden kamu hastanesi” “zarar eden devlet hastanesi” diye bir kavram olabilir mi? Ama 135 var bu kavram. Sağlık Bakanlığı sürekli toplantı yapıyor ve “zarar eden hastaneler” diyor. Sen milletin hastanesisin, kâr ne demek? Bu sosyal bir hizmettir. Eğitim de kâr güdülebilir mi? O zaman sağlıkta neden kâr güdüyorsun? Peki, şiddet olaylarının artmış olması sizin mesleki verimliliğinizi nasıl etkiliyor? Yani daha girişken olmuyoruz. Daha konservatif kalıyoruz. Yapılması gereken şeyi yapılmasa daha iyi olur, riskli bir tedavi diyip geçiştiriyoruz. Bu benim alanımda böyle. Bir yoğun bakımda ya da daha büyük hastanelerde daha ciddi sıkıntılar yaşanıp, yapılması gereken şeyler yapılmıyor. Son beş yılda şiddete uğradınız mı? Hayır. Ben kendim şahsen yaşamadım. Şiddet olaylarının artmasından kimi sorumlu görüyorsunuz? Öncelikle sağlık yöneticilerini sorumlu görüyorum. Sağlık Bakanı başta olmak üzere, tüm onun altındaki bürokrasiyi, başhekimleri sorumlu görüyorum. Şiddetin çözümünün nereden geçtiğini düşünüyorsunuz? Bu konuda kimlere sorumluluk yüklüyorsunuz? Öncelikle sağlık yöneticilerine tabii ki. Sağlık sistemindeki bu dönüşüm adı altındaki kandırmacaya bir an önce son vermeleri gerektiğini düşünüyorum. Ben özel hastaneler muayeneler açılsın falan anlamında söylemiyorum bunu. Doğru düzgün herkese eşit bir şekilde hizmet alsın insanlar. Parası olan sağlıktan yararlanır, olmayan yararlanmazdan ziyade Türkiye’deki her vatandaş en kaliteli sağlık hizmetinden yararlanmalıdır, en kolay değil. En kaliteli sağlık hizmetini alabilecek şekilde sistem kurulmalı. Benim bir fikrim olsa zaten yönetici olurdum. Ben bu konuda fikir üretme zorunluluğuna sahip değilim. Ama bu zorunluluğa sahip olan insanlar bu sistemi kurarak bir an önce bunu başarmak zorundadır. Cezalar artırılsın falan şeklindeki öneriler çözüm değil. “Beyaz kod” uygulaması hakkında ne düşünüyorsunuz? Bunların kandırmaca olduğunu düşünüyorum. Efektif yöntemler değil bunlar. Bir an önce hekimin eski saygınlığının kavuşturulması lazım. Bizzat en yukarıdaki başbakanın : “ Yok ben doktora iğne olmam, hemşireye iğne olurum. Bunlar paragöz, bunların gözü paraya doymaz” şeklindeki söylemleri bırakması lazım. Çünkü siz bunu derseniz vatandaş çok farklı şeyler algılar. Güveni sağlayacak, o saygınlığı kazandıracak bir sistemin oluşturulması lazım. Sümerlerde, bilinen en eski devletlerden biri, on tane devlet yönetim maddelerinden biri hekimlerle ilgili. Hekimin hastasından ne kadar para alacağı ile ilgili. Koskoca devlet on madde ile yönetilir mi? Ama on maddeden bir tanesi hekimlerle ilgili. Yani milattan önceki zamandan beri hekim ile hasta arasında para ilişkisi her zaman olmuştur ve olacaktır da. Ama bunu despotizmle sağlayamazsınız. Bu yüzden para ilişkisinin yanında saygınlık olması lazım. Bu saygınlığı kazandırmadığınız zaman ipin ucu kaçar. 136 Hasta Haklarının olması ve Doktor Hakları diye bir hakkınızın olmaması hakkında ne düşünüyorsunuz? Şuan sadece gelişigüzel geçmişteki alışkanlıklarla yapılmış uygulamalar var. Hasta hakları da sadece hekim üzerinde bir baskı oluşturmak için oluşturulmuştur. Benim eşim de kamuda çalışan bir doktor. Ve hasta hakları bölümünden o kadar uyduruk şikâyetlere maruz kaldı ki, o kadar uyduruk savunmalar yazmak zorunda kaldı ki. Hatta bir tanesin de ki bu mobbing’tir, bizzat hastane yöneticisi, eşim hakkında hastayı şikâyette bulunmaya teşvik etti. Elimizde yazılı beyan olmasına rağmen ve daha sonra da hasta da sizi başhekim yardımcısı sizi şikâyet etmemi sağladı dedi. Hiçbir şekilde dönüş olmadı. Aranızda sulh sağlayın denildi. Yani hasta hakları denilen bölüm, yöneticilerin doktorlar üzerinde bir sopa oluşturma aracıdır. Eşinizin bu olayında mahkemeye başvurdunuz mu? Mobbing, yani iş yeri huzuru önemli sonuçta. Yalnız teşebbüste önemli bir suçtur. Yani siz bir hastayı bir hekime karşı kışkırtıp, şikâyet dilekçesi vermesini sağlıyorsunuz ve hekimde bunu size yazılı olarak ispatlıyor. Yöneticiye verdiğimizde kapatalım bu konuyu dedi. Niye? Çünkü sağlık yönetimi bu sistemin insanlarınca yönetiliyor. Eşinizin kamu hastanesinde çalıştığını söylemiştiniz, eşinizin şiddete maruz kalıyor mu sık sık? Evet, maruz kalıyor, söylüyor sık sık. Hatta güvenliği çağırmak zorunda kaldığını bile, hakarete uğradığını söylüyor. Son bir yılda en az üç dört kere sözlü şiddete uğramıştır. Size sıktı yaratan, sorun çıkartan hasta sayısı günde ortalama kaçtır? Çok fazla olmuyor. Özle sektör kamuya göre biraz daha şanslı bu anlamda. Buraya sosyo kültürel seviyesi yüksek insan geldiği için ve para verdiği için, bunun karşılığında ne alacağını bilen bilinçli insanlar geldiği için biz kamudaki arkadaşlara göre daha az sıkıntı yaşıyoruz. Bir de bizim hastayı reddetme şansımız daha yüksek. Yani bir nezaketsizlik gördüğümüz zaman hastayı bloke edebiliyoruz. Kamudaki arkadaşlarımızın maalesef böyle bir imkânı yok. Peki, gelen hastalarınızın “Paranı ben veriyorum, bana bakmak zorundasın!” şeklinde bir söylemleri oldu mu size karşı? Üç yıldır buradayım ve ilk geldiğim birinci ayda bir sorun oldu. Hasta: “ Ben parayı bastırsam tomografi çektirecek misiniz?” dedi. Bende: “ Beyefendi dışarı çıkın, bu tavrınızla sizinle daha fazla devam edemeyiz” dedim. Hastane yönetimi de bu konuda sizin arkanızda olabiliyor yani… Yani özel sektörde biraz daha şanslı olduğumuzu zannediyorum. Ben bir de o konuda hastayı çok rahatsız edecek kelimeleri seçmemeye çalışıyorum, dikkat ediyorum. Teşekkür ediyorum görüşleriniz için… Rica ederim… 137 Not: Görüşme sonlandıktan sonra doktor, çekmecesini açtı ve çekmecenin içerisinden silahını çıkartıp gösterdi. Kendini korumak adına silahı çekmecesinde taşıdığını ve silahın kullanıma hazır bir şekilde olduğunu, sadece emniyet kilidini açıp kullanabileceğini söyledi. 138 Görüşme No 17: Yaş: 46 Cinsiyet: Erkek Alan: Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Kaç yıldır hekimlik yapıyorsunuz? Aşağı yukarı 20. Uzmanlık alanınız nedir? Anestezi ve reanimasyon uzmanıyım. Kaç yıldır özeldesiniz? 11 yıldır. 2003 yılında gerçekleştirilen sağlıkta dönüşüm politikasına dair görüşleriniz nedir? Sağlıkta dönüşüm politikasının 1983’te başlayan ve Turgut Özal hükümeti zamanında başlayan politikanın, IMF reçetesi politikanın devamı olduğunu düşünüyorum. Bütün uygulamalar sağlığın piyasalaştırılması, devletin sağlıkla ilgili harcamalardan kurtulması ve sağlık hizmetlerinin kişilerin, vatandaşların sırtına yıkılmasıyla alakalı ve bunu sağlamak için olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden olumlu bakmıyorum. Peki sizce hiç olumlu yanı olmuş mudur? Tamamıyla devlet kontrolünde ve hani devletin belirlediği kurallar çerçevesinde, vatandaşın hiçe sayılarak yapıldığı bir sağlık hizmetinden biraz daha vatandaşın hizmet alıcı (müşteri gözüyle görüldüğü için), olumsuz yanlarını bir tarafa koyarak söylüyorum, biraz daha en azından beklentilerinin, taleplerinin biçimsel düzeyde bile olsa daha ön plana çıkarıldığı bir sistem kurulmuş gibi görünüyor. Ama bu olumluluk öze ilişkin değil. Hastanelerdeki hiyerarşik yapının değişmesi sizi nasıl etkiledi? Sağlık hizmetlerinin örgütlenmesiyle ilgili değişiklik birkaç aşama içeriyor aslında. Bunlardan bir tanesi önce özerkleştirme sistemi uygulanıyor. Yani mevcut kamu hastaneleri doğrudan doğruya Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği tüm kriterler üzerinden, özellikle de ekonomi 139 kriterleri üzerinden ve ona uygun personel rejimiyle idare edilmekten, daha çok bağımsız ama yine teorik olarak ya da hukuken kamuya bağlı ama özerk yönetimlere çeviriyor ki; bunları kamu hastaneleri birliği şeklinde tarif edilmiş. Bu daha sonra kamu hastaneleri birliklerinin de özelleştirilmesi ön görülüyor, eğitim hastaneleri dışında kalanların özelleştirilmesi öngörülüyor. Mevcut ya da gündeme getirilen sağlıkta dönüşüm programında. Bunun henüz ilk aşaması tamamlanmış değil. Henüz özerkleşme ve kamu hastaneleri birliği kurulmuş değil. Bunda Danıştay’dan dönen bazı maddelerin, hükümlerin ve uygulamanın zaman almasının etkisi var. Ama bu tamamıyla “kamu sağlık kurumları”nı birer “sağlık işletmesi”ne, kar amacı güden sağlık işletmelerine çevirme mantığı üzerinde kurulu. Çünkü kar etmeyen kurumu zaten özele satması mümkün değil. Dolayısıyla bunları kar eden kurumlar haline getirip daha sonra özel sektöre satılmasını içeriyor. Bu yönüyle de sosyal devlet anlayışıyla ve sağlıkla ilgili sosyal politikaların tamamına aykırı bir durum oluşturuyor diye düşünüyorum. Ve sonuçları itibariyle de, özellikle yoksul ve sağlığa harcayacak ekstra parası olamayan halk kesimlerinin ciddi anlamda aleyhine işleyeceğini düşünüyorum. Bu dönüşüm politikalarının hasta-hekim ilişkisine nasıl yansıdığını düşünüyorsunuz? Şimdi hasta-hekim ilişkileri Türkiye’de öteden beri problemliydi. Dönüşümden önce de problemliydi. Biraz çubuk terse büküldü gibi duruyor. Eskiden hekimlerin bir çeşit dokunulmazlığı vardı. Hekimler işte hastaya çoğu zaman çok insanca davranmıyorlardı. Bunun çeşitli sebepleri açıklanabilir, hekimler camiasından bakıldığı zaman. İşte ekonomik şartlar vs., çalışma şartlarının kötülüğü vs. gibi savunulabilir ama sonuçta ortada net bir durum vardı ki yani hekimler hastalara çok iyi muamele etmiyorlardı. Şimdi ortaya çıkan durum tam tersine döndü. Hastalar hekimlere iyi muamele etmiyorlar. Çünkü hizmeti satın alıyor. Satın alan pozisyonda görüyorlar kendilerini. Gerçek durum tam olarak öyle olmasa bile, mevcut kamu daha doğrusu sağlık hizmetlerinin finansman sistemine göre, tam anlamıyla sağlık hizmetlerini satın alan pozisyonda olmasa bile öyleymiş gibi hissettiriliyor, özellikle devlet tarafından. Sağlık hizmetleriyle birlikte sağlık hizmeti sunanları da bir ölçüde satın aldığını düşünüyor. Sonuç olarak da bugüne kadar birikmiş olduğu, özellikle de sağlıkçılara karşı biriktirmiş olduğu öfkesini, belki de haklı olan öfkesini, haksız bir şekilde ortaya koyuyor., ortaya çıkarıyor. Sonuçta eskiden hekimler bana bir şey olmaz düşüncesindeydiler, şimdi hasta bana bir şey olmaz düşüncesinde. Ve bir çeşit hastaların hekimlerden intikam alma durumu söz konusu. 140 Peki tıp alanında aşırı uzmanlaşmanın mesleki deformasyona yol açtığını düşünüyor musunuz? Bazı durumlarda. Biraz açmanızı rica etsem? Şimdi, bu tıp eğitimi uzun bir eğitim. Bu uzun eğitim önce genel tıp eğitimiyle başlıyor. Sonra genel uzmanlık eğitimine, sonra yandal uzmanlıklarına doğru dönüşüyor. Eğer bu eğitim, ilk iki kademesinde, yani tıp eğitimi ve uzmanlık eğitimi, genel uzmanlık eğitimi aşamasında eğitim sağlam bir şekilde kurgulanır ve meslek sağlam bir şekilde icra edilecek şekilde organize olunursa, aşırı uzmanlaşma sadece sınırlı bir alanda kalacaktır ve tıp mesleğinin icrasında çok olumsuz değil olumlu yönde katkıda bulunacaktır. Spesifik problemlerin çözülmesiyle sınırlı kalacaktır. Ama bizim ülkemizde, uygulamada bu bir reklam malzemesi haline getirildiği için, özellikle bu ticarileşmenin artmasından sonra, hasta talebi giderek spesifik olmamakla beraber kendi alanı veya hastalığı spesifik olmamakla beraber, konuyla ilgili en spesifik uzmana, en ileri, en üst düzeydeki uzmana doğru gitme ve bu şekilde hizmet alma eğilimi hastalarda daha giderek artıyor, belirginleşiyor. Bunun sonucu da hem onlarda çok fazla yığılma oluyor hem de mesleğin diğer alanlarını genel alanlarını icra edenler de bir şey, meslekten kopuşu gündeme getiriyor. Dolayısıyla bizim ülkemiz özgülünde olumsuz sonuçlar doğurabilen bir yapısı var ama gerçekte tabi ki uzmanlaşma, ileri uzmanlaşma uygun şekilde kullanıldığında sağlık hizmetlerinin uygulanmasında veya hastalara sağlık hizmeti verilmesinde çok bilimsel gelişme açısından da çok yararlı bir şey. Hekimlik mesleğinin Türkiye’de itibar kaybettiğini düşünüyor musunuz? Düşünüyorum. Bu da aynen bu az önce bahsettiğimiz ikili karşılıklı duruşla alakalı bir şey. Önceden de aslında çok itibarlı bir meslek değildi ama korkulan, herkesin işi düştüğü için, çok fazla ses çıkarılamayan bir meslek durumundaydı. İtibarlıymış gibi görünüyordu aslında o zaman da çok itibarlı değildi, son 30 yıl için söylüyorum. Ama burada işte hastaların müşteri haline getirilmesi ve kendini öyle hissetmesi ile hekimlerin biraz dahakorumasız, eskiye göre kalmasının ardından hizmet alanlarda, hastalarda var olan -eski sistemden kaynaklı- hekimlere duyulan öfke, kendini çok daha fazla açığa çıkartıyor. Ve açığa çıkardıkça da bu tür şeyler kronikleşerek ilerler. Giderek daha fazla kendini saygısızlık olarak ifade etmeye başlıyor. 141 Peki son 10 yılda artan şiddet olaylarının bu sağlıkta dönüşümle bir bağı olduğunu düşünüyor musunuz? Düşünüyorum. Zaten daha önceki sözlerimde de bunu ifade etmeye çalıştım. Hastalar, hekimlere karşı büyük bir öfke içindeydi, eskiden de öfke içindeydi. Bunun çeşitli sebepleri var ama yine sağlık hizmetlerinin organizasyonuyla ilgili, kısmen hekimlerden de kaynaklı veya büyük ölçüde bu sistemin uygulayışının yarattığı sorunlardan kaynaklı. Fakat eskiden bu tepkilerini, öfkelerini gösteremiyorlardı. Fakat şimdi daha kendini güvenceli, daha devlet tarafından korunurmuş gibi hissettiklerinden çok daha fazla gösteriyorlar, çok daha rahat gösteriyorlar. Ve sonuçlar da bunu şu anlamda doğruluyor; şiddet uygulayan, özellikle de bu şiddet fiili (dayak vs.) dönüşmeden uygulanırsa hastalar tarafından hasta herhangi bir yaptırım veya zararla karşılaşmıyorlar. Çok daha rahat davranabiliyorlar bu yüzden. Şiddet olaylarının artmış olması mesleki verimliliğinizi ne yönde etkiliyor? (Yani motivasyon anlamında, mesleğe bakış açınız itibariyle…) Benim açımdan bir sorun oluşturmuyor. Çünkü ben öteden beri, geçmişte de hastaların çoğu zaman haklı olduğunu düşünüyordum, şimdi de çoğu zaman haklı olduğunu düşünüyorum. Bu şiddet uygulamaya “hak” anlamında değil. Genellikle birçoğu mağdurluklardan, mağduriyetlerden kaynaklı öfkelerin ürünü olarak çıkıyor. Elbette bunun şiddet kısmına biz hepimiz karşıyız. Tabi ki şiddet uygulaması mümkün değil ya da savunulabilir bir şey değil, hastaların hekimlere karşı. Ama ben biraz daha hastaların cephesinden bakmayı seviyorum. Dolayısıyla mümkün olduğu kadar mağdur etmemeye çalışmak daha ön plana çıkıyor. Ama “her arkadaşımız da böyle midir?” bilmiyorum. Birçoğunda hastalara karşı benzer bir hastaların hekimlere gösterdiğine benzer bir- reaksiyon oluşturduğunu da biliyorum. Peki siz hiç şiddete uğradınız mı? Evet. Ne tür bir şiddete uğradınız? (Fiziksel, sözlü…) Fiziksel şiddete dönüşemedi. Fiziksel şiddete dönüşme eğiliminde bir girişimdi. Fakat hani buna hem çevredekiler hem acil serviste bulunan diğer personel, güvenlik görevlileri engel oldular. Ama hani bu daha çok üzgün, yorgun, öfkeli bir, yakınlarını kaybetmiş oldukları için öfkeli bir hasta yakınlarının genel bir reaksiyonu şeklindeydi. Tek direkt bana yönelmemişti, bütün acil serviste o anda bulunanlara, sağlık personeline yönelmişti. Burada benim açımdan 142 daha önemli olanı hani bu fiziksel şiddete uğrayan arkadaşlarımız da oldu, aynı olayda. Bu bir parti ilçe başkanının vefatı… Hastane dışında ölmüş ve ölü olarak hastaneye getirildi. Bir şey yapılamadı sonuç itibariyle, sonuç alınamadı. Bunun üzerine oluşan bir reaksiyon ve öfke, işte geç kalındığına falan dair iddiaları oldu hasta yakınlarının ki gerçek olmadığı halde, böyle iddiaları oldu. Benim için daha önemli olanı bunun daha sonra medyaya verilip, medya tarafından da bir sağlık skandalı olarak, hiçbir şey olmadığı halde, yansıtılmasıydı. Benim açımdan şiddetin bir yanı da buydu yani. Medyanın şiddeti. Yani hasta yakınlarını değil, medyanın şiddeti… Medyanın şiddeti benim açımdan daha önemli. Çünkü hastalar o anda, sonuç itibariyle öfkeli bir topluluk. Yakınlarını kaybetmişler, sinirliler, bekledikleri, düşündükleri gibi sonuçlanmamış olay. Ama bunun medya tarafından bir, ne olup ne bittiği anlaşılmadan, sorulmadan, öğrenilmeden, bir bilgi alınmadan direkt bir sağlık skandalı olarak yansıtılması o zaman benim açımdan en önemli, şiddetin daha üst bir boyutu olarak bize yansımıştı. Peki bu olay hastane tutanaklarına geçti mi? Herhangi bir mahkemeye ya da şikayette bulundunuz mu? Yok, hayır hayır. Hayır zaten herhangi bir problem… Hastane mahkemeye verdi galiba. Kişisel olarak hiçbirimizin ismi geçmedi çünkü kişisel bir olay değildi. Hastane bununla ilgili düzeltme isteklerinde o zaman bulundu, televizyon kanallarıyla ilgili, birkaç televizyon kanalıyla ilgili. Ama sonuç ne oldu bilmiyorum, onu takip etmedim. Ancak hani bildiğimiz konu şu; hiçbirimize gelip bugün burada ne oldu diye sormadan yapılan bir haberdi. Ve bunun da şiddeti körükleyen bir yanı olduğunu düşünüyorum, etkili olduğunu düşünüyorum medyanın. Peki şiddete uğramanızın sorumluluğu kimde sizce? Kimi sorumlu görüyorsunuz? Tek bir sorumlu bulamayız bunun için. Mutlaka sağlık sistemi öncelikle sorumlu. Hastaların yeterince bilgilendirilmesini sağlayacak ortamların bulunmaması belki sorumlu. Bundan önceki, yani o güne gelene kadar sağlık sistemiyle halk arasında duyulan güvensizlik, benim hastama zaten bakılmaz kamu hastanesinde psikolojisi sorumlu. Kuşkusuz ki toplumda genel anlamda var olan şiddet eğilimi, mutsuzluk, sisteme olan reaksiyonlar ve bunun çabuk öfke patlamalarına dönüşebilmesi sorumlu. Yani tek bir sorumlu aramak mümkün değil. Burada önemli olan sorumlu düzeyde bulunanların bu konuyla ilgili neler yapabileceği. Ki bunlardan bir kısmı bize, sağlık sektörüne, sağlık sistemine ait sorunlarsa, bir kısmı da elbette ki 143 medyadır. Bu da çok önemli bir şey körüklenmesinde. Bu anlamda herkesin sorumluluğu işte sonuçta var. Ama en son sorumlu olan herhalde hekim ve hastadır diye düşünüyorum. Şiddetin çözümünün nereden geçtiğini düşünüyorsunuz ve bu konuda kime sorumluluk yüklüyorsunuz? Şiddetin dediğim gibi, toplumsal bir mesele bu. Bunda tek bir konu üzerinden hareket edemeyiz. Yani şiddet sadece sağlık alanında yer almıyor toplumda. İşte yakın zamanda yeni örneği oldu. Trafikte yol kavgasından bile insanlar birbirlerini öldürebiliyorlar sonuçta. Her gün her yerde bu tür işte saçma sapan, incir çekirdeğini doldurmayacak, tamir edilecek meselelerden kavgalar çıkıyor, insanlar birbirlerine şiddet uyguluyorlar. Dolayısıyla meseleye sadece sağlık sistemiyle, sağlık alanıyla ilgili gibi bakmak bize bir şey kazandırmıyor çok fazla. Kuşkusuz bunun kendi içindeki özgün yanları da vardır ki… Hani mağdurların ve hastaların, buna ilişkin psikolojik yapının bulunduğunu peşinen kabul etmek gerekir. Ancak şiddet sorununun çözümü genel anlamda şiddeti dışlayan bir toplumsal yapı oluşmasıyla mümkün olabilir. Mevcut sistem her yönüyle şiddeti körükleyen bir sistem. Hani şudur sorumlusu, bu şöyle olursa bu düzelir diyebileceğimiz bir şey olduğuna ben inanmıyorum. Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı? Teşekkür ederim. Ben teşekkür ederim… 144 Görüşme No 18: Yaş: 33 Cinsiyet: Kadın Alan: Göğüs Hastalıkları 2003 yılında gerçekleştirilen sağlıkta dönüşüm politikasına dair düşünceleriniz nelerdir? Olumlu ya da olumsuz yanları? Çok olumlu gelişmeler olduğunu düşünmüyorum açıkçası… Hekime şiddetin arttığını düşünüyorum özellikle şu son zamanlarda. Benim birebir yaşadığım şeyler oldu bunun üzerine. Umarım ilerde daha iyi şeyler olur, hani bu anlamda iyileştirici şeyler olur. Ama maalesef şuan giderek şiddetin hem hekime hem sözlü hem fiziki olarak arttığını düşünüyorum açıkçası. Olumlu yanı olduğunu düşünüyor musunuz peki? Yani şuan olumlu çok bir gelişme görmedim hekimler adına. Çok tedbir alınmıyor daha doğrusu, ne kadar böyle bir şey yapılsa da bir politika uygulansa da hekimlere yönelik herhangi bir tedbir alındığını düşünmüyorum güvence anlamında. Peki, hastalar açısından, mesela SGK’lıların bazı sağlık hizmetlerinden yararlanması açısından bir olumlu etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Tabii ki de, yani sonuçta hastalar hem özel hem devlet hastanelerinde yeterince hizmet alabiliyorlar. Kaliteli bir hizmet aldıklarını düşünüyorum ben her ne kadar onlar öyle düşünmese de. 2003 yılında gerçekleştirilen sağlıkta dönüşüm politikaları hastanelerdeki hiyerarşik yapıy ı(supervisor, başhemşire gibi) nasıl etkilemiştir? Olumsuz etkilediğini düşünmüyorum. Yani zaten önceden de vardı bu yapı, şuan yazıya dökülmüş oldu. Hiyerarşik yapı her zaman var zaten. Bu dönüşüm politikalarının, hasta- hekim ilişkilerine etkisi nasıl olmuştur? Olumlu yanları da olabilir ama sanki hastalar, Hasta hakları biraz daha ön planda tutuluyor hekimlerden ziyade. Hasta şikâyetleri daha ön plana alınıyor. Hekimler bu konuda biraz daha ılımlı davranmak zorunda kalıyor, daha alttan almak zorunda kalıyor. Bu tabi hastanın kendine olan güvenini artırıyor ve hekim üzerinde daha çok söz sahibi olma hakkı hissettiriyor. Ve tabi hekime karşı şiddeti artırdığını düşünüyorum ben. Hekimlerin bu anlamda kendilerini koruması çok fazla engellenmiş oluyor. Hastalara daha çok söz hakkı verildiği için olumlu olarak çok bir şey görmedim açıkçası. Siz özel hastanede çalıştığınız için fazla hastaya bakmakla sorumlu olmuyorsunuz, devlet hastanesinde çalışan doktorlara göre. Onlar hastayı giderek bir nesne olarak görmeye başlamış durumda, ama sizde herhalde öyle bir durum söz konusu değil? 145 Dışarıdan bakıldığında öyle görülebilir ama devlet hastanelerinden çok bir farkı kalmadı açıkçası özel hastanelerin. İlerleyen dönemlerde daha da kötü olacağını düşünüyorum bu sağlık politikalarındaki yeniliklerden dolayı. Yani bizim günlük baktığımız hasta sayısı otuz ile kırkı buluyor bazen. Altmış yetmiş hasta bakan bazı bölümlerde var. Tabi ki üniversite hastanelerinde, devlet hastanelerinde yoğunluk daha fazla, bizim hasta sayımızın üç dört katı olduğunu duyuyorum ama sonuçta günlük kırk elli hasta bile bir hekim için bence çok fazla, kaliteli hasta değerlendirmesi anlamında. Zaten hem devlet hem üniversite hastanelerinde yeterince hizmet alamadığı için insanlar daha çok özele kaymaya başladılar. Dolayısıyla özel hastanelerdeki hizmet kalitesi de düşmeye başladı. Umarım bu konuda iyileştirmeler olur. Özel hastanelerin devlet hastanelerinden bir farkı kalmadı açıkçası. Elimizden geldiğince yetişmeye çalışıyoruz. Önceden on - on beş hastaya bakılırken şimdi hasta sayısı çok fazla arttı. Çünkü hastalar özelde daha iyi hizmet verildiğini görünce özele kaymaya başladı, devlette de hem sıra anlamında hem tedavi hizmeti aldığında gecikmeler oluyor, iki üç ay sonrasına randevu veriliyor, burada hasta geldiği anda hekim boşsa hemen giriş yaptırıp muayene olabiliyor. Burada bir anlamda özel sektörün kazancını artırmak anlamında hekimler kullanılıyor açıkçası. Aşırı uzmanlaşmanın, mesleki deformasyona ya da mesleki itibar kaybına yol açtığını düşünüyor musunuz? Kesinlikle yani sonuçta branşlaşma arttıkça bazı bölümlere karşı olan bilginiz azalıyor. Sadece kendi alanınıza yoğunlaşıyorsunuz, dolayısıyla sürekli hastaları en ufak bir farklı bölüme ait semptom düşündüğünüzde farklı branşa yönlendirmek zorunda kalıyorsunuz. Tetkik anlamında da kısıtlanma olduğu için özellikle SGK tarafından, kendi branşınızda çok fazla tetkik yapma şansınız olmuyor maalesef. Başka alana mecburen sevk etmek zorunda kalıyorsunuz tabi bazı durumlarda mecburen tedavi, tanı anlamında farklı bölümlere göndermek zorunda kalıyorsunuz o ayrı ama tetkik kısıtlaması bakımından sıkıntılar var. Kendi bölümümüzde çok fazla tetkik isteyemediğimiz için, hasta mağdur oluyor devamlı. Gün içerisinde iki bölümden fazla muayene olmak SGK tarafından yasaklandı. Böyle olunca da hasta başka gün gelmek zorunda kalıyor. Bu anlamda hasta da mağdur oluyor. Branşlaşma olduğu için hekimde çok fazla yetişemiyor hastanın diğer sorunlarına. O anlık belki rahatlamasını sağlayabiliyor ama hasta biraz mağdur oluyor. Geçici çözümler sağlıyoruz hastalara. Son on yıldaki değişimlerin şiddet olaylarında etkili olduğunu düşünüyor musunuz? Kesinlikle… Peki, bu şiddet olaylarının artması mesleki verimliliğinizi nasıl etkiledi? Tabi ki olumsuz etkiliyor, hem de çok olumsuz etkiliyor. Ben özellikle hekim olarak çok özverili çalıştığımı düşünüyorum, hastalara elimden geldiğince hem tanı hem tedavi anlamında yardımcı oluyorum. Burası tıp merkezi olduğu için ayaktan tedavi ediyoruz. Bazı hastalar çok kötü durumda gelebiliyorlar. Başka hastanelerde hasta mağdur olmasın diye yardımcı olmaya çalışıyorum elimden geldiğince. Sonuçta gittiğinde hemen hizmet alamıyor, acillerdeki hizmet çok kötü bazı hastanelerde maalesef. Dolayısıyla hasta başka hastanelere 146 gittiği zaman tekrar size geri dönüyor, çünkü çözüm alamıyor. Siz üst merkeze sevk etmek zorunda kalsanız bile, hastaya o anlık tedavi yapılıyor. Ben hastayı ayaktan tedavi etsem bile, hastayı en iyi şekilde rahatlatmaya çalışıyorum. Bizi de zora sokuyor ister istemez. Öyle olunca da sıkıntılar yaşanıyor. Mesleki verimliliğimi de etkiliyor. Hastayı da etkiliyor doğal olarak. Hasta uzaktan geliyorsa nasıl hemen çözüm bulacaksın? Yani hastanelerde hemen çözüm bulunamıyor ve hasta mecburen tekrar gelmek zorunda kalıyor. Bu da hem maddi hem manevi kayba neden oluyor. Bizde dolayısıyla hem bir yandan yeni gelen muayene hastalarını bir yandan kontrole gelen hastaları tedavi ediyoruz. Gün içerisinde çok yoğun tempoda çalışmak zorunda kalıyoruz bu da ister istemez belli bir zamandan sonra zihin yorgunluğuna ve beden yorgunluğuna neden oluyor. Bu da verimliliği düşürüyor. Şiddet olayları verimliliğinizin düşmesine neden oluyor mu? Siz de tedirginlik yaratıyor mu? Tabi ki, acaba bir şey atladım mı bir şey kaçırdım mı diye insan ister istemez o günün akşamında düşünüyor. Acaba şu hastaya ne yaptım, şu hastaya eksik bir şey yazdım mı diye düşünüyorum. Çünkü gün içerisinde dikkatiniz dağılabiliyor. Hastalarda zaten hekime karşı saldırı, şiddet var, yani sözlü ya da fiziksel, Allah’a şükür fiziksel olarak bir şiddete maruz kalmadık, ama sözlü olarak şiddete maruz kalıyorsunuz. İnsanı ister istemez bu da psikolojik olarak etkiliyor, üzüyor. Sonuçta siz bir emek veriyorsunuz, iyi niyetle bir şey yapmaya çalışıyorsunuz ama insanlar size farklı şekilde teşekkür olarak geri iade ediyor. Son beş yılda şiddete uğradınız mı? Sözlü olarak, evet uğradım. Yakın zamanda da uğradım zaten. Geçen hafta içinde bir olay yaşadım. Hakarete uğradım telefonda bir hastamın yakını tarafından. Mahkemeye başvurdunuz mu peki? Bizim hastanenin avukatına başvurdum. Ama tabi şimdi öyle bir şey ki sonuçta siz orda bireysel olarak avukat tutmak zorundasınız ya da gidip dilekçe vererek mahkemeye başvurmak zorundasınız. Ama Türkiye ‘de hak hukuk nasıl işliyor görüyoruz son zamanlarda. Dolayısıyla geri dönüm olmayacağını düşünerek vazgeçmek zorunda kaldım. Ama tabi beni çok etkiledi bu durum. Hala içimde bir ukde olarak kaldı. Bir dava açmak isteseniz kişisel olarak maddi açıdan külfeti çok fazla. Bir dilekçe vererek mahkemeye başvurduğunuzda hakarete uğradığınız için, hiçbir şekilde sonuç alınamıyor, belki dava bile açılmıyor. Şahsi olarak avukat tutmak istediğinizde çok fazla para istiyorlar. Onlar da sonuçta yıllarca emek vermişler, avukatlar da tabi ki kazanacaklar. Ama küçük bir dava için de o kadar para alınması gerekmez. Hasta belki ceza almayacak, ya da farklı sonuçlar olacak, o süreçte belki üzüleceğim veya hasta yakınları farklı şekilde bana tepkiler verecek. Korkma değil ama kesinlikle. İnsan istemez geriliyor, lanet olsun diyip Allah’a havale ediyorsun. Şiddete uğramanızdan kimi sorumlu görüyorsunuz? Hükümetin sağlık politikalarını sorumlu görüyorum. Hekimlere karşı halkı kışkırtıyorlar, ben öyle olduğunu düşünüyorum. Türk Tabipler Birliği bizim hakkımızı savunmaya çalışsa da, bu 147 konu da çok etkili olduğunu düşünmüyorum. Tam tersine hükümetle zıtlaştıkça onlarda bize farklı şekillerde yansıtıyorlar. Mesela Hasta Haklarının olması ve Doktor Hakları diye bir hakkınızın olmaması… Evet, çok güzel bir konuya değindiniz Hasta Hakları konusuna… Zaten devlet 2006’dan beri hekim seçme hakkı, Hasta Hakları falan adı altında bir takım şeyler çıkarıyor. Ben bunu mecburi hizmette çok yaşadım. Branş hastanesinde mecburi hizmet yaptım ve orda çalışırken çömez muamelesi, yeni hekim muamelesi görüyorsunuz. “Sende iyi hasta bak, çok hastan olsun” gibi muamele yapıyorlar. Hasta Hakları diye bir şey çıkarıldı, Hasta Haklarıyla ilgilenen bir kişi görevlendirildi hastanede. Hasta ve hasta yakınlarına giderek: “ Hekimden şikâyetiniz var mı? Nasıl bakılıyorsunuz?” şeklinde soruyorlar. Ben birebir şahit oldum. Doğal olarak hekimde devamlı yanlış bir şey yapmayım bir şey olmasın diye düşünüyor. Hastaya en ufak sinirlenmeniz, tepki göstermeniz de bile farklı şekilde size dönebiliyor. Hakkınızda şikâyet var deniliyor ve yazılı savunma vermek zorunda kalıyorsun. Bunu yaşayan arkadaşlarım da var. Türkiye öyle bir hale geldi ki artık herkes hekim gibi davranmaya başladı. Hastalar bizden daha çok bilgili, geliyorlar şu tetkiki istiyorum, ben şu tetkiki yaptıracağım şeklinde davranıyorlar. Bazen öyle bir noktaya geliyorsunuz ki tamam yaptır o zaman, bak sonucuna da, ne halin varsa gör diyesiniz geliyor. Ama maalesef o noktaya getirildi. Daha önceki sağlık politikaları yanlıştı şimdi birtakım düzenlemeler getirilerek bunlar düzeltilmeye çalışılırken tam tersi iyice kötüye gitmeye başladı. Şiddetin çözümünün nereden geçtiğini düşünüyorsunuz? Bu konuda kimlere sorumluluk yüklüyorsunuz? Yaptırım uygulanması lazım en başta. Bugün, duymuşsunuzdur belki, bir asistan hekim arkadaş, hasta yakını tarafından hasta kaybedildiği için darp edilmiş. Bizler de hekimiz sonuçta herkesin başına gelebilir. Bu yüzden psikolojik bunalıma girip intihar eden hekimleri de biliyoruz. Şu ana kadar hiçbir şey yapılmadı, çözüm getirilmedi buna. İnsanlar daha da cesaretlendi. En basitinden darp eden insanlar serbest bırakılıyor. Buna polisinde yapabileceği bir şey yok çünkü belli bir cezai yaptırım yok. Onlarda yasada belirtilen neyse onlar da onu yapmak zorunda kalıyorlar, yasal olarak da bir uygulama yok. Adam öldürsen bile bir buçuk yıl hapis cezası veriliyor. Verilen cezaların elle tutulur bir yanı yok. Sonuçta sırf darp ya da sözlü saldırı olsa bile tazminat talep etseniz bile 1000-1500tl tazminat alıyorsunuz. Hiçbir değeri yok yani, uğraştığınıza değmiyor. Bu stresi yaşadığınıza değmiyor. Amaç o kişiden tazminat almak değil ama sizde ister istemez “Bunun için mi uğraşıyoruz bu kadar?” diye düşünüyorsunuz. Sözlü ya da fiziksel şiddete karşı tepki verdiğiniz zaman daha farklı şekilde size dönüyor, daha şiddetli bir biçimde. Bu yüzden de cezai bir yaptırım olması lazım. Ama gerçekten elle tutulur bir şekilde, insanları korkutacak şekilde cezai bir uygulama olması gerektiğini düşünüyorum. Verilen tıp eğitiminde hastalarla olan iletişim ile ilgili bir dersin olması gerektiğini düşünüyor musunuz? Çünkü bazı doktorlar var ki hasta ile nasıl iletişim kuracağını bilmiyor… 148 Tabii ki, ama biraz da insanın kişilik yapısıyla alakalı. Sonuçta insanları belli bir yaştan sonra bu konuda eğitmek zor olabilir. Ama bence böyle bir eğitimin pozitif yanları olacaktır. Üniversiteyi kazandığınız zaman bir uyum eğitimi veriliyor, ama özellikle “Hastalarla karşılıklı iletişim nasıl olmalı?” şeklindeki bir konuda hocaların eğitim, seminer vermesi gerektiğini düşünüyorum. Ama sonuçta karşınızdaki insanlarında eğitilmesi lazım, sadece hekimlerin değil. Size sıktı yaratan, sorun çıkartan hasta sayısı günde ortalama kaçtır? Günlük olarak söyleyemeyeceğim. Burada bir buçuk yıldır çalışıyorum ve şuana kadar iki kere sözlü şiddete maruz kaldım. Peki devlet hastanesinde çalışırken kaç kere şiddete uğradığınız? Devlette çalışırken iki kez şiddete uğradım. Yani iki yılda iki kez. O da sözlü şiddet şeklindeydi, fiziksel değildi. Bunun nedeni de sonuçta devlette yoğun bir şekilde çalışıyorsunuz, çok fazla hastaya bakıldığı için sırada bekleyen hastalar sorun çıkarıyorlardı. Hastaya fazla vakit ayıramıyorsunuz ama en azından beş dakika ayırmanız gerekiyor ve ona bile laf ediyorlardı. Muayene etmek istiyorsunuz, hasta: “ Aaa sen sırtımı mı dinleyeceksin!” şeklinde tepkiler veriyorlar. Öyle şeylerle karşılaşıyorsunuz ki, sizin yaptığınız ona normal gelmiyor, anormal geliyor. Sorunda buradan kaynaklanıyor zaten. Sonra hasta ve hasta yakını: “ Siz bizim üzerimizden para kazanıyorsunuz. Bizim vergilerimizle maaşlarınızı alıyorsunuz.” şeklinde tepkiler veriyor. Bir hasta acil olarak geldi ve alerji testi yaptırmak istedi. Acilde alerji testi yapılmadığını söylediğimizde küfür ederek gitti. Böyle saçma sapan şeylerle karşılaşmak zorunda kalıyoruz. Böyle şeyler can sıkıcı şeyler ve diyorsunuz ki: “Biz bunu hak etmiyoruz!”. Ben kendi adıma hastalarla olan ilişkimin çok iyi olduğunu düşünüyorum ama bazen arada arıza tipler çıkabiliyor, yapacak bir şey yok. Her meslek grubunda vardır herhalde. İnsanları eğitmek isteseniz bile artık insanların eğitilir bir yanı yok maalesef. Sadece hekimlerin değil insanların halkın da eğitilmesi lazım. Çok teşekkür ederim görüşleriniz için… Ben teşekkür ederim… 149 Görüşme No 19: Yaş: 25 Cinsiyet: Kadın (Hasta Yakını) Kaç yaşındasınız? 25 Eğitim durumunuz nedir? Üniversite öğrencisiyim. Sizin ve yakını olduğunuz hastanın sosyal güvencesi nedir? SSK. Hastaneye gitmeniz gerektiğinde acile mi gitmeyi tercih ediyorsunuz, polikliniğe mi? Aslında polikliniğe gitmeyi tercih ederiz ama çok geç sıra geldiğinden dolayı acili tercih ediyoruz. Genelde böyle oluyor. Polikliniğe gittiğimiz de oluyor ama çok geç sıra geliyor. Ondan dolayı pek tercih etmiyoruz. Devlet hastanesini mi tercih ediyorsunuz, özel hastaneyi mi? Devlet hastanesine gitmeyi tercih ediyoruz. Maddi durumdan dolayı. Son 10 yıldır sağlık alanında değişen politikalardan haberdar mısınız? Tamamından olmasa da az çok hastaneye gittiğinde görüyorsun yani nelerin değiştiğini, mesela eskiden hastanelerde tomografi veya, benim götürdüğüm hastalar genellikle fıtık falan olduğu için… Eskiden para alınmıyordu MR’lar için ama şimdi her sayfası için ayrıca para vermen gerekiyor. Hastaneye gittiğinde daha çok bekliyorsun. MR için üç ay sonrasına mesela randevu veriliyor. Eskiden bu kadar şey değildi. Son dönemde özellikle performansa bağlı olarak doktorların ücretlendirilmesinden dolayı hasta içeri girdiğinde hastayla fazla ilgilenmiyor, sadece sayısına bakıyor artık doktorlar. Bunun da performansla ilgili olduğunu düşünüyorum. Çünkü onlar da ona göre para alıyorlar, baktığı kişiye göre. Fazla bakmıyor, böyle bir-iki şey sorup gönderiyor. Genelde herkese aynı uygulamayı yapıyorlar. Gittiğiniz hastanelerdeki sağlık hizmetlerinden memnun musunuz? Yani genelde değiliz ama gideceğimiz başka yer de yok, mecburen gidiyoruz. Ne tür memnuniyetsizlikleriniz var? Doktor hastayla ilgilenmiyor, geçiştiriyor mesela hastayı. Veya tam bilgi vermiyor hastanın hastalığı hakkında. Bir tahlil yapılacağı zaman sonucunu göstermek için peşinden koşmak 150 zorundasın sürekli. Veya oradaki sonucu alıp götürüp başka bir yere gösteremiyorsun bu alanda zorluk gösteriyorlar. Bu yüzden zorlanıyoruz genellikle. Gittiğiniz hastanelerde hekimlerin aldığı teşhis ve tedavi kararlarına güven duyuyor musunuz? Yani duymuyoruz. Özellikle dediğim gibi bu performansa bağlı olması bizi biraz daha kaygılandırıyor. Mesela son dönemde gidildiğinde birçok doktor, ben en azından gittiğimde, birçok doktor hastaya bakar bakmaz ameliyat diyor. Bu da insanı kaygılandırıyor yani. Gittiğin gibi bir şeye bakıyor ve doktor sana direkt ameliyat diyor. Şöyle düşünüyor ister istemez insan. Hani ameliyat başına para aldığı için mi herkese direkt ameliyat öneriyor diye düşünüyor. Bu yüzden güvenmiyoruz. Hastalık ve tedavi hakkında hekimlerin yeterli bilgiyi verdiğini düşünüyor musunuz? Yok, vermiyor sadece eline bir kâğıt veriyor. Hani sonuçta hasta da fazla bilmediğinden dolayı kâğıdı okuyup ona göre dolduruyor ama onlar, o kâğıdı imzalarken tüm bilgiler verilmiş gibi davranıyor. Kendileri anlatmıyor yani. Bu tarif ettiğiniz güvensizlik hekimle aranızda bir gerilime neden oluyor mu, oldu mu daha önce? Tabi oluyor, oldu. Anlatmak ister misiniz? Tabi anlatmak isterim. Mesela en son annemi götürdüğümüzde böyle bir şey yaşamıştık. Annem 15 gün boyunca hastanede kaldı. Hekim mesela gelip annemin, bel fıtığından dolayı gitmiştik, fıtığının küçük olduğunu ama ameliyat gerektiğini söyledi. Biz de ister istemez hani endişelendik. Eğer fıtığı küçükse neden bu kadar erken zamanda ameliyat yapılıyor. Ama doktor herhangi bir cevap vermiyordu. Gelip direkt girip çıkıyordu. Bir şey sorduğumuzda cevap vermiyordu buna. Sonunda ilgilenmediği için hakarete varan noktalara geldi. Yani istemeyerek de olsa, sonuçta ilgilenmesi gerekiyordu hastayla. Gelip sadece ameliyat diyip çıkıyordu. Bu yüzden baya kötü oldu, tartıştık. Bu hastane tutanaklarına geçen bir olay mıydı? Hastane tutanaklarına geçmedi. Çünkü haklı olan bizdik. Doktor bundan dolayı da şey yapmadı. Aslında ben tutanakların, yani gidip şikâyet edip tutanaklara geçmesini istedim. Ama ailem, annem hastanede yattığından dolayı, bunun sonucunun ona kötü şekilde yansıyacağını düşünerek şikâyetçi olmama engel oldular. Doktor da herhangi bir şikâyette bulunmadı. Çünkü biz haklıydık yani. Daha sonrasında istediklerimizi doktor kendisi yaptı. Dediniz ya hakarete varan şeyler yaşadık. Bunlar sizin sık sık yaşadığınız şeyler midir? Yoksa bu sizin için tekil bir olay mıydı? Yani sık sık yaşamadığım şeyler. O zaman 15 gün boyunca annemin yanında kendim kalmıştım. Doktora bir bilgi sorduğumda, ne yapılması gerektiğini sorduğumda doktor cevap 151 vermiyordu. Bunun nedeni de benim doktora güven, direkt fıtığın küçük olmasını söyleyip ameliyatı önermesi… Ben de sonuçları gidip istedim. Dedim, götürüp başka bir doktora göstermek istiyorum bunu. Ve bunu gidip doktorun sekreteriyle açık bir şekilde konuştum. Yani hani bunu yapanlar çok, doktordan gizli gidip raporları alıp götürüp, başka yerlere gösterenler falan da var. Ama ben hani doktora da doktorun sekreterine de bunu söyleyerek gidip şey yaptım. Gittim dedim hani biz başka doktora da göstermek istiyoruz. Daha önce de gittiğimiz bir doktor vardı, ona da göstermek istiyoruz. Sekreter gidip doktora biraz daha farklı bir şekilde anlatmış, yani sekreterin de orada rolü büyük. Gidip demiş, işte size güvenmiyorlarmış, gidip bundan dolayı raporları dosyayı alıp götürüp başka bir hastaneye vereceklermiş. Dosyayı vermediler mesela bize. Doktor daha sonrasında gelip, işte ben kasap mıyım insan mı doğruyorum, siz gelip böyle yapıyorsunuz falan dedi. Dedim, sonuçta siz bile şey yapıyorsunuz yani, kendi aranızda bir şey olduğunda bir araya gelip bu raporları birlikte tartışıyorsunuz şey yapıyorsunuz. Ben tamamen iyi niyetle gelip burada size bir şey söyledim. Hani istedim bunları, eğer böyle bir koşulunuz varsa verin dedim. Ki var böyle bir şey, alıp götürüp gösterebiliyoruz. Ben yine de size sorarak bunu yaptım dedim. Ama doktor ondan sonra birkaç gün boyunca benle konuşmadığı gibi hastaya da gelip hiçbir şey, hani bu yapılması gerekiyor şu yapılması gerekiyor şeklinde hastanın konuşmalarına, yani annemin sorduğu sorulara bile cevap vermiyordu. Üstelik işte gelip benle, “Ben sizden kötü elektrik aldım ondan dolayı sizle konuşmak istemiyorum”, “Babanız gelsin, babanızla konuşacağım”. Hastanın yanında 15 gün boyunca ben durdum sonuçta hani. Orada yapılan tedaviyi, uygulamaları ben biliyorum. Bundan dolayı hani karşı çıktım. Sonrasında da baya büyüdü olay. Hani dedim bunun böyle olmayacağını, eğer böyle olursa biz de gerekeni yaparız dedim. Daha sonrasında da odaya zaten yanında güvenliklerle falan girip çıkmaya başladı. Öyle mi? Nasıl yani? Yani hani korkmuş, endişelenmiş herhalde. Mesela hastayı kontrole geldiğinde güvenlik görevlisiyle mi geliyordu? Hıhı. Güvenlik görevlisiyle birlikte gelmeye başladı. Bu hastanenin bir uygulaması mıydı? Yok hastanenin bir uygulaması değil. Sadece hani aramızda geçen tartışmalardan dolayı, doktorun endişelenmesinden kaynaklı. Peki bu, gerilimi çözdü mü? Ya bir çözüm olmadı. Doktorla konuştuk daha sonrasında. Doktor, hani babam geldi, ağabeyim geldi benim dışında. Sonuçta ben, hastamız ordaydı ve daha iyi bir şekilde ilgilenilmesini istiyordum. Ağabeyim ve babam geldi, doktor işte dedi “ben kızınızdan kötü elektrik alıyorum”, böyle sert şey yapıyor. Ben doktora açıkladım hani ben hasta yakını olabilirim, duygusal davranmış olabilirim. Ama siz bir doktorsunuz. Ben sormadığım halde annem size sorduğu halde şey yapıyorsunuz, anneme bile cevap vermiyorsunuz. Siz de aynı duygusallıkla yaklaşıyorsunuz. Bunun bu sonuca varmasının nedeni de sizsiniz dedim. Hani, sonuçta hasta yakını hastalıktan dolayı biraz daha duygusal davranmış olabilir ama siz 152 gereken işlemleri yapmadığınızdan dolayı bu boyuta ulaştı dedim. Daha sonra ağabeyim daha sert davrandı, hani o annemin üzerinde yarattığı gerginlik, benim üzerimde yarattığı gerginlikten dolayı… Zaten sonuçlarını göstereceğimiz doktor da profesördü, onun da tanıdığı bir doktordu. Bu alana taşınmasından rahatsız oldu. Sonuçları, dedi isterseniz götürüp gösterebilirsiniz. Doktor kendisi geri adım attı. Çünkü haksız olduğunu kendisi de biliyordu. Olayın bu noktaya varması sorunun çözümünde rol oynadı mı? Oynamadı. Biz hani o süreçten sonra, doktora olan güvenimiz tamamen sarsıldı. Hastamızı hastaneden çıkarttık, başka bir hastaneye götürdük. Peki pişman oldunuz mu doktora hakaret ettiğiniz için? Yani, haklıydım. Fazlasıyla belki duygusal davranmış olabilirdim. Eğer öyle olmasaydı, doktor haksız olduğunu anlamasaydı zaten böyle davranmazdı, yani geri adım atmazdı. Bu yüzden hakkımı savunduğumu düşünüyorum. Bu olay hangi hastanede gerçekleşti? Bursa Şevket Yılmaz Hastanesi’nde. Peki teşekkür ederim. Rica ederim. 153 Görüşme No 20: Yaş: 38 Cinsiyet: Erkek (Hasta Yakını) Eğitim durumunuz nedir? Lise mezunu Mesleğiniz? İşletmeci Sosyal güvenceniz nedir? SSK Rahatsızlık durumlarında acil servise mi, yoksa direk poliklinikler mi gidersiniz? Bu rahatsızlık durumlarına göre değişen bir şey. Acil bir durum var ise tabiî ki acil servise gitmeyi tercih ediyoruz. Ama çok acil bir durum olmadığı zaman polikliniklere gitmeyi tercih ediyoruz. Rahatsızlık durumlarında devlet hastanelerini mi özel hastaneleri mi tercih ediyorsunuz? Onda da yine hastalığın durumu ile alakalı bir durum olarak görüp hijyeni fazla gördüğümüz durumlarda özel tercih ediyoruz. Doğum ya da ağız-diş rahatsızlığı gibi konularda daha çok özeli tercih ediyoruz. Son 10 yıldır sağlık alanında değişen politikalardan haberdar mısınız? Tamamından değil ama bir kısmından haberim var. Haberlerde gördüğümüz, takip edebildiğimiz kadarıyla biliyoruz. Onun haricinde pek bilgim yok. Gittiğiniz hastanelerde aldığınız sağlık hizmetinden memnun musunuz? Tam anlamıyla memnun değiliz. 4-4’lük olduğu söylenemez. Nerede bu hizmet vardır onu da bilmiyorum tabii ki ama ben yeteri kadar tatmin olamıyorum açıkçası. Ne ilgi alaka ne doktor yeterliliği açısından verilen hizmetleri çok yeterli bulmuyorum. Memnun olduğum söylenemez. Hangi anlamda memnun değilsiniz, bunu biraz açmanız mümkün müdür? Doktor-hemşire sayısı, hastanedeki aşırı hasta yığılmaları ve bunun getirmiş olduğu aradaki stres sıkıntı. Ayrıca kalabalıktan oluşan bunaltıcı hava, kirli ortam bunların hepsi hastalara üzerinde olumsuz etki yaratıyor. Hastanelerde oluşan değerlendirirsiniz? yoğunluk sizleri rahatsız 154 ediyor, randevu sistemini nasıl Devlet hastaneler seçmemizin en büyük sebebi zaten, randevulu bile gitsek, gittiğimiz yerde illaki en az bir saat yarım saat sıra bekliyoruz. Randevulu sistem olumlu bir gelişme gibi ama tam bire bir uygulayabildiklerini düşünmüyorum. Birkaç kere de yaşadım zaten, dediğim gibi verdikleri randevu saati hiçbir zaman tam olarak tutmuyor. Hekimlerin teşhis ve tedavide aldığı kararlara güveniyor musunuz? Birincisi burada güvenmeme gibi bir şansımız yok. İşi bilen birisi olmak lazım ki bundan şüphe etmek gerek. Doktorların buradaki tavırları insana güven veriyor. Hastaya yaklaşımları önemli. Ama genellikle güveniyoruz. Güvenmek zorundayız zaten. Güven oluşmayan zamanlarda genelde nasıl bir yol izliyorsunuz? Başka bir doktora mı gitmeyi tercih ediyorsunuz ya da o doktora karşı kendinizi ifade etmeye mi çalışıyorsunuz? Tabiî ki öncelikle başka bir hastane başka bir doktoru tercih edip, doğru teşhis konulmuş mu ona bir görmek istiyoruz. Eğer farklı bir şey var ise bunu onaylamak için belki üçüncü bir yere gidiyoruz. Eğer konulan teşhis gene orda da ilk konulan teşhisi haksız çıkartıyorsa gidip o doktorla bir tartışma yaşabiliyoruz. Çünkü hani yanlış tedavi ya da yanlış bir operasyon belki de başımıza gelebilecek en kötü şeylerden bir tanesi. Yani bu güvensizlik sizi hastaneyle karşı karşıya getirip olayı tartışma boyutuna mı taşıyor? Tabii ki, yani bu durumdan doktorları suçlamak ne kadar doğru olur, o kalabalıkta ya da o yoğunluğun içerisinde tabii ki de tartışılır ama eğer kalabalık/yoğunluk yoksa ve doktor yeteri kadar hastasıyla ilgilenmiyorsa yanlış teşhis koyuyorsa bu tabii ki tartışmayı gerektiriyor aslında bir yerde. Bu durumu bire bir yaşadınız mı ya da yakınlarınızdan yaşayan kimse var mı? Birebir bu kadar hani uç noktada yaşamadım ama bir çok kere şahit oldum. Nasıl bir olaya şahit oldunuz? Birkaç kere sıra bekleme konusunda ve hastaların kendi aralarındakiler farklı oluyor elbet. Güvenlik görevlileriyle tartışmalar, hastane çalışanlarıyla tartışmalar yaşanabiliyor. Bunların haricinde televizyonda seyrettiğim haberler oldu. Doktorların sorumsuz davranışları olarak gösterilen ve bu yüzden çıkan tartışmalar var. Bir de çok yakın bir arkadaşımın yaşadığı olay var. Hastane güvenliği ile yaşadığı bir durum. Sıra beklerken öndeki hastayla görevlinin muhabbet ettiğini duyuyor ve sıra bekliyoruz lütfen muhabbetinize daha sonra devam edin diye uyarıyor. Bunu ikinci sefer yaptığında görevli güvenliği çağırarak beyefendinin hastaneden çıkarılmasını istiyor. Tam ayrıntısıyla bilmiyorum olayı ama bundan sonra güvenlik ile arkadaşım arasında tartışma yaşanıyor. Çok uzun sürmese de sinirleri bozuluyor arkadaşımın ve başhekimliğe şikayet edeceğini söylüyor. Sonrasında diğer güvenlikler araya girerek arayı yumuşatmaya çalışıyorlar. Velhasıl olay tatlıya bağlanıyor ama arkadaşımın işleri aksıyor vs. Bu tartışmalar bir çare olarak algılanabilir mi? Yoksa olayı uzatmaktan başka bir işe yaramayan bir durum mudur? 155 Mantıklı değil tabiî ki, çözüm bu değil. Ama bunun hastane ortamındaki psikolojik sebeplere bağlıyorum. Yani bir hasta, hasta yakını olarak gerilmek hastane personelinden aldığı herhangi bir tepki olayı gereksiz noktalara çok kolay taşıyabiliyor. Haklı olduğunu düşünmüyorum ama bu noktalara getirilme konusunda insanlarında çok haksız olduğuna da inanmıyorum. Hastane çalışanlarının, görevlilerin bu konuda yeterli sorumluluğu almadığını düşünüyor musunuz? Kısmen evet. Bazı hastanelerde, isim vermek gerekirse, Hacettepe’de şu anda hastaya daha hassas davranmazsan hastaya nasıl davranacağına dair dersler başlamış bildiğim kadarıyla. Ciddi farklar görüyorum. Oraya gitmeyi şu anda tercih ediyorum. Gittiğimde hastayla birebir ilgilenme konusunda nasıl davranılacağı konusunda eğitimler varmış. Başarılı olduklarını da görüyorum. Bence bütün hastanelerde yapılmalı bu. Bütün hastane personeli dahil edilerek. Şiddet uygulandıktan sonra, pişmanlık konusundaki düşünceleriniz nelerdir? Öncelikle şiddet çok tasvip ettiğim bir şey değil ama bazı noktalarda başvurulması gereken bir durum haline dönüşüyor. Kendi yakınlarımda pişman olan da oldu. Kendini halen haklı gören de var. Hangi açıdan baktığınıza bağlı öyle diyeyim. Yani hasta tarafından baktığınızda hastayı haklı görebilirsiniz, doktor ya da hastane çalışanı tarafından baktığınızda onu haklı bulabilirsiniz. Objektif değerlendirmek gerekiyor. Hastane personellerinin suçlu hasta yakınlarının ya da hastaların da olabileceğini bilmemiz gerekiyor. Çözümü de nedir. Bence hastane personelinin hasta psikolojisini anlayacak eğitimden geçmesi gerekiyor. Bu sadece doktor hemşire anlamında değil, tüm hastane personeline uygulanması gerekiyor. Eklemek istediğiniz bir şey var mıdır? Teşekkür ederim. Ben de teşekkür ederim. 156 Görüşme No 21: Yaş: 28 Cinsiyet: Erkek (Hasta Yakını) 28 yaşında, üniversite mezunu, özel sektörde çalışıyor, üst düzey yönetici. Bir hastalık durumunda acili mi yoksa poliklinik mi tercih ediyorsunuz? Acile gitmeyi tercih ediyorum, çok sık hastalanan birisi olmadığımdan. Çoğunlukla ya acillik bir durumum vardır ya da gerçekten önemli bir durum söz konusudur. Hastalandığınızda devlet hastanelerini mi, özel hastaneleri mi tercih edersiniz? Özel hastaneleri tercih ediyorum, çünkü devlet hastanelerinde gerekli ilgi ve alakayla karşılaşmadım bugüne kadar, bundan sonra da karşılaşacağımı tahmin etmiyorum. Özel sağlık sigortam da var. Her ne kadar birçok şey değişti gibi gösterilse de birçok şeyin değişmediğinin farkındayım. Son 10 yıldır sağlık alanında değişen politikalardan haberdar mısınız? İyi mi oldu, kötü mü oldu? Haberdarım. İnsanlara iyi oldu gibi geliyor, özellikle belli bir yaşın altındaki çocukların ücretsiz tedavi altına alınması, randevu sistemi ve daha birçok şey iyi gibi görünse de hala randevu sisteminin yeterince işlerliği yok. Oradaki insanların ikinci sınıf muamele gördüğünü, gördüğüm için bir şeylerin değişmediğinin farkındayım. Doktorlar ya da hastalar açısından nasıl bir değişiklik oldu? Doktorlar açısından bir değişiklik oldu mu, oldu. Önceden kendilerine daha fazla vakit ayırabiliyorlardı, artık daha az vakit ayırabiliyorlar değişen sisteme göre. Hastalar açısından bakıldığında en azından olumlu olarak gidip ayakta sıra beklemek yerine randevu sistemi var. Gerçi randevu sistemi olsa da sıkıntılar var, hala sıra bekliyorlar. Ancak sabah 6’da gidip 10’lara kadar sıra beklemiyorlar. Gittiğiniz hastanelerden aldığınız sağlık hizmetlerinden memnun musunuz? Özel hastanelere gittiğim için memnunum. Özel hastanelerde doktorların ilgisi daha mı iyi oluyor yani? Özel hastanede örneğin acile girdiğinizde hemen doktor gelir, neyinizin olduğunu sorar, hemşireler başınızdadır, ilk müdahaleyi yaparlar hemen. Daha sonra o konudaki uzman doktor gelir, iyi bir özel hastaneye gitmişseniz. Gerekilen neyse yapar doktor. Ama devlet hastanesindeyseniz, ilk başta pratisyen hekim bakar, yani o gün nöbetçi kimse o bakar daha sonra nöbetçi hekim gider, uzman hekime söyler uzman hekim varsa, yoksa ertesi güne randevu verir. Dolayısıyla sağlık gibi ciddi bir şey olduğu için, genellikle özel hastaneleri 157 gitmeyi tercih ediyorum. En azından yattığın yatak temiz, çevre ve ortam temiz, hijyenik. Kafanızda bir soru işareti kalmıyor, sizin yattığınız yatakta sizden önce kim kalktı kim yattı. Devlet hastanelerinde ne yazık ki böyle değil, yattığınız yatakta sizden önce kimin yattığı belli değil. Hijyenik değil. Bu nedenlerden ötürü özel hastanelerde daha temiz, hijyenik, sıcak bir ortam olduğunu düşünüyorum. Tabi ki bunların sonucu ticari çıkarlara dayalı, bizler onlar için müşteriyiz. Hizmetlerini iyi verirlerse bir kez daha geliriz. Bu yüzde yüz bir memnuniyetin olduğu anlamına gelmiyor sanırım, yine de bir memnunsuzluk durumu söz konusu değil mi? Hayır, hastane açısından bakıldığında kesinlikle özel hastane, diyorum. Bir hekimin teşhisine dair ya da uyguladığı tedavi yöntemine dair yüzde yüz güven duyuyor musunuz? Duymuyorum. Memnuniyetten kastım hizmet. Özel hastaneyle, devlet hastanelerinde doktorların tavrı oldukça değişik olur, bundan dolayı özel hastaneye vurgu yapıyorum. Genel olarak doktor algısından bahsediyorum? Güven konusunda. Özel hastanedeki doktorların da teşhislerinin yüzde yüz doğru olduğuna inanmam. Bu anlamda bir güven problemi söz konusu. Daha sonra konusunda uzman birkaç hekime daha görünmeyi tercih ederim, onlara da danışırım bu nedir diye. Özel hastanelerden iyi hizmet aldığınızı söylüyorsunuz ama hastalık ve tedavi hakkında yeterince bilgilendirildiğinizi düşünüyor musunuz? Evet, hastalık hakkında yeterince bilgileniyorum. Doktor hatasından kaynaklanan herhangi bir durumla karşı karşıya kaldınız mı? Yanlış tanı konulmuş olabilir, yanlış tedavi uygulanmış olabilir veya ilgisizlikle karşı karşıya kalmış olunabilir. Evet, başıma böyle olaylar geldi. Hem benim başıma hem de çok yakın olduğum bir arkadaşımın başına da geldi. Arkadaşımın halası, safra kesesi ameliyatında, fazla narkoz verilmesinden dolayı vefat etti. Ben ise, arkadaşımı acile kaldırdığımızda, çocuk can çekişirken doktorun ilgisizliğiyle karşı karşıya kaldım. Özel hastanede mi oldu devlet hastanesinde mi? Devlet hastanesinde. Bu durumda nasıl tepki gösterdiniz? Arkadaşımda hukuki bir yola başvuruldu, fakat hiçbir netice alınamayacağı anlaşılınca, arkadaşım fiili müdahalede bulundu. Benim hukuki bir süreç başlatma düşüncem yoktu, o an için böyle bir düşüncem de oluşmadı. Arkadaşım bıçaklanmıştı bir devlet hastanesine götürdüm, çocuk kan revan içerisinde acile girdiğinde doktora, “İlgilenir misiniz” dedim. 158 Fakat kendisi, gribal enfeksiyon geçiren bir bayanla ilgilendiği için yaralı arkadaşımla o an ilgilenmedi ve ben de bu duruma çok sinirlenip kendisine fiziki bir müdahalede bulundum. Fiziki müdahale derken, biraz daha ayrıntılı anlatabilir misiniz? Kendisine yumruk attım birkaç kere, yere düştüğünde de tekmeledim. Peki, bu durum sonucunda nasıl bir tavırla karşı karşıya kaldınız? Güvenlik görevlileri geldi. Ne olduğunu, olayın nerden çıktığını sordular. Doktor güvenlik görevlilerine bana saldırmalarını söyledi. Fakat hiç kimse saldırmadı. Çünkü oradaki insanlar da az çok benim haklı olduğumun farkındaydılar. Beni sakinleştirmeye çalıştılar. Hukuki bir süreç başladı mı daha sonrasında, doktor tarafından? Kendisi beni mahkemeye verdi. Takipsizlik sonucu duruşma düştü. Şiddete bir çare olarak mı başvuruyorsunuz? Bir anlık bir sinirler ortaya çıkıyor. İnsan sinirlenince gözü hiçbir şey görmüyor. Doktorla konuşmaya çalıştınız mı, çalıştıysanız size karşı tepkisi nasıldı? Doktorla konuşmaya çalıştığımda hemen ilgileniyorum gibi bir şey deseydi böyle olmazdı. Dönüp, “ bekle işte geliyoruz” şeklinde çıkışarak, sert bir dille laf söylemiş olması ve gribal enfeksiyona yakalanmış bir hastayla ilgilenmeyi yeğlemesi ve özellikle insanlar içerisinde bağırması beni sinirlendirdi. Şiddet uyguladıktan sonra pişmanlık duydunuz mu? Hayır, pişmanlık duymadım. Yine aynı durumla karşı karşıya gelsem, aynı tavrı gösterirdim. 159