Ocak-Şubat-Mart`2012 - PDF Formatında İndir
Transkript
Ocak-Şubat-Mart`2012 - PDF Formatında İndir
www.ekoteknikisg.com İmtiyaz Sahibi Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Hizmetleri Adına Halis Yolcu Editör Sunuş Yadigâr Yolcu Kazaların Çevresel ve Teknik Araştırması Bilim Uzmanı İrem Nurgül Durmuş Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Sorumlu Yazı İşleri Müdürü i.durmus@ekoteknikisg.com İrem Nurgül Durmuş Yayın Kurulu ISG Uzmanı Ziya Koç, ISG Uzmanı Cengiz Kutgün, Uz. Dr. Hayati Küçükyılmaz, Uz. Dr. Mehmet Ergin, Dr. Ali Delkhak, Uz. Dr. Nevzat Manavbaşı, Uz. Dr. Nevzat Şahan, Uz. Dr. Ayşe Gözü, Uz. Dr. Bilgin Hürcan, Çevre Mühendisi Yusuf Erpak, Maden Mühendisi Volkan Aksu, Çevre Mühendisi Tuğba Kanat, Çevre Mühendisi A. Gökhan Kocaay, Çevre Mühendisi Ömer Tünaydın Danışma Kurulu Prof. Dr. Recep Akdur, Prof. Dr. Sefer Aycan, Doç. Dr. Tayfun Güngör, Dr. Tahir Soydal, ISG Uzmanı Kemal Çetintaş, Çevre Uzmanı Hüseyin Gelmez, Çalışma Bakanlığı Eski Teftiş Kurulu Başkanı Yıldırım Akpınar, Doç. Dr. Murat Ünver, Doç. Dr. Tevfik Pınar, Doç. Dr. Mehmet Uğurlu, Prof. Dr. Kadirhan TECRÜBE... Bilgi dâhil her şeyin satın alınabildiği bir dünyada satın alınması mümkün olmayan bir değer... Elde edebilmenin tek yolu, insanın ömründen ömür vermesi. İnsan ömründen verilen 5 bin 8 yüz 44 güne karşılık 16 yıllık tecrübe… Cebrail Şimşek, Ziya Demir, Doç. Dr. Halil Murat Enver Bir de o tecrübe “İnsanı Yaşatmak” üzerine ise… Görsel Yönetmen Bir ekip düşünün ki: Sunguroğlu, Dr. Hınç Yılmaz, Uz. Dr. Engin Tutkun, Uz. Dr. İrem Nurgül Durmuş Reklam ve Pazarlama Koordinatörü Yalçın Yolcu - Mahmut Yurduseven Abone ve Halkla İlişkiler Koordinatörü Ayşegül Yolcu - Hüseyin Gündoğan Yayın İdare Merkezi İvedik Cad. No: 110 Yenimahalle - Ankara Tel: 0312 344 01 96 (pbx) - Fax: 0312 343 66 46 Yayın Türü Yaygın - Süreli ISSN: 2146 - 9407 Baskı ve CTP Kalıp Yorum Matbaası www.yorummatbaa.com Basım Tarihi 15.01.2012 Abonelik ve Reklam Rezervasyon Tel: 0 312 344 01 96 (pbx) www.ekoteknikisg.com Ekoteknik İSG Dergisi’nin amacı, iş sağlığı güvenliği ve çevre konularında özellikle uygulayıcı konumdakilerin deneyimlerini ve izlenimlerini belgelemek, birikimlerin paylaşılmasını sağlamak ve yeni ufuklar açarak başvurulabilecek bir kaynak yaratmaktır. Üç ayda bir yayınlanır. Yayının telif hakkı Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Ölçüm Teknolojileri Ltd. Şti’ne aittir. Dergi içeriğinin tamamen ya da kısmen elektronik, mekanik veya başka biçimde çoğaltılması Ekoteknik’in iznine tabidir. Yayınlanan yazı ve reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir. Türk kültürüne daha yeni yeni giren “İş Sağlığı Güvenliği” konusunda 16 yıllık bir tecrübenin sahibi... “Daha yeni ne öğrenebilirim?” kaygısıyla, “daha yeni ne öğretebilirim?” özverisiyle ve “bu ülkenin değerlerine daha başka ne katabilirim?” arzusuyla geçmiş 5 bin 8 yüz 44 gün... Geçen her bir gün, bir tecrübenin Yâdigar’ı olmuş, ekibin başında durmuş, yol göstermiş, ekipten bir başarı öyküsü yaratmış… 16 yıl öncesinde ülkede “iş sağlığı güvenliği” kavramı bile çok yeniyken, yasası yok, mevzuatları eksik, örnek uygulamaları yokken, hatta uygulayacak uzmanı ve okulu da yokken, velhasıl yok oğlu yokken dahi Ekoteknik olmuş... Böylelikle şu an piyasadaki etkili ve yetkili kişilerin çok büyük bir bölümünün bu ekibin terbiyesinden geçmiş olması… “EKOTEKNİK OKULU” Gerek sektördeki değişimler, mevzuattaki-yönetmelikteki uygulama farklılıkları, gerek marka patent sorunları, gerekse firma tercihi olarak isim değiştirilmiş olsa da, ekibin adı son 5 yıldır “Ekoteknik İSG” Piyasada bu okulun adı da bu yüzden “Ekoteknik Okulu” Koca koca şirketlere de, bütün bir ülkeyi yöneten liderlere de danışman lazım... Çünkü bizatihi en bilgili kişiye bile, yine de diğer bilgili insanların fikirleri lazım. Ekoteknik, sektörüne ismini altın harflerle yazmış, sektöründe devleşmiş birçok firmanın iş sağlığı güvenliği anlamında danışmanı, yol göstericisi... İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularında yol gösteren bir hayat öğretmeni... Türkiye’nin en büyük sermayeleri arasındaki o kurumlarla risklerini paylaşan bir güç Ekoteknik İSG, Elini taşın altına koymaktan çekinmeyen bir güç... YOK’LARIN İÇİNDEN VAR’LIK ÇIKARMAK BU OLSA GEREK! Bu güç şimdi de kurumsal yayını aracılığıyla birçok uzmanın rehberi olmaya baş koydu... Bu yokların içinde o ekibin hem öğrenmesi, hem uygulaması, hem öğretmesi… Ekibin genişlemesi, büyümesi ve bölünmesi… Bölünüp, ayrılıp kendi ekibini kuranları da piyasaya kazandırması… “Önce İnsan” diyen, “İnsan Yaşasın” diyen, “Yılların emeği sermayelerimiz kimseye mezar olmasın” diyen, “Önce İş Güvenliği” sloganına inanan hepimize hayırlı olsun, Yayınımız hayırlara vesile olsun. İÇİNDEKİLER 06 12 16 18 21 22 26 30 32 34 36 ISG GENEL MÜDÜRÜ KASIM ÖZER: “YENİ BİR KÜLTÜR” İnşa Ediyoruz. Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Doç. Dr. İlyas Üzüm: “KADER İNANCI” DOĞRU ANLAŞILMALI Emekli Baş İş Müfettişi / Makina Mühendisi / A Sınıfı ISG Uzmanı Kemal Çetintaş: YENİ BORÇLAR KANUNU’NDA ÇALIŞMA HAYATINI YAKINDAN İLGİLENDİREN HÜKÜMLER İSG Konusunda Örnek Bir İnşaat Firması: SÖĞÜT İNŞAAT SEM TRANSFORMATÖR’ÜN İSG POLİTİKASI Tüm Dünya’nın Jeneratör Tercihi: Genpower Genpower’in İSG Tercihi: EKOTEKNİK 38 40 42 46 49 İSG KULİSİ 52 Jeofizik Mühendisi İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürü Gökhan Güzel: Çimento Fabrikalarında İş Sağlığı ve Güvenliği 54 Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Uz. Dr. Mehmet ERGİN: Besinlerin Size Zarar Vermesine İZİN VERMEYİN!!! Kavaklıdere Şarapları İdari İşler Müdürü İskender Kirişçi: KALİTE, KONTROL ALTINDA!... İnşaat Mühendisi Ali Artan: İNŞAAT Daha Da Riskli Bir Sektör Oluyor !!! 4 56 60 İş Güvenliği Koordinatörü / Makina Mühendisi / ISG Uzmanı Mansur Ziya KOÇ: SANAYİDE SÜREKLİ GELİŞME İÇİN “KAİZEN” Drogsan İlaçları’nın Fabrika Müdürü Teoman Kalafatoğlu ile keyifli İSG söyleşisi: İNSAN SAĞLIĞI İÇİN ÜRETİM YAPARKEN, ÇALIŞAN SAĞLIĞI’NA MAKSİMUM ÖZEN Aksa Park Genel Müdürü Ufuk Bayraktar: “Yatırımları, Sermayeyi, Yılların Tecrübesini ve Emeği Korumanın Yolu Önce İnsan’ı Korumak Prof. Dr. Recep Akdur: Çalışma Yaşamında Kadın Sağlığı Denilince... Tar. Mak. Mühendisi / İş Güvenliği Uzmanı ve Ankara Adli Yargı Adalet Komisyonu Bilirkişisi Hayri Cengiz Kutgün’den KAZA ANALİZİ E. Çevre Yönetimi Gen. Md. Yrd. EKOKİM Çevre Danışmanlık Firması Genel Koordinatörü Hüseyin GELMEZ’in kaleminden SANAYİ ve ÇEVRE Kalite Yönetim Sorumlusu ve Çevre Mühendisi Tuğba Kanat: “KALİTELİ OLMAK SORUMLULUK GEREKTİRİR” Çevre Mühendisi Adem Gökhan Kocaay hazırladı: “EMİSYON ÖLÇÜMLERİ NEDEN YAPILIR?” Çevre Müh. Ömer Tünaydın: “EKOKİM Çevre Danışmanlık ’tan danışmanlık alın ve BIRAKIN ÇEVRE DANIŞMANINIZ DÜŞÜNSÜN!... 12 KADER İNANCI’nı yanlış yorumlamayın. “Kaderimde yoksa bana bir şey olmaz” demeyin. İslamiyet böyle demiyor! 32 Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Mehmet ERGİN: “Besinlerin Size Zarar Vermesine İZİN VERMEYİN!!!” 34 İş Sağlığı Güvenliği alanında Ekoteknik İSG’ye tam güven sağlayan Kavaklıdere Şarapları’nın İdari İşler Müdürü İskender Kirişçi’yi ziyaret ettik ve firmanın iş sağlığı güvenliği politikasını mercek altına aldık. 46 Prof. Dr Recep AKDUR’un kaleminden: Çalışma Yaşamında Kadın Sağlığı Denilince 06 İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer: “YENİ BİR KÜLTÜR İNŞA EDİYORUZ” İSG Genel Müdürü Kasım Özer’i makamında ziyaret ederek geleceğe ışık tutacak sorular yönelttik. İSG alanında 2012 için büyük müjde sayılabilecek haberler veren Özer, bu keyifli söyleşimizde merak edilen tüm sorulara verdiği detaylı cevaplarla akıllardan soru işaretlerini siliyor. 26 İSG KULİSİ Ekoteknik İSG, facebook ’taki sayfasında güncel konuları tartışmaya açıyor: Siz de www.facebook.com/ekoteknik.isg adresinden sayfamızı takip edebilir ve kulisimize katılarak sesinizi binlerce okuyucumuza duyurabilirsiniz. 52-60 Emekli Çevre Yönetimi Genel Müdür Yardımcısı ve EKOKİM Çevre Danışmanlık Firması Genel Koordinatörü Hüseyin GELMEZ’in denetiminde hazırlanmış çevre sayfalarımızda Sanayi ve Çevre konularında aradığınız birçok sorunun profesyonel ağızdan yanıtlarını bulabilir ve çevreyle ilgili yasal sorumluluklarınızla çevre görevlisi istihdamınızla ile ilgili yasal sorumluklarınızı öğrenebilirsiniz. 5 DOSYA / YENI IS KANUNU İSG Genel Müdürü Özer: “YENİ BİR KÜLTÜR” İnşa Ediyoruz “Dünya İş Sağlığı Güvenliği Kongresi” yaptık. Bu Türkiye için bir milat. Türkiye 56 seneden beri ilk defa İSG’nin dünyadaki en önemli toplantısı olan kongreyi düzenledi, ama basında yeteri kadar haber yoktu. 145 ülkeden insan geldi o kongreye, dünyanın 35 tane çalışma bakanı İstanbul’a geldi ve bildiriye imza attı. Bu bir rekordu, dünyada böyle katılımın olduğu bir kongre daha olmamıştı. Bizim bakanlarımızla toplamda 38 tane bakanın olduğu kongrenin açılışını da başbakanımız yaptı. Ama bu konu basın ve yayından yeterince ilgi görmedi. Şimdi bu yüzden sizin bu kurumsal yayınınız çok önemli. Bizim basın yayına şiddetle ihtiyacımız var. Çünkü İSG bir kültür meselesi” Bu sözler göreve geldiği günden bu yana özverili çalışmalarını takdirle takip ettiğimiz İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer’e ait. Makamında ziyaret ettiğimiz ve geleceğe ışık tutacak sorular yönelttiğimiz Özer, İSG alanında 2012 için büyük müjde sayılabilecek haberler verdi. Hazırlayan: İrem Nurgül Durmuş Yeni bir İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na neden ihtiyaç duyuldu? gerekmektedir. Bütün çalışanların İSG hizmeti almaya ihtiyacı var. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 2005 yılından bu yana uzun bir araştırma, inceleme ve tartışma süreci yaşamıştır. Her ne kadar bizim kendi ihtiyacımız da olsa, bunun yanında Avrupa Birliği’nin 89/391 Sayılı çerçeve direktifi de itici güç olarak etkin rol almıştır. 155 ve 161 Sayılı ILO Sözleşmeleri de gerekçedir. Avrupa Sosyal şartı ve Nihayet hükümet programları “İş Sağlığı Güvenliği Kanunu”nun yayınlanmasında destektir. Ama asıl gerekçe, ülkemizin ihtiyacı olan bir kanun olmasıdır. Zira 4857 Sayılı İş Kanunu, tüm çalışanları kapsamına almıyor. Hâlbuki İSG ekmek ve su kadar önemli bir ihtiyaçtır. Bu yüzden İSG’nin müstakil bir kanun olması Kanunu’nun çıkarılması şu anda hangi aşamada? 6 Bakanlığımızın hazırladığı 4 temel kanun var. Toplu İş İlişkileri Kanunu, İş Sağlığı Güvenliği Kanunu, Kamu Çalışanlarının Sendikalarıyla ilgili kanun ve İntibak Kanunu. Önümüzdeki günlerde temel kanun olarak bu dördünün meclise sevk edilmesini bekliyoruz. Benim beklentim Şubat’2012 tarihinde meclisten çıkmasıdır. Kanunun getireceği olumlu gelişmeler hakkında bilgi verebilir misiniz? En büyük olumlu yanı bütün çalışanları kapsam içine alıyor olma- sı. İşyerinde memurun geçirdiği kaza iş kazası sayılmaması ancak işçininki iş kazası sayılması durumu bu kanunla birlikte kapanıyor. Bir diğer olumlu yanı, 1930 yılında çıkarılan Umumi Hıfzısssıhha Kanunu: “500 ve üzerinde işçi çalıştıran işyerleri, sağlık tesisi/ hastane kuracak. 50 ve üzerinde işçi çalıştıranlar da işyeri hekimi bulunduracak” demiş ve bu da bir milat olmuştur. Artık çalışma hayatında bir hüküm verileceği zaman 50 işçi sınırı aranmaktadır. Bu yüzden günümüzde dahi 49 kişinin çalıştığı işyeri İSG hizmeti almak zorunda değil ama 1 kişi daha eklenip 50 olunca zorunluluk başlıyor. Burada 49 kişinin canının değerini küçümsemiş gibi oluyoruz. İşte bu yeni kanunla bu da kalkacak. Bunun haricinde işyerlerine sürekli iyileştirme diye bir kavramı yerleştirmeye çalışıyoruz. Geçmiş dönemdeki “İşletme Belgesi” uygulamasını kaldırıyoruz. Bu belgeyi alıncaya kadar düzgün giden sistem, belgeyi alınca nasıl olsa artık belgenin alınmış olması rahatlığıyla adeta işverenin ipe un sermesini sağlıyordu. Hal böyle olunca da, işletme belgesi olan bir kuruluşta iş kazası meydana gelince: “işletme belgesi var ama iş kazası oldu” diyorlardı, işletme belgesi olmayan bir kuruluşta iş kazası meydana geldiğinde ise, “işletme belgesi yok, olsaydı kaza olmazdı” deniyordu. Yani bakanlık olarak her iki halde de biz suçlanıyor veya tenkit ediliyorduk. Verdiğimiz belge bu şartlarda bir anlam ifade etmiyordu. Yeni kanun taslağında bu belgeyi bu yüzden kaldırıyoruz ama işverenden hangi çeşit işyeri olursa olsun ön şart olarak risk değerlendirmesi yapmasını istiyoruz. İSG deyince bugüne kadar hep maden ocakları, inşaatlar, tersaneler, kimya laboratuvarları, tekstil fabrikaları vs akla geldi, oysa ofis, matbaa, okul, hastane gibi akla gelmeyen alanlar da kapsam içine alınıyor. Bu kanun memurların da İSG hizmetine ulaşmasını sağlayacaktır. 2012 yılı İSG Hedefleri’nden kısaca bahsedebilir miyiz? 2012’de ilk işimiz yeni kanunumuz için Türkiye genelinde bir tanıtım kampanyası başlatmak olacak. Basının her ayağını kullanarak kanunun neden çıkarıldığını ve faydalarını anlatacağız. Kayıtlarını çok ciddi manada tutmayan veya bu noktada belli bir sistem geliştirmeyen ülkelerde meslek hastalığı problemi var. Meslek hastalığının gerçeğe yakın rakamlarını bir tek İskandinav Ülkeleri’nde görüyoruz. Ülkeler meslek hastalıkları sayısını gizliyor veya meslek hastalığı teşhisi konulmasında sıkıntı yaşıyorlar. Bizim için gizleme söz konusu değil ama bizde teşhis sıkıntısı var. Biz meslek hastalıkları konusunda yeteri kadar ilgili değiliz. Doktorlarımızın meslek hastalıklarının teşhis ve işlemleri ile ilgili bilgilendirilmesi hususunda bir proje başlattık. Projenin birinci ayağını gerçekleştirdik ve İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ GENEL MÜDÜRÜ KASIM ÖZER’DEN MÜJDELİ HABER: Bugüne kadar 10 bine yakın insan İSG Uzmanlığı eğitimi aldı. 8 bine yakını belgelendirildi. Her ne kadar 4 bin tanesini Danıştay yok saysa da, bu kanun tasarısının bir ekiyle onlar da geçerli olacak. Eğitimini almış, imtihanına girmiş, kazanmış, belgesini almış, hatta bir kısmı uygulamalarda bulunmuş, bu işte çalışmış 4 bin kişi mağdur olmayacak. 7 DOSYA / YENI IS KANUNU nin geliştirilmesi ve geniş tabana yayılmasında önemli rol oynayacağını düşündüğümüz Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimlerini yaygınlaştırmak üzere faaliyetlerimiz var. Ancak belli şehirlerde yığılmalar var. Diğer bölgelere de bu hizmetlerin ulaştırılması için bazı tedbirler geliştiriyoruz. Komşu illere de hizmeti kaydıracak, teşvik edici mahiyette çalışmalar düşünüyoruz. Neticede hedefimiz hizmeti kolay ulaşılabilir hale getirmektir. Çünkü hizmete kolay ulaşılırsa insanlardaki şevkin artacağını biliyoruz. 22 ilde tanıtım toplantıları yaptık. 2012 yılı içinde de Ankara ve İstanbul’da ilgili profesyonelleri toplayarak meslek hastalıkları ile ilgili idari ve bürokratik işlemlere dair bilgilendirme toplantıları yapılacaktır. 2012 yılı aynı zamanda. AB Projeleri’mizin bitiş tarihidir. Bunlardan bir tanesi “İşyerlerinde İş Sağlığı Güvenliği Ortamının İyileştirilmesi Projesi” idi, Şubat/2012 ayında bitiyor. Biz kendi imkânlarımızla 3 yıllık bir sürede bu projenin çıktılarını ülkeye yaygınlaştırmak üzere bir proje yaparak devamını getireceğiz. Hedefimiz işyerlerinde “İş Sağlığı Güvenliği Yönetim Sistemleri”nin benimsenmesidir, İş Sağlığı Güvenliği, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın tek başına yüklenebileceği bir yük değil, çok ağır bir yük. Ağır taşın kaldırılmasına ne kadar çok el yardım ederse, o taş o kadar rahat kaldırılabilir. Bakanlığımız bu kültürün gelişmesinde bütün tarafların desteğini beklemektedir. İş sağlığı ve güvenliği hizmetleri- 8 Bugüne kadar 10 bine yakın insan İş Güvenliği Uzmanlığı eğitimi aldı. 8 bine yakını belgelendirildi. Bu kanun çıktığında Türkiye’nin İş Güvenliği Uzmanı ihtiyacı 15 bin civarında olacaktır. Kanunun 1 yıl sonra yürürlüğe gireceğini de göz önüne alınca, 2013’te verilecek eğitimlerle Türkiye’nin 15 bin İş Güvenliği Uzmanı olacaktır. Kanun çıktığında böylece sayı bire bir denk olacak. ”Kargadan Başka Kuş, İş Güvenliği Uzmanı’ndan Başka Profesyonel” Tanımıyoruz “Danışmanlık” adı altında iş güvenliği kapsamında hizmet verenlere bir yetki vermeyi ya da sınırlama getirmeyi düşünüyor musunuz? İş Sağlığı Güvenliği Danışmanlığı kolaya kaçan bir uygulama. Ne danışıyor işveren? Bilgi danışıyor… Bilgiyi bakanlığa da danışabilir! Telefon açıp sorduklarında biz bilgi veriyoruz. Bu Bakanlık belki de “kapısı halka sonuna kadar açık olan bakanlıklar”ın en başında geliyor. Danışmanlıktan ziyade İş Güvenliği Uzmanı olarak çalışmak gerekiyor. Danışman elini taşın altına koymuyor. İşverene “şunları yapmanız sizin menfaatinizedir, şu eksikliklerinizi yaparsanız iyi olur” diyor. İşveren, ayrıca teknik yardım veya hizmet alarak bu işlemleri yapabilecektir. İş Güvenliği Uzmanı ise orada o Yeni İSG Kanunu’nda sayı, işyeri tanımı, tehlike sınıfı, sanayiden sayılıp sayılmaması gibi ayrımlar kalkıyor. Bütün işyerleri ve bütün çalışanlar İSG hizmetine ulaşmak ve ulaştırılma hakkına kavuşuyor. işi bizzat yapan ve yaptıran kişidir. Nasıl yapılacağının şeklini, ölçüsünü, miktarını bilen, söyleyen, yaptıran ve altına “tamamlanmıştır” diye imza atan kişidir. Biz danışmanlık müessesesinin iş sağlığı ve güvenliği alanında çalışmasının çok anlamlı olduğunu düşünmüyoruz. İş sağlığı ve güvenliği alanında danışmanlık değil uzmanlık uygun modeldir. İşverenlere de tavsiyemiz danışman yerine uzman çalıştırmaları yönündedir. Zira mevzuat gereği İş Güvenliği Uzmanı çalıştırmak ve bize sözleşmesini göndermek zorundadır. Dolayısıyla göndermediği takdirde cezai işlem yapılacak. İsterse işveren, danışman çalıştırsa da yine de iş güvenliği uzmanından hizmet almak zorundadır. Danışmanlık yapan arkadaşlara da tavsiyem “lütfen danışmanlık meselesini İSG’ye sokmasınlar, eğer İSG’yi çok iyi biliyorlarsa uzmanlık yapsınlar, uzman olarak bilgi versinler, uzman olarak ellerini taşın altına koyup, işverenin işini yapsınlar. İş Sağlığı ve Güvenliği’nde tuzu kuru çalışmalar olmaz, konu İSG ise tuz ıslanacak biraz. Danışmanlık müessesesi İSG’de olmamalı diye düşünüyoruz. İlla İSG Uzmanı olacaktır. Biz “kargadan başka kuş, İş Güvenliği Uzmanı’ndan başka profesyonel tanımıyoruz” Kusura bakmasınlar, ilgili kişi- ler: “Danışmanlık yaptım, paramı istiyorum” demesinler, işverenler de “ben danışman çalıştırdım, görevimi yaptım” dememeli. Maruziyet ölçümleri ile mühendislik kontrolleri noktasında bir mevzuat çalışması var mı? Bu konuda 2012 yılında bir gelişme olacak mı? Ortam ölçümleri ile ilgili akreditasyon çalışmalarımız bitmek üzere. Biz diğer kurumlara ortamda gaz, toz, gürültü ne varsa ölçüm yapabilmeleri ile ilgili yetki vereceğiz. 1997 yılında Japonya’ya gittiğimde orada gördüğüm uygulama ile ilgili rapor yazdım ama Türkiye’de bir türlü mesafe kat edemedik. Eskiden kalma “İşci Sağlığı ve İş Güvenliği” tüzüğümüz var, o da der ki: “Basınçlı kapların kontrolünü ehliyeti hükümetçe ya da belediyece kabul edilmiş kişilerce yapılır” Kim bu kişiler kimse bilmiyor. Hükümet ya da belediye neye göre ehliyetini kabul ediyor, tanımlanmış bir vasıf yok. Bu yüzden bugüne kadarki uygulamalarda basınçlı kapları makine mühendisleri, elektrik ile ilgili işlemleri elektrik mühendisleri yapıyor. Bu bir uygulama, bir kabul ama tüzük açıkça söylemiyor. Tekniker mi, mühendis mi, makine mühendisi mi, fizik mühendisi mi, inşaat mühendisi mi belli değil. O günden beri “adını koyalım, nasıl yapılacak, kim yapacak, hangi periyotla, hangi metotla yapılacak” diye çırpınıyoruz. “Ortam Ölçümleri” , “İş Ekipmanlarının Kontrolü” ve “Risk Değerlendirmesi” olmak üzere üç yönetmeliğin son şeklini vereceğiz. Bir başka pencereden daha geniş bir alana kültürü yayacağız. Bizim derdimiz iş sağlığı güvenliği kültürünün gelişmesi ile insanlara “bana bir şey olmaz” dedirtmemektir! “Bana Bir Şey Olmaz” İş Sağlığı Güvenliği’ni sağlamada en zorlandığınız nokta nedir? “20 senedir bu işi yapıyorum, bir şey olmadı. Bana bir şey olmaz” mantığı ile mücadele ediyoruz. 21.ci senenin garantisi yok çünkü… 2012 yılı içinde yönetmeliklerimiz ile birlikte en önemli gördüğümüz açıkları kapatacağız. Bir kültürün gelişmesi 3-5 sene de olmuyor, belki bir nesil gerekiyor. Bazı sanayileşmiş ülkelerde “çalışan” denildiğinde daha çocukluktan kişilerin şuur altında “bareti başında, eldiveni elinde, gözlüğü gözünde, iş ayakkabısı ayağında” kişi canlanıyor, çalışan deyince onu simgeliyor. Fabrikada çalışan kişinin baretsiz olmayacağını o kültür ona daha çocukken aşılıyor. Bu kültürün oluştuğu ülkelerde fabrika müdürüne “İşçilerinizden birisi baret takmasa ne olur?” diye sorduğunuzda, müdür anlayamıyor, algılayamıyor. “Ne demek istediğinizi anlayamıyorum” diyor. Israrla soruyorsunuz, “İşçi çalışırken baret takmazsa ne olur? Fabrikada baret takmak mecburi ama takmadığında ne yapıyorsunuz?” diye. O kültürün müdürü düşünüyor ve cevaplıyor: “Neden baret takmasın ki işçimiz?” Kısacası baret takmamayı anlatamıyorsunuz, çünkü kültüründe öyle bir şey yok. 1980’li yıllarda teftişlerimden birinde, bir fabrika müdürü: “işçi neden baret taksın ki, gökten taş mı yağacak?” demişti bana. Kültür farkı bu işte. Biz böyle bir sıkıntılı ortamdayız. Olması gereken kültür “iş güvenliği tedbiri almadan çalışamazsınız” derken biz “Ben üretimime bakarım, iş güvenliği ardından gelir” diyorsak daha katedilecek çok yolumuz var demektir. Biz bunlarla mücadele etmek zorundayız, işimiz zor ve zaman alacak. Ama ben inanıyorum ki biz bu azimle çalıştıktan sonra gelecek nesil bu olması gereken kültür ile yetişecek. İşyerlerinde öyle tehlikeli şartlarda kişilerin çalıştırıldığını görüyoruz ki, işçinin ayağı bir kaysa kazaya sebep olacak ve sakat kalmama şansı yok. Ölmez belki, yaşar ama sakat kalmama şansının sıfır olduğu çalışma ortamları halen bulunmaktadır. Bu ortamlar için yeni kanun taslağımızda “kişisel korumadan ziyade toplu korumaya” önem ve öncelik verilmesine dair hükümler konuldu. İnşaatlar dünyanın bütün ülkelerinde İSG anlamında en baş ağrıtan sektördür. Bizim de en sıkıntılı iş kolumuzdur. Almanya’dan misafirimiz olan bir inşaat mühendisi iş müfettişi : “ Biz inşaatlarda emniyet kemeri veren işverene ceza yazıyoruz. ‘Demek ki toplu korumadan kaçıyor, kişisel korumaya yöneliyorsun. Bunu yapamazsın’ diyoruz” demişti. Avrupa iskele sanayisini geliştirmiş, başlı başına bir sektör oluşturmuş. İskeleler- Dünyanın hiçbir yerinde “İşçi Sağlığı ve Güvenliği” diye bir tabir yok. Böyle bir tabir olamaz da zaten. Bu tabir konuyu daraltıyor. İşçi olmayan insanların sağlık ve güvenliğe ihtiyacı yok mu? Memurun sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışma hakkı yok mu? Dünyanın her yerinde bu tabirin kullanımı “İş Sağlığı ve Güvenliği” şeklindedir. İşin unsurları: çalışan-çalıştıran ve işyeridir. Ancak bu tabir hepsini kapsar. 9 DOSYA / YENI IS KANUNU Yaşam Alanımızın Büyük Bir Kısmı Farkındalığımızdan Kaçan Kör Noktalarla Doludur İnsanların kör noktaları vardır. Bazı gerçekleri görmeyiz (inkâr), diğerlerini ise sadece görmeyiz (kör noktalar). Bunlar vizyon zayıflatır. den işçi ancak intihar etmek için düşer. Bizim iskelelerden ise işçi her an düşebilir. İş kazalarında karne notumuz iyi değil, her ne kadar bizden çok daha kötü durumda ülkeler var ama bu durum teselli sebebi değildir. Biz neden dünyanın en iyileri arasında olmayalım? Bunun için topyekün seferberlik ilan edip iş sağlığı ve güvenliği kültürünün gelişmesi ve farkındalığın artırılmasına gayret etmeliyiz. Türkiye genelinde yapacağımız çalışmalar ile gerek iş sağlığı ve güvenliğine gönül veren kuruluşlar gerekse bu konuda çalışma yapması gereken ilgili kuruluşlarla ve gerekse sizin gibi hem OSGB, hem laboratuvarlar hem de basın alanında çalışmaları olan kuruluşlarla süratle işbirliği yapmak istiyoruz. Ta ki, bu kültür gelişsin, insanlarımız “bana bir şey olmaz” demek yerine, bana “her an bir şey olabilir” diyerek tedbir alsın. Bizim sorularımız bu kadar, son olarak sizin eklemek istedikleriniz varsa onları da alabilir miyiz? Tanıtım noktasında bize yardımcı olduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Hakikaten bu çeşit yayınlar, bu çeşit çalışmalar dillendirilince çalışmalarımıza destek ve hız veriyor. Bu da Türkiye’ye yapılacak en büyük, en güzel hizmetlerden bir tanesi. Çünkü iş sağlığı ve güvenliğinde insana yatırım yapılır. Kar veya yüksek kazanç düşünülmez. Bazan yaptığınız harcamanın hiç mali getirisi olmaz. Ancak bazen da öyle zaman olur ki” küçük bir harcama yapılsa idi bir can kurtulurdu” diyeceğimiz kazalar bize önce insanı korumaya dönük yatırımların önemini bir kere daha anlatıyor zannederim. Çünkü insan maddeden, malzemeden, fabrikadan çok daha değerlidir. Mal tekrar kazanılıyor ama canı yeniden kazanma şansımız yok. Çalışanlarınızı öldürerek, sakat bırakarak veya yaralayarak üretim yapıyorsanız, o üretimden hayır görmezsiniz. Bir taraftan ürettiğinizi satıp para kazanırken bir taraftan da kazandığınız parayı tazminata yatırırsınız. İş kazaları meslek hastalığı tazminatı adeta kemirgen bir kanserli hücre gibi kazancınızı ve sermayenizi alır götürür. İş kazalarından dolayı iflas eden işverenler olduğu gibi şirket ismini değiştirenlerde mevcuttur. Sonuçta “İş Sağlığı ve Güvenliği” ikinci plana atıldığında veya gerekli önem verilmediğinde bir şekilde bedeli ödenmektedir. 10 Arabanızı geri geri sürerken mümkün olan her tür önlemi aldığınız bir durum düşünelim. Dikiz aynanıza büyük bir dikkatle baktınız ve arabanızı geri vitese takıp arkaya doğru hareketlenmeden önce güvende olduğunuzu doğrulamak maksadıyla dönüp bir kez daha arkanıza göz attınız. Fakat aynanın açısı olması gerekenden hafifçe kaçtığı için ya da daha başka bir sebeple sürdüğünüz aracın gerisinde yerde duran bisikleti görmediniz. Geriye doğru hareketlendiniz ve bisikleti buruş buruş bir metal ve lastik yığınına çeviriverdiniz. Bunu algılayacak derecede akla uygun bir şekilde takip ettiğiniz sağlam ve sıradan uygulamaya rağmen durumun gerçekliğini algılayabilecek durumda değildiniz. Ama arabanızda aracınızı geri geri sürerken, arabanızın arkasında bir cisim bulunduğunu belirli bir tonda ses çıkartarak size bildiren bir algılayıcı (tıpkı çoğu araba ve SUV’lerdeki gibi) olsaydı neler olurdu, bir düşünün. İşe yine aynı önleyici uygulamalarla başlayacak, arabanızı geri sürerken herhangi olası bir sorunun oluşup oluşamayacağını anlamaya çalışacaktınız. Dikiz aynası büyük bir dikkatle gözden geçirilecekti, gözleriniz geriye doğru hareketi engelleyebilecek türden hiçbir problem seçmeyecekti. Arabanızı geri vitese takacaktınız ve hemen ardından bir siren sesi duyacaktınız. Arabadaki yeni teknolojinin yardımıyla farkındalığınıza eklenecek yeni bilgiler belirecekti. İşittiğiniz sinyal size arkada görmediğiniz bir şeyin olabileceğini belirtecekti. Aniden duracak ve ne olduğunu görmek için arabadan inecektiniz. Hala hasarsız ve tek parça olan bisikleti görecektiniz. Büyük olasılıkla hasara sebep olacak sonuç önlenecekti. Ekoteknik ISG, göremediğiniz ve yol üzerinde duran bir cisme doğru yaklaşırken arabanızın çıkarttığı uyarı sesidir. Kör noktalarınız hakkında bilgi sağlar, bunlar sizin üzerinde düşünüp dikkate almanız ve büyük olasılıkla da o doğrultuda harekete geçmenizi gerektiren türden bilgilerdir. Daha sağlıklı bir çevre için, Kutsal olan “İnsan” için, Çalışanlarınızın İş Sağlığı ve Güvenliği için, Yıllanmış sermayeniz, Birikiminiz, Tesisiniz için EKOTEKNİK İSG sesine kulak verin. Ülkemizde her 6 dakikada bir iş kazası olmakta, her 6 saatte 1 işçimiz hayatını kaybetmektedir. Bu evlerinden çıkan ve çocuklarının geçimlerini sağlamak için çalışmaya giden 4 işçimizin akşamları evlerine dönememeleri anlamına gelir... İstatistikler her 2,5 saatte 1 işçinin iş göremez hale geldiğini açıklamaktadır. İş kazaları istatistiklerinde Avrupa’da ilk, dünyada ise 3. sıradayız. Oysa, İnsan Hayatı Bu Kadar Ucuz Olmamalı! EKOTEKNİK İSG’nin 16 yılda elde ettiği tecrübenin tamamı insanı yaşatmaya dair… Kurumsallaşması ve Eko Şirketler Grubu bünyesinde Ekoteknik İSG ismiyle hizmet vermeye başlaması ise 2007 yılına dayanmaktadır. İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularında ihtiyacınız olan tüm kalemleri sunabilme yetkilerine sahip olan EKOTEKNİK İSG’nin yeterliliklerini sorgulayabilirsiniz. 11 MAKALE Doç. Dr. İlyas Üzüm Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi “KADER İNANCI” DOĞRU ANLAŞILMALI İş Kazalarının Nedenlerine Göre Dağılım Tablosu Yapılan bilimsel çalışmalara bakıldığında iş kazalarının yüzde 6’sının makina kaynaklı, yüzde 17.1’inin insan kaynaklı, yüzde 2.9’unun bilinmeyen nedenle ve yüzde 74’ünün insan-makina kaynaklı olduğu görülmektedir. Buradan kazalarda insan payının ne derece yüksek olduğu açıkça görülmektedir. Bu da, iş kazalarında gerçek anlamda fayda sağlamak ve sonucu olumlu etkilemenin insanda olumlu davranış değişikliğine bağlı olduğunu gösterir. Olumlu davranış değişikliğinde ise en önemli belirleyicilerden biri inancımızın gereği olan kabullerimizdir. Bir toplumun değerleri ve inançları o toplumun en önemli güç kaynaklarından birisini oluşturur. Çünkü değerler ve inançlar hem toplumu iyiye ve olumluya kılavuzlar hem de olumsuzluklar karşısında ne yapılması gerektiğine ilişkin yol gösterir. Demografik olarak ülkemizin tamamına yakını İslam dinine mensuptur. Dolayısıyla bu dinin tüm değer ve inançları toplumumuzun aynı zamanda dikkate değer güç kaynaklarıdır. Kuşkusuz değer ve inançların gerek birey gerekse toplum bazında güç kaynağı olabilmesi, onun doğru anlaşılması ve yorumlanmasına bağlıdır. Doğru kavranamayan yahut yanlış anlaşılan inançlar, aksine bireye ve topluma zarar verir, gücünü zayıflatır. Toplumumuzda bazı kimselerce yanlış anlaşılan hususlardan birisi de kader inancıdır. “Kaderimde ne yazılmışsa onu görürüm”, diyerek tedbirsiz davranmak, “Allah’ın yazısını bozamam” diye düşünüp sorumluluğun gereğini yapmamak, “Ne yaparsam yapayım, kaderimi değiştiremem” diyerek ilkeleri ve kuralları küçümsemek bu çarpık kader anlayışının bazı örnekleridir. Oysa İslam’da kader inancının iki boyutu vardır: İnsana bakan boyutu, Allah’a bakan boyutu. İnsana bakan boyutu itibariyle kader, insanın akıl ve iradesi ile doğru ve uygun olanı tercih etmesidir. Allah’a bakan boyutu itibariyle ise kader Allah’ın ilim, irade, kudret ve hikmetiyle kulun tercihini gerçekleştirmesidir. İnsan bu inanç çerçevesinde “kendine düşeni” yapar yahut yapmaya çalışır. Sonra da ortaya çıkan sonuca rıza gösterir. Şu halde kader inancı, insana sorumluluktan kaçma imkânı vermemektedir. Çünkü insan “akıl” ve “irade” sahibi olarak yaratılmıştır; Sorumlu olmasının sebebi de budur. Eğer insan, Doğru kavranamayan yahut yanlış anlaşılan inançlar bireye ve topluma zarar verir, gücünü zayıflatır. Toplumumuzda bazı kimselerce yanlış anlaşılan hususlardan birisi de kader inancıdır. “Kaderimde ne yazılmışsa onu görürüm”, diyerek tedbirsiz davranmak, “Allah’ın yazısını bozamam” diye düşünüp sorumluluğun gereğini yapmamak, “Ne yaparsam yapayım, kaderimi değiştiremem” diyerek ilkeleri ve kuralları küçümsemek bu çarpık kader anlayışının bazı örnekleridir. 12 “Kaderimde varsa kolumun kopmasını engelleyemem” diyerek dikkatsiz davranan bir marangoz atölyesi ustası, günün birinde dikkatsizliğinin kurbanı olursa kaderi suçlayabilir mi? rüzgârın önünde yaprak gibi “iradesiz” olsaydı sorumlu tutulmaması gerekirdi. Çok basit bir olay üzerinden ifade etmek gerekirse, söz gelimi araç kullanan bir kimse, kendi “irade”sine bakan yönüyle aracını kontrol edecek, bakımını yapacak, yeterli ölçüde yakıtını koyacak ve seyir esnasında da trafik kurallarına uyacaktır. Allah da “irade” ve “kudreti” dâhilinde, bu suretle onu ulaşmak istediği yere ulaştıracaktır. “Kaderimde varsa kazadan kurtulamam”, diyen fakat hız sınırını aşan yahut hatalı sollama yaparak ya da alkollü biçimde direksiyon başına geçerek kazaya yol açan bir kimse bunu kadere mal ederse Allah’ın akıl ve irade verme gerçeğine karşı büyük saygısızlıkta bulunmuş olur. Bu basit örneği bütün iş alanlarına aktarabiliriz. Mesela, “kaderimde varsa kolumun kopmasını engelleyemem” diyerek dikkatsiz davranan bir marangoz atölyesi ustası, günün birinde dikkatsizliğinin kurbanı olursa asla kaderi suçlayamaz. “Kader değişir mi” sorusunun cevabı ise Allah’ın sonsuz ilmi/bilgisi ile ilgilidir. Yüce Yaratıcı geçmiş-gelecek bütün zaman boyutlarını içine alan bilgiye sahip olduğu için elbette O, olmuş ve olacak her şeyi bilmektedir. Ancak insanlara düşen kendisine verilen irade ile görevlerini en doğru ve en güzel şekilde yerine getirmeye çalışmaktır. Burada son olarak bazı olumsuz gelişmeler karşısında, teselli bulmak bakımından gündeme gelen “kadere rıza”ya da işaret etmek gerekir. İslam’a göre bir kimse, kendi üzerine düşeni en iyi şekilde yerine getirdikten sonra, kendi ihmalinden kaynaklanmayan olumsuzluklar karşısında, “Bunun Allah’ın takdiri” olduğunu düşünmesi, sabrederse O’nun kendisine ahirette lütuflar bahşedeceğine inanması gerekir. Böyle bir inanç, aynı zamanda kişiye psikolojik destek sağlar. Sonuç olarak kader inancını doğru anlamak gerekir. Bu da en kısa ifadesiyle şudur: İnsan kendisine bakan yönüyle, Allah’ın verdiği akıl ve iradesi dâhilinde her alanda, görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmalıdır. Öte yandan Allah’a bakan yönüyle, O’nun sonsuz ilmi ile her şeyi bildiğine, her şeyin O’nun kudret ve iradesiyle (ilahi iradenin kulun iradesine eşlik etmesiyle) gerçekleştiğine inanmalıdır. Yüce Yaratıcı’nın şu uyarısı her zaman belleklerimizde yer almalıdır: “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın; iyilikte bulunun; işlerinizi iyi ve güzel yapın; çünkü Allah işlerini iyi ve güzel yapanları sever” (Bakara 2/195). Kader inancı, insana sorumluluktan kaçma imkânı vermemektedir. Çünkü insan “akıl” ve “irade” sahibi olarak yaratılmıştır. Sorumlu olmasının sebebi de budur. Eğer insan, rüzgârın önünde yaprak gibi “iradesiz” olsaydı sorumlu tutulmaması gerekirdi. 13 www.ekoteknikisg.com MAKALE Kemal Çetintaş Emekli Baş İş Müfettişi Makina Mühendisi / A Sınıfı ISG Uzmanı 5) Maaşların Banka Aracılığıyla Ödenmesi Yükümlülüğü: YENİ BORÇLAR KANUNU’NDA ÇALIŞMA HAYATINI YAKINDAN İLGİLENDİREN HÜKÜMLER İş sağlığı Güvenliği ve çalışma hayatıyla ilgili yeni düzenlemeler 4 Şubat 2011 Tarihli ve 27836 Sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Borçlar Kanunu çalışma hayatını yakından ilgilendiren birçok yeni hükümlere yer verdi. 1) İş Sağlığı Güvenliği: 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 77. Maddesinde bulunan hükümler aynen yeni Borçlar Kanunu’na da geçmiş durumda. “İşveren işyerinde, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almakla, araç ve gereçleri noksansız bulundurmakla, işçilerde iş sağlığı güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür. 2) Özen ve Sadakatle Çalışma: İşçi işini özenle yapacak ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatle davranacak. İşçi işverene ait makineleri, araç ve gereçleri, teknik sistemleri, tesisleri ve taşıtları usulüne uygun kullanmak ve bunlara özenle bakmak zorundadır. Ayrıca işçi üçüncü kişilerle ücret karşılığında anlaşmalar yaparak işverene karşı sadakat yükümlülüğünü ihlal edeme- 16 yecek. İşvereniyle rekabete yol açacak iş ve işlemlerde bulunamayacak. 3) İşçiye sır saklama yükümlülüğü: Hizmet ilişkisinin devamı süresince iş gördüğü sırada öğrendiği üretim ve iş sırları gibi bilgileri, kendisi veya başkalarının yararına kullanamayacak olan işçi, hizmet ilişkisi sona erse bile işverenin haklı yararlarının korunması i çin gerekli olduğu ölçüde sır saklamakla yükümlü olacak. İşçi, üçüncü kişilerden işveren için aldığı şeyleri ve özellikle paraları derhal teslim edecek. İşveren, işin görülmesi ve işçilerin iş yerindeki davranışlarıyla ilgili genel düzenlemeler yapabilecek, onlara özel talimat verebilecek. İşçiler de bunlara dürüstlük kurallarının gerektirdiği ölçüde uyacak. İşçi, işverene kusuruyla verdiği her türlü zarardan sorumlu olacak. İşveren, işçiye sözleşmede veya toplu iş sözleşmesinde belirlenen; sözleşmede hüküm bulunmayan hallerde ise “asgari ücretten az olmamak üzere emsal ücreti ödemekle” yükümlü olacak. İşveren, fazla çalışma için işçiye normal çalışma ücretini en az yüzde 50 fazlasıyla ödeyecek. Belli işlerde aracılık yapması halinde, işçiye aracılık ücreti ödenecek. 4) İkramiye Yükümlülüğü: İşveren; bayram, yılbaşı ve doğum günü gibi belirli gü nler dolayısıyla işçilerine özel ikramiye verebilecek. Ancak, işçilerin ikramiyeyi isteme hakları, bu konuda anlaşmanın yahut çalışma şartının veya işverenin tek tarafl ı taahhüdünün olması halinde doğacak. Hizmet sözleşmesinin ikramiyenin verildiği dönemden önce sona ermesi halinde, işveren, ikramiyenin, işçinin çalıştığı süreye yansıyan böl ümünü ödeyecek. Aksine bir adet olmadıkça, işçiye ücreti her ayın sonunda ödenecek. İş sahipleri, işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını özel olarak açılacak banka hesaplarına yatıracak. Banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın, brüt ya da kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığı müştereken yetkili olacak. Her ödeme döneminde işçiye hesap pusulası verilecek. İşveren, işçiden olan alacağı ile ücret borcunu, işçinin rı zası olmadıkça takas edemeyecek. İşçinin kasten sebebiyet verdiği mahkeme kararıyla tespit edilen zararlarda, işveren, ücretin dörtte birini geçmemek koşuluyla haciz koydurabilecek. 6) Mobbing-Psikolojik ve Cinsel Tacizin Önlenmesi: İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek, iş yerinde dürüstlük kurallarına uygun bir ortamı sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların da daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlü olacak. İşverenin bu hükümler dahil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, bedensel bütünlüğünün zedelenmesi yahut kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılı ktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi olacak. İşçinin, işveren ile bir ev düzeni içinde birlikte yaşadığı durumlarda, iş veren, işçinin beslenme ve barınma gereksinimlerini karşılayacak. 7) İşçinin Bilgisayarındaki Kişisel Bilgiler: Bilgisayar ortamında saklanabilen ve- rilerin kullanılması konusunda işçinin korunması amacıyla sınırlama getiren yasaya göre, işveren, işçiye ait kişisel verileri, ancak işçinin işe yatkınlığıyla ilgili veya hizmet sözleşmesinin ifası için zorunlu olduğu ölçüde kullanabilecek. İşçi, kusuru olmaksızın hastalık veya kaza gibi sebeplerle iş göremezse, işveren, sosyal sigortalar yardımlarından yararlanamayan, bir yıla kadar çalışmış işçinin bakımını ve tedavisini, 2 hafta süreyle üstlenecek. 8) İbra Sözleşmeleri: Hizmet sözleşmelerine, sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu, geçersiz olacak. İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması durumunda, ibra tarihi itibariyle sözleşmenin sona ermesinden başlayarak, en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şartı aranacak. Bu unsurları taşımayan ibra s özleşmeleri veya ibraname, hükümsüz sayılacak. 9) Tatil ve İzinler: İşveren, işçiye her hafta, kural olarak pazar günü veya durum ve koşullar buna imkan vermiyorsa, bir tam çalışma günü izin verecek. Hizmet sözleşmesinin feshi halinde ise bildirim süresi içinde işçiye ücretinde bir kesinti yapmaksızın günde 2 saat iş arama izni verilecek. İşveren, en az bir yıl çalışmış olan işçilere, yılda en az 2 hafta, 18 yaşından küçük işçiler ile 50 yaşından büyük işçilere de en az 3 hafta ücretli yıllık izin verecek. Yıllık ücretli izinler, kural olarak aralıksız biçimde verilecek, ancak tarafların anlaşması durumunda izin süresi ikiye bölünebilecek. İşveren, işçiye, yıllık izin ücretini, peşin veya avans olarak verecek. İşçi, izin parasını alarak, yıllık izininden feragat edemeyecek. Hizmet sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesi durumunda, işçinin kullanmadığı izinlerin ücreti, en son aldığı ücret üzerinden işçiye, işçinin ölmesi durumunda da hak sahiplerine ödenecek. Kullanılmayan yıllık izin ücretine ilişkin zaman aşımı da hizmet sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren işlemeye başlayacak. İşçi, haklı sebep olmaksızın hizmet sözleşmesi feshedilirse, s özleşme süresince kazanabileceği miktarı, tazminat olarak isteyebilecek. İşçinin haklı sebep olmaksızın işe başlamadığı veya aniden işi bıraktığı hallerde işveren, aylık ücretin dörtte birine eşit bir tazminat isteme hakkına sahip olacak. İşveren, ayrıca ek zararlarının giderilmesini de isteyebilecek. İşveren, ölen işçinin eşine ve ergin olmayan çocuklarına, yoksa bakmakla yükümlü olduğu kişilere, ölüm gününden başlayarak 1 ay, hizmet ilişkisinin 5 yı ldan uzun süre devam etmesi durumunda 2 aylık ücret tutarında ödeme yapacak. Rekabet yasağına aykırı davranan işçi, bunun sonucu olarak işverenin uğradığı bütün zararları gidermekle yükümlü olacak. 10) Evde Hizmet Sözleşmesi: İşçi, işverenin verdiği işi, evinde kendisi veya aile bireyleriyle ücret karşılığı yapabilecek. İşçi, bir mağaza için, kendi evinde giysi dikip vermeyi, ürün paketlemeyi üstlenebilecek. İşverenin, ücret ve malzeme bedelini yazıyla bildirmediği durumlarda, bu işlerde uygulanan alışılmış ücret ve bedel geçerli olacak. İşçi, işveren tarafından sağlanan malzeme ve araçları ö zenle kullanacak, kalan malzeme ve araçları işverene teslim edecek. İşçinin ücreti, aralıksız olarak çalıştırılıyorsa, 15 günde bir ya da işçinin rızasıyla ayda bir, aralıklı olarak çalıştırıldığı takdirse ise ürünün tesliminde ödenecek. İşçiyi aralıksız şekilde çalıştıran işveren, işçinin kişiliğinden kaynaklanan sebeplerle ve kusuru olmaksızın çalışamadığı durumlarda da ücretini ödeyecek. Yani işçi, kusuru olmaksızın tutuklandığı ya da hastalandığı durumlarda da ücretini almaya devam edecek. 17 ÖRNEK UYGULAMA İSG Konusunda Örnek Bir İnşaat Firması: SÖĞÜT İNŞAAT İş Sağlığı Güvenliği’ni sağlamanın en zor olduğu sektörlerden bir tanesi “İnşaat” Bu yüzden inşaat sektöründeki işverenlerin maksimum duyarlılıkta hareket etmeleri gerekiyor. Söğüt İnşaat, kuruluş tarihi olan 1996 yılından bu yana devam eden İSG çalışmaları ile sektörde örnek olmaya aday bir firma. İSG çalışmalarının tamamına Etokenik İSG’den hizmet alımı ile başlayan Söğüt İnşaat’ta bugün İSG anlamında çalışmalar mükemmel düzeye yakın durumda. 4857 Sayılı İş Kanunu hükümleri gereği “İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu”nun oluşturulan, risk analizleri yapılan, prosedür ve talimatları hazırlanmış olan Söğüt İnşaat’ta başarıya ulaşmak için çalışanların da katılımı sağlanarak maksimum düzeyde güvenlik sağlanması hedeflenmiştir. Söğüt İnşaat çalışanlarının da katılımı ile yapılan risk analizlerinde belirlenen uygunsuzluklar düzeltici önleyici faaliyetler kapsamında ele alınmakta ve öncelik sırasına göre iyileştirilmeler yapılmaktadır. Verilen eğitimler ile çalışanların iş güvenliği bilinci arttırılmış ve bunun sonucunda da işgücünden kaynaklanan kazalarda büyük düşüş olduğu gözlemlenmiştir. Söğüt İnşaat’ta çalışanların da katılımı ile yapılan risk analizlerinde belirlenen uygunsuzluklar düzeltici-önleyici faaliyetler kapsamındaki iyileştirmelerle süratle giderilmektedir. İş kazalarında belirgin bir şekilde azalma kaydedilen Söğüt İnşaat’ın işyeri politikasında da belirttiği gibi tüm öncelikleri arasında birinci sırayı çalışanların sağlığı ve güvenliği almaktadır. Söğüt İnşaat’ın İSG ve Çevre Politikası • • • Yönetim anlayışını sürekli geliştirmek, felsefesini, yönetimlerini ve sistemlerini tüm süreçlerde Çevre, İSG ve Kalite Yönetim Sistemi’ne uygun hale getirmek. Etkinliğini sürekli iyileştirmek, tüm personele özümsetmek ve bu doğrultuda Pazar payını, karlılığını, rekabet gücünü, çevre ve risk kontrolünü artırmak. Sektöründeki teknolojik yenilikleri dünyayla eş zamanlı olarak takip etmek, yönetim kadrosu ve eğitimli çağdaş personelleriyle ilgili tarafların ihtiyaç ve beklentilerini Çevre, İSG ve Kalite Yönetim Sistemi şartlarına uygun olarak karşılamak. • • • • • Çağdaş yönetim bilinciyle ve çalışanların kuruluşun özünü oluşturduğu düşüncesiyle hareket etmek, İş Sağlığı Güvenliği kurallarına uymak. Çalışanlar Söğüt İnşaat için önemlidir. Bugüne kadar yaptığı ve ilerde yapacağı tüm işlerde, işin kaliteli, ilk defada, zamanında ve her zaman doğrusunu yapma arzusuyla çalışmak. Her türlü hizmet faaliyetleri süresince, ekolojik dengeye zarar vermemek, çalışanların ve faaliyetlerden etkilenecek insanların sağlığına gelebilecek olumsuz etkilerin önlenmesini sağlamak. Gerek Söğüt İnşaat’ın gerekse diğer şahısların mal ve mülkiyetlerine gelebilecek kaza, hasar ve tehlikeleri daha başlangıç aşamasında kontrol etmek için gerekli her türlü korumayı sağlamaya çalışmak. İş Sağlığı ve Güvenliği ile ilgili tehlikeleri aynı hassasiyetle izlemek, bunları en aza indirmek için gerekli çabayı göstermek. 18 • • • İlgili tarafların çevre bilincinin gelişmesi için çalışmalarda bulunmak. Atıkların kaynağında en aza indirilmesi, mümkün olduğunca yeniden kullanılması ve geri dönüştürülmesini, değerlendirilemeyen atıkların ise uygun yöntemlerle bertaraf edilmesini sağlamak. Enerji, hammadde ve doğal kaynakların verimli kullanılmasını sağlamaya çalışmak. Ekoteknik Ortak Sağlık Güvenlik Birimi, deneyimli ve uzman kadrosu ile Söğüt İnşaat’ın İşyeri Hekimi ve İSG Uzmanı istihdamlarını sağlamaktadır. Tıbbi tahlil ve tetkik hizmetleri de Ekoteknik İSG tarafından sunulan Söğüt İnşaat, çevre danışmanlığı ve çevre laboratuvarında da Ekoteknik İSG ile anlaşarak bütünlük içerisinde hizmet alma yoluna gitmiş, böylece gündeminden “İş Sağlığı, İş Güvenliği ve Çevre” ile ilgili tüm sorunları düşürmüştür. Akredite bir firma olması nedeniyle Ekoteknik İSG Söğüt İnşaat’ta sunduğu, periyodik kontroller, iç ortam gürültü ölçümleri ve haritalandırma, iç ortam toz ölçümü ve haritalandırma, baca gazı emisyon ölçümü, ortam pm 10 ölçümü, tesis çöken toz ölçümü, dozimetrik toz ve gürültü ölçümü, termal konfor ve diğer hizmetleri tek elden alma imkanı olması ve yapılan ölçüm ve kontrollerde mühendislik etik kurallarına uymaları nedeniyle takdir toplamış ve şirkette devamlılığını sağlamıştır. İşyeri Hekimi ve İSG Uzmanı istihdamları, tıbbi laboratuvar hizmetleri ile periyodik kontroller, çevresel ölçümler ve iç ortam ölçümleriyle mühendislik hizmetleri bir bütün içinde tek bir elden verilen Söğüt İnşaat, bu çalışma şekli sayesinde, yapılan planlamalarda bir aksama ve gecikme yaşamamakta ve sağlıklı bir çalışma ortamı temin etmektedir. 19 KISA HABERLER ISG UZMANINIZ, GERÇEKTEN UZMAN MI? alıp evraklarına da ekliyor ancak 15.08.2009 tarihinden önce Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği tarafından verilen “İş Güvenliği Uzmanlığı Sertifikası” artık geçerli olmadığından bu sertifikaların da geçerliliği bulunmadığını bilemeyebiliyorlar. İ ş Güvenliği Uzmanlığı sertifikaları gerçekten bir kaos oldu. Koca koca firmalar dahi ne yapacağını bilemiyor. Bilgiler sürekli güncellendiği ve değişim olduğu için firmaların İSG yetkilileri de ne yazık ki hep güncel kalamayabiliyorlar. Hal böyle olunca aldığı iş güvenliği danışmanlık hizmetini, bakanlığa bildirimi yapılan iş güvenliği uzmanlık hizmeti sanan çok fazla yetkili var. Firmaların ISG yetkilileri elbette hizmet aldıkları kurumlara ya da kişilere sertifika soruyor ve hatta kendilerine sunulan sertifikanın fotokopisini 15.08.2009 tarihinden önce Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği tarafından verilen iş güvenliği uzmanlığı sertifikaları geçerli değil. İş güvenliği uzmanlığı, ilk defa 4857 Sayılı Kanun ile tanımlandığından 2004 yılından itibaren ÇASGEM tarafından verilen sertifikalar geçerlidir. Eğitimler ise, TMMOB Yetki Belgesi alınırsa verilebilir, sertifika ise bizatihi Bakanlık tarafından verilecektir. Aynı şekilde eğitim sonunda alınan katılım belgesi ile işyeri hekimliği ya da iş güvenliği uzmanlığı da yapmak mümkün değildir, ancak sınavdan 70 puan aldıktan sonra Bakanlığın verdiği sertifika ile bu hizmetler sunulabilir. ILO Türkiye Ofisi’nin Yeni Direktörü Olarak Atandı: Ümit Deniz Efendioğlu İ LO Türkiye Ofisi Direktör Vekili Ümit Deniz Efendioğlu, Ofis Direktörü olarak atandı. TED Ankara Koleji ve ODTÜ İktisat Bölümü mezunu olan Ümit Deniz Efendioğlu, İngiltere’de East Anglia Üniversitesi’nde Kalkınma İktisadı üzerine yüksek lisans yapmış ve 1995-2001 yılları arasında Hollanda, Maastricht’de bulunan Birleşmiş Milletler Üniversitesi’nin Yeni Teknolojiler Enstitüsünde (UNU-INTECH, şimdiki adıyla UNU-MERIT) lisansüstü çalışmalar yapmış, talep, yeni teknolojiler ve istihdam konusunda pek çok farklı projede çalışmıştır. 2001-2002 yıllarında UNCTAD’ın İsviçre, Cenevre’deki Genel Merkezinde Eko- 20 nomist olarak teknoloji ve kalkınma alanlarında görev yapmıştır. 2003-2005 yılları arasında Cenevre’deki ILO Genel Merkezinde Ekonomist olarak çalışmış, 20052009 yılları arasında ise ILO Genel Müdürü’nün Ofisi’nde istihdam politikaları, çalışma standartları ve küreselleşme konularında çalışmalar yürütmüş, toplumsal cinsiyet sorumlu uzmanı ve Arap Ülkeleri danışmanı olarak görev almıştır. 2009 yılında ILO Türkiye Ofisi’nde Kıdemli İstihdam Uzmanı olarak çalışmaya başlamıştır. 1 Nisan 2011’den bu yana Direktör Vekili olarak görev yapan Ümit Deniz Efendioğlu, 1 Ekim 2011 tarihi itibariyle ILO Türkiye Ofisi Direktörü olarak atanmıştır. SEM Transformatör SEM Transformatör, tüm faaliyetlerinde insanı “En Değerli Varlığı” olarak kabul eden örnek firmaların başında geliyor, bu yüzden de öncelikli iş hedefi, “daha güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı yaratarak oluşabilecek her türlü kaybı en aza indirmek” İş Sağlığı Güvenliği çalışmalarında danışman firma olarak yıllardır Ekoteknik İSG’yi seçen SEM Transformatör’ün İşveren Vekili Önder Tüzünak’ı ziyaret ettik ve çalışmalarını dinledik. Tüm faaliyetlerinde “İnsan Odaklı” politikayı benimseyen Sem Transformatör, benimsediği bu politikanın gereği olarak, iş sağlığı ve güvenliği konuları ile ilgili tüm ulusal kanun ve yönetmeliklere uyuyor ve uluslararası standartlar doğrultusunda hareket ediyor. Sistematik bir yaklaşımla iş sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili riskleri mümkün olan en üst düzeyde kontrol altına alan SEM Transformatör, sürekli gelişme prensibi ile iş sağlığı ve iş güvenliği konularında sürekli olarak bir iyileştirme sağlıyor. Üretimlerine dâhil ettikleri her bir yeni ürünün, her i bir tesisin ve sürecin, iş sağlığı ve güvenliği açısından tler liye in; a a Z f etkilerini henüz projelendirme aşamasındayken enine I ç i i M ğ k i A ma enl TİK boyuna değerlendiren SEM Transformatör, sonrasında güv i sağla OLİ ş P i yaı ve mesin ISG a ğ l ı ise tüm çalışanlarının katılımı ile tehlikeleri kaynal ç a il ağ ı am timum çi s iyileştir y ş i a ğında kontrol altına alarak kaza ve hastalıkları en , p lm A.Ş kli e kı kilde o d ÖR n süre y T aza indiriyor. e e A k M üz rş nı st d gun bi ayı, k no i FOR ortamı ü s S i r n N m y c l u e ie la lti TRA ışma ygu tem üze ri lara liğin SEM kte çal ven evzuat mleri u k muh için d riskle ü g i k l e e e e r e c v m i t v Başarıya ulaşmak ve sürekli gelişim e ı e ön çabil ğı ilm ların ile b lik v ve y ağlı çeb a m için çalışanları iş sağlığı ve güvenliği İş s netme olojiyi ra yol a üne ge İş kaza iste t yö k tekn azala ın ön yarak in s u n c konularında eğitmenin önemini en i r v • r k le nla ve ağla taca , me risk m rak ede tu zaların rek, bu esini s a u başından beri kavramış olan SEM z im ka iy Ka t edile tirilm min sev dan ı, n i n i Transformatör, iş sağlığı ve güe ı n p g s i ça ay i, tes açı ler ne • ron da nın in yeri etmey enliği ağlam ği risk ı venliği açısından gerekli donae r ş a ta kın tal yetler e yok e güv esini s venli tüm nın far eyi, ü v i v nımı temin etmesine, maksil g ı i e m a ğ y l v e ı i a ı f ın ar me ş sağl yönet ğlığı v rm ımız lulukl ler ve geçire , mum tüm önlemleri almasına İ i önle a r e n s a d i l l i • İşç rilmes alışan sorum eğitim özden eki ş k rağmen, çalışma sırasında i t aç yla SG kg ndi ye i m firm eysel I amacı olara eder. • e y meydana gelebilecek herhangi i Tü ın bir amak iyodik hhüt sev a r l n ı a e ğ t r bir kaza veya acil durumda maddi p • a a nu nı nl ıs lışa aların itikası’ nluğu ve manevi kayıpları en aza indireu l olm G Po a uyg cek yöntemleri de uzman yardımlarıyla • IS şartlar rek geliştiriyor. 21 ÖRNEK UYGULAMA Tüm Dünya’nın Jeneratör Tercihi: Genpower Genpower’in İSG Tercihi: Ekoteknik Genpower Jeneratör Tüm dünyaca kabul edilen standartlara uygun ürün kalitesiyle pazardaki konumunu sarsılmaz bir zemine oturtan Genpower Jeneratör, ürün ve şirket değerlerini sürekli daha yükseğe taşıyan, gurur duyduğumuz bir Türk markası. İmza attığı her işte ülkemizi başarıyla temsil eden, gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında gerçekleştirdiği güçlü yatırımlarla ülke ekonomisine katkıda bulunan ve büyük bir istihdam alanı yaratan Genpower Jeneratör, başarıya ulaşmanın en etkin yolunun bir takım çalışması olduğuna inanıyor. Bu inancı doğrultusunda hareket eden ve çalışanlarını “Genpower ailesinin bireyi” olarak maksimum titizlikle koruyan Genpower, iş sağlığı güvenliği hizmetlerinde Ekoteknik İSG’yi tercih ediyor. 22 GENPOWER’IN İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ VE ÇEVRE POLİTİKASI Genpower her şartta ve her zaman, çalışanlarına, topluma ve gelecek nesillere karşı sorumluluklarını yerine getirme bilinci içinde hareket eden örnek firmalardan bir tanesi. Şirketin devamlılığı ve başarısı içerisinde, işyerinin bütün bölümlerinde çalışanların sağlıklarının korunması, iş güvenliği ile ilgili proaktif önlemlerin alınması, termal konfor şartlarının sağlanabilmesinin yanında, çevreyi korumak için de gerekli önlemler de alınıyor. Genpower yetkilileri: “Güvenli bir çalışma ortamı sağlamak zorundayız, Her şeyden önce iş güvenliği, her şeyden önce çalışanlarımız gelir” diyor. oranlarını gözlemlemek üzere işin yürütümü ile ilgili tüm alanlarda düzenli kontroller gerçekleştiriyor. Satınalmalar bu çerçevede yapılıyor, alınan makineler bu çerçevede çalıştırılıyor ve bakılıyor. 2-Genpower “Gerçekleşme Olasılığı Bulunan Tüm Mesleki Kazaların ve Hastalıkların Önüne Geçilebileceğine İnanıyor” Genpower Jeneratör’e henüz başlamadan işçilerin hepsi “iş sağlığı ve güvenliği temel eğitimi”ne tabi tutuluyor ve bu eğitimden sonra Genpower kapısından içeriye giriyor. Bu eğitimi alan şirket çalışanları ve yöneticileri işyerinde sıfır-kaza hedefine ulaşmada uyum içinde hareket ediyorlar. 4-Çevreyi En Az Düzeyde Etkileyen Ürünler Kullanmak: Ham madde ve enerji kullanma konusunda tutumlu davranışlar sergileyen Genpower, ortaya çıkan katı atık, atık su, termal konfor şartlarını normal sınırlarda tutmak için gereken her türlü çabayı sarf ediyor. Genpower’in İş Sağlığı Güvenliği Konusundaki Çalışma Adımları: 3-Güvenli Ortam ve Güvenilir Davranışlar Sergileme: İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği ile çevre korumaya dair tüm yasal mevzuatlar ve teknik koşullar eksiksiz olarak yerine getiriliyor. Güvenli bir ortamın sağlanması için tüm çalışmalar büyük bir titizlikle gerçekleştiriliyor. Tesisler ve kullanılan makineler olası tehlikeleri oluşturmayacak, riskleri en aza indirecek ve tesis hasarlarını önleyecek şekilde son teknolojiyi baz alarak planlanıyor. 1-Etkin İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Yönetimi: Genpower, ileri görüşe sahip konseptlerini sözleşme ile bağlı olduğu Ekoteknik Ortak Sağlık Güvenlik Birimi Kurumu ile işbirliği içerisinde yürürlüğe koyuyor. Her konuda hassasiyeti elinden bırakmayan Genpower, bu hayati konuda da tüm önlemlerin alındığını ve sonuçlarının faydaya dönüşme 5-Önleyici Tedbirler: Çalışanların sağlıklarına ve çevreye herhangi bir zarar gelmesini önlemek adına, tesislerde düzenli bilgi akışı sağlanarak eğitim programları yürütülüyor. Kapsamlı ve etkin acil durum önlemlerini açıklayan uyarılar, çalışanların ve ziyaretçilerin bir yaralanma durumunda doğru müdahaleyle karşılaşmaları için tüm bölümlere yerleştirilmiş durumda. Genpower Jeneratör’de iş sağlığı güvenliği ve çevre konularında bu kadar başarılı bir çalışmanın yürüyor olmasında en büyük etken ise kuşkusuz ki, yönetimin ve tüm çalışanların bu politika yaklaşımını benimsemiş olmasından geçiyor. 23 KISA HABERLER Hasta ve Çalışan Güvenliği Sempozyumları Yeniden Başladı Sağlık Bakanlığı, daha önce pek çok ilde çok sayıda sağlık çalışanının katılımıyla gerçekleştirdiği “Hasta ve Çalışan Güvenliği Sempozyumları”nı Hizmet Kalite Standartları ekseninde yeni konu başlıkları ve yeni içeriğiyle ülke genelinde sürdürmekte kararlı. S ağlık hizmeti sunan tüm kurumlarda güvenlik kültürünü oluşturmak, bu alanda yapılacak uygulamalara destek olmak, hem hasta hem çalışan açısından güvenli ortamların oluşmasına katkı sağlamak amacıyla başlatılan “Hasta ve Çalışan Güvenliği Sempozyumları” 2012 yılında da devam ettirme ve süreklilik kazandırma adına 9. Sempozyumu Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof.Dr.Nihat TOSUN’un himayelerinde, Genel Müdürlük Performans Yönetimi ve Kalite Geliştirme Daire Başkanlığı destekleri, Trabzon Sağlık Müdürlüğü ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörlüğü’nün katkıları ile 07 Ocak 2012 tarihinde Trabzon ‘da düzenlendi. İŞÇİ’NİN 1 PARMAĞI 36 BİN 978 TL Bornova’daki bir konserve fabrikasında tornacı olarak çalışan Volkan Çeviren, makineye kaptırdığı ve bu yüzden kopan parmağı için açtığı 6 bin liralık tazminat davasını kazandı. Hâkim, faiziyle birlikte 8 bin lira ödenmesini takdir etti. Ardından fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 28 bin 978 TL’lik ek bir dava daha açıldı. V olkan Çeviren, bir konserve fabrikasında torna makinesinde işçi olarak çalışırken 2008 yılında iş kazası geçirdi. Volkan Çeviren’in sol elinin işaret parmağı kökünden makineye sıkışarak koptu. Kopan parmağı makinede ezilince yerine dikilemedi. Raporlu olduğu süre içinde işine gitmeyen Volkan Çeviren, kopan parmağı nedeniyle psikolojik rahatsızlıklar yaşarak bir süre daha çalışamadı. Hukuk mücadelesi başlatan Volkan Çeviren, tazminat davası açtı. Çalıştığı işyerinin kendisinin güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğunu belirten Çeviren, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 3 bin TL’si maddi, 3 bin TL’si manevi 24 olmak üzere toplam 6 bin TL tazminat istedi. maddi ve manevi tazminat ödemesine karar verdi. Çeviren, dava bittikten sonra başka bir iş mahkemesinde ek İzmir İş Mahkemesi’nde görülen davada dava açıp, 28 bin 978 TL’lik yeni bir hâkim, Çeviren’in mağduriyeti ve kaza- tazminat daha talep etti. daki kusurlar konusunda bilirkişi raporu istedi. İş uzmanı bilirkişiler, fabrika İşçi Avukatı, bu tür iş kazalarında işyönetimini gerekli güvenlik önlemlerini verenlerin iş güvenliği ve işçi sağlığınalmadığı gerekçesiyle yüzde 90 kusurlu dan yasa gereği doğrudan sorumlu ololduğunu belirten rapor hazırladı. Kon- duğunu vurguladı. Müvekkilinin kopan serve fabrikası hukukçuları ise işçi Vol- parmağından dolayı tazminat kazankan Çeviren’in dikkatsiz davrandığını, masının hukuk adına doğru bir karar halen fabrikalarında çalışmaya devam olduğunu belirten avukat: “Tazminat ettiğini ve herhangi bir maddi kaybının kopan parmağı yerine getirmeyecek olmadığını iddia ederek, tazminat isteama bedelinin de bir şekilde ödenerek ğinin reddedilmesini talep etti. adalet duygusunun bir nebze olsun Mahkeme, fabrikanın, Volkan Çeviren’e giderilmiş olması hukuk adına önemli yasal faiziyle birlikte toplam 8 bin TL bir kazanımdır” dedi. GENÇ PATRONLAR’dan Örnek İSG Uygulamaları Neziroğlu Otomotiv deyince Ankara’da duymayan kalmamıştır. Bu başarılı şirketin yönetiminde ise oldukça genç yaşı ile ilgi çeken bir isim var: “Serkan Neziroğlu” Genç Patron Neziroğlu, Başkent Üniversitesi’nde Turizm ve Otelcilik üzerine eğitim aldıktan sonra, Anadolu Üniversitesi’nde de “İşletme” bölümünü bitirmiş. Sonrasında 2003 yılında Neziroğlu’nda aktif çalışma hayatına başlamış. Bugün itibariyle 2 yüz 80 çalışanı olan firmanın İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre alanındaki tutumunu Serkan Neziroğlu ile beraber masaya yatırdık: Çalışanların iş sağlığı ve güvenliğini sağlamanın, şirket politikanızdaki önemini öğrenebilir miyiz? Ve bu konuda çalışmalarınız nelerdir? Bu konu üzerinde çok duruyoruz. Özellikle İş sağlığı konusunda profesyonel davranmak bizim için önemli. Eksiklerimizi geçici gidermek değil de, kalıcı olarak sorunu ortadan kaldırmak için çalışıyoruz. Bizim işimiz insan faktörü ile çalışmaktadır. Bu sebeple her kişi değerlidir. Özellikle satış sonrası ağırlıklı olduğumuz için de en önemli yer ve en fazla iş kazaların yaşandığı yerdir. Biz firmamızda, İş sağlığı ve güvenliğini düşünmek zorundayız. Duyarlı firmaların önceliğinde her zaman çevre konusu büyük yer tutmuştur. Neziroğlu için çevrenin önemi nedir? Bu konudaki çalışmaları nelerdir? Çevre hepimizin yaşam alanı. Sattığımız bütün modellerimizde ve markalarımızda Euro 5 düşük emisyonlu motorlara geçerek çevreyi daha az kirleten motorları tercih ettik. Satış sonramızda ise, atık yağ bölümleri, filtreler ve akü özel bölüm yerleri hazırladık. Çevre Bakanlığı’nın kontrolünde olan şirketlere yeniden kazanım için verilmektedir. Sizin eklemek istedikleriniz varsa, onları da alabilir miyiz? İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularında gerçekten duyarsız kalmamalıyız. Yaptığımız işlerde “Çevreyi kirletmiyorum” ve “Personelimi koruyorum” demeden önce İş sağlığı ve güvenliği hakkında destek almamız gerektiğini belirtmek istiyorum. Neziroğlu Otomotiv bünyesinde, RenaultHyundai-Dacia-İsuzuGelly markaların yetkili satıcılığının yanı sıra, Ankara’nın ilk ikinci el sistemi (N2), Neziroğlu Sigorta (NS), Amiral Filo Kiralama, Neziroğlu Multi Marka Kaporta Boya ve Neziroğlu LPG hizmetleri de var. Ankara otomotiv sektöründeki bu kapsamlı hizmet yelpazesinde 280 çalışanıyla hizmet sunuyor. 25 İSG Uzmanı Cengiz Kutgün: İSG KULİSİ Öğrenmenin “yeteri kadar”ı yok. Öğrenmenin sonu yok. Bilgiye aç olanın öğrenmeye doyumu yok. Bilgiye doymayan bu uzman kişilerin aynı zamanda bilgilendirecek kadar ciddi bir birikimi olmasından dolayı biz her sayımızda okuyucularımızın sadece “okumak” değil de aynı zamanda “kendini okutmak” için de sayfalarının olmasını istedik. Bu sayfalar aracılığıyla belli bir konu üzerinde daha aktif ve farklı bakış açılarıyla düşüncelerin birbiriyle tanışmasını amaçladık. Belli kararlara varmak değil ama konuyu değişik anlayışlarla, farklı boyutlarıyla ortaya koymak istedik. İşte bu sayı için farklı iki sorumuza konunun uzmanlarından gelen farklı cevaplar: Mali Müşavir Koray Akşehirli: Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda yeterli bilinç oluştu mu? Yeterli değilse neler daha yapılmalı? İş Sağlığı ve Güvenliği kavramı, can ve risk kavramı ile düşünülmesi gereken bir kavramdır. Ne çalışanın nede işverenin canı riske almaya hakkı yoktur. Günümüzde ortak bilinç yükselmektedir. Ancak bu geçmiş yıllarda gerekli özeni göstermeyen işçi ve işverenin edindiği tecrübeler sayesinde gelişmekteydi. Ağır yaptırımlar ve cezalar ile sağlanan konu artık taraflarının bilinçlenmesi ile aranılan bir uygulama olmaya başladı. Özellikle sanayi kuruluşlarında gereken özen gösterilmektedir. Sadece işverenin katkıları değil işçinin de talepleri bu yöndedir. Sanayi kuruluşlarında hizmet veren bir mali müşavir olarak söylemeliyim ki artık güvenliği artırılmış ortamda çalışan işçi işine ve kendine daha dikkatli yaklaşmakta ve sonuçta işin kalitesi de artmaktadır. Sanayi kuruluşlarında ve KOBİ’lerde başlayan İSG uygulamaları zaman içinde tabana yayılacaktır. Ancak ve maalesef bu can riskinin yaşanmasıyla tecrübe edinilen bir konu olmaya devam etmektedir. Yeni TTK ile işletme yöneticilerinin eğitim seviyelerinde olması gereken eğitim yükselmesinin İSG uygulamalarını da artıracağını düşünüyorum. İSG Uzmanı Hüseyin Gündoğan: Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda yeterli bilinç oluştu mu? Yeterli değilse neler daha yapılmalı? Dünyada olduğu gibi ülkemizde de iş sağlığı ve güvenliğinin tarihsel gelişimi çalışma yaşamındaki gelişmelere bağlı olarak benzer aşamalardan geçmiştir. Meslek hastalıklarının ve iş kazalarının önemli bir sorun olarak gündeme gelmesi sanayileşmenin gelişimi ile yoğunluk kazanmıştır. Sanayileşme sonucu üretim araçlarında ve üretim yöntemlerinde sağlanan gelişmeler iş sağlığı ve güvenliği sorunlarını da ortaya çıkarmıştır. Bu sorunların yoğunluğuna ve toplumsal tepkilere bağlı olarak da çözüm önerileri üretilmesi ve yaşama geçirilmesine yönelik çalışmalar iş sağlığı ve güvenliği konusundaki etkinliklere ivme kazandırmıştır. Diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de sanayileşmenin gelişim düzeyine bağlı olarak işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yasal, tıbbi ve teknik çalışmalar olmaktadır ve bu çalışmaların kartopu gibi başlayıp bir çığ haline dönüşeceğinden eminim. Çevre Mühendisi Ömer Tünaydın: Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda yeterli bilinç oluştu mu? Yeterli değilse neler daha yapılmalı? Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği konusunda yeterli bilincin oluştuğunu söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Zira ülkemiz iş kazalarında Avrupa ülkelerini dikkate aldığımızda birinci sıradadır. Kayıtlı kazalara bir de kayıt dışı kazaları eklersek iş sağlığı ve güvenliği konusunda almamız gereken çok mesafe olduğu görülecektir. Yapılması gerekenlerin başında eğitim ilk sırayı almaktadır. İşe başlama eğitimi ile işbaşı eğitimi konusu üzerinde titizlikle durulması gerekir. İnşaat Mühendisi Deniz Demir: İSG Uzmanlarının sertifikalarının iptal edilmesi hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Geriye dönerek, verilmiş haklar, geri alınamaz. Sınavla elde ettiği bir hakkı, tekrar sınavla elde etmek durumunda bırakılmamalıydı insanlar. Üniversite diplomalarımızı da arada elimizden alıp, “mühendis değilsin artık, hadi bir daha ÖSS’ye gir” demekten farksız bu durum bence. 26 Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda yeterli bilinç oluştu mu? Yeterli değilse neler daha yapılmalı? Halen iş hayatında yeterli bir iş güvenliği bilincinin oluştuğunu söyleyemesek de,2005 senesinden bu güne kadar iş güvenliği konusunda aktif olarak çalışan bir İSG uzmanı olarak, çok mesafe kaydettiğimizi söyleyebilirim .Bu konuda Eylül 2011 senesinde İstanbul’da gerçekleştirilen 36 yabancı ülkeden ve 18 bakan düzeyinde katılımın sağlandığı Uluslararası İş Güvenliği Kongresinde İLO Genel sekreterinin bu kongreye katılan bazı ülkelerden çok ileride olduğumuz ifade edilmiştir. Zaman içinde bu konuda çok daha olumlu gelişmeler sağlanabileceğini ümit etmekteyim. İSG Uzmanlarının sertifikalarının iptal edilmesi hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Sertifikaların iptali söz konusu değil sadece ilave bir eğitim söz konusu olacak. Veya şu günlerde kanun kuvvetinde çıkarılacak bir yasayla eski belgelerin aynen geçerli olabileceği beklenmekte. Şu anda bu haklarımızı kullanıyoruz birçok işyerlerinde görev aldığımız Bakanlıkça da bilinmektedir. Makina Mühendisi Dummar Kahramanoğlu: Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda yeterli bilinç oluştu mu? Yeterli değilse neler daha yapılmalı? 3 yıla yakın bir süredir İSG ile ilgili çalışmalarımda- gerek yurtiçi gerekse yurtdışı - Türk işverenlerin konuya ilgilerinin olmadığını müşahede ettim. İşçilerin ise genel eğilimi kullanabilecekleri kkd’lerin (kişisel koruyucu donanımların) verilmesi. Bundan şunu rahatlıkla anlayabiliriz ki, İSG ile ilgili kesinlikle bir bilinç oluşamamış. Bu konuda bize büyük bir özveri, sabır ve inançla çalışmak düşüyor. Çünkü İSG bir iş değil, aşktır. Bu bilinç ancak bu şekilde oluşabilir. Tüm bunlara ek olarak, hastaneleri olan işverenler oldukça kayıt dışılar da çok olmaya devam edecek. Bu da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın işi. Gidip çay içmekle, yemek yeyip gelmekle teftiş olmaz. İSG Uzmanlarının sertifikalarının iptal edilmesi hakkındaki görüşleriniz nelerdir? İSG eğitimini hakkıyla alan -eğitim diyorum özellikle sertifika ya da belge demiyorum- tüm meslektaşlarımın sonuna kadar destekçisiyim. Sınav kesinlikle bir teferruat. Şunu da belirtmeliyim ki: İSG Uzmanlığı almak isteyen biri, kesinlikle bu işi önceden de yapmalı ve konuya aşina olmalıdır. Tepeden inme ve maaş kaygısıyla bu iş yapılmaz. Belge alanların da sertifikaları mümkünse iade edilmesin. İSG Teknikeri Mahmut Yurduseven: Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda yeterli bilinç oluştu mu? Yeterli değilse neler daha yapılmalı? Ülkemiz, İş Güvenliği ile Avrupa Birliği Uyum Yasaları çerçevesinde tanıştı. Bu süreç hepimizin bildiği gibi diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında oldukça yenidir. Yeni olmakla beraber insanlara iş güvenliğini aşılamak zaman alacaktır ve bu çok doğal bir süreçtir. İnsanlar daha öncesinde iş güvenliğini bilmiyorlardı, tanımıyorlardı ve birden bire insanımıza iş güvenliği yabancı ve bir külfet olarak göründü. Bu durumu aşmak ise zaman ve sabır ile olacak. İnsanımızda iş güvenliği kültürünü oluşturmak için devletimizin bir takım çalışmalar düzenleyip işverenlerimize bu bilinci aşılaması gerekir. Bu bilinç farkında olmadan işverene nasıl aşılanabilir? Devlet bazında iş güvenliği konusunda duyarlı davranan ve bu bilincin oluşması için çaba sarf eden işverenlerimize iş güvenliği konusunda sponsor olarak insanları iş güvenliğine alıştırabilirler. Aradan belli bir zaman geçtikten sonra ise sponsorluktan çekilirler. Böylece işverenler iş güvenliğine alıştıkları veya benimsedikleri için bir direnç göstermeden kendi kendilerine iş güvenliğinin layığını yerine getirmiş olurlar ki, buna benzer örnekler dünyada İSG’nin benimsenmesi için yapılan çalışmalardan biridir. İnanıyorum ki bizde elimizi taşın altına koyarsak Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak az zamanda çok yol kat edeceğiz. Ekoteknik İSG, facebook’taki sayfasında güncel konuları tartışmaya açıyor. Siz de www.facebook.com/ekoteknik.isg adresinden sayfamızı takip edebilir ve kulisimize katılarak sesinizi binlerce okuyucumuza duyurabilirsiniz. 27 Türkiye’nin neresinde olursanız olun, insan sağlığını etkileyen faktörlerin analizlerini kapınıza kadar getiriyoruz. Sağlık taramalarınız için bize merkez telefonumuz 0 312 344 01 96 numarasından ulaşabilir veya taleplerinizi yazılı olarak 0312 343 66 46 numarasına fax çekebilir ya da info@ekoteknikisg.com adresine e-posta gönderebilirsiniz. VERİMLİ BİR ÜRETİM ANCAK GÜVENLİ ORTAMLARDA ÇALIŞAN SAĞLIKLI BİREYLER İLE SAĞLANABİLİR “Ağır ve Tehlikeli İşler Tüzüğü”, “İş Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü” ve “Umumi Hıfzıssıha Kanunu” gereğince işveren, işçilerin sağlık taramalarını yaptırmakla yükümlüdür. Ancak bu sağlık taramaları özellikle çalışan sayısı fazla olan işletmeler için ciddi bir zaman ve işgücü kaybı anlamına gelmektedir. Ekoteknik İSG ve Ekoglobal İSG olarak, mobil sağlık araçlarımız sayesinde, sağlık taramalarını Türkiye’nin dört bir yanında işletmenizin kapısına kadar getiriyoruz. Verdiğimiz mobil sağlık hizmetlerimiz sayesinde, zaman ve iş gücü kaybını önleyerek, ihtiyaç duyulan sağlık hizmetini en kısa sürede minimum maliyetle ve elde edilebilecek en yüksek kalitede alabilirsiniz. Periyodik sağlık tarama ve aşılama hizmetlerimiz, mobil olarak işletmelerde, yerleşik olarak da laboratuarlarımızda sunulmaktadır. Numune alımlarında, numunelerin incelenmesinde ve raporlanmasında bilimsel metotlara titizlikle uyulmaktadır. İncelemeler, konusunda uzman kişilerce yapılmakla kalmayıp, ayrıca mesleki yeterliliği olan branş uzmanlarımız tarafından yapılarak rapor edilmektedir. Değerlendirmelerin yapılmasında, raporlandırılmasında ve bildirilmesinde etik kurallara bağlılık büyük önem taşımaktadır. SEKTÖRÜN UZMANI Gökhan Güzel ( IDip SM – NEBOSH – NIOSH) Jeofizik Mühendisi İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürü Çimento Fabrikalarında İş Sağlığı ve Güvenliği Ç imento sektöründe temel iş sağlığı ve güvenliği tehlikeleri aşağıdaki gibidir: toz gürültülü sıcak yüksek yapılar yoğun trafik uzun nakil hatları değişik nitelikte kapalı ortamlar çok sayıda dönen ekipmanlar Bu tehlikelerin yanısıra sektörde sıcak gaz ve toza maruz kalmalar sonucunda ciddi yaralanmalı ve hatta ölümle sonuçlanan kazalar meydana gelmektedir. Sektörde çalışanların sıcak gaz ve toza maruz kalmalarına neden olabilecek çalışmalardan bir tanesi siklonlarda meydana gelen malzeme birikmesi sonucu yaşanan siklon tıkanmalardır. Bu tıkanmalar, tuğla, beton, kırılan metal aksam vb parçaların düşmesi , fırındaki yüksek volatilizasyon sonucu oluşan sarıntıların termal şokla düşmesi, malzeme akış hattı üzerindeki klepelerin operasyon sırasında kapalı kalması sonucunda akış yolunun kapanarak malzeme ile dolması sonucu meydana gelir. Siklon Tıkanıklığı İle İlgili Tehlikeler • Sıcak ve akışkan maddenin yayılması ve kaçış yollarının kapanması • Yanıklar • Kapaktan çok sıcak ve akışkan maddenin ve tozun veya gazın fışkırması • Sıcak tozun nefesle içeri çekilmesi • Sıcak tozun göze girmesi • Yüksekten düşmeler • Sıcaktan bitkinlik • Tökezlemeler ve kaymalar Siklon Tıkanıklığı İle İlgili Yaralanmalar • Yanma • Sıcak çarpması • Göz yanması • Çürük, ezilme • Burkulma • Kırılma Bu yaralanmalar ölümle bile sonuçlanabilir. Siklon Tıkanıklıklarına Müdahale Öncesi Alınması Gereken Önlemler Siklon tıkanıklığına müdahele mekanik veya elle gerçekleştirilebilir. Hangi müdahale yöntemi olursa olsun, aşağıdaki koşullar sağlanmalıdır: 30 • Şişleme delikleri açılmadan önce müdahale ekibi (asgari 2, azami 4 kişi) uygun kişisel koruyucu malzeme giymelidir ve sıcak malzemenin girip deriyi veya elbiseyi yakmasına sebep olabilecek boşluklar kapatılmalıdır. • Siklonların yakınında mutlaka vücut duşu bulunmalı ve yeterli basınçta su oluduğu kontrol edilmeli. • Yanık tedavisi için malzemelerin bulunduğu bir ilk yardım ünitesi bulundurulmalı ve siklon temizleme işinde çalışacak olan ekipte en az bir ilk yardımcı bulunmalıdır. • Çevrede iyi bir aydınlatma sağlanmalıdır. • Siklon temizleme ekibi ön ıstıcılı kuleye gitmeden önce , kontrol odası ve tıkanıklık temizleme ekibi arasında iyi bir iletişim sistemi kurulmalı. Uygun bir iletişim sistemi, telsiz, cep telefonu veya normal telefon olabilir. • Siklon tıkanıklığına müdahale öncesi, bütün basınçlı sistemlerin (patlaçların) kapatıldığından ve içerlerindeki potansiyel enerjinin boşaltıldığından emin olunarak kilitlenmeli, tahliye vanası açık bırakılmalı ve sistemin çalışmadığı denenmelidir. Bütün bilgiler merkezi kumanda ile paylaşılmalıdır. • Ön ısıtıcı kule boşaltılmalı, zemin kat emniyet şeridi ile çevrilerek girişin kısıtlandığı “DİKKAT İŞ GÜVENLİĞİ TEHLİKESİ” veya benzeri levhalarla belirtilmeli, ışıklı ve sesli uyarı sistemleri kullanılmalıdır. • Tıkanıklık giderme esnasında yaralanmaya sebebiyet verebilecek şekilde fırından büyük ve ani bir malzeme akışı olabileceği için klinker soğutma ve klinker nakil hatlarının etrafı da emniyet şeridi ile çevrilerek alan izole edilmelidir. • Asansör, tıkanıklığa müdahale edilecek katta kapısı açık pozisyonda kilitlenerek, asansörle kuleye ulaşım kısıtlanmalıdır. Temizlenecek bölgeye göre asansörün gerekiyorsa acil bir kaçış aracı kullanılması değerlendirilmelidir. Eğer, asansör kullanımı riskli bulunuyorsa, asansör kilitlenmelidir. • Ekipman kabloları, hortumlar ve araçlar ortamdan kaldırılarak zarar görmesi engellenmeli ve acil bir kaçış durumunda tökezleme ve düşme sonucu yaralanma riski bertaraf edilmelidir. • Ortamda iş dışında, özellikle bir iş izni sistemine dahil olan (örneğin kaynak yapmak için oksijen-asetilen tüpleri) hiç bir ekipman bulundurulmamalıdır. Eğer, ekipman sabitse, üzeri bir yangın batta- niyesi vb bir malzeme ile örtülmelidir. • Gerekli yerlere sulu ve kuru yangın söndürücüler yerleştirilmeli. Ancak, suyun kullanımında buharın yakıcı etkisi düşünülerek dikkatli olunmalıdır. Benzer şekilde suyun (örneğin yağmur suyu) etrafta birikmesi de engellenmelidir. • Her bir şişleme deliği için seyyar veya sabit korkuluklu platformlar olmalıdır. Platform seviyeleri şişleme deliklerinin üstünde olmalıdır. • Temizlik faaliyetini uygulamadan önce; patlaçların, çalışmadıklarından emin olunulmalıdır. Blokaj temizlemede her bir çalışma için, gerekli tedbirler alınmadan blokajların temizliğine başlanılmamalıdır. • Blokaj sonucu sıcak malzemeden kaynaklanan ateş parçaları ve serpintilerinin kontrolü her bir şişleme deliği açılmadan önce yapılmalıdır. • Siklon tabanındaki klepe açık olmalı ve malzemenin akması için bu şekilde kilitlenmelidir. • Şişlemeye başlamadan önce bütün şişleme kapaklarının kapalı olduğundan emin olunmalıdır. • Fırın yardımcı tahriğe alınmalı ve alev borusunun yakıtı kesilmelidir, Fan emişi siklonlarda negatif basınç elde edecek şekilde düşürülür. • Siklon tıkanıklığının yeri bilya atılarak tespit edilir. • Tıkanıklığın üzerinde kalan malzemenin miktarı herhangi bir büyük şişleme deliği veya kapağı açılmadan küçük şişleme deliğinden içeri sokulacak uzunca bir şiş ile tespit edilmelidir. • Tıkanıklığın tespitinden sonra, malzeme birikintisi çoksa daha yüksek koruma sağlayan bir KKD kullanılmalıdır. Benzer şekilde eğer tıkanıklığı gidermek için basınçlı hava lansları kullanılacaksa, geri tepme riskinin büyüklüğünden dolayı yine daha yüksek koruma sağlayan bir KKD kullanılmalıdır. • Küçük şişleme delikleri , büyük şişleme delikleri açılmadan önce açılmalıdır. Muhafaza kapakları veya tuğla örme için kullanılan kapaklar siklon tıkanıklığı temizlemesi için kullanılmamalıdır. Bu kapaklar sadece güvenlik koşullarından emin olunduktan sonra nihai temizlik için kullanılmalıdır. • Şişleme delikleri aşağı doğru bakmalıdır. • Şişleme deliği açılarak şişleme aşağı doğru yapılmalıdır. Temizleme araçları, bir geri tepmenin etkisi düşünülerek yandan kullanılmalı, arkasında durulmamalıdır. • Bir alttaki kademeye geçmeden önce, üstteki şişleme deliklerinin kapatıldığından emin olunmalıdır. Her zaman sadece bir şişleme deliği açık olmalıdır. • Temizleme işi boyunca her saatte en az 15 dakika sıcak ortamdan uzakta nöbetleşe ara verilmelidir. Kişilerdeki ısı stresi gözlenmelidir. • Tıkanıklık temizleme çalışmaları boyunca baca gazı sıcaklığı gözlenmeli, eğer sıcaklık 450oC üzerine çıkarsa, şişleme çalışması durdurulmalı ve ID fanın zarar görmemesi için fan emişi artırılmalıdır. Siklon Temizliği Sonrası Kontroller • Siklonlardan bilya atılarak sarıntının temizliği, bilyanın fırın içine düşmesi dinlenerek doğrulanır. • Bütün şişleme delikleri kapatılarak kilit dillerin takıldığının kontrolü yapılır. • Platform üzerinde kalan sıcak madde şeritle çevrilerek emniyet altına alınır. • Zemin herhangi bir yanma kalıntısı için kontrol edilir. • Tahliye klepelerinin takozları kaldırılarak, doğru çalışıp çalışmadıkları elle kontrol edilir. • Patlaçlar üzerindeki vanalar ve kilitleri açılır.Tekrar enerji ve hava verilir Siklon seviyesi ve hat üzerindeki statik basıncın atmosferik basınçtan az olduğu kontrol edilir. • Kontrol odasına siklonların temizlendiğini bildirilir. • Patlaçlar, fan hızı, alev borusu, fırın devri, gaz sıcaklığı vs. normal çalışma şartlarına dönülür. • Taşınabilir (modüler) çalışma platformu temizlenir, kule girişindeki uyarıcı işaretler kaldırılır, asansörün kilidi açılır. Kuleye giriş normal durumu getirilir, delikler kapatılarak kilit dilleri takılmasının doğrulaması yapılır. Çalışma alanı temizlenir ve KKD depo alanına düzenli olarak yerleştirilir. Siklon tıkanıklığı giderildikten sonra, tıkanıklığın sebebinin kök-neden analizi yapılmalı, tekrarının önlenmesi için eylem planı oluşturulmalı ve çıkarılan dersler organizasyon içerisinde paylaşılmalıdır. Siklon Temizliğinde Kişisel Koruyucu Donanımlar Kontrol hiyerarşisi mantığında KKD’lerin en son korunma yöntemi olduğu unutulmamalıdır. KKD’ler tehlikeye uygun, kişinin ergonomisi, görev ve çevre koşulları dikkate alınarak belirlenmeli ve kullanılmalıdır. KKD’ler uygun bir şekilde saklanmalı, temizliğine önem gösterilmeli,KKD’lerdeki en ufak hasar (en ufak bir delik, sıcak gazdan dolayı yanmaya sebebiyet verebileceği için) mutlaka bildirilmelidir. Bu işe özgü KKD’lerin durumunu ve kullanıcısını kayıt altına alan bir kayıt defteri tutulmalıdır. Bu işe özgü KKD’lerin kullanımı için çalışanlar özel olarak eğitilmelidir. Siklon temizleme işinde kullanılacak KKD, sıcak malzeme, gaz veya tozun girişini engelleyecek şekilde bütün boşlukları kapatır nitelikte olmalıdır. Siklon Temizliğinde Acil Durumlar İlgili güvenlik önlemlerinin alınmaması durumunda siklon temizliği faaliyetleri yaralanmalarla, hatta, ölümle sonuçlanabilir. Yanma ve sıcak çarpması bu faaliyete özgü en spesifik yaralanmalardır. Bu tip yaralanmalar olduğu zaman ilk yardım, sahada, temizleme ekibinin bir parçası olan ilk yardımcı tarafından yerine getirilmelidir. Termal Yanıklar: Bir yanma olduğu zaman hasar bir seferde olmayabilir. Vücut ısıyı muhafaza ettiği için, yanma dakikalardan yanığın ciddiyetine göre günlere kadar sürebilir. Acil müdahale yanığın derecesini ve derinliğini azaltmak için hayati önemdedir. Bu sebepten ötürü vücut duşları müdahale süresince ısıya maruziyet olan alanlarda bulundurulmalıdır. Yanık ne kadar kısa sürede soğutulursa, yanığın olumsuz etkilerinin azaltılması olasılığı o kadar yüksek olacaktır. Yanık suyun altında tutulurken, profesyonel tıbbi yardım sağlanmalıdır. Alkali Yanıkları: Çimento ve diğer komponentler alkali kökenli oldukları için, bu maddeler ter veya vücuttaki diğer nem kaynakları ile temas ettiklerinde kimyasal yanıklar oluşabilir. Reaksiyon ısı yayar ve bu elbise altında da olabilir. Süreç genelde acısız olduğu için kazazede uzun bir süre için acı hissetmeyebilir. Ancak, bu kimyasal reaksiyonda derideki yağ yanar ve yanık dokuya kadar nüfuz edebilir. Yaralanmanın derecesi maruziyet süresine bağlıdır. Termal yanıklara kıyasla bu tür yanıkların etkisi uzun vadededir. Kimyasal yanıkların etkisinin azaltılması için,malzeme (toz) deriden uzaklaştırılmalı ve deri sabunlu suyla en az 20 dakika boyunca yı- kanmalıdır. Alkaliler suyla temas ettiklerinde ısı yayacakları için, bu süreye uyum önemlidir. Durumu ağırlaştırmamak için özel bir nötralizasyon malzemesi kullanılmamalıdır. Her şart altında tıbbi yardım tavsiye edilmektedir. Sıcak Çarpmasının Belirtileri • Yoğunlaşamamak / konsantre olama- mak • Kas krampları / kasılmaları • Pişikler • Şiddetli susama – sıcak çarpmasının geç bir belirtisi • Fenalık / baygınlık • Aşırı yorgunluk – baş dönmesi, mide bulantısı, baş ağrısı, nemli deri • Terlemenin durması, zihin karışıklığı, bilinç kaybı. Bu en ciddi durumdur ve erken teşhis edilmezse, ölümle bile sonuçlanabilir. Sıcak Çarpmasının Etkilerinin Azaltılması: Organizasyonel önlemler, teknik önlemlerle beraber düşünülmelidir. • İşi kolaylaştırmak için mekanik araçların kullanımı • Maruziyet süresinin düzenlenmesi (her saat 15 dakika istirahat sağlanması) • Müdahaleye başlamadan önce yeterli miktarda sıvı alınmasının sağlanması (kullanılan KKD müdahale esnasında sıvı alınmasını engelleyebilir) • Uygun KKD’nin kullanımı (koruyucu giysiler ve solunumu aparatları başka tehlikelerden korurken, sıcak çarpması riskini arttırabilir) • Ortam koşullarına alışma / adaptasyon • İşyeri hekimi tarafından sağlık gözetimi / bu görev için sağlık durumu yerinde çalışanların saptanması • Sıcak çarpması, belirtileri, ilk yardım ve acil durumlarla ilgili (özellikle yeni ve genç çalışanların) eğitimi Çimento Endüstrisinde Yakıtlar Çimento üretimi, hammadde kurutma ve klinker üretimi için yüksek miktarda katı (kömür, petrokok), sıvı (fuel-oil) veya gaz yakıtlara ihtiyaç vardır. Yanmanın olması için üç koşulun eş zamanlı olarak bulunması gerekir: Bu üç koşuldan birisinin eksik olması durumunda yanma olmaz. Yakıtların Kullanımı İle İlgili Riskler • Patlama • Yangın • Boğulma • Zehirli gazların oluşumu ( Uçucu organik karbonlar, karbonmonoksit, ...) Yanmaya Sebep Olan Kaynaklar: • Yakıt stok sahalarının yakınında açık ateş • Bakım faaliyetleri esnasında sıcak işlemlerin yapılması • Yakıtın kendi kendine yanması • Elektrik deşarjı (yıldırım, elektrostatik yükler, kısa devreler Yangın Riskleri Nasıl Önlenir • Yanmaya sebebiyet veren yakıt, oksijen veya yakıcı kaynaklarından herhangi birinin bertarafı • İş güvenliği talimatlarına ve işaretlerine uyum (sigara içilmez, dikkat ateş, ...) • Bakım işlerinden önce enerji / elektrik kaynaklarının kesilmesi • Daha önce içerisinde yakıt bulunan boş bir tank veya siloya girmeden önce patlama / yanma koşullarının bertaraf edilmesi. Basınç tahliye vanaları, kontrol vanaları, atmosferik deşarja karşı koruma ekipmanları, topraklama ekipmanları, klepelerin, yangınla mücadele ekipmanlarının düzenli bakımı • Gerekli KKD kullanımı MAKALE Uz. Dr. Mehmet ERGİN Ekoteknik İSG Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Besinlerin Size Zarar Vermesine İZİN VERMEYİN!!! Büyümek, üremek ve hayatta kalmak için çevredeki çeşitli maddelere ihtiyaç duyarız. Hava solur, su içer, besleniriz. Ancak dikkat etmezsek, aldığımız gıdalar bizi hasta edebilir ve önemli sorunlara yol açabilir. Beslenmemize ne kadar özen gösterirsek gösterelim, temizlik kurallarına uyulmadığı veya sağlık kurallarına göre işlenmemiş gıdaları kullandığımız zaman yarardan çok zararla karşılaşabiliriz. Ellerimizi yıkayarak hastalıklardan yüzde 40 oranında korunabileceğimizi unutmamalıyız. Besinlerden kaynaklanan enfeksiyonları iki ana başlıkta toplayabiliriz: Besin zehirlenmeleri ve besin enfeksiyonları. Bunlar, besinlerin alınmasından (yenilmesinden) sonra mide ve bağırsaklarda şiddetli ağrıların başlamasıyla ortaya çıkar. Besinin alınması ve belirtilerin ortaya çıkması arasındaki devreye kuluçka süresi denir. Bu süre ve enfeksiyon belirtilerinin şiddeti, kişinin immun sistemine ve bakterinin (mikroorgaanizmanın) potojenitesine (hastalık yapma gücü) göre farklılık göstermektedir. Genel olarak görülen şikâyetler: bulantı, kusma, mide ve bağırsaklarda şiddetli ağrılar ve ishaldir. Enfeksiyona neden olan mikroorganizmaların vücuda girdiği giriş kapıları vardır. Bunlar: solunum yolu, sindirim yolu, üreme organları, göz, kulak, deri ve mukozalardır. Mikroorganizmaların vücuda girdiği yer çoğalmasına uygunsa, orada enfeksiyon yapar, değilse kan yoluyla duyarlı olduğu uygun organa giderek hastalık yapar. Enfekte olan kişinin mikrorganizmanın atılma yolu da genellikle dışkı, idrar, ter, balgam, gözyaşı, üreme organı salgıları ve öksürükle ile atılan damlacıklardır. Bu atık maddelerin (salgıların) besinlere bulaşmasıyla (sanitasyon işlemlerinin yetersiz olduğu gıda işletmelerinde) doğal enfeksiyon zinciri devam eder. Kolera, tifo, paratifo, dizanteri, şarbon, veba, difteri, kızıl, tüberküloz, çocuk felci, kuduz, hepatit –A, hepatit-E, ve parazitoz v.s. gibi enfeksiyonların besinlerle bulaştığı göz önüne alınırsa korunmanın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu yiyeceklerin, hazırlanmasında ne kadar çok işlem varsa, bakteriyel açıdan kirlenme olasılığının da o denli yüksek olduğunu unutmamak gerekir. 32 Besin Zehirlenmeleri İçinde bakterilerin ve bakterilerce salgılanan toksinlerin (zehirli salgılar) bulunduğu gıdaların veya içeceklerin alınmasıyla meydana gelir. Toksin tipi besin zehirlenmeleri, bakterilerin üremesine uygun ortamda besinlerde çoğalmaları sonucunda salgıladıkları toksinlerin bulundukları yiyecek ve içeceklerin alınmasından sonra oluşan zehirlenmelerdir. Enfeksiyon tipi besin zehirlenmeleri ise, besinlerin bulaşma sonucu taşıdığı bazı bakterilerin besinlerle vücuda girerek çoğalması sonucu klinik belirtilerle ortaya çıkan semptomlardır. Bu tür zehirlenmelerde, diğer belirtilere ilaveten ateş görülür. Besin Enfeksiyonları Besin yoluyla geçen enfeksiyonların önlenmesinde temel kural, bakterinin kaynaktan (hasta kişi, bulaşlı gıdalar ve sağlam görünümlü portörler) besinlere geçmesini engellemektir. Besinlerin alınması sonucu oluşan enfeksiyonlar bulaşma şekli ve kaynak noktalarına göre “Hastalıklı hayvanların et, süt, yumurta gibi ürünlerinin alınmasıyla oluşan enfeksiyonlar” ve “Besinlerin hazırlanması sırasında, bakterilerin direkt veya endirekt yolla bulaşması ve bu gıdaların yenmesiyle oluşan enfeksiyonlar” olarak iki kısımda incelenir. KORUNMA Besin hazırlarken kişisel temizliğe çok önem verilmelidir. Temizlik bir yaşam biçimi olmalı, doğal şekilde uygulanmalı, el yıkama temel kural olarak düşünülmelidir. El yıkama alışkanlığının kazanılması halinde enfeksiyonların bulaşma riski ortalama yüzde 40 oranında azalır. Gıda işlemlerinde ve hazırlama sırasında her işlem öncesi ve sonrası eller yıkanmalı, mümkünse steril eldiven kullanılmalı, mutfak aletlerinin te- mizliğine de ayrıca özen gösterilmelidir. Özellikle kümes hayvanları ve diğer etlerin hazırlanması öncesinde, enfeksiyonlardan kaçınmak için temizlik kurallarına gösterilen önem artırılmalıdır. Kullanılan mutfak aletleri yüksek ısıda, bol su ve sabunla, sebze ve meyveler de bol suyla ovalanarak yıkanmalıdır. Bakteriler oda sıcaklığında kolay çoğalabilirler. Bu nedenle, yiyecek hazırlarken oda sıcaklığında çalışıldığından, hızlı hareket edilmeli, yiyecekler oda ısısında çok uzun süre bırakılmamalı, eğer bekletilmesi gerekiyorsa buzdolabında saklanmalıdır. Özellikle sıcak mevsimlerde yiyecekler açıkta bırakılmamalıdır. Et ve kümes hayvanı ürünleri oda sıcaklığında çözdürülmemeli, buzdolabında çözdürülüp hemen pişirilmelidir. Artmış yemekler, en kısa süre içinde buzdolabında saklanmalı, oda sıcaklığında bekletilmemelidir. Küflenmiş artık yemek ve gıdalar imha edilmelidir. Ekmek, reçel, yoğurt, beyaz peynir, krem peynir gibi günlük hayatta çok kullanılan besinlerin küflü olmaları halinde tüketilmesinin sağlık açısından sakıncalı olduğu unutulmamalıdır. Hazır yiyeceklerin, son kullanma tarihine dikkat edilmeli, tarihi geçmiş hazır gıdalar kullanılmamalıdır. Besinlerin üretiminden, taşınma, depolama, hazırlama, saklama, pişirme ve servis yapma gibi aşamalarda çalışan herkes belli aralıklarla (sağlık yönetmeliğine göre) sağlık kontrolünden geçirilmeli, bakteri, parazit, virus yönünden taşıyıcılık (portörlük) varsa teşhis edilmeli ve mutlaka tedavi edilmelidir. Sanitasyon işlemlerine önem verilmesi halk sağlığının korunmasında önem taşımaktadır. Besin enfeksiyonlarından korunma önlemlerinin alınması sağlığımız açısından önemlidir. 33 Kavaklıdere Şarapları, 1929 yılında Ankara’da “Türkiye’nin İlk Özel Sektör Şarap Üreticisi” olarak kuruldu, geçen 83 yılda ülkenin en köklüsü oldu. Türk Şaraplarını dünyaya tanıtmayı adeta görev bildi, yurtiçi ve yurtdışı yarışmalarda 500’den fazla madalyanın sahibi oldu. Her yıl, yenilenen teknolojisi, bağ yatırımları, şarabın ana maddesi üzümün yetiştirilmesi esnasında üreticiye verdiği teknik ve teorik desteği ile “sürdürülebilir artan kalite” olarak belirlediği hedefini gerçekleştirmeye devam etti. İş Sağlığı ve Güvenliği Politikanızı sizden dinleyebilir miyiz? Kavaklıdere Şarapları A.Ş. olarak amacımız işyerinde meydana gelebilecek kaza ve oluşabilecek meslek hastalıklarını önceden tespit ederek, yapılan risk analizleri sonucunda alınacak proaktif önlemlerle iş kazalarını ve iş kayıplarını en aza indirmek, işletmede kullanılan makine ve ekipmanların bakım ve onarım işlemlerini tam, zamanında ve aksamadan yapılabilmesi için çalışanların iş sağlığı güvenliği bilgilerini sürekli eğitimlerle artırmak ve devam ettirmektir. Bugün itibariyle Ankara-Akyurt, Kapadokya-Gülşehir ve Ege-Kemaliye-Pendore’deki modern teknolojiyle donatılmış tesislerinde üretim ve bağcılık faaliyetlerini sürdüren Kavaklıdere Şarapları, üzüm suyu da dâhil olmak üzere 51 çeşit ürünüyle, depolama kapasitesini 19,5 milyon litreye çıkardı. Üretiminin yaklaşık yüzde 20’sini Avrupa, Amerika ve Uzak Doğu’ya ihraç eden Kavaklıdere Şarapları’nda başarı hiç şansa bırakılmıyor, her konuda maksimum titizle çalışılıyor. Güvenli ve emniyetli bir çalışma ortamı sağlamak ve meydana gelebilecek iş kazalarını engellemek için yapılan risk analizleri sonucunda alınması gerekli önlemler devamlı surette izlenmekte, derecelendirilmekte ve uygulamalar sürekli olarak takip edilmektedir. KALİTE, KONTROL ALTINDA!... İş Sağlığı Güvenliği alanında Ekoteknik İSG’ye tam güven sağlayan Kavaklıdere Şarapları’nın İdari İşler Müdürü İskender Kirişçi’yi ziyaret ettik ve firmanın iş sağlığı güvenliği politikasını mercek altına aldık: Cevre Politikanızı da öğrenebilir miyiz? Kavaklıdere Şarapları A.Ş. olarak bizler, çevreye saygı ilkesi doğrultusunda üzerimize düşen yasal sorumluluklarımızı yerine getirmenin yanı sıra, oluşacak yasal değişikliklerin takibi sonucunda gerekli düzenlemeleri yaparak faaliyetlerimizin çevresel etkilerinin farkında, çevreye uyumlu, sürekli gelişen bir kuruluş olmanın bilincindeyiz. Amacımız; •Faaliyetlerimizden kaynaklanan katı, sıvı ve gaz atıkların çevresel etkilerini en aza indirmek, •Geri dönüşüm imkânlarını artırarak çevre kirliliğini önlemek, •Çevreyle ilgili mevzuat ve yasal yükümlülüklere uymaktır. Benimsediğiniz bu politikalar çerçevesinde çalışmalarınız nasıl devam ediyor? İş Sağlığı ve Güvenliği alanında 2010 yılında profesyonel anlamda Ekoteknik İSG ile çalışmaya başladık. Bu süreçte Ekoteknik İSG’nin temsilcileriyle ve uzman kadrosuyla, Kavaklıdere Şarapları olarak İş Sağlığı Güvenliği anlamında nere- 34 deyiz, daha ileriye nasıl gidebiliriz, riskleri en aza nasıl indirebiliriz gibi sorulara yanıt aradık. Öncelikle genel risk haritası oluşturularak ilk etapta tüm çalışanlarımıza “İSG nedir, bu konuda işçi ve işverenin yasal yükümlülükleri nelerdir?” şeklinde eğitimler verilmeye başlandı. Bugün itibariyle geldiğimiz noktada gerek eğitimler anlamında gerekse gürültü yönetimi, periyodik sağlık kontrolleri, tesis içindeki makinelerimizin bakım ve onarımı gibi birçok konuda ciddi ve takdire şayan yollar kat ettik. Eğitimler İş Sağlığı Güvenliği Sistemimizin altyapısını oluşturan İş sağlığı ve güvenliği eğitimleri, İş Sağlığı Güvenliği Uzmanımızca tüm personele yıllık olarak belirlenmiş program çerçevesinde düzenli olarak verilmektedir. Şirket bünyesinde zorunlu ve tekrarlı kapsamına alınan bu eğitimler her işe başlayan personel için Oryantasyon eğitimleri içinde, stajyerleri de içine alacak şekilde yapılandırılmıştır. Bu eğitimin amacı, çalışanların işyerini tanımaları ve işyerine adımını attığı ilk günden itibaren işyerinde mesleki riskler ve oluşabilecek tehlikelerden korunma konularında bilinçlendirilmesini sağlamaktır. Gürültü Yönetimi Faaliyetlerimizden kaynaklanan gürültünün personel üzerindeki etkilerinin incelenmesi amacıyla gürültü ölçümleri yapılmış ve bunun sonunda gürültü haritası hazırlanmıştır. Gürültü ölçümleri sonucunda ses düzeyi yüksek ortamlarda Kişisel Koruyucu Donanım (KKD) malzeme kullanımının artırılması sağlanmıştır. Periyodik Sağlık Kontrolleri Tüm personelimizi kapsayacak şekilde “Periyodik Sağlık Kontrolleri”nin sıklıkları artırılmış olup bu testlerin sonuçları İşyeri Hekimi tarafından düzenli bir şekilde kontrol edilmektedir. Bu periyodik sağlık kontrolleri; akciğer grafisi, portör ve solunum testleri, tam kan sayımı ve kulak odio testleri şeklin- de belirlenmiştir. Bu testlere risklerin farklı olduğu bölümler için İş Güvenliği Uzmanı ve İşyeri Hekimi kararıyla ilaveler yaptırılmaktadır. İş Güvenliği Uzmanı ve İşyeri Hekimi aylık olarak toplanan İş Sağlığı Güvenliği Kurulunun daimi üyeleridir. Bakım Onarım Tesis içerisinde kullanılan her türlü alet ve makinelerin periyodik bakımları yine İSG uzmanı gözetiminde ve Ekoteknik Teknik personeli tarafından düzenli bir şekilde yapılmakta ve iş kaybı en aza indirgenmektedir. Uzunca bir zamandır beraber çalışıyoruz. Haftanın en az 3 günü uzmanlarımız tesislerinizde oluyor. Ekoteknik ISG hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Etkili bir “İş Sağlığı Güvenliği Yönetimi” iletişim, koordinasyon ve denetim gerektirir. Ekoteknik İSG olarak bu kapsamda şirketinizin tüm çalışanlarının yeterli birikim ve tecrübeye sahip, deneyimli olduğu yapılan çalışmalardan ve bizlere kattığı değerlerden açıkça gözlemlenmektedir. Ekoteknik İSG için, aşağıda yapmış olduğumuz tespitlerin uygun olacağı kanısındayız. ”Müşterilerimizi kendi iş sağlığı ve güvenliği aktivitelerimize entegre ettirir, aynı zamanda müşterilerimizin istekleriyle de onların koordinasyonunu sağlarız. Biz aktivitelerimizle ilgili tehlikeleri belirleriz, riskleri tanımlarız ve bu riskleri minimuma indirgemek için önleyici kontrol çalışmalarını yürütürüz. Organizasyonumuz iyi bir iş sağlığı ve güvenliği için örneklemeler yapar ve tüm çalışmaların iş sağlığı ve güvenliğine katılımını gerçekleştirmek için eğitimlerini sağlarız. İşimizle ilgili çalışmaların iş güvenliğiyle uyumunu ve devamlılığını sağlamak adına katkıda bulunmak için riskleri minimuma indirir, kaza ve benzeri olaylara karşı aktif rol alırız.” Kavaklıdere Şarapları Ailesi olarak teşekkür ederiz… 35 MAKALE Ali Artan İnşaat Mühendisi İNŞAAT Daha Da Riskli Bir Sektör Oluyor !!! Son yıllardaki teknoloji gelişimi “İnşaat Sektörü”nde önemli değişiklikleri meydana getirdi. Eskiden çok daha uzun zaman alan işler, gelişmiş makinaların ve özel inşaat ekipmanlarının kullanılmaya başlaması ile birlikte çok daha kısa sürer oldu. İnsanın belki de geçmişte hayal bile edemeyeceği büyüklükte yapılar, kısa zaman dilimlerinde yapılabilir duruma geldi. İnşaat sektöründeki bu baş döndürücü teknolojik gelişmeler ve küreselleşme sürecinin özellikleri, inşaat işkolunu daha da riskli bir sektör haline getirdi. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de inşaat iş kolu en tehlikeli işkollarından biri. ILO verilerine göre gelişmiş ülkelerde inşaat işçileri, diğer sektörlerde çalışan işçilere oranla 3-4 kat daha fazla kazaya uğrama riski taşıyor. Gelişmekte olan ülkelerde bu risk 6 kata kadar çıkmakta. İnşaat iş kolunda taşeronlaşmanın artması ile işçi devrinin yükselmesi ve iş sağlığı güvenliği eğitiminin yok denecek düzeye inmesi, şantiyeleri “en tehlikeli iş alanları” haline getiriyor. Kısa zamanda düşük maliyetlerle işi bitirme baskısı, Bölünmüş şantiyede işi yönetmenin zorluğu, işçi istihdamındaki çarpıklıklar derken iş kazaları artıyor… Bir taraftan kısa zamanda düşük maliyetlerle işi bitirme baskısı, bir taraftan da taşeronlara bölünmüş şantiyede işi yönetmenin zorluğu iş kazalarını artıran unsurlardan. İnşaat işçilerinin geçici ve mevsimlik olarak çalışmaları, kayıt dışı 36 çalışmanın yaygınlığı, kaçak göçmen işçi istihdamı ise kaza riskini artıran diğer unsurlardan. Bu tür istihdam koşulları, işçileri uzun saatler boyunca yoğun çalışmaya itiyor. İşçiler güvenli olmayan koşullarda çalışmayı reddetme gücüne sahip değiller ve iş kazalarını önleyecek bir iş güvenliği eğitimi alma fırsatı bulamıyorlar. İnşaat işkolunda işverenlerin örgütlenme haklarına saygı göstermemeleri ve sendikalaşma oranlarının düşmesi de sektörde kaza riskini artıran, iş güvenliği sağlığı mevzuatı uygulanmalarını izlemeyi olanaksız kılan ilave unsurlar oldu. Ülkemizde inşaat işkolunda, iş sağlığı güvenliği alanında, mevzuata ve uygulamaya ilişkin olarak hükümetlerin ve işverenlerin atması gereken pek çok adım var... İnşaat işkolu gibi iş sağlığı güvenliği açısından yüksek risk taşıyan bir sektörde, işçi, işveren ve denetleme görevinde bulunan- ların daha bilinçli bir şekilde iş sağlığı ve güvenliğini sağlayabilmeleri için bilinçlendirme, eğitim kampanyaları düzenlenmelidir. İnşaat şantiyelerinde güvenlik ve sağlık risklerinin azaltılabilmesi için kanun koyucu ve işverenin yanında örgütlü, bilinçli ve gerekli eğitimi almış işçiler ve işçi temsilcilerinin de olması kaçınılmazdır. Güvenli bir inşaat iş kolu için risk analizi yapılmış, gerekli eğitimler verilmiş, görev ve sorumluluk tanımları yapılmış, örgütlü ve sistematik bir yapının oluşturulması gerektiği unutulmamalıdır. İşçiler güvenli olmayan koşullarda çalışmayı reddetme gücüne sahip değiller ve iş kazalarını önleyecek bir iş güvenliği eğitimi alma fırsatı bulamıyorlar. Böylelikle her şey işverene düşüyor. MAKALE Mansur Ziya KOÇ İş Güvenliği Koordinatörü Makina Mühendisi / ISG Uzmanı SANAYİDE SÜREKLİ GELİŞME İÇİN “KAİZEN” Fabrikalarda mavi yakalı personel sayısının, yönetim kadrosundan 7 ila15 kat daha fazla olduğu düşünülürse, mavi yakalı çalışanların sürekli iş yapış tarzını ve/veya ürünü iyileştirmesinin toplam iyileştirmeye ne kadar büyük etkisi olacağı tartışılmaz bir gerçektir. J aponca’da Kai: değişim, Zen: “iyi, daha iyi” anlamına gelen sözcüklerdir. Bütününde Kaizen “SÜREKLİ İYİLEŞTİRME” anlamını taşıyan Japonca bir sözcüktür. Kaizenlerin ana fikri ekip veya bireysel olarak, insanın çevresinde, sorumlu olduğu alanlarda sürekli küçük iyileşmeleri bulması ve uygulamasıdır. Kaizenler için mevcut koşullarla, zaten ulaşılmış olan standartlar ile yetinilmemesi, yeniliklerin aranması, yapılan iyileştirmelerle gurur duyulması ve takdir edilmesi şarttır. İyileşme için başlangıç, iyileşmeye olan ihtiyacın fark edilmesidir. İhtiyaç bir problemin ya da yetersiz standardın fark edilmesiyle ortaya çıkar. Bu problemleri fark etmesi gerekenler bizzat işi yapanlardır. Kaizen Düşünce Tarzı Kaizen yapmak Japonya’da çalışanlar için görevin bir parçası gibidir. Bu nedenle sürekli iyileşme arayışının ve anlayışının kültürel olduğu, başka kültürlerde uygulanmasının zor olduğu ileri sürülmüştür. Ancak sonradan Kaizen’in bir yönetim anlayışı olarak ele alınıp canlı tutulduğunda kültür farkının bir önemi olmadığı ve çok başarılı olacağı düşünülmüştür. Kaizen’in ana fikri ekip veya bireysel 38 olarak, insanın çevresinde sorumlu olduğu alanlarda sürekli küçük iyileştirmeleri bulması ve uygulamasıdır. Kaizen herkesin yapabileceği, o gün yapabileceği işi en iyi bilen ve tezgahın başında çalışan kişi tarafından yapılabilecek iyileştirmeler ve bunların çok sayıda yapılarak sürekli kılınmasıdır. KAİZEN Bir amaç doğrultusunda üretim metodunda(süreç, süreç), ürün özelliklerinde küçük değişiklikler yapılarak çıktılarda sağlanan iyileştirmelerdir. Fabrikalarda rekabet gücünün artması için üretim süreçlerinin, üretim araçlarının ve üretilen ürünlerin sürekli iyileşmesi gerekir. Bu iyileşmelerle kalite, maliyet ve teslim süresi kısalması sağlanarak ürüne değer katılmış olur. Ne kadar çok küçük iyileşmeler(Kaizen) yaparsak, toplamda elde edilen iyileşme dolayısı ile müşteriye yansıyan değer artar. Fabrikalarda Kaizen Uygulamaları Uygulamanın sağlıklı başlatılması için öncelikle üst yönetimin Kaizen getirilerine inanarak ön eğitimlere zaman ayırması; çalışanların gelişimine destek vermesi, çalışanları yakından izleyip motive etmesi /yaratması/des- teklemesi, oluşan kaizen’leri dinleyerek ödüllendirmesi gerekir. Doğal olarak önerilen iyileşmelerin aradan uzun zaman geçmeden yapımı için de kaynak ayırmak gerekir. Mantıklı ve elverişli KAİZEN’lerin seçimini ara kademelere bırakmak yerinde olacaktır. Hazırlıklar açısından düşünülürse, öncelikle çalışanlara kısa bir eğitim verilmeli. Eğitimi lider olarak düşünülen kişinin vermesi de daha yararlı olacaktır. Buna paralel olarak belirlenen lider uygulamayı yürütmekten, takipten, eğitimden sorumlu olmalıdır. Bütçe tespit edilip, hedef ve zaman belirlenir ve bunların denetimi söz konusu lidere verilir. Firma orta büyüklükte ise, birkaç departmanı ilgilendiren bir Kaizen’in tek bir kişi tarafından yapılması oldukça zordur. Bunun için seçilen proje için gönüllü bir kaizen ekibi oluşturmak gerekebilir. Belirli periyotlarla, taahhüt edilen uygulamaların taahhüt edilen zamanlarda ve kalitede gelişip gelişmediği kontrol edilmelidir. Görevlendirilen kişiler konuyu benimsememiş veya önemsememiş veya günlük işlerinden dolayı yeterince zaman ayıramamış olabilirler. Dolayısıyla, sonuçta beklenilen iyileşmeyi doğuracak sistem kurulmayacaktır. Bu durumda, sorumlunun değiştirilmesi veya dış kaynaklarla destekleyerek sistemin kurulması, yürütülmesi düşünülebilir. Seçilen iyileşme alanı projelerinde mümkünse iyileşme öncesi bir analiz ile bir durum tespiti yapılmalıdır. Tercihen bu analiz içinde ölçülebilir sayısal göstergeler bulunmalıdır. Böylece, kurulan sistem ve iyileşmeler sonrası elde edilecek gelişme ölçülebilir, gelişmeler sayısal olarak görülebilir. Eğitimler sonrasında problemler ve kötü çalışma ortamı, kalitesizlik, düşük verim, uzun teslim süreleri ve maliyet arttıran faktörlere yönelik farkındalık yaratmak gerekir. Her gün alışılan şekilde çalışılırsa iyileşme ihtiyacı hissedilmeyebilir. Farkındalığı arttırmak için çeşitli çalışma yerlerindeki olumsuzlukları fotoğraflarla ve istatistik bilgiler vasıtası ile belirlemek ve iyileşme ihtiyacının çok gerekli olduğunun üst yönetim ve yaygın bir çalışan kitlesince kabul görülmesi gereklidir. Kaizen aktivitelerinin başlangıcında çalışanlar önemli ölçüde desteklenmelidir. Akıllarında oluşan fikirlerin hangilerinin ‘kaizen’ tarifine uyabileceği anlatılmalı, ihtiyaçları olan malzeme ve aparatların hazırlanması ve kendilerine verilmesi için yardım edilmelidir. Yapılan çalışmaların ve en iyi Kaizen örneklerinin herkese açık olarak sergilendiği panolar önemli bir fonksiyona sahiptir. Üründeki arızaların düşüşü, bu üründeki kalitenin yükselişi, A kişisinin yaptığı hatalardaki azaltma ya da genel devamlılık oranı gibi çalışma hayatını ilgilendiren konulara bu panolarda yer verilmelidir. pıyor” benzeri iyi bir örneğin panoda sergilenmesi ve çalışanlar arasında da o kişinin onurlandırılması için de önemli bir araçtır. “Kaizen”ler bir zaman sonra, ilgi odağı olmaktan çıkabilir. O anda yavaş yavaş performans da düşer. Bu nedenle “takdir ve ödül” Kaizen motivasyonu olarak kullanılmalıdır. (10 tane “Kaizen” yapana bir gün izin veya bir Cumhuriyet altını veya “Kaizen” kupası ya da rozeti vs. verilebilir.) Ödüllerin küçük olmasına dikkat edilmelidir. Büyük ödüller zararlı olabilir ve amaç iyileşme dışına çıkarak ödül avcılığına dönüşebilir. Örneğin, “Ahmet işinde “Kaizen”i yaptı, işini eskiden 10 dakikada yaparken şimdi yeni yöntemle 7 dakikada ya- Zaman geçtikçe ilk günkü heveslerin azalması mümkündür. Durumu zaman zaman canlandırmak için Kaizen yapanların yaptıklarını üst yönetime sunarak takdir edilmeleri, topluluk önünde küçük ödüllerle ödüllendirilmeleri, fabrikada müşteri ve misafir ziyaretleri sırasında yapılmış olan Kaizen’lerin övgü ile anlatılması/anlattırılması yararlı olacaktır. 39 ÖRNEK UYGULAMA İNSAN SAĞLIĞI İÇİN ÜRETİM YAPARKEN ÇALIŞAN SAĞLIĞI’NA MAKSİMUM ÖZEN İnsan sağlığı için üretim yapan Drogsan, bu üretimi yapan personellerinin sağlığına ve güvenliğine her zaman özen gösteren bir firma olmuştur. Zaten “Drogsan’ın Değerleri”nin ilk maddesinde dahi “İnsan, doğa, çevre ve etik kurallar bizim için önemlidir” vurgusu yapılmıştır. Türkiye’deki sağlık sektörünün ihtiyaçları doğrultusunda beşeri ilaç üretimine yönelen Drogsan, 2006-2012 yılları arasında büyük bir gelişim ve değişim süreci yaşamıştır. Bu sürecin sonunda 2011 yılı Aralık ayında Almanya Sağlık otoritesinin denetiminden geçmiş olan Drogsan, Türkiye’de sayılı firmanın sahip olduğu Avrupa GMP belgesine sahip olmuştur ve Avrupa’daki bütün ülkelere ilaç satabilme iznini elde etmiştir. 2012 yılına gelindiğinde 80’nin üzerinde ruhsatlı ürünü ve ruhsatlandırma çalışması devam eden ürünleri ile insanlığa daha sağlıklı bir gelecek sunmaya devam etmektedir. İnsan sağlığına odaklanan bir üretim felsefesine sahip olan Drogsan, güncel kaygılar yerine geleceğe yönelik projeleri ile daha büyük atılımları insanlığa sunabilme gayretinden hiçbir zaman uzaklaşmayacaktır. D rogsan, 1975 yılında Eczacı Nevzat Karpuzcu tarafından kurulmuş, kuruluşunun ilk aşamasında bitkisel kaynaklı ilaç hammaddeleri üretmek amacıyla faaliyete başlamış. Daha sonra bitkisel poşet çaylar ile kekik ve defne yağı gibi uçucu yağların üretimine ağırlık vermiş. 1986 yılında beşeri ilaç üretiminin yanı sıra yine kendi ismiyle bitkisel çay üretimine de başlayan Drogsan, 1998 yılında bitkisel çay üretimi, İsviçre merkezli MKT Holding ile kurulan ortaklığın ardından yeni bir yapılanmaya girmiş ve “Doğadan” adı altında, ilaç üretiminden ayrılmış... Drogsan, “Doğadan” markasını yaratıp ayrıldıktan sonra, 2006 yılında katı üretim alanını faaliyete geçirmiş, 2009 yılında da artan ihtiyaçlar ile yeni depo alanı inşa etmiştir. 2010 yılında Ar-Ge pilot üretim alanı da tamamlanan Drogsan’ın Katı Üretim Alanı ve Likit Üretim Alanı ve Laboratuvar alanları günümüz şartlarına uygun olarak 40 revize edilerek GMP/GLP kurallarına göre üretim faaliyetleri devam etmektedir. 2010 yılı itibarı ile Drogsan İlaçları genelinde ERP yazılım programı SAP sistemi kullanılmaya başlamıştır. SAP sistemi Malzeme Yönetimi, Depo Yönetimi, Kalite Yönetimi, Üretim Planlama, Muhasebe/Finans, İnsan Kaynakları ve Satış modülleri bazında mevcut sisteme entegre edilmiştir. Türkiye çapında 29 Bölge Müdürlüğü ve 450’yi aşan çalışanı ile daha iyi ve kaliteli bir sağlık hizmetini amaçlayan Drogsan, kendi üretiminin yanı sıra bir Kore firması LG Life Sciences Türkiye temsilciliğini de üstlenmiştir. Drogsan, sürdürdüğü AR-GE faaliyetleri ve üretim teknolojisindeki çağdaş yaklaşımları ile çalışmalarını sadece Türkiye ölçeği ile sınırlandırmamaktadır. Üretimindeki ve yurtiçindeki pazarlama deneyimini ilaç ihracatıyla sınır ötesine taşıyan Drogsan, sadece insan sağlığına değil, ülke ekonomisine de kurumsal bir destek sağlamaktadır. Yönetim ve üretim tesislerinin ayrı binalarda olduğu Drogsan’da genel müdürlük, tanıtım ve pazarlama bölümü İstanbul’daki genel müdürlük binasında, iş geliştirme, ruhsatlandırma, satış, insan kaynakları, üretim planlama, lojistik, muhasebe ve finans bölümü ise Ankara-Balgat’taki merkez binasında faaliyetlerini sürdürmektedir. GMP ( İyi İmalat Uygulamaları ) ve GLP ( İyi Laboratuvar Uygulamaları ) ‘ ye uygun biçimde çalışan Üretim, Kalite Kontrol, Depo, Ar-Ge, Teknik Servis, İdari İşler ve Kalite Güvence Bölümlerinden oluşan Üretim Bölümü Ankara - Çubuk Karayolu 30. km’ deki 13.848 m2 açık ve 3.477 m2 ‘lik kapalı alana sahip fabrikasında hizmet vermektedir. Teoman Kalafatoğlu, Karadeniz’in güzel şehri Giresun / Görele’den çıkmış başarılı bir isim. 1970 yılında Görele Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi için İstanbul’a gitmiş. Sonrasında hem kimya hem de ilaç sektöründe çok gelişmiş bir ülke olan Almanya’ya… 1979-1986 yılları arasında Almanya’da değişik ilaç fabrikalarında çalışan Kalafatoğlu, Bayer İlaç’a Üretim Şefi olarak Türkiye’ye geri dönmüş. 2006 yılına kadar birçok ilaç fabrikasında başarılı yöneticilikleri ile sektöründe isim yapan Kalafatoğlu, 2006 yılından bu yana Drogsan İlaçları’nda Fabrika Müdürü olarak çalışıyor. Teoman Kalafatoğlu: “Tercihim hep ilaç sektöründe hizmet sunmak oldu. Çünkü insanları korumak, tedavi etmek, sağlık vermek mükemmel bir şey. Duyarlılığı son derece yüksek olan Drogsan’da Fabrika Müdürü olarak da çalışanlarımızın sağlığına maksimum derecede önem veriyoruz. Kimsenin burnu bile kanamasın istiyoruz. İlaçlar bizim profesyonellik alanımız, iş güvenliğini sağlamak ise Ekoteknik İSG’nin… Profesyonellikten asla vazgeçmeyen bir marka Drogsan olarak, tüm hizmetlerimizi Ekoteknik İSG’den alıyoruz” diyor. İçinde bulundukları sektörün gerekliliği olarak, çalışanlarının sağlık kontrollerini düzenli olarak çok uzun yıllardır yaptıran Drogsan, son 7 yıldır işyeri hekimliği hizmeti alıyor. İş Güvenliği çalışmaları ise 1998 yılından bu yana devam eden Drogsan, çalışanlarının güvenliğini sağlamak için tüm İSG tedbirlerini almanın yanında İş Sağlığı Güvenliği eğitimlerine de ağırlık vererek İSG’yi bir ekip çalışması haline getirmiş ve çalışanların da desteğini almayı başarmıştır. Drogsan’da baca gazı ölçümleri, basınçlı kapların kontrolleri, ilkyardım eğitimleri, personel özlük hakları gibi konularda yasal sorumlulukların yerine getirilmesi noktasındaki iş güvenliği çalışmaları uzun yıllardır düzenli olarak yapılıyor. Bilhassa son 4 yıldır düzenli olarak İş Güvenliği Kurulu toplanıyor, yapılan çalışmalar bu isim altında yürütülüyor. ÇEVRE DOSTU: DROGSAN Drogsan’ın atıklarını fabrika içerisinde düzenli olarak topladığı atık toplama alanları ve 55 bin metreküp/gün kapasiteli endüstriyel ve evsel atık su arıtma tesisi mevcut. Kimyasal atıklarını düzenli olarak tehlikeli atık toplama ve bertaraf şirketlerine gönderen Drogsan, bunların bildirimini de düzenli olarak yapıyor. Yapılan tüm bu çalışmalar, hem Drogsan çalışanlarına karşı hem de yasal otoriteler karşısında kendilerini daha güvenli hissetmelerini sağlamak amaçlı. Drogsan, insan hayatının ne denli önemli olduğunun ve bunun gerekliliklerini yerine getiriyor olmanın aynı zamanda vicdani bir sorumluluk olduğunun farkında olarak çalışmalarını devam ettiriyor. Drogsan uzun yıllar kendi bünyesinde İSG ve Çevre ile ilgili çalışmalarını başarıyla yürüttükten sonra, İSG ile ilgili yaptıkları tüm çalışmaları daha düzenli ve sistematik olarak yürütebilmek amacı ile bu hizmetleri uzman bir kuruluştan almaya karar vererek “Ekoteknik İSG” ile çalışmaya başladı. Ekoteknik İSG’den Sağlık, İş Güvenliği ve Çevre konularının üçünü de içeren paket çözüm hizmeti alan Drogsan ile güzel birçok çalışmaya imza atıldı. 41 TANITIM Yatırımları, Sermayeyi, Yılların Tecrübesini ve Emeği Korumanın Yolu Önce İnsan’ı Korumak Hayatta en büyük değeri verdiğimiz çocuklarımıza neşeli dakikalar geçirtebilmek için Aksapark gece gündüz çalışıyor. Yapmış oldukları işin ne denli önemli ve sorumluluk gerektiren bir iş olduğunun bilincini tasarım aşamasından üretim aşamasına dek dikkatle taşıyor. Aksapark, yapılacak en küçük bir hatanın bile büyük sonuçlara yol açabileceğinin bilinciyle, kentlerimizi, parklarımızı, bahçelerimizi kısacası baktığımız her yeri güzelleştirirken 130 çalışanının yaşam değerinden de asla ödün vermiyor. Kentsel Donatı Elemanları ve Çocuk Oyun Parkları tasarım ve üretimini gerçekleştiren Park Tasarım ve Aksa Peyzaj firmaları dünyanın tüm çocukları için güçlerini Aksapark Kent Mobilyaları A.Ş. firmasında birleştirdi. Gerek yurtiçi ve gerekse yurtdışında ihracat yaptıkları 40’ın üzerinde ülkede müşterilerine üstün kalite standartlarda hizmet veren firma, estetik ve fonksiyonel kentsel donatı elemanları daha yaşanabilir alanlar planlıyor. Aksapark, geniş ürün yelpazesi içinde kaliteden asla ödün vermiyor. Gerek yurtiçinde Türk Standartları Enstitüsü (TSE) ve gerekse yurtdışında TÜV SUD ve TÜV NORD tarafından tasarım ve Aksapark, insana verdiği önemi, şirket içi çalışmalarında da en ön planda tutuyor. Sincan’daki üretim fabrikalarına girince bu maksatla bünyelerinde buldurdukları iş sağlığı ve güvenliği için ayrılmış özel birim hemen ilgi çekiyor. Düzenli olarak çalışanlarının sağlık kontrollerini yapan Aksapark, bu amaçla yapılan yatırımların firmaya sağladığı maddi yüke değil, iş kazalarının azalması ve daha güvenli çalışma ortamı sağlanması sayesinde üretimde sağladıkları kazanca bakıyor. 42 üretim süreçleri ile ürün kalitesi sertifikalar ile belgelendirilmiştir. Bu özelliği ile Aksapark sektörde öncü firma konumunda olarak, tasarım ve ARGE çalışmalarına artan oranda yatırım yaparak lider pozisyonunu bir dünya markası noktasına getirme hedefindedir. Tüm idari kadroları ve bir takım üretim birimleriyle ana organizasyon merkezi Ankara-Sincan ASO 1. Organize Sanayi Bölgesi’nde olan Aksapark, Ankara-Polatlı Organize Sanayi Bölgesi içindeki fabrika alanında da üretimini desteklemektedir. Ankara dışında, İstanbul, İzmir, Antalya merkezli bölge müdürlükleri ile müşterilerine yurt çapında aktif pazarlama hizmeti veren Aksapark’ın, metal, ahşap ve plastik ile alakalı tüm imalat süreçleri entegre bir düzen içinde tamamlanıyor. Hedef: Sıfır İş Kazası Aksapark, tüm iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenebileceğine inanıyor. İş Sağlığı ve Güvenliği önceliklerinin diğer operasyon önceliklerine üstünlüğünü kabul ediyor, bu öncelikleri günlük rutin işlerin bir parçası olarak görüyor. Tesislerdeki tüm çalışanlar ve ziyaretçiler için “Sıfır iş kazası” hedefini destekleyecek optimum çalışma koşullarını sunmaya gayret gösteriyor. Bu hedef çerçevesinde Aksapark, yasal yükümlülüklerini takip etme- yi ve yerine getirmeyi taahhüt ediyor, risk analizleri ile tüm iş planı ve faaliyetlerimizden kaynaklı tüm riskleri ortadan kaldırmayı hedefliyor. Yapısal emniyet önlemlerini, davranış odaklı güvenlik sistemleri ile desteklemek için riskli davranışlara tolerans göstermiyor, örnek davranışları takdir ediyor. Aksapark, yöneticilerini iş sağlığı ve güvenliği gereklerini yerine getirmek hususunda rol model olarak görürken, çalışanlarının kurallara uymak konusunda vermiş oldukları taahhüdü “Sıfır İş Kazası” hedefine ulaşmak için elindeki en büyük güç olarak düşünüyor. Bu amaçla kurmuş olduğumuz dökümante yönetim sistemini eğitim, denetim ve gözden geçirme faaliyetleri ile destekliyor, sistem ihtiyaçları için gerekli kaynakları ayırıyor. Sürekli gelişim felsefesi doğrultusunda Aksapark, dâhilindeki tüm kaza ve ramak kalma olaylarını inceliyor, detaylı soruşturmalar ile olayların kök nedenlerini buluyor ve tekrarlanmasını önlemek için gerekli çalışmaları yapıyor. Bu politika da dâhil olmak üzere İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi’ne dâhil tüm anahtar elemanları periyodik olarak gözden geçiriyor ve günün şartlarına uygun hale getirmek için gerektiği durumlarda revize ediyor. Olası acil durumlarda hızlı, güvenli ve koordineli müdahale organizasyonu, acil durum sonrası iyileştirme ve iş sürekliliği çalışmalarının verimliliğini artırmak amacıyla iç karar alma mekanizmalarını ve prosedürlerini etkin bir şekilde yönetiyor, periyodik tatbikatlar ile acil durum yönetim kabiliyetini sürekli geliştiriyor. Aksapark “Sıfır İş Kazası” hedefini en temel değeri olarak kabul ediyor. Ekolojik Dengenin Korunması Rutin İş Süreçlerinin Bir Parçası Aksapark, ekonomik kalkınma ile çevresel sürdürülebilirlik arasındaki dengenin kontrol altında tutulması gerektiğine inanıyor. Bu yüzden de faaliyetlerinde enerji ve Peyzaj Mimarı Ufuk Bayraktar, 1996 yılında Park Tasarım’ı kurarak iş hayatına atılmış bir iş adamımız. Ufuk Bayraktar “Önce İş Sağlığı, Önce İnsan” diyen işadamlarımızın başında geliyor. Bayraktar, yatırımlarını, sermayesini, yılların tecrübesini ve emeğini korumanın yolunun önce İnsan’ı korumak olduğuna inanıyor. kaynak tüketiminde verimliliğe, atık ve emisyon üretiminde ise kaynağında önleme stratejilerine odaklanması için gayret gösteriyor. Çevre konusunda da yasal yükümlülüklerini takip etmeyi ve yerine getirmeyi taahhüt eden Aksapark, faaliyetlerinin çevresel etkilerinin belirlenmesinde, değerlendirilmesinde ve kontrol altına alınmasında toplum ve sürdürülebilir kalkınma felsefesi önceliklerini karar verme mekanizmalarına dâhil ediyor. Çevrenin korunması gayretlerinde ellerindeki en büyük gücün yöneticileri ve tüm çalışanları olduğunu düşünen Aksapark, entegre proses optimizasyonu ve kaynağında azaltım çabaları ile ekolojik dengenin korunmasını rutin iş süreçlerinin bir parçası olarak görüyor, sürdürülebilir çevre için ürünlerinin yaşam döngüsü değerlendirmelerini yapıyor. Bu amaçla kurduğu Dokümante Yönetim Sistemi’ni eğitim, denetim ve gözden geçirme faaliyetleri ile destekliyor, sistem ihtiyaçları için gerekli kaynakları ayırıyor. Sürekli gelişimi sağlamak amacıyla faaliyetlerinin çevresel etkilerini uygun yöntemler ile ölçen ve değerlendiren Aksapark, Çevre Yönetim Sistemi’ne ait tüm anahtar elemanları periyodik olarak gözden geçiriyor ve günün şartlarına uygun hale getirmek için gerektiği durumlarda revize ediyor. Çevresel kirliliğe sebebiyet verebilecek olası acil durumlarda hızlı, güvenli ve koordineli müdahale organizasyonlarının verimliliğini arttırmak ve acil durum sonrası oluşan tüm etkileri ortadan kaldırmak amacıyla iç karar alma mekanizmalarını ve prosedürlerini etkin bir şekilde yönetiyor, periyodik tatbikatlar ile acil durum yönetim kabiliyetini sürekli geliştiriyor. “Sürdürülebilir Çevre Performansı” hedefleri de Aksapark için en temel değerlerden biri olarak kabul ediliyor. 43 IÇTIHAT T.C. YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ E. 2008/17331 K. 2009/6809 T. 14.5.2009 • İŞ KAZASI SONUCU MALULİYET (Maddi ve Manevi Tazminat - İşyerinde Uygulanması Gereken İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün İlgili Maddelerini İncelemek Suretiyle İşverenin İşyerinde Alması Gerekli Önlemlerin Neler Olduğu Ayrıntılı Bir Biçimde İncelenmesi Gerektiği) • MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT (İş Kazası Sonucu Malüliyetten Doğan - İşyerinde Uygulanması Gereken İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün İlgili Maddelerini İncelemek Suretiyle İşverenin İşyerinde Alması Gerekli Önlemlerin Neler Olduğunun İncelenmesi Gerektiği) • İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ (İş Kazası Sonucu Malüliyetten Doğan Tazminat - İşverenin Hangi Önlemleri Aldığı ve Hangi Önlemleri Almadığı Alınan Önlemlere İşçinin Uyup Uymadığı Gibi Hususlar Ayrıntılı Bir Biçimde İncelenmesi Gerektiği) 4857/m.77 5510/m.13,18 ÖZET : Davacı, iş kazası sonucu malüliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. İş kazasından doğan tazminat davalarının özelliği gereği, İşKanunu’nun 77. maddesinin öngördüğü koşulları gözönünde tutarak ve özellikle işyerinin niteliğine göre, işyerinde uygulanması gereken İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin işyerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenmek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranı hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde belirlenmelidir. DAVA : Davacı, iş kazası sonucu malüliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir. 44 Hükmün davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Nurten Fidan tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi: KARAR : 1-Dava, davacının 29.03.2001 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu sürekli iş göremez duruma gelmesi nedeniyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin kısmen kabulü ile 43.235,03.-TL maddi tazminat ile 1.200,00.-TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Davacı, işvereni olan davalı Ayhan Çakmak’a ait araç ile Anamur’dan Gazipaşa’ya giderken, davalılardan Muhammet Usta’nın işçisi davalı Selahattin Ayverdi’nin sevk ve idaresindeki araçla çarpışarak oluşan trafik-iş kazasında beden güç kaybına uğradığını ileri sürerek bu davayı açmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda ( tazminat davaları ) öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. Diğer yandan, sigortalıya bağlanacak gelir ve hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle, işçide oluşan meslekte güç kayıp oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeksizin kesin olarak saptanması gerekir. 5510 sayılı Yasa’nın 13. maddesinde İş kazasının 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının ( a ) bendi ile 5 nci madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından bunları çalıştıran işveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile bildirilmesinin zorunlu olduğu,iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde iş kazasının öğrenildiği tarihten baş- layacağı, Kuruma bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında bir karara varılabilmesi için gerektiğinde, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları tarafından veya Bakanlık İş Müfettişleri vasıtasıyla soruşturma yapılabileceği bildirilmiştir. Öte yandan, 5510 sayılı Yasa’nın 18 nci maddesinde Kurumca yetkilendirilen hekim veya sağlık kurullarından istirahat raporu alınmış olması şartıyla; iş kazası nedeniyle iş göremezliğe uğrayan sigortalıya her gün için geçici iş göremezlik ödeneği verileceği, 19 ncu maddesinde iş kazası sonucu oluşan hastalık ve özürler nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık Kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum Sağlık Kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanacağı bildirilmiştir. Somut olayda iş kazası olduğu iddia olunan olayın Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmediği ve Sosyal Güvenlik Kurumunca sürekli iş göremezlik oranı belirlenmeden, Mersin Devlet Hastanesi’nin 19.08.2003 tarihli sağlık kurulu raporundaki % 60 maluliyet oranının esas alındığı anlaşılmaktadır. Kurumca sigortalıya gelir bağlanabilmesi için öncelikle zararlandırıcı olayın iş kazası niteliğince olup olmadığının tespiti ön sorundur. İş kazasının tespiti ile ilgili ihtilaf Sosyal Güvenlik Kurumunun hak alanının doğrudan ilgilendirmekte olup tazminat davasında kurum taraf değildir. Yapılacak iş; davacıya iş kazasını Sosyal Güvenlik Kurumuna ihbarda bulunmak, olayın Kurumca iş kazası olarak kabul edilmemesi halinde Sosyal Güvenlik Kurumuna ve hak alanını etkileyeceğinden işveren aleyhine “iş kazasının tespiti” davası açması için önel vermek, tespit davasını bu dava için bekletici sorun yaparak çıkacak sonuca göre, olayın Kurumca iş kazasıolduğunun kabul edilmesi halinde ise davacıya Kuruma müracaat ederek sürekli iş göremezlik oranının belirlenmesi, giderek iş kazası sigorta kolundan sürekli iş göremezlik geliri bağlanması için önel vermek, Kurumca bu işlemlerin yapılmasından sonra davacıya bağlanan gelirin hüküm tarihine en yakın tarihteki en son peşin sermaye değerini sormak, hüküm tarihindeki veriler gözetilerek davacının maddi zararını yeniden hesaplatmak, hesaplanan bu miktardan bağlanan gelirin en son peşin sermaye değerini düşmek suretiyle karşılanmayan maddi zarar miktarını tespit ederek davacının 20.02.2008 tarihli kararı temyiz etmediği de gözetmek suretiyle maddi tazminat konusunda çıkacak sonuca göre, manevi tazminat konusunda Kurumca belirlenecek sürekli işgöremezlik oranına göre bir karar vermektir. 2-Kabule göre de; olay iş kazası ise, iş hukuku ve sosyal güvenlik ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır. İşverenin iş kazası sonucu meydana gelen zarar nedeniyle hukuki sorumluluğu yasa ve içtihatlarla belirlenmiş olan ayrık haller dışında ilke olarak iş aktinden doğan işçiyi gözetme ( koruma ) borcuna aykırılıktan kaynaklanan kusura dayalı sorumluluktur. İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin işçilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu İş Kanunu’nun 77. maddesinin açık buyruğudur. İş kazasından doğan tazminat davalarının özelliği gereği, İş Kanunu’nun 77. maddesinin öngördüğü koşulları gözönünde tutarak ve özellikle işyerinin niteliğine göre, işyerinde uygulanması gerekenİşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin işyerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenmek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranı hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde belirlenmelidir. Oysa hükme dayanak alınan Adli TIp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince hazırlanan 14.12.2001 tarihli kusur raporunun İş Kanununun 77. maddesinin öngördüğü koşulları içermediği, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre inceleme yapılarak kusurun aidiyet ve oranının belirlendiği görülmektedir. Hal böyle olunca anılan kusur raporunun hükme dayanak alınacak nitelikte olduğu söylenemez. Mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu açıklanan doğrultuda araştırma yapılmaksızın sonuca gidilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA,temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 14.05.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi. 45 MAKALE Prof. Dr. Recep Akdur Ankara Ü.T.F Halk Sağlığı Anabilim Dalı Düzenlemeleri yaşama geçirme ve kadınların işyerlerinde erkeklerden daha ağır güvenlik ve sağlık sorunları yaşamasını önlemede iki anahtar kişi vardır. Bunlardan biri kadın çalışan iken diğeri de işyeri hekimidir. Kadın çalışan haklarının bilincinde olmak ve onu her kademede (işyeri sendika vb) talep ederek savunmaktan sorumludur. İşyeri hekimi ise bunları gözetmekten sorumludur. Çalışma Yaşamında Kadın Sağlığı Denilince... Gerek dünyada ve gerekse Türkiye’de milyonlarca kadın, iş ortamlarında erkeklere göre daha ağır sağlık ve güvenlik riski altındadır. Çünkü kadınların fiziksel, fizyolojik ve psikolojik yapılarının önemli farklılıklar göstermesine karşın iş koşul ve ortamları büyük bir çoğunlukla erkeklere göre düzenlemektedir. İ ş ortamlarında kadınların cinsiyetlerinden dolayı maruz kaldıkları risklerin başlıcaları şöyle sıralanabilir: • Kadınların beden ölçüleri erkeklerden daha küçük olup, erkeklere göre daha kısa, daha hafif ve daha az kaslıdır. Buna karşılık hemen bütün makine ve işlerin ergonomik ölçüleri erkeklere göre ayarlanmıştır. Bu yetmezmiş gibi, bireysel koruma malzemelerinin büyük çoğunluğu erkek ölçülerine göre yapılmıştır, • Kadınlar genellikle erkekler tarafından yeğlenmeyen işlerde çalışırlar, • Birçok kimyasal kadınlarda daha düşük doz ve sürede daha ağır sağlık sorunlarına yol açar, • İş yaşamında kadın inisiyatifi erkek 46 • Kadınların menapozu erkeklerin andropozuna göre çok daha ağır yaşanır. ve işverenler bu konuyu kesinlikle ihmal etmemelidir. İşyeri ve ülke düzleminde iş sağlığı - güvenliği programları yapılır ve yürütülürken daima kadın çalışanlar ile ilgili etmenlere dikkat edilmelidir. Daha işe giriş muayenelerinden başlayarak bir yandan klasik (her iki cinsiyet için de gerekli olan) periyodik izlemelerde kadınların farklılıkları göz önünde bulundurulurken öte yandan da bu izlemelere kadına özgü periyodik izleme programlarının entegre edilmesi konusuna ayrı bir özen gösterilmelidir. Daha birçokları eklenebilecek yukarıdaki listede verilen nedenlerle, kadınlar, günlük yaşamda olduğu gibi, iş ortamlarında da erkeklerden hem daha ağır hem de daha farklı sağlık ve güvenlik riskleri ile karşı karşıya kalır. Bundan ötürü de, başta kadın işçilerin kendisi, işyeri hekimleri, sendikalar Makine, iş ve işyerlerinin genelde erkek beden, ölçü ve gücüne göre dizayn edilmiş olması aynı makineyi kullanan aynı işi yapan ya da aynı işyerinde çalışan kadınların erkeklere göre daha ağır iş yapıyor konumda olması sonucunu doğurur. Makine ve insan arakesitleri dolayısı ile de komuta inisiyatifine göre daima daha az belirleyicidir (gender), • Kadınlar düzenli olarak menstürasyon görür ve her ayın belli günlerini bu fizyolojik ve psikolojik konumda yaşarlar, • Kadınlar gebelik loğusalık yaşar ve annelik yaparlar, kontrol işlemleri hem antropometrik ölçüler hem de kas gücü açısından kadınları zorlar. Bundan ötürü hemen istisnasız tüm kadın çalışanlarda işe bağlı olarak eklem ve kas (özellikle boyun, omuz, sırt, el-bilek, diz ve ayak) ağrıları erkeklerden kat kat daha fazladır. Bunlar genellikle göze görünmeyen, ölüm, sakatlık ya da diğer hastalıklar gibi istatistiklere yansımayan sorunlardır. Bu nedenle de her anlamda ihmal edilirler. Bu tür yakınmaların sıklığı ve fazlalığı sağlık çalışanları ve işyeri hekimlerinde kadınlara karşı adeta bir duyarsızlık oluşturur ve görmezlikten gelme ya da basit palyatif reçetelerle geçiştirme alışkanlığı kazandırır. Tezgah ölçüleri, malzeme ağırlıkları ve kas yorgunluğu nedeniyle kadınlar daha sık malzeme düşürür ve bunun olumsuz sonuçlarına daha çok maruz kalırlar. Sorumlu kişi ve kurullar konuyu bir sağlık ve güvenlik sorunu olarak algılamak ve ele almak yerine kadınların daha dikkatsiz, “sakar” oldukları gibi bir yaklaşım sergilerler. Kadınların erkeklerin tercih etmediği temizlik vb hizmet işlerinde çalıştırılması onların kimyasallarla daha sık temas etmelerine bundan ötürü de erkeklere göre daha sık cilt sorunları yaşamalarına neden olur. Bu tür cilt yakınma ve sorunlarını sık sık dile getirmeleri onların ciltlerine daha düşkün oldukları şeklinde bir algılanması dolayısı ile de bu şikâyet ve sorunlarına duyarlı davranılmaması sonucunu doğurur. Olayın gender boyutu bir yana bırakılır ise, buraya kadar söz konusu edilen sorunlar aslında doğrudan cinsiyete bağlı sorunlar da değildir. Başka bir anlatımla aynı konumda olmaları halinde erkek kadın fark etmeksizin tüm çalışanlar aynı sağlık ve güvenlik sorunlarını yaşarlar. Çünkü sorun özünde bir cinsiyet sorunu olmaktan çok iş sağlığı ve güvenliğine özelikle de ergonomiye özen göstermeme sorunudur. Ergonomiye özen gösterilmeyen bir iş yerinde, ortalamanın altında boy ve kiloya (bodur ve zayıf) erkek işçiler de yukarıda özetlenen ve kadınların yaşadığı türden sorunları yaşarlar. Benzeri bir şekilde hijyene özen gösterilmeyen bir temizlik işinde çalışan ve sürekli kimyasallarla temas eden erkekler de kadınlarla aynı türden cilt şikayetleri çekerler. İş ortamında yaşanan ve doğrudan kadın cinsiyetine özgü olan riskler daha çok, menstürasyon, gebelik, loğusalık, emziklilik, annelik ve menapoz gibi kadınların üreme işlevlerinden ileri gelir. Bunların içinde de gebelik hem 47 kadın çalışanı hem de karnındaki çocuğu olumsuz etkilemesi nedeniyle en önemli olandır. Bu nedenle de çalışma yaşamında kadın sağlığı denilince üzerinde ayrıca ve önemle durulması gereken bir konudur. Her şeyden önce iş ortamı kadın çalışanların gebelik olay ve olasılığını hem özgürce yaşayabileceği hem de özgürce-çekinmeden açıklayabileceği bir iklime sahip olmalıdır. Bu bağlamda tanı olanaklarından kolayca yararlanabileceği ve gebe olması halinde ilgililerden gerekli sağlık ve güvenlik korunmasını isteyebileceği bir ortam olmalıdır. Gebelik tanısı ile birlikte, iş sağlığı ve güvenliği sistemi gebeye özel bir koruma programı başlatmalı, derhal çalışması sakıncalı iş ve alanlardan uzaklaştırılarak, gerekir ise iş değişimi yapılmalıdır. Özellikle uzun saatler devam eden, kas gücünü gerektiren, sürekli yinelenen, kramp ve kasılma yaratan pozisyonda yapılan işlerden, gece vardiyalarından, stresten, gürültüden, müşteri şiddetinden, aşırı sıcak, yemek de dahil her türlü kokudan, kaygan ve ıslak zeminli alanlardan, radyasyon ve toksik kimyasallardan uzak bir alana alınmalıdır. Gebe çalışanlar için, tanı gününden itibaren, gebelere özgü periyodik tıbbi izlem programı tam uygulanmalıdır. İşyeri sağlık ve güvenlik birimi bunu yapacak olanak ve yetenekte değil ise başta aile hekimi olmak üzere, diğer sağlık birimleri ile eşgüdüm sağlanmalı ve izlemler işyeri hekimi ile diğer kuruluşlar tarafından entegre bir biçimde yürütülmelidir. Kadın çalışana bu kontrollerini yaptırması için izin gereğinde de ulaşım sağlanmalıdır. Zamanı geldiğinde doğum öncesi ve sonrası izinlerini eksiksiz kullanmalı ve işyerinden ayrı olduğu bu süre ona işyerinde herhangi bir şey kaybettirmemelidir. Emzirme döneminde özgürce bebeğini emzirebilmesi için başta izin olmak üzere her türlü imkan tanınmalıdır. Ev, annelik ve iş üçgeni arasında yaşadıkları sorumluluk ve stres nedeniyle bir yandan dikkati daha dağınık olan kadın çalışan öte yandan da bu üçlünün yarattığı baskı nedeniyle yoğun baş ağrısı ve anksiyete yaşar. İş ortamı kadınların bu üçgendeki işlevlerini rahatça karşılayabileceği olanaklar sağlamalıdır. Anneliğini en 48 rahat yaşaması ve annelik anksiyetesini en aza indirmek için işyeri kreşi çok önemlidir. Sonuç ve özet olarak, başta ILO sözleşmeleri olmak üzere birçok uluslararası sözleşmede ve ulusal yasalarda birçok düzenleme getirilmiş olmasına karşın, bunlar günlük yaşama yansımamakta ve kadınların işyerlerinde cinsiyetlerine bağlı olarak daha ağır güvenlik ve sağlık sorunları yaşaması önlenememektedir. Düzenlemeleri yaşama geçirme ve kadınların işyerlerinde erkeklerden daha ağır güvenlik ve sağlık sorunları yaşamasını önlemede iki anahtar kişi vardır. Bunlardan biri kadın çalışan iken diğeri de işyeri hekimidir. Kadın çalışan haklarının bilincinde olmak ve onu her kademede (işyeri sendika vb) talep ederek savunmaktan sorumludur. İşyeri hekimi ise bunları gözetmekten sorumludur. Ayrıca işyeri hekimi yukarıda başlıcaları özetlenen sorunları işverenden, sendikadan ve hatta çalışanın kendisinden daha iyi bilen kişidir. Konuya daha duyarlı yaklaşarak, hem tarafları bilgilendirmek hem de tıbbi yetkilerini kullanmak sureti ile kadınların işyerlerinde yaşadıkları sorunları önemli oranda azaltabilir. KAZA ANALIZI Hayri Cengiz Kutgün Tar. Mak. Müh. İş Güvenliği Uzmanı Ankara Adli Yargı Adalet Komisyonu Bilirkişisi (No:1353) Istatistiki Bilgiler Kazanın Olduğu Sektör: Orman Ürünleri Kaza Tarihi: 02.05.2011 Kaza Günü: Pazartesi Kaza Saati: 14.45 Kazalının Yaşı: 54 Kazalının Cinsiyeti: Erkek İşe Giriş Tarihi: Alt Yüklenici (Son 10 yıldır taşeronları olan firma) Kazalının İş Tanımı: Kamyonla Talaş yükleme -Boşaltma işi Kaza Sonucu: Uzuv Kaybı Kaza Öyküsü: Kamyonculuk işiyle uğraşan C.S’nin olayın geçtiği işyerinde kamyonundaki talaşı fabrikanın gösterdiği alana boşaltırken kepçe operatörü F.E.’nin kontrolündeki kepçe tarafından ayaklarının ezilmesi sonucu yaralanıp malul kalması şeklinde iş kazası meydana gelmiştir. Kazanın Nedenleri: 1- C.K‘ya fabrikaya girerken güvenlik önlemleri ile ilgili bir talimatname imzalattırılmaması, 2- F.E’nin kepçe operatör belgesi olmaması: İş Sağlığı ve İş Güvenliği Temel Eğitimi almamış olması (4857 Sayılı kanunun 77. Mad.), 3- Çalışma ortamının emniyetli olmaması (4857 Sayılı Kanunun 77. Mad.), 4- İşin yürütümü esnasında nezaretçinin çalışma sahasında olmaması, 5- İşverenin bu önlemleri kazadan önce aldırmaması, 6- İşverenin gerekli denetimleri yaptırmaması (İş Kanunu Mad.77, İş Güv.Tüzüğü Mad. 3, İSG Eğitimleri Usul ve Esasları Yönetmeliği Mad.8-14), 7- Kepçe operatörü F.E’nin çalışma sahasında, iş güvenliği önlemlerinin alınmamış olması durumunda amirlere veya ilgililere haber vermek, sağlık ve güvenlik kurallarına uygun hareket etmekle yükümlü olması gerekirken ihmalkâr, dikkatsiz ve tedbirsiz davranmış olmasından olması. Uzmanın Önerileri: Yararlanılan Kaynaklar: 1) ABC of women workers’ rights and gender equality International Labour Office Geneva, 2) Forastieri V: Informatıon Note On Women Workers And Gender Issues On Occupatıonal Safety And Health Safework International Labour Office, 3) Health And Safety For Women And Chıldren, 4) http://actrav.itcilo.org/actrav english/telearn/osh /wc/wcmain.htm (Erişim 21 Ocak 2012), 5) Pregnancy at work http://www.businesslink.gov.uk/ bdotg/action/detail?itemId =1080898378&type=RESOURCES ( Erişim 21 Ocak 2012) 6) Women’s health and safety; http://www.unison.org.uk/acrobat/12091.pdf (Erişim 21 Ocak 2012) 1- Fabrika Sahasına giren herkese iş güvenliği ile ilgili talimatname ve gerekli kişisel koruyucu donanım (KKD malzemeleri verilmeliydi. (İş Kanunu Mad. 77) 2- Operatör belgesi olmayan kişiler çalıştırılmamalıydı. 3- Çalışma ortamında her türlü güvenlik önlemleri alınmalıydı. (4857 Sayılı Kanunun 77. Mad.) 4- İşin yürütümü esnasında nezaretçi çalışma sahasından ayrılmamalıydı. 5- İş makinelerinin çalışma alanında uyarı ve işaret levhaları olmalıydı. 6- İşveren gerekli denetimleri yaptırmalıydı. (İş Kanunu Mad.77, İş Güv.Tüzüğü Mad. 3, İSG Eğitimleri Usul ve Esasları Yönetmeliği Mad.8-14) 49 50 51 MAKALE Hüseyin GELMEZ E.Çevre Yönetimi Gen.Md.Yrd. EKOKİM Çevre Danışmanlık Firması Genel Koordinatör SANAYİ ve ÇEVRE İ nsanoğlu binlerce yıldır, diğer canlılarla birlikte doğada bir uyum içinde yaşaya gelmiştir Ancak doğadaki bu uyum ve denge, özellikle sanayileşme ve sanayi kirliliğinin arttığı son birkaç yüzyılda hızla bozulmaya başlamıştır. Sanayileşme, gelişme ve kalkınmanın bir gereğidir. Fakat sanayileşme bir yandan doğal varlıkları işlemek suretiyle toplumun refahını artırırken, diğer yandan meydana getirdiği katı, sıvı, gaz atıklar ve gürültü ile çevrenin kirlenmesine, ekolojik dengenin ve toplumun sağlığının bozulmasına neden olmaktadır. Önceleri sınırsız ve bedava kabul edilen doğa, günümüzde sınırlı bir sermayeye dönüşmüştür. Sanayi üretimi, çevre kirliliği zincirinin en önemli halkalarından biridir. Şüphesiz sanayi ve teknoloji vasıtasıyla çevre kirliliğini önlemek de mümkün olabilir (arıtma tesisleri ve arıtma teknolojileri) fakat daha fazla kaynak kullanarak daha fazla üretmeyi hedefleyen bir sanayileşmenin mutlak hakimiyetini gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kolaylıkla gözlemek mümkündür. Gelişmiş ülkeler, sanayileşme sürecinde çevre konusuna gereken önemi vermemiş, amaçladığı ekonomik büyümeye çevrenin kirlenmesi pahasına ulaşmıştır. Gelişmekte olan ülkelerin, sanayileşmiş ülkelerin düştüğü bu hataya düşmemesi, kalkınma konuları ile birlikte çevre konularını da ele almaları, çevre ve kalkınma kavramlarının karşılıklı etkileşimini idrak etmeleri gerekir. Ancak bunun henüz yeterince idrak edilmediği anlaşılıyor. Kaldı ki günümüze değin fütursuzca çevreyi kirleterek ve doğal kaynakları hesapsızca tüketerek sanayileşmesini gerçekleştiren gelişmiş ülkelerin yapmadıklarını gelişmekte olan ülkelerden beklemek adaletle de bağdaşır bir tutum değildir. Şüphesiz çevre kirliliği sınır tanımaz ve muhtemel çevre felaketinden tüm insanlık zarar görür ancak gelişmiş ülkelerin 52 yüz yılı aşkın süredir oluşturdukları çevre tahribatının bedelini ödemeleri gerekir. Dünya nüfusunun dörtte üçünü oluşturan gelişmekte olan ülkeler, dünya endüstri üretiminin ancak yüzde 10 kadar bir kısmını gerçekleştirmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin yüzyılımızın ortalarında denge nüfusuna ulaşacakları düşünülür ve geçen süre içinde bugün sanayileşmiş ülkelerin üretim ve tüketim düzeylerine ulaşacakları varsayılırsa, halihazırdaki üretimlerini beş ile on kat arasında artırmaları gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu boyutlarda bir üretimin, alışılagelen kaynak kullanımı ve üretim yöntemleriyle gerçekleştirilmesi durumunda, ne dünyamızın hammadde kaynakları yeterli olacak, ne de ekolojik sistemlerimiz bu üretim ve üretilenin tüketiminden kaynaklanacak atıkları önemli zararlar görmeden massedebilecektir. Çevre sorunlarının devamlı artmasına sebep olan faktörlerden birisi de mevcut tüketim alışkanlıkları ile tüketimin sürekli kamçılanmasıdır. Kapitalist iktisat felsefesinin temelini oluşturan bu anlayış, günümüz toplumlarına günlük hazlar aşılayıp, bunların meydana getirdiği hasara karşı kayıtsız kılmaktadır. Eğer kalkınma kavramından geçen dönemin tüketim kalıplarına göre bolluk içinde yaşayan toplumlardan biri olmayı kastediyorsak, şüphesiz çevre ile kalkınma arasında bir çelişki vardır. Sanayileşmenin yol açtığı çevre sorunları özet olarak; katı, sıvı ve gaz atıkların sebep olduğu su, hava ve toprak gibi çevre bileşenlerinin kirliliği, gürültü, doğal bitki ve hayvan varlıkları ile ormanların tahribi, üzerinde tesis kurulması nedeniyle verimli arazinin tahribi, asit yağmurları, sera etkisi gibi problemlerdir. Dünya nüfusundaki önlenemeyen artışın da etkisiyle, hızlı kentleşme ve sanayileşme; ozon tabakasında incelme, iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik ve tropik ormanlarda azalma gibi sonuçları doğurmaktadır. Doğal kaynakların kendini yenileme sınırlarının önüne geçen, onları sorumsuzca tüketen ve çevreyi hesaba katmayan ekonomik büyüme tutkusunun yerini, artık ekolojik büyümenin alması gerekmektedir. Kaynakları sorumsuzca tüketen ekonomik eylemler, GSMH’nın artı bölümüne değil eksi bölümüne yazılmalıdır. Çevre sorunlarının insan yaşamını tehdit eden boyutlara ulaşması, yerel, bölgesel, küresel düzeyde önlem alınmasını gerektirmiştir. Öte yandan bu sorunların ekonomik gelişmeyi engelleyeceği hatta gerileteceğine yönelik kaygılar, gelişmiş ülkelerin bu konuda politikalar üretmesine neden olmuş ve çevresel parametreler üretim kalitesinin bir öğesi haline gelmiştir. 1980’li yıllardan itibaren, dünyada sanayileşmiş ülkeler arasındaki rekabetin niteliği değişmiştir. Sanayileşmiş ülkelerdeki işletmeler, çevre yönetimini kendilerine rekabet avantajı kazandıracak stratejik bir araç olarak görmeye başlamışlardır. Çevre politikalarına uygun üretim seçenekleri, bir yandan yatırım ve sınai mallarının fiyatlarını arttırırken, öte yandan bu ürünlerin pazara girmesinde belirleyici kriter haline gelmiştir. Günümüzde bir sınai ürünün dünyada pazarlanabilmesi fiyat ve geleneksel kalite yanında, çevre boyutunun da sağlanmasına bağlıdır. Çevresel değerlerimizin ve doğal kaynaklarımızın korunması; optimal bir hayat seviyesinin ve refahın sağlanmasının vazgeçilmez şartlarındandır. 21. yüzyılda çevresel değerlerin korunmasındaki parametreleri sağlamadan üretilen mal ve hizmetin dünya pazarlarına girebilme şansı, taraf olduğumuz uluslararası düzenlemeler ve kamuoyunun da baskısıyla giderek ortadan kalkmaktadır. Bu durum, hem çevre değerlerine duyarlı, hem de ekonomik gelişmeyi sağlayacak bir çevre yönetim sisteminin ülkemiz sanayisinde de tatbikini zorunlu kılmaktadır. Son yıllarda dünya, inanılmaz bir çevre yıkımıyla karşı karşıyadır. İnsanlık tarihi ile birlikte başlayan çevre tahribatı, sanayi devrimine kadar doğa tarafından tolere edilebilir boyutlarda idi. Sanayi devriminden sonra dünya bu tahribatı tolere edemez duruma geldi ve son yıllarda çevre tahribatı adeta çevre yıkımına dönüştü. Bu yıkımdan sanayileşmeyi sorumlu tutarak, sanayileşme karşıtı düşünce ve eylemlerde bulunmak, ne çevreye ne de insanlığa yarar sağlar. Günümüzde sanayileşme ile birlikte bilim ve teknoloji de öylesine gelişmiştir ki, çevre korumaya yönelik teknolojilerden yararlanarak çevre yıkımını önlemek mümkündür. Yani kısaca, sanayi, yaşayabilmek için çevreyi korumak, insanoğlu da refah düzeyini artırmak için sanayileşmek zorundadır. Sanayileşme ve kalkınma ile çevreyi koruma faaliyetlerinin paralellik arz etmesi ve birlikte yürütülmesi gerekir. İlk bakışta paradoksal gibi görünen “sanayileşme” ve “çevre koruma” faaliyetleri ve kavramları, ancak eğitim ve bilinçlenme ile bir arada düşünülebilecek kavramlardır. “Kirleten öder” prensibinin, ödeyenin kirletmeye hakkı olduğu gibi yanlış bir anlayışa dönüşmediği, daha temiz, daha yaşanılası bir çevrede yaşamak ümidi ve dileği ile… ÇEVRE KİRLİLİĞİ, GIDALARI DA KİRLETİYOR Türkiye’de 50 bin gıda işletmesi ve yaklaşık 450 bin civarındaki gıda satış noktası var. Bunları denetlemek için ise sadece 5 bin gıda denetçisi var. Bu denetçilerin içerisinde de bu konuda eğitim almış gıda mühendisi oranı çok düşük. Hal böyle olunca, Türkiye’de gıda güvenliğinden bahsetmek pek mümkün gibi durmuyor. Üstelik çevre kirliliği de gıdaları kirletiyor. Güvenli gıda için, çevre kirliliğinin önlenmesi gerekiyor. İnsan sağlığını riske atmayacak gıda maddeleri “güvenli gıda” olarak tanımlanıyor. Ancak gıda güvenliği, sadece tüketim aşamasında değil, üretim, işlenme, dağıtım, depolanma ve satış süreçlerini de kapsıyor. Ve tüm gıda zinciri boyunca insan sağlığını tehdit eden fiziksel, kimyasal ve biyolojik risklerin gerekli önlemler alınarak engellenmesi veya insana zarar vermeyecek minimum düzeye indirgenmesi gerekiyor. Ancak şu anda Türkiye’de bulunan 50 bin gıda işletmesi ve yaklaşık 4 yüz 50 bin civarındaki gıda satış noktasını denetlemek için sadece 5 bin gıda denetçimiz var. Üstelik bu denetçilerin içerisinde de bu konuda eğitim almış gıda mühendisi oranı çok düşük. Dünya nüfusunun hızlı artışına paralel olarak çevre kirliliği de artıyor. Buna bağlı olarak da hava, su ve topraklarımız kirleniyor. Kirli topraktan yetişen ürünleri tüketmek de ciddi manada riskler bulunduruyor. Güvenli gıdalar elde etmek için, hayvanların ve bitkilerin temiz ve sağlıklı ortamlarda yetiştirilmesi gerekiyor. Ülkemizdeki gıda denetim mekanizması yeniden gözden geçirilip hızlı, etkin ve caydırıcı bir denetim mekanizması kurulmalıdır. Hijyenik olmayan ortamlarda sağlıksız üretim yapanların, devletin ilgili otoritelerince engellenmesi ve mutlak caydırıcı cezaların uygulanması gerekliliği açıktır. Bu uygulamalar yapılmadığı sürece Türkiye’de gıda güvenliğinden bahsetmek pek mümkün görünmüyor. Güvenli gıda için, çevre kirliliği önlenmeli, zirai ilaç ve gübre kullanımı azaltılmalı. Merdiven altı üretim gerçekleştirenlerin yetkili otoriteler tarafından engellenmesi, denetimlerin çok sık yapılması gerekir. Tarladan, bağdan, bahçeden, kümesten, ağıldan, ahırdan başlayarak, taşıma, muhafaza ve son ürün haline gelinceye kadar her aşamada denetim yapılmalıdır. Bu noktada da mutlaka gıda konusunda yetişmiş uzman denetim elemanları yeterince istihdam edilmeli. Gıda işletmeleri ve gıdayla ilgili tüm birimler yılda bir kez değil, mümkünse her ay veya her üç ayda bir denetlenmelidir. 53 MAKALE Tuğba Kanat Kalite Yönetim Sorumlusu Çevre Mühendisi KALİTELİ OLMAK SORUMLULUK GEREKTİRİR K alite, hedeflerimiz, fikirlerimiz ve beklentilerimiz doğrultusunda ilerlemek istediğimiz yolda bizlere yardım eden, yol gösteren bir kılavuzdur. Gerektiğinde bizi uyaran, yönlendiren bir mekanizmadır. Eskiden insanların canına mal olan kalitesizlik, bugün de müşteri kaybetmemize yol açıyor. Kaliteli olmak ise; •Daha seçici ve bilinçli müşterilere hizmet etmek, •Değişken çevre şartlarında kurumsal bir kimlik sahibi olmak, •Belirlenmiş misyona etkili bir vizyonel bakışla ulaşmak, •Tüm işleyişte maliyetlerin azaltılması, azaltma isteğinin doğması, •Var olunan zorlu kulvarda rekabet avantajı sağlamak, • Rekabet gücünü arttırmak, öncü bir nitelik kazanmak, güçlü bir imaj ve güven duygusunu yaratmak, •İş karlılığı ve güvencesi ile birlikte var olabilmek, •İsrafı önlemek, verimi arttırmak (daha iyi bir performans), •Amaca uygun iyi belirlenmiş hedefler ortaya koymak, •Çalışanların memnuniyeti, sürece katkıları, süreç içerisindeki önemleri, bilinç düzeylerinin geliştirilmesi, •Bir işin tek defada ve her defada en doğru haliyle meydana getirilmesi ve daha birçok fayda sağlayabilir. Bir kurumun yönetim kalitesini geliştirmek için iyi bir liderlik ve tutarlı bir amaç belirlemek öncelikli önem taşır. Etkili liderlik güç ile elde edilen liderlik değil, insanların gönüllerini ve beyinlerini kazanarak elde edilen liderliktir. Bu nedenle, liderin hem kurum hedefini net olarak ifade 54 edebilmesi, hem de tüm kararlarının bu hedef doğrultusunda olduğunu göstermesi önem taşıyor. Özetle, iyi liderlik için söylem ve eylem birliği gerekiyor. Kurumun hedeflerinin müşteri odaklı olması, o kurumu yücelten önemli bir husustur. Tüm yapılan işlerin müşteriler tarafından beğenilme ve fark yaratma kriterine göre değerlendirilmesi kurumun verimli çalışmasına yardımcı olur. Kurumun ürün ve hizmetlerinin cazip olmasını sağlar. Müşteri için değer yaratmayan bir faaliyetin maliyetini müşteriye yüklemeye çalışmak, başarısızlığın ilk adımıdır. Yönetim kalitesini geliştirmenin en önemli araçlarından biri de veriler ve bu verileri değerlendirerek analiz etme yönetimidir. Müşteri için değer yaratan süreçlerin belirlenmesi, organizasyonun bu süreçler bazında yapılandırılması ve her süreç ile ilgili performans kriterlerinin belirlenerek düzenli olarak ölçülmesi, performansı artırmak için önemli bir motivasyon kaynağı olur. Unutulmamalıdır ki, Ölçülmeyen Performans İyileştirilemez Performanslar sonucu elde edilen verilerin analiz edilip sonuçların çalışanlarla paylaşılması ve çalışanların hedef doğrultusunda yetkinliklerinin geliştirilmesi ve çalışanların yetkilendirilmesi performansın sürekli olarak gelişmesini sağlar. İşi gönlüyle ve beyniyle sahiplenenler, işin gelişmesinin teminatıdır. Kalite yönetiminde önemli olan sadece kendi kurumunu yönetmek değil, tüm tedarik zincirini yönetmek, yön- lendirmektir müşteriye sunduğumuz ürün veya hizmetin önemli bir kısmı tedarikçi kurumlar tarafından üretilir. Bilinir ki, zincirin gücü en zayıf halkanın gücü kadardır ve zincirdeki bir bağlantı hatası sonucu zincir işlevini yitirir. Bu amaçla 2001 yılında aralarında TESCO’ nun bulunduğu perakendeciler tarafından İngiltere’de Sedex adında kar amacı gütmeyen bir organizasyon kuruldu. Sedex, tedarikçilerin iş kanunu ve çeşitli müşteri standartlarına göre gerçekleştirilen etik uygulama sonuçlarının saklandığı ve ilgili müşterilerle paylaşıldığı web tabanlı uluslararası bilgi/ veri depolama ve paylaşım organizasyonudur. İçinde yaşadığımız topluma ve çevreye karşı sorumluluklarımızı yerine getirmezsek, oluşacak problemlerin içinde boğulmaya mahkûm oluruz. Bu nedenle kurumsal sosyal sorumluluk kavramını hayata geçirmeliyiz. Sosyal sorumluluk konusuna önem veren şirketler, hem yönetim yetkinliklerini hem de müşterilerindeki zihin payını artırarak kendilerine de fayda sağlamış olurlar. Kaliteli olmak sorumluluk gerektirir. Özetle kalite bir yaşam felsefesidir. Bu basit görünen ancak istikrarlı olarak uygulanmasıyla önemli avantajlar getiren ilkeler yönetim kalitesini artırmanın yoludur. Yönetim kalitesini geliştirmek, refah düzeyimizi artırmanın en etkili yoludur. Bu nedenle kalite kavramını iyi anlamalı, özel, kamu ve sivil toplum kurumlarında yönetim kalitesini artırmak için sorumluluk üstlenmeliyiz. Kalite anlayışını yaşayarak yaymak, çocuklarımıza verebileceğimiz en güzel hediyedir. ISO KALİTE YÖNETİM SİSTEMLERİ 1987 yılında uluslararası kalite ihtiyacına cevap verecek ve birçok ülke tarafından kabul edilen ISO 9000 dizisi standartları yaygınlaşmıştır. Standartlar genel bir yapı oluşturularak kamu ve özel sektörde küçük, orta ve büyük ölçekli kuruluşlar ile sanayi, hizmet, yazılım ve diğer alanlar dâhil tüm sektör kullanımlarına eşit şekilde uygulanabilir olması benimsenmiş ve ISO9000 (1994) versiyonunda “Kalite Güvence Sistemi” olarak ifade edilen standartlar, ISO9000 (2000) versiyonunda “Kalite Yönetim Sistemi” olarak ifade edilmiştir. ISO’nun günümüzdeki en önemli işlevi ISO9000 Kalite Yönetim Standartları ve diğer ürün standartları gibi uluslararası kabul görmüş standartlar hazırlayarak ticaretin önündeki teknik engelleri ortadan kaldırmaktır. * ISO 9000:2008 Kalite Yönetim Sistemi Serisi * ISO 22000 / HACCP Gıda Güvenliği Kalite Yönetim Sistemi * ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi * OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi Bu standartlar kuruluşların uygulayacakları Kalite sistemlerinde ne gibi şartlar arandığını belirtir. Bunlar, sadece birkaç kuruluşun değil, Türk sanayisini oluşturan tüm kuruluşların yerine getirebilecekleri ve ihtiyaç duyabilecekleri genel şartları içeren uygulanabilir standartlardır. Kalitede başarıya ulaşmanın yönetim sistemlerinin sözde değil özde uygulandığında mümkün olacağı iyi algılanmalıdır. Çünkü kalite asla tesadüf değildir... Müslümanların “İhlâs” Japonların “Kaizen” olarak nitelendird iği kalite kavramının tarihi çok eskiler e dayanır. Hammurabi Kanunları’ndan birisi şu ifadeyi kullanır: “Her kim bir bin a inşa eder ve bu bina yıkılır da altı nda insanlar ölürse, o kişinin de baş ı kesile!” Fenikeliler ise yöneticilerine şu hakkı verirlermiş: “İşini iyi yapma yan işçinin eli kesile!” Anadolu kültüründe önemli bir yer tutan Ahilik de ise kalitesiz iş yapanlara meslektaşları özdenetim uygulayarak “Pabucunu dama ata rlarmış” Bu da o dükkândan belli bir müddet için alışveriş yapılmayacağ ı anlamına gelirmiş. Marka’dan Bölgesel Kalite Yapılanması Projesi Doğu Marmara Kalkınma Ajansı’nın (MARKA) 128 bin liralık mali desteği ile 25 kamu kurum ve kuruluşuna kalite eğitimi verilmesini öngören projenin sözleşmesi imzalandı. MARKA hizmet binasında düzenlenen törende konuşan MARKA Genel Sekteri Erkan Ayan, MARKA’nın sorumluluk alanındaki Kocaeli, Bolu, Düzce, Yalova ve Sakarya’da kamu kurum ve kuruluşlarına kalite eğitimi verilmesi yönünde çalışma başlattıklarını söyledi. Bu kapsamda Türkiye’deki kalkınma ajansları içinde ilk kez kamu kurum ve kuruluşlarının uluslararası kalite belgesi alması yönünde bir proje hayata geçirdiklerini belirten Ayan, “Kurumlarımızdan aldığımız ön talepler doğrultusunda şekillenen proje kapsamında, kurumlarımıza ISO 9001: 2008 eğitimlerinin verilmesini, ihtiyaç duyulan durumlarda ön denetim yapılması, iç denetçi eğitimlerinin düzenlenmesini amaçlamaktayız” dedi. Projenin yürütülmesi konusunda kalite belgelendirmesi yapan bir firma ile anlaştıklarını ifade eden Ayan, şöyle konuştu: “Kalitelendirme firmasının kamu kurum ve kuruluşlarında yaklaşık bir yıl sürecek çalışmaları sonucunda başarılı olunması halinde, söz konusu kurumların kalite belgesi alması sağlanacak. Proje kapsamında, 25 kamu kurum ve kuruluşun kalitelendirme maliyeti olan 128 bin lira MARKA tarafından sağlanacak. Proje ile birlikte kurumların tüm çalışanlarının kalite sürecine dâhil edildiği, paydaş beklentilerin tam anlamıyla ve eksiksiz karşılandığı, kaliteli hizmet için bütün koşulların sağlandığı bir kamu kurum hizmeti anlayışı çerçevesinde, bölgemizdeki valilikler, belediyeler, il özel idareleri, kaymakamlık ve defterdarlıklar ile birlikte kalite yolculuğumuzun başlangıcına bugün çıkmış bulunuyoruz. Bu yolda tüm kurumlarımıza başarılar diliyorum.” Daha sonra, MARKA Genel Sekreteri Ayan ile Kocaeli ve Yalova Valiliği’nin de aralarında bulunduğu 25 kamu kurum ve kuruluşunun temsilcisi Bölgesel Kalite Yapılanması Projesi sözleşmesine imza attı. 55 ÇEVRE / HAVA KİRLİLİĞİ EMİSYON ÖLÇÜMLERİ NEDEN YAPILIR? Hava kirliliği, “atmosfere bırakılan kirletici emisyonlar ile alıcı ortam havasının doğal yapısında bulunan ana maddelerin oranlarının değişmesi veya kirletici madde konsantrasyonlarının, insan ve çevre için olumsuz etkiler yaratabilecek boyutlara ulaşması olgusu” olarak tanımlanmaktadır. Çevre sorunları arasında hava kirliliği, diğer ortam kirliliklerinden farklı olarak kaçınılması mümkün olmayan bir kirlilik türüdür. Kısa ve uzun vadeli tedbirlerle hava kirliliğini önlemek mümkündür. Fakat kirli havayı teneffüs etmemek gibi bir alternatif bulunmadığı için diğer kirliliklerden daha büyük potansiyel tehlike oluşturmaktadır. Hazırlayan: Çevre Müh. Adem Gökhan Kocaay Hava kirliliğinin meydana gelmesinde meteorolojik durum (rüzgâr durumu, sıcaklık, sis, nem, basınç, inversiyon gibi meteorolojik değişkenler), topoğrafik yapı gibi doğal faktörlerle birlikte plansız sanayileşme, hızlı, plansız ve sağlıksız kentleşme, ısınmada kullanılan fosil yakıtlar, motorlu araçların egsozlarından çıkan gazlar, yeşil alanların azalması gibi faktörler de önemli ölçüde rol almaktadır. Hava kirliliğinin bilinen global etkileri: 56 atmosferdeki karbondioksit (CO2) konsantrasyonundaki artışın sebebiyet verdiği sera etkisi ile ozon tabakasının tahribi sonucu yeryüzüne zararlı ultraviyole ışınlarının hiçbir engelle karşılaşmadan ulaşmasıdır. Uzun yıllar hava sınırsız bir kaynak olarak görülmüş, havaya verilen kirleticilerin yok olduğu varsayımı ile havaya verildikten sonra nereye gittiği ve ne olduğu üzerinde fazla durulmamıştır. Ne var ki kirlenme çok yüksek seviyelere ulaştığı zaman anlaşılmıştır ki hava sınırsız bir kaynak değildir. Kirletici konsantrasyonu açısından belli sınırlar aşıldığı zaman insan, hayvan ve bitki sağlığı için zararlı etkiler gösterebilmekte, binaları ve eşyaları olumsuz etkileyerek maddi kayıplara neden olabilmektedir. Hava, herkesin ortak varlığıdır ve kirlenmesinden az ya da çok herkes sorumludur. Hava kirliliği sorunu sınır tanımadığı için sorunun çözümü de Eko Şirketler Grubu bünyesinde hem Ekoteknik Çevre Labarotuvarı hem de Ekokim Çevre Danışmanlık firması daha temiz bir gelecek ve daha temiz bir çevre için Türkiye’nin dört bir yanında hizmet sunmaktadır. uluslararası işbirliğini gerektirmektedir. Ülkeler, hava kirliliğinin kontrolü için kendi sosyal ve ekonomik yapılarına göre yasal, idari ve teknik önlemler almaktadırlar. Ülkemizde de ilk defa 02.11.1986 tarihinde Hava Kalitesinin Kontrolü Yönetmeliği ile yasal bir düzenleme getirilmiş, ön emisyon izni ve emisyon izni gibi mekanizmalarla kirletici kaynaklar kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Günümüzde ise “Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği”, “Benzin ve Motorin Kalitesi Yönetmeliği”, “Egzoz Gazı Emisyonu Kontrolü Yönetmeliği”, “Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği” “Büyük Yakma Tesisleri Yönetmeliği”, “Kokuya Sebep Olan Emisyonların Kontrolü Yönet- meliği”, “Bazı Akaryakıt Türlerindeki Kükürt Oranının Azaltılmasına İlişkin Yönetmelik” ve “Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği” gibi düzenlemelerle hava kirliliğini önleme ve azaltma ya da kontrol altına alma ve havanın kalitesini yükseltme çabalarına devam edilmektedir. Hava kirliliği sorununun doğru tespit edilip doğru önlemler alınabilmesi için emisyon ölçümlerinin standartlara uygun olarak yapılarak kaliteli ve güvenli verilerin oluşturulması büyük önem arz etmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlanan Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamında endüstriyel tesislere ait “yasal emisyon limitleri” tanımlanmış 57 olup, tüm tesisler bu limitleri göz önünde bulundurarak emisyonlarını kontrol altında tutmak zorundadır. Emisyon ölçümleri, çeşitli faaliyetler sonucunda oluşan ve baca vasıtasıyla ya da alan kaynaklardan atmosfere atılan atık gazların ve partikül maddelerin (tozların) ölçümünü içermektedir. Havayı kirletici gaz ve partikül maddelerin neler olduğu, konsantrasyonları, kütlesel debileri ve hangi oranlarda kirletici vasıflara sahip oldukları ve bu kirletici kaynaklara sahip tesislerin emisyonlarının İlgili yönetmelik esaslarına uyup uymadığı bu Ölçümler ile belirlenmektedir. Endüstriyel bacalardan veya alan kaynaklardan çevreye yayılan partiküllerin ve gazların analizleri özel numune alma yöntemleri ve aparatları ile gerçekleştirilebilmektedir. Uzun yıllar hava sınırsız bir kaynak olarak görülmüş, havaya verilen kirleticilerin yok olduğu varsayımı ile havaya verildikten sonra nereye gittiği ve ne olduğu üzerinde fazla durulmamıştır. Ne var ki kirlenme çok yüksek seviyelere ulaştığı zaman anlaşılmıştır ki hava sınırsız bir kaynak değildir. 58 Emisyon Ölçümleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan Çevre Analizleri Yeterlilik Belgesi (EKOTEKNİK Çevre Laboratuvarı gibi) ve Çevre Analizleri Ön Yeterlilik Belgesi alan özel ve kamu kurumları tarafından ilgili belgenin ekinde yer alan listedeki kapsama göre yapılabilir. Hava, herkesin ortak varlığıdır ve kirlenmesinden az ya da çok herkes sorumludur. Hava kirliliği sorunu sınır tanımadığı için sorunun çözümü de uluslararası işbirliğini gerektirmektedir. Ülkeler, hava kirliliğinin kontrolü için kendi sosyal ve ekonomik yapılarına göre yasal, idari ve teknik önlemler almaktadırlar. Yeterlilik/Ön Yeterlilik Belgesi almış Laboratuvarlar ve kapsamları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı web sayfasında sürekli olarak güncellenerek yayımlanmaktadır. Çevre İzni kapsamında yer alan tesislere, ancak Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği hüküm ve esaslarını sağlaması durumunda hava emisyonu uygunluk kararı verilir. Firmalar da hem yasal zorunluluktan dolayı mecburen, hem de yaşam alanımızı temiz tutmak için vicdanen çevre danışmanlığı hizmeti almakta ve insan için üretirken, insan için olan havayı tüketmemektedirler. Temiz bir havada ve temiz bir çevrede yaşamak ümidi ile… �: Ha�ı�la�m ���� Ç �� � �� � E� �ı’nd�� � v L�b�ra�� �� �l���� i� ��i�y�� � � � � ca o G��h�� K �� Y�r�u��� M���u� � �� �e �� S��ı ���� � p�z��e�� ���� �� d��ı�m���ı� i��� ����� g�����i�� ��� . Ek����’� �i���e �� �� G� �� ��� Hü ı Hoc�’�ı �r�m�� ı�. ��u�m�m��ı� knikisg.com www.ekote ����� g�����i�� is��hd��ı i��� Ek���� Ç���� �l��kç� m��� � ... www.ekoteknikis g.com ÇEVRE / DANIŞMANLIK Çevre Müh. Ömer Tünaydın G ÇEVRE İZİNLERİ VE ÇEVRE DANIŞMANLIK HİZMETLERİ EKOKİM Çevre Danışmanlık’tan danışmanlık alarak: Zaman tasarrufu sağlarsınız, Personel istihdam maliyetlerinizi azaltırsınız, Çevre mevzuatı ile ilgili cezai riskleri ortadan kaldırırsınız... Bırakın Çevre Danışmanınız Düşünsün... Ülkemizde, sanayileşmiş ülkelerde olduğu gibi çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi büyük önem kazanmaktadır. Avrupa Birliği müktesebatının iç hukuka aktarılması sürecinde, “Çevre” başlıklı konular önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle, ülkemizde çevre konusunda yetkili resmi kurum olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yasal anlamda Türk Çevre Mevzuatı’nın AB Mevzuatı’na uyumuna, mevzuatın uygulanmasına ve kurumsal anlamda idari yapı ile bilgi paylaşım altyapısının güçlendirilmesine yönelik hedefler geliştirmiştir. Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde çok sık aralıklarla değişen çevre mevzuatına uygun olmayan endüstriyel faaliyetler çok önemli cezalara maruz kalmaktadır. Ayrıca çevre yönetimi, uzmanlığın yanı sıra, zaman ayırmayı gerektiren bir konudur. 60 elişmiş ülkelerde atık üreticileri ve çevreye kirletici etkisi olan işletmeler, işlemlerini yasal mevzuata uygun olarak yaparak cezai sorumluluklarından kurtulmak, zamandan tasarruf sağlamak, kirliliğin önlenmesi ile maliyetleri düşürmek, atıklarını uygun şekilde bertaraf etmek için uzman çevre danışmanlık firmaları ile çalışmaktadırlar. Ülkemizde de son yıllarda bu gereklilik ortaya çıkmış ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 01.01.2009 tarihinde Çevre Denetimi Yönetmeliği’ni yürürlüğe koymuş, çevre izni alma zorunluluğu olan tesis ve faaliyetler için en geç 01.01.2011 tarihine kadar Çevre Yönetim Birimi kurma ve/ veya çevre görevlisi istihdam etme ya da çevre yönetimi hizmeti satın alma sorumluluğu getirmiştir. Ayrıca devlet tarafından, e-çevre izinleri projesi ile işletmelerin çevre mevzuatı kapsamında aldıkları tüm izinler tek bir izinde toplanmış olup, bu izin işlemlerinin bakanlıktan yetki almış firmalar tarafından mobil imza/e-imza ile online olarak yürütülmesi kararlaştırılmıştır. Daha önce ayrı ayrı alınan emisyon, gürültü, atıksu deşarjı gibi izin konuları ile geri kazanım, bertaraf, ara depolama, işleme, arındırma gibi lisans konularının bütüncül bir yaklaşım çerçevesinde ‘Çevre İzni /Çevre İzni ve Lisansı’ başlığı altında toplanması sağlanmıştır. Bu uygulamadan önce, örneğin, bir firma emisyon konusunda izni varken atık su deşarjı konusunda izni olmadığından faaliyetten men edilebiliyordu. Bakanlık bu gibi problemlerin önüne geçmek ve faaliyetin başlangıcından sona erdirilmesine kadar olan süreçte firmanın çevre mevzuatı hükümlerine göre faaliyet göstermesini sağlamak için 29.04.2009 tarihinde Çevre Kanununca Alınması Gereken İzin ve Lisanslar Hakkında Yönetmelik yayınlamıştır. 01.04.2010 tarihinde yürürlüğe giren söz konusu yönetmeliğe göre İşletmeler, izin ve lisanslarından geçerliliği süreli olanlar için, süre bitiş tarihinden en az otuz gün önce, süresiz olanlar için ise, ilgili yönetmeliğin yürürlüğe giriş tarihinden itibaren iki yıl içinde çevre izin veya çevre izin ve lisans başvurusunda bulunmak zorundadırlar. Buna göre alınış tarihi ne olursa olsun eski mevzuata göre alınmış tüm çevre izinlerinin en geç 01.04.2012 tarihi itibariyle yenilenmesi gerekmektedir. Çevre yönetimi ve çevre ile ilgili izin/lisans işlemlerinin yetkilendirilmiş danışmanlık firmaları (EKOKİM Çevre Danışmanlık Firması gibi) aracılığıyla yürütülmesi zaman tasarrufu sağlayacak, personel istihdam maliyetini azaltacak ve çevre mevzuatı ile ilgili cezai riskleri ortadan kaldıracaktır. Danışmanlık firmaları işletme adına ilgili resmi makamlarla iletişimi yürütecek ve gerekli tüm raporlama, izleme ve takipleri etkin olarak yürütecektir. Ayrıca ölçüm ve analizlerin doğru kişi ve kuruluşlarca düzgün yaptırılması, raporlanması, yorumlanması ve gerekli makamlara doğru bildirimlerin yapılması gibi işlemler için danışmanlık firmalarının katkısı olacaktır. Günümüzde resmi kurumlara yanlış veya eksik bilgi verme gibi sorunlar çok sık görülmektedir. Bu durum Çevre Kanununun 12. Maddesine göre maddi para cezasının yanında altı aydan bir yıla kadar hapis cezasını da gerektirmektedir. İşletmeler, çevre danışmanlık firmaları sayesinde bu tür riskleri de ortadan kaldıracaklardır. Danışmanlık hizmeti ile çevre yönetimi faaliyetleri doğru ellerde ve profesyonel bir bakış açısı ile yönetilebilecektir. Temiz bir çevrede sağlıklı yaşamak herkesin hakkıdır. Sağlıklı bir çevrede yaşamak dileği ile… Gelişmiş ülkelerde atık üreticileri ve çevreye kirletici etkisi olan işletmeler, işlemlerini yasal mevzuata uygun olarak yaparak cezai sorumluluklarından kurtulmak, zamandan tasarruf sağlamak, kirliliğin önlenmesi ile maliyetleri düşürmek, atıklarını uygun şekilde bertaraf etmek için uzman çevre danışmanlık firmaları ile çalışmaktadırlar. Ülkemizde de son yıllarda bu gereklilik ortaya çıkmış ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 01.01.2009 tarihinde Çevre Denetimi Yönetmeliği’ni yürürlüğe koymuş, çevre izni alma zorunlu- ÇEVRE / DANIŞMANLIK luğu olan tesis ve faaliyetler için en geç 01.01.2011 tarihine kadar Çevre Yönetim Birimi kurma ve/ veya çevre görevlisi istihdam etme ya da çevre yönetimi hizmeti satın alma sorumluluğu getirmiştir. Ayrıca devlet tarafından, e-çevre izinleri projesi ile işletmelerin çevre mevzuatı kapsamında aldıkları tüm izinler tek bir izinde toplanmış olup, bu izin işlemlerinin bakanlıktan yetki almış firmalar tarafından mobil imza/e-imza ile online olarak yürütülmesi kararlaştırılmıştır. sağlanmıştır. Bu uygulamadan önce, örneğin, bir firma emisyon konusunda izni varken atık su deşarjı konusunda izni olmadığından faaliyetten men edilebiliyordu. Bakanlık bu gibi problemlerin önüne geçmek ve faaliyetin başlangıcından sona erdirilmesine kadar olan süreçte firmanın çevre mevzuatı hükümlerine göre faaliyet göstermesini sağlamak için 29.04.2009 tarihinde Çevre Kanununca Alınması Gereken İzin ve Lisanslar Hakkında Yönetmelik yayınlamıştır. Daha önce ayrı ayrı alınan emisyon, gürültü, atıksu deşarjı gibi izin konuları ile geri kazanım, bertaraf, ara depolama, işleme, arındırma gibi lisans konularının bütüncül bir yaklaşım çerçevesinde ‘Çevre İzni /Çevre İzni ve Lisansı’ başlığı altında toplanması 01.04.2010 tarihinde yürürlüğe giren söz konusu yönetmeliğe göre İşletmeler, izin ve lisanslarından geçerliliği süreli olanlar için, süre bitiş tarihinden en az otuz gün önce, süresiz olanlar için ise, ilgili yönetmeliğin yürürlüğe giriş tarihinden itibaren iki yıl içinde çevre izin veya çevre izin ve lisans başvurusunda bulunmak zorundadırlar. Buna göre alınış tarihi ne olursa olsun eski mevzuata göre alınmış tüm çevre izinlerinin en geç 01.04.2012 tarihi itibariyle yenilenmesi gerekmektedir. Çevre yönetimi ve çevre ile ilgili izin/lisans işlemlerinin yetkilendirilmiş danışmanlık firmaları (EKOKİM Çevre Danışmanlık Firması gibi) aracılığıyla yürütülmesi zaman tasarrufu sağlayacak, personel istihdam maliyetini azaltacak ve çevre mevzuatı ile ilgili cezai riskleri ortadan kaldıracaktır. Danışmanlık firmaları işletme adına ilgili resmi makamlarla iletişimi yürütecek ve gerekli tüm raporlama, izleme ve takipleri etkin olarak yürütecektir. Ayrıca ölçüm ve analizlerin doğru kişi ve kuruluşlarca düzgün yaptırılması, İşletmeler, izin ve lisanslarından geçerliliği süreli olanlar için, süre bitiş tarihinden en az otuz gün önce, süresiz olanlar için ise, ilgili yönetmeliğin yürürlüğe giriş tarihinden itibaren iki yıl içinde çevre izin veya çevre izin ve lisans başvurusunda bulunmak zorundadırlar. Buna göre alınış tarihi ne olursa olsun eski mevzuata göre alınmış tüm çevre izinlerinin en geç 01.04.2012 tarihi itibariyle yenilenmesi gerekmektedir. raporlanması, yorumlanması ve gerekli makamlara doğru bildirimlerin yapılması gibi işlemler için danışmanlık firmalarının katkısı olacaktır. Günümüzde resmi kurumlara yanlış veya eksik bilgi verme gibi sorunlar çok sık görülmektedir. Bu durum Çevre Kanununun 12. Maddesine göre maddi para cezasının yanında altı aydan bir yıla kadar hapis cezasını da gerektirmektedir. İşletmeler, çevre danışmanlık firmaları sayesinde bu tür riskleri de ortadan kaldıracaklardır. Danışmanlık hizmeti ile çevre yönetimi faaliyetleri doğru ellerde ve profesyonel bir bakış açısı ile yönetilebilecektir. Temiz bir çevrede sağlıklı yaşamak herkesin hakkıdır. Sağlıklı bir çevrede yaşamak dileği ile… Günümüzde resmi kurumlara yanlış veya eksik bilgi verme gibi sorunlar çok sık görülmektedir. Bu durum Çevre Kanunu’nun 12. Maddesi’ne göre maddi para cezasının yanında altı aydan bir yıla kadar hapis cezasını da gerektirmektedir. Ekokim Çevre, sizin adınıza ilgili resmi makamlarla iletişime geçer ve gerekli tüm raporlama, izleme ve takipleri etkin olarak yürütür. Böylece, günümüzde çok sık görülen resmi kurumlara yanlış veya eksik bilgi verme gibi sorunları kökten çözmüş olursunuz Gelişmiş ülkelerde atık üreticileri ve çevreye kirletici etkisi olan işletmeler, cezai sorumluluklarından kurtulmak, zamandan tasarruf sağlamak, kirliliği önlemek, maliyetleri düşürmek ve atıklarını uygun şekilde bertaraf etmek için uzman çevre danışmanlık firmaları ile çalışmaktalar. Ülkemizde de son yıllarda bu gereklilik ortaya çıkmış ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 01.01.2009 tarihinde Çevre Denetimi Yönetmeliği’ni yürürlüğe koymuş, çevre izni alma zorunluluğu olan tesis ve faaliyetler için Çevre Yönetim Birimi kurma ve/veya çevre görevlisi istihdam etme ya da çevre yönetimi hizmeti satın alma sorumluluğu getirmiştir. 62 63 64