Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT
Transkript
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT (Koordinatör) Katkılarından dolayı Müh. Murat TOMAR’ a teşekkür ederiz. T.C. Dicle Üniversitesi T.C. Dicle Üniversitesi Rektörlügü SUR / DİYARBAKIR Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT T.C. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastanesi SUR / DİYARBAKIR 1 DİYARBAKIR YERÜSTÜ KAYNAKLARI 2 Editörler Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT Yrd. Doç. Dr. Nihat TEKEL Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK Yrd. Doç. Dr. Nizamettin HAMİDİ Yrd. Doç. Dr. Ramazan DEMİREL Yrd. Doç. Dr Dilek Şentürk DEMİREL Öğr. Gör. Ahmet AKAYDIN Zir. Mühendisi. Murat TOMAR ISBN: 978-975-7635-45-1 HAZİRAN 2013 Baskı UZMAN MATBAACILIK VE CİLTLEME Kadir TÜRKMEN Davutpaşa Cad. Güven Sanayi sitesi B / Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL Tel: (O212) 565 23 00 Gsm: 0555 616 17 21 Grafik & Tasarım Eda Esra ÇELİK ve Seda ÇELİK Kapak Tasarım: Edip ÇELİK Yayınların Bilimsel ve Hukuki sorumluluğu Yazarlara aittir. Kaynak gösterilerek kısa alıntı yapılabilir. Kısmen ya da tamamen çoğaltılamaz. 2 DOĞAL HAYAT Bölüm editörleri: Yrd. Doç. Dr. Dilek Şentürk Demirel & Yrd. Doç. Dr. Songül Akın 1. Diyarbakır-Devegeçidi Barajı Kuşları: Prof. Dr. Ahmet KILIÇ (Sayfa 5-15) 2. Diyarbakır Yöresi Herpetofaunası: Remzi AKELMA, Prof. Dr. Yüksel COŞKUN (Sayfa 16-42) 3. Diyarbakır Yöresi Çöl Faresi (Meriones Tristrami Thomas 1892)'Nin (Rodentia: Gerbilinae) Morfolojik, Karyolojik ve Bazı Biyolojik Özellikleri: Alaettin KAYA , Prof. Dr. Yüksel COŞKUN (Sayfa 43-59) 4. Diyarbakır Sincap'larının, Sciurus Anomalus Gmelin 1778, (Rodentia: Mammalia) Morfolojik ve Karyolojik Özellikleri: Yrd. Doç. Dr. Servet Ulutürk , Prof. Dr. Yüksel COŞKUN (Sayfa 60-67) 5. Diyarbakır Civarı Tarla Faresi (Microtus Guentheri Danford &Alston 1880) (Rodentıa: Mammalıa) Türünün Morfolojik Ve Karyolojik Özellikleri: Prof. Dr. Yüksel COŞKUN, Servet ULUTÜRK Alaettin KAYA (Sayfa 68-77) 6. Diyarbakır'da güvercin kültürü. Vedat GÜNDOĞAN (Sayfa 78-85) 7. Dağ Bitkileri (tıbbi ve Aromatik Bitkiler) Ve Ekonomiye Katkısı Murat Haspolatlı (Sayfa 86-93) 3 KIRSAL EĞİTİM Bölüm editörü: Doç. Dr. Mikail SÖYLEMEZ 1. Kırsal Kesim Eğitim Sorunları Hakkında Öğretmen Görüşleri Ve Çözüm Önerileri (Diyarbakır İli Örneği ): Doç. Dr. Mikail SÖYLEMEZ. Nazenin FİDAN (Sayfa 94-106) 2. Uyuşturucu Madde Kullanımı ve Şiddet İlişkisinde Psikologların Algıları Ve Çözüm Önerileri: Gülsüm ÖZEROL & Mehmet FATİH AYAZ (Sayfa 107-120) 3. Sınıf Öğretmeni Yetiştirmede Sorunlar ve Çözüm Önerileri: Arş. grv. Ömer ŞİMŞEK (Sayfa 121-128) 4. Türkiye'de Bölgelerarası Eğitim Alanındaki Eşitsizliklerin Değerlendirilmesi : Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÇOBAN (Sayfa 129-147) 5. Kırsal alanda eğitim problemlerimiz ve çözüm önerileri: Doç. Dr. Mikail SÖYLEMEZ (Sayfa 148-154) 6. Eğitimde Fırsat Eşitliği: Mehmet KURTULMUŞ, Ayhan GÜNDAŞ (Sayfa 155-164) GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE EKOTURİZM Bölüm Editörü: M. Ali Abakay - Öğr. Gör. Ahmet Akaydın 1. Geçmişten günümüze Diyarbakırda, Ekoturizm ve Eğil örneği Prof. Dr. Kenan Haspolat (Sayfa 165-245) 2. Her Yönüyle Çermik ve Ekoturizm Hamdullah Işık / Gazeteci-Yazar (Sayfa 246-255) 3. Çermik Yemek Kültürü Hamdullah Işık / Gazeteci-Yazar (Sayfa 256-259) 3. Her yönüyle Çermik/ İbrahim EVİRGEN (Sayfa 260-263) 4. Kırk yıl Sonra Çermik/ Mehmet Ali ABAKAY (Sayfa 264-266) 5. Diyarbakır'da Biblo, Maket, Tabak ve Mum vs. Sanatlarıyla Turizme Katkı Aygül Doru. (Sayfa 267-281) 6. Anadolu'nun Büyüyen İncisi: Diyarbakır Eda Esra Çelik (Sayfa 282-288) 4 DİYARBAKIR - DEVEGEÇİDİ BARAJI KUŞLARI Birds of Diyarbakır - Devegeçidi Dam Ahmet KILIÇ* ÖZET: Anadolu, kuş türleri yönünden oldukça zengindir. Kuş türleri bakımından bu zenginlik bölgeler arasında dağılışta da kendini gösterir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi alan olarak küçük olmasına rağmen zengin bir avifaunaya sahip olduğu düşünülmektedir. Bu bölgemizde oldukça az çalışma yapılmıştır. Farklı sistematik gruplardan kuş türlerinin bölgede kayıtları mevcuttur. İklim değişiklikleri ve kuraklık nedeniyle bölgede bitki ve hayvan tür çeşitliliğinde olumsuz yönde değişimler meydana gelmektedir. Çalışma alanı, tarımsal, sanayi faaliyetlerine yakın bir konumda olması, ayrıca avcılık ve piknik faaliyetlerinin yoğunluğu nedeniyle büyük bir baskı altındadır. Mevcut kuş türlerini belirleme ve meydana gelen değişimleri izleme zarureti vardır. Sonraki dönemlerle kıyaslama amacıyla, bu çalışmanın önemi ayrıca ortaya çıkmaktadır. Diyarbakır Devegeçidi Barajı kuş türlerini belirlemek amacıyla, nokta gözlem yöntemi izlenmiştir. Tespit edilen 12 ordo, 37 familyaya ait 109 tür ve bunların birey sayısı, aylara göre dağılımı tablo halinde verilmiştir. Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, devegeçidi Barajı, sazlık, kuşlar, biyolojik çeşitlilik. ABSTRACT: Anatolia is fairly rich in terms of bird species. This richness exhibits itself even in the distribution among the regions. Although the South-eastern Anatolia region has a small land area, the region is thought to have a rich avifauna. So far few studies have been carried out in this region. The records of bird species from various systematic groups are available in the region. Due to climate changes and drought, adverse changes occur in the variety of animals and plants in the region. The study area is under intensive pressure due to the fact it is close to agricultural and industrial activities as well as on account of intense hunting and picknicking. There is the necessity to identify bird species and monitor the changes occuring. The importance of this study is to arise when it is compared with those to be carried out in *Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü 5 ahmetk@dicle.edu.tr future. Spot observation method was followed for identifying bird species in Diyarbakır (Dam of Devegeçidi). 109 species belonging to 12 ordos, 37 families, their individual counts, distribution in months are given in Table. Keywords: Diyarbakır, Dam of Devegeçidi, reedy, birds, biodivercity. 1. GİRİŞ Anadolu Yarımadası'nın tür çeşitliliği (tür zenginliği) yönünden kıta özelliği gösterdiği kabul edilmektedir. Anadolu kuş türleri açısından da oldukça zengindir (1;2; 3; 4). Ülkemizde yaşayan kuş türü sayısının 453 olduğu bilinmektedir (5). Bu çeşitlilik, göç yollarının Anadolu'dan geçmesi, zengin habitat (yaşam alanı) çeşitliliği, uygun iklim, yiyecek bolluğu ve Anadolu'nun geçirdiği jeolojik dönemler nedeniyledir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi biyolojik çeşitliliğin (zenginliğin) az araştırıldığı bir bölgedir. Kuş türleri de az araştırılmıştır. Yeterli olmayan tespitler nedeniyle bu çalışmanın zarureti düşünülmüştür. Diyarbakır il sınırları içindeki önemli sulak alanlardan biri de Dicle Nehir Vadisi'dir. Zengin bir habitat çeşitliliğinin olması nedeniyle kuş türleri de bol olarak bulunur. Dicle Vadisi, doğu göç yolları üzerinde aynı zamanda türler için konaklama alanıdır. Dicle Nehir'ine açılan ve Karacadağ eteklerinden gelen suların toplandığı Devegeçidi Barajı ve çevresi farklı kuş türlerini barındırmaktadır. Dünya genelinde görülen iklim değişikliği ve kuraklık, ülkemizde özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde bariz biçimde izlenmektedir. Mevcut türlerin korunması ancak var olan yaşam alanlarının varlığına / özelliğine bağlıdır. Kuraklığın olumsuz etkilerinin önceden belirlenmesi ve olumsuz etkilerinin tespit edilmesi gerekmektedir. Bunları izlemek mevcut türlerin populasyon dinamiğini belirlemekle mümkün olmaktadır. Koruma çalışmalarına destek vermek ve biyolojik zenginliği ortaya çıkarmak çalışmanın amaçlarından olmuştur. 2. MATERYAL ve METOT Diyarbakır, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin doğusunda yer alır. Yazları sıcak ve kurak, kışları az yağışlı ve soğuk geçer. İlkbahar ılıman ve yağışlı geçmektedir. Bitki örtüsünü bozkır bitkileri oluşturmaktadır. Gözlem alanımız olan Devegeçidi o ' o Barajı, Diyarbakır il merkezinin (40 13 E, 37 54' N) kuzeybatısında yer alıp 35 km uzağında bulunmaktadır. Karacadağ'dan gelen derelerin taşıdığı sularla oluşan bir 2 barajdır. Toprak dolgu tipindeki baraj, 1x2 km alanı kaplar. Baraj alanı kıyılarında sazlık ve kamışlık alanlar bulunmaktadır. Baraj gövdesi yapımı sırasında açılan taş ocakları ve bunların civarı su birikimi neticesinde küçük gölcükler oluşturmuştur. Bu gölcüklerin kıyıları da saz ve kamışların yetiştiği mekanlardır. 6 Gözlemler Aralık 1997 yılında başlayıp Aralık 1998 yılı sonuna kadar devam etmiştir. Gözlemler yıl boyu sürdürülmüştür. Bir yıl boyunca gözlem yapmayı bölgelerin (araştırma alanlarının) avifauna çalışmaları için kaçınılmaz olarak görmekteyiz. Bölgede üreyen türleri belirlerken şu ölçüler esas alınmıştır; yuvanın varlığı, yumurtalar, yavruların tespiti ve üreme dönemi içinde erginlerin görülmesi (6). Bunların hepsinin veya yalnızca birinin tespiti de türün üreme kaydı olarak değerlendirilmiştir. Haftalık veya iki haftada bir, nokta gözlem yapılmıştır. Gözlem süresi iki saat olarak gerçekleştirilmiştir. Tento (10x50) marka dürbün, Minolta (DYNAX 7000i) fotograf makinesi, SIGMA (Auto Focus 35-135 mm) objektif kullanılmıştır. 3. SONUÇLAR Bozkırlarda su ve sulak alanlar vaha özelliği göstermektedir. Çalışma alanında yaptığımız gözlem ve değerlendirmeler bu sonuca ulaşmamıza sebep olmuştur. Bir yıl boyunca yapılan gözlemler neticesinde kuşlar sınıfından 12 ordo ve 37 familyaya mensup 109 tür tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlar tabloda aylara göre yerleştirilmiştir. Türlere ait birey sayısı da Tablo 1'de yer almıştır. Bölgede üreyen türleri belirlerken şu ölçüler esas alınmıştır; yuvanın varlığı, yumurtalar, yavruların tespiti ve üreme dönemi içinde erginlerin görülmesi. Bunların hepsinin veya yalnızca birinin tespiti de türün üreme kaydı olarak değerlendirilmiştir. Yöre halkı her yıl hasat döneminde saz ve kamışları biçmektedir. Kuşların üreme döneminde kamış hasadı avifauna (bir bölgenin kuş türleri) üzerine olumsuz ciddi sorunlar doğurmaktadır. Baraj gövdesi yakınında ağaçlandırılmış alanlar mesire yeri olarak da kullanılmaktadır. Yoğun insan baskısı üreme döneminde olumsuz etki yapmaktadır. Gözlem alanında su yılanı (Natrix sp), su kaplumbağası (Mauremys caspica) sıkça görülen sürüngenlerdir. Bölgenin balık türleri yönünden zengin olduğu yapılmış çalışmalarda da belirtilmektedir (7; 8). Balıkların Mastacembelidae, Bagridae ve Cyprinidae familyalarına ait oldukları ortaya çıkarılmıştır ( 7; 9). Güneydoğu Anadolu Bölgesi kuşlar yönünden de az araştırılmış bir bölge olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye geneli için verilen kayıtların, bu nedenle elde ettiğimiz sonuçlardan farklı olması muhtemeldir (10; 11). Araştırma alanı ve çevresi yoğun tarım, sanayii ve avcılık baskısı altındadır. Tür çeşitliliğine rağmen birey sayısı azlığı, bu baskının neticesidir. Devegeçidi Barajı ve Çevresi önemli bir sulak alan olarak önem arz etmektedir. Bu çalışma ile kuşlar yönünden önemi ortaya çıkmıştır. Yapılacak olan 7 flora ve fauna tespitiyle pek çok türü barındırdığı anlaşılacaktır. Bu konuda herhangi bir şüphemiz yoktur. Alanın doğal yapısının korunması ve gelecek nesillere değişik türlerin bırakılması amacıyla koruma altına alınması elzemdir. 4. TARTIŞMA Gözlem alanında tespit edilen türlerden bazıları Diyarbakır'daki diğer alanlarda görülmemiştir (12). Podicipediformes ordosundan Podiceps grisegena Diyarbakır'da ilk kayıttır. Ciconiiformes ordosundan olup sulak alanlarda dağılış gösteren çeltikçi (Plegadis falcinellus) bölgede bu çalışma aracılığıyla ortaya çıkarılmıştır. Sayısının azlığı dikkat çekmektedir. Üreme döneminde yörede bulunması kuluçka olasılığını artırmaktadır. Falconiformes ordosundan Bozkır Delicesi (Circus macrourus) bölgede kışın görülmüştür. Kış göçmeni olarak değerlendirilmektedir. Gökdoğan (Falco peregrinus) tek birey olarak görüldü. Bu türün bölgeyi transit geçiş yapmak için kullandığı düşünülmektedir. İlk kez tespit edilen bir diğer tür Bıldırcın Kılavuzudur (Crex crex). Araştırma alanında ağustosta görülmüştür. Alanı transit geçiş için kullanmıştır. Poyraz kuşuna (Haematopus ostralegus) araştırma alanında yalnız üreme öncesi dönemde rastlanmıştır. Kış konukçusu olarak değerlendirilmektedir. Sarı Bacaklı Kumkuşu (Calidris temminckii) bir kez aralık ayında görülmüştür. Rastlantısal tür olarak kabul edilmektedir. Kara Kızılbacak (Tringa erythropus) tek temsilcisiyle gözlem alanında görüldü. Durumu rastlantısal tür olarak değerlendirilmektedir. Orman Düdükçünü (Tringa glareola) kışın habitat imkanlarından yararlanan tür olarak belirlenmiştir. Kervan Çulluğu (Numenius arquata) bahar başlangıcında tespit edilmiştir. Habitatı bahar göçü esnasında kullanmaktadır. Büyük Suçulluğu (Gallinago media) bölgemizde kışı geçiren tür olarak tespit edilmiştir. Kızıl Deniz Düdükçünü (Phalaropus fulicarius) rastlantısal tür olarak izlendi. Bir kez görülmesi bu değerlendirmeye neden olmuştur. Bölgenin kirlilik durumu kuş türleriyle de değerlendirilebilir. Yalıçapkını (Alcedo atthis) bilindiği üzere biyoindikatör olarak adlandırılır. Kirlenmemiş, temiz yerlerde bulunur. Bölgedeki varlığı habitat kalitesi hakkında bilgi vermektedir. Araştırma alanımızda ilk kez belirlenen diğer kuş türleri şunlardır; Motacilla flava feldegg, Motacilla citreola, Oenanthe hispanica, Panurus biarmicus, Corvus corone pallescens, Sturnus roseus. Teşekkür: Bu çalışma Dicle Üniversitesi Araştırma Projesi (DÜAP-97-FF346) olarak desteklenmiştir. İngilizce yazım konusunda Okutman Sayın İbrahim TUNİK'e teşekkür ederim. 8 Kırmızıboyun Batağan Ara. 1998 Kas. Eki. Eyl. Ağu. Tem. 5 Haz. 24 5 Mart May. 1 0 0 Nisan Tepeli Batağan (Podiceps cristatus) Oca. 1998 Şubat Tür Adı (Latince Adı) Ara. 1997 Tablo 1: Türlerin Aylara Göre Birey Sayısı (*: Üreme) 2 (Podiceps grisegena) Karaboyun Batağan 4 (Podiceps nigricollis) Küçük Batağan 2 (Tachybaptus ruficollis) Gri Balıkçıl 4 7 8 8 18 4 5 3 11 5 2 (Ardea cinerea) Erguvani Balıkçıl 4 18 (Ardea purpurea) Küçük Akbalıkçıl (Egretta garzetta) 2 4 Alaca Balıkçıl (Ardeola ralloides) 2 11 29 Sığır Balıkçılı (Bubulcus ibis) 2 20 Gece Balıkçılı (Nycticorax nycticorax) 12 4 Küçük Balaban (Ixobrychus minutus) 3 Leylek * (Ciconia ciconia) 3 3 Çeltikçi (Plegadis falcinellus) 9 2 2 3 Angıt (Tadorna ferruginea) Yeşilbaş (Anas platyrhynchos) 7 2 3 6 20 25 0 . Kılkuyruk (Anas acuta) 2 Çıkrıkçın * (Anas querquedula) 12 12 59 2 0 Kaşıkgaga (Anas clypeata) 4 Elmabaş (Aythya ferina) 10 10 Tepeli Patka (Aythya fuligula) 4 10 1 8 2 20 Pasbaş Patka * (Aythya nyroca) 11 53 60 60 80 40 25 Atmaca (Accipiter nisus) 1 Saz Delicesi * (Circusaeruginosus) 1 3 2 2 5 6 3 2 Gökçe Delice (Circus cyaneus) 1 Bozkır Delicesi (Circus macrourus) 1 Kızıl Şahin (Buteo rufinus) 2 10 11 8 Kerkenez (Falco tinnunculus) 1 2 1 1 Bıldırcın Kılavuzu (Crex crex) 4 Saz Tavuğu * (Gallinula chloropus) Sakarmeke (Fulica atra) Turna (Grus grus) * 1 1 Şahin (Buteo buteo) Gökdoğan (Falco peregrinus) 1 1 1 0 4 4 11 66 90 11 0 0 5 2 20 2 3 41 6 10 . Poyrazkuşu (Haematopus ostrlegus) 1 Uzunbacak * (Himantopushimantopus) 1 Halkalı Küçük Cılıbıt (Charadrius dubius) Kızkuşu (Vanellus vanellus) 13 10 20 2 1 5 Mahmuzlu Kızkuşu * (Hoplopterus spinosus) 2 4 22 2 41 2 9 10 14 2 4 10 2 Küçük Kumkuşu (Calidris minuta) 10 Sarı Bacaklı Kumkuşu (Calidris temminckii) Kızılbacak * (Tringa totanus) 1 1 2 28 20 10 Kara Kızılbacak (Tringa erythropus) 11 Yeşilbacak (Tringa nebularia) Dere Düdükçünü * (Actitis hypoleucos) 7 10 4 4 1 6 12 10 4 Orman Düdükçünü (Tringa glareola) Yeşil Düdükçün (Tringa ochropus) 10 10 20 4 14 2 10 8 20 8 40 52 10 10 0 0 2 Büyük Suçulluğu (Gallinago media) Suçulluğu (Gallinago gallinago) 3 Kızıl Denizdüdükçünü (Phalaropus fulicarius) 11 2 6 11 Kervan Çulluğu (Numenius arquata) Karabaş Martı * (Larus ridibundus) 20 6 2 2 0 0 30 21 10 28 0 4 . Van Gölü Martısı * (Larus armenicus) 4 20 20 4 0 0 Ak Kanatlısumru* (Chlidonias leucopterus) 90 42 12 64 0 70 1 2 2 Bıyıklı Sumru (Chlidonias hybridus) Gülen Sumru (Gelochelidon nilotica) 1 Sumru (Sterna hirundo) 2 0 15 30 10 2 2 4 8 Kolyeli Kumru (Streptopelia decaocto) 4 Guguk Kuşu (Cuculus canorus) 3 Kukumav Kuşu (Athena noctua) Ebabil (Apus apus) 20 2 1 20 4 5 10 20 14 50 1 8 Yalıçapkını (Alcedo atthis) 1 Gri Yalıçapkını (Ceryle rudis) Gökkuzgun (Coracias garrulus) 2 Boğmaklı Tarlakuşu Küçük Boğmaklı Tarlakuşu 1 3 7 Hüthüt (Upupo epops) (Melanocoryphacalandra) 2 14 10 Küçük Sumru (Sterna albifrons) Güvercin * (Columba livia) 10 20 10 00 00 51 1 2 1 2 10 1 (Melanocorypha bimaculata) Tepeli Toygar * (Galerida cristata) 32 24 14 20 42 10 40 10 10 12 . Kırlangıç * (Hirundo rustica) 20 20 20 20 0 0 0 0 Kum Kırlangıcı (Riparia riparia) 50 Ev Kırlangıcı (Delichon urbica) 10 10 10 0 40 Dere İncirkuşu (Anthus spinoletta) Sarı Kuyruksallayan (Motacilla flava) 2 1 2 Maskeli Kuyruksallayan (Motacilla flava feldegg) 10 Karaense Kuyruksallayan (Motacilla citreola) 11 Ak Kuyruksallayan (Motacilla alba) 3 14 20 12 40 0 Bülbül (Luscinia megarhynchos) 1 Buğdaycıl (Luscinia svecica) 7 2 (Phoenicurusp hoenicurus) 2 4 Karakulak Kuyrukkakan (Oenanthe hispanica) 2 1 2 2 1 7 Toprak Renkli Kuyrukkakan Ardıç (Turdus pilaris) (Acrocephalus scirpaceus) 13 2 24 4 12 0 (Oenanthe isabellina) Saz Ardıçkuşu 2 3 Çayır Taşkuşu (Saxicola rubetra) Taşkuşu (Saxicola torquata) 12 2 Ev Kızılkuyruğu (Phoenicurus ochruros) Bahçe Kızılkuyruğu 1 1 2 1 3 . Büyük Saz Ardıçkuşu 2 (Acrocephalus arundinaceus) Gri Mukallit (Hippolais pallida) 28 4 2 Çalı Ötleğeni (Sylvia communis) Çif caf * (Phylloscopus collybita) 4 2 1 53 17 4 Söğütbülbülü (Phylloscopu trochilus) 2 55 15 2 Gri Sinekkapan (Muscicapa striata) 1 2 8 Bıyıklı Baştankara (Panurus biarmicus) Büyük Baştankara (Parus major) 1 2 10 0 Çekirge Kuşu (Lanius collurio) Karaalın Çekirge Kuşu (Lanius minor) 1 2 6 3 7 Kızılbaşlı Çekirge Kuşu (Lanius senator) 6 Cüce Karga (Corvus monedula) 2 Leş Kargası 1 1 (Corvus corone pallescens) Sığırcık (Sturnus vulgaris) 10 30 Pembe Sığırcık (Sturnus roseus) 10 0 Bataklık Serçesi * (Passer hispaniolensis) İspinoz (Fringilla coelebs) Saka * (Carduelis carduelis) 2 10 10 8 00 10 0 50 2 60 27 24 14 0 14 20 20 20 10 9 0 14 Bataklık Kirazkuşu (Emberiza schoeniculus Karabaş Kirazkuşu 1 2 12 2 (Emberiza melanocephala) Tarla Kirazkuşu * (Miliaria calandra) 25 1 0 14 5 18 22 10 2 50 10 0 KAYNAKLAR 1. Kiziroğlu İ. 1989; Türkiye Kuşları. OGM Yayınları, Ankara. 2. Kasparek M. 1992; Die Vögel der Türkei, Max Kasparek Verlag, Heidelberg. 3. Kasparek M. & Bilgin, C. C.1996; Kuşlar (Aves), ın; Kence A. & Bilgin, C. C. (eds.), Türkiye Omurgalılar Tür Listesi, DPT ve TÜBİTAK Ankara. 4. Kılıç A.1999; Karapınar (Konya) Yöresinin Kuşları, Tr. J. of Zoology 23, Ek Sayı 1, 91-97. 5. Özen M. & Kurt, B. 2001; Türkiye'nin Kuşları; 2000 Yılı Kuş Gözlem Raporu. Türkiye DHKD İstanbul Türkiye. 6. Harrison C. 1975; Jungvögel, Eier und Nester aller Vögel Europas, Nordafrikas und des Mittleren Ostens. Verlag Paul Parey, Hamburg und Berlin . 7. Kelle A. 1978; Dicle nehri ve kollarında yaşayan balıkların üzerine taksonomik ve ekolojik araştırmalar. D.Ü. Tıp Fakültesi Doktora Tezi (Basılmamış). 8. Anonim, 2001; Türkiye'de Bulunan Sulak Alanların Ramsar Sözleşmesi Balık Kriterlerine Göre Değerlendirilmesi projesi. T.C. Çevre Bak. Çev. Kor. Gen. Müd. ve T.C. Gazi Üniv. Vak. Kesin Rapor. 9. Kuru M. 1978-79; The freshwater of South-Eastern Turkey-2 (EuphratesTigris System). Hacettepe Bull. Nat. Sci. Eng., 7(8): 105-114. 10. Heinzel H., Fitter R. & Parslow J. 1988; Pareys Vogelbuch: alle Vögel Europas, Nordafrikas u. d. Mittleren Ostens. 5.Auflage. Parey, Hamburg, Berlin. 11. Heinzel H., Fitter R. & Parslow J.2001; Türkiye ve Avrupa'nın Kuşları, DHKD İstanbul. 12. Biricik M. 1996; Birds of Kabaklı Reservoir, Diyarbakır, Tr. J. of Zoology 20, 155-160. 15 DİYARBAKIR YÖRESİ HERPETOFAUNASI Remzi AKELMA1 Yüksel COŞKUN2 ÖZET: Bu çalışmada, Diyarbakır yöresi Herpetofaunası (Kurbağa ve Sürüngen hayvanlar) araştırılmıştır. Çalışma alanı içerisinde farklı lokalitelerden toplam 115 örnek toplanmıştır. Ayrıca arazide 200'e yakın örnek görülmüş fakat toplanamamıştır. Toplanan örnekler uygun bir şekilde laboratuara getirilmiş ve araştırılmıştır. Morfolojik karakterlerden folidosis, vücut uzunlukları, renk ve desen özellikleri incelenmiştir. Örneklerin yaşam alanlarının ekolojik özellikleri de verilmiştir. Elde edilen bilgiler Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yapılmış olan önceki çalışmalarla karşılaştırılarak türlerin benzerlikleri ve farklılıkları ortaya konulmuştur. Toplanan örnekler Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Müzesinde muhafaza edilmektedir. Çalışmanın sonucunda, Diyarbakır yöresi herpetofaunasına ait 26 tür tespit edilmiştir. Belirlenen türler aşağıda verilmiştir. Amfibia'dan 4 tür; Bufo viridis, Hyla arborea, Hyla savignyi ve Rana ridibunda; Testudinata'dan 3 tür; Mauremys caspica, Rafetus euphraticus ve Testudo graeca; Lacertilia'dan 9 tür; Lacerta cappadocica, Lacerta trilineata, Ophisops elegans, Mabuya aurata, Mabuya vittata, Eumecus schneideri, Cyrtopodion heterocercus, Laudakia stellio, Trapelus ruderatus; Ophidia'dan 10 tür; Eryx jaculus, Coluber caspius, Coluber najadum, Coluber jugularis, Coluber schmidti, Eirenis decemlineatus, Eirenis lineomaculatis, Natrix natrix, Natrix tessellata ve Vipera lebetina'dır. Fakat Coluber schmidti'ye rastlanmış olmakla birlikte, yakalanamamıştır. Anahtar Kelimeler: Herpetofauna, Amfibia, Lacertilia, Ophidia, Diyarbakır. 1. GİRİŞ Günümüzde dünyada yaklaşık olarak 6000 sürüngen ve 2100 kadar amfibi türünün varlığı belirtilmekte olup bunlardan, 130'dan fazla sürüngen ve amfibi türü Türkiye'de belirlenmiş ancak Güneydoğu Anadolu Bölgesi herpetofaunasının yetersiz çalışıldığı, dolayısıyla bu bölgenin daha kapsamlı çalışılması gerektiği vurgulanmıştır. Baran (2005). Türkiye'deki herpetolojik çalışmalar, Werner (1902) ekleyiniz. ile başlamış olup, sonraki yıllarda yabancı (Bird 1936, Bodenheimer 1944, Mertens 1952,1953; Clark ve Clark 1972, Sindaco ve ark. 2000 gibi) ve yerli araştırmacılar. (Başoğlu ve Özeti 1973, Başoğlu ve Baran 1977, 1980; Baran 1976, Kumlutaş ve ark. 1998, Çevik 1999 gibi) tarafından yapılan çalışmalarla hız kazanmıştır. 1 Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü Dicle Üniversitesi, Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 2 E – posta: yukselc@dicle.edu.tr 2 16 Bu çalışmanın amacı, yetersiz çalışılmış olan bu bölgenin herpetofaunasını belirleyerek, bölgenin ve Türkiye'nin herpetofaunasına katkıda bulunmaktır. 2. MATERYAL VE METOT Çalışma 2005- 2007 yılları arasında ilkbahar, yaz ve sonbahar ayları içerisinde yapılan arazi çalışmaları sonucunda toplam 115 örnek üzerinde gerçekleştirilmiştir. Ayrıca 200 civarında örnek gözlemlenmiş olup yakalanamamıştır. Örnekler Şekil 1, 2 ve 3'te belirtilen lokalitelerde yakalanmışlardır. Bazı örneklerin arazide ölçüleri alınıp, morfolojik karakterleri incelendikten sonra serbest bırakılmışlardır. Örnekler toplanmasında farklı yöntemler kullanılmıştır. Kurbağalar bir kepçe yardımıyla (Rana) ve elle (Hyla, Bufo ve Rana) uygun habitatlarda yakalanmışlardır. Kaplumbağalardan Mauremys caspica dere ve göletlerde kepçe yardımıyla; Testudo graeca ise görüldükleri yerlerde ölçüleri alındıktan sonra araziye geri bırakılmışlardır. Kertenkeleler elle veya özel bir bayıltıcı silah yardımıyla (Lacerta trilineata, Eumeces schneideri gibi) toplanmışlardır. Yılanlar ucuna yarı çengelimsi demir parçası takılı olan bir sopa yardımıyla boyun kısmından bastırılarak elle yakalanmışlardır. Arazi çalışmasında örneklerin toplandığı alanların ekolojik özellikleri arazi notları ve resimlerle kaydedilmiştir. Örneklerin renkli resimleri arazide ve laboratuarda alınmıştır. Araziden toplanan örnekler, bez torba ve kavanozlar içerisine konularak laboratuara getirilmiştir. Örnekler ağzı kapalı bir kap içerisinde eter ile bayıltılıp, türlere ve türün büyüklüğüne göre vücutlarına 3-5 cm aralıklarla alkol+formol karışımı enjekte edilmiştir. Kurbağalara 3 cc % 40'lık formol, 97 cc % 70'lik etil alkol; Kaplumbağa, kertenkele ve yılanlar 9 cc % 40'lık formol, 91 cc % 70'lik etil alkol karışımı koruma amacıyla enjekte edilmiştir. Bu işlemlerden sonra örneklere şekil vermek amacıyla küvet içerisine konulmuştur. Kurumasını önlemek için alkol ile ıslatılmış pamukla üzerleri örtülerek hava almayacak şekilde naylon poşet içine alınıp, 24 saat bekletilmiştir. Şekil alması sağlanan örnekler cam kavanozlarda % 70'lik alkol içinde korunmaktadır. Örneklerin etiketleri üzerine hayvanın müze numarası, yakalandığı tarih, yakalandığı yer ve kim tarafından yakalandığı yazılmıştır. Türlerin taksonomik karakterlerinin karşılaştırılmasında Werner (1902), Başoğlu ve Özeti (1973), Baran (1976), Başoğlu ve Baran (1977 ve 1980), Bird (1936), Bodenheirmer (1944), Sindaco ve ark. (2000), Baran (1978) den yararlanılmıştır. Taksonomik adlandırmada ise Baran (2005) takip edilmiştir. Çalışmada kullanılan örnekler Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji müzesinde muhafaza edilmektedir. 17 2. BULGULAR VE TARTIŞMA Clasis: AMPHIBIA (Kurbağalar) Çalışma sahası içerisinde Amfibilerden 3 familyaya ait 4 tür belirlenmiştir. Familya 1. Hylidae Çalışma sahası içerisinde bu familyaya ait 2 tür belirlenmiştir. 1. Tür. Hyla arborea (LINNAEUS, 1758): Ağaç Kurbağası Dış metatarsal tüberkül, iç metatarsal tüberkülden daha küçüktür. Arka ayaklardaki parmakların arasında yarım perde bulunur ve ön ayak parmakları arasında perde bulunmamaktadır. Alt çene etrafı koyu kahverengimsi, üst çene etrafı ise açık sarı renklidir. Burun deliklerinden başlayarak kulak zarı üzerinden geçen ve kasık bölgesine kadar devam eden koyu kahve renkli bir şerit bulunmaktadır. Bu şerit, kasık bölgesinin önünde yukarı doğru çengelimsi bir çıkıntı yapmaktadır (Resim 1.1). Bu karakter yönüyle H. savignyi'den ayrılır. Derinin üstü pürüzsüzdür. Karın altı hafif granüllüdür. Ses kesesi mevcuttur. Sırtın yeşilimsi zemin rengi üzerinde sarımsı ve grimsi renkler ve geriye doğru siyah lekeler mevcuttur. Karın tarafı kirli beyazdır ve üzerinde granüller bulunmaktadır. Çene altı kirli sarımsıdır. Burun deliklerinden başlayıp, kulak zarı üzerinden devam eden kahverengimsi şerit alttan ve üstten sarımsı bir çizgi ile sınırlandırılmıştır (Resim 1.1). 2. Tür. Hyla savignyi (AUDOIN, 1827): Yeşil Kurbağa Hyla arborea'da olduğu gibi ön ve arka ayak parmakları disk şeklinde ve yapışma özelliğine sahiptir. Dil yuvarlağımsıdır. Kulak zarları belirgindir. Tibio-tarsal öne doğru uzatıldığında göz hizasına yetişmektedir. Dış metatarsal tüberkül küçük, iç metatarsal tüberkül ise büyüktür. Ön ayak parmakları arasında perde bulunmaz, arka ayak parmakları arasında yarım perde bulunmaktadır. Alt çene etrafı koyu kahverengimsi, üst çene etrafı açık sarımsıdır. Burun deliklerinden başlayıp, kulak zarı üzerinden geçerek hemen hemen kasık bölgesine kadar uzanan koyu kahve renkli bir şerit mevcuttur (Resim 1.2). Ancak H. arborea'da olduğu gibi yukarı doğru çengelimsi çıkıntı yapmamaktadır. Derinin üst tarafı pürüzsüz, karın bölgesi hafif granüllüdür. Sırtın zemin rengi yeşilimsidir. Bu zemin üzerinde sarımsı ve grimsi renk tonları da görülmektedir. Zemin rengi lekesizdir. Karın bölgesi kirli beyaz ve üzerinde granüller bulunmaktadır. Burun deliklerinden başlayarak kulak zarı üzerinden devam eden koyu kahverengimsi şerit alttan ve üstten açık sarımsı çizgilerle sınırlandırılmıştır. Bodenheimer (1944) ve Eiselt (1965), Hyla savignyi'yi, Hyla arborea savignyi alttürü olarak vermektedirler, ancak son yıllarda yapılan çalışmalarda Hyla savignyi'nin ayrı tür olduğu vurgulanmaktadır (Başoğlu ve Özeti 1973, Mulder 1995, Baran ve Atatür 1998, Uğurtaş ve ark. 2000, Baran 2005). 18 Familya 2: Ranidae 3. Tür. Rana ridibunda PALLAS, 1771: Ova Kurbağası Kulak zarları ve burun delikleri barizdir. Ağızda vomer dişler geriye doğru eğik ve iki sıra halinde dizilmişlerdir. Dişler iç burun delikleri arasında yer almaktadır. Temporal şerit bulunmaz. Dorso-lateral kıvrıntı barizdir. Arka bacaklar öne doğru uzatıldığında tibio-tarsal eklem burun deliğine ulaşmamaktadır. Arka ayaklardaki parmakların arası tam perdelidir. Derileri oldukça pürtüklüdür. Göz bebeklerinin üst kısmında uzanan altın sarısı renginde bir şerit bulunmaktadır (Resim 1.3). Erkek bireylerde dış ses kesesi ve birinci parmağının kaide kısmında bir şişkinlik bulunmaktadır. Vücut boyları değişkendir. Renk ve desen olarak çeşitli varyasyonlar gösterirler. Varyasyonlardaki çeşitliliği aynı ortamı paylaşan bireyler arasında görmek mümkündür. Sırtın zemin rengi yeşilimsi, grimsi ve kahverengimsi tonlarda olabilmektedir. Bu zemin renkleri üzerinde siyah renkli leke ve benekler mevcuttur. Bazı örneklerde sırtın orta kısmında açık renkli bir şerit bulunmakta, bazı örneklerde bu şerit bulunmamaktadır. Karın altı genellikle kirli beyazımsıdır. Rana ridibunda daha çok suya yakın alanlarda yaşar. Bazen avlanmak için suya yakın alanlardan uzaklaştıkları, güneşlenmek için suyun kenarına veya su içindeki taşların üzerine çıktıkları görülmüştür. Dere, göl, gölet ve havuz gibi sulak alanlarda sıkça rastlanmaktadır. Familya 3. Bufonidae 4. Tür. Bufo viridis (LINNAEUS, 1758) : Gece Kurbağası Boyları (Baş+gövde uzunluğu) 30-86 mm arasında değişmektedir. Gözün iris kısmı altın sarısı olup etrafı yeşilimsi kahverengidir. Ağızda diş bulunmamaktadır. Derileri çok pürtüklüdür. Parotid bezler şişkin olup belirgindir. Ön ve arka ayak parmak altında bulunan tüberküller tek sıra halindedir. (Resim 1.4). Arka ayaklardan tarsus kısmında deri kıvrıntısı bulunmaktadır. Kulak zarı barizdir. Ön ayaklar 4, arka ayaklar 5 parmaklıdır. Ön ayak parmakları arasında perde bulunmaz. Arka ayak parmakları arasında yarım perde bulunmaktadır. Erkekler, dişilere oranla daha iri vücut yapısına sahiptirler. Geceleri düdük sesine benzer ses çıkarırlar. Sırtın zemin rengi değişiklik göstermektedir. Sırt rengi daha çok gri yeşilimsi olup üzerinde kahverengimsi pürtükler yoğun olarak bulanmaktadır. Sırtta ve bacaklar üzerinde etrafı siyah büyük yeşil lekeler yer almaktadır. Karın altı beyaz ve çok siğillidir. Genellikle geceleri aktiftirler. Taşların ve otların arasına saklanırlar. Karanlık çökmeden önce dolaşmaya başlarlar. Yavruların gündüz dolaştıkları görülmüştür. 19 Resim 1. Diyarbakır'da tespit edilen Amphibia Türleri. 1. Hyla arborea, 2. Hyla savingyi, 3. Rana ridibunda, 4. Bufo viridis. 20 21 2. Clasis: REPTILIA (Sürüngenler) 1. Ordo: TESTUDINATA (kaplumbağalar) Çalışma sahası içerisinde 3 familyaya ait 3 kaplumbağa türü tespit edilmiştir. Familya 1. Testudinidae 1. Tür. Testudo graeca LINNAEUS, 1758: Adi Tosbağa Karapaks bombelidir ve sert keratinimsi bir tabakadan oluşmaktadır. Karapaksta 5 vertebral, 4 çift costal ve 11 çift marginal plak bulunmaktadır (Resim 2.1). Supracaudal plak tektir. Nuchal plak dar, uzun ve önü sivridir. Karapakstaki plakların üzerinde halkalar bulunmakta ve bunlar bireyin genç veya yaşlı olduğu konusunda fikir verir, ancak bireyin yaşını tayin etmezler. Dişilerde plastron düz, erkeklerde ise içe çöküktür. Bacakların ön yüzünde birbirini örten tırnak benzeri pullar mevcuttur. Bunlar uzunlamasına 4-5 sıra halindedir (genelde 5 sıralı). Arka bacaklarda, kuyruğa yakın iki tane sert çıkıntı (tüberkül) bulunmaktadır. Karapaks rengi soluk (mat) sarımsı, koyu zeytin yeşili ve siyahımsı renkler taşımaktadır. Siyah renk daha çok sırt plakları etrafında yer almaktadır. Bu plakların diğer bölgelerinde siyah lekelere de rastlamak mümkündür. Plastron kirli sarımsı ve açık kahverengimsi olup yer yer siyah lekeler görülmektedir. Karapaks ve plastron uzunluğu bireylerin yaşına bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Kumlu, taşlık, kuru otlar arasında ve kurak arazide yaşarlar. Özellikle yaz aylarında büyük kayaların altında veya arazide açmış oldukları oyuklara ya da diğer hayvanları açmış oldukları oyuklara girerek serinlemeye çalışırlar. Bağ, bahçelerde sebze ve meyvelere zarar verdikleri yöre halkı tarafından ifade edilmiştir. Familya 2. Bataguridae 6. Tür. Mauremys caspica (GMELIN, 1774): Çizgili Kaplumbağa Baş üzerinde plak bulunmaz. Karapaks üstten basıktır. Genç bireylerin karapaksındaki plakaların üzerinde birkaç sıra halinde karina benzeri çıkıntı yer almaktadır. Sırtın orta kısmında bir vertebral çıkıntı uzanmaktadır (Resim 2.2). Ergin bireylerde ise sırt plakları üzerinde çıkıntılar (karina benzeri) ve vertebral çıkıntı kaybolmuştur. Vertebral plakların genişliği uzunluğundan daha fazladır. Anal plakalar arasındaki hat, femoral plaklar arasındaki hattan daha kısadır. Karapaks'ta 5 vertebral, 4 çift costal ve 11 çift marginal plak bulunmaktadır. Subcaudal plak iki parçalıdır. Nuchale plak kısa ve dardır. Plastron ve karapaks kaynaşmıştır. Karapaks ve plastron uzunluğu bireylerin yaşına bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Karapaks 9,2140; plastron 7,6 -12 mm arasında değişmektedir. Kuyruk uzunluğu 45-63 mm arasındadır. Sırt rengi koyu yeşilimsi kahverengidir. Sırt plakları üzerinde yer yer siyah lekeler bulunur. Baş, boyun, kuyruk ve ayaklarda boyuna uzanan sarımsı çizgiler mevcuttur. Plastron bölgesi genç fertlerde açık turuncu sarımsı ve grimsi siyah renkler taşır, yaşlı bireyler grimsi siyah tondadır. Çene altı kirli beyazımsıdır. Göl, nehir ve dere gibi tatlı sularda yaşarlar. Güneşli havalarda sudan çıkarak, su 22 kenarında güneşlenirler. Sıcak havalarda su kenarlarında gruplar halinde güneşlenirken görmek mümkündür. Devegeçidi çayında yakalanmış balıkları yedikleri gözlemlenmiştir. Başoğlu ve Baran (1977), Mauremys cinsinin Türkiye'de Mauremys caspica türü ve buna bağlı olarak nominant ve alt tür olarak M. c. rivulata olduğu ifade etmektedirler. Ancak incelenen literatürlerde M. c. rivulata'nın alttür olmaktan çıkarıldığı, tür düzeyinde M. rivulata olarak verdikleri belirlenmiştir (20). Başoğlu ve Baran (1977), Mauremys caspica'da kuyruk uzunluğunun ergin erkeklerde kabuğun yarısı ve dişilerde Resim 2. Diyarbakır'da tespit edilen Testudinata türleri. 1. Testudo graeca, 2. Mauremys caspica, 3. Rafetus euphraticus. 2/3'ü veya 1/3'ü; gençlerde 3/5'i kadar olarak vermektedirler. Örneklerimizde kuyruk erkekte kabuk uzunluğunun 1/3'ü, dişide 1/2'si kadardır. 23 Familya 3. Trionychidae (Yumuşak Kabuklu Kaplumbağalar) 7. Tür. Rafetus euphraticus (DAUDIN, 1802): Fırat Kaplumbağası Üst kabuk yassı veya oval şeklindedir (Şekil 2.3). Kabuk yumuşak olup, üzerinde deri benzeri bir yapı bulunmaktadır. Üst kabuktaki costal plak sayısı 8 çifttir. Son costal plak, kendisinden önce gelen plağın yarısı kadar genişliğe sahiptir. Başın ucunda hortum şeklinde yumuşak bir yapı uzanmaktadır. Burun delikleri bu yapının ucunda yer almaktadır. Ağız kısmında etli dudak bulunmaktadır. Ayak parmakları arasında tam perde mevcuttur. Ayak parmaklarının üç tanesinde tırnak mevcuttur. Genç bireyler koyu zeytin yeşili bir renktedirler. Ergin bireyler ise daha açık yeşilimsi renge sahip olup, yer yer siyah veya beyazımsı lekeler taşımaktadırlar. Göl ve nehirlerin sığ sularında yaşarlar. Günün belli saatlerinde su kenarına veya su içerisindeki taş, kabuk, yosun vs gibi birikintilerin üzerine çıkarak güneşlendikleri görülmüştür. Tehlike anında suya girerek uzaklaştıkları ve etrafı gözlemledikleri, tehlike geçtikten bir süre sonra tekrar güneşlenme alanlarına geri döndükleri tespit edilmiştir. 2. Ordo: LACERTILIA (Kertenkeleler) Çalışma sahası içerisinde 4 familyaya bağlı 9 tür kertenkele tespit edilmiştir. Familya 1. Lacertidae 8. Tür. Ophisops elegans MENETRIES, 1832: Tarla Kertenkelesi Küçük kertenkele türlerinden biridir. Tüm boy uzunluğu 57-175 mm'dir. Vücut etrafındaki pul sayısı 27-32 arasında değişmektedir. Başın üst kısmında, daha çok öne yakın olan bir çukurluk bulunmaktadır. Bu çukurluk önden arkaya doğru uzanmaktadır. Tympanicum barizdir. Temporal bölgede genelde 40'tan fazla pul bulunmaktadır. Burun delikleri 4 plak arasında yer almaktadır. Sırt pulları geriye doğru gidildikçe karinalı olup büyümektedir. Karın plakları uzunlamasına 6 tanedir. Ancak yanlardaki büyük ve düz pullar da dahil edilirse 8 veya 10 tane olmaktadırlar. Femoral delik sayısı 9-12 (genelde 10 tane) arasında değişmektedir. Kuyruk genelde baş+gövde uzunluğunun iki katı kadardır. Rostrale yuvarlağımsıdır ve üstten bakıldığından kolayca fark edilmektedir. Subdigital pul sayısı 15–25 arasında değişmektedir. Sırtın zemin rengi bulundukları ortama göre farklılıklar göstermekle beraber, genellikle grimsi kahverengidir. Bu grimsi kahverengi zemin üzerinde, gözün alt ve üst hizasından başlayarak geriye doğru uzanan açık sarımsı renkte çizgiler bulunmaktadır. Bu çizgilerden alttaki üsttekine göre biraz daha mattır. Genç bireylerde de, her iki gözün alt ve üst hizasından başlayarak geriye doğru uzanan ikişer tane sarı çizgi bulunmakta ve ergin bireylerdeki gibi alttaki çizgi mat değildir (Resim 3.1). 24 Genç bireylerde (özellikle yavru döneminde olanlarda) sarı çizgilerin arası tamamen kahverengimsi siyah renkte olup üzerinde lekeler taşımamaktadırlar. Genç bireyler erginleştikçe lekeler oluşmaya başlar. Ergin bireylerde sırtın zemini üzerinde parçalı olan siyah lekeler bulunmaktadır. Bu lekeler erkek bireylerde daha yoğun olarak bulunur. Erkeklerdeki siyah lekeler ve kahverengimsi plakalar daha canlı tonda olup dişi bireylerde daha mat tonlardadır. Sırtın zemin rengi üreme döneminde daha canlıdır. Ventral rengi kirli beyaz olup, üzerinde leke bulunmaz. Kurak veya suyun bulunduğu bütün alanlarda bulunmaktadırlar. Özellikle düzlük ve arazi olarak kullanılan alanları tercih ettiklerin tespit edilmiştir. Çevik (1999), Ophisops elegans örneklerinde burun deliklerinin bazı örneklerde 4, bazı örneklerde ise 2 plak arasında yer aldığını; temporal bölgedeki pul sayısının 21-47 arasında değiştiğini; occipitalenin bazı örneklerde bulunduğunu, 4 örnekte bulunmadığını; inframaxilla sayısı çoğunlukla 5 çift (nadiren 6 çift) olduğunu belirtmektedir. Örneklerimizin tamamında burun delikleri 4 plak arasında yer almakta; temporal bölgedeki pul sayısının 40'dan fazla; occipitalenin bulunduğu ve inframaxilla sayısının 6 çift olduğu görülmüştür. Baran ve ark. (2001b), Ophisops elegans örneklerinde tüm boy uzunluğunu 121-151,7 mm, femoral delik sayısının 10-13 (ortalama 11,2), subdigital'in 23-25, sırtın etrafındaki bir sıradaki pul sayısının 29-32 arasında olduğunu belirtmişlerdir. Örneklerimizde tüm boy uzunluğu (genç+ergin bireylerde) 57-175 mm; femoral delik sayısı 9-12 (genel olarak 10 tane); subdigital sayısı 20-25 ve sırtın etrafındaki bir sıradaki pul sayısının 27-32 arasında değiştiği belirlenmiştir. Kumlutaş ve ark. (2004b), Ophisops elegans macrodactylus örneklerinde femoral delik sayısı 9-11, ard ayaktaki 4. parmaktaki subdigital'in 20-23; Ophisops elegans basoglu örneklerinde femoral delik sayısının 8-10, arka ayaktaki 4. parmakta subdigital sayısı 20-23 arasında değiştiğini belirtmişlerdir. Örneklerimizde femoral deliklerin 9-12 (genel olarak 10 tane) ve ard ayaktaki 4. parmakta subdigital 20-25 arasında değişmektedir. 9. Tür. Lacerta cappadocica WERNER, 1902: Kayseri Kertenkelesi Boyları 110-230 mm arasında değişen büyüklüğe sahiptirler. Kuyruk uzunlukları 63-170 mm arasında değişmektedir. Baş+gövde uzunlukları 40-60 mm kadardır. Türün en belirgin özelliği gözün önünde yarı saydam bir perdenin bulunmasıdır. Bu perde 6 tane puldan oluşmakta ve pulların birleşme noktası siyahımsıdır. Postnasale sayısı 2 olup üstteki büyük alttaki küçüktür. Burun deliği 3 plak arasında ve 1. supralabialia ile temastadır. Supralabialia sayısı 5'dir. Gular kıvrıntı bariz değildir. Vücudu saran pul sayısı 61–68 arasında değişmektedir. Ventralde uzunlamasına 6 tane pul bulunurken enine pul sayısı 28-32 arasında değişmektedir. Femoral delik sayısı 20–21 arasında değişmektedir. Parmak altı pulları karinalı ve subdigital sayısı 21–23 arasındadır. Tympacium belirgindir ve temporal bölgede 40'dan fazla pul bulunmaktadır. Rostrum ucu sivridir. 25 Sırtın zemin rengi değişkenlik göstermektedir (Resim 3.3). Bu zemin daha çok yeşilimsi kahverengidir. Gözün üst hizasından başlayarak geriye doğru uzanan iki tane açık sarı renkli çizgi bulunmaktadır. Bu çizgiler arasında başın arkasından başlayarak geriye doğru uzanan siyahımsı lekeler yer almaktadır. Lekeler karşılıklı olup geriye doğru gittikçe birleşir. Bu lekeler sırtın rengini siyahımsı gibi gösterirler. Vücudun yanlarında da siyah lekeler mevcut olup bu lekelerin ortasında mavi renkli lekeler bulunmaktadır. Mavi renkli lekelerin ortasında sarı renkli benekler yer almaktadır. Bu mavi lekeler göz ile arka ayaklar arasındaki bölgede bulunmaktadır. Başın üzerinde siyah lekeler mevcuttur. Ventralia kirli beyazımsıdır. Meşelik, taşlık ve kayalık gibi alanlarda yaşarlar. Özellikle taşlık alanlarda yaşayanların otların yoğun olduğu ortamları tercih ettikleri ve tehlike anında bu alanlara saklanarak korundukları görülmüştür. Ağaçlara tırmanarak korundukları da gözlemlenmiştir. Bodenheimer (1944), Lacerta cappadocica'yı, Apathya cappadocica olarak değerlendirmekte ve bölgede (Mardin ve Gaziantep'de) Apathya cappadocica wolteri alttürünün bulunduğu, baş+gövde uzunluğu 62-79 mm, kuyruk uzunluğu 107-136 mm, femoral delik sayısının 18-22 arasında değiştiğini belirtmektedir. Örneklerimizde baş+gövde uzunluğu 40-60 mm, kuyruk uzunluğu 63-170 mm, femoral delik sayısı 20-21 arasında değişmekte olduğu görülmektedir. Renk ve desen olarak örneklerimiz benzer özellikler taşımaktadırlar. Kumlutaş ve Olgun (1999), L. cappadocica'da postnasal plak sayısının genelde 3 (2 örnekte 2, 11 örnekte 4-7 arasında) olduğunu, subdigital'in 25-(27,77)30, vücudu saran bir sıradaki pul sayısının 69-(69,77)-76, femoral delik sayısının 20(21,83)-24 olduğu; baş+gövde uzunluğunun 60,64-(69,47)-79,05 mm, kuyruk uzunluğu 100-(131,50)-172 mm arasında değiştiğini belirtmişlerdir. 6 örneğimizde postnasal plak sayısı 2 (üstteki büyük alttaki küçüktür), subdigital plak sayısı 21-23 (1 örnekte 26), vücudu saran bir sıradaki pul sayısı 61-68, femoral delik sayısı 20-21 olduğu; 5 örnekte, baş+gövde uzunluğunun 39-(51)-69 mm, kuyruk uzunluğunun 63(128)-170 mm arasında değiştiği tespit edilmiştir. Ayrıca zemin renginin grimsi mavi yeşil veya zeytuni yeşile kadar değiştiği belirtmektedirler. İncelediğimiz örneklerin bazıları benzer renk ve desene sahip, bazı örneklerin ise zemin renginin tamamen siyah ve bu siyah zemin üzerinde yuvarlağımsı ortası grimsi sarı lekeler taşıdığı görülmüştür. Postnasal plak sayısı, subdigital plak sayısı, vücudu saran pul sayısı, femoral delik sayısı, baş+gövde uzunluğu, kuyruk uzunluğu, renk ve desen bakımından farklılıklar görülmektedir. 10. Tür. Lacerta trilineata BEDRIAGA, 1886: İri Yeşil Kertenkele Türkiye'de yaşayan büyük kertenkelelerden biridir. Yakalanan örneklerin boyu ortalama 324 mm'dir. Rostral plak burun deliği ile temas halindedir. Gözün önünde saydam bir perde bulunur. İki çift postnasale bulunmaktadır. Supraciliaria sayısı 8–9 tanedir. Supratemporal plak 3 tanedir. Praeoculare sayısı 2'dir.Tympanicum 26 mevcuttur. Massetercium bariz değildir. Burun deliği 3 plak arasında olup, 1. supralabial ile temas halindedir. Collare belirgin olup, tırtıklıdır. Sulcus gularis (gular kıvrıntı) belirgindir. Vücudu saran pul sayısı 52-57 arasında değişmektedir. Ventralde uzunlamasına pul sayısı 6'dır, yanlardaki düz ve büyük olanlar da dahil edilirse 8'dir. Femoral delik sayısı 13–14 tür. Ventralde enine pul sayısı 26'dır. Kuyruk uzunluğu baş+gövdenin yaklaşık iki katıdır. Subdigital sayısı 23-26'dır. Rostral plak burun deliği ile temastadır. Kuyruk pulları karinalıdır. Sırt pulları oval olup geriye doğru gittikçe karinalaşmaya başlamaktadır. Parmak altı pulları düzdür. Oldukça hızlı hareket ederler. Genç bireylerde sırtın rengi kahverengimsi olup sırtın zemini üzerinde geriye doğru uzanan 5 açık çizgi yer almaktadır (Resim 3.2). Çizgilerden biri sırtın ortasından, diğerleri yan taraflardan geriye doğru uzanmaktadır. Baş bölgesinin yanları ve boyun kısmı yeşilimsi mavi renktedir (Resim 3.2). Kuyruk kaide kısmında yeşilimsi olup, geriye doğru gittikçe kahverengimsiye dönüşmektedir. Ergin bireylerin sırt rengi yeşildir. Yeşil zemin üzerinde bol miktarda siyah lekeler yer almaktadır. Dişilerdeki lekeler erkek bireylere oranla daha fazladır. Genç bireylerde görülen beş açık renkli çizgi, ergin bireylerde kaybolmuştur. Baş yanlarında ve boyun kısmındaki yeşilimsi mavi renk, genç bireylerden daha belirgin ve canlıdır. Karın altı ise sarımsı beyazdır. Bağ, bostan ve ağaçlık alanlarda yaşarlar. Alınan üç örnekten biri suya yakın bir bostanda, biri kum ocağında, diğer örnek ise bağda yakalanmıştır. Birinin maydanoz üzerindeki tırtıllarla beslendiği görülmüştür. Tok (1999) , L. trilineata'da vücudu örten bir sıradaki pul sayısının 44-59 (ortalama 51.31), gövde boyunda uzunlamasına ventralia sayısının örneklerin yarısında 6, diğer yarısında 8; subdigital sayısının 27-32 arasında olduğunu belirtmiştir. Örneklerimizde vücudu örten bir sıradaki pul sayısı 52-57 (ortalama 53,6), gövde boyunda uzunlamasına ventralia sayısı tümünde 6, subdigital sayısı 2324 arasında değiştiği gözlenmiştir. Özdemir ve Baran (2002), L. trilineata'da sırtı örten bir sıradaki pul sayısının 41-51 ve femoral delik sayısının 13-16 arasında değiştiğini belirtmektedirler. Örneklerimizde sırtı örten bir sıradaki pul sayısı 52-57, femoral delik sayısı 13-14 arasında değiştiği tespit edilmiştir. Kumlutaş ve ark. (2004b), L. trilineata örneklerinde femoral delik sayısının 1519, 4. ayaktaki subdigital sayısının 23-30 arasında değişmekte olduğunu ifade etmişlerdir. Örneklerimizde femoral delik sayısının 13-14, subdigital sayısının 23-26 arasında değiştiği belirlenmiştir. Familya 2: Agamidae 11. Tür. Laudakia stellio (LINNAEUS, 1758): Dikenli Keler Ergin üç örneğimizin vücut boyları 195-270 mm arasında değişmektedir. Kuyruk uzunluğu, baş + gövde uzunluğundan biraz fazladır. Baş ve gövde yassıdır. 27 Başın üst kısmında düzgün düzenlenmiş pullar ve plaklar yer almaktadır. Başın boyun bölgesinde ve yan kısımlarında diken şeklindeki pullara rastlanmaktadır. Ayrıca sırtın zemini üzerinde de yer yer diken şeklinde pullar bulunmaktadır (Resim 3.5). Karın altı pulları aynı büyüklüktedir. Baş altı pulları karinalı, karın altı pulları ise düzdür. Ön ve arka bacaklar üzerinde de dikenimsi pullara rastlanmaktadır. Ayak parmakları yanlardan basıktır. Kuyruk pulları dikenli ve karinali olup halka şeklinde segmentlerden oluşmaktadır (Resim 3.5). Burun deliği göze yakındır. Gözbebeği yuvarlaktır. Kulak deliği belirgindir. Erkek bireylerde kloak ön kısmında ve karnın orta bölgesinde iki sıra halinde çukurluk benzeri yapılar bulunmaktadır. Yanakları şişkindir. Oldukça çevik olan bu hayvanlar çok hızlı hareket ederler. Sırtın zemin rengi oldukça değişik renk tonlarına sahiptir. Ancak esas rengi gri kahverengimsidir. Bu zemin rengi üzerinde sarı ve siyah lekelerin yanında gri mavimsi ve kahverengimsi tonlarda pullar ve plaklar görülmektedir. Kuyruk kaide kısmından başlayarak geriye doğru gittikçe sarımsı kahverengiden, grimsi siyaha kadar değişmektedir. Renk tonları erkeklerde daha canlı, dişi bireylerde ise daha mattır. Karın altı krem renklidir. 28 29 Kayalık, taşlık ve ağaçlık alanlarda bulunmaktadırlar. Kayalık alanda bulunanlar, kaya aralarındaki yarıklarda; ağaçlık alanlardakilerin ise ağaçlara tırmanarak saklandıkları gözlenmiştir. Göçmen ve ark. (2003) L. stellio'nun zemin rengi üzerinde kırmızı, bakır rengi ve mavi renklerin bulunduğunu ifade etmektedirler. Örneklerimizde kırmızı rengin bulunmadığı, farklı olarak kahverengi tonunda renkler bulunduğu görülmüştür. 12. Tür. Trapelus ruderatus (OLIVIER, 1805): Bozkır Keleri Vücut boyu 102 mm, kuyruk uzunluğu 57 mm'dir. Baş kısa ve kubbemsidir. Gövde kısmı kalındır. Burun delikleri barizdir. Kulak delikleri gözden daha küçüktür. Kulak deliklerinin etrafında dikenimsi pullar bulunmaktadır. Vücudu örten sırt pulları karinalıdır. Karın altı pulları üçgenimsi ve düzdür. Ayrıca sırttaki bazı pullar büyük olup uçları geriye doğru yukarı kıvrıktır. Kuyruk pulları karinalı ve segmentli bir yapı göstermez. Ön ve arka ayak parmaklarının bazıları silindir şeklindedir. Örnekte, kloak önünde yer alan çukur benzeri iki sıra pul bulunmaktadır. Sırtın zemin rengi grimsi açık grimsi kahverengi (toprak rengi) olup bu zemin rengi üzerinde enine sıralanmış koyu kahverengi lekeler yer almaktadır. Kuyruk sırtın zemin renginde olup koyu kahve renkli lekeler taşımaktadır (Resim 3.7). Başın alt kısmında hafif kahverengimsi lekeler bulunmaktadır. Karın ve kuyruk altı beyazdır. Tehlike anında ölü taklidi yaptığı gözlenmiştir. Taşlık, kayalık, çalılık ve otlar arasında yaşarlar. Familya 3. Scincidae 13. Tür. Eumeces schneideri (DAUDIN, 1802): Sarı Kertenkele Yakalanan bir örneğin boyu 380 mm'dir. Kalın bir vücuda sahiptir. Kulak deliği büyüktür. Kulak deliğinin ön kısmında arkaya doğru uzanan ve uçları sivri olan 6 tane üçgenimsi pul mevcuttur. Bu pullar hafiften de olsa kulak deliğini kapatır. Gözün önünde şeffaf bir perde bulunmaktadır. Vücut pulları karinalı değildir. Kuyruğun altında kaide kısmından başlayarak geriye doğru enine büyüyerek devam eden pul sırası mevcuttur. Vücudu örten pul sayısı 28'dir. Gözün etrafında sıralanmış 16 pul vardır. Burun deliği tek plak üzerinde olup bu plağı ikiye ayırmaktadır. Başın ucundan anüse kadar olan kısmın boyu 121 mm'dir. Parietal plaklar interparietal plakların arkasında temas halinde değildir. Anüs bölgesinin ön kısmında iki büyük plak mevcuttur. Sırtın zemin rengi gri kahverengimsi (açık toprak rengi) olup üzerinde herhangi bir şerit (çizgi) yoktur. Bu zemin rengi üzerinde turuncu kırmızı renkli lekeler mevcuttur (Resim 3.8). Lekeler ön ayaklar hizasından başlayarak geriye doğru devam etmektedir. Lekeler gelişi güzel dizilmiştir ( Resim 3.8 ). Baş ve boyun bölgesinde leke yoktur. Karın altı sarımsı beyazdır. Çene arkasında, üst çeneden başlayıp kulak deliği üzerinden devam eden birer kiremit kırmızısı çizgi ön ayaklara kadar uzanmaktadır. Çok hızlı hareket ettiği görülmüştür. Taşlık, çalılık ve kayalık alanları tercih eden bir türdür. Örnek, kayalık ve suyun bulunmadığı kurak bir alandan alınmıştır. 30 Bodenheimer (1944) , E. schneideri'nin Güneydoğu Anadolu'da; E. s. pavimentatus Gaziantep'te, E. s. princeps Şanlıurfa ve Mardin'de, E.s. schneideri'nin ise Toroslar'da dağılış gösterdiğini belirtmektedir. Elde ettiğimiz bir örneğin sırt rengi ve sırttaki lekeleri tamamen E. s. princeps alttürü ile benzerlik göstermekte olduğundan, yörede E. s. princeps alttürünün dağılış gösterdiği kanaatindeyiz. 14. Tür. Mabuya vittata (OLIVIER, 1805): Şeritli kertenkele Türkiye' de yaşayan Mabuya cinsine ait türlerden biri olan Mabuya vittata, Mabuya aurata'ya göre daha ince yapılıdır. Örneklerin boy uzunluğu 85-185 mm arasındadır. Kuyruk uzunlukları 44–92 mm arasında değişmektedir. Kuyruk uzunluğu genelde baş+gövde uzunluğuna yakındır. Bu türde nuchal plaklar karinalı olarak başlamaktadır. Ayrıca parietal plaklar, interparietal plaklar arkasında birbiri ile temastadır. Nuchal plakların ilk plakları 3'ten fazla karinalı iken daha sonrakiler 3'er karinalıdır. Nasal delik tek plak üzerinde ve 1. supralabial ile temastadır. Vücudu saran pul sayısı 34-37 arasında değişmektedir. Kulak deliği belirgin olup ön kısmında 2-3 pul bulunmakta ve uçları geriye doğru kalkıktır. 3. pul genellikle ufaktır. Subdigital pul sayısı 15 tanedir. Sırtın zemin rengi varyasyonlar göstermektedir. Bu türde daha çok koyu zeytin yeşili ve grimsi renk tonları kendisini göstermektedir. Ayrıca bu zemin renk üzerinde açık kahverengimsi renk tonu da göze çarpmaktadır. Sırtın üzerinde boyuna 3 tane açık renkli çizgi uzanmaktadır ve sırtın ortasında uzanmakta olan diğerlerinden daha geniştir. Bu çizgiler arasında kesik siyah lekeler uzanmaktadır (Resim 3.9). Gözün alt hizasından kuyruğun kaide kısmına kadar uzanan birer tane daha açık renkli çizgi bulunmaktadır. Başın üst kısmında siyah lekeler yer almaktadır. Ergin erkek bireylerde ön ve arka ayaklar birbirine doğru uzatıldığında temas halinde, dişilerde ise birbirine temas etmez. Daha çok düz arazi ve taşlık alanlarda dağılış göstermektedirler. Ekinlerin biçildiği tarlalardaki sapların ve küçük boylu otların arasında bulundukları görülmüştür. Bodenheimer (1944) , M. vittata'nın bölgemizde dağılış göstermediğini ve Türkiye'de verdiği örneklerin tamamında vücudun etrafını saran bir sıradaki pul sayısının 32 olduğunu belirtmektedir. Örneklerimizde vücudun etrafını saran bir sıradaki pul sayısının 34-37 arasında değiştiği görülmüş, renk ve desen olarak (4) ile benzerlik göstermekte ve bulgularımızın literatür bilgileri ile karşılaştırma sonucuna göre, bölgemizde Mabuya vittata vittata alttürünün bulunduğu anlaşılmaktadır. Tok ve ark. (1999) M. vittata örneklerinde supralabialia sayısını bir örnekte her iki tarafta 8 tane, diğer örneklerin tamamında her iki tarafta 7 tane; sublabialia sayısını her iki tarafta 5-6; vucut etrafındaki bir sıradaki pul sayısını 30-34; boy uzunluğu genellikle 138-238 arasında; vertebral şeridin bulunduğunu ve Anadolu örneklerinde ise vertebral şeridin bulunmadığını belirtmektedirler. Örneklerimizin tamamında supralabialia sayısının her iki tarafta 8; sublabialia sayısı her iki tarafta 7; vücut etrafındaki bir sıradaki pul sayısının 28-32; boy uzunluğunun 85-185 mm ara31 sında değiştiği ve vertebral şeridin belirgin olduğu tespit edilmiştir. 15. Tür. Mabuya aurata (LINNAEUS, 1758): Tıknaz Kertenkele Mabuya vittata'ya göre daha kalın yapılıdır. Üzerinde çalışılan örneğin boy uzunluğu 210 mm'dir. Baş+gövde uzunluğu, kuyruk uzunluğuna yakındır. Parietal plaklar, interparietal plaklar ile temas etmez. Nuchal plaklar belirgin olarak karinalı değildir. Ancak geriye doğru gidildikçe pullar 3 karinalı olmaya başlamaktadırlar. Vücudu saran pul sayısı 38 tanedir. Kulak deliği belirgin ve büyüktür. Kulak deliğinin önünde 2-3 pul bulunmakta ve uçları geriye doğru kalkıktır. Gözün alt ve üst hizasın-dan geriye doğru uzanan iki tane açık renkli çizgi bulunmakta (tam belirgin değiller) ve aralarında koyu kahverengimsi lekeler mevcuttur. Koyu lekelerin etrafında siyah benekler yer almaktadır. Sırtın ortasında herhangi bir çizgi deseni bulunmamaktadır. Baş küt ve kısadır. Vücut yuvarlak ve kalındır. Gözün önünde şeffaf bir perde bulunmaktadır. Üzerinde çalışılan ergin bireyde, sırtın zemin rengi değişkenlik göstermektedir. Sırtın zemini üzerinde grimsi, koyu zeytin yeşili, kahverengimsi ve siyah renkler bulunmaktadır. Sırt zemin rengi grimsi yeşil olup diğer renkler bu zemin üzerinde kendini göstermektedir. Bu zemin üzerinde dağılmış olan siyahımsı kahverengi lekeler kesik şeritler halinde birbirini takip eder. Bu lekeler zigzaglar halindedir. Ventralia beyazımsı veya kirli beyazımsı olup, lekesizdir (Resim 3.6). Moravec ve ark. (2006), Mabuya auarata'yı; Trachylepis aurata olarak isimlendirmişlerdir. Taşlık, çalılık ve otların arasında bulunurlar. Genellikle kayalık alanlarda dağılışlarına rastlanmıştır. Tehlike anında hızlı hareket ederek kayalardaki yarıkların arasına gizlendikleri görülmüştür. Familya 4. Gekkonidae 16. Tür. Cyrtopodion heterocercus (BLANDFORD, 1874): Mardin Keleri Bölgemizde yaygın olarak Cyrtopodion heterocercus mardinensis alt türü bulunmaktadır (Resim 3.4). Bu türü Cyrtopodion kotschyi'den ayıran özellik kuyruk altı pullarının karinalı olmasıdır. Karinalı olan bu pulların uçları sivridir. Boyları ortalama 94 mm'dir Kuyruk uzunluğu 40-54 mm arasında değişmektedir. Sırttaki tüberküllerin boyları hemen hemen enine eşittir ve tüberküller karinalıdır. Bu sırt tüberkülleri üçgenimsi yapıda olup, 10 sıra halinde düzenlenmişlerdir. Sırt tüberkülleri arasındaki pullar küçük ve düzdür. Burun deliği 5 plak arasında ve rostral plak ile 1. supralabial plakla temas halindedir. Göz bebeği dikeydir. Arka ayak öne uzatıldığında omuz hizasına kadar uzanmakta ve omuz hizasını geçmez. Ön ayak öne uzatıldığında parmak uçları başın ucunu çok az geçer. Sırtın zemin rengi gri olup üzerinde düzenli olarak dizilmiş olan açık kahverengimsi tüberküller ve bu tüberküller arasında küçük pullar bulunmaktadır. Ayrıca sırtta enine uzanan grimsi siyah zikzak çizgiler bulunmaktadır. Kuyruk üzerindeki tüberküller karinalı olup segmentler halinde dizilmişlerdir. Karın altı beyaz, küçük ve düz pullarla kaplıdır. Evlerin tavan ve duvarlarında, yerleşim alanlarındaki ağaçlarda yaşadıkları ve akşam saatlerinde lamba ışığına gelerek, lamba etrafındaki böceklerle beslendikleri görülmüştür. Yaz aylarında geceleri aktif olup, çekirge benzeri bir ses çıkarırlar. 32 3. Ordo: OPHIDIA (Yılanlar) Çalışma sahası içerisinde 3 familyaya ait 9 yılan türü bulunmuştur. Familya 1. Boidae 17. Tür. Eryx jaculus (LINNAEUS, 1758): Mahmuzlu Yılan Rostrum ucu küt ve yuvarlağımsıdır. Rostrale üstten görülmekte olup, arkasında iki plak bulunmaktadır. İnternasal plaklar büyük ve bariz olarak fark edilebilmektedir. Bu plaklar arkasında daha küçük bir çift praefrontalia bulunur. Bunların arkasındaki pullar daha küçüktür. Bu küçük pulların gerisindeki sırt pulları daha büyüktür. Başın üstünde, gözler arasında beş pul bulunmaktadır. Gözün etrafındaki halkada 10 pul yer almaktadır. Göz bebeği dikeydir. Resim 3. Diyarbakır'da tespit edilen Lacertilia türleri. 1. Ophisops elegans, 2. Lacerta trilineata, 3. Lacerta cappadocica, 4. Cyrtopodion heterocercus, 5. Laudakia stellio 6. Mabuya aurata, 7. Trapelus ruderatus, 8. Eumecus schneideri, 9. Mabuya vittata. 33 Gözün önünden başın uç kısmına kadar ve altta çene ucundan geriye doğru uzanan birer yarık bulunmaktadır. Burun deliği üç plak arasındadır. Supralabialia 10, ventralia 180 ve vücudu saran pul 43 tanedir. Subcaudal plak sayısı 23 ve tek sıralıdır. Anal plak tek ve küçüktür. Anal bölgenin yanlarında birer yarık mevcut olup, bu yarıklarda birer dikensi çıkıntı bulunmaktadır. Sırt pulları kuyruğa kadar düz ve geri kalanlar hafif karinalıdır. Baş bölgesinde, gözün arkasından başlayarak ağız yarığının arkasına kadar uzanan koyu kahverengimsi bir şerit bulunmaktadır. Boyu 56 cm, kuyruk uzunluğu 4,5 cm dir. Kuyruk ucu koniktir (Resim 4.1). Kurak habitatlarda, bağ ve bahçe gibi alanlarda rastlamak mümkündür. (5), Eryx jaculus'un Ankara örneklerinde ventralia sayısı 178+1, subcaudal plak sayısı 26; Van örneklerinde ventralia sayısı 173+1, subcaudal plak sayısı 33 olarak belirtmektedir. Örneklerimizin ventralia sayısının 180, subcaudal plak sayısının 23 olduğu tespit edilmiştir. Familya 2. Colubridae 18. Tür. Coluber najadum (EICHWALD, 1831): İnce Yılan Baş bölgesi, gövdeden ayırt edilebilmektedir. İnce bir yapıya sahiptir. Sahip olduğu ince yapıdan dolayı halk arasında oklavaya benzetilmekte ve yöresel olarak 'tirmar' olarak adlandırılır. Rostrum ucu sivri olup üstten fark edilmektedir. Boyu 121 cm'dir. Baş uzunluğu 2 cm, kuyruk uzunluğu 36 cm kadardır. Kuyruk incedir. Pareoculare 2 tane olup üstteki büyük, alttaki ise küçüktür. Postoculara 2, temporalia 2, posttemporalia 3, supraoculare 1 tane, praefrontale 2, internasalia 2 ve supralabialia 8 tanedir. Göz bebeği yuvarlaktır. Sırttaki pullar düz olup vücudu saran pul 19, ventralia 224 tanedir. Subcaudal plak sayısı 119 çifttir. Anale iki parçalıdır. Nasal delik, nasal plağın tam ortasında olup nasale'yi ikiye ayırır. Sırtın zemin rengi öne doğru hafif mavi kahverengi olup, geri kalan kısım ise kahverengimsidir (toprak rengi). Boyun bölgesinden başlayarak yaklaşık gövdenin ortasına kadar uzanan ve etrafı açık renkli içi siyahımsı lekeler yer almaktadır (Resim 4.6). Lekeler özellikle boyun bölgesinde daha büyük, geriye doğru gidildikçe küçülürler. Gözlerin önü ve arkası ince sarımsı bantlar ile çevrilidir. Alt tarafı tamamen açık sarımsı ve lekesizdir. Kurak habitatlarda, taşlık, çalılık ve tarla gibi alanlarda görülürler. 19. Tür. Coluber jugularis LINNAEUS, 1758: Kara Yılan Renk ve desen olarak varyasyonlar gösterirler. Bu varyasyonlar daha çok bireyin genç ve ergin dönemlerinde görülmektedir. Ergin bireylerde sırtın zemin rengi siyah olup, yer yer kırmızıya yakın lekeler taşımaktadır. Bu lekelere başın üst kısmında da rastlanmaktadır (Resim 4.4). Bazı örneklerde pulların birleşme kısımları beyazdır. Karın altı beyaz plaklarla örtülü olup kırmızı ve siyahımsı lekeler taşımaktadır. Başın alt kısmı turuncumsu kırmızı renkte olup lekelidir. Kuyruk altı, kuyruğun kaide kısmından başlayarak arkaya doğru gittikçe kırmızı renk baskın olmaya başlar. 34 Rostral plak yuvarlağımsı olup üstten bakıldığında görülebilmektedir. Vücut uzunluğu 145–184 cm arasında değişmektedir. Kuyruk uzunluğu yaklaşık olarak vücut uzunluğunun 1/3 kadardır (43–49 cm arasındadır). Baş uzunluğu 27-34 mm kadardır. Göz bebekleri yuvarlaktır. Praeoculare 2 tane olup, üstteki büyük alttaki küçüktür. Postoculare 2–3 (çoğunlukla 2)'dir. Burun deliği nasal plağın ortasında bulunmaktadır. İnternasalia 1–2 (çoğunlukla 1)'dir. Temporalia 2+2'dir. Supralabialia 8 tanedir. Vücudu örten pullar düzdür ve vücudun etrafını saran pul sayısı 19'dur. Ventralia 201-208, subcadual plak sayısı 101-110 arasında değişmektedir. Anale iki parçalıdır. Tarla, bağ, bahçe, taşlık gibi alanlarda ve suya yakın alanlarda yaşarlar. Çalılık, bol otların olduğu veya delik gibi alanlarda gizlenirler. Baran ve ark. (2001), C. jugularis'de ventralia'nın 193-199, subcaudalia'nın 109-117 arasında olduğunu belirtmektedirler. Örneklerimizde ventralia 201-208, subcaudalia 101-110 arasında değişmektedir. 20. Tür. Coluber caspius LINNAEUS, 1758: Hazer Yılanı Sırt rengi koyu zeytin yeşili rengine yakın ve üzerindeki koyu kahve renkli benekler nedeniyle kahverengimsi görünmektedir (Resim 4.9). Ayrıca yer yer siyah lekeler mevcuttur. Ventralia boyun bölgesinden başlayarak geriye doğru kirli beyazdır. Ventral plakların üzerinde yer alan lekelerin ortası siyah ve bu siyah lekelerin etrafı kahverengi ile sarılıdır. Kuyruk altı tamamen kirli beyaz olup, lekesizdir. Rostrum bölgesi hafif sivri olup üstten bakıldığında rostral plak kolaylıkla fark edilmektedir. Supralabialia 8, sublabialia 9, postoculare 2 tanedir. Praeoculare 2 tane olup üstteki büyük alttaki küçüktür. Supraoculare 2, frenale 1 tane ve küçüktür. Temporalia 2, posttemporalia 3 tanedir. Vücut etrafını saran pul sayısı 19'dur. Ventralia sayısı 202'dir. Subcaudalia sayısı 114 çifttir. Anale iki parçalıdır. Tüm boy 67, kuyruk 17 ve baş uzunluğu 1.6 cm'dir. Sırt pulları hafif karinalıdır. Yükseltisi fazla olmayan, düzlük veya hafif eğimli olan arazide yakalanmıştır. Taş altlarında veya deliklerde gizlenirler. 35 Resim 4. Diyarbakır'da tespit edilen Ophidia türleri. 1. Eryx jaculus, 2. Natrix tessellata, 3. Eirenis lineomaculatis, 4. Coluber jugularis, 5. Vipera lebetina, 6. Coluber najadum, 7. Natrix natrix, 8. Eirenis decemlineatus, 9. Coluber caspius. 36 21. Tür. Eirenis decemlineatus (DUMERIL-BIBRON): Çizgili Yılan Sırtın zemin rengi grimsi kahverengidir. Başın arka kısmından başlayarak kuyruğun kaide kısmına kadar uzanan siyahımsı kahve renkli iki çizgi bulunmaktadır. Bu çizgiler üzerindeki pulların ortası açık renkli olup, çizgi üzerinde ikinci bir çizgi görünümü vermektedir. Başın üst kısmı daha açık grimsi kahve renkli ve üzerinde leke bulunmamaktadır (Resim 4.8). Ventralia tamamen kirli beyaz olup lekesizdir. Rostrum ucu sivri olup üstten bakıldığında kolaylıkla fark edilmektedir. Praeoculare bir tane ve büyüktür. Postoculare 2, internasalia 2, praefrontalia 2, frontalia 1 tanedir. Temporalia 1+1'dir. Posttemporalia 3, frenale 1 tanedir. Supralabialia ve sublabialia 7'şer tanedir. Vücut etrafındaki pul sayısı 17, ventralia sayısı 174 tanedir. Subcaudal plak 66 çifttir. Anale iki parçalıdır. Nasal delik tek plak arasında yer almaktadır. Sırt pulları düzdür. Tüm boy 57, baş+gövde 44,3 ve kuyruk uzunluğu 12,7 cm'dir. Yaşam alanı olarak ağaçlık olmayan ve taşlık alanları tercih ederler. Genellikle taşların altına gizlenirler. Bodenheimer (1944) , Eirenis decemlineatus'u, Contia decemlineata olarak değerlendirmiş ve ventralia'nın 164-180, subcaudalia'nın 63-70, supralabialia'nın 7-8, temporalia 1+2 ( veya 1+3 ) sayıda olduğunu ifade etmektedir. Bu özellikler bakımından bölgeden elde ettiğimiz örnek benzerlik göstermektedir. 22. Tür. Eirenis lineomaculatus SCHMIDT, 1939: Bodur Yılan Sırtın zemin rengi açık kahverengimsi olup, üzerinde çok sayıda büyük esmer lekeler bulunur. Bu lekeler genelde birbirinden ayrı olup dağınıktır. Ancak bazı lekeler birbiri ile temas halinde olabilmektedirler. Lekeler laterale doğru gidildikçe küçülürler (Resim 4.3). Ense bölgesindeki kahverenkli şeritler boyun bölgesinin altında birleşmektedirler. Göz bölgesinden başlayarak ağza kadar uzanan leke benzeri şeritler yer alırlar. Karın tarafı beyazımsı olup, üzerinde küçük kahverenkli benekler mevcuttur. Kısa boylu yılanlardandır. Kalın bir gövde yapısı vardır. Rostrum küttür ve üsten fark edilmektedir. Boy uzunluğu 26,5 cm'dir. Baş 7 mm ve kuyruk uzunluğu 35 mm'dir. Praeoculare 1, postoculara 2, frenale 1 tanedir. Temporalia 1+1 şeklindedir. Supralabialia 7'dir. Vücudu saran pullar düz olup vücut etrafındaki pul sayısı 17 tanedir. Ventralia sayısı 123 tanedir. Subcaudal plak 23 çifttir. Anale iki parçalıdır. Göz bebeği yuvarlaktır. Tarla, bahçelik, bostanlık alanlarda yaşarlar. Ancak taşlık alanlarda da rastlanmaktadır. 37 . 38 23. Tür. Natrix tessellata (LAURENTI, 1768): Su Yılanı Sırtın zemin rengi koyu zeytin yeşili, siyahımsı, kahverengimsi ve grimsi renklerdedir. Bu zemin rengi üzerinde belirgin olarak siyah lekeler mevcuttur. Bu lekeler zikzaklar şeklinde birbirini takip ederek, başın boyun bölgesinden başlayarak kuyruk boyunca devam etmektedirler (Resim 4.2). Karinalı olan sırt pulları geriye doğru gittikçe büyümektedirler. Lateraldeki pullar arasında beyaz renkli benekler bulunmaktadır. Başın üst bölgesi lekesiz olup, boyun bölgesinde ters V şeklinde siyah leke yer almaktadır. Ancak tüm bireylerde belirgin olarak fark edilemez. Karın bölgesi boyun bölgesinden gövde ortasına kadar sarımsı ve siyah lekeler taşımaktadır. Gövde ortasından sonrası siyah olup bu siyah zemin üzerinde sarı lekeler yer almaktadır. Ancak bu lekeler kuyruğun kaide kısmına kadar ulaşabilmektedir. Kuyruk altı tamamen siyah ve lekesizdir. Rostral plak sivri olup üstten kolayca fark edilebilmektedir. Boyları 54–93 cm arasındadır. Baş uzunluğu 11–28 mm arasında değişmektedir. Kuyruk uzunluğu 6.4–18 cm arasındadır. Supralabialia 8-9 (çoğunlukla 8 dir), sublabialia 8–9 (çoğunlukla 9)'dur. Postocullare 3–4 (çoğunlukla 4 tür), praecoulare 2–3 (çoğunlukla 3 tür). Temporalia 1+1, 2+3 şeklindedir (çoğunlukla 1+1 dir). İnternasalia ve parietalia sayısı genel olarak 2'dir. Göz ve göz bebeği yuvarlaktır. Sırt pulları bariz olarak karinalıdır. Vücudun etrafını saran pul sırası 19'dur. Ventral plak sayısı 167–172 arasında değişmektedir. Subcaudal plak sayısı 58-70 çift arasındadır. Anale iki parçalıdır. Yakalandıklarında ağır bir koku yayarlar. Genellikle suyun olduğu alanlara yakın bölgelerde rastlanmaktadır. Örnekler çoğunlukla su içinde yakalanmışlardır. Suda sıkıştırıldıklarında suya dalıp su dibinden otlar veya çalılık gibi alanlara kaçarak saklandıkları görülmüştür. Özdemir ve Baran (2002), N. tessellata'da ventralia sayısının 168 tane olduğunu belirtmektedirler. Örneklerimizde ventralia sayısı 167-172 arasında değişmektedir. 24. Tür. Natrix natrix (LINNAEUS, 1758): Yarı Sucul Yılan Vücut uzunlukları 93–95 cm arasında değişmektedir. Sırtın zemin rengi koyu zeytin yeşili ve grimsidir. Üzerinde yer yer siyah lekeler mevcuttur. Baş kısmı gövde kısmından kolayca ayırt edilebilmektedir. Boyun bölgesi gri yeşilimsi olup üzerinde leke bulunmamaktadır. Karın bölgesi boyun bölgesinden başlayarak gövdeye kadar olan kısmı sarımsı geriye kalan kısmı ise siyahımsıdır. Karın altındaki bu siyah zemin üzerinde, yanlarda sarımsı lekeler bulunmaktadır. Kuyruk altı siyah olup, lekesizdir (Resim 4.7). Rostrum ucu yuvarlaktır. Rostral plak üsten bakıldığında görülmektedir. Praeoculare iki tane olup üstteki büyük alttaki küçüktür. Göz ve göz bebeği yuvarlaktır. Postoculare 3, supralabialia 8 tanedir. Temporalia bir tane ve büyüktür. 39 Sırt pulları karinalıdır. Vücudun etrafındaki pul sayısı 19'dur. Ventralia sayısı 165–172 arasında değişmektedir. Subcaudal plak çiftleri 56–61 arasında olabilir. Kuyruk uzunlukları 9-17,5 cm arasında değişmektedir. Anale iki parçalıdır. Yakalandıklarında ağır bir koku yayarlar. Yakalandıkları alanlarda suyun olmadığı ve daha çok kurak alanları tercih ettikleri tespit edilmiştir. Özellikle otlar arasındaki taşların arasında gizlendikleri görülmüştür. Beslenmek için suya girerler. Özdemir ve Baran (2002), N. natrix' de total uzunluğu ergin dişi bireyde 415 mm, genç fertlerde 208 mm, supralabialia sayısını 7 vermişlerdir. Örneklerimizin boy uzunluğu 930-950 mm, supralabialia sayısı 8 olduğu tespit edilmiştir. 25. Tür. Coluber schmidti'ye rastlanmış olup, yakalanamamıştır. 1. Familya: Viperidae 26. Tür. Vipera lebetina (LINNAEUS, 1758): Koca Engerek Sırtın zemin rengi gri kahverengimsi (toprak renginde) olup, üzerinde tam belirgin olmayan siyah lekeler bulunmaktadır. Lekelerin etrafı grimsi siyah ve ortası tuğla kırmızısına benzer renktedir. Sırttaki lekeler kuyruğa kadar devam etmektedir. Ancak bu lekeler sırttaki kadar büyük değildirler. Bu lekeler birbirleriyle birleşmezler. Karın bölgesi kirli beyaz ve yanlara doğru siyah lekeler taşımaktadır (Resim 4.5). Rostrum küt olup, baş ve boyun bölgesi kolayca ayırt edilebilmektedir. Baş üçgenimsi yapıdadır. Boyları 75-104 cm, kuyrukları 7-10 cm arasında değişmektedir. Başın üstündeki pullar küçük ve karinalıdır. Gözün etrafındaki halkada (supraoculare dahil) 15 pul bulunmaktadır. Supraoculare plakları parçalı haldedir. Canthal plaklar 4, apicalia 2 tanedir. Göz bebeği dikeydir. Göz ile supralabial arasında 3 sıra pul yer almaktadır. Supralabialia 10 tanedir. Sırt pulları başın üstündeki pullardan daha büyük ve karinalıdır. Vücut etrafını saran pul sayısı 25'dir. Ventralia 160-175 arasında değişmektedir. Subcaudal plak sayısı 45–47 çift olabilmektedir. Anale tektir. Kuyruk ucunda dikene benzer sivri bir yapı bulunmaktadır. Taşlık, kayalık, bahçelik ve tarla gibi alanlarda yaşarlar. Geceleri ve günün serin saatlerinde dolaşırlar. Dolayısıyla diğer zamanlarda rastlamak zordur. Mertens (1952), Vipera lebetina'ya ait bölgemizde kayıt vermemiş olup, Türkiye'de verdiği örneklerde ventralia sayısı 147-163, subcaudalia sayısı 39-44 arasında değiştiğini belirtmektedir. Örneklerimizin ventralia'nın 160-175, subcaudalia'nın 45-47 arasında değiştiği görülmüştür. 4. SONUÇLAR VE ÖNERİLER Bu çalışmanın sonucunda, Diyarbakır yöresi herpetofaunası ait 26 tür/alttür Amphibia ve Reptilia tespit edilmiştir. 4 Amfibia (Bufo viridis, Hyla arborea, Hyla savignyi ve Rana ridibunda), 3 Testudinata (Mauremys caspica, Rafetus euphraticus 40 ve Testudo graeca), 9 Lacertilia (Lacerta cappadocica, Lacerta trilineata, Ophisops elegans, Mabuya aurata, Mabuya vittata, Eumecus schneideri, Cyrtopodion heterocercus, Laudakia stellio, Trapelus ruderatus), 10 Ophidia (Eryx jaculus, Coluber caspius, Coluber najadum, Coluber jugularis, Coluber schmidti, Eirenis decemlineatus, Eirenis lineomaculatis, Natrix natrix, Natrix tessellata ve Vipera lebetina) türünün dağılış gösterdiği görülmüştür. Ancak Ophidia'dan Coluber schmidti'ye rastlanmış olup, yakalanamamıştır. Bunlardan Hyla arborea, Coluber caspius'un Güneydoğu Anadolu Bölgesinde daha önce kayıtları verilmemiştir. Ancak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde dağılışı verilen Emys orbicularis, Asaccus elisae, Acantodactylus boskianus, Aplepharus kitabeli, Blanus strauchi, Eublepharis angramainyu, Lacerta media, Stenodactylus grandiceps, Timon princeps, Leptotyphlops macrorhynchus, Leptotyphlops macrorhynchus, Typhlops vermicularis, Telescopus fallax, Eirenis modestus, Eirenis rothi, Coluber nummifer, Coluber ventromaculatus, Elaphe quatuorlineata, Eirenis coronella, Eirenis collaris, Eirenis persicus, Coluber ventromaculatus, Eirenis eilselt, Coluber ravergieri ravergieri, Coluber ravergieri nummifer tür/alttürlere çalışma alanımız içerisinde rastlanmamıştır. KAYNAKLAR Baran, İ. Kumlutaş, Y. Olgun, K. Ilgaz, Ç. and Kaska, Y. 2001; The Herpetofauna of the Vicinity of Silifke, Turk J Zool, 25 245-249. Barth, D. D. Bernhard, G. Fritzsch and U. Fritz 2004; The freshwater turtle genus Mauremys (Testudines, Geoemydidae) — a textbook example of an east–west disjunction or a taxonomic misconcept? —Zool. Scripta 33 (3): 213 - 221. Baran, İ. 1976; Türkiye Yılanların Taksonomik Revizyonu ve Coğrafik Dağılışları, TÜBİTAK Yay. No. 309, TBAG Seri No: 9, p.177, Ankara. Baran, İ. 1978; Some rare species of snakes from Turkey, Ann. Natur. Mus. Wien 81, 261-265. Baran, İ. Atatür, M. K. 1998. Türkiye Herpetofaunası, Çevre Bakanlığı, Ankara. Baran, İ. 2005; Türkiye Amfibi ve Sürüngenleri, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 207 Ankara. Başoğlu, M. ve Baran, İ. 1980; Türkiye Sürüngenleri, Kısım II. Yılanlar. Ege Üniv. Fen Fak. Kitap. Serisi No. 81. Başoğlu, M. ve Özeti, N. 1973; Türkiye Amfibileri, Ege Üniv. Fen Fak. Kitap. Serisi No. 50. Başoğlu, M. ve Baran, İ. 1977; Türkiye Sürüngenleri, Kısım I. Kaplumbağa ve Kertenkeleler. Ege Üniv. Fen Fak. Kitap. Serisi No. 76. Bodenheimer, F. S. 1944; Introduction into the Knowledge of the Amphibia and Reptilia of Turkey. Rev. de la Fac. des Sci. de L'üniversite D'istanbul. Tome IX, 1, Serie B: Sciences Naturelles. 41 . Bird, C. G. 1936; The Distribution of Reptiles and Amphibians in Asiatic Turkey, with Notes on a Collection from the Vilayets of Adana, Gaziantep and Malatya. Ann. Mag. Nat. Hist., 10 (xviii): 257-283. Clark, R. J. and Clark, E. D. 1973; Report On a Collection of Amphibians and Reptiles From Turkey, California Academy of Sciences (Occ. Papers), No: 104, 62p. Çevik, İ. E. 1999; Trakya'da Yaşayan Kertenkele Türlerinin Taksonomik Durumu (Lacertilia: Anguidae, Lacertidae, Scincidae), Turk J Zool 23 Ek Sayı 1: 23-35. Eiselt, V. J. 1965; Einige Amphibien und Reptilien aus der nordöstliechen Türkei, gessamelt von Herrn H. Steiner. Ann. Naturhistor. Mus. Wien 67: 387-399. Göçmen, B., Tosunoğlu, M.and Taşkavak, E., 2003; A Taxonomic Comparison of the Hardun, Laudakia stellio (Reptilia, Agamidae), Populations of Southern Turkey (Hatay) and Cyprus. Zoology in the Middle East 28: 25-32. Kumlutaş, Y. Öz, M. Durmuş, H. Tunç, M. R. Özdemir, A. and Düşen, S., 2004; On Some Lizard Species of the Western Taurus Range, Turk J Zool 28: 225-236. Kumlutaş, Y. Tok, V. and Türkozan, O., 1998; The Herpetofauna of the OrduGiresun Region. Turk of Zoology 12: 199-201. Kumlutaş, Y. ve Olgun, K. 1999; Ihlara Vadisi (Aksaray) Lacerta cappadocica Werner, 1902 (Sauria: Lacertidae) Örnekleri Hakkında. Turk J Zool 23, Ek Sayı 2, 497-502. Mertens, V. R. 1952; Amphibien und Reptilien aus der Türkie, Revue de la Faculte des Sciences de L'üniversite D'istanbul, t. XVII, Fase 1, Serie B: Sciences Naturelles 40-75. Mulder, J. 1995; Herpetological Observations in Turkey (1987-1995)-Deinsea 2: 51 66. Moravec J. Franzen, M. and Böhme, W. 2006; Notes on the Taxonomy, Nomenclature and Distribution of the Trachylepis (formerly Mabuya) aurata (Linnaeus, 1758) complex, Proceeding of the 13th Congress of the Societas Europaea Herpetologica pp. 89–93. Mertens, V. R. 1953; Anadolu Herpetofaunası Hakkında-Weiteres zur kenntnis der Herpetofauna der asiatischen Türkei. Zoologie Seri B. Cilt XVIII, Sayı 3-4 Özdemir, A. ve Baran, İ. 2002; Research on the Herpetofauna of Murat Mountain (Kütahya-Uşak), Turk J Zool 26: 189-195. Tok, C. V. 1999; Reşadiye (Datça) Yarımadası Kertenkeleleri Hakkında (Gekkonidae, Agamidae, Chamaeleonidae, Lacertidae, Scincidae, Amphisbaenidae), Tr. J. of Zoology, 23, Ek Sayı 1, 157-175. Uğurtaş, İ. H. Yıldırımhan, H. S. and Öz, M. 2000; Herpetofauna of the Eastern Region of the Amanos Mountains (Nur). Turk J Zool, 24: 257-261. Sindaco, R. Venchi, A. Carpaneto, G. M. and Bologna, M. A. 2000; The Reptiles of Anatolia: a Checklist and Zoogeographical Analysis. Biogeographia-vol. XXI. Werner, F. 1902; Die Reptilien- und Amphibienfauna Von Kleinasien. Sitzber mathnat Cl, CX1, 71: 1057-118. 42 DİYARBAKIR YÖRESİ ÇÖL FARESİ (Meriones tristrami THOMAS 1892)'NİN (RODENTIA: GERBILINAE) MORFOLOJİK, KARYOLOJİK ve BAZI BİYOLOJİK ÖZELLİKLERİ Alaettin KAYA2 Yüksel COŞKUN2 ÖZET: Bu çalışmada Bismil Ovası'ndan (400 37' E, 370 49' N) toplanmış 19 ( 14 ♂, 5 ♀ ) M. tristrami Thomas,1892 örneklerinin morfolojisi, karyolojisi, ekolojisi ve etolojisi çalışılmıştır. Ekolojik ve davranış özelliklerine ait bulgular hem arazi hem de laboratuar gözlemlerine dayanmaktadır. Arazide canlı olarak yakalanan örnekler laboratuara getirilip eşeyleri tespit edildikten sonra, örneklerin vücut ölçüleri, kafatası özellikler, karyolojik özellileri, habitat, yuva, üreme ve gösterdikleri bazı davranışlar incelenmiş olup, elde edilen bulgular literatür bilgileriyle karşılaştırılmıştır. Örneklere ait post, iskelet, kromozom preparatları Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünde korunmaktadır. Çalışma sonuçları gösteriyor ki; örneklerin tüm boy, kuyruk, kulak ve arka ayak uzunluğu 261mm, 128 mm, 19 mm ve 33 mm'dır. Ağırlığı 76gr'dır. M. tristrami'nin karyolojik özellikleri, diploid kromozom sayısı 2n=72, kromozom kol sayısı NF=86, otozomal kromozom kol sayısı NFa=82' dır. Otozomların 6 çifti meta ve submetasentrik, 29 çifti akrosentriktir, X kromozomu büyük metasentrik, Y kromozomu küçük ve submetasentriktir. Genellikle tek girişi, depo odası, yuva odası ve kör koridorların olduğu yuvalarda yaşarlar. Yuvalarının uzunluğu 125 cm, derinliği 48 cm, girişi 4.7 cm ve tünel çapı 5 cm'dir. 24-27 gün süren bir gebelikten sonra 3-10 yavru doğurmaktadır. Yavrular yaklaşık 75 günde erişkin hale gelmektedir. Laboratuarda yetişen yavrular daha küçük ölçülerde kaldıkları görüldü. Besin depolayıp, çok güçlü bir şekilde territoryumlarını savunmaktadır. Su ihtiyaçlarını sulu gıdalardan sağlar. Verilen gıdalara bağlı olarak günlük besin tüketimi, yaklaşık olarak vücut ağırlığının % 40 ile % 67'si arasındadır. Arazide yakalanan örneklerin agresif olmalarına karşın, laboratuarda yetişenlerin daha uysal oldukları görülmüştür. Anahtar kelimeler: Meriones, Karyoloji, Ekoloji, Davranış, Türkiye Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü yukselc@dicle.edu.tr 43 1.GİRİŞ Ülkemizde çöl faresi olarak bilinen Meriones cinsinin 5 türü (M. tristrami, M vinogradovi, M. meridianus, M. crasssus, M. percicus) yayılış gösterir Yiğit ve ark. (1997) ve Yiğit ve Çolak (1999). İlk kez Thomas tarafından 1892 yılında İsrail, Ölü Deniz civarından tanımlanan Meriones tristrami Kuzey Afrika, Orta Doğu, Orta Asya ve Doğu Akdeniz'de yayılış göstermektedir Ellerman (1941), Walker (1964), Aharoni (1932), Bate (1945) ve Atallah (1977). M. tristrami Anadolu'da oldukça büyük bir yayılış alanına sahiptir ve bu tür üzerine gerek Türkiye'den gerekse yayılış alanı olan Palearktik bölgeden çok sayıda taksonomik, ekolojik ve biyolojik araştırma bulunmaktadır Yiğit ve ark. (1999). Thomas (1903 ve 1919) İzmir'den alınan Meriones örneklerini M. blackleri olarak, Konya-Karadağ'dan alınan örnekleri M. b. lycaon olarak tanımlamıştır. M. tristrami türünün yurdumuzda dağılış gösteren 6 alttürü (M. t. blackleri, M. t. lycaon, M. t. intraponticus, M. t. bodenheimer, M. t. bognadovi, M. t. kilisensis) tespit edilmiştir Yiğit ve ark. (1998) ve Yiğit ve Çolak (1998) . Coşkun (1999) Diyarbakır'da Meriones tristrami türünün dağılış gösterdiğini belirtmiş ve bunların bazı morfolojik özelliklerini vermiştir. Yiğit ve ark. (1996) bu türün morfolojik ve baş iskeleti özelliklerini; Yiğit ve ark. (1995, 1996 ve 1999) yuva yapıları, üreme biyolojisi ve gelişimleri ile birçok ekolojik özelliklerini belirtmişlerdir. Yiğit ve ark. (1995) M. tristrami örneklerinde 2n = 72, Y kromozomu X kromozomundan küçük ve submetasentrik En yaygın gözlenen karyotip NFa = 80, 5 çift metasentrik, diğerleri akrosentriktir. Az sıklıkla gözlenen karyotip ise NFa= 76, 3 çift meta, diğerleri akrosentrik. Ulutürk (2002) M. tristrami'de diploid kromozom sayısı 2n=72, 6 çift meta ve submetasentrik, 29 çift akrosentrik, NF=88, NFa=84 X kromozomu büyük meta ve Y kromozomu küçük submetasentriktir. İlikler (1974) Ege Bölgesinde Çöl faresi (Meriones blackleri blackleri'nın kısa biyolojisi, zararı ve savaş metotları üzerinde çalışmıştır. Bu çalışmada Diyarbakır yöresi çöl faresinin M. tristrami türünün özellikle morfolojik, karyolojik, ekolojik ve biyolojik özelliklerinin tespiti ile laboratuar ortamında nasıl bir davranış gösterdiği araştırılmış olup, bulgular ve sonuçlar hem arazi hem de laboratuardaki bulgularla birlikte değerlendirilmiştir. 2. MATERYAL VE METOT Bu çalışma 2003-2005 yılları arasında Diyarbakır Bismil Ovası'ndan (Şekil 1), canlı yakalama kapanları ile toplanan (Resim 1) 19 (14 ♂, 5 ♀) Meriones tristrami Thomas 1892'nin morfolojik, karyolojik, ekolojik ve bazı davranışları üzerine çalışılmıştır. Örneklerinin, dış vücut ölçüleri ve ağırlıkları alınıp, eşeyleri belirlen. Bu çalışma Alaettin KAYA'nın Yüksek Lisans Tezinden üretilmiştir. 1) 44 dikten sonra, 0.1 mm duyarlı kumpas ile taksonomik önemi olan baş iskeleti karakterlerinin ölçüleri alınmıştır. Toplanan örneklerin bazılarında Lee ve Elder (1980) 'ın tekniğine göre kemik iliğinden karyotipleri yapılmıştır. Karyotipleri hazırlanan örneklerin 0 0 Şekil 1. Örneklerin toplandığı lokalite (Bismil ovası, 40 37'E, 37 49'N ) postları müze standartlarına uygun olarak tahnit edildikten sonra baş ve vücut iskeletleri % 15'lik potasyum hidroksit içerisinde kaynatılarak müze materyali haline getirilmiştir. Bazıları içerisinde talaş, odun, tuğla parçaları ve su bulunan besleme kafeslerinde tutulan bireyler 1 yıl süreyle gözlemlendi. Hayvanları beslemek için buğday, mısır, ayçiçeği, havuç ve patates bazen de elma verilmiştir. Resim 1. M. tristrami'nin yakalanmasında kullanılan kapan. 45 Şekil 2. Baş iskeletinde ölçümlerin alındığı yerler. A. Dorsal'den, B. Ventral'den. C. Lateral'den. D. Mandibula'dan (no:73,ergin,Erk.). 1. Occipitonasal Uzunluk, 2. Condylonasal Uzunluk. 3. Condylobasal Uzunluk, 4. Nasal Uzunluk, 5. Frontal Uzunluk. 6. Zygomatik Genişlik, 7. Kafatası Yüksekliği, 8. Kafatası Genişliği, 9. Interorbital Genişlik. 10. Rostrum Genişliği, 11. İncisive Foramen Uzunluğu. 12. Damak Uzunluğu. 13. Üst Diastema Uzunluğu, 14. Üst Molar Uzunluğu, 15. Üst Alveol Uzunluğu. 16. Mandibula Uzunluğu, 17. Mandibula Yüksekliği, 18. Coronoid Proses Yüksekliği, 19. Alt Diastema Uzunluğu. 20. Alt Alveol Uzunluğu, 21. Alt Dişler Dizi Uzunluğu, TbU. Tympanik Bullae Uzunluğu. TbG. Tympanik Bullae Genişliği, TbY. Tympanik Bullae Yüksekliği Coşkun (1999). 3. BULGULAR 3.1. Dış morfolojik özellikler Hayvanların sırt kılları portakal rengi kahverengimsi olup dip kısımları gri renklidir. Karın altındaki kıllar tamamıyla beyazdır. Dorsal ve ventral kürk rengi ön ayağın bilek kısmından arka ayağın topuk kısmına doğru giden belli bir hat ile birbirinden ayrılır. Erkekte karın altında, penisin önünden başlayan ve 2-3 cm uzunluğunda bir nasır bulunmaktadır. Yaşlı bireylerde buradaki kıllar çok seyrektir. Kuyruk, sırt rengine göre biraz daha koyu ya da kızılımsı olup dorsal ve ventral rengi 46 hemen hemen aynı renktedir (Resim 2). Kuyruk silindirik ve uç kısmına doğru incelmektedir. Kuyruğun son 2-3 cm'sinin dorsalinde siyah kıllardan oluşan bir püskül vardır. Bazılarında bu püskülün en uç kısmında çok az beyazlık bulunabilir (Resim 2). Kuyruk uzunluğu baş+beden uzunluğunun % 95'i kadardır. Ön ayakta arkada 3, önde 2 olmak üzere toplam 5 nasır vardır. Arka ayağın alt kısmında çıplak bir alan yer alır. Hem ön hem de arka ayak üzerindeki kıllar, ayağın alt kıllarından ve orta parmak diğerlerinden daha uzundur. Tırnaklar açık pembe renktedir. Baş rengi sırt renginden biraz daha açıktır. Bıyıklar siyah ve uzundur. Gözün etrafında ve kulağın arka dip kısmında kirli beyaz kıllar bulunur. Çene ve boyun rengi beyazdır. Kulağın arkasında ve yanlarda sarı, kısa kıllar varken iç tarafı çıplak, ön tarafın dip kısmındaki kıllar arkadaki kıllardan biraz daha uzundur. Çalışma materyalini oluşturan örneklerin sindirim sistemi üzerinde yapılan ölçümlerde ince bağırsağın 298-377 mm, kalın bağırsağın 178-220 mm olarak tespit edilmiştir. Dış vücut ölçüleri Tablo 1'de verilmiştir. Resim 2. Meriones tristrami ( Diyarbakır-Çınar- Başaklı Müze no: 554♀,547♂) 3.2. Baş İskeleti özellikleri: Üst kesici dişlerin ön yüzeyinde uzunlamasına birer oluk bulunmaktadır. Bu oluk tüm yaş ve cinsiyetlerde görülmektedir. Lacrimal kemik, zygomatik yayın anterior kısmında infraorbital foramenin içine uzanmaktadır (Resim 3A). Damakta bir çift foramen incisiva ve üst molar dişlerin arasında bir çift 1 post foramen incisiva olup foramen incisivadan daha kısadır. Foramen incisiva M önünde ya da daha içerde sonlanmaktadır (Resim 3B). Pterogoid process tympanik bullae'nin ventralinde ön kısmına temas etmektedir. Tympanik bullae büyük olmasına karşın mastoid kısmı supraoccipitalleri geçer (Resim 3C). İşitme deliğinin ön tarafı şişkin olmayıp, dışarı doğru uzamıştır ancak zygomatik yayın posterior kısmına temas etmez. Suprameatal üçgen küçük ve üsten bakıldığında görülmez. İnterparietal geniş ve ovaldir. Supraoccipital çıkıntı erginlerde belirgindir (Resim 3A). Mandibullada, coronoid process çok ince ve condyloid process'e çok yakındır (Resim 3D). Coronoid ve conyloid process arasındaki açı ortalama 30,8◦'dir. Tympanik bullae hacmi orta47 3 lama 0,160 cm 'tür. Baş iskeleti ölçüleri Tablo 1'de verilmiştir. Resim 3. Meriones tristrami'nin baş iskeleti. A Dorsal ,B Ventral, C Lateral, D Mandibula. p: paryetal, i: interparyetal, mb. mastoid bullae, zy: zigomatik yay, o: occiput, oc: occipital condyl,tb: tympanik bullae, am: auditory meatus, pf: pterogoid fossa, if: incisive foramen, pif: post incisive foramen, lk: lakrimal kemik, st: suprameatal üçgen, a1:corronoid prcess uzunluğu, a2: condyloid process uzunluğu, a3: cor. ve cond. Proc. arası. 48 Tablo 1. Meriones tristrami örneklerine ait dış karakterler Kullanılan karakterler Ağırlık N 19 Min-Max 50 -125 χ 76,74 Sd 21,30 Tüm boy 19 231 -298 261,79 20,27 Kuyruk 19 115 -141 128,22 8,44 Kulak 19 17 -23 19,74 1,59 Arka ayak 19 32 -38 33,95 1,81 Kuy/Baş+beden(%) 19 88 -108 95,95 5,17 Condylonasal uzunluk 19 33,65-40,8 37,13 2,08 Condylobasal uzunluk 19 31,1-38,15 34,53 1,94 Üst alveoldizi uzunluğu 19 5,1-6,35 5,79 0,37 Üst molar diş uzunluğu 19 4,35-5,1 4,67 0,23 Rostrum genişliği 19 5,25-6,45 5,69 0,31 Üst diestema uzunluğu 19 9,3-12 10,58 0,84 İncisive foreman uzunluğu 19 6,05-8,3 6,98 0,55 Üst damak uzunluğu 19 7,4-8,7 7,92 0,41 İnterorbital genişlik 19 6,2-7,8 6,71 0,44 Occipitonasal uzunluk 19 34,8-40,75 37,75 1,85 Nasal uzunluk 19 13,15-17,25 14,87 1,21 Frontal kemik uzunluğu 19 9,2-12,3 11,28 0,73 Kafatası genişliği 19 14,7-16,7 15,54 0,52 Zygomatik yay genişliği 19 18,8-22,55 20,21 0,97 Kafatası yüksekliği 19 12,85-14,65 13,62 0,41 Alt alveol uzunluğu 19 5,3-7,3 6,18 0,63 Alt molar uzunluğu 19 4,55-5,25 4,89 0,23 Alt diestema uzunluğu 19 4,75-6,8 5,88 0,51 Mandibula yüksekliği 19 4,3-5,9 5,06 0,43 Mandibula uzunluğu 19 19,95-25,45 22,03 1,73 Coronoid yükseklik 19 8,4-10,2 9,34 0,52 Tympanik bullae uzun. 19 6,2-7,8 6,71 0,44 Tympanik bullae genişliği 19 34,8-40,75 37,74 1,85 Tympanik bullae yüksekliği 19 13,15-17,25 14,87 1,21 Tympanik Bullae hacmi( mm3) 19 0,12-0,212 0,16 0,03 49 3.3. Baculum özellikleri Baculum'un proksimali küçük bir sap şeklindedir. Distale doğru incelerek distalde yanlara doğru genişlemektedir (Resim 4A). Distal kısım oval ya da üçgenimsidir. Distaldeki genişliğin ortasında hem dorsalde hem de ventralde bir çukurluk bulunmaktadır (Resim 4B). Baculumun ortalama uzunluğu 3, 8 (2,75 - 4,6) mm, distal genişliği 1,7 (1.0 - 2.5) mm'dir. Resim 4. Meriones tiristrami'nin baculumu. A Ventral B Dorsal. bu: baculum uzunluğu, dc. distal çukurluk, pu: proksimal uç, dg: distal genişlik (ÇınarBaşaklı. no: 541). 3.4. Karyolojik özellikleri İncelenen örneklerin diploid kromozom sayısı 2n = 72, kromozom kol sayısı NF = 86, otozomal kol sayısı NFa = 82 olarak bulunmuştur (Resim 5). Karyotipleri, 6 çift metasentrik ve submetasentrik, 29 çift akrosentrik, büyük metasentrik X ve küçük submetasentrik Y kromozomlarından oluşmaktadır (Resim 5). Resim 5. Meriones tristrami'nin karyotipi (Çınar-Başaklı Köyü, No:553 ♂) 50 3.5. Ekolojik Özellikler 3. 5. 1. Habitat Örneklerin toplandığı arazi, kumlu, gevşek bir toprak yapısına sahip, kazılması kolay, ancak yazın oldukça kuru ve serttir. Arazide step ve kısa dikenli bozkır bitkileri hakim olup yazın kuruyan mevsimlik bitkiler bulunmaktadır (Resim 6). Hordeum murinum, Astragalus hamosus, Capsella bursa-pastoris, Salsola sp. Trifolium sp. Alhagi sp. Prosopis sp. gibi bazı bitki türleri araziye hakimdir. Rattus rattus, Microtus guentheri ve Mus musculus gibi kemirgen türlerinin de kapanlara girmiş olması, Meriones tristrami'nin habitatını bu türlerle paylaştıklarını göstermektedir. Resim 6. Meriones tristrami'nin habitatı (Çınar- Başaklı Köyü civarı). 51 3. 5. 2. Yuva sistemleri Kasım, Mart, Nisan, Mayıs ve Temmuz aylarında toplam 10 yuva, yapılarının belirlenmesi amacıyla kazılmak suretiyle açıldı ve bunların krokileri çizildi (Şekil 4). Yuva tipleri farklı olmasına rağmen genel olarak 4-5 cm çapında dik bir eğime sahiptir. Yuva sistemleri tek girişli, tüneller, depo odası, atık (idrar ve dışkı) odası, yuva ve kör koridorlardan oluşmaktadır. Yuva sisteminin yaklaşık uzunluğu 120-130 cm, derinliği ise 45-50 cm'dir. Girişi oluşturan tünel yaklaşık 50-60 cm sonra odalara açılmaktadır. Yuva odası 12-15 cm (yükseklik ve genişlik) boyutlarında ve yuva sisteminin en derin noktasında yer almaktadır. Yuva odasında kuru otlar, kıl yumakları gibi yuva materyalleri bulunmaktadır. Depo odasında da kuru, çürümüş otlar ve bazı bitkilerin tohumları yer almaktadır (Resim 7). Atık odasında dışkı ve tohumlara ait kabuklar bulunmuştur. Bazılarında açık olan girişten sonra ana tünel 10-15 cm geride, bazılarında ise hemen girişin önünü tıkayacak şekilde kuru ot ve toprakla hafifçe kapatılır. Erkek ve dişilerin yuva yapıları birbirinden farklıdır. Erkek yuvaları dişilerin yuvalarına nazaran daha basit, yuva odası daha küçük boyutlarda ve daha az materyal içermektedir. Bunun dışında kumluk alanlardaki yuvalar sert topraktaki yuvalardan basit ama derin olmaları ile farklılık göstermektedir. Yuvalar genellikle belli bir alanda gruplar halinde bulunmaktadır. Böyle bir alanda birbirine en fazla 4-5 metre aralıklı 5-8 adet yuva bulunabilmektedir. Girişlerin baktığı belli bir yönleri yoktur. Belirtilen zamanlarda açılan yuvaların hiç birinde yavru ve birlikte yaşayan çiftlere rastlanmamıştır. Laboratuarda besleme kafeslerinde, çift ya da aile halinde yaşadıkları, yuva materyalini dişinin taşıdığı ve hazırladığı; erkeğin ise yuva yapımında görev almadığı gözlenmiştir. Dişi ve erkek yavruların doğumundan 4. haftaya kadar ayrı yuvalarda bulunurken 4. haftadan itibaren tekrar aynı yuvayı paylaşmaktadırlar. Şekil 4. Meriones tristrami'nin yaşadığı yuvalar. A: 1. tip yuvalar, B: 2.tip yuvalar G: giriş, YO: yuva odası, AO: artık odası, DO: depo odası 52 AO: artık odası, DO: depo odası Resim 7. Meriones tristrami'nin yaşadığı yuvanın odalarının yerleri.( YO: yuva odası, KO: kör oda, DO: depo odası, AO: artık odası, T: tünel, G: giriş) 3. 5. 3.Üreme ve yavruların Gelişimi Üreme zamanında erkeklerin testisleri belirginleşmekte; bu durum ilkbahardan sonbahara kadar belirli aralıklarla devam etmektedir. Laboratuarda nisan ayında bir batında 5 adet yavru doğmuştur. Yavrular doğduktan sonra erkek, anne tarafından yavruların bulunduğu yuvadan uzaklaştırılmakta ve 4 hafta sonra dişinin ve yavruların olduğu yuvaya geri dönmektedir. Yavru bakımını dişi yapmaktadır. Doğumun ilk haftasında dişi fazla dışarı çıkmamakta ve yalnızca besin almak için kısa bir süre yuva dışına çıkmaktadır. İkinci haftada yavrular gözleri kapalı olmasına rağmen bazen annenin ardından yuvadan ayrılmaktadırlar. Bu durumda anne dışarı çıkan yavru bireyleri ağzı ile enselerinden ya da koltuk altlarından tutarak yuvaya geri getirmektedir. Besleme kafesinde yavruların gelişimi günlük olarak kontrol edilmiş ve yavruların büyüme ve ağırlık değişimleri grafik 1'de verilmiştir. Doğan yavruların ortalama ağırlıkları 7 gr, tüm boy 72 mm, kuyruk 20 mm, arka ayak 12 mm'dir. Yavruların kulak kepçeleri ve gözleri kapalıdır. Vücutları çıplak denecek kadar çok az ve kısa kıllarla kaplı olup, karın altları tamamen çıplak ve pembe renklidir. Doğumdan sonra 2.hafta içerisinde (12-13. gün) yavruların gözler açılmakta, kulak kepçelerinin bir kısmı açılmaktadır. Yavruların dört haftalık gelişimleri Resim 8'de görülmektedir. 53 Laboratuarda elde edilen M. tristrami yavrularının gelişim süreçlerinde arazide yakalanan akranlarına göre daha küçük kaldıkları, ergin hale geldiklerinde bile dış vücut ve baş iskeleti ölçümlerde araziden yakalananlara nazaran daha küçük oldukları tespit edilmiştir. Grafik 1. Yavruların 4 aylık gelişimleri (T.boy ort.: Tüm boy uzunluğu ortalaması, kuyruk ort: Kuyruk uzunluğu ortalaması, arka ayak ort.: Arka ayak uzunluğu ortalaması, kulak ort: kulak uzunluğu ortalaması) Doğan yavrular dişsizdirler. İki hafta içerisinde kesici dişler ve karın altında gri renkli kıllar belirginleşmektedir. Üçüncü haftada yavrular kafes içerisinde harekelenmekte, kazıma, sıçrama davranışları yanı sıra kaçabilmektedirler. Kuyruk püsküller oluşmaya başlamakta ve kürkleri ebeveynlerine nazaran daha koyu renklidir. Dördüncü haftada yavrular, katı gıdaları tüketebilmektedirler. 2,5 aydan sonra eşeysel olgunluğa ulaşabilmekte ve yaklaşık dört ayda tamamıyla yetişkin bireyler haline gelmektedirler. Bu türün doğumdan sonra ilk bir aylık gelişim evreleri Resim 8'de görülmektedir. 54 Resim 8. Meriones tristrami yavrularının 4 hafta içerisindeki gelişimleri (Her satır bir haftaya ait). 3. 5. 4. Davranışlar Arazide açılan yuvalarda çiftlere rastlanmamıştır ancak laboratuarda aynı kafese çift olarak bırakıldıklarında birlikte yaşamaktadırlar. Ancak kafeslerine bırakılan 3. birey diğerleri tarafından kabul edilmemekte ve öldürülmektedir. Kafese iki erkek ve bir dişi bırakıldığında erkeklerden biri diğerini öldürmektedir. Genellikle kafese sonradan bırakılan erkek birey, kafesteki erkek tarafından öldürülmektedir. Çiftlerin kafesine bırakılan farklı bir dişi kafesteki çift tarafından öldürülmektedir. Kafeste beslenen örneklerin hava karardıktan sonra yuvadan çıkıp dolaştıkları ve bırakılan besinleri aldıkları gözlenirken, gündüzleri yuvadan daha az dışarı çıktıkları gözlenmiştir. Örneklerin kafeslerinde yapılan gözlemlerde kafeslere bırakılan kavanozu yuva olarak kullandıkları, beslenme, idrar ve dışkı yerlerini ise kafesin farklı alanlarında oluşturdukları belirlenmiştir. Ancak kafese bırakılan kavanoz sayısı arttırıldığında bu kavanozları da yuvalanma dışındaki amaçlar için kullandıkları gözlenmektedir. Ayrıca buğday tohumlarını yuva yaptıkları yerde depolarken diğer besinlerini ayrı kavanozda biriktirdikleri izlenmiştir. 55 M. tristrami örneklerinin hem arazide bulunan yuvalarında hem de laboratuarda oluşturulan yuvalarında besin depoladıkları görülmüştür (Resim 9). Dişi birey verilen buğdayı ağzına doldurmak suretiyle tüm besini yuvasına taşımaktadır. Erkek birey ise besin taşıma işine katılmamaktadır. Resim 9. Meriones tristrami'nin arazideki yuvalarından alınan depo edilmiş bitkilerin tohumları. (Salsola sp. ve Astragalus hamosus) Ara sıra çiftler arasında çıkan küçük kavgalarda bazı yaralanmalar olmasına rağmen çiftler daha sonra tekrar bir araya gelmekteler. Çiftlerin kendi aralarındaki ilişkilerde dişi, erkeğe göre daha saldırgan iken kafese bırakılan başka bireylerle olan etkileşimlerinde erkek daha saldırgandır. Erkek birey kafesten çıkarılıp dişiden ayrı tutulduğunda, dişinin huzursuz olduğu ve kafes içinde erkeği arama davranışları sergilediği gözlenirken, erkek yalnız bırakıldığında herhangi bir huzursuzluk ve dişiyi arama davranışı görülmemektedir. M. tristrami örneklerinin zamanla kendilerine sürekli bakan ve yiyecek veren kişilere alıştıkları ve kaçmadıkları gözlenmiştir. Yavru bireyler ise ergin oluncaya kadar geçen süreç içerisinde gözlemciye karşı tamamen uysal bir davranış sergilemektedirler. Laboratuarda beslenen örneklerde estivasyon ya da hibernasyon'un olmadığı senenin tamamında aktif oldukları gözlenirken, arazide kış aylarında çalışma yapılamadığından bu konuda herhangi bir tespitimiz bulunmamaktadır. Laboratuar şartlarında yetiştirilen örneklerin yaz ve kış aylarında gösterdikleri aktiviteleri doğal ortamlarında olduğu gibi geceleri daha fazladır. Yaz aylarında sıcakların artması ile sulu gıda tüketimi miktarında artış olduğu görülmektedir. 56 Grafik 3. Meriones tristrami'nin günlük besin tüketimi ve vücut ağırlığı arasındaki ilişki grafiği. Yavru bakımı ile ilgilenmeyen erkek 4. hafta başlarında yuvaya geri dönmekte ve annenin yuvada olmadığı zamanlarda yavrulara karşı oldukça ilgili davranışlar sergilemektedir. Yavrulara dokunulduğunda panikleşen anne, yavrularını bulunduğu yuvadan alıp yerini değiştirmektedir. Yavrulara karşı tehlike sezinlediklerinde erkek bireyin de dişi ile birlikte tepki gösterdiği ve dişlerini birbirine vurarak çıkardıkları sesle yavruların kaçmalarını sağladıkları gözlenmiştir. Gelişmelerinin 1. ayın sonlarına doğru yavrular da bu şekilde sesler çıkarabilmektedirler. Yavrular arasında 6. aydan itibaren daha ciddi ve yaralanmalara sebep olan kavgaları olmaktadır. 4. TARTIŞMA VE SONUÇ Kefelioğlu (1997) M. tristrami'nin diploid kromozom sayısı 2n = 72, NF = 84, NFa = 80, Y kromozomu X kromozomundan küçük ve submetasentrik, 5 çift metasentrik, 30 çift akrosentriktir. Ulutürk (2002) M. tristrami'nin 2n=72, 6 çift meta ve submeta, 29 çiftin akrosentrik olup, NF=88,NFa=84 olduğunu, X büyük meta, Y küçük submetasentrik olduğunu ifade etmiştir. Yaptığımız karyolojik çalışma sonucunda bulgularımız Ulutürk (2002)'nin NF ve NFa değerleri bakımından, Kefelioğlu (1997)'nin hem kromozom morfolojisi hem de NF, NFa değerleri açısından farklılıklar göstermiştir. Yiğit ve ark. (1998)''de M. tristrami alttürlerinde karyotip içeriklerinin M. t. blackleri'de 2n=72, NF=76, 2 metasentrik, 2 submetasentrik ve 68 akrosentrik X ve Y metasentrik, M. t. lycaon'da 2n=72, NF=82, 10 submeta, 62 akrosentrik X ve Y submetasentrik ve M. t. bodenheimeri ile intraponticus'un lycaon ile benzer olduğunu 57 (bognadovi için karyolojik veriler yok) şeklinde olduğunu ifade etmişlerdir. Yiğit ve Çolak (1998)'de M. t. kilisensisiçin 2n=72, NF=78; NFa=74, 2 çift meta, 33 çift akrosentrik, ve X kromozomunun büyük metasentrik olduğunu ifade etmişler. Çalıştığımız örneklerin karyolojik olarak bu karyotipleri verilen altürlerden hiçbirisiyle uyuşmadığını, dış karakterler konusunda ise bodenheimeri alttürüne en yakın olsa bile farklı noktaları var. Yiğit ve ark. (1999) M. tristrami'nin postnatal gelişimi ile ilgili bildirdikleri ile çalışmamızda verilen bilgilerde, üreme ve çiftleşme, yeni doğmuş yavruların görünümü, maxilar ve mandibular incisörlerin çıkma, katı gıda kemirme ve sütten kesilme (2. haftada kemirme, 1. ayın sonunda sütten kesilme), gelişimlerinin zirve yapma, ilk kavga etmeye başlama (2.aydan sonra), sexüel olgunluğa erişme (70-80 gün) zamanları birbirine yakındır. İlikler (1974)'in Ege Bölgesi Çöl Faresinin biyolojik özellikleriyle Diyarbakır örnekleri benzerlik göstermektedir. Yiğit ve ark. (1996) M. tristrami'de yaz ve kış yuvasının olduğunu ve yapılarının farklı olduğunu ifade etmişlerdir. Diyarbakır'da incelediğimiz yuva sistemleri ile ilgili yaz ve kış yuvasının ayrı olmadığı görülmüştür. KAYNAKLAR Aharoni, B., 1932; Die Muriden von Palastina und Syrien. Z. Saugetierkd. 7(5): 166-240. Atallah, S., I.1977; Mammals of the Eastern Mediterianean Region: their ecology, Systematics and zoogeographical Relationships. Z. Saugetierkd. 26: 1-50. Bate, D. M. A., 1945; Note on the small mammals from the Lebanon Mountains, Syria. Ann. Mag. Nat. Hist. Lon. 12 (11): 141-158 Coşkun, Y., 1999; Diyarbakır Meriones tristrami Thomas ,1892(Rodentia :Gerbillinae) Örneklerinin Morfolojik Özellikleri.Tr. J. of Zoology, 23 (2): 345-355. Ellerman, J. R., 1941; The Families and genera of living Rodents. Vol:II, Family Muridae. Brit. Mus. Nat. Hist. Lon. 690 pp. İlikler, İ., 1974; Ege Bölgesinde Çöl faresi (Meriones blackleri blackleri Thomas, Rodentia- Cricetidae) nın kısa Biyolojisi,Zararı ve Savaş Metodları üzerine Araştırma.T.C Tarım Bakanlığı Zirai mücadele ve Zirai Karantina Genel Müdürlüğü Araştırma eserleri serisi. Teknik Bülten No:21. 58 . Kefelioğlu, H. 1997; Türkiye Meriones tristrami Thomas,1892 (Mammalia :Rodentia)'lerinin Taksonomik Durumu ve Karyolojik Özellikleri. Tr. Jour. of Zoology. 21: 57-62. Lee,M. R., and Elder, F.F. 1980; Yeast stimulations of bone marrow mitosis for cytogenetic investigations. Cytogenetics and Cell Geneticts. 26: 36-40 Thomas, O., 1919; Notes on gerbils refered to genus Meriones, with descriptions of new species and subspecies. Ann. Mag. Nat. Hist. (9) 3: 263- 273. Thomas, O., 1903; On two new Muridae From Smyrna. Ann. Mag. Nat. Hist. (7) 12: 188-290. Ulutürk, S., 2002; Diyarbakır il sınırları içerisinde tespit edilen bazı küçük memelilerin morfolojik ve karyolojik özellikleri. Doktora Tezi. Dicle Üniv. Fen Bilmleri Enstitüsü. Walker, E. P., 1964; Mammals of the World. Vol.II, Baltimore, 857pp. Yiğit, N., Kıvanç, E., and Çolak, E., 1997; Türkiye'deki Meriones İlliiger, 1811 (Mammalia: Rodentia) Türlerinin Teşhis Karakterleri ve Yayılışı. Tr. J.of Zoology. 21: 361-374. Yiğit, N., Çolak, E., and Sözen, M., 1996; Investigastion on Biology of Meriones crassus Sundevall 1842 (Mammalia:Rodentia) in Turkey. Tr. Jour. of Zoology, 20:211-215. Yiğit, N., Çolak, E., and Özkurt, Ş., 1995; Biology of Meriones tristrami Thomas, 1892 (Rodentia: Gerbillinae) in Turkey. Tr. Jour. of Zoology, 19: 337-341. Yiğit, N., Çolak, E., Sözen, M., and Özyurt, Ş., 1999; Meriones tristrami Thomas,1892 (Mammalia:Rodentia)'nin Diş Gelişimi, Diş Aşınımı ve Yaş Tayini. Tr. Jour. of Zoology, 23 (3): 965-971. Yiğit, N., Kıvanç, E., and Çolak, E., 1998; On the taxonomic status of Meriones tristrami Thomas, 1892 ( Rodentia: Gerbillinae) in Turkey. Zoology in the Midle East. 16:19-30. Yiğit, N., and Çolak, E., 1998; A new species of Meriones tristrami Thomas , 1892 (Rodentia: Gerbillinae) from Kilis (Southeastern Turkey): Meriones tistrami kilisensis subsp. n., Tr. Jour. of Zoology. 22: 99-103. Yiğit, N., and Çolak, E., 1999; A studyof taxonomy and karyology of Meriones percicus (Blandford, 1875) (Mammalia: Rodentia) in Turkey. Tr. Jr. of Zoology. 23: 269 - 274. 59 DİYARBAKIR SİNCAP'LARININ, Sciurus anomalus GMELİN 1778, (RODENTIA: MAMMALIA) MORFOLOJİK VE KARYOLOJİK ÖZELLİKLERİ* Servet ULUTÜRK1 Yüksel COŞKUN2 ÖZET: Bu çalışmada Diyarbakır yöresinde toplanan 13 (5 ♂, 8 ♀) Sciurus anomalus Gmelin, 1778, örneğinin morfolojik ve taksonomik özellikleri araştırılmıştır. Örneklere ait postlar ve iskeletler Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünde korunmaktadır. Örneklerin dış ölçüleri, baş iskeleti özellikleri ve ölçüleri ile diş yapıları gibi taksonomik öneme sahip morfolojik özellikleri ile karyolojik özellikleri incelenerek literatür bilgileri ile karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada diploid kromozom sayısı, 2n=40; temel kromozom kol sayısı NF=80 ve otozomal kol sayısı NFa=76 olarak tespit edilmiştir. Bu sonuçlarla, Diyarbakır populasyonunun Türkiye'deki diğer S. anomalus populasyonlarından morfolojik ve karyolojik bakımdan farklı olmadığı görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Sciurus anomalus, Karyoloji, Morfoloji, Diyarbakır ABSTRACT: In this study the morphological and karyological aspects of 13 (5♂ , 8♀ ) of S. anomalus Gmelin, 1778 collected from Diyarbakır province were examined. The skins and skulls of the specimens are deposited in Biology Department, Science Faculty, University of Dicle. The morphological and karyological peculiarities, which have the taxonomic importance like as the external and cranial measurements and the structure of the teeth, are examined and compared with the papers. The diploid chromosome number is 2n=40, fundamental chromosome number is NF=80 and the autosomal number of the arms is NFa=76. The results showed that the population of Diyarbakır is not distinct from the other populations in Turkey. Key words: Sciurus anomalus, Karyology, Morphology, Diyarbakır *Bu çalışma Dicle Üniversitesince DÜAP-2001-FF-432 no'lu Proje olarak desteklenen Servet ULUTÜRK'ün Doktora Tezinden üretilmiştir. 1 Batman Üniversitesi Fen–Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Batman, servet.uluturk@batman.edu.tr 2 Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 21280-Diyarbakır. 60 1. GİRİŞ Sciuridae Gray, 1821 türleri Avustralya ve Kuzey Afrika ile Arabistan'ın çok kurak alanları hariç tüm eski dünyada geniş bir dağılış gösterirler. Atallah (1976) Sciurus cinsinin Palearktik bölgede iki türü bulunduğunu; bunlardan Sciurus vulgaris' in Avrupa ve Kuzey Asya'da, Sciurus anomalus'un ise Güneybatı Asya' da dağılış gösterdiğini ve Doğu Akdeniz bölgesinde yalnızca Sciurus anomalus türünün bulunduğunu belirtmiştir. Ellerman ve Morrison-Scott (1951) Türkiye ve Kafkas'lardan S. anomalus anomalus, İran'ın Zagros Dağları ile Kuzey Irak'tan S. anomalus pallescens ve Doğu Akdeniz bölgesinden S. anomalus syriacus alttürlerini tanımlamışlardır. Danford ve Alston (1877) S. anomalus türüne Anadolu'da “Dirik” ve “Kalle” isimleri verildiğini ifade etmişlerdir. Osborn (1964) ise Türkiye'de bu türe sincap, teyin ve gaş gaş gibi farklı isimler verildiğini belirtmiştir. Pamukoğlu ve Albayrak (1996) Kastamonu yöresinden Sciurus anomalus kaydını vermişlerdir. Ellerman (1948) S. anomalus'un Sciurus vulgaris'ten molar 1 dişlerinin 4 adet olmasıyla, birinci Premolar (pm ) dişin bulunmamasıyla ayrıldığını ifade etmiş ve geçerli olan üç alttürü S. a. anomalus, S. a. pallescens ve S. a. syriacus'un tayin anahtarını vermiştir. Zima ve Kral (1984) yazınız. S. anomalus türünün diploid kromozom sayısının 2n = 40 olduğunu ifade etmişlerdir. Zapunova ve Zolnerovskaja (1969) Ermenistan'dan bir dişi örnek üzerine yaptıkları çalışmada diploid kromozom sayısının 2n = 40 ve bunlardan 7 çiftinin metasentrik, 13 çiftinin ise submetasentrik olduğunu belirtmişlerdir. Nadler ve Hoffman (1970) İran'dan bir erkek örneğin karyotipinde 18 çift metasentrik ve submetasentrik, 1 çift subtelosentrik kromozom bulunduğunu; X kromozomunun submetasentrik ve Y kromozomunun küçük submetasentrik olduğunu belirtmişlerdir. Özkurt ve ark. (1999) S. anomalus türünün Türkiye populasyonlarında diploid kromozom sayısını 2n = 40 olarak vermişlerdir. 2. MATERYAL-METOT 2000-2001 yılları arasında Diyarbakır- Çermik-Kalecik köyünden (Şekil 1) toplanan 13 Sciurus anomalus (5 ♂ , 8 ♀ ) örneğinin morfolojik ve karyolojik özellikleri çalışılmıştır. Örneklerin, dış vücut ölçüleri ve ağırlıkları alınıp, eşeyleri belirlendikten sonra, 0.1 mm duyarlı kumpas ile taksonomik önemi olan baş iskeleti karakterlerinin ölçüleri alınmıştır. Toplanan örneklerin Seabright (1971) tekniğine göre kemik iliğinden karyotipleri yapılmıştır. Karyotipleri hazırlanan örneklerin postları müze standartlarına uygun olarak tahnit edildikten sonra baş ve vücut iskeletleri % 15'lik potasyum hidroksit içerisinde kaynatılarak müze materyali haline 1) Bu çalışma Dicle Üniversitesince DÜAP-2001-FF-432 no'lu Proje olarak desteklenen Servet ULUTÜRK'ün Doktora Tezinden üretilmiştir. 61 getirilmiştir. İncelenen örneklere ait iskelet ve postlar Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Araştırma Laboratuvarında korunmaktadır. Şekil 1. Diyarbakır Sincap örneklerinin toplandığı lokalite. (x: Çermik-Kalecik köyü) 3. BULGULAR: Yöre halkı tarafından simora diye adlandırılan Diyarbakır Sciurus anomalus türlerinin bulundukları alanda yer alan ceviz ağaçlarının kovuklarında ve buraya yakın olan kayalıklar arasında yaşamaktadırlar. Yaz aylarında daha sık ağaçlarda Resim 1. Sciurus anomalus'un genel görünüşü (Foto. Y. Coşkun) 62 bulunan Sciurus anomalus türleri kışın besin deposu olarak kullandıkları kayalıklar arasında yaşadıkları gözlenmiştir. S. anomalus türlerinde vücudun ve arka bacakların dorsal kısmı koyu gri renktedir ve aralarda koyu kremsi kıllar bulunur (Resim 1). Başın ön kısmı ve gözlerin etrafı açık kahverengimsi kıllarla kaplıdır. Başın arka tarafı ve boyun kısmı koyu gri renkli kıllarla örtülüdür. İleriye doğru fırlamış olan kulaklar koyu gri renkli kıllarla örtülüyken kulakların apikal kısımlarında kırmızımsı kahverengi kıl kümesi bulunmaktadır. Keskin olmayan ağız ve burun bölgesinde burun ucu çıplak, ağzın her iki yanında ve yanakların üst kısmında bıyık şeklinde uzun siyah kıllar bulunmaktadır. Arka bacaklara göre daha kısa olan ön bacakların dorsal kısmı ve boynun her iki yanında halka şeklinde kırmızımsı kahverengi kıllar bulunmaktadır. Vücudun alt tarafı koyu gri renkli kıllarla kaplı olan anüs bölgesi haricinde tamamen koyu krem renkli kıllarla örtülüdür. Vücudun dorsal ve ventral tarafını ayıran ince şerit şeklinde kırmızımsı kahverengi kıllar bulunmaktadır. Yassılaşmış fırçamsı kuyruğa sahip olan Sciurus anomalus örneklerinde kuyruğun dorsal tarafı koyu kırmızımsı fırça şeklinde kıllarla örtülüyken kuyruğun alt tarafı koyu gri renkli kıllarla örtülü bulunmaktadır. Ayrıca örneklerimizde 5 çift meme bulunmaktadır. Ön ayaklarda başparmak kalıntı halinde, avuç içi çıplak ve 5 tane tüberkül bulunmaktadır. Şekil 2. S. anomalus'ta baş iskeleti A) dorsal; B) ventral; C) lateral ve D) mandibula'nın yapısı. Arka ayakta da 1. ve 5. parmaklar birbirine eşittir. Bunlar ortadaki 3 parmaktan daha kısadır ve ön ayaklarda olduğu gibi avuç içi çıplak ve 5 tüberkül ihtiva etmektedirler. Örneklere ait dış vücut ölçüleri Tablo 1'de verilmiştir. Kafatası oldukça kuvvetli ve geniştir. Düz olan beyin kapsülü posteriora doğru basıktır. Kısa olan rostrum geniş ve anteriorda yuvarlağımsıdır. İnterorbital alan geniş ve düzdür. Supraorbital çıkıntılar orbitleri örtecek şekildedir ve ince postorbital process'ler aşağıya doğru kıvrılmış ve geriye doğru eğimlidir. Nasallerin posterior kenarları premaksillar dikişler ile birleşmemektedir. Nasal kemiklerin frontal kemik ile birleştiği yerde dikişler düz olarak bulunur (Şekil 2A). Tympanic bullae gelişkindir. Zygomatik plaklar rostrumun kenarları ile kaynaşmıştır. Zygomatik yaylar sağlam fakat yanlara doğru açılmamıştır, genişliği 29.97 mm, kafatası uzunluğu 49.13 mm dir Baş iskeletine ait ölçümler Tablo 1 de verilmiştir. 63 Tablo 1. Diyarbakır Sciurus anomalus örneklerine ait dış vücut ve baş iskeleti ölçüleri. N: örnek sayısı, Min: Minimum, Max: Maximum, X: ortalama and sd: standart sapma. Baş + Beden uzunluğu (mm) Kuyruk uzunluğu (mm) Kulak uzunluğu (mm) Ardayak uzunluğu (mm) Ağırlık (gr) Occipitonasal uzunluk Condilonasal uzunluk Zygomatik genişlik Supraoccipital genişlik Max.kafatası yükseklik Interorbıtal genişlik Nasal uzunluk Rostrum genişliği Ön damak Uzunluğu Frontal+parietal uzunluk Incisive foramen Uzunluğu Üst kesici genişliği Üst molar Uzunluğu Üst alveol Uzunluğu Üst diastama Uzunluğu Mandibula Uzunluğu Alt Kesici Genişliği Alt molar uzunluğu Alt alveol uzunluğu Alt Diastema Uzunluğu Mandibula yüksekliği Coronoid Proses yüksekliği N X 10 10 10 10 5 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 387.4 166 27.1 53.9 313.4 49,3 48,1 30,0 13,5 21,7 16,3 16,1 9,4 6,5 35,3 3,8 2,6 9,4 10,2 11,4 27,6 2,8 9,7 10,7 8,1 6,0 17,8 Min- Max 356-417 161-173 24-29 48-58 296-337 47,6-50,1 45,7-49,4 29,3-30,7 13-13,9 21-22,6 15,5-17,1 15,7-16,7 8,9-10,1 6-6,9 34,2-36,3 3,4-4,2 2,5-2,9 8,8-9,8 9,5-10,8 11-12 26,8-28,4 2,6-2,9 8,9-10,35 10-11,1 7,7-8,6 5,3-6,4 17,3-18,8 Sd 17,5 2,9 1,8 4,0 16,9 0,8 1,0 0,57 0,3 0,5 0,5 0,3 0,3 0,3 0,8 0,2 0,1 0,4 0,4 0,3 0,6 0,1 0,4 0,3 0,291 0,317 0,478 İnfraorbital foramenler küçük oval bir kanal şeklindedir. Palatal foramina M3'ler hizasında bulunur. Damak nispeten geniş ve posteriora doğru kare şeklindedir. Styloid process belirgindir (Şekil 2B). 64 Alt ve üst kesici dişlerin ön yüzeyleri koyu kahverengi renktedir. Üst kesici dişler kafatası boyutlarına göre küçüktür. Her iki çenede de bir premolar ve üç molar diş bulunur. Diş formülleri 1.0.1.3/1.0.1.3 = 20 şeklindedir. Üst premolar ve molar dişlerin hepsi üç köklüdür (Şekil 3). Üst premolar dişin kökleri hemen hemen eşit 3 1 2 olarak gelişmişken M dişine göre daha büyük olan M ve M dişlerinde labial taraftaki kök diğerlerine oranla daha büyük ve uç kısmı çengel şeklinde kıvrılmıştır. Aynı 3 şekilde M dişinde de labial kök daha büyük ve uç kısmı kıvrıktır (Şekil 3). Alt çenede ise premolar diş iki köklü; molar dişler ise dört köklüdür (Şekil 3). Premolar dişin kökleri birbirine eşit uzunlukta olup molar dişlerin köklerinden daha uzundur. M1 dişi M2 ve M3 dişlerine oranla daha büyüktür ve her üç molar dişin lingual taraftaki anterior kökü diğerlerine oranla oldukça zayıf gelişmiştir (Şekil 3). Şekil 3. Sciurus anomalus' ta alt ve üst premolar ve molar dişlerin kök yapıları. Sciurus anomalus'ta diploid kromozom sayısı 2n =4 0, fundamental kromozom kol sayısı NF=80 ve otozomal kromozom kol sayısı NFa=76'dır. Yapılan karyotip sonucunda kromozomların 6 çifti metasentrik, 13 çifti submetasentrik olduğu görülmüştür. X kromozomu büyük submetasentrik, Y kromozomu ise küçük submetasentriktir (Şekil 4). Şekil 4. S. anomalus'ta karyotip ve metafaz plağı. 65 4. TARTIŞMA VE SONUÇ Ellerman (1948) Sciurus anomalus'un Sciurus vulgaris'ten molar dişlerinin 4 adet olması ve birinci premolar dişin bulunmamasıyla ayrıldığını ifade etmiştir. Diyarbakır yöresi Sciurus örneklerinde birinci premolar dişin bulunmaması ve molar diş sayısının 4 adet olması bakımından benzerdir. Görner ve Haeckethal (1988) S. anomalus türünün Transkafkaslar, Anadolu, Suriye ve İran'da dağılış gösterdiğini ve bu türde 5 çift meme ucu bulunduğunu ayrıca kulakta fırçamsı kılların bulunmadığını belirtmiştir. Örneklerimizde 5 çift meme bulunması araştırıcının bulguları ile benzerlik gösterirken, kulakların uçlarında, seyrekte olsa kahverengimsi kırmızı kılların bulunması farklılık göstermektedir. Diyarbakır S. anomalus örneklerinde kafatasının geniş olması; beyin kapsülünün düz ve posteriora doğru basık olması; kısa olan rostrum'un geniş ve anteriorda yuvarlak görülmesi ve interorbital alanın geniş ve düz olması gibi özellikler Harrison ve Bates (1991)' ün kafatası ile ilgili vermiş olduğu özelliklerle uyum göstermektedir. Ayrıca zygomatik yayların ve orbital çıkıntıların yapısı araştırmacıların belirtmiş olduğu özellikler ile benzerdir. Diyarbakır örneklerinin dış vücut ve kafatası ölçüleri Özkurt ve ark. (1999)'nın Türkiye S. anomalus türlerinin morfolojik ve karyolojik özellikleri ile ilgili yaptıkları çalışmada vermiş oldukları değerler ile mandibula, üst diastema, occipitonasal, ardayak ve kulak uzunluğu dışında benzerlik gösterirken; Harrison ve Bates (1991)'in Orta Doğu ülkeleri örnekleri üzerine vermiş olduğu ölçümler ile daha yakın benzerlik göstermektedir. Zima ve Kral (1984) S. anomalus türünün diploid kromozom sayısının 2n=40 olduğunu ifade etmişlerdir. Özkurt ve ark. (1999)S. anomalus'un diploid kromozom sayısını 2n=40 olarak belirtmiş ve kromozomların 6 çiftinin metasentrik, 6 çiftinin sub-metasentrik, 7 çiftinin sub-telosentrik olduğunu, X kromozomunun büyük sub-metasentrik ve Y kromozomunun ise küçük sub-metasentrik olduğunu belirtmiştir. Diyarbakır örneklerinde diploid kromozom sayısı ve cinsiyet kromozomlarının yapısı araştırmacıların bulguları ile aynıdır. Alkan (1965)'ın Türkiye'nin ağaç ve tarla sincapları üzerine yapmış olduğu çalışmada S.vulgaris türünün memleketimizin hemen her yerinde dağılış gösterdiğini belirtmiştir. Bu türün ülkemizin sadece Avrupa yakasında bulunması Anadolu' da S.vulgaris türünün dağılış gösterdiği görüşü doğru değildir. Morfolojik ve karyolojik özellikler bölgemizde S. anomalus türünün dağılış gösterdiğini; alttürlerin belirlenmesi için ayrıntılı çalışmaların sürdürülmesi gerektiğini göstermektedir. 66 KAYNAKLAR Alkan, B. 1965; Türkiye'nin ağaç ve tarla sincapları (Mammalia-Sciuridae) üzerinde bazı incelemeler. Bitki koruma Bülteni C.5 (4): 151-162. Atallah, S. I. 1976; Mammals of the Eastern Mediterranean Region; their ecology, Systematics and Zoogeographical Relationships. Saugetierkund Mitt., 26: 1-50. Danford, Ch. ve Alston, E. 1877; On the Mammals of Asia Minor. Proc. Zool. Soc., 50-64. Ellerman, J. R ve Morrison-Scott, T.C.S. 1951; Checklist of Palearctic and Indian mammals, 1758 to 1946. – British Museum (Natural History), London. pp: 810 Ellerman, J.R. 1948; Key to the Rodents of South West Asia in the British Museum Collection. Proc. Zool. Soc. Lon., 118: 765-817. Görner, M. ve Haeckethal, H. 1988; Saugetiere Europas. Ferdinand Enke Verlag, Stuttgart Harrison, D.L. ve Bates, P.J.J. 1991; The Mammals of Arabia. Second edition. – Harrison Zoology Museum Publications, Kent. 1-353. Nadler, C.F. ve Hoffman, R.S. 1970; Chromosomes of some Asian and South African squirrels (Rodentia, Sciuridae). Experienta, 26: 1383-1386. Osborn., D.J., 1964; Rodents of the Subfamilies Murinae, Gerbillinae and Cricetidae from Turkey. The Journal of Egyptian Public Health Association, 60: 401-421. Özkurt, Ş., Sözen, M., Yiğit, N., Çolak, E., ve Verimli, R. 1999; On the karyology and morphology of Sciurus anomalus (Mammalia:Rodentia) in Turkey. Zoology in the Middle East 18, 9-15. Max Kasparek Verlag, Heidelberg. Pamukoğlu, N. ve Albayrak İ. 1996; Kastamonu Memelileri. Commun. Fac. Sci. Univ. Ank. Series C, 5:14, pp. 1-22 Seabright, M., 1971; A Rapid Banding technique for human chromosomes. Lancet, Vol: 2. 971-972 Zapunova, J. A. ve Zolnerovskaja, J. I. 1969; The chromosome complements of some species Sciuridae. In Mat. II Vsesoj. sov. po. mlekopit. (ed. Voroncov N.N.), pp. 57-59. Zima, J. ve Kral, B. 1984; Karyotypes European mammals I. Acta Sc. Nat. Brno 18 (7) : 1-51. 67 DİYARBAKIR CİVARI TARLA FARESİ (Microtus guentheri DANFORD &ALSTON 1880) (RODENTIA: MAMMALIA) TÜRÜNÜN MORFOLOJİK VE KARYOLOJİK ÖZELLİKLERİ* Yüksel COŞKUN1 Servet ULUTÜRK 2 Alaettin KAYA1 ÖZET Bu çalışmada Diyarbakır yöresinden toplanan 11 Microtus guentheri (5♂ , 6♀ ) örneğinin morfolojik ve karyolojik özellikleri çalışılmıştır. Morfolojik karakterler ve bunlara ait ölçümler ile karyolojik özellikleri literatür bilgileri ile karşılaştırılmıştır. Yapılan karyolojik çalışmalarda diploid kromozom sayısı 2n=54, fundamental kromozom sayısı NF=56 ve otozomal kol sayısı NFa=52 olarak tespit edilmiştir. Örneklere ait post ve iskeletler Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünde korunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Rodentia, Microtus guentheri, karyoloji, morfoloji, Diyarbakır ABSTRACT This research was carried out on 11 Microtus guentheri; specimen. Morphological and karyological characters of the specimen were compared with the previously published accounts. By the karyological studies Microtus guentheri has a 2n=54, NF=56 and NFa=52 karyotype values were recorded. Specimen have been deposited at the laboratory of Zoology, Faculty of Science, University of Dicle. Key words: Rodentia, Microtus guentheri, karyology, morfology, Diyarbakır GİRİŞ Dünyada yaşadığı bilinen yaklaşık 4620 memeli türünün 1/3'nü oluşturan Rodentia (kemirgen) ordosunda, kutuplardan ekvatora, deniz seviyesinden dağların karlı zirvelerine kadar değişik ortam şartlarına uyum sağlamış türler vardır. Bu özellikleri nedeniyle yeryüzünde kozmopolit dağılış gösterirler. *Bu çalışma Yüksel COŞKUN ve Servet ULUTÜRK'ün Doktora Tezlerinden üretilmiştir. 1 Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 21280 Diyarbakır. yukselc@dicle.edu.tr 2 Batman Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Batman. 68 Kemirgenler, beslenme alışkanlıklarından dolayı yaşadıkları alanlardaki tarım ürünlerine ve ağaç fidanlıklarına büyük ölçüde zarar verirler. Örneğin, Microtus arvalis (tarla faresi) 1964 yılında Samsun-Terme ağaçlandırma sahasında % 100'e varan zarara yol açmıştır (Sekendiz 1974). Microtus guentheri 1936 yılında Diyarbakır' da 6669 hektar alanda aşırı çoğalmaları sonucu tarım ürünlerine büyük ölçüde zarar vermişlerdir (Bodenheimer 1949). Başbakanlık İstatistik Genel Müdürlüğünün 1952 yılı raporunda ambar ve depolardaki hububatın % 5'nin fare ve sıçanlar tarafından tüketildiği saptanmıştır (Türkmenoğlu 1954). Dünya tahıl üretiminin % 20'sinin kemirgenlerce tüketildiği belirlenmiştir. Diğer taraftan sulama kanallarını delmek, elektrik ve telefon hatlarını koparmak, deri ve kağıt ürünlerini kemirmek, evcil hayvanların yumurta ve yavrularını yemek suretiyle de zarara neden olurlar. Özellikle insanlara veba, tifo, kuduz gibi hastalık mikroplarını taşıdıklarından dolayı tehlikelidirler (Serez 1983). Kemirgenlerin bazı türlerinin kürklerinden faydalanılmakta; ayrıca tıp, veterinerlik, eczacılık ve biyoteknoloji alanında deney hayvanı olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadırlar. İlk defa Danford ve Alston (1880) tarafından Türkiye-Kahramanmaraş'tan tanımlanan Microtus guentheri türü Palearktik bölgede geniş bir yayılış göstermektedir. Ellerman (1941) Anadolu'da M. arvalis, M. roberti, M. nivalis ve M. guentheri türlerinin bulunduğunu ve M. guentheri'ye ait üç alttürün (M. g. guentheri, M. g. shevketi ve M. g. lydius) dağılış gösterdiğini belirtmiştir. Bodenheimer (1949) M. guentheri'nin Güneydoğu Anadolu'nun tarım alanlarında yapmış oldukları zararlarını, ekolojik özelliklerini, biyolojilerini ve populasyon dinamiğini araştırmıştır. Corbet (1966) M. guentheri'nin Anadolu'da dağılış gösterdiğini, kafatasının düz ve M3 (üst 3.azı dişi) dişi ile iç kulak kemiği (tympanic bullae) arasındaki mesafenin, M3 (alt 3. molar) dişi uzunluğundan daha kısa olduğunu vurgulamıştır. Çağlar (1967) Türkiye'de Microtus cinsine ait 6 türün yaşadığını; M. guentheri'de kuyruğun vücut uzunluğunun 1/4'ünden (% 23) daha kısa olması ve kafatasının dorsal profilinin kubbeli olmasıyla diğerlerinden ayrıldığını ve bu türün M. g. guentheri, M. g. lydius ile M. g. hartingi alttürlerinin tespit edildiğini ifade etmiştir. Kock ve ark. (1972) Elazığ bölgesindeki Microtus gruplarının (socialis, irani) ayırımında sistematik güçlükler bulunduğunu M. guentheri kafatasının dorsal profilinin konveks ve rostral bölgedeki eğimin fazla olmasıyla diğer gruplardan ayrıldığını belirtmişlerdir. Kıvanç ve Şimşek (1973) M. guentheri ve M. socialis türlerinin baculum özelliklerine göre Van örneklerinin M. socialis, Kahramanmaraş örneklerinin ise M. guentheri olduklarını belirtmişlerdir. M. guentheri'nin Anadolu'da yaşayan diğer Microtus türlerinden (M. nivalis, M. arvalis, M. gud, M. roberti ve M. socialis) kuyruk boyunun vücut uzunluğunun ¼'ü kadar olmasıyla ayırt edilmektedir (Ellerman ve Morrison-Scott 1951; Çağlar 1967; Corbet ve Ovenden 1980). 69 Kefelioğlu (1995) Microtus cinsinin Türkiye'de yayılış gösteren altı türünün (M. arvalis, M. epiroticus, M. socialis, M. nivalis, M. roberti ve M. guentheri) bulunduğunu belirtmiştir. Türkiye'de yapılan karyolojik çalışmalarda M. guentheri'de diploid kromozom sayısını 2n=54 olarak belirtmişlerdir (Kefelioğlu 1995; Çolak ve ark. 1997). Yukarıdaki çalışmalardan, Diyarbakır yöresi kemirgen faunasının belirlenmediği, dolayısıyla türlerin dağılış alanlarının tespit edilemediği anlaşılmaktadır. Bu araştırmada Diyarbakır il sınırları içinde yaşayan ve tarıma zararlı olan kemirgen türlerinden tarla faresi Microtus guentheri'nin özelliklerinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. MATERYAL VE METOT Diyarbakır yöresinden, Şekil 1'de gösterilen lokalitelerden çinko canlı yakalama kapanları (Şekil 2B) ile toplanan 11 Microtus guentheri örneğinin (5♂, 6 ♀) morfolojik ve karyolojik özellikleri üzerinde çalışılmıştır. Toplanan her örneğin dış vücut uzunlukları mm göstergeli cetvel ile şekil 2A'da gösterildiği şekilde ölçülmüştür. Şekil 1- Örneklerin toplandığı yerler (*). 1. Kulp-Bağcılar köyü 1♀ ♀ , 2. Dicle-Çavlı köyü 1♂, 3. Çermik-Aynalı köyü 1 ♀ , 1♂; 4. Dicle Üniversitesi Kampüs arazisi 3 ♂, 4 ♀. 70 Laboratuvara canlı olarak getirilen hayvanların kemik iliğinden Seabright (1971)'ın yöntemine göre hazırlanan kromozom preparatlarından alınan metafaz plakları fotograflarından, diploid kromozom sayısı (2n), fundamental sayı (NF) ve otozomal kol sayısını (NFa) özelliklerini gösteren karyotipleri yapılmıştır. Dış vücut ve kafatası ölçümleri 0.1 mm duyarlı kumpas ile alınmıştır. Örneklere ait post ve iskeletler Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü'nde korunmaktadır Şekil 2- A. Kemirgen örneklerinde dış vücut ölçülerinin alındığı yerler. 1- Vücut uzunluğu (VU) 2-Kulak uzunluğu (KU): 3- Ardayak uzunluğu (AU): 4-Kuyruk uzunluğu (KYU): B- Çinko kapan. a-ön kapak, b-ön kapak kolu, c-ön kapağın dayanak mandalı, d-hareketli teneke levha, e-teneke levhayı hareket ettiren kol, f-teneke levha üzerinde ön kapağın açık kalmasını sağlayan tutucu, g-delikli arka kapak, h-eğik durumdaki teneke şeritler. BULGULAR a- Morfolojik özellikler Diyarbakır yöresi Microtus guentheri örneklerinde vücudun sırt tarafı grikahverengi, karın tarafı gri-beyaz renkli olup, sırt ve karın renklerini ayıran belirgin bir yanal çizgi yoktur. Başları, vücuda nazaran büyük, kulak kepçeleri küçük ve tüyler içerisindedir. Ön ve arka ayakların üzeri kül rengi tüylerle kaplıdır. Ayak tabanları çıplaktır. Kuyruğun üst kısmı sarımsı kahverengi, alt kısımları ise kül renkli tüylerle örtülüdür. Kuyruk uzunluğu baş beden uzunluğunun 1/4'ünden daha kısadır (%23.75). Ön ayakta 4, arka ayakta 5 parmak bulunur (Resim 1). İncelenen örneklerin ardayak tabanında 5 adet nasır bulunmaktadır. Nasırların yer aldığı bölge tamamen çıplak, diğer kısımlar ise beyaz renkli tüylerle kaplıdır (Şekil 3E). Resim 1- Tarla Faresi, Microtus guentheri'nin dış görünüşü. 71 b-Anatomik özellikler Kafatasının dorsal profili kubbelidir. Kafatasının en yüksek noktasından tabana paralel çizildiğinde, tepe noktası ile burun bölgesini birleştiren doğru arasında kalan açı 20o'dir. Beyin kapsülünün yüksekliği 9.9- 10.5 mm'dir. Rostrum, beyin kapsülü genişliğine oranla oldukça dardır ayrıca rostral bölgedeki eğim belirgin bir şekilde görülmektedir (Şekil 3A). Nasal kemik uzunluğu (6.8–7.4–7.8) frontal kemik uzunluğundan (8.7-9.6-10.3) daha kısadır. Temporal kemik dikdörtgen şeklinde olup genişliği yüksekliğinin iki katından fazladır. Tympanik bullae kafatası boyutlarına 3 göre büyüktür ve Tympanik bullae ile M dişi arasındaki mesafe (ortalama 1.84 mm) 3 M dişi uzunluğundan (ortalama 2.2 mm) daha kısadır. Styloid process geriye doğru diken şeklinde bir çıkıntı oluşturmaz (Şekil 3B). Palatal (damak) kemiğin üzerinde pyterigoid çukura kadar uzanan, oluk şeklinde iki çöküntü bulunmaktadır. İncisive foramen'in posterior uçları M1 dişi alveolleri seviyesine kadar uzanmamaktadır (Şekil 3B). Zygomatik yaylar yanlara doğru kavis yaparak genişlemiştir. Tympanik bullae şişkindir (3C ve D). Paroccipital, tympanic bullae'den ayrı olarak anteriore doğru uzanmaktadır (Şekil 3D) . Mastoid kemiğin, tympanic bullae ile olan kenarı düz bir hat şeklindedir (Şekil 3D). Baculum'un proksimali küçük bir sap şeklindedir. Sap distale doğru incelerek distalde yanlara doğru çok az genişlemektedir (Şekil 3F). Distal kısım oval ya da pentagonal bir şekil göstermektedir. Distaldeki genişliğin ortasında ventralde bir çukurluk bulunmaktadır (Şekil 3F). Baculumun ortalama uzunluğu 2,44 (2.14-2.57) mm, distal genişliği 1.34 (1.21-1.46) mm'dir. Şekil 3- Microtus guentheri'nin baş iskeleti yapısı. A- Dorsal'den, B- Ventral'den, C-Lateralden ve Mandibula'nın labial'den görünüşü, D- paroccipital kemiğin ve mastoid kemiğin yapısı. E- ardayak tabanı, Fbaculum yapısı ve ölçülerinin alınışı. (al: alveolar proces, ap: angular proces, cd: condyloid proces, d: diastema, eam: dış kulak açıklığı, f: frontal, if: incisive foramen, in: incisive, inp: interparietal, iof: infraorbital foramen, j: jugal, m: maksilla, mo: molar, mt: mastoid, n: nasal, n: nasır oc: occipital, occ: occipital condyl, p: parietal, pl: palatal, pm: premaksilla, poc: paroccipital, pt: pterygoid, sq: squamosal, tb: tympanie bullae, zy: zygomatik yay). 72 Tablo 1- Diyarbakır yöresi Microtus guentheri'de dış vücut, baş iskeleti ve bakulum ölçüleri (mm). n: örnek sayısı, Min-Mak. eksterm değerler, X: ortalama, Sd: standart sapma. Özellikler N Baş+beden 8 uzunluğu Kuyruk 8 uzunluğu Vücut/kuyruk 7 oranı Kulak uzunluğu 8 Arkayak uzunluğu 8 Ağırlık (gr) 8 Condylobasal uzunluk Occipitonasal uzunluk Nasal genişlik Nasal uzunluk Interorbital genişlik Maksilla uzunluğu Zygomatik yay genişliği Zygomatik yay uzunluğu Foramen Mag. uzunluk Occipital genişlik Bullaeler arası genişlik Foramen mag. yüksekliği Min- Max X Sd 114.0–129.0 122.5 5.0 23.0–33.0 27.5 3.3 3.54-4.95 4.22 0.6 9.0–13.0 11.6 1.5 Özellikler Üst molar dizi uzunluğu Üst kesici diş uzunluğu Üst alveol uzunluğu Üst diastema uzunluğu 18.1 1.5 Beyin kapsül yüksekliği Beyin kapsülü 29.0 – 43.0 37.6 4.7 genişliği 16.0–20.0 N Min- Max X Sd 10 5.6 - 6.5 6.0 0.3 8 2.6 - 3.1 2.9 0.2 10 6.4 - 7.3 6.8 0.3 10 7.5 - 9.3 8.2 0.6 5 9.9 - 10.5 10.3 0.3 5 13.4 - 14.3 13.8 0.4 5 25.3 - 28.5 27.2 1.4 Parietal uzunluk 5 6.5 - 7.6 7.1 0.5 5 25.7 - 27.9 27.0 0.9 Frontal uzunluk 9 8.7 - 10.3 9.6 0.5 11 9 5.9 - 6.9 5.2 - 6.0 6.5 5.7 0.4 0.3 11 3.1 - 4.1 3.7 0.3 11 14.7 - 16.9 11 3.7 - 5.0 4.3 0.5 10 4.3 - 5.6 10 0.3 10 6.7 - 8.0 7.5 0.4 11 5.6 - 6.4 5.9 0.2 6 2.14-2.57 2.44 0.18 6 1.21-1.46 1.34 0.10 10 10 10 10 10 9 5 5 5 5 3.0 - 3.7 6.8 - 7.8 3.3 7.4 0.2 0.3 Alt alveol uzunluk Alt molar uzunluğu Alt diastema 0.3 uzunluğu Mandibular 8.2 0.5 7.5 - 9.0 uzunluk Mandibula 14.3 - 16.2 15.3 0.7 yüksekliği Rostrum 9.1 - 10.7 10.0 0.5 genişliği Coronoid 4.4 0.3 4.0 - 4.6 yüksekliği 5.6 0.6 Alveolar 4.8 - 6.0 yükseklik Baculum boyu 11.9 - 12.6 12.3 0.3 3.1 - 4.0 4.1 - 4.7 3.7 4.5 Baculum 0.3 genişliği 15.8 0.6 c- Diş Yapıları: Üst kesici dişlerin ön yüzeyleri sarı, yanlar ve iç yüzeyleri beyaz renklidir. M1 dişinin labialinde 2 girinti ve 3 çıkıntı, lingualinde ise 3 girinti ve 3 çıkıntı 73 2 bulunmaktadır. Anteriordeki girinti oldukça sığdır (Şekil 4A). M dişinin labialinde 3 girinti ve 3 çıkıntı bulunur. Posteriordeki girinti derin değildir. Bu dişin lingualinde 2 3 girinti ve 3 çıkıntı vardır (Şekil 4A). M dişinin labialinde 3 girinti ve 4 çıkıntı bulunmaktadır (Şekil 4A). Üst molar diş dizi uzunluğu 5.6- 6.0-6.5 mm, diastema uzunluğu 7.5- 8.2-9.3 mm'dir. Alt kesici dişlerin ön yüzeyleri sarımsı-beyaz, yanlar ve iç tarafları beyaz renklidir. M1 dişinin lingualinde 5 girinti ve çıkıntı vardır. Labialde ise 5 çıkıntı, 4 girinti bulunmaktadır (Şekil 4B). M2 dişinin lingual ve labial'inde 3 çıkıntı ve 2 girinti vardır (Şekil 4B). M3 dişlerin her iki tarafında da 3 çıkıntı ve 3 girinti bulunmaktadır (Şekil 4B). Üst ve alt molar dişleri de köksüzdür. Alt molar diş dizi uzunluğu 5.2-5.76.5 mm, diastema uzunluğu 3.1-3.7-4.1 mm'dir. Şekil 4- Microtus guentheri''nin üst (A) ve alt (B) azı dişlerinin çiğneme yüzeylerinin yapısı. la: labial taraf, li: lingual taraf, g: girinti, ç: çıkıntı, ant.: Anterior, post.: posterior. Tablo 2- Microtus guentheri''nin üst ve alt molar diş uzunlukları (mm). Sx: standart hata 74 d- Karyolojik özellikler Karyolojik özelliklerinde diploid kromozom sayısı 2n = 54, temel kromozom kol sayısı NF = 56, otozomların kol sayısı NFa = 52 olarak tespit edilmiştir. Otozom çiftleri farklı büyüklükte ve akrosentrik, X kromozomu büyük submetasentrik, Y kromozomu ise en küçük akrosentrik kromozom olarak tespit edilmiştir (Şekil 5). Şekil 5. Microtus guentheri'de karyotip ve metafaz plağı (Müze no:260, ♂) TARTIŞMA VE SONUÇ Ellerman (1941) Microtus guentheri'nin Anadolu'da dağılış gösterdiğini, ardayak tabanında 6 tüberkül bulunduğunu ancak bu tüberküllerin 5 adet de olabileceğini belirtmiştir. Örneklerimizde ardayak tabanında 5 adet tüberkül bulunmaktadır. Kock ve ark.(1972) Elazığ bölgesindeki Microtus gruplarının (socialis, irani) ayrımında sistematik güçlükler bulunduğunu, M. guentheri kafatasının dorsal profilinin konveks ve rostral bölgedeki eğimin fazla olması ve mastoid kemiklerinin yapısıyla diğer gruplardan ayrıldığını belirtmiştir. Bu özellikler Diyarbakır örneklerinde de benzerdir. Çağlar (1967) Türkiye'de Microtus cinsine ait altı türün yaşadığını, M. guentheri'de kuyruk uzunluğunun vücut uzunluğunun ¼'ünden (%23) daha kısa olduğunu ve kafatasının dorsal profilinin hafif kubbeli olduğunu; Hatay'dan elde edilen materyale göre baş + bedenin 117 – 132 mm, kuyruğun 27 – 30 mm, kulağın 10 – 13 mm, condylobasal uzunluğun 27.4 – 28.1 mm ve ağırlıklarının 44.5 – 57 gr arasında değiştiğini; Corbet ve Ovenden (1980) kuyruk boyunun baş + beden boyunun yaklaşık ¼'ü kadar olduğunu, baş + bedenin 86 – 131 mm, kuyruğun 20 – 34 75 mm, ardayağın 16 – 21 mm; Görner ve Haeckethal (1988) M. guentheri'de baş + beden uzunluğunun 97 – 127 mm, kuyruğun 20 – 36 mm, ardayağın 18 – 21 mm, kulağın 11 – 16 mm, condylobasal uzunluğun 26.7 – 29.6 mm, zygomatik genişliğin 15.1 – 17.8 mm ve ağırlıklarının ise 33 – 75 gr arasında değiştiğini belirtmişlerdir. Diyarbakır örneklerinde kuyruk boyunun baş + beden uzunluğunun % 23'ü olması, baş + beden uzunluğunun 114 – 129 mm; kuyruk uzunluğunun 23 – 33 mm; kulağın 9 – 13 mm; ardayağın 16 – 20 mm; zygomatik genişliğin 14.3 – 16.2 mm ve condylobasal uzunluğun 25.3 – 28.5 mm olması yukarıdaki araştırmacıların bulguları ile benzerlik gösterirken; ağırlık ölçülerinin daha düşük (29-43 gr) olmasıyla farklılık göstermektedir. Ayrıca Ondrias (1965) bu türün Anadolu'da dağılış gösterdiğini, ağırlıklarının ergin erkeklerde 51.3 gr, dişilerde 51.6 gr olduğunu, erkek ve dişilerin ağırlıkları arasında istatistiksel bakımdan önemli bir fark olmadığını belirtmiştir, örneklerimizde dişi ve erkek bireylerin ağırlıkları arasında fark bulunmaması bu özelliği desteklerken, ağırlık ölçüleri daha düşük bulunarak farklılık göstermektedir. Steiner ve Vauk (1966)'nın Konya–Beyşehir'den M. guentheri için verdikleri üst molar dişleri dizi ve üst diastema ölçüler ile Diyarbakır örnekleri farklılık göstermekte olup daha kısadır. Çolak ve ark. (1997) Kahramanmaraş, Kilis, Nizip (Gaziantep) ve Reyhanlı (Hatay) örneklerinde diploid kromozom sayısının 2n=54 olduğunu; Kefelioğlu (1995) M. arvalis'in 2n=46, NF=72 ve NFa=68; M. epiroticus'un 2n=54, NF=56 ve NFa=54; M. socialis'te 2n=62, NF=62 ve NFa=60; M. nivalis'te 2n=54, NF=55 ve NFa=52; M. roberti'nin 2n=54, NF=57 ve NFa=54 karyolojik değerlerine sahip olduğunu; Ayrıca NF=55 karyotipli M. nivalis'in NF=54/55 değerlerine sahip M. guentheri'den X kromozomunun varyasyon göstermeyip daima sub-metasentrik oluşu ile ayrıldığını belirtmiştir. Yapılan karyolojik çalışmalarda örneklerimizde 2n=54, NFa=52 ve NF=56 karyolojik değerlerinin bulunması ve X kromozomunun büyük sub-metasentrik olması araştırmacıların bulguları ile benzerlikler göstermektedir. 76 KAYNAKLAR Bodenheimer F. S. 1949. Problems of Vole populations in the Middle East. Report on the population dynamics of the Levant Vole. The Research Council of Israel. Jerusalem Corbet G. B. and Ovenden D. 1980. Saugetiere Europas. Alle wildlebenden. Pareys Buch der Saugetiere. 240 pp. Hamburg. Corbet G.B. 1966. The terrestrial Mammals of Western Europe. A systematic Review of the Mammals of Western Europe. British Museum (Nat. Hist.) 298 pp. Çağlar M. 1967. Türkiye' nin gömülgen fareleri (Microtin).Tr Biol. Derg. 17 (4): 103117. Çolak E. Yiğit N. Sözen M. and Özkurt Ş. 1997. Distribution and taxonomic status of the genus Microtus (Mammalia: Rodentia) in Southeastern Turkey. Israel J. Zool., 43:391-396. Danford Ch. and Alston E. 1880. On the Mammals of Asia Minor I.. Proc. Zool. Soc. Lon. 50-64. Ellerman J. R. and Morrison-Scott T. C. S. 1951. Check list of Palearctic and Indian Mammals, 1758-1946. Brit. Mus. Nat. Hist. Lon., pp: 810, London. Ellerman J. R. 1941. The families and Genera of living Rodents Vol.II. Family Muridae. British Museum Nat. Hist. 690pp. London. Görner M. and Haeckethal H. 1988. Saugetiere Europas. Ferdinand Enke Verlag, Stuttgart. Kefelioğlu H. 1995. Türkiye Microtus (Mammalia: Rodentia) Cinsinin Taksonomisi ve Yayılışı. Tr. J. Zool. 19: 35-63. Kıvanç E. ve Şimşek N. 1973. Van ve Akdeniz Tarla Farelerinin, Microtus Socialis (Pallas) ve Microtus guentheri (Danford ve Alston) Türlerinin ayırt edilmesinde Phallus ve Baculum' un Önemleri. IV. Bilim Kongresi, Ankara. Kock D. Malec F. und Storch G. 1972. Rezente und subfosile Kleinsauger aus dem Vilayet Elazığ, Ostanatolien. Z. Saugetierkd. 37 (4): 204-229. Ondrias J. C. 1965. Contrubution to the Knowladge of Microtus guentheri hartingi from Thebes, Greece. Mammalia, 29(4): 489-506. Seabright M. 1971. A Rapid Banding technique for human chromosomes. Lancet, Vol: 2. 971-972 Sekendiz O. A. 1974. Türkiye Hayvansal Kavak zararlıları Üzerine Araştırmalar. K.T.Ü. Orman Fak. Yay. No.3, İst., Serez M. 1983. Fareler ve İnsanlar. TÜBİTAK-Bilim ve Teknik. Cilt 15 sayı 185. Ankara Steiner H. and Vauk G. 1965. Saugetiere aus dem Beyşehir-Gebiet (Vil. Konya, Kleinasien). Zool. Anz., 176 (2):97-102. Tchernov E. 1968. Succussion of Rodent Faunas during the Upper Pleistocene of Israel. Mammalia depicta, 152 pp, Verlag Paul-Parey, Hamburg und Berlin,. Türkmenoğlu H. 1954. Ev ve Ambarlarda zarar yapan fare ve sıçanlar. Bitki Koruma Bülteni 4(2): 40-48. 77 DİYARBAKIRDA GÜVERCİN KÜLTÜRÜ Vedat Gündoğan Yabani Güvercinler Yabani güvercinlere Diyarbakır'da “boran” denir. “Koğa” denilen gübrelerinden ve çok lezzetli olan etlerinden yararlanılır. 1680 yılında Diyarbakır'a gelerek incelemelerde bulunan Tavernier 1682 yılında yayımladığı kitabında boranlarla ilgili şunları yazar: “Diyarbakır toprağı çok verimli olup ekmeği ve şarabı nefistir. Burada yenilen et, başka yerde bulunmaz. Bilhassa burada yenilen güvercin, büyüklük ve tat bakımından Avrupa'dakileri geride bırakır.” Boranların tünemeleri için kerpiçten yapılan güvercinliklere de “boranhane” denir. Dicle vadisi üzerindeki köylerde yapılan boranhaneler genellikle merkeze bağlı olan, Kadıköy, Sımaki, Şarabi, Tilalo, Tılgaz, Hacıis, Sirimi, Çarıklı, Patrik, Akımı, Daraklı, Havar, Kabi, Ayngevr, Karabaş, Derimte, Kıtırbil köylerinde bulunur. Boranhaneler genellikle tek gözlü, iki üç ve dört gözlü yapılır. En çok yapılan da üç gözlü olanlarıdır. Her bölümde güvercinlerin rahat girip çıkabilecekleri büyüklükte ufak pencereler vardır. İç bölümlerine “lüle” denir. Boranhaneler ihtiva ettikleri bölmelerin adedine göre bir lüleli, iki lüleli, üç lüleli boranhane adını alırlar. Lüleler belirli aralıklarla üst üste yapılır. Her lülenin içerisinde güvercinlerin tünemesi için basamaklar vardır. Bu basamaklar lülelerin adedi ile orantılıdır. Yani üç bölümlü bir boranhanede üç lüle ve üç basamak bulunur. Boranhanelerin bütün iç duvarlarına kazıklar çakılır ve bu kazıklara söğüt dalından yapılmış kulplu sepetler asılır. Üç bölümlü bir boranhanede yaklaşık olarak 1500 sepet bulunur. Lülelerin sayısı arttıkça sepet sayısı da artar. Güvercinler yumurtalarını bu sepetlere korlar ve orada yavrularlar. Bir çift güvercine bir sepet isabet eder. Sepetler kafi gelmez ise güvercinler yumurtalarını yere bırakırlar. Bir güvercin senede azami olarak üç defa yumurtlar ve her defasında iki yumurta bırakır. Dişi güvercin öğleye kadar, erkek güvercin de öğleden sonra yumurtalar üzerinde otururlar. Kuluçkadaki yumurtadan daima bir erkek ve bir dişi çıkar. Üç bölümlü bir boranhaneden senede 8-10 ton gübre alınır gübreler senede bir defa, o da nisan ayında toplanır. Gübreler boranhanede iken satılır. Diyarbakır'ın ün salmış karpuzlarının yetiştirilmesinde kullanılır. Güvercinlere kış mevsiminin dışında yem verilmez. Diğer mevsimlerde kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılar. Kışın bunlara yem verilmediği takdirde boranhaneyi terk ederler. Yem olarak pirinç zinanı denilen darijan otunun ufak ve parlak olan tohumu ak ve kızıl darı ile karıştırılarak verilir. Boranlarda bazen 1) Taverinier Les vitagesen Turguie, Paris 1682 sf 245, Nakleden: Şevket Beysanoğlu, Ziya Gökalp Dergisi, sayı.27,s.35 78 kuşpalazı hastalığı zuhur eder. Bu hastalıktan dolayı da boranlar telef olurlar. Güvercinlerin en büyük düşmanları atmaca, saksağan, yılan, karakuş, sansar ve kedilerdir.Ehlileştirilmiş güvercinler Diyarbakır'da gülcülük ve ipekçiliğin çok gelişmiş ve yaygın olduğu dönemde cinslerine ender rastlanan güvercinler büyük evlerde ve konaklarda beslenmeye başlanmış ve bu heves Diyarbakır'da yaygın bir hal almıştır. Esat Cemiloğlu “Diyarbakır Kuşları (Güvercinler)” isimli kitabında konu ile ilgili aşağıdaki bilgileri vermiştir. “Pek eski zamanlarda Diyarbakır'ın Fatihpaşa Mahallesinde Kurşunlu Camii pazar yerinde ve Yoğurt Pazarındaki muayyen yerler kuşçuların adeta kulüp, dernek ve borsaları vazifesini görmüşlerdir. Halen Mardin Kapı'sındaki Seyhan Palas kahvesi ile Melikahmet Çarşısı üzerinde bulunan ve sonra şimdiki dernek merkezi bu alış verişin yapıldığı yerler durumundadır. Hemen hemen herkesin evinde üç-beş çift güvercin daima zevk için beslenirdi. Ve halen de birçok evlerde beslenmektedir.” Diyarbakır'ımızın tanıtılmasına kendisini vakfeden değerli araştırmacı yazarımız Şevket Beysanoğlu 1945 yılında 85 yaşında ölen rahmetli Kuşbaz Mehmet Ağadan ve uzun yıllar Diyarbakır Belediye Reisliği yapmış ve 102 yaşında ölen rahmetli Hüseyin Uluğ ile 1. Dönem Diyarbakır milletvekillerinden rahmetli Mustafa Akif Tütenk (1875-1952)'in kendisine verdikleri bilgiler ışığında efsaneleşmiş bir tarihi olayı Ziya Gökalp Dergisi'nin 27. sayısında şöyle anlatıyor: “Akkoyunlu devletinin çökmesi üzerine Diyarbakır ve çevresi 1507 tarihinden itibaren Şah İsmail idaresine geçmişti. Halk bu idareden memnun değildi. Sünni olan halkın Kızılbaş İranlıların yönetiminde yaşaması imkansızdı. Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında yapılan Çaldıran Savaşına Diyarbakır valisi Ustacalu Mehmet Han da ordusuyla katılmıştı. Bu savaşta Şah İsmail ile orduları büyük bir yenilgiye uğradılar. Ustacalu Mehmet Han da ölenler arasında idi. Bunu fırsat bilen Diyarbakır halkı ayaklandı. Şah'a bağlı olanlar kale dışına atıldı, bir kısmı da yok edildi. Diyarbakır ve çevresinin Osmanlı birliğine katılması ve bunun gerçekleşmesi için de büyük bilim ve devlet adamı Bitlisli İdris'in aracılığı kararlaştırıldı. Bu ayaklanmayı haber alan Şah İsmail, Yavuz'un ordularıyla Çaldıran ayaklanmasından sonra Diyarbakır'ın yeniden fethi için maktul Mehmet Han'ın kardeşi Karahan komutasında büyük bir ordu gönderdi. İran ordusu şehri kuşattı. Kuşatma ve savaş bir yıldan fazla sürdü. Halk büyük bir cesaret ve kahramanlıkla kenti savunuyordu. Ancak, kuşatmanın uzun sürmesi, kıtlık ve hastalıkların başlaması, zayiatın çokluğu, güvercinler aracılığıyla yapılan muhaberelerden müspet bir sonuç alınmaması halkın moralini bozmuş, teslim olma düşüncesinde olanlar gittikçe çoğalmaya başlamıştı. Bu tartışmaların olduğu bir gün, okla yaralanmış bir güvercinin muhabere kulesine düştüğü görüldü. Bitlisli İdris'ten gelen haberde Bıyıklı Mehmet Paşa komutasında büyük bir Osmanlı ordusunun hareket eylediği, Diyarbakırlı Yiğit Ahmet idaresinde bir kuvvetin iki gün sonra kale önünde olacağı, 79 urfa Kapısı'ndan şehre girmek için kuşatmayı yarmaya çalışacağı, kendisine yardımcı olunması bildiriliyordu. Bu haber halka yeni bir güç verdi. Gerekli tertibat alındı. İki gün sonra Yiğit Ahmet kuvvetleri kuşatmayı yarıp Urfa Kapısı'ndan şehre girmeyi başardılar. Bir süre sonra Bıyıklı Mehmet Paşa ordularının yaklaşmakta olduğunu öğrenen Karahan, kuşatmayı bırakarak Sincar dağlarına çekilmek zorunda kaldı. 10 Eylül 1515'te Osmanlı ordusu şehre girdi. Kale burçları bayraklarla süslenmiş, kale kapıları açılmış, halk büyük bir sevinç ve gösteri ile orduyu karşılamış, böylece Diyarbakır ve çevresi kendi arzusuyla Osmanlı-Türk birliğine katılmış oldu. Bir güvercin canı pahasına şehrin Kızılbaş İranlılara teslimini önlemiş, bu mutlu sonucu sağlamada etken olmuştu. Bu katılış, her yılın 10 Eylül'ünde başlayan ve günlerce süren çeşitli şenlik ve gösterilerle kutlanıyordu. Bu kutlama şenlikleri XX. yüzyıl başlarına değin süregelmiştir. 1. Dünya Savaşının bütün yurdu saran perişanlığı arasında bu güzel gelenek de unutuldu. Bu şenliklerde çeşitli güvercin yarışmalarının yapıldığı, en iyi cins güvercin üretenlere armağanlar verildiği bilinmektedir.” Diyarbakır'ın Kendine Has Güvercin Türleri Diyarbakır'da güvercin yetiştirenlere ve güvercin meraklılarına “kuşbaz” denir. Diyarbakır güvercinleri dört grupta toplanır. 1. Göksüağ (göksüak) 2. Ketme 3. İçağlı 4. Kızılbaş Göksüağ: Göksüağ grubuna giren güvercinler aldıkları renklere göre altı çeşittirler. 1-Atlas: Bunlar siyah renktedirler. Boğazlarının altından göğüslerine kadar uzanan bir dizi püskül vardır. Ayakları tüysüzdür. Tırnak ve gagaları beyazdır. 2-Zeytuni: Ayakları tüysüzdür. Boğazlarından göğüslerine kadar bir dizi püskül iner. Tırnak ve gagaları beyazdır. Zeytin renginde olduğundan buna “zeytuni” denir. 3-Narinci: Sarı renkli olurlar. Ayakları tüylü olup kendi rengindendir. Başları kenküllü (kâküllü), Boyun ve göğsü muntazam bir kolye gibi beyazdır. Yanaklarında “benk” adı verilen iki zülüf vardır. 4-Ciğeri: Kırmızı renklidir. “Narinci”nin özellikleri bunda da görülür. 5-Gökala: Gök renginde olduklarından bu ismi almışlardır. Kanatları üstündeki renginin koyusundan (v) şeklinde bir atkı bulunur. Buna “şeftali” denir. Tırnak ve gagaları beyazdır. 80 6-Kürenk: Kül renginde olmasından dolayı buna kürenk denir. Göksüağ grubuna giren güvercinlerdeki özellikler bunda da mevcuttur Belirttiğimiz özelliklerin birinden yoksun olan, mesela kanatlarında olmaması gereken bir rengin olması, kakülleri veya göğüslerindeki püskülleri düzenli olmayan güvercinler muteber ve soylu sayılmazlar. Bunlara “Habeş” denir. Değersizdirler. Ketme: Bu guruba giren güvercinler aldıkları renklere göre kendi aralarında altı guruba ayrılırlar. 1. Ketmeatlas : Bunların rengi siyahtır. 2. Bozak : Bunların rengi sarıdır. 3. Ketemecigeri : Bunlar kırmızı renktedirler. 4. Ketmeyusufi : Zeytin rengindedir. 5. Ketmekürenk : Kül rengindedirler. 6. Ketmegökâlâ : Gök rengindedirler. Bu gruptakilerin hepsinin kuyruk ve kanatlarında “telek” tabir edilen baştaki en uzun tüyleri beyazdır. Hepsinde kakül vardır ve kendi rengindedir. Gaga ve göz arasında bulunan ve “küpe” denilen kısmın beyaz olması, kendi renginden küçük bir üçgenin gaga ile göz arasında olması gerekmektedir. Ketmegökala ile Ketmekürenk'in ayakları tüylü, başları püskülsüzdür. Diğer dördünün ayakları tüysüz, başları püsküllüdür. İçağlı: Bunlar da kendi aralarında altıya ayrılırlar: 1. Zengi : Siyah renktedir. 2. Tahini : Sarı renklidir. 3. Gümüşkuyruk : Kırmızı renklidir. 4. Kara : Gök rengindedir. 5. Miski : Kül rengindedir. 6. Yusufi : Zeytin rengindedir. Bu gruptaki güvercinlerin renkleri parlak olup, kanatlarındaki şeftali (şivtelli) kendi renginden olup biraz daha koyudur. Hepsi kaküllü yani kepezlidir. Gümüşkuyruk ve Tahini'nin dışındaki dördünün göğüsleri püsküllüdür. Hepsinin kuyrukları beyazdır. 81 Kızılbaş: Bu gruptakilerde diğerleri gibi kendi aralarında renklerine göre beş çeşittirler. 1. Sarıbaş : Sarı renkli olanıdır. 2. Kızılbaş : Kırmızı renklidir. 3. Mavibaş : Gök rengindedir. 4. Zeytunbaş : Zeytin rengindedir. 5. Karabaş : Siyah renklidir. Bunların kanatlarından ve zülüflerinden 4-5 tanesinin ucu, kuyruk kısmı kırmızıdır. Hepsi kâküllüdür. Başları kâkülle beraber boğazına kadar miğferlidir. Gövdeleri beyaz olup diğer kısımları kendi rengindedir. Bu dört guruba girenlere civar illerde, bilhassa kuşçuluğa meraklı olan Urfa'da “Diyarbakırlı” adı verilir. Ankara'daki Atatürk Orman Çiftliği'ndeki hayvanat bahçesinde bulunan bu gruptaki kuşlar “Diyarbakır Cinsi” olarak kayıtlıdır. Grubun dışında ayakları paçalı, taklacı güvercinler de vardır. Nemsavi denilen bir tür daha vardır ki bunlar çok renkli olup tavus kuşunun kuyruk açması ve duruşu gibi hareketlidir. Taklacı Güvercinler: Bunlar çeşitli renklerde, ayakları paçalıdır. Uçarken saatlerce takla vurup, 6-8 saat havada kalabilirler. Bu güvercinler takla atarak yükselirken kollarının çok kuvvetli ses çıkarması ve kendi sahası dışına çekilmeden alçaktan gezmesi ile de ünlüdür. Ankut: Süsü için beslenen rengarenk güvercinlerdir. Başında iki kepez olup, bunlara çifte kenküllü de denir. Ayakları çok paçalı, normal güvercinlerden daha büyük olup çok yavru yaparlar. Diyarbakır'da Kuşbazlar Arasında Kullanlan Tabirler Lepir: Kanadı yeni çıkan güvercin Haşşaş: Çok öten İçağ: Kuyruk sayılarının miktarı Bilezikli: Renginin haricinde bileklerindeki tüy, güvercinin cinsine göre değişir Kulopoto etmek: Kanat ve kuyruğunu yolmak Benk: Vücut tüyü aynı renk, göğüs kısmı başka renk, başındaki tüy ve vücut rengindeki tüylerin göğse doğru uzaması Kenkül: Kafadaki dik tüyler Püskül: Göğüsten ileri çıkan tüyler Dimdik: Gaga Pin: Kümes Tor: File 82 Pampalı: Ayağı tüylü Baltama: Saplı bir kasnak üzerindeki file, atrap Habeş: Melez Ferah: Fazla öten Aşıktora: Dişisine sevdalı olan Kuboy: Karmakarışık renkli Fülfül: Uçmaya tahammülü olmayan (idmansız) Onluk: Havadaki kuşlara gösterilen güvercinin çırpınması Tirid: Yumurtlama esnasında dişisini gagalayarak etrafında dolaşmak Güllü: Başındaki tüy ve vücut rengindeki tüylerin göğse doğru uzaması Suvama: Gözlerinin önündeki güvercinleri kontrol etmek Kudoş: Kenküllü olup burmasının bir tarafının noksan oluşu Burma: Kafadaki kepezin yanlardan olan bükümü Tek: Bir cephesinin kesimi, diğer tarafından benekli olması Kuyruk kapağı: Vücut renginden başka bir rengin sırttan itibaren kuyruğa doğru uzanan kısmı Serpme: Göksüağlarda izah edilen vücut rengindeki tüyün göğüs kısmı tüylerine karışması Ayak tökme: Ayakları çıplak olan cinslerin dirseğinden parmağa doğru uzanan kısa tüylerdir Çoloğ: Bir kanadının yarım felç olması Sakat: Yumurtlamayan Tohumsuz: Erkeğin dişi ile çiftleşip yavru yapamaması 83 Emişmek: Dişinin gagasını erkeğin gagasına geçirerek başını sallaması Hıre: Yaşıtından daha ufak yapıya sahip olan güvercin Şeftali (Şivteli): Kanatlardaki (v) şeklindeki çift çizgili koyu renk Şatır: Evini, kümesini çok iyi tanıyan Yava: Evini tanımayan Kızma: Bir yaşında olup çiftleşmemiş olan Yeke: Birkaç defa doğurmuş Kevnare: Çok yaşlı olan Tülek: Tüy değişmesi Dökmek: İddia üzerine uzaklardan kuşları müştereken salıverme Yuva kızdırmak: Çift olup da yuvada sevişmek Kösnemek: Dişinin çifte gelip erkeğe sürtünmesi Halta: Gaga altının beyaz olması Resim 14: 1932 yılında bir boranhane Resim 15: Bir başka boranhane Resim 16: 1933 yılında bir başka boranhaneden uçan güvercinler 84 Resim 17 Narinci Resim 18. Atlas Resim 19. Zeytuni Resim 20. Kürenk 85 DAĞ BİTKİLERİ (TIBBİ VE AROMATİK BİTKİLER) VE EKONOMİYE KATKISI Murat Haspolatlı* Doğaya dönüşümün bir slogan haline geldiği günümüz dünyasında tıbbi ve aromatik bitkiler Türkiye'de de önemli bir yere gelmiştir. Türkiye pek çok bitkinin gen merkezi olmasının yanında, bazı endemik türlerin de bulunduğu coğrafik bölgeleri içermektedir. İnsanlar yüzyıllardan beri hastalıklara karşı elde ettikleri bitkiler ile çare bulmaya çalışmışlardır. Hastalıkları, bitkiler ile tedavi etme yöntemleri oldukça başarılı sonuçlar vermiştir. Bundan dolayı bitkilerin tedavide kullanımı, günümüze kadar devam etmiştir. Birçoğu tesadüfen, birçoğu da merak sonucu denenerek etkileri anlaşılan doğal ilaçlar, kulaktan kulağa yayılarak herkes tarafından tanınmış ve yıllar geçtikçe daha farklı bitkilerin başka dertlere de deva oldukları anlaşılmıştır. Diğer bir gelişme de bu bitkilerin, beslenmede lezzet, koku, tat verici ve iştah açıcı özelliklerinin anlaşılması ve kullanımının yaygınlaşmasıdır. Dünyanın gelişmiş ülkeleri özellikle tedavide bitkisel kaynaklara yönelmiş durumdadırlar. Tedavide kullanılan ilaçların önemli bir kısmını doğal kaynaklı ilaçlar oluşturmaktadır. Doğal kaynaklı ilaçların kullanım oranı gelişmiş ülkelerde %60, gelişmekte olan ülkelerde ise %4 civarındadır. Bugün Türkiye florasında 9000'in üzerinde bitki türü olduğu kabul edilmiştir. Bu bitkilerin 1000 kadarı, ilaç ve baharat bitkileridir. Dünya'da yaşam standardı yükseldikçe tüketim de artmaktadır. Bu artış, tıbbi ve aromatik bitkiler içinde geçerlidir. Bu bitkilerin tüketim alanı çok geniştir. En önemli kullanım alanı ise ilaç, parfüm, kozmetik, diş macunu, sabun şeker sanayi olup ayrıca baharat olarak tüketilmektedir. Ülkemizin tıbbi ve aromatik bitkilerce zengin florasından örnekler verecek olursak; Adaçayı : Latince Adı: Salvia Officinalis İngilizce Adı: Garden Sage Mahalli Adları: Adaçayı, Ayı Kulağı, Misk Adaçayı, Diş Otu Bitki Hakkında Genel Bilgi Ve Ülkemizdeki Yayılışı: Adaçayının bugüne kadar 500 türü tesbit edilmiştir. Bu türler tropik ve subtropik bölgelerde dağınık olarak bulunurlar. Ülkemizde ise yaklaşık 90 kadar salvia türü bilinmektedir. Adaçayları bir ya da çok yıllık, çoğunlukla güzel kokulu, çalı görünüşünde ve tüylü bitkilerdir. Ülkemizde Akdeniz ve Ege bölgelerinde; dağlarda, steplerde, tarım arazileri civarın*Bakanlık müşaviri 86 da ve ormanlık sahalarda yetişmektedir. Tıbbi özelliği olan salvia officinalis Ülkemizde tabii olarak yetişmemekte, ancak tohumu temin edildiğinde kolaylıkla kültüre alınarak yetiştirilebilmektedir. Kullanılan bölümleri: Kurutulmuş Yaprakları Sanayideki kullanım alanı: Adaçayı yapraklarının enfüzyonu ilaç sanayiinde gargaralar ve şurupların bileşimine girerek boğaz ağrıları ve iltihaplarına karşı kullanıldığı gibi, dezenfekten, antiseptik olarak bunun yanında da mide ve barsak spazmlarını çözücü ilaçların yapımında değerlendirilir. Ayrıca hoşa giden kokuları sebebiyle kozmetik sanayinde de geniş kullanım alanı bulunmakta, özellikle dinlendirici vasıftaki banyo köpüklerinin imalinde kullanılmaktadır. Son yıllarda tedavi edici özelliği olan diğer bitkiler ile karıştırılıp poşet halinde hazırlanan çayları da piyasaya çıkmaktadır. Uçucu yağda bulunan thujol zehirli bir madde olup; düşük dozlarda titreme ve halisünasyon yüksek dozlarda da saraya benzer titremeler akabinde uyuşukluk ve bitkinlik şeklinde etki ettiğinden günlük maximum doz önemli olup, genellikle enfüzyonu kullanılır. Halk arasındaki kullanımı: Halk arasında çay gibi demlenerek (enfüzyonu) boğazdaki iltihaplanmalar, yorgunluk, sinir zafiyetine karşı kullanılır. Ayrıca balve sirke ile karıştırılarak ruhi depresyonlar, şiddetli soğuk algınlıkları ve bazı kadın hastalıklarına karşı kullanılmaktadır. İshal kesici ve iştah artırıcı olarak da faydalanılmaktadır. Drog olarak özellikleri: Yatıştırıcı, midevi idrar söktürücü, terletici, dinlendirici, ağız ve boğazlarda antiseptik, dezenfektan özellikleri vardır. Meyan kökü : Siirt İlimizin tabii florasında meyan kökü bitkisi bulunmaktadır. Meyan kökü tabii şartlarda ve özellikle nadas alenîleriyle, derin işleme yapılmayan tarlalarda bulunmakta olup, yıllık üretim miktarının 3-4 bin Ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. Siirt İlimizde bir tek müteşebbisin gayretleriyle çıkartılmakta ve kök kısımları tabii olarak yurt dışına pazarlamaktadır. Hâlihazırda iç pazarı olmayan meyan kökünün, meyan balı ve meyan tozu yapan tesislerin kurulması halinde ekonomik potansiyeli olacaktır. Meyan kökünün, beynin yaşlanmasına sebep olan etkileri yavaşlatabileceği ve zihin faaliyetlerinin devamını sağlayabileceği ortaya çıktı.. Diğer taraftan anavatanı Türkiye olan meyan kökü fazla kullanılmıyor. Amerika, Türkiye'den iithal ettiği meyan kökünü grip, nezle, anjin ve nefes darlığını önlemede, öksürük ve balgam söktürmede ve yüksek tansiyonu düşürmede kullanıyor. ABD'de, “licorice” adıyla sık tüketilen bir şekerleme meyan kökünden yapılıyor. Meyan şerbetinden döviz Dış pazarlardan gelen yoğun talep nedeniyle son yıllarda meyan kökü ihracatında önemli bir artış söz konusu. Almanya, Amerika, Fransa, İtalya ve İspanya, meyan kökü ihracatı yapılan başlıca ülkeler. Meyan kökünün yanı sıra, bu üründen elde edilen meyan şerbeti de döviz kazandırıyor. 87 Keçiboynuzu: Keçiboynuzundan, 17 sanayi dalında yararlanılıyor. Kâğıt sanayiinde kâğıdı perdahlamada; dokuma sanayiinde boya macunlarına katılarak kumaşa parlaklık verilmesinde; kozmetik sanayiinde losyonlara koku verilmesinde ve oje, tıraş sabunu, diş macunu, jöle üretiminde; ilâç sanayiinde müshil yapımında; kibritçilikte, otomobil cilâsı üretiminde, petrol aramada, matkapla delme sırasında delme çamuru yapımında hammadde olarak kullanılıyor. İngiltere, İtalya, İspanya ve Almanya, keçiboynuzunun en çok ihraç edildiği ülkeler. Isırgan otu : İnsanoğlu ısırgan otunun ne derece faydalı olduğunu bilse, başka hiçbir şey yemez hep ısırgan yerdi. İnsanlar artık ilaçların türlü yan etkilerini gördükten sonra yeniden tabiata yöneldi. Sanayileşmiş ülkelerde de tıbbi bitkilere yöneliş gözlenmektedir. Isırgan otunun kuru maddesi; %18 protein, % 14 albüminli maddeler, %2.5 yağlı maddeler, % 6 Demir trioksit ihtiva eder. Yaprak, flavan, C vitamini, demir, mineral tuzlar ve bitki asitleri yönünden zengindir. Tohumunda, müsilaj, proteinler, sabit yağlar; kökünde, tanen, sterolen, lignan ihtiva eder. Bir doktor Isırgan Otunun en değerli şifalı otlardan biri olduğunu anlatırken, ısırgan otunun ne derece faydalı olduğunu bilse, insanoğlu başka hiçbir şey yetiştirmezdi demiştir. Almanya'da reçetelere ürolojik tedavi kategorisinde yazılan bir ilaçtır. Mukoza sağlamlaştırıcı, idrar söktürücü, güçlendirici, anti-alerjen, kan temizleyici ve iltihap giderici olarak kökünden başlayarak çiçeklerine kadar baştan aşağı şifadır. Yüksek tansiyonu düşürdüğü, idrar yolu iltihabını giderdiği, böbrek kumunu döktüğü, şeker hastalığına da iyi geldiği bilinen ısırganın son yıllarda kanser tedavisinde kullanıldığı da bilinmektedir. Isırganlar, ıspanak gibi çorba olarak eski çağlardan beri yenilmiştir. Sağlık bakımdan pek gerekli olan demir ve magnezyum gibi madensel maddeler yönünden zengin bir bitkidir. Çok asitli olmadığı için ıspanağa karşı üstünlüğü vardır. Bu nedenle de romatizmalarda, gut ve damar sertliği olanlara salık verilir. Bir yaştan sonra vücudun demir potansiyeli azalır dolayısıyla insanlarda yorgunluk ve halsizlik belirtileri görülür. İlkbaharda yeni sürgünlerden sabah aç karnına 1 kahve fincanı çay içilirse ısırgan otundaki demir alyuvarları devamlı yenileyerek yeni dokulara bol oksijen sağladığından insanlar kendini genç ve dinç hisseder Son yıllarda, kansere iyi geldiği söylendiği için ünlenen ısırgan otu, aslında çok eski dönemlerde de çok ünlü bir bitkiymiş. Vikingler, ısırgan sapları taşımanın, insana cesaret, güç ve direnç kazandırdığına inanırlarmış. M.Ö. 1. yüzyılda Latin şairi Ovidius "Ars Amatoria" adlı eserinde ısırgan otu içeren bir kuvvet macununun reçetesini vermiş. Şimdi ise ısırgan otunun özellikleri iyice biliniyor. Yaprakları asit formik yönünden zengin. Dokunduğumuz zaman canımızı yakan sıvı, aslında ısırgan otunun değerli özsuyu. Ayrıca demir ve magnezyum içeriyor. Yoğun C vitamini içermesinin yanı sıra, ısırgan otunda A ve B vitaminleri de var. Kalsiyum ve pek çok mineral ile tuzlar da bulunuyor. Bütün bitkiler için söz konusu olduğu gibi, ısırgan otu 88 de ilaç yerine önerilmiyor. Ama bazı hastalıkların tedavisinde ısırgan otunun yararlı olduğu biliniyor. Isırgan otundan, özellikleri nedeniyle, mukoza sağlamlaştırıcı, idrar söktürücü, güçlendirici, anti-alerjen, kan temizleyici ve iltihap giderici olarak yararlanılıyor. Ayrıca zayıf saçlar için üretilen bazı şampuanların bileşiminde ısırgan otu var. Romatizma ağrısının giderilmesi için ısırgan otu suyuyla ayak banyosu öneriliyor. Taze ısırgan otu bitkisinin sapı yere yakın bölümünden kesilerek; eklem deformasyonu, romatizma, siyatik, kol ve bacaklardaki sinir iltihaplarına karşı doğrudan ağrılı bölgelere sürülerek de kullanılıyor. Isırgan otu su atıcı özelliği olduğundan, ödem durumunda fazla suyu dışarı atıyor. Adet kanamalarını düzenliyor. Yapışkan Otu ve Yoğurt Otu: Tarlalarda, çayırlarda, çit kıyılarında çalılıkların arasında bolca yetişir ve çiftçiler onu zararlı ot olarak bilirler. 60-160cm boyundaki bitkinin yaprakları halka dizilişlidir ve uzunca saplı, yeşil –beyaz renkli çiçek şemsiyeleri vardır. Sapındaki tüylerin yardımıyla rahatça tırmanabilir. Yöresel olarak, yapışkan otu, çobansüzeği, sünnetlik otu, sünnetlice otu ve kazotu olarak da tanınır. Bitkinin türlerinin hepsi şifalıdır, ama sarı çiçekli yoğurtotu ender bulunan bir bitkidir ve kurutulduktan birkaç ay sonra kararmaya başlar. Tırmanıcı yoğurtotu ise pratik olarak her yerde karşımıza çıkar ve kurutulduktan sonra iki yıl kadar kullanılabilir. Toplama ve kurutma; Nisan-Mayıs döneminde, yoğurtotu henüz körpe ve tam yeşilken, toprak üstündeki bitkinin tümü, sararmış yapraklar hariç toplanır ve hemen demetler halinde gölge ve havadar bir yere asılarak kurumaya bırakılır. Kuruduktan sonra ince kıyılarak bir örtünün üstüne serilir ve 2-3 gün tam anlamıyla kuruması beklenir. Daha sonra hava almayan kaplarda saklanır. Kanser tedavisinde kullanılır; Lenf sistemini temizleyici, kan temizleyici, deri hastalıkları, kanser tedavileri öbek halinde yetişen bu bitki, ne yazık ki zamanla unutulmaya mahkum olmuş. Fakat, kanser hastalıklarının arttığı şu sıralarda, bu bitki büyük bir önem kazanmıştır. Özellikle belirtilmelidir ki, bu tür ağır hastalıklarda kullanılacak olan bitkinin mutlaka taze olması gerekir. Haricen kullanılır; Yoğurtotunun / yapışkanotunun genç filizlerini, kış mevsiminde, kar altında bile bulabilirsiniz. Böbrekleri, karaciğeri ve dalağı hastalık yapıcı maddelerden arındırır. Lenf kanseri dahil, lenf sistemi hastalıklarında, hastalık ne kadar ağır olursa olsun, bu her gün (3-5 bardak) içilebilir. Bitki çayı, içten çay ve dıştan (haricen) kompres-yıkama biçiminde kullanıldığında, çok büyük bir hızla, deri hastalıklarını, yaraları ve kan çıbanlarını iyileştirebilir. Ayrıca bu ılık çayla yüz yıkandığında, pörsük, sarkık ve kırışık deri gerginleşir. Bitkinin sıkılarak elde edilen suyuda, her gün hasta deriye sürülüp, kuruması beklenerek kullanılabilir. Bitki, epilepsi (sara), histeri, parkinson hastalığı (kasların istem dışı hareketliliği), sinirsel rahatsızlıklar, idrar tutukluluğu, kum ve taş rahatsızlıklarında da önerilir. Guatra da deva; Çok irileşmiş olsa da guatr hastalığı, yoğurtotu çayı ile gün boyunca ısrarla sürekli derin gargaralar yapıldığında ve arada bir yutulan yudumlar 89 yoluyla uygulanan 4-6 haftalık bir kür sonucunda önemli ölçüde küçülebilir. Son zamanlarda, ses telleri aksaklığı veya ses kısıklığı (disfoni) sıkça rastlanan bir durum olup, yapılan gargaralar, bu aksaklığı kısa sürede düzeltebilir. Bu durumda bitki kaynatılır ve gün boyunca, elden geldiğince sık ve derin gargaralar yapılır. Böbrek hastalıklarında da kullanılır; İsviçreli herbalist Künzle'ye göre, ağır böbrek hastalıkları ve böbrek iltihaplanmalarında da, tüm tedaviler başarılı olamamışsa bile, yoğurtotu güvenilir bir bitkidir. Böbrek hastalıkları için, yoğurtotu yapışkan otu ve ile eşit oranda karıştırıldığında, çok daha etkili bir çay elde edilmiş olacaktır. Bu durumda, en kısa sürede başarıya ulaşılacaktır. Künzle, bu zamanın 14 gün olduğunu söylüyor. Bu haşlanıp demlenerek hazırlanır ve ilk olarak, kahvaltıdan yarım saat önce yarım bardak içilir ve geri kalanı da gün boyunca yudumlanır. Ağır hastalıklarda, günde 4 bardak içmek gerekebilir.Böbrek büzülmesinde ve daha başka böbrek hastalıklarında da kullanılabilir. Çay hazırlamak; Bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak su ile haşlanır (kaynatılmaz) ve 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Çeşitli hastalıklar için yukarıda belirtilen miktar ve şekillerde içilir veya kompres ve gargara yapılır. Genel olarak günde 2-5 bardak yeni demlenmiş çay soğutulmadan içilir. Merhem yapımı; Bitkinin özsuyu oda sıcaklığındaki tereyağı ile iyice karıştırılır ve elde edilen merhem buzdolabında saklanır. Merhem uzun süre dayanmaz. Taze bitki özsuyu; İyice yıkanarak ince kıyılan nemli bitkinin özsuyu mutfak robotu kullanılarak elde edilir. Meşe kabuğu: İlkbaharda gövde suyu yükseldiğinde, bilek kalınlığını geçmeyen genç dalların kabukları soyulur ve ince kıyılarak gölgede kurutulur. Tanen içerikli drogların arasında en etkili ve kullanımı en yaygın olanı meşe kabuğudur. Tanen, mukozayı sıkıştırır, sağlamlaştırır ve iltihaptan arındırır. İshali durdurur ve bağırsakları güçlendirir. Bu başlangıç noktalarından yola çıkıldığında, onun pek çok amaç doğrultusunda kullanılabileceği görülür. Ağız boşluğu ve dişeti iltihabında, meşe kabuğu kaynama suyuyla yapılan ağız çalkalamaları çok iyi sonuçlar verir. Tanen maddesi mukozayı sertleştirir ve böylece bakterilerin ve virüslerin yaşam alanını yok eder. Sertleşen mukoza bir süre sonra yerini yeni oluşan sağlıklı mukozaya bırakır. Tanen, bağırsakları da aynen böyle etkiler. Meşe kabuğunun etken maddesi tanen, deriyi her bakımdan tedavi edebilir ve ona hiçbir şekilde zarar vermez. Egzamalarda ve akıntılı çıbanlarda, yanıklarda ve açık baldır yaralarında uygulanacak kompresler çok iyi sonuçlar verir. Aşırı el ve ayak terlemelerine karşı yapılan el ve ayak banyoları çok başarılıdır. 90 Mısır yaprağı: Mısır yetiştirmek çok kolaydır. Her ne kadar sıcak mevsim bitkisi olsa da, her türlü iklim kuşağında yetişir. Bol güneşli ve açık yerleri sever. Mısır taneleri doymamış yağ asitleri, nişasta ve A vitamini açısından zengindir. Doymamış yağ, kandaki kolesterol düzeyinin kontrol edilmesine yardımcı olduğu için kalp ve damar sağlığına faydalıdır. A vitamini ise gözler, kemikler, diş ve böbrekler için gerekli bir vitamindir. Sağlık sektöründe ise mısır nişastası, ilaç yapımı ve C vitamini üretiminde kullanılır. Mısır, dalından koparıldıktan sonra tadını yitirmeye başlar. O nedenle tüketilmesine yakın toplanmalı ve hemen pişirilmelidir. Tadını kaybetmemesi için, onu yaprağı ile birlikte buzdolabında da saklayabilirsiniz. Yaprağından ayrılan mısırda nişasta açığa çıkar ve sağlık, şişmanlık gibi problemleri oluşturur. Mısır, satın alırken sütlü ve yaprakları uçuk yeşil olanlarını tercih edin. Koçanı doğal şekilde veya tane şeklinde konserve edildikten sonra satılanları da vardır. Tanelerini uzun süre kullanmak istediğinizde sirkenin içerisinde saklayabilirsiniz. Mısır püskülü: Mısır bir kültür bitkisidir. Bitkinin yağı, doymuş yağ asidi oranının düşük olması nedeniyle, damar sertleşmesi olan hastalara, yemek yağı olarak tavsiye edilir. Gölgede kurutulan püskülleri, güvenilir bir idrar sökücü olarak kullanılır. Mısır püskülünün çayı, etkili bir zayıflatma ve bedendeki yağı azaltma ilacıdır. Mısır püskülü tam olarak kurutulmadan uzun süre saklandığında, idrar söktürücü özelliğini yitirir ve dışkılamayı kolaylaştırır. Bu çay ayrıca, taş yapıcı idrar yolları hastalıklarında, kalp ödeminde ve başka ödemlerde olduğu kadar, böbrek iltihabı, mesane nezlesi, romatizma ve gut hastalığında da başarıyla kullanılabilir. Çocukların ve yaşlıların yatağa işeme hallerinde ve böbrek sancılarında da yardımcı olur. Tüm bu rahatsızlıklarda, her 2-3 saatte bir yemek kaşığı dolusu çay alınmalıdır. Kiraz: Kiraz sadece meyvesiyle değil, kökleri, kabukları, yaprakları, çiçekleri, çekirdeği ve meyve sapları da kullanılabilen çok yönlü bir bitki. Birçok derde deva olan kirazın sapı, idrar söktürücü özelliğiyle böbreklerin dostu. Ürik asit ve ürat tuzlarının vücuttan atılmasını sağladığı için romatizma ve gut hastalıklarıyla eklem kireçlenmesi ve damar sertliğinin tedavisinde kullanılan kiraz sapları, bronşite karşı da kullanılıyor. Gölgede iyice kurutulan saplarla hazırlanan şuruplar veya demlemelerle iyileşme sağlanabiliyor. Saplar gerekirse kıyılarak bir gün süreyle su içinde ıslanmaya ve yumuşamaya bırakılıyor. Bir litre su içine bir küçük avuç sap konularak hazırlanacak demlemeden, günde 3 - 4 fincan içiliyor. Bu demleme, günde 2 kez el ve ayak banyosu şeklinde de kullanılabiliyor. Kirazın meyvesi de sapı da ilaç gibi; Birçok derde deva olan kiraz sapının, idrar söktürücü özelliğiyle de böbreklerin dostu olduğu bildirildi. Kiraz sadece meyvesiyle değil, kökleri, kerestesi, kabukları, zamkı, yaprakları, çiçekleri, çekirdeği ve meyve sapları da kullanılabilen çok yönlü bir bitki. Ürik asit ve ürat tuzlarının vücuttan atılmasını sağladığı için romatizma ve gut hastalıklarıyla eklem kireçlenmesi ve damar sertliğinin tedavisinde kullanılan kirazın sapları idrar söktürücü olduğu gibi bronşite 91 karşı da kullanılıyor. Gölgede iyice kurutulan saplarla hazırlanan şuruplar veya demlemelerle iyileşme sağlanabiliyor. Saplar gerekirse kıyılarak bir gün süreyle su içinde ıslanmaya ve yumuşamaya bırakılıyor. Bir litre su içine bir küçük avuç sap konularak hazırlanacak demlemeden günde 3–4 fincan içiliyor. Bu demleme günde 2 kez el ve ayak banyosu şeklinde de kullanılabiliyor. Ya da hazırlanan kiraz sapı demlemesi taze veya kurutulmuş kiraz üzerine boşaltılarak yarım saat bekletildikten sonra süzülerek aynı dozda içilebiliyor. Kirazın sapları ayrık ve mısır püskülüyle kaynatılarak demlendiğinde ise ayak ve karın şişliğinde, arpayla kaynatılarak elde edilen demlemeyse idrar söktürücü olarak kullanılıyor. Kiraz saplarından çay¸30 gr. Kiraz sapını 1 litre suda 10 dakika kaynatarak hazırlayacağınız çay, hem böbrekleri çalıştırır, hem de zehirli maddelerin vücuttan atılmasına yardımcı olur. Ceviz: Ceviz yaprağının kan durdurucu-sıkıştırıcı, kuvvetlendirici (tonik) ve bağırsak kurtlarını veya solucanlarını düşürücü etkisi vardır. Yaprak çayı, sindirim bozukluklarında, kabızlıkta, iştahsızlıklarda ve kan temizliğinde kullanılır. İştah açıcı, kan şekerini düşürücü ve kuvvet verici etkileri vardır. Deri hastalıklarında antiseptik olarak haricen uygulanabilir. Ceviz yaprağı kaynatılarak, tüm frengi, egzema, uçuk ve raşitik hastalıklarda, kemik çürümesinde, kemik deformasyonunda ve ayrıca, iltihaplı el ve ayak tırnaklarında kullanılabilen çok etkili bir banyo katkısı elde edilir. Uyuz hastalığında hasta bölgeler, taze ceviz yaprağının kaynama suyu ile yıkandığında, kısa sürede düzelme görülecektir. Ağız boşluğu iltihabı, dişeti, boğaz ve gırtlak hastalıklarında gargara yapılmalıdır. Haziran ortasında toplanan cevizlerden, mide, karaciğer ve kanı temizleyen, mide yorgunluğunu ve bağırsak çürüklüğünü gideren çok etkili bir ceviz tentürü elde edilir. Ceviz Ağacı (Junglans Regia), daha yapraklanmadan, Mayıs' ta çiçeklenir. Taze yaprakları Haziran' da, kolayca delinebilecek durumdaki meyveleri Haziran ortasında ve olgunları ise Eylül'de toplanır. 25-30 m kadar yüksekliğe ulaşabilen, kışın yaprak döken gösterişli bir ağaçtır. Yaprakları tanen, eterli uçucu yağ, juglan (mantar hastalıklarına karşı etkili), C vitamini ve flavonlar içermektedir. Ceviz yaprağının kan durdurucu-sıkıştırıcı, kuvvetlendirici ve bağırsak kurtlarını veya solucanlarını düşürücü etkisi vardır. Yaprak çayı, sindirim bozukluklarında, kabızlıkta, iştahsızlıklarda ve kan temizliğinde etkilidir. İştah açıcı, kan şekerini düşürücü ve kuvvet verici etkileri vardır. Deri hastalıklarında antiseptik olarak haricen kullanılır. Ceviz yaprağı kaynatılarak, frengi, egzema, uçuk ve raşitik hastalıklarda, kemik çürümesinde, kemik deformasyonunda ve ayrıca, iltihaplı el ve ayak tırnaklarında kullanılabilen çok etkili bir banyo katkısı elde edilir. Favus ve uyuz hastalıklarında, hasta bölgeler, taze ceviz yaprağının kaynama suyu ile yıkandığında, kısa sürede düzelme görülecektir. Bu suyla yapılan banyolar, yıkamalar, ergenlik sivilcesine, iltihaplı egzemalara, ayak terine ve kadınların akıntılarına iyi gelir. Ağız boşluğu iltihabı, dişeti, boğaz ve gırtlak hastalıklarında gargara yapılmalıdır. Ceviz yaprağı kaynama suyu, hızlı saç dökülmelerinde de kafa derisine friksiyon (ovarak sürme) yapmakla kullanılır. Bu sıvı ayrıca, kafa bitine karşı da çok etkilidir. 92 Nar çekirdeği: Siverekte nar potansiyeli nedeniyle 10 bin dekar alanda 300 bin euroya nar ekşisi fabrikası kurulmuştur. Yılda 500 ton nar ekşisi üretimi yapılacak ve ihraç edilecektir. Nar çekirdeği yurtdışında kozmetikte kullanılmaktadır. Yurtdışına bu açıdan ihraç söz konusudur. Meyve çekirdeğinden yağ ve un üretiliyor Yabani mantar: JAPON bilim adamları yabani mantardan lastik elde etti. Tokyo, Gunma Üniversitesi araştırma laboratuvarı çalışanları tarafından üretilen lastiğin, kimyasal lastiğe göre 10 kat pahalıya mal olduğu ve insan vücuduna zarar vermediği belirtildi. Lastik yapımında kullanılan mantarların yaz aylarında sadece 10 gün süreyle Japonya'nın yüksek bölgelerinde yetiştiği ve 10 kilo mantardan 1 kilo lastik elde edildiği bildirildi. Gunma Ünivesitesi Biyoloji ve kimya mühendisliği departmanı başkanı Hıroşi Mitomo yeni ürünü ticarileştirmek amacıyla çalışmaların devam ettiğini, ancak yeni buluşun maliyetinin yüksek olmasının bu ürünün ticarileştirilmesinin önünde engel olduğunu söyledi. Yabani otlar geçim kaynağı Sadece Ege Bölgesi'nde yenilen, 53 çeşidi bulunan yabani ot, kadınların geçim kaynağı. Haftada 30-40 kg yabani ot toplayan kadınlar, bunları semt pazarlarında satıyor. İzmir'in Menemen ilçesi pazarında yabani ot satan Ahmet Bilek ve Zehra Uygun, dağlardan topladıkları otları önce topraklarından arındırıp temizlediklerini, sonra satıp aile bütçesine katkı sağladıklarını söyledi. Pazarda, daha çok sarmaşık, arapsaçı, ısırgan, gelincik, radika, ebe gümeci, kuzukulağı, sinavrit, turp otu, semizotu, şevketi bostan, beyaz diken ve deniz börülcesinin rağbet görüyor. ADAÇAYI: Mikroplardan korunma ve vücuda enerji sağlama özelliği bulunuyor. IHLAMUR: Uykuyu düzenliyor ve gribal enfeksiyonlarda etkili oluyor. REZENE: Gaz giderici özelliği bulunuyor. Anne sütünün artmasını destekliyor. PAPATYA: Rahatlatıp, stres önlüyor. Cildi parlaklaştırıyor. NANE: Mide ağrılarına karşı etkili oluyor. Bulantıyı önlüyor. TARÇIN: İştah açıyor. YEŞİL ÇAY: Yaşlanmayı geciktiriyor. Kanser riskini azaltıyor. Zayıflamada yardımcı oluyor. BÖĞÜRTLEN: Bol vitamin içeriyor. ELMA: Hazımsızlığa iyi geliyor. KUŞBURNU: Soğuk algınlığında etkili oluyor. LİMON: İdrar söktürücü etkisi bulunuyor. FORM: Boşaltım sistemini ve metabolizmayı hızlandırma özelliği bulunuyor. Zayıflamaya yardımcı oluyor. 93 KIRSAL KESİM EĞİTİM SORUNLARI HAKKINDA ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ (DİYARBAKIR İLİ ÖRNEĞİ) THE PERCEPTION OF TEACHERS ABOUT THE RURAL AREA EDUCATION PROBLEMS AND SOLUTION OFFERS (FOR DİYARBAKIR CITY EXAPMLE) Doç. Dr. Mikail SÖYLEMEZ* Nazenin FİDAN** Bu çalışma Diyarbakır ilindeki eğitim sorunlarına ve çözüm önerilerine yönelik öğretmen görüşlerini incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmada nitel araştırma deseni kullanılmıştır. Araştırma verileri Diyarbakır ili Kocaköy ve Çınar ilçelerinde, çeşitli ilköğretim okullarında görev yapan 15 öğretmen ile yürütülen, yarı yapılandırılmış görüşmelerle toplanmıştır. Veriler kategoriler sınıflandırılarak sunulmuştur. Araştırmanın sonucunda, temel sorunların “mevsimlik işçilik, dil problemi, kız çocuklarının okula düzenli devam etmemeleri, taşımalı eğitim, okullaşma oranının düşük olması, işsizlik, göç” olduğu ortaya çıkmıştır. Görüşmeye katılan öğretmenlerin önerileriyle çalışma sonlandırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Kırsal bölge eğitim sorunları, Diyarbakır ili, çözüm önerileri ABSTRACT The study aims to investigate teachers' views about The Rural Area Education Problems and Solution Offers of Diyarbakır city. In the study, qualitative research design was used. The data were gathered through *Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Eğitim Programları Anabilim Dalı soylemezmikail@hotmail.com **Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Eğitim Programları Anabilim Dalı nazeninfidan@gmail.com 94 semi-structured interviews conducted with 15 teachers who work at various primary schools in Kocaköy and Çınar towns of Diyarbakır. The gathered data were presented by classifying under categories. As a result of the research, the basic problems was appeared as "seasonal labor, native tongue problem, the girls don't go to school regularly, transported system, the low rate of schooling, unemployment, immigration”. The study ends with teacher's suggestions. Key words: Rural Area Education Problems, Diyarbakır City, Solution Offers GİRİŞ Türkiye'de kırsal kesim ile sanayinin daha gelişmiş olduğu bölgeler arasında ekonomi, sosyal hayat, eğitim durumları açısından farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklar sadece Türkiye'ye özgü değildir. Dünya genelinde de gelişmiş ve ya gelişmekte olan toplumlarda bölgesel farklılıklar bulunmaktadır. Güneydoğu Anadolu illerinden olan Diyarbakır ilinin eğitim sorunları, daha gelişmiş olan batı bölgelerine kıyasla daha fazladır. Bu sorunlar Diyarbakır'ın taşıdığı coğrafi özellikler, ekonomisi ve sosyal yapısından etkilemektedir. Toplumun diğer sorunları eğitim hayatına gölge düşürebilmektedir. Bir bölgenin veya şehrin eğitim sorunları ana ve alt nedenler olarak belirlenmeli ve çözüm yolları araştırılmalıdır. Çözüm arayışı, eğitim uygulamalarının içinde, eğitim sorunlarının canlı tanıkları olan öğretmenlerimizle yapılması sorunlara farklı bakış açıları kazandırmada katkı sağlayacaktır. Araştırmanın Amacı Bu çalışma; Diyarbakır ilinin eğitim sorunlarını ve bu konuyla ilgili öğretmen görüşlerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. YÖNTEM Çalışmada nitel araştırma yaklaşımı kullanılmıştır. Nitel araştırma, sosyal olguları bağlı oldukları ve içinde yer aldıkları ortamda doğal görünümleriyle gözlem, görüşme ya da belgelerle değerlendirmek yoluyla bilgi edinme ve bu bilgileri analiz ederek kuram geliştirme olarak tanımlanabilir (İslamoğlu,2011,186). 95 Tablo1. Katılımcıların özellikleri Katılımcılar Mesleki Deneyim K1 K2 K3 K4 K5 K6 K7 K8 K9 K10 K11 K12 K13 K14 K15 10 7 9 9 7 7 6 5 8 6 3 3 2 2 2 Görev İdareci İdareci Sınıf Öğretmeni Sınıf Öğretmeni Sınıf Öğretmeni Sınıf Öğretmeni Sınıf Öğretmeni Sınıf Öğretmeni Fen ve Teknoloji Öğretmeni Türkçe Öğretmeni İngilizce Öğretmeni İngilizce Öğretmeni Rehber Öğretmeni Rehber Öğretmeni Din Kültürü Öğretmeni Cinsiyet E E E E E E E K E E K E K E E Araştırmada amaçlı örnekleme yolu izlenmiştir. Nitel araştırmalarda, örneklemi derinlemesine araştırabilmek için, amaçlı örnekleme yöntemi tercih edilmiştir. Amaçlı örnekleme, çalışmanın amacına bağlı olarak bilgi açısından zengin durumların seçilerek derinlemesine araştırma yapılmasına olanak tanır (Büyüköztürk vd., 2011). Buna göre görüşmeler, Diyarbakır ili kırsal bölgede çalışan öğretmenlerle gerçekleştirilmiştir. Katılımcılar Diyarbakır ili Kocaköy ve Çınar ilçelerinde görev yapan ilçe merkez ve köy ilköğretim okullarından seçilmiştir. Araştırma etiği çerçevesinde katılımcıların isimleri kullanılmamıştır. Bu nedenle katılımcı öğretmenler K1, K2, K3, K4, K5 K6, K7, K8, K9, K10, , K11, K12, K13, K14, K15 kodlarıyla isimlendirilmiştir. Katılımcıların özellikleri Tablo 1'de verilmiştir. Tablo1. Katılımcıların özellikleri Çalışmada veri toplama yöntemi olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu teknik, hem sabit seçenekli cevaplamayı hem de ilgili alanda derinlemesine gidebilmeyi birleştirir. Bu nedenle, bu tür görüşme görüşülene kendini ifade etme imkanı, gerektiğinde derinlemesine bilgi sağlama gibi avantajlar içerir (Büyüköztürk vd., 2011,163). Araştırmacılardan birinin katılımcılarla yüz yüze gerçekleştirdiği 96 görüşmeler, ses kayıt cihazıyla, katılımcıların onayı alınarak kaydedilmiş ve sonrasında metne dönüştürülmüştür. Katılımcılardan görüşlerini yazılı olarak belirtmeleri de istenerek, kayıtların yanlışsız ve eksiksiz yolla toplanması sağlanmıştır. Görüşmeler, araştırmacılar tarafından hazırlanan Görüşme Formu'na (Ek-A ) bağlı kalınarak gerçekleştirilmiştir. Yöneltilen her bir soru için, katılımcılardan elde edilen bulgular tablolar halinde sunulmuştur. BULGULAR VE YORUM Soru 1: “Diyarbakır ili eğitim sorunlarını hangi başlıklar altında toplarsınız ?” Katılımcıların Soru 1'e verdikleri cevaplar Tablo 2'de sunulmuştur. Tablo 2. Soru 1 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz sonuçları Belirtilen Sorun Başlıkları f Okulların boş zaman geçirilen, önemsiz kurumlar olarak görülmesi, 8 velinin eğitime duyarsızlığı, okul işbirliğine katılımın az olması Dil problemi 6 Geleneksel, kapalı aile yapısı 5 Mevsimlik işçilik 7 Ekonomik sorunlar 4 Velinin okuryazar olmayışı ve ya velinin eğitim seviyesi düşüklüğü 2 Kız çocuklarının okutulmasına karşı olumsuz tutumun varlığı 1 Okulların yeterli fiziki şartlara sahip olmaması 1 Öğrencilerin okula devam sorunu 2 Halk arasında yaşanan hoş görü eksikliğinin getirdiği olumsuz atmosfer 2 Öğrencilerin, ailenin siyasi ideolojileriyle okula gönderilmesi 3 Okullaşma oranının düşük olması, öğrenci devamsızlığı 3 Tablo 2 incelendiğinde, frekansı en yüksek sorunların, “Okulların boş zaman geçirilen, önemsiz kurumlar olarak görülmesi, velinin eğitime duyarsızlığı, okul işbirliğine katılımın az olması, Dil problemi, Geleneksel, kapalı aile yapısı, Mevsimlik işçilik” olarak görülmektedir. 97 Soru 2: Kız çocukları ile erkek çocuklarının okula devamında bir farklılık var mıdır ?” Katılımcıların Soru 2'e verdikleri cevaplar Tablo 3'de sunulmuştur Tablo 3. Soru 2 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz sonuçları Verilen Cevaplar Frekans Farklılık vardır 12 Farklılık yoktur 3 Tablo 3 incelendiğinde 3 eğitimcimizin kız ve erkek çocukları arasında okula devamda farklılık olmadığını belirttiği, 12 eğitimcimizin ise farklılık olduğunu belirttiği görülmektedir. K3, K7, K11 “ şehir merkezlerinde erkek çocuklarının aileye maddi gelir sağlamak amacıyla okula devam etmedikleri, köyler de ise kapalı aile yapısı sebebiyle okula gönderilmedikleri gerekçesiyle kız ve erkek öğrenciler arasında okula devam konusunda bir farklılık olmadığını” belirtmiştir. “Bir katılımcının (K14) Soru 2'ye yönelik şu sözleri dikkat çekicidir: “Toplumun kız ve erkek çocuklarına yüklediği roller kız ve erkek çocukların okula devam-devamsızlığını ciddi bir şekilde etkilediğini düşünüyorum. Fiziksel olarak hızlı gelişen kız öğrenciler okula gönderilmek istenmemekte, kız çocuklarının ev işlerinde, tarla ve ya mevsimlik işlerde çalıştırıldığı görülmektedir.”. Soru 3: “Diyarbakır ilindeki taşımalı eğitim sorunları nelerdir?” Katılımcıların Soru 3'e verdikleri cevaplar Tablo 4'de sunulmuştur. “Tablo 4. Soru 3 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz sonuçları f Çocukların okula uyum sorunu 6 Servis şoförlerinin olumsuz davranışları (Fazla kazanç adına , servisleri 6 Belirtilen Sorun Başlıkları birleştirmeleri), Kendi işleri olduklarında daha deneyimsiz kişileri yerlerine yollamaları) Beslenme sorunu 98 7 5 1 Taşımalı okullarda görev yapan öğretmenlerin beslenme sorunu Ailelerin kız çocuklarını taşımalı okulun bulunduğu köye yollamak 1 Farklı köylerden gelen öğrenciler arasındaki anlaşmazlıklar istememesi Taşımalı okullardaki velilerin başka köyde yaşıyor olması sebebiyle, okul- 3 veli iletişiminin aksaması 2 Sağlık sorunlarında öğrenci velisine ulaşmanın güç olması 1 Servisi kaçıran öğrencinin okula gelememesi Taşımalı öğrencilerin başka köyden geldikleri için öz güven sorunu 3 yaşamaları Tablo 4 incelendiğinde, Diyarbakır ilindeki taşıma sorunlarımda frekansı yüksek olanların “ Servis şoförlerinin olumsuz davranışları, fazla kazanç adına servisleri birleştirmesi, taşımalı öğrencilerin beslenme, uyum sorunları ve farklı köylerden gelen öğrenciler arasındaki anlaşmazlıklar” olduğu görülmektedir. Bir katılımcının (K4) Soru 3'ye yönelik şu sözleri dikkat çekicidir: “Taşımalı okulun bulunduğu köyün çocukları daha baskın oluyor, diğer köyden çocuklar arasında anlaşmazlıklar oluyor. Taşımalı eğitimde okullara yollanan yiyecekleri sağlıklı bulmuyorum. Devletin daha fazla ödenek vermesi gerekiyor, taşımalı eğitimde öğrencilere şoförler kötü muamele yapıyor, okulun son dönemleri kimse gelmesin diyerek, okula gelmek isteyen öğrencileri de okula getirmiyor, maddi kazanç için birkaç köyün öğrencisini tek servise dolduruyor, Öğretmenlerin de yol ve yiyecek sorunu oluyor.” Soru 4: “Diyarbakır ilindeki Mevsimlik işçilik yapan aile çocuklarının eğitim sorunları nelerdir ?” Katılımcıların Soru 4'e verdikleri cevaplar Tablo 5'de sunulmuştur. “Tablo 5. Soru 4 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz sonuçları Belirtilen Sorun Başlıkları Mevsimlik işçilik yapan aile, yanında çocuğunu da götürdüğünden, çocuğun okula uzun süreli bir devamsızlığı söz konusudur, devamsızlıkla beraber bilgi açığı ve okula döndüğünde derslere uyum sorunu yaşamaktadır Yetersiz beslenme sorunları Mevsimlik işçilik yapan ailelerin, çocuklarını da çalıştırdığı ve çocuğu kazanç kapısı olarak görmesi f 6 3 3 99 “Tablo 5 incelendiğinde frekansı en yüksek sorunun, mevsimlik işçilik yapan aile çocuklarının okula uzun süre devam edememesi ve okula döndüğünde derlerden geri kaldığı için, derse olan ilgisini kaybetmesi olduğu görülmektedir. Bir katılımcının (K7) Soru 4'e yönelik şu sözleri dikkat çekicidir: “ Mevsimlik işçilik yapan velilerin çocukları da mevsimlik işçilik yaptığından, çocukların devam problemi yaşadığı ve okula gelseler bile ekonomik nedenlerden dolayı eğitim-öğretime konsantre olamayacağını düşünüyorum.”. Soru 5: “İşsiz ailelerin çocuklarının eğitim sorunları nelerdir?” Belirtilen Sorun Başlıkları İşsiz anne baba çocukları, eve gelir getirmek amacıyla dışarıda çalışmakta, okula düzenli devam etmemektedirler, okulda öğretim içeriği öğrenciye tam olarak sunulamamakta, konular yetişmemekte Yetersiz beslenme sorunları Ders araç gereçlerine öğrencinin sahip olamayışı Ekonomik güvencelerinin olmayışından ötürü özgüven eksikliği f 1 1 3 3 2 Tablo 6. Soru 5 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz sonuçları Belirtilen Sorun Başlıkları f Diyarbakır il merkezi ve köy merkezlerinde farklılık göstermektedir 2 Okullaşma oranı düşük 6 Sınıf mevcutları kalabalık 8 Okullaşma oranı iyi düzeyde 4 Katılımcıların Soru 1'e verdikleri cevaplar Tablo 4'de sunulmuştur. Tablo 6'ya göre katılımcıların %73'ü işsiz ebeveylerin çocuklarının okul dışında çalıştıkları ve okula düzenli devam etmediklerini belirtmişlerdir. Tuik verilerine göre 2010 yılında Türkiye genelinde istihdam oranı % 43 olarak tahmin edilmiştir. Model çalışması sonucuna göre; istihdam oranının en yüksek olduğu iller yine sırasıyla, Rize (% 58,1), Artvin (% 57,3) ve Gümüşhane (% 55,4) olarak tahmin edilmiştir. İstihdam oranının en düşük olduğu iller ise sırasıyla, Diyarbakır (% 27,5), Siirt (% 29,1) ve Şanlıurfa (% 31,1) olarak tahmin edilmiştir. Soru 6: “Diyarbakır'daki okullaşma oranını ve sınıf mevcutlarını nasıl buluyorsunuz?” Katılımcıların Soru 6'e verdikleri cevaplar Tablo 7'de sunulmuştur Tablo 7. Soru 6 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz sonuçları 100 Soru 7: “Göçle gelen aile çocuklarının eğitim sorunları nelerdir ?” Katılımcıların Soru 7'e verdikleri cevaplar Tablo 8'de sunulmuştur. Tablo 8. Soru 7 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz sonuçları Tablo 9. .Diyarbakır İli'nin 2010-2011 Döneminde Aldığı, Verdiği Göç Toplam Nüfus Aldığı Göç Verdiği Göç 1.570..943 36.622 46.834 Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Diyarbakır aldığı göç sayısı, verdiği göç sayısından azdır. Ancak alınan göçün 36.622 olduğu görülünce, bu sayının büyük olduğu ve sonucunda katılımcılarımızın Tablo 8'de belirttiği “ okula uyum, içe kapanık olma, akademik başarısızlık” gibi sorunların oluştuğu görülmektedir. Soru 8: “Diyarbakır ilindeki eğitim sorunları için çözüm önerileriniz nelerdir ?” Katılımcıların Soru 7'e verdikleri cevaplar Tablo 10'da sunulmuştur. Tablo10. Soru 8 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz sonuçları Belirtilen Öneriler Ailenin eğitime bakışı olumlu yönde geliştirilmeli Belirtilen Sorun Başlıkları Okula ve çevreye uyum sorunu Öğrencinin yeni çevrede içe kapanık olması Uyum sorununun eğitime akademik başarısızlık olarak yansıması Frekanslar 11 6 11 Diyarbakır ilinde gerçekleştirilen eğitim projeleri yüzeysel değil, derin bir çalışma olmalı Çalışma şartları kötü olan öğretmenlere yardımcı olunmalı Doğuda görev yapan öğretmenler takdir edilmeli Spor ve sanatsal etkinliklere ağırlık verilerek, okulun derslerden ibaret bir yer olmadığı veli ve öğrencilere gösterilmeli Kız öğrencilerin okula devamı için daha etkin bir çalışma başlatılmalı, örneğin kapalı aile yapısından ötürü kız yatılı okullarının sayısı artırılmalı, veliler öğrencileri büyüdükten sonra kızlarını karma okullara göndermek istememektedirler 101 Okullaşma oranı arttırılsın Dil sorunu çözülmeli Okul ve derslik sayıları yeterli sayıya getirilmeli Sınıf mevcutları azaltılmalı Öğretmen açığı kapatılmalı Okulların fiziki şartları düzeltilmeli, okul araç-gereçleri temin edilmeli Okula yeterli sayıda yardımcı personel alınmalı Öğrenciler yılda en az iki kez sağlık taramasından geçirilmeli Bölgede ekonomik kalkınma desteklenmeli ki eğitime yansıması olumlu yönde olsun Ailelerin çocukları maddi destek için çalıştırmasına engel olunmalı Öğretmenlerin mesleki kaliteleri arttırılmalı Taşımalı eğitimde şoförlerin maddi kazanç için servisleri birleştirip, birkaç köy öğrencisini tek servise yığmasına engel olunmalı Taşımalı okulun yapıldığı köyler arası olumlu etkileşim sağlanmalı Eğitim üzerindeki ideolojik yaptırımların kaldırılması, pozitif, moderne eğitimin verilmesi Eğitime ayrılan bütçenin arttırılması Yatılı okul ve eğitim yerleşkeleri ve yatılı okul sisteminin geliştirilmesi SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Araştırmaya katılan 15 katılımcının 12'si (%80'i) kız çocuklarının erkek çocuklara oranla okula devamının az olduğu, zorunlu eğitimden sonra okula devam etmediklerini ifade etmişlerdir. Oysaki yapılan araştırmaların çoğunda, kadın eğitiminin erkek eğitiminden daha önemli olduğu vurgulanmaktadır. Çünkü bir kadının eğitilmesi aynı zamanda aile içerisinde baba da dahil diğer aile fertlerinin eğitimini ciddi bir şekilde olumlu yönde katkıda bulunmaktadır. Kız çocuklarının ve kadınların eğitim seviyelerinin yüksek olduğu ailelerde çocuklar okul öncesinde birtakım bilgi ve becerileri kazandıkları için okula başladıklarında, eğitimcilerin ilettiği mesajlarını daha kolay ve daha doğru algılarlar. Bu gibi ailelerin çocukları eğitimden daha fazla yararlanırlar. Sosyo-Kültürel seviyrleri ile okul başarıları daha yüksek olacaktır. 102 Katılımcılarımız taşımalı eğitim uygulaması yapılan okullarda zorluklar, sorunlar yaşandığını ifade etmişlerdir. Taşıma merkezi okullarda farklı köylerden gelen çoğulcu kültür özelliklerini taşıyan öğrenci modelleri bulunmasından ötürü öğrenciler arasında kaynaşmayı sağlayacak köyler arası gezi gibi sosyal etkinlikler düzenlenmelidir. Taşımalı eğitim Yatılı okullar gibi öğrencilerin titizlikle eğitim verildiği okullardır, ancak YİBO'lara verilen eğitim ödeneği, taşımalı okullara verilmemektedir. Taşımalı okullarda sosyal projelerin gerçekleştirilmesi, oluşabilecek ani bir hastalık durumunda müdahale için, okullarda bir hemşirenin bulunması gerekliliği duyulmaktadır. Güneydoğu Anadolu'daki kent merkezlerine göç eden göçmeler, buralarda ciddi bir işgücü fazlasının oluşumuna neden olmuşlardır. Yaşadıkları yerlerde iş bulamayan zorunlu göçmenler için mevsimlik tarım işçiliği dışında fazla bir alternatif kalmamıştır. Aileler yanlarında çocuklarını da beraberinde götürdüklerinden çocuklar, öğretime düzenli devam edememekte, okula dönüşte biriken bilgi açığı nedeniyle, yeni ders konularını da öğrenmekte zorlanmaktadır. Öğrencileri kış dönemi okula geldiklerinde 3 aylık bir öğretim etkinliğini kaçırmış olmaktadırlar. Nisan ayında mevsimlik işçiliğin başlaması sebebiyle bir yılda en fazla 3-4 ay öğrenim görmektedirler. Diyarbakır'a çevre il ve ilçelerden göç olmaktadır. Göçle gelen ailelerin çocukları, farklı bir çevreye uyum sağlamakta yeni okul ortamına alışmalarında da zorluklar görülmektedir. İşsiz ebeveyn çocukları aile katkısına yardımcı olmak için çalışmakta, mevsimlik işçi çocukları da ailesinin para kazanmak için gittiği şehirde aile gelirine katkı sağlamak için çalışmaktadır. 2007 Tarihli TUİK haber bültenine göre 6-17 yaş grubunda bulunan 16 milyon 264 bin çocuktan % 5,9'u ekonomik bir işte çalışmakta, bir başka ifadeyle istihdam edilmektedir (958 bin kişi). Türkiye genelinde 6-17 yaş grubunda istihdam edilen çocukların % 47,7'si kentsel, % 52,4'ü kırsal yerlerde yaşamaktadır. İstihdam edilen çocukların % 66'sını erkek, % 34'ünü kız çocukları oluşturmaktadır. Diyarbakır ilinde istihdam olanakları arttırılmadığı, ekonomik gelişim sağlanmadıkça yukarda ifade edilen sorunlar devam edecektir. ÖNERİLER Araştırmaya katılan 15 öğretmenimizin Diyarbakır ili eğitim sorunlarına yönelik belirttiği çözüm önerileri Tablo 10'da verilmiştir. Öğretmenlerimizin belirttiği önerilerden farklı olarak şunları önerebiliriz: 1) Kız çocuklarını düzenli okula yollamayan veliler için MEB ciddi yaptırımlar uygulamalı ancak bu yaptırımları öğretmen eliyle yaptırmamalı, çünkü çoğu öğretmen köyde köy halkından tepki, şiddet görmemek için devamsız kız öğrenciler için savcılığa şikayet başvurusu yapamamaktadır. 103 2. Kız çocuklarının okula devamının düşük olduğu Diyarbakır ve diğer doğu illerinde kız çocuklarının okula zorunlu devamı 8 yıl değil 12 yıla çıkarılmalıdır. 3. Ailelerin ideolojik, kültürel normlarını çocuklarına aşılarken ki oluşabilecek olumsuz durumları önlemek amacıyla doğuda, aile eğitimi yoğun olarak verilmelidir. Bu konuda Halk eğitim merkezlerindeki çalışanlar ev ziyaretlerini yoğunlaştırmalıdır. 4. Halk eğitim merkezlerinde “çocuk ve ebeveyn” konulu kurslar hazırlanmalı ve bunlara katılımın kırsalda zorunlu olması sağlanmalıdır. 5. Bölge'de örgün ve yaygın eğitimin etkinliğinin artırılması için okul öncesi eğitim programları açılması ve yaygınlaştırılmasını sağlanmalı. 6. Nüfusun büyük bölümünü oluşturan genç nüfusu kısa ve orta vadede ekonomide etkin kılıcı, mesleki ve teknik eğitim programlarına önem verilmeli 7. Taşıma Merkezi Okul Öğretmenlere nöbetlerinin zorluğundan ötürü ek ders ücreti olumlu yönde farklılaştırılmalıdır 8. Kırsalda çalışan öğretmenler 10 yıldan önce şehir merkezine gelememektedirler. Uzun süre kırsalda çalışan öğretmenler tükenmişlik duygusu hissetmektedirler. Bunu önlemek amacıyla okul müdürlerinin 5 yılda bir zorunlu rotasyonu gibi bir uygulama şehir içinde öğretmenlerimiz içinde kullanılmalıdır. 9. Taşıma Merkezi Okullara YİBO'lardaki gibi ek gelir ve temizlik hizmeti ödeneği verilmelidir. Taşımalı okullarda gerçekleşen ani sağlık problemleri için hemşire görevlendirilmelidir. 10. Taşımalı servis şoförlüğü yapanların elenerek seçilmelidir. 11. Sokak çocukları, kötü şartlarda yaşatılan, ailede baskı gören çocuklar sosyal hizmetler tarafından himayeye alınmalıdır. 12. Yeni okullar yapılarak, öğretmen açığı kapatılarak sınıf mevcutları düşürülmelidir. 13. Mevsimlik işçi ailelerinin çocuklarının olduğu bölgeler bilinmektedir. Bu bölgelerde öğretmenler esnek öğretim programı, çalışılmayan kış döneminde sıkı ek etütlerle öğrencilerin öğrenme açıklarını gidermelidir. 14. Mevsimlik işçiliğin yoğun olduğu bölgelerde, gezici eğitim tırlarıyla Diyarbakır ilinden başka şehre gitmiş çocukların eğitimini destekleme çalışması sağlanmalıdır. 15. Mevsimlik işçi ailelerinin çocuklarının olduğu bölgeler bilinmektedir. Bu bölgelerde öğretmenler esnek öğretim programı, çalışılmayan kış döneminde sıkı ek etütlerle öğrencilerin öğrenme açıklarını gidermelidir. 16. Mevsimlik işçiliğin yoğun olduğu bölgelerde, gezici eğitim tırlarıyla Diyarbakır ilinden başka şehre gitmiş çocukların eğitimini destekleme çalışması sağlanmalıdır. 104 KAYNAKÇA Büyüköztürk, Ş., Kılıç Çakmak, E., Akgün, Ö.E., Karadeniz, Ş. ve Demirel, F. (2011). Bilimsel araştırma yöntemleri. Ankara: Pegem Yayınları. İslamoğlu, A.,H. (2011), Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri. İstanbul: Beta Yayınları Merter, F. (2007), “Kızların Okullaşması Açısından Bazı Avrupa Birliği Topluluğu Üyesi Ülkeler ve Asya Ülkelerinin Karşılaştırılması” ,SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 16, Isparta, ss. 221-244 Öncel, A. (2006), Makalelerle Mardin “Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Gelişmişlik Düzeyine Eğitim-Kalkınma İlişkisi Çerçevesinde Bir Bakış Ve Mardin İlinin Konumu” Mardin Tarihi İhtisas Kütüphanesi Özel Basım Türkiye İstatistik Kurumu Haber Bülteni, Sayı:61,20.04.2007 www.gap.gov.tr www.tuik.gov.tr 105 EK-A: Görüşme Formu GÖRÜŞME FORMU Tarih: Görüşme Başlama Saati: Görüşme Bitiş Saati: Katılımcı Kodu: GİRİŞ Değerli öğretmenim, Bildiğiniz gibi görevinizi icra ederken, eğitim sorunlarıyla karşılaşmakta ve eğitim sorunlarıyla mücadele ederek ülkemiz ve öğrencilerimiz için çabalamaktasınız. Biz, Diyarbakır ilinin eğitim sorunlarının çerçevesini çizme ve çözüm önerileri geliştirmeye yönelik bir araştırma yürütüyoruz. Bu araştırma çerçevesinde gönüllü katılımınızla sizinle bir görüşme yapmak istiyoruz. Unutmayınız ki; araştırma sonuçları Diyarbakır ilindeki eğitim sorunlarına dikkat çekme düzeltme bağlamında fayda sağlayacaktır. Bu görüşme süresince söyleyeceklerinizin tümü gizli tutulacak ve başka hiçbir yerde kullanılmayacaktır. Araştırmanın raporunda isminiz veya kimliğinizle ilgi hiçbir bilgi yer almayacaktır. Görüşmemizin yaklaşık olarak 30-40 dakika süreceğini tahmin ediyoruz. Sizce bir sakıncası yoksa görüşmeyi ses kayıt cihazıyla kaydetmek istiyoruz. Başlamadan önce belirtmek istediğiniz bir husus var mı? Demografik Sorular: Branşınız nedir? Mesleki Deneyiminiz? Görüşme Soruları 1. Diyarbakır ili kırsal eğitim sorunlarını hangi başlık altında toplarsınız? 2. Diyarbakır ilinde kız çocukları ile erkek çocuklarının okula devamında bir farklılık var mıdır? 3.Diyarbakır ilindeki taşımalı eğitim sisteminin sıkıntılarını açıklarmısınız.? 4.Mevsimlik işçilik yapan velilerin çocuklarının eğitim durumları nasıldır? 5.İşsiz ailelerin çocuklarının eğitim durumları nelerdir? 6.Göçle Diyarbakır'a gelen ailelerin eğitim sorunları nelerdir? 7.Diyarbakır ilindeki okullaşma oranını ve sınıf mevcutlarını nasıl buluyorsunuz. 8.Diyarbakır ilindeki eğitim sorunları için çözüm önerileriniz nelerdir? 106 UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMI VE ŞİDDET İLİŞKİSİNDE PSİKOLOGLARIN ALGILARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ (PERCEPTIONS AND SOLUTIONS OF THE PSYCHOLOGISTS ABOUT THE DRUG USE AND ITS RELATION WITH VIOLENCE) Gülsüm ÖZEROL * & Mehmet Fatih AYAZ* ÖZET Bu araştırmanın amacı, uyuşturucu kullanımı ve uyuşturucu kullanan bireylerin şiddet eğilimleri ile ilişkili literatür verilerini ve uyuşturucu kullanıcılarının rehabilitasyonunda görev almış psikologların uyuşturucu kullanımı, kullanıcıların uyuşturucu kullanmaya başlama nedenleri, uyuşturucu ve şiddet eğilimleri arasındaki ilişki ile uyuşturucu madde kullanımı ve madde kullanımı ile bağlantılı olarak ortaya çıkan şiddeti önlemek için alınabilecek önlemler ile ilgili görüşlerini ortaya koymaktır. Bu araştırmada Diyarbakır ve Elazığ illerinde çeşitli kurumlarda görev yapan 10 psikolog ile nitel bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Veri toplama yöntemi olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Toplanan veriler “içerik analizi” yöntemi kullanılarak analiz edilmişlerdir. Sonuç olarak; Diyarbakır ve Elazığ illerinde görev yapan 10 psikoloğun uyuşturucu madde kullanımı ve şiddet ilişkisi konusundaki algıları ve çözüm önerileri ortaya çıkartılmıştır. Anahtar Sözcükler: Uyuşturucu Madde Kullanımı, Şiddet, Psikolog Algıları ABSTRACT The aim of this study is to investigate the literature about the use of drugs and the relationship between violence and drug use, and also to investigate the perceptions of psychologists who has taken part in the rehabilitation process of drug users about the use of drugs, the reasons of drug use, the relationship between drug use and the violence, the precautions that can be taken into consideration in order to prevent the drug use and the violence in relation with the drug use. In this study, a qualitative research was conducted with 10 psychologists working in Diyarbakır and Elazığ. As data collection tool, a semi-structured interview was used and the data was analyzed with content analysis technique. As a result, the perceptions and solutions of 10 psychologists working in Diyarbakır and Elazığ about the drug use and its relation with violence were revealed. Key Words: Drug use, Violence, Perceptions of the Psychologists . *Dicle Üniversitesi EPÖ Doktora 107 GİRİŞ Uyuşturucu madde kullanımı ve buna bağlı ortaya çıkan şiddet içeren davranışlar toplumların önemli sorunları arasında yer almaktadır. Özellikle ülkemizde son yıllarda yapılan araştırmalarda da görüldüğü gibi uyuşturucu madde kullanmaya başlama yaşı ilköğretim seviyelerine kadar düşmekte ve kullanıcı oranları da artış göstermektedir. Bu durumun topluma olumsuz birçok yansıması bulunmaktadır ve bunların en önemlilerinden biri de uyuşturucu madde kullananların şiddet eğilimleridir. Uyuşturucu maddeler bireyde bağımlılık meydana getiren opiyatlar, uyarıcılar, merkezi sinir sistemini baskılayanlar, halüsinojenler, uçucu maddeler, esrar ve benzerleri ve fensiklidin olarak sınıflandırılabilen kimyasal maddelerdir. Uyuşturucu madde denildiğinde akla sadece uyuşturan maddeler değil uyarıcı maddeler olan kokain, ecstasy gibi maddeler de gelmelidir. Tüm bu maddeler insan beynini etkileyerek, bireyde ruhsal, fiziksel ve davranışa ait çeşitli değişikliklere yol açmaktadırlar (Ögel vb. 1996). Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TUBİM) verilerine göre Türkiye'de “kullanım sırasına göre ilk sırada sigara ve ikinci sırada alkol gibi legal maddeler gelirken, illegal maddeler arasında ilk sırada esrar gelmektedir. Buna göre sigara ve alkol kullanımının, illegal madde kullanımına geçişte ilk adım olduğu değerlendirilmektedir” (TUBİM, 2011: 19). Türkiye'de genel nüfusta madde konusunda yapılan ve geneli kapsayan ilk araştırma Kamu Sektörü ve Türk Psikologlar Derneği tarafında gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada 7681 kişiye ev ortamında anketler uygulanmıştır. Sonuç olarak alkol ve sigara dışında kalan bağımlılık yapıcı madde kullanımı %0.3 (binde üç) ömür boyunca en az bir kez madde kullanımı %1,3 olarak tespit edilmiştir. 2003 yılında, UNODC (Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi) tarafından altı ilde (Adana, Ankara, Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Samsun) gerçekleştirilen ESPAD araştırmasına göre Türkiye'de 15-64 yaş arası afyon ve türevi madde kullanıcılarının oranının %0,5 (on binde beş), uçucu madde kullanıcılarının ortalama oranının ise %0,06 (on binde altı) olduğu tahmin edilmektedir (TUBİM, 2011: 15). Bu araştırmaların dışında tüm Türkiye'yi kapsayan “Genel Nüfusta Madde Kullanım Yaygınlığı” araştırması bulunmamaktadır fakat Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TUBİM) tarafından benzer bir çalışma 2011 yılında başlatılmış olup 2012 Türkiye Uyuşturucu Raporunda bu araştırmanın verilerinin yer alması planlanmaktadır. Genç nüfusta uyuşturucu madde kullanımı ile ilgili yapılan araştırmalara bakıldığında belirli gruplar ile çeşitli çalışmaların yürütüldüğü görülmektedir. 2003 yılında ilköğretim ve orta öğretim öğrencileri arasında esrar kullanım sıklığını saptama ve kullanıcıların özelliklerini, bilgi, tutum ve davranışlarını öğrenmeyi 108 amaçlayan bir başka çalışma da Türkiye'nin farklı coğrafi bölgelerinden seçilen 9 büyük ilde yürütülmüştür. Bu çalışmada, toplam 11.989 ilköğretim, 12.270 ortaöğretim öğrencisine anket uygulanmıştır. İlköğretim öğrencileri arasında esrar kullanımı %1.2, ortaöğretim öğrencilerinde ise %4.0 olarak saptanmıştır. Cinsiyete göre esrar kullanım sıklığına bakıldığında; erkeklerde esrar kullanımının üç kat daha fazla olduğu saptanmıştır. İlk olarak esrar deneme yaşı ortalaması; ilköğretimde 12.8 ± 1. Yıl iken bu ortalama kızlarda 12.7 ± 1.3, erkeklerde 12.9 ± 1.7dir. Ortaöğretim öğrencileri arasında ilk olarak esrar deneme yaşı ortalaması ise 13.8 ± 1.9 yıl olup, bu ortalama kızlarda 14.0±1.8, erkeklerde 13.7± 1.9 yıl olarak bulunmuştur. Yine bu çalışmada esrar kullandığını belirten öğrencilerde sigara, alkol ve diğer maddelerin kullanımının da yaygın olduğu görülmüştür (Ögel vd. 2003). Yaşan ve Gürgen (2004) ise Güneydoğu Anadolu Bölgesi ergenlerde uçucu madde kullanma özelliklerini araştırdıkları çalışmalarında; 113 ergen ile bu maddelerinde içtikleri mekanlardan görüşüp çalışmaya katılmayı kabul eden 37 ergen ile çalışmışlardır. Çalışmanın sonucunda; uçucu madde kullanan olguların ortalama yaşının 13.8 olduğu, maddeye başlama yaşı ortalamasının da 10.8 olduğu bulunmuştur. Çalışmaya katılan uçucu madde kullanıcılarının tümünün bali kullandığı, olguların %85.5'inin eğitimlerini yarıda bıraktığı, %35.1'inin çeşitli nedenler ile yasal sorunlar yaşadığı, uçucu maddeleri satın alabilmek için elde ettikleri parayı çalışarak ya da çalarak elde ettikleri ortaya çıkmıştır. Gençler madde kullanmaya başlamada risk altındaki grubu oluşturmaktadırlar. Ayrıca, gençlik çağında uyuşturucuya başlamanın nedenleri çok çeşitlidir ve bugüne kadar tek bir etken ve neden saptanamamıştır (Ögel vd. 1996: 5). Uyuşturucuya başlamanın ön plana çıkan başlıca nedenleri psikolojik nedenler örneğin; çevreye uyum sağlama çabası, yeterli iletişim kuramama, sorun çözebilme yetisi bulunmama gibi kişilik özellikleri, kültürel etkenler, aile ilişkileri, kalıtımsal etkenler, sosyal etkenler, uyuşturucu maddeye erişilebilirliktir (Ögel vd. 1996). “TUBİM İl İrtibat Noktası personelince uygulanan “Uyuşturucu Suçlarında Kullanıcı Profili Anket Formu-U Formu” verilerine göre; madde kullanıcılarının maddeye başlama nedeni olarak, “merak” ve “arkadaş etkisi” hemen her yıl ilk sıralarda gelmektedir” (TUBİM, 2011: 19). Uyuşturucuya başlamanın çok çeşitli nedenleri olması sebebiyle “çok çeşitli etkenleri göz önüne alan önleme programları başarıya ulaşmakta, Türkiye'de genç nüfusun fazla olduğu düşünüldüğünde, gençlere yönelik eğitim programlarının önemi artmaktadır” (Ögel vd. 1996: 5). Ögel vd (1996) AMATEM ve özel okullar derneği ile ortak hazırladıkları uyuşturucu madde ve bağımlılık eğitim paketinde uyuşturucu ile mücadelede önleme yöntemlerini arzın azaltılması, talebin azaltılması, caydırma, bilgilendirme, kişisel becerileri arttırmak, sosyal becerileri arttırmak, konu ile ilgili bir değer geliştirmek olarak belirtmişlerdir. Özellikle değer geliştirme konusunda ailelere büyük rol düştüğünü belirten Avcı (2012) ailelerin madde kullanmayı önlemek için geliştirebilecekleri yöntemleri çocukları sevgi ve şefkatle büyütme, tutarlı ve adaletli bir disiplin sağlama, düşünce ve hislerin ifade edilmesine fırsat ve 109 ortam sağlama, okulda ve evde olumlu tecrübeler edindirmek için fırsatları değerlendirme, istikrarlı bir aile atmosferi kurma, gençlerin hatalarına karşı toleranslı olma, çocukların ve gençlerin arkadaş çevrelerini yakından izleme ve spor, edebiyat, gönüllü kuruluşlarda çalışmak gibi hobiler edinmeleri için gençlere destek olmak olarak sıralamaktadır. Ailelerin ilgisizliğinin gençleri tehlikenin kucağına daha da yaklaştırdığını belirten Avcı (2012), AMATEM verilerinin de bunu desteklediğini ifade ediyor. Bağımlılık için AMATEM'e yatan hastaların 20'si 18 yaş altındayken, Türkiye'de son 3 yılda her yıl bir öncekine göre 18 yaş altındaki gençlerde eroin kullananların sayısında iki kat artış yaşandığını, merkezlere tedavi için gelenlerin en küçüğünün 11 yaşında olduğunu ve başvurularda yaş ortalamasının 16,5 olduğuna değinen Avcı (2012: 11), başvuru yapan gençlerin yüzde 77'sinin aileleriyle birlikte yaşadığını belirtirken yine ailelere düşen görevin çok önemli olduğunun altını çizmektedir. Uyuşturucu Madde Kullanımı ve Şiddet İlişkisi Bireyler tarafından kullanılan alkol ve uyuşturucu gibi maddeler, şiddet eyleminin gerçekleşmesinde de etkili olmaktadır. Günümüzde uyuşturucu veya alkol faktörlerinin şiddet davranışını kolaylaştıran veya hızlandıran bir etki yaptığını söylemek mümkündür. (Parker v.d., 1998). Dünya sağlık örgütü (2002) şiddeti; “bireyin kendisine, başkasına, belirli bir topluluk veya gruba yönelik yaralama, ölüm, fiziksel zarar, bazı gelişim bozuklukları veya yoksunluk ile sonuçlanabilen, tehdit ya da fiziksel zor kullanma” (Krug v.d. 2002: 5) olarak tanımlamaktadır. Bu tanıma bakıldığında şiddetin hem fiziksel hem de fiziksel olmayan olumsuz davranış biçimine vurgu yapan bir içerikte kullanıldığı görülmektedir. Günümüzde saldırganlık/şiddet olayları veya suçları; biyoloji, psikoloji, psikiyatri ve sosyoloji gibi farklı disiplinler tarafından analiz edilmektedir. Şiddet veya saldırganlığın bu disiplinlerin her biri tarafından ayrı ayrı çözümlenmesi, şiddet davranışının çok boyutlu ve kompleks bir karakteristiğe sahip olduğunu göstermektedir. Halen yürürlükte olan Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Ortamlarında Şiddetin Önlenmesi ve Azaltılması Strateji ve Eylem Planında (2006-2011+), Türkiye'de gençler arasında giderek yaygınlaştığı vurgulanan alkol ve madde kullanımının, şiddeti artıran nedenler arasında olduğu ifade edilmiştir. Madde kullanımı ile şiddet arasındaki ilişki farklı örneklerle ortaya konmuştur. Belgenin çıktıları arasında; madde bağımlılığından korunma konusunda bilinçlendirilmiş öğrenciler hedeflenmektedir. Gelişimsel açıdan risk altında bulunan çocuklar ile ailesinde madde bağımlısı bulunan çocukların tespit edilerek destek hizmeti verilmesi planlanmıştır. Madde kullanımı açısından eğitim ortam ve çevresinde risk analizi yapılması, madde kullanımı ve sonuçları konusunda öğrenci, aile, öğretmen ve 110 yöneticilerin bilinçlendirilmesi (konferans, seminer, kitapçık, broşür, afiş ve film, TV dizisi, bilgisayar oyunlar vb. hazırlanacak), madde kullanan öğrenci ve ailelerinin tedavi ve destek hizmeti veren kurum ve kuruluşlara yönlendirilmesinde etkili işbirliğinin sağlanması da diğer hedefler arasında sayılmıştır. Şiddetin oluşum kaynağını madde kullanımı oluşturuyor ise alınacak önlemlerin de daha koordineli ve birçok kurumu işin içine dâhil edecek şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Sorunun temelinde, madde bağımlılarının devamlı surette ihtiyaç duydukları maddelerin temininin zaman içerisinde kendileri için ciddi para ihtiyacına yol açması ve bu durum karşısında bağımlıların kimi zaman yasaya aykırı bir şekilde para temin etmeye çalışmaları, kimi zaman da en azından kendi ihtiyaç duydukları maddeyi temin etmek için satıcılık yapmaya başlamaları yer almaktadır. Her iki durumda da yasalarla karşı karşıya gelen bağımlılar, hem toplumun genel asayişi hem de genel sağlığı açısından çevrelerine zarar vermektedirler. Madde bağımlısı kişi, bir süre sonra uyuşturucu temin etmek amacıyla gerekli parayı bulabilmek için, hırsızlık, gasp, soygun, yasa dışı fuhuş gibi suçları işlemek zorunda kalabilmektedir. Öte yandan uyuşturucu madde temin etmek amacıyla işlenen suçların yanında zaman zaman uyuşturucu madde etkisi altında da birtakım suçlar (şiddet ya da cinsel taciz gibi) işlenebilmekte ise de bu konuda TUBİM'e intikal eden herhangi bir veri bulunmamaktadır (TUBİM, 2011). Öztürk'e (2002) göre; psikoaktif madde kullanan kişilerin çoğunda aşırı güvensizlik, bağımlılık, ego zayıflığı, engellenmeye dayanma eşiğinde düşüklük, güçsüzlük ve başarısızlığı kapatabilmek için otoriteye karşı gelme, yasaları ve kuralları çiğneme eğilimi bulunmaktadır. Pek çok araştırma sonuçları ve yapılan farklı değerlendirmeler, madde kullanıcılarının önemli bir kısmının maddeyi temin etmek amacıyla ya da madde etkisi alında suç davranışına yöneldiğini göstermekte, madde kullanımı ve suç ilişkisini açıklamaktadır. Bu sonuçlar da madde kullanımının bireylerde suça ve şiddete yönelme gibi toplum normlarına ters düşen davranışlara yönelmede ne kadar etkin olduğunu ortaya çıkarmaktadır. YÖNTEM Araştırma daha önceden uyuşturucu madde kullanan bireylere rehabilitasyon sağlayan psikologların toplumda uyuşturucu kullanımına ve uyuşturucu kullananların şiddet eğilimlerine yönelik algılarını ve çözüm önerilerini ortaya koymaya yönelik nitel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu Diyarbakır ve Elazığ illerinde kamu kurumları ve özel kurumlarda görev yapan toplam 10 gönüllü psikolog oluşturmaktadır. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemlerinden kartopu/zincirleme örnekleme yöntemi kullanılmış ve bu konuda en derin bilgi sahibi olarak psikologlar çalışma grubu olarak belirlenmişlerdir. Veri toplama yöntemi olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır ve görüşmeler yüz yüze ya da internet üzerinden gerçekleştirilerek kayıt altına alınmıştır. Verilerin analizi “içerik analizi” 111 yöntemi kullanılarak yapılmış ve veriler dört aşamada analiz edilmiştir. Bunlar; verilerin kodlanması, kodlanan verilerin temalarının belirlenmesi, kodların ve temaların düzenlenmesi, bulguların tanımlanması ve yorumlanmasıdır (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 228). Analiz sürecinde katılımcılar P1, P2, P3.. şeklinde belirtilmişlerdir. Araştırmada ortaya çıkan kodlar sürekli alıntılar ile desteklenmiştir böylece araştırmanın geçerliği de arttırılmaya çalışılmıştır. BULGULAR Bu bölüm görüşme sorularının başlıklandırılması şeklinde sunulmuştur. Toplam 9 başlık oluşmuştur. Öncelikle katılımcılarının il bilgileri sunulmuş, daha sonra da görüşme sorularına verdikleri yanıtlar ele alınmıştır. Katılımcılar P1, P2,P3..şeklinde kodlanmışlardır. Katılımcıların İlleri: Proje katılımcılarının çalıştıkları iller Tablo 1.'de belirtildiği gibidir. Araştırma Diyarbakır ilinde gerçekleştirildiğinden Diyarbakır ilinden daha fazla katılımcı (f=6) çalışmada yer almıştır. Elazığ'dan 4 katılımcı çalışmada yer almıştır. Bir katılımcı da hem Diyarbakır'da hem de Tunceli'de görev yaptığını belirtmiştir. “Tablo 1. Katılımcıların İl Dağılımları İl Diyarbakır Elazığ Frekans 6 4 Katılımcı P2, P3, P4, P5, P6, P10 P1, P7, P8, P9 Uyuşturucu madde kullanıcılarının ortalama yaş aralığı Araştırmada katılımcılara kendileri ile görüşen madde kullanıcılarını da dikkate alarak uyuşturucu madde kullanıcılarının yoğunlukta olduğu yaş aralığı sorulmuştur. Uzmanlar bu oranın daha çok 14-18 yaş arasında yoğunlaştığını belirtmişlerdir. Tablo 2.'de de görüldüğü gibi katılımcıların çoğu (f=8) madde kullanmanın ergenlik döneminde daha yoğun olduğunu belirtmektedirler. Ergenlerde madde kullanımının yaygın olmasında katılımcıların en çok belirttiği hususlar ergenin yaşadığı aile içi çatışmalar, bu dönemde arkadaş çevresinin önem kazanması ile gruba uyma isteği, toplumda kabul görme ihtiyacı ile kendini ispatlama isteği ve yine ergenlik döneminde sıkça rastlanan duygusal boşluk, depresyon olarak sıralanabilir (Tablo 3.). Katılımcıların ergenlerde uyuşturucu madde kullanımının yaygın olma sebepleri ile ilgili söylediklerinden bir kaç örnek aşağıda sunulmuştur: “Ergenlerde daha fazla olmasının temel nedenlerinden birisi merak, aile içi çatışma varlığı, okulla çatışma, arkadaş çevresi, gruplarda kabul görme ihtiyacı ve arkadaşlık grubuna uyma isteği” (P5.) 112 Tablo 2. Uyuşturucu Madde Kullanıcılarının Ortalama Yaş Aralığı Ergenlerde Madde Kullanma Nedenleri Frekans Aile içi çatışma Arkadaş grubuna uyma Kendini ispatlama isteği Duygusal boşluk, depresyon Katılımcı 5 5 3 2 P1, P4, P5, P8, P10 P1, P2, P4, P5, P7 P3, P5, P7 P2, P9 Kullanımı En Yaygın Olan Uyuşturucu Maddeler Psikolog katılımcılara görüştükleri madde kullanıcılarını ve çalıştıkları bölgeyi dikkate alarak en sık karşılaştıkları ve kullanımı en yaygın uyuşturucu maddeler sorulmuştur. Tüm katılımcılar sigara ve alkolü ilk iki sırada belirtirken diğer maddeleri sırasıyla esrar, ecstasy (hap), tiner ve uçucu maddeler, eroin, kokain ve ilaç bağımlılığı olarak belirtmişlerdir. Katılımcıların sıralamalarında farklılıklar olsa da genel anlamda kullanımı sigara ve alkolden sonra yaygın olan uyuşturucu maddeler Tablo 4'te sunulmuştur. Tablo 4. Kullanımı Yaygın Uyuşturucu Maddeler Ergenlerde Madde Kullanma Nedenleri Frekans Esrar 10 Ecstasy (hap) 10 Katılımcı P1, P2, P3, P4, P5, P6, P7, P8, P9, P10 P2, P3, P4, P5, P7, P8, P9, P10 Tiner, Bali vb. uçucu madde 5 P1, P3, P6, P7, P8 Eroin 5 P3, P4, P6, P9, P10 Kokain 2 İlaç Bağımlılığı 1 P3, P9 P1 Uyuşturucu Madde Kullanan Bireylerin Özellikleri Çalışmada katılımcılara özellikle kendileri ile görüşen bireyleri de dikkate alarak uyuşturucu madde kullanıcılarında gördükleri belirgin özellikleri belirtmeleri istenmiştir. Katılımcıların görüşlerine göre en çok göze çarpan özellikler Tablo 5'te verilmiştir. Bu özellikler sırasıyla bitkinlik, halsizlik, dalgınlık, durgunluk, hayattan zevk alamama, konsantrasyon eksikliği, okul, iş başarısında düşüş, gerginlik, sinirlilik, şiddet, gözlerde çökme, kanlanma, konuşmada zorlanma, yasa dışı işler ile uğraşma, tükenmişlik, çaresizlik, işe yaramama, çekingenlik, anti-sosyal kişilik geliştirme, zayıflık, iştahsızlık ve iletişim problemleri olarak sayılabilir (Tablo 5). 113 Fakat; P5'in de belirttiği gibi uyuşturucu kullanan bireylerde ortaya çıkan davranışlar maddenin etkisine göre de değişiklik gösterebilmektedir. Tablo 5. Uyuşturucu Madde Kullanıcılarında Gözlenen Davranışlar Özellikler Frekans Katılımcı Bitkinlik, halsizlik, dalgınlık, durgunluk 6 Gerginlik, sinirlilik, şiddet 3 P4, P6, P9 3 P2, P7, P8 Konsantrasyon Eksikliği 2 P1, P5 Okul, iş başarısında düşüş 2 P5, P10 Gözlerde çökme, kanlanma 2 P7, P9 Konuşmada zorlanma 1 P1 Yasa dışı işlerle uğraşma 1 P1 Tükenmişlik 1 P2 Çaresizlik 1 P2 İşe yaramama 1 P2 Uyku Sorunları 1 P3 Çekingenlik/anti-sosyallik 1 P3 Zayıflık/İştahsızlık 1 P5 İletişim Problemleri 1 P10 Hayattan zevk alamama/yaşama isteğinin azalması P1, P3, P4, P5, P7, P8 Kodlanmış ifadeleri destekleyen görüşler aşağıdaki gibidir: “Tükenmişlik, çaresizlik, işe yaramama psikolojisi, hayattan zevk alamama madde kullanıcılarında en çok gözlemlediğim özelliklerdi (P2)”. “Madde kullanımına meyli olan kimselerin de anti sosyal ya da çekingen kişilik özellikleri olduğunu gözlemledim” (P3). Kullanıcıların Uyuşturucu Madde Kullanamaya Başlama Nedenleri Çalışmada görüşülen uzmanlara bir diğer soru olarak kullanıcıların uyuşturucu madde kullanmaya başlama nedenleri sorulmuştur. En çok belirtilen nedenler Tablo 6'da görüldüğü gibi arkadaş çevresi ve bu arkadaş grubuna uyma, ailevi problemler, kendini ispat çabası, olumsuz çevre, merak, özenti, depresyon, duygusal boşluk, dışlanmışlık, özgüven eksikliği, acı çekme, acıdan kurtulma isteği ve okul problemleridir. 114 Tablo 6. Kullanıcıların Uyuşturucu Madde Kullanmaya Başlama Nedenleri Nedenler Arkadaş çevresi/ arkadaş Frekans Katılımcı 9 P1, P2, P4, P5, P6, P7, P8, P9, P10 Ailevi Problemler 6 P1, P4, P5, P7, P8, P10 Kendini İspat Çabası 5 P1, P3, P5, P7, P8 Olumsuz Çevre 4 P4, P7, P9, P10 Özenti 3 P2, P9, P10Merak2P5, P6 Depresyon/duygusal boşluk 2 P2, P9 Okul Problemleri 2 P4, P5 Dışlanmışlık 1 P7 Özgüven Eksikliği 1 P1Acı Çekme/acıdan kurtulma isteği 1 P3 grubuna uyma Bu konuda katılımcı görüşlerinden birkaç alıntı aşağıdaki gibidir: Kullanıcıların uyuşturucu madde kullanmaya başlamalarının en temel nedenini olumsuz aile ortamı, uygun olmayan çevre, dışlanmışlık, kendini kanıtlama isteği ve olumsuz arkadaşlar olarak görmekteyim” (P7). Uyuşturucu Madde ve Şiddet Eğilimleri Çalışmada katılımcılara uyuşturucu madde kullanımı ve şiddet eğilimleri sorulmuştur. Katılımcılar uyuşturucu madde kullanan bireylerde farklı şiddet eğilimlerinin görülebileceğini belirtmişlerdir. Araştırmaya katılan uzmanların görüşlerine göre bireylerde en çok rastlanan şiddet kendine zarar verme şeklindeki şiddet türleridir. Bunlar arasında jiletleme, faça atma ve intihar girişimleri belirtilmiştir. Çevreyi tehdit etme, sözlü, fiziksel taciz, kontrolsüz, saldırganca tutumlar içeren şiddet yaklaşımları da en çok belirtilen bir diğer şiddet gösterimidir. Madde yoksunluğu sonucu oluşan yoksunluk ve kontrolsüzlük ile maddeye ulaşmak için her türlü yolun denenmesini içeren şiddet eğilimleri de (gasp, hırsızlık vb.) katılımcıların belirttiği şiddet eğilimlerindendir. Belirtilen diğer şiddet eğilimleri de şu şekildedir: hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük sonucu oluşan şiddet, grup şiddeti (çeteleşme), ailede önceden şiddet görme sonucu oluşan şiddet. 115 Tablo 7. Uyuşturucu Madde Kullanımı ve Şiddet Eğilimleri Şiddet Eğilimleri Frekans Katılımcı Kendine zarar verme 5 P1, P3, P6, P7, P8 5 P3, P7, P8, P9, P10 4 P2, P4, P5, P6 1 P2 Grup şiddeti (çeteler) 1 P10 Ailede şiddet görme nedenli oluşan şiddet 1 P1 (Jiletleme, faça atma, intihar girişimi) Çevreye tehdit, sözlü, fiziksel taciz, kontrolsüz,, saldırganca şiddet Madde yoksunluğu sonucu maddeye ulaşma amaçlı (hırsızlık, gasp) oluşan şiddet Hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük sonucu oluşan şiddet Uyuşturucu madde kullanımı ve oluşan şiddet eğilimleri ile ilgili çalışmaya katılan katılımcı uzmanların görüşlerinden bir kaç alıntı aşağıda sunulmuştur: “Şiddetin bilinçaltımızda yer edindiği dönemler çoğunlukla çocukluk dönemi olduğundan, çocukluğunda aile içinde duygusal ve fiziksel şiddet görmüş kişilerin madde kullandıkları dönemlerde bu eğilimlerinde artışların yoğun olduğunu gözlemledim. Sadece başkalarına değil, kendilerine yönelikte zarar verici davranışları ve intihar girişimleri söz konusu” (P1). “Kendisine zarar verme eğilimleri madde kullanıcılarından daha yoğun. Kendini jiletleme, faça atma, intihar girişimleri örneğin bunun yanı sıra çevresine tehdit, sözlü ve fiziksel taciz ve de çevresindekilere zarar verme de gözlenen şiddet davranışları arasında sayılabilir” (P3). Uyuşturucu Sonucu Oluşan Şiddet Eğilimlerini Önleme Katılımcılara görüşmede belirttikleri uyuşturucu madde kullanımı sonucu oluşan şiddet eğilimlerini önlemek için neler yapılabileceği sorulmuştur. Uzmanların bu konudaki önerileri; madde kullanımının özelikle profesyonel destek alınarak sonlandırılması, aileyi de içerisine alan rehabilitasyon, terapi uygulanması, bireyin olumsuz çevreden uzaklaştırılması, ailenin bireyin sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını karşılaması ve bireyi tedaviye ikna etmek şeklinde belirtilmiştir. Tablo 8. Uyuşturucu oluşan şiddet eğilimlerini önleme yöntemleri Uyuşturucu Sonucu Oluşan Şiddeti Önleme Yöntemleri Madde kullanımının sonlandırılması için tedavi Aileyi de içeren rehabilitasyon/tedavi Olumsuz çevreden uzaklaştırma Bireyi tedaviye ikna etme 116 Frekans Katılımcı 7 5 5 1 P2, P3, P4, P5, P6, P7, P8 P2, P3, P5, P7, P8 P2, P3, P4, P7, P8 P9 Uyuşturucu Madde Kullanımını Önleme Önerileri Çalışmaya katılan uzmanlara uyuşturucu madde kullananların şiddet eğilimlerinin önlenmesi için alınabilecek önlemlerin dışında, uyuşturucu madde kullanımını önlemede ne gibi önlemler alınabileceği sorulmuştur. Katılımcıların verdikleri yanıtlar şiddet eğilimlerini önleme önerileri ile benzerlik göstermektedir. Katılımcılar tarafından en çok ifade edilen bu öneriler aile içi iletişimi arttırmaya yönelik aile eğitimlerinin sağlanması, eğitimcilerin eğitiminin sağlanması, eğitim, emniyet ve sağlık kurumlarının ortak çalışmaları, gençlerin farklı özelliklerini ortaya çıkartma, onları sosyal aktivitelere yöneltme, bireyin çevresini değiştirmesi, maddeye yönelten nedenlerin ortadan kaldırılması, bireyin iç denetiminin geliştirilmesi ve bireye olumlu model olmak olarak sıralanabilir. Tablo 9. Uyuşturucu Madde Kullanımını Önleme Önerileri Uyuşturucu Madde Kullanımı Önleme Önerileri Frekans Katılımcı Aile içi iletişimi arttırmak için aile eğitimleri 5 P1, P2, P4, P5, P8 Eğitimcilerin eğitimi 3 P3, P4, P5 Eğitim, emniyet, sağlık kurumlarının ortak çalışmaları 2 P6, P10 Gençlerin farklı özelliklerini ortaya çıkartma 2 P7, P8 Bireyin çevresini değiştirmesi 1 P2 Maddeye yönelten nedenlerin ortadan kaldırılması 1 P2 Bireyin iç denetiminin geliştirilmesi 1 P3 Bireye olumlu model olmak 1 P5 Kodlanmış ifadeleri destekleyen görüşler aşağıdaki gibidir “Ailelerin öncelikle aile içi iletişim ve çocuklarıyla olan iletişimleri konusunda detaylı bilgilendirilmeleri gerekli. Bunu sağlayabilecek kişilerinde eğitimciler olduğunu düşünüyorum” (P1). “Öncelikle bireye model olmak madde kullanmayı önlemede çok önemlidir. Topluma açık yerlerde, ailede insanların aile bireylerinin vb. madde kullanmaması gençlerin büyükleri model olumlu anlamda model almasını sağlayacaktır. Bireylere özenti yaratacak ortamlar oluşturulmamalı, okulda ve ailede madde kullanan bireylerin tedavileri sağlanmalıdır. Mümkünse bireylerin madde ile hiç tanışmamaları sağlanmalıdır. Bu noktada da ailelere çok büyük rol düşmektedir, aile eğitimleri de bu hususta büyük önem taşımaktadır” (P5). Çevresinde Madde Kullanan Bireyler Bulunan Aile, Okul, Öğretmenlere öneriler Son olarak uzmanlara, çevresinde madde kullanan bireyler bulunan aile, okul ve öğret117 menlere yönelik önerileri sorulmuştur. Bu soruya verilen yanıtlar ile genel olarak madde kullanmayı ve akabinde oluşan şiddeti önlemeye karşı oluşturulan öneriler benzerlik göstermektedir. Bu öneriler şu şekilde sıralanmaktadır: öncelikle madde kullanan bireyin profesyonel destek ve rehabilitasyon hizmeti gerekirse ilaç tedavisi alması, eğer birey bir öğrenci ise aile ve rehber öğretmen işbirliği kurulması, bireyin sosyalleştirilmesinin sağlanması, özellikle madde kullanan bir ergen ise ergene yaklaşım konulu aile eğitimlerinin sunulması, bireyin sıkıntı ve madde kullanma gerekçelerinin bilinmesi, sevgi, ilgi, alaka sunulması, eğitimcilerin eğitimi ve fark ettirmeden bireyin kontrol edilmesidir. Tablo 10. Uyuşturucu Madde Kullanıcılarının Aileleri, Okulları ve Öğretmenlerine Öneriler Kullanıcı aileleri, okulları ve öğretmenlerine öneriler Frekans Katılımcı Profesyonel destek ve rehabilitasyon 4 P1, P5, P7, P10 Aile ve rehber öğretmen işbirliği 4 P1, P3, P5, P6 Bireyin sosyalleştirilmesinin sağlanması 4 P3, P7, P9, P10 Bireye yaklaşım konulu aile eğitimleri 2 P2, P5 Bireyin sıkıntı ve madde kullanma gerekçelerinin bilinmesi 1 P1 Sevgi, ilgi, alaka sunulması1P8Eğitimcilerim eğitimi 1 P1 Bireyin fark ettirmeden kontrolü 1 P9 Madde kullanan bireylerin ailelerine, okullarına ve öğretmenlerine öneriler ile ilgili katılımcıların ifadelerinden bir kaç alıntı aşağıda sunulmuştur: “Ailelerin ergene ve çocuğa yaklaşım konusunda bilgilenmeleri ve bilinçlenmeleri, çocuğun davranışlarını daha iyi gözlemlemeleri, arkadaşlarını iyi tanımaları, dinlemeyi ve empatiyi öğrenmeleri işe yarayabilir” (P2). “Eğitimcilerin de okullarında ve çevrelerinde bağımlıları dikkatli bir gözlem sonucu tespit etmeleri, tespit ettikleri varsa bunlarla iletişim kanallarını geliştirilip çocuk ve gençlerin tedaviye yönlendirilmesi için gerekli bilgi ve birikime sahip olması gerekmektedir” (P4) “Dışlamadan gençlerin yanında olduğumuzu hissettirmek çok önemli. Baba, anne, kardeş öğretmen ve idarecilerin madde kullanan gence yakından sevgi, ilgi ve alaka göstermeleri ve onun yanında olduklarını hissettirmeleri lazım”(P8). 118 DEĞERLENDİRME VE SONUÇ Sonuç olarak uyuşturucu madde kullanımı ve şiddet ilişkisinde psikologların algıları ve çözüm önerileri başlıklı nitel araştırma çalışmamızda uyuşturucu madde kullanımı ile bir çok faktörün içe içe olduğu görülmüştür. Özellikle uyuşturucu madde kullanımının ergenler arasında daha yaygın olması, bunun nedenlerinin ergenlerin özellikle aile ile yaşadıkları çatışmalar, arkadaş çevresi ve gruba uyma isteği ile kendini kabullendirmek ve depresyon olduğu belirtilmiştir. Katılımcıların algısına göre sigara ve alkol dışında en çok kullanılan maddeler esrar, ecstasy, tiner vb. uçucu maddeler, eroin, kokain ve ilaç olarak sıralanmıştır. Uyuşturucu madde kullanıcılarının başlıca özelliklerinin bitkinlik, halsizlik, dalgınlık, durgunluk, gerginlik, sinirlilik, şiddet, hayattan zevk alamama/yaşama isteğinin azalması, konsantrasyon eksikliği, okul başarısında düşüş, gözlerde çökme kanlanma, yasa dışı işlerle uğraşma, tükenmişlik, çaresizlik, işe yaramama vb. olduğu uzmanlarca ifade edilmiştir. Kullanıcıların uyuşturucu madde kullanmaya başlama nedenlerini de uzmanlar arkadaş çevresi ve arkadaş grubuna uyma, ailevi problemler, kendini ispat çabası, olumsuz çevre, özenti, merak, depresyon, okul problemleri, dışlanmışlık, özgüven eksikliği, acı çekme ve acıdan kurtulma isteği olarak tanımlamışlardır. Uyuşturucu madde kullanımı ve görülen şiddet eğilimlerinde başlıcalarını uzmanlar kendine zarar verme, çevreye tehdit, sözlü, fiziksel taciz, madde yoksunluğu sonucu maddeye ulaşma amaçlı oluşan şiddet, hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük sonucu oluşan şiddet, grup şiddeti ve ailede şiddet görme nedenli oluşan şiddet olarak tanımlamaktadırlar. Uyuşturucu madde kullanımı sonucu oluşan şiddeti önlemek hususunda uzmanlar madde kullanımının sonlandırılması için tedavi, aileyi de içeren rehabilitasyon/tedavi, olumsuz çevreden uzaklaştırma ve bireyi tedaviye ikna etme gibi çözüm önerilerinde bulunmuşlardır. Uyuşturucu madde kullanımını önlemek için yapılması gerekenleri de uzmanlar aile içi iletişimi arttırmak için aile eğitimleri, eğitimcilerin eğitimi, eğitim, emniyet, sağlık kurumlarının ortak çalışmaları, gençlerin farklı özelliklerini ortaya çıkartma, bireyin çevresini değiştirmesi, maddeye yönelten nedenlerin ortadan kaldırılması, bireyin iç denetiminin geliştirilmesi ve bireye olumlu model olmak şeklinde sıralamaktadırlar. Son olarak uzmanlar ailesinde, okulunda madde kullanan bireyler olan aile, öğretmen ve okullara çeşitli önerilerde bulunmuşlardır. Bu önerilerin başında da profesyonel destek ve rehabilitasyon, aile ve rehber öğretmen işbirliği, bireyin sosyalleştirilmesinin sağlanması, bireye yaklaşım konulu aile eğitimleri, bireyin sıkıntı ve madde kullanma gerekçelerinin bilinmesi, bireye sevgi, ilgi, alaka sunulması, eğitimcilerin eğitimi ve bireyin fark ettirilmede kontrol edilmesi gelmektedir. Tüm bu sonuçlar dikkate alındığında bireyin uyuşturucu madde kullanmaya başlamasında ailesinin, çevresinin ve kendisinin büyük payı olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle aile ve birey arasında iyi bir iletişim kurulmasının hem 119 bireyin madde kullanmasının önüne geçebileceği hem de kullanan bireylerin tedavilerinde olumlu bir rol oynayacağı belirtilebilir. Katılımcı uzmanlardan biri nin de belirttiği gibi “ortaya çıkışının çok kolay ancak ortadan kaldırmanın çok zor olduğu” (P2) madde kullanımının önlenmesinde özellikle ailelerin, eğitmenlerin, uzmanların ve bireylerin bu konuda eğitimlerinin arttırılması, uyuşturucu madde kullanımının hiç başlamadan bitirilmesi büyük önem taşımaktadır. TUBİM'in yıllık raporunda da belirtildiği gibi “herhangi bir araştırmanın ya da tek bir yöntemin yasa dışı madde kullanımı gibi hassas, kritik ve gizli bir konuyu aydınlatması mümkün değildir. Ancak yapılan her araştırma ve geliştirilen her yöntem, problemin boyutlarını öğrenme açısından atılan önemli adımlardır” (TUBİM, 2011: 43). Bu bağlamda madde kullanıcıları ve akabinde şiddet eğilimi gösterenler ile birebir görüşme imkanı bulan uzmanların görüşlerinin alındığı bu çalışma ileride gerçekleştirilecek benzer çalışmalara örnek teşkil edebilirken, madde kullanımı ve şiddetin önlenmesinde alınacak olan tedbirlerin belirlenmesi noktasında yol gösterici görevi görebilir KAYNAKÇA AVCI, C. (2012), İlgi, sevgi ve Uyuşturucu, Yeni Bahar Dergisi Krug, Etienne G., Linda L. Dahlberg, James A. Mercy, Anthony B. Zwi and Rafael Lozano (ed.). (2002), World Report on Violence and Health, Ceneva: World Health Organization Ögel K, Tamar D. (1996), Uyuşturucu Maddeler ve Bağımlılık Okul Eğitim Paketi, Öğrenci Anketi Bulguları, AMATEM- Özel Okullar Derneği Yayõnõ, Prive Ltd., İstanbul; s:12-23. Ögel K, Uguz Ş, Sır A, ve ark. (2003), Türkiye'de ilköğretim ve ortaöğretim gençliği arasında esrar kullanım yaygınlığı. Bağımlılık Dergisi; 4: 15–19. Ögel, Kültegin, Itır Tarı Ve Ceyda Yılmazçetin Eke (2005), Okullarda Suç ve Şiddeti Önleme, İstanbul, http://www.yeniden.org.tr/dokuman/vio14.pdf Öztürk, O. (2002), Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, Ankara. Parker, Robert Nash ve Kathleen Auerhahn (1998), “Alcohol, Drugs, and Violence” Annual Review of Sociology, v24 n1 p291(21). TUBİM (2011). Türkiye Uyuşturucu Raporu, Ankara. Yaşan A, Gürgen F. (2004), Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Ergenlerde Uçucu Madde Kullanım Özellikleri. Bağımlılık Dergisi; 5:28-34. Yıldırım A., Şimşek H. (2008), Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri (7. Baskı) Ankara Seçkin Yay. 120 SINIF ÖĞRETMENİ YETİŞTİRMEYE İLİŞKİN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ THE ISSUES AND SOLUTION RECOMMENDATIONS FOR TRAINING PRIMARY TEACHERS Ömer ŞİMŞEK Özet Çocuklarımızın geleceğinde önemli payları bulunan sınıf öğretmenlerinin yetiştirilmesi önem taşıyan bir konudur. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni yetiştirmede sorunları belirlemek ve bu sorunların çözümüne yönelik öneriler sunmaktır. Alanyazında sınıf öğretmeni yetiştirmede başlıca sorunlar, lisans programlarındaki derslerin içerikleri ve ağırlıkları, sınıf öğretmenlerini yetiştiren öğretim elemanları ve sınıf öğretmeni seçmede sıkıntılar olduğu göze çarpmaktadır. Sınıf öğretmeni yetiştirmede lisans programlarının okul dayanaklı yaşantı ve öğretmenlik uygulamalarının yeniden düzenlemesi ve sınıf öğretmeni olacak bireylerin seçiminde ve mezun olmasında yeniden düzenlemelerin olması gerekmektedir. Abstract Training initial primary teachers should be taken into account because of their important contributions to our children's future. This study focuses on determining problems in training initial primary teachers and presenting recommendations. Content of the courses and the time allocated to components of the teacher training program, the efficiency of teaching staff and choosing proper individuals as future teachers are main problems in the literature. The recommendations to the related problems are; the need of rearrangement of undergraduate curriculum of initial primary teachers with increasing allocated time to the school based experiences and teaching practice; the need of rearrangement of choosing system of future initial primary teachers and their graduation. *Dicle Üniversitesi, Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi, Eğitim Programları ve Öğretim, Doktora Öğrencisi omarsimsek@gmail.com 121 GİRİŞ Eğitim sisteminin önemli parçası olan öğretmenin yetiştirilmesi, bir ülke için politik, sosyal ve ekonomik anlamda önemlidir. Bu süreçte öğretmen olacak bireylerin seçilmesi, yetiştirilmesi ve yaşam kalitelerinin sağlanması için uygun politikaların seçilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Bu bağlamda, öğretmen yetiştirme eğitim sistemimizin önemli ve çözüm bekleyen konularından biridir. Eğitimin niteliğini doğrudan etkileyen bir öneme sahiptir. Türkiye'de ilk öğretmen okullarının 1848 yılında eğitim ve öğretime başladığı dikkate alındığında, öğretmen yetiştirmede Türkiye'nin uzun yıllara dayalı bir bilgi ve tecrübe birikimine sahip olduğu görülür (Çoban, 2011). Ancak eğitim sistemimizdeki sorunlar ve sisteme müdahalelerin oluşturduğu karmaşıklık, PISA ya da TIMMS sonuçlarına göre öğrencilerimizin başarı sıralamasında diğer ülkelerin gerisinde oluşu, öğrencileri yetiştiren öğretmenlerin sorgulanmasını gerektirmektedir. Erarslan'a (2008) göre öğretmen yetiştirme sürecinde uygulanan programların çağın gereklerine, toplumsal ve bireysel ihtiyaçları karşılayabilmesine ve çağdaş öğretmen profilini yaratmadaki performansı ile doğru orantılıdır. Öğretmen niteliğinin eğitim sisteminin işleyişi ve başarıya ulaşmasında önemli bir konuma sahiptir ve eğitim sisteminden verimli sonuç alabilme, geniş ölçüde öğretmenin kalitesine bağlıdır (Köseoğlu, 1994; Erişen ve Çeliköz, 2003; ). Köseoğlu'na (1994) göre eğitim ve öğretimde, hedefler ne kadar iyi belirlenirse belirlensin, ders konuları ne kadar fonksiyonel seçilip organize edilmiş olursa olsun, o hedefler ve kavrayışlara sahip öğretmenler elinde yürütülmedikçe beklenen sonucun alınması mümkün değildir. Bu bağlamda öğretmen yetiştiren fakültelerin öğretim programlarının stratejik olarak düzenlenmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir. Türkiye'nin öğretmen yetiştirme alanında oldukça zengin bir tecrübesi vardır. Ancak, geçmişten günümüze öğretmen yetiştirmede ortaya konulan ve uygulanan ölçütlerin çoğu zaman karmaşık, çelişkili ve yeterli olmadığı görülmektedir (Bursalıoğlu, 1994; Akt. Üstüner, 2004). Milli Eğitim Bakanlığı [MEB] (1982), iyi öğretmenin iyi öğretmen yetiştiren programlarında yetiştirildiğini, iyi bir öğretmen yetiştirmenin de birinci koşulunun öğretmen yetiştirme programında yer alan öğretmenlik meslek bilgisi programlarında birlik ve beraberliğin sağlanması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca MEB'e göre öğretmenlik programlarında yer alan birlik beraberliğin sağlanması için, programların sürelerinde, kredi sisteminde, içerik kategorilerinin düzen ve ağırlığında, seçimlik derslerinde, staj ve uygulama faaliyetlerinde, değerlendirme süreçlerinde ve benzeri boyutlarının dikkatli biçimde değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir (Akt.: Küçükahmet, 2007). Sınıf öğretmenliği, öğretmenlik alanları içerisinde çalışma alanı, öğrenci kitlesi ve amacı bağlamında çok önemli bir yere sahiptir. Bireylerin temel gelişim süreçlerinde bilişsel, duyuşsal ve psikomotor özelliklerini geliştirmede ve temel kazanımları oluşturmada sınıf öğretmenlerinin stratejik bir rolü bulunmaktadır. Bu 122 önem sınıf öğretmenlerinin yüksek nitelikli yetiştirilmesi gerekliliğini beraberinde getirmektedir (Erarslan, 2008). Çoban (2011) beş yıl boyunca bireylerin gelişim ve öğrenmelerine katkılar sağlayan ve yaşama hazırlayan sınıf öğretmenlerinin mesleğin gerektirdiği niteliklere sahip olmalarının hizmet öncesinde aldıkları eğitim ile ilişkili olduğunu belirtmektedir. İlkokul öğretmenleri gelecek neslin çok önemli yıllarında bilişsel gelişimleri bakımından onları yetiştiren öğretmenlerdir; sınıf öğretmenleri ise bireylerin kendilerine ve topluma yönelik tutumlarını biçimlendiren; iletişim, sorgulama ve yaratıcılık gibi gelecek neslin yaşamının önemli bileşenlerini oluşturan becerileri etkileyen ve geliştiren kişilerdir. Bu nedenle sınıf öğretmenleri yüksek kabiliyetlere sahip, yüksek empati becerisine sahip ve işinin birçok gerekliliğini taşıyabilmesi için etkili bir biçimde yetiştirilmesi gereken bireylerdir (Bassey, 1989: 32; Akt. Senemoğlu, 2011). Bu çalışmada alanyazında sınıf öğretmeni yetiştirmede ortaya çıkan sorunlar ele alınarak, sorunların çözümüne yönelik çözüm önerileri sunulacaktır. SINIF ÖĞRETMENİ YETİŞTİRMEYE İLİŞKİN SORUNLAR Dört yıllık sınıf öğretmenliği programı; “konu alanı”, “meslek bilgisi”, “öğretim programı bilgisi” ve “okul dayanaklı yaşantı” konularını kapsamaktadır (Senemoğlu, 2011). Aşağıdaki tabloda 1990,1998 ve 2006 yılında değiştirilen sınıf öğretmenliği programındaki ders içerikleri ve ağırlıkları gösterilmiştir. Tablo 1. Türkiye'de Sınıf Öğretmeni Yetiştirme Programlarının Bileşenleri ve Bunlara Ayrılan Zaman 1990'dan sonraki 1998'den sonraki 2006'dan sonraki program program program Programın Bileşenleri 1. Okul dayanaklı yaşantılar ve öğretmenlik uygulaması 2. Alan Bilgisi Çalışmaları 3. Eğitim Programı Çalışmaları 4. Mesleki Çalışmalar Toplam Ayrılan Zaman / Saat % Ayrılan Zaman / Saat 11 7 18 11 21 12 63 43 49 166 38 26 30 101 74 43 33 168+8 44 26 20 100 69 39 49 178 39 22 28 101 % Ayrılan Zaman / Saat % Tablodan da anlaşılacağı üzere, programın ders içeriklerinin daha çok kuramsal olduğu, okul dayanaklı yaşantı ve öğretmenlik uygulamalarına daha az zaman ayrıldığı görülmektedir. 123 Tan (1989: 130) öğretmenlik mesleğinin kalitesi konusunda eğitim sisteminde salt bilgi öğretimine gereğinden fazla ağırlık verilmesi ve okul eğitiminin tek amacı haline gelmiş olduğunu belirtmektedir. Yazar bilgi aktarılmasına yönelik hedeflere gereğinden fazla değer verildiğini, toplumsal ve kişisel değer ve tavırların geliştirilmesine yönelik kazanılan bilgi, değer ve tavırların üretme ve günlük sosyal becerilere dönük öğretim hedeflerinin göz ardı edildiğini ifade etmektedir (Atk.: Doğan, 2005). Eğitim fakültelerinin sınıf öğretmenliği programlarının konu alanı ağırlıklarının fazla olması tablo 1'den de görüldüğü üzere, sınıf öğretmenlerinin konu alanlarına daha fazla zaman ayırdıkları ve öğretmenlik süreçlerinde bu alanlarda öğrencilere bilgi aktarma eğiliminde olabilecekleri varsayımı destekler niteliktedir. Ayrıca, Erginer ve Uşun (1995), özellikle sınıf öğretmenlerin ne öğreteceğinden çok nasıl öğreteceğinin önemli olduğu her zaman göz ardı edildiğini ve sınıf öğretmenleri alanlarında yetersiz bırakıldıklarını belirmişlerdir. Erarslan (2008) ülkemizde birleştirilmiş sınıflar, köy okulları ve Yatılı İlköğretim Bölge Okullarının (YİBO) sayısı çok fazla olduğunu belirtmektedir. Bu durum Türkiye'nin bir gerçeğidir ve bu durum özellikle sınıf öğretmenlerini ilgilendirmektedir. Tablo 2. 2010-2011 İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması 1. , 2. ve 3. düzey ve eğitim seviyesine göre ilköğretim öğrenci ve öğretmen sayısı Köy Şehir Toplam Öğretmen Öğrenci 127705 375623 503328 2414992 8566108 10981100 Tablodan görüldüğü üzere, köyde görev yapan ilköğretim okullarındaki öğretmen sayısı toplam öğretmen sayısının yaklaşık %25'i kadardır. Bu durum köy okulunda görev yapacak öğretmenlerin yetiştirilmesinde göz önünde bulundurulması gereken önemli bir noktadır. 2010-2011 öğretim yılı MEB verilerine göre ilköğretim okulların yatılı okul türüne göre okul sayısı, derslik sayısı, öğretmen sayısı ve öğrenim gören öğrenci sayısı aşağıdaki tabloda verilmiştir. Tablo 3 . 2010-2011 Öğretim Yılı Yatılı Okul İstatistikleri Okul Türü Yatılı İlköğretim Bölge Okulu Okul Derslik Öğretmen Sayısı Öğrenci Sayısı 539 9372 12990 247563 Yukarıdaki tablolar incelendiğinde sınıf öğretmeni yetiştirirken köy okulları, 124 birleştirilmiş sınıflar, yatılı ilköğretim okullarının dikkatli bir biçimde incelenmesi ve bu ortamlarda öğretmenlik yapacak bireylerin bu şartlar dikkate alınarak yetiştirilmeleri gerektiğini göstermektedir. Köseoğlu'nun (1994) ilköğretime öğretmen yetiştiren kurumlarda öğretim elemanlarının yeterliliklerini değerlendirdiği çalışmada, öğretim elemanlarının görüşlerine, öğrencilerin görüşlerine başvurulmuş ayrıca öğretim elemanları ders süreçlerinde gözlenmişlerdir. Araştırma sonuçlarına göre öğretim elemanları ile öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı farklılık bulunmuştur. Araştırmanın sonuçlarına göre yapılan değerlendirmelere göre, ilköğretime öğretmen yetiştiren kurumlardaki öğretim elemanlarının öğretim süreçlerinde, özellikle ölçme ve değerlendirme konusunda, okul içi ilişkiler ve yeni kaynaklara ulaşma ve yararlanma konularında öğretim elemanlarının hizmet içi eğitim alması gerekliliğini vurgulamıştır. Kilimci'nin (2006) Almanya, Fransa, İngiltere ve Türkiye'de sınıf öğretmeni yetiştirme programlarının karşılaştırılmasına ilişkin çalışmasında ortaya çıkan sonuçlardan bazıları şunlardır: Sınıf Öğretmenliği programları işlenirken okul ile üniversite işbirliğinin yeterince olmaması ya da sadece okul deneyimi ve öğretmenlik uygulaması süresi içinde yer alması yeterli değildir. Sınıf Öğretmenliği programları çağın ve ülkenin koşullarına göre sürekli yenilenmeli, bu yenilenme çalışmaları araştırma sonuçlarına dayandırılmalıdır. Sınıf Öğretmenliği programına alınacak öğrencilerin kabul koşulları, diğer ülkelerin deneyimlerinden yararlanılarak ülke koşullarına göre yeniden düzenlenmelidir. Sınıf öğretmenliğine kabul edilecek öğrencilerin “öğretmenliğe uygunluk kriterlerini” karşılaması şartı getirilmelidir. Öğretmenlik mesleğini yapmaya uygunluk kriterlerinde öğretmen adaylarının fiziki, sosyal, psikolojik durumları gözönüne alınmalı ve sadece ÖSS başarı puanına göre yerleştirme yapılmamalıdır. Öğretmen atamasında sadece bir sınava bağlı kalınmamalı, öğretmen adaylarının okul başarı puanları ve öğretim elemanlarının öğretmen adayları hakkında vereceği görüş ve raporlar da dikkate alınmalıdır. Çoban'ın (2011) sınıf öğretmenliği lisans programının değerlendirilmesine ilişkin 2005-2006 öğretim yılında Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde 125 sınıf öğretmenliğinden mezun ile yaptığı araştırmanın bazı önemli sonuçları şu şekildedir: Sınıf Öğretmenliği Programlarına, Öğretmen Liselerinden çok genel liselerin kaynaklık ettiği görülmektedir. Sınıf Öğretmenliği Lisans programındaki içerik kategorilerinde alan bilgisi 125 dersleri daha önemli bir ağırlığa sahip bulunmaktadır. Programda yer alan Öğretmenlik Formasyonu Dersleri, Genel Kültür Dersleri ve Seçmeli Derslerin, sınıf öğretmeni eğitimi için yeterli ağırlığa sahip olmadığı saptanmıştır. Sınıf öğretmenliği mesleğini icra ederken, Öğretmenlik Formasyonu Dersleri'nin daha çok işe yaradığı saptanmıştır. Bu dersleri, Alan Bilgisi Dersleri ve Genel Kültür Dersleri izlemektedir. Sınıf öğretmenliği mesleğini icra ederken, “Diğer Dersler” kategorisinde yere alan İlköğretimde Drama, Birleştirilmiş Sınıflarda Öğretim, Sağlık ve Trafik Eğitimi, Konu Alanı Ders Kitabı İncelemesi derslerinin daha çok işe yaradığı, Fen Bilimleri Dersleri için ise aynı şeyin söz konusu olmadığı saptanmıştır. Senemoğlu'nun (2011) Türkiye'de hizmet öncesi sınıf öğretmeni yetiştirme programlarının etkililik düzeyini incelediği çalışmada 145 dördüncü sınıf öğretmen adayı öğrenci, 81 öğretim elemanı ve 38 farklı eğitim fakültesinden mezun öğretmenliğinin birinci ya da ikinci yılında olan 89 yeni mezun öğretmenin görüşlerini hem niteliksel hem de niceliksel olarak incelemiştir. Elde edilen bulgulara göre, öğretim elemanları, öğretmen adaylarının öğrencilerin ana-babalarıyla, meslektaşlarıyla ve daha geniş toplumla etkili iletişim kurma' bakımından yeterli düzeyde yetişmediklerini düşünmektedirler. Yeni mezun öğretmenler ise, öğretmen adaylarının ilkokuma-yazma öğretimi, güzel sanatlar ve müzik öğretimi bakımından iyi düzeyde yetiştirilmediklerini ifade etmişlerdir. Ayrıca öğretim materyalleri hazırlama ve öğretim teknolojilerini etkili olarak kullanma becerileri bakımından da öğretmen adayları kendilerini daha yeterli değerlendirirken öğretim elemanları ve özellikle yeni mezun öğretmenler öğretmen adaylarının yeterli olarak yetiştirilmediklerini düşünmektedirler. Özellikle öğretmen adayları ve yeni mezun öğretmenler, hizmet öncesi sınıf öğretmeni eğitim programlarında öğretmen adaylarının yetişmesini sağlayan en önemli öğenin okul dayanaklı yaşantı kazanma ve okul uygulamaları olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca öğretim derslerinin kuramsal olmaktan çok uygulamaya dayalı yaşantılar kazanmayı sağlayıcı olması gerektiğini vurgulamışlardır. SINIF ÖĞRETMENİ YETİŞTİRMEYE İLİŞKİN SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK ÖNERİLER Öğretmenin kişiliği, mesleki bilgisi, becerisi ve formasyonu mesleğiyle yakından ilgilidir. Genellikle günümüzde görev yapan öğretmenlerin çeşitli nedenlerle mesleğe karşı ilgilerinin ve mensubiyet duygularının yetersiz olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, öğretmen adaylarına meslek bilinci ve meslek ideali verilmelidir. Öğretmenlik mesleğinin kalitesinin yükseltilmesinde öğretmen yetiştiren 126 Öğretmenlik mesleğinin kalitesinin yükseltilmesinde öğretmen yetiştiren öğretim elamanlarının kalitesi ve başarılı öğrencilerin bu mesleğe çekilmesi de önem taşımaktadır. Bu nedenle öğretim elamanı yetiştirilmesine ve başarılı öğrencilerin öğretmenlik mesleğine çekilmesine önem verilmelidir. Öğretmen yetiştirme sistemli bir biçimde yapılandırılmalı, öğretmen ihtiyacı ve istihdamı uzun vadeli hesaplanarak, öğretmen yetiştiren fakültelerin öğrenci kontenjanları buna göre ayarlanmalıdır. Senemoğlu (2011) öğretmen yetiştirmenin kalbi olan okul dayanaklı yaşantı kazanmaya ve okul uygulamalarına daha fazla zaman ayrılması gerekli olduğunu belirtmektedir. Ayrıca, sadece derslere ayrılan zamanın artırılmasının da öğretmen yetiştirmede yeterli olmadığı, ayrılan bu zamanın etkili bir biçimde kullanılmasını sağlayacak öğretim hizmeti niteliğinin artırılması gerektiğine ilişkin kanıtlar bulunmaktadır. Öğretme uygulamalarının dört yıl boyunca farklı koşul ve olanaklara sahip olan okullarda farklı sınıflarda yapılması gerekmektedir. Sınıf öğretmenliği lisans programının amacının öğretmen yetiştirmek olduğu gerçeğinden hareketle, öğretmenlik formasyonu dersleri, genel kültür dersleri, alan bilgisi dersleri ve seçmeli derslerin programdaki ağırlıkları daha anlamlı bir yaklaşımla yeniden belirlenmelidir. Sınıf Öğretmenliği Lisans Programında Öğretmenlik Formasyonu Dersleri, Genel Kültür Dersleri, Alan Bilgisi Dersleri ve Seçmeli Derslere ve içeriklerine yer verilirken, sınıf öğretmenlerinin meslekteki gereksinimleri göz önünde bulundurulmalıdır. Sınıf Öğretmenliği Programındaki derslerin, eğitim fakültesinde görevli öğretim elemanları, özellikle de Öğretmenlik Formasyonu ve deneyimine sahip olanlar tarafından verilmesi sağlanmalıdır. Öğretim programları öğrenme-öğretme süreçlerini, değerlendirmelerini göz önüne almaktadır. Ancak öğretmen başına düşen öğrenci sayısı bakımından ülkemiz bu anlayışta eğitim yapmaya uygun değildir. Sınıf öğretmeni başına düşen öğrenci sayısı fazladır. Ancak eğitim sistemi yapılandırmacı ya da çoklu zeka kuramı yaklaşımının benimsenmesini istiyor. Sınıf öğretmeni üniversitelerde gerçek yaşam koşullarının farkındalığı ile yetişmemektedir. Öğretmen yetiştirme düzenlemelerin bu koşulları göz önünde tutularak yapılması ve gerekmektedir. Köy ve kent kültürü farklılaşmaktadır. Sınıf öğretmenleri bunları farkına vararak yetişmeleri gerekmektedir. Her alanda olduğu gibi eğitim sistemi sınıf öğretmeni mesleğine uygun olanları seçmede yetersizdir. Bilişsel alanların yani çoktan seçmeli sınavlardan geçenlerin öğretmen olmaya yatkınlığı sorgulanmalıdır. Ayrıca üniversitelerde bu öğretmen adaylarının öğretmenlik yapıp yapamayacağını sınavlarla ve bazı becerilerle iyice sorgulayabilmelidir. Yani adayların kişilik ve davranışlarına dikkat edilmeli ve iyi bir eleme (seçme) sistemi olmalıdır. 127 Anadolu Öğretmen liselerinden mezun olanların Eğitim Fakülteleri özendirilmeleri için önemli girişimlerde bulunmalıdır. Başarılı öğrencilerin bu mesleği yapması önem taşımaktadır. Sınıf öğretmenliği programında yer alan derslerin öğretim elamanlarının bu programa uygun içerik geliştirmeleri ve öğretmenlik alanından gelmeleri önemlidir. Eğitim Fakültelerinde çoğu Fen-Edebiyat bölümlerinden gelen hocalarla doludur. Maddiyatın öne çıkmasını engelleyecek biçimde, maneviyat ve değerlerin öenminin vurgulandığı, sınıf öğretmenliği programlarının düzenlenmesi gerekmektedir. KAYNAKLAR Çoban, A. (2011). Sınıf öğretmenliği lisans programının değerlendirilmesi. Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 16, 28-45. Erarslan, L. (2008). Yenilenen öğretmen yetiştirme programları bağlamında sınıf öğretmenliği programının değerlendirilmesi, VII. Ulusal Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Sempozyumu , 2–3–4 Mayıs 2008. Çanakkale. Erginer, E., ve Uşun, S. (1995). Türkiye'de ilköğretime sınıf öğretmeni yetiştirme merkezi model önerisi. 1.Ulusal Sınıf Öğretmenliği Sempozyumu, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi. Bolu. Erişen, Y. ve Çeliköz, N. (2003). Öğretmen adaylarının genel öğretmenlik davranışlarına ilişkin yeterlilik algıları, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 1(4). Kilimci, S. (2006). Almanya, Fransa, İngiltere ve Türkiye'de sınıf öğretmeni yetiştirme programlarının karşılaştırılması. Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi. Köseoğlu, K. (1994). İlköğretime öğretmen yetiştiren kurumlarda öğretim elemanı yeterliliklerinin değerlendirilmesi. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Küçükahmet, L. (2007). 2006-2007 Öğretim yılında uygulanmaya başlanan öğretmen yetiştirme lisans programlarının değerlendirilmesi. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 5(2), 203-218. Senemoğlu, N. (2011). Türkiye'de hizmet öncesi sınıf öğretmeni yetiştirme programları ne düzeyde etkilidir? Öğretmen adayı öğrenciler, öğretim elemanları ve öğretmenler bizi bu konuda bilgilendiriyor. (How Effective are Initial Primary Teacher Education Curricula in Turkey Student Teachers Faculty and Teachers Let Us Know) Uluslararası Eğitim Programları ve Öğretim Çalışmaları Dergisi, 1(1), 35-47. 128 TÜRKİYE'DE BÖLGELERARASI EĞİTİM ALANINDAKİ EŞİTSİZLİKLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ Ahmet ÇOBAN* Özet Genç nüfus yapısına sahip olan Türkiye için, eğitimin çeşitli boyutları açısından, bölgelerarasındaki eşitsizlikler önemli bir sorun olarak güncelliğini korumaktadır. Araştırmanın amacı, bölgelerarası eşitsizliklerin eğitimin hangi boyutlarında yoğunlaştığını saptamak, nedenlerini ve çözüme ilişkin önerileri ortaya koymaktır. Araştırmanın sonucu, okul, öğrenci, derslik ve ÖSS'deki başarı açısından, bölgelerarasında önemli derecede farklılıkların olduğunu göstermektedir Giriş Gelişmiş olsun gelişmekte olsun, çeşitli ülke deneyimleri göstermektedir ki, hemen hemen tüm ülkeler, bölgesel dengesizlik sorunu ile yüz yüze gelmiştir. Dolayısıyla, bölgeler arası gelişmişlik farklarının varlığı, yalnızca Türkiye'ye özgü bir sorun değildir. Dünyanın tüm ülkelerinde farklı yoğunlukta olmak üzere mutlaka bölgesel dengesizlikler yaşanmaktadır (Öztürk, 2006: 158). Bölgesel dengesizlikler, ekonomik olduğu kadar sosyal ve siyasal birçok problemin temelini de teşkil etmektedir (Behar, 1998). Bölgeler arasında kapatılamayan ve hatta giderek büyüyen gelişmişlik farkının yaratacağı sosyal dengesizliklerin, özellikle istismara, politik çıkarların devlet aleyhine kullanılmasına ve ülke güvenliğini tehdit edecek boyutlara kadar uzanan tehlikeli gelişmelere yol açtığı, örnekleri ile yaşanan bir gerçektir (Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, 1993). Bölgelerarası dengesizlikler, dünya konjonktüründeki değişimler, Türkiye'nin AB'ye uyumu gereği bölgesel farklılaşmanın asgari düzeyde olma zorunluluğu, ekonomik etkinliklerin yeniden dağılımı ve çevreye karşı bilincin artıyor olması bölgesel yeniden yapılanmayı zorunlu hale getirmiştir (DPT, 2000: 42). Bölgelerarası eşitsizliklerin giderilmesine giderek artan bir önem verilmesi, yalnızca dengeli bir bölgesel kalkınma özleminin yansıması olmayıp, aynı zamanda az gelişmiş bölgelerdeki kalkınma potansiyelinin ortaya çıkarılmasının, ekonomik büyüme, toplumsal istikrar gibi ulusal hedeflerin gerçekleştirilmesine katkıda bulunacağı yolundaki çok isabetli bir teşhisten kaynaklanmaktadır. (Öztürk, 2006: 200). Türkiye'de coğrafi olarak dezavantajı, yatırım önceliklerine ilişkin politikalardaki eksiklikler, kesintisiz enerji kaynağı, kalifiye işgücü vb. sanayinin yer *Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi 129 seçiminin temel belirleyicilerinden pazara yakınlık veya güvenli ulaşılabilirlilik gibi etmenlerin yanı sıra, yatırıma dönüşebilir sermayenin yetersiz birikimi tarihsel olarak bölgeler arasında dengesiz gelişme sorununu gündeme getirmiştir. (DPT, 2001). Günümüzde bölgesel dengesizlikleri azaltmak amacıyla devletin politika üretmesi ve çözüm araması hemen her ülkede kaçınılmaz olmakta, ulusal ve uluslar arası ekonomik gelişme kuruluşları bu müdahale biçimine ilişkin öneriler ve politikalar geliştirmektedir. Kalkınma planları ve hükümet programlarında bölgesel dengesizliği giderici yönde devletin dolaylı ve dolaysız müdahale tedbirlerine yer verilmektedir. Bölgesel dengesizliklerin derinleşmesini engellemede kamu politikaları ayrıcalıklı bir konuma sahip olmaktadır (Öztürk, 2006:2-3). Bu politikalardan en önemlisi, eğitim politikası olmak zorundadır. İnsanların ve toplumların kalkınmasında, refah ve huzurun sağlanmasında temel unsur eğitimdir (Karagözoğlu, 2001: 2). 21. yüzyılda, Avrupa Birliği'nin eşiğinde olan Türkiye'de bölgelerarası eğitim alanındaki eşitsizlikler olağanüstü düzeylerde seyretmektedir. Hızlı nüfus artışına sahip olan ülkemizin önemli bir kesiminin köylerde yaşamını sürdürüyor olması ve şehirleşme ile ilgili sıkıntılar, bölgesel bazda eğitim alanında önemli sorunlara yol açmaktadır. Sanayinin ve ticaretin gelişigüzel bazı merkezlerde yoğunlaşmış olması, işsizliğin giderek artması gibi önemli faktörler de göz önünde bulundurulduğu takdirde, eğitim ile ilgili sorunlar daha da büyük bir ciddiyet kazanmaktadır. Türkiye'de bölgelerarası farklılıkların oldukça fazla olması, merkeziyetçi yapıyla hazırlanan ve geliştirilen programların uygulanmasında bazı sorunlara yol açmakta, beklenilen sonuçlara yeterince ulaşılmasını engellemektedir. Merkeziyetçi eğitim sistemine sahip ülkelerde temel sorun, okullarda uygulanan eğitim programlarının bölge şartlarına yeterince uygun olmamasıdır. Bu durum, bölge ile öğrenci ve velilerin ilgi, ihtiyaç ve beklentilerinin yeterince karşılanmamasına yol açmaktadır. Okullarda uygulanan eğitim programlarının bireysel, sosyal, ekonomik, politik, bölgesel ve okul şartlarına uygun olması gerekmektedir. Eğitim programları bir yandan ülkenin ihtiyaç ve taleplerine uygun bireyleri yetiştirmeyi amaçlarken, diğer yandan bölgenin, okulun, öğrencinin, velinin, vb. ihtiyaç ve taleplerini göz ardı edemez. Bu ihtiyaç ve talepler, sadece merkezde hazırlanan ve geliştirilen programlarla yerine getirilemez (Yüksel, 1998: 514). Zorunlu eğitimin 5 yıldan 8 yıla çıkması ve yakın gelecekte 12 yıla çıkarılma gerekliliği düşünüldüğünde, okullaşma oranının önümüzdeki yıllarda daha da artacağı; öğretmen ve derslik açığının çok daha fazla olacağı açıktır. Yetişmiş insan gücü ve fiziki alt yapı eksiklikleri eğitimin kalitesini olumsuz olarak etkilemektedir (Atav, 2005: 57). 21. yüzyılda, Avrupa Birliği'nin eşiğinde olan Türkiye'de bölgelerarası eğitim alanındaki eşitsizlikler olağanüstü düzeylerde seyretmektedir. Hızlı nüfus artışına sahip olan ülkemizin önemli bir kesiminin köylerde yaşamını sürdürüyor olması ve şehirleşme ile ilgili sıkıntılar, bölgesel bazda eğitim alanında önemli sorunlara yol açmaktadır. Sanayinin ve ticaretin gelişigüzel bazı merkezlerde yoğunlaşmış olması, işsizliğin giderek artması gibi önemli faktörler de göz önünde bulundurulduğu takdirde, eğitim ile ilgili sorunlar daha da büyük bir ciddiyet kazanmaktadır. 130 Amaç Araştırmanın amacı, bölgelerarası eşitsizliklerin yoğunlaştığı boyutları saptamak, nedenlerini ve çözüme ilişkin önerileri ortaya koymaktır. Bu temel amaç çerçevesinde aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: Bölgeler arası; 1.Okulöncesi Eğitimde öğrenci, öğretmen ve derslik durumu ne düzeydedir? 2.İlköğretimde öğrenci, öğretmen ve derslik durumu ne düzeydedir? 3.Yatılı İlköğretimde okul, öğrenci ve öğretmen durumu ne düzeydedir? 4.Pansiyonlu İlköğretimde okul, öğrenci ve öğretmen durumu ne düzeydedir? 5.Birleştirilmiş Sınıf Uygulaması Yapan İlköğretim Okullarının okul ve öğrenci durumu ne düzeydedir? 6. Taşımalı İlköğretimde okul ve öğrenci durumu ne düzeydedir? 7. Ortaöğretimde öğrenci, öğretmen ve derslik durumu ne düzeydedir? 8. Genel Ortaöğretimde öğrenci, öğretmen ve derslik durumu ne düzeydedir? 9. Mesleki ve Teknik Ortaöğretimde öğrenci, öğretmen ve derslik durumu ne düzeydedir? 10. ÖSS'de Bir Yükseköğretim Programına yerleşme yönünden başarı durumu ne düzeydedir? Yöntem Tarama yöntemine dayalı olan bu araştırmada, başta Milli Eğitim Bakanlığı verileri (MEB, 2005) olmak üzere, çeşitli resmi kurumlardan elde edilen verilerden yararlanılarak, mevcut durum saptanmaya çalışılmış, sorunlar ortaya konulmuş ve çözümlere ilişkin öneriler geliştirilmiştir. Bulgular ve Yorumlar Bu bölümde, okulöncesi eğitim, ilköğretim; yatılı ilköğretim, pansiyonlu ilköğretim, birleştirilmiş sınıf uygulaması yapan ilköğretim, taşımalı ilköğretim, ortaöğretim; genel ortaöğretim, mesleki ve teknik ortaöğretim ile yükseköğretim programına yerleşmeye ilişkin bulgular ve yorumlar yer almaktadır. 131 Okul Sayısı N Marmara 3550 % Öğrenci Sayısı N % Öğretmen Sayısı N % Derslik Sayısı N % 22,17 111470 25,64 6350 28,82 7893 28,87 17,55 14,12 2358 14,72 60595 13,94 3410 15,48 3803 13,91 17,77 Akdeniz 2211 13,81 57756 13,28 2734 12,41 3646 13,34 21,13 İç Anadolu 2824 17,63 75774 17,43 4871 22,11 5040 18,44 15,56 Karadeniz 2236 13,96 47534 10,93 2225 10,10 3099 11,34 21,36 Ege Doğu Anadolu 1408 Güneydoğu 1429 Anadolu Derslik Başına Düşen Öğrenci Sayısı Bölgeler Öğretmen Başına Düşen Öğrenci Sayısı Tablo 1. Okulöncesi Eğitimde Öğrenci, Öğretmen ve Derslik Durumu 8,79 33769 8,92 7,77 1084 4,92 1823 47873 11,01 1356 6,16 2035 7,44 15,93 15,84 15,03 15,34 6,67 31,15 18,52 35,30 23,52 TOPLAM 16016 100,00 434771 100,00 22030 100,00 27339 100,00 19,74 15,90 Tablo 1'de görüldüğü gibi, okulöncesi eğitimdeki okulların sayısının çokluğu açısından, %22,17 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı; %17,63 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, %14,72 ile Ege Bölgesi üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada ise, %8,79 ile Doğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Öğrenci sayısının çokluğu açısından %25,64 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı; %17,43 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Ege Bölgesi ise %13,94 ile üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada, %7,77 ile Doğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Öğretmen sayısının çokluğu açısından yine Marmara Bölgesi %28,82 ile ilk sırayı; %22,11 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Ege Bölgesi %15,48 ile üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada ise, %4,92 ile Doğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Derslik sayısının çokluğu açısından %28,87 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı; %18,44 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Ege Bölgesi %13,91 ile üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada ise, %6,67 ile Doğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırada 35,30'luk oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi; ikinci sırada 31,15'lik oranla Doğu Anadolu Bölgesi; üçüncü sırada ise 21,36'lık oranla Karadeniz Bölgesi yer almaktadır. 132 Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının en az olduğu bölge, 15,56'lık oranla İç Anadolu'dur. Ülke genelinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 19,74'tür. Buna göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, Karadeniz ve Akdeniz Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; Ege, Marmara ve İç Anadolu Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır. Derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırada 23,52'lik oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi; ikinci sırada 18,52'lik oranla Doğu Anadolu Bölgesi; üçüncü sırada ise 15,93'lük oranla Ege Bölgesi yer almaktadır. Derslik başına düşen öğrenci sayısının en az olduğu bölge, %14,12'lik oranla Marmara Bölgesi'dir. Ülke genelinde derslik başına düşen öğrenci sayısı 15,90'dır. Buna göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu ve Ege Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; Akdeniz, Karadeniz, İç Anadolu ve Marmara Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır. Okul Sayısı N % Öğrenci Sayısı N % Öğretmen Sayısı N % Derslik Sayısı N Derslik Başına Düşen Öğrenci Sayısı Bölgeler Öğretmen Başına Düşen Öğrenci Sayısı Tablo 2. İlköğretimde Öğrenci, Öğretmen ve Derslik Durumu % Marmara 4252 11,95 2675857 25,98 91789 23,00 62031 21,67 29,15 43,14 Ege 4163 11,70 1162746 11,29 53506 13,41 39242 13,71 21,73 29,63 Akdeniz 4142 11,64 1347411 13,08 54542 13,67 37008 12,93 24,70 36,41 İç Anadolu 5222 14,68 1585310 15,39 71460 17,91 49629 17,34 22,18 31,94 Karadeniz 6338 17,81 1063159 10,32 51129 12,81 42065 14,69 20,79 25,27 Doğu Anadolu 6093 17,13 1049900 10,20 36162 9,06 29159 10,19 29,03 36,00 Güneydoğu 5370 15,09 1414263 13,73 40414 10,13 27156 Anadolu 9,49 34,99 52,08 TOPLAM 35580 100,00 10298646 100,00 399002 100,00 286290 100,00 25,81 35,97 Tablo 2'de görüldüğü gibi ilköğretimde okul sayısının çokluğu açısından, %17,81 ile Karadeniz Bölgesi ilk sırayı; %17,13 ile Doğu Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, %15,09 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada ise, %11,64 ile Akdeniz Bölgesi yer almaktadır. 133 Öğrenci sayısının çokluğu açısından %25,98 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı, %15,39 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ise %13,73 ile üçüncü sırayı almaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi, %10,20 ile son sırada yer almaktadır. Öğretmen sayısının çokluğu açısından yine Marmara Bölgesi %23,00 ile ilk sırayı, %17,91 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Akdeniz Bölgesi %13,67 ile üçüncü sırayı almaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi %9,06 ile son sırada yer almaktadır. Derslik sayısının çokluğu açısından %21,67 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı; %17,34 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Karadeniz Bölgesi %14,69 ile üçüncü sırayı almaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi %9,49 ile son sırada yer almaktadır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırada 34,99'luk oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi; ikinci sırada 29,15'lik oranla Marmara Bölgesi; üçüncü sırada ise 29,03'lük oranla Doğu Anadolu Bölgesi gelmektedir. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının en az olduğu bölge, 20,79'luk oranla Karadeniz Bölgesi'dir. Ülke genelinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 25,81'dir. Buna göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Marmara ve Doğu Anadolu Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; Akdeniz, İç Anadolu, Ege ve Karadeniz Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır. Derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırada 52,08'lik oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ikinci sırada 43,14'lük oranla Marmara Bölgesi, üçüncü sırada ise 36,41'lik oranla Akdeniz Bölgesi yer almaktadır. Derslik başına düşen öğrenci sayısının en az olduğu bölge, 25,27'lik oranla Karadeniz Bölgesi'dir. Ülke genelinde derslik başına düşen öğrenci sayısı 35,97'dir. Buna göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Marmara, Akdeniz ve Doğu Anadolu Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; İç Anadolu, Ege ve Karadeniz Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır. 134 Öğrenci Öğretmen Sayısı Sayısı Sayısı N Derslik Sayısı % N % N % N % Düşen Öğrenci Sayısı Okul Öğrenci Sayısı Derslik Başına Bölgeler Öğretmen Başına Düşen Tablo 3. Yatılı İlköğretimde Okul, Öğrenci ve Öğretmen Durumu Marmara 8 2,68 2495 1,75 150 2,52 118 2,46 16,63 21,14 Ege 6 2,01 2609 1,83 142 2,39 110 2,30 18,37 23,72 Akdeniz 13 4,35 7007 4,91 274 4,61 218 4,55 25,57 32,14 İç Anadolu 31 10,37 11563 8,09 597 10,05 455 9,50 19,37 25,41 Karadeniz 73 24,41 28001 19,61 1442 24,26 1106 23,09 19,42 25,32 102 34,11 55741 39,04 1960 32,98 1624 33,90 28,44 34,32 66 22,07 35372 24,77 1378 23,19 1159 24,20 25,67 30,52 299 100,00 142788 100,00 5943 100,00 4790 100,00 24,03 29,81 Doğu Anadolu Güneydoğu Anadolu TOPLAM Tablo 3'te görüldüğü gibi, yatılı ilköğretim okulu sayısının çokluğu açısından %34,11 ile Doğu Anadolu Bölgesi ilk sırayı; %24,41 ile Karadeniz Bölgesi ikinci sırayı alırken, Güneydoğu Anadolu Bölgesi %22,07 ile üçüncü sırayı almaktadır. Yatılı ilköğretim okul sayısının en az olduğu bölge, %2,01 ile Ege Bölgesi'dir. Öğrenci sayısının çokluğu açısından %39,04 ile Doğu Anadolu Bölgesi ilk sırayı; %24,77 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Karadeniz Bölgesi %19,61 ile üçüncü sırayı almaktadır. Marmara Bölgesi %1,75 ile son sırayı almaktadır. Öğretmen sayısının çokluğu açısından yine Doğu Anadolu Bölgesi %32,98 ile ilk sırayı; %24,26 ile Karadeniz Bölgesi ikinci sırayı alırken; Güneydoğu Anadolu Bölgesi %23,19 ile üçüncü sırayı almaktadır. Ege Bölgesi %2,39 ile son sırayı almaktadır. Derslik sayısının çokluğu açısından yine Doğu Anadolu Bölgesi %33,90 ile ilk sırayı; %24,20 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Karadeniz Bölgesi %23,09 ile üçüncü sırayı almaktadır. Ege Bölgesi %2,30 ile son sırada yer almaktadır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından Doğu Anadolu Bölgesi 28,44'lük oranla ilk sırayı; Güneydoğu Anadolu Bölgesi 25,67'lik oranla 135 ikinci sırayı; Akdeniz Bölgesi 25,57'lİk oranla üçüncü sırayı almaktadır. Marmara Bölgesi 16,63'lük oranla son sırayı almaktadır. Ülke genelinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 24,03'tür. Buna göre, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; Karadeniz, İç Anadolu, Ege ve Marmara Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır. Derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırada 34,32'lik oranla Doğu Anadolu Bölgesi, ikinci sırada 32,14'lük oranla Akdeniz Bölgesi, üçüncü sırada ise 30,52'lik oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Derslik başına düşen öğrenci sayısının en az olduğu bölge, 21,14'lük oranla Marmara Bölgesi'dir. Ülke genelinde derslik başına düşen öğrenci sayısı 29,81'dir. Buna göre, Doğu Anadolu, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; İç Anadolu, Karadeniz, Ege ve Marmara Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır. Öğrenci Sayısı Sayısı Öğretmen Sayısı Derslik Sayısı Düşen Öğrenci Sayısı Okul Öğrenci Sayısı Derslik Başına Bölgeler Öğretmen Başına Düşen Tablo 4. Pansiyonlu İlköğretimde Okul, Öğrenci ve Öğretmen Durumu N % N % N % N % Marmara 13 4,64 7378 5,00 361 5,55 220 4,50 20,44 33,54 Ege 23 8,21 10666 7,22 582 8,94 458 9,37 18,33 23,29 Akdeniz 41 14,65 23927 16,21 1105 16,98 759 15,53 21,65 31,52 İç Anadolu 35 12,50 16718 11,32 12,33 615 12,59 20,85 27,18 Karadeniz 87 31,07 42234 28,61 2126 32,67 1476 30,20 19,87 28,61 Doğu Anadolu 64 22,86 34787 23,56 1174 18,04 1058 21,65 29,63 32,88 Güneydoğu 17 6,07 11922 6,16 33,39 39,61 280 100,00 147632 100,00 6507 100,00 4887 100,00 22,69 30,21 8,08 802 357 5,49 301 Anadolu TOPLAM Tablo 4'te görüldüğü gibi, pansiyonlu ilköğretim okulu sayısının çokluğu açısından %31,07 ile Karadeniz Bölgesi ilk sırayı; %22,86 ile Doğu Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Akdeniz Bölgesi %14,65 ile üçüncü sırayı almaktadır. Pansiyonlu ilköğretim okul sayısının en az olduğu bölge, %4,64 ile Marmara Bölgesi'dir. 136 Öğrenci sayısının çokluğu açısından yine Karadeniz Bölgesi %28,61 ile ilk sırayı; %23,56 ile Doğu Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Akdeniz Bölgesi %16,21 ile üçüncü sırayı almaktadır. Marmara Bölgesi %5,00 ile son sırayı almaktadır. Öğretmen sayısının çokluğu açısından yine Karadeniz Bölgesi %32,67 ile ilk sırayı; %18,04 ile Doğu Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Akdeniz Bölgesi %16,98 ile üçüncü sırayı almaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi %5,49 ile son sırayı almaktadır. Derslik sayısının çokluğu açısından yine Karadeniz Bölgesi %30,20 ile ilk sırayı; Doğu Anadolu Bölgesi %21,65 ile ikinci sırayı alırken, Akdeniz Bölgesi %15,53 ile üçüncü sırayı almaktadır. Marmara Bölgesi %4,50 ile son sırada yer almaktadır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından Güneydoğu Anadolu Bölgesi 33,39'luk oranla ilk sırayı, Doğu Anadolu Bölgesi 29,63'lük oranla ikinci sırayı; Akdeniz Bölgesi 21,65'lik oranla üçüncü sırayı almaktadır. Ege Bölgesi 18,33'lük oranla son sırayı almaktadır. Ülke genelinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 22,69'dur. Buna göre, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; Akdeniz, İç Anadolu, Marmara, Karadeniz ve Ege Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır. Derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırada 39,61'lik oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ikinci sırada 33,54'lük oranla Marmara Bölgesi, üçüncü sırada ise 32,88'lik oranla Doğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Derslik başına düşen öğrenci sayısının en az olduğu bölge, 23,29'luk oranla Ege Bölgesi'dir. Ülke genelinde derslik başına düşen öğrenci sayısı 30,21'dir. Buna göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Marmara, Doğu Anadolu ve Akdeniz Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; Karadeniz, İç Anadolu ve Ege Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır. Tablo 5.Birleştirilmiş Sınıf Uygulaması Yapan İlköğretim Okullarının Okul ve Öğrenci Durumu Ö ğretm en O k ul Sayısı B ölgeler Ö ğrenci Ö ğretm en B aşına D üşen Sayısı Sayısı Ö ğrenci N % 799 4,88 21115 3,59 1184 4,28 17,83 E ge 1484 9,06 41457 7,06 2221 8,02 18,67 A kdeniz 1464 8,94 45385 7,73 2398 8,66 18,93 İç A nadolu 1906 11,64 56072 9,55 2972 10,73 18,87 K aradeniz 3562 21,75 99503 16,94 5780 20,88 17,22 D oğu A nadolu 3799 23,19 164010 27,92 6771 24,46 24,22 G üneydoğu A nadolu 3365 20,54 159837 27,21 6359 22,97 25,14 16379 100,00 587379 100,00 27685 100,00 21,20 M arm ara T O PL A M N % N % Sayısı 137 Tablo 5'te görüldüğü gibi, birleştirilmiş sınıf uygulaması yapan ilköğretim okullarının sayısının çokluğu açısından %23,19 ile Doğu Anadolu Bölgesi ilk sırayı, %21,75 ile Karadeniz Bölgesi ikinci sırayı alırken, Güneydoğu Anadolu Bölgesi %20,54 ile üçüncü sırayı almaktadır. Bu tür okulların sayısının en az olduğu bölge, %4,88 ile Marmara Bölgesi'dir. Bu okullarda öğrenim gören öğrenci sayısının çokluğu açısından, %27,92 ile Doğu Anadolu Bölgesi ilk sırayı; %27,21 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Karadeniz Bölgesi %16,94 ile üçüncü sırayı almaktadır. Bu tür okullara devam eden öğrenci sayısının en az olduğu bölge, %3,59 ile Marmara Bölgesi'dir. Öğretmen sayısının çokluğu açısından yine %24,46 ile Doğu Anadolu Bölgesi ilk sırayı, %22,97 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Karadeniz Bölgesi %20,88 ile üçüncü sırayı almaktadır. Marmara Bölgesi %4,28 ile son sırada yer almaktadır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırada 25,14'lük oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ikinci sırada 24,22'lik oranla Doğu Anadolu Bölgesi, üçüncü sırada ise 18,93'lük oranla Akdeniz Bölgesi yer almaktadır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının en az olduğu bölge, %17,22'lik oranla Karadeniz Bölgesi'dir. Ülke genelinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 21,20'dir. Buna göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; Akdeniz, İç Anadolu, Ege, Marmara ve Karadeniz Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır. Tablo 6. Taşımalı İlköğretimde Okul ve Öğrenci Durumu Bölgeler Taşınılan Taşınan Merkez Okul Okul Sayısı Sayısı N Merkez Okul Sayısı % Taşınan Okul N 1025 16,18 4427 15,19 109851 15,74 4,32 Ege 902 14,23 3579 12,28 92681 13,28 3,97 Akdeniz 743 11,72 3022 10,37 76690 10,99 4,07 İç Anadolu 992 15,66 4042 13,87 71588 10,25 4,08 Karadeniz 1405 22,17 7124 24,44 178869 25,62 5,07 Doğu Anadolu 637 10,05 2957 10,15 63478 9,09 4,64 Güneydoğu Anadolu 633 9,99 3994 13,70 104904 15,03 6,31 6337 100,00 29145 100,00 698061 100,00 4,60 TOPLAM N Başına Düşen % Marmara % Taşınılan Öğrenci Sayısı Tablo 6'da görüldüğü gibi, taşımalı ilköğretimde taşınılan merkez okul sayısının çokluğu açısından %22,17 ile Karadeniz Bölgesi ilk sırayı; %16,18 ile Marmara 138 Bölgesi ikinci sırayı alırken, İç Anadolu Bölgesi %15,66 ile üçüncü sırayı almaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi, %9,99 ile son sırayı almaktadır. Taşınan okul sayısının çokluğu açısından yine Karadeniz Bölgesi %24,44 ile ilk sırayı; %15,19 ile Marmara Bölgesi ikinci sırayı alırken, İç Anadolu Bölgesi %13,87 ile üçüncü sırayı almaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi %10,15 ile son sırayı almaktadır. Öğrenci sayısının çokluğu açısından %25,62 ile Karadeniz Bölgesi ilk sırayı; %15,74 ile Marmara Bölgesi ikinci sırayı alırken, Güneydoğu Anadolu Bölgesi %15,03 ile üçüncü sırayı almaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi %9,09 ile son sırayı almaktadır. Taşınılan merkez okul başına düşen taşınan okul sayısının çokluğu açısından Güneydoğu Anadolu Bölgesi 6,31'lik oranla ilk sırayı alırken, Karadeniz Bölgesi 5,07'lik oranla ikinci sırayı, Doğu Anadolu Bölgesi ise 4,64'lük oranla üçüncü sırayı almaktadır. Son sırayı 3,97'lik oranla Ege Bölgesi almaktadır. Ülke genelinde taşınılan merkez okul başına düşen taşınan okul sayısı 4,60'tır. Buna göre, Güneydoğu Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgeleri ortalamanın üstünde yer alırken; Marmara, Akdeniz, İçi Anadolu ve Ege Bölgeleri ortalamanın altında yer almaktadır. Okul Sayısı N Marmara 1673 Ege Akdeniz 1000 % Öğrenci Sayısı N % Öğretmen Sayısı N % Derslik Sayısı N % 24,47 799809 29,39 44720 26,68 23681 26,65 14,63 844 12,34 356281 13,10 24743 14,76 Derslik Başına Düşen Öğrenci Sayısı Bölgeler Öğretmen Başına Düşen Öğrenci Sayısı Tablo 7. Ortaöğretimde Öğrenci, Öğretmen ve Derslik Durumu 12694 14,28 17,88 33,77 14,40 28,07 362791 13,33 22046 13,15 11738 13,21 16,46 30,91 İç Anadolu 1331 19,47 485294 17,83 34041 20,31 16558 18,63 14,26 29,31 Karadeniz 1018 14,89 320084 11,76 22109 13,20 12404 13,96 14,48 25,80 Doğu Anadolu 540 Güneydoğu 431 Anadolu TOPLAM 7,90 187555 6,30 6,89 10430 209705 7,70 9525 6,22 6204 6,98 17,98 30,23 5,68 6,29 22,02 37,48 5595 6837 100,00 2721519100,00 167614 100,00 88874 100,00 16,24 30,62 139 Tablo 7'de görüldüğü gibi, ortaöğretimdeki okul sayısının çokluğu açısından, %24,47 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı; %19,47 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, %14,89 ile Karadeniz Bölgesi üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada ise, %6,30 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırayı %29,39 ile Marmara Bölgesi, ikinci sırayı %17,83 ile İç Anadolu Bölgesi, üçüncü sırayı %13,33 ile Akdeniz Bölgesi alırken; son sırayı ise %6,89 ile Doğu Anadolu Bölgesi almaktadır. Öğretmen sayısının çokluğu açısından, yine ilk sırayı %26,68 ile Marmara Bölgesi, ikinci sırayı %20,31 ile İç Anadolu Bölgesi, üçüncü sırayı %14,76 ile Ege Bölgesi alırken; son sırayı ise %5,68 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi almaktadır. Derslik sayısı açısından, yine ilk sırayı %26,65 ile Marmara Bölgesi, ikinci sırayı %18,63 ile İç Anadolu Bölgesi, üçüncü sırayı %14,28 ile Ege Bölgesi alırken; son sırayı ise %6,29 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi almaktadır. Öğretmen başına döşen öğrenci sayısının çokluğu açısından, ilk sırada 22,02'lik oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ikinci sırada 17,98'lik oranla Doğu Anadolu Bölgesi, üçüncü sırada 17,88'lik oranla Marmara Bölgesi yer alırken; son sırada ise 14,26'lık oranla İç Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Ülke ortalaması açsından öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 16,24'tür. Bu durum göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, Marmara ve Akdeniz Bölgeleri genel ortalamanın üstünde yer alırken; Karadeniz, Ege ve İç Anadolu Bölgeleri genel ortalamanın altında yer almaktadır. Derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısında, ilk sırada 37,48'lik oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ikinci sırada 33,77'lik oranla Marmara Bölgesi, üçüncü sırada 30,91'lik oranla Akdeniz Bölgesi yer alırken; son sırada 25,80'lik oranla Karadeniz Bölgesi yer almaktadır. Ülke genelinde derslik başına düşen öğrenci sayısı 30,62'dir. Bu durum göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Marmara ve Akdeniz Bölgeleri genel ortalamanın üstünde yer alırken; Doğu Anadolu, İç Anadolu, Ege ve Karadeniz Bölgeleri genel ortalamanın altında yer almaktadır. Okul Sayısı N Marmara 140 790 % Öğrenci Sayısı N % Öğretmen Sayısı N % Derslik Sayısı N Derslik Başına Düşen Öğrenci Sayısı Bölgeler Öğretmen Başına Düşen Öğrenci Sayısı Tablo 8.Genel Ortaöğretimde Öğrenci, Öğretmen ve Derslik Durumu % 26,42 447662 26,57 24583 26,37 14121 27,57 18,21 31,70 Ege 400 13,38 205198 12,18 13067 14,02 7100 13,86 15,70 28,90 Akdeniz 394 13,18 250917 14,89 13443 14,42 7180 14,02 18,67 34,95 İç Anadolu 570 19,06 302538 17,95 18245 19,58 9427 18,41 16,58 32,09 Karadeniz 365 12,21 174579 10,36 10792 11,58 6088 11,89 16,18 28,68 Doğu Anadolu 257 8,59 138469 8,22 6564 7,04 3739 7,30 21,10 37,03 Güneydoğu 214 Anadolu 7,16 165662 9,83 6515 6,99 3560 6,95 25,43 46,53 TOPLAM 2990 100,00 1685025 100,00 93209 100,00 51215 100,00 18,08 32,90 Tablo 8'de görüldüğü gibi, genel ortaöğretimdeki okul sayısının çokluğu açısından, %26,42 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı; %19,06 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, %13,38 ile Ege Bölgesi üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada ise, %7,16 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Öğrenci sayısının çokluğu açısından %26,57 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı; İç Anadolu Bölgesi %17,95 ile ikinci sırayı alırken; Akdeniz Bölgesi %14,89 ile üçüncü sırayı almaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi %8,22 ile son sırada yer almaktadır. Öğretmen sayısının çokluğu açısından yine Marmara Bölgesi %26,37 ile ilk sırayı; %19,58 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Akdeniz Bölgesi %14,42 ile üçüncü sırayı almaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi %6,99 ile son sırada yer almaktadır. Derslik sayısının çokluğu açısından yine Marmara Bölgesi %27,57 ile ilk sırayı; %18,41 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Akdeniz Bölgesi %14,02 ile üçüncü sırayı almaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi %6,95 ile son sırada yer almaktadır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından Güneydoğu Anadolu Bölgesi 25,43'lük oranla ilk sırayı; Doğu Anadolu Bölgesi 21,10'luk oranla ikinci sırayı alırken, Akdeniz Bölgesi 18,67'lik oranla üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada ise, 15,70'lik oranla Ege Bölgesi yer almaktadır. Ülke genelinde öğretmen başına düşen öğrenci oranı 18,08'dir. Bu duruma göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, Akdeniz ve Marmara Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; İç Anadolu, Karadeniz ve Ege Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır. Derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından Güneydoğu Anadolu Bölgesi 46,53'lük oranla ilk sırayı; Doğu Anadolu Bölgesi 37,03'lük oranla ikinci sırayı alırken, Akdeniz Bölgesi 34,95'lik oranla üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada ise, 28,68'lik oranla Karadeniz Bölgesi yer almaktadır. Ülke genelinde derslik başına düşen öğrenci oranı 32,90'dır. Bu duruma göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu ve Akdeniz Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; İç 141 Okul Sayısı N % Öğrenci Sayısı N % Öğretmen Sayısı N % Derslik Sayısı N Derslik Başına Düşen Öğrenci Sayısı Bölgeler Öğretmen Başına Düşen Öğrenci Sayısı Tablo 9. Mesleki ve Teknik Ortaöğretimde Öğrenci, Öğretmen ve Derslik Durumu % Marmara 883 Ege 600 15,60 151083 14,58 11676 15,69 5594 14,85 12,94 27,00 Akdeniz 450 11,70 111874 10,79 8603 11,56 4558 12,10 13,00 24,54 22,95 3521473 3,97 20137 27,06 9560 25,39 17,49 36,84 İç Anadolu 761 19,78 182756 17,63 15796 21,23 7131 18,94 11,57 25,63 Karadeniz 653 16,97 145505 14,04 11317 15,21 6316 16,77 12,86 23,04 Doğu Anadolu 283 7,36 49086 Güneydoğu 217 Anadolu 5,64 44043 4,25 TOPLAM 4,74 3866 3010 5,20 2465 6,55 4,05 2035 12,70 19,91 5,40 14,63 21,64 3847 100,00 1036494 100,00 74405 100,00 37659 100,00 13,93 27,52 Tablo 9' da görüldüğü gibi, mesleki ve teknik ortaöğretimdeki okul sayısının çokluğu açısından, %22,95 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı; %19,78 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; %16,97 ile Karadeniz Bölgesi üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada ise, %5,64 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Öğrenci sayısının çokluğu açısından %33,97 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı; %17,63 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Ege Bölgesi %14,58 ile üçüncü sırayı almaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi %4,25 ile son sırada yer almaktadır. Öğretmen sayısının çokluğu açısından yine Marmara Bölgesi %27,06 ile ilk sırayı; %21,23 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Ege Bölgesi %15,69 ile üçüncü sırayı almaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi %4,05 ile son sırada yer almaktadır. Derslik sayısının çokluğu açısından yine Marmara Bölgesi %25,39 ile ilk sırayı; %18,94 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Karadeniz Bölgesi %16,77 ile üçüncü sırayı almaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi %5,40 ile son sırada yer almaktadır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından Marmara Bölgesi 17,49'luk oranla ilk sırayı; Güneydoğu Anadolu Bölgesi 14,63'lük oranla ikinci sırayı alırken, Akdeniz Bölgesi 13,00'lük oranla üçüncü sırayı almaktadır. Son 142 sırada ise, 11,57'lik oranla İç Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Ülke genelinde öğretmen başına düşen öğrenci oranı 13,93'tür. Bu duruma göre, sırasıyla Marmara ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; Akdeniz, Ege, Karadeniz, Doğu Anadolu ve İç Anadolu Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır. Derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından Marmara Bölgesi 36,84'lük oranla ilk sırayı; Ege Bölgesi 27,00'lik oranla ikinci sırayı alırken, İç Anadolu Bölgesi 25,63'lük oranla üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada ise, 19,91'lik oranla Doğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Ülke genelinde derslik başına düşen öğrenci oranı 27,52'dir. Bu duruma göre, Marmara Bölgesi ülke ortalamasının üstünde yer alırken; sırasıyla Ege, İç Anadolu, Akdeniz, Karadeniz, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır. Tablo10. Bir Yükseköğretim Programına Yerleşme Yönünden Başarı Durumu Sınavı Geçerli Aday Yerleşen Lisans Sayısı Aday Sayısı Bölgeler Lisans Oranı % N % N % Marmara 438380 25,46 53216 27,67 12,14 Ege 211126 12,26 27438 14,27 13,00 Akdeniz 262312 15,23 28346 14,74 10,81 İç Anadolu 328304 19,06 39793 20,69 12,12 Karadeniz 208558 12,11 20996 10,92 10,07 Doğu Anadolu 134402 7,81 11063 5,75 8,23 Güneydoğu Anadolu 139010 8,07 11460 5,96 8,24 1722092 100,00 192312 100,00 11,17 TOPLAM Tablo 10'da görüldüğü gibi, sınavı geçerli aday sayısının çokluğu açısından %25,46 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı, %19,06 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı, %15,23 ile Akdeniz Bölgesi üçüncü sırayı alırken; son sırayı %7,81 ile Doğu Anadolu Bölgesi almaktadır. Yerleşen lisan aday sayısının çokluğu açısından %27,67 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı, %20,69 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı, %14,74 ile Akdeniz Bölgesi üçüncü sırayı alırken; son sırayı %5,75 ile Doğu Anadolu Bölgesi almaktadır. Sınavı geçerli adaylardan bir lisans programına yerleşenlerin çokluğu açısından 13,00'lük oranla Ege Bölgesi ilk sırayı, 12,14'lük oranla Marmara Bölgesi ikinci sırayı, 12,12'lik oranla İç Anadolu Bölgesi üçüncü sırayı alırken, son sırayı 8,23'lük oranla Doğu Anadolu Bölgesi almaktadır. Ülke genelinde sınavı geçerli adaylardan bir lisans programına yerleşenlerin oranı 11,17'dir. Bu duruma göre, sırasıyla Ege, Marmara ve İç Anadolu Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; Akdeniz, Karadeniz, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır. 143 Sonuçlar Türkiye'de okul, öğrenci, öğretmen ve derslik sayıları açısından bölgeler arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Araştırma konusu olan tüm eğitim kademeleri açısından genel bir sonuca varmak gerekirse, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Okulöncesi, İlköğretim ve Pansiyonlu İlköğretim Okullarında hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının çok üstünde; birinci sırada yer alırken, Yatılı İlköğretim Bölge Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde; ikinci sırada, derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından yine ülke ortalamasının üstünde; üçüncü sırada yer almaktadır. Genel Ortaöğretim Okullarında hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının çok üstünde; birinci sırada yer alırken, Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde; ikinci sırada, derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer almaktadır. Birleştirilmiş Sınıflı İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının çok üstünde; birinci sırada yer alan bu bölge, Taşımalı İlköğretim yapılan okullardaki öğrenci sayısının çokluğu açısından üçüncü sırada yer alarak, taşınılan merkez okul başına düşen taşınan okul sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının çok üstünde; birinci sırada yer almaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi Okulöncesi Eğitimde, hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde; ikinci sırada yer alırken, İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde; üçüncü sırada, derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından yine ülke ortalamasının üstünde; dördüncü sırada yer almaktadır. Yatılı İlköğretim Bölge Okullarında hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının çok üstünde; birinci sırada yer almaktadır. Pansiyonlu İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde; ikinci sırada, derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından yine ülke ortalamasının üstünde; üçüncü sırada yer almaktadır. Genel Ortaöğretim Okullarında hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde; ikinci sırada yer alırken, Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Okullarında her iki boyutta ülke ortalamasının altında yer almaktadır. Birleştirilmiş Sınıflı İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde; ikinci sırada yer alan bu bölge, Taşımalı İlköğretim yapılan okullardaki öğrenci sayısının çokluğu açısından yedinci sırada yer alarak, taşınılan merkez okul başına düşen taşınan okul sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde; üçüncü sırada yer almaktadır. Akdeniz Bölgesi, Okulöncesi Eğitimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde yer alırken, derslik başına 144 düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer almaktadır. İlköğretimde ise öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer alırken, derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde yer almaktadır. Yatılı İlköğretim Bölge Okullarında hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde yer almaktadır. Pansiyonlu İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer almakla birlikte, derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde yer almaktadır. Genel Ortaöğretim Okullarında hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde yer alırken, Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Okullarında her iki boyutta ülke ortalamasının altında yer almaktadır. Birleştirilmiş Sınıflı İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer alan bu bölge, Taşımalı İlköğretim yapılan okullardaki öğrenci sayısının çokluğu açısından beşinci sırada yer alarak, taşınılan merkez okul başına düşen taşınan okul sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında, altıncı sırada yer almaktadır. Marmara Bölgesi, Okulöncesi Eğitimde hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer alırken, İlköğretim'de her iki boyutta ülke ortalamasının üstünde yer almaktadır. Yatılı İlköğretim Bölge Okullarında hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer alırken, Pansiyonlu İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında, derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından bu ortalamanın üstünde yer almaktadır. Genel Ortaöğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde yer alırken, derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer almaktadır. Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Okullarında hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının çok üstünde; birinci sırada yer almaktadır. Birleştirilmiş Sınıflı İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer alan bu bölge, Taşımalı İlköğretim yapılan okullardaki öğrenci sayısının çokluğu açısından ikinci sırada yer alarak, taşınılan merkez okul başına düşen taşınan okul sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında, dördüncü sırada yer almaktadır. Karadeniz Bölgesi, Okulöncesi Eğitimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından, ülke ortalamasının üstünde yer alırken, derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından bu ortalamanın altında yer almaktadır. Bu bölge, İlköğretim, Yatılı İlköğretim Bölge, Pansiyonlu İlköğretim, Genel Ortaöğretim, Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Okullarındaki hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer almaktadır. Birleştirilmiş Sınıflı İlköğretim Okullarında öğretmen başına 145 düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından da ülke ortalamasının altında yer almaktadır. Taşımalı İlköğretim yapılan okullardaki öğrenci sayısının çokluğu açısından birinci sırada yer alan bu bölge, taşınılan merkez okul başına düşen taşınan okul sayısının çokluğu açısından ise ülke ortalamasının üstünde, ikinci sırada yer almaktadır. Ege Bölgesi Okulöncesi Eğitimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından, ülke ortalamasının altında yer alırken, derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından bu ortalamanın üstünde yer almaktadır. Bu bölge, İlköğretim, Yatılı İlköğretim Bölge, Pansiyonlu İlköğretim, Genel Ortaöğretim, Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Okullarındaki hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer almaktadır. Birleştirilmiş Sınıflı İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından da ülke ortalamasının altında yer almaktadır. Taşımalı İlköğretim yapılan okullardaki öğrenci sayısının çokluğu açısından dördüncü sırada yer alan bu bölge, taşınılan merkez okul başına düşen taşınan okul sayısının çokluğu açısından ise ülke ortalamasının altında, yedinci sırada yer almaktadır. İç Anadolu Bölgesi Okulöncesi, İlköğretim, Yatılı İlköğretim Bölge, Pansiyonlu İlköğretim, Genel Ortaöğretim, Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Okullarındaki hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer almaktadır. Birleştirilmiş Sınıflı İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından da ülke ortalamasının altında yer almaktadır. Taşımalı İlköğretim yapılan okullardaki öğrenci sayısının çokluğu açısından altıncı sırada yer alan bu bölge, taşınılan merkez okul başına düşen taşınan okul sayısının çokluğu açısından ise ülke ortalamasının altında, beşinci sırada yer almaktadır. Yukarıda belirtilen bölgelerarası eşitsizliklerin ÖSS'ye yansıması incelendiğinde, ÖSYS'ye girip sınavı geçerli sayılan adaylardan (Açıköğretim hariç) bir lisans programına yerleşenlerin çokluğu açısından, Ege Bölgesi ilk sırayı alırken, Marmara Bölgesi ikinci sırayı, İç Anadolu Bölgesi üçüncü sırayı almaktadır. Bu üç bölge aynı zamanda ülke ortalamasının üstünde yer almaktadır. Ülke ortalamasının altında yer alan Akdeniz Bölgesi dördüncü sırayı, Karadeniz Bölgesi beşinci sırayı, Güneydoğu Anadolu Bölgesi altıncı sırayı, Doğu Anadolu Bölgesi ise son sırayı almaktadır. Öneriler 1.Genelde devlet, özelde Milli Eğitim Bakanlığı eğitim-öğretim ile ilgili politikaları belirlerken bölge nüfusunu ve bu nüfusun temel özelliklerini göz önünde bulundurmaya çalışmalıdır. 2.Bölgelerin yerleşim birimleri; iklim koşulları, ulaşım, sosyo-ekonomik düzey, vb. göz önüne alınarak okul, derslik ve öğretmen ihtiyacı karşılanmaya çalışılmalıdır. 146 3. Her bölgede sosyo-kültürel sorunları olan yerleşim birimlerinin bulunduğu gerçeğinden hareketle; bölge düzeyinden çok yerleşim birimleri düzeyinden eğitimöğretim sorunların çözümüne çalışılmalıdır. 4. Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim-öğretimle ilgili bölgesel projelerle birlikte, bölgelerin yerleşim birimlerine göre projelere daha çok ağırlık vermeye çalışmalıdır. 5. Milli Eğitim Bakanlığı, ilköğretim ve ortaöğretimin tek amacının üniversiteye öğrenci yetiştirmek ve yerleştirmek olduğu imajını bireylerin zihinlerinden silmeye, ilköğretim ve ortaöğretim mezunlarına “Yöneltme Yönergesi”den hareketle meslek alanlarına yönlendirerek ve istihdam alanları oluşturarak çalışmalıdır. 6. Milli Eğitim Bakanlığı, ana dili Türkçe olmayan bireylere yönelik, okulöncesi ve ilköğretim 1.sınıf düzeyinde Türkçeyi daha kolay konuşma, okuma ve yazma becerilerini kazandıracak materyaller hazırlamalıdır. KAYNAKLAR Atav, E. (2005). Türkiye'de Ortaöğretim Kurumlarında Görev Yapan Biyoloji Öğretmenlerinin Bazı Demografik Özellikleri. Eğitim Araştırmaları Dergisi, Sayı: 21, 49-61) Behar, D. (1998) Question Urbaine et Question Sociale: Quel Lien PourQuelle Politique. Porblemes Economiques, N: 2574, 1-5) DPT (2000), VIII. BYKP, Bölgesel Gelişme Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara. DPT. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Gelir Dağılımının İyileştirilmesi ve Yoksullukla Mücadele ÖİK Raporu, Ankara:2001. Karagözoğlu, G. (2001). Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da başlatılması gereken Milli Eğitim Seferberliğiyle ilgili rapor. Çağdaş Eğitim Dergisi, sayı: 278, 14). Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, (1993). Türkiye'de Bölge Planlanmasının Evreleri. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yayın No: 2. Milli Eğitim Bakanlığı (2005). Milli Eğitim İstatistikleri. Ankara: Devlet Kitapları Müdürlüğü Basımevi. Öztürk, N. (2006).Türkiye'de Bölgesel Kalkınma ve Güneydoğu Anadolu Projesi. Ankara: Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Yayın Dairesi Başkanlığı. Yüksel, S. (1998) Okula Dayalı Program Geliştirme. Eğitim Yönetimi Dergisi, Sayı: 16, 513-525) 147 KIRSAL ALANLARDA EĞİTİM PROBLEMLERİMİZ VE ÇÖZÜM YOLLARI Mikail SÖYLEMEZ* A- Genel Problemler A.1. Taşımalı eğitim: Öğrencilerin büyük bir bölümü, farklı köylerden taşıma ile okullara gitmekteler. Servis şoförleri, bu işi profesyonel manada yapmadıklarından ve yeterli bir şekilde denetlenmediklerinden dolayı öğrencileri mağdur ediyorlar. Bazıları birkaç servis aldıkları için öğrencileri okula erken saatte getirip, okul çıkışı geç saatte alıyorlar. Özellikle kış aylarında çocuklar soğuk havada beklemek durumunda kalıyorlar. Aynı köyden birden fazla servis olduğunda çocukları birbirlerine havale edebiliyorlar. Bu da aynı servise 20 den fazla çocuğun binmesine neden oluyor. Nöbetçi öğretmenler her ne kadar çıkışta kontrol etseler de servisçiler, çocukları okuldan aldıktan sonra iki – üç km. ileride birbirlerine aktarım yapabiliyorlar. Veliler de şoförler kendi köylerinden oldukları için bu duruma ses çıkarmıyorlar. A.2. Öğrencilere verilen yemek ve kumanyalar: Taşımalı öğrencilere öğle yemeklerinde soğuk kumanya veriliyor. Bu sene geçen seneye göre kumanyalar biraz daha güzel olsa da, çoğu zaman aynı şeyler tekrarlanıp duruyor. Konserve şeklindeki yiyecekler öğrencilerin ilgisini çekmiyor. Alt sınıflardaki öğrenciler bu yiyecekleri tüketmekte zorlanıyor. Ayrıca çocuklar yemeklerini sınıflarda yedikleri için hijyenik bir ortamda beslenmeleri mümkün olmuyor ve yemekten dolayı da sınıflar ciddi bir şekilde kirleniyor. Sağda solda, pencere önlerinde ve okul bahçesinde ekmek ve yiyecek artıkları birikiyor. Bu konu ile ilgili bir diğer mesele de taşımalı gelmeyip okulun bulunduğu köyden gelen çocuklara kumanya verilmediğinden dolayı, kumanya alamayan çocuklar arkadaşlarının elinde gördükleri yiyeceklere gıpta ile bakmakta, bazı öğrencilerimiz, bazı zamanlar kaçak yollar ile yiyeceklerden almaya çalışmaktalar. Bu durum öğrenciler arasında mutsuzluklara sebebiyet vermektedir. A.3. Okulların teknik donanım ve eğitim araç gereç eksikliği: Kırsal alanlardaki okullarımızda öğrenciler için yeterli eğitim araç gereçleri bulunmamakta. Ne fen dersi için bir laborotuvar, ne teknoloji tasarım için bir sınıf ne de beden eğitimi için bir solan ve spor odası bulunmamaktadır. Derslerde kullanılması gereken araç gereçler eksik olduğu için öğrencilere sadece sözel eğitim verilebilmektedir. Sadece ana ihtiyaçları karşılamak için bunlar planlanmamış. Binada bu ihtiyaçlar için yer açmak mümkün *Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Eğitim Programları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi soylemezmikail@hotmail.com 148 olmadığı gibi köy imkânları ile eksikleri tamamlamakta mümkün olamamaktadır. Kırsal alanlardaki okullarımıza, okul aile birliğinin bir desteği olmadığı için ancak zaruretler çerçevesinde bir eğitim yapılabilmektedir. A.4. Derslere branş öğretmenlerinin girmemesi: Köy okullarında derslik sayıları az olduğundan dolayı özellikle ikinci kademede öğretmen eksiklikleri bulunmakta. Çünkü her branşın ders sayısı yeterli olmadığı için öğretmen kadrosu verilmemekte. Bu derslerde asıl itibari ile öğrencilerin daha çok ilgisini çeken müzik, teknoloji tasarım, görsel sanatlar ve bilgisayar gibi dersler olmaktadır. Başka branş öğretmenleri bu derslere girdiğinde ya kendi konularını işlemekte yada ilgili branşla ilgili çok verimsiz bir şekilde durumu idare etmeye çalışmaktadır. A.5. Derslerin öğretmen sevklerinden dolayı boş geçmesi: Bir kırsal alandaki okulumuzda Türkçe öğretmeni öğrencilere dilekçe yazma konusunu işledikten sonra öğrencilerden örnek dilekçeler yazmasını istemiş. Öğrencileri yazdıkları dilekçelerde en çok vurgu yapılan konu derslerin sevklerden dolayı boş geçmesi meselesi konu edinmiş. Köy okullarında birçok öğretmen okula servisle gidip geldiklerinden dolayı çok kısa bir süre alabilecek bir meselden dolayı okula gitmemekte ve gün boyu dersleri boş geçmekte. Bu merkezdeki okullarda da bir sıkıntı fakat artık sağlık ocaklarına giriş çıkış saatleri takip edildiğinden dolayı, merkezde bu kadar aksamalara neden olmamaktadır. A.6. Okulda öğretmen ve öğrenciler için bir rekabet havası olmayışı: Köy okullarında gerek sınıf öğretmenleri gerekse branş öğretmenleri tek olduklarından dolayı okul atmosferinde müspet bir rekabet havası sağlanamamakta. Aynı zamanda öğretmenlerin branşları ile ilgili görüş alış verişinde bulunacakları kimse de olmadığından öğretmen kendini yeterli görmekte ve sürekli kendini tekrarlamaktadır. Öğretmenlerin eğitim öğretim kalitesini artırmak için yaptıkları zümreler de sadece kâğıt üzerinde kalmaktadır. Eylül ve haziran aylarında yapılan seminer dönemleri de aynı şekilde hiç verimli olmamakta, öğretmenler okula bir ay boyunca boş boş gidip gelmekte vakitlerini okul bahçelerindeki ağaçların altında çay içerek geçirmekteler. Benzer bir rekabet havası öğrenciler arasında da bulunmamakta, sınıf olarak yarışabilecekleri başka sınıflar olamadığı için herkes ortama uyum sağlamakta ve herkesin başarısı kendine yetmektedir. A.7. Yardımcı personel eksikliği: Köy okullarında gerek kalorifer yakacak gerek temizlik yapacak eleman istihdamı mümkün olmamaktadır. Merkezdeki okullar 149 bunu okul aile birliklerinin yardımı ile çözebilirken, köylerde böyle bir imkân bulunmamaktadır. Bundan dolayı kaloriferi köyden biri rica minnet yakmakta, kış aylarında okula gelindiğinde soğuk sınıflarla karşılaşılmaktadır. Öğretmen ve öğrenciler sınıflarda mont ve kabanlarla ders işlemektedir. Temizlik meselesinde de eleman olmadığı zaman öğrenciler kendi sınıflarını temizlemek zorunda kalmaktadırlar. Küçük sınıflar bunu çok fazla beceremediğinden, toprak ve çamur da köy hayatının vazgeçilmez unsurları olduğundan dolayı çok kötü durumlardaki sınıflarda ders işlenmektedir. Valilikler son dönemde yaptıkları bir ihale ile okullara geçici işçiler verdiler fakat ne yazık ki 8 aylığına aldıkları bu işçileri ikinci dönem başladıktan sonra aldıkları için havaların en kötü olduğu dönemde okullarımız çok zor duruma düşmektedir. Alınan elemanlar yaz aylarında okullarda boş boş oturarak ve gereksiz yere maaş almaktalar. Böyle bir ihale eylül ayında yapılabilir ve okulların yıl boyu temiz olması sağlanabilirdi. A.8. Teknik eksiklikler: Okullarımızda jeneratör gibi Diyarbakır için çok önem arzeden bir araç bulunmadığından dolayı, sık sık kesilen elektrik nedeni ile okullarımızda ısınma problemi olmaktadır. Bilgisayar vb aletler kullanılamadığı için, gerek öğretmen ve gerekse idarecilerin işleri ciddi şekilde aksamaktadır. B- Öğrenciler Açısından Karşılaşılan Problemler B.1. Öğrencilerin yaşamış oldukları ev ve köy ortamı: Birçok öğrencilerin yaşadıkları ev ortamı bir öğrencinin ders çalışabilmesi için ve mahremiyetin sağlanabilmesi için uygun değil. Evler küçük, oda sayıları az ve ailedeki fert sayıları fazla. Bundan dolayı öğrencilerin eve gittiklerinde günlük derslerini yapabileceği ve 7-8 sınıftaki öğrencilerin sınavlara hazırlanabilecekleri, uygun ortam bulunmamaktadır. Ayrıca ailelerde her ferde iş düştüğünden dolayı öğrencilerin geleceklerine ait yatırım yapmaktan daha çok günlük hayattaki faydalarına önem veriliyor ve günlük işlerde istihdam ediliyorlar. Mesela bazıları hayvanların bakımlarında, bazıları ev işlerinde bazıları tarlada, bazıları da küçük kardeşlerinin bakımlarında ailesine yardım ediyor. B.2. Ailelerin eğitim öğretime bakış açıları: Öğrenci ailelerinden çok azı çocuklarının eğitimini önemsiyor ve bunlara yönelik takip ve gayrette bulunuyorlar. Bir öğretmenimizin şu tespiti durumu ortaya koyuyor. “Okulumuzda iki yıldır yaptığımız veli toplantılarına katılan veli sayısı 350 öğrenci velisinden yirmiyi bulmamaktadır. Velilerin bu ilgisizliği öğrencilerin ders başarılarını düşürmektedir. Derslerinde başarısız olan öğrenciler bunu çok önemsemekte, kapasitesi olan çocuklar da kapasitelerini zorlamamaktalar. Öğrencilerin eğitim araç gereçleri bazı aileler tarafından temin edilmemekte ve sınavlara hazırlanan çocuklara ek kaynaklar alınmamaktadır. Bunlar çoğu zaman kaymakamlıkların yaptığı eğitim yardımları ile tamamlanmaya çalışılmaktadır. Fakat bunların alınmaması fakirlikten değil ilgisizlikten kaynaklanmaktadır. Bazı çocuklar sabahları okula gelirken okula hazır 150 gönderilmemekte, önlük, forma, saçını başını düzeltme, eksik eşyalarını tamamlama vb şeyler önemsenmemektedir. Çocuk okula sokak kıyafetleri ile kalemi, defteri eksik bir şekilde gelmektedir. Bu da çocuğun ders esnasında sağdan soldan araç gereç tamamlamaya yöneltmekte, tamamlayamadığı zamanda boş boş oturmasına neden olmaktadır.” B.3. Öğrencilerin önünde güzel örneklerin çok az olması: Ödevi hazırlamadan önce okulumdaki 6-7-8. Sınıftaki öğrencilere ''köyünüzden üniversitede okuyan var mı, veya üniversiteyi bitirmiş şu an doktor, öğretmen, vb herhangi bir işte çalışan var mı?'' diye sorduğumda, sorumun cevabını tam olarak hiçbir sınıfta alamadım. Bazıları bizim köyde biri vardı ismi neydi, nerede okuyordu vs. tam cevabı veremediler. Öğrencilerimizi bulundukları ortamda, onları okumaya motive eden bir ortam ve örnek şahsiyetler olmadığından dolayı, okumak ve başarılı olmak çoğu öğrencimiz için bir şey ifade etmiyor. Bu durum hem öğretmenin motivasyonunu düşürüyor hem de öğrencilere olan ilgisini azaltıyor. B.3. Taşımalı eğitimde köyler arası şiddet: Okulun bulunduğu merkez köydeki öğrenciler taşımayla okula gelen diğer köylerdeki öğrencilere baskı yapabiliyorlar. Ayrıca farklı köylerden gelen öğrenciler de büyük köy öğrencileri, küçük köy öğrencilerine baskı ve şiddet uygulayabiliyorlar. C- Öğretmenler Açısından Karşılaşılan Problemler C.1. Elverişsiz çalışma şartları: Köy okullarında öğretmenler için ortam oldukça zor bir ortam, sadece öğretmenlik yapmak yeterli gelmiyor. Öğretmenler gün geliyor sobayı yakmak zorunda kalıyor, gün geliyor temizlik yapmak zorunda kalıyor, gün geliyor sınıfını boyamak zorunda kalıyor. Bir öğretmenin “Okulumuzun ek bir binası vardı burada anaokulu ve birinci sınıflar okuyorlardı. Burasının kalorifer tesisatı olmadığı için öğretmen arkadaşlar kış aylarında sobayı kendileri yakıyor, sınıf temizliklerini de öğrenciler küçük olduğu için kendileri yapmak zorunda kalıyorlardı. Bu onların hem eğitim öğretime ayıracakları zamanlarını alıyor, hem de ekstradan yorgunluğa neden oluyor ve ders performanslarını düşürüyor. Yaz döneminde sınıfların boyanması gerektiğinde idare sınıfları boyatabilecek imkânının olmadığını belirtti. Boyalar milli eğitim tarafından temin edilmiş okullara gönderilmiş ve nasıl yaparsanız yapın denmiş. Bunun için bazı arkadaşlar parasını kendileri vererek sınıflarını boyattı, bazıları da kendisi boyayı, fırçayı alıp kendi sınıflarını boyadı.” Bu açıklaması problemi ortaya koyuyor. C.2. Tam gün eğitimden dolayı aşırı zaman kaybı ve öğle yemek problemi: Eğitimde tam gün hedeflendiği için uygun olan köy okullarında tam gün eğitim yapılmakta. Bu öğretmenlerin zamanlarını ciddi israf etmektedir. Eğer müdür bey anlayış gösterip derslerini belirli günlere toplamazsa öğretmen 3-4 saat ders için okula geldiğinde, servis ile gelip gittiği için ve toplu taşıma imkânı da olmadığı için günün kalan kısmını, sosyal imkânları kısıtlı binada geçirmek zorunda kalmaktadır. Tam gün eğitimde bir saatlik öğlen arasında yemeği ya dışarıdan getirdiği bisküvi vb. kuru 151 gıdalarla sağlamakta ya da nöbetleşe okulda bir şeyler hazırlamaya çalışılmakta, fakat bunlar da genelde standart ve basit şeyler olmaktadır. Bu nöbet işi bazı zaman öğretmenler arasındaki ihtilaflardan dolayı çok yürümemekte ve herkes kendi başının çaresine bakmaktadır. C.3. Ulaşım problemi: Yukarıda da kısmen değinildiği gibi araç imkânı olmayan öğretmenler servis tutmakta bu onlar için hem ekstradan masraf olmakta, hem de bütün gün dersi olmasa bile okulda bulunmak zorunda kalmaktadırlar. Bu da bazen öğretmenleri yan çözümler bulmaya itmekte ve sevk gibi bahaneler ile o gün okula gelmemektedirler. C.4. Ders sayılarının azlığından dolayı başka okullarda görevlendirilme: Köy okullarında özellikle branş dersleri az olduğu için mecburi ders saatlerini tamamlayamayan öğretmenler başka okullarda görevlendirilmekte, bu hem gelmeyi gitmeyi zorlaştırmakta hem de öğretmeni iki arada bir derede bırakmaktadır. Bazı zaman da öğretmen, mecburi ders saatini tamamlamak için branşı olmayan bazı derslere girmek zorunda kalmakta, bu hem öğrenciler hem de öğretmenler açısından, dersleri verimsiz kılmaktadır. C.5. Öğrencilerin idealsizlikleri ve eğitim öğretim hakkındaki planları: Yukarıda belirtildiği gibi öğrencilerin önlerinde güzel örnekler olmadığından veya çok az olduğundan dolayı öğrencilerin, merkezi sınavlara hazırlanma, gelecekle ilgili uzun vade planlar yapma imkânı çok zayıf kalmaktadır. Eğitim sistemimizden dolayı, sınıfta kalmak gibi bir problem de olmadığı için (sürekli devamsızlar hariç, öğrenci senede üç-beş gün bile okula gelse ve dersleri zayıf olsa bile geçebiliyor), bazı çocuklar tarafından okul oyun oynanan, vakit geçirilen bir mekân olarak görülmektedir. Bazı aileler için de evdeki çocuk sayısını azaltıp evde biraz kafayı dinleme ve iş yapma imkânı sağlayan mekân olarak görülmektedir. Neden böyle düşünüyorsunuz derseniz üst sınıflarda okuyan çocukların, bazılarının ailelerinde gördüğümüz manzara şöyledir; büyüyüp ev işlerinde veya ahırda vs. işlere yardımcı olabilecek çocuklar, özellikle de kız çocukları okula gönderilmemektedir. İdare ve öğretmenler tarafından ailelerle görüşülse de aileler ikna edilememekte, ikna olup okula başlatsalar bile birkaç hafta sonra çocukları yeniden göndermemektedirler. İki yıldır sınıf listelerinde olmalarına rağmen bir sefer bile göremediğimiz D - Çözümüm için neler yapılabilir D.1. Okulların binaları planlanırken uygun olan coğrafyalar için daha büyük okullar yapılabilir. Bunlar da inşa edilirken okulda fen laboratuarı, kapalı spor salonu, teknoloji tasarım sınıfı, bilgisayar laboratuarı, cep sineması, yemekhane, kantin vs. plana dahil edilerek hem öğretmen hem de öğrenci için daha güzel bir eğitim öğretim ortamı sağlanabilir. 152 D.2. Daha büyük okullar yapılabildiği takdirde öğretmenlerin ders saatlerini tamamlamaları mümkün olur aynı zamanda ek ders imkânı da sağlanmış olur. Bu da öğretmenin iki okul arasında gezmesine engel olacaktır. Büyük okullar yukarıda bahsettiğimiz bazı branşlardaki (müzik, teknoloji tasarım, görsel sanatlar, bilgisayar) öğretmen eksikliğini de gidereceğinden dolayı, bu da öğrencilerin bu alanlarda daha kaliteli bir eğitim almalarına imkân sağlayacaktır. D.3. Coğrafî konum için önem arz eden teknik altyapı, kalorifer, jeneratör gibi eksiklikler tamamlanarak eğitim öğretimin önündeki basit engeller kaldırılabilir. D.4. Taşımalı eğitimin devam etmesi gereken yerlerde, servis şoförlerinin ve servis araçlarının, belirli standartlara ulaşması temin edilmelidir. Bugün gelişen teknoloji ile araç takipleri yapılabilmekte, özel firmalar kurdukları sistem ile araçlarının ne zaman hareket ettiğini, ne kadar hız ile gittiğini, nerede ne kadar beklediğini izleyebilmektedirler. İnsan hayatının söz konusu olduğu böyle bir meselede Milli Eğitim Bakanlığı, il ve ilçelerde teknik alt yapıyı kurup bütün okul servislerini takip edebilir. Bu proje çok maliyetli bir proje de değildir. Servislere takometre aleti gibi, servis takip sistem aleti mecburiyeti getirilebilir ve bunlar belirli merkezlerden takip ettirilerek sonuç alınabilir. Böylece çocuklarda servis şoförünün insafına bırakılmamış olur. D.5. Yurdumuzda kutlanan milli bayramlarda hep illerin en güzel okulları görev almakta, bürokrat vs ziyaretlerinde vizyonik çocuklar yer almaktadır. Köyde yaşayan birçok öğrenci il merkezini görmemekte ve kendi küçük dünyasında yaşamaktadır. Köylerimizdeki çocuklara da şehir havasını yaşatabilmek ve eğitimin sonucu yetişen başarılı insanları gösterebilmek için farklı imkânlar oluşturulabilir. Öğrenciler eğitimli insanlar ile bir araya getirilerek onlara bu örnekler bir hedef olarak gösterilebilir. Bunun için daha önce yapılan sonra bırakılan ''kardeşlik köprüsü'' gibi projeler daha planlı programlı yapılabilir. Yeni SODES projeleri üretilebilir. İdareci ve öğretmenler de kendi imkânları ile ayarlayabildikleri farklı mesleklerde ki örnek insanları okula davet edip öğrenciler ile buluşmaları sağlanabilir. D.6. Öğretmenlere yaz aylarında yapılan seminerler, öğretmenlerin kendi okulunda değil de merkezi okullarda branş branş yapılabilir. Seminerler için hem mesleki gelişim noktasında, hem branşla ilgili olarak ciddi hazırlıklar yapılarak bir aylık dönem daha verimli bir şekilde değerlendirilebilir. Bu programlarda üniversitelerden destek alınabilir veya milli Eğitimin bünyesinde profesyonel manada ekipler kurulup, bu ekipler tarafından öğretmenlerin gelişimi temin edilebilir. Bir araya gelen branş öğretmenleri ortak zümrelerde daha güzel bir şekilde kendilerini geliştirme imkanı bulabilirler. Öğretmenlere yapılan seminer programları da merkezi otorite tarafından çok daha iyi denetlenmiş olur. D.7. Okullarımızın yardımcı personel eksikliklerine geçici çözümlerle değil de, daha kalıcı çözümler bulunabilirse, öğretmen ve öğrenciler için daha temiz, daha verimli bir ortam oluşturulabilir. Milli Eğitim Bakanlığı, yardımcı personel meselesini 153 kendi meselesi olarak görüp, öğretmen istihdamı gibi, bu personeller içinde kadrolar oluşturabilir veya bu işlerle ilgili dışarıdan düzenli şekilde hizmet satın alabilir. Aynı zamanda bu personellerle okullar da yapılacak boya badana ihtiyaçları, kışın kalorifer yakma ihtiyaçları da kesin olarak çözülebilir. Yukarıda belirttiğimiz, valiliklerin yapmış olduğu geçici personel alım ihaleleri de dönem ortalarında değil de AğustosEylül aylarında yapılırsa problemim çözümüne katkıda bulunulmuş olur. D.8. Okulların bazı temel ihtiyaçlarını karşılamaları için belirli bir bütçe oluşturulmalı, bunların giderilmesi okul aile birliklerine bırakılmamalı. Çünkü köylerde okul aile birliklerinin okula bir faydası bulunmamaktadır. Büyük yatırımlarla yapılan okul binalarımız kendi kaderine terk edilmemelidir. Meseleyi lokal bütçelerle çözmek zor olacaksa, İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından Mayıs ayında okullarda yapılacak tadilat tamiratlar ve okullarda ki malzeme eksiklikleri tespit edilerek, bunlar için merkezi ihaleler yapılarak okullarımız daha mamur bir hale getirilebilir. D.9. Okul binasının imkânlarının zayıf olduğu yerlerde tam gün eğitim öğretimden vazgeçilebilir. Elbette ki öğrenciler için uzun soluklu eğitim öğretim önemlidir. Fakat çocuklara iyi bir eğitim öğretim ortamı, öğretmenler için uygun bir çalışma ortamı sağlanamayan yerlerde mümkün değil. Düzenlemeler buna göre yapılarak eğitim öğretimin daha iyi yapılması sağlanabilir. D.10. Öğretmen arkadaşlarımız ihtiyacı olan köy ürünlerini direk öğrencilerden değil de çocukları getiren servis şoförlerinden temin edebilirler veya okulumuzun bulunduğu köylülerden temin edebilirler böylece öğrenciler ile aralarına ticari bir anlayış girmez. 154 EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ Mehmet KURTULMUŞ1 Ayhan GÜNDAŞ 2 GİRİŞ İnsanlar hür ve eşit haklara sahip olarak doğar; fakat çeşitli nedenlerden eşitlik hakkını kullanamama durumuyla karşılaşabilir. Bu bakımdan, hür ve eşit haklara sahip olarak dünyaya gözlerini açan insanın yaşamı boyunca en azından eğitim alma hakkıyla ilgili eşit fırsatlara sahip olma noktasında karşılaşacağı engelleri ortadan kaldırmak insana yapılacak en önemli bir görevdir. İlgili engellerin kaldırılmasıyla birlikte, insanın gelişimini tamamlaması ve hayatını yönlendirmesi yönüyle eşitsizliğe maruz kalması önlenmiş olur. Eğitimde fırsat eşitliği kavramı geniş bir alanı kapsamaktadır. Doğal olarak, böyle bir alanda çalışma yapmak ilgili kavramın iyi bilinmesine ve tanımlanmasına bağlıdır. Bu bakımdan çalışmada öncelikli olarak eğitimde fırsat eşitliği kavramı incelenmiştir. EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ KAVRAMI Eğitim hakkı, çocuğun en önemli temel haklarından biridir. Eğitim olmadan insanlar üretken olamazlar ve kültürel açıdan zengin bir yaşam sürdüremezler. Eğitim hakkının gerçekleştirilememesi, demokrasi ve toplumsal ilerleme, böylece de uluslararası barışa ve güvenliğe zarar verecektir. Bu bakımdan, eğitim hakkının eşit bir şekilde sağlanması önem arz etmektedir. Yalnız, “Eşitlik nedir?” ve “İstenilen düzeyde eşitlik sağlanabilir mi?” soruları cevap bulmadan eğitimde eşitlik konusu netlik kazanmaz. Bu sebeple, müteakip paragraflarda bu konu irdelenmiştir. Eşitlik göreli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitimde fırsat eşitliği eğitim sosyolojisinde üzerinde en az görüş birliğine ulaşılmış ve bununla birlikte de en çok tartışıla gelmiş kavramlardan biridir (Tan, ?). Eşitlik belli bir evrende, bireylerin birbirleri karşısında elde ettikleri pozisyonların karşılaştırması ile anlam kazanır. Bu karşılaştırmalar bireysel olmaktan çok grup karşılaştırmaları üzerinden yapılır. Bu durumda, eşitlik kavramı üzerinden karşılaştırma yapılması bireysel olmaktan daha ziyade grup olarak karşımıza çıkmaktadır (Karasar, 1978). Eğitimde olanak eşitliği, yurttaşlara ulaştırılan eğitimin hiçbir ayrıcalık gözetmeksizin denk olarak sunulması demektir. Eğitimde eşitlik denkliğin sağlanması olarak algılanmaktadır. Oysa denkliğin sağlanması zor gerçekleşecek bir durumdur. Genelde toplumbilimciler belli düzeylerde de olsa, servet, güç, saygınlık 1 Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi. Araştırma Görevlisi 2 Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi. Araştırma Görevlisi 155 yoğunlaşmasından kaynaklanan eşitsizliğin kaçınılmaz olduğunu ileri sürmektedirler (Kılıç ve Tanman, 2008; 5). Eğitimde fırsat eşitliği noktasında, Coleman (1968) daha da ileri bir söylemle, “fırsat eşitliğine yaklaşılabilir; ama asla ulaşılamaz” diye belirtir (Tan, ?). Eşitlik düşüncesi, toplumsal ve ekonomik gelişmelere koşut olarak olgunlaşmaktadır (Özsoy, 2007). Buna göre, eğitimdeki fırsat eşitliğinin toplumdaki sosyal, ekonomik ve mesleki fırsat eşitliğinden bağımsız olarak düşünülemeyeceği iddia edilmektedir (Karasar, 1978). Eğitimde fırsat eşitliğinin sosyal ve ekonomik düzeyde ele alınmasının mutlak manada eşitliği sağlamayacağı düşünülmektedir. Zira Kılıç ve Tanman'nın da (2008) belirttiği gibi, ekonomik olarak – servet - insanların eşitliğinin sağlanması imkansıza yakın bir durumdur. Eğitimde fırsat eşitliğinin sosyal, ekonomik ve ailenin öğrenim durumu gibi öğrencinin kendi ailesinden kaynaklanan üstünlükler nedeniyle gerçekleşmesinin zorluğu açıktır. Zira aile çevresi çocuğun okula gittiği süre boyunca başarıyı şu ya da bu şekilde etkilemektedir (Tan, ?). Özellikle ekonomik nedenlerden kaynaklanan eşitsizliği ortadan kaldırma olanağı yok gibi. İlköğretim ve orta öğretimlerde okula destek, sınavlara hazırlık ve hayata hazırlık mahiyetinde çeşitli kurslar düzenlenmektedir. Ancak bu kurslara genellikle maddi durumu iyi olan öğrenciler katılabilmektedir. Bir kısım öğrenci ise ekonomik, kültürel ve coğrafi koşullar nedeniyle bu imkânlardan yeteri kadar yararlanamamaktadırlar. Bu da; özellikle sınavlarda bu olanaklardan yararlanan öğrencilerin yarışa bir adım önde başlamasına neden olmaktadır. Dolayısıyla ekonomik yönden eşitlik olanağı her zaman birbirine denk olmayabilir. Bu bakımdan olsa gerek, eğitimde fırsat eşitliği noktasında geçmişten günümüze kadar da devletler bu durum yönüyle eğitimde fırsat eşitliğini hiçbir zaman ortadan kaldıramamıştır (Kılıç ve Tanman, 2008: 5). Bununla birlikte, devletler eğitimde fırsat eşitsizliğini –eğitimden yararlanmada eşitlik - en aza indirgeyebilmek için sürekli gayret içinde olmuşlardır. Örneğin, okullaşma oranlarının artması, öğretmen sayısının artırılması, öğrencilerin elbise, kitap vb. gibi ihtiyaçları birbirine denk hale getirmeye çalışmışlardır. Öğrencinin doğuştan getirdiği ve yaşamının sınırlandırdığı düşünülen bir takım sağlık engelleri de önemli ölçüde eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasını zorlaştırmaktadır. Ayrıca, ailenin annenin gebelik süreci dahil olmak üzere beslenmesi vb. gibi etkenler çocukların gelişim noktasında farklılaşmasını sağlamaktadır. Bu bakımdan, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması çok zor gerçekleşecek bir durum ve zorlu bir süreç olarak nitelenebilir. DEVLET ve EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ Devlet, eğitim ve öğretimi başta gelen görevi sayarak tüm vatandaşların eşit imkânlar içinde, bilime dayalı, düşündüren, bilinçlendiren nitelikte bir eğitim görmesini sağlamayı amaç edinmelidir. Eğitimde fırsat eşitliğini ve eğitimin toplumla bütünleşmesini sağlamak sosyal devletin gereğidir. Bu bağlamda devletin, eğitim 156 faaliyetlerini planlanması ve fırsat eşitliğini sağlamak için gerekli önlemleri alması en önemli görevlerindendir. Eğitim sistemi, modern devletin (refah devletinin) sağlık sistemi gibi temel taşlarından birisidir. Toplumdaki eşitsizlikleri azaltmak, yani fırsat eşitliğini sağlamak amaç edinildiğinde, ilk müdahale edilmesi gereken alanlardan birisi eğitim sistemidir. Eğitim sisteminin fırsat eşitliğini sağlama amacı doğrultusunda düzenlenmesi sosyal-ekonomik alanda önemli sonuçları olacaktır. Bunlar, toplumdaki sosyal-ekonomik eşitsizlikleri azaltması; yeni kuşaklara-bireylere sosyal-ekonomik gerilikten kurtulma fırsatı verilmesi; dünyaya yeni gelen bir bireyin hiç de kendi sorumluluğu olmayan ailesinin yoksulluğu dolayısıyla eğitim fırsatından yararlanma ve böylece gelecekte iyi bir gelir elde edebilme fırsatının verilmesi; bütün bunlar dolayısıyla toplumsal sınıflar arasındaki geçişkenliğin artırılması olarak sıralanabilir (Kamalak, 2004). Uluslar arası anlaşma gereği devletler çocukların eğitim hakkı ihtiyacını gidermek amaçlı düzenleme yapmak zorundadır. Çocuk Hakları Beyannamesinin 28. maddesine göre; Taraf Devletler, çocuğun eğitim hakkını kabul ederler ve bu hakkın fırsat eşitliği temeli üzerinde tedricen gerçekleştirilmesi görüşüyle özellikle: a) İlköğretimi herkes için zorunlu ve parasız hale getirirler; b) Orta öğretim sistemlerinin genel olduğu kadar mesleki nitelikte de olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlenmesini teşvik ederler ve bunların tüm çocuklara açık olmasını sağlarlar ve gerekli durumlarda mali yardım yapılması ve öğretimi parasız kılmak gibi uygun önlemleri alırlar; c) Uygun bütün araçları kullanarak, yüksek öğretime yetenekleri doğrultusunda herkese açık hale getirirler; d) Eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve rehberliği bütün çocuklar için elde edilir hale getirirler; e) Okullarda düzenli biçimde devamın sağlanması ve okulu terk etme oranlarının düşürülmesi için önlem alırlar (Online 1). ÜLKEMİZ EĞİTİMİNDE FIRSAT EŞİTLİĞİ Bir ülkenin kalkınması ve toplumsal refahın artırılmasında en önemli etken eğitimdir. Bu nedenle eğitimin ülke genelinde ve bölgeler arasında, köy-kent ve kadın-erkek tüm nüfusa eşit bir şekilde sunumu oldukça önemli bir konudur. Tunç'a (1969) göre, bireylere eşit eğitim şansının sağlanması denilince, kaynaklara ulaşabilme ya da onlardan yararlanma imkânının verilmesi akla gelmektedir. Devletin eğitim açısından sunduğu imkânlardan her birey eşit olarak yararlandığında, fırsat eşitliği belli bir oranda sağlanmış olmaktadır. Bu sunulan imkânlardan yararlanılamaması, eğitimde fırsat eşitsizliğine yol açmaktadır. Eğitim eşitliğinin sağlanabilmesi için, bireye bunun gereği olan maddi imkânların sunulması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle bu imkânlar bireyler tarafından devletten istenebilmelidir (Sarıer, 2010). 157 Türkiye'de eğitimde her bireye fırsat ve imkân eşitliği sağlanması Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Milli Eğitim Temel Kanunu ile yasal temellere dayandırılmıştır. Bu bağlamda eğitimde genellik ve eşitlik ilkesine göre; her yurttaş, hiçbir ayırım gözetilmeksizin öğrenim ve eğitim hakkına sahiptir. Eğitimde, hiçbir kişiye, aileye veya zümreye ayrıcalık tanınamaz. Fırsat ve olanak eşitliği ilkesine göre ise toplum bireylerine, eğitim görmede fırsat ve olanak eşitliği sağlanır. Maddi olanaklardan yoksun başarılı öğrencilerin en yüksek eğitim basamaklarına kadar öğrenim görmelerini sağlamak amacıyla, devletin mali olanaklarına göre parasız yatılı, burs, kredi ve benzeri yollarla gerekli yardımlar yapılır. Durumları dolayısıyla özel eğitime gereksinimleri olan çocukları ve gençleri, topluma yararlı kılacak biçimde yetiştirmek ve onlara sağlıklı, dengeli ve güçlü bir kişilik kazandırmak amacıyla, çağdaş ve bilimsel eğitim yöntem ve olanakları gözetilerek, gerek okul içinde gerekse okul dışında gerekli koruyucu, güçlendirici, geliştirici ve yetiştirici önlemler alınır. Bu ilkelere göre bütün bireyler eşittir. Köyde yaşayanlar ile şehirde yaşayanlar, fakir olanlarla zengin olanlar, kızlarla erkekler arasında eğitimden yararlanma konusunda herhangi bir eşitsizlik söz konusu olmamalıdır (Yaylacı, 2009). Eğitim şuraları ile kalkınma planları incelendiğinde, Türkiye Cumhuriyetinin geçmişten günümüze eğitimde fırsat eşitliği noktasında çalışmalar planladığı görülür (Online 2 Online 3). Türkiye Cumhuriyeti anayasası ve Milli Eğitim Temel Kanunu ile eğitimde fırsat eşitliği yasal temellere dayandırılsa da – son yıllarda dahil olmak üzere-ulaşılan sonuç olarak fırsat eşitliğinin istenilen düzeyde olmadığı anlaşılmaktadır. Örneğin, Türkiye'de sosyo-kültürel gelişmişlik düzeyi en son çeyrekte olan öğrencilerle en üst çeyrekte olanlar arasında büyük bir puan farkı vardır. Bu fark okumada 85, fen bilgisinde 84 ve matematikte 93'tür. Bu fark matematikte sınav birincisi olan Finlandiya'da 66'dır. Farkın çok çıkması bir anlamda eğitimde bireylere fırsat eşitliğinin daha az verildiğinin bir göstergesi olması açısından önemlidir (Sarıer, 2010). EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ İLE İLGİLİ SORUNLAR ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Bu bölümde, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması ile ilgili temel sorunlar ve bu sorunların çözümüne katkı sağlayacağının düşünüldüğü öneriler sunulmuştur. CİNSİYET AYRIMI Eğitim eşitsizliğini en aza indirgemek için yapılan tüm çalışmalara rağmen, başta bölgesel yanlış inanışlar ve gelenekler olmak üzere, çeşitli maddi ve manevi eksiklikler sonucu uzun yıllardır eğitimde cinsiyet ayrımı yapılmaktadır ve kız öğrenciler velileri tarafından okula gönderilmemektedir. 158 Hatta aile yapısı nasıl olursa olsun, kırsal kesimlerde kız çocuklarının okula devam etme olasılıkları oldukça düşüktür (Online 4). 2009-2010 eğitim-öğretim yılında okul öncesinde kız öğrencilerde okullaşma oranı yüzde 37,91, erkek öğrencilerde 39,17; ilköğretimde kız öğrencilerde okullaşma oranı yüzde 97,84, erkeklerde 98,47; ortaöğretimde kız öğrencilerde okullaşma oranı yüzde 62,21, erkeklerde de yüzde 67,55, yükseköğretimde kız öğrencilerin okullaşma oranı yüzde 25,92, erkeklerin yüzde 29,40 (Online 5). Eğitim-öğretim kademesi yükseldikçe okullaşma oranın kızlar aleyhine azaldığı görülmektedir. Bu bağlamda kızların, eğitim hakkından daha az yararlandığı ve dolayısıyla eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmadığı söylenebilir (Sarıer, 2010). Bu eşitsizlik bütün ülke genelinde göze çarpmaktadır. Son yıllarda bu sorunu çözebilmek için çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bunların en göze çarpanı ise 2003 yılında başlatılan “Haydi Kızlar Okula Kampanyası”dır. Bu kampanya sayesinde kızını okula göndermek istemeyen birçok aile ikna edilmiş ve kızlarda okullaşma oranı hızla artmıştır. Erkek nüfusun okullaşma oranı ile kız nüfusun okullaşma oranı arasında da büyük fark vardır. Bu farkını azaltılması hatta mümkünse ortadan kaldırılabilmesi için velileri ikna çalışmalarına başlanması önerilebilir. Velileri ikna edebilmek için de psikolojik destek sağlanması ve maddi imkânlar sunulması faydalı olabilir (Kılıç ve Tanman, 2008; 5). Cinsiyetten kaynaklanan eğitimde fırsat eşitliği sorununu giderici en temel unsurun – diğer sorunların çözümünde de kullanılabilir - ailelerin eğitilmesi olarak düşünülebilir.. Kız çocuklarını okula göndermek istemeyen ailelere devletin eğitim desteği sağlaması problemin kalıcı olarak çözülmesine katkıda bulunur. Söz konusu ailelere eğitim, halk merkezleri vb. gibi yerlerde verilebilir. Böylece, var olan problemin kaynağına inilmiş ve sorun tamamen çözülmüş hale gelebilir. ÖĞRETMEN YETERSİZLİĞİ ve OKUL SAYISININ AZLIĞI Türkiye'de öğrenci sayısıyla öğretmen sayısı doğru orantılı artmamıştır. Bu durum eğitimin niteliğinin düşmesine yol açmıştır. Sınıfların kalabalık oluşu, eğitimde kaliteyi düşüren etkenlerin başında gelmektedir. Kalabalık sınıflarda öğretmen-öğrenci etkileşimi yeterince sağlanamayacağı için ne verilen program tam anlamıyla uygulanabilir ne de beklenilen hedeflere ulaşılabilir. Kalabalık sınıflar, eğitimde nitelik krizi yaratan ve acil çözüm bekleyen temel sorunlardan biri olmaktadır (Sarıer, 2010). Bu faktörlerin yanı sıra eğitim sisteminin kendisinden kaynaklanan bir eşitsizlikten de söz edilebilir. Eğitime olan talebin tam olarak karşılanamaması sonucu yapılan sınavlar, öğretmen yetiştirme politikasında görülen aksaklıklar, bölgeler ve okullar arasında dengeli öğretmen dağılımının olmayışı gibi faktörler, eğitimde fırsat eşitliğini olumsuz yönde etkileyen etmenlerdir (İçer, 1997). 159 Türkiye'de öğrenci sayısı yıllar geçtikçe artmasına rağmen öğretmen ve derslik sayısı aynı oranda artmamaktadır. İstanbul, Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, Akdeniz ve Doğu Marmara'da derslik başına düşen öğrenci sayı oldukça fazladır. Türkiye'de derslik başına okul öncesinde 21 öğrenci, ilköğretimde 32 öğrenci, ortaöğretimde 33 öğrenci düşüyor. Bu sayıların büyük şehirler ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde arttığı belirtiliyor. Nitekim veriler de bu ifademizi doğrulamaktadır. Derslik başına düşen öğrenci sayısı İstanbul'da ilköğretimde 46, ortaöğretimde 40; Bursa'da ilköğretimde 38, ortaöğretimde 39; Ankara'da ilköğretimde 36, ortaöğretimde 34; Adana'da ilköğretimde 39, ortaöğretimde 40; Ağrı'da ilköğretimde 43, ortaöğretimde 33; Van'da ilköğretimde 45, ortaöğretimde 39; Şırnak'ta ilköğretimde 44, ortaöğretimde 36 olarak belirlendi (Online 5). Buraya kadar değinilen problemlerin giderilmesi için yeni derslikler ve okullar yapılmalıdır. Ayrıca, personel, araç gereç vb. gibi eksiklerin tamamlanarak eğitim kurumları nicelik noktasında istenilen düzeye getirilmelidir. EKONOMİK ETMENLER İçer'e (1997) göre eğitimde eşitsizlik ve yetersizliğe neden olan pek çok etmen vardır. Bunların en önemlileri ekonomik ve coğrafi etmenlerdir ve özellikle eğitimde fırsat eşitliğini engelleyen ekonomik etmenler, daha çok ailelerin ve devletin gelir düzeyini ifade etmektedir. Tezcan'a (1994) göre, aile geliri, bir kimsenin alacağı eğitimin sadece miktarını değil, aynı zamanda çeşidini de etkilemektedir. Yüksek gelirli ailelerin çocuklarına daha fazla eğitim verme olanakları vardır. Ailenin ekonomik durumu çocuğun alacağı eğitimi etkilemektedir. Çünkü ekonomik olanakların yeterliliği, bir öğrencinin eğitim kaynaklarına daha çabuk ve sorunsuz yararlanmasına sebep olmaktadır. Maddi imkânlar, aynı zamanda ev yaşamına da etki etmektedir. Öğrenciye ait odanın ve diğer eğitim olanaklarının varlığı ailenin ekonomik durumuyla ilişkilidir (Sarıer, 2010). Sosyal sınıf ve gelir dağılımındaki eşitsizlik her zaman, eğitim hakkını belirlemede etkili olmuştur. Bu durum, zorunlu ilköğretim için de söz konusudur. Gelir dağılımındaki eşitsizliğin sonucu olarak eğitimde ikili bir yapı ortaya çıkmış, özel okullar maddi olarak daha iyi durumlarda olanlara daha nitelikli bir eğitim verirken, yoksul çoğunluğun gittiği okullar gittikçe azalan kaynaklar, bozulan eğitim şartları ve kalabalık sınıf mevcutları gerçeğiyle karşı karşıya kalmışlardır (Gök, 2004). Türkiye'de sınavların belirleyiciliğinin erken yaşa çekilmesi ile birlikte, başarı ile ekonomik ve kültürel sermaye arasındaki ilişkinin daha da belirginleşme riski vardır. Çünkü gelir ve eğitim düzeyi arttıkça, ailenin çocuğun eğitimine yönelik sorunları ile meşgul olması ve çocuğun eğitim düzeyi doğrudan bir artış sergilemektedir (Dinçer ve Kolaşin, 2009). 160 Özel dershane, dershanelere devam eden öğrenci ve öğretmen sayılarının, 2002– 2006 yılları arasında sürekli artış gösterdiği görülmektedir. Türkiye'de uygulanan merkezi sınavların (OKS, SBS, ÖSS) öğrencileri resmi okullar dışındaki kurumlara (dershane, etüt merkezi, özel ders vb.) yönlendirdiği gözlenmektedir. Maddi açıdan imkânı olan anne-babalar çocuklarını bu dershanelere göndermekte iken imkânı bulunmayan veliler öğrencilerini gönderememektedirler. Dolayısıyla sınavlarda farklı bölgelerdeki öğrenciler arasında puan ortalamalarında büyük farklılıklar ve dengesizlikler ortaya çıkmaktadır (Sarıer, 2010). Türkiye'deki gelir dengesizliği devam sürece maddi açıdan yetersiz geliri olan aileler belirlenmeli ve mutlaka desteklenmelidir. Bu bağlamda ailelere ve çocuklara yönelik yardım, yönlendirme ve rehberlik gibi sosyal hizmetler de geliştirilmelidir. Ücretsiz Ders Kitabı Dağıtımı Ekonomik yönden kitap alım gücü olmayan velilerin rahatlatılması amacıyla ücretsiz kitap dağıtılması bir nebze de olsa ekonomik yönden fırsat eşitliğine standardize getirmiştir. Ücretsiz dağıtılan kitaplar sayesinde ekonomik durumu iyi olmayan öğrencilerle ekonomik durumu iyi olan öğrenciler arasındaki fırsat eşitliği sağlanmıştır. Bu uygulama 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu'nun 5'inci maddesi hükmü doğrultusunda Bakanlıkça; İlköğretim Öğrencilerine Ücretsiz Ders Kitabı Temini Projesi başlatılmıştır. 2003–2004 Eğitim - öğretim yılında başlayan uygulamayla ilköğretim öğrencilerine ders kitapları, fakir zengin ayrımı yapılmaksızın bütün öğrencilere ücretsiz olarak dağıtılmıştır. Ücretsiz ders kitabı dağıtımı uygulamasına 2006–2007 eğitim-öğretim yılında orta öğretim kurumlarında da başlanmıştır (Online 6). Öğrencilere Burs İmkanı Eğitimde ekonomik yönden fırsat eşitsizliğini en aza indirgemeyi amaçlayan bir diğer uygulama da burs olanağı sağlamaktır. Öğrencilere genellikle devlet tarafından bazen de bazı özel kuruluşlar tarafından burs imkânı sağlanmaktadır. Bursluluk hizmetlerinden ilköğretim kurumlarının 6, 7 ve 8. sınıfları ile genel ve meslekî teknik orta öğretim kurumları yararlanmaktadır. Bursların dağıtım işini sınav sisteminden ziyade fakir öğrencilerin tespit edilerek ihtiyacı olanlara verilmesi daha önemli olabilir. Günümüz burs imkanlarından sınavlara girilerek yararlanıldığı için fakir olan tüm öğrencilere bu yol kısmen kapalı durumdadır. Dolayısıyla fakir öğrenci sınavı geçemezse burs imkanı edinemiyor. Bu bakımdan, burs dağıtım şeklinin değiştirilmesi önem arz etmektedir. Ayrıca, burs imkan olanaklarının ilköğretim 1. Kademeye de indirilmesi bir başka önemli husustur. 161 COĞRAFİ ve BÖLGESEL ETMENLER Eğitimde fırsat eşitliğini engelleyen coğrafi etmenler, köyler ve kentlerde, doğu ve batı bölgeleri arasında eğitim imkânlarının dengelenmemiş olmasına büyük bir sebeptir. Ayrıca, - coğrafi nedenlerden kaynaklanan sıkıntıların getirisi olarakkırsal alanlardaki okullaşmanın yeterli düzeye çıkarılamayışı, öğretmen yetersizliği ve öğretmenlerin yurt çapında dengeli dağılımın sağlanamaması, bina araç-gereç yetersizliği gibi nedenler fırsat eşitliğini olumsuz yönde etkilemektedir (İçer, 1997). OKS ve SBS'da en başarılı iki bölge (Marmara ve Ege) ile en düşük başarıya sahip olan iki bölge (Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu) arasında anlamlı bir fark olduğu gözlenmektedir. Yıllar geçtikçe bölgeler arası farkın daha da arttığı söylenebilir. Bu bağlamda, eğitimde bölgeler arasında bireylere eşit fırsatların sunulduğunu söylemek oldukça zordur (Sarıer, 2010). Taşımalı Eğitim Fırsat eşitsizliğini coğrafi, ekonomik ve bölgesel yönden en aza indirgemek için yapılan diğer bir çalışma ise okulu bulunmayan nüfusu az ve dağınık yerleşim birimlerinde bulunan ilköğretim çağındaki çocuklar ile birleştirilmiş sınıf uygulaması yapan okullarda bulunan öğrencilerin daha kaliteli eğitim-öğretim imkânına kavuşturulması, eğitimde fırsat ve imkân eşitliğinin sağlanması amacıyla Bakanlıkça “Taşımalı İlköğretim Uygulaması” başlatılmıştır. Taşımalı eğitimde öğrencilerin ulaşım ve yeme içme giderleri devlet tarafından karşılanmaktadır. Öğrencilerin yemekleri merkezi bir yemekhaneden veya bakanlığa bağlı bir kurumdan (öğretmen evi, uygulama oteli gibi) temin edilerek okullara ulaştırılmaktadır. Gelen yemekler yemekhane personeli ve nöbetçi öğretmenlerin de yardımıyla öğrencilere sunulmaktadır (Online 6). Yatılı Bölge Okulları ve Pansiyonlu İlköğretim Okulları İlköğretimde fırsat eşitliğini sağlayabilmek için daha doğrusu eşitsizliği en aza indirgeyebilmek için bazı çalışmalar yapılmaktadır. Maddi durumu iyi olmayan öğrencilerin yeme içme ve barınma ihtiyaçlarının tamamının karşılanabilmesi için Yatılı Bölge İlköğretim Okulu (YİBO) ve Pansiyonlu İlköğretim Okulu (PİO) uygulaması yapılmaktadır. YİBO ve PİO'lar; 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu'na göre hazırlanan “Bölge İlkokulları Yönetmeliği”nin birinci maddesindeki “çeşitli sebeplerle henüz bir ilkokul açılmamış olup, birbirine yakın birkaç köyün bulunduğu yerlerde veya evleri ve ev grupları dağınık olan köylerde gündüzlü, yatılı, pansiyonlu bölge okulları açılır” hükmü gereğince planlanarak açılmaktadır. Kırsal kesimde okulu bulunmayan köy ve köy altı yerleşim birimlerinde bulunan ilköğretim çağ nüfusu ile yoksul ailelerin çocuklarının ilköğretim hizmetlerine kavuşturulmasını sağlamak amacıyla yatılı ve pansiyonlu ilköğretim okulları açılmıştır (Online 7). 162 SONUÇ Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasının çok zor olduğu genel bir kanı olarak değerlendirilebilir. Eğitimde fırsat eşitliğinin gerçekleşmesinin imkansıza yakın olduğu iddia edilse de en azından fırsat eşitliği farkının minimize edilmesi gerekmektedir. Böylece öğrencilerin dengeli ve denk bir eğitim alınması sağlanmış olur. Eğitimde fırsat eşitliğini yalnızca devletin ortadan kaldırmasını beklemek yanlış bir beklenti olacaktır. Fırsat eşitliği - dört bir koldan - halkın ve devletin işbirlikçi çalışması sonucunda dengelenebilir. Bu bağlamda devleti yerme yerine birey ve toplumun devlete sağlayacağı katkıları düşünmeleri uygun daha uygun olacaktır. Bununla birlikte, devlete yönelik katkı sağlayacağı düşünülen öneri ve eleştirileri belirtmek de bireylerin sorumluluklarından biridir. KAYNAKLAR Dinçer, M. Alper ve G. Uysal Kolaşin (2009). Türkiye'de Öğrenci Başarısızlığında Eşitsizliğin Belirleyicileri. Eğitim Reformu Girişimi. Sabancı Üniversitesi. İstanbul. Gök, F. (2004). Eğitim Hakkı: Türkiye Gerçeği. XIII. Ulusal Eğitim Bilimleri Kurultayı. 6-9 Temmuz 2004. İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi. Malatya. İçer, M. M. (1997). Türkiye'de Eğitim Sisteminin Genel Amaçları ve Temel Eğitim İlkelerinin Değerlendirilmesi. Yayınlanmamış Yüksek lisans Tezi. İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya. Kamalak, İ. (2004). Türk Eğitim Sisteminde Fırsat Eşitliği: Karşılaştırmalı Bir Bakış. Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi. Sayı: 4 Karasar, N. (1978). Eğitimde Fırsat Eşitliği. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/40/502/6040.pdf (Erişim Tarihi: 01.04.2011) Kılıç, E. ve Tanman, S. (2007). İlköğretim Okulları İkinci Kademesinde Eğitimde Fırsat Eşitsizliği. http://www.universite-toplum.org/pdf/pdf_UT_391.pdf (Erişim Tarihi: 08.04.2011) 163 Online 1: www.munazara.ege.edu.tr/belge/insanhaklari.doc (Erişim Tarihi: 18.03.2011). Online 2: http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan6.pdf ……..…..http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan7.pdf …..……..http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan8.pdf ..………..http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan9.pdf (Erişim Tarihi: 11.04.2011) Online 3: http://www.meb.gov.tr/duyurular/duyurular2010/ttkb/18sura_kararlari_tamami.pdf http://www.meb.gov.tr/duyurular/duyurular2010/ttkb/17sura_kararlari_tamami.pdf http://www.meb.gov.tr/duyurular/duyurular2010/ttkb/16sura_kararlari_tamami.pdf http://www.meb.gov.tr/duyurular/duyurular2010/ttkb/15sura_kararlari_tamami.pdf (Erişim Tarihi: 01.03.2011) Online 4: http://02b47e1.netsolhost.com/IGEDTRDocuments/4%20Egitimde%20Firsat%20Eitsizligi.pdf (Erişim Tarihi: 13.04.2011) Online 5:http://www.habervitrini.com/ilkogretimde_derslik_basina_32_ ogrenci-457446.html (Erişim Tarihi: 10.04.2011) Online 6: http://sgb.meb.gov.tr/yayinlar/ 2010 butce_raporu.pdf (Erişim Tarihi: 15.04.2011) Online 7: http://tedp.meb.gov.tr/doc/Pubs/12MYIBO/Management%20of%20YIBOs_T.pdf (Erişim Tarihi: 15.04.2011) Online 8: http://mevzuat.meb.gov.tr/html/88.html (Erişim Tarihi: 10.04.2011) Özsoy, S. Eşitlikçi Bir Eğitim Deneyimi Olarak Köy Enstitüleri. http://www.halkevleri.org.tr/halkinhaklariforumu/index.php?eylem=oku&no=2743 (Erişim Tarihi: 25.08.2007). Sarıer, Y. (2010). Ortaöğretime Giriş Sınavları (OKS-SBS) ve PISA Sonuçları Işığında Eğitimde Fırsat Eşitliğinin Değerlendirilmesi. Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. Cilt 11. Sayı 3. Tan, M. (?). Eğitsel Fırsat Eşitliği. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/40/518/6485.pdf (Erşim Tarihi: 10.04.2011) Yaylacı, A. F. (2009). Türk Eğitim Sisteminde Demokratikleşme. http://www.egitim.aku.edu.tr/afyayla2.htm (Erişim Tarihi: 16.04.2011). 164 GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE DİYARBAKIR'DA EKOTURİZM VE EĞİL ÖRNEĞİ Kenan HASPOLAT Kırsal yaşam Ekoturizm yönünden önemlidir. Ekoturizm çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını gözeten, doğal alanlara karşı duyarlı bir seyahattir. Turizm pazarında, doğaya dayalı turizm olarak tarif edilen ekoturizm, sürdürülebilir kalkınma aracı olarak görülmektedir. Uluslararası Ekoturizm Topluluğu TIES (The International Ecotourism Society) ekoturizmi şöyle tarif etmektedir: "Ekoturizm genellikle küçük gruplar halinde yapılır. Konaklama ve yeme içme türü hizmetler çoğunlukla yerel düzeydeki küçük ve orta ölçekli firmalar tarafından verilir." Uluslar arası Doğa Koruma Birliği'nin tanımına göre ekoturizm, doğayı ve kültürel kaynakları anlayarak korumayı destekleyen, düşük ziyaretçi etkisi olan ve yerel halka sosyo-ekonomik fayda sağlayan, bozulmamış doğal alanlara çevresel açıdan sorumlu seyahat ve ziyarettir. Uluslar arası Ekoturizm Topluluğu TIES (The International Ecotourism Society); “ekoturizm, çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını gözeten, doğal alanlara karşı duyarlı seyahattir” olarak tanımlamıştır. Ekoturizm kavramında, yeşil turizm, alternatif turizm, doğa turizm, yabanıl turizm, macera turizmi, kültürel turizm gibi terimler kullanılmaktadır. Ekoturizm, genellikle küçük gruplar halinde, ailelerin işlettiği küçük tesislerde, geleneksel mimarinin ve yerel kaynakların kullanımını hedef almaktadır. Ekoturizm amacına uygun gerçekleştirildiği takdirde, hassas ekosistemlerin korunması ve bu bölgelerin içersinde ve çevresinde yaşayan nüfusun sosyo-ekonomik gelişmesi için kaynak yaratabilen bir araçtır. Önemli ekoturizm potansiyeli olan dağlık ve ormanlık bölgelerdeki köylerde yaşayan halkın yoksulluğu göz önüne alındığında, ekoturizmin sosyal sınıflar arasındaki dengesizliği azaltabilecek bir etken olduğu anlaşılabilir (1). Ekoturizm: Sürdürülebilir Kalkınmanın Anahtarı" Dünya Turizm Örgütü (WTO) bu yıl, 27 Eylül 2002'de Kosta Rika'da düzenlenecek resmi tören ve etkinliklerle kutlanacak olan geleneksel "Dünya Turizm Günü" için "Ekoturizm: Sürdürülebilir Kalkınmanın Anahtarı" temasını seçti. Bu seçim aynı zamanda B.M. Genel Kurulu'nun 2002 yılını "Uluslararası Ekoturizm Yılı" ilan eden bildirgesini desteklemek amacıyla yapıldı. Sürdürülebilir kalkınma ve ekoturizm, son yıllarda uluslararası çevrelerin gündeminde baş sıralardan eksik olmuyor. Son 50 yılda dünyada pek çok alanda kaydedilen baş döndürücü ilerlemelere son derece başarılı gelişmelere karşın; kaynakların plansız ve tahripkâr biçimde kullanımı eko sistemin birçok yerde, kendi kendini yenileme özelliğini yitirmesi çevrede ve yaşamın çeşitli alanlarında güçlenen olumsuz etkiler ve giderek artan 165 dengesizlikler, ciddi kaygılara neden oldu. Bütün bu gelişmeler " sürdürülebilir kalkınma" kavramını, uluslararası topluluğun gündeminde baş sıralara getirdi. Ekoturizm ise, temelinde sürdürülebilir kalkınma kavramı ve ilkeleri bulunan en önemli turizm türlerinden birisidir. Öte yandan ekoturizm, Dünya Turizm Örgütü'nün "Tourism 2002 Visions" isimli araştırmasında da belirtildiği üzere en hızlı gelişme gösterecek turizm türleri arasında yer alıyor. Ekoturizm, kültür turizmi ile birlikte ülkemizde en büyük gelişim potansiyeline sahip turizm türleridir. Ekoturizmde kısa ve ön vadeli başarının ön koşulu, gelişimin sürdürülebilir turizm kavram ve ilkeleri ile tutarlı olmasıdır. Böyle bir gelişim, kuşkusuz sürdürülebilir kalkınma açısından da önemli katkılar sağlayacaktır. Ekoturizm ilkeleri Zirve aynı zamanda Ekoturizmin, turizm sektörünün genel anlamda sürdürülebilirliğine, yerel halkların ekonomik ve sosyal seviyesinin yükseltilmesi, doğal kaynakların ve yerel halkların kültürel bütünlüklerinin korunması ve tüm seyahatçilerin doğal ve kültürel mirasın korunmasına yönelik bilincinin artırılmasının gerekliliğine dikkat çekti. Yapılan toplantılar, kültürel zenginliğin ve bio çeşitliliğin olduğu bölgelerin korunması ve yönetimine ilişkin finansman kaynaklarının, dünya çapında açıkça görülen yetersizliğini bir kez daha vurguladı. Dünya Ekoturizm Zirvesi'nde ele alınan diğer başlıklar ise, "Ekoturizmin uygun biçimde planlanıp programlanmadığı, doğru biçimde yönetilmediği ve geliştirilmediği zaman doğanın zarar görmesi, yaban hayatının ve bio çeşitliliğin tehdit altına girmesi, deniz ve kıyı kirlenmesi, su kalitesinin düşmesi, bölge topluluklarının ve yerel halkların göçü ve kültürel geleneklerin erozyonuna yol açması" oldu (2). Köy Turizminde Damda Yıldız Seyri Kentlileri köyle buluşturmayı hedefleyen 'köy turizmi', kuzuyu koyuna katma, damda yıldız seyretme ve köy evinde konaklama sunuyor...Bir söğüt gölgesi olsa da otursam, otursam da ayaklarımı serin sulara salsam, gözelerden su içip, yün döşeklerde uykuya dalsam, dalsam da sabaha katmer kokusuyla uyansam, uyansam da… Tatilde gidecek bir köyü yok besbelli bu hayalcinin. Belki vaktiyle vardı da, tarlayı tapanı satıp savan bir babanın kurbanı oldu. İhtimal ki, deniz kıyısından, kumdan ve güneşten sıkılmış olsun, dağ evlerinde aradığını bulamamış, hamaklarda salınan yazlıkçılarla anlaşamamış… Şimdi bir köy nereden bulmalı Allah'ım (3). 166 Bir köy evi damı Ekolojik Çiftliklere Ağırlık Verilmeli Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Bulut, turizmde yeni boyutun "Organik Tarım Turizmi" olduğunu savundu. "Tarım, Turizm ve Takası" anlamına gelen "Ta-Tu-Ta"nın Türkiye'de fazla bilinmediğini belirten Bulut, özellikle yabancı turistler tarafından tercih edilen bu sektörün, turizme büyük katkı sağlayacağını söyledi. Bulut, “Gelişmeye başlayan organik tarım turizmi, hem bir kültürel etkileşim hem de önemli bir kalkınma unsurudur. Ta- Tu-Ta sayesinde turizm gelirimiz ikiye katlanır” dedi. Türkiye'nin bu iş için adeta biçilmiş kaftan olduğunu belirten Bulut, ekolojik çiftliklerin özellikle Ege ve Akdeniz'de yoğunlaştığını kaydetti. Bulut İç, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi'nde henüz bu anlamda turizm yerleri bulunmamasını ise büyük bir eksiklik olarak değerlendirdi. Ta-Tu-Ta, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından "TarımTurizm-Takas" başlığı altında yürütülen ekolojik çiftlik ziyaretleri programının kısa adı. Program, Türkiye'de kimyasal katkı maddeleri kullanılmadan organik tarım yöntemleri ile sağlıklı üretim yapılan çiftliklerin tanıtımını ve yaygınlaştırılmasını amaçlıyor (4). Dünyada artık keşfetmek amaçlı olarak yapılan eko turizm, son yıllarda ülkemizde de sık sık gündeme gelmekte, fakat sadece yayla turizmi olarak düşünülmektedir. Oysa bir bütün olarak ele alınması gereken eko turizm, sosyal ve kültürel faaliyetleri de içine alan, geniş alanlarda bir çok aktiviteyi kapsayan bir 167 etkinliktir. Turizm Bakanlığı ekoturizmi; yayla turizmi, ornitoloji (kuş gözleme) turizmi, foto safari, akarsu sporları (kano-rafting) çiftlik turizmi, botanik (bitki inceleme) turizmi, bisiklet turları, atlı doğa yürüyüşü, kamp-karavan turizmi, mağara turizmi, dağ turizmi ve doğa yürüyüşü, botanik (bitki inceleme) gibi başlıklar altında değerlendirmektedir. Ülkemiz çeşitli uygarlıklardan kalan zengin tarihi ve kültürel mirasın yanı sıra iklimsel çeşitliliği nedeniyle olağan üstü bir bio çeşitliliğe sahiptir ve tek başına bütün bir Avrupa kıtası ile karşılaştırılabilir. Örneğin, tüm Avrupa'da 500 kuş türü bulunmasına karşılık, Türkiye'de 420 civarında kuş türü tespit edilmiştir. Ayrıca Avrupa'da tespit edilen yaklaşık 12.000 bitki türünden yaklaşık 9.000'i ülkemizdedir. Türkiye, gerek dağları, ormanları, yaylaları, kıyıları, gölleri, akarsuları gibi doğal varlıkları; gerek flora ve faunası ve gerekse mağaraları ve kanyonları gibi ilginç jeolojik oluşumları açısından diğer ülkelerle kıyaslanamayacak düzeyde bir zenginliğe sahiptir ve bu zenginlikler ülkemizi gündemde olan eko turizm için oldukça ilgi çekici bir ülke konumuna getirmektedir. Bilindiği üzere, her türlü doğal zenginliğin kullanımındaki temel ilke, koruma kullanma dengesinin sağlanmasıdır. Bu dengenin sağlanması, turizm sektörü için de büyük önem taşımaktadır. Turizm sektörü, doğal varlıkların sergilendiği güzellikler, dinlenme, sağlık, spor, bilim ve eğlence faaliyetlerine uygun ortamlardır. Günümüzde turist profili giderek değişmekte, turizm geleneksel destinasyonlardan uzaklaşmaktadır. Eko turistlerin 35-54 yaş grubunda, yüksek eğitimli, ortanın üzerinde geliri olan ve doğa, kültür ve gastronomiye ilgi duyan kişiler oldukları dünyada yapılan araştırmalardan anlaşılmaktadır (5). FOTOĞRAFLARLA DİYARBAKIR'DA KÖY YAŞAMI VE EKOTURİZM DOĞAL GÜZELLİKLER 168 Çermik -Sinek köyü anlatmakla tasvir edilemeyecek kadar güzellikte bir köydür. Sinek köyü Gelincik dağının zirvesine yakın bir yerdedir. Rakım 760 te, Sırtını Gelincik Dağına yaslayan köyümüzün ön kısmı aşağıya doğru Sinek çayına kadar inen, tabir yerindeyse yeşil bir cennettir. Yazları yerleşim ise sinek çayı etrafındaki bostanların içindedir. Yazları Sinek çayı etrafında geçen yaşamın da ayrı bir güzelliği vardır (23). Berrak akan suyun şırıltısıyla insan ruhunun dinlendiği ortamlar, daha çok insan eli değmemiş ve keşfedilmeyi bekleyen alanlardır. İnsanoğlunun mekân tuttuğu alanlarda genelde olan tahribat, elimizde kalan ve korunmayı bekleyen ekoturizmin kaynağı yeşil alanlarla tarihi alanları korumamızı gerektirir. Sinek çayı 169 170 Eko-turizmin canlılığını oluşturabilmek için öncelikle Diyarbakır'da ilçelerin iyi biçimde gezilmesi ve doğal güzelliklerle tarihi eserlerin bulunduğu mekânların tespiti önemlidir. Yaşadığımız yüzyılın ulaşımda ve teknikte sağladığı kolaylıklara rağmen, keşfedilmeyi bekleyen birçok yer bulunuyorsa ve halen çalışmalar yürütülmüyorsa öncelikle kendimizi sorgulamamız lazım gelir. Kocaköy-Karaz, halen keşfedilmeyi bekleyen birçok doğal güzelliğe ve tarihî eserlerin bulunduğu alanlara sahiptir. Yukarıda yer alan Mahmudiye-Arkbaşı Köyü, ilçenin sadece dar alanda bir köyüdür. Birçok mağara ve tarihî mezarların olduğu köyde ekoturizmin canlandırılması, ulaşımın uzak olmaması nedeniyle günü birlik gezilerin yapılabileceği merkezlerden biri olabilir. Kocaköy'de bulunan Kalkan Kayası, ilçenin sembolü olabilecek görselliğe sahip bir değeridir. Arkbaşı Köyü'nde Kayısı Ağacı ve Kayısı Toplayan Çocuk 171 DİYARBAKIR BİYOLOJİSİ Diyarbakır'da endemik bitki sayısının çok olması ve değişik çeşitlerde çiçek florasının zenginliği, bu alanda eko-turizmin canlandırılması önünde bir seçenektir. Eğil İlçesi'nde bu tezimizi doğrulayan doğa harikası çiçek çeşitleri: DİYARBAKIR'IN BİTKİLERİ (8) Diyarbakır da yürütülen 2000–2010 yılları arasında yürütülen floristik çalışmalar sonucunda 800 kadar doğal bitki taksonunun yetiştiği belirlenmiştir. Bunlardan beş tanesi eğrelti otu, bir tanesi açık tohumlu, yaklaşık 800 tanesi ise çiçekli bitkilerdendir. Çiçekli bitkilerden dördü sadece Diyarbakır ilinde, 10 tanesi Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, 35 tanesi ise diğer bölgelerde de yetişen endemik bitkilerdir. Resim 1. Phelypea coccinea Resim 2. Rosularia blepharophylla 172 Resim 3. Crocus biflorus Resim 5. Ajuga xyllorhiza Resim 7. Narcissus tazetta 173 Resim 4. Crocus leichtlinii Resim 6. Ajuga vestita Resim 8. Alcea fasciculiflora Resim 9. Ophrys carduchorum Resim 10. Ophrys cilicica (8) Orchidaceae familyasının 20 türü Diyarbakır çevresinde yetişir. Ophrys carduchorum ve Ophrys cilicica bu çevrede yetişen endemik orkidelerdir. Papaveraceae familyasının 15 türü bulunur. Gelincik (Papaver) önemli cinsidir. Papaver clavatum endemik bir gelincik türüdür. DİYARBAKIRDA YETİŞEN BİTKİ TÜRLERİNE ÖRNEKLER Alıç Antep Fıstığı 174 Armut Badem Ceviz Diken Ardıcı 175 Çitlenbik Mahlep Menegiç 176 Sumak (9) ORMAN KENTİ Lice Ormanları Hazro Ormanları 177 . Hani ilçesi ormanları (fotoğraf Eda Çelik) 178 Silvan Ormanları (Foto:Suat Ergin) Dicle Pirejman'da Meşe Ağaçları “Yeşil Şehir Diyarbakır” denince akla Dicle kenarları gelir 179 Esfel Bahçeleri ve Dicle (Foto:F Türkoğlu) DİCLE BALIKLARI Dicle Balıkları: Şebbot, Şırıng, Behran, Cer, Karagöz, Berat, Şah, Sazan, Aynalı Sazan, Yayın, Yılan balığı, Faran, Bınni (kaya balığı), Herver (Bıyıklı Balık ). 180 EKOTURİZMDE KUŞLAR Güvercin Evleri Güvercin evleri (Branhaneler) Ekoturizme katkı sağlayacaktır. 181 Simaki (Erimli) köyünde boranhane (güvercinevi) leri Güvercin gübresi organik tarım için önemli bir fırsattı 450 Kuş Türünden 270'i Diyarbakır'da Diyarbakır'ın kuş cenneti olduğunu ifade eden Kılıç, "Türkiye'de 450 kuş türünün 270'den fazlası Diyarbakır'da bulunuyor. Bu kuşların en büyük kısmını leylekler oluşturuyor". Çevre ve Orman Müdürlüğünce Salınan Yaralı Şahin Tedavi Esnasında 182 Diyarbakır Bir Kuş Cenneti Diyarbakır Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Kılıç, dünyanın en büyük leylek kolonisinin bulunduğu Diyarbakır'da küresel ısınma nedeniyle leyleklerin dengesinin bozulduğunu söyledi. 2003 yılından bu yana Diyarbakır ve çevresinde kuş türleri konusunda araştırma yapan Prof. Dr. Ahmet Kılıç, Diyarbakır'ı Bismil ilçesine bağlayan karayolu civarında bulunan yüksek gerilim hatları üzerinde 53 leylek yuvası tespit edildiğini kaydetti. Diyarbakır'ın kuş cenneti olduğunu ifade eden Kılıç, "Türkiye'de 450 kuş türünün 270'den fazlası Diyarbakır'da bulunuyor. Bu kuşların en büyük kısmını leylekler oluşturuyor. Yapmış olduğumuz araştırmalarda Bismil ilçesinde 20 kilometrelik alan içerisinde 53 tane leylek yuvası tespit ettik. Bu, dünyanın en büyük leylek popülasyonu anlamına geliyor. Bu yuvaların 42'sinde aktif olarak kuluçka tespit ettik" dedi (10). Kurşunlu Camii ve Leylek 183 Ergani Gökçe Köyü/ Foto: M. Oğuz Çevre ve Orman Müdürlüğü Akkuyruklu Kızkuşu Hevsel bahçesinde görüldü Türkiye'de kuş gözlemcileriyle ornitocuların (kuş fotoğrafçıları) uzun uğraşlara rağmen daha önce Kars, Ankara ve Gaziantep'te sadece bir kaç kez görüntülenerek kayıt altına alınan Akkuyruklu Kızkuşu, Diyarbakır'daki kuş cenneti Hevsel Bahçeleri'nin Dicle Nehri kıyısında görüntülendi. Güneydoğu ve Diyarbakır'ın gizli kuş cenneti olarak bilinen Hevsel Bahçeleri'nde bugüne kadar uzmanların kayıt altına aldığı 180 kuş türüne artık yeni bir tür daha eklendi. 184 Ovalarda, platolarda ve nehir kenarlarında yaşayan Akkuyruklu Kızkuşunun, Hindistan ve Afrika'daki kışlama alanlarından mart ayında ayrılarak nisan ayında Afganistan'ı geçerek Türkiye'ye ulaştıkları belirtiliyor. Havzadaki kuş türlerine bir yenisi ekle Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biloyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Kılıç, Akkuyruklu Kızkuşunun sıklıkla görülen bir kuş türünün olmadığını söyledi. Bu kuş türünün neredeyse hiç görülmediğini belirten Prof. Dr. Kılıç, "Hevsel Bahçeleri'nde 180, Diyarbakır ve ilçelerini de kapsayan bir alanda ise 270 kuş türü bugüne kadar kayıt altına alınmıştır. Bugüne kadar Akkuyruklu Kızkuşuna rastlanmamıştı. Ancak 1950'li yıllardan beri varolduğu bilinmekteydi. Artık Diyarbakır'da yaşayan kuş türüne yeni bir türü ekleyebiliriz" dedi. Hevsel Bahçesi'nde eko turizmi yaygınlaştırmak gerek Akkuyruklu Kızkuşunu Hevsel Bahçeleri'nin, Dicle Nehri kıyısındaki bölümünde görüntülenmesinin önemli bir hizmet olduğunu belirten Prof. Dr. Kılıç, şunları söyledi: "Kuş cenneti olarak bilinen Hevsel Bahçeleri, yeni kuş ve sürüngenlere, büyük avantajlar sağlıyor. Koruma, korunma ve barınma ile beslenme anlamında büyük avantajları gören yeni türler, Hevsel Bahçeleri'ne geliyor. Uygun bir barınma merkezi olarak mevsim aralarında farklı kuş türlerini burada görmek mümkündür. Bahçenin korunabilmesi ise çok zor. Çünkü kent merkezine bitişik bir alanda hem tarım yapılıyor. Burada tarım yapan halkı bilgilendirmek lazım. Onların bu kuş türlerini koruma altına almasını sağlamak ve av yasağına uyulması halinde kuş türleri koruma altına alınabilir. Bahçede eko turizmi sağlamak gerek. Böylece hem ekonomik anlamda bir katkı sağlarken, çevre faktorönü de ön plana çıkarmış olacağız " (11). 1936 yılında H.Basri Konyar'ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Diyarbakır'da hemen bütün evlerin pencerelerinde yuva yapan kerkenezler sayısızdır. Leylek, kırlangıç, karga, saksağan, baykuş, çavuşkuşu, sığırcık, kartal, şahin, akbaba, atmacaların her türlüsü bulunur derler (s. 24). Çınar Aktepe'de MS. 1050 yılında yapılan minarede tavus kuşu 185 Ergani – Dicle arası baraja yakın yerde martılar Diyarbakır'da Yusufçuk / Foto. Fırat Türkoğlu Dikkuyruklar Diyarbakır'daNesli tehlike altında olan Dikkuyruk ördekleri, ilk kez Diyarbakır'da görüldü. Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyeleri Prof. Dr. Murat Biricik ve Yrd. Doç. Dr. Recep Karakaş, arazi araştırmaları sırasında. Diyarbakır yakınlarındaki iki gölette Dikkuyruk'ların varlığını tespit etti (12). 186 Bölgede İlk Kez Görüldü: Su samuru için bakanlık seferber oldu Diyarbakır Doğa ve Hayvanları Koruma Derneği Başkanı Sevgi Ekmekçiler, yetişkin olan Su Samuru'nun bölgede ilk defa görüldüğünü söyledi (13). Dicle Kaplumbağası Yaban hayatı araştırma uzmanı Dr. Memduh Iğırcık dünya literatüründe olmayan grup halinde yaşayan bir kaplumbağa türünü belirledi Kışın nehir altında çamur altında gizlenen kaplumbağa baharla sabah güneşiyle akşam gün batımında sudan çıkıp güneşlemektedir. Diğer kaplumbağalardan ayıran en önemli özelliği güçlü çene yapısı ve büyük bir ağzının olmasıdır.Hayvan otçul ve etçildir.Balık,yengeç,kurbağa ve salık alandaki bitkilerle beslenmektedir (14). 187 Diyarbakır'da Omurgasız Hayvan türleri (15) YAYLA HAYATI Kulp yaylak Köyü Şen Yayladan Bir Görünüm (17). 188 . Karacadağ (18) (19) Karacadağ'da çuval dokuması (Foto. Sabri Kürkçüoğlu-1998) 189 Dokuma kıl çadır dokuması (Foto. Cihat Kürkçüoğlu) Simaki'de bir göçebe çadırı BUĞDAY VE EKMEK Buğdayın elenmesi Ögütme taşı Hani ilçesi bir köyünde tandır. Tandır ekmeği Sac ekmeği 190 TARIM Günümüzde tarımda temel direği pamuk tarlaları oluşturur Diyarbakır Ergani yolunda, Diyarbakır sınırlarında pamuk ekimi dikkat çekmektedir Çermik inciri Karacadağ kengeri Bismil sera domatesi 191 Bismil'de seracılık Simaki-Erimli Kavunu Lice Kabağı Hani Patlıcanı Lice Armudu 192 Lice Cevizi Çermik Üzümü (27) Çermik Üzüm Sucuğu 193 Kuru üzüm Pestil Çermik Narı (28) Karpuz çekirdeği Kavun çekirdeği Diyarbakır Karpuzu 194 . Hani Bademi Çermik Kuru incir Karadut (Karahübür) Şilbe köyü Vişnesi 195 Karacadağ Pirinci HAYVANCILIK VE HAYVANSAL ÜRÜNLER Koyun sağımı/ Koyunculuk-Diyarbakır 1973 İl Yıllığı 196 Küçükbaş Hayvanlar Büyükbaş Hayvanlar Hilar yakınında Hayvancılık 197 Günümüzde Eğil'de Hayvancılık Günümüzde Silvan'da Hayvancılık Malabadi'de Kazlar Hindi Tavuk 198 Hani Bölgesi büyük baş hayvancılık Süt Kuzuları Organik Hayvancılık Ürünleri Köy Peyniri ve Örgü peynir çeşitleri Kavurma Çeşitleri 199 Kocaköy'de oldukça fazla büyükbaş hayvan vardır Tepe Başhan Köyü'nde Küçüklbaş Hayvanlar Keçiler 200 ARICILIK Kulp'ta Arıcılık Üretimi (17) Dicle kenarında kovanlar ERGANİ'DE ORGANİK ÜRÜNLER Erganide pamuk tarlaları Yolkenarı sebze ve meyve satışı 201 Üzüm satışları/ Ergani Hani’de kabak tarlası 202 Erganide hayvancılık Dicle kenarında Silajlık Mısır Yonca 203 HANİ İLÇESİ Diclenin bir kolunun çıkış kaynağı (Aynkabir) Hani Pazarı Hani’de bir köy manzarası 204 KOCAKÖY Kocaköy'de Büyükbaş Hayvanlar Kocaköy'de Buğday Elekleme Kocaköy'de Nar Geçim Kaynağıdır 205 Kocaköy'de Dutçuluk Kocaköy Çeltik / Pirinç tarlaları Serikaniyan Mağarası - Kocaköy / (Foto:Yahya Kamçı) 206 ÇERMİK Çermik'in Gelincik Dağı Peri bacaları denince akla hep Ürgüp-Göreme gelir, bir benzeri dağında Diyarbakır/Çermik /Sinek Köyünde olduğunu biliyor muydunuz? Çermik ilçesinin Kuzey-batısında bir dağ vardır. Buna Gelincik dağı denir. Uzaktan İnsan dizisi gibi görünür ve Ürgüp-Göreme Vadisini hatırlatır (23). Şeyhandede Şelalesi/ (24) Çermik. Foto. Abbas Oruç 207 ÇERMİK VE DOĞA Petekkaya 208 . Petekkaya 209 Petekkaya 210 KULP Kulp – Demirli Kefrum Kalesi Korukçu Mağaraları Salkımlı 211 Ergani-Hilar . Roma kabartması Büyük Han ve İç Kısmı Hilar Kabartmalarından Görünüm Kırk basamaklı merdiven 212 Hasuni mağaraları Lice - Bırkleyn / Bırkleyn (F. Türkoğlu) Lice - Dibekköy Pamukkaleyi hatırlatıyor 213 Kocaköy Arkbaşı Mağaraları 3- 4 odalık mağaralar. Mağarada bir mescid (mihrap) Kocaköy ilçesinde Kalkan Kaya 214 Kulp'ta Ters Lale (1973 Diyarbakır İl Yıllığı) Kulp Şakiran Çayı 215 ÇINAR Göksu Barajı ( N. Satici ) Dicle Üniversitesi Ormanlık Alanın Sonbahar Görünümleri 216 KÖY YAŞAMINDAN ESİNTİLER 217 Silvan'da Göçebe Hayatı ve Çadırda Namaz (25) Akarsudan Abdest Alan Bir Göçebe Silvan-Ser Hivde eğlenceleri Hasuni mağaraları turist bekliyor 218 Diyarbakır'ın Silvan İlçe Kaymakamlığı tarafından hazırlanan proje ile Hasuni Mağaraları 49 yıllığına kiralanarak, turizme kazandırıldı. Diyarbakır'ın Silvan İlçe Kaymakamlığı tarafından hazırlanan proje ile Hasuni Mağaraları 49 yıllığına kiralanarak, turizme kazandırıldı. Silvan ilçesinde Ortaçağ döneminden kalan Hasuni Mağaraları İlçe Kaymakamlığı tarafından Karacadağ Kalkınma Ajansı'nın açmış olduğu turizm altyapısının güçlendirilmesi programına 'Hasuni projesi' ile katılarak çalışmalar başlatılmıştı. Yürütülen çalışmaların tamamlandığı ve bölgeye turist beklendiği belirtildi. Binlerce yıllık tarihi geçmişi ile Silvan ilçesinin 7 kilometre doğusunda yer alan Hasuni Mağaraları'nın turizme kazandırılması için kaymakamlık tarafından başlatılan yoğun çalışmalar kapsamında, Maliye Bakanlığı ile 49 yıllığına ittifak hakkı sözleşmesi imzalandı. Projenin hayatta geçmesiyle, Hasuni Mağaraları girişinde 52 araçlık ve 4 otobüslük bir otopark, bir kafeterya, satış stantları, seyir terası, yürüme yolları ve ahşap korkuluklar yapıldı. Silvan Kaymakamı Yunus Sezer, ilçenin her yönüyle tarihi bir kent olduğunu belirterek, "Gerek ilçe merkezimizde var olan tarihi mekanlar, gerekse de ilçemizin tarihi envanterleri içerisinde yer alan tarihi değerlerimizin gerekli tanıtımlarını projelendirilerek turizme kazandırılmayı hedefliyoruz. Bizler de ortaçağ döneminden kalan tarihi Hasuni Mağaraları için yaklaşık 1 yıldan beri yürütülen proje tamamlanarak hayatta geçirildi. Hasuni Mağaraları girişinde 52 araçlık ve 4 otobüslük bir otopark, bir kafeterya, satış standları, seyir terası, yürüme yolları ve ahşap korkuluklar yapıldı. Bu aşamada gerekli tanıtım çalışmaları yapılarak yerli ve yabancı turistleri buraya çekmeyi hedefliyoruz" dedi. Kaymakam Sezer, Silvan ilçemizde devasa kaya parçalarının oyularak apartman şeklinde yapılan mağaralara sahip olduğunu söyledi. Kaymakam Sezer, "Bunlardan sadece birkaçı 3, 5 ve 7 katlı mağaralardan oluşuyor. Bu güzellikler görenleri hayrete düşürüyor. Hasuni Mağaraları, Doğu'nun birçok yeri gibi keşfedilmeyi beklemişti" diye konuştu (28). Peri bacasi ve magara silvan - fot.nejat satici 219 Diyarbakır (29) Tarihi Fiskaya Şelalesi'nden su akmaya başladı Dicle üniversitesi göleti 220 KAYNAKLAR 1. Http://Tr.Wikipedia.Org/Wiki/Ekoturizm 2. Quebec City, Kanada, 22 Mayıs 2002 Tursab 3. Ülkü Özel Akagündüz. Köy Turizminde Damda Yıldız Seyri - Sayı: 603 - 26.06.2006 4. 07.09.2006 / 5. Yard. Doç. Dr. Esin Özkan Yürik. Turizmin Geleceği: Ekoturizm. Http:// www.Gizemlikapi.Com/Turizm/19750-Ekoturizm-Ekolojik-Turizm-NedirEkoturizm-Hakkinda.Html 6. http://www.gizemlikapi.com/turizm/19750-ekoturizm-ekolojik-turizmnedir-ekoturizm-hakkinda.html 7. www.egil.gov.tr 8. Prof. Dr. A. Selçuk Ertekin. Diyarbakır'ın Bitkileri. Diyarbakır'da Doğal ha-yat Enerji-İklim-Maden .2011 9. Murat Haspolatlı, Emin Tekin. Diyarbakırda Yetişen Bitki Türleri. Diyarbakır'da Tarım Doğa Çevre Sempoyumu. 2011 10. www.diyarinsesi.org. 12 Aralık 2008 11. www.diyarinsesi.org. 17 Nisan 2011 12. 23.03.2010. Güneydoğu ekspres 13. www.diyarinsesi.org. 09 Nisan 2010 14. Diyarbakır ve Yaşam. Yıl. 1. sayı. 2. s. 30. 15.Yüksel Coşkun Biodiversity Of The Diyarbakir Region, Turkey Diyarbakır'da Doğal hayat Enerji-İklim-Maden . 2011 16. www.kulpmerkezilkogretimokulu 17. Bejan Matur. Doğunun Kapısı Diyarbakır.DKSV yay.İst.2009.s.243-245 18. 08.12.2007)Anf News Agency İlhami Vural -Anf . Qerejdağ Koçerleri Can Çekişiyor http://www.gomanweb.com/Kutuphane/qerejdag_kocerleri/ qerejdag_kocerleri.htm 19. Yrd. Doç. Dr. Cihat Kürkçüoğlu. Öğr grv. Sabri Kürkçüoğlu. Şanlıurfa Çarşıları -Hanları ve El Sanatları.Şanlıurfa Belediye yay.2011.s.66,101 20. Naci Akdemir. Kocaköy.Kocaköy Kaymakamlığı.2008 21. Mirze Mehmet Çelik. Fotoğraflarla Kulp. Edubba yay.İst.2009 22. Foto:ergun (ergun.2000@gmail.com) 23. http://www.cermik.bel.tr/ 24. http://forum.memurlar.net/konu/846937/ 25. 2.uluslarası Diyarbakır sempozyumu Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır 26. Murat Bozdoğan, Hamdullah Işık. Çermik.2012 27. http://www.diyarinsesi.org/-12 Mayıs 2012 28. 27 Nisan 2012 www.diyarinsesi.org 221 EĞİL İLÇESİNDE EKOTURİZM DOĞA TURİZMİ Deniz Şehri Diyarbakır Eğil ilçesinde bir ilkel istiridye Her ne kadar şu an Diyarbakır'da deniz olmasa da ona vekaleten baraj gölleri vardır. Eğil Baraj Gölü Kar Mevkiinden Bir Şelale (31) 222 SU SPORLARI Baraj Gezintisi Baraj Gölü Gezintisi Kral Mezarları Önü Bu sporların içinde ilk planda yüzme gelmektedir. Ülkemizde her yerde yüzme mümkündür. Ancak tarihi mekânlar önünde örneğim Asur kral mezarları önünde yüzmek bir orijinallik unsurudur. Baraj gezileri de diğer bir turizm unsurudur. Baraj gezileri de diğer bir turizm unsurudur. Tracking, yamaç paraşütü ve kanolar ise dikkate alınması gereken diğer spor alanlarıdır. Eski Eğil su altında kalmıştır. Su altı sporları için bu güzel bir potansiyeli getiri. Dalgıçlar için Eğil de değişik bir âlem vardır. 1986 yılı eski Eğil (Foto:Prof. Dr. Emrullah Güney) Eğil'de Asur kano spor kulübü kurulmuştur. Kanocular, Eğil'de sık görülür. 223 Eğil kaymakamı feribot sürerken - Bir motor gezisi Diyarbakır doğa sporları kulübü başkanı Abdurrahim Ekin'in önerisi: Diyarbakır'da sıcaklıkların temmuz, ağustos aylarında 40–50 dereceye ulaştığında serinlemek ve doğa fotoğrafçılığı, doğa yürüyüşü, tracking, yamaç paraşütü, dalgıçlık ve durgunsu kano gibi aktivitelerle güzel vakit geçirmek isterseniz. Bence fazla düşünmeyin ilk adres ilk adres Eğil'dir. (23) Eğil baraj gölü mağaraları hem ziyaret hem de dini arkeolojik dünya açısından önem arz eder. Sümer tabletlerine göre tufan Dicle'de olmuştur. Bu açıdan Eğil de tufan etkisinde kalmış, su erozyonu sonuca çok yüksek seviyelerde mağaralar oluşmuş, tufana ait orijinal yapılar ortaya çıkmıştır. Eğil baraj gölü mağaraları ve su erozyonuna ait orijinal yapılar 224 Bunun dışında baraj havzasında ilginç yapıları ziyaret etmeden gitmemeliyiz Eğil baraj gölü mağaraları ve su erozyonuna ait orijinal yapılar Kuş gözlemciliği için de Eğil ilçesinde önemli bir alt yapı vardır. Türkiye'deki 450 kuş türünün 270'ten fazlasının Diyarbakır'da yaşamaktadır. Bu noktada iskeleden sola doğru baraj gölünde gezintiye çıkalım. İlginç kuş mağaralarını görebiliriz. Kartallar da ayrı bir güzellik katar. Kuş mağaraları Eğil Yatır Köyü Şelalesi Foto: Askeri İpek Orman Kenti Eğil Geçmişte Diyarbakır ormanlıktı. Diyarbakır şehrinin hemen civarında (Seyrantepe'den) başlayan ormanlık saha, kuzeye yani Eğil'e doğru gittikçe genişler ve yükselirdi (42) (43). 1936 yıllarında Diyarbekir'de 1.933.250 dönüm orman olduğu ifade edilmektedir. Ormanlıklar Eğil, Lice, Kulp ve Çermik ilçelerindedir (44). Ekseriya ağaçlar Eğil'de kesilip Diyarbekir'e sevk edilir. Orada biçilir (12). 1949 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini detaylandırmıştır. Eğil ormanlarından kesilen odunlar keleklerle Diyarbakır'a nakledilir (45). demektedir. 225 Eğil'de Tarihi Kelekçilik Kelek; keçi ve koyun tulumları nefesle şişirilip yan yana bağlandıktan sonra, üzerine sırıklardan yaklaşık 75'er cm ara ile sağlı sollu kirişler konularak, onun da üstüne ince çubuklar dizerek oluşturulan dört köşe sala verilen isimdir. Kelekin tarihçesi 2500 yıl öncesine, Asurlular'a uzanmaktadır. Kelek Mezopotamya'da özellikle Dicle'de kullanılmıştır (18). Dicle üzerinde şişirilmiş tulumların kesilmiş ağaç direkleriyle desteklenmesinden meydana getirilen kelekçilik çok eski tarihten beri yapılmakta idi. Dicle nehri üzerinde ve Diyarbekir'den itibaren kelekler vasıtasıyla çeşitli emtia nakledilmekte idi (27). Diyarbakır salnamelerinde Eğil kelekçiliğine temas edilir. Dicle'de sefine seyri-kabil olmadığından merâkib-i nehriye ittihâz olunmuştur. Kelekler üflenip nefesle şişirilen ve üzeri hatab veyahud derikle setr olunan yekdiğere merbut seksenden yüz elli iki yüze kadar tulumlardan ibaret ve kelekcilerin nefesiyle kâimdir. Bu keleklerle Diyarbekir'den Musul'a kadar gidilir. Eğil nahiyesinden Diyarbekir'e mütemadiyen hatab nakil etmekte olan kelekler dahi insan ve eşya nakleden keleklerden farksızdır (2). Eğil'in kuzeyindeki ormanlardan kesilen ağaçlar keleklerle Diyarbakır'a getirilmekte ve eskiden de bir istasyon yeri olan Kavs noktasında kelekler kıyıya yanaştırılmakta ve yükler karaya çıkarılmakta idi.(28) Tekyeli İbrahim Kaçar'ın naklettiğine göre 1970'li yıllara kadar Eğil ve civarındaki meşe ormanlarından toplanan odunlar 8x9 sıralı 72 keçi tulumundan, 12x9 sıralı 108 keçi tulumuna kadar yapılan keleklerle Diyarbakır'a Fiskaya mevkiinde bulunan iskelelere getirilip satılırmış. Tekyeliler kendi kelekleri dışında, Diyarbakır'da bulunan tüccarların kelekleriyle de odun taşımacılığı yapmışlar, sefer başına ücret almışlardır. Nehir güzergâhında Şe'in, Kerané Dız, Gülbahçe, Çortan, Kâr a Ramoy, Filâtan, Âmini tehlikeli noktalarmış. Tekye ve civarından, Ekim sonundan Mayıs sonuna kadar kelekçilik yapılırmış. İlkbaharda suların bol olması nedeniyle Tekye'den Diyarbakır'a sabah erkenden çıkan kelekler ikindiye kadar Diyarbakır'a ulaşırmış. Sonbaharda ise suların azlığı nedeniyle bu seferler 1-2 günü alırmış. Tulumlar, yaz aylarında kurutulmuş nar kabuğu, meşe mazısı ve özel tuzlar serpilerek serin yerlere kaldırılırmış. Bu özel tertipler, yünden örülmüş tulum bağlama ipleri ve benzeri malzemeler Diyarbakır'da eski Belediye civarında bulunan dükkânlarda satılırmış (18). 1936 yılında Konyar Eğil kelekçiliğini anlatıyor: Eğil'in bir buçuk saat ilerisinde Şain mevkii-Diyarbekir odunlarının keleklerle taşındığı yerdir ''Dicle, Eğile çok faideler temin eder. Odunculuk ve tahtacılık bu ırmak sayesinde oldukça inkişaf eder. Tahtalık ağaçlar maden köylerinden ve Hazrodan alınır. Ve ekseriya Eğilde kesilip Diyarbekir'e sevkedilir. Orada biçilir. Diyarbekirde kale içinde görülen tahtalar hep eğilin sevkiyatıdır. Harpten evvel elli altmış bin kütük bulunurdu. Şimdi yılda on iki bin kütük gelmektedir ''(12). 226 Eğil'de Kayalardan Yapay Mağaralar Yapay mağaraların çoğu, baraj gölü altında kalan “Deran” denilen bölgede bulunur. Su seviyesinden kurtulan mağaralar görülebilir. Deran Bölgesindeki mağaralar; kayalara cadde açılarak, caddenin sağ ve soluna yüzlerce mağara kazılarak bir şaheser meydana getirmişler. Baraj gölü mağaraları Kunak mağaraları Basri Konyar 1936 Diyarbekir yıllığında “Eğil kalesinin alt yanlarında derin bir vadiyi izleyen yolun her iki tarafında bir çok mağaralarla delik deşiktir. Bunların içinde yine mağara oyulurken ortaya çıkarılmış üçer sedir vardır. Medhalleri küçük ve muntazamdır. Kalenin bulunduğu mevkiin şimal tarafında (Sultanım) suyunun altında (Kayaz) mağaraları bulunur, der. 1936 yılında Basri Konyar, mağaralar Eğilin her tarafında mebzulen bulunur. Bazı mağaraların methallerinde sağlı sollu çok kadim bir zamana ait olduğu nakış tarzından belli insan resimleri mahkûktur. Alibegan'da yer altı mağaraları ve gizli kapılar ile meşhurdur. Selman kuyuları mevkiinde bu yer altı mağaralarından çok bulunur' demektedir (12). 227 . Baraj gölü mağaraları 228 EĞİL VE DOĞA 229 Altınsarısı Renkte Eğil'de Günbatımı Baraj Üzerinde Mor Lacivert Bulutlar Yağmura Belsi İken Çakan Şimşek Görünümü Farklı Açıdan Eğil Baraj Gölü'nün İlginç Biçimi 230 .ds Selman köyü yolunda doğadan ilginç görüntüler 231 Selman köyü yolunda doğadan ilginç görüntüler 232 Seyrine Doyum Olmayan ve Peri Bacaları'nı Aratmayan Keşfedilmeyi Bekleyen İnsan Şeklinde Dizilmiş Doğal Kaya Parçalarıyla Eğil'de Görülmeye Değer Manazaralar Selman köyü yolunda doğadan ilginç görüntüler 233 Adeta Canlı İntibaını Veren Kaya Kütlelerinde Birçok Gizem Saklanmış Gibi Eğil-Şölen Yolu Selman köyü yolunda doğadan ilginç görüntüler 234 Kunak piramitleri 235 Hediyeler Üzüm, pestil, bal, önemli hediyelerdir. Badem çok ciddi bir ufuk getirebilir. Menengiç ağaçlarının aşılanmasıyla fıstıkçılık önemli bir zenginlik getirir. Ancak çevrede Urfa, Gaziantep, Siirt fıstıkçılığı çok geliştiğinden bademcilik rakipsizdir. Bu potansiyeli tarihten beri mevcuttur. Basri Konyar, Eğil'in yeşilliğini anlatırken '1936'larda ormanlıklı boğazlar geçildikten sonra bağ ve bademliklerle süslü sırtların yamaçlarından geçilir. Artık Eğile yaklaşılmıştır. Ehemmiyete şayan olan gelir her nevi hububat ile pek çok olan bağları mahsulüdür. Üzümden bastık denilen çok makbul pestillerle cevizli sucuklar yapılır. Yağları da nefistir. Ova köyleriyle kasabada kilim, keçe, tüylü kebe ile oyalı velenseleri kadınlar yapar. Renkler, çok tabii ve imtizaçlıdır. Hayvanatı, hayvancılığı da ilerdedir (12) der. Eğil balı orijinaldir, üzümü ve pestili hediye olarak satılabilir (46). 1937 yılına ait bir kitapta İstasyon boyunda ve bağlar denilen yerde üzüm bağları vardır, denmektedir. Eğil'de geniş üzüm bahçeleri, Ergani'de geniş üzüm bağları olduğu ifade edilmektedir (44). Diyarbakır salnamelerinde (5/245) 'Eğil ahalisinin pestil ve sucuk mamulâtı pek lezizdir' yazılıdır. 1869-1905 salnamelerinde Eğil'in etrafı üzüm bağlarıyla muhattır, (5/310) denmektedir (2). 2002 yılında Eğil ilçesinde üzüm üretimi- DİE (2002) Sofralık Kurutmalık Elde Edilen Meyve Veren İLÇELER Yaştaki Kuru Üzüm Meyve Vermeyen Üzüm Üzüm (ton) (ton) Yaştaki (ha) (ha) (ton) Merkez 188 600 1800 155 470 100 1100 5500 204 500 Eğil Eğil'in doğal bitki örtüsü ormandır. Bu ormanlar meşe ağaçlarının oluşturduğu topluluklardan oluşmaktadır. Bunun yanında nar, hurma, elma, armut, erik, badem gibi meyve ağaçları ve üzüm bağları da bulunmaktadır. (63) Badem doğal olarak yetişmektedir. Bu noktada Türkiye'de söz sahibi olabilir. Hediye olarak badem satışları yapılabilir Menengiç ağaçlarının aşılanmasıyla fıstıkçılık da gelişmektedir. 236 Eğil Tarım Hayvancılığı ve Turizm Potansiyeli İlçemizin toplam tarım arazisi 137.600 dekardır. Bu arazinin 120.000 dekarı kuru tarım arazisi, 17.600 dekarı sulu tarım arazisidir. İlçemizde 80.100 adet küçükbaş hayvan, 10.100 adet büyükbaş hayvan bulunmaktadır. (46) Hayvancılık ürünü olarak tereyağı, kaymak, peynir hediye ürünü olabilir. Eğil'de pamukçuluk da yapılmaktadır. Pamuk Bereketiyle Eğil'i farklı Kılmaktadır. Üreticinin Beyaz Bereketle Olan Sevinci Ailesi ile Bir arada Görülmekte İlçede her çeşit tahıl sebze, kavun, incir ve üzüm yetiştirilmektedir. Özellikle bağcılık oldukça gelişmiş olup, yaş üzüm bölgenin önemli bir ihtiyacını karşılamaktadır. Bağcılığın yanı sıra badem ve antep fıstığı yörenin önemli geçim kaynaklarındandır. Ayrıca Dicle Nehri'nde balıkçılık yapılmaktadır. Eğil'de her tür kümes, küçük ve büyükbaş hayvan yetiştirilmektedir. Ayrıca ilçede odunculuk ta uğraşılan bir başka meslek dalıdır (62). 237 Günümüzde Eğil'de Hayvancılık Örnekleri: Köy tavukçuluğu- Eğil-Amini köyü Küçükbaş Hayvan - Peygamber Tepesi Büyükbaş Hayvan Besiciliği Merada Otlayan Küçükbaş Hayvanlar Hayvancılık Modern Biçimde Tesislerde-Çiftliklerde Yapılmaya Başlanmıştır. 238 Modern arıcılık Geleneğe Bağlı Eğil'de Acıda da Tasada da Yüreklerin Bir Çarptığı Bir Düğün Def ve Kaval Uyumu Eğil'de Mahalle Düğünü EĞİLDE NELER YAPILABİLİR? Kalecik Köyü Pestili ve Kesmesi 239 Eğil'de El Sanatları: Halı Dokuyan Kadın ve Semercilikte Usta Yaşlı Adam Eğil Mutfağı Her Yörenin Kendisine Göre Damak Tadı Vardır. Eğil'de Balık Vazgeçilmezdir. Tandır Ekmeği'nin Eşliğinde Eşsiz Tatlarla Birleşen Damak Zevki Sunar. 240 Baraj gölü yanında uygun konaklama Ziyaret tepesi, ziyaretçilerini bekliyor 241 Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde bulunan ve Kur'an'ı Kerim'de adı geçen peygamberlerden Hz. Zülkifl (a.s) ve Hz. Elyesa (a.s) ile Nebi Harun'un kabirlerinin olduğu Ziyaret Tepesi yeni haliyle ziyaretçileri bekliyor. Eğil Kaymakamlığı'nın hazırladığı ve Karacadağ Kalkınma Ajansı'nın finansmanını sağladığı projeyle Ziyaret Tepesi, peygamber kabirlerine yakışır hale getirildi. Peygamber kabirleri, cami, abdest alma yeri ve dinlenme yerlerinin inşa edildiği tepeye Kültür ve Turizm Bakanlığı da destek verdi. Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü koordinesinde yapılan çalışmalar tamamlandı. Kur'an-ı Kerim'de adı geçen peygamberlerden Hz. Zülkifl (a.s) ve Hz. Elyesa (a.s) ile Nebi Harun'un kabirlerinin bulunduğu Ziyaret Tepesi, daha önce taş ve çakıl içinde olduğu için ziyaretçiler büyük sıkıntı çekiyordu. Proje kapsamında manevi bir belde haline getirilen tepede ziyaretçiler için her şey düşünülmüş. İki katlı caminin yanına inşa edilen geniş bir avludan Eğil ilçesindeki baraj gölü üzerinde feribotları, Asur, Roma ve Selçuklular tarihi mekanlarını aynı anda izlenebiliyor. Eğil'de peygamber kabirlerinin alt bölümünde bulunan Dicle Barajı Gölü'nü de turizme kazandırma çalışmaları devam ediyor. Gölün kenarına 30-50 metrekareden oluşan 9 bungalov tipi ev inşa edildi. Yeme içme mekanlarını hizmet vermeye başladı. Ziyaretçi için piknik alanları, çardaklar yapılırken su sporları yapmak isteyenlere imkan sağlanıyor. Sürat motorları, jet skiler, gezinti tekneleri gelenlere hizmet veriyor (www.diyarinsesi.org). 242 KAYNAKLAR 1. Yıldız MEğil-Ergani halkının dilinde medfun peygamberler.1.uluıslararası nebiler sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu 2010. Diyarbakır. s. 25-44 2. Tellioğlu Ömer (ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. Yıl.: 1869-1905. cilt: 4/208. 2/110. c. 3,5/195 İstanbul. Acar matb. 1999 3. Dilek Z. Lice.Diyarbakır.2002s.36 4. Baykal. K. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler.Karacadağ dergisi. 20 Haziran 1939. cilt ıı, sayfa 17 5. Beysanoğlu Ş. Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır tarihi. Diyarbakır Müze Şehir. YKY yay. İst.1999. s. 50 6. Ateş S.. Kur'anda Peygamberler Tarihi. Yeni ufuklar neşriyat. İst. 2004. s. 2 7. Aydın N: Diyarbakır-Eğil hükümdarları tarihi. s: 23,45,88,89,53,55 8. Çiçek ZA :Diyarbakır'ın Fethi, Tarihi ve Kültürü.. 2007. s. 97 9. Layard AN.: Ninova ve Kalıntıları.Avesta yay. İst. 2000. s. 501 10. http://www.islamiyet.gen.tr/peygamberlerimiz/hz_zulkifl.php 11. http://peygamberhayati.blogcu.com/hz-elyesa-a-s/2194439 12. Konyar. B. Diyarbekir Yıllığı. 1936. s. 270, 271, 275, ,277, 281, 350 13. İncedursun. B Peygamberler Diyarı Eğil. Diyarbakır. 2005. s: 2 14. Dikmen. M Peygamberler tarihi.Cihan yay. s. 417,419) 15. Melek. A. Diyarbakır İl Müftüsü. Diyarbakır'da Peygamber Makam Ve Kabirleri 1. Uluslararası Nebiler sahabeler Azizler Krallar kenti. Diyarbakır. 2010. 16. www.main-board.com/ 17. Yıldız C. Bir inanç merkezi olarak eğil. sbard. yıl: ı sayı: 1 sayfa: 1- 187 18. (tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek 19. Bruinessen, MV Boesch, en. H .Evliya Çelebi Diyarbekir'de.İletişim yay. İst. 2003. s. 243 20. Akyüz G. Diyarbakır Süryani Azizleri. 2. Uluslarası Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Sempozyumu. Diyarbakır. 2010. 21. Şimşek M. Süryaniler ve Diyarbakır.Kent yay. İst. 2. baskı. s. 59-63 22.Osmanlı belgelerinde Diyarbakır. 2. Uluslararası Diyarbakır Sempozyumu 23. Ekin A. Diyarbakır'da doğa sporları. diyarbakır'da tarım çevre doğa sempozyumu 1-3 haziran 2010 243 24. http://www.kenthaber.com 25. Diyarbakır Valiliği: 2000'e beş kala Diyarbakır. 1995 s. 147,131,382 26. www.msxlabs.org 27. Avcı O:Irakta Türk Ordusu. 1914-1918 Basım 2004 s: 85. 28. Güney E :Dicle ırmağında kelek taşımacılığı. Coğrafya araştırmaları. C.1, sayı. 2. s. 323,1990 29. Bali R: Diyarbakır Yahudileri Diyarbakır Müze Şehir. s: 36,370 30. http://terkanlilardernegi.com/ 31. Gündüz N, Cengiz S. Ğ il Antik Bir Kent (Açık Hava Müzesi). http://www.egilder.org/egil.htm 32. Prof. Dr. Süleyman Ateş. Kur'anda Peygamberler Tarihi. Yeni ufuklar neşriyat. İst. 2004. s. 213 33. Yiğit İ.: Peygamberler Tarihi. Kayıhan yay. İst. 2005. s. 368,371 34. Akıncı. AC. Zülkifl peygamber .Peygamberler. Tarihi. İst.1985. c. 6. 35 . Bedir A.. Kur'an-ı Kerim Atlası.Kitap yurdu yay.İst.2009 36. (Özgültekin Ramazan ,Akman Ekrem, Demirbağ Hüseyin :Dünden bugüne Siverek. Konya. 1997.s:54 37. Günaltay MŞ: İslam Öncesi Arap Tarihi. Özkan matb. Ankara. 2006 s. 32-33) 38. Olcaytu: İ. Folklor defterleri-I. Kalan yay. Ank. 2000. s. 35-36 39. Güneli Ş Bütün Yönleriyle Ergani. Ank.1966.. 13 40. Değertekin H. Dünden bugüne Diyarbakır.1. Diyarbakır Sempozyumu. Ankara. 2000. s. 27) 41. Sabar Y: Kürdistani Yahudilerin Halk Edebiyatı. Doz yay. İst. 2005. s. 238,302 42. Altunboğa B: Diyarbakır Folklorundan kesitler. Büyükşehir belediye yay. İst. 1999. s. 30,31 43. Diken Ş. Diyarbekir diyarım, yitirmişem yanarım.İletişim yay. İst. 2003. s. 83, 131 44. Eti U. Diyarbekir. Diyarbekir matb. 1937. s. 20,28,47,48,54 45. Beğenç C : Diyarbakır ve Raman. Ulus Basımevi. Ankara. 1949. s. 39 46. www.egil.gov.tr 47. Tarih: 28 Eylül 2006 Kaynak: Radikal Yazan: Timur Soykan 48. Altan B: Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri. İstanbul. 1996. s: 84 49.Azimli M. İslamın ilk fetih yıllarında Nusaybin ve klasik İslam.kaynaklarına göre Nusaybin'in fethi. Makalelerle Mardin. I İbrahim Özcoşar (ed). İst. 2007. s.157 244 50. www.malatya.gov.tr 51. Ekici C (ed): Osmanlı belgelerinde Diyarbakır.Devlet Arşivleri genel md. .2.Uluslarası Diyarbakır Sempozyumu. Ank. 2006. 52. Beysanoğlu Ş. Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi.Büyükşehir belediye yay. Ank . 2003.2/.629.,1/77 53. http://tr.wikipedia.org/wiki/Asurlular 54. http://www.turkcebilgi.com/asurlular/ansiklopedi 55.Tellioğlu Ö. (ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. Yıl.: 1869-1905. cilt: 4/208. 2/110 ,5/93. İstanbul. Acar matb. 1999 56. Akıncı AC.: Peygamberler tarihi. 6/522,416 57. Korkusuz Ş.:Seyahatnamelerde Diyarbekir: Kent yay.s:23 58. Özgür T Ceylan. Y Dsi 10 Bölge Müdürlüğü İşletmedeki Tesisler. Diyarbakır'da tarım Doğa ve Çevre sempozyumu.1-3 Haziran.201 59. www.diyarbakir.gov.tr 60. www.kenthaberkurulu.com 61. http://www.main-board.com/ 62. http://www.diyarbekir.com/ 63.Yıldız İ. Eğil ve Kulp ilçelerinin doğal ve tarihi güzellikleri. Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.1-3 haziran 2010 64. Mehmet Latif Demir . Danışman Yrd. Doç. Dr. Ali Boran. Ortaçağ'dan Günümüze Eğil Ve Hani'deki Mimari Eserler Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Van-2007 245 HER YÖNÜYLE ÇERMİK VE EKOTURİZM Hamdullah IŞIK* Tarihi dokusu, coğrafik yapısı, sosyokültürel ve sosyoekonomik durumu ve Termal Kaplıcaları ile Diyarbakır'ın yegâne, Güneydoğunun da; elit yerleşim merkezlerinden biri olan Çermik, çok kadim ve köklü bir tarihi geçmişe sahiptir. Son yıllarda, ilçenin yaklaşık 6 Km. kuzeyindeki sinek çayı kaynağı yanında yapılan arkeolojik araştırmalar sonucu keşfedilen kaya altı sığınağındaki,“insan ve hayvan Figürleri” nin, günümüzden yaklaşık 15.000 veya 13.000 yıl öncesine (Üst Paleolitik ile Mezolitik Çağ) ait olduğu bilimsel çalışmalar neticesinde tespit edilmiştir. Bundan da anlaşılıyor ki, Çermik ve çevresi, bin yıllardan günümüze kadar yaşam ve yerleşim alanı olarak varlığını sürdürmektedir. Sinek Çayı Kayaaltı Sığınağı Kaya Küpleri Çermik, 1883'te Diyarbakır Vilayetine bağlı Ergani Sancağının bir kazası olmuş, kurtuluş savaşından sonra Diyarbakır İline bağlı İlçe haline gelmiştir. Çermik'in; ilk adının Aberna olduğu, sonradan sıcak su manasına gelen; Çermüg ve nihayet cumhuriyet döneminde değişerek Çermik adını aldığı çeşitli kaynaklardan anlaşılmaktadır. 1032 km2'lik yüzölçümü bulunan İlçenin denizden yüksekliği 700 M metredir. Çermik, Diyarbakır'ın kuzeybatısında bulunup, doğudan Ergani, kuzeyden Çüngüş, batıdan Gerger (Adıyaman) ve güneyden Siverek (Şanlıurrfa) ilçeleriyle komşuluk yapmaktadır. İlçe merkezinin Diyarbakır'a uzaklığı 87 km.dir. Sinek çayı kıyısında uzanan Kale ve Heykel Tepesi ile çevrili olan İlçe, kuzeyden, Güneydoğu Torosların devamı olan Efsanevi “Gelincik Dağı” na 4 km. mesafededir. Gelincik Dağı *Gazeteci-Yazar 246 Osmanlı Saray Bölmesi Osamanlı Hamamı Dünyada, ilk uygarlıkların, Mezopotamya (Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki topraklar) bölgesinde ortaya çıktığı düşünüldüğünde, Çermik'in tarihi, daha da önem arz etmektedir. M.Ö. 3500–1260 Hurri Mitanni döneminden, 15161923 Osmanlı dönemine kadar onlarca medeniyetin idaresinde kalan İlçe uzun yıllar Sancak olarak İdari yapıda yerini almıştır. Çermik bağrında yaşattığı tarihi eserleri ile adeta tarihin hazinesi gibidir. Halen yıllara meydan okuyan Haburman Köprüsü, Ulu Camii, Medrese Camii, Sinagog, Saray Hamamı, Osmanlı Saray evleri, tarihi çeşmeleri ve Kaplıcaları ile açık hava müzesini andıran Çermik, henüz hak ettiği ilgiyi görememiştir. Sinagog (Havra) Tekke Ulu Camii İlçedeki, sağlam mimari eserlere ve coğrafik güzelliklere rağmen, burada gereği gibi bir AR-GE çalışması yapılmamıştır. Çermik bölgesinde Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca tescil edilmiş bir çok sit alanı bulunmaktadır. Bu sit alanlarından bir kaçı; Çermik Melike Belkıs Kaplıcaları, Tekke, Nişinik Köprüsü, Çermik Kalesi, Bey Konakları, Saray Hamamı, Sinagog, Toplu Köyü Su Sarnıçları, Hüsnuran Kalesi, Karakaya Hanı, Gelincik Dağı ve Gaban Kral Yolu, Goma Hesena Yerleşim Yeri, Keklik Köyü Heybuz Kalıntıları, Daldokan Tepesi, Karamusa Kaya Mezarları, Kırmatepe Kale Tepesi, Affan Tepesi, Sakaltutan Kaya Mezarları, İlçe ve Köylerdeki tarihi çeşmeler ve mekanlar v.s. sayılabilir. Günümüze kadar varlıklarını sürdüren ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nca tescil edilen çeşmelerden bazıları şunlardır: Hanım Çeşmesi, Ali Dede Çeşmesi, Süt Piyarı, Aşur Çeşmesi, Hacı Musa 247 Çiriği, Laklak Çeşmesi, Hanbaşı Çeşmesi, Kayme Çeşmesi, Harafene Çeşmesi, İmirza Çeşmesi, Hacı Piyarı, Eşek Piyarı, Çarşı Cami Çeşmesi, Çamaşırhane. Köylerde de: Alakoç'ta Karto Çeşmesi, Sinek yolunda Süleyman Çeşmesi, Ağaçhan Köyü Çeşmesi, Benav Çeşmesi, Aynalı Köyü Çeşmesi, İnkop Çeşmesi gibi daha bilmediğimiz birçok çeşme ve tarihi eser bulunmaktadır. Buralarda arkeolojik çalışmaların yapılması durumunda, çok daha önemli bulgulara rastlanacağı muhakkaktır. °C Kaya Mezarı Hüsnuran Kalesi Karakaya Hanı Çermik'in, yer üstü ve yer altı suları bakımından da kayda değer bir yeri bulunmaktadır. Termal Kaplıcaları ile ünü sınırlarımızı aşan İlçemiz, 1993 yılında Turizm Bakanlığınca "Termal Turizm Merkezi" kapsamına alınmıştır. Tedavi etme özellikleri ve muhteviyatı bakımından dünyanın en iyi kaplıcalarından biri olduğu bilimsel olarak kanıtlanan Çermik Melike Belkıs Kaplıcaları, tarihin çok eski dönemlerinden günümüze dek insanlığa şifa dağıtmaya devam etmektedir. Dört mevsim ziyarete açık olan kaplıcalar, haziran-eylül ayları arasında daha çok ziyaretçi çekmektedir. Kaplıca yıkanma suyu 48 °C sıcaklığında olup, tavsiye edilen kullanım süresi 21 kür'dür. Son olrak 05.04.2005 tarihinde, Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıha Merkezi Başkanlığı Çevre Sağlığı Araştırma Müdürlüğü tarafından 1192 protokol numarası ile analiz edilen kaplıca suyunun kimyasal ve bakteriyolojik yönden insan sağlığına elverişli olduğu tıbbi olarak da tespit edilmiştir. Çermik Kaplıcaları; kas ve kas romatizmaları, kireçlenmeler, eklem hastalıkları, çocuk felci, kadın hastalıkları, idrar yolları ve safra kesesi rahatsızlıklarında etkili olduğu kanıtlanmıştır.. Çermik Kaplıcaları İlçe Belediyesi tarafından işletilmektedir. “Büyük Paşa” ve “Küçük Paşa” denilen tarihi hamamların yanında iki adet localı ve bir adet “Özel Aile Kabinleri” olmak üzere beş ayrı binada hizmet verilmektedir. Kaplıcaların çevresinde turistik amaçlı bir çok otel ve pansiyon hizmet vermektedir. Yaklaşık 800 yatak kapasitesi ile yılda 250.000 civarında ziyaretçiyi ağırlamaktadır. Özel aile kabinleri dışındaki 4 hamamda birer havuz bulunmaktadır. Kaplıca suyunun grubu sodyumlu, bikarbonatlı, klorlu, iyotlu, bromürlü ve kükürtlüdür. Kuyudan çıkış sıcaklığı 51 °C olup, hamamlara ulaşınca 48 °C ' ye düşmektedir. Radyoaktivetesi 10 Eman, Ph değeri 7,6 dır. Tedavi amaçlı ve yıkanma amaçlı banyolara çok elverişlidir ancak içmeye uygun değildir. 248 Çermik Kaplıcaları Şeyhandede Şelalesi 1993 yılında Turizm Bakanlığınca Termal Turizm Merkezi kapsamına alınan Kaplıcalar bölgesinde, Belediyenin imkânları ile zaman zaman bazı çalışmalar yapılmakladır fakat yeterli olmamaktadır.. 2011 yılında, Çermik Belediye Başkanlığı tarafından hazırlanarak, Karacadağ Kalkınma Ajansına sunulan ve kabul gören ''Termal Turizmin Gülümseyen Yüzü'' projesi ile Kaplıcalar mevkii çevre düzenlemesi çalışmalarına başlanmış olup, bu çalışmalar bittiğinde kaplıcalar bölgesinin çehresi önemli ölçüde değişecektir. İlçe Kaymakamlığının da, Karacadağ Kalkınma Ajansı aracılığıyla hayata geçirdiği “Haburman Köprüsü Çevre Düzenlemesi” projesi de takdire 249 şayan bir çalışmadır. Zaten devletimiz bir adım attığında, duyarlı insanlarımız iki adım atabilmektedir. Zira Kaymakamlığın çalışmalarından sonra, Haburman Köprüsü çevresinde ilçe halkı tarafından yapılmakta olup, halen çalışmaları devam eden sosyal tesislerin hizmete açılması ile Çermik, çok güzel bir “Rekreasyon Alanı” na kavuşmuş olacaktır. Haburman Köprüsü Çeteci Abdullah Paşa Medresesi 250 Son 20 yıldan beri keşfedilen mermer yatakları ile yurt içi ve yurt dışı pazarlarda adından söz ettiren Çermik'in anayollardan uzaklığı nedeniyle hak ettiği yere gelemediği aşikârdır. Tarihi ve doğal güzellikleri ve yer altı kaynakları ile göz kamaştıran İlçe, hem devletimizden hem de Çermik'li müteşebbislerimizden ilgi beklemektedir. Mermer Ocağı Çermik'ten Görünüş Atatürk Baraj Gölü Saray Hamamı, Tekrar Hamam Olarak Kullanılsın Saray Hamamının restorasyonu konusunda, İlçe Kaymakamlığımızca hazırlanan proje kapsamında bir çalışma yürütülmekte olup, gerekli tadilatları yapıldıktan sonra, kültür hizmetine sunulması amaçlanmaktadır. İlçe halkı, ayni duyarlılığın diğer kültür mirası eserler için de gösterilmesini beklemektedir… Vatandaşlarımız, Saray Hamamı'nın eskiden olduğu gibi yine Hamam olarak kullanılmasını istemektedirler... Tarihin yeniden canlanması ve nostalji yaşanması bakımından daha güzel ve yararlı olacağı belirtilmektedir. 1980'li yıllara kadar ısıtma su ile işlevine devam eden Saray Hamamı, hem ilçe halkı hem de ziyaretçiler tarafından büyük ilgi görmekteydi. 1985 yılında dönemin Belediye Başkanı tarafından plastik borularla Kaplıcalar bölgesinden Saray Hamamına Kaplıca suyu getirildi. Çok güzel bir fikir ve faydalı bir çalışma olmasına rağmen, o dönemlerde uygun malzeme kullanılmadığı ve yeterli izolasyon yapılmadığından, kaplıca suyu ilçeye gelene dek büyük bir ısı kaybına uğruyordu. Bu günkü teknoloji ile böyle bir sorunun yaşanmayacağı kanaati hasıldır… Tarihi Yapılar Kamulaştırılmalıdır Çermik'in önemli tarihi eserlerinden olan ve yıllara adeta meydan okuyan Saray Mahallesindeki Osmanlı Bey Konakları, Kale Mahallesinde bulunan Sinagog ile Tekke ve Karakaya Köyünde bulunan Han'ın acilen kamulaştırılarak restorasyonları için gerekli projelerin bir an önce hazırlanması, Termal Turizm 251 Merkezi kapsamındaki Çermik İlçemiz için büyük bir kazanım, ecdadımıza da, iade-i itibar olacaktır. Özel mülkiyette bulunan ve halen bazı ailelerin oturduğu Bey Konakları, Sinagog ve Karakaya Hanı, mülk sahipleri mağdur edilmeden bu günkü gerçek rayiç bedel üzerinden kamulaştırılıp, satın alındıktan sonra, acilen gerekli çalışmalara başlanmalıdır… Bey Konakları Konuk Evi Veya Otel Yapılabilir Osmanlı Beylerinin yaşadığı ve ilk günkü görkemini hala muhafaza ettiği Bey Konaklarının, İlçe Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığı işbirliği ile yapılacak kamulaştırmalar neticesinde, bu tarihi mekanların Konuk Evi ya da, Şanlıurfa Halil Rahman Gölü çevresindeki El Ruha Otel gibi Turistik bir Otele dönüştürülmesi, ilçenin cazibesini artıracak, ve turizme büyük katkı sağlayacaktır. Sinagog, Müzeye Dönüştürülsün Üç semavi din olan İslam, Hıristiyan ve Musevilerin ibadetgahları olan Cami, Kilise ve Sinagog'un Kale Mahallesinde yaklaşık 100'er metre mesafede bulunması, zamanında bu üç dine mensup insanların dinler arası diyalog ve hoşgörü ile bir arada yaşadıklarının bariz şahitleridir. Halen bir ailenin zor şartlarda yaşadığı ve çökmek üzere olan Sinagog'un acilen kamulaştırılarak restore edilmesi gerekmektedir. Üstü toprak olan yapı birkaç tahta direkle ayakta durmaya direnmektedir. Bu kültür mirasının restore edilerek Müzeye dönüştürülmesi ilçe için kazançtır. Karakaya Han'ı, Kır Lokantası Ve Kır Kahvesi Olsun Çermik ilçe merkezinin 25 km. güneybatısındaki Karakaya köyünde bulunan Han, Osmanlı Padişahlarından IV. Murat tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Zamanında bir çok kervana ev sahipliği yapmış olan Karakaya Hanı, bu gün malikleri tarafından ahır olarak kullanılmaktadır. Ata yadigarı bu şaheserin içler acısı durumdan çıkarılması ve kültür hizmetine sunulması için, Karakaya Köy Muhtarlığı, Çermik İlçe Kaymakamlığı, Diyarbakır İl Valiliği ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarının acilen harekete geçmesi gerekmektedir. Mimari yönden fazla bir tahribata uğramayan Han, yapılacak restorasyondan sonra, Kır Lokantası ve Kır Kahvesi olarak kullanılması, hem köy sakinlerine istihdam oluşturacak, hem de köy bütçesine katkı sağlayacaktır. Tekke, Aş Evine Dönüştürülsün Çermik Kale Mahallesinde Haburman Köprüsüne giden yolun sağında bulunan mezarlık alan içerisinde yer alan Tekke'nin tarihi tam olarak bilinmemektedir. Yapı, eyvan tipi kümbetlerin plan özelliklerini taşımaktadır. Dolayısıyla Tekke, XIV. Yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir. 1887-1888 yıllarında Diyarbakır valiliği 252 yapmış olan Arifi Paşa, Çermik hakkındaki günlüklerinde Tekke den şöyle bahsetmektedir: “-Tekkeye inilen harâbe-zâra (viranelik) gidildi. Orada bir imâret (yoksullar için aşevi) harabesiyle yine yıkılmış türbeye manzûr-ı (bakılan yer) nazar-ı (bakmak) ibret ve telhîf (acınma) oldu.” Arifi Paşa'nın bu günlüğünden anlaşılıyor ki, daha önce İmarethane yani fakir, yoksul ve öğrencilere yemek verilen bir mekan olan Tekke, o dönemde de harabe ve acınacak bir durumdadır. Bu tarihi mekan aslına uygun restore edilerek Aş Evine dönüştürülebilir. ÇERMİK'TE NELER YAPILABİLİR?... 1. İlçemizden geçmesi planlanan Diyarbakır - Adıyaman yolunun bir an önce yapılarak, İlçenin çıkmaz sokak konumundan çıkarılması elzemdir. Zira bu yolun açılması İlçenin yeniden keşfi manasına gelmekte olup, binlerce insanımıza iş ve aş kapısı demektir. Turistik Kaplıcaları, önemli mermer yatakları ve doğal güzellikleri ile önü sınırlarımızı aşmış bulunan ilçemiz için bu yol olmazsa olmazlardan biridir ve İlçenin kader çizgisi olacaktır ancak, Diyarbakır Adıyaman İller arası yol projesi hazırlandığı halde bugünkü şartlarda bunun gerçekleşmesinin imkânsız olduğunu biliyoruz artık. Zira Siverek'ten Adıyaman'a yol yapılıyor. Çermik'ten Adıyaman'a yeni bir yol açılmasını şimdilik hayal olarak görüyorum. Fakat Kömürcüler Köyünün alt tarafından karşıya bir köprü yapılarak mevcut köy grup yolundan Gerger'e ulaşım sağlanabilir. Böylece çok az bir masrafla şimdilik bu engel aşılabilir. 2. Birçok akarsuya sahip olan Çermiğin coğrafik yapısı, her türlü. çalışmaya müsaittir. İlçenin kuzeyinde bulunan Sinek Köyü altından doğup İlçemizin batısından Fırat Nehrine ulaşan Sinek Çayı geçmektedir. 30- 35 yıl öncesine kadar bu çayın kenarına kurulmuş olan elektrik santral'i, ilçeye elektrik vermekte idi. Günümüzde de bu tür faaliyetler yapılmalı ve ‘‘Kendi enerjini kendin üret” sloganı ile bu tür çalışmalar teşvik edilmelidir. 3. Heykel Tepesi ile Gelincik dağı arasına teleferik kurulursa İlçeye renk katacaktır. İlçeyi kuşatan Heykel Tepesi ile Ürgüp Göreme'yi andıran Efsanevi Gelincik dağı tepesinde yapılacak olan sosyal tesisler yüzlerce insanımızı iş ve aş sahibi yapacaktır. Bu hizmetlerin, Termal Turizm Merkezi olan Çermik ekonomisine yapacağı katkıyı ve insanlarımıza açılacak iş imkânlarını tahmin etmek mümkündür. Gelincik Dağına ulaşımın sağlanması ile Termal Turizm Merkezi olan İlçemiz, “Doğa Turizmi” yönünden de önemli bir konuma gelecek ve adeta ikinci Kapadokya olacaktır. 4. Kale Barajı'nın acilen hayata geçirilmesi elzemdir. Zira bu baraj ilçenin “can suyu” olacaktır. Neden ve niçin durdurulduğu bilinmiyor. Dört yanı sularla çevrili olan ilçemizin bu sulardan yararlanamaması ilçe halkını hem maddi hem manevi sıkıntılara itmektedir. Su yönünden adeta İlçe, varlık içinde yokluk çekmektedir. 5. Yaklaşık 40 yıl önce yabancı firmalar tarafından Çermik yöresinde birçok “petrol” arama çalışmasının yapıldığı ve ne hikmetse o dönemde açılan tüm Dö253 nüşüm” kapsamına alınması İlçemiz için de bir şanstır. Bu fırsatı değerlendirmek için öncelikle siyasilerimizin harekete geçmeleri gerekmektedir. 12. Kaplıcalarımızın modern hale getirilmesi ile birlikte “devre mülk” sistemi ile tatil köyleri inşa edilmeli, Çermik marka İlçe durumuna getirilmelidir. kuyuların beton dökülerek kapatıldığı söylenmektedir. Bu iddiaların bir an önce araştırılarak hakikatin ortaya çıkarılması ve yeni petrol arama çalışmalarının başlatılması gerekmektedir. Böyle bir zenginliğin ilçe ve ülke ekonomisine kazandırılması için yetkililerce derhal girişimler yapılmalıdır. 6. Çermik'in batısında bir taç gibi duran “Çermik Kalesi”nin, aslına uygun restore edilerek, kaleden sinek çayına indiği söylenen “Gizli Geçit”in açtırılıp turizme kazandırılması İlçenin cazibesine ayrı bir heyecan katacaktır. Kalenin tepesinde yapılacak sosyal tesisler adrenalin tutkunlarının uğrak yeri olacaktır. 7. Toplumsal kaynaşma açısından önemli olan “Oğlak” ve “Körmüş-kan” geleneklerinin tekrar canlandırılması için muhtelif yerlerde gerekli mesire alanlarının hazırlanarak halkın hizmetine sunulması ve bu tür etkinliklerin yerel yönetimlerce teşvik edilmesi hatta her yıl festivaller düzenlenerek şenlikler düzenlenmesi sosyal bütünleşme bakımından yarar sağlayacaktır. 8. Kaybolmaya yüz tutmuş; “El Sanatlarımızdan” Dokumacılık, Kilimcilik, Semercilik, Kalaycılık, Nalcılık, Demircilik, Oyacılık, Dantelcilik v.s. gibi zanaatların yeniden canlanması için yetkililerce çalışmalar yapılarak, bu zanaatlar ile ilgilenenlere SODES kapsamında cezp edici teşvikler verilmelidir. 9. Çermik ve Köylerinde bulunup, Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından “Sit Alanı” olarak tescil edilen yerlerde bir an önce “Arkeolojik Çalışmalar” yapılırsa, çok önemli eserlerin gün yüzüne çıkarılacağı muhakkaktır. Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar sonucu tespit edilen “Sinek Çayı Kayaaltı Sığınağı” nın çevre düzenlemesi yapılarak koruma altına alınması gerekmektedir. Zira burada bulunan kaya üzerindeki semboller, Çermik bölgesinin günümüzden yaklaşık 15.000 yıl öncesinden beri yaşam alanı olduğunu bilimsel olarak kanıtlamaktadır. 10. “Şeyhandede Şelalesi” adını İlçeden 33 Km uzaklıkta bulunan Şeyhandede Köyünden almaktadır. Şeyhandede Köprüsünden yaklaşık 3 Km uzaklıkta bulunan Şelalenin yüksekliği 20 M. Civarındadır. Doğa harikası bu şelaleye bir an önce yol açılması ve çevre düzenlemesi yaptırılarak mesire alanına dönüştürülmesi, stresten uzak bir hafta sonu geçirmek isteyenlerin yegâne adresi durumuna getirecektir. 11. Çermik'e adını veren “Kaplıcalar” ın Dünyada İtalya'dan sonra, tedavi etme özellikleri bakımından ilk sırada oldukları tıbbi araştırmalar neticesinde kanıtlanmıştır ancak bu güne dek buralarda gerekli ve yeterli çalışmalar yapılamamıştır. Günümüz koşullarına cevap verebilecek modern ve sıhhi tesislerin eksikliği İlçenin cazibesini olumsuz yönde etkilemektedir. İlçenin en büyük gelir kaynaklarından olan ve bu sayede Termal Turizm Merkezine dönüştürülen Kaplıcalara devletin el atması ve önemli turizm merkezi konumuna getirilmesi gerekmektedir. Şu anda Diyarbakır'ın “Kentsel Kaplıca254 lar Kaplıcalar bölgesinde yapılacak Termal Tedavi Tesislerinden sonra birçok müteşebbisimizin bu konuda gönülden çalışmalar yapacaklarına inanıyorum. 13. Çermik'in çevresinde bolca bulunan irili ufaklı tepeler, “Yamaç Paraşütçülüğü” için ideal bir ortam oluşturmaktadır. Geçen yıl İlçemize gelerek keşiflerde bulunan Diyarbakır Atlas Sportif Havacılık Kulübü Başkanı Ahmet KARADAŞLI ve ekibi, bu spor dalı için birçok yer tespitinde bulunup uçuş gerçekleştirdiler. Çermik'in bu spor için çok uygun bir yer olduğunu ancak, uçuş yapılabilecek pistlerde gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirten KARADAŞLI, kalkış pistlerinin düzeltilmesi durumunda, Çermik'in, yamaç paraşütçülerinin uğrak yeri olacağını hatta bu konuda Kaymakamlık ve Belediye Başkanlığı destek verirlerse, burada “Yamaç Paraşütçüleri Uçuş Şenliği”nin düzenlenebileceğini söylemişti. Kaymakamlığımız ve Belediye Başkanlığımız tarafından bu konuda gerekli çalışmalar yapılırsa gençlerimiz için de farklı bir spor yapma imkânı tanınmış olur. 14. Yeni ama önemli bir sektörümüz: “Mermercilik” 1990 yılında keşfedilen mermer yatakları ile Çermiğin önemli mermer rezervine sahip olduğu tespit edilmiş ve kısa zamanda yurt içi ve yurt dışı pazarlarda adından söz ettirmeyi başarmıştır. Ancak önemli potansiyele sahip olduğu halde Çermik mermerinin hak ettiği yere gelemediği aşikârdır. İlçe ekonomisine büyük katkı sağlayan bu sektörün hem devletimiz hem de Çermik'li müteşebbislerimizce desteklenmesi gerekmektedir. 15. İlçemiz Devlet Hastanesinin güneyinden direk Siverek yoluna ve yine hastaneden Çermik-Siverek yol kavşağına acilen yollar açılmalıdır. Zira bu güzergâhlardaki köylerimizden hastaneye gelen acil hastalar şehir merkezine girerek dar sokaklardan ve ilçenin trafik keşmekeşinden geçmek zorunda kalıp, hastaneye ulaşana dek büyük güçlüklerle karşılanmaktadır. Bunun yanında şu anda ilçe imar planında mevcut olup, bir iki kamulaştırma nedeniyle açılamayan Fatih Sultan Mehmet Caddesinden Devlet hastanesine giden 20 metrelik yolun bir an önce açılarak hastaneye ulaşımın kolaylaştırılması sağlanmalıdır. Bu konuda, Kaymakamlığımız, Belediye Başkanlığımız ve Köylere Hizmet Götürme Birliklerimiz çalışmalar yapmalıdır. 16. Tüm bunların yanında İlçemizde kamuya ait “dinlenme parkları, çocuk parkları, yürüyüş parkurları ve bisiklet yolları” gibi hizmetlerin olmayışı turizm merkezi Çermik için büyük bir eksikliktir. Bunun için kapatılan Meteoroloji Müdürlüğüne ait yaklaşık 4 dönümlük alanda peyzaj düzenlemesi yapılarak halkın hizmetine sunulması ve en azından bir açığın kapatılması çok yararlı olacaktır. Yukarıda saydığımız projeler sadece bir kaçı… Çermik yer altı ve yer üstünde bulunan birçok bakir zenginliği barındırmaktadır. Bu zenginlikler keşfedilmeyi çoktan hak etmiş ancak henüz kâşifine kavuşamamıştır. Bu kâşif, devlet olacağı gibi yurt içinden ya da yurt dışından yatırım yapmaya gelecek müteşebbislerde olabilir. 255 ÇERMİK YEMEK KÜLTÜRÜ Hamdullah IŞIK Her yörenin kendine has ağız tatları bulunmaktadır. Çermik'in ağız tadı ve beslenme kültürü, çevre İl ve İlçelerin geleneksel alışkanlıklarıyla benzerlik göstermektedir. Burada et'in çok özgün bir yeri vardır. Hemen hemen her yemekte et olmazsa olmazlardandır. Domates ve patlıcanın da Çermik mutfağında önemli bir yeri bulunmaktadır. Sinek Köyünde yetişip “Urfa isotu”nu aratmayan acı biberleri etkisini birçok yemekte göstermektedir. Köylerde genellikle hayvansal yağ kullanılmaktadır fakat ilçe merkezinde bitkisel yağlar tercih edilir. Yurdumuzun pek çok yerinde olduğu gibi Çermik'te de bazı yiyecekler muhtelif biçimlerde kış için saklanır. Oyularak kurutulan dolmalık patlıcan, biber, kurutulmuş sebze ve meyveler, türlü konserveler sayılabilir. Üzümden yapılan pekmez, pestil, sucuk, kesme, helavi (pekmez helvası) ya da kurutulmuş üzüm, incir, dut gibi birçok yemiş beslenme kültürü arasında yer alır. Üzümden yapılan cevizli sucuk Kuru yemiş Can boğazdan gelir. İnsanın en elzem fizyolojik ihtiyacı yeme ve içmedir. Her ülkenin, her bölgenin coğrafi ve iklim şartlarına göre yemek kültürü farklılıklar göstermektedir. İnsanlar yeni tatlar ve lezzetler elde etmek için uğraşlar vermeye devam etmektedirler. Tat ve Lezzet ayni anlamda kullanılır ancak algılamada farklılıklar gösterir. Yenilen yiyeceklerin ağızdan gelen tat duyumları yetmiyor. Yiyeceklerin kokusu, lezzetini algılamakta, tat'dan daha önemlidir. Burnumuza gelen koku, ağzımıza gelen tat ile birleşince, lezzetini daha iyi algılarız. Bazı tatlar vardır ki, bir bölgenin hatta ülkenin simgesi haline gelebilmektedir. Bir ülke, bir bölge ya da bir şehir yemekleriyle, tatlılarıyla veya meyve-sebzeleri ile tanınabilmektedir. 256 Çermik'te yetişen meyveler & sebzeler Suşi Karides denilince Japonya akla gelir. İtalya; pizza ve makarnası ile ünlüdür. Türkiye; şiş kebab ve baklavası ile anılır. Diğer yandan yemek veya çeşitli meyve-sebzesiyle ünlenen bazı şehirlerimizi sıralayacak olursak; Diyarbakır= kaburga ve karpuz, Siirt=büryan kebabı, Adana= adana kebap, Urfa= çiğköfte ve içli köfte, Gaziantep= baklava ve fıstık, Malatya= kayısı, Bursa= iskender kebap, Erzurum= cağ kebabı, Trabzon= trabzon ekmeği, Afyon= afyon kaymağı, Mersin= tantuni, Kayseri= pastırma v.b. daha çok örnek göstermemiz mümkündür. Daraklık İçli Köfte Herse (Keşkek) yapımı Çermik yemek kültürü bölgesel tatlar içermektedir dedik. En çok da Diyarbakır, Elazığ, Adıyaman ve Urfa yemekleri ile benzerlik göstermektedir. Dolayısıyla yemek konusunda bölgesel bir zenginliğe sahiptir. Çermik'te yapılan bazı yemekler şunlardır: Herse (keşkek), İçli köfte, mumbar, Yuvarlama, Daraklık, Kurut çorbası (tarhana), Kelle-Paça, Pirinç pilavı, Bulgur pilavı, Ciğer kebabı, Duvaklı pilav, Bademli pilav, Yarpuz çorbası, Perper (pırpır), Fırın tava, Güveç, Üsküre (Tas) kebabı, Semiz otu boranisi, Dilme dağınığı, Kaburga dolması, Kuzu dolma, Dolama, Karnıyarık, Meftune, Patlıcan ezmesi (sögülme), Sığma, Biber-patlıcan dolma, Sarma, Kışlık kavurma, Sebzeli köfte, Haşlama, Ciğer yahni, Ciğer sote, Kuru fasulye, Aşure aşı, Taze fasulye, Bamya, Sarımsaklı yumurta (çılbır), Borani, Hindi dolma, Patlıcan musakka, Patates musakka, Tepsi tava, Kış kabağı v.s. bölgemizin bir çok yemek çeşitleri yapılabilmektedir. 257 HERSE Malzemeler : Et (yağsız kırmızı et), dövme, kimyon, tereyağ, Yapılışı: Dövme, sıcak su içinde eriyinceye kadar kaynatılır. Et ayrı bir kazanda tel tel oluncaya kadar pişirilir ve su ile birlikte dövmeye katılır. Yağı ve tuzu verilir. Üzerine yağ ve kimyon serpilerek servis yapılır. Bu yemek Çermik için çok özeldir. Yapılışı da yaklaşık 7-8 saat sürer. Zahmetli ama bilinen keşkeklerden farklı bir tadı bulunmaktadır. MEFTUNE Malzemeler : Et (yağlı et), patlıcan, domates, sumak, sarımsak. Yapılışı: Parçalara ayrılan et yıkanır, tuzla ovularak tencerenin dibine yerleştirilir. Üstüne kuşbaşı doğranmış patlıcan ve domates konur. Sebzeleri örtünceye kadar sumak suyu eklenir. (sumak suyu yemeğe ekşilik verir. Soğuk suya sumak atılır, bir süre beklenir, süzüldükten sonra yemeğe katılır). Orta ateşte pişirilir. Dövülmüş sarımsak katılarak yenir. DUVAKLI PİLAV Malzemeler : Pirinç, badem, karabiber, tarçın, baharatlar, sıvı yağ. Yapılışı: Önce pirinç pilavı pişirilir. Sonra bademler 1 dakika kaynatılır. Kabukları soyularak ikiye ayrılır. Pembeleşinceye kadar yağda kavrulur. Ateşten alındıktan sonra üstüne kara biber, tarçın ve baharatlar serpilerek karıştırılır. Pirinç pilavının üstüne yayılır. KEBAPLAR Kuşbaşı, şiş kebap, pirzola, biftek, böbrek, dalak, çiğe şiş, tavuk şiş, hindi şiş, domatesli kebap, patlıcan kebap, ali nazik, karışık kebap. 258 ÇORBALAR Mercimek, tarhana, ezogelin, şehriye, tavuk, yayla, domates, pirinç, bulgur, sütlü, ayran çorbaları. BALIKLAR Daşo balığı, tepik balığı, şarbut balığı, hızmalı balık, yılan balığı, bıyıklı balık, çay balığı, söğüt balığı, ağzıbol balığı, sazan balığı, kuzu balığı, göçger balığı. SALATALAR Çoban salatası, sümaklı salata, bostane, ezme salata, soğan salata, acice salatası, yeşil salata, semiz otu salatası, yarpuz salatası, salamura salatası, turşu, çermik isotu. TATLILAR Dut pekmezi, pekmez, gün pekmezi, kabak reçeli, gül reçeli, vişne reçeli, üzüm hoşafı, pestil, sucuk, cevizli, fıstık, bademli, dut pestili, sucuk, kesme, pekmez helavi (helvası). ÜZÜM ÇEŞİTLERİ Tahnebi-Şira, Malbut-Beko, Şubet-Abderi, Kara Üzüm, Luvek (Tilki), Yediveren, Revbiyaye (Erken Olan), Kızılvanki. ŞOLİK EKMEĞİ Hamur bulamaç şeklinde hazırlanır ve kepçe ile sacın üzerine dökülür. Piştikten sonra yağla ve pekmezle yenilir. Çermik, yemekleri kadar tarihi geçmişi, sosyal ve kültürel zenginlikleri, Termal Kaplıcaları, coğrafik güzellikleri, yeşil bahçeleri, bağ ve bostanları, ile de göz kamaştırmaktadır. 259 HER YÖNÜYLE ŞİRİN İLÇEMİZ ÇERMİK' İbrahim EVİRGEN ÇERMİK- Çermik, insanlığın ilk yerleşim birimlerinden biri olan Anadolu coğrafyasının doğal ve kültürel zenginliklerini bağrında barındıran şirin ilçelerimizden biridir. Tarihi geçmişi, doğal güzelliği, sadeliği ve duruluğu ile kendine has özellikleri bulunan Çermik İlçemiz, Hurri-Mitannilerden Artuklulara, Selçuklulardan Osmanlılara kadar bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış, köklü bir bir tarihe sahiptir. Çermik, aynı zamanda sadece bölgemizin değil, ülkemizin en iyi kaplıca suyunu sinesinde barındırmaktadır. Ancak bu güzel ilçenin sahip olduğu güzelliklere rağmen, yeterince tanıtımı yapılamamaktadır. Çermik, çok eski bir tarihi geçmişe sahiptir. En son 2005 yılında yapılan bilimsel araştırmalarda, İlçenin Sinek Çayı kaynağı yakınlarında keşfedilen Sinek Çayı Kayaaltı Sığınağı'ndaki kabartmaların günümüzden 15.000 ile 13.000 yıl öncesine (Üst Paleotik ile Mezolotik Çağ) ait olduğu tahmin edilmektedir. Dünyada ilk uygarlıkların Mezopotamya (Dicle ve Fırat arasındaki topraklar) bölgesinde ortaya çıktığı düşünüldüğünde, Mezopotamya bölgesinde yer alan Çermik'in tarihi daha da önem arz etmektedir. Çermik, geçmişinde bir çok medeniyete ve kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Çermik Bölgesi, İslamiyet'ten önce Azerbaycan ve Doğu Anadolu'da hüküm süren Arsaklı Devleti (M.Ö. 66-M.S. 395)'nin, Alenik Eyaleti'ne bağlı bir sancak olduğu, 7.asır müellifi Mövses'in 'Armenya Coğrafyası' adlı kitabından anlaşılmaktadır. Hz. Ömer döneminde İslam kumandanlarından Halid bin Velid ile İyaz bin Ganem'in 639 yılında Diyarbakır'ı fethi ile birlikte, Çermik de İslam topraklarına katılmıştır. 1185-1232 yıllarında Çermik'te hüküm süren Artuklular, günümüzde bile ayakta duran Haburman Köprüsü ve Ulu Cami gibi önemli tarihi eserleri miras bırakmışlardır. Bitlis Beyi Şeref Han'ın hayatı boyunca yazdığı ve 1597 yılına kadar olan dönemi kapsayan 'Şerefname' adlı eserine göre, Osmanlıların fethinden önce Çermik Sancağı ve çevresindeki beylerinin sülalesi Buldukani'lere dayanmaktadır. 1507 yılında Safevilerin bölgeyi işgal etmelerine kadar Çermik yöresi bu beylerin denetiminde ve Akkoyunlu Devleti'nin idaresinde kalmıştır. 260 Osmanlı Devleti Döneminde Çermik (1516-1923) Osmanlı Hükümdarı Yavuz Sultan Selim ile Safevi hükümdarı Şah İsmail arasında meydana gelen Çaldıran Savaşı'nda (1514) Şah İsmail'in yenilmesinden sonra, Diyarbakır halkı Yavuz Sultan Selim'i Diyarbakır'a davet etmiştir. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim, 10 Eylül 1515 tarihinde Diyarbakır'a girmiştir. Diyarbakır halkı, Osmanlı padişahını ve ordusunu davul zurnalarla, kurbanlar keserek sevinç gösterileriyle karşılamış ve Diyarbakır, savaş yapılmadan Osmanlı Birliği'ne katılmıştır. Osmanlı ordusu, Diyarbakır'a girdiği sırada Çermik ve Harput gibi bir çok kaleler henüz Safeviler'in elinde bulunuyordu. Yavuz Sultan Selim'in, Mısır Seferi sırasında 15 Aralık 1516 tarihinde Diyarbakır tarafından gelen ulaklar (haberciler), Yavuz'a 'Kale-i Savur ve Kale-i Çermik'in alındığını müjdelediler. Hoca Sadeddin ise Çermik Kalesini, Kemah'ın ilk Osmanlı hakimi Karaç'ın oğlu Ahmet Bey ile Mirdasi Beylerinin aldığını bildirmektedir. Bu bilgilerden Çermik'in, Diyarbakır'dan en az 15 ay sonra 1516 Aralık başlarında Kemah Kalesi'nden gelen kuvvetler tarafından Safeviler'in elinden alındığını öğreniyoruz. Osmanlıların Hicri 924 (M.1518) Mart'ında yazılan ilk (Diyarbakır Eyaleti Tahrir Defteri'nde Şah Ali Bey'in Liva-i Çermik'in Mir'i olduğu, kardeşi Pir Ali Bey'in de tımarlı sipahi sayıldığı ve Modanlı Aşireti'nin göçer olarak bu sancakta bulunduğu yazılıdır. Kaplıcalar Şifa Kaynağı Kaplıca suyunun niteliğine göre tıbbi açıdan değerlendirilmesi yapılmış ve Sağlık Bakanlığı'nın 06.06.2005 tarihinde yapılan Tıbbi Değerlendirme Kurulu toplantısında bir çok hastalığın tedavisinde kullanılabilir olduğu anlaşılmıştır. İltihabi Romatizmalar, Kronik Bel Ağrıları, Kireçlenmeler, Eklem Hastalıkları, Kas Ağrıları ve Kas Romatizmaları, Yaralanma ve Cilt Hastalıkları, Yumuşak Doku Hastalıkları, Sinir Sistemiyle İlgili Hastalıklar, Genel Stres Bozuklukları, Spor Yaralanmaları ve Tedavisi, Kadın Hastalıkları, Kemik Erimesi, İdrar Yolları ve Safra Kesesi Rahatsızlıkları, Ortopedik Operasyonların, Beyin ve Sinir Cerrahisi sonrası gibi uzun süreli hareketsiz kalma durumlarında etkilidir. Tarihi Yapılar Sinek Köprüsü, Nişnik Köprüsü, Ulu Camii, Çarşı Camii, Hanbaşı Camii, Çeteci Abdullah Paşa Medresesi, Sinek Çayı Kayaaltı Sığınağı, Çermik Kalesi, Hüsnüran Kalesi, Karakaya Hanı, Saray Hamamı, Çermik Beyler Sarayı gibi eşsiz tarihi ve turistik yapıların yanısıra, sayısız cami, medrese ve ibadethane mevcuttur. 261 Ekonomi İlçenin ekonomisi, büyük ölçüde termal turizm, hayvancılık ve mermerciliğe dayalıdır. İlçedeki termal kaplıcalar, yılda onbinlerce ziyaretçiyi ağırlamaktadır. Özellikle, Haziran-Eylül döneminde ziyaretçi akınına uğrayan kaplıcalar, ilçe halkı için önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır. İlçe nüfusunun % 88'i tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. İlçede özellikle pamuk, buğıday, arpa, darı, mercimek, nohut ve yem bitkileri yetiştirilmektedir. Bazı köylerde ise pirinç, Antep fıstığı, üzüm yetiştiriciliği ve seracılık giderek yaygınlaşmaktadır. Hayvancılıkta ise genellikle küçükbaş hayvancılık yaygındır ancak büyükbaş hayvancılık ve arıcılık da önemli bir potansiyele sahiptir. Çermik'in diğer bir gelir kaynağı da mermerciliktir. 1990 yılından sonra bölgedeki mermer yataklarının işlenmesiyle, hem yeni iş sahası açılmış, hem de ilçeye ekonomik canlılık gelmiştir. Yurt dışında çalışan Çermiklilerin sayısı oldukça fazladır. Gurbetçi Çermikliler, daha çok Almanya, Hollanda, Belçika, Avusturya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde çalışmaktadırlar. Son bir kaç yıldan beridir Kuzey Irak, Rusya, Libya, Suudi Arabistan, gibi Ortadoğu ülkelerine gidenlerin sayısı azımsanmayacak derecede. Bu vatandaşlar, gerek Çermik ve köylerindeki yakınlarına gönderdikleri döviz ile ve gerekse yıllık izinlerinin çoğunluğunu Çermik'te geçirdiklerinden ilçe ekonomosine büyük katkı sağlamaktadırlar. Tarım İlçenin temel geçim kaynaklarının başında tarımsal faaliyetler gelmektedir. Burada genellikle hububat ekimi, bağcılık, seracılık, meyvecilik, pamuk ve çeltik ekimi yapılmaktadır. Hayvancılık Çermik'in doğu ve güneydoğusundaki arazilerin elverişli olması nedeniyle küçükbaş hayvancılık yaygındır. Diğer bölgelerde ise büyükbaş hayvancılık çoğunluktadır. Yörede genellikle koyun ve kıl keçisi yetiştiriciliği yapılmaktadır. Son yıllarda devletin verdiği teşviklerle hayvancılık büyük gelişme göstermiştir. Bölgede Yaz mevsiminin sıcak geçmesi nedeniyle küçükbaş hayvancılıkla uğraşan ailelerin çoğu, hayvanlarını ilkbaharla birlikte Erzurum, Bingöl, Tunceli, Elazığ yaylalarına götürmektedirler. İlçede suni tohumlama çalışmaları özel veteriner klinikleri tarafından gerçekleştirilmektedir. Ayrıca Yayıklı Köyü Boğa İstasyonu'nda 2010 yılında 117 baş inek tabii olarak tohumlanmıştır. İlçede bulunan büyükbaş hayvanlar genellikle kültür ırkı, melez ve yerli ırk türlerinden oluşmaktadır. Çermik'te 10-100 başlık işletmeler halinde faaliyetini sürdüren yaklaşık 50 besi ahırı mevcuttur. İki bin iki yüz kadar büyükbaş hayvan bu ahırlarda beside bulunmaktadır. 262 Geleneksel El Sanatları Çermik'te eskiden yaygın olan dokumacılık, semercilik, nalcılık, culfacılık, marangozculuk ve kalaycılık gibi el sanatları, makineleşme ile birlikte yok olmaya yüz tutmuş bir durumdadır. Bu sanatları icra eden onlarca zanaatkârdan ancak bir kaçı kalmıştır. Geçmişimizi Bugüne, Bugünümüzü Yarınlara Taşıyalım Projesi İlçede bulunan 932 yıllık tarihi Haburman Köprüsü, Avrupa Birliği Merkezi Finans ve İhale Biriminin 'GAP Bölgesinde Sele Maruz Kalan Alanlarda Sel Riskinin Azaltılması Fiziksel Planlama ve Yatırım Hibe Programı' çerçevesinde Çermik Kaymakamlığı tarafından hazırlanan projeyle 2010 yılında restore edilmiştir. İki aşamadan oluşan projenin 'Geçmişimizi Bugüne Taşıyalım' bölümüyle tarihi Haburman Köprüsü restore edilerek statik ve görünüm açısından yenilenmiş, çevre düzenlemesi yapılarak ışıklandırılmıştır. Aynı zamanda araç trafiğine de kapatılan köprü ve çevresi, Çermik halkı için bir mesire yeri olmuştur. Projenin ikinci aşaması olan 'Bugünümüzü Yarınlara Taşıyalım' bölümüyle Haburman Köprüsü'nün 200 km. yakınına yeni bir betonarme köprü yapılarak araç trafiği rahatlatılmıştır. Çermik Belediyesi Çermik Belediyesi, 1904 yılında kurulmuştur. İlk faaliyet yeri bilinmemektedir. Ancak, 1978 yılına kadar şimdiki binanın ön kısmında bulunan eski bir hizmet binası bulunmakta idi. O tarihten sonra eski bina yıktırılarak, mevcut hizmet binası yaptırıldı. Yapıldığında modern sayılabilen hizmet binası, günümüzde ihtiyaca cevap veremez durumda. İlçedeki kaplıcalar nedeniyle 1993 yılında 'Termal Turizm Merkezi' kapsamına alınan ilçenin, altyapı, içme suyu, yeşil alan gibi ihtiyaçları gün geçtikçe arttığından belediyenin çalışmaları da, bu yönde hız kazanmakta. Tepe, Saray, Çukur ve Kale olmak üzere dört mahalleye ve kaplıcalar mevkiine hizmet veren belediye, halen çarşı merkezindeki mevcut binasında faaliyetlerini sürdürmektedir. Önemli Şahsiyetler Çeteci Abdullah Paşa, Zihni Çermiki, Abdülgani Fahri Bulduk, Mehmet Tevfik, Ziya Gökalp, Muhammed Emin Er, Abdülkadir Ekinci, Ramazan Şenses, Prof. Dr. Mahmut Akkılıç, Dr. Mustafa Gönül, Prof. Dr. Sedat Arıtürk, Cavit Torun, Mine Lök Beyaz, Zekai Dursun, Ömer Gümüş, Erkan Petekkaya, İzzet Yıldızhan, Mahmut Tekdemir, Prof. Dr. Sedat Akdeniz, Prof. Dr. Hüseyin Büyükbayram, Prof. Dr. Ömer Yavuz, Prof. Dr. Remzi Çevik, Doç. Dr. Aydın Vural, Doç. Dr. Haşim Yılmaz, Doç. Dr. Feyyaz Durap, Doç. Dr. Kemal Akkılıç, Doç. Dr. Rafet Karadağ, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Hanefi Durak, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih Erpolat, Yrd. Doç. Dr. İsmail Ağa Gönül, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Karataş. 263 KIRK YIL ÖNCE VE KIRK YIL SONRA ÇERMİK M. Ali Abakay Diyarbakır'ı konu alan araştırmalar, kaynak kitaplar, geziler… Sıcak bir temmuz günü… Ergani'den ayrılırken Çermik'e yöneliyoruz. Makam Dağı'ndan sabahın erken vakti inerken, Çermik'e gidiş… Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen Zülkifl Peygamberin makamının bulunduğu ve ismine atfedilen Makam Dağı'nın ihtişamlı heybeti... 30 km. yolu kısa sürede alıyoruz. Sağlı sollu üzüm bağları. Kimi yerler ekilmemiş, nadasa bırakılmış… Yeşillikler başlayınca anayolun iki tarafında belirginleşen yapılar… 1971'de uğramışlığım var, Çermik'e…. Ailece gittiğimiz Çermik ve gördüğümüz Çermik, birbirinden farklı görünüyor. Kırk yıl öncesi ile sonrası… Aklımda kaldığı şekliyle özetlemek istiyorum, kırk yıl öncesini. Kaplıcalar, ilçe merkezinden oldukça uzaktı. İki katlı kerpiç oteli hatırlıyorum… Yine sıcak bir yaz günü… Kıştan biriktirilen kar yığını ve soğuk su içmek için almaya mecbur olduğumuz Cemed (kışın bastırılan kar)… Buzdolabının ilçelerde olmadığı o yıllarda cemedin nasıl yapıldığını soruyorum, küçük yaşımda… Kışın toplanan kar yığını, bastırılarak sıkıştırılıyor. Sıkıştırılan kar yığınına yeni kar yağınca ekleme yapılıyor. Bu işlem en son yağan kar'a kadar devam eder… Havayla temasını önlemek için, ara tabaka olarak saman, samandan önce örtü… Toprak ve saman… Kaç kez bu işlem yapılıyor, bilmiyorum. Fakat bana anlatılanın yıllar sonrasında hatırımda kalanları, bunlar… Yaz aylarında bu kar yığınlarının bir köşesinden açılarak, katman halindeki buzlaşmış kar, testere ile kalıplar şeklinde kesilir ve parça parça satılır… Tabi, dakikalarca sırada bekledikten sonra, O kar'ı satın almak da ayrıcalıktı… Yaz ortasında buzlu-kar suyu içmek… Hele “karlı ayran” içmenin verdiği haz… Tarifi imkansız… Pazar çarşısından aldığımız Kenger Sakızı (Ağacın gövdesinde çıkan sütten, ağacın özünden elde edilir)… İpe dizilmiş kirli sarı-beyaz renkte… İstenildiği anda nasıl çiğneneceği, çiğnenmeden önce yapılacak işlem anlatılıyor, satıcı tarafından. İlk aldığımızda yorulan çenemiz ve bir türlü yumuşama emaresi göstermeyen sakız… Sonrasında sıcak suya bıraktığımızda yumuşadığını gördüğümüz sakızın, çikletlere oranla farklı tadını anlıyoruz, çiğneme esnasında. Çermik… Kırk yıl sonrasına dönüş…. Salgın bir hastalık olan uyuza, aşırı kaşıntılara "tedbir" diye uğradığımız kaplıca… Ailece kaplıcaya sabah, öğle ve akşam üzeri gidiyoruz… Her gidişimiz bir düğüne gidercesine şatafatlı… Farklı bir ilçeden gelenler olarak, yabancı olduğumuz ortada. İki katlı kerpiç otelin bir odası bize ait… Yatma, dinleme ve mutfak, içice olan mekânda yer olarak paylaşılmış biçimde. Otelin aşağısında meşe - odun kömürü satılmakta… Kırk yıl önce piknik 264 tipi tüp gaz ya yoktu ya da bizim gibi dar gelirli aileler tarafından bilinmiyordu. Yemekler, ocakta pişiriliyor. Geniş otel avlusunda herkes, hazırladığı ateşte yemeğini pişirme telaşında. İkinci gün ilçede gezinti var… Çok iyi hatırladığım Merkez Camii, diğer ismiyle "Çeteci Abdullah Paşa Medresesi". Üstü kapalı Pazar yeri ve köylünün satış tezgâhları. Kurutulmuş incir, kuru üzüm, sebzeler ve mevsim meyveleri… Yoksulluk diz boyu, âdeta… Yapılan alış-veriş. Otel sahibi, sözü geçen biri olmalı… O dönemde çocuk başımıza anlamak oldukça zor, konuşulanları. Gelip giden sırt çantalı, tuhaf giyimli, konuştuğumuz dilin yabancıları var… ''Turist'' kelimesini ilk kez işitiyorum. Otel sahibi, yabancı dil biliyormuş. Kaldığımız kaplıca, en büyük olanı… Kadınlar ayrı erkekler ayrı havuzlarda şifa bulmak için suya giriyor… Suya ilk girişte nefes almak, oldukça zor… Su sıcaklığına alışkanlık mecburiyet. Ya kaşınmanın dayanılmaz sıkıntısı ya rahatlık… Kil ile yıkanan saçımız, güneşte pırıl pırıl… Kaplıcada sabun paralı… Aldığımız sabunu idareli kullanıyoruz. Günler oldukça çabuk geçiyor. On günün sonunda kapıları iplerle tutuşturulmuş, her tarafı âdeta dökülen otobüsün üstüne bırakılıyor, kap kacaklar… Markasını bir türlü hatırlamadığım otobüs, dar yolda homurtulu sesler çıkararak ilerliyor… Çocuk halimiz… Çiğnediğimiz Çermik sakızı, elimizde tahtadan yapılmış salıncak ve cebimizde arada bir "Kaybolmasın" endişesiyle sakladığımız üç-dört minik sabun. Dün gibi kırk yıl geçerken kim derdi ki, Çermik'i anlatacak ve bugüne taşıyacağız kırık-dökük cümlelerle… 2000'li, Yıllar… Yerel gazeteleri denetlemek için ilçeleri dolaşıyoruz. Çermik'e geldik, ikinci kez… Sonrasında Diyarbakır İl Yıllığı hazırlama amacıyla üç kez gelişimiz var… Bir kuruluşun gecesinde şiir okuma daveti… Ardında kendimizi evimizde hissettiğimiz gibi bir ilçe. Kırk Yıl Sonra 2004 senesinde "Çermik Melike Belkıs Hatun" adına yapılan kaplıca festivaline gelirken Çermik'le ilgili, “Çermik 2004″ adı ile Çermik Kaymakamlığı'nca hazırlanan tanıtım çalışması ulaştı, elimize. Bu çalışma öncesi Çermik'e ilişkin Nurettin Değirmenci'nin felsefi ağırlıklı ve özgün kitabını okumuştuk. Beldeler Dergisi Çermik Sayısı, Kara Amid Dergisi'nde yer alan Fahrettin Kırzıoğlu'nun Çermik Notları… 265 Çermik'i gezip dolaşırken, emeklilik sonrası kendisini fotoğrafa, Çermik'e adayan Mustafa beyle tanıştık, ikinci kez. Diyarbakır'da açtığı fotoğraf sergisinden sonra söz verdiğimiz fotoğraf sanatçısını mekânında ziyaret ettik. Çermik'e ait ne bulduysa, müzecilik anlayışıyla toplayan ve sergileyen Mustafa Bey, ilçede nev'î şahsına münhasır bir kişilik… Yıllar sonra dolaştığımız kaplıcalar… Kükürdün yoğunlukta olduğu kaplıcalar… Halen dış görünümüyle orijinalliğini koruyan Beyler Sarayı , çeteci Abdullah Paşa Medresesi, Ulu Cami, Çermik Hamamı… Uzun süren yaya gidişle vardığımız Şeyhan Dede Şelalesi… Haburman Köprüsü'ne giderken sağda yalnızlıkla baş başa kalmış Tekke… Beyaz taştan kitabelerinin çoğunu satır satır rüzgara, yağmura,insan tahribatına yenik düşüren Haburman Köprüsü, gözelerden içilen bemberrak su… Yudumlanan sımsıcak çaya eşlik eden yufka ekmek… Üzüm şırası, pestil, cevizli-bademli pestil sucuğu, helva… Gezdiğimiz yerlerde artık göremediğimiz kenger sakızı… Kırk yıl sonrasında Çermik hakkında yazı yazmak… Çermik'in hakkında anlatılan efsanelerin başlıcaları Melike Belkıs Hatun ile Gelincik Dağı hakkında anlatılanlar… Kaplıcaların faydalarını ön plana çıkaran efsaneler, hemen hemen aynı özellikler taşır. Belkıs Hatun'un ne zaman yaşadığı bilinmese de kaplıcanın önemini insana hatırlatan, şifa yönünü ön planda gösteren efsane, Çermik'in tanıtımında oldukça önemli. Yaraları iyileşmeyen ve tek başına ormanlık alana bırakılıp, ölümü bekleyen genç bir kız… Kısa zaman da iyileşen yaralar ve bu yaraları iyileştiren kaplıca… Gelincik Dağı Efsanesi'nde taş olanların hikayesi vardır. Kadîm Anadolu Mitolojisi'nde bu tarz yakıştırmalar çoğunluktadır. Hazro'da bir yerleşim alanının ortadan kalkması, bir hamile kadının bedduasına bağlanır. Çınar'dan Bahteri köyüne giderken yol kenarındaki kayalardaki şekiller, taşlaşan gelin ve damada atfedilir. Güneydoğu insanın temel besin maddesi olan ekmek'e kutsallığın atfedildiği efsanede, ekmeğin saygınlığının ön plana çıkarıldığı muhakkaktır. Efsanenin, taş kesilen alayın cezalandırılmasında yine ekmeğe saygınlık ön planda. Gelincik Dağı, Kapadokya'dan eksik yönü olmayan görsel güzelliğe sahip. Turizme kazandırılması, kaplıcalarla bütünlük sağlaması açısından ilçe tanıtımında büyük katkı sağlayacaktır. Turizm merkezinde ulaşımı sağlama amaçlı teleferik uygulaması, burada da hayat bulmalıdır. Sinek Çayı yakınında ortaya çıkartılan kaya resimleri de tarihi açıdan önem taşımaktadır. Bu özelliğin ilçenin dışa açılımında etkili olacağı muhakkaktır. Çermik'in Gelincik Dağı ve kaplıcaları yanında ayağa kaldırılması gereken kalesidir ki ilçeye hakim dağda yeniden inşa edilecek kale, termaller üzerinden yükselttiği zaman, ilçenin en büyük eksikliği tamamlanmış olur. 266 DİYARBAKIR'DA BİBLO, MAKET ,TABAK VE MUM VS. SANATLARIYLA TURİZME KATKI Aygül DORU Bir turist bir ülke ve şehre geldiğinde oraya özgün olan şeyleri arar. Bu oraya ait bir yemek veya müzik olabilir. Ancak hatıra olarak bazı eşyaları götürmek ister. O şehre ait tarihi mekânlar biblo, maket, çini veya bakır tabaklarla anılabilir. Kültürel değerlerle ilgili turizmin etkileri birçok araştırmaya konu olmaktadır. Diğer taraftan Esman (1984) yaptığı araştırmada, yerel halkın geleneksel el sanatlarını ortaya çıkarma ve turistlere yönelik hediyelik eşya talebini karşılamaya yönelik üretimlerini, geleneksel sanat biçimlerine yenilikler getirerek turizme katkıda bulunduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca, benzer çalışmalar turizmin geleneksel sanatlara yönelik talep yarattığını, kültürel kimliği geliştirdiğini, toplumları birbirine yaklaştırdığını, fikirlerin karşılıklı olarak değişim olanağı bulduğunu ve bölgenin kültürü hakkında bilgilerinin arttığını, kültürel değişim ve yerel geleneklerin yaşatılması için fırsat yarattığını, yaşam kalitesini arttırdığını ve toplumun imajını yenilediğini göstermektedir (Besculides ve diğerleri, 2002) (1). Ekonomik yönden az gelişmiş bölgelerimiz, otel işletmeleri, yiyecek-içecek işletmeleri, tatil köyleri, moteller, seyahat işletmeleri ve sektörü doğrudan ve dolaylı olarak ilgilendiren (hediyelik eşya satan yerler, dericiler, kuyumcular, manav, süpermarketler vb.) diğer işletmeleri aracılığı ile turizmden elde ettikleri gelirlerle ekonomik gelişmelerini destekleyebilmektedirler (2) 2000 yılında turistler hediyelik eşya sektörüne 1 milyar 750 milyon dolar harcadı (3). Günümüzde Yabancı ziyaretçilerin alışverişlerde %47,7 oranında tekstil ürünleri, %42,4 oranında hediyelik eşya aldıkları belirlenmiştir (4). Diyarbakır'ın bundan hissesi yok denecek düzeydedir. Diyarbakır'da hediyelik eşya sektörüne örnekler Biblo; çeşitli maddelerden yapılan heykel, vazo vb. zarif, küçük süs eşyasıdır. Bir lokal biblo örneği; Diyarbakır için Sur modeli 267 Tarihi mekanlar maket ve biblo sektörüne girebilir. Ulucami minyatürü Tarihi mekanlar bakır, mum, gümüş metalarla anılabilir. Akademisyenler de bize yol gösterebilirler: D.Ü. Eğitim Fak Güzel sanatları bölümünce yapılan Meyan şerbetçi heykeli güzel bir maket olabilir. Meyan şerbetçi Dicle Üni. Eğitim Fak. Güzel sanatları bölümünün bazı çalışmaları biblo ve maket yapımında yol gösterici olabilir Dicle Üni. Eğitim Fak. Güzel sanatları bölümünün bazı çalışmaları 268 Diyarbakır'da Bakırdan hediyelik eşyalara örnekler Bakır işlemelri hediyelik eşyalar Bakır kap yapımı, ”dövme”, ”dökme”, sıvama ve ”preste basma” olmak üzere dört farklı teknikle gerçekleştirilmektedir. Külçe bakırın ve levha bakırın dövülerek şekillendirilmesi bilinen en eski üretim biçimidir. Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar bakır eşya mutfaklardaki yerini korur. Son 60 yıldır gelişen mutfak endüstrisinin sunduğu ucuz ve her yerde bulunabilen plastik, alüminyum, çelik malzeme mutfak eşyaları bakırcılığın önemini yitirmesine yol açmıştır. Yetmişli yıllardan bu yana turistik amaçlı ve evlerde şark köşesi oluşturma merakı sayesinde zor da olsa ayakta durmaya çalışan bu zanaat yakın zamanda tamamen yok olma tehlikesi taşımaktadır (5). Turizm bu sektöre can suyu olabilir. 269 Çini ve seramik tabak sektörü Sahabe ve peygamber kabirleri için tanıtıcı bir tabak örneği-Sur ve ongözlü köprü. Yerel çinicilik örnekleri 270 . Seramik atölyesinde çalışma Gül şehri Diyarbakır çinileri: 271 Sur ve şehir minyatüründen alıntılar (E. Daşdağ) Nejat Satıcı serileri 272 Şimdilerde Diyarbakır'da tarihi eserleri tanıtan mumdan yapılmış turistik eşyalar satılmaktadır. Mumdan bir sur çalışması Diyarbakır kalesi maketlere ilham olmaktadır. Alçıdan bir sur çalışması 273 Gelenek ve göreneklerimiz, kıyafetimizi etkilemekte, bu da turizm üzerinde tesirini göstermektedir. Folklorik bebekler yaşamımızdan nasibini almaktadır Diyarbakır Kültürünü yansıtan folklorik bebekler 274 . Alçıdan Diyarbakır karpuzu çalışması Kale ve diğer mekanlar turistik bardakların üstünde de kendini gösteriyor İşlemeli porselen hediyelik bardaklar 275 . Diyarbakır Kültürünü yansıtan folklorik bebekler 276 . Diyarbakır Kültürünü yansıtan folklorik bebekler 277 . Diyarbakır Kültürünü yansıtan folklorik bebekler 278 Diyarbakır'a özgü meyan şerbetçi Tekstil de turizm de yerini aldı. Puşicilik yeniden canlanıyor 279 Karacadağ kilimleri de turistik eşya haline geldi 280 Gazi köşkü koleksiyonu Kaynaklar 1. Orhan Akova Yerel Halkın Turizmin Etkilerini Algılamalarına Ve Tutumlarına Yönelik Bir Araştırma. Akademik İncelemeler Dergisi Sayı: 2 Cilt:1 Yıl: 2006 2. Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Çeken *Turizmin Bölgesel Kalkınmaya Etkisi Üzerine Teorik Bir İnceleme Afyon Kocatepe Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi (C.X , S Iı, 2008)293 3. Capital Dergisi 40 Sektörün Gözü Turizmde / 01 Şubat 2000 4. Onur GÜLBAHAR *2000'li Yıllarda Türkiye'ye Gelen Yabancı Ziyaretçi Profili C. Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 10, Sayı 2, 2009 93 5. Yrd. Doç. Dr. Serdar Karakaya / Yitip Giden Zanaat: Bakırcılık. Muğla Aktüel Dergisi. 05 Ağustos 2011. 281 ANADOLU'NUN BÜYÜYEN İNCİSİ: DİYARBAKIR Eda Esara ÇELİK Birçok medeniyete beşiklik eden, Anadolu ile Mezopotamya arasında, Avrupa ile Asya arasında doğal bir geçiş noktası olan, tarihin hemen her döneminde büyük uygarlıkların kültür, ticaret, ekonomi merkezi olarak kabul görülen Diyarbakır, büyük öneme sahip bir merkez konumundadır (1). Tüm ihtişamıyla birlikte Diyarbakır ve tarihi güzellikleri, bizlere bugün tarihe dokunma fırsatı vermektedir. Diyarbakır'da gezmek, 33 medeniyetin izlerini taşıyan topraklara ayak basmak demektir. Diyarbakır'da gezmek, Anadolu ve Yukarı Mezopotamya coğrafyasının en kadim şehirlerinden birinde gezmek demektir. Asurlulardan Perslere, Selçuklulardan Bizanslılara, Artuklulardan Osmanlı İmparatorluğu'na kadar pek çok medeniyetin izlerini solumak demektir. Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan Diyarbakır, Ermeni Krallığı'na ve Akkoyunlulara başkentlik dahi yapmıştır. Şehrin hemen her köşesinde tarihten esintilerle karşılaşmak ve tarihi hissetmek mümkündür. Atılan her adımla birlikte biraz daha geçmişe, tarihe, muhteşemliklerin büyüsüne kapılmak kaçınılmazdır. Diyarbakır binlerce yıldır medeniyetlerin beşiği olmuştur. Şehri çevreleyen Diyarbakır Surları, birçok medeniyetin kaynağı olan Dicle Nehri, saklı cennet Hevsel Bahçeleri, Hz. Âdem'in yaşadığına inanılan Aden Bahçesi, İslam dünyasının beşinci Harem-i Şerif-i Ulu Cami, tarihi güzelliklerin akıllara kazınmış bir parçası Hasankeyf, Ortadoğu'nun en büyük kilisesi olan Surp Giragos Kilisesi, 27 sahabenin yattığı Hz. Süleyman Cami, Eğil'de bulunan Zülküf Peygamber Türbesi, Dicle Nehri üzerinde bulunan On Gözlü Köprü ve daha nice tarihi zenginlikleri barındıran Diyarbakır, bu güzelliklere eklenen misafirperverliği ile de güzelliğine güzellik katmaktadır. Karpuzu ile ünlenen Diyarbakır, içli köfte, ciğer kebabı, kaburga dolması, keşkek, lebeni ve meşhur tatlısı kadayıf ile yemek kültürü açısından da oldukça zengindir. Uzaydan görülebilen, Çin Seddi'nden sonra dünyanın en büyük yapısı olan Diyarbakır Surları, muhteşem güzelliğiyle görenleri büyülemektedir. Kuşbakışı görüldüğünde kalkan balığı şeklinde olan bu surlar, aynı zamanda tarih boyunca insanların güvenlik kaygılarının ve bu kaygılar için ortaya çıkarılan çözümlerin görkemini de gözler önüne sermektedir. Sur duvarları boyunca Dağ Kapı, Urfa Kapı, Mardin Kapı ve Yeni Kapı adıyla 4 ana giriş kapısı bulunmaktadır. Duvarlar on ila on iki metre ve üç ila beş metre yüksekliğindedir. Dış Kale ve İç Kale olmak üzere iki bölümden meydana gelmektedir. Kale, Karacadağ'dan Dicle'ye uzanan geniş bazalt yaylanın doğu ucuna, Dicle Nehri'nden 100 metre yükseğe konumlandırılmıştır(2). 282 Burçların içinde koğuşlar, mahzenler, sarnıçlar ve depolar yer almaktadır. Dış Kale surları içinde; cami, türbe, han, kilise gibi tarihi eserler yer almaktadır. İç Kale surları içinde ise; Artuklu Sarayı kalıntıları, iki kilise, Viran Kale, sarnıç ve cami bulunmaktadır. Bugün sur dışında gelişen Diyarbakır özellikle batı ve kuzey yönlerinde gelişmeye devam etmektedir. Görkemli ve uzun bir tarihi geçmişe sahip olan bu surların estetik ve sanatsal değerleri korunmalı ve geliştirilmelidir. Restorasyon çalışmaları ile tarihi Diyarbakır Surları gelecek nesiller için de önemli bir tarihi miras olarak yaşamaya devam edecektir. Diyarbakır'ın nadide güzelliklerinden biri de hiç şüphesiz Hevsel Bahçeleridir. Şehre Urfa ve Karacadağ istikametinden gelen Evliya Çelebi patlıcan tarlalarını görür ve 'Burada bana çok iş düşecek, asık suratlı ve mide şikayeti olan insanlarla çokça karşılaşacağım.' der. Daha sonra kente giren Evliya Çelebi gayet sağlıklı ve gürbüz insanları görünce şaşırır. Ancak Mardinkapı'dan çıkıp da Hevsel Bahçelerini ve Dicle kıyısındaki karpuz bostanlarını görünce sırrı anlar ve şöyle der; 'Demek ki patlıcanın zararlarını bu bahçelerde yetişen karpuzlar gideriyor (3).' İşte Hevsel bahçelerinin sırrı ve güzelliği. Dicle Nehri'nin beslediği verimli toprakları ile Diyarbakır, tarihin en eski medeniyetlerinin izlerine dokunma fırsatı vermektedir. Dicle Nehri ve Diyarbakır ayrılmaz bir bütündür. Hz. Ömer; 'Dicle'nin kenarında bir kurt bir kuzuyu yese Allah hesabını Ömer'den sorar.' demiştir (4). Diyarbakır Hz. Ömer zamanında fethedilmiş ve 5 yıl onun idaresinde kalmıştır. Hz. Ali, Dicle ve Fırat nehirlerini övmüş ve sularının kişinin vücuduna faydalı olduğunu belirtmiştir. Dicle Nehri üç din açısından kutsaldır ve cennetten çıktığı ifade edilen bir nehirdir. Tevrat'ta Dicle ve Fırat arasında kalan bölgede yer alan Aden Bahçesi'nde Hz. Âdem'in yaşadığı söylenmektedir. Bu Hevsel Bahçesi (11) 283 nedenle bölge Yahudiler için de kutsal sayılmaktadır. 'Amed' adının da buradan geldiğine inanılmaktadır. Önemli tarihi mimarilerden biri olan On Gözlü Köprü de Dicle Nehri üzerinde bulunmaktadır. Dicle Nehri, şehre sunduğu tüm bu güzellikleri ve imkanları ile Diyarbakır'ın geçmişten günümüze gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Bugün de bu güzelliklerin geleceğe devamı için hayvancılığın, çayır ve meraların, sulama teknolojilerinin geliştirilmesinde, et ve süt verimini arttıracak cinslerin temininde üreticilere destek olunması gerekmektedir. Dünyadaki taş köprüler arasında kemeri en geniş olan ve Diyarbakır ili sınırları içinde bulunan Malabadi Köprüsü, Artuklular tarafından 1147 yılında yapılmıştır (5). Kemerin her iki yanında, iç tarafta kervan ve yolcular tarafından, özellikle kışın zorlu günlerinde barınak olarak kullanılan iki oda bulunmaktadır. Evliya Çelebi köprüyü şu şekilde tanıtmaktadır; 'Köprünün iki tarafında kale kapıları gibi demir kapıları vardır. Bu kapıların içinde sağ ve solda köprünün temeli beraberliğinde kemerin altında hanlar vardır ki gelip geçenler misafiri olurlar. Köprünün kemeri altında odalar vardır. Demir pencereler şahneşinlerine misafirler oturup kemerin karşı tarafındaki adamlarla kimi sohbet eder, kimi ağ ve oltalarla balık avlarlar. Bu köprününköprünün sağ ve solunda da pencereli odalar vardır. Doğrusu üstat mühendis var kuvvetini sarf ederek bu köprüde öyle sanatlar göstermiştir ki, bu işçiliği geçmiş mimarlardan hiç birisi göstermemiştir.'. Albert Gabriel de köprü için; 'Modern statik hesabın olmadığı devirde, bu açıklıkta o zaman için böyle bir eser hayranlık vericidir. Ayasofya'nın kubbesi köprünün altına rahatlıkla girer. Balkanlar'da, Türkiye'de, Orta Şark'ta bu açıklıkta ve bu yaşta köprü yoktur.' demiştir. İşte Malabadi Köprüsü böyle güzel bir eserdir. Malabadi Köprüsü Diyarbakır-Batman karayolu üzerinde Silvan'ın 22 km doğusunda Batman Çayı üzerindedir. Köprü 150 metre uzunluğunda, 7 metre genişliğindedir. Yüksekliği su seviyesinden kilit taşına kadar 20 metreyi bulmaktadır. Ongözlü Köprü (12) 284 Anadolu'nun ve Türkiye'nin en eski camisi kabul edilen, Diyarbakır Kalesi'nin surları üzerinde Harput Kapısı ile Mardin Kapısı'nı birleştiren eksenin batısında yer alan Ulu Cami (6), İslam'ın beşinci Harem-i Şerif-i olarak kabul edilen bu nadide yapı, önemi kıyaslanamayacak bir tarihi mirastır. M.S. 639 yılında İslam orduları Diyarbakır'ı fethedince Mar-Toma Kilisesi'nin camiye çevrilmesiyle kurulmuştur. Büyük Selçuklu hükümdarlığı zamanında Vali Amidüddevle yıkılmaya yüz tutan bu yapıyı 1090 yılında Sultan Melik Şah'ın isteği ile yeniden onarmıştır. Bu onarımdan sonra 1115 yılında bir deprem ve yangın sonucu büyük zarar görmüştür. Sonraki yıllarda Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev, Osmanlı Padişahı IV. Mehmed ve Akkoyunlu Uzun Hasan camiyi onarmışlar ve bununla ilgili kitabelerini duvarlara yerleştirmişlerdir. Ulu Cami çeşitli dönemlerde onarılmış ve her onarımda yeni yapılar eklenerek günümüzdeki haline ulaşmıştır. Selahattin Eyyubi bu medresedeki kitapları almış, veziri kadı Fazıl seçtiği kitapları 70 deve ile Mısır'a götürerek Ezher Üniversitesi'nin temelini atmıştır. Duvarlarında birçok uygarlığın kitabesi bulunmaktadır. Caminin büyük dikdörtgen bir avlusu vardır. Minaresi kare biçimindedir. Avlunun batısındaki iki katlı cepheyi Ebu Mansur İlaldı'nın yaptırdığı, üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır. Caminin avlusunun ortasında sekizgen sütunların taşıdığı şadırvan 1849 yılında yapılmıştır. Caminin avluya bakan cephesinin ortasında bir mihrap bulunmaktadır. Diyarbakır Ulu Cami, 4 dine ibadetgâhlık yapmış önemli bir eserdir. Bu tarihi ve önemli yapının ülkemizde az sayıda kişi tarafından duyulmuş olmasına karşın, bu konuda çalışmalar yapılması ve tarihi güzelliğinin tanıtılması büyük önem arz etmektedir. Ulı camii (5) 285 Diyarbakır bir Peygamberler şehridir. Birçok Peygambere gündüzleri yurt, geceleri de sıcak bir yuva olmuştur. Bir Peygamber duası kaç şehre nasip olmuştur? Şöyle ki; Musul'dan ayrılan Yunus Peygamber Diyarbakır'a yerleşmiş, burada gördüğü ikram ve misafirliğin hoşluğundan ötürü; 'Sofranızdan aşınız, başınızdan güneşiniz eksik olmasın.' diyerek dua etmiştir ve Diyarbakır kalesinde 7 yıl oturmuştur (7). Fiskayası olarak da bilinen bu yer Hz. Yunus'un 7 yıl kaldığı yerdir. Ayrıca, Peygamberimizin (s.a.v.) arkadaşları olan 30 sahabenin Diyarbakır'da yattığı bilinmektedir. Bu sahabelerin 27'si Hz. Süleyman Cami'de yatmaktadır. 638 yılında Hz. Ömer Hilafeti döneminde İyaz Bin Ganem komutasında Bizans'a karşı Diyarbakır'ı fethederken şehit olan Halid Bin Velid'in oğlu Hz. Süleyman da dahil 27 sahabe bu camide yatmaktadır. Cami 1155-1169 yılları arasında Nisanoğlu Ebu'l Kasım tarafından yaptırılmıştır (8). Caminin neredeyse tamamı taştan yapılmıştır. Caminin minaresi Diyarbakır'da Ulu Cami ve diğer birçok camide olduğu gibi kare biçimindedir. 27 şehit sahabenin kabrinin bulunduğu bu camiye Türkiye'nin her yerinden ziyaretçi gelmektedir. Diyarbakır, Mekke ve Medine'den sonra dünyada üçüncü sayıda sahabenin yattığı yer olma özelliğine sahiptir. Bu rakam hafife alınacak bir rakam değildir ki bazı kaynaklarda bu rakamdan çok daha fazlası telaffuz edilmektedir. Allah dostlarından Mevlana Halid Zülcenaheyn Hazretleri; 'Şühedadan ayak basacak yer bulamadım.' demiştir. Bu cümleyi şu olay sonucu telaffuz etmiştir: Bir seferden dönerken Hz. Süleyman Camii'ne namaz kılmak için girmiş. Ancak camiye adımını atar atmaz geri çekilmiş. Geri dönüp cami avlusunda namazını kılmış. İşte kendisine; 'Namazı neden avluda kıldınız?' diye sorulduğunda da şu cevabı vermiş; 'Orada o kadar çok şehit bir arada idi ki, şühedadan ayak basacak yer bulamadım. Onları incitmektense dışarıda kılmayı tercih ettim.'. Bu kadar mübarek insanların varlığına ve nuruna nail olmak her şehre nasip olamamıştır. İşte Diyarbakır tam anlamıyla bir peygamberler ve mübarekler şehridir. Bu yönüyle de bölgenin en büyük inanç turizmi merkezi olma Hz. Süleyman Camii (13) özelliğine sahiptir. 286 Şehirde çok sayıda çarşı, bedesten ve değişik ticaret merkezleri bulunmaktadır. Diyarbakır tarih boyunca Anadolu ve Mezopotamya arasında önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Bu nedenle şehirde çok sayıda tarihi han da bulunmaktadır. Bu hanlar hem konaklama mekanı hem de ticaret alanı olarak kullanılmıştır. Evliya Çelebi'nin gözüyle 1650'li yıllardaki Diyarbakır şöyledir: 'Diyarbekir çarşılarında evvela Hasan Paşa Pazarı, Aktarlar Pazarı, Sipahi Pazarı, Kuyumcular Çarşısı, Demirciler Pazarı, velhasıl 66 değişik sanat erbabının dükkanları mevcuttur. Sanayiinden, kılıcı, gaddaresi, baltası, taberi, hançeri, bıçağı mızrağı, külüngü, kırmızı bezi, sahtiyanı, papuçları, meshleri, çizmeleri meşhurdur. Çelebi'ye göre; kazancılar ile demirciler çekicini ve hallaçlar da tokmağını segah ve hüseyni makamlarında vururlarmış. 1815 yılında Diyarbakır'a gelen ünlü seyyah J.S. Buckhingam da, kent içindeki esnafın büyük bir bölümünün şal dokuma, el beceri aletleri, altın ve gümüş tabaklar yaptığını kaydetmiştir. Tarih boyunca gerek doğu-batı gerekse kuzey-güney doğrultularında en önemli merkezlerden biri olan Diyarbakır var olan potansiyelini açığa çıkarıp yeniden bölgenin cazibe merkezi olmayı hak etmektedir. Böylesine zengin bir kültüre sahip olan Diyarbakır'ın, gerek inanç turizmi gerekse tarihi güzellikleri ile çok daha fazla ön plana çıkarılması gerekmektedir. Var olan bu güzelliklerin devamlılığının sağlanabilmesi ve bu güzelliklerin farklı kültürlere uluslararası boyutlarda tanıtılması hem Diyarbakır'a ve bölgeye hem de ülkemize büyük faydalar sağlayacaktır. Bölgede altyapı ve üstyapı çalışmalarının hızlandırılması için ve bölge ile ilgili faydalı projelerin hayata geçirilebilmesi için bakanlıklar tarafından teşvikler verilmeli, olumlu dışsallık oluşturacak projeler her daim desteklenmelidir. Çünkü kültür ve medeniyet temelleri üzerine kurulan bu nadide şehir, içinde, ortaya çıkmayı ve tanıtılmayı bekleyen çok büyük zenginlikler barındırmaktadır. Diyarbakır, yukarıda da bahsedildiği gibi tarihi ve kültürel olarak zengin bir mirasa sahiptir. Ancak var olan bu zenginlikler yeteri kadar ortaya çıkarılamamakta, iç ve dış turizme yeteri kadar açılamamaktadır. Sahip olunan bu çeşitliliğin ihmal edilmediği düşünüldüğünde turizmin olumlu etkileneceğine hiç şüphe yoktur. İşte var olan bu zenginlikleri yaşatabilmek için yapılan çalışmalardan biri olan Uluslararası Kültür ve Turizm Fuarı bu bağlamda 2011 ve 2012 yıllarında Ankara'da düzenlendikten sonra, bu yıl da Diyarbakır'ın ev sahipliğindedir. Bu fuar Türkiye'nin sahip olduğu doğal, kültürel ve tarihi güzellikleri yansıtması bakımından büyük önem taşımaktadır. 2011 ve 2012 yıllarında gerçekleştirilen zirvenin devamlılığı, uluslararası alanda daha da ileriye taşınarak, Türkiye'nin farklı kültürlerle tanışmasını sağlamak ve Türkiye'yi farklı kültürlere tanıtmak amaçlanmaktadır (9). Binlerce yıllık geçmişe dayanan zengin uygarlıkların yaşadığı Diyarbakır merkezi ve bölgesi itibariyle gerek güncel konular gerekse tarihi, kültürü, doğası itibariyle güçlü bir çekim merkezidir (10). Turizm sektöründe öncülerin de yer alacağı bu zirvede Türkiye'nin büyük zenginliğe sahip kültür ve inanç turizmi potansiyelinin daha fazla 287 değerlendirilmesine yönelik çözüm yollarının bulunması öncelikli hedeflerdendir. Özellikle son yıllarda planlı bir şekilde gelişen Diyarbakır, müzeleri, örenyerleri, surları, köprüleri, camileri, kiliseleri, hanları, kervansarayları, kaplıcaları ve çarşılarıyla Anadolu'nun incisidir. Turizm amaçlı ve özellikle de dini turizm amaçlı seyahate çıkan kişiler Diyarbakır'ı görmeden seyahatlerini tamamlamamalılardır. Çünkü bölgenin en geniş tarihi miraslarına sahip olan bu şehir görülmeye değerdir. Bu güzelliklerin teşviklerle ve teknolojik gelişmelerin takip edilebilirliği adına yapılacak yardımlarla halka ve turistlere tanıtılmasının sağlanması hem şehrimiz hem de ülkemiz için hiç şüphe yok ki olumlu sonuçlar doğuracaktır. Bu güzellikler tarihte oynadıkları role rağmen yeterince tanıtılamamakta ve birbirinden farklı turizm çeşitliliğine rağmen bu yönleriyle yeterince bilinememektedir. Gezi rehberine eklenecek yerlerin başında yer alması gereken bu nadide şehir tüm güzellikleri ile birlikte misafirlerine kucak açmış beklemektedir. KAYNAKÇA 1. http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/diyarbakir-tarihi-7817 2. http://tr.wikipedia.org/wiki/Diyarbak%C4%B1r_(il) 3. Diyarbakır Gezi Rehberi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür Turizm Daire Başkanlığı. Boyut Yayınlılık.3.Baskı.2012 İstanbul 4. http://www.bilinmeyendiyarbekir.com/dicle_firat.html 5. http://tr.wikipedia.org/wiki/Malabadi_K%C3%B6pr%C3%BCs%C3%BC 6. http://www.geldik.com/guneydogu-anadolu-bolgesi/62775-diyarbakirresimleri-diyarbakir-tarihcesi-diyarbakir-muzeleri-diyarbakir.html 7. http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=110619 8. http://www.inzardergisi.com/Yazar/Makale/HZ-Suleyman-Camii.html 9. http://www.yonfuarcilik.com.tr/haber-3-uluslararasi-kultur-ve-turizmfuari-diyarbakir 10. http://www.kulturturizmi.org/basin-3uluslararasi-kultur-ve-turizmfuari-diyarbakir 11. http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/4/44/Hevsel_Bah%C3%A7eleri.jpg 12. http://mw2.google.com/mw-panoramio/photos/medium/51698857.jpg 13. http://www.travel-journals.ru/2010turkey/03anatolia/03anatolia.htm 288