2003 • 1(2) - İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi
Transkript
2003 • 1(2) - İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi
2003 • 1( 2) güz âutumn 2003 1(2) • güz autumn Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi ile tiş im : araştırm aları Dergisi Ankara University Faculty of Communication communication: research Journal iletişim : araştırm aları Ankara Üniversitesi iletişim Fakültesi tarafından çıkarılan hakemli bir dergidir. Derginin amacı iletişim alanının disiplinierarası yapısı içinde düşünce üreten araştırmacılar için uluslararası bir forum oluşturmak; teorik analiz ve tartışmalar kadar ampirik araştırmaları yayınlayarak iletişim alanında bilgi/veri üretiminin sağlanmasına katkıda bulunmak; kitap ve araştırma raporları ile ulusal ve uluslararası konferans ve kongrelerin değerlendirilmesini yapmaktır. Bu amaçları gerçekleştirmek için derginin kendini konumladığı sınır bilimsellik, akla uygun olmak ve eleştirelliktir. iletişim : araştırm aları yılda iki kez, Nisan ve Kasım aylarında yayınlanır. Dergi Türkçe, İngilizce, Almanca ve Fransızca dillerinde yazılmış yazılara yer verir. Hakemli bir derginin gereği olarak gönderilen yazılar, yazarın kimliğini bilmeyen uzman hakemler tarafından değerlendirmeye alınır. communication: research is a refereed academic journal published by the Faculty of Communication, Ankara University. The journal seeks to establish an International forum for communication researchers v/ithin the interdisciplinary field of communication studies; to contribute to the production of knov/ledge and data by publishing theoretical analyses as well as empirical research; and to assess national and International meetings in addition to publishing book and research report reviews. İn order to attain these goals, the journal identifies its extent as the limits marked by scientificity, accountability, and criticai thinking. communication: research is published tv/ice a year in April and October. Journal's languages of pubiication are Türkish, English, French and German. Submissions are sent out to anonymous referees fo r blind revievv. Sahibi Publlsher Ankara Üniversitesi iletişim Fakültesi adına Prof. Dr. Ahmet Tolungüç, Dekan Yayın Danışma Kurulu Advlsory Board Ankara Üniversitesi Ahmet Tolungüç Münih Ludvvig Maximilian Üniversitesi Alois Moosmüller (Almanya) Bilgi Üniversitesi Aydın Uğur Yeditepe Üniversitesi Aysel Aziz Illinois Üniversitesi, ABD Dan Schilier Ankara Üniversitesi Erol Mutlu Marmara Üniversitesi Filiz B. Peltekoğiu Ege Üniversitesi Konca Yumlu Ankara Üniversitesi Korkmaz Alemdar Anadolu Üniversitesi Levent Kılıç Ankara Üniversitesi Metin Kazancı Ankara Üniversitesi Nilgün Abisel Başkent Üniversitesi Nuri Tortop Ankara Üniversitesi Oya Tokgöz Orta Doğu Teknik Üniversitesi Raşit Kaya Gazi Üniversitesi Seçil Büker New York Kent Üniversitesi Stuart Ewen (Hunter Collage, ABD) Beykent Üniversitesi Ünsal Oskay Carleton Üniversitesi Vincent Mosco (Ottavva, Kanada) Editörler Kurulu Editorial Board Editör Editör Editör Yardımcısı Assistant Editör Editör Yardımcısı Assistant Editör Asker Kartarı Nilüfer Timisi Engin Sarı Tasarım Design Mehmet Sobacı Şahin Halefti iletişim Adresi Contact Address Tel Phone Faks Fa>r E-Mail http: // Ankara Üniversitesi iletişim Fakültesi Cebeci, 06590, Ankara • Turkey (♦90312) 319 7714 (♦90.312) 362 2717 ilefdergi@media.ankara.edu.tr ilefdergi.ilef.net ISSN 1303-7900 İletiş im : araştırmaları dergisi Ankara Üniversitesi iletişim Fakültesi tarafından yayınlanmaktadır. communication: research journal is published by Ankara University, Faculty o f Communication. © 2003 İletişim : araştırmaları. Tüm baklan saklıdır. © 2003 communication: research. Ali rights reserved. İ ç in d e k il e r 5 Asker Karları Editörden M akaleler 7 Halil Nalçaoğlu Remembrance of Things Present: Scattered Notes on the Apocalyptic 37 Metin Kazancı Althusser ile İdeoloji Üzerine Yapılamamış Bir Söyleşi Şerife Çam Çocuk Pornografisi Tartışmalarına İlişkin Sorular 55 87 Sevilay Çelenk Trajedilerinin Semptomlarım Okuyan Erkekler: Pierre Riviere, Louis Althusser ve Ted Hughes Etkinlik Değerlendirmeleri 115 D. Beybin Kejaıılıoğlu Yirmibirinci Dünya Felsefe Kongresi 121 Nilüfer Timisi Medyada Yoğunlaşma ve Şeffaflık Paneli 125 Ülkü Doğanay Küresel Medyanın Patlayışı Karşısında Uluslararası Güvenlik ve Avrupa Güvenliği Konferansı 129 Ülkü Doğanay Hoşgörü ve Çok Kültürlülük: Batı ve Doğu Perspektifleri Kitap Eleştirileri 131 Nilüfer Timisi Türkiye'de Ulusçuluk ve Dil Politikaları 141 Bu Sayıdaki Yazarlar iletişim : araştırmaları • © 2003 • 1(2) • güz 5 Editörden A sker K artarı iletişim : araştırmalarının ikinci sayısı ile, gecikmeli de olsa karşınızdayız. Der ginin bilimsel niteliği için koyduğumuz çıtanın yüksek olması, hakem sürecinin de uzamasına neden oluyor doğal olarak. Gelen yazıların en az iki hakeme gönde Bu sayımızın birinci bölümünde dört makale var: Halil Nalçaoğlu "Remembrance of Things Present: Scattered Notes on the Apocalyptic Dreams of Modemity and Time Capsules" (Kaybolmamış Şeyleri rildiği, onların eleştirilerinin yazarlara Hatırlamak: Zaman Kapsülleri ve Mo ulaştırılarak, bazı durumlarda yapılan dernliğin Kıyamet Düşleri Üzerine Dağı değişikliklerin tekrar incelemelerine su nık Notlar) başlıklı yazısında, felsefi kav nulduğu dikkate alınırsa, bir makale ile ramlardan yola çıkarak "zaman kapsülle ilgili sürecin neden dört-altı aylık sürede rinin" temsil potansiyellerini irdeliyor. tamamlanabildiği daha anlaşılır hale ge lir. Elimizde hakem sürecini tamamlamış yeterince yayınlanabilir yazı olmaması ikinci sayımızı geciktirdi. Metin Kazana "Althusser İle İdeoloji Üzerine Yapılamamış Bir Söyleşi" adlı makalesinde Althusser'in ideoloji kavramsallaştırmasmı ve onunla ölümünden Ancak, bundan sonraki sayılarımızda sonra yaptığı "sanal söyleşi"yi aktarıyor. yayınlanacak bazı makaleler hakem süre Kazancı, Althusser'e yönelttiği ideoloji cini tamamlamış, bir kısmı da süreci yarı nin oluşumu, oluşumunun maddiliği ile lamış bulunmaktadır. Bu nedenle, gele ilgili sorulara, onun ağzından yanıt veri cekte zamanında okuyucuya ulaşabilece yor ve bu konuda ona yöneltilen eleştiri ğiz. leri, yine ona dayanarak tartışıyor. iletişim : araştırmaları • © 2003 • 1(1): 5-6 6 • iletişim : araştırmaları Şerife Çam, internet üzerinde yaygın "Medyada Yoğunlaşma ve Şeffaflık Pane- laşan çocuk pornografisinin önlenmesine li"ni, Ülkü Doğanay 7-9 Ekim 2003 tarih yönelik görüşleri "Çocuk Pornografisi leri arasında, Romanya Oradea Üniversi Tartışmalarına İlişkin Sorular"da tartışı tesinde Brüksel Uluslararası Yönetim Bi yor. Çam, çocuk pornografisinin farklı limleri Enstitüsü, Oradea Uluslararası boyutlarını ortaya koyarak, meseleyi yal Avrupa Bölgesel Araştırmalar Merkezi nız ahlaki bir sorun gibi ele almanın yan ve Romanya Yönetim Bilimleri Enstitüsü lış olduğunu vurguluyor. Çam'm maka ile Reims Champagne-Ardenne Üniversi lesinde, konuyla ilgili bileşenler ayrı ayrı tesi Uluslararası İlişkiler Araştırma Mer inceleniyor ve ülkemizden bir örnek olay kezi işbirliğinde gerçekleştirilen "Küresel ışığmde değerlendiriliyor. Medyanın Patlayışı Karşısında Uluslara rası Güvenlik ve Avrupa Güvenliği" baş Sevilay Çelenk'in "Trajedilerin Semp lıklı uluslararası konferansı ve Central tomlarını Okuyan Erkekler: Pierre Rivi- European University (CEU) Yaz Üniver ere, Louis Althusser, Ted Hughes" başlık sitesi programı kapsamında 7-18 Tem lı yazısı, yazarının ifadesiyle, "19. yüzyıl muz 2003 tarihleri arasında Budapeşte'de da yaşamış basit bir Fransız köylü çocu gerçekleştirilen "Hoşgörü ve Çok Kültür ğunun, ünlü bir Fransız filozofun ve bir lülük: Batı ve Doğu Perspektifleri" başlık İngiliz kraliyet şairinin kendi trajedilerini lı kursu değerlendiriyor. açıklamaya dönük itiraflarının eleştirel bir okumasıdır". Bu sayımızın Kitap Değerlendirmele ri bölümünde Hüseyin Sadoğlu'nun Bilgi Etkinlik değerlendirmeleri bölümün Üniversitesi Yayınları arasında 2003 yı de ilk olarak D. Beybin Kejanlıoğlu, 10-17 lında yayınlanan "Türkiye'de Ulusçuluk Ağustos 2003 tarihlerinde İstanbul'da ve Dil politikaları" adlı kitabı Nilüfer Ti- Uluslararası Felsefe Kuruluşları Federas misi'nin kaleminde tanıtılıyor. yonu (FISP: Federation Internationale des iletişim : araştırmaları'mn bu sayısında Societes de Philosophie) tarafından dü çıkan yazılan zaman ve emek harcayarak zenlenen "Yirmibirinci Dünya Felsefe inceleyen, eleştiren ve böylece dergimiz Kongresi"ni değerlendiriyor. Nilüfer Ti- için koyduğumuz "nitelik çıtası"nı koru misi 12 Aralık 2003 tarihinde Ankara maya önemli katkıda bulunan hakemleri Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Avrupa mize editörler kurulu adına teşekkür Konseyi işbirliği ederim. ile gerçekleştirilen 7 Rem em brance of Things Present: Scattered Notes on the Apocalyptic Dreams of Modernity and Time Capsules Halil N alçaoğlu Kaybolmamış Şeyleri Hatırlamak: Zaman Kapsülleri ve Modernliğin Kıyamet Düşleri Üzerine Dağınık Notlar Özet: Abstract: This paper investigates the representational potential of "time capsules," a truly modern cultural practice of burying a Container under the ground mth "things" placed inside to make the future generations “ remember" "us." The article is made up of scattered notes on a number of fundamentat philosophical concepts tike "thing," "tim e," "sign," "apocalypse," "void," and "fate," alt o f vrhich could very well be the subject of a separate article, or a book. The choice ofthese concepts is not accidental. Alt of these concepts appear in the texts associated vtith time capsules and the practice of burying them in some way or another. İt is argued that passing the message of civilization across time and across fate marks the grand objective o f time capsules. This "grand objedive," however, borders foolishness. Instead, a time capsule reflects the hopeless desire to remain same through time. On the one hand, the things placed inside the capsule do not turn into frozen signifiers. On the other hand, memory is, by definiton, an accidental faculty for it presumes forgetfulness. Time capsules attempt to wipe out the contingent dynamics of remembrance and forgetfulness in order to make future generations remember what they did not forget, or, dictate them what to forget. Aside from this, the latent assumption of burying time capsules vvitness the hidden desire for a sudden rupture in the evolution o f "our" civilization so that the Container would make sense in the distant future. Bu çalışma, gerçek bir modern zaman kültürel pratiği olan "zaman kapsüllerinin" temsil potansiyellerini incelemektedir. Zaman kapsülleri gelecek nesillerin "bizi" "hatırlamaları" için bir muhafaza içine bazı "şeyler" koyup yerin altına gömme pratiği olarak açıklanabilir. Makale, "şey," "zaman," "gösterge," "kıyamet," "boşluk" ve "kader" gibi bir dizi temel felsefi kavram üzerine yazılmış dağınık notlardan oluşmaktadır. Gerçekte bu kavramların her biri kendi başına bir makalenin ya da bir kitabın konusu olabilirdi. Bu kavramların seçimi tesadüfi değildir. Tüm bu kavramlar zaman kapsülleri ve bunları gömme pratiği ile ilgili metinlerde şu veya bu şekilde yer almıştır. Makale zaman kapsüllerinin "ulvi amacının" bir medeniyetin mesajının zaman ve kader ötesine taşınması olduğunu saptıyor. Ancak bu "ulvi amaç" aptallık sınırında yer almaktadır. Aslında zaman kapsülleri zaman içinde aynı kalmak gibi umutsuz bir arzuyu yansıtmaktadır. Kapsülün içine yerleştirilen şeyler dondurulmuş göstergelere dönüşmezler. Öte yandan hatırlama, tanımı gereği, tesadüfidir çünkü yine tesadüfi olan unutmayı gerektirir. Zaman kapsülleri hatırlama ve unutmanın bu olumsal dinamiğini silip atmaya kalkışır; zira amacı, gelecek nesillere unutmadıkları şeyleri hatırlatmak ya da onlara neleri unutmaları gerektiğini dikte etmektir. Bunun yanı sıra zaman kapsülü gömme işinin gizil varsayımı içinde "bizim ” medeniyetimizin evriminin ani bir kesintiye uğrayacağı vardır; ancak böylelikle bu muhafaza uzak bir gelecekte bir anlam ifade etmiş olacaktır. iletişim : araştırmaları • © 2003 • 1(2): 7-36 8 • iletişim : araştırmaları Rem em brance of Things Preseııt: Scattered Notes on the Apocalyptic Dreams of Moderııity aııd Time Capsules Ouestion Toward the end of the last millenium, I came across with a striking invitation thousand years. As a person having some acquaintance with this genuinely American practice of burying time capsules, my suggestion had been "a put out by The Nem York Times Magazine. recovered time capsule" to be placed in The magazine was inviting its readers— the Times Capsule as a message to the and everyone surfing its Internet pages— year 3000. to name a thing to be placed in the "Times Capsule." Apparently the magazine was borrovving a tradition to build, fiil up and bury a time capsule, a tradition rooted back in the nineteenth century World's Fairs. The "device" is meant to be opened in the next millenium, in the year 3000, containing Later on, revievving the contents of the Times Capsule, I realized that my suggestion is turned down. Perhaps irrespective of the modesty principle, I interpreted this refusal as a necessary gesture since, as I vvill attempt to explain throughout this paper, (1) time capsules cannot (re)turn objects into "things"; (2) things-as-messages addressed to "our" thing-as-message is an impossibility; (3) descendants who are supposed to be as voids themselves, they cannot contain living around VVashington DC, and voids in the form of "used up" capsules; curious about "us." In the spirit of and finally, (4) they cannot impose an democracy and över the interactive origin to a pre-determined future in the dialog box of the magazine's Internet form of "frozen signifiers." Semiosis does page, it was made possible to suggest an not halt even in the dark pit vvhere the item, a thing to be placed in the Times time capsule is buried. We need to follow Capsule. Quite an opportunity to join this a rather tedious path to explain vvhy a millennial event which comes önce in a time capsule is, in short, an impossibility Nalçaoğlu • Remembrance of Things Present:... • 9 and how theory can re-appropriate it as desire does it serve, exactly? Sending a the locus of VVestem metaphysic's message across time; but why? Why let fundamental notions of like "time," others, someone, or anyone know about "thing," "representation," "memory," us? And what exactly does "us" refer and "remembrance." But above ali, time here? How do we know that our capsules provide a fertile ground to think temporal others will be vvilling to take ali why modemity is bound by a dream—a the pains to find the time capsule, öpen nightmare indeed—consisting of its own it, and leam about us? More importantly, deterioration and dovvnfall. Time how do we know that they vvill capsules are, then, metaphysical devices "dechiper the things" the vvay we irıterıd and thus a proper understanding of them them to lend themselves? Hovv can we be calls for a philosophical inquiry sure that the "things" placed in the involving a critique of semiology, capsule vvill reflect the "civilization" modemity, and VVestem metaphysics in from vvhich they are cut off? And are not general. What is time capsule? It is, obviously, an artifact, a Container, a method to teli our temporal others about ourselves, an invention for passing a message across time, "o device for sending cultural information into the future" (Pollan). But what exactly is it? VVhat is its essence? If it vve already telling our stories, recording, preserving, and transferring them from generation to generation in various formats? Are not telling, recording, preserving, and transferring the very acts that constitute vvhat vve ordinarily knovv as culture or civilization? Before ansvvering ali those questions, is "a device," as the Neıv York Times aren't vve obliged to ask, önce more with author Michael Pollan calls it, by full force, vvith full capacity of our definition, what purpose, or vvill, or inquisitive povvers, that vvhat really is a 10 • iletişim : araştırmaları time capsule? Is it a thing? Are the that they vvill understand vvhat vve objects placed inside the time capsule understand here and novv? As there is no things? Do vve, by forcefully extracting guarantee as to the dynamics of the them from their "natural" environment, symbolic realm vvhich suddenly engages the civilization, and from those who have vvith things popping out from belovv the figured out, invented, produced, used, ground, can vve ever be sure about the fulfilled a certain specific goal with, representational potential of our time made them their object of desire, from capsules, long after vve ourselves headed those who we may rightfully cali tovvard the same place vve have forced "subjects/' that is, do we by isolating our device to rest. One thousand years objects from the subjects as such, turn later... them into mere thingsl So that they can speak for themselves one hundred, five hundred, or one thousand years later? VVhat is time capsule, önce again, and Let me, take the risk of boring you to death and ask my question önce again: vvhat is time capsule? What is its essence, its use, and vvhat desire it fulfills? And let beyond its divisive capacity as a device? me, önce again, öpen up my question by That is, vvhat does a time capsule re-posing another one of my previous represent? To vvhat, or to whom its questions: To vvhat, or to vvhom the time supposed representational potential is capsule's supposed representational directed at? To our temporal others? potential is directed at? Those vvhom we are sure about to be present around here, say the Central Park, Nevv York City1, or The American Museum of Natural History, YVashington DC, United States of America? But who will they be? Since, by any stretch of imagination, vve, as vve knovv ourselves here and novv, vvill not be present then to Are vve not expecting future generations to leam from it, from its thingly contents? So isn't the ansvver to this question clear? Have not time capsules buried so far addressed future generations? Taught us about them? I am not going to choose the easy vvay make the things speak for us, to explain and ask: vvhat have vve been learning as to vvhether or not they stand for this or from the time capsules recovered so far, that quality of our civilization, vvill they and vvhat from those that are not not, our temporal others, make things recovered at ali and seem to be lost speak for us? Transfer them into some forever? The ansvver to this historico- chain of signification in operation, say, 40 pragmatic question vvould be a fantastic generations later? Hovv can vve be sure and colossal zero. To begin vvith, it Nalçaoğlu • Remembrance of Things Present:... • 11 should be carefully noted that the vvord, stupid enough to vvant to send a (hi)story of previous time capsules, the message to future generations vvith birth ones buried during the reign of VVorld's control pills, garter belts, coke cans, Fairs for instance, have ali been very vvell condoms, Bible, nylon panty hoses, tea documented. In 1976, vvhen President Services, and so forth. Another shock Gerald Ford vvas opening the very first must have been felt vvhen, ali of a time capsule buried in the grounds of sudden, a time capsule popped ou t in a Philadelphia Centennial Exhibition by the construction site, pretending to be a Civil VVar widow Mrs. Charles Deihm in nuclear vvarhead and thus alarming the 1876, knevv very well that some Mrs. entire community. Ali these examples, Deihm had buried a time capsule to be historico-pragmatic ones as I called them, "found" and opened a century later. point at one thing: time capsule is a Pollan reports that President Ford shock object not in the vvay it is intended opened what vvas then called "century to be. A time capsule is a shock object safe" right on time. From its purple only in terms of modem man's relation to velvet interior he removed a vvatch, a time functions. To put it rather succintly, complete tea service, and a few leather- it is an object-symptom of the modem bound books. He vvas smiling in the unconscious—but vve vvill come to this in commemorative photographs, "possibly a moment. The impossibility—let slip the at the color and condition of the items." stupidity—of time capsules is finally In other vvords, we have been reading the admitted semi-officially novv, at exactly stories of time capsules ali along the time the point in time vve are justified to cali they have been resting in peace, say, for fine-de-millennia, by simply delaying the one hundred years, and vvhen the time destiny to a millenium later, that is, vvas ripe enough, that is, vvhen their time instead of one or tvvo hundred years. In of opening arrived, vve opened them and, other vvords, vve got smart this time by to no one's surprise, vve recovered their providing enough time to really forget contents exactly as they vvere placed the capsule—or have vve? inside one hundred years ago—no enigmas, no real shocks, not a bit of a doubt as to, say, the nature of industrial revolution or the contents of a Bible. Thing Things don't represent. YVe only turn VVhat, perhaps, vvas a little bit of a shock things into objects through representation, vvas the very fact that our ancestors vvere, placing them in a civilization, assigning forgive me for the crass choice of the them a utility or declaring them useless, 12 • iletişim : araştırmaları or simply letting them be present for the Derrida's pit symbolize, is the void it sake of presence as it is the case for some contains at its very çenter, or in Lacanian art objects. Other than that, the thing is terms, the originary loss insistently not even nothıng, as Lacan remarks: it vvaiting, calling for, irresistibly pressing "literally is not. It is characterized by its us to be named, classified, utilized, and absence, its strangeness" (Qtd. in made part of a story. Schvvenger 112, emphasis added). The thing itself, despite its neamess-to-us and We can now understand the need to seal things; "to seal," not as a rhetorical everyday familiarity, is perhaps one that strategy or discursive trope, but actually befits most to any tight definition of physically seal them inside granite, lead, uncanny. We are surrounded by things stainless Steel or vvhatever time-proof which we simply are so well accustomed material available. We can now grasp the and familiar with, that no need is felt at nature of sealing things off the world, off ali for any effort to justify the not much the time, off everyday life. World, time, questioned extent, scope, and seemingly everyday life ali refer to one possible limitless taxonomic coverage of the word realm of representation: Language. Time "thing." Yet things never show us their capsules actually attempt to seal things off face as themselves; every thing is in fact language which incessantly and something, a thing with some utility, persistently make them into objects. association, history, force, et cetera. The There certainly is no place for the subject thing is not, precisely because it lacks a inside of a time capsule. Nor is there a presence outside the language, outside a place inside the time capsule for another chain of signification, outside the time capsule, torn öpen vvhen its time symbolic. For Heidegger, "The nature of was due, or, as is the case for many time the thing never comes to light, that is, it capsules, found and opened untimely, by never gets a hearing ... In truth,..., the accident. Time capsule is an attempt to thing as thing remains proscribed, nil, stop re-presentation; a futile attempt to and in that sense annihilated. This has be sure, for vvhen the subject ceases to happened and continues to happen so exist, the "re-" prefix does not essentially that not only are things no automatically disappear to leave behind a longer admitted as things, but they have püre, neutral, impartial, and real presence. never yet at ali been able to appear to Then again, a time capsule containing a thinking as things" ("The Thing" 170- (used, second-hand?) time capsule would 171). The reality of a thing, as be a void containing another void Heidegger's jug or Lacan's vase, or vvitnessing the impossibility of the project Nalçaoğlu• Remembrance of Things Present:... • 13 of sending a message to the future, the Elsevvhere in The Post Card, in the context message that we are, indeed. inside the of criticism of Lacanian essentialization time capsule, representation does not of the proper place of Phallus, the halt. A time capsule popping out of a feminine void so to speak, he provides time capsule, empty and more useless us with the rule of thumb: "the lack does than it has ever been, would make it clear not have its place in dissemination" ("Le that its contents have long vvent to the Facteur" 467). I, therefore, as stated garbage dump or to some museum of before, immodestly take pride in being history, which is, curiously enough, tumed dovvn, as if receiving a gift given sometimes nicknamed a "time capsule." to me by myself, for a time capsule has In fact, we need to stop here for a no space for void in its own void. moment or two to explore the implications of the apparent doubling, or spacing inside the space. A time capsule inside another bears What we need here is to understand the constitutive role played by the void. So the real question transcends that of the utility, the content, or the message a time vvitness to a logic contrary to the logic of capsule might be claimed to have; the the modem vvhose time line or real question has to do vvith the chronology is based on the idea of divisiveness of the device called the time progress. In other vvords, modern cannot capsule. In this vein, it would be useless tolerate the idea that, in the origin, there to try to determine if the message had is nothing but void, repetition, or reached to its destination in prior circularity. A time capsule inside another attempts, or if it would ever. We could, breaks this logic of progress and reminds in fact, assert in a Derridean gesture, that one (vvhile reconstituting) the originary the message of time capsule has alvvays loss in the attempt of sending a void- already reached its destination even message across time, thus sending before it was buried, or even before it nothing. It will, therefore, remind that the was "deviced up." In a sense, a recovered void has never been and will never be time capsule can only act as its double; as forgotten in fact. The suggestion to place the double of already arrived message a used up time capsule inside a brand simply by trivializing the fetish quality of new one matches with what Derrida calls modern commodities. Even those items "a logic that is other" vvhere "repetition such as the messages from Einstein2 is 'originaT, and induces, through an become a property of time, a particular unlimited propagation of itself, a general time of modernity, get fetishized via deconstruction" (The Post Card 351-352). appropriation. We should not forget that 14 • iletişim : araştırmaları along with the items placed inside, the demonstrates that the human experience capsule itself also "arrives" in the futu re, of time alvvays involves a "lag," a State of reminding the recipient that the bulk of alvvays already being behind. This is things at hand have alvvays been significant in terms of the existential represented even in the absence of the experience of time vvhich brings about appropriating subject. In this respect, the the fundamental insecurity and vveakness time capsule itself acts as the excess or regarding vvhat the time might bring to the supplement of the message, us. "We are never entirely at the top of breaching the initial contract imposed time; rather we arrive upon the scene a upon thought saying that in the little late, and our speech reverberates atemporal darkness of the underground against us like an echo of ourselves. Our semiosis stops. speech vvould only be fully at home vvith itself if there were a first vvord vvithout before, a last vvord vvithout an after" Time The experience of time has ahvays concemed philosophers, human scientists (VValdenfels 111). The complex relationship of humans vvith time involving an impasse in the and "people of letter" from Plato, form of belatedness has found various Husserl and Heidegger to Merleau- responses from philosophers such as Ponty, from Levinas to Derrida and Saint Augustine vvho savv for the first Ricceur, from Goethe and Octavio Paz to time the gap betvveen the flovvs of Virginia VVoolf, and from Malinovvski to consciousness and phenomena. For him, von YVeizsacker. Bernhard Waldenfels the subject is "spun betvveen memory mentions a tripartite character of the and expectation, past and future, vvith representation of time which resulted the present reduced to a non-tangible, from "the transformation of the classical punctual, impossible 'novv'". Jean- representation of time": (1) time tums out Jacques Rousseau also noticed the lack of to be a generator o f identity; (2) it proves to presence as an "existential danger," be differing in the sense of postponement; indicating that human being "is lagging and (3) it frees itself from the timeless behind the vvorld, being alvvays too late instances, that is, "it becomes entangled vvith his responses to stimuli vvhich ... in itself in the form of a self-reference that come alvvays too soon" (Bielik-Robson 72). leads to a self-doubling and self- In order to arrive at the logic of time duplication" (108). The employed by the time capsules, vve need phenomenological observation to fully understand the elements of this Nalçaoğlu• Remembrance of Things Present:... • 15 impasse with respect to a happens in the here and now of the phenomenology of past and future and of subject for it simply "breaks into forgetting and remembering. experience like an accident, a lapse, as in In the press release of the American Natural History Museum (AMNH) regarding The New York Times Capsule Exhibit, it is claimed that the time capsule can "teli people in the future something about us that they might not othervvise know." That is, it might make the future generations remember what they have forgotteıı. VVithout doubt, forgetting has a priority över remembering for "vvithout forgetting, no remembering." In this sense, in order to remind something, one must first make it forgotteıı which is contrary to the basic phenomenology of time. Because, "(f)orgetting is an unvvieldy phenomenon; it does not fit into the current schemata of meaning and validity. Forgetting concems us, but it will not be understood as intentional act or rule-governed comportment." That is to say, forgetting is by definition accidental, "is not freely at our disposal," Plato." In other vvords, there cannot be a forgetting in the future, in some designated date like the year 3000, or May 28, 8113. For Husserl, forgetting does not begin just any time and place; it begins here and novv. We hold onto in memory what threatens to slip our minds, what vve do not have firmly "in our grasp" (VValdenfels 115). Time capsule designates not only the content (what must be forgotten), but also the time and place of forgetting. Same observations goes for remembering as well. It does not, like forgetting, obey a pre-determined plan, for it too is not intentional. According to VValdenfels, "(r)emembering is awakened, not made. In this the foreign comes into play, that which does not stem from our own initiative" (116). The idea of time capsule, then, appears in stark contrast with the and it "may only be described as a loss— phenomenological experience of time. loss of a knovving, a being able to, or The contrast surfaces in that vvhich called feeling—or as a darkening, vvithdravval" "a technical domestication of time," after (VValdenfels 114-115). In time capsules we VValdenfels. The basic motive behind the sense the desire to overcome the construction of a device in fight with impossibility of forgetting at one's will, a time, so to speak, neglects the experience desire to forcefully repress what is out in of time and its existential consequences the öpen. Furthermore, there is the basic that bothered philosophers from Plato phenomenological question regarding the onwards. The domestication of time location of forgetting. Forgetting always means domestication of the subject's 16 • iletişim : araştırmaları spatio-temporal other. In time capsules, (VValdenfels 111). Things-as-signs or the element of otherness emerging from things-as-messages belong to a the unknovvable is reduced to the same linguistic/discursive realm. In fact, by by the very imposition of the material of designating time capsule as a forgetting and by the designation of the metaphysical device, vve have already temporal scheme concerning hinted at its peculiar yet tvvisted motive remembrance. There is, thus, a faulty to secure a solid origin and an end to the assumption behind this idea: our experience of time, an origin at vvhich the temporal others will be same as us, for a "infinite play of differences" vvill have device to be buried under the ground or been stopped. So, the next question must kept in a museum will simply stop the engage vvith the signifying quality of flux of time in the form of a frozen time capsules anchored in vvhat Bielik- presence which by constantly slipping Robson calls the ontological perfection, or already agonizes subject who is always the "gnostic pleroma of the eternal, too late. immobilized 'novv'—ali things appearing But there is something which a in the absolute synchronicity of nunc phenomenology of time cannot grasp in stans, 'the standing novv'" (74). To ask the its full extent. There is something in time question vve have to refer to Derrida capsules which goes beyond the vvhose image of temporality is the individual perception and experience of precisely opposite of vvhat is described time, of remembrance and forgetting. It is above. the sign of time capsule actually present with its dark hole or cavity in the middle, and vvhich actually carries a chosen content (things) to an experience vvhich is Sign In the case of the time capsules, vve not yet ours. We know that "(t)he flovv of have a particular form of remembrance. time differs and defers—it is a püre flux A form of remembrance vvhich resists the vvhich cannot be stopped, centered, conventional backvvards movement of immobilized, ordered, given origin or mind attempting to recover the material end," (Bielik-Robson 73) despite the buried in vvhat Hegel calls "a shaft dark phenomenological desire for an "ideal as night" or "noctumal pit" (Krell 216). limit" or "primordial impression," (as in Instead, remembrance is tumed upside Husserl) a threshold of experience vvhich dovvn (or inside out): its contents are occurs "in the realm of a pre-language, a pushed as far avvay from consciousness pre-predicative, a pre-discursive realm" as possible, cut-off from the active Nalçaoğlu • Remembrance of Things Present:... • 17 intervention of subject and transferred the time being. Here, the process of into an act as yet to happen. The time distancing and de-subjectifying is capsule, thus, defers remembrance to the secured in terms as comprehensive and future. If vvhat it does is stili universal as possible such as "time" and remembering, a tvvisted one to be sure, it "humanity." One thousand years is does not happen now, it will have enough to mention "time immemorial" happened. As this tense implies, the time and the darkness of the pit that houses capsule deconstructs remembering by the time capsule (or that time capsule opening a wide crack in the middle of its houses) is subject-less enough to mention structure, separating the inseparable, humanity in general. The time capsule thus replacing vvhat is unconscious with the proclaims to belong to the entirety of lovvest form of consciousness: the sensible. humanity and to the nameless "future In an artificial gesture of burying, time generations," vvhich is in contrast of its capsule svvitches the sensible into thoroughly autobiographical nature and intelligible, vvhile remembering vvhat is totalitarian self-presencing attitude. If not forgotten. it re-members the present. Since vvhat is not forgotten is set forth to be remembered, the illogical nature of this movement must be justified by means of an artificial distancing and desubjectifying. The actual persons vvho decide, select, and place objects/artifacts inside the time capsule must pretend that a communication is about to occur as soon as they seal up the device, not to be opened again for one thousand years. rnusee de l'homme colonizes the past, the time capsule colonizes the future by the generosity of its offer and by the voluntary curatorial gesture for the future museum of civilizations. Given the eternal character of museum, no vvonder that The New York Times Capsule is graciously placed inside of a museum, The Museum of Natural History of Smithsonian Institution, VVashington DC. Can vve not just pass by this object The pretension involved in these series of vvith a smile, as vve do vvith many other gestures highlight the artificial distancing objects of popular culture? Of course vve and de-subjectifying of the objects. Being can, but only after analyzing the placed in the dark pit of time capsule, it totalitarian gesture it involves since a smile is as if the objects vvill suddenly stop omitting totalitarianism vvould become being the objects of a particular culture, everybody's concern. So, vvhy does the and the subjects vvho play this game vvill time capsule involve a totalitarian cease to be those vvho have given attitude? What does it prohibit, proclaim, particular meaning to those objects, for and rule? The totalitarianism involved 18 • iletişim : araştırmaları here has to do vvith the symbolic realm, cites we see " l l 'h-century Doomsday or the realm of language and signs. An Book or those plaintively long oral poems investigation into this field must begin of New Guinea, composed of nothing but from the point where metaphysics and the names of the tribal poets who have semiology overlap, and there is no better sung the song. Right novv, the Cassini place than Hegel in whose "system" the space probe is vvhipping its vvay around entire Western metaphysics is said to earth en route to Satürn. On board are have culminated. Hegel also ha ve a the signatures of 600,000 of the earth's theory of signs resonating deeply vvith proudest residents." Of course the mind the contemporary notion of semiology that collapses the oral poems of Ne w vvhich is usually associated vvith Guinea vvith time capsules vvill not fail Ferdinand de Saussure. The theory of short of the most vvell-knovvn "time sign in Hegel has generated the notions capsule," the Egyptian Pyramid. of the pit and the pyramid in the form of a true enigma as far as Jacques Derrida is concemed (1982: 77). "The exact nature of time is rather The Egyptian pyramid has long been VVestern archaeology's primary object of desire since it represents the pinnacle of the VVestern need to understand its other. enigmatic/' comments Craig Morris, The pyramid, vvith the entire set of archaeologist, senior vice president and mythologies surrounding it, is enigmatic dean of Science at the American Museum (and thus calls for resolution in the of Natural History, and curator of the VVestern psyche vvhich is utterly Times Capsule exhibition. He goes on to intolerant of voids) vvhile at the same argue that "as an indication of time's time one of the so-called "myriad vvays" importance, cultures have invented myriad commemorating the passing of time. In ways to commemorate its passing. One of 1936, the president of Oglethorpe these is the creation of time capsules to University in Atlanta vvas "inspired" by somehovv capture a unit of time and the discovery of the tomb of transmit its messages from one time to Tutankhamen to "seal" in an abandoned another" (AMNH, "Capturing Time," svvimming pool "the crypt of emphasis added). The figüre of time civilization"—an encyclopedic record of capsule conceived as a universal human civilization, from Lincoln logs to "human" phenomenon is quite 640,000 pages on microfilm, from Bible to vvidespread. Michael Pollan also claims the Illiad. More than sixty years later, that "time capsules have been created by independent vvriter Beth Livermore every society." Among the examples he vvould daim that "(t)he practice of Nalçaoğlu • Remembrance of Things Present:... • 19 leaving time capsules with messages for people in the future has existed in some sense for thousands of years." Livermore makes her case vvith the Sumerians who, bottom of a very dark shelter, like the ıvater in a nightlike or unconscious pit (nâchtliche Schacht, bewusstlose Schacht,), or rather like a precious vein at the bottom of the mine. (1982: 77) supposedly, have buried "texts" addressing to future rulers. The entire set of historical references, however, can be read as an attempt to inscribe an origin to human existence, a starting point which captures the archaio of the sign. It is highly dubious that the Egyptian pyramids are meant to be cracked öpen like a time capsule to reveal the truth they have been hiding for centuries.3But the enigmatic nature of time was certainly behind Hegel's mind when he has chosen this particular architectural form as the metaphor of sign. The enigma, hovvever, does not reşide in the complicated and lethal shafts of the pyramid. The real enigma of the pyramid, an accidental time capsule if you will, is hidden en route remembrance. According to Derrida, Erinnerung [remembrance]... is decisive here. By means o f Erinnerung the content ofsensible intuition becomes an image, freeing itselffrom immediacy and singularity in order to permit the passage to conceptuality. The image thus interiorized in memory (erinnert) is no longer there, no longer existent or present, but preserved in an unconscious dıvelling, conserved luithout consciousness (bewusstlos, aufbewahrt). Intelligence keeps these images in reserve, submerged at the Hovv does the buried image resurface? VVhat clue or trace directs intelligence to enlighten the darkness of the pit? The pyramid appears in the text of Hegel for the precise reason that it embraces two conflicting qualities. On the one hand, it is way too obvious for anyone vvithout noticing to pass by, and on the other hand, it does not readily give avvay its secret to any passer-by. The semiological sign has exactly the same status. In the sign, Derrida remarks, "the natural source and the historical construction both, though differently, remain silent." For him, The path... stili remains circular, and that the pyramid becomes önce again the pit that it always ıvill have been—such is the enigma. We will have to ask if this enigma is to be sought out, like truth speaking by itself from the bottom of a well, or if it is to be dechipered, like an unverifiable inscription left behind on thefacade of a monument. (1982:77, emphasis added) Thus, the real enigma emerges from within the dichotomy between a truth "speaking by itself" and a truth "to be dechipered" which takes us directly to what Krell means when he writes about the violeııt move from iconography to engrammatology (228). A comparative 20 • iletişim : araştırmaları reading of the relevant sections from it passed from outside to inside? This Eııcyclopedia o f Philosophical Sciences and question could only be ansvvered vvhen Philosophical Propedeutics reveals Hegel's one feels sure about vvhich side of the preference of speech över vvriting "enigma" he/she dvvells: will truth come (Derrida 1982) or speech över out from the depths of the dark well by itself, or vvill it be in need of dechiperingl iconography (Krell). The significance of this "violent act," or in Hegel's own words/"the slaying (ertrötet)" of image (Qtd. in Krell 228), underlies the embedded phoneticism of the VVestern metaphysics which conceives time as "the true, essential, past space, space as it vvill have been thought." That is, “(w)hat space will have meant is time" (Derrida 1982: 89, emphasis original). In Derrida's analysis the proper "signifying substance" of time in Hegel is sound, the phonic sound or the voice (Ton). Because, nothing is closer to the interior of the subject, and nothing better reflects the logic of truth as being-presence. Sound, coming from within the subject, is the first-hand vvitness of its contents which have been, in tum, interiorized by remembrance. In this respect, remembrance is the first step en route to thinking, conceptual thinking that is, vvith respect to its being closest to the sensuous experience. It is, in a sense, the opening of the dark shaft of memory (Gedachtnis), the abysmal depth of unconscious where images are imprisoned in what Hegel calls the "universal dungeon." Then, how is thinking possible at ali if the content of intelligence is encrypted as Hegel's preference of speech (sound) över image or icon becomes crucial here, if we correctly understand the reason why he dismisses the Chinese vvriting and Egyptian hieroglyphs as inappropriate media for thinking (philosophy) and for Science alike. For Hegel, at the top of the hierarchy of vvritings reşide the phonetic vvriting or alphabetical type: "Alphabetic vvriting is on ali accounts the more intelligent" (Qtd. in Derrida 1982: 95), since it "respects, translates, or transcribes the voice," (Derrida 1982: 95) rather than picturing its meaning as is the case for hieroglyphics. The faculty of "reproductive memory" (Gedachtnis), the one closest to thinking (Das Denken) in the hierarchy of cognitive transition from outside (sensuous experience or perception) to inside (intelligence; Die Intelligenz), is designated vvith the mission to rescue the interiorized material from the pit in order to be able to give way to thinking. "Yet," remarks Krell, "the rescue and the transfer remain suspect inasmuch as memory reverts to Erinnerung, as indeed thought itself does. The sign, vvord, and name—the sources of universality and the resources of Nalçaoğlu• Remembrance of Things Present:... • 21 reason itself—are after ali found, just as depleted by the incessant action of an image or a sensation are found, displacing" by remembrance. The inscribed in stone or ululating in the process, thus, starts ali över again, throat" (229, emphasis original). It is despite the philosopher's "ostensible ironic that when we read, we reconstruct progress from images to vvords, pictures not only the sound but also the image of to names, Erimıerung to Gedachtnis, and experience, that is, vvriting reverts back to remembrance. This is exactly vvhy memory to thought," ali proving to be illusory (Krell 239). The illusion of the Derrida describes the path of the so- Hegelian semiology is exactly the illusion called rescue as "circular" when he says of museum understood as the depository "that the pyramid becomes önce again of memories, the "buria! chamber of the the pit that it alvvays will have been." The past." It is clear that the Hegelian system metaphor of pyramid as the sign ofsigrı, is based on the basic project of finitude, protects its enigmatic nature for the pit is of teleology tailored by the Central embedded in it. In other words, there is movement of spirit called sublation or no "Mausoleum of meaning" to quote a releve (Auflıebung). No better spatial phrase from Krell (229) as Hegel would vvant us to believe. Krell's analysis metaphor can be found than the museum to describe the end product of this reveals, önce again, the impossibility of movement "by means of vvhich the spirit, "absolute knowledge," or the highest elevating itself above the nature in vvhich stage (the last stop) of spirit's relentless it was submerged, at önce suppresses voyage, this time vvith reference to the and retains nature, sublimating nature Phenomenology of Spirit. In Phenomenology into itself, accomplishing itself as internal Hegel describes "the existence of spirit in freedom, and thereby presenting itself to space and time as the passage through 'a itself for itself" (Derrida 1982: 76). The gallery of images'" which "will have been removed from ... the pit and eventually set up in the exhibition hail; the pyramid in play of signification supposedly stops in the museum by a final move of memory, tuming time into space and past into a vvhich self-consciousness is preserved narrative bearing a full-stop at its closure, will have been reconstructed in the demarcating its very finitude. vvorkshop or apotheca of a museum" The Times Capsule, a museal object (Krell 235, emphasis added). Krell already, thus attempts to overcome the responds to the metaphor of exhibition Hegelian enigma involving the joumey of hail as the final stage of spirit's voyage spirit. It stops the journey before it starts by saying that the content or reserve of in a naive gesture of representing the this exhibition is never final for it "is spirit of our times by short-cutting the 22 • iletişim : araştırmaları long process of interiorization and Obviously, a couple of hundred years exteriorization. The time capsule assumes were not enough to stop representational to have stopped the flow of time before time, that is, the time that allows us to even the most primary starter of cali ourselves "we." Thus, opening the interiorization, before perception. It time capsule of early industrial period we assumes that it has placed mere things inside, so that things, after a giant lapse only recognized our own trace, the trail in time, will act as things-as-messages. In this assumption, the idea of time capsule the American flag has not changed borrovvs ideology from museum. Our thinner and panty hoses fancier. We story, however, does not end but start in recognized that we only addressed to the museum. ourselves as we have alvvays been ali that "our things" left behind: the Bible or drastically but condoms certainly got along. Now, with the Times Capsule, we Apocalypse Pyramid, mausoleum, museum, hope that one thousand years might stop representation, that such an enormous period of time will do the job and we exhibition hail ceaselessly appear in the really, this time really. This time we will metaphorics of the Hegelian semiology have forgotten that we have buried a and its consequent analyses. YVhy? What time capsule, that we will be different, is the significance of these spaces which that things vvill finally teli their (our) seem to have a particular relation with story without the intervention of the time and temporality? VVhat does time symbolic. Here, the "we" collapses with capsule prohibit, proclaim, and rule? "them," that is, with our temporal others These questions must, finally, bring us as I have already mentioned when I back to the exhibition halis of the American Museum of Natural History, and to The New York Times Capsule Exhibition where our newest time raised the issue of the domestication of time. It is clear that there is an implicit capsule, The Times Capsule have found expectation as to the sameness of the itself a final resting place. It is my addressee of time capsules, a kind of contention that the capsule actually never brotherhood or kinship, or of co- rests, for despite the abundance of sensibility that, upon the recovery, our literatüre consisting counter- descendants vvill immediately recognize argumentation, neither museum, nor the the motive behind placing that "thing" musealized contents of the time capsule under the ground and start leaming ever bear a final meaning. about "us." On the other hand, as the Nalçaoğlu • Remembrance of Things Present:... • 23 failure of ali the previous time capsules part of the nineteenth century and phenomenally suggest, there is also the lurking vvell into the tvventy-first. The expectation that something will end of cold vvar vvith the so-called victory happen—vvill have to happen—betvveen of "the free vvorld" did not, hovvever, put our now and the future that they, our an end to the apocalyptic dreams. The descendants, vvill leam something about dreams of an apocalypse have been and us, something that they vvill have not vvill alvvays be present albeit in forms already knevv. This thing that is other than a nuclear disaster: to name a supposed to happen in betvveen, that is, fevv, there is the global threat of betvveen the time of burial and recovery, terrorism, the so-called Y2K syndrome, must be of a certain force that vvill be the "digital gap" hypothesis, a exerted on memory. It must be devastating vvorldvvide economic something capable of erasing the depression, the nuclear vvinter or global cumulative effect of semiosis tuming vvarming, the Time Wave Zero scenario,4 minds into a blank sheet of paper, the "end of history" theses along vvith something of the scale of an apocalypse. "the clash of civilizations," or the Matrix Thus the motive for burying time paranoia involving an apocalypse in capsules must be sought in the "alvvays-already" format ete., most of fundamental temporal anxiety and vvhich are, in fact, fundamentally insecurity resultant of "being-tovvards- technology-related. It is of no surprise death": the fear of getting lost in the that after nearly 10,000 time capsules infinite temporal flux. It should be noted buried, a great majority of vvhich were that despite attempts to expand the logic lost forever, the Times Capsule fancies a of "time capsules" to the universal scale, mission for the year 3000 again on the and despite arguments to describe it as a basis of a technological fear. Michael "human practice in general," the creation Pollan, quoting Danny Hillis, an inventor of a time capsule as a deliberate message of parallel-processing computers, to future generations is uniquely an recognizes the challenge of the last time American practice. The existential arodety capsule in terms peculiar to our epoch: takes a concrete form in the American our epoch is characterized by the notion psyche vvhich endured a Cold War of "digital gap," vvhich arises out of the tainted by the fear of nuclear fact that for the first time in history, "the annihilation. The deliberate message is basic creations of civilization are being thus about the apocalyptic dreams stored on media that vvon't last a haunting the American psyche for a good lifetime." In this respect, The Times 24 • iletişim : araştırmaları Capsule appearing as an aestheticized hi- become a historical event, a museum tech device, feeds on fears of Judeo- display, an exhibition titled Capturing Christian eschatological "end of time," Time: The Nem York Times Capsule at the and itself provides hopes for a utopian American Museum of Natural History. ethos, "a sensibility in vvhich ali roads The museum is chosen to be its final lead ultimately to paradise," vvhich is "burial chamber" rather than an nothing but only one of "the pseudo- unidentified burial ground as it has been secularized version of the apocalypse" the case for previous time capsules. (Harrison). While the apocalypse is expected to end time as we know it (just like Y2K bug ended time as the Computer failing to recognize the year 2000 knevv it), a new temporality flourishes after it. Let us, for the sake of the argument, assume that the assumption is not refuted, and that there is yet another option. Let us assume that the time capsules can indeed "serve as an How to explain this paradox of ambassador to future generations" and vvanting to be the same and different at carry a message to our temporal others, one and the same time? Same enough to to those vvho are same as, and at the share the code in the year 3000, different same time, different from us. Let us, for enough to get shocked? But is not this the moment, consider the option of paradox deserve to be called a paradox difference. VVhat is it that vve expect, then, only to the extent that we buy into the to intervene betvveen novv and then, promise of time capsules? That is, they (can) send messages via the things across time? If we (and indeed we intend to) refuse this assumption, vvould not the paradox vanish? In vvhich case, we remain vvith only one option vvhich is that the time capsule is precisely autobiographical, narcissistic, and erasing out the intervention? Hovv on earth vve vvill be able to forget vvhat have vve been devicing one thousand years ago so that vve vvill justifiably assume to be in a position of remembering? Assume that vve vvill have remember? I am trying to figüre out the nature totalitarian and fulfill a function only for and povver of the intervention erasing out the time of burial, that is, the subjective ali the traces that things leave behind, time of the civilization vvhich device up erasing ali the representations that turn such a device. For the first time in the things into objects of a particular history of time capsules, a time capsule is civilization. Something vvith some povver not buried immediately after it vvas filled to make us forget, to stop us from using, up and sealed. The Times Capsule has thinking, philosophizing... Something to Nalçaoğlu • Remembrance of Things Present:... • 25 intervene to make us unable to re- Pentagon, the dynamiting of two member, just as we have forgotten the Bamiyan Buddha statues in Afghanistan, ancient civilizations, pre-historic the Oklahoma City bombing, and the creatures, or "dead" languages. Perhaps controlled implosion of the Pruitt-Igoe something in the capacity of an Housing project in St. Louis. Our interstellar collision, a meteoroid hitting reference will be, without doubt, Andreas the earth, or the domino effect of a series Huyssen and his vvork on the of nuclear explosions. Something monumental voids, or the voids (vvhich apocalyptic as we said. According to the can be?) called a monument (Huyssen Press Release of Times Capsule, we have 1995; 1997; 2002). every reason to have an apocalyptic dream since "after lifetimes of millions or billions of years, ali individual stars eventually exhaust their nuclear fuel and die. Some destroy themselves in There is an undeniable tension betvveen remembering and forgetting of past events that involve man-made catastrophes like the Holocaust or the dovvning of the Tvvin Tovvers. We are cataclysmic supernova explosions." told by the Science of psychology that we Hovvever, we have other and more have to remember and re-construct past concrete reasons than cataclysmic traumatic events in order to be able to supernova explosions to have apocalyptic deal vvith the horror and the psychic dreams. I am talking about disasters in damage inflicted by them. In other the making that mark the millenium. vvords, vve are invited to remember the event vvhich caused the trauma and Void We need to öpen a parenthesis here to vvhich, at the same time, might have caused amnesia ("repressed memory" in psychoanalytical terms). Hovvever, vve discuss the notion of apocalyptic void also vvant to forget the traumatic event before dealing with the void in time for it has such an immense haunting capsules. The terms like apocalypse, force that could prevent one to function remembrance (and forgetting), and void "normally." These tvvo forces, forgetting form an immediate and disturbing and remembrance, alvvays stay in an affinity vvith a number of contemporary uneasy and conflictual relation vvith each events involving apocalyptic decisions other, one engendering an abysmal need and post-apocalyptic constructions, ali for the other. We forget but vve knovv (or tied up with void and remembrance: The are subconsciously urged) that vve have dovvning of Twin Tovvers, the "hole" in to remember to get healed, and vve 26 • iletişim : araştırmaları remember but we want to forget since name of "Nazi," The Martyrs of remembering hurts. The process goes on Dardanelles, the name of "ANZAC"? ad infitıitum. How can one avoid the ili memory, or When it comes to larger groups, or the entire community or race, the issue of remembrance and forgetfulness gain a further dimension vvhich can be called the specter of terrorists while looking up at the monument to be erected for the victims of "nine/eleven"? The difficulty involved here is, as memorialization. In order to remember the stated in the context of the event and mourn the void left behind by phenomenology of time, that re- the dead people, we construct presencing does not involve any rules, "memorials" like the Vietnam VVar nor can anyone construct a selectively Memorial in VVashington DC, The patterned remembrance, or forgetting for Martyrs of Dardanelles Memorial in that matter. Unless, of course, one Çanakkale, Turkey, or the Jewish forcefully and with a totalitarian attitude, Museum in Berlin. The abysmal tension makes his way out of this dilemma. The betvveen remembrance and forgetting nearly universal practices and habits of acquire a further complication in the case selective memory and memorialization, of the public memorials. How can one including but not limited with those that represent the loss or the void created by the traumatic event vvithout doing injustice to the memory of those who died and left behind a void? Can the presence of an object (a monument for instance) re-present the absence in such a way that it allovvs us to reconstruct the catastrophic dimensions of the event? More importantly, how can we assign a name to the void, a name that belongs to presence such as "Vietnam," "Jew," or "Türk," so that its re-presentation address exactly to those whom the happen in the realms of historiography, iconography, and museology, share the common desire to exclude, mark off, and repress the other in favor of "us." Stili, hovvever, the dead who are deemed worth-to-memorialize is constituted by the unworthy (the enemy, the infidel, the non-human, ete.), and by the evil acts of the unworthy, that the traces of void haunt the memory and, in a sense, deconstruct the "intended message." This is exactly why Huyssen monument-object is dedicated? proposes, or rather "quixotically vvishes," Disturbing as it may, does not Vietnam to keep the void as it is. Keep the void VVar Memorial glide in the name of left behind the Tvvin Towers for a period "Vietcong," the Jewish Museum the of time, for example. For him, "neither Nâlçâoglu • Remembrance of Things Present:... • 27 rampant nationalism nor the raw critically intervene any attempt to justify emotions of injury and anger have ever this or that version of historicizing or any produced persuasive monumerıts or general truth claim for that matter. memorial sites in urban space" (2002:10, emphasis added). The suggestion to keep the void as a void for a period of time sounds (to the author) "quixotic" for a reason. Because the void is proliferative; it calls for contemplation. Void does not anchor any particular meaning but encourages one to contemplate on the The "quixotic" wish to protect the voids of Twin Tovvers, the Bamiyan Buddha statues, or the Postdamer Platz in reunited Berlin are, bound to remain as a vvish and there certainly is no possibility to convince any public authority to realize it. The "real" forces of multiple layers of meaning and multiple our epoch obsessed vvith memory and symbolisms it embraces as it is exactly memorialization is not tolerant of any the case for the Twin Tovvers—what was voids in the midst of profit oriented the symbolic articulation of Twin Tovvers before their destruction? Global spaces. Postdamer Platz is one example. capitalism, finance Capital, phallus, global inequality, the New York City, ete. The there is this one kilometer long global capitalism taking över urban In the middle of a önce divided city, void would allovv us to keep the avenues vvasteland, an urban vvilderness, an of meaning öpen. This is, again, why urban void to be exact, vvhich is Huyssen, pondering on the destroyed irresistibly calling for "development." Bamiyan Buddha statues, takes comfort The German-Jevvish arehiteet Daniel "in the fact that in the back of the cave, Libeskind's reaction to the intolerance to the human outline of the destroyed void is striking: statue is stili visible" (2002: 13). The idea is that nothing can better re-present the irreplaceable loss of thousands of years of cultural heritage, along vvith the regime that destroyed it, than its own void. The negative epistemology of the void resists anehoring of meaning, as it should, since the disappearance of the thingly dimension of objects does not mean the disappearance of the symbolic realm it fed on önce. The void proteeted as void vvould enable the gaze to Take the öpen area at the Postdamer Platz. 1 suggest a ıvilderness, one kilometer long, ıvithin rvhich everything can stay as it is. The Street simply end in bushes. YJonderful. After ali, this area is the result oftoday’s divine natural law: nobody wanted it, nobody planned it, and yet it is firrnly implanted in ali our minds. And there in our nıinds, this image of Postdamer Platz void will remain for decades. Somethiııg like that cannot be easily erased, even if the ıvhole area is developed. (Quoted in Huyssen 1997: 73)5 28 • iletişim : araştırmaları What is it that produces the void? The preserve of it? These questions are question itself attests to an oxymoron for answered in Libeskind's uncanny void is, by definition, opposite of structure, completed in 1997, resembling production. However, if a bomb destroys a strange warehouse built in the form of a building, what produces void is not the a long zigzag vvith unusual angles. The bomb but the erasure of the thingly architect describes the thought behind dimension of an object leaving behind this space as a "simple" one: "to build the system of signification mixed vvith the museum around a void that runs the forces of remembrance. So, in a sense, through it, a void that is to be the void is not altogether empty nor can experienced by public" (85). The it be called non-productive. The difficulty particular historical experience of the of understanding void involves the extermination of one race, for the representational regime of a given architect, cannot be re-presented since the culture that declares void as negative, as historical presence of such an event an emptiness which must be filled. There ref.ects an absence, a void. In this void, is the example of Berlin Jewish Museum Reason declares itself the supreme ruler designed by the same architect, Daniel and ımplements an elaborate program for Libeskind, vvho seems to be very fond of the elimination of its Other. voids. The architect of this project, Daniel Neither during the time of the (ir)rational act of Holocaust, nor Libeskind, defines "lack" or "void" as aftervvards such an act could find itself a one of the starting points of his proper place in the collective psyche and "deconstructivist" and unusual design of the memories of the nations involved. the museum (Libeskind 84). The void in This statement, for Libeskind, does not this particular instance symbolizes a contradict vvith the fact that Holocaust specific segment of history, namely the has been extensively memorialized. Holocaust, which cannot be adequately Therefore it is a "museum for no represented by things, images or words. museum," a space that does not The unrepresentability of Holocaust is encompass anything, for vvhat is precisely a product of its unthinkability, represented is un-re-presentable. For the its destructive yet efficient productivity architect, this should be a space that and the space it occupies in the collective stands for absence since a great portion psyche of German and Jevvish nations. of Berlin's Jevvish population is erased How can one memorialize an act like from the memories quite literally. Holocaust? VVhat would one want to Libeskind points out instances of similar Nalçaoğlu• Remembrance of Things Present:... • 29 nature such as the destruction of the kind of void it involves in relation to Nagasaki and Hiroshima that constitute other voids briefly discussed so far. other points of repression from the Secondly, we also need to understand the memory of Reason.'1 The voids we have considered so far took tvvo distinct but related forms: the practice of getting rid of the void in favor of a certain identity claim. Curiously enough, the void of time ones that emerge out of destruction and capsule incorporates a double gesture of the others as an intentional construction, acknovvledgement and denial of the vvhich, in the end, purports to bear a notion of inheritance. On the one hand, deconstructive gesture regarding forceful the idea of time capsule acknovvledges or violent replenishment. Both forms the nature of historical inheritance that it implicate the significance of a "politics of is alvvays a promise "to an öpen future ... void" either in terms of a resistance due to the productivity of repetition" against the violent act of anchoring a vvhich is "necessarily plural" (Fritsch stable meaning and a particular 295). We see this in the apocalyptic exclusionary replenishment, or the very expectation or desire on the part of those construction of void itself—an act of who contrive the time capsule. The conscious imprecision as to vvhat temporal order of modernity involves a meaning(s) should fiil the void. What past, a present, and a future analytically political status, in this picture, does the time capsule attain? forming a consecutive string in vvhich the subject seems to be trapped in the middle. The ethico-political translation of As we have already remarked, the such an order reads as follovvs: vve inherit time capsule is a device (a vessel) vvhich, and must be respectful to our ancestors, on the level of intentionality, "sends" the and vve project and thus construct a so-called things-as-messages to the future vvhose inhabiters must knovv and future, and on the unconscious level must respect us. Obviously, as Derrida "sends" a void (time capsule itself as the remarks in Specters ofMarx, that the void) to the future. The first conclusion in process of respect, responsiveness and terms of the operation of the void in the responsibility involves a high degree of context of time capsules has already been selectivity, a "transformative filter" in his reached: the time capsule is a political terms (1994: 87), regarding our temporal device par excellence. Then, vvhat kind of a others in the past. We are doomed to be politics is involved here? To ansvver this irrespective to our ancestors because of question we need, first of ali, to identify the necessarily plural vvays of 32 • iletişim : araştırmaları moderns' peculiar relation vvith the past: civilizations. It is, in a sense, a discipline of "it [museum] enables moderns to fate, a body of knovvledge devoted to the negotiate and to articulate a relationship resurrection of past on the basis of to the past that is alvvays also a thingly traces. An artifact dug out from relationship to the transitory and to belovv the ground is tediously studied to death, our own included" (1995:16). be made into an "ancient object" in such In the context of time capsules, however, we vvitness a twisted approach to representation and memory since its direction is to the contrary of the "usual mechanisms." As the obsession vvith a vvay as to reconstruct its exact date, utility, value ete. That is to say, "a thing" vvhose status is barely "an archeological object" is tried to be returned back to its so-called "original status," to its memory in late modern times glorify objecthood vvhich vvas established by museums as, to çite Huyssen's phrase, aetual people who lived in the past. the new "mass medium," the time In many respects, archaeology (and to capsule appear to direct its reach tovvards a certain extent, paleontology) constitute the future as a medium vvhich is neither a perfect model for the ideology of the "mass" nor "interpersonal." As indicated time capsules. The New York Times before, time capsules displace the subject author Jack Hitt is keen to observe in in time and try to visualize the present Thornvvell Jacobs' Crypt of Civilizations from the perspective of the future. This is an attempt to "supply the future ... vvith precisely what I cali an attempt to our own prefabricated ruins," on the eliminate fate and trespass the basis of Jacobs' own deseription of anthropological limits set by historical creating a time capsule as "our contingency. archaeological duty." Thus the time There is, of course, a massive literatüre on the vveakness of the subject capsule, hovvever pathologically, tries to provide evidence (or trace) to the future against time, from Fichte and Hegel to archaeologist, and does this in such a Freud, and from Heidegger to Derrida, vvay as to eliminate contingency. In a but the symptomatic evidence of this sense, the logic of time capsules direets utter vveakness comes mainly from under and Controls the attention of future the ground in the form of ruins. It vvould archaeologists, making their job a little not be a gross exaggeration to say that easier by planting evidence. If this is the archaeology as a discipline continually "logic," so to speak, vvhy, vve may ask, vvitnesses the so-called "ravages of time" are the time capsules buried under the and its destructive impact on the ground? Is this simply a gesture Nalçaoğlu• Remembrance of Things Present:... • 33 borrovved from "reverse archaeology," on its unmistakably American location, time the basis of the fact that archaeologists capsules oftentimes raise issues of usually find things by digging? "humanity" and "time in general" vvhich, The arche of archaeology is concemed vvith locating an origin, an initial instance to a particular place. In this respect, archaeology is a discipline of locale as önce again, marks its exclusionary attitude. The geopolitics of a designated past, vvhich is the here and novv of the American geopolitics today, clearly much as it is a discipline of cultural determines the idea of burying a time objects. Time intervenes betvveen capsule. Fate of humanity, in this sense, civilizations, and the objects remain as is juxtaposed vvith the fate vvhich is (or, is traces of the past; but objects always thought to be) shaped by the very remain in a particular place vvhich is American fear of modernity's dovvnfall. recognized as the locale of civilization. In The dovvnfall of modernity certainly has this context, it is possible to talk about a a resonance vvith Judeo-Christian geopolitics o f the past which is not at ali eschatology, and vvith a general dissociated from contemporary metaphysics of presence peculiar to the geopolitics (just think of the practice of YVest. digging up the graves to understand vvhich ethnic group has the right to the land inhabited today). The debate around the question "who owns the past?" Beyond Passing the message of civilization haunts archaeological practice today, across time and across fate marks the vvithout generating any easy and grand objective of time capsules. I tried universally justifiable ansvvers. VVe can to entertain the idea in this article that reformulate the question in a slightly the "grand objective" borders foolishness. different format vvhich is more It, hovvever, also bears signs of vvisdom. appropriate to our own discussion: does It is foolish in many respects but above (the passing of) time universalize? ali because it reflects the hopeless desire As our preceding discussions on to remain same through time. Time semiological sign and time demonstrates, capsule is foolish because of its the time capsule (and specifically The misrecognition of the uncanny nature of Times Capsule) ansvvers this question in things; the thing is alvvays already the affirmative. Hovvever, despite its foreign to us no matter hovv close we are uniquely cultural-specific and to them in our everyday lives. Yet the autobiographical character, and despite sincere belief in, and the emotional (along 34 • iletişim : araştırmaları with material) investment for them make thing in order to undo the catastrophic up time capsule's vvisdom. An spell of things" (Qtd. in Taussig 316). "American vvisdom" to be sure, marked Benjamin's insistence upon the vvith the belief in things, in the disappearance of subject in the jungle or materiality or the thingliness of things, as constellation of things resonates vvith representatives of culture, and of Blanchot's notion of "subjectivity vvithout everyday life. It is almost possible to hear any subject" on the horizon of disaster the cry: we, the ordinary Americans, (30). The disappearance of subject is also vvere here, imprisoned in our thingly the case in the logic of time capsules for lives vvithout understanding its nature. vvhich "message" is preceded by the Thus vvisdom also surges in the expectation or the recognition of a grand unconscious acknovvledgement of utter disaster. It is exactly for this reason that vveakness against the flux of time despite vve should "misunderstand" time the time capsule's foolish struggle to capsules, as Adorno önce remarked, freeze it in an eternal presence. Michael "misunderstandings are the medium in Taussig asks a question that merges vvhich the noncommunicable is foolishness and vvisdom: communicated" (232). The Hoıv is it that the distinction betıveen subject and object, betıveen me and things, is so crucially dependent on life and death? Why is death the harbinger and index of the thing-world, and hoıv can it be, then, that death aıvakens life in things? Över there, death, the graveyard where things erupt like gravestones, the entity-place. (305) Inspired by Sylvia Plath's poetics of (un)intentional nature nıorte created by the time capsules can thus be read as a virtuous act vvithout the subject (vvithout the editors of the New York Times for instance), an act vvhich drevv Benjamin to the vvorld of commodities, to the Paris arcades or the VVorld's Fair. The misunderstanding of the message of time capsules and the misunderstanding of death, the question itself offers the "time capsules as messages" is an ansvver. Death comes out in life in the opportunity to understand our era for form of things vvhich become things vvhich "stopped motion and frozen proper, only after, only beyond life. In a trauma" has become the primary sense, death is alive in things; we pass metaphors (Boyne 42). avvay, they stay in this or that form, in the form of ruins or relics. Maybe Adorno's "prescription" for Benjamin is the real ansvver: "the need to become a Nalçaoğlu • Remembrance of Things Present:... • 35 Notes 1 Many designers and architects vvho entered the design competition of The New York Times Capsule envisioned their capsule to be buried in the Central Park despite the fact that the vvinning design is meant to be "safeguarded" in the American Museum of Natural History, VVashington DC. Apparently the impossible bureaucracy of the city authority does not permit anything to be placed in the Central Park vvithout proper permissions to be taken from at least tvventy different and oftentimes contesting local government offices. 2 To Thornvvell Jacobs' time capsule called Crypt o f Civilizations (an abandoned svvimming pool converted into a time capsule to be opened in May 28, 8113), Albert Einstein has contributed with the follovving statement: "... people living in different countries kili each other at irregular time intervals, so that also for this reason anyone who thinks about the future must live in fear and terror." 3 It is striking to notice that the seemingly insatiable Westem desire to "resolve the enigma of the Egyptian Pyramid" has the same structure vvith the apocalyptic desire to create a time capsule, a pyramid-metaphor to be unfolded by the "future generations." "Time VVave Zero is a series of mathematical formulae based upon the King VVen sequence in the I Ching, developed by the brothers McKenna in their 1975/1993 book ln visible Landscapes: M ind, H allucinogens, and the I Ching. According to their calculations, at the end of the year 2012 we will encounter what Terence has altemately called the tremendum, the transcendental object, and the historical object; a material accretion of ali events past, present, and future —history made manifest" (Harrison). 4 5 Of course, as Huyssen remarks, the "divine natural law" is hardly "natural." The Postdamer Platz is created by "the saturation bombings of 1944-45, which left little of the old Postdamer Platz standing; the building of the vvall in 1961, which required a further clearing of the area; the tearing down of the vvall in 1989, vvhich made this vvhole area betvveen the Brandenburg Gate and Postdamer Platz into that prairie of history that Berliners quickly embraced" (Huyssen 1997: 73, 75) 6 In his response to Libeskind's speech, Jacques Derrida implicates an imaginary museum in Jerusalem analogous to Libeskind's, alluding to the repression caused by the Israeli occupation (Derrida "Response" 93). Very briefly summarized, the dominant regime of representation is that vvhich attempts to eliminate the barrier betvveen res cogitans and res extensa. The contents of mind belongs to, originates from, and a result of things in the outside vvorld via the mediation of perception. Thought, in return, reflects or re-presents the origin but vve can never be sure of its exactitııde as to vvhether or not the reflection is just or "truthful" to its source. In order to make sure that the inside and outside of the mind matches, that thought and being are adjusted, vve need to examine the very process of representation vvhich might take several forms. Speech, for instance, as the first step of externalizing the thought must be taken as the most truthful instance of the adjustment of thought and being. Any further modalities of representation, vvriting for instance, vvill imply a derivation and therefore a possible contamination. The logic of time capsules (along vvith any traditional museum display) perverts this process of consecutive contamination by alluding to the things-themselves, to the püre form of thought, to the very origin of thoughts, to the atemporal base vvhere vve cannot speak of the subject or objectification. Obviously this is a naive attempt because of the "uncanny nature of things" vvhich can be understood as the fundamental problem of time capsule. As soon as one contrives the thing-itself, the thing gets objectified, ceases to be a thing-in-itself, and therefore a thing-as-message is an impossibility for it has alvvays already entered into the realırı of the symbolic. The rest can be seen as a futile trial of "damage control" involving the idea that burying the thing-as-message vvould result in a forced /forged forgetfulness. The "damage control" also involves the idea that in a subjectless temporality the process of objectification and representation, and thus semiosis vvould stop. 7 36 • iletişim : araştırmaları Works Cited Adorno, Theodor (1990). Prism s. Trans. Samuel and Sherry VVeber. Cambridge, MA: The MIT Press. American Museum of Natural History. "Capturing Time: The New York Times Capsule." Press Release. www.amnh.org. 12/01/2003. Harrison, Mark (2000). "The VVorld Will End in the Year 2000, er, 2012, Or, History Revealed." Bad Sııbjects (48). http: //eserver.org/bs/ Heidegger, Martin (1971). "The Thing." In Poetry, Laııguage, Thought. Trans. Albert Hofstadter. New York: Harper and Row. 165-182. Baugh, Bruce (2000). "Death and Temporality in Deleuze and Derrida." Atıgelnki 5(2): 73-83. Huyssen, Andreas. (1995). T ıoilight M em ories: M arking Tim e in a C ulture o f A m nesia. New York and London: Routledge. Bielik-Robson, Agata (2000). "Bad Timing: The Subject as a Work of Time." A ngelaki 5(3): 71-91. Huyssen, Andreas. (2002). "Twin Memories: Afterimages of Nine/Eleven." G rey Room 7: 8-13. Blanchot, Maurice (1995). The W riting o f the D isaster. Trans. Ann Smock. Lincoln: University of Nebraska Press. Huyssen, Andreas. (1997). "The Voids of Berlin." C ritical Intjuiry 24: 57-81. Boyne, Roy (1999). "Crash Theory: The Ubiquity of the Fetish at the End of Time." A ngelaki 4(2): 41-52. Derrida, Jacques (1991). "Le Facteur de la verite." In A D errida Reader: Betmeen the Blinds, Peggy Kamuf (ed.). New York: Columbia University Press. 463-483. Derrida, Jacques (1982). "The Pit and the Pyramid: Introduction to Flegel's Semiology." In M argins o f Philosophy. Chicago: The University of Chicago Press. 69-108. Derrida, Jacques (1987) T he P ost Card: From Socrates to Freııd. Trans. Alan Bass. Chicago: University of Chicago Press. Derrida, Jacques (1992) "Response to Libeskind." R esearch in P henom enology 22: 88-94. Derrida, Jacques (1994) Specters o fM a r x . Trans. Peggy Kamuf. New York: Routledge. Fritsch, Matthias (2001). "History. Violence, Responsibility." R ethinking H istory 5/2: 285 304. Krell, David Farrell (1990). "Of Pits and Pyramids: Hegel on Memory, Remembrance, and VVriting." In O f M em ory, Rem iniscence, and VJriting: O n the Verge. Bloomington and Indianapolis: Indiana University Press. Libeskind, Daniel. (1992) "Between the Lines: The Jewish Museum, Berlin." R esearch in P henom enology 22: 82-87. Livermore, Beth (1999-2000). "The Way We Are." N atural H istory 108(10). Pollan, Michael (1999). "Our Time." The N ew York Tim es, December 29,1999. Schwenger, Peter (2001). "VVords and the Murder of the Thing." C ritical Inyuiry (28): 99-113. Taussig, Michael (2001). "Dying Is an Art, Like Everything Else." C ritical Inyuiry (28): 305 316. VValdenfels, Bernhard (2000). "Time Lag: Motifs for a Phenomenology of the Experience of Time." Research in P henom enology 30:107 119. 37 Althusser ile İdeoloji Üzerine Yapılamamış Bir Söyleşi M e tin K azan cı An Unrealized Conversation with Allthusser on Ideology Abstract: Özet: Althusser'in ideoloji kavramsallaştırması, ideolojinin çağlardır sürüp gelen geleneksel tanımlarından, algılanma biçiminden tümüyle farklıdır. Oluşumu, işleyişi ve etkisi açısından Althusser'de ideoloji, bireyden önce kurgulanmıştır. Belirli araç ve yöntemlerle insanı etkileyen en önemli toplumsal araçlardan biridir, ideoloji hep vardır ve bir ortamı ifade eder. Bu nedenle onun tarihi yoktur. Tıpkı estetik gibi, isim koymadan başlayıp, gelenek ve göreneklerle devam eden ideolojik oluşum ve etki, bireyi tüm yaşam boyu denetlemektedir. Yine ona göre, ideolojinin oluşumu maddidir. Fakat onu basit maddi varlık düzeyine indirgemek yanlış olur. Althusser'in deyimiyle ideoloji bir kaldırım taşı değildir. Althusser'in yorumları günümüzde de geçerliğini korumaktadır. Onun tezini çürütmek isteyenlerin hiçbiri tutarlı ve geçerli gerekçeyi henüz bulamamıştır. Kitle iletişimi ile uğraşanların Althusser'i sık sık yeniden düşünmeleri, yeniden yazmaları çok yararlı olacaktır. Althusser's conceptualization of ideology is completely different than conventional definitions, types of perceptions continuing since ages. The ideology in Altusser in terms of formation, functioning and effect is conceptualized before the individual. İdeology via certain means and methods is one of the most important means influencing the human beings. İdeology is alnays omnipresent and means an atmosphere. That's why it has no history. Just tike aesthetics. İdeology formation and influence starting v/ithout naming, continuing with traditions and customs monitors the individual throughout his/herlife. According to him, formation of ideology is material. But it is worng to reduce it to the material level. According to Althusser, ideology is not a curb stone. Althusser's interpretations maintain its validity on present day. Non of those who try to invalidate his thesis couldn't find yet any valid and reliable rationale. İt will be valuable for them to rethink and rernite about Althusser. ile tişim : a ra ştırm a la rı • © 2003 • 1(2): 37-54 38 • iletişim : araştırmaları Altlıusser ile İdeoloji Üzerine Yapılamamış B ir Söyleşi Louis Althusser'in (1918-1990) ideoloji Althusser'de ideoloji hayat pratiğidir. ile ilgili çalışmaları daha önceki bir yazıda Hayatla birlikte başlar. İdeolojiyi bireye da belirttiğimiz gibi son derece önemli ve yüklemenin yolu ve yöntemi sistemin kalıcı nitelik taşımaktadır (Kazancı, 2002: kendi içinde vardır. İnsana ideoloji yükle 55-87). Yaklaşımı, vardığı sonuçlar irdele me adeta otomatik yani kendiliğinden ça me yöntemi ve vizyonundaki genişlik, lışır. Marks'ın Kapital'de ideolojiyi tanım onu özellikle iletişimle ilgili çalışmalarda lamak için söylediği "bilmiyorlar ama ya bir yana itmeyi önlemektedir. İdeolojinin oluşumu ve toplumsal rolü ile ilgili ortaya koyduğu gerçekler ve vardığı sonuçlar bugün de tazeliğini ve geçerliliğini koru maktadır. Ancak ideolojiyle böylesine önemli bir biçimde uğraşmış olmasına karşın Althusser'in kitle iletişim araçlarıy la ilgili görüşleri ve çalışmaları son derece sınırlıdır ve birkaç paragrafa indirgenecek pıyorlar" cümlesi, aynı geçerliği Althus ser'de de bulmaktadır. Yine Marks, işçile rin kendilerini, kendilerine ait olmayan düşünceler aracılığıyla anlamaya zorlan dıklarını, itildiklerini söyler. Althusser'de bu durum bir sonuç olarak doğrudur. An cak O'na göre süreç farklı işlemektedir. Çünkü ideolojinin oluşumuna tüm sınıflar katılır. Örneğin çağırma her sınıfa özgü dür. Böylece yeniden tanımlanan ideoloji kadar az, fakat özlüdür. Kendisiyle ölü toplumsal sistem içinde dışarıdan değil münden sonra sanal bir söyleşi yaptım. içeriden işlemekte ve sistemi temelinden Yanıtlarını daha önce yazdıklarını dikkate yakalamaktadır (Fiske: 2003, 223). İdeolo alarak hazırladım ve bu yanıtlara ben ken jinin oluşumu ile ilgili öneri ve saptamalar di görüşlerimi de ekledim. Sonunda aşağı Althusser'de kendine ait ve özgündür. daki satırlar ortaya çıktı. Söyleşiye geçme Egemen ideoloji varlığını ve sürekliliğini den önce, onun ideoloji ile ilgili görüşleri otomatik bilinç yüklemeye borçludur. ni kısaca özetleyelim: Yükleme alanı tümüyle egemen ideolojiye Kazancı • Althusser ile ideoloji Özerine Yapılamamış Bir Söyleşi • 39 aittir. Karşıt ideolojiler kendiliğinden işle güvencesidir. Ayrıca belirli bir isimle çağı yen yükleme alanlarının dışında kalırlar rmışımızla (Tamirci Ahmet Alkan, Müste ve kendilerine ancak dış alanda yer tut şar Ahmet Salih Korur gibi) yeri dolduru maya çalışırlar. Çünkü başka seçenekleri lamaz, taklit edilemez özneler oluşumuz yoktur. Egemen ideoloji her şeyi kaplar ve hem teyit edilir hem güvenceye alınır. Bu kapsar. ideolojinin durumda ideoloji bireylere isim vererek önemli bir oluşum ayağı olan isim koyma, Örneğin, egemen ve bu isimle onlara seslenmeyi, onları ça çağırma böyledir. Bunlara gelenek ve gö ğırmayı sağlayarak sistemi geleceğe yö renekleri, dinsel kuralları da katabiliriz. neltir ve kendiliğinden kural koyar. Bu Althusser'e göre her pratik ancak bir ide durumda insanlar artık sıfatları olan, sis oloji aracılığıyla ve özneler yolu ve bir ide temden beklentileri olan, aynı zamanda oloji çerçevesinde var olabilir. Ve her ide sistemin de kendisinden belirli beklentile oloji ancak bir özne aracılığıyla ve özneler ri bulunan özneler durumuna gelmiş olur için var olabilir. Yolda rastlayıp tokalaştı lar. Bu ideolojik oluşum sürekli tekrar ğımız bir dostumuzla karşılıklı bu hareke eder. İdeolojinin var oluşuyla insanlara timiz hem bizim onu tanıdığımızı ve ka özne (sujet) olarak seslenilmesi bir ve aynı bul ettiğimizi hem de onun bizi tanıyıp şeydir. Althusser'in çağırma ve isim koy kabul ettiğini bildirdiği anlamına gelir. İn madan kastı budur. Çağırma sürecinin ya sanlar bu şekilde birbirlerini bir özne ola nına, aynı amaca dönük olan rituellerin rak görür ve ideolojik kabul etme kuralla (törenlerin, ayinlerin), geleneklerin, göre rını sürekli olarak tekrar ederler. Bu, bir neklerin etkisini de eklemek gerekir. Do likte yaşayabilmenin ön koşuludur. Bu ğacak çocuğa kendisini bekleyen özgül ai pratik tekrar edilerek yaşam içine girer, le ideolojisinin etkisi ve baskısıyla, aile bir vazgeçilmez kural olur. Bu durum Althus isim koyacaktır. Özgül aile ideolojisi böy ser'e göre başkalarıyla karıştırılmamanın le bir olayı beklemektedir. Çocuğun bu 40 • iletişim : araştırmaları olayla evcilleşmesi yani ideolojik sarmalın ceğimiz koşullara ve bu koşulların oluş içine girmesi için ilk adım atılmaktadır. masına bağlıdır. Yine bu demektir ki, aynı Daha sonra eğitim, medya vb. bu süreci silahlarla egemen ideoloji ile mücadele, tamamlayacaktır. onu yıkma ya da değiştirme çok zor, hatta Yine Althusser'e göre ideoloji gerçekli ğin bir temsili değil gerçeklikle ilişkinin temsilidir. İdeolojik etkiye kapılmış, ide olojik olarak biçimlendirilmiş birey, ki tüm insanlar aynı durumdadır, gerçekte imkansız gibidir. Sisteme karşı gelmeyi göze alanın karşısında yine sistemin ya rattığı ve önemli bir bölümü ideolojik ori jinli birçok engel ve zorluk çıkar. Bu nok tada bir başka değerlendirmeyi de dikka kendileri ve varoluş koşulları arasındaki te almak gerekir. İdeolojik sistem ancak ve bağıntıyı değil, kendi varoluşlarıyla ken ancak bir başka ideolojik sistem tarafın dileri arasındaki ilişkiyi ön planda tutarlar dan yıkılabilir. İdeolojiyle mücadele yine (Althusser,1968:210).' Burada bireyin öz bir başka ideoloji ile mümkündür. Ancak nelliği ön plandadır. İdeolojide temsil edi Althusser bu konuda kurguladığı siste len şey, içerik, ikinci derecede bir ilişki, min bir gereği, bağımlı bir sonucu olarak imgesel bir ilişkidir. Bu durumda insan, ideolojinin hayat pratiği olması nedeniyle gerçekliği ideolojik kopyalamasının dışın değişmesinin olanaksız olmasa bile çok da algılayamaz. Gerçekliğin yansıması, zor olduğunu belirtir. Sistemi olduğu gibi ideolojik oluşumu insanı etki altında tu reddeden ideolojilerin zora dayalı, baskıcı tar. İnsanlar kendi ideolojilerini kendi olmadıkları takdirde başarılı olmaları, ya dünyaları olarak yaşarlar. Demek ki ide ni egemen ideolojinin yerine geçmeleri oloji kendi dünyalarıyla yaşanan ilişkileri olanaksızdır. Var olan ideolojinin temelle ni içerir. Başka deyişle, ideolojide insanlar ri esas alınmak üzere kurgulanan ideolo kendi varlık koşullarını değil, kendi varlık jik çaba daha çabuk ve kolay tutunacaktır. koşullarını yaşama tarzlarını ifade eder Yıllardır yaşadığımız siyasi olaylar, eko ler. Bu hem gerçek ilişkiyi hem de yaşa nomik mücadeleler, savaşlar bu görüşü nan hayali ilişkiyi içerir. İdeoloji böylece kanıtlamaktadır. Ayrıca yaşayan ideolojik insanların kendi dünyalarıyla ilişkilerinin atmosfer, ortam her yeri kaplamış ve tut ifadesidir (Althusser,1968:211).' Dolayı muştur. Herhangi bir kişiye, kümeye ya sıyla ideolojik araçlarla etkilenmiş ya da da fraksiyona bu alanda boş yer kalma işlenmiş kişi, örneğimizde bu belirli bir mıştır. Bu durum süreklidir. Birey kendin toplumun tüm insanlarıdır, ne düşünsel den önce varolan ideolojinin etkisine mut ne de pratik olarak onun dışına taşamaz, laka girmek zorundadır. İdeoloji bireyden çıkamaz. İdeolojik çerçevenin dışına çık önce vardır ve kendine tabi kılacağı, hük ması çok zordur. Bu sapma istisnai diye medeceği özneleri beklemektedir. Ege Kazancı • Althusser ile ideoloji Üzerine Yapılamamış Bir Söyleşi • 41 men ideoloji isimlendirme,çağırma gibi nomik yapı içinde üretim gerçekleştirilir. yöntemleri kullanarak; eğitim, din, kitle Sözgelimi, buğday ekip biçmek, buğdayı iletişim araçları gibi araçların gücünden un haline getirip ekmek yapmak, onu sat yararlanarak bireyin üzerine çökmektedir. mak bir ekonomik işlev türüdür. Üretim Ancak bu durumdan birey rahatsız değil olayı yani ekonomik çaba belirli maddele dir. Hatta memnundur. Çünkü bireyin ri toplumun gereksinmesini karşılayacak kendini çevreleyen, içinde yaşadığı ve başka bir madde haline dönüştürmek ve varlığını sürdürdüğü ideolojik ortamı, bunu toplumun kullanımına sunmak ça başka ideolojik ortamlarla karşılaştırma basıdır. Maddi bir olayın adıdır. Bu temel olanağı yoktur. Zaten toplumun önemli çaba tüm toplumsal sistemlere özgüdür. bir çoğunluğuna göre de başka ideolojik Varlığın vazgeçilmez koşuludur. Yaşa ortam yoktur. mak için üretmek gerekir. Althusser'e göre ekonomik yapı ve Toplumsal Oluşumun Ana Öğeleri Nelerdir? onun belirleyici gücü toplumsal formas Althusser, sistematiğinde üçlü bir ay "Majesteleri Ekonomi" yalnızca kendi rıma itibar eder. Üç ayrı yapı vardır. Her ayakları üzerinde durmaz. Ona göre belir yapının ayrı bir işlevi ve ayrı bir amacı lenme ilkesi, bir düzeyin, sözgelimi eko vardır. Ama birbirleriyle olan bağıntıları, nomik düzeyin, tüm öbür düzeyler üze özellikle ideolojiyle bağıntıları ilginç ve rindeki belirleyiciliği olarak değil, aynı za çok önemlidir. İdeolojinin üstbelirleme gücü ve misyonu vardır. Yani bir toplum sal formasyonda alt yapı önemlidir belir leyicidir. Ancak daha sonraki aşamalarda sözgelimi ideoloji, kendi gücüne dayana rak tüm formasyonu etkiler, hatta onların oluşumunu belirlemeye başlar. İdeoloji nin Althusser'e göre yorumunu görmek için bu üçlü ayrımı, üç ayrı yapıyı ana hatlarıyla belirtmekte yarar vardır. yon içinde tek başına belirleyici değildir. manda değişik belirlenmelerin yapılaşmış toplamı, bunların etkilerinin yapısı olarak düşünülmelidir. Althusser pratiklerin gö reli özerkliği ve son kertede belirleme kavramının ancak üstbelirleme yaklaşımı ile açıklanabileceğini ileri sürer. Farklı dü zeyler arasında bir kaynaşma ya da geçici kopukluk olduğu zaman, bunun nedeni ekonominin kendini ayrı tutup, ayrı gös terip ayakları üzerinde dikilip görünmesi değil, farklı düzeylerdeki çelişkilerin hep a. Ekonomik Yapı: Bu yapı ekonomik fa sinin tek bir süreç içinde, konjonktür için aliyetleri kapsar. Bir maddeyi başka bir de birikmiş olmasıdır. Öyleyse bu kon madde haline dönüştürmek, madde üze jonktür tüm öbür kerteler ve etkiler tara rinde çalışmak ekonomik bir çabadır. Eko fından üst belirlenmiştir. Çok daha önem 42 • iletişim : araştırmaları lisi "egemen olarak" yapılaşmıştır (Alt- dır. Bu oluşum, ideolojik yapı ve çabadır. husser, 1968:210). Sistemin bütün özellikleriyle bugünden b. Siyasal Pratik: Üretim sonucu yani ekonomik faaliyet sonucu ortaya çıkan ürünün nasıl paylaşılacağının ilkelerini belirleyen uygulamadır. Üleşimin ve ilke lerinin açıklanıp bunlara uyumun sağlan ması çalışmasıdır. Bu uygulamayı siyasal sistem gözetir. Koyduğu hukuki kurallar la bölüşüm sonucu kime ne kadar pay dü şeceğini belirler. Sözgelimi, işçi ücretinin ne olacağını, hukuk kurallarına uymama nın cezasını bu çalışma belirler ve koydu ğu ilkelere uyulmasını, insanlara meşru gelen, doğal gelen kuramlarıyla gözetir. Bunu gerçekleştirmek için de elinde hu kuk sistemi, kolluk güçleri, mahkemeler vardır. Bu işlevler kimin adına yapılırsa yapılsın, özde anlamı, paylaşımla ilgili ku rallara, sistemin kalıplarına uyumu sağla manın asıl olduğudur. Ülkenin siyasal sis temi, parlamentosu, hukuk sistemi, sendi kacılığı, siyasi partileri, kolluk gücü siya sal pratikle yükümlü kurumlandır. c. İdeolojik Düzey: Toplumsal formasyo yarma aktarılmasını ideolojik sistem sağ lamaktadır. Dönemler arasında bağlantıyı ideoloji kurar. İdeoloji, sistemi zaman ve mekan bakımından birbirine bağlayan adeta bir harç dokudur. Bu harç aynı za manda çeşitli düzeyleri de birbirine bağ lar. Hatta bu harç, bir süre sonra sıva rolü nü de üstlenerek tüm düzeyleri birbirine bağlamakla kalmaz, aynı zamanda onları örter. Bu sorun özellikle ve ilk defa Gramsci tarafından incelenmiştir (Gramsci,1986:14). Althusser, Gramsci'yi öncülü olarak görür. Sivil toplumun kimi kuram larını, işlevsel olarak Devletin kapsadığını ilk kez Gramsci'nin dile getirdiğini söyler. Ama Althusser'e göre Gramsci belirlediği yolda sezgilerini sistemleştirememiştir. Sorunun özünü yakalayamamıştır. Oysa Althusser'de konu farklı ele alınmaktadır. Ona göre ideolojinin ilk işlevi harç doku olmak değildir. İdeoloji, oluşum açısından farklı olması nedeniyle yeri çok gerilerde olmak üzere, -bu arada- harç doku misyo nunu da dolaylı olarak yerine getirmekte nun üçüncü katmanıdır. Ekonomik yapı dir. Bir başka anlatımla Althusser'de ide laşma ve ona bağlı pratikle, sistemin fiziki olojinin dönemler ve kuşaklar arasında ve anlık gereksinmesi karşılanır. Maddi harç doku rolü oynaması gibi bir ana tema gereksinmeler karşılanır. Siyasal pratik de yoktur. Bu tema başka gerçekliklerin an bu durumu ve statükoyu gözetir. Oysa cak sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. sistemin bir dönemden öteki döneme ge Dolaylıdır. Althusser'e göre ideolojilerin çişini sağlamak için, daha doğrusu siste kendileri değil taşıyıcıları olan ritüeller min sürekliliğini sağlamak için ek bir ya (ayinler, dini törenler, gelenek ve göre pılanmaya, çabaya, oluşuma ihtiyaç var nekler, kitle iletişim araçları vb.) sürekli Kazancı • Althusser ile ideoloji Üzerine Yapılamamış Bir Söyleşi • 43 dir. İdeoloji belirli taşıyıcılara adeta oto temi çok önemli sonuçlara götürmektedir. matik olarak yüklenmiştir. Onlarla birlik Özgün tarihi yoktur ama yaşanılan ortam te vardır. Çünkü ideoloji onların pratiği ve dönemin haritasını oluşturmaktadır. nin içindedir. Gelenekler, görenekler ve Gramsci'de ideoloji hegemonyanın bir öteki toplumsal alışkanlıklar yaşadığı sü aracı iken, Althusser'de maddi pratiğin rece ideolojiler de yaşar. Dolayısıyla ide ayrılmaz parçasıdır. Dolayısıyla her yeri olojinin bir dönemi bir başka döneme bağ ve her şeyi sarmıştır. Balığın içinde yaşa laması ideolojik gerçeklikten ziyade ide dığı su gibidir. O düşünce sistemini değil oloji taşıyanlarla ilgilidir. Gramsci'de ide ortamı ifade eder. Çağıran, egemen ide olojinin oluşumu ile ilgili tezler yoktur. O, oloji her yerdedir. Bu yüzden Althusser ideolojiyi bir veri olarak ve gördüğü gibi toplumun alt kesimlerinin kurtuluşları ele almaktadır. Oysa Althusser'de ideolo konusunda çok karamsardır. Bu saptama jinin oluşumu ile ilgili açıklamalar çok ge yı ülkemizin siyasal gerçeği ile ilişkilen- niş ve önemli bir yer tutar. Bu çok önemli d irdiğimizde onunla örtüştüğünii, üst üs bir niteliktir. Bir toplumsal olay ya da ve te geldiğini görürüz. Nitekim ulusal se riyi önce, "niçin?" ve "nasıl?" sorusuyla çimlerde, böylesine fakirlik ve perişanlık karşılamak, sonra özelliklerini açıklamalı, içinde olan formasyondan tepkici, sisteme daha sonra da eleştirmelidir. Yani, ideolo karşı olan oy oranı yok denecek kadar az jinin önce nasıl oluştuğu açıklanmalı, son çıkmaktadır. Kuşkusuz burada sayısız de ra eleştirisine geçilmelidir. Althusser bu necek kadar çok faktörün etkisi olabilir. yolu çok doğru biçimde kullanan bir dü Ancak Althusserci görüş işin özünü yaka şünürdür. Gramsci'nin orijinal açıklama lamamızı, seçmen davranışını ve bu siya larına karşın, ideolojik oluşumla ilgili sal davranışın sonuçlarını net biçimde an açıklamaları son derece cılızdır. Nitekim lamamızı sağlamaktadır. Çünkü Althus yazılarında "hegemonya" kavramına, çok ser yaptığı ideoloji kavramlaştırması ile önemli olmasına karşın, yeteri kadar de radikal nitelikli siyasal mücadeleye, karşı rinlik kazandıramadığı görülmektedir tepkilere yer bırakmamaktadır. Bu tepki (Gramsci 1975: 85). O'nu Althusser "gö lerin ideolojik kaynakları olsa bile başarı rüşlerinde sığ" bir düşünür olarak nitele mektedir.2 Althusser'de ideoloji, yalnız kendini yeniden üretmez. İdeoloji kendini yeniden üretmekle sistemi de otomatik olarak yeniden kurgulamaktadır. İdeoloji ya ulaşmaları çok zordur. İdeolojik ağırlık her öğe ve ilişkinin üzerine çökmüş gibi dir. Çizdiği harita çok yerde, çok ülkede aslına uygun çıkmaktadır. Yine Althusser'e göre her toplumsal nin toplumsal işleviyle ilgili olarak denile formasyonun ayırıcı niteliği ekonomik, bilir ki, Althusser'de ideolojik oluşum, sis politik ve ideolojik düzeylerin ya da kerte 44 • iletişim : araştırmaları lerin bir araya gelmelerinde temellenir. Bu ken, Yahudi düşmanlığını ideolojik bir düzeyler farklı pratikler olması nedeniyle amblem haline getirip, milyonlarca insa birbirlerinden ayrıldığı gibi, aynı zaman nın ölümüne yol açmasını altyapısıyla iliş- da diğerlerini belirleme ve etkileme güçle kilendirmek doğru olmasa gerek (Mili- ri bakımından da farklılaşmışlardır. Siya band vd.,1977).3 Daha fazla adam öldür sal ve ideolojik sistemin konuşlandığı üst mek için bu rejimde yeni teknolojiler yara yapının görece özerkliği vardır. Çok daha tılmış olması yeterli bir gerekçe olmaktan önemlisi o, toplumsal formasyonun varlı uzaktır. Yahudilerin elinden zenginlikleri ğının vazgeçilmez, gerekli koşul ve pratik ni almak için onları öldürmenin hiçbir us lerini içerir. Ayrıca toplumsal formasyo sal ve siyasal gerekçesi yoktur. Bu olayda nun kendini yeniden üretmesi için mutla büyük bir kurgulama yanlışı vardır, ama ka ideolojik çabaya ihtiyaç vardır. Bu çaba aynı zamanda altyapıdan oldukça bağım olmaksızın ekonomik sitem içinde görev sız bir ideolojik oluşum söz konusudur. almış kişilerin kendilerine düşen görev ve İlerleyen aşamalarda bu inanç altyapıyı yükümlülükleri yerine getirmeleri ya da etkilemiş hatta beklenmedik bir yönde de tekrarlamaları ve bu rolleri kendilerinden ğişikliğe uğratmıştır. Öte yandan bu ide sonra kuşaklara aktarmaları olojik oluşumun nedenlerini daha önceki mümkün değildir. İdeolojik yapılaşma, gelecek ideolojik kaynak ve düşüncelerde görmek düzenin sürekliliğini sağlayan, sistemi ye mümkündür. niden üreten, vazgeçilmez, olmazsa olmaz toplumsal pratikleri içerir. İdeolojinin gücünü ve oynadığı rolü çok açık göreceğimiz bir başka örnek, ya Yaşadıklarımızdan çıkan sonuçlara kın tarihimizdendir. Kurtuluş Savaşında bakılırsa altyapının ideolojik sistem üze yurdu savunan yüz bin dolayında yurtse rinde bire bir etkisi ve denetimi olduğunu ver insanın bu girişimini ideolojik yöne söylemek oldukça zordur. Sözgelimi, Hit- limleri ön plana çıkarmadan açıklayanla ler Almanya'sında faşist siyasal akımın yız. Dumlupınar'da savaşanların amacı maddi temellerini görmek çok kolaydır. düşmanı yenip ileride zengin olmak değil Bu rejimle Almanya'da daha çok silah, da dir. Kurtuluş Savaşında Türkleri güdüle- ha çok mal üretilip satılmasının sanayi ve yen en önemli faktör dindir (Ti ticaret burjuvazisine çok şey sağladığı ke mur,1993:24). Bir başka anlatımla bu dire sindir. Faşist rejim sayesinde üretilenlerin nişin özünde madde yatmaz. Tarihte ve daha kolay satılması, pazarlara açılma ve günümüzde bu kuralı doğrulayan binler en önemlisi bu pazarların silah zoruyla iş ce örnek bulunmaktadır. İdeolojik sarmal, gali anlaşılabilir ve açıklanabilir bir gerek bireyi baştan ayağa kavramakta, hatta çedir. Ama böyle bir rejimin durup durur ölüme götürmektedir. Demek ki, ister Kazancı • Althusser ile ideoloji Üzerine Yapılamamış Bir Söyleşi • 45 günlük yaşantıda ister uzun soluklu dü açısından Althusser de yararlanmıştır. Bu zenlemelerde, ister sınıf mücadelesinde ayrım sınıflandırmayı, analizi ve olayları olsun, ideoloji ihmal edilmemesi gereken kavramayı kolaylaştırabilir. Çok daha önemli, hatta bazı örneklerde özerk kala önemlisi devletin ne işe yaradığı konu bilen bir alandır. sundaki sorulara önemli yanıtlar da bura Günümüz insanı meşruiyet içinde ko nulmuş kamusal kurallara uymak zorun dadır. Bunlara uymazsa devlet kendisine yaptırım uygular, fiziki baskı uygular. Devlet, yönetileni belirli bir alan içinde tu tar, bunun için önce ikna gücünü kullanır ve dışa çıkıldığında fiziki gücünü kullana rak bu sapmayı düzeltir. Görülüyor ki, devletin denetimi yalnızca fiziki güce da yalı değildir. Bu konuda devlete yardımcı nitelikte başka araçlar ve uygulamalar vardır. Devletin bütün aygıtları hem ide oloji hem de fiziki baskı kullanarak işler. İnsanı devlet yanında sosyolojik olarak da biçimlendiren, davranışlarını denetleyen toplumsal oluşumlar vardır. Bunlar devlet dışı ideolojik araçlardır ve en önemlileri aile, toplumsal çevre, gelenek ve görenek ler, din kuralları ve kitle iletişim araçları dır. Bu araçlara devlet dışı dememize kar şın son tahlilde bunlar ideolojik oluşumu sağlayan, oluşuma katkıda bulunan ama asıl olarak devletin işini kolaylaştıran araçlardır. Artık günümüzde ideolojik oluşuma katkıda bulunan araçlar için dev dan çıkar. Bu aygıtlar insanı, ideolojik ola rak yoğurup onun belirli bir biçimi alma sına yardımcı olurlar. Bireyi istenilen bi çimde düşünmeye yönlendirir, zorlar, hatta mecbur kılarlar. Bu çaba genellikle çok yönlüdür. Son amaç üretim ilişkileri ni, sistemin ana dayanaklarını yeniden üretmektir. Bilinmelidir ki, ekonomik çı karları savunmak politik eylemle olanak lıdır. Ama insanların politik eylemlere gi rişmesi için de ideoloji gereklidir (Miliband vd.1977: 47). Yine belirtmek gerekir ki, belirli bir dönemden sonra bireyi etki leme ya da denetleme görevini, başka ide olojik aygıtlar yüklenir. İnsanı okul çağın da okul, eğitim sistemi ya da aile denetler ken, olgun yaşta bireyin ideolojik deneti mi daha çok din ve kitle iletişim araçlarına geçer. Demek ki, toplumsal sistem içinde var olan gelenek ve görenekler, aile, okul, din sistemi ama en önemlisi geniş anlam da kitle iletişimi, insanı biçimlendirip yönlendiren, denetleyen aygıtlardır. Bun ların temel misyonu ideoloji taşımadır ve önce bu yönleriyle ele alınmalıdır. let dışı ya da devlet içi ayrımı yapmanın Günümüzde baskıcı devlet işlevleri pratik bir yararı kalmamasına karşın bu ikinci plana itilmiştir. Çağdaş siyasal yak ayrımın akademik bir yeri ve önemi oldu laşımlar fiziki baskıyı reddetmektedir. în- ğu bilinmektedir. Bu ayrımdan kendi gö san önce ideolojik çaba ile yoğrulup bi rüşlerini kavramlaştırmak ve örneklemek çimlendirilir. Gramsci "insanı kafasından 46 • iletişim : araştırmaları yakaladınız mı, kol ve bacak kolay gelir" üzerine örtülmesinde devletin başka bir der. Dolayısıyla birey, ideoloji ve iletişim alternatifi de yoktur. Devlet başka bir ide üçlüsü yeni bir mecraya girmiştir. Burada olojiyi kullanamaz. Bu, fizik olarak da ola hemen belirtmek gerekir ki, baskıcı devlet naklı değildir. Egemen ideoloji toplumsal işlevleri, yani polis ya da jandarmanın gü formasyonun bütün katmanlarını sarıp cünden yararlanma olanağı, ortadan kalk örtmüştür. Althusser'in bu görüşü, her şe mış değildir. Ama önemi geriye düşmüş yi egemen ideoloji kaplıyor, dolayısıyla tür. Althusser bu konuda da orijinalitesi çeşitli toplumsal oluşumlara mücadele ni, özel oluşunu kanıtlamış, devletin bas alanı bırakmıyor, mücadele olanağını yok kıcı güçlerinin de bir bütünsellik içinde sayıyor diye çok eleştirilmektedir. Ama ideolojik işlev görebildiklerini öne sürüp, gelin görün ki, uzağa gitmeye gerek yok, ideolojiyle bağıntılarını açıklamaya çalış Althusser'in kuramını Türkiye pratiği tü mıştır. Althusser'e göre bu araçların da as müyle doğrulamaktadır. Türkiye'de ege lında ideolojik güçleri vardır. Onun deyi men ideolojinin kapsama alanı hem derin miyle "Bütünüyle baskıya dayalı aygıt hem yaygındır. Karşı mücadele için bütün yoktur." (Althusser,1970:35) Her maddi yollar kesilmiştir. İşte size özelleştirme ör oluşum bir ideolojik oluşumla ilgilidir, ba neği...! ğıntılıdır. Kamu yönetiminde sık sık ör nek olarak kullandığımız gibi bir devlet kuruluşu belirli bir amacı gerçekleştirmek için kurulur. Kuruluş amacı daha sonra ideolojik bir oluşum haline gelir ve her şe yi hem etkiler hem belirler. Daha sonraki tüm araçsal ve görevsel genişlemeler, dü zenlemeler bu ideolojik oluşuma göre be lirlenir. Althusser'in deyimiyle burada ideolojik pratikle aygıtın pratiği örtüşmektedir. İdeolojinin kapsama alanı dışında ka lan bir insan (pratik olarak olanaksızdır) yalnızca bir nesnedir. Yani "şey" olarak nitelendirilir. Her obje ve insan adlandırı lır. İnsanın isimlendirilmesi, çevresi tara fından algılanması ancak ideolojik çalışma ile mümkündür. Bu ideolojik çalışma hem bugünün hem de geçmişin dolaylı ya da dolaysız aktarımlarının ışığında olur. Re alitenin bir yansımasıdır. Bu nedenle ide olojinin ne sonu gelir ne de önemi azalır. Sistem bireyleri belirli bir kalıba sok Her zaman ön plandadır. Bilinçli bilinçsiz makta, istediği modelde insan üretilmesi olarak bütün formasyonlar onu kullanır ni öngörmekte, bunu yaparken de ideolo ya da kendisinden yararlanılmasını zo jiden onun araçlarından ve kurulu gücün runlu kılar. Bir yandan ekonomik, siyasal den olabildiğince yararlanmaktadır. Alt düzeyler doğal olarak kendisi arasında husser'in metodolojisi içinde kalarak söy harç doku görevi görür, öte yandan da dö leyecek olursak, ideolojinin yönetilenin nemler arasmda uyumu sağlar. O bir dö Kazancı • Althusser ile ideoloji Üzerine Yapılamamış Bir Söyleşi • 47 nemin bir başka döneme, yani izleyen dö iletişim ortamıyla bu tür savlar kesinlikle neme eklemlenmesinin (articulation) hem bağdaşık değildir. Bir toplumsal formas temel aracı hem de baş mimarıdır. yonu, ona etkide bulunan bütün öğeler Tarihte birçok uygarlığın yok olması nın nedeni yalnızca yabancı güçlerin işga dikkate alarak incelemek çok daha doğru sonuçlar vermektedir. li değil, ideolojiyi kullanarak kendi kül türlerini yeniden üretememeleridir. Bu kural yıllardan beri, çağlardan beri aynı İdeoloji Niçin Kendiliğinden Oluşur? dır. İşte ideolojinin bir aparatı olarak ileti İdeoloji sistem içinde yerleşmiş gele şimin önem ve gücü de burada yatar. nek, görenek, törenler, toplumsal ilişkile Çünkü iletişim, kendisine çok önemli mis rin, dinin, kitle iletişim araçlarının bağım yonlar yüklediğimiz ideolojinin bazen uy lı bir sonucu olarak ortaya çıkar. İdeoloji gulama biçimi, bazen bir türü olarak her bunların bir bileşkesidir. İdeoloji, toplum yerde vardır ve çok şeye gücü yeter. Her sal yaşamla eşzamanlıdır. Toplumsal ya mesajın, her haberin ideolojik bir etki ve şamın ayrılmazıdır. Bireyi kendi istediği bağlantısı vardır. Kimi kez insanları sa ve belirlediği kalıplar içinde tutar. Bu ne vaştırarak seve seve ölüme götürür, kimi denle, ne son bulur ne de kaybolur. Siya kez dünyasal her şeyi unutturur, kimi kez sal etkisi, sosyal etkisi vardır ama kendisi de uyuşturur ama kimi kez de uyandırır. ni siyasal olan, sosyolojik olan diye bö İletişim her şey değildir ama çok şeydir. lümlere ayırmak olanaksızdır daha doğ Kuşkusuz bizden öncekilerin yaptığı gibi rusu bu ayrımın bir yararı yoktur. İnsanın toplumsal oluşum ve gelişmeyi yalnız bir yaşantısının bir ayrılmazı olarak bireyi, öğeye bağlamak ve yüklemek tıpkı ekono çok odaklı ve çok amaçlı olarak sürekli et mik yapıya atfedilenler gibi, yanıltıcı ola kiler Ancak hemen belirtmek gerekir ki bilir. Bu nedenle, kitle iletişimi ile ilgili toplumun belirli araçları egemen ideoloji olarak da temkinli olmak; onun her şeye ye yeni eklemeler yaparken bunun bilin gücünün yeteceğini, her şeyi belirleyece cinde değildir. Bu olay kendiliğinden iş ğini söylemek biraz abartı olacaktır. An ler. Örneğin, eğitim sistemi çocuğa okuma cak kabul edilmelidir ki, iletişim çok şey yazma öğretme amacındadır. Çevreyi ta ifade eder. Burada bir kez daha yineleye nıtma ve onu anlatmak için vardır. Oysa lim ki, toplumda her şeyi ekonominin be bu amaçların ardında düşünsel bir olu lirlediği gerçeğini mekanik bir biçime so şum yatar. Bu oluşum ender olarak ön karak, insanları yalnızca ekonomik çıkar plana çıkar. Kendisi eğitimin gerisinde ların güdüleyip yönlendirdiğini sanmak gizlenmiş gibidir. Gelenekler ve görenek yanlış ve sığ bir yaklaşımdır. Günümüzün ler konusunda da durum aynıdır. Bu ko 48 • iletişim : araştırmaları nuda özellikle aile sistemi çocuğa ya da bi 1968:93).4 Öte yandan ideolojik sistem sü reye büyük bir sınırlama getirir ve oluşu reklidir, ara vermeksizin toplum ve bire mu hem gerçekleştirir hem de kolaylaştı yin her türlü eylemini etkiler ve denetler. rır. Kitle iletişim araçları için de aynı şey Süreklilik çok önemlidir. Çünkü toplum leri söyleyebiliriz. Bu araçlar artık daha et sal formasyonun yarın da bugünkü gibi kili ve de etkisi çok daha uzun solukludur. olmasının en önemli güvencesi ideoloji Çünkü günümüzde bu araçlar insanı do dir. Toplumsal formasyonla ideoloji ba ğumundan ölümüne kadar izlemektedir. ğıntısı ve özellikle toplumsal formasyona Adeta toplumsal propaganda ile birey verdiği önem ve ağırlık, Althusser'in ku topluma uygun düşen bir özne haline ge ramsal açıklamalarının en ilginç ve en tirilir. Yemek yemesinden, giyim kuşamı önemli yamdır (McLennan vd.,1978:77). na hatta yiyeceklerine kadar her şeyi ege men ideoloji belirler ya da etkiler. Burada eklemek gerekir ki kitle iletişim araçlarıyla yü İdeolojinin oluşumu m addidir diyor rütülen propagandadan ideoloji çıkmaz, pro sunuz. Bunun anlamı ve önemi nedir? paganda ideolojinin bir somutlaşma biçimidir. İdeoloji olduğu için propaganda vardır. Ayrıca ideoloji hep vardır, her yerde var dır ve oluşması için özel bir çaba gerek mez. Toplumsal sistemin işleyişi egemen ideolojiyi oluşturur. Toplumsal formas yon içinde tekbir dominant ideoloji vardır ve her şeye hakimdir. Bu ideolojinin yıkıl ması için ona vücut veren, onu yaratan bütün toplumsal oluşumların değişmesi ve yeni bir ideolojik oluşumun başlaması gerekir ki, bu çok zordur. Maddi sistemle rin çöküp değişmesinde ideolojik doku ve güç, çok önemli bir rol oynar. İdeolojik Bu çok tartışılan ve çok şeyi yerli yeri ne oturtacak bir saptamadır. Eğer ideoloji isimlendirme ile yani çağırmayla, gelenek ve göreneklerle (Althusser bu kavramları ritüeller terimiyle karşılamaktadır) ve öte ki yollarla oluşuyorsa, bu oluşum insanın çevresini saran, insanı örten bir çevre ve ortam yaratıyor demektir. Dolayısıyla ide olojiye biz hep, bir ortamın adıdır diyo ruz. Bu ortam yaratılmıştır ve bireyi adeta otomatik olarak etkilemektedir, yönlen dirmektedir. Yine bu nedenle onsuz olu namayacağını söylüyoruz. güç hem maddi ortamı hem de geleceğin "Althusser ideolojisinin en basit anla ideolojik kurgusunun özünü oluşturur. tımı için "balığın içinde yaşadığı su" ben Çünkü ideolojik kurgu geleceğin ideolojik zetmesini yapmak gerekir. Su balığın ay yapı ve işlevlerini belirler. Yine bu neden rılmazı ya da varlık nedenidir. Su olduğu le denebilir ki, bir ideolojiden başka hiçbir için balık vardır ama balık başka yerde şey ideolojiyi değiştiremez (Lefebvre, olamadığı için suyun içindedir. Balık için Kazancı • Althusser ile ideoloji Üzerine Yapılamamış Bir Söyleşi • 49 su her yerdedir ve her yerdir. Ama o, için yeni üretim ilişkilerini doğurur ve onların de yaşadığı suyun farkında değildir varlığını pekiştirir. Yani yeniden üretimin Onunla ilgili her şey aynı zamanda suyla temel taşlarından birisi ideolojidir. da ilgilidir. Sanır ki, bütün dünya sudur. Yalnız suyu bilir ve tanır. Çünkü su ken disi ile birliktedir ve o, suyun içinde var olmuştur. Var oluşu suya bağlıdır. Suyun dışına çıktığında suyun ne olduğunu an layabilir. Ama hiçbir zaman (çıkarılmadı ğı sürece) suyun dışına çıkamaz. Yaşama sı suya bağlıdır. Suda yaşayabilmesi için yaratılmış, adlandırılmıştır. Suyun dışın da yaşayabilmesi için balıktan başka, fark lı bir şey olması gerekir." (Kazancı,2003: 88) Sizin dışınızda ideoloji konusunda düşünen ve yazanlar ideolojinin siya sal ağırlığını öne çıkarm akta, ideolo jiyi terim yerinde ise insan davranış larını etkileyen siyasal motifli, yo ğunlaşmış bir güç olarak ele alm akta dırlar. Bunların ideolojinin oluşumu ile ilgili ileri sürdükleri, sizin söyle diklerinizden çok farklı. Daha doğru su, siz öncüllerinizden bütünüyle fa r k lısınız. Yakaladığınız noktalar çok il ginç ve kalıcı. Bu konuda neler diye Bu açıklamalardan ideolojinin oluşu mu maddidir sonucunu çıkarmak kuşku suz yanlış olmayacaktır. Yeter ki, kavramlaştırmasınm tüm öğelerini yerli yerine oturtalım. Ayrıca ideolojinin oluşumunun maddi olması, geleneksel ideoloji açıkla maları dışında hiçbir şeye ters düşmez, yalnızca yeni yaklaşımlara yeni sosyal bi lim terminolojilerine ihtiyaç gösterir. Bir başka anlatımla, daha ayrıntılı araştırıl ması, farklı yaklaşılması gereken bir ko nuda Althusser kapıyı aralayan kişi ol maktadır. ceksiniz? İdeolojinin oluşumu ve etkisi ile ilgili söylediklerimin bir bölümünü daha önce incelediğim yazarlara borçluyum. Spinoza'nm, (Spinoza'ya göre ideoloji "mukad demi olmayan muhassaladır" yani başlan gıcı olmayan bir sonuçtur.) Eflatun'un yazdıklarına çok itibar ettim. Ama özellik le Lacan'm görüşleri beni çok etkiledi. Ör neğin, ideolojik çağırma ve isimlendirme kavramını onun söyledikleri üzerine inşa ettim. Freud'dan "üstbelirleme" kavram larını alıp ona yeni bir görünüm verdim Maddeden maddeye geçiş için ideolo ve yeni bir misyon yükledim. Hiç kuşku jik harca gerek duyulmaktadır. Bu örnek suz ben Marksistim ve temel hareket nok leme özellikle toplumsal formasyonu iyi tam Marksizmdir. Size Paris'te anlattığım anlamamız için de bir ölçüttür. Üretim gibi eskileri bilmeden yeni bir şey söyleme ilişkilerindeki değişiklik önce insanların olanağı yok.5 Şu sıralarda beni asıl ilgilen düşüncelerini etkiler, sonra bu düşünceler diren, ölümümden sonra görüşlerimle il 50 • iletişim : araştırmaları gili olarak yazılanlardır. Özellikle yeni lirlense de tıpa tiplik yoktur." önermesi ite Amerikan sosyolojisi ya da siyaset bilimi görüşlerini açıklayan ve bu konuda önem sırf beni eleştirebilmek için özel bir çaba li katkılar yapmış olan Poulantzas'ı, E. harcıyor gibidir. Ancak eleştirileri, kurdu Laclau'yu, Etien Balibar'ı mutlaka anmam ğum sistemi yıkamamıştır. Büyük bir ço gerekir. Ancak kimi yazarların önemli so ğunluk, çağırmanın tarihinin ne zaman ruları vardır ve bunların yanıtlarının ben başladığını merak etmektedir. Benim bir den sonra verileceğine inanıyorum. Yapıl başlangıç noktası söylememem, daha doğ mış kimi eleştirilere hak vermemek de el rusu söyleyememem bir eksikliktir ama de değil. Sözgelimi "Hirst'in saptaması: bir yanlışlık değil. Ancak düz mantıkla Bütün öznelerin insan öznesine indirgen işin başlangıcını isim koymanın oluştuğu miş olması; Hall'da okuduğumuz: Top dönem olarak belirlemek, soruyu cevapla lumda ezilen sınıfların ideoloji üretimin maya yetebilir. Bazı yazarlar ideolojik den yoksun bırakılmış olmaları; Eagle- devlet aygıtları ile çağırma arasındaki ba ton'ın belirttiği: Maddi sözcüğünün adeta ğıntıyı kuramadığımı, hatta bu bağı düşü kutsallaştırılarak her şeyi örter ve kavrar nemediğimi yazmaktadır (Zizek, 2002:58). hale getirilmesi. Böylece ideolojinin mad Bu aygıtın en başında yer alan eğitim sis di olması savında maddilik nitelemesi ayı teminin, çocuğun okula başlamasıyla bir rıcı özelliğini yitirmiştir." savlarının üze likte onun ismini kesinleştirdiği, yalnız rinde durmak gerekir. Hirst'e verilebile verilen isim altındaki çocuğu tanıdığı, eği cek en önemli yanıt, insan öğesinin önem tim sisteminin ailenin yüklediği ideolojik li olması, belirleyici olması ve günümüzde dozlara yeni katkılar yaptığı açıktır. İde çok şeyin insan öğesine bağımlı olması ve olojik yönlendirme, hem çağırmanın süreç onun aracılığıyla değişebilmesidir. Kuş olarak tamamlanmasını gerektirmekte kusuz her şey değişir ancak insanın girdi hem de devletin eğitim sistemi aracılığıy ği ve dokunduğu nesnelerde değişim hızı la bir şeyler yapmasına izin vermektedir. artar ya da gerekiyorsa azalır. Bunu insan İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları adlı ki ve onun yarattığı güç yapar. Bu nedenle tapçık çok açık ve anlaşılır olmasına karşı kurguyu insan öğesine indirgemek yanlış lık, ne yazık ki yeteri kadar kapsamlı de değildir. Ancak kurumlara özne görevi ğil. Temel görüşlerimi daha uzunca anlat yüklemenin Althusser'e mutlak ters düşe malıydım. Burada işlediğim konuları ve ceği savını kabullenmek de doğru değil verdiğim başlangıç noktalarını benden dir. Aşağıda göreceğimiz gibi, çağırma sonrakiler ayrıntılı olarak kuşkuya yer bı kurumlar arasında da, içinde de olabilir rakmaksızın işliyorlar ve işleyeceklerdir. ve bu temel teze aykırı değildir. Hall'un "İdeoloji temelde ekonomi tarafından be- eleştirisi ise yaşam pratiğine ters düşmek Kazancı • Althusser ile ideoloji Üzerine Yapılamamış Bir Söyleşi • 51 tedir. Ezilen sınıfların ideolojileri olabilir, gibi ya da ortamın maddiliği kadar ide ideolojiden yoksun değillerdir, ancak oloji maddidir. Belki de Althusser maddi- bunların Marks İçin adlı kitabımda belirtti maddi olmayan ayrımına yeni bir boyut ğim gibi, yaşanan koşullarda egemen ide getirmekte, iki kategori arasına ideoloji gi oloji haline gelmeleri çok zordur. Yalnız bi yeni bir oluşum eklemektedir...! Ama devletin baskıcı aygıtlarını değil ideolojik en önemlisi "ideoloji bir ortamdır" demek aygıtları da yakalayıp değiştirmek gere suretiyle ideolojinin klasik ayrımlaştırma, kir. Olanaksız olmasa bile zor olan da bu- sınıflandırma tablosundaki yerini değiş dur. 20. Yüzyıl tarihi böyle bir örnek yaşa tirmektedir. mıştır. Yetmiş, seksen yıllık bir tutunma girişiminden sonra bu ideoloji Sovyetler Birliği'nde yenik düşmüştür. (Toplumsal Baskıcı Kurumlanıl İçinde de İdeoloji değişimin istenilen yöne çekilmesini Oluşuyor. Marks zorunlu ve kaçınılmaz olarak nite Slovak yazar Zizek'e göre "Althusser lerken, Althusser bunu neredeyse olanak teorisinin en zayıf noktası devletin ideolo sız gibi görmektedir.) Eagleton'm itirazın jik araçları ile ideolojik çağırma arasında da büyük bir gerçeklik olduğunu kabul et ki bağıntıyı açıklayamamış olması ve bu meliyiz. "İdeolojinin oluşumu maddidir" denildiğinde tinsel alan çok daralmakta dır. Ayrıca ideolojinin maddiliği niteleme si ile maddiliğin sınırı kalmamakta, daha doğrusu onu, sınırsızlığı nedeniyle tanım lamaya gerek kalmamaktadır. konuyu düşünmemiş olmasıdır. Althus ser, sadece olayı içselleştirir ve yalın bi çimde çağırmadan bahseder ve özne ol maya çağırılan birey, kavramsal olarak tanımlanmamıştır. Birey, ön varsayılması gereken hipotetik (koşullu) bir X'den iba Belirtmek gerekir ki, Althusser'in kav- rettir" (Zizek,2002:58). Althusser için ya ramsallaştırmasmda ideolojinin oluşumu pılacak en kolay eleştirilerden biri budur maddi olmakla birlikte kendisinin mutla ve bu eleştiri şemayı, kavramlaştırmayı ka madde olması zorunlu değildir. Alt anlamak istemeyenlerden gelmektedir. husser ideoloji yalnızca maddedir deme Sık sık da dile getirilmektedir. Hemen be miştir. Hatta bu konuda abartılacağını bil lirtelim ki, birey isimlendirilmeden önce diği için "ideoloji kaldırım taşı değildir" bir nesnedir. İsimlendirildikten sonra öz diye basite indirgemeciliği önceden görüp ne olur ve maddi varlığı ile bu isim bera engellemek istemiştir. Yalnızca oluşumu ber yürür. Sistemde bundan böyle bireyin na yol açan etmenler maddidir demekte yani nesnenin bir adı vardır ve artık özne dir. Onun görüşüne göre ideoloji bir orta olmuştur. Artık yalnız maddi varlığı değil mı ifade ettiğine göre ortamın maddiliği ideolojik varlığı ile de sisteme katılmıştır, 52 • iletişim : araştırmaları onun parçasıdır. Sistem onu bir adla ya da naklıdır. Bu alan tüm toplumsal sistemdir adlarla çağırır. Madde ile ideoloji iç içe ve aktörler tüm kurumlar ve bireylerdir. girmiştir. Bu ada daha sonra yeni sıfatlar İdeolojinin böylesine tutunmasının ne ve nitelemeler eklenir. Bu olay her top denlerinden birini kendisine bilerek ya da lumda aynıdır ve yüzyıllardır aynı biçim bilmeyerek destek veren toplumsal sistem de işlemektedir. Kuşkusuz bu önermeler öğelerinin yaygınlığında aramak yanlış iletişim biliminin matematiksel incelikteki olmaz. Dolayısıyla, ideolojik sistemin top analizleriyle her zaman ve her durumda lumun her kesimine yayılmış olmasının üst üste gelmeyebilir. Çünkü Althusser'in bir nedeni de, toplumsal sistemin tüm iletişim konusunda özgün çalışması yok öğeleri eliyle yüklenmekte olmasıdır. Bu tur, iletişimle ilgilenmemiştir. Ama çelişen öğeler hem bireylerdir hem de kurumlar. noktalar, Althusser'in kavramlaştırma Baskıcı işlev gören kuramların bile ideolo alanı dışında kalan noktalardır. Ayrıca be ji aşılama görevleri bulunmaktadır (Alt lirtelim ki, Althusser de çağırma olayını husser 1970:38). Hatta bu görev kimi kez daha ayrıntılı olarak inceleyemediğini ka belirgin biçimde öne geçer. Sözgelimi, bul etmektedir. Ancak saptamalarında ya Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bağlı ola nılgı yoktur. Toplumsal formasyonla ilgili rak çalışan Türkiye Polis Radyosu kuram ayrıntıya inen, titiz araştırmaların sonuç sal olarak baskıcı misyonu bulunan bir ları bile Althusser'in saptamalarına ters devlet organını, yönetilenlere ideolojik düşmemektedir. Althusser'in önermeleri seslenişle ön plana çıkarmak amacındadır. yerine yenileri hala konulamamıştır. Ve bu amaç için kurulmuştur. Öte yandan unutmamak gerekir ki, ça Yukarıda belirttiğimiz kamusal kuru ğırma, yalnız bireyler için değil kurumlar luşların içinde asli görevi yasa yapmak için de geçerlidir. Devletin karar veren ku olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, bu rumlan, bağlı kuruluşları isimlendirir ve görev yanında ideolojik amaçlı işlevleri onlara aynı zamanda ideolojik misyon da bulunduğunu ve bu isimlendirme adı al yükler. Sözgelimi TRT, TBMM, Anadolu tında ideolojik çabalarının kendi öz çaba Ajansı vb. gibi. Kendi eylem ve işlem alan larından biri haline geldiğini unutmamak ları içinde mutlaka ideolojik bağlamda gerekir. Sözgelimi, verilen mesajlar, yapı yaptıkları ve yapacakları çalışmalar bu lan açıklamalar halk iradesinin ortaya çık lunmaktadır. Çağırma işlemi bireyden da tığı tek yer olan TBMM'nin, cumhuriyet ha farklı bir düzeye, farklı bir ölçeğe yani rejimini yaşatacağını sık sık yinelemesi, örgüt düzeyine taşınmaktadır. Althus demokrasiye bağlılık, halk isteğinin her ser'in önermelerinden hareket ederek ça şeyin üstünde olduğu gibi mesajlar, bu ğırmayı çok geniş bir alana yaymak ola kurumun ideolojik etkinliklerinin en ba Kazancı • Althusser ile ideoloji Üzerine Yapılamamış Bir Söyleşi • 53 şında gelen ve sık sık yinelenen örnekler mevcut durumu adeta otomatik olarak dir. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk yüklemektedir. İdeolojisiz toplum yoktur Bayramı nedeniyle TBMM'nin önderliğin ve ideoloji kendini yeniden üreterek her de yapılan kutlamalarda bu kurumun ide toplumsal sistemin temel öğesini oluştur olojik etkinliği bütün açıklığı ile ortaya maktadır. Mevcut ideolojiyi yıkmak çok çıkmaktadır. Konuşmanın, iletişimin ol zordur. Yeni bir ideolojik sistemin yerleş duğu her yerde ideoloji vardır. Dolayısıy mesi alt yapıdaki gelişmeler kadar ege la devletin ideolojik araçlarıyla devletin men ideolojiyle varılacak uzlaşmaya da baskıcı araçları arasında organik bir bağ bağlıdır. Hangi tür ideoloji olursa olsun, bulunsun bulunmasın, bunların görevleri var olanın, yani egemen ideolojinin izni ve işlevleri arasında bir geçişme olduğu olmadan ya da çok ender olarak rastlanıl görülmektedir. Siyasal yapı ve işlevle, ide dığı gibi var olan ideolojiyi aşındırmadan, olojik işlev iç içe girmektedir. Bu nedenle dir ki, devletin ideolojik araçları ile devlet dışı ideolojik araçlar ayrımı önemini yitir mişe benzemektedir. Ya da bu tartışma nın, sorunu iyi görebilmek için ikinci de recede ve yalnız akademik ortamla ilgili ağırlığı vardır. yeni bir ideolojik kurgunun başat olması olanaksız gibidir. Hem devletin ideolojik araçları hem devlet dışı araçlar, hepsi ya şanılan ideolojiyi pekiştirmek için işbirliği içindedir. Çoğu kez de bilmeden yardım laşırlar. Bu kuramların yalnızca eylemleri değil imajları, topluma yolladıkları mesaj ları da ideolojinin yaşaması için toplumsal Sonuç sisteme girdi sağlar. Althusser'in ideoloji üzerine söyledik Althusser, başta Marks sonra Spinoza lerini dikkate aldığımızda karşımıza şöyle ve Lacan'm düşüncelerinden, saptamala bir tablo çıkmaktadır. İdeoloji siyaset bili rından hareket ederek fakat kendine özgü mi terminolojisinde yer etmiş olduğu gibi açıklamaları ile ideolojiyi yeniden tanım yalnızca siyasal içerikli bir kavram değil lamakta, bireyin onunla birlikteliğini açık dir. İdeolojiyi topluma yalnızca bilginler, lamakta, bireyin ondan kurtulamayacağı yazarlar ve kitle iletişim araçları değil sis nı belirtmekte ve onu doğal hayatın ken temin bütün öğeleri dikte etmekte, birey diliğinden yürüyen önemli bir öğesi ola ve kuramlara yüklemektedir. İdeolojinin rak görmektedir. Yaşanılan tüm pratikler yaşaması için özel bir çabaya da gerek Althusser'in görüşleri ile uyuşmaktadır. yoktur. Çağırma ve yaşanılan ideolojik or O'nu kıyıdan köşeden ve sırf eleştirebil tam sayısız denilecek kadar çok olanakla mek için eleştirmenin pek bir geçerliliği rı kullanarak bireyi çevrelemekte ona yoktur. 54 • iletişim : araştırmaları Notlar Kaynakça 1 Althusser'in ideoloji ile ilgili somut bir saptaması şöyledir: Sınıflı bir toplumda ideoloji, insanların varlık koşullarıyla bağıntılarının egemen sınıf yararına düzenlenmesini sağlayan hem araçtır, hem de bu düzenlemenin içinde gerçekleştiği elementtir. Althusser, Louis (1968), P oıır M arx, Paris, Maspero. 2 Bu çalışmada Gramsci'nin ideoloji ile ilgili açıklamaları bütünlükten uzak olup, açıklayıcı ve didaktik hiçbir özelliği bulunmamaktadır. Bakınız: s . 85 vd. Althusser, Louis (1970)," Ideologie et Appareils Ideologiques d'Etat" Ln Peıısee. Paris, 35-70. Fiske, John (2003), İletişim Ç alışm alarına Giriş, Çev.:S.İrvan, İstanbul, Bilim ve Sanat Yay. Gramsci, Antonio (1986), H apishane D efterleri, Çev. : K.Somer, İstanbul, Onur Yayınları. 3 Verilen örnek "Önsöz"den alınmıştır. Gramsci. Antonio (1975), Felsefe ve Politika Sorunları, Çev. : A.Cemgil, İstanbul, Payel Yayınları. Bu çok önemli önerme klasik Marksizmle çağdaş Marksistler arasında önemli bir ayrımı ifade eder. İdeolojinin oluşumu ve gücü ile ilgili çalışma yapanlar bu konuda artık farklı düşünmeye başladılar. Kazancı, Metin (2002), "Althusser, İdeoloji ve İletişimin Dayanılmaz Ağırlığı" A.Ll. Siyasal Bilgiler Fakültesi D ergisi, 57(1): 55-87. 4 5 Kendisini tanıma olanağı bulduğum Althusser'in bana aktardığı bir olay, benim için en az ideolojiyi kavramsallaştırması kadar önemli olmuştur. Bu olayı anımsayabildiğim hatlarıyla özetliyorum : Althusser Fransa'nın işgali sırasında tutuklanır ve Almanya'da hapse atılır. Hücrede bir kişiyle beraberdir. Birkaç gün sonra Althusser hastalanır ve hücredeki ot yataktan kalkamaz olur. Naziler tedavisine engel olurlar. Ancak hücre arkadaşı kendilerine verilen sınırlı yiyeceği ve suyu kendisi yemez, içmez, Althusser'e verir. Althusser'in iyileşmesi için günlerce elinden geleni yapar, hatta Althusser için bir Nazi askeriyle dalaşmayı bile göze alır ve bir süre sonra Althusser tam olmasa da iyileşir. Althusser'e böylesine yakınlık gösteren ve yoldaşlık eden kişi, Ankara yakınlarında doğmuş, Cezayir'den Fransa'ya gelmiş ve kendisi gibi Nazilerce tutuklanmış Hamit isimli bir Türktür. Batılı toplumlarm alışık olmadığı bu olay Althusser'i çok etkilemiştir. Bir daha da Hamit'e rastlamamıştır. Ancak Türklere karşı sempatisinin nedeni, Hamit'in fedakârlığında, hümanist davranışında yatmaktadır. Lefebvre, Henri (1968), M arks'ııı Sosyolojisi. Çev.: S.Hilav, İstanbul, Öncü Yayınları McLennan vd. "Althusser's Theory of İdeology", On İdeology, Londra, Hutchinson Press, R.Miliband, N.Poulantzas, E.Laclau (1977), K apitalist Devlet Sorunu, Çev.: Y. Berkman, İstanbul, BirikimYayınları. Timur, Taner (1993), T ürk D evrim i Ve Sonrası, Ankara, İmge Yayını. Zizek, Slavoj (2002), İdeolojinin Yüce N esnesi, Çev.:Tuncay Birkan, İstanbul, Metis Yayınları. 55 Çocuk Pornografisi Tartışmalarına ilişkin Sorular Ş erife Çam Debates on Child Pornography That Matter Öze f; Abstract: Bu çalışma, son yıllarda özellikle internet üzerinde This study focuses on issues concerning child pornography disseminating rapidly especially through internet in recent years. İt is an attempt to reveal that child pornography is not just a matter of morais, but aiso a matter of both national and transnational juridical systems, sociat responsibility, and regulation efforts of internet. İn the first part of the study, different ways of conceptualizing child pornography is explored. The issues about the production, dissemination, distribution, and consumption of child pornography constitute the second part o f the study. The next part elaborates consistent use of internet that caused a surge in the production and distribution of child pornography. İn the forth part of the study national and International juridical efforts and the attempts o f civil organizations for combating child pornography are discussed. Finally, it is tried to explore the bases and the results of child pornography debates with regard to an event that occurred in Turkey by the end of 2001. yaygınlaşan çocuk pornografisinin önlenmesine ilişkin tartışmaları konu edinmektedir. Çalışmada esas olarak, çocuk pornografisinin çok boyutlu bir mesele olduğunu görünür kılmak ve bu meseleyi sadece ahlaki bir sorun olarak değerlendirmenin doğurduğu eksiklikleri açığa çıkarmak amaçlanmaktadır. Bu çerçevede ilk olarak, çocuk pornografisine ilişkin meselenin değişik boyutlarına vurgu yapan tanımlamalar ele alınarak, çocuk pornografisinin dünya üzerindeki yaygınlığına dikkati çekebilmek için üretim, dağıtım ve tüketimi üzerinde durulmaktadır. Üçüncü bölümde internet kullanımının yaygınlaşması ve yeni iletişim teknolojilerinin pornografik üretimde etkin bir biçimde kullanılmaya başlanılmasından sonra çocuk pornografisinin aldığı görünüm konu edilmektedir. Dördüncü bölümde, ulusal ve uluslararası düzeydeki yasal düzenlemeler, örgütlenmeler ve girişimler ele alınmakta ve son bölümde, Türkiye'de 2001 yılının sonunda ortaya çıkan bir olay ışığında değerlendirmelerde bulunulmaktadır. ile tişim : a ra ştırm a la rı • © 2003 • 1(2): 55-86 56 • iletişim : araştırmaları Çocuk Pornografisi Tartışm alarına İlişkin Sorular Bu çalışma, son yıllarda özellikle inter (Sieber, 1999a: 5) olarak adlandırılan bilgi net üzerinde yaygınlaşan çocuk pornogra sayar yardımıyla gerçek çocuklar kullanıl fisinin önlenmesine ilişkin tartışmaları ko madan üretilen çocuk pornografisinin ya nu edinmektedir. Bu tartışmalarda, çocuk sal olup olmadığı üzerinde yoğunlaşmak lara yönelik cinsel suiistimalin ulaştığı en tadır. İnternet üzerinden geniş yayılma uç nokta olarak değerlendirilen çocuk imkanı kazanmış çocuk pornografisinin pornografisinin, çeşitli bağlamlarda -hu engellenmesi ve denetimiyle ilgili mesele kuksal, toplumsal, kültürel ve ahlaki ola ler de bir diğer ekseni oluşturmaktadır. rak- değerlendirildiğini Çocuk pornografisine ilişkin tartışmalar gözlemlemek mümkündür. Hukukçular, psikiyatrlar, ayrıca ulusal ve uluslararası düzeyde ya ebeveynler, internet ve bilişim endüstrisi pılması gereken yasal düzenlemeler üze uzmanları, gazeteciler, eğitimciler ve sos rinde de durmaktadır. Son olarak da özel yal hizmet uzmanlarının katılımıyla ger likle sivil inisiyatiflerin öncülüğünde geli çekleşen tartışmalar, farklı eksenlerde iler şen, mağdur duruma düşmüş çocuklar ile lemektedir. Bu eksenlerden ilki hem hu ebeveynlerinin güven duyarak, kolaylıkla kuksal hem de sosyo-kültürel açıdan "ço başvurabilecekleri geniş kapsamlı yardım cuk" ve "çocuk pornografisi"nin, kavram ve koruma hizmetlerinin sunulmasına yö ların farklı boyutlarını öne çıkaran tanım lanma biçimleriyle ilgilidir. İkincisi hu nelik çabalar, konuyla ilgili tartışmalar kapsamına dahil edilmektedir. kuksal olarak, pornografi-fikir özgürlüğü Tüm bu tartışma eksenlerinin odak karşıtlığının çocuk pornografisi alanında noktasını çocuk cinselliğinin sömürülme- ki yansıması şeklinde gelişmektedir. Bu sinin önlenmesi ve cinsel sömürünün tür tartışmalar özellikle "sanal çocuk por mağduru olan çocukların korunmaları nografisi", "çocuksuz çocuk pornografisi" oluşturmaktadır. Bir başka ifadeyle, yetiş (Burke, 1997) ya da "kurgusal pornografi" kin pornografisinden farklı olarak çocuk Çam• Çocuk Pornografisi Tartışmalarına ilişkin Sorular • 57 pornografisiyle mücadeledeki temel ge tenlerin, koleksiyoncularının, çocuk taciz rekçe, pornografik yayınların kendisi de cilerinin, erişkin bir kimsenin aynı ya da ğil; bu yayınların üretiminin çocukların karşı cinsiyetteki çocukları cinsel açıdan cinsel suiistimaline dayalı olmasıdır (Ad- çekici bularak onlara yönelik cinsel eğili ler, 2001a; Esposito, 1998). Aslında por mi dışavuran davranışlar sergilemesi şek nografik nitelik taşımasa da; çocuklann, linde tanımlanabilecek olan çocuksevicili- özellikle ailelerinden veya yakın çevrele ğin (paedophilialpedophilia)' ve seks turiz rinden olan yetişkinlerin cinsel suiistimal minin yaygınlığı; çocuk pornografisinin lerine, ortaya çıkmış olan olayların çok gelişen bilgisayar teknolojileri yardımıyla çok üstünde bir yaygınlıkta maruz kaldığı ulaştığı hızlı ve geniş erişim olanakları; bu bilinmektedir. Çocukların cinselliklerinin sektörün sahip olduğu ulusaşırı ve kont istismarında ortaya çıkan en önemli güç rol edilemeyen üretim ve dağıtım ağları lüğün, bu sömürünün belki de diğer tüm nedeniyle, çocuk pornografisinin engel sömürü ilişkilerinden farklı olarak maruz lenmesi yönündeki çabalar çoğu zaman kalanlarca daha az dile getirilmesi oldu etkili bir sonuca ulaşamamaktadır. ğunu ifade etmek mümkündür. Çoğu za Bu çalışmada kuşkusuz, yukarıda kı man çocuklar bunun bir sömürü olduğu saca değinilen çocuk pornografisinin ele nun farkında bile değildir. Bu türden bir alınma ve tartışılma biçimleriyle ilgili her güçlük nedeniyle, esas olarak "yetişkinle noktanın değerlendirilmesi mümkün de rin" bu sömürü ilişkisinin önlenmesi ko ğildir. Metin, konuyla ilgili yürütülen tar nusunda çaba harcamaları ve cinsel saldı tışmalarda ortaya konan temel argüman rı ve suiistimale karşı koyabilmeleri için lardan yararlanarak; çocuk pornografisi çocuklara yardımcı olmaları gerekmekte nin çok boyutlu bir mesele olduğunu gö dir. Ne var ki, çocuk pornografisi üretici rünür kılmayı ve bu meseleyi sadece ahla lerinin, dağıtımcılarının, ticaretini yürü ki bir sorun olarak değerlendirmenin do- 60 • iletişim : araştırmaları çocukları korumaya yönelik olmalarıdır. Tanımlarla ilgili bir başka özellik ise, Hukuksal açıdan çocuk pornografisinin çeşitli görsel-işitsel materyallerin pornog suç sayılabilmesi için, bu eylem(ler)in mağduru olmuş kimselerin bulunması ge rekmektedir. Daha önce de belirtildiği gi bi, yasal açıdan çocuk pornografisinin ya saklanması pornografik yayın oluşundan çok, çocuk suiistimaline dayalı olmasın dan kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, çocuk pornografisi kapsamında değerlen dirilebilecek olan her türlü materyalin rafik sayılabilmeleri için çocukların cinsel bir bağlamda görüntülenmesi gerektiğine vurgu yapılmasıdır. Bu özellik esas olarak hukuksal platformda -kimi zaman kulla nan kişinin niyetinden bağımsız olarakpornografik olan ve olmayan materyaller arasında ayrım yapmaya yönelik bir çaba yı ifade etmektedir. Ne var ki "cinsel bağ özellikle üretim aşamasında çocuk cinsel liğinin sömürüsüne dayalı olması, bu sek tör içine çekilmiş çocukların mağduriyeti nin dayanağını oluşturmaktadır. Ancak bu noktada üretim aşamasında herhangi bir çocuğun mağdur olmadığı durumlar lam" çoğunlukla çocuk pornografisi kap samında değerlendirilen materyallere at fedilen cinsel anlamın muğlaklığına da işaret etmektedir. Çocuk pornografisinin içeriğini net bir şekilde belirlemek kimi zaman oldukça güçtür. Bu güçlük, büyük ölçüde hangi materyallerin pornografik da çocuk pornografisinin yasaklanıp yasaklanamayacağı sorusu ortaya çıkmakta dır. Bu açıdan ele alındığında, yukarıda belirtilen nitelik, öykülemeye dayalı yazı ların ya da bilgisayar yardımıyla oluştu rulan grafik ve çizimlerin doğrudan "ce zalandırılabilir suç" kapsamına almarna- bir amaç doğrultusunda kullanıldığının masmdaki güçlüğü ortaya çıkarmaktadır. Ceza vermeye kaynaklık edebilecek mağ dur durumdaki çocukların bulunması, suç olarak tarif edilen eylem(ler)in sınırlarını çizmeye yönelik olarak bu kapsam dışın da kalanların suç olarak ele almamayabileceği durumunu ortaya koymaktadır. Ancak bu yasaların uygulanmasında gi materyallere pornografik bir anlam yükle diği ya da pornografik bir amaç doğrultu derek sanal-gerçek ya da yazılı-görsel ay rımı kaybolmaya ve bu materyallerin tü münün üretimi, dağıtımı ve pek çok ülke çekilmiş bir çocuk ve onun sömürülmesi söz konusu olmamasına rağmen pornog rafik bir amaç doğrultusunda kullanım de bulundurulması suç olarak kabul edil meye başlanmıştır. ka ifadeyle doğrudan pornografik bir ya da kullanılabileceğinin saptanmasında pratik olarak karşılaşılan zorluklardan ile ri gelmektedir. Bu noktada belki de önem li olan, kullanıcılardan bağımsız olarak neyin pornografik materyal sayılabilece ğinin saptanması değil; kimlerin, hangi sunda kullandığıdır. Örneğin, pek çok ki şi için sevimli bir çocuğun görüntüsü nite liğindeki bir fotoğraf, bir çocuksevici tara fından çocuklara yönelik cinsel ilgisinin tatmini için kullanılabilmektedir. Bu tür den bir durumda pornografi sektörü içine dan bahsedebilmek mümkündür. Bir baş Çam • Çocuk Pornografisi Tartışmalarına ilişkin Sorular • 61 amaçla üretilmemiş ya da üretim aşama sında herhangi bir çocuğun fiziksel ve ruhsal olarak sömürülmesinin sözkonusu rafisi kapsamında değerlendirilebileceği olmadığı materyallerin pornografik amaç lı dağıtımı ya da tüketimi mümkündür. le, her türlü çocuk görüntüsünün, çocuk Zaten çocuksevici gruplar üzerine yapılan araştırmalar, bu grupların doğrudan üre time dahil olmuş çocukların belirgin bir cinsel faaliyet içindeki görüntülerinden çok, gündelik yaşamda herkesin aşina ol duğu reklamlarda vb. materyallerde kul lanılan çocuk görüntülerini tercih ettikle rini göstermektedir (Adler, 2001a). Örne ğin ABD'de, North American Man Boy Love Association (NAMBLA) adlı çocuksevici grup üzerine araştırma yapan James Kincaid, grubun üyelerinin kablolu TV'de ya yın yapan Disney kanalında ve bazı tanın anlamına da gelmemelidir.2 Bu metinde de esas olarak vurgulanmak istenen mese pornografisi kapsamına girme potansiyeli taşıdığı değil; çocuk pornografisini tanım lama girişimlerinin (belki de diğer tüm ta nımlama çabalarında olduğu gibi) belli bağlamlarda anlamını yitirerek muğlak hale gelebildiğidir. Çocuk pornografisi başlığı altında toplanan görsel materyalle rin hepsinin aynı biçimde, homojen nite likli olmaması da bahsedilen muğlaklığa neden olmaktadır. Max Taylor, 1990'h yılların sonlarında internet üzerindeki çocuk pornografisi ve çocuksevicileri üzerinde yaptığı ampirik mış filmlerde yer alan çocuk görüntülerini araştırmada toplanan görsel materyalleri erotik bulduğunu belirterek, NAMBLA üç gruba ayırarak değerlendirmektedir. pornografisinin bir anlamda Hollyvvood olduğunu ifade etmektedir (aktaran Ad ler, 2001a). Yazarın Erotica olarak adlandırdığı ilk Yukarıdaki örnekle de kolayca anlaşı tur. Çeşitli sıradan çocuk resimleri ya da labileceği gibi yasal düzenlemelerde söz çocuk giysilerinin tanıtıldığı reklam fotoğ konusu edilen "cinsel bağlam'T net olarak rafları bu grup içerisinde yer almaktadır. tarif etmek son derece güçtür ve bu "cin Kuşkusuz bu türden fotoğrafların üretimi sel bağlam", çocuk pornografisini kulla ve dağıtımı yasal olarak suç sayılmamak grupta yer alan materyallerde çıplaklık ve cinsel davranış görüntüsü neredeyse yok nan kişilerin bu materyallere atfettiği an tadır. Ancak bu durum onların belirli lamdan bağımsız değildir. Bu yüzden be gruplarca pornografik bir amaçla kullanıl lirgin bir cinsel aktivite içinde ya da çıplak dığı gerçeğini de değiştirmemektedir. olarak görüntülenmeyen çocukların fo Özellikle internet üzerinde burada belirti toğraflarının bile pornografik bir amaçla len türdeki sıradan çocuk resimlerinin kullanımları söz konusu olabilmektedir. pornografik bir amaçla kullanıldığının Ne var ki bu noktanın vurgulanması, her saptanması kuşkusuz kullanıcının haber türlü çocuk görüntüsünün çocuk pornog gruplarında ya da e-maillerinde çocuklara 62 • iletişim : araştırmaları yönelik cinsel ilgisini ifade etmesine bağlı bu materyallerin kolay erişilebilinen güç dır. İkinci grup içinde toplanan görüntü lü bir üretim ve dağıtım ağma sahip oldu lerde ise, çıplaklık temel motif olarak gö ğunu göstermektedir. Bu bağlamda çocuk rünmektedir. Elbette çıplaklık yetişkinler pornografisinin günümüzde aldığı görü için olduğu gibi çocuklar için de pek çok nüm bu konuya ilgi duyan kişilerin birey durumda pornografik değildir; ancak yu sel girişimlerinin ötesine geçerek yapılan karıda da değinildiği gibi belli kişilerin ço mış ve smırötesi niteliğe sahip üretim, da cuklara yönelik cinsel ilgileri nedeniyle bu ğıtım ve tüketim ağlarına işaret etmekte materyaller pornografik nitelik kazan dir. maktadır. Taylor, bu ikinci grup kapsa mındaki görüntülerin bazılarının çocukla çıplak ya da mayolu olarak, deniz kena Çocuk Pornografisinin Üretim, Tüketim ve Dağıtımı rında veya havuzda yüzen ya da oynayan Çocuk pornografisinin bugün ulaştığı çocuklara ait olduğunu bazılarının ise, ye noktada özellikle yeni enformasyon tek tişkin pornografisi içinde soft-core'a denk nolojilerinin kullanımıyla birlikte, bu tür düşen nitelikte, profesyonel fotoğrafçılar- kapsamına girebilecek olan materyallerin ca gösterişli dekorlar oluşturularak çekil ve tüketicilerinin tüm dünyaya yayılmış miş doğrudan cinsel bir davranışı sergile olduğunu ifade etmek mümkündür. Gü mekten çok, cinsel anlamda çekici kılın nümüze kadarki süreç içerisinde çocuk maya çalışılan çocuklara ait olduğunu be pornografisinin dergiler, resim ve poster rın ve ailelerinin haberi olmadan çekilen lirtmektedir. Araştırma kapsamında ler, video-filmler, cd-rom, web sayfaları, üçüncü ve son grupta değerlendirilen gör e-mail, Usenet mesaj sistemi, internet üze sel materyaller açık bir biçimde cinsel içe rindeki haber grupları, Internet Relay Chat rikli olarak nitelendirilmektedir. Bu gö (IRC) gibi çeşitli sohbet {chat) programları rüntüler, çocuklarla çocukların ya da ço cuklarla yetişkinlerin cinsel ilişkilerini ak tarabilmektedir. Kimi zaman anal ya da genital bölgelere odaklanmış kimi zaman sadist saldırıların, işkencelerin ve tecavüz lerin görüntülendiği bu fotoğrafların üre timi, dağıtımı ve tüketimi tüm Avrupa ül kelerinde yasadışıdır. ve ICQ türündeki mesaj programlarıyla yayıldığı bilinmektedir. Başlangıçta Lolita, Lollipops, David, Bambina Sex, Boys Interna tional, Incestuous Love ve Finger (Esposito, 1998; Taylor, 1999) gibi dergilerden oluşan pornografik materyallerin dağıtımı, sex shop'lardaki satışları ve postayla abonele re ulaşma biçiminde yapılırken, günü Yazarın ikinci ve üçüncü grupta topla müzde internet temel dolaşım ve dağıtım dığı materyallerin giderek yaygınlaşması, aracı konumundadır. Yukarıda sıralanan Çam • Çocuk Pornografisi Tartışmalarına ilişkin Sorular • 63 dergilerin üretimi hala yapılmakta olup, lan araştırma kapsamında her ay 1 ya da 2 internet üzerinde dolaşan görsel mater yeni çocuğun fotoğraflarına rastlanıldığı yallerin büyük bir kısmı da bu dergilerde nı belirtmektedir. Bu fotoğrafların ağırlık yayınlanmış olan fotoğrafların elektronik lı olarak 7-8 ve 10-11 yaş gruplarına ait ol ortama aktarımıyla elde edilmektedir. Bu duğunu vurgulayan yazar, yaş sınırının doğrultuda, internet üzerinde dolaşan gö gitgide azalmakta olduğuna dikkati çeke rüntülerin pek çoğunun 1960 ve 1970'lerin rek 5-6 yaş altındaki çocukların kullanıldı fotoğraflarına kadar uzandığını ifade et ğı fotoğrafların bulunduğuna da değin mek mümkündür. Günümüzde ise çocuk- mektedir (Taylor, 1999). Kuşkusuz burada seviciler başta olmak üzere çocuk pornog aktarılan rakamlar, alana ilişkin istatistik rafisine ilgi duyanlar, internet üzerindeki sel veri elde etmenin güçlüğü nedeniyle denetimlerin artmasıyla birlikte rahatlıkla kolaylıkla yanlışlanabilir. Ancak çocuk ulaşılabilen web sayfaları yerine daha çok, pornografisi sektörünün, seks turizmiyle on-line kullanıcılara sunduğu görünmez- birlikte genişlemekte olduğu düşünülür lik seçeneğiyle (invisible mode) belirli ölçü se, sayıların belirtilen düzeyden az olama de gizliliği sağlayan çeşitli sohbet ya da yacağını düşünmek mümkündür. mesaj programlarını tercih etmektedirler (Bruggeman, 1999; Taylor, 1999). Kuzey Amerika ve Kuzey Avrupa, ço cuk pornografisinin üretim, tüketim ve Ürün ve tüketicilerinin farklı bölgeler dağıtımında öteden beri önemli merkezler de çok çeşitli araçlarla yayılmış olması, bu olmuşlardır. Tarihsel olarak ele alındığın konuyla ilgili net istatistiksel bilgilerin ve da, 1970'lerde çocuk pornografisinin ticari rilememesi güçlüğünü de doğurmaktadır. üretim merkezlerinin esas olarak Batı Av Ancak bu noktada belki de daha önemli rupa'da Danimarka, Hollanda ve İsveç ol olan, materyal sayısından çok bu sektöre duğu görülmektedir. Buralarda üretilen dahil olmuş çocuk sayısıdır. Yukarıda da ve tüketilen pornografik ürünlerde kulla değinilen Max Taylor'un 1990'h yılların nılan çocukların çoğu Kafkas kökenli sonunda yaptığı ampirik araştırmasında olup, fotoğrafları ABD'de çekiliyordu. Da elde ettiği verilere göre yaklaşık 2000 ço ha sonra Hindistan, Meksika ve Afrikalı cuk doğrudan cinsellik içeren fotoğraflar siyah çocuklar pornografik dergilerde da kullanılmış, bunların 300-350 tanesi ise kullanılmaya başlandı. Günümüzde hard- hard-core porno kapsamında değerlendiri core çocuk pornografisinin esas olarak lebilecek olan fotoğraflarda yer almıştır. ABD, Avustralya ve Batı Avrupa'da üre Hemen aynı sayıda çocuk ise çıplak olarak tildiği bilinmektedir. Genellikle kendi ya fotoğraflanmıştır. Taylor, internetten her da fotoğrafçının evinin içinde, yatak oda hafta yaklaşık 2000-4000 görüntüye ulaşı sı, salon, mutfak ve banyo gibi mekanlar 64 • iletişim : araştırmaları da görüntülenen bu çocukların çoğunluk konumundadır.3Interpol'ün verilerine gö la aileleri de bu durumdan haberdar ola re, internet üzerinden erişilebilen çocuk bilmektedir. 1970'lerin sonu ve 1980'lerin pornografisinin %70-80'i Japon kökenli başında Avrupa ülkelerindeki ve ABD'de- dir. Gerek internet üzerinde gerekse seks ki yasal düzenlemelere bağlı olarak, ticari turizmi içinde çocuk fahişelerin kullanı amaçlı dağıtımın bu tür ürünlerin dolaşı mıyla doğrudan yaşanılan çocuk pornog mındaki etkisi azalmış, çocuk pornografi rafisindeki bu hızlı artış karşısında Japon si uluslararası alana yayılmış olan tüketi- parlamentosu 18 Temmuz 1999'da üretim, cilerce ticari bir amaç taşımadan değiş-to- tüketim, dağıtım, ithalat ve ihracatı kapsa kuş edilmeye başlamıştır (Bruggeman, yacak biçimde çocuk pornografisini ve ço 1999; Healy, 1996; Taylor, 1999). İnternet cuk fahişeliğini yasaklamıştır (Brugge üzerindeki çocuk pornografisi için de ben man, 1999; Casanova, 2000; ICCCP, 1999; zer şeyleri söylemek mümkündür. Çeşitli O'Grady, 2001; Taylor, 1999). ticari çeşitli web sayfaları ya da tüketicile re e-mail tanıtımlarıyla ulaşan organizas yonların yanı sıra internette çocuk por nografisinin kar amaçlı olmayan yayımı da söz konusudur. Tüketiciler açısından ele alındığında, çocuk pornografisi kullanımının farklı coğrafyalarda, çeşitli düzey ve türlerde gerçekleştiği görülmektedir. Çocuk por nografisi materyallerini satın alanların Bugün Asya'da Japonya en önemli ti kullandıkları kredi kartları çoğunlukla cari üretim merkezi konumundadır. As ABD ve Avrupa ülkelerine ait olduğu için, ya'daki diğer merkezler Sri Lanka, Tay ilk etapta çocuk pornografisi kullanıcıları van, Singapur, Tayland, Dominik Cumhu nın ABD'de ve Avrupa'da yaşadığını söy riyeti ve Filipinler'dir. Bunların yanısıra lemek mümkün görünmektedir. Ancak, Doğu Avrupa ülkelerinin (özellikle Rus çocuk pornografisinin gitgide ticari niteli ya) de önemli üreticiler halinde olduğunu ğini kaybederek ücretsiz değiş-tokuşunun ifade etmek mümkündür. Bu ülkelerdeki artması nedeniyle kullanıcıların hangi ül çocuk pornografisi yaşanılan ekonomik kelerden olduklarını saptamak oldukça güçlüklerin ardından ciddi biçimde yay güçtür. Kullanıcılar ayrıca çocuk pornog gınlaşmıştır. Sokak çocukları, yoksul aile rafisine gösterdikleri ilgi düzeyleri ve tür lerin çocukları, özürlü çocukların önemli leri açısından da farklılaşmaktadır. Bu bir kısmı pornografi sektörü içinde çalış farklılaşma doğrultusunda, sadece por mak durumunda kalmaktadır. Japonya, nografik yayınları izleyenler ve bu kap Doğu Avrupa ve çeşitli Asya ülkeleri aynı sam içinde değerlendirilebilecek çeşitli zamanda ağırlıklı olarak kız çocuklarının görsel materyalleri biriktirenler bulundu kullanıldığı seks turizminin de merkezi ğu kadar, tüketim, üretim ve ticareti bir Çam • Çocuk Pornografisi Tartışmalarına ilişkin Sorular • 65 likte yürütenler hatta doğrudan çocuklar kökenlidir. Bu yüzden bazı yetişkinlerin la cinsel ilişki kurmaya yönelenler de bu neden çocuksevici oldukları sorusuna ras lunmaktadır. Genel olarak bakıldığında yonel nitelikli net bir yanıt bulmak olduk çocuk pornografisinin cinsel uyarım ve ça güçtür. Ancak, tüketimin son yıllarda tatmin sağlamak; çocukseviciler tarafın hızlı bir yayılımının sözkonusu olması ve dan çocuksevici davranışın kendileri dı çocuksevici grup ve kişiler üzerine yapı şında pek çok kimse tarafından da payla lan araştırmalarda gözlemlenen hızlı artış şıldığını göstererek meşrulaştırmak ve nedeniyle çocuksevici davranış tarzına haklılaştırmak; çocuk tacizcileri tarafın ilişkin kimi özellikleri vurgulamak müm dan ilişki kurmak istedikleri çocuğun kor kün hale gelmiştir. Bu bağlamda, çocukse kularını ve çekingenliğini ortadan kaldır vicilerin yaş, cinsiyet ve fiziksel görünüm mak ya da kendisiyle aynı yaşlarda olan gibi nitelikler açısından seçici oldukları bi çocukların cinsel aktivitelerde bulundu linmektedir. Çoğunlukla belli bir çocukse- ğunu kanıtlamak; görüntülenen çocuğa vicinin cinsel açıdan çekici bulduğu "ço sonraki zamanlarda da benzer davranış cuk tipolojisi" sabit nitelikli olup, fazlaca larda bulunması için şantaj yapmak; ken değişmemektedir. İkinci olarak, çocukse dileriyle benzer davranışları sergileyen vicilerin ilgi duydukları çocuklara yönelik lerle bu materyalleri değiş-tokuş yaparak tutum, tavır ve davranışlarında süreklili iletişim kurmak ya da onlar aracılığıyla ğin bulunduğu gözlemlenmektedir. Bu çocuklara ulaşmak ve son olarak ticaret yüzden çocukseviciliğin bir tür alışkanlık yaparak kar elde etmek amaçlarıyla (He- haline dönüştüğünü ifade etmek müm aly, 1996) kullanıldığı ifade etmek müm kündür. Son olarak, çocuksevicilerin ilgi kündür. duydukları ya da kontak kurdukları ço Çocuk pornografisi meraklıları ve tü cuklara ait görüntü ve fotoğrafları kaydet keticileri içinde çocukseviciler önemli bir tikleri ve/veya biriktirdikleri görülmekte yer tutmaktadır. Elbette her çocuksevici- dir.4 Çocuk pornografisi üzerine Beyond nin zorunlu olarak çocuk pornografisine Tolerance: Child Pornography on the Internet ilgi duyduğunu ifade etmek güçtür. An başlıklı bir kitap yazmış olan Philip Jen- cak, çocuksevicilerin yoğun bir biçimde kins, yukarıda örneklenen türdeki "kolek çocuk pornografisi materyallerinden ya siyon" sahibi çocuksevicilerin bulunması rarlandıkları bilinmektedir. Çocuksevici noktasından hareketle çocuksevici "cema- ler için bu görüntü ve fotoğrafların cinsel at"leri birer altkültür (subculture) olarak çekicilik taşıması ve onlarda yinelenen bir tarif etmektedir. Jenkins KG ve KX serile şekilde cinsel dürtü ve davranış geliştir ri5 örneklerinden yola çıkarak, her bir alt meye etki etmesi büyük ölçüde psikolojik kültür üyesinin özellikle internet aracılı 66 • iletişim : araştırmaları ğıyla ilan, mesaj ve haber gruplarını kulla mik, hukuksal ve ahlaki nitelikli çeşitli nıp kendileriyle aynı ilgileri taşıyan kişi tartışmalara konu olmaktadır. Hukuksal lerle iletişim kurabilme gibi olanaklarla olarak ele alındığında, başka bir araçla suç geniş bir erişim, dağıtım ve etkileşim orta kapsamı içinde yer alan ve yasadışı olarak mına sahip olduklarını belirtmektedir tanımlanan her tür eylemin internet üze (Jenkins, 2002). rinden yapıldığında da suç olduğunu be Çalışmanın bir sonraki bölümünde, çocuksevici cemaatlerin üyelerine onbin- lirtilmelidir. Diğer yasadışı eylemlerde ol duğu gibi, internetin illegal kullanımını lerle ifade edilen geniş bir görüntü kolek engellemek de devletin sorumluluğunda siyonu yapmalarını sağlayan internetin dır. Devletlerin internet içeriği ve kullanı çocuk pornografi içindeki etkin rolü ele mına ilişkin ulusal ya da uluslararası dü alınacaktır. zeyde yaptıkları yasal düzenlemeler kimi zaman ifade özgürlüğünün önünde önemli bir engel olarak değerlendirilmek İnternet ve Çocuk Pornografisi İntemet'in ticari ve bireysel kullanıma açılmasıyla birlikte, kullanıcılar sayılama yacak ölçüde yeni ve gelişmiş olanaklara kavuşmuştur. Eğitimden kültürel gelişi me, ticaretten hızlı iletişime kadar uzanan tedir. Kapsamı içinde internet üzerindeki çocuk pornografisinin de bulunduğu bu türden yasal düzenlemeler özellikle ABD'de, ülke anayasasının ilk değişiklik maddesinde güvence altına alınan "ko nuşma özgürlüğü" hakkını zarar verip olanaklar sayesinde internet, kullanıcılar vermemesi bağlamında tartışılmaktadır. için gündelik yaşam ve iş yaşamı için vaz ABD'de genel olarak internet pornografi geçilmez bir araç konumundadır. Zaman sini kontrol etmek ve interneti çocuklar la kullanımı gitgide yaygınlaşan interne için daha güvenli bir alan haline getirme tin sadece bir araç olarak değerlendirilme amacıyla, Amerikan Kongresi'nde 1 Şubat sinin ötesine geçilmiş; maddi ve fikirsel 1996'da kabul edilen yasa (Communicati erişim, değiş-tokuş ve etkileşim olanakları ons Decency Act), düzenlenen "Mavi Kur sayesinde internet, bir tür "özgürlük ala dele Kampanyası" ile ciddi anlamda bir nı" olarak tarif edilir olmuştur. Günümü muhalefetle karşılaşmış ve sonuçta yasa zün sınırsız, özgür ve demokratik ortamı ABD anayasasına aykırı bulunmuştur olarak nitelenen internet, ulusal ve eko (Alexander, 2002; Esposito, 1998; Mcmur- nomik güvenlik, ırksal ve cinsiyete dayalı do, 1997: 82). Ne var ki Communications ayrımcılık, kumar, uyuşturucu satışı ve Decency A d'in anayasaya aykırı bulunma özel hayatın korunması gibi "sorunlu" sı, çocuk pornografisinin ülkede yasal ola meseleler söz konusu olduğunda ekono cağı anlamına gelmemektedir. Bu yasanın Çam • Çocuk Pornografisi Tartışmalarına ilişkin Sorular • 67 öncesinde ve sonrasında ABD'de çeşitli sağlayıcıların işbirliği yapması hatta bu bağlamlarda çocuk pornografisini yasak nun da ötesinde, servis sağlayıcılarının layan farklı nitelikli yasal düzenlemelere kendi içinde belirli düzenlemelere giriş gidilmiştir.6 mesi söz konusu olmuştur. Aslında net- Devletlerin, kendi sınırları içinde yap tığı yasal düzenlemeler kimi zaman ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı engeller olarak görülmesine karşın, aslında internetin ulusaşırı erişim niteliği bu türden düzen lemeleri çoğu zaman geçersiz kılmaktadır. Bu durum, aynı zamanda yasal olarak da çeşitli sorunlar doğurabilmektedir. Örne ğin çocuk pornografisine dahil tek bir fo toğrafın e-mail yoluyla yayılmasında dahi pek çok farklı ülkeden kişiler rol oynaya bilmektedir. Yasal olarak bu fotoğrafı üre ten kişinin mi, onu elektronik ortama ak taran kişinin mi (kimi zaman aynı görün tünün birden farklı kaynaktan elektronik ortama aktarıldığı da düşünülmelidir) yoksa onun yayılmasına katkıda bulunan farklı ülkelerdeki internet kullanıcılarının mı sorumlu tutulmalıdır? Pek çok durum da bu insanların her biri farklı hukuk sis temlerine tabi olabilmektedirler. Buna bir de mağdur durumda olan çocuğun bağlı bulunduğu hukuk sistemi eklendiğinde eyleme dahil olan kişilerin ortak bir yasal düzenleme kapsamı içinde alınamayacağı açıkça görülmektedir. Bu noktada ulusla rarası yasal düzenlemelerin ve devletlera rası işbirliğinin önemi ortaya çıkmaktadır. ıvork ve erişim servis sağlayıcıları, internet üzerinden yapılan yayınların içeriğini de netlemeden ve görüntü/enformasyon akı şını engellemeden sorumlu tutulamaz. Ancak, buralarda özellikle çocukların be lirli web sayfalarına erişimlerinin engel lenmesi için filtreleme yöntemine gidile bilmektedir. Yasadışı internet içeriğinin engellenmesinde etkili sonuçlar esas ola rak, verilerin sadece transferini değil, aynı zamanda depolanmasını da sağlayan server sağlayıcı olarak da adlandırabileceği miz host-service sağlayıcılar aracılığıyla elde edilmektedir. Host-service sağlayıcıla rı, çoğu zaman server'larmda biriktirilen sınırsız sayıdaki görüntüyü kontrol ede memelerine rağmen, çocuk pornografisiy le ilgili materyalleri fark ettikleri anda bunları sileceklerini ve konuyla ilgili ola rak polis ve mahkemelerle işbirliğine gi deceğini garanti etmektedir. Fark edince kaldır yaklaşımı (Notice and take doıun approach) olarak adlandırılan bu uygulama ve işbirliği, "host-service sağlayıcılarının so rumluluğu" olarak nitelendirilerek pek çok yasal düzenlemenin kapsamı içine de alınmıştır (Sieber, 1999b: 5; Bertelsmann Foundation, 1999). İnternet üzerinde bu türden işbirlikleri, çocuk pornografisinin İnternet içeriğinin denetimi konusun önlenebilmesi için adeta bir zorunluluk da son yıllarda devlet ya da polisle servis tur. Çünkü, internet servis sağlayıcılarının 68 • iletişim : araştırmaları tespitleri ya da internet kullanıcılarının ih tedir. (Durkin, 1997). Bu nitelikler göz barları söz konusu olmadıkça pek çok önünde tutulduğunda sanal ortamın, kul web sayfasmın çocuk pornografisiyle ilgi lanıcıların hem pasif hem de aktif katılımı li içeriği fark etmek imkansız gibidir. nı mümkün kıldığı görülmektedir. Pasif Devleti, sivil inisiyatifler ve internet ve bilişim sektörü içinde yer alan çeşitli kuruluşları geniş çaplı önlemler almaya iten en önemli neden elbette internet üze rinde organize olmuş, ciddi anlamda ya pılanmış ve üyeleri giderek artan sanal çocuksevici cemaatin bulunmasıdır. Cinsel ilgileri, çoğunlukla on beş yaş altı erkek çocuklara yönelmiş bulunan ağırlıklı ola rak erkeklerden oluşan çocukseviciler, in ternet üzerinde genellikle belli bir me saj/haber grubu ya da sohbet odalarında, kendileriyle benzer eğilimleri taşıyan kişi lerle birarada olmayı tercih etmektedirler. İnternetin "online dünyası", hem çeşitli ve çok sayıdaki kaynağa ulaşma imkanı sağ layarak hem de kullanıcılar için anonimlik ya da "off-line dünya" dakinden farklı bir kimliğe bürünme olanağı tanıyarak günü müzde çocuk pornografisinin hızlı yayılı mı için oldukça elverişli bir ortamdır. (Quayle ve Taylor, 2001; Taylor, 1999). Çocuksevici sanal cemaatin interneti, çocuk por nografisi materyallerine ulaşma ve bunla rın değiş-tokuşu; kendileriyle benzer ilgi leri olanlarla iletişim kurma; çocuklarla ya kullanım, diğer çocuksevicilerle interaktif bir ilişkiye girmeden kullanıcının sadece web sayfalarından ya da file-transfer-protocol (FTP) aracılığıyla bilgisayarlarına çeşit li görsel materyalleri indirmesini ifade ederken; aktif kullanım ya da katılım, IRC ve ICQ gibi programlarla gerçek zamanlı iletişim kurmayı ya da CU-Seeme gibi programlarla video konferanslar yoluyla diğer kullanıcılarla etkileşim halinde ol mayı ifade etmektedir. İnternetteki pasif ve aktif katılım arasındaki ayrımdan yola çıkarak çocuk pornografisi tüketicilerinin homojen bir karakterde olmadığını ve farklı katılım düzeylerinin söz konusu ol duğunu ifade etmek mümkündür. Yuka rıda da aktarıldığı gibi, aktif kullanıcılar dan bazılarının internet üzerinden kimi zaman çocuklarla iletişim kurmaları, on larla buluşmaları hatta tecavüze kadar uzanan saldırılarda bulunmaları söz ko nusu olmuş olsa da, çocuk pornografisine yoğun ilgi duyma ile çocuklarla cinsel iliş kiye girme arasında doğrudan bir ilişki kurmak oldukça güçtür. İnternet üzerindeki çocuk pornografisi da çocuk kimliğine bürünmüş yetişkinler esas olarak görsel materyallere dayan le cinsel içerikli iletişimde bulunma ve son maktadır; yazıya dayalı çocuk pornografi olarak ilişki kurabilecekleri bir çocuk bul si üretimi hemen hiç yok gibidir. Görsel ma amaçlı olarak kullandıkları bilinmek materyal içinde fotoğraflar önemli bir yer Çam • Çocuk Pornografisi Tartışmalarına ilişkin Sorular • 69 tutarken, video görüntülerine daha az yarda üretildiğini iddia edenler ortaya çı rastlanmaktadır. Fotoğraf ve filmlerin dı kacağını dikkate almaktadır. Bu noktanın şında grafik ve çizimler de zaman zaman dışında, çocuk pornografisine ilişkin gör kullanılmaktadır. Bilgisayar teknolojisinin sel materyallerin çocukseviciler tarafın gelişimiyle çeşitli kaynaklardan elde edil dan çocukları çeşitli cinsel eylemlerde bu miş çeşitli görüntülerin birleştirilmesi (ço lunmaya teşvik etme amacıyla kullanıldı cuk bedenine yetişkin penisinin veya vaji ğı da vurgulanmakta, özellikle seksin ço nasının montajı gibi) ya da belli bir görün cuklara eğlenceli bir olay olarak gösteril tü üzerinde değişiklikler yapma (giysili mesi ve çocukların cinsel eylemlere katılı bir çocuğu çıplak gösterme gibi) yoluyla mının sıradanlaştırılması yolunda kullanı gerçekte olmayan, sahte (pseudo) görüntü lan bu görüntülerin, çocuklar için sanal ler elde edilebilmektedir. Debra Burke'nin de belirttiği gibi, morphinglmetcunorphosirıg gibi daha gelişmiş animasyon teknikleri sayesinde herhangi bir çocuk görüntüsü olmadan da yetişkin bir bedenin çocuk be denine transferi söz konusu olabilmekte ve böylelikle de sanal çocuk pornografisi nin üretiminde çocuklara bile ihtiyaç du yulmamaktadır (1997: 440). Daha önceden de vurgulandığı gibi bu durum günümüz de ciddi bir hukuksal sorun haline dönüş müş ve doğrudan belirli bir çocuğa yapıl mış cinsel suiistimal bulunmadığı için, olup olmaması pek bir şeyi değiştirmeye ceğinin altı çizilmektedir. Bilgisayar yar dımıyla oluşturulmuş görüntülerin, ciddi anlamda çocukların kandırılarak istismar edilmelerinde kullanılabileceği endişesi ve kurgusal nitelikli pornografinin, çocuk pornografisine olan talebin artmasına da yol açtığı tespiti de yasal düzenlemeler yapılırken göz önünde tutulan diğer nok talardır. Son olarak, özellikle çocuk yüzü nün ya da bedeninin yetişkin pornografi sine ait materyallerle birleştirilerek kulla "çocuksuz çocuk pornografisi"nin yasal nıldığı durumlarda çocuk pornografisi olması gerektiği savunulur olmuştur. Ne sektörü içinde çalışmaya zorlanmış çocuk var ki uluslararası yasal düzenlemeler, ge lar olmasa da, ailelerinin ve kendilerinin lişen teknolojiyle birlikte gerçek bir çocu haberi olmadan kullanılan görüntüleriyle ğa ait görüntü ile bilgisayar yardımıyla aslında doğrudan istismar edilmiş çocuk oluşturulan sanal bir görüntü arasındaki lar bulunduğu da kabul edilmektedir. ayrımın gitgide kaybolmaya başladığını, Tüm bu nedenlerle, konuyla ilgili olarak muhtemelen yakın gelecekte gerçek ve sa gerçek ve sanal ayrımı yapmadan geniş nal görüntü arasındaki ayrım ortadan kal kapsamlı yasal düzenlemelere gidilmesi kacağını ve belki de elindeki görüntü ger eğiliminin bulunduğunu ifade etmek çek bir çocuğa ait olsa bile bunun bilgisa mümkündür. 70 • iletişim : araştırmaları Çocuk Pornografisiyle İlgili Yasal Düzenlemeler Çocukların cinsel sömürülerinin ve su iistimallerinin önlenmesi, çeşitli ülkelerce a) Çocuğun yasadışı bir cinsel faaliye te girişmek üzere kandırılması ve zor lanmasını; b) Çocukların, fuhuş, ya da diğer yasa ulusal ve uluslararası düzeyde farklı nite dışı cinsel faaliyette bulundurularak likteki yasal düzenlemelerle garanti altına sömürülmesini; alınmıştır. Devletlerin ve sivil inisiyatifle rin bu konudaki çabaları, açığa çıkan ya da çıkamayan çok sayıdaki olaya tepki ni teliğinde gün geçtikçe de artmaktadır. c) Çocukların pornografik nitelikli gösterilerde ve malzemede kullanıla rak sömürülmesini; Bahsedilen türdeki düzenlemelerin belki önlemek amacıyla ulusal düzeyde ve ikili de en önemlisi, Birleşmiş Milletler Genel ile çok taraflı ilişkilerde gerekli her türlü Kurulu'nun 20 Kasım 1989'da kabul ettiği, önlemi alırlar (AÜ SBF İnsan Hakları Mer Türkiye'nin de 9 Aralık 1994'de onayladı kezi, 1995: 82-83). ğı (yasa 27 Ocak 1995'de Resmi Gazete'de yayımlanmıştır) "Çocuk Haklarına Dair Sözleşme" (The Coııvention on the Rights of Child) başlıklı sözleşmedir. Birleşmiş Mil letler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin çeşitli Yukarıda da belirtilmeye çalışıldığı gi bi Birleşmiş Milletler'in "Çocuk Haklarına Dair Sözleşme"sinde, doğrudan çocuk pornografisinin engellenmesiyle ilgili bir maddeleri (19, 32, 34, 35, 36 ve 39. madde maddenin yer almayışı, uluslararası çocuk ler) cinsel sömürüyü de kapsayacak bi ticaretine bağlı olarak yapılan ve özellikle çimde çocuklara yönelik her türlü istis de 90'h yıllardan itibaren giderek ivme mar, saldırı, şiddet, kötü muamele ve ih kazanan çocuk satışı, çocuk fahişeliği ve malin önlenmesi için taraf devletlerin ted çocuk pornografisi türünde pek çok dev bir alması gerektiğini öngörmektedir. Söz let için ciddi sorunlar haline gelmiş bulu leşmede çocuk pornografisinin önlenmesi nan meseleler karşısında önemli bir eksik konusunda başlı başına bir madde yer al liği işaret etmektedir. Bu eksikliği gider mamakta, meseleye sadece cinsel sömürü mek üzere, Birleşmiş Milletler Genel Ku- ve suiistimale karşı taraf devletlerin gü rulu'nda mağdurların haklarını korumak vence vermesini öngören 34. maddenin c için 8 Ekim 2000'de yukarıdaki antlaşma fıkrasında değinilmektedir: ya ek olarak "Çocuk Haklarına Dair Söz Taraf Devletler, çocuğu, her türlü cin leşmeye Ek Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği sel sömürüye ve cinsel suiistimale karşı ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari koruma güvencesi verirler. Bu amaçla Ta Protokol" başlıklı bir protokol imzalan raf Devletler özellikle: mıştır. Türkiye'nin, 9 Mayıs 2002'de onay Çam • Çocuk Pornografisi Tartışmalarına ilişkin Sorular • 71 ladığı (yasa 14 Mayıs 2002'de Resmi Gaze- yan tüm mağdurların korunmaları ve gü te'de yayımlanmıştır) bu protokol esas vence altına alınmaları için çeşitli önlem olarak, Çocuk Haklarına Dair Sözleş- ler alınması gerektiği belirtilen protokol me'nin genel anlamda çocuk istismarıyla de, çocukların, kendileri için tehlikeli ola ilgili olan 1, 11, 21, 32, 33, 34, 35 ve 36. bilecek, onları eğitimden mahrum bıraka maddelerinin daha etkili bir biçimde uy bilecek ve onların sağlıklarına, fiziksel, zi gulanabilmesi amacını taşımaktadır. İlgili hinsel, ruhsal, ahlaki ya da sosyal gelişim protokol, çocukların ticari amaçlı cinsel is lerine zarar verebilecek herhangi bir işte tismarının yaygınlaşmasından, son yıllar çalışmaktan korunmalarına ilişkin hakları da başta Japonya olmak üzere çeşitli uzak bulunduğu vurgulanmaktadır. Protokol, doğu ülkelerinde artış gösteren seks turiz taraf devletlere çocuk satışını, çocuk fahi minin önemli ölçüde çocuk satışını, çocuk şeliğini ve çocuk pornografisini yasakla fahişeliğini ve çocuk pornografisini teşvik maları yükümlülüğünü getirmektedir eder hale gelmesinden ve tüm bunların (madde 1). Çocuk satışı konusunda, ço yanısıra, çocuk pornografisinin internet cukların cinsel istismarının, kar amaçlı or gibi gelişen teknolojiler üzerinde artan eri gan nakillerinin, zorla çalıştırılmalarının şilebilirliğinden duyulan endişe sonucun ve yasal olmayan yollardan evlatlık veril da ortaya çıkmıştır (TBMM, 2002). Birleş melerinin; çocuk fahişeliği konusunda, ço miş Milletler Genel Kurulu'nun bu proto cuklara fahişelik teklif edilmesi ve fahişe kolü hazırlamasına, daha önce 27-31 lik yaptırılması ile bu amaçla çocuk teda Ağustos 1996 tarihleri arasında Stock riki veya temini; çocuk pornografisi konu holm'de "Çocukların Ticari Amaçlı Cinsel sunda, çocuk pornografisinin üretiminin, İstismarına Karşı Dünya Kongresi (World dağıtımının, yayılmasının, ihracatının, Cotıgress against Commercial Sexual Explo- naklinin, ithalatının, sunumunun, satışı itation o f Childreıı)"7başlığıyla düzenlenen nın, kasıtlı zilyetliğinin ve reklamının ta kongrede ortaya çıkan bildiri ve eylem raf devletlerin suç ve ceza yasalarının tam planının ve 29 Eylül-1 Ekim 1999 tarihleri anlamıyla kapsamı içine alınması gerekti arasında Viyana'da düzenlenen İnternet Üzerinde Çocuk Pornografisiyle Mücade le Konferansının (Combatiııg Child Porrıography on the İnternet) öncülük ettiği ifade edilmektedir. ğini öngören protokol, bu fiillerin yasal olarak uygun cezalarla cezalandırılabilir suçlar haline getirilmelerini zorunlu hale getirmektedir (madde 3). Protokol, sadece çocuk satışı, çocuk fahişeliği ve çocuk por Özellikle kız çocukları başta olmak nografisiyle ilgili fiillerin suç sayılması ve üzere çocuk satışı, çocuk fahişeliği ve ço cezalandırılmasını değil; aynı zamanda 8, cuk pornografisiyle cinsel istismara uğra 9 ve 10. maddeleriyle bu eylemlerin mağ 72 • iletişim : araştırmaları duru olan çocukların güvenliklerinin hak Çocuk pornografisinin yasaklanma ve çıkarlarının taraf devletlerce korunma sıyla ilgili olarak Türkiye Cumhuriye sını güvence altına almakta ve taraf dev ti'nin taraf olduğu, yukarıda aktarılan an letlerin ilgili kuramlarıyla mağdurlara fi laşmaların dışında da çeşitli uluslararası ziksel ve psikolojik yardım, rehabilitasyon sözleşmeler, deklarasyonlar ve eylem ve topluma geri kazandırma hizmetleri planları bulunmaktadır. Bunlar arasında sağlanması gerektiğini öngörmektedir. İn Avrupa Birliği Konseyi'nin, Avrupa Par- ternetin de dahil olmasıyla birlikte, çocuk lementosu'nun, Avrupa Komisyonu'nun satışı, çocuk fahişeliği ve çocuk pornogra ve G-8 ülkelerinin kabul ettiği sözleşmeler fisiyle ilgili eylemlerin önemli ölçüde ve eylem planları belirtilebilinir. Ayrıca uluslararası ve ulusaşırı görünüm sergile hemen tüm Avrupa ülkelerinin, Japon diğini kabul eden protokol, bu konuyla ya'nın, Çin'in, Tayvan'ın, Sri Lanka'nın, mücadelede ülkelerarası işbirliği, örgüt Avustralya'nın, çeşitli Güney Amerika ül lenme ve yardımlaşmayı 5, 6 ve 10. mad kelerinin, Kanada'nın ve ABD'nin iç hu deleriyle teşvik etmektedir (TBMM, 2002).“ kukunda çocuk pornografisinin önlenme sine ilişkin yasalar bulunmaktadır (Espo- Çocuk pornografisinin yasaklanması sito, 1998; Sieber, 1999a; The Asia Pacific na yönelik bir diğer yasal düzenleme, Forum of National Human Rights Institu- Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO), tions, 2000; Healy, 1996). Kuşkusuz ulusal 17 Haziran 1999'da kabul ettiği "En Kötü ve uluslararası düzeyde konuyla ilgili çe Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklan şitli yasal düzenlemelere gitmek, çocuk ması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin pornografisiyle mücadele konusunda be Acil Eylem Sözleşmesi" (Worst Forms of lirli bir duyarlılığın, örgütlenmenin ve ka Child Labour Convention) başlıklı, 182 nu rarlılığın varlığına da işaret etmektedir. maralı sözleşmesidir. Türkiye'nin 25 Ocak Özellikle 1990'h yıllarda artan ve Fransa, 2001'de onayladığı (yasa 3 Şubat 2001'de Belçika ve Yunanistan gibi Avrupa ülkele Resmi Gazete'de yayımlanmıştır) bu söz rinden başlayarak Kolombiya'dan Ken leşmenin 3. maddesi, ivedilikle yasaklan ya'ya kadar uzanan çok geniş bir coğrafya ması ve ortadan kaldırılmasını gereken en içerisinde çeşitli sivil toplum örgütlerinin kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğinin kapsa yürüttüğü seminer, konferans, eğitim mına "çocuğun fahişelikte, pornografik programları, hazırlanan rapor ve kitaplar yayınların üretiminde veya pornografik türündeki çeşitli çalışmalar bulunmakta gösterilerde kullanılmasını, bunlar için te dır (Sellier, 1999). Sivil inisiyatif öncülü darikini ya da sunumunu" da dahil et ğünde geniş kapsamlı olarak yürütülen mektedir (ILO, 1999; TBMM, 2001). bu çalışmalar, hükümet programları ve Çam • Çocuk Pornografisi Tartışmalarına ilişkin Sorular • 73 politikaları için iyi birer referans kaynağı durumundadır. Bu doğrultuda hazırlanan pek çok yasal düzenleme çocuk pornogra fisinin yaygınlaşmasına yönelik olan üre tim, dağıtım, satış ve reklam gibi faaliyet leri yasadışı kabul etmektedir; ancak kimi zaman bu materyallere sahip olmayı kap sam dışında tutmaktadır. Örneğin, Belçi ka, Danimarka, Almanya, Finlandiya, İtal ya, Kanada, Avusturya, ve İngiltere'de ço cuk pornografisi materyallerine sahip ol ma yasakken, ABD'de üç ve daha fazla görüntüye sahip olanlar ceza kapsamı içinde tutulmakta, buna karşın İspanya, Hollanda ve Fransa gibi ülkeler ticari amaç taşımadan sahip olmaya ceza getir memektedir (Sieber, 1999a: 16-17; Esposito, 1998; Adler, 2001a). Değerlendirme ve Sonuç Türkiye'de 2001 yılının sonunda Bursa'da bir vakfa bağlı lise ve ilköğretim okullarında rehberlik ve psikolojik danış manlık öğretmeni olarak çalışan 30 yaşın daki bir kişinin karıştığı operasyon, çocuk pornografisine yönelik belli bir tartışma ortamı oluşmasına yol açmıştır. Olay 16 Kasım 2001 tarihinde 19 ülkede çocuklara yönelik pornografik içerikli resim, film ve benzeri materyalleri internet ortamında dağıtan kişilere karşı yürütülen "Landmark" adlı operasyon sırasında ortaya çıkmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda Türkiye'den İngiltere'ye internet üzerin den çocuk pornografisi ihtiva eden fotoğ rafların gönderildiği anlaşılmıştır. Bu doğrultuda, şüphelinin kullandığı ICQ Genel olarak bakıldığında internet programından IP numarası tespit edile üzerindeki çocuk pornografisiyle müca rek, abonelik kayıtları incelenmiş, ardın dele konusunda uluslararası ve uluslarüs- dan kimliği ve adresi saptanmıştır. Yakla tü yasal düzenlemelerde uylaşımın bulun şık bir buçuk ay süren takip sırasında ilk mayışı, çeşitli ülke ve bölgelerde çocuk olarak öğretmenin Bursa'da yaşadığı evi pornografisinin farklılaşan görünümünün ne 8 -12 yaş grubundan, aralarında zihin ve sonuçlarının varlığı; üretim, dağıtım ve sel ve fiziksel özürlülerin de bulunduğu tüketim ağlarının farklı araçlarla giderek erkek çocuklarının sürekli olarak geldiği, büyüyen karmaşık yapısı ve çocuk por kamerayla tespit edilerek kayıt altına alın nografisinin hızlı yayılımının engellenme mış, ardından eve gidip gelen çocuklar ta sini internetin işleyişi gereği kolayca ge kip altında tutulmuştur. Bunun dışında çersiz kılması gibi çeşitli sorunların bu şüpheliye ait ev, iş ve cep telefonları yine lunduğu görülmektedir. Tüm bu nedenle öğretmenle suç ilişkisi içinde olabileceği rin hem ulusal hem de uluslararası düz değerlendirilen kişilerin telefonları, mah lemde konuyla ilgili olarak bütünlüklü keme kararıyla 15 gün süreyle teknik ta politika yaratma ve uygulama olasılığını kip altına alınarak suç konuşmaları sap güçleştirdiği ifade edilebilir. tanmıştır. Yapılan bu takip ve araştırma- 74 • iletişim : araştırmaları nm ardından rehber öğretmenliğinin ya- no sitesine üye olduğu belirlenmiştir. Ço nısıra "Bursa Sorunlu Çocukları Koruma cukların çıplak hallerinin ve sanığın farklı ve Yardım Demeği" ve "Türk Psikologlar çocuklarla girdiği cinsel ilişkilerin görün Derneği"nin de üyesi bulunan kişi, "ço tülendiği fotoğraf ve kaset kayıtlarından, cukların pornografik görüntü ve resimle ilk etapta bu fotoğraflarda kullanılan beş rini çekip internet aracılığıyla satmak, ırza çocuğun kimliği tespit edilmiş ve çocuklar geçme, ırza geçmeye teşebbüs, sarkıntılık Uludağ Üniversitesi'nde psikolojik tedavi ve alıkoyma" iddialarıyla gözaltına alın altına alınmıştır. Olayın ardından sanığa mıştır. Olayın hemen ertesinde, sanıkla il karşı "birden çok 15 yaşından küçük çocu gili çocuk pornografisi ticareti yapma id ğu alıkoyma, ırza geçme ve ırza tasaddi, diasının soruşturması devam etmekte ol ateşli silahlar kanununa muhalefet ve ço duğu için; sanık, çıkarıldığı nöbetçi mah cuk pornosu içerikli görüntü dağıtmak" kemede ilk olarak ırza geçme suçundan suçlarından kamu davası açılmıştır. Sanık tutuklanmıştır. Bu operasyon sırasında hakkında, bu nedenle Türk Ceza Kanu- öğretmenin evinde aralarında özürlü ço nu'nun "şehvet hissi veçhile yolu ile küçü cukların da bulunduğu 8-14 yaş grubun ğü kaçırma, alıkoyma" suçlarını içeren dan erkek çocuklara ait onlarca fotoğraf, 430/1. madde uyarınca 8 kez 5 yıldan 10 sanığın üç farklı çocukla girdiği cinsel iliş yıla kadar ağır hapis cezası isteyen savcı, kilerin görüntülerinden oluşan kamera sanığın, 4 mağdura yönelik "ırza tasaddi" kasetleri ve ilişki kurmak istediği çocuk eylemi nedeniyle TCK'nın 415/2, 417 ve larda cinsel arzu uyandırma amacıyla kul 80. maddeleri, evinde bulunan 21 mermi landığı ifade edilen pornografik cd'ler ve nedeniyle 6136 Sayılı Ateşli Silahlar Kanu- 21 adet de G-3 mermisi ele geçirilmiştir. nu'na muhalefet ve internet ortamında ço Bilgisayarında yapılan incelemelerde ise; cuk pornosu dağıtma eylemi nedeniyle de 8-12 yaş grubundaki erkek çocuklarından TCK'nın 119/3 ve 426. maddeleri gereğin hoşlandığı, bu yaştaki çocuklardan erkek ce cezalandırılmasını talep etmiştir. Soruş arkadaşı olduğu, 10 binden çok fotoğraf, turma kapsamında sanığın "ırza geçme, binden fazla çocuk pornosu içeren video ırza geçmeye teşebbüs ve sarkıntılık" suç görüntüsüne sahip olduğu ve bunları sa larının bazılarını daha önce Gaziantep'te tabileceğini ifade eden e-mail'ler gönder SHÇEK'e bağlı özürlü çocuklar rehabili diği, çeşitli zamanlarda bu görüntü ve fo tasyon merkezinde ve bir ilköğretim oku toğrafları internet üzerinden transfer etti lunda çalıştığı sırada da işlediği ortaya ği, kendisiyle benzer eğilimler taşıyanlar çıkmış, bu nedenle ayrıca Gaziantep'te de la sohbet ve mesaj programlarıyla iletişim "ırza geçme ve ırza tasaddi" suçlarından kurduğu ve internette 222 ayrı çocuk por- yargılanmasına karar verilmiştir. Her iki Çam • Çocuk Pornografisi Tartışmalarına ilişkin Sorular • 75 kentte sanık hakkında 80-90 yıl arası hapis mıştır. Olayın ardından ayrıca okulun cezası istemiyle açılan davalardan ilk ola bağlı bulunduğu vakfın bir tarikatla bağ rak pomo ticareti yapmak suçundan açı lantısı bulunduğuna dair iddialar ortaya lan dava sonuçlanmış, bu davada sanık 1 atılmış, bu konuyla ilgili yürütülen idari milyar 875 milyonluk para cezasına çarp soruşturma sonucunda böylesi bir ilişki tırılmıştır.1' Sanığın bu cezayı ödememesi nin bulunmadığı ifade edilmiştir.11 üzerine yeni bir dava daha açılmıştır. Sa nık hakkında açılan davalar halen devam etmektedir, ancak sanık hakkında 28 Ara lık 2001 tarihinde çıkan tutuklama kararı 31 Ekim 2002'de sanığın "'tutuklu kaldığı süre ve suç vasfının değişme olasılığı" göz önünde bulundurularak kaldırılmış, sanık tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edil miştir.10 Bu olay, Türkiye'de çocuk pornografi si ve çocukların cinsel suiistimali konu sunda basında geniş yer bulan ve sonra sında çeşitli tartışmalara yol açan ilk ve son yıllardaki tek örnektir. Olayla ilgili tartışmalara geçmeden önce birkaç nokta nın vurgulanması yerinde olacaktır. Belçi ka'da 1996 yılında ortaya çıkan Marc Dutroux olayının kurbanlarından olan Julie Olayın ortaya çıkışının ardından Milli Lejeune, Melissa Russo, Laetitia Delheze Eğitim Bakanlığınca ilk olarak söz konu ya da İngiltere'deki Sarah Payne vakasın su kişinin "görev yetki belgesi" iptal edi dan farklı olarak, Türkiye'deki olayda ka lerek, bundan böyle kendisine resmi ya da muoyu, yaşanan istismarın mağduru ol özel eğitim kuramlarında hiçbir unvanla muş çocukların kim olduklarını öğrene görev verilmeyeceği duyurulmuş; ardın medi. Gazetelerde kimlikleri gizli tutul dan öğretmenin olay öncesinde 1,5 yıldır sun diye, isim ve soy isimlerinin baş harf çalışmakta olduğu lise ve ilköğretim okul lerini paranteze alınarak, en fazla parante larının 2001-2002 öğretim yılı sonunda sü zin dışına yaşları eklenip haber yapıldılar. rekli olarak kapatılmasına, öğrencilerin Sözkonusu çocukların "kim olduklarını Bursa Milli Eğitim Müdürlüğü gözetimin bilmiyoruz" derken, bu çocukların teşhir de diğer resmi ve özel okullara nakledil edilmeleri gerektiği kastedilmemekte; mesine karar verilmiş ve okulların mü olay sonrasında bu çocukları sahiplenen dürlerinin hiçbir özel öğretim kuramla ebeveyn ya da yakınların bulunmadığına rında yöneticilik yapamayacağı açıklan dikkat çekilmek istenmektedir. Öyle görü mıştır. Okul yönetiminin kararın iptali is nüyor ki bu çocuklar zaten "kayıp", zaten temiyle açtığı davada, mahkeme "uygula "kurban edilmiş", zaten "kimsesiz bırakıl manın, telafisi güç zararlar doğuracağı" mış" çocuklardı. Çocukların bir çoğunun gerekçesiyle, dava sonuçlanıncaya kadar sokak çocuğu ya da zihinsel veya beden yürütmenin durdurulmasını kararlaştır sel engelli olması bu kanıyı pekiştirmekte 76 • iletişim : araştırmaları dir. Bir şekilde şiddetin çocukları olan bu dan hareketle, çocuk pornografisi sorunu çocukların varlıkları, ileride kendileri şid nun öncelikli olarak ahlaki bir sorun ola det saçmaya başlayana kadar hatırlana- rak ele alındığını, meseleyi toplumsal ve hukuksal boyutlarıyla ele alma girişimle mamaktadır. Basında mağdur çocukların uğradığı suiistimaller, sanığın vermiş olduğu ifade rinden uzak durulduğunu ifade etmek mümkündür. lere dayanılarak ayrıntılarıyla aktarılmış Yaşanan bu olayda mağdur durumda ve yaşadıkları vahşet tekrar ve daha hun ki çocuklar, "iyi aile çocukları" olmasa bi harca canlandırılır olmuştur. Söz konusu le, yaşadıkları vahşet ABD, İngiltere ve bu haberler, "sapık", "iğrenç", "hasta ruh Belçika'daki örneklerinde olduğu gibi lu" vb. nitelendirmelerle çoğunlukla ey Türkiye'de de yaşayan pek çok orta-sınıf lemleri gerçekleştireni mercek altına ala "mutlu aile yuvalarında" endişe kaynağı rak, eylemlerin mağduru olanları bir an olmuştur. Esas olarak belirtilen bu endişe lamda gözlerden ırak tutmaktadır. Bu me nedeniyle kısa süreli de olsa ülkede çocuk tin boyunca sıklıkla ifade edildiği gibi ço pornografisi karşıtı belli bir kamuoyu cuk pornografisiyle mücadelenin dayanak oluşmuştur. Ancak, yukarıda da belirtildi noktasını mağdur duruma düşmüş çocuk ği gibi çocuk pornografisiyle mücadele ların korunması oluşturmaktadır. Bu amacıyla oluşan bu kamuoyunun hedefi, doğrultuda konuyla ilgili, yukarıda da ak çocukları korumaktan çok saldırganları tarılan ulusal ve uluslararası yasal düzen teşhir edip lanetleyerek bir tür arınma tö lemelerin hepsi mağdurların korunmala reni gerçekleştirmektir. Çocuk pornografi rını, hak ve çıkarlarının güvence altına siyle mücadelede, pek çok durumda ahla alınmalarını ve gerekli fiziksel ve psikolo ki panik ya da histerinin bir ürünü olarak jik yardımın sağlanması gerektiğini belirt mektedir. Tüm bunların sağlanması, ciddi anlamda zaman ve çaba harcayarak kültü rel ve ekonomik anlamda belirgin dönü şümleri gerektirdiğinden olsa gerek, ka muoyu eylemleri gerçekleştirenleri lanetlemeyi, eylemlerin mağdurlarını koruma ya çalışmaya tercih etmektedir. Seçilen bu kolay yolun ahlâki anlam örüntüsünün de oldukça yoğun olması, toplumsal ve hu değerlendirilen (Adler, 2001a ve 2001b; Potter ve Potter, 2001) çocuklara cinsel su iistimallerde bulunanlara yönelik olarak üretilen temsil formları, çocuk haklarının güvenceye alınması çabalarının önüne geçmemelidir. Bir başka ifadeyle, çocuk tacizcilerine yönelik "iğrenç sapık!" tü ründeki nitelemelere sığınmadan çocuk pornografisiyle mücadele yollan geliştir me zorunluluğu bulunmaktadır. kuksal sorumlulukların sıklıkla gözardı Olayın ardından çocuk pornografisi ile edilmesini kolaylaştırmaktadır. Bu nokta ilgili "işte sapık" türündeki haber ve köşe Çam • Çocuk Pornografisi Tartışmalarına ilişkin Sorular • 77 yazıları medyada yaklaşık bir haftalık bir ğuna değinmekte ve duygularından dola süreyle yer almıştır. Konunun neredeyse yı kimsenin suçlanamayacağını sadece ey kapandığı bir sırada Sabah gazetesi yazarı lemden dolayı suçlanabileceğini belirt Gülay Göktürk, 9 Ocak 2002 tarihli "Ço mektedir. Yazar, konuyla ilgili kamuoyu cuk Pornosu" başlıklı yazısıyla tartışmala tepkisinin çocuk bedeninin kullanılmasın rın farklı bir eksende ilerlemesine yol aç dan çok, çocuk bedeninin arzulanmasına mıştır. Söz konusu yazısında Göktürk, yönelik olduğuna inandığını söyleyerek "insanların çocuklara zarar vermedikleri aslında bu türden bir arzuyu lanetliyor sürece sübyancı olma hakkını savunuyo görünen pek çok erkeğin yasak olanı daha rum" diyerek, sübyancılığı bir tür fantezi cazip gördükleri için gizli bir biçimde bu ve arzu olarak değerlendirdiğini belirt arzunun peşinden gittiğini de eklemekte mekte ve sübyancılığm/çocukseviciliğin dir. Yazara göre çocuk pornografisinin ya yasaklanmasını, arzunun lanetlenmeye, saklanması, çocuklara yönelik cinsel taci yasaklanmaya ve cezalandırılmaya çalışıl zin engellememekte, aksine kamçılamak ması olarak gördüğünü ifade etmiştir. tadır. Öte yandan yazar, pornografik materyal lerin üretiminde kullanılan çocukların fi ziksel ve psikolojik olarak zarar görmele rinden ötürü, çocukların pomo filmlerde oynatılmalarının kabul edilemez ol duğunu belirterek, bir anlamda eyleme dönüşmemiş sübyancılığı savunduğunu vurgulamaktadır. Çünkü Göktürk, çocuk pornografisi filmlerinde gerçek çocukların yerine animasyon kahramanlarının kulla nılmasına hiçbir itirazınm bulunamayaca ğını, böylesi bir durumda hem sübyancı nın özgürlüğünün engellenmemiş olaca ğını hem de herhangi bir çocuğun zarar görmemiş olacağını ifade etmektedir. Gülay Göktürk, bu yazıların ardından çocuk pornografisini savunduğu gerekçe siyle tepki görmüş, hatta Ankara Barosu na bağlı çok sayıda avukat Göktürk hak kında suç duyurusunda bulunmuştur. Göktürk'ün konuyla ilgili görüşlerinde sorunlu görünen noktaların başında, ço cuk pornografisine içkin olan suiistimalin bireysel özgürlük çerçevesinde bir tür "haz hakkı" biçiminde ifade edilmesi gel mektedir. Bu bağlamda, çocuksevicilik dar bir kapsamda duygu veya fantezi ola rak kavranmakta, çocukseviciliğin tanı mında bulunan aynı zamanda bir davra nış tarzı olma özelliği göz ardı edilmekte Bu yazının yayınlanmasının ardından, dir. Bir başka ifadeyle, çocuksevicilik salt 10 Ocak 2002 tarihinde Hürriyet gazetesi bir fanteziyi ifade etmesinin ötesinde, bu ne verdiği demeçte Gülay Göktürk, süb- fantezinin davranışa yansımasını da ifade yancılığın bir duygu, belki bir fikir oldu etmektedir. Söz konusu olan, yetişkinin ğuna ancak cinsel tacizin bir eylem oldu kendi cinsel doyumu amacıyla bir çocuk 78 • iletişim : araştırmaları bedenini kullanmasıdır. Bu doyumu kimi rı cinsel etkinliklere teşvik etme amacıyla zaman doğrudan gerçek bir çocuğun be kullanıldığı bilinmektedir. Sıralanan tüm deni sağlayabildiği gibi kimi zaman da bu nedenler aslında sorunun yetişkinlerin pornografik materyaller sağlamaktadır. hak ve özgürlükler meselesi olmadığını, Yetişkinin, çocukla çeşitli cinsel aktivite- aksine çocukların hak ve çıkarlarının ko lerde bulunması, eşitsiz bir güç ilişkisinin runması meselesi olduğunu göstermekte söz konusu olması ve buna bağlı olarak dir. Söz konusu bu sorunda öncelikli ya çocuğun karşı koyamaması nedeniyle cin rar ilkesi, çocuklara aittir, yetişkinlere de sel istismar olarak değerlendirilmektedir. ğil- Her ne kadar Göktürk pedofilik ilişkinin Yetişkinlerin çocuklara yönelik arzu taciz olduğunu kabul etse de batılı bazı ve hazlarmın bir hak olarak görülüp savu yazar ve çocuksevicilik savunucuları bu nulması, arzuların insan doğasına içkin türden bir ilişkinin rızaya dayalı olabilece olduklarının kabulünü de beraberinde ge ğini, zaten çocuksevicilerin çocuğun kork tirmektedir. Bu görüş açısı sıklıkla, cinsel ması, ilişkiyi istememesi ya da karşı koy arzuların toplum tarafından baskı altına maya çalıştığı durumlarda ilişkiye girme alındığını ve bu durumun bir sonucu ola diklerini ifade etmektedir. Çocuğun me rak da arzuların belli bir zamanda ipini rak, korkuyu gizlemeye çalışma, yetişkin koparmış bir şekilde açığa çıktıklarını ka liğe özenme ya da ilişki sonrası vaat edi bul etmektedir. Oysa, özellikle psikanali- lenlere kavuşma isteği ile ilişkiye rıza gös tik inceleme ve çalışmalar, arzu ve hazzm teriyor görünmesi, ileriki yaşamında bu doğal bir biçimde gelişmelerinden çok, olaydan fiziksel ve ruhsal açıdan zarar kültürel ve toplumsal olarak yapılandıkla görmeyeceği anlamına gelmemektedir. rını göstermektedir. Bir başka deyişle, ar Dolayısıyla, çocuklarla her ne düzeyde zularımızı şekillendiren bir kültürel at olursa olsun cinsel aktivitelerde bulun mosfer içinde yaşadığımızı ifade etmek mak, istismar kapsamına alınmalıdır. Ye mümkündür. Ne var ki günümüzde doğal tişkinin cinsel doyumunun çocukların olduğu verili olarak kabul edilen arzula kendileri yerine çocuk pornografisi mater rın içinde yaşadığımız dünyanın gerçekle yalleriyle sağlandığı durumda, söz konu ri ve vazgeçilmezleri olduğu kabul edil su materyallerin üretiminin çocukların mektedir. Bu doğrultuda, arzu bir hak ola cinsel istismarına dayalı olması nedeniyle rak tarif edilerek, arzuya engel olabilecek çocuklar cinsel istismara uğramaktadır. her şeyin ortadan kaldırılması gerektiği Gerçek çocuklar yerine grafik ve animas düşünülebilmektedir. Arzu ve hazzm sı yonların kullanıldığı pornografik mater nırlarının her geçen gün biraz daha geniş yallerin ise cinsel doyumdan çok, çocukla lemesinin, kullanım ve tüketimin artma Çam • Çocuk Pornografisi Tartışmalarına ilişkin Sorular • 79 sıyla sağlanacağı düşünülmektedir. Eğer kuruludur. Bir başka ifadeyle, düşünce- "tüketiciler" aslında nihai tatmini olma eylem karşıtlığı liberal ortodoksiye içkin- yan bu kışkırtılmış arzu ve hazlarının pe dir. Bu nedenle, sözün eyleme karşı ayrı şinde çocuksevicilik gibi çıkmaz bir soka calıklı pozisyonun savunulduğu durum ğa sapmışlarsa, Gülay Göktürk'ün yazı larda, "liberalizm, sınırsız özgürlük de sında değinildiği gibi, onlara verilecek mek değildir, Göktürk (ya da bu düşünce olan cevap hazırdır: "Gerçek çocukların yi savunan bir başkası) liberalizmi yanlış kullanımı taciz oluyorsa sanalı kullanıl yorumluyor" demek yerine, liberalizmin sın". Bu anlayışın, bu metnin ikinci bölü üzerinde yükseldiği bu ikili karşıtlığın münde aktarılmaya çalışılan geniş çaplı kendisi sorgulanmalıdır. Bu sorgulama üretim ve dağıtım ağlarını da meşrulaştır kuşkusuz herkesin duygu, düşünce ve dığını ifade etmek mümkündür. Ne de ol fantezilerinden ötürü cezalandırılabilece- sa onlar, talebi gidermek üzere arz etmek ği anlamına gelmemektedir. Vurgulan tedir. mak istenilen nokta, Göktürk'e ya da ben Son olarak, Göktürk'ün yazısının bir örneğini oluşturduğu anlayışın meseleyi, büyük ölçüde fikir özgürlüğü çerçevesin de ele aldığı ve liberal fikir özgürlüğü ar gümanlarına içkin olan söz/ifade ile ey lem karşıtlığını sürdürdüğü görülmekte dir. Bu anlayış çerçevesinde çocuksevici lik ve çocuk pornografisi, duygu ve ifade tarzı olarak kavranarak, eylem olarak tarif edilen cinsel tacizin karşıtı biçiminde konumlandırılmaktadır. Bilindiği gibi liberter ya da serbestici anlayış, insanların dü şünce ve ifadeleri nedeniyle cezalandırıl mayacağını sadece eylemlerinden ötürü cezalandırılabileceğini savunur. Çocuk pornografisi gibi "sorunlu" meseleler gündeme geldiğinde sıklıkla, serbestledi ğin sınırsız bir özgürlük anlamına gelme diği savunulmaktadır. Ne var ki, liberal zer düşüncedeki bir başka yazara, çocuk pornografisini düşünce ve ifade özgürlü ğü meselesi olarak ele alma fırsatı yaratan dayanağm, dile getirilemeyeni sessiz kıla rak varolan ifadenin, eylem karşısında ay rıcalıklı bir konuma sahip olduğudur. Ço cuk pornografisi konusunda meselenin aslında yetişkinler kadar muhatabı olan çocukların ifade olanaklarının bulunmayı şı ya da çocukların hukuk söylemine dahil olmayan ifadeleri, sözleri, duygu ve dü şünceleri nedeniyle, çocuk pornografisi tartışmalarında yetişkinler tarafından dü şünce özgürlüğü argümanların öne sür ülmesini mümkün hale getirmektedir. Bu nedenle, öncelikli olarak çocuk pornogra fisini bir tür "yetişkin eğlencesi" olarak gören anlayışın terk edilmesi gerekmekte dir. düşünce özgürlüğünün temeli zaten dü Türkiye'de 2001 yılının sonunda orta şünce/ifade ile eylem karşıtlığı üzerine ya çıkan bu olay ve ardından gelen tartış 80 • iletişim : araştırmaları malar, çocukların cinsel sömürüsü ile ço sonuçsuz bırakmaktadır. On yıl öncesine cuk pornografisi sorunları karşısında ah kadar çocuk pornografisinin bu örgütlü lâki ve ideolojik anlam örüntülerinin ol üretimi ve dağıtımının bir anlamda yeral dukça etkin rol oynadıklarını göstermek tından yürütülmesi, sorunu gizlemektey tedir. Bu türden belirleyici anlam örüntü- di. Mutlu aile yuvalarına ırak durduğu sü leri, sorunun çözümünü amaç edinen tar rece cinsel özgürlük bile sayılabilirdi. Ne tışma ve çabaların belli bir çerçeve içinde var ki internet sayesinde, eskiden beri va sıkışmasına yol açarak, doğrudan sorunla rolan bu sorun, bir anda alenilik kazan yüzleşmeyi engellemektedir. Bu nedenle mıştı. İnterneti bu sorunda bir tür pando- pek çok kişi yaşanan olayların ne denli ra kutusuna çeviren, internette her an ço "iğrenç" ve "sapıkça" olduğunu düşünür cuk pornografisi materyalleriyle karşılaş ken, Türkiye'de doğrudan çocuk pornog ma olasılığı değil; yetişkinlerde, bu türden rafisini ele alan bir yasanın bulunmaması bir endişeyi yaratmasıdır. Dolayısıyla, ki nın doğurduğu güçlükleri göz ardı etmek mi zaman neredeyse cinsel anlamda sö tedir. Konuyla ilgili olarak diğer ülkelerde mürüye uğramış çocuklardan bağımsız uygulamaya konulan ulusal ve uluslara olarak, "sapkın eğilimli" kimselerin bir fa rası yasal düzenlemelerde ise, gerek "ço aliyeti biçiminde ele alman çocuk pornog cuk" gerekse "çocuk pornografisi" kav rafisi sorunu, meselenin aleniyet kazan ramları üzerinde uylaşımın bulunduğunu mış olmasından doğan endişeler kaybol ifade etmek güçtür. Çocuk pornografisi duğunda tekrar gözardı edilebilir gibi gö aracılığıyla doğrudan ya da dolaylı olarak rünmektedir. sömürüye uğrayan çocukların pek çok du rumda dile gelmeyen ifadeleri, sorunu ta nımlamayı ve hukuksal açıdan sınırlarını çizmeyi güçleştirmektedir. Çocuk pornog rafisi materyallerinin, gelişen ve yaygınla şan teknoloji yardımıyla Türkiye'deki ör nekte de olduğu gibi ev içinde dahi üreti lebilir olması üretimin kontrol edileme mesindeki temel zorluklardan birisidir. Çocuk pornografisinin büyük ölçüde ço cuk fuhuşu ile beslenen örgütlü üretim sektörünün, "piyasada" kendine önemli bir faaliyet alanı yaratabilmesi de üreti min engellenmesine yönelik tüm çabaları Çam • Çocuk Pornografisi Tartışmalarına ilişkin Sorular • 81 Notlar 1 Çocukseviciliğin tanımlanması ve çocuksevici kişiler üzerine yapılan ilk araştırmalar büyük ölçüde psikiyatri ve psikoloji kökenli ampirik araştırmalardır. Bu araştırmalar çerçevesinde çocuksevicilik, bir tür cinsel bozukluk olan parafilinin bir dalı şeklinde "en az 6 aylık bir süre boyunca, kişinin ergenlik dönemine girmemiş bir çocukla ya da çocuklarla (genellikle 13 yaş civarı ya da altında olanlarla) cinsel etkinlikte bulunmak ile ilgili yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezilerinin, cinsel dürtülerinin ya da davranışlarının yineleyici bir biçimde ortaya çıkması" (American Psychiatric Association-APA'dan aktaran, Spiecker ve Steutel, 1997 ve 2000) olarak tanımlanmaktadır. Çocuksevicilik üzerine yapılan araştırmalarda uzunca bir süre çocukseviciliğin kökenleri ya da ortaya çıkış nedenleri temel tartışma noktasını oluşturmuştur (örneğin Finkelhor ve Araji, 1986). Nedenlerin anlaşılmasıyla çocukseviciliğin önlenebileceği ya da çocuksevicilerin tedavi edilebileceği varsayılmaktaydı. Çocukseviciliğin köken ve nedenleri üzerine olan çalışmaları, odak gruplar, yarı-yapılandırılmış görüşmeler ya da anketlerle yürütülen çocuksevicileri tanımaya ve anlamaya yönelik çalışmalar izlemektedir (örneğin Bemard, 1975). Bu grup içinde yer alan çalışmalardan bazıları doğrudan çocuksevicilerin yaşantı ve kişilikleriyle ilgili temel nitelikleri ve sözkonusu eğilim ve davranışlarının etkisini açığa çıkarmayı hedeflemekteyken; bazıları ise çocuksevicilerle ilişkiye girmiş çocukların bu ilişkileri değerlendirme biçimleri üzerine odaklaşmaktadır (Örneğin Sandfort (1984). Hollanda'da pedofilik ilişkiye girmiş 10-16 yaş grubundan 25 erkek çocukla yürüttüğü çalışmasında bu ilişkilerin çocuklar üzerinde olumlu etkilerinin daha fazla olduğunu savunmaktadır). Konuyla ilgili olarak 1990'lı yılların ortalarından itibaren psikoloji ve psikiyatri kökenli çalışmaların yanı sıra hukuksal, felsefi ve sosyolojik temelli çalışmalarda da ciddi bir artışın bulunduğunu gözlemlemek mümkündür. Sözkonusu bu çalışmalar, çocukseviciliği suç kabul etmenin yasal dayanaklarından, çocuksevidlere ilişkin üretilen toplumsal imgelere kadar uzanan geniş tartışma dağarcığına sahiptir. Günümüzde çocuk pornografisiyle bağlantılı olarak geniş çalışma alanına sahip araştırmalar ışığında vurgulanması gereken önemli bir nokta, yukarıda da sıralandığı gibi çocuk pornografisi sektörüne dahil olarak çocukları cinsel açıdan suiistimale uğratan her yetişkinin zorunlu olarak çocuksevici olmadığı; bu nedenle sorunu bir tür "anti-çocuksevicilik" meselesi haline dönüştürmenin, çocuk pornografisiyle mücadelede sığ bir bakış açısını ifade ettiğidir. 2 Amy Adler, ABD'deki çocuk pornografisi yasalarını ele aldığı yazılarında (2001a ve 2001b), yasaların ve hukuk çevrelerinin, çocuk pornografisini başta çocukların cinsel suiistimale ve tacize uğramalarının en kötü formu biçiminde değerlendirdiklerini ve yasal düzenlemelerin suiistimale maruz kalmış çocukların korunması amacını taşıdığını belirtmektedir. Bu doğrultuda yasalar, çocuk pornografisini gerçek ya da taklide dayalı cinsel aktiviteye zorlanmış çocukların görüntüleri biçiminde tarif etmektedir. Yazara göre, ülkede yaşanan son yirmi yıllık gelişmelerin ardından çocuk pornografisi yasalarının kapsamı giderek genişlemeye başlamış; üretime dahil olmamış sıradan çıplak çocuklann görüntüleri, giysili ama genital bölgeye odaklanmış çocuk görüntüleri ve son olarak çocukseviciler tarafından cinsel anlam yüklenmiş tüm çocuk görüntüleri çocuk pornografisi olarak nitelendirilmeye başlanmıştır. Bu değişimin ardından Adler, yasaların doğrudan üretime dahil edilmiş çocukların sömürü ve suiistimalinin önlenmesi amacından uzaklaşarak, fotoğraflarının çekildiğinden habersiz çocuklann görüntülerine sahip (yazar bu durumdaki çocukların bir şekilde zarar gördüğünü kabul etse de suiistimale (abuse) uğradıklarını düşünmemektedir) ve toplumda "yeni komünistler" "canavarlar" ya da "sapkın şeytanlar" olarak nitelenmeye başlanan çocuksevicilerin cezalandırılmasına yöneldiğini vurgulamaktadır. Adler, bu durumun bir sonucu olarak çocuksevidlere yönelik bu yeni "komünist avı" çerçevesinde pek çok ebeveynin kendi çocuklarının özellikle banyoda, havuzda ve deniz kıyısında çektikleri fotoğrafları nedeniyle fotoğrafları basan kişilerin ihbarları sonucunda tutuklandıklarını da eklemektedir. Yazar, bu olayların ortaya çıkışının önemli bir nedenini çocuk pornografisiyle ilgili yasaların, 84 • iletişim : araştırmaları kadar ağır para cezası verilmesi tasarlanmıştır. Fail para kazanmak için hareket etmişse ceza bir-üç yıl hapis ve 1 milyardan 12 milyara kadar ağır para cezası olarak saptanmıştır. 10 Olayla ilgili veriler için bkz. H ü rriyet 27 Aralık 2001, 28 Aralık 2001,12 Mart 2002, 23 Mart 2002, 31 Ekim 2002; R adikal 27 Aralık 2001, 29 Aralık 2001,10 Mart 2002,19 Mart 2002, 23 Mart 2002, 31 Ekim 2001; M illiyet, 27 Aralık 2001,28 Aralık 2001,1 Kasım 2002. 11 Öğretmenin çalıştığı okul ve yönetiminin olaya dahil oluşuyla ilgili tartışmalar için bkz. H ü rriy et 27 Aralık 2001, 20 Mart 2002; R adikal 20 Mart 2002; 21 Mart 2002; 24 Temmuz 2002; M illiyet T J Aralık 2001. Kaynakça Adler, Amy (2001a). "Inverting the First Amendment." U niversity o f P en n sylvan ia Laıv R evieıv vol. 149, issue 4. Adler, Amy (2001b). "The Perverse Law of Child Pornography." T he C olu m bia L aw R evieıv vol 101, no. 2. Alexander, Mark C. (2002). "The First Amendment and Problems of Political Viability: The Case of Internet Pornography." H arvard o f L aw a n d P ublic P olicy vol. 25, no. 3, s. 977-1030. Anti-Child Pom Organization (2000). "The Unknovvn Crisis: Child Pornography on the Internet." http: //www.antichildporn.org/ whiteppr.htm. AÜ SBF İnsan Hakları Merkezi (1995). Ç ocuk H aklarına D air Sözleşm e. Ankara; AÜ SBF İnsan Hakları Merkezi Yayınları, no. 13. Avrupa Konseyi (1991). "Recommendation No. R (91) 11 of the Committee of Ministers to Member States Sexual Exploitation, Pornography and Prostitution of, and Trafficking in, Children and Young adults." http: //cm.coe.int/ ta /rec /1991 / ExpRec(91)ll.htm. Bemard, Frederic (1975). "An Enquiry among a Group of Pedophiles." T he Jou rn al o f Sex R esearch v o l.ll, no. 3, s. 242-255. Bertelsmann Foundation (1999). "Self Regulation of Internet Content." http://www.asem.org/Documents/ 99ConfVienna/pa_waltermann.pdf Bruggeman, Willy (1999). "Child pornography Poliçe and justice co-operation". http://www.asem.org/Documents/ 99ConfVienna /pa_bruggeman.html. Burke, Debra D. (1997). "The Criminalization of Virtual Child Pornography: A Constitutional Question." H arvard Jou rn al on Legislation 34 (2): 439-472. fa m * Çocuk Pornografisi Tartışmalarına ilişkin Sorular • 85 Casanova, Manuel F. (2000). "The History of Child Pornography on the Internet." Jou rn al o fS e x E ducation & Therapy, vol. 25, issue 4. de Saint Maur, Agnfes Fournier (1999). "The Sexual Abuse of Children via the Internet: A New Challenge for Interpol". http:/ /www.asem.org/Documents/ 99ConfVienna /pa_maur.html. Durkin, Keith F. "Misuse of Internet by Pedophilies: Implications for Law Enforcement and Probation Practice." F ederal P robation vol. 61, issue 3. Esposito, Leşli C. (1998). "Regulating the Internet: The New Battle Against Child Pornography." C ase W estern R eserve Jou rn al o f Intern ation al Law , Spring/Summer98, Vol. 30 issue 2/3. Finkelhor, David ve Sharon Araji (1986). "Explanations of Pedophilia: A Four Factor Model." T he Jou rn al o f Sex R esearch vol. 22, no. 2, s. 145-161. Healy, Margaret A. (1996). "Child pornography: an intemationa] perspective". http:/ /www.usis.usemb.se/children/ csec/ child_pornography.html. ILO (1999). " 0 8 2 VVorst Forms of Child Labour Convention: Convention conceming the Prohibition and Immediate Action for the Elimination of the VVorst Forms of Child Labour." http: / /ilolex.ilo.ch:1567/cgi-lex / convde.pl?query=C182&queryO= 182&submit=Display. International Conference on Combating Child Pornography on the Internet (1999). "Background Paper", http:/ /www.asem.org/Documents/ 99ConfVienna /pa_eu.html. Jenkins, Philip (2002). "Bringing the Loathsome to Light." C hron icle o fH ig h e r E ducation, vol. 48, issue 25. Krause, Jason (2002). "Can Someone Stop Internet Porn?" A B A Jou rn al, vol. 88, issue 9. McMurdo, George (1997). "Cyberpom and Communication Decency." Jou rn al o f Inform ation S ociety vol.23, issue 1, s. 81-90. O'Grady, Ron (2001). "Eradicating Pedophilia: Toward the Humanization of Society." Jou rn al o f Intern ation al A ffairs. Fall2001, vol. 55, issue 1. Potter, Roberto Hugh ve Potter Lyndy A. (2001). "The Internet, Cyberporn, and Sexual Exploitation of Children: Media Moral Panics and Urban Myths For Middle Class Parents?" S exu ality and C ulture vol. 5, no. 3. Quayle, Ethel ve Max Taylor (2001). "Child Seduction and Self-Representation on the Internet." C yberpsychology an d B ehavior vol. 4, no. 5, s. 597-608. Queler, Matthew S. (1995). "The Increased Need for Stronger Anti-Child Pornography Statutes in the VVake of United States v. X-Citement Video, Inc., 115 S. Ct. 464 (1994)." H arvard Jou rn al o fL a ıv & P u blic P olicy, Summer95, Vol. 18 issue 3. Sandfort, Theodorus G. M. (1984). "Sex in Pedophiliac Relationships: An Empirical Investigation Among a Nonrepresentative Group of Boys.” The Jou rn al o fS e x R esearch vol. 20, no. 2, s. 123-142. Sellier, Homayra (1999). "VVorld Citizens' Movement to Protect Innocence in Danger." http: //www.asem.org /Documents / 99ConfVienna /uneso.html. Sieber, Ulrich (1999a). "Criminal Law Provisions Against Child Pornography." http:/ /www.asem.org/Documents/ 99ConfVienna /sie_porn.pdf. Sieber, Ulrich (1999b). "Responsibility of Internet Providers: A Comperative Legal Study with Recommendations for Future Legal Policy", http: //www.asem.org/Documents/ 99ConfVienna /sie_prov.pdf. 88 • iletişim : araştırmaları Trajedilerinin Semptomlarını Okuyan Erkekler: P ie rre R iv iere, Loııis Althusser ve T ed Huglıes Her birimiz birer Fisher King olduğu muzdan, birbirimize yabancılaşmamız gü nümüzün en ilginç roman konusu haline gelmiştir. Uzaklara gitmeye ne gerek var? bir sokak boyunca yürüyün ve insanların yüzlerine bakın. Hepsinde Fisher King iz leri göreceksiniz. Hepimiz yaralıyız ve ya ralı olduğumuz yüzlerimizden belli (John son, 1992: 26). Mitlerden, söylencelere, halk masalla rından roman ve filmlere uzanan bir kapsayıcılıkta, kadın erkek ilişkisi kadına ulaşmak veya kadını elde edebilmek için "erkekliğin" kanıtlanmasını ön-gerektiren bir koşula bağlanır: Sözgelimi pek çok halk masalında ergenliğe adım atan oğul, anneye "erkekliğini" kanıtlayarak yeniden Kadın ve erkeğin içine doğdukları ya dönmek üzere, evi terk etmek zorundadır. da içine yerleştikleri bütün ilişki biçimleri, Ve bu anlatılarda "evden kopuş" her za ana-oğul, baba-kız, erkek-kızkardeş, karı- man ölümcül riskler içerir. Bunun gibi er koca veya sevgililik ilişkisi gibi, hemcins keğin sevdiği kızın kalbini ya da kız baba leriyle olan ilişkilerinden her zaman daha sının onayını kazanmak için rakiplerini dikkate değer bulunmasa da sanatta, ede elemesi ya da imkansızlıklar içeren çeşit biyatta ve hatta yazılı ve görsel basında çeşit yarıştan en önde çıkması zorunlu çoğunlukla daha "ölümcül" bir ilişki ola dur. rak betimlenme ve portrelerime eğilimin Erkekliğin tikel ve evrensel gerçekleş- dedir. Her ne kadar ödipal karmaşanın tiriminin mitsel koşulu, evden (yani anne mitsel boyutunda, kendisini öldürmesin den) kopuşa ve erkekliğin rekabetçi dün den korktuğu için küçük oğlunu ormana yasında yalnızca ayakta kalmaya değil, terk eden bir baba figürü yer alsa da bura kayda değer bir biçimde öne geçmeye sıkı daki baba ve oğul ilişkisi ve sonraki kaçı sıkıya bağlanmıştır. Erkekliğin kolektif bi- nılmaz ölümcül karşılaşma, annenin/ka linçdışmda bu ölümcül ve rekabetçi müca dının paylaşılamaması üzerinden dola- delenin içselleştirilmiş olduğu iddiasını, yımlanmıştır. kadın çalışmalarının pek çoğunda en çok Çelenk • Trajedilerinin Semptomlarını Okuyan Erkekler:... • 89 da heteroseksüel "aşk" ilişkilerinin günü hareket etmek zorunludur. Metaforik kul müz dünyasındaki yaşanma biçimlerini lanımından arındırarak somut bir varo mümkündür. luşta cisimlendirdiğimizde "evdeki kadı Kentli, orta ya da üst orta sınıf, kariyer sa nı" anne -ve bir ölçüde de kızkardeş- ola hibi ve otuzlu yaşlardaki kadının onul rak görebiliriz. Ailenin günümüz Batı top- irdeleyenlerde okumak maz cinsel yalnızlığını öyküleyen çağdaş lumlarmda en yaygın görünümü olan "çe roman, film ve televizyon anlatısının ya kirdek" yapısının evdeki kadın olarak "an- rattığı geniş külliyatın da temelde bu var ne"yi ve anneliği yoğun bir biçimde "ya sayım etrafında kurgulandığı söylenebilir. rarlılık" temelinde kimliklendirdiği açık Bu varsayım şöyle tanımlanabilir; evden tır. "Yararlı olmaktan çıktığı andan itiba kopuşunu gerçekleştirememiş ve erkekli ren kadın gereksizdir. Böyle programlanır ğin rekabetçi simgesel düzeniyle günü evkadınları. Kadının yararlılığının doru müz dünyasının kadm-erkek ilişkilerine ğu, yani çocukların henüz küçük olduğu dair eşitlikçi söylemsel düzeni arasında sı dönem... en küçük çocuk bağımsızlığını kışıp kalmış, kolektif erkek bilinçdışmm tutsaklığındaki bir erkeklik biçimi, "yeni kadın tipine" uygun bir karşılık üretememektedir. kazandığı anda sona erer... tek yararlılık biçimini -önce cinsel nesne sonra annelikgeride bırakmıştır." (Comer, 1996:146). Bu nedenle çekirdek ailenin, oğulun evden kopuşuna direnen, işe yararlığım kanıtla Burada sıklıkla gözardı edilen noktaya ma ya da varoluşunu anlamlandırma yo varabilmek için, erkeğin -pozitif- sosyal lunda en cansiperane yatırımı ona yaptığı iktidarının koşulu olarak tanımlanabile için "oğul"a el koymak ve akıp giden yılla cek olan "evden kopuş"un önüne dikilen rın mutsuzluğunu oğula telafi ettirmek is en büyük engellerden birinin "evdeki ka teyen bir kadınla nitelenip nitelenmediği dında ilişkili olup olmadığı sorusundan sorusu, üzerinde düşünülmesi gereken bir 90 • iletişim : araştırmaları sorudur. Eğer böyle bir dönüşüm söz ko doğmazlar, o hale getirilirler." (de Beau nusuysa, erkekliğini kanıtlama mücadele voir, 1996: 69). Bu eleştirilere de savunu sinde oğulun bir ayağının geleneksel aile suna da katılmamak mümkün değildir. nin "doğal" birliğinden ve evdeki kadının Bununla birlikte sıklıkla gözardı edilen "bilge" yol göstericiliğinden oldukça uzak şey erkeklerin de -kimbilir belki de- öyle bir biçimde, çekirdek aileye çakılıp kaldı doğmadıkları, o hale getirildikleri gerçeği ğı ve O'nun bu çakılmaya rağmen bir ev dir. den kopuşu gerçekleştirmeye çalıştığı söylenebilir. Böylelikle O'nun yaşamına giren yeni kadınlara da evdeki kadına da "erkekliğini" kanıtlama çabası imkansız bir çaba olarak baştan sakatlanacaktır. Çünkü bu kadınlardan birine bunu kanıt laması ancak ötekinin nezdinde "yenik" bir erkekliği kabul etmesiyle olanaklıdır. Sevgili ya da eş ondan "evinden kopmuş" özerk bir varoluşu gerçekleştirmesini bek lerken, bu kopuşun tam da kendisi kadınlararası ilişkilerin çetrefilliğinden kaynak Kuşkusuz burada konuşmaları gere kenler erkeklerdir. Ancak cinslerarası iliş kilerin eşit, özgür ve bütünleyici bir ilişki olabilmesi mücadelesinde erkekler sus kunluğa gömülmüşlerdir. "Nasıl ve ne ha le getirildikleri"ni açıklayabilmeleri, önce likle kadınların uzun yıllardan bu yana yaptıkları gibi, işitilebilir ve kıyasıya bir öz-eleştiri yapmalarını gerektirmektedir. Erkeklerin de erkek deneyimine ve öykü lerine ses vermeleri gereklidir. Bu bir er lı olarak, "evdeki kadm"ın gözünde taviz- kek hareketi, ya da kadınların eşitlik mü kar, aile birliğine karşı ve öteki kadın tara cadelesi ve kadın hareketi içinde erkeklere fından yönlendirilmiş bir kopuş olarak yöneltilmiş etkin bir konum önerisi olarak görüldüğünden "gereğince erkek olama okunmamalıdır. Cinslerarası ilişkinin eşit yışın" gösterenine dönüşür. O halde kadın likçi ve özgür bir ilişki olabilmesi için "in cinsinin umarsızca arzu ettiği özerk, sos sani" bir konumlanış önerisidir. Erkeğin yal alanda iktidar sahibi ve seçim yapabil dünyasını kamusal bir dünya olarak kur meye ehil bir erkeğin karşısına en önemli gulayarak, onu özel alana pozitif bir katı engellerden biri yine kadınlar tarafından lımdan dışlayan, iktidarsızlaştıran, dola mı çıkarılmaktadır? Benzer türden eleşti yısıyla şiddete, tahakküme ya da baskıcılı rilerin İkinci Cins'den (de Beauvoir, 1949) ğa yönelten patriyarkal düzenin ve bu dü beri -belki de çok daha öncesinden- hem zenin ayakta durmasını sağlayan kadın it sıklıkla dile getirildiğini hem de kadınlığa tifakının gereğince anlaşılması ancak er değgin daha genel bir öz-eleştiri düzle kek deneyiminin de tıpkı kadınların dur- minde şu haklı savunuyla karşılandığını mamacasına yaptıkları gibi dile getirilme biliyoruz: "O küçük, o 'kadınsı' kızlar öyle siyle olanaklıdır. Çelenk • Trajedilerinin Semptomlarını Okuyan Erkekler:... • 91 Bu çalışma, erkeklerin kendi cinsellik leri, kendi deneyimleri, öyküleri ve bek lentileriyle ilişkili olarak sanıldığının aksi ne, derin bir suskunluğa gömülü oldukla rı düşüncesinin esinlediği bir çalışmadır. Çalışmamızda, erkekler tarafından kale me alınan ve bu sukunluğu bozan örnek ler olarak değerlendirilen üç trajik yaşam öyküsü İncelenmekte, trajedilerini sorgu layan erkeklerin kendilerine, kadınlara ve kadın-erkek ilişkilerinin ölümcül çıkmaz larına ilişkin olarak ne söyledikleri okun maya çalışılmaktadır. Diğer bir deyişle bu çalışmada, kadınlar ve erkekler arasındaki Batı Kültüründe İtiraf Geleneği Batı kültüründe hristiyanlıkla ilişkili olarak köklü bir itiraf geleneğinin olduğu ve bu geleneğin dinsel bir vecibe olarak günah çıkarma etrafında sıkı sıkıya cinsel liğe bağlandığı bilinmektedir. Foucault (1993) itiraf geleneğinin iktidar kullanımı na eklemlenmesini, itirafın Ortaçağ'da iş kence eşliğinde zorla çekip çıkarılan biçi minden farklı olarak günümüzdeki gönül lülüğe doğru dönüşen yapısı etrafında tartışırken, itirafa hemen her zaman bir arınma istencinin eşlik ettiğinin de altını çizer. ilişkinin, eş, sevgili, ana-oğul, baba-kız ya da erkek ve kızkardeş ilişkileri gibi her Aziz Augustine'in 397 yılında kaleme hangi bir biçimine, en son ve en trajik nok aldığı ve bir tür öz-yaşam öyküsü olarak tayı koyan "ölüm"ün bu ilişkileri geriye değerlendirilebilecek olan İtiraflar'ı da Ro- dönük olarak nasıl yeniden anlamlandır usseau'nun ilk kez 1781'de yayınlanan İti dığı genel problemi üzerinden, erkeğin rafları kadar, nitelik olarak birbirlerinden "katil" ya da ahlaki bakımdan "suçlu", ka çok farklı olmalarına rağmen, hristiyanlık- dının da "kurban" olarak damgalandığı üç ta itiraf geleneğinin önemini, arınma is özel hikayeye, başka bir deyişle üç kişisel tencini ve bunun cinsellikle ilişkili boyut "itiraf"a eğilmektedir. Dile getirenleri er larını açığa vurur. Bu bağlamda Gutman kek olan bu itiraflar; artık hayatta olma (1999: 82-83) Aziz Augustine'nin "özgün yan kadınların ardından, bu kadınların deneyimini ve kadın cinsini bedensel ola hayatta olmamalarına ilişkin gerçeğin -ki rak tanımaya karşı duyduğu güçlü arzu bu gerçek aynı zamanda cinselliğe ilişkin yu" anlatırken "Tanrının, bir zamanların bir gerçektir- bilgisini üretme girişimidir. çapkın Augustine'i gibi aşağılık bir yaratı Çünkü Michel Foucault'nun Cinselliğin Ta ğa dahi ulaşabilen inayetinin, en değersiz rihi adlı eserinde öne sürdüğü gibi cinsel ademoğlu tarafından bile keşfedilebilece- liğin gerçeğini üretmede kullanılan en ğini" göstermeyi amaçladığını ifade eder. yaygın yöntem "itiraftır. Foucault'ya göre Buna karşın Rousseau'nun itirafları "Tan- "Batı'da insan bir itiraf hayvanına dönüş rı'yı ululamaya ve ona bağlılığa çağırmaz. müştür." (1993: 65). Rousseau'nun amacı iki katlıdır: kendisini 92 • iletişim : araştırmaları utanç yükünden kurtarmak; kendisini za ten yararlanmayı tercih etmiş olsak da Ba- afları içinde, onlarla birlikte ifşa etmek." tı’nın itiraf geleneğiyle ilişkili olarak yuka Benliği ifşa etme çerçevesinde işgören itirafın iktidara boyun eğmenin ve cinsel liğin mahrem alanını tahakküme açmanın araçlarından biri olarak değerlendirilişi nin haklılığı ortadayken, erkeklerin sus kunluğunu cinslerarası eşitliğin gerçekleş mesinin önündeki bir engel olarak değer lendirişimiz çelişkili gibi görünebilir. Bu nunla birlikte çalışmada erkek suskunlu ğuna dikkat çekilmesinin, erkeklerin itiraf rıda kısaca aktarılan bilgileri parantezde tutmak önemlidir. Çünkü sözkonusu üç metnin bu çerçevede adli ya da toplumsal bir yargılama süreciyle bağlandı olarak ya da bu sürecin sonucunda gereksinme du yulan bir hesaplaşma ve toplumsal aklan ma talebini yankılamakla, meydan okuyu cu bir dile getirişe ve açıklığa değil, daha çok "itiraf" geleneğine yaslandıkları düşü nülmektedir. etmeye yönelik bir isteksizliğine işaret et meyi amaçlamadığını eklemek gerekir. "İtiraf ediyorum..." Çünkü cinsellik alanı en fazla kadın bede ı. ni ve cinselliğinin teşhiri aracılığıyla bas "Zavallı, çaresiz kurbanlar? Ben ger çekten bunu yapmış olabilir miyim, hayır, mutlaka bir rüya olmalı bu! Ah, ama hepsi de öylesine gerçek ki!" (Pierre Riviere'irı Hatırat'ından: 112). kıya ve sömürgeleştirmeye açılırken, er kek suskunluğu edilgen bir tavır değil ço ğu kez dikizci bir katılım olarak işbaşında dır. Kadın hareketinin kadın deneyimini, kadın cinselliğini ve kadın öykülerini dil lendirmeye atfettiği önem bu çerçevede cinsellik alanının sömürgeleştirilmesine gösterilen direncin ifadesidir. Deneyimin dile getirilişi itiraftan farklı olarak arınma istenci çerçevesinde iktidarla bir işbirliğini ve gizliliği yeniden meşrulaştırmayı değil, arınma gerekliliğini iptal eden direngen ve meydan okuyucu bir apaçıklığı amaç lar. Erkeklerin dile getirdikleri bu üç öy küyü "itiraf" olarak değerlendirirken as lında daha çok terminolojik bir esneklik Pierre Riviere, 20 yaşlarında, Fransız köy lü çocuğu, 3 Haziran 1835 günü Aunay Komünü, Faucterie köyünde 6.5 aylık bir kız bebeğe hamile olan annesini, kendisin den bir kaç yaş büyük kız kardeşini ve 7-8 yaşlarındaki erkek kardeşini budama işle rinde kullanılan bir satırla öldürdü. 2. "Sonra, nasıl oldu bilmem..., onun öl müş olduğunu anladım. Bağırarak da iremden dışarı fırladım ve Dr. Etienne'i bulacağımı bildiğim revire koş tum. Yazgı yerine gelmiş, perde inmiş ti." (Louis Althusser, Gelecek Uzun Sü rer: 271). Çelenk • Trajedilerinin Semptomlarını Okuyan Erkekler:... • 93 Ünlü Fransız filozof Louis Althusser, 16 Kasım 1980 günü, karısı Helene'i boğarak öldürdü. üçüncüsü gerçek yaşam kesitlerini öykü 3. tabı. Bu farklı metinlerin ortak bir diğer O günlerde özelliği ise her birinin gerçek bir itiraf olu- Anlamamıştım ş u . leyen şiirlerden oluşmuş ve otobiyografik olarak değerlendirebileceğimiz bir şiir ki Bu metinler, yazılış gerekçeleri birbi Nasıl kafanın içinde Oradan oraya savrulan ölümün bir yere konması gerektiğini, Sonra da başka bir yere ve hareket halinde tutulması gerektiğini Ve dinlendirilmesi gerektiğini rinden çok farklı biçimlerde tanımlanmış olsa da, trajedilerini kendi tekilliği içinde açıklamaya çalışmak için, "itiraf ediyo rum" sözleri etrafında (doğrudan sarf edilmiş olsun ya da olmasın) bir ortaklık kuruyorlar. Bu yüzden de bir toplumsal aklanma talebini kaçınılmaz olarak içeri Geçici olarak bir yerde. yorlar; ya da en azından "katil" etiketinin ('Ted Hughes, Doğumgünü Mektupları: "Elli Dokuzuncu Ayı" şiirinden: 101) öteki yüzünü, katil ve kurban arasındaki, Amerikalı şair Sylvia Plath, 11 Şubat di trajedilerinde nasıl iyiden iyiye ortadan 1963 tarihinde Londra'da iki çocuğu ile kalkmış olduğunu hissettirmeyi diliyor birlikte yaşadığı evde intihar etti. Plath'ın lar. eşi İngiliz şair Ted Hughes bu olaydan bir gerçekte son derece ince olan sınırın, ken İncelenen her üç metinde de "katil ya kaç ay önce evini terk etmişti ve başka bir da suçlu" kimliği erkeklere, "kurban" kadınla birlikte yaşamaktaydı. Bu olayla kimliği ise kadınlara işaret ediyor. Çünkü birlikte, Sylvia Plath'ın sevenleri Ted bu üç trajik olayda da öldüren ya da Hughes'u neredeyse "katil'' ilan ettiler. ölümden sorumlu tutulanlar erkek, ölen Yukarıdaki üç pasajda, üç farklı traje dinin "sanık"lan, yaşadıkları tarihsel kesi tin, öykülerinin ve kimliklerinin muhte şem farklılığına rağmen ortak bir "çığlık"ta buluşuyorlar. Bu çığlıkların her biri farklı bir yazınsal metin aracılığıyla dün yaya duyuruluyor. Birinci metin mahke ler ise kadındır (Pierre Riviere erkek kar deşi Jule'ü de öldürmüştü. Ancak Riviere'in itirafında kardeşi Jule’ü annesinin bir uzantısı olarak gördüğü ve yaşı henüz çok küçük olan bu çocuğu, kadın erkek kutuplaşmasında, erkekler safında değer lendirmediği açıkça ifade edilmektedir). meye savunma metni olarak sunulan bir Yazgılarının farklı biçimlerde mah "hatırat," diğeri bir öz-yaşam öyküsü ve kum ettiği üç erkek olarak Riviere, Alt- 94 • iletişim : araştırmaları husser ve Hughes'ün kendi trajedilerini hin açıcı olmakla birlikte, kavram olarak açıklamaya dönük itiraflarını inceleyen bu semptomu burada, daha genel ve günde çalışma, adı geçenlerin, özünde problemli lik dilde kullanılan anlamına yakın bir bir ilişki olan erkek ve kadın ilişkisini, na açıklama çerçevesinde kullandığımızı be sıl bir semptomatik okumaya tabii tuttukla lirtmek gerekir. Bu çerçevede semptom rım yorumlamaya çalışmaktadır: "Katil" lar, analiz edilmeye çalışılan olgunun kimliği giyinmiş ya da giydirilmiş bir er "bastırılmış" olduğu süreçte anlamlandı- kek, bu trajedisinin ezici ağırlığı altında; rılmasma izin veren izler ya da bulgular 1) kadının ölümü ile sonuçlanan olayları; olarak tanımlanabilir. Bununla birlikte, in 2) bu olayların kendi kişiliği ya da top celediğimiz konuyla ilişkili olarak "cina lumsal /cinsel kimliği ile ilgili boyutunu; yet ve intihar" olguları, "yaşama hakkı"nı 3) ölen "kadın"ı nasıl tarif etmektedir? tersine çeviren onun rasyonel birliğini bo Burada "semptomatik" okumadan ya da "semptom"dan ne anladığımızı netleş tirmek gerekiyor. Slavoj Zizek (2002a: 37) semptomu, "kendi evrensel temelini yıkan tikel bir unsur, ait olduğu takımı (genus) yıkan bir türdür" sözleriyle tanımlar. Söz gelimi, bir ideolojik evrensellik olarak öz gürlük; işçinin emeğini özgürce satmasını da içerdiği noktada semptomatiktir. İşçi nin emeğini özgürce satış eylemi, onun kapitale köleleştirilmesi ile sonuçlanan bir süreçte, özgürlük nosyonunda bir yarık açmakta ya da onu tersine çevirmektedir. Zizek bu açıklamaları Lacan'm teorisiyle tartışma içinde ilerletirken semptom "dünyanın başarısız kaldığı yerde simge sel iletişim devresinin koptuğu yerde or taya çıkar: 'İletişimin başka araçlarla sürdürülmesi'dir bir tür; başarısız, bastırılmış söz kendini kodlanmış, şifrelenmiş bir bi çimde ifade eder” demektedir. Zizek'in semptomla ilgili tanımlaması çalışmamız bakımından çok önemli ve zi zan bir yarılma olarak da değerlendiril mektedir. Semptomun Zizek tarafından da bastırılan bir şey olarak tanımladığını hatırlarsak söylenecek başka şeyler de ola caktır. Yaşama hakkı ve yaşama içgüdüsü ya da yaşamı sürdürmeye yönelik her ey lem, hemen her zaman, orada öyle Demokles'in kılıcı misali salman kaçınılmaz bir tehdidi "ölüm"ü bastırmak, baskı altın da tutmak zorundadır. Dolayısıyla, doğal ölüm bile, bir rasyonel birlik durumu ve ideolojik bir evrensel olan yaşama hakkı nın semptomu olarak değerlendirilebilir. İnceleyeceğimiz örneklerde ise "ölüm" do ğal yollarla değil, cinayet ve intihar gibi dışarıdan müdahalelerle geldiği için bir semptom olarak, ölenlerin, öldürenlerin ya da ahlaki bakımdan suçlananların bütün yaşamlarını yeniden anlamlandıran kar maşık bir görünüm kazanmaktadır. Yaşa ma hakkının aynı zamanda yaşamaktan vazgeçme hakkını da içerdiği/bastırdığı düşünüldüğünde intiharın semptomatikliği görece açıktır. Çelenk • Trajedilerinin Semptomlarını Okuyan Erkekler:... • 95 Bu bağlamda, Lacan'ın bastırılmış bir ta bulunanların" bizzat kendileri tarafın şey olarak semptomun "gelecekten" dön dan da sarf edilmiştir. Daha öncede belir düğüne ilişkin tespiti önemlidir: Zizek bu tildiği gibi çalışmanın problemi çok acı bir tespiti, "semptomlar anlamsız izlerdir, an sonla noktalanmış ve farklı rol dağılımları lamları geçmişin gizli derinliğinden çıkar (ana-oğul, karı-koca, ...) içindeki erkek ve tılamaz, keşfedilemez, geri dönüşlü biçim kadın ilişkilerinin, erkekler tarafından ge de inşa edilir- hakikati, yani semptomlara riye dönük olarak nasıl bir anlamlandırma simgesel yerlerini ve anlamlarını veren çerçevesine oturtulduğunu ve bu anlam anlamlandırın çerçeveyi analiz üretir" landırmalar aracılığıyla, bu erkeklerin sözleriyle açımlar (2002a: 70). Bu tespitle kendilerine ve kadınlara ilişkin ne söyle rin, gerçek (Riviere ve Althusser) ya da meye çalıştıklarını anlamaktır. simgesel (Hughes) olarak "katil" yaftası yapıştırılmış kişilerin kendi trajedilerini nasıl bir semptomatik okumaya tabii tut tuklarını anlamaya elverişli bir çerçeve sunduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada Pierre Riviere ile Louis Althusser arasındaki bağlantı noktası gö rece açıktır. Her ikisi de yaşamlarında önemli bir yere sahip kadınları öldürmüş ler ve ikisi de olay anında bir tür cinnet geçiriyor olmaları nedeniyle suçları ile Niçin Riviere, Althusser ve Hughes? orantılı bir cezalandırmadan muafiyet ka zanmışlardır. Pierre Riviere'in yaşadığı dönemde, ana-baba katilliğinin cezası gi Öncelikle belirtilmesi gereken şey bu yotinle idamdı. Ancak Riviere "akli den çalışmada, ne Hughes un ne de Riviere ve gesizlik" belirtileri sergilediğinden, giyo Althusser'in sanık sandalyesine oturtula tinden kurtulmuş ve cezası müebbet hap rak, trajedilerinin bir yargıç bilgiçliğiyle se çevrilmiştir. Althusser ise olay anında didiklenmeyeceğidir. Aslında, bu üç erke içinde bulunduğu yoğun ve öngörüleme- ğin kaleme aldıkları metinlerden, ölen ka yen zihin bulanıklığı nedeniyle yargıla dınlarla birlikte büyük ölçüde, duygusal madan muaf tutulmuş (men-i muhakeme) olarak kendi ölümlerini de deneyimledik- ve eyleminden sorumlu olamayacağına leri ve yaşamlarının geri kalan bölümün kanaat getirilmiştir. Ancak bu iki isim ara de bu trajik olayların en büyük mağdurla sında bu çalışmada kurulan bağlantının rının kendileri olduğunu farketmemek başka ve daha önemli bir boyutu, daha olanaksızdır. Bu olaylarda, "katil" ve "kur çok itiraf niteliğindeki öz yaşam öyküleri ban" bir kez daha birbirine karışmıştır. nin kaleme almışının kişisel gerekçeleri ile Metnin ilerleyen bölümlerinde görüleceği ilgilidir. Her ikisi de mahkemenin yapma üzere bu anlama gelecek cümleler, "itiraf dığı bir biçimde, bu "korkunç" olayı çok 96 • iletişim : araştırmaları etraflıca, çok insani bir noktadan ve son nı dahi paylaşmamaktadır. Ancak Sylvia derece çıplak bir biçimde kamuya anlat Plath'ın intiharı bu gerçeğin üzerini kes mayı başka bir biçimde söylenirse kendi kin bir biçimde örtmüş, Ted Hughes bu lerini yargılamayı seçmişlerdir. Yazdıkları ölümden sorumlu tutulmuş ve Sylvia metinler içinde ve onun aracılığıyla dü Plath'ın sevenlerinin vicdanında mahkum şünmeyi seçmişlerdir. Althusser öyküsü edilmiştir. Gerçekte bir "katil" olmadığı nü anlatırken hemen her cümlesinde, ya için mahkemeye çıkma ve hiç değilse adli şamının geri kalan kısmında olduğu gibi, bakımdan kesinleşmiş bir aklanma elde "peki ama nasıl olmuş da Helene’i boğmu etme olanağı da yoktur. Ted Hughes şum?" sorusunun yanıtını aramıştır. Alt- Sylvia Plath'ın ölümünü takip eden uzun husser'in itirafında kendisinin yapmış ol yıllar (otuz beş yıl) boyunca ısrarla sus duğu türden eleştirel bir itirafı, Riviere dı muş ve ölümünden (1998) kısa bir süre şında kimsenin yapmamış olduğunu biz önce Sylvia ile olan ilişkisini anlatan bir şi zat belirtmesi de, kurduğumuz bağlantı ir kitabı (Doğumgünü Mektupları, 1998) ya nın keyfi bir bağlantı olarak değerlendiril yımlamıştır. Sylvia Plath'ın ölümünden mesi tehdidini bertaraf etmektedir. Alt husser bu ilişkiyi şöyle ifade ediyor; "Açıklamalarımın" olayla ilgili polemikle ri canlandıracağına hiç olasılık tanımıyo rum. Tam tersine, kendi hakkımda açık-seçik bir şeyler söyleyebilecek durumda oldu ğuma inandığım gibi, başkalarını da, (Pierre Riviere'in Michel Foucault tarafından yayımlanan hayranlık verici itiraf ve belki de felsefi ya da siyasal nedenlerle hiç bir yayımcının hiç bir zaman listesine almadı ğı başka bazı itiraflar dışında) daha önce pek benzeri görülmeyen eleştirel bir "itira fa" konu olmuş somut bir yaşantı üzerine düşünmeye yönlendirebileceğimi sanıyo rum (1996:33). sonra neredeyse elliye yakın kitapta Ted Hughes'u suçlamış olanlar, bu kitabın ya yımlanmasından sonra da suçlamalarını sürdürmüşlerdir. Çünkü onlara göre Do ğumgünü Mektupları üzerinde otuz beş yıl çalışmaya ihtiyaç duyulmuş olan bir kur gudan ibarettir. Bununla birlikte, Doğumgünü Mektup ları Ted Hughes'ün yaşadığı ızdırap ka dar, olaya ilişkin suçluluk duygularını da bütün çıplaklığıyla açığa vurmaktadır. Gerçekte bir "katil" olmayan Ted Hughes eşini intihara sürükleyen bir koca olarak Üçüncü olarak Ted Hughes'ün metni ahlaki bakımdan suçlu bulunmuş ve mah nin incelenmeye alınması da yine bu met kum edilmiştir. Doğumgünü Mektupları nin, çok güçlü bir biçimde bir itiraf niteli Hughes'un kendisinin de eşinin intiharını ği taşıması ile ilişkilidir. Ted Hughes eşini engelleyememiş olmaktan dolayı bu suç öldürmemiştir. Dahası, olay anından bir luluğu bir ölçüde kabullendiğinin izleriy kaç ay öncesinden beri onunla aynı meka le doludur: Çelenk • Trajedilerinin Semptomlarım Okuyan Erkekler:... • 97 Benim yerime becerikli bir büyücü olsaydı, onların ellerinde patlamayı seçmiştir. Bu Seni elleriyle havada yakalayıp noktada Ted Hughes’ün onlarla aynı yaz Bir dinden ötekine aktara aktara soğutabilir gıyı paylaştığı düşünülmektedir. Ve tanrısız, mutlu sakin kılabilirdi sonunda. Bense Bir tutam saçını, yüzüğünü, saatini, " İt ir a f ı Gerekçelendirmek geceliğini kurtarabildim İncelenen metinlerin kaleme almış ge Kurtara kurlara. (Mermi şiirinden: 25) rekçeleri, yazarlarının kendilerine ilişkin Bununla birlikte bu dizeler aynı za kurgularını ve yaşadıkları olayların top manda bir aklanma talebi ve bir yamttır: lumsal boyutuna ilişkin kavrayışlarını an Sylvia'yı ölümden koruyabilirdim ama lamak bakımmdan önemlidir. Riviere ve bunun için bir büyücü olmam, dahası be Althusser öz yaşam öykülerini yazma ge cerikli bir büyücü olmam gerekirdi... rekçelerini detaylı bir biçimde anlatmak Sylvia Plath'm ölümünden yıllar sonra ya tadırlar: yınlanan günceleri (1996, Türkçesi 1998) Annesini, kız kardeşini ve erkek kar bir bakıma, Ted Hughes'un bu üstü örtük deşini katleden Riviere'in Hatırat’ı ilginç savında içerilen gerçeği de gün ışığına çı bir metindir. Riviere aslında cinayetleri iş karmıştır. Bu çalışma, yeri geldiğinde Sylvia Plath'm güncelerine de başvur maktadır. lemeden önce bu metni kafasında kurmuş hatta yazmaya girişmiş ancak çeşitli ak saklıklar nedeniyle bunu başaramamıştır. Ted Hughes'ü diğer iki isimle birlikte Bu nedenle Hatırat bir bakıma suça iştirak tartışmada bir beis görülmemesi belirli bir etmiş hatta suç aracılığıyla kendini ger açıklık taşımaktadır. Ancak bunu daha net çekleştirmiş bir metindir. Metin ve suç ifade etmek gerekirse şu söylenebilir. Ge karşılıklı olarak birbirlerini hayata geçir rek Althusser gerek Riviere düz anlamıyla mişlerdir.1 Bu metin, "embesil ve budala" "katil" tanımlamasına uygun düşmekte olarak görülmeye alışmış bir köylü çocu dirler, ancak bu iki isme iliştirilen "katil" ğuna yaşamda bir yer açmış ve tarihte bir etiketi de Ted Hughes'a yakıştırılan sıfat iz bırakmasına olanak tanımıştır. Riviere lar kadar problemlidir. Kaleme aldıkları olaydan sonra kapılmış olduğu korku ve öz-yaşam öyküleri, ellerinden çıkmış gibi paniğin de etkisiyle, "deli" ya da "budala" görülen bir cinayetin, gerçekte nasıl elleri olduğu yönündeki toplumsal imgeyi des ne düşmüş bir bomba olduğunu söyle teklemek yönünde davranışlar sergilemiş, mektedir. Kadın erkek ilişkilerinin ölüm "tanrının ilahi adaletini yerine getirmiş ol cül çıkmazlarında kurulmuş bir bomba duğunu" beyan etmiş, fakat bir süre son 98 • iletişim : araştırmaları ra, "ölümsüzlüğe" doğru o ilk adımı at sızlığı, aşağılanışı ve acımasızlığı haykıra maya ve kafasındaki metni kağıda dök bilmek için, kalemini kana batırarak yaz meye karar vermiştir; metnin başında şöy mayı seçmektedir. Aile üyelerinin yarısını le der: öldürmekle sonuçlanan eyleminin semp- ...bu suçu işlemeye nasıl karar verdiğimi, o zamanki düşüncelerimin neler olduğunu, ve niyetimin ne olduğunu anlatmaya baş layabilirim. Aynı zamanda bu işi yaptık tan sonra aklımdan neler geçtiğini, insan lar arasında geçen yaşantımı, suçun işlen mesinden yakalanmama kadar bulundu ğum yerleri ve aldığım kararları da anlata cağım. Bütün bu çalışma çok kaba bir tarz da yazılmış olacak, çünkü ben ancak oku ma yazma biliyorum; ancak, bütün istedi ğim söyleyeceklerimin anlaşılması, ve bunları elimden geldiği kadarıyla yazdım. (6 5 -6 6 ). tom'larını yeniden teşhis etmektedir. Louis Althusser'e gelince onun yazma gereksinimi bir bakıma adli tıp uzmanla rınca verilen men-i muhakeme kararı ile ilgilidir. Bu karar doğrultusunda, eyle minden sorumlu tutulamayacağına kana at getirilen Althusser akıl hastanesine gönderilmiş ve sorgulama sürecine alın mamıştı. "Yaşanan dram"m sonrasında Althusser'in bazı yakın dostları bile bu ka rara itiraz etmiş ve onun ağır ceza mahke mesine çıkarılmasını dilemişlerdi (1996: Riviere'in "hatırat" yazma gerekçesi 22). Dostlarını anlayabildiğini belirten işte böyle bir sadelikle ortaya konulmuş Althusser, bir bakıma kendi tanıklığını tur. Ancak, "ne yaptım, neden ve nasıl dinletmek için kişisel olarak ve kamu önünde yaptım, yaptıktan sonra ne düşündüm?" ortaya atılmadığı takdirde ömrünün so sorularını yanıtlamak, Riviere için başka nuna dek yaşamaya yazgılı olacağını gör türlü hiçbir biçimde dillendirme olanağı düğü durum nedeniyle "Gelecek Uzun Sü bulamayacağı bazı görüşlerini açıklama rer"i2 yazmaya başladı; yargıdan bağışık fırsatı da sunmaktadır. Hiçbir zaman cid lığın yazgısının, sessizlikten bir mezar taşı diye alınmamış, fikri sorulmamış, dahası olduğunu duyumsuyordu (23). Althusser, herhangi bir konuda derli toplu bir dü açık yargılamanın sonunda sanık aklanır şüncesinin olmasına bile ihtimal verilme sa, en azından ilke olarak, evine başı dik miş, "budala" bir köylü çocuğu, döktüğü dönebilir diye düşünmektedir (23-24). kan aracılığıyla "ses" bulmaktadır. Ya da Akıl hastanesine yatırılan Althusser eğer tam tersi, sesini duyurmak için kan dök "evine başı dik dönebilme" şansı var idiy mek zorundadır. 1830'ların Fransa'sında se de bunu sonsuza dek yitirmiştir. Çünkü yaşayan basit bir köylü çiftin (Pierre'in an Foucault’nun da belirttiği gibi, "...tımar ne ve babası) ilişkilerindeki olağanüstü hane adli bir mercidir ve ne üzerinde ne karmaşanın tanığı ve mağduru olmakla, de altında başka herhangi bir adli makam "yaşamın özü" olduğunu keşfettiği hak vardır. Sonuncu makam olarak ve hemen Çelenk • Trajedilerinin Semptomlarını Okuyan Erkekler:... • 99 yargılamaktadır. cezalandırma Ted Hughes'un eserinde diğer iki ör araçlarına sahiptir ve bunu canı nasıl ister Kendi nekten farklı olan nokta, aynı zamanda se öyle kullanmaktadır.". (1995: 671). onun yaşadığı dramın farkını açığa vurur. Özetle söylenirse, Althusser'in itirafının O Sylvia'nm ölümünden sorumlu tutul gerekçesi, yargıdan bağışık tutulmakla, muştur. Ancak bu sorumluluk ona, manevi düzlemde kendisine uygulanan Sylvia'nm yaşama sevincini öldürmüş ol yargısız infazı ve mahkum edildiği sessiz ması ile ilişkili olarak yüklenmiş bir so liği, hiç değilse dostları ve kendisi için aş rumluluktur. Yani, Sylvia'nm artık katla- maktır. Althusser "okurlar beni bağışla namadığı bir yaşamla bağını koparmasın sın; bu küçük kitabı önce dostlar için yazı daki dolaylı sorumluluk. Hughes'ün ellerin yorum, sonra da böyle bir şey olabilirse, de kan yoktur; dolayısıyla onun itirafı, düz kendim için." (1996: 22) diyerek bu gerek anlamların keskinliğinde ilerleyen, traje çeyi açık seçik bir biçimde ifade etmiştir. dinin semptomlarını açık seçiklikle teşhis Ted Hughes'ün metni, şiir kitabı niteli eden bir itiraf değildir. Uzun süren bir ğinden dolayı doğrudan bir itiraf olarak suskunluğun ardından gelen bu itiraf, bir değerlendirilemezse de yazılış gerekçesi, ilişkinin metaforik ve simgesel düzlemle şiirlerinin her dizesinde kendini ele ver rinde gezinen, bu ilişkinin bütün duygu mektedir. ve sal çalkantılarını ve bir ortak yaşamı per Sylvia'nm ardından söylenen bir son- Bu kitap Sylvia için deleyen giz'i estetik ve korunaklı bir bi söz'dür. Ted Hughes bütün eleştirilere ve çimde gün ışığına çıkarmaya çalışan bir suçlamalara karşm yıllar boyu susmakla itiraftır: Kendi iç sızısını açığa vurmak; al ağır bir bedel ödemiştir. Bu kitapta, ödedi dığı yaranın belki otuz beş yıl sonra bile ği ağır bedelin farkında olmanın getirdiği ilk günkü kadar derin olduğunu duyur bir dinginlik, kendisiyle olduğu kadar mak. Şiirler, "Sylvia'yı çok sevmiştim, siz Sylvia'yla ve dünyayla bir "barış" arayışı ne sanıyordunuz ki?" diye sorar gibidir hissedilmektedir. Şiirler zaman zaman doğrudan Sylvia ile konuşur gibi yazıl ler. Ted Hughes'ün metni bir itirafsa da mıştır: Başımı kaldırıyorum yüz yüze gelmek istercesine sesinle, Bütün canlı, kıpırdayan geleceğiyle İçime dolan. Sonra dönüyorum Basılı sözcüklerine kitabın. On yıl oluyor sen öleli. Yalnızca bir hikaye bu. Senin hikayen. Benim hikayem. (Ziyaret şiirinden: 16-17). bu, bir suç'un itirafından çok, Sylvia'yı di be doğru çeken şey her neyse, onun ahta pot kollarından Sylvia'smı kurtarmadaki bir acizliğin itirafıdır. Trajedinin Semptomlarını Okumak İncelenen metinlere ilişkin ilginç bir bulgu, bu olaylar hakkında adli ya da ka 100 • iletişim : araştırmaları musal alanda kabul gören belirli açıkla lında ölmeyi değil Ted'i geri getirmeyi di malarla, "itirafın dile getirdiği gerçek ara lemektedir. Sylvia'nm sevenleri onun ya sındaki paradoksal durumdur. Riviere ve şamını ve ölümünü farklı nedenlerle ince Althusser olaylarında "yaşanan dram"m leyen bu araştırmalardaki bilgilerden yola bir tür akli dengesizlik durumu içinde ya çıkarak, o gün, orada, Sylvia'nm ve çocuk ni ani bir kontrolsüzlük nedeniyle işlendi larının yanında olmayan Ted Hughes'ün ği -farklı merciler tarafından yürütülen suçlu olduğunu düşünmektedirler. uzun tartışmalardan sonra olsa da- kabul görmüştü. Ted Hughes ve Sylvia Plath'la ilişkili olarak kamusal ortamlarda cereyan İtiraflar aracılığıyla ortaya konan para doksal durum, bu üç olaydaki anilik teş hisini yanlışlayan bir aktarma süreci ve bir eden tartışmalarda da benzer bir görüş, semptomatik okuma etrafında ortaya çık tersinden de olsa kabul görmüştür. Yani maktadır. Burada yine Zizek'e dönmek bu kez "suçlanan" kişinin değil, Sylvia'nm gerekiyor. Günlük hayatımızda ot gibi ya ani bir bunalımı, bu trajik olaya neden ol şadığımızı, evrensel Yalanın içine fena muştur. Bu olayla ilgili olarak Ted Hug- halde gömüldüğümüzü ifade eden Zizek hes'ü suçlamak; Eğer o gün Ted orada ol (2002b: 163) "...başaramamıza, sadece ta saydı Sylvia hayatta olacaktı anlamına lihsiz koşulların neden olduğunu söyle gelmektedir. Sylvia'nm intiharı ile ilişkili yen yanılsamanın karşısında, o aptalca ha metinlerin bir çoğu bu duyguyu dile geti reketi yapmasaydık (...sokağın o köşesin rir. Bütün bu metinlerde, Şubat 1963'te den dönüp o kişiyle karşılaşmasaydık), Londra'da son yüz yılın en soğuk kışının herşeyin güzel kalacağım, evrenin param yaşandığı (Eradam, 1997: 22); Sylvia'nm parça olmayıp sapasağlam ayakta duraca iki çocuğunun da hasta olduğu ve Ted'in o ğını söyleyen yanılsama vardır" der. Rivi gün onunla değil bir başka kadınla birlik ere ve Althusser de sanki ani bir çılgınlık te olduğu ifade edilir. Bazı incelemelerde teşhisi etrafında oluşturulan ve cinayeti - ise Sylvia’nm yardımcısı olarak o gün iş Zizek'in evrensel Yalan olarak ifade ettiği başı yapacak olan Avusturalyalı kızın geç türden- bir olumsallıkla açıklamaya çalı kalmayıp beklendiği saatte gelmiş olsaydı şan adli yanılsamayı, öz-yaşam öyküleri onu kurtarabileceği belirtilir. Sylvia yar nin derinlerinde yatan semptomları oku dımcı kızın geç kalacağını bilmemektedir. mak aracılığıyla açığa vurmaya çalışır gi İntihar eylemini onun eve gelebileceği sa bidirler. Her ikisi de bu olayları açıklama ate yakın bir zaman dilimi içinde başlat sürecini büyük anne ve babalarının öykü mıştır. Başucunda "lütfen doktor çağırın" lerinden başlayarak, çok eskilere götürür yazdığı ve telefon numarasını eklediği bir ler: Semptom derindedir. Riviere, saygı not vardır (Alvarez, 40). Dolayısıyla, as değer ve iyi bir insan olan babasını, anne Çelenk • Trajedilerinin Semptomlarını Okuyan Erkekler:... • 101 sinin (bir kadının) mahvetmeye, mutsuz ani bir bunalım açıklaması ile yetinme etmeye ve küçük düşürmeye çalışmasını miştir. Bu süreçte Althusser'in bütün annesinin kişiliğindeki bir patoloji ile iliş- semptomları geriye dönük olarak nasıl ye kilendirmiştir; ve bu hasta ruhlu "kadının" niden anlamlandırmış olduğunu Gelecek babasına yaptığı sonsuz ve öldürücü hak Uzun Sürer'in Türkçe baskısının kapsadı sızlığın intikamı aracılığıyla Erkeğe, doğal ğı, birincisi cinayetten sonra, İkincisi cina hakkı olan iktidarı ve gücü iade etmeye yetten önce (Olanlar, 1976) yazılmış, iki çalışmıştır. Riviere Hatırat'mda erkeklerin farklı yaşam öyküsünde görmek çarpıcı maruz kaldığı haksızlığı şöyle ifade eder: dır. 1976'da yazılmış öz-yaşam öyküsün ...kendisini aydınlarıma diye adlandıran, yazık ki emirleri hep kadınların verdiği bu güzel çağda, özgürlük ve şerefe bu kadar düşkün gibi görünen bu millet kadınlara boyun eğiyor. Romalılar çok daha uygardı, Hurorılar ve Hottantotlar, Algonquinler, aptal oldukları söylenen bu insanlar çok daha uygardı, onlar kuvveti hiçbir zaman aşağılamadılar, onlar arasında kanunları koyanlar daima vücutça en güçlü olanla rıydı. ..Böylece bu ölümcül kararı aldım. ( 112 ) . Bu cümlelerle Riviere kendisini giyo tinden kurtaran "ani akli dengesizlik" ka rarını yanlışlamakta ve öz yaşam öyküsü içinde onu bu "ölümcül karara" götüren bütün semptomları tek tek ve açıklıkla okumaya çalışmaktadır. Ani zihin bulanıklığı nedeniyle yargı dan bağışık tutulmuş olan Althusser de öz yaşam öyküsünde kendi cinselliğine iliş kin gerçekler üzerinde somut bir biçimde düşünmeye çalışmış; annesi, kız kardeşi ve yaşamına girmiş diğer kadınlarla yaşa dıklarından başlayarak Helene'i öldürme sine varan süreci, semptomatik bir oku madan geçirmiştir. O da "cinayet"e ilişkin de, Althusser'in annesiyle olan ilişkisinin problemli boyutu oldukça üstünkörü bir biçimde ifade edilmiştir. Althusser anne siyle daha barışıktır ya da bu konu üzeri ne derinlemesine düşünmemiştir. İkinci metinde ise annesiyle olan ilişkisinin "ha dım edici" olduğunu söylemekte, bu iliş kinin yaşamı boyunca kendisini nasıl de rinden yaralamış olduğunu ve kadınlarla ilişkisini nasıl sağlıksızlaştırdığını çok de taylı bir biçimde ifade etmektedir. Aşağı da olduğu gibi; ...duyarsızlığım mı dedim? Aslında anne min duyarsızlığıdır bu. Fas'tayken, mik rop ya da hastalık gibi bir bahaneyle, en farktüs geçiren ölüm döşeğindeki öz anne sine gitmeyi reddederek beni şaşkına çevir mişti. .. Duyarsızlığım ha! benim değil an nemindir o! yalnızca sessiz kalarak, beni Simone'a giden yoldan döndürüp, çılgın bir öfke içinde bisikletle La Ciotat'ya doğ ru koşturduğunu hatırlıyorsunuz... Du yarsızlığım ha! Aslında annemindir o! Dostlarım Paul ile Many, Viroflay'de yal nız başına yaşadığı küçük evde kendisini ziyaret edip, (onu yalnız bu ikisi tanıyor du) Tanrı bilir nasıl özenle, alıştıra alıştı ra, Helene'in öldüğünü ve onu benim öl dürdüğümü haber verdiklerinde, hiçbir şey 102 • iletişim : araştırmaları olmamış gibi, kafası tamamen başka yerde (nerde olduğunu bana sorun!) onlara bah çeyi gezdirmiş. Duyarsızlığım ha! Dedim ya, annemin özelliğidir bul... Ama bu duyarsızlığın acı anlamını ve bu gerçekten sevememeyi ben kendi üze rime alıp Helene'e, benim gözümde an nem gibi kurban ve açık yara olan bu ikin ci mutsuz insana da yansıtmışsam, bunda şaşacak şey yoktur. Yazgım (yazgımız) buymuş. (148). Ted Hughes Doğumgünü Mektupla rında zaman zaman kendi yaşantısından yola çıkarak trajedinin semptomlarını okumaya çalışmış olsa da asıl olarak yap tığı ve muhtemel ki bir iç selameti umarak yaptığı şey, Sylvia'nın yaşamında bir inti harın bastırılmış semptomlarını okumak tır. Bunu yaparken de aslında o gün, ora da olmuş olsaydı bile Sylvia’yı intihardan O günlerde Anlamamıştım Nasıl kafanın içinde Oradan oraya savrulan ölümün bir yere konması gerektiğini, Sonra da başka bir yere ve hareket halinde tutulması gerektiğini Ve dinlendirilmesi gerektiğini Geçici olarak bir yerde. Hughes, Sylvia'nın kırmızı renge olan tutkunluğunu anlatan başka bir şiirinde de şöyle der: (Kırmızı: 197). Ve pencereden bakınca, Gelincikler ince ve kırılgan, Kanın üzerindeki deri gibi, Ateş çiçekleri, salvia'lar, babanın sana adlarını verdiği, Açık bir yaradan fışkıran kan gibi, Ve güller, yüreğin son damlaları, Felakete hazır, damar gibi, ölüme mahkum. korumanın imkansız olduğunu söyleme Plath'ın şiirlerine eğildiğimiz zaman ye çalışır gibidir. Bu ani bir bunalım ve ani Ted Hughes'un dizelerine anlam olarak bir kendini yok etme isteği değildir. çok yakın dizelerle dolu olduğunu gör Sylvia'nın kendisinin de güncesinde be mek mümkündür. Sylvia Plath yaşamın lirttiği gibi, "karakter yazgıdır; Allah kah daki ciddi bir intihar girişimini ve diğer retsin..." (1998: 89). Onu intihara yazgılı kazaları dile getirdiği Lady Lazarus adlı şi kılan kendi kişiliğidir. İlk ciddi intihar gi irinde (1996: 17), Ted Hughes'un onunla rişimini 18 yaşında gerçekleştirmiş olan ilgili olarak ifade ettiği "ölüme mahkum" Sylvia'yı intiharın elinden kurtarmaya olmayı şu dizelerle doğrular gibidir: Ted'in gücü yetmemiştir. Hughes, Yellowstone Ulusal Parkı'nda ayıların saldırı larından korkarak (özellikle Sylvia çok korkmuştur) gecelenilen bir kamp yerine ilişkin anılarını anlattığı Elli Dokuzuncu Ayı (101) başlıklı şiiri, şöyle bitirir. Ölmek, Herşey gibi, bir sanattır, Bu konuda yoktur üstüme. Öyle ustaca yaparım ki cehennem gibi gelir. Öyle ustaca yaparım ki gerçekmiş gibi gelir. Bir talebim olduğunu bile söyleyebilirsiniz. Çelenk • Trajedilerinin Semptomlarını Okuyan Erkekler:... • 103 Görülen odur ki, incelediğimiz üç me tinde de, baskı altında tutulan ve gelecek ten dönen bir semptom olarak okundu ğunda, "intihar ya da cinayetler"in bir ka çınılmazlık olarak kendilerine (bu trajik sona) yazgılı oldukları söylenmektedir. Fakat yine görülen odur ki, edebi ve ince likli bir itiraf kadar, kaba gerçekle örülü bir itirafın da aklama yetisi vardır. Bu ye ti, "itirafın, taşları doğru yerlerine oturt ma yetisidir. Taşlar yerine oturduğunda "katil" ve "kurban”a ait çıkıntıların her biri düzlenmiş ve sınırları görünmez olmuş tur. Foucault'nun da dediği gibi; itiraf, "öyle bir gelenektir ki, salt dile getirme, dışsal sonuçlarından bağımsız olarak, dile getirende özüne ilişkin değişmeler yaratır: Onu aklar, günahlarını bağışlar, temizler, hatalarından arındırır, azat eder, ona sela met vaadeder." (1993: 68). Yukarıdaki bu geniş alıntının gerekçe si, itiraflarını incelediğimiz isimlerden özellikle Riviere ve Althusser'in kendi tra jedilerine ilişkin açıklamalarında, aslında aynı zamanda bir erkek olarak (birer Fis her King olarak), yaşamlarının bireyoluş dönemeçlerinde aldıkları yaralanmaların neler olduğunu anlatıyor olmaları ile iliş kilidir. Hughes'ün şiirlerinde bu erken ya ralanmaların izini teşhis etmek güç olsa da onun Sylvia ile tanışma öyküsünün kendisi, ömrünün sonuna kadar izini taşı dığını iddia ettiği somut bir yara ile başla mıştır. Sylvia'nm kendisi daha ilk doku nuşta Ted'e baş döndürücü bir mutluluk la birlikte derin bir yara armağan eden bir salmon balığı'dır. Riviere ve Althusser'de ise trajedilerini hazırlayan yaralanmaların bireyoluş sü reçleri üzerindeki etkileri daha rahat izle Riviere, Althusser ve Hughes: Kendilerine İlişkin Olarak Ne Söylüyorlar? Her erkek bir Fisher King'dir.3 Her erkek çocuk, farkında olmadan, başa çıkamayaca ğı kadar büyük bir işe kalkışır, bir süre gi rişimini sürdürür, sonunu getiremeyece ğini anlayınca da yıkılır. Yaralanmıştır. Canı çok yanmaktadır, ya da çok üzgün dür. Kendi kendini iyileştirmeye çalışır, ya da yarasını yalar... Ergenlik çağına gelmiş genç bir erkeği tanımanız gerekince, onun bir Fisher King yarası olduğunu akılda tutmalısınız... Fisher King yarası belirli bir olay, bir haksızlık, örneğin kişiye işle mediği bir suçun eklenmesi yüzünden olu şabilir... (Johnson*, 1992: 23). nebilmektedir. Bundan da öte, her ikisi de trajedilerinin, bireysel psikolojilerini şekil lendiren travmalarla ilişkisinin farkında dırlar. Öz yaşam öykülerinin kilit döne meçlerini anlatırken bu yaralanma nokta larına parmak basarlar. Althusser'in bilin çaltı kavramına ve psikanalize olan ilgisi, her ne kadar metni aracılığıyla kendine bir psikanaliz yapmayacağını belirtmiş ol sa da, bu travmatik dönemeçleri çok başa rılı bir biçimde yorumlamasına olanak ta nımaktadır. Riviere'e gelince; yazdığı "ha tırat" aracılığıyla, sahip olduğu olağanüs tü gözlem yeteneği ve muhteşem bir hafı zayı herkese hayret ve şaşkınlıkla kabul 104 • iletişim : araştırmaları ettiren bu çocuk, daha çok somut bir ya bu söz bozma olayına tepki gösterir, gelin şantının travmatik dokusunu mümkün ol adayı da onu haklı bulur ve ağlamaya baş duğunca ayrıntılı bir biçimde ortaya sere lar. Pierre, Hatırat'mda annesi ile ilgili ola rek kendi bireyoluş travmasını da anlaşılır rak, bu kadının herhangi bir insani duygu kılmaya çalışmıştır. taşıdığına ilişkin bir ima içeren tek cümle Riviere'in kendi trajedisi olarak algıla dığı şey, aslmda yaşantısı dayanılmaz bir kabusa dönüşmüş olan babasının trajedi sidir; Hatırat'mm, kısa giriş paragrafının ardından gelen ilk bölümü, "1813'den 1835'e kadar babamın annemin elinden çektiği eziyet ve çilelerin özeti" başlığını taşımaktadır. Bu başlık Riviere'in, bugün olsa olsa bir korku filminin dehşet ve kan la dolu bir sahnesi olarak tasavvur edebi leceğimiz cinayetlerinin arkasındaki bili nemeze gösterdiği adrestir. Bu aynı za manda kendisini bir "cani" olarak tarih sayfasına kazıyan talihsiz bir bireyoluş sü recinin başlangıcıdır. Pierre'in yazdıkla rından babasının annesi ile olan evliliği nin askere çağrılmaktan muaf tutulmak üzere ve acele ile alınmış bir evlilik sözü aracılığıyla gerçekleştiği anlaşılıyor. Baba Riviere'e yaşı ve serveti az çok kendisininkine denk olan -başka köyden- bu kadın bulunmuş ve evlilik sözü alınmıştı. Baba sözlüsünün yanında altı ay kadar kalır ve evliliğin artık yapılması gerektiği düşünü lür. Ancak gelinin anne ve babası, oğulla rının askerlik hizmeti sırasında ölmüş ol ması ve damatlarının da aynı akıbete uğ rayabileceği (askere alınacaklar listesi he yi burada sarf etmiştir: "Babam onun ağla dığını görünce kendi kendine: beni sevi yor, çünkü ağlıyor, diye düşünmüştü." (67). Daha sonra gelinin anne ve babası da evliliğe razı olurlar ve evlilik sözleşmesi noter huzurunda imzalanır.5 Anne Victoire evlendikten sonra baba Riviere'le bir likte gitmemiş ve -cinayet öncesinde oldu ğu gibi- kısa süreli olarak Riviere'lerin kö yündeki ayrı bir evde oturmaları dışında, Riviere çifti çoğunlukla ayrı köylerde ya şamışlardı. Riviere ailesi başlangıcından beri görülmedik bir biçimde parçalanmış bir ailedir. Pierre'in bu durumu hiç bir za man hoş görmemiş olduğu da Hatırat'mda açıkça görülmektedir. Pierre bu parçalan mış aile yapısını, annesinin "şirret" ve "huysuz" tabiatının bir ürünü olarak gör müştür. Kendisi daha üç dört yaşınday ken bir o köye, bir ötekine götürülmek üzere çekiştirilmiş ve diğer kardeşleri gibi o da, bu "vahşi" ilişkinin gel gitlerinde oradan oraya savrulan bir tenis topuna dönüştürülmüştür. Pierre annesi ile birlik te yaşadığı dönemler için "...anneme çok fazla bağlanmadığımı söyleyebilirim, de demi ve ninemi, özellikle de dedemi çok daha fazla seviyordum" (72) demektedir. nüz kesinleşmemiştir) korkusuyla, artık Pierre, Hatırat'mda bu koşullar altında bu evliliğe onay vermezler. Baba Riviere oluşan kendi karakterini de tahlil etmek- Çelenk • Trajedilerinin Semptomlarını Okuyan Erkekler:... • 105 tedir. Kendisi ile ilişkili en ilgi çekici tarif ve silahlar icat etmek, bunlara anlamsız ve ler, küçük yaşta başlayan dindarlığına, in- garip isimler vermek, kuşlar ve hayvanla sest korkusuna, güç ve otoriteye olan bağlılığı ra eziyet edip öldürmek ve sonra onlara na ilişkindir. Riviere'in otorite düşkünlü küçük çocuklarla birlikte cenaze töreni ğünün, özdeşlik kurduğu babasının çoğu düzenlemek gibi tuhaf davranışlarının kez diğer köylülere, çektiği cehennem hepsine birer açıklama getirmiştir. Sözge azabını sızım sızım sızlanarak anlatmak limi lahanalarla olan savaşını şöyle açıkla tan öte bir şey yapmayan, kişilik anlamın mıştır: "...ordular üzerine bir şeyler oku da güç ve otoriteden yoksun biri olması ve muş olduğumdan, lahanalarımızın muha dolayısıyla, kendisine iyi bir rol modeli bere düzeninde dizildiklerini hayal edi sunamaması ile ilişkili olduğu düşünüle yordum, lahanalar arasından liderler atı bilir. yor, ve sonra öldüklerini ya da yaralan Pierre özellikle yedi-sekiz yaşların dayken oldukça dindar olduğunu ve ra hip olmayı düşlediğini belirtmektedir. Bu isteğine babasından da destek bulmuş, küçük yaşta vaazlar öğrenerek "bir kaç be yefendinin" önünde vaaz vermiştir. Onun bu dindar eğilimleri bir kaç yıl sürmüş, fa kat daha sonra, bu fikirleri değişmiş ve herkes dine ilişkin nasıl bir tutum takını yorsa o da öyle yapmaya karar vermiştir. Sergilediği bazı tuhaf davranışları ne deniyle okul arkadaşlarının kendisiyle alay ettiklerini belirten Pierre bu alay ko nusu olma durumunu, "onların bu davra nışlarını başlangıçta sersemce yaptığım, ve sanırım beni sonsuza dek küçük düşür müş olan, bir kaç aptalca harekete bağlı yordum."(106) sözleriyle açıklamaktadır. Pierre'in bütün "tuhaf davranışlarının farkında olduğu görülüyor. Cinayetten dıklarını belli etmek için bazı lahanaları parçalıyordum." (106). Bu açıklama, dav ranışını, "acayiplik"ten çok bir çocuğun geniş hayal gücünün işareti olmaya yak laştırmıyor mu? Pierre'in kendisi ile ilgili diğer önemli bir teşhisi, sosyal ilişkilere girme ve sürdürme konusundaki kişilik bozukluğudur. Pierre bu probleminin de bütünüyle farkında olduğunu açıklamak tadır: ...insanların bana nasıl baktıklarının ta mamen farkındaydini, çoğu bana gülüyor du. Büyük bir gayretle buna son vermek ve toplum içinde yaşayabilmek için ne yap mam gerektiğini bulmaya uğraşıyordum, ama bunu becerebilecek kadar esneklik yok tu bende, söylenmesi gereken kelimeleri bulamıyordum ve kendi yaşıtım gençlerle iyi geçinmeyi becerenıiyordum, her şeyden evvel özellikle kızlarla karşılaştığımda on lara hitap edecek kelimeleri bilmiyordum, öyle ki bazıları arkamdan koşar ve şakadan beni öperlerdi (106). sonra mahkemede tanıklık edenlerin dile Insest korkusuna gelince, Pierre, itira getirdiği; lahanalarla savaşmak, garip alet fında kendisini diğer insanlardan ayıran 106 • iletişim : araştırmaları davranışları ve korkuları arasında, ailesi anlatımla bir araya getirilmekte ve finalin nin kadın bireylerine yakın olmaktan ka de, kendisini, "katil ve cani" olarak dam çınmayı da belirtmekte ve buna "insest galayan bir süreç, bir iç tutarlılıkla analiz korkusu" tanısını da kendisi koymaktadır. Ailesinin kadın bireylerine gereğinden fazla yakın olduğunu düşündüğü zaman larda eliyle yaptığı bir hareket ile, verdiği zararı onarmaya çalışmaktan söz etmekte edilmektedir. Pierre, olayla ilgili tanıklık larına başvuranların "acayiplik" olarak ta rif ettikleri bütün tavır ve eylemlerinin bil gisine sahiptir ve neyi niçin yaptığını açık larken, yorumlarıyla boşlukları kapat dir. Pierre'in davası sırasında görüşlerine maktadır. Kendi trajik gerçeğinin bir par başvurulan Dr. L. Vastel hazırladığı rapo çası haline gelen çoklu cinayetle ilişkili runda (Foucault, 1991:127-138) bu korku yu şöyle yorumlamaktadır; "sanki her tür olarak sorulabilecek nihai bir soruya, -acı masızca doğradığı bu insanlar kendisinin den yanılsamanın örneklerini sadece ken disinde sergilemesi gerekiyormuş gibi, vücudundan dölleyici bir sıvının aniden işlemiş olduğu türden bir suçu işleyebile cek kadar kötü olabilirler miydi?- can alıcı çıktığını hayal ediyor ve böylece, kendisi ne rağmen, bu sıvının onu insest ve daha yetlerden sonra kaçtığı ormanda kendine ağır suçların altında bıraktığını düşünü eder; "...kendi kendime, ne yazık, diyor yordu." Dr. Vastel'in bahsettiği "dölleyici sıvı”ya Riviere'in kendisi değinmemiştir. Foucault'nun derlemesinde yer alan ma dum, günün birinde bu hale geleceğimi hiç tahmin etmezdim; zavallı annem, za vallı kızkardeşim, belki bazı bakımlardan kalesinde Philippe Riot bu durumu, dok torların Riviere'in söylemini dışlayarak suçlular ama, hiçbir zaman benimki kadar aşağılık fikirleri yoktu, zavallı mutsuz ço yeni bir kodlama sistemi aracılığıyla yeni cuk...". bir söylem oluşturma eğilimi olarak açık lamaktadır; "...kurmaca bir yapının temel taşları haline gelen yeni önemli elementle rin ortaya atılması ('dölleyici sıvı'...)." (Fo yanıtı vermekten de kaçınmamıştır; cina geldiğini ve şunları düşündüğünü itiraf Kim bilir? Belki de Pierre'in Fisher King yarası, nefret ettiği annesinin değil, çok sevdiği babasmın açmış olduğu bir yara ucault, 1991: 244). dır. Sevdiği ve herkes tarafından sevilen bu adam, kendisini ve çocuklarını "sefil Pierre Riviere'in kaleme aldığı itirafta; aile yapısı, karakter özellikleri, bu özellik eden" bir kadına -hem de bir kadına- der sini verememiş, kendini koruyamamıştır. lerinin ve davranışlarının toplumda nasıl Pierre buna binlerce kez tanık olmuş ve algılandığı, anne ve babasının kişilikleri, yaralanmıştır: Kendisine doğuştan bahşe bunun dönemin sözleşmelerle karakterize olmuş sosyo-ekonomik yapısı ile ilişkili bunun bir hiç oluşunun eş zamanlı olarak boyutu gibi pek çok konu, mükemmel bir farkına varmanın yarası. dilmiş bir üstünlük olarak erkekliğinin ve Çelenk • Trajedilerinin Semptomlarını Okuyan Erkekler:... • 107 Louis Althusser; ad verilme töreni bir saf ve temiz, idealist, "beden” denen tehli yok edilme törenine dönüşmüş bir diğer keli şeye işaret eden her türlü düşünceden Fisher King: Kendisine verilen bu Louis is uzak bir genç kızlık dönemi (40) ve bütün mi, özellikle annesinin her seslenişinde, bu özellikleri kendinde taşıyan bir nişanlı onu delerek geçmiş ve her zaman arkasın (Louis) ile paylaşılan mutlu günlerin ar daki bir ölü’ye değmiştir. Bu isim Althus- dından gelen ölüm; ve zevk düşkünü, ka ser'in annesiyle nişanlı olan ve hava kuv dınlara "utanmazca" şakalar yapan, kendi vetlerinde askerliğini yaptığı sırada yaşa evinde ve işyerinde homur homur bir ses mını kaybeden adamın (Althusser'in am sizlikle yaşayan "duyarsız" bir adamla ya casının) adıdır. Ölüm haberini getiren Lo- pılan evlilik. Althusser annesinin bu "kor uis'nin kardeşi Charles, kardeşinin nişan kunç" evliliğin faturasını, kendisine ödet lısına "yanında Louis'den boşalan yeri al tiğini, ona "el koyduğunu" ve "hadım etti mayı" (41) önermiş ve Lucienne bu öneri ğini" söyler. Althusser'in kadınlarla olan yi kabul etmiş. Charles ve Lucienne’in ev ilişkileri hep bu "el koyulma" motifinin liliğinden doğan çocuğa, göklerde ölen tehditkarlığı altında yaşanmıştır. Öz-ya amcanın anısına Louis adı verilmiş. Alt şam öyküsünde, kadınlarla ilişkisinin bel husser isminin ardında gizlenen bu gerçe li bir aşamasından sonra, hep bu kendisi ğin (ayrıntıları sonradan, teyzesi Juliet- ne "el koyulması" korkusunu yaşadığını te'den öğrenmiştir) kendisinde yarattığı ve özellikle ilk adımı atan kadınlardan duyguyu "kazık sanrısı" olarak tarif eder: şiddetle kaçtığını söyler. Bu korkudan sıy- Bu Louis adından uzun süre nasıl da nef ret ettim! Fazla kısa buluyordum onu, so nundaki tek ünlü 'i', bana batıyor, yaralı yordu (kazık sanrısı). Herhalde benim ye rime biraz fazla 'evet ’k de diyordu, ve ben, benim değil annemin arzusunu ’evetleyen' bu 'evet'e karşı baş kaldırıyordum. Ama daha önemlisi, bu ad lui7 de diyordu, ve adsız bir üçüncü kişiyi çağırır gibi çın layan bu üçüncü kişi adılı benim tüm ken di kişiliğimi üstümden alıyor, arkamda duran o adamı aklıma getiriyordu: lui (o) Louis'ydi, yani annemin sevdiği ama be nim sevmediğim amcam. (43) rılabildiği ilişkiler, o da ancak bir süre için, kendisinin baştan çıkarıcı bir rolde ol duğu ilişkilerdir. Baştan çıkarma eylemi nin karşı tarafta bir ilgi uyandırdığını gör düğünde, yine bu korkuya kapılarak hızla uzaklaşmaktadır. Althusser, bir istisna olarak, büyük bir sevgi ile bağlandığı Helene'le olan ilişkisinde bu "el koyulma" tehdidini hiç hissetmemiş olduğunu belir tir. Althusser'in kendi gerçeğini üretmeye yönelik itirafında ikinci ve en önemli mo Althusser'in öz-yaşam öyküsünde an tif, kendi kişiliğinin özeti olduğunu hisset nesi ile olan problemli ilişkiye işaret eden tiği "yapmacıklık ve sahtekarlıktır". Althusser pek çok örnek verilmektedir. Akıllı, uslu, "yıllar boyu annemin istediğini ve sonsu 108 • iletişim : araştırmaları za dek (bilinçdışı sonsuzdur) öteki Lo- ilişkin bilgiyi, incelenen "Doğumgünü Mek uis'nin kişiliğinden beklediğini gerçekleş tuplarından derlemek, bu metin, yalnızca tirdim; ve bunu, onu baştan çıkarmak için Sylvia ile olan ilişkisinin yaşandığı bir za yaptım" diyerek, bu kendisi ile ilişkili sah man kesitini içerdiği için çok olanaklı gö tekar ve yapmacık olma kaygısının -ki çok rünmüyor. Ancak Hughes'ün, Sylvia ara derin bir kaygıdır- kökenini gösterir. An- cılığıyla keşfettiğini söylediği bir dünya ne'yi baştan çıkarmak için, akıllı, uslu, ve ilk kez Sylvia ile paylaşılan yoğun duy okulda başarılı bir öğrenci ve annenin guları anlamak yoluyla, kendisine ilişkin "gururla okuduğu bir kaç kitabın ilk say kurgusu, kısmen de olsa çözümlenebilir. fasında adı görülen o tanınmış filozof" Hughes, "Rugby Sokağı, No. 18"s başlıklı şi (63) olmanın diyeti, bütün bunları anneyi irinin bir yerinde, Sylvia'nm, kendisine en baştan çıkarmakla ilişkili bir sahtekarlıkla fazla ihtiyaç duyduğu akşamlarda, telefo yapmış olma duygusunun yarattığı, "ben nunu meşgul eden birisinden söz eder, lik parçalanması"dır. Althusser yaşamı sonraki dizeler şöyledir: boyunca yaptığı her şeyi, elde ettiği her başarıyı değersizleştiren bu duygunun ağırlığını şu cümlelerle ifade eder; "Ger Hiç kimsenin bir gün bana ihtiyacı olabileceğine İnandıramazdı beni hiç bir şey (29). çek olarak var olmadığım için, yaşamda Oysa Sylvia, "içindeki tapınmaya bir tan ben yapmacık bir varlıktan, bir hiçten iba rı gerekli" (Hughes'ün Mermi şiirinden: 24) rettim; sevmeye ve sevilmeye, ancak beni olan Sylvia, onu gereksinmiş ve tanrılaş- sevmelerini istediğim ve baştan çıkarmak tırm ıştır. Sylvia'nm güncesinde de bu tut suretiyle sevmeye kalkıştığım kimseler den ödünç aldığım yapmacıklar ve sahte karlıklar yoluyla ulaşabilen bir ölüydüm." (96). kulu ve tanrılaştırın tutuluşun izleri sık lıkla göze çarpar; "Ted benim kurtuluşum. Öylesine az bulunur, öylesine özel biri ki, ondan başka kim katlanabilirdi bana." (Plath: 396), ya da "...görür görmez anla Trajedisinin semptomlarının izinde, dım ne istediğimi. On üç yıl boyunca yok kendi "bireyliğini" sorgularken Althus- sun olduğum, bütün sevgimin karşılığın ser'in tespit ettiği bir diğer ve yine çok de da bana sürekli bir sevgi akımı verecek, rin korku, "terkedilme" korkusudur. Önce kusursuz bir sevgi çemberi ve başka her annesi tarafından, daha sonra dostları ve şeyle beni kuşatacak olan erkeğe gereksi en öldürücü olanı, Helene tarafından ter nimim vardı. Böyle birini buldum." (335) kedilme korkusu. cümlelerinde olduğu gibi. Ted Hughes'ün, kendi "bireyoluş" sü Sylvia ve Ted'in ilk karşılaşmaları, as reci olarak tanımlanabilecek bir sürece lında Ted'in de ona yüceltici bir aşkla tu Çelenk • Trajedilerinin Semptomlarını Okuyan Erkekler:... • 109 tulduğunu gösteriyor. Hughes, Amerikalı bu genç kadın şaire daha hiç tanışmadan önce, kehanetle karışık bir ilgi duymuş gi bidir: İlk tanıştıkları gün (bir partide), Ted büyülenmiş gibi Sylvia'ya doğru yürü müş, kısa bir diyalogdan sonra kendilerini arkada bir odada bulmuşlar, Ted onun saç bağını çekip almış ve onu boynundan öp müştür. Ted Hughes'la bir tanışmanın ve bir ilişkinin düşünü kuran ve bunun için Ödlek bir yıldızdı konuşan. Hatırlamıyorum Nasıl kendimi sana sarıp Gizlice soktuğumu otelden içeri. Birlikteydik artık. Bir balık kadar ince, kıvrak ve düzdün. Yeni bir dünyaydın. Benim yeni dünyam. Demek Amerika bu, dedim hayretle. Güzelim, güzelim Amerika! (Rugby Sokağı, No:18 şiirinden: 32) Bu şiirin de açığa vurduğu gibi, Ted'in, dualar eden, "büyücü" Sylvia ise sertçe Sylvia'nın intiharı olarak yaşanan dişlerini Ted'in yanağına geçirmiş ve trajediye ilişkin bulguladığı semptomlar, kanatıncaya kadar ısırmıştır (bakınız özellikle ilk günlerde, daha çok bir sezgi Plath: 145 ve Hughes: 23). Ted, bu kar ile ilişkilidir. Bu, beraberliklerinin dolu şılaşma sonrasındaki duygularını (salmon dizgin ilerleyişinin (tanıştıktan dört ay balığının bıraktığı bu yarayı) şöyle anlatır; kadar kısa bir süre sonra evlenmişlerdi) ve mutluluğun getirdiği ürküntüden kay Ve budalaca sorguya çekişim Senin mavi eşarbım cebimde Ve yuvarlak bir hendek gibi şişen o diş izleri, Yüzümü bir ay boyunca dağlayacak olan, Yüzümün altındaki beni ise sonsuza dek. (St. Botolph's şiirinden: 23) naklı bir sezgi de olabilir. İlerleyen zamanlarda ise trajedinin semptomları Sylvia'nın kişiliği ve umutsuzlukları ile ilişkili olarak tanımlanmaya başlanmıştır. Ted'in burada en derinde yatan semptom olarak, Sylvia'yı çok etkileyen bir ölümü - Sylvia için ise sonraki günler, "...kim sekiz yaşındayken babasını kaybetmiş ol seyi görmek istemiyorum, çünkü onlar ması- teşhis ettiği, birden fazla şiirde or Ted Hughes değiller" (Plath: 147) dediği, taya konmaktadır. Ted’e göre Sylvia'nın bekleyiş günleridir. Ted'in, Sylvia ile tapınmak için aradığı Tanrı, babasıdır: yaşadığı ilk beraberliği anımsadığı şiirin Baban seninle Tanrı'ya doğru nişan almıştı Ölümü tetiği çektiğinde Namludan çıkan alevin ışığında o an Bütün hayatını gördün. Sektin deki aşağıdaki dizeler de, bu tutuluşun baş döndürücülüğünü anlatan dizelerdir. ...Ve duydum bir an bile seni öpmeyi bırakmadan, sanki dönen gürüldeyen şehrin üstünde Ayık bir yıldız tarafından fisıldanmışçasma, 'Girme bu işe' sözlerini. Varana dek o gerçek hedefine, Ardımda gizlenen babana. Elinde dumanı tüten tabancasıyla duran 110 • iletişim : araştırmaları o tanrıya. Uzun bir süre, Kafam sis gibi bulanık, farkına varmadım Vurulmuş olduğumun bile, Ne de gördüm beni delip geçtiğini Ve sonunda saplandığım tanrının yüreğine. (Mermi şiirinden: 24) kesin, ama nihayetinde kendi yaşamları kadar erkeklerinkini de mahveden bir gedikten söz ediliyorsa bunun yanıtı da bu itiraflarda aranmalı. İntikam! İntikam! çığlıkları ile ortalığı birbirine katan ana-kız Victoire Riviere’ler (Pierre’in hatıratında gerçekten de sık sık Bütün bu şiirlerde Ted Hughes elbette kendisi hakkında da bir şeyler söylemek tedir. Ancak Hughes, bütün bu söyledik lerini Sylvia'nm intiharı ile, artık dönüş müş olan anlamların bilgisi içinden söy lemektedir: "Semptomlar gelecekten dön mektedir". Kendisi ile ilişkili bir eleştiri varsa bu eleştiri, intihabın görünür kıldığı Sylvia trajedisini, bu trajedinin öncesinde sezmiş olduğu halde, netlikle görememiş olmaktır. Ve sanki, Ted Hughes'ün hikayesi de diğer iki hikaye gibi, erkekler ve kadınların birbirlerini hiç bir zaman netlik le göremediklerinin itirafıdır. böyle çığlıklar attıklarına tanık oluyoruz); "bana bir şey söyle" leit motifi ile Althusser'i korkudan deliye çeviren Helene; ya da gözlerini fütursuzca oğlunun cinsel or ganına dikerek (Lucienne Althusser, oğ lunun gece boşalmalarını bile kullandığı çarşaflardan takip etmişti) onu "hadım eden" duyarsız bir anne; "ıslak birer mücevher" güzelliğindeki gözlerini intihar'a mıhlayarak -Heathcliff ine9 de kavuşmuş olduğu halde- kısacık yaşamı boyunca, bulduğu her boşluğa kan kır mızısı küçük kalpler çiziktirmeye devam eden (Hughes: 167) o büyücü Sylvia; ne is tiyorlardı? Trajedinin Semptomlarında Kadın'ı Okumak Bu soruya; Helene’in olduğu kadar bütün diğer kadınların da ne istemiş ol Erkeklerin, trajedilerinin kendilerin dukları sorusuna cevabı, Helene'in "bana den kaynaklı semptomlarını tarif ederken, bir şey söyle" cümlesini analiz eden Alt hemen her zaman bir kadın tarafından husser veriyor: onları ölüme yazgılı kılan gedik nasıl bir Bana bir şey söyle? Başka deyişle: bana her şeyi ver! Ömrünün sonuna dek yalnız, duyduğu sevgiye denk bir sevgi tanıması olanaksız, korkunç bir cadı olmanın dayanılmaz bunaltısından en sonunda kurtulabilsin diye, gerekli olan her şeyi is tiyordu!.. gedik'tir?" Bir Fisher King yarası olmadığı Bana bir şey söyle! Bu korkulu bekleyiş yaralanmış olmayı adres gösterdiklerini böylelikle görmüş oluyoruz. Peki ama, bütün bu kadınlar ne istiyorlar? Ya da soruyu başka bir biçimde formüle edecek olursak, bütün bu kadınların "kişiliğinde Çelenk • Trajedilerinin Semptomlarını Okuyan Erkekler:... • 111 çığlığına, buradaki anlamın taşıdığı zaman, dünyada kimse yanıt veremez. Düpedüz bana her şeyi ver! demektir bu; ver ki sonunda var olayım! demektir. Ne denilebilir ki? Gerçekten de bu, "beni var et" gediği öyle bir gedik'tir ki; sonunda Althusser'i "araya adam koyarak intihara" ve delirmeye (Althusser, duruyor. Hele itirafların bizatihi ken dilerinin hakikat değil bir semptom ol dukları düşünüldüğünde... Trajedilerinin semptomlarını okuyan erkeklerin bu girişimlerini yine de ken dilerine ilişkin bir hakikati günışığına çıkarmak çabası olarak değerlendir Helene'i boğmuş olmasına, kendini yok diğimizde, sonsözü Zizek'e (2002a: 72) etme isteği ile birleştirerek bu tanıyı bırakmak anlamlı olabilir: "Demek ki ak koyar); Pierre Riviere'i ailesinin yarısını tarım bir yanılsamadır, ama mesele şudur öldürmeye, deliliğe ve yine intihara (Pier ki onun üzerinden atlayıp doğrudan doğ re tutuklu bulunduğu hücrede, 1840 yılın ruya Hakikat’e uzanamayız: Hakikatin da, kendini astı); ve Sylvia’yı önce Tan- kendisi bu aktarıma özgü yanılsama rı'nın terketmesine, sonra "gövdesinde yoluyla yazılmamış yüzlerce şiir" ve geride iki tanımadan çıkar' (Lacan)." küçük çocuk bırakarak, -ve yine- intihara mahkum eder. Ted Hughes'in trajedisi ise bununla da kalmamıştır. İkinci evliliğini yaptığı eşi Assia VVevill de Sylvia Plath’ın seçtiği yöntemi seçerek intihar eder, üs telik bu ikinci eş, yanında Ted Hughes'dan olan bebeğini de ölüme götür müştür. "Beni var et" gediği işte böyle ölümcül bir gediktir: kadını erkeğin bir semptom'u ve bir eksiklik olarak tarif etmiş, koca bir tarihin açtığı gedik... Bu gediğin, erkek leri de onduran bir gedik olmadığını, bize bu, yürekleri sızlatan üç itiraf söylemek tedir. Semptomlar gelecekten dönüyorsa kadın ve erkek ilişkilerine hemen her zaman bulaşan "kan ve cinayet"ten arın mak yine de mümkün müdür? Üzerinde düşünülmeye değer bir soru olarak hala kurulur - 'Hakikat yanlış- 112 « iletişim : araştırmaları Notlar 1 Pierre'in cinayet planlan ve hatırat yazma girişiminin nasıl iç içe geçmiş süreçler olduğunu anlamak için Michel Foucault'nun derlemenin sonundaki makalesine bakınız. (1991:198-209). 2 G elecek Uzun Süre /in yazılış ve yayımlanışı ile ilişkili ayrıntılı bilgi için kitabın Türkçe baskısında da yer alan Olivier Carpet ve Yan Moulier Boutang imzalı "Sunuş" yazısına bakınız (5-13). 3 "Ormanda dolaşırken yaralanan çocuk kral miti. Mite göre yaralanma şöyle gerçekleşmiştir: "...daha ergenlik çağma erişmeden, Fisher King ormanda dolaşırken bir kamp yerine vanr. Kamp yerinde hiç kimse yoktur, ama bir kenarda yanan ateşin üstünde, şişe geçirilmiş bir salmon balığı kızarmaktadır. Çocuk kral, yaşının gereği bir saflıkla, balıktan bir parça koparıp yemek ister. Çünkü çok acıkmıştır. Ama parmakları fena halde yanar. Balığı yere düşürür ve duyduğu acıyı azaltmak umuduyla parmaklarını ağzına sokar... parmaklarına bulaşan salmon balığının tadını alır. Ne var ki, çok kötü yaralanmıştır. O günden sonra çocuğa, bir balık tarafından yaralandığı için, Fisher K ing (Balıkçı Kral) adı takılır.” (Johnson: 1992: 21-22). Johnson'a göre mitin simgesel anlamı erkeğin ruhsal yaralarının çoğunun bireyoluş sürecine, zamanından önce dokunmasından kaynaklanır. Erkek aynı zamanda hem yaralanmış hem de mutluluğun tadını almıştır. 4 Robert A. Johnson Jungcu bir psikanalisttir. Cari Gustav Jung analitik psikolojinin kurucusudur. Freud'un asistanı olarak çalışırken onunla ""bilinçaltı" kavramı konusunda anlaşmazlığa düşmüş ve ondan ayrılmıştır. "Freud'un psikonevrozda cinsel nedensellikler (sexualetiology ) kuramını eleştiren Jung, kişinin yakm zamanlardaki iç uzlaşmazlıklarını analiz etmenin, çocukluk dönemindekileri araştırmaktan daha yararlı ve etkin olduğunu savundu. İnsanların içedönük (en troverti) ve dışadönük (ex lrov erti ) ruh yapılarını ayrımladı. Cinsellik içgüdüsünün (libido ) tanımlanmasında, cinsel dürtülerden çok yaşama isteminin önemini vurguladı. Bilinç ve Bilinçaltı arasında bir işbirliği olasılığına dikkati çeken Jung; bilinçaltının gerçekte bir kişisel faktör (bireyin öz bilinçaltı) ve bir de kollektif bilinçaltı (bireyin, kalıtım yoluyla atalarından aldığı bilinçaltı birikimi) diye adlandırılabilecek iki bölümden oluştuğunu iddia etti." (Bilgiler Gül Yayınları Psikoloji Dizisinin Johnson'un kitabı için hazırladığı Önsöz'den alıntılanmıştır. 1992: 5-6) 5 1813'te Fransa'nın kırsal bir bölgesinde yapılan bu evlilik sözleşmesi içerdiği ayrıntılı hükümlerle gerçekten şaşırtıcıdır, (bakınız: Riviere'in Hatıratı: 67. sayfa). Riviere çiftinin yaşamında daha sonra kendi aralannda ve üçüncü kişilere karşı yapılmış ve çoğu mal paylaşımı ve borçlarla ilişkili çok sayıda sözleşme olacaktır. 6 Kitabın çevirmeni İsmet Birkan burada "Louis" ile "oui" (evet) sözcüklerinin söyleniş benzerliğine gönderme yapıldığım not etmektedir. 7 Burada da "Lui" sözcüğünün Türkçede "o" anlamma gelen ve "Louis" ile eşsesli olan şahıs zamiri olduğuna gönderme yapılmaktadır (çevirenin notu'ndan). 8 Hughes'ün Sylvia ile tanıştığı sırada yaşamakta olduğu evin adresi. 9 Sylvia Plath güncelerinden kocası Ted Hughes'ü, Emily Bronte'nin U ğultulu Tepeler romanının tutkulu, yakışıklı, cesur kahramanı H e a th c liffe benzettiği anlaşılmaktadır. Çelenk • Trajedilerinin Semptomlarını Okuyan Erkekler:... • 113 Kaynakça Althusser, L. (1996). G elecek Uzun Sürer. Çev., İsmet Birkan. İstanbul: Can. Alvarez, A. (1992) İntihar: K an D ökücü Tanrı. Çev., Zuhal Çil Sankaya. Ankara: Öteki Yayınevi. Foucault, Michel (1995). Deliliğin Tarihi (2. Baskı). Çev., Mehmet Ali Kılıçbay. İstanbul: İmge. Gutman, Huck (1999). "Bir Benlik Teknolojisi: Rousseau'nun İtirafları” K endini Bilm ek Michel Foucault vd. (2. Baskı) içinde. Çev., Gül Çağalı Güven. İstanbul: Om. 76-101. Comer, Lee (1996). E vlilik M ahku m lan . Çev., Sedef Öztürk. İstanbul: Pazartesi Kitapları. Hughes, Ted (1998). D oğum G ünü M ektupları. Çev., Şavkar Altınel ve Roni Margulies. İstanbul: YKY. Covvard, Rosalind (1993) K adınlık A rzu lan: G ünüm üzde Kadın C inselliği (3. Basım). Çev., Alev Türker. İstanbul: Ayrıntı Johnson, Robert A. (1992). H e: Erkek P sikolojisini Anlam ak. (2. Baskı). Çev., Kemal Kutlu. İstanbul: Gül Yayınları (Psikoloji Dizisi 1). de Beauvoir, Simone (1993). Kadın "İkinci Cins": B ağım sızlığa D oğru. (8. Basım). Çev., Bertan Onaran. İstanbul: Payel. (orijinali, 1949). Plath, Sylvia (1996). A riel. Ç ev ., Yusuf Eradam. Ankara: İmge Kitabevi. de Beauvoir, Simone (1996) Ben bir Fem inistim : Sim on e d e Beauvoir: A lice Schıvarzer'le K onuşm alar (2. Basım). Çev., Ayşe, Minu, Sedef. İstanbul: Pazartesi Kitapları. Eradam, Yusuf (1997). Ben'den Önce T ufan: Sylvia Plath ve Şiiri. Ankara: İmge Kitabevi. Foucault, Michel (derleyen). (1991). A nnem i, K ızkardeşim i ve E rkek K ardeşim i K atleden Ben P ierre Riviere: 19. Yüzyılda B ir A ile Cinayeti. Çev., Erdoğan Yıldırım. İstanbul: Ara Yayıncılık. Foucault, Michel (1993). C inselliğin Tarihi 1. (2. Baskı). Çev., Hülya Tufan. İstanbul: Afa. Plath, Sylvia (1998). Bütün G ünceleri. Yayma Hazırlayan: Ted Hughes ve Frances McCullough. Çev., Şadan Karadeniz. İstanbul: Oğlak. Riot, Philippe (1991). "Pierre Riviere'nin Paralel Yaşantıları". A nnem i, Kızkardeşim i ve Erkek K ardeşim i Katleden Ben P ierre Riviere: 19. Yüzyılda B ir A ile C inayeti içinde. Michel Foucault (derleyen). (1991). Çev., Erdoğan Yıldırım. İstanbul: Ara Yayıncılık. Zizek, Slavoj (2002a). İdeolojinin Yüce Nesnesi. Çev., Tuncay Birkan. İstanbul: Metis. Zizek, Slavoj (2002b). K ırılgan Temas. Çev., Tuncay Birkan. İstanbul: Metis. Etkinlik Değerlendirmeleri •115 Y irm ib irin ci D ünya F elsefe K o n g resi D. B eybin K ejan iıoğlu 10-17 Ağustos 2003 tarihlerinde İstan larının konması" olduğunu belirtmekte bul'da Uluslararası Felsefe Kuruluşları Fe dir. Kuçuradi, başlıktaki "dünya problem- derasyonu (FISP: Federation Internationa leri"ni ise; (1) yoksulluk ve terörizm gibi, le des Societes de Philosophie) tarafından insanlığın günümüzde çektiği başlıca sı düzenlenen Yirmibirinci Dünya Felsefe kıntılar ve dünyanın girdiği çıkmazlar açı Kongresi, Türk basınının da yakından iz sından "çağımızın bazı olguları" ve (2) lediği dev bir organizasyon niteliğindey bunlar karşısında duyulan, örneğin, insan di. Açılışına Cumhurbaşkanı Ahmet Nec haklarının det Sezer, kapanışına ise Milli Eğitim Ba ve/veya önerilen çözüm yolları olarak ta kanının konuşmalarıyla katıldığı Kongre nımlamaktadır (Kuçuradi, 2003:16-17). de, dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de Felsefe ve Politika oturumunda bildiri sundu. korunması gibi özlemler Bu biçimde çerçevelenen kongre, eleştirelliğin ve "politik olan"ın öne çıktığı yo ğun bir toplantılar ve tartışmalar dizisi ha Yirmibirinci Dünya Felsefe Kongre lindeydi. En çok sayıda bildirinin Toplum sinin belki de en önemli özelliği, felsefeyi ve Siyaset Felsefesi birimine gelmiş ve kabul akademik sınırlarına kapatmayan bir edilmiş olması, bunun önemli göstergele kongre başlığı seçilmesindeydi: "Dünya rinden biriydi. Bir diğeri ise, ana oturum Problemleri Karşısında Felsefe." 1998'den larda karşımıza çıkan felsefecilerin çoğu bu kongre sonuna kadar FISP Başkanlığı nun dünya problemlerine "eleştirel" ba görevini sürdüren Prof. Dr. Ioanna Kuçu- kışlarıyla bütün dünyada tanınmış kişiler radi de, İstanbul'daki kongreyi; önceki (sadece felsefe alanında değil) olmasıydı. yirmi dünya felsefe kongresinden ayırde- 90 ülkeden 2500 dolayında katılımcının den noktanın, "merkeze çağımızın sorun boy gösterdiği ve 1000'den fazla bildirinin ile tişim : a raştırm aları • © 2003 • 1(2): 115-120 116 • iletişim : araştırmaları sunulduğu kongrede savaş, barış, terö ve Sanat Felsefesi, Dil Felsefesi gibi başlıkla rizm, açlık, yoksulluk, eşitsizlik, globalleş rın iletişim alanıyla doğrudan ilgisi, ge me ve kültürel kimlikler, global adaletsiz rekse Fenomenoloji, Felsefeye Yaklaşımlar, lik, yabancı düşmanlığı, yurttaşlık ve sivil Çağdaş Felsefe, Felsefe ve Ekonomi ve Toplum toplum, politik aktivizm, devlet, demok ve Siyaset Felsefesi oturumlarının bir kısmı rasi, uluslararası düzen, uluslararası hu na sızan "varlık ve iletişim", "öznelerara- kuk, insan hakları, teknoloji ve etik konu sılık ve iletişim", "görsel kültür", "global larını kapsayan ana oturumlar, sempoz leşme ve iletişim" kavramlarını taşıyan yumlar, yuvarlak masa oturumları, felse bildiriler de bu hayal kırıklığını giderme fenin kamusal platforma ve medya- ye yetecek sayıda değildi. Oturumları iz ya/medyayla taşınmasıyla ilgili sorunlar, ledikçe, "global demokrasi", "global ka kültürlerarası diyalog, Güney-Kuzey arası musal alan" gibi kavramlara yapılan vur diyalog gibi etkileşim arayışlarıyla birleş guya iletişim ve medyaya yapılan bir vur mişti: Jürgen Habermas ve Gianni Vatti- gunun eşlik etmemesi de, önemli bir ek mo'nun karşısına Kwasi VViredu çıkıyor, siklik olarak görünmeye başladı. İletişim bir Afrika perspektifi sunuyordu; Kuzey- ve Enformasyon Felsefesi oturumlarındaki Güney Felsefi Diyalogu MeksikalI Enri- az sayıda bildiri de; iletişim felsefesi ile que Dussel ile açılıyordu, Amerikalı iris enformasyon felsefesi arasında gidip ge Young bir konuşmasında Amerika'yı, di len, birbiriyle ilgisiz tekil örnekler gibiydi. ğerinde Kuzey Amerika karşısında başka Bu yoksulluğun, en iyi niyetli yaklaşımla, kıtalar ve ülkeler yokmuşçasına Avru iletişim felsefesi alanının yeniliğiyle (Reto pa'yı denge unsuru olarak görerek koz- rik ne kadar "yeni"yse!) ya da/daha doğ mopolitanlıktan söz eden Habermas ve rusu, bu alanın Kongre oturumlarına da Derrida'yı eleştiriyordu. ha yeni katılmış olmasının getirdiği belir Kalabalık, renkli ve hayli uzun süren Yirmibirinci Dünya Felsefe Kongresi'nde, doğrudan İletişim ve Enformasyon Felsefesi başlığı altında toplanan oturumların sayı sizlikle bir ilgisi olsa gerek ya da hem ol gular, hem özlemler anlamında iletişim, medya ve enformasyon, dikkate değer bir "dünya problemi" olarak görülmedi. sının azlığı ilk bakışta hayal kırıklığına yol İletişim ve Enformasyon Felsefesi’mn ilk açacak nitelikteydi: İletişim ve Enformasyon iki oturumu, Kongrenin dördüncü günü Felsefesi, sekiz gün boyunca yaklaşık 350 ne rastlayan 13 Ağustos 2003 Çarşamba oturum, sempozyum, panel, yuvarlak ma günü yapıldı. Sabah 9.00'daki oturumdaki sa toplantısının yapıldığı Kongrede sade ilk sunuşta, Viorel Guliciuc (Romanya), ce dört oturumdan oluşuyordu. Gerek Avrupa'da araştırma ve eğitim için felsefe Kültür Felsefesi, İmgeler ve Simgeler, Estetik veri tabanı sistemi kurma girişimlerinden Kejanlıoğlu • Yirmibirinci Dünya Gelsefe Kongresi • 117 söz etti. İkinci konuşmacı, Hong yon Akışının Yönetilmesinde (manage- Kong'dan Liu Hsin-I idi ve sunuşu diğer ment) Felsefenin Bize Ne Gibi Yardımları leri arasında farklı bir yerde duruyordu: Olabilir?" Rodrig-Farhi, bu soruya bazı "İletişim Nasıl Mümkün Olur? Ador- ezoterik yanıtların yanısıra başat olarak no'nun Diyalektik İletişim Felsefesi". birbirine karşıt iki rasyonel yanıt verildi Adomo'nun nesnede olup özneyle ya da ğini, birinin enformasyonun ve enformas öznesiz işleyen "dolayımlama" ile her za yon kanallarının eleştirel olarak incelen man hem özneyi hem de nesneyi gerekti mesi ve globalleşmenin enformasyonun ren ve ikisi arasında diyalektik ilişkiyi im değerine tesirinin eleştirel olarak değer leyen "iletişim" kavramı ayrımından yola lendirilmesi olduğunu; diğer yanıtın ise, çıkan Hsin-I, Adomo'nun bu kavramlarla bu işin uzmanlara bırakılması olduğunu uğraşarak insan iletişiminde kendilik ve belirterek bunları açıkladı. Bu oturumun öteki ikiliğini çözen, nesnel ussallık ile öz son bildirisi, Alman Christoph Luetge'nin nel deneyim arasında bir denge bulmuş "Bir Internet Etik'ine Prolegomena" başlığı olmakla kalmayıp, ideolojiyi de iletişimle nı taşıyan bildirişiydi. Intemet'in sistema bağlantılandırmış olduğunu iddia etti. Liu tik biçimde normların uygulanması prob Hsin-I, Adomo'nun yazdıklarından "ileti leminden başlayarak ilerleyen bir etik şimin, sadece, hem öznel hem de nesnel, kavrayışı gerektirdiğini ve normları uygu hem tikel hem de tümel bileşenleri olan lama kurallarını yalnızca devletin değil diyalektik-diyalojik bir süreçte mümkün diğer örgütlerin de koyabileceğini söyle olduğu" sonucunu çıkardı. "Adomo'ya yen Luetge, internet çağında etik için yeni göre iletişim nasıl mümkündür?" soru olanaklardan ve sınırlardan söz etti. sundan hareket eden Hsin-I'ye gelen so rular "Adomo'ya göre iletişim gerçekten mümkün müdür?"le başladı ve bir öznelerarasılık, dil felsefesi eksikliği tartışma sına uzandı. Böylece, dinleyici sayısının da diğer İletişim ve Enformasyon Felsefe si oturumlarına göre fazla olduğu bu otu rumda, Hsin-I'nin bildirisi, İletişim ve En formasyon Felsefesi bildirilerinin en doğur ganı oldu. İletişim ve Enformasyon Felsefesi'nin ikinci oturumu aynı gün saat 11.00'de baş ladı. Programda beş kişi görünmesine kar şın sadece 3 kişi sunuş yaptı. Bu sunuşlar dan ikisi anlayamadığım bir dilde (Rusça olduğu) için sadece Jörg VVurzer'in (Al manya) "Medyanın Sağladığı Tehlikeli Gerçeklik Daireleri" başlıklı bildirisine de ğinebileceğim. Popper'in üç dünya ayrı mıyla sunuşuna başlayan VVurzer, inter İlk oturumdaki üçüncü sunuşu İsra nette artan miktarda enformasyonun hızla il'den Miriam Rodrig-Farhi gerçekleştirdi: yayılması ile bunların yeni gerçeklik mo "Bugün Deneyimlenen Aşırı Enformas dellerine uyarlanmasının eksikliğine dik 118 • iletişim : araştırmaları kat çekti. VVurzer, sanal dünyada faillerin; şimin yeni tip bir kişilerarası ilişkiyi, kar bilgiye bakışın varolan biçimini onayla şıt özellikleri -yakın olan ile uzak olanı- yan ve hatta daraltan bir daireye yol açtık birleştiren yeni bir ilişki türünü meydana larını ve eleştirel rasyonalizme karşı ölçü getirmesiydi: ne yakın arkadaş, ne tümüy ye vurulduğunda, medyanın sağladığı le yabancı, hatta sadece arkadaş da değil. modellemenin Sadece yazılı iletişimden ses ve görüntü eleştirel-öncesi evreye denk düştüğünü söyledi. Üçüncü oturumu sona bırakıp 16 Ağustos Cumartesi günü 14.00'te başla yan dördüncü oturuma bakarsak, bu otu rumda da, yine 4 konuşmacıdan biri gel mediği için 3 sunuş yapıldı. İlk sunuş, İs rail'den Aaron Ben-Ze'ev'in çalışmasıydı: "(İnterjNette Duygular." Sunuşta daha popüler bir yol izleyen ve gülünç alıntıla nün de kullanıldığı ilişkilere geçişin daha çekici hale gelmesine rağmen, yazılı ileti şimin avantajlarını (örneğin, getirdiği duygu yoğunluğunu) yitirmek istemeyen lerin kendi tercihlerine göre diğer olanak lara başvurduklarını söyleyen Ze'ev'in bildirisi, duygusal deneyimlerimize tesiri açısından siberuzamı değerlendirmesiyle çok ilginç ve çarpıcıydı. rı "powerpoint"le sunan Ben Ze'ev, bildi Bu oturumda ikinci olarak Beybin Ke- risinde siberuzamda duyguların daha yo janlıoğlu'nun "Kamusal Alan ve Enfor ğun ve geçici olduğunu, siberuzamın da masyon Problemi" başlıklı sunuşu yer al ha dinamik ve istikrarsız mahiyetine kar dı. (İzninizle, kendimden üçüncü tekil şa şın "online" ilişkilerin durağan ve yinele- hıs olarak söz etmekten kaçınacağım.) Bu meci hale gelebildiğini vurguladı. Duygu sunuşta, yaygın biçimde pervasızca kulla ların irrasyonel ve tümüyle işlevsiz olarak nılan, Habermas'ın "kamusal alan" kavra nitelenmesine karşı çıkan Ze'ev, siberuza- yışında da "yurttaşların bir kamu gibi ey mın yeniliği ve "online" duygulardaki da lemeleri" nin temel besisi olması yüzün ha az pratik kısıtlama yüzünden, bu duy den merkezi bir öneme sahip olan, "enfor- guların daha az işlevsel ve daha az rasyo masyon"un açıklanmadan bırakılmasının nel olduklarını ve bağımlılık yaratabildik- ve enformasyonun üretilme pratikleri, do- lerini, bunları daha işlevsel kılmaya bü layımlanması, yük bir katkıyı "online" ilişkileri yüzyüze nın /aracılarının niteliği üzerinde durul- ilişkilerle birleştirmenin yaptığını söyledi. mamasınm demokrasi ve kamusallık de Ze'ev, internetteki ilişkilerde entelektüel ğerlendirmelerinde yol açtığı sorunlar liğin yoğun duygular geliştirmekte kulla üzerinde durdum. Bu tür bir sorgulama onu yayma araçları nıldığını, duyguların da entelektüel tu nın getirdiklerinden hareketle, şeffaf ve tumları etkilediğini belirtti. Ze'ev'in dik iletken bir iletişimin olanaksızlığına dik kat çektiği en önemli boyut, "online" ileti kat çektim. Ayrıca, "global kamusal alan" Kejanlıoğlu • Yirmibirinci Dünya Gelsefe Kongresi • 119 kavramının, yine "enformasyon", demok yürütme biçimi, kongre ana başlığının ratik siyaset ve ölçek sorunu bağlamında "dünya problemleri" olması ve Jürgen tartışılması gerektiğine işaret ettim. Habermas, Gianni Vattimo, Agnes Heller, Dördüncü oturumun son bildirisi, Mikolaj Kocikovvski'ye aitti. Demokrasinin krizini yurttaşlar ile temsilcileri arasında ki güvenin yıkılmasına bağlayan Kocikowski, politikacılara ve politik sisteme yönelik güven bunalımına, temsili de mokrasiyi doğrudan demokrasiye yakın laştıracak elektronik oylama yöntemleriy le bir çözüm bulma arayışındaydı. İletişim ve Enformasyon Felsefesi'nin Şeyla Benhabib gibi yapıtları Türkçe'ye de çevrilmiş dünyaca ünlü filozofların katılımı da medyanın kongreye gösterdiği yoğun ilginin olası nedenleri arasında sayıldı. Ama belki de en geçerli neden, Türkiye'nin düşünsel platformda da dün yada önemli bir güç olduğunu vurgulama fırsatının yakalanmasıydı. Bir gazetenin Kongre başlamadan önce, milli maç izlercesine üç çalışanıyla kongreyi izleyeceğini duyurması örneğinde olduğu gibi, bir sona bıraktığım üçüncü oturumu, dört "medya olayı"na dönüştürülen kongre; oturuma da başkanlık yapan felsefe profe eleştirel, kozmopolit, politik kapsamına sörü ve gazeteci Prof. Carlin Romano'nun inat milliyetçi bir anlayışla sunulma şans dinleyicilerle etkileşim içinde "Felsefe sızlığına uğradı. Buna Türkiye dışından Medya için Ahmaklaştırıcı bir Basitliğe İn katkıyı da, Chronicle ofHigher Education'da dirilmeli midir?" sorusunu tartışmaya aç yayınlanan "Bizanslı bir Dünya Felsefe tığı özel bir oturumdu. 15 Ağustos 2003, Kongresi" başlıklı yazısıyla iletişim ve en Cuma günü 16.00'da, bir kısmı tek isimle formasyon duyurulan oturumun ne olduğunu merak "Amerikalı" Carlin Romano (2003) yaptı. edip katılan 25-30 kişi, hem bu soruyu, "Alman Jürgen Habermas", "AvustralyalI oturumlarının başkanı hem de Türk medyasının bu kongreyi ni Peter Singer", "Amerikalı iris Marion çin bu kadar yakından takip edip konuş Young'Tn ABD'ye yönelik eleştirilerinden malara ve katılımcılara bu kadar geniş yer alıntılarla başlayan bu yazı, şöyle sürüyor: ayırdığı sorusunu tartışarak yanıtlamaya Bazen Birleşik Devletler'i vurmaya hazır değilseniz, sizi kapıdan döndüreceklermiş gibi göründü. Çoğunluk sınavı geçti. Eğer Dünya Felsefe Kongresi ideal olarak farklı entelektüel kültürlere dikkati çekmeyi amaçlıyorsa, bu yılki 21. Kongreyi rotasını sadece elde kalan süper hedefe fazlasıyla yönlendirmekle suçlayabilirdiniz. Ama bu kongreyi eleştirmek, geçen kongrenin liderlerini eleştirmeye yol açabilir [y.n.: çalıştı. Kongrenin açılışı ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlunun düğününün aym gün İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde yapılmasının medyanın dikkatini kongreye çektiği düşüncesinin yanında, Kongre düzenleme komitesinin basın ve halkla ilişkileri 120 • iletişim : araştırmaları geçen kongre 1998'de Amerika'da, Bos ton'da yapılmıştı] ve filozoflar bu tür bir şeyin sonsuz bir geriye harekete yol açabileceğini bilirler. Belki, kongre oturumlarında değil ama kongrenin sunumunda medya (ve iletişim ve enformasyon), dünyanın gir diği çıkmazlar anlamında dünya prob lemlerinin en büyüklerinden biri ol duğunu kanıtlamış görünüyor. Referanslar Kuçuradi, Ioanna (2003) "Felsefe Çağın Sorunlarının Çözümüne Katkıda Bulunabilir." Dünya Sorunları Karşısında Felsefe Dosyası. Hazırlayan ve görüşmeyi yapan, Yücel Kayıran. A dam Sanat. No. 211, Ağustos. Romano, Carlin (2003) "A Byzantine VVorld Congress of Philosophy." The C hronicle o f H igher Education. August. E tk in lik D e ğ e rle n d irm e le ri • 121 M edyada Y o ğ u n laşm a ve Şeffaflık P an eli N ilü fe r T im is i "Medyada Yoğunlaşma ve Şeffaflık" yon Üst Kurulu'nu temsilen Doç.Dr. Zakir paneli 12 Aralık 2003 tarihinde Ankara Avşar'dı. Türkiye'de medyada yoğunlaş Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Avrupa manın durumunu tarihsel bir analiz içeri Konseyi işbirliği ile gerçekleştirildi. Semi sinde ele alan Bülent Çaplı konuşmasında nerin temel amacı Türkiye'de medya en çoğulcu bir medya ortamının gerçekleşme düstrisinin mevcut yapısal sorunlarını gündeme taşımak, özellikle mülkiyet yapı sinin koşullarının neler olabileceğini vur guladı. Çaplı'ya göre Türkiye'de özel rad sı ve kontrol ilişkilerini tartışmaktı. Bu yo ve televizyon yayıncılığı yasal bir boş çerçevede radyo ve televizyon endüstrisi luğun yarattığı olanaklar üzerinden yük yanında yeni iletişim teknolojilerinin ya seldi. Bu çerçevede yayıncılık alanını siya yıncılık alanına eklemlenmesi ile bu tekno sal kültür ile olan ilişkisini gözardı ederek değerlendirmek eksik bir değerlendirme lojilerin medya çoğulculuğuna etkileri de ğerlendirme konusu yapıldı. Seminerin bir diğer amacı ise Türkiye'deki medya politi kaları ile Avrupa Birliği medya politikala rını karşılaştırmak ve Türkiye değerlendir meleri için Avrupa örneklerini tartışmaya açmaktı. olur. Çaplı konuşmasında, iletişim araçları ve siyasal kurumlar arasındaki ilişkinin te melinde iletişim kuramlarının ne kadar özerk olduğu ve bu özerkliğin ne tür yön temlerle ve ne ölçüde kısıtlandığı soruları nın yattığını, bu perspektiften bakıldığın da iletişim sisteminin ülkenin siyasal kül Panel bir tam gün ve üç oturumdan türünün tamamlayıcı bir parçası olduğu oluşmaktaydı. "Medyada yoğunlaşma ve çoğulculuk" başlığını taşıyan ilk oturu gerçeğinin ortaya çıktığını söyledi. İletişim sistemi ile, temel ekonomik, siyasal ve sos mun panelistleri A.Ü. İLEF öğretim üyesi yal aktörler arasındaki ilişki bir yandan Prof.Dr. Bülent Çaplı ve Radyo ve Televiz formel anlamda anayasalar, kanunlar, yö- iletişim : araştırmaları • © 2003 • 1(2): 121-124 124 • iletişim : araştırmaları Tuncel, konuşmasını yeni teknolojilerin Türkiye'de medyada çoğulculuk açısından olanaklarına ayırmıştı. Tuncel Türkiye'de medya düzenlemelerinin teknolojinin ve uygulamanın ortaya çıkmasından sonra gerçekleştirilmesine ilişkin bir gelenek ol duğunu ancak bu geleneğin dijital televiz yon ile ilgili hazırlıklarla birlikte sarsıldığı nı söyledi. Türkiye'de ilk kez herhangi bir yasal düzenleme hazırlanmadan dijital te levizyon ile ilgili bir politika ayrıntılı bi çimde oluşturulmuş ve Haberleşme Yük sek Kurulu bu hazırlıklarda öncü olmuş tur. Bu anlamda dijital televizyon, yasa ya pım sürecinde de bir fırsat ortaya koymak tadır. Bugüne kadar varolan politika, med ya ve telekomünikasyon alanında varolan kuramların, RTÜK, Haberleşme Yüksek Kurulu gibi, politika yapım sürecini birbir lerinden beklediklerini ve sonuçta bir boş luk oluştuğunu söyleyen Tuncel medya ve telekomünikasyon alanını kim düzen Türkiye'de medyada yoğunlaşma ve şeffaflık panelinin son oturumu, panele katılan yukarıda sözü edilen konuklar ve Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr Cem Pekman'ın katılımıyla bir tartışma forumu biçiminde gerçekleşti. Son oturumda panelistler özellikle Türkiye'nin özgün sorunları üzerinde daha fazla tartışma im kanı buldular. Bu oturumda ön plana çıkan konular, Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecinde uyum yasalarının iletişim öz gürlüğü açısından değerlendirilmesi oldu. Konuşmacılara yöneltilen sorularla iler leyen panelin kapanış konuşmaları A.Ü. İLEF Dekanı Prof.Dr. Ahmet Tolungüç ve Avrupa Komisyonu Medya Bölümü uz manı Dr. Mario Oetheimer tarafından ger çekleştirildi. Oldukça verimli geçen panele Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu, yerel radyo ve mesi gereğinin altını çizdi. Yöndeşme ile televizyon kuruluşlarından katılan çok sayıda temsilci ve Ankara'daki çeşitli birlikte televizyon yayıncılığı kavramının iletişim fakülteleri öğretim üyeleri ve öğ yeniden gözden geçirilmesi gerekmek rencileri katıldı. Panelin bütün oturumları TRT tarafından televizyon ve radyo için kaydedildi. Ankara Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ise internet üzerinden panelin canlı yayınını gerçekleştirdi. Paneli izleyen günlerde Avrupa Komis yonu, panele ilişkin ayrıntılı bir değerlen leyecek sorusuna bir an önce cevap veril tedir. Tuncel'e göre medya alanının düzenlenmesi ne Avrupa nasıl yapıyorsa biz de öyle yapalım mantığıyla ne de yasal mekanizmaları yasaklar üzerinde yoğun laştırarak gerçekleştirilebilir. Şirketlerin büyümesinden korkmayan, küçük şirket lerin rekabetine izin veren bir medya en düstrisi yaratılması için politika üretmek gerekmektedir. dirmeye internet sitelerinde yer verdi. E tk in lik D e ğ e rle n d irm e le ri • 125 K üresel Medyanın Patlayışı Karşısında Uluslararası Güvenlik ve Avrupa Güvenliği Konferansı In tern ation al and E u rop ean Security versus the E xplosion o f G lobal M edia C o n feren ce Ü lkü D o ğ an ay 7-9 Ekim 2003 tarihleri arasında, Ro lar, Polemikler" ve "11. 09.2001'den Irak manya Oradea Üniversitesi'nde Brüksel 2003'e Haber Ajansları, Terör ve Savaş'm Uluslararası Yönetim Bilimleri Enstitüsü, Temsili" konulu konuşmalarını yaptılar. Oradea Uluslarası Avrupa Bölgesel Araş tırmalar Merkezi ve Romanya Yönetim Bi limleri Enstitüsü ile Reims ChampagneArdenne Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Araştırma Merkezi işbirliğinde gerçekleş Konferansın Michael Palmer ve François Demers'in başkanlığını yaptığı iki atölyede yer alan paralel oturumları ise Continental Hotel'de gerçekleştirildi. tirilen "Küresel Medyanın Patlayışı Karşı "Ulusal Medya ve Ulusal Güvenlik İlişki sında Uluslararası Güvenlik ve Avrupa sinin Tarihi, Politik ve Yasal Boyutları" Güvenliği" başlıklı uluslararası başlıklı birinci atölyede sunulan bildiriler konfe ransta Eser Köker'le birlikte hazırladığı mız bildiriyi sundum. Paralel iki atölyede üç dilli olarak (İngilizce, Fransızca ve Ru mence) gerçekleştirilen konferansta, top dört ana tema üzerinde odaklanıyordu: 1) Eski komünist bölgede ulusal med ya ve ulusal güvenlik ilişkisi; lam 16 oturumda 20 ülkeden katılımcı yer 2) Batı'da ulusal medya ve ulusal gü aldı. Konferans, 7 Ekim 2003 sabahı Ora venlik ilişkisi; dea Üniversitesi'nde yapılan açılış töreni ve açılış konuşmalarıyla başladı. Portekiz Coimbra Üniversitesi'nden Maria Manuela Tavares Ribeiro ve Paris III Üniversite 3) Kuzey-Güney diyalogunda ulusal medya ve ulusal güvenlik ilişkisi; 4) Ulusal güvenlikten uluslararası gü si'nden Michael Palmer sırasıyla "Güven venliğe geçiş karşısında ulusal med lik Konseyinde Portekiz, Hedefler, Katkı yadan küresel medyaya geçiş. iletişim : araştırmaları • © 2003 • 1(2): 125-128 126 • iletişim : araştırmaları İzleyici ve konuşmacı olarak katıldı de belirlemesi gerektiğini belirtti. Maca ğım birinci atölyenin ilk iki oturumu diğer ristan Debrecen Üniversitesi'nden Klara katılımcıların gelmemesi nedeniyle birle Czimre, Istvan Süli-Zakar ve Karoli Tepe- şik tek bir oturum olarak gerçekleştirildi. rics, bu oturumun ikinci konuşmacılarıy İsveç Söderstörns Högskola Üniversite- dı. "Karpat Euro-Bölgesi'nde Güvenlik si'nden Gunilla Edelstam, "Ulusal Güven Sorunu-Medya Açısı" başlığı altında böl liğin Geniş Tanımı, Yasal Konular Üzerine ge medyasının güvenlik sorununa bakışı Düşünceler" başlıklı bildirisinde, ulusal nı değerlendirdiler. Medyanın, bölgenin güvenlik sorununu çevre, sağlık ve fikri Avrupa Birliği'ne üye olmasını sınırların haklar konuları açısından değerlendirdi. açılması, Şengen konuları ve genişleme İkinci konuşmacı olan, İngiltere Salford problemleri açısından ve daha çok güven Üniversitesi'nden Albert E. Barker ise lik sorunu çerçevesinde değerlendirdiği "Küresel Medya Ve Güvenlik, Kime Karşı ni, bu konulardaki gazete haberlerinin ya Güvenlik?; Nereden Gelen Tehdit?; Nasıl rısının güvenlik sorunu üzerine odaklan Tanımlamalı?" başlıklı bildirisinde, barış dığını, belli dönemlerde bu oranın %90'la- içindeki Avrupa Birliği düşüncesinin kar ra çıkabildiğini belirttiler. Sonraki konuş şıt görüşleri dışladığını ve medyada Av macılar olan Romanya Oradea Üniversite rupa Birliği'nin temsil edilme biçiminin si'nden Lia Pop ve Babeş Bolyai of Cluj demokrasinin anlamıyla ilgili temel bir so Üniversitesi'nden Irina Pop ise, "Küresel runu ortaya koyduğunu, demokratikleş leşmiş bir Dünyada Küçük Grupların menin yapısal olduğu kadar moral bir Kimlik Güvenliği" başlıklı konuşmaların problem olarak da değerlendirilmesi ge da, güvenlik anlayışının askeri güç odaklı rektiğini belirtti. bir yaklaşımdan askeri olmayan, insan 8 Ekim 2003 tarihinde gerçekleşen üçüncü oturum, Belçika Uluslararası Yö netim Bilimleri Enstitüsü'nden Fabienne Maron'un konuşmasıyla başladı. Maron, medya ve güvenlik sorununu konu edin diği bildirisinde kentsel şiddet eylemle rinde ve bu eylemlerin kolektif aktörlerin hakları, azınlık hakları, örgütlü suç, göç menler, dinin yanlış kullanımı gibi kav ramlar aracılığıyla şekillenen yeni bir bo yuta geçmesi ile gündeme gelen kültürel kimlik, uzlaşma, çatışma çözümü gibi şid dete dayanmayan yeni çözüm yolları üze rinde durdular. medyanın Konferansın dördüncü oturumunda gündem koyma etkinliğinin oynadığı rol Paris Pantheon-Assas Üniversitesi'nden üzerinde durdu. Medyanın gündem önce Fayçal Bouzenout, "El Cezire Terörizmin liğini bu tür sorunların çözümü için bir di Sözcüsü müdür Yoksa Medyada Çoğulcu yalog ortamının oluşturulması çerçevesin luğun bir Unsuru mudur?" sorusunu sor görünürlük kazanmasında Doğanay Küresel Medyanın Patlayışı Karşısında... • 127 duğu bildirisinde, El-Cezire'nin Irak sava ları: Bir İletişim Aracı" başlıklı konuşma şını temsilinden ve Arap kamuoyunun El- sında, Salford Üniversitesi'nde yürütül Cezire'nin yayınları üzerindeki etkisinden mekte olan "etkin öğrenme" programının söz etti. Sonraki konuşmacı Portekiz Co- farklılıklara duyarlı eğitim teknikleri ile imbra Üniversitesi'nden Isabel Maria Fre- getirdiği yenilikleri, kapsayıcı bilginin ye itas Valente idi. Valente, 11 Eylül saldırısı ni farklılıklara zemin hazırlama potansi nın Portekiz basınında nasıl temsil edildi yeli açısından değerlendirdi ve benzeri bir ğini sorguladığı bildirisinde, Portekiz ba yaklaşımın toplumsal farklılıklar düzeyin sınının olaylara Avrupa Birliği odaklı bir de de geliştirilmesinin önemi üzerinde bakıştan yaklaştığını ye eylemi ağırlıklı durdu. olarak fanatik bireylerin eylemi olarak temsil ettiğini belirtti. Bu oturumun son konuşmacısı Oradea Üniversitesi'nden Ioan Horga idi. "Milliyetçilik ve Medyanın Avrupa Güvenliğine Etkisi" başlıklı ko nuşmasında Horga, Romanya basınının Altıncı oturumun ilk konuşmacısı olan A.B.D. Ören Üniversitesi'nden Loretta Palmer, "Yeni Teknolojiler ve Telif Hakla rı; Güvenlik Konusundaki Etkiler" başlık lı bildirisinde internet teknolojisinin kulla Avrupalı bir perspektif içinde ulusal kim nımının telif hakları üzerindeki etkisini lik üzerine odaklandığını, bir Avrupa ka tartıştı. Daha sonra, Ankara Üniversitesi musal alanı düşüncesinin gelişemediğini İletişim Fakültesi'nden Eser Köker'le bir belirtti ve bu soruna çözüm olarak Avru likte hazırladığımız "Türkiye'de Televiz pa düzeyinde yayın yapan gazetelerin yon Haberlerinde Protesto Eylemleri ve yaygınlaşmasını önerdi. Ulusal Güvenlik Sorunu" başlıklı bildiriyi Beşinci oturum, Rusya State University Rostov'dan Valentin Pessenko'nun bildirisinin, kendisi gelemediği için diğer bir katılımcı tarafından okunmasıyla baş ladı. Bildirinin başlığı "Günümüz Rusyasında Medya Demokrasi ve Güvenlik"ti. Bildiri metni genel olarak Rus medyasın da toplumsal olarak adil ve ekonomik ola sundum. Bildiride, Türkiye'deki televiz yon haberlerinde protesto eylemlerinin ağırlıklı olarak ulusal güvenlik söylemiyle bağdaştırılan bir çerçeve içinde, şiddet öğesine vurgu yapılarak ve eyleme katıl mayı ulusal güvenlik açısından bir tehdit öğesi olarak yorumlayan bir bakış açısıyla temsil edildiği belirtildi. rak sürdürülebilir bir küreselleşme konu Konferansın üçüncü gününde konuş sundaki eleştirel boyutun zayıflığı üzerin macıların bir kısmının gelmemesi nede de duruyordu. Sonraki konuşmacı, İngil niyle son iki oturum birleştirilerek yapıl tere Salford Üniversitesi'nden David Bot- dı. Zagreb Üniversitesi'nden Gordana Vi- ham idi. David Botham, "Uygulama Burs lovic, "İliştirilmiş Gazeteciliğin AB Gü- 128 • iletişim : araştırmaları yenliğine Etkisi" başlıklı konuşmasında, Konferansın ikinci atölyesi birinci atöl iliştirilmiş gazeteciliği savaş haberciliği yeyle paralel oturumlardan oluştuğu için nin ve anti-terörizmin haberleştirilmesi- burada yer alan konuşmaları izleyeme- nin tümüyle yeni bir biçimi olarak değer dim. Bununla birlikte, ikinci atölyede yer lendirdi: "Gazeteci asker olabilir mi, bu alan sekiz oturumun aşağıdaki konular nun tehlikeleri nedir? Savaşta nasıl ba üzerinde odaklandığı bilgisi aktarılabilir: ğımsız davranılabilir?" soruları aracılığıy la, gazetecilerin Vietnam Savaşı, Hırvatis 1) XXI. yüzyılın başında medya, özel ha yatın şeffaflığı ve demokratik kültür; 2) tan, Bosna-Hersek ve Kosova'daki savaş Yeni iletişim ve enformasyon teknolojile lar, Körfez Savaşı ve Irak Savaşı'nda yaşa rinin gelişimine bağlı sorunlar ve yakla dıkları deneyimleri karşılaştırdı. Birinci şımlar; 3) Ulusal güvenlik ve Avrupa gü atölyenin son konuşmacısı, Zagreb Üni- venliği ilişkisinde ortak noktalar; 4)Ulusal versitesi'nden Stjepan Malovic'ti. Malo- güvenlik ve Avrupa güvenliği ilişkisinde vic, başlığında "Medya Terörizmin Kışkır farklılaşmalar; 5)Uluslar arası güvenliğin tıcısı mıdır?" sorusunu sorduğu bildirisin yeni boyutları ve uluslararası medyanın de gazetecilerin terör eylemlerini haber leştirirken tarafsız olmak, kamuoyunu bil gelişimi bağlamında Avrupa güvenliğinin yönetimi sorunu. gilendirmek ve eylemin politik hedefleri Konferans 8 Ekim 2003 günü öğleden ne ulaşmasında aracı olmak işlevleri ara sonra yapılan kapanış konuşmalarıyla sındaki dengeyi sorguladı; küreselleşme sonlandı. nin ve medyada şirketleşme eğilimlerinin bağımsız medyayı sınırlama biçimleri üzerinde durdu. E tk in lik D e ğ e rle n d irm e le ri • 129 H oşgörü ve Çok Kültürlülük: Batı ve Doğu Perspektifleri CEU Yaz Üniversitesi Ü lkü D o ğ an ay Central European University (CEU) tan bağımsızlık, grup hakları, temsil ve Yaz Üniversitesi programı kapsamında 7- hoşgörü talepleri bağlamında hoşgörü ve 18 Temmuz 2003 tarihleri arasında Buda çok-kültürlülük sorunları üzerinde odak peşte'de gerçekleştirilen "Hoşgörü ve lanmaktaydı. Kursun amacı, katılımcıların Çok-Kültürlülük: Batı ve Doğu Perspektif bu konuda kuramsal ve pratik düzeyde leri" başlıklı kurs, Matt Matravers'in (Uni bilgilendirilmesi ve hoşgörü ve çok-kül versity of York, İngiltere) yönetiminde ve türlülük sorunlarını tarihsel bağlamı ve Susan Mendus (University of York, İngil farklı siyasal, felsefi gelenekler içinde de tere), Nenad Miscevic (University of Mari- ğerlendirmelerini sağlayabilmekti. Bu bor, Slovenya), Maxim Khomiakov'un amaçla kurs öncesindeki internet konfe (Ural State University, Rusya) eğitimci ransı ve elektronik posta tartışmalarının olarak katılımıyla gerçekleşti. Kursun ka yanı sıra, kurs süresinde seminerler, ders tılımcıları arasında, çoğu eski Doğu Bloku ler, tartışmalar ve öğrenci sunuşları ger ülkeleri ve Rusya'dan olmakla birlikte çekleştirildi. Meksika'dan Türkiye'ye kadar farklı ülke Kurs, hoşgörü kuramlarını, bu kuram lerden yüksek lisans ve doktora çalışmala ların uygulamasını ve karşılaştırmalı ana rını sürdüren ya da tamamlamış genç aka lizini kapsayan üç aşamadan oluşmaktay demisyenler ve profesyoneller bulunmak dı. Bu aşamalarda, genel olarak hoşgörü taydı. Türkiye'den tek katılımcı olarak yer kavramının tarihsel boyutları ve çok-kül aldığım kursun içeriği, Orta ve Doğu Av türlü toplumlarda giderek artan problem rupa'daki çok-kültürlü ve farklı etnik ler karşısındaki uygulamalar, Anglo- grupları barındıran devletlerde ve Rus Amerikan ve Doğulu yaklaşımlara ilişkin ya'da azınlık kültürleri ve gruplarının ar karşılaştırmalı bir değerlendirme aracılı iletişim : araştırmaları • © 2003 • 1(2): 129-130 130 • iletişim : araştırmaları ğıyla ele alındı. M. Khomiakov'un eğitim dır yoksa grubun özünde mi bulunur?"; ci olarak katıldığı ilk aşamada hoşgörü ve "ulusçuluk ve ulusallığın işlevi ve önemi çok-kültürlülük kavramlarının tarihsel nedir?"; "Doğu Avrupa'daki devletlerin boyutları üzerinde duruldu. Bu çerçeve parçalılığmı ve kimliklerini Kanada dene de, Ortaçağ'da hoşgörü biçimleri olarak yimi ile karşılaştırabilir miyiz?" soruları kuşkuculuk, işlevselcilik ve mistisizm nı, çok-kültürlülük modelleri, etnik-ulus akımları; Doğu ve Batı'da hoşgörü kavra mının ortaya çıkışı ve temel dinamikleri; devlet, tarafsız-ulus devlet, çok-kültürlü devlet, çok-kültürlülük ve küreselleşme Rusya'da dinsel hoşgörü konuları ele alın konuları çerçevesinde yanıtlamaya çalıştı. dı. İkinci aşama liberal hoşgörü kavramı M. Matravers ve M. Khormiakov ise üzerinde odaklanmaktaydı. S. Mendus, "onaylamadıklarımızı da hoşgörüyle kar- dersler ve grup çalışmalarının yürütüldü şılamalı mıyız?", "grup haklarıyla ilgili ta ğü seminerler aracılığıyla, erken moderni- lepleri nasıl değerlendirmeliyiz?"; "talep tede hoşgörü kavramının kuramsal ve edilen hakların azınlık gruplarını çoğun pratik düzeydeki gelişimi; John Locke'un luk müdahalesinden korumaya yönelik hoşgörü düşüncesine katkıları ve John 'dışsal' haklar olması ile öz-yönetime iliş Stuart Mill'in farklılıklara dayalı hoşgörü kin 'içsel' haklar olması arasındaki farklı kavrayışını ele aldı. Ayrıca çağdaş libera lık nedir?"; "insanlar başkalarına saygı lizmde hoşgörünün bir ideal olarak gelişi göstermeye nasıl yönlendirilebilir?" soru mi ve içeriği, moderniteyi tanımlayan larına yanıt aradıkları kapanış oturumun "iyi" kavrayışlarının çeşitliliği açısından da ve seminerlerinde bu konularda ortaya liberal devletin temelini oluşturan ilkeler çıkan sorunlara ilişkin çözüm önerilerini üzerinde duruldu. Kursun son aşamasın tartışmaya açtılar. Kurs sonunda katılım da ise, grup kimliğinin kurulması, kültür cılar, kendi ülkeleri ve/veya bölgelerinde ve milliyetçilik, çok-kültürlülük, grup çok-kültürlülük ve hoşgörü sorunuyla il hakları ve hoşgörü politikası konuları ele gili yaptıkları sunuşların ardından, CEU alındı. Bu aşamada, N. Miscevic "grubu Yaz Üniversitesi'ne katılım sertifikalarını ne yaratır?"; "grup kimliği 'yaratılmış' mı aldılar. Kitap Eleştirileri •131 T ü rk iy e ’de U lusçu luk ve Dil P o litik aları N ilü fe r T im isi Türkiye'de Ulusçuluk ve Dil politikaları Hüseyin Sadoğlu (2003) İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları (383 sf.) hissedilen boşluğu dolduracak niteliğe sa hiptir. Sadoğlu'nun doktora çalışmasına dayanan kitap ülkemizde 1839-1950 arası döneminde uygulanan dil politikalarını Türkiye'de özellikle Avrupa Birliği tarihsel bir analiz içerisinde, karşılaştır uyum süreciyle birlikte yoğun olarak tar malı bir okumayla ve ayrıntılı bir araştır tışılan konuların başında anadilde eğitim maya dayalı olarak irdelemektedir. Top ve anadilde yayıncılık gelmektedir. Uyum lam dört bölümden oluşan kitap, sonunda yasalarıyla yapılan değişikliklerle birlikte yer alan eklerle birlikte bir belge niteliği Türkiye'de resmi dil olarak kabul edilen de taşımaktadır. Türkçe dışında "azınlık dil ve lehçelerde" Yazar birinci bölümde modern ulus eğitim ve yayın yapılmasına ilişkin yasal devletin oluşumu ile dil politikaları ara ve yönetmeliksel düzenlemeler gerçekleş sındaki ilişkiyi analiz etmektedir. Ulusal- tirilmiştir ve gerçekleştirilmeye devam et devlet ve ulus-devlet arasındaki ayrıma mekle birlikte uygulama henüz başlangıç dikkat çeken yazar, ulusal-devlet merkezi aşamasındadır. Bu anlamda bu değişimle bir siyasal organizasyona sahip olmakla rin tarihi üzerine ve toplumsal sonuçları birlikte güçlü dinsel, dilsel ve sembolik üzerine derinlikli analizler yapabilmek kimlik bağlarını da kabul eden devlettir. belirli bir zamana ihtiyaç göstermektedir. Ulusal-devlet 18.yy öncesi mutlak monar Bu tartışmalar gerçekleşirken Türkiye'de şilere kadar geri götürülebilir. Ulus-devlet Ulusçuluk ve Dil Politikaları ismiyle ya ise egemen bir siyasal iktidar olarak nüfu yınlanan Hüseyin Sadoğlu'na ait olan ki sunun tamamının yaşamını organize etme tap, önemli bir kaynak olarak bu alanda kapasitesine sahip ve katılımcılığı öne çı- iletişim : araştırmaları • © 2003 • 1(2): 131-140 132 • iletişim : araştırmaları karan bir siyasal birimdir, lö.yy'dan itiba çok terimlerde standartlaşmayı hedefler ren başlayan ulusal-devlet eğilimi Batı ken, dil planlaması monarşisinin laikleşme adına bir yandan birleştirilmesi yanında, özellikle çok dilli Kilise'yi, diğer taraftan merkezileşme adı siyasal birimlerde yeni bir normun seçimi, na feodal güç odaklarını tasfiye etmesiyle değiştirilmesi, geliştirilmesi ve benimsetil modern devlet formunu eksiksiz bir şekil mesi süreçlerini de kapsar (37). Asimilas- de tamamlamıştır. Bu süreç dinsel birliğin yonist stratejiler ya da resmi tek-dillilik, dili olan Latince'ye karşı ortak bir idari di politik bir topluluğu yönlendirmede baş lin kullanılmasına geçiş anlamına da gel vurulan bir strateji olarak, genellikle hal mektedir. Egemen halk dillerinden bir ya kın çoğunluğunun konuştuğu dili yasak da bir kaçını temsil eden merkezi idari dil, lama ya da özendirme çerçevesinde, ön matbaanın kullanımı ile birlikte dil birliği plana çıkarma girişimi iken, resmi çok-dil- ne doğru bir yönelime kavuştu. Protestan lilik stratejisi, bir devletin siyasal sınırları alt-üst değişkelerin lık da Latince'nin egemen kullanımı karşı içerisinde birden fazla dile resmi statü ta sında halk dillerini kullanarak yaygınlaş nınmasını ifade etmektedir. mıştır. Başlangıçta Reform'la harekete ge Kitabın ikinci bölümü "Tanzimat Dö çen kapitalist yayıncılık, ardından kendi iç nemi: Dilde Havas'tan Avam"a başlığını dinamikleriyle kimi halk dillerini öne çı taşımaktadır. Osmanlıca ya da Osmanlı kararak onları ulusal dile dönüştürmüş ve Türkçesi 14.yy'dan itibaren Anadolu söz konusu dillere sabitlik kazandırarak Türkçesi'ni nitelemek amacıyla kullanıl ortak bir forma sokmuştur (12). Birinci bö mıştır. Ancak bu adlandırma Osmanlı lümde Fransa, Almanya, İngiltere örnek Türkleri arasındaki konuşma dilini değil, lerinden yola çıkarak ulus-devletin oluşu Arapça-Farsça etkisi altında şekillenen ya munda kilise dili ile halk dilleri arasında zı dilini ifade etmektedir. Yazar Türk ki mücadeleyi anlatan yazar, bu bölümü çe'nin sanat, edebiyat ve yönetim alanın modem devletlerde dil planlamasını ana da Arap-Fars etkisi altına girmesinin Sel liz ederek bitirmektedir. Özellikle çok dil çuklular döneminde başladığına işaret et li toplumlarda emik aidiyetlerin yerine mektedir. Bunun nedeni Selçukluları oluş ulus aidiyetini ön plana çıkarma dil plan turan halkın göçebe niteliğine karşılık, sa lamasını gerektirmektedir. Dil planlaması nat, edebiyat ve kültürün yerleşik temsil ulusal alanda bulunan dil sorunlarına ör cilerinin etkisidir. Fîer ne kadar 1277'de gütlü bir biçimde çözüm arama biçimidir Karamanoğlu Mehmed Bey milliyetçilik (37). Yazar bu noktada dil planlaması ile bilinci ile yönetim kadrolarını ve dilini dil standartlaşması arasındaki ayrıma dik Türkçeleştirse de medreselerle birlikte kat çekmektedir. Dil standartlaşması daha eğitim dilinin Arapça olması Arap etkisi Timisi• Türkiye'de Ulusçuluk ve Dil Politikaları • 133 nin yaygınlaşmasına ve güçlenmesine ne Tanzimat'la birlikte eğitim kurumlan da den olmuştur. Osmanlı devleti Türkçe'yi siyasal birliği yaratmanın araçlarından bi resmi dil olarak kabul etmiş olmasına kar ri olarak görülmüş ve hemen bütün eğitim şılık bu dil halkın kullandığı dilden tama kurumlan gayrimüslimlere de açılmış ol men farklı Türkçe-Arapça-Farsça-Acemce masına karşılık dil birliğinin varolmaması karışımı bir dildir. Bu dil Tanzimat öncesi nedeniyle fazla başarılı olamamıştır. Tan dönemde yüksek sınıflarla halk arasında zimat devlet-cemaat arasındaki ilişkiyi bi- ki toplumsal hiyerarşinin kurulması ve rey-devlet arasındaki bir ilişkiye dönüş sürdürülmesine de hizmet etmiştir. Os türmeye çalışırken, özellikle entelektüel manlI İmparatorluğu 16-18.yyTar arasın ler ve aydınlar arasında yaygınlaşan an da günlük konuşma dilinden oldukça cak halkla bütünleşemeyen bir Osmanlıca farklı bir yazı dilinin varlığı ile birlikte, ortaya çıkarmıştır. 18.yy'dan itibaren yazı gayrimüslimlerin kendi dilleri, etnik fark dili ile konuşma dilini birleştirme, yazı di lılıklara dayalı diller gibi çok-dilli bir yapı lini sadeleştirme ve yaygınlaştırma giri göstermektedir. Millet sisteminin egemen şimleri merkezi bir devlet ve bürokrasisi olduğu Osmanlı'da gayrimüslim gruplar nin temel ihtiyaçlarından biri haline gel kendi eğitim kurumlannda kendi cemaat miş, buna karşılık devlet bürokrasisinin dillerini kullanmaktaydı. 1839 Tanzimat Batı ile ilişkilerinin yoğunlaşması Batılı Fermanı millet sisteminden ulus sistemine sözcük ve terimlerin de yazı dili içerisine geçişin başlangıcıdır. Bu süreçle birlikte girmesine neden olmuştur. Bu dönemde millet sistemini besleyen İslamcılık yerine standart bir ulus dili oluşturulmasında en ulus sistemini besleyen ve Müslüman ol önemli engeller, sınıf lehçeleri, taşra ağız mayan unsurları da içine alan Osmanlıcı ları ve diğer azınlık dilleri olarak belirgin lık, toprağa bağlı bir bütünleşmeyi ön pla leşmektedir. Bu dönemin ayırt edici bir di na çıkaran ve siyasal meşruiyetin böyle ğer özelliği ise dil sorununu da içerecek sağlandığı temel bir ideolojik duruşu tem biçimde, sil etmektedir. Ali ve Fuad Paşalar, Namık oluşturulması girişimi olarak görülen En- Kemal, Ahmed Mithad Efendi'nin sözcü cümen-i Daniş'in kurulmasıdır. Bu dö lüğünü üstlendiği Osmanlıcılık dinsel ve nemde Tanzimat aydınlarının dile ilişkin etnik köken farklılıkları gözetilmeksizin düşüncelerine yer veren yazar, dilin sade bütün tebaayı içine alan siyasal bir örgüt leştirilmesinde yazılı basının gelişmesinin bir üniversitenin altyapısının lenmeyi hedefliyordu. Osmanlıca ise etkilerini de analiz etmektedir. Takvim-i "Türkçe, Arapça, Farsça"dan oluşan bir Vekayi, Ceride-i Havadis, Tercüman-ı Ah dil olarak Tanzimat öncesi kullanılan "Li- val gibi gazetelerin öncülüğünde halkın san-ı Türki" yerine kullanılmaya başlandı. bilgi alma hakkının önündeki engellerden 134 • iletişim : araştırmaları biri olarak görülen yazı dili ile konuşma egemen olduğu bir rejimin kurulmasıyla dilinin birbirinden farklı olması ve yazı Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasını dilinin ağır ve ağdalı yapısının ortadan engellemeye çalışmaktaydı. Yeni Osman kaldırılmasına ilişkin bir eğilim başlamış lıcılık hareketinin devamı ile birlikte gide tır. rek Türkoloji çalışmalarının başladığı bir II.Abdülhamit dönemiyle birlikte res mi ideoloji, Osmanlıcık yerine Islamcılık'ı benimsemeye eğilimli görünmektedir. Arapça'nın egemenliği anlamına gelen İs lamcılık her ne kadar saray tarafından ka bul edilse de Kanun-ı Esası (Osmanlıca- dönemdir Jön Türk dönemi. Şemseddin Sami'nin çalışmaları dil ve ulusal kimlik ilişkisini kurarken, dönemin gazeteleri Sa bah, Tercüman-Hakikat ve İkdam dil re formuna ilişkin tartışmalarıyla dikkati çekmektedir. 1908'de kurulan Türk Der neği, Türk dili ve tarihi konusunda çalış Türkçe Sözlük, 2002, Develioğlu) ile bir malarıyla dikkat çekmiştir. Derneğin ama likte devlet dilinin Türkçe olarak belirlen cı Türkçe'nin yalnızca Osmanlı sınırları mesi, yazılı basının gelişen gücü Türk içinde değil, uluslararası alanda da yay çe'nin sadeleşmesi hareketini sürdürmüş gınlaştırılmasını sağlamaktır. Genç Ka tür. Bu dönemde eğitim kuramlarında ve lemler dergisi etrafında bir araya gelen bir özellikle gayrimüslim eğitim kuramların grup aydın ise dilde sadeleştirmenin öne da Türkçe dil eğitimi konulmuş, İkdam, mine dikkat çekmiştir. Aralarında Ömer Sabah gibi kimi gazeteler devletin resmi Seyfeddin, Ziya Gökalp'in de yer aldığı dilinin herkes tarafından bilinmesi zorun bu hareket daha sonra Yeni Lisan Hareke luluğuna ilişkin yaklaşımlar sergilemişler tinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu dir. 19 Mart 1877'de açılan ilk Osmanlı dönem ayrıca Türk Yurdu Cemiyeti ve Parlamentosu da çok-kültürlü bir Osman Türk Ocağı'nın kurulduğu; dil, millet, Os lI'nın portresini gözler önüne sererken, manlıcılık, Türkçülük, Türk Lehçelerinin farklı unsurları bir arada tutacak bir üst birleştirilmesi gibi tartışmaların yoğun dil ve üst- kimlik ihtiyacını da belirgin kıl olarak yapıldığı önemli bir tarihsel dö mıştır. nemdir. Bu dönemin tartışmaları Cumhu Üçüncü bölümde ele alman Jön Türk dönemi, "ulusal bir tahayyül olarak dil riyet dönemi dil ve ulus tartışmalarına kaynaklık edecektir. topluluğu" başlığını taşımaktadır. Bu dö Kitabın dördüncü bölümü Cumhuri nem, dilde sadeleştirmeden Türkçe'nin yet dönemi dil politikalarını analiz etmek ortak bir ulus dili olarak kabul edilmesine tedir. Bu analiz oldukça kapsamlı bir tarih doğra bir tarihsel dönemi içermektedir. okuması olarak aynı zamanda dilin yeni Jön Türk hareketi, hürriyet ve adaletin bir ulus inşasında işlevini ve olanaklarını Timisi • Türkiye’de Ulusçuluk ve Dil Politikaları • 135 ele almaktadır. Yazar'a göre Kemalist larda (kavramlarda), "beynelmileliyetleş- ulusçuluk temelde yurttaşlık bağlarına me" terimlerde, "millileşme" ise gramer dayalı, ancak bu soyut bağlılığı dil ile güç ve imlada kendini göstermeliydi. Bu du lendirmeye çalışan bir siyasal ulusçuluk rumda bireysel bir icadın konusu olan Ba modelidir. Yazar Türk ulusçuluğunun en tılı mefhumlar Türkçeleriyle karşılanmalı, önemli sorunsallarından birinin Batı ve ancak terimler konusunda "İslam Beynel- Batılılaşma karşısında alınan tavırla ilgili mileliyeti"nin ortak Arapça-Farsça sözcük olduğunu belirtmektedir. Mustafa Ke dağarcığından yararlanmalıydı. Bu yönde mal'in "Ulusçuluk", "Batılılaşma"(Mede- bir dil reformu "lisanımızı mana itibariyle nileşme) ve "Laiklik" ilkeleri üzerinde muasırlaştırmak, ıstılah cihetiyle İslamlaş yükselen Kemalist devrim gelenekle sıkı tırmak...sarf, nahiv, imla hususlarında bir mücadeleyi içeriyordu. Bu mücadele Türkleştirmek" demekti ve benzer bir nin temel kaynaklarından biri Ziya Gö- yöntem toplumsal yaşamın farklı alanları kalp'tir. Gökalp Batılılaşma ve Türk ulus na uygulandığında da sorun yaşanmaya çuluğu arasında uzlaştırılması imkansız cağı açıktı" (191). Gökalp'in dile ilişkin bir zıtlık olmadığını savunurken iki akım tartışmaları Gökalp sosyolojisinin kültür- dan ilkinin "medeniyet", İkincisinin "kül medeniyet ayrımında ulusal kimliğin ta tür (hars)"le ilişkili farklı iki alanı temsil nımlanmasında temel bir yer taşımakta ettiğini söylemektedir. Her iki ideal farklı dır. Nitekim yazar Ziya Gökalp ile birlikte ihtiyaçlara cevap vermesi nedeniyle bir Cumhuriyet döneminin Türkçü kadroları birlerine zıt şeyler olarak konumlandınla- nın dil ve ulusal kimlik konusundaki vur maz. Doğu (İslam) ve Batı (Avrupa) ara gularına dikkat çekmektedir. Hamdullah sındaki karşıtlık yerine toplumsal yaşa Suphi bir diğer temel referans olarak Türk mın farklı alanlarına tekabül eden "Milli kimdir? Sorusuna şu yanıtı vermektedir: yet", "Beynelmileliyet" ve "Asriyet" kav "Türkçe konuşan, Müslüman olan ve ramları çerçevesinde uyumlu bir biçimde Türklük sevgisini taşıyan Türk'tür". An çalışan bir toplumsal sistem önermekte cak gerek Gökalp gerekse Hamdullah dir. Bu önermenin ne derece doğru oldu Suphi dinin kimlik için kurucu bir unsur ğu dildeki değişime uygulandığında gö olduğu konusunda daha fazla hemfikir rülebilir (191). Gökalp dili bir ulusun ba dir. Benzer biçimde Ahmed Ağaoğlu da şat tanımlayıcı kriteri olarak ele alır. İslam ve Türkçülük arasında birbirini dış "Türk dili bir yandan "asriyet"in, diğer layan değil ancak bütünleyen bir ilişki yandan "beynelmileliyet"în ve "milli- kurmaktadır. Din ve milliyet arasında ku yet"in gereklerine göre şekillendirilmeliy- rulan bu ilişki, Cumhuriyet rejiminin dini di. Buna göre dil muasırlaşma mefhum kamusal alandan dışlaması anlamında bir 136 • iletişim : araştırmaları laiklik ilkesiyle çatışma ilişkisi içinde de Kemalist devrimler arasında dil devri ğildir. Yukarıda sözü edilen yazarlarla mi kimlik projesi açısından belki de en birlikte Türkçü-İslamcı çizginin temsilcile önemlisidir. Bu yalnızca dilin yabancı söz rinden Kazanlı Ayaz İshaki de Kuran'ın cüklerden arındırılması, okur-yazarlığm Türkçeleştirilmesinden, ibadet dilinin kolaylaştırılması anlamında değil aynı za Türkçeleştirilmesine kadar bir dizi reform manda düşünme pratiğinde bir değişimin girişiminin destekleyicileri olmuşlardır. sağlanmasıyla ilişkilidir. Yazarın Ata Bu çizginin temel eğiliminin İslâmî Türk türk'ten alıntılayarak verdiği örnek dil ve leştirmek olduğu söylenebilir. Nitekim düşünme arasındaki ilişkiyi mükemmel yazar da bu saptamayı vurgularken Gö- bir biçimde ortaya koymaktadır. Ata kalp'in "Vatan" şirinini örnek olarak ver türk'e göre "kaza ve kader" ile "talih ve mektedir. Gökalp her ne kadar daha son şans" tabirleri arasındaki fark, sadece eti raki yıllarda ezan ve namazın Türkçeleşti moloji sorunu değildi; aynı zamanda çok rilmesine bir mesafe koysa da bu şiirinde açık bir anlam farkı söz konusuydu. Tabi camilerde okunan Türkçe ezanın Vatan atta önceden belirlenmiş ve değişmez bir duygusunu oluşturmadaki önemine deği durum yoktu ve bütün insan edimleri bi nir. reysel iradenin bir sonucuydu... Başarı ya Cumhuriyet projesi ulusal bir kimlik oluşturma ihtiyacını yukarıda ifade edilen yazarların konumlarından farklı bir yerde durarak oluşturmaktadır. Cumhuriyetin projesi de bir zihniyet devrimini gerekli kılıyordu ancak bu Gökalp'in betimlediği manada bir hars-medeniyet ayrımı içinde oluşan değil, bütünlüklü bir zihniyet deği da başarısızlık, fırsatları iyi değerlendir mekle ilgiliydi. Atatürk'e göre "kaza ve kader" sözcükleri Türk ulusuna yaygın laştırılması hedeflenen dünya görüşüne tamamen yabancıydı( 202). Bu dünya gö rüşü bilimin merkeze alındığı rasyonel ka rar verme sürecine dayalı pozitivizmin içinden biçimlenecektir. şimidir. Yazar Kemalist ulusçulukdan ay Dilde yapılan reformun uygulama rıldığı konumu şöyle belirtir: "Kemaliz- alanlarından en tartışmalısını ibadet dili me göre kültür medeniyetten bağımsız bir nin Türkçeleştirmesi oluşturmaktadır. Din içeriğe sahip olmadığı gibi 'modern esas dilinin Türkçeleştirilmesine ilişkin tartış lara göre' yeniden oluşturulabilen ve ya- malar Tanzimat'a kadar götürülmekle bir ratılabilen bir alan" (200) Kemalizm ulusal likte bu düşüncelerin siyasal bir destek bir kimlik inşasında muhafazakar kültürel bulması için Cumhuriyet'i beklemek gere kodları güçlendirme kolaycılığına gitme kecektir. Din, Türkiye Cumhuriyetinin den "muassır medeniyete layık" yeni bir uluslaşma sürecinde ikili bir değerlendir kimlik oluşumunu hedefine almıştır. meye tabi tutulmuştur. Öncelikle ulusal Timisi• Türkiye'de Ulusçuluk ve Dil Politikaları • 137 bir kimlik yaratmada Müslümanlık, bir tir. 1928 yılında Darülfünun'a bağlı İlahi ortak payda olarak araçsal bir biçimde yat Fakültesi'nde bu konuda oluşturulan kullanılmıştır. Diğer yandan dinin kamu bir komisyonun hazırladığı rapor İs sal alanda yönlendirici olması uluslaşma lam'da ibadetlerin yeniden düzenlenmesi sürecini de olumsuz bir biçimde etkile ne ilişkin oldukça radikal önerileri içer mektedir. Kemalist ideolojinin laikliğe mektedir. İbadet şekli, ibadet dili, ibade ilişkin vurgusu dinin özel alanla sınırlan tin niteliği ve ibadetin fikriyatı çerçevesin ması üzerinedir. Bu çerçevede Atatürk 1 de yapılan öneriler "henüz zamanı gelme Mart 1922 tarihine TBMM'de ve 7 Şubat miş" bir proje olarak askıya alınmıştır. 1923'te Balıkesir de yaptığı konuşmalarla 1932 tarihi Türkçe ibadet uygulamaları iman ile lisan arasındaki koşutluğa dikkat konusunda Atatürk'ün direnciyle önemli çekmiş ve ibadet dilinin Türkçeleştirilme- bir tarih olmuştur. Türkçe Kuran'dan son sinin önemini vurgulamıştır. Camilerde ra Türkçe ezan ilk kez 30 Ocak 1932 tari Türkçe hutbeler ilk kez Diyanet İşleri Re hinde okunmuştur. Yine aynı günlerde isliği tarafından hazırlanarak 1927 tarihin Ayasofya Camii'nden de "Tanrı uludur" de okunmuştur. Kuran'ın Türkçe'ye çevri diye başlayan Türkçe ezan okunmuştur. lerek ibadetlerde uygulanması ise büyük Günün yazılı basını tarafından destekle tartışmalara neden olmuştur. Bu çerçeve nen Türkçe ibadet her ne kadar devlet de yapılan tartışmalarda reformcu kanat eliyle diğer illere de yayılmaya çalışılsa Kemalist devrimlerin özüyle uygun bi da, kimileri bizzat Atatürk tarafından bas çimde ibadetin de Türkçeleştirilmesini sa tırılan tepkiler ise azımsanmayacak bo vunmaktadır. Özellikle dönemin etkili ga yutlardadır. Türkçe ezan, kamet ve hutbe zeteleri olan Vakit, Milliyet ve İkdam Türk ler 16 Haziran 1950 tarihine kadar uygu çe ibadeti desteklerken Ağaoğlu Ahmed lanmıştır. Bu noktada yazarın kısaca be "Türkçe Haram Lisan mıdır?" başlıklı ya lirttiği ancak üzerinde daha fazla araştır zısıyla "eğer din ve dil eskisi gibi muhafa ma yapılması gereken bir konu Müslü za edilecekse, devrimlerin toplumsal ya manlık dışındaki diğer dinlerin de her şamımızdaki en ufak yansımasından bah hangi bir dil sınırı getirilmemiş olmasına sedilemezdi" demektedir (269) Din ibade karşılık, ibadetlerini Türkçe yapma konu tinin Türkçeleştirilmesine ilişkin tartışma sundaki katılımlarıdır. Türk Ortodoksları lar İslam'da Reform adıyla günümüzde 1933 tarihinde Galata'daki kilisede Türkçe de sıkça uzmanların ve kamuoyunun gün ayin yaparken, Musevi yurttaşların kur demini oluşturmaktadır. Benzer tartışma duğu Türk Kültür Birliği de 3 Ekim 1940 lar Cumhuriyetin ilk yıllarında da yine İs tarihinde Havralardaki dinsel törenlerde lam'da Reform şeklinde gerçekleştirilmiş Türkçe'nin kullanılması kararını almıştır. 140 • iletişim : araştırmaları geleceğini kurmada önemli bir adım ol olduğunu göstermektedir. Selçuklu, Os muştur. manlI, Türk kimliklerinin içerikleri kimi Genel olarak bakıldığında kitabın dört önemli katkısından sözetmek olanaklı görünmektedir. Öncelikle kitap Türkiye Cum- huriyeti'nin ulus-devlet olma sürecinde dilin işlevinin bir analizidir. Bu süreci Anadolu Türk Beylikleri'ne kadar götüren bir tarihsel analiz Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerini birbiriyle ilişkiselliği açısından ele almaktadır. Bu an lamda Türk tarihine ilişkin bütünlüklü bir perspektifi okura sunmaktadır. İkincisi ulus-devlet sürecinin bir inşa olduğunu ve bu inşanın unsurlarının da tarihsel ve toplumsal koşulların bir işlevi zaman dinsel, kimi zaman etnik, kimi zaman coğrafi, kimi zaman ise dilsel or taklıklar üzerinden doldurulmaktadır. Üçüncüsü kitap ulus-devlet sürecinde iletişim araçlarının biçimlendirici etkisini ortaya koymaktadır. OsmanlTda dil tartış maları ve dilde sadeleştirme gündelik gazetelerin ortaya çıkması ve yaygın olarak okunabilmesi arzusunun bir sonucu olarak hareketlenmiş ve bu süreç ulusal bir resmi dilin ortaya çıkmasını zor lamıştır. Son olarak AB uyum süreciyle birlikte ortaya çıkan anadil tartışmaları ve bu alanda politika üretmek için bütünlüklü bir perspektif ortaya koymaktadır. Bu S a y ıd a k i Y a z a r la r • 141 B u Sayıdaki Y a z a rla r D. Beybin Kejanlıoğlu Yrd. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi İle tişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sine ma Bölümü öğretim üyesi. Yüksek lisansı nı ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yöneti mi Bölümü ile İngiltere'de Leicester Üni versitesi Kitle İletişim Araştırmaları Merkezi'nde yaptı. "Türkiye'de Yayıncılık Po litikası" başlıklı teziyle Ankara Üniversi tesinden "iletişim doktoru" ünvanını al dı. İletişim felsefesi, toplum ve iletişim ku ramları, "siyasal iletişim-iletişimin siyase ti", "kitle iletişim" çalışmaları tarihi, Eleş tirel Teori başlıca ilgi alanları arasındadır. nında tamamlamıştır. Genel ilgi alanları kültür ve iktidar çalışmaları, mekantoplum ilişkisi, milliyetçilik söylem ve sembolleridir. Metin Kazancı Prof. Dr., Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi. Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. Fransa'da doktora, İn giltere'de ön tez araştırması yaptı. Halkla İlişkiler kitabının yazarı.100'e yakın ma kale yayınladı. Halen İletişim Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde lisans ve yüksek lisans dersleri veriyor. Halil Nalçaoğlu Yrd. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nde öğretim üyesidir. ODTÜ Sosyo loji Bölümü'nden mezun olduktan son ra A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde yüksek lisans, Masachusetts Üniversite si'nde doktora çalışmalarını İletişim ala Nilüfer Timisi Yrd. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Tv. ve Sinema Bölümü'nde öğretim üyesi. Ankara Üni versitesi SBE Radyo Televizyon Sinema ABD'ında "Yeni İletişim Teknolojileri ve Demokrasi: İnternet Ortamında Kamu iletişim : araştırmaları • © 2003 • 1(2): 141-142 142 • iletişim : araştırmaları sal Katılım" (1999) konulu teziyle dok tor unvanını almıştır. Teknoloji ve kül tür ilişkisi içerisinden kamusal katılım ve temsil, iletişim kuramları, izleyici ça lışmaları genel ilgi alanlarını oluştur maktadır. timisi@media.ankara.edu.tr Sevilay Çelenk Dr., Ankara Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema Bölümü araştırma görevlisi. AÜ SBF Uluslararası İlişkiler bölümün den mezun oldu. Japon Uluslararası İş birliği Kuruluşu'ndan 0ICA) burs ala rak bir yıl süreyle Okinawa ve Tokyo'da televizyon ve radyo program yapım ve yönetimi konularında eğitim gördü. Yüksek lisansını AÜ İletişim Fakülte sinde, "Türkiye'de Televizyon Program Endüstrisi: Bağımsız Prodüksiyon şir ketleri Üzerine Bir İnceleme" başlıklı te ziyle tamamladı. Doktorasını aynı fa kültede, "Televizyonda İçerik Yapılaş ması ve Toplumsal Kültür: Yayın Akışı Ekseninde Eleştirel Bir İnceleme" baş lıklı tez çalışmasıyla gerçekleştirdi. Ha len bu fakültede televizyon program türleri, televizyon eleştirisi, televizyon ve toplumsal anlamlandırma ve televiz yon metni yazarlığı konularında lisans ve yüksek lisans derslerinden bazılarını vermektedir. Şerife Çam Arş. Gör., Ankara Üniversitesi İleti şim Fakültesi Gazetecilik Bölümü. Ha len Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Ana Bilim Dalı'nda doktora çalışmasını sürdürüyor. Ülkü Doğanay Arş. Gör. Dr., Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Ta nıtım Bölümü. Lisans eğitimini A. Ü. İletişim Fakültesi'nde yaptı. Yüksek li sansını ""VVrestler Serials (pehlivan tef rikaları) in the Turkish Press: Popular Texts Use of Popular Culture" başlıklı çalışma ile ODTÜ SBE Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde, doktorası nı "Modern Demokrasilerde Siyasal Ko nuşma Üzerine Bir Eleştiri: Türkiye'de Siyasal Konuşma Biçimleri ve Demokra tik Süreçler" başlıklı çalışması ile A.Ü. SBE Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi bölü münde tamamladı. "Demokratik Usul ler Üzerine Yeniden Düşünmek" başlık lı kitabı 2003 yılında yayımlandı. İlgi alanları demokrasi kuramları, siyasal iletişim. 143 Y azı T eslim K u ra lla rı 1. Dergiye gönderilecek yazılar MS VVord programında yazılmış olmalıdır. 2. Times New Roman karakteriyle 12 punto olarak, iki aralık yazılan ve A4 sayfa nın tek yüzüne basılan yazılar 2 adet kopya olarak ve bir adet disket kaydıyla birlikte ya yın kuruluna teslim edilmelidir. 3. Yazılar 100-150 kelimelik bir İngilizce ve Türkçe özetle birlikte gönderilmelidir. Yazıların ve özetlerin üzerinde yalnızca ya zının başlığı bulunmalıdır. Ayn bir kapak sayfasında yazann ismi, kısa özgeçmişi, açık adresleri, telefon ve faks numaraları ile var sa elektronik adresleri yer almalıdır. 4. Yazıda başlık ve alt başlıklar açık, an laşılır ve kısa olmalıdır. Yazıda paragraflar girintili olmalıdır. 5. Yazıların başka bir yerde yayınlanma mış olması ya da yayın için değerlendirme aşamasında bulunmaması gerekir. 6. Dergiye ulaşan yazılar en kısa sürede hakemlere gönderilecektir. Hakeme gönde rilen yazı yazarın kimlik bilgilerini içermeyecektir. Hakem değerlendirmesi sonucun da yazılar yayınlanabilecektir. Hakem de ğerlendirmesi sonucu yazarlardan yazılarını geliştirmeleri ya da gözden geçirmeleri iste nebilir. Yayın konusundaki son karar Yayın Kurulu'na aittir. Yazılarının kabul edil mediğine dair bir mektup, hakem rapor larıyla birlikte yazarlara gönderilir. Yazıların Gönderileceği Adres: İletişim Araştırmaları Dergisi Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Cebeci 06590 Ankara iletişim : araştırmaları • © 2003 • 1(2): 143-144 144 • iletişim : araştırmaları K a y n a k ça la rın D üzenlenm esi Metin içinde kaynak gösterme 1. Metin içindeki tüm referanslar metin içi dipnot sistemi ile belirtilir. Tüm referanslar metinde uygun yerlerde parantez açılarak, yazarın veya yazarların soyadı, yayın tarihi ve alıntılanan sayfa numarası belirtilir. Aynı kaynaklara metinde tekrar gönderme yapı lırsa yine aym yöntem uygulamr. 7. Kaynakçada yalmzca yazıda gönderme yapılan kaynaklara yer verilmeli ve yazar soyadına göre alfabetik sıra izlemelidir. 8. Bir yazann birden çok çalışması aym kay nakçada yer alacaksa yayın tarihine göre es kiden yeniye göre sıralanmalı, aym yılda ya pılan çalışmalar için "a,b,c..." ibareleri kulla nılmalıdır. Örnek: (Morley, 1997:1-5). 2. Alıntılanan yazarın adı, metinde geçiyor sa, parantez içinde yazarın adım tekrar et meye gerek yoktur. Yalnızca yayın yılı ve sayfa numarası yeterlidir. 3. Alıntılanan kaynak iki yazarlı ise, her iki yazarın da soyadlan kullanılmalıdır. Örnek: (Morin ve Kem, 2001). 4. Yazarlar ikiden fazlaysa ilk yazarın soya dından sonra "v.d" ibaresi kullanılmalıdır. Örnek: (Bennet vd., 1986). Kitap Mutlu, Erol (1995). İletişim Sözlüğü. Ankara: Ark Yayınlan. Çeviri Kitap Fiske, John (1996). İletişim Çalışmalarına Giriş. Çev: Süleyman İrvan. Ankara: Ark Yayınlan. Derleme Kitap Holmes David (1997). Virtual Politics. London: Sage. Örnek: (Morin, 1998:12; VVilliams, 1987: 25). Derleme Kitapta Makale Hutchby lan (1991). "The Organization of Talk on Talk Radio." Broadcast Talk. Paddy Schannel (der.). London: Sage. 154-178. 6. Notlar ve referanslar aynlmalıdır. Notlar metin içinde numalarandırılmalı ve metnin sonunda numara sırasına göre ve referans lardan önce yerleştirilmelidir. Dergide Makale Çaplı, Bülent (2001). "Media Policies in Turkey Since 1990," Kültür ve İletişim, 4(2): 45-55. 5. Gönderme yapılan kaynaklar birden faz laysa, göndermeler noktalı virgülle ayrılma lıdır.