fatih projesi milli kalkınmanın en güçlü şekilde
Transkript
fatih projesi milli kalkınmanın en güçlü şekilde
~1~ Teşekkürler! Yaşamımın her anında maddi, manevi desteği ile sürekli yanımda olan ve bugünlere gelmemde büyük katkısı bulunan Babama, çok sevdiğim tüm bu süreç içerisinde bana daima anlayış gösteren, desteklerini esirgemeyen ve hep teşvik ederek yanımda duran Canım Çocuklarıma, özellikle de en zor günlerimde yanımda olan Eşime çok özel bir teşekkür borçluyum. Bu kitabın, ülkemiz ve milletimiz için hayırlarla birlikte nice güzel çalışmalara vesile olmasını diliyorum. ~3~ Teşekkürler! “Sahada kazandık ama masada kaybettik.” sözü aziz milletimiz için çok bilindik bir sözdür. Özellikle Osmanlı’nın duraklama döneminden bugüne kadar Türkiye birçok konuda gerek lobi eksikliği, gerekse mazisi zaferlerle dolu tarihimizde ve özellikle istiklal savaşımızda dünyaya örnek olan ordu-millet birlikteliğinin zayıflatılması ve ayrıştırılmasıyla, demokratik dilin etkin kullanımının eksikliği nedeniyle büyük kayıplarla ayrılmıştır. Her şey eğitimle başlar. Bugünün en güçlü ülkeleri güçlerini başta insanlarına ve onların eğitimlerine verdiği öneme borçludurlar. Özellikle bu konuda bana yol gösterici fikir ve yenilikçi düşünceleriyle bu çalışmayı hazırlamamda rehber olan ve eğitimden Ar-Ge’ye, Ar-Ge’den bilim ve teknolojiye, bilim ve teknolojiden ürünlere, ürünlerden ulusal ve uluslararası markalara dönüşüm demek olan bilgi ekonomisi çalışmalarımda da çok büyük desteğini esirgemeyen eğitim ve eğitim teknolojileri gönüllüsü kıymetli kardeşim Ayçin KARAHAN’a çalışma ve araştırmalar için ülkem ve milletim adına çok özel teşekkürü de bir borç biliyorum. Ve inanıyorum ki bu kıymetli çalışmalar nice eğitim gönüllüsü ve bilgi ekonomisi gönüllüsü değerli vatan evlatlarının yetişmesine ve ülke ekonomisine çok önemli hizmetler yapmasına çok önemli katkılar sağlayacaktır. ~5~ Adem ONAR Kimdir? KİŞİSEL BİLGİLER Adı Soyad Adem ONAR Doğum Yeri/Yılı Bayburt/1968 Medeni Durumu Evli, 3 Çocuk Babası E-posta ademonar@gmail.com Twitter @adem_onar Youtube http://www.youtube.com/ademonar ÖĞRENİM DURUMU Lisans O.D.T.Ü. Elektrik-Elektronik Mühendisliği Yüksek Lisans Gazi Üniversitesi Bilgisayar Eğitimi (Tez Aşaması) Yabancı Dil İngilizce (Çok İyi), Almanca (Alman Kültür 8. Kur) BULUNDUĞU GÖREVLER Bil-Tab Bilgisayar Danışmanlık Hizmetleri Ltd.Şti. Genel Müdürü (1989) Ankara Büyükşehir Belediyesi Bilgi İşlem Müdür Yardımcısı (1992) Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı Bilgi İşlem Müdürü (1997) Sosyal Güvenlik Kurumu Donanım Ve Altyapı Hizmetleri Daire Başkanı (2008) Sosyal Güvenlik Kurumu Kurum Başkanlık Müşaviri (2010) Sosyal Güvenlik Kurumu Bilgi Sistemleri Ve Güvenliği Daire Başkanı (2011) Sosyal Güvenlik Kurumu Hizmet Sunumu Genel Müdürü (2011-2014) Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bakanlık Bilişim Koordinatörü (2012-2014) Emek İnşaat Ve İşletme A.Ş Denetim Kurulu Üyesi (2012 ) Emek İnşaat Ve İşletme A.Ş Yönetim Kurulu Üyesi (2012-2013) PROJE VE ÇALIŞMALAR ÇALIŞMAVE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI BİTİRDİĞİ PROJELER ~6~ E-Dönüşüm Türkiye Projesi Kapsamında E-Çalışma Projesi Çalışma Bakanlığı Merkez Ve Taşra Teşkilatı İle Bakanlığın Bağlı Ve İlgili Kuruluşlarının E-Dönüşüm Türkiye Projesi Kapsamında Yer Alan Her Türlü Bilgi Ve İletişim Teknolojileri Projeleri Çalışma Bakanlığı Merkez Ve Taşra Teşkilatı İle Bakanlığın Bağlı Ve İlgili Kuruluşlarının Yazılım Ve Donanım Altyapı Projelerinin İhtiyaçlarının Belirlenmesi, Analiz Ve Etütlerinin Yapılması, İhtiyaç Ve Gereksinim Raporlarının Hazırlanması Çalışmaları Çalışma Bakanlığı Merkez Ve Taşra Teşkilatı İle Bakanlığın Bağlı Ve İlgili Kuruluşlarının Türksat A.Ş. İle Yürüttüğü Projelerin Koordinasyonu Çalışma Ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi Alo170 Kayıtdışı İstihdamla Mücadele Bilgi Sistemi (KADİMBİS) Çalışma İstatistik Bilgi Sistemi (ÇİBS) SOSYAL GÜVENLİK KURUMUNDA BİTİRDİĞİ PROJELER Sağlık Provizyon Aktivasyon Sistemi (SPAS) E-Ödenek Uygulaması Hizmet Takip Projesi (Hitap) Yurtdışı Hesaplaşma Projesi Genel Sağlık Sigortası İşlemleri Projesi (Yeşilkart Uygulaması) Yurtdışı Ödeme İşlemleri Güvence Projesi E-Bildirge Uygulaması E-Borcu Yoktur Uygulaması Kayıtdışı İstihdamla Mücadele Bilgi Sistemi (KADİMBİS) SGK E-Devlet Uygulamaları Elektronik Belge Yönetim Sistemi Elektronik Arşiv Yönetim Sistemi Doküman Yönetim Sistemi Sosyal Güvenlik Entegrasyon Projesi Veri Ambarı Ve Veri Madenciliği Projesi Büyük Veri Projesi Medula Uygulamaları Biyometrik Kimlik Doğrulama, E-İmza Ve SMS Entegrasyonu ~7~ Özel Sağlık Hizmet Sunucuları Web Ve Mobil Uygulaması E-Reçete Uygulaması E-Sevk Uygulaması E-Fatura Uygulaması Ismarlama Ortez-Protez Uygulaması Yurtdışı Tedavi Giderleri Projesi E-Maluliyet Uygulaması BT-MR Görüntüleme Uygulaması Risk Odaklı Denetim Uygulaması Coğrafi Bilgi Sistemleri Uygulaması Mobil Sağlık Uygulaması SGK Veri Merkezi Projesi SGK İletişim Hizmeti Projesi (MPLS) SGK Güvenlik Altyapısının Güncelleştirilmesi Projesi Merkez Ve Taşra Teşkilatları Donanım, Ağ Ve İletişim Altyapısının Modernize Edilmesi Aktif Network Cihazlarının İyileştirilmesi Projesi Yedekleme Projesi 81 İl Video Konferans Altyapısı Bulut Bilişim Sanallaştırma Projesi Bulut Bilişim Uygulamaları (400’ün Üzerinde) SGK Akademi (E-Öğrenme Portalı) SGK Çocuk (www.sgkcocuk.gov.tr) SGK Sosyal Medya Uygulamaları SGK Dijital Medya Arşivi SGK Kurumsal TV SGK Web TV SGK Mobil Kitaplık SGK Mobil Haber SGK Portal SMS Bilgilendirme Sistemi ~8~ İnteraktif SMS Uygulaması (5502 Anlık Sorgulama) Çalışma Ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi Alo170 81 İlde Sosyal Güvenlik Merkezlerinin Kurulması En Yakın SGK (www.harita.sgk.gov.tr) İnsansız Hizmet Noktası Projesi Mobil Sosyal Güvenlik Merkezi Projesi BAŞBAKANLIK DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞINDA BİTİRDİĞİ PROJELER Devlet Memur Sınavı Otomasyonu Altyapısı (DMS) Devlet Personel Başkanlığı İnternet Altyapısının Kurulması 190 Sayılı Kurumlar Dolu Ve Boş Kadrolarının Takibi Otomasyonu Mahalli İdarelerin Kadro Ve Atamaları Otomasyonu Altyapısı KİT’ler Ve Özelleştirme İdaresine Bağlı Kuruluşların Kadro Ve Atamaları Otomasyonu Terörle Mücadele Kanunu Çerçevesinde Atanacak Kadrolara Ait Atamalara Yönelik Otomasyon Disiplin Cezası Alan Veya Devlet Memurluğu Sona Eren Memurlara Yönelik Otomasyon Altyapısı Kamu Kurum Ve Kuruluşlarında Çalışan Özürlü Personele Yönelik Otomasyon Altyapısı Hukuk, Kadro Ve Eğitim Daire Başkanlıkları Elektronik Belge İşleme Ve Arşivleme Otomasyonu Tüm Kamu Kurum Ve Kuruluşları Personelinin Maaş Bütçe Yükünün Hesabının Yapılmasına Yönelik Otomasyon E-Dönüşüm Türkiye Projesi Kapsamında Kamu Personeli Kayıt Sisteminin Merkezi Olarak Tutulması Ve Kamu Çalışanlarına Ait Bilgilerin On-Line E-Devlet Ortamında Sunulması Projesi (Per_Net – Kamu Personeli Bilgi Sistemi) ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NDE BİTİRDİĞİ PROJELER Elektronik Bilgisayarlı Kantar Tartım Ve Takip Bilgisayar Otomasyon Sistemi Elektronik Yükleme Bilgisayar Otomasyon Sistemi Belko Kömür Satış Ve Banka İzleme Bilgisayar Otomasyon Sistemi Taksitli Satışlar İzleme Bilgisayar Otomasyon Sistemi ~9~ Perakende Satış Depoları Günlük Satış Ve Stok İzleme Bilgisayar Otomasyon Sistemi ÖZEL SEKTÖR’DE BİTİRDİĞİ PROJELER İlk-San Genel Müdürlüğü Öğretmen Kredi Takip Bilgisayar Otomasyon Sistemi Makine Mühendisleri Odaları Bilgisayar Otomasyon Sistemleri MEB Okul Ünite Dergileri Dağıtım Ve Satış İzleme Sistemleri YAYIMLANMIŞ KİTAPLARI, ESERLERİ, MAKALE ÇALIŞMALARI, RÖPORTAJ, SEMİNER, BİLİŞİM ZİRVELERİ KONUŞMA VE TV PROGRAMLARI Başbakanlık E-Dönüşüm Türkiye Projesi Kapsamında Çok Sayıda Makale Telekom Dünyası Dergisinde Bilgi Ve İletişim Teknolojileri Konusunda Çok Sayıda Makale Ve Köşe Yazısı (İşim Bilişim, Bilişim İşim Köşesi) Uluslararası Ve Ulusal Düzeyde Bilgi Ve İletişim Teknolojileri Ve E-Devlet Altyapıları Konusunda Çok Sayıda Makale, Söyleşi Ve Başarı Öyküsü Makaleler “Bilişim Sektörüne Ve Bilişimle Kalkınmaya Bakış” (Kitap) Güçlü Ve Dünya’da Söz Sahibi Büyük Türkiye Ekonomisi İçin E-Devlet Ajansı Kurulmalıdır… (Kitap) Bilgi Ekonomisiyle Güçlendirilmiş Türkiye Ekonomisi Dünyanın İlk Beş Büyük Ekonomisine Girecektir (Kitap) Fatih Projesi; Milli Kalkınmanın En Güçlü Şekilde Olması Ve Bilgi Ekonomisinde Dünya İle Rekabetçi Bir Ekonomi İçin En Değerli Fırsattır (Kitap) Twitter (@Adem_Onar) ve Youtube (Http://www.Youtube.Com/Ademonar) Adreslerinde Katıldığı Çok Sayıda TV Programı, Röportaj, Seminer, Bilişim Zirvesi Ve Resmi Açılışlarda Yapmış Olduğu Konuşmaların Videoları Yer Almaktadır. ALDIĞI ÖDÜLLER Devlet Memuru Sınavı (DMS-KPSS) Bilişim Altyapısının Kurumsal İmkânlarla İhalesiz Olarak Herhangi Bir Harcama Yapılmadan Kurulması Ve Devlet Memuru Atamalarının Bu Altyapıyla İnternet Tabanlı Olarak Hatasız Olarak Gerçekleştirilmesi İle Yayımlanmasına Yönelik Başbakanlık Üstün Başarı Ve Takdirname Belgesi En İyi Kurumsal E-Devlet Portalı Ve E-Devlet Yazılım Uygulamaları Yarışmalarında Türkiye Birincilik Ödülleri Bilgi Sistemleri Modernizasyonu, A-Sınıfı Bilişim Ve Sanallaştırma Altyapısı Konusunda, Türkiye Ve Avrupa Birincilikleri Ödülleri Bilgi Sistemleri Modernizasyonu, A-Sınıfı Bilişim Ve Sanallaştırma Altyapısı ~ 10 ~ Konusunda, ISSA (Uluslararası Sosyal Güvenlik Kurumları Ajansı) Tarafından Verilen Dünyanın En İyi Bilişim Altyapısı Uygulaması, Takdirname Ve Mansiyon Ödülleri Yaklaşık 300 E-Devlet Uygulamasının Entegre Olarak Çalıştığı 76 Milyon Vatandaşımızın 7/24 Hizmetinde Olan ÇSGB Bakanlık İletişim Merkezi Alo 170 Projesi İle Avrupa Ve Dünya Birincilikleri Ödülleri (Dünya Çağrı Merkezleri Yarışmaları – İngiltere Ve ABD) E-Reçete, Biyometrik Kimlik Uygulama Sistemi, Optikte Karekod Uygulaması Projeleriyle Issa Ödülleri (Uluslararası Sosyal Güvenlik Kurumları AjansıAvrupa’nın En İyi Uygulamaları, Mansiyon Ve Liyakat Ödülleri) CIO 2013 Ödülü - Yılın En Başarılı Bilişim Projeleri Yöneticisi CIO 2013 Onur Ödülü E-Tr 2013 Türkiye Birinciliği Ödülü – İnternet Üzerinden Görüntü (BT–MR) Paylaşımı Projesiyle E-Tr 2013 Türkiye Birinciliği Ödülü ~ 11 ~ İÇİNDEKİLER Giriş ......................................................................................................................................... 15 Fatih Projesi; Milli Kalkınmanın En Güçlü Şekilde Olması Ve Bilgi Ekonomisinde Dünya İle Rekabetçi Bir Ekonomi İçin En Değerli Fırsattır ............................................. 23 Vizyon 2023 Strateji Belgesi ve FATİH Projesinin Bilim ve Teknoloji Açısından Kesişim Gösteren Kuvvetli ve Eksik Yönleri ile Fırsat ve Engeller (SWOT Analizi) ........................................................................................................................................ 27 Dünya’da Eğitimde Teknoloji Entegrasyonu ............................................................ 28 Türkiye’de Eğitimde Bilişim Teknolojileri Kullanımına İlişkin Yürütülen Çalışmalar...................................................................................................................... 35 Fırsatları Artırma Teknoljiyi İyileştirme Hareketi, Fatih Projesi ................................... 39 Fatih Projesi Nedir? ..................................................................................................... 41 Siyasal, Toplumsal, Ekonomik ve Eğitimde Dönüşüm .............................................. 42 Fatih, Eğitim Sistemini Dönüştürebilir Mi? .............................................................. 44 Okullar Ve Bakanlık Bir Ekosistemdir; Uygulamadaki Tercihleri Ekosistemin Gereksinimleri Belirler................................................................................................. 45 Donanım Tercihleri Ve Altyapı Eğitsel İçerik Ve Pedagoji Mesleki Gelişim İzleme Ve Değerlendirme Fatih Projesini Bir Sonraki Aşamaya Taşımaya Yönelik Öneriler ....................... 53 Velilerin Bakış Açısından Fatih Projesi’nin Değerlendirilmesi ............................. 57 İlköğretim Okullarında Teknoloji Kullanımı Ve Yöneticilerin Bakış Açıları ...... 72 Eğitim Yatırımları 'Ezber Temelli' Edilgen Yapıdan Çıkarılmalı ........................ 72 Öğretmen İstihdam Projeksiyonları Stratejileri ve Sistemlerinin Geliştirilmesi Projesi (İKOP) ........................................................................................................... 84 Sayılarla Eğitim .......................................................................................................... 87 Eğitimde Fırsat Eşitliğini Sağlama Aracı Olarak Fatih Projesi ............................ 96 Projeden Doğrudan ya da Dolaylı Yoldan Fayda Sağlayacak Gruplar ................ 98 Eğitimde FATİH Projesinin Temel Göstergeleri ................................................... 100 ~ 13 ~ Eğitimde FATİH Projesi’nin Eğitim Öğretim Boyutuna Sağlaması Beklenen Katma Değerler ........................................................................................................ 101 Teknolojinin Yardımı İle Okulları ve Eğitimde Yeniliği Yönlendirmek ............ 102 Bilgisayarların Öğretmen ve Öğrenciler Üzerindeki Gizli Etkileri ..................... 107 Teknolojik Mitler ve Ekonomik Gerçekler ............................................................ 110 Toplumsal Okur Yazarlığa Doğru .......................................................................... 120 Sayısal Uçurumun Önlenmesinde Eğitimin İşlevi ve Bilişim Teknolojileri Öğretmenlerinin Bu Süreçteki Rolü ....................................................................... 122 Fatih Projesine Göre BT Öğretmeni ....................................................................... 124 Fatih Projesi; yaygın eğitim ve öğretimde bilgi ve iletişim teknolojilerine ait program, film v.b. yayınları hazırlanarak eğitim ve öğretime kazandırılmasıdır .......................... 129 Eğitim Bilişim Ağı ..................................................................................................... 131 EBA platformu .......................................................................................................... 131 Nitelikli Yazılım Programı Hazırlanmalı ............................................................... 133 Bilgi İletişim Teknolojilerinin Dezavantajları? .................................................... 137 Fatih Projesi İle İlgili Yaşanan Sorunlar ve Öneriler ........................................... 139 Fatih Projesinin Üniversitelere Yansıması ............................................................. 141 Fatih Projesinin Güncel Durumu, Bundan Sonra Gerçekleştirilecek Adımların Önem Sırası Ve AB Tarafından Fatih Projesi Kapsamında Verilecek Destekler .................................................................................................................................... 147 Fatih Projesi İle Test Odaklılıktan Süreç Odaklılığa Doğru ................................ 148 Dünya’dan Farklı Ve Değişik Uygulamalar........................................................... 155 Dünya Yönetiminde İlk 5’e Girebilmek İçin Milli Eğitim Sistemindeki Engellemeler .............................................................................................................. 156 SON SÖZ : Fatih Projesi; Tarım Toplumundan Bilgi Toplumuna Geçilmesinde Ve Milli Kalkınmanın En Güçlü Şekilde Olması Ve Bilgi Ekonomisinde Dünya İle Rekabetçi Bir Ekonomi Olmasında En Önemli Ve En Değerli Fırsattır… ............................................. 161 Kaynaklar ............................................................................................................................. 179 ~ 14 ~ GİRİŞ İnsanlık ne zaman ortaya çıkmışsa, kalkınma çabaları da o tarihten bu yana hep var olagelmiştir. Kalkınma, genel anlamda bir ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel alanda ilerlemesini, kurumsal kapasitesinin güçlenmesini, insan kaynakları niteliğinin artmasını, çevreye duyarlılığın gelişmesini ve bireysel refahın yükselmesini ifade eden çok boyutlu ve kapsamlı bir kavramdır. Kalkınma; geri kalmış ülkelerin sosyo-kültürel ve ekonomik bakımdan düzenlemeler yaparak gelişmiş ülkeler standardını yakalama çabasıdır. Bu çabalara; milli gelirin ve üretimin arttırılması, sosyal ve ekonomik yapının geliştirilmesi, halkın değer yargılarının dünya standartlarında geliştirilmesi gibi değişmelerde dahil edilmektedir. İnsanlık tarihi göstermiştir ki bütün gelişimlerin ve dönüşümlerin tohumları yüreklere atılmıştır. Bilgi ise bu tohumların fidan halidir. Bu fidan yeşerip köklerini saldığında dallarında insani ve sosyal kalkınma, yapraklarında eğitim, bilim, ahlak ve irfan ve gölgesinde ise mutlu bir toplumun gölgelendiği bir çınar ağacı görülecektir... Türkiye’nin 2023 Vizyonunda, “Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek” hedefleri bulunmaktadır. Cumhuriyetimizin 100. yılında, Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesine ulaşma hedefi doğrultusunda bilim ve teknolojiye hakim, teknolojiyi bilinçli kullanan ve yeni teknolojiler üretebilen, teknolojik gelişmeleri toplumsal ve ekonomik faydaya dönüştürme yeteneği kazanmış bir "refah toplumu" yaratmak olarak belirlenmiştir. Bu vizyonu oluşturan öğelerden olan Türkiye’nin Eğitim Sistemindeki ulusal vizyonu ise; “Bireyin yaratıcılık ve hayal gücünü geliştiren; bireysel farklılıkların gözetilmesi ve değerlendirilmesi ile her bireyin özellikleri doğrultusunda en üst düzeyde kendini geliştirebildiği; zaman ve mekan kısıtlarından arınmış, kendi özgün öğrenme teknolojilerini yaratmış ve değişim esnekliğiyle kendini yenileme gücüne sahip; öğrenme ve insan odaklı bir eğitim sistemine sahip olmak” olarak belirtilmiştir. Bu vizyonu desteklemek amacıyla oluşturulan sosyo-ekonomik hedefler ise 4 ana başlık altında toplanmıştır. Bunlar; belirlenecek sınai üretim alanlarında, Türkiye’nin rekabet üstünlüğü kazanarak uluslararası ticaretten ciddi bir pay alır hale gelmesi, yaşam kalitesinin yükseltilmesi, sürdürülebilirliği sağlanarak kalkınma ve bilgiyi üretebilme, ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürebilme yeteneğini kazanabilmemiz için bilgi ve iletişim teknolojileri altyapımızın güçlendirilmesidir. Günümüz dünyasında ülkelerin ekonomik büyümeyi sağlaması, bilgi temelli ulusal politikalar geliştirilmesine bağlıdır. Bu anlamda ekonomilerin, bilgiye dayalı bir ekonomik yapıya dönüşmesinde ilk yapılacak iş, insanı bu yeni yapının gerektirdiği niteliklerle donatmaktır. Bunun için "insani yatırımlara" özel önem verilmeli ve eğitim yatırımları artırılmalıdır. Eğitim yatırımları genç beyinlerin yeniliğe yatkınlıklarının ve keşifsel zekaların gelişimine ve oluşumuna yönelik olmalıdır. Zira bir ülkenin geleceği, nitelikli, bilgili ve gelişimi yönlendirebilecek genç nüfusa bağlıdır. Ülkemizin güçlü yönlerinden biri, genç bir nüfusa, büyüyen bir ekonomiye sahip olmasıdır. Genç nüfusumuz, meraklı ve yeniliklere açık olduğundan kolayca, hızlı öğrenebilir, doğru rehberlik, eğitim ve yönlendirmeler sağlandığı takdirde öğrendikleri ile hızlıca üretebilir. ~ 15 ~ İçinde bulunduğumuz yüzyılda eğitim, toplumların gelişmişlik göstergelerinin başında gelmektedir. Özellikle donanımlı insan yetiştirme ve bu insanların iş dünyasına hazırlanması, önceki dönemlerden çok daha fazla ön plana çıkmıştır. Bu durum, teknolojinin sürekli gelişmesi ve yaşamın her alanında etkili olmasının bir sonucudur. Bilgi toplumunun gerekliliği olarak teknoloji eğitimi, eğitim teknolojiyi tetikler durumdadır. Hiç kuşku yok ki bu döngü, eğitim düzeyinin yükselmesinde ve buna bağlı olarak nitelikli eğitim ortamlarının sağlanmasında son derece önemlidir. Nitelikli eğitim ortamlarının oluşturulmasında, güncel teknolojinin eğitime entegrasyonu kaçınılmazdır. Başöğretmen Atatürk’ün de dediği gibi, “Zamanın gereklerine göre, bilim ve teknik ve her türlü medeni buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur.” Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş ile birlikte teknolojideki sürekli gelişim, hayatın hemen her alanına yansımış ve günlük yaşantılarla bütünleşmiştir. Bu bütünleşme ile birlikte dijital okur-yazarlık, dijital vatandaşlık, dijital uçurum, dijital yerlilik ve dijital göçmenlik gibi kavramlar toplum yaşantısında önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Bir toplumu oluşturan bireylerin, vatandaşlık hizmetlerinden etkin şekilde yararlanması, ait oldukları toplumun gelişimi için ortaklaşa hareket etmeleri ve içinde bulundukları bilgi çağının üretken üyeleri arasına katılmaları, ülkelerin eğitim politikaları doğrultusunda nitelikli iş gücü yetiştirmesi bilim ve teknolojinin bütünleştirilmesinden geçmektedir. Bu bağlamda, yukarıda sayılan hedefler doğrultusunda ülkelerin bilim ve teknoloji politikalarının gözden geçirmesi ve çağın gerektirdiği teknoloji alanlarında yetkinlik kazanması bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu zorunluluk, eğitimde teknoloji kullanımını, eğitimin niteliğinin yükseltilmesini ve çağın ihtiyaç duyduğu niteliklere sahip bireylerin yetiştirilmesini sağlamakla birlikte, günümüz eğitim sistemlerinden beklenen görevlerden biri olan teknoloji vasıtasıyla bilgiye ulaşabilen ve onu etkili bir şekilde kullanabilen bireylerin yetiştirilmesini de öngörmektedir. Örgün eğitim sisteminin, dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi Endüstriyel Çağ için iyi olan fakat Bilgi Çağı için pek de elverişli olmayan akademik nitelikleri arttırma yönünde daha kuvvetli bir yapıda olduğu şüphesizdir. Özellikle 21. yüzyılda teknolojinin toplumdaki yeri gün geçtikçe daha çok ağırlık kazanmakta ve giderek vazgeçilmez bir hale gelmektedir. Üretim süreçlerinin büyük bir kısmı artık teknolojik olanakların sağladığı olanaklarla birlikte gerçekleştirilmektedir. Bilgisayar teknolojilerinin üretim süreçlerinin tamamında etkin olarak kullanıldığı çağımızda teknoloji destekli öğretim, ülkelerin eğitim sisteminde kaçınılmaz bir unsur haline gelmektedir. Çocukluğumuzda kara tahta, tebeşir, abaküs, basılı kitap, defter ve tepegözden öteye gidemeyen eğitim teknolojisi, bugün tablet bilgisayar, z-kitap, projeksiyon cihazı, bilgisayar destekli eğitim yazılımları ve internet gibi geniş ve modern seçeneklerle karşımıza çıkmaktadır. Eğitim araç ve gereçlerinin, teknolojideki bu yeniliklerle birlikte yenilenmesi, günün gereksinimlerine cevap verebilir duruma gelmesi gerekmektedir.. Böyle bir gelişim ortamı içinde eğitime teknolojik bir nitelik kazandırma gereği de güncel konulardan biri olmuştur. Teknolojik olanaklardan yararlanmayan eğitim, artık, günün toplumsal ve bireysel beklenti ve ~ 16 ~ gereksinimlerine yanıt verememektedir. Eğitim alanında kullanılan teknolojinin, ileri düzeyde çağdaş bir teknolojiye dönüştürülmesi en öncelikli konular arasındadır. Yıllar geçtikçe teknoloji eğitim kültürümüzün vazgeçilmez bir parçası haline gelmektedir. Okullar artık teknolojinin etkilerini ve müfredatın değişen yüzünü görmezden gelememektedir. Tüm bu gelişmeler gelişmekte olan ülkelerin teknoloji destekli eğitime ve teknolojinin öğretilmesi süreçlerine daha fazla kaynak aktarmaları gerekliliğini açıkça göstermektedir. Ülkemizde son 20 yılda meydana gelen baş döndürücü teknolojik değişimlere ve bunun eğitim alanında yarattığı dönüşümlere uyum sağlamak ve küresel rekabette geride kalmamak iddiasıyla eğitim alanında teknoloji kullanımını öngören birtakım projeler uygulamaya başlamıştır. Örneğin, 1998 yılında çeşitli kademelerdeki 1.368 okula 24.311 bilgisayar alınmış, 800.000 öğrencinin bu bilgisayarlardan yararlanması sağlanmıştır. Aynı yıl 100.000 öğretmene bilgisayar okuryazarlığı, ağ sistemleri ve uzaktan eğitim teknikleri kursları açılmıştır. 2000 yılında 2.802 ilkokulda 3.188 bilgi teknolojisi sınıfı kurulmuş, bu kapsamda 3.041 televizyon, 4.740 tepegöz alınmış ve tüm bu teknolojileri videolarla desteklenmeye çalışılmıştır. Öğretmenler, müdür ve müdür yardımcıları ile müfettişlere yönelik Eğitimde Bilgi Teknolojisi Kullanımı seminerleri düzenlenmiştir. 2009 yılında MEB, bilişim teknolojileri vizyonunu “Eğitim sistemini ileri teknolojilerle kaynaştırmak, yeniliklerle desteklemek, ölçüp değerlendirerek sürekli geliştirmek, bilişim teknolojilerini kullanarak öğrenci merkezli ve proje tabanlı eğitim sağlamak” olarak tanımlamıştır. Bu konudaki son adım olarak, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan Bilgi Toplumu Stratejisi’nde (2006-2010) belirtilen hedefleri karşılamak ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenen stratejik hedefleri gerçekleştirmek üzere, FATİH (Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) Projesi tasarlanmış ve hayata geçirilmiştir. Bilindiği üzere FATİH Projesi, eğitim ve öğretimde okullarda teknolojiyi iyileştirmek amacıyla BİT araçlarının öğrenme-öğretme sürecinde daha fazla duyu organına hitap edilecek şekilde düzenlenmesi amacıyla yürürlüğe koyulmuştur. Bu proje kapsamında, uzun vadede tüm öğretmenlere ve öğrencilere tablet bilgisayarlar verileceği, her sınıfa internete bağlı bilgisayar, akıllı (etkileşimli) tahta vb. bilgisayar teknolojilerinin konulacağı ve bunun yanı sıra her okula en az bir adet çok amaçlı fotokopi makinesi, etkileşimli tahta, doküman kamera ve mikroskop kameranın konulacağı belirtilmektedir. Eğitimde FATİH projesinin beş ana bileşenden oluştuğu belirtilmektedir. Bu bileşenler; 1. Donanım ve yazılım altyapısının sağlanması; 2. Eğitsel e-içeriğin sağlanması ve yönetilmesi; 3. Öğretim programlarında etkin BİT kullanımı; 4. Öğretmenlerin hizmet içi eğitimi; 5. Bilinçli, güvenli, yönetilebilir ve ölçülebilir BİT kullanımının sağlanması ~ 17 ~ olarak açıklanmıştır. Bu bileşenlerden herhangi biri eksik olsa mutlaka aksaklıklar çıkacaktır. Fakat bu proje beş bileşeni de içerdiğinden ve farklı şekillerde öğrenen öğrencilerin hepsine hitap eden bir proje olduğundan büyük başarılara ulaşacağı düşünülmektedir. Bu proje kapsamında, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan örgün ve yaygın eğitim verilen kurumlarda bilgi ve iletişim teknolojisi altyapısını tamamlanması, öğrencilere bu mekanlarda bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanma yetkinliğinin kazandırılması, bilgi ve iletişim teknolojileri destekli öğretim programlarının geliştirilmesi istenmektedir. Proje; Bireylerin yaşamboyu öğrenim yaklaşımı ve e-öğrenme yoluyla kendilerini geliştirmeleri için uygun yapıların oluşumu ve e-içeriğin geliştirilmesi, Ortaöğretimden mezun olan her öğrencinin temel bilgi ve iletişim teknolojileri kullanım yetkinliklerine sahip olması, İnternetin etkin kullanımı ile her üç kişiden birisinin e-eğitim hizmetlerinden faydalanması, Herkese bilgi ve iletişim teknolojilerini öğrenme ve kullanma fırsatının sunulması, Her iki kişiden birinin internet kullanıcısı olması, İnternet, toplumun tüm kesimleri için güvenilir bir ortam haline getirilmesi stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere tasarlanmıştır. Bu projede temel amaç; eğitim-öğretimde fırsat eşitliğinin sağlanması ve okullardaki teknolojik altyapının iyileştirilerek, bilişim teknolojileri araçlarının en verimli şekilde kullanımının sağlanması olarak belirlenmiştir. Fırsat eşitliğinin, dersliklerin teknolojik cihazlarla donatılması ve teknik altyapının güçlendirilmesi sayesinde sağlanması planlanmaktadır. Bilişim teknolojileri araçlarının öğrenme-öğretme sürecinde daha fazla duyu organına hitap edilecek şekilde, derslerde etkin kullanımı için; okulöncesi, ilköğretim ile ortaöğretim düzeyindeki tüm okullarımızın dersliklerine LCD panel etkileşimli tahta ve internet ağ altyapısı sağlamak, her öğretmene ve her öğrenciye tablet bilgisayar vermek, dersliklere kurulan BT donanımının öğrenme-öğretme sürecinde etkin kullanımını sağlamak amacıyla öğretmenleri hizmetiçi eğitimlerle desteklemek, öğretim programlarını bilişim teknolojisi destekli öğretime uyumlu hale getirerek eğitsel e-içerikler oluşturmaktır. Fatih Projesi kapsamında müfredatın içeriği ve öğretmen kılavuzları ise tekrar hazırlanacak. Okul öncesi eğitimden başlayan Fatih Projesi entegrasyonu lise son sınıfa kadar devam edecek. Öğrenciler, derslerini bakanlığın hazırlayacağı e-devlet eğitim sistemi üzerinden çalışacak, özel programlar sayesinde hazırlanan sınavlara ve eğitimlere girecekler. Bilinçli ve güvenli internet kullanımı da yeni eğitim sisteminin bir parçası, ayrıca eğitim sırasında, sunu, video ve resim gibi interaktif içerikler ise yeni müfredatın bir parçası olması planlanmaktadır. Bu sayede eğitimde kalitenin arttırılması ve eğitim teknolojilerinden tüm öğrencilerin verimli bir şekilde yararlanmasının sağlanacağı düşünülmektedir. Evrensel Hizmet Fonu (EHF) ile finanse edilmesi planlanan FATİH projesinin toplam bütçesi hakkında kaynaklarda 6 Milyar TL ile 7 Milyar TL arasında değişen farklı rakamlar ~ 18 ~ telaffuz edilmektedir. Burada önemli olan nokta, proje için ayrılan kaynağın, sadece donanım bileşeni ile sınırlı kalmayıp, projenin temelini oluşturan diğer bileşenlere de orantılı olarak dağıtılması gerekliliğidir. Ancak öte yandan, projenin sürdürülebilirliği için de kaynak ayrılması gerektiği gerçeği üzerinde önemle durulması gereken noktalardan biridir. Yeni teknolojilerin (etkileşimli tahta, tablet bilgisayarlar, internet, vb.), eğitimin içindeki tüm eğitim aktörlerinin (öğretmen, öğrenci, idareci, veli vb.) öğrenme eylemlerindeki davranış biçimlerini ve içerikleri (ders kitapları, müfredat, tüm ders materyalleri vb.) ve o içeriklerin aktarılma biçimleri olan öğretim yöntem ve tekniklerinde radikal değişiklikler ortaya çıkarabileceği görülmektedir. İşte bu noktada; öğretmen ve öğrencilere yönelik olarak yeni yaklaşımların geliştirilmesi ve e-öğrenme sisteminin imkanlarının sunulması için bir fırsat olan FATİH projesi, iyi tasarlandığı ve uygulandığı takdirde klasik eğitim ve öğretim anlayışını etkileme ve değiştirme potansiyeli barındırmaktadır. Bu projenin dolaylı amaçlarından biri de; ezbere dayalı bilgi ile yüklenmiş bireyler yerine, özgür, yaratıcı ve bilimsel düşünen, olayları sorgulayan, sorunların farkına vararak çözüm üretebilen, karar verme yetisine sahip, bilgi üreten ve öz güveni yüksek bireylerin yetiştirilmesidir. Yüksek katma değer yaratıcılık (ezbersizlik) ister! Ezber burada da en büyük engeldir. Aklı küçücük yaşta mutlak doğrularla yani ezberlerle doldurulan çocuklar büyük adamlar olduklarında yüksek katma değer üretemezler ve yüksek katma değer üretemediği gibi üretebilenlerin yaratıcılığını da engellerler. BİT’in eğitim ortamlarında etkin kullanımı konusunda öğretmenlerin rolünün önemini vurgulayan çok sayıda çalışmanın bulguları, eğitimde BİT’in kullanımı ile ilgili projeler planlandığında, öğretmenlerin BİT bilgi ve becerileri, BİT’i öğrenme-öğretme ortamında kullanım deneyimleri ve pedagojik yaklaşımları gibi unsurların göz önünde bulundurulması gerektiğini göstermektedir. Bir projenin başarılı olabilmesi için o projenin öncelikle işin başından itibaren çok iyi planlanması ve ilgili bütün paydaşların planlama ve uygulama süreçlerinde yer almasının sağlanması önemlidir. Hatırı sayılır miktarda kaynak ayırımının yapıldığı FATİH projesinin hedeflerine ulaşılması durumunda ülkemiz eğitimine ciddi katkıları olacaktır. Çok büyük bütçeli bir proje olan FATİH projesinde kaynakların neredeyse sadece donanım altyapısına ayrıldığına ilişkin bir izlenim edinilmektedir. Okullarda sadece teknolojik altyapı güçlendirilerek sınıf ortamında etkili BT kullanımı beklenmemelidir. Çünkü teknolojik donanım artışı bu teknolojilerin etkili bir şekilde kullanılacağı anlamına gelmemektedir. Projenin başarılı olması için öncelikle insan unsurunun dikkate alınması gerekir. Okullardaki teknolojik donanım artışının o teknolojilerin sınıflarda etkili kullanımını yani teknolojinin öğretim uygulamaları ile kaynaştırılmasını otomatik olarak sağlamadığı görülmektedir. Bu nedenle de öğretme-öğrenme süreçlerine katkı getirmeyen bir teknolojiye erişimin olmasının bir anlamının olmadığı açıktır. BİT’in öğrenme-öğretme sürecinde kullanımında öğretmenin kendisinden beklenenleri gerçekleştirebilmesi için öncelikli olarak öğretim programlarının buna uygun bir şekilde düzenlenmesi gerektiği söylenebilir. Bu bağlamda öğretmenlerin yeterlik durumları konusunda bir takım gelişme ve iyileşmelerin sağlanması ile öğretim programlarının teknolojiyle bütünleştirilmesi (entegrasyon) sürecinin iyi planlanması gerekir. Bu konularda ~ 19 ~ gerçekçi düzenlemeler yapılmadan hayata geçirilen bir proje donanım ve alt yapı iyileştirme çalışmasından daha ileriye gidememe tehlikesini de beraberinde getirebilir. Bu nedenle özellikle görünürlüğü az olan öğretmene yapılan yatırımın, görünür yanı daha fazla olan teknolojik yatırımın önüne geçmesinin FATİH projesinin en zayıf halkası olduğu düşünülmektedir. MEB kağıt üstünde sayıca yüksek bulunan rakamlara bakarak öğretmenlere yönelik yeterli sayıda mesleki gelişim etkinliğinin sunulduğu varsayımından yola çıkmamalıdır. Başarılı olunmak isteniyorsa mesleki başarının ön koşulu olan hizmet-içi eğitimler konusunda gerçekçi yaklaşımlar izlenmelidir. Ayrıca öğretmenlerin eğitiminin başlangıç noktası olan öğretmen yetiştiren kurumlarla da gerekli işbirliğinin yapılması yoluna gidilmelidir. Eğitsel e-içeriğin merkezi bir birimde hazırlanması yerine öğretmenlerin bizzat içinde olduğu bir yapının izlenmesi durumunda daha etkili sonuçların alınabileceği unutulmamalıdır. Öte yandan projeye, 3 veya 5 yılda bitecek bir proje gözüyle bakılmamalıdır. Her şeyden önce bu tür projelerin sürdürülebilir olması sağlanmalıdır. Bu amaçla kaynak ayrımı buna göre düzenlenmelidir. Özellikle bilgisayar ve yazılımların güncelleştirilmesi işlemlerinin düzenli olarak yapılmasının gerektiği unutulmamalıdır. Ayrıca değişen sosyo-ekonomik koşullar ve uygulamadan alınan sonuçlar dikkate alınarak sürecin belli aralıklarla gözden geçirilmesini sağlayacak bir sistemin kurulması da önem taşımaktadır. Fatih Projesi dünya çapında önemli bir eğitim projesi olmanın yanında, oldukça önemli bir ekonomik atılım projesi. Eğitim yanında asıl önemli hedefler; Türk bilişim ekonomisini canlandırmak ve Türkiye’nin atılımını sağlamak. Proje’nin bütçesi, amacı ve vizyonu oldukça büyük. Ciddi bir bütçeyle yol almaya başlayan projenin en büyük kalemleri, ilköğretim sınıflarına kurulması gereken akıllı tahta sistemi, tüm öğrencilere dağıtılması planlanan tabletler ve bunlara ilişkin teknik alt yapı gibi görünse de, projede küçük olarak görülen fakat başarısına en büyük etkisi olacak kalem bu sistemlerin yönetilmesine ilişkin yazılımlar. Düşünsenize, her öğrenciye tablet dağıttınız, her sınıfa akıllı tahta sistemi kurdunuz, her öğretmene bir PC verdiniz, fakat bunları yönetemiyorsunuz. Herkes bu cihazlarla her istediğini yapabiliyor, projenin asıl amacı dışında çok farklı amaçlar için kolayca kullanabiliyor. Tam bir kaos ortamı. Özetle Fatih Projesi bir buz dağı ve projede adı geçen donanımları alıp dağıtmak sadece buzdağının görünen kısmı. Projenin başarısı için projenin asıl önemli kısmı olan yazılım ihtiyaçları için de ortak akıl hızla oluşur ve ihtiyaçlar daha net belirlenebilir. Fatih Projesi; sanılanın aksine bir donanım projesi olmayıp ülkemiz insanının ve gelecek nesillerimizin umudu olan yazılım, içerik ve bilişim ekonomisi hizmetleri projesidir. Çünkü bu projenin, projelendirilmesi, proje yönetimi ve proje alımlarının takibi bile oldukça ciddi bir iş ve bu ihtiyaçları sadece güçlü yazılımlar ile çözerek, Fatih projesini başarıya ulaştırabiliriz. Bu proje doğru bir şekilde uygulanabilirse, önümüzdeki 10-15 yıllık süre içerisinde Türkiye’de internet girişimcileri ve yatırımcıları kat kat büyüyecektir. Proje, başı ve sonu olan bir süreçtir. Oysa eğitim, teknolojiyle olan işbirliği aracılığıyla fırsat eşitliği yaratmak için durmaksızın çalışmalıdır. ~ 20 ~ Eğitime yapılan her yatırım Türkiye'nin aydınlık geleceğine yapılan bir yatırımdır. Fatih Projesi'nin, bir anlamda eğitimde bir çağı kapatıp bir çağı açacağına, gençleri teknolojiyle, bilgiyle, dünyayla buluşturacaktır. Projenin ülkemizde nitelikli, donanımlı bireylerinin yetiştirilmesinde, eğitim ortamlarının iyileştirilmesinin sağlanmasında önemli bir adımdır. Çocukların çağın gerektirdiği donanıma, bilgi ve beceriye, üretken ve bilgiyi hayatlarında kullanan bireyler olarak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. Teknolojide hızlı bir değişim olduğunu, bu değişimi yakalayabilen toplumların bilgi toplumu olabileceğini söyleyebiliriz. Fatih projesinde asıl önemli olan dinamik ve genç insan kaynağımızı çağın gerektirdiği teknolojik donanıma sahip, soran, sorgulayan, geleceği şekillendiren, aynı zamanda Kültürel mirasına, tarihine, örf, adet, ahlaki özelliklerine sahip çıkan nesiller yetiştirmektir. Kısaca Fatih Projesi; sunmuş olduğu fırsatlarla hem ülkemiz için hem de tarihimizden bugüne kadar irtibat halinde olduğumuz islami ve insani coğrafyayla bir bütünleşme bir kucaklaşma bir barış ve huzur projesi olmakla birlikte eğitimden ar-ge’ye, ar-ge’den teknolojiye, teknolojiden ürüne, üründen ulusal ve uluslararası markalara ve bu markalarla dünya ile rekabete imkan tanıyan bir milli özgüven projesidir. ~ 21 ~ FATİH PROJESİ MİLLİ KALKINMANIN EN GÜÇLÜ ŞEKİLDE OLMASI VE BİLGİ EKONOMİSİNDE DÜNYA İLE REKABETÇİ BİR EKONOMİ İÇİN EN DEĞERLİ FIRSATTIR ~ 23 ~ Fatih Projesi; Milli Kalkınmanın En Güçlü Şekilde Olması Ve Bilgi Ekonomisinde Dünya İle Rekabetçi Bir Ekonomi İçin En Değerli Fırsattır “Eğitim”, en temel insan haklarından biri olduğu kadar, toplumsal gelişme için de en önemli unsurlardan birisidir. Bu anlamda, eğitimin kalitesini ve içeriğini iyileştirmeye katkı sağlamak, erkek çocukların yanı sıra kız çocukların da, engellilerin de tam fırsat eşitliği içinde eğitime katılması için çalışmak, sosyal sorumluluk sahibi herkesin görevi olmalıdır. Teknolojinin varlığı, tek başına okul düzeyindeki çıktıları iyileştirmez. Dünyada uygulanmış geniş ölçekli eğitimde bilgi teknolojileri programlarında edinilen deneyimler, teknolojiye yapılan yatırımın öğrenme çıktılarına olumlu etki etmesini sağlayabilecek bazı kilit etkenlere işaret ediyor. Bu etkenler siyasi irade; gerek ulusal düzeyde gerekse okul düzeyinde değişimi destekleyen güçlü bir kurumsal yapı; donanım, yazılım ve içeriğe ilişkin doğru tercihler yapılması; öğretmenlerin mesleki gelişimine gereken önemin verilmesi; izleme ve değerlendirme kültürünün yerleşmesi olarak sıralanabilir. Türkiye gibi sosyoekonomik kalkınma sürecinde ileri aşamalara gelmiş ülkelerde, istihdam ve toplumsal yaşama aktif katılım için ortaöğretim düzeyinde elde edilecek bilgi, beceri ve yetkinliklere gereksinim artmaktadır. Ayrıca ortaöğretimin zorunlu olması ile birlikte, bu kademede eşitlik vurgusunun artması ve birey tarafından belirlenemeyen çeşitli etmenlerin (cinsiyet, yaşanan bölge, ailenin sosyoekonomik durumu vb.) eğitime erişim ve başarıda belirleyici rol oynamasının önüne geçilmesi gerekmektedir. Türkiye için 2000’lerin başında açılan demografik fırsat penceresi daralırken, eğitim alanında gerekli hamleleri yapmakta gecikiyoruz. Öğretmen niteliğinin artırılması, hizmet öncesi eğitimin iyileştirilmesi ve öğrencinin eğitim politikalarının odağında yer alması eğitimin tüm paydaşlarının beklediği hamlelerdir. Türkiye’nin daralan fırsat penceresini lehine çevirmesinin ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme yaratmasının yolu, nitelikli eğitim almış ve 21. yüzyılın küresel rekabetçi ortamının gerektirdiği bilgi, beceri ve donanıma sahip işgücünden geçiyor. Eleştirel düşünme becerileri edinmiş, insan haklarına saygılı, teknolojiye hakim bireyler yetişmesini sağlayacak özelliklerde bir “kaliteli” eğitimin sunulması, Türkiye’nin 2023 hedeflerini tutturulabilmesi açısından da önem taşımaktadır. Eğitim, kişinin kendini gerçekleştirebilmesi ve yapabilir hale gelmesi sürecindeki kilit rolüyle temel bir haktır. Bir öncelik sıralaması olmasa da eğitimin, diğer tüm insan haklarının gerçekleşmesini sağlayan güçlendirici bir özelliği olduğu açıktır. Bu bağlamda eğitime bütüncül bir şekilde yaklaşan çalışmaların insan hakları kültürünün gelişmesine ve yaygınlaşmasına katkısı son derece önemlidir. İnsan hakları kültürünün gelişmesi ve yerleşmesinde insan haklarının özel gerektirdikleri olarak tanımlanan çocuk haklarının özel bir yeri vardır. Çünkü çocuk, kendini gerçekleştirme sürecinde başta gelişimsel özellikleri nedeniyle birçok alanda yetişkinlere göre çok daha fazla engelle karşılaşır. Bu engellerin kaldırılması konusunda yasama, yürütme ve yargı organlarıyla başta devletin temel sorumluluğu esastır. Türkiye’nin 2023 Vizyonunda, “Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek” hedefleri bulunmaktadır. Cumhuriyetimizin 100. yılında, bilim ve teknolojiye hakim, ~ 25 ~ teknolojiyi bilinçli kullanan ve yeni teknolojiler üretebilen, teknolojik gelişmeleri toplumsal ve ekonomik faydaya dönüştürme yeteneği kazanmış bir "refah toplumu" yaratmak olarak belirlenmiştir. Ulusal bilim ve teknoloji stratejisinin uygulama aşamasında iki önemli faktör dikkati çekmektedir. Bunlar; siyasal sahiplenme ve toplumsal farkındalıktır. Bilindiği üzere; e-Dönüşüm Türkiye kapsamında üretilen ve Ülkemizin bilgi toplumu olma sürecindeki eylemleri tanımlayan Vizyon 2023 “Ulusal Teknoloji ve Bilim Politikası Strateji Belgesi” bilgi toplumuna geçiş için bir yol haritası olması açısından büyük bir öneme sahiptir. Bunun yanında FATİH projesinin uygulaması aşamasında izlenebilecek bir strateji belgesi olması açısından da ayrıca önem arz etmektedir. Vizyon 2023 Strateji Belgesi ile FATİH Projesinin Ortak Noktaları: Ülke için stratejik olan teknoloji alanlarına ve bu alanları destekleyecek bilimsel araştırma olanlarına odaklanma, ARGE’ye kaynak ayırma, Gerekli insan gücünü yetiştirme ve bunun için gerekli kaynağı ayırma, Siyasi sahiplenme Toplumsal katmanlarda farkındalık yaratma, Alınan sonuçları ölçmek ve değerlendirmek için süreklilik kazandırılmış bir sistemin kurulması, Değişen sosyo-ekonomik koşullar ve uygulamadan alınan sonuçlar dikkate alınarak sistemin belli aralıklarla gözden geçirilmesini sağlayacak bir sistemin kurulması. ~ 26 ~ Vizyon 2023 Strateji Belgesi ve FATİH Projesinin Bilim ve Teknoloji Açısından Kesişim Gösteren Kuvvetli ve Eksik Yönleri ile Fırsat ve Engeller (SWOT Analizi) Kuvvetli Yönler Uluslararası bilim topluluğu ile yakın ilişki içinde olan bir bilim topluluğunun varlığı. Ülkenin bilim ve teknoloji alanında öngörü yapacak, “ne?” sorusundan “nasıl?” ve “ne zaman?” sorularına cevap arayan bir düzeye gelmiş olması. Çok yönlü geliştirmeye muhtaç olsa da; gelişen bilişim (enformasyon) ve iletişim altyapısı, teknoparklar, üniversite sanayi ortak araştırma merkezleri, özgün ürün ve üretim teknolojileri geliştirme altyapısına sahip firmalar, Ar-Ge teşvik mekanizmaları, sanayide Ar-Ge yardımları ve proje destekleri gibi, “Ulusal Yenilik Sistemi” altyapısını teşkil eden kuvvetli bileşenlerin varlığı. Sürükleyici ulusal projeler: Savunma tedarik programları, ulusal Ar-Ge altyapısı programları, e-Devlet, ULAKBİM, Okul-Net gibi ulusal enformasyon ve iletişim altyapısı programları, büyükşehir altyapı projeleri. Eksik Yönler Eğitim sisteminin araştırıcılığı ve yaratıcılığı tetikleyen bir yapıda olmaması; araştırma ve teknoloji bilincinin eksikliği; ileri teknoloji alanlarında uzmanlaşmanın yetersizliği ve bu alanlardaki araştırmalar için gerekli kritik araştırıcı kitlesinin olmayışı. Devletin, uzun vadeli ulusal politika ve stratejileri hayata geçirmek için, başta bilgi temelli topluma dönüşüm sürecinin itici gücü olan enformasyon ve iletişim teknolojileri alanında olmak üzere, sanayileşme ve teknoloji geliştirme çalışmalarını kamu tedarik politikalarıyla desteklemede yetersiz kalması; uzun vadeli ve büyük ölçekli tedarik programlarında uygulanacak Ar-Ge’ye dayalı tedarik mekanizmalarının yetersizliği. Kamuoyunun ve kamuoyunu yönlendiren odakların, ülkenin bilim ve teknoloji geleceğine ilişkin konularda yeterli duyarlılık ve iradeye sahip olmaması; bilim ve teknoloji alanındaki çalışmaları yönlendirecek, hızlandıracak ve sisteme geri besleme verecek tartışmaların ilgili tüm kesimlerin katılımıyla yapılmasını sağlayacak sistem ve mekanizmaların olmaması. Hazırlanmış politika ve strateji dokümanlarının yürüyen süreçlerle ilişkilendirilmemesi; toplumun her kesiminde, sorunları çözmekten ziyade tespite yönelik bir yaklaşımın yaygınlığı. Kurumlar arası görev, yetki ve sorumluluk paylaşımı, iş birliği, eşgüdüm, kurumsal öğrenme gibi hususlardaki gelişmelerin yetersiz kalması; bireysel yaklaşım ve kaygıların baskın olması; organizasyon ve takım çalışması eksikliği. Ölçme ve denetim mekanizmalarının yetersizliği, sağlıklı veri ve istatistiki bilgi ~ 27 ~ oluşturmada görülen zaafiyet; ülke genelinde ve her alanda bilgi ve verilerin toplanması, depolanması, işlenmesi ve herkesin kullanımına açılmasını sağlayacak ulusal ağ yapı ve veritabanlarının yetersizliği. Fırsatlar Avrupa Birliği üyeliği perspektifi ve başta Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programı olmak üzere çeşitli uluslararası fonlardan yararlanma olanağı. Engeller Dünyada bilim ve teknolojideki hızlı gelişime ayak uyduramama. Dünyada birçok ülke, eğitime erişimin yaygınlaştırılması, öğrenim çıktılarının iyileştirilmesi ve öğrencilerin modern becerilerle donatılmasında, giderek daha çok bire bir teknoloji programlarına yöneliyor. Bu gibi girişimlerde, her ülkenin şartları ve yaşadığı güçlükler ülkeye özgü olsa da, genellikle benzer hedeflerin benimsendiği görülüyor: Örneğin, eğitim kaynaklarına erişimde eşitlik sağlamak, öğrenci merkezli pedagojiyi önceliklendirmek ve etkisiz sınıf uygulamalarını geride bırakmak. Bu hedeflere ulaşma doğrultusunda kullanılacak yöntemler elbette teknolojiyle desteklenebilir, ancak iş burada bitmiyor. Girişimlerin etkisinin ve her şeyden önce öğrencilere sağlanabilecek faydanın en üst düzeye çıkarılabilmesi için, sürecin planlamasından uygulanmasına ve izlenip değerlendirilmesine kadar, her aşamada çıkarılan derslerin paylaşılması ve derinlemesine irdelenmesi kilit önem taşıyor. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), FATİH ile dünyada önemli bir konumda bulunuyor. Projenin gelişme aşamasında olması ve bu denli büyük çapta olması, FATİH’i, hem somut ve kalıcı değişim yaratabilecek, hem de genç kuşakları küresel bilgi ekonomisinde öncü roller üstlenmeye hazırlamanın etkili yollarını arayan pek çok başka ülke için de bir model haline gelebilecek biçimde konumlandırıyor. Dünya’da Eğitimde Teknoloji Entegrasyonu Yaşadığımız zaman dilimi içerisinde gelişim, değişim ve küresel rekabet gibi sıkça duyduğumuz kavramların itici güçlerinin en önemlilerinden birisi olarak karşımıza çıkan “teknoloji” hayatın hemen hemen her alanında varlığını hissettirmekte ve sunduğu fırsatlarla da hayatımızı kolaylaştırmaktadır. Bireylerin ve sistemlerin günümüz rekabet koşullarına ayak uydurabilmeleri, yerel ve küresel ölçekteki fırsatlardan yararlanabilmeleri, bireysel gelişim ve yenilenmeyi sağlayabilmeleri için etkin teknoloji kullanımı bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Evimizde bilgisayar ekranı karşısında, ciddi bir zahmete katlanmadan çok rahatlıkla “iki tıklama ile”, aklımıza takılan bir meseleyi hiç geciktirmeden araştırabiliyor, ödenmemiş faturalarımızı ve diğer para transferlerimizi dakikalar gibi kısa bir sürede yapabiliyor, dünyanın öteki ucunda yaşayan bir kişiye ürettiğiniz bir ürünü çok rahatlıkla satabiliyoruz. Teknolojinin günlük yaşama olan etkisi ve katkısının ne derece yüksek bir oranda olduğunu farklı birçok yaşamdan örnek ile destekleyebiliriz. ~ 28 ~ Toplumun değişik katmanlarında meydana gelen bu değişimlerden eğitim sistemlerinin etkilenmemesi, değişim ve dönüşümlere karşı duyarsız davranması düşünülemez. Bireyin bilgiye duyduğu ihtiyacı karşılamak, öğrenme ve öğretme faaliyetlerinde verimi artırmak, bireysel farklılıklara göre öğrenme ve öğretim alternatifleri sunmak gibi öğrenme ve öğretme ile ilgili bugüne kadar yaşamış olduğumuz problemler, yetersizlikler ve benzeri sorular son yıllarda eğitimcilerin teknolojiyi kullanarak çözüm bulmak istediği konulardan bazılarıdır. Genel olarak hayatın birçok farklı alanında (ekonomi, iletişim, bankacılık, eğlenci vb) fırsatlar sunan teknoloji neden eğitim sistemlerinde de başarılı bir şekilde kullanılmasın ve karşılaşılan bazı sorunlara cevap vermesin? Öğrenciler ve öğretmenler bu teknolojileri kullanarak daha etkin ve verimli bir öğrenme-öğretme süreci yaşaması; öğrenme ortamlarının teknoloji ile zenginleştirilmesi ve hayattan gerçek kesitler ile derslerin desteklenmesi gibi birçok soru eğitimcileri teknolojinin eğitim sistemlerine entegrasyonu konusunda araştırmaya sevk etmiştir. Bu çabalar sonucunda birçok ülke ve eğitim sisteminde küçük ve büyük ölçekte projeler hayata geçirilmiştir. Dünya ekseninde son yıllarda yürütülen büyük ölçekli projelerden birkaç tanesi aşağıda özetle sunulmuştur. Amerika Birleşik Devletleri Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere birçok gelişmiş ülke teknolojinin eğitim ortamlarına entegrasyonunu sağlamak için geniş bütçeli projeler hayata geçirmiştir. ABD’de okullarda teknoloji kullanımı yatırımları son yıllarda çok ciddi oranda bir artış göstermiş olup 1993 yılında federal hükümetin 1996 yılında eğitim teknolojilerine harcamış olduğu 21 milyon dolarlık bütçe 2003 yılında 729 milyon dolara yükseltilmiştir. Okullardaki hızlı internete erişim neredeyse % 95 gibi yüksek bir orana ulaşmış olup, her dört öğrenciye bir bilgisayar düşecek konuma gelmiştir. Amerikan Ulusal Eğitim İstatistik Merkezi (NCES)’nin 2008 verilerine göre Amerika’daki bütün ilk ve orta dereceli okulların hepsinde (%100) öğretim amaçlı bilgisayar ve internet bağlantı hizmeti mevcuttur. Her bir sınıfa, yaklaşık olarak 3 adet internet bağlantılı bilgisayar düşmektedir. ABD’de her öğrenci için bir bilgisayar veya eğitim teknolojileri cihazı vermektense yöneticilerin bu ülkede yatırımlar ve stratejilerini her bir öğrencinin okul içerisinde ihtiyaç duyduğu zaman erişebileceği teknolojileri hazır bulundurma yönünde belirlendiği görülmektedir. NCES’nin 2008 yılında ulusal ölçekte hazırladığı ve yukarıda değinilen raporunda da bu durum açıkça ortaya çıkmaktadır. Yayımlanan istatistiksel verilerde ortalama %50’den fazla bir oranda ilk ve orta dereceli okullarda “laptops on cart” yaklaşımı içerisinde taşınabilir bilgisayarı öğretmen ve öğrenci kullanımı için hazır bulundurulduğu belirtilmiştir. Ayrıca, çalışmanın yapıldığı okulların % 5 gibi bir oranda da öğrencilerin taşınabilir bilgisayarları ödünç alıp eve götürebilme imkanı sağladıkları vurgulanmıştır. Kişisel bilgisayar teknolojilerinin yanı sıra % 75 civarında bir oranda okullarda etkileşimli tahtanın da mevcut olduğu tespit edilmiştir. Büyük ölçüde teknolojiye erişimde fırsat eşitliğini sağlamış olan ABD’de birçok proje hayata geçirilmiş ve sonuçları değişik perspektiflerden irdelenmiştir. Yürütülen projelerden en ~ 29 ~ önemlilerinden bazıları; 1980’lerde “Apple’s Classrooms of Tomorrow (ACOT)” – “Apple’ın Geleceğin Sınıfları”, 2000’li yıllarda “Preparing Tomorrow’s Teachers to Use Technology (PT3)” – “Geleceğin Öğretmenlerini Teknoloji Kullanımına Hazırlama” gibi projeler hayata geçirilmiştir. ABD’ de bilgisayar destekli öğretimin başarıyla uygulanmasında üniversitelerde yapılan çalışmaların da rolü büyüktür. Kuzey Amerika’da geniş çaplı teknoloji kullanımı projeleri Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalarda ülke genelinde değil eyalet bazında gerçekleştirilmiştir. “Maine Her Öğrenciye Bir Bilgisayar Projesi” ve “North Carolina Birebir Öğrenme Teknolojisi Girişimi” adlı iki çalışma FATİH Projesine benzer özellikler içermeleri bağlamında dikkat çekicidir. a. Maine Her Öğrenciye Bir Bilgisayar Projesi Amerika’nın Maine eyaletinde Güz 2002 döneminde başlamak üzere orta öğretim kurumlarında birebir dizüstü bilgisayar programı başlatılmıştır. Girişim Maine Öğrenme Teknolojisi Girişimi (Maine Learning Technology Initiative (MLTI)) adlı kuruluş vasıtasıyla uygulanmıştır. Tüm 7. Ve 8. sınıf öğrencileri ve bu sınıfların öğretmenlerine dizüstü bilgisayarlar verilmiştir. Ayrıca, dizüstü bilgisayarları sınıflara ve orta öğretim programına entegre edebilmeleri için okullara ve öğretmenlere teknik destek ve profesyonel gelişim imkanları sağlanmıştır. Programın etkinliğini tespit etmek üzere çeşitli değerlendirme çalışmaları düzenlenmiştir. Bu çalışmaların en kapsamlılarından biri programı aşağıdaki açılardan değerlendirmiştir: 1. Programın öğrencilerin yazarlık becerileri üzerindeki etkisinedir? 2. Programdan en çok kim faydalanmıştır? 3. Öğrencilerin program hakkındaki algıları nedir? 4. Öğretmenlerin program hakkındaki algıları nedir? 5. Program daha iyi yazarlar mı yoksa dizüstü bilgisayarda daha iyi yazı yazan kişiler mi yetiştirmektedir? Sonuçlara ulaşabilmek için Maine Eğitim Değerlendirmesi (Maine Educational Assessment–MAE) testindeki yazarlık becerileri sınavı 2000 yılında (dizüstü programının başlangıcından önce) ve 2005 yılında (programın ilk uygulanışından 5 yıl sonraya tekabüleden zaman) incelenmiştir. Başlangıçta (2000 yılında) 16.557 öğrenci ve sonda (2005 yılında) 16.251 öğrenci bu testi almıştır. b. North Carolina Birebir Öğrenme Teknolojisi Girişimi North Carolina eyaleti 2008 yılından başlamak üzere birebir teknoloji projesinde harcanmak üzere 3 milyon dolarlık bir bütçe ayırmıştır. Proje, NC1:1 Öğrenme Teknolojisi Girişimi (NC 1:1 Learning Technology Initiative – NCLTI) olarak adlandırılmış ve bütçesi, Golden LEAF Foundation (GLF) ve SAS tarafından aynı amaçla ayrılmış olan hibelerle birleştirilmiştir. Proje, 21.yüzyıl kaynaklarını sınıflara tanıtmak için bir pilot çalışma olarak planlanmıştır. ~ 30 ~ Her ne kadar ABD’de teknolojiye erişim noktasında bir sorun bulunmasa da sağlanan teknolojilerin ne derece etkili ve yerinde kullanıldığı, öğrenmeye ne derece olumlu katkı sağladığı da bazıları tarafından ciddi bir şekilde sorgulanmaktadır. Ciddi eleştiriler ve sorgulamalara rağmen görünen o ki ABD bu teknolojinin eğitim sistemi içinde yer almasına büyük bir önem vermekte ve bu konuda ileriye yönelik planlamalar yapmaktadır. Bu bağlamda, ABD’nin 2010 yılında yayımladığı “Ulusal Eğitim Teknolojileri Planı”nda 2020 yılına kadar eğitim sisteminin “devrimci bir dönüşüm” anlayışı ile yeniden yapılandırılması gerektiği; ülkede her geçen gün artarak ciddi bir problem olan mezuniyet oranlarının artırılması; eğitim sisteminin esnek, verimli ve etkili bir biçimde yapılandırılabilmesi; ve öğrenmenin güçlendirilebilmesi gibi bir çok stratejik hedeflerin gerçekleştirilmesi hususunda teknolojinin etkin bir rol oynayacağına vurgu yapılmıştır. Özetle teknolojinin eğitim sistemi içerisinde 5 temel alanda (öğrenme, öğretme, değerlendirme, yapısal işlemler, üretkenlik) etkili bir biçimde kullanılması gerektiği vurgulanmaktadır. Portekiz Ekonomik gelişme ve bilgi toplumunu oluşturma yolunda vatandaşlarının yeterliliklerinin artırılması gerektiğini düşünen Portekiz Hükümeti teknolojinin bu çabalarına ve politikalarına yardımcı olacağını düşünerek eğitim sisteminde teknolojinin yer almasının ulusal bir strateji ve öncelik olduğunu belirlemiştir. Bu kapsamda “okullarda teknoloji modernizasyonu” diye tanımladıkları süreçte temel hedefler arasında: Okullar arasındaki teknolojiye erişim eşitsizliklerini ortadan kaldırma, teknolojinin öğrenme ve öğretme faaliyetlerine tam entegrasyonu, okul yönetiminin verimliliğini artıracak tutarlı bir teknoloji kullanımı olarak belirlemiştir. Bu çabalar ile Portekiz’i okullarda teknoloji modernizasyonu konusunda en iyi 5 Avrupa ülkesi arasına yerleştirmek ve gelişmekte olan ekonomilerine ivme kazandırma hedefinde ve yolunda önemli bir mesafe kat edilmiştir. Bu hedefler doğrultusunda Portekiz’in 2008’de hayata geçirdiği “Macellan Projesi” ile her öğrenciye bir dizüstü bilgisayar verilmesi planlanmış ve bu plan aşamalı olarak hayata geçirilmiştir. Proje kapsamında her bir öğrenciye 750.000 bilgisayar dağıtılması planlanmış, sınıflara hızlı internet bağlantısı ve etkileşimli tahta yerleştirilmiştir. Portekiz başlatmış olduğu bu projede öğrencilere ve öğretmenlere dağıtılacak dizüstü bilgisayarların yanı sıra ders kaynaklarının da dijital olarak yeniden hazırlanması ve öğretmenlere hizmetiçi eğitim gibi çalışmaları da kapsamaktadır. Dünya Bankası yayınlarına göre Portekiz modeli diğer ülkelere de model olabilecek dikkat çekici bir projedir. Gelişmekte olan ekonomilerin Portekiz modeli ile teknolojiyi eğitim sistemlerine entegre edebileceklerini ve ABD gibi ülkelere kıyasla daha kısa bir süre içerisinde entegrasyonu yapabilecekleri ve zaman kazanabileceklerine vurgu yapılmaktadır. Güney Kore Teknolojinin etkin bir şekilde kullanılması için geniş ölçekli proje başlatan ülkeler arasında yer alan Güney Kore Hükümeti de 2015 yılına kadar bütün müfredatın dijital formata ~ 31 ~ geçirilmesi ve öğrencilere “dijital kitap” olarak ulaştırılmasını hedef emektedir. Güney Kore Eğitim Bakanlığı’nın 2007 yılında yayımladığı raporda dijital kitaba geçiş projesinin belirlenen genel teknoloji entegrasyonu aşamalarından birisi olduğu ve bu çalışma ile klasik basılı kitapların sınırlılıklarının (bilginin sürekli güncel tutulamaması, görsel ve işitsel öğelere yer verilememesi vb.) aşılmasının planlandığı belirtilmektedir. 100 okulda geliştirilecek 25 derse ait ders materyalleri ile pilot çalışması yürütülen projenin başarıya ulaşması halinde, öğrenciler daha zengin kaynaklara rahatlıkla ulaşabilecek ve kişisel bir öğrenme tecrübesi yaşamaları sağlanacaktır. Belirlenen teknoloji entegrasyonu planları doğrultusunda Güney Kore Eğitim Bakanlığı dijital kitap pilot uygulamasına ilaveten projenin ikinci önemli bileşeninin öğretmenlerin ve diğer destek birimlerinin sağlanan teknolojileri etkili kullanımlarına yönelik eğitimi sağlamak olarak belirlemiştir. Planın üçüncü bileşeni ise dijital kitapların hazır hale getirilmesi ve öğretmen ve diğer destek birimlerinin eğitim sürecinin tamamlanması ile birlikte öğrencilerin bu sağlanan materyallere erişimlerini sağlayacak teknolojilere sahip olmaları olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda pilot okullardaki her bir öğrenciye bir tablet PC verilmesi ve sınıflarda kablosuz internet ile kaynaklara erişimin sağlanması planlanmıştır. Güney Kore son adımda ise kalite kontrol ve diğer standartların belirlenmesi ve yürütülmesi olarak belirlemiştir. Uruguay Eğitim sisteminde dönüşümü teknoloji ile yakalamaya çalışan bir diğer dikkat çekici ülke ise Uruguay. Uruguay Hükümeti “Project Ceibal” ile ilk ve ortaöğretim düzeyindeki bütün öğrencilerine ve öğretmenlerine 2009 yılı sonuna kadar ücretsiz taşınabilir bilgisayar vererek öğrencilerin daha zengin ve eğlenceli bir öğrenme ortamına sahip olmalarını amaçlanmıştır. Bu proje ile öğrencilere öğrenme çabalarında fırsat eşitliği sağlamak hedeflenmiştir. Uruguay, “her öğrenci için bir laptop” fikrini benimseyen ve ulusal politika olarak benimseyen ilk ülkedir. UNESCO rakamlarına göre ile etapta 350.000 bilgisayar dağıtılması planlanırken projeye ilk olarak kırsal okullardan başlanmıştır. Norveç 1984 yılında değişik derslere teknolojiyi yerleştirerek öğretim sürecini iyileştirmek, öğrenmenin verimliliğini artırmak ve yeni öğretim yöntemlerinin oluşması amacıyla program yürürlüğe konmuştur. Norveç, eğitim yazılımlarının dükkandan alınamayacağını ve firmaların kaliteli yazılım üretemeyeceğini belirtmektedir. Çok yetenekli öğretmenlerin, yani kendi alanını çok iyi bilen öğretmenlerin yazılım geliştirme ve üretim sürecinde kullanılabileceği düşünülmüştür. ~ 32 ~ Belçika 1984 yılında Belçika Eğitim Bakanlığı yeni teknolojilerin eğitimde kullanımı ile ilgili beş yıllık plan yapmıştır. 1984-1985 yılında seçilen pilot okullarda, öğretmenlerin istekli ve bilgili olması koşulu aranmıştır. Okul müdürleri ile toplantılar yapılmış, materyaller geliştirilmiş, bu materyaller öğretmenlerle tartışılmış konu ile ilgili bülten ve makaleler yayınlanmıştır. Her öğretim yılında birçok hizmet içi eğitim programı yürütülmüştür. İsveç 1998 yılında İsveç Hükümeti İsveç Meclisi’ne “Öğrenme İçin Araçlar -Okullarda BT için Ulusal Program” raporunu sundu. Meclis bu girişimi destekleyerek bu heyete “Okullarda BT için Ulusal Programı” planlama ve uygulama görevini verdi. Bu planlamada İsveç’teki tüm yerel yönetimlere 1999-2001 yılları arasında uygulanan programa katılım çağrısı yapıldı ve hepsi tarafından bu teklifler kabul edildi .Eylem Planı okulöncesi dönemden ortaöğretime kadar tüm eğitim basamaklarını kapsıyordu. BİT için Ulusal Eylem Planı’nın gerekçesi herkesin günlük yaşamda şu veya bu şekilde BT’den etkilenmesiydi. İş hayatı da çok kısa bir süre içerisinde BT İş dönüşümünü yaşamıştı. Hollanda 1984 yılında Hollanda hükümeti bilgi teknolojisinin eğitime girmesi ile ilgili program başlatmıştır. Bu program 1988 yılına kadar devam etmiş, başarılı bulunmuş ve eğitim yazılımlarının geliştirilmesini başlatmıştır. 1989-1992 dönemini kapsayan PRINT projesidir. İspanya 1983-1987 yılları arasında bakanlık, Atenea projesi olarak bilinen ve bilgisayarların okullarda yaygınlaşması ile müfredatla kaynaştırılmasını amaçlayan BDE projesi çalışmalarını yürütmüştür. Atenea Projesi; Proje, ilk ve ortaöğretim düzeyindeki devlet okullarını kapsamaktadır. Okullar projeye isterler ise girmektedirler. Okul, projeye katılmak isterse öğretmenlerden oluşan bir grup kurmakta ve bir araştırma önerisi ile bakanlığa başvurmaktadır. İrlanda İrlanda, 1980 yılında, özellikle ortaöğretimlerin okullarına bilgisayarları almaya başlamıştır. İrlanda’nın en önemli projesi ise NITEC’ tir. NITEC, Eğitimde Bilgi Teknolojisi Ulusal Merkezidir. Aşağı yukarı 100 okul, modemler yoluyla NITEC üzerinden birbirlerine bağlanmakta, birbirine yazılım ve mesaj göndermektedir. Ayrıca, NITEC bazı formların toplanması için de kullanılmaktadır ~ 33 ~ Fransa Fransa da bilgisayarlı eğitime 1970'lerde başlanmıştır. 1970-1976 yılları arasında 58 liseye birer bilgisayar verilirken, 550 öğretmen gerekli kurslardan geçmiş; 1976-1980 arasında da durgunluk gözlenmiştir. 1980 yılında, 100 bin bilgisayarı uygulamaya koyma projesi çerçevesinde 500 öğretmen birer yıllık eğitime alınmış, enformatiğin, genel eğitimin, tamamın bir parçası olması gerekliliği ile birlikte mesleki eğitimin güncelleştirilmesinde bilgisayar teknolojisinin yeri gündemde tutulmaya devam edilmiştir. Ayrıca 1983 yılında 140 milyon, üniversitelerdeki bilgisayar destekli eğitime ayrılmıştır. 1985'de ise, 120 bin bilgisayar alımı, 110 bin öğretmen ve kullanıcının yetiştirilmesi, 700 yazılım paketi hazırlama, 50 bin bilgisayar atölyesi oluşturma projesi uygulamaya konulmuş; 1990'larda her 10 Fransız’dan 7'sinin yaşamına bilgisayarın girmesi gerçeğine yaklaşılmaya başlanmış, herkes için enformatik programı kendisini benimsetmiştir. Yukarıda özetle resmedilmeye çalışılan tablodan da anlaşılacağı üzere 21.yy’ın temel hedeflerinden birisi olan bilgi toplumuna erişebilmek için ihtiyaç duyulan bireylerin yetiştirilmesi, hızla değişen küresel rekabet şartlarına ayak uydurabilme ve küresel ekonominin değişen ruhunu okuyabilecek ve bu şartlarda çalışabilecek insan gücünü yetiştirmek amacı ile ülkeler farklı projeler ile çalışmalar yapmakta ve eğitim sistemlerini dönüştürmektedirler. Kıtalararası öğretim, ticaret, iletişim ve diğer sosyal paylaşım faaliyetlerinin yapıldığı bir zaman diliminde bu tür değişimlere ve dönüşümlere kapalı kalmak neredeyse imkansız gibi gözükmektedir. New York Times yazarı Thomas Friedman’ın “The world is f at – Dünya düzdür” adlı kitabında da ayrıntılı bir şekilde izah ettiği gibi içerisinde yaşadığımız zaman diliminde çok hızlı ve sesiz bir dönüşüm yaşanmaktadır. Bu dönüşümde artık yapılan işler ve elde edilen gelirler “upload” ve “download” miktarı ile gerçekleşmekte ve ölçülmektedir. Hindistan’ın bir şehrindeki bir matematik öğretmeni Amerikalı bir öğrenciye internet üzerinden ders verebilmekte, projelerinde yardım edebilmektedir. Ülkemizde de bu anlamda bir takım kıpırdanmalar olduğu açıktır. Çevremizden de gözlemlediğimiz kadarıyla bireysel çabaları ile günün şartlarını iyi okuyan ve bilgi teknolojilerindeki gelişmeleri de yakında takip eden kişilerin artık oturdukları yerden bilgilerini paylaşmak suretiyle gelir elde ettiklerini biliyoruz. Bu küresel dönüşümü yakalayabilme ve günün ihtiyaçlarına uygun insan gücünün yetiştirilmesinde teknolojiden faydalanmak elbette ki bir zorunluluktur. Ülkemizde başlatılan FATİH projesini de bilgi toplumu olma yolunda destek sağlayacak bir proje olarak değerlendirmek gerekmektedir. Fakat, burada karar vericiler ve proje yürütücülerinin dikkat etmesi gereken önemli bir husus ise teknolojinin eğitim sistemine nasıl entegre edilmesi gerektiğini çok iyi planlamaları ve süreci ve süreci oluşturan bileşenleri çok iyi tanımlamaları gerekiyor. Örneğin teknolojinin eğitim sistemlerine entegrasyonu konusunda öncü bir rol üstlenen ABD’de teknolojinin öğrencilerin öğrenme ve gelişimlerine ciddi derecede katkı sunabileceğini savunan eğitimcilerin yanı sıra, son otuz yıllık tecrübeler sonucunda aslında çok ciddi bir değişimin olmadığını da savunanlar vardır. Sürecin başarıya ulaşmasında çalışmalar bize teknolojinin öğrenci ve öğretmenlere sağlanmasının yalnız başına yeterli olmayacağı, buna ilaveten öğretmenlerin hizmetiçi eğitimlerinin planlanması, öğrenci ve öğretmenlerin teknolojiyi benimseme ile ilgili ~ 34 ~ endişelerinin giderilmesi, ders içeriklerin zenginleştirilmesi ve çeşitlendirilmesi, destek ve teşvik sistemlerinin belirlenmesi gibi bazı hususların önemine dikkat çekmektedir. Yukarıda örnekleri verilen ülkelerin bazılarında büyük ölçekli teknoloji entegrasyonu projelerinde hedef kitlenin yalnızca örgün öğretimde ki öğrencilerle sınırlı olmadığı, bu teknolojiler ile ailelerin de hayat boyu öğrenme olanaklarının artırılması ve onlara da fırsat sunulması hedeflenmiştir. Ülkemizde ki bölgeler arası farklılıklarda dikkate alındığında Fatih Projesi gibi ciddi yatırımların sadece öğrencilere yönelik değil bu teknolojilerin evlerde de kullanılabilmesi ve yetişkin eğitimine yönelik içeriklere de projede yer verilmesi önemlidir. Örneğin, MEB’in ve bazı üniversitelerin yürüttüğü açık öğretim faaliyetleri bu teknolojiler sayesinde çok daha etkin ve verimli bir şekilde yapılabilir. Sonuç olarak, eğitimde teknoloji kullanımı konusunda her ne kadar bazı eleştiriler olsa da sonuçta teknolojinin kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu aşikar. O halde Donald Ely’in ifade ettiği gibi “ The answer is the technology, but what was the question --Evet, sorunun cevabı teknoloji, fakat sorumuz neydi” teknolojinin sunduğu potansiyelden faydalanabilmek için neyi hedef ediğimizi düşünmek ve planlamaları ona göre yapmak gerekiyor. Türkiye’de Eğitimde Bilişim Teknolojileri Kullanımına İlişkin Yürütülen Çalışmalar Türkiye’de eğitimde teknolojinin kullanımıyla ilgili tartışmalar 1970’li yıllarda başlamıştır. Bu yıllarda MEB tarafından, okulların teknolojik kaynak eksikliklerine yönelik değerlendirmeler yapılmıştır. Öte yandan, 1989 yılında eğitim niteliğinin yürütülmesini sağlamak amacıyla hazırlanan Altıncı Beş Yıllık kalkınma planı ve 1996 yılında hazırlanan Yedinci Beş Yıllık kalkınma planı kapsamında, bilim ve teknolojideki gelişmeler ışığında öğretim programlarının güncellenmesi gerekliliği belirtilmiştir. Eğitimde Teknoloji Kullanımına İlişkin Bazı Projeler: a. Bilgisayar Deneme Okulu Projesi (BDO) ve Bilgisayar Laboratuvar Okulu (BLO) Projesi Dünya Bankası destekli olarak yürütülen projelerden bir tanesi de “Milli Eğitimi Geliştirme Projesi”dir. Proje kapsamında çeşitli alt projeler yürütülmektedir. Bu alt projelerden birisi ”53 Bilgisayar Deneme Okulu Projesi” diğeri de “182 Bilgisayar Laboratuar Okulu Projesi”dir. Projelerin amaçları, bilgisayar destekli eğitimin ve bilgisayar eğitiminin yaygınlaştırılmasıdır. b. Müfredat Laboratuar Okulları (MLO) Projesi Milli Eğitim Geliştirme Projesi(MEGP) hükümetimiz ile dünya bankası arasında imzalanmıştır. Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinden 22 ilimizde 208 okul proje okulu olarak seçilmiştir. Bu okulların MLO dönüştürülmesi için bir model geliştirilmiştir.Geliştirilen MLO modeli, Milli Eğitim sisteminde standartlaşmayı sağlamaktadır. MLO projesi 2011 tarihinde yürürlükten kaldırılmıştır. ~ 35 ~ c. World Links Projesi Dünya Bankası Ekonomik Kalkınma Enstitüsü tarafından desteklenen “World Links for Development “ projesi, Türkiye’nin de içinde bulunduğu 25 ülkenin katıldığı bir projedir. Bu proje ile proje kapsamındaki okulların internet üzerinden işbirliği ile projeler üreterek proje tabanlı öğrenme faaliyetlerini gerçekleştirmeleri ve araştırmalarda internetin verimli bir şekilde kullanılabilmesi hedeflenmiştir. Böylece üretilen projeler farklı ülkelerin okulları arasında paylaşılarak kendi kültürlerini tanımaları ve farklı kültürleri tanımaları da hedeflenmiştir. d. MEB İnternet Erişim Projesi MEB ile Ulaştırma Bakanlığı arasında yapılan bakanlık kurumlarının internet bağlantıları görüşmeleri sonucunda, Türk Telekomünikasyon A.Ş ile 5 Aralık 2003 tarihinde protokol imzalanmıştır. Bu kapsamda 31 Ekim 2004 tarihine kadar 20.000 okul, 2007 yılı sonuna kadar da yaklaşık 29.000 adet okul ADSL internet erişimi sağlanmıştır. e. Temel Eğitim Projesi Altıncı Beş Yıllık kalkınma planında yer alan ve 15. Milli eğitim şurasında tavsiye kararı olarak kabul edilen “Sekiz Yıllık Kesintisiz Zorunlu İlköğretim” 18 Ağustos 1997 tarihinde yürürlüğe giren 4306 sayılı yasa ile uygulamaya konulmuştur. Yasanın hayata geçirilmesi ile birlikte “Eğitimde Çağı Yakalama 2000 Projesi” bir bütünlük arz etmiş, bu da “Temel Eğitim Projesi” adı altında yeni ilköğretim stratejisinin uygulama çalışmalarını başlatmıştır. Projenin 1. Fazı kapsamında 3.188 BİT sınıfı, 2.802 ilköğretim okulu 26,244 kırsal ilköğretim okullarında kurulu 56.605 bilgisayar, bilgisayar okur-yazarlığı konusunda eğitim almış 25.000 öğretmen,15.928 adet ekipman tedarikçisi vardır. Bu veriler ışığında projenin başarılı olduğu söylenebilir. Ancak, bu çalışma ülkenin sosyo-ekonomik kalkınma ve uluslar arası teknolojik gelişmelere ayak uyduramazsa projenin gerçekleşmesi engellenir. Bu da projenin planlanma, uygulanma ve yönetim eksikliklerini ortaya çıkarır. f. Fatih Projesi Yukarıda örnekleri verilen bazı ülkeler gibi bilgi toplumu oluşturma hedefleri doğrultusunda Türkiye’de ve dünyada başlayan “One Laptop Per Child- Herbir Çocuk İçin bir Bilgisayar” düşüncesini kabul eden ülkelerden birisidir. 2011 yılında pilot çalışmasına başlanılan “Fırsatları Artırma Teknoljiyi İyileştirme Hareketi (FATİH)” projesi ile ilk ve ortaöğretim düzeyindeki yaklaşık 15 milyon öğrenciye, 700 bin öğretmene kademeli olarak tablet bilgisayar dağıtılması ve 600 bin civarındaki sınıflara etkileşimli tahta ve internet altyapısı sağlanması hedeflenmektedir. Türkiye’de ilkokul düzeyinde okullaşma oranının 2012-13 itibarıyla %98,9’a ulaştığı görülüyor. Ne var ki, ortaokul düzeyine gelindiğinde bu oran %93,1’e, lise düzeyinde ise %70,1’e düşüyor. Bununla birlikte, 2012 yılında zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 yıla çıkarılmasına bağlı olarak, önümüzdeki yıllarda ortaöğretime katılımın artması bekleniyor. Eğitime erişimde önemli gelişme kaydetmekte olan Türkiye’nin önünde, eğitimin niteliğine ilişkin sorunlar da bulunuyor. 2011 yılına ait TIMSS (Uluslararası Matematik ve Fen ~ 36 ~ Eğilimleri Araştırması) sonuçlarına göre, 4. Sınıf öğrencilerinin %23’ünün, 8. sınıf öğrencilerinin ise %33’ünün Matematik başarısı, uluslararası ölçütlerin en alt düzeyine bile ulaşamıyor. Yine de, bu rakamlar daha önce yapılan uluslararası değerlendirmelerle kıyaslandığında iyileşme kaydedildiği görülüyor. OECD ve Dünya Bankası da, Türkiye’nin eğitimin niteliğini artırma ve eğitimde toplumsal cinsiyet ve sosyoekonomik duruma bağlı eşitsizliği azaltma yönünde kaydettiği gelişmeyi vurguluyor. Eğitim ortamlarının bilişim teknolojileriyle (BT) donatılması, Türkiye’de uzun zamandır rağbet gören bir eğilimdir. Okulların bilgisayar donanımı ve etkileşimli eğitim teknolojilerine erişimini sağlama yolunda bugüne kadar çeşitli çalışmalar gerçekleştirildi. Dünya Bankası’nın destek verdiği, 1998 ve 2004 yılları arasında uygulamaya konulan, okullara bilgisayar laboratuvarları ve eğitim materyalleri sağlayarak temel eğitim kalitesini artırma amaçlı Temel Eğitim Projesi, bu çalışmalara örnek olarak gösterilebilir. Proje kapsamında, 2.802 sınıfa bilgisayar donanımı sağlandı, BT formatörleri ve koordinatörleri yetiştirildi. Ancak Dünya Bankası, okullara sağlanan bilgisayar yazılımının yetersiz olduğuna; BT formatörlerinin verdikleri derslerin ise laboratuvarda temel bilgisayar becerilerinin öğretilmesiyle sınırlı kaldığına dikkat çekmiştir. Ayrıca, branş öğretmenlerine bilgisayarı ders anlatımlarına nasıl eklemleyecekleri konusunda eğitim verilmemiş olması da öne çıkmış olan bir eksikliktir. Bu noktada, Türkiye’nin eğitimde ilk BT girişiminin resmi bir BT politika belgesi olmadan uygulamaya konulduğunu da belirtmek gerekir. Yayımlanması Temmuz 2006’yı bulan Bilgi Toplumu Stratejisi (2006-2010) başlıklı belge, FATİH’in tasarım aşamasında mevcuttu. Bu stratejide, BT’nin geniş kapsamlı tanıtım ve kullanımının, ekonomide sürdürülebilir bir büyümeyi devam ettirebilmenin temel yollarından biri olduğu belirtilir. Bu da, fiziksel altyapıya daha fazla harcama yapılmasını ve de “bu teknolojileri etkili bir biçimde kullanabilecek insan sermayesi oluşturulmasını” gerektirir. Türkiye, % 25’i 15 yaşın altında olan oldukça genç bir nüfusa sahiptir ve genç nüfusun Türkiye’nin ekonomik büyümesinde ve “bilgi toplumuna” dönüşmesinde “itici güç” olacak biçimde yetiştirilmesi gerektiği öngörülmektedir. Bilgi Toplumu Stratejisi (BTS), bu amaca giden yolun, BT’nin okullarda hem öğretim programlarını destekleyecek, hem de BT becerilerini geliştirecek biçimde kullanılmasından; ilgili içeriğin ise yaşamboyu eğitim amaçlı kullanıma sunulmasından geçtiğine işaret ediyor. Bu sayede, BT için sürdürülebilir bir talep yaratılması ve sektör oluşturulması da bekleniyor. TÜİK’in Bilişim Teknolojileri Kullanımı Anketi’nden edinilen sonuçlar, 16-74 yaş grubundaki bireylerin bilgisayar ve internet kullanımının, sırasıyla % 49,9 ve % 48,9 olduğunu; en yüksek oranda bilgisayar ve internet kullanımının ise 16-24 yaş grubunda görüldüğünü gösteriyor. Ankete göre, 16-74 yaş grubundaki bireylerin % 39,5’i interneti düzenli olarak kullanıyor. Bu yaş aralığındaki internet kullanıcılarının % 41,1’i, internete ev ya da işyeri dışında erişim için cep telefonu ya da akıllı telefon; % 17,1’i ise taşınabilir bilgisayar (dizüstü bilgisayar, tablet bilgisayar) kullanıyor. Bu istatistikler, ne yoksul ne de aşırı varlıklı olan bir ülkeyi yansıtmakla birlikte, BT kullanımı ve internet erişiminde önemli bir artış payı olduğunu ortaya koyuyor. Bu bağlamda, FATİH projesinin her durumda, evde ve okulda BT kullanımını önemli ölçüde etkileyeceği ve yaygınlaştıracağı öngörülebilir. ~ 37 ~ FIRSATLARI ARTIRMA TEKNOLJİYİ İYİLEŞTİRME HAREKETİ FATİH PROJESİ ~ 39 ~ Fatih Projesi Nedir? Değişen ve gelişen dünyada birey davranışlarındaki değişiklikleri kalıcı hale getirebilmek gelişmelere ayak uydurabilen, çağın beklentilerine cevap verebilen, araştıran, sorgulayan ve kendini gerçekleştirmiş, özgüven duygusu gelişmiş bireyler yetiştirmek ancak eğitimle mümkün olmaktadır. Eğitimin amaçlarından birisi ise, bireyleri toplumun ihtiyaçları doğrultusunda yetiştirmektir. Bunun içindir ki; bilgi çağına uygun bilgi toplumlarının özelliği dikkate alınarak öğrencilerin yetiştirilmesi gerekmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı işbirliği ile gerçekleştirilmekte olan Eğitimde Fırsatları Arttırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) projesi Türkiye’de eğitime yönelik bir reform niteliğidir Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi, çoğunlukla kısaca “FATİH Projesi” olarak anılsa da, bunun bir “proje” olarak adlandırılması tartışılan bir konudur. Proje, başı ve sonu olan bir süreçtir. Proje ifadesi, çok daha kısıtlı ve kısa süreli bir uygulamaya işaret ederken; FATİH, eğitimin sunuluş biçiminde ve öğretim yöntemlerinde temel ve kalıcı olacağı varsayılan bir değişim olarak görülebilir. FATİH kapsamında tüm okullara etkileşimli tahta (ET), tablet bilgisayar ve internet ağı altyapısı sağlanması öngörülmektedir (Okulöncesi ve ilkokul düzeyinde ET’ler, ortaokul ve lise düzeyinde ise ET’ler ve tablet bilgisayarlar sağlanacak). Bu sayede, eğitimde fırsat eşitliğinin yanı sıra, eğitim ve öğretim süreçlerinde BT kullanımının geliştirilmesi amaçlanmıştır. FATİH ile Türkiye çapında 40.000 okul ve 620.000 sınıfa BT donanımı kurulacaktır. İlk olarak ortaöğretim düzeyinde uygulamaya konulan, 2011 ve 2019 yılları arasındaki süreçte ise tüm eğitim düzeylerine yaygınlaştırılacak olan proje, beş ana bileşenden oluşur. Bu bileşenler, FATİH Projesi’nin resmi internet sitesinde şöyle özetlenmiştir: Donanım ve yazılım altyapısının sağlanması kapsamında, araç gerecin etkili tedarik edilmesi, okullara dağıtımı ve teknik kurulumu. Elektronik içeriğin sağlanması ve yönetimi kapsamında, BT destekli eğitime yönelik yeni ders materyallerinin geliştirilmesi. Öğretim programlarında etkin BT kullanımı kapsamında, BT kullanımını öğretim programlarına dahil etmenin yeni yollarının bulunması. Bilinçli, güvenli, yönetilebilir ve ölçülebilir BT kullanımı kapsamında, BT kullanıcılarına ilgili BT araçlarını internetteki bilgilerle destekleyerek kullanma yöntemlerinin öğretilmesi ve BT’nin kullanım biçimlerinin değerlendirilmesi. Öğretmenlerin hizmetiçi eğitimi kapsamında, sınıf ortamında BT ile ders işlerken BT araçlarından etkili ve uygun biçimde yararlanabilmesini sağlayacak hizmetiçi eğitimler verilmesi. Bilindiği üzere FATİH projesinin tablet bilgisayarları kapsamayan ilk dağıtım fazı, 2010-11 eğitim-öğretim yılında dört okulda başladı. Bu okulların her sınıfı birer dizüstü bilgisayar, projektör ve akıllı tahta ile donatıldı. Tablet bilgisayarların da dahil olduğu ikinci dağıtım fazı ise 2012’de 17 il ve 52 okulda başladı. Bu süreçte, tabletler, yalnızca MEB’in kapsamını belirlediği intranet erişimine sahipti. İkinci dağıtım fazının ardından, MEB, ~ 41 ~ tabletlere okul içinde internet erişimi sağlama kararı aldı. Okul sonrası saatlerde ve evde internete eşit biçimde erişim sağlamaya yönelik ilkeler ve yöntemler ise geliştirilme aşamasındadır. Fatih Projesi çerçevesinde yaklaşık 700.000 öğretmenin iki kademeli bir eğitimden geçmesi planlandı. Eğitimde BT kullanımı üzerine 30 saatlik ve hazırlayıcı eğitim niteliğindeki 25 saatlik eğitimler, 2012 yılında verilmeye başlandı. Ek olarak, MEB’in 81 ilde kurmuş olduğu 110 uzaktan eğitim merkezinin de, gelecekte öğretmenlerin hizmetiçi eğitimlere erişimini kolaylaştırması beklenmektedir. FATİH projesinin sadece ilk üç yılda 570.000 ET ile 10,6 milyon tabletin tedarik edileceği başlangıç yatırımının ölçeği dolayısıyla, gerek uluslararası düzeyde, gerekse Türkiye’de, büyük ölçüde teknoloji merkezli bir proje olduğu yönünde bir algı hakimdir. Ne var ki, yukarıda sıralanan proje bileşenlerinde görüleceği gibi, donanımın yanında, öğretmen eğitimine ve içeriğe de önem verilmektedir. Ayrıca FATİH, donanım bakımından her ne kadar en çok “her öğrenciye bir tablet” sloganıyla tanınsa da, her sınıfa bir ET sağlanacak olması da eşit ölçüde önem taşır. Türkiye’de okullara teknolojik donanım sağlama, özellikle de ET’ler ve bilgisayar sınıfları kurma hedefi, yukarıda da söz edildiği gibi FATİH projesinin öncesine dayanmaktadır. Bununla birlikte, önceki dönemlerde okulların BT donanımı için gereken maddi kaynağı yerel olarak sağlamak durumunda olması sonucunda, daha varlıklı semtlerdeki okullar daha iyi kaynaklar edinirken, sosyoekonomik açıdan dezavantajlı olan okulların ise yine dezavantajlı konumda kaldıkları gözlemlenmiştir. FATİH projesinin açılımında geçen “fırsat” sözcüğü, tam da bu eğilime karşı gelerek, tüm okulların ve öğrencilerin benzer fırsatlara sahip olmasını sağlama çabasına işaret etmektedir. Bire bir tablet uygulamasının projeye dahil edilmesine ne zaman ve hangi nedenle karar verildiği tam olarak net değildir. Konu hakkındaki yaygın görüş, yerel sektörü ve harcamayı teşvik amaçlı bir ekonomik büyüme stratejisi olduğu yönündedir. Kuşkusuz ki, okullara yapılacak tüm katkılar, özünde eğitimde dönüşümü amaçlar. Ancak, katkıların gerektiği biçimde tasarlanmış ve desteklenmiş olup olmadığının, nihayetinde de hedeflere ne ölçüde ulaşıldığının değerlendirilebilmesi için bu çalışmaya ilişkin hedeflerin somut biçimde belirlenmesi gereklidir. FATİH’in öne çıkan olası hedeflerinden birkaçı toplumsal dönüşüm, siyasal dönüşüm, ekonomik dönüşüm ve eğitimde dönüşüm başlıkları altında aşağıda kısaca ele alınmaktadır. Siyasal Dönüşüm “Her çocuğa bir tablet bilgisayar” verileceğinin Nisan 2011’de, Başbakanlık seçimlerinden iki ay önce duyurulmuş olması, FATİH’in büyük ölçüde siyasal bir adım olabileceği görüşünü güçlendirmiştir; ERG ve RTI’nın görüştüğü paydaşlar arasında da genel algının bu yönde olduğu görülmüştür. Eğitim sisteminden veya velilerden belirli bir talep olmaksızın tasarlanan FATİH’in maliyeti oldukça yüksektir; kapsamlı bir planlama olmaksızın uygulamaya geçildiği durumda, önemli bir başarısızlık riski bulunmaktadır. Eğitim alanında başka pek çok öncelik varken ve de eğitim kalitesini artırmanın öğretmen eğitimi, erken çocukluk eğitimi veya ikili eğitim uygulaması yapılan okulların sayısının ~ 42 ~ azaltılması gibi çok daha kesin yollara yatırım yapmamanın fırsat maliyeti ortadayken; bunun sadece siyasal dönüşüm adına alınmayacak kadar büyük bir risk olduğu bir gerçektir. Bununla birlikte, hükümetin bu girişimdeki kararlılığıyla sergilediği siyasi irade, kamu hizmetinde sürdürülebilir dönüşüm için kilit önem taşır. Toplumsal Dönüşüm “Bilgi ve iletişim teknolojileri kullanımını ekonomik ve sosyal faydaya dönüştürme” Bilgi Toplumu Stratejisi’nde ele alınan yedi stratejik öncelik arasındadır. Buradaki varsayım, okullarda ve evlerde altyapı ve erişimin iyileştirmesiyle dijital uçurumun azalacağı, buna bağlı olarak yurttaşların yanı sıra ticari girişimlerin ve hükümetin de BT’yi gündelik hayatlarında benimsemeye başlayacakları ve böylece bilgi ve iletişim teknolojilerini giderek daha çok kullanır hale gelecekleri yönündedir. Teknoloji ve dijital hizmetlere olan talebin artması sonucunda, aynı biçimde yükselişte olan iç ve dış tüketime değer kazandıracak inovasyonlar da artacaktır. Bunun ötesinde, erişim ve kullanımın artması kültürel gelişmeye, toplumsal bütünleşmeye ve demokratik katılıma elverişli bir zemin hazırlayabilir. Dolayısıyla FATİH, okullar aracılığıyla günümüz gençliğine ulaşarak, Türkiye’nin bilgi toplumu olma vizyonuna ve ülkedeki insan sermayesinin daha rekabetçi kılınmasına katkı sağlama potansiyeline sahiptir. Bilgi Toplumu Stratejisi’nde veya diğer ulusal strateji belgelerinde FATİH ismen geçmese de, proje adının açılımı bile teknolojiye eşit erişimin artırılması yoluyla toplumsal değişim yaratma yönünde bir taahhüdü yansıtır. Böyle bir taahhüt, ileriye dönük ortak bir hedefe toplumsal destek sağlama niyetine işaret eder. Benzer geniş ölçekli eğitim teknolojisi programlarında (örneğin Uruguay’daki örnekler), toplumsal dönüşümün hedefler arasında yer aldığı açık biçimde ifade edilmiş; hatta bazı programlarda teknolojinin salt varlığının bile, fırsat ve ilerlemeyi temsil eden olumlu bir simge olarak toplumun moralini yükselttiği belirtilmiştir. Ekonomik Dönüşüm Eğitim alanında yapılan BT yatırımları ele alınırken, gerek üretim yoluyla doğrudan, gerekse insan kaynağı geliştirme yoluyla dolaylı olarak ekonomik dönüşüm sağlanması, sıklıkla gerekçe olarak gösterilir. Dünya Bankası’ndan Mike Trucano, büyük ölçekli eğitimde teknoloji programlarında asıl amacın, tıpkı Portekiz’de olduğu gibi, yerel teknoloji sektörünü canlandırmak olabileceğine değinir. FATİH kapsamında ET’lerin ve bire bir tablet uygulamasının tercih edilmiş olmasında, ekonomik dönüşümün kilit unsur olduğu düşünülebilir. Uygulanabilirliği tartışılır olsa da; başlangıçta ekranların % 50’si, entegre devrelerin % 30’u ve pillerin % 70’inin Türkiye’de üretilmesinin planlandığı da söylenenler arasındadır. Yabancı firmalar, Türkiye’de üretim veya araştırma ve geliştirme merkezi kurmaları koşuluyla FATİH kapsamında donanım tedarik süreçlerine katılmaya teşvik edilmektedir. Eğitimde BT yatırımları ile ekonomik (veya toplumsal) dönüşüm arasındaki nedensellik ilişkisi, çoğunlukla net biçimde ifade edilmemekte; ancak, eğitim alanındaki girdilerle ~ 43 ~ ekonomik büyüme elde etmeyi hedefleyen politika yapıcılar için, böylesi bir ilişkiyi ortaya koymanın kilit önem taşıdığına dikkat çekmektedir. Eğitimde Dönüşüm Öğretmenlere ve öğrencilere yönelik araçlara böylesine büyük bir yatırım yapılmış olması, kuşkusuz eğitim sistemini de dönüştürecektir. Bugüne kadar dünyada bu ölçekte bir tablet ve ET dağıtımı yapılmış olmasa da; ABD’de (Maine, Teksas), Avrupa’da (Portekiz) ve Güney Amerika’da (Peru, Uruguay) uygulanan diğer büyük ölçekli dizüstü bilgisayar ve tablet programlarından, İngiltere’nin on yılı aşkın ET kullanımı deneyimlerinden birçok ders çıkarılabilir. Eğitim teknolojilerine yapılan yatırımlardan genellikle şu gibi çıktılar beklenir: Öğrencilerin ilgi ve katılımının artması (ve bunun sonucunda okula devam oranlarının artması ve sınıf içi davranışların iyileşmesi); öğrenciler arasında işbirliğinin artması ve gelişmesi; bireysel cihazlar ve bireyselleştirilmiş içerikler aracılığıyla öğrenci merkezli pedagojinin benimsenmesi; e-kitaplar sayesinde basılı ders kitabı maliyetinin azaltılması; oyun ve simülasyon gibi görsel, işitsel ve kinestetik öğrenme araçlarının daha çok kullanılması; son olarak da, öğrencinin gelişiminin izlenmesi ve ayrıntılı veri analizine olanak sağlanması. Fatih, Eğitim Sistemini Dönüştürebilir Mi? Eğitimde BT kullanımı alanında çalışan uzman ve uygulayıcılar, teknolojinin tek başına okul düzeyinde çıktıları iyileştirmeyeceği, BT’nin ancak gerekli tüm desteklerin sağlandığı bir yapıda gerçek anlamda etki yaratacağı konusunda fikir birliğindedir. Dünya çapında uygulanmış veya uygulanmakta olan geniş ölçekli eğitimde BT programlarına baktığımızda, teknolojiye yapılan yatırımın etkili olmasını sağlayan bazı kilit etkenler olduğunu gözlemlemek mümkündür. Bu etkenler, siyasi irade; gerek ulusal düzeyde gerekse okul düzeyinde değişimi destekleyen güçlü bir kurumsal yapı; donanım, yazılım ve içerik dahil olmak üzere teknolojiye ilişkin doğru tercihler yapılması; öğretmenlerin mesleki gelişimine gereken önemin verilmesi; izleme ve değerlendirme kültürünün yerleşmesi olarak sıralanabilir. Ulusal Düzeyde Elverişli Bir Ortam Oluşturulması: UNESCO’nun BT’nin geniş ölçekte eğitime dahil edilmesine ilişkin kılavuzu, eğitimde BT kullanımına ilişkin eylem planlarının uygulanmasında bakanlıklar arası işbirliğinin önemine dikkat çekmektedir. Kılavuz aynı zamanda, bakanlıkların rollerinin net olarak tanımlanmasının, gerçekçi bütçelere paralel biçimde geliştirilmiş somut iş planlarının ve “net ve ölçülebilir bir vizyon izlenebilmesi için [eğitim bakanlıklarının] merkezi desteğinin” öneminin de altını çizer. Yakın dönemdeki bire bir teknoloji programlarından edinilen deneyimler de, özel sektör, aileler ve sivil toplum gibi pek çok paydaşın katılımının önemini vurgular. FATİH projesi, yedi farklı bakanlığın koordinasyonunda yürütülmektedir. Farklı bakanlıkların bir arada çalışıyor olması, eğitimde BT uygulamasının sektörler arası ~ 44 ~ hedeflerle uyumlu olmasını ve devletin telekomünikasyon vb. hizmetlerinden yararlanmasını sağlar. Diğer yandan, yedi farklı bakanlığın projeye dahil olması zaman zaman, özellikle de yönetimler değiştikçe, bürokratik ve yönetişime ilişkin güçlükler yaşanmasına neden olabilmektedir. MEB Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü (YEĞİTEK), Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB) ve TÜBİTAK gibi kurumların projede içerik geliştirme, hizmetiçi eğitim vb. alanlarda rolleri ve sorumlulukları net biçimde tanımlanmıştır. Örneğin, TÜBİTAK’ın odaklandığı alanlardan biri internet güvenliğidir. Hükümet, okul ortamında internet kullanımında belirli düzenlemeler yapılması gerektiğinin bilincindedir; bu gibi düzenlemelerin yaşama geçirilmesi, politika düzeyinde güçlü bir liderlik ve yukarıda bahsedildiği gibi pek çok farklı paydaşın koordinasyonunu gerektirir. Fatih Projesi için ulusal düzeyde net ve ölçülebilir bir vizyon söz konusu mudur? Önceki bölümde belirtildiği gibi, bu önemli yatırım ile ekonomik, toplumsal, siyasal veya eğitimde dönüşüm arasından hangisine odaklanıldığı net değildir. Eğitimde dönüşüm amaçlanıyorsa, tam olarak nasıl ve hangi alanda bir dönüşüm hedeflendiği de açık olarak belirlenmemiş bir konudur. Projeye ilişkin bazı performans hedefleri, performans göstergeleri ve bunların gerçekleşmesi beklenen tarihler belirlenmiş; kaydedilen gelişmeler de MEB’in 2012 Faaliyet Raporu’nda kamuoyuyla paylaşılmıştır. Ancak bu hedeflerin halihazırda girdi düzeyinde kaldığı (internet altyapısı güncellenen okul sayısı, akıllı tahta uygulamasına geçilen okul sayısı vb.) ve daha geniş kapsamlı stratejilerin uygulanmasında teknolojinin araç değil, amaç olarak ele alındığı görülmektedir. Bununla birlikte, okulları ve öğretmenleri sunulan teknolojiyi kullanmaya, eğitimler aracılığıyla kendilerini geliştirmeye, teknolojiyi kullanarak öğrenme yöntemlerini geliştirmeye yönelik herhangi bir somut teşvik mekanizması olmadığı gibi; teknolojinin kullanılmaması, öğrenme süreçlerine dahil edilmemesi, sürdürülebilirliğinin sağlanmaması durumunda herhangi bir yaptırım da bulunmamaktadır. Son olarak, yenilikçi yaklaşımları ve içerik geliştirmeyi teşvik eden bir ortam için gerekli olan içerik, fikri mülkiyet ve yazılım lisanslarına ilişkin yasal çerçeveler henüz mevcut değildir. Tüm bu alanlarda, saydam ve yaygın kamusal iletişim desteğiyle, üst düzey liderlik ve atılacak adımlar, yatırımın etkisini önemli ölçüde artıracaktır. Okullar Ve Bakanlık Bir Ekosistemdir; Uygulamadaki Tercihleri Ekosistemin Gereksinimleri Belirler: Üst düzey liderliğin ve koordinasyonun önemi yadsınamaz; ancak, öğrenme çıktıları düzeyinde bir farklılık yaratacak olan, okullardaki ve evlerdeki deneyimler ve öğrenme süreçleridir. UNESCO’nun eğitimde BT kılavuzunun okul düzeyinde politika, vizyon ve strateji konulu bölümü, oldukça pragmatik bir dersle başlar: “Öğretmenler, bir öğrenme ve öğretme aracı olarak BT’nin tam olarak nasıl kullanılacağını bilmelidir.” Sonrasında ise, okullarda BT kullanımının öğrenme paradigmasını dönüştürebilmesi için, veliler dahil tüm paydaşların katılımıyla teknoloji kullanımına ilişkin ortak bir vizyon geliştirilmesi gerektiği vurgulanır. Peru’da uygulanan One Laptop Per Child (Her Çocuğa Bir Dizüstü Bilgisayar, OLPC) programının da aralarında olduğu birçok çalışmada, teknolojinin bir fark yaratabilmesi ~ 45 ~ için belirli öğrenme ve öğretme hedeflerinin belirlenmesi gerektiği ve bu hedeflerin gerçekleşmesine olanak sağlayacak pratik bir uygulama modelinin de önemi vurgulanmıştır. Bu noktada, FATİH’te nasıl bir uygulama modelinin tercih edildiği üzerinde durulması gerekir. Eğitime ilişkin belirli bir model benimsenmemesi durumunda, eğitim çıktılarının şansa bırakılıyor olması riski bulunmaktadır. MEB, uygun model örnekleri için diğer ülkelerdeki (Güney Amerika, ABD, Kazakistan ve Rusya) BT uygulamalarını incelemiştir. Öğretmen eğitiminden sorumlu yetkililer, ilk olarak teknolojinin mevcut ders planlarına ek multimedya materyalleriyle dahil edilmesi modelinin benimsendiğini ifade etmişlerdir. Ancak, bunun nasıl uygulanacağı konusunda sağlanan rehberlik sınırlı kalmıştır. Öğretmen eğitimlerinde, bir dersin en fazla % 10’unda teknoloji kullanılması önerilmiştir. Son olarak, okulların kendi kapasiteleri ve kurumsal öğrenme kültürleri doğrultusunda uygulamaya yönelik bir vizyon belirlemedikleri gözlemlenmektedir. Eğer bir öğretmen, okul, bölge veya ülke, BT’yi ölçme-değerlendirme, öğrenci katılımını artırma, okulu terk oranlarını azaltma, multimedya eğitim desteği sağlama, sınıf yönetimi, araştırmalara erişim vb. önemli hedeflerden hangisi doğrultusunda kullanacağını tam olarak bilmiyorsa, BT kullanımı bu alanlardan hiçbirinde beklenen etkiyi yaratamayabilir. Öğrenme çıktılarında olumlu etkiler gözlemlense bile, teknolojinin entegrasyonunda belirli öğrenme hedefleri belirlenmemişse, sunulan BT ve gözlemlenen etkiler arasında nedensellik ilişkisi kurmak mümkün olmayacaktır. ABD’de uygulanan bire bir teknoloji programlarını inceleyen geniş çaplı araştırma Project RED’in bulgularına göre, önemli olan teknolojinin varlığı değil; ne zaman, nasıl, kim tarafından ve ne amaçla (ölçme-değerlendirme, öğrenci motivasyonu, sınıf yönetimi vb.) kullanıldığı, yani uygulama modelidir. FATİH’in uygulamasında halihazırda, sınıf veya ders temelli bir ayrım yapılmadığı görülebilir (farklı konulara yönelik geliştirilen içerikler hariç). Dolayısıyla, uygulamanın çocukların ilkokuldan liseye kadar gelişmekte olan bilişsel becerileriyle uyumlu hale getirilerek, öğrenme süreçlerinde tabletlerden yararlanılması yönünde henüz kullanılmayan bir potansiyel bulunmaktadır. Son olarak, tabletlerin kime ait olacağı, tamir ve yenilenmelerinden kimin sorumlu olacağı, tabletlerin okul dışında nasıl kullanılmasının beklendiği ve mevcut altyapının bu kullanıma nasıl olanak sağladığı veya engel olduğu gibi, uygulama modeli kapsamında donanımın gündelik idaresine ilişkin bazı konular henüz netleşmemiştir. Önümüzdeki Zorlu Görev, Öğrenmeye Yönelik Ölçülebilir Kazanımlar Sağlayabilecek Sınıf, Ders Ve İçeriğe Özel Bilgisayar Kullanım Modellerini Belirlemektir. Bu Eğitim Modelleri, Gereken Donanım Ve Yazılımın Yanında, Öğretmenlerin Bunları Etkili Bir Şekilde Uygulayabilmesi Bakımından Son Derece Önemli Olan Eğitimleri Ve Destekleyici Etkinlikleri De Ortaya Koymalıdır. Yol gösterici bir çerçeveye sahip olmak, merkezi bir yaklaşımla tüm okullarda aynı biçimde uygulanması beklenen bir uygulama modelinin tasarlanması anlamına gelmez. Tam tersine, belirli ölçüde yerel özerklik sağlanması, sadece program çeşitliliği konusunda değil, liderlik konusunda da belirleyici bir etkendir. Burada dikkat edilmesi gereken, belirli ölçüde özerkliğin yenilikçiliği ve yerel düzeyde sahiplenmeyi teşvik edeceği; ancak, özerkliğin liderler, okullar, öğretmenler ve veliler tarafından iyice anlaşılan hedeflerin olmamasından kaynaklandığı bir ortamda, böyle bir teşvikin söz konusu olmayacağıdır. ~ 46 ~ OLPC programlarının savunucuları arasında, çocukların kendi başlarına yeniliklere uyum sağlayabildikleri ve epey hızlı öğrendikleri düşüncesinden yola çıkarak, öncelikle dağıtım sonrasında uygulama modeline odaklanılmasının uygun olduğu görüşüne de sıklıkla rastlanır. Buna bağlı olarak, öğretmenlere yönelik eğitim programlarının da, teknolojinin nasıl kullanılacağına ilişkin beklentiler yerine, teknolojiyi bire bir deneyimleyen çocukların gereksinimleri ve talepleri doğrultusunda tasarlanması öngörülür. Ne var ki, donanımın ana ya da tek girdi olduğu durumlarda uygulamanın başarısız olduğu birçok örnek verilebilirken, kendi başlarına öğrenen öğrencilere ilişkin olumlu örnekler ise çoğunlukla anekdot düzeyinde kalmaktadır. Ek olarak, çocukların gerçekte hangi becerileri kazandıkları veya bu öğrenme sürecinin zamanla ne ölçüde gelişmeye ve genişlemeye devam ettiği (veya öğretmenin aradan çekilmesiyle sekteye uğrayarak sonlanıp sonlanmadığı) bu fikri savunanlar tarafından ele alınmamıştır. Her durumda, bu karşıt görüş de, teknoloji kullanım amacını, beklenen sonuçları ve bu sonuçları sağlayacak mantıksal çerçeveyi içeren bütüncül bir vizyonun gerekli olduğunu vurgular bu vizyonda ulusal öğretim programlarına bağlı kalmadan kendi kendine öğrenen bağımsız öğrenci fikri benimseniyor olsa bile. FATİH’te de, projenin hedeflerini ve uzun erimli yol haritasını kapsayan bütüncül bir vizyonun eksikliği hissedilmektedir. Donanım Tercihleri Ve Altyapı Her çocuğa bir tablet sağlanmasını öngören FATİH çerçevesinde, diğer ülkelerin ve projelerin uzun sürede fakına vardıkları şu gerçek dikkate alınmıştır: Çocuk başına düşen bilgisayar oranı, çocukların teknolojiyi düzenli olarak kullanmasını teşvik eden belirleyici etkenlerdendir. Öte yandan, ideal koşullarda teşvik edilmeye çalışılan teknoloji kullanımı modelinin, donanım ve yazılıma ilişkin yapılacak tercihleri yönlendirmesi beklenir. Daha önce de ifade edildiği gibi, FATİH’te tercih edilen ET ve her çocuğa bir tablet uygulamasının, teknolojinin öğrenme süreçlerini nasıl etkilediğine ilişkin beklentiler temelinde belirlendiğini gösterir kanıt yoktur. Böyle bir temel olmaksızın, tercih edilen modelin eğitimde dönüşüme önayak olmasını beklemek gerçekçi olmayabilir. Buna karşın, her iki aygıtın da kendine özgü özellikleriyle öğrenme süreçlerini önemli ölçüde değiştirme ve iyileştirme potansiyeli olduğu görülmektedir. ET’ler sayesinde, simülasyonlar, görseller, videolar, filmler, internetten sağlanan kaynaklar gibi çeşitli multimedya materyal, tüm sınıfa aynı anda kolaylıkla gösterilebilir; önceden hazırlanmış notlar, şemalar ve alıştırmalar, elektronik ortamda olduğundan daha hızlı ve etkili biçimde sunulabilir. Tıpkı tabletlerde olduğu gibi, ET’nin de öğrencinin dikkatini çekme ve derste ilgisini canlı tutma konusunda etkili olduğu, ayrıca bunu geleneksel tebeşirli tahtadan çok daha hızlı, zengin ve dinamik bir biçimde yaptığı savunulmaktadır. Bununla birlikte, ET’lerin geleneksel öğretmen merkezli bilgi aktarımını dijital ortama taşımaktan ve daha cazip hale getirmekten öteye geçip, gerçekten “etkileşimli” olabilmesi büyük ölçüde, benimsenen eğitim modeli, yazılım, içerikler ve öğretmenlerin söz konusu olanakları da dahil edeceği yeni bir öğretme biçimini öğrenme ve uygulama kapasitelerine bağlıdır. Tam da bu anlamdaki teknolojik değil, pedagojik etkileşim, öğrenme süreçlerinin dönüştürülebilmesinde anahtar rol oynadığı kabul edilir. Önceki dönemlerde, projeksiyon teknolojilerinin ağırlıklı olarak kontrollü ve didaktik içeriklerle kullanıldığı ve geleneksel ~ 47 ~ yöntemlere eklemlendiği görülmüştür. ET’ler ise öğrencilerin doğrudan içeriğe katkı sağlaması, öğrencilerin çalışmalarının bütün sınıfa anlatılan derse eklemlenmesi, böylelikle aktif bir tartışma ortamı ve işbirliğinin desteklenmesinde giderek daha çok kullanılmaktadır. Teknolojinin bu tür etkileşimli ileri düzey işlevleri, öğrenme süreçlerini köklü biçimde etkileyerek, eğitimde tam anlamıyla dönüşüm gerçekleşmesine önayak olma potansiyeli taşır. FATİH kapsamında, öğretmen eğitimi ve içerik geliştirme çabalarında etkileşimli işlevlere odaklanılarak bu potansiyeli değerlendirme yönünde adımlar atıldığına ilişkin henüz somut bir bulgu bulunmamaktadır. Tabletler, çok sayıda elektronik (ve potansiyel olarak etkileşimli) ders kitabının yüklenebileceği, kolay taşınır okuma araçları olarak kullanılabileceğinden, öğrencilerin okula taşıyacakları kitap dolu bir çanta veya ağır bir dizüstü bilgisayara kıyasla daha avantajlıdır. Tabletler aynı zamanda, özellikle küçük yaştaki öğrenciler için, kullanıcı dostu, kolay öğrenilebilen, cazip cihazlar olduklarından öğrenci motivasyonunu ve katılımını artırmaya; öğretmen eğitiminin yetersiz kaldığı durumlarda bile teknolojinin hızla algılanabilmesine olanak sağlar. Tabletlerin pil ömrü dizüstü bilgisayarlara göre daha uzun olduğundan, elektrik kesintilerinden ya da voltaj değişikliklerinden etkilenme olasılığı daha düşüktür. Ayrıca, tabletler henüz eski model bilgisayarlarda ciddi yavaşlamalara yol açan virüslerin tehdidi altında değildir. Belki de en önemlisi, her öğrenciye bir tablet uygulamasıyla değerlendirme, gerçek zamanlı geribildirim, anketler, öğrenmeye ilişkin istatistiklerin analizi gibi yöntemler üzerinden öğrencilerle ilgili çok çeşitli ve ayrıntılı veriye ulaşmak mümkün olacaktır. Son olarak, tablet bilgisayarlar taşınabilir olduğundan ve her an internete bağlanabildiğinden, okul dışında da kullanım (veya okul etkinliklerini açık mekanlara taşıyabilme) olanakları sunarak, okul ve ev arasında köprü görevi görebilir. Tabletlerin sunduğu bu olanaklar arasında kullanıcı dostu olması ve taşınabilir elektronik okuma aracı görevi görmesinin tabletlerin tercih edilmesinde belirleyici olduğuna işaret etmektedir. Önemli miktarda içerik, e-kitap (mevcut ders kitaplarının dijital sürümleri) ve z-kitap (tabletler ve ET’ler için geliştirilmiş, ancak etkileşim kapasitesi halihazırda sınırlı olan zenginleştirilmiş kitaplar) olarak dijital ortama aktarıldı. Ancak, öğretmen eğitimlerinin ve yazılımın halihazırdaki içeriğine bakıldığında, tabletlerin tercih edilmesinde öğrenci düzeyinde gerçek zamanlı veri analizine odaklanıldığına ilişkin bir gösterge bulunmamaktadır. Öğrencilerin tabletleri evlerine götürmeleri ve okul dışında da kullanmaları beklenirken; evde erişime ilişkin mekanizmalar (bant genişliği kapasitesi, güvenli internet kullanımı, okul dışından erişimin maliyeti vb.) halen tasarım aşamasındadır. Mobil öğrenmeye gösterilen bu ilginin, pedagojik modele dahil edileceğine ilişkin bir gösterge bulunmayıp; projede informel bir sonuç olarak bırakıldığı gözlemlenmektedir. Oysaki Teksas’ta uygulanan bire bir dizüstü bilgisayar programında, öğrenci erişim ve kullanım düzeylerinin, standardize testlerde elde edilen okuma ve Matematik başarısına anlamlı olumlu etkisi olduğu görülmüştür. Bulgular aynı zamanda, bu farkı yaratan unsurun, öğretim yılı boyunca erişim sağlanan gün sayısı veya temel dersler için bildirilen kullanım sıklığındansa, okul sonrası (evde) kullanım olduğuna işaret etmektedir. Avrupa’da yapılan belli başlı çalışmalarda ve Uruguay’da uygulanan her çocuğa bir dizüstü bilgisayar programında da benzer bulgular öne çıkmaktadır. Berkshire Wireless Learning Initiative (Berkshire Kablosuz Öğrenme Girişimi, BWLI) dizüstü bilgisayar ~ 48 ~ uygulamasının program değerlendirmesi, öğrencilerin “bilgisayarı evde eğlence amaçlı kullanmaları” ile İngilizce dil ve anlatım başarıları arasında istatistiksel olarak anlamlı ve olumlu bir ilişki olduğunu göstermiştir. Teknoloji evde kullanıldığında veya toplumsal etkinlikler (bilim, sağlık veya çevre konusunda projeler) aracılığıyla okul dışı etkinliklere eklemlendiğinde, motivasyon, katılım ve kullanımda artış gözlemlenmektedir. Bununla birlikte, teknolojinin ne amaçla eğitim sistemine dahil edildiğini daha iyi anladıklarında ve desteklediklerinde, velilerin çocuklarının donanımı evde kullanımını teşvik etme olasılığı da artacaktır. Bu da yine, FATİH projesine ilişkin velilerle iletişimin geliştirilmesiyle değerlendirilebilecek bir fırsattır. Eğitsel İçerik Ve Pedagoji Benzer büyük ölçekli teknoloji girişimlerinden edinilen, fazlasıyla teknoloji merkezli bir uygulama modelinin oluşturacağı risklere ilişkin dersler, FATİH projesine içerik ve pedagoji konusunda izlenecek yol haritasına kaynaklık edebilir. Örneğin, Portekiz’de öğrencilere dizüstü bilgisayar dağıtımını içeren Macellan adıyla bilinen proje, fazlasıyla teknoloji ve erişim odaklı olduğu, pedagojiye ve çocuklarda dijital okuryazarlık becerilerinin gelişimine gereken önem verilmediği gerekçesiyle eleştirilmiştir. Bu örnekte, velilerden, medyadan ve ilgili paydaşlardan gelen tepkiler, projede önemli ölçüde gecikmelere ve başka sorunlara yol açmıştır. Bununla birlikte, içerik ve pedagojinin önemine ilişkin somut derslerin bir kısmı, Türkiye’de eğitimde BT alanında yapılmış olan uygulamalardan gelir. Paydaşlarla yapılan görüşmelere göre, Türkiye’nin geçmiş deneyimlerinde teknolojiyi etkili biçimde yaşama geçirme ve yeni teknolojilerde kullanılacak içeriği sağlama konusunda önemli sorunlar yaşanmıştır. Örneğin, okullara tepegöz dağıtılırken saydamlar, bilgisayarlar dağıtılırken gerekli içerik ve yazılımlar (en azından lisanslı yazılımlar) sağlanamamıştır. BT, verimsiz öğretim yöntemlerini tam anlamıyla gideremeyebilir; hatta tam da eğitimde dönüşüm ile değişmesi hedeflenen birtakım geleneksel uygulamaların artmasına bile olanak sağlayabilir (örneğin sınava hazırlık odaklı toplu tekrarlar). Ayrıca, teknolojinin mevcut uygulamalardan etkili olanları aksatacak bir etkisi de olabilir. Eğitimde BT girişimlerini planlarken, uygularken ve değerlendirirken, her donanımın, ancak çalıştırdığı yazılım, sağladığı içerik ve kullanıldığı öğrenme ortamı kadar iyi ve etkili olacağını hatırlamakta yarar vardır. İngiltere’de ET üzerine yapılan araştırmalardan çıkan genel sonuç; her ne kadar öğrenme süreçlerini değiştirmiş olsa da, ET’nin başarı üzerinde ölçülebilir bir etkisi bulunmadığı yönündedir. Yapılan araştırmalar, ET’nin sınıf içi söyleme ve pedagojiye getirdiği değişikliklerin, öğrenme üzerine de benzer ve olumlu bir etkiye dönüşmesini sağlayabilmek için öğretmenlerin nasıl bir yol izlemeleri gerektiği sorusunu halen yanıtlamış değildir. Bir başka deyişle, eğitimde tam anlamıyla bir dönüşümün gerçekleşebilmesi için, teknoloji destekli ders anlatımından etkin etkileşime geçiş şarttır. Yılların deneyimine sahip olan İngiltere’de bile bunu başarmak için henüz net bir model oluşturulamamış olsa da, değişim yaratmada asıl görevin, okul yönetiminin de desteğiyle, öğretmene düştüğü görülmektedir. ~ 49 ~ Dünyanın ilk OLPC pilot projelerinden birinin uygulandığı Haiti’de, haftalar süren sınıf gözlemleri sonucunda araştırmacılar, teknolojiyle öğrencilerin dikkatinin kolaylıkla dağılabildiği; ancak “öğretmenin ilgisi arttıkça bu sorunun azaldığı” sonucuna varmışlardır. Maine’de (ABD) uygulanan OLPC programı üzerine yapılan geniş kapsamlı kontrollü araştırmadan edinilen bulgular ise, ancak öğretmenlerin “özellikle içeriğe ve/veya becerilere odaklanarak, bunların öğretiminde dizüstü bilgisayarları entegre etmeleri” durumunda başarının arttığı yönündedir. Hatta, ABD’de uygulanan BT programlarına ilişkin ülke çapında gerçekleştirilen araştırmaya göre, en etkili sonuçlar, özel gereksinimle öğrencilere yönelik özel müdahaleler tasarlandığında ve uygulandığında elde edilmiştir. Daha önce de belirtildiği gibi, yenilikçiliği teşvik eden esnek politikalar, öğretmenlerin sınıflarında uygulayacakları teknolojiyi istedikleri gibi uyarlamalarına olanak verir; ancak öğretmenler, başlangıçta onlara yol gösterecek somut örneklere ve rehberliğe gereksinim duyacaklardır. Gereken desteğin sağlanmadığı durumlarda, tabletlerin dijital kitap veya defterlerden öteye geçemeyerek, öğrenciler arası işbirliğini ve etkileşimli öğrenme süreçlerini tetiklemekten çok; öğrencileri bireysel odaklı çalışmaya yönlendirme riski vardır. Halbuki, günümüz iş ortamlarının değişen taleplerini yansıtan işbirlikçi ve proje temelli bir öğrenme biçiminin, “bilgi toplumu” ve “21. yüzyıl becerilerine” yönelik eğitimin ana bileşeni olduğu her geçen gün daha çok kabul görmektedir. Yüksek Riskli Sınav Sonuçlarında Gelişme, Okul Terk Oranlarında Düşüş, Ders Geçme Oranlarında Artış, Okul Düzeni Ve Disiplinde Gelişme Yönünde En Belirleyici Etkenler; İkinci Dil Olarak İngilizce Öğretimi, Title I [Düşük Sosyoekonomik Konumdaki Okullara Sağlanan Özel Fonlar] Ve Özel Eğitime Yönelik Teknoloji Temelli Müdahaleler İle Okuma Becerilerine Yönelik Müdahalelerdir. Teknoloji, derslere multimedya içerik ve ek kaynaklar sağlayarak katma değer oluşturmaya yarayan bir araç olarak görülmektedir. YEĞİTEK, bu tür etkileşimli multimedya öğretim materyallerine erişim olanağı sağlayan Eğitim Bilişim Ağı’nı (EBA) oluşturmuştur. EBA’nın her geçen gün gelişen ve genişleyen içerik havuzunda, Türkiye’den ve dünyadan çeşitli kaynaklar, dergiler, telifsiz görseller ve eğitsel videolar bulunmaktadır. Ek olarak EBA’da öğretmenlere yönelik bir deneyim paylaşımı bölümü de bulunmaktadır. Fatih Projesi ile sunulan teknolojiden en üst düzeyde yararlanılabilmesini sağlamak için, işbirlikçi ve dinamik içerikler özellikle ön planda tutularak, öğretmenlerin ve öğrencilerin de materyal oluşturma ve derleme süreçlerine katkıda bulunması önerilebilir. Türkiye’ye de uyarlanan Öğretmenler için Ulusal Eğitim Teknolojisi Standartları’nda belirtildiği gibi, böyle bir yaklaşım, “öğrencilerin kavramsal anlama ve düşünme süreçlerini, planlama süreçlerini ve yaratıcılıklarını” güçlendirebilir. Bununla birlikte, öğretmenler tarafından içerik geliştirme veya z-kitapların tabletlerde kullanımı gibi alanların potansiyelini değerlendirebilmek için öncelikle fikri mülkiyete ilişkin politikaların netleştirilmesi, gerekli mevzuatın oluşturulması, yazarlara (küçük işletmeler, yayınevleri, öğretmenler, okul müdürleri vb.) yönelik teşvik mekanizmalarının geliştirilmesi gerekmektedir. Tabletler ve ET’lerde hangi işletim sistemi veya sistemlerinin kullanılacağına ilişkin henüz resmi bir açıklama olmadığı için, şu anda geliştirilmekte olan tüm içeriğin çoklu platform destekli olması gerekmektedir. ~ 50 ~ Teknolojiyi Müfredatla Ve Öğretim Yöntemleriyle Bütünleştirip, Sıklıkla Ve Uygun Biçimde Kullanarak; Tüm Sınıflarda Ve Diğer Öğrenme Alanlarında Öğrenme Süreçlerini Tüm Öğrenciler İçin Kişiselleştiren. Teknoloji Bir Eklenti Olarak Görülemez. Öğrencilerin Sınıftaki Yaşantılarının Ayrılmaz Bir Parçası Olmalı Ve Temel Müfredatla Anlamlı Bir Biçimde Bütünleştirilmelidir. İçerik alanında önemli potansiyeli olan EBA, henüz test sürümünde ve geliştirilmekte olduğundan; bazı kullanıcılar, içeriğin yeterince iyi kategorize edilip düzenlenmediğini, öğretim araçlarını seçme ve kullanma konusunda öğretmenlere yeterince kapsamlı rehberlik sağlanmamış olduğunu ifade etmişlerdir. Ancak dünyadaki farklı deneyimlere bakıldığında, büyük miktarda içeriği geliştirip yaygınlaştırmanın kendi başına bir amaç kabul edildiği; geliştirilen içeriğin nasıl kullanılacağının bir anlamda şansa bırakıldığı modellerin yüksek riskler taşıyabileceği görülmektedir. Bu durumda, projenin başarısı büyük ölçüde öğretmenlerin irade, motivasyon ve kapasitelerine bağlı olacaktır. Öğretmenlerin bu beklentileri karşılayabilmeleri için, hem ulusal politikalarla hem de okul düzeyinde güçlü bir vizyon ve liderlik ile desteklenmeleri gerekmektedir. Akıllı Olan Tahtalar Değil, Öğretmenler: Mesleki Gelişim Fatih Projesi kapsamında donanım tercihlerinden öğretmen eğitimine kadar birçok alanda, önemli ölçüde hizmetiçi eğitim olmaksızın teknolojinin kendiliğinden de öğrenilebileceğine ilişkin bir varsayım gözlemlenmektedir. Ne var ki, eğitimde BT programları, verilen eğitimlerin hiçbir zaman yeterli olmadığını tekrar tekrar vurgulamaktadır. Yapılan bir değerlendirmede, zayıf uygulamaların öğretmenin bilgi eksikliğinden ve girişimi yeterince desteklememesinden kaynaklandığı görülmüştür. Değerlendirme bulguları, “bire bir bilgisayar uygulamalarının başarısı veya başarısızlığında, her bir öğretmenin son derece belirleyici olduğu” yönündedir. Fatih Projesi pilot uygulama değerlendirme çalışmasında da teknolojinin kullanılış biçiminde öğretmenin kilit rol oynadığı gözlemlenmiştir. Öğretmen teknolojiyi kullanmadığında öğrencilerin de kullanmadığı; belirli bir yönlendirme olmadığında, öğrencilerin tabletleri çoğunlukla not almak için kullandıkları görülmüştür. Öğretmen eğitimi kapsamında ilk etapta sekiz saatlik bir eğitim, sonrasında ise bir haftalık (30 saat) devam eğitimi sunulmaktadır. Eğitimler, ağırlıklı olarak donanım ve yazılımın işlevselliğine odaklanmaktadır. Mevcut eğitim programı, içerik (uygun materyal seçimi, materyal ve araçların işlevselliği), içeriğin pedagojik yönden anlamlı biçimde derse entegre edilmesi, tablet-ET-öğretmen-öğrenci arasında gerekli etkileşimin sağlanması gibi kilit konuları kapsamlı biçimde ele alamamaktadır. Bu noktada tartışılması gereken bir konu, öğretmenlerin farklı biçimde öğretmeyi değil, mevcut öğretme yöntemlerini dijitalleştirmeyi öğreniyor olmalarıdır. BT entegrasyonu dahil olmak üzere birçok alandaki öğretmen eğitimlerinden edinilen deneyimler, yerleşik öğretmenlik pratiklerini tek seferlik kısa süreli eğitim programları ile dönüştürmenin oldukça güç olabileceğine işaret eder. Eğitimlerin, okul temelli mentorluk, rehberlik, öğretmenler arası işbirliği ve iyi uygulama örneklerinin paylaşımı gibi uygulamalarla desteklenerek sürdürülmesi büyük önem taşır. ~ 51 ~ Uruguay’da uygulanan Plan Ceibal üzerine yapılan değerlendirmeler, öğretmenler arası işbirliğine zaman ayrılmamasının, teknoloji kullanımını sınırlandıran bir etken olduğunu vurgulamaktadır. Teksas’ta uygulanan bire bir dizüstü bilgisayar programında ise, “idari liderliğin gücü ve okuldaki uygulamayı destekleyen mesleki gelişim programının yoğunluğu ile sınıftaki uygulama düzeyi arasında anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür.” Türkiye’de yakın dönemde 110 adet uzaktan eğitim merkezi kurulmuştur. Bu merkezler FATİH’e özel olarak kurulmamışsa da, önümüzdeki dönemde FATİH kapsamındaki öğretmen eğitimlerinin yaygınlaştırılmasında önemli bir katkı sunabilir. Dünyada uygulanmakta olan başarılı BT modelleri, öğrenme kültürünü dönüştürmede okulu bütüncül biçimde ele almanın önemine işaret eder. Bu bağlamda, öğretmenler arası sürekli işbirliği sağlanması, bu işbirliğinin okul yönetimi tarafından ve ilgili alanlardan uzmanların düzenli katkılarıyla desteklenmesi; öğretmenlere branş veya ders odaklı BT entegrasyonu desteği sunulması gibi yöntemlerin etkili olduğu görülür. Uruguay’da uygulanan Plan Ceibal’ın birçok kez ortaya koyduğu gibi, kendi kurumları içinde destek ve eğitim alan öğretmenler, bu hizmetleri gündelik çalışma ortamlarından uzakta ve daha büyük gruplar halinde alan meslektaşlarına kıyasla, eğitim ve destek hizmetlerinden daha fazla yarar elde ediyorlar ve öğrendiklerinden yola çıkarak öğretim pratiklerinde daha fazla değişiklik yapıyorlar. Mesleki uygulama toplulukları, kaynak paylaşımı, içerik değerlendirme, uygulamalara ilişkin deneyimleri izleme gibi bileşenleri içeren okul temelli sürekli mesleki gelişim süreçlerinde, BT öğretmenleri önemli bir rol alabilir. Burada önemli olan, BT öğretmenlerinin, okullardaki destek mekanizmalarının merkezinde yer alacak donanıma sahip olmalarını sağlamaktır. İzleme Ve Değerlendirme Bu raporun ana hedeflerinden biri, dünyadaki büyük ölçekli eğitimde teknoloji programlarından çıkarılan dersleri ortaya koyarak, önümüzdeki dönemde FATİH projesine yol gösterecek öneriler sunmaktır. Ancak, mevcut uygulamalardan dersler çıkarmaya olanak sağlayacak türde değerlendirmeler oldukça sınırlıdır. Herhangi bir programa ilişkin değerlendirme raporunda, olumlu veya olumsuz sonuçlara yol açan asıl etkenler net olarak belirtilmiyorsa, bu sonuçlara kesin gözüyle bakmaktan kaçınılmalıdır. Bu nokta, FATİH pilot uygulamalarına ilişkin değerlendirmeler için de geçerlidir. Pilot uygulama değerlendirmesi için geçen süre anlamlı bir sonuç veya değişime yol açabilecek bir uygulamanın yaşama geçirilebilmesi için yetersizdir. Uygulamaya ilişkin ilk izlenim ve gözlemler, projeyi sonraki aşamalarda geliştirmek için gerekli olacak türde bilgilerdir. Benzer biçimde, teknoloji kullanımının, özellikle de bire bir programların, öğrencinin ilgi ve motivasyonunu artırdığı da gerek anekdotsal veriler, gerekse daha kesin nicel veriler üzerinden vurgulanmaktadır. “İlgi” ve “motivasyon”, hem tanımlanması hem de ölçülmesi oldukça güç olgulardır. Ayrıca, ilgi ve motivasyonu vurgulayan raporlar çoğunlukla teknoloji ile ilgi arasındaki bağı kurmakta sınırlı kalmakta; bunun ötesine geçerek ilginin öğrenme çıktılarına etkisi üzerinde durmamaktadır. İlginin artmasıyla yapılan çalışmalara ayrılan zamanın, böylece de öğrenmenin artacağı varsayılabilir; ancak buradaki asıl kritik etken, öğrencinin ilgiyle ~ 52 ~ odaklandığı içeriktir. FATİH’e bir pilot uygulama ile başlanmış olması olumlu bir adımdır. Böylelikle pilot uygulamada edinilen deneyimler, donanım özelliklerinin belirlenmesi, tedarik sürecine yol gösterici olmuş; bazı sorunların (örneğin, ET’ler ile tabletler arasında etkileşim sağlanamaması) zamanında saptanarak geniş çaplı dağıtım öncesinde giderilmesi sağlanmıştır. Benzer başka projelerde de, donanım dağıtım süreci kademelendirilerek, ilk fazlarda edinilen deneyimlerle sonraki fazların geliştirilmesi yoluna gidilmiştir. Diğer taraftan; Teknolojinin öğrenmeyi nasıl dönüştürdüğü, öğrenme süreçleri ve öğrenci başarısı üzerine araştırmalar yürütülmesi planlanmaktadır. Ancak bu planların uygun bir bütçe ile desteklenmesi de gereklidir. FATİH projesinin yaşama geçmesiyle, tabletlerin öğrenme süreçlerine etkilerinin araştırılması için önemli bir fırsat doğmuştur. Küçük çaplı araştırmalar aracılığıyla tabletlerin etkisi ile öğrenci, öğretmen ve okul etkenleri arasındaki ilişkiler ayrıntılı biçimde irdelenebilir. Araştırma bulguları, ilerleyen aşamalarda projeyi ve teknolojinin öğrenme süreçlerine entegrasyonunu destekleyecektir. Ayrıca, araştırmaların olumlu veya olumsuz tüm bulgularının yaygınlaştırılması yaklaşımı benimsenmelidir. Peru’nun OLPC girişiminde olduğu gibi geniş ölçekte sürekli değerlendirmeler veya öğretmenler tarafından gerçekleştirilen küçük ölçekli eylem araştırmaları, bu tür teknoloji girişimlerindeki uygulamaları izlemek, deneyimlerden dersler çıkarabilmek ve böylelikle girişimlerin geleceğine ışık tutacak veri temelli bir yol haritası geliştirebilmek için kilit önem taşır. Fatih Projesini Bir Sonraki Aşamaya Taşımaya Yönelik Öneriler Bu rapor, FATİH projesini ve dünyadaki diğer büyük ölçekli BT girişimlerine ilişkin mevcut bilgileri temel alarak, FATİH için üzerinde durulması gereken temel konuların kısa bir analizi sunulmuştur. Ek olarak, bazı raporların bulguları bire bir teknoloji programlarının öğrenci ilgi ve katılımını etkilediğine, disiplin sorunlarını azalttığına, öğrenci merkezli sınıflara geçmeye olanak tanıdığına, okuma, Matematik veya Fen notlarında gelişme sağladığına işaret etmektedir. Ancak, şartların her durumda farklı olduğu göz önünde bulundurulmalı; dolayısıyla diğer ülkelerden alınan dersler her zaman kurumsal bağlam, okul düzeyindeki vizyon ve politikalar, teknoloji tercihleri, mesleki gelişim, izleme ve değerlendirme metodolojisi gibi farklı unsurların ayrıntılarına göre incelenmelidir. Mevcut deneyimler, bağlamından bağımsız olarak “x girdi, y çıktıya yol açar” gibi basitleştirilmiş çıkarımlara indirgenmemelidir. Çünkü tüm çıktılar, bir şekilde tüm bu farklı unsurların bir arada nasıl işlediğine bağlı olarak ortaya çıkar. FATİH kapsamında donanım tedarik ve dağıtım süreci ilerlemektedir, dolayısıyla bu rapor, her çocuğa bir tablet ve her sınıfa bir ET dağıtma fikrinin iyi mi yoksa kötü mü olduğunu değerlendirmeyi amaçlamamıştır. Bu bölümde FATİH’te bugüne kadar elde edilen başarıların geliştirilmesine ve sunulan teknolojinin öğrenci başarısını da olumlu yönde etkilemesine yönelik en kritik ve öncelikli fırsatlar özetlenmektedir. 1. Kademeli Bir Strateji Benimsenmesi Projede öncelikli olarak erişim ele alındığından, ilk etapta gerekli donanımın tedarik ve dağıtım süreçlerinin planlandığı; dağıtımın, üç yılda ülke çapında tüm okullara ulaşacak ~ 53 ~ biçimde yayılan bir süreçte sınıf düzeylerine göre kademelendirildiği gözlemlenmiştir. Uygulanabilecek bir başka yöntem de, belirlenmiş hazır olma ölçütlerine veya okulların talebine bağlı olarak, okulları projeye katılıp katılmamakta serbest bırakmak olacaktır. Bu yöntem ile her ne kadar FATİH’in benimsediği yaygın erişim ve fırsat eşitliğini sağlamak ilk etapta mümkün olmasa da, projeye ilk dahil olan okulların, sonradan katılacakların yararlanabileceği örnek uygulamalar geliştirme şansı artırılmış olacaktır. Bir diğer seçenek de, dağıtıma bilgisayar bulunmayan hanelerden başlanması ve kademeli olarak yaygınlaştırılmasıdır. TÜİK verilerine göre, Türkiye genelinde hanelerin % 30,5’inde masaüstü bilgisayar, % 31,4’ünde ise taşınabilir bilgisayar (dizüstü bilgisayar, netbook vb.) mevcuttur. Araştırmalar, evde bilgisayar kullanımından kaynaklı bilişsel kazanımların, daha önce girmemiş evlerde daha fazla olduğuna işaret etmektedir. Bu seçeneğin benimsenmesi, zaman içinde eşitlik ve erişim meselesini de ele alacak ve büyük olasılıkla, kaynak sıkıntısı yaşayan okullar için kritik olan kapasite eşiklerini daha iyi anlamaya yardımcı olacaktır. Başka bir deyişle, böyle bir yaklaşım, MEB’in, teknolojinin sisteme FATİH’in hedeflerine uygun ve etkili bir biçimde eklemlenmesi için gerekli olan asgari koşulları daha iyi anlamasına katkı sağlayacaktır. Her durumda, MEB’in, fırsat eşitliğine yapılan vurguda ekonomik yönden dezavantajlı bölgelerdeki uygulama düzeylerine de dikkat edilmesini sağlayacak bir strateji geliştirmesi gerekebilir. Teksas’ta (ABD) uygulanmakta olan teknoloji temelli eğitime geçiş programlarında edinilen deneyimler, uygulamanın daha büyük okullarda ve ekonomik açıdan dezavantajlı okullarda daha düşük düzeyde olduğuna işaret etmektedir. Bu bulgu, “düşük ve yüksek sosyoekonomik konumdaki okullarda, aradaki teknolojik uçurumu gidermeye yönelik kaynak takviyesine rağmen, teknoloji alanında fırsat eşitsizliğinin çoğunlukla devam ettiğini” gösteren diğer çalışmalarla da tutarlıdır. Sosyoekonomik yönden dezavantajlı okulların gereksinimlerini dikkate alan, odaklı destekler sağlanması gerekebilir. Son olarak, kademeli yaklaşım fikri, projede bir tür “nihai” aşama olacağı varsayımını barındırır. FATİH’in bir noktada sonlandırılıp sonlandırılmayacağı; bu projenin esasında teknolojinin de desteğiyle eğitimde yenilikçi ve ölçülebilir bir değişime yönelik uzun vadeli bir çabanın ilk adımı olup olmayacağı, şimdiden düşünülmeye ve tartışılmaya değer bir konudur. En azından, donanım tedarik ve dağıtım sürecinin projede yalnızca ilk aşamayı oluşturduğunun; FATİH’in ilerleyen dönemde uygulamanın niteliğine ve hedeflenen çıktılara odaklanacak biçimde süreceği ikinci bir aşamaya geçileceğinin, proje uygulama planlarında ve kamuoyu ile iletişimde açık bir biçimde ifade edilmesinde yarar vardır. Bu durumda, FATİH’ten bir “proje” olarak bahsetmek yerine, tıpkı Uruguay’ın Ceibal girişiminde veya Ürdün Eğitim Girişimi’nde olduğu gibi, FATİH’in de olgunlaştıkça sistemde sürekli bir değişim ve iyileştirmeye ortam sağlamakla yükümlü olacak aynı isimdeki bir devlet kurumuna veya sivil kuruma dönüştürülebileceği olasılığını göz önüne almak yararlı olabilir. Uruguay’ın Ceibal projesi, aynı zamanda Flor de Ceibo, CeibalJAM ve RAP Ceibal (Red de Apoyo al Plan Ceibal, Ceibal Planı Destek Ağı) gibi, uygulamanın sürekli olarak geliştirilmesine katkı sunmada ve uygulamanın etkilerinin izlenmesinde paydaşların da rol almasını sağlamayı amaçlayan çok sayıda toplum veya üniversite temelli girişim meydana getirmiştir. ~ 54 ~ 2. Mesleki Gelişimin Hızlandırılması Ve Yeniden Kurgulanması Okul müdürlerinin öğretmenleri günden güne nasıl destekledikleri, projenin başarılı bir biçimde uygulanmasında belirleyici unsur olabilir. Avrupa genelinde uygulanan dizüstü ve mini dizüstü bilgisayar (netbook) girişimleri üzerine yapılan bir çalışmada, temel başarı unsurları şöyle sıralanmıştır: Okulların kendi kendini örgütleyebilmesi; yönetim ve mesleki gelişimde özerkliği teşvik etmesi; öğretmen, öğrenci ve ailelerin programların tasarımında ve geribildirimlerde rol almaları; son olarak da, işbirliğine dayalı öğrenme ve karma öğrenme gibi yenilikçi yöntemlerin kullanılması. Elbette, yenilikçi yaklaşımları benimseyip harekete geçmek konusunda öğretmenlere güvenmek bir seçenek olabilir. Ancak, yöneticilerin öğretmenlere, destek mekanizmaları sunarak, teknolojiyi günlük rutinlerinin bir parçası haline getirmeye teşvik ederek (hatta bunu zorunlu hale getirerek), teknolojiyi kullanma yöntemlerini kendileri modelleyerek yardımcı olmaları daha kesin sonuç verecek bir strateji olacaktır. Öncelikle, öğretmenlerdeki tabletlerin öğrencilerin kullandıkları ile aynı olması önemlidir. Sonrasında, tabletlerin yoklama vb. sınıf istatistiklerinin raporlanmasında kullanılması istenebilir, öğretmenlerle veya öğretmenler arasında tabletler üzerinden iletişim kurulması ve kaynak paylaşımı teşvik edilebilir. Yönlendirici ilkeler, kılavuzlar, farklı derslere yönelik sınıf içi senaryolar ve yöntemler sağlanması, öğretmenleri sunulan teknolojiyi benimsemeye ve nihayetinde de yenilikçi uygulamalar geliştirmeye yönlendirir. Dolayısıyla, bu tip desteklerin sunulması, yenilikçi yaklaşımların yeşermesine engel olacak tek tip uyum modellerinin dayatılması veya katı kurallar getirilmesi anlamına gelmez. Bu bağlamda, FATİH’te uygulamaya yönelik yönlendirici çerçevenin asgari düzeyde olması, öğretmenleri kısıtlamayan ve esneklik tanıyan olumlu bir yaklaşımdır. Ancak bu esnek yapı, akran desteği, eylem araştırması, iyi örneklerin paylaşımı, yenilikçi yaklaşımların teşvik edilmesi gibi mekanizmalarla kademeli ve sistematik olarak desteklenmediği sürece, uygulamaların ne kadar etkili biçimde yaşama geçtiği öğretmenlerin bireysel motivasyon ve kapasitelerine bağlı kalacaktır. 3. Hedeflerin Somut Olarak Tanımlanması Ve İzleme & Değerlendirme Çerçevesinin Oluşturulması Doğru biçimde uygulandığı ve desteklendiği takdirde teknoloji, çocukların öğrenme süreçlerinde daha aktif rol aldıkları; öğretmenin kolaylaştırıcılığıyla, akranlarıyla etkileşim ve işbirliği içinde bilgiyi inşa ettikleri ve ufuklarını genişlettikleri yeni bir öğrenme ve öğretme modelini tetikleyebilir. Böyle bir modelin benimsenmesi de, eğitimde gerçek anlamda bir dönüşüm gerçekleşmesini sağlayabilir. Evde internet erişimine ve veli katılımına özel belirlenecek bir strateji ve sağlam bir eğitim modeli ile desteklenecek olursa, FATİH’in böyle bir dönüşüme önayak olma potansiyeli bulunmaktadır. Proje hedefinin daha net ve somut biçimde ifade edilmesi, bu hedefe ulaşmada izlenecek mantıksal çerçeve ve teknoloji entegrasyonu modelinin ayrıntılandırılması ve bu modeli yansıtacak bir izleme ve değerlendirme çerçevesinin oluşturulması, projenin gelişimini, etkisini ve sürdürülebilirliğini güçlendirecektir. Sonrasında, oluşturulacak çerçeve ~ 55 ~ temelinde teknolojik ve pedagojik anlamda nelerin işe yaradığını değerlendirmeye yönelik kontrollü çalışmalar tasarlama ve uygulama konusunda çok önemli bir fırsat doğacaktır. Projenin ilk evrelerini ele alan izleme ve değerlendirme çalışmaları, bu deneyimlerden çıkarılacak derslere odaklanmalıdır. Ancak, bu noktada, proje etkilerinin anlamlı biçimde ölçülebilmesi ve değerlendirilebilmesinin zaman alacağı göz ardı edilmemelidir. Ek olarak, uygulamalardaki farklılıklar çıktıları etkileyeceğinden, değerlendirme yaparken uygulama koşullarındaki ayrıntılara ve farklılıklara dikkat edilmelidir. Böyle bir izleme çerçevesi uygulandığında, her tür girdi (destek, eğitimler vb.) ve çıktıyı (başarı, okula devam, katılım vb.) tanımlayabilecek, ölçebilecek ve nitelendirebilecek, FATİH’i destekleyici uyarlanabilir bir ekosistemin ana bileşenlerinden biri oluşturulmuş olacaktır. Öğrenme sürecinin birçok boyutunu teknoloji kullanımına bağlı çıktılar olarak ele almak mümkündür. Buradaki temel sorun, neden-sonuç ilişkisinin gerçekçi bir biçimde belirlenmesine olanak tanıyacak şekilde değişkenleri sınırlandırabilmektir. İzleme ve değerlendirmede, projenin etkisinin ölçülmesi; teknolojinin, öğrenme ve öğretme yöntemlerinin, öğretim materyallerinin, öğretim programlarının ya da bu unsurların birkaçının etkisinin ölçülmesinden ayrı tutulmalıdır. Etkileşim, kazanım (katılım, derse ilgi vb.) ve başarı gibi alanlardaki değişim de izleme ve değerlendirme çerçevesine dahil edilebilir. Değerlendirme çerçevesi iyi tanımlanırsa ve analitik yazılımlara gerekli yatırım yapılırsa, yukarıda bahsedilenlerin çoğu tabletler aracılığıyla da kolaylıkla yapılabilir. Titizlikle hazırlanmış bir araştırma çerçevesinde olması gereken bir başka öğe de, teknolojinin varlığının ve kullanımının, olmadığı durumlara kıyasla etkisini belirleyebilecek geçerli bir karşıt durumdur. Dağıtımda kademeli bir yaklaşımın benimsenmesi, böyle bir kıyaslamaya olanak sağlayacak farklı grupların genel uygulamanın parçası olarak ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Ancak en önemlisi, anlamlı sonuçlar elde edebilmek için yıllar geçmesi gerekebilir ve bu göz ardı edilmemelidir. Benzer uygulamalarda edinilmiş deneyimler, teknolojinin gerçek anlamda bir dönüşüm sağlayacak biçimde kullanılmaya başlanmasından önce her zaman belirli bir benimseme ve uyum süreci yaşandığına işaret etmektedir. 4. Kurumsal Liderliğin Ve Paydaşlarla İletişimin Geliştirilmesi Paydaşların, özellikle de velilerin ve okulların, katılımının sağlanması, eğitimde BT uygulamaları dahil olmak üzere birçok eğitim reformu girişiminin sürdürülebilirliği için kritik önem taşır. Daha önce de belirtildiği gibi, öğrenci başarısı düzeyinde bir dönüşümün gerçekleşmesi yönünde kırılma noktasına gelinmesini sağlayabilecek etken, veli ve okul katılımıdır. Ne var ki, donanım, içerik ve eğitimlerin dağıtım ve yönetiminde halihazırda uygulanan model son derece merkezi olup, olmazsa olmaz geribildirim mekanizmalarından yoksundur. Projedeki gelişmelerin paydaşlarla saydam biçimde paylaşılmaması, bu önemli yatırımın etkisini zayıflatabilir. Önümüzdeki dönemde, tüm paydaşlarla açık ve saydam iletişimi benimseyen, gerekli geribildirim mekanizmalarını barındıran, paydaşlar arası eşgüdüm ve işbirliğini sağlayan bir yönetişim modelinin yaşama geçirilmesi, başarılı bir değişim sürecine önayak olacaktır. Projeye ilişkin bilgilerin daha etkin biçimde yaygınlaştırılmasını sağlayan, anlamlı ~ 56 ~ geribildirim mekanizmaları barındıran ve geribildirimler ışığında değişime açık olan bir iletişim planı, MEB ve FATİH için yararlı olacaktır. Mevcut iletişim planı, büyük harcamalar yapılmasına karşın ortada somut çıktılar olmaması gerekçesiyle eleştirilmiştir. Velilerin evde ve ders dışı etkinliklerde teknoloji kullanımı konusunda çocuklarını nasıl destekleyeceklerini bildiklerinden emin olmak için, velilerin projeye dahil edilmesi öncelik haline gelmelidir. Örneğin, velileri güvenli internet kullanımının gözetimine katkıda bulunmaya teşvik etmek, güvenli internet kullanımına yönelik algoritmalar geliştirmekten çok daha etkili bir strateji olabilir. Yerel düzeyde ve okul düzeyinde projeye etkin katılımın teşvik edilmesi, projeyi güçlendirmenin ve sürekliliğini sağlamanın yollarından biri olabilir. Velilerin Bakış Açısından Fatih Projesi’nin Değerlendirilmesi Özellikle 21. yüzyılda teknolojinin toplumdaki yeri gün geçtikçe daha çok ağırlık kazanmakta ve giderek vazgeçilmez bir hale gelmektedir. Üretim süreçlerinin büyük bir kısmı artık teknolojik olanakların sağladığı olanaklarla birlikte gerçekleştirilmektedir. Bilgisayar teknolojilerinin üretim süreçlerinin tamamında etkin olarak kullanıldığı çağımızda teknoloji destekli öğretim, ülkelerin eğitim sisteminde kaçınılmaz bir unsur haline gelmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin teknoloji destekli eğitime ve teknolojinin öğretilmesi süreçlerine daha fazla kaynak aktarmaları gerekliliği açıkça görülmektedir. Teknolojik yenilikler ve gelişmeler toplumsal hayatın hem ekonomik hem de sosyokültürel alanlarında önemli dönüşümler gerçekleştirmektedir. Teknolojik ilerlemenin işgücü içerisindeki vasıflı–vasıfsız kutuplaşmasını arttırdığını; bu noktada da, iş ilişkilerinde giderek daha fazla sayıda, teknolojik makinelerin uzantısı olabilecek veya teknoloji imal edebilecek nitelikli işgücüne ve beyin gücüne ihtiyaç olduğu artık günümüzün bir gerçeğidir. Ayrıca, teknolojik gelişmelerin sonucu olarak, üretilen şeyden çok üretimin yapılış biçimi değişmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki (BİT) değişim, sektörlerin ihtiyaç duyduğu iş gücünün niteliklerini de değiştirmiş; yeni is alanlarının oluşmasını sağlamıştır. İhtiyaç duyulan nitelikli iş gücünü yetiştirmek ve ortaya çıkan yeni iş kollarındaki açığı kapatmak için eğitim sistemlerinin geliştirilmesi ve teknoloji destekli eğitime olan ihtiyaç ise bir zorunluluk haline gelmiştir. Dolayısıyla, günümüzde özellikle küreselleşme ve küresel işgücünün nitelikli olmasının önem kazanması; eğitim-öğretim süreçlerinde teknolojiden yararlanma çalışmalarının yaygınlaşmasının temel nedeni olduğu ileri sürülebilir. BİT’de yaşanan değişim ve dönüşümler bazı tehditlerin yanı sıra değerlendirmeyi bekleyen çok sayıda fırsatı da beraberinde getirmiştir. Bu süreçte ortaya çıkan tehditlere karşı koymak, fırsatlardan yararlanmak ve bireylere daha yaşanabilir bir gelecek sunmak için diğer tüm sistemlerin olduğu gibi eğitim sitemlerinin de bu dönüşüme ayak uydurması zorunlu hale gelmiştir. Bu süreçte, iletişim teknolojisindeki yenilikler her alanda olduğu gibi, eğitimde de etkili olmaktadır. Uzun süredir okulların teknolojiyle tanıştırılmasının, eğitimdeki değişimin lokomotifi olduğu iddia edilmektedir. Eğitim ortamı, bu teknolojilerle hızla değişmektedir. Teknolojinin eğitimde kullanımı radyo, TV, video ve tepegöz gibi araçların okullarda ~ 57 ~ kullanımına bağlı olarak oldukça eski tarihlere gidebilmekle birlikte günümüzde eğitim kurumlarının gelişimi ve niteliğini etkileyen en önemli gelişme bilgisayar, internet ve ilişkili teknolojiler olmaktadır. Eğitim araç ve gereçlerinin, teknolojideki bu yeniliklerle birlikte yenilenmesi, günün gereksinimlerine cevap verebilir duruma gelmesi kaçınılmazdır. Böyle bir gelişim ortamı içinde eğitime teknolojik bir nitelik kazandırma gereği de güncel konulardan biri olmuştur. Teknolojik olanaklardan yararlanmayan eğitim, artık, günün toplumsal ve bireysel beklenti ve gereksinimlerine yanıt verememektedir. Eğitim alanında kullanılan teknolojinin, ileri düzeyde çağdaş bir teknolojiye dönüştürülmesi en öncelikli konular arasındadır. Yıllar geçtikçe teknoloji eğitim kültürümüzün vazgeçilmez bir parçası haline gelmektedir. Okullar artık teknolojinin etkilerini ve müfredatın değişen yüzünü görmezden gelememektedir. Bu durum şüphesiz öğretmen, öğrenci ve velilerin rollerinde önemli dönüşümlere gebe gibi görünmektedir. Teknolojik gelişmelerin eğitimde kullanılması sayesinde özellikle öğrenciler, teknoloji ve öğretmenlerle etkileşimli bir çalışma ve işbirliğine girebilme imkanına kavuşmaktadır. Sonuç olarak, BİT’deki bu yoğun ve hızlı gelişme ve bunların bireysel kullanımlarının hiç olmadığı kadar yaygınlık kazanması, eğitim yöntemleri kadar eğitim kurumlarını da değişime zorlayan en önemli dışsal kaynaklardır. BİT’deki gelişmeler eğitim açısından, sonuçları itibariyle, olumlu olarak görülse de, bazı olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir. Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında ve aynı toplum içerisindeki insanların, bilgi ve iletişim teknolojilerine sahip olma veya ulaşabilme imkanları eşit değildir. Söz konusu teknolojilere sahip olanlar bilgiye, eskiye oranla çok daha hızlı ulaşırken; diğerleriyle aralarındaki eşitsizlik daha da artmaktadır. Bu durum, “dijital bölünme (digital divide)” olarak kavramlaştırılmaktadır. Bir diğer problemde teknoloji temelli eğitim sistemlerinin getirdiği ek maliyetlerdir. Ulusal ekonomilerden eğitime ayrılan miktarın artırılması gerekmektedir. Bu gereklilik ekonomik olarak güçlü olan ülkeler için mümkün görülürken diğerlerinin işini daha da güçleştirmektedir. Teknolojinin eğitim alanında ve tüm sosyal yaşamda değiştirebildiği ve değiştiremediği şeyler vardır. Örneğin teknoloji eşitsizliklere yönelik olumlu bir etki yaratmamaktadır. Teknolojinin üretim alanındaki etkileriyle veya sınırlıklarıyla eğitim alanındaki etkileri yakından ilişkilidir. Bu nedenle teknoloji toplumsal yaşamdan soyutlanarak incelenemez. Ancak, teknolojinin insan ihtiyaçlarına ve toplumsal yaşama nasıl entegre edildiği de önemli bir noktadır. Teknoloji onu üreten özel şirketlerin ve piyasa ilişkilerinin hegemonyasına ve inisiyatifine terk edilemeyecek kadar önemli bir alan haline gelmiştir. Bu noktada, “teknolojik gelişmeler ve insan gereksinimleri arasındaki ilişkilerin nasıl kurulduğu ve teknolojiden toplumun nasıl yararlanabileceği ve toplumsal kaynakların teknolojinin yoğun olarak kullanıldığı alanlara ayrılırken beklentilerin neler olabileceği konusunun da dikkatle gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Teknolojinin, eğitim kurumlarının örgütlenme ve işleyişine; eğitim sürecinde kullanılan yönteme, eğitimin içeriğine ve eğitim yoluyla toplumsal alana etkisinin de bu çerçevede dikkate alınması gereklidir.” ABD gibi gelişmiş ülkelerde eğitim yoluyla tüm toplum kesimlerine bilgisayar kullanımı ve internet olanağı projeleri de oldukça ilerleme göstermiş ve eğitim sisteminin ~ 58 ~ temel stratejik gelişme alanlarından birisi olarak tanımlanmaya devam etmektedir. Yine, Avrupa Birliği ülkeleri için de tüm okullarda bilgisayar başına düşen öğrenci sayısının azaltılmasının ve bilgisayar okur-yazarlığı başta olmak üzere teknoloji kullanımını öğretmenin okulların temel hedefleri arasında yer alması, yakın gelecekte bu konudaki yaygınlığının bugün bulunan noktadan daha ileriye gideceğini düşünmemizi kolaylaştırmaktadır. Son birkaç yıl içinde kamu okullarında bilgisayar kullanımı ve internet bağlantısına sahip olma oranlarının birkaç yıl öncesine göre bile çok önemli oranlarda artış gösterdiği saptanmaktadır. Açıkçası, ticari kurumlarda kullanılan bilgisayar ile öğretim kurumlarında kullanılan bilgisayarların ve teknolojilerin farklı kullanım ilkelerinin olması gerekmektedir. Özellikle eğitim kesiminde teknoloji kullanımının verimlilik, rekabet, karlılık, üstünlük sağlama vb. gibi küresel piyasa değer ve ilkelerine dayalı olmak yerine bireysel ve toplumsal gereksinimler ve farklılıklar, demokratiklik, eşitlik, hakkaniyet, maliyet-etkililik gibi değer ve ölçütleri öncelikle göz önüne alması gerekir. Türkiye son 20 yılda meydana gelen baş döndürücü teknolojik değişimlere ve bunun eğitim alanında yarattığı dönüşümlere uyum sağlamak ve küresel rekabette geride kalmamak iddiasıyla eğitim alanında teknoloji kullanımını öngören birtakım projeler uygulamaya başlamıştır. Bu amaçla Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) projesini hayata geçirmiştir. Yeni teknolojilerin (etkileşimli tahta, tablet bilgisayarlar, internet, vb.), eğitimin içindeki tüm eğitim aktörlerinin (öğretmen, öğrenci, idareci, veli vb.) öğrenme eylemlerindeki davranış biçimlerini ve içerikleri (ders kitapları, müfredat, tüm ders materyalleri vb.) ve o içeriklerin aktarılma biçimleri olan öğretim yöntem ve tekniklerinde radikal değişiklikler ortaya çıkarabileceği öngörülebilir. İşte bu noktada; öğretmen ve öğrencilere yönelik olarak yeni yaklaşımların geliştirilmesi ve e-öğrenme sisteminin imkanlarının sunulması için bir fırsat olan FATİH projesi, iyi tasarlandığı ve uygulandığı takdirde klasik eğitim ve öğretim anlayışını etkileme ve değiştirme potansiyeli barındırmaktadır. Günümüze kadar Fatih Projesi ile ilgili, projenin yeni olması nedeniyle, kısıtlı çalışma yapılmış olup, bu çalışmaların birçoğunun öğretmen-öğrenci okuryazarlık, tutum ve algıyı ölçerek inceleme yaptığı tespit edilmiştir. Bu çalışmaların ve Fatih Projesi dokümanlarının yapıları incelendiğinde hemen hepsinde genel olarak donanım birimlerinin ön plana çıktığı, uygulama, içerik, öğretim yöntemleri üzerine ise hiç durulmadığı tespit edilmiştir. Bu sınırlılığa ek olarak diğer bir sınırlılığı Fatih Projesi kapsamında öğretim elemanlarının yeterli görüş önerilerinin alınmaması ve öğrenci velilerinin bu proje dışında tutulmuş olarak algılanmasıdır. Bu algının oluşmasındaki en büyük faktör projenin hiçbir dokümanın da veli vb. ifadenin geçmemesidir. FATİH projesinin uygulanması sürecinde en büyük sorumluluğun temel uygulayıcılar olarak öğretmenlerde olduğunu ve öğretmenlerin bu süreçte anahtar bir rol oynadıklarını söylemek mümkündür. Bu bağlamda proje uygulamalarının sürdürülebilir olması için ana uygulayıcılar olarak görülen öğretmenlere yönelik sürekli mesleki eğitim olanaklarının sağlanması ve onların sürece etkin olarak katılımlarının sağlanmasının çok önemli olduğu söylenebilir. Ancak, FATİH projesinin başarısı büyük ölçüde öğretmen yeterliliklerine bağlı ~ 59 ~ olsa da diğer paydaşlar olan öğrenciler ve onlara evde sunulan ebeveyn desteği ve zengin öğrenme ortamları da önemli faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Velileri/aileleri eğitimde önemli bir paydaş olarak düşündüğümüzde, ailelerin çocuklarının eğitimlerine ilişkin bilgiyi belli bir zaman ve mekana bağlı olmaksızın edinebilmeleri ve görüşlerini gerek okul yönetimine gerekse diğer velilere iletebilmeleri katılımcı bir eğitim için önemli bir altyapı oluşturmaktadır. Burada internet olanaklarına ulaşmaya elverişli bir çevre, ailelerin bilgisayar kullanma becerileri, iletişim kurmalarına öncülük edecek ve bunu sürdürecek anahtar kişilerin veya okul çalışanlarının bulunması gerekliliği özellikle dikkate alınmalıdır. Böyle bir altyapı doğrudan ülkede mevcut teknoloji ilişkili politikaların ve eğitim kurumlarında üretilen bilgi ve becerilerin bir yansıması olacaktır. Bu noktada eğitimde kullanılacak teknolojilerin veli, öğrenci ve öğretmenlerin özgürce ve bağımsız bir şekilde birlikte çalışmaları için birbirlerine erişimlerini kolaylaştıracak özellikte araçlar sağlamalıdır. Eğitimde kullanılacak teknolojilerin öğrencinin öğrenme çevresi olan okul ve evi (ebeveynleri) muntazaman entegre edecek içeriğe ve amacına uygun araçları içermelidir. Zaten yapılan çalışmalar ebeveynlerin ya da velilerin eğitim sürecine etkin katılımlarının öğrencilerin akademik performans düzeylerine pozitif bir katkıda bulanabileceğine işaret etmektedir. FATİH projesinin değerlendirilmesine yönelik bu çalışmada genel olarak teknolojinin okul, öğretmen ve aileler tarafından nasıl anlaşıldığı ve kullanıldığına odaklanılmakla birlikte, özellikle okul altyapısı ve internet erişimi, öğretmen eğitimi, öğrencilerin bilgisayarları sınıf içinde kullanımı, ailelerin projeyi kabullenmesi gibi değişkenler açısından bir takım analizler yapılmıştır. Proje kapsamında belirlenen en büyük sınırlılığın içerik olduğu kadar velilerin bu çalışmaya dahil edilmemesi olarak düşünülmektedir. Fatih Projesi kapsamında veliler ile ilgili literatürde hiçbir çalışmaya ulaşılmamıştır. Yapılan çalışmalarda öğrenci ve velilerinin bilgisayar okuryazarlık düzeyleri incelenmiş, velilerin bilgisayar yeterliliklerinin düşük olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak velilerin bilgisayar yeterliliklerinin düşük olması, öğrencilerin derslerine velilerinin destek sağlayacağı ve öğrenci ve velilerinin bilgisayar yeterliliği arasındaki anlamlı pozitif ilişkinin bulunması nedeniyle velilerin bu projeye dahil edilmesinin önem arz edeceği düşünülmektedir. Öğrenci velileri ile Fatih Projesi pilot okullarında yapılan odak görüşmeler sırasında velilere yöneltilen “Fatih Projesi hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna öğrenci velilerinin verdikleri yanıtlar iki ana tema (olumlu ve olumsuz) olarak ortaya çıkmıştır. ~ 60 ~ Velilerin FATİH Projesine İlişkin Genel Görüşleri Olumlu Olumsuz Her bilgiye kolayca erişim Tabletlerde oyun oynanması Kitap taşıma sorununun olmaması Okuma alışkanlığını azaltması Teknoloji kullanımını sağlaması Sosyalleşmeyi engellemesi İnternetin olması/ İnternet kafeye gitme Evde yoğun internet kullanımı Velilerin yeterli bilgiye sahip olmaması oranının azaltması Derslerdeki başarıyı artırması Sakıncalı internet kaynaklarına erişim FATİH projesiyle birlikte gelen yeniliklerin öğretme-öğrenme süreci bağlamında katkı sağladığı değişimler ise beş alt tema kapsamında değerlendirilmiştir. Veliler projenin; öğrenmeyi kolaylaştırması, teknoloji kullanımını sağlaması, derslerdeki başarıyı artırması, kitap taşıma sorununu ortadan kaldırması, internet olanağı sağlaması bakımlarından yararlı bulmaktadırlar. Buna göre öğrenci velileri, FATİH Projesiyle birlikte gelen yeniliklerin derslerin işlenişini büyük ölçüde zenginleştirdiğini dile getirmişlerdir. Özellikle internette yer alan görsel ve işitsel bilgiye ders sırasında ulaşılabilmesi ve anlatılan konuların görsel içerik desteği ile zenginleştirilmesi öğretim sürecinde büyük kolaylık olarak değerlendirilmektedir. Gerek sayısal gerekse sözel derslerdeki gözlemler sırasında da ağırlıklı olarak görsel içeriklerden sıkça yararlanıldığı görülmüştür. Bunun yanında özellikle konuya uygun hazır içerik anlamında sıkıntıların olduğu da gerek öğrenciler ve öğretmenler gerekse veliler tarafından dile getirilmektedir. Velilerin, içerikler hakkındaki görüşlerini öğrencilerin görüşlerine dayandırarak sunmaları ise, öğrencilerin derslerine ve okula olan ilgilerinde artış olarak değerlendirilebilir. Fatih Projesi kapsamında dağıtılan tabletlerin öğrenme süreçlerini kolaylaştırması, öğrencilerin başarılarını arttırması ve yoğun teknoloji kullanımı sağlamasından dolayı olumlu olduğunu düşünen örnek veli görüşü şu şekildedir: “Büyük avantaj. Anlatım olarak, görüntü olarak. Hem öğretmen için hem öğrenci için. Olumlu görüyorum. Her türlü kaynak çocuğun elinin altında, her şeyden faydalanabiliyorlar. Olumlu bakıyorum… Ülkemiz için kazançtır. Tablette çocuğum derslere bakıyor görüyorum… Oyun oynamaya çok düşkün tablette oyun oynuyorlar… genelde olumlu bakıyorum, açıyor dersleri izliyor, dinliyor, animasyonları görüyor…Teneffüslerde çocukların hep elinde…Akıllı tahtada sorun yok…İnterneti millet olarak faydalı kullanmalıyız…Ayrıca, teknoloji özrü bulunmayan her öğrenci için çok büyük fırsat…..sayfa yırtılması falan yok…akıllı tahtayla birleşince çocukların verim alabileceği bir proje. Başarıları arttı. Notları yükseldi” Projeyle birlikte öğrencilerin kitap defter taşımaktan kurtulacakları ve elektronik kitapları yükleyebilecekleri tabletleriyle okula kolaylıkla gelebilecekleri yönündeki öngörü görüşmeler sırasında veliler tarafından da dile getirilmiştir. Veliler özellikle kitap defter ~ 61 ~ taşımayı bir yük olarak değerlendirip tabletlerin gerekli içeriklerle zenginleştirilmeleri durumunda öğrencilerin yükünü büyük ölçüde hafifleteceği görüşünü dile getirmişlerdir. Fakat ders gözlemleri sırasında sınıflara kitap ve defterleriyle gelen öğrencilerin de olduğu görülmüştür. Bu durum derslerdeki içerik yetersizliği ve tablet üzerine not alma seçeneğinin etkin olarak kullanılamamasıyla açıklanabilir. Tabletlerin sağlayabileceği pratik kolaylıklar ile ilgili örnek bir veli ifadesi aşağıda yer almaktadır: “Çok güzel bir şey. Çocuklar çantalara daha önce kitapları doldurup geliyorlardı. Şimdi her şey tabletin içinde. Olumlu çok güzel bir şey… Çocuklar okula giderken çantayı göremez olduk. Çantaları 8-10 kilo ağırlığında çantalarla çocuklar okula gelirlerdi. Küçücük bir tahtaya her şey yerleştirilmiş.” Öte yandan, görüşülen velilerin bir kısmı, projeyi olumlu bulmakla birlikte kimi bakımlardan beğenmedikleri yönler olduğunu dile getirmektedirler. FATİH projesiyle birlikte gelen yeniliklerin öğretme-öğrenme süreci bağlamında olumsuz veli görüşleri ise beş alt tema kapsamında değerlendirilmiştir. Bu açıdan görüşülen velilerin bir kısmı, projenin sosyalleşmeyi engellemesi, hala kitap taşımayı ve kullanımını gerektirmesi, evde yoğun internet kullanmaya neden olması, okuma alışkanlığını azaltması ve tabletlerin oyun amaçlı kullanılmasına neden olması yönleriyle beğenmediklerini belirtmektedirler. FATİH projesinin sağladığı yoğun teknoloji kullanımının yarattığı sosyal/psikolojik sorunlar bağlamında da velilerin görüşleri değerlendirilmiştir. Buna göre velilerin yaygın olarak dile getirdikleri görüş doğrultusunda sağlanan teknolojilerin öğrencileri asosyal bir yapıya itmesi, sınıfta ve teneffüste arkadaşlarıyla konuşmak yerine öğrencilerin tabletleriyle ilgilendikleri bu durumun da öğrenciler arasındaki iletişimi olumsuz yönde etkilediği değerlendirmesi yapılmıştır. Sınıf gözlemlerimiz sırasında fark ettiğimiz ders zili çaldığında öğrencilerin çoğunun sınıftan ayrılmayıp tabletle ilgilenmeleri bu görüşü destekler niteliktedir. Bunun yanında velilerin bazıları ise öğrencilerin teknolojik bilgilerini birbirleriyle paylaşmaları nedeniyle asosyal olmayıp aksine birbirleriyle daha fazla iletişim kurduklarından söz etmişlerdir. Sosyalleşmeyi engelleyen temel faktörlerden biri olarak değerlendirilen bilgisayar ve teknoloji bağımlılığı ise göz önüne alınması gereken önemli bir sorundur. Özellikle günümüzde madde bağımlılığı kadar yaygın olan bilgisayar bağımlılığı konusunda ebeveynlere önemli görevler düşmektedir. Yoğun teknoloji kullanımının sosyalleşmeye olumsuz etkileri konusunda bir veli görüşü oldukça çarpıcı analizler içermektedir: “Sosyal ilişkileri olumsuz etkileyebilir. Her şeyin avantajı olduğu kadar dezavantajı da var. Sanayileşmeyle, teknolojiyle birlikte, insanlar yalnızlaştı ve toplumun dışına itildi. İnsan ilişkilerimiz çok değişti. Önceden bir cenazemiz olduğunda kalkıp gidiyorduk. Şimdi cep telefonuyla başın sağ olsun deyip bırakıyoruz… Teknolojinin sebep olduğu yabancılaştırma, işi çıkmaza sokuyor.” Bilgisayar teknolojilerinin yoğun kullanılmasının doğal olarak sosyal yaşama daha az zaman kalması nedeniyle bireyler arasındaki iletişimi ve etkileşimi zayıflattığı öne sürülebilir. Projenin ailelerin sosyal yaşamına etkilerini olumsuz bir açıdan değerlendiren bir veli şunları ifade etmektedir: ~ 62 ~ “Tablet bilgisayar nedeniyle, çocuğumun aile içinde diyalogları azaldı. Bu konuda internet çok etkili. İnternet çocuğumun akrabalarıyla ilişkilerini bitirdi.” Bazı veliler ise FATİH Projesinin öğrencilerin ortaya çıkarabileceği önemli bir başka olumsuz gelişmeye dikkat çekmektedir. Bu noktada bazı veliler projenin sağladığı etkileşimli tahta ve tabletlerin görsel teknolojileri yoğun olarak kullanımını teşvik ettiği için zaten zayıf olan kitap okuma alışkanlığını ortadan kaldıracağını vurgulamaktadır. Bu konuda bir velinin görüşü aşağıda yer almaktadır: “…Benim burada tek çekindiğim soru, zaten çocuklarımız fazla okumayı sevmiyor. Yani burada okumada bir hantallaşma olursa, bir sıkıntı olursa bilmiyorum.” Ayrıca, ebeveyn kontrolü ile öğrencilerin teknolojinin sağladığı her türlü sakıncalı içerikten mümkün olduğu kadar korunmaları sağlanabilir. Özellikle evde çocuklarının bilgisayar kullanımı sırasında ebeveynlerin bu kullanımı denetim altına alarak çocuklarını yine önemli bir sorun olarak dile getirilen zararlı içeriklerden korumaları olanaklı görülmektedir. Zararlı içerikler internetin denetim altına alınmaya çalışılmasının en önemli gerekçesi olarak değerlendirilmektedir. Bu kapsamda okullara filtre uygulamaları yapılmasına karşın birçok yöntemle bu filtre sistemlerinin aşılarak zararlı içeriklere erişim olanağı elde edilmektedir. Bu kapsamda okullarda öğretmenlere özellikle rehber öğretmenlere evlerde ise ebeveynlere önemli görevler düşmektedir. Zararlı içeriklere erişime ilişkin bir veli görüşü aşağıda yer almaktadır: “...Ama internet olayını beğenmedim. Yalnız ergenlik dönemi olduğu için kötü yerlerde kullanımı konusunda endişeleniyoruz. Yoksa başka bir endişemiz yok. Mesela biz internete evde kota koyduk.” Bu noktada dikkat çekici olan, öğrenciler normal şartlarda internet kullanıcısı olmalarına rağmen, görüştüğümüz velilerin bir kısmı internetin özellikle genel ahlaka aykırı sitelere girilebileceği endişesiyle projenin internet bağlantısı boyutuna kısmen de olsa çekimser bir yaklaşım göstermektedir. Bunun bir nedeni, bu ailelerin çocuklarını sürekli kontrol ve denetim altında tutma isteğinden kaynaklanmaktadır. Ailelerin bir kısmı interneti, çoğu zaman çocukların kendi kontrollerinden çıkabileceği ve denetleyemeyecekleri endişesi taşımaları nedeniyle olumsuz değerlendirmektedir. Öte yandan bazı veliler projenin henüz çok yeni başlamış olmasından dolayı, olumlu görüş bildirebilecek ve detaylı değerlendirme yapabilecek kadar somut çıktıları olmadığını da düşünmektedirler. Bazı velilerin ilk etapta teknolojiye ve özellikle internete karşı olumsuz önyargılar nedeniyle bir karşı duruşları söz konusu olsa da; özellikle bu yeniliklerin eğitim öğretim açısından öğrenciler için sağladıkları kolaylıklar görüldüğünde teknolojiye ilişkin olumsuz önyargılarda olumluya doğru değişimlerin yaşandığı gözlenmektedir. Velilerin Fatih Projesi Uygulamaya Başladıktan Sonra Çocuklarının Eğitim Hayatındaki Değişikliklere İlişkin Görüşleri Görüşmeler sırasında velilere ikinci olarak “Fatih Projesi uygulanmaya başladıktan sonra çocuğunuzun eğitim hayatında neler değişti?” sorusu yöneltilmiştir. Bu anlamda ~ 63 ~ velilerin, pilot uygulama sürecinde, FATİH Projesinin eğitsel çıktılarının neler olduğu ve bu çıktıların okul iklimi ve sosyal hayata ne gibi etkilerde bulunduğunu belirleyebilme adına görüşmeler yapılmıştır. Velilerin bu soruya verdikleri yanıtların çözümlenmesi sonucunda işaret edilen eğitsel açıdan öğrencinin okul kültürü ve iklimindeki değişiklikler ana temasının altında alt temalar ortaya çıkmıştır. Okul Kültürü Ve İklimi Memnuniyetsizlik Öğrenmeyi Kolaylaştırma Başarıda Düşme Başarı Artışı Okumaya İlginin Azalması Kendine Güvenin Gelişmesi Tableti Kırma veya Kaybetme Stresi Heyecan ve motivasyon artışı Öğrencilerde yasaklara karşı tepki Kendin Ayrıcalıklı Hissetme Veli-okul ilişkisinde fazla bir değişiklik olmaması Fırsat Eşitliği Sağlaması Okul İmajına Katkı Okula Olan İlgi Artışı Öğretmen-öğrenci ve veli-öğrenci arasında tablet ve internet kullanımı konusunda bazen yaşanan güvensizlik Tablo’da görüldüğü gibi veliler, Fatih Projesi uygulanmaya başladıktan sonra gözlem yapmak için henüz erken olduğunu, buna karşın çocuklarının eğitim hayatında olumlu değişikler yarattığını belirtmişlerdir. Bu kapsamda veliler, Projenin çocuklarının başarılarını ve motivasyonlarını artırdığı, derslere ilgilerini artırdığı, kendilerine güvenlerinin gelişmesini sağladığı, kendilerini ayrıcalıklı hissetmelerini sağladığı, fırsat eşitliği sağladığı, dersleri daha kolay anlamalarını sağladığı ve kimi derslerdeki şikayetlerinin azaldığını düşünmektedirler. Bu olumlu değişmelere karşın, bazı veliler de proje sonrasında çocuklarının başarılarının düştüğünü, okumaya ilgisinin azaldığını ve tabletleri kaybetme ya da kırma stresi yaşadıklarını belirtmektedir. Projenin okul iklimine katkısı olarak düşünülebilecek sonucu, öğrencilerin öğretim etkinliklerine bir heyecan ve motivasyon sağlamış olması olarak dikkat çekiyor. Özellikle velilerin bazıları projeyle birlikte okulun tüm öğrencilerinde bir heyecan ve motivasyon artışının söz konusu olduğunu dile getirmişlerdir. Bazı veliler heyecan ve motivasyon artışının da derslerdeki başarıya doğrudan yansıdığını belirtmişlerdir: “Bir adım gerideydi, bir adım öne geçti. Çalışıyorlar. Olumlu bir gelişme var. Bir fark var. Derslerle daha çok ilgileniyor. Teknolojiyle daha çok meşgul oluyorlar. Derslere karşı ilgileri arttı. Daha istekli, açıyor, okuyor…Bu proje olmadan bu kadar istekli değildi. Daha rahat ve daha kolay anlıyor. Daha iyi anlıyorlar.” Veliler, FATİH projesinin okul iklimi açısından olumlu gelişmeler arasında; öğrencilerin merak ve araştırma kültürünün artması, sorumluluk duyguları artması, geleceğe daha güvenle bakma eğiliminin güçlenmesi, projesi sayesinde pilot okulların tanınırlığı ve bilinirliğinin artması, okula daha istekli ve hevesli gelmeleri, teknolojiye merakın artması, ~ 64 ~ teknoloji becerisinin artması, başarma kültürü ve araştırma kültürü gelişmesi, bazı öğrencilerin kendilerini ifade etme ve kendilerine güven duygularının gelişmesi gibi konulara özellikle vurgu yapmaktadır. Bunun yanı sıra, bazı veliler ise proje sayesinde sosyo-ekonomik düzeyi ne olursa olsun bütün öğrencilerin bu teknolojik imkanlardan yararlanmasının öğrencilere “fırsat eşitliği” sağlayabileceğini vurgulamıştır. Veri toplanan okulların sosyo-ekonomik düzey bağlamında birbirlerinden farklı özelliklerde olduğu, hatta aynı okulun öğrencileri arasında bile sosyo-ekonomik açıdan önemli farklılıkların olduğu bilinmektedir. Bu açıdan bakıldığında proje tüm ülke geneline yaygınlaştırıldığında fırsat eşitliğine önemli katkı sağlama potansiyeli olduğu düşünülmektedir. FATİH projesiyle birlikte sağlanan yeniliklerin sosyal ve eğitsel açılardan okul ikliminde ve memnuniyet noktasındaki yanıtları değerlendirdiğimizde, proje sayesinde pilot okulların tanınırlığı ve bilinirliğinin arttığı ifade edilebilir. Veliler projenin pilot uygulama okullarını ve öğrencilerini oldukça ayrıcalıklı ve popüler hale getirdiğini ve birçok velinin öğrencisinin FATİH projesinin pilot uygulama okuluna kaydettirmek istediğini belirtmektedir. Veliler, bulundukları illerde ve çevre illerde bu projeye dahil olmaları nedeniyle çocuklarının kendilerini “ayrıcalıklı” hissettiklerini dile getirmişlerdir. Veliler, pilot okullara yönelik çevrede büyük bir ilgi ve merak olduğunu belirtmiş ve bu durumdan duydukları memnuniyeti de dile getirmişlerdir. Projenin pilot okullardaki öğrencilerin kendilerini ayrıcalıklı hissetmelerini sağlayan yeni okul kültüründen memnuniyetini bir veli şu şekilde ifade etmektedir: Kendine özgüveninden dolayı biraz daha fark var. Kendilerinde özgüven artışı var. Proje nedeniyle kendilerini biraz farklı hissediyorlar. Kendilerini ayrıcalıklı hissediyorlar. Gururlanıyorlar. Aslında motivasyon ve heyecan her yeniliğin sağlayabileceği beklenen bir durum olarak değerlendirilebilir. Bu anlamda her yeni teknolojide olduğu gibi FATİH Projesiyle birlikte gelen teknolojik yeniliklerin de beraberinde heyecan oluşturması beklenen bir çıktıdır. Ancak, bu motivasyon ve heyecanın uzun soluklu olmasını sağlayacak uygulamalarla projenin sürdürülebilirliğini sağlamak projenin sağlıklı bir şekilde yürümesine ve sonuçlanmasına katkı sağlayacaktır. Daha önceden ifade ettiğimiz projenin kapsamındaki eksikliklerin ve sorunların giderilmesi öğrencilerin öğretim faaliyetlerindeki motivasyonun ve heyecanın sürekliliğini sağlayacaktır. Velilerin Fatih Projesi Kapsamında Kullanılan Materyallere İlişkin Görüşleri Görüşmeler sırasında velilere üçüncü olarak “Fatih Projesi kapsamında kullanılan materyaller hakkında neler biliyorsunuz?” sorusu yöneltilmiştir. Velilerin bu soruya verdikleri yanıtların çözümlenmesi sonucunda aşağıdaki değerlendirmeler ortaya çıkmıştır. ~ 65 ~ OLUMLU OLUMSUZ Etkileşimli tahta Kullanışlı/yararlı Veliler tarafından yeterince tanınmaması Yazma süresini kısaltması Çok radyasyon yayması Veri zenginliği Yaşanan teknik sorunlar ve zaman kaybı İnternet bağlantısı Tebeşir tozu oluşturmaması Tablet Bilgisayar Taşınabilir olması Kitapların ve içeriklerin yüklenmemesi Çalışmaya zevk katması Okuma alışkanlığını zayıflatması Amacına uygun kullanılırsa etkili olması İçeriklerin yetersiz ve zayıf olması Tabletlerin bozulması verilmesinin gecikmesi ve yedek tablet Sıklıkla oyun amaçlı kullanılması İçeriklerin Açılmaması Yazı yazmanın zor olması İçinde test, soru bankası vb. bulunmaması Bazı derslere uygun olmaması Öğrencilerin ders sırasında sadece tabletle ilgilenmesi Sıklıkla teknik sorunların yaşanması Sorun olduğunda zorluğu Sakıncalı içerik Bilgisayar bağımlılığı Ebeveyn kontrolü Sosyalleşme engeli Tablete Yönelik Veli Önerileri -Velilerin tablette yapılan çalışmaları görmesinin ve bilgilenmelerinin sağlanması -Okulun sorunlara anında müdahale etmesi -Evde internetin kısıtlı olarak kullanılması -Oyunların kaldırılması kontrolünde olması veya aile ~ 66 ~ yedek sağlanmasının Veliler, Fatih Projesi kapsamında kullanılan materyallerden özellikle etkileşimli tahta konusunda olumlu düşüncelere sahiptirler. Veliler etkileşimli tahtanın, yazma süresini kısaltılması ve tebeşir tozu oluşturmaması bakımından yararlı bulmaktadırlar. Buna karşın veliler, etkileşimli tahtayı yeterince tanımadıklarını ve etkileşimli tahtanın fazla radyasyon yayabileceği endişesi taşıdıklarını belirtmektedirler. “Etkileşimli tahta daha verimli. Daha ayrı bir şey. Tahta daha kullanışlı sanki. Tabletlerin yanlış kullanılma olasılığı var. Ancak tahta öyle değil. Öğrenciler için yeterli, tüm ihtiyaçlarını karşılıyor. Tahta şekli, görsellik, işitsellik… Hem eski tahtayı kullanıyorsun hem elektronik tahtayı kullanıyorsun. Çok güzel bir şey, ama kullanabilirsen ve yeterli eğitim verilirse diye düşünüyorum. Tebeşir tozu yok.” Veliler Fatih Projesi kapsamında öğrencilere verilen tablet bilgisayarları, taşınabilir olması ve çalışmaya zevk katması açısından olumlu bulmaktadır. Ancak, tablet bilgisayarların içeriğinin yetersiz olması, tabletlerin bozulması ve yedek tablet verilmesinin gecikmesi, tabletlerin sıklıkla oyun amaçla kullanılması, z-kitapların açılmaması, tablette yazı yazmanın zor olması, içinde test, soru bankası vb. bulunmaması, evde internete erişimin sağlanmaması, okullar arasında marka yarışına ve rekabete neden olması, kitap okuma alışkanlığını azaltması, öğrencilerin ders sırasında tabletle ilgilenmesi, her derse ilişkin e-kitabın yüklü olmaması, tabletlerin eve götürülmesinin yasaklanması açılarından olumsuz bulmaktadırlar. Proje kapsamında verilen tabletlere ilişkin bir veli olumsuz görüşünü detaylı olarak şu şekilde ifade etmektedir: “Kızım tableti kullansa da oyun amaçlı kullanıyor, ders amaçlı kullanmıyor. Çünkü her dersin kitabı yok. Meslek derslerinin kitabı yok. Kızımdaki verilen tablette arıza oluştu. …bir ay gibi bir süre sonra alındı tablet…ve yedek tablet verildi ve yedek tabletin verilmesi de çok güç olduğu söyleniyor. Yeri geliyor kitaplar açılmıyor… Ne bileyim… Eve geliyor kitaplar açmıyor, kendince kilitleniyor. Mesela diyor ki okulda not alması zor oluyor diyo, mesela şeyi klavyede yazması zor… Her derse uygun değil bence. Mesela, matematikte işlem yapmayan bir çocuk matematiği öğrenmez, bu bizim görüşümüz. Ve tabletle öğretimin matematikte kesinlikle bir başarıya ulaşacağını ben zannetmiyorum.” Sonuç olarak, etkileşimli tahta uygulaması hakkındaki görüşleriyle kıyasladığımızda, öğrenci velilerinin genel olarak tablet bilgisayarlara ilişkin görüşlerinin çok fazla olumlu olmadığı ve velilerin tablet bilgisayarların donanımsal özellikleri ve eğitimsel içerikleri açılarından çok zayıf buldukları ve bazı kaygılar taşıdığı anlaşılmaktadır. Açıkçası, tablet bilgisayarlar projenin başlangıç aşamasında çok fazla zengin eğitimsel içeriklere sahip olmadığından ve kullanıcısının uygulama yapmasına izin vermediği için mevcut haliyle ne veliler ne de öğrenciler tarafından yeterince işlevsel bulunmamaktadır. Bu kapsamda, veliler tablet bilgisayarlarda kitapların içeriğinin yetersiz olduğunu, yardımcı ders kitabına gereksinim olduğunu ve kitaplardaki yazıların küçük olduğunu belirterek, içerikte çeşitli hikaye kitaplarına ve/veya romanlara yer verilmesini ve oyunların kaldırılmasını istemektedirler. Ayrıca veliler, donanım açısından tabletlerin sürekli olarak kapanması ve yedeğinin geç temin edilmesini bir sorun olarak dile getirmektedirler. Veliler, çocuklarının tablet ~ 67 ~ kullanımına ilişkin sorun yaşandığında, bu sorunu önce arkadaşlarıyla daha sonra da öğretmeniyle çözdüklerini ifade etmektedirler. Veliler, tablet bilgisayarlara ilişkin öneriler de getirmişlerdir. Velilerin önemli bir kısmı, tabletlerden oyunların kaldırılmasını, oyunların aile kontrolünde olmasını, yaş gruplarına göre oyunların yüklenmesini, evde internetin filtreli olarak kullanılmasını, okulun sorunlara anında müdahale etmesini, öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerin bilgilendirilmesini ve velilerin tablette yapılan çalışmaları görmelerini ve bu konuda bilgilenmelerinin sağlanmasının gerekliliğine işaret etmektedir. Velilerin FATİH Projesine Yönelik Genel Önerileri Velilere, “FA TİH Projesi hakkında eklemek istedikleriniz ve önerileriniz var mı?” sorusu yönelttiğimizde, velilerin bu soruya verdikleri yanıtların çözümlenmesi sonucunda aşağıdaki şu öneriler üç ana başlık etrafında ortaya çıkmıştır. Velilere yönelik öneriler Veliler daha çok bilgilendirilmeli Veli tabletteki çalışmaları görebilmeli Öğrencilere yönelik öneriler Çocukları proje yapmaya teşvik etmeli Çocuk, arkadaşları arasındaki başarı sıralamasını izleyebilmeli Araştırma geliştirme faaliyetlerine yönlendirilmeli Öğrenciler arasındaki teknoloji kullanımındaki farklar giderilmeli Tabletlere yönelik öneriler Tabletler evde internete bağlı olmalı Tabletlerde koruyucu filtreler bulunmalı Yedek tabletler gecikmeden verilmeli Tabletlerden herkese verilmeli Tabletlere sigorta yaptırılmalı İçeriğe ders kitapları dışında güncel okuma kitapları konulmalı Tabletlerin içerikleri zenginleştirilmeli Tablo’da görüldüğü gibi veliler, FATİH Projesinin daha iyi olabilmesi için velilere, öğretmenlere, çocuklara ve tabletlere yönelik öneriler getirmişlerdir. Buna göre, veliler kendilerinin FATİH Projesiyle ilgili olarak veliler sürekli bilgilendirilmesinin ve tabletteki çalışmaları görebilme imkanlarının gereğini vurgulamaktadır. ~ 68 ~ Veliler, öğrencilere yönelik olarak getirdikleri öneriler kapsamında, öğrencilerin proje yapmaya teşvik edilmesinin ve öğrencilerin arkadaşları arasındaki başarı sıralamasını izleyebilmesinin önemli ihtiyaçlar olduğunun altını çizmektedir. Son olarak veliler, tabletlere yönelik olarak getirdikleri öneriler kapsamında; tabletlerin evde internete bağlanabilmesi, herhangi bir sorun halinde yedek tabletler gecikmeden verilmesi, içeriğe ders kitapları dışında güncel okuma kitapları da konulması, öğrenci üniversiteye başlayıncaya kadar tablet kullanımı yaygınlaştırılması önerilerini getirmektedirler. Velilerin Fatih Projesi kapsamında dağıtılan tablet bilgisayarları öğrencinin amacına uygun kullanıp kullanmadığını denetlemek istediklerini bir veli şu şekilde ifade etmektedir: “Etkili kullanılıp kullanılmadığını görmek istiyoruz. Amaca hizmet edip etmediğini merak ediyoruz. Bu tablette ne yapıyor, ne kadar faydalanıyor? Ders çalışıyor mu? Okulda bundan ne kadar faydalanıyor?...Tableti açtığım zaman görmek istiyorum yani.” Bu noktada, velilerin birçoğu öğrencilere sağlanan teknolojiler aracılığıyla veli-okul arasındaki iletişimin arttırılabileceğine dikkat çekerken, tabletlerin iletişim amacıyla daha etkili bir biçimde kullanılabileceği yönünde de öneriler dile getirmişlerdir. Son olarak, bazı veliler öğrencilerin özellikle tablet bilgisayarlar üzerindeki içerik konusunda oldukça sıkıntı çektiklerini var olan içeriğin öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayamadığına işaret etmektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar Fatih Projesi kapsamında verilen tablet bilgisayarlar için öğrencilerin olduğu kadar öğretmenlerin de hazır içerik ihtiyacının olduğu tespiti yapılmaktadır. Proje kapsamında her derse yönelik zengin içerik ihtiyacının olduğu projenin öğrenci, öğretmen, veli, idareci gibi tüm paydaşları tarafından en çok vurgulanan bir ihtiyaç olarak öne çıkmaktadır. Bu noktada FATİH projesinin orta ve uzun vadede başarısı, alan uzmanları tarafından her ders için zengin içerik geliştirilmesine bağlı görünmektedir. Eğer bu süreç iyi yönetilebilir ve örgütlenebilirse, FATİH projesinin yukarıda sözü edilen teknolojik gelişmelerin bir uzantısı olarak eğitimin teknolojik destekli bir şekilde yürütülmesi ihtiyacının karşılanması ve teknoloji okur-yazarlığının yaygınlaşması açısından çok önemli işlevleri yerine getirebilecek bir potansiyel taşıdığı söylenebilir. Ayrıca, araştırma kapsamında görüşülen veliler dahil tüm paydaşların ortak görüşü; içeriği ve öğrenme-öğretme süreçleri zengin ve nitelikli bir şekilde organize edilebilirse, teknolojik destekli öğretimin yaratıcı, keşfedici ve muhakeme gücü yüksek nitelikli bir nesil ortaya çıkarma potansiyeli de vardır. Böyle bir nesil, kuşkusuz daha nitelikli becerilere sahip ve bilgiyi teknoloji desteğiyle kullanma ve bilgi üretme potansiyeli olan bir nesil olma yolunda önemli aşamalar kaydedebilecektir. Ancak, teknoloji destekli eğitim ve öğretimin sosyal etkilerinin analizi iyi hesap edilmelidir. Teknolojik destekli eğitim ve öğretim, yoğun teknoloji kullanımından kaynaklanabilecek, yalnızlaşma, izolasyon, asosyalleşme vb. sosyal dezavantajların giderilebileceği sosyal etkileşim ortamlarının zenginleştirilmesiyle birlikte formüle edilmelidir. Örneğin, teknoloji destek eğitim ve öğretimin bireylerin zaten az olan okuma alışkanlıklarını zayıflatıcı etkilerine karşı ciddi sosyal önlemlerle birlikte geliştirilmesi hedeflenmelidir. Nitekim yakın zamanda sınıf öğretmenleriyle yapılan bir araştırma sonuçları ~ 69 ~ öğrencilerin okuma ve yazma alışkanlıklarının projeyle birlikte olumsuz etkilenebileceğine ilişkin öğretmen görüşlerine yer vermektedir. Türkiye genelinde eğitim kurumlarında bilgisayar ve internet olanakları başta olmak üzere eğitim teknolojisi araçlarının varlığının henüz amaçlanan düzeyde olmadığı bilinmektedir. Bununla birlikte sorunun sadece donanım (bilgisayar ve ilgili ürünlerin fiziksel parçaları) ve yazılım (bilgisayarları çalıştıran ve bilgisayarların çeşitli etkinlikler için kullandığı programlar) yetersizliği olarak görülmesi olanaklı değildir. Başta öğretmenler olmak üzere, idareci, öğrenci ve aileler gibi tüm paydaşların bu ürünler ve bu ürünleri eğitimde kullanma olasılıkları konusunda yeterince bilgileri ve deneyimleri olmaması da olgusal bir durumdur. Bu bağlamda, Fatih Projesi kapsamında bir yandan teknolojik destekli öğretim donanım ve yazılım içeriklerinin zenginleştirilmesi gerekirken, öte yandan bu donanım ve yazılımdaki içerikleri yetkin ve nitelikli bir şekilde kullanabilen öğrenci, öğretmen, idareci ve velilerin de eğitimini de hedeflemek gerekmektedir. FATİH projesinin veliler tarafından genel olarak olumlu görüldüğü ve desteklendiği söylenebilir. Veliler FATİH projesini; kitap taşıma sorununu ortadan kaldırması, teknoloji kullanımını sağlaması, derslerdeki başarıyı artırması ve internet olanağı sağlaması bakımından yararlı bulmaktadırlar. Veliler Fatih Projesi uygulanmaya başladıktan sonra, gözlemlemek için henüz erken olmakla birlikte çocuklarının eğitim hayatında olumlu değişikler olduğunu belirtmişlerdir. Bu kapsamda veliler, Projenin çocuklarının başarılarını ve motivasyonlarını artırdığı, derslere ilgilerini artırdığı, kendilerine güvenlerinin gelişmesini sağladığı, kendilerini ayrıcalıklı hissetmelerini sağladığı ve dersleri daha kolay anlamalarını sağladığını düşünmektedirler. Bunun yanı sıra veliler, projenin henüz değerlendirme yapabilecek kadar somut çıktıları olmadığını da düşünmektedirler. Ancak araştırma kapsamında görüştüğümüz öğrenci velileri, projeyi olumlu bulmakla birlikte kimi bakımlardan olumsuz bir takım sonuçları olabileceğini de dile getirmektedirler. Bu açıdan değerlendirildiğinde öğrenci velileri, FATİH projesiyle birlikte sunulan teknolojik destekli eğitimin sosyalleşmeyi engellemesi, yardımcı kitap kullanmayı gerektirmesi, ölçüsüz oranda internet kullanmayı sağlaması, okuma alışkanlığını azaltması ve tabletlerde oyun oynanması açılarından ciddi riskler barındırdığını da ifade etmektedirler. Bu olumlu değişmelere karşın kimi veliler de proje sonrasında çocuklarının başarılarının düştüğü, okumaya ilgisinin azaldığı ve tabletleri kaybetme ya da kırma stresi yaşadıklarını belirtmektedir. FATİH projesinin pilot uygulamasına yönelik bu araştırmanın en önemli bulgulardan birisi velilerin proje konusunda henüz yeterli bilgiye sahip olmamalarıdır. Projenin en önemli paydaşlardan birisi olan öğrenci velileri, mevcut haliyle projenin tamamen dışında olmasalar bile oldukça tali bir unsuru gibi görünmektedirler. Halbuki ki FATİH projesi, en önemli paydaşlardan biri olan velileri sürece aktif olarak dahil edebilecek formüller oluşturduğunda, teknolojik destekli eğitimin etki ve sonuçlarının yaygınlaştırılması mümkün hale gelecektir. Araştırma sonuçları, öğrenci velilerinin önemli bir çoğunluğunun henüz tam olarak FATİH projesinin önemli bir paydaşı olarak sürece aktif olarak dahil edilemediğini ortaya ~ 70 ~ koymaktadır. Ancak, buna rağmen velilerin çoğunluğu, FATİH projesinin eğitim alanına getirdiği BİT’lerin eğitsel, bireysel ve sosyal sonuçları hakkında fikir yürütebilmektedir. Bu açıdan velilerin, FATİH projesiyle sunulan BİT’lerin eğitimde uygulanmasına yönelik bazen olumlu bazen de ihtiyatlı bir tutum takındıkları gözlenmektedir. FATİH projesinin başarıya ulaşabilmesinde, bu projenin paydaşları olan öğretmen, öğrenci, idarecilerin yeterlilik durumlarının yanı sıra velilerin destekleri oldukça önemli görünmektedir. Bu noktada, oldukça yüksek bütçeli bir proje olan FATİH projesinde kaynakların neredeyse sadece donanım altyapısına ayrıldığına ilişkin bir izlenim edinilmektedir. Oysa projenin başarılı olması için bütün bu yatırımlarla birlikte insan unsurunu da dikkate alması gerekir. Okullardaki teknolojik donanım artısının o teknolojilerin sınıflarda etkili kullanımını yani teknolojinin öğretim uygulamaları ile kaynaştırılmasını otomatik olarak sağlamadığı görülmektedir. FATİH projesinin amacına ulaşabilmesi için bilgisayar okuryazarlığının yaygınlaştırılması ve projenin paydaşları olan öğretmen, öğrenci, veli ve idarecilere yönelik farklı eğitimlerin sunulmasının hayati önem taşıdığı söylenebilir. Bu kapsamda özellikle projenin uygulayıcısı olan öğretmenlere yönelik yüz yüze veya çevrim-içi hizmet-içi eğitimler sunulmalı ve bu eğitimlerin sürekli olması sağlanmalıdır. Böylelikle, sınıflara sağlanan donanımın alt yapısının, eğitsel olarak oluşturulan e-içerigin ve bilişim teknolojileriyle uyumlu hale getirilen öğretmen kılavuzlarıyla birlikte öğretmenlerin teknolojiyi etkin bir şekilde kullanabilmeleri mümkün olabilecektir. Daha geniş bir şekilde değerlendirecek olursak, öğrenme topluluğu diyebileceğimiz eğitimin tüm paydaşları olan öğretmen, öğrenci, veli, idareci ve teknoloji koordinatörleri birbirleri için bir öğrenme modeli veya eğitimci haline gelebilmelidirler. 33 Bu anlamda FATİH projesi; eğitim sürecine teknolojinin entegrasyonunu evlerdeki velileri de eğitim sürecine dahil ederek gerçekleştirebilirse velilerin de öğrencilerin öğrenme sürecinde aktif olarak rol alması mümkün hale gelebilir. Aslında bu noktada okul ve evi teknoloji aracılığıyla entegre eden veya birleştirebilen bir eğitim önemli potansiyelleri açığa çıkarma şansı oldukça yüksek görünmektedir. Bu potansiyelleri şu şekilde sıralayabiliriz: Öğrenme fırsatlarını genişletmek ve sıkıcı ev ödevi rolü ve anlayışını dönüştürmek. Ev ve okuldaki çalışmaları transfer edebilmek; okulun çevrim ağlarına ve öğrenme platformlarına her zamana ve her yerde ulaşabilmek. Okul ve ev arasındaki iletişim ve işbirliğini geliştirmek. Velilerin katılımını daha üst seviyelere çıkararak öğrenci başarısını arttırmak. Öte yandan FATİH projesi, uzun vadeli bir perspektifle ele alınmalı ve tüm paydaşların süreç boyunca aktif ve etkileşimli olarak karar alma süreçlerine dahil edilmeleri gerekir. Bu durum projenin sürdürülebilir olması için elzem görünmektedir. Bu amaçla kaynak kullanımı ve dağılımı konusunda bürokratların yanı sıra, eğitimin tüm paydaşlarının temsilcilerinden oluşan bir danışma kurulu oluşturulmalı ve kaynak kullanımı ve dağılımı konusundaki bütün süreç şeffaf olarak düzenlenmeli ve yürütülmelidir. Son olarak, FATİH projesinin yürütülmesinden doğan sınırlılık ve olumsuzluklar belli aralıklarla gözden ~ 71 ~ geçirilmeli ve bir “sürekli değerlendirme sisteminin” kurulması da oldukça önem taşımaktadır. İlköğretim Okullarında Teknoloji Kullanımı Ve Yöneticilerin Bakış Açıları Okul yöneticilerinin bilgisayar öğretmenlerinden beklentilerinin ilginç dağılımlar gösterdiği gözlenmektedir. Öğretmenlerden beklentiler konularına göre gruplanarak aşağıda verilmiştir. Ders Materyali Hazırlama: Okul yönetici ve deneticilerinin yalnızca %30’unun öğretmenlerden basılı ders materyali hazırlamaları konusunda sık sık ve her zaman talepte bulundukları gözlenmektedir. Elektronik ders materyali hazırlama konusunda bu oran %54’e çıkmaktadır. Bilgisayar destekli öğretimin olanakları dikkate alındığında bu oranların düşük olduğu söylenebilir. Öğrenci Notlarını ve Resmi Belgeleri Bilgisayar Ortamına Aktarma: Öğrenci notlarını bilgisayar ortamına aktarma resmi belgelerin yazımı konusundaki dağılımlara bakıldığında yanıtlarda dengeli bir dağılımın olduğu gözlenmektedir. Bu durum, yöneticilerin ve deneticilerin yeterli düzeyde bilgisayar kullanma becerilerine sahip olmamaları ile açıklanabilir. Bilgisayarlarını Tamir Etme ve Kurum İçi Yerel Ağ Kurma: Katılımcıların yalnızca %12si öğretmenlerden bilgisayarlara program yüklemelerini hiç ya da nadiren beklediklerini belirtmektedirler. Yine katılımcıların yalnızca %31'i öğretmenlerden bilgisayarları tamir etme ve yüzde 24'ü kurum içi yerel ağ kurma beklentisi içinde olmadıklarını beyan etmişlerdir. Bir okul bünyesinde kullanılan onlarca bilgisayar göz önüne alındığında tüm bu bilgisayarların bakım ve onarımının çok zaman alıcı olabileceği söylenebilir. Aynı şekilde bilgisayarları tamir etmek ve yerel ağ kurmak gibi teknik konularda da bilgisayar öğretmenlerinden yüksek beklentilerin olması öğretmenlerin asli görevleriyle ilgili olarak yapmaları gerekenler için zaman ayıramama durumuyla karşı karşıya kalmalarına yol açabilir. Eğitim Yatırımları 'Ezber Temelli' Edilgen Yapıdan Çıkarılmalı Eğitim, eğitim alanların yaşam kalitesinin yanı sıra aynı zamanda çevresinin ve toplumun da yaşam kalitesini arttırıyor. Dolayısıyla gençlerin yeterli ve iyi bir eğitim alması toplumsal refah artışı sağlamanın en etkili yollarından birisi. Dünya ekonomisi ile bütünleşme çabası içinde olan Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasında hak ettiği yeri alması için gelişen teknolojiyi takip etmesi, bunu mal ve hizmet üretimine yansıtması, teknoloji üreten ve satan bir ülke konumuna yükselmesi gerekiyor. Eğitim seviyesi arttıkça toplumda yeniliklerin ve teknolojinin benimsenme hızı da artıyor. Dolayısıyla, eğitim seviyesi, gelişme ve katma değer için gerekli olan Ar-Ge yatırımlarının da artmasına yardımcı oluyor. 2000 yılından itibaren, OECD dünyadaki 15-yaş çocuklarının bilgi ve becerilerini değerlendirmek için PISA-Programme for International Student Assessment (Uluslararası Öğrencileri Değerlendirme Programı) testleri yapıyor. 65 ülkeden 510.000’den fazla öğrencinin katılımı ile yapılan bu testlerde temel odak Matematik. OECD'ye göre matematik, ~ 72 ~ “sonraki eğitim dönemi ve gelecekteki başarı için güçlü bir gösterge.” OECD tarafından her iki senede bir yapılan test sonuçlarının değerlendirilmesi sonucunda, 65 ülke içinde Türkiye'nin sıralamadaki yeri ancak 45. sırada. Ülkemizde Eğitim Reformu Girişimi (ERG), her yıl yayımladığı Eğitim İzleme Raporu 2013’te, eğitimde yaşanan başlıca gelişmeler, eğitim sisteminin dört ana bileşeni olan öğrenci, öğretmenler, eğitimin içeriği ve öğrenme ortamları değerlendirmesi yapılmıştır. Söz konusu rapora göre; Türkiye’de öğrenciler en az bir yıl okulöncesi eğitim almadan ilkokula başlamaya devam ediyor ve bu onların gelişimi ve toplumsal eşitlik için bir tehdit oluşturuyor. Erken çocukluk eğitimi, Türkiye’deki en önemli eğitim politikası önceliklerinden biri olmaya devam etmektedir. Bu alana odaklanan uygulamalara ve kaydedilen gelişmelere rağmen, henüz okulöncesi eğitime katılımda hedeflenen düzeye ulaşılamamıştır. 2013 itibarıyla, Türkiye’de okulöncesi eğitimin halen zorunlu ve ücretsiz olmaması önemli bir eksikliktir. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) 2010-2014 Stratejik Planı’nda, okulöncesi net okullulaşma oranının 2014 yılında %70’e ulaşması hedeflenmiştir. 2012-13’te güncellenen okula başlama yaşı doğrultusunda, okulöncesi eğitimde öncelikli yaş grubu 48-66 ay olarak yeniden düzenlenmiş, bu yaş grubu için hedeflenen net okullulaşma oranı 2013 yılı için %55, 2014 yılı içinse %70 olarak belirlenmiştir. 2013 yılında yayımlanan Onuncu Kalkınma Planı’nda da okulöncesi eğitime ilişkin hedeflere yer verilmiş, 2018 yılı sonunda 4-5 yaş için % 70 okullulaşma oranına ulaşılması hedeflenmiştir. Farklı politika belgeleri bir arada değerlendirildiğinde, 2009’dan bu yana okulöncesi eğitim için belirlenen hedeflerde istenen ilerlemenin kaydedilemediği göze çarpmaktadır. Politika düzeyinde okulöncesi eğitime yapılan vurguya ve okulöncesi eğitimi yaygınlaştırma hedeflerine karşın, 2012-13 eğitimöğretim yılı itibarıyla uygulamaya geçen yeni eğitim sisteminde okulöncesi eğitim zorunlu eğitim kapsamına dahil edilmemiştir. Bunun sonucunda, ilköğretime başlama yaşının da iki yıl ardı ardına değişmesiyle, okullulaşma oranlarında 2009’dan bu yana gözlemlenen artış, son iki yılda gerilemeye başlamıştır. MEB tarafından paylaşılan verilere göre, 2013-14 eğitim-öğretim yılında net okullulaşma oranı 3-5 yaş grubunda % 30,9’dan % 28’e, 4-5 yaş grubunda ise % 44’ten % 37,9’a gerilemiştir Okulöncesi Eğitimde Yıllara Göre Öğrenci Sayıları Ve Okullulaşma Oranları, 2003-04 Ve 2013-14 Yılları Arası Kaynak: MEB, Milli Eğitim İstatistikleri ~ 73 ~ Okulöncesi okullulaşma oranları ay/yaş grubu ayrımında incelendiğinde, yeni eğitim sisteminin ilk yılında 5 yaş grubunda 17,8 yüzde puanlık düşüş görülmüştür. 2013-14 eğitimöğretim yılında ise 5 yaş grubu için okullulaşma oranları artmıştır; 2008 doğumlu okulöncesi çağdaki çocukların okulöncesinde okullulaşma oranı, %48’den %59,6’ya yükselmiştir. 2012-13 eğitim-öğretim yılında okulöncesi çağda olup ilkokula başlayan çocukların yaşadıkları sorunlar sonucunda MEB, Ağustos 2013’te ilkokula başlama yaşında yeniden bir düzenleme yapmıştır. Buna bağlı olarak, 2013-14 öğretim yılı kayıt sürecinde 60-65 aylık çocukların okulöncesi çağda olduğu vurgulanmıştır. 2013-14’te okulöncesi 5 yaş okullulaşma oranında gözlemlenen artış, bu düzenlemenin bir yansıması olarak yorumlanabilir. Okulöncesi okullulaşma oranları iller ayrımında incelendiğinde, Türkiye’nin farklı yerlerinde okulöncesi erişimde eşitsizlikler olduğu görülmektedir. 2013 yılı sonunda 48-66 ay yaş grubunda % 55 net okullulaşma hedeflenmiş olmasına karşın;2 4-5 yaş grubunda yalnızca üç ilde (Amasya, Hatay ve Tunceli) bu hedef gerçekleşmiştir. 4-5 yaş net okullulaşma oranı Amasya’da % 61,1 ve Tunceli’de % 60 iken; Hakkari’de % 19,9, Mardin’de % 27,5 ve İstanbul’da % 28,4’e kadar düşebilmektedir. 4-5 yaş net okullulaşma oranlarının en düşük olduğu altı ilden (Ağrı, Gaziantep, Hakkari, İstanbul, Mardin ve Şırnak) Ağrı dışındakilerin, MEB tarafından gerçekleştirilen 60-72 ay % 100 erişim uygulaması ve Okul Öncesi Eğitimin Güçlendirilmesi Projesi pilot illerine dahil edilmemiş iller olması da göze çarpmaktadır. Okulöncesi Eğitimde (4-5 Yaş) İllere Göre Net Okullulaşma Oranları, 2013-14 Kaynak: MEB, Milli Eğitim İstatistikleri Özellikle okullulaşma oranlarının düşük olduğu bölgelerde, yerel düzeydeki kurumların işbirliği ile oluşturulan, esnek ve toplumun gereksinimlerini karşılamaya yönelik tasarlanmış toplum temelli erken çocukluk hizmetlerinin yaygınlaştırılması önem taşır. Bu bağlamda, Bakanlık ve UNICEF işbirliğiyle yürütülmüş olan Okul Öncesi Eğitimin ~ 74 ~ Güçlendirilmesi Projesi, toplum temelli hizmet modellerinin geliştirilmesi ve bu modellerin yaygınlaştırılması konusunda önemli bir adım olmuştur.2013 yılı itibarıyla 1.853, 2014 yılı itibarıyla da 3.000 çocuğun toplum temelli erken çocukluk hizmetlerinden yararlanmaları hedeflenmiştir. Dünyada ve Türkiye’de yapılmış birçok bilimsel çalışma, okulöncesi eğitimin önemini ve bireyin geleceği üzerindeki olumlu etkilerini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, erken çocukluk hizmetlerine erişimi toplumun tüm kesimlerinde yaygınlaştırabilmek amacıyla, okulöncesi eğitimin zorunlu ve ücretsiz hale getirilmesi gündeme alınmalıdır. Önümüzdeki dönemde de, okulöncesi eğitime erişimin özellikle dezavantajlı bölgeleri ve kesimleri kapsayacak biçimde yaygınlaştırılması üzerinde durulmalı; bu alanda kaydedilen gelişmeler bütüncül politikalar ve sürdürülebilir uygulamalarla desteklenmelidir. Türkiye’de eğitimde düşük nitelik durumu sürüyor ve milyonlarca genç daha temel yetkinliklere sahip olmadan örgün eğitimi tamamlama riski altında. 2013 yılında da öğrencilerin eğitime erişimine verilen önemin, eğitim ve öğretimin niteliğini artırmaya aynı oranda verilmediği görünmektedir. Türkiye’nin uluslar arası değerlendirmelerde aldığı sonuçlar, öğrencilerin okulda yeterli düzeyde kazanım elde edemediklerini göstermekte, verilen eğitimin niteliği ile ilişkili soru işaretleri yaratmaktadır. Zorunlu eğitimin süresi artırılarak, uzun vadede daha fazla öğrencinin ortaöğretim düzeyinde okullulaşması sağlanabilir. Ancak okullarda verilen eğitimin kalitesi yükselmedikçe okula erişimi sağlanan öğrencilerin okulda neyi nasıl öğrendikleri, öğrendiklerini mantık çerçevesinde yorumlayıp yorumlayamadıkları ve okulda öğrendiklerini gerçek yaşamda ne ölçüde uygulayabildikleri tartışma konusu olmaya devam edecektir. Uluslararası bir değerlendirme olan Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması (TIMSS) 2011’den çıkan önemli bulgulardan biri, Türkiye’de hem 4 hem de 8. sınıf düzeyinde öğrencilerin dörtte bire yakınının, temel düzeyde yeterliklere dahi sahip olmadıkları yönündedir. Bu durum eğitimde kalite eksikliğinin bir göstergesidir. Bu nedenle, erişimi artırmaya yönelik çalışmaların tamamlayıcısı olarak, bölgesel farklılıklar da dikkate alınarak ulusal düzeyde eğitimde kalitenin yükselmesi için yapılan çalışmalar önceliklendirilmelidir. Türkiye’deki 15 yaş grubundaki öğrencilerin % 15,5’i matematikte en temel düzeydeki yetilere dahi sahip değildir. Bu oran OECD genelinde % 8’dir. Türkiye’de yeterlik düzeyi dağılımında alt gruplarda önemli bir yığılma göze çarparken, öğrencilerin yalnızca % 1,2’si en üst düzeyde matematik yetisine sahiptir. ~ 75 ~ 2003-2012 Yılları Arasında Türkiye’de Öğrencilerin Üst Düzey (5 Ve 6. Düzeyler) Yeterlik Eğilimi (%) Kaynak: OECD, 2013a 2012 itibarıyla okuma ve fen alanlarında sırasıyla %21,6 ve %26,4 olan oran, Türkiye’de öğrencilerin gereken donanımı edinemediğini gösterir. Daha da ciddi bir sorun, alt düzey yeterlik grubunda olan öğrencilerin oranının matematik alanında hala % 42 olmasıdır. Bir diğer deyişle, 15 yaş grubundaki öğrencilerin yarısına yakını matematikte yalnızca temel düzey becerilere sahiptir. 2009-2012 arasında bu oran aynı kalmış, bir iyileşme görülmemiştir. 2003-2012 Yılları Arasında Türkiye’de Öğrencilerin Alt Düzey (1.Düzey Ve Altı) Yeterlik Eğilimi (%) Kaynak: OECD, 2013a ~ 76 ~ PISA skorlarında 2003’ten bu yana sağlanan gelişme özellikle alt düzeylerde performans gösteren öğrencilerin performanslarının iyileşmesiyle açıklanabiliyor. Türkiye’de ekonomik büyüme ve sosyal yardım politikaları (şartlı eğitim yardımı, ücretsiz ders kitapları dağıtımı, vb.) en dezavantajlı durumdaki çocuklara katkı sağlayarak öğrenme çıktılarının iyileşmesine etki etmiş gözüküyor. Ancak, öğrenme-öğretmen süreçlerinde geçtiğimiz on yıl içerisinde gözle görülür somut bir gelişme sağlanamadığı ve bunun en önemli nedeninin, öğretmen politikalarının ihmal edilmesi olduğu öne sürülebilir. 2023 yılı için iddialı kalkınma hedefleri olan Türkiye için, bu durum verimli insan kaynağı yetiştirme konusunda sıkıntı yaşandığına işaret eder. Sosyal ve analitik becerilerin öne çıkmaya başladığı; yaratıcılık ve yenilikçilik gerektiren sektörlerin önemli eğitim ve istihdam alanları olarak şekillendiği 21. yüzyıl ekonomisinde, sürdürülebilir kalkınma için toplumun tüm bireylerine gerekli becerileri kazandırmak büyük önem taşır. Bunu başarmanın yolu da eğitimden geçer. Temel düzeyde gerekli donanımı kazanamadığı görülen öğrencilerin durumu, her bireyin potansiyeline ulaşmasının ve ülkede sosyal hareketliliğin sağlanmasının önünde bir engeldir. Öğretmenler ve öğretmen politikalarının önceliklendirilmemesi devam ediyor ve bu değişmediği takdirde eğitimde nitelik artışı beklemek gerçekçi değil. Üniversite öncesi eğitimde öğretmen sayısı 2002-03’te 504.479’dan 2013-14’te 801.975’e arttı ve bu önemli bir kazanım. Ancak, 2013’te Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi’nde hiçbir alanda adaylar 50 üzerinden ortalama net 30 doğruya ulaşmamıştır. Öğretmen niteliğinin artırılması için kritik olan 1994’te başlayan hizmet öncesi öğretmen yetiştirme programlarını akredite etme, 2002’de başlayan Öğretmen Yeterlikleri, 2006’da başlayan Okul Temelli Mesleki Gelişim ve 2011’de başlayan Ulusal Öğretmen Stratejisi oluşturma çalışmalarının hiçbiri uygulamaya geçmedi. Öğretmen niteliğini artırmak için yıllarca emek harcanan politika ve uygulamaların hızla ve özenle uygulamaya alınması gerekiyor. 2013’te öğretmen politikalarında atılan tek somut adım öğretmen istihdamı için Kamu Personeli Seçme Sınavı’na (KPSS) ek olarak Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi’nin (ÖABT) uygulamaya konulmuş olmasıdır. Böylece devlet okullarında öğretmen istihdamı için KPSS’ye ek bir test oluşturulmuştur ve 15 farklı alanda öğretmen adayları 14 Temmuz 2013’te alan bilgisi testlerine girmişlerdir. 2013 yaz döneminde öğretmen atamaları KPSS121 puanı temel alınarak gerçekleştirilmiştir. KPSS121 puanı yüzde 50 Genel Yetenek, Genel Kültür ve Eğitim Bilimleri testleri (KPSS10) ve yüzde 50 ÖABT başarısından oluşmaktadır. ÖABT, iyileştirmelere açık olmakla birlikte, hem öğretmen adaylarının ortalama niteliğini hem de hizmet öncesi öğretmen yetiştirme programlarının izlenmesi ve değerlendirilmesi için yol gösterici niteliğe sahiptir. Bu nedenle ÖABT’nin yaşama geçirilmesi olumlu bir adımdır. ÖABT’de alanlara göre öğretmen adayı başarısı incelendiğinde en başarılı öğretmen adaylarının İngilizce, Türkçe ve Tarih alanlarında olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu alanlarda adayların ortalama başarısı 50 soruda 25 netin biraz üzerindedir. Öğretmen adaylarının en düşük başarıyı gösterdiği alanlarsa Fen Bilimleri/Fen ve Teknoloji, Almanca ve Fransızca olmuştur. Bu alanlarda sınava giren adayların ortalama başarısı 15 net veya altındadır. Hiçbir alanda ortalama net 30’a ulaşmamıştır. ~ 77 ~ Ortalama Net Doğru Sayısı (Öabt Alanlarına Göre) (2013) Kaynak: ÖSYM, 2013 Sınava katılan adayların KPSS121 başarılarını inceleyen bir araştırma Türk Dili ve Edebiyatı dışında incelediği tüm alanlarda eğitim fakültesinden mezun olmuş adayların KPSS121 ortalamalarının, diğer fakültelerden mezun olmuş adaylara göre biraz daha yüksek olduğunu bulgulamaktadır. Özellikle Fen ve Matematik alanlarında eğitim fakültesi ve diğer fakülte mezunlarının ortalama başarı farklarının diğer alanlara göre daha fazla olduğu dikkat çeken bir bulgudur. Diğer taraftan, atamaya temel oluşturan taban puanlar, eğitim fakültesi ve diğer fakülte mezunları arasında farklılık göstermemektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de hizmet öncesi öğretmen yetiştirme modellerinin öğretmen niteliğine ne ölçüde katkı sağladığının ortaya çıkarılması için kapsamlı araştırmaların yürütülmesi büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de son on yıllarda başta öğretmen niteliği olmak üzere öğretmen politikalarında kapsamlı dönüşümleri hedef alan çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Hizmetöncesi öğretmen yetiştirme programlarını yeniden yapılandırmaya ve akredite etmeye ilişkin çalışmaların ilk adımları 1994’te atılmıştır. Öğretmen niteliğinin asgari düzeyinin tanımlanması için 2002’de Öğretmen Yeterlikleri çalışmaları başlamıştır; 2006’da Öğretmenlik Mesleği Genel Yeterlikleri tamamlanmıştır ve branşlara göre özel yeterlilikleri belirlenmesinde son aşamaya gelinmiştir. Öğretmen Yeterliklerinin mesleki gelişimle desteklenebilmesi için Okul Temelli Mesleki Gelişim (OTMG) modeli geliştirilmiştir, OTMG kılavuzu hazırlanmış ve 2011’de pilot uygulaması tamamlanmıştır. Böylece, hem nitelikli öğretmenin özellikleri tanımlanmış hem de bu özellikler çerçevesinde öğretmenlerin desteklenmesi için bir mesleki gelişim modeli tasarlanmıştır. Mevcut durumda, ilk taslağı Kasım 2011’de tamamlanan Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi’nin yayınlanması kritik önemde bulunmaktadır ve bu belgenin yayınlanması Öğretmen Yeterlikleri, OTMG, hizmet öncesi öğretmen yetiştirme programlarının akredite edilmesi gibi diğer önemli girişimlerin önünü açacaktır. ~ 78 ~ Türkiye’de öncelik verilmesi gereken bir diğer önemli alan eğitimde eşitliktir. Okulöncesi eğitim ücretliyken yükseköğretimin ücretsiz olması, ortaöğretime öğrenci seçme ve yerleştirme sisteminin öğrencileri sosyoekonomik olarak ayrıştırması ve bunda ısrar edilmesi, büyük ve kalabalık il ve ilçelerde ikili öğretime çözüm bulunamaması gibi örnekler, eğitimde eşitlikçi bir anlayışın eksikliğine işaret etmektedir. 2012 PISA değerlendirmesi sonuçlarına göre, Türkiye okullar arasında matematik puanları arasındaki farkın en yüksek olduğu ülkelerden biridir. Öğrencinin devam ettiği okul, başarıyı % 61 oranında belirlemektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de ilköğretimden ortaöğretime geçiş sınavlarına hazırlanmak için yapılan harcamalarla Anadolu ve fen liseleri gibi performansı daha yüksek okullara girişin hedeflenmesi anlaşılır bir durumdur. Okullar arasındaki puan farklarının düşük olduğu Arnavutluk, Finlandiya, İzlanda, İsveç ve Norveç gibi ülkelerde ise öğrenci hangi okula devam ederse etsin, diğer okullardaki akranlarıyla benzer başarı göstermesi beklenebilir. Ortaöğretimde öğrencilerin devam ettikleri program türleri arasında yeterlik düzeyleri açısından farklar olduğu varsayımından yola çıkarak oluşturulan grafik, bu varsayımı doğrular niteliktedir. Öğrencileri sınavlarla seçerek alan programlar alt düzey yeterliklerde daha az öğrenciye sahiptir. Akademik seçici kabul edilen programlarda okuyan öğrencilerin % 21’i üst düzeyde yeterlik göstermiştir. Üst düzeyde yeterlik gösteren öğrenci oranı, diğer hiçbir kategoride %1’e ulaşamamıştır; bu öğrencilerin seçici akademik okullarda bu denli yoğunlaşmış olması, kaliteli eğitime erişimde bir dengesizlik olduğunu gösterir. Seçerek öğrenci almayan akademik ve mesleki okullarda ise öğrencilerin büyük çoğunluğu 2. düzeyin altında performans göstermiş, meslek liselerindeki öğrencilerin neredeyse hiçbiri (% 0,04) 5 ve 6. düzeylerde performans göstermemiştir. Meslek liselerindeki öğrencilerin % 90’ının 1 ve 2. düzeyde yeterlik gösterebilmesi, bu okullarda verilen eğitimin öğrenciye kazandırdığı matematik becerisi ve öğrencinin bu beceriyi kullanma kapasitesi ile ilişkili önemli sorunlar olduğunu göstermektedir. Seçici akademik programlar dışındaki tüm program türlerinde, öğrenciler alt düzey yeterliklerde toplanmış görünmekte, seçici olarak öğrenci alan meslek liselerinde bile öğrenci nüfusunun %30’a yakınının alt düzeyde kalması dikkat çekmektedir. Burada ortaya çıkan en önemli bulgu ise, nitelikli eğitime erişimde eşitsizliğe ek olarak, öğrencilerin program türlerine göre ayrıştırılmasının barındırdığı riskler ve bu risklerin olası olumsuz sonuçlarıdır. ~ 79 ~ Ortaöğretimde Devam Ettikleri Program Türüne Göre Öğrencilerin Matematik Yeterlik Düzeyleri Arasında Dağılımı, 2012 (%) Kaynak: OECD, 2013a verisi kullanarak ERG hesaplaması Türkiye’de ortaöğretimde okul ve program türleri arasında, gerek öğrencilerin sosyoekonomik özellikleri, gerek eğitimin çıktıları açısından önemli farklılıklar olduğu ve okul ile program türlerine ilişkin önemli bir değişim sürecinin varlığı göz önünde bulundurulduğunda, öğrencilerin okul ve program türlerine göre dağılımını izlemenin önemi açıkça görülür. Ortaöğretim düzeyindeki dağılım sosyoekonomik durum ile de yakından ilişkili görünmektedir. 2012 yılında OECD’nin uygulamış olduğu PISA değerlendirmesi üzerine yapılan ve sosyoekonomik durum ile program türü gibi etmenlerin dağılım ve akademik başarı ile olan ilişkisini gösteren veriler de daha önceki bulgular ile tutarlı ve eşitsizliklerin hangi durumlarda ortaya çıkabileceğini ortaya koyan sonuçlar vermektedir. Örneğin, Türkiye’de 15 yaş grubundaki öğrencilerin sosyoekonomik dilimlere göre programlara dağılımına bakıldığında, en yüksek sosyoekonomik dilimden (5. % 20’lik dilim) gelenlerin ağırlıklı olarak fen liseleri ya da Anadolu liselerine gitmekte olduğu gözlemlenmektedir. Bu iki program türü, Türkiye’de sınavla öğrenci alan ve en yüksek kalitede eğitim verdiği kabul edilen programlardır. Özellikle, fen liselerindeki öğrencilerin %52’si, Anadolu liselerindeki öğrencilerin de %42’si örneklemde sosyo-ekonomik düzeyi en yüksek ailelerden gelmektedir. Diğer taraftan, meslek liselerindeki öğrencilerin %24’ü, diğer ortaöğretim kurumlarına devam eden öğrencilerin de %30’u sosyo-ekonomik olarak en düşük %20’lik dilimdendir. Bu tablodan çıkarılacak en önemli ve çarpıcı sonuç, dezavantajlı ailelerden gelen öğrencilerin, performans ve kalite anlamında düşük düzeyde kabul edilen okullara girmesidir. Böylelikle, toplumda eşitsizlik ve yoksulluk döngüsünün kırılamama riskinin yükseldiği söylenebilir. MEB ortaöğretimde genel liselerin dönüştürülmesi sürecinde okul arzına aldığı kararlarla öğrencilerin gereksinim ve tercihlerine göre seçim yapabilmesine aktif olarak ~ 80 ~ müdahale etti. MEB, 2010-11 eğitim-öğretim yılından itibaren 1.477 genel liseyi dönüştürmeye başladı ve bu süreç 2013-14’te tamamlandı. Bu süreçte yeni açılan liselerle birlikte mesleki ve teknik lise sayısı %23, Anadolu lisesi sayısı %57 ve imam-hatip ve Anadolu imam-hatip lisesi sayısı %73 oranında arttı. Bu oranlar kamunun eğitimde program tercihlerini göstermesi açısından önemli. Öğrencilerin farklı okul türleri ve programlara dağılımı, hem genel hem mesleki ortaöğretimde okul çeşitliliğinin azaltılmasına yönelik çalışmalar ve de ortaöğretime geçiş sisteminde yapılan değişiklikler bir arada ele alındığında son derece dinamik bir dönemden geçildiği görülür. Ortaöğretimde, başta mesleki ve teknik eğitime olmak üzere, öğrencileri belirli okul ve program türlerine yönlendirmede, gerek okul dönüşümleri gerek yeni açılan okul sayıları ve artırılan kontenjanlarla, oldukça etkin politikalar benimsenmiştir Ortaöğretimde Seçili Program Türlerinde Okul Sayılarının Değişimi, 2010-11 Ve 2013-14 Yılları Arası Kaynak: MEB, 2011; 2012; 2013a; 2014 Yeni kayıt verileri ortaöğretimde genel-mesleki eğitim dengesinin nasıl bir yönde gelişeceğine ilişkin değerli bilgiler sunmaktadır. MEB tarafından sadece genel ortaöğretim ile mesleki ve teknik ortaöğretim ayrımında sunulan yeni kayıt verilerine göre, mesleki ve teknik ortaöğretime kayıtlar güçlü bir artış eğilimindedir. Yeni kayıtlar içinde genel programlara kayıt yaptıran öğrencilerin oranı sadece iki eğitim-öğretim yılında %49,5’ten %36,8’e gerilemiştir. Buna paralel olarak, mesleki ve teknik ortaöğretim programlarına kayıt yaptıran öğrencilerin oranı %50,5’ten %63,2’ye yükselmiştir. 2013-14 yılında örgün ortaöğretime yeni kayıt yaptıran kadınların %58,9’u mesleki ve teknik programlara yönelirken, bu oran erkekler için % 67,1’dir. ~ 81 ~ Örgün Ortaöğretime Yeni Kayıtlar İçinde Öğrencilerin Farklı Programlara Göre Dağılımı Kaynak: MEB, 2011; 2012; 2013a; 2014 Bu aşamada bir sınırlılığa dikkat çekmek önemlidir. Yeni kayıtları sadece genel eğitim ile mesleki ve teknik eğitim ayrımında incelemek, iki program türü arasında özgün bir konuma sahip olan imam hatip liselerinin bu resimde görülememesine yol açmaktadır. Politikaların etkilerini daha iyi izleyebilmek ve gelecek politikaları veriler temelinde geliştirebilmek adına bu tür verilerin olabildiğince ayrıntılı toplanması ve paylaşılmasında yarar olacaktır. Mesleki ve teknik eğitimin kalitesinin geliştirilmesine duyulan gereksinim son yıllarda pek çok kamu kurumu ve sivil toplum örgütü tarafından dile getirilmiş, bu alanda pek çok önemli adım atılmıştır. 6 Mayıs 2014 tarihinde Yüksek Planlama Kurulu’nca kabul edilen Türkiye Mesleki ve Teknik Eğitim Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2014-2018) mesleki ve teknik eğitimde süregelen sorun alanlarında iyileşme sağlanması için büyük öneme sahiptir. Tüm bu değişikliklerin, Onuncu Kalkınma Planı’nda benimsenen “Okul türlerinin azaltıldığı, programlar arası esnek geçişlerin olduğu, öğrencilerin ruhsal ve fiziksel gelişimleri ile becerilerini artırmaya yönelik sportif, sanatsal ve kültürel aktivitelerin daha fazla yer aldığı, bilgi ve iletişim teknolojileriyle bütünleşmiş bir müfredatın bulunduğu, sınav odaklı olmayan, bireysel farklılıkları gözeten bir dönüşüm programı uygulanacaktır” politikasına hizmet edebilmesi, gerektiğinde ortaöğretimin amaçlarını da tartışmaya açan, katılımcı ve saydam bir süreç öngören, bütüncül bir yaklaşımı gerektirir. Söz konusu değişikliklerin, genel ve mesleki eğitim arasındaki kalın duvarları kaldırmaya, farklı okul türleri arasındaki kalite uçurumlarını gidermeye, tüm öğrencilerin ~ 82 ~ temel yeterlikleri edinmesine ve sınav odaklılığı azaltmaya hangi yollarla ve ne ölçüde katkı sunacağı istenen oranda netleşmiş değildir. 2012 yılı sonlarında MEB tarafından başlatılan ortaöğretimin yeniden yapılandırılmasına ilişkin tartışmaların öğrenci-merkezli bir biçimde sürdürülmesi ve gelecek politika adımlarının, genel eğitimi mesleki eğitimden, geçiş sistemini okul türlerinden bağımsız ele almayan bütüncül bir bakış açısı içinde tasarlanması, Türkiye’de herkesin kaliteli eğitime erişimini destekleyecek adımlar olacaktır. 2014 – 15 ve Sonrasında Ortaöğretimde Öngörülen Lise Türleri Anadolu Lisesi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Fen Lisesi Çok Programlı Anadolu Lisesi Sosyal Bilimler Lisesi Anadolu İmam-Hatip Lisesi Güzel Sanatlar Lisesi Özel Türk Lisesi Spor Lisesi Açık Öğretim Lisesi Özel Türk Lisesi Azınlık Lisesi Uluslararası Lise Yabancı Lise Mesleki Açık Öğretim Lisesi Temel Lise (Özel okullara dönüşüm sürecinde dershaneler için geçiş modeli; 20 saat yüz yüze eğitim veren açık lise) Polis Koleji Müzik ve Sahne Sanatları Lisesi Yaşam boyu öğrenme kapsamında yetişkinlerin genel ve mesleki eğitim olanaklarına erişimi için oldukça değerli bir kanal olan açık öğretim liseleri de, zorunlu eğitim çağındaki gençler için daha farklı bir nitelik taşır. Esas olan, gençlerin örgün eğitime katılımlarıdır; açık öğretim sınırlı durumda başvurulabilecek ikinci seçenek olarak düşünülür. Kaldı ki açık liseye devam eden öğrencilerin gelecek eğitim ve iş yaşamlarında, örgün ortaöğretime devam etmiş akranlarıyla benzer olanaklara sahip olmaması yüksek bir olasılıktır. Türkiye’de son yıllarda, özellikle 2012-13 eğitim-öğretim yılı itibarıyla ortaöğretimin de zorunlu eğitime dahil edilmesiyle birlikte, çeşitli gruplardan çocukların örgün eğitim yerine açık öğretime yönlendirildiklerine ilişkin kaygıların dile getirildiği görülür. Ortaöğretim çağındaki genç kadınlar, özel gereksinimli bireyler ve çalışan gençler bunlar arasında sıkça dile getirilen gruplar arasındadır. Öte yandan, bu kaygıların veriler temelinde sınanması ve güncel eğilimlerin kapsamlı analizlerle ortaya konması gerekir. Ancak, açık ortaöğretime ilişkin kamuoyuyla paylaşılan resmi veriler sınırlıdır ve bu tür analizlerin yapılması güçtür. İlerleyen yıllarda, örgün ortaöğretime devam edebilecek yaş aralığında olup da, açık ortaöğretime kayıtlı olan gençlerin sayısının ve örgün ortaöğretim ile açık ortaöğretim arasında nakil bilgilerinin açıklanması bu bakımından çok önemlidir. ~ 83 ~ Öğretmen İstihdam Projeksiyonları Stratejileri ve Sistemlerinin Geliştirilmesi Projesi (İKOP) Fatih Projesi'nin tüm öğrencileri kucaklayacağını, bilgiye çok daha hızlı ulaşmalarını sağlamasının yanında, proje öğretmen ve öğrencilerin motivasyonlarının artmasına olumlu katkısı olacaktır. Tüm Öğretmenlerimiz hizmet içi eğitimine tabi tutularak Proje kapsamında eğitileceklerdir. Ancak yinede Öğretmen etkin olmalıdır. Teknolojik imkanlar ne kadar çok olursa olsun, öğretmenlerin aktif olarak dahil olmadıkları hiçbir sistem amacına ulaşamaz. Bu gerçekleri de görmezden gelemeyiz. Bu kapsamda; MEB tarafından öğretmen istihdam politikalarındaki eksiklikleri belirli bir ölçüde giderme potansiyeli olan önemli bir adım Öğretmen İstihdam Projeksiyonları Stratejileri ve Sistemlerinin Geliştirilmesi Projesini (İKOP) hayata geçirilmiştir. İKOP’un çalışmalarına Ekim 2011’de başlanmıştır. Projenin amacı üniversite öncesi eğitim düzeylerinde devlet okullarında ve özel okullarda 2023’e kadar gereksinim duyulacak öğretmen sayılarının belirlenmesi ve buna dayalı bir öğretmen istihdam politikası oluşturulmasına destek olmaktır. Proje beş temel bileşene sahiptir: Bölge/il düzeyinde ve yıl/alan bazında öğretmen arz-talep analizlerinin yapılması Öğretmen arz-talebinin belirleyicilerinin saptanması Ulusal, bölgesel ve yerel öğretmen istihdam modellerinin ve bu modellere dayalı strateji belgesinin geliştirilmesi Öğretmen arz-talep projeksiyonlarının sistematik olarak güncellenmesi için istatistiksel modellerin ve bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT) temelli sistemin geliştirilerek kullanıcıya sunulması Farkındalık yaratma etkinliklerinin düzenlenmesi. Bu projeden beklenen ana sonuç, projenin tamamlanması ile BİT tabanlı sürdürülebilir bir sistem geliştirilerek uzun vadeli insan kaynakları planlamasının yaşama geçirilmesidir. Ayrıca bu sistem tarafından üretilecek bilginin hizmetöncesi öğretmen yetiştirme programlarının sayı ve kontenjanlarının belirlenmesine kılavuzluk etmesi diğer sonuçlardan biridir. Proje sonucunda kamu eğitim sisteminin öğretmen istihdam politikasının akılcı bir temele oturması ve ülke kaynaklarının daha verimli kullanılmasıdır. Proje çerçevesinde 2012-2023 dönemi için okul çağı nüfusu 81 il için kent ve kır ayrımında okulöncesi, ilkokul, ortaokul, lise ve yükseköğretim düzeyleri için tahmin edilmiştir. Bu tahminler yapılırken doğurganlık, ölüm ve göç dikkate alınmıştır. Bu tahminler okul çağı nüfusunun okulöncesi, ortaokul, lise ve yükseköğretimde % 0,7 ve % 2,2 arasında değişen oranlarda azalacağına işaret ederken, ilkokul çağ nüfusunun % 1,2 oranında artacağını öngörmektedir. Diğer taraftan kentlerde okul çağı nüfusunun doğal artıştan daha çok iç göç nedeniyle yükseleceği tahmin edilmektedir. Buna paralel olarak, kırsal kesimde doğal artış baskısına karşın yoğun iç göç nedeniyle okul çağı nüfusunda önemli bir düşüş beklendiği vurgulanmaktadır. ~ 84 ~ Nüfus tahmini ile ilişki bulgular proje için büyük önem taşır çünkü okul çağı nüfusu eğitim sistemi içinde bulunacak öğrenci sayısını doğrudan etkileyecektir. Ancak okul çağı nüfusu öğretmen talebini etkileyen tek etmen değildir. İKOP, tasarımı ve içeriği ile öğretmen istihdam politikaları için bu eksikliği belli ölçüde giderme potansiyeli olan önemli bir adımdır. Projenin tasarımı öğretmen istihdamı politikalarına bütüncül bir bakış açısına sahiptir ve proje öğretmen istihdamı politikalarına pek çok farklı boyutuyla kapsayıcı bir biçimde yaklaşmaktadır. Örneğin, öğretmen yeterliklerinin hizmet öncesi öğretmen yetiştirme programlarına ne ölçüde yansıtıldığından yedek öğretmenlik uygulamasına pek çok farklı alan ele alınmıştır ve mevcut haliyle proje çıktıları bu alanların tamamını içermese de projenin tasarımı İKOP’un kapsamının genişletilmesine elverişli görünmektedir. İKOP’un stratejik planlama için önemli olan bir diğer özelliği proje çıktılarının orta ve uzun erimli biçimde tasarlanmış olmasıdır. Ayrıca proje tasarımı, proje ekibinin yürüttüğü veri ve kanıt temelli araştırmalardan beslenmiştir ve araştırmalardan derlenen bulgular BİT temelli kullanıcı arayüzü ile politika yapıcı ve uygulayıcılar için doğrudan kolayca kullanılabilir kılınmıştır. Bu haliyle İKOP’un yaşama geçirilmesinin eğitim sisteminin ve genel olarak Türkiye’nin insan kaynağının daha verimli kullanılmasına yardımcı olma olasılığı yüksektir. Son dönemde eğitim sisteminde yaşanan köklü dönüşüm ile birlikte, eğitim sisteminin yeniden kurgulanması kapsamında, ders çizelgeleri ve öğretim programlarında önemli değişiklikler gerçekleşmiştir. Örneğin; ilköğretim çizelgelerinde yapılan düzenlemeler doğru yönde olumlu bir başlangıçtır. Ancak, daha alınacak çok yol vardır. Ortaöğretimde de artan seçmeli ders saatleri sonucunda öğrencilerin alacağı haftalık toplam ders saati sayısı önemli ölçüde etkilenmiştir. Genel liseler, meslek liseleri ve teknik liselerde öğrencilerin haftada aldığı ders saati 30’dan 37’ye yükselmiş; Anadolu, fen, sosyal bilimler, Anadolu öğretmen, güzel sanatlar ve spor liselerinde ise haftalık toplam ders saati 40 saati bulmuştur. Vurgulanması gereken bir nokta, yalnızca ders saati değişiklikleri ile eğitim sisteminde gerçek anlamda bir dönüşüm gerçekleşmesinin olası olmadığıdır. Belirli alanlarda eğitime ayrılan süre, ancak nitelikli programlar, donanımlı ortamlar ve öğretmenlerle desteklendiğinde sunulan eğitim hizmetlerinin çıktılarını ve kalitesini etkileyecektir. Güncellenmiş çizelgelerde ilk göze çarpan değişikliklerden biri Matematik dersine ayrılan haftalık ders saatinin 1-8. sınıfların tümünde birer saat artırılmış olmasıdır. Bu artış, Türkiye’nin PISA ve TIMSS gibi uluslararası değerlendirmelerde ortalamanın altında olmasına çözüm amacıyla matematik eğitiminde planlanan köklü değişikliğin bir parçasıdır. Matematik dersine ayrılan sürenin önümüzdeki yıllarda kademeli olarak artırılması, ders programı ve materyallerinin de bununla bağlantılı olarak revize edilmesi planlanmıştır. Benzer biçimde, ilköğretimde fen eğitimine ayrılan ders saatlerinde de artış görülmektedir. Bir öğrencinin ilköğretim boyunca göreceği toplam fen dersi saatindeki artışın da, matematik ders saatleri ve öğretim programındaki dönüşüme benzer bir gerekçe üzerine inşa edildiği söylenebilir. Türkiye’nin PISA sonuçlarında son sıralarda yer almasından hareketle bir araştırma yapılmış, Türkiye’de ilköğretimde verilen toplam ders saati sayılarının diğer OECD ülkelerine göre daha düşük olduğu gözlemlenmiştir. Bakanlık, bu farkı kapatma amacıyla ders saatlerini artırma yoluna gitmiştir. ~ 85 ~ İlkokul çizelgelerindeki değişiklikler genel olarak değerlendirildiğinde, yapılan düzenlemelere karşın akademik yükün bu düzeyde amaçlanan biçimde azaldığını söylemek güçtür. Azalan Türkçe ve Hayat Bilgisi saatlerine karşın, Yabancı Dil, Matematik ve Fen Bilimleri’ne ayrılan saatler artmıştır. Serbest Etkinlikler, Görsel Sanatlar ve Müzik derslerine ayrılan saatler azalmıştır. Ne var ki, sıklıkla vurgulanan ders saati toplamlarına bakıldığında, Türkiye sadece matematik ve fen alanında değil, spor ve sanat alanında da AB ülkelerine göre geridedir. Son değişikliklerle bu fark daha da artmıştır. Görsel Sanatlar ve Müzik gibi derslerin öğrenciler üzerindeki etkisi uluslararası değerlendirmeler veya testlerle ölçülemeyebilir; ancak bu dersler çocukların gelişiminde, çok yönlü sağlıklı bireyler olarak yetişmelerinde ve okula aidiyet hissetmelerinde önemli rol oynar. Serbest Etkinlikler de “öğrencilerin okulu daha çok sevmelerini, bir aile ortamı gibi benimsemelerini, okulda kendilerini rahat ifade edebilmelerini, güvenli hissetmelerin ve daha mutlu olmalarını” amaçlar. Özellikle 1-3. sınıftaki küçük yaştaki çocuklar için bu derslerin ve etkinliklerin önemi göz ardı edilmemelidir. Fen Bilimleri dersi gibi, ilköğretimde başlangıcı daha erkene çekilen bir ders de Yabancı Dil dersidir. Düzenleme öncesinde 4. sınıfta başlayan yabancı dil eğitiminin, güncellenen programda 2. Sınıfta başlaması olumlu bir gelişmedir. Son düzenlemelerle birlikte, Rehberlik 6 ve 7. sınıflarda da artık uygulanmayacak, 8. sınıfta ise yerini Rehberlik ve Kariyer Planlama dersine bırakacaktır. Rehberlik hizmetleri, öğrencilerin sonraki eğitim kademelerine ve mesleklere ilişkin bilgilendirilip yönlendirilmesi açısından kilit öneme sahiptir. Özellikle de ortaöğretimin zorunlu eğitime dahil edildiği bu dönemde, rehberlik ve yönlendirme hizmetleri daha da önem kazanmıştır. İlköğretim boyunca sadece 8. sınıfta bir saat rehberlik olması yetersiz kalabileceğinden, ilköğretimde sunulan rehberlik ders saatleri öğrencilerin gereksinimlerine uygun biçimde yeniden düzenlenebilir. Sonuç olarak; ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarında uygulanan haftalık ders çizelgeleri yeniden şekillenmiştir. Ortaokullarda zengin bir seçmeli ders havuzu öğrencilere sunulmuştur. Yeni eklenen seçmeli dersler ve güncellenen çizelgeler doğrultusunda, birçok yeni öğretim programı ve ilgili öğretim materyalleri hazırlanmıştır. Önümüzdeki dönemde, tüm bu değişikliklerin etkilerinin ayrıntılı olarak izlenmesi ve değerlendirilmesi kilit önem taşımaktadır. İzleme çalışmaları, yaşama geçirilen değişikliklerin öğrenciler üzerinde ne gibi etkileri olduğunu ortaya koyacaktır. Bu ilk deneyimlerin yakından izlenmesi ve irdelenmesi, yeni hazırlanan program ve materyallerin ilerleyen yıllarda iyileştirilmesinde ve yeni politikalar geliştirmede belirleyici olacaktır. Eğitim deneyimlerini belirleyen önemli bileşenlerden biri de öğrenme ortamlarının kalitesidir. Özellikle okul içindeki öğrenme ortamlarının fiziksel ve niteliksel özellikleri ve öğrenciye uygunluğu öğrenme süreçlerinin etkin hale getirilmesi açısından önemlidir. Okul yönetimi, kaynakları ve atmosferi, öğretim programı ve eğitimin içeriği, öğretmenin becerisi, hazırlığı, tavırları ve öğretme yöntemleri gibi pek çok farklı etken eğitimin niteliği üzerinde önemli rol oynar. Ancak okullar ve sınıflar karmaşık ve dinamik ortamlardır ve hangi etkenin eğitimin kalitesini hangi koşullar altında ne yönde etkilediğini açık biçimde saptamak çoğu zaman kolay değildir. Diğer taraftan, eğitimin niceliğinden çok niteliğinin beşeri kalkınma ile daha yakından ilişkili olduğunu gösteren çalışmaların yaygınlaşması ile birlikte, bu karmaşık sorunu çözmeye odaklanan çalışmalarının sayısı hızla artmış ve belirli örüntüler ortaya çıkartılmıştır. Sağlıklı, güvenli, şiddetten arındırılmış, öğretmenler ve öğrenciler arasındaki ~ 86 ~ iletişimi kolaylaştıran ve gerekli materyallerle donatılmış öğrenme ortamları eğitimin çıktılarını olumlu yönde etkiler. FATİH (Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) Projesi’ne ilişkin olarak içerik ve öğretmen eğitimi konularındaki çalışmaların hala önemli eksikliklerle devam ettiği, ancak özellikle içerik konusunda iyileştirme çabalarının yoğun olduğu söylenebilir. Ancak projenin, içerik boyutu dikkatle planlanarak başlamaması ve tüm bu süreçlerin eşzamanlı olarak ilerlememesi önemli sorun alanlarıdır. Tabletler ve etkileşimli tahtalar uygun içerikten yoksun oldukları sürece öğrenmeye ancak sınırlı katkı yapabilir, hatta hiç fark yaratmayabilir. İçerik geliştirilmesinin uzun soluklu ve MEB bünyesinde farklı onay mekanizmalarına tabi olan bir süreç olduğu dikkate alınmadan projenin hazırlık aşamasında aceleci bir yaklaşımla içerik geliştirilmeye çalışılması, projenin amaçlarına ulaşması olasılığını zayıflatabilir. İçerik ve donanımın öğretmenler tarafından sınıf içinde etkin biçimde kullanılması sağlanmadığı sürece, yapılan yatırımın katkısının önemli ölçüde sınırlı kalacağı açıktır. Sayılarla Eğitim (Eğitim İzleme Göstergeleri'nden Seçili Bulgular) Okulöncesi Eğitim 2013-14 eğitim-öğretim yılında okulöncesi eğitimde okullulaşma oranı 3-5 yaş grubunda %28; 4-5 yaş grubunda ise % 37,9 olarak kaydedilmiştir. 3-5 yaş net okullulaşma oranında 2,9 yüzde puanlık bir düşüş görülmektedir. 4-5 yaş net okullulaşma oranı % 44’ten % 37,9’a gerilemiş, 6,1 yüzde puanlık bir düşüş gerçekleşmiştir. 5 yaş grubundaki okulöncesi düzeyde okullulaşma oranının % 59,6 civarında olduğu tahmin edilmektedir. 2012-13’te 5 yaş okulöncesi okullulaşma oranı % 48 iken, 2013-14’te bu oranda 11,6 yüzde puanlık bir artış gözlemlenmiştir. Okulöncesi okullulaşma oranlarında iller ayrımında eşitsizlikler devam etmektedir. 4-5 yaş net okullulaşma oranı Amasya’da % 61,1 ve Tunceli’de % 60 iken; Hakkari’de %19,9, Mardin’de % 27,5 ve İstanbul’da % 28,4’e kadar düşebilmektedir. İlköğretim İlkokulda 2012-13’te % 98,9 olan net okullulaşma oranı bu yıl % 99,6’ya yükselmiştir. İlköğretimin ilk kademesinde % 100’e yaklaşan katılımın, ortaokulda aynı düzeyde olmadığı görülmektedir; 2012-13’te % 93,1 olan okullulaşma oranı, 2013-14’te % 94,5’e ulaşmıştır. Ortaokul düzeyinde eğitime katılım iller ayrımında incelendiğinde farklılıklar görülmektedir. Amasya, Bartın ve Zonguldak gibi illerde net okullulaşma % 98 iken; Çankırı, Hakkari ve Gümüşhane’de % 85’in altında kalmaktadır. ~ 87 ~ Önceki yıl yaklaşık % 3,16 olarak kaydedilen, özel ortaokullarda öğrenim gören öğrencilerin tüm ortaokul öğrencileri içindeki payı 2013-14 döneminde % 3,51’dir. İmam-hatip ortaokullarına devam eden öğrencilerin toplam ortaokul öğrencileri içindeki oranı bir yılda % 7,74’ten % 9,51’e ulaşmıştır. 2013-14’te mevcut olan 1.361 imam-hatip ortaokulundan 415’i imam-hatip liseleri bünyesinde, 946’sı bağımsız olarak faaliyet göstermektedir. Ortaöğretim 2012-13 eğitim-öğretim yılında % 70 olan okullulaşma oranı, 2013-14’te % 77’ye yükselmiştir. Ortaöğretimde okullulaşma oranları iller ayrımında farklılıklar göstermektedir. Okullulaşma oranlarının en düşük olduğu iller Muş (% 42,4), Ağrı (% 42,7), Van (% 46,5) Şanlıurfa (% 53) ve Bitlis’tir (% 53,2). En yüksek okullulaşma oranları ise sırasıyla Rize (% 100), Bolu (% 95,8) ve Isparta’da (% 93,7) görülmektedir . 2013-14 eğitim-öğretim yılında ortaöğretimde Türkiye genelinde kız öğrencilerin okullulaşma oranı % 76,1 iken, bu oran erkek öğrencilerde % 77,2’dir. Kız ve erkek öğrencilerin okullulaşma oranları arasındaki fark iller ayrımında değişebilmektedir. Örneğin, Siirt’te erkek öğrencilerde net okullulaşma oranı % 61,2 iken kız öğrencilerde bu oran % 46,4’tür. Uşak’ta ise, erkek öğrencilerde net okullulaşma oranı % 79,1 iken, bu oran kız öğrencilerde % 87,3’tür. 2012-13 öğretim yılı ilk döneminde, Türkiye genelinde on gün ve üzeri devamsızlık yapan öğrenci oranı % 32,7’dir. Bu oran, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’ne bağlı kurumlarda % 39,1, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’ne bağlı kurumlarda % 27,4, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne bağlı kurumlarda ise % 31,1 olarak açıklanmıştır. Devamsızlık oranları da bölgeler arasında farklılıklar göstermektedir. 2012-13 öğretim yılı ilk dönemi itibarıyla Ege bölgesi, devamsızlık yapan öğrenci oranının en fazla olduğu bölgedir (% 37,1). Mesleki ve teknik ortaöğretimde devamsızlık oranının en yüksek olduğu bölge Batı Anadolu’dur (% 43,5). 2012-13 öğretim yılı ilk döneminde ortaöğretim genelinde kız öğrencilerin devamsızlık oranı % 24,1 iken, erkek öğrenciler için bu oran % 40,6’dır. 2012-13 ve 2013-14 yılları için yapılan bir inceleme, örgün ortaöğretimde mesleki ve teknik eğitim alan öğrencilerin payının % 50,9’dan % 54’e çıktığını gösterir. Hesaplamaya açıköğretim dahil edildiğindeyse, ortaöğretimde mesleki ve teknik eğitim alan öğrencilerin oranının bir yüzde puan artışla % 46,4’e ulaştığı görülür. 2013-14 eğitim öğretim yılında, Mesleki ve Teknik Eğitim GM’ye bağlı okullar arasında görece yüksek sayıda öğrenciye sahip olanlar, öğrencilerinin tüm Mesleki ve Teknik GM Eğitim bünyesindeki öğrencilere oranlarıyla birlikte şöyledir: Endüstri meslek liseleri, % 27,8; ticaret meslek liseleri, % 14,5; kız meslek liseleri, % 12,6; çok ~ 88 ~ programlı liseler % 9,3; Anadolu teknik liseleri, % 6,6 ve Anadolu sağlık meslek liseleridir, % 6,3. Mesleki ve Teknik Eğitim GM’ye bağlı liselere devam eden öğrencilerin % 26’sı Anadolu meslek ve teknik liselerinde eğitim almaktadır. 2013-14’te Ortaöğretime Devam Eden Kadınların Ve Erkeklerin Devam Ettikleri Okul Türlerine Göre Dağılımı Kadın Erkek Ortaöğretim Genel Müdürlüğü'ne bağlı akademik seçicilik uygulayan liseler (Anadolu, fen, sosyal bilimler, Anadolu güzel sanatlar ve spor) % 25,9 % 20,9 Ortaöğretim Genel Müdürlüğü'ne bağlı Anadolu öğretmen liseleri % 3,1 % 2,2 Ortaöğretim Genel Müdürlüğü'ne bağlı genel liseler % 17,4 % 16,0 Özel Liseler (genel ortaöğretim) % 3,2 % 3,6 Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü'ne bağlı mesleki ve teknik liseler ile polis kolejleri ve konservatuvarlar (diğer bakanlık ve kurumlara bağlı meslek liseleri) % 36,1 % 44,9 Din Öğretimi Genel Müdürlüğü'ne bağlı liseler % 12,5 % 10,6 Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü'ne bağlı liseler % 0,3 % 0,5 Özel Liseler (mesleki ve teknik ortaöğretim) % 1,5 % 1,2 2010-11 eğitim-öğretim yılında toplam 649 kız meslek veya teknik lisesi ve Anadolu kız meslek veya teknik lisesi bulunurken, 2013-14 yılında bu okulların toplam sayısı 837’ye ulaşmıştır. Kız meslek liseleri, kız teknik liseleri, Anadolu kız meslek liseleri ve Anadolu kız teknik liselerinde eğitim alan öğrenci sayısı 2010-11’den bu yana % 20,6’lık bir artış göstermiş, 2013-14’te 264.068’e ulaşmıştır. Bu okullara devam eden öğrenciler, örgün ortaöğretime devam eden öğrencilerin % 6,42’sini oluşturmaktadır. Özel Eğitim Türkiye’de özel eğitim hizmetlerinden yararlanan öğrenci sayısı, 2013-14 eğitimöğretim yılında 261.726’ya ulaşmıştır. Özel gereksinimli öğrencilerin 173.117’si ~ 89 ~ kaynaştırma eğitiminden yararlanmakta; 29.094’ü özel eğitim sınıflarında ve geri kalanı ise özel eğitim okullarında öğrenim görmektedir. Özel gereksinimli bireyler için okulöncesi eğitimin zorunlu eğitim kapsamında olmasına rağmen, 2013-14 itibarıyla yalnızca 1.225 öğrenci özel eğitim okulu bünyesindeki anasınıflarında öğrenim görmüştür. Okulöncesi düzeyinde kaynaştırma eğitiminden yararlanan öğrenci sayısı MEB tarafından paylaşılmamıştır. 2013-14 eğitim-öğretim yılı itibarıyla kaynaştırma eğitiminden yararlanan her 100 erkek öğrenciye karşın ilkokul düzeyinde 62, ortaokul ve ortaöğretim düzeyinde ise 63 kız öğrenci bulunmaktadır. Öğrenme Ortamları Hem anaokulu hem de anasınıfı düzeylerindeki derslik sayıları artmıştır. İki düzey için toplam derslik artışı 1.157’dir. Öğrenci sayısının artmaya devam ettiği anaokulu düzeyinde, derslik başına düşen öğrenci sayısı 2012-13’te 21 iken, 2013-14’te 23’e çıkmış; öğrenci sayısının azalmaya devam ettiği anasınıfı düzeyinde ise 24’ten 22’ye gerilemiştir. Örneğin, okulöncesi eğitimde 2011-12 eğitim-öğretim yılında öğretmen başına düşen öğrenci sayısı Bayburt’ta 29, Şanlıurfa’da 35 ve Hatay’da 53’tü. 2013-14 eğitimöğretim yılında ise öğretmen başına düşen öğrenci sayısı Bayburt’ta 15’e, Şanlıurfa’da 23’e ve Hatay’da 32’ye düşmüştür. İlköğretimde öğrenci sayısı azalmış, derslik ve öğretmen sayıları ise artmıştır. 201314’te geçen yıla oranla ilköğretimde 12.352 fazladan derslik, 14.446 fazladan öğretmen olduğu görülmektedir. Öğretmen sayısındaki artışın çoğu ortaokul kademesinde (11.045), derslik artışının büyük bölümü ise ilkokul kademesindedir (8.385). Türkiye genelinde derslik başına düşen öğrenci sayısı, geçen yıla oranla hem ilkokul hem de ortaokul kademelerinde 30’dan 29’a düşmüş; öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da benzer bir eğilimle her iki kademede de birer birim azalmıştır. Her iki ilköğretim kademesinde özel okullarda çok daha az kalabalık dersliklerde ders yapılırken, özellikle ortaokulda resmi okullarda 42 olan derslik başına düşen öğrenci sayısı, özel ortaokullarda yalnızca 17’dir. Bu farklar bölgeler ve iller ayrıntısında incelendiğinde daha da artmakta; ortaokul kademesinde resmi ve özel okul sınıf mevcutları Çanakkale’de sırasıyla 27 ve 15 iken, Diyarbakır’da sırasıyla 80 ve 16, Van’da ise sırasıyla 82 ve 9’a kadar farklılaşmaktadır. 2013-14 eğitim-öğretim yılında ortaöğretim (ortaöğretim toplamı) düzeyinde sisteme yeni dahil olan öğrenci sayısı 425 bin, okul sayısı 537, öğretmen sayısı 24 bin, derslik sayısı 11 bin, şube sayısı da 7 bin 500 civarındadır. ~ 90 ~ Artış hızı açısından bakıldığında, 2012-13 ve 2013-14 okul yılları arasında okul sayısında % 5, öğretmen sayısında % 8,5, öğrenci sayısında % 7,8, derslik sayısında % 7,8, şube sayısında da % 4,2 oranında artış olduğu görülüyor. Genel ve mesleki ortaöğretimde resmi okullarda derslik başına sırasıyla 33 ve 31 öğrenci düşerken, bu oran özel liselerde sırasıyla 13 ve 12’dir. Buna ek olarak, ilköğretim düzeyinde olduğu gibi ortaöğretimde de iller ve bölgeler arasında oldukça önemli farklar vardır. Bunlara bir örnek, Diyarbakır’da genel ortaöğretim programlarında özel okullarda 16 olan sınıf nüfusu, resmi okullarda 70’e kadar çıkmasıdır. Özetle; Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) 2010-2014 Stratejik Planı’nda, okulöncesi net okullulaşma oranının 2014 yılında % 70’e ulaşması hedeflenmiş, paylaşılan verilere göre, 2013-14 eğitim-öğretim yılında net okullulaşma oranı 3-5 yaş grubunda % 30,9’dan % 28’e, 4-5 yaş grubunda ise % 44’ten % 37,9’a gerilemiştir. Erken çocukluk eğitimi, Türkiye’deki en önemli eğitim politikası önceliklerinden biri olmaya devam etmektedir. Uluslararası bir değerlendirme olan Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması (TIMSS) 2011’den çıkan önemli bulgulardan biri, Türkiye’de hem 4 hem de 8. sınıf düzeyinde öğrencilerin dörtte bire yakınının, temel düzeyde yeterliklere dahi sahip olmadıkları yönündedir. Bu durum eğitimde kalite eksikliğinin bir göstergesidir. Türkiye’deki 15 yaş grubundaki öğrencilerin % 15,5’i matematikte en temel düzeydeki yetilere dahi sahip değildir. Bu oran OECD genelinde % 8’dir. Türkiye’de yeterlik düzeyi dağılımında alt gruplarda önemli bir yığılma göze çarparken, öğrencilerin yalnızca %1,2’si en üst düzeyde matematik yetisine sahiptir. Üniversite öncesi eğitimde öğretmen sayısı 2002-03’te 504.479’dan 2013-14’te 801.975’e arttı ve bu önemli bir kazanım. Ancak, 2013’te Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi’nde hiçbir alanda adaylar 50 üzerinden ortalama net 30 doğruya ulaşmamıştır. MEB, 2010-11 eğitim-öğretim yılından itibaren 1.477 genel liseyi dönüştürmeye başladı ve bu süreç 2013-14’te tamamlandı. Bu süreçte yeni açılan liselerle birlikte mesleki ve teknik lise sayısı %23, Anadolu lisesi sayısı %57 ve imam-hatip ve Anadolu imam-hatip lisesi sayısı %73 oranında arttı. Bu oranlar kamunun eğitimde program tercihlerini göstermesi açısından önemli. Yeni kayıtlar içinde genel programlara kayıt yaptıran öğrencilerin oranı sadece iki eğitim-öğretim yılında %49,5’ten %36,8’e gerilemiştir. Buna paralel olarak, mesleki ve teknik ortaöğretim programlarına kayıt yaptıran öğrencilerin oranı %50,5’ten %63,2’ye yükselmiştir. 2013-14 yılında örgün ortaöğretime yeni kayıt yaptıran kadınların %58,9’u mesleki ve teknik programlara yönelirken, bu oran erkekler için %67,1’dir. 2012-13 öğretim yılı ilk döneminde, Türkiye genelinde on gün ve üzeri devamsızlık yapan öğrenci oranı %32,7’dir. Bu oran, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’ne bağlı kurumlarda %39,1, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’ne bağlı kurumlarda %27,4, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne bağlı kurumlarda ise %31,1 olarak açıklanmıştır. ~ 91 ~ Türkiye genelinde derslik başına düşen öğrenci sayısı, geçen yıla oranla hem ilkokul hem de ortaokul kademelerinde 30’dan 29’a düşmüş; öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da benzer bir eğilimle her iki kademede de birer birim azalmıştır. 2013-14 eğitim-öğretim yılında ortaöğretim (genel ortaöğretim ve mesleki/teknik ortaöğretim toplamı) düzeyinde sisteme yeni dahil olan öğrenci sayısı 425 bin, okul sayısı 537, öğretmen sayısı 24 bin, derslik sayısı 11 bin, şube sayısı da 7 bin 500 civarındadır. İçinde bulunduğumuz dijital bilgi devrinde, her çocuğun kaliteli eğitime erişebilmesi için, hepimizin işbirliği yapması gerekiyor. Bu noktada MEB’den beklenen, bir ortak olarak bilgi paylaşımına katılması, taraflar arasında işbirliğinin kurulabilmesi için altyapıyı oluşturmada önderlik etmesi olabilir. Eğitimcilerin, araştırmacıların, politika geliştirenlerin, kamu/özel sektör/STÖ temsilcilerinin, akademisyenlerin, hep birlikte eğitimin kalitesini artırmak üzere çalışacakları zeminin oluşması önemlidir. Böyle bir işbirliği, güvenilir bilginin paylaşılmasına, bilgi kirliliğinin aşılmasına, asimetrik bilgi ile karşı karşıya kalınmamasına yarayacaktır. Kaliteli eğitime erişim en çok dezavantajlı çocuklarımızın sorunudur; iyileştirme kararlarının gecikmesinde en çok zarar gören de çoğu zaman onlar olmaktadır. Dahası, güvenilir bilgiye engellenmeden ulaşabilmek demokrasinin bir gereğidir ve bu da herkesin katılımıyla sağlanabilir. Eğitim İzleme Raporu’dan çıkabilecek en önemli mesajlardan biri öğrencilerin eğitime erişimine verilen önemin, eğitim ve öğretimin kalitesini artırmaya ve eşitsizliği azaltmaya aynı oranda verilmiyor görünmesidir. TIMSS sonuçlarına göre, Türkiye’de öğrenciler ya çok iyi ya da çok kötü performans göstermeye eğilimlidir. Dağılımın iki uçta bu kadar toplanmış olması Türk eğitim sisteminde eşitsizliğin önemli bir sorun olduğuna işaret eder. Türkiye, aldığı puan açısından önceki yıllara oranla iyileşme göstermiş olsa da, matematik ve fen bilimleri alanlarında hem 4 hem de 8. sınıf düzeyinde belirlenen TIMSS ölçek ortalaması olan 500 puanın altında kalmıştır. Ancak, yalnızca puan ve sıralamaya bakmak bir değerlendirme yöntemi olarak verilen eğitimin içeriği ve öğretimin kalitesi ile ilgili bilgi vermemektedir. Öğrencilerin hangi konularda ne düzeyde yeterliklere sahip oldukları, hangi alt konularda başarının ne şekilde geliştirilebileceği ancak daha derinlikli analizlerle incelenebilir. Türkiye’nin ileri düzey yeterlik ve düşük düzey altı yeterlik varyans yüzdeleri arasındaki çarpık dağılımın altını çizmek gerekir. Bir başka deyişle, ileri düzey yeterliklerde tüm ülkeler ortalaması ya da daha üzerinde performans görülürken, düşük düzey altında kalan öğrenci yüzdesi tüm ülkeler ortalamasının üzerindedir. Öğrencinin okul başarısının şekillenmesinde destekleyici bir ev ve aile ortamı ve öğrencinin derslere olan ilgisi önemli ve belirleyici etmenlerdir. Annenin eğitim düzeyinin tüm öğrencilerin başarı puanları ile doğru orantılı olduğu gözlemlenmektedir. Bu durum özellikle kız öğrenciler için geçerlidir. Annenin eğitim düzeyi arttıkça kız öğrencilerin başarı puanlarının erkek öğrencilerin puanlarına oranla daha çok yükselme ihtimali olduğu görülmektedir. Bu, kız öğrencilerin okula katılımını ve yüksek performans göstermelerini sağlamak isteyen politika yapıcılara yol gösterici bir bulgu olabilir. ~ 92 ~ Sosyoekonomik dezavantajın öğrenciye başarısızlık olarak geri dönmesi ülkenin kalkınma politikası ve gençlerin geleceği açısından olumsuz bir durum ortaya çıkarmaktadır. Okulda düşük gelir düzeyinden gelen (dezavantajlı) öğrencilerin oranı ve öğrenci başarısı ilişkisine bakıldığında, her iki sınıf düzeyinde de dezavantajlı öğrencilerin okul nüfusunun yarısından fazlasını oluşturduğu okullardaki öğrenci başarısının, dezavantajlı öğrencilerin daha az yoğunlukta olduğu okullara oranla çok daha düşük olduğu görülebilir. Bu durum, dezavantajlı öğrencilerin bulunduğu okullarda öğretmen, finansman ve altyapı gibi konularda alınması beklenen tedbirlerin alınmaması ya da etkili uygulanmamasından kaynaklanıyor olabilir. Bu okulların başarısının artırılması için önlemler alınması gerektiği açıktır. Okuldaki kaynaklar da öğrenci başarısı ile ilişkili olabilir. Ders materyali eksikliği, okul binasındaki ve ısıtma sistemindeki sorunlar ve derslik ortamındaki yetersizlikler örneklemdeki çoğu okulda ders anlatımı ile olumsuz ilişki içindedir. Çoğunluğu dezavantajlı öğrencilerin oluşturduğu bu okullarda kaynak eksikliği olması zaten sosyoekonomik durum açısından geriden başlamak zorunda kalan öğrencilere sağlıklı bir öğrenme ortamı sağlanmasını engellemektedir. TIMSS değerlendirmesi gibi uluslararası geçerliliği yüksek sınavların sonuçlarını takip etmek ve ortaya çıkan geniş veri kaynağından faydalanmak Türkiye gibi eğitimde yapısal sorunları olan ve bu konuda somut adımlar atmaya çalışan ülkeler için çok önemlidir. Zorunlu eğitimin süresi artırılarak uzun vadede daha fazla öğrencinin ortaöğretim düzeyinde okullulaşması sağlanabilir. Ancak okullarda verilen eğitimin kalitesi yükselmedikçe okula erişimi sağlanan öğrencilerin okulda neyi nasıl öğrendikleri, öğrendiklerini mantık çerçevesinde yorumlayıp yorumlayamadıkları ve okulda öğrendiklerini gerçek hayatta ne ölçüde uygulayabildikleri tartışma konusu olmaya devam edecektir. Uluslararası bir değerlendirme olan Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması (TIMSS)’den çıkan önemli bulgulardan biri, Türkiye’de hem 4 hem de 8. sınıf düzeyinde öğrencilerin dörtte bire yakınının temel düzeyde yeterliklere dahi sahip olmadıkları yönündedir. Bu durum eğitimde kalite eksikliğinin bir göstergesidir. Bu nedenle, erişimi artırmaya yönelik çalışmaların tamamlayıcısı olarak bölgesel farklılıklar da dikkate alınarak ulusal düzeyde eğitimde kalitenin yükselmesi için yapılan çalışmalar önceliklendirilmelidir. Okul içinde ve dışında öğretmenlerin mesleki bilgi, beceri, değer ve tutumlarının gelişimini destekleyen, etkili öğrenme ve öğretme ortamları oluşturmada öğretmene destek sağlayan süreçler bütünü olarak tanımlanmış olan Okul Temelli Mesleki Gelişim (OTMG); bununla bağlantılı olarak belirlenmesi planlanan öğretmen yeterlikleri; öğretmenlerin uzmanlık alanları ve çalışma koşullarıyla ilgili ileri düzeyde planlama sunması beklenen Ulusal Öğretmen Stratejisi; ve erken çocukluk eğitimi ile ilgili planlanan yenilikler sayılabilir. Bu projeler plana uygun biçimde uygulanmaya başlandığı takdirde, eğitimde kalitenin artmaya başlamasına önayak olabilir. Bu girişimlerde daha fazla gecikme olması Türkiye’nin aleyhine olacaktır. Her çocuğun kaliteli eğitime erişim hakkı var. Eğitime evrensel erişimin sağlanması ve sunulan eğitimin kaliteli olması hepimize sorumluluk yüklüyor. Çocuğun eğitim hakkını elde etmesinde/yaşamasında ailenin, okulun (öğretmenler, yöneticiler, okul aile birlikleri), kamunun, özel kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin (STÖ’ler) ve giderek uluslararası ~ 93 ~ kuruluşların etkili olduğunu görüyoruz; bu nedenle, okullulaşmanın % 100 olamamasının ve eğitimdeki kalite eksikliğinin sorumluluğunu da hepimiz taşıyoruz. Çocukların eğitime erişim düzeyinin ve eğitimin kalitesinin izlenmesi ve geliştirilmesi için bilimsel araştırmalar yol gösterici oluyor. Durumu tespit etmek, uygulamaları geliştirmek, bilgi-beceri eksikliklerini gidermek, eğitim bilimlerini geliştirmek gibi çeşitli nedenlerle eğitim araştırmaları yapılmaktadır. Yapılan araştırmalar aracılığıyla, olması gerekenle uygulamalar arasındaki açıklığın giderilmesi için; gelişimi neyin etkilediğine, hangi göstergelerle çalışılması ve nasıl bir süreç izlenmesi gerektiğine de bakılmalı. Bütün bunları dijital bir devirde yapıyoruz. “İnternet ve sensör teknolojilerindeki hızlı gelişmeye bağlı olarak her gün 2.5 quintillion bit veri üretiliyor, dünyada üretilmiş olan verilerin % 90’ı son iki yılda üretilmiş bulunuyor.” (Büyük Veri) Teknolojik gelişmeler ve dijital devrimle birlikte her an her yerde veri derleniyor: toplumsal medya paylaşımları, ağ günlükleri, bloglar, sensörler, dijital fotoğraflar, videolar, alışveriş işlemleri, cep telefonu kayıtları ile şirketlerin, kamunun derlediği sistematik verilerden oluşan, metrik sisteme sığmayacak kadar “büyük veri”nin etkisi altındayız. Ardımızda dijital izler bırakarak yaşıyoruz. Çok çeşitli, hızlı ulaşılabilen, doğrulanabilen ve değer yaratan bu “büyük veri”, hacimden daha fazla bir anlam ifade ediyor. Çeşitli durumlara anında/hemen (agile) tepki verebilmemizi sağlamasının yanı sıra, daha önce soramadığımız veya cevaplayamadığımız soruları sormamız ve cevaplandırmamız için olanak sağlıyor. Özel sektörde müşteri memnuniyetini sağlama amacıyla tüketicilere ait her türlü verinin saklanması ve analiz edilmesi yaygınlaşmış durumda. Müşterisini iyi tanıyan üretici onun isteklerine uygun ürünü anında/hemen sunabilmek için üretim biçimini şekillendiriyor. Bireyler ürün tüketiminde sağladıkları bu kolaylıkları hizmet sektöründen de bekliyorlar. Sağlık sektöründe hastaya uygun tedavi için kişisel veriler derleniyor, analiz ediliyor; örneğin ilaç sanayinde kanser araştırmaları için büyük genomik veritabanları araştırmacıların sürekli erişimine açık tutuluyor. Eğitim sektöründe de dijital devrimin izleri yaygın olarak görülüyor. Bir yandan e-okulla, genel sınavlarla, psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleriyle, sosyal medya aracılığıyla çocuklara ilişkin çok çeşitli ve kapsamlı veri, sürekli olarak derleniyor. Aynı zamanda çocukların bireysel özelliklerine uygun (bireyselleştirilmiş/kişiye özel) eğitim hizmetlerine olan ihtiyaç daha çok fark ediliyor. Sunulan hizmetlerin izlenmesi ve ihtiyacın karşılanması için analizler yapılıyor. Diğer yandan, internet tabanlı yazılım ve uygulamalarla birlikte cep telefonu mesajları, bloglar, Facebook ve Twitter gibi toplumsal medya ortamları ile çeşitlenen eğitim ortamlarında, teknolojiye dayalı bireyselleştirilmiş eğitim verebilmek için öğretmenlerin, öğrenme ortamlarının ve yöntemlerin değişmesi bekleniyor. Dahası, dijital devirde, dijital yetkinliği olan çocukların yetişmesi için eğitim kuramlarının ve uygulamaların yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu gerekliliklerin karşılanmasında eğitim alanında yapılacak bilimsel araştırmaların yol göstericiliğine çok ihtiyaç duyuluyor. “Veri kaynağının ve bilginin çok çeşitli olduğu bir ortamda, bu birikimden yararlanmak, bireysel ve örgütsel düzeyde yeni beceriler ve yapılar gerektiriyor.” ~ 94 ~ Bireylerden “bilgi okur-yazarı” olmaları, dijital yetkinliğe sahip olmaları bekleniyor. Bilgi okuryazarı bireyler; doğrulanabilir bilgiye nerede ve nasıl ulaşacağını bilen, ulaştığı bilgiyi eleştirel bir bakış açısıyla analiz edebilen, değerlendirebilen, yeni bilgi üretebilen ve bilgiyi karar süreçlerinde kullanabilen; bilgi üretirken ve sonrasında ürettiği bilgiyi paylaşırken iletişim kurabilen ve işbirliği yapabilen bireylerdir. Bilgi okur-yazarları, dijital yetkinliği olanlar, verilerle ve internette dolaşan bilgiyle ilişkisini pasif-alıcı ve kullanıcı olarak kurmuyor, kendisine dayatılan, “otoriteler” tarafından sunulan bilgiyle yetinmiyor; kendisi bilgiye ulaşıyor ve bilgi üretme sürecine katılıyor. Eğitimden beklenen, bu yeterliklere sahip bireyleri yetiştirmesi; ama aynı zamanda da, sistemin etkinliğini kurabilmesi ve koruyabilmesi için, kendisini de ihtiyacı olan, bilgiye ulaşabilen ve yeni bilgi üretip paylaşabilen, bu yolla gelişen, yetkin bir yapıya ulaştırmasıdır. Türkiye’de, özellikle Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşların da etkisiyle yürütülen proje çalışmaları, araştırma bilgi ve becerisinin gelişmesini olumlu etkiledi. Ayrıca, kamuda özel sektörde araştırma yapılması yaygınlaştı, teşvik edildi. Araştırma şirketlerinin sayıları arttı. Kamunun ve MEB’in yeni örgütsel yapıları da, gerekli bütçe sağlandığı takdirde, araştırmalar yapmayı ve yaptırmayı destekleyecek nitelikte. Eğitim araştırmaları yapan STÖ’lerin sayıları da giderek artıyor. Bu aşamada veri ve bilgi çokluğuna benzer bir biçimde, yapılan araştırmaların alan ve işlev çeşitliliği de gündemde, dijital devirde bilgi çok ve büyük; ancak yararlanılabilmesi, ulaşılabilmesi için teknik/dijital desteğe ihtiyaç var. Kaliteli eğitim hizmeti sunulabilmesi de çok taraflı ve çok sektörlü bir veri/bilgi paylaşımını gerektiriyor. Teknolojinin sunduğu olanaklardan da yararlanılarak bu paylaşım sağlanabilir. Yukarıda verilen sağlık sektörü örneğinde olduğu gibi eğitim alanında da açık veri bankaları, ortak veritabanları oluşturulabilir; seviye belirleme, üniversite yerleştirme gibi sınav sonuçları, kamu kurum ve kuruluşlarının, araştırma kuruluşlarının, uluslararası kuruluşların, özel sektörün, STÖ’lerin derlediği çok çeşitli veriler bu ortak alanlardan paylaşılabilir. Doğru verilere ulaşmanın alternatif yolları kurulabilir, bilginin açık ve paylaşılabilir olması sağlanabilir. Böyle bir uygulama, veriye/bilgiye ulaşma koşullarını da değiştirecektir. Aynı zamanda, eğitim araştırmalarının yapılmasını ve kullanımını yaygılaştırmayı sağlamak için, bilgi üreten, araştırma yapan kişi ve kuruluşlar bir araya gelip “eğitim araştırmalarını izleme ve değerlendirme” platformu oluşturabilir. STÖ’lerin girişimiyle özel sektörün ve uluslar arası kuruluşların desteğiyle çeşitli platformlar kurulmaktadır. Platformlarda yer alan kuruluşlar, ortak tanımlanan amaçlara ulaşmak, farklı bakış açılarıyla zengin çözümler geliştirme ve müdahale programlarını oluşturmada gecikmemek için ortak çalışmalar yürütmektedir. Çalışma ilkeleri de platform üyeleri tarafından, katılımla oluşturulmaktadır. Kurulacak bir eğitim araştırmaları platformu ile, araştırma konularında öncelikleri belirlemek; ortak ilgi alanlarında işbirliğini güçlendirmek; aynı konuda birden çok birim/kurum tarafından birbirleriyle ilişkilendirilmemiş çalışmalar yapılmasını önlemek; bilgi paylaşımını ve araştırma kullanımını yaygınlaştırmak üzere bir araya gelinebilir. Bu çerçevede akademik ve özel araştırmacıların alan uzmanlıklarından yararlanılabilir, politika geliştirenlerin araştırmalardan yararlanmasını sağlamak mümkün olabilir. Araştırma ~ 95 ~ önceliklerinin şeffaf bir şekilde, birlikte gözden geçirilmesi de eğitim uygulamalarının zaman geçirmeden iyileştirilebilmesi için bir fırsat sağlayabilir. Böyle bir uygulama, çok çeşitli veri ve insan gücü kaynağını seferber edeceğinden, veriye ulaşma güçlüklerinin de önüne geçilmesine katkı sağlayabilecektir. Teknolojik gelişmeler ve dijital yetkinliklerimiz bu tür katılımların, ortaklıkların yapılabilmesini ve işlevselliğini mümkün kılabilecek düzeydedir. Bu katılımcı yaklaşım, çocuklarımızın kaliteli eğitime erişmeleri, başarılı olmaları, performanslarındaki eksikliklerin giderilmesi için gereklidir; yeni uygulamaların etkilerinin değerlendirilebilmesi ve bu uygulamalarla kamuya güveninin yeniden inşa edilmesi için de önemlidir. Eğitimde Fırsat Eşitliğini Sağlama Aracı Olarak Fatih Projesi Bir tarafta baş döndüren yenilik ve gelişmeler, diğer tarafta zamanın ritmine ayak uyduramayıp yenik düşmüş toplumlar. Her şeyin süratle değiştiği bir ortamda, değişmenin külfetine katlanamayanlar, değişmemenin ve gelişmemenin de bedelini ödüyorlar. Değişime ayak uyduramayıp zamana yenik düşenler, üretileni tüketen olmaktan kendilerini kurtaramıyorlar. Çoğu toplumlar değişime cesaret edemiyor. Çünkü değişimi bir kumar olarak görüyor. Değişim yönetebildiği sürece yeni ufukları müjdeler. Değişim kendi içerisinde riskler taşır doğru, bu açıdan kumardır ama değişime direnmenin de bir kumar olduğunu unutmamak gerekir. Değişip gelişenlerin ve değişime direnenlerin haricinde bir de gelişime ayak uydurmakla kalmayıp, aradaki farkı kapatarak bir adım öne geçmeye çalışanlar var. Bu açıdan bakıldığında, ülkemiz büyüme trendini sürdüren, her alanda yeni şeyler yapmaya kendini şartlandıran yapısıyla gelişmekte olan ülkeler arasında varlığını hissettirmektedir. Türkiye, hayatın her alanında çağa ayak uydurmaya çalışırken; demokratikleşmeye paralel eğitim, sağlık, adalet, ekonomi gibi belli başlı alanlarda iyileşmeye dönük iddialı adımlar atmaya çalışıyor. Mevcut hükümetin merkezi yönetim bütçesi içerisinde henüz yeterli gelmese bile en fazla payı eğitime ayırıyor olması son derece önemlidir. Bir diğer önemli husus ise, FATİH (Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) Projesidir. Eğitimde teknolojiden azami derecede istifade etmeyi amaçlayan proje, bütün öğrencilere tablet ve bütün sınıflara akıllı tahta iddiasıyla gözleri eğitim-teknoloji ilişkisine çevirmiştir. Teknolojik gelişmelerin kökeninde eğitim, eğitimdeki değişikliklerin kökeninde ise çoğunlukla teknolojik gelişmeler yatmaktadır. Bir nevi her değişim başka değişimlere de kapı aralamaktadır. Henüz gerekli hale gelmeden önce değişimi sağlayanlar geride kalanları peşinden sürüklemektedir. Eğitimde kullanılan materyaller açısından da bu durum değişmemiştir. Teksir ve fotokopi makinelerinden, tepegöz, videokaset-ler, VCD, projeksiyon, akıllı tahta ve tablete geçiş serüveninde her yeni gelişme, pazarı oluşturanların işine yaradığı gibi eğitim değişkenlerini de etkilemiştir. Öğretmen yeterlilikleri tartışmaya açılmış, okulların fiziki donanımları gündeme gelmiş, internetin hayatı kuşatması ile bilgiye erişim kolaylaşmış ama bu arada tartışmaların seyri de değişmiştir. ~ 96 ~ 'Oldukça yeni olan hiçbir zaman mükemmel değildir' yaklaşımıyla yeni değişiklik etrafında yapılan analizlerde eskiyi putlaştıranlar ve yeniyi küçümseyenler olmuştur. Yeniyi denemeden yeni şeylerin öğrenilemeyeceğini söyleyenler, "Önce bir şeyi kırmayanlar, yeni şeyleri oluşturmayı da asla bilemezler" diyen Filipin atasözünde birleşmiştir. Yakın geçmişe kadar birçok yenilikleri ve fırsatları kaçıran Türkiye, zaman kaybetmeksizin eğitim alanında kapsamlı bir değişim ve dönüşüm sürecini hayata geçirmek zorundadır. İdeolojik kaygıların etkisiyle geçen yüzyılı heba eden Türk eğitim sistemi, 21. Yüzyılda bu kez pedagojik kaygıları ve verileri esas alarak hareket etmeli ve kendisini yenilemelidir. Eğitim ve öğretimde bilişim teknolojilerini en üst düzeyde ve bütün süreçlerde kullanabilen bir yapıyı da eş zamanlı olarak toplumun ve özellikle de çocuklarımızın ve gençlerimizin hizmetine sunmalıyız. Bu ciddi bir hazırlık gerektirmektedir. Bu noktada tartışılması gereken ilk konu, bu yeniliklerin eğitime ne kazandıracağı ve bu çerçevede hangi hazırlıkların yapılması gerektiğidir. Reform niteliğindeki bu düzenlemeyle “eğitiminde seçme hakkı; öncelikli olarak çocuğun ve ailesinindir” anlayışının hayata geçirilmesi yanında seçmeli ders çeşitliliğiyle “tek tip insan” anlayışı, farklı öğretim programlarının ve milletin talep ettiği okul türlerinin yeniden hayata geçirilmesiyle de “dayatmacı eğitim” anlayışı sona erdirilmiştir. Bütün bu değişim süreciyle, demokrasinin vazgeçilmez unsuru çoğulculuğa vurgu yapan bir eğitim sisteminin oluşturulması, mensubu olduğu medeniyetin değerleriyle barışık ve çağın gerektirdiği becerilere sahip bir nesil yetiştirilmesi hedeflenmiştir. Eğitim sistemine ve eğitim hizmetlerinin organizasyonuna ilişkin bu reformist adımların istenen sonuçları doğurması, eğitim-öğretime ilişkin yöntem ve teknikler ile uygulama araçlarında da değişikliklerin yapılmasına, yeni imkan ve fırsatların kullanılmasına ve oluşturulmasına bağlıdır. Beyaz ya da kara tahta uygulaması yerine internet ortamında olan tüm bilgilere erişimi sağlayan, okul ve sınıf ortamında dünyayla doğrudan bağlantı kurma imkanı veren, internete açık aktif ve akıllı tahta uygulamasına geçilmesini sağlayan FATİH Projesi, eğitimde yenilikçiliğin (innovasyon) arttırılması, eğitim ve öğretimde teknolojinin daha etkin ve verimli kullanılması çabalarına ilişkin önemli göstergeler olarak kabul edilmelidir. FATİH projesi, eğitim sistemini sadece teknolojik olarak yenilemek yanında bundan daha önemlisi şehirler, semtler, mahalleler, okul ve öğrenciler arasında bilgi erişimine ve değişimine imkan sağlamak suretiyle eğitimde bölgeler arası kalite farkını da elemine etmesi bakımından önemli bir girişimdir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken, teknolojinin amaca ulaşmak için bir araç olduğunu unutmamak ve teknolojiyi amaç haline getirmemektir. Dikkat edilmesi gereken bir başka konu ise, yenilenen bu eğitim teknolojisiyle birlikte eğitim sistemimizin bütün problemlerinin çözüleceği yanılgısına düşmemek ve öğretmen unsurunu yani eğitimin temel taşıyıcısı olan insan kaynaklarını ikinci plana itmemektir. Bütün yenilenme (innovasyon) ve teknolojilerin merkezinde “insan” olmasına ve hiçbir yeni icadın bunun önüne geçmemesine azami özen göstermeliyiz. Bu, hem insani değerler hem de eğitimin pedagojik ilkeleri bakımından elzem bir meseledir. Bilişim teknolojilerinin, öğretmenin hizmet sunumunu sadece kolaylaştırdığı ve onun yerine geçemeyeceğini kabul ederek eğitimde teknolojik yenilenmeyi hızlandırmalı ve ivedilikle tamamlamalıyız. ~ 97 ~ Bu projenin başarı veya başarısızlığı eğitim sistemimizin ve dolayısıyla ülkemizin başarısını doğrudan etkileyecektir. Fatih Projesinin önemli bir bileşeni de, öğretim programlarının yeniden kurgulanmasıdır. Çağımızda değişen her şey gibi eğitimli insan tanımı da değişmiştir. Okuma-yazma bilen, aritmetik bilgileri olan kişileri tanımlamakta kullanılan “eğitimli insan” tanımı, bilgi toplumunda kendisi ile ilgili gelişmeleri takip edebilen, bunları hayatında uygulayan, sorgulayan, gelişime açık, bilgi ve iletişim teknolojilerini aktif olarak kullanabilen hem bilgi hem de bilinç sahibi bireye dönüşmüştür. Bu anlayışı ve yeni eğitimli insan tanımını öğretim programlarına yansıtacak, öğretmene kılavuz olacak müfredatların hazırlanması gerekmektedir. Sistem içerisinde sayıları bir milyona (1.000.000’a) yaklaşan eğitim çalışanının, okulda bilişim teknolojisi araçlarını ve eğitim içeriklerini aktif olarak kullanılmasını sağlayacak yönetim bilgi ve becerilerine kavuşturulması projenin büyüklüğünü ve kapsama alanını göstermesi bakımından önemlidir. Vatandaşlarımızın vergileriyle finanse edilen bu büyük projenin öğrencilerin hizmetine aktif sunumu çalışanlarımızın yeterlikleri ile ilgilidir. Öğretmen, yönetici ve müfettişlerin; akıllı tahta kullanımı, bilgisayar teknolojisine dayalı öğrenme stratejileri, e-kaynak kullanımı gibi gerek bilgi teknolojilerini kullanma becerisi, gerekse yeni neslin öğrenme profilleri vb. konularında sürekli denetimin yapılması, ayrıca hizmetiçi eğitim almalarını sağlamak gerekmektedir. İnsan kaynağı ve hizmet sunduğu kitle yönüyle ülkemizin en büyük kamu kuruluşu konumundaki Milli Eğitim Bakanlığının, eğitim çalışanlarının hizmetiçi eğitimini çağın gereklerine uygun olarak yeniden dizayn etmesi gerekmektedir. Bakanlığın, özellikle son yıllarda, etkili bir hizmet-içi eğitim faaliyetini organize etmede yetersiz kaldığını gözlemlemekteyiz. Sanki yeni icat edilmiş gibi sunulan uzaktan eğitim, telekonferans gibi yöntemlerin; iş başında yetiştirme, uygulamalı eğitim, yüz yüze eğitim uygulamalarının ikamesi olamayacağı açıktır. Çok büyük kaynakların ayrıldığı FATİH projesinin başarısı, öğretmen ve yöneticilerimizin eğitimi, moral ve motivasyonu ile yakından ilgilidir. Bu alanda görev yapacak uzmanların, alan uzmanı olmaları gerekmektedir. Telekonferans yoluyla slayt okumanın öğrenmeye katkısının istenilen seviyede olmadığı, yüz yüze eğitimin, bizzat yaparak ve yaşayarak öğrenmenin yerine geçmesinin mümkün olmadığı, sadece yapılmış olmak için yapma girişimlerinin bu projeye yapılabilecek en büyük kötülük olacağı bilinmelidir. Özellikle öğretmen ve yönetici eğitiminde görev alacak personelin seçiminde, etkileşimli tahta bilgisayarını, öğretim programını, öğrenci psikolojisini ve öğrenme yöntemlerini bilen ve bu bileşenleri birlikte analiz edip hizmet etme bakımından alanının uzmanlarıyla çalışmasıdır. Her bileşenin, sadece o alanda uzmanlaşmış kişilerce verilmesi bu bileşenlerin bütün olarak ve etkileşim içerisinde algılanmasını zorlaştırabilir. Yeni eğitim sistemimizin, güçlü teknolojik altyapısı, iyi yapılandırılmış, içeriği değerlerimiz ile donatılmış müfredatı, mutlu ve geleceğe umutla bakan, moral değerler ile beslenen, motivasyonu ve toplumda saygınlığı tartışma konusu yapılmayan ve yüksek statüye sahip öğretmen ve eğitim çalışanları ile başarılı olacağı unutulmamalıdır. Unutmayalım ki; hizmet sunumunda kullanılan her unsur gibi teknoloji de sonucu itibarıyla insan içindir ve insan ürünüdür. Hem teknolojinin hem teknolojik ürünlerin, kendisinden beklenen sonuçları oluşturması için nihayetinde insan eline ve insan emeğine ~ 98 ~ ihtiyacı vardır. Kullanılan yöntem, araç ve teknoloji ne olursa olsun, insanın eğitiminde ve insanı geleceğe hazırlamada, ikamesi ve dublörü olmayan baş aktör öğretmendir. Bu gerçeği idrak etmiş, insana ve öğretmene değer veren saygın toplum anlayışında, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamada önemli sonuçlar üretmesini beklediğimiz Fatih Projesinin başarılı olmasını ve başarısıyla medeniyet paydaşımız olan diğer ülkeler için de model olmasını diliyoruz. Eğitimde Bilişim Teknoloji Kullanımı Toplumsal sistemin temel unsurlarından biri olan eğitimin öncelikli amacı, toplumu meydana getiren bireylere, çağın gerektirdiği koşulları ve yeterlilikleri kazandırmak; onlara gelecek için yeni fırsatlar sunmaktır. Eğitim, bu amacının yanı sıra bireyin yaşam kalitesini yükseltme rolünü de üstlenmektedir. Günümüzde, bireylerin sosyal ve ekonomik başarısı, teknolojiyi akıllı bir biçimde kullanmalarına bağlıdır. Bu nedenle, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) yayınladığı bir rapora göre, ülkelerin çoğu, yüksek kalitede öğrenme ve öğretim hizmeti sağlamak, bireyleri modern toplumun gerekliliklerine göre donatmak ve onların sosyal ve ekonomik başarıları için okullara önemli ölçüde BT yatırımı yapmaktadır. Eğitimde Fatih Projesi hem çağın gereklerine uygun bir proje olma özelliği ile hem de bireylere gelecekte birçok fırsat sunabilme hedefiyle oldukça dikkat çekicidir. Projeden Doğrudan ya da Dolaylı Yoldan Fayda Sağlayacak Gruplar Projeden doğrudan fayda sağlayacak gruplar, yukarıda da ifade edildiği üzere Bakanlığımıza bağlı okullarda görev yapan öğretmenler ve öğrencilerdir. Bu proje sayesinde öğrenciler ve öğretmenler, dersliklerine kurulan bilişim teknolojisi araçlarını eğitim-öğretim süreçlerinde daha etkin kullanabileceklerdir. Projeden dolaylı olarak ise veliler başta olmak üzere tüm bireyler nihayetinde tüm toplum fayda sağlayacaktır. Ülkemizin, demografik yapısının sağladığı potansiyelden doğru seçimlerle yararlanılıp; hem uluslararası alanda hem de farklı toplum kesimleri arasında var olan sayısal uçurum azaltılırsa, bilgi toplumuna dönüşümde başarıya ulaşmak mümkün olacaktır. Türkiye’nin stratejik önceliklerinin başında yer alan ve sosyo-ekonomik alanda topyekûn bir değişimi ifade eden bilgi toplumuna dönüşüm süreci; giderek güçlenen ekonomisi, genç ve dinamik nüfus yapısı, küreselleşen dünya ekonomisinin avantajlarını giderek daha iyi kullanan deneyim sahibi girişimcileri ile Türkiye açısından büyük fırsatlar sunmaktadır. Bu fırsatlar etkin şekilde kullanılarak; uluslararası rekabet gücüne sahip, bilgiye dayalı ekonomik ve sosyal gelişimin sürdürülebilir kılınması ve toplumsal refahın artırılması için bütüncül bir dönüşüm stratejisi izlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda; ekonomik ve sosyal yaşamın hemen her alanını ilgilendiren bilgi toplumuna dönüşüm sürecinde, doğru stratejiler geliştirmek ve uygun adımları zamanında atabilmek için öncelikle; Türkiye’nin bilgi toplumuna dönüşümünde pay sahibi olacak unsurlar da dahil olmak üzere ülkenin koşul ve ihtiyaçları tespit edilmiş, dünyadaki genel yaklaşım ve dinamikler de göz önünde bulundurularak; stratejik öncelik ve hedefler belirlenmiştir. ~ 99 ~ Proje, tüm öğretmen ve öğrenciler için eşit bilgi ve teknoloji olanağı sunacaktır. Sosyal dönüşüm anlamında en büyük gelişme, öğretmen ve öğrencilerin eğitim alanında bilgiyi ve teknolojiyi en etkin şekilde kullanabilmeleri yönünde beklenmektedir. Teknolojiyi etkin kullanan öğrencileri yetiştirebilen bir ülke olarak Türkiye’nin ciddi anlamda sosyal fayda sağlayacağı öngörülmektedir. Bilgi ve teknolojiyi etkin kullanan bireylerin, işletmelerde kolaylıkla istihdam edilerek; üretime ve ekonomiye fayda sağlayabileceği düşünülmektedir. Projenin uygulandığı okullardan mezun olan bireylerin, gündelik ve iş yaşamlarında bilgi ve teknolojiyi etkin kullanarak; bilgi toplumuna dönüşümü gerçekleştirebilmeleri hedeflenmektedir. Bu proje, sosyal ve kültürel değişimi de bünyesinde barındıran bütüncül bir süreçtir. Bireylerin gündelik yaşamlarında ve çalışma hayatlarında bilgi ve iletişim teknolojilerini etkin ve yoğun kullanımı, bilgiye erişim imkanlarının geliştirilmesi suretiyle, kendi potansiyellerini gerçekleştirmelerini ve yaşam kalitelerini artırmalarını da sağlayabileceği öngörülmektedir. Türkiye, bu sosyal dönüşüm sürecinde, bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımı ile ekonomik ve sosyal faydayı artırmayı amaçlayan etkin kullanım odaklı stratejiyi benimsemiştir. Bu doğrultuda, halen bilgi ve iletişim teknolojilerini göreceli olarak daha çok kullanan öğrenciler, çalışanlar ve işsizler odak kitle olarak seçilmiştir. Aynı zamanda, kısa ve orta vadede değişen ekonominin gereklerine uygun iş gücü ihtiyacını da karşılayacak bu öncelikli kesimlere, bilgi ve iletişim teknolojilerine erişim fırsatı ve eğitim süreçlerinin bu teknolojilerle desteklenmesi suretiyle kullanım yetkinliği kazandırılarak, bilgi toplumunun gerektirdiği insan kaynağının geliştirilmesi sağlanacaktır. Genç nüfusa sunulacak erişim imkanları, kazandırılacak yetkinlik ve motivasyon ile bilgi toplumuna dönüşümde “itici güç” meydana getirilmiş olacaktır. Bu bağlamda, Eğitimde FATİH Projesi, bilgi toplumu strateji belgesinde yer alan bu süreci destekleyici nitelikte hedefler ortaya koymaktadır. Ülkemizin dört bir köşesinde eğitim yaşantısına devam eden tüm öğrencilerimizin, sosyoekonomik durumu ve şartları ne olursa olsun bilişim teknolojisi olanaklarından faydalanması projenin en temel hedefidir. Proje ile ileri eğitim teknolojilerini kullanarak, bilgiye ulaşma ve bilgiyi kullanma imkanları, ülkemizin en ücra yerlerine kadar en çağdaş tekniklerle sağlanacaktır. Eğitimde FATİH Projesinin Temel Göstergeleri Eğitimde Fatih Projesi sonuçlandıktan sonra ortaya çıkan, dersliklerdeki BT araçlarının eğitim-öğretim amaçlı olarak kullanım oranı, projenin başarısının en önemli göstergesi olacaktır. 1. BT araçları ile donatılmış derslik sayısı, 2. Dersliklerde BT araçlarını kullanma konusunda eğitim almış öğretmen sayısı, 3. Geniş bant internet bağlantısı sağlanan okul ve derslik sayısı, 4. Öğretim etkinliklerinde BT araçlarını kullanan öğretmen sayısı, 5. Öğretim etkinliklerine BT kullanımı entegre edilerek güncellenmiş öğretmen kılavuz kitabı sayısı, ~ 100 ~ 6. Öğretmenlerin BT araçlarını ders öğretiminde haftalık olarak kullandığı ders saati sayısı, 7. Güvenli internet kullanan öğretmen, öğrenci ve yönetici sayısı, 8. Bilinçli internet kullanan öğrenci ve aile sayısı. Proje sonunda aşağıdaki proje çıktılarına ulaşmak hedeflenmektedir: Proje tamamlanana kadar tüm derslikler BT araçları ile donatılacaktır. Proje sonunda öğretmenlerin tamamı dersliklerindeki BT araçlarını ve interneti öğretim süreçlerinde kullanma konusunda eğitim alacaktır. Proje sonunda öğretmenlerin tamamı her derste dersliklerindeki BT teknolojilerini öğretim etkinliklerinde kullanacaktır. Proje sonunda tüm derslerin öğretmen kılavuz kitapları, BT araçları ile öğretimi içerecek biçimde güncellenecektir. Proje sonunda Bakanlığımıza bağlı tüm okullarda güvenli ve bilinçli internet kullanımı sağlanacaktır. Dersliklerde kullanılan tüm yazılımların, ne düzeyde kullanıldığı izlenebilecek ve raporlandırılacaktır. Eğitimde FATİH Projesi’nin Eğitim Öğretim Boyutuna Sağlaması Beklenen Katma Değerler 1. Eğitimde FATİH Projesi’nin tamamlanması süreci sonunda Türkiye’deki internet ağ altyapısı gelişerek çok büyük oranda sağlanan fiber altyapı ile gelişmiş ülkelerin bant genişliği ve internet hızını yakalamış olacaktır. 2. Tüm okulların sınıf arına geniş bant internetin ulaşmasıyla ülkemizde elektronik seçim ve sayımın, elektronik sınav uygulamasının altyapısı oluşmuş olacaktır. 3. Gelişmiş ülkelerle ülkemiz arasındaki BT ekipmanlarının kullanımıyla ilgili sayısal uçurum ortadan kalkacaktır. 4. İnternet kullanım oranları ve güvenli internet kullanımı, bilinçli teknoloji kullanımı konularında büyük mesafeler kat edilmiş olacaktır. 5. Eğitimde Fatih Projesi kapsamında okullara alınacak tüm donanım malzemelerinin, Türkiye’de üretim veya montajının yapılması başta işsizlik sorununun giderilmesi, bilişim sektörünün gelişmesi gibi konularda ülkemize artı değer sağlayacak ve yerli üretim büyük bir oranda artacaktır. 6. Eğitimde Fatih Projesi ile başlayan süreç itibariyle, elektronik ortamdaki eğitim içeriklerinde, bu içerikleri sağlayan üretici firmalarda, Türkiye’deki e-içerik kalitesinde ve miktarında artış olacaktır. 7. Eğitimcilerin, teknoloji ve BT okuryazarlığı seviyesi artacak bu sayede de eğitimcilerimizin kişisel ve mesleki gelişimlerine katkı sunulacaktır. ~ 101 ~ Teknolojinin Yardımı İle Okulları ve Eğitimde Yeniliği Yönlendirmek Bilgisayar ve iletişim teknolojilerinin gelişiminin birçok endüstriyi dönüştürdüğü ve yeni yollarla ve düşük maliyetle yeni gruplara hizmet edebilecek yenilikleri desteklediği açıktır. Yaklaşık 30 yıl önce ilk mikro bilgisayar icat edildiğinde eğitimciler teknolojinin eğitimi nasıl dönüştüreceğini merak ettiler. Son otuz yılda teknolojinin kullanılması yoluyla hem öğretme ve öğrenmenin geliştirilmesi, hem de okul yönetimi ve sistem yönetiminin desteklenmesi için pek çok girişim gördük. Bilgisayarlar ve dijital medya daha otantik, ilgi çekici ve kişiselleştirilmiş şekilde eğitimi desteklemek, öğrencileri değerlendirmek ve öğrenmeleri ile ilgili öğretmenlere geri bildirim sağlamak, okul yönetimi ve sistem yönetimi, öğrenci kayıt bilgilerini yönetmek, akışlar, maaş bordrolarını yönetmek ve okulun ilgi alanına giren birçok öğe ile iletişim kurmak için kullanılmıştır. Teknolojinin belirgin gücü ile canlandırılan ve öğrencilerin iş hayatına katılımı hem de toplumsal yaşam için teknolojik okuryazarlığın esas olduğu bir dünyada yaşayacağı bilinci ile birçok devlet okullara teknoloji sağlamak için önemli vaatte bulunmuştur. Bu vaatlerin en son şekli ise her öğrenciye bir bilgisayar veya tablet sağlamaktır. Bu oldukça büyük vaatlere rağmen, çok sayıda çalışmanın yanı sıra sıradan gözlemler de henüz teknolojinin eğitim sektörünün yenilenmesine diğer sektörlere sağladığı dönüşümlerle orantılı olarak destek sağlamadığını göstermektedir. Geriye kalan birçok eğitim sorununun olduğu, öğrencilerin okullarda olmadığı veya düşük kalitedeki okullarda olduğu veya vatandaş ve üretici olmalarını sağlayacak becerileri kazanmadıkları göz önüne alındığında şunu sormalıyız; neden hala teknoloji bu sorunların çözümüne yardım edecek şekilde okullar ve eğitim kurumlarının dönüşümünü sağlayamamıştır? Teknolojiyi okullarda yeniliği desteklemek için sunma çabalarının bir başarısızlığı yetersiz bir şekilde girişimlerin insani yönünü adres göstermeleri olduğuna inanıyoruz. Kurumlarda veya okullarda iyi şeyler oluyor çünkü iyi şeyler olmasını sağlayan kişiler var. Kişi gruplarının, organizasyonların iyi şeyler yapmasını sağlamak liderliğin problemidir. Okulların teknolojinin gücünü kaldıraç olarak kullanarak öğrencilerin daha iyi eğitilmesine yardım edecek şekilde bir yeniliği üretmesini istiyorsak okul liderlerinin bu değişim sürecini yönlendirmedeki rolüne odaklanmaya ihtiyacımız vardır. Okul yöneticilerinin eğitimde teknoloji destekli yeniliğe liderlik yapmalarını sağlamak için okul yöneticilerinin bunu okullara teknoloji sunmaktaki liderliklerine odaklanmak olarak değil, okul liderliğini desteklemek için teknoloji olarak görmeleri gerekir. Birçok teknoloji uzmanın organizasyonun performansı için önemli olan süreçlerden çok teknoloji ve yeteneklerine daha fazla odaklanması önemli bir ayrımdır. Okul müdürleri etkili bir şekilde teknoloji kullanımına liderlik edeceklerse öncelikle başarmak istedikleri hedef er, geliştirmek istedikleri süreçler üzerine düşünmelidirler, ancak bundan sonra teknolojinin örgütsel etkililiği nasıl geliştireceğini belirleyebilirler. Okul müdürlerinin yeterli teknoloji bilgisine ve kendi beceri eksikliklerinin bilgisine sahip olmalı ki yeniliği teknoloji ile en etkili şekilde nasıl destekleyeceğini belirlemek için yeterli desteği arayabilsin. Etkili okul liderleri zihinlerinde sonu görerek başlamalı ve eğitim kurumlarının sonucu öğrencilerin beceri, bilgi ve eğilimlerinin gelişimini desteklemektir. Yirmi birinci yüzyılda öğrencilerin iş sahibi ve aktif vatandaş olmaları ve üretken şekilde çalışmaları için öğrenmeleri gereken şey nedir? Onların temel disiplinler, iletişim yeteneği, dil, matematik, ~ 102 ~ fen, sosyal bilgiler hakkında bilgi edinmeleri gerektiği açıktır. Birleşik devletlerde 21. yüzyılda temel becerilerin ne olduğu üzerine bir tartışmayı sürdüren bir kamu-özel sektör koalisyonu geleneksel bilgi alanlarının Eleştirel Düşünme, Yaratıcılık, İletişim ve İşbirliği ile desteklenmesi gerektiğini önermiştir. Ayrıca öğrencilerin parçası oldukları yerel, ulusal ve küresel topluluklar için vatandaşlık ve liderlik becerileri geliştirmeleri gerekir. Buna ek olarak son on yıldaki sosyo-psikolojik araştırmalar esneklik, azim, empati ve kendini kontrol etme kapasitesi gibi yeterliliklerin önemini göstermiştir. O zaman okul liderinin üzerinde düşüneceği ana amaç öğrencilerin 21. yüzyılda en çok ihtiyaç duyacakları yeterlilikleri kazanmalarına yardım edecek süreçleri tasarlamak ve sürdürmek için yeniliğin teknoloji ile nasıl destekleneceğidir. Çünkü okullar tüm öğrencilere bu yeterlilikleri geliştirmeleri için etkili bir şekilde yardımcı olmuyor, bu yenilik için olgunlaşmış bir alandır. Etkili okul liderliğinin merkezinde eğitim liderliği vardır. Kritik Süreçlerin Haritasını Çıkarın Yenilik için eğitim hedef erini tanımladıktan sonra eğitim liderleri öğrencilerin bu hedef ere ulaşmasına destek olabilecek çeşitli süreçleri haritalayabilir. Eğitimin merkezinde öğrencilerin içerikle ve öğretmenler dahil diğer öğrenenlerle etkileşimi vardır. O zaman okul liderleri için anahtar soru şudur; müfredatı ve pedagojiyi eğitimi daha amaca uygun ve etkili yapacak şekilde yeniden düzenlemek mümkün müdür? Örneğin; eğitimi daha amaca uygun yapmak öğrencilerin kendi dünyalarını ve koşullarını anlamaktan ve bu koşulları değiştirmelerini sağlayacak becerileri geliştirmekten oluşmaktadır. Çok sık şekilde müfredat ve eğitim materyalleri aşırı özel bağlamdan ve öğrencilerin ilgilerine göre ancak sonuç olarak öğrencilerin okulda kendi hayatlarıyla bağlantılı ne öğrendiklerini görmelerini engelleyecek şekilde alınır. Öğrencilere ne üzerine çalışacakları konusunda pedagojilerin bir miktar seçme şansı vermelerinin sebebi budur, onların ilgisini çeken problemlere odaklanma, onlara çekici kılmak için daha etkili olma eğilimidir. Ama kişiselleştirmenin bu şekli öğretmenler için genellikle zordur, çünkü öğrencilerin birçok farklı ilgi alanını takip etmelerini sağlayacak eğitim kaynaklarına erişimi olma yapabilir. Dünya çapındaki web ağı öğretmen öğrencilere potansiyel olarak web öncesi dönemde olan öğrenci ve öğretmenlere göre çok daha fazla kaynak sunar. Şu anda öğrenciler ve öğretmenler için kendi öğretmenlerinin bilgisi ile kısıtlı kalmadan konular hakkında öğrenmek ve küresel öğrenme nesneleri havuzuna giriş yapmak, çok çeşitli konularda youtubedaki eğitimlerden, metinlere, resimlere, müzik ve hatta ders izlencesi, ders planları ve birçok üniversitenin dersleri veya yeni bir dil öğreten bilgisayar programcılarından nasıl elektrik üretileceğini öğreten insanlara, tesisat veya araba tamiri veya nasıl çizim yapıldığından müzik aletlerinin nasıl çalınacağına kadar uzman toplulukların hazırladığı pek çok özel dersi almak mümkündür. Teknolojinin yenilikçi pedagojiyi nasıl destekleyebileceğine başka bir örnek, geleneksel öğretimin zorluklarından biri de öğretmen tarafından sunulan içeriğin hızının sınıftaki öğrencilerin çoğuna hizmet edecek şekilde nasıl ayarlanacağıdır. Öğretmenlerin hizmet etmesi gereken öğrenci sayısı ve işlemesi gereken konu miktarı düşünüldüğünde, farklı öğrencilere materyal üzerinde farklı oranlarda ilerlemeye izin vermesi zordur. Ama programlı eğitimi desteklemek için bilgisayar kullanmak öğretimin çok daha fazla ~ 103 ~ kişiselleştirilme-sini, öğrencilerin materyal üzerinde farklı oranlarda ilerleyebilmelerini, benzer ustalık seviyelerine ulaşmaları için farklı sıraları izlemelerini ve hatta hep birlikte farklı yollar takip etmelerini mümkün kılar. Geleneksel öğretim açık bir şekilde insanları öğrenci ve öğretmenlerin farklılaştırılmış roller ile meşgul eder, burada yeni içeriğin sunumundan, hangi öğrencinin bu içeriği ne kadar öğreneceğinin değerlendirilmesinden ve öğrencilere geri bildirim sağlanmasından öğretmen birincil derecede sorumludur. Yine öğretmenin öğretmesi gereken kalabalık öğrenci sayısı ve çok sayıdaki içerik sadece öğretmenin kişiselleştirebileceği kapsamı değil sağlayabileceği geribildirimi de sınırlar. Teknoloji öğretmen ve öğrenenlerin rollerini yeniden ayarlamayı mümkün kılar, öğrencilerin öğretmen olmasına ve diğerlerine geribildirim vermesine olanak sağlar. Örneğin öğrenciler çalışmalarını öğretmenler dahil hem akranlarına hem de sınıf dışındaki akranlarına daha geniş bir dinleyici kitlesine sunabilir ve onlardan geribildirim alır. Ayrıca diğerlerine geribildirim verir. Teknolojinin sınıf içinde destekleyebileceği çok sayıdaki yeniliğe ek olarak ayrıca sınıf dışındaki çoklu öğrenme şekillerini destekleyebilir. Online eğitim ve sanal sınıf ar fırsatları öyle genişletti ki öğretmenler ve öğrenciler sadece yeni içeriklere ulaşmayı sağlayacak bilgi becerileri değil okulda etkileşime geçtikleri akran ve öğretmenlerin ötesinde yeni akran ve öğretmen topluluklarıyla etkileşim için yeni bilgi ve becerileri de kazanmak zorundalar. Okul etkililiğin merkezinde öğretim ve pedagoji varsa diğer süreçler onları destekler. En doğrudan öğretmen hazırlığı, ders planlarının günlük hazırlanmasından bir ders müfredatının tamamının hazırlanmasına, pedagojik uygulamayı geliştirmek için yeni konuların çalışılmasına kadar tüm bu süreçler çarpıcı şekilde teknoloji tarafından geliştirilmiştir. Teknoloji tabanlı platformlar kendi okullarında ve ötesinde öğretmenler için ders planlarına veya meslektaşlarının müfredatlarına erişimi mümkün kılar. Benzer şekilde online olarak web deki mevcut zengin materyalle kendi kendine çalışma yoluyla hem de online kurslar ile yeni beceriler edinebilir. Ayrıca kendi ürünlerini yansıtabilecekleri ve geliştirebilecekleri online mesleki gelişim topluluklarının parçası olabilirler. Öğretimi desteklemek öğrenci gelişimi ve yoklama kayıtlarını tutmaktan, okul yöneticileri ve aileler için çeşitli raporlar üretmeye kadar bir dizi yönetimsel süreçtir. Bunlar öğretmenlerin zamanını öğretime kaydıracak şekilde çok kolayca otomatik hale getirilebilir ve bu bilgilerin kullanılabilirliği artırılabilir. Örneğin, Online platformlar öğrencilerin portfolyolarındaki çalışmalarını birleştirmeyi ve bir yıl içinde öğrenci tarafından üretilen çalışmanın tamamının gözden geçirile bilmesi ve gösterdiği gelişmeyi izlemeyi mümkün kılmaktadır. Benzer şekilde platformlar öğrenci ve ebeveynlerine ders amaçlarını, ödevleri ve öğrenci çalışmalarına yapılan geribildirimleri görünür hale getirebilmektedir. Etkili platformlar öğrencilerin öğrenimini destekleyecek şekilde ebeveynlerin ilgilenmesine yardımcı olabilir, öğrenciler için her zaman onlardan ne beklendiğini ve derste nasıl ilerlediklerini açık hale getirebilir. Ayrıca öğrenci değerlendirmesinde teknolojiden faydalanılabilir bu bilginin analizinin, öğrenmeyi destekleyebilecek şekilde otomatikleştirilmesi, öğretimin okul liderleri tarafından denetlenmesini hem de öğretmenlerin mesleki gelişimini destekler. ~ 104 ~ Özetle teknoloji geleneksel olarak anlaşıldığı şekliyle okulları tanımlayan süreçlerin performansını çarpıcı şekilde geliştirecek eğitimsel yenilikleri destekleyebilir ayrıca öğrenmenin yeni örgütlenme biçimlerinin doğmasına imkan sağlayabilir. Örneğin, öğrencilerin kendi öğrenme hedef erinin belirlenmesinde daha büyük bir rol oynamasına imkan tanımalı, öğretmen rolünü oynamak, kendi çalışmalarında sadece akranları ve öğretmenlerle değil birçok otantik kitle ile yakın ilişki kurmak. Bu gelişmeler olası olmakla birlikte, sürekli gerçekleşmemekte veya eğitimin önemli bir yeniden keşfine imkan sağlayacak seri adımlar şeklinde değildir. İnsanlar Hakkında Fikir Yürütün Daha önce yenilikleri uygulamadaki sınırlılıklardan bahsetmiştik, tanımladıklarımız teknolojiden kaynaklanmıyor. Aslında şu anda eğitimde teknoloji yeterince kullanılamıyor. Ana sınırlılıklar insandır. Teknoloji temelli yeniliklerin adapte edilmesinde kritik aktör okul lideridir. Bu yenilik süreçlerine örgütlerini ilgili kılmak isteyen okul liderlerinin hangi süreçlerin değişimi adapte etmeye olanak sağladığı üzerine düşünmeleri gerekir. Açık, katılımcı öğrencilerin hem de öğretmenlerin kendilerini güçlendirecek işlemler bir takım nedenlerden dolayı daha etkili olması muhtemeldir. İlk olarak, çünkü yeni nesil okulda resmi olarak öğrenmemiş olsalar bile- teknolojiyi nasıl kullanacağını önceki nesillerden daha iyi biliyor. İlk olarak bunun anlamı öğretmenin uzman olduğu öğrencinin acemi/ çırak olduğu geleneksel rollerinin okullarda kimin teknolojide daha iyi uzmanlığa sahip olduğu gerçeğine uymadığıdır. İkinci olarak yeni teknolojilerin özellikle ağ temelli teknolojiler ve sosyal medya geçmişte daha az mümkün olan yeni ve daha demokratik liderlik şekillerini yaratmıştır. Bir örgütün tüm bilgilerinin tek tuşla erişilebilir olduğu bir zamanda neden bu bilgi sadece resmi otorite konumundaki kişi için kullanılabilir olsun? Belki eğitim teknolojisindeki en önemli ilerleme yeniliğe ihtiyaç duyulan süreçlerin tanımlanmasına katılımı açan; öğretmen, öğrenci ve diğer paydaşları içeren genişletilmiş bir tasarım ekibini mümkün kılmasıdır. Açıkçası böyle bir yenilik çabasına katılan okul liderlerinin önemli sosyal ve iletişim becerilerine böylece bilmediklerini açıkça itiraf edebilsinler ve aynı alanda kendilerinden daha fazla bilenlere değer verebilsinler- ve alçak gönüllülüğe ihtiyacı vardır. Ayrıca dijital dünya ile aşina hale gelmek için girişimde bulunduklarını göstermeye, işlerini teknoloji kullanarak gerçekleştirmeye ve teknolojinin onlara yeni ve daha etkili şekilde nasıl yardım edebileceğini sürekli öğrenmeleri gerekir. Örneğin, basit e-mailler ve google docs (google belge paylaşım hizmeti) veya wikiler (kullanıcıların bir konu hakkında bildiklerini paylaşmaları yoluyla içeriğinde değişiklikler yapmasına izin veren web siteleri,) okul müdürlerinin çalışanlarla işbirlikçi tartışmaları düzenlemesini mümkün kılar ve birçok yüz yüze toplantıyı gereksiz kılar. Okul müdürleri takımlarını keşif ve yenilik süreci ile yakın ilişkili kılmayı umuyorsa işler planlandığı gibi gitmediğinde, deneme ve risk alma, sabır ve hatalardan öğrenme kültürünü ortaya çıkarmaya ihtiyacı olacaktır. Bunu yapmak tabii ki öğrencilerin yenilikçi ve girişimci bir ruh geliştirmelerine yardım etmek açısından çok büyük değerde olacaktır. ~ 105 ~ Tanımladığımız amaçlara ulaşmak için ne tür yenilikler mümkün? Yenilik kültürünü tesis edecek çabalarla kendi takımlarını ilgili kılmak için okul müdürlerine ne yardımcı olacaktır? Teknolojide liderlik için ulusal standartlar geliştirmek öğretmenlere bir miktar rehberlik sağlayacaktır. Örneğin Birleşik Devletlerde Uluslararası Eğitimde Teknoloji Cemiyeti dijital çağ liderliği için, mükemmelliği teşvik etmek için teknolojinin kapsamlı biçimde kullanımına yönelik paylaşılan bir vizyonun geliştirilmesi, dijital çağın öğrenme kültürünü oluşturmak, öğretmenler için mesleki öğrenme ve yeniliğin teşvik edilmesi, sistemli gelişmenin teşvik edilmesi ve dijital vatandaşlığın teşvik edilmesini içeren 5 standart önermiştir. Okul müdürlerinin okullarda teknoloji stratejisinin geliştirilmesi için ortak sorumluluk oluşturması, öğrenci ve öğretmeni ilgili kılması ve belki aileleri ve diğer paydaşları sürece dahil etmesi gerekir. Daha önce bahsedildiği gibi bu strateji net öğrenme hedef eri ile başlamalıdır, bu hedef ere ulaşmayı destekleyecek süreçlerin haritasını yapın ve bu süreçlerin yenilik tasarımları ile meşgul olun. Bu okulda teknoloji kullanımı için oluşturulan ve tüm personel ve öğrenciler tarafından paylaşılan bir vizyonun temellerini şekillendirecek. Öğrenciler ve öğretmenler yenilik için teknolojiyi kullanma becerilerini kazanacaksa okulda ve dışarıda teknoloji erişimine ve teknoloji hizmetine ihtiyaç duyacaklardır. Okulları teknoloji ile kaynaştırmak ve okulda teknoloji destek yapıları oluşturmak gibi anahtar sorumluluklar teknoloji strateji ekibinin ve okul müdürünün sorumluluğundadır. Teknoloji ekibi ayrıca teknoloji güvenliği için kurallar geliştirmelidir- dışarıdakiler öğrenciler ile teknoloji yoluyla etkileşim kurabileceğinden öğrencilerin güvenliği dahil- online ortamda öğrencilerin korunması-örneğin siber zorbalık üzerine- ve online materyalin kullanımı üzerine, örneğin bilimsel hırsızlık (intihal). Okul müdürleri teknoloji kullanımı konusunda kendi becerilerini geliştirmeli ve öğretmenlerinin becerilerinin gelişimine, teknolojinin mesleki gelişim için kullanılmasına destek olmalıdır. Örneğin, Edutopia gibi web tabanlı platformlar öğretmenlerin öğretimsel uygulamaları izlemesi için çok sayıda 21. Yy becerisi ile uyumlu zengin kaynaklar sağlar. Benzer şekilde okul müdürleri kendi başına okullarında veya diğer okullarla işbirliği içindeöğretmenlerin çalışmalarını gösterebilecekleri uygulama topluluklarını desteklemek için teknolojiyi kullanabilir. Örneğin, öğretmenler kendi öğretimlerinin kısa videolarını almak için veya belirli bir sınıf aktivitesini, cep telefonlarını kullanabilir ve bunu yaşıtlarının/meslektaşlarının gözlemlediklerini tartışmalarına olanak sağlayan bir web sitesine yükleyebilir. Benzer şekilde öğretmenler öğrenci çalışmalarının port-folyolarını paylaşabilir ve bu çalışmayı öğretim hedef eri ve sınıf uygulamaları ile ilgili olduğu için meslektaşları/yaşıtları ile veya okul müdürü ile tartışabilir. Ayrıca öğretmenler bu platformda: learnist olduğu gibi fikirlerini diğer öğretmenlerle paylaşmak için platformları kullanabilir. Öğretmen mesleki gelişimine katkının bir parçası olarak okul müdürleri kendileri yüksek kalitede online dersler alabilir ve bu kaynağın potansiyelini deneyimlemeleri için bir yol olarak aynısını yapmaları için öğretmenlerini teşvik edebilir, Daha sonra okulda hibrid/melez modellerin geliştirilmeye başlaması için okuldaki bazı öğretmenlerin online öğretimde uzmanlaşması desteklenebilir ~ 106 ~ Okul müdürleri öğretmen ekibini okuldaki müfredatın bir parçası olarak online öğrenme nesnelerine ulaşmak için ara yüzler geliştirmeleri için teşvik edebilir. Örneğin, Ted konuşmaları birçok dilde altyazılıdır ve öğretimi destekleyecek bir dizi konuda zengin bir veri havuzu sağlamaktadır. Öğretmenlerin, öğrencilerin kendi sunumları geliştirmesine yardımcı olmanın yanı sıra, teknoloji için daha yenilikçi bir rol, öğrencilerin kendi öğrenmelerini yönlendirmede ve akranlarının öğrenmesini desteklemede onlara daha büyük bir rol sağlamasıdır. Öğrenciler keşfetmek, bağımsız çalışmak veya küçük gruplarla çalışmak için daha fazla vakit harcıyor olmalı, araştırma projeleri ve ister yazılı metinler, dijital sunumlar veya ister multimedia performans projeleri olsun bunları tasarlamakla meşgul olmalıdır. Öğrenciler günlük yaşamdaki problemleri çalışmaları ve bunlara çözüm tasarlamaları için cesaretlendirilmelidir. Ayrıca öğrencilere kendi belirledikleri problemler üzerinde kendi başlarına teknoloji ile çalışmaları için zaman sağlanmalıdır. Okul müdürleri etkili bir şekilde öğretmen ve öğrencileri okulda teknoloji kullanmak için teşvik edecekse örnek olarak onlara ilham vermek için günlük işlerinde teknolojinin uygun kullanımını modellemeye ihtiyacı vardır. Okul müdürleri blog (günlük) tutmalı, tweet atmalı, bir dizi teknoloji temelli platform okulu yönetmek için kullanmalıdır. Liderlik sanatı büyük ölçüde iletişim ile ilgilidir. Yeni teknolojilerin destekleyebileceği bir süreç varsa o, çok yönlü iletişimdir- sadece tek yönlü değil ancak çift yönlü- birçok dilde, yazı, resim ve ses ile. Teknoloji tarafından geliştirilebilecek kritik liderlik süreci okuldaki iletişim sürecidir. Örneğin, Okul müdürü tüm toplulukla bağlantıda kalmak, geniş girdi gerektiren şeyleri tartışmaya açmak için okuldaki tüm öğrencilere ve personele görünür şekilde bir blog tutabilir. Okul müdürleri öğrenci ve öğretmenlerden geribildirim almak için sık sık anketleri kullanabilir. Bu araçları dışarıya ulaşmak ve ebeveynlerin ilgisini teşvik etmek için kullanabilirler. Özet olarak, tüm öğrenicilere 21 yüzyılın üreticileri ve vatandaşları olmalarını sağlayacak fırsatları sağlamak için eğitimsel yeniliğe daha önce hiç bu kadar acil ihtiyaç olmamıştı. Teknolojinin katlanarak gelişmesi bu yenilikleri geliştirmek için görülmemiş fırsatlar sunar. Öğrenciler, öğretmenler ve okul müdürlerinin okulları dönüştürmede merkezi bir rol oynaması gerekmektedir böylece bu yenilik sürecinin bir parçası olurlar ve okul liderleri ya bu sürecin katalizörü rolünü oynar ya da yolda dikilerek engel olurlar. Bilgisayarların Öğretmen ve Öğrenciler Üzerindeki Gizli Etkileri Batılı sanayileşmiş ülkelerin birçoğu ekonomide, otorite ilişkilerinde ve değerler konusunda kapsamlı yapısal krizlerle karşı karşıya kalmışlardır. Belirtiler her yerde apaçık görülebilir, örneğin veba gibi bizi saran işsizlik oranları, işgücü tarafından daha fazla iş disiplini ve fedakarlık çağrıları ve standartlarımızın düştüğüne dair yaygın inanç düşünüldüğünde Birleşik Devletler uluslararası rekabette üstünlüğünü kaybetmenin korku su içindedir. Bu krizlerin analizleri sadece ekonomik kurumlarımızla sınırlı değildir. Yorumcular ve eleştirmenler aileye özellikle de okula odaklanarak çok vakit harcamışlardır. Ekonomik ve siyasi olarak güçlü gruplar aslında yukarıda bahsedilen ekonomi kaynaklı problemler in tümünde suçu okul gibi kurumlara atmak konusunda nispeten başarılı olmuşlardır. Asıl sorun burada yatmaktadır veya öyle söyleniyor. Bu sebeple, eğitimin sorunlarını çözersek, diğer ~ 107 ~ problemleri de çözebiliriz. Öğretmen ve öğrencilerin yeterliliklerini değiştirin ve diğer her şey doğal olarak yerine oturma eğiliminde olacaktır. Risk Altındaki Ulus (A Nation at Risk) gibi belgeler ve diğerleri genel olarak eğitim ve öğretimdeki bir krize işaret etmektedir. Bu raporların yaptığı pek çok öneri içinde yeni teknoloji konusunun önemle vurgulandığı görülmektedir. Okullar ve öğretimdeki krizin karmaşık ve yaygın olduğunu itiraf etmektedirler ve çözüme doğru bir adım ancak okulların hızlı bir şekilde bilgisayarla tanıştırılmasıdır. Bilgisayarlar üzerine yapılan vurgu oldukça kuvvetlidir. Şu anda yaşamakta olduğumuz büyük çaptaki sosyal ve ekonomik problemleri ele alan hemen hemen tüm ulusal belgelerde bu konuya özellikle dikkat çekilerek ön plana çıkartılmıştır. Bu öğrencilerimize pazar ve işgücü konusunda uluslararası rekabet için gerekli olan yeni becerileri verecektir. Ayrıca bu bir gereklilik ve teknik olarak daha bilgili bir öğretim gücü sağlayacaktır ( bundan dolayı eğitim fakültesinde okuyan tüm öğrenciler için birçok eyalette bilgisayar okuryazarlığı dersinin zorunlu olması yönünde teklif er var). Bu ayrıca öğretme işinin angarya kısmının çoğunu saf dışı edecek ve öğretme sürecini daha ilginç ve yaratıcı hale getirecek. Öyle değil mi? Toplumumuzda, teknoloji otonom (kendi kendini yöneten) bir süreç olarak görülmektedir. Sosyal eğilimlerden, güçten ve imtiyazdan bağımsız olarak sanki kendi başına bir hayatı varmış gibi ayrı bir şekilde düşünülür. Biz teknolojiyi sürekli değişen bir şey gibi ve okuldaki ve diğer yerlerdeki yaşamımızı sürekli değiştiren bir şey olarak inceleriz. Bu bir miktar doğrudur ve devam ettiği sürece iyidir. Bununla birlikte, neyin değiştiğine ve değiştirildiğine odaklanırsak hangi ilişkilerin aynı kaldığını sormayı gözden kaçırabiliriz. Bunların arasında en önemlisi bizimki gibi toplumlara bile egemen olan kültürel ve ekonomik eşitsizlikler dizisidir. “Teknolojik ilerleme” ile ilişkili değişikliklerin gerçekten ilişkilerde değişiklik anlamına gelip gelmediğini yakından inceleyerek teknolojiyi düşünme yoluna gidersek, bunların nedenleri ve kalabalık etkileri üzerine politik sorular sormaya başlayabiliriz. Kimin ilerleme düşüncesi? Ne ilerlemesi? Ve esas olarak kim faydalanıyor? Bu sorular okullar, müfredat ve okullarda devam eden veya önerilen öğretim uygulamaları hakkında okkalı sorular gibi görünebilir. Henüz, hükümetlerin, sanayinin binmeyi pek sevdikleri eğitim treninin vagonlarından birinin ortasındayız. Bu vagon teknolojik işyeri istikametine doğru çekiliyor ve kargo olarak ağır bir yükü, bilgisayarları taşıyor. Yeni teknolojinin okullarda büyümesini kesinlikle kimse yavaş bir hareket olarak telaffuz edemez. Geçen bir yılda, Birleşik Devletlerde okullarda bilgisayar kullanımında %56’lık bir artış rapor edildi, bu bile ılımlı bir hesaplama olabilir. Görüşme yapılan 25,642 okuldan 15.000’i biraz bilgisayar kullanımı rapor etti. Sadece Birleşik Devletlerde son 4 yılda 350.000’den fazla bilgisayarın devlet okullarına sunulduğu tahmin edilmekte. Bu hiçbir dinme işareti göstermeyen bir eğilimdir. Ne de sadece Birleşik Devletlerle sınırlı olan bir olgudur. Fransa, Kanada, İngiltere, Avustralya ve diğer birçok ülke, merkezinde klavyesi ve ekranı olan bir makineye oturmanın göründüğü bir geleceği keşfetti. Merkezinde dedim çünkü hem devlet kurumlarında hem de okullarda bilgisayarların kendisi ve yeni teknoloji ekonomik ve pedagojik olarak kurtarıcı bir şey olarak görülüyor. “İleri teknoloji “ gerileyen ekonomimizi ve okullardaki öğrenci ve öğretmenlerimizi ~ 108 ~ kurtaracak. Daha sonra, bilgisayarların şu anda açtığı yolun ne kadar geniş olduğu gerçekten görünür hale gelecek. Kullanımındaki artışı, eğitimin tüm alanlarını yeni teknolojinin kullanımının büyümesi için birleştirilmiş bir arazi olarak görme eğilimi kendi üniversitem Wisconsin Üniversitesinde bilgisayarların sınıf ara entegrasyonu üzerine verilen iki günlük atölye çalışmasında görülebilir. İşlenen konular arasında yazma öğretiminde, müzik eğitiminde, ortaöğretim fen ve matematikte, ilköğretim dil bilgisi, engelliler için, öğretmenlerin kayıt tutması ve yönetmesi için, işletme eğitiminde, sağlık meslek eğitim programlarında, sanatta ve sosyal bilimlerde bilgisayar uygulamaları var. Buna ek olarak “elektronik ofis”, teknoloji ve otomasyonun sanayiye nasıl yardım ettiği ve hepimizin teknoloji terörünü n limitlerini nasıl zorlayabileceğimiz üstüne bir dizi oturum eklenebilir. Bu listedeki iki şey açıkça ortadadır. İlki okul hayatının geniş alanı artık teknolojik yeniden yapılandırmanın meşru alanı içinde görülmektedir. İkincisi, okuldaki bilgisayarlar ve otomatikleştirilmiş endüstri ile yönetimin elektronik ofis ve vasıfı personel ihtiyaçları arasında kısmen gizli ama son derece yakın bir bağ olduğu görülür. Bundan dolayı, okulların hem içinde hem de dışında neler olduğunun ve bu alanlar arasındaki bağlantıların farkına varmak, eğitimde yeni teknolojiler özellikle de bilgisayar ile muhtemel olarak ne olacağını anlamak açısından önemlidir. Başka bir yerde bahsettiğim gibi, çoğu zaman tüm eğitimle ilgili tartışmalar giderek teknik konularla sınırlanmıştır. “Nasıl” sorusu “ neden” sorusu ile yer değiştirmiştir. Bu bölümde bu eğilimi tersine çevirmek istiyorum. Daha geniş bir toplumun ve resmi eğitim kurumlarının teknolojik gereksinimleri arasında yakın bağlar kurmanın en iyi yolu ne olabilir? Sorusu ile uğraşmaktan çok bir adım geriye çekilerek başka bir dizi konuyu gündeme getirmek istiyorum. Eğitimdeki mevcut teknoloji treni konusunda çok dikkatli olmamızı sağlayabilecek olan, okullardaki ve daha geniş toplumdaki bazı eğilimlerle ilgili daha zor birkaç politik, ekonomik ve etik konuyu düşünmemizi istiyorum. Bunu yaparken bir dizi alan incelenmelidir; teknolojik ilerleme ve ileri teknoloji endüstrisinin sloganları arkasında gelecekteki iş piyasası üzerinde yeni teknolojinin gerçek etkilerinden bazıları nelerdir? Sınıf içinde yeni teknolojinin yeri hakkında dikkatlice düşünmezsek öğretim ve müfredata ne olur? Teknolojik uzmanlık, özellikle bilgisayar okuryazarlığı üzerine artan odaklanma en dezavantajlı öğrencilerimiz için sosyal imkanların eksikliğini dengeleyecek mi yoksa daha da şiddetlendirecek mi? Temelde benim iddiam, toplumda ve okullarda yeni teknolojinin rolü ile ilgili tartışmanın sadece bilgisayarların ne yapabildiği ve ne yapamayacağının teknik doğrulu ile ilgili olmadığı ve olmaması gerektiği olacaktır. Gerçekte bunlar belki en az öneme sahip sorulardandır. Tartışmanın özünde bunların yerine okulların ideolojik ve etik konularla ilgili nasıl olması gerektiği ve kimin çıkarlarına hizmet etmesi gerektiği olmalıdır. Çağdaş toplumlarda çıkarlar sorusu çok önemlidir çünkü bizimki gibi şu anda birçok problem yüzünden sıkıntılı olan ekonomilerde okulların niçin var olduğunun yapılandırılması daha ileri bir safhaya ulaşmıştır. Bu nedenle bu ikisi arasında nispeten bir yakın bağ varken, şu anda okullarımızdaki müfredat ve kurumsal ihtiyaçlar arasında daha yakın bir ilişki vardır. Bazı ülkelerde eğitim görevlileri, politika yapıcılar, yasa koyucular, müfredat geliştirenler ve diğerleri iş dünyası ve ~ 109 ~ endüstrinin ihtiyaçlarını okul sisteminin birincil hedef eri yapmak için muazzam bir baskıya maruz kalmaktadır. Ekonomik ve ideolojik baskılar sık şekilde çok açık ve daha yoğun bir hal almıştır. Verimlilik, üretim, standartlar, maliyet etkinliği, iş becerileri, iş disiplini ve benzeri kelimelerden oluşan, güçlü gruplar tarafından tanımlanmış ve okullaşma ile ilgili baskın düşünme şeklimiz olma tehdidini içeren bu dil, demokratik müfredat, öğretmen özerkliği, sınıf cinsiyet ve ırk eşitliği ile ilgili kaygıları bir kenara itmeye başladı. Endüstrinin şu anda hem okullarda hem de ekonomide ne yapıyor olduğu hak kında daha kapsamlı bir görüş kazanmadıkça bu yapılandırmada yeni teknolojinin sonuçlarını tam olarak anlayamayız. Teknolojik Mitler ve Ekonomik Gerçekler İlk olarak daha geniş topluma bakalım. Bazıları ekonominin ihtiyacının şu yönde olduğunu; teknolojik olarak okuryazar bir işgücüne sahip olmadıkça nihai olarak demode bir ekonomi haline geleceğimizi iddia ediyor. Ancak gerçekte bu iş gücü neye benzeyecek? Bunun üzerinde düşünmeye yardımcı olacak bir yol, artan proleterleşme ve mesleklerin vasıfsızlaşması kavramlarını kullanmaktır. Bu kavramlar, işgücünün kontrolünün değiştiği, yıllar boyu gelişen iş ve becerilerin çöktüğü ve atomik parçalarına ayrıldığı, otomatikleştirildiği ve yönetim tarafından fayda oranı, verimlilik ve kontrolü artırmak için yeniden tanımlandığı karmaşık tarihsel bir süreci işaret etmektedir. Bu süreçte; çalışanın bir işin en uygun şekilde yapılmasının tanımlanması, zamanlama kontrolü ve makul performans oluşturmak gibi kriterler üzerindeki kontrolü, genellikle gerçek işin yapıldığı yerden uzak olan yönetim personelinin ayrıcalıkları olarak yavaşça devralınmıştır. Sonuç hemen hemen her zaman işçiler tarafından kontrolün kaybedilmesi olmuştur. Genellikle ücretler azaltılmıştır. Çalışanların çalışırken neyi yerine getirdikleri konusundaki farkındalığının ortadan kaldırılması, işin kendisi rutinleştirilmiş, sıkıcı ve yabancılaştırıcı hale getirilmiş ve onları yönetimin daha sıkı ekonomik ve ideolojik ihtiyaçlarına uydurmak için işlerin daha birçok yönü için bahaneler bulundu. Son olarak ve en önemlisi bu işlerin birçoğu kolaylıkla yok olabilir. Şüphesiz ki mikro elektronik, genetik mühendisliği ve biyolojik teknoloji ve diğer ileri teknoloji alanlarındaki hızlı gelişmenin gerçekte birçok ekonomi sektöründeki işleri kısmen dönüştürdüğü söylenmelidir. Bu toplumumuzun bazı belirli kesimlerinde refaha yol açabilir ancak bunun diğer etkileri yıkıcı olabilir. Bundan dolayı yakın zamanda yeni teknolojilerin gelecekteki iş piyasasındaki etkilerini incelemiş olan bir çalışmanın yazarları şunu belirtmişlerdir; Bu dönüşüm... dünya pazarında ekonomik büyümeyi ve rekabeti canlandırabilir ancak binlerce işçiyi yerinden edebilir ve yüksek işsizlik oranının yıllarca sürmesini sağlayabilir. Robot teknisyenleri, bilgisayar operatörleri, mühendisler için artan iş fırsatları sağla yabilir, ama ayrıca kapı görevlileri, kasiyerler, ofis işleri ve yiyecek servisi işlerine benzer çok büyük miktarda düşük seviyeli hizmet sektörü işleri üretmeyi vaat etmektedir. Daha fazla çalışan işlerinde bilgisayarları ve otomatik ofis ekipmanlarını ve diğer gelişmiş teknik aygıtları kullanıyor olacak ancak teknolojinin artan kullanımı gerçekte birçok işi yapmak için gerekli olan becerileri ve sağduyuyu azaltabilir. ~ 110 ~ Rumberger ve Levin bu tartışma için oldukça faydalı bir ayrım yapmıştır. İleri teknoloji endüstrilerini ve ileri teknoloji gerektiren meslekleri, temelinde bu ürünlerin gerektirdiği işler ve bu işlerde ne yapıldığı olacak şekilde ayırmışlardır. Elektronik bileşenler ve bilgisayarlar gibi teknik aygıtlar üreten ileri teknoloji endüstrileri ve benzerleri Birleşik Devletlerde ve sanayileşmiş diğer ülkelerdeki mevcut ücretli çalışanların %15’inden daha azına iş sağlamaktadır. Daha da önemlisi, bu endüstrilerdeki tüm mesleklerin dörtte birinden daha azı önemli bir teknoloji bilgisi gerektirmektedir. Buna karşın, ileri teknoloji endüstrileri tarafından üretilen işlerin dağılımında en büyük pay sekreterlik, ofis işleri veya üretim ve montaj gibi alanlardadır. Bunlar ise gerçekten ortalama ücretlerin altında ödeme yapmaktadır. Henüz hepsi bu değil. Bilgisayar uzmanları ve mühendisler gibi ciddi bir beceri gerektirmeyen ileri teknoloji meslekleri gerçekte genişletilebilir. Bununla birlikte bu mesleklerin çoğu geleneksel ofis ve hizmet işleriyle kıyaslandığında nispeten daha az istihdam sağlamaktadır. Rumberger ve Levin bunun gibi birkaç noktayı şu şekilde özetlemektedir; “ mühendislik ve bilgisayar programcılığı gibi ileri teknoloji mesleklerinin istihdam sağlamasındaki büyüme oranı genel istihdamın büyüme oranından yüksek olmasına rağmen ileri teknoloji mesleklerinden çok daha fazla düşük vasıf ı ofis işleri ve hizmet istihdamı yaratabilecektir. Bu iddialardan bazıları aşağıda verilen bilgilerle desteklenmiştir. Birisi tahminlerinde oldukça cömert olsa bile, 1995’ten şimdiye kadar yaratılan yeni istihdamın sadece %17’sinin ileri teknoloji endüstrilerinde olacağı tahmin edilmektedir. (Daha az cömert olan ve sağlam tahminler ise bu endüstrilerin gelecekteki istihdamının sadece %3 ve %8 arasında olacağını dillendirmektedir.) Belirttiğim gibi olsa da bu tür işler hep eşit olmayacaktır. Büro çalışanları, sekreterler, montajcılar, depo personeli ve benzeri istihdam endüstrideki en büyük yüzdeyi oluşturacaktır. Burada elektronik parça endüstrisini örnek olarak ele alırsak, durum daha açık hale gelir. Mühendislik, bilim ve bilgisayar ile ilgili meslekler bu endüstrideki tüm işçilerin yaklaşık %15’ini oluşturmaktadır. Geriye kalan çalışanların büyük çoğunluğu düşük ücretli montaj işinde istihdam edilmektedir. Bundan dolayı 1970’lerin sonunda elektronik parça işindeki tüm işçilerin yaklaşık üçte ikisi evlerine saatlik ücretler götürdü ve bu onları ulusal gelir dağılımında alttaki üçüncü dilime yerleştirdi. İleri teknoloji endüstrisini, bilgisayar ve bilgi işleme olarak kendi iş piyasasını analiz etmek için örnek alırsak benzer sonuçlar elde ederiz. 1980’de teknoloji odaklı ve nitelikli işler toplamın sadece %26’sını oluşturuyordu. Bu hesaplamalar önemli bir ağırlığa sahiptir, ama bu % 26’lık kesimin yakın gelecekte vasıfsız-laştırma süreci yaşaması ihtimali daha da önemli kılmaktadır. İşte bu mesleklerin basit, atomik parçalara indirgenmesi ve çalışanların çalışırken neyi yerine getirdikleri konusundaki farkındalığının ortadan kaldırılması vb süreçler diğer birçok alandaki mavi, pembe ve beyaz yakalı işgücü üzerinde böylesine büyük etkiye sahipken şimdi de ileri teknoloji mesleklerine doğru ilerlemektedir. Bilgisayar programcılığı mükemmel bir örnek sağlar. Paket programlar, makine dili ve tasarımı alanındaki yeni gelişmelerin anlamı, artık programlama işinin önemli bir kısmının standart, çok az derinlemesine bilgi gerektiren, rutin makine benzeri görevleri yerine getirmekten biraz daha fazlasını gerektirdiğidir. Peki, okullaşma çalışmaları ve gelecekteki iş dünyasının tüm öğrenci kesimi için artan teknik yeterlilik gerektireceği şeklindeki yaygın inanç açısından bunun anlamı nedir? 1995 yılı itibariyle sadece ileri teknoloji endüstrileri değil tüm toplum içinde istihdama en çok ~ 111 ~ katkıyı sağlayacak meslekleri düşünelim. Ekonomik tahminler, bunların koruma görevlisi, kasiyer, sekreterler, ofis çalışanları, hemşireler, garsonlar, ilköğretim öğretmenleri, tır şoförleri ve hemşire yardımcıları ve hasta bakıcılar gibi diğer sağlık bakım hizmetleri çalışanlarını içereceğini göstermektedir. Bunların hiçbiri doğrudan ileri teknoloji ile ilgili değildir. Öğretmenler ve hemşireler dışında hiçbiri ortaöğretim sonrası eğitim gerektirmez. (Kazançları da işçilerin ortalama kazancından yaklaşık %30 daha aşağıda olacaktır.) . Bundan daha ileri gidersek ve beklenen yeni işlerin daha büyük bir bölümünü üretilecek tüm istihdamın yarısına denk gelen 40 meslek kategorisini içerecek şekilde incelersek, yaklaşık olarak sadece % 25’i üniversite mezunu insan gerektirecektir. Bu pek çok yönden güçlü bir şekilde yeni teknolojinin genel olarak iş piyasası ve emek süreci üzerindeki etkileri ile ilgilidir. Bazı alanlarda beceri seviyesi yükselecektir, ancak işler in kendisi azaldıkça diğer pek çok alanda bu seviye düşecektir. Örneğin, Birleşik Devletlerde robotik üzerine yapılmış yakın tarihli bir çalışma robotların 1990 itibariyle 32.000 -64.00 kadar iş yaratırken, 100.000 ile 200.000 arası kadar işi yok edeceğini öne sürmektedir. Azalan beceri gereksinimleri ile ilgili benim bakış açım Rumberger ve Levin tarafından güzel bir şekilde ele alınmıştır. İşlerinde bilgisayar gibi teknolojinin daha fazla kullanılması sebebiyle işçilerin bilgisayar programcılığı ve diğer gelişmiş becerilere ihtiyaç duyacağı varsayılırken onların ön sürdüğü gibi böyle bir teknolojinin nihai etkisi oldukça farklı olabilir. Çeşitli kanıtlar tam tersini öne sürer, makineler genişletilmiş hafızaları, daha fazla hesaplama yeteneği ve sensör kabiliyetleri ile daha karmaşık hale geldikçe bu cihazları kullanmak için gerekli olan bilgi azalır. Bu eğilimlerin iş bölümü üzerindeki etkisi yıllar boyunca hissedilecektir. Tarihsel olarak kadın işleri bu süreçlere çok güçlü yollardan maruz kalmış ve sonuç olarak kadınların proleterleşmesi, kadın işgücünün vasıfsızlaşması ve şüphesiz ki kadınların yoksullaşmasında artış göreceğiz. Bu noktaların eğitim programımız için açık yansımaları vardır. Çok daha titiz bir şekilde okuldan iş programlarına geçiş üzerine düşünmemiz gerekmektedir çünkü özellikle okulların şu anda öğrettikleri geçicidir çünkü işlerin kendisi teknolojik gelişmeler ve yeni yönetim saldırıları tarafından dönüştürüldü (veya kayboldu). Örnek olarak ofis işlerini ele alalım. Ofislerde, yeni teknoloji yığını çalışanların büyük kısmı(genellikle kadın sekreterlik çalışanları) için işlerin kalitesini artıracak şekilde tasarlanmamış-tır. Dahası, genellikle öyle bir şekilde tasarlandı ve uygulandı ki kolaylaştırmak bir yana tam tersi şekilde sonuçlandı. Canlandıran ve tatmin eden işler üretmek yerine, teknoloji yöneticilerin işini kolaylaştırmak, meslekleri yok etmek ve giderleri kısmak, işleri rutin ve atomize görevlere ayırmak ve yönetimsel kontrolü kolayca sağlamak için oradaydı. Ofisin küçük evreninde görülen gelecek toplum vizyonu doğal olarak demokratik değil ve belki artan şekilde otoriter. Öğrencilerimiz için hazırlamayı dilediğimiz şey bu mudur? Tabii ki, eğitimciler olarak görevimiz ne böyle bir gelecekteki iş piyasasını ve işgücü süreçlerini eleştirmeden kabul ederiz ne de böyle uygulamaları eleştirmeden öğrencilerimize kabul ettiririz. Basitçe bunu yap mak nüfusun sınırlı sayıda ama güçlü bir kesiminin değerlerine bizim sırtımızdan geçinmeleri için izin vermektir. Belki iş açısından iyi olabilir ancak etik olarak doğru eğitim politikası olup olmadığı konusunda şüphelerim var. ~ 112 ~ Özetle o zaman şahit olacağımız şey az sayıdaki kişi için nispeten birkaç gelişmiş işin yaratılması ve çoğunluk için sıkıcı ve vasıfsızlaştırılmış işler olacaktır. Dahası, o vasıfsızlaştırılmış ve sıkıcı işleri bulmak bile gittikçe zor olacaktır. Yeni teknoloji tarafından seri bir şekilde dönüştürülen bir alanı ofis işini tekrar ele alalım. Her yeni bilgisayar sunucusu hizmete sokulduğunda bir ila beş işin ortadan kalktığı tahmin edilmektedir. Bu durum sadece büro işleri için geçerli olmayacaktır. Hatta düşük ücretli montaj pozisyonları bile gittikçe hizmet odaklı hale gelen sanayileşmiş toplumların ekonomilerinde gerekli görülmeyecek. İşgücünün uluslar arası bölünmesine sermaye kaçışı denilmektedir böylece bu tür işlerin büyük bir kısmı Filipinler ve Endonezya gibi ülkelere taşınacaktır. Birçok hükümetin on yıl önce kriz olarak düşünülebilecek işsizlik oranlarını şimdi kabul edilebilir bulması gerçeği ile bu durum daha da ağırlaşmaktadır. Birleşik Devletlerde şu an” tam istihdam” genellikle %7-8 arası kontrollü işsizlik olarak görülmektedir. (Tabii ki gerçek rakamlar çok daha yüksektir özellikle azınlık grupları ve sadece yarı zamanlı iş bulabilen çalışanlar arasında). Bu önceki ekonomik dönemleri ikiye katlayan bir hesaplamadır. Hatta daha yüksek oranlar bile şu anda diğer ülkelerde normal olarak görülüyor. Eğilim açık, gelecekte daha az iş göreceğiz. Yeni oluşan işlerin çoğu tatmin edici olmayacak ve daha iyi ücret ödemeyecek. Nihai olarak onların büyük bir kısmı için teknik beceri seviyesi düşürülmeye devam edecek. Bundan dolayı okullarımızı yeni işçiler yaratmak için üretim fabrikasına dönüştürmeden önce gelecekteki toplumumuz ve ekonomi ile ilgili bazı önemli sorulara tatmin edici cevaplar bulmaya ihtiyacımız var. Bu yeni işler nerede olacak? Kaç tane yaratılacak? Ofislerde, fabrikalarda ve perakendecilikte, bankalarda, telekomünikasyondaki hizmet işleri ve başka yerlerde kaybolan pozisyon sayısına eşit olacak mı? Yaratılacak nispeten vasıfsız, daha az anlamlı ve otomatikleştirilebilsin diye yönetimin acımasız mantığına maruz kalan iş yığınları varlığını sürdürebilecek mi? Bunlar önemli sorular değil. Okullara yeni teknolojinin gerekliliklerini vermeden önce bunun çoğunlukla zaten ekonomik ve kültürel gücü elinde bulunduranlara değil hepimize faydası olacağı konusunda tamamen emin olmalıyız. Bu, şu an okullardaki ekonomik ve politik baskıya dayanan acele bir kararı değil sürdürülen demokratik tartışmayı gerektirir. Geleceğin iş piyasası hakkında çok daha fazlası söylenebilir. İlgilenen okuyucular için bunu daha derinlemesine takip etmelerini tavsiye ediyorum çünkü okul programlarımız ve politikalarımızın, özellikle mesleki alanlarda, işçi sınıfı okullar ve genç kadınlar için olan programlar arasında derin bir etkisi olacaktır. Teknolojik çözümün okul kapısının dışında kalmayacağını savunanların düşüncelerine nüfuz eden ileri teknoloji vizyonu ile ilgili zorluklarla birlikte benzer orantısız faydaları ve zararları da eğitim kurumlarımızın içinde bizi bekliyor ve şimdi ele alacağım şey de tam bu olacak. Okuldan içeri girdiğimiz anda “kimin faydalandığı” ile ilgili bir dizi soru karşımıza çıkmaktadır. Şu an okullara bilgisayarların yerleştirilmesine önem veriliyorsa öğretmen ve öğrencilere neler olabileceğini sormamız gerekir. Burada bireysel öğretmen ve öğrenciden bahsetmiyorum. Şüphesiz ki bazı öğretmenlerin yeni teknoloji vasıtasıyla işlerinin zenginleştiğini keşfedecek, bazı öğrenciler gizli yeteneklerini keşfedecek ve bilgisayar merkezli sınıfta başarılı olacak. Bunun yerine sormamız gereken ( en azından bireyleri ele almadan önce) her biri farklı olarak sınıf ara, öğretmenlere ve öğrencilere ne olabilir? Sadece ~ 113 ~ ismen değil gerçekten demokratik bir eğitim sistemi istiyorsak bir kez daha çözmenin kolay olmadığı ancak göz ardı edilemeyecek bir dizi soru sormak istiyorum. Bunu oldukça derinlemesine bir şekilde “İdeoloji Ve Müfredat, Eğitim Ve Güç” adlı eserde ele almışken genel olarak teknolojik sınıf arın öğretim ve müfredata ne yaptığını özetle açıklayayım. Günümüzde öğretim ve müfredatın tamamen önceden belirlenmesi, “Verimlilik”, “Maliyet etkinliği” ve “Hesap verilebilirlik” amaçları doğrultusunda sıkı bir şekilde kontrol edilmesi için oldukça baskı yapılıyor., Kararların gittikçe daha fazlası ellerinden alınırken ve meslekleri yapması daha zor hale gelirken, bir çok yoldan genel olarak meslekleri etkileyen vasıfsızlaştırma, şimdi öğretmenleri etkilemeye başladı. Bu bazı ülkelerde diğerlerinden daha ilerlemiş durumda, ancak öğretim işinin, müfredatın içeriğini ve değerlendirilmesini rasyonelleştirme ve kontrol etme hareketinin oldukça gerçek olduğu açıktır. Merkezi sınav sisteminden, güçlü denetim ve müfettişlerden ve sıkı bir şekilde kontrol edilen müfredattan uzaklaşan adımlar atan ülkelerde bile teşhis edilebilir şekilde devlet kontrolüne dönüş eğilimi bulunmuştur. Şu anda birçok reform sadece çok yüzeysel olarak tutmuştur. Bunun sebebi kısmen ekonomik zorluklar, kısmen Amerikan stili eğitim yönetimi tekniklerinin ithal edilmesi, kökleri sanayi bürokrasisinde olan yöntem ve teknikler ve hemen hemen hiç demokratik amaçların olmamasıdır. Bazı öğretmenler bilgisayar merkezli müfredatı desteklese de yeni teknolojiye atfedilen önem genel olarak öğretimin ve müfredatın rasyonelleştirilmesi bağlamında görülmelidir. Bu baskılar göz önüne alındığında; yeni teknoloji tartışılmadan kabul edilirse öğretmenlere ne olacak? Sınıf arda bilgisayara verilen aşırı önemin belki de en büyük etkisi önemli sayıdaki öğretmenin vasıfsızlaştırılması ve güçsüzleştirilmesi olacaktır. Planlama, öğretim, toplantılara katılım, çoğu öğretmenin tamamlaması gereken evrak işler gibi ağır iş yükü ve masraf ar göz önüne alındığında; öğretmenlerin büyük bir kesimine bilgisayarların sosyal etkisi, programlama vb çok az miktarda bilgisayar üzerine eğitim verilebileceğini farz etmek mantıklı olabilir. Özellikle bu durum öğretmenlerin çoğunun zaten birçok dersi bir arada öğrettiği ilköğretim ve temel öğretim yapan okullar için geçerli olacaktır. Araştırmalar bilgisayar merkezli müfredat uygulanmadan önce gerçekte her bölgede sadece birkaç öğretmene kayda değer bilginin verildiğini gösteriyor. Sıklıkla sadece bir ya da iki öğretmen yerleşik uzman oluyor. Bundan dolayı, birçok öğretmenin daha önceden paketlenmiş materyal setlerine, var olan yazılıma ve düzensiz bir şekilde ortaya çıkan yazılım firmalarının her hangi birinden, firmaların kalitesine bakılmaksızın özel olarak satın alınan materyallere güvenmesi gerekiyor. Bunun etkisi çarpıcı olabilir. Ortaya çıkan şey ise bazı devletlerde görmeye başladığımız eğilimlerin alevlenmesidir. Öğretmenleri kendi müfredatını planlaması ve üzerinde düşünmesi için vakit ve becerilerini harcamasından daha çok başkalarının planlarını, prosedürlerini ve değerlendirme mekanizmalarını uygulayan izole edilmiş uygulayıcılara dönüştüler. Endüstriyel terimlerle, bu durum işgücü süreci tartışmamda belirttiğim çalışanların çalışırken neyi yerine getirdikleri konusundaki farkındalığının ortadan kaldırılması tanımlamasına oldukça yakındır. Özellikle cinsiyet açısından buradaki zaman sorunu olduğundan daha büyük görünmektedir. Bilgisayar uzmanı olmak için gereken zamanın çok olması yüzünden, birçok ailede ataerkil ilişkilerin hala baskın olması, birçok erkek öğretmenin bilgisayar okuryazarlığını kariyerlerini ilerletmek için kullanabilirken kadın ~ 114 ~ öğretmenlerin önceden paketlenmiş birimler veya üzerinde çok az kontrol sahibi oldukları hazır programların alıcıları olarak kalma eğilimde olacaktır. Susan Jungck’ın bölge çapındaki bilgisayar okuryazarlığı programının sunulmasının öğretmenlerin hayatı üzerindeki etkisi adlı başarılı etnografik çalışması, ortaokullarda ne olduğu hakkında tam bu noktaya değinir. Zamanın şartları cinsiyet açısından incelenmelidir çünkü matematik bölümünde bilgisayarlar ile öğretmeye hazır olmayan ve hazır birimlerin varlığına bağımlı olanlar erkekler değil kadın öğretmenlerdi. Tipik olarak, hizmet içi öğretmenler için bilgisayar okuryazarlığı kaynakları kolej veya üniversite dersleri, okul bölge kursları veya bağımsız çalışma şeklinde tümü okul dışında önemli ölçüde vakit harcanması gereken seçeneklerdir. Eğitimde bilgisayarlar üzerine ikisi de (kadın öğretmenler) önemli sayıda kurs aldılar. Kadınların çoğunun, ev işleri ve çocuk bakımı sorunlulukları..., veya tek ebeveyn olmaları…, yüzünden ek ders almak ve yeni müfredat hazırlamak için nispeten daha az zamanı vardı. Bu nedenle, bilgisayar okuryazarlığı gibi yeni bir müfredat gerekli olduğunda belki kadın öğretmenler hazır müfredat materyallerini kullanmaya erkeklerin çoğundan daha bağımlıdır. Önceden hazırlanmış bilgisayar programlarına güvenmenin bir takım uzun dönemli etkileri olabilir. İlk olarak öğretmenler açısından belirli önemli beceri ve yeteneklerin kaybına neden olabilir. Yerel müfredat planlaması, bireysel değerlendirme vb kullanılmadığında körelir. Kişinin kendisi dışına veya kişinin meslektaşlarının müfredat ve öğretim hakkındaki tarihsel deneyimine bakma eğilimi, onu çevreleyen müfredatın, öğretim ve değerlendirme uygulamalarının önemli ölçüde kişinin satın aldığı bir şey olarak görülmesi ile azaldı. Bu süreçte – bu çok önemlidir - okulun kendisi kazançlı bir pazar haline dönüştürülmüştür. Daha önce bahsettiğim okulların sanayileşmesi, daha sonra sınıf arı seri üretim sanayi mallarına açarak tamamlanmaktadır. Birçok yönden, bu durum yayıncı ve pazarlamacı için oldukça sevindirici olacaktır. Öğrencilerin eğitim deneyimlerinin belirgin bir şekilde artıp artmayacağı sorgulamaya açıktır. Satın alınan yazılım ve donanımlar ile öğretmenlerin olası vasıfsızlaşması ve güç kaybetmesi arasındaki ilişki konusu burada sona ermemesine rağmen, yazılım geliştiricilerin ürünlerini oluşturma ve pazarlama çabukluğu ile problem daha da güçleşmektedir. Böylesine bir materyal yığının herhangi bir büyük eğitsel değere sahip olduğunun hiçbir garantisi yoktur. Genellikle durum tam tersidir. En bilgili devlet görevlilerinden biri bu şekilde olmasını sağladı. Yüksek kalitedeki eğitim yazılımları ilk ve orta dereceli okullarımızda neredeyse yoktur. Birleşik Devletlerdeki en büyük okul sistemlerinden birinin yazılım değerlendirme yöneticisi, belki savunduğu fikri önemli kılmak için abartırken, 10.000’den fazla programın mevcut olduğu ancak yaklaşık 200 tanesinin eğitim açısından önemli olduğu sonucuna varmıştır. Çoğu bilgisayar meraklısı tarafından bunun ciddi bir problem olduğu kabul edilmiş ve yorum ve dergilerde konu ile başa çıkma girişimleri olmuştur. Bununla birlikte, bütün malzeme hacmi, öğretmen ve yöneticilerin toplantılarında, mesleki yayınlarda yazılım reklamlarına harcanan büyük miktardaki para vb, bu materyallerin çoğu hakkında yapılan tamamen abartılı şişirme iddialar ve okullara hemen bilgisayar programlarının kurulması için endüstri, hükümet, veliler, bazı okul personeli ve diğerleri tarafından yapılan sürekli baskı, bunların tümünün problemde küçük bir çentik yaratmaktan başka bir şey yapması neredeyse ~ 115 ~ imkansızdır. Bir eğitimcinin belirttiği gibi ortada işe yaramaz birçok şey var. Şu anda, kullanılmadan önce öğretmenlerin mevcut müfredat materyalleri ve metinleri eğitimsel açıdan güçlü ve zayıf yönlerini kapsamlı şekilde değerlendirecek vakitlerinin olmaması gerçeği mevcut durumu kolaylaştırmıyor. Bunun üzerine önemli bir unsur daha eklersek bunların değerlendirilmesi sadece iş yükünü artırır. Emek süreci öğrencilerinin adlandırdığı şekliyle öğretmenlerin işleri giderek “yoğunlaştı”. Gitgide daha fazlası yapılmalı, bunu yapmak için gittikçe daha az vakit var. Bu nedenle, kimsenin hazır materyalleri almaktan başka pek bir şansı yok, böylece tüm önemli müfredat unsurlarının yerel olarak üretilmediği ama belki ana amacı eğitim davası değil kar olan ticari kaynaklardan alındığı bir eğilim bu şekilde devam ettirilir. Burada gerekli olan ve Jungck’ın tartışması içinde anahtar bir kavram bulunmaktadır o da cinsiyettir. Öğretmenler ve Metinler (Teachers and Texts) eserimde oldukça önemli detaylar vermiştim, öğretim - özellikle ilköğretim seviyesinde-“kadınların işi” olarak tanımlanmıştır. İlköğretim öğretmenlerinin %87’sinin ve tüm öğretmenlerin %67’sinin kadın olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Tarihsel olarak, önceden hazırlanan veya standartlaştırılmış müfredat ve öğretim stratejilerinin sunumu genellikle kadın çalışanların emek sürecinin dış kontrolünü ele geçirme girişimi ve bunun mantığa büründürülmesi ile ilgili olmuştur. Bundan dolayı öncelikli olarak kadınları ihtiva eden mesleklere genellikle ne olduğunun uzun tarihi içine bu eğilimleri konumlandırmadıkça öğretmenlere ne olduğunu vasıfsızlaştırma, yoğunlaştırma, çalışırken neyi yerine getirdiğinin farkında olmaması, kontrol kaybı vb tamamen anlayamayız. Okulların çoğunda kim öğretim yapıyor? Şimdi hazır yazılımları okullara sunarken sadece bu soruyu sorarak öğretim gücünün cinsiyet yapısı ve müfredatın etkileri arasındaki bağlantıları görebilir miyiz? Söylemeye gerek bile yok, bu kritik öneme sahip bir noktadır. Beceri ve kontrol kaybının yanı sıra buradaki önemli bir husus masraf konusudur. Bu en azından bu üç ayağı olan bir konudur. İlk olarak belki de biri kazandığında diğerinin kaybetmeye mahkûm olduğu bir oyunla uğraştığımızın farkında olmalıyız. Bazı üreticilerin satış fiyatlarını nispeten düşük tutmasına rağmen, hala nispeten yüksek olan bilgisayar fiyatlarını düşürürken, karlarının büyük bir kısmının daha sonra yazılım satışı veya ev/ okul bağlantısı yoluyla geleceğini bilerek bunu yapmalarını kısaca irdeleyeceğim. Yeni teknoloji için bu para bir yerlerden gelmelidir. Bu bariz ama çok önemli bir noktadır. Zaten fonların çok küçük miktarlarla ayrıldığı ve gerekli programların birçok alanda mahrum bırakıldığı mali kriz zamanlarında, bilgisayar müfredatının eklenmesi demek genellikle paranın bir alandan süzülüp diğerine aktarılması anlamına gelir. Ne kurban edilecek? Tarih her şeyi gösterir, belki de avantajından en az faydalanılan şey programlardır. Buna azıcık da olsa ciddi şekilde dikkat edildi ancak bu giderek daha ciddi bir ikilem haline gelecektir. Gider kaygılarının ikinci bir konusu işe alma kalıplarıdır, burada tehlikede olan sadece öğretmenlerin işinin içeriği ve satın alınan malzemelerin büyümesi değildir. Burada öğretmenlerin kendi işleri tehlikededir. Örneğin birçok devlette orta öğretim seviyesinde, eğitimi finanse etmek için öğretmenlerin geçici olarak işten çıkarılması sıra dışı değildir. Bazı bölgelerde kayıtların azalması da konum kaybı demektir. Bu okulun kendi içinde öğrenciler üzerinde yoğun bir rekabete sebep oldu. Sosyal bilimler, sanat, müzik ve diğer branşlar, daha yeni ve daha göz kamaştırıcı branşlarla savaşmak zorundadır. Öğrenci sayısı oyununu uzun ~ 116 ~ süre kaybetmek demek bir işi kaybetmek demektir. Bu durumda bilgisayarın etkisi çalışanlar arasında rekabeti artırmak, genellikle içeriği derslerin parlak ve çekici ambalajlanması ile değiştirmek ve çoğu öğretmeni geçim kaynaklarını kaybetmekle tehdit etmek olmuştur. Çekici bir bilgisayar geleceğini destekleyelim diye üstü kapalı olarak birçok seçeneği ortadan kaldırmak eğitimsel ve sosyal olarak akıllıca bir karar mıdır? Bunlar sadece mali kararlar değildir, ancak öğretmenlerin hayatları ve öğrencilerimizin ne üzerine eğitileceği konusundaki etik kararlardır. Geleceğin iş piyasasını ele alırsak, bilgisayarların, beşeri bilimler ve sosyal bilimler veya belki daha da önemlisi işçi sınıfı ve etnik olarak çeşitli alanlarda, öğrencinin kendi kültürel, tarihsel ve siyasi mirası ve mücadeleleri konularında ilerlemesinden daha önemli olduğunu mu iddia etmek istiyoruz? Bu tür kararlar muhasebecinin en alttaki toplam satırına bakılarak verilmemelidir. Buna tüm paydaşların uzun demokratik tartışması ve en fazla etkilenecek olan öğretmenlerin de dahil edilmesi yoluyla ulaşılması gerekmektedir. Üçüncüsü, okullardaki bilgisayar ve yazılım masraf arı göz önüne alındığında, bu tür teknolojiyi sunma baskısı zaten şu anda var olan geniş sosyal dengesizlikleri artırabilir. Zenginlerin çocuklarını gönderdikleri özel okullar ve daha zengin bölgelerdeki devlet tarafından finanse edilen okullar teknolojiye erişime daha hazır olacaklardır. Şehir içindeki, kırsal bölgedeki ve fakir bölgelerdeki okullar, donanım maliyeti düşmeye devam etse bile genel olarak piyasanın üzerinde fiyatlandırılacaktır. Sonuçta, bu yoksul bölgelerde ve ülkelerde genel olarak birçok kamu okul sisteminde, yeni ders kitapları satın almak ve öğretmenlerin maaşlarının maliyetlerini karşılamak için yeterli para üretmek zaten zordur. Bundan dolayı, bilgisayar ve okuryazarlık tartışmaları ve çözümleri doğal olarak daha fazla eşitsizlik üretecektir. Çünkü nüfusun en üst kesimindeki % 20 civarı veya daha fazlası evlerinde ve işlerinin çoğunda bilgisayarlara sahip olacaktır ve çocuklarının gitmek için başvurduğu yüksek öğretim kurumları “bilgisayar becerilerini” giriş veya ilerlemenin anahtarı olarak talep edecek veya farz edecektir, uzun vadede bunun etkileri çok büyük olabilir. Nispeten zengin velilerin bu durum içindeki rolü bilgisayar üreticileri tarafından keşfedilmeden kalamaz. Bilgisayar firmaları... Reklamlarının çoğunu bilgisayarların eğitim olanakları ile donatmışlardır. Belirli bilgisayarları okullara iliştirmeye zorlamak hummalı bir yarıştır. Örneğin Apple firması çok sayıda müşteri çekmeye yönelik planında Amerika’daki her okula bir Apple bağışlamayı teklif etmiştir. Hayırsever lik ve niyet bir kenara, velilerin- özellikle ekonomik imkanlara sahip ve yukarı sınıfsal hareketlilik sağlamak için yüksek motivasyonlu orta sınıf aileler- okullardaki ile uyumlu makineler satın aldığı okullarla, belirli bilgisayarların kullanımını ilişkilendirmek için belirgin bir pazar stratejisidir. Bununla birlikte, potansiyel olarak böyle bir planın en karlı bölümü donanım satın alınması değil (bu da önemli olmasına rağmen), lisanslı yazılım satışıdır. Okul ve ev pazarının bu özel birlikteliği, geniş öğrenci grupları için dezavantajın daha da ilerletilmesinde başarısız olamaz. Zaten bilgisayar arka planı olan öğrenciler – var çünkü okulları veya evleri veya her ikisi sebebiyle – daha seri şekilde ilerleyecekler. Yaşam fırsatlarının toplumsal tabakalaşması artacak. Bu öğrencilerin kendine özgü avantajı – “doğal yetenek” sebebiyle değil, zenginlik nedeniyle- yükseltilmiş olacak. ~ 117 ~ Bundan dolayı şaşırmamalıyız, ne de birçok ebeveynin, özellikle orta sınıf ebeveynlerin, bilgisayarlı bir geleceği takip edecek olmasının tuhaf olduğunu düşünmemeliyiz. “Bilgisayar becerileri” ve “okuryazarlık” kısmen orta sınıfın hareketlilik(sınıf ar arası geçiş) kalıplarını devam ettirmek için stratejilerdir. Mali ve ekonomik kriz zamanlarında böyle bir uzmanlığa sahip olmak, bir sigorta poliçesine sahip olmaya benzer. Çok hızlı değişen işgücü piyasasında kısmen belirli kapıların açık kalmasını garanti eder. Referans enflasyonunun yaşandığı bir zamanda daha çok referans daha az kapalı kapı demektir. Buradaki referans faktörü zamana bağlı olarak düşünülebilir. Geçmişte kazanımlar etnik olarak farklı insanlar, işçi sınıf arı grupları, kadınlar ve eğitim içindeki diğerleri tarafından yapıldığından, gizli etkilerden biri tüm iş sektörleri tarafından gereken referansların yükseltilmesi olmuştur. Böylece sınıf, ırk ve cinsiyet engelleri sürekli artan bir referans enflasyonu tarafından kısmen sürdürüldü. Yapısal olmaktan daha çok bilinçli bir süreç olmasına rağmen, zaman içindeki etkisi genellikle mesleklerin, kaynakların ve gücün nüfusun tüm kesimlerinin elinden tekrar alınması olmuştur. Daha önce belirttiğim gibi yeni iş stoku “bilgisayar okuryazarlığı gerektirmeyecek, bilgisayar gereklilikleri ve okullarda zorunlu programlar oluşturulması birçok insanı daha çok insanı ekonomik zorluklara mahkûm edecektir. Çünkü bu gereklilikler pek çok açıdan sunidir –bilgisayar bilgisi o kadar da gerekli olmayacak ve ileri uzmanlık gerektiren işler nispeten az olacak- basitçe bu öğrencilere bir etiket daha yapıştırıyor olacağız. Basitçe “işlevsel okuryazarlık” bilgisayarları da içerecek şekilde genişletilecektir. Böylece, eşit olmayan ekonomi ve anlamlı ve tatmin edici çalışmanın mümkün olmadığı bir durumu suçlamaktan ve herkes için yeni teknolojinin faydası olarak büyüyen bir yerinden edilmiş ve marjinal çalışanlar alt sınıfı oluşturmasından çok yetersizliğin kişiselleştirildiğini göreceğiz. Bilgisayar okuryazarı olmamak öğrencinin veya çalışanın hatası haline gelecektir. Okuldaki bilgisayar yeterliliklerinin önemli bir ideolojik ve sosyal çıktısı sonradan eğitimdeki ve istihdamdaki daralmanın suçunu tekrar kurbanların üstüne atan kitlesel vasıfsızlaştırma sürecinin insanların kayıp hayatlarını meşrulaştırma aracı olarak hizmet edebilmesidir. Tabii ki bu süreç, bireysel olarak çocuğun ebeveynlerinin çoğu için görünür olmayabilir. Bununla birlikte, asıl mesele bireysel hareketlilik sorusu üzerinde değil büyük ölçekli etkiler üzerinde ilerliyor. Ebeveynlerin böyle programların önemli ilerleme yolları sunduğunu düşünebilir ve bazıları için bu doğrudur. Bununla birlikte birçok ekonomik problemin olduğu bir zamanda ebeveynler çocukları için okulların neler yapabileceğine fazla değer verme eğilimdedir. Daha önce belgelediğim gibi, yeterli iş olmayacak ve rekabet çetin olacak. Tartışılmadan donanım ve yazılımın sunulması ve bunlara yatırım yapılması, bunun sonuçlarına şu anda gereken dikkat gösterilmedikçe, bu durum iş piyasasının dönüşeceği gerçeğini gizler ve zaten avantajlı durumda olanları destekler. Bununla birlikte, herkesin bilgisayar okura yazarı haline gelmesinin önemli olduğunu, ekonomik ve eğitimsel geleceğimiz için gerekli olan personel ve para gibi büyük yatırımların gerçekten zamanında yapıldığını farz edelim. Tüm bunları dikkate alırsak, okullarda şu anda neler oluyor? Şu anda erişim ve çıktılar açısından eşitsizlikler üretilmekte midir? Birçok ~ 118 ~ eğitimci sürekli olarak bu etkilere karşı mücadele ederken, yaratılan bu zararların işaretlerini zaten görüyoruz. Bilgisayar kullanımında sınıf, ırk ve cinsiyet bazında farklılıklar vardır. Örneğin; orta sınıf okullarındaki bilgisayar sayısı, çocukların renklerine göre okul mevcudu oluşturulan şehir merkezindeki veya işçi sınıfı okullarındakinden çok daha fazladır. Öğrenci başına düşen bilgisayar sayısı çok daha yüksektir. Bu kendi başına talihsiz bir bulgudur. Bununla birlikte, burada başka bir şey daha eklenmelidir.. Bu ekonomik olarak avantajlı okullar hem daha fazla kullanım zamanına hem de daha fazla öğretmen desteğine ve teknik desteğe sahiptir, ancak daha az dezavantajlı bölgelerdeki okullarda sıkça görülen bilgisayar kullanım tarzından oldukça farklıdır. Programlama becerileri, yaygınlaştırılabilirlik, akademik alanlarda ve dışında birisinin bilgisayarla yapabileceği pek çok farklı şey anlamında daha fazla hassasiyet vardır (basit alıştırma ve uygulama yaptırma şeklindeki kullanımı hala yaygın olsa bile). Bunu işçi sınıfı okullarında bakın olma eğilimdeki ezberci, mekanik ve nispeten düşük seviyedeki kullanım ile karşılaştırın. Sınıf ayrımının onaylanmasını gösterdikleri için bu farklılıklar önemsiz değildir. Çocuklar için bilgisayarlı bir gelecek, araştırmacılar tarafından parıldayan bu iddianın altı kazıldıkça bu iddialarımızı destekleyebilecek daha fazla kanıt ortaya çıkıyor. Aşağıdaki hesaplar ile ayırıcı etki daha açık şekilde ortaya konmuştur. Birleşik Devletlerde, zengin bölgelerdeki okulların üçte ikisi bilgisayarlara sahipken, daha fakir bölgelerdeki okulların yaklaşık olarak % 41’inin bilgisayarları vardır. Bir tane bilgisayarı olan ile bilgisayar parkı olan bu makinelerle ne yapar işte burada farklılıklar tekrar ortaya çıkar. Yoksul ilköğretim okulları üzerine bir çalışma, beyaz çocukların bilgisayarları programlama için kullanma olasılığının siyah çocuklara göre 4 kat daha fazla olduğunu bulmuştur. Başka bir bulgu ise profesyonellerin çocuklarının bilgisayarları programlama ve diğer yaratıcı kullanımları için kullandıklarıdır. Profesyonel olmayanların çocuklarının ise onları matematik ve okuma, mesleki işlerinde alıştırma ve tekrar için kullanmaya daha meyillidir. Aslında genel olarak, programlama daha varlıklı olan öğrencilerin doğuştan yetenekli ve kabiliyetli olanlarının ilgi alanı olarak görülmüştür. Daha az varlıklı olan öğrencilerin bilgisayarı sadece alıştırma ve tekrar için bir araç olarak kabul ettikleri görülmektedir. Ayrıca cinsiyet farklılıkları da oldukça ortadadır. Bilgisayarlar ile ilgili bir şeyler öğrenen her üç öğrenciden ikisi erkektir. Burada bile bu bilgi aldatıcıdır çünkü kızların daha ileri seviyelerde değil de genel giriş derslerinde kümelenme eğilimdedir. Güncel bir analiz durumu çok açık bir tarzda özetliyor. Öğrencilerin bilgisayara erişimini artırmak için her şeyi yapacaklarını söyleyenlerin öğrenciler hakkındaki hikayeleri ortada dolaşırken diğer tarafta okulda bilgisayarlar ile çalışan gençlerin çoğu (ekonomik olarak avantajlı) beyaz ve erkektir. Azınlık (ve yoksul) ailelerin çoğunun gücü çocuklarını bu programlara göndermeye yetmiyor. Sınıf ama ve seviye sınıf arına ayırma gibi geleneksel okul uygulamaları yüzünden bu tür sınıf, ırk ve cinsiyete dayalı etki ortaya çıkacaktır. Böylelikle meslek ve iş sınıf arı kelime işleme için becerileri öğrenecek ve öncelikle genç kadınlar (işçi sınıfı) ile doldurulacaktır. Akademik sınıf ar daha genel programlama becerilerini ve kullanımını vurgulayacak ve orantısız şekilde erkek olacaktır. Çünkü birçok okulda bilgisayar programlarının merkez üssü ~ 119 ~ matematik ve fen bilimleri olacak, okulun seçici işlevini matematik fen bilimleri müfredatının zaten yerine getiriyor olduğu bu sınıf arda kızlara farklı davranılsa bile cinsiyet farklılıkları artacak ve bu şekilde cinsiyet farklılıklarının yeniden üretilmesine katkı sağlayacaktır. Birçok öğretmen ve müfredat çalışanı matematik ve fen derslerinde kız öğrencilerin sonuçlarını ve fırsatları eşitlemek için önemli zaman ve çaba harcamakta iken (ve bu çabalar önemlidir) halen bu önemli bir problem olarak kalmaktadır. Bu derslerin bilgisayarlaştırıl-ması ile durum daha kötü hale getirilebilir aynı şekilde öğretmenler üzerinde de toplumsal cinsiyet yönünden bir etkisi olabilir. Toplumsal Okur Yazarlığa Doğru Öğretmenlerin vasıfsızlaştırılması ve güçsüzleştirilmesi ve masraf ar yoluyla eşitsizliklerin yaratılması, referans enflasyonu ve erişimin önündeki engelleri içerecek şekilde eğitimde yeni teknolojinin olası olumsuz etkilerini gördük. Ancak vasıfsızlaştırma sürecini çevreleyen sorunlar öğretmenlerle sınırlı değildir. Öğrencilerin kendi eğitimlerini düşünmeleri, toplum içinde gelecekteki rolleri ve teknolojinin o toplum içindeki rolünü de içermektedirler. Bununla ne kastettiğimi bir örnekle açıklayayım. Yeni teknoloji sadece makinelerin montajı ve beraberindeki yazılım değildir. Teknoloji bir kişiyi dünyaya belirli bir şekilde yaklaşmaya yönelten bir düşünce şeklini ortaya çıkarır. Mevcut eğitim koşulları altında bilgisayarlar öncelikle teknik düşünme yollarını sürece dahil eder. Yeni teknoloji sınıf arı kendi imgesine dönüştürdükçe, daha teknik bir mantık, eleştirel politik ve etik anlayışın yerini alacaktır. Sınıf bağlamının merkezi teknoloji üzerine olacak ve daha az içerik olacak. Bir kez daha ”“neden” in yerini “nasıl” alacak ancak bu sefer öğrenci seviyesinde. Bu durum tüm öğrenciler için benim adlandırdığım şekliyle (teknik olmayan) sosyal okuryazarlığı gerektirmektedir. Tüm müfredat alanlarında bilgisayarlar teknik olarak anlamlı olsa ve sadece zengin beyaz erkekler değil tüm öğrenciler teknik olarak bilgisayar kullanımında uzman olsalar bile müfredatta ele alınması gereken kritik politik ve etik sorular bulunmaktadır. Böylece ne zaman yeni teknoloji okullara sunulsa, öğrencilerin bunların daha geniş toplumsal etkileri etrafındaki meselelere ilişkin ciddi bir anlayışa sahip olmalarını önemlidir. Maalesef durum genellikle böyle değildir. Bilgisayarların sosyal ve etik etkileri ele alındığında, genellikle güçlü olmaktan uzak bir şekilde ele alınmaktadır. Amerika Birleşik Devletlerinin en büyük eyaletlerinden birinde yapılan eyalet çapında bilgisayar müfredatı teklifi bir örnek olabilir. Müfredatta ele alınan toplumsal soruların amaçları belirli bir dizi sorun üzerinde toplanmıştı. Müfredatta şöyle deniliyordu, “Öğrenciler modern toplumda bilgisayarın bazı yaygın kullanımlarının farkına varacak… Ve öğrenciler bilgisayarlarla bağlantılı kariyer imkanlarının farkına varacak. Birçok müfredatta yeni teknolojinin teknik bileşenleri vurgulanır. Bilgisayarların tarihine kısaca bakıldığında( zaman zaman gelişiminde kadınların rolünden bahsedilir, bu en azından olumlu bir işarettir); bu tarih içinde bilgisayar gelişimi ile askeri kullanımı arasındaki ilişki büyük oranda eksiktir. Faydalı kullanımı ise bilgisayar ile ilişkili kariyerlerin içeriği ve olasılığı ile birlikte gerçekçi olmayan tanımlarla, Douglas D. Noble’ın dediği gibi “geleceğin mucizelerine şaşırtıcı bir bakış” ile birleştirilerek ~ 120 ~ verilir. Neredeyse hiç bahsedilmeyen şey ise iş veya sosyal hakların kaybedilmesidir. İşsiz kalan, otomotiv işçileri, montajcılar veya büro çalışanlarının hayatlarındaki gerçek yıkım gizlenebilir. Verimlilik ve insanların iş deneyiminin kalitesi ile kar ve birinin işi arasında bir seçim yaptığımızı düşünürsek etik ikilemler devreye girer- bunlar da gizlenir. Bunu nasıl dengeleyebiliriz? Şu anda çok kolayca hafife aldığımız ancak bunun ötesine geçen şeyi, yeni teknoloji ile ilgili öğrencilerin bilmeleri gereken bilgiyi başlangıçtan itibaren açık hale getirerek. Müfredatın önemli bir kısmı sosyal okuryazarlık ile ilgili sorular etrafında düzenlenmiş olacaktır. Bilgisayarlar nerede kullanılır? Ne yapmak için kullanılır? Onları kullanmak için insanların aslında neyi bilmesi gerekir? Bilgisayarlar birilerinin hayatını geliştiriyor mu? Kimin? Birinin hayatına zarar veriyor mu? Kimin? Bilgisayarların nerede ve nasıl kullanılacağına kim karar veriyor? Bunlar tüm seviyelerde okul programlarıyla tamamen birleştirilmedikçe, ders programlarında yeni teknolojinin kullanımı savunma konusunda tereddüt ederim. Bu tür sorular sormak sadece bizim ilköğretim ve ortaöğretim okullarında önemli değildir. Bunlar hem eğitimde bilgisayar kullanımı derslerinin gittikçe zorunlu hale geldiği lisans seviyesinde öğretmen yetiştiren programlarda hem de okul bölgelerinin bilgisayar devrimini yakalamak için çılgınca peşinde koştukları, ülke çapında mantar gibi çoğalan hizmet içi eğitim kurslarında öğretmenler ile birlikte ciddi bir şekilde ele alınmalıdır. Daha azını yapmak öğretmenler ve öğrenciler için, toplumumuzdaki insanların büyük kesiminin hayatında yeni teknolojinin yeri ve olması gereken yeri üzerinde bağımsızca ve eleştirel bir bakış açısıyla düşünmeyi çok daha zor hale getirir. Eğitimciler olarak bizim işimiz beceri kazandırmayı içerir, vasıfsızlaştırmayı değil. Öğretmen ve öğrenciler bu karmaşık etik ve sosyal sorunları eleştirel ve dürüst bir şekilde başa çıkmadıkça, sadece teknolojinin kullanımını kontrol etme gücünü elinde bulunduranlar söz sahibi olacaklardır. Bunun olmasına izin vermeyi göze alamayız. Şu anda her içerik alanında bilgisayarları işe koşmak için çılgınca bir mücadele var. Aslında bilgisayarlı hale getirilmemiş bir konu bulmak neredeyse imkansızdır. Önerilen bilgisayarlı programların büyük kısmı için Matematik ve fen bilimleri (ve mesleki eğitimin bazı bölümleri) ana üs olarak kalmasına rağmen diğer alanlar çok da geride değildir. Bu programlar bilgisayarlı öğretime uyacak şekilde hazırlanabilirse bilgisayarlı olacaktır, ancak uygun olmasa da, öğretmenlerin yıllar içinde zorlu uygulama çalışmaları ile geliştirdikleri yöntemlerden daha az verimli olsa da veya eğitimsel ve ekonomik açıdan daha az etkiye sahip olsa da bilgisayarlı olacaktır. Toplumun, öğrencilerin ve öğretmenlerin eğitim vizyonlarına ve ihtiyaçlarına makinelerin uymasından çok, genellikle bu ihtiyaçlar ve vizyonlar teknolojiye uyacak hale getirilirler. Daha önce belirttiğim gibi henüz teknoloji tek başına değildir. İnsanların hayatları, işleri, umutları ve hayallerinden oluşan gerçek gruplarının dönüşümleri ile bağlantılıdır. Bu grupların bazılarının yaşamları zenginleşecek. Diğerleri için hayaller paramparça olacaktır. O zaman eğitim de teknolojinin uygun yeri hakkında yapılacak akıllıca seçimlerin sadece eğitimle ilgili kararlar olmadığı ortaya çıkmaktadır. Bunlar temel olarak nasıl bir topluma sahip olacağımızla, gelecekteki vatandaşlarımızın çoğunluğuna ve okullarımızda çalışan öğretmenlerimize karşı kurumlarımızın sosyal ve etik duyarlılığı il ilgili seçimlerdir. Bu durumda öğretimi anlamak için onu daha karmaşık bir ilişki örgüsü içine yerleştirmek gerekir. Ancak o zaman seçimler etik olarak gerekçelendirilmiş bir şekilde yapılabilir. ~ 121 ~ Mevcut zor sosyal ve ekonomik durumda, güçlü grupların kendi krizlerini okullara ihraç etmelerine eğitimcilerin izin vermemesi son derece önemlidir. Egemen gruplar, başta okulların ikilemleri olmak üzere bu toplumun yüz yüze geldiği ciddi ikilemleri yeniden tanımlayarak ve daha sonra bu problemlerin çoğunun basit bir şekilde bilgisayarları ve bilgisayar okuryazarlığını eğitim kurumlarımıza sokarak çözülebileceğine halkı ikna ederek, üzerinde çok az kontrollerinin olduğu ekonomik koşullar için zaten çok çalışmakta olan öğretmen ve yöneticilerin halk tarafından suçlanmaya devam edeceği bir iklim yaratabilir. Bu son derece talihsiz olurdu, çünkü birçok araştırmacı, krizin daha yaygın olduğunu, ekonomideki ve siyasal temsildeki eşitsizliklerle daha ilgili olduğunu ancak daha sonra sürekli olarak okulları suçlamaya sıranın gelebileceğini göstermiştir. Buradaki tartışmam hepimizi dışarı çıkıp işlerimizi veya çocuklarımızı tehdit eden makineleri kıran, zamanın Luddite’leri yapmayı hedeflememiştir. (Luddites, Britanya’da sanayi devrimi sırasında makinelerin insan işgücü ile yer değiştirmesine makineleri parçalayarak cevap veren işçilere verilen ad). Yeni teknoloji burada ve bir yere gitmeyecektir. Eğitimci olarak bizim görevimiz, bilgisayarlar sınıfa girdiğinde onların güçlü grupların kendi imgelerinde bizim büyük eğitim hedeflerimizi yeniden tanımlayabilmesi yüzünden değil siyasi ekonomik ve eğitimsel olarak akıllıca nedenlerden dolayı orada olduklarından emin olmamızdır. Teknolojinin öğrenci ve öğretmenlerimize vaat ettiği geleceğin gerçek olup olmadığı konusunda çok net olmalıyız. Öğrencilerimizin sadece birkaçını seçecek bir gelecek değil, hepsinin paylaşabileceği bir gelecek olduğundan emin olmamız gerekir. Sonuçta, yeni teknoloji pahalı ve bizim, öğretmenlerimizin, yöneticilerin ve öğrencilerin zamanının önemli bir kısmını gerektirecektir. Binmemiz istenen vagonun doğru yöne mi gittiğini sorgulanmamız oldukça önemlidir. Yürüyerek geri dönmek uzun sürecektir. Sayısal Uçurumun Önlenmesinde Eğitimin İşlevi ve Bilişim Teknolojileri Öğretmenlerinin Bu Süreçteki Rolü Bilişim teknolojileri alanında hızlı gelişmelerin yaşandığı günümüzde toplumlar bilgi toplumu olma yolunda yoğun çabalar sarf etmekte bu amaçla büyük kaynaklar ayırmaktadırlar. Bu tür çabaların olduğu toplumlarda çeşitli toplumsal konulara yaklaşımlar da farklı olacaktır. Örneğin günümüz toplumlarında insan kaynakları gereksinimleri farklılaşmakta ve toplumun ihtiyaç duyduğu bireylerin niteliklerinde değişmeler olmaktadır. Çağımızın bilgi toplumunda, bilgiye ulaşma yollarını bilen ve ulaştığı bilgiyi sorgulayan, teknolojiyi etkili bir şekilde kullanabilen bireylere ihtiyaç duyulmaktadır. Öte yandan bilginin kapsamında, bilgiye erişim şekli ve hızında da değişimler yaşanmaktadır. Bu bağlamda çağın gereksinimlerine uygun bilişim teknolojileri ile zenginleştirilmiş eğitim öğretim ortamlarının oluşturulması büyük önem taşımaktadır. Bilişim Teknolojileri’nin eğitimde kullanılması ve olası yararlarının üst düzeyde gerçekleştirilebilmesinde öğretmenler anahtar konumdadır. Bilişim Teknolojileri öğretmenlerinin bu öğretmenler arasında özel bir yeri ve önemi bulunmaktadır. ~ 122 ~ Günümüzde eğitimde teknoloji kullanımı konusu gündeme geldiğinde üstünde konuşulan ilk nokta o teknolojilerin nasıl daha etkili ve verimli bir şekilde kullanılabileceğidir. Teknolojinin eğitimde kullanımı söz konusu olduğunda üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise “BİT’e erişim, kullanım ve BİT okuryazarlığı” gibi göstergelere göre bireylerin yaşadığı eşitsizliklerdir. Bilişim teknolojileri alanındaki büyük gelişmelerin toplumların değişik katmanlarına farklı yansımaları olabilmektedir. Örneğin bazı hizmetlere erişim açısından çeşitli birey veya gruplar arasında uçurumlar oluşabilmektedir. Hizmetlere erişimde ortaya çıkan bu uçurum için alanyazında “sayısal uçurum, sayısal bölünme, sayısal eşitsizlik” gibi kavramların kullanıldığı görülmektedir. Sayısal uçurum farklı sosyoekonomik düzeydeki bireylerin, firmaların veya ülkelerin BİT’e erişimde ve kullanımında yaşadığı eşitsizlik olarak da tanımlanmaktadır. Bu tanımlamanın yanı sıra sayısal uçurumu açıklamak için “yaş, cinsiyet, gelir durumu, coğrafi bölgeler, ırk” gibi demografik değişkenler gösterge olarak kullanılmaktadır. Sayısal uçurumun önlenmesinde eğitimin önemli bir işlevi bulunmaktadır. Teknolojinin yaşamımızın vazgeçilmezi haline geldiği günümüzde, toplumda bireyler/gruplar/bölgeler arasında uçurumların ortaya çıkması tehlikesi bulunmaktadır. Ortaya çıkan uçurumu en alt düzeye indirmek için bazı öncelikler belirlenebilir. Türk eğitim–öğretim sisteminde teknoloji odaklı bir değişim süreci olarak tanımlanan Fatih Projesi kapsamında sağlanacak teknolojik unsurlar ve yapılacak çalışmaların sayısal uçurumun azalmasına olumlu etkileri olacağı söylenebilir. İnternet ile beraber sayısal teknolojilerin hayatımıza girmesiyle beraber, “sayısal uçurum” terimi de ortaya çıktı. Başta, bu terim sayısal teknolojilere erişebilenler ile erişemeyenler arasındaki farkı kavramsallaştırıyordu. Dolayısıyla, teknoloji yaygınlaşıp erişim farkı ortadan kalkınca sayısal uçurumun da kapanacağı varsayılıyordu. Oysa, daha sonraki araştırma ve gözlemler bu varsayımın doğru olmadığını gösterir. Eğer birey motivasyon, gerekli beceriler, bilişsel yetenekler ve göreneklerden, kısacası varsıl bir ortamdan gelen bireyin sahip olduğu kültürel sermayeden yoksunsa, teknolojiye erişimin ortadan kaldıramayacağı bir uçurum aralarında kalacaktır. “İkinci düzey sayısal uçurum” (second-level digital divide) denen bu yoksul-varsıl farkının kapatılması için eğitimde herkese teknoloji dağıtmanın yetersizliği üzerine bir görüş birliği oluşmuştur. “Dizüstü bilgisayar kullanımı ne sınav notlarını olumlu yönde etkiliyor ne de sosyo-ekonomik farkların etkilerini ortadan kaldırıyor.” FATİH girişiminin pilot uygulama illerinde yapılan araştırmalarda yukarıdaki iddiaları kısmen doğruluyor. Örneğin, yoksul ailelerden gelen öğrenciler “akıllı” denilen etkileşimli tahtalarla oynamaktan “bozarım” endişesiyle korkarken, varsıl ailelerden gelenlerin böyle bir özgüven sorunu olmuyor. Sonuç olarak bilgi toplumunun bireylerini yetiştirmek için BT’nin eğitimde etkin olarak kullanılması önem taşımaktadır. Ayrıca sayısal uçurumun kapatılmasında da eğitim ve öğretim süreçlerinin BT araçları ile zenginleştirilmesinin gerekliliğinden söz edilebilir. Normal hayat içerisinde gözlemlenmesi ve tecrübe etmesi çok zor veya imkansız olan bazı konuların teknolojiden faydalanarak sınıf ortamına getirilmesi öğrenmeyi olumlu yönde etkiler. Öğretmenlerimiz gerek maliyet gerekse güvenlik açısından sınıfta yapması çok zor hatta imkansız deneyleri, etkileşimli eğitim nesnelerini, animasyonları anlattıkları konuyla ~ 123 ~ ilgili en ilgi çekici e-içerikleri artık sınıfa çok rahat şekilde taşıyabilecek. Fatih projesiyle beraber öğretmenlerimiz bireysel farklılıkları göz önünde bulundurarak, öğrencilere en uygun e-içerikleri tercih edebilecek. Fatih Projesi öğrencilere kendi kendine öğrenme fırsatı sunuyor. Öğrenme süreci daha geniş bir zaman dilimine yayılarak öğrenme seviyesi artacak. Öğrencilerimiz bireysel öğrenme yanında işbirliği yaparak öğrenebilme becerisine sahip olacaklar. Bu projeye herkes çok farklı yönlerden bakıyor ama odak, genelde işin teknolojisinde. Tablet bilgisayar, bulut, hızlı İnternet, etkileşimli tahta, vs. derken hayatımıza birçok yeni kavram giriyor, gündem oluşuyor. Ancak buradaki en önemli ve belirleyici faktör; öğretmen! Öğretmen sürekli olarak ve doğru araçlarla desteklenirse, bu projeler başarıya ulaşabilir. Öğretmen gereğince kullanamaz, öğrencilere doğru şekilde kullandıramazsa, teknoloji kendi başına bir fayda getiremez. FATİH Projesine Göre BT Öğretmeni Öğrenme-öğretme süreçlerinde, FATİH Projesi’nin sağladığı donanımı kullanacak olan öğretmenlerin temel düzeyde bilişim teknolojileri yatkınlığına sahip olup olmadıklarının sorgulanmasının gerekli olduğu ileri sürülebilir. Eğer eksikler varsa projenin uygulama aşamasında aksaklıkların çıkması olasıdır. Bu nedenle eksikliklerin giderilebilmesi için öğretmenlere yönelik hizmet-içi kurslar düzenlenebilir. BT öğretmenleri FATİH Projesinin “derslerde BT kullanımı için öğretmenlere hizmetiçi eğitim” bileşenin uygulayıcılarıdır. Ayrıca projeyle sağlanan donanımın etkili kullanımı için yazılımsal alt yapının da düşünülmesi gerekmektedir. BT’nin eğitim-öğretimde kullanımını verimli kılacak “e-içeriklerin hazırlanması ve yönetilmesi” konusu önemlidir. E-içeriklerin hazırlanması ve derslerde kullanımında BT öğretmenlerinin diğer öğretmenlere rehberlik etmesi olumlu sonuçları beraberinde getirebilir. Bu durumlardan hareketle FATİH projesine göre BT öğretmeni; teknolojinin ve içeriklerin eğitim-öğretim sürecinde kullanılmasında yol gösteren ve destekleyen bir rehber, bir yardımcı, gerek öğretmenlere hizmet-içi eğitimlerle gerekse öğrencilere bilişim teknolojileri dersiyle bilişim teknolojileri okuryazarlığı kazandıran eğitmendir. Her şeyden önce FATİH projesinin sürdürülebilir olması için BT öğretmenlerinin öneminin farkına varılması ve potansiyellerinin kullanılması gerekmektedir. Fatih Projesi ile eğitim-öğretim süreçlerinde başarının sağlanması ve BT’nin eğitimle bütünleştirilmesinde sağlam bir altyapı inşa edilmesinde en önemli yapıtaşları BT öğretmenleridir. Teknolojinin sağladığı imkanlarla eğitime yepyeni yaklaşımlar getirmek zorundayız. Öğrencilerimize, “sorgulayıcı düşünme” gibi 21. Yüzyıl yetkinliklerini kazandırmak için bilgi teknolojilerinden de faydalanmak gerekiyor. Eğitimi iyileştirecek inovasyonları, bilişim teknolojilerini en etkin kullanabildiğimiz yöntemlerle gerçekleştirmeye odaklanmalıyız. FATİH projesinin amacına ulaşabilmesi için BİT’e erişim ve BİT okuryazarlığı göstergeleri açısından bireyler, coğrafi bölgeler arasındaki uçurumlar kapatılmalıdır. Fatih ~ 124 ~ Projesi ile sağlanan teknolojik alt yapının etkin şekilde eğitim ve öğretim süreçlerinde kullanılabilmesi için Bilişim Teknolojileri öğretmenlerine düşen rolün önemi kuşkusuzdur. Bu nedenle Bilişim Teknolojileri öğretmenlerinden beklentiler ve BT öğretmenlerine bakış açısı değişmeli, hem bakanlık düzeyinde hem de okullarımızda BT öğretmenlerinin katkılarının en üst düzeyde alınmasına yönelik adımlar atılmalıdır. FATİH Projesi’nde okullara kurulacak donanımları kullanacak olan öğretmen ve idarecilerin hizmet-içi eğitimlerinin sürekli şekilde yapılabilmesi için Bilişim Teknolojileri öğretmenleri görevlendirilebilir. Bu şekilde hem bu eğitimlerin yapılması sağlanacak hem de sürekli hale getirilecektir. Ayrıca Bilişim Teknoloji öğretmenleri, okullarda teknolojik araçların eğitim öğretim süreçlerinde kullanılmasında öğretmenlere destek olabilecek öğretmen grubudur. Projede kullanılacak e-içeriklerin hazırlanması ve çeşitlenmesi için Bilişim Teknolojileri öğretmenleri rehberlik görevi yapabilir. Proje ile öğrencilere dağıtılan tabletlerin eğitimde etkili kullanılabilmesi için öncelikle öğrencilerin bilişim teknolojileri okuryazarı olmaları gereklidir. Bu yüzden Bilişim Teknolojileri dersi ve önemlidir. Öte yandan günümüzde öğrencilerde yoğun ve yanlış teknoloji kullanımlarından doğacak zararları önlemek ve etkili, bilinçli teknoloji kullanımının desteklenmesi BT öğretmenlerince yapılabilir. Fatih Projesi kapsamında eğitimde paydaşların BT okuryazarı olmaları için hizmet-içi eğitimlerin sayısını arttırmalı ve sürekliliğini sağlamalıdır. Bu eğitimlerin verilmesinde BT öğretmenleri görevlendirilmelidir. BT öğretmenlerinin okullarda teknik servis olarak değil bilişim teknolojilerinin kullanılmasında destek sağlayan bir rehber olarak görülmesi ve okulda idareciler tarafından bu yönde görevler verilmesi gerekmektedir. BT öğretmenleri de üstlendikleri anahtar rolün farkında olarak il veya ilçe milli eğitim müdürlüklerine mahalli ya da merkezi hizmet-içi eğitimlerle ilgili istek ve önerilerini bildirmeleri önerilebilir. Bilgisayar destekli eğitimin ülkemizde geldiği son noktadır Fatih Projesi. Bilişim teknolojisinin sunduğu avantajları eğitim-öğretim alanında kullanarak daha verimli öğrenme ve öğretme sürecini öğretmen ve öğrencilerimize sunan proje ile eğitim-öğretim sistemimiz kökten bir dönüşüm sürecine girmiştir. Alman Bilim adamı Buchner, vatan müdafaasının en emin ve en ucuz yolunun eğitim olduğunu söyler. İyi eğitilmiş bireylerin bir ülkenin kalkınmasında çok önemli görevlerinin olduğu muhakkaktır. Teknoloji çağında yaşadığımız bu dönemde eğitimdeki teknolojik araç ve gereçleri kullanmak zorunlu hale gelmektedir. Teknoloji insanlık tarihi kadar eskidir. Kısacası teknoloji, insanın var oluşuyla başlayan ve insanlığın sonuna kadar sürecek bir süreçtir aslında. Bilim adamlarının doğayı şekillendirmede ve kontrol etmede kullanılan bilgiyi toplamaya başlamalarından uzun zaman önce teknoloji mevcuttu. İnsan aklını kullanarak teknolojinin gelişmesine hız verildi. Hayatını kolaylaştıran yeniliklere imza attı. Özellikle son zamanlarda teknolojik alanda baş döndüren gelişmeler, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmayı hedefleyen ülkemizde, yetişmiş insan gücünün ortaya çıkarılmasını, kaliteli ve donanımlı bireylerin yetiştirilmesini zorunlu hale getirmiştir. ~ 125 ~ İnsan kaynakları bir güçtür, eğitim bir güçtür, ekonomi bir güçtür. İşte bütün bu güçlerin ekonomik alt yapılarını hazırlar ve insan unsurunu buna katarsanız rekabet gücünü arttırır ve sizlerden beklenen gelişmeyi sağlarsınız. Fatih Projesi, doğusundan batısına bütün gençlerimize aynı fırsatları sunarak eğitimdeki fırsat eşitliğini sağlama sı açısından önemlidir. Projenin hiç kuşkusuz en önemli yanı ilköğretim ve ortaöğretim çağındaki tüm öğrencilerimize bilgisayar ve internet kullanımına olanak sağlamasıdır. Bu proje ile birlikte öğrencilerimiz, her zaman ve her mekanda eğitimin içerisinde yer alacaktır. Eğitimde teknolojinin kullanılması, eğitimi nitelikli hale getirir. Nitelikli eğitimin gelişmesi için teknolojik araçlar eğitim veri ve kaynaklarına erişimde önemlidir.. Teknoloji kullanımı eğitimde eşit fırsatların sağlanmasına yardımcı olacaktır. Çünkü aynı içeriğe sahip program her öğrenciye rahatlıkla ulaştırılacaktır. Ancak bu varsayımda özellikle ülkemizde var olan teknolojik eşitsizlik göz ardı edilmektedir. Teknolojik imkanları yetersiz olan bir okula göre, bu imkanlara sahip okulun eğitim olanakları ve bilgiye erişimi farklı olacaktır. Bu da başlı başına okullar ve eğitim kurumları arasında eşitsizliğin göstergesi demektir.. Bu teknolojik farklılıktan dolayı varlıklı ve yoksul okullar da teknolojiye ulaşma şansları birbirinden farklı olacağına göre bu durum eğitimde bir ikili ve tezat durumlara ve yapıya neden olacaktır. Teknolojik yeniliklerin hızla artması ve ekonomide önemli bir pay haline gelmesi eğitim teknoloji kullanımını da zorlamaktadır. Ancak teknolojinin sadece “ürün” olarak okula girmesi etkili kullanım için yeterli değildir. Önemli olan öğretmen, öğrenci, veli ve okul yönetiminin teknolojiyi kendi amaçlarına uygun olarak kullanabilmesi, öğrenme ve öğretme sürecinde yarar sağlayabilmesi, kendine yeterli olabilmesi, okul kültürüne dahil edilebilmesi, kendine yeterli olabilmesi ve bir sonraki yenilikler için öncü olabilmesidir. Eğitim süreci içerisinde teknoloji kullanımının, her ne olursa olsun, her zaman öğretmen ve öğrenci için işi kolaylaştırıcı tarafları vardır diye düşünmek hatalı olabilir. Birçok çalışmada olduğu gibi teknolojileri verimli kullanılabilmek ve başarıya ulaşmak için öncelikle amaçların belirlenmesinde yarar vardır. Peki bu projeleri okullarımızda kullanırken bir eğitimci olarak amaçlarımız neler olmalıdır: Öğrenme ve öğretme süreçlerini daha verimli bir sistem haline getirmek, Eğitim hizmetlerini büyük kitlelere kadar ulaştırmak, Bireysel eğitimin gerçekleşmesine ortam sağlamak, Eğitim ihtiyaçlarını ve olanaklarını tespit etmek, Eğitim kurumlarında uygulama alanları oluşturarak, öğretim programlarını sürekli hale getirmek, Çevre faktörlerinin olumsuzluklarını kaldırarak uygun hale getirmek ve kontrol etmek, Eğitim programlarını öğrenci yeteneklerine göre geliştirmek ve uyarlamak gibi hedef eri belirleyip uygulamak, teknoloji kullanımının eğitimdeki yerini almasını kolaylaştıracaktır. ~ 126 ~ Bilişim öğretmenleri okullardaki görünmez kahramanlardır. En ufak bir donanım sorununda onlara danışılır. Gerçekten tüm sorunlar bilişim öğretmenleri sorumluluğundadır. Bu kahramanlar ise sadece öğretmen kalabilmek amacındadırlar. Bu görevleri de kuşkusuz yaparlar, ama bilişim öğretmenleri olmadan BİT destekli bir eğitim düşünülemez. Öğretimin amacı öğrenmeyi sağlamaksa, öğrenme dışındaki tüm kaynaklar araçtır. Fatih projesi, küresel dünyada diğer ülkelerle rekabet edebilmek için geliştirilen öğrenme hevesinde olan gençlere her yerde sınırsız öğrenme imkanı sağlamayı hedef emiş bir öğrenme aracı olması bakımından Türk eğitim sisteminin tarihsel gelişimi içerisinde geliştirilen en büyük projelerden biridir. Bu bakımdan Fatih Projesi sadece Türkiye’de değil dünyada da eğitim ve fırsat eşitliğini sağlamada önemli bir adım olacaktır. Avrupa Birliği-Türkiye Delegasyon Başkanı Sayın Jean-Maurice Ripert’in öğrencilere yönelik şu sözleri bu açıdan bakıldınğında oldukça manidardır: “Yerinizde olmak isteyen birçok Avrupalı öğrenci var.” Burada teknolojik araçların rehberliğinde yapılacak bir girişimin eğitim felsefesini de oluşturmak gerekmektedir. Sadece maddi gelişimin yüceltilip niteliksel gelişiminin unutulduğu bir süreçten sağlıklı bireylerin yetişmesi zordur. Müfredatın dijital pedagojiye dönüşmesinde yerli ve milli kaynaklardan faydalanılmalıdır. Bazı ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de eğitimin asıl hedefi nihai anlamda ideolojik yüklemeler yapılarak sisteme uyumlu vatandaşlar yetiştirmek olmuştur. Bunu yaparken aşırı derecede kontrolcü bir zihniyetle yaklaşılmıştır. Şunu belirtmek gerekir ki, sadece teknolojik donanımla ağrılık vererek akademik başarıya odaklı, bilgi, beceri ve başarıyı hedefleyen bir eğitim robotik insanlar yetiştirir, bu da o toplumun ruhsuz insanlar arenasına dönmesine sebep olur. Eğitim elbette bilgi ve beceriyi vermekle yükümlü, ama bununla beraber davranış ve tutumları da ön plana alarak asıl hedefinin iyi insan yetiştirmek olduğunu söylemelidir. Çünkü alanında çok iyi yetişmiş bir bilim adamı veya teknisyen, çevresindekileri gayri ahlaki tutumlarıyla ve haksız kazanç sağlayarak yol alıyorsa, bu durumun hem bireysel hem de toplumsal anlamda birtakım olumsuz sonuçları olacaktır. Etik değerlerin zayıf aması ve ihlaller toplumda güvenliği ve asayişi sarsar bu da kaosun oluşmasına zemin hazırlayabilir. Teknoloji ahlak öğretmez ve vermez. Onun yapısı devamlı tüketilmeyi ve geliştirilmeyi arzu eder. Eğitimde yanlış giden bir şeyler varsa teknoloji ile düzeltilemez. Eğitim teknolojileri sadece destekleyici olabilir. Muhakkak başka birini, akli ve değere sahip olana ihtiyaç vardır. Elbette teknoloji edilgendir, onu kullanan ahlaki ya da gayr-i ahlaki bir ortam oluşturabilir. ~ 127 ~ “FATİH PROJESİ; YAYGIN EĞİTİM VE ÖĞRETİMDE BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNE AİT PROGRAM, FİLM V.B. YAYINLARI HAZIRLANARAK EĞİTİM VE ÖĞRETİME KAZANDIRILMASIDIR.” ~ 129 ~ Eğitim Bilişim Ağı Eğitim kişinin ruhi ve bedeni terbiyesini hedefleyip kendi özgüvenini kazandıran ve toplumsal kültüre entegrasyonu sağlayan bir süreçtir. Batıdan doğuya her ülkenin, milletin ve topluluğun kendi değerlerini inşa etme yolunda kullandığı en önemli kaynaklardan biri eğitimdir, okuldur. Merkezinde öğrenci-öğretmen iletişiminin yer aldığı klasik eğitim anlayışı artık teknolojinin zorlamasıyla yeni arayışlara yönelmiş, metot ve içerik bakımından kendisini zenginleştiren farklı bakış açılarına kapılarını açmış bulunmaktadır. Özellikle basılı ve görselişitsel medyadaki hızlı gelişmeler öğrenciler ve bireyleri kendisine çekmekte, ilgi odağı olmaktadır. Eğitim dünyası da bu cazibe merkezi medyadan faydalanmak için başta eğitim filmleri olmak üzere değişik eğitim materyallerini bu mecrada üretmektedir. İşte Fatih Projesi de eğitimde öğrencinin ilgisini çekerek en etkili şekilde öğrenmeyi sağlamak üzere kurgulanmış bir projedir. Projenin burada en çekici yönü tablet ve akıllı tahta gözükmektedir, fakat asıl üzerinde durulması gereken konu eğitim materyallerinin içerikleri ve kalitesi olmalıdır. Düşünün; çözünürlüğü yüksel full HD bir televizyon yaptıktan sonra bir eğitimciye sorarsanız özellikle değerler eğitimine önem veren bir eğitimci için o televizyonun görüntü kalitesinden öte ekranda oynayacak olan önemlidir. Burada milli ve manevi değerlerimizi koruyup geliştirecek, değerler eğitimine önem veren bir dijitalizasyona ihtiyacımız vardır. Bu anlamda Fatih projesinin en önemli ayaklarından birisi EBA (Eğitim Bilişim Ağı) bunu hedeflemektedir. EBA öğretmenler ile öğrenciler arasında iletişim kurmak, eğitim hayatları boyunca kullanabilecekleri materyalleri sağlamak üzere MEB bünyesinde kurulmuş olan eğlenerek öğretmeyi hedefleyen bir eğitim portalıdır. Bakanlığın uygun gördüğü alternatif eğitim sitelerini ve portalleri de bünyesinde barındırmaktadır. Eğitimde Fatih Projesi kapsamında üretilen bu e-içeriklere; öğretmenler ve öğrenciler web tabanlı ortamlarda hem çevrimiçi hem de çevrimdışı şekilde kolaylıkla ulaşabilmektedir. Bu amaçla bir e-içerik yönetim sistemi olarak Eğitim Bilişim Ağı Eğitim Bilişim Ağı (EBA); Fatih Projesinin “e-Dönüşüm Türkiye” kapsamında bilgi toplumuna dönüşümü sağlamak, eğitimde bilişim kültürünü sistemli ve planlı bir politika ile yaygınlaştırmak ve eğitimin bilişim gereksinimlerini karşılamak amacıyla; arama motoru, sosyal ağ, e-ansiklopedi gibi çağın dinamik sistemlerinden harmanlanarak oluşturulmuş, Milli Eğitim Bakanlığı’nın tüm eğitsel enformatik sistemini taşıyabilecek, genişleyebilir bir web uygulamaları projesidir. EBA platform aşağıdaki bileşenleri a. Eğitsel Arama Motoru: Web ortamında aradığımız bilgiye kolayca ulaşabilmemizi, bir çok sonucun aynı sayfada listelenmesini ve istendik özelliklere göre filtrelenmiş arama yapabilmemizi sağlayan bir çok arama motoru bulunmaktadır. Yalnız ülkemizde öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve değerli velileri için zararlı ve gereksiz içerikten arındırılmış, eğitim-öğretim için gerekli olan içerikleri öncelikli olarak listeleme kabiliyetine sahip bir arama motorunun olmaması Milli ~ 131 ~ Eğitim Bakanlığımızın dikkatinden kaçmamıştır. Fatih Projesi ile eğitimde teknolojinin kullanımını çağın gerektirdiği seviyelere çıkarmayı hedefleyen Milli Eğitim Bakanlığı, Eğitsel Arama Motoru Projesi çalışmalarına başlamıştır. b. Eğitsel İçerik e-Müfredat (EBA Altyapı): E-müfredat ile ders, konu ve kazanımlar bazında oluşturulabilecek bir ölçme sisteminin temeli atılacak, öğretmenler istedikleri zamanda yıllık ve günlük planlarını sistem üzerinden hazırlayıp, yine sistem üzerinden hazırlanan bu hedeflere ne kadar ulaşabildiklerini ölçebileceklerdir. e-Ansiklopedi : Öğrencilerin, öğretmenlerin ve tüm eğitim paydaşlarının öğrenmek istedikleri konu, kavram, terim v.b. unsurların video, metin, sunu, değerlendirme ve destek araçları şeklinde sunulduğu bölümdür. e-Ansiklopedi ile öğrencilerin derslerini daha iyi kavramalarına yardımcı olmak, öğrencilerin dersleriyle ilgili sorularına anında ve pratik bir çözüm bulmalarını sağlamak, ayrıca öğretmenlerimize de derslerinde kullanabilecekleri pratik materyaller sunmak amaçlanmıştır. e-Ders: e-Ders içerikleri, oluşturulacak sınıf ortamında akıllı tahta vb. teknolojik imkanların da desteğiyle, uzman bir öğretmen tarafından 15-20 dakikalık videolar şeklinde anlatıldığı ders programlarından oluşmaktadır. İçerikler yapılandırmacı yaklaşıma (Öğrenci Merkezli Eğitim) uygun olarak hazırlanacaktır. Oluşturulan dersler ile eğitimde fırsat eşitliği, öğrencilerin evden ders tekrar edebilme imkanı sağlanarak bireysel öğrenme desteklenecektir. e-Kitap: Ders kitaplarını yıllardır ücretsiz olarak dağıtan Milli Eğitim Bakanlığı, Eğitim Bilişim Ağı e-Kitap modülü ile bu kitaplara dijital ortamda da erişimi sağlamayı hedeflemektedir. Bu sayede öğretmenler ve öğrenciler istedikleri zaman, istedikleri yerden ders kitaplarına erişebilecek; isterlerse kendi bilgisayarlarına da bu kitapları indirebileceklerdir. Zenginleştirilmiş e-Kitap uygulaması ile de kullanıcılar, konulara ait ek görselleri, videoları olan, etkileşimli tahta özellikleri ile donatılmış bir uygulamaya da sahip olacaklardır. Tv-Radyo: Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’nün üretmiş olduğu belgesel , ders , sine vizyon , sosyal sorumluluk projeleri, hayat boyu öğrenme, canlı yayın gibi sesli ve görüntülü içeriklerin sunulduğu EBA bölümüdür. Ders Destek Araçları: e-Test, e-Sunu, ders hazırlık, ders destek gibi araçların harita, etkileşim gibi unsurlarla sunulduğu EBA bölümüdür. Temel seviye bilgisayar bilgisine sahip EBA kullanıcılarının bile bu araçları kullanarak içerik geliştirmeleri hedeflenmektedir. Öğrenciler İçin Eğitsel Soru-Cevap: Öğrencilerin müfredat çerçevesinde dersle ilgili sorularını soracakları, öğretmenlerinde soruları cevaplayacakları bölümdür. Oyun: Öğrenciler için eğitsel oyunların sunulduğu bölümdür. c. Ar-Ge ve Projeler: Ar-Ge: Ulusal ve Uluslararası eğitim araştırmaları, çalıştaylar, iç denetim raporları, eğitim göstergeleri, ölçme değerlendirme çalışmaları, yarışmalar, duyurular, bildiriler, konferanslar, seminerler vb etkinliklerin yer aldığı EBA bölümü EARGED ile işbirliği içerisinde yönetilecektir. ~ 132 ~ Proje Sihirbazı: Bakanlığımızın yürütmüş olduğu projeleri bir araya toplayacak, proje ürünlerini ve başarılarını sergileyecek, projelerin birbiri ile ilişkilerini ortaya çıkararak aralarındaki sinerjiyi gündeme taşıyacak, ayrıca proje sahiplerinin kolay adımlarla projelerini dinamik bir şekilde sisteme ekleyebilecekleri EBA bölümüdür. d. Okul Bilgi Ağı: Dinamik web siteleri: Okulların dinamik olarak web sitelerini temel bilgisayar bilgisi ile ek bir uygulama gerektirmeden yapmalarını ve güncellemelerini sağlayan yapıdır. Okullar arası iletişim: Okullar arası yazılı, sesli ve görüntülü iletişimin yapılabildiği harita destekli bir iletişim uygulamasıdır. Eğitsel Haber: Tüm kurumlardan, üniversitelerden, yurdun dört bir tarafından gelen yerel ve ulusal eğitim haberlerinin yer aldığı Eba bölümü merkezde profesyonel editörlük sistemi ile yönetilecektir. illerde ve kurumlarda ise eğitim almış “Gönüllü Eğitim Muhabirleri” sistemi ile EBA Haber’e bilgi akacaktır. Doküman Yönetim Sistemi: Bakanlık bünyesinde resmi belgelerin iş akışı içerisinde zaman ve kağıt tasarrufu ile güvenli bir şekilde iletilmesini sağlayan sistemdir. Sonuç olarak Eğitimde Fatih Projesi kapsamında sınıflarımıza sağlanacak olan Bilişim Teknolojileri ekipmanlarının eğitim-öğretimde etkin bir şekilde kullanılması amacıyla e-içeriklerin sağlanması ve yönetilmesi çalışmaları da hızlı bir şekilde devam etmektedir. Öğretim programlarında Etkin BT Kullanımı Bileşeni: Öğretim Programlarının BT kullanımını desteklemesi amacıyla; öğretmen kılavuz kitaplarının okullarımızın dersliklerine sağlanan donanım altyapısı ve eğitsel e-içeriğin etkin kullanımını içerecek şekilde yenilenmesi planlanmıştır. Eğitimde Fatih Projesinin bileşenlerinden birisi olan öğretim programlarının bilişim teknolojisi (BT) araçlarının etkin kullanımını içerecek hale getirilmesidir. Bu bileşenin amacı; Bakanlığımız Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından hazırlanan öğretmen kılavuz kitaplarında her ders alanı için BT’nin öğretim süreçlerinde kullanımının daha etkin biçimde yer almasının sağlanmasıdır. Fatih Projesi kapsamında dersliklerimize dizüstü bilgisayar, projeksiyon cihazı, vb. BT araçlarının alınması amaçlanmaktadır. Bu araçların öğretim süreçlerinde etkin kullanımının sağlanması için öncelikle her ders için hazırlanan öğretmen kılavuz kitaplarında bu BT teknolojilerinin öğretim süreçlerinde nasıl kullanılacağı daha açık ve etkin biçimde ifade edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle, dersliklere sağlanacak BT’nin öğretim programlarında etkin kullanımının gerektiği ders kazanımlarının belirlenmesi ve bu süreçten sonra öğretmen kılavuzlarında yer alan ana öğretim etkinliklerinin bu kazanımlar doğrultusunda BT’nin etkin kullanımını içerecek biçimde güncellenme süreçleri gerçekleştirilecektir. “Fatih projesinin sosyal eğitim platformu öğretmenlere ve velilere ulaşan Eğitim Bilişim Ağı (EBA). EBA’nın en büyük özelliği insan tabanlı olması. Eğitim bilişim ağının modernizasyonu tamamen öğretmenler tarafında olduğu gibi, öğretmenlerimizin katılımıyla bu sistem büyüyecek. Fatih Projesi, coğrafi farklılıklar nedeniyle batı ve doğudaki öğrenciler arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmayı planlıyor. EBA’da yaklaşık 260 bin kayıtlı kullanıcı ~ 133 ~ var. Öğretmenlerimiz, EBA altında oluşturulan e-içerik sistemi altında sistemin sahip olduğu tüm sitelere şifresiz erişebilecek. Eğitim kurumlarının sitelerine gelecekte öğretmenler ve eğitim kurumları da erişebilecek. Bir öğretmen, yaptığı projeyi EBA sayesinde herkese gösterebilecek. E-içerikler infografik, video, görsel, animasyon, simülasyon, ses dosyası ve zenginleştirimiş kitap (z-kitap) gibi değişik araçlar kullanılarak hazırlanmaktadır. Derslerin öğretim programı incelenerek teknoloji ve e-içerik planlaması yapılmakta; bu süreçte her konunun farklı teknolojik yaklaşım gereksinimleri olduğu dikkate alınarak çalışmalar sürdürülmektedir. E-içeriklerle bireyselleştirilmiş öğrenme ortamları sunulması ve bu ortamlarda öğretmenlerin de yardımcı ve kolaylaştırıcı olarak etkin rol alması planlanmaktadır. Senaryolar denetimden geçtikten sonra yapım süreci başlamakta, ortaya çıkan ürün de ders sırasında öğretmene bazı fikirleri ve kavramları somutlaştırmakta yardımcı olmaktadır. Ek olarak, öğretmenler kendi geliştirdikleri uygulamaları EBA’da yer alan platformlarda yayımlayıp paylaşabilmekte, meslektaşlarından yorum alabilmektedir. Bu uygulamanın amacı içerik belirlemede katılımcı ve etkileşimli bir süreç sağlanmasıdır. Hizmetiçi eğitimin bir ayağını oluşturabilecek bu akran etkileşimi modelinin başarısı, EBA’nın etkili biçimde kullanımına bağlıdır. EBA’da bulunan bir diğer modül ise EBA Market modülüdür. Bu modülde, eğitim materyalleri dışında, öğrencilerin satın alabileceği ya da ücretsiz indirebileceği çeşitli müzik vb. uygulamaların da bulunması, böylece öğrencilerin sadece dersleriyle ilgili değil aynı zamanda hobilerine yönelik çeşitli materyallere erişimi olması planlanmıştır. EBA Market ücretsizdir ve öğrencilerin tabletlerinde kullanabilecekleri z-kitaplara erişimlerini sağlar. Eğitimde teknoloji hangi düzeyde uygulanmalıdır diye soracak olursak, bu öğretilecek konuya göre değişir. Destekleyici olarak kullanılması mutlaka gerekiyor. Ama bazı konularda da tümüyle içeriğin merkezinde olabilir. Örneğin bugün Microsoft Office eğitimlerini artık gidip sınıflarda öğrenmenin hiçbir anlamı yok. Zaten uzun bir kursta öğrenilen bilgi kısa zaman içerisinde unutuluyor. Office eğitimleri tamamen e-eğitimlerle alınabilir. Destekleyici olarak kullanıldığında da etüt dersleriyle konuların teorik yanları ve temel bilgiler e-eğitimle desteklenmeli. Böylece sınıftaki öğrenme sürecini çok daha verimli ve etkin bir hale getirebiliriz. Geleneksel öğrenme ortamlarındaki ezbere dayalı kalıplar, özgün, eleştirel ve yaratıcı düşünmeyi köreltmektedir. Sayısal teknolojiler ise, geleneksel sınıflara sadece fiziksel olarak girmemekte, aynı zamanda yeni bir düşünce ve bakış açısı getirmekte, teknolojinin içinde barındırdığı mantıksal algoritmalar, örtülü olarak zihin dinamiklerini zenginleştirmektedir. Gardner’ın gündeme getirdiği felsefi altyapı, teknoloji desteğiyle birleşince, öğrenme ortamlarındaki yaratıcılığı körelten kalıpsal aktarmalar kısmen ortadan kalkabilecektir. Böylece öğrencilerin, fikirleri tartışan, eleştirel bakabilen bireyler haline gelmesi yönünde beklentimiz gerçekleşecektir. Dijital Çağda Eğitimde Fırsatlar ve Sorumluluklarımız” konulu XI. Geleneksel Eğitim Sempozyumu açılış konuşmasında ‘Profesör Richard Sennett şöyle demektedir: “Günümüzde en az iki yıllık üniversite eğitimi almış genç bir Amerikalı, çalışma ~ 134 ~ yaşamı boyunca en az 11 defa iş değiştirmeye ve 40 yıllık sürede en az 3 defa temel becerilerini yenilemeye hazır olmalıdır. Eğitim müfredatının Fatih projesiyle artık kısmen dijitalleşmesi gerekiyor, örneğin resim dersi gibi... Dünya artık photosopla resim çizip grafikleri dizayn etmektedir. Türkiye’de bu sisteme geçebilir. Resim çizen tabletler müfredatın içeriğini de geliştirmemizi isteyecektir, bu yüzden kalemle, elle çizim yaptırılırken ilerleyen yıllarda işin dijital boyutta resim çizimi de ihmal edilmemeli. Tablet şart değil PC ekranında da olabilir bu. Müfredatı tamamen dijitalize edemeyiz elbette. Örneğin müzik dersinde sanal bağlama ya da gitar gibi aletlerle müzik yaptırmak sağlıklı bir yaklaşım olmaz. Çünkü motor hareketler denilen hareketler sayesinde el becerileri gelişecektir. Uzaktan eğitim insanların yaşam boyu katılabileceği bir eğitim biçimi. Bunun örneklerini de görüyoruz artık. Uzaktan eğitim ile ilgili “Şu yaş grubu için uygundur” demek mümkün değil. Eğitim, yaşam boyu sürer. Günümüzde çocukların teknolojiyle ilişkilerine baktığımızda çok hızlı adapte olabildiklerini gözlemliyoruz. Örneğin bazı okullarda çocuklar ilkokulda ders desteği için e-öğrenme desteği kullanıyor. Gayet severek de yapıyorlar. Sınıfta anlamadıkları konuları sınav öncelerinde web üzerinden tekrar ediyorlar, soruları yine Web üzerinde çözerek bilgilerini sınıyorlar. Uzaktan eğitim yöntemiyle öğretmenlerin zamanını çok daha verimli ve etkili kullanabiliriz. Öğretmenler salt konuyu aktarmak yerine diğer uygulamalara zaman bularak tam anlamıyla gerçek bir eğitime odaklanabilirler. Eğitsel hedeflerden ödün vermeden, kaliteli görseller ve etkileşimlerle sunduğumuz içerikler, ilköğretim ve lise öğrencileri tarafından ilgiyle takip ediliyor. Çocuklar, teknolojiyle bütünleştirilmiş eğitim içerikleriyle hem zevkle hem de kalıcı olarak öğrenme sürecine katılıyorlar. Eğitimde dönüşümün daha başındayız. Özellikle akademik ortamlarda bu konu gündeme geldikçe, yeni fikirler, projeler üretildikçe bu alanda çok daha sağlam adımlarla ilerlenecektir. Nitelikli Yazılım Programı Hazırlanmalı Bu sistemler üzerinde koşacak yazılımın önemini vurgulamak için birkaç örnek daha vermek gerekirse; öğrencilerin defteri, kitabı bırakıp dijital ortamda eğitim almasını sağlayan bu önemli projede örneğin bir online sınav sisteminin de düşünülmesi faydalı olabilir. Bu kadar teknolojik bir alt yapı kurulduktan sonra herhangi bir sınıfta Hayat Bilgisi sınavının geleneksel yöntem yerine, tabletler üzerinden test şeklinde yapılabiliyor olması gerekir. Zamanla eğitim içeriğiyle hazırlanacak mobil uygulamaların, tüm öğrencilerin cihazlarına merkezden verilecek tek komut ile kolayca kurulması sağlayacak yazılım alt yapısı da gayet önemli bir ihtiyaç bu proje için. Ve kullanılan tabletin işletim sistemiyle ilgili çıkacak bir yazılım güncellemesinin hızlıca yapılabilir olması gerekecek. Çünkü 1. ya da 2. sınıf öğrencilerinin bunları kendilerinin yapamaması çok doğal. Proje içeriğinde hemen hemen hiç konuşulmayan fakat en önemli ihtiyaç ise bir şikayet yönetim sistemi. Çünkü öğrencisiyle, öğretmeniyle, velisiyle, yöneticisiyle yaklaşık 35 milyon kişiye hitap eden ve tüm eğitim ekosistemini içine alan bir projeden bahsediyoruz. Burada bireylerinin sorunlarının ve ihtiyaçlarının yönetilmesi de başlı başına bir kalem. ~ 135 ~ Erzurum’da bir öğrenciye verilen bir tabletin kırılması ya da değiştirilmesinin talep edilmesi durumunun nasıl yönetileceğini şimdiden hesaplamamız gerekiyor. Proje kapsamında yapılması planlanan milli arama motoru ve eğitim portalı kısmı ise tamamen farklı fakat oldukça önemli yazılım ihtiyaçları arasında. Gerçekleştirilmesi planlanan portalın içeriğinin sağlanması bile başlı başına ciddi bir iş yükü. Ülkemiz de bilgisayar kullanım oranı artmalı bence, her şeyi bilmeliyiz ve diğer milletlere önayak olmalıyız. Yoksa birileri facebook, google, windows, linux, hotmail, twitter bulur ve dünyanın en çok kar eden şirketleri arasına girerler, bizlerse sadece tüketici konumunda kalırız. Bunu iyi düşünmek gerekir. Bu noktada uzmanlar, eğitim sisteminde kullanılmak üzere nitelikli yazılım programları geliştirilmesinin önemini vurguluyor. Çünkü yüksek nitelikli yazılım programlarına sahip olunmadıkça, teknoloji kullanımının eğitimi geliştireceği düşünülemez. Ülkemizde eğitim fakültelerinin teknoloji kullanarak nitelikli öğretim gereçleri geliştirip öğretim sistemleri oluşturmada yenilik merkezleri olarak görülmesi gerekiyor. Teknolojinin sınıfa uyumu konusunda gerekli desteği almak için öğretim elemanı desteği ve katılımının olması kaçınılmaz. Bilgisayarlarla birlikte güçlü yazılım programları geliştirilip öğrencilerin bunları kullanmaları sağlanmalı. Sayısal ve medya okuryazarlığının yanı sıra e-becerileri geliştirmeye yönelik araştırma projeleri ve eğitim önlemleri, Avrupa’da çok yaygın. Avrupa Sayısal Gündem’inde hazırlanan bir rapora göre, eğitimde BİT’e yönelik ulusal politikalar tüm Avrupa ülkelerinde bulunuyor ve genellikle tam öğrenme sürecini kapsıyor. Sayısal Gündem, BİT’in sosyal ve ekonomik potansiyelini en üst düzeye çıkarmayı amaçlıyor. Bu da, sayısal ve medya okur-yazarlığı da dahil olmak üzere, yalnızca yüksek düzeyde BİT becerilerinin geliştirilmesi yoluyla elde edilebilir. Amerika ve bütün Avrupa ülkelerinin, eğitime ayrılmış belirli bir strateji dahil olmak üzere, farklı alanlarda BİT’in kullanımını teşvik etmek üzere ulusal stratejileri bulunuyor. Bugün Avrupa ve Amerika’da ki eğitim sistemlerine göz attığımızda özellikle Yazılım derslerinin ilkokul 1. sınıftan başlayarak neredeyse tüm kademelerde zorunlu ders olarak okutulduğunu görmekteyiz. Örneğin Fransa da zorunlu olarak 6 dersin okutulduğu ve bunlardan birinin de Bilişim ve Yazılım dersi olduğu biliniyor. İngiltere Eğitim Bakanlığı, yazılım geliştirme dersini ilkokul müfredatına 2014 yılında alıyor. Teknolojiye giderek daha fazla yatırım yapan Estonya’da hükümet, ilkokullara birinci sınıftan itibaren bilgisayar kodu yazma dersleri koydu. Yine yazılım konusunda en önemli kurumlardan biri olan GOOGLE’un başkan yardımcısı CERF ortaokul öğrencilerinden başlayarak yazılım ve kod geliştirme konusunda müfredata zorunlu ders konulmasının faydalı olacağını söylemektedir. Bu stratejiler öğrencilere gerekli BİT becerilerini sağlama amacının yanı sıra (özellikle okuryazarlık becerileri) öğretmenler için BİT eğitimi verme amacını güdüyor. Okullarda güncel teknoloji ve altyapı sağlanmalı. Bugün Amerika da 15 yaşındaki bir çocuk ilkokuldan itibaren aldığı yazılım eğitimiyle telefonlara yazılım yapıyor ve daha bu yaşta milyon dolarlar kazanabiliyor. Bu kazancın ülkesine de büyük katkıları olduğu aşikardır. Yazılım, programlama, veritabanı gibi ~ 136 ~ dersler belli düzeylerde ilkokuldan itibaren verilebilmeli, özellikle 2013 ve 2014 yılında Avrupa’da ve ABD’de programlamanın 8-10 yaş civarında başlanacak bir etkinlik olduğu görülmüş ve bu konuda yarışmalar, projeler düzenlenip farkındalık yaratılmış, bilişim eğitim yaşı da buna paralel olarak aşağı çekilmiştir. Ülke olarak insan gücü planlaması yapmamız, teknisyenden doktoralıya her kademede binlerce bilişimci yetiştirmemiz lazım. Bu ülkeyi Bilgi Toplumuna taşımamız, bir başka deyişle tüm ekonomiyi, tüm kamu hizmetlerini, toplumu emek yoğun bir yapıdan bilgi yoğun bir yapıya dönüştürmemiz gerekiyor. Bunun için de insan gücü çok önemlidir. İlk ve orta öğretimi bilişim eğitimi açısından yeniden tasarlamak lazım. Bütün dünya programlama kavramlarını ilk fırsatta tanıştırmanın yollarını arıyor. Geç kalınmadan pedagogların çizeceği bir sınırla çocuklarımıza bilişim eğitimi vermek bir zorunluluk olmuştur. Bizim her öğrenciye temel bilişim/bilgi okur yazarı olmanın yanında konunun etik, estetik, mahremiyet, güvenlik boyutlarını, limitlerini ve olanaklarını öğretmesi gerekir. Öğrenciler temel programlama, ağ, veritabanı ve güvenlik kavramlarıyla tanışmalıdır. Bilgisayarla ilk tanışma ve ilk eğitimlerin, marka temelli değil kavram temelli olmalı ve alternatif işletim sistemleriyle tanışmalıdır. Önemli olan, öğrencinin öğrenmeyi öğrenmesi, farklı ortamlarda rahatça çalışabilmesidir. Özgür yazılımlarla ve açık kaynak yazılım kavramlarıyla her öğrencinin tanışmasında yarar var. Özgür yazılım ülkeler için tasarruf, güvenlik, verimlik ve istihdam için önemlidir. Dünyada 1 milyona yakın özgür yazılım projesi ve 10 milyona yakın özgür yazılım geliştiricisi var. Kamunun, üniversitelerin bu nedenlerle özgür yazılımdan yararlanması önemlidir. Daha önemlisi, bilişimci olmak isteyen bir kişinin özgür yazılımla ellerini kirletmesi, yazılım örneklerini incelemesi, özgür yazılımları kütüphane olarak kullanması, onları geliştirerek kendi ürünlerini oluşturması önerilir. Özellikle güvenliğin kritik olduğu uygulamaları özgür yazılım temelli yapma olanağının araştırılması önemlidir. Pardus projesi böyle bir amaçla başlamış ama maalesef sönümsemeye bırakılmıştır. Özgür yazılımın güçlü olduğu bir diğer alan ise gömülü sistemlerdir. Ülkemizin bir özgür yazılım stratejisi olmalıdır. Fatih Projesi bu yönde katkı yapabilir. Eğitim alanında ne kadar iyiyseniz bu ülkenin refah düzeyine yansır. Bu nedenle eğitim ülkenin en önemli meselesidir. Eğitim istikbal davamızdır. Bütün Teknolojilerin Aklı Onu Kullanan İnsanın Aklıyla Sınırlıdır. Bilgi İletişim Teknolojilerinin Dezavantajları? Yukarıda belirtildiği gibi bilgi iletişim teknolojilerinin eğitime ve özelde yönetime bir çok olumlu avantajlar sağlamasının yanı sıra beraberinde ise bazı olumsuzlar getirmektedir. Bu olumsuzluklar: Yönetim ortamında bilgi teknolojilerinin kullanım sınırlılıklarından bir kısmı bu teknolojilerin kendi özelliklerinden, bir kısmı ise uygulama koşulları ve izlenen yaklaşımlardan kaynaklanmaktadır. Yönetsel beklentilerin oldukça yüksek olması karşılanamamasının yarattığı psikolojik gerginlikler. ~ 137 ~ ve bunun tamamının Bilgi teknolojisi uygulamalarında teknik uzmanlarla, eğitimciler arasında yeterli bir eşgüdüm sağlama çalışmaları henüz doyum noktasında değildir . Uygulamada insiyatif daha çok bilgisayar uzmanlarının elindedir. Bu durum başta yazılım geliştirmek üzere bilgi teknolojilerinin uygulamalarının hemen her boyutunda kaliteyi düşüren bir faktör olarak görülmekte ve uygulamalarda yetişmiş yöneticilerin daha fazla söz sahibi olmaları önemli bir gereksinim olarak görülmektedir. Okullarda bilgi teknolojisi donanımları ile ilgili standartlar arasında büyük faklılıklar görülmekte, bu durum uygulamalarda standardizasyonu olumsuz yönde etkilemektedir. Bilgi teknolojileri alanındaki çok hızlı gelişmeler, katı standartları sakıncalı kılmaktadır. Bunun giderilmesi için mevcut yapı gelişmelere cevap verecek şekilde esnek tutulmalıdır. Eğitim yönetimi alanında bilgi teknolojilerinin uygulanmasının maliyeti hala minimuze edilememektedir. Bu sorunun çözümü için yazılımların kurumlar arasındaki farklılıklara hitap edebilecek özellikte hazırlanması gibi yollara baş vurulmalıdır. Eğitim yöneticilerinin, bilgi teknolojileri alanındaki gelişmeleri izlemedeki yavaşlıkları, kullanılan donanımların, alandaki teknolojik gelişme düzeyinin gerisinde kalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle teknolojilerin gerçek potansiyelinden eğitim kurumları gereğinde yararlanamamaktadırlar. Okullar düzeyinde hizmetlerin verimli ve etkili kılmaya katkı sağlayacak iş gören ihtiyacı tamamıyla giderilememiştir. Bu konuda eğitim yöneticileri hizmet içinde ve hizmet dışında yeterince yetiştirilmelidirler. Eğitim adına yaşanan sorunların başında, yeterince kapasitenin yaratılmaması, verim düşüklüğü, öğretimi bireyselleştirememe gelmektedir. Eğitimde geleneksel sorunları yine geleneksel yöntemler kullanarak çözmek neredeyse imkansız görülmektedir. Bu nedenle eğitim sisteminde teknolojinin olanaklarından yararlanmanın bir zorunluluk olduğu ortaya çıkmış bulunmaktadır. Teknolojinin eğitimde kullanımı artık bir özenti değil, eğitim sisteminin verimini artırmaya yönelik bir çaba olarak görülmelidir. Günümüz eğitim sorunların giderilmesi adına çağdaş eğitim teknolojisi uygulamaları sistem yaklaşımına dayalı olarak yürütülmesini gerektirmektedir. Sistem yaklaşımını esas alan eğitim teknolojisi uygulamaları öğrenme- öğretme süreçleri ile ilgili canlı ve cansız tüm kaynakları bir bütünlük içerisinde ve birbiriyle sıkı ilişkide ele alınması gerekmektedir. Eğitim teknolojisine dayalı uygulamaları projelendirmek ve uygulamak için alanda yetişmiş uzman personele gereksinim vardır. Bütün çalışmaların bir ekip çalışması olduğu bilinciyle eğitimdeki tüm görevli personel aynı anlayışla yetiştirilmelidir. Eğitimde araç gereçlerden yararlanmada sorun bazı araç gereçlerin nasıl çalıştırıldıklarını bilmemek değil, asıl sorun; araç- gereçlerin öğrenme- öğretme etkinliklerinde hangi kazanımları/ davranışları kazandırmak için, nasıl bir düzenleme içerisinde kullanılacaklarını, kullanım öncesi, kullanım sırası ve kullanım sonrası ne gibi önlemler alınıp, çalışmalar yapılacağını bilmemekten kaynaklanmaktadır. Bu sorunu ~ 138 ~ gidermek için öğretim programlarının içerik analizlerinin yapılıp, kullanılması gereken canlı, cansız araç, gereç ve kaynakların belirlenip bunların üretilmesi sağlanmalıdır. Bilgi iletişim teknolojilerinin eğitime bir destek olduğu, eğitime bir seçenek olmadığı unutulmamalı ve bilgi iletişim teknolojileri bir özenti değil, eğitim sisteminin verimini artırmaya yönelik bir çaba olmalıdır. Sonuç olarak eğitimde yeterli kapasite yaratamama, öğretme –öğrenme süreçlerini verimli hale getirememe ve öğretimi bireyselleştireme-me gibi sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunların çözümü için eğitim teknolojisinin olanaklarından yararlanma yönünde çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmaların daha etkin ve verimli olabilmesi için bilgi iletişim teknolojilerinin çağdaş anlayışına uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Fatih Projesi İle İlgili Yaşanan Sorunlar ve Öneriler Projenin okullarda uygulanmasıyla birlikte müdür, öğretmen, veli ve öğrencilerden elde ettiğimiz veriler ekseninde birtakım sorunlarla da karşılaşılmış olduğu da görülmektedir. Özellikle tablet bilgisayarların amacının dışında kullanılması çok büyük bir sorundur. Birçok öğrencinin tabletlerdeki şifreleri kırarak tabletleri şahsi bilgisayarları haline getirmeleri önümüzde çözüm bekleyen en önemli meselelerdendir. Çünkü öğrencilerimiz ders esnasında sosyal paylaşım sitelerine girmekte, oyun oynamakta, film izlemektedir. Bu da dersin verimliliğini olumsuz etkilemekte, öğrencinin motivasyonunu düşürmekte ve öğretmeninin otoritesini sarsmaktadır. Hatta bazı öğrencilerin sınıf içerisinde ve ders esnasında yapılanları görüntüleyip internette paylaştıkları da ifade edilmektedir. Bu projenin tüm okullarda sağlıklı bir şekilde işlemesinin en önemli yolu da teknik altyapının sağlanmasıdır. Bilgisayar temelli bir eğitimin yapıldığı bir sınıfta küçük bir arıza öğretimi sekteye uğratabilir. Elektrik kesintilerine karşı okullarımıza mutlaka jeneratör desteği sağlanmalı, uygulamadan kaynaklanan sorunların anında çözümü için donanımlı Bilişim Teknolojileri öğretmenleri görevlendirilmelidir. Bu da ağır bir ekonomik külfet getirmektedir. Maliyeti ve sürdürülebilirlik projenin önünde duran en önemli sorunlardandır. Teknolojinin en önemli özelliği sürekli kendini yenilemesidir. Kurulan bu sistemin kendini yenilemesi ve geliştirmesi çok önemlidir. Fakat yazılımı bize ait olmayan bu projenin çağın gereklerine uygun geliştirilmesinde şu an için milli bir yazılımın olmaması bu projenin sürekliliği açısından büyük bir tehlike arz etmektedir. Yeni eğitim sisteminde bilginin adresini gösterme gibi bir sorumluluğu bulunan öğretmenlerimizin yeni teknoloji ve kullanımı konusunda beceri kazanmaları gerekiyor. E-içeriklerin nasıl kullanılması ve sunulması konusunda öğretmenlerimize hizmetiçi eğitimlerin bir an önce verilmesi gerekmektedir. Tablet bilgisayarlar öğrencilerimizi anti-sosyal yaptı: Tablet bilgisayarların dağıtımından önce tenefüslerde arkadaşlarıyla sohbet eden, şakalaşan, tartışan, okul bahçesinde arkadaşlarıyla gezerek stres atan öğrencilerimiz, tenefüs zamanlarını tablet ~ 139 ~ bilgisayar başında geçirmektedir. Bu da anti-sosyal bir gençliğin yetişmesine zemin hazırlamaktadır. Sadece tabletiyle ilgilenen ve öğrenciyi asosyalleştiren durumların önüne geçilmeli. Okul idarecileri ve öğretmenlerin ‘Tableti tenefüste bırakıp dışarı çıkın bu sağlığınız ve zihin gelişiminiz için şarttır’ demeleri bu sayede teknolojinin negatif yönünün de var olduğunu öğrenciye hissettirmeye çalışmalıdırlar. Sadece tabletiyle ilgilenenler kadar elbette anlamadığı konulardan dolayı öğrenciler arasında diyaloglar da çoğalabilir fakat bilgisayar teknolojilerinin kişileri yalnızlaştırma eğilimi daha fazladır. Başta Matematik ve Geometri olmak üzere Fizik, Kimya Türk Dili ve Edebiyatı, İngilizce gibi derslerde bazı öğretmenlerin ders öncesinde hazırladıkları konuları ve soruların çözümlerini ders sırasında akıllı tahtayı kullanarak daha kısa sürede gerçekleştirmektedirler. Akıllı tahta derslerde yaklaşık % 30’luk bir zaman kazandırmaktadır. Bu bakımdan akıllı tahta, eğitime çok önemli bir katkı sağlamaktadır. Sadece şuna dikkat edilmeli; öğrenciye ‘Bir daire çiz’ denildiğinde o tam çizemese de akıllı tahta otomatik düzeltmektedir. Bunun gibi eğitimsel açıdan ufak tefek kusurları olsa da Fatih Projesinin eğitim dünyasına en büyük armağanı bu akıllı/etkileşimli tahtadır. Engelli eğitimi ile entegrasyon sağlanmalı. Neticede engellilerin kullanımıyla ilgili yapılmış programlar öğretilirken tablet sesli komut veya açılan sayfayı gezerken yönlendirme için sesli okuyabilecek mi? Sınıf içerisinde yayacağı radyasyon öğretmen ve öğrenci sağlığını olumsuz etkileyebileceği düşünülmektedir. Tablet bilgisayarım var diyerek öğrencilerimizin diğer ders araç ve gereçleri getirmemeleri de önemli bir handikaptır. Bütün uyarılara rağmen çocukların uyumaları gereken vakitlerde sabaha kadar internetle vakit geçirmeleri, internet üzerinden oyun oynamaları bazı velilerimizi de rahatsız etmektedir. Çocuklarını internet ve bilgisayar bağımlılığından korumaya çalışan öğrenci velilerinin bu durumdan oldukça rahatsız olduğu görülmektedir. Öğrencilerin kitap okuma alışkanlıklarının tablet bilgisayarların kullanımıyla azalabileceği göz önüne alınarak, başta edebi eserler olmak üzere ders dışı okuma kitapları da tabletlere yüklenmelidir. Tabletlerin internete çıkışı ve özellikle evlerde internete bağlanabilmesi mutlaka sağlanmalıdır. Bugün 100 evden 47’sinde internet bağlantısı olduğu düşünüldüğünde dar gelirli ailelerin çocukları evlerinde bu imkandan yararlanamayacaktır. Bu da eğitimde fırsat eşitliğini sağlamayı amaçlayan Fatih projesinin ruhuna ters düşmektedir. Üst sınıflara geçtikçe ya da hali hazırda ders yılı içerisinde defter yerine geçen öğrenci tableti kaybedilince ya da tablet çökünce notlar, bilgiler ne olacak? Nerde ve nasıl yedeklenecek? Tablet Bilgisayarların Eğitim Dışında Kullanımıyla İlgili Neler Yapılabilir? Tablet bilgisayar kullanımından dolayı öğrencilerin derslerde dikkatlerinin dağılması, tahtanın bir sunum aracı olarak sürekli kullanımının öğrencileri pasifize etmesi, öğrencilerin boş zamanlarını bu teknolojilerle uğraşarak geçirmeleri, öğretmen–öğrenci arasında göz ~ 140 ~ temasını azaltması gibi (bu önemli bir sorundur; çünkü öğrenci önündeki tabletle internette sörf mü yapmaktadır, yoksa dersle ilgili bir sayfaya mı bakmaktadır) sorunlar; tablet kullanımını derslerin kimi konularına has kılınarak aşılabilir. Öğretmenler sınıf yönetimde artık zorlanacaklardır. Öğretmenler akıllı tahta ile uğraşırken öğrencilerin derste tablet ile uğraşmaları sınıf yönetiminde kargaşaya sebep vereceği için öğretmenler tarafından tabletler kilitlenebilmelidir. Gerçi böyle bir yazılım icraata konulduğu halde kimi öğrencilerin tabletlerini kilitlemekten koruma ihtimalleri yüksek çünkü teknolojide artık aşılamayan duvar yok. Sınıf yönetimini kolaylaştıracak diğer bir yolda öğretmenin sınıfa sırtını dönmeden akıllı tahtaya yazı yazmalı tahtadaki dokunmatik klavyeyi değil verilecek harici wireless klavyeyi kullanmalıdır. Hatta öğretmen öğrencileri arasında onlarla birlikte akıllı tahtaya yönelmeli ve uzaktan kumanda ile sunumunu yapabilmeli. Tablet bilgisayarların eğitim dışında başka amaçlar doğrultusunda kullanılmaması için hackerlar tarafından kırılamayacak bir güvenlik sistemine sahip olması gerekmektedir. Fakat günümüzde bunun pek de mümkün olmadığı görülmektedir. Çünkü yazılım şirketleri tarafından üretilen en üst seviyede güvenliğe sahip olduğu söylenen programların dahi hackerlar tarafından şifrelerinin kırıldığına şahit oluyoruz. Bu durumda yapılabilecek tek şey çocuklarımıza teknolojiyi doğru kullanma bilincini aşılayabilmektir. Bunun için eğitimcilere ve ebeveynlere büyük görevler düşmektedir. Akıllı tahta çalışmalarında yapımcı ve yönetmen olarak şu eksiklikler tespit edilmiştir. Akıllı tahta büyük ekrana sahip olduğu için TV ve bilgisayar ekranına göre yapılan videoların görüntü kalitesi düşmektedir. Bu videolar, yüksek kalitede ayrı bir link verilerek depolanmalı öğretmen oradan indirip izlenmelidir. Küçük yazılmış yazıları arka sıralardaki öğrenciler göremediklerinden şikayet etmektedirler. Aynı şekilde tabletlerin ekranı küçük olduğu için üzerine küçük harf erle yazılı videoları büyütme imkanı yoktur. Eğitim materyalleri modüler tarzda buna göre dizayn edilmelidir. İçerik üretiminde öğretmenler teşvik edilmeli. EBA’ya atılacak materyallerde en çok tıklanıp indirilen materyal sahibi öğretmenlere ücret verilmelidir. Sonuç olarak, Fatih Projesi eğitim ve teknolojiyi bir araya getiren ve çocuklarımızın çağın gereklerine uygun bir eğitim almalarında büyük katkıları olacaktır. En önemlisi de taşra olsun, metropol olsun, yoksul olsun ya da zengin olsun tüm öğrencilere eğitimde fırsat eşitliği, öğretmenler içinse öğretme ve eğitmede fırsat eşitliğini sağlamasıdır. Fatih Projesinin Üniversitelere Yansıması Bir toplumun çağdaş uygarlık düzeyine yükselmesi ve bilim toplumu haline gelebilmesi, kuşkusuz ki onu meydana getiren bireylerin aldığı eğitimle doğru orantılıdır. Bu kapsamda ülkesi ve dünya ile ilgili gelişmeleri takip eden, gelişime açık, sorgulayabilen, bilgi ve iletişim teknolojilerini etkin kullanabilen kişilerden oluşan bir toplumun, bilgi toplumu olma yolunda temel unsur olduğu açıkça görülmektedir. Türkiye'de uygulanmaya başlanmış Fatih Projesi bu yolda atılan büyük bir adımdır. ~ 141 ~ Teknoloji, bir okulda değişime neden olmak için gereklidir, fakat tek başına yeterli değildir. Öğretmenin katılımı olmaksızın, öğrenciler mevcut teknolojiden kendi başlarına faydalanamazlar. Öğretmenler, eğitimde Bilişim Teknolojilerinin etkili kullanımı için rehberlik yapma, öğrencilere yardım etme ve yol gösterme gibi rolleri etkin biçimde yerine getirmelidirler. Bu sebeple, okul öncesi eğitimden başlayan Fatih Projesi entegrasyonu lise son sınıfa kadar devam edecektir. İnternetin etkin kullanımı da yeni eğitim sisteminin bir parçası olmalıdır. Eğitim sırasında, sunu, video ve resim gibi interaktif içerikler müfredatı zenginleştirecektir. Tüm bu eğitim planlamasında ne yazık ki üniversitelerin rolü tanımlanmamıştır. Bilim Teknolojilerinin kullanıldığı projede daha önce pilot uygulama yapılmış, 20122013 Eğitim öğretim yılında da 9. Sınıf öğrencilerinin tümünde Tablet bilgisayar verilmiş ve her sınıfa akıllı tahta kurularak uygulamaya geçilmiştir. Böylece teknolojinin hayata aktif uygulamasına başlamıştır. 9. Sınıf öğrencileri 4 yıl sonra üniversite öğrencileri olacaktır. Her türlü teknoloji ile eğitim almaya başlamış bu öğrenciler üniversitelere başladığında eski eğitim sistemi olan tahta ve not tutmayla karşılaşacak, bu durumda üniversiteler öğrencilerinin beklentilerini karşılayamayacak, uyumsuzluk ve motivasyon düşüklüğü problemlerini gündeme getirecektir. Bu nedenle üniversite stratejilerinde bu konuyla ilgili risk değerlendirmesi yapılması ve gerekli tedbirlerin ivedi olarak planlanmalıdır. Devam eden ve gelişen eğitim sürecinde BT ile eğitim gören öğrencilerin üniversiteye geldiklerinde alışageldikleri sistem yeterliliklerine sahip olması gerekmektedir. Bu yeterliliğin sağlanması için üniversitelerin FATİH Projesi’nin gelişimine uyum sağlaması ve bu doğrultuda yenilenmesi gerekmektedir. Sürekli olarak gelişen ve yenilenen teknolojik gelişmelere üniversiteler ayak uydurmakta zorlanmaktadır. Bu durumun pek çok etkeni bulunmaktadır. Bunlar kısaca kemikleşen eğitmen görüşü, bütçe kaynaklı problemler, materyal eksikliği olarak sıralanabilir. Ancak üniversiteler toplum kültürünü yansıtması ve yapılandırmasında oynadığı rol yönünden eksik ve yetersiz olmamalıdır. Çünkü nesil yetiştiren ve topluma birey kazandıran kurumlarda eğitim kalitesi, verimliliği ve kazanımları açısından ödün verilemez. Fransız kuramcı Pierre Lévy’e “Teknik ve kültür birbirinden ayrı olarak asla var olamazlar” ifadesi bugünkü durumun eksikliğini çok net olarak ortaya koymaktadır. Teknolojinin tek başına bir anlamı yoktur, ancak bir kültür içinde var olduğu zaman gerçek anlamını bulur. Teknolojik gelişmeler çoğunlukla toplumların gelişmeleriyle doğru orantılı olarak ilerler. Teknolojik değişimler toplumların gelişmesinde önemli bir etken olarak görülmektedir. Bir toplumun çok ilerde olmasını sağlayan önemli ölçüde teknolojik değişimin hızının yüksek olmasıdır. Ayrıca toplumlardaki kültür yapılanmasında eğitim faktörünün önemi yadsınamaz. Ülkemizde BT’nin eğitime entegrasyonu için yapılan çalışmalar azımsanamayacak miktarda olmakla beraber, üniversiteler açısından çalışmalar son derece yetersiz kalmaktadır. Özellikle toplumdaki kültür yapılanmasında önemli bir etken olan üniversiteler, BT ile yetişmiş bir öğrencinin gereksinimlerini karşılayacak alt yapıya sahip değildir. Dolayısı ile öğrencinin eğitim anlayışının ani bir değişime uğraması, öğrenci başarısında olumsuz etkiler doğurabilir. Bu durumda BT entegrasyonunun uygulamaya ~ 142 ~ konulduğu Fatih Projesi kültürü ile yetişen öğrenciler üniversitelere ulaşmadan üniversitelerin bu duruma hazırlıklı olması gerekmektedir. Bu proje sosyal ve kültürel değişimi de bünyesinde barındıran bütüncül bir süreçtir. Bilgi ve iletişim alanındaki teknolojik gelişmeler bilgi paylaşımı ve miktarındaki artışı beraberinde getirmiştir. Böylece öğrencilerin bilgiye ulaşması ve işlemesi kolaylaşmıştır. Bilgi teknolojilerinin yaygın olarak kullanıldığı bir diğer önemli faaliyet alanı da, yükseköğrenimdir ve günümüzde yükseköğrenimde bilgi teknolojileri, büyük oranda eğitim ve öğretimin şeklini ve kapsamını değiştirmektedir. Dünyada Yükseköğretimde teknolojilerin kullanımı yönünde önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Ülkemizde ise sınırlı kaynaklardan yararlanarak hazırlanan ders notlarına ya da öğrenciye not tutturularak öğretilme esasına dayanan bir öğretim yöntemi oldukça yaygındır. Derslerinde yeni öğretim teknolojilerinden yararlanan öğretim üyelerinin de genelde bu olanaklardan yeterli düzeyde yararlanmadıkları görülmektedir. Gittikçe artan bir şekilde kaliteli, bilgi birikimine sahip, nitelikli mezunlar ve dünya standartlarında diplomalar vermek konusunda özellikle yükseköğretim kurumlarını zorlar hale getirmiştir. Bu nitelikleri taşıyan öğrencilerin yetiştirilmesi, her şeyden önce öğretim elemanlarının yeni bilişim ve iletişim teknolojilerini etkin ve verimli bir şekilde kullanmalarının önemi artmaktadır. Yükseköğretim sisteminin çıktıları olan nitelikli insan gücü, ülke ekonomisinin tüm süreçlerinde yer aldığı gibi yükseköğretim sisteminin girdisini oluşturan öğrencilere de eğiticilik yapmaktadır. Bu yönüyle yükseköğretim sistemi tüm eğitim sisteminin etkinliğini belirleyebilecek bir özelliğe sahiptir. Günümüzde eğitimde bilişim teknolojilerinin kullanımı öğretimsel materyalleri arttırmakta ve daha yaratıcı hale getirmektedir. Öğrenim sırasında kullanılan materyal çeşitliliği yeni öğretimsel yöntemler doğurmakta ve derslerin nasıl öğretileceğine ilişkin farklı ve güncel fikirlerin benimsenmesini sağlamaktadır. Türkiye'nin 21. yüzyılda, bir taraftan rekabet üstünlüğü sağlaması, diğer yandan genç nüfus yapısına sahip bir ülke olarak, iş bekleyen geniş kitlelere kaliteli bir eğitimle istihdam yaratabilmesi için kararlı, uzun dönemli stratejileri oluşturması gerekmektedir. Artık, her gün Üniversite kampüsüne giden derslere ve laboratuarlara katılan alıştığımız klasik öğrenci figürü değişmektedir. Üniversitelerimizde birçok uzman özellikle çevrimiçi eğitimde öğrenmenin rolünün değiştiğini, bilgiyi sunan ve süreci kontrol eden (öğreten) kişi konumundan sıyrılıp öğrenme sürecini izleyen ve kolaylaştıran danışman rolü üstlenmesi gerektiğini belirtmektedir. Ülkemizde üniversiteler teknolojik ve eğitsel açıdan istenilen seviyeye ulaşamamıştır. Bu durum pek çok bileşenin olumsuz etkileri olarak ortaya çıkmaktadır. Yükseköğrenim öncesi eğitimdeki değişimlerin üniversiteye entegrasyonu gereklidir. Bu durum üniversitelerdeki yetersizlikleri göstermekte beraber çeşitli yansımalarını da görmek mümkündür. Teknolojinin Türkiye’de yaygınlaşması için her ne kadar uğraşılsa da, öğretmen ve öğrenci tutumunu ölçen çalışmalar göstermiştir ki, öğretmenlerin yeterince eğitilmeden akıllı tahtaların sınıflara yerleştirilmesi, bu teknolojinin amacına uygun, etkin bir biçimde ~ 143 ~ kullanılmadığını göstermektedir. Benzer durum üniversitelerde de görülmektedir. Üniversitelerde öğretim elemanlarının teknolojiyi takip etmemesi, sınıf içerisinde ve dışarısında kabul etmemesi gibi problemler söz konusudur. Bu durum alanda aşırı uzmanlık gerektiren hocaların ileri yaş seviyesi ve akademisyenlerin araştırma görevliliğinden profesörlüğe kadarki sürecinde yer alan kendine has kemikleşmiş eğitim anlayışından kaynaklanmaktadır. Üniversitelerde öğretim görevlilerinin değişime karşı direnç göstermeleri beraberinde öğrencileriyle iletişim kopukluğu yaşadıklarını gösterir. Dolayısıyla iş hayatı açısından öğrencilerin eksik kalmasını doğurur. Bu durumun etkileri en çok BT kullanarak yeni nesilleri yetiştirecek olan eğitim fakültesi mezunlarında görülecektir. Çünkü öğrenciler artık teknoloji ile iç içe iken bu gelişime ayak uydurmakta güçlük çeken öğretmenler olacaktır. Bu durum beraberinde öğrenci-öğretmen arası iletişim kopukluğu, öğrenci üzerinde denetimsizlik ve başarı düşüşü gibi sonuçlar doğurabilir. Yeni nesillerin öğretmenler tarafından yetiştirildiği göz önünde bulundurulduğunda gelişim ve değişime gereken önem verilmediği görülmektedir. Öğretmen yetiştiren kurum öğrencileri üzerine yaptığı araştırma; öğretmen yetiştiren kurumlardaki öğrencilerin önceki yıllarda yapılan araştırmalara göre bilgisayar okuryazarlık oranının arttığı; fakat hala yeterli düzeye ulaşmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin bilgisayar öğrenmelerini sınırlayan en önemli başlıkların kişisel bilgisayara sahip olmamaları, derslere alan öğretmenlerinin girmemesi, bilgisayar ders içerikleri yetersizliği ve bilgisayar başına düşen öğrenci sayısının yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu bulgu üniversitelerde teknik yetersizlik olduğunu doğrulamaktadır. Günümüz üniversite profili, bilgiye ulaşabilen, bilgiyi değerlendirerek teknolojiye dönüştürebilen ve yeni bilgi üretebilen öğrenciler yetiştirmektir. Bu nedenle yeni öğretim yöntemlerini kullanarak eğitim ve geliştirme faaliyetlerine daha çok önem vermek zorundadırlar. Bilgiye erişimin kolaylığı ve kaliteli bilgi kaynaklarının öğrencilere sunulması üniversitelerimizin olmazsa olmazı olarak karşımızda bulunmaktadır. Üniversitelerde böyle bir düzenleme yapmak oldukça büyük bir maddi destek gerektirmektedir. Özellikle ülkemizde son yıllarda daha da yaygınlaşan yükseköğretimdeki öğrenci sayısı, genç nesil ve globalleşmenin getirisi olarak her geçen gün artmaktadır. Devlet üniversiteleri artan talebe karşılık verememekte ve yükseköğretimde özelleşme yaygınlaşmaktadır. Bunun sonucu olarak ise öğrencilerin talepleri her geçen gün artmaktadır. Yurtdışında yapılan araştırmaların bulguları bu bilgileri destekler niteliktedir. Üniversiteleri bir araya getiren ücretli eğitim ve araştırma zihniyetiyle gelişen durum, bağışçıların veya derneklerin yönetimi ile derslerdeki öğretim tekniklerinin çizgi dışına çıkması kaçınılmazdır. İngiltere’de öğrencilerden harç alınmaya başlanana kadar, üniversite öğrencileri daha iyi ve çağa uygun öğrenme deneyimleri beklentisi içindeydiler. Öğrencilerin bu beklentisi ilerleyen yıllarda üniversitelerindeki ödemelerin belirlenmesinde rol oynamıştır; böylece beklentilerdeki artış kaçınılmaz olmuştur ve modern üniversiteler öğretim rol ve uygulamalarını teknolojik avantajlar doğrultusunda güncellemiştir. ~ 144 ~ Üniversiteler halihazırda vakıf ve devlet üniversiteleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu durumda devlet üniversitelerinin bütçesi çeşitli yenileşme hareketleri için yetersiz kalırken, vakıf üniversiteleri öğrencilerine daha fazla imkan sunabilmektedir. Okul öncesinden liseye kadarki zaman dilimindeki öğrencileri kapsayan Fatih Projesi o çağdaki öğrencilere de yeterli imkanları sunabilmektedir. Bu durumda imkansızlıklar daha çok devlet üniversitelerinde ortaya çıkmaktadır. Her yıl binlerce mezun veren üniversitelerin gelişimi için çeşitli projeler yapılmalıdır. Fatih Projesi ve üniversitelerin entegre olarak işlemesi gerekmektedir. Her ne kadar bilgisayarların eğitsel ortamlarda yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar ve gerekli öğretmen eğitimi konusunda nitelik ve nicelik olarak tartışmalar ve eleştiriler söz konusu ise de, bilgisayarlaşma sürecinin eğitsel ortamlarda yerini alma süreci hızla devam etmektedir. Ancak bu sürecin üniversitelerde yeterince hızlı işleyemediği görülmektedir. Elde edilen gelişimler üzerine araştırmalar yapılmalı ve iyileştirme yolunda sürekli yenilenme planlanmalıdır. Yurtdışında yapılan araştırmaların sonuçları bu problemin dünya genelinde çözüm getirilmesi gereken bir problem olduğunu göstermektedir. İlköğretim düzeyinden yükseköğretime kadar zengin teknolojik içerikle eğitim gören öğrencilerin akademik başarı seviyelerinde artış tespit edilmiştir ve bunun sonucu olarak öğrencilerin yükseköğretimde de aynı şekilde düzenli ve özel ihtiyaçlarını gözeterek üniversitelerin düzenlenmesi gerekmektedir. Elde edilen bulgular göz önünde bulundurulduğunda çeşitli yenileşme hareketleri ve eğitsel teknolojik sistemleri güncel tutarak öğrencilerin akademik başarılarının arttırılabileceği görülmektedir. Üniversitelerde yenileşim günümüzde çok tartışılan ve çözüm aranan bir problemdir. Tüm bunlar değerlendirildiğinde yenileşmenin çözüm yolu olacağı söylenebilir. Artan talep Fatih Projesi ile yetiştirilen öğrencilerin yükseköğretim düzeyine gelmesi ile karşı koyulamaz bir hal alacaktır. Bu durum yüksek merciler tarafından öngörülmeli ve önlemlerinin alınması için çalışmalara başlanmalıdır. Çünkü günümüzde yapılan çalışmalarda FATİH Projesinin üniversitelere dönük bir çalışma yapmadığı görülmektedir. Yapılan çalışmada da eğitim müfettişleri sınıf öğretmenlerinin derslerde bilgisayar destekli eğitimden yeterince yararlanamadıkları, yararlananların da genelde derslerde projeksiyondan sunu ve görselleri yansıtmak için yararlandıklarını dile getirmişlerdir. Yapılan araştırmalarda görüldüğü üzere üniversitelerin eğitim fakülteleri öğrencilerinin bu değişime uygun eğitim ve teknolojiyle donatılarak mezun edilmeleri gerekmektedir. Ayrıca bu bölümlerdeki yüksek lisans ve doktora tez konularının da güncel sorunları işler nitelikte olması gerekmektedir. Bugün bilgi toplumunda eğitimli insan, kendisi ile ilgili gelişmeleri ve değişimleri takip edebilen, bunları hayatında uygulayan, sorgulayan, gelişime açık, bilgi ve iletişim teknolojilerini aktif olarak kullanabilen bir kişi anlamına gelmektedir. Üniversitelerimizin görevi öğrencileri en iyi şekilde ve günümüz teknolojilerinden yararlanarak değişime ayak uydurabilen öğrenciler yetiştirmektir. Bu kapsamda çeşitli öneriler sunulmaktadır: Fatih Projesi kapsamında içeriklerin oluşturulması ve yönetilmesinde üniversiteler arası koordinatörlüğünün sağlanması: Özellikle eğitim fakültesi öğrencilerinin içeriklerin ~ 145 ~ öğretimsel etkinliğine ve ilgili yaş gruplarına uygunluğuna ilişkin fikirleri alınmalıdır. Böylece ileriki nesilleri eğitecek bireylerin ders içeriklerinin niteliğini belirlemesine olanak sağlanacaktır. Fatih Projesi içeriklerin oluşturulması ve yönetilmesi ile ilgili tüm üniversitelerin katılacağı sempozyum, kongre, çalıştay vb. etkinliklerin yapılmasında tüm üniversiteler bazında koordinatörlüğün üstlenilmesi ve koordinasyonun sağlanması: Bu kapsamda tüm üniversitelerdeki alanında uzman kişilerin fikir beyan etmesine olanak sağlanacaktır. Olaylara çok boyutlu yaklaşım mümkün olacaktır. Bilişim Teknolojileri doğrultusunda bütün müfredata yönelik modül bazlı çalışmaların koordinatör olacak üniversiteden seçilen konu uzmanları tarafından yapılmasının sağlanması: Böylece her içerik üzerine düşünülecek ve yeterlilikleri pek çok açıdan değerlendirilip saptanacaktır. Seçilecek koordinatör, üniversiteleri bir araya getirerek içeriklerin geliştirilmesini sağlamalıdır. Böylece, alanlarındaki uzman öğretim elemanlarını bir araya getirerek yeni fikirlerin oluşturulmasında öncülük etmelidir. Fatih Projesi kapsamında Teknokentlerle Üniversiteleri bir araya getirerek işbirliklerinin sağlanması: Eğitim kalitesi ve verimliliği için gerekli ortamı hazırlama yönünde atılan bir adım olacaktır. Üniversite içerisinde öğrenci senaryo, içerik geliştirme iletişim noktalarının kurulmasında koordinasyonun sağlanması: Bu uygulama öğrencilerin topluma hizmet kapsamında aktifleşmelerine de imkan sağlayacaktır. Ayrıca ortaya daha yaratıcı fikirler çıkarmasının yanı sıra üniversite öğrencilerine kendilerini geliştirme imkanı da sunacaktır. Seçilecek üniversite koordinatörlüğünde müfredatların değişimi/ desteklenmesi konusunda üniversitelerde görevli öğretim elemanları ve MEB’de görevli konu uzmanı öğretmenlerle bilişim teknolojileri konusunda işbirliklerinin sağlanması. EBA da Engelliler biriminin oluşturulmasında Üniversiteler bazında koordinasyonun sağlanması: Engelli öğrenciler ve üstün yetenekli öğrencilerin ders içerik ve uygulamasında üniversitelerin danışmanlığı konusunda koordinasyon da sağlanmalıdır. Böylece bu kapsamdaki azınlık olarak görülen öğrencilere daha aktif ve verimli eğitim imkanı sağlanmalıdır. Eğitim içerikleri konusunda Üniversitelerle görüşülerek Eğitim Fakülteleri ve BÖTE öğrencilerinin ders müfredatının yenilenmesi. (etkileşimli tahta ve değişen ders içeriklerine uygun eğitimlerin verilmesinde koordinasyonun sağlanması) Üniversitelerde yüksek lisans ve doktora tezlerinde eğitim teknolojilerine öncelik verilmesi: tez sonuçlarının ve çıktılarının e-eğitim ortamlarında kullanılabilecek materyaller olarak tasarlanması, tez konularının bu doğrultuda belirlenmesinin sağlanması ve danışmanlar tarafından onaylanan tezlerin bakanlık YEĞİTEK paylaşılmasına imkan verilebilmesi için üniversiteler ile YEĞİTEK arasında koordinasyonun sağlanması faydalı olacaktır. Öğretmenlere verilecek “eğitimcilerin eğitimi” konusunda üniversitelere bilgi vererek her üniversiteden alanında uzman kişilerden oluşan bir ekip kurulmasına öncülük edilmesi ve bu seçkin ekip tarafından eğitimlerin kendi üniversitelerinde uzaktan eğitim sistemiyle ~ 146 ~ verilmesinde koordinasyonun sağlanması: Tüm eğitmenlerin teknolojiyi takip etmeleri için öğretimsel bir platform sunulmasını sağlayacaktır. Böylece çeşitli kemikleşmiş zihniyetin önüne geçilerek önemli kazanımlar elde edilebilir. Bilgi teknolojileri konusunda üniversitelerde yapılması gereken yenileştirmeler, sadece öğretmen yetiştiren bölümlerle sınırlı kalmamalıdır. Üniversitelerin tüm bölümlerinde bu konuda çalışmalar başlatılmalı ve öğretim elemanlarının bu sürece katılması sağlanmalıdır. Üniversitelerde nasıl fizik, kimya, bilgisayar gibi laboratuvarların gerekliliği varsa, üstün teknolojik laboratuvarlar da gereklidir. Özellikle eğitim fakültesinden çıkacak ve Fatih Projesi desteği ile aktif olarak teknolojileri kullanması gerekecek öğretmen adaylarının yetiştirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla; özellikle öğretmenlerin sınıf içi uygulamalarıyla ilgili eğitimlerinde üniversitelerin eğitim fakültelerinden destek alınmalıdır. Ek olarak, e-içerikler şu anda projenin en zayıf ayağıdır. İçerik üretiminde eğitim fakülteleri ile işbirliği yapılmalı ve üniversitelerimizin öğretim üyelerinden konularına uygun danışmanlık hizmeti alınmalıdır. Proje kapsamında hazırlanan içeriklerin geliştirilmesinde öğretim tasarımları konusunda üniversitelerin eğitim teknologlarından yararlanılmalıdır. Üniversitelerimizde BT kullanımı konusunda tez çalışmalarının artırılması ve projenin üniversiteler yönüyle ilgili makaleler yazılması gerekmektedir. Tabletlerin z-kitaplar aracılığı ile sadece içeriğin sunumunda kullanımı yerine, öğrencilerin simülasyonlar, oyunlar vb. yer almalıdır. Ayrıca, öğretmenler ile akademisyenlerin bir araya gelmesi sağlanmalıdır. Öğretmenlerin ihtiyacı olan teknik ve pedagojik destek böylelikle verilebilir. Bu destek beraberinde üniversitelerin Eğitim Fakültelerine tablet verilerek ve etkileşimli tahta kurularak sağlanabilir. Kısaca, MEB ve YÖK işbirliği yapılmalıdır. Müfredatlar güncellenmeli, eğitim fakültelerine kendi müfredatlarını yapabilme hakkı verilmelidir. Fatih Projesi başarılı olduğu takdirde: bilişimi etkin kullanan kuşaklar, daha eğitimli kuşaklar, bilişim insan kaynağı zenginliği ve ülkemizde bilişim sektörünün gelişmesine önemli katkıda bulunması, ülkemizin Bilgi Toplumuna yönelmesine önemli bir ivme vermesi beklenmektedir. Bu nedenle iyi düşünülmüş, planlanmış ve doğru şekilde hayata geçirilen Fatih Projesi ülkemiz için yararlıdır. Fatih Projesinin Güncel Durumu, Bundan Sonra Gerçekleştirilecek Adımların Önem Sırası Ve AB Tarafından Fatih Projesi Kapsamında Verilecek Destekler 1. Fatih Projesi kapsamında kullanılacak Türkçe içerik çok az sayıdadır ve geliştirilmelidir. 2. Fatih Projesi kapsamında AB desteğinde geliştirilecek ürünler hem üniversite, hem MEB ve hem de STK bünyesinde kullanılabilir ve sürdürülebilir olmalıdır. 3. Fatih Projesi uzaktan eğitim projesi olmayıp Fatih projesinde geliştirilecek içerikler derste kullanılacak destek materyali olacak şekilde değerlendirilmelidir. 4. Ölçme ve değerlendirme araçları tıpkı içerikler gibi çağdaş öğrenme yaklaşımlarına uygun hazırlanmalıdır 5. İçerikler günlük yaşam deneyimleri içerecek şekilde tasarlanmalıdır. ~ 147 ~ 6. Ders içeriklerinde aşağıdaki hususlar dikkate alınmalıdır. a. Tüm ders süresini kapsayacak şekilde değil öğretmenin ilgili üniteye ilişkin öğrencilerin dikkatini 1-3 dakikalık videolar kullanılabilir. b. Öğretmenlerin sınıfta konunun belirli bir kısmını anlatmakta kullanacağına 3-6 dakikalık animasyon, video ve dinamik simülasyon tarzı materyaller kullanılmalı. c. Öğrencilerin evde kendi başına çalışmalarına yardımcı olacak 3-6 dakikalık materyal hazırlanmalı. d. Öğrencilerin konuyu pekiştirme amaçlı oyun tarzı değerlendirme materyalleri kullanılmalı. e. EBA’nın bünyesinde geliştirilmiş sosyal medya ortamının kullanılarak daha etkin hale getirilmeli Ayrıca Mobil öğrenme konusu ile ilgili olarak da; Türkiye’de kullanılan akıllı telefon sayılarının 40 milyonu aşması, mobil öğrenmenin eğitim sistemine destekleyici olarak dahil olabileceği düşüncesini pekiştirmektedir. Mobil uygulamaların eğitimde kullanılması için aşağıda belirtilmiş maddelerin ele alınması gerekliliği üzerinde durulmuş, Mobil öğrenme ile standartların belirlenmesi Mobil öğrenme kullanım alanlarının belirlenmesi Telekom firmalarının mobil eğitimde rollerinin belirlenmesi Mobil Uygulama geliştiricilerini yetiştirilmesi için üniversite, özel sektör ve kamu işbirliğinin sağlanması, Kullanılabilirlik eğitimlerinin BÖTE formasyonlarına dahil edilmesi için ilgili makamların bilgilendirilmesi, Gelişmekte olan ülkelerde mobil eğitim uygulamalarının araştırılması, ve Türkiye’ye uyarlanması çalışmalarının yapılmasının sağlanması. Fatih Projesi İle Test Odaklılıktan Süreç Odaklılığa Doğru Eğitim olgusu insanoğlunun var olmasıyla başlar. Yapılandırıcı eğitim anlayışının benimsenmesinin öncesine bakıldığında eğitim unsurları başta öğretmen, kitap ve kara tahta olmuştur. Küreselleşmenin etkisiyle tüm dünyada birçok alanda olduğu gibi eğitim de çok hızlı bir değişim içerisine girmiştir. Eğitim sistemleri önemli değişime uğramış ve eğitim teknolojileri gibi alanların doğmasına neden olmuştur. Bu tür değişimler eğitimin sosyal, ekonomik değişimlerden ayırmanın mümkün olamayacağını ortaya koymaktadır. Teknoloji alanında yaşanan hızlı dönüşümler eğitim alanına da yansımakta ve bireyin toplumsallaşma sürecinde etkili olan her faktör gibi eğitimin de yeniden düzenlenmesini bir zorunluluk haline getirmektedir. Teknolojinin gelişmesiyle değişen ve gelişen değerlere bağlı olarak yeni eğitim paradigmaları oluşmuş, bu hızlı değişim eğitimli insan tanımının da yeniden yapılanmasına neden olmuştur. Gelişmiş ülkelerin kalkınma süreçlerine bakıldığında önceliğin eğitim ~ 148 ~ kalitesindeki yükseltilme ile başladığı görülmektedir. Kalkınmış ülkeler eğitimde ders araçlarının öğrenmede değerini anlamış, bu nedenle eğitim olanaklarını yükselterek ve büyük bütçeler ayırarak eğitim kurumlarını gereken araç ve gereçlerle donatmışlardır. Ülkemizde de bilgiye ulaşma yolları çeşitlenmekte ve öğrenciler bilişim teknolojilerini (BT) etkin bir şekilde kullanabilmeleri sağlanma çalışmaları yapılmaktadır. Öğrencilerin bilgisayar, internet, cep telefonu vb. teknolojik araçlardaki gelişmeleri yakından takip etmeleri ve bu araçları öğrenme amacıyla kullanmaları, öğrenme - öğretme sistemlerinde yeni yaklaşımların geliştirilmesini ve öğrencilere e-öğrenme sisteminin imkanlarının sunulmasını zorunlu kılmıştır. Bir eğitim dizgesi genellikle üç ana unsur bağlamında ele alınır. Bunlar, öğretim programı, öğretim hizmeti ve değerlendirme etkinlikleridir. Bu üç ana unsurun, ulusal eğitimin nihai hedefine hizmet edecek şekilde, birbirini tamamlayan ve destekleyen anlayış ve uygulamalardan oluşması beklenir. Eğitimde ölçme ve değerlendirme yaklaşım, yöntem ve tekniklerini tartışabilmek için, eğitimin nihai hedefini, buna uygun tasarlanan öğretim programlarını, öğretim hizmetini oluşturan unsurlarla birlikte değerlendirmek gerekir. Kendi işleyiş sürecini izlemeyen, çıktılarını değerlendirmeyen hiçbir düzen düşünülemez. Değerlendirme, öğretim programını, öğretim hizmetini, öğrenme ortamlarının girdilerini, öğrenme sürecini ve öğrenme çıktılarının niteliklerini belirlemeye yönelik olabilir. Öğrenme süreci ve bu sürecin sonuçlarını değerlendirme etkinlikleri için iki genel yaklaşımdan söz edebiliriz. Birincisi öğrenme sürecini izlemeye yönelik (formative evaluation-monitoring), ikincisi de belirli evrelerde erişilen düzeyi belirlemeye yöneliktir (summative evaluation-assessment). Bu yaklaşımlardan sadece birisinin benimsenmesi ya da uygulamada ağırlık taşıması, öğrenme sürecinin ve çıktılarının niteliğinin artırılması için gerekli olan dönütleri vermede yetersiz kalır. Örneğin, Türkiye’de yaygın öğretim uygulamalarında olduğu gibi, sadece iki yazılı bir sözlü sınav gibi belirli evrelerde erişilen ezber bilgi düzeyini belirlemeye yönelik sınavlar, öğrenme sürecinde olup bitenler ile ilgili bilgi veremez, süreç içinde düzeltilebilecek ve giderilebilecek aksaklıklar saptanamaz ve süreci iyileştirme, sonuçtaki beceri düzeyini yükseltme fırsatı kaçırılmış olur. Ayrıca kademeler arası geçişlerin bir evrenin sonunda tek sınava dayalı olması da aynı sonucu doğurur. Tek sınava dayalı kararların isabetliliği her zaman geçerlilik ve isabetlilik sorunlarını da beraberinde getirecek, öğretimin kalitesi bu sınavları da sorulan soruların kalitesini aşamayacaktır. Üstelik, bu sınavlardaki niteliksiz sorular, düzeyi düşük öğretim uygulamaların gerekçesi haline gelmiş ve adeta bir öğretim standardına dönüşmüş olacaktır. Öğretime ilişkin tüm düzenlemelerin, bu hedefe ulaşma yolunda, kendi iç tutarlığını sağlama açısından birbirini destekleyici unsurlardan oluşması beklenmelidir. Ortak becerilerin geliştirilmesi ve desteklenmesi amacıyla da derslerin her birine özgü beceriler bulunmaktadır. Her bir dersin her bir öğrenme alanında, sözü edilen becerileri geliştirmek üzere kazanımlar öngörülmüş bulunmaktadır. Bu kazanımları edindirmek üzere de öğrencinin merkezde olduğu bir etkinlik senaryosu öngörülecektir. Böylece tanımlanmış etkinliklere dayalı bir öğrenme ve öğretme sürecinin hayata geçirilmesi sağlanacaktır. ~ 149 ~ Bilişim Toplumuna ulaşılmasında, ancak etkin öğrenme yaşantıları ile mümkün olacağından, etkinlik temelli, öğrenci merkezli bir öğretim hizmetinin gerçekleşmesi beklenecektir. Bu arada gerçekleşmesi beklenen etkin öğrenme sürecindeki ardışık düzeyleri şöyle sıralayabiliriz: 1. Bilgiye Erişme: Bilgiye erişme yol ve yöntemlerini, araç ve gereçlerini etkili ve verimli kullanabilme; 2. Bilgiyi Ayıklama/Derleme: Amacına uygun düşen bilgiyi derleme, güvenilir ve geçerli bilgiyi seçebilme; 3. Bilgiyi Örgütleme: Derlediği ve ayıkladığı bilgilerden anlamlı bütünler oluşturabilme, çözüm önerileri üretme; 4. Bilgiyi Sorgulama: Oluşturduğu anlamlı bütünleri, elde ettiği sonuçları irdeleme, varsayımlarını ve oluşma koşullarını belirleyebilme, en iyi çözüm önerisini belirleyebilme; 5. Bilgiyi Üretme: Kendi yaşantısına ve birikimine dayanarak kendi bilgisini üretme, kendi tercihlerini yapma, kendi kararlarını kendi başına alabilme. Belirlenen nihai hedefe yönelik olarak öngörülen becerilerin geliştirilmesi için tasarlanacak öğrenme etkinlikleri, yukarıda sıralanan etkinlik düzeylerinden birini, birkaçını veya tümünü içerebilecektir. Böylece, yapılandırmacı yaklaşıma uygun düşen bir öğrenmeöğretme ortamı oluşacak ve öğrenci kendi bilgi dünyasını kendi yaşantısıyla kurabilecek, anlama ve anlatma becerileri gelişkin bir birey olacaktır. Böyle bir öğretim düzeninde öğrenme sürecine odaklanan bir değerlendirme yaklaşımı benimsenmelidir. Değerlendirme etkinlikleri sadece etkinlik aşamalarındaki işlemlerin geçekleşip gerçekleşmediğini belirlemenin ötesinde, bu etkinliklerle geliştirilmesi beklenen beceri ya da becerilerin ne ölçüde gelişmekte olduğunu belirler nitelikte olmalıdır. Günümüzde Teknolojinin ilerlemesi ile okuryazarlık kavramı sadece bireyin okumayazma becerisi ya da temel yazılı metinleri çözümleyebilme becerisi olarak tanımlanmasından çıkmış, bireyin farklı alanlardaki becerisi olarak da tanımlanmaya başlanmıştır. Bu amaçla Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) neyin öğrenileceğinden çok, nasıl öğrenileceği üzerinde çalışmalara başlamıştır. Böylece daha önce benimsenmiş olan davranışçı öğretim modelinden çok yapılandırmacı öğretim modeli benimsenmiş ve öğrenciye çok bilgi yükleyen, kesin içeriği ortaya koyan katı öğrenme sistemi değişerek, yerini farklı ve kalıcı öğrenme sistemlerine bırakmıştır. Bu amaçla ülkemizde uygulanan Fatih Projesi ile birlikte içeriklerin elektronik ortama sunulması düşünülmüş ve öğrencilerin bilgiye erişimini kolaylaştırmak hedeflenmiştir. Bu aynı zamanda eğitimde fırsat eşitliğinin de gerçekleşmesini sağlayacaktır. Teknoloji, bir okulda önemli bir değişime neden olmak için gereklidir, fakat tek başına yeterli değildir. Öğretmenin katılımı olmaksızın, öğrenciler mevcut teknolojiden kendi başlarına faydalanamazlar. Öğretmenler, eğitimde BT’nin etkili kullanımı için rehberlik yapma,öğrencilere yardım etme ve yol gösterme gibi rolleri etkin biçimde yerine getirmelidirler. Günümüz dünyasında eleştirel düşünce, etkin problem çözme ve bilgisayar okuryazarlığı gibi yeterliliklere sahip olmadan diploma sahibi olmak bir anlam ifade etmemektedir. ~ 150 ~ Yürütülmekte olan öğretim uygulamalarına bakıldığında, genel olarak, ortaya konulan programın ve anlayışın kavranamadığı görülmektedir. Uygulamaları etkinlik temelli gibi gösteren öğretim materyalleri ve teknolojik ürünlerin okullara girmesine rağmen, öğretmenler “konu” anlatmaya devam etmekte, kazanımlar “konu başlıkları” olarak algılanmakta, okulda başarılı olan öğrenciler anlatılan konuları akılda tutma becerisini en iyi kullanabilen öğrenciler olmaktadır. Yapılan etkinlikler öğretmen tarafından bilgi aktarma biçiminde sürdürülmektedir. Eğitim büyük ölçüde belleme becerisini (ezber gücünü) ölçer durumdadır. Üst düzeyden düşünme becerilerini ölçen sorular yok denecek kadar azdır. Okullara gönderilen öğretim materyallerinde (ders kitabı, öğrenci çalışma kitabı ve öğretmen kılavuzlarında) bulunan etkinlikler konu odaklı olarak ele alınmakta, bunların edindirilmesi beklenen kazanımlarla ne ölçüde ilişkili olduğu bilinmemekte, kazanımların da hangi becerileri ne düzeyde geliştirmesi beklendiği konusunda da bir açıklık bulunmamaktadır. Etkinliklerle birlikte verilen izleme ve değerlendirme araçları genellikle etkinlik sırasındaki işlem adımlarıyla ilgili olmakta, atılan bu adımların sonunda edinilecek kazanımlar ve beceri düzeyleri gözden kaçırılmaktadır. Verilen kontrol listeleri ve dereceli puanlama anahtarları konu ve alt konulara ilişkin bilgileri kapsamakta ve bu araçların bilgileri kullanarak geliştirilmesi beklenen düşünme becerileri ile ilişkisi kurulamamaktadır. Benzer bir sorun derse özel beceri tanımlarında da vardır. Öğretim hedeflerinin sınıflanmasında Bloom taksonomisinden vazgeçilmiş, yerine herhangi bir sınıflama önerilmemiştir. Bu nedenle öğrenme etkinliklerinin sonunda edinilecek kazanımları ve bunlara ilişkin beceri düzeyini belirleyecek bir ölçüt ya da standart henüz ortada yoktur. Uzun yıllardır, bireyin öğrenim hayatı iki evredeki iki sınava odaklı olarak belirlenmektedir. Öğretim programlarında öngörülen, etkin bireyin gelişkin olması beklenen üst düzey düşünme becerileri, bu sınavların kapsamında ağırlıklı olarak yer almamaktadır. Öğretim programlarında geliştirilmesi beklenen üst düzeyden düşünme “mantıksal düşünme, çözümleyici düşünme, eleştirel düşünme, yeni durumlarda bilgiden yararlanma ve sorun çözme” becerileri bu sınavların kapsamında yer almamaktadır. Öğretim uygulamalarının odak noktasında bulunan anahtar kişi öğretmendir. Yıllardır öğretmen yetiştirme konusunu ele alıyoruz. Öğretmen yeterlikleri üzerinde duruyor, performans göstergelerini tanımlamaya çalışıyoruz. Yukarıda sözü edilen öğretim programlarını uygulayacak öğretmen, “öğrenci ne yaparsa ne öğrenir?” sorusuna “öğrencinin başrolde bulunduğu bir etkinlik” senaryosuyla cevap verebilmelidir. Öyle ki bu senaryoyu sahneye koyabilsin. Etkinlik boyunca öğrencisinin öğrenme sürecini izleyebilsin ve yönlendirebilsin. Böyle bir öğretmenin ölçme ve değerlendirme alanına ilişkin yeterlikleri süreç odaklı olmak durumundadır. Öğrenme sürecinin kaynaşık bir unsuru olarak performans izleme ve değerlendirme tekniklerini kapsayacak uygulamalara dönüştürülmelidir. Hizmet içindeki öğretmenlere destek olacak “etkinlik tasarlama, etkinlik yönetme, performans izleme ve değerlendirme” konularında ulusal düzeyde uzmanlık hizmetleri sunulmalıdır. Öğretmen adayları da etkinlik temelli etkin öğrenme uygulamalarında içiçe geçmiş olan izleme ve değerlendirme tekniklerinden yararlanabilecek biçimde uygulamalı olarak yetiştirilmelidir. Mevcut düzenlemelerle öğretim sistemini sınav odaklılıktan kurtaracak bir önlem henüz alınmış değildir. Friedrich Nietzsche’ın "Derisini değiştirmeyi bilmeyen yılan ölür" sözünden yola çıkılarak İlköğretim ve ortaöğretim boyunca eğitsel rehberlik, mesleki rehberlik ve ~ 151 ~ kariyer danışmanlığı hizmetlerini de bünyesinde barındıracak, gelişimsel rehberlik anlayışı ile kademeler arası geçişte yöneltme ve yönlendirme kararlarına dayanak teşkil edecek objektif verileri sistematik olarak derlemek, izlemek ve değerlendirmek üzere; öğrencilerin akademik beceri, ilgi ve özel yetenek profillerini oluşturacak, zamanla öğretim sistemini tek sınav odaklı olmaktan çıkaracak yeni bir model oluşturulmalıdır. Ekonomileri daha hizmete yönelik, daha bilişim teknolojilerine dayalı ve bu nedenle daha çok bilgisayar becerisine sahip olmayı gerektirmektedir. Bilgisayar okuryazarı olmak artık çalışma hayatında başarının ön koşullarından biridir. Kaliteli bir eğitimin, gençleri bu tür becerilerle donatması gerekmektedir. BT’nin okuldaki diğer önemli bir rolü kültürel, sosyal ve mesleki alanlarla ilgilidir. BT’nin kültürel, sosyal ve profesyonel rolleri, tüm paydaşlar (öğrenciler, öğretmenler, yöneticiler ve veliler) için internet ve CD ortamlarında var olan çok miktarda bilgi kaynakları ve hizmetlerin etkili kullanımıyla yerine getirilmektedir. İnternete bağlı bir okul, yerel olarak, ulusal ve uluslararası düzeyde iletişim yönünden desteklenebilmektedir. Farklı ülkelerden öğrencileri ve öğretmenleri biraraya getiren eğitim projeleri; öğrencilerin ve öğretmenlerin ufuklarını, onların diğer kültürlerden insanlarla etkileşime girmelerine izin vererek, grup çalışmalarını ve sosyal etkileşimlerini teşvik ederek genişletebilirler. Bilgisayar ağları öğretmenler için, dünyadaki okullardan akranlar arasında bağlar kuracak bir eğitim ortamı sağlar. Öğretmenler, aynı durumlarda meslektaşları ile kendi deneyimlerini, problemlerini ve ilgi duydukları konuları paylaşarak, daha fazla avantaj sağlayabilmektedirler. Örneğin; öğretmenin işlediği dersi kayıt etmesi durumunda hem öğretmen hem de öğrenci için ihtiyaç duyulan durumlarda aynı dersi tekrar etme şansı elde etmişlerdir. Bu ders kayıtlarını süreç içerisinde gözden geçiren öğretmen içeriği güncelleyerek sürekli güncel ders materyaline sahip olmuştur. Bir derste yaklaşık beş soru çözebilen bir öğretmenimiz önceden hazırlık yapmak sureti ile etkileşimli tahtayı kullanarak bu sayıyı 10’a çıkarmıştır. Öğrencilere sağladığı avantaj ise erişim imkanı bulamadıkları materyal ve yerlere bu teknolojik destek sayesinde erişim imkanı bulmuşlar. Ayrıca öğretmenin işlediği dersi kayıt etmesi durumunda öğrenci için ihtiyaç duyulan durumlarda aynı dersi tekrar etme şansı elde edeceklerdir. Eğitimde yaygın olarak kullanılan ve gittikçe yaygınlaşmaya başlayan yeni teknolojiler çerçevesi içerisinde televizyon, video, bilgisayar, etkileşimli video, internet, e-posta gibi teknolojileri sayabiliriz. Eğitim sürecine damgasını vuran ve yaygınlaştırılması konusunda büyük proje ve çalışmalara girişilen bilgisayarların, özellikle etkili eğitsel yazılımların hazırlanmasıyla öğretme-öğrenme sürecine önemli katkılar sağladığı, yapılan bilimsel araştırmalar sonucunda ortaya konulmuştur. Her ne kadar bilgisayarların eğitsel ortamlarda yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar ve gerekli öğretmen eğitimi konusunda nitelik ve nicelik olarak tartışmalar ve eleştiriler söz konusu ise de bilgisayarlaşma sürecinin eğitim ortamlarında yerini alması süreci hızla gerçekleşmektedir. Çünkü mevcut araştırmalar incelendiğinde bilgisayarların; öğrencinin kendi öğrenme hızına göre öğrenmesine olanak tanıması, diğer eğitsel ortamlara oranla daha kalıcı yaşantılar kazandırması, yazılımlar aracılığı ile öğrenilen konuya özgü resim, animasyon, hareketli gerçek görüntü filmleri vb. olanakları sunarak öğrenmeyi daha kısa ve etkili biçimde gerçekleştirmesi, gerek öğrencinin kendisini ve gerekse öğretmenin öğrencinin öğrenme düzeyini takip olanağı tanıması gibi imkanlar sunduğu söylenebilir. ~ 152 ~ Günümüzde çok amaçlı olarak her yerde ve her düzeyde kullanılan internet, özellikle eğitim açısından hızla yaygınlaşmakta, sunduğu olanaklarla da vazgeçilemez bir teknoloji haline gelmektedir. İnternet ile yalnızca bölgesel düzeyde değil; dünya ile bütünleşmek ve dünyanın hemen her yerindeki (ağa bağlı olması halinde) bilgi, kurum ve kuruluşlara hatta kişilere ve bunların özel çalışmalarına ulaşmak mümkündür. Dolayısıyla konu eğitsel olarak ele alındığında; öğretmen ve öğrencilerin araştırmalarında geniş olanaklar sunması, eğitim kademesinde rol alan herkesin kendini yenilemesine olanak tanıması, dünyanın değişik yerlerindeki meslektaşları ile veya onların ilgi alanlarıyla ilgili kişi, kurum ve kuruluşlarla iletişim olanaklarına sahip olmaları, gelişmeleri anında ve hızlı bir şekilde takip edebilmeleri, değişik bölgelerde gerçekleşen konferanslara aktif ve görüntülü olarak katılabilmeleri, uzaktan eğitim olanaklarına sahip olmaları, özellikle kendi WEB sayfalarını hazırlamada; teknolojinin getirdiği kolaylıklar ile yaratıcılığı ve paylaşımcılığı artırması, e-posta aracılıyla anında posta ve dosya transferine olanak tanıması yönünden oldukça önemlidir. Özellikle; Eğitim Bilişim Ağı (EBA) web sitesinin her geçen gün içeriğinin zenginleşerek tüm sınıf ara, derslere ve branşlara hitap eder hale geldiği gözlemlenmiştir. Özellikle animasyon ve video şeklindeki ders içeriklerine öğrencilerimizin ilgisinin yüksek olduğu görülmüştür. Tahta sistemlerinin yüksek kalitedeki video görüntüsünün gün ışığına rağmen tüm sınıfta rahatlıkla izlendiği gözlemlenmiş, sesin anlaşılır olduğu duyulmuştur. Okullara dağıtılan Çok fonksiyonlu yazıcının Türkçe Menü-sün çok açık ve anlaşılır olduğu bu daha önce bu aygıtı kullanmayan bir öğretmenimizin bile yarım saat içinde bir çok özelliğini menüden çözerek işini yapabildiği görülmüştür. Doküman kameranın birçok işe yarar işlevinin olduğu ve kullanımının kolay olduğu kurslarda kullanımı hakkında bilgi verildikten sonra bu aletin öğretmenlerimiz tarafından sevildiği ve kullanıldığı görülmüştür. Okullarımızın çoğunda tahta sisteminin öğrenci tarafından korunduğu, sahip çıkıldığı ve dikkatlice kullanılmaya çalışıldığı görülmüştür. Öğretmenlerimiz, kişisel dizüstü bilgisayarlarını HDMI giriş ile tahta sistemine bağlayıp görüntü ve sesi kolaylıkla tahtaya aktarıp kendi bilgisayarlarını tahtadan dokunmatik olarak kullanabilmeleri özelliğini benimsemiş ve bu nedenle kurslara genellikle kendi dizüstü bilgisayarlarını getirmiş ve kullanmışlardır. Verilen bir kursta Akıllı Tahta yazılımı “Starboard”ı kullanarak iki sınıf tahtası birbiriyle etkileşerek bağlanmış, “A” sınıfındaki bir öğretmenimiz “B” sınıfına ders anlatmıştır. İlimizde Fatih Projesi hızlı bir şekilde devam ederken öğrenci, öğretmen ve velilerimizde büyük bir heyecan, özgüven oluşturmuştur. Türkiye nüfusun çoğunluğunun (% 54,9) 30 yaşın altında olması ve 15 yaşın altındaki bireylerin toplumun yüzde 28,1’ini oluşturması, ülkemiz için büyük bir insan gücü potansiyelinin işaretidir. Genç neslin öne çıktığı nüfus dağılımın sonucu olarak, 2020’de nüfus grupları içerisinde 25-39 yaş grubunun baskın olacak olması, bugün öğrenim çağındaki öğrencilerimizin yarının dünyasında söz sahibi olması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, genç nüfusa yatırım yapmak ve bilgi toplumunun birer ferdi olmalarını sağlamak, gelecek için önemli bir kazanım olacaktır. Bu kazanımların sağlanması için de “Eğitimde Fatih Projesi” büyük bir atılımın gerçekleşmesini sağlayacaktır. Eğitim sisteminde kazanılan beceriler ülkelerin sadece rekabet düzeyinde değil aynı zamanda bireylerin sonraki yaşam standartlarında da önemli ölçüde belirleyici olmaktadır. ~ 153 ~ Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (Programme for International Student Assessment, PISA) Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık dönemler halinde, OECD üye ülkelerinin ve paydaş ülkelerin 15 yaş grubundaki öğrencilerinin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren bir araştırma projesidir. Değerlendirme; okuma, matematik ve fen alanlarında çoktan seçmeli ve açık uçlu sorulardan oluşmaktadır. Çocukların temel eğitimdeki becerilerilerine odaklanan PISA ve yetişkin becerilerine odaklanan PIAAC (Programme for the International Assessment of Adult Competencies) araştırmalarındaki karşılaştırılabilir alanlarda çıkan sonuçların benzerlik göstermesi, çocukların eğitim sisteminde edinecekleri becerilerin yetişkin olduklarında sosyal ve ekonomik hayatlarının kalitesi için de belirleyici olduğunu göstermektedir. PIAAC araştırmasına göre temel becerileri yüksek olan bireylerin aynı zamanda kazanç düzeyi, politik katılımcılık, güven duygusu, gönüllü hizmetlere katılım, sağlık durumu vb. alanlarda da daha iyi olduğu görülmüştür. Dolayısıyla yüksek becerilerin kazanılması hem bireysel hem de toplumsal düzeyde hayati öneme sahiptir. Ülkedeki beceri ortalamasının tek başına artırılması ise yeterli olmayıp bu becerilerin toplumun farklı kesimlerine daha adil dağılması ile sosyo-ekonomik ve kültürel koşullarından bağımsız hale gelmesi önem taşımaktadır . Türkiye’nin özellikle son 10 yılda okullaşma oranlarını artırırken kalite ve eşitliği de geliştirmesi incelenmesi gereken bir durumdur. Sosyo-ekonomik imkanlar ve başarı düzeyi açısından görece dezavantajlı çocukların eğitim sistemine katılmalarına rağmen Türkiye’nin hem başarı hem de eşitlik düzeyini artıran, Meksika ve Almanya ile birlikte üç ülkeden biri olması OECD tarafından da övgüyle değerlendirilmektedir . Son on yılda eğitim performansındaki ve eşitlikteki artışta ülkenin genel refah düzeyinin artması, sosyal harcamalarının kapsamının genişletilmesi, eğitimde fiziki altyapı ve öğretmen sayısının artırılmasının önemli bir etkisi olmuştur. Bununla birlikte sonraki dönemde gerçekleştirilecek kalite artışında öğretmen niteliklerinin ve eğitim içeriğinin daha da önem kazandığı görülmektedir. Bu alanlarda gerekli adımların atılamaması ekonomidekine benzer olarak eğitimde de “orta kalite tuzağı” yaşanmasına neden olabilir. Bir başka ifadeyle, son dönemde eğitimde sağlanan performans artışının önümüzdeki dönemde sürdürülememesi riski söz konusu olabilir. Teknolojiyi doğru konumlandırdığınızda amaç olarak değil, amaca hizmet eden bir araç olarak kullanıldığında başarıda onunla birlikte geliyor. Tablet bilgisayarla eğitim sayesinde ders içerisindeki etkileşim arttığı gibi, ders işleyişinde inanılmaz bir hız sağlandı. Örnek vermek gerekirse; bir matematik dersinde kara tahta teknolojisi ile maksimum 8 soru çözülürken, akıllı tahtaya geçildiğinde bu sayı ortalama 14- 16 soruya çıkmış, tablet bilgisayara geçişle 22-24 ortalamaya ulaşmıştır. Bu bize göstermektedir ki, öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin ders esnasında zaman yönetimini en üst seviyede kullanmaya başlamışlardır. Sürekli gelişen ve hayatımıza bir şekilde giren teknoloji karşısında çocuklarımızın eğitim alanında bundan uzak kalması neredeyse imkansız hale gelen bir zaman dilimi içerisindeyiz ve gün geçtikçe daha fazla teknoloji bu alanda etkisini yükseltmekte. Sosyal ve pedagojik yönden çocukların teknolojiye üst kuşaklara nazaran hızlı uyum sağlamaları, kendi dünyaları içerisinde algıda seçiciliği daha iyi yorumlayıp bunu kullanabilmelerini eğitimsel ~ 154 ~ hayatlarında ise, bunu doğru kazanımlara dönüştürebilmeleri ancak eğitim kurumlarındaki bizlerin ve ebeveynlerinin doğru yönlendirmeleri ile gelişimlerine katkı sağlayacaktır. Öğrenciler BİT unsurlarını çok daha erken yaşlarda tanıyarak gelecekte bunların verimli kullanımı konusunda çok daha başarılı olacaklar. İnternet nedir, yazıcı nedir, tarayıcı nedir vs bu soruları çok daha küçük yaşlarda öğrenen gençlerimiz ileriki yaşlarında şimdiki nesle göre çok daha başarılı yetişkinler olacaklardır. Teknolojiye hakim meraklı öğrenciler, bir dizi çeşitli kişisel ve teknolojik üst seviye eğitimler alarak, aldıkları bu eğitimler ile yerleşke genelinde diğer öğrencilere, öğretmenlerine hatta velilere bir dizi projeler kapsamında eğitimde teknolojinin üst seviye kullanımı ile ilgili eğitimler vermekte, ayrıca ulusal ve uluslararası projelerde görev almaktadırlar. Sonuç olarak; ülkelerin bilimsel gelişmişlik düzeyi, bilim, ar‐ge ve yenilikçilik ile insan kaynağına uzun vadeli ve stratejik bir anlayışla yapılan yatırımla doğrudan ilişkilidir. Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi; toplumda bilimsel düşüncenin benimsenmesi, bireylerin keşfetme merakıyla öğrenmeye ve araştırmaya yönelmesi/yöneltilmesi, bilimsel bilginin gelişmesi ve değişik kullanım alanlarında katma değer yaratan sonuçlar doğurması ile dünya genelinde rekabet edebilir seviyeye çıkabilir. Dünya’dan Farklı Ve Değişik Uygulamalar Silikon Vadisi‘nde çalışan, gecesi gündüzü teknoloji üretmek ve dünyaya sunmak olan üst düzey çalışanlar; çocuklarını teknoloji barındırmayan okullara göndermeyi tercih etmekteler. Son teknoloji ile donatılmış laptoplar, iPadler ve dijital kitaplarla birebir eğitim veren havalı kurumlar yerine; eğitim materyallerinin eski usul tahta-tebeşir, kağıt-kalem, örgü ve dikiş iplikleri, renkli boyalar, bazen de çamur olduğu ‘Waldorf’ okullarını tercih ediyorlar. Bu okullarda öğretmenler, eğitimi geleneksel tebeşir ve karatahta ile yapıyor; öğrenciler de kağıt ve kalemle yazılanları not ediyor. Yani şu anki trendin tam zıttı. New York Times gazetesindeki bir araştırmaya göre, Ebay’in teknoloji sorumlusundan tutun da Google ile Apple’ın yöneticilerine kadar, Silikon Vadisi'nin önemli isimleri çocuklarını içinde bilgisayar bulunmayan okullara göndermeyi tercih ediyor. Waldorf aslında 100 yıllık bir eğitim sistemi. Çocukların sosyal, duygusal, zihinsel, ruhsal ve fiziksel açılardan çok yönlü olarak gelişebilmesini hedefliyor. Waldorf’ta anaokulu sınıflarında iPad bulunmuyor ve çocuklara teknoloji sunmak yerine bol bol masal anlatılıyor, oyun odaklı eğitimler veriliyor. Waldorf’ta çalışan yöneticiler teknolojiye karşı olmadıklarını, fakat her şey için uygun bir zamanın ve mekanın olması gerektiğini savunuyorlar. Veliler de bu felsefeye katılıyor. Örneğin; Google’da yönetici olarak çalışan Alan Eagle’ın konu ile ilgili düşünceleri şöyle: “iPad’de yüklü bir programın çocuklara daha iyi okuma veya aritmetik becerisi katacağı fikri çok komik.” Beşinci sınıfa giden kızının Google’ı nasıl kullanacağını bilmediğini, ondan biraz daha büyük olan oğlunun ise daha yeni yeni arama motorunu kullanmaya başladığını; ama ~ 155 ~ bunun yerine örgü örmeyi öğrendiklerini, resimler yaptıklarını, kendi çoraplarını dikebildiklerini, makas ya da bıçak kullanmak gibi ufak el becerilerinin geliştiğini de ekliyor Alan Eagle. Waldorf sistemine göre, bu önemsiz gibi görünen motor beceriler, bilişsel gelişimi destekleyerek ileride problem çözme ve matematik becerisi gibi daha soyut becerilerin temelini oluşturuyor. Örneğin; örgü dersleri matematiksel düşünce yapısını güçlendirebiliyor. Anne babalar 3 yaşındaki çocuklarının iPad ve mouse kullanma becerisiyle övünüyor olabilir. Ama Eagle’a göre Google ve diğer arama motorların uygulamaları, zaten zekası en düşük insanın bile rahatlıkla kullanabileceği kadar basit halde sunuluyor. Dolayısıyla çocukların büyüdüğünde ‘teknoloji kullanma becerilerinden eksik kalması’ gibi bir durum söz konusu bile değil. Bununla beraber asıl önemli olan çocuğun edebiyat, matematik, temel bilimler, el becerileri, görsel sanatlar ve performans sanatları gibi alanlarda gelişerek öğrenmeleri. Ve bu öğrenme sanallıkla elde edilebilecek bir deneyim değil. Waldorf sistemi, teknolojisiz eğitim metotlarıyla ömür boyu süren bir öğrenim isteği, yaratıcılık, kişiler arası daha güçlü iletişim ve eleştirel düşünce gibi becerilerin oluşturulmasını hedefliyor. Bu yaklaşımı savunan yöneticiler, eğitim felsefelerinin başarısını öğrencilerinin sınavlarda aldığı standart üstü puanlarla ispatlıyor. Çocuğunuzu bilgisayarın karşısına oturtmayı ve mouse kullanma becerisiyle övünmeyi bir kenara bırakmak; bunun yerine onu dikiş dikmek, makas kullanmak, renkli hamurlardan figürler yaratmak gibi daha fazla zeka kullanımı gerektiren etkinlikleri yapması konusunda desteklemek iyi bir fikir olabilir. Dünya Yönetiminde İlk 5’e Girebilmek İçin Milli Eğitim Sistemindeki Engellemeler Osmanlı İmparatorluğu’nda üst düzey devlet adamlarının yetiştiği Enderun’a öğrenciler seçilirken fizyonomi bilgisinden yararlanılıyordu. Osmanlı bürokrasisinin ve diplomasisinin ana kadrosunu oluşturacak bu dahi çocukların sarayda, kendi alanında en iyi olan uzmanlar tarafından eğitim almaları sağlanıyordu. Yeni Türkiye’nin önündeki en büyük engel olarak gördüğümüz Türk eğitim sistemini ele alarak, değişen dünya koşullarına uyum sağlayabilmemizi ve bilim & teknoloji alanında buluşçu adımlarla bu canım ülkeyi ileri taşıyacak üstün zekalı ve özel yetenekli çocukların öğrenimi ve milli eğitimin yeniden yapılanmasından bahsetmeye çalışacağım. Öncelikle “eğitim” kelimesinin kendisini sorunlu bulduğumu ifade etmeliyim. Eğitmek kavramı, koşullama gibi içinde anlama, özümseme, dokunma, değer yaratma olmayan ve öğrenmenin karşısındaki ezberci sistemi temsil etmektedir. Bu yüzden Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Öğrenim Bakanlığı’na dönüşmesini öneriyoruz. Türk eğitim sisteminin en büyük açmazlarından biri, öğrenim süresinin çok uzun olmasıdır. Üniversite sınavlarına hazırlanma, üniversite bittikten sonra memuriyet ve diğer sınavlara hazırlanma, iş bulma, üniversiteden kalan kredi borçlarını ödeme derken velhasılkelam “iki yakayı bir araya getirdiğinizde” yaş otuzu bulmuş oluyor. Sonuç, hayatı kaçırıyoruz. Mesleki eğitimin desteklenmesi ve ilköğretim ile ortaöğretim sürelerinin ~ 156 ~ kısaltılması bu anlamda değerli ve önemli bir adım olacaktır. Ayrıca günlük ders saatleri de kısaltılmalıdır. Bütün gününü okulda geçiren çocuğun/ gencin sosyalleşmeye, ilgisi doğrultusunda kurslara katılmaya ne zamanı, ne de enerjisi kalıyor. İkinci olarak müfredat basitleştirilerek sadece genel çerçeve vermekle sınırlı kalmalı, öğrenci ilgisini çeken alan ve konuya kendisi yönlenmelidir. Beynin en önemli prensibi “Kullan ya da kaybet” prensibidir. Kullanılmayan bilgi kaybedilir. Türk Eğitim sisteminde müfredatın muazzam yoğunluğu ve kullanılmayacak bilgilerin öğretilmesi berhava bir yatırımdır. O bilgiler kullanılmayacağı için unutulmaya, kaybedilmeye mahkumdur. Bunun yerine düşünmeye sevk edecek, buluş oluşturmayı destekleyecek yeni bir sisteme duyulan ihtiyaç su gibi, hava gibi elzemdir. Çocuklarımız müfredatın yoğunluğuna yetişmeye çalışırken aileler olarak bizler de bu sistemin içinde görme ve algılama yeteneğimizi yitirip sistemin bir parçası oluveriyoruz. Çok fazla bilgi yüklemesi yapıldığında kişi sibakı/ bütünü kaybeder, küresel bakış ile olayları değerlendiremez. Ayrıca bilgiler, günlük hayatla bağlantı kurulmadan ve düşünme, hayal etme süreçleri kullanılmadan sunulduğu için öğrenmek çok daha zor bir hal alıyor. Bilgilerin somutlaştırılmaması, anlatılanların havada kalması, anlamayı daha güç kılıyor. Türk eğitim sisteminin bir diğer açmazı üstün zekalı ve özel yetenekli çocukların öğreniminin öneminin kavranmamış olmasıdır. Mevcut sistem maalesef yaratıcılığı desteklemiyor ve farklı alanlardaki gelişimi öne çıkarmıyor. Toplumların kaderini değiştiren farklı bakabilen ve yeni bir ürün ortaya koyabilen buluşçu zihinlerdir. En çok üzerinde durmamız gereken konulardan biri “buluşçu zihinlerin keşfi” olmalıdır. Çünkü biliyoruz ki buluşçu ülkeler, eskiyi size satarken bir yandan da yeniyi oluşturmaktadır. Patentini satın almak üzere olduğunuz ürünün bir üst modeli yoldadır. Yeni Türkiye’de nöropsikoloji biliminin ışığında, doğru analizler kullanarak zeki ve üstün yetenekli gençleri tespit edebilmemiz ve onlara uygun öğrenim programlarını oluşturabilmemiz gerekir. Nöropsikoloji analiz ve değerlendirmelerine ek olarak, yeniden yapılandırılmış WISC-R zeka testleri ile yapılacak görüşmelerde fizyonomi bilgisinden de yararlanarak zekayı tüm boyutlarıyla ele alıp Buluş oluşturma ölçeği, Hafıza ve çizim ölçeği, Motor fonksiyon- el yeteneği ölçeği, Zeka kullanım ölçeği, Liderlik ve bütüncül bakış ölçeği, İletişim ve ikna yeteneği ölçeği, Sanatsal yetenekler ölçeği gibi alanlarda da ölçüm yapabilecek duruma getirilmelidir. Yönetim ve organizasyon alanındaki genç yeteneklerin de tespit edilerek bu alanda gelişimi sağlanmalıdır. Öğrencilerin sınavlara hazırlanmasında onlara rehberlik ederken birçok veli ile tanıştım. Veliler genelde çocuklarının çok zeki olduğunu, doktorların, psikologların, kolejdeki öğretmenlerin de çocuğun “üstün/ parlak zeka olduğunu lakin odaklanamadığı için başarılı olamadığını” söylediklerini ifade ediyorlar. Bu hatalı bir algı ve bilgilendirmedir. Çocuğumuzu tanıyarak makul beklentiler içine girmeli ve onları yetenekli olduğu alanlara yönlendirebilmeliyiz. Özel eğitim kurumlarının hepsinde değil ancak çoğunluğundaki durum da devlet okullarından pek farklı değil. Bu kurumların çoğunluğunun üstün zekalı ve özel yetenekli gençleri kapmada birbirleriyle yarış içinde olmalarına ve başarılı gençleri çekebilmek için ~ 157 ~ burs gibi cazip imkanlar sunmalarına rağmen bağlantılı oldukları kuruluşların yarışmalarında öğrencilerinin derece almalarını sağlamaktan öte bir açılım yapamadığı ve diğer velileri de çocuklarının “parlak zeka” olduğu şeklinde oyalayarak varoluşlarını sürdürdüğü bilinen bir gerçektir. Ailelerin, daha iyi eğitim alması ümidiyle çocuklarını gönderdikleri özel okullarda dahi, çocuğun hangi alanda yetenekli olduğunun tespiti yapılamıyorsa durup düşünmek gerekir. Özel eğitim kurumları, çocukların yeteneklerini öncelleyebilse; fizyonomi, nöropsikoloji, WISC-R testlerini sentezleyerek Buluş oluşturma ölçeği, Hafıza ve çizim ölçeği, Motor fonksiyon- el yeteneği ölçeği, Zeka kullanım ölçeği, Liderlik ve bütüncül bakış ölçeği, İletişim ve ikna yeteneği ölçeği, Sanatsal yetenekler ölçeği gibi ölçekler ile onların etkin oldukları zeka türünde eğitim almalarını sağlayarak savunma, bilişim, tıp ve genetik, otomobil sanayi, iletişim teknolojileri alanlarında yeni icatlar, yeni buluşlar geliştirilebilirdi. Maalesef özel eğitim sektörü de buluş üretmeyle ilgili bir hedef oluşturmamış. Eğitime tonlarca para harcayan biz velilerse çocuğumuzu özel kuruluşlara verirken bunu sorgulamadan, bu ölçek ve kriterlere bakmadan sadece arkadaş tavsiye ve dedikodularıyla onların geleceğini belirleyerek çocuğunu özel okula göndermiş olmanın verdiği psikolojik hazla mutlu oluyoruz. Eğitim sistemi ve sınav sistemimiz sadece zeka ile ilişkili olup, zekayı etkinleştiren değil, körelten bir sistemdir. Milli eğitim okullarında ve özel okullarda Einsteinlar, Edisonlar, İbni Sinalar gözden kaçırılarak heba ediliyor. Okullarımızda vasat öğrenci dediğimiz çocuklarımızın Albert Einstein gibi bir zihin yapısına ve buluş oluşturma yeteneğine sahip olup olmadığını bilmiyoruz. Bizim geliştirdiğimiz zeka ve buluşçuluk ölçeği böylesi çocuklarımızı tespit etmeye katkı sunacaktır. Çocuklarımıza kıymayalım. Hafıza ve zeka yönüyle normal ancak buluşçuluk alanında çok etkin olan Einstein ve Edison gibi çocuklarımızı ıskalamayalım. Atılması gereken ilk adım, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve TÜBİTAK tarafından zeka, buluşçuluk ve hafıza alanında ölçüm yapabilecek ölçeklerin geliştirilmesidir. Bu ölçeklerden elde edilecek bulgulara ek olarak kişilerin nöropsikolojik analiz ve fizyonomi değerlendirmeleriyle, ilkokul çağından itibaren kendi alanlarında özel eğitim programlarına katılmaları sağlanmalıdır. Zeka, buluşçuluk ve hafıza beyindeki farklı alanların etkinliğinde oluşan yeteneklerdir. Çok temel bir bilgi olarak söylemek gerekirse zeka, akışkan zeka ve kristal zeka olarak iki türe ayrılır. Akışkan zeka doğruya en kısa sürede ulaşma becerisi olarak tanımlanabilir. Raymond Cattel akışkan zekayı “alıştırma ve deneyim olmadan iki şey arasındaki ilişkiyi görme, yorumlama ve kullanma becerisi” olarak tanımlamıştır. Zekanın ikinci boyutu olan kristal zeka ise deneyim yoluyla elde edilen bilgileri ifade eder. Kristal zeka aynı zamanda teorideki bilgilerin uygulamaya dökülmesi olarak da düşünülebilir. Buluş oluşturma ise beyinde bambaşka bir bölgede gerçekleşir, orbitofrontal korteks ile ilham bölgeleri olan asosyasyon alanlarından beslenir. Çok nadir görülen bir durum olarak, üç alanın da etkin olduğu -buluşçuluk, zeka ve hafıza- böylesi bir kişi, çocukluğundan itibaren çok özel bir şekilde yetiştirilseydi, savunma sanayi, füze, uçak, yazılım, uydu teknolojileri, bilgisayar sistemleri, iletişim teknolojileri, tıp ~ 158 ~ ve genetik alanlarında çok farklı açılımlar yaparak, çığır açıcı çalışmalarla ülkemizin bilimsel, teknolojik ve ekonomik gelişimine ve kalkınmasına muazzam katkı sunabilirdi. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi “Dünya 5’ten büyüktür.” Ancak biz de neden bu beşin arasına girmeyelim yahut altıncı olmayalım? Daha ötesi gerekli bilimsel, teknolojik, ekonomik gelişimi yakaladığımızda ilk üçe neden girmeyelim? Biz böyle bir konseptle neden ilk üçü ve birinciliği hedefleyip, adaletsizliğin kol gezdiği dünyamızda gerçek adaleti dağıtmayalım? Büyük devlet olacaksak, bizim de eğitim sistemimizdeki prangaları kırarak mevcut sistemi revize etmemiz gerekir. Dünyadaki üstün zekalılar eğitimleri incelendiğinde üstün zekalı ve özel yetenekli çocukların eğitiminde en titiz çalışan, bu çocukların eğitimine en çok değer veren ülkelerden birinin İsrail olduğu görülür. İsrail Eğitim Bakanlığı bünyesinde kurulan Ulusal Üstün Zekalılar Birliği, üstün zekalı ve yetenekli çocukların tespiti, en iyi eğitim faaliyetinin yürütülmesi, çocukların en uygun programa yerleştirilmesi ve müfredatın belirlenmesi gibi faaliyetleri yürütür. Okullarda çeşitli dönemlerde psikologlar tarafından tarama testleri yapılır. Uygulanan testler, zeka, yaratıcılık, akademik başarı gibi çok yönlü alanlardadır. Ülke genelinde bütün çocuklara uygulanan tarama testleri sonunda %1’lik dilime giren çocuklar, kendileri için hazırlanan özel sınıflarda eğitim görür. %3’lük dilime giren diğer çocuklar bu özel sınıflarda okuyamasalar dahi onlar için de farklı özel eğitim programları uygulanır. Bu programlar, okuldan sonraki ek faaliyetler ve haftalık zenginleştirme çalışmaları şeklinde olur. Üstün zekalı olmayan yetenekli öğrencilerse Boyer okullarına kabul edilmektedir. Kudüs’te çok seçkin bir üstün zekalılar okulu bulunur. Adı ufuk anlamına gelen OFEK üstün zekalılar okulunda seçkin profesörler ders vermektedir. Bu okullarda, bilişim, teknoloji, genetik, üzerinde önemle durulan konulardandır. Ayrıca bu çocuklar özel ilgi alanlarına göre matematik, bilgisayar, resim, müzik gibi alanlarda da dersler almaktadırlar. Üstün zekalılar için olan bir diğer okul İsrail Savunma Kuvvetleri için kurulmuştur. Bu okula lise 1. sınıflar arasından üstün zekalı olan, yetenekli erkek öğrenciler alınmaktadır. Bu öğrenciler özenle seçilir çünkü İsrail gizli servisinin ajanları da bu okullarda yetişmektedir. Burada yetişen öğrenciler hem orduda görev alır hem de ordunun bilimsel faaliyetlerini yürütür. İsrail’de liseden sonra, erkekler üç yıl, kızlar iki yıl askerlik yaparlar ve üniversite eğitimine askerlikten sonra devam ederler. Bu da gençlerin hayatın zorluklarını bizzat yaşayarak öğrenim hayatlarını daha bilinçli ve hedefe odaklı geçirmelerini sağlamaktadır. Dünyadaki en başarılı eğitim sistemini uygulayan ülkelerden biri olan Finlandiya örneğini incelediğimizde ise, okullarda müdürlerin olmadığını, uygulanacak programı başöğretmen ile öğretmenlerin birlikte belirlediğini, müfredatın sadece genel çerçeve verdiğini görüyoruz. Günlük ders saati ise ortalama 4 saat. Finli öğrencilere eğitim hayatlarının ilk altı yılında hiçbir şekilde not verilmiyor. Sadece 16 yaşında ülke genelinde bir sınava giriyorlar. Bu eğitim sistemi çocuğa bilgi yüklemeyi değil, özgür düşünmeyi, yaratıcı düşünmeyi ve bilgiye ulaşmayı öğretiyor. “Öğrenmenin yeri okuldur.” ilkesiyle öğrencilere ev ödevi verilmiyor. Öğretmenlik toplumda saygın bir meslek ve üniversite başarısı en yüksek %10’luk dilim arasından seçiliyor. Haftada iki saati mesleki gelişimleri için eğitimlere ayıran bu öğretmenlerin her birinin yüksek lisans derecesi var. Finlandiya’da özel okul yok ve eğitim harcamalarının tümü devlet tarafından destekleniyor. ~ 159 ~ 1905 yılında Tsushima Savaşı’nda Rusları ağır bir yenilgiye uğratan Japon Amiral Togo, İmparator ve halk tarafından şükran, minnet ve büyük bir coşkuyla karşılanır. İmparator, komutana şükranlarını ilettikten sonra arzu ettiği makama getirileceğini isterse de çalışmayı bırakarak istirahate çekilebileceğini söyler. Amiral Togo İmparatora şu cevabı verir: “Hiçbir savaş ”insan yetiştirme” savaşından önemli değil. Meydanlardaki savaşları kazanmak isteyen milletler önce “insan yetiştirme savaşı”nı kazanmak zorundalar. En büyük savaş budur. Bu savaşın komutanları öğretmenlerdir.” Ardından hayatının geri kalanında öğretmenlik yapmak, insan yetiştirmek istediğini söyler. Vahyin rehberliğindeki eğitim öğretim modelinde de Hz. Muhammed (a.s) en çok asker ihtiyacı olduğu zamanlarda dahi öğretmenlerin ve öğrencilerin askeri seferlere katılmasını uygun görmeyerek bilginin ve eğitim öğretimin önemine vurgu yapmıştır. Çünkü savaşlar kazanılsa dahi bilgi üreten, bilginin peşindeki bir neslin yok olması demek, bu galibiyeti zamanın kısa bir aralığına hapsetmek demektir. Zamanında İngilizler sömürdükleri Hindistan’da öğrencilere logaritma tablosunu ezberletiyorlardı. Sayıların logaritmik karşılığının olduğu bu sayılar mantıksal bir ilişkiyle devam etmediği için tabloyu ezberlemek çok yoğun bir enerji ve zaman gerektiriyordu. 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar Hintli öğrenciler enerjilerini bu tabloyu ezberlemeye verdiler. Beyinleri körelten bu metotta elbette amaç Hintli gençlerin düşünmelerini ve bilim üretmelerini engellemekti ve sömürünün sürekliliği için gerekliydi. İngilizlerce oluşturulan eğitim sistemiyle heba olan nesillerin ardından, bu hatalı uygulama terk edildikten sonra Hindistan’da yepyeni bir nesil yetişmeye başladı. Bilim üreten, ekonomideki şahlanışıyla dikkat çeken, genç ve dinamik nüfuslu Hindistan bugün gelişmekte olan ülkelerin başında geliyor. Dünyadan bu örnekleri paylaştıktan sonra kendimize yeniden dönecek olursak, büyük ülke ve küresel aktör olmak için üstün yetenekli çocukların öğrenimini ihmal etmemeli, onların alanlarındaki seçkin akademisyenlerden dersler alarak, yetenekli oldukları alanlarda gelişimlerini sağlamalıyız. Oluşturulacak yeni ‘öğrenme sistemi’nde öncelikle çocuklar zeka, buluşçuluk testleri ve nöropsikoloji analizleriyle birlikte değerlendirilerek, etkin oldukları zeka türüne yönlendirilmelidir. Öğrenim süresi kısaltılarak, müfredatın yoğunluğu azaltılmalıdır. Beyin temelli öğrenme; kaybedilecek değil, kazanılacak, odaklanma sağlayacak, yoğunluğu azaltılmış ve yararlı bilgiye odaklanır. Çocuklarımız, gençlerimiz beyinlerindeki esaret prangalarını kırarak etkin öğrenme ve buluş oluşturma süreçlerine başlamalıdır. ~ 160 ~ SON SÖZ : FATİH PROJESİ; TARIM TOPLUMUNDAN BİLGİ TOPLUMUNA GEÇİLMESİNDE VE MİLLİ KALKINMANIN EN GÜÇLÜ ŞEKİLDE OLMASI VE BİLGİ EKONOMİSİNDE DÜNYA İLE REKABETÇİ BİR EKONOMİ OLMASINDA EN ÖNEMLİ VE EN DEĞERLİ FIRSATTIR… ~ 161 ~ İnsanlık şimdi Bilgi Toplumuna geçişin sancılarını yaşıyor. Bugün temel zenginlik kaynağı bilgi, ar-ge ve inovasyondur. Dünyanın gündemi, emek ve doğal kaynak yoğun bir ekonomi ve toplumsal yapıdan, bilgi yoğun bir ekonomi ve topluma geçiştir. Tüm yaşamı kökten değiştiren bir sürecin içindeyiz. Bu değişim kendi kültürünü yaratıyor. Kısaca devrimsel bir gelişme ile karşı karşıyayız. Bunun için sistematik, bilimsel, bütünsel bir yaklaşım gerekli. Ülke olarak insan gücü planlaması yapmamız, teknisyenden doktoralıya her kademede binlerce bilişimci yetiştirmemiz lazım. Bu ülkeyi Bilgi Toplumuna taşımamız, bir başka deyişle tüm ekonomiyi, tüm kamu hizmetlerini, toplumu emek yoğun bir yapıdan bilgi yoğun bir yapıya dönüştürmemiz gerekiyor. Bunun için de insan gücü çok önemlidir. Dünyadaki gelişmelere baktığımızda eğitimde kalite arayışı, fırsat eşitliği, daha demokratik ve esnek bir eğitim sistemi gibi hedeflerin yanında bilgi teknolojilerinin eğitimde çok daha yaygın kullanıldığını görüyoruz. Bütün ülkeler eğitime daha fazla yatırım yapıyor, eğitim sistemlerini sürekli olarak geliştirmeye çalışıyor ve teknolojik gelişimlerden en etkili biçimde faydalanmanın yolunu arıyor. Fatih Projesi, Türkiye’nin dünyadaki bu gelişmelerin seyircisi değil, aktörü olmak arzusu ve iradesinin en somut ifadesidir. Çağdaş uygarlık seviyesine ve bilgi toplumuna hazır olmak için dünyaya örnek olma niteliği taşıyan önemli bir karardır. Dünyada henüz böylesine büyük ve önemli bir eğitim projesi hayata geçirilmemiştir. Kısmi örnek ve uygulamaları olsa da proje ilk defa böylesine büyük ölçekli olarak bir ülkenin eğitim politikasını etkileyerek modern bir geçişi sağlayabilecek niteliktedir. İlk ve ortaöğretimden başlayarak bütün seviyelerde ve yaşam boyu öğrenme düzeyine kadar bilgi çağına uygun eğitim sağlanmasına ve hangi bölge yöre ve yerde olmasına bakılmaksızın bireylere fırsat eşitliği sağlayan ve bilgi konusunda ülkedeki uçurumu kapatıcı bir proje olan Fatih Projesi bir anlamda Türkiye ve Dünya’da Yeni Eğitim Rönesans’ının bir başlangıcı olarak da kabul edilmelidir. Fatih Projesi benzer projelere göre çok büyük bir yapı. Türkiye çok genç nüfusa sahip bir ülke. Ülkemiz aynı zamanda çok geniş ve farklı bir coğrafyaya yayılmış durumda. İklim ve ulaşım şartlarını dikkate aldığınızda, çocuklarımıza, gençlerimize ülkemizin her yanında aynı kalitede bir eğitim sunmakta zorluklar yaşıyoruz. Dolayısıyla en önemli nokta, bu genç nüfusa eğitimde fırsat eşitliği sağlamak. Dünyada benzer birçok proje olmasına karşın gerek Türkiye’nin fiziki büyüklüğü, fiziki şartlarının zorlu olması gerekse nüfus, okul sayısı, öğretmen ve öğrenci büyüklüğü projenin en doğru şekilde kurgulanmasının önemini daha da artırıyor. Başlangıç her zaman sıkıntılı ve zor bir süreçtir. İlk zamanlarda mutlaka eksikler olacaktır. Ancak Türkiye’nin potansiyeli ve birikimleri göz önüne alındığında Fatih Projesi başarılı olacaktır. Fatih Projesi eğitime ve ülkemize en üst düzey teknoloji eşiğini getirmesi itibarıyla, bir dönüm noktası niteliğini taşıyor. Proje, çocuklarımızın teknolojiyle iç içe olmasını sağlayarak, çağı yakalama konusunda büyük bir eşik atlatacak. Fatih Projesi Türkiye için bir şans olma ve de öğrencilerimize dünya çapında bir ayrıcalık sunma potansiyelini taşımaktadır. Bunun ile birlikte FATİH dünyanın en büyük ~ 163 ~ ölçekli sayısal eğitim dönüşüm projelerinden bir tanesidir ve dolayısı ile de hem büyük fırsatları hem de istenmeyen riskleri gündeme getirebilmektedir. Projeyi başarı ile kurgulayıp, icra ettiğimiz durumda tüm öğrencilerimiz sayısal dünyanın nimetlerine erişme ve de faydalanma şansına sahip olacaklar ve bu da sadece bölgemizde değil, dünya çapında bizim öğrencilerimizi ayrıcalıklı kılan bir imkan olacaktır. Bununla birlikte yine başarı ile icrasını müteakip FATİH Projesi, Proje’nin isminde de yer alan “fırsat” ifadesine layık bir biçimde eğitim süreçlerinde etkinliğin ve verimin artması neticesini verebilecek ve de bu fırsatları tüm ilk ve ortaöğretim öğrencilerine eşit bir şekilde sunabilecektir. Bu kapsamda sadece öğrencilerin değil, öğretmenlerimizin de sürekli olarak en güncel içeriklere ulaşması ve onların da gerekli alanlarda hizmet içi eğitimi almaları Proje ile mümkün olabilecektir. Az evvel ifade ettiğimiz gibi Proje’nin ölçeği ile riskler de büyümektedir. Projeyi risklerden uzak tutacak ana başlıkları ise güvenlik, güvenilirlik, yönetilebilirlik, uyumluluk ve de sürdürülebilirlik konusu olarak görmekteyiz. Projenin mimarisinin tasarlanması ve bileşenlerinin seçiminde de bu başlıklarda azami özen gösterilmesi gerekli olmaktadır. Günümüzde bilgi iletişim teknolojilerindeki gelişmelere bağlı olarak uluslararası bilgi kaynakları, birer öğretim ortamı olarak dikkate alınmalıdır. Bunu sağlayan en önemli ve etkili teknolojilerden biri de bilgisayar teknolojileridir. Bilgi toplumunda insanların sahip olması gereken nitelikler de değişmiştir. Bilgi toplumunda sürekli değişen ve gelişen bilgi karşısında, insanların bunları ezberlemesi gereksiz ve olanaksız hale gelmiştir Bilginin ve öğrenci sayısının hızla artması, öğretmen yetersizliği vb. bir takım sorunlar yeni teknolojilerin doğal bir süreç içersinde eğitim ve öğretim alanında kullanılması gerektiğini göstermiştir. Yani farklı öğrenme düzeylerindeki bireylerin eğitiminde ortaya çıkan güçlükler nedeniyle eğitimde geleneksel yaklaşımların yeterli olmayacağı kanısı yaygınlaşmış ve yeni arayışlara yönelme bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu ihtiyaç ve arayışlar, bilgisayarın eğitim sürecine girmesinin temel nedenleri olarak gösterilebilir. Eğitimde benimsenen geleneksel yaklaşım yöntemlerini yapılandırarak yepyeni bir anlayışla değiştirmeyi amaçlayan Fatih Projesi çerçevesinde bilgi teknolojileri kullanımının yaygınlaşması sonucu özgür, yaratıcı, inisiyatif sahibi ve dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden gençlerin sayılarının artmasına katkı sağlanacaktır. BİT yönetiminin temelini teşkil eden ihtiyaç analizi ve tasarım safhalarında hata ile ilgili sıfır tolerans bulunmaktadır. Bu safhalarda atılabilecek yanlış bir adımın hem kısa hem de uzun vadede doğuracağı maliyetten öte, projeyi adındaki “fırsat”ın tersine “tehdide” dönüştürme riski bulunmaktadır. Muhakkak ki okullarımızda da amaçlanan sadece içeriği tüketen fertler değil üretme yetkinliklerini de geliştiren ve kullanabilen öğrencilerdir. Proje’nin isminde de yer alan “fırsat” kelimesi ve de bu Proje’nin istisnasız tüm öğrencilerimizi kapsamına alması sosyal anlamda ve “sayısal uçurumu” kapama noktasında büyük önem arz etmekte. Pedagojik boyutu ise Proje için en başta gelen “kritik başarı faktörü”. Aslında Fatih Projesi bir teknoloji projesi değil, bir eğitim dönüşümü projesi, dolayısı ile de olayın ~ 164 ~ pedagojik uyumu, etkisi, sonuçları Proje için başarıyı sağlayacak veya başarısızlığı doğurabilecek hususlar. Bu noktada da dünyada sayısal eğitim dönüşümü konusunda dünyada kısıtlı sayıda deneyimli kurum ve kuruluşun mevcut olduğunu söylemek mümkün. Geçtiğimiz yıllara bakar isek ülkemizde okul ve sınıf ortamına bilgisayar cihazlarının girdiği birçok proje gerçekleştirildi. Ancak gerçek anlamda bunların eğitim deneyimini kökten değiştirdiğini söylemek mümkün değil. Hala bundan 100 sene önceki sınıf ortamında/formatında ve o yılların pedagojik yaklaşımları ve değerleri ile teknoloji kullanılmaya çalışılmakta. Ancak FATİH Projesi’nin bunu kökten değiştirme ve teknolojiyi, eğitimde bir başarı çarpanına dönüştürme potansiyeli var. Kritik nokta projeye sadece cihaz odaklı bir teknoloji projesi olarak bakmak yerine “uçtan uca” ve “bütüncül” bir perspektif ile konuya yaklaşmakta. Cihazlar veya sınıftaki akıllı tahtalar buzdağının sadece görünen kısmını oluşturmaktadır. Bunlar üzerinde çalışacak olan uygulamalar, sunulacak içerikler, sınıf ortamında bunları kullanacak öğretmenlerimizin sistemi benimsemesi ve kullanımı olayın pedagojik başarısı anlamında asli unsurlar. Teknolojik anlamda da sunulan çözümün güvenliği, güvenilirliği, yönetilebilirliği, uyumluluğu ve sürdürülebilirliği konuları orta-uzun vadede başarı ve başarısızlık arasındaki çizgiyi belirlemektedir. Nihayetinde eğitim içinde öğrencilerin, öğretmenlerin, içeriklerin, mekanların ve son olarak da araçların bulunduğu bir süreç. Burada teknoloji de kullanılan araçlardan sadece bir tanesi. FATİH Projesi’nde de teknoloji amaç değil hedeflenen pedagojik etki ve etkinliğinin iyileştirmesine bizleri götüren bir araç olmalı. Dolayısı ile eğitimde teknolojiyi doğal olarak tamamlayıcı/destekleyici bir unsur olarak görmeli, uçtan uca -altyapı sunucularından, akıllı tahtaya, tablet bilgisayarlara ve hatta bulut bilişim bileşenlerine kadar, çözümün her noktasında kesintisiz teknolojik bileşenlerini, gerekli pedagojik bakış açısı ile bütüncül olarak sunabilmeliyiz. Ülkemizin bilgisayar okuryazarlığını artırmak için çok hızlı hareket etmek zorunda olduğunu 2015’de de vurgulamak gerekmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki okuma-yazma seferberliği gibi bir bilgisayar okur-yazarlığı seferberliği başlatılarak toplumumuzun büyük kesiminin bu teknolojileri kullanabilir hale getirilmesi “Bilişim Toplumu” yolunda atılacak önemli bir adım olacaktır. Buna paralel olarak atılacak önemli bir diğer adım da, kullanıcılara katma değer sağlayacak yararlı içeriklerin geliştirilmesidir. Bu proje iyi uygulanabilirse, zaten teknolojiye yatkın olan yeni neslin daha araştırmacı, düşünebilme, karar verebilme, birlikte çalışabilme yeteneklerine sahip olabilmesinde ciddi katkılar sağlayabilecektir. Uygulamada içerikler hedeflere ve teknolojik gelişmelere uygun kullanılabiliyorsa, öğrencilerin araştırma yapabilmesine uygun tasarlanmışsa, tablet bilgisayarın rolü iyi kurgulanabiliyorsa, tablet bilgisayarın kullanımı, diğer alternatifleriyle eşdeğer önemde kabul edilebilir. FATİH Projesi’nde en çok üzerinde durulması gereken konunun bu uygulamanın çocukların psikolojilerini nasıl etkileyeceğinin araştırılması olmalıdır. Değişik bilgi, kültür, sosyal konum, gelir düzeyi ve coğrafyadaki okullara uygulanması sürecinde ortaya çıkacak farklılıklar eğitimin kalitesini ciddi olarak etkileyebilecektir. Bu projenin başarısı için öğrenci, veli, öğretmen, idareci gibi değişik konumlardaki tüm paydaşların bu sistem içinde yer almaları ve bu projeyi desteklemeleri gerekmektedir. Eğitimde teknoloji kullanımı konuya göre değişiklikler gösterebilir. İdeal olanı “Harmanlanmış Eğitim” olarak tanımlandığı şekilde eğitimim tüm seviyelerinde kullanılmasıdır. Bu yöntem ile öğrenciler hem İnternet üzerinden canlı derslere katılarak ~ 165 ~ (eşzaman eğitim), hem Web ortamında hazırlanmış etkileşimli ders içeriklerini çalışarak ve gerekirse bu ortamda deneyler yaparak (asenkron eğitim), hem de sınıflarda yüz yüze eğitimle öğretmenlerini izleyerek öğrenirler. Öğrenmenin en çabuk ve kalıcı olarak gerçekleştiği bu yöntem henüz çok yaygın olarak kullanılmamakla birlikte yavaş yavaş üniversitelerimizde uygulanmaya başlamıştır. Yeni başlayanlar için uygulama yöntemlerinde bir sıralama yapmak gerekirse, özellikle fen bilimleri, matematik ve mühendislik konularından başlamak üzere sınıflarda eğitimi destekleyici teknolojik içeriklerin kullanılması düşünülebilir. Bu sayede sınıfta öğretmenin anlattığı konuların daha kolay anlaşılması sağlanacağı gibi, laboratuarlarda deney yapma fırsatı bulunamayan konular, teknoloji destekli ortamlarda, daha geniş kitlelerce ve tehlikesiz olarak yapılabilir. Teknoloji destekli eğitimler dil eğitimi, tıp, sosyal konular vs. gibi tüm alanlara yaygınlaştırılabilir. Teknoloji destekli eğitim her seviyede eğitim için tasarlanabilir ve yaygın olarak kullanılabilir. Önemli olan hedef kitlenin algılama düzeyi, sosyal ve kültürel seviyesine, alışkanlıklarına uygun içeriklerin kullanılıyor olmasıdır. Teknoloji, eğitimin her alanında uygulanabilir. Sadece doğru enstrümanlar belirlenmeli ve bunu yaş gruplarına göre doğru şekillendirmeli. Kullanılan içeriklerin kaliteli ve yaş grubuna hitap eden seviyede olmasına özen gösterilmeli. Aksi halde yanlış kullanım sonrası oluşan sonuç, tüm kesimleri yanıltabilir. Kısacası uygulanacak teknolojik eğitimin kurgusu çok iyi bir şekilde planlanarak doğru kişilerce seviye seviye uygulanmalı. İnsan, doğumundan itibaren sürekli bir şekilde hayata dair eğitim ve öğretim süreci içerisinde oluyor. Bu süreç içerisinde birebir olsun, toplu olsun ya da uzaktan eğitim olsun bir şekilde sürecin daima parçası olmaktadır. Uzaktan eğitim konusunu bu bağlamda yaşam boyu alınabilecek bir enstrüman olarak görebiliriz. Burada unutulmaması gereken soru ise bunu uygularken gerçekten neye ihtiyacımızın olduğu? Doğru seçim, doğru uygulama, eşittir doğru kazanımdır. Türkiye'nin 21. yüzyılda etkin bir dünya gücü olarak var olabilmesi ancak ve ancak kendi teknolojilerini üreterek uluslararası rekabet edebilen bir konumdaki bir bilişim sektörüne sahip olmasıyla mümkündür. Bunun için devletimizin bilişim sektörünü stratejik sektör olarak tanımlaması, ölçülebilir hedefleri belirlemesi ve yerli bilişim ürünlerinin, yerli bilişim markalarının geliştirilmesine ön ayak olması gerekmektedir. Kendi pazarında söz sahibi olamayan ülkelerin başka pazarlarda söz sahibi olma şansı yoktur. FATİH Projesi'nin Türkiye'nin bilişim toplumu olma hedefi doğrultusunda önemli bir adımdır. Maddi durumu ne olursa olsun, her öğrencinin en son teknolojilerden faydalanma hakkı vardır. Fatih Projesi bunun gerçekleştirilmesinde önemli rol oynayacaktır. Tüm öğrenciler bu konuda eşit fırsata sahip olacak, e-içeriklerle kendilerini geliştirebileceklerdir. Fatih Projesi öğrencilerin teknolojiye aşina yetişmesine ön ayak olacaktır. Burada en önemli konu, devletin hazırladığı altyapı sayesinde tüm öğrencilerin eğitimleriyle ilgili güncel bilgilere teknoloji kullanarak erişebilmesidir. Türkiye'nin genç bir nüfusa sahip olduğunu göz önünde bulundurunca da bunun nitelikli gençlerin yetişmesi açısından önemli bir adım olduğunu söyleyebiliriz. Burada dikkat edilmesi gereken bir kaç önemli nokta var. İyi bir altyapının hazırlanmasına ek olarak hem öğrencilerin, hem de öğretmen ve ebeveynlerin bu sisteme hazırlanması önem taşıyor. Bununla birlikte yazı yazmamaya, kitap yerine bilgisayardan okumaya alışan gençlerin ileride ~ 166 ~ bu alışkanlıkları edinmeleri zor olacağı için yalnızca klavye ve ekran üzerinden bir eğitimin yeterli olmayacağını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Burada da öğretmenler ve velilere önemli görevler düşüyor. Gençlerin küçük yaştan itibaren teknolojiyle tanışmalarının ileride bu alandaki yeni gelişmelere daha kolay uyum sağlamalarını sağlayacağını düşünüyoruz. Ancak bunun kontrollü bir şekilde yapılması çok önemlidir. Çünkü gençlerin teknolojik becerilerin yanı sıra, günlük yaşamlarında ve iş hayatında gerekli olan yazarak çözüm bulma, not alma, duygu ve düşüncelerini yazıya dökme gibi becerileri de edinmesi gerekiyor. Eğitimde teknoloji uygulamalarının hedefi bilgisayarın önünden kalkmayan bir gençlik değil, teknolojinin sunduğu kaynakları doğru ve verimli kullanarak hayal gücünü ve tasvir yeteneğini geliştiren bir gençlik olmalıdır. Mobil teknolojiler sağlık, pazarlama, ticaret, spor gibi alanların yanı sıra özellikle eğitim anlayışında devrim niteliğinde değişikliklere ön ayak oluyor. Öğrenim çağındaki çocuklar mobil cihazlar sayesinde sınıflarının fiziksel sınırlarını aşarak eğlence, yaratıcılık ve öğreticiliği bir arada sunan bir eğitim deneyimi yaşayabiliyorlar. Bu verimliliği sağlayan etkenler ise akıllı mobil cihazlar ve bu cihazları destekleyen teknoloji ve servislerden meydana geliyor. Dünyanın dört bir yanında öğrenim çağındaki çocukların mobil cihaz ve teknolojiler vasıtasıyla erişilebilir, verimliliği yüksek ve eğlenceli eğitim olanaklarıyla tanışmalarını sağlayan girişimler. Son dönemde yaşantımıza hızlıca giren tablet bilgisayarlar, eğlence, eğitim ve çalışma hayatı gibi pek çok alanda alışkanlıklarımızı değiştiren teknoloji ürünlerinin başında geliyor. Çocuklarımızın çağın gereksinimlerini karşılayabilecek donanım ve altyapılar üzerinden öğretici, bilgilendirici, yaratıcı ve eğlenceli eğitim içeriklerini tadabilmelerini hepimiz önemsiyoruz. Bu Proje kapsamında hem öğretmenler ve öğrenciler arasındaki haberleşme ve etkileşim artacak, hem de öğrenmeyi destekleyen interaktif uygulamalar sayesinde daha etkin bir eğitim sağlanacak. Doğru kullanıldığında tablet bilgisayarların eğitim alanında da büyük katkı sağlayacaktır, ancak eğitimde bence en önemli faktör öğretmendir. O nedenle teknoloji ancak destekleyici görevi görmelidir. Projenin umut vadeden Bilişim ve Haberleşme Teknolojileri yönetimi sayesinde de eğitim neferi öğretmenlerimiz İnternet üzerinde bilgilere daha kolay ulaşacak, teknolojiye erişimleri arttığı için de öğrencileriyle bilişim teknolojileri aracılığıyla kurdukları doğrudan ilişkilerde daha özgüvenli olacaklar. Tabii altyapı eksikliklerinin giderilmesi ve e-eğitim çalışmalarının yoğunlaştırılması bu aşamada çok önemli olacaktır. Teknolojiyi sadece eğitim sisteminde var etmek yetmiyor. Teknolojinin de eğitimini vermelisiniz. Nasıl kullanılacağını öğretmeden bıraktığınız teknolojik bir cihaz, maalesef ki herhangi bir işe yaramıyor. Yani Türk Eğitim Sistemi’nde rol oynayan tüm birimlere öncelikle balık yemeyi değil, balık tutmayı öğretmek gerekiyor. Bu temel ilke hedeflendiğinde, ileri düzey teknolojilere adım adım geçiş sağlanacaktır. Geçmiş ve devam eden tecrübelerimiz doğrultusunda tek söyleyeceğimiz “bunun bir teknoloji yatırımından öte içerik” konusu olarak gündeme gelmesi gerekliliği. Çünkü sonuçta iyi bir eğitim içeriği üretebilecek, sorunsuz ve kolay bir altyapı hem öğrenciler hem öğretmenler için etkin olacaktır. ~ 167 ~ Eğitim ve teknolojiyi birbirinden ayrı düşünmek mümkün değil. Eğitim araç gereçlerinden eğitim yaklaşımına kadar her başlıkta, teknolojinin destekleyici ve bütünleyici bir rolü bulunuyor. Geniş bir kapsamı bulunan eğitim dünyasının bazı alanlarında teknolojiyi ana unsur olarak görürken, bazı alanlarda ise destekleyici nitelikte konumlandırmak uygun oluyor. Eğitim kurumlarının ise teknolojiyi, insan faktörünün önünü kapatmayacak düzeyde benimsemesi gerekiyor. Özetle, teknoloji yalnızca yardımcı bir araç olmalı, ama sorunsuz ve modern donanımlar kullanılmalı. Asıl olan ise tamamen “içerik”. Bu noktada ise eğitmene ve okula en uygun araçlar sağlanmalı ki, kendi yaratıcılıklarını, bilgilerini doğru ve hızlı güncellenebilir şekilde uygulayabilsinler. Eğitimde teknoloji kullanımı ortak bir bilinci gerektiriyor. Zincirin bir halkası direnirse, tüm yatırımlarınızın boşa gitmesi son derece olası. E-eğitim konusu da temel olarak iki ana unsurdan oluşuyor. Bunlardan birisi içeriklerin sunulduğu platform, diğer bir deyişle kurum içi eğitimlerin sunulduğu web sitesi (yazılım), diğeri de içerik tasarım ve üretimi. Son zamanlarda üçüncü bir unsur daha eklendi ki bizce en önemlisi, o da topluluk yönetimi. E-eğitim bir LMS ve içerik satın almayla başarılı olmuyor. Kesinlikle platformun ve içeriklerin hedef kitle üzerinde ciddi bir şekilde yönetilmesi gerekiyor. Aslında e-eğitim platformu kurmak ve içerikleri oluşturmak işin yalnızca %20'si. Bu açıdan baktığımızda son zamanlarda yazılım geliştirme ve içerik tasarımına ek olarak topluluk yönetimine de odaklanılmalı. Böylece kurumlarda e-eğitimin kültürleşmesini sağlayabilir. Proje’nin sosyal açıdan büyük bir dönüşüm olacağı kesin. Çocuklar ailelerinin önüne geçecekler. Bilgiye erişim ve kullanım kolaylaşacak Bu durum çocukların performansını büyük ölçüde artıracak. Artık bilginin kendisi değil onu kullanabilme daha fazla ön plana çıkacak. Dolayısıyla yetenek yönetimi çağına doğru bir geçiş yapacağız. Eğer iyi yönetilirse toplumsal ve sosyal açıdan müthiş bir fırsat eşitliği sağlayacak. Pedagojik açıdan da ailelere çok önemli görevler düşüyor. Tablet bilgisayarların gereksiz amaçlarla kullanılması da söz konusu. Örneğin, bu tablet bilgisayarlar kolayca kırılacak ve bazı istenmeyen içeriklerin içerisine yerleştirilmesi de başarılacak. Bu bir risk, çünkü çocukların tablet bilgisayarları salt oyun ve kişisel çoklu ortam amaçlı kullanabilmesi mümkün olacak. Bu durumda ailelere çok önemli görevler düşüyor. Türkiye’nin geleceğe sıçrama yapabilmesi için, bilgili, donanımlı, dünyayla uyumlu genç beyinlere ihtiyaç var. FATİH Projesi, bize bu sıçramayı yaptıracak, ülkemizin dört bir yanındaki yeni dahileri ortaya çıkaracak. Bu açıdan Proje’yi, sadece öğrencilere tablet bilgisayar dağıtılacak bir teknoloji yatırımı olarak görmemek gerekir. FATİH Projesi, Türkiye’de dünyaya uyum sağlayacak yeni nesiller doğmasını sağlayacak çok büyük bir sosyal projedir. Eğitim alanında mobil teknolojilerin kullanımının yeni olmadığı bir gerçek; ancak yurtdışındaki örneklere baktığımızda Fatih Projesi büyüklüğünde bir projeye rastlamak pek de mümkün değil. Her sınıfa akıllı tahta, tablet bilgisayar, altyapı ve içerik gibi tüm bileşenleri ile değerlendirildiğinde FATİH Projesi’nde Türkiye’nin edinmekte olduğu tecrübenin özellikle çevremizdeki ülkeler tarafından yakından izlenmekte olduğunu görüyoruz. Tüm dünya bu projeyi ilgiyle izliyor; eğitimde nasıl ölçülebilir bir gelişme gözlemlenecek onu merak ediyor. İçerik, öğretmen eğitimi, müfredatla bütünleşmesi, yönetsel süreçler, kalite ~ 168 ~ yönetimi, ölçme-değerlendirme, raporlama gibi tüm bileşkelerin kusursuz bir şekilde çalışması çok önemli. Fatih Projesi, Türkiye ve dünya için hem bir ilk hem de ihraç edilebilir, öncü bir örnek olacaktır. Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi ile dünya sahnesinde benzersiz bir noktada bulunuyor: Projenin gelişme aşamasında olması ve bu denli büyük çapta olması FATİH’i, hem somut ve kalıcı değişim yaratabilecek; hem de genç kuşakları küresel bilgi ekonomisinde öncü roller üstlenmeye hazırlamanın etkili yollarını arayan pek çok başka ülke için de bir model haline gelebilecek biçimde konumlandırıyor. Türkiye olarak, dünyada böyle bir projeye öncülük ediyor olmak bize gerçekten gurur veriyor. Eğitsel ders içeriklerinde çok iyi durumdayız. Telekom altyapımız da Türkiye'nin her yerindeki tüm il ve ilçe okullarına fiber optikle çok hızlı İnternet’i götürecek seviyede. Tüm bu avantajları kullanarak, süreci akıllıca yönetip dünyaya örnek olacak projeyi gerçekleştirebiliriz. Türkiye olarak hiçbir eksiğimiz yok, hatta fazlamız var. Her öğrenciye verilmiş bir bilgisayar ve hızlı İnternet’in eğitim sistemimize getirdiği dönüşüm ile eğitim süreçleri yeniden tasarlanmalıdır. Şu an öğrencilerin tablet ile sadece evde ve sınıfta uygulama yapabileceklerini konuşuyoruz. Ama bunun başka bir boyutu daha var. Okul içindeki ve dışındaki yaşam artık tamamıyla bütünleşmiş durumda. Mesela, bir okul gazetesi hazırlanıyor, diyelim. Artık bunu ilgili üç beş kişinin hazırlaması gibi bir durum ortadan kalkabilir. Tüm öğrencilerin aktif olarak gazetenin hazırlanmasına tabletleri üzerinden katkı sağlaması gündeme gelebilir. Biz, bunun öğrenme sürecini destekleyecek şekilde yapılandırılacağı düşüncesindeyiz. Öğrenci, sınıf dışında da tabletini birçok etkinlikte arkadaşlarıyla birlikte öğrenme sürecini destekleyeceği şekilde kullanabilecektir. Bu gibi yenilikler, eğitim hayatına önemli faydalar getirebilecek inovasyonlarla doğru teknoloji üretimi ve etkin kullanımla gerçekleşecektir. Sosyal boyutuna baktığımızda da yukarıda anlattıklarımızın devreye girerek, daha paylaşımcı, çocukların işbirliği yapmalarını sağlayacak yeni bir sistem oluşacağını öngörüyoruz. Yani şunu demek istiyoruz; tablet bilgisayarın kullanımı sınıf içerisinde de sınıf dışında da doğal bir hale gelecek. Burada “öğrenmeyi öğrenmek” kavramı ön planı çıkıyor. Bu da aslında, 21.yy yetkinliklerinin kazanılmasını sağlayan doğal bir ortam yaratacak. Türkiye'de bugün yaşadığımız birçok problem ne yazık ki eğitimin istenilen düzeyde olmamasından kaynaklanıyor. Eğitim, kemikleşmiş bir disiplin. Öyle ki; eğitimin verilme tarzında birkaç yüzyıldır radikal bir gelişme söz konusu değil. 70’lerden sonra teknolojinin günlük yaşam akışımıza dahil olmasıyla, bugün pek çok alanda yaşanan değişimlere tanıklık ediyoruz. Ancak, eğitimde aynı etkiyi henüz yaşamadık, hızlı bir adaptasyon söz konusu değil. Ama önümüzdeki 4-5 yıl içerisinde bu gelişmelerin hız kazanacağı net bir şekilde gözüküyor. 21. yüzyılın ekonomik yapısı kurulurken tüm ülkeler eğitim seferberliği içine girme gereği duyuyor. Düşünme, akıl yürütme, bellek ve kavrama sistemlerindeki değişimlere işaret eden bilişsel becerilerdeki gelişme ile ülkelerin uzun dönem ekonomik büyümeleri arasında bağ kuran araştırmalar yapılıyor. Bu araştırmaların altında yatan fikir; bilişsel becerileri yüksek olan insan kaynağına sahip bir toplumun daha yenilikçi olduğu, yenilikçiliğin de üretkenlik ve sürdürülebilir kalkınmanın, sürdürülebilir büyümenin yolunu açtığıdır. Biz, ~ 169 ~ bugün sahip olduğumuz ulusal eğitim politikalarımızın, yarım asır sonraki geleceğimizi hazırlamakta olduğunun, dolayısıyla inovatif olma zorunluluğunun bilincindeyiz. Üç yılda bir, en son 2009’da yapılan PISA testi sonuçlarına göre ülkemizin OECD ülkeleri arasında sonlarda yer alması ciddi bir uyarı. Okuma becerileri, matematik ve fen okuryazarlığını ölçen PISA testi, birçok ülkede 15-yaş gençlerin zorunlu eğitim süresince asgari bir beceri seviyesine dahi ulaşamadığını gösteriyor. Demografik öngörüler, eğitimde bugüne kadar yapılabilenleri geliştirmek, hatta atılım yapmak için bize çok değerli bir fırsat sunuyor. Zira 2010-2050 döneminde okul çağı nüfusunun azalması, eğitim sistemi üzerindeki demografik baskıyı hafifletecek. Bu avantajlı dönem, kaliteli eğitime erişimin yaygınlaşması, eğitim sisteminin modernizasyonu, eğitimin niteliğini geliştirme ve cinsiyet eşitliğinin sağlanması yönünde kullanılabilir. Aksi takdirde, bugün atılmayan adımlar uzun dönemde topluma daha yüksek maliyet olarak geri dönecektir. Bizim ülke olarak en önemli büyüme gücümüz, insan kaynağımız. 2041 yılında çalışma çağındaki nüfusumuzun 65 milyona ulaşması bekleniyor. Bu, çok büyük bir demografik fırsat. Bu fırsatı değerlendirebilmek, ancak insanımıza nitelikli bir eğitim vermekle, geleceğin daha da çeşitlenecek alanlarına uyum sağlayacak becerileri kazandırmakla mümkün olacak. Becerilere yapılacak yatırım, bir yandan bireyin kişisel gelişimini, daha iyi işlere ulaşmasını ve daha iyi bir yaşam sürmesini sağlarken, ülkemizi de küresel rekabet ortamında bir adım öne çıkaracak. Yani 21. yüzyıl becerilerine sahip olmak, “orta halli ekonomi” ve “orta halli demokrasi” tuzağını aşmamız için şart. Hükümetler, bilim insanları ve iş dünyası okul öncesinden başlayarak hayat boyu öğrenmeyi ve beceri gelişimini teşvik etmek, becerilerin işgücü piyasasında uygun işlerle eşleşmesini sağlamak gibi önemli ve zorlu görevleri başarmak durumunda. Bir şeyin altını çizmemiz gerekiyor. Türkiye bir yandan ortalama eğitim süresini yükseltmeye çalışırken, diğer yandan küresel ölçekte fark yaratabilmek için eğitiminin niteliğini ve öğrenme başarısını geliştirmek zorunda. Öğrenme ve öğretme süreçlerimizi, insanımızın potansiyelini açığa çıkaracak şekilde yapılandırmalıyız. Çocuklarımızın doğasında olan merakı, hayal gücünü, soru sorma ve sorgulama isteğini köreltmeden, yaratıcı, eleştirel düşünen, araştıran, analitik, iletişim ve yabancı dil becerileri yüksek bireyler yetiştirebilmeliyiz. İyi birer dünya vatandaşı olmak için gereken çevre, cinsiyet eşitliği, insan hakları, çok kültürlülük gibi konulardaki bilinci erken yaşlardan itibaren kazandırarak demokrasi kültürümüzü kökleştirmeliyiz. İçerik olarak eğitimin niteliğinin geliştirilmesini tartışırken, beceri ve yetkinliklerin öğrencilere kazandırılmasında en önemli rolü üstlenen eğiticilere ve öğretim yöntemlerine de eğilmek gerekiyor. Yeni öğretim modellerinde öğretmenlerin bilgi aktarmanın ötesinde, yol gösteren, öğrenmeyi öğreten rolleri ön planda. Bunun yanında teknolojinin, eğitimde niteliği artırma yönünde bir araç olarak kullanılması bilgi toplumuna ulaşmamızı hızlandıracak. Pilot olarak başlatılan FATİH Projesi’nin yurt çapındaki başarısı, zengin teknoloji ile zengin içerik buluşabildiği ve öğrenciler kadar öğretmenler ve aileler de teknolojik dönüşümün etkili birer paydaşı olabildiği oranda artacak. ~ 170 ~ Ülke genelini kapsayan bu değişimin etkileri önümüzdeki bir kaç yıl içerisinde görülmeye başlayacaktır. Öğrencilerin ders verilerini internet ortamında daha aktif bir şekilde kullanması ve depolaması ise bilgilerin kalıcılığını arttıracaktır. Böylece öğrencilerin verilerini de daha düzenli tutarak öz disiplinlerini geliştirmek yönünde bir adım atacaktır. Teknoloji desteği ile eğitim alan bireylerin derse karşı yaklaşımları iç motivasyonla ilgili olacaktır. Çünkü bireyler hem öğrenme ortamlarını daha eğlenceli hale dönüştürme, hem de istedikleri zaman, yer ve stilde öğrenme imkanı bulmuş olacaklardır. Bu durum beraberinde kişilerin kendi çalışma yöntemlerini geliştirerek iç disiplin ve motivasyonla çalışmalarını sağlayacaktır. Teknolojinin varlığı, tek başına okul düzeyindeki çıktıları iyileştirmez. Dünyada uygulanmakta olan geniş ölçekli eğitimde BT programlarında edinilen deneyimler, teknolojiye yapılan yatırımın öğrenme çıktılarına olumlu etki etmesini sağlayabilecek bazı kilit etkenlere işaret ediyor. Bu etkenler siyasi irade; gerek ulusal düzeyde gerekse okul düzeyinde değişimi destekleyen güçlü bir kurumsal yapı; donanım, yazılım ve içerik dahil olmak üzere teknolojiye ilişkin doğru tercihler yapılması; öğretmenlerin mesleki gelişimine gereken önemin verilmesi; izleme ve değerlendirme kültürünün yerleşikleşmesi olarak sıralanabilir. Projenin ulusal düzeyde yönetişimi ve koordinasyonu çok önemlidir; ancak, öğrenme çıktılarında fark yaratmanın yolu okullardaki ve evlerdeki deneyimlerden ve öğrenme süreçlerinden geçer. Merkezi bir yaklaşımla tasarlanıp, tüm okullarda aynı biçimde uygulanması beklenen bir model yerine; yerelde veya okul düzeyinde belirli ölçüde özerklik sağlanması, yenilikçi yaklaşımları ve projenin yerel düzeyde sahiplenilmesini teşvik edecektir. FATİH’te uygulamaya yönelik yönlendirici çerçevenin asgari düzeyde olması, öğretmenleri kısıtlamayan ve esneklik tanıyan olumlu bir yaklaşımdır. Ancak bu esnek yapı, akran desteği, eylem araştırması, iyi örneklerin paylaşımı, yenilikçi yaklaşımların teşvik edilmesi gibi mekanizmalarla kademeli ve sistematik olarak desteklenmediği sürece, uygulamaların ne kadar etkili biçimde yaşama geçtiği öğretmenlerin bireysel motivasyon ve kapasitelerine bağlı kalacaktır. Dünya çapında uygulanmakta olan başarılı BT modelleri, öğrenme kültürünü dönüştürmede okulu bütüncül biçimde ele almanın önemine işaret eder. Bu bağlamda, meslektaşlar arası sürekli işbirliğinin sağlanması, bu işbirliğinin okul yönetimi tarafından ve ilgili alanlardan uzmanların düzenli katkılarıyla desteklenmesi; öğretmenlere branş veya ders odaklı BT entegrasyonu desteği sunulması gibi yöntemlerin etkili olduğu görülür. Türkiye’de de, bu tür mesleki gelişim ve destek mekanizmalarının oluşturulmasında BT öğretmenleri etkin rol alabilirler; BT öğretmenlerinin bu doğrultuda gerekli donanıma sahip olacak şekilde desteklenmeleri gereklidir. Yerleşikleşmiş öğretmenlik pratiklerini tek seferlik kısa süreli eğitim programları ile dönüştürmek mümkün olmayabilir. Eğitimlerin, okul temelli mentorluk, rehberlik, öğretmenler arası işbirliği ve iyi uygulama örneklerinin paylaşımı gibi uygulamalarla desteklenerek sürdürülmesi kritik önem taşır. Yenilikçiliği teşvik eden esnek politikalar, öğretmenlerin sınıflarında uygulayacakları teknolojiyi istedikleri gibi uyarlamalarına olanak verir; ancak öğretmenler, başlangıçta onlara yol gösterecek somut örneklere ve rehberliğe gereksinim duyacaklardır. Gereken desteğin sağlanmadığı durumlarda, tabletlerin dijital kitap ~ 171 ~ veya defterlerden öteye geçemeyerek, öğrenciler arası işbirliğini ve etkileşimli öğrenme süreçlerini tetiklemekten çok, öğrencileri bireysel odaklı çalışmaya yönlendirme riski vardır. Eğitimde tam anlamıyla bir dönüşümün gerçekleşebilmesi için, teknoloji destekli ders anlatımından etkin etkileşime geçiş şarttır. Böyle bir dönüşümün gerçekleşebilmesi büyük ölçüde, benimsenen eğitim modeli, yazılım, içerikler ve öğretmenin söz konusu olanakları da dahil edeceği yeni bir öğretme biçimini öğrenme ve uygulama kapasitesine bağlıdır. Evde internet erişimine ve veli katılımına ilişkin bir strateji ve sağlam bir eğitim modeli ile desteklenecek olursa, FATİH’in böyle bir dönüşüme önayak olma potansiyeli vardır. Proje hedefinin daha net ve somut biçimde ifade edilmesi, bu hedefe ulaşmada izlenecek mantıksal çerçeve ve teknoloji entegrasyonu modelinin ayrıntılandırılması ve bu modeli yansıtacak bir izleme ve değerlendirme çerçevesinin oluşturulması, projenin gelişimini, etkisini ve sürdürülebilirliğini güçlendirecektir. Küçük çaplı araştırmalarla, tabletlerin etkisi ile öğrenci, öğretmen ve okul etkenleri arasındaki ilişkiler ayrıntılı biçimde irdelenebilir. Araştırma bulguları, ilerleyen aşamalarda projeyi ve teknolojinin öğrenme süreçlerine entegrasyonunu destekleyecektir. Ayrıca, araştırmaların olumlu veya olumsuz tüm bulgularının yaygınlaştırılması yaklaşımı benimsenmelidir. Pilot uygulamada edinilen deneyimler, donanım özelliklerinin belirlenmesi ve tedarik sürecine yol gösterici olmuştur; bazı sorunların (örneğin, etkileşimli tahta ve tablet arasında etkileşim sağlama gereksinimi) zamanında saptanarak, geniş çaplı dağıtım öncesinde giderilmesi sağlanmıştır. Fatih projesinin donanım boyutu göreceli en kolay boyutudur. Öğretmenlerin eğitimi ve kazanılması, müfredatın yeni teknolojilere uyarlanması, içeriğin hazırlanması, öğretim tasarımının dikkatlice yapılması, yeni teknolojilerin istediği özgürlük ve iş birliği ortamının oluşturulması işin en kritik boyutlarıdır. Öğrencinin okuduğundan bir anlam çıkartabilmesi, ve okuduğunun doğruluğunu tartabilmeyi öğrenmesi hayati önemdedir. Öğretmenlerin eğitilmesi, sürece ortak edilerek kazanılması, bu teknolojileri benimseyerek, gönül rahatlığı ile kullanması sağlanmalıdır; bu ise ciddi bir iştir; çok hızlı yapılamaz. İnternet farklılığı, çeşitliliği ve çok kültürlülüğü temsil etmektedir. Müfredatın bir çerçeve ile yetinmesi, öğretmene ve öğrenciye farklı olabilme esnekliğini ve özgürlüğünü tanımalıdır. Mevcut kitapların elektronik ortama aktarılması, yani z-kitap, arzulanan e-kitap olmayacaktır. Teknolojiyi ve eğitimi anlayan, işin felsefesini iyi bilen uzmanlar e-kitapları yeniden tasarlamalıdır. Öğretmenler, internetde buldukları öğrenme nesnelerini, açık öğrenme malzemelerini rahatça kullanma ve onları geliştirme ve paylaşma özgürlüğüne ve ortamına sahip olmalıdır. Okulların Fatih Projesinde gelen teknoloji ile ne yapması gerektiğini, ne hedeflendiğini net olarak bilmedikleri dile getirilmektedir. Teknolojinin sınıflarda var olması sihirli bir şekilde dönüşüm yaratmayacaktır. Kimin; neyi, ne zaman ve ne için kullanacağını belirlediğimiz zaman etkili bir dönüşüm gerçekleştirilmiş olacaktır Fatih Projesi ile teknolojinin yine bilinçli şekilde kullanılması ve ülkemizin teknoloji üretebilir hale gelmesi için Bilişim Teknolojileri dersleri her kademede zorunlu olması gerekir. PISA Raporunda Problem Çözme Becerilerinde, Türkiye 44 ülkenin katıldığı değerlendirmede 34.’üncü sırada bulunmakta olup puanı OECD ortalamasının yaklaşık 50 puan altındadır. Çocuklarda 21. Yüzyıl becerilerinin geliştirilmesi ve projenin verimli ~ 172 ~ olabilmesi için okullarımızda Bilişim Derslerinin her kademede zorunlu olması son derece önemlidir. Bu gelişen bilim ve teknoloji ile birlikte fen bilimlerinin ve fen eğitiminin önemi giderek artmaktadır. Günümüzde teknolojik anlamda gelişmenin ve ilerlemenin yolu iyi bir fen eğitiminden geçmektedir. Çünkü fen eğitiminin en önemli işlevi, bireylerin bilim okuryazarı olarak yetişmelerine olanak sağlamasıdır. Fakat fen, birçok öğrenci için zordur ve bilimsel kavramlar, şemalar onların fen derslerinde başarılı olmaları için yetersiz kalmaktadır. Bunun için fen eğitiminin gelişen ve değişen şartlara uygun olacak şekilde yapılandırılması ve yürütülmesi gerekir. Bu süreçte animasyonlar bilimsel olayları görselleştirmek amacıyla kullanılmaktadır. İnsanlar tanımadığından korkar, korktuğunu da başaramaz. Örneğin fizik dersi öğrenciler arasında korkulan ve başarılamayan derslerdendir. Okullarda sözel olarak anlatılan bu dersin zihinde kalıcılığı çok ta fazla olmamaktadır. Bu bağlamda dersi görsel ve işitsel materyallerle zenginleştirmek, dersin başarı düzeyini artıracak, akılda kalıcılığın artmasına neden olacaktır. Bu kapsamda; ders materyallerini görsel hale getirerek bilişim-iletişim teknolojilerini kullanma becerileri kazandırmalı, etkileşimli simülasyon ve animasyon çalışmalarıyla laboratuvar ortamında yapılan deneyleri karşılaştırabilme yeteneğine sahip olmalıdır. Projenin birincil amacı, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız ve gençlerimize bilimsel temellere dayalı çağdaş bir eğitim ve öğretim vermektir. Bu nedenle, projeye öğrencilerin katılımı sağlanmalı ve öğrencilerden alınacak geri bildirimlerle proje geliştirilmelidir. Projenin uygulanmasında öğrenci velilerinin de büyük bir etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle, projenin amaçları velilere de aktarılmalıdır. Velilerin çocuklarını denetlemeleri sağlanmalıdır. Veliler de bu yeni teknoloji konusunda bilinçlendirilmelidir. Elektronik anlamda zenginleştirilmiş öğrenme ortamlarında bir diğer ihtiyaç da öğretmen ve öğrencilerin kullanabileceği içerik yönetim sistemleridir. Proje için ortak yazılımlar geliştirilmelidir. Şu anda engellilere ilişkin uygulamalar Fatih Projesi kapsamından çıkarılmıştır. Ancak bu durum özellikle Fatih Projesinin temel çıkışına aykırıdır. Özellikle her türlü engellilere ilişkin dünyadaki tablet uygulamaları incelenmeli ve bu uygulama Fatih Projesi’ne entegre edilmelidir. MEB tarafından öğretmenler için de rehber uygulamalar yapılmalı. Zihin engelliler, görme, duyma gibi engelleri olan çocukların ve üstün yeteneklilerin de bu projeye entegre olması gerekir. Fatih Projesi’nin Değerleri Fatih Projesi ile çağdaş, akla ve bilime önem veren, yurtsever gençlerin yetiştirilmesini amaçlanmalıdır. Sonuç sunumlarında öne çıkan noktalar ise; Devlet eğitim politikasını yeniden belirlemelidir. Üniversiteler bu konuyla mutlaka ilgilenmeli ve MEB ile bir koordinasyon kurulu olmalıdır. ~ 173 ~ Yurtiçi ve yurtdışı üniversitelerle projenin oluşturulması ve geliştirilmesi konusunda işbirliğini artırılmalıdır. Tüm üniversiteler ama başta Eğitim Fakülteleri bu yeni sisteme göre kendilerini güncellemelidir. Özel sektörün projedeki rolü artırılmalıdır. Firmaları iyi/kötü deneyimli/deneyimsiz ayrım yerine temel kuralları koyup hareket edilmelidir. Her ilde projenin koordinasyonu için bir koordinasyon merkezi oluşturulmalıdır. MEB’de kurumlararası çalışmada etkin iletişim sağlanmalıdır. Etkin içerik sağlanmalıdır. İçerik geliştirilmesinde belli kurallar belirlenmeli şablonları olmalıdır. Ders içerikleri konusunda öğretmenlerin Bilgi Teknolojileri öğretilerek hazırlanmasının ötesinde iyi örnek ve başarılı uygulamalarının teşvik edilmesi gerekir. Hizmetiçi eğitimde öğretmen paydaşlığı ile iyi örnekler değerlendirmeli bu kişiler eğiticilerin eğitmeni haline dönüştürülmelidir. Hizmetiçi seminerler işe yarar hale dönüştürülmeldir. Proje için belirli standartlar oluşturulmalıdır. Fırsat eşitliği sağlayacak bir yöntem olmalı ve farklı yetenekler veya engeller de devreye alınmalıdır. Müfredat güncellenmeli modüler eğitime yer verilmelidir. Sistem engelleyici olmaktan çok yol gösterici/denetleyici olmalıdır. Yasaklarla sınırlanmamalı kontrol altına alabilecek sistemler oluşturulmalıdır. İlgi grupları oluşturulmalıdır. Öğrenciler/öğretmenler veliler bilinçlendirilmeli nasıl kullanacakları açıklanmalı örnekler verilmelidir. Öğretmenlerin bu konuda kritik rol üstlendikleri bilinerek öğretmenlerin konuya entegre olabileceği eğitim programları düzenlenmelidir. Olumsuz yönünden korkulup yararından vazgeçilmemelidir. Araştırmacı gençlik yetiştirmek istiyorsak içerikler dünyadaki yenilikleri ve öğretici programları da içeren özellikte ve dünyadaki gelişmeleri yakından takip edebilecek bir iletişim yapısı içinde olmalıdır. Özel ve üstün yetenekli öğrenciler içerik üretmeye yönlendirilmelidir. Engelliler adına değil engellilerin dahil edildiği ve onlara uygun olarak geliştirilen içerikler olmalıdır. ~ 174 ~ Formatörlerin koordinasyonda önemli rolleri bulunmaktadır ama tanımları ve konumları netleşmelidir. BÖTE mezunları her okul için görevlendirilmeli ve bu kişiler teknoloji yenilik konularında eksik bilgisi olan diğer öğretmenlere destek hizmeti verecek bir hale gelmelidir. Gerçekten de ülkelerin kalkınma ve gelişmesinde, sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyüme performansına sahip olunmasında belirleyici olan unsurların başında eğitimli ve nitelikli işgücü ve nüfusun varlığı gelmektedir. Nitekim, OECD’nin büyümenin kaynakları üzerine yaptığı araştırmalar, son yıllarda gerçekleşen büyük verimlilik artışlarının önemli ölçüde okullaşmada ve bireylerin yetkinlik düzeylerindeki artıştan ve teknolojik gelişmelerden meydana geldiğini göstermektedir. Buna göre, eğitim düzeyi yüksek nitelikli işgücü ülkelerin rekabet gücü ve dolayısıyla büyüme kapasitesi üzerinde belirleyicidir denilebilir. Çağımızda insan kaynaklarının niteliği rekabetin odak noktası haline gelmiştir. Çin geçmiş 30 yılda eğitime ve mesleki eğitime yapmış olduğu yatırımların meyvelerini toplamaya başlamış ve dünya dengelerini değiştirecek bir potansiyel ülke olma yolunda hızla ilerlemektedir. Bir yandan eğitime ağırlık verilirken, beyin göçünü tersine çevirmenin yolları da araştırılmalıdır. En büyük doğal zenginliğimiz olan genç işgücümüz, sosyoekonomik bir sorun olmaktan çıkarılmalı, Türkiye genç ve dinamik nüfus gücünü, kalkınmada itici bir güce dönüştürmek için öncelikle onu ideal bir eğitimden geçirerek nitelikli işgücü haline getirmelidir. Bu doğrultuda Mesleki - teknik eğitim sayesinde genç işsizlerin istihdamı daha kolay hale gelecektir. Fatih Projesi ile ilgili "yerlilik oranı" kararı alınmıştır. FATİH Projesi'nin kaldıraç gücü olan bir proje olduğu düşünülürse bütün öğrencilerin artık akıllı tahtalar ve tablet bilgisayarlarla, e-kitaplarla eğitimlerini devam ettireceklerini, bu durumun yazılım sektörü ve ders içerikleriyle ilgili çok büyük bir sektörü de meydana getirecektir. Şimdi diyoruz ki, biz böyle büyük bir proje başlattık, bu 7-8 milyar dolarlık bir tablo oluşturuyor. Biz bu yapıdan bir üretim de çıkarmak istiyoruz. Kim bu akıllı tahtayı ve tablet bilgisayarları Türkiye'de üretmeyi taahhüt ediyorsa ondan alacağız. İşte belki kademe şartnamede olacak. Birinci yıl yüzde 40 yerlilik oranına, ikinci yıl yüzde 60, üçüncü yıl yüzde 80 yerlilik oranına ulaşmayı taahhüt eden firmaya biz bunu vereceğiz. Bu firma kimse yani, siz olursunuz, başkası olur, rekabete açık bir şekilde tabii ki bunlar gerçekleştirilecek. Ama önemli olan şu; eskiden bu yüksek satın alma gücünü ucuza alalım diye kullanıyorduk. Şimdi size diyoruz ki, kardeşim biz 10 bin tane alacağız, ama burada üretirsen alırız senden. Şimdi siz de bakıyorsunuz, ya sayı binden 10 bine çıktı, 100 bine çıktı. O zaman burada bir üretim bandı kurmak avantajlı, benim için de avantajlı ve sürekli bir pazar, siz yatırımınızı buraya getiriyorsunuz bu sefer. Böylece yatırımı da çekmiş oluyoruz. O teknolojiye sahip oluyoruz, o know-how bizim oluyor. Daha önce ithal ettiğimiz ürünleri, bu sefer içeride üreten, hatta ihraç eden bir ülke haline gelmiş oluyoruz. Kuşkusuz, bir ülkede teknolojik gelişme ise ancak o ülkedeki eğitim düzeyinin yükseltilmesi ve girişimci ve yenilikçi bir nüfusun varlığı ile mümkün olabilecektir. Benzer bir uygulama ile Türkiye'de bir sürü savunma şirketinin ortaya çıkmıştır. Bunlar, küçük çaplı şirketlerdi, sonra onlar kendine mahsus ürünler de geliştirmeye başladılar. ~ 175 ~ Örneğin; Türk Hava Yolları'nın uçak alımlarını, havacılık sektöründe başlatıldı. Bazı havacılık firmalarımız şimdi Boeing'e, Airbus'a parça veriyorlar. Bir yılda 500 milyon dolarlık parça alımı taahhüdü yapılmıştı, ama beğenildi, havacılık sektörü de gelişti. 1 milyar dolarlık, 1.5 milyar dolarlık parça vermeye başladık. Bu parçalar gün geçtikçe gelişiyor. İşte gövde parçası, kuyruk parçası, yarın öbür gün elektronik parçalar vesaire gibi zaten bu büyük üretimler; uçak gibi vesaire gibi büyük üretimler dünyanın değişik yerlerine bu tür sistemlerle yaygınlaştırılıyor. Şimdi Fatih Projesi'yle bunu yaygınlaştıracağız. Fatih Projesi ile büyük bir yazılım sektörünün de doğacaktır. Çünkü, ders içerikleri, değişik aplikasyonlar yazılacak sürekli. Bunun için, yani genç yazılımcılar sürekli çalışacaklar, onlar için de büyük bir pazar meydana gelecek. Komşu ülkeler de eğitim potansiyellerini artırmak için, bizdeki başarı hikayelerini görecekler, o başarı hikayelerini kendi ülkelerinde yaşatmak isteyecekler ve onlarla belki bizim bu alanda attığımız adım bütün etrafımızdaki ülkelere de örnek olacak ve büyük bir ihracat potansiyeli ortaya çıkacaktır. Bu durum çok sayıda dünya ve ihraç markasının ülkemizde de üretilmesine yol açacak bu kaynak aktarımı milli ekonominin güçlenmesine, milli kalkınmanın artmasına, istihdamın yazılım ve hizmet sektörünün de büyümesine büyük katkılar sağlayacak ve ulusal anlamda büyük kaynak israfını sona erdirecektir. Projedeki yönetim ve yazılımın geliştirilmesi çok önemli. Mümkünse bunu yerli kaynaklardan elde edelim. Çünkü bu sektöre ayrılması planlanan 6-7 milyar liralık kaynak rekabetçi pazarlara çıkmak için büyük imkan. Donanım ayağı ve yazılım bacağı var. Tabletin içindeki içerik. Yazılı ortamdan dijital ortama geçişte kendisine has bir yazılımın olması lazım. Donanımın içerisindeki yazılımın yerli katmanlarla yapılmalı ki bunu da ulusal değil uluslararası rekabet ortamında düşünmemiz lazım. Yazılı ortamı tamamen dijital ortama transfer etmemek gerekir. Bunun da yeni konseptlerle geliştirilmesi lazım. Bunu yapacak firma, 2 sene sonra Irak, Mısır veya Almanya'daki bir projeye de girebilmeli. Eğitim hayatına önemli faydalar getirebilecek inovasyonlarla doğru teknoloji üretimi ve etkin kullanımla gerçekleşecektir. Teknoloji eğitiminin özellikle öğrencilere teknolojik kültürün oluşturulması, teknolojinin tüketilmesi değil üretilmesine yönelik olarak kullandırılması ve inovasyona açık bir şekilde erken yaşlarda verilmesi büyük bir önem arz etmektedir. Uygulamalı teknolojilerin ve teknolojik kültürün en önemli örneklerini Japonya’da anasınıfında elektronik eğitiminin eğlenceli devreler şeklinde başlamasına, Finlandiya’da telefon tasarımının bir oyun olarak anasınıfı çocuklarına yaptırılmasına, Hindistan’da ise yazılım devi hale gelmesine temel eğitimde uygulanan Algoritma ağırlıklı teknoloji eğitimine bağlayabiliriz. Bunun sonucunda Japonya dünyanın en büyük elektronik devi, Finlandiya dünyanın her yerine yazılım üreten ve yazılım insanı gönderen bir ülkeye dönüşebilmektedir. Sınav odaklı eğitimin uygulama odaklı eğitime dönüşmesinde Teknoloji Eğitimine süratle ihtiyacı vardır. Bir memleketin geleceği; ezberci, bilgi hamalı, kopyacı, taklitçi, yan sanayici bir gençlikle asla bir yere varılamayacağını, başkalarının ayak izlerine basarak asla onun önüne geçemeyeceği aşikardır. Türkiye'nin rekabetçi alanı; genç nüfusu, üretkenliği ve belki girişimciliği. Teknolojiye odaklanmamız lazım. 'Her şeyi yaparız' diye ortaya çıkılmamalı. Bizim için bölgesel bilişim gücü olmanın yolu 'bulut' teknolojilerinden geçiyor. Bu alanda bölgesel ~ 176 ~ merkez olabiliriz. Fiber ağlarla birlikte bir veri merkezi oluşturulması, bununla ilgili bölgesel ülkelerle işbirliği yapıp onların datalarının burada tutulması mümkün. Bu bizim için en gelişmiş alanlardan biri. Yine yazılım teknolojileri her zaman başarılı olabileceğimiz bir alan. Çünkü iyi yazılımcılarımız var ama burada ölçek yani yazılımcı sayısı önemli. Şu anda 130 bin kişilik bir istihdamımız var bizim. Bunu 2023'te 400 bine çıkarmak ve üretim hedefimiz ise 40 milyar dolar. Bölgesel bir güç olmayı arzu eden Türkiye’nin yakın ve uzak coğrafyalarla ilgili nitelikli sosyal bilişimcilere ihtiyacı vardır. Başta Ortadoğu ve Afrika gibi yakın bölgeler olmak üzere Kafkasya, Balkanlar, Avrupa, Yakın Asya, Uzak Asya, Latin Amerika gibi bölgeler hakkında sağlıklı politikalar ve eylem planları oluşturmanın yolu nitelikli stratejik uzmanlarımız olması ile mümkündür. Üniversitelerin lisansüstü bölümlerini çeşitlendirmesi ve bölgesel araştırma merkezleri kurması, bu merkezlerde başta ilgili bölgenin dili, kültürü, medeniyeti olmak üzere her alanında yeterliliği olan yeni bir akıl gücü üretmesi gerekmektedir. Bunun iki yolu bulunmaktadır: Birincisi kendi vatandaşlarımızı bu çerçevede yetiştirmek, ikincisi ise ilgili ülkelerden ülkemize gelip bu alanda çalışma yapacak gençleri teşvik etmek. Bilişim sektörünün dünya ticareti içindeki payı yüzde 14. Bizde ise sadece yüzde 3. Sektörün 14 milyar liralık hacmine baktığınızda, bunun içinde akıl ve katma değer dediğimiz servis ve donanım yüzde 20, yazılımı da bir yüzde 10. Oysa cep telefonu, dizüstü bilgisayar vs. dediğimiz tüketim malı yüzde 70-75. Dünyada ise neredeyse yarı yarıya. En büyük sıkıntı bu. Biz bilişim sektöründe aklı koymadan tüketiyoruz. Bu durum değişmeli. Teknolojiyi öğrenmeliyiz, çünkü : Bize sunulan teknolojik nimetlerden yararlanmak için, Ortak teknoloji kültürü oluşturacak bir millet olabilmek adına, Teknolojiye yatkın ve tanıyan bireyler yaratmak; bu yeni neslin teknolojiyi iyi kullanabilen ve bir adım ötesinde geliştiren kimseler olmasını sağlamak, Gereksinimleri doğrultusunda teknoloji israfı yapmadan doğru donanımları seçebilen bireyler yaratmak, Farklı toplumların ortak dili olan teknolojiyi bilen vizyon sahibi dünya vatandaşları yaratmak için teknoloji eğitimine önem vermemiz gerekmektedir. Tüm bu tespitler ve öneriler ışığında, yerel kodlarından vazgeçmemiş bir yeni nesil yetiştirilmesi durumunda Türkiye 2023’te hedeflediği ilk 10 ülkeden biri olma vasfına kavuşabilir ve hatta orta vadede daha yukarılara da çıkabilir. Ayrıca Türkiye’nin mali ve insani kaynakları bu hedefleri gerçekleştirmek için yeterlidir. Gençlerimiz, ülkemizin en önemli doğal kaynağı olan sosyal sermayemizdir. Gençlerimizin, geleceğin en değişken ve dinamik teknolojik ve düşünce kalıplarına hapsolmasına izin veremeyiz. Her dönem, yaratıcılığa açık bir eğitim sistemine onları emanet etmemiz gerekiyor. Sorgulamacı, yaratıcı, kendini geliştirmeye ve değiştirmeye açık, geleceğin küresel rekabet ortamına hazırlıklı gençler yetiştirmek umudumuzdur. ~ 177 ~ Sonuç olarak; Fatih Projesi dünya çapında önemli bir eğitim projesi olmanın yanında, oldukça önemli bir ekonomik atılım projesi. Eğitim yanında asıl önemli hedefler; Türk bilişim ekonomisini canlandırmak ve Türkiye’nin atılımını sağlamak. Eğitime yapılan her yatırım Türkiye'nin aydınlık geleceğine yapılan bir yatırımdır. Fatih Projesi'nin, bir anlamda eğitimde bir çağı kapatıp bir çağı açacağına, gençleri teknolojiyle, bilgiyle, dünyayla buluşturacaktır. Fatih projesinde asıl önemli olan dinamik ve genç insan kaynağımızı çağın gerektirdiği teknolojik donanıma sahip, soran, sorgulayan, geleceği şekillendiren, aynı zamanda Kültürel mirasına, tarihine, örf, adet, ahlaki özelliklerine sahip çıkan nesiller yetiştirmektir. Kısaca Fatih Projesi; tarım toplumundan bilgi toplumuna geçilmesinde ve milli kalkınmanın en güçlü şekilde olması ve bilgi ekonomisinde dünya ile rekabetçi bir ekonomi olmasında en önemli ve en değerli fırsattır… ~ 178 ~ KAYNAKLAR 1. Balanskat, A. ve Garoia, V. (2010). Netbooks on the Rise: European Overview of National Laptop and Netbook Initiatives in Schools. Brüksel: European Schoolnet. Ekim 2013, 2. Balanskat, A., Bannister, D., Hertz, B., Sigillo, E. ve Vuorikari, R. (2013). Overview and Analysis of 1:1 Learning Initiatives in Europe. Sevilla: European Commission Joint Research Centre Institute for Prospective Technological Studies. 3. Bebell, D. ve Kay, R. (2010). One to One Computing: A Summary of the Quantitative Results from the Berkshire Wireless Learning Initiative. Journal of Technology, Learning, and Assessment, 9 (2). Ekim 2013, 4. Beuermann, D., Cristia, J., Cruz-Aguayo, Y., Cueto, S. ve Malamud, O. (2012). Home Computers and Child Outcomes: Short-Term Impacts from a Randomized Experiment in Peru (IDB Working Paper Series, 382). Washington, DC: Inter-American Development Bank. Ekim 2013, 5. Cristia, J. (2013, 28 Şubat). One Laptop per Child in Peru: Findings and the Road Forward. [Blog yazısı]. Ekim 2013, 6. Eğitim Reformu Girişimi (ERG) (2013a). Eğitim İzleme Raporu 2012. İstanbul: ERG. Ekim 2013, 7. ERG (2013b). Türkiye’de Matematik ve Fen Bilimleri Alanlarında Öğrenci Performansı ve Başarının Belirleyicileri: TIMSS 2011 Analizi. İstanbul: ERG. Ekim 2013, 8. Flor de Ceibo (2012). Informe de Actividades 2012 [2012 Faaliyet Raporu]. Montevideo: Uruguayan Republic University. Ekim 2013, 9. Fullan, M., Watson, N. ve Anderson, S. (2013). Ceibal: Next Steps. Toronto: Michael Fullan Enterprises. Ekim 2013, http://www.ceibal.org.uy/docs/FULLAN-CeibalEnglish.pdf 10. Greaves, T., Hayes, J., Wilson, L., Gielniak, M. ve Peterson, R. (2010). The Technology Factor: Nine Keys to Student Achievement and Cost-Effectiveness. Shelton, CT: MDR. Ekim 2013, 11. Higgins, S., Beauchamp, G. ve Miller, D. (2007). Reviewing the Literature on Interactive Whiteboards. Learning, Media and Technology, 32 (3): 213-225. 12. Hinostroza, E., Brun, M., Labbe, C., San Martin, E., Vargas, J., Fryer, M., Almonacid, M., Quijano, U., Dal Borgo, M. ve Obidah, J. (2011). The Relation of the Availability and Use of Computers with Students’ and Teachers’ Performance in Secondary Schools in Barbados. Washington, DC: IDB 13. Office of Evaluation and Oversight. Ekim 2013, 14. International Society for Technology in Education (ISTE) (2008). National Educational Standards for Teachers. ~ 179 ~ 15. Kalkınma Bakanlığı (2013). Bilgi Toplumu Stratejisinin Yenilenmesi Projesi: İhtiyaç Tespiti ve Öneriler Raporu. Ankara: Kalkınma Bakanlığı. Ekim 2013, 16. Kozma, R. (2005). National Policies that Connect ICT-Based Education Reform to Economic and Social Development. Human Technology: An Interdisciplinary Journal on Humans in ICT Environments, 1 (2):117-156 17. Milli Eğitim Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı (2013). 2012 Faaliyet Raporu. Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı. 18. Naslund-Hadley, E., Kipp, S., Cruz, J., Ibarraran, P. ve Steiner-Khamsi, G. (2009). OLPC Pre-Pilot Evaluation Report (Haiti) (IDB Education Working Paper, 2). Washington, DC: Inter-American Development Bank. 19. Organization for Economic Co-operation and Development (OECD) (2010). PISA 2009 Results: What Students Know and Can Do – Student Performance in Reading, Mathematics and Science (Volume I). Ekim 2013, 20. Pereira, S. ve Melro, A. (2012). Technological Policies for Education and Digital Literacy: The Governmental Program ‘e.escolinha’. Estudos em Comunicação, 12: 293-324. 21. Silvernail, D. L., Pinkham, C. A., Wintle, S. E., Walker, L. C. ve Bartlerr, C. L. (2011). A Middle School One-to-One Laptop Program: The Maine Experience. Gorham, ME: University of Southern Maine, Maine Education Policy Research Institute. Ekim 2013, 22. Smith, H., Higgins, S., Wall, K. ve Miller, J. (2005). Interactive Whiteboards: Boon or Bandwagon? A Critical Review of the Literature. Journal of Computer Assisted Learning, 21: 91-101. 23. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) (2006). Bilgi Toplumu Stratejisi (2006-2010). Ankara: DPT. Ekim 2013, 24. Texas Center for Educational Research (TCER) (2008). Evaluation of the Texas Technology Immersion Pilot: Outcomes for the Third Year (2006–07). Austin, TX: Texas Center for Educational Research. 25. Trucano, M. (2012, 4 Mayıs) Around the World with Portugal’s eEscola Project and Magellan Initiative [Blog yazısı]. Ekim 2013, http://blogs.worldbank.org/edutech/portugal 26. TÜİK (2013). Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması, 2013. Ekim 2013, 27. BT Haber Kalkınma Bakanlığı – 28. Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı 29. TBD, Türkiye Bilişim Derneği 30. TÜBİDER Bilişim Sektörü Derneği 31. TÜBİFED, Türkiye Bilişim Dernekleri Federasyonu ~ 180 ~ 32. Türkiye Bilişim Vakfı 33. TÜBİSAD, Bilişim Sanayicileri Derneği 34. YASAD, Yazılım Sanayicileri Derneği 35. OECD 36. İnternet Teknolojileri Derneği 37. Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı 38. UNESCO Bangkok (2004). Integrating ICTs into Education: Lessons Learned Volume 1. Bangkok: UNESCO. Ekim 2013, 39. Venezky, R. ve Davis, C. (2002). Quo Vademus? The Transformation of Schooling in a Networked World. Organization for Economic Co-operation and Development/Centre for Educational Research and Innovation için hazırlanmış araştırma raporu, Paris: OECD. 40. Wilson, L. ve Gielniak, M. (2012). One-to-One Solutions: Where Are We Today? Ekim 2013, 41. E-Devlet Dergisi 42. World Bank (2004). Turkey Basic Education Project APL I Implementation Completion Report. Washington, DC: World Bank. Ekim 2013, 43. World Bank (2008). Implementation Completion and Results Report (IBRD-46710). Rapor No:ICR0000651. Washington, DC: World Bank. 44. World Bank (2013). Promoting Excellence in Turkey’s Schools. Washington DC: World Bank. Ekim 2013, 45. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü (2012). 2011 Faaliyet Raporu. Mayıs 2013, 46. Altıparmak, K. (2013). Anayasa Mahkemesi ve 4+4+4: Özgürlük Hanesinde Elde Var 0. Mayıs 2013, 47. Asalıoğlu, İ. (2012). Mecburi eğitim 12 yıla çıkıyor ama sistem kademeli olacak. Nisan 2013, 48. Avcuoğlu, Ö. (2013). Okul Öncesi Eğitimde Denetim Durum Tespit Raporu. Yayımlanmamış taslak rapor. Milli Eğitim Bakanlığı, Anne Çocuk Eğitim Vakfı, UNICEF. 49. ERG (Eğitim Reformu Girişimi) (2011). Eğitim İzleme Raporu 2010. İstanbul: Eğitim Reformu Girişimi. 50. ERG (2012a). “İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına dair Kanun Teklifi”ne İlişkin İnsan Hakları ve Bilimsel Bulgular Işığında Bir Değerlendirme. Mayıs 2013, 51. ERG (2012b). “4+4+4” Düzenlemesi ile Neler Değişti? Yeni Sisteme Geçişte Neler İzlenmeli?, İstanbul: Eğitim Reformu Girişimi. 52. ERG (2012c). Eğitimde Yeni Döneme Hazırlanırken Milli Eğitim Bakanlığı’nın Çalışmaları, İstanbul: Eğitim Reformu Girişimi. ~ 181 ~ 53. ERG (2012d). Büyükşehir Belediyeleri Yasa Tasarısı Işığında İlköğretim Kurumlarının Mali Yönetiminde İl Özel İdarelerinin Rolü ve Yeni Sisteme Doğru. Mayıs 2013, 54. ERG (2012e). Eğitim İzleme Raporu 2011, İstanbul: Eğitim Reformu Girişimi. 55. ERG (2012f). Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesinde Öngörülen Artış, Eğitim Sisteminin Geçirdiği Dönüşüme ve Kaliteli Eğitimin Gereklerine Ne Ölçüde Yanıt Veriyor?. Mayıs 2013, 56. Euractiv.com.tr (2012). AKP’li Çiğdem Ökten: 4+4+4 ile kızların eğitimi engellenmez, çözüm bulacağız!. Mayıs 2013, 57. Kahraman, S. (2012). 600 bin ailenin zor tercihi. Mayıs 2013, 58. Köse, A. ve Şaşmaz, A. (yakında yayımlanacak). İlköğretim Kurumlarının Mali Yönetimi, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı, UNICEF, Eğitim Reformu Girişimi. 59. Maliye Bakanlığı (2012). 2013 Yılı Bütçe Gerekçesi. Mayıs 2013, 60. Memurlar.net (2012). Dünya’da 8 yıl kesintisiz eğitim uygulayan kaç ülke var?/ Video. Mayıs 2013, 61. Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (2010). 18. Milli Eğitim Şurası Kararları. Mayıs 2013, 62. Milli Eğitim Bakanlığı (2013). Mesleki Eğitim Çalıştayı. Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı. 63. Ntvmsnbc (2012). Dinçer: Başbakan’ın torunu da okula gidecek. Ntvmsnbc, Mayıs 2013, 64. Şaşmaz, A. (2013). Ak Parti’nin Eğitim Politikası Ne Yönde Değişiyor?. Mayıs 2013, 65. Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı. (2013). Sivil Toplum İzleme Raporu 2012, İstanbul: Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı. 66. Yıldırımkaya, G. (2012). 5 yaşında okula başlanır mı?. Mayıs 2013, 67. Adıgüzel, T., Gürbulak, N., ve Sarıçayır, S., uygulamaları” Mustafa Kemal Üniversitesi 8(15): 457-471 (2011). “Akıllı tahtalar ve öğretim Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 68. Akıncı, A., Kurtoğlu, M., ve Seferoğlu, S.S., “Bir teknoloji politikası olarak Fatih Projesi’nin başarılı olması için yapılması gerekenler: Bir durum analizi çalışması”, Akademik Bilişim 2012, Uşak: Uşak Üniversitesi (2012). 69. Alkan, T., Bilici, A., Akdur, T. T., Temizhan, O., ve Çiçek, H., “Fırsatları artırma teknolojiyi iyileştirme hareketi (Fatih) Projesi”, 5. Uluslararası Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Sempozyumu, Elazığ: Fırat Üniversitesi (2011). 70. Bilici, A., “Öğretmenlerin bilişim teknolojileri cihazlarının eğitsel bağlamda kullanımına ve eğitimde Fatih Projesi’ne yönelik görüşleri: Sincan İl Genel Meclisi İ.Ö.O. örneği”, 5. Uluslararası Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Sempozyumu, Elazığ: Fırat Üniversitesi (2011). 71. Bulut, İ., ve Koçoğlu, E., “Sosyal bilgiler öğretmenlerinin akıllı tahta kullanımına ilişkin görüşleri (Diyarbakır ili örneği)” Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 19, 242-258 (2012). ~ 182 ~ 72. Çiftçi, S., Taşkaya, S. M.,ve Alemdar, M. “Sınıf öğretmenlerinin Fatih Projesi’ne ilişkin görüşleri” İlköğretim Online, 12(1), 227-240 (2013). 73. Dinçer, S., “Öğretmen yetiştiren kurumlardaki öğrencilerinin öğrenim hayatları boyunca bilgisayar öğrenme düzeylerinin ve bilgisayar okuryazarlıklarının incelenmesi” Akademik Bilişim 2011, Malatya: İnönü Üniversitesi (2011). 74. Dinçer, S. “A study of the relationship between pupils and parents’ computer literacy level and use” Procedia - Social and Behavioral Sciences, 46, 484-489 (2012). 75. Dinçer, S., Kutlar, N., Kaleci, D., ve Kıran, H., “İlköğretim öğrencilerinin bilgisayar okuryazarlık düzeyleri ve bilgisayar derslerine karşı tutumları” Akademik Bilişim 2012, Uşak: Uşak Üniversitesi (2012). 76. Fatih Projesi. “Proje Hakkında” 06 01, 2012 tarihinde MEB Fatih Projesi Web sitesi:http://fatihprojesi.meb.gov.tr/tr/icerikin cele.php? id=6 adresinden alındı (2011). 77. Gürol, M., Donmuş, V., ve Arslan, M. “İlköğretim kademesinde görev yapan sınıf öğretmenlerinin Fatih Projesi ile ilgili görüşleri” Eğitim Teknolojileri Araştırma Dergisi, 3(3). (2012). 78. Kayaduman, H., Sırakaya, M., ve Seferoğlu, S. S., “Eğitimde FATİH projesinin öğretmenlerin yeterlik durumları açısından incelenmesi” Akademik Bilişim 2011, Malatya: İnönü Üniversitesi (2011). 79. Kırbağ-Zengin, F., Kırılmazkaya, G., ve Keçeci, G. “Akıllı tahta kullanımının ilköğretim öğrencilerinin fen ve teknoloji dersindeki başarı ve tutuma etkisi”, 5. Uluslararası Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Sempozyumu, Elazığ: Fırat Üniversitesi (2011). 80. Oktay, S., ve Çakır, R., “İlköğretim öğretmelerinin teknoloji kullanımları ve teknolojiye yönelik tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesi” X. Ulusal Fen Bilimleri ve Matematik Eğitimi Kongresi, Niğde: Niğde Üniversitesi (2012). 81. Ökten, G. ve Horzum, M. B., “Sınıf öğretmenlerinin bilişim teknolojileri dersi öğretimine yönelik görüşleri üzerine nitel bir çalışma”, 5. Uluslararası Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Sempozyumu, Elazığ: Fırat Üniversitesi (2011). 82. Smith, M. B., “Attitude Change. İnternational Encyclopedia of the Social Sciences” Crowell Collier and Mac Millan 1968. 83. Sülün, Y., Görecek, M., ve Çelik, Ö. “Öğretmen adaylarının bilgi okuryazarlığı düzeylerinin belirlenmesi” The Proceedings of 7th International Educational Technology Conference, North Cyprus: Near East University (2007). 84. Sünkür, M., Arabacı, İ.B., ve Şanlı, Ö., “Akıllı tahta uygulamaları konusunda ilköğretim II. kademe öğrencilerinin görüşleri (Malatya ili örneği)” E-Journal of New World Sciences Academy, 7 (1), 313-321 (2012). ~ 183 ~ 85. Tekerek, M., Ercan, O., Udum, M. S., ve Saman, K., “Bilişim teknolojileri öğretmen adaylarının bilgisayar öz-yeterlikleri” Turkish Journal of Education, 1(2), 1-12. (2012). 86. Türel, Y. K., “Öğretmenlerin akıllı tahta kullanımına yönelik olumsuz tutumları: Problemler ve ihtiyaçlar” İlköğretim Online, 11(2), 423-439. (2012). 87. World Economic Forum, “Global talent risk - Seven responses” Geneva: World Economic Forum, (2011). 88. AKINCI, Ahmet., KURTOĞLU, Meltem ve SEFEROĞLU, S; “Bir teknoloji politikası olarak FATİH projesinin başarılı olması için yapılması gerekenler: bir durum analizi çalışması,” Akademik Bilişim Konferansı, 1-3 Şubat 2012 / Uşak Üniversitesi, UŞAK.2012. 89. Küresel eğilimler ve ülke incelemeleri raporu-2014 90. TBD’nin 2013 Değerlendirme Raporu 91. TBD Bilişim Dergisi – 2014 sayıları 92. BT Gelişmişlik Endeksi (ICT Development Index) Raporu 93. TÜİK Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması-2013 94. Bilişim Devriminde Türkiye: 1971-2011-2051, TBD Yayınları 2012, Aydın Köksal 95. BTK Elektronik Haberleşme Sektöründe Teknolojik Gelişmeler ve Eğilimler Raporu 96. BTK 2014 İş Planı 97. Yased (Uluslar arası Yatırımcılar Derneği) Raporu 2023 Hedefleri Yolunda Bilgi ve İletişim Teknolojileri Raporu 98. Avrupa Birliği Bakanlığı Katılım Öncesi Ekonomik Program 2013 – 2015 99. Yasad Faaliyet Raporu 2013 100. Deloitte Araştırması 101. Gartner 2014 için Hype Cycle grafiği 102. İnterpromedya Bilişim 500 Araştırması 103. Dünya Bankası, Ocak 2014 "Küresel Beklentiler Raporu 104. Kalkınma Bakanlığı Bilgi Toplumu Dairesi Kamu Bilgi ve İletişim Teknolojileri Yatırımları Araştırması 105. TÜİK Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması, 2014 18- IDC tarafından gerçekleştirilen EMC Dijital Evren Araştırması 106. Kaspersky Lab Zayıf Nokta Araştırması 107. World Wide Web Vakfı’nın Web Endeksi Raporu 108. Adıgüzel, T. Gürbulak, N. ve Sarıçayır, S. (2011). Akıllı tahtalar ve öğretim uygulamaları, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi ~ 184 ~ 109. Akbaşlı, S. Taşkaya, S. M. Meydan, A. ve Şahin, M. (2012). Teachers and computer technology: Supervisors’ views, Internatıonal Journal of Research in Social Sciences 110. Akgün, E. Yılmaz, E.O ve Seferoğlu, S.S. (2011). Vizyon 2023 Strateji belgesi ve Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi: Karşılaştırmalı Bir İnceleme, Akademik Bilişim, İnönü Üniversitesi. 111. Alkan, T. Bilici, A. Akdur, T. E. Temizhan, O. ve Çiçek, H. (2011). Fırsatları Artırma Teknolojiyi İyileştirme Hareketi, 5. Uluslararası Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Sempozyumu, 112. Atak, M. ve Atik, İ. (2007). Örgütlerde sürekli eğitimin önemi ve öğrenen örgüt oluşturma sürecine etkisi, Havacılık ve Uzay Teknolojileri Dergisi. 113. Baki, A. (1996). Matematik öğretiminde bilgisayar her şey midir?, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. ~ 185 ~