İndir - Diyarbakır Kitapları
Transkript
İndir - Diyarbakır Kitapları
DİYARBAKIR YERALTI KAYNAKLARI T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ DİYARBAKIR YERALTI KAYNAKLARI Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat Koordinatör DİYARBAKIR'IN YERALTI KAYNAKLARI Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT (Koordinatör) Katkılarından dolayı Müh. Murat TOMAR’a teşekkür ederiz. 1 DİYARBAKIR'IN YERALTI KAYNAKLARI Editörler Prof. Dr. Kenan Haspolat Yrd. Doç. Dr. Orhan Kavak Yrd. Doç. Dr. Nizamettin Hamidi Öğr. Gör. Ahmet AKAYDIN Müh. İrem Haspolat İSBN: 000-000-000-000-0 NİSAN 2013 Baskı UZMAN MATBAACILIK VE CİLTLEME Kadir TÜRKMEN Davutpaşa Cad. Güven Sanaii sitesi B / Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL Tel: (O212) 565 23 00 Gsm: 0555 616 17 21 Grafik & Tasarım Eda Esra ÇELİK ve Seda ÇELİK Yayınların Bilimsel ve Hukuki sorumluluğu Yazarlara aittir. Kaynak gösterilerek kısa alıntı yapılabilir. Kısmen ya da tamamen çoğaltılamaz. 2 DİYARBAKIR YER ALTI ZENGİNLİK KAYNAKLARI: Bölüm editörü: Yrd. Doç. Dr. Orhan Kavak 1. Diyarbakır Lice İlçesinin Ve Çevresinin Yer Altı Zenginlik Kaynakları. Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK (Sayfa: 7 - 16) 2. Diyarbakır ve Çevresinin Petrol Potansiyeline Genel Bir Bakış. Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK (Sayfa: 17 - 25) 3. Diyarbakır Mermerleri ve Mermer Sektörü. Yrd. Doç. Dr. Özgür AKKOYUN (Sayfa: 26 - 33) 4. Diyarbakır Hazro Bölgesinin Kömür Potansiyelinin Özellikleri. Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK (Sayfa: 34 - 42) 5- Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin Maden Potansiyeli ve Sektörel Sorunlar Paneli Sonuç Raporu. Duygu SUCUKA. Güneydoğum Derneği Bşk. (Sayfa: 43 - 51) DİYARBAKIR VE SU Bölüm editörü: Yrd. Doç. Dr. Nizamettin Hamidi 1-Diyarbakır İli Hidrolojisi ve Su Kaynakları Potansiyeli. Doç. Dr. Z. Fuat TOPRAK (Sayfa: 53 - 63) 2- Diyarbakır Çermik Jeotermal Kaynağının Özellikleri. Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK (Sayfa: 64 - 78) 3- Çermik kaplıcası.. Aygül DORU (Sayfa: 79 - 84) 4- İçmesuyu Şebekelerindeki Fiziksel Kayıpları Önlemeye Yönelik Matematiksel Bir Modelin Geliştirilmesi Ve Diyarbakır Örneği. Mehmet SONGUR, Yrd. Doç. Dr. Nizamettin HAMİDİ, (Sayfa: 85- 91) 5-Dicle nehri Diyarbakır kenti girişi ve çıkışında su kalitesinin değerlendirilmesi. Yrd. Doç. Dr. Nizamettin HAMİDİ, Doç. Dr. Tamer BAGATUR (Sayfa: 92- 109) 6 - Diyarbakır’da suyun tarihi. Aygül DORU (Sayfa110- 185) 3 DİYARBAKIR'DA ÇEVRE KİRLİLİĞİ: Bölüm editörleri: Müh. İrem HASPOLAT - Öğr. Gör. Ahmet AKAYDIN 1-Kırsal Bölgede Çöp Ve Kirlilik Sorunu: Müh. Murat HASPOLATLI (Sayfa: 187 - 196) 2- Diyarbakır' da Asbest Oluşumları Ve Sorunları: Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK* ; Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman DALGIÇ (Sayfa: 197 - 211) 3-Diyarbakır'da çöp,maden ve petrol kirliliği. Müh. İrem HASPOLAT. Öğr. Gör. Ahmet AKAYDIN (Sayfa: 212 - 227) AFETLER Bölüm editörü. Yrd. Doç. Dr. Nizamettin HAMİDİ DOĞAL AFETLER 1. Diyarbakır'daki Yapıların Deprem Dayanımı Yrd. Doç. Dr. İdris BEDİR HANOĞLU (Sayfa: 229 - 242) 2- Yapı Stoku ve Çarpık Kentleşme Sorunları Yrd. Doç. Dr. Halim KARAŞİN (Sayfa: 243 - 248) 3-Kırsal bölgede afetler. Müh. Murat HASPOLATLI (Sayfa: 249 - 252) TARİHTE DOĞAL AFETLER Bölüm editörü: Müh. İrem HASPOLAT Diyarbakır'da Tarihte Sel Olayları Aygül Doru (Sayfa: 254 - 260) Diyarbakır'da Tarihte Kıtlık Aygül Doru (Sayfa: 261 - 263) Tarihte Diyarbakırda Şiddetli Kışlar Prof. Dr. Kenan Haspolat (Sayfa: 264 - 272) Lice Depremi Nihat Işık (Sayfa: 273 - 276) Diyarbakırda Tarihte Depremler Prof. Dr. Kenan Haspolat (Sayfa: 277- 285) 4 KIRSAL ENERJİ Bölüm editörü: Müh. İrem HASPOLAT 1-Kırsal Alanda Alternatif Enerjiler: Ahmet TOMBAK , Yusuf Selim OCAK,, Prof. Dr. Tahsin KILIÇOĞLU (Sayfa: 287 - 294) 2- Kırsalda Güneş Enerjisinden Faydalanma Ve Elektrik Üretimi İçin Kullanımlarının Çeşitlendirilmesi Ve Kombinasyonu Prof. Dr. Mahmut AYDINOL (Sayfa: 295 - 304) 3. Kırsal Bölgede Güneş Ve Jeotermal Enerjisinden Yararlanma / Müh. İrem HASPOLAT. Öğr. Gör. Ahmet AKAYDIN (Sayfa: 305 - 318) 4. Kırsal Bölgede Rüzgâr Enerji Kullanımı / Müh. İrem HASPOLAT. Öğr. Gör. Ahmet AKAYDIN (Sayfa: 319 - 329) 5. Hayvansal Ve Bitkisel Atıklardan Enerji / Murat Tomar Ziraat Mühendisi, İrem HASPOLAT (Sayfa:330 - 349) 6. Çöpün Ve Lağımın Ekonomiye Kazandırılması Müh. İrem HASPOLAT . Öğr. Gör. Ahmet AKAYDIN (Sayfa: 350 - 366) 5 BÖLÜM 1 DİYARBAKIR YER ALTI ZENGİNLİK KAYNAKLARI Bölüm editörü: Yrd. Doç. Dr. Orhan Kavak 1. Diyarbakır Lice İlçesinin Ve Çevresinin Yer Altı Zenginlik Kaynakları. Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK 2. Diyarbakır Ve Çevresinin Petrol Potansiyeline Genel Bir Bakış. Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK 3. Diyarbakır Mermerleri ve Mermer Sektörü. Yrd. Doç. Dr. Özgür AKKOYUN 4. Diyarbakır Hazro Bölgesinin Kömür Potansiyelinin Özellikleri. Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK 5- Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin Maden Potansiyeli ve Sektörel Sorunlar Paneli Sonuç Raporu. Duygu SUCUKA. Güneydoğum Derneği Bşk. 6 DİYARBAKIR LİCE İLÇESİNİN VE ÇEVRESİNİN YER ALTI ZENGİNLİK KAYNAKLARI Orhan KAVAK* Lice ilçesi Diyarbakır il merkezinin Kuzey doğu kesiminde yer almaktadır. Lice çevresinde doğuda Diyarbakır/Kulp ilçesi, Batıda Diyarbakır/Hani, Güneyde Diyarbakır/Hazro ilçesi, kuzeyde ise Bingöl/Genç ilçesi yer almaktadır ( Şekil-1; 2 ). Bu sebepten ötürü sunmuş olduğumuz bildiride bu ilçelerde Lice sınır bölgelerinde yer alan Yer altı zenginlik kaynaklarından da bahsedilmiştir. Bu çalışma çeşitli kaynaklardan derlenmiş bir çalışmadır. Bu konu da kamu bilinci geliştirilmesi için bilgilendirme amacını kapsamaktadır. Şekil 1. Lice' nin Lokasyon Haritası *Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Genel Jeoloji .....Anabilim Dalı 21280-Diyarbakır; kavakorhan@gmail.com 7 Şekil 2. Lice Karayolları Haritası Lice ve Çevresinin Stratigrafi İnceleme alanı Bitlis Kenet Kuşağının güneye iç bükey kavislenme gösterdiği alanda, bindirmenin ön cephesinde Arap Bloku üzerinde yer almaktadır. İlk kıta kıta çarpışması Üst Kretase' de Bitlis Metaforfitleri boyunca meydana gelmiş, güneye doğru Hazro yöresinde Paleosen öncesi, çarpışmaya paralel yapılar meydana gelmiştir ( Şekil-3 ; 4 ; 5 ). Lice ve çevresinde yaygın olarak Oligosen-Miyosen yaşlı Lice Formasyonu ( Şeyl, kumtaşı, Kireçtaşı ), Oligosen-Miyosen Yaşlı Fırat Formasyonu ( Kireçtaşı ), Tersiyer-Eosen yaşlı Maden Karmaşığı ( Kumtaşı, Killi Kireçtaşı, Bazalt, Kireçtaşı, Çakıltaşı ), Bitlis Metomorfitleri ( Kireçtaşı, Kalkşist, Sişt ) ve Guleman Ofiyolitleri bulunmaktadır. Lice Formasyonu Fırat Formasyonu ile uyumlu ve dereceli geçişlidir. Üstünde ise tektonik olarak Maden Karmaşığı ve Bitlis Metomorfitleri ve yer yer Guleman Ofiyolitleri tarafından örtülür. 8 Şekil 3. Lice' nin Jeoloji Haritası Şekil 4. Lice Jeolojik Kesiti 9 Şekil 5. Lice Midyat Formasyonu Bindirmesi Lice ve Çevresinin Yeraltı Zenginlik Kaynakları Lice ve çevresinde Yer altı Zenginlik kaynağı olarak Demir, Bakır, KurşunÇinko, Disten, Apatit, Apatit-Manyetit, Maden Kömürü, Mermer ve az da olsa Krom bulunmaktadır. Bunlar'ın özellikleri aşağıda belirtilmiştir. Demir Cevheri Demir cevherinin tüketildiği iki ana üretim dalı yüksek fırın pik demir üretimi ile direk redüksiyon tesisleridir. Demir cevheri yüksek fırınlara ya direk þarj cevheri olarak parça cevher halinde veya ince tozlar sinterlenerek sinter halinde veya daha ince tozların peletlenmesiyle pelet halinde kok kömür ve curuf yapıcı katkı maddeleriyle birlikte verilerek kullanılır ( Şekil-6 ). Demir Cevherinin Lice ve çevresindeki rezervleri 1, Bingöl-Genç-Avnik-Haylandere ( 5.224.784 ton rezervinde ve Tenör miktarları % 36,67 Demir, % 18,85 SİO2, % 2.62 P2O5 kalitesinde ) 2. Bingöl-Genç-Avnik-Gonaş ( 4.915.588 ton rezervinde ve Tenör miktarları % 59,42 Fe3O4 kalitesinde ) 3. Diyarbakır-Kulp-Koçan ( 250.000 ton rezervinde ) 4. Bingöl-Genç-Avnik-Koşal ( 39.350.212 ton rezervinde ve Tenör miktarları % 43,7 Fe, % 14,85 SiO2, % 1.19 P2O5, kalitesinde ) 5. Bingöl-Genç-Avnik-Hamek ( 5.975.000 ton rezervinde ve % 12,37 Fe, % 10 SiO2, % 0,37 P2O5, kalitesinde ) 6. Bingöl-Genç-Avnik-Arduvan ( 278.676 ton rezervinde ve Tenör miktarı % 19,50 Fe2O4 kalitesinde 10 Şekil 6. Demir Cevheri Bakır Cevheri: Bakır, üstün fiziksel ve kimyasal özelliklerinden dolayı endüstride yaygın olarak kullanılmaktadır (Şekil-7 ). Sektörlere göre bakırın tüketiminin dağılımı aşağıda verilmiştir. .Elektrik ve elektronik sanayi .İnşaat sanayi .Ulaşım sanayi .Endüstriyel equipman .Digerleri .Kimya .Kuyumculuk .Boya sanayii .Turstik eşya Bakır Cevherinin Lice ve çevresindeki rezervleri 1. Diyarbakır/Hazro Merkez ( % 2,06 Cu ) Şekil 7. Bakır Cevheri 11 Kurşun - Çinko Cevherleri Kurşun'un en önemli tüketim alanı akü imalatıdır. Yeraltı haberleşme kablolarının kurşunla izolasyonu diğer önemli tüketim alanı olarak göze çarpar. Korozyonu önleyen kurşun oksit boyalar çelik konstrüksiyonlarda kullanılır. Kurşun tetraetil ve tetrametil benzin içinde oktan ayarlayıcı olarak kullanılan kurşun bileşikleridir. Kurşun radyasyonu en az geçiren metal olması nedeniyle bu ışınlardan korunmada, renkli televizyon tüplerinin yapımında ve mühimmat imalinde de önemli miktarlarda kullanılmaktadır. ( Şekil-8 ) Çinko en çok galvanizlemede kullanılmaktadır. Inşaat sektöründeki galvanizli saçlar ve konstrüksiyon malzemeleri ile elektrik ve diğer havai hat direkleri galvanizlemenin en çok kulllanıldığı alanlardır. Pirinç alaşımı ile bilhassa otomotiv sanayiinde döküm kalıpları yapımında kullanılan çinko alaşımları çinko'nun kullanıldığı diğer önemli alanlardır. Çinko oksit yağlı boya ve lastik üretiminde kullanılmaktadır. Kurşun-Çinko Cevherlerinin Lice ve çevresindeki rezervleri 1) Bingöl-Genç-Çobançeşme ( 21.600 ton rezervinde ve Tenör miktarı % 45 Pb+Zn kalitesinde) Disten Cevheri Sillimanit, andaluzit ve disten susuz aluminyum silikat polimorflarını içerirler ve genel olarak sillimanit grubu mineralleri olarak bilinirler. Bu mineraller, yüksek sıcaklıkta oluşan yüksek refrakter performanslı mullit fazlarını oluşturdukları için çoğunlukla refrakter endüstrisinde tüketilirler. Bu faz yüksek sıcaklık dayanımı ile kimyasal ve fiziksel aşınma direnci gösterir. Bu özellikler yüksek sıcaklık ve kimyasal aşınma direnci refrakter sanayiinde istenen özelliklerdir. Refrakter tuğla, monolitik uygulamaları, çelik ve cam endüstrisinde uygulamaları yaygındır. Çimento fırınlarında, demir çelik fırınlarında, petrokimya endüstrisinde ve seramik endüstrisinde kullanımı genişlemektedir ( Şekil-9 ). Şekil 9. Disten Cevheri 12 Disten ısıtıldığında önemli derecede genleşir. Bu özelliği hem avantaj hem de dezavantaj olabilir. Bağlama kili kullanılan refrakterlerde yüksek sıcaklıklarda küçülme olur, bu küçülmeyi dengelemek üzere ham disten katkısı ile stabilite sağlanmış olur. Genişleme istenmeyen yerlerde ise disten kullanılmadan önce kalsine edilmesi gereklidir. Refrakter kullanımlarında, alumina malzemenin ana performans kriteri, ısıtma esnasında malzeme içinde oluşan mullit'in bağıl yüzdesidir. Sillimanit grubu mineraller mullit üreten hammadde olarak bilinmektedir. Mullit üretiminin yarısı demir-çelik endüstrisinde, yüksek fırınlarda, büyük kapasiteli potalarda, brülör gövdeleri, çimento fırınlarında, bakır tavlama fırınlarında, cam fırınlarda, seramik üreten fırınlarda kullanılmaktadır. Distenin monolitik malzeme üretiminde yaygın olarak kullanımı bulunmaktadır. Andaluzit mükemmel mekanik dayanımı ve sürtünme dayanımı yanısıra refrakter tuğla imalinde daha az enerji maliyeti, hacimsel kararlılık, curufa ve ısıl şoka karşı iyi direnç gösteren özelliklere sahiptir. Disten Cevherinin Lice ve çevresindeki rezervleri 1 ) Bingöl-Genç-Avnik-Halveliyan ( 140.000 ton rezervinde ve Tenör miktarı % 5-25 Disten , % 26,75 Al2O3 , % 62,3 SiO2 kalitesinde ) Apatit Cevheri Apatit: Gübre ve fosforlu asit üretiminde kullanılmaktadır ( Şekil-10 ). Apatit Cevherinin Lice ve çevresindeki rezervleri 1 ) Bingöl-Genç-Kavaklı-Şardan ( 218.763 ton rezervinde ve Tenör miktarı % 12 P2O5, % 1-5 Fe kalitesinde ) Şekil 10. Apatit Cevheri Apatit + Manyetit Cevherleri Magnetit” olarak bilinen ve kimyasal açılımı Fe3O4 olan demir cevheri, magnetik özellikler taşır. Mıknatıs taşı denen ve doğal olarak çekim gücüne sahip olan cevher de mıknatıs yapımında kullanılır. Ancak bunu çokça bulmak mümkün değildir. ( Şekil-11 ). 13 1. Bingöl-Genç-servi-Mişkel-Haylandere-Küçük Gonaş-Murdere ( yaklaşık 43.000.000 ton rezervinde ve Tenör miktarı ortalama % 1-10 P2O5, % 50 lere varan Fe ve Fe3O4 kalitesinde ) 2. Bingöl-Genç-servi-Kavaklı-Arduvan-Kelmetepe-kılnaztepe-Hamet (yaklaşık 21.000.000 ton rezervinde ve Tenör miktarı ortalama % 1-10 P2O5, % 50 lere varan Fe ve Fe3O4 kalitesinde ) 3. Bingöl-Genç-Mahmudan-Döşekkaya ( 50.000 ton rezervinde ve Tenör miktarı % 6,94 P2O5, % 38,25 Fe kalitesinde ) Şekil 11. Manyetit Cevheri . Maden Kömürü: Maden Kömürünün Lice ve çevresindeki rezervleri ( Şekil-12 ). 1. Diyarbakır-Hazro-dadaş ( 2.200.000 ton rezervinde, 4500-7000 Kcal/Kg, 1,17 Su; % 37,42 kül ) Şekil 12. Kömür Mermer: Mermerin başlıca tüketim alanları; inşaat sektörü, güzel sanatlar alanı ve dekorasyondur. Engeniş kullanım alanını inşaat sektörü teşkil eder. Binaların iç ve dış kaplamaları, dekorasyon işleri, anıtlar, heykeller ile süs ve hediyelik eşya imalatı önemli tüketim alanlarını oluşturur. Bilhassa binaların iç kısımlarında yer döşemesi ve duvar kaplamaları, merdiven basamakları, sütunlar, şömine, mutfak ve banyolarda kullanılır. Iç dekorasyon malzemesi olarak masa, sehpa ve çeşitli mobilyalar yer alır. Hediyelik eşya ve el sanatları dalında ise; vazo, biblo, avize, şekerlik, kültablası vs. 14 yapımında bilhassa güzel renkli mermerler kullanılmaktadır ( Şekil 13 ). Mezar ve mezar taşlarında da önemli miktarlarda mermer tüketilmektedir. Şekil 13. Mermer Bugün yapı taşından çok kaplamacılık, döşemecilik ve dekorasyonda kullanılan doğal taşların özelliklerine göre kullanım alanları az çok değişmektedir. Traverten dış yapıların kaplanmasında ve döşemelerinde, hakiki mermerler iç mekanlar da kullanılırken son yıllarda granitin üstünlüğünü her iki yönde de artmaktadır. Iyi cila alma, renk çekiciliği ve sağlamlığı nedeni ile granit, aynı zamanda figür işlemeciliğinde de kullanılmaktadır. . Mermer taşlarının kimyasal bileşimi kalsiyum karbonat olduğu için kimya, yem ve gübre alanlarında, karayolu, beton asfalt ve son kat dolgu malzemesi olarak da kullanılır. Parça kırıntılarından paledyen, mozayik ve suni mermer yapılmaktadır. Mermerin Lice ve çevresindeki rezervleri 1 ) Diyarbakır-Kulp 2 ) Diyarbakır-Hani 3 ) Diyarbakır-Lice Krom Cevheri: Krom cevheri başlıca metalurji, kimya, refrakter ve döküm kumu sanayinde kullanılır. Metallurji sanayinde krom; ferrokrom, ferro-siliko-krom, krom bileşikleri, ekzotermik krom katkıları, diğer krom alaşımları ve krom metali şeklinde tüketilir. ( Şekil-14 ). Metalurji endustrisinde krom cevherinin en önemli kullanım alanı paslanmaz çelik yapımında kullanılan ferrokrom üretimidir. Paslanmaz çelik metal ve silah endustrisinin çok önemli bir maddesidir. Krom çeliğe sertlik, kırılma ve darbelere karşı direnç, aşınma ve oksitlenmeye karşı koruma sağlar. Bu kapsamda kromun çeşitli alaşımları mermi, denizaltı, gemi, uçak, top ve silahlarla ilgili destek sistemlerinde kullanılır. 15 Krom kimyasalları paslanmayı önleyici özellikleri dolayısıyla uçak ve gemi sanayinde yaygın olarak; kimya endustrisinde de sodyum bi-kromat, krumik asit ve boya hammaddesi yapımında, metal kaplama, deri tabaklama, boya maddeleri (pigment), seramikler, parlatıcı gereçler, katalistler, boyalar, organik sentetikler, konserve yapma ajanları, su işleme, sondaj çamuru ve diğer birçok alanda tüketilir. Şekil 14. Krom Cevheri Krom metali, yüksek performans alaşımlarında, Al, Ti, Cu alaşımlarında, ısıya ve elektriğe dirençli alaşımlarda tüketilir. Kromun süper alaşımları yüksek ısıya dayanıklı randımanı yüksek, türbin motorlarının yapımında kullanılmaktadır.Krom Cevherinin Lice ve çevresindeki rezervleri Yer Yer Krom: Diyarbakır-Hani bulunmaktadır. Kaynaklar: 1. Günay, Y., Derlemesi, 1998. Güneydoğu Anadolu'nun Jeolojisi Stratigrafisi, TPAO 2 . Atalay, M.A., Demirok, H.M., Güneydoğu Anadolu Bölgesine Ait Maden Envanteri, MTA Raporu, 1996 3. Yılmaz, E., Duran, O., Güneydoğu Anadolu Bölgesi Otokton ve Allokton Birimler Stratigrafisi Adlama Sözlüğü, TPAO, Araştırma Merkezi, Eğitim Yayınları No : 31, 1997 4. Muhtelif İnternet Sayfaları 16 DİYARBAKIR VE ÇEVRESİNİN PETROL POTANSİYELİNE GENEL BİR BAKIŞ Orhan KAVAK* Özet Petrol, enerji kaynağı olarak tarih boyunca taşıdığı değeri korumaya devam etmektedir. Petrol, başta enerji olmak üzere birçok kullanım alanıyla insanlığa faydası yanında, doğayla teması durumunda temizlenmesi yıllar alan kirliliklere neden olmaktadır. Bu kapsamda Diyarbakır'daki petrol kaynakları ve bu kaynakları incelenmiştir. Aynı zamanda petrol üretimi yapan şirketler ve bu şirketlerin petrol üretimi değerlendirilmiştir. 1. Giriş Çok koyu renkli kendine has hafif bir kokusu olan yoğunluğu 0,8-0,95 gr/cm3 arasında değişen, hidrokarbonlardan meydana gelen yataklar halinde birikmiş olan ve enerji kaynağı olarak kullanılan doğal yağa ham petrol denir. Petrolün ham maddesinin denizlerde veya ırmak ağızlarının kıyıya yakın kısımlarında çoğalan hayvansal ve bitkisel canlı organizma artıklarından meydana gelir. Petrol tortul arazilerde bulunur. Organik madde dibe çökeldikçe yavaş yavaş tortul tabakaları ile kaplanır ve gittikçe daha derine gömülerek zamanla hidrokarbon haline dönüşür. Petrol dizileri önce ana kayaçta başlar ve hazne kayaca doğru göç eder. Ana kayaçtan hareket ederek yer değiştiren hidrokarbonlar örtü kayaç altında kapan olarak adlandırılan özel yerlerde birikirler. Yeraltı yataklarından çıkarılan petrolün gaz (rafineri gazı, propan, bütan) yakıt (benzin, süper benzin, reaktör yakıtı) eritici dizel yağı, fuel oil, mazot, yağlama yağları, parafinler, bitümler ve petrol koku gibi işlenmiş ürünler verebilmesi için rafine edilmesi gerekir. Türkiyede ilk petrol aramaları 1887 yılında İskenderun çevresinde başlanmıştır. GAP Bölgesinde ise Raman-Garzan bölgelerinde aramalar yapılmıştır. Petrol Uzun yıllardan bu yana maden ithalatımızda en önemli yerini tutan ve önümüzdeki yıllarda bu önemini koruması beklenen bir kaynaktır. Yurdumuzda sistematik ve bilimsel ağırlıklı petrol aramalarına 1935 yılında MTA'nın kurulması ile başlanmıştır. İlk petrol bu kuruluşumuz tarafından 1940 yılında GAP ta Raman dağında bulunmuş, ardından 1951 yılında yine aynı yörede Garzan sahası bulunmuştur. GAP bölgesi jeolojik yapısı itibari ile petrol için en elverişli bölgedir. MTA tarafından 1939 da Gercüş'de açılan bir sondajda petrol izine rastlanılmıştır. Maymune boğazında Raman-1 sondajına başlandı ve bu bölgede bir çok sondajlar *Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Genel ....Jeoloji Anabilim Dalı 21280-Diyarbakır; kavakorhan@gmail.com 17 yapıldı, ardından Raman-Garzan da ve Batman da sondajlar yapılıp petrole ulaşıldı. GAP Bölgesindeki petrol sahalarımız Germik, Mağrip, Batı Raman, Kurtalan, Çelikli, Malehermo, Adıyaman (Kahta) dır. GAP ta ilk petrol aramaları MTA tarafından Raman ve Batman civarında başlanmış ve bulunmuştur. Daha sonraları TPAO tarafından çalışmalar günümüze kadar devam etmiştir. Bölgede petrol halen Siirt yöresinde Raman, Garzan, Batı Raman, Kurtalan, Şelmo, Baykan, Diyarbakır yöresinde Ergani Dicle nehri kenarında, Silvan da ve Adıyaman civarlarında bulunmaktadır. TPAO'dan başka Shell, mobil, Alattin Middle East'e ait kuyular bulunmaktadır. Güneydoğu petrol rezervuar kayaç olarak Kratese yaşlı mardin grubu kayaçları uygun özellikler taşımaktadır. Bu kayaçlar genellikle kalkerlerden oluşmaktadır. Türkiyenin petrol üretiminin büyük bir bölümü GAP bölgesinden yapılmaktadır. Çıkarılan bu petrol, Batman-İskenderun boru hattı ile Dörtyol terminallerine nakledilir. Petrol, enerji kaynağı olarak tarih boyunca taşıdığı değeri korumaya devam etmektedir. Çevre sorunlarının birçoğu petrolün üretimi, stoklanması ve taşınması sırasında gerçekleşmektedir. Petrol, başta enerji olmak üzere birçok kullanım alanıyla insanlığa faydası yanında, doğayla teması durumunda temizlenmesi yıllar alan kirliliklere neden olmaktadır. Petrol sızıntıları bu kirliliğe yol açan nedenlerden biridir. Doğal ve yapay petrol sızıntıları petrol kirliliğine neden olmakta ve çevrede geri dönüşümü zor olan hasarlara neden olmaktadır. Bu kapsamda Diyarbakır'daki petrol kaynakları incelenmiştir. Aynı zamanda petrol üretimi yapan şirketler ve bu şirketlerin petrol üretimi değerlendirilmiştir. Bilindiği üzere Petrol insanoğlunun hayatında önemli bir yere sahiptir. Teknolojinin gelişimine paralel olarak insanlar bu enerji kaynağından daha iyi bir şekilde yararlanma ihtiyacı duymuştur. Bu kaynak çeşitli şekillerde kullanılmaktadır. Türkiyede ve Dünyada Petrolün kullanım alanlarını incelersek; Doğrudan doğruya enerji, ulaştırma, sanayi, tarım ve ısınma olarak kullanılmaktadır. GAP Bölgesi yer altı kaynakları bakımından oldukça zengin bir bölge olduğu bilinmektedir. GAP Bölgesinde bulunan yer altı kaynakları; Petrol, Doğalgaz, Kömür, Asfaltit, Demircevheri, Bakır Kurşun Kromit Çimento Hammaddeleri ve Mermer dir. Bu makalede Diyarbakır' da bulunan Petrol'ün dağılımı ve potansiyeli istatiksel olarak işlenmiştir. Bu çalışma çeşitli kaynaklardan derlenmiş bir çalışmadır. Bu konu da kamu bilinci geliştirilmesi için bilgilendirme amacını kapsamaktadır. 2. Diyarbakır Ve Çevresinde Yer Alan Petrol Rezervleri Petrol sözcüğü, Yunanca - Latince'de taş anlamına gelen petra ve yağ anlamına gelen o1eum sözcüklerinden oluşmuştur. Sıvı haldeki ham petrol, yeşilimsi, sarı - kahverengi veya siyah renklerde olur. Yoğunluğu kimya bileşimine ve viskozitesine göre değişir. En hafif olarak bilinen bir 18 Rus petrolünün özgül ağırlığı 0,650 ve en ağır olarak bilinen bir Meksika petrolünün özgül ağırlığı ise 1,080 dir. Fakat genel olarak petrol sudan hafiftir ve 0,7 ile 0,97 arasında değişir, özgül ağırlıklarına göre petrolleri 3 gruba ayırmak olanağı bulunmaktadır: 1. Çok hafif petrol …………….. Ö.A. 0,7 - 0,8 2. Hafif petrol …………………. » 0,8 - 0,9 3. Ağır petrol ………………….. » 0,9 - 1,0 Ham petrolün flüoresans özelliği vardır; Ültraviole ışık altında mavimsi, kahverenkte görünür. Petrolün kokusu ekseriya iyi ve esanslıdır. Ancak içinde kükürt bileşikleri bulunduğu zaman kokusu çok fenadır. Petrol suda erimez; benzin, alkol, eter, kloroform, karbon tetraklörür, karbonsülfür ve aseton içinde erir. Petrol ile su az miktarda karışabilirler. Bilhassa petrol yataklarında petrol ile suyun kontak halinde bulunduğu yerlerde su ile petrol belirli oranda karışmış bir emülsiyon halinde bulunurlar. Böyle olduğu zaman petrolün değeri düşer. Çünkü; petrolle karışık halde bazan % 10 veya % 20 oranında, hatta %40'a kadar su bulunabilir. Petrol endüstrisinde petrolün özgül ağırlığı yerine A.P.I. Gravite Derecesi kullanılır. Petrolün kalori değeri, kalitesi hakkında bir fikir verir. Ham petrolün kalori değeri 10,000 büyük kalori civarındadır. Petrolün viskozite değeri de çok önemlidir. Çünkü bu değer petrolün özellikle boru hattı içinde akıcılık derecesini gösterir. Viskozite değeri yüksek olan bir petrol boru içinden zor akar, düşük değerlisi ise çabuk akar. Viskozite değeri suya göre, aynı koşullar altında hesaplanır ve 1 -1000 arasında değişir. Ham petrol, kimya bileşimi bakımından bir nevi b i t ü m dür. Bitüm ise arz tabakaları içinde doğal surette toplanmış olan hidrokarbon (veya idrokarbür) ların tümüne verilen ad'dır. Fizik görünüşlerine göre üç türlü bitüm vardır: 1) Gaz halindeki bitümler: Metan, Etan, Propan, Bütan, gazları gibi. 2) Sıvı halindeki bitiktiler: Ham Petrol. 3) Katı haldeki bitümler: Asfalt, Bitümlü Şist ve Prafin (Ozokerit) gibi. Burada söz konusu olan, daha ziyade sıvı haldeki bitüm, yâni PETROL'dür. HAM Ham petrol esas olarak birçok hidrokarbonların karışımından oluşmuştur. Başka bir deyişle (C) ve (H) elemanlarının akla sığmayacak kadar çok ve karışık bileşikleri petrolü oluşturmuştur. Ayrıca (N) ve (S) ile, eser halinde metalik elemanlar da mevcuttur. Petrolü oluşturan hidrokarbonların çoğunun izometrik türleri bulunduğundan, bunların birbirinden ayırt edilmesi güçtür. 19 Petrolü oluşturan hidrokarbonların gaz, sıvı veya katı oluşları bileşimlerindeki (C) elemanı sayısıyla değişir : C1 - C4 Gaz halinde (Metan, Etan, Propan, Bütan), Etilen, Propilen Bütilen. C5 - C16 Sıvı halinde (Pentan, Heksan...) Amilen, Heksilen C B - CBO Katı halde (Oktodekan...) Sereton, Melen Ham petrol genel olarak asfalt veya parafin bazından geldiğine göre değişik fizik ve kimya özelliklerine sahiptir. Meselâ parafin serisi petrolleri içinde % 40 oranında parafin bulunabilir; asfalt bazından gelen petrollerde % 50 oranına kadar asfalt ve Aromat grubuna dahil petroller içinde de % ve hatta daha fazla reçine ve asfalt bulunabilir. Yurdumuzda ekonomik ve ticari anlamda ilk petrol Ramanda bulunmuştur. Bu bölgenin jeolojik etüdü ilk olarak 1935 yılında yapılmıştır. 1937-38 yıllarında etüdler sürdürülmüş ve 24-7-1939 tarihinde Raman dağının Maymune Boğazında Raman-1 sondajına başlanmıştır. Raman-1 kuyusnda 20 nisan 1940 tarihinde 1048 m derinlikte petrole rastlamış, kuyu 1052 m de 3 haziran 1940 tarihinde bitirilmiş ve pompa ile üretim yapılmaya başlanmıştır. Kuyunun günlük verimi 10 ton olup API gravitesi 20,8 dır. Maymune Boğazında 2 si kablo, diğeri hem kablo hem rotary sistemi makine ile 3 kuyu daha açılmış yalnızca 5 nolu kuyuda, günlük verim 1 ton olan petrole rastlamıştır. Maymune Boğazında 1 ve 5 nolu kuyularda elde edilen ham petrolün sondaj kulelerinde ve ulaşım araçlarında kulanımını sağlamak üzere 1942yılında (Maymune Boğazı Rafinerisi) diye adlandırılan ve günlük 3 ton ham petrol arıtabilme kapasitesine sahip olan bir deneme rafinerisi kurulmuştur. Bu deneme rafinerisi için gerekli olan kazan, arıtma gereçleri vs. Boğaziçi Rafinerisinden sökülüp Diyarbakıra getirilen malzemelerden şeçilerek monte edilmiştir. 1945 yılı sonunda Raman-8 kuyusu tamamlanmış ve ilk defa ticari miktarda petrol bulunmuştur. Ancak tank kapasitesinin yetersizliği nedeniyle uzun bir süre üretim yapılamamıştır. Deneme rafinerisinin günlük arıma kapasitesi 1947 yılında 9 tona çıkarılmış, yeni kuyularla daha da artan üretim nedeniyle 1948 Temmuz ayında günde 200 ton/gün arıtma kapasiteli Batman rafinerisi inşaatına başlanmıştır. Bu rafineri 1948 yılı kasım ayında devreye girmiştir. 1951 yılında Garzan petrol sahasının bulunmasından sonra yıllık kapasitesi 330.000 ton olan modern Batman rafinerisinin kurulması kararlaştırılmış ve rafineri 1955 yılında açılmıştır. 1954 yılına kadar Türkiye de petrol aramaları için 84 milyon lira harçanmış 20 yıllık devrede 37 arama, 7 tespit, 13 üretim ve 19 adet test kuyusu olamak üzere 76 adet kuyu açılmış 76402 m sondaj yapılmış, toplam 95881 ton petrol üretilmiştir. günümüz itibarıyla GAP Bölgesinde bir çok sondaj yapılmış ve sahalar oluşturulmuştur. Bu sahalar ve Üretimleri aşağıda verilmiştir ( Şekil-2 ) . 20 Şekil 2. GAP Bölgesinde Yeralan Önemli Petrol Sahaları Gap Bölgesinde Yer Alan Sahalar Ve 2000 Yllı Sonu İtibarıyla Kümülatif Üretımleri ( Varıl ) SAHA ADI KÜMÜLATİF ÜRETİM İLİ BAKACAK 1121 ADIYAMAN GÜNEY ADIYAMAN 115 836 ADIYAMAN NEMRUT 719 ADIYAMAN KUZEY ADIYAMAN 59 375 ADIYAMAN BOLUKYAYLA 167 663 ADIYAMAN CUKURTAS 219 021 ADIYAMAN AKPlNAR 192588 ADIYAMAN LILAN 71 488 ADIYAMAN SARISOGUT 9 884 ADIYAMAN KARADUT 81 130 ADIYAMAN OZAN SUNGURLU 1 833 492 ADIYAMAN AKGUN 151 351 ADIYAMAN ESKİTAŞ 22 901 ADIYAMAN KAHTA 4 600 643 ADIYAMAN BATI FIRAT 3173 975 ADIYAMAN TOKARIS 2 793 783 ADIYAMAN IKIZCE 1 209 599 ADIYAMAN CEMBERLITAS 11 648 637 ADIYAMAN BESIKL.I 5 092 080 ADIYAMAN GÜNEY KARAKUS 11 217 620 ADIYAMAN 21 ADIYAMAN ZEYNEL CENDERE KARAKUS KUZEY KARAKUS GARZAN SATI HAZNEMIR SEZGIN BATI SELMO GERMIK SILlVANKA SINAN DOGU SILlVANKA SILlVANKA R.AMAN SELMO BATI RAMAN BEYCAYIR KA YA YOLU KERVAN SEBYAN G.DOGU SAHABAN KOPRU COBANTEPE MALAHERMO GUNEY BEYKAN KÖŞK BATI MALATEPE YERIGUZEL DOGU COBANTEPE KUZEY MIGO YATIR ALCIK KARTAL TEPE SIVRITEPE MEHMETDERE SARICAK BATI MIGO BEKTAS KATIN BARBES DERIN GUNEY KAYAKOY DOGU YENIKOY 22 11 395 214 1 049 519 13 315 902 44 047 817 32 348 833 38 448 304 412 87 559 989 868 3 721 731 308 084 165 481 11 051 439 68 597 422 78 232 166 79 706 847 230 013 17 648 106 748 104119 604 852 150 635 176 613 3 077 175 12 422 502 861 144 2 698 4 024 65 801 96 864 1 817 903 591789 192 162 3179 690 140 179 909 440 4 062 763 234 442 3 117 573 6 032 160 ADIYAMAN ADIYAMAN ADIYAMAN ADIYAMAN ADIY AMAN BA TMAN BATMAN BATMAN BATMAN BATMAN BATMAN BATMAN BATMAN BA TMAN BATMAN BATMAN-DİYARBAKIR BATMAN-SİİRT DİYARBAKlR DİYARBAKIR DİYARBAKlR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKlR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR GAP İLLERİNDEKİ HAM PETROL REZERV VE ÜRETİM BİLGİLERİ ( VARİL ) Diyarbakır yer alan petrol sahalarının büyük çoğunluğu TPAO ve Perenco Firması tarafından üretilmektedir. Bu üretim Sonucunda TPAO lığına ait petrol sahaları aşağıdaki gibidir. Tablo 1 – Diyarbakır'da ki TPAO ' ya ait petrol sahası bilgileri İLİ YERİNDE REZERV ADIYAMAN BATMAN DİYARBAKIR KİLİS MARDİN ŞANLIURFA SİİRT ŞIRNAK TOPLAM 744960676 3428972246 1451964404 27054000 430137000 223504713 90662538 152522928 6549778505 ÜRETİLEBİLİR KÜMÜLATİF KALAN REZERV ÜRETİM ÜRETİLEBİLİR REZERV 188208936 1444818839 43390547 422650375 281539326 141111049 397618752 319024753 78593999 1352700 586692 766008 3230800 2348270 882530 10951471 5911713 5039758 25641994 22659075 2982919 12471928 10364977 2106951 1062126956 787253195 274873761 2000 YILI PETROL ÜRETİMİ 6548319 5800496 5366482 46722 86185 366998 163735 293200 18674137 Perenco şirketine ait olan petrol sahaları aşağıda gibidir. Şahaban, G. Kırtepe, Katin, Kastel Ve Karali Sahalarından oluşmaktadır. İL PETROL SAHASI YAPI KAPAN FORMAS YON LİT. YAŞ SOND AJ DERİN LİĞİ ,m KUY U ADED İ API GRA V. YER. PETROL MİKTAR I ,stb ÜRET. PETROL MİKTAR I ,stb TOP. PETROL ÜRETİM İ ,stb TOP. SU ÜRETİ Mİ ,stb D.BA KIR G.HAZRO ANTİK LİNAL YAPISA L HAZRO KUMTAŞI KRETA SE 3780 5 45 8,600,000 860,000 48,726 171 D.BA KIR G.KAYA KÖY ANTİK LİNAL YAPISA L DERDER E KRETA SE 2620 12 30.4 7,884,000 3,469,000 3,299,95 0 37,541,9 33 D.BA KIR G.KIRTEP E ANTİK LİNAL YAPISA L DERDER E SABUNS UYU DOLOMİ TİK KİREÇTA ŞI DOLOMİ T KİREÇTA ŞI KRETA SE 1725 6 25.4 20,000,00 0 6,000,000 275,744 109,712 D.BA KIR G.SARIC AK ANTİK LİNAL YAPISA L DERDER E DOLOMİ T KİREÇTA ŞI KRETA SE 1600 25 31 41,895,40 0 8,380,000 6,467,50 4 17,985,9 29 D.BA KIR G. ŞAHABA N ANTİK LİNAL YAPISA L DERDER E DOLOMİ TİK KİREÇTA ŞI KRETA SE 1660 16 33.2 11,840,00 0 5,209,600 4,875,78 1 56,887,8 42 D.BA KIR KARTAL TEPE ANTİK LİNAL YAPISA L DERDER E DOLOMİ TİK KİREÇTA ŞI KRETA SE 2000 9 32 7,550,000 2,642,500 2,204,72 8 4,364,70 4 D.BA KIR KASTEL ANTİK LİNAL YAPISA L MARDİN DOLOMİ T KİREÇTA ŞI KRETA SE 2400 28 34.7 27,735,00 0 9,030,000 17,936,8 02 8,357,24 6 D.BA KIR KAYAYO LU (DERDER E) ANTİK LİNAL YAPISA L DERDER E KİREÇTA ŞI KRETA SE 2750 1 22.4 1,300,000 195,000 144,825 107,984 D.BA KIR KAYAYO LU (HAZROF4) SARICAK ANTİK LİNAL YAPISA L HAZROF4 KİREÇTA ŞI DEVON İYEN 4332 1 37.5 865,000 130,000 6,791 19,324 ANTİK LİNAL ANTİK LİNAL YAPISA L YAPISA L DERDER E DERDER E KİREÇTA ŞI DOLOMİ T KİREÇTA ŞI KRETA SE KRETA SE 1600 9 31.5 6,610,000 3,210,000 1940 39 32 41,348,00 0 17,800,00 0 3,207,76 1 17,560,7 86 6,892,70 2 46,258,5 30 ANTİK LİNAL YAPISA L SABUNS UYU DOLOMİ T KİREÇTA ŞI KRETA SE 2100 39 32 9,218,000 1,482,000 17,560,7 86 46,258,5 30 D.BA KIR D.BA KIR D.BA KIR YENİKÖ Y (DERDER E) YENİKÖ Y (SABUNS UYU) 23 GUNEY SAHABAN MOLLA KARAALI GUNEY HAZRO GUNEY SARICAK GUNEY KURKAN SINCAN BAYSU YENIKOY BARBES YEŞILDERE DOGU YATIR MALA TEPE KASTEL SAHABAN KURKAN KA Y AKOY BATI KAYAKOY BEYKAN YANANKOY İKİZTEPE ÇAMURLU YALANKOZ ÇAYLARBASI PIYANKO DOĞU BEŞİKLİ BOZOVA DODAN BADA BASUR KURTALAN DODAN USAK KUZEY MAGRIP YANARSU CELİKli OYUKTAS BATI KENTALAN MAGRIP YOLACAN BA TI KOZLUCA GUNEY DINCER 24 4 498 209 20 919 414 469 6 287 5 673 834 10 112 569 4 803 744 3 625 927 15 294 891 20 026 874 2673 749 7 000 318 402 990 7 487 725 15 816 003 55 043 658 24 797 134 40 687 419 69 511 252 586 692 143 772 2 204 498 47 177 301 604 1 765 145 3 255 955 541 832 1 403 357 1 020 260 949 57 507 89130 36 682 4 929 859 6O9 241 2 758 16 670 169 22 928 3 836 551 6 505 498 DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKlR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR DİYARBAKIR KİLİS MARDİN MARDİN SANLlURFA SANLlURFA SANLlURFA SANLlURFA SANLIURFA SİİRT SİİRT SİİRT SİİRT SİİRT SİİRT SİİRT SİİRT SİİRT -BATMAN SİİRT-BATMAN SİİRT-BATMAN ŞIRNAK ŞIRNAK ŞIRNAK-MARDİN 4. Sonuç Dünyanın petrol ihtiyacı gün geçtikçe artmakta, Petrol rezervleri hızla tükenmektedir. Bu yüzden denizlerdeki petrol aramalarına önem verilmelidir. Bu gün denizlerde kıta sahanlıklarından üretilen petrol, dünya petrol üretiminin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Petrol fiyatlarının bugünkü istikrarsız durumu karşısında Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler kendi kaynaklarını geliştirmek ve enerji imkanlarını en ideal bir şekilde kullanmak zorundadırlar. Arama yatırımları arttırılmalı, yerli ham petrol üretiminden elde edilen kar arama faliyetlerine aktarılmalıdır. Arama faliyetlerinde bulunan yerli ve yabancı petrol şirketlerinin denetimleri, kamu tarafından çok iyi bir şekilde yapılmalıdır. MTA; TPAO ; DSİ gibi kuruluşları arasındaki koordinasyon mutlak surette sağlanmalıdır. Petrol endüstrisinin gereç ve donanım yönünden dışa bağımlılığını giderek azaltacak önlemler alınmalı ve milli sanayii imkanları kullanılmalıdır. Özellikle GAP bölgesinde yer alan petrol rezerv dikkate alınmalı ve geniş çaplı arama ve üretim kuyuları yaygınlaştırımalıdır KAYNAKLAR 1. PİGM –1993. Petrolün tarihçesi ve Türkiye’de açılan petrol kuyuları 2. PİGM-2000. 2000 yılı petrol faaliyetleri 3. TPAO-1993. Petrol jeologları için organik jeokimya 25 DİYARBAKIR MERMERLERİ VE MERMER SEKTÖRÜ Özgür AKKOYUN* ÖZET Bu çalışmada Diyarbakır bölgesinde bulunan ve farklı mermer ürünleri olarak uluslararası ve ulusal pazarda ticareti yapılan kireçtaşları ile ilgili genel bilgiler verilmiştir. Çalışmada mermerin genel bir tanımı yapıldıktan sonra Diyarbakır ve çevresindeki mermer üretimi tarihsel geçmişine kısaca değinilmiş ardından gölge mermerlerinin jeolojik yapısı, renk ve desen özellikleri, fiziksel ve mekanik özellikleri hakkında bilgiler sunulmuştur. Son olarak bölge mermerciliğinin ekonomik büyüklükleri ile ilgili bilgiler verilirmiş ve sonuç bölümünde bir genel değerlendirme yapılmıştır. GİRİŞ Mermerler, kalker (CaCO ) ve dolomitik kalkerlerin (CaMg(CO ) ) üzerlerindeki örtü tabakası ve temaslardan kaynaklanan ısı ve basınç etkisi altında başkalaşmaya (metamorfizma) uğrayarak yeniden kristalleşmeleri ile yeni bir yapı 3 2 kazanmaları sonucunda meydana gelen doğaltaşlardır. Ancak son3 yıllardaki büyük talep ve buna bağlı olarak gelişen arama ve üretim çalışmaları sonucunda mermerin başlangıçtaki tanımına sadık kalınarak pazarın gereksinimlerini karşılamanın olanaksız olduğu ortaya çıkmıştır. Oluşumu itibari ile bu dar tanıma uymasa da mermer olarak üretilip pazarlanabilecek yeni kaynaklar olduğu anlaşılmış ve bu yönde büyük ve önemli adımlar atılmıştır. Bu tanımlamaya rağmen doğal olarak oluşmuş, kesilip parlatılabilen hemen tüm doğaltaşlar mermer olarak tanımlanmaktadırlar. Buna göre endüstriyel ölçekte sanayi şartlarında kesilebilen, boyutlandırılabilen ve ticari değeri olan her türlü kayaç mermer olarak adlandırılmıştır. Başlangıçtaki tanımlama uyan doğaltaşlar ise genelde “gerçek mermerler” olarak anılmaktadır. Bu tanımlamanın dışında kalan doğaltaşların büyük bir bölümü mermerleşme evresini tamamlayamamış kireçtaşları, değişik koşullarda oluşmuş sedimanter, yarı derinlik ya da derinlik kayaçlarıdır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye dünyanın en zengin doğal taş oluşumlarının bulunduğu Alp-Himalaya dağ kuşağında yer almaktadır ve özellikle renk ve desen çeşitliliği açısından önde gelen ülkeler arasındadır. Sahip olduğu değişik türdeki doğaltaş rezervlerinin yanı sıra özellikle son yıllarda büyük gelişme gösteren üretim *Dicle Üniversitesi, Müh. Fak. Maden Müh. Bölümü, Diyarbakır, Türkiye oakkoyun@gmail.com 26 ve işleme teknolojileri ile de dünyanın en önemli doğal taş üreticileri arasında yer almaktadır. Türkiye'de mermer üretimi 1985 yılından itibaren başlamasına rağmen yirmi yıl sonra 2005 yılında dünya mermer ihraç eden ülkeler sıralamasında Çin, İtalya, Hindistan ve İspanya'nın ardından 5. sıraya yükselmiştir. Bu hızlı ilerlemede önceden değerlendirilmeyen yeni rezervlerin bulunması, mermer tanımının değişmesi ve gelişmeye başlayan üretimi ve makine sanayisinin rolleri sayılabilir. Ülkemizde mermercilik 1980'li yıllardan sonra gelişmeye başlamıştır. 1980'lerin başında 15 milyon dolar olan Türkiye'nin toplam mermer ihracatı 2000 yılında 200 milyon dolara, 2010 yılında 1,5 milyar dolara yükselmiştir. Ülkemizin önemli rezervleri geniş bir bölgeye yayılmıştır. Afyon, Bilecik, Balıkesir, Denizli, Muğla, Amasya, Elazığ ve Diyarbakır rezervlerin yoğunlaştığı illerdir. Türkiye'de mermer üretimi 1985 yılından itibaren başlamasına rağmen yirmi yıl sonra 2005 yılında dünya mermer ihraç eden ülkeler sıralamasında Çin, İtalya, Hindistan ve İspanya'nın ardından 5. sıraya yükselmiştir. Bu hızlı ilerlemede önceden değerlendirilmeyen yeni rezervlerin bulunması, mermer tanımının değişmesi ve gelişmeye başlayan üretimi ve makine sanayisinin rolleri sayılabilir. Ülkemizde mermercilik 1980'li yıllardan sonra gelişmeye başlamıştır. 1980'lerin başında 15 milyon dolar olan Türkiye'nin toplam mermer ihracatı 2000 yılında 200 milyon dolara, 2010 yılında 1,5 milyar dolara yükselmiştir. Ülkemizin önemli rezervleri geniş bir bölgeye yayılmıştır. Afyon, Bilecik, Balıkesir, Denizli, Muğla, Amasya, Elazığ ve Diyarbakır rezervlerin yoğunlaştığı illerdir. 1. DİYARBAKIR'DA MERMER ÜRETİMİ Diyarbakır'da mermer üretimi 1980'li yıllardan sonra çok küçük ölçekte başlamış ve büyük bir hızla ilerlemiştir. Üretim genelde kuzey doğudan güneybatıya Kulp, Lice, Hazro, Hani, Kocaköy, Ergani, Çermik ve Çüngüş ilçelerinde yoğunlaşmaktadır (Şekil1). Üretim yapılan mermerlerin hemen tümü “parlatılabilir kireçtaşı” olarak adlandırılabilecek jeolojik oluşumlardır. Şekil 1. Diyarbakır ili ve ilçeleri haritası 27 1.1. Diyarbakır Kireçtaşlarının Kökeni Mermer üretimi yapılan ilçelerin harita üzerindeki dizilimi de (Şekil1) bölge jeolojisi ve mermerlerin oluşum mekanizmalarını açıklamaya çalışan yaklaşımları doğrular nitelikte ilin kuzeyinden geçen bir yay biçimindedir. Bu yaklaşımlara göre; Diyarbakır ilinde üretimi yapılan mermerler, daha önceleri Fırat formasyonu olarak adlandırılan Miyosen yaşlı resifal kireçtaşlarıdır. Karbonat kayalardan oluşmuş Fırat formasyonu hem yanal hem de düşey olarak kırıntılı fasiyesteki Alt Miyosen yaşındaki Lice Formasyonuna geçer. Üretimin yapıldığı Miyosen kireçtaşları, Miyosen döneminde Güneydoğu Anadolu bölgesini kapsayan karbonat platformunun kuzey kenarı boyunca sıralanan set resifleri halinde çökelmiştir. Yapılan detay maden jeolojisi çalışmaları sonucunda Alt Miyosen yaşlı kireçtaşlarının; krem, bej, gri, pembemsi, kırmızımsı renkli, masif görünüşlü, ortakalın tabakalı, bol kırmızı algli, yer yer dolomit kristalli, taban seviyelerinde karbonat çakıllı istif taşı, çakıllı kireçtaşı, yer yer vake taşı karakterinde sığ denizel/resifal karakterli kireçtaşlarından oluştuğu gözlenmiştir. Formasyon doğuya doğru tebeşirli masif kireçtaşı şeklinde gözlenmekte olup bol fosillidir. Tabaka kalınlıkları inceden çok kalına kadar değişmektedir. (1-4). Miyosen kireçtaşlarının tortullaştığı alan kuzeyde Ergani ve Hani bölgesinden başlayarak güneyde Suriye sınırında Harran'a kadar uzanmaktadır. Hazro, Hani ve Çermik yöresindeki kireçtaşları tipik olarak resifal fasiyesde çökelmiştir ve bunlar platformun kuzey sınırı boyunca set resifleri oluşturur. Set resiflerinin sıralandığı bu sınırın daha kuzeyinde ise kırıntılı Lice formasyonu çökelmiştir ve Lice havzası daha kuzeyden ilerleyen, napların önünde gelişmiş bir havzadır. Set resiflerinin sıralandığı Miyosen platformunun güneyinde ise set ardı havza bulunmaktadır ve burada ince tabakalı killi ve kırıntılı kireçtaşları çökelmiştir ve bunlar blok mermer üretimine uygun değildir. Ancak ara ara ve yanal yönde devamsız olan yama resifleri bu geniş alanda gelişmiş ve blok mermer üretilecek kireçtaşları bu sınırlı alanlarda çökelmiştir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Miyosen set resiflerinin gelişebileceği platformun kuzey kenarı Siirt'ten Adıyaman'a kadar uzun bir alanda yer almaktadır ve bu alan blok üretilecek benzer kireçtaşlarının bulunabileceği büyük bir potansiyel oluşturur (5). Fırat Formasyonu Iitolojik olarak; gri, bej, pembemsi renkli, yeryer tebeşirli masif resifal kireçtaşı şeklinde gözlenmektedir. Birimin en önemli özelliği paketsi yapı ve pembe renk göstermesidir. Çok sert olan birimde iyi bir makaslama kırık sistemi gelişmiştir. Birim, tabanda çakıllı ve paketsi bir kireçtaşı seviyesiyle başlamaktadır. Çakıl taşlan Gercüş formasyonunun çört ve çakıllardan oluşmuştur. Bu seviye aynı zamanda 10 cm büyüklüğünde gastropod kavkıları da içermektedir. Kırmızımsı, pembemsi renkli çakıllı kireçtaşı üste doğru bej, pembe renkli orta-kalın tabakalı bol fosilli sert resifal kireçtaşına geçmektedir. Kireçtaşı yeryer yastık şeklinde paketli özellik göstermektedir. Üste doğru ise tebeşirli ve masif kireçtaşı şeklindedir. Resifal kireçtaşı litolojisinde olan birim bol alg-mercan ve lamelli branş 28 kavkılıdır. Bol karstik yapıya sahip olan birim oldukça sert dokuludur. Birimden derlenen örneklerin tümü % 70-90 arasında fosil kavkıları içermektedir. Bu fosil kavkıları iyi yıkanmış sparit bir çimento ile birbirine bağlanmıştır. Formasyonda derlenen Örneklerde Miogypsina sp., Textulariasp., Amphistegina sp., Rotalia sp., Sphaerogysina sp., Lepidocychna sp., Elphidium sp. ve Alg fosilleri tayin edilerek birime Alt Miyosen yaşı verilmiştir (6, 7) (Polat, 1994; Ay, 1996). 1.2. Kireçtaşlarının Özellikleri Diyarbakır bölgesi kireçtaşları genelde bej renkli, yer yer fosilli, bazı birimlerde pembe rengin hâkim olduğu kesilebilir, parlatılabilir bölgesel özelliklerin getirdiği farklılıklar olsa da genelde dış ve iç cephelerde kullanılabilir bir yapı taşı özelliği göstermektedir. Özellikleri birbirine çok benzese de pazarda kullanılan ticari adları açısından bakıldığında Diyarbakır'da üretimi yapılan doğaltaşların ticari adlarının sayısı 100 civarındadır. Bu kadar fazla sayıda doğaltaş isminin olmasının iki önemli nedeni vardır. Birincisi; ilde sayıları 50 yi bulan doğaltaş ocağında üretim yapılmaktadır ve kimi zaman birbirine çok yakın oldukları için hemen hemen aynı özellikteki taşların üretildiği bu ocaklar farklı firmalar tarafından işletildikleri için üretilen taşların pazardaki ticari isimleri de farklı olmaktadır. İkincisi ise; Diyarbakır kireçtaşları, jeolojik kökenleri ve petrografik yapıları nedeniyle farklı desen ve doku özelliği göstermektedirler. Bu farklı desen, renk ve doku özellikleri nedeniyle üretim yapılan küçük bir mermer ocağında bile birden fazla renk ve desene sahip doğaltaşın üretimi yapılabilmektedir. Bu durum kimi zaman farklı ekonomik değere sahip değişik doğaltaşların aynı ocaktan üretilmesi nedeniyle olumlu sonuçlar doğururken bazı durumlarda da istenmeyen renk ve safsızlıkların dokuyu bozması nedeniyle olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Doğaltaşların üretim yapılan bir ocakta farklı renk ve desen özelliklerine sahip olmasına “seleksiyon” adı verilmektedir. Aynı firmaya ait bir doğaltaş ocağında üretilen farklı seleksiyonlar pazarda farklı adlar altında satılmaktadırlar. Bu nedenlerden dolayı 100 civarındaki farklı isimle anılmaktadır. Ancak Diyarbakır kireçtaşlarını Hani bölgesi (Kulp, Hani ve Hazro) ve Çermik bölgesi (Çermik, Petekkaya ve Çüngüş) olarak iki ana bölge şeklinde değerlendirebiliriz. Buna göre kireçtaşlarının genel görünümleri Şekil2'de ve fiziksel özellikleri Tablo1'de, mekanik özellikleri Tablo2'de verilmiştir. 29 Hazro Çermik Hazro Hani Çermik Hani Şekil 2. Diyarbakır bölgesi kireçtaşları karakteristik örnekleri ve çıkarıldıkları bölgeler Tablo1. Diyarbakır Bölgesi Kireçtaşlarının Fiziksel Özellikleri Doğaltaş No. Numune1 Numune2 Numune3 Numune4 Numune5 Numune6 Ortalama 30 Bölgesi Hani Hani Hani Çüngüş Çüngüş Çüngüş Yoğunluk (gr/cm3) 2.51 2.67 2.56 2.68 2.70 2.68 2.64 Ağırlıkça su emme oranı (%) 0.36 0.80 0.68 0.91 0.71 0.69 0.69 Hacimce su emme oranı (%) 1.40 1.44 1.13 1.63 1.54 1.53 1.45 Birim Hacim Ağırlığı (kN/m3) 24.62 26.19 25.12 26.29 26.49 26.29 25.83 Gözeneklilik (%) 1.60 1.37 1.78 1.82 1.75 1.68 1.67 Tablo2. Diyarbakır Bölgesi Kireçtaşlarının Mekanik Özellikleri Tablo 2. Diyarbakır Bölgesi Kireçtaşlarının Mekanik Özellikleri Doğaltaş No. Bölgesi Sertlik (Mohs) Numune1 Numune2 Numune3 Numune4 Numune5 Numune6 Ortalama Hani Hani Hani Çüngüş Çüngüş Çüngüş 4 4 4 4 4 4 4 Basınç Dayanımı (kgf/cm2) 1200 1155 1250 1385 1225 1150 1228 Darbe Dayanımı (kgf.cm/cm2) 18 13 20 14 17 15 16.2 Aşınma Dayanımı (cm3/50cm2) 16.8 12.9 9.6 10.7 8.6 11.9 11.2 1.3. Ekonomik Bir Değer Olarak Diyarbakır Mermer Sektörü Türkiye doğaltaş zenginliği açısından Dünyadaki en önemli ülkelerden birisidir. Bu durum doğaltaş dış satış (ihracat) rakamlarına da yansımaktadır. Ülkemizin hem ham blok hem de işlenmiş ürün bazında ticaret hacmi yıllar içerisinde büyük oranlarda artış göstermiştir ve bu eğilim sürmektedir. Bu artışı sergileyen dış ve iç ticaretteki önemli bileşenlerden birisi de Diyarbakır ve bölgesi doğaltaşlarıdır. Çok kısa bir geçmişe sahip olan bölge doğaltaş sektörü, kısa zamanda bölge ticareti açısından öncü güç olmuş ve Diyarbakır il sınırları içinde açılan ocak ve fabrikaların sayıları her geçen gün artmıştır. Dış Ticaret Müsteşarlığı kaynaklarına göre 2010 Yılı Diyarbakır ili toplam ihracatı 165 milyon USD olup bunun yarısından daha fazlası (84 milyon USD) mermer ve ürünleri ihracatına aittir. Günümüzde 90 milyon dolar ihracat değerine ulaşan Diyarbakır mermer üretimi 1992 yılında üretim yapılan iki ocaktan üretilen 3500m3 blok ile başlamıştır (8). Daha sonra bölgesel sorunlar nedeniyle bir durgunluk yaşayan sektör, 2000 yılından itibaren hızlı bir büyüme içine girerek günümüzde sayıları 40 ı bulan ocaklar ve 20 ye yakın büyük ölçekli mermer fabrikası ile ekonomik açıdan Diyarbakır ilinin lokomitifi olmuştur. 2000 yılında ildeki toplam mermer üretimi yaklaşık 80,000 ton iken (8) 2010 yılında sadece bir firmanın yıllık üretimi 250,000 ton olarak gerçekleşmiştir (9). Türkiye İstatistik Kurumu verilerinden derlenerek hazırlanan grafiklerde de görüleceği gibi Türkiye toplam mermer ihracatı yıllar içinde sürekli bir artış göstermiş ve 2010 yılında 1.5 Milyar dolar değerine ulaşmıştır (Şekil3). 31 . Şekil 3. Türkiye toplam mermer-taşocağı ihracatının yıllara göre değişimi TÜRKİYE TOPLAM İHRACATI ($) TÜRKÝYE TOPLAMMERMER-DOĞALTAŞ M ERM ER-TAÞOCAÐI ÝHRACATI ($) 140 0000 120 0000 100 0000 80 0000 60 0000 40 0000 20 0000 0 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Aynı dönemde Diyarbakır ilinde gerçekleşen ihracat ise daha büyük bir ivme ile artarak 20.000 dolar değerinden 160.000 dolar değerine yükselmiştir (Şekil4). İlde yapılan tüm ihracatın yarısından daha fazlasının mermer ürünleri (blok ve kesilmiş ebatlanmış ürünler) olduğu Dış Ticaret Müsteşarlığı kaynaklarınca belirtilmektedir. Bu durumda yıllık yaklaşık 80.000 dolar ihracat rakamına ulamış olan Diyarbakır mermer sektörü, içinde bulunan onlarca ocak ve fabrikada çalışan binlerce çalışanı ile, en modern katraklardan en büyük iş makinalarına kadar yüzlerce değişik türdeki makinalarından oluşan makine parkı ve yan sanayisi ile ilin en önemli ekonomik faaliyet alanını oluşturmaktadır. Şekil 4. Diyarbakır ilinde yapılan toplam ihracatın yıllara göre değişimi DÝYARBAKIR ÝLÝ DİYARBAKIR İLİ YILLARAGÖRE GÖRE TOPLAM ($) ($) YILLARA TOPLAMÝHRACATI İHRACATI 180000 160000 140000 120000 100000 80000 60000 40000 20000 0 2002 32 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 SONUÇLAR Yıllık üretim ve ihracat değerleri ile, çalışan sayısı ile, makina parkı ve yan sanayisi ile önemli bir ekonomik büyüklük olan Diyarbakır mermer sektörü son yıllarda önemli gelişmeler göstermiştir. Bu gelişmeler üretim ve ihracat rakamlarına da yansımaktadır. İldeki mermer firmaları yeterli bilgi birikimi ve tecrübeye ulaşmış bulunmaktadır. Bunun en büyük göstergesi başlangıçta farklı illerden getirtilen işçiler ile çalışmak zorunda olan mermer ocaklarının artık kendi yerel işgücü ile çalışmaya başlamış olmasıdır. Ayrıca yatırımcılar bu bilgi birikimi ve tecrübeye dayanarak Türkiye'nin farklı bölgelerinde yeni mermer yatırımları yapmışlar ve üretimlerini artırmanın yollarını aramaya başlamışlardır. Diyarbakır ilinde bulunan Dicle üniversitesi bünyesindeki Maden mühendisliği ve Doğaltaş teknikerliği bölümlerinden yetişen geleceğin mühendis ve teknikerleri bölge mermerciliğine katkı sağlamak amacıyla çalışmalarına devam etmektedirler. Tüm bu olumlu gelişmelerin yanı sıra Diyarbakır ili mermer sektörünün bölgesel siyasi problemlerden ve gerginliklerden kaynaklanan iş gücü kaybı, ihracat limanlarına olan uzaklık nedeniyle maliyet artışı ve kalifiye işçi gibi sorunları bulunmaktadır. KAYNAKLAR 1. Tuna D., 1973; “V1 Bölge Litostratigrafisi Adlamasının Açıklayıcı Raporu”, TPAO Raporu, No 813, 131 s. 2. Erdoğan B., 1977; “Geology, Geochemistry and Genesis of the Sulfite Deposits of the Ergani-Maden Region”, SE. Turkey, Ph.D. Thesis, Univ. New Brunswick, Canada, 288 p. 3. Perincek D., Kozlu H. (1984): “Stratigraphy and Structure Relations of the Units in the Afşin–Elbistan–Doğanşehir Region (Eastern Taury)”, Geology of the Taurus Belt. International Semposium Proceedings, Ankara Turkey, Maden Teknik ve Arama Enstitüsü Bülteni, p 181-198. 4. Yılmaz, Y. 1993; “New evidence and model on the evolution of the southest Anatolian region”, 5. Erdoğan B., Yavuz, A. B., 2002; “Güneydoğu Anadolu'nun Miyosen Paleocoğrafyası ile Mermer Yataklarının İlişkisi”, DEÜ, Müh. Fakültesi Fen ve Mühendislik Dergisi, Cilt 4, Sayı 2s 53-64. Geol. Soc. America Bulltein, v. 105, p. 251-271. 6. Polat, C., 1994; “Ergani-Çermik-Çüngüş (Diyarbakır) Arasındaki Bölgenin Jeolojik Özellikleri”, Fırat Üniversitesi Fen Bil. Enst., Y. Lisans Tezi, Elazığ, 102s.. 7. Ay, Y., 1996; “Nişinik Köyü (Çermik-Diyarbakır) Çevresinin Jeolojik Özellikleri”, Fırat Üniversitesi Fen Bil. Enst.. Y. Lisans Tezi, Elazığ, 124 s. 8. Anon, 2003; “Diyarbakır'da Mermer Sektörü”, GAP-Gidem Projesi 9. Anon, 2011; http://www.dimer.com.tr/Dimer_Ocaklar.asp 33 DİYARBAKIR HAZRO BÖLGESİNİN KÖMÜR POTANSİYELİNİN ÖZELLİKLERİ Orhan KAVAK* Özet Güneydoğu Anadolu Bölgesi jeolojik yapısı sonucu, gerek yeterince su, gerekse petrol, bakır, krom, demir, fosfat gibi yer altı kaynaklarına sahip olup, ülkemizin her bölgesinde var olan kömür yatakları açısından pek de iç açıcı değerler sunmamaktadır. Ülkemizin kömür formasyonları daha ziyade Batı, Orta Anadolu ve Trakya'da yaygınca bulunmaktadır(Şekil 1). Diyarbakır'daki kömür oluşukları ise Hazro ilçesinde Hazro antiklinali içinde yüzeyleşmektedir. Üst Permiyen yaşlı Gomaniibrik formasyonu burada en önemli formasyondur. Şeyl, kumtaşı Ardalaşmasından meydana gelen ve gölsel nitelikte olduğu belirtilen formasyon iki önemli kömür seviyesi içermektedir. Yapılan detaylı etüt ve sondajlar sonucunda buradaki kömür, 0,2 – 1,9 metre kalınlığında, % 1,2 nem, % 30 kül içeriğine, 5100 Kcal/kg ortalama kalorifik değere ve 2,3 milyon ton toplam rezerve sahiptir. Şekil-1. Ülkemiz Kömürlerinin Büyük Rezerve Sahip Yatakları ve Ana Tektonik Hatları. *Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Genel Jeoloji ....Anabilim Dalı 21280-Diyarbakır; kavakorhan@gmail.com 34 Giriş Önemli enerji kaynaklarından biri olan kömür, insanoğlunun hayatında önemli bir yere sahiptir. Teknolojinin gelişimine paralel olarak, insanlar bu enerji kaynağından daha iyi bir şekilde yararlanma ihtiyacı duymuştur. Bu kaynak çeşitli şekillerde kullanılmaktadır. İlk olarak M.Ö. Çinliler tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Kömür işletmeciliğine ait dökümanlar 12. yüzyıla aittir. Kömürün yoğun olarak kullanımı ise 18. yüzyılın ikinci yarısına rastlar. Özellikle gelişen sanayi ve endüstri kömür kullanımını arttırmış kömürü önemli bir mineral haline getirmiştir. Kömür demirçelik sanayinin hammaddesi olarak kullanılmış ve buharlı motorlarda yakıt olarak kullanılmıştır. Bugün çıkarılan kömürün büyük bölümü ise elektrik üretimi ve çeşitli alanlarda kullanılmaktadır. Türkiyede ve Dünyada Kömürün kullanım alanları incelendiğinde, endüstride ve ev ihtiyaçlarında, kok üretilecek pik demir üretiminde, gaz üretiminde, termik santrallerde elektrik üretiminde kullanıldığı görülmektedir. Kömür, katmanlı tortul çökellerin arasında bulunan katı, koyu renkli ve karbon bakımında zengin kayaç kömür tortugillerden gelmiştir (Şekil–2). Dünya nın çoğu bölgesinde bulunan kömüre, Yer'in yüzeye yakın bölümlerinde ya da çeşitli derinliklerde rastlanır. Kömür çok miktarda organik kökenli maddenin kısmi ayrışması ve kimyasal dönüşüme uğraması sonucunda oluşan birçok madde içerir. Bu oluşum sürecine kömürleşme denir. Kömür bataklıklarda uygun nem ve sıcaklığın oluşması ortamın asit miktarının artması gerekli organik maddelerin ortamda bulunmasıyla bozunmuş çürüyen bitkilerin Şekil 2. Kömürün Genel Görüntüsü su altına inmesi bataklığın zamanla üstünün örtülmesi gibi olaylar sonucu oluşur. *Deltalar (en kalın kömür damarlarının oluştuğu ortamlardır) *Göller (Göl kıyıları, kalın kömür damarlarının meydana geldiği uygun bataklık ortamlardır) *Lagünler (Deniz etkisinin olduğu ince kömür damarcıklarını meydana getirirler) *Akarsu taşma ovaları (İnce kömür damarcıklarını oluştururlar) Jeolojik tarihte iki büyük kömür oluşum çağı vardır. Bunlardan daha eski olanı Karbonifer (345-280 milyon yıl önce) ve Permiyen (280-225) dönemlerini kapsar. Kuzey Amerika'nın doğusu ile Avrupadaki taşkömürü yataklarının 35 çoğu Karbonifer döneminde; Sibirya, Asya'nın doğusu ve Avustralya'daki kömür yatakları Permiyen döneminde oluşmuştur. İkinci büyük kömürleşme çağı ise Kretase (tebeşir) Döneminde başladı ve Tersiyer dönemi sırasında sona erdi. Dünyadaki linyitlerin ve yağsız kömürlerin çoğu bu dönemde oluşmuştur. Kömürlerin türediği bitkilerden geriye çok az iz kalmıştır. Kömür katmanlarının altında ve üstünde yer alan kayaçlarda eğreltiotları, kibrit otları, atkuyrukları ve birçok bitki fosiline rastlanabilir. Kömürler yoğunluk, gözeneklilik, sertlilik ve parlaklık bakımından farklılık gösterebilir. Genellikle kömür türleri bazı inorganik maddeler, genelliklede killer, sülfürler ve klorürler içerir. Bunlarda az miktarda civa, titan ve manganez gibi bazı elementlere de rastlanır. Milyonlarca yıl önce bataklıkların dibinde kalan bitkiler, üzerindeki katmanların etkisiyle ısınıp sıkışarak kömürleşmiştir. Kömürler çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. Üç tip kömür vardır: antrasit, taş kömürü ve linyit. Antrasit en değerli kömür türüdür. %95 i karbondan oluşur. En sert kömür türü olup yandığında diğerlerinden daha fazla ısı verir. Taş kömürünün %70'i, Linyitin %50'sinden daha az bir kısmı Kömürler organik olgunluklarına göre linyit, alt bitümlü kömür, bitümlü kömür ve antrasit tiplerine ayrılırlar. Linyit ve kısmen alt bitümlü kömürler genellikle yumuşak, kolayca ufalanabilen ve mat görünüştedirler. Bu tip kömürlerin ana özelliği göreceli olarak çok yüksek nem içerirler ve karbon içerikleri düşüktür. Antrasit ve bitümlü kömürler ise genellikle daha sert, dayanıklı, siyah renkli ve camsı parlak görünüştedirler. Göreceli olarak nem içerikleri daha düşük olup, karbon oranları daha yüksektir. Jeolojik olarak kömürlerin yaşları 400 milyon yıl ile 15 milyon yıl arasında değişir. Genellikle yaşlı kömürler daha kalitelidir. Kömürler mikroskobik homojen bileşenlerine göre çeşitli kayaç tiplerine de ayrılır. Bu sınıflandırma kömürün türediği malzemeyi ve kömürleşme süreçlerini ele aldığından, aslında genetik bir sınıflandırmadır. Bu sistemde kömür dört temel tipe ayrılır: vitren, klaren, düren ve füzen. Bir başka sınıflandırma sistemi de kömürün ticari değerine yer verir madde içeriğine ve içerdiği katışıklar dikkate alınır. Kömür; çok eskilerden beri enerji üretiminde, sentetik boyaların çözücülerin, ilaçların hazırlanmasında ara madde olarak ve çeşitli hoş kokulu maddelerin elde edilmesinde kullanılmaktaydı. Ayrıca kömürün yakılmasıyla elde edilen gazlardan yakıt olarak yararlanılır. Türkiye de ilk taşkömürü madenciliği Uzun Mehmet'in 1829 yılında Ereğli'de kömürü bulmasıyla başlamıştır. İlk fiilî üretim ise 1848 yılında Hazine-i Hassa tarafından havzanın Galata sarraflarına kiralanmasıyla gerçekleşmiş ve bu idare altında çok ilkel bir çalışma ile 40–50 bin ton civarında kömür üretilmiştir. Kırım Harbi'nin başlaması ile idare İngilizlere geçmiş, 1864 yılında ise devrin Kaptan-ı Deryası'na devredilmiş ve bir maden nazırlığı kurulmuştur. Bu devrede havzada büyük gelişmeler olmuş, tren ve dekovil hatları döşenmiş havzanın sınırları tespit 36 edilmiş, kok, briket, ateş tuğlası ve çimento fabrikaları gibi tüketici tesisler kurulmuş ve üretim muntazam artışlarla 1907 yılında 735.000 ton'a erişmiştir. 1. Dünya Savaşı sırasında faaliyet tekrar gerilemiş savaşın sonunda ise havza Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Bu idare altında istihsal 1920 yılında 570.000 ton'a erişmiştir. Türkiyede antrasit içeren kömür yatağına rastlanmamıştır. En çok rastlanan kömür çeşidi ise linyittir. Türkiye linyit bakımından oldukça zengin bir ülkedir ve toplam 8,4 milyon ton linyit rezervine sahiptir. Fakat bu rezervin %68'inin ısıl değeri az olduğundan, üretilen linyitler genellikle termik santrallerde kullanılır. Çeşitli derinliklerdeki taşkömürü yatakları ile Ereğli Zonguldak havzası Türkiye nin en önemli taşkömürü havzasıdır. Taşkömürü rezervi ise toplam 1.35 milyar ton dur ( Şekil–3). Bu çalışma çeşitli kaynaklardan derlenmiş bir çalışmadır. Bu konu da kamu bilinci geliştirilmesi için bilgilendirme amacını kapsamaktadır. Şekil 3. Önemli Kömürlü Basenler, Tektonik Ve Volkanik Alanlar Diyarbakır–Hazro yöresi kömürleri Diyarbakır-Hazro-Dadaş oluşumları Hazro antiklinali içinde yüzeylenmektedir. Antiklinal geniş bir Tersiyer havzası ortasında yüzeylenen Paleozoyik yaşlı birimlerden oluşmaktadır(Şekil–4). Devoniyen'den başlayan ve Permiyen' e kadar çıkan birkaç kaya birimi ile temsil edilen yaşlı formasyonlar Hazro Antiklinali' nin çekirdeğini oluşturmaktadırlar. DİYARBAKIR-HAZRO TAŞKÖMÜRÜ SAHASI HARİTASI Alt Siluriyen-Alt Devoniyen yaşlı ve koyu gri yer yer kahverenkli ve dolomitik kireçtaşı ara bantlı şeyl-kçt-kumtaşı ardalanmasından oluşan Dadaş Formasyonu, bu sahada temel konumundadır. Bunun üzerine Alt Devoniyen yaşlı beyaz renkli, yer yer 37 asfalt dolgulu kumtaşı mercekleri içeren gri, yeşilimsi gri renkli şeyl ve marnlarla temsil edilen Hazro Formasyonu yer almaktadır. DİYARBAKIR - HAZRO TAŞKÖMÜRÜ SAHASI Şekil–4. Diyarbakır- Hazro, Dadaş Taş Kömürü Yatağı Bulduru Haritası. Hazro Formasyonunun üst kısımlarında alan genellikle kömürlü şeyl, siltaşı, kumtaşı oluşan, Üst Permiyen yaşlı Kaş Formasyonun da kömür oluşumları yer alır. Üst Permiyen yaşlı Gomaniibrik Formasyonu burada birkaç kömür seviyesi içeren en önemli formasyondur. Altta açık gri, gri renkli az petrol emareleri içeren kumtaşı ile başlayan, orta kesimde gri renkli, kömür seviyeleri içeren şeyl bulunan ve üste doğru kırmızımtrak sarı renkli silttaşı, kumtaşı ile devam eden formasyon kömür içermesi nedeniyle en önemli birim konumdadır. Kömür seviyeleri Alt ve üst gölsel horizon halinde, iki seviyeden oluşmaktadır. Gomaniibrik Formasyonu Hazro'nun kuzey dogusundaki Gomaniibrik (Çokek su) köyü yöresinde en geniş yayılımı sunarak batıya doğru Dadaş köyüne kadar uzanmaktadır. Kömür seviyelerini içeren formasyon sığ deniz-fluviyal-gelgit etkili delta düzlüğü ve gölsel kıyı bataklığı ortamında çökelmiştir. Hazro kömürün genel özellikleri aşağıda verilmiştir. Orijinal kömürde 38 % Su Kül Uçucu Madde Toplam Kükürt Üst-Allt ID : 8-10 : 60-65 : 20-30 : 0.10-1.00 : 2000-3000 Kcal/kg Petrografik analiz sonuçları : % 70 Huminit, % 5 Liptinit, % 9 İnertit, % 7 Pirit, % 9 kil ve silikat minerallerinden oluşmaktadır. Yapılan detaylı etüt ve sondajlar sonucunda, 0,2-1,9 metre kalınlığında, 0,1 milyon ton Görünür, 0,4 milyon ton muhtemel, 1,8 milyon ton mümkün olmak üzere toplam 2,3 milyon ton kömür rezervi tespit edilmiştir. Bölgede ilkel usullerle yapılan işletmelerden elde edilen kömür evlerde ısınma amacıyla kullanılmaktadır. Bölgede çıkarılan tüm kömürler değişik kullanım imkanları olmasına rağmen sadece evlerde ısınmada kullanılmaktadırlar. Bölgede yüzeyleyen Jeolojik birimler oluşum ortamları nedeniyle daha geniş bir kömür oluşumuna imkan tanımamaktadır (Şekil 4;6). Şekil 5 ve 6. Hazro Antiklinalinin Jeoloji Haritası ve Kesitleri (Lebküchner, 1976'dan eliştirilmiştir,) 39 şeyl ve marnlarla temsil edilen Hazro Formasyonu yer almaktadır. Hazro Formasyonunun üst kısımlarında kömür oluşumları yer alır. Kömürlü seviyeler daha ziyade lakustrin-lagüner ortam ürünleri olup, Üst Permiyen yaşlı Gomaniibrik Formasyonu içinde birkaç seviye şeklinde yer alırlar (Şekil 7, 8). . Şekil-7. Diyarbakır- Hazro, Dadaş Taş Kömürü Yatağı Şekil-8. Diyarbakır- Hazro, Gomaniibrik Taş Kömürü Yatağı 40 Altta açık gri, gri renkli az petrol emareleri içeren kumtaşı ile başlayan, orta kesimde gri renkli, kömür seviyeleri içeren şeyl bulunan ve üste doğru kırmızımtrak sarı renkli silttaşı, kumtaşı ile devam eden formasyon, kömür içermesi nedeniyle en önemli birim konumdadır. Dadaş Köyünden Gomaniibrik köyüne kadar uzanan bir hat içinde kömürler mostra vermekte, üst damar Dadaş bölgesinde ama alt damar Gomaniibrik bölgesinde işletilebilecek potansiyellere sahiptir. Üç kömür damarından oluşmuş kömürlerin orta damarı işletilmek için uygun kalınlık ve özellikte değildir. Kömür içeren Karbonifer yaşlı formasyonun kalınlığı yaklaşık 80 metre olup, üst kömürün kalınlığı 0,80-1,20 metre, alt kömürün kalınlığı ise 0,20-1,90 metre arasında bir kalınlık göstermektedir. Gomaniibrik bölgesinde işletilmiş olan seviye alt kömür seviyesidir. Bölgede bu kömürün işletilmesi bir özel sektör tarafından uzun zaman yapılmış, ama şu anda yapılmamaktadır. Bu kömürün kimyasal özellikleri Tablo 1'de sergilenmiştir. Kalorifik değeri yüksek olan bu kömürlerin (5000 Kcal/kg), kül değeri % 25'ler civarındadır ve nemi çok düşüktür (% 2 civarı). Bu kömürlerin tek düşündüren yanı, kükürt bileşenlerinin nispeten yüksek oluşudur. Tablo 1. Diyarbakır Hazro Kömürlerinin Bazı Kimyasal Özellikleri (Lebküchner, 1961). Analizler Kalorifik Değer (AID) (Kcal/kg) Değişim Aralıkları 5049 – 5588 % Nem1, 17 - 2,34 % Kükürt 5,66 – 10 % Kül 23 – 30 Karbonifer yaşlı Hazro kömürümüzün görünür rezervi 12.500 ton, muhtemel rezervi 400.000 ton 1,8 milyon ton mümkün olmak üzere toplam 2,3 milyon ton kömür rezervi tespit edilmiştir. Bölgede ilkel usullerle yapılan işletmelerden elde edilen kömür evlerde ısınma amacıyla kullanılmaktadır. ( Gümüşsu,1988 ). Sonuçlar Diyarbakır-Hazro-taşkömürleridir. 2,3 milyon ton taşkömürü ve 4000-4900 kcal/kg alt ısıl değerli 80 milyon ton civarı bir asfaltit rezervine sahiptir. Bölgede çıkarılan tüm kömürler değişik kullanım imkanları olmasına rağmen sadece evlerde ısınmada kullanılmaktadırlar. Bölgede yüzeyleyen Jeolojik birimler oluşum ortamları nedeniyle daha geniş bir kömür oluşumuna imkan tanımamaktadır. yeni araştırmalarla rezervlerinin artışı söz konusu olabilecektir. 41 Kaynaklar 1. Gümüşsu, M., 1988. Diyarbakır Hazro Maden Kömürünün Jeolojisi ve Madenciliği, MTA Genel Müdürlüğü, Rapor No : 2745, 22 s. 2. O. Kavak, 2005. “GAP Bölgesinin Kömür Potansiyeline Genel Bir Bakış” Doğu ve Güneydoğu Anadolu Maden Kaynaklarının Değerlendirilmesi Sempozyumu, Diyarbakır, Türkiye, Bildiriler Kitabı, 81–86, 21–23 Nisan. 3. Lebküchner, F. R., 1961. “Kömür bakımından ümitli olan Hazro / Diyarbakır Antiklinali Sahasında Yapılan Detay Jeolojik Etütler ve Madencilik Çalışmaları Hakkında Rapor”, MTA Genel Müdürlüğü, Derleme Rapor No. (H.Ö.) : 2944, 48 s. 4. Lebküchner, R.F. 1969, Occurrences of the asphaltic substances in Southeastern Turkey and their genesis. Bulletin of the Mineral research and Exploration Institute of Turkey 72, 745. Lebküchner, F. R., 1976. Güneydoğu Anadoludaki Hazro Antiklinalinin Paleozoyik Çekirdeği Hakkında Ek Bilgiler, MTA Dergisi, Sayı 86, s 1-14. 42 DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİNİN MADEN POTANSİYELİ VE SEKTÖREL SORUNLAR PANELİ SONUÇ RAPORU Duygu Sucuka PROGRAM Tarih: 13 Nisan 2012 Cuma Saat: 14.00- 17.00 Yer: Dicle Üniversitesi Kongre Merkezi Salon C / Diyarbakır Düzenleyen: Güneydoğum Derneği ve Dicle Üniversitesi Açılış konuşmaları Duygu SUCUKA – Güneydoğum Derneği Bşk. Prof. Dr. Ayşegül Jale SARAÇ – Dicle Ün. Rektörü Mustafa TOPRAK – Diyarbakır Valisi Oturum Başkanı: Prof. Dr. Güven ÖNAL – İTÜ Maden Fak. - Yurt Maden. Geliş. Vk Bşk. Madenciliğin Önemi ve Türkiye'de Madencilik Prof. Dr. Güven ÖNAL – İTÜ Maden Fak. - Yurt Maden. Geliş. Vakfı Bşk. Mermer yataklarının değerlendirilmesi ve sektörel sorunlar Raif TÜRK - Diyarbakır Sanayici ve İşadamları Der. Bşk. Doğu ve Güneydoğu'da mevcut maden potansiyelleri Ekrem TOSUN (Maden Müh) – MTA Diyarbakır Bölge Müdürü Bölge Jeolojisine bağlı gelişen maden yatakları Yrd. Doç. Dr. Şefik İMAMOĞLU (Jeo. Müh) – Dicle Ün. Maden Böl Elazığ Krom İşletmeciliği İrfan BAL (Maden Yük.Müh) - Eti Krom A.Ş. Maden İşletmeciliği Gen.Md. Yrd. Mazıdağı Fosfat İşletmeciliği Hasan İrfan GENCER (Jeo. Müh) – Eti Maden İşletmeleri Gen. Md,lüğü SGD Md. 43 “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri Maden Potansiyeli ve Sektörel Sorunlar Paneli” 13 Nisan 2012 tarihinde, Güneydoğum Derneği ile Dicle Üniversitesi işbirliğinde, Dicle Üniversitesi Kongre Merkezinde gerçekleşmiştir. Panele Diyarbakır Milletvekili Süleyman Hamzaoğulları, Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç, Karacadağ Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Dr. İlhan Karakoyun, Güneydoğum Derneği Başkanı Duygu SUCUKA, İTÜ Maden Fakültesi - Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfı Başkanı Prof. Dr. Güven ÖNAL, Dyarbakır Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Raif Türk, MTA Diyarbakır Bölge Müdürü Ekrem TOSUN, İrfan GENCER (Mazıdağ Fosfat İşletmeciliği) ve İrfan BAL (Elazığ Krom İşletmeciliği), Dicle Maden Mühendisliği Bölümü öğretim üyeleri ve öğrencileri, Akademisyenler ile diğer davetliler katılmıştır. Güneydoğum Derneği Başkanı Duygu SUCUKA, panelin açılışında yaptığı konuşmada, bölgenin sorunlarına çözüm arayışları içerisinde çalışmalar yaptıklarını dile getirdi. Ardından kürsüye gelen Diyarbakır Valisi Mustafa TOPRAK, dünya ülkelerinin ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeylerinde, madenlerin kullanımının net bir rolü olduğunu belirtti. İngiltere'nin bu konu ile ilgili 200, 300 yıl öncesindeki faaliyetleri incelediğinde, sanayi devrimi olgusunun, temel atılımının kömür madeninin sanayi amaçlı olarak kullanılmaya başlamasıyla geliştiğini, sanayi devriminin ve onun doğurduğu ekonomik gelişmenin kökeninde, yeraltı zenginliklerinin etkin şekilde kullanılmasının önemli rolü olduğunu vurguladı. Diyarbakır'ın, petrolün yanı sıra mermer yataklarının da yeraltı zenginlikleri açısından çok önemli bir yeri olduğunu anlatan Vali TOPRAK, hem kalite, hem de rezerv olarak önemli bir mermer üretim potansiyelimizin var olduğunu, tüm bunların yanı sıra, krom ve manganez gibi kaynaklara da sahip olduğumuzu, gerek metalik gerekse metalik olmayan yeraltı zenginliklerimizin çok iyi bir şekilde tespit edilip işletilerek, istihdama, üretime ve ülke ekonomisine kazandırılması için çalıştıklarını ifade etti. Bu konudaki faaliyetleri daha da hızlandırmak mecburiyetinde olduğumuzu; ekonomik anlamda gelişmiş olan ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin bu kalkınmışlık seviyelerine başta kömür ve petrol olmak üzere demir ve çelik gibi yeraltı zenginliklerini etkin bir şekilde kullanarak geldiklerini detaylı olarak anlattı. Diyarbakır ilini Kurtalan tarafından gelip Elazığ, Malatya, Sivas ve Ankara'ya bağlayacak demiryolunun ıslah edilmesi ve hızlı trene dönüştürülmesi ile ilgili çalışmalara büyük önem verdiklerini söyleyen Vali şöyle devam etti: Başta, Diyarbakır olmak üzere tüm bölgede bu konular için çok önemli çalışmalar yürütülmekte, bu kapsamda, Diyarbakır'ı çevre illere bağlayan duble yol çalışmaları büyük oranda tamamlanmış durumda, bunun yanı sıra Diyarbakır'ı Karadeniz'deki limanlara bağlayacak, Bingöl, Genç ve Erzurum'dan geçecek olan karayolu çalışmalarına devam edilmektedir. Yakın bir zamanda Rize tarafından da İspir üzerinden tünellerin yapımı ile ilgili bir gelişme olacaktır. 44 Madenciliğin Önemi ve Türkiye'de Madencilik - Prof. Dr. Güven ÖNAL Doğal kaynakların insan ve toplum yaşamındaki önemi bilinmektedir. Yaşamı fonksiyonel hale getiren araç ve gereçlerin % 90'ı doğal kaynaklardan, özellikle de madenlerden sağlanmaktadır. Toplumların refah ve gelişmişlik düzeyleri ile madencilik faaliyetleri arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır. İnsanlar ilk çağlardan itibaren madencilik faaliyetlerine ve madenlerden yararlanmaya başlamışlar, bu faaliyetlerin sonucunda da medeniyetin doğuşunu sağlamışlardır. Uzay çağı ve sanayi ötesi bilgi toplumunun doğuşu da, maden ürünlerinden sağlanan özel metal, alaşım ve malzemeler sayesinde gerçekleşmiştir. Günümüzde gelişmişliğin göstergeleri olarak nitelendirilen Demir-Çelik, enerji ve tarım -ürünleri üretimindeki devamlılık, madencilik ürünleri ile sağlanmaktadır. Bilindiği gibi, Demir-Çelik'in hammaddeleri, demir cevheri ve kömürdür. Enerji hammaddelerinin %90'ı, maden ürünleri olan, kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtlar ve uranyumdur. Tarımın ana girdisi olan gübre üretiminde kullanılan hammaddelerin %90'ı madencilik faaliyetleri sonucunda elde edilmektedir. İnsan ve toplum hayatında bu denli ve vazgeçilmez bir yer tutan madencilik, gelişmiş ülkelerin bugünkü teknoloji ve refah düzeyine ulaşmalarında en etkin rolü oynayan faktördür. Nitekim doğal kaynaklarından yeterince yararlanamayan toplumlar bu gün geri kalmış veya gelişmekte olan ülkeler gibi sıfatlarla tanımlanmaktadır. Özetle, maden varlıkları, ülkelerin en önemli ekonomik güçleri olup, kalkınmanın dayandırılacağı gerçek kaynaklardır. Daha da önemlisi madenler insan ve canlılar için su ve hava gibi, yaşam için vazgeçilmez maddelerdir. Dünyada Madencilik: Ülkelerin kalkınma ve ekonomik gelişiminde önemli yeri olan madencilik ve entegre üretim sanayii, en büyük katma değeri yaratmaktadır. Gelişmiş ülkelerde halen, GSMH'da madenciliğin payı; ABD'de %4.5, Federal Almanya'da %4.0, Kanada'da %7.6, Avustralya'da %8.7, BDT'da %14, Çin'de %15, Hindistan'da %15, Türkiye'de hammadde olarak %2, entegre ürünlerle birlikte % 3.5 düzeyindedir. Dünya'nın en büyük maden üreticileri Çin, ABD, Brezilya, Şili, Avustralya, Kanada, Güney Afrika, Rusya, Hindistan gibi ülkelerdir. Çin kömür, Brezilya demir cevheri, Şili bakır, Güney Afrika Cumhuriyeti altın üretiminde başı çekmekte olup, diğer ülkeler tüm madenlerde belli üretim boyutlarına ulaşmışlardır. Dünya toplam maden üretimi, 2010 yılında 9 milyar ton civarında olmuştur. Ayrıca, 80 milyar ton mermer, doğal taş, kırma taş ve çimento hammaddesi üretimi gerçekleşmiştir. Türkiye'nin Maden Potansiyeli: Türkiye'nin maden kaynakları, bir kıtanın kaynakları kadar çeşitli ve büyüktür. Nitekim yetersiz olan aramalara karşın, bor, mermer, toryum ve nadir topraklar, zeolit, pomza, selestit gibi madenlerde Dünya'nın en büyük rezervleri ülkemizde bulunmakta, bor mineralleri üretiminde 1. sırada yer 45 almaktayız. Krom, manyezit, barit, kil, kömür, feldspat ve bazı endüstriyel hammaddeler ile mermer, doğal taş üretimi ve rezerv varlığında Dünya'nın söz sahibi ülkeleri arasında yer almakta ve 70'in üzerinde maden çeşidine sahip bulunmaktayız. Anadolu'ya Küçük Asya isminin verilmesi ve çok sayıda medeniyetin bu topraklar üzerinde kurulması rastlantı olmayıp, doğal kaynaklarla yakından ilgilidir. Türkiye'nin bilinen maden rezervleri ve önemli maden rezervlerinin Dünya rezervleri içindeki payı ve sıralaması, Tablolarda yer almaktadır. Türkiye'nin Önemli Maden Rezervlerinin Dünya Rezervleri İçindeki Payı ve Sıralaması Maden Bor Zeolit Pomza Taşı Trona Profillit Toryum Feldspat Nadir Toprak Metalleri Selestit Barit Asbest Kromit Manyezit Antimuan Mermer Volfram Boksit Altın Bakır Kurşun Çinko Linyit Taşkömürü Kaolen Dünya Rezervi İçindeki Payı, % Dünya Sıralamasındaki Yeri 72.0 7.0 10.0 8.0 20.0 10.0 10.0 15.0 11.0 8.0 5.0 3.5 3.0 5.5 5.0 2.5 1.9 1.0 1.2 0.8 0.5 0.2 0.02 0.7 1 1 1 2 2 3 3 3 4 4 4 4 4 5 6 8 8 10 10 10 10 12 28 30 Kaynak: Mineral Commodities (2010). Roskill (2006), MTA 2009 46 Türkiye'nin bu günkü verilerle 2,5 trilyon doların üzerinde maden varlığına sahip olduğu hesaplanmaktadır. Ülkemizde madenciliğin GSMH'daki payı, 1940'lı yıllarda %20 düzeyine kadar yükselmiş, 1950'den sonra tedricen azalmaya başlamış, planlı ekonomi dönemine geçişten sonra bu azalma hızlanarak 2000 yılında %1,1 düzeyine gerilemiştir. Bu durumun ortaya çıkmasında, dışarıdan dayatılan kalkınma modelinin plan felsefesi olarak benimsenmesinin oynadığı rol inkâr edilemez. 2010 yılında GSMH'daki pay %2'ye yükselmiştir. Türkiye'de 2010 yılı sonu itibarı ile 34.000 civarında maden ruhsatı 6.733 üretim yapan maden işletmesi bulunmaktadır. Türkiye'nin Maden üretimi ve tüketimi: Türkiye'nin 2010 yılı toplam maden üretimi 491.000.000 ton civarındadır. 2010 yılı toplam maden üretim değeri 15,3 milyar dolar düzeyinde olup bunun 3.469 milyar doları dış satım olarak gerçekleşmiştir. Madenciliğin GSMH içindeki payı, 2010 yılında %2 civarında olmuştur. Kırma taş, çimento hammaddeleri ve kömürün tamamı, mermer ve doğal taşın yarısı yurt içinde tüketilmektedir. Diğer madenler ise, büyük ölçüde ihraç edilmektedir. İç tüketimin toplam değeri 11,9 milyar dolar civarındadır. Öte yandan, başta koklaşabilir kömür, kaliteli linyit, demir cevheri olmak üzere, maden dış alımı, 2010 yılında, takriben 6 milyar dolar civarında gerçekleşmiştir. Entegre Demir Çelik, Bakır, Alüminyum, seramik, şişe cam, çimento, ferrokrom, krom kimyasalları, bor kimyasalları tamamen maden ürünlerinden üretilmektedir. Bu ürünler maden ihracatı ve üretimi içinde yer almamakta, başka sanayi dallarında gösterilmektedir. Bu ürünleri dikkate aldığımızda, madencilik üretimi ve ihracatının katma değeri daha da artmaktadır. Entegre ürünlerle birlikte 2010 yılı maden ürünleri değeri 25 milyar dolar civarında olmaktadır. * Maden ürünleri, katma değeri en yüksek olan ürünlerdir. Bu nedenle madencilik, kaynak yaratmada birinci sırada gelen bir sektördür. Uç ürünlere gidildikçe, katma değeri büyük oranlarda artma gösterir. Hurdadan üretilen demirçeliğin katma değeri %30'lar civarında iken, demir cevherinden entegre tesislerde üretilen Demir-Çelik'in katma değeri %150 düzeyine yükselmektedir. * Madencilik, genellikle kırsal alanlarda sürdürülen bir faaliyettir. Ülkemizde yaşanan çeşitli olumsuzlukların temel nedenlerinden biri, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkıdır. Geri kalmış yörelerde yapılacak madencilik yatırımları, arama döneminden başlayarak bölgeye dinamizm getirecek, aramaların olumlu sonuçlanması halinde açılacak işletmeler, yeni çekim alanlarının çekirdeğini oluşturacaktır. Üretilecek ham veya yarı mamul maddeler, yine bu bölgelerde, ilgili sanayinin kurulmasına katkıda bulunacaktır. Böylece oluşturulan istihdam alanları, iç göçün önünü alacaktır. * Madencilik sektörü geliştirildiğinde, iç ihtiyacın karşılanması yanında önemli ihracat girdileri de sağlayacaktır. Maden üretiminin gereken boyutlara ulaşması ile ülkemiz gerçek ekonomik güce kavuşacak, kalkınma ve ekonomik 47 gelişme sağlam temeller üzerine oturacaktır. * Elektrik üretiminin, %50'sinin ithal doğalgaz ile yapılması, yeterli kömür kaynakları olan ülkemiz için büyük bir talihsizliktir. Bu çarpıklığın hızla düzeltilmesi gerekir. * Ülkemizde madenciliğin geri kalmasının en önemli nedenleri; madencilik kültürünün oluşmaması, gerek kamuoyu, gerekse ülkeyi yönetenlerce konunun öneminin yeterince kavranmamış olması ve dışarıdan gelen telkinlere açık olan planlı kalkınma modelimizdir. Ulusal strateji ve modellerin vakit geçirilmeden oluşturulması gerekir. * Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfınca yapılan stratejik çalışmaya göre, madenciliğin GSMH içindeki payının, 10 yılda %4'e yükselmesi ve kalkınma hızının %5 olması varsayıldığında, on yılda, 30 milyar dolar yatırım yapılarak, madencilik geliri, 10 milyar dolar/yıl dış satım olmak üzere, 40 milyar dolar/yıl düzeyine yükselecektir. * Türkiye'nin her tarafında maden yatakları mevcuttur. Ancak batıda işletmeler daha fazladır. Doğu ve Güneydoğu'da maden rezervlerinin gözükmemesi maden kaynaklarının olmayışından değildir. Bu bölgelerde daha az arama yapıldığı içindir. Mermer Yataklarının Değerlendirilmesi ve Sektörel Sorunlar - Raif TÜRK Türkiye büyük mermer rezervlerine sahiptir. Toplam mermer potansiyeli 5 milyar m3'tür. Ülkemizin mermer yatakları, Afyon, Bilecik, Denizli, Elazığ, Manisa, Tekirdağ gibi illerle zenginleşmiştir. Mermer üretimi 85'li yıllardan sonra artmıştır. Üretimin tamamını özel sektör yapmaktadır. Mermer üretiminden sonra granit önemlidir. Bazalt başta Diyarbakır olmak üzere, büyük rezervlere sahip bir kaynaktır. Türkiye'de mermer ihracatı blok işlenmiş olarak ihraç edilmektedir. Çin'in ihracattaki payı %38'dir. Blok mermer ihracatımız 4 milyar dolardır. Güneydoğu 48 Anadolu Bölgesi'nde Elazığ ve Diyarbakır'da mermer faaliyetleri başlamıştır. Diyarbakır'da 250.000 m3 ham mermer blok üretilmiştir. Hazro ve Kulp ilçelerinde mermer işletilmektedir. Bazalt da mermer kadar önemli bir taş olup Diyarbakır surlarında bazalt kullanılmaktadır. Doğu ve Güneydoğu'da Mevcut Maden Potansiyelleri - Ekrem TOSUN 1968 yılında kurulan MTA Güneydoğu Anadolu Bölge Müdürlüğü, sınırları içerisinde bulunan Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Şırnak, Batman, Siirt ve Bingöl olmak üzere toplam 7 ilde faaliyetlerini sürdürmektedir. Diyarbakır ili sınırları içerisindeki maden potansiyeli: Çermik-Kulp-Palu arasında önemli altın tespitleri yapılmış olup, çalışmalar devam etmektedir. KulpKaçkan bölgesinde 250.000 ton rezervli, %33-52 tonerli demir yatakları; ÇermikMahmudan-Hazro arasında önemli bakır bulguları saptanmıştır. Kurşun-Çinko Dicle ilçesinde; Kromit, Ergani-Demo-Kundıkan, Dicle-Aşağı Şıngırk bölgesinde bulunmaktadır. Demir-Manganez yatakları Ergani'de ve Kömürler-Gomayığ'dadır. Kuvars madeni Kulp ilçesinde; Mika Çermik'te; Mermer Çermik, Ergani, Hani, Kulp, Hazro, Lice, Çüngüş'te; Barit rezervleri Dicle'de mevcuttur. PomzaOvabağı'nda; Fosfat, Çınar-Ballıbaba'da; Çimento ve Tuğla-Kiremit hammaddeleri Ergani, Lice'dedir. Taş Kömürü-Hazro'da bulunmaktadır. Diğer illerdeki önemli potansiyeller: Bingöl; Demir cevheri, kurşun, çinko, fosfat, apatit, kaolen, kömür. Siirt: Krom, bakır, mermer, alçı taşı. Şırnak; Asfaltit, fosfat, çimento hammaddesi. Mardin; Fosfat, kuvars kumu, Midyat taşı, uranyum, çimento hammaddeleri. Şanlıurfa; Pomza, fosfat, çimento hammaddesi. Batman; Demir, barit, tuğla-kiremit hammaddeleri, alçı taşı, krom yatakları. Bölge Jeolojisine bağlı gelişen maden yatakları - Yrd. Doç. Dr. Şefik İMAMOĞLU Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve yakın yöresinde yer alan maden yatakları, başlıca üç büyük fasiyes grubu içinde meydana gelmişlerdir. Bölge genellikle sedimanter fasiyeslerin devam ettiği koşullarda ametal maden yatakları oluşurken, kuzey sınırı boyunca melanj oluşum ortamında ve metamorfik kuşakta metalik maden yatakları oluşmuştur. Yani Bölgenin iç kesimlerinde tamamen endüstriyel hammaddeler şeklinde, metal olmayan madenler oluşurken, bindirme zonu ve metamorfik kuşakta genellikle metalik maden yatakları meydana gelmiştir. Doğu Anadolu Bölgesinde ise değişik fasiyeslerde volkanik kayaçlar ve piroklastlar meydana gelmiştir. Bu nedenle yapı malzemesi yönünden çok zengin bir çeşitlilik ortaya çıkmıştır. Elazığ Krom İşletmeciliği - İrfan BAL Türkiye'de maden çeşitliliği ve rezervinin en fazla olduğu bölge, Doğu Anadolu Bölgesi ve özellikle Yukarı Fırat Bölümü'dür. Sorunlar işletmelerin karşısına 49 arttırması mümkündür. Ancak, üretimin önemli girdilerinden olan enerji fiyatları, dünyada çalışmakta olan ferrokrom ve maden işletmelerindeki fiyatlar seviyesine indirilerek bu sektördeki rekabet gücü geliştirilmelidir. Krom oluşumuna uygun bölgelerde detaylı aramalar yapılmalı ve rezervler artırılmalıdır. Üretilen krom cevheri ham ürün yerine, katma değer uygulanarak ara ürün veya nihai ürün olarak ihraç edilmelidir. Madenciliğe ayrı bir Bakanlık verilmeli ve Enerji Bakanlığı içerisinde kaybolup gitmesine müsaade edilmemelidir. MTA'nın maden aramasına günümüz teknolojisini de aktif olarak kullanarak hız vermesi gerekmektedir. Mazıdağı Fosfat İşletmeciliği - Hasan İrfan GENCER Ülkemizin bilinen fosfat potansiyelinin hemen hepsi, Güneydoğu Anadolu'daki 3 bölgede yer almaktadır. Türkiye'nin toplam fosfat rezervi 493 milyon ton olup, bunun 220 milyon tonu görünür rezerv kategorisinde yer almaktadır. Ülkemiz bu rezerv miktarı ile dünyada yedinci sırada bulunmaktadır. Bu rezervlerin değerlendirilmesi amacıyla; Etibank, Mardin-Mazıdağı bölgesinde bulunan Batı-Kasrık yatağında, Türkiye Demir-Çelik İşletmeleri de Bingöl-Bitlis bölgesinde yer alan Avnik demir-fosfat yatağında işletme faaliyetinde bulunmuştur. Bu yatakların fizibilite etütleri düzeyine kadar her türlü çalışmaları tamamlanmıştır. Mardin-Mazıdağı bölgesindeki yataklardan Batı-Kasrık fosfat yatağı, Etibank tarafından bütün detay çalışmaları tamamlanan, maden işletmesi yapılan ve kurulan konsantratörde işlenen ilk yataktır. Taşıt ve Akras yataklarının arama ve teknolojik çalışmaları tamamlanmış olup, bu yataklardan üretilecek fosfat kayasının, kurulu konsantratörde işlenmesi mümkün değildir. 1962 yılında Mazıdağı'nda fosfatın bulunuşu ile başlayan süreç, 1994 yılında Etibank'ın bu tesisleri kapatması sonucu uzunca süre sekteye uğramıştır. 2004 yılında Jeoloji-Kimya-Ziraat Mühendisleri Odalarının ortak düzenlediği Çalıştay'da konu yeniden ülkenin gündemine taşınarak, Mazıdağı Fosfat Tesisleri ülke ekonomisine yeniden kazandırılmıştır. 1962 yılında, Mazıdağı'nda Fosfat Bulunmuştur. 1974 yılında, Fosfat Sahaları Etibank'a devredilmiştir. 1987 yılında, Mazıdağı Fosfat Tesisleri açılmış, 1994 yıllında Mazıdağı Fosfat Tesisleri kapatılmıştır. 2006-2007 yılları arasında Mazıdağı Tesisleri Özelleştirme İhaleleri (Ö.İ.B) yapılmıştır. Şubat 2011 ayında, Mazıdağı Tesisleri Özelleştirme İhalesi, Mayıs 2011 ayında ise, Mazıdağı Fosfat Tesisleri İhalesi sonuçlanmış ve onaylanmıştır. Temmuz 2011 ayında TMC Enerji Mad. A.Ş. ile Mazıdağı Fosfat Tesislerinin Devir Sözleşmesi imzalanmıştır. Fosfat Tesislerinin bir an önce devreye alınmasının bölge ekonomisine katma değer sağlaması büyük önem arz etmektedir. 50 işin en başında yani arama faaliyetlerinin başlaması aşamasında çıkmaktadır. Arama safhasında küçük çaplı işletmeler, cevherin mevcut olduğu sahalarda bütün yatırımları yaptıktan sonra kaynak arayışına başlamaktadırlar. Arama safhasındaki alt yapı oluşturma işlemlerinde Devlet tarafından verilecek teşvikler, sorunların üstesinden gelmeye yardımcı olacaktır. Özellikle yol, elektrik ve şantiye binalarının kurulumu teşviklerle desteklenmeli, üretime geçildikten sonra işletmelerden uzun vadeli olacak şekilde kesintilere gidilmelidir. Bu sebeple teşvik sisteminde maden çıkarılmasına yönelik değişimlere gidilmesi sağlanmalıdır. Teşvik sisteminde bölgeselliğin kaldırılması uygun olacaktır. Maden sahasının teşvikli bölgeye kaydırılması mümkün olmayacağı için teşviklerin maden sahalarının bulunduğu yerlerde oluşturulması ve bunlara göre düzenlemeye gidilmesi gerekmektedir. Bölgemizde oluşturulacak bu tür düzenlemeler net bir iş istihdamı yaratacağından bölgemizde oluşacak insan göçünün de önüne geçilecektir. Ayrıca, Devlet tarafından firmalar teknolojik yenilikler hakkında bilgilendirilerek, yatırımlarının teknolojiye uygun olacak şekilde yapılmasına ışık tutacaktır. Teşvikin cevher zenginleştirme işlemlerinde de kapsamlı bir şekilde genişletilmesi ise Bölgemizde atıl halde bulunan düşük tenorlu cevherlerin çıkarılıp ekonomik hale getirilmesine yardımcı olacaktır. Bölgemizde çarpık kentleşme maden potansiyelini olumsuz etkilemektedir. İnşaat alanında planlama yapılırken yerüstü kaynakları kadar yer altı kaynakları da araştırılmalı ve buna göre gerekli tedbirler alınmalıdır. Üzerine yerleşim yeri inşa edilen ve yeraltında heba edilen binlerce ton madenimiz mevcuttur. Örneğin Elazığ'ın Alacakaya İlçesi neredeyse tamamen maden yataklarının üzerinde kurulmuştur. Bu da o bölgedeki yer altı zenginliklerimizin işlenmesini ve ülke ekonomisine katkı sağlanmasını hem fiziken hem de yasal sorunlar sebebiyle imkansız kılmaktadır. Ülkemizde üretilen krom cevheri/konsantresi yüksek kaliteli olduğundan, maliyetler yüksek olmasına karşın ihraç edilebilmektedir. Teknolojik trend, düşük kaliteli fakat ucuz krom cevher/konsantrelerini kullanma yönünde gelişim göstermektedir. Üretim daha çok küçük kapasiteli sahalardan ve yeraltından yapılmaktadır. Üretim, mostra işletmeciliğinden yer altı işletmeciliğine doğru gitmekte ve böylelikle daha alt kotlardaki cevher rezervlerin üretilerek yatırımların artması sağlanmaktadır. Türkiye, ham cevher, ferrokrom ve krom kimyasalları dış satımından önemli döviz geliri sağlamaktadır. Krom cevherinin krom bileşikleri ve ferrokrom tesisleri dışında yurtiçi tüketimi; Refrakter sanayinde 15.000 ton/yıl, Döküm sanayinde ise 1.000 ton/yıl düzeyindedir. Dünya krom cevheri üretimi ve ferrokrom üretimi ile bunların ihracat ve ithalat verileri incelendiğinde, krom cevheri üreten ülkelerin çoğunluğunun ürettikleri cevheri ferrokroma dönüştürerek ihraç ettikleri görülmektedir. Dolayısıyla, Türkiye ham cevher ihraç etmek yerine katma değeri yüksek olan ferrokrom üreterek ihraç etmesi ve bu sayede döviz girdisini 3-4 kat 51 BÖLÜM 2. DİYARBAKIR VE SU Bölüm editörü Nizamettin Hamidi 1-Diyarbakır İli Hidrolojisi ve Su Kaynakları Potansiyeli. Doç. Dr. Z. Fuat TOPRAK 2- Diyarbakır Çermik Jeotermal Kaynağının Özellikleri. Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK 3- Çermik kaplıcası.. Aygül DORU 4- İçmesuyu Şebekelerindeki Fiziksel Kayıpları Önlemeye Yönelik Matematiksel Bir Modelin Geliştirilmesi Ve Diyarbakır Örneği. Yrd. Doç. Dr. Mehmet SONGUR,Nizamettin HAMİDİ, Fahrettin ÇAĞDAŞ 5-Dicle nehri Diyarbakır kenti girişi ve çıkışında su kalitesinin değerlendirilmesi. Nizamettin HAMİDİ, Tamer BAGATUR 6 - Diyarbakır’da suyun tarihi. Aygül DORU 52 Diyarbakır İli Hidrolojisi ve Su Kaynakları Potansiyeli Z. Fuat Toprak* ÖZET İnsan nüfusunun artmasına bağlı olarak hem suyun kullanıldığı sektörlerin sayısı hem de tüm sektörlerde suya duyulan ihtiyaç gittikçe artmaktadır. Yeryüzüne inen suyun miktarının sabit olmasına karşın kullanım alan ve miktarının gittikçe arttığı ve küresel iklim değişikliğinin söz konusu olduğu günümüzde doğal olarak suyun önemi de gittikçe artmaktadır. Özellikle dünyanın sürdürülebilir temiz enerji kaynaklarına yöneldiği ve biriktirmesiz HES'lerin yaygınlaşması bu önemi daha da artırmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Diyarbakır su kaynaklarının bir dökümünü (envanterini) ortaya koymaktır. Bunun için, giriş bölümünde kısaca suyun önemine değinilmiş ve literatürü ele alınmıştır. Daha sonra artan su ihtiyacına karşın Diyarbakır, ülkemiz ve dünya tatlı su kaynakları karşılaştırmalı olarak verilmiştir. Çalışmanın devam eden bölümlerinde konu detaylandırılmış ve sonuç bölümünde ise mevcut su kaynaklarının doğayı, tarihi ve kültürel varlıkları ve sosyal hayatı koruyacak şekilde kullanılmasına yönelik projelerin bir an önce uygulamaya geçirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, su kaynakları, su stresi, su kıtlığı, Dicle Havzası, küresel iklim değişikliği, küresel ısınma. 1. GİRİŞ Su Hayattır (Şekil 1). İnsan nüfusunun artmasına ve gelişen teknolojiye bağlı olarak hem suyun kullanıldığı sektörlerin sayısı hem de tüm sektörlerde suya duyulan ihtiyaç gittikçe artmaktadır. Şekil 2'de suyun yaygın ve gelişen teknolojiye bağlı olarak yeni ortaya çıkan kullanım alanları verilmiştir [1]. Diğer taraftan yağışların yeryüzüne konumsal ve zamansal dağılımı homojen değildir. Suya en çok gereksinim duyulan kurak mevsimlerde yağışlar az, ihtiyacın minimum düzeyde olduğu yağışlı mevsimlerde ise yağışlar çok fazladır. Örneğin Diyarbakır'ın yazın aldığı yağış, yıl boyunca aldığı tüm yağışın ancak %2'sidir [2]. Aynı zamanda sabit olan mevcut tatlı su kaynakları yeryüzüne homojen bir şekilde dağılmamaktadır. Örneğin yıllık yağışların ¾'ü dünya nüfusunun yaklaşık olarak 1/3'ünü kapsayan alanlara düşmektrmaktadır. Başka bir ifade ile dünya nüfusunun yaklaşık 2/3'ü yeryüzüne inen *DÜ Müh. Fak. İnşaat Mühendisliği Bölümü ve WRC King Abdulaziz University toprakzey@itu.edu.tr; toprakzf@dicle.edu.tr 21280 Diyarbakır 53 yağışların ¼'ünden yararlanmaktadır.[3]. Dünyanın birçok bölgesinde ihtiyaç duyulan suyun miktarı doğal su miktarından fazladır. Bu nedenle çok sayıda ülke şu an bile su kıtlığı ile karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır [3]. Şekil 3'te şematik olarak verildiği gibi yerküre üzerinde bulunan suyun sadece %4,9'u tatlı su kaynaklarını oluştuTatlı su kaynaklarının da ancak %0,2'si doğrudan ve ekonomik bir şekilde kullanılabilecek su kaynakları olan nehir ve göllerde bulunmaktadır. [3]. Küresel iklim değişikliği veya küresel ısınmanın bilim çevrelerince tartışıldığı günümüzde [2, 4–10] suyun önemi ve depolanma zorunluluğu daha da artmaktadır. İçinde bulunduğumuz yüzyılda, petrol ve diğer enerji kaynakları üzerinde süregelen savaşların yerini su savaşlarına bırakacağı endişeleri duyulmaktadır [11–12]. Dolayısıyla dünya tatlı su kaynaklarının korunması yüzyılımızın en önemli gereklerinden biri haline gelmiştir. O halde kısaca: Suyun/yağışın az olduğu zamanlarda susuz kalmamak için, az su/yağış alan bölgelere suyu iletebilmek için, temiz ve sürdürülebilir bir enerji üretimi için ve ısınan dünyamızın ateşini düşürmek için su kaynakları potansiyelinin tespiti önemli hale gelmiştir. Ancak hiçbir ülke veya topluluk kendi su kaynakları potansiyeli bilgisini doğru bir şekilde başka ülkeler ile paylaşmamaktadır. Bu durumda su kaynakları konusunda küresel boyutta bir bilgi kirliliğinden söz etmek mümkündür. Her ülkenin havzalara göre kendi su kaynakları potansiyelini doğru bir şekilde bilmesi ise doğayı, tarihi/kültürel varlıkları ve sosyal hayatı korumak kaydı ile optimum bir şekilde projelendirilmesi ve bu projelerin zaman geçirmeden uygulanması açısından çok önem arz etmektedir. Bu düşüncelerden hareketle bu çalışmada Diyarbakır il alanı üzerine düşen yağışlar, yağışların dışında kalan sistem girdi (komşu havzalardan gelen) ve çıktıları (komşu havzalara giden, buharlaşma ve tüketim) esas alınarak Diyarbakır ili hidrolojik sistemi kapalı kutu (black box) olarak ele alınmış ve çok özel ve küçük kaynaklara indirgenmemiştir. Bir başka ifade ile ilin büyük doğal su kaynakları envanteri ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. SU HAYATTIR WATER IS LIFE İNSAN (HUMAN) İçme Temizlik Beslenme BİTKİ (PLANT) HAYVAN (ANIMAL) SU (WATER) Mesire İNSAN Bilim CANSIZ DOĞA (LIFELESS NATURE) Barınma Teknoloji Sulama Enerji Sanayi Şekil 1. Su Hayattır [1] Şekil 2. Suyun kullanıldığı insan faaliyetleri [1] 54 DÜNYA TATLI SU DAĞILIMI ( WORLD FRESH WATER DISTRIBUTION ) GÖL, NEHİR VB. ( LAKE, RIVER ETC. ) 0.20 % KAR VE BUZUL ( SNOW AND ICE ) 31.40 % YERALTI SUYU ( GROUND WATER ) 68.40 % TATLI SU ( SALINE WATER ) 95.10 % TATLI SU ( FRESH WATER ) 4.90 % DÜNYA SU DAĞILIMI ( WORLD WATER DISTRIBUTION ) Şekil 3. Dünyadaki su dağılımı 2. DİYARBAKIR SU POTANSİYELİ VE DAĞILIMI Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Diyarbakır Bölge Müdürlüğü'nden temin edilen merkez ve taşra ilçelerinin aylık ortalama yağış verilerinden Diyarbakır İli merkez ve taşra ilçelerinin uzun yıllar aylık ortamla yağış yüksekliği mm cinsinden hesaplanmıştır. Şekil 4'te verilen haritadan [13] net bir şekilde görüldüğü üzere Diyarbakır'ın coğrafik yapısı ve yüzey şekilleri nedeniyle yağışlarla Diyarbakır ili üzerine inen suyun hemen hemen tamamı il sınırları içinde akışa geçmekte ve bir kısmı yeraltına inerek sığ ve derin yeraltı sularını meydana getirmektedir. Bu nedenle ilçelerin yağış yükseklikleri alanları ile çarpılarak alansal uzun yıllar aylık ortalama yağış miktarları Milyar m3 cinsinden elde edilmiştir (Tablo 1). Tüm ilçelerin uzun yıllar aylık ortalama yağış miktarları toplanarak il geneli uzun 3 yıllar yıllık ortalama yağışı 11,44 Milyar m olarak hesaplanmıştır. Bu değer 2 Diyarbakır ilinin 15355 km olan toplam alanına bölünerek Diyarbakır il geneli yıllık yağış yüksekliğinin uzun yıllar ortalaması 745,14 mm olarak hesaplanmıştır. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün 2005 yılına ait haritalı istatistik bülteninde verilen Türkiye yağış haritasından Diyarbakır ve çevresinin yıllık yağış yüksekliğinin uzun yıllar ortalaması 400 mm ile 600 mm arasında 500 mm'ye yakın olarak okunmuştur [14]. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün resmi web sayfasında yer alan haritada (Şekil 5) ise aylık yağışların 1975–2008 yıllarını kapsayan uzun yıllar ortalamalarından yıllık yağışların uzun yıllar ortalaması 482,4 mm olarak 55 hesaplanmıştır [15]. DSİ ve DMİ tarafından verilen değerler birbiri ile uyum göstermesine karşın bu çalışmada hesaplan yıllık yağış yüksekliği değerinin bu iki değer ile de uyuşmadığı görülmektedir. Diyarbakır il geneli yıllık yağış yüksekliğinin ve yağış miktarının hesapları ve sonuçları Tablo 1'de özetlenmiştir. Diyarbakır'da yer alan Karakaya, Kralkızı, Dicle, Batman, Devegeçidi ve Göksu baraj göllerinin alanları sırasıyla, 298,00 km2, 57,50 km2, 24 km2, 49,25 km², 32.14 km2, 3,90 km2 olup toplam göl yüzeyi alanı 434,79 km2'dir [14]. Bunlara akarsu ve küçük göletlerin su yüzeyi alanı da eklendiğinde yaklaşık olarak 500 km2'lik bir alandan buharlaşma olmaktadır. Karakaya Baraj gölü büyük ölçüde Diyarbakır il sınırlarının dışında kalmaktadır. Bu alanın yerine toprak ve bitki örtüsü yüzeyi 2 ampirik olarak eklenerek buharlaşma yüzeyi yaklaşık 400 km olarak hesaplanmıştır. Şekil 5'te verilen uzun yıllar altı aylık periyot (Mayıs-Ekim) toplam buharlaşma haritasından Diyarbakır ili için 6 aylık (Mayıs-Ekim) buharlaşma dönemi buharlaşma yüksekliği yaklaşık 1750 mm olarak okunmuştur. Buna göre buharlaşma dönemi içinde toplam buharlaşan su miktarı 1,750 * 400*106 = 0,7 Milyar m3 olarak hesaplanmıştır. Buharlaşma yüksekliğine esas alınan harita, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün resmi web sayfasından alınmıştır [16]. Burada sadece su yüzeyinden buharlaşma hesaplanmış olup il yüzey alanı geneli hesaba katılmamıştır. Bunun başlıca iki nedeni vardır: 1) Buharlaşmanın en fazla olduğu kuru (ilkbaharın sonu, yaz ve sonbaharın başlangıcı) aylarda buharlaşmayı sağlayacak toprak yüzeyine yakın nem oranı çok çok düşüktür. Diğer aylarda ise havanın soğuk ve yüzeye yakın atmosfer tabakasının yüksek nem oranına sahip olması buharlaşmayı azaltmaktadır. Yukarıda sözü edilen ve DMİ'inin verilerinden sağlanan 1750 mm/yıl'lık buharlaşma yüksekliği dikkate alındığında bu yüksekliğin yağış yüksekliğinden daha fazla olduğu açıktır. Bu durumda ilin yer altı ve yer üstü su kaynaklarının tümünün il sınırları dışından yüzeysel veya yer altı akışı ile beslenmesi gerekiyordu ki eldeki diğer verilerden bunun böyle olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla buharlaşma yüzeyi su yüzeyi ile sınırlandırılmıştır. Bununla birlikte, toprak yüzeyinden meydana gelen buharlaşma kayıpları sadece bu nedenle ihmal edilmemiştir. 2) Buharlaşmaya büyük etkisi olan sulama alanlarından kaynaklanan kayıplar tüketilen suyun içinde sayılmıştır. Son yıllarda GAP sulamalarının devreye girmesinin yanında yerel halk sulamalarında da ciddi bir artış söz konusudur. Bu durum il genelinde sulama nedeniyle buharlaşma kayıplarını önemli derecede artırmıştır. Yağışlarla il alanı üzerine düşen suyun bir kısmı da sığ ve derin yeraltı sularını oluşturmaktadır. 2004 yılı sonu itibari ile Diyarbakır ve çevresinde DSİ tarafından 3 tespit edilen yeraltı su rezervinin 0,38 Milyar m olduğu belirtilmektedir [14]. Yer altından çekilen su miktarına göre yer altı su rezervlerinin her yıl yenilendiği dikkate alındığında, yer altı suyunun da bölgede dinamik hidrolojik çevirim içinde sayılması gerektiği söylenebilir. Yüzeysel akış, ilin hidrolojik çeviriminin önemli ve girdi ve çıktıları il sınırlarını aşan bir alt sistemidir. Bu nedenle ilin hidrolojisinin bu bileşeninin üzerinde 56 genişçe durmak gerekir. Yüzeysel akış ile gelen suyun bir kısmı baraj göllerinde depolanmaktadır. Karakaya, Kralkızı, Dicle, Batman, Devegeçidi ve Göksu baraj 3 3 3 3 göllerinin depolama hacimleri sırasıyla, 9,58 km , 1,919 km , 0,595 km , 1,250 km , 0,20232 km3, 0,062 km3 olup bu barajlarda toplam 13,608 Milyar m3 su depolanmaktadır [14]. Toplam depolama hacminin yüzeysel akışa geçen yıllık su miktarından fazla olması akarsular aracılığı ile Diyarbakır il sınırı dışından gelen suların olduğunu göstermektedir. Dicle Nehri'nin Diyarbakır'a giriş yaptığı Kralkızı barajı öncesinde yıllık ortalama akımı 0,7614 Milyar m3'tür. Dicle Barajı öncesinde de 3 yıllık ortalama akım 1,896 Milyar m 'tür (Şekil 6). Dicle Nehri, kuzeyden Toros Dağları yamaçlarından Anbarçayı, Kuruçay, Pamukçayı ve Hazroçayı, Batman ve Garzan sularını almaktadır. Güneyden ve Mardin eşiğinden Göksu ve Savur Çayı Dicle'ye katılmaktadır. Sason, Zori ve Garzan (1,290 Milyar m3) çayları büyük ölçüde yüklerini il sınırları dışından almaktadır ve Batman Çayının yıllık akımını (4,271 Milyar m3) ağırlıklı olarak bu üç çay oluşturmaktadır. Böylece, Diyarbakır il sınırları içinde meydana gelen 11,44 Milyar m3'lük 3 yağışın bir kısmı buharlaşmaktadır (0,7 Milyar m ) ve bir kısmı da yeraltı sularını 3 beslemektedir (0,38 Milyar m ). Diyarbakır ve çevresinde doğal göl olmadığından 3 geri kalan yağış sularının tamamı (9,98 Milyar m ) yüzeysel akışa geçmektedir. İl sınırları içinde içme, kullanma, sanayi ve sulama suyu ihtiyacı karşılandıktan sonra geri kalan kısmı Dicle ve yukarıda anılan kollarında ve baraj haznelerinde depolanmaktadır. Dicle nehrinin, Batman Çayı ile birleştikten sonra il sınırını terk ettiği noktadaki yıllık akımı ise yaklaşık olarak 15 Milyar m3'tür. Bunun 9,98 Milyar 3 m 'ünü, kolları aracılığı ile il sınırları içerisinde meydana gelen yağışlardan almaktadır. Geri kalan 5,02 Milyar m3'nü ise komşu illerden temin etmektedir. Bunun içinde il sınırları içindeki içme, kullanma, sanayi ve sulama suyu ihtiyacı dâhil değildir. Başka bir ifade ile komşu illerden gelen suyun toplamı hesaplanırken verilen 3 5,02 Milyar m 'lük bu su miktarına yer altı suyu dışındaki il içi sanayi, içme suyu, evsel su, sulama suyu tüketimi de eklenecektir. Bu hali ile nehir, Diyarbakır'ı bir su geçiş yolu haline getirmektedir. Diyarbakır ili içme, kullanma, sanayi ve sulama suyu büyük ölçüde Dicle nehrinden sağlanmaktadır. Bir kısmı ise sığ ve derin yeraltı sularından sağlanmaktadır. Diyarbakır ilinin toplam su kaynaklarının doğal dağılımı Tablo 2'de verilmiştir. Diyarbakır İlinin su kullanımının sektörsel bazda dağılımına burada yer verilmemiştir. 57 Şekil 6 Dicle ve kolları 58 59 Şekil 5 Uzun yıllar 6 aylık periyot (Mayıs - Ekim) buharlaşma haritası 60 Şekil 4. Diyarbakır yüzey şekilleri 61 Tablo 2 Diyarbakır suyunun doğal dağılımı Büyükler Milyar m³ Yağış 11,440 Buharlaşma 0,700 Yeraltı Suyu (Tüketim) 0,380 Yüzeysel Akış 9,980 Dicle Nehrinin il sınırını terk ettiği kesitte Yıllık Akımı 15,000 Toplam yüzeysel akış tüketimi ? İl Sınırı Dışından Gelen Su ( Bu miktara il içinde tüketilen yüzeysel 5,02 akış suyun da eklenmesi gerekir. + yıllık Baraj Gölleri ( tüketim nedeniyle seviye sürekli değiştiği için 13,608 barajların depolama hacmi verilmiş olup ve çıktılara esas alınmıştır. 5. SONUÇ VE ÖNERİLER 1. Su potansiyelimizden maksimum düzeyde yararlanabilmek için, 2. Toprak kaynaklarımızdan maksimum düzeyde yararlanabilmek için, 3. Suyun/yağışın az olduğu zamanlarda susuz kalmamak için, 4. Az su/yağış alan bölgelere suyu iletebilmek için, 5. Temiz ve sürdürülebilir bir enerji üretimi için, 6. Isınan dünyamızın ateşinin düşürülmesine bir nebze katkı yapmak için, 7. Fosil kökenli enerji kaynaklarına bağımlılığı azaltmak için, 8. Mansaptaki komşularımıza daha düzenli ve bol su verebilmek ve bunu ticari ve stratejik açıdan değerlendirebilmek için, 9. Akarsularımızın rejimini düzenlemek için, 10. Yeraltı ve yerüstü su ve toprak kaynaklarının kirlenmesini önlemek için, 11. Erozyonu ve katı madde hareketini minimize etmek için, 12. Balıkçılık ve su ulaşımını sağlamak için, 13. Sulu; dolayısıyla daha verimli bir tarıma geçebilmek için, 14. Yörede istihdam sağlamak ve yöreye sanayi ve ticari canlılık getirebilmek için, 15. Sağlık, eğitim ve benzeri diğer sektörleri geliştirmek için, 16. Bölgenin refah düzeyini artırmak için, 17. Tuzlanmayı önlemek için, Lokal olarak alt hidrolojik sistemlerin, tüm girdi ve çıktıları ile doğru bir şekilde analiz edilmesi, çözümlenmesi ve böylece yıllık ortalama yağış yüksekliği ve miktarının daha doğru bir şekilde hesaplanması ve tüm su projelerin doğru bir su kaynakları potansiyeli esas alınarak geliştirilmesi gerekir. Burada Diyarbakır il sınırları dâhilinde böyle bir çalışma yapılmış ve tüm sonuçları ile özetlenmiştir. 62 6. BİLGİLENDİRME Bu çalışma, 01–03 Haziran 2010 tarihleri arasında D.Ü. Kongre Merkezi'nde gerçekleştirilen “Diyarbakır Tarım, Doğa Ve Çevre Sempozyumu” sunulan “Diyarbakır Su Kaynakları” başlıklı çalışmanın devamıdır. 7. KAYNAKLAR 1. Toprak ZF, Ceylan, E., (2008), Silvan Barajının GAP İçindeki Yeri, Uluslararası Silvan Sempozyumu, 25-27 Nisan 2008, Silvan. 2. Toprak, Z.F., Öztürkmen, G., Yılmaz S., Dursun, F., Bayar G., EM, A., Hamidi, N., (2009), Diyarbakır Kent Merkezi İçin Sıcaklık Verilerinin İstatistiksel Analizi, İklim Değişikliği ve Çevre, 1 (2), 49-74, 2009. 3. Aytek, A. ve Toprak, Z.F., (2001), Fresh Water-Saltwater Distribution and Freshwater Potential of Turkey, Proc. International Symposium on Water Resources and Environmental Impact Assessment, 233 - 238, Istanbul. 4. The Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC) established by WMO and UNEP Fourth Assessment Report "Climate Change 2007”, 02 February 2007, Paris. 5. Jamieson D. (1992), ETHICS, PUBLIC-POLICY, AND GLOBAL WARMING, SCIENCE TECHNOLOGY & HUMAN VALUES 17 (2): 139-153 SPR 1992. 6. Beckerman W, Malkın J (1994), How much does global warming matter? - concern for environmental problems as opposed to needs of developing countries PUBLIC INTEREST (114): 3-16 WIN 1994. 7. Vincent St. Louis (2002), Hydroelectric reservoirs as an anthropogenic source of greenhouse gases." World Resource Review 14 (2002): 334–353. 8. International Rivers Network (IRN) (2002), Flooding The Land, Warming The Earth, Greenhouse Gas Emissions From Dams, 1847 Berkeley Way, Berkeley CA 94703. 9. Karaca, Mehmet, Şen, Ömer L., “Küresel Isınma: Gerçekler ve Belirsizlikler”, TÜBİTAK,http://www.tubitak.gov.tr/home.do;jsessionid=E5835E 72700C D9 FAD50E141C98C23CAC?sid=0&cid=773 10. Türkeş, M., Sümer, U. M.,Çetiner G., “İklim Değişikliğinin Bilimsel Değerlendirilmesi” ,http://www.meteor.gov.tr/2006/arastirma/ arastirma. aspx? subPg=101&Ext=htm 11. Cemal Zehir, Ortadoğu'da Su Medeniyetlerinden Su Savaşlarına, Su Vakfı Yayınları, 2003, İstanbul. 12. Özden Bilen, Ortadoğu Su Sorunları ve Türkiye, Üçüncü Baskı, İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı, Basım ve Foto-Film Şube Müdürlüğü, 2009, Ankara. 13. http://maps.google.com/maps?hl=tr&resnum=0&q=%22Diyarbakir% 14. DSİ 2005 yılına ait haritalı istatistik bülteni, DSİ Genel Müdürlüğü Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı, 2005, Ankara 15. http://www.meteor.gov.tr/veridegerlendirme/ 16. http://www.meteor.gov.tr/veridegerlendirme/acik-yuzey-buharlasma. aspx 63 DİYARBAKIR ÇERMİK JEOTERMAL KAYNAĞININ ÖZELLİKLERİ Orhan KAVAK Özet Türkiye jeotermal kaynakları bakımından dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer almaktadır. Türkiye'nin jeotermali doğrudan kullanımında son 5 yılda dünya genelindeki en büyük gelişmeyi göstererek 11. sıradan 5 sıraya yükselmiştir (Şekil1;2). Jeotermal kaynaklar açısından Güneydoğu Anadolu Bölgesi önemli bir paya sahiptir. Bölgede Diyarbakır (Çermik), Batman (Taşlıdere), Siirt (Billoris), Şırnak (Hısta ve Zümrütdağ), Şanlıurfa (Karaali), Mardin (Dargeçit-Germav) Adıyaman (Tilek) ve Gaziantep (Kartalköy)'te bulunmaktadır. Bu çalışmada, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde devam eden Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında yer alan 9 ilimizden biri olan Diyarbakır ilinin Çermik ilçesinde yer alan Çermik Jeotermal kaynakları incelenecektir. Jeotermal alanın jeolojisi ve suyun özellikleri üzerinde durulacaktır. 1.Giriş Jeotermal enerji yerkürenin iç ısısıdır. Bu ısı merkezdeki sıcak bölgeden yeryüzüne doğru yayılır. Jeotermal kaynakların üç önemli bileşeni vardır: 1. Isı kaynağı, 2. Isıyı yeraltından yüzeye taşıyan akışkan, 3. Suyun dolaşımını sağlamaya yeterli kayaç geçirgenliği. Jeotermal alanlarda sıcak kayaç ve yüksek yeraltı suyu sıcaklığı normal alanlara göre daha sığ yerlerde bulunur. Bunun başlıca nedenleri arasında: Magmanın kabuğa doğru yükselmesi ve dolayısıyla ısıyı taşıması, Kabuğun inceldiği yerlerde yüksek sıcaklık farkı sonucunda oluşan ısı akışı, Yeraltı suyunun birkaç kilometre derine inip ısındıktan sonra yüzeye doğru yükselmesi. Jeotermal saha, sistem ve rezervuarı birbirlerinden ayırmak üzere aşağıdaki tanımlar yapılabilir. *Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Genel Jeoloji Anabilim Dalı 21280-Diyarbakır; kavakorhan@gmail.com 64 Şekil 1. Türkiye'deki Jeotermal Alanlar Şekil 2. Türkiye'deki önemli Jeotermal Alanlar ve Sıcak Su Kaynakları Jeotermal Saha: Yeryüzünde bir jeotermal etkinliği gösteren coğrafik bir tanımdır. Eğer yeryüzünde herhangi bir doğal jeotermal çıkış yoksa, yeraltındaki jeotermal rezervuarın üstündeki alanı tanımlamakta kullanılır. Jeotermal Sistem: Yeraltındaki hidrolik sistemi bütün parçaları ile birlikte (beslenme alanı, yeryüzüne çıkış noktaları ve yeraltındaki kısımları gibi) tanımlamakta kullanılır (Şekil–3). 65 Şekil 3. Ideal Jeotermal Sistemin Sematik Gösterimi Jeotermal Rezervuar İşletilmekte olan jeotermal sistemin sıcak ve geçirgen kısmını tanımlar. Jeotermal sistemler ve rezervuarlar; rezervuar sıcaklığı, akışkan entalpisi, fiziksel durumu, doğası ve jeolojik yerleşimi gibi özelliklerine göre sınıflandırılırlar. Örneğin jeotermal rezervuarda 1 km derinlikteki sıcaklığa bağlı olarak sistemleri iki gruba ayırmak olasıdır. a.) Rezervuar sıcaklığının 150°C' dan düşük olduğu, düşük sıcaklıklı sistemler: Bu tür sistemler genelde yeryüzüne ulaşmış doğal sıcak su veya kaynar çıkışlar gösterirler. b.) Rezervuar sıcaklığının 200°C' dan yüksek olduğu yüksek sıcaklıklı sistemler: Bu tür sistemler ise doğal buhar çıkışları (fumeroller), kaynayan çamur göletleri ile kendini gösterir.. Jeotermal sistemlerin fiziksel durumlarına bağlı olarak sınıflandırılmaları durumunda, üç farklı rezervuar durumu tanımlanabilir. Sıvının etken olduğu jeotermal rezervuarlar: Rezervuardaki basınç koşullarında su sıcaklığının buharlaşma sıcaklığından daha düşük olduğu rezervuarları tanımlamakta kullanılır. Rezervuar basıncını sıvı su fazı kontrol etmektedir. İki fazlı jeotermal rezervuarlar: Rezervuarda sıvı su ve su buharı birlikte bulunmaktadır ve rezervuar basıncı ve sıcaklığı suyun buhar basıncı eğrisini izler. Buharın etken olduğu jeotermal rezervuarlar: Rezervuar basıncındaki 66 akışkan sıcaklığının suyun buhar basıncı eğrisi sıcaklığından daha yüksek olması durumunda bu tür rezervuarlar oluşurlar. Rezervuardaki basıncı su buharı fazı kontrol etmektedir. Bir jeotermal rezervuarın fiziksel durumu ve kimyasal özellikleri zamana bağlı olarak değişiklik gösterebileceği gibi aynı rezervuar içerisindede bir noktadan diğerine farklılıklar gösterebilir. Örneğin sıvının etken olduğu bir rezervuar, üretim sonucu oluşan basınç düşümünden dolayı, zamanla iki fazlı bir jeotermal akışkan durumuna dönüşebilir. Jeotermal enerji, hava kirliliği yaratmayan ve dikkatli kullanıldığında çevre sorunlarını en aza indirgeme özelliği olan bir enerji kaynağıdır. Jeotermal enerji kaynağının sürdürülebilir projelerde kullanılması amaçlanmalıdır. Projelerin sürdürülebilir olması için jeotermal sistemlerin ve rezervuarların iyi bilinmesi ve var olan yeraltı özelliklerinin projelerin avantajına olacak şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Jeotermal Enerjinin Doğası Ve Dağılımı Jeotermal enerjinin doğası ve dağılımı ile ilgili üç temel terim vardır; jeotermal gradyan, ısı akışı ve jeotermal anomali. Jeotermal gradyan dünya yüzeyinden derinlere doğru inildikçe sıcaklığın artmasından kaynaklanır. Normal olarak yerin altına doğru inildiğinde her 33 metre'de sıcaklık 1oC yükselir. Fakat jeotermal sahalarda, jeolojik yapının ve kayaç tiplerinin farklı olmalarından dolayı o sıcaklık artışı çok daha fazla, örneğin 33 metre'de 5 C olabilir. Isı enerjisi dünya yüzeyine, kayalardan iletim yoluyla geçerek, mağmanın hareketi ile veya jeotermal suyun hareketi ile ulaşır. Isı enerjisinin iletim yoluyla düşey olarak hareket etmesine ısı akısı denir. Bazı jeotermal alanlarda, bazı derinliklerde sıcaklıklar, komşu alandaki sıcaklıklardan farklılıklar gösterirler. Bu düzensizliğe jeotermal anomali denir. Jeotermal anomali küçük bir alan ile sınırlı olabilir ve sadece küçük bir sıcak su kaynağı anomaliyi gösterebilir. Öte yandan anomali binlerce kilometrakarelik bir alanda da oluşabilir. Jeotermal kuyuların sondajı, geliştirilmesi ve işletmesi çok pahalı işlemler oldukları için jeotermal aramalarda pozitif jeotermal anomalilerin (yüzeye yakın ve yüksek sıcaklıklı) yerleri tespit edilmeye çalışılır. Farklı jeolojik yapılarda, jeotermal anomalilere sebep olan beş ana faktör vardır. Bu faktörlerin anlaşılması, jeotermal alanların aranmasında yardımcı olur. Isı, farklı bölgelerde farklı hızlarda yayılır. Isı akısındaki temel farkların sebebinin yerin yaklaşık 30 km altındaki oluşumlarda bulunduğuna inanılmaktadır. Bazı bölgelerde ısı akısı ortalamaya göre düşük, bazı bölgelerde yüksektir. Isı akış miktarının aralığı. Sedimenter bölümdeki her derinlikte, kayaç tipinden bağımsız olarak ısı iletiminin hızı aynıdır. Radyoaktif kaynaklar ısı iletim hızını değiştirir. Normal olarak ısı yeryüzüne sabit hızda iletilir. Fakat, eger ortamın ısıl iletkenliği anormal olarak çok 67 düşük ise, mevcut alandaki sıcaklık komşu alanlardan fazladır. Genel olarak dünyanın heryerinde rastlanan değişik kayaç tiplerinin ısı iletkenliği birbirlerinden farklılık gösterir. Örneğin kuvarsın iletkenliği, pekişmemiş kilin iletkenliğinden altı kat daha fazladır. Yani, eğer ısı akışı sabit ise, bir tabakadaki jeotermal gradyan, değişen ısı iletim hızına bağlı olarak, komşu tabakaya göre altı kat daha fazla olabilir. Kayaçlardaki lateral (yanal) değişiklikler ve bunlara bağlı ısı iletkenliğindeki değişiklikler çarpıcı jeotermal anomaliler yaratabilir. Radyoaktif elementlerin konsantrasyon farkları. Diğer faktörler jeotermal gradyanin büyüklüğünü etkiler. Radyoaktif elementler yoğunlukla üst kabukta bulunurlar fakat en fazla granitik kayalarda bulunurlar. Radyoaktif elementler sığ kabuksal alanlardaki ısı akışını hızlandırırlar. Bazı granitik kayalardaki ısı akışının üçte ikilere varan kısmı radyoaktif elementler olan uranyum, toryum ve potasyumun radyoaktif bozunumundan dolayı oluşur. Bunların arasında uranyum ve toryum aynı önemde iki radyoaktif elementtir ve radyoaktif çürümeden oluşan ısının yaklaşık olarak % 80-90'ını oluştururlar. Bu noktada, yeteri kadar büyük hacimli bir granitik kütle içinde bulunan küçük miktarda uranyumun (milyonda 5-10 parça ve toryumun (20-80 ppm) yeraltı sıcaklığını belirgin biçimde yükselttiğini not etmekte fayda vardır. Radyoaktif elementlerin konsantrasyonundaki lateral (yanal) değişimler, kayalar aynı ısıl iletkenlikte de olsa jeotermal gradyanda farklılıklara yol açar. Tabakalar arasına giren genç mağmatik kayaçlar (Genç mağmatik sokulumlar). Levha tektoniği teorisi (yerkabuğunun, geniş düz parçalarının hareketi) genç mağma aktivitelerinin oluşumunu açıklamaktadır. Mağma, levhaların ayrılma zonları boyunca ve levhalar arasına girerek, sırtlar oluşturur. Kabuğa doğru sokulan mağma yerkabuğuna ısı transfer eder ve bu da yüksek jeotermal gradyanlar yaratabilir. Sonuç olarak ortaya çıkan jeotermal anomaliler değerli jeotermal kaynaklar yaratabilirler. Hidrotermal sirkülasyon: Geçirgen kayaçlardan, kırık veya çatlak sistemlerinden geçen sular, ısıyı kayaçlardan daha hızlı taşırlar. Genç mağmatik sokulum tarafından ısıtılan sular konveksiyon akımları sonucu jeotermal sistemde dolaşır veya dolaşımdaki soğuk su mağmatik bir sokulama yaklaşarak ısınır ve hareketine devam eder. İki durumda da jeotermal enerji kabuktaki sığ derinliklere transfer edilir ve ciddi jeotermal anomalilere sebep olabilir. Termal suların yeryüzüne çıktığı noktalarda doğal sıcak su kaynakları oluşur. Diğer yerlerde termal sulara ulaşmak için kuyu açmak gerekir. Jeotermal Enerji Üretimi Jeotermal enerji çoğunlukla yerkabuğundaki kayaçlarda, ikincil olarak da kayaçlardaki çatlakları, gözenekleri dolduran su, su buharı veya diğer akışkanlarda bulunur. Bu yayılmış enerjiyi kullanılabilir hale getirmek için önce büyük hacimlerdeki kayaç kütlelerinden toplanması ve sonra da bir boşaltım noktasına taşınması gereklidir. Yerkabuğunun en üst bir kaç kilometrelik bölümünde neredeyse bütün kayaçlarda bulunan su, enerjiyi toplamak ve almak için 68 bir mekanizma oluşturulmasını sağlar. Jeotermal suyu ve sahip olduğu ısıl enerjiyi ekonomik olarak elde edebilmek için suyun içinden geçtiği kayaçların çok miktarda su içermeleri ve geçirgenliklerinin fazla olması gerekir. Kayaçın su depolayabilme kapasitesi depolama katsayısı olarak adlandırılır. Suyun geçirgenlik özelliği ise hidrolik iletkenlik veya geçirgenlik olarak adlandırılır. Çatlaklı kuvars, kireçtaşı, kırılmış volkanik kayalar, serbest kum ve çakıl yüksek depolama katsayısına ve yüksek hidrolik iletkenliğe sahiptir ve genellikle büyük miktarlarda su üretimine olanak sağlarlar. Yüksek hidrolik iletkenliğe sahip ve kalınlığı fazla olan kayaçlara, geçirgenliği yüksek kayaçlar denir. Geçirgenliği yüksek kayaçlar ana akiferleri (geçirgen kayalar veya gözenekli ortamlar)ve en üretken jeotermal rezervuarları oluştururlar. Uzun süreli enerji üretimi için bu akiferler geniş alanlara yayılmalı ve su beslenme sahasına hidrolik olarak bağlanmalıdır. Geçirgenliği az olan sahalarda çeşitli çatlatma yöntemleri enerji üretimini teorik olarak arttırır fakat bu tür uygulamalar jeotermal alanlarda çok ender uygulanmaktadır. Gözenekliliği ve geçirgenliği az olan kayaçlardan enerji üretimi, sınırlı sirkülasyon çevrimleri ile sağlanabilir. Bu durumda iki kuyu birbirine kırık ve çatlaklar sistemi ile hidrolik olarak bağlıdır. Soğuk su bir kuyudan aşağıya doğru pompalanır, pompalanan su kayaçlardaki çatlaklardan geçerek iletim yoluyla ısınır ve ikinci kuyudan yukarı doğru pompalanır. Kayaçlardaki çatlakların geçirgenliği az olan kayaçlar tarafından çevrelenmesi, çevrimdeki su kaybının az miktarda kalması için önemlidir. Bu teknolojiye sıcak kuru kayaç 'HDR' teknolojisi denmektedir ve hala deneysel aşamada bulunmaktadır. Bu teknolojinin uygulanabilirliği ve ekonomisi henüz tam olarak kanıtlanmamıştır. Sıcak kuru kayaçlar, hidrolojik ortam çeşitleri arasında en uçta bulunur, çeşitlenme bu uçtan yüksek geçirgenliği olan klasik rezervuarlara ve akiferlere doğru genişler. Dünyanın kabuğundaki kayaçların çoğu sınırlı bir sirkülasyon çevrimi için çok fazla geçirgendir fakat bu geçirgenlik ekonomik olarak jeotermal akışkan üretmeye yetecek kadar fazla değildir. Jeotermal Sistemlerin Çesitleri Genç Volkanik Sokulumlarla Bağlantılı Hidrotermal Konveksiyon Sistemler: Dünyanın ısısının varolduğuna dair en belirgin kanıtlar volkanik patlamalardır. Bu patlamalardan etrafa yayılan lavlar dünya yüzeyinde hemen soğur fakat yer kabuğu altındaki iç küre(lavın kaynağı) binlerce yıl boyunca ergimiş olarak kalır. Günümüzde bu mağma hücrelerine doğrudan sondaj yapılması pratik değildir. Bununla birlikte mağma sızıntısının etrafındaki kırıklar ve çatlaklar hidrotermal sirkülasyon sistemlerinin oluşumuna elverişli olabilir: yeraltı suyu, soğumakta olan mağma sızıntısının aşağılarında veya çevresinde çevrime girebilir. Bu çevrimde bir miktar ısı alan su tekrar yeryüzüne yakın alanlara döner. Sıcak ve soğuk suyun yoğunlukları arasındaki fark ısınan suyun üste çıkmasını sağlar (Şekil–4). 69 Şekil 4. Genç Magmatik Sokulumlar Tarafindan Etkilenen Hidrotermal Taşınım Sisteminin şeması Çatlak (Fay) Kontrollü Sistemler: Hidrotermal taşınım(konveksiyon) sistemlerinin çoğu genç volkanik sızıntıların olduğu yerlerde bulunmaz. Bunun yerine bu jeotermal sistemler ısılarını, geçirgen alanlar boyunca suyun derinlere doğru sirkülasyonuna izin veren geniş hacimli kayaçlardan alırlar. Bu alanlar, stratigrafik yataklar veya çatlaklar ve birbirine bağlantılı kırık sistemleri olabilir. Su sıcaklığı birinci olarak bölgesel ısı akımının büyüklüğüne ve su çevriminin derinliğine bağlıdır. Hidrotermal taşınım sistemlerinin kollarına beslenme (reşarj) dağlık alanlarda ve bitişik vadilerde meydana gelir. Kırık ve çatlaklar aşağıdaki şekilde gösterilenden farklı olabilirler, önemli olan kırıkların yükselen sıcak su için yeterli derecede geçirgen olmalarıdır . (Şekil-5). Şekil 5. Genç Magmatik Sokulumların Etkisi Altında Olmayan, Fay Kontrollü, Meteorik Su Sirkülasyonuna Bağlı Hidrotermal Taşınım Sistemi. İletkenliği Düşük Katmanların Altında Gizlenen Radyojenik Isı Kaynakları: Granitik plutonik kayaçlar göreceli olarak yüksek miktarlarda uranyum ve toryum içerirler. Bu elementlerin radyoaktif parçalanması ısı enerjisi açığa çıkarır. Radyojenik pluton içindeki ısı akımı, komşu kayaçtaki (içine sokulunan) kayaç) ısı akımından fazladır. Eğer granitik kayaçlar düşük ısı ilekenliği olan katmanlar tarafından çevrelenmişse bu katmanların tabanında yüksek sıcaklıklar oluşabilir. Jeotermal anomalinin şekli radyojenik kaynağın şekline, kalınlığına ve üstteki tabakaların termal iletkenliğine bağlıdır. 70 Yer Basınçlı (Geopressured) - Jeotermal Rezevuarlar Yer Basınçlı - jeotermal rezervuarlar, üzerlerindeki kayaçlar tarafından su sütununun basıncını aşan basınç altında bırakılan akiferlerdir. Yer basınçlı jeotermal alanda bulunan ve daha az gözenekli olan katmanlar suyun yukarıya doğru sızmasını ve ısı transferini önler Yer basınçlı katmanlardaki su çok yüksek miktarda ısı içerir, ayrıca bu su çözünmüş metan (Doğal gazın ana bileşeni) açısından da zengindir. Yer basınçlı jeotermal rezervuarlardan jeotermal enerji ve çözünmüş metan üretimi halen gelişmekte olan bir teknolojidir. Temel olarak derin petrol kuyusu sondajında kullanılan yöntemlerin benzerleri kullanılır. Sondaj masrafları ancak çok güçlü finansal yapıları olan kurumlar tarafından karşılanabilir. Günümüzde sadece sıcak su kullanımı için böyle kuyuların açılması ekonomik değildir. Eğer metan üretimi ile birleştirilirse yer basınçlı jeotermal rezervuarlar ekonomik olabilirler. Derin Bölgesel Akiferler: Kabuktaki aşağı doğru eğimli oluklar, yeraltı sularını dağlık alanlardaki beslenme alanlarından toplar. Bu su daha sonra tortul kayaçlardan geçerek aşağı doğru iner ve jeogradyanden dolayı buralarda ısınır. Bu tür havzalarda eğer hidrolik iletkenlik yüksekse veya çatlaklar suyun artezyenik basınç sayesinde yukarı doğru yükselmesine izin veriyorsa, jeotermal su deliklerden yeryüzüne ulaşabilir. Artezyenik basınç termal suyun yüzeye ulaşması için yeterli olabilir. Düşük termal iletkenliğe sahip tortullarda eş sıcaklık eğrileri (izoterm) yüzeye doğru eğilebilirler ve jeotermal suyu yüzeyin çok yakınına getirebilirler . (Şekil–6). Beslenme Jeotermal Kuyular Termal Kaynak Km 30 oc 60 oc Kumtaşı Tortulu Şist Çakıl Kyaç Kırılgan Kayaç İzoterm Fay Isı Akışı Şekil 6. Derin Bölgesel Akifer İçindeki Jeotermal Rezervuarın ŞematikModeli Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ekonomik ve kültürel zenginliğe sahip, tarihsel önemi olan ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir coğrafyadır. Güneydoğu Anadolu Projesi, kendi öz kaynaklarını kullanarak uygulanmakta olan bir projedir. GAP'ta son zamanlarda jeotermal enerjiden daha etkin bir şekilde yararlanmak için çalışmalar (yerli ve yabancı girişimcilerle ortak projeler yapılmakta veya yatırıma 71 yatırıma yönlendirilmektedirler) yapılmaktadır. Çünkü jeotermal kaynaklardan termal turizm, rekreasyon amaçlı, su ürünleri üretilmesi, sera alanında ve maden suyu olarak değerlendirmede yararlanılmaktadır. Özet kısmında belirtilen GAP illerinden Şanlıurfa (Karaali)'da hem termal turizm hem de seracılık alanında yararlanılmaktadır. Diyarbakır (Çermik), Adıyaman (Çelikhan), Şırnak (Hısta,Besta Meryem, Nasrafan ve Zümrütdağ) Batman (Taşlıdere), Siirt (Billoris ve Lif) ve Mardin (Dargeçit)'de daha çok termal turizm amaçlı yararlanılmaktadır. Adıyaman (Tilek, Rötükan, Bistikan ve Bigar) ve Gaziantep (Kartalköy) illerinde yer alan jeotermal kaynaklardan daha etkin bir şekilde yararlanmak için yapılacak geniş jeolojik etüt çalışmaları ile yararlanılacak yeterli sıcaklık ve debiye ulaşılması mümkün olabilecektir. Bu çalışma çeşitli kaynaklardan derlenmiş bir çalışmadır. Bu konu da kamu bilinci geliştirilmesi için bilgilendirme amacını kapsamaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde devam eden Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında yer alan 9 ilimizden biri olan Diyarbakır ilinin Çermik ilçesinde yer alan Çermik Jeotermal kaynakları incelenecektir (Şekil–7). Şekil 7. Çermik Jeotermal Alanı Diyarbakır Çermik Jeotermal Alanı Diyarbakır ili, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir ilimizdir. Diyarbakır ilinde yüzey şekilleri oldukça sadedir. Çevresi yüksekliklerle kuşatılmıştır. Ortası çukur bir havza durumundadır. Diyarbakır havzası denen bu 72 çukur alanın eksenini batı-doğu doğrultulu geniş Dicle Vadisi oluşturur. Kuzeyden Güneydoğu Toroslar yayı ile kuşatılmıştır. Bu dağlar Doğu Anadolu Bölgesi'yle Güneydoğu Anadolu'ya birbirinden ayırır. Diyarbakır havzasının güneybatısında ise Karacadağ kütlesi yükselir. Urfa-Diyarbakır il sınırı üstündeki bu kütle, bazaltik bileşimli lavların yığılmasıyla oluşmuş eski bir volkanik dağdır. Sözü edilen yeraltı kaynakları dışında ilde Genel Müdürlüğümüz tarafından, MTA projesi ve Ücretli iş olarak ilki Çermik Jeotermal Alanında 1984 yılında olmak üzere 3 adet sondaj çalışması gerçekleştirilmiş olup bu çalışmalarla toplam 620 m derinliğe ulaşılmıştır. Bu sondaj çalışmaları ile ortalama 51ºC sıcaklığa sahip toplam 65 lt/sn debili jeotermal akışkan görünür hale getirilmiştir. Sadece 1 kuyudan üretim yapılmakta ve sıcak sudan kaplıca amaçlı yararlanılmaktadır. Kuyular dar alanda açıldığından birbirini etkilemektedir. Çermik, Diyarbakır iline bağlı bir ilçe olup, Diyarbakır'ın kuzeybatısında ve 84 km uzaklığındadır. Çermik kaplıca suyu Diyarbakır-Çermik yolu üzerinde ve Çermik ilçesinin doğusunda, ilçe merkezine 3 km mesafede yer alan Hamambaşı mevkiindedir. Çalışma alanı 1/ 25000 ölçekli Elazığ - L42-c2 paftasında yaklaşık 15 km2'lik bir alanı kapsamaktadır. Çermik, Diyarbakır havzası adı verilen ve boydan boya Dicle Nehri ile geçilen geniş çanağın içinde yer alır. Diyarbakır havzasında karasal iklim özelliği görülmektedir. Yazlar sıcak, kurak ve uzun, kışlar soğuk ve az yağışlı geçer. Karasal özellik gösteren iklimine; karasal özelliği kısmen değişmiş bir Akdeniz iklimi de denilebilir (Şekil–8a-8b). Şekil 8a. Çermik Kaplıcasının dışarıdan ve içeriden görünüşü 73 Şekil 8a. Çermik Kaplıcasının dışarıdan ve içeriden görünüşü İnceleme alanı ve yakın çevresinde yer alan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü tarafından işletilen istasyonlardan yağış ve sıcaklık verileri elde edilmiştir. Çalışma alanı ve yakın çevresinde yer alan 3 adet yağış gözlem istasyonunun 1975–2008 yılları arasındaki aylık ortalama yağış ve sıcaklık ölçümleri incelendiğinde en yüksek yağışın Ocak ayında, en düşük yağışın ise Temmuz-Ağustos aylarında; en düşük sıcaklığın Ocak ve en yüksek sıcaklığın ise Ağustos ayında gerçekleştiği gözlenmiştir (Çizelge 1.2). Diyarbakır'ın bitki örtüsü; topraklarının % 33'ü orman ve fundalıklarla, % 40'ı ekili arazi ve % 22'si çayır ve mer'alarla kaplıdır. Çermik'in kuzeyinde Gelincik, batısında Aşurkar, güneyinde Petekkaya Dağları bulunur. Güneydoğu Toroslar Çermik'ten sonra alçalır. İlçe yakınında bulunan Medya ve Sinek Çayı yanı sıra Göz, Beylik-Maddap ve Sinan Suyu gibi akarsular da yer almaktadır. Çermik bağlı bulunduğu Diyarbakır iline 84 km uzaklıkta olup, Ergani güzergâhından karayolu ile bağlıdır. Güneyinde Siverek ilçesine 58 km, kuzeybatıda ise 25 km ile Çüngüş ilçelerine komşudur. Kaplıcaya günün her saatinde ulaşım mümkündür. Çalışma Alanının (Çermik) Jeolojisi: İnceleme alanı stratigrafi sıralaması, yaşlıdan gence doğru; altta Karadut Karmaşığı ve bunun üzerine gelen Fırat Formasyonu şeklindedir. Karadut Karmaşığı; ince-orta-kalın, tabakalı, gri-mavimsi yeşil renkli, killi, mikritik, silisleşmiş ve bol çörtlü olan silisleşmiş kireçtaşı, ayrıca kalın tabakalı, sert, mavimsi renkli marn arakatkılarını da içerir. Sarı-pembe renk geçişli, ince tabakalı ve yumuşak olan miltaşı ve şeyler, silisleşmiş kireçtaşları ile ardalanırlar. Kırmızı renkli, laminalı ve silisli olan şeyller arasında sert, ince tabakalı, silisleşmiş marn bantları da vardır. Gri-kirli beyaz renkli, kalın tabakalı çört ve ultra bazik çakıllar ile birlikte, kireçtaşı çakılları, bentonik foraminiferler, algler, rudist kavkı parçaları ve gastropod fosilleri kapsayan konglomeratik kireçtaşları yer almaktadır. Fırat Formasyonu (Midyat Grubu); gri, bej, pembe renkli, killi tebeşirli kireçtaşlarından oluşmakta olup, bol çatlaklı ve karstik boşlukludur (Şekil–9) . 74 Şekil 9. Jeotermal Alanı ve Çevresinin Jeolojisi 75 Çermik Kaplıcası Hidrodinamik Yapısı Sahanın topografik yapısı jeolojisi ile ilişkilidir. Sahada yer alan fliş (kil, marn, radyolarit ardalanması) formasyonları genellikle yumuşak eğimli yamaçlar meydana getirmektedir. Ancak kalın kireçtaşı tabakaları yüksek falez görünümünü oluşturmaktadır. Bölgede görülen en eski formasyonlar Kretase yaşlı serpantinler ve yer yer görülen kırmızımtırak kalkerlerdir. Bunların üzerine diskordan olarak muhtemel Paleosen ve Miyosen flişi gelmektedir. Paleosen -Miyosen formasyonlarının ayırımı oldukça güçtür. Jeotermal sistemleri oluşturan temel yapılar; beslenme alanı, örtü kayaç, ısı kaynağı, akifer ve jeotermal akışkanın yüzeye çıkışını kontrol eden kırık veya çatlak, fay yapılarıdır. Çermik jeotermal alanında akifer, örtü kayaç litolojileri ve hidrojeolojik özellikleri hakkında kapsamlı veri bulunmamaktadır. İnceleme alanındaki akifer litolojileri; jeotermal alanda yapılan jeolojik, hidrojeoloji ve jeokimyasal veriler değerlendirilerek belirlenmeye çalışılmış ve Çermik jeotermal sahasının kavramsal modeli oluşturulmuştur. Çermik kaplıcasının hidrodinamik yapısı; yaşlıdan gence doğru en altta yer alan Üst Paleozoyik ve Kretase yaşlı dolomitler rezervuar özelliğinde, Senomaniyen-Alt Turoniyen yaşlı Karadut Karmaşığı örtü kayaç özelliği taşımaktadır. Kireçtaşlarından oluşan Eosensen-Miyosen yaşlı Fırat Formasyonu sıcak suyun beslenim alanını oluşturmaktadır (Şekil–10). Sonuç ve Öneriler Ülkemizde termal kaynakların yoğun bulunan yerlerde sağlık ve termal turizme gereken önem verilmeli, jeotermal enerjinin kullanım alanları genişletilmelidir. Jeotermal akışkanı oluşturan suların meteorik kökenli oldukları için yeraltındaki rezervuar kayaları sürekli beslediğini, beslenmenin üzerinde kullanım olmadıkça jeotermal kaynakların tükenmesinin söz konusu olmamaktadır. Jeotermal enerji yeni, yenilenebilir, sürdürülebilir, tükenmeyen, ucuz, güvenilir, çevre dostu, yerli ve yeşil bir enerji türüdür. 76 Şekil 10. Jeotermal Alanında yapılmış olan sondaj kuyusunun sütun kesiti 77 Kaynaklar 1. Özel, N.,GAP Bölgesi'nin Jeolojisi Maden ve Enerji Kaynakları 2001, Şanlıurfa. 2. Özel, N., Bekişoğlu, Ş. Çesav (Çevre, Eğitim, Sağlık ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı), Güneydoğu Anadolu Bölgesi Termal su Kaynaklarının Seracılık ve Termal Turizmde Değerlendirilmesi 2002, Şanlıurfa. 3. http:// www.gap.gov.tr/Turkish/Sss/c6.html 4. www.gapdogukalkinma.com/turizm/23_kop_tur. 5. www.hastarehberi.com/topic.as?Topic 6. What is geothermal energy? M. H. Dickson and M. Fanelli, Istituto di Geoscienze e Georisorse, Pisa, Italy. 7. “İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (Jeotermal Enerji Araştırma Geliştirme Test ve Eğitim Merkezi ), 2004. 8. Özel, N., Diyarbakır (Çermik) Ve Şanlıurfa (Karaali) İllerinde Yer Alan Kaplıca Kaynaklarının Kökensel İncelenmesi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü yüksek Lisans Tezi, 2010, Adana 9. Akkuş, İ., Akıllı, H., Ceyhan, S., Dilemre, A.ve Tekin, Z., 2005.Türkiye Jeotermal Kaynaklar Envanteri. MTA Yayını, Envanter Serisi:201, 849s. 10. Erzenoğlu , Z ve Özeke, H., 1984, Diyarbakır-Çermik Kaplıcası I ve II nolu sıcak su sondajları kuyu bitirme raporu: MTA Der. Rap. No: 7652, 7s., (yayımlanmamış), Ankara 11. Gök, C.,1984. Çermik ilçesi ve Çermik kaplıcası içmesuyu temini hakkında hidrojeolojik rapor. Çermik Belediyesi Arşivi. 12. Polat, C, 1994. Ergani-Çermik-Çüngüş (Diyarbakır) Arasındaki Bölgenin Jeolojik Özellikleri: F.Ü. Fen Bilimleri Enst., Yüksek Lisans Tezi, 101 sayfa. (yayımlanmamış), Elazığ 13. İnceöz, M., 1989. Çermik-Çüngüş (Diyarbakır) Arasındaki Bölgenin Tektonik Özellikleri. Fırat Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 78 s., (yayımlanmamış) 78 DİYARBAKIR (ÇERMİK) KAPLICASI Aygül DORU Çermik, Diyarbakır iline bağlı bir ilçe olup, Diyarbakır'ın kuzeybatısında ve 84 km uzaklığındadır. Çermik kaplıca suyu Diyarbakır-Çermik yolu üzerinde ve Çermik ilçesinin doğusunda, ilçe merkezine 3 km mesafede yer alan Hamambaşı mevkiindedir. Diyarbakır'da Çermik jeotermal alanında; 115.5 m bir kuyu faaliyettedir. Bölge'de birçok pansiyon, kaplıca derinlikte 51 C,, debisi 21 (l/sn) olan pompaj sulamalı tesisleri ile Dicle Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi sıcak sudan yararlanmaktadır. Çalışma alanı 1/ 25000 ölçekli Elazığ - L42-c2 paftasında yaklaşık 15 km2'lik bir alanı kapsamaktadır. İtalya kaplıcalarından sonra nitelik bakımından dünyada ikinci olan “ Çermik Kaplıcası” iltihaplı romatizmalar, çocuk felçleri, nevrit, polinevrit, kadın hastalıkları sendromlarında; koklama ve serpintileme tadavisi, üst teneffüs yolları hastalıkları ve deri hastalıklarını şiddetle tedavi etmektedir. Yapılan incelemelere göre kaplıcanın suyu 48 derece sıcaklığında olup kükürtlü ve radyoaktiftir. Asıl özelliği ise bileşiminde bromür iyonu ve iyodür bulunmasıdır. Çermik'e Çermik özelliğini kazandıran ona ismini veren, yapılış tarihi ve sıcak suyun ne zaman ortaya çıktığı bilinmemektedir. Kaplıcanın suyunun çok eskiden beri mevcut olduğu ve kaplıcanın daha sonra inşa edildiği, ilçede halk arasında anlatılan efsaneden anlaşılmaktadır. Bu efsaneye göre: “Güney Doğu Anadolu'da hüküm süren Acem Kralı'nın Melike Belkıs adında güzel bir kızı varmış. Bu kız bir gün hastalanmış ve vücudunda birtakım yaralar 79 çıkmıştır. Zamanın hekimleri, Melike Belkıs'ı tedavi etmek için çok çaba sarf etmişler, gerekli ilaçları kullanmışlar, fakat bir türlü hastalığının tedavisi mümkün olmamıştır. Zamanla Melike Belkıs'ın vücuduna kurtlar düşmüş ve çok pis kokular gelmeye başlamıştır. Öyle ki pis kokulardan Melike Belkıs'ın bulunduğu saraya girilmez olmuş. Kral bu durum üzerine kızını saraydan çıkarmış ve yanına muhafızlar vererek, ormana terk etmiştir. Melike Belkıs ormanda geze geze bugünkü kaplıcanın bulunduğu yere gelmiş ve sıcak suya rastlamıştır. Yorgunluğunu gidermek için ayaklarını sıcak suyun içine bırakmıştır. Bir müddet sonra vücuduna su değen yerleri soyulmaya ve iyileşmeye başladığını görünce, bu sıcak suda bir müddet daha yıkanmış ve tekrar eski sağlığına kavuşmuştur. Melike Belkıs'ın yanındaki muhafızlar, bu mutlu haberi hemen saraya iletmişler, bunun üzerine kral işin aslını öğrenmek için yanına ustalarını da alıp gelerek bugünkü “Büyük Paşa” denilen kısmın üzerini yaptırarak kaplıca (hamam) şekline getirmiştir. Bu efsaneye göre kaplıcanın Arapların Çermik'i fethinden önce inşa edildiği anlaşılmaktadır. Çermik sıcak su kaynağının ise, çok daha eskiden var olduğunu (498) ve bir ara kuruduğu, Yukarı Dicle ve Fırat Bölgesinin en iyi yerli kaynağı olan Amidli Mar-Yeşuva'nın “Vakayinamesi”'nden öğreniyoruz. Çermik'te bulunan kaplıcalar iki kısım olup, Hamambaşı ve mevkiinde bulunan ve arşiv kaynaklarında “Kudret Hamamı” diye zikredilen bölüm ortaçağdan kalmadır. İlçe merkezindeki “Saray Hamamı” denilen yer ise 16. yy. burada yaşayan “Beyler” tarafından yaptırılmıştır. O zaman ısıtma su ile işletilen bu bölüm, bir ara 3 km uzaklıktaki kaplıcalardan borular vasıtasıyla getirilen yer altı sıcak suyu ile çalıştırıldı. Ancak şu anda kaderine terk edilmiş vaziyette bulunmaktadır. Çermik'te kaplıcalarla ilgili olarak bir çok kez haziran ayında “Melike Belkıs” şenlikleri adı ile festival düzenlenmektedir. Adını kurucusunun isminden alan bu şenliklerin geleneksel hale getirilmesine, ilçe kültürüne ve turizmine faydalı olması için çalışılmaktadır. Kaplıcanın Mevcut Durumu Kaplıcalar Belediye tarafından işletilmektedir. “Büyük Paşa” ve “Küçük Paşa” denilen tarihi hamamların yanında iki adet localı ve bir adet “Özel Aile Kabinleri” olmak üzere beş ayrı binada hizmet verilmektedir. Çevresinde birçok turistik amaçlı otel ve pansiyon bulunmaktadır. Yaklaşık 800 yatak kapasitesi ile yılda 250.00-300.00 ziyaretçiyi ağırlamaktadır. . Büyük Paşa Hamamı'nda; 1, Küçük Paşa Hamamı'nda 1, erkeklere ait localarda 1, kadınlara ait localarda 1 olmak üzere toplam 4 adet havuzu bulunmaktadır. Havuzlar müşterek kullanılmaktadır. Ziyaretçilere gerekli olan hizmetler sunulmaktadır. 80 Kaplıcanın Özellikleri . Kaplıca suyunun grubu sodyumlu, bikarbonatlı klorlu sülfatlı, iyotlu, bromürlü, iyodürlü ve kükürtlüdür. 48 C, olup radyoaktivitesi 10 Ph değeri 7.6'dır. Banyolara çok elverişlidir. Ancak içmelere elverişli değildir. (1) . Kaplıca Suyundan Şifa Bulan Hastalıklar: Kaplıca suyunun niteliğine göre tıbbi açıdan değerlendirilmesi yapılmış ve Sağlık Bakanlığının06.06.2005 tarihinde yapılan Tıbbi Değerlendirme Kurulu toplantısında aşağıdaki hastalıkların tedavisinde kullanılabilir olduğu anlaşılmıştır: 1- İltihabi Romatizmalar 2- Kronik Bel Ağrıları 3- Kireçlenmeler 4- Eklem Hastalıkları 5- Kas Ağrıları ve Kas Romatizmaları 6- Yaralanma ve Cilt Hastalıkları 7- Yumuşak Doku Hastalıkları 8- Sinir Sistemiyle İlgili Hastalıklar 9- Genel Stres Bozuklukları 10- Spor Yaralanmaları ve Tedavisi 11- Kadın Hastalıkları 12- Kemik Erimesi 13- İdrar Yolları ve Safra Kesesi Rahatsızlıkları 14- Ortopedik Operasyonların, Beyin ve Sinir Cerrahisi sonrası gibi uzun süreli hareketsiz kalma durumlarında etkilidir. Konaklama ve Ulaşım Melike Belkıs Kaplıcaları çevresinde birçok otel ve pansiyon bulunmaktadır. Yatak kapasitesi 1200 ün üzerinde olan bu otel ve pansiyonlarda her bütçeye uygun barınma olanağı mevcuttur. Çevre il ve ilçelere yakınlığı nedeniyle kaplıcalara günübirlik ziyaret yapılabilmektedir. Çermik kaplıcalarına ulaşım konusunda herhangi bir sıkıntı yaşanmamaktadır. Günün her saatinde Diyarbakır, Ergani ve Siverek'e otobüs ve minibüs seferleri düzenli olarak yapılmaktadır. (2) Şimdi de geçmişe uzanalım,vatandaş gözüyle Çermiğe Yılmaz Erbatur'un gözüyle bakalım Kaplıca Günleri Çermik denilince akla kükürtlü, bol kokulu kaplıcası gelir. Tüm kaplıcayı kükürt kokusu sarmıştır. Her yıl Sultan Şeyhmus mevsimi gibi Çermik günleri vardır meydana çelegalılar için. Sultan Şeyhmus dönüşü araya pek zaman bırakmadan o keyfide yaşamak isterler. Döneli 15 gün geçmiştir ve önceki gezide yaşanan izin sıkıntısı bu gezide yaşanmaz nedense. Buna evin beylerinin kafa dinlemesimi dersiniz, yoksa kendine zaman ayırmak mı onada sizler karar verin. 81 . Çermik kaplıcalarına gidiş önceki gibi kamyon kasasında olmaz bu defa. Medeni bir şekilde otobüslerle gidilir. Yıldız havuzunun önünden kalkan Çermik otobüsleriyle hareket edilir, ama öncesinde oda kiralamak için otel sahibi aranır ve odalar ayırtılır. Takribi bir saatlik yolculuktan sonra kükürt kokusunu duymaya başlarsınız. Kaplıcaya varıktan sonra hamamın önü ve çarşının içinden geçilir sonrasında Şehmus dayinın oteline varırsınız 1. derenin hemen kenarında 10-15 merdiven çıkıldıktan sonra düz ve geniş bir koridor, tam karşısındada arka kapı ve sağlı sollu balkonlu 20 metrekare civarında odalar vardır. Odalarda 2 sandalye ve birde sedir den başka bir şey yoktur. Beraberinde getirilen yataklar sedire ve yere serilir, kapkacak çıkarılır ve etrafı keşfe çıkardık. . Gençler hemen otelein karşısındaki préze kemalın kahvesine okey oynamaya giderdik. Gözeden gelen 1. dere préze kemalin üç tarafı açık kahvesinin tam ortasından geçer ve ortaya yaptırdığı havuzu geçtikten sonra kahvenin dışına çıkardı. Dolayısıyla serin bir yer olduğu kadar akan suyun çıkardığı gürültülü ses eşliğinde oyun oynamak ayrı bir haz verirdi bizlere. . Gün akşam olmadan bahçeler içerisinden geçerek 2. dereye iner suyun akış yönünden gözeye o bahçeler içerisinde su içerisinde yürüyerek gitmeyi hiç bir keyfe değişmem aklıma geldikçe. Ceviz ağaçları ve çağla ağaçlarına sataşmak ayrı bir keyifti bizim için. İkinci dereyi suyun içerisinde yürüyerek bir müddet gittikten sonra üçüncüsüne inmemek haksızlık olurdu ki, en büyük eğlencemizde bu kol üzerindeydi. Şelalede, o buz gibi suda yüzmemek şelalenin üzerinden ve yüksek kayalardan o suya balığlama dalmamak en büyük hata olurdu. Sonrasında Göze... Allah'ın bu güzelliği Diyarbakır'a özel yarattığı o muhteşem güzellik. Yerin altından çıkan o muazzam buz gibi suyun berraklığı ve içinde yüzen balıkları seyre dalmak ne büyük bir keyif. Gözeye gelmişken dağ eteğinde üç kayanın arasındaki kaynağı yine o dağ olan, belli yerine dalınca suyun kayaların arasına çektiği yerde yüzmekte bir oranın yerlilerinin, birde Alipaşalı gençlerin cesaret edebileceği bir şeydi. Hele kayaların üzerinden atlamak delilik olsa gerek. Akşam serinliği basmadan bu defa patika yoldan kaplıcaya ulaşılır, serinlik bastımı hamam faslı gelmiş demekti. Büyük havuz, küçük havuz ve küvetli havuz olmak üzere üç bölümü vardı hamamın. Sonradan aile bölümü falan açıldıysada çok fazla rağbet görmedi. Büyük havuz ile küçük havuz bayanlar ve erkekler bölümü olarak değişirdi günden güne. Ancak küvetli havuz hep erkeklerin egemenliğindeydi. Kırk-kırk beş dereceye varan kükürtlü suyla dolu havuza dalışlar yapmanın verdiği zevki anlatmak olmaz, yaşamak gerekir. Havuzdaki yaşça büyük olanlar ve yaşlıların uyarıları bazen hızımızı keser suya atlamalar yapmazdık, ama yüzme keyfimize bir türlü laf geçiremezlerdi. Yüzecek takat kalmayınca sıcak suyun verdiği mahoşlukla, sıkı sıkı giyinir havlularımızı başımıza atar ve otele dönerken otelimizden buram buram yemek kokuları bizi mest etmeye yeterde artardı. Bahçede kalabalık bir ortamda sohbetler eşliğinde yemekler yenildimi yataklara uzanarak, dereden gelen su gürültüsü ile 82 bahçelerden gelen cırcır böceklerinin ötüşleri eşliğinde tarifsiz bir uykuya dalardık. Uzun süredir Çermik kaplıcalarına gitmedim. Çarşısı yandıktan sonra bir defa gitmek nasip oldu. O eski kaplıca günlerini hala yaşatan bir başka mahalle hala varmıdır sizce, ne dersiniz ??? (3). Prof. Dr. Halil Değertekin'le 50 yıl önceki Çermik kaplıcalarını ziyaret edelim YA Z M E V S İ M İ N İ N E N G Ü Z E L D E Ğ İ Ş İ K L İ Ğ İ : Ç E R M İ K … DİYARBAKIR'IN YALOVASI ! 50' li yılların sonu, 60'lı yılların başında yaz aylarının biz çocuklar için en güzel değişikliği şüphesiz Çermik kaplıcalarına gitmekti. Dağkapı bucunun hemen dışındaki Çermik otobüsleri durağında, denk haline getirilmiş eşyalarımızı heyecan ve telaş içinde, burunlu otobüslerin üstündeki bağaja yerleştirdikten ve sıkıca bağlattıktan sonra otobüsteki koltuğumuza yerleşir, merak ve heyecanla yolculuğa çıkardık. Ergani yolundan sola saptıktan bir süre sonra havada hissedilen keskin kükürt kokusu, görünmez bir tabela gibi Çermik'e yaklaştığınızı gösterirdi. Son olarak anımsadığım dar ve küçük bir köprüden geçtikten sonra Çermik görünürdü. Hamamönü mü, Cavşakbaşı mı ? Çermik iki bölümden oluşuyordu. Hamamönü ve Cavşakbaşı. Büyük ve küçük hamamın olduğu yer kaplıcanın asıl merkezini oluşturan, Hamamönü idi. Kubbeli hamamların çevresinde bir ya da iki katlı oteller ve birkaç bakkal dükkanı bulunuyordu. Cavşakbaşı; hamamlardan yaklaşık 15-20 dakikalık yürüme mesafesinde, birbirine yakın birkaç otelden oluşuyordu. Otellerin hemen arkasından yaklaşık 1-1.5 metre genişliğinde bir dere akıyor, onun ötesinde ise sık ağaçlarla kaplı yeşillikler ve aşağıdaki vadi devam edip gidiyordu. Bütün bölgede ama özellikle hamam çevresi ve içinde inanılmaz bir kükürt kokusu vardı. Hamamın ilk bölümdeki geniş soyunma salonunda, duvar diplerini dolanan sedirlerde soyunulur, elbiseler çivilere asılır, (o zamanlar mayo yok), sonra da genellikle peştamal ile asıl havuz kısmına geçilirdi. Hamama girer girmez kükürt kokusunun yanı sıra inanılmaz sıcak havayı ve ayaklarımızın altında havuzdan taşan kaynar suyu hissederdik. İlkin dayanılmaz gibi gelen bu sıcaklığa, çok geçmeden alışılır, hatta hoşa giderdi. Kurna başında sıcak sular, dizlerden başlayarak dökülür, vücut alıştırılır, sonra havuza girilirdi. Havuza önce ayaklar, sonra gövde ve nihayet bütün vücut sırasıyla sokulurdu. Özellikle su seviyesi boyun hizasına geldiği zaman bir boğulma ve tıkanma hissi olur, buna da alıştıktan sonra bedeni bir rahatlama ve huzur sarardı. Daha sonra ise rahatlıkla yüzebilirdik. 83 Oteller Meksika Hanları Gibi Cavşakbaşı, dinlenmek ve doğayla baş başa kalmak için çok daha uygundu. Tek katlı, geniş giriş kapılı, ortadaki koridora açılan ve her birinde bir ailenin kaldığı odalardan oluşan toprak damlı oteller, nedense bana, şimdilerde gördüğüm eski Meksika filmlerindeki hanları anımsatıyor. Odalarda, demir parmaklıkların yer aldığı karşı cephede, yine topraktan bir divan, oturma, yemek yeme ve gece uyuma olanağı sağlıyordu. Sabahları kasaptan et, bakkaldan veya çevre bahçelerden taze sebze ve meyve, özellikle uzun taneli keçi memesi denen üzüm alınır, ardından odada yemek pişirilir, toplu halde yerde yenirdi. Aile bireylerinin gece yerde sereserpe yattığı, sabah erkenden geç saatlere kadar çocukların dışarıda, dere kenarında veya arkadaki vadide vakit geçirdiği, arada bir hamama gittiği günler çabuk geçer, dönüş günü eşyalar toplanır, otobüsle tekrar Diyarbakır'ın yolu tutulurdu Çermik kaplıcaları, erişkin ve yaşlılar için bir tedavi merkezi ise de, bizim için de aslında bir tatil yöresiydi. Kısacası, Çermik, Diyarbakır'ın Yalova'sı idi (4). KAYNAKLAR 1. Yrd. Doç.Dr. Reyhan Gül Güven Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Önemli Bazı Sıcak Su Kaplıcaları Diyarbakır'da tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.2011.c.3 2.Murat Bozdoğan-Hamdullah Işık-Kaplıcalar Diyarı Çermik.2012.s.40 3. Kaplıca Günleri Yılmaz Erbatur www.diyarinsesi.org 4. Prof. Dr. Halil Değertekin.. Diyarbakır Anıları. Kanguru yay.Ank.2012. 84 İÇMESUYU ŞEBEKELERİNDEKİ SU KAYIPLARININ DENETİMİ İÇİN GELİŞTİRİLMİŞ BİR MATEMATİKSEL MODEL ve DİYARBAKIR ÖRNEĞİ Mehmet SONGUR1 ve Nizamettin HAMİDİ2 ÖZET Su dağıtım şebekeleri önemli kentsel alt yapılardan birisidir. Bu yapıların tasarım ve işletimi hidrolik açıdan oldukça karmaşık olup özellikle büyük kentlerde önemli sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Bir şebekeden tam olarak verim almak için, şebekenin optimum bir şekilde projelendirilmesi ve işletilmesi önemlidir. Dünyada mevcut sular yanında insanlar tarafından faydalanılabilecek tatlı suların miktarı çok azdır. İçme ve kullanma amaçlı elverişli suların miktarı da çok sınırlıdır. Bu nedenle son yıllarda artan içmesuyu kayıplarının kontrolü ve kayıpların önlenmesi için içmesuyu şebekelerinde sürekli bir izleme programı uygulama ve yönetme çalışmaların yapılması gerekmektedir. . Bu çalışmada, içmesuyu kayıplarını tespit etmek için Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin su dağıtım şebekesi incelenmiştir. Diyarbakır su dağıtım şebekesinde seçilen basınç bölgesi, kendi içerisinde 25 adet alt besleme bölgesine ayrılmıştır. Bu bölgelerde takılan debimetre ve basınçölçerlerle SCADA sistemine bağlanmış ve bölgede geniş çaplı bir GIS çalışması yapılmıştır. Çalışmalar sonucu elde edilen bilgiler veri tabanına aktarılarak SCADA, GIS ve Abone sistemleri arasında bir matematiksel model geliştirilmiştir. 1. GİRİŞ 3 Türkiye'de kişi başına kullanılabilir su miktarı 1735 m /yıl ve 2030 yılında kişi başına kullanılabilir su miktarı 1100 m3/yıl tahmin edilmektedir. Hayat standartı ve gelişmişlik düzeyine göre kişi başına tüketilen su miktarı da değişmektedir. Nüfus artışı, endüstriyel veya ticari büyüme ve kişi başına kullanım miktarının artması, içme suyuna gösterilen talebi arttırmaktadır. Ayrıca, şebeke borularının kırılması, birbirinden ayrılması ve paslanması neticesinde yatırım ve işletme maliyetlerini de arttırmaktadır. Bütün bu unsurlar, şebekelerin rehabilitasyonunu gerekli kılmaktadır. Bu amaca yönelik olarak, Gupta ve ark. [1] genetik algoritma yöntemini kullanarak 1 DİSKİ Genel Müdürlüğü, Diyarbakır Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü, 21280, Diyarbakır 2 85 şebekelerin rehabilitasyonu için ve Morley ve ark. [2], genetik algoritma platformunda boru şebekelerini optimize ederek yaptıkları çalışmalarda maliyet azalmasında önemli sonuçlar elde etmişlerdir. . Uzun boru hatları ve şebekelerde meydana gelen yersel kayıplar sürekli kayıpların yanında çok küçük olup, sürekli yük kayıpları içinde ele alınmaktadır. Yersel yük kayıpları, akışkanın içinde aktığı ortamda karşılaştığı geometrik değişimler ile akış istikametindeki değişimler sonucu meydana gelir. Örneğin şebeke projelendirmesinde, boru çapının daralması veya genişlemesi, vanalar, dirsekler, boruda oluşan kayıplar, her ne kadar sürekli yük kayıpları içinde mütalaa edilse de, su sayacı ve daraltma parçaları gibi yerlerdeki büyük kayıpların ayrı olarak ele alınması, daha kesin sonuçlara ulaşılmasında önemlidir. Özel parça ve işletme teçhizatı çok olan kısa borularda da yersel kayıpların ayrıca ele alınması 3 gereklidir [3]. Dünya bankası tahminlerine göre dünya çapında yılda 48,6 milyar m su kaybı olmaktadır. [4]. Türkiye'de çeşitli nedenlerle oluşan su kayıpları son yıllar itibarı ile % 50 civarındadır. Bu kayıpların % 40 idari kayıp % 60 ise fiziki kaçaktır. Fiziki kayıpların yüksek olmasının nedeni, kullanılan malzemenin kalitesi ve şebekenin ömrüne bağlıdır. Ayrıca bağlantı yerleri ve ev bağlantılarındaki aksaklıklar fiziki kayıplara neden olmaktadır [5,6]. Bu çalışmada, su kayıplarını izleme, yönetme ve içmesuyu şebekesini verimli bir şekilde işletmek amacı ile Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin su dağıtım şebekesi incelenmiştir. 2. SU KAYBININ VEYA GELİR GETİRMEYEN SUYUN TANIMLANMASI Su Kaybı veya Gelir Getirmeyen Su (GGS) iletim ve dağıtım şebekelerindeki su tevzi ve ölçme işlemlerindeki yetersizliği ifade eder ve bazı sistemlerde toplam su üretiminin hatırı sayılır bir oranını oluşturabilir. Su Kaybı sistemin tamamında veya bir kısmında sisteme giriş hacmi ile izinli tüketim arasındaki fark olarak hesaplanır. Su kayıpları gerçek ve görünen kayıpları içerir. Dağıtım sistemindeki borular, birleşim yeri, bağlantı elemanları ve depolar su kaybı Gerçek Kayıpları, bütün sayaç hatası tipleri (giriş, çıkış ve abone sayaçları) ve izinsiz tüketimi Görünen Kayıpları içerir. Görünen Kayıplar aynı zamanda idari kayıp olarak ifade edilir [7]. GGS iletim ve dağıtım sistemlerinin verimsizliğini ve su hacminin sisteme verildiğinde veya abonenin sayacında yanlış ölçüldüğünü göstermektedir. Bazı sistemlerde bu, sisteme verilen suyun bir hayli büyük bir yüzdesini teşkil edebilir. GGS kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir seviyeye düşürülmesi için bir strateji geliştirmede atılan temel adımlarda büyük öneme sahiptir. Su kaybının stratejik önemi su idarelerince kabul edilmektedir. Bu özellikle birçok ülkenin su kaybını azaltmak ve kontrol etmek için politikalar ve programlar geliştirdiği ve geliştirmekte olduğu açıktır. Bu programlar su kuruluşu için uygun olan Gelir Getirmeyen Suyu azaltma faaliyetlerinin bir karışımını içermektedirler. Gelir Getirmeyen Suyun (GGS), Bir su kuruluşunun toptan ürettiği veya satın 86 aldığı ve abonelerine dağıttığı, ancak gelir üretmeyen su olarak basitçe tanımlanabilir. Gerçek kayıplar veya fiziki kayıplar ile görünen kayıplar veya idari kayıplar olmak üzere Su Kaybı veya Gelir Getirmeyen Suyun (GGS) iki bileşenden oluşmuştur. Borularda ihbar edilmiş veya edilmemiş patlamalar, boru ve teçhizatta belirsiz kaçaklar, servis depolarında kaçak ve taşmalar gerçek (fiziki) kayıpları oluşturur. Fiziki kaçaklar vasıtasıyla kaybolan su hacmi, altyapının durumu ve belirli kuruluşun sızıntı tespit ve tamir politikasına bağlıdır. Sistem basıncı, patlama sıklığı ve debileri, tespit ve tamir edilmeden önceki sızıntı süresi, tespit edilemeyen küçük sızıntı seviyesi (belirsiz kayıplar) kaybolan su miktarını etkileyen faktörlerdir. . Kaynak ve üretimde sayaç hataları, abone sayaç hataları, izinsiz kullanım ve yasadışı bağlantılar görünen (idari) kayıp örneklerini oluşturur. Görünen kayıp seviyesi; Kuruluşun abone sayacını değiştirme politikasına ve kuruluşun izinsiz kullanımla ilgilenmek için kanunu yürürlüğe koyma politikasına bağlıdır [8]. Basınç yönetimi Onarım kalitesi ve hızı İmkân dahilinde düzeltilebilir gerçek kayıplar Etkin kaçak kontrol Boru hatları varlık yönetimi Montaj Bakım Yenileme Değiştirme Şekil 1. Gerçek ( fiziki ) kayıplara mudahale yöntemleri şeması ( 9 ) 87 Müşteri sayaç hataları Resmi olmayan tüketimler İmkân dahilinde düzeltilebilir görünür kayıplar Veri transfer hataları Veri analiz hataları Şekil 2. Görünür kayıplara mudahale yöntemleri şeması ( 9 ) 3. DİYARBAKIR İÇMESUYU ŞEBEKESİNDEKİ KAYIPLAR İçmesuyu şebekesi yeni olduğu halde, depolardan çıkan 100 birim suyun ancak 50 birimi faturalandırılabilmiştir. Aradaki büyük farkın azaltılması için sistemde nerelerde ve hangi tip kaçakların olduğu tespit edilmesi gerekmektedir. Bu çalışmanın yapılabilmesi için, su ölçüm sayaçları (debimetre) temini, abonelerin adresleri, sayıları, şebekenin hangi hattından su temin ettiği, vanaların isletme durumlarının (açık veya kapalı) tespitleri yapılmıştır. Böylece kaçakların miktarları ve tipleri tespit edilmiştir. Şebeke Kaçakları: Binlerce kilometre şebeke ve ev bağlantılarından oluşan ağ sisteminde kaçakların tespiti en zorlu olanıdır. Diyarbakır su dağıtım şebekesinin 3.1 nolu basınç bölgesi kendi içerisinde 25 adet alt besleme bölgesine ayrılmış ve bu bölgelerde yapılan menholler ve takılan debimetre ve basınç ölçerlerle SCADA sistemine bağlanmış ayrıca bölgede geniş çaplı bir GIS çalışması yapılmıştır (Şekil 3). Yapılan bu çalışmalardan sonra bilgiler oracle veri tabanına aktarılarak SCADA, GIS ve Abone sistemleri arasında bir matematiksel model geliştirilmeye çalışılmıştır (Şekil 4 ve Şekil 5). Başar Bilgisayar'ın uzmanlarıyla yapılan çalışmalar sonucunda arazi çalışmaları tamamlanmış ve programın yazılım kısmına geçilmiştir. Burada karşılaşılan problemlerin çözümü oldukça zaman almıştır. Abone sistemindeki adreslerin düzeltilmesi oldukça vakit almıştır ve Abone ve SCADA'dan veri alımı için arayüz programlar yazılmıştır. 88 Şekil 3. Ev bağlantıları-borular ve GIS çalışması 89 . Şekil 4. Scada,GIS ve Abone entegrasyonu ile yazılan programdan Kaçak Analizleri görünümü. Şekil 5. SCADA, GIS ve Abone entegrasyonu ile yazılan programdan Abone Detayları görünümü. 90 4. SONUÇ ve ÖNERİLER Yapılan çalışma sonucunda ilk olarak su kayıpları yüzdesel olarak fiziksel ve abone olarak kayıp yüzde oranları ile tespit edilmiştir. Harita üzerinden öncelikli olarak nerelerde kaçak taraması yapılması gerektiği bulunmuştur Sahada bölgesel olarak ölçülen değerler ile abonelerin toplam tüketim değerleri karşılaştırılarak hangi binalarda, hangi bölgede, hangi sokakta ne kadar kaçak tüketim olduğu görülebilmektedir. Böylece kaçak oranı yüksek yerler ile diğer sistemlerden gelen demografik bilgiler karşılaştırılıp, kaçak tüketime neden olan sosyolojik sebepler de incelenebilir. Teknik konuların yanında insanları eğitmek ve bilgilendirmek de su kaçakların azaltılmasında önemlidir. Çevre ve Orman Bakanlığı'nın da bildirdiğine göre bazı belediyelerde su kaçaklar %60'a ulaşmış durumdadır, bu miktarda kaçağın olduğu yerlerde su bedelini doğru olarak tahsil etmek fevkalade zordur. Günümüzde önemli olan şey su kaynaklarını verimli kullanmaktır. KAYNAKLAR 1. Gupta, I., Gupta, A., Khanna, P.,"Genetic Algorithm for Optimization of Water Distribution Systems", Environmental Modelling and Software 14, 437446., 1998. 2. Morley, M.S., Atkınson, R.M., Walters, G.A.,. "GAnet: Genetic Algorithm Platform for Pipe Network", Advances in Engineering Software 32, 467-475., 2000. 3. Muslu, Y., "Su Temini ve Çevre Sağlığı Cilt III", İstanbul Teknik Üniversitesi Kütüphanesi. Sayı: 1314, İstanbul,1985. 4. Dickinson, M. A., "Redesigning Water Loss Standards in California Using the New IWA Methodology" , Proc. of the Leakage 2005 Conference, Halifax, Canada: World Bank Institute, 2005. 5. TSI., Turkish Statistical Institute. "Water Statistics ", 2003. 6. Özturk, İ, Uyak, V., Çakmakcı, M., Akça, L., "Dimension of water loss through distribution system and reduction methods in Turkey", International Congress River Basin Management Volume 1, 22-24 March Antalya, Turkey, pp. 245–255., 2007. 7. IWA., International Water Association. "Performance Indicators for Water Supply Services " Manual of Best Practice: London, 2000. 8. Prowat: Su Kaybının Azaltılması Stratejisi ve Uygulaması Kılavuzu, Ankara, Türkiye, 2008. 9. IWA Water Loss Task Force and AWWA Water loss Control Committe., Four potential intervention tools of an active apparent loss management program American Water Works Association, Stats on Tap. Available online: www.awwa.org/Advocacy/pressroom/STATS.cfm. March 10, 2007. 91 DİCLE NEHRİ DİYARBAKIR KENTİ GİRİŞİ VE ÇIKIŞINDA SU KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Nizamettin HAMİDİ1 ve Tamer Bagatur2 ÖZET Su kaynakları, yeryüzünde insanlığın varlığı ve medeniyetin ilerlemesinde hayati önem taşıyan başlıca faktörler arasında bulunmaktadır. Son zamanlarda meydana gelen nüfus artışları ve endüstrileşme, suya olan ihtiyacı artırmıştır. Dünyada mevcut sular yanında insanlar tarafından faydalanılabilecek tatlı suların miktarı çok azdır. Yeryüzünde kullanılabilir su miktarının sınırlı olması su kaynaklarının yararlı kullanımları yönünden korunmasını zorunlu hale getirmektedir. Suyun yerküre üzerindeki doğal yörüngesi gün geçtikçe orijinal durumunu kaybetmekte ve su kalitesi arzu edilmeyen yönde bozulmaktadır. Günümüzde su kaynakları, evsel, endüstriyel, tarımsal, toprak ve sediment kaynaklı atıklarla sürekli olarak kirlenmekte, doğal verimlilik ve özelliklerini yitirmektedir. Bu nedenle nehirlerin kalitesi, kendi yararlı kullanımlarını etkilediği için önem taşımaktadır. Su kaynaklarının kullanım alanları için suların kirlenme durumunu kontrol eden standartlar geliştirilmiştir. Ayrıca Türkiye'de kullanılan kıta içi yüzeysel su kalitesi kontrol yönetmeliğine göre sular kirlilik parametreleri açısından dört farklı sınıfa ayrılmaktadır. Bu standart ve yönetmelikler, su kaynaklarının korunması amacı ile kirlilik durumunu tanımlama, sınıflama ve kalite limitleri belirlemede kullanılmaktadır. . Bu çalışmada Dicle Nehri'nin su kalitesi; evsel, endüstriyel ve tarımsal kaynaklı atıkların kirlilik parametreleri yönünden Diyarbakır kenti Dicle Nehri üzerinde yerleşim öncesi Dicle Sadi köprüsü ve yerleşim sonrası Ongözlü köprüsü istasyonlarında incelenmiştir. Nehrin su kalitesi ile ilgili kirlilik parametreleri ait veriler Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği ile TS 266 içme suyu standartlarına göre öngörülen sınır değerlerle karşılaştırmaları yapılmış ve suların kullanım amaçlarına göre kalite sınıfları belirlenmiştir. Evsel ve tarımsal kaynaklı kirletici parametreleri temsil eden azot ve fosfor bileşiklerine ilişkin ölçülen kalite parametre değerleri, standartlarca tavsiye edilen ve izin verilen maksimum değerlerin ve su kalite sınıfları için belirlenen standartların üstünde olduğu görülmüştür. Askıdaki katı madde ile ilişkili olan bulanıklık değeri izin verilen maksimum değerlerin üstünde gözlenmiştir. 1 Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü, 21280, Diyarbakır, Türkiye 2 Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü, 21280, Diyarbakır, Türkiye tbagatur@dicle.edu.tr 92 Ayrıca incelenen istasyonlarda önemli bulunan su kalitesi parametrelerinin kirlilik değerleri ve örnek sayısına göre değişimleri verilerek değerlendirmeleri yapılmıştır. Diyarbakır kentinde estetik ve görünüm açısından Dicle Nehri, kirlenme tehdidi altında olduğu ve kirlilik riski taşıdığı görülmüştür. Nehirde kirlenmeyi önlemek için yeterli önlemlerin alınması ve sürekli bir izleme programının uygulanması yararlı olacaktır. Anahtar Kelimeler: Dicle Nehri, Su Kirliliği Parametreleri, Standartlar, Su Kalite Sınıfı. 1. GİRİŞ Su kaynakları konutsal ve endüstriyel su gereksinmesi, sulama suyu, hidrolik güç üretimi, eğlence, dinlenme ve spor, ulaşım, balık üretme ve avlanma, su ürünleri yaşamının korunması, atıklar için alıcı ortam gibi yararlı kullanımları için kalitesinin arzu edilen bir seviyede tutulması gerekmektedir. En önemli su kaynakları olan nehirler, aynı zamanda kolay bir atık su deşarj ortamı olmuşlardır. Şehirsel ve endüstriyel gelişme sonucu, birer güzellik simgesi olan nehirler giderek insan yaşamını tehdit eden bir görünüme ulaşmıştır. Bu yüzden nehirlerde kirlenmenin araştırılması doğal su kaynaklarının geleceği yönünden zorunludur. Yeryüzündeki sular güneşin sağladığı enerji ile sürekli hidrolojik çevrim adı verilen bir döngü içinde bulunur. İnsanlar yaşamsal ve ekonomik gereksinimleri için suyu bu döngüden alırlar ve kullandıktan sonra tekrar aynı döngüye iade ederler. Bu işlemler sırasında suya karışan maddeler, suların fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiştirerek su kirliliği olarak adlandırılan olguyu ortaya çıkarırlar [1,2]. Su kalitesinde oluşan özellik değişimleri, sularda yaşayan çeşitli canlı varlıkları etkiler. Su kaynaklanın kirlenmesi ile suyun kalitesi bozulmakta, kirli su içinde bulunan organik, inorganik, radyoaktif ve biyolojik kirleticilerin etkileri su ürünlerine de yansımaktadır. Suyun taşıdığı organik ve toksik maddelerin çoğalması halinde suda bulunan çözünmüş oksijen azalmakta ve bakteriler yaşamlarını yitirmektedir [2,3]. Su kirliliği, su kaynağının kimyasal, fiziksel, bakteriyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi şeklinde gözlenen ve doğrudan veya dolaylı yoldan biyolojik kaynaklarda, insan sağlığında, balıkçılıkta, su kalitesinde ve suyun diğer amaçlarla kullanılmasında engelleyici bozulmalar yaratacak madde veya enerji atıklarının boşaltılması olarak ifade edilmektedir [4]. Genel olarak su kirliliği, kentsel atıklardan, sanayiden, tarımsal faaliyetlerden, taşımacılık, termik ve nükleer santrallerden kaynaklanmaktadır. Su kirliliğine neden olan başlıca kirleticiler organik ve inorganik maddeler, tuzlar, azot ve fosfor bileşikleri, mikroorganizmalar, yüzey aktif maddeler, pestisidler, ağır metaller, askıda katı maddeler, radyoaktif maddeler, atık ısı, yağlar, petrol ve türevleridir. İnsanların üretim ve tüketim faaliyetleri sonucunda hiçbir arıtıma tabi tutulmadan nehir, göl ve deniz gibi alıcı ortamlara boşaltılan atıksular ortamın fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısını olumsuz yönde etkilemektedir [5]. 93 Organik madde içeren kirleticiler, su ortamındaki kirleticilerin büyük bir kısmını oluştururlar. Organik içerikli atıksuların biyolojik tasfiyesi söz konusu olduğunda, organik maddenin indirgenmesi için gerekli oksijen ihtiyacının tespitinde kullanılan geleneksel parametre biyokimyasal oksijen ihtiyacıdır. Bu nedenle organik kirletici yükü, biyokimyasal dönüşüm için gerekli oksijen miktarının bir fonksiyonu olarak ölçülmektedir [6]. Su kaynağına giren organik maddelerin çok fazla olması halinde, mevcut çözünmüş oksijenin tamamı kullanılarak ortam anaerobik bir duruma dönüşmekte, sistemin ekolojik dengesi bozulmakta ve su ortamındaki hayat oksijensiz kalarak büyük ölçüde etkilenmektedir [7]. Nehir ve göllerde çözünmüş oksijen miktarının orada yaşayan canlıların, örneğin balık ve diğer organizmaların türüne göre en az 4 mg/1, daha iyisi 5 mg/l' den az olmaması istenir [8]. Azot doğada kimyasal bileşikler ve gaz halinde bulunur. Doğal sularda amonyum azotu (NH3), nitrat azotu (NO3), nitrit azotu (NO2) ve suda yaşayan canlılar nedeniyle organik azot şeklinde bulunmaktadır. Yapay ve doğal gübrenin içerdiği azot ve fosforlu bileşikler, sulamadan dönen drenaj sularıyla yüzeysel sulara karışarak, bu ortamlarda ikincil kirlenmeye neden olmaktadır [5]. Nehir ve göllerde düşük miktarlardaki azot bileşikleri sularda yaşayan bitkilerin gelişmesini kolaylaştırır ve yosunların oluşmasına neden olur. Azot ve fosforlu atıkların atılması halinde algler ve yosunlar arzu edilmeyecek miktarlarda çoğalarak su kalitesini bozarlar [7,9]. Yüzeysel sularda Fosfor kirlenmesi, genellikle evsel kullanılmış sularının ve bazı endüstriyel atıklarının verilmesi halinde ortaya çıkar. Fosfat fazlaca yosun teşekkülüne sebep olduğu için güneş ışınlarının suya girmesine engel olur ve fotosentez olayının durmasına yol açar. Nehrin estetik görünümünü bozar. Sudaki fosfat değeri 0,015 mg/l ve nitrat değerinin 0,067 mg/l'yi geçtiği zaman yosun teşekkülü başladığı belirtilmiştir [9]. . Mikrobiyolojik kirleticilerin en önemlileri suyla bulaşan ve insanda hastalık yapan mikroorganizmalardır. Bu organizmalar, hastalık taşıyıcı olan hayvan ve insanların dışkı ve idrarlarından kaynaklanır. Koliform bakteriler insan ve birçok sıcakkanlı hayvanların bağırsaklarında bulunan organizmaların bir sınıfını oluşturmaktadır. Bir kişiden suya günde yaklaşık 200 milyon koliform bakteri karıştığı düşünülürse, birkaç evsel kaynaklı boşaltım noktasından suya ne kadar büyük bir kirletici yükü verildiği kolaylıkla görülür [10,11]. . Evsel, endüstriyel atık sularla ve erozyon sonucu toprak örtüsünün yok olması ile taşınan askıdaki katı maddeler, su kaynaklarını olumsuz yönde etkiler. Asılı halde bulunan maddeler suyun bulanıklığını artırırlar ve ışık geçirgenliğini azaltırlar. Güneş ışınlarının su bitkilerine ulaşmasını engelleyerek, fotosentezi etkileyerek sudaki çözünmüş oksijenin azalmasına neden olur. Tabana çökelen katı maddeler, alıcı ortamlarda birikintilere ve dip çamuru oluşumuna neden olur. Bu maddeler, akarsular üzerinde kurulan barajlar için de olumsuz etkiler yapmakta ve su kaynaklarının estetik görünümlerini bozmaktadır [1,7]. . Endüstriyel ve evsel atık suların arıtılmadan yüzeysel sulara karışması sonucunda, atık suların taşıdığı yüzey aktif maddeler, önemli kirlilik sorunları yaratırlar. Sentetik 94 deterjanları içeren bu maddeler, atıksu arıtım tesislerine, sudaki canlılara, su ortamının estetiği üzerine ve içme sularına olumsuz etkiler yapmaktadır. Tarımsal ürün artışının sağlanması için, zararlı böcek ve mantarla mücadelede pestisid türü olarak kullanılan ilaçlar, yüzeysel sulara karışmaları sonucu, kirlilik oluşturmaktadır. Sularda doğal olarak zor parçalanan bileşikler olduğu için, canlılar üzerinde birikim, toksik etki, kanser yapıcı, hastalık yapıcı ve gelişmeyi durdurucu etkileri olmaktadır [5,12]. . Çeşitli endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanan atıksuların içinde bazen eser miktarda, bazen de yüksek miktarlardaki ağır metaller önemli bir kirletici grubu oluşturdukları bilinmektedir. Bunların toksin ve kanserojen etkileri olduğu gibi canlı organizmalarda birikme eğilimi de göstermektedir [13]. Belirlenen sınır değerlerin aşılması halinde özellikle kadmiyum, cıva, kurşun, krom gibi ağır metaller, besin zincirleriyle girdikleri canlılarda fizyolojik olarak birikime neden olurlar ve sularda yaşayan balıkların ve diğer canlıların üzerinde zehirlilik etkisi yaratarak, ölmesine neden olurlar. Bu tür su ürünleriyle beslenen insanların yaşamı bile tehlikeye girmektedir. Örneğin vücuttaki cıva birikimi 25 miligramı bulduğu zaman nörolojik bozukluklar, 25–100 miligram görme, işitme ve denge bozuklukları, parmak uçlarında dokunma hissinin azalması, 200 miligramın üzerindeki birikimlerde ise sağırlık, körlük, felç ve ölüm olabileceği belirtilmektedir [1]. . Evsel ve endüstriyel kaynaklı atıksulardaki yağlar, karada tankerler ve boru hatlarıyla taşınan petrol, fuel-oil ve akaryakıtın taşınmaları sırasında oluşabilecek kazalar ve kaçaklar sonucunda petrol ve türevlerinin ürünleri yüzeysel sulara karışarak önemli kirlenme riskleri oluştururlar. Bu kirleticiler yağ tabakası şeklinde su yüzeyini kaplayarak yüzeysel suların ihtiyacı olan atmosferden oksijen transferini ve ışık girdisini büyük ölçüde engeller ve sudaki oksijen konsantrasyonunu düşürür. Petrol kirliliği sonucu sularda oluşan hidrokarbonlar canlı vücudunda birikerek, sudaki canlı yaşamı ve gıda zinciri ile insan sağlığını tehdit etmektedir. Nükleer enerji üreten tesisler (nükleer silah denemeleri ve nükleer tesislerde oluşan kazalar sonucu), hastane ve bazı endüstrilerden çıkan radyoaktif maddelerin reaksiyon ürünlerinin atıkları sızma ve yağış yoluyla su kaynaklarını kirletmekte ve toksik etkiler oluşturmaktadır [5,12]. . Soğutma suyu sistemlerine sahip termik ve nükleer santraller, büyük miktarlarda atık ısı vererek yüzeysel sularda ısıl kirlenmeye neden olur. Atıksuların içerdiği atık enerji ve soğutma suları alıcı ortamlarda suyun sıcaklığını artırması ve sudaki oksijeni azaltması gibi olumsuz etkiler yaratır. . Yüzeysel su kaynaklarının korunması ve faydalı kullanımları için Dünya Sağlık Örgütü(WHO), Avrupa Birliği (AB), Çevre Koruma Ajansı(EPA) ve Türkiye'de Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği (SKKY), İçme Suları Standardı (TS 266) gibi başlıca standartlar kirletici maddelerin su kaynakları ortamında kirlenme durumunu tespit eder. Standartlarda su kalitesi parametreleri ile ilgili öngörülen sınır değerlerine ilişkin tavsiyeler bulunmaktadır. Ayrıca su kaynaklarının tanımlanması ve kirlilik parametreleri açısından dört farklı su kalite sınıfı ve kalite limitleri 95 belirlenmiştir. Dünyada ve Türkiye'de son zamanlarda havza bazında su kaynaklarının kirlilik düzeylerini belirleme ve sınıflandırmaya yönelik çok sayıda çalışmaya rastlanmaktadır. Kirlilik parametreleri yönünden su kalitesi sınıflarını belirlemek amacıyla Türkiye'nin topoğrafik su havzalarında önemli çalışmalar yapılmıştır. Akın ve Akın [14] literatür çalışmasında Meriç-Ergene, Marmara, Sakarya, Porsuk, Nilüfer, Kızılırmak, Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Burdur ve Akarçay (Afyon) havzalarında bulunan çay, nehir ve göllerde aşırı kirlenmeler olduğunu, kirlenmelerin azot, fosfor, kalsiyum, organik maddeler, kurşun, çinko, krom gibi kirleticiler ve endüstriyel atıksulardan kaynaklandığını, belirtilen yüzeysel su kaynaklarının IV sınıf çok kirlenmiş su sınıfında olduğunu belirtmiştir. Büyük Menderes nehrinde aylık ve mevsimsel olarak yoğun bir amonyak ve nitrit kirliliği saptanmıştır [15]. Büyük Menderes nehri su kalitesinin modellenmesi ve kirliliği üzerine yapılan bir çalışmada 12 gözlem istasyondaki kirlilik parametreleri yönünden nehrin büyük bir kısmının III. ve IV. sınıf su kalitesinde olduğu belirlenmiştir [16]. Ege Bölgesi'nin ikinci büyük akarsuyu olan Gediz Nehri'nin bazı kirlilik parametreleri yönünden su kalitesi indeksleriyle karşılaştırıldığında, nehir suyunun üçüncü sınıf, bir sulama suyu kalitesinde olduğu belirlenmiştir [17]. Manisa ili civarında yoğun olarak kirletilen Gediz nehri tarımsal faaliyetlerden dolayı sularda kirlilik yükü taşıdığı ve kalite sınıfı çoğu parametre için IV. sınıf olduğu saptanmıştır [18]. Elazığ İli'nin 22. km güneydoğusunda bulunan Hazar Gölünün su kalite kriterlerinin genel olarak I. ve II. sınıf suların özelliklerini gösterdiği ancak ötrofikasyon kontrol sınır değerlerinin aşıldığı tespit edilmiştir [19]. Hazar Gölü genel olarak fiziksel ve inorganik-kimyasal parametreler yönünden I. ve III. sınıf su kalitesinde, toplam fosfor açısından IV. sınıf su kalitesinde olduğu belirlenmiştir [20]. Doğu Karadeniz Bölgesinde Trabzon ve Rize illerine sınır olan İyidere sularının fiziksel ve kimyasal tüm özellikleri I. Sınıf yüksek kaliteli su standardında olduğu görülmüştür [21]. Porsuk çayı su kalitesi Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) teknolojisi ile incelenmiş ve fiziksel, organik, inorganik ve bakteriyolojik kirlilik yönünden Porsuk çayı su kalitesi haritası çıkarılmıştır. Kütahya yöresinde II. ve III. sınıf, Eskişehir yöresinde IV. sınıf su kalitesindedir [22]. Dicle nehri yerleşim merkezlerine yakın gözlem istasyonlarında 1996 yılı öncesi uzun yıllar ortalamalar açısından su kalitesi parametrelerinin sınıflandırılması yapılmıştır. Buna göre sıcaklık, pH, toplam çözünmüş katılar, klorür, çözünmüş oksijen, permanganat, sülfat, demir ve sodyum yönünden I sınıf, elektriksel iletkenlik, renk, nitrat azotu ve fosfat II. sınıf, nitrit azotu yönünden III. sınıf, bulanıklık ve amonyum azotu IV. sınıf su kalitesinde olduğu belirlenmiştir [23]. Bu çalışmada, Dicle Nehri Diyarbakır kenti girişinde ve çıkışında gözlem istasyonlarında Dicle Nehri'nin su kalitesi; evsel, endüstriyel ve tarımsal kaynaklı atıkların kirlilik parametreleri yönünden incelenmiştir. Su kirlilik parametreleri, Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği ile TS 266 içme suyu standartlarına göre öngörülen sınır değerlerle karşılaştırmaları yapılmış ve kirlilik parametreleri yönünden su kalite sınıfları belirlenmiş ve nehrin kirlenmeye karşı korunması için en uygun öneriler sunulmuştur. 96 2. ÇALIŞMA ALANI VE KULLANILAN VERİLER Diyarbakır ili, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin orta kısmında, Doğuda Batman, Muş; Güneyde Mardin; batıda Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya; kuzeyde Elazığ ve Bingöl illeriyle çevrilmiştir. Kent nüfusu 1997 yılında 641616, 2000 yılında 721463, 2008 yılında 851902 kişi olup, yüzölçümü 15355 km2'dir. Denizden yüksekliği 650–670 m. olup, il merkezi çanak şeklinde düzlük alan oluşturmaktadır [24]. Diyarbakır bitki örtüsü steplerdir. Steplerin büyük kısmı doğal değil, antropojendir. Ormanların varlığı pek azdır. Bismil, Diyarbakır, Ergani ve GöksuÇınar ovaları, oldukça tarıma elverişli kısmen sulak, kısmen kuru olan ilin en büyük ovalarıdır. Diyarbakır'ın en önemli akarsuları Dicle nehri ve kollarıdır. Kaynağını Güneydoğu Toroslardan alan Dicle nehri dağlık alanda dar ve derin vadilerden geçerek kuzeybatı-güneydoğu yönünde akar. Diyarbakır önlerine vardığı zaman oldukça geniş, ova görünümlü bir vadide akmağa başlar. Nehrin kolları, kuzeyde Ambar ve Pamuk Çayları, güneyde Ballıkaya, Olucak, Göksu, Savur Çayları, kuzeydoğuda Batman Çayı'dır [25]. Ayrıca il sınırlarında işletmede bulunan Kralkızı, Dicle, Göksu ve Devegeçidi yapay baraj gölleri ve göletler vardır. . Dicle Nehri veya Dicle Nehir sistemi, Türkiye'nin Fırat Nehri'nden sonra ikinci büyük nehridir. Diyarbakır, Batman, Bitlis, Siirt, Şırnak ve Hakkari illerini sınırları içine alan Dicle Nehri, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Fırat Havzası ile Dicle Havzasının yağışlı alanlarını ayıran Karacadağ'ın doğusunda yer almaktadır. Mestan ve Murtazan dağlarından başlayan önemli su kaynağı olan Dicle Nehri çeşitli kollar alarak Cizre ilçesi civarında Türkiye'ye sınırlarını terk eder. Dicle Nehir 2 sisteminde nehrin havza alanı 38295 km , ana kol üzerinde en aşağıda bulunan Cizre ilçesinde uzun yıllar ortalaması olarak yıllık su potansiyeli 16,8x 109 m3 olduğu tahmin edilmiştir. Bu miktar Türkiye su potansiyelinin yaklaşık % 10'u kadardır [26]. Dicle Nehri kirliliği ile ilgili olarak yapılan bu çalışmada kullanılan veriler Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünden [27] temin edilmiştir. 1999–2003 yılları arasında kirlilik parametrelerine ait aylık ölçüm değerleri Diyarbakır Sadi Köprüsü(DSK) ve Diyarbakır Ongözlü Köprü (DOGK) istasyonlarında incelenmiştir. Seçilen istasyonlarının özellikleri ve konumları Tablo 1'de, Dicle Nehri ve kolları ile seçilen istasyonların yerini gösteren haritada Şekil 1'de verilmiştir. 97 su) olarak değerlendirilmektedir. Bu çalışmada ölçümü yapılan kirlilik parametrelerinin kısaltmaları ve birimleri Tablo 2'de verilmiştir. Nehirlerin su kalitesini belirlemek amacı ile verilerin değerlendirmeler Tablo 3'te verilen SKKY[28] ve TS 266 [29]. standardına göre yapılmıştır. Tablo 2. Ölçülen su kalitesi parametreleri ve kısaltmaları Parametre Adı Su Sıcaklığı pH Elektriksel İletkenlik Toplam Çözünmüş Katılar Askıdaki Katılar Bulanıklık Toplam Alkalinite Klorür Amonyak Azotu Nitrit Azotu Nitrat Azotu Çözünmüş Oksijen Biyokimyasal Oksijen İhtiyacı Permanganat Değeri Toplam Sertlik Orto-Fosfat Simge T EC TDS SS Turb. M-Al Cl NH3-N NO2-N NO3-N DO Boİ5 pV TH o-PO4 Birim o C - Parametre Adı Simge Birim Sulfat So4 mg/l Demir Fe mg/l µmhos/cm Mangan Mn mg/l mg/l Sodyum Na mg/l mg/l Potasyum K mg/l NTU Kalsiyum Ca mg/l mg/l CaCO3 Krom Cr mg/l mg/l Bakır Cu mg/l mg/l Kurşun Pb mg/l mg/l Çinko Zn mg/l mg/l Civa Hg mg/l mg/l Arsenik As mg/l mg/l Bor B mg/l mg/l Kadmiyum Cd mg/l mg/l CaCO3 Yağ mg/l mg/l Deterjan mg/l Tablo 3. Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği ve TS 266'ya göre su kalitesi sınıfı ve kriterleri Parametreler T pH EC TDS SS Turb Col Cl NH3-N NO2-N NO3-N DO BOİ5 98 SKKYSu Kalite Sınıfları Birim I II o C 25 25 6,5–8,5 6,5–8,5 µmhos/cm 0–250 250–750 mg/l 500 1500 mg/l NTU Pt-Co 5 50 mg/l 25 200 mg/l 0,2 1 mg/l 0,002 0,01 mg/l 5 10 mg/l 8 6 mg/l 4 8 TS 266 III IV Tav. Edilen Max. 30 > 30 12 25 6,0–9,0 <6,0 ve >9,0 7,0–6,5 6,5–9,2 750–2250 2250–5000 400 5000 >5000 20 5 25 300 > 300 5 50 400 > 400 200 600 2 >2 0,05 > 0,05 20 > 20 3 <3 20 > 20 Parametreler SKKYSu Kalite Sınıfları Birim I II pV TH o-PO4 SO4 Fe Mn Na K Ca Mg Cr Cu Pb Zn Hg As B Cd Yağ Deterjan mg/l mg/l CaCO3 mg/l mg/l mg/l mg/l mg/l mg/l mg/l mg/l mg/l mg/l g mg/l mg/l mg/l mg/l mg/l mg/l mg/l mg/l 0,03 200 0,3 0,1 125 0,02 0,02 0,01 0,2 0,0001 0,02 1 0,003 0,02 0,05 0,2 200 1 5 125 0,05 0,05 0,02 0,5 0,0005 0,05 1 0,005 0,3 0,2 III 0,5 400 5 3 250 0,2 0,2 0,05 2 0,002 0,1 1 0,01 0,5 1 IV >0,5 > 400 >5 >3 >250 >0,2 >0,2 >0,05 >2 >0,002 >0,1 >1 >0,01 >0,5 >1,5 TS 266 Tav. Edilen Max. 2 50 0,4 200 0,3 0,1 5 50 5 400 1 0,5 10 75 50 1 12 200 150 0,05 1,5 5 15 0,05 0,0005 4. BULGULAR VE DEĞERLENDİRME 4.1. Dicle Nehri Sadi köprüsü istasyonu Sadi köprüsü istasyonunda 1999–2003 yılları arası ortalamalar açısından ilgili standartlara göre ölçülen su kalitesi parametrelerinin sınıflandırılması yapılmış ve elde edilen bulgular Tablo 4'te verilmiştir. Ayrıca su kalitesi parametrelerin örnek sayısına göre değişimleri Şekil 2a ve 2b'de verilmiştir. SKKY'ne göre sıcaklık, pH, toplam çözünmüş katılar, klorür, sülfat, demir ve sodyum yönünden I sınıf; elektriksel iletkenlik, renk, amonyak azotu, nitrat azotu ve orto-fosfat yönünden II. sınıf; nitrit azotu ve bulanıklık yönünden IV. sınıf yüzeysel sular olarak görülmektedir. TS 266 standardına göre, sıcaklık, pH, bulanıklık ve renk, tavsiye edilen değerleri geçtiği, elektriksel iletkenlik, klorür, sülfat, demir, potasyum, kalsiyum ve magnezyum tavsiye edilen değerlerin altında gözlenmiştir. Krom, bakır, çinko, arsenik, bor biyokimyasal oksijen ihtiyacı, kurşun, civa ve kadmiyum, deterjan ve yağ gibi su kalitesi parametreleri ölçülmemiştir. 99 Tablo 1. Dicle Nehri incelenen istasyonların özellikleri İstasyon Adı ve Numarası Özellikler ve Açıklamalar Dicle Sadi Köprüsü-DSK Diyarbakır-Silvan karayolunun üzerinde Sadi köprüsü civarında Dicle Nehrinin Diyarbakır kenti girişindeki (yerleşim öncesi) 26011 nolu DSİ su kalitesi gözlem istasyonu Diyarbakır Ongözlü KöprüDOGK Diyarbakır'ın güneydoğusunda kent merkezinden yaklaşık 5 km uzaklıkta tarihi Ongözlü Köprü civarında Dicle Nehrinin Diyarbakır kenti çıkışındaki (yerleşim sonrası) 26013 nolu DSİ su kalitesi gözlem istasyonu DSK D i c l e N e h r i DOGK 3. SU KALİTESİ STANDARTLARI Türkiye'de su kaynakları potansiyelinin korunması ve su kirlenmesinin önlenmesi ile ilgili konuyu doğrudan veya dolaylı olarak ilgilendiren bir dizi kanun, yönetmelik, tüzük ve Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmeler bulunmaktadır. Bu nedenle akarsu ve yeraltı sularında kirlenme durumunu tespit eden suların kullanılma amaçlarına ve ekolojik yapıya göre standartlar geliştirilmiştir. Kaynaktan alınan suda gerekli arıtımlar yapıldıktan sonra kalite parametrelerinin tavsiye edilen ve maksimum değerleri açısından Avrupa Topluluğu, Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) ve Türk İçmesuyu Standardı (TS 266) kullanılmaktadır. Ayrıca 1988 yılında Resmi Gazetede[4] yayınlanan Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği'ndeki (SKKY) standardı[28], suların kalitesini kirlilik parametreleri yönünden sınıflandırmaktadır. Bu standartta evsel, endüstriyel, tarımsal ve çeşitli kullanım amaçlarına göre su kaynaklarının tanımlanması ve kirlilik parametreleri açısından dört farklı su kalite sınıfı ve kalite limitleri belirlenmiştir. Bunlar dezenfeksiyondan sonra içme suyu, canlı yaşamının korunması ve geliştirilmesi, yüzme, dinlenme ve eğlence amaçlı I. sınıf sular(yüksek kaliteli su), rekreasyon amaçlı kullanma suyu II. sınıf sular(Az kirlenmiş su), endüstriyel amaçlı III. sınıf sular(Kirli su) ve tarımsal amaçlı sulama suyu IV. sınıf sular (Çok kirlenmiş 100 Tablo 4. Dicle Nehri Sadi köprüsü su kalitesi değerleri ve kalite sınıfları T 1999–2003 yılları ölçümlerin özeti n Min. Ort. Maks. 14 8,6 19,81 30,7 Kalite Sınıfı Ia,> pH EC TDS Turb Col Cl NH3-N NO2-N 32 32 9 32 32 31 31 29 Ia,> II,< I > II,> I,< II IVa Parametreler 7,7 269 283 1,8 0 0,06 0 0 8,00 357 337 15,74 9,84 13,54 0,18 0,17 8,7 532 415 77 30 24,85 0,942 4,31 NO3-N 26 0,5 2,53 7,9 II pV 2 1,8 2,45 3,1 > TH 28 135 179,5 275 > o-PO4 11 0 0,15 0,74 IIa SO4 28 8 30.36 58 I,< Fe 11 0 0.26 1,06 Ia,< Na 30 0,7 1.65 6,38 I K 30 0,08 0.20 0,56 < Ca 31 2,87 45.82 73 < Mg 31 2,4 15,13 42 < a)Maksimum değerler belirlenen sınıfı aşıyor; >TS 266’ göre tavsiye edilen değeri geçiyor; < TS 266’ göre tavsiye edilen değerin altında Sadi köprüsü istasyonunda toplam çözünmüş katılar, klorür, sülfat, demir, sodyum, potasyum, kalsiyum ve magnezyum değerleri standartlarca tavsiye edilen ve izin verilen maksimum değerlerin altındadır. Ancak demir 0,26 mg/l ortalama ve 1,06 mg/l maksimum değeri ile belirlenen sınıfı aşmıştır. Elektriksel iletkenlik değeri 269 ile 532 mhos/cm arasında değişmektedir. Renk ve bulanıklık değerleri maksimum 30 Pt-Co ve 77 NTU olarak ölçülmüştür. Bulanıklık değerinin standartlarca tavsiye edilen ve izin verilen maksimum değerlerin üstündedir. Sertlik değerinin 135–275 mg/l CaCO3 arasında olup minimum değerinin bile kriterlerde belirlenen maksimum değeri aştığı ve suyun aşırı sertlikte olduğu görülmektedir. 101 Azot ve fosfor bileşiklerinin ölçümleri yüksek bulunmuştur. Amonyum azotu 0–0,942 mg/l, nitrit azotu 0–4,31 mg/l ve nitrat azotu 0,5–7,9 mg/l ile orto-fosfat 0–0,74 mg/l aralığında değişmektedir. Maksimum değerler su kalite sınıfları için belirlenen standartların biraz üstünde bulunmaktadır. 100 600 500 400 Turb (NTU) EC (pmhos/cm) Şekil 2a. Dicle nehri Sadi köprüsü su kalitesi parametrelerinin değişimi 300 200 100 0 80 60 40 20 0 1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 1 31 4 7 35 30 25 20 15 10 5 0 Cl (mgl) Col (Pt-Co) Örnek Sayısı 1 4 7 10 13 16 19 10 22 25 28 31 1 N02 N (mgl) NH3 N (mgl) 0.6 0.4 0.2 0 7 4 7 1 0 1 3 1 6 1 9 22 25 1 28 3 1 5 7 9 1 1 1 3 1 5 17 1 9 2 1 23 25 Örnek Sayısı 102 28 31 10 13 16 19 22 25 28 31 4 7 10 13 16 19 22 25 28 22 25 28 Örnek sayısı SO4 (mgl) NH3 N (mgl) 10 8 6 4 2 0 3 25 5 4 3 2 1 0 Örnek sayısı 1 22 Örnek Sayısı 1 0.8 4 19 30 25 20 15 10 5 0 Örnek Sayısı 1 13 16 Örnek Sayısı 70 60 50 40 30 20 10 0 1 4 7 10 13 16 19 Örnek Sayısı 1.2 1 0.8 0.6 0.4 Na (mg1) Fe (mg1) Şekil 2 b. Dicle Nehri Sadi köprüsü su kalitesi parametrelerinin değişimi 0.2 7 6 5 4 3 2 1 0 0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 1 4 7 Örnek Sayısı 13 16 1 9 22 25 28 Örnek Sayısı 80 0.6 Ca (mg/l) 0.5 K (mg/l) 10 0.4 0.3 0.2 0. 1 0 60 40 20 0 1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 1 4 7 10 1 Örnek Sayısı 16 19 2 2 25 28 31 Örnek Sayısı Mg (mg/l) 80 60 40 20 10 0 1 4 7 10 13 16 1 9 22 25 28 31 Örnek Sayısı 4.2. Dicle Nehri Ongözlü köprü istasyonu Diyarbakır Ongözlü istasyonunda 1999–2003 yılları arası ortalamalar açısından ilgili standartlara göre ölçülen su kalitesi parametrelerinin sınıflandırılması yapılmış ve elde edilen bulgular Tablo 5'te verilmiştir. Ayrıca su kalitesi parametrelerinin örnek sayısına göre değişimleri Şekil 3a ve 3b'de verilmiştir. SKKY'ne göre sıcaklık, pH, toplam çözünmüş katılar, klorür, sülfat, demir ve sodyum yönünden I sınıf; elektriksel iletkenlik, renk ve nitrat azotu yönünden II. sınıf; ortofosfat yönünden III. sınıf; bulanıklık, amonyum azotu, nitrit azotu ve toplam sertlik yönünden IV. sınıf yüzeysel sular olarak görülmektedir. TS 266 standardına göre, sıcaklık, pH, bulanıklık, renk, permanganat değeri, toplam sertlik ve orto-fosfat tavsiye edilen değerleri geçtiği, elektriksel iletkenlik, klorür, potasyum, kalsiyum ve magnezyum tavsiye edilen değerlerin altında gözlenmiştir. Çözünmüş oksijen, krom, bakır, çinko, arsenik, bor, kurşun, cıva, kadmiyum, deterjan ve yağ gibi su kalitesi parametreleri ölçülmemiştir. 103 . Tablo 5. Dicle Nehri Ongözlü köprü su kalitesi değerleri ve kalite sınıfları 1999–2003 yılları ölçümlerin özeti Kalite Sınıfı n Min. Ort. Maks. T 15 10,2 20 33 Ia,> pH 31 7,1 7,9 8,9 Ia,> EC 31 174 397 806 Ia,< TDS 6 282 347 433 I Turb 31 1,9 24 120 > Col 30 5 11 60 IIa,> Cl 28 10,33 16,6 29,82 Ia,< NH3-N 30 0,032 0,5 2,52 lV NO2-N 27 0 0.1 1.9 lVa NO3-N 25 0,03 2,7 6,1 II pV 4 2,2 4,5 6,3 > TH 30 95 196 320 IVa,> o-PO4 10 0 0.4 1,9 IIIa,> SO4 29 15 31,7 115 I,< Fe 11 0 0,1 0,66 Ia,< Na 30 0,45 3,0 12,7 I K 30 0,03 0,3 1,18 < Ca 31 20 50 80 < Mg 31 1,2 16,2 37,4 < a)Maksimum değerler belirlenen sınıfı aşıyor; >TS 266’ göre tavsiye edilen değeri geçiyor; < TS 266’ göre tavsiye edilen değerin altında Parametreler Diyarbakır Ongözlü köprü istasyonunda toplam çözünmüş katılar, klorür, sodyum, sülfat, potasyum, kalsiyum ve magnezyum değerleri standartlarca tavsiye edilen ve izin verilen maksimum değerlerin altındadır. Demir 0,1 mg/l ortalama ve 104 0,66 maksimum değeri ile belirlenen sınıfı aşmıştır. Elektriksel iletkenlik değeri 174–806 arasında değişmektedir. Renk ve bulanıklık değerleri maksimum 60 Pt-Co ve 120 NTU olarak ölçülmüştür. Renk ve bulanıklık değerinin standartlarca tavsiye edilen ve izin verilen maksimum değerlerinin üstündedir. Sertlik değerinin 95–320 CaCO3 arasında olup minimum değerinin bile tavsiye edilen değeri geçmektedir. Azot ve fosfor bileşiklerinin ölçümleri yüksek bulunmuştur. Amonyum azotu 0,032–2,52 mg/l, nitrit azotu 0–1,9 mg/l ve nitrat azotu 0,03–6,1 mg/l ile orto-fosfat 0–1,9 mg/l aralığında değişmektedir. Maksimum değerler su kalite sınıfları için belirlenen standartların oldukça üstünde bulunmaktadır. Diyarbakır yerleşim alanının kanalizasyon sularının arıtılmadan doğrudan Dicle nehrine verilmesi, tarımsal sulamadan dönen sular ve diğer atıkların azot bileşikleri ve fosfor değerlerinin yüksek çıkmasına neden olmaktadır. Şekil 3a. Dicle Nehri Ongözlü köprü su kalitesi parametrelerinin değişimi 800 Turb (llTU) EC(mhos/cm) 1000 600 400 200 0 1 4 7 140 120 100 80 60 40 20 0 10 1 3 16 19 2 2 2 5 28 31 1 4 Cl (mg/l) Col (Pt-Co) 70 60 50 40 30 20 10 0 1 4 7 35 30 25 20 15 10 5 0 10 13 16 19 22 25 28 1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 Örnek Sayısı 2 NO2-II(mg/I) NH3-II(mg/I) Örnek Sayısı 3 2.5 2 1.5 1 0.5 0 7 10 13 16 19 22 25 28 31 Örnek Sayısı Örnek Sayısı 1.5 1 0.5 0 1 3 5 7 9 11 1315 17 19 21 23 25 27 29 1 3 5 7 9 11 13 15 17 19 21 23 25 27 Örnek Sayısı Örnek Sayısı 105 140 120 100 80 60 40 20 0 7 6 5 4 3 2 1 0 SO4 (mg/l) NO3-II(mg/l) Şekil 3b. Dicle Nehri Ongözlü köprü su kalitesi parametrelerinin değişimi 1 3 5 7 9 11 13 15 17 19 21 23 25 2729 1 3 5 7 9 11 1315 17 19 21 23 25 örnek sayısı 0.7 0.6 0.5 0.4 0.3 0.2 0.1 0 Na (mg/l) Fe (mg/l) örnek sayısı 1 2 3 4 5 6 7 8 14 12 10 8 6 4 2 0 9 10 11 1 3 5 7 9 11 1315 17 19 21 23 25 27 29 örnek Sayısı 1.4 1.2 1 0.8 0.6 0.4 0.2 0 100 Ca (mg/l) K (mg/l) örnek Sayısı 80 60 40 20 0 1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 örnek Sayısı 1 4 7 1 0 13 16 19 22 25 28 31 örnek Sayısı Mg (mg/l) 40 30 20 10 0 1 4 7 1 0 13 16 19 22 25 28 31 örnek Sayısı 106 5. SONUÇ ve ÖNERİLER Diyarbakır Dicle Nehri'nde su kirlenmesinin önlenmesi ve giderilmesi konusunda bugüne kadar yapılan çalışmalar gerekli etkinliği göstermemiştir. Dicle Nehri kirliliği ile ilgili olarak yapılan bu çalışmada evsel, endüstriyel, nehir boyunca yer alan tarımsal alanlardan kaynaklanan kirlenmeler saptanmıştır. Diyarbakır girişi Sadi Köprüsü ve Diyarbakır çıkışı Ongözlü Köprü istasyonlarında ölçümü yapılan su kalite parametrelerinin minimum, ortalama ve maksimum değerleri aylık ölçüm değerlerine göre ilgili standartlarda tariflenen kalite kriterlerine göre karşılaştırmaları yapılmış ve suların kullanım amaçlarına göre kalite sınıfları belirlenmiştir. Sadi köprüsü istasyonunda SKKY'ne göre sıcaklık, pH, toplam çözünmüş katılar, klorür, sülfat, demir ve sodyum yönünden I sınıf; elektriksel iletkenlik, renk, amonyak azotu, nitrat azotu ve orto-fosfat yönünden II. sınıf; nitrit azotu ve bulanıklık yönünden IV. sınıf yüzeysel sular olarak görülmektedir. TS 266 standardına göre, sıcaklık, pH, bulanıklık ve renk, tavsiye edilen değerleri geçtiği, elektriksel iletkenlik, klorür, sülfat, demir, potasyum, kalsiyum ve magnezyum tavsiye edilen değerlerin altında gözlenmiştir. Azot ve fosfor bileşiklerinin ölçümleri yüksek bulunmuştur. Amonyum azotu 0–0,942 mg/l, nitrit azotu 0–4,31 mg/l ve nitrat azotu 0,5–7,9 mg/l ile orto-fosfat 0–0,74 mg/l aralığında değişmektedir. Maksimum değerler su kalite sınıfları için belirlenen standartların biraz üstünde bulunmaktadır. Tarımsal alanlardan kaynaklanan atık sular içerdikleri fazla miktarlardaki organik maddeler, azot, fosfor, potasyum ve kalsiyum içeren gübre elementleri ile sulama alanlarından nehre geri dönen akımlardaki tarımsal mücadele ilaçları ve yapay gübre kalıntıları Dicle Nehri'nin kirlenmesine etki eden unsurlar olarak görülmüştür. Azot ve fosfor bileşikleri ile ilgili su kalite parametre değerlerinin kriterleri aşması bunu doğrulamaktadır. Renk ve bulanıklık değerleri maksimum 30 Pt-Co ve 77 NTU olarak ölçülmüştür. Bulanıklık değerinin standartlarca tavsiye edilen ve izin verilen maksimum değerlerin üstündedir. Bulanıklık değerinin yüksek olması Dicle Nehri'nin çoğu zaman bulanık olarak görülmüş olduğunu teyit etmektedir. Bu durum nehir havza koruma alanının bitki örtüsünden yoksun olması, askıdaki katı maddelerin yüksek ve erozyon ile taşınan sediment miktarından kaynaklanmaktadır. Sedimentlerle kirletilmiş ve silt yüklü bir akarsu görünümünde olan Dicle Nehri görünüş ve estetik olarak bozulmuş ve bölgenin dinlenme yeri olma niteliğini azaltmıştır. Sertlik değerinin 135–275 mg/l CaCO3 arasında olup minimum değerinin bile kriterlerde belirlenen maksimum değeri aştığı ve suyun aşırı sertlikte olduğu görülmektedir. Diyarbakır kenti çıkışında Ongözlü Köprü istasyonunda yerleşim sonrası kentsel ve ufak çapta endüstriyel atıklar nedeniyle kirlilik değerlerinin daha yüksek çıktığı görülmektedir. Bazı kirlilik parametreleri yönünden III. sınıf ve IV. sınıf 107 kalitesindedir. Renk ve bulanıklık değerleri maksimum 60 Pt-Co ve 120 NTU olarak standartlarca tavsiye edilen ve izin verilen maksimum değerlerinin üstündedir. Sertlik değerinin 95–320 CaCO3 arasında olup minimum değeri bile tavsiye edilen değeri geçmektedir. Azot ve fosfor bileşiklerinin ölçümleri yüksek bulunmuştur. Amonyum azotu 0,032–2,52 mg/l, nitrit azotu 0–1,9 mg/l ve nitrat azotu 0,03–6,1 mg/l ile ortofosfat 0–1,9 mg/l aralığında değişmektedir. Maksimum değerler su kalite sınıfları için belirlenen standartların oldukça üstünde bulunmaktadır. Diyarbakır yerleşim alanının kanalizasyon sularının arıtılmadan doğrudan Dicle nehrine verilmesi, tarımsal sulamadan dönen sular ve diğer atıkların azot bileşikleri ve fosfor değerlerinin yüksek çıkmasına neden olmaktadır. Yüzeysel ve yeraltı su kaynakları estetik ölçüler ötesinde yaşamsal ve ekonomik değer taşımaktadır. Sınırlı olan tatlı su kaynakları hızla artan kentsel içmesuyu, endüstriyel ve tarımsal su talebini karşılayabilmeleri için, ciddi ve etkili bir biçimde uzun vadeli programlar çerçevesinde korunmaları gerekmektedir. Dicle Nehri'nde su kalitesinin değişik kullanım amaçlarına uygun olarak korunması ve geliştirilmesi amacıyla, kirlilik durumu ile ilgili bilgiler güvenilir ve zamanında elde edilerek, bunların olumsuz etkileri önceden tahmin edilmeli ve aşağıda belirtilen önlemler ve önerilere dikkat edilmesi gerekir [30]. 1. Su toplama havzalarındaki toprak erozyonunun azaltılması, bu amaçla toprakların ekolojik kaynaklar olarak kabiliyetlerine uygun biçimde kullanılması, ağaçlandırma faaliyetlerine önem verilmesi, aşırı ve erken havyan otlatılmasının önlenmesi, ağaçlandırılmış alanların etkili bir eğitim ve denetim programı ile korunması, taşkın, sulama ve muhtelif amaçlı ardışık barajların inşa edilmesi, 2. Tarım alanlarından akarsu ortamına karışan drenaj sularındaki kalite standartlarının korunması amacıyla, öncelikle azotlu gübrelerin seçiminde daha az yıkanan amonyumlu gübrelerin seçilmesine dikkat edilmesi, pestisid kullanımında yıkanmayan ve kalıcı olmayan kimyasalların seçimine özen gösterilmesi, çiftçilerin bu konuda eğitilmesi ve yağmurlama veya damlama sulama sistemine geçilmesi, 3. Her türlü endüstriyel atıkların çevre mevzuatına göre kontrolü yapılmalı ve kirlenmenin en aza indirilmesi amacıyla alıcı ortam standartlarına uygun atık deşarjını temin edebilecek arıtma tesisleri kurulmalıdır, 4. Yerleşim yeri evsel ve diğer kaynaklı kirleticiler denetim altında tutulmalı, özellikle kentsel sıvı atıklar uygun arıtım tesislerinde yeterince temizlendikten sonra akarsu sistemine boşaltılmalıdır. 108 KAYNAKLAR 1. Uslu, O., "Çevresel Etki Değerlendirmesi", Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını, Önder Matbaa, 168 sa., Ankara, Ekim 1986. 2. TÇSV., "Türkiye'nin Çevre Sorunları'91", Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını. Önder Matbaası. 484 sa., Ankara., Mayıs 1991. 3. Seyhanoğulları, M., "Erozyonla Suların Kirlenmesi". Fırat Havzası Birinci Çevre Sempozyumu, Tebliğler, Fırat Üniversitesi 13–15 Ekim 1988, s. 227–235, Elazığ,1988. 4. Resmi Gazete, "Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği". T.C. Resmi Gazete 4 Eylül 1988, Sayı: 19919, s.13–73, Ankara, 1988. 5. Uslu, O. ve Türkman, A., " Su Kirliliği ve Kontrolü", Başbakanlık Çevre Genel Müdürlüğü Yayınları Eğitim Dizisi I , 364 sa., Ankara., 1987. 6. Muslu, Y., "Su Temini ve Çevre Sağlığı Cilt III", İstanbul Teknik Üniversitesi Kütüphanesi. Sayı: 1314, İstanbul,1985. 7. Karpuzcu, M, "Çevre Mühendisliğine Giriş", İstanbul Teknik Üniversitesi Kütüphanesi, İkinci Baskı, Sayı: 1356. İstanbul,1988. 8. Şengül, F., Müezzinoğlu, A. ve Samsunlu, A., "Çevre Mühendisliği Kimyası" Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, MM/ÇEV 86EY 122, İzmir, 1986. 9. Ağacık, G., "Porsuk Barajının Kütahya Azot Fabrikası Atıklarıyla Kirlenmesi", Su ve Toprak Kaynaklarının Geliştirilmesi Konferansı Bildirileri Cilt II ,DSİ. Genel Müdürlüğü 26-28 Mayıs 1981, s. 1159–1180., Ankara, 1981. 10. Salihoğlu, İ., "Su Kirlenmesi, Kirlilik Parametreleri ve Kaynakları", Su Kirlenmesi ve Denetimi, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, s. 864-885., Ankara,1978. 11. Şahin, M., "Yeraltı Suyu Kirlenmesinin Fiziksel, Kimyasal ve Biyolojik Safhaları", TSE Standard Ekonomik ve Teknik Dergi, 30 (360), 39-47., 1991. 12. Uygun, İ., " Su Kirliliği", EİE Bülteni, 25 (152), 12-18., 1991. 13. Boybay, M. ve Arslan., "Elazığ ve Çevresinde Endüstriyel Kirlenme", Ekoloji Çevre Dergisi, Çevre Koruma ve Araştırma Vakfı, İzmir, 1 (4), 38–41., 1992. 14. Akın, M., Akın, G., “Suyun Önemi, Türkiye'de Su Potansiyeli, Su Havzaları ve Su Kirliliği”, Ankara Üniversitesi Dil Ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 47, 2(2007) 105-118, s. 115-116, Ankara, 2007. 15. Okur, B., Yener, H., Okur, N. ve İrget, E., "Büyük Menderes Nehrindeki Bazı Kirletici Parametrelerin Aylık ve Mevsimsel Olarak Değişimi", Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Mühendislik Bilimleri Dergisi, 7(2), 243-250., 2001. 109 16. Koç, C., "A Study on the Pollution and Water Quality Modeling of the River Buyuk Menderes, Turkey", Clean – Soil, Air, Water, 38 (12), 1169–1176.,2010. 17. Kayar, V.N. ve Çelik, A., "Gediz Nehri Kimi Kirlilik Parametrelerinin Tayini ve Su Kalitesinin Belirlenmesi", Ekoloji Çevre Dergisi, 12(47),17-22., 2003. 18. Çetin, H.C., Harmancıoğlu, N., Sarıyıldız, A. ve Silay, A.E., "Gediz Nehri Su Kalitesi Parametrelerinin Eğilim Analizi", TMMOB İzmir Kent Sempozyumu 8-10 ocak 2009, s. 603-611, İzmir, 2009. 19. Ünlü, A. ve Uslu, G., "Hazar Gölü'nde Su Kalitesinin Değerlendirilmesi", Ekoloji Çevre Dergisi, 8 (32).7-13., 1999. 20. Ünlü, A., Çoban, F. ve Tunç, M. S., "Hazar Gölü Su Kalitesinin Fiziksel ve İnorganik kimyasal Parametreler Açısından İncelenmesi",Gazi Üniv. Müh. Mim. Fak. Der., 23 (1), 119-127., 2008. 21. Verep, B., Serdar,O., Turan, D. Ve Şahin, C., "İyidere (Trabzon)'nin Fiziko-Kimyasal Açıdan Su Kalitesinin Belirlenmesi", Ekoloji Çevre Dergisi, 15(57).7-16., 2005. 22. Arslan, O., "Su Kalitesinin Verilerinin CBS ile Çok Değişkenli İstatistik Analizi (Porsuk Çayı Örneği)", hkm Jeodezi, Jeoinformasyon ve Arazi Yönetimi Dergisi, www.hkmo.org.tr2008, 2 (99),5-11.,2008. 23. Hamidi, N. "Dicle Nehrinin Kaynaklar ve Kalite Kontrol Parametreleri Yönünden İncelenmesi", Tarım, Doğa ve Çevre Sempozyumu, 1–3 Haziran 2010, Cilt II, sa. 38-60.,2010. 24. Diyarbakır Valiliği (2010). "http://www.diyarbakir.gov.tr/cografya.asp", 2010. 25. DSİ., "Güneydoğu Anadolu Projesi", DSİ Genel Müdürlüğü, Etüt ve Plan Dairesi Başkanlığı, Ankara,1980. 26. DPT., "Güneydoğu Anadolu Projesi Master Plan Çalışması, Master Plan Nihai Raporu", Cilt 1-4 Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı, Ankara, Haziran 1990. 27. DSİ., " Su Kalitesi Analiz Değerleri ", Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Ankara, 2010. 28. Resmi Gazete., "Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği", T.C. Resmi Gazete 31 Aralık 2004, Sayı: 25687, Ankara., 2004. 29. TS 266, "Türk Standartları, İçme Suları", Türk Standartları Enstitüsü, Ankara, Nisan 1986. 30. Hamidi,N., "Dicle Nehri Kirliliğinin Kaynaklar ve Değişimi Yönünden Matematiksel Modellerle Belirlenmesi", Doktora Tezi, F.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, 199 sa.,Elazığ,1994. 110 DİYARBAKIR'DA SUYUN TARİHİ Aygül DORU Jeolojik dönemde dünya çok şekil değiştirmiştir. Deniz olan yerler kara,kara olan yerler ise denizdi.Diyarbakır Ergani ilçesine kadar Arabistan yarımadasının uzantısıdır.Bu nedenle Diyarbakır iklimin yumuşak olduğunu gözlüyoruz.Tarih öncesi Diyarbakır'da özellikle Eğil ilçesi ve Kocaköy bölgesi denizdi.İsmi ise Tetis deniziydi Tarihte Basra körfezi Ergani,Lice-Genç ilçesine kadar uzanıyordu, burası denizdi Deniz ürünlerinin Diyarbakır'da varlığı bu şehrin bir deniz kenti olduğunu göstermektedir Eğil'de fosiller www.egil.gov.tr Tarihte Kocaköy ilçemiz de denizdi. Prof. Dr. Recep Işık'ın verdiği midye kabuklarına bakalım 111 Diyarbakır'ın deniz yönüne Kocaköy ilçesinden bakalım. Mezozoik'te Toros dağlarının güneyine karşı gelen kısım Tetis denizinin güney kolu tarafından kaplanmıştır. Özellikle Kocaköy çevresinde bulunan deniz canlılarına ait fosiller bunu ispatlar niteliktedir. Navadar deresi Dıjvar kayalıklarına kadar deniz kaplı idi. Tıle, İs, Yazı köyü,Mırtıban harabesi,Sevik tepeleri,Diyare Malan muhiti gibi yerlerde rastlanan ve içinde bol miktarda kabuklu yumuşakça fosili bulunan tortular vardır. I. Jeolojik zamana has özellikler taşıyan kalıntılardan daha çok midye, istiridye türlerini andıran bu fosillerin arasında çeşitli salyangoz türleri ile şeytanminaresi örneklerine de rastlanır Navader deresine karekterize olan ortalama 8-10 cm boyundaki midye,istiridye, denizyıldızı, denizkestanesi ile ilgili fosiller bulunur. Tetis deniz Kocaköy'e deniz manzarası arz ediyordu. (1) Jeolojik olarak bir dönemde Diyarbakır'da bir iç deniz de mevcuttu Karacadağ volkanın patlaması ile Karacadağ ve Habur vadileri tıkanıyor.Oradan akan sular toplanarak Diyarbakır içdenizini meydana getiriyor. Zamanla Dicle nehri Germav kanyonunu açınca bu içdeniz Basra körfezine boşalıyor ve böylece kuruyor orası (2) Bugün Deniz şehri olmasa da Diclenin engin görünüşünü Eğil- Kalecik köyünden gözlüyoruz Eğil baraj gölü KUTSAL NEHİR DİCLE VE FIRAT İnsan kutsal bir varlıktır. Hayatta kalması su ve gıda alımına bağlıdır. Gıdanın ortaya çıkması da suya bağlıdır. Su için önemli bir kaynak ırmaklardır. Yüce Kitabımızda 'Görmüyor musun ki Allah gökten su indirip onu topraktaki pınarlara akıtmaktadır” ifadesini içerir. (Zümer, 39/21). 112 Diyarbakır, su bakımından şanslıdır. İki kardeş nehir olarak bilinen Dicle ve Fırat , Diyarbakır'la yaşıt gibidir. Dicle, Diyarbakır'ın içinden geçer. Fırat da Diyarbakır'a sınır teşkil eder. Çüngüş ve Çermik kazaları Fırat'tan istifade eder. Bu iki ilçeden çıkan çaylar da Fırat'a akar. Diyarbakır'ın ünlü barajı Karakaya da Fırat üstündedir. Kardeş Nehirler: Dicle ve Fırat (vikipedi) Karakaya Barajı - F Türkoğlu 113 Çermik ve Fırat (1) 523 Km'si ülkemiz sınırlarında olmak üzere toplam 1.900 Km.lik uzunluğuyla Türkiye'nin en uzun 2. nehri Dicle,en önemli iki kaynağından birini Lice ilçemiz sınırları içindeki Bırkleyn Mağaralarından alır. Bırkleyn, Lice'nin yukarısında, Lice-Genç yolu üzerinde bulunan aynı adı taşıyan mağaradan doğar. Bir süre güneybatı yönünde akar. Sonra batıya yönelir; kimi dere sularını alarak çoğalır. Piran yöresinde (Dicle ilçesi) Dibni (Zebene) suyunu alır. Zoğrıkelkum Köyü'nün yukarısında güneye döner. Metinan ve Aminî kalesi önünden geçerek Delucan yöresinde, Gölcük civarında doğan diğer kolla birleşir. Dicle'nin yatağı Delucan'dan sonra güneye doğru düzleşir. Diyarbakır'a varmadan önce Devegeçidi suyunu alır. Diyarbakır'ı geçtikten sonra sağ taraftan Havar, Yenice ve Karasu derelerini, soldan da Ambar, Kuru, Pamuk, Sinan ve Batman çaylarını alır. Daha sonra Göksu ve Aşağı Hanik çaylarını da alarak Cizre sınırına varır. Dicle ilçesi ve Hani ilçesi arasında Dicle nehri 114 TARİHİ KAYNAKLARDA DİCLENİN ADI Dicle'nin yatağı derin, kıyıları dik ve dayanıklıdır. Lice'nin 3 saat yukarısında Birklin - Zülkarneyn mağarasından kaynayan Birkliyn Suyu'nu Delucan mevkii yanlarında alarak güneye doğru kıvrıla kıvrıla akar. Dicle nehri, Ergani'de iken denizden 1220 m. yüksekliktedir. Diyarbekir önlerine geldiğinde denizden yüksekliği 660 m. ye düşer. O kadar hızlı akması bu yüzdendir. Huriler, bakırlı toprakları kemirerek gelen dik sahilli ve hırçın suya tıpkı Sümer'de olduğu gibi “İDİGNA” diyorlarmış. Bunun için kimi tarihçiler “Dicle'nin asıl adı ok manasına gelen Diğle'dir” derler. Avrupalılar, bu ismi “Tigre”, Samiler “Dikle” yapmışlardır. Kimi tarihçiler de Akad'lıların “Diklât” ve “Dikle” dediklerini kaydeder. Etiler'ce “Tanrı” olarak tanınan Dicle, Kumarbi efsanesinde “Aranzah” adı ile bir “geçer. Dicle nehrinin ilk adı ön Türkçede Aşur'dur. (Aşur: Toprakları ziraate elverişli eden akarsu). Dicle için “Aşur'un önünden akan su” da denilmektedir. Mitolojiye göre Medes, “Su Perisi” annesinin babası “Kaplan"la birleştiği bu nehre kaplan manasındaki “Tigris” adını vermiş. İngilizce ve Almancada Dicle'nin adı Tigris, İbranicede “Kaplan” manasında Hiddekel (Hidegel), Yunanca “Kaplan Nehir”, Ermenice Deklath, Arapça Dicla. Bütün bu adların Sümerce “Ulu Irmak” anlamındaki Tig-gal kelimesinden geldiği sanılmaktadır. Zevra da Dicle Nehri'nin adlarındandır. Latince adı, Farsçadan Yunancaya geçen “Tigris” olan Dicle nehrinin, çevresinde bir zamanlar çok sık görülen kaplanlara da Tiger'in isim kaynağı olduğu sanılıyor (3)-(4)-(5) Fırat adı, Akkadça "Ulu Irmak", yahut "Yüksek Kıyılı Irmak" anlamına gelen: "Puranunu" iken, Kaldeenler'de bu isim, önce "Purat", sonra "Puratou" olmuştur. (4). 5000 yıl önce Sümer ve Akad metinlerinde Dicle ve Fırat arasına “Subartu” denirdi. Anlamı iki ırmak arası idi ve buraya yerleşmiş halka da “Subaru” denirdi. ANTİK KAYNAKLARDA DİCLE FIRAT Sümerlerde Dicle ve Fırat Sümerlerde Dicle ve Fırat kutsaldı. Sümer baştanrısı Enki 'Dicle ve Fırat'ı ışıldayan sularla doldurur ve sonra ırmakları balıklarla doldurur. (7). Sümer tabletlerinde Yaratılış anlatılırken”'Gök ve yer çift olarak yaratıldığı zaman/Ana tanrıça İnana onlara şekil verdiği zaman/Yerler düzenlendiği, toprak yerleştiği zaman/Gök ahenk içinde hareket ettiği zaman/Nehirler ve kanallar, düz bir çizgi gibi aktığı zaman/Dicle ve Fırat nehirleri kıyılarını doldurduğu zaman” ifadeleri vardır. Başka bir tablette;Gök yerden yarıldıktan sonra / Yer gökten ayrıldıktan sonra / İnsanın adı konduktan sonra.. ”denmektedir. Yine Sümer tabletlerinde Tanrı Enki, “'Dicle'yi saçılan sularla doldurdu / 115 Dicle'ye neşe getirdi' / 'Dikildi Fırat'ın kıyısına/Ağaç beslendi Fırat'ın sularıyla' (8)” açıklaması yer alır. Sümerce Dicle, Tig-gal (Uluırmak) adını taşır (9). ESKİ YUNAN VE ROMADA DİCLENİN ÇIKIŞ KAYNAĞI BIRKLEYNİN ÖNEMİ Yunanlı bilge Plinius, Bırkleyn geçidine 'ölülerin yer altı dünyasına girdiği yer' adını vermişti. Bırkleyn suyunun kaybolduğu bu tünel, 'dünyanın bittiği yerdir. Dicle'nin doğu kolu olan bu kaynağın tavaf ettiği üç mağarada ölümsüz olmayı isteyen Asur krallarına ait kabartmalar ve çivi yazılı kitabeler bulunmuştur. I. Tiglatpileser ve III. Salmanassar geçide kabartmalara bırakarak ölümsüz olmayı denediler (10). DİYARBAKIR VE DİCLE Dicle Diyarbakır için bir estetiktir. Geçmişten günümüze kaynaklar Dicle'yi bir zarafet mekânı olarak görür. 19.yüzyıl Diyarbakır salnamelerine bakalım Dicle kutsal olduğu kadar güzeldir de. Bu güzellik tarihi Diyarbakır salnamelerinde de geçer. Dicle nehrinin sağa ve sola temayül ede ede cereyan-ı tabiisinin teşkil etmekte olduğu cetveller o manzaraya başka letafetler vermekte ve bahçelerin bazısında huda-yi nabit menekşe çiçeği, yetiştirilen gül fidanları adeda birer gülzar-ı nükhet-i nisar-ı letafet teşkil edip bülbüllerin, tuyurun enva-ı nağamat-ı ferah efzası da da teşnif-i sevami eyler. (5/84). Mehtap olduğu gecelerde Dicle nehri adeta yekpare ayineye ve mehtap olmayan gecelerde de yıldızların inikasından ve asheb-ı zevk ü safanın iş'al eyledikleri gaz fenerleriyle kanadilin şule ve ziyasından yıldızlanmış gümüş deryasına benzer. (5/84) (11). Dicle aynı zamanda bir estetiktir: Dicle'nin kenarı bağ ile bostan Suyundan içerdi tarla, gülistan Masmavi tül gibi her baharistan Çevre nakışından bahseden yoktur. (M. Mergen) 116 Azametiyle Diyarbakır Kalesi Dicle ve kendisine binyıllardır eşlik eden DİCLE KÖPRÜSÜ VE MANEVİ YÖNÜ “On Gözlü Köprü” olarak da bilinir. Diyarbakır'ın eski Silvan yolu üzerinde, Kırklar Dağının eteğindedir. Kentin kuruluşu ve gelişmesiyle ilgili olabilecek bir geçmişi bulunan köprü bugün de aynı hizmeti yapmaktadır. Köprü, yazıtından anlaşılacağı üzere Mervanoğlu devrinde Diyarbakır hükümdarı Nizamüddevle Nasr tarafından H. 457 (M. 1065) tarihinde yaptırılmıştır. Dicle Nehri Diyarbakır'lılar için kutsal sayılır ve "Allah 'a giden yol" olduğuna inanılır. Bu inançtaki Diyarbakır'lı kadın ve genç kızlar her yıl Kurban Bayramı akşamı Dicle Köprüsü üzerinde toplanır daha önceden hazırladıkları yazılı dilekçelerini dualar okuyarak nehre atarlar. Böylece dileklerinin kabul olacağına inanırlar (12). Bu inanış Ermenilerde de vardır (9). Diyarbakır halkı da tarih boyunca Dicle nehrinin kutsiyetine inanmış, Allaha giden bir yol olduğunu düşünmüş, on gözlü köprüden Dicle'ye Yaradan'a ulaşmak üzere dilekçeler göndermiştir (13). Dicle nehri üç din açısından kutsaldır ve cennetten çıktığı ifade edilen bir nehirdir. Bu hususla ilgili bir hatırayı ele alalım: Şimdi yaşamayan eski bir komşumuzun anlattıklarıdır. Artık yaşı epeyce geçkin bir “Diyarbekir kadını”, eve her gece alkollü ve geç gelen kocasını Allah'a şikayet etmek için bir bayramın arefe akşamı, yanında değer verdiği Ermeni bir komşusu ile birlikte . Dicle nehrine On gözlü köprünün üzerine gider. Müslüman olan ve kocası ayyaş kadının okuma yazması da olmadığından ricası üzerine Allah'a dilekçesini Ermeni komşusu yazar. Doğal olarak Ermeni komşu dilekçeyi en iyi bildiği kendi 117 diliyle, Ermenice yazar. Müslüman komşu itiraz edecek olur. Ermeninin yanıtı hazırdır:” Farketmez komşum. Allah hepimizin Allahı'dır. Yalnız Müslümanların Allah'ı değildir. Bizim dilimizi de anlar. Önemli olan derdini anlatmak. Hangi dilde olursa fark etmez.” der. Sonuç ne mi olmuş? Dilekçe kabul edilmiş ki ayyaş ve eve geç giden koca, sanırsın ki evliya, evinin erkeği olmuş. (9) Mevlüt Mergen de Dicle üstüne şiirinde: “On gözlü köprüye bayram akşamı Yazardık dilekçe, atardık gamı Sular götürürdü çile, encamı” diyerek bu konuyu anlatmaktadır. HRİSTİYAN KAYNAKLARINDA DİCLE Ermenilere göre Dicle, Fırat ve Aden bahçesi Ermeni Hıristiyanları anlayışına göre 'Adem ile Havva'nın cennetten kovulduktan sonra ilk defa ayak bastıkları topraklar Dicle kıyılarıdır. Çoluk çocuk elbirliğiyle bir şehir kurup Adem'in dem'ini de ters çevirerek adını Amed koymuşlar. Bağlar semtinde, o zamanlar Adem'in bağları varmış (14).Yani Diyarbakır ilk insanın yaşadığı mekan olarak kabul ediliyor.Bunun başka bir anlamı Aden cennetinin kurulduğu ve kurulacağı mekan bu ildir. Ermenilere göre, İncil'de geçen “cenneti sulayan dört ırmak” Kür, Araz, Dicle ve Fırat nehirleridir. Bu nehirlerin geçtiği topraklar ise, Tanrı tarafından Ermenilere verilmiştir (15).Bu nehirler arasında ise Aden cenneti vardır.Bu açıdan Diyarbakır bölgesinin Kudüs kadar önemi bulunmaktadır Ermeniler için Diyarbakır çok önemlidir. Kutsal başkentlerin Diyarbakır olduğunu ifade eder ve çocuklarına “Tigran” ismini koyarlardı. Kaynakların çoğu kutsal başkentleri olan ve ismi İncilde geçen Tigranocorte'nin Silvan ilçesi olduğuna söylemektedir. Ancak kral büyük Tigran burayı başkent olarak seçmesinin nedeni buranın Aden bahçesi olmasından ötürüdür. (16). SÜRYANİLİKTE ADEN (FERDEYSO) BAHÇESİ Konuyla ilgili olarak Deyrulzafaran Manastırı Metropoliti Saliba 'nın görüşü şu şekildedir:: Konu için Deyzüzzeferan kilise sitesine baktığımızda: Kilise Babalarına göre, Aden Bahçesi Allah'ın iki nehir (Dicle ve Fırat) arasında yarattığı ruhani bir yerdir. Özellikle Dicle ve Fırat arasındaki coğrafya insanlık tarihinde çok önemlidir. Farklı mezheplerimizle biz Süryaniler için kutsal bir yerdir. Çünkü kilise babaları 'fardayso' olarak bilinen Aden Bahçesini burada gösteriyor. Aden Bahçesi, iki anlamda kullanılıyor. Kavramsal olarak, yani Adem ve Havva'nın Allah tarafından yerleştirildiği yer. 118 Ruhsal anlamda ise, fani dünyadan göç eden insanın kıyamet öncesinde gideceği yer. Yani Allah'ın iradesini tamamlayan iyi insanların, azizlerin ruhani meskenidir Fardayso veyahut Aden Bahçesi. Kavramsal olarak Ferdeyso (Aden Bahçesi) kelimenin tam anlamıyla Bethnahrin'in (Mezopotamya) ta kendisidir. Hıristiyanların Aden cennetiyle ilgili sitelerine baktığımızda Dicle ve Fırat arasının Aden cenneti olduğunu görürüz (17). The Bible says regarding the location of Eden:And a river went out of Eden, to water the garden; and from thence it was parted, and became into four heads.”Genesis 2:10Two of these rivers are called Hiddekel and Perath . ( Genesis 2:10-14)This is why many Christians have assumed that the original garden was located somewhere in the Mesopotamian region where the modern Tigris and Euphrates rivers flow. Hıristiyanlığın bazı tarikatlarında Dicle ayrı bir özellik gösterir. Dicle arınış yeridir. Irak'ın gündelik kriz ortamının tamamen dışında, kendi dünyalarında yaşayan Seba tarikatı üyeleri geleneksel arınma ve vaftiz törenlerini Dicle'nin soğuk sularında gerçekleştirir. Yaklaşık 100 bin üyesi olan Irak'taki Hıristiyan tarikatının müritleri Dicle'nin sularında hem günahlarından arınır, hem de çocukları vaftiz ederler. Kökleri Vaftizci Yahya'ya dayanan ve Hz. İsa'nın ölümünden 200 yıl sonra kurulan bu tarikatın müritleri, hiçbir yabancıyla konuşmuyor ve kendi ilkel dünyalarında yaşamayı tercih ediyorlar (18). 119 YAHUDİ KAYNAKLARINDA DİCLE VE FIRAT KUZEY MEZOPOTAMYA (DİCLE-FIRAT ARASI) YAHUDİLERİN ADEN CENNETİ Tevrat'a göre Cennet yeryüzündedir. Dicle ile Fırat arasındaki bölgedir. (E. Cothenet, Paradis, VI.1178).Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'ta bugün Türkiye sınırları içinde bulunan birçok yerin ismi geçmektedir. Bu yerlerin başında Dicle ve Fırat nehirleri gelmektedir. Tevrat'a göre, Tanrı Âdem'i yarattıktan sonra "doğuya doğru Aden'de" bahçe yaratmış ve Âdem'i buraya yerleştirmiştir. Buradan bir ırmak çıkmış ve daha sonra bu ırmak dört kola ayrılmıştır. Bu dört koldan ikisi Dicle ve Fırat'tır. Dicle ve Fırat nehirleri kaynaklarını Doğu Anadolu bölgesinden alan iki akarsuyumuzdur. Bu iki nehrin bulunduğu bölge Yahudiler açısından kutsaldır (19). Dicle'nin çıkış kaynağı ise Lice ilçesinde Bırkleyn mağarasıdır. Bırkleynde Dicle suyunun çıkış kaynağı Tevratta: Yaratılış 2: 14 Üçüncü ırmağın adı Dicle'dir, Asur'un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise Fırat'tır, denmektedir. Tevrat'a göre cennet Türkiye'dedir. Ancak kesin mekan neresi? (44) Aden cenneti Anadolu'dadır. Eski Ahit/Tekvin/BAP 2.RAB Tanrı doğuda, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. Babilliler, İsrail topraklarını işgal edince o zaman popüler olan Grekçe kullanılmaya başlandı. Grekçe Doğu=Anatolia'dır. 120 *RAB Tanrı doğuda (Anatolia)'da, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu.*Daha güncel olarak *RAB Tanrı doğuda (Anadolu) da, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. (20) Yahudiler buraya Aden bahçesi der. İslami kaynaklarda Adn diye geçiyor. Firdevs cenneti Süryanilerin bölgeye verdiği isim. 'Hz. Musa zamanında Tevrat tek nüsha halindeymiş. Ahid sandığından çıkarılıp halka okunurmuş. Asurlular ve Babilliler'in saldırısıyla İsrail krallığı ve Yahuda krallığı ortadan kaldırılır. Süleyman mabedi yıkılır. Tevrat kaybolur.Yahudiler Babil'e sürülür. İ. Ö. Pers kralı Keyhüsrev'in izniyle Yahudiler tekrar Filistin'e döner. Tevrat yeniden kaleme alınır. O sıra Yahudiler Filistin dışında yaşamaktaydılar. Akdeniz havzasının kullandığı Yunancayı kullandıklarından Tevrat Yunanca metin olarak yazıldı. Bu metinde 'Ve Rab doğuya doğru Aden'de bir bahçe dikti'. Buradaki doğu Anadolu'dur. Batı dillerinde “Anatolie”, Yunanca Ana-tole deyişinden gelir ve Doğu anlamına gelir. Yukarıda doğu yerine “Anadolu” kelimesini koyalım. 'Ve Rab Anadolu'ya doğru Aden'de bir bahçe dikti ve Adem'i oraya koydu.” Kutsal kitabın Fransızca çevirisinde bu doğuya değil doğu'da şeklinde geçer. Yani 'Ve Rab Anadolu'da Aden'de bir bahçe dikti ve Adem'i oraya koydu' (21). Kelimenin Sümer dilinde “ova” anlamlarına gelen Edin kelimesiyle ilgili olması muhtemel gözükmektedir. Edin Sümer metinlerinde Dicle ile Fırat arasındaki bölgenin adı olarak geçmektedir. Bir Sümer efsanesinde ise ilk insanların bu arazi üzerinde yaşadıkları belirtilmektedir (22).Diyarbakır'ın bir ova kenti olduğunu da burada hatırlayalım Aden bahçesi tam nerede Cennet Nerede? Cennet olarak geçen bu bölge üç dinde, Antik Yunan ve Roma'da müşterek olarak Dicle ve Fırat bölgesini yansıtır. Bu nehirlerin doğduğu yer parametredir. Dicle ve Fırat arasında olan ve nehirlerin doğuş mekânlarına uyan tek yer Diyarbakır'dır. Dicle ve Fırat nehri arasında kalan tek il Diyarbakır'dır Diyarbakır Haritası. (Diyarbakır solda Fırat,sağda Dicle arasında) 121 Solda Çermik ve Çüngüş ilçelerini sulayan ve sınır olan Fırat nehri sağda ise Dicle nehri gözüküyor. Dicle ve Fırat'ın arasında olan tek il ise Diyarbakır'dır. Önemli olan nehirlerin çıkış kaynağındaki aradaki bölge olmadır. Şatü'l-Arab bitiş kaynağıdır. Yani Şatü'l-Arab'a iki nehir arasında kalan bölge tanıma uymuyor. Tek ayrıcalıklı yer Diyarbakır'dır. Aden ismi eskiden Diyarbakır için kullanılırdı.Eski Diyarbakır terminolojisinde Hevsel bahçelerine Aden bahçesi denirdi. O bölgeye ADAN bahçaları (deniz kenarındaki bahçeler) denilirdi, Hevsel sonradan takılan bir isim olup atık suların akıtıldığı yer (Bizim haram su diye tabir ettiğimiz) anlamına gelmektedir (23). Hevsel bahçeleri (Aden bahçeleri?) Cennet, yani Aden terminolojisinde Diclenin çıkış kaynağı önem arzeder Dicle ve Esfel bahçesi (F Türkoğlu) Lice - Bırkleyn 122 Doğuş açısından bakacak olursak Dicle'nin doğuşuyla ilgili en önemli noktalar Diyarbakır'dadır. Fırat'ın bu ismi alması Murat Nehri'nin Fırat'a dönüştüğü Genç ilçesidir. Diyarbakır Aden cennetine uyan bir bölge olduğu gibi Yahudi kaynaklara göre başka özellikleri de içerir. Diyarbakır efsanelerinde Dicle'nin çıkış kaynağı olan Bırkleynde Hz Musa ve Hızır'ın buluştuğu ifade edilir (24). Hz .Musa 'nın Diyarbakırda yaşadığına dair kaynaklar okuyoruz. Gerek Evliya Çelebi ve gerekse Lord Kinross Diyarbakır Ulu caminin Hz Musa döneminde yapıldığını belirtir (25)(26). Hz Musa'nın kardeşi Harun peygamberin de Eğil ilçesinde medfun olduğu bilinmektedir (27). Hz. Musa'nın Diyarbakır ve Dicle ilişkisine dair bir hususu Kur'an-ı Kerimden öğreniyoruz. (el-Kehf, 60) Hz. Musa ve Hz. Hızır'ın buluşma yeri olarak iki denizin birleşme yeri olduğu beyan olunur. Bu nokta Dicle barajı önü veya Kralkızı barajı önlerine uyuyor. Arapçada büyük nehirlere deniz dendiğini de ifade edelim. Dicle barajı önünde birleşen iki kol 123 Kralkızı Barajı önünde birleşen iki kol Bu hususla ilgili olarak National Geophraphics'in Şubat 2012 sayısında 'Musa buradan geçti' makalesine bakalım. Musa Buradan Geçti Anadolu'da "Musa peygamber makamı" olduğu rivayet edilen yerlerin peşinde, onun Hızır'la buluştuğu söylenen Kur'an'daki "Mecmaül Bahreyn"i (iki denizin birleştiği yer)" burada belgeleme, Dicle'nin iki kolunun birleştiği Kralkızı Barajı'nı fotoğraflama derdindeyiz... Anadolu'nun en eski topluluklarından Süryaniler için Diyarbakır ve civarı, kutsal topraklar. Adem'in cennetten kovulduktan sonra indiği Aden bahçesinin burası, Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki topraklar olduğuna inanılır. Kitâb-ı Mukaddes'teki birçok peygamber burada yaşamış, "ölümsüzlük suyu" (âb-ı hayat) burada bulunmuştur. Sadece Süryaniler mi buna inanan? Kralkızı Barajı karakolundan yüz geri edilmeden bir gün önce, Diyarbakır'a 23 kilometre mesafedeki Eğil yolundayız. İlçe merkezine yaklaştıkça morlu beyazlı klasik ören yeri tabelaları sıklaşıyor: Nebi Zünnun (Yunus) Makamı'na gider. Nebi Hallak Türbesi 4 km. Nebi Harut Türbesi'ne gider, Nebi Danyal Türbesi emniyet amirliği bahçesindedir... Sünni Müslüman bir yerleşim merkezindeyiz, ama adım başı, Kur'an'da adı olmayan, kimi ise melek olarak anılan (İlahiyatçı Yaşar Seyhan, alanında bir ilk olan 2006'daki Kitâb-ı Mukaddes ve Kuran'daki Kıssaların Karşılaştırılması başlıklı 124 yüksek lisans tezine göre Kur'an'da anılan 28 peygamber arasında Danyal'ın adı yok, Harut ise melek olarak zikrediliyor) nebi, yani peygamber makamları ya da türbeleri var. Bunların en şaşâalısı yerleşim yeri çıkışında, Kralkızı Barajı yolunda, bir camiyle iki türbe barındıran Nebi Harun Tepesi'nde. Kitâbesinde, türbelerden birinde altışar metre boyundaki iki yüksek sandukada Kur'an'daki Elyesa ile Zülkilf peygamberlerin yattığı belirtiliyor. Öteki ise yine Kur'an'da adı geçen, Musa peygamberin kardeşi Harun'a ait. Kur'an ve Kitâb-ı Mukaddes'te Musa'nın dili biraz peltek olduğu için, Allah'ın emirlerinin İsrailoğulları'na Harun tarafından tebliğ edildiği belirtiliyor. Harun'un Musa'dan çok önce, İsrailoğulları henüz Filistin yolundayken öldüğü yazılmış ama, buralarda inanış farklı: "Harun'u Musa getirdi, biraz kaldılar, sonra Harun öldü, Musa onu toprağa verdi ve gitti." Bu çelişki türbe kitâbesinde şöyle açıklanıyor: "Hz. Harun'la ilgili iki rivayet var. Birincisi Hz. Musa'nın kardeşi ve yardımcısı olduğuna dair. İkincisi ise İÖ 1000900 arasında Hz. Süleyman'ın fetih için gönderdiği kâtibi ve komutanı olduğuna. Gelmiş, fethetmiş ve 123 yaşında burada ölmüş."(28) Kutsal nehir Dicle ve Fırat'a renk katan bir husus da peygamber mekânlarını içermesidir. Thomas Mann ' Hz Lut Dicle'yle Fırat diyarındandır' demektedir. (29). Dicle ve Fırat nehrine üç din önem vermiştir. Her iki nehri bünyesinde bulunduran Şatülarapta iki nehrin birleşmesi dışında Diyarbakır'dan başka bir il bilmiyoruz. İki nehir Diyarbakır sınırları içinde akar ve gider. Şimdi Danyal (AS) ile Diyarbakır ilişkisine bakalım Diyarbakır deyince Dicle akla gelir. Dicle'nin Basra Körfezi'ne kadar ulaşan güzergâhının Danyal Peygamber tarafından çizildiği söylenir. Allah, Danyal peygambere der ki; “Elindeki asa ile suyun çıktığı mağaranın ağzından başlayarak bir çizgi çiz. Su arkandan gelecek. Ancak yetimlerin, dul kadınların, fakirlerin, vakıfların malına ve mülklerine dikkat et, su bunlara zarar vermesin. (30). Eğil ilçesi Hz Danyal Kabri 125 Yahudilerin bir ilgi kaynağı da nehirlerimizde yetişen bir balık. ''Şabut balığı İsraililer tarafından kutsal kabul ediliyor. Çünkü İsrailler'e domuz etinin haram kılınmasıyla bir arayışa geçmişler ve şabut balığını kendilerine kutsal görerek bu balığı tüketmeye başlamışlar. Bugün ise İsraillerin elinde şabut balığı yok. Bu balık çok kıymetli onlar için. Dünya tüketiminde hatırı sayılır bir balık. Yalnızca Fırat ve Dicle Nehri'nde yetişen şabut balığı ile ilgili yapılan araştırma çalışmalarının, bilimsel dergilerde yayınlanmasının ardından, ABD ve İsrail bu balıkla ilgilenmeye başladı. Harran Üniversitesi (HRÜ) Bozova Meslek Yüksek Okulu (MYO) Müdürü Yrd. Doç. Dr. Erdinç Şahinöz, yalnızca Fırat ve Dicle Nehri'nde yetişen şabut balığı ile ilgili yaptıkları araştırma çalışmalarının, bilimsel dergilerde yayınlanmasının ardından, ABD ve İsraillerin bu balıkla ilgilenmeye başladığını söyledi (31). İSLAM VE DİCLE FIRAT Hz. İbn-i Abbas'dan rivayet olunmuş, Peygamberimiz(SAV) mealen buyurmuşlar: Allah (cc) yeryüzüne beş nehir indirmiştir. Bunlar Seyhun, Ceyhun, Dicle, Fırat, Nil'dir. Allah(cc) bu nehirleri Cennet kaynaklarından en alt kaynaktan Cebrail (AS) vasıtasiyle yeryüzüne indirmiştir (Tezkiretül Kurtubi.s.524) (32) Şeyh Abdurrahman El Aktepi Miraciye manzumesinde Peygamberimiz (SAV) Seyhun, Ceyhun, Nil, Dicle ve Fırat nehirlerinin menba-ı cennetler olduğunu ifade etmektedir (Ravdatün-Naim). Dicle ve Fırat'ın çok önemli iki nehir oldukları da Kuran ve Hadislerde geçmektedir. (Dicle ve Fırat hikayesi için kaynakça: tecrid-i sarih, diyanet tercümesi, no:1551; Buhari-Müslim, el-lü'lüü ve'l mercan, no: 103; buhari, bed'ü'l halk, 6; Menakıb-ı Ansar, 42; Eşribe, 12; Müslim, iman, no:164, cennet, no:2839 ve diğer hadis kaynakları) Hz. Ömer Dicle'ye bir sorumluluk yüklemiştir. Şu an Diyarbakır'ın sıkıntılı durumu da Hz. Ömer'i ilgilendirirdi. Hz. Ömer "Dicle'nin kenarında bir kurt bir kuzuyu yese Allah hesabını Ömer'den sorar. “Eğer Dicle üzerindeki köprülerden birinde, bir koyunun ayağı incinirse Allah onu Ömer'den sorar' sözleri kulağımızda çınlamaktadır. Diyarbakır Dicle nehri kenarında olup Hz. Ömer zamanında feth olunmuş ve 5 yıl onun idaresinde yönetilmiştir. Hz. Ali efendimiz Dicle ile Fırat'ı gayet övmüş ve tatlı sularının vücuda faydalı olduğunu söylemiştir (33).Yahudilerin Dicle ve Fırat arasında olduğunu ifade ettikleri Aden cenneti için İslami yorumlar var. Ben bu yorumu, yorumsuz veriyorum: Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri Marifetnamede Cennet konusunu işlerken şunları yazar:Aden Cenneti, surlarla çevrili bir şehrin ortasındaki yüksek dağın üzerinde bulunan iç kale gibidir. Bütün Cennetlerin içinde ve ortasında da 126 olduğundan, hepsine komşu, şereflendirilmiş bir mekândır; Cennetlerin nehirlerinin çoğunun kaynağıdır. Burası sıddıkların, hafızların makamıdır. Rahman'ın tecelli mahallidir. Muhiddin Arabi Aden cennetinden şöyle bahseder:En üstün cennet Adn cennetidir. Hükümdarın sarayına benzer. Sarayın etrafını sekiz sur çevreler (34). İslam bilginleri Cennetin, bağlık, bahçelik yer, yeşil topraklar anlamına geldiğini ifade eder. Ebul kasım el –belhi, Ebu Müslim el Isfahani, İmam Maturidi vd. alimler bunun yeryüzünde olduğunu ifade eder.İbni İshak'a göre Adem'in kabri cennetin doğusundadır (35).Acaba burada mı? Elmalı tefsirinde Aden cennetinin dünyada oluşuna dair yorum var. Bakara-35 - Dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz." Bu cennetin Huld (ebedilik) cenneti veya gök cennetlerinden bir cennet veya yeryüzü cennetlerinden bir cennet olması hakkında bazı görüşler vardır ki, Bakara Sûresi'nde buna dair bazı açıklamalar geçmişti (Bakara, 2/35). Burada da şunu kaydedelim ki İblis'in emriyle indirilip çıkarılan cennet hakkında İbnü Abbâs, (r.anhüma) "Huld cennetinde değil, Adn cennetinde idiler" demiştir. Şu halde Adem'in yerleştirildiği de Adn cenneti demektir. "Dâl" harfinin sükünuyla "adn" ikâmet demek olduğuna ve "mâdin" kelimesinin de aslı bu olduğuna göre "Cennet-i adn" ismi hilkat madeni ve aslî ikametgâh olan cennet anlamına işaret eder. Bu ise Âdem'in ilk varoluş nimetini kazandığı yaratılış cenneti mânâsına işaret eder. "Cennet-i adn" dahi Cennetü'l-Me'vâ, Cennetü'n-Naîm, Cennetü'l-Firdevs, Dârü's-Selâm, Cennetü'lHuld, Cennetü'l-Vesîle gibi ahiret cennetlerinden sayılmış olduğuna göre Âdem'in ilk meskeni olan Adn cennetinin ahirette Huld cenneti geçidinde ilk cennet olacağı ve bunda "İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur" (Zuhruf, 43/72) âyetinin mısdakınca (dosdoğru delaletince) başlangıç ile sonun bir kavuşma yeri bulunacağı anlaşılabilir (36). Dicle barajı önünde ne yazık ki şu an su altında kalan 40 sahabe de buraya ulvilik kazandırmaktadır. Dicle Barajı önünde su altında kalan 40 sahabeye mezarlık olan camii 127 AHİR ZAMANDA DİCLE VE FIRAT İncil'de kıyamet alametlerinin anlatıldığı bölümde kıyametin de Dicle Fırat arasındaki mezopotamyada olacağı ifade edilmektedir (37) Bu olaya İslami bir kaynak şu şekilde yaklaşır:Fırat ile Dicle arasında Zevra denen bir şehir olacak. Orada büyük bir savaş olacak. Kadınlar esir edilecek, erkekler ise, koyun kesilir gibi boğazlanacak." (Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame kısm-ul efal, c.5, sf. 38, El Muttaki) Acaba bu olaylarla ilgili günümüzde esinti var mı? Resulullah buyurdu ki: (1) Fırat Nehri'nin suyu çekilip (2) altından bir dağ meydana çıkmadıkça kıyamet kopmaz... (Riyazü's Salihin, 3/332)(1). “Fırat Nehri'nin suyunun çekilip... “ifadesi, Suyuti'nin kitabında bu hadis s"uyun durdurulması"olarak geçmektedir. Gerçekten de Keban Barajı, Fırat Nehri'nin suyunu durdurarak kesmiştir. (Yazarın notu: Diyarbakır Karakaya barajında da Fırat nehrinin suyu durdurulmuştur) (2) "Altın"dan bir dağ meydana çıkmadıkça... Yapılan baraj sayesinde; elektriğin üretilmesi, toplanan suyun arazide kullanılarak toprağın veriminin artması ve ulaşım kolaylığının sağlanması gibi sebeplerle, buradaki topraklar "altın"gibi kıymetli hale gelmiştir. Keban barajı ve Fırat Nehri üzerine sonradan kurulan diğer barajlar, betondan dev birer dağı andırmaktadır. Bu barajlardan (hadis-i şerifteki benzetmeye göre dağdan) altın değerinde servet dökülmektedir. Dolayısıyla barajlar "altın bir dağ" özelliği kazanmaktadır. (En doğrusunu Allah bilir) (38)Resullulah (sav) buyurdu ki: Fırat nehrinin suyu çekilip altından bir dağ çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Bu hazine üzerine kital vukua gelir, her yüzden 99'u ölür.hadisi buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir / Riyazü Salihin, 3/322 Değişik bir yorum:Firat nehrinin suyu çekilip altından bir dağ çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Bu dağ Fırat nehrine inşa edilen 210 metre devasa olan barajdır. Fırat nehrini durduran dağ odur (39).Diyarbakır'da il ortasından geçen Dicle ve kenarından geçen, sınır oluşturan, Çermik ve Çüngüş kazalarına katkıda bulunan Fırat nehri vardır. Diyarbakır nehirleri denince her nedense Fırat akla gelmiyor. Yukarıda suyun durdurulduğu yer olarak Diyarbakır'daki Çüngüş'te Karakaya barajını düşünebiliriz. Diyarbakır çevresinde de kıtal yani terör olmuştur. SABİLİKTE DİCLE VE FIRAT Sabiliğe göre Fırat, Dicle, Ürdün ve benzeri nehirler hayat suyu olarak nitelenen kutsal sulardır, hayat suyu, yani Yardna'dır. Yardna, Işık âleminden kaynaklanarak yeryüzüne akar. Bu nehirler, ilahi âlemle yeryüzü arasında bir köprü vazifesi görür (40) (41) (42). 128 ZERDÜŞTLÜKTE DİCLE VE FIRAT Aden kavramıyla çok ortak yönü olan mitsel Dilmun'un köklerinin Dilamanla ilgili olduğu söylenir. Erbilde bulunan eski kilise kayıtları bunun Dilaman toprağı olduğunu söyler ve bunun yerinin Yukarı Fırat ile Dicle'nin ayakları arasındaki Doğu Toros dağ silsilesinin eteklerinde bulunması gerektiğini ifade eder. Dicle sularının doğduğu yer olarak gösterilir. Zerdüştlüğün kutsal kitabı Bundahisn'de Dilaman'ın Diclenin kaynaklarında bir yerde olduğunu söyler. Bu bölge Aden toprağı ile eş anlamlıdır(16)(44) Dicle'nin doğduğu yer ise Lice Bırkleyn'dir. Çok eski tarih kitapları da aynı noktayı işaretler. Strabon(Coğrafya XV.i.1) ve Tacitus (Tarihsel Olaylar,VI.xliv)'da Dilam ülkesinin Dicle sularının doğduğu bölgede gösterilmektedir (44). Özet olarak Zerdüştlükte Aden bahçesinin mekanı Dicle nehrini doğduğu bölge olarak işaretlenir. Bu bölgeyi hayal edersek Bırkleyn ve Maden çayının çıkış bölgesi olduğu anlaşılır. Yani Lice-Hani-Dicle ilçesi-Ergani'nin kuzeyi olarak gözlenir. Efsanelerde geçen ve ölümsüzlük suyu olarak nitelendirilen Bırkleyn Suyu, Dicle Nehri'nin iki ana kaynağından biridir. Romalı Plinius'a göre bu su, yerin altında doğal bir tünelden geçtikten sonra yeniden yeryüzüne çıkar. Bu özel oluşuma Bırkleyn Mağaraları ya da Dicle Tüneli adı verilir. 19 YÜZYILDA DİCLE NEHRİ Eskiz zamanlarda, diğer bölgelere Nakliye ve ulaşımın, Diyarbakır'ın yanında nazlı bir gelin gibi salınarak akan Dicle üzerinde, Keleklerle (Sallarla) yapıldığını biliyor muydunuz? Yıllar önce Diyarbekir'e gelen, 1903 yılında Almanya'da basımı yapılan "Sabık Cennetler Diyarında" isimli seyahatnamesinde Friedrich Delitzsch bu durumu şöyle anlatıyor : "Üzerinde kimi yuvarlak kimi dört köşeli toplam doksan kule barındıran kara taşlı surlarla çepeçevre sarılmış Diyarbekir'in yalnızca batı kısmı açık bir düzlüktür. Diğer taraflarda şehir Dicle kıyısına dik yükseliyor. Dicle'nin üstünde akıntının tersine duran tarihi Arap veya Romla zamanlarına kadar giden bir köprü mevcuttur . Bir sal (kellek) hâlâ aynı kadim Suriye stili ile yapılıyor. Benimki içleri doldurulmuş 160 parça dana postekisinden oluşuyordu. Postekiler üzerinde enine yerleştirilmiş kalaslar ve onların üzerinde içinde portatif karyola barındıracak büyüklükte küçük pencereli brandadan kapılı bir kulübecik var. Dicle, gerçekten coşkulu bir akıntıya sahiptir. Ne var ki, sal ile yol almak ancak suyun çok bollaştığı Nisan'da ya da bilemediniz Mayıs başında mümkündür. 129 Aynen Alp dağlarındaki yılanvari kıvrımlarla akan dereler gibi, ok gibi hızlı akan Dicle de yolunu sayısız kıvrımlar çizerek alır ve üzerindeki Salı hızla sürükler. Ayrıca akıntının yavaşladığı yerlerde de girdap ve ivinti yerleri sebebiyle de sal topaç gibi iki üç kez dönüyor. Gün boyu süren yolculuk bu gibi durumlara rağmen hiç yorgunluk vermedi. Yolculuk devam ettikçe vahşi nehir, kıyısında oynaşan pelikan ve leyleklerle sanki bir göl hüviyeti kazanıyor " (33). KUTSAL DİCLE VE FIRAT'A KUTSAL BELDE DİYARBAKIR EŞLİK EDİYOR Diyarbakır dinlerin ve medeniyetlerin buluştuğu bir kenttir. Dünyanın en eski yerleşim yerlerini Diyarbakır'da görüyoruz. Örneğin Bismil ilçesi Körtiktepe'de (M.Ö.10.400) dünyada ilk köy yaşamı,sosyal yaşan,ahret inancı ve törenle gömme olayını görüyor. İlk Süs eşyalarında petrolün kullanılması da dikkat çekicidir. M.Ö.8000'de Ergani ilçesi Çayönü'nde dünyada ilk tarımın yapıldığını görmekteyiz.26 medeniyete beşiklik yapan Diyarbakır'da 4 dönem Asur'ların yaşamış olması, karşısında İsrailoğulları peygamberlerini gündeme getiriyor. Diyarbakır 3 din açısından da kutsal bir kent Ergani ilçesi Otluca köyünde Hz. Adem'in altıncı göbek torunu,Hz.Şit'in oğlu Enuş Peygamber yatmaktadır. Enuş ismine Tevratta rastlamaktayız. Hz. Enuş türbesi Eğil ilçesi Asur'ların yaşadığı bir belde. Dolayısıyla burada İsrailoğulları peygamberlerini görmekteyiz. 130 Bilindiği üzere Kur'an-ı Kerimde 27 peygamber ismi geçmektedir. Bunlardan üçü burada medfundur. H. Zülkifl,. Hz Elyesa, Hz Harun-ı Asefi Tevratta ismi geçen Danyal peygamber'in kabrini de Eğil ilçesinde ziyaret edebiliriz Diyarbakır merkezde ise Yunus peygamberin 7 yıl kaldığı Fiskaya ve Hz İlyas peygambere ,peygamberliğin geldiği sinagogda bulunmaktadır. Sinagog'un orijinal duvarı 131 Dünyada 34 yerde bildirilen Eshab-ı Kehf mağaralarından birini Lice ilçesinde ziyaret edebiliriz.Burada 1200 yıllarına ait bir kitabenin varlığı en eski belgeli Eshab-ı Kehfin burada olduğunu gösteriyor. Diyarbakır aynı zamanda bir sahabe kentidir.Mekke ve Medine'den sonra dünyada en fazla sahabe Diyarbakır'da medfundur.MS.639 yılında sahabe ordusu Diyarbakır'ı fetheder. Diyarbakır'da 41 sahabe şehit düşer.500 sahabede Diyarbakır'da tebliğci olarak kalır. Diğer sahabe kabirlerine göz atalım Mir Seyyaf 132 Malik Azur Sultan Suca Sultan Sahad Sahabe Abdurrahman Hz. Alinin abisi İmam Ukayl Diyarbakır'da beşinci haremi şerif olan Ulu camii Diyarbakır'a renk katar.Ayrıca Silvan ilçesinde sahabelerin yaptığı Anadolu'nun ilk mescidi de Diyarbakır'a ayrı bir ulvilik vermektedir. Diyarbakır Ulu camii 133 KAYNAKLAR 1. Murat Bozdoğan, Hamdullah Işık. Kaplıcalar Diyarı Çermik.2012 2. www.licem.com 3. M. Kadri Göral Cevahir Çıkını, Ank. 2008 4. Dr. Hikmet Kıvılcımlı. Cennet Nedir. www.dikine.nt 5. Ymesaj16.11.2006 6. Çekül vakfı. Taşlar ve Düşler Diyarbakır. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı. Diyarbakır. 2004. 7. Samuel Noah Kramer. Tarih Sümerde Başlar. Kabalcı yay.İst.2002.s.125,127,366 8. Muazzez İlmiye Çığ: Uygarlığın Kökeni Sümerliler-1.Kaynak yay.İst.2007. s.53,54,73,105 9. Diken Ş:Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir.Diyarbakırİletişim yay.2003.s:70,73 10. Bejan Matur. Doğunun Kapısı Diyarbakır. DKSV. İst. 2009. s. 250 11. Ömer Tellioğlu Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi.İstanbul Acar matb. 1999. 5/84 12. http://www.yaziyaz.com/ 13. Şükran Abak: Diyarbakır'da Ziyaret ve Ziyaret yerleri. D.Ü. İlahiyat Fak lisans tezi.2002.s:16 14. Mıgırdıç. Margosyan. Biletimiz İstanbul'a Kesildi .5.Baskı Aras yayİst.2003 s.106 15. http://www.buulke.com/yazidetay.php?Yazi_id=1935&yazar=94 16. Andrew Collins.Meleklerin Küllerinde.Avesta yay.İst.2009.,238240,294 17. http://christiananswers.net 18. Hürriyet 23-3-1998 Diclede arınış töreni 19. Uysal Yenipınar İnanç Turizmi ve Anadolu.. Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi. Yıl. 3. sayı: 29 20. http://www.privatesozluk.com/show.asp?m=Yunanca 21. Derman Bayladı: Dinler Kavşağı Anadolu. Say yay.İst.1998.s.68 22. Mustafa Öztürk Âdem, Cennet ve Düşüş inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi yıl 1 sayı 2 Haziran 2004 23. HalitOtuk@diyarbekirgrub.com 134 24. Muhsine Helimoğlu yavuz; diyarbakır efsaneleri, Doruk yayınları, 2. Baskı, Ocak 1993 25. Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt , Sf.271 (Evliya Çelebi Seyahatnamesi , c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını) 26 Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay. İst. 2003. s.255 ' 27. Ali Melek. Diyarbakır İl Müftüsü. diyarbakır'da peygamber makam ve kabirleri* 1.Nebiler sahabeler Azizler Krallar kenti.2009 28. Alev Er Musa Buradan geçti. National geophraphics.Şubat 2012 29. Thomas Mann: Yusuf ve Kardeşleri. Hece yay. Ank.2007.4/267 30. Su Dünyası Derg.2003 s:5 31. 09 Aralık 2009 AAŞabut balığı ilgi topladı 32. Zeynel Abidin Çiçek.Diyarbakır'ın Fethi,Tarihi ve Kültürü.Diyarbakır Söz yay.2007.s.142 33. M.Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde DiyarbekirKent yay. İsr. 2003. .s:33 34. İbn Arabi. Fütuhat-ı Mekkiye.Lıtera yay.İst.2.Baskı.2007.3/17 35. TDV İslam Ansiklopedisi.İst.1988.c:1,360-363 36. http://www.birizbiz.tokca.de/kuran/araf/araf13_14.htm 37. www.hristiyanforum.com 38. http://www.hazretiisagelecek.com/signs/signs005.html 39. http://forum.turksestudent.nl/index.php?showtopic=6157& mode= threaded 40. M. Franzmann' Living Mediating Element in Mandaean Myth and Ritual'', Numen,36.s.158 41. Doç.Dr.Şinasi Gündüz. Urfa.Uluslararasu Türk Dünyası İnanç merkezler, Kongresi. Türksev yay. Ank.2004.s.616 42. Şinasi Gündüz. Sabiler.2.BaskıVadi yay.İst.1999s.167 43. Mehrdad Izady Kürtler. Doz yay.İstt.1.baskı s.103. 44. Cevat Eroğlu: İsrail'in beka stratejisi. Sayfa yay. İst. 2003, s.48. 135 İLÇELERDE ÇEŞMELER VE SULAR Şimdi ilçelerdeki su ve çeşme durumuna göz atalım 1873-1876 yılında Diyarbakır merkezde 130 çeşme,28 değirmen,5 su kuyusu, vardı Silvan'da19 çeşme Ergani'de 18 çeşme,2 değirmen Çermik'te 83 çeşme,2 su kuyusu Hani'de 4 çeşme,8 değirmen Hazro'da 13 çeşme,1 su kuyusu,16 değirmen vardı Eğil kasabasında 4 dink ve değirmen, 2 hamam mevcuttu. 1877 yılında Vali Ahmed Tevfik paşa su kemerlerini onarttı.(2) Silvan su ve çeşmeleri Silvan'da çeşmeler Altıbulak (Kanıya derge) çeşmesi Altı bulak çeşmesi ilçenin güneyindeki surun alt kısmında bulunmaktadır. Çeşme 6 bulaktan oluşmaktadır. Adını da buradan almaktadır. Daha önceleri çeşmenin üzerinde iki kitabe varmış ancak altın arayıcıların hüsranına uğramış. Halk dilinde «Kaniya Derge» olarak geçmektedir. Tarihi hakkında her hangi bir esere rasthyamadık. Ya Eyyübiler'-den ya da Artuklulardan kalma bir eser olduğu tartışmasızdır. 7 Kızlar çeşmesi 7 Kızlar çeşmeleri İlçenin güneyindeki surların alt diplerinde, 50 metre aralıklıklarla uzaklıktadırlar. Batıdan doğuya doğru 1. çeşmenin adı Belkisa, 2. Fatma, 3. Ayşa, 4. Zübeyr, 5. Hamide, 6. Melika, 7. ise Geza olarak bilinmektedir. Bazı rivayetlere göre 7 kız kardeşin Eyyübilerden olduğunu, savaşlarda şehit düştükleri söylenmektedir. Şimdi bu çeşmeler ziyaretgah olarak bilinmekte olup özellikle suyu alerji,, romatizma ve korkulara iyi gelmektedir. Yapılan deneyler sonucunda gerçekten bu suların şifalı olduğu anlaşılmıştır. Ması çşmesi Altıbulak çeşmesinin 20 metre yukarısında bulunan Ması çeşmesi için İlçenin yaşlıları, burada bir kral kızının boğulduğunu ve o gün, bugün kralm kızı Ması'nm bu nedenle kullandığını söylüyorlar. Büyük ve küçük çeşmeler Büyük ve küçük çeşmeler halk arasında ziyaretgah olarak kullanılmaktadır. Bu çeşmelerle ilgili olarak herhangi bir esere rastlanılmamıştır. Her iki çeşme şehrin 136 su ihtiyacının tamamını karşılıyabilmektedir. Arta kalan sular ise Belediye tarafından her yıl ihalesi yapılarak tarla tarımında kullanılmaktadır. Albat dağının »eteklerinde bulunan çeşmenin şehirden uzaklık mesafesi 1,5 km. dir. Suyun soğuk oluşundan 42 derece sıcaklıkta bu suya girmek için cesaret ister. Kışın ise bu su sıcak olur. (3) kaniya derge altıbulak çeşmesi silvan silvan-kaniya navin cesmesi fot.nejat satici Silvan ve çevresi, hem Batman çayı ve bu çaya Albat dağının güneyindeki gür fay-karst kaynaklarından başlayan akarsuların varlığından dolayı, hem de zengin yeraltı su varlığından dolayı hidrografik olarak elverişli bir konuma sahiptir. Bu durum tarih ve tarih öncesi kesintisiz yerleşmeye imkan tanıyan ve bu iklim şartlarında adeta hayat veren coğrafi bir faktördür. SİLVAN'DAKİ AKARSULAR İlçe sınırlarından geçen en büyük ve önemli akar suyu Malabadi (Batman) Çayıdır. Bunun yanında Silvan Suyu (Çemi Hasanbeg),Başnik ve Aslo dereleri önemli akar suların başında gelmektedir. Ayrıca Albat Dağı eteklerinden çıkan ve aynı zamanda Silvan şehrinin içme suyunu karşılayan Büyük Çeşme piknik ve yüzme amaçlı kullanılan su kaynaklarımızdan biridir. MALABADİ (Batman) ÇAYI Silvan ilçe sınırından geçen en önemli akarsu Malabadi Çayıdır.Diyarbakır Batman ilinin de sınırını belirler.Batman-Silvan Barajları Malabadi çayı üzerinde kurulmuştur.Akarsuya adını veren Ünlü Malabadi Köprüsü de aynı çayın üzerinde inşa edilmiştir. Dicle büyüklüğünde bir çaydır.Kulp ve Sasun bölgelerinden çıkan iki sudan doğar.Bunlardan Kulp Çayı,Gühermi dağından çıkar.Muş taraflarından gelen ikinci bir kolla Kendal-i heşin (Yeşil yar) mevkiinde birleşir. Kulp merkezinden geçerek 137 Nafro mezrasının güneyinde ,bu defa Melül dağından doğan Şakiran çayını alarak güneye doğru akışına devam eder.Kulp ile Lice arasındaki Sarım Çayı ile de Barın köyü güneyinde birleşir.Sonra Taloriden gelen Kerikan Çayını da alarak güney ve güney-batı istikametinde akar.Sasun dağlarından gelen ikinci kolla karışıp asıl Malabadi çayını teşkil eder. Bir hayli ilerledikten sonra Silvan'ın 20 Km,kadar doğusunda bulunan ve kendisine adını veren tarihi Malabadi köprüsünden geçerek daha ötede Hasankeyf önlerinde Dicle Nehrine dökülür. Uzunluğu 100 Km. kadardır (D.tar.s.17). SİLVAN SUYU: Halk arasında Çemi Hasan beg olarak ta adlandırılan Silvan Suyu,Silvan ve çevresinde doğan irili ufaklı bir çok kaynağın birleşmesiyle oluşan bir deredir.Asıl kaynağı Kaniya mazın denilen büyük çeşmedir.Bunun yanında Kaniya Navin,Kolek, Ğanık, Hecicatık ve ziraat bahçelerinden çıkan bir çok kaynakla beslenir.Malabadi Çayına dökülür (4). Malabadi Köprüsü: Batman çayı üzerinde Silvan'a 14 km. uzaklıkltadır.1147-48 yıllarında Mardin Artuklu hükümdarı Timurtaş tarafından yaptırılmıştır.Fransız araştırmacı Albert Gabriel köprü içiné Ayasofya'nın kubbesi köprünün altına rahatlıkla girer.Modern statik hesabının olmadığı devirde bu açıklıkta o azaman için böyle bir eser hayranlık ve takdiri muciptir. Balkanlarda, Türkiye'de ve Orta Şark'ta böyle bir köprü yoktur” demiştir. Köprü üzerinde kitabesinin yanı sıra astrolojik betimlemelerden oluşan kabartmalar bulunmaktadır. 150 metre uzunluğunda ve biri çok büyük olmak üzere 5 gözlüdür. Kemuk köprüsü Malabadi Köprüsünün kuzeyinde olan Kemuk Köprüsünün Malabadi Köprüsünden önce yapıldığı ve Mervaniler dönemine ait olduğu söylenmektedir. Yapının kesin tarihi hakkında gerekli araştırmalar yapılmamıştır. Tarihi köprü Batman barajı altında kalmıştır. 138 Foto.Yaşar Parlak Çalıönü bezvan koyu - baraj gölü- silvan - fot. nejat satici Çınar Kışın kabarıp yazın kuruyan akarsulardan başka önemli akarsu olarak Göksu Çayı ile Dilaver Çayı vardır. Durgun su kaynakları olarak ise Beşpınar, Yukarı Ortaviran ve Künreş Göletleri ve Göksu Barajı vardır.(5) Göksu barajI 139 Göksu barajı ( N. satıcı) Çınar çeşmeleri: Çınar'da çarşı içinde çeşme Çınar'da mezarlıkta çeşme Kocaköy Arkbaşı köyü 140 Pamukçay'ın kaynağı (Mahmudiye pınarı) (7) Ambar çayı Ambar Çayı Köprüsü (Merkez) Diyarbakır Silvan yolunun 21.km. sinde bulunan Ambarçayı Köprüsü'nün dört satırlı 1223 tarihli, dokuz ve onuncu gözleri arasındaki kitabesinin bazı yerleri okunamamıştır. Bununla beraber köprünün Artukoğullarından Ebu'l-Feth Mevdud Bin Mahmud zamanında yapıldığı öğrenilmiştir. Mimarı Cafer Bin Mahmud el Halebi'nin öğrencilerinden Osman isimli birisidir. Ambar Çayı üzerinde bulunan bu köprü 20 göz olarak yapılmıştır. Günümüzde bu köprünün yalnızca ayakları kalmıştır. Köprünün taşları bölgeye yerleşenler tarafından sökülerek inşaatlarda kullanılmıştır. Bugün aynı yerde karayolları tarafından yapılmış bir köprü bulunmaktadır (6). Anbar Çayı Köprüsü Diyarbakır–Silvan yolu üzerindedir. Bugün tamamen yıkılmış olup, kalıntıların bir kısmı görülmektedir. Yıkımından önce üzerinde var olan kitabesinden Artukoğullarından Ebul Feth Evdud Bin Mahmud tarafından 1223–1232 yılları arasında yapıldığı öğrenilmiştir (İlter, 1978). Ana yapım malzemesi kalker olan köprünün hemen yanında betonarme bir köprü yapılmıştır (21). (21) Anbarçayı'nın yıkılmadan önceki hali Anbarçayı'nın yıkım sonrası hali. 141 Ambar çayı Kocaköy mevsimlik sularını Ambar Çayına boşaltan Navadar Deresinin yer aldığı vadidir. İlçe merkezini oluşturan ve zamanla genişleyip yayılan kasaba, batıdaki Ambar Çayına dökülen derelerden Navadar Deresi ve Derin Dere ile doğudaki Derun Çayına uzanan Alanpınarı (Kaniyaalan) deresinin havzalarının su ayırım çizgilerini de içine almaktadır. (8) 142 Kocaköy ulu camii avlusunda bir kaynak suyu Çermik suları Çermik Kaplıcaları Diyarbakır, Çermik ilçesinde bulunan Çermik Kaplıcası, ilçe merkezine 3 km. uzaklıkta, Diyarbakır-Çermik yolu üzerindedir. Çermik kaplıcasının ne zaman ortaya çıktığı bilinmemektedir. Bununla beraber kaplıcanın çok eskiden beri bilinmektedir. Bu konuda bir efsanesi bulunmaktadır. Bu efsaneye göre; Güney Doğu Anadolu'da hüküm süren Acem Kralı'nın Melike Belkıs adında güzel bir kızı varmış. Bu kız bir gün hastalanmış ve vücudunda birtakım yaralar çıkmıştır. Zamanın hekimleri, Melike Belkıs'ı tedavi etmek için çok çaba sarf etmişler, gerekli ilaçları kullanmışlar, fakat bir türlü hastalığına çare bulamamışlardır. Hastalık ilerlemiş Melike Belkıs'ın vücudunu kurtlar sarmış ve vücudundan pis kokular gelmeye başlamıştır. Bundan ötürü de Melike Belkıs saraya girememiştir. Bu durumdan son derece rahatsız olan kral kızını saraydan çıkarmış, yanına muhafızlar vererek ormana bırakmıştır. Melike Belkıs ormanda gezerken bugünkü kaplıcanın bulunduğu yere gelmiş ve buradaki sıcak suya rastlamıştır. Yorgunluğunu gidermek için ayaklarını sıcak suyun içine sokmuş, bir süre sonra suya değen yerleri iyileşmeye başlamıştır. Melike Belkıs bunun üzerine sıcak suda yıkanmış ve tekrar eski sağlığına kavuşmuştur. Melike Belkıs'ın muhafızları, bu haberi hemen saraya iletmişler, bu haber üzerine kral bugünkü “Büyük Paşa” denilen kaplıcanın üzerine bir hamam yaptırmıştır. Bu efsaneye göre kaplıcanın Arapların Çermik'i fethinden önce yapıldığı 143 sanılmaktadır. Çermik sıcak su kaynağının ise, çok daha eskiden beri var olduğu ve bir ara kuruduğu, Yukarı Dicle ve Fırat Bölgesinin en iyi yerli kaynağı olduğu Amildi Mar-Yeşuva'nın “Vakayinamesi”'nden öğrenilmektedir. (22) Çermik Kaplıcaları iki bölümden meydana gelmiştir. Bugün Hamambaşı denilen yer arşiv kaynaklarında Kudret Hamamı olarak isimlendirilmektedir. Bu bölüm, Ortaçağ'dan beri kullanılmaktadır. Çermik ilçe merkezindeki Saray Hamamı denilen yer ise XVI.yüzyılda burada yaşayan Beyler tarafından yaptırılmıştır. Çermik kaplıcalarından, iltihaplı romatizmalar, çocuk felçleri, nevrit, polinevrit, kadın hastalıklarında, üst teneffüs yolları hastalıkları ve deri hastalıklarının tedavisinde faydalanılmaktadır. Burada yapılan incelemelere göre kaplıcanın suyu 48 C sıcaklıkta olup, kükürt ve radyoaktif içermektedir. Bunun yanı sıra bileşiminde bromür iyonu ve iyodür bulunmaktadır. Çermik'te kaplıcalarla her yıl Haziran ayında Melike Belkıs Şenlikleri adı ile festival düzenlenmektedir (9). Çermik çeşmeleri İlçede bir çok tarihi çeşme vardır. Bu çeşmelerin çoğu Osmanlılar devrinden kalmadır. Çok sayıda çeşmenin bulunuşu, ilçenin su bakımından zengin olmasıyla alakalıdır. “Diyabekir Vilayet Salnameleri”'ne göre ilçede 83 tane çeşme bulunmasına rağmen, bugün bunların çoğu bakımsızlıktan ve eski eserlerin değerlerinin bilinmemesi yüzünden harap bir vaziyette bulunmaktadır. Osmanlılar zamanından günümüze kadar gelebilen çeşmeler şunlardır: Hanım Çeşmesi : Saray Mahallesi'ndeki hamamın arka tarafında bulunan çok eski bir çeşmedir. Kemere değin yere gömülmüş olan çeşmenin kabartma ve küfiye benzeyen kitabesini mahallelilerden biri “pislik içinde bulunan bir yerde Lafza-i Celal'in bulunması günahtır” , düşüncesiyle bu kitabeyi çekiçle kırarak okunamaz bir hale getirmiştir. Bu yüzden çeşmenin ne zaman yapıldığı bilinememektedir. Kırzıoğlu'na göre, bu çeşme ve kuzey tarafındaki eski konaktan kalma izler bunun Osmanlı ve Akkoyunlu hakimiyetlerinden çok öncelerinden, en azından 12.yy.'dan kalma olduğunu sezdiriyor. 144 Bu çeşmenin başında kadınlar, cuma gecelerinde mum diker ve dilekte bulunurlar. Bandeler Çeşmesi : Çukur Mahallede, Bandeler Sokağında bulunmaktadır. XVIII. yy.'dan kalma bir çeşmedir. Çeşmenin üzerindeki 27x48 cm. ölçülerindeki akmermerden nesihle kabartmalı olarak yazılan eski kitabelerden kalan son beyitte şunlar okunmaktadır: “Çeküp cana Lebib abı safa ile dedi tarih, içilmek Ab-ı Kevser'den nasib eyle ana Mevla. 1182 (1768)” Bu kitabenin üzerine konulan 35x48 cm ölçülerindeki tamir kitabesinde ise, şunlar okunmaktadır: “Bu hayrat-ı mücelle civar merhum Becan'dır. İcabet Hazreti Zat-i Cenabi Kibriya'nındır. Sene 1322 (1904) Bandizade.” Ali Dede Çeşmesi : Çermik'in Çukur Mahallesi'nde bulunmaktadır. Üzerinde herhangi bir kitabe veya yazı çoktur. Çok güzel dik kemerli ve 1.5 m kadar çukura gömülmüş olan aktaştan yapılmış eski bir çeşmedir. Güneye bakan kemerinin derinliği 265 cm'dir. Süt Çeşmesi : Çermik'in güneybatı tarafındadır. Üzerinde kitabe bulunmasına rağmen çeşmenin yapılış tarzından çok eski olduğu anlaşılmaktadır. Halk arasında yaygın olan inanışa göre bu çeşmeden su içen kadınların sütü çoğalır. Bu yüzden sütü gelmeyen veya az olan kadınların bu çeşmeye gelip suyundan içerler. Bu yüzden çeşmeye de süt çeşmesi denilmektedir Diğer bazı çeşmeler şunlardır: Kayme Çeşmesi Harefene Çeşmesi Piri Çeşmesi Yel Çeşmesi Hasan Hüseyin Çeşmesi Çelenkler Çeşmesi Abdest Çeşmes iÇırrik Çeşmesi Aşur Çeşmesi İmirza Çeşmesi (10). Alidede çeşmesi Aşur çeşmesi 145 Süt Piyarı (23) Lak Lak Çeşmesi (23) Çelenkler Çeşmesi (23) Hanbaşı Çeşmesi (23) Çaylar: Sinek çayının çıkış kaynağı 146 Sinek çayı (11) Sinek çayı aynı zamanda bir estetik kaynağıdır. Bir şelale bize ilham kaynağıdır. Sinek şelalesi Çermik ilçesi Fırat nehri ve Atatürk barajı Fırat nehri Gerger ile Çermik ilçeleri arasından geçer. 147 Sinek (Siğnek) Köprüsü Çermik'te Fırat Nehri'ne dökülen Sinek Çayı üzerinde yer alan köprü belgelerde kalan, günümüze ulaşamamış bir yapıdır. Kaynaklardan edinilen bilgilere göre, ortadaki hafif sivri ana kemer ile bunun hemen yanındaki daha küçük gözden oluşmaktadır. Kitabesi bulunmayan yapıyı İlter (1978); yapım tekniği, tuğla ile taş malzemenin birlikte kullanılışı ve taş işçiliği bakımından Haburman Köprüsü'nün yapıldığı yıllara (1179) tarihlendirmektedir. Tunç (1978) ise, köprünün yapım dönemi için, Osmanlı devrindeki Beylikler zamanını belirtmektedir. Büyük bölümü yıkılan köprünün 1 km. kadar ilerisinde de aynı adla anılan daha küçük bir köprü yer almaktadır. Yakın zamanda gördüğü onarım ve üzerine atılan geniş beton döşeme ile günümüzde kullanılan köprü iki gözden oluşmaktadır. Yapım dönemi bilinmeyen köprü, yapım tekniği ile yıkılan Sinek Köprüsü'ne benzemektedir (21). Sinek Köprüsü memba yüzünün yıkılmadan önceki rölöve çizimi (İlter, 1978). Sinek Köprüsünün yıkılmadan önceki durum. Günümüzde kullanılan SinekKöprüsü Güneydoğu'nun Saklı Güzelliklerinden Şeyhandede Şelalesi, Turizme Açılacağı Günü Bekliyor. Diyarbakır'ın Çermik İlçesindeki Şelale, Görenleri Adeta Büyülüyor. Yaklaşık 30 Metreden Akan Şelale, Bölge Halkı Tarafından Bile Yeterince Bilinmiyor. Güneydoğu'nun saklı güzelliklerinden Şeyhandede Şelalesi, turizme açılacağı günü bekliyor. 148 Diyarbakır'ın Çermik ilçesindeki şelale, görenleri adeta büyülüyor. Yaklaşık 30 metreden akan şelale, bölge halkı tarafından bile yeterince bilinmiyor. Şeyhandede Şelalesi'nin bu güne dek keşfedilmemiş ve gerekli ilgiyi görememiş olması Çermik'in yeni Kaymakamı Nesim Babahanoğlu'nu da şaşırttı. Babahanoğlu, Çermik ve yöresinde keşfedilmemiş güzelliklere azami değer verdiklerini ifade etti. Şelaleyi Dicle Üniversitesi'nden gelen misafirleri ile birlikte ziyaret eden Kaymakam Babahanoğlu, gördüğü manzaraya hayran kaldığını belirtti. Babahanoğlu, "Böyle bir güzelliğin halkın hizmetine sunulamamış olması büyük bir eksikliktir.'' dedi. Şeyhandede köyüne yaklaşık 3 kilometre mesafede bulunan şelaleye, patika yoldan 45 dakika yürüdükten sonra ulaşılabiliyor (12) (19). Şeyhandede şelalesi 1971 haburman köprüsü Adil tekin Günümüzde (haburman) Çermik akarsular ve göletler: a. Göz Suyu : İlçenin güneydoğu tarafındaki “Göz” adı verilen kaynaktan çıkmaktadır. Evsel bahçeleri sulamasında kullanılan Göz Suyu, Sinek Çayı'na dökülür. 149 b. Sinek Çayı : İlçenin kuzeybatısında bulunan Gelincik Dağı eteğindeki Sinek köyünden adını almıştır. Çayın kaynağı bu köyün sınırları içerisinden doğar. Çermik Kalesinin bulunduğu tepenin batı eteklerinden geçerek, Cavsak suyunu alır. Karakaya Köyü altında Kızılçubuk Çayı ile birleşerek, Konaklı Köyü önünde Fırat nehrine karışır. c. Beylik Madrap Suyu : Malönü denilen yerden doğar. Suları daha çok çeltik sulamasında kullanılır. d. Medya Çayı : Bu çayın suları Yeniköy, Elmadere ve Sumaklı Köylerinin yakınlarından geçer. .Bu köylerin topraklarının sulamasında kullanılır. e. Sinan Suyu : İlçenin kuzeyindeki dağlardan doğar. Yaklaşık 15.000 dönüm alanı sular. Halilan Göleti: Çermik bölgesinde doğal göl bulunmamaktadır. 1984 yılında Halilan Göleti işletmeye açılmıştır. Çermik'in Yiğitler Köyü önünden geçen Çoruh Deresi üzerindedir. Göletin tam dolu olması halinde 7000 dekar alanı sulayabilmektedir. 9000 metre uzunluğunda sulama kanalı bulunmaktadır (10). Ergani Ergani'nin kuzeyindeki siradaglar, su kaynaklari bakiminda zengindir. Buz gibi su akan çesmelerin önündeki bahçeler, güzel mesire yerleridir. Hosot Ovasi, yeralti sulari bakiminda zengindir. Kazilan sondaj kuyularinda bol su çikmaktadir. Ergani çevresinde belli basli dört akarsu vardir. a-Maden Suyu (Dicle Nehri): Dicle Nehrini meydana getiren baslangiç sulardan en büyügüdür. Ilçeden 10 km mesafede Sakiz Daginin kuzeyinde akar. Kelemdan Köyünden baslayarak Ergani topragina girer 17 km aktiktan sonra Dicle Ilçesi sinirina geçer. Zülküf Dagini geçtikten sonra Singirik Çayi ile birlesir. Bu akarsu Ergani'nin kuzey sinirini çizer. Nehir yatagi, önünde yapilan Kral Kizi Baraji sulari ile sismis baraj gölü olmustur. b-Bogaz Çayi: Kaynagini Ergani'nin batisindaki Bogaz Köyünde çikan sudan aldigi için bu adla anilir. Hosot ve Gevran ovalarini boydan boya geçerek hayat verir. Aldigi baska kaynaklarla büyür, Diyarbakir topraklarinda Devegeçidi Suyu adini alir. Uzunlugu 65 km kadardir. Eskiden önünde onlarca su degirmeni dönerdi. Devegeçidi Barajinin en büyük suyu, Bogaz Çayidir. Ilkbaharda yol vermez, yazin da içinde su bulunmaz. c- Hersin Çayi: Kaynagini Ergani'nin kuzeyindeki Barbin ve Kiles Daglarinda akan sulardan alir. Bu sularin birlestigi yerde Hersin adli tarihi bir köy oldugu için bu adi almistir. Ergani'nin 8 km güneyinde Bogaz Çayi ile birlesir. Eskiden birçok su degirmenini çalistirirdi. Suyu yaz mevsiminin basinda kurur. 150 d- Seggür Çayi: Karacadag'in kuzey yamacindan ve Çiyaye Res'de akan sulardan olusur. Bazalt platodan kuzeydoguya dogru akar. Diyarbakir topraklarinda Yekav denilen yerde Bogaz Çayi ile birlesir. Bundan sonra Devegeçidi Suyu adini alir. Devegeçidi Baraji da bu iki çayin önünde kurulmustur. Bu çayda yasayan baliklarin rengi siyahtir. Kisin ve ilkbaharda suyu çoktur. Yaz mevsiminde suyu kurur. Yine de genis yaylada beslenen hayvanlarin su ihtiyacini karsilar. Az bir masrafla bu çevrede çok amaçli göletler yapilabilir. Köylülerin kendi çabalarila kazdigi iptidai kuyularin önünde sebze ekeme yapilmaktadir. Yakin zamana kadar çay kenarindaki gür sazliklarda yaban domuzlari yasarlardi (13). Ergani makam dağı ve su sarnıcı Ergani Kalemdan köprüsü 2004 M.Üzülmez 151 Hani Dicle Nehri Haini'ye 18 km uzaklıktadır. Ayrıca nehirde bolca alabalık yetiştirilmektedir (1). Koki Çayı Mesiresi: İlçe merkezinden 8 km. mesafededir. Burada kaynayan suda bol miktarda alabalık bulunur. Saniyede 6 metreküp su akmaktadır. Aynkebir Havuzu: Aynkebir su havuzu Ulu Camii ile Hatuniye Medresesi arasında bulunan büyük bir havuzdur. Bu su, Hani Dağı'nın eteklerinde kaynar ve 9 kemerli bentlerden çıkarak bir havuz oluşturur. Havuza 7 gözden su akmaktadır. Akan su ile ilçenin tüm arazileri sulandırılmaktadır. Ayrıca su ile 8 adet su değirmeni çalıştırılmaktadır (14 ). Hani su kaynakları Hani-Ankaris suyu Hani Ankabir suyu 152 Hazro Hazro ilçesinin en önemli akarsuyu olan Zuğur Çayı, Zergüş mevkiinde doğarak Bismil ilçesi yakınlarında Dicle nehrine karışmaktadır. (1) Oyuklu köyü (Süni) - Hazro arası Hondof köyü Bismil İlçemizden Dicle Nehiri geçmekte olup,bu nehire irili ufaklı bir çok çay ve dere dökülmektedir. Bu çayların en önemlileri,Pamuk Çay,Göksu Çayı,Kurmuşlu Çayı,Kuru Çay,Ambar Çayı,Caferi Çayı ve Salat çayıdır. Göl yönünden oldukça şansız olan ilçemizin tek gölü mevcut olup,bu göl Çöltepe köyü yakınlarında bulunmaktadır. Çöltepe ile Gültepe arasında bulunan bu gölün kaynağı hakkında hiçbir bilgiye rastlanmamıştır. Çakıllının güneyinde ikiz göl diye anılan iki göl daha mevcuttur. Derinli yer,yer 15 metreye yaklaşan gölden sulama amacı ile yararlanılmaktadır (15). Bismil'de Dicle köprüsü 153 Çüngüş Akarsuları Fırat Nehri, Çüngüş çayı ve Medye çayı'dır. Ayrıca 15 km uzaklıkta Karakaya Barajı da Bulunmaktadır. Köprü: Hindistan'a uzanan İpek Yolu üzerinde olması nedeniyle ulaşım konusunda çeşitli yapıların bulunduğu Çüngüş'te kalan tek köprüdür. 1603 yılında Kapı Kıran Mehmet Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. Artuklular zamanından kalan köprü, Arnavutlardan kalan tek gözlü körüler tarzındadır. Çüngüş Köprüsü memba ve mansap yüzü (21). Çüngüş ve Fırat nehri (Fotoğraf: Eyüp Arslan) Karakaya Barajı Diyarbakır ili Çüngüş ilçesi sınırları içinde, Fırat Nehri üzerinde, Güneydoğu Anadolu Projesi'nin bir parçası olarak elektrik enerjisi üretimi amacıyla 1976-1987 yılları arasında inşa edilmiştir. 154 Diyarbakır'a 150 km uzaklıkta bulunan baraj adını yakınında bulunan Karakaya Köyünden almıştır. Beton kemer tipi olan barajın gövde hacmi 2.000.000 m3, su yatağından yüksekliği 158.00 m,beton gövde yüksekliği 173 m, Kret uzunluğu 462m'dir. Normal su kotunda göl hacmi 9,58 milyar m3, normal su kotunda göl alanı 268.00 km2'dir. Baraj yılda 102 hm3 içme-kullanma suyu sağlamaktadır.1800 MW kurulu gücünde olan Karakaya HES Hidroelektrik santrali yılda 7.354 GWh elektrik enerjisi üretimi sağlamaktadır (DSİ). Karakaya barajı - F Türkoğlu Dicle ilçesi Kralkızı ve barajı Diyarbakır'da Dicle'de “Kral kızı efsanesi” Diyarbakır'ın Dicle kasabası yolu üzerinde, Maden suyunun aktığı derin bir vadinin doğu yamacında, çok yükseklere uzayan bir kaya parçası vardır. Bakıldığında, bu kayaya az aralıklarla ve bir hizada düzgünce oyulmuş iki pencere görülür. Cephe bir ev manzarası vermektedir. Bu pencerelere ne yukardan ne aşağıdan varabilmenin imkanı yoktur. Çok yüksektedir. Halk buraya kral kızının taşı demektedir. Burada define bulunduğu, leyleklerin bu pencereden girip içeriden halı ve kilim parçaları çıkardıkları söylenir. Efsaneye göre bu bölgenin kralının güzelliği dillere destan bir kızı varmış. Koyunlarını bu vadide otlatan bir çobana aşık Kral kızı amblemi 155 olmuş. Çoban da kızı sevmiş. Birbirlerini saf ve temiz bir aşkla seviyorlarmış. Bunu duyan kral kızını bu sevdadan vazgeçirmek için bir çok çarelere baş vurmuş, çeşitli denemeler yapmış, fakat kızını bu sevdadan bir türlü vazgeçiremeyince, kızı buraya hapsetmiş. Ertesi günü seher zamanı nöbetçiler bir beyaz güvercinin gelerek pencerelerden birine konduğunu, içerden de bir başka güvercinin diğer pencereye uçtuğunu, sonra her iki güvercinin birlikte havalanarak kaybolduklarını görmüşler. Aramalara rağmen ne kız ne de çoban bulunabilmiş (16). Kralkızı barajı önünde Dicle nehri KRALKIZI BARAJI ( DSİ ) YERİ Diyarbakır ili, Dicle ilçesi AMACI Enerji İŞLETMEYE AÇILDIĞI YIL 1998 TİPİ Kil çekirdekli kaya dolgu TALVEGTEN YÜKSEKLİK 113 m. TEMELDEN YÜKSEKLİK 126 m. TOPLAM GÖVDE HACMİ 15171987 m3 DOLUSAVAK PROJE DEBİSİ 2318 m3/s KURULU GÜCÜ 94 MW TOPLAM ENERJİ 146 KWh/yıl 156 Kralkızı barajı Dicle-hani arasında Dicle nehri 157 Dicle-Hani yolu üzerinde bir koprü (M.Üzülmez) Baraj karşısındaki Eski ve yeni köprü Dicle ilçesinde tarihi çeşme ve su kaynağı 158 Dicle ilçesinde tarihi çeşme ve su kaynağı Eğil ilçesi Eğil ilçesi Balım köyünden Dicleye bakış Kalecik köyünden Dicle Eğil ve Dicle 159 Dicle barajı Barajın Yeri Akarsuyu Dicle Barajı HES Diyarbakır Maden Çayı + Dibni Çayı Sulama + Enerji + Amacı İçmesuyu İnşaatın (başlama-bitiş) yılı ....... - 2000 Gövde dolgu tipi Kil Çekirdekli Kaya Dolgu Gövde hacmi 3,10 hm3 Yükseklik (talvegden) 75 m Normal su kotunda göl 595 hm3 hacmi Normal su kotunda göl 24 km2 alanı Sulama alanı .................. ha Güç 110 MW Yıllık Üretim 298 GWh Eğil'in kuzeyinde, Dicle ilçesi bulunmakta ve Dicle Nehri geçmektedir. Doğusunda Hani, batısında Ergani ve güneyinde ise Diyarbakır il merkezi bulunmaktadır Maden ve Amini çayları, ilçe topr akları içinde birleşmekte ve Dicle Nehri'ni oluşturmaktadır. l Dicle barajı Karşısında da kalecik köyü kalesi olup önünde suya gömülü cami avlusunda 40 şehit sahabe. Tarihte Eğil ve Dicle ( Prof. Dr. Emrullah Güney) 160 Tarihte Eğil ve Dicle (Prof. Dr. Emrullah Güney) Kulp İlçe sınırı içerisindeki akarsular çok geniş bir drenaj ağına sahiptirler. Dicle nehrini besleyen Batman Çayının kaynak noktasını oluşturan akarsular bu bölgeden kaynağını alır. Akarsular en yüksek debi seviyesine İlkbahar ve Kış aylarında karların erimesine bağlı olarak ulaşır ve yazın ise yağışın azalmasına bağlı olarak debileri düşer. Akarsular en yüksek seviyelerine Ekim-kasım aylarında ulaşırlar. Kulp çayı Bölgenin tektonik açıdan hareketli bir yapı üzerinde bulunmasına bağlı olarak kaynak suları ve artezyenler fazladır. İlçede debisi yüksek olan akarsular Kulp Çayı ile Sarum Çayı'dır. Bunların dışında Çemigeldano ve Aygün çayları da debileri yüksek olup yazın kurumazlar. Büyük akarsulardan Kulp Çayı kaynağını Andok Dağı ve Şen Yaylasından alırken, Sarum Çayı kaynağını Bingöl Dağlarından ve Bingöl'ün Genç ilçesi sınırları içerisinden almaktadır. Genel olarak akarsular Dicle Nehri su toplama havzasına bağlı olup güneydoğu Torosların zirveleri su bölümü çizgilerini oluşturarak Murat Nehri su toplama havzasından ayrılır. 161 Kaynaklar bakımından da çok büyük bir potansiyele sahip olan Kulp ilçesi bu potansiyelini henüz değerlendirememiştir. Son yıllarda inşaatı tamamlanan Silvan Barajı ile bu potansiyel değerlendirilmeye başlanmıştır. Sarum Çayı: Bingöl ilinin Genç ilçesinden kaynağını alan Sarum çayı, Diyarbakır sınırları içerisinde Kulp ile Lice ilçeleri arasında sınır oluşturarak akış göstermektedir. Kaynağını Bingöl dağlarından aldığı için debisi yüksektir. Lice ve Kulp ilçelerinden aldığı değişik kollarla akış gösterir. Çemigeldano: Kaynağını tamamıyla Kulp ilçesi sınırları içerisindeki İslamköy ile Ağıllı köyüne bağlı Geli (vadi) mezrasından alır. Kulp'un 6 km kadar güneyinde Kulp Çayına karışır. Kaynak noktasına doğru Çemigeldano ismini alan çay, aşağı kısımlarda Narlıca köyünden itibaren Şekran Çayı olarak adlandırılır. Özellikle Narlıca köyü yakınlarında vadi tabanı genişler ve buralarda tarım arazileri sıklaşır. Aşağı kısımlarda tekrar eğimin artmasıyla vadi daralarak kertik vadi şeklini alır. Kulp Çayı: Kulp'un en büyük akarsularından biridir. Vadisi oldukça derin kazılmış kertik vadi şeklinde gelişmiştir. Akarsu kaynağını Kulp-Muş sınırlarındaki Andok Dağından alır. Alaca ve Yaylak köylerinden çeşitli kollarla beslenir. Akarsu üzerinde Silvan Barajı yapılmıştır. Çayda lezzetli balıklar yetişir. Uzunova ve Özbek köylerinde inşa edilen iki gölet dışında tabii göl yoktur. Bu göletler tarımsal üretime çok önemli katkılar sunmaktadır. Ayrıca Özbek köyünde bulunan gölette sazan balıkçılığı da yapılmaktadır (17). Kulp çayı (20) 162 Kulp Taşköprü (Mirze Çelik) Lice Akarsular: 523 Km'si ülkemiz sınırlarında olmak üzere toplam 1.900 Km.lik uzunluğuyla Türkiye'nin en uzun 2. nehri (1. Fırat) olan Dicle Nehri'nin en önemli iki kaynağından biri Lice ilçemiz sınırları içindeki Bırkleyn Mağaralarından doğmaktadır. Bırkleyn suyu, Lice'nin yukarısında, Lice-Genç yolu üzerinde bulunan Bırkleyn mağaralarında doğar. Bir süre güneybatı yönünde akar. Sonra batıya yönelir; kimi dere sularını alarak çoğalır. Piran yöresinde (Dicle ilçesinin eski adı) Dibni (Zebene) suyunu alır. Zoğrıkelkum Köyü'nün yukarısında güneye döner. Metinan ve Amini kaleleri önünden geçerek Delucan yöresinde, Gölcük civarında doğan diğer kolla birleşir. Dicle'nin yatağı Delucan'dan sonra güneye doğru düzleşir. Diyarbakır'dan varmadan önce Devegeçidi suyunu alır. Diyarbakır'ı geçtikten sonra sağ taraftan Havar, Yenice ve Karasu derelerini, soldan da Ambar, Kuru, Pamuk, Sinan ve Batman çaylarını alır. Daha sonra Göksu ve Aşağı Hanik çaylarını da alarak Cizre sınırına varır. (18). Diclenin çıkış kaynağı Bırkleyn 163 Lice - Çeper köyünde havuz Heşşo Çayı (Atak civarı) (Yahya kamçı) 164 KAYNAKLAR 1. www.vikipedi.org 2. Diyarbakır İl Yıllığı-1967.s.XIX. 3. Yaşar Parlak.Silvan.Ank.1997.4-. www.yesilsilvandernegi.org/ silvanhttp:// www.yesilsilvandernegi.org/silvanNejat Satıcı 5. www.cinar.gov.tr 6. http://www.karasungurilkogretim.k12.tr/diyarbakir/tarihi-yerler/tarihikoprulerimiz 7. http://www.panoramio.com/photo/4122786 8. http://www.dreamdiyarbakir.tr.gg/Kocak.oe.y.htm 9. wekfacermug 10. www.cermik.gov.tr 11. ergun (ergun.2000@gmail.com) adına diyarbekir@yahoogroups.com 12 (Cihan Haber Ajansı) 17.06.2010 13. http://okulweb.meb.gov.tr/21/08/142576/konumu.html 14. Mehmet Ali Abakay Borsa 21 Dergisi Sayı : 6 15. www.bismilhem.gov.tr/ 16. www.guvercinbirligi.com/ 17. www.kulpmerkezilkogretimokulu 18. www.licem.com 19. http://www.cermik.bel.tr/ 20. Çelik M M. Fotoğraflarla Kulp.İst.2009 21- Yrd. Doç. Dr. Neslihan Dalkılıç, Yrd. Doç. Dr. F. Meral Halifeoğlu. diyarbakır merkez ve ilçelerinde yer alan tarihi köprüler 1.Uluslararası Nebiler sahabiler Azizler Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu.2009 22. www.cermik.bel. 23. Hamdullah Işık, Murat Bozdoğan Kaplıcalar Diyarı Çermik.2012 24. Mıgırdıç. Margosyan. Biletimiz İstanbul'a Kesildi .5.Baskı Aras yayİst.2003 s.106 25. http://www.buulke.com/yazidetay.php?Yazi_id=1935&yazar=94 26. Akın Gölcük. Kentsel Planlama Sürecinde Kent Formundaki Değişimlerin Diyarbakır Kenti Örneğinde Araştırılması. Çukurova Üniversitesi- Fen Bilimleri Enstitüsü. Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Adana, 2010 27. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Zahuri Danışman Yayını, c. 6, s. 127, 1970. 28. Basri Konyar Diyarbekir Yıllığı Ankara 1936, sf 207, 211-212 29. Şevket Beysanoğlu Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi 2. cilt 165 DİYARBAKIR İLİNDE SU VE ÇEŞMELER Su yaşamın temel öğelerinden biridir. Su, bir besin maddesi olmasının yanında, içerisinde bulundurduğu mineral ve bileşiklerle vücudumuzdaki her türlü biyokimyasal reaksiyonların gerçekleşmesinde inanılmaz derecede etkin rol oynamaktadır. Vücudumuzun pH dengesinin korunmasından başlayarak, hücrelerdeki moleküllere ve organellere dağılma ortamı oluşturmasına; besinlerin, artık maddelerin ilgili yerlere taşınmasına kadar pek çok görev alır. Bu nedenle susuz hayat düşünülemez. Su canlının ve canlılığın her şeyidir. Su, aynı zamanda canlılar için bir yaşam ortamıdır. Yeryüzünün ¾'ünün sularla kaplı olması, dünyada su bolluğu olduğu görünümü veriyorsa da, içilebilir nitelikteki su oranı ancak % 0.74 civarındadır. 18. yüzyılın son çeyreğinde, Sanayi Devrimi başlangıcında 1 milyar olan dünya nüfusu, 1950 yılında 2.5 milyar, 2005 sonunda ise yaklaşık 6.5 milyara ulaşmıştır. Dünya nüfusunun çok hızlı artışı, sanayi ve teknolojinin aşırı gelişmesi, ayrıca çevre bilincinin yeterince yerleşememesi veya yaygınlaşamaması gibi nedenler dünyada içilebilir su miktarının giderek azalmasına sebep olmaktadır. Bunların yanısıra, içilebilir su kaynaklarının sorumsuzca kirletilmesi, geri dönüşümü olanaksız sorunların yaşanmasına zemin hazırlar (14). Diyarbakır'ın bilinen en eski su isale hattı, kesin tarihi belli olmamakla beraber 1535 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Şehre 14 km mesafede bugün Serapgüzeli köyü diye bilinen ve Gözeli mevkiinde bulunan kaynaktır. Diyarbakır tarihinde önemli bir yere sahip olan kaynak Hamravat Suyu adıyla ünlüdür. Hamravat Suyu'nun şehre getiriliş tarihi, ilgili kaynaklarda değişik olarak verilmiştir. Evliya Çelebi, suyun h. 941(m. 1535) tarihinde getirildiğini yazar (1). . Evliya Çelebi Hamravat suyu için der ki: “….Eski bilginler, bu Hamravat suyu içine pamuk koyup sonra yine tartmışlardır….İstanbul'da Eski Saray kapısı önündeki biricik çeşme suyundan ıslanıp kuruyan pamuk ile, bu Diyarbekir Hamravat Suyunun pamukları beraber tartılmıştır. Bu kadar hafif sudur. Eğer pamuğu ağır olsa, acı olup faydasızlığına delalet ederdi. Bu Hamravat Suyu'nun safra, soda ve balgamı mahveylediği tecrübe ile malumdur. Hatta Osmanoğullarından İbrahim Han bu suyun vasıflarını duyunca, “Elbette bana Diyarbekir'den Hamravat Suyu gelsin!” diye hat-ı şerif ile dergah'ı ali kapıcı-başısı, memuren Diyarbekir'e gelmiştir. O zaman efendimiz Melek Ahmet Paşa, Kara-Amid valisi idi. Paşa, padişah emrini görünce baş üstüne deyip, onar okka su alır, altı adet gümüşten ve altı kurşundan ve altı adet tutyadan ve altı adet çam boduçlarından, toplam olarak 24 adet gümgümlere sular doldurup ve ağızlarını mühürleyip, gelen kapıcı-başıya on kese de ihsan verip teslim eyledi. Onatlı kese dahi gümgümlerin masrafını çekip ılgar ile Hamravatı İbrahim Hana gönderdi. 166 Allah'ın hikmeti bu soğuk saf su İstanbul'a girdiği gün, yeni padişahın tahta oturduğu gün olup, bu Hamravat Suyu, Sultan İbrahim'in oğlu Dördüncü Mehmet Hana nasip olmuştur. 1056 Recebinin onsekizinci Cumartesi günü, ikindiden sonra tahta oturduğu vakit, ilk olarak Hamravat Suyu içti. Sözün kısası bu Hamravat Suyu Diyarbekir'in yüz suyudur.” Basri Konyar da aynı görüşe katılmakta ve şunları eklemektedir: “Kanuni bu suyun yayılan şöhretine alaka göstermekten fariğ olamadı. Mimar Sinan'ın kalfası Kastamonulu Kasım Çelebi'yi bu hayırlı işi başarmaya memur etti. Şehre 14 kilometre mesafede bulunan bu su, fen erbabının bugün bile hayretle gördükleri en ince ve derin hesaplarla, kaynağındaki irtifa seviyesini, geçtiği ivicaclı ve tümsekli yerlerde hiç kaybetmemek için tünellerden geçirilerek ve Bağlar mevkiinde Hükümet Konağının bulunduğu yerden otuz bir metre yüksekliği sağlanarak bu suretle en yüksek evlerin en üst katlarına çıkabilecek bir boy ve durumda kalması temin edilmiştir. Suyu şehre getiren Kantaralar Osman Köker Sergisi--Dikran Mgunt -Amidayi Artsakankner Osman Köker Sergisi Kantaralar Dikran spear 167 Diyarbakır da ilk şebekenin tarihi 1935'li yıllara gitmektedir. Vakıflar İdaresi tarafından yaptırılan şebeke font olup, şebeke kayıpları yüksektir. Diyarbakır kentinin artmakta olan içmesuyu ihtiyacını karşılamak amacıyla ilk planlı ve sağlıklı çalışmalar 1972 yıllarında başlamıştır. Gözeli Kaynağından 11 km. uzunluğunda 1000 mm çapında öngerilmeli beton borularla bir isale hattı teşkil edilmiş ve bu hattın sonunda 9000 m3 hacimli bir toplama deposu inşa edilmiştir. 1990' lı yıllarda artan yoğun göç nedeniyle mevcut su miktarı ve tesisler ihtiyacı karşılayamaz hale gelmiştir. Gözelide ilave kuyular açılmış ve isale hattının 1 km.'si yenileme çalışmaları başlatılmış ancak devam etmemiştir. 1995 yılında altyapının tamamen felç olması nedeniyle şehrin 2030 yılına kadar sorunsuz su temini için yeraltı suları yerine yüzeysel su kaynakları alternatifi üzerinde durulmuş; evvela Devegeçidi Barajı daha sonra kirlilik nedeniyle vazgeçilerek Dicle Barajı'na yönelenmiş ve kaynak olarak seçilmiştir. Son yıllarda yaşanan göçle, kent nüfusunun artması ve şebeke sisteminin eski ve kayıplarının fazla olması nedeniyle büyük oranda su sorunu yaşanmakta idi. Diyarbakır İçmesuyu Arıtma Tesisi Projesi kentin içme, kullanma ve endüstri suyu gereksinimini 2025 yılına kadar karşılayacaktır. Proje 2 kademeden oluşmaktadır. Şu anda işletilen kısım projenin 1. kademesini oluşturmaktadır. Kentte su sorununun oluşmasıyla birlikte 2. kademe programa alınacak ve ihale edilecektir. Önceki yıllarda kentin ihtiyacına cevap veremeyen su üretimimiz, 2001 Haziran ayında DSİ tarafından yapılan ve şu an DİSKİ tarafından işletilen Diyarbakır İçmesuyu Arıtma Tesisi'nin devreye alınmasıyla yeterli hale gelmiştir (3) (4). Diyarbakır'ın tarihinde suyun kaynağı ve su yapılarıyla ilgili yapılan araştırmalar incelendiğinde; Diyarbakır sularının Sur içi'ndeki kaynaklar ve şehre dışarıdan getirtilen kaynaklar olmak üzere ikiye ayrıldığını görmekteyiz. M.Akif Tütenk Kara Amid Dergisindeki makalesinde Sur içi'nde Ayn-ı Zülal (Anzele, Balıklı), Ali dede ve Kal'a suyu olmak üzere üç kaynaktan bahsetmektedir. Dışarıdan getirtilen kaynakları ise üç ayrı kaynak olarak belirtilmekle beraber dört kaynağın adını vurgulamıştır. Bunlar; 1.) Ulucami'in Payas suyu; 2.) Kaynar'dan getirilen İbrahim Bey suyu; 3.) Yine Payas'tan getirilen Özdemiroğlu Osman Paşa suyu ve 4.) Kanunî Sultan Süleyman'ın emriyle 1538-1541 yılları arasında Diyarbakır valiliği yapan Bali Paşa'nın Gözeli köyünden getirttiği Hamravat suyudur. Ancak dışarıdan getirtilen bu kaynaklardan Ulu Cami suyu, seyahatnamede bir diğer adı olan Ali Pınar suyu olarak geçmektedir. Evliya Çelebi'de ve diğer kaynaklarda Karacadağ yakınlarındaki Gözeli köyünden getirtilen Hamravat suyu hakkında bilgi bulabilmekteyiz. Diyarbakır şehrini 1867 yılında ziyaret eden Garden'a göre Hamravat suyu batı yönünden ve çok uzak mesafelerden bir su yoluyla gelmekte idi. Bu yol biribirine iyice geçmiş ve çok muntazam yontulmuş taşlardan inşa edilmiştir. Şehre yaklaşınca üçbuçuk ila dört kadem genişliğinde bir kantara üzerinden geçer. Bu kantara siyah 168 volkanik taşlarla yapılmış ve 27 müstakil ayak üzerine oturmuştur. Birçok yarı yuvarlak kemerler meydana getirir. Rum (Urfa kapı) ve Dağ kapı arasından şehre girer. Şehre 14 kilometre mesafede bulunan bu suyun getirilmesi için yapılan künkler bugün mühendislerin bile hayretle ifade ettikleri biçimde yapılmıştır. Son derece. ince ve derin hesaplarla kaynağındaki. irtifa seviyesini geçtiğini,tümsek olan yerlerden su kaybı olmadan tünellerden geçirilerek evlerin en üst katlarına ulaşabilecek şekilde yapıldığı bilinmektedir.1535 yılında şehre gelen Kanuni kendi kesesinden 14 kilometre uzaktaki gözeden, çifte toprak künkler ve 27 gözlü su kemeri ile Hamravat suyunu 1543'te şehre getirtmiştir. Ondokuzuncu yüzyılda en az beş defa tamir gören Hamravat suyu Diyarbakır'ın birçok çarşı, hamam, cami, mescid, medrese, çeşme ve mahallelerdeki evlerine dağıtılmıştır. Birçok hamam ve çeşmenin yapılış tarihlerine bakıldığında hamravat suyunun şehre gelişinden sonra olduğu söylenebilir. Mustafa Akif Tütenk'in belirttiğine göre ise bir ara başka kaynak suları Hamravat suyuna karışmış, ancak 1930 yılında Diyarbakır valisi Nizameddin Bey bu suyun demir borular içine alınmasını sağlamış ve böylece başka suların karışmasından kurtarmıştır. . Ancak bu durum kantaraların yıkılıp yok olmasına neden olmuştur. Bu suyun Yeni kapı civarı dışında Diyarbakır'ın tüm semtlerine vardığı anlaşılmaktadır. (6) Diyarbakır'ın günümüzdeki su potansiyeli Akarsular: Çalışma alanındaki başlıca akarsular, Dicle Nehri ile kollarını oluşturan, Devegeçidi, Ambar ve Havar Çaylarıdır. Dicle Nehri çalışma alanında kuzeyden itibaren, Devegeçidi, Havar ve Ambar Çayları ile kuru ve sulu akarsularla beslenmektedir. Dicle Nehri'nin yağış alanı 5655 km², ortalama akım değeri 70,887 m³/sn'dir. Ambar Çayı'nın yağış alanı 976 km², akım değeri 7,596 m³/sn, Havar Çayı'nın yağış alanı 5246 km², akım değeri 3153 m³/sn, Devegeçidi'nin yağış alanı 1607 km², ortalama akım değeri 6832 m³/sn'dir Baraj Gölleri ve Göletler: Çalışma alanında, DSİ tarafından Devegeçidi Barajı, Köy Hizmetleri tarafından Gözegöl, Cabbar, Kabaklı, Beşpınar ve Kepirdüzü Göletleri yapılmıştır Yeraltı Suyu İşletmesine Uygun Alanlar: MTA tarafından yapılmış olan Hidrojeolojik Etüdlere göre Dicle Havzası içinde Devegeçidi Barajı çevresi, Gözeli ve Cabbar Köyü çevresinin yeraltı suyu işletmesine uygundur. Dicle Nehri'nin güney kesimi Çarıklı Yerleşmesi'nden itibaren Basınçlı Akifer özelliği taşımaktadır. 169 İçme Suyu Temin Edilecek Olan Kaynaklar: DİSKİ'nin verilerine görekentin gelecekteki içmesuyu Dicle Barajı Habaş Pınarı kaynaklarından elde edilecektir. Diyarbakır içmesuyu projesi kapsamında su kaynağı olarak planlanan Dicle Baraj Gölü'nün arıtma tesisleri tamamlanmış olup, arıtmadan kazanılan su, kent içmesuyu dağıtım sistemine bağlanmıştır. Arıtmadan kazanılan suyun içmesuyu ihtiyacını önemli ölçüde karşılaması nedeniyle mevcut içmesuyu kaynaklarının tarım amaçlı kullanımı yönünde çalışma yapılmaktadır. Kentin yaklaşık 35 km güneybatısında Karacadağ eteklerinde bulunan Habaş Pınarı bazalt formasyonu kaynaklı olup, yüzeyden akmaktadır. DİSKİ bölgeye ait kamulaştırma, proje ve inşaat çalışmaları için girişimde bulunmaktadır. İçmesuyu Kaynaklarının İşletme ve Koruma Alanları: Diyarbakır kentinin mevcut içme suyu kaynakları, Dicle Vadisi'nde, Silvan Köprüsü'nün güneyinde, Yeniköy Bölgesi'nde, Gözeli (Serapgüzeli) Bölgesi'nde yeralmaktadır. Bu alanlar, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nce işletme alanı olarak ilan edilmiş olup, işletmesi DİSKİ tarafından sürdürülmektedir. Sulama Projeleri Diyarbakır Kenti çevresinde yer alan ve Büyükşehir Belediyesi sınırı içinde kalan alanlar, Kıralkızı ve Dicle Barajı Sulama Projesi kapsamında kalmaktadır. Bu kapsamda, Devegeçidi ve Ambar Barajları ile Gözegöl Göleti'nden alınan sularla sulama yapılmaktadır. Bu projelerden Devegeçidi Barajı'nın sulama alanları halen işletmede olup, bir kısım sulama projesi ise yapım ve proje İşletmede olan, Devegeçidi Sulama Alanı Dicle Nehri'nin batısında, kentin kuzeyindeki 12.568 hektar alanı kapsamaktadır. Devegeçidi Sulama Alanı'nın Elazığ yolunun güneybatısında kalan bölümü kentsel gelişme alanı içinde kalması nedeniyle iptal edilmiştir. Kent içinde kalan ana kanalın çevresi ise yeşil alan olarak düzenlenmesi amacı ile valilikçe belediyelere devredilmiştir.Kesin projesi tamamlanan ve Kıralkızı Pompaj sulama projesi, kentin kuzey batısından kenti çevrelemekte güneyde Havar Çayı'nın güneyine kadar devam etmektedir. Henüz inşaat aşamasına geçilmemiş olan Kıralkızı Pompaj Sulaması planlama alanı içinde 34.698 hektar alanı kapsamaktadır. Dicle Nehri'nin güneyinde Mardin yolu çevresini kapsayan Silvan Sulama Projesi kısmen planlama alanına girmektedir. Bu alanda 7002 hektar alanın cazibe ile sulanması amaçlanmaktadır. (7) 170 Dsİ 10 BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ İŞLETMEDEKİ TESİSLER Tesisin Adı İli Su Amacı Tipi Sulama Alanı Brüt (ha) Net (ha) İşletmeye Açıldığı Yıl İŞLETMEDEKİ SULAMA TESİSLERİ Yağış Su Alma Alanı Yapısı (km2) Kaynağı Şebeke Sulama Devegeçidi Kanalet Cazibe S 10.600 5.800 1972 1.578 Baraj Devegeçidi Barajı ve Sulaması D.Bakır Ç. Batman-Silvan Sağ Sahil Regülatör D.Bakır Batman Ç. Klasik Cazibe S 8.790 7.590 1972 4.015 Sulaması Çınar Göksu Barajı ve D.Bakır Göksu Ç. Klasik Cazibe S 4.234 3.582 1996 672 Baraj Sulaması Kralkızı-Dicle Pompaj Sul. D.Bakır Dicle N. Klasik Pompaj S 4.758 4.758 2002 - Baraj 1.Kısım Silopi Nerdüş Sol Sahil Şırnak Nerdüş Ç. Klasik Cazibe S 2.740 2.336 1991 355 Regülatör Sulaması Garzan-Kozluk Sulaması Nusaybin Çağ- Batman Garzan Ç. Klasik Cazibe S 3.973 3.362 1996 1.749 Regülatör Çağ-Çağ Çağ Sulaması Mardin Ç. Derik-Dumluca Barajı ve Mardin Buğur Ç. Klasik Cazibe S 8.600 6.695 1968 860 Regülatör Klasik Cazibe S 1.860 1.748 1995 57 Baraj Sulaması 171 İŞLETMEDEKİ GÖLET VE SULAMALARI Tesisin Adı Gözegöl İli Diyarbakır Fayda ( ha ) İşletmeye Açıldığı Yıl Brüt Net 650 550 1964 Halilan " 920 556 1979 Kabaklı " 182 87 1980 Ortaviran ” 550 516 1963 Beşpınar " 140 121 1980 Künreş " 191 9 1979 (9) Diyarbakır Su Sistemi İlimizdeki mevcut içmesuyu iki ana gruptan ibarettir; kaynak suları ve derin kuyulardan dalgıç pompalarla çıkarılan sular. Gözeli su kaynakları ve 20 kuyudan dalgıç pompa ile çıkarılan sular Bağlarbaşı ana su deposuna isale hattı ile gelmekte ve dağıtımı yapılmaktadır. Ayrıca şehirdeki mevcut depolardan dalgıç motorlarla su çıkarılıp dağıtılmaktadır. İçmesuyu ana kaynaklarının başında Gözeli su membası gelmektedir. Diyarbakır'ın en eski su kaynağıdır. Zamanla kaynağın su kapasitesi artırılmıştır. Bu kaynaktan sağlanan içme suyu 810 L/s kapasiteli bir isale hattı ile şehir şebekesine verilmektedir. Ayrıca şehrimizin değişik semtlerinde bulunan 3 kaynak ve bir su sondaj kuyusu mevcuttur. Bunlardan Alipınar su kaynağı 50 L/s civarında bir debiye sahip olup kaynak üzerinde kurulmuştur. Aynı şekilde pompa sistemi ile suları şehir şebekesine verilen Anzele su kaynağı 150 L/s, İçkale su kaynağı ise 40 L/s'lik bir debiye sahiptir. Koşuyolu su sondaj kuyusunun debisi ise 15 L/s'dir. Bu su direkt olarak şehir içme suyu şebekesine verilmektedir. Halen 34 su kuyusu mevcuttur. İlimizde kullanılan yıllık ortalama içme suyu miktarı 30000000 m3'dür. (10) Tarihi Diyarbekir evlerinde su öğesi Sur içi geleneksel dokusunda su ögesi, sokak çeşmelerinden sonra evlerin vazgeçilmez bir unsuru olmuştur. Dışarıdan bir kaleyi andıran evlerin içi sağlık, temizlik, görsel zenginlik ve ruhsal rahatlama amacıyla havuz, serdap, tulumba, kuyu gibi farklı su ögeleriyle donatılmıştır. Kanuni döneminde Şehre getirilen kanalizasyon ve içme suyu tesisatının çok iyi olması, evlerde çok sayıda havuz yapılmasına olanak vermişti. Böylece insanlar düşledikleri dış dünyanın küçük bir örneğini evlerine yansıtmak istemişlerdir. 172 Havuzlar Diyarbakır evlerinde yaz aylarında yaşam avlu, eyvan ve havuz etrafında geçer. Diyarbakır'da havuz genelde avlu ve eyvanda bulunur. Eyvandakiler boyut olarak daha küçüktür. Eski dönemlerden beri Diyarbakır'a l5 km. uzaklıkta bulunan Gözeli'den getirilen Hamravat suyu her eve dağıtılmıştır. Bu su Diyarbakır'a Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle getirilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman 1549'da İran seferi nedeniyle Halep'ten dönerken yolda hastalanmış ve Diyarbakır'da kalmıştır. Karacadağ'da istirahat eden padişah sağılığına kavuşunca Hamravat suyunun şehre getirilmesini emretmiştir (3). O günden bugüne kadar şehir içerisinde bir su dağıtım şebekesi kurulmuştur. Böylece her eve ayrı bir havuz yapılabilmiştir. Diyarbakır evlerinde havuz, vazgeçilmez bir unsurdur. Diyarbakır evlerinde suyun kullanımında görsel konfor dışında iklimin önemli etkisi, vardır. Yazları sıcak ve kurak olan il de ev içerisinde yapılan havuzlar serin ortamlar oluşturmada iklimsel konfor sağlamaktadır. Havuzların yapımında kullanılan ana malzeme bazalt taştır. Bu taşlar, kolay işlenebilmesi yanında klima işlevi de görmektedir. Yaz aylarında havuzlardan taşlara dökülen sular içindeki gözeneklere dolarak buharlaşma yaratmakta daha sonrasında serinlik yaymaktadır. Havuzların kenarı, genellikle döşemeden az yüksek ve dış kenarı dışbükey, iç kenarı düşeydir. Bunu döşemeden, 3-4 cm kadar çukur, 12-16 cm eninde taşma kanalı çevreler ve bir yerden düşeye dönüşerek (rögar) kanala karışır. Diyarbakır evlerinde genel olarak 3 tür havuz bulunmaktadır. Dikdörtgen, eliptik ve 8 kenarlılar Havuz kadar önemli onu tamamlayan bir detay da, boşalan su için düşünülen(görsel su oyunları) kanalcıklar ve kadehlerdir. Suyun basınçlı olduğu ev veya semtlerde ortada fiskiye de bulunabilir. Ancak en yaygın olanı iki kadehli havuzlardır. Kısa kenar ortalarına veya 4 kenar ortalarına yerleştirilirler. Bunlar, yarım daire yıldız ve katmer verilerek yonulur, çanağı çukur ve havuza doğru kanallı olurlar. Bunlardan su hafifçe taşar ve havuza dökülür. Böylece çok az ses yaparken kulağı yormadan görsel zenginlik sağlar ve serinlik verir Tulumba Diyarbakır evlerinde hemen her evde bulunan tulumba avluda yer alır. Kol kuvvetiyle çekilen su, önündeki hazneye, fazlası da bahçeye dökülür (11). 173 Hüsrevpaşa camii avluda tulumba Muharrem Erim evi 174 (12) Havuzlar Havuz örnekleri C.Sıtkı evi havuz 175 Muharrem Erim evi Behrampaşa konağı 176 Deliller hanı Bir ev kuyusu 177 Şadırvan Behrampaşa camiinde şadırvan Ulucamide şadırvan 178 Ofis Camiinde şadırvan Hasanpaşa Hanı 179 Alipaşa Camii Şadırvanı İskenderpaşa Camiinde Şadırvan 180 Fatih paşa camii şadırvanı Parklarda su öğesi Koşuyolu parkında su 181 Gazi köşkü ve akan su 182 .ÇEŞMELER .Behram Paşa Camii Çeşmesi Adresi : Abdaldede Mahallesi'nde Bayram Paşa Sokak'ta yer alır. Bağcılar Sokak Çeşmesi Adresi :Ali Paşa Mahallesi'nde Bağcılar Sokak'ta yol kenarında bulunmaktadır. Binici Sokak Çeşmesi Adresi : Ali Paşa Mahallesi, Cemil Paşa Konağı bitişiğinde yer almaktadır. Hatun Katsal Çeşmesi Adresi :.Ali Paşa Mahallesi, Mardin Kapından çıkar çıkmaz solda yer almaktadır. . Karabulut Sokak Çeşmesi Adresi :.Ali Paşa Mahallesi, Karabulut Sokak'ta yer almaktadır.. . Köylü Sokak Çeşmesi Adresi :.Ali Paşa Mahallesi, Cemil Paşa Konağı bitişiğinde yer almaktadır. . Sultan Şüca Çeşmesi Adresi :.Ali Paşa Mahallesi, Mardin Kapısı'nda bugünkü Turistik Cadde'nin sol kanadında yer almaktadır. Talu Sokak Çeşmesi Adresi :.Ali Paşa Mahallesi, Talu Sokak'ta yer almaktadır. Pamukçu Sokak Çeşmesi Adresi : Camii Kebir Mahallesi'nde, Pamukçu Sokak'ta yer almaktadır. Sahabe Paşa Çeşmesi Adresi : Camii Kebir Mahallesi'nde, Pirinççiler Sokak'ta yer almaktadır. Telgrafhane Sokak Çeşmesi Adresi : Camii Kebir Mahallesi'nde, Telgrafhane Sokak'ta yer almaktadır. . Zinciriye Medresesi Çeşmesi Adresi : Camii Kebir Mahallesi'nde, Müze Sokak'ta yer almaktadır. Ziya Gökalp Çeşmesi Adresi : Camii Kebir Mahallesi'nde, Ziya Gökalp Sokak'ta yeralmaktadır. 183 Hüsrev Paşa Sokak Çeşmesi Adresi :. Cemal Yılmaz Mahallesi, Hüsrev Paşa Sokak'ta yer almaktadır. Aslanlı Çeşme Adresi : Cevat Paşa Mahallesi, içkale'de kemerli giriş karşısnda yer almaktadır. . Develi Sokak Çeşmesi Adresi :Dabanoğlu Mahallesi, Develi Sokak'ta yer almaktadır. . İbrahim Bey Çeşmesi Adresi :Dabanoğlu Mahallesi, Tünenk Sokak'ta bulunan İbrahim Bey Cami'nin avlu duvarınn bitişiğinde yer almaktadır. .Kadı Cami Geçidi Çeşmesi Adresi :Dabanoğlu Mahallesi, Kadı Cami karşısınnda yer almaktadır. . Yiğit Ahmet Sokak Çeşmesi Adresi :Dabanoğlu Mahallesi, Yiğit Ahmet Sokak'ta yer almaktadır. Yukarı Karataş Sokak Çeşmesi Adresi :Dabanoğlu Mahallesi Yukarı Karataş Sokak'ta yer almaktadır. . Kurtoğlu Çeşmesi Adresi :. Elazığ-- Diyarbakır yolunda Elazığ caddesinde sol kol üzerinde yer almaktadır. Arap Şeyh Cami Çeşmesi Adresi :. Hasırlı Mahallesi, Bahçe 2. Sokak'ta Arap Şeyh Camii bitişiğindedir. Hasırlı Camii Çeşmesi Adresi :. Hasırlı Mahallesi, Köprülü Sokak'ta bulunan Hasırlı Camii bitişiğinde yer almaktadır. .Zağlı Sokak Çeşmesi Adresi :. Hasırlı Mahallesi Zağlı Sokak'ın girişinde bulunmaktadır. . Hanzade Cami Çeşmesi Adresi : İskender Mahallesi Telgrafhane Sokak'ta Hanzade Cami duvarının bitişiğindedir. Lale Bey Çeşmesi Adresi : Lale Bey Mahallesi, Lale Sokak ile Dörtler Sokağınn kesişme noktasında yer almaktadır. Meryem Ana Kilisesi Çeşmesi Adresi : Lale Bey Mahallesi Ana Sokak'ta yer almaktadır. 184 Altay Sokak Çeşmesi Adresi : Özdemir Mahallesi, Altay Sokak'ta yer almaktadır. Katırpınarı Çeşmesi Adresi : Özdemir Mahallesi, Katırpınarı Köşesinde yer almaktadır. İshak Sukuti Sokak Çeşmesi Adresi : Savaş Mahallesi, İshak Sukuti Sokak'ta yer almaktadır. Kavas-ı Sagir Çeşmesi Adresi : Savaş Mahallesi, Küçük Kavas Sokak'ta yer almaktadır. Tahtalı Katsal Sokak Çeşmesi Adresi : Melik Ahmet Paşa Caddesi, Ziya Gökalp Mahallesi, Tahtalı Katsal Sokak'ta bulunmaktadır. Çarıklı Çeşmesi Adresi : Çarıklı Beldesi'nde, eski Mardin yolunda yer almaktadır (13). 185 KAYNAKLAR 1. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Zahuri Danışman Yayını, c. 6, s. 127, 1970 2. DİSKİ 3. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Zahuri Danışman Yayını, c. 6, s. 127, 1970 4.Basri Konyar Diyarbekir Yıllığı Ankara 1936, sf 207, 211-212 5. Şevket Beysanoğlu Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi 2. cilt 6. Öğr.Gör. Aysel Yılmaz Yrd. Doç. Dr. Mine Baran. Diyarbakır'ın Tarihi Suları Ve Çeşmeleri Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.2011.c.3 7. Akın Gölcük. Kentsel Planlama Sürecinde Kent Formundaki Değişimlerin Diyarbakır Kenti Örneğinde Araştırılması. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Adana, 2010 8. Ahmet Yıldırım Karakaya Barajı Ve Doğal Çevre Etkileri. D.Ü.Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi 6, 32-39 (2006) 9. Turkay Özgür, Yaşar Ceylan Dsi 10 Bölge Müdürlüğü İşletmedeki Tesisler Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.2011.c.3 10. T.C.Diyarbakır Valiliği Çevre Ve Orman Müdürlüğü Diyarbakır 2004il Çevre Durum Raporu Diyarbakır - 2005 11. Yrd. Doç. Dr. Mine Baran, Öğr. Gör. Aysel Yılmaz. Geleneksel Diyarbakır Evlerinde Avlu Ve Su Öğesi Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu. 2011.c.3 12. Yrd. Doç. Dr. Neslihan Dalkılıç. Yrd. Doç. Dr. Ayhan Bekleyen Geleneksel Diyarbakır evleri. Diyarbakır mimarisi. Diyarbakır valiliği.20011s.417 13. Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam Evindar Yeşilbaş Diyarbakır'da Su Mimarisi Yüksek Lisans Tezi T. C. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Ana Bilim DalıSanat Tarihi Bilim Dalı Konya 2007.S.50 14. Mutluhan Akın Galip Akın Suyun Önemi, Türkiye'de Su Potansiyeli, Su Havzaları Ve Su Kirliliği Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 47, 2 (2007) 105-118 186 BÖLÜM 3. DİYARBAKIR'DA ÇEVRE KİRLİLİĞİ Bölüm editörü: Müh. İrem HASPOLAT 1. Kırsal Bölgede Çöp Ve Kirlilik Sorunu Müh. Murat HASPOLATLI 2. Diyarbakır' da Asbest Oluşumları Ve Sorunları * Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK ; Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman DALGIÇ 3. Diyarbakır'da çöp,maden ve petrol kirliliği. Müh. İrem HASPOLAT 187 KIRSAL BÖLGEDE ÇÖP VE KİRLİLİK SORUNU Murat Haspolatlı Büyük yerleşim birimlerinin bugün karşılaştıkları en önemli sorunlardan biri de evsel atıklardır. Evsel Atıklar kısaca evlerden atılan tehlikeli ve zararlı katı atık sınıfına girmeyen, mutfak, bahçe gibi yerlerden gelen katı atıklar olarak tanımlanabilir. İlimiz, hızla artan nüfusun yanında tüketim toplumu zihniyetinin yaygınlaşmasıyla hızla artan katı atıkların bertaraf edilmesi büyük bir sorun teşkil etmektedir. Hali hazırda kullanılan atık depolama sahası, düzensiz depolama yüzünden ömrünü doldurmak üzeredir. Tıbbi Atıklar Sağlık kuruluşlarından kaynaklan tıbbi atıkların toplanması, geçici depolanması, taşınması ve nihai bertarafının sağlanması konuları Cevre Mevzuatıyla ozel bir programa bağlanmış bulunmaktadır. Sağlık kuruluşlarından kaynaklanan patolojik ve patolojik olmayan, enfekte, kimyasal, ve farmosotik atıklar ile kesicidelici malzemeler ve sıkıştırılmış kaplar tıbbi atıklar kapsamında değerlendirilir. Hastanelerde mevcut servislere bağlı olarak ortaya cıkan başlıca atıklar aşağıda sıralanmıştır. 1. Ameliyathanelerden çıkan atıklar, doku ve organ parçalar vb. 2. Patojen kültür ve stokları 3. Enfeksiyonlu hastalardan gelen atıklar ile diyaliz donatımı ve benzeri 4. Kan ve irin bulaşmış pansuman malzemesi, gazlı bez, pamuk, sargı, yara bandı, çamaşır vb. 5. Doğum servislerinden gelen organ atıkları 6. Kan ve serum setleri 7. Kullanıp atılan plastik enjektorler, ameliyat bıçakları vb. 8. Enfeksiyonlu veya patojen aşılanmış deney hayvanlarının atıkları ve kadavraları 9. Kullanım tarihi geçmiş ilaçlar ve zararlı grubuna giren kimyasal maddeler 10. Radyoaktif atıklardır. 188 Atık Yağlar: Sıvı yağlar otomotiv sektöründen, fabrikalardan ve iş makinalarında oluşmaktadır. İlimizde atık madeni yağların geri kazanımı amacıyla bir tesis kurulmuş olup henüz faaliyete geçmemiştir. Katı atık miktar ve yönetimi (Ergani İlçe Belediyesi) Nufus 48 600 Kişi Başına Üretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gün) 1.2kg/gün Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gün ; Ton/Yıl) 25000 ton/yıl Atık Kompozisyonu: (Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.) Atık Hizmetleri İçin Araç ve Ekipman Durumu (Adet, Cins, Kapasite vs.) :16 traktör Atık Hizmetleri İçin Eleman Durumu (Sayı ve Görev) 16 şofor ,16 işci Kaynak: İl Cevre ve Orman Md 4. Katı atık miktar ve yönetimi (Çüngüş İlçe Belediyesi) Nufus 4 700 Kişi Başına Uretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gün) 4.25 kg/gün Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gun ; Ton/Yıl) 7 200 ton/yıl Atık Kompozisyonu :(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.) Atık Hizmetleri İcin Arac ve Ekipman Durumu (Adet, Cins, Kapasite vs.) 1 kamyon 2 traktor Atık Hizmetleri İcin Eleman Durumu (Sayı ve Görev) 16 kişi Kaynak: İl Cevre ve Orman Md 189 Katı atık miktar ve yönetimi (Eğil İlçe Belediyesi) Nufus 4 800 Kişi Başına Uretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gün) 0.4 kg/gün Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gün ; Ton/Yıl) 1.9 ton/gün 700 ton/yıl Atık Kompozisyonu :(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.) Atık Hizmetleri İcin Araç ve Ekipman Durumu (Adet, Cins, Kapasite vs.) 1 traktor Atık Hizmetleri İçin Eleman Durumu (Sayı ve Görev) 1 şofor,3 işci Kaynak: İl Cevre ve Orman Md Katı atık miktar ve yönetimi (Lice İlçe Belediyesi) Nufus 11 927 Kişi Başına Uretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gün) 1.675 kg/gün Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gün ; Ton/Yıl) 20 ton/gün 7300 ton/yıl Atık Kompozisyonu :(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.) Atık Hizmetleri İçin Arac ve Ekipman Durumu (Adet, Cins, Kapasite vs.) 1 kamyon 2 traktor Atık Hizmetleri İcin Eleman Durumu (Sayı ve Gorev) 3 şofor,7 işci Kaynak: İl Cevre ve Orman Md 190 Katı atık miktar ve yönetimi (Çınar İlçe Belediyesi) Nufus 13 282 Kişi Başına Uretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gun) 0.452 kg/gun Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gun ; Ton/Yıl) 6 ton/gun 2 190 ton/yıl Atık Kompozisyonu:(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.) Atık Hizmetleri İçin Araç ve Ekipman Durumu (Adet, Cins, Kapasite vs.) 1 kamyonet 1 traktor Atık Hizmetleri İcin Eleman Durumu (Sayı ve Gorev) 2 şofor 4 işci Kaynak: İl Cevre ve Orman Mudurluğu Katı atık miktar ve yönetimi (Dicle İlçe Belediyesi) Nufus 9 900 Kişi Başına Uretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gun) 3.03 kg/gun Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gun ; Ton/Yıl) 30 ton/gun 10 950 ton/yıl Atık Kompozisyonu :(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.) Atık Hizmetleri İçin Araç ve Ekipman Durumu (Adet, Cins, Kapasite vs.) 1 kamyon 2 traktör Atık Hizmetleri İcin Eleman Durumu (Sayı ve Görev) 4 şofor,8 işci Kaynak: İl Cevre ve Orman Md 191 Katı atık miktar ve yönetimi (Kulp İlçe Belediyesi) Nüfus 15 825 Kişi Başına Üretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gun) 1.055 kg/gun Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gun ; Ton/Yıl) 15 ton/gun 5 400 ton/yıl Atık Kompozisyonu:(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.) Atık Hizmetleri İçin Arac ve Ekipman Durumu (Adet, Cins, Kapasite vs.) 1 steir taktor, 1tomosan 1 iveco çöp aracı Atık Hizmetleri İcin Eleman Durumu (Sayı ve Görev) 14 işci Kaynak: İl Cevre ve Orman Md Katı atık miktar ve yönetimi (Silvan İlçe Belediyesi) Nufus 64 000 Kişi Başına Üretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gün) 0.25-0.3 kg/gün Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gün ; Ton/Yıl) 20 ton/gün Atık Kompozisyonu: (Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.) Atık Hizmetleri İcin Araç ve Ekipman Durumu (Adet, Cins, Kapasite vs.) 2 çöp kamyonu 3 traktör Atık Hizmetleri İcin Eleman Durumu (Sayı ve Görev) 21 personel 14 işci, 7 şöför Kaynak: İl Cevre ve Orman Md 192 Katı atık miktar ve yönetimi (Kocaköy İlçe Belediyesi) Nufus 5 676 Kişi Başına Üretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gün) 0567 kg/gun Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gün ; Ton/Yıl) 207 ton/yıl Atık Kompozisyonu:(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.) Atık Hizmetleri İçin Araç ve Ekipman Durumu (Adet, Cins, Kapasite vs.) 1 traktör Atık Hizmetleri İçin Eleman Durumu (Sayı ve Görev) :3 personel Kaynak: İl Cevre ve Orman Md Katı atık miktar ve yönetimi (Çarıklı İlçe Belediyesi) Nüfus 3 610 Kişi Başına Üretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gün) 1 kg/gün Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gün ; Ton/Yıl) 3.61 ton/gün 1153.4 ton/yıl Atık Kompozisyonu(%) (Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.) % 30 org, %5 kağıt, %5 metal, %10 plastik, %30 kul v.s Atık Hizmetleri İçin Arac ve Ekipman Durumu (Adet, Cins, Kapasite vs.) 1 traktör Atık Hizmetleri İcin Eleman Durumu (Sayı ve Görev)5 işci Kaynak: İl Cevre ve Orman Md Katı atık miktar ve yönetimi (Bağıvar İlçe Belediyesi) Nufus 11 701 Kişi Başına Uretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gun) 0.25 kg/gun Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gun ; Ton/Yıl) 2.95 ton/gun 1067.7 ton/yıl Atık Kompozisyonu(%) 193 (Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.) Atık Hizmetleri İçin Arac ve Ekipman Durumu (Adet, Cins, Kapasite vs.) 1 cop kamyoneti Atık Hizmetleri İçin Eleman Durumu (Sayı ve Görev) 1 şöför, 2 kürekçi, 2 süpürgeci Kaynak: İl Cevre ve Orman Mudurluğu Tehlikeli ve Zararlı Atıklar: İlimiz sınırları dahilinde tehlikeli ve zararlı atık açığa çıkaran sanayi tesisi olarak, N.V. Turkse Perenco sayılabilir. Şirket; petrol üretimi yapmakta, temel olarak petrol ve su karışımı yeraltından 2000–3000 m. civarında değişen formasyonlardan ESP (dalgıc pompalar) ile yeryüzüne çıkarılmakta ve boru hatları yardımıyla separatorlerden geçirilerek, petrolu alınarak ortaya çıkan drenaj suyu da önceden izinleri alınmış olan atıksu enjekte kuyuları yardımıyla petrolün alındığı formasyona tekrar enjekte edilmektedir. Ancak kimi zaman boru hatlarında meydana gelen hasarlardan kaynaklı sızıntılar bulunduğu ortamı kirletmektedir. Böyle durumlarda Müdürlüğümüzce gerekli yasal işlemler yapılmaktadır. Petrolle kirlenen topraklar, N.V.Turkse Perenco tarafından biyortemidasyon yontemi ile temizlenmektedir. İşletme aşamasında oluşan atıkları ise, Bakanlığımızdan onaylı taşıyıcı ve uzaklaştırıcı firmalarca geri kazanılmaktadır. GAP Bölge Kalkınma İdaresinin projesini hazırladığı Bismil ve Silvan İlçeleri düzenli katı atık depolama sahaları için yer secimi yapılmış, CED sureci tamamlanmıştır Çöplerin tekniğine uygun bir şekilde uzaklaştırılmamaları halinde halk sağlığı ile ilgili problemler ortaya çıkar. Katı atıklar yoluyla en az 20 tip hastalığın taşınıp bulaştığı bilinmektedir. Ayrıca yerleşim alanlarında yığılan çöpler nedeniyle de kent merkezlerinde ciddi sağlık tehditlerinin yanı sıra, görsel kirlilik yaşanmakta ve özellikle yaz aylarında sıcak iklim koşullarının da desteklediği kotu kokuların varlığına neden olmaktadır 194 Kırsal bölgede gürültü Gürültü Kaynakları İnsan yaşamını olumsuz yönde etkileyen, çalışma verimini düşüren ve yine insan üzerinde fizyolojik ve psikolojik etkileri olan gurultu kaynakları başlıca şu şekilde sıralanabilir; a) Trafik gürültüsü (Ulaşım gürültüsü), b) Endüstri, yol ve inşaat makinaları gürültüsü, c) Eğlence yerleri gürultüsü d) Yerleşim alanlarındaki gürültüler. Trafik Gürültüsü (Ulaşım Gürültüsü) İlimizde kent ici ulaşımdan kaynaklanan trafik gurultusu, diğer gurultu kaynakları icinde birinci sırayı teşkil etmektedir. Tablo o. 2007 itibarıyla tescilli araçlara ait istatistik formu (motorlu) ARAÇ CİNSİ - İLCELER Motosiklet 6579 Otomobil 25895 Minibus 4989 Otobus 740 Kamyonet 10057 Kamyon 5351 Traktor 16364 Cekici 211 Ozel araclar 283 Tanker 433 Arazi taşıtı 356 Toplam 71158 Kaynak:İl Emniyet Mudurluğu Tablo o.2. 2007 Ağustos ayı itibarıyla tescilli araçlara ait istatistik formu (motorsuz) ARAC CİNSİ -İLCELER Romork 72 Yarı romork 233 Toplam 305 Kaynak:İl Emniyet Mudurluğu 195 Gürültünün İnsanlar Üzerindeki Etkileri Fiziksel Etkileri Gurultunun işitme duyusunda oluşturduğu olumsuz etkilerdir. Geçici ve kalıcı olarak iki ayrı bölümde incelenebilir. Geçici etkilerin en cok karşılaşılanı geçici işitme (duyma) eşiği kayması veya duyma yorulması olarak bilinen işitme duyarlığındaki geçici kayıptır. Etkilenimin cok fazla olduğu ve işitme sisteminin eski özelliklerine kavuşmadan tekrar gürültüden etkilendiği durumlarda işitme kaybı kalıcı olmaktadır. Fizyolojik Etkileri Fizyolojik etkilerinin başlıcaları; kas gerilmeleri, stres, kan basıncından artış, kalp atışlarının ve kan dolaşımının değişmesi, gözbebeği büyümesi ve uykusuzluktur. Ayrıca migren, ülser, gastrit vb. hastalıkların ortaya çıkmasında gurultunun de önemli bir etkisi olabileceği ileri sürülmekle birlikte bu hastalıkların oluşmasında doğrudan etkili olduğu henüz kanıtlanmış değildir. Psikolojik Etkileri Gurultunun psikolojik etkilerinin başında ise; sinir bozukluğu, korku, rahatsızlık, tedirginlik, yorgunluk ve zihinsel etkilerde de yavaşlama gelir. Ani olarak yukselen gurultu düzeyleri insanlarda korku yaratabilmekte, gürültüden etkilenim sürse bile daha sonra normal donuş olmaktadır. Performans Etkileri Gurultunun iş veriminin azalması ve işitilen seslerin anlaşılmaması gibi görülen etkileridir. Konuşmanın algılanabilmesi ve anlaşılabilmesi türünden fonksiyonların engellenmesi, büyük ölçüde ortamda etkisinden kalınan arka plan gurultusunun düzeyi ile ilintilidir. Özetle, ortamda belli bir işi ya da fonksiyon için belirlenen arka plan gurultusunun fazla olması durumunda iş verimliliği düşmektedir. Titreşim Diyarbakır İl hudutları, icerisinde yer alan sanayi kuruluşlarında bulunan ve zemin titreşmesine neden olacak sanayi uretim makine elemanlarının montajlarında gerekli olan statik ve mekanik hareketlerin onlenmesi acısından teknik onlemler alınmış olması nedeniyle, sanayi kuruluşlarının cevreye titreşim etkileri bulunmadığı mahallinde yapılan kontrollerde gorulmuş olup, bolge dahilinde onem arz eden titreşim kaynağı bulunmamaktadır. Organize sanayi bölgesinin kırsal alanda olması nedeniyle endüstri kirliliğine de vKc Endüstri Gürültüsü: İlimizde yerleşim alanı içerisinde yer alan Endüstriyel ve Sanayi kuruluşlarının gürültü etkinliklerinin alıcı ortama karşı tesir seviyeleri önemli ölçüde bulunmamakla birlikte, işyeri tesis içi gürültülerinin iş yeri çalışanlarına olacak etkilerinden korunmaları için alınması gerekli tedbirler, konuya ait yönetmelik içerisinde kurumumuz imkânları ölçüsünde kontrol ve denetim altında tutulmaktadır. 196 İşyerindeki gurultu düzeylerin göre izin verilebilir maruz kalma sureleri yönetmelikte belirtilmiştir. Gürültüye Maruz Kalınan Süre (Saat/gün) Max Gürültü Seviyesi (dBA) 7.5 4.0 2.0 1.0 0.5 0.25 1/8 80 90 95 100 105 110 115 Kaynak: İl Cevre ve Orman Mudurluğu * Darbe gurultulerinin ust seviyesi 140 dBA'yı aşamaz. İnşaat Gürültüsü Diyarbakır ili yerleşim alanı içerisinde yapılan her turlu inşaatlarda gurultu kirliliğine sebep olacak unsurların başında inşaat bünyesinde hizmet veren inşaat yardımcı araçların çıkardığı sesler ile, çalışan elemanların iş seyri içerisindeki işlerden kaynaklanan gürültüler süreklilik göstermez, ancak olduğu zamanda önemli derecede rahatsızlık verir. KAYNAKLAR : 1. İl Cevre ve Orman Md Faaliyet Raporları 2. İl Sağlık Md Cevre Ve Gıda Kont. Şube Md 3. İl Emniyet Md Trafik Şube Md Envanter Raporları 4. T.C. Cevre Bakanlığı Çevre Notları 5. İl Cevre ve Orman Müd., İl Çevre Sorunları Öncelikleri Envanteri 6. Diyarbakır Buyukşehir Belediyesi 7. İl Sağlık Mudurluğu 197 DİYARBAKIR' DA ASBEST OLUŞUMLARI VE SORUNLARI Orhan KAVAK* ve Abdurrahman DALGIÇ* Özet Asbest, silikat yapısında olan ve endüstride 3000'den fazla alanda kullanılan bir mineraldir. Asbest temasına bağlı olarak birçok hastalık gelişebilir. Bu konuda araziden toplanan lif örneklerinin potansiyel kanserojen etkileri ile biyolojik aktivitelerini tayin etmek gibi farklı çalışmalara ihtiyaç vardır. Asbestle ilgili tüm soruların cevaplanması bu mineralin hastalık oluşumundaki etkisini aydınlatmada önemli rol oynayacaktır. Bu çalışmada Diyarbakır ve çevresinde asbest oluşumları, sorunları ve yapılması gerekenler detaylıca irdelenmiştir. Giriş Asbest, ısıya, sürtünme ve alkali ortama karşı dayanıklı, yüksek gerilme direncine sahip, lifsel, fleksibl (kolay bükülüp şekil verilebilen) ve ticari önemi olan bir silikat mineralidir (Şekil 1). Şekil 1. Doğal Asbest Görüntüleri * *Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Diyarbakır 198 Doğada farklı özelliklere sahip 2 grup asbest bulunmaktadır. 1. Serpantin asbest Krizotil: Mg [(OH)4 Si2 O5]2 : Beyaz asbest 2. Amfibol asbest Krozidolit: Na2Fe5 [(OH) Si4 O11]2: Mavi asbest Amozit: MgFe6 [(OH) Si4 O11]2: Kahverengi asbest Antofilit: (Mg, Fe)7 [(OH) Si4 O11]2 Aktinolit: Ca2 (Mg, Fe)5 [(OH) Si4 O11]2 Tremolit: Ca2 (Mg, Fe)5 [(OH) Si4 O11]2 Asbest konusunda bugüne kadar yapılmış çok sayıdaki inceleme ve araştırma sonuçlarına bakıldığı zaman asbest minerallerin sağlık üzerinde çok değişik ve önemli olumsuz etkileri ortaya çıkmıştır. 1994 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan bir çalışma sırasında kanserojen maddelerin sınıflandırıldığını ve mevcut 6 çeşit asbest'in tümünün 1. grup kanserojen maddeler sınıfına konulduğunu görmekteyiz. Konu ile ilgili yapılan bir çalışmada, yüksek konsantrasyonda toza maruz kalan işçilerde solunum yoluyla alınan asbest gibi liflerin iyi ve kötü huylu akciğer hastalıklarına neden olduğu kanıtlanmıştır. Yapılan incelemeler sonunda, asbest madeninde çalışan ve yoğun bir şekilde toza maruz kalmadan çalışan (maske ve benzeri malzeme kullananlarda) işçilerde, toza maruz kalanlara oranla akciğer kanseri vakalarının daha seyrek görüldüğü ortaya çıkmıştır. Asbeste maruz kalmakla farklı hastalıklar oluşabilir. Bunlar sırasıyla; 1. Mezotelyoma ; Seröz zarları döşeyen tek katlı mezotel hücrelerinden kaynaklanan bir tümördür. 2. Asbestosis ; Akciğer dokusunun yaygın interstisiyel fibrozisidir. Asbestosis ; sıklıkla uzun süreli asbest tozuna kalmayı takiben akciğerlerde ileri derece de fonksiyon kaybı ve solunumda zorlanma ve daha ileri safhalarda solunumun iflası ile sonlanabilmektedir. 3. Akciğer kanseri ; Özellikle sigara içen asbest temaslılarda görülen bir tümördür. 4. Bunlar dışında plevral plak, selim asbest plörezisi, diffüz plevral kalınlaşma gibi patolojik durumlarda asbest temaslılarda görülebilir. Yapılan epidemiolojik çalışmalar sonunda akciğer kanserine yakalanma oranlarının artması ile etkisi altında kalınan tozun yoğunluğu arasındaki ilişki, solunan havadaki cm3'e düşen lif sayısı ile toza maruz kalınan sürenin ( yıl ) çarpımı 3 şeklinde ifade edilmiştir. Diğer bir deyişle, 1 cm havadaki lif sayısının çokluğu ve bu olayın etkisi altında kalınan sürenin uzunluğu hastalığa yakalanma riskini o denli arttırmaktadır. 199 Önemli kanser nedeni olan asbest liflerinin özellikleri henüz tam olarak anlaşılamamış olmasına karşın, en çok tümör potansiyeli olan liflerin, kısa veya parçacıklar şeklinde olanlara göre ince ve uzun lifli (<5um ) olanlar ile, uzunluk/genişlik oranı 3/1 den büyük olanlarda daha belirgin bir biçimde karşımıza çıkmaktadır. Yani, liflerin uzunluk ve geometrisi lifin kanserojen olmasında önemlidir. Öte yandan liflerin sürekli ve değişime uğramaksızın akciğer ve plevrada kalması, tümör gelişiminde önemli olabileceğini akıla getirmiştir. Örneğin, insanda mezotelyoma oluşumunda artışa neden olan krozidolit, daha seyrek tümör gelişimine neden olan krizotil göre akciğerde çözünmeden daha uzun süreli olarak kalabilmektedir. Buna karşın insan eliyle üretilen asbest benzeri (cam yapımında kullanılan cam lifleri) lifler krizotile göre akciğer dokusunda daha kolay çözülebilme özelliği gösterdiği için, bu tür iş yerlerindeki işçilerde mezotelyoma yaptığı konusunda herhangi bir ilişki kurulamamıştır. Kötü huylu bir plevra (akciğeri çevreleyen zar) hastalığı olan mezotelyoma hastalığının oluşup ortaya çıkabilmesi için ortalama 20-40 yıl gibi bir süre geçmesi gerekmektedir. Hastalığın teşhisini takip eden 1-2 yıl içerisinde ise olay ölümle sonuçlanmaktadır. Sigara içenlerin asbeste maruz kalması hastalık için relatif bir risk oluşmaktadır. Asbest minerallerinin zararlı etkisine maruz kalmayan topluluklarda, mezotelyoma yıllık insidansı milyonda bir'dir. Başka bir faktörün etkisi ile ( yüksel oranda asbeste maruz kalmak gibi ) bu hastalığın sıklığı artabilir denilmektedir. Bunun üzerine, köylüler üzerinde epidemiolojik bir çalışma yapılmıştır. Köylüler asbestin ticari yönüyle uğraşmamalarına karşın evlerindeki sıva ve badanalarda asbest kullandıkları gözlemlenmiştir. Nitekim, sıva ve badana örnekleri incelendiği zaman, tremoliti muhtemelen bu sıvaların dökülen tozlarından almış olabilecekleri belirlenmiştir. Ayrıca asbest içerisinde yer aldığı kayaların bulunduğu ortamlarda erozyona uğraması ile de toz haline gelerek havada yoğunlaşacağı ve asbest ile kirlenen havanın da insanlar tarafından solunumundan etkilenebileceği ihtimali üzerinde zayıfta olsa durulmuştur. Asbest minerallerinin insan sağlığına olan zararlarının araştırıldığı, Kıbrıs ve Yunanistan gibi bir diğer ülke ise Türkiye'dir. Türkiye, asbest ile iç içe yaşadığı için çok talihsiz bir ülke konumundadır. Orta Anadolu'da yaklaşık olarak 16 milyon kişinin kırsal bölgede yaşadığı kabul edilmektedir. Bunların yirmi yaşın üstündekilerin yaklaşık % 25'inde asbeste bağlı beniğn plevral hastalıklar bulunmaktadır. Bu oran yaş ilerledikçe lineer olarak artmakta ve % 80'lere ulaşabilmektedir. Asbest denilince akla Maliğn mezotelyoma gelmektedir. Batı dünyasında maliğn mezotelyoma insidansı 1-2.2 / 1.000.000 / yıl iken Türkiye'de yılda en az 500 kişide bu hastalık görülmektedir. Batı ülkelerinde emekli asbest işçisi hastalığı olan maliğn mezotelyoma, ülkemizde orta yaş hastalığı durumundadır. Kırsal bölgelerin insanları asbesti çevresel-domestik yolla solumaktadır. Türkiye'de asbest liflerinin solunması, içinde asbest bulunan beyaz toprağın, "Ak toprak", "Gök toprak", "Ceren toprağı" "Çelpek" gibi çeşitli isimlerle, kireç, sıva, çatı ve zemin 200 toprağı olarak kullanılmasından gelmektedir. İç ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki köylerde bu amaçla kullanılan toprağın çoğunun içinde hiçbir endüstriyel değeri olmayan asbest çeşiti olan tremolit bulunmaktadır. Bu tür asbestin lifleri tıpkı mavi ve kahverengi asbest gibi ince uzun veya kalın olabilmektedir. Ülkemizde çevresel yolla asbest solunmasına bağlı hastalıkların en yoğun olduğu bölgeler: Eskişehir'in Mihallıççik ilçe ve köyleri, Konya Ereğli'sinin Halkapınar ve Ayrancı köyleri, Çankırı'nın Ilgaz ve Şabanözü köyleri ve Yozgat'ın Sorgun ilçesi ve köyleri, Sivas'ın Yıldızeli ve Şarkışla köyleri, Güney Doğu Anadolu bölgesinde Diyarbakır'ın batısındaki Ergani, Çermik, Çüngüş ve köyleri, Elazığ'ın Maden ve Palu köyleri, Malatya, Adıyaman ve Urfa'nın Siverek ilçesi yer almaktadır. Karadeniz'in sahil bölgeleri ve Doğu Anadolu yerleşim yerlerinde asbestle ilgili hastalık bulunmamaktadır. Trakya'nın birkaç köyünde asbest solunmasına bağlı beniğn plevral değişikliklere rastlanmıştır. Denizli'in Tavas ilçesi köylerinde, Burdur'un Yeşilova bölgesi, Kütahya'nın Aslanapa ve Gediz ilçesi, Afyon'un Elmadağ ilçesi köylerinde sporadik asbestle ilgi hastalıklar bulunmuştur. Akdeniz bölgesinde, Toros dağları yamaçlarındaki köyler ve Hatay'ın Kırıkhan ve Reyhanlı köylerinin bazılarında tremolit içeren toprağın yukarıda bahsedilen yolla kullanılması sonunda iç ortam havanının solunmasıyla asbestle ilgili hastalıklar gelişmektedir. Asbestin yaptığı hastalıkların tümüne sebep olduğu göreme bölgesinde üç köyden ayrı olarak diğer köylerde seyrek de olsa maliğn plevral ve peritoneal mezotelyoma endemisi olduğu gösterilmiştir. Bölgeden gelen mezotelyomalı hastaların ortalama yaşı 50 olup en genci 26, en yaşlısı ise 75 bulunmuştur. Hastalık hem kadınlarda ve hem de erkeklerde görülmektedir. İşin ilginç yanı, hastalığın bazı ailelerde daha yoğun bir şekilde görülmesidir. Bir aile içinde plevral ve peritoneal mezotelyoma ile birlikte lenfoma, karaciğer kanseri, kemik sarkomu gibi mezotelyoma dışı tümörler de görülmüştür. Bu gözlemler kanserin oluşmasında esas etken erionite olmakla beraber genetik yatkınlığın da ek faktör olarak etkili olabileceğini işaret etmektedir. Göremenin Karain, Tuzköy ve Sarıhıdır köylerinde yapılan proportional mortalite çalışmalarında, ilk iki köyde ölenlerin % 70'inin maliğn hastalıktan öldüğü gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmada da Diyarbakır ili sınırları içerisinde yer alan Ergani ilçesine bağlı Armutova (Amidi), Çermik ilçesine bağlı Yukarı Şeyhler köyleri inceleme altına alınmıştır. Aslında bindirme zonu boyunca onlarca köyde hasta kayıtları mevcuttur. Bu köyler (Polat Uşağı-Çüngüş (Gezo) , Sefer Uşağı –Çüngüş, Aşağı ŞeyhlerÇermik, Mahmuthan-Maden, Çaydere-Ergani (Sincik), Naldöken-Maden (kemikan) V.b ileriki çalışmalarda bu köylerde kapsamlı çalışmalar yapılması planlanmaktadır (Şekil–2;3). Bu çalışmanın büyük bir bölümü çeşitli kaynaklardan derlenmiş bir çalışmadır. Bu konu da kamu bilinci geliştirilmesi için bilgilendirme amacını kapsamaktadır. 201 Şekil 2. Çalışma Alanının Lokasyon Haritası Şekil 3. Armutova ve Yukarı Şeyhler Köylerinde Yer alan Evlerin Asbest Sıvaları Materyal ve Metod Armutova ve Yukarı Şeyhler köylerinden değişik köylüler tarafından hala kullanılan evlerden, köy ortamlarından, çeşme alanlarından ve Asbest ocaklarından mineralojik tayin için örnekler derlenip, ortamlardan toz ölçüm cihazı vasıtasıyla ölçüm yapılmıştır. Bu örneklerin ve toz ölçümlerinin bilgilerini vermeden önce bu köylerden ve civar köylerden gelen hastaların değerlendirmesini inceleyelim (Tablo–1). 202 Tablo-1. Asbestle temasın önceden tespit edildiği yerlerden gelen malign mezotelyomalı vakaların dağılımı Hastaların yaşadıkları bölgeler Ergani Siverek Çermik Maden Çüngüş TOPLAM: Toplam vaka sayısı. 24 14 12 11 3 64 % 21.8 12.7 10.9 10 2.7 58.1 Armutova ve Yukarı şeyhler köylerinden genel olarak yaklaşık duvarlarda sıva ve badana malzemesi olarak kullanılan mekanlardan 6 evden, pekmez hammaddesi olarak kullanılan malzemeden 2 adet, köy meydanlarından 2 adet, asbest kaynaklarından 2 adet olmak üzere toplan 12 adet mineralojik analiz yapmak için örnekler toplanmıştır. Ayrıca bu örnek alınan alanların ortamı olan 5 ev, 2 köy meydanından, 1 Asbest ocağından olmak üzere toplam 8 adet personel tipi toz ölçüm cihazı vasıtasıyla ortamdan toz filtreler alınmış ve bunların lif sayılarına, konsantrasyonlarına bakılmıştır. Mineralojik tayinde X-Ray ve Elektron mikroskobu yöntemleriyle 10 adet analiz yapılmıştır. Bu yöntemlerde X-Ray cihazı olarak Philips PW 3710 ve Rigaku 2200 Dmax cihazları kullanılmıştır. Elektron Mikroskobu JEOL JSM-840A ( SEM/EDS ) modeli kullanılarak beş adet analiz yapılmıştır. Toz ölçüm cihazı olarak personel toz tutucu AFC 123 tipi cihaz kullanılarak sekiz adet toz ölçümünün lif sayılarını ve konsantrasyonlarını içinde faz kontrast mikroskobu kullanılmıştır. Bu analizlerin yapımında TPAO, MTA ve İSGUM laboratuar imkanlarından faydalanılmıştır. Bölgesel Jeoloji ve Asbest Oluşumu Bölge, gerek Üst Kretase de meydana gelen dalma batmanın izlerini gerekse Miyosen' de kıta çarpışmasının izlerini günümüze taşımıştır. Üst kretasede başlayıp günümüze kadar süren tektonik olaylar bölgenin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Alanda K-G doğrultulu bir başınç gerilmesi altında oluştuğu bu gerilmenin ise Arabistan Levhasının kuzeye yönelik bağıl hareketinden dolayı kaynaklandığı görüşü benimsenmiştir ( Şengör ve yılmaz, 1983 ). Bölgede Tektonik şekillenme Üst Triyasta riftleşme ile başlar ( Perinçek,1980 ) . yazgan ( 1984 ) e göre açılan okyanus Üst Kretasede ekaylanarak kapanmaya başlamıştır. Kapanma ile birlikte koniasiyen- santoniyen arasında ofiyolit üzerlenmesi ve Arabistan Levhasının 203 kuzey ucunda metamorfizma meydana gelmiştir. Kampaniyende ofiyolit yerleşmesi başlamıştır. Orta Eosende Maden karmaşığı volkaniklerinin oluştuğu, Orta Miyosendende nihayi çarpışmanın akabinde bindirmelerin meydana geldiği belirtilir. Yazgan ve Chessex ( 1991 ), bölgenin jeolojik evrimini açıklarken ; Keban ve Arap levhaları arasında Geç Kampaniyende yay-kıta çarpışması olduğunu, bu çarpışmanın Alt Eosene kadar sürdüğünü belirtir. Daha sonra gelişen kabuk içi bindirme faylarının çalışmaya başlamasıyla Eosen volkanik kayaçlarının oluştuğunu belirtirler (Şekil–4). ARMUTOVA - YUKARI ŞEYHLER KÖYLERİNİN JEOLOJİ HARİTASI Şekil–4. Çalışma Alanı ve Çevresinin Jeoloji Haritas Bölgenin litolojik birimleri şu şekildedir. Pötürge Metamofitleri (PMp) : Birim ismini Malatyanın Pötürge ilçesinden alır (Periçek,1979). Birim çalışma alanın kuzey kesiminde yüzeylenmektedir. Birim yer yer Maden Karmaşığı üzerine, yer yer Guleman ofiyoliti üzerine tektonik dokunakla oturur. Pötürge Metamorfitleri esas olarak amfibol şist-gnays, mika şistkalk şist – granatlı mika şist ve kristalize kireçtaşı şekilde oluşmaktadır. Amfibolşistgnayslar Guleman ofiyolitlerinin devamı şeklinde görülürler. Birim tavan ilişkisi tektoniktir. Değişik çalışmacılar masif olarak, şistler, metapelitler, mermerler ve kuvarsitlerden oluştuğunu, bunların şelf ve kıta yamacının biriken sedimanların yeşilşist fasiyesinde metamorfizma geçirmeleri sonucunda oluştuklarını belirtmektedirler. (Hampton, 1984) Pötürge metamorfitlerinin yeşilşist ve almadinamfibolit fasiyesinde metamorfizma olduğunu belirtir ( Perinçek,1979 ). Guleman Ofiyolitleri ( Jkg ) : 1977 yılında TPAO jeologlarınca birime Guleman ofiyolitleri adı uygulanmıştır. Tipik mevkii Guleman krom işletmeleri 204 dolayı olan birim ince şeritler halinde Tersiyer sürüklenim örtüleri önünde yüzeyler. Birim değişik alanlarda tektonik dilimler ve tektonik pencereler şeklinde görülür. Birim tavan ve tabandaki birimlerle tektonik ilişkilidir. Maden karmaşığı üzerine tektonik dokunak oturur. Pötürge Metamorfitlerini tektonik dokunak ile örter. Birimim hakim litolojisi serpantinittir. Ayrıca bantlı gabrolar mevcuttur. Erdoğan (1982), Guleman ofiyolitleri kayaçlarının yeşil şist fasiyesinde metamorfizma geçirdiğini söylemiştir. Alanda kayaçlar koyu yeşil, siyah, mavimsi yeşil rengi ile ayrılmaktadır. Guleman Grubunun Arap Levhası arasında üst triyastan itibaren açılmaya başlayan okyanusa ait ürünler olduğunu ve bu okyanusun üst kretasede başlayan kapanması ile de ofiyolitin güneye doğru Arap Levhası üzerine bindirdiğini kabul etmektedir. Yaşı kampaniyen-Alt Maastrihtiyen dir ( Perinçek, 1979 ). Maden Karmaşığı (Tma) : Maden karmaşığı Açıkbaş-Baştuğ (1975) tarafından adlandırılmıştır.Maden karmaşığı tipik mevkii Maden ilçesi dolayıdır. Güneydoğu Anadolu'nun kuzeyinde bulunan Tersiyer sürüklenim örtülerinin önünde bir kuşak halinde mostraları vardır. Çüngüş-Maden-Genç ilçeleri civarında ince dilimler halinde yüzeylenir. Maden ve Guleman tektonik penceresi dolayında geniş yüzeylenmeleri vardır. Maden karmaşığı bindirme kuşağı boyunca ilksel ilişkilerini kaybetmiş olan düzensiz litoloji topluğu ile temsil edilirler. Bunlar Çakıltaşı, kireçtaşı (gri, bej koyu gri renkli) Volkanik (pillaw-lava-spilit-tüf ), Kumtaşı şey-marn (fliş) şeklinde görülmektedirler. Birim ince tektonik dilimler halinde sokulmasıyla oluşan tektonik paket şeklinde Çüngüş formasyonu üzerine oturmaktadır. Tavanda ise Pötürge metamorfitleri ve Guleman Ofiyolitleri tarafından tektonik olarak örtülür. Birime Orta Eosen yaşı verilmiştir. Aktaş ve Robertson (1984), karmaşık içerisindeki volkanik kayaçlara dayanarak, karmaşığın kuzeye dalımlı bir yitim zonu üzerinde, yay önü bölgede gelişen havzada, sığ-derin deniz ortamında oluştuğunu kabul etmektedirler (Yılmaz ve Yiğitbaş, 1990). Çüngüş Formasyonu (Tç) : Formasyon ilk kez sungurlu (1974) tarafından adlandırılmıştır. Birimin tipik olarak mevkii Çüngüş ilçesi çevresindedir. Çelikhan ile Çüngüş arasındaki Tersiyer sürüklenim örtüleri altında yer yer yüzeylenmesi vardır. Çüngüş-Ergani arasında karabegan, Kedek, Dal, Guleman civarında birim yüzeylenmiştir. Litolojik olarak Lice formasyonuna benzeyen Çüngüş formasyonu, renginin daha koyu olması, aşırı deforme olması ve Maden karmaşığına ait bloklar içermesi ile ondan ayrılmaktadır (Perincek-1979) . Çüngüş formasyonu genelde yeşil gri renkli şeyl-kumtaşı-marn nöbetleşmelidir. Kumtaşı; boz yer yer alacalı renkli, polijenik elemanlı, ince kalın tabakalı ,ince taneli, tane arası zayıf düşük poroziteli, az düz, zayıf boylanmalı, mika pullu, çakılcıklı, kireçli, kil çimentolu yer yer sucuk yapılıdır. Çüngüş formasyonu tektonik etki sonucu aşırı konum bozumuna uğramıştır. İlksel çökelme yerlerinde Maden karmaşığı ile ilksel bir ilişki söz konusudur. Birimin kalınlığı, alt ve üst sınırların tektonik olması nedeniyle değişkendir. Bölgede 0 ile 500 m. Arasında değişen kalınlığa sahiptir. Açıkbaş ve diğ. (1981) bir çok tekrarlanma ile 1500 m. ye çıkabildiğini belirtir. Çüngüş formasyonu altındaki ve üstündeki birimlerden sürüklenim düzlemleri ile ayrılmıştır. Yaşı Eosen-Oligosen olarak tespit 205 edilmiştir.Çüngüş formasyonu d Lice Formasyonu (Tl) : Formasyona Lice formasyonu adını Schmidt (1958) vermiştir. Lice formasyonu Bitlis-Maden karmaşığı sürüklenimin ön cephesinde Çermik-Çüngüş civarında Çermik-Ergani-Guleman-Dicle-Hani-Lice-Kulp-Sason dolaylarında yüzeylenir. Lice havzasında çökelen istif farklı litolojik özellikler gösterirler. Killi mikrit ve marn ardalanması, Türbidit kökenli kumtaşı-şeyl ardalanmasından, kaba kırıntılardan oluşur. Kalınlığı yaklaşık olarak 1500 m görünmekle birlikte Maden karmaşığı ve Çüngüş formasyonu tarafından tektonik olarak örtüldüğünden kalınlığı değişkendir. Lice formasyonu Hoya formasyonu ile diskordanslıdır. Üstte ise tektonik olarak Maden karmaşığı ve Çüngüş formasyonu ile ve yer yer Guleman ofiyolitleri tarafından örtülürler. Formasyonun yaşı Akitaniyen-Burdigaliyen olarak saptanmıştır. Açık şelf ortamından yamaç, yamaç ötesi havzaya doğru değişik ortam koşullarında çökelmiştir. Asbest Oluşumu: Pötürge Metamorfitleri ile Guleman ofiyolitlerinin kontaklarında oluşan asbest (Tremolitler) , metamorfizmaya uğramış serpantinlerin tabanı içerisinde meydana gelmektedirler. Kökenleri ve oluşumları farklı olmakla beraber krizotil asbestle komşudurlar. Tremolitler, kontak metamorfizmaya uğramış kalk-silikat, hornfles gibi kalkerli kayaçlarda, metamorfize serpantinlerde ve yeşil taşlarda oluşmaktadır ( irkeç,t, 1990 mta asbest ) Tremolit metamorfiklerde serpantinleşmiş ultrabazikler arasındaki kontak boyunca lokal makaslama zonlarında oluşmuştur. Çalışma boyunca yapılmış olan analizler sonuçları aşağı da sunulmuştur. ( Tablo–2) .aha hareketli ortamda fliş sedimantasyonunu ile havzada yerini almaktadır. Tablo- 2. Numunelerden Yapılan Analizler Numune Lokasyon No Numune Konumu Zaman Konsantrasyon X-ray EM/EDS (Saat) (f/cc) 1 Armutova Ev İçerisinde 8 0.0042 + - 2 Yukarışeyhler Ev İçerisinde 8 1.08 + + 3 Armutova Ev İçerisinde 8 1.24 - - 4 Armutova Asbest Ocağında 8 4.9 + + 5 Armutova Asbest Ocağında 8 1.17 + - 6 Yukarışeyhler Köy İçerisinde 8 0.007 + + 7 Yukarışeyhler Asbest Ocağında 8 0.000081 + - 8 Armutova Köy İçerisinde 206 8 0.02 + + X-Ray analizleri sonuçlarında tüm örneklerin asbest çeşitlerinden olan Amfibol Asbest grubundan her ne kadar Aktinolit olasılığı olsa bile Tremolit olduğunun kanaatine varılmıştır (Şekil–5). Component Conc MgO 16,560 SiO2 48,045 CaO 20,012 Fe2O3 15,383 100,000 Total Elt. Line Conc O Ka 42,492 wt. % Mg Ka 9,988 wt. % Si Ka 22,458 wt. % Ca Ka 14,303 wt. % Fe Ka 10,759 wt. % 100,000 Total kv 20,0 Takeoff Angle 40,0 o Elapsed Livetime 30,0 Component Conc MgO 16,560 SiO2 48,045 CaO 20,012 Fe2O3 15,383 100,000 Total Elt. Line Conc O Ka 42,492 wt. % Mg Ka 9,988 wt. % Si Ka 22,458 wt. % Ca Ka 14,303 wt. % Fe Ka 10,759 wt. % 100,000 Total kV 20,0 Takeoff Angle 40,0 o Elapsed Livetime 30,0 Şekil-5. Numunelerin X-Ray Grafikleri Elektron mikroskobu SEM/ED sonuçlarında da örneklerin tamamı Tremolit olarak değerlendirilmiştir (Şekil–6) Şekil-6. Numunelerin Elektron Mikroskopisi Görüntüleri Personel tipi Toz ölçümü cihazının ölçümleri aşağıda sunulmuştur ve bu sonuçları göre her ölçümde yüksek lif sayısı ve yüksek konsantrasyonlar elde edilmiş olup ortamda asbest olduğunun kanaatine varılmıştır. Toz Ölçüm Cihazı İle Ölçüm Yapılan Köyler Ve Lokasyon Noktaları Armutova ( Amidi ) Köyü (Ergani-Merkez-Diyarbakır) 1-Toz Ölçüm Noktası 1 : süre 60 dakika ; lif sayısı : 50 lif ; konsantrasyon : 0.00042 f/cc ;Ahmet Gün'ün Evi ; 207 2- Toz Ölçüm Noktası 2 : süre 120 dakika ; lif sayısı : 126 lif ; konsantrasyon : 0.00051 f/cc ; Muhittin Çelebi'nin Evi ; 3- Toz Ölçüm Noktası 3 : süre 125 dakika ; lif sayısı : 40 lif ; konsantrasyon : 0.00015 f/cc ; Köy Meydanı ; 4- Toz Ölçüm Noktası 4 : süre 60 dakika ; lif sayısı : 18 lif ;konsantarasyon : 0.00014 f/cc ; Köy suyununun kaynak çıkış yeri 5- Toz Ölçüm Noktası 5 : süre 121 dakika ; lif sayısı : 85 lif sayısı ; konsantarasyon : 0.00035 f/cc ; Bülent elmas'ın Evi Yukarı Şeyhler ( Merkez-Çermik-Diyarbakır ) 1- Toz Ölçüm Noktası 6 : süre 120 dakika, lif sayısı : 28 lif ; konsantrasyon : 0.00012 f/cc ; köy içi 2- Toz Ölçüm Noktası 7 : süre 131 dakika, lif sayısı : 108 lif , konsantarasyon : 0.00039 f/cc 3- Toz Ölçüm Noktası 8 : süre 145 dakika, lif sayısı : 73 lif , konsantarasyon : 0.00026 f/cc Tartışma ve Sonuç Maden yataklarından meydana gelen yüzey – yeraltı suyu kirliliği günümüzde diğer kirlilik kaynakları gibi insan ve hayvan sağlığını ciddi şekilde tehdit etmekte, bitkilerin gelişiminde ise olumsuz rol oynamaktadır. Diğer bir değişle varlığı bir ülkenin ekonomisinde çok büyük önem taşıyan madenler, zamanla çevre üzerinde oluşturdukları olumsuzluklar ve bu olumsuz koşulların giderilmesi için harcanan paralar oranında ciddi birer sorun olarak karşımıza çıkabilmektedir. Asbestin mevcut 6 çeşit mineralinden tümünün solunum yoluyla alınması halinde, birinci dereceden kanser nedeni olduğu kesinlik kazanmıştır. Lifleri uzunluğu ve geometrisi ile solunan havadaki lif yoğunluğu ve toza maruz kalma süresi hastalığı artırıcı faktörlerdir. Asbeste maruz kalma, maden işçileri tarafından doğrudan olmakta, buna karşın başta rüzgar ve yüzeysel akışa geçen sular sayesinde çok uzaklara kadar taşınabilmekte ve doğal olarak maden sahası dışında da etkili olabilmektedir. Bu doğal etkileşim dışında, ticari olarak çok geniş bir alanı olan özellikle krizotil asbestin, kullanıldıkları bölgelerdeki malzemelerin zamanla aşınıp eskimesiyle, toz halinde ufalanması, bir sonucu olarak ortaya çıkan bu tozların solunumu ile hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Günümüzde kesinlik kazanan bu durum karşısında özellikle ABD ve diğer gelişmiş ülkelerde asbest maden yatakları birer birer kapatılmakta ve asbestten yapılan malzemelerin kullanımı kısıtlanmaktadır. 208 Asbest mineralinin lifli yapısından dolayı solunumla alınmasının kansere neden olduğu kesinlik kazanmıştır. İçilen suyla veya bulaştığı bitkilerin yenilmesiyle sindirim sisteminde aynı etkiyi yapmadığı yönündeki daha etkin görüşlere karşın bu konuda yeterli çalışma yapılmamış olmasının getirdiği şüpheler mevcuttur. Diğer bir değişle insanlar halen asbest borularda taşınan suyu içerken huzursuzluk duymaktadırlar. Sonuç olarak, hastaların akciğer dokularında tremolit'e rastlanmıştır. Koyunların akciğer dokularında da, tremolit bulunmuştur. Canlıların yaşadığı çevreden (evlerden, dere yataklarından vs) alınan örneklerde de tremolit asbest türü belirlenmiştir. Konuyla ilgili yapılması gerekenler “ Yapılan ve Yapılması Gerekli Çalışmalar” başlığı altında belirtildiği sıraya göre bir plan ve program çerçevesinde ve gün geçirmeksizin uygulamaya konulmalıdır. Alınacak tedbirler konusunda gecikilen her an aleyhimize işlemekte olup, boşa harcanan zaman sorunlarının çözümünü daha zorlaştıracak ve çözümsüz kılacaktır. Asbest Konusunda Yapılan Ve Yapılması Gerekenler Asbest konusunda yapılması gerekli araştırma ve incelemeler önem ve öncelik sırası gözetilerek 3 ana başlık altında ele alınabilir. A. Birinci aşamada yapılması gerekenler: 1. Asbest minerallerinin çevreye olan olumsuz etkisinin detaylı araştırılması. a) Asbest çeşitlerinin farklı biyokimyasal özelliklerini belirlemesi. b) Kaya ve topraklar içerisinde, sularda ve havada mevcut asbest miktarının ortaya konulması. 2. Ülkemizdeki asbeste bağlı hastalıkların geriye dönük patolojik yönden araştırmasının yapılması (Arşiv araştırması). 3.Klinik çalışmalarını başlatılması. a) Asbeste bağlı olarak gelişebilecek hastalıkların detaylıca irdelenmesi. b) Ölüm raporları ve mevcut biyopsilerin incelenmesi ( kayıt altına alınması ). c) Asbestle ilgili ölüm ve hastalık oranlarının saptanması( kayıt altına alınması ). A. İkinci aşamada yapılması gerekenler: 1. Asbestin çevreye olan zararının araştırılmasına kapsamlı bir şekilde devam etmek. 209 a) Birinci aşamada elde edilen verilerin güçlendirilebilmesi için söz konusu araziden kaya, toprak, mineral, su ve hava örneklerini alması. b) 1. ve 2. basamak çalışmalarında elde edilen verilerin ışığı altında asbeste bağlı oluşabilecek sağlık riski analizlerini gerçekleştirmesi. 2. Klinik çalışmalarına devam edilmesi. Önceki hasta gurupları ile kontrol guruplarında tüm ada genelinde, radyolojik bulgulara bağlı olarak epidemioloji araştırmalar yapması. 3. Araziden toplanan lif örneklerinin potansiyel kanserojen etkileri ile biyolojik aktivitelerini tayin edilmesi. B. Üçüncü aşamada yapılması gerekenler: 1. Potansiyel sağlık problemlerin ortaya çıkarılması için tıbbi risk tahminlerinin ve analizlerinin yapılması. 2. Klinik çalışmalarla asbestin sağlık üzerindeki etkilerinin araştırılması. 3. İkinci aşamada olduğu gibi lif örneklerinin kanserojen potansiyelleri ile biyolojik aktivitelerini ortaya koymaya devam edilmesi. 4.Sağlıkla ilgili tehlikelerin azaltılması yönünde ıslah metotları ile ilgili tavsiyelerde bulunması. 5.Uzun vadeli izleme metotlarını, prosedürü ve cihazları tanımlanması ve belirlenmesi. Bunlar haricinde de mutlaka bölgenin jeokimyasal, risk ve hasta potansiyel haritalarının çıkartılması, ortak çalışma grupları oluşturarak multidisipliner çalışmalarla (halk sağlıkçılar, Gögüs hastalıkçılar, Jeoloji Mühendisleri gibi ) çalışmalar ışığında sonuça varılmalıdırlar. 210 KAYNAKLAR 1. Ross, M., and Skinner, C. “Geology and Health”, Geotimes, January1994. 2. Mosman, BT and Gee, J, Bernard L. “Pulmonary Reactions and Mechanisms of Toxicity of Inhaled Fibers”. Toxicology of the Lung, 2nd ed. Edited by D.E. Gardner et al. Ravel Press, Ltd, New York, 371-387,1993. 3. Ross, M, “Minerals and Health: The Asbestos Problem” Rational Readings on Environmental Concerens, Edited by Jay H. Lehr, Van Nostrand reinhold, New York, 101-115,1992. 4. Dunniga, J., “A Scientific Update on Asbestos and health”, 1130 Sherbrook & Street West Suit 410, Monteral, Quebec, CANADA, 1990. 5. Ross, M. “A survey of Asbestos-Related Disease in Trades and Mining Occupations and in Factory and Mining Communities as a means of predicting Health risk of Non-ocupational Expsure to Fibrous Minerals”, American society for testing and materials, Race Street, Philadelphia, USA, 1984. 6. Janssen, Y.,Heintc, N., Marsh, J., Borm, P., and Messman, B. “Induction of c-fos and c-jun proto-oncogenes in Target cells of lung and pleura” by carcinogenic Fiber,.1994. 7. Mosman, BT, “Carcinogenic Potential of Asbestos and non-Asbestos Fibers”. Environ. Carcino.Rev(J.Environ, Sci. Health) 151-195, 1988. 8. Ross, M. “Asurvey of Asbestos-Related Disease in Trades and Mining Occupations and in Factory and Mining Communities as a means of predicting Health risk of Non-ocupational Expsure to Fibrous Minerals”, American society for testing and materials, Race Street, Philadelphia, USA, 1984. 9. Selinner, IJ and Lee DHK, “Asabestos and Disease”, Academic Press, New York, 1978. 10. McDonald, AD and McDonald JC, “Caner”, 1650-1656, 1980. 11. Nicholson, WJ, Selikoff, IJ, Seidman, H, Lilis, R and Formby, P. Annals of the New York Academy of Sciences. Vol 330, 11-21, 1979. 12. Barış YI, Artvinli M, Bilir N, Sahin AA, Kalyoncu F, Sébastien P. “An epidemiogical study in an Anatolian village environmentally exposed to tremolit asbestos”; “Non-occupational asbestos related chest diseases in a small Anatolian village”. Brit J Ind Med, 45: 838-842, 1988. 211 13. Yazicioğlu S, Ilçayto R, Balci, Sayil BS, Yorulmaz B, “Pleural Calcification, Pleural Mesothelioma, and Bronchial Cancers Caused by Tremolite Dust”. Thorax, 35:564-569,1980. 14. Şenyiğit A, Babayiğit C, Gökırmak M, Topçu F, Asan E, Coşkunsel M, Işık R, Ertem M. Incidence of malignant pleural mesothelioma due to environmental asbestos fiber exposure in the southeast of Turkey. Respiration ;67:610-614. 2000. 15. Kavak. O, Dalgıç, A, Şenyiğit, A : Medikal Jeoloji ve Önemi , Dicle Tıp Dergisi, cilt 30 sayı : 1-4 sayfa : 89-92 ; 2003. 16. Kavak. O, Dalgıç, A, Şenyiğit, A : İnsan Sağlığına Etki Eden Mineraller ve Analiz yöntemleri : Dicle Tıp Dergisi, cilt 31 sayı : 1 sayfa : 69-75 ; 2004. 17. Barış YI. Asbestos and erionite related chest diseases. Ankara, Turkey. Semih Ofset Mat. Lmd Co, ; 62-109. 1987. 18. Barış YI, Bilir N, Artvinli M. Et al : An epidemiological study on an Anatolian village environmentally exposed to tremolite asbestos. Br J Indust Med, : 45: 838-40. 1988. 19. Yazıcıoğlu S, Ilcayto R, Balcı K. Et al. Pleural calcification,pleural mesotheliomas and bronchial cancers caused by tremolite dust.Thorax, ;35: 564-569. 1980. 20. Barış YI, Simonato L, Artvinli M. Et al. Epidemiological and environmental evidence of health effects of exposure to erionite fibers: a four year study in the Cappadocian region of Turkey. Int J Cancer; 39:10-17. 1987. 21. Selcuk ZT,, Çöplü, L, Emri S, et al: Malignant pleurall mesot. due to environmental mineral fiber oxposure in Turkey : analysis of 135 cases. Chest;102:790-796. 1992. 212 DİYARBAKIR'DA ÇÖP, MADEN VE PETROL KİRLİLİĞİ İrem HASPOLAT ve Ahmet AKAYDIN Çevre kirliliği. Çevre; dünya üzerinde yaşamını sürdüren canlılarının hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdüğü dış ortamdır. Diğer bir deyişle "ekosistem" olarak tanımlanabilir. Hava, su ve toprak bu çevrenin fiziksel unsurlarını, insan, hayvan, bitki ve diğer mikroorganizmalar ise biyolojik unsurlarını teşkil etmektedir. Doğanın temel fiziksel unsurları olan, hava, su ve toprak üzerinde olumsuz etkilerin oluşması ile ortaya çıkan ve canlı öğelerin hayati aktivitelerini olumsuz yönde etkileyen cansız çevre öğeleri üzerinde yapısal zararlar meydana getiren ve niteliklerini bozan yabancı maddelerin hava, su ve toprağa yoğun bir şekilde karışması olayına "çevre kirliliği" adı verilmektedir. Gelişen teknolojinin yaşamımıza getirdiği rahatlık yanında, bu gelişmenin tabiata ve çevreye verdiği kirliliğin boyutu her geçen gün hızla artmaktadır. Yaşamı daha mükemmel hale getirmek, daha sağlıklı ve uzun bir ömür sağlayabilmek amacına dönük bu gelişmelerin, gerek kırsal, gerek kentsel alanlarda olsun, doğal kaynakları bozduğu su, hava, toprak kirlenmesine yol açtığı, bitki ve hayvan varlığına zarar verdiği son yıllarda inkar edilemez bir gerçek haline dönüşmüştür. Hava kirliliği Atmosferde toz, duman ve saf olmayan su buharı şeklinde bulunabilecek kirleticilerin, insanlar ve diğer canlılar ile eşyaya zarar verebilecek miktarlara yükselmesi, “Hava Kirliliği” olarak nitelenmektedir. Havayı kirleten maddelerin sınır değerleri (havada zararlı olmayacak derecedeki en yüksek değerleri), her ülkenin ilgili kuruluşları tarafından yönetmeliklerle belirlenir. Kirletici maddelerin niteliğine göre, canlılara vereceği zarar şekil ve dereceleri de değişir. Hava kirliliğine karşı alınabilecek önlemler, kirlilik kaynağına göre (fabrika, termik santral, konutlar, taşıt araçları) çok çeşitlidir. Bu önlemler başta eğitim alınmak üzere teknik, hukuksal önlemler olmak üzere başlıca 3 grupta toplanabilir. Bir çok ülkenin hava kirliliğinin sınırı vardır fakat gelişmiş ülkeler bu sınırı aşmaktadır. Su kirliliği Su kirliliği, istenmeyen zararlı maddelerin, suyun niteliğini ölçülebilecek oranda bozmalarını sağlayacak miktar ve yoğunlukta suya karışma olayıdır. Konutlar, endüstri kuruluşları, termik santraller, gübreler, kimyasal mücadele ilaçları, tarımsal sanayi atık suları, nükleer santrallerden çıkan sıcak sular ve toprak erozyonu gibi süreçler ve maddeler su kirliliğini meydana getiren başlıca kaynaklardır. Bunların hepsi doğrudan doğruya veya dolaylı olarak canlı ve cansız varlıklara zarar vermektedir. Suların kirlenmesine karşı alınabilecek önlemler iki grupta toplanabilir: 213 Su kullanımında tasarruf sağlayacak önlemler (ev idaresi, tarımsal sulama, sanayide su kullanımı vb.). Suları temizleyen teknik önlemler. Birinci gruba giren önlemler, atık kirli su miktarını azaltmayı öngörmektedir.Teknik önlemler ise, suyun kirlenmesini ve kirlenmiş suların arıtılmasını sağlarlar. Toprak kirliliği Toprağın verim gücünü düşürecek toprak kirliliği veya toprak kirlenmesi olarak nitelenir. Toprak kirlenmesi, hava ve suları kirleten maddeler tarafından meydana getirilir. Örneğin, kükürtdioksit oranı yüksek olan bir atmosfer tabakasından geçen yağmur damlacıkları “asit yağışları” halinde toprağa gelir. Toprak içine giren bu asitli sular ağaç köklerini, bitkisel ve hayvansal toprak canlılarını zarara uğratır. Toprağın reaksiyonunu etkileyerek besin maddesi dengesini bozar, taban sularını içilmez hale getirir. Aynı şekilde çöp yığınlarından toprağa sızan sular, kirli sulama suları, gübre çözeltileri, radyoaktif maddeler, uçucu küller, toprağı kirleten madde ve kaynaklardır. Toprak kirliliğini önlemek için çok çeşitli teknik geliştirilmektedir. (1) Atık Tanımı: Standart dışı ürünler, sağlıklı kullanım süresi geçmiş olan ürünler, niteliği bozulmuş ya da yanlış kullanıma maruz kalmış olan maddeler (kontamine olmuş maddeler), aktiviteler sonucu kontamine olmuş ya da kirlenmiş maddeler (temizleme işlemi atıkları, ambalaj atıkları), kullanılmayan kısımlar (atık piller ve katalizörler), yararlı performans gösteremeyen maddeler (kontamine olmuş asitler), endüstriyel proses kalıntıları (destilasyon atıkları), kirliliğin önlenmesi amacı ile kullanılan proses kalıntıları (yıkama çamurları, filtre tozları, kullanılmış filtreler),yüzey işlemleri kalıntıları (torna atıkları ve benzeri), hammadde işleme proses kalıntıları (petrol slopları, madencilik ve benzeri), değerini kaybetmiş olan maddeler (PCB'lerle kontamine olmuş yağlar)ihracatçı ülkenin kanunlarına göre yasak getirilmiş olan maddeler, yeniden kullanım veya geri kazanım amacı ile getirilen maddeler, kontamine olmuş alanın iyileştirme çalışmalarından doğan maddeler. Yukarıda bahsedilen katagorilere ait olmayan fakat üretici ya da ihracatçı tarafından atık olarak kabul edilen maddeler, yukarıda belirtilmeyen üretim atıkları, atık olarak tanımlanır. Atıklar türlerine göre atık kodları (EWC) ile sınıflandırılmışlardır. Atık beyanı, atıkların taşınması, depolanması, geri dönüşüm, geri kazanım ve bertaraf sürecinde bu kodlar ile ifade edilirler Günümüzde atıkların bir bölümü geri kazanım ve geri dönüşüm yöntemleri ile yeniden üretime dahil edilebilmektedir. Çöp yığınlarının azaltılması ve atık depo alanlarının daha faydalı kullanılması sağlanmaktadır. Atık yönetimi; atığın kaynağında azaltılması, özelliğine göre ayrılması, toplanması, taşınması, geçici depolama, ara depolama, geri kazanım, bertaraf ve bertaraf işlemleri sonrası kontrolü ve benzeri işlemleri içeren çevre yönetimi biçimidir. Entegre atık yönetimi ise atık yönetiminin entegre olarak tüm atıklara beraber uygulanmasıdır (2) 214 DİYARBAKIR'DA KATI ATIKLAR Diyarbakır Büyükşehir belediye verileriyle Diyarbakır'da katı atık ve değerlendirilmesi Kişi başına düşen günlük katı atık Diyarbakır Kent sınırları içinde: 0,71 kg Bismil sınırları içinde Eğil belediyesi sınırları dâhili : 0,42 kg Ergani belediyesi sınırları dâhili: 0,46 kg : 0,69 kg İlçelere Göre Katı Atık Miktarı İlçeler Bağlar : 236,19 ton/gün Yenişehir : Sur Karapınar Atık Miktarı : Nüfus (332.658 kişi) 135,07 ton/gün : 77,07 ton/gün 144,29 ton/gün (190.244 kişi) (108.558 kişi) (203.222 kişi) Diyabakır'da katı aşırı nüfus yoğunluğu ve çevre bilincinin oluşmaması sonucu şehrin genelinde katı atık sorunu vardır. Çöp kutusu yerine yere atılan çöpler, evlerden dışarı gelişi güzel bırakılan çöpler başlıca sorunlar arasındadır. Bütün bunların yanında katı atık ayrışma istasyonlarını bulunmaması ve geri dönüşüm gerekli önem verilmeyişi önemli bir sorun oluşturur. Yaz ortalama :592,62 kg/gün Kış ortalaması :615,89 kg/gün 215 Tablo 5.21 Katı atık detayı Sıra Bileşenler Oranlar Sıra Bileşenler Oranlar 1 Kâğıt 3.26% 13 Mutfak atıkları 53.57% 2 Karton 1.50% 14 Bahçe atıkları 0.12% 5.01% 15 3 Plastik torba(folyo) Ağaç 0.00% 4 Plastik sise 2.28% 16 Diğer ağaçlar 0.01% 5 Diğer plastikler 0.05% 17 Tehlikeli atıklar 0.01% 6 Hurda meta l0.07% 18 Kemik ve et 0.41% 7 Ambalaj metali 0.52% 19 Cam 0.96% 8 Diğer kombine mat. 0.02% 20 Tekstil 1.46% 9 Tetrapak 0.33% 21 Diğer teksti l0.25% 10 Mobilya 0.01% 22 Artıklar 10.65% 11 Mineral 0.02% 23 Çocuk bezleri 3.91% 0.00% 24 Elektronik atıklar 0.01% 12 İnşaat atıkları Çöplerin ekonomiye kazandırılması hem çevre kontrolü hem de istihdam açısından yarar getirecektir Geridönüşüm ekonomiye ciddi katkı sağlayacaktır. Çöp kategorilerine göre sınıflandırıldıktan sonra ayrılmalı,kalan ise gübre ve enerji olarak değerlendirilmelidir (3). SU KİRLİLİĞİ Yer yüzündeki sular, güneşin sağladığı enerji ile sürekli bir döngü içinde bulunur. İnsanlar, ihtiyaçları için, suyu bu döngüden alır ve kullandıktan sonra tekrar aynı döngüye iade ederler. Bu süreç sırasında suya karışan maddeler, suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiştirerek “su kirliliği” olarak adlandırılan durum ortaya çıkar. Su kirlenmesi, su kaynağının fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi şeklinde olur. Yeryüzünü saran ve okyanuslarda, denizlerde, göllerde, akarsularda ve yer altı sularında bulunan sularla atmosferdeki su buharının tümüne hidrosfer (su küre) adı verilir. Yeryüzündeki sular, güneş enerjisi etkisi ile sürekli bir dolaşım içinde bulunur. Yeryüzünden buharlaşarak atmosfere çıkan sular yoğunlaşarak tekrar yeryüzüne dönerler. Bu dolaşma "Hidrolojik devre" denir. İnsanlar yaşamlarını sürdürebilmek ve ekonomik ihtiyaçlarım giderebilmek için suyu bu dolaşımdan alır, kullandıktan sonra yine aynı dolaşıma iade ederler. Bu olaylar sırasında suya karışan 216 maddeler suların fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak özelliklerinin değişmelerine neden olurlar. Su kirliliği olara.k adlandırılan bu özellik değişimleri, aynı zamanda sularda yaşayan çeşitli canlı varlıkları da etkiler. Böylece su kirlenmesi suya bağlı eko sistemlerin etkilenmesine, dengelerin bozulmasına ve giderek doğadaki tüm suların sahip oldukları kendi kendini temizleme kapasitesinin azalmasına veya yok olmasına yol açabilir. Çevre kirlenmesi denilince genellikle hava, su ve toprağın kirlenmesi düşünülür. Bunlardan en kolay ve çabuk kirlenen kuşkusuz sudur. Çünkü her kirlenen şey genelde su ile yıkanarak temizlenir, bu da kirliliğin son mekanının su olması anlamına gelir. Havanın ve toprağın kirlilik bakımından zamanla kendi kendilerini yenilemeleri bir bakıma kirliliklerini suya vermelerine neden olur. Havanın içinde bulunan katı ve sıvı tanecikler, havadan çok ağır olduklarından, çok geçmeden aşağı doğru inerek karalara ve sulara ulaşırlar. Havanın içinde bulunan gaz ve buhar halindeki kirleticilerde zamanla yağmur suları ile yeryüzünde toprak ve suya karışırlar. Bunlara örnek olarak, kükürt, azot ve karbon dioksitler verilebilir. Havaya karışan pek çok kirletici madde çok dayanıklı olmadığından, zamanla oksijen, ışık ve ültraviyole ışınlarının etkisi ile parçalanır. Daha sonra dünyada toprağa, göle, denize ve havaya inerler. Bu kirleticilerden toprağa yayılanlarda zamanla mekaniksel ve sel suları yardımı ile veya başka etkenlerin yardımı ile topraktan suya geçerler. . Su kirliliğinin bir başka tanımı ise; su kaynağının kimyasal, fiziksel, bakteriyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi, şeklinde gözlenen ve doğrudan veya dolaylı yoldan biyolojik kaynaklarda, insan sağlığında, su ürünlerinde, su kalitesinde ve suyun diğer amaçlarla kullanılmasında engelleyici bozulmalar yaratacak madde ve enerji atıklarının boşaltılmasını ifade etmektedir. a) Havadaki ve topraktaki kirletici maddeler eninde sonunda suya geçerler. b) Dünyadaki tüm suların % 99'undan daha fazlası bir tek sistem içinde birbirine bağlı olup genel mahiyette kirlenme tehdidi altında bulunmaktadır. c) Sularda, muazzam bir canlı varlık hazinesi, dolayısı ile gıda deposu mevcuttur. Burada vaki olabilecek bir denge bozulması bütün dünyamızdaki yaşamı ciddi ve olumsuz yönde etkiler. d) Kirletici madde miktarı çok az olsa bile suda erimediği zaman, su üzerinde çok ince bir tabaka teşkil edince sudaki hayat önemli bir derecede etkilenebilir. Bunun nedeni atmosferden oksijen ve ısı alışverişinin zorlaşmasıdır. Denizlerden buharlaşan sular yukarıda yoğunlaşıp yağmur halinde aşağıya düşünce pek çok pislikleri ve suda eriyen maddeleri beraberce nehirlere ve özellikle denizlere doğru sürüklerler. Bu şekilde pislikler ve kirleticiler durmadan havadan ve 217 topraktan sulara geçerler. Karalardan sökülebilen ve sular tarafından sürüklenen taş ve topraklarda bu kirletici maddeler gibi denizlere ulaşınca bir daha eski yerlerine gidemezler. Onun içindir ki denizler bilhassa nehir ağızlarında mütemadiyen dolmakta ve karaların yüzölçümü az da olsa artmakladır. Kısacası karalardan ve atmosferden ister suda erimiş olsun, ister erimemiş olsun suya sürüklenen maddeler ve bu arada kirleticiler bir daha eski yerlerine gidemezler. Her şeyden önce yer çekimi buna manidir. Erozyon sonucunda her yıl milyonlarca ton kıymetli toprak karalardan sulara ve dolayısı ile denizlere geçer. Bir bakıma bu da önemli bir çevre sorunudur. Dünyamız verimliliği bu yüzden gittikçe azalmaktadır. Sulara ve denizlere geçen maddeler okside edilebilir cinsten iseler (mesela organik maddeler) sudaki erimiş oksijeni yakacaklarından sudaki hayat şartlarını zorlaştırırlar. Genellikle organik maddeler oksijenle tahrip edilip zamanla parçalanırlar ve hüviyetlerini kaybedip zararsız hale gelirler. Suda erimiş Haldeki oksijen oradaki hayatın devamında büyük bir etkendir. Bir kısım organik madde çok dirençli olup uzun zaman bozulmadan kalabilirler. Bu gibi maddelerin çevre üzerindeki menfi etkileri de uzun sürer ve ekolojik sistem dengesini ciddi olarak bozabilirler. Örnek olarak petrol ürünlerinden, suda ağır olup dibe çökenler gösterilebilir(4). Topoğrafik Su Havzalarında Kirlenme Su, hava, toprak, gürültü kirliliği gibi çevresel kirlenme çeşitleri vardır.Ülkemizde hızlı nüfus artışıyla kişi başına düşen alanın azalması başta olmak üzere sanayinin yaygınlaşması, tarımın makinalaşması, çevrenin dolayısıyla suların kirlenmesinde önde gelen etmenlerdir. Bunların hepsinden önemlisi ise insanların genelde çevre koşullarının yaşam için taşıdığı önemi yeterince algılayamamalarından kaynaklanmaktadır. Ülkemizde birçok nedenden dolayı kontrol altında tutulamayan evsel, endüstriyel ve tarımsal etkinlikler sonucu, günümüzde pek çok su havzasında kirliliğin önemli boyutlara ulaştığı bilinmektedir Nüfusumuzun ve sanayileşmesinin hızla artması, tarımsal gübre ve ilaçların kullanımının giderek yaygınlaşması gibi nedenlerle su azlığı çeken ülke konumunda olan ülkemizin, 20-30 yıl sonra geri dönüşümü imkansız su sorunlarıyla karşı karşıya kalacağı açıktır. Hayatımızın devamı ile her türlü biyolojik ve fizyolojik aktivitelerimiz için gerekli olan su vazgeçilemez öneme sahiptir. Her gün besinlerle ve doğrudan ortalama 2.5 lt suyu vücudumuza almak zorunda olduğumuz hatırlanırsa, içme sularının kalitesinin sağlığımız açısından taşıdığı değer ortadadır. Su, sadece bizim için değil, hem bitkilerin hem de hayvanların sağlık ve verimlilikleri açısından da yaşamsal değerdedir. Bu derece değerli olan sularımızın kirletilmemesi için ülke insanımızın bilinçlendirilmesi başta olmak üzere, sularımızın korunması birincil görevlerimizden 218 olmalıdır. Doğaya müdahale etmeden, orman ve diğer bitki alanları korunarak, kirliliğin doğanın kendi döngüsü içinde temizlenebilecek oranda ve şekilde ortamlar oluşturarak doğa ile uyum içinde yaşamayı başarmayı ilke edinmemiz gerekmektedir. Gelecek nesillerin yaşamının bizim elimizde olduğunun bilincinde hareket etmeliyiz. Bunun da ön koşulu gelecek nesillere içilebilir nitelikte su ve yaşanabilir bir çevre bırakmaktır (5). DİCLE NEHRİ KİRLİLİĞİ Dicle Nehri'nde su kirlenmesinin önlenmesi ve giderilmesi konusunda bugüne kadar yapılan çalışmalar gerekli etkinliği göstermemiştir. Dicle Nehri kirliliği ile ilgili olarak yapılan bu çalışmada evsel, endüstriyel, nehir boyunca yer alan tarımsal alanlar, doğal araziden kaynaklanan toprak aşınması ve sediment kaynaklı kirlenmeler incelenmiştir. Ayrıca nehir boyunca yer alan yerleşim alanlarına yakın seçilen Maden ilçe çıkışı, Dicle baraj aksı, Diyarbakır Ongözlü Köprü ve Diyarbakır istasyonlarında ölçümü yapılan su kalite parametrelerinin minimum, uzun yıllar ortalaması ve maksimum değerleri ile 2009 yılına aylık ölçüm değerlerine göre ilgili standartlarda tariflenen kalite kriterlerine göre karşılaştırmaları yapılmış ve suların kullanım amaçlarına göre kalite sınıfları belirlenmiştir. Dicle Nehri ve kolları üzerinde yer alan yerleşim merkezlerinin çoğunda yeterli atıksu arıtma tesisleri olmayışı ve herhangi bir arıtıma tabi tutulmadan doğrudan veya dolaylı olarak nehre verilen evsel atıklar, nehrin kirlenmesine neden olmuştur. Buna göre seçilen Diyarbakır, Bismil ve Maden yerleşim alanlarının evsel atısu yükleri hesaplanmış ve toplam olarak Dicle Nehri'ne günde 261233,8 m3 atıksu, 61720 kg organik madde, 79733,9 kg toplam katı madde, 8831,1 kg azot ve 2650,2 kg fosfor verildiği belirlenmiştir. Ölçüm yapılan istasyonlarda azot ve fosfor bileşiklerine ilişkin amonyum, nitrit ve nitrat azotu ile fosfata ait su kalite parametre değerleri standartlarda belirlenen limitleri aştığı görülmüştür. Dicle Nehri'nde Maden ilçesinde Maden Çayı üzerinde Maden Bakır Fabrikası, Diyarbakır çıkışının 10. km.'sinde Tekel İçki Fabrikası ve yerleşim merkezlerindeki ufak çaptaki endüstriler doğrudan, organize sanayi bölgeleri, küçük sanayi siteleri ve diğer endüstriyel faaliyetler dolaylı olarak atıklarını Dicle Nehri'ne vermektedir. Buna göre endüstriyel kaynaklı kirlenme açısından yapılan analizlerde, Maden ilçe çıkışında demir, krom, kurşun, çinko, özellikle bakır değerleri, belirlenen yüzey suyu standartlarının oldukça üzerinde yüksek bulunmuştur. Bu değerler, Maden ilçesinde bulunan bakır fabrikasının ve çevrede mevcut maden alanlarının kirletici etkisi olarak görülmektedir. Diğer parametreler ise tarif edilen yüzeysel su kalitesi sınıf sular ile uyum içerisinde olduğu gözlenmiştir. Dicle baraj aksındaki istasyonda bakır ve demir dışında kalite limitini aşan endüstriyel kirlilik parametrelerine rastlanmamıştır. Tarımsal alanlardan kaynaklanan atık sular içerdikleri fazla miktarlardaki organik maddeler, azot, fosfor, potasyum ve kalsiyum içeren gübre elementleri ile 219 sulama alanlarından nehre geri dönen akımlardaki tarımsal mücadele ilaçları ve yapay gübre kalıntıları Dicle Nehri'nin kirlenmesine etki eden unsurlar olarak görülmüştür. Azot ve fosfor bileşikleri ile ilgili su kalite parametre değerlerinin kriterleri aşması bunu doğrulamaktadır. Maden ilçe çıkışı, Dicle Baraj aksı ve Diyarbakır Ongözlü Köprü istasyonlarında sırasıyla elektriksel iletkenlik değeri 100–1383, 225–740, 298–525 mhos/cm arasında; maksimum renk değerleri 45, 30 ve 30 birim olarak ölçülmüştür. Bu değerler, ham yüzey suyu kalite sınıfı için verilen standartların altında kalmıştır. Yine aynı istasyonlarda toplam sertlik değerleri, sırasıyla 75–825, 113–350 ve 113–350 mg/l CaCO3 arasında değiştiği, kriterlerde belirlenen maksimum değeri aştığı ve suyun aşırı sertlikte olduğu gözlenmiştir. Maksimum bulanıklık değerleri, Maden ilçe çıkışında 139,5 NTU, Dicle Baraj aksında 370 NTU ve Diyarbakır Ongözlü Köprü'sünde 190 NTU olarak ölçülmüştür. Bulanıklık değerinin standartlarca tavsiye edilen ve izin verilen maksimum değerlerin üstünde olması Dicle Nehri'nin çoğu zaman bulanık olarak görülmüş olduğunu teyit etmektedir. Bu durum nehir havza koruma alanının bitki örtüsünden yoksun olması, askıdaki katı maddelerin yüksek ve erozyon ile taşınan sediment miktarından kaynaklanmaktadır. Dicle Nehri Diyarbakır istasyonunda yıllık ortalama taşınan sediment miktarı 5,275x106 ton/yıl olarak tespit edilmiş ve akımın en fazla olduğu Ocak ve Şubat aylarında sediment taşınımının en yüksek düzeye ulaştığı görülmüştür. Akarsularda sediment taşınımı yatak yükü ve asılı yük olmak üzere başlıca iki ayrı biçimde olur. Dicle Nehri fazla eğimli olmayan ova akarsular niteliği taşıdığı için genelde sediment taşınımı asılı yük halinde olmaktadır. Su içinde asılı duran sedimentler, Dicle Nehri'nde çözünmüş oksijen dengesini bozmakta ve su bitkilerinin ihtiyacı olan ışığı azaltmaktadır. Dicle Nehri'nin çevresinde ve havzadaki araziler erozyona uğramıştır. Sedimentlerle kirletilmiş ve silt yüklü bir akarsu görünümünde olan Dicle Nehri görünüş ve estetik olarak bozulmuş ve bölgenin dinlenme yeri olma niteliğini azaltmıştır (6). HEVSEL BAHÇELERİ ve TARIMDA KULLANILAN KENTSEL ATIK SUYUN TOPLUM SAĞLIĞINA ETKİLERİ Hem tarihi, kültürel ve doğal zenginliği, hem de ekolojik denge ve tarımsal açıdan Diyarbakır için önemli yeri olan Hevsel Bahçelerinde ne yazık ki tarımsal sulamada uzun yıllardan beri kentsel atık su (Haram su) kullanılmaktadır. Bu durum kentin imajını olumsuz etkilemekte hem de toplum sağlığı açısından ciddi problemler yaratmaktadır. Yapılan çalışmalar Hevsel Bahçelerinde çalışanlar ve aile bireylerinde bağırsak paraziti görülme sıklığının (%62) kontrol grubuna göre (%32) önemli derecede yüksek olduğunu göstermiştir. Aynı şekilde bahçelerde çalışanlarda 220 salmonella ve shigella gibi bakteriyel, Hepatit A ve E gibi viral hastalıklar da çok görülmektedir. Burada yetişen marul gibi yeşil yapraklı sebzelerde Zn, Cu, Pb ve Mn gibi ağır metaller de yüksek bulunmuştur. Toplumun sağlığının önemli ölçüde tehdit eden bu sorunun en kısa sürede çözülmesi ve çözüm bulunana kadar özellikle çiğ tüketilen sebze ve meyve üretimini durdurulması gerekmektedir. Tüm çabalara karşın suyun yetersizliği, maliyet denetim eksikliği vb gerekçelerle bugün halen Hevsel Bahçelerinde kentsel atıksu ile sulama işlemi sürmektedir. Bu durum kent açısından ciddi problemler yaratmaktadır. Atık suların uygun olarak toplanması ve arıtıldıktan sonra güvenli yöntemlerle tarımda kullanılması bugün birçok ülkede uygulanmaktadır. Ancak tüm şehrin sağlığı pahasına Hevsel Bahçelerinde hiçbir arıtma işlemi yapılmayan kentsel atıksu kullanılmaktadır. Buralarda yetişen ürünleri ise daha çok ekonomik düzeyi düşük kesimler tüketmektedir. Bu şekilde halkın sağlığı ile oynamak suç oluşturmaktadır. Kaçak olarak atık su ile sulama yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunmak da dahil olmak üzere tüm önlemler en kısa sürede alınmalı ve kanalizasyon suyu ile sulamanın önüne geçilmelidir. 1980'lerin başında Hevsel Bahçelerine Dicle Nehrinden temiz su pompalamak için Köy Hizmetleri il Müdürlüğü tarafından bir pompajlı sulama projesi tasarlanmış ve plan kısmen 1984 yılında inşa edilmiştir. İşletme masrafları Valilik tarafından karşılanmak üzere bir yıl boyunca çalıştırılmasına karşın sonraki yıllar için işletme masraflarının karşılanması konusunda çiftçiler arasında bir uzlaşmaya varılamamış olması ve atık suyun da hala elde edilebilir olması bu sulama projesini kullanım dışı bırakmış ve pompa istasyonu kapatılmıştır. 1998–1999' da DİSKİ (Diyarbakır Su ve Kanalizasyon İdaresi) tarafından yapılan Diyarbakır Atik su Projesi ve Ek Çevresel Koruma projesi kapsamındaki “Hevsel Bahçelerinde sulama sisteminin rehabilitasyonu” projesi ile bu sorunun kalıcı çözümü tasarlanmış, Anzele ve Hz Süleyman su kaynaklarının Hevsel Bahçelerine sulama suyu olarak verilmesi planlanmıştır. İşletme giderlerinin karşılanması için de bir birliğin kurulması, çiftçilerin birlik bünyesinde toplanması düşünülmüştür. Bu çerçevede Bakanlar Kurulu 27.12.2002 tarih ve 2002/5116 sayılı kararı ile Diyarbakır İl Özel İdaresi, Büyük Şehir Belediyesi, Sur Belediyesi ve Tarım İl Müdürlüğü tarafından “Hevsel Bahçeleri Sulama Birliği” kurulmuştur. Birlik kurulduktan sonra 2004 yılında sadece Anzele suyu herhangi bir tesis olmadan, DİSKİ tarafından inşa edilen şehir yağmur suyu şebekesi kullanılarak çiftçilerin daha önce su aldıkları atık su ana arkına, doğal akışına bırakılmıştır. Yaklaşık 2900 dekarlık tarımsal alanı olan Hevsel Bahçelerinin sadece 1/3 gibi bir kısmı bu su ile sulanabilmiştir. 2005 yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin ve DSİ'nin katkılarıyla sondaj kuyularının açılması planlanmış, ancak aynı tarihlerde, Tarım Bakanlığının, Hevsel Bahçelerine Devegeçidi Barajından kapalı boru sistemi ile cazibeli su getirme projesi gündeme gelince bu planlamalar askıya alınmıştır. 221 2006 yılında Tarım Bakanlığı tarafından bu projenin inşasına başlanmış, 2007 yılında önemli bir kısmı tamamlanmıştır. Ancak bu tesisin hala eksikleri bulunduğu ve birliğe devri konusunda Devegeçidi sulama tesisinin asıl sahibi olan DSİ ve tesisi devralmak suretiyle işletme ve bakım onarımını üstlenen Devegeçidi Sulama Birliği ile uzlaşmaya varılamadığından birlik tarafından henüz kullanılamamaktadır. 2009 yılında gündeme gelen bir başka çözüm önerisi ise Dicle Barajından Mardin'e su taşıyacak olan sulama kanalından Hevsel Sulama kanalına bir priz açılmasıdır. Ancak bunun hızlanması ve kesinleşmesi için de tüm kurumların desteği ile girişimlerde bulunmak gerekmektedir. 2009 yılında DİSKİ'nin desteğiyle Benusen su kuyusu birlik tarafından aktifleştirilmiş ancak o bölgede hala açıkta atık suların akıyor olması ve denetindeki yetersizlikler ve DİSKİ'nin bu atık suları kalıcı bir şekilde kontrol altında tutamaması sonucu o bölgedeki çiftçiler üretimde atık su kullanmaya devam etmektedirler Konu başta İl Hıfzısıhha Kurulu olmak üzere birçok kurum ve kuruluşun sürekli gündemindedir. “13.06.2008 ve 30.04.2009 İl Hıfzıssıhha Kurulu Kararları'nda Hevsel Bahçeleri'nin atık suyla sulanmasının toplum sağlığını tehdit ettiği belirtilmiş, ilgili kurum ve kuruluşların ( İl Sağlık Müdürlüğü, Tarım İl Müdürlüğü, Çevre ve Orman İl Müdürlüğü DİSKİ) üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeleri konusunda uyarılmıştır. Tüm çabalara karşın suyun yetersizliği, maliyet denetim eksikliği vb gerekçelerle bugün halen Hevsel Bahçelerinde kentsel atıksu ile sulama işlemi sürmektedir. Bu durum kent açısından ciddi problemler yaratmaktadır. Bu problemleri şöyle sıralamak mümkündür: Diyarbakır Hevsel bahçelerinde çalışan bireylerde bağırsak paraziti görülme sıklığının belirlemek üzere Hevsel Bahçelerinde çalışanlar ve aile bireylerinden oluşan 179 kişi ile ve kontrol grubu olarak da bu bireylerin komşuları olan fakat Hevsel bahçelerinde çalışmayan 181 kişiyi kapsayan bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada Hevsel Bahçelerinde çalışanlar ya da aile bireylerinde bağırsak paraziti görülme sıklığı %62 olmasına karşın kontrol grubunda %32 bulundu. Bahçede çalışanlarda en sık saptanan bağırsak paraziti Ascaris lumbricoides idi. Çalışanların %20'sinde birden fazla sayıda bağırsak paraziti görülürken, kontrol grubunun %9'unda birden fazla bağırsak paraziti saptanmıştır(6). Çalışanların dışkılarında salmonella ve shigella üreme sıklığı da anlamlın derecede yüksek bulunmuştur. Yine aynı araştırmada Hevsel Bahçelerinde çalışanların Hepatit E enfeksiyonu geçirip geçirmediğine bakılmış ve çalışanların %34.8'inde anti-HEV pozitif bulunduğu, kontrol grubunda ise bu oranın %4.4 olduğu saptanmıştır Kimyasal kirlilik Atık suların içinde kimyasal maddelerin bulunması da sağlık açısından tehlikelidir. Kanalizasyon sistemleriyle toplanan kentsel atık sular içerisinde, evsel ve endüstriyel kaynaklı çeşitli inorganik maddeler bulunmaktadır. Ev temizliğinde 222 kullanılan bazı kimyasalların da bu atık sulara karıştığı göz önünde bulundurulduğunda sağlık açısından bulaşıcı hastalıklar yanında bu kimyasallara bağlı kalıcı sağlık sorunları da oldukça önemlidir. Atık sularda bulunan organik maddeler arasında; yağlar, sabun, sentetik deterjanlar, proteinler ve bunların ayrışmasından oluşan ürünler ile çeşitli doğal ve sentetik organik kimyasallar yer almaktadır. Bazı ağır metaller yetiştirilen tarım ürününde birikerek hem bu ürünlerin gelişimlerini etkilemekte, hem de bu maddeler insana geçerek çeşitli sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Genellikle atık sulardaki kimyasalların kaynağını endüstriyel atık sular oluşturur. Endüstriyel atık suların kanalizasyon sistemine verilmesi durumunda arsenik, kadmiyum, krom, bakır, kurşun, cıva, çinko gibi toksik etkiye sahip inorganik maddeler içerebilirler. Kimyasal içerikleri yönünden, tarımsal alanlarda atık suların sulama için kullanılmasında temel sorun, toksik kimyasalların toprakta birikmesidir. Yapılan bir çalışmada foseptik atıklar ile sulanan topraklarda yetiştirilen marul, patates, domates, mısır ve lahana gibi bitkilerin metal içeriğini araştırmış ve 16 yıl sonra bile bu bitkilerin alabileceği metal miktarının halen toprakta mevcut olduğu görülmüştür Yapılan çalışmalarda Ispanak, marul gibi bitkilerde ki ağır metal içeriği özellikle Zn, miktarında artış göstermiştir . Marul ve bazı sebzelerin köklerinde Cd, Ni ve Cu'ın, yapraklarda ise Pb'un daha çok biriktiği belirlenmiştir . Atık su ile sulanan yapraklı sebzelerin Zn, Cd ve Pb miktarı, meyve sebzelerine oranla daha yüksek bulunmuştur Dicle Üniversitesi'nde Demir ve ark.'ı tarafından yapılan çalışmada foseptik atıklar ile sulanan Hevsel bahçelerine ait su, toprak ve marul örneklerindeki Zn, Cu, Pb ve Mn miktarlarının Fabrika deresi bölgesindeki örneklere oranla çok daha yüksek düzeyde oldukları belirlenirken, Fabrika deresi ile sulanan marul ve toprak örneklerinde ise Fe miktarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir Tablo: Hevsel Bahçeleri ve Fabrika Deresi bölgesinde Yetişen Marullarda Bazı Ağır Metaller (ppm) (Kaynak: Demir 2000) Zn(ppm) Cu(ppm) Mn(ppm) Pb(ppm) Fe(ppm) Hevsel Bahçeleri Fabrika Bölgesi Su 10.400 1.050 0.371 0.910 0.035 Toprak 9.750 13.270 18.490 1.670 16.990 Yaprak 10.070 16.890 19.620 1.720 19.200 4.300 - 0.258 - 0.018 Toprak 1.970 2.790 1.920 - 26.320 Yaprak 1.850 4.050 0.920 - 26.520 Deresi su Demir'in yaptığı başka bir çalışmada Dicle Nehri ile sulanan ve bu su ile sulanmayan iki alanda yetişen karpuzlardaki Fe, Zn, Pb ve Cu ağır metal miktarları yüksek oranlarda bulunmuştur (7). 223 Diyarbakır'da madenler ve çevresel kirlilik etkileri Günlük yaşamımızda kullandığımız metalik, malzemeler, endüstriyel hammaddeler ve her türlü yenilenebilen ve yenilenemeyen enerji kaynaklarının üretimi, madencilik faaliyetleri sonucunda üretilmektedir. Madencilikte maden işletmesi, açık ocak veya yeraltı işletmesi şeklinde yapılmaktadır. Çıkarılan madenlerde, ekonomik değer taşıyan minerallere eşlik eden fakat ekonomik değer taşımayan mineraller de bulunmaktadır. Ekonomik değer taşıyan minerallerin ekonomik değer taşımayan minerallerden ayrılması, şartlar elveriyorsa madenin çıkarıldığı yerde, aksi takdirde cevher zenginleştirme tesislerinde gerçekleştirilmektedir. İşte bu malzemeler toplandığı alanlarda büyük yığınlar oluşturarak görünüm kirliliğine neden olmaktadır. Bunun yanında, kaçınılmaz olarak, maden işletmelerinin çevreye, her açıdan olumsuz etkileri bulunmaktadır. Maden ocaklarından yeraltı ve yerüstü madenciliği sırasında, çıkarılan madenler, yeryüzünün jeomorfolojik görünümünü kötüleştirmekte, bitki örtüsünü tahrip etmekte, atmosferi ve yer altı sularını kirleterek yaşamı zorlaştırmaktadır. Bu zararların en aza indirilebilmesi için bir takım önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu çalışmada madencilik faaliyetlerine ülkemizden örnekler verilerek, alınması gereken başlıca önlemler üzerinde ayrıntılı olarak durulacaktır. Özellikle ülkemizdeki pek çok işletmelerde mermer ve taş işletmelerinde blok verimi oldukça düşük olup, blok verimini artırarak, çevre kirlenmesinin önüne geçmek olasıdır. Diğer madencilik çalışmalarında da maden işletmesinin ve bunlara bağlı zenginleştirme tesislerinde, benzer önlemler alınarak çevrenin iyileştirilmesine önemli boyutta katkılar sağlanabilecektir. Mermercilik, taş ocağı ve diğer her türlü madencilik faaliyetleri sırasında, maden işletme yöntemine bağlı olarak, gerek açık işletme ve gerekse yeraltı işletmelerinde önemli düzeylerde kazılar yapılmaktadır. Bu kazılar sırasında, arazinin doğal konumu bozulmakta, araziye bırakılan artık malzemelerle, maden alanında görünüm kirliliği ortaya çıkmaktadır. Böylece, madencilik faaliyeti sonucu kazı alanlarında büyük çukurluklar ve araziye bırakılmış büyük yığınlar şeklinde artık malzemeler dikkati çekmektedir. Maden sahasına bırakılan bu artık malzemelerin geçici veya sürekli olarak toplandığı alanı, arazinin yeniden kazanımı, maden işletmesi sırasında açılan çukurları yeniden doldurmak, yamaç duraylılığını sağlamak, tesviye etmek, tesviye alanlarına peyderpey organik madde bakımından zengin toprak sermek, buraları yeniden ağaçlandırmak ve bu tahrip edilmiş olan alanları yeniden kazanmak gibi tüm işlemlere iyileştirme faaliyetleri adı verilmektedir. Yeni kazanılan alanlarda, jeomorfolojik konuma bağlı olarak, kütle hareketleri, heyelan gibi ortaya çıkabilecek olan jeolojik tehlikelere karşı da bir takım yeni önlemlerin alınması gerekmektedir. Ayrıca madencilik faaliyetleri sonucu oluşan yeni yap,ı deprem risklerine karşı da güvenli olmalıdır. Arazi kullanımı dikkate alınarak madencilik sonrası 224 oluşturulacak olan saha için jeoteknik haritalar hazırlanarak, arazi kullanım amacına bağlı olarak, yeniden düzenlenmelidir. Yeraltı madenciliği yapılan bir alanda maden sahasında, çökmeler olabileceği için herhangi bir konut yapımına kesinlikle izin verilmemelidir. Kömür işletmeleri ve diğer madencilik faaliyetlerinde açık işletmelerde üstte organik maddece zengin bir toprak katmanı varsa bu topraklar, belirli yerlerde depolanarak, tekrar yeniden kullanım için mutlaka saklanmalıdır (7). Diyarbakır Yöresinde Madencilik ve Çevresel Etkileri Diyarbakır ve yakın yöresi endüstriyel hammaddeler açısından oldukça zengindir. Bölgede endüstriyel hammaddelerin çıkarılması sırasında uygulanan yüzey madenciliği önemli ölçüde görüntü kirliliğine neden olmaktadır. Ergani ilçesinde bulunan çimento fabrikası çevreye ve insan sağlığına zarar vermektedir. Mardin-Mazıdağı fosfatlarının oluşturdukları büyük stoklar değerlendirilmelidir. Diyarbakır'da Mermercilik sektöründe %75-85 oranında atık oluşmaktadır. Bu atıkların değerlendirilmesi gerekmektedir. . Elazığ-Maden'deki bakır madeni atıklarının gereğince depolanamaması nedeniyle yüzey sularının kirlendiği yöre insanları tarafından söylenmektedir. Metal madenciliğinde oluşan atıklar çevreye zarar vermeyecek şekilde geçirimsizliği sağlanmış atık barajlarında depolanmalıdır. Diyarbakır'da fosil yakıtlar ve çevresel kirlilik etkileri Fosil yakıt kirlilikleri Fosil yakıtlar ciddi kirlilik nedenidir Su Kirliliği Fosil yakıtlar su kirliliğine de neden olurlar. Bunun birçok sebebi vardır. Birincisi, asit yağmurlarının neden olduğu metal kirliliğidir. Asitli yağmurların topraktan erittiği zehirli ağır metallerin ve alüminyum tuzlarının sulardaki oranı gittikçe artmaktadır. Fosil yakıtlı enerji santrallerinin ve ısı tesislerinin soğutma suyu ihtiyacı sebebiyle, ısınan suyun tekrar kaynağa deşarjı sonucu suların ısınması da bir tür su kirliliğidir. Bu ısınma iki şekilde suyun oksijeninin azalmasına sebep olur. Birincisi, sudaki canlıların metabolik aktivitesi ısınma sonucunda artar ve bu artış daha fazla oksijen tüketimine neden olur. İkincisi, ısınan suyun oksijen tutma kabiliyetinin azalmasıdır. Suyun oksijeni azalınca aerobik, yani havalı yaşam sona erer; anaerobik yaşam başlar ki bu da açığa çıkan pis kokulu gazlarla hemen kendini belli eder. Denizlerin, akarsuların ve göllerin petrol taşımacılığı ve petrol çıkarımı sırasındaki sızıntılarla ve ayrıca 225 tankerlerin yıkama sularının ve gemilerin sintine sularının temizlemeye tabi tutulmadan deşarjı nedeniyle de sularımız kirletilmektedir. Toprak Kirliliği Fosil yakıtların çıkarılması ve yakılması ile birçok şekilde toprak kirliliği oluşur. Kömür madeni yatakları, açık işletmeler olarak çalıştırıldığında yüzeydeki tabaka kaldırıldığından toprak tahribatı meydana gelir. Kömürün yanması sonucunda oluşan külün atılmasıyla da büyük miktarda kirlilik oluşur. Termik santrallerin uçucu küllerinin depolanması için çok büyük barajlar inşa edilmektedir. Ve bu bölgeler tamamen verimsiz topraklar haline gelmektedir. Tozların ve diğer gazların bacadan atılmasıyla da topraklar verimsizleşir. Asit yağmurlarına bağlı çoraklaşma da buna eklendiğinde toprak tamamen yararsız hale gelmektedir (9). Diyarbakır 'Da Petrol Ve Çevresel Etkileri Petrol, enerji kaynağı olarak tarih boyunca taşıdığı değeri korumaya devam etmektedir. Çevre sorunlarının birçoğu petrolün üretimi, stoklanması ve taşınması sırasında gerçekleşmektedir. Petrol, başta enerji olmak üzere birçok kullanım alanıyla insanlığa faydası yanında, doğayla teması durumunda temizlenmesi yıllar alan kirliliklere neden olmaktadır. Petrol sızıntıları bu kirliliğe yol açan nedenlerden biridir. Doğal ve yapay petrol sızıntıları petrol kirliliğine neden olmakta ve çevrede geri dönüşümü zor olan hasarlara neden olmaktadır. Bu kapsamda Diyarbakır'da ki petrol kirliliği Diyarbakır'ın 30 km kuzey ve kuzeybatısında bulunan Beykan, Kurkan ve Şahaban sahalarında üretilen Petrollü su 1bir dönem boyunca yeraltında bulunan akifer' e enjekte edilmiştir. Bu enjeksiyon daha sonra durdurulmuş ve enjeksiyonun petrol elde edilen birime yapılması zorunluluğu getirilmiştir. 3 Değişik zaman periyodlarında beykan sahasından 19,57*106 m , kurkan sahasından 33,63*106 m3, şahaban sahasından ise 22,66*106 m3 petrollü su Midyat Akiferine enjekte edilmiştir. Bunun haricinde Diyarbakır ve çevresinde yer alan Petrol boru hatları ile Petrol tankaların evsafını yitirmelerinden dolayı Toprak örtüsüne ve Yüzey sularına ciddi boyutta çevresel zarar vermiştir Yapay petrol sızıntılarını önlemek için alınacak önlemler Petrol nakil hatlarının periyodik bakımının yapılması ve sızdırmazlığının sağlanması ve oluşan sızıntıların birikmesini sağlayan sistemlerin yapılması ( Şekil–8 ). Petrol tanklarında yaşanan taşmalar sonucu yaşanan kirliliği önlemek için beton havuzunda yer alan geri aktarım pompalarının bulunduğu işletmeler yapmak 226 Kuyu başlarında sızdırmazlık sağlamak Taşımacılıkta kullanılan tankerlerin periyodik bakımının yapılarak nakil sırasında sızıntı oluşumunu engellemek Beş yüz groston veya daha fazla petrol taşıyan gemiler ile petrol icra eden kıyı tesislerinin yetkili kurumlarca denetlenmesi (10). Güneydoğu'da petrol toprağı kirletiyor Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki topraklarda petrol sızıntılarından kaynaklı olarak demir ve alüminyum metalleri yüksek çıktı. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki topraklarda petrol sızıntılarından dolayı demir ve alüminyum gibi metallerin yüksek çıktığı çözüm bulunmaması halinde bölge topraklarının gittikçe verimsizleşeceği bildirildi. Dicle Üniversitesi (DÜ) Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Hamdi Temel, Yrd. Doç. Dr. Orhan Kavak ve yüksek lisans öğrencisi Kıvılcım Önen ile birlikte Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Mardin, Kilis, Siirt ve Şırnak'taki çeşitli yerlerden alınan katı hidrokarbon sızıntı örneklerinde, sızıntı kirliliği ve kirletici kaynakların etkisini ölçmek ve türlerini tanımlamak amacıyla analizler yaptıklarını söyledi. Temel, bölgenin hidrokarbon sızıntılar yönünden zengin olmasının, hidrokarbon sızıntılarının organik madde miktarı, organik madde tipi, olgunlaşma düzeyi gibi parametrelerin belirlenmesinin yanı sıra çoğu ekolojik sistem için zararlı olan eser elementlerinin ve bunların zararlı etkilerinin neler olduğunun tespit edilip üründen ayrıştırılması konularında yol gösterici olduğunu kaydetti. Güneydoğu'daki metal analizi sonuçlarına göre toprakta demir, alüminyum, mangan, bor, kurşun ve nikel miktarlarının yüksek çıktığına dikkati çeken Prof. Dr. Temel, ''Bölge topraklarında petrol sızıntılarından dolayı demir ve alüminyum metalleri çok yüksek çıkmış ve çözüm bulunmaz ise bölgenin toprakları gittikçe verimsizleşecektir'' diye konuştu. Zararları Prof Dr. Temel, hidrokarbon sızıntılarında tespit ettikleri metaller içerisinde toprak için demir ve alüminyumun yüksek derecede, kurşun ve nikelin orta derecede, bor ve manganezin ise düşük derecede zehirli kimyasal etki gösterdiğini kaydetti. Toprakta biriken bu maddelerin birçok kaynağı olduğunu dile getiren Temel, ''Maddeler önce toprağa daha sonra da bitkilere geçerek neticede, kirletilmiş su ve toprak gibi önemli çevre, tarım ve sağlık problemlerine yol açmaktadır. Bitki, hayvan ve insana etkisi yönünden incelediğimizde hepsinin zararlı olduğu, kirletici olup olmadığı yönünden incelediğimizde; mangan dışında hepsinin zararlı olduğu bulgularına ulaşılmıştır" dedi. 227 Alınabilecek önlemlere de değinen Temel, bunların başında halkın bilinçlendirilmesinin geldiğini söyledi. Bu sızıntıların çok yakınındaki topraklarda tarımsal etkinliklerin yapılmamasının bu konuda alınabilecek önlemlerden biri olduğuna işaret eden Temel, ''Bu konuda çalışmalar yapan MTA gibi kurumlarla iş birliği yapılarak verimsizleşen topraklar verimli hale dönüştürülebilir. Ayrıca çevreye zarar veren maddeleri yok etmek veya bunların tesirini azaltmak için bitkilerin kullanılması da alınabilecek önlemlerden biridir. Bu metoda 'bitkilerle iyileştirme metodu' denir. Kirletilmiş toprağın mühendislik gerektiren teknolojilerle temizlenmesi oldukça maliyetli bir işlemdir ve görüntü kirliliğine yol açmaktadır. Bazı bitki türlerine, topraktan bünyelerine gelen metalleri gövde, filiz ve yapraklarda biriktirme kabiliyeti bahşedilmiştir. Birikmenin olduğu bitki kısımları toplanıp hacimce küçültülmekte ve yeniden değerlendirilmek üzere depolanmaktadır'' dedi. Prof. Dr. Hamdi Temel, metal kirliliği olan toprakların temizlenmesinde topraktaki ağır metalleri biriktirme özelliğine sahip bilimsel adı ''Thlaspi caerulescens'' olan bitkinin kullanılabileceğini sözlerine ekledi (11). KAYNAKLAR 1. http://tr.wikipedia.org/ 2. http://www.cevreonline.com/atik.htm 3. Ali Em Diyarbakır'ın Başlıca Çevre Sorunları.Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.2011.c.2 4. Arş Grv Süleyman Yaman Çevre Kirliliğinin Tanımlanması.Gazi Üniversitesi 5. Mutluhan Akın Galip Akın Suyun Önemi, Türkiye'de Su Potansiyeli,Su Havzaları Ve Su KirliliğiAnkara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi47, 2 (2007) 105-118 6. Nizamettin Hamidi Dicle Nehri Kirliliğinin Kaynaklar Ve Kalite Kontrol Parametreleri Yönünden İncelenmesi Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.2011.c.2 7. Ali Bilgin, Veli Kara. Madencilik İşletmelerinin Çevresel Etkisi Ve Alınması Gereken Önlemler Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu. 2011.c.2 8. Yrd. Doç. Dr. M. Şefik İmamoğlu Arş. Gör. Kamuran Muş Diyarbakır Yöresinde MadencilikVe Çevresel Etkileri Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.2011.c.3 9. Prof. Dr. Zafer Ayvaz. Bilmediğimiz Tehlikeleriyle Fosil Yakıtlar. Ekolojimagazin dergisi.Sayı : 6.Sayı (Nisan - Haziran 2005) 10. Orhan Kavak, Kıvılcım Önen. Diyarbakır 'Da Petrol Ve Çevresel Etkileri Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.2011.c.3 11. Dünya Bülteni 23 Temmuz 2012 228 BÖLÜM 4. AFETLER Bölüm editörü. Yrd. Doç. Dr. Nizamettin HAMİDİ DOĞAL AFETLER 1. Diyarbakır'daki Yapıların Deprem Dayanımı Yrd. Doç. Dr. İdris BEDİR HANOĞLU 2- Yapı Stoku Ve Çarpık Kentleşme Sorunları Yrd. Doç. Dr. Halim KARAŞİN 3-Kırsal bölgede afetler. Müh. Murat HASPOLATLI 229 DİYARBAKIR'DAKİ YAPILARIN DEPREM DAYANIMI İdris BEDİRHANOĞLU* ÖZET Bu çalışmadaki temel amaç Diyarbakır'daki mevcut yapıların deprem dayanımlarının söz konusu yapılarda gözlenen eksiklikler ve bu eksikliklerin depremlerde sebep oldukları hasarlar üzerinden irdelenmesidir. İrdelemede mevcut yapılardaki tipik yanlışlıklarla beraber malzeme kalitesi ve donatı detay hatalarına da değinilmiştir. Diyarbakır'daki yapılarda deprem dayanımını düşürecek tipik temel hatalar şu başlıklar altında toplanabilir. 1- Yapının yapılacağı yerin zemin etüdünün yapılmaması veya yanlış yapılması, 2- Yapının temel sisteminin yanlış seçilmesi, 3Yapının taşıyıcı sisteminin yanlış düzenlenmesi, 3- Yapının taşıyıcı sisteminin projesinden farklı bir şekilde düzenlenmesi, 4- Yapının taşıyıcı sisteminde sonradan yapılan değişiklikler, 5- İlave kat çıkılması, 6-Donatı detaylarında yapılan yanlışlıklar, 7- Malzeme kalitesinin standartlara uygun olmaması. 1. DİYARBAKIR BÖLGESİNİN DEPREMSELLİĞİ Diyarbakır'da yer hareketlerine sebep olacak temel fay sistemi Doğu Anadolu fay hattıdır. Bu fay sistemi Arap ve Avrupa plakalarının sınırını oluşturmaktadır. Tarih 718 Enlem Boylam (Şekil 1). Ayrıca Bitlis-Zagros fay kırığı da bölgede yer hareketleri oluşturabilir. Diyarbakır Doğu Anadolu ve Bitlis Zagros fay kırıklarına sırası ile 90 km ve 60 km mesafedeler. Deprem Yeri 37.15 38.80 Urfa 21.03.1003 37.10 38.80 18.12.1037 37.10 29.11.1114 37.60 38.80 Urfa 36.90 Maras, Urfa, Harran 1115 Büyüklük, Notlar Şiddet 37.10 38.80 22.07.1866 38.40 1869 38.40 VIII Urfa ve çevresi Urfa 176 VIII 176 VII VIII 176 176 7 176 39.40 Hazar Gölü güneyi-Elazığ 5.5 Bitlis ve çevresi 113 VI 209 03.05.1874 38.65 04.05.1874 38.40 39.20 Harput-Elazığ, Diyarbakır VIII 39.50 Maden-Elazığ, Diyarbakır 6.1 VIII 153 75 10.02.1884 42.60 37.80 42.10 Diyarbakır'a uzaklık (km) Pervari –Siirt 6.1 VIII Bir çok ölü *Dicle Üniversitesi, Mühendislik Fak. İnşaat Müh. Bölümü, Diyarbakır idrisbed@gmail.com 230 188 1889 1968 22.05.1971 38.70 38.70 39.90 39.90 Palu bölgesi – Elazığ Bingöl-Elazığ Bingöl 06.09.1975 Lice-Diyarbakır 26.03.1977 Palu-Elazığ 4.3 5.1 VI 2 ölü 79-153 144 6.7 VIII 878 ölü; 5617 hasarlı bina 144 6.9 VIII 2,385 ölü; 8,149 hasarlı bina 84 5.2 01.05.2003 Bingöl 6.4 23.10.2011 Van-Tabanlı 7.2 09.11.2011 Van-Edremit 5.7 VII 8 ölü; 842 hasarlı bina 177 ölü; 8,613 hasarlı bina 600'den fazla ölü, 100 olayında yıkılmış bina, 2000 dolayında hasarlı bina 153 144 380 380 Çizelge 1 ve Şekil 2'de Diyarbakır yakınlarında meydana gelen önemli tarihsel depremler gösterilmiştir (İmamoğlu ve Çetin 2007). Diyarbakır bölgesi görüldüğü gibi yer hareketleri açısından çok aktiftir. Türkiye deprem haritasında 2. Derece deprem bölgesinden yer almaktadır (Şekil 3) (BAADYB 1996). Bu haritaya göre 03.-0.4g'lik bir depremin oluşma olasılığı 50 yılda %10'dur. Görülebileceği gibi Diyarbakır ve çevresinde depremler olmuştur ve tekrar olması muhtemeldir. Çizelge 1. Diyarbakır yakınlarında gerçekleşen önemli depremler (İmamoğlu and Çetin 2007; Karaşin ve Karaesmen 2005'e ilave yapılmıştır) Şekil 1. Türkiye'nin Tektoniği (USGS 2003) 231 Şekil 2. Önemli tarihsel depremler (depremin oluş tarihi depremin yerini gösteren dolu dairelerin yanındadır.) ( Imamoğlu and Çetin 2007'den uyarlanmıştır). Şekil 3. Türkiye deprem haritası (MPWS 2000), deprem bölgeleri azalan şekilde sıralanmıştır. 232 2. YAPININ YAPILACAĞI YERİN ZEMİN ETÜDÜNÜN YAPILMAMASI VEYA YANLIŞ YAPILMASI Diyarbakır genel olarak sağlam bir zemin yapısına sahiptir. Buna karşılık bina yapılacak bir arazide zemin özellikleri değişken olabilir (kısmen sağlan ve kısmen zayıf zemin yapısı muhtemeldir). Diyarbakır'da zemin etütlerinin yaygın olarak yapılmaya başlanması 2000'lerin sonrasına rastlar. Her ne kadar üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen zemin etütlerinin düzgün bir şekilde yapılmaması günümüzün de sorunlarındandır. Binanın temel sisteminin doğru bir şekilde tasarlanması için Şekil 4'de görüldüğü gibi bina yüksekliğine bağlı olarak yeterli bir derinliğe kadar sondaj çalışması yapılarak hem numune alınması hem de zemin profilinin çıkarılması gerekmektedir. Zemin etütlerinde en önemli eksikliklerden birisi de zemin etütlerinin değerlendirilmesinde zemin mekaniğinde uzman bir mühendisin de katkısının alınmamasıdır. Zemin etüdünde yapılacak yanlışlıklar temel sistemi ve hatta taşıyıcı sistemin düzenlemesinde binanın deprem dayanımını azaltacak hatalara sebep olacaktır. Bunun yanında zemin etüdü yapılmadan (Diyarbakır'da 2000'den önce inşa edilen bir çok yapı için bu durum geçerlidir) temel sistemi tasarlanmış bir yapının deprem performansının çok iyi olmayacağı aşikardır. Bu tür durumlarda zemin etütleri yapılıp temel sisteminin iyileştirilmesi gerekmektedir. Şekil 4. Zemin etüdü için sondaj çalışması ve alınan numuneler 3. YAPININ TEMEL SİSTEMİNİN YANLIŞ SEÇİLMESİ Üst yapının kendisinden beklenen yeterli performansı sağlayabilmesi için ilk olarak temel sisteminin doğru seçilmiş olması ve üst yapıya mesnetlik görevini yerine getirebilmesi gerekmektedir. Temel sisteminin kolon ve perde gibi düşey taşıyıcı elemanlara ankastrelik yapabilecek kadar yeterli kapasiteye sahip olması gerekmektedir. Projesiz yapılan yapılar, sonradan kaçak kat çıkılan yapılar, temel 233 beton dayanımı yetersiz olan veya donatı detayları uygun olmayan birçok temel bu görevlerini yerine getirememektedir. Temel sistemindeki bu eksikliklerden dolayı üst yapı taşıyıcı elemanları deprem etkilerine karşı daha zayıf bir konuma düşmektedirler. Birçok yapıda temel sistemi tasarlanırken zemin etüdü yapılıp yapının yapılacağı zeminin mühendislik özellikleri göz önünde bulundurulmadığından, söz konusu yapının temeli üst yapıyı taşıyamamakta ve yerel bazı bölgelerde oturmalar olmaktadır. Bu oturmalar yapılarda ciddi hasarlara sebep olabilmektedir. Bir deprem durumunda ise bina temel sistemi üzerinde dönmekte ve stabilite kayıplarına yol açılabilmektedir. Şekil 5'de bitişik iki binadan sol taraftaki binanın sol bölümünde meydana gelen zemin oturmalarından dolayı binanın sola doğru dönerek bitişiğindeki binadan ayrıldığı görülmektedir. Ayrıca aynı şekilde başka bir binada temeldeki oturmalardan dolayı duvarlarda meydana gelen çatlaklar görülebilir. Şekil 5. Diyarbakır'da zemindeki oturmalardan dolayı sola doğru dönerek bitişik nizamdaki yapıdan ayrılması ve zemindeki oturmadan dolayı duvar çatlakları 4. YAPININ TAŞIYICI SİSTEMİNİN YANLIŞ DÜZENLENMESİ Taşıyıcı sistem düzenlenmesinde yapılan hatalar binanın deprem dayanımını çok önemli bir oranda etkilemektedir. Bu hataların başında şunlar gelmektedir: Asmolen döşeme sisteminin kullanılması, betonarme perde kullanılmaması, betonarme perdelerin yanlış düzende kullanılması, kolonun statik hesapta göz önüne alınan serbest boylarının (alt kat kirişinden üst kat kirişine olan mesafe) statik hesapta göz önünde bulundurulmayan daha çok mimari olan detaylar ile azaltılması, bina taşıyıcı sisteminde değişiklikler. Bu hatalar aşağıda daha ayrıntılı bir şekilde irdelenmiştir. 234 4.1. Asmolen Döşeme Sistemi Diyarbakır'da asmolen döşeme sistemi çok yaygın olamamakla beraber özellikle 2000'lerden önce kullanılan bir döşeme sistemidir. Asmolen döşeme sitemine sahip binaların deprem dayanımını çok düşüktür ve bunun en büyük sebebi asmolen döşeme sisteminin kullanılmış olmasıdır. Asmolen döşeme sisteminde kolonları birbirine bağlayan sarkık kirişler yerine Şekil 6'da görüldüğü gibi rijitlikleri çok daha az olan yatık kirişler kullanılmaktadır. Yatık kirişlerin rijitlikleri çok düşük olduğundan yatay deprem yüklerine karşı koyacak sağlam bir çerçeve sistemi oluşturulamamaktadır. Bina yatay yüklere karşı çok esnektir ve ayrıca gene kirişlerin rijitlikleri az olduğundan kolonların yatay yüklere karşı dayanımı da çok azalmaktadır. Şekil 6'da Van depreminde yıkılmış asmolen döşeme sistemine sahip binalar görülmektedir. Asmolen döşeme sistemine sahip binaların depremde yıkılmalarının önüne geçmenin en etkin yolu taşıyıcı sistemde planda her iki doğrultuda yeterli miktarda betonarme perde yerleştirilmesidir. Şekil 7'de taşıyıcı sisteminde her iki yönde yetersiz de olsa Şekil 6. Asmolenli bir bina ve Van depreminde ağır hasar görmüş ve çökmüş asmolen yapılar betonarme perde içeren ve bundan dolayı ayakta kalabilmiş bir bina görülmektedir. Bu binada bir yönde bir ve diğer yönde iki adet perde yerleştirilmiştir. Perde miktarı az olan yönde yerleştirilen tek perde önemli miktarda hasar görmüştür. Bu durum perdelerin görevlerini yerine getirdikleri ve yatay deprem yüklerinin taşınmasındaki katkılarını açıkça göstermektedir. 235 Şekil 7. Bir yöndeki betonarme perdesi ağır hasar gören asmolenli bina 4.2. Asma Kat Aşağıda Şekil 8'de gösterilen durum özellikle cephesi cadde üstüne düşen binalarda sık karşılaşılan bir durumdur. Burada binanın zemin katı ile beraber birinci katını da ticari alan olarak kullanabilmek için birinci kat asma kat yapılarak zemin kat ile birleştirilmiştir. Buradaki temel amaç ticari alanı artırarak bina satışındaki karı artırmaktır. Düzgün oluşturulmuş bir çerçeve sisteminde Şekil 8'de gösterilen okların kolon merkezinden geçen eksen üzerinde bir noktada kesişmesi gerekmektedir. Şekilde verilen dolu daireler kiriş eksenin kolon eksenini kestiği yeri göstermektir. Ne yazık ki Şekil 8'de görüldüğü gibi yedi oktan hiçbiri birbiri ile kesişmemektedir (hiçbir daire üst üste çakışmamaktadır). Bu durum yatay deprem yüklerinin kolonlar arası aktarılmasında hem eksikliklere sebep olacaktır hem de yükleri aktarırken kolonda ilave zorlamalar meydana getirecektir. Bu zorlamaların başında kolona etki edecek kesme kuvvetlerinin artması, kolonun burulmaya zorlanması ve kolon burkulmaya boyunun artması gelmektedir. 236 Şekil 8. Düzgün olmayan bir çerçeve sistemine sahip asma kat 4.3. Kötü kiriş kolon sistemi Kirişler kolonları birbirine bağlayarak yatay yüklere güçlü bir şekilde karşı koyacak çerçeve sistemini oluştururlar. Kirişlerin kirişe oturması, kolona dört taraftan kiriş binmemesi, kirişlerin kolona eksantrik biçimde birleşmesi gibi durumlar düzgün çerçeve oluşumuna engeldirler. Şekil 9'da kirişin kirişe binmediği, kirişin kolona eksantrik bağlanması ve kirşlerin kolonun dört bir tarafında olmaması gibi durumların çok kısa bir alanda gerçekleştiği açıkça görülmektedir. Daha iyi anlaşılması için Şekil 10'da Şekil 9'daki durum şematik olarak gösterilmiştir. Kirişlerin kolona eksantrik bağlanması Kirişin kirişe oturması Şekil 9. Sürekli çerçeve sistemi oluşturmayan kiriş kolon sistemi 237 Kirişlerin kolona eksantrik bağlanması Kirişin kirişe oturması Şekil 10. Şekil 9'daki durumun şematik gösterimi 4.5. Esir Kolon Kolonların statik hesapta göz önüne alınan serbest boyları alt ve üst kat kirişlerinin eksenleri arasındaki mesafedir (net mesafe alt kat kirişin üstünden üst kat kirişinin altına kadar olan mesafedir). Daha çok mimari ve statik hesaplarda göz önünde bulundurulmayan detaylardan dolayı kolonun hesapta göz önüne alınan serbest boyu uygulamada azaltılmaktadır. Bu tür kolonlar herhangi bir seviyelerinden tutulduğundan bu kolonlara esir kolon denilebilir (Şekil 11). Kolon boyunun azaltılmasından dolayı kolona etki eden kesme kuvveti birkaç kat artmaktadır ve söz konusu kolon bu büyük kesme kuvvetine göre tasarlanmadığından dolayı deprem sırasında Şekil 11'de görüldüğü gibi ağır kesme hasarları ile kolonda gevrek göçme meydan gelmektedir. Bu gevrek göçmenin önüne geçmek için iki yol izlenebilir: 1. Bu kolonların bu bölgelerinde etriye aralığının çok sık olarak düzenlenmesi. 2. Bu kolonların tutulduğu bölgelerde tutululuk durumunu ortadan kaldırmak. Bu amaçla mevcut yapılarda bu durumu ortadan kaldırmak için şu pratik önlemler alınabilir. Tutulu olmayan kısım Tutulu kısım Şekil 11. Van depreminde esir kolon hasarları 238 1. Şekil 11'de görüldüğü gibi bu tür kolonların tutulu olmayan bölümlerinin dıştan çelik veya lifli polimerler ile sarılarak kesme dayanımının artırılması. Şekil 11'de görüldüğü gibi bu kolonları tutan duvarların kolonla birleşen kısmında kolon boyunca bir şerit duvarın kaldırılarak yerine yumuşak bir dolgu malzemenin yerleştirilebilir. Bu şekilde kolon boyu boyunca tutulmamış olacaktır. Bir başka seçenek de kolonun duvar ile tutulmayan diğer kısımlarına da duvar örerek kısmen tutuluğu ortadan kaldırmak. 5. İLAVE KAT (KAÇAK KAT) ÇIKILMASI İnşaatı bitirilmiş ve iskana açılmış bir binanın aradan geçen zamana ve projesinin ilave katları içermemesine rağmen binaya ilave katlar eklenmesi Diyarbakır'da özellikle eski kaçak yapılaşmada çok sık görülen durumlardandır (Şekil 12). İleriki bölümlerde de değineceğimiz gibi Diyarbakır'daki özellikle eski yapıların beton basınç dayanımları çok düşüktür. Bu da kolonların eksenel yük taşıma kapasitelerini direkt olarak düşürmektedir. Binaya ilave katlar çıkılması ile kolona etki eden yüklerin artması ve zaman boyunca kolon dış ortam koşullarına maruz kalması ile betonun tahrip olması ile kolonun taşıma kapasitesi iyice azalmaktadır. Diyarbakır'daki bazı yapıların durup dururken kolonlarının patlamasının önemli sebeplerinden birisi de budur. Şekil 12. Diyarbakır binalarından ilave kata bir örnek 239 6. DONATI DETAYLANDIRMA HATALARI Diyarbakır'daki mevcut eski veya daha yeni yapılardaki ortak eksikliklerden biri de donatı detaylandırmada yapılan hatalardır. Hataların başında Şekil 13'de 0 0 görüldüğü gibi etriye kancalarının 135 yerine 90 yapılıyor olmasıdır. Kaplı etriye oluşturulmaması, etriye aralıklarının büyük olması, etriye aralıklarının azaltılması gereken (sıklaştırma bölgesi) kolon ve kiriş uç bölgelerinde etriye aralıklarının büyük olması, kolon-kiriş birleşim bölgelerine etriye konulmaması diğer eksiklikler arasında sayılabilir. Bir başka önemli eksiklik de boyuna donatı bindirme boylarının yetersiz olmasıdır. Bütün boyuna donatıların kat hizasında ek yapılması da boyuna donatılar arası kuvvet aktarımını kötüleştirmektedir. Bir başka önemli eksiklik de kolon dibinden itibaren ilk etriyenin ilk 5 cm'de atılması gerekirken bunun çoğu kez 10 cm veya daha büyük bir mesafeye kadar çıkmasıdır. Bu da en çok zorlanan bölgenin yeterince sargılanması anlamına gelmektedir ki olası bir depremde kolonun dayanımını kolay bir şekilde yitirmesine sebep olacaktır. Etriyelerinin boyuna donatıları iyice bağlanmasından dolayı beton döküm sırasında etriyelerin kayması ile etriye aralıkları değişmektedir. Bu durum bazı bölgelerin etriye aralıkları azaltırken bazı bölgelerin de etriye aralıklarının azalmasına sebep olabilmektedir. Aynı durum boyuna donatılar için de geçerlidir. Binanın statik hesaplarının geçerli olması için boyuna ve enine donatıların projedeki konumlarını koruması bu donatıların birbirine iyice bağlanması ile sağlanmalıdır. Şekil 13. Donatı detayları kötü yapılmış bir kolon 240 7. BİTİŞİK NİZAM Bitiş nizam ile yapılmış olan binalarda bitişik yapılan iki bina arasında yeterli miktarda boşluk bırakılmalıdır (Şekil 14). Bu boşluğun deprem sırasında iki binanın birbirine çarpmasını önleyecek miktarda olması gerekmektedir. Aksi taktirde iki bitişik nizam bina deprem sırasında bir birine çarparak taşıyıcı ve taşıyıcı olmayan elemanlarda önemli hasarlara sebep olabilmektedir. Bitişik binalarda kat seviyelerinin aynı olmaması da depremde hasar riskini artırmaktadır (Şekil 15). Şekil 14. Diyarbakır'daki bitişik nizam iki bina ve Van depreminde bitişik nizam yapılmış ve taşıyıcı olmayan elemanları hasar görmüş iki bina Şekil 15. Van depreminde bitişik nizam yapılmış binalar ve taşıyıcı sistemde oluşan ağır hasarlar 8. MALZEME KALİTESİ 8.1. Beton Diyarbakır'daki yapıların beton dayanımı ile ilgili bu çalışmada iki kaynak laboratuvarın verilerine bakacağız. Bu laboratuvarlar Dicle Üniversitesi Yapı Malzemesi (DÜYAM) ve İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Diyarbakır Şubesi'nin 241 Beton Araştırma Laboratuvarlarıdır. DÜYAM laboratuvarına eski yapılardan 2009 yılından beri toplam 50 adet beton karot numunesi gelmiştir. Bu numunelerin çapları büyük çoğunlukla ortalama 65 ve 100 mm ve boy/çap oranları 1'dir. Bu numunelerin ortalama beton basınç dayanımları 10.6 MPa olarak ölçülmüştür. Ölçülen en düşük beton dayanımı 5.8 MPa'dır. Karot numunelerinde gözlenen önemli hususlar Şekil 16'da görüldüğü gibi betonda kullanılan agreganın uygun granülometriye sahip olmaması, beton içerisinde ahşap, kil yığıntıları gibi yabancı maddelerin bulunması ve betondaki boşluklardır. Bu hususların hepsi beton dayanımını önemli ölçüde azaltmaktadır. İMO beton araştırma laboratuvarına 2009 yılından itibaren gelen numunelerin büyük çoğunluğu yeni yapılardan alınan karotlardır. Yeni yapıların betonlarındaki en önemli sorun yerel bazı bölgelerde beton dayanımının çok düşük çıkmasıdır. Örneğin alınan karot numunelerinin bütün katlarda ortalamaları 20 MPa çıkarken bazı katların bazı kolonlarında 7-10 MPa çıkabilmektedir. Bununla beraber bazı kolonlarda beton basınç dayanımı için 4 MPa gibi çok düşük değerler de ölçülmüştür. Bu durum bazı kolonların taşıyabileceğinden fazla yükle yüklenmelerine sebep olabileceği gibi taşıyamadığı yükü çevre kolonlara ilave yük olarak etki etmesine sebep olacaktır. Şekil 16. Beton karot numuneleri 8.2. Donatı Eski yapılarda özellikle 1990'lardan önce yapılan yapılarda düz yüzeyli (BÇI veya S220) donatı kullanılmıştır. Düz yüzeyli donatının en büyük zayıflığı donatı ile beton arasındaki aderansın çok zayıf olmasıdır. Bu zayıflığı gidermek için yapılacak 0 en önemli şey donatı uçlarına 135 kanca yapılmasıdır. Düz yüzeyli donatının olumlu taraflarının başında kopma uzamasının büyük olması. 1990'lardan sonra nervürlü (BÇ III veya S420) donatı kullanılmaya başlanmış ve günümüzde bütün bina yapılarında nervürlü donatı kullanılmaktadır. Nervürlü donatının betona aderansı çok iyidir. Yeterli kenetlenme boyu bırakıldığında kanca yapmaya gerek yoktur. Buna karşılık bazı durumlarda (etriye, pilye veya kiriş donatısının kolona ankre edilmesi) donatının bükülmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Nervürlü donatıda karşılaşılan en önemli sorun 242 standartlara uygun üretilmeyen donatının çok gevrek olması ve bunun sonucu olarak bükülürken çatlayarak kopmasıdır. Donatının yeterli sünekliğe ve standartlara uygun olup olmadığının belli sayıda numuneler üzerinde yapılacak laboratuvar deneyleri sonucunda belirlenmesi gerekmektedir. Diyarbakır'daki yapılar inşa edilirken bu deneylerin yapılamasına özen gösterilmemesi bu yapıları ayakta tutan iki malzemeden biri olan donatının kalitesinin uygun olmaması sonucunu doğurmaktadır. 9. SONUÇ Bu çalışmada Diyarbakır'daki yapıların deprem dayanımları Ekim 2011 Van depreminde gözlen hasarlar göz önünde bulundurularak sorgulanmıştır. Sonuç olarak Van'da depremden sonra yapılan incelemelerde yapıların deprem dayanımlarının azalmasına sebep olan temel hataların Diyarbakır'daki yapıların çoğunda da mevcut olduğu görülmüştür. Bu durumda olası bir depremde Diyarbakır'daki yapıların da çok riskli durumda oldukları görülmektedir. Van depremi ve Diyarbakır'daki yapılar üzerine yapılan incelemeler sonucunda yapıların deprem dayanımlarını azaltan temel yanlışlıkların bazıları şöyle sıralanabilir: 1. Yapıların asmolen döşeme sistemlerine sahip olmaları ve bunun yanında taşıyıcı sistemde betonarme perdelerin bulunmaması, 2. zemin katların ticari alan olarak kullanılmasından dolayı bu katlarda kirişlerin sürekli olmaması, kolonların narin olması, dolgu duvarların bulunmaması, taşıyıcı kolonların kesilerek kaldırılması ve taşıyıcı duvarların kaldırılması ile bu katların zayıflatılması, 4. betonarme perdelerin yanlış yerleştirilmesi ile yapının burulmaya maruz kalması, 4. beton basınç dayanımlarının çok düşük olması, 5. donatı kalitesinin standartlara uygun olmaması, 6. donatı detaylarının yanlış düzenlemesi. Olası bir depremde can kayıplarının önüne geçmek için birçok yanlış uygulama ve zayıflıklar içeren mevcut yapıların bir an önce deprem dayanımlarının incelenmesi ve gerekli görülen güçlendirme uygulamalarının yapılarak yapıların depreme hazırlıklı hale getirilmeleri gerekmektedir. KAYNAKLAR 1. United States Geologic Survey (USGS), 2003; “Preliminary earthquake report for 1 May 2003 Bingol, Turkey earthquake”, National Earthquake Information C e n t e r. ” Wo r l d D a t a C e n t e r f o r S e i s m o l o g y, D e n v e r, C o l o r a d o . http://neic.usgs.gov/neis/bulletin/ 03_EVENTS/i eq_030501/. 2. İmamoğlu, M. S. ve Çetin, E., 2007; “Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Yakın Yöresinin Depremselliği”, Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 9, 93-103, Diyarbakır, Türkiye. 3. Karaşin, A. H. ve Karaesmen, E., 2005; “Bingöl depreminde meydana gelen yapısal hasarların irdelenmesi”, Deprem Sempozyumu, Kocaeli, Türkiye, 386396. 4. T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (BAADYB), 1996; “Türkiye Deprem Haritası”, Ankara, Türkiye. http://www.deprem.gov.tr/linkhart.htm. 243 YAPI STOKU VE ÇARPIK KENTLEŞME SORUNLARI Halim Karaşin* ÖZET Diyarbakır'ın 1970'li yıllardan sonra geçirdiği fiziki çevre değişimi ve 1990'lı yılların sonuna kadar süre gelen yoğun göç olgusu ile birlikte artan barınma ve işyeri ihtiyacı planlı ve güvenli bir biçimde karşılanamamıştır. Bununla birlikte kaçak yapılaşmaya karşı gerekli tedbirlerin alınmamış olmasından kaynaklı olarak başta suriçi, şehitlik ve bağlar semtleri olmak üzere Diyarbakır genelinde bu dönemde inşa edilen yapıların çok büyük bir bölümü yapı güvenliği bakımından ciddi bir hasar potansiyeli ortaya çıkarmıştır. Yapısal anlamda kent kimliğinin yeterince korunamamış olması sonucu sur içindeki yapılaşma bu tarihi dokuyu önemli ölçüde tahrip etmiştir. 1980'li yılların sonuna doğru Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde tırmanan aşırı gerilim ve şiddet olayları sonucunda, büyük bir bölümü zorunlu olarak boşalan kırsal yerleşim birimlerin önemli bir kısmının Diyarbakır'a göç etmesi neticesinde acil barınma ihtiyacı sağlanamamış ve çarpık kentleşme süreci daha da artmıştır. Bu beklenmedik nüfus yoğunluğun meydana geldiği dönemde inşa edilen yapıların hemen hemen tamamı (%95'den fazla) ruhsatsız ve resmi denetim yapılmadan imara aykırı bir biçimde tamamlanıp konut ve işyeri olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde Diyarbakır kent nüfusunun artış hızı 2–3 katına ulaşmış olması ile birlikte birim konutta ortalama hane halkı sayısı 7 kişiye ulaşmıştır. Ayrıca okul, yeşil alan spor tesisi vb. sosyal donatı alanları oranlarında ciddi azalmalar (kişi 2 başına düşen yeşil alan miktarı 0,5 m 'den daha az) meydana gelmiştir. Bu durum yetersiz olan kentsel altyapı sorunlarını arttırmış, kentsel hizmetleri yetersiz kılmış ve tarihi dokunun tahribatında hızlandırıcı bir faktör olmuştur. Bütün bu olumsuzlukların ardından 2000'li yılların başından itibaren kentin yatayda büyümesini sağlayan imar planlarının uygulanması ve etkin denetimlerin sağlanması ile birlikte ortaya çıkan yeni yerleşim bölgeleri ve TOKİ konutları neticesinde kentteki nitelikli yapı stoku ile sosyal donatı alanları bakımından ciddi bir iyileşme ortaya çıkmıştır. 1. GİRİŞ Sürekli dinamik halde bulunan özellikle 20. Yüzyıl itibarı ile sürekli ihtiyaç ve altyapı gereksinmeleri değişen Diyarbakır'daki nüfus hareketleri ve ekonomik değişimlerden dolayı sürekli bir hizmet gereksinimi ortaya çıkmıştır. Artan şehir nüfusuyla birlikte altyapı ve ihtiyaçların güncellenememesi sonucu ortaya çıkan *Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü, Diyarbakır karasin@dicle.edu.tr 244 gelişigüzel yapılaşma ile ortaya çıkan plansız şehirleşme bakımından önüne geçilemeyecek sorunları da beraberinde getirmesi kaçınılmaz bir sonuç olmuştur. Genel olarak özellikle plansız yerleşimin oluştuğu şehir merkezleri başlı başına bir sorun olmakta; beraberinde trafik sorunu ve alt yapı gibi bir çok sıkıntıya yol açmaktadır. Diyarbakır kentinin yerleşik dokusunun asıl biçimlenişi Geç Roma Dönemi'nde olmuştur. Romalıların 4.yy.'ın ortasında kenti Roma Mezopotamyası'nın başkenti yapmaları, kentin idari ve ticari faaliyetlerle büyümesine, MS. 330 yılında doğu surlarının yapılmasına, surların bugünkü, biçimini almasına neden olmuştur. Diyarbakır kentin mekansal gelişimi ve dönüşümü 19. yüzyıla kadar sur içinde olmuştur. Tanzimat sonrasında 1868-1875 yılları arasında sur dışında, Seyran Tepe'de hastane, kışla, cami ve Mülkiye Dairesi yaptırılmıştır. [1] 2. KENTİN MEKANSAL ÖZELLİKLERİ Diyarbakır kentinde 2000 yılında bulunan binaların yapım yıllarına göre dağılımı Çizelge 1'de özetlenmiştir. Buna göre kentte inşaat sektöründeki canlılığın 1980 sonrasında başladığı anlaşılmaktadır. Kentte 2000 yılındaki toplam mevcut binaların % 60'ından fazlası 1980 yılından sonra yapılmıştır. 1980 sonrası iki dönem olarak ele alınırsa, özellikle 1980'lerin ikinci yarısı sonrası ve 1990-2000 yılları arasının daha faal bir dönem olduğu görülür. Çizelge 1. Diyarbakır Kenti, Yılına [2] Göre Bina Sayıları 2 Çizelge 1. Diyarbakır Kenti, Bitiş Yılına GöreBitiş Bina Sayıları Belediye İsmi 1960 öncesi 1960-1980 arası 1980-1989 arası 1990-2000 arası Toplam Bağlar 220 4.152 6.214 5.543 16.299 Suriçi 2.992 3.880 1.785 812 9.691 Yenişehir 424 3.190 3.438 3.750 10.981 Bağıvar 47 268 366 507 1.199 Çarıklı 23 142 292 246 710 Kayapınar 2 114 557 2.893 3.659 TOPLAM 3.708 11.746 12.652 13.751 42.539 2000 yılında kentte mevcut bulunan binaların % 80'inin konut amaçlı ve % 11'inin ise ticari amaçlı kullanıldığı görülmektedir. Konut ve konut dışı karışık biçiminde tanımlanan binaların konut dışındaki kullanımının ticaret olduğu düşünülürse kentteki binaların % 96'sının konut ve ticaret kullanımında olduğu anlaşılmaktadır [3]. Yerel Yönetim Yasalarında son yıllarda yapılan değişikliklerle, Belediye ve Büyükşehir Belediyelerinin sınırları genişletilmiş, öte yandan, Belediyelerin yetki, görev ve sorumlulukları yeniden tanımlanmıştır. Büyükşehir Belediye sınırları 26.000 hektardan, 125.000 hektara çıkmış, alanı yaklaşık 5 kat büyümüştür. [1] tarihsel süreçte kentin yayılma alanı ve nüfus yoğunluğu Çizelge 2'de özetlenmiştir. Kentin mekansal gelişme sürecinde, bazı eski kırsal yerleşme alanları da kentin yayılma alanı içinde kalmıştır. 245 Çizelge 2. Diyarbakır Kenti'nin Tarihsel Süreçte Yayılma Alanı [4] Yıllar Tarihi çekirdek (İ.Ö. 3000) 1930 (Suriçi) 1960 1985 2005 Konut Alanı(ha)(1) 7,73 158,44 293,24 1277,23 3078,27 3 34,642 81,320 313,036 774,580 Nüfus yoğunluğu (kişi/ha) 219 277 245 252 (1) Havaalanı, üniversite, askeri alan vb. büyük alan kullanımlı kentsel alanlar hariç. 3. KENTSEL ALAN KULLANIMI Diyarbakır Büyükşehir kentsel bölge içinde, kişi başına 23,07m² konut yerleşim alanı, 1,72 m² merkezi iş alanı düşmektedir. Kişi başına sosyal donatı alanları açısından, 0,64m² ilköğretim alanı, 0,90m² orta ve mesleki öğretim alanı, 0,42m² sağlık tesisi alanı,1,00m² yeşil alan, 0,31m² spor tesisleri alanı, 0,17m² sosyal ve kültürel tesis alanı düştüğü görülmektedir. Bu değerler yasal standartların oldukça altındadır. [5] Diyarbakır'da oturulan konutların fiziksel kapsamında ele alınan bir diğer veride konutların kullanım alanı büyüklükleri ve konut refahı için bir ölçü olabilecek kişi başına düşen konut alanıdır. Genel bir tanımlama ile Diyarbakır'da kişi başına 2 2 düşen konut alanı 12,90 m olup bu rakam 100 m alana sahip bir konutta ortalama olarak 8 kişinin yaşadığını göstermektedir [6]. Mevcut konut stoku dağılımı bakımından en fazla yoğunluğun Çizelge 3'te görüldüğü gibi % 42,6 ile Bağlar Semtinde olduğu görülmektedir. Nüfus yoğunluğunun bu bölgede fazla olması ve yapıların birçoğunun eski ve ruhsatsız olarak inşa edilmesi nedeniyle en fazla çarpık kentleşmenin yoğunlaştığı bölge konumundadır [7]. Bağlar bölgesinin yanında Suriçi ve Yenişehir'e bağlı şehitlik semtlerinde kentsel altyapı yetersizliğinin yanında yapıların önemli bir bölümü yapı güvenliği açısından risk altındadır. Çizelge 3. Diyarbakır Kentsel Bölge 2005 Yılı Konut Stoku [8] Bağlar Sur içi Yenişehir Konut Sayı 58438 15843 35833 % 42,6 11,5 26,1 Bağıvar Çarıklı Kayapınar Toplam 2900 843 23460 137313 2,1 0,6 17,1 100,0 Belediyeler 246 2000 Yılı Nüfusu Konutta Ort. Nüfus 320672 96384 188483 5,5 6,1 5,3 16960 4935 131552 758986 5,8 5,9 5,6 5,5 Yapılaşma alanında en umut verici gelişme 1993 yılında Toplu Konut İdaresi tarafından toplu konut uygulamaları başlatması ile ortaya çıkmıştır. Bu uygulamaların örnek teşkil etmesi sebebi ile Diyarbakır'da gecekondulaşmanın önlenmesi ve nitelikli konut üretimine katkı sağlamıştır. Bu projenin uygulanabilmesi için toplam 266 hektarlık bölge 1994 yılında Toplu Konut bölgesi ilan edilmiştir. Bunun 165 hektarlık bölümü Gecekondu Önleme Bölgesi olarak 1983'te Kamulaştırılmış, kalan kısım ise 1994'te kamu eline geçmiştir. [9] Daha sonra Elazığ yolu üzerinde Üçkuyu Bölgesi'nde planlanan toplu konut alanı 188,24 hektar büyüklüğünde olup 4600 konut ile okul ve hastane gibi sosyal donatı alanlarının Diyarbakır'a kazandırılmıştır. 4. KENTLEŞME SORUNLARI Kent merkezinde artan nüfus ile birlikte ortaya çıkan konut ihtiyacı beraberinde çarpık kentleşme ve gelişigüzel yapılaşmayı getirmiştir. Plansız yapılaşma ve eski mevcut yapıların yıkılarak yerlerine yüksek katlı imara aykırı yeni konutların inşa edilmesi ve birçoğunda iskan ruhsatının bulunmaması çeşitli sorunlara yol açmıştır. Sosyal tesis alanlarının ve yeşil alanların yetersizliği, artan nüfus ve gelişigüzel yapılaşma ile iyice belirgin bir hal almıştır. Bu durum trafik, altyapı, otopark ve çevre sorunlarını beraberinde getirmiştir. Konut ve işyerlerinin genellikle aynı yapı içinde bulunması, yapı ortak kullanım alanlarının işyeri olarak tasarlanması, binalara ait otoparkların bulunmaması özellikle çalışmaların yoğun olduğu iş saatlerinde nüfus ve taşıt yoğunluğuna bağlı sıkıntılar doğurmaktadır. 1940'lı yıllara kadar ilin nüfusunun hemen hemen hepsi surlarla çevrili bir kale kent içerisinde ve kendine özgü avlulu evlerde yaşarken, günümüzde ilin toplam nüfusunun %90'ınden fazlası surun dışındaki kısmen planlı ama büyük bir çoğunlu çarpık kentleşme diye adlandırabileceğimiz bölgelerde yaşamaktadır. 1970'li yılların başına kadar fiziksel bir bozulma söz konusu olmazken, 1980'li yıllarda kent hem nüfus hem de mekânsal açıdan büyümüştür. 1980'li yılların ikinci yarısından sonra başlayan geniş çaplı şiddet ortamı neticesinde boşalan köy ve mezraların sonucunda ortaya çıkan yoğun göç sonrası şehirleşme sürecinin tüm olumsuzlukları en çok göç alan Diyarbakır örneğinde görülmüştür. Bu göç yoğunluğu Diyarbakır kent nüfusunun artış hızını 2–3 katına ulaştırmıştır. Bu olumsuz gelişmeler zaten yetersiz olan kentsel altyapı sorunlarını arttırmış, kentsel hizmetleri yetersiz kılmış ve tarihi dokunun tahribatında hızlandırıcı bir faktör olmuştur [7]. Diyarbakır kenti alan kullanımındaki ve fiziksel yapılaşmasındaki düzensizliğin yanında Diyarbakır kentinde 1990'dan 1998 yılları arasında inşa edilen ya da kullanıma alınan 34000 konutluk büyük bir yapılaşma sürecinde yine aynı dönemde sadece 882 konuta belediye tarafından ruhsat verilebilmiş olması düşündürücüdür [10]. 247 5. SONUÇ Yoğun göçün yaşandığı 1985-2000 yılları arasında Diyarbakır kentleşme kent kimliği ve tarihi doku bağlamında önemli olumsuzluklar meydana gelmiştir. Yapılan yanlış imar uygulamaları ve kaçak yapılaşmalar, tarihi kent dokusunun tahrip olmasına yol açmakla birlikte hasar görme potansiyeli yüksek bir yapı stoku da ortaya çıkarmıştır. Bu çerçevede günümüzde Diyarbakır ve öteki bazı Güneydoğu kentlerinde ivedi çözüm bekleyen sorunların başında sağlıklı ve güvenli barınma ihtiyacı gelmektedir. 1992-1998 tarihleri arasında meydana gelen yoğun göçler neticesinde artan nüfusun 500.000 civarına ulaşması ile birlikte bu nüfusun barındığı yapıların çok büyük bir kısmı kentsel altyapı yetersizliği nedeniyle insanca yaşam olanaklarından uzak kalmıştır. Düzenli bir yapılaşma ve mevcut yapıların ıslahı ile ileride meydana gelebilecek doğal afetlerde, can ve mal kayıpları gibi unsurların önüne geçilebileceği ve azaltılacağı düşünülmektedir. TOKİ'nin Diyarbakır Şilbe Bölgesinde 6500 konutluk projesinin bölümler halinde uygulamaya koyduğu konut projeleri kentsel açıdan örnek teşkil etmiş olup 2000'li yıllardan sonra yeni yapılaşma sürecine olumlu katkı sağlamıştır. Kentte konutlaşma sürecine girmesi ile yeni yapılan site tipi konutlar çevre koşulları, yeşil alanlar, çocuklar için uygun koşulları ile kentin gelişiminde ve görsel görünümünde güzel bir oluşum oluşturmuştur. Gecekondu bölgelerinin oluşumunu engellenmesi, alt gelir grubunun konut sahibi olması, nitelik ve nicelik yönünden konut sorununu çözmesi açısından TOKİ' nin yaptırdığı konutlar kentin gelişimine ve çarpık kentleşmeyi engelleyici unsuru ile olumlu bir yapı sergilemiştir. 248 KAYNAKLAR 1. Diyarbakır Nazım İmar Planı Planlamaya Geçiş Raporu, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi (DAMPO Danışmanlık Araştırma Mimarlık Planlama Ltd. Şti), (Nisan, 2006) 2. DİE Bina Sayımı 2000. 3. 2000-2010 Türkiye Konut İhtiyacı Araştırması Raporu, 2002. 4. http://www.arem.gov.tr/proje/ars_rapor/ic_goc_sorun_cozum.htm 4 5.Karaşin A, Karakaş S, Gürbüz Ş, Özyılmaz H, 2008, Diyarbakir'da Yoğun Göçün Getirdiği Çarpik Kentleşme Sorunlari, Afet Sempozyumu, İmo, Ankara. 6.Balamir, A. 1996, “ Konut Sisteminin bir diğeri: Küçük Hane Halkları”, Diğerlerinin Konut Sorunları, TMMOB yayını, Ankara. 7.Güneli, Z., 1998, Bölge içi Zorunlu Göçten Kaynaklanan Toplumsal Sorunların Diyarbakır Kenti Ölçeğinde Araştırılması TMMOB yayını, Ankara. 8. Belediye Nümerataj Bilgileri, 2005 9. Özyılmaz, H., 2001, “Diyarbakır'da Yeni Yerleşim Bölgelerinde Kullanıcı Gereksinimlerinin Konut ve Çevre Açısından İncelenmesi”,Yüksek lisans tezi, GÜFBE, Ankara. 10. Değertekin, H., 1998, Bölge içi Zorunlu Göçten Kaynaklanan Toplumsal Sorunların Diyarbakır Kenti Ölçeğinde Araştırılması TMMOB yayını, Ankara. ÇİZELGELER 1. Çizelge 1. Diyarbakır Kenti, Bitiş Yılına Göre Bina Sayıları (s:3) 2. Çizelge 2. Diyarbakır Kenti'nin Tarihsel Süreçte Yayılma Alanı (s:3) 3. Çizelge 3. Diyarbakır Kentsel Bölge 2005 Yılı Konut Stoku (s:2) 249 KIRSAL BÖLGEDE AFETLER Murat Haspolatlı AFETLER Afet Olayları Doğal afetler, aniden veya bir zaman dilimi içerisinde oluşan normal yaşamı bazen can ve mal kayıplarına yol açan ve ilk oluşumu engellenemeyen çığ, fırtına, deprem, yangın, su baskını, kaya düşmesi gibi doğal olaylardır. Bu nedenlerle, bir afetin zararlarını yok edebilmek veya en az düzeye çekebilmek ancak bu olaylara önceden alınacak önlem ve tedbirlerle mümkün olmaktadır. Doğal afetler için alınmış önlem ve tedbirlerin, olay anında etkili olmasında en büyük etken, konuyla ilgili yapılmış planların olay anında uygulanabilir durumda olmasındaki insan ve malzeme aktörlerinin amaca uygun faal olarak tutulmasıdır. Kağıt üzerine mükemmel olarak hazırlanmış planların çoğu zaman olay anında uygulamalarında olumsuzlukların olduğu görülmekte olup, bu aksamalar sonucunda büyük can ve mal kayıplarının meydana geldiği bilinen gerçeklerdir. Bu itibarla, hazırlanmış olan afet planlarının işlevliğini korumak amacı ile bütün kurum ve kuruluşların afet eğitimi ile ilgili bütün unsurları güncel yaşam her an göreve hazır bir şekilde tutulmalarına yönelik denetim ve kontroller, meydana gelebilecek en az düzeyde etkilenmede büyük önem taşıdığı unutulmamalıdır. Depremler İlimiz dahilinde muhtemel afet taraması ve tespitleri büyük ölçüde tamamlanmıştır. Hazırlanan jeolojik etüt raporları doğrultusunda afet alanlarının tespiti yapılıp İmar planı olan yerlerde İmar Planlarına, Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Bakanlar Kuruluna teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca bu alanlarla ilgili olarak Afete Maruz Bölge kararı alınmış ve mahallinde ilan edilmiştir. İlimiz merkez ve çevresinde gerek 1975 yılı Lice depremi, gerekse çeşitli yıllarda meydana gelen afetler nedeniyle hak sahibi calışmaları yapılmış olup, konut ve nakdi yardım işlemleri büyük ölçüde tamamlanmıştır. Hak sahiplerine, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Mudurluğune tahsisli alanlar uzerinde depreme dayanıklı betonarme yapılar yapılmaktadır. İlimiz merkez Çölgüzeli 355 nolu parselin ifrazından oluşan adalar üzerinde 7269–1051 sayılı Afetler Kanununca EYY metodu ile yapımı devam eden Afet Konutları bu konuya en güzel örnektir. 250 DEPREM ÖZELLİKLERİ (Sismoloji) Diyarbakır şehrinin kurulduğu zemin Tersiyer dönemine ait kara renkli, çatlak bazatlardan bir yapıya sahiptir. Karacadağ'dan akan bu bazalt örtüsünün kalınlığı,040 m. arasında altında değişir.Bazaltların 300-400 m. kalınlıkta kil kum ve çakıl tortularından oluşmuş bir seri yer alır. Bazaltların üzerinde 0-3 m. arasında değişen kalınlıkta toprak örtüsü vardır. Dicle vadisinde kil, kum, çakıl ve lığlardanoluşmuş genç Kuvaterner alivyonları yer alır. Diyarbakır 4. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır. Şanlıurfa-Fırat-Dicle deprem bölgelerinin etki alanındadır. Şehrin zemini deprem bakımından sağlamdır. Deprem, tarihi eserlere hiç zarar vermemiştir. Bugüne kadar kaydedilen en önemli deprem 1934 yılının Kasım ayının 27'sinde olan 14 yapının hasar gördüğü 100'den çok insanın hayatını kaybettiği yer sarsıntısıdır. EĞİL : 4. Derece depremlerin olduğu bölgede yer alır. ÇÜNGÜŞ : 3. Derece tehlikeli deprem kuşağındandır. Ergani-Çermik kırık sistemi ile Hazar Gölü kırık sistemi arasındadır. ÇERMİK : 3. Derece tehlikeli deprem kuşağındadır.Bir fay (kırık) hattı üzerinde yer alır.Dolgu-tortul alanlarda hasar oluşur. ERGANİ : 3. Derece tehlikeli deprem bölgesindedir. 1950ve 1971 depremleri etkili olmuştur. DİCLE : 3. Derecede tehlikeli deprem kuşağında yer almakla birlikte hasar yapıcı bir yer sarsıntısı kaydedilmemiştir. HANİ : 3. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır. Muş- Van bölgesi depremler Hani yöresini de etkilemiştir. Kireçtaşı arazideki evler sarsıntılardan az zarar gördüğü halde, alüvyal dolgu üzerindeki evlerde hasar meydana gelmiştir. 1975 yılında üç ayrı deprem Hani ve çevresine azçok zarar vermiştir. LİCE : 3. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır. Sık sık sarsılan bir hat (kırık çizgisi) Lice'den geçer . Bingöl ve Muş bölgesi depremleri de Lice yöresinide etkiler.1938, 1955, 1965 depremlerinden sonra 1975 yılı Eylül ayının 6' sında olan deprem büyük hasae yapmış ve insan kaybı çok olmuştur. KULP : 3. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır. Dolgu zeminde yapılan evlersarsıntıdan hasar görmektedir. HAZRO : 3. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır.Ancak, yıkıcı bir deprem kayda alınmamıştır. 1975 Lice depreminde biraz hasar görmüştür. Kuzeydeki deprem merkezleride etkilenmektedir. SİLVAN : 3. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır. Çevredeki deprem merkezinden etkilenir. BİSMİL :4. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır.Çevredeki merkezlerinin etkisi altında kalır. Zaman zaman sarsılır. Fakat zarar görmez. 1960 yılında bir deprem kaydedilmiştir. 251 ÇINAR : 4. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır. Çevredeki diğer deprem merkezlerinin etkisinde kalır. Bugüne kadar dikkate değer bir yer sarsıntısı kaydedilmemiştir. http://www.diyarbakir-cevreorman.gov.tr/diyar/cografya.php Heyelan ve Çığlar İlimiz Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunduğundan karasal iklime sahiptir. Bu bakımdan fazla yağış almadığından ve geçmiş dönemlerde yapılan orman tahribatı nedeniyle bitki örtüsü bakımından fakirdir. Ayrıca merkezde bulunan Karacadağ'ın volkanik etkilerinden dolayı yüzeyde bazalt bir tabaka bulunmaktadır. Yağışların fazla olmamasıyla birlikte ilçelerimizin bazılarında (Kulp, Lice, Hani, Cermik, Cunguş) heyelan ve kaya düşmesi afetleri zaman zaman meydana gelmektedir. Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğünce zaman zaman oluşan bu olaylara yerinde müdahale edilerek gerek hak sahibi çalışmaları gerekse etüt çalışmaları, Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca koordineli olarak yapılmaktadır. Seller Diyarbakır havzasında fazla yağış olmadığı icin taşkınlıklar pek görünmez. Bununla beraber normal iklim alınımlarına göre sel afeti olmaktadır. Bunun nedeni il ve ilce merkezlerinde altyapı yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Orman ve Otlak Yangınları İlimizde orman yangınları pek görünmez. Ancak İlimizde yaz aylarında anız yangınları çok yaygın olarak yapılmaktadır. Son yıllarda anız yakılması yasaklanmış olup, bu yasaklara uyulması için ilgili kuruluşlarla işbirliği halinde denetimler yapılmaktadır. Fırtınalar İlimizde kış mevsiminin belirli zamanlarında şiddetli rüzgarlar sık olmamakla beraber meydana gelmekte ve herhangi bir afet fırtınası olayına rastlanmamıştır Afetler ve Sağlık zararları Tehlikeli ve Zararlı Maddeler İlimizde tehlikeli ve zararlı maddeler olarak LPG (likit petrol gazı ) dolum depolama tesisleri ve bölgede faaliyet gösteren petrol arama şirketlerinin petrol depolama tesisleri bulunmaktadır. Ancak bu tesisler toplum ve insan sağlığına tehlike arz etmeyecek şekilde şehir dışında çıkarılmıştır. Muhtemelen olabilecek yangın sabotajlara karşı gerekli teknik ve idari tedbirler alınmıştır. Ayrıca bu tesisler “ Büyük. 252 Endüstriyel Kazalar için Acil Durum Planı “ kapsamına alınmıştır. Afetlerin Etkileri ve Yardım Tedbirleri Savaşta, doğal afetlerde ve büyük yangınlarda halkın can ve mal kaybını en aza indirmek amacıyla yurt düzeyinde silahsız koruyucu ve kurtarıcı hizmetlerin planlamasını, uygulanmasını ve koordinasyonu yapmak üzere kurulmuş olan Sivil Savunma Teşkilatı İlimizde de İl Sivil Savunma Müdürlüğü olarak bu görevleri yapmaktadır. Olası bir savaş, doğal afet ve büyük yangınlarla sivil halkın can, mal kaybını ve görev alanına giren kurum ve kuruluşlara hizmet için bu görevleri yerine getirmek amacıyla dokuz servisi bulunmaktadır. Bu servisler Karargah, Kurtarma, Sosyal yardım, İlkyardım ve Ambulans ana servisleri ile Hastaneler, Teknik Onarım, Emniyet ve Trafik İtfaiye yardımcı servisleri ve korunma kılavuzları vardır. Bayındırlık ve İskan İl Mudurluğunce; oluşmuş afetler nedeniyle hak sahipliği calışmaları kapsamında ilimiz Merkez 355 nolu parsel uzerinde 889 hak sahibi yerleştirilmiş olup halen alt yapı calışmaları devam etmektedir. Bunun yanında, Hani İlcesi Merkez ve Anıl Koyu'nde, Dicle İlcesi Yeşiltepe Mahallesi ve Baltacı Koyu'nde ve Silvan Boyunlu Koyu'nde afetzedelere depreme dayanıklı betonarme projeler uygulanarak konut yapılmaktadır. Konutlar 2006 sonu itibariyle % 90 oranında bitmiş durumdadır. İlimiz genelinde meydana gelen Afet olaylarından dolayı Hak sahibi kabul edilen aileler icin konut yapılmak uzere Etud calışmaları devam etmektedir. Etud ve hak sahipliği calışmaları biten ailelere depreme dayanaklı projelerle yeni konutlar yapılacaktır. Koy Hizmetlerinin Lağv edilmesinden sonra 2510 Sayılı İskan Kanunu uyarınca multeciler, gocmenler, yerleri kamulaştırılanlar ve gocebeler icin yerleşme amaclı yapılması gereken işlemler Mudurluğumuze devredilmiştir. İlimiz merkez Colguzeli Koyu ve Cumhuriyet Koyu sınırları icerisinde Hazine adına kayıtlı taşınmazlar uzerine yerleştirilmeleri duşunulmektedir. 2006 yılı icerisinde Cınar ve Bismil'de meydana gelen sel afeti nedeniyle haksahibi kabul edilen vatandaşlarımıza konutlar yapılacaktır. Ayrıca 21.02.2007 tarihinde merkez ussu Elazığ Sivrice ilcesi olan depremde Cunguş ilcemizde yaklaşık160 ağır hasarlı konut icin calışmalarımız devam etmektedir. KAYNAKLAR: 1. İl Sivil Savunma Mudurluğu Faaliyet Raporları 2. Bayındırlık ve İskan İl Mudurluğu Afet İşleri Şubesi Calışma Raporları, Diyarbakır, 2007 3. Buyukşehir Belediye Başkanlığı Yapı İşleri Dairesi Raporları 253 BÖLÜM 5 TARİHTE DOĞAL AFETLER Bölüm editörü Müh. İrem HASPOLAT 1. Diyarbakır'da Tarihte Sel Olayları Aygül Doru 2. Diyarbakır'da Tarihte Kıtlık Aygül Doru 3. Tarihte Diyarbakırda Şiddetli Kışlar Prof. Dr. Kenan Haspolat 4. Lice Depremi Nihat Işık 5. Diyarbakırda Tarihte Depremler Prof. Dr. Kenan Haspolat 254 DİYARBAKIR'DA TARİHTE SEL OLAYLARI Aygül DORU Tarih öncesi dönemde sel ve tufan Nuh Tufanı'nın gerçekleştiği yer olarak Mezopotamya Ovası gösterilir. Bu bölgede tarihte bilinen en eski ve en gelişmiş uygarlıklar kurulmuştur. Ayrıca bu bölge, Dicle ve Fırat nehirlerinin ortasında yer alması sebebiyle, coğrafi olarak büyük bir su baskınına uygun bir zemin teşkil etmektedir. Tufan'ın etkisini artıran sebeplerden birisi, büyük bir ihtimalle, bu iki nehrin yataklarından taşıp bölgeyi etkisi altına almış olmasıdır. Bu bölgenin Tufan'ın gerçekleştiği yer olarak kabul edilmesinin ikinci bir sebebi de tarihseldir. Bölgedeki birçok medeniyetin kayıtlarında, ayni dönemde yasanmış bir Tufan'ı anlatan çok sayıda belge ortaya çıkarılmıştır. Nuh kavminin helak edilmesine tanık olan bu medeniyetler, bu felaketin oluş biçimini ve sonuçlarını tarihsel kayıtlara işleme ihtiyacı hissetmiş olmalıdırlar. Tufan'ı anlatan efsanelerin çoğunluğunun Mezopotamya kökenli olduğu da bilinmektedir. En önemlisi de arkeolojik bulgulardır. Bunlar, bu bölgede gerçekten de büyük bir su baskınının meydana geldiğini göstermektedir. Bu su baskını, ayrıntılı olarak inceleyeceğimiz gibi, bölgede bulunan uygarlığın bir süre için duraksamasına neden olmuştur. Yapılan kazılarda böylesine büyük bir felaketin açık izleri toprağın altından çıkartılmıştır. Mezopotamya bölgesinde yapılan kazılardan anlaşıldığına göre, bu bölge tarih içinde birçok kez seller ve Dicle, Fırat nehirlerinin taşması sonucu meydana gelen felaketlerle yüz yüze gelmiştir. 1. Örneğin, MÖ 2000 civarında Mezopotamya'nın tam güney kısmında bulunan büyük Ur kentinin hükümdarı olan Ibbi-sin zamanındaki bir yıl, "gökle yer arasındaki sınırları yok eden bir Tufan sonrasi"1 seklinde tanımlanmaktadır. MÖ 1700'lerde Babilli Hammurabi zamanında bir yıl da "Esnunna kentinin bir selle yıkılması" olayıyla tanımlanmaktadır. MÖ 10.yüzyıl da hükümdar Nabu-Mukin-Apal zamanında Babil şehrinde bir su baskını gerçekleşmiştir. 2. Milattan sonra 7., 8., 10., 11. ve 12. yüzyıllarda da bölgede önemli su baskınları vuku bulmuştur. 20. yüzyılda 1925, 1930 ve 1954 yıllarında da bu meydana gelmiştir. Anlaşılan odur ki bölge, her zaman için bir sel felaketine açıktır ve Kuran'da belirtildiği gibi büyük çaplı bir selin tüm bir kavmi yok etmesi açıkça mümkündür (4). Hz Nuh ve Diyarbakır ilişkisine ışık tutan bir özellik antik Diyarbakır evlerinin özelliğidir. Bir musibete uğrayan kişi musibet sonrası tedbir alır. Örneğin kuraklığa uğramış insanlar kuraklık sonrası tarımla ilgili önlemler alır. Tufan sonrası Diyarbakırlılar evlerinde bununla ilgili tedbir almışlardır. Su baskını felaketlerinin yaşanmış olması çok doğal. Ergani Çayönü'nde evlerin yapımında ortaya konan 255 boyutlarındaydı. Aralarında boşluklar bırakılarak inşa edilmişti. Tabanlarındaki taş ızgaraların üstü dallarla örtülü olup çamur sıvanarak sabitleştirilmiştir. Böylelikle akıp giden sular ve sel sularının evleri tahrip etmesini önlemek için tedbir alınmış, taban altında devamlı bir hava akımı yapılarak nemin insan sağlığına ve eve yapacağı olumsuz etkiler ortadan kaldırılmıştır (5). Tufan Güney Mezopotamya'dan başka yerde olabilir mi:? Çüngüş Tufan gibi büyük boyutlu bir selin olabilmesi için bu iki büyük akarsudan en azından birinin su topladığı bölgede çok önemli bir doğa olayının yaşanmış olması gereklidir.`Prof Özdoğan `dan öğreniyoruz ki, Malatya Ovası`nın Fırat üzerinde çok önemli bir konumu vardır. Karasu ve Murat suları; Fırat `ın iki ana kolu dağ arası ovalardan geçip Malatya ya geldikten sonra Kömürhan Boğazı olarak bilinen ve yer yer derinliği bin metreyi bulan boğaza girmektedir. Bugün üzerinde Karakaya Barajı `nın yer aldığı bu boğaz Toros dağlarını geçen, Doğu Anadolu `yu Güneydoğu Anadolu `dan ayıran tektonik kökenli bir fay yarığıdır. Depremsellik etkinliği çok yüksektir. Karakaya Baraj Gölü alanında İÖ 4 bin yıllarına, kalkolitik döneme inen Değirmen tepe kazıları çok kalın ve şiddetli bir selin ilk izlerini veriyor. Bu sele ait izler bölgedeki diğer höyüklerin üzerinde de açık olarak izlenebiliyor. 4 bin yılda bir Jeomorfologlar bu kadar etkin ve şiddetli bir selin ancak Kömürhan boğazının tıkanması ile oluşabileceğini öngörüyor. Bu dar boğaz , her zaman şiddetli bir depremin etkisi ile oluşacak geçici bir baraj gibi tıkanma potansiyeline sahip. İS 16. yüzyılda meydana gelen bir depremde boğazın düşen kayalarla tıkandığı ve Fırat `ın bir hafta boyunca ters aktıktan sonra tekrar bu barajı yıkıp yoluna devam ettiği şeklinde bir anlatımdan da söz ediyor Özdoğan . Profesör Mehmet Özdoğan , benzer bir olayın İÖ 4. bin yılda meydana geldiğini söylüyor (6). Mezopotamyanın aşağı kısımlarında Tufanın etkisiyle oluşan geniş alüvyon tabakasının benzerini Elazığ ve Malatya'da da görüyoruz Bu açıdan bir öğretim üyesinin makalesine bakalım; Nuh Tufanı: Bu iki büyük akarsu (Dicle, Fırat) Mezopotamya düzlüklerine gelmeden önce çok farklı ortamları, iklim kuşaklarını aşar. Doğu Anadolu'nun dağlık kesimlerinden, ortalama yüksekliği bin metreyi aşan dağ arası ovalardan ve bu dağları yaran, esasında fay kırıklarının açtığı derin boğazlardan geçerek güneydeki düzlüklere iner. Bu bakımdan güneyde Mezopotamya bölgesinde gerek Fırat ve Dicle'nin su rejimi, gerekse bunların getirdiği molozun miktarı, Mezopotamya'nın çok dışında, uzaklarda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da meydana gelen olaylara bağlıdır. 256 Doğu Anadolu 1968 yıllarında Keban Barajı Kurtarma Kazıları'nın başlamasına kadar arkeolojik bakımdan hemen hemen hiç araştırılmamış bir bölge idi. Araştırılmadığı için hiçbir bilgi, dolayısı ile ilginin olmadığı bir yerdi. Keban kazıları Elazığ ve Tunceli çevresinde, Fırat boyu ve özellikle Fırat'a açılan Heringet Suyu'nun geçtiği Altınova'da yoğunlaşmıştı. Çalışmalar Toros Dağları'nın kuzeyindeki bir dağ arası ovası olan bu bölgede İÖ 3. bin yıldan itibaren hızlı bir alüvyon birikimi olduğunu ve dolayısı ile daha eski katmanların bugünkü ova seviyesinin çok altında kaldığını göstermişti. Örneğin Elazığ Tepecik Höyüğü'nde Neolitik dönem katmanları ova seviyesinin 8 metre kadar altında, Tülintepe Höyüğü'nde İlk Kalkolitik Çağ dolguları taban suyunun içinde bulunabilmişti. Karakaya Baraj Göl Alanı'nda İÖ 4000 yıllarına, Obeyd dönemi olarak da bilinen Kalkolitik döneme inen Değirmentepe kazıları çok kalın ve şiddetli bir selin ilk izlerini vermişti. Bu sel yalnızca diğer sellerde olduğu gibi alüvyonlu, mil ve kilden oluşan toprakları değil, kalınlığı iki metreyi bulan çakılları da Obeyd tabakasının üzerine yığmıştı. Sele ait izler bölgedeki diğer höyüklerin üzerinde de açık olarak izlenebiliyordu. Jeomorfologlar bu kadar etkin ve şiddetli bir selin ancak Kömürhan Boğazı'nın şu ya da bu şekilde tıkanması ile oluşabileceğini öngörüyorlardı. Nitekim bu dar boğaz her zaman şiddetli bir depremin etkisi ile oluşacak geçici bir baraj gibi tıkanma potansiyeline sahipti. İS 16. yüzyılda yaşanan bir depremin anlatımında boğazın düşen kayalar ile tıkandığı ve Fırat'ın bir hafta boyunca ters aktıktan sonra tekrar bu doğal barajı yıkıp yoluna devam ettiğinden söz edilir. Benzer bir olayı İÖ 4. binyıla da taşıyabiliriz (7). Tufan olayında iki üs görüyoruz. a) Karakaya ve Kömürhan'da tıkanan Fırat'ın geriye doğru yansıyarak Elazığ ve Fırat bölgesini sular altında bırakması, b) Karakaya ve Kömürhanda tıkanmanın bitip adeta bir baraj olarak tarihin derinlerinde yer alan bu tıkacın yıkılarak Mezopotamya'nın sular altında kalması, Bu sular altında kalan bölgeden iki bölgeden birinden Hz Nuh'un çıktığını gözlüyoruz. Karakaya bölgesinden çıkış olursa Çüngüş bölgesi muhtemeldir. Grek ve Latin kaynaklarını esas alacak olursak Güney Mezopotamya' dan çıkıştan DiyarbakırMuş arası dağları (Kulp-Lice ) dağları ön plana çıkar. Olaya terminolojik olarak yaklaşmıştık. Cudi' nin cins isim olduğunu Arapça 'Yüksekçe yer' anlamına geldiğini belirtmiştik. Bir de bu dağların yerli halkının terminolojisi ve mitolojisiyle olaya yaklaşalım: 'Kürtçe de 'cı'di' yeri buldu veya yer buldu anlamına gelir. Nuh tufanının bitiminde, suların çekilip çekilmediğini öğrenmek için gemisinden kuşlar gönderir. Bunlar yedi gün ara ile üç sefer göndermişlerdir. İlk iki seferde geri dönmüşler ve üçüncü seferde gönderdiği ise gemiye geri dönmeyince, Nuh'un onun kalabileceği veya dinlenebileceği bir yer bulduğunu anlayınca, yer buldu veya yeri buldu anlamına gelen 'Ci-di' denmiştir ve bu ismin buradan geldiği sanılmaktadır' (8). 257 Grek ve Latin kaynakları geminin durduğu yerin Gordyne dağları olduğunu vurgular (5). Romalı tarihçi Strabo'ya göre bu dağlar Diyarbakır-Muş arası dağlardır (10) Yani Nuh'un gemisi Diyarbakır'ın kuzeyini teşkil eden dağlarda mı aramalı? Artak Movsisyan: Aratta Kutsal yasalar Ülkesi isimli eseri (Belge yay.İst.2001)bize tufanın adresiyle ilgili bilgi veriyor. Tevratta Nuh'un gemisinin Ararat'a konduğu söylenir Aratta veya Ararat Ermeniler için çok önemli bir kelime.Sümer tabletlerinde ismi geçiyor Sümerler tarım ürünlerini Aratta'nın maden ve değerli taşlarıyla değiştiriyordu. Tufandan sonra insanların yerleştiği yer. Aratta'nın coğrafik konumu Diclenin iki çıkış kaynağı (Bırkleyn ve Maden çayı) ve Fırat Çıkış bölgeleri Özellikle Lice –Maden-Genç bölgesi dikkati çekiyor.Aras (Tevrata göre muhtemelen Gihon) nehri de Bingöl yakınlarında çıkar Aratta'dan Sümere bir su yolu olduğu ve bunun Uruk şehrinden geçtiği ifade ediliyor.Uruk'tan ise Fırat nehri geçer.Aratta'nın dağlık bir bölge olduğu söylenir(.Bu oluşum bana Çüngüş bölgesini hatırlatıyor)Sümer ülkesinden Aratta'ya Hurum (Hurri) ülkesinden gidiliyordu.Bilindiği üzere Diyarbakır bir Hurri ülkesidir. Gılgamış destanı esas alındığında Aratta'nın ölümsüzler ülkesi olduğu destanlarda ifade edilir Diyarbakır'a yakın bir ilçe olan Sason'un Ararat bölgesinde olduğu ifade ediliyor. Sasun'un kesin olarak hangi tarihte kurulduğu belli olmamakla birlikte tarihçiler, bugün bir ilçe haline dönüşen, Sasun'un kuruluşunun Kutsal Kitapta yer alan bir olay sonrası gerçekleştiği söylenmekte. " O gece RAB'bin meleği gidip Asur ordugahında yüz seksen beş bin kişiyi öldürdü. Ertesi sabah uyananlar salt cesetlerle karşılaştılar. Bunun üzerine Asur Kralı Sanherib ordugahını bırakıp çekildi. Ninova'ya döndü ve orada kaldı. Bir gün ilahı Nisrok'un tapınağında tapınırken, oğullarından Adrammelek'le Şareser, (Sanasar, Sanasunk) onu kılıçla öldürüp Ararat ülkesine kaçtılar. Yerine oğlu Esarhaddon kral oldu" (Tevrat- İkinci Krallar 19 Bap 37, İşeya, 37 Bap 36, Tobie, 1, 24 ). Kutsal Kitapta bulunan bu bilginin Sasun'un kuruluşuyla bağlantısına gelince. 5. yüzyılda yaşamış olan Ermenilerin en büyük tarihçisi Movses Khorenatsi (Khorenli Movses), Tevrat'ta anlatılan bu olay sonrasında Ararat ülkesine kaçan iki kardeşin kurduğu yerleşim yerinin Sasun olduğunu belirtmekte. http://www. sasun.org/index. Sümerlerin Aratta'lılardan aldığı değerleri madeni düşünerek Aratta'nın lokalizasyonuna yaklaşalım: Tarihte Ergani'de önemli gümüş ve altın kaynakları mevcuttu. 1742'de 915 ton gümüş, 1739 yılında 1159,3 kg altın üretimi yapılmıştır 258 Tızlak, Fahrettin, Osmanlı Döneminde Keban-Ergani Yöresinde Madencilik, (1775–1850) TTK. Yay. Ank. 1997 1831 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nda altın, Diyarbakır paşalığındaki Ergani ve Guayban madenlerinden ve Trabzon yakınlarındaki Gümüşhane'den çıkarılırdı .Ellswort, James, 1831–1832 Türkiye'sinden Görünümler, ODTÜ Yay. Kay 2010. s. 153. Bakır'ın M.Ö.8000'de Çayönü'nde kullanıldığını hatırlayacak olursak bölgenin en değerli madenlerine sahiplik yaptığını anlamış oluruz Gılgamış'tan sonra Makedonyalı İskender ölümsüzlük ülkesini arar,Aratta yolu üzerinde Dicle ve Fırat çıkış kaynaklarına gelir.Bu noktada Diyarbakır efsanelerinde İskender'in Bırkleyne geldiği söylendiğini hatırlıyoruz. Bu şartlarda Ermenilerin Ararat dediği dağın Diyarbakır'da olma durumu var.İslami terminolojide bunun karşılığı Cudi oluyor.Elmalı ve Ebu Hayyan başta olmak üzere birçok alim Cudi'nin Amidde olduğunu beyan eder. Ortaçağ dönemi sel: Diyarbakır, merkezde Dicle nehri ve kolları, sınırında da Fırat nehri ile sulanmaktadır. Bazen yağışlar olumsuz sonuçları beraberinde getirmektedir. Sel günümüzde olduğu gibi geçmişte de bel ki daha fazla olarak Diyarbakır'ı etkilemiştir. 1142-1183 yılları arasında ise Şehrimize Nisanoğulları egemen olurlar. Diyarbakır'ın yaşadığı büyük sel felaketlerinden birisi de Nisanoğulları döneminde, 1173 yılında yaşanır. Kırk gün aralıksız süren yağışlar yüzünden şehirdeki evlerin büyük çoğunluğu çöker (1). Osmanlı döneminde sel: Tarihi gazeteler geçmişle ilgili bize çok sayıda bilgi vermektedir: Devegeçidi köprüsü ve sel-1869 yılı: Konu için o günlere ait tarihi gazetelere bakalım. Tarik-ı mezkurun mümerrinde ve (Diyarbekir) e dört saat mesafede vaki Deve Geçidi denilen nehrin kış mevsimlerinde tuğyanıyle mürur u ubur mümkün olamayub yolcular zaruri iki saat kadar yolu uzatarak Şerbetli tarikıyla gidüp gelmeye mecbur olduklarından masrafının amele ciheti usulü üzere ahali-i mükellefeye ve mimar ve gereç masarifi daire-i belediyeye ait olmak üzere nehr-i mezkur üzerine bir köprü inşası kararlaştırılarak bundan bir buçuk mah-ı mukaddem anın dahi inşasına başlandı. Ergani bölgesinde sel-1869 yılı: İşbu şehr-i cumadiyel ahiranın beşinci Cuma günü (Ergani) maden kasabasının ilerüsüne nüzul eden barandan oradaki nehrin taşması cihetiyle sel gelüb Maden harklarını yıkmış ve zikr olunan harkların tamiri zımnında mahallince teşebbüsat-ı lazimeye ibtidar olunmuş olduğu işarat-ı mahaliyeden anlaşılmışdır. *Diyarbekir Gazetesi,12 Ağustos 1285 (24 Ağustos 1869), S.4, s.1-2. 1953-1963 yılları arası Diyarbakır'da Sel: Günler süren yağışlar sonrasında seller öyle hal alırdı ki, “Diyarbekir bir gün su ile batacak…” efsanesini doğrularcasına ürkütürdü insanları. Böylesi günler, her doğal felaket günlerinde 259 olduğu gibi en çok yaşlıları dillendirirdi… -Bunlar hep Tanrının gazabıdır. İbret almak lazım. ..” İlk, 1953 yılı baharında Karacadağ'ın eriyen karlarıyla beslenen Çeme Reş'in yönünün Güney'e Diyarbakır'a çevirmesiyle yaşandı büyük felaket. Her yanı sular seller kapladı. Kimse ibret almamış olacak ki 1959 yılında Piran dağlarındaki karların erimesiyle beslenen Dicle kabardı.bu kez. Önüne kattığı kayaları sürükledi. Yerinden söktüğü koca koca ağaçları önün kattı… Sonra 1963 yılında kenti tümden basan, caddeleri geçilmez kılan sel geldi. Ulu Cami de sular altında kalınca büyüklerimiz camilerde duaya çıktılar… Artık kimsenin şüphesi kalmamıştı. “Dünyanın, insanların bozulmasına seyirci kalmayan Tanrı gazaba gelmişti”.. Ve artık herkesin bundan ibret alması gerekiyordu…. Günler, haftalar bu ürküntü içinde geçti… Sonra duruldu ortalık tabii… Dicle hırçınlığına son verdi, normal yatağına çekildi. Kıyılara vuran ağaç kütükleri kaldı ortalıkta. Ve bu kütükler, kimi yoksula ekmek kapısı oldu. Karacadağın taşkınları durulunca Çeme Reş de sakinleşti. Bir süre sonra bu felaket Diyarbakır'da tarih bile oldu “Hani, sel olduğu sene…” diye (1). Mehmet Mercan arşivi 260 KAYNAKLAR 1. ergun (ergun.2000@gmail.com) adına diyarbekir@yahoogroups.com 2. http://www.cinar.gov.tr/haber_detay.asp?detay=82 3. DHA / Hürriyet 03 Kasım 2006 4. Müslüm Üzülmez. Çayöünden Erganiye Uzun Bir Yürüyüş.İst.2005.s.26 5. Cemşid Bender. Kürt Mitolojisi.Berfin yay.İst.2007.s.122,111 6. Özcan Yüksek. Nuh Tufanı`nın izleri...2006-04-02 Referans 7. Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, İstanbul Üniversitesi, Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı Atlas Derg.Nisan.2006.Sayı.157 8. Etem Xengin: Kürdistanda Mitoloji ve Dini İnançlar.Doz yay. İst. 2005. s.200 9. W.Minosrky. The Bois DN.Mac Kenzie.. Kürtler. Kürdistan. Doz yay. 2Baskı.; st.2004.s.43 261 DİYARBAKIR'DA TARİHTE KITLIK Aygül DORU* Diyarbakır Dicle ve Fırat'ın ve kollarının sularıyla verimli hilal bölgesinde olması ve Karacadağ'ın dünyanın ilk buğdayı einkorn'a ev sahipliği yapması gibi bereketin timsali olacak özelliklerinin yanı sıra olumsuz zamanlarla da yüz yüze gelmiştir. Diyarbakır tarihi dönemlerinde büyük kıtlıklara sahne olmuştur. Tarihi belgeler ışığında geçmişte yaşanan kıtlıklara göz atalım. 1757'de Diyarbakır'da kıtlık (1): Voyage De Constantinople A Bassora, En 1781, Par Le Tigre Et L'euphrate, Et Retour A Constantinople, En 1782 Par Le Désert Et Aleandrie; Par L'académicien Sestini. Traduit De L'italien. İsimli seyahatnameye göre: Diyarbakır'da, Türkler, Ermeniler, Jacobitler, Suriyeliler, Kaldeenler, Yunanlılar ve Kürtler yaşıyor. Orada Türkçe, Arapça, Kürtçe, Ermenice ve Kaldeence konuşuluyor. İtalyanca konuşan on veya on iki kişi bulunuyor. Fransızca'yı ise SaintFrançois'da iki rahip biliyor. Şu anki nüfusunun elli binden fazla olduğunu düşünmüyorum. Bana söylenenlere göre nüfus 1756 yılında dört yüz bin kişiydi. Fakat 1757 yılında çekirgeler her şeyi kırıp geçmiş ve bu olaydan sonra büyük bir kıtlık baş göstermişti; bunun üzerine de büyük bir salgın bölge halkının dörtte birini alıp götürmüştü.(2) Kuraklık ve kıtlık yerini bu kez veba salgınına bırakmış ve bölge halkının acısı bir süre daha devam etmiştir. XVIII. yüzyıl içinde meydana gelen ikinci büyük veba salgını olarak nitelen bu afet en büyük darbeyi 1761 ve 1762 yıllarında vurmuş ve halkın "Büyük Ölet" dediği bu salgında Diyarbakır Eyaleti'nde binlerce insan ölmüş ve peşi peşine gelen bu afetlerin bölgedeki acı kayıp bilânçosunun 50 bin kişiyi bulduğu belirtilmiştir. Veba hastalığının etkileri seyahatnamelerde de özellikle zikredilmiştir (3) (5). Kıtlığa başka şehirlerden gelecek erzakla çözüm aranmıştır. 1757 yılı kıtlığı nedeniyle Erzurum, Sivas, Tokat, Adana'dan ucuz zahire getirilmiştir.(3) Osmanlı belgelerinde 1759-1760 yıllarına ait belgelere bakalım (4). Bu noktada devlet desteğini gözlüyoruz: BOA,CDH,910 .19 Mayıs 1759 *Araştırmacı yazar 262 BOA,C.MI.1262.16 Haziran 1760 BOA,C.İKTS,637-a ve b 10 Ocak 1845 Diyarbakır çevresinde yağmur azlığı nedeniyle iki yüzü aşkın köye tohumluk verilmesiyle ilgili belge 1803-1845 arası Diyarbakır'da kıtlık: Bu dönemde idareciler sorunu çözme gayreti içine giriyor. Diyarbakır Meclisi köylüye 1000 kile buğday,1000 kile arpa yardımı yapılıyordu. (1) Diyarbakır'ın kıtlık zamanlarında başka şehirlerin yardımcı olduğunu araştırmalarımız neticesinde gözlemledik. Ancak tersi durumlarda oluyor. Diyarbakır'ın kıtlık nedeniyle başka illere yardımları söz konusu idi... Ankara Ve Konya'da Kuraklık (1800-1880) oluyor. Diyarbakır'dan Ankara'ya Hububat sevkiyatı yapıldı.(5)Erzurum Vilayeti 1892–1893 Ve 1906–1908 Yıllarında kıtlık oluyor Kıtlık dönemlerinde bölgeye, Diyarbakır, 'dan zahire nakil edilmiştir.(6) Mehmet Mercan Eski kıtlık yıllarını anlatıyor: Diyarbakır'da Kıtlık yılları; 1 Eylül Dünya Barış Günü'dür. Ki; bu tarih 2. Dünya Savaşının resmen başladığı gündür… Savaşın ağır koşulları Diyarbakır'da da yıllarca sürdü. Ekmek, gaz, çay, şeker, Sümerbank ürünleri karneye bağlanmıştı. Kısaca yokluk ve yoksulluk çekiliyordu. Kalabalık aileler günlük ihtiyaçlarını karaborsadan sağlamaya çalışıyordu. Ayakkabılar yamanarak, büyüklerin elbiseleri küçüklere uydurularak giyiliyordu. Sümerbank'tan basma, pazen, capon bezi, tülbent alırken nüfus cüzdanlarımıza damgalar basılıyordu. Karne ile kişi başına verilen günde yarım ekmek kimseye yetmiyordu. O günlerde, dar gelirli esnafın yoğun olduğu çarşılarda torbalar dolusu ASKER TAYINI satılıyordu. Garnizonlardaki fırınlardan başka kentteki fırınlarda da TAYIN üretiliyordu. Mahallemizde, Hançepek yolu üzerindeki Askeriye Fırını, tayın yetiştirmekte zorlanıyordu. Bazı kimseler bu tayınlardan çuvallar dolusunu el altından özellikle de Çarşıya Şeviti (Yanık Çarşı) diye bilinen günümüzdeki ceketçiler çarşısına ve aşefçiler çarşısına getirip satıyordu. Nereden, nasıl geldiğini kimse bilmiyordu, ama bir gerçek vardı ki; bu ekmekler birçok ailenin ihtiyacını karşılıyor, kentteki KITLIĞI hafifletiyordu. Ayrıca da bazı kimseler, kentteki bazı kilise ve camilerde konuşlanan askeri birliklerden topladıkları, tencereler dolusu karavana artıklarını da getirip bu çarşılarda satardı. Yoksul kimseler, kente yeni gelmiş, hanlarda kalan işsizler, gariban ameleler, kente hasta getirmiş köylüler, işçiler ekmek ve yemek ihtiyaçlarını, buralarda satılan ucuz yiyeceklerle karşılıyordu. 263 Tahta ve tenekelerle yapılan derme çatma barakalardan oluşan çarşıya Şeviti de çok sayıda ucuzcu aşhaneler, ciğerciler de vardı. Gündüzleri işi gereği evine gidemeyen esnafın bir bölümü de bu aşhanelerde veya ciğer kebabı yapan barakalarda karınlarını doyurmaya çalışırdı. Çarşıya Şeviti'de ciğer kebabı ünlü Haltiya Pire vardı. Yaşı yetmişin üzerindeydi ve çalışıyordu. Bütün esnaf onun ciğer kebabını tercih ederdi. Çünkü onun kebabı bir başka lezzetliydi. Bir de Buğday pazarının bezzazlar tarafındaki kuzey girişinin kapısı önünde mangalda çok leziz ızgara köfte pişiricisi vardı. Köftelerin yanında ızgarada pişirdiği domates ve yeşilbiberlerin lezzetine doyum olmazdı. O yıllarda, ekmek ve şeker başta olmak üzere pek çok temel gıda maddesinin sıkıntısı vardı. Şeker bulunmadığı için, evlerde, işyerlerinde çayı çoğunlukla kuru üzümle içerdik. Sümerbank'tan birkaç metre basma, pazen ya da capon bezi alanların nüfus cüzdanlarına damgalar basılırdı. O yıllarda Diyarbakır'da elektrik çok az yerde vardı. Evlerin işyerlerinin, hatta sokakların aydınlatılması gazyağı ile yapılıyordu. Oturma odalarında çoğunlukla, arkasında genişçe üçgen kesilmiş aynalar bulunan lambalar kullanılırdı. Lambanın arkasındaki aynalar ışığın geniş alana yansımasını sağlıyordu. Evin diğer bölümleri, özellikle mutfak, kiler ve helâlarda daha ekonomik olduğu için, içine sıvı yağ konulmuş fitilli kandiller kullanılırdı. Evlerde, ihtiyaçtan fazla yiyecek bulundurmak yasaktı. Polis, inzibat ve belediye zabıtasından oluşan ekipler evlere baskınlar düzenliyor, ihtiyaçtan fazla stoklanmış un, yağ, bulgur, buğday, şeker, çay, gaz gibi maddeler bulunursa el konuluyordu. ............. Gazeteci arkadaşım Yaşar Evirgen'in deyimi ile “Gide gelmeye...” (7) ……………. KAYNAKLAR 1. Doç. Dr. İbrahim Yılmazçelik. XIII ve XIX. yüzyılda Anadolu'da meydana gelen tabii afetler.XIV. Türk Tarih kongresi Ank.Eylül.2002.c.2.Kısım 1..s.665 2. Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir Kent yay.2003 3. Esut Aydıner. Arşiv belgeleri ışığında XVII.yy ikinci yarısında Diyarbakır ve çevresinde meydana gelen kıtlık ve alınan tedbirler. Osmanlı'dan Cumhuriyete 2.Uluslararası Diyarbakır Sempozyumu. Diyarbakır.2006.s.17 ve 2008. s.276 4. Kenan Yakupoğlu, M.Salih Erpolat, Mustafa Sarıbıyık. Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır. Diyarbakır.2011 5. Mehmet Yavuz Erler Osmanlı Devleti'nde Kuraklık ve Kıtlık Olayları (1800-1880)Libra yay. 2010 6. Erzurum Vilayeti Örneği: 1892–1893 Ve 1906–1908 Yılları) Drought And Famıne In Ottoman Empıre (Case Of Erzurum Province: 1892–1893 And 1906–1908 Years) Abdulkadir Gül Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Volume 2 / 9 Fall 2009s.148 7- Bu yazı ; 01.09.2008 günü gruba sunulmuştur(.Mehmet Mercan @Diyarbakır yahoogrup) 264 DİYARBAKIRDA ŞİDDETLİ KIŞ Kenan Haspolat* Diyarbakır tarihin çeşitli dönemlerinde ciddi kış görmüş ve hayat çok olumsuz etkilenmiştir. O zamanın Osmanlı belgeleri bu konuda fikir vermektedir. Kış ve don 1818 ve 1828'de şiddetli kış oluyor, Dicle donuyor. Bir çok hayvan telef oluyor. (1) BOA. DH. MTV. 52-1/12 7 Şubat 1911 Diyarbakır'da 25 günden beri şiddetli kar yağışı nedeniyle yakacakların, bittiği, köy yollarının açılmasında yetersiz kalınmasıyla ilgili Vali Galip paşanın telgrafı:(3) Geçmişte kış halkı o kadar etkilemiş ki bu konuda destanlar yazılmıştır. KIŞ DESTANI Dağlar kadar memlekete yağdı kar Buz kesildi her mahalle her pazar Dünyayı ağlattı savuk zar-u zar Oldu Besim Paşa dahi dil fikar Gökyüzünde uçmaz oldu serçeler Hep cenabet kaldı karı kocalar Tütmez oldu heç bir yerde bacalar Bu gün acep hangi evde ataş var. Yorgan döşek satıldı kaldı bir eski palas İnsanı sardı kehle yıkanmadı heç libas Bakır kaplar karardı hepsi oldu sade pas Yemek zaten pişmiyor ona lüzüm nerde var. Nargileyi içerken keyfçi nefes almadı Şişesinin içinde buz oldu su kalmadı Olmadı bu ay düğün,kimse davul çalmadı Bir çok yiğit bu kış naçar kaldılar bekar *Prof. Dr. Kenan Haspolat 265 Yollarda iz kalmadı dere tepe doldu kar Kurtların günü doğdu yemeğe adam arar Oldu telef bu yüzden insan gibi çok davar Kaldı işinden aciz gençler ile ihtiyar. www.hancepek.com Şimdi tarihi resimlerden Diyarbakır'daki kışları görelim Ongözlü köprü ve kış Hevsel bahçeleri ve kış Turistik cadde 266 Ergani ve kış: Müslüm Üzülmez Fotograf Arşivi: 1960'lı yıllardan iki fotograf. (Fotograflar: Sinemacı Adil Öztürk) 1960'lı yıllar. Ergani kar altında. Foto: Adil (Sinemacı) Öztürk ESKİ DİYARBAKIR KIŞLARI O günleri gazeteci Mehmet Mercan anlatıyor: Evet, evet. Eskiden, Diyarbakır'da, bölgemizde insanlara “AMAN” dedirten, dillere destan kışlarımız olurdu. Yoğun kar yağışının ardından gelen sert, dondurucu soğuklar kentte yaşamı felç ederdi adeta... Üzerine şiirler yazılan, öyküler anlatılan kışlar vardı. Hatta, zorlu 267 kışlar eskiden TARİH bile olurdu. Geçmişte yaşanmış bir olayı anlatırken yaşlılarımız “Hani, Dicle'nin donduğu yıl?...” derlerdi. Diyarbakır'ın zorlu kışları vardı. 1953 yılı kışında Dicle'nin bir bölümü, üzerinden insanların karşı yakaya geçebilecekleri kalınlıkta donmuş. Hatta bazı kimseler donan nehrin üzerine ateş yakmış, böylece hatıra fotoğrafı çektirmişlerdi. O yıl kentte yakacak sıkıntısı çekilmiş, evlerden odun hırsızlıkları çoğalmıştı. Hatta bazı camilerden yakmak üzere tahta tabutlar çalınmış ve biz bunları gazetelerimize yazmıştık. Günlerce aralıksız kar yağardı. Toprak damlı evlerin üzerinde biriken karlar özel tahta küreklerle temizlenirdi. Bu arada avluda biriken karlar da atılınca sokaklar dolardı. Dar sokaklardaki kar yığınları kimi yerde damların boyuna erişirdi. Çocukluğumuzda, bazı damlardan sokaktaki karların üzerine atlayarak oynardık... ............ Söz soğuklardan açılmışken, 1800'lü yıllarda yaşamış Diyarbakır'ın ünlü halk ozanlarından Ali Pınarlı Kahveci Hacı CİVAN'ın, 1857 yılının çok sert geçen kışını uzun uzun anlattığı “Savuk DESTANI”ndan bir dörtlük sunmak istiyorum. Hacı Civan 1857 yılının zorlu kışını şöyle anlatır; Dağlar kadar memlekete yağdı kar Buz kesildi her mahalle, her Pazar, Dünyayı ağlattı savuk, zar-ü zar, Oldu, Besim Paşa dahi dilfikâr (*)... Yollarda iz kalmadı, dere tepe doldu kar Kurtların günü doğdu, yemeğe adam arar, Oldu telef bu yüzden, insan gibi çok davar, Kaldı işinden aciz, gençler ile ihtiyar... Bir başka Soğuk Destanı da 1840'lı yıllarda yaşamış Diyarbakırlı Fatma Hanım'ın. O da 1886 yılının, herkese “AMAN” dedirten kışını anlatıyor bu destanında. Şöyle diyor Fatma Hanım; Bin üçyüz ikide yaman bir savuk Kuruttu meyveyi kaldı hep kabuk, Öldü pinde(**) nice horozla tavuk, Çizmeler yerine alındı çaruk Aman Ya Rab bu savuğun elinden... (*) Dilfikar ; Üzgün , gönlü kırık (**) Pin ; Kürtçe kümes __._,_.___ Attachment(s) from MehmetMercan@Diyarbekirgrub.com 268 Gerçekten zorlu kışlar yaşadık geçmiş yıllarda. O zorlu kışlar, o zorlu soğuklar şimdilerde yok. İnsanın neredeyse “Siz buna da kış mı diyorsunuz…” diyeceği geliyor… Neyse. Tarihte Lice ve kış http://www.licevakfi.com Çüngüş ve kış (www.diyarinsesi.org) Kulp'ta kış (14) 269 Kulp Fotoğraflarla Kulp (Mirze Mehmet Çelik) Mevlüt mergen Eski kışları anlatıyor (15). ESKİ KIŞLAR Eskiler şöyle demiş: "Eskiye rağbet olsa idi bitpazarına nur yağardı." Bu sözü söylerken de nedense bu günleri hiç mi hiç hesaba katmamışlar, zira bu gün "antik" diyoruz eskinin eşyasına ve meraklı isek çok paralar verip evimizin bir köşesinde oluşturuyoruz "şark köşesini" Bununla yetinmiyor "Eski Ramazanlar" diyoruz, onun hemen akabinde "eski bayramları" anımsıyoruz. Hele hele "eski dostlar" için şarkılar bile besteliyoruz. Yeni olan bir şeyden biraz yakınsak hemen: "Eskiden şöyle idi, böyle idi" diyerek eskiyi övüp göklere çıkarıyoruz. Düğün salonlarına ayağımız düşse hemen "nerede eski düğünler?" dedirtiyor bize o kocaman salonu dolduran ve kulakları tırmalayan sözüm ona müzik sesi. Evimizdeki banyoda yıkanırken bile "ah!.. O eski hamamlar" deyip, keseyi, keseciyi hatırlıyoruz. Ve şimdi kış mevsimi geldi çattı, fakat ne üşüme var, ne kar... Ne saçaklardan başımıza düşecek diye korktuğumuz kılıç 270 misali sarkıtlar yok, eski kışlar yok, nedense o eski kışları arıyor gibiyiz, sanki üşümek için hasret çekiyoruz bu günlerde. "Evvel dahre, sonra zahire" demiyor büyüklerimiz evlerimizde, demediği gibi kalkıp Dicle önüne gidip keleklerin gelmesini de beklemiyor ki evinin gelecek yıl için yakacağını, odununu alsın. Hem siz şimdi sokaklarda "odun kıran" diye birilerinin avaz, avaz bağırdığını duyuyor musunuz? "Loğcunuz" var mı, loğcunuz?.. Damınızdan sesler alıp da diyor musunuz "Loğcu yine dama çıkmış". Gençlere sormak istiyorum: "siz hiç tokaç sesi duydunuz mu? Sivik nedir bilir misiniz?" Depreşti içimdeki hatıralar, anmadan edemiyorum, yüreğim eski kışlara, damağım o uzun kış gecelerinde konuklara ikram edilen pestile, cevize hasret... Hasret yüreğim o uzun eski kış gecelerinde Hayriye teyzenin ağzından inci misali dökülen: "bir varmış, bir yokmuş" masallarını dinlemeye. Elindeki fanusla komşumuz Faik Efendi ile eşi Vasfiye Teyze'nin geceyi geçirmek üzere kapımızın şak şakını çalmalarına hasret kulaklarım. Küçelerde oluşan kar tepelerinde kayak sporunu yaptığımız günlere hasret ayaklarım. Evet eski kışlar... Şimdi yaşanmayan eski kışlar... Bir kere yağdı mı, aylarca erimeyen, hâttâ buzlaşan karların ilkbaharla erimesinin verdiği neşeye hasret yüreğim. Bütün hane halkı, leğenlere doldururduk avlumuzdaki karları küçeye boşaltırdık. Çünkü küçede ayaklar altında daha çabuk eriyip gidecekti Dicle nehrine doğru kar suları. Bizlere lahana sarması eski kışlarda sevdirildi, kavurmanın tadını, pastırmanın lezzetini hep eski kışlarda tanıdık. Bazı sabahlarda sobamızın üstünde kaynayan "kele paçanın içine" eski kışlarda bayatlamış ekmekleri doğrayıp yedik. Annelerimizin, ninelerimizin elleriyle yaptıkları, domates salçalarını, salamura peynirleri hep eski kışlarda tükettik, Yaz mevsiminde kurutulan patlıcanların, biberlerin, domateslerin tüketimini eski kışlarda gerçekleştirdik. Babalarımızın, ağabeylerimizin, ceketlerinin yanı, arkası eski kışlarda yandı odun sobasının önünde oturup "sırtım biraz ısınsın" dediklerinde. Kadife palto, eski kışların giysisi idi. Dedelerimiz, babalarımız "çorap mesh" değil, tıpkı bir kundura gibi "yemeniciler çarşısındaki" ustalara yaptırdıkları meshleri eski kışlarda giyerlerdi de ayağımıza yanlışlıkla basacak olsalar bizi bağırtırlardı. Eski kışlarda yoktu her evde kok, linyit kömürü... Sadece bazı varlıklı evlerde tüterdi kok kömürünün bacası ki onlar da bu kömürü İçkaledeki "Sınai Teşebbüsler" diye bir levhanın asılı olduğu yerden alırlardı. Odun yakardı Diyarbakır'lı, Kış günlerinde, bazı garibanların odunu bile olmazdı da camilerdeki tabutlara bile göz koyarlardı götürüp yakmak, evdeki yavruları donmaktan kurtarmak için... Şimdi o yoksul kişilerin torunları: "Allah devlete, millete zeval vermesin" diye dua ediyorlar. Çünkü devlet odunlarını, kömürlerini, hâttâ sobalarını bile kapılarına kadar getirip teslim ediyor. Eski kışların Ulu Cami'sini anımsıyorum, iki 271 yere kurulmuş, kocaman bidonlardan oluşturulmuş sobalar geliyor gözlerimin önüne. Rahmetli müezzinlerin, özellikle "İnce Sesli Mehmet'in" bu sobalara odun atışını, abdestini almış Hacı amcaların hanımlarının elleriyle örülmüş ıslak yün çoraplarını bu sobaların kenarına "kurusun" diye dizişini, bazılarının bunlara "kötü kokuyor" diye sinirlenişini ne yalan diyeyim özlüyorum. Özlüyorum 1954 yılının eksi yirmi dört derece soğukluktaki kışını. Kimse düşmesin, herhangi bir yerini kırmasın diye rahmetli annemin sobanın külünü küçedeki buzlaşmış karların üstüne döküşünü özlüyorum, annemi özlüyorum, o günleri özlüyorum, o günlerdeki güzellikleri özlüyorum, çocukluğumu özlüyorum, özlem yüklüyüm "eski kışlar" derken. Siz özlemiyor musunuz? Şimdinin çocukları yapabiliyor mu kardan adamı, burun diye kocaman bir havucu sıkıştırabiliyorlar mı suratının ortasına? Odun sobasını aldı götürdü eski kışlar, yerine katalitik sobaları, yetmedi kömür sobaları, yetmedi kalorifer petekleri, yetmedi doğal gaz geldi de eski kışların heyecanını yaşatmadı yeni nesillere. Toparlamak istiyorum sözlerimi... Toparlarken de 'Süleyman Sayılı'yı rahmetle anmak istiyorum, zira o güzel insan bakınız eski kışlardan 1932 yılı kışını nasıl şiirleştirmiş: 1932 YILI KIŞINDA DİYARBAKIR Bu yıl Diyarbakır'ın karı, soğuğu, Her yıldan fazlaca oldu be yahu! Sürekli yağan kardan, tipiden, Caddeler, sokaklar doldu be yahu! Gençliğe güvenip hafif giyenler, Şeb-i yeldade karpuz yiyenler, Bir şeyden yılmayıp kendin övenler, Şu günler sarardı soldu be yahu!. Kelekler çekilmiş hepsi kenara, Şu asılan buzlar sanki minare, Hep fakirler oldu işden avare, Halimize bak da acı be yahu!.. Fukarayı görsen ciğerin sızlar, Tavan penceresine asılır buzlar, Rüzgarın sesinden kulağın vızlar, Bizleri yolcu yapma be yahu!.. 272 Sabahleyin kalktım yanmamış soba, Korkarım bu yüzden kıyamet kopa, Teyzenin elinde kalın bir sopa, Bu kış da evden kovdu be yahu!.. Süleyman SAYILI (Bu şiir hususi bir mektuptan alınmıştır) KAYNAKLAR 1. Doç.Dr. İbrahim Yılmaz çelik. XIII ve XIX. yüzyılda Anadolu'da meydana gelen tabii afetler. XIV. Türk Tarih kongresi Ank .Eylül. 2002.c.2.Kısım 1..s.665) 2. M. Mergen Eski kışlar. Yeniyurt gzt. 22 Aralık 2010) 3. Kenan Yakupoğlu, M. Salih Erpolat, Mustafa Sarıbıyık. Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır. Diyarbakır 273 LİCE DEPREMİ Nihat Işık Lice depremiyle ilgili olarak Lice'nin eşrafından değerli büyümüz Nihat IŞIK beyefendiden dinleyelim: Diyarbakır'ın kuzey doğusunda yer alan ve Diyarbakır'a 87 km. mesafede bulunan 12 merkez mahalleden oluşan ve 8190 nüfusa sahip olan Lice ilçesinde 6 Eylül 1975 Cumartesi günü aynı zamanda Ramazan akşamına tesadüf eden günün saat 12.25 sıralarında 6,7 şiddetinde bir deprem meydana gelmiştir. Vukua gelen depremde “Yenişehir Mahallesi haricinde tüm mahallelerinde ki tüm binalar tümüyle yıkılmıştır.18 saniyelik deprem sallanışında kasabanın üzerinde siyah bir duman yayılarak dumanın dağılması ile kasabanın yerle bir olduğu ve tamamen arsa haline gelmiş olduğu görülerek ilçe halkının feryadı yükselmeye başlamıştır. Bu elim manzarayı gören dışarıdaki halk kendi evlerine doğru koşmaya başlayarak bitkin bir halde mahallelerine dağılmışlardır. Depremin ilk haberini kasaba merkezinde bulunan ve üç katlı bir binada hizmet vermekte olan PTT Müdürlüğünde santralde görevli memur olan TEYFUR EVSEN tarafından Diyarbakır ve Bingöl illerine ulaştırmaya çalışmış ancak yıkılan bina enkazı altında kalarak hayatını yitirmiştir. Depremin şoku ile bitap düşmüş olan dışarıdaki yerli halk kendi imkân ve girişimleri ile enkaz altında kalan fertlerin çıkarılması müdahalesinde bulunarak gerek ağır ve gerekse de hafif şekilde yaralanan halkın keza kendi imkânları ile enkaz yerlerinden yol boylarına taşınmışlardır. Deprem haberlerini işiten Diyarbakır'daki Liceliler ile mücavir köylerdeki halk, Lice'ye doğru akın edip kasabaya vasıl olmaları ile yaralı bulunan kişilerin Diyarbakır'a nakilleri mevcut bulunan vasıtalarla temini cihetine gidilmiştir. Yenişehir Mahallesindeki ve yıkılmayan lojmanlarda ikamet etmekte olan Kaymakam vs. devlet memurları da bir panik içerisinde ilk etapta, yaralıların sevkleri ve enkaz altında bulunan kişilerin kurtarılmaları hususunda gerekli çaba ve girişimlerde bulunulmuşlardır. Saat 14.00-15.00 sıralarında Diyarbakır ilinden yola çıkan resmi kurumlar ekipleri peyderpey kasabaya ulaşmış ve girişimlerde bulunmuşlardır. Saat 16.00'dan itibaren kaymakamlıkça yıkılan ilçe jandarma komutanlığı önündeki sahada karargâh kurup ilgili ilçe şube başkanları ve Diyarbakır'dan gelen kurumlar personelleri ile birlikte çalışmalara başlamışlardır. Haberleşme imkânlarını sağlamak amacı ile il merkezinden gönderilen seyyar bir santral ile gerek il merkezi ve gerekse mücavir ilçelerle haberleşme bağlantıları temin edilmiştir. Saat 17.00 sıralarında Diyarbakır'dan resmi kurumlarca gönderilen bir bölüm çadır, kazma, kürek, gemici fenerleri, ekmek vs. yiyecek malzemeleri halka dağıtılmıştır. Keza deprem nedeniyle Diyarbakır'dan görevlendirilen sağlık ekibi 274 Lice'ye vasıl olup, Askerlik Şubesi bahçesinde çalışmalarını ilçe Hükümet Tabipliği personelleri ile birlikte sürdürmeye devam etmiş olup, enkaz altından çıkarılan yaralıların ilk müdahaleleri yapılarak ağır yaralıları Diyarbakır'a sevk edilmiş ve diğerlerinin de tedavileri ilçede yapılmaları temin edilmiştir. Bu hal gece karanlığı basınca temin edilen lüks lambaları ve gemici fenerleri ile sabaha kadar devam edilmiştir. İlk etapta enkaz altından çıkarılan cenazeler ise halk tarafından defin işlemleri gerçekleştirilmiştir. Deprem gününün saat 20.00 sıralarında görevlendirilen askeri birlik konvoyu ile Siirt ilinden gönderilen istihkâm bölüğü ilçeye vasıl olmuş ve karargâh kurmuşlardır. Saat 9.00 raddelerinde Kaymakamlık karargâhına gelen bir albay tarafından askeri birliklerin tümüyle ilçeye vasıl olduğu belirtilmiş ve hemen enkaz girişimlerine başlayacaklarını bildirmiş ve aydınlatma imkânlarını ise kendi jeneratörleri ile yapacaklarını beyan etmiştir. Kaymakamlıkça da kasabanın iki uç bölümünde bulunan Karahasan ve Şaar Mahalleleri den itibaren girişimlerde bulunmaları kendilerine önerilmiş ve kendilerine refakat etmek üzere iki kılavuz personel verilerek gerekli girişimlerde bulunmaları sağlanmıştır. Aynı gecenin saat 9.30 sıralarında ilçe Kaymakamı Kutluya ÖKTEM Tarafından zamanın Başbakanı Sn. Süleyman DEMIREL ile İmar ve İskân Bakanı Nurettin OK İle haberleşme temin edilmiş ve ilçe hakkında gerekli bilgiler arz edilmiştir. Depremin ikinci günü olan 07.09.1975 günü saat 8.30 sıralarında İmar ve İskân Bakanı Sn. Nurettin OK ile refakatinde bakanlık mensuplarından bir grup ilçeye helikopterlerle gelerek enkaz mahallinde incelemelerde bulunmuşlardır. Aynı gün ilçede inşaat amirliğinin çalışmaları için saha tespit edilmiş ve saha tanzimi girişimlerinde bulunulmuştur. Akabinde deprem şoku ile kıvranmakta olan ilçe kaymakamlığına yardımcı olmak amacıyla Arhavi, Türkoğlu ve Maçka Kaymakamları bir Mülkiye Baş Müfettişi nezaretin de ilçeye gelerek bir komisyon teşekkül ettirilip fiilen deprem çalışmalarına başlamışlardır. Devamında yardım malzemeleri nakilleri başlamış ve Ankara'dan gönderilen Kızılay ekibinin de ilçeye vasıl olmaları ile deprem felaketzedelerine sıcak yemek verilmesine başlanılmıştır. Müteakiben deprem enkaz kaldırma ve defin işlerine hız verilmiş olmakla, asayişin temini ve yağmacılığın önlenmesi hususundan askeri birlikler ve görevli emniyet görevlilerince temini cihetine gidilmiştir. Depremin üçüncü günü olan 08.Eylül 1975 günü saat 12.00 sıralarında Başbakan Sn. Süleyman DEMİREL gerekli incelemelerde bulunmak üzere ilçeye teşrifleri varit olmuştur. Bu meyanda ilgililere gerekli emir ve talimat verilerek aynı gün ilçeden ayrılmıştır. İlçede teşekkül etmiş bulunan yardım komitesince gelen yardımlar mahalle ve köy itibari ile afetzedelere dağıtılmaya devam edilmiştir. İlk günlerde ulaşım imkânları bulunmayan köylere yardım malzemeleri askeri helikopterler ile 275 mahallerine ulaştırılmaları sağlanılmıştı. Gerek Kızılay ve gerekse de sair yerlerden ve kuruluşlardan gönderilen çadırlar halka dağıtılmış ve muhtelif yerlerde kurulan çadır gruplarındaki afetzedelerin yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmıştır. İlk günlerde su ihtiyaçları devletçe temin edilmiş olan su tankları ve arozözler vasıtasıyla gruplar halindeki çadırlara vs. yerlerdeki halkın su ihtiyaçları temin edilmiştir. Ayrıca deprem nedeniyle ilçeye gelmekte olan içme suyu isale hatlarının arızaları Devlet Su İşleri ve Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünce seri bir şekilde giderilerek şebekeden boruları döşemek suretiyle çadırlardaki halkın su ihtiyaçları karşılanmıştır. İmar çalışmaları için belirlenen sahanın tanzimini müteakip depremin ilk haftasında Lice ilçe merkezinde bir inşaat amirliği ihdas edilerek gerekli çalışmalara süratle devam olunmuş ve yapılacak yeni yerleşim sahası için imar planı tanzim edilmiştir. Müteakiben yurtiçi ve yurtdışından temin edilen inşaat malzemeleri seri bir şekilde ilçeye intikalleri sağlanılmış ve ilçe deprem inşaat amirliğince prefabrik konutların yapımı ihale yoluyla mütahitlere verilmiş ve gruplar halinde konut inşaatına başlanılmıştır. Depremin vukuunu müteakip 42 gün geçtikten sonra 18 Ekim 1975 tarihinde Cumhurbaşkanı merhum Fahri KORUTÜRK ilçeye teşrif edip gerekli incelemelerde bulunmuştur. Yeni yerleşim sahasında 34 km. şehir içi yol yapılmış olup ihaleye verilen konutlar 54 gün içinde 1568 adet prefabrik konut ve 40 adet prefabrik dükkânın yapılması bitmiştir. Depremin ilk haftasında devletçe temin edilmiş bulunan 2 adet büyük jeneratörlerle kasabanın aydınlatması temin edilmiştir. Ve depremin ilk günlerinde oluşturulmuş olan hasar tespit komisyonlarınca hasarlı tüm binaların tespit işlemleri peyderpey yapılmış ve Lice merkezinin 12 mahallesi ile bağlı bulunan ve yıkılan ağır hasarlı evler olarak toplam 4419 bina tespit edilmiş olup bu binalarda 2077 aile ilçe merkezi ve 3242 aile de köyler olmak üzere toplam 5319 aile olarak barınmakta olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bu elim depremde, Lice merkezinde 1230 ölü ve 2043 yarlı, bağlı köylerde ise 1137 ölü ve 918 yaralı olmak üzere toplam olarak 2367 ölü ve 2961 yaralı olarak kayden tespit edilmiştir. İhaleye verilmiş bulunan Lice'deki konutlar 54 gün zarfında ikmal edilerek 8 Kasım 1975 günü, Başbakan Sn. Süleyman DEMIREL ve refakatinde ilçeye gelen mülki ve askeri erkân ile yabancı devlet temsilcileri ile yeni yerleşim alanındaki mevcut konutların açılış merasimi icra edilmiştir. Ayrıca ilçedeki resmi kurumlar binaları ila merkez ve köylerdeki ilkokullar ile orta dereceli okullar ve sağlık ocak ve evleri toplam olarak Lice merkezinde 3 resmi kurum binaları ile 1 ortaokul, 1 ortaokul işliği, muhtelif köylerde 12 ilkokul binaları ve 1 sağlık ocağı ile 2 sağlık evi tam hasarlı olarak tespit edilmiş ise de tamirleri yapılmamıştır. Toplam olarak 20 resmi kuruluşlar tespitleri yapılmıştır. Ayrıca Lice merkezin de hasarlı ve yıkık binalarda yaşayan 2077 aile evsiz kalmıştır. Lice'ye bağlı köylerde ise 3242 aile evsiz kalmıştır 276 Depremi müteakip ilçe ve köylerde halka inşa edilen konutlardan başka hiçbir kargır veya betonarme bina yapılmamıştır. İlçe merkezindeki prefabrik konutlar aradan 35 yıl içinde yıkılmış ve yıpranmıştır. Birçok konutta yangın nedeniyle yanmıştır. Deprem bölgelerinde yasal olarak 5 yıl içinde betonarme mesken olarak halka yapılması gerekirken maalesef aradan 37 yıl geçmesine rağmen Lice halkına hiçbir mekân yapılmamıştır. Bu bakımdan da Lice halkı mağdur ve perişan bir halde yaşamlarını sürdürmekledirler. (NOT: 5-6 Eylül 2008'de Lice Sempozyumunda deprem tanığı olarak yaptığım konuşma metnidir.) 277 DİYARBAKIRDA TARİHTE DEPREMLER Kenan HASPOLAT* Arkeolojik dönemde Diyarbakır'da depremler: Diyarbakır tarihin çeşitli dönemlerinde depreme sahne olmuştur. Geçmişte olan depremleri arkeologlar kendi bilgi tecrübeleriyle yorumlayabilmektedir. Ilısu barajı nedeniyle Bismil bölgesinde değişik gruplar kazı yapmaktadır. Bunlardan biri de Salattepe bölgesidir. Yapılan kazılar soncu geçmişte yaşanan bir deprem belirlendi. Salattepe'yi 3500 yıl önceki deprem yıkmıştır. Diyarbakır'ın Bismil ilçesi ile Batman arasında, Dicle Nehri'ne kuzeyden kavuşan Salat Çayı kıyısındaki Salattepe'de 6 yıldır Diyarbakır Müzesi başkanlığında, Kocaeli Üniversitesi'nden Prof. Dr. Tuba Ökse'nin bilimsel danışmanlığında yürütülen kurtarma kazıları sırasında, bölgede yaklaşık 3500 yıl önce şiddetli bir deprem yaşandığı tespit edildi. Kazı alanındaki deprem bulgularının davet edilen jeologlarca tespit edildiğini vurgulayan Prof. Ökse, "Salattepe, antik depremler yönünden geniş bir alanda açığa çıkartılıp belgelenen ender örneklerdendir. Yer bilimleri açısından da büyük önem taşımaktadır" dedi (19). Resim Salattepe kazından depremden etkilenen mimari yapı *Prof.Dr. Kenan HASPOLAT 278 Son yıllarda Diyarbakır ve çevresinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılardan biri olan Salat Tepe çalışmalarından Tunç Çağı'nda ciddi bir depremlerin yaşandığı anlaşılmaktadır. Bu depremlerin izlerini Üçtepe, Grı cano, Kavuşan Höyük, Ziyaret tepe, Kenan Tepe ve Hırbe Merdan gibi yerleşim yerlerinde ortaya çıkarılan kesitlerden takip edebilmekteyiz Osmanlı öncesi depremler: Arkeolojik kazılar bazen bizi sürpriz sonuçlara götürüyor. İçkalede bir kazı Osmanlı öncesi bir cephaneliği ortaya çıkardığı gibi, bu cephaneliğin bir deprem sonucu yıkıldığını da gösterdi. Diyarbakır iç kalede restorasyon çalışmaları içerinde kazı çalışmaları yapılmaktadır. Surların İçkale kesiminin bir bölümünün cezaevi olarak kullanılması geri kalan kısmında ise askeri birliğin bulunması nedeniyle daha önce kazı yapılamadı. Kazılar sırasında 74 ve 75 numaralı burçlar arasında Osmanlı dönemi ve öncesine ait olduğu belirlenen içerisinde ok, mızrak başı, kılıç ve kalkan gibi dönemin silahlarından çok sayıda bulunan bir cephanelik ortaya çıkarıldı. Diyarbakır Müze Müdürü Nevin Soyukaya buranın o dönemde cephanelik olarak kullanılmış olabileceği kanaatine vardık. Kazı alanında açığa çıkan mimari yapıların duvarlarının aynı yöne yıkık olması, burasının bir deprem sonucu yıkıldığını göstermektedir, demiştir. Emeviler döneminde Hani ilçesini deprem vurmuştur. Yıkılanlar arasında bir de cami vardır. Minare ise sağlam kalmıştır. Hani ilçesi Seyyid Bedreddin türbesinin yanında Emevilerden kalma minare (Cami depremde yıkılmış). Ulu Caminin de 12. yüzyıl döneminde depreme maruz kaldığını öğreniyoruz. Deprem Fay hatları içerisinde yer alan Diyarbakır merkezinde de ciddi tahribatları gösteren kayıtlar mevcuttur. Bu kayıtlara göre M.S. 1114-1115 yılında Diyarbakır'da meydana gelen deprem sonucu ile kentteki Ulu Cami'nin tahrip olduğu ve bir yangının yaşandığını öğrenmekteyiz .( Mateos, 1962) (11). 279 1040 yılında Amid depremlerle iki kez sarsılır. 1044 yılında Tebrizi yıkan deprem Amid'i de sarsar (16). Uzun Hasan'ın Doğum Yeri Kılleş (Şölen Beldesi) ve Deprem: Akkoyunlu devleti kurucusu Uzun Hasan Ergani ilçesi Şölen doğumludur. Akkaoyunlulara ait bölümün depremle yerle bir olduğunu, kazılardan o zamana ait eserler çıktığı ifade edilmektedir. Diyarbakır'ın Ergani-Dicle ilçeleri yolu üzerinde, Ergani ilçesine 10 km. uzaklıkta olan Kılleş Köyü, Kılıçbaba Dağı'nın yamacına kurulmuş çok eski bir yerleşim birimidir. 1901-1903 tarihlerinde Maden Sancağı'na bağlı olan Ergani, Eğil, Piran (Dicle), Bermaz, Abdalan, Anceviz, Zehoran'ın yanı sıra Kılleş Köyü de bu sancağın Nahiyeleri arasındadır. Şölen beldesi: 1990 yılında Bağdeşt, şimdiki adıyla Cömert Köyü ile birleşerek Şölen adıyla belde olmuştur. Kuruluşu kesin olmamakla beraber, Kılıçbaba Dağı'nın tepesinde mezarı bulunan Uzun Hasan'ın kardeşi Uzun Hüseyin tarafından kurulduğu söylenmektedir. Bir zamanlar büyük bağ ve bahçelerin bulunduğu Kılleş Köyü büyük bir merkez ve yerleşim birimi iken, şiddetli bir deprem sonucu yıkılmıştır. Beldenin kuzeydoğusunda Kapek denilen yerde tarihi büyük bir şehir harabesi vardır (1). Osmanlı dönemi depremleri: 968 yılından sonra Diyarbakır ve çevresinde 1774'te biri 6, üçü 8 şiddetli dört,1884 yılında 4 dört deprem kaydedilmiştir (18). Osmanlı belgelerinde de Diyarbakır ilçelerinde meydana gelen depremle ilgili belgelere rastlıyoruz. Ayrıca Diyarbakır'da 12 Şubat 1826 yılında deprem olmuştur (7). 1905. yılı deprem belgelerine bakıyoruz (10). Y.PRK.UM.75/44 Mayıs 1905 280 Hani: 3 derece tehlikeli deprem kuşağındadır. Muş- Van bölgesi depremleri hani yöresini de etkilemiştir. Kireçtaşı arazideki evler sarsıntılardan az zarar gördüğü halde alüvyal dolgu üzerindeki evlerde hasar meydan gelmiştir. 1975 yılında üç ayrı deprem Hani ve çevresine az çok zarar vermiştir. Hazro: 3 derece tehlikeli deprem kuşağındadır. 1975 Lice depreminde az hasar gördü. Lice: 1938, 1955, 1965, 1975 depremlerinden çok zarar gördü.(13) En eski Lice (Depremin en çok etkilediği bölge) depremden en çok zarar gördü. Eski Lice'de Vakıf Ahmet cami ve yakınındaki ilkokulun durumuna bakalım; Caminin depremde yıkılan yeri Depremde yıkılan okul kalıntısı Lice deprem öncesi Lice (1967) 281 Çermik'te sabah 10 sularında şiddetli deprem olduğuna dair Diyarbakır valisi Mehmet Nazım beye gönderilen telgraf BOA.Y.PRK.UM.75/44 3 Mayıs 1905 2 Mayıs 1905 sabah 09.50'de Çermikte şiddetli bir deprem olmuş, ciddi hasar meydana gelmemiştir (10). Cumhuriyet dönemi Deprem kronolojisi: Diyarbakır'da bugüne kadar kaydedilen en önemli deprem 27 Kasım 1934'te oldu. 14 yapı hasar gördü, 100 insan hayatını kaybetti (13). İlçeler: Ergani:3.derece tehlikeli deprem kuşağındadır.1950 ve 1951 depremleri etkili olmuştur. 282 Lice deprem sonrası 1975 yılı deprem kronolojisi: 1. 5 Eylül 1975 Diyarbakır'ın Lice ilçesinde deprem oldu ve 3000 kişi ölü. 2. Eylül 1975 Diyarbakır'ın Lice ilçesindeki deprem Güneydoğu Anadolu'yu sarstı. 3. Eylül 1975 Diyarbakır ve çevresindeki depremde ölenlerin sayısı 2 bini geçti. 4. 8 Eylül 1975 Lice'de meydana gelen 6,7 şiddetindeki deprem, Güneydoğu Anadolu'yu sarstı. Kızılay'ın çadır, jeneratör ve gıda yardımı gönderdiği Lice'de, 2.385 kişi hayatını kaybetti. 5. 11 Eylül 1975 Diyarbakır yöresindeki depremde 7.000'e yakın evin yıkıldığı açıklandı. 144 km.'lik karayolu kullanılmaz hale geldi. Sadece Lice ilçesinde 13.000 kişinin evsiz kaldığı ve bir gün önce sallanan Hani ilçesinde 6 kişinin daha öldüğü bildirildi. 6. 16 Kasım 1975 Deprem bölgesi Lice'de evleri tamamlanmayan halk soğuktan ve yağmurdan korunmak için resmi daireleri işgal etti. 7. 31 Aralık 1975 Hani ve Hazro ilçelerinde yeniden deprem oldu. Enkaz altında kalan 4 kişi soğuktan donarak öldü(Vikipedi, özgür ansiklopedi)1975 Lice Depreminin özellikleri: Vikipedi, özgür ansiklopedi 1975 Lice Depremi 1975 Lice Depreminin özellikleri: Vikipedi, özgür ansiklopedi 1975 Lice Depremi 283 6 Eylül 1975 09:20:12 UTC 12:20:12 Tarih Saat Türkiye saati Büyüklük 6,6 Ms[1] 6,2 ML Şiddet VIII[1] Derinlik 32 km Merkez üs Etkilenen ülkeler/bölgeler Lice Kayıplar Türkiye 2.385 ölü 1975 Lice Depremi: 6 Eylül 1975 tarihinde yerel saatle 12.20'de (UTC: 09:20) Diyarbakır'ın Lice ilçesi ve köylerinde oluşan 23 saniye süren şiddetli yer sarsıntısı. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü depremin büyüklüğünü 6,6 Ms olarak açıkladı. 2385 kişi öldü, 8149 bina hasar gördü veya yıkıldı. Bazıları maddi hasarlara sebep olan 3-4 ay süresince artçı sarsıntılar devam etti. Yüzey dalgası büyüklüğü 6.6 olarak belirlenen deprem sonucunda Lice'de ve çevre köylerde 2.385 kişi yaşamını kaybetmiştir. Özellikle köylerdeki yapı malzemesinin kerpiç olması ölü sayısının artmasına sebep oldu. Depremin ardından ulaşım yetersizlikleri nedeniyle kırsal bölgelere yardımların ulaştırılması gecikti. Deprem sonucu Lice, Hani, Hazro, Kulp, Dicle, Silvan, Ergani ve Diyarbakır çevresindeki yapıların 8.159'u ağır, 4.550'si orta ve 7.283'ü hafif hasar gördü ve ölümler meydana geldi. Elazığ, Şanlıurfa, Mardin, Muş, Siirt'te maddi hasar meydana geldi. Lice depremiyle ilgili eski fotoğraflar Mehmet Mercan'ın Gazetecilik Anıları Kitap Çalışmasından 284 6 Eylül 1975 Lice depreminde Askerin katkıları: Konuyu Liceli Zeki Dilek'ten dinleyelim: Deprem duyulur duyulmaz harekete geçen Askerler büyük bir gayretle kurtarma çalışmalarına yardımcı oluyorlar. Tute köyüne intikal eden keşif taburu ile ilçe merkezinde oluşturulan garnizonda seyyar hastane, seyyar aş ocağı kurulmuş. Askerler ekipler halinde bir yanda vatandaşa enkaz kaldırma işinde yardım ederken bir yandan da çapulculuğu önlemeye çalışıyorlar. Molla mahallesinde kurtarma çalışmalarına katılan askerler 6 yaşındaki Nursen Kaya'yı, depremden 8 saat sonra canlı çıkarmışlardı. Küçük Nursen'i kurtaran Top. Yzb. Nihai Coşkuner, çocuğu sürekli kucağında taşıyıp teselli ediyordu. Askerler, çocuğun yakınlarını arıyorlardı. Deprem sonrasında Lice'ye her kesimden yardım yağıyordu. Hava kuvvetleri komutanlığı subay ve astsubay eşleri yardım seferberliği ile Lice'ye bir okul yapımını üstlendi. (Havacılar ilköğretim okulu) (3) Lice depremine ait bir gazete haberi (13 ) 285 KAYNAKLAR 1. Vedat Güldoğan akkoyunlu hükümdarı uzun hasan ve doğum yeri diyarbakır ergani ilçesi kılleş (şölen beldesi).2.Nebiler.Sahabiler Azizler Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu.Diyarbakır.2010 2. Bağcı, G., Yatman, A., Özdemir, S., Altın ,N., Türkiye'de Hasar Yapan Depremler Deprem Araştırma Bülteni, Sayı 69,113-126 3. Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır. 2002.s94,100 4 . E r g u n ( e rg u n . 2 0 0 0 @ g m a i l . c o m ) a d ı n a . diyarbekir@yahoogroups.com55. DHA / Hürriyet 03 Kasım 2006 6. Doç. Dr. İbrahim Yılmazçelik. XIII ve XIX. yüzyılda Anadolu'da meydana gelen tabii afetler .XIV.Türk Tarih kongresi Ank. Eylül. 2002. c.2.Kısım 1..s.665 7. Mehmet Yavuz Erler Osmanlı Devleti'nde Kuraklık ve Kıtlık Olayları (1800-1880)Libra yay. 2010 8. Erzurum Vilayeti Örneği: 1892–1893 Ve 1906–1908 Yılları)Drought And Famıne In Ottoman Empıre (Case Of Erzurum Province: 1892–1893 And 1906–1908 Years) Abdulkadir Gül Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Volume 2 / 9 Fall 2009s.148 9. Kenan Yakupoğlu, M.Salih Erpolat, Mustafa Sarıbıyık. Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır .Diyarbakır.2011.s.49,225,201,202,227,264 10. Enver Akın Orhan Kavak. Yakındoğu ve Diyarbakır Çevresinde Meydana Gelen Tarihi Depremler Ve Sosyo Kültürel Etkileri. Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu 2010.c.3 11.Mesut Aydıner. Arşiv belgeleri ışığında XVII.yy ikinci yarısında Diyarbakır ve çevresinde meydana gelen kıtlık ve alınan tedbirler. Osmanlı'dan Cumhuriyete 2.Uluslararası Diyarbakır Sempozyumu. Diyarbakır.2006.s.17 ve 2008. s.276 12. Sevinç Bahar (ed): Diyarbakır deprem bölgeleri. Diyarbakır ve Yaşam.2009.Yıl.2.sayı.4.s.46 13. Mirze Mehmet Çelik. Fotoğraflarla Kulp. Edubba yay.İst.2009 14. M. Mergen Eski kışlar. Yeniyurt gzt. 22 Aralık 2010 15- Doç. M. Faruk Toprak: Arap kaynaklarında Diyarbakır.Diyarbakır Müze Şehir..s:132 16. Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir Kent yay.2003 17. Prof. Dr.Aysel Tükel Yavuz. Osmanlı döneminde Diyarbakır hanları Diyarbakır Mimarisi İ..Yıldız(ed)..Diyarbakır Valiliği yay.2011.s..154 19- 22-72006.Hürriyet 286 BÖLÜM 6. KIRSAL ENERJİ Bölüm editörü Müh. İrem HASPOLAT 1-Kırsal Alanda Alternatif Enerjiler , Ahmet TOMBAK, Yusuf Selim OCAK Prof. Dr. Tahsin KILIÇOĞLU 2- Kırsalda Güneş Enerjisinden Faydalanma Ve Elektrik Üretimi İçin Kullanımlarının Çeşitlendirilmesi Ve Kombinasyonu Prof. Dr. Mahmut AYDINOL 3. Kırsal Bölgede Güneş Ve Jeotermal Enerjisinden Yararlanma / Müh. İrem HASPOLAT. Müh. Ahmet AKAYDIN 4. Kırsal Bölgede Rüzgâr Enerji Kullanımı / Müh. İrem HASPOLAT. Müh. Ahmet AKAYDIN 5. Hayvansal Ve Bitkisel Atıklardan Enerji / Murat Tomar Ziraat Mühendisi, İrem HASPOLAT 6. Çöpün Ve Lağımın Ekonomiye Kazandırılması Müh. İrem HASPOLAT- Müh Ahmet AKAYDIN 287 KIRSAL ENERJİ KIRSAL ALANDA ALTERNATİF ENERJİLER 1 Ahmet TOMBAK , 2 Yusuf Selim OCAK , Tahsin KILIÇOĞLU 1 ÖZET İnsanoğlunun üretim, taşıma, ısınma, aydınlanma ve tarımsal faaliyetler gibi birçok ihtiyacının giderilmesi için enerji ihtiyacı vardır. Günümüz dünyasında en yaygın enerji kaynağı fosil yakıtlardır. Özellikle son yıllarda fosil yakıtlardan elde edilen enerjilerin maliyetleri, çevre kirliliğine ve küresel iklim değişikliklerine sebep olmalarından dolayı tüm dünyada yenilenebilir enerji kaynaklarının tekrar gündeme gelmesine neden olmuştur. Yenilenebilir enerjilerin üretim maliyetleri son yıllarda azaldığından kırsal alanlarda da kullanılabilir hale gelmiştir. Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, biokütle ve jeotermal enerji başlıca yenilenebilir enerji kaynaklarıdır. Bu çalışmada, bahsedilen yenilenebilir enerji kaynakları hakkında bilgi verilecek ve kırsal alandaki bazı uygulamalarından bahsedilecektir. GİRİŞ Dünya çapında hâlihazırda yaklaşık iki milyar insan elektrik enerjisine ya da verimli enerji kaynaklarına ulaşamamaktadır. Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri kırsal alanlarda yaşamaktadır. Kırsal alanda yaşayan insanların özellikle kadın ve çocukların, sağlıklı yaşam ihtiyacı geleneksel teknolojiler ve geleneksel yakıtlarla tam olarak giderilememektedir. Enerji, insanların su ve yiyecek gibi temel ihtiyaçlarının giderilmesi ve kırsal alanlarda gelişmenin sağlanması konusunda anahtar rol oynar. Bundan dolayı enerjiye ulaşım ve enerjiyi kullanma insanlar için temel bir gereklilik ve haktır[1]. Bugün dünyanın enerji ihtiyacının büyük bir bölümü petrol ve kömür gibi fosil yakıtlardan elde edilmektedir. Fosil yakıt rezervlerinin sınırlı olması ve son yıllarda yükselen maliyetleri yüzünden yenilenebilir enerji kaynaklarına olan ilgi her geçen gün artmaktadır. Avrupa Birliği'nin hedefi, 2020 yılındaki toplam enerji tüketiminin % 20'sinin yenilenebilir kaynaklardan sağlanmasıdır[2]. Bu enerji türlerinin üretim maliyetleri 80'lerden bu yana gittikçe düşmektedir. Yenilenebilir enerjiler çevre dostudur ve hemen hemen dünyanın bütün bölgelerinde kolay ulaşılabilir bir formu mutlaka bulunmaktadır. 1 Batman Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Fizik Bölümü, Batman Dicle Üniversitesi, Z.G. Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Öğretmenliği, Diyarbakır tahmet@yahoo.com, yusufselim@gmail.com, kilicoglutahsin@gmail.com 2 288 YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI VE KIRSAL ALANDA KULLANIMI Yenilenebilir enerji kaynakları bir ülkenin, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, ekonomik büyümesine katkısı olacaktır. Bunlardan bir tanesi Türkiye'de bol miktarda bulunan biokütle ve kendi ihtiyacının üretilmesi için elde edilen tarımsal kaynaklardır. Buna ilaveten yeni çevresel düzenlemeler, sosyal sorumluluk ve giderek artan çevre bilinci tüm dünyada çevre kirliliğine yol açan plastikten doğa dostu organik maddelerin kullanıldığı üretim biçimlerine dönüşmektedir. Üretim maliyetleri azalan bu enerji türleri güneş, rüzgar, biokütle ve jeotermal enerjileridir. GÜNEŞ ENERJİSİ Güneş enerjisi sınırsız üretim potansiyeliyle en çok ümit vadeden yenilenebilir enerji kaynağıdır. Güneş enerjisi iki şekilde kullanılır, bunlar elektrik ve ısı enerjisidir. Fotovoltaikler (PV) ya da güneş panelleri, güneş enerjisini kristal silikon tabanlı veya çeşitli ince film kaplanmış yarıiletken maddelerle doğrudan elektrik enerjisine çevirirler. Son yıllarda, fotovoltaik pillerin ticari olarak kullanılabilirliği anlaşılmıştır.Bu pillerin geliştirilmesi için uluslararası araştırma çalışmalarının uyumu sonucunda verimlilik ve kullanımı artarken fiyatları azalmıştır. Şekil 1'de yıllara göre modül maliyeti ve fotovoltaik enerji üretimi gösterilmiştir. Güneş ısıtmalı sistemlerde ise güneş ışığı belirli noktalara toplanarak bir alan ya da su ısıtılır. Isıtılan sudan elde edilen buhar konvansiyonel çevrimlerle elektrik enerjisine çevrilir. Yakın gelecekte güneş enerjisi, güneş ışığının olmadığı zamanlarda enerji depolama, taşıma yakıtı, kimyasal ve elektrik enerjisine çevrilebilir hidrojen veya metan olarak doğalgaz üretebilecektir. Şekil : 1993-2008 yılları arasında, dünyada fotovoltaik modül maliyeti ve enerji üretiminin yıllara göre değişimi[3]. 4,500 4,000 Modül Maliyeti Fotovolvoltaik Enerji Üretimi $6.00 $5.00 3,500 $4.00 2,500 $3.00 2,000 $/W MW 3,000 $2.00 1,500 1,000 $1.00 500 $0.00 0 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Yıl 289 KIRSAL ALANDA GÜNEŞ ENERJİSİNİN KULLANIM ALANLARI Güneş enerjili ocaklar Kırsal alanlarda gıdaları ısıtmak/pişirmek için kullanılır. Konkav aynalarla toplanan ışık yardımıyla normal atmosfer koşulları altında bir saat gibi bir sürede yeterli ısı oluşturulabilmektedir. Güneş enerjili su ısıtıcıları Düz-panel toplayıcılarla uyumlu depolama birimleriyle yerleştirilen º ısıtıcılar yaklaşık 80 C'ye kadar sıcak su üretebilmektedir. Günümüzde giderek yaygınlaşan bu sistemler evlerde kullanıldığı gibi otellerde, hastanelerde ve fabrikalarda da kullanılmaktadır. Güneş enerjili kurutucular Güneş enerjili kurutucuların dış kısmı güneş panelleri ile kaplıdır. İç kısmında ise meyve ve sebze kurutmak için tepsiler bulunur. Taze ürünler tepsilere konur ve birkaç gün kurumaya bırakılır. Kurutucu içinde sıcaklık º sebzelerin kurutulması için uygun sıcaklık olan 60-70 C civarındadır[4]. Kurutucular direkt güneş ışığı altında kurutmadan daha etkili ve mekanik kurutuculardan daha ucuzdur. Güneş enerjili sulama sistemleri Birçok çalışma göstermiştir ki fotovoltaik güneş panelleriyle derin kuyulardan su çıkarılması kırsal alanlarda uygulanabilir bir metottur. Bu yöntem kırsal alanlarda sulama amaçlı olarak da kullanılabilir. Orta büyüklükteki bir sistemin maliyeti yaklaşık olarak 2000-5000 dolar aralığındadır. Şekil 2'de güneş enerjisi sistemiyle çalışan bir sulama düzeneği gösterilmektedir. Şekil . Güneş Enerjili Sulama Sistemi 290 RÜZGÂR ENERJİSİ Rüzgar hava kütlelerinin yerküre yüzeyindeki ısı farkından dolayı hareket etmesi olayıdır. Güneşten alınan enerjinin mevsimsel değişimler nedeniyle farklılık göstermesi nedeniyle rüzgarın yönü ve şiddeti değişebilir. Bioyakıt enerjilerinin tersine rüzgar enerjisinin yakıt maliyeti yoktur. Bunun yerine elektrik üretimi rüzgarın atmosferik işlemlerle ikame edilen kinetik enerjisinden elde edilir. Rüzgar enerjisi 50'li ve 60'lı yıllarda bazı gelişmiş ülkelerde su temininde kullanılmış olmasına rağmen petrol ürünlerinin ucuzluğu ve yaygınlığına yenik düşmüştür. Son yirmi yılda rüzgar enerjisinin maliyeti yaklaşık olarak %90 azalırken doğalgaz fiyatları gazla çalışan fabrikalar için çok yükselmiştir ki bu rüzgar enerjisinin pazar rekabet gücünü arttırmıştır[5]. Çevre ve enerji güvenliği kaygıları rüzgar enerjisi gibi temiz ve güvenli yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasını cesaretlendirmiştir. Kırsal alanda şirketlerin rüzgar türbinlerini (Şekil 3) kurması burada yaşayanların gelirlerinin artması demektir. 30 m yükseklik ve 20 m kanat açıklığına sahip bir rüzgar türbinin maliyeti yaklaşık olarak MW başına 1 milyon dolar civarındadır. Bu maliyetin tamamının kırsal alanda yaşayanlar tarafından karşılanması yerine finans kuruluşlarının sunduğu kiralama ve kredi imkânları kullanılırsa maliyetlerin karşılanabilirliği de artacaktır. Şekil : Rüzgar türbini(Bozcaada, Çanakkale) 291 Rüzgar enerjisinin ekonomik verimliliğinin artışındaki teknolojik gelişmenin devam etmesi halinde tarımsal üreticilerin rüzgar enerjisi kullanımı artacak, maliyetler azalacak ve kendine yeter hale gelecektir [6]. Rüzgar enerjisi üretimine fayda ölçeğinden bakıldığında ekonomik olarak bazı faktörler etkilidir. Bunlar: Rüzgarın hızı ve türbinlerin kurulduğu yerdeki frekansı Elde edilen enerji rüzgarın hızının küpüyle doğru orantılı olduğundan rüzgar hızındaki küçük artışlar elde edilen enerjilerde büyük artışlara neden olmaktadır. Türbin dizaynında ve yapımındaki yeni gelişmeler Daha uzun ve büyük yüzey alanlı pervaneler, daha verimli türbinler inşa edilmektedir. Ekonomik ölçek Büyük sistemlerin küçük sistemlere göre çalışma/bakım maliyetleri daha fazla kW-saattir. Enerji iletimi ve pazara ulaşım koşulları Hem yüksek enerji üretilir hem de pazara yakın yerde üretim vardır. Çevresel ve politik nedenler Daha sıkı çevreci düzenlemeler ve fosil yakıtlara karşı rüzgar enerjisini destekleyen devlet politikaları rüzgar enerjisini teşvik ederken, kuşların ve yarasaların ve nesli tükenmekte olan hayvanların korunması rüzgar enerjisinin rekabet gücünü azaltmaktadır[7]. KIRSAL ALANDA RÜZGAR ENERJİSİNİN KULLANIM ALANLARI Rüzgar gücüyle su taşıma Rüzgar gücü kullanan su taşıma sistemleri yüksek maliyetleri nedeniyle yerini petrol yakıtlı pompalara bırakmıştır. Genellikle merkezden uzakta kurulan bu sistemlerin bakım ve onarım giderleri oldukça yüksektir. Bu sistemlerde çok büyük su depolama tankları-rüzgarın esmediği zamanlar için- gerekmektedir ki bu da maliyeti arttırıcı bir unsurdur. Rüzgar gücüyle elektrik üretimi Kırsal alanlarda özellikle de tarım alanlarında rüzgar enerjisinden elektrik üretilmesi halinde özellikle yerleşim yerlerinden çok uzakta yerler için pahalı iletim hatları masrafları olmadığı için rüzgar enerjisi petrol yakıtlı jeneratörler için iyi bir alternatif haline gelir. Elektrik şebekesine yakın yerleşim alanlarında rüzgar enerjisinden elde edilen elektrik şebekeye verilerek gelir elde edilebilir. 292 BİOKÜTLE Biokütle enerjisi bitki ve çöp gibi biyolojik sistemlerden elde edilen enerji türüdür. Biokütle dolaylı yoldan güneş enerjisinin bir formudur çünkü bu enerjinin kaynağı fotosentezdir. Biokütle kaynakları genel olarak odun biokütlesi, yem bitkileri, endüstriyel atıklar ve organik atıklardır. KIRSAL ALANDA BİOKÜTLE ENERJİSİNİN KULLANIM ALANLARI Biogaz Biogaz evlerde pişirme ve aydınlanma amaçlı kullanılan tarımsal atıklardan ve hayvan gübrelerinden elde edilir. Büyükbaş hayvancılık yapılan çiftliklerde hayvan gübresi üretimi fazla olduğundan düzenli bir enerji kaynağı olur[8]. Hayvan gübresi su ile karıştırılarak büyük tanklarda depo edilir. Burada metan temelli bakteriler tarafından fermente edilen karışım metan ve karbondioksit gazların ayrışır. Çıkan gaz tanklarda toplanarak gaz hatlarıyla evlere taşınır. Bu gaz evde ocaklarda güvenle kullanılabilir. Gaz temiz olarak yandığında yanlışlıkla solunsa bile zarar vermez. Ayrıca bu gaz içten yanmalı motorlar tarafından yakılıp elektrik üretilebilir. Günlük kullanım sonucunda elde edilen gazdan geriye kalan katı atıklar herhangi bir işlem gerektirmeden gübre olarak kullanılabilir. Bu sayede sentetik gübrelere harcanan para miktarı azalacaktır. Organik gübre tarla toprağının yenilenmesini hızlandıracaktır. Biodizel Biodizel, dizel yakıtlara alternatif olarak hayvan ya da bitki(soya fasulyesi, kanola, ispir vb.) yağlarından üretilir. ABD'de üretilen biodizelin %90'ı soya fasulyesinden üretilmektedir. Biodizel zehirsiz, kükürtsüz, tamamen organiktir. Üstelik dizel motorlarda herhangi bir modifikasyona gerek olmaksızın kullanılabilmesi yanında tehlikeli gaz emisyonunu azaltır ve yağlama yaparak motorun ömrünü uzatır[9]. Etanol Etanol endüstrisi gelişmiş ülkelerde son yıllarda üzerinde en çok çalışılan alanlardan biri olmuştur. ABD'de enerjide dışa bağımlılığı azaltmak ve enerji güvenliğini sağlamak için bioyakıtların özellikle etanolün üretiminin arttırılmasına odaklanılması ulusal bir mesele olmuştur. Bioyakıtların tüketimi ABD'de 2000 yılından bu yana %486 oranında artmıştır. Etanol, ABD'nin toplam yakıt tüketiminin %1,4'ünü, yenilenebilir enerji kullanımının %19'unu karşılar[10]. Hâlihazırda etanol üretiminin büyük bir kısmı fazla miktarda yetiştirilmesinden ve nişasta içeriğinden dolayı mısırdan elde edilir. 293 JEOTERMAL ENERJİ Jeotermal enerji, yerin kilometrelerce altından yer kabuğuna kadar volkanik olarak aktif yerlerden, ya da sığ çukurlarından gelen, yerkürenin kendi ısısıdır ve yerkürenin çekirdeğinden gelir. Jeotermal enerji santrali kurmak maliyetli olmasına rağmen işletme giderleri çok düşük olduğundan ucuz bir enerji kaynağı olarak düşünülebilir[11]. Bunun yanında güvenilir, sürdürülebilir ve çevre dostu ısıtma sistemlerinde kullanılabilir fakat yeri tektonik plaka sınırları yakınlarına sınırlanmıştır[12]. Jeotermal kuyulardan karbon dioksit, hidrojen sülfit, metan ve amonyak gibi sera etkisine yol açan gazlar salınmasına rağmen bu salınım fosil yakıtlardan salınan miktarlardan çok değildir[13]. 2010 yılı itibariyle Türkiye'nin Kurulu jeotermal güç üretim kapasitesi yaklaşık 100 MW iken doğrudan kullanım kurulumları 795 MW civarındadır[14]. Jeotermal enerji Türkiye'de genellikle ısınma amaçlı kullanılmaktadır. Maden Tetkik Arama Kurumu (MTA) tarafından yapılan çalışmalar sonucunda yeni yatırımlarla enerjide dışa bağımlılığımız azalacaktır. KIRSAL ALANDA JEOTERMAL ENERJİSİNİN KULLANIM ALANLARI Jeotermal kaynaklar Türkiye'nin her bölgesinde yoktur. Bu enerji kaynağı daha çok evsel ısınmada kullanılmakta olup jeotermal kaynaklara yakın olan bölgelerde tarımsal ısınmada da kullanılmaktadır, örneğin seraların ısıtılması gibi. SONUÇ Fosil yakıtların giderek azaldığı ve çevre kirliliğinin insan hayatını tehdit eder hale geldiği günümüzde insanoğlunun temel ihtiyaçlarını gidermek için gerekli olan enerjilerin daha etkin biçimde kullanılması şart olmuştur. Çevreye hemen hemen hiç zararı olmayan yenilenebilir enerji kaynaklarının kırsal alanda daha aktif kullanılması hayati öneme sahiptir. 294 KAYNAKLAR 1. Integrated Renewable Energy for Rural Communities: Planning Guidelines, Technologies and Applications by: N. El Bassam, P. Maegaard, Elsevier, 2004. 2. A. Bayram, Yenilenebilir Bir Enerji Kaynağı Olarak Pirina: Üretimi, Özellikleri, Değerlendirilmesi. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Sempozyumu, 106112, İzmir, 2001 3. http://www.gtmresearch.com/ 4. UNDP Programme of Assistance to the Palestinian People. “Harnessing the Sun in Deir Al-Balah” UNDP/PAPP Newsletter, Vol .4,2002, p. 12-13. 5. AWEA, The Economics of Wind Energy, Mar. 2002 6. Renewable Energy in Agriculture: Back to the Future? James R. Fischer, Janine A. Finnell, and Brian D. Lavoie, Choices,21-1, 2006 7. Justin Blum, “Researchers Alarmed by Bat Deaths From Wind Turbines,” Washington Post, by Jan. 1, 2005 8. Acharya J, Bajgain S and Subedi P (2005). Scaling up biogas in Nepal: what else is needed? In Boiling Point (No. 50), ITDG. 9. http://www.biodiesel.org 10. Energy Information Administration 2009 11. http://en.wikipedia.org/wiki/Renewable_energy 12. William E. Glassley. Geothermal Energy: Renewable Energy and the Environment CRC Press, 2010. 13. http://en.wikipedia.org/wiki/Geothermal_energy 14. U. Serpena, N. Aksoy, T. Öngürc, Thirty-Fifth Workshop on Geothermal Reservoir Engineering Stanford University, Stanford, California, February 1-3, 2010 295 KIRSALDA GÜNEŞ ENERJİSİNDEN FAYDALANMA VE ELEKTRİK ÜRETİMİ İÇİN KULLANIMLARININ ÇEŞİTLENDİRİLMESİ VE KOMBİNASYONU Mahmut AYDINOL* Özet Türkiye'nin güneş ve rüzgar enerjisi potansiyeli ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin güneş ve rüzgar enerjisi potansiyeli tanıtılıp, Güneş ve rüzgar enerjisi uygulamalarının bilhassa kırsalda nasıl geliştirilip insanlığın hizmetine sunulabileçeği konusu bazı uygulamalar ve örneklerle verilmiştir. Yenilenebilir enerjiler teşvik yasasının rüzgar enerjisiyle ilgili maddelerinin genişletilerek özellikle kırsal kesim uygulamalarında yoğun uygulamalar bulacak olan güneş enerjisi veya rüzgar + güneş enerjisinden elektrik üretimi uygulamalarını da kapsayacak şekilde yatırımların teşvik yasası kapsamına alınarak desteklenmesi zorunluluğu vurgulanmıştır. Anahtar kelimeler: Kırsalda güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, potansiyeli ve uygulamaları Abstract The potential of solar and wind energy of Turkey are shortely explained. Details of solar and wind energy potential of South East Anatolia Region are explained. By the time in this region and at Diyarbakır, the useage of solar and wind energy how developed and some of their applications for rural areas are also explained. It emphasised that related sections of renewable energies law, must extend to cover solar energy projects and investments which have been planned for rural areas. Keywords: Solar and wind energy potential and applications at rural. *Fizik Bölümü, Fen Fakültesi, Dicle Üniversitesi 21280 Diyarbakır aydinolm@dicle.edu.tr 296 1.GİRİŞ Neredeyse tükenme noktasına gelen fosil yakıtlar günümüzde artan enerji ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalmaktadırlar. Türkiye'de bu ihtiyacı karşılamak için başvurulan nükleer enerji santralleri ise hem pahalı hem de çevreye fosil yakıtlar gibi birçok yönden zarar verecektir. Yapılan birçok araştırmada görülmüştür ki Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları açısından çok zengin bir ülkedir. İhtiyacı olan enerjiyi fazlasıyla yenilenebilir kaynakları kullanarak karşılayabilme kapasitesine sahiptir. Türkiye'nin güneş enerjisi potansiyeli tüm Avrupa ülkelerinin potansiyelinin toplamına eşdeğer olup, EİEİ tarafından yapılan çalışmaya göre ortalama yıllık toplam güneşlenme süresi 2640 saat, ortalama toplam ışınım şiddeti 2 1311 kWsaat/m yıl olduğu saptanmıştır(Türkiye'nin tüm yüzeyine yaklaşık 11 6 ortalama 1.25.10 (Ton Eşdeğer Taşkömürü = TET) = 7.10 kilokalori güneş enerjisi düşmektedir(1). Bu enerjinin 0,001 nin doğal amaçların dışında kullanılması halinde ekolojik dengenin yani doğa dengesinin bozulmayacağı varsayılır. Küresel iklim değişikliğinin de etkisiyle, yağışlı gün sayısının azalmasının ileriki yıllarda Türkiye'nin güneş enerjisi potansiyelini arttırıcı bir rol oynaması da kaçınılmazdır. Fakat, bu güneş enerjisi potansiyeli artışının Güneydoğu Anadolu Bölgesinde (GDADB) ve Diyarbakır'da ne kadar olacağı şimdiden araştırıl-malıdır(2). Türkiye'de ekonomik olarak potansiyeli en yüksek yenilenebilir enerji kaynaklarından biri de rüzgar enerjisidir. Araştırmalara göre, 19 Avrupa ülkesi içinde rüzgar potansiyeli en iyi olan ülkelerden birisi Türkiye'dir. Türkiye için tahmin edilen rüzgar enerjisi gizil gücü 83-88 GWsaat(gigawatt) dır. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin, kara ve denizlerdeki sıcaklık farklarını arttırarak ülkemizin rüzgar ve güneş enerjisi potansiyelini olumlu etkileyeceği tahmin edilmekte olup konunun araştırılması gereklidir(2). Ayrıca, güneş ve rüzgar enerjisinden elektrik üretimi politikaları ve yasaları çıkarılırken bu tip değişimlerde göz önünde tutulmalıdır. Doğal olarak gece-gündüz sıcaklık farkınında daha da büyümesi GDADB daki rüzgar potansiyelini de etkileyecektir.(Eriş, 2003; Gürsoy 2004)(4, 3).. 2.Türkiyede Güneş Enerjisiyle İlgili Çalışmaların Gelişimi İlk bilimsel çalışmalar 1960 lı yıllarda üniversitelerde (İTÜ, ODTÜ, İÜ, AÜ) başlamıştır. Bu dönemde su ısıtma sistemleri de yapılmıştır. 1973 de ilgili bakanlık bünyesinde oluşturulan Güneş Enerjisi Koordinasyon Kurulu 1975 yılına kadar çalışmıştır. İlgili bakanlık 1975 de Maden Tetkik Arama Enstitüsünü güneş enerjisi çalışmaları için görevlendirmiştir. Yine 1975 de Marmaris Güneş ve Rüzgar Enerjisi Araştırma Merkezi kurulmuştur. Fakat bu merkez 1980 de kapatılarak görev 1981 da Elektrik İşleri Etüt İdaresine verilmiştir. Çukurova Üniversitesinde 1976 yılında Güneş Havuzu, Hacettepe Üniversitesinde Güneş Evi yapılıp güneş ışınlarının yutulması ve depolanması konularında çalışmalara başlanılmıştır. 1986 yılında düzlem kolektörler ile silindiro paraboloid aynalar kullanılarak Dicle Üniversitesi Fen Fakültesinde damıtık su elde etme sistemi projesine başlanılmıştır. Düzlem 297 kolektörlü su ısıtıcıları üretimine standardizasyon getirilmiş ve 1994 de yapılan bir 6 2 araştırma sonucu Türkiye genelinde 1,5.10 m güneş kolektörünün kullanıldığı tespit edilmiştir. 2000 li yıllara gelindiğinde Ege başta olmak üzere bazı Üniversitelerimizde Güneş Enerjisi Araştırma Enstitüsü gibi merkezlerin kurulduğunu ve yenilenebilir enerjiler konusundaki tez çalışmalarını içeren projeleri görüyoruz. GDADB de Diyarbakır Güneş Evi(Yeşil Ev) 2003-2008 yılları arasında tasarlanıp işletmeye alınmıştır. Erzurum Atatürk Üniversitesi, Mühendislik Fakültesinin de bir güneş enerjisi ünitesi vardır. Türkiye'nin beş yıllık kalkınma planı ihtisas komisyonu raporuna göre 2010 yılında güneşten 61 GWsaat lık enerji üretimi hedefi öngörülmüşse de bu hedefe ulaşılamamıştır. 3. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde(GDADB) ve Diyarbakır'da Güneş Enerjisi GDADB de ve Diyarbakır'da metrekareye düşen güneş enerjisi Türkiye 2 ortalamasının çok üzerinde olup 1821 kWsaat/m .yıl dır. Diyarbakır ilinin güneş verileri bölgedeki Mardin ve Şanlı Urfa illerine ait verilerden biraz daha yüksektir. Diyarbakır ili için son 10 yılın güneş radyasyonu verileri Meteoroloji işleri Genel Müdürlüğünce hazırlanmıştır(MİGM, 2009)(5). Diyarbakırda da, her yerde olduğu gibi kapalı mekanlarında doğal güneş ışığıyla aydınlatılmasına dikkat edildiği tarihi han, hamam cami medrese ve surlardaki burçların yapısından anlaşılmaktadır. Güneş ışınları uzun yıllar olduğu gibi hala doğal kurutma amaçlı (kereste, bulgur, salça, sebze, meyve, sucuk, pastırma, çamaşır-halı v.s.) kullanılmaktadır. Diyarbakır'da soğutma amaçlı, Karaçadağ'ın püskürdüğü volkanik taşları ıslatılıp, sıcakta suyun buharlaşmasıyla evlerin serinlemesi uzun yıllar sağlanmaktadır. Bugüne kadar pasif sistemler ile güneş enerjisinden faydalanılan Diyarbakır'da son zamanlarda aktif sistemlerde kullanılşlanmıştır. Bunlar, 1980 li yıllarda, konutların ve iş yerlerinin sıcak su ihtiyacını gidermek, kurutma üniteleri, sulu klimalar gibi sistemlerdi. Kamu kurumlarına ait lojmanlar ile pek çok bina ve işyerlerinin çatısında geleneksel veya dörtmevsim(dona karşı selektif camlı ve antifrizli, vakumlu) çalışabilen düzlem güneş kolektörlü sıcak su sistemleri artarak kullanılmaktadır. Daha sonraları paraboloid aynalarla düzlem güneş kolektörleri birleştirilerek daha yüksek sıcaklıktaki su gereksinimleri karşılanmaya başlanmıştır. Dicle Üniversitesi Fen Fakültesinde, düzlem kolektör ve silindiro paraboloid yoğunlaştırıcılar içeren bir su damıtma sistemi 1986-1989 yılları arasında kurulup denenmiş ve verimlilik hesapları yayınlanmıştır (6). Bu sistem Şekil.1 de görülmektedir. Diyarbakır Belediyesi ile birlikte 20 kadar sponsor firma ve bilim adamlarının katkılarıyla her türlü elektrik ihtiyacını ve iklimlendirmesini güneş enerjisinden(fotovoltaik ve düzlem ısı kolektörleri ile) karşılayan bir yeşil ev projesi gerçekleştirilmiştir (7). Bu ev yenilenebilir enerji konusunda eğitim amaçlı da kullanılmaktadır. Şekil.2 de de görüldüğü gibi bu evin güneye bakan tavan örtüsü üzerine düzlem kolektörler ve fotovoltaik güneş pili panelleri yerleştirilmiştir. Bu fotovoltaik panellerden üretilen elektrik enerjisi akülerde depolanmaktadır. Yine fotovoltaik panellerden elde edilen 298 enerjileri kullanan şelale uygulaması vardır. Güneş fırını ve Güneş ocağı uygulamaları da sergilenmektedir. Atık su arıtma sistemi de güneşten elde edilen enerji ile çalışmaktadır. GÜNEŞ ENERJİSİ İLE DISTILE SU ELDESİ Şekil.1 Güneş Enerjisinden faydalanarak damıtık su eldesi (ref.6 dan). Şekil 2. Diyarbakır güneş evi (ref.7 dan www.diyarbakirgunesevi.com). Diyarbakırda, 4628 sayılı teşvik yasasından sonra, ısıl amaçlı güneş kolektörleri, ev apartman ısıtma sistemleri ve güneş enerjisiyle elektrik üretim işiyle ilgilenen(fotovoltaik panel v.s.) pazarlama şirketleri ortaya çıkmıştır. Fotovoltaik güneş panelleri kullanılarak elektrik üretiminin yaygınlaşmasında Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesinin öncü rolü ve katkıları büyüktür(7). Fakat aynı dönemlerde dünyanın birçok yerinde örneğin Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İspanya, Meksika, Hindistan, Portekiz, İtalya, Çin İngiltere, Danimarka, gibi ülkelerde yoğun şekilde başta rüzgar enerjisiyle ve güneş enerjisinden elektrik enerjisi üretimi projeleri uygulanmakta idi(7a). Birçok ülkenin mimar ve mühendislerinin oluşturduğu yirmiden fazla ekip, akıllı ve yenilenebilir enerji ile beslenen mesken(yeşil evler) planlaması/yapım yarışması 2011 de USA da yapılmıştır (www.inhabitat.com). Rüzgar enerjisinin dönüştürülmesinde türbin kullanılması gerekir. Güneş enerjisinden elektrik üretmek içinde güneş pili panelleri gerekir. Güneş pili panelleri veya rüzgar türbini fabrikası olan ülkelerde uygulamalar Kyoto protokolüne de uyularak yoğun şekilde sürdürülmektedir. Örneğin, Hindistan son 299 yedi yılda kırsal kesimde rüzgar enerjisinden elektrik üretimini dört kat artırmıştır. Saudi Arabistan'daki oto yol ve tünel aydınlatmaları(Şekil.6), Riyad'ın 80 km kuzey batısındaki üç köy ve çevresindeki kamu kuruluşlarının elektrik ihtiyacının giderilmesi uygulamaları güneş enerjisinden elde edilen elektrikle karşılanmaktadır. Bunlara bazı örnekler Şekil.3 B, C ve D de görülmektedir. Şekil.3 B, C ve D: B. Güneş pili panelleri ile ev için elektrik üretimi. C. Kırsalda hayvan ve tarla sulama pompajı uygulaması. D. Endüstriyel boyutta Güneş pili ile elektrik üretimi ( B, C ve D resimleri 7a. nolu ref. den alınmıştır). Madagaskar adasında 27 adet Halk Sağlığı Polikliniğinin her türlü elektrik ihtiyacı yediyüz bin dolarlık güneş pili panelleri kullanılarak temin edilmektedir(Şekil.4). Verimlilikleri 8 kat arttırılmış güneşi takip eden düzlem güneş kolektör tarlaları kullanılarak, elde edilen buharla çalışan türbinlerden endüstriyel boyutlarda elektrik elde edilmektedir. Böyle bir tarla Şekil.5 de görülmektedir. Şekil. 4 Şekil. 5 Şekil 6. Mekkedeki tünel aydınlatmasından örnek. ref.9; W Al Naser 2009. 300 Şekil.7 ve 8. Temiz su eldesi ve rüzgar + güneş enerjisi uygulamaları ( ref.8, W. Al Naser 2009) Kırsal radyo, telsiz ve telefon sistemlerinde, hava gözlem istasyonlarında, bina içi ya da dışı aydınlatmada, dağ evleri ya da yerleşim yerlerinden uzaktaki evlerde TV, radyo, buzdolabı gibi elektrikli aygıtların çalıştırılmasında, tarımsal sulama ya da ev kullanımı amacıyla su pompajında, orman gözetleme kulelerinde, ilkyardım, alarm ve güvenlik sistemlerinde, deprem istasyonlarında, yol işaretlerinin ve tünellerin aydınlatmasında, güvenlik maksatlı aydınlatmalarda ve reklam panolarında güneş pilli panellerinden elde edilen elektrik enerjisi kullanımı yaygınlaşmaktadır. Ama hala bu yöntemle ekonomik boyutlarda güneş enerjisinden elektrik üretmede bazı sınırlamalar vardır. Bunlardan birisi güneş panellerinin pahalı olması, diğer bir konu da verimliliklerinin %5-20 aralığında olmalarıdır. Üretilen elektriğin maliyeti hidroelektrik santrallerinden üretilen elektriğin maliyetine göre çok fazladır. Güneş olmadığı zaman, örneğin bulutlu ve gece olduğunda fotovoltaik yöntemle elektrik üretilmez. Fakat gündüz üretilenler akülerde depolanarak gecede kullanılabilir. Türkiyenin en sıcak bölgesi GDADB ve Diyarbakır içinde aynı tespit geçerlidir. Türkiye'nin ve Diyarbakır'ın stratejik konumu ve zengin güneş enerjisi potansiyelini iyi değerlendirmek gerekir. Bu yolla enerjide dışa bağımlılıktan kurtulup büyük kazanımlarda elde edebiliriz. Yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimini teşvik yasasının güneş enerjisinden elektrik üretimini teşviki ve desteklemeyi içermemesi bir eksikliktir. Bu teşvik yasası kapsamının genişletilerek güneş enerjisinden de elektrik enerjisi üretimini teşvik ve destekleyecek şekilde genişletilmesi, yatırımcıya fırsat eşitliği sağlaması açısından anayasal bir zorunluluktur. Ayrıca, yasanın kapsamının genişletilmesi, Hükümetçe, 2007 de imzalanan Kyoto protokolünün içeriğine de uygundur. Diyarbakır ve çevresi, büyük bir güneş enerjisi potansiyeline sahiptir. Diyarbakır daki evlerin sadece %40 ı üzerine fotovoltaik paneller yerleştirilerek elde edilecek elektrikle tüm GDADB ki yerleşim yerlerinin enerji ihtiyacı karşılanabilir. Buna ek olarak güneş bacaları ve kuleleri yöntemiyle üretilen kontrollü ve yapay rüzgarlarla elde edilecek rüzgar enerjisini de hesaba katarsak, ulusal elektrik şebekesine ve çevre ülkelere de enerji aktarımı ve satışı gerçekleştirilebilir. 1969 dan bu yana dünyadaki enerji kaynaklarının ve güneş 301 enerjisinden faydalanma yöntemlerinin çeşitlendirilmesi gerekliliğine inanıyoruz: Isınma ve sıcak su ihtiyacı için kullanılan düzlem kolektörlerle bu ısı kullanılabilir hale getirilebilir. Bu kolektörlerin yıllık dönüştürüm verim oranları yapım teknolojisine göre %30-%60 arasında olabilmektedir. Bu varsayımlara göre Türkiye de güneşten bir yılda 36 Milyon TET değerinde düşük sıcaklıkta ısı enerjisi üretmek mümkün olabilir. Türkiye'de güneş enerjisi ile ilgili ölçümlerin alınması Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü (MIGM) tarafından yapılmaktadır (5). Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki 9 ilde, 10m2 lik toplayıcı alana sahip değişik fotovoltaik paneller 2 yardımıyla üretilebilecek enerji miktarları kWh/m .yıl olarak Tablo.1 de verilmiştir (1,2). Tablo.1 GDADB deki 9 ilde, 10m2 lik toplayıcı alana sahip değişik fotovoltaik paneller yardımıyla üretilebilecek enerji miktarları kWh/m2 yıl olarak Tablo.1 de verilmiştir (1,2). Mono kris. Batman 2700 Diyarbakır 2500 Mardin 2600 Siirt 2700 Şırnak 2700 Adıyaman 2700 Gaziantep 2600 Kilis 2600 Şanlıurfa 2600 G.D.Anadolu Böl.Ort. 2500 Türkiye ortalaması 2500 Kristal silikon Poli kris. İnce Cu film 2300 1400 2200 1300 2300 1400 2400 1400 2400 1400 2400 1400 2300 1400 2300 1300 2300 1400 2200 1300 2200 1300 Cd-Te 1200 1100 1200 1200 1200 1200 1200 1200 1200 1100 1100 amorf silikon 1050 1000 1500 1050 1050 1050 1000 1000 1000 1000 1000 Birim alan başına, yıllık güneş enerjisi potansiyeli açısından Türkiyenin en iyi bölgesi GDADB dir. Diyarbakır için, yatay düzleme gelen(yatay d. g) , atmosfer öncesi(atm. önc.) son beş yılın aylara göre aylık ortalama radyasyon değerleri, uzun yıllar ortalama güneşlenme süreleri(G.s.) saat-dakika cinsinden, rüzgar hızı (v) m/sn cinsinden, 100cm de ölçülen toprak sıcaklıkları(t.s) oC cinsinden Tablo. 2 de verilmiştir (MİGM). Daha fazla bilgi ve veriler (1, 5) nolu referans da bulunabilir Tablo.2 Diyarbakır için bazı güneş enerjisi değerleri (1, 5). Ay: Yat..dg.r. Atm.önr G.süresi Toprak.s v(m/sn) 302 Ocak 6676 16563 3.46 11.1 2.0 Şubat 9344 21713 4.56 9.6 2.3 Mart 13947 28265 5.39 10.6 2.7 Nisan 16955 34922 7.14 13.7 2.3 Mayıs 20869 39523 9.45 17.9 2.2 Haziran. Tem. Ağustos 23897 23448 21052 41328 40327 36622 12.28 12.43 12.53 21.8 25.5 27.6 3.0 3.3 3.0 Eylül Ekim Kasım Aralık Yıllık 17392 12104 8096 6076 15023 30618 23613 17752 15135 28865 10.23 7.46 5.32 3.57 8.00 26.8 23.6 19.0 14.1 18.4 2.5 2.0 1.6 1.6 2.4 4. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve Diyarbakır'da Rüzgar Enerjisi Bu bölgede ve Diyarbakır çevresinde yıllık ortalama rüzgar hızı 5 m/sn kadardır. Belli ve mevsimsel belirli bir hakim rüzgar yönü de yoktur. Bu nedenle güneş enerjisinden önce rüzgar üretir, sonrada rüzgar türbinleri kullanarak istediğimiz kadar elektrik enerjisi üretebiliriz: GDADB nun ekonomik boyutlarda elektrik üretimi açısından rüzgar enerjisi potansiyeli yetersiz kabul edilmektedir. Bir rüzgar santralinin ekonomiksel olması için gerekli koşulların başında: Kurulacağı yerde, yerden 50 m yükseklikteki rüzgar hızı 7 m/sn veya daha büyük, 50 m yükseklikteki kapasite faktörü %35 veya daha büyük olmalıdır. Kurulacak rüzgar santrallerinin ulusal trafo merkezlerine veya ulusal gride yakın yerlerde olması tercih edilir. Türkiyenin Rüzgar Eenerjisi Potansiyeli Atlası(REPA) EİEİ tarafından hazırlanmıştır (9, 10). Güneş bacasında, uçları arasında, sıcak soğuk farkı kontrollü bir şekilde tutulup rüzgar elde edilir. Isınan hava yükselir. Baca bir rüzgar tüneli gibi çalışır. Mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren sistemler sayesinde, örneğin rüzgar türbini kullanarak elektrik enerjisi elde edilir (11). Kırsalda, mezralarda, kullanılmayan arazilerde, kullanılmayan dik dağ yamaçlarına, veya deniz üzerindeki adalara kurulacak değişik kapasiteli güneş enerjisi bacası yöntemiyle istenilen miktarda rüzgar ve elektrik üretilebilir. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin, kara ve denizlerdeki sıcaklık farklarını arttırarak ülkenin rüzgar enerjisi potansiyelini olumlu yönde etkileyebilir. Doğal olarak gece-gündüz sıcaklık farkının da daha da büyümesi GDADB' deki rüzgar potansiyelini de etkileyecektir. (Eriş, 2003; Gürsoy 2004) (1, 4, 3). Bu değişiklikle ilgili araştırmalara da şimdiden başlanmalıdır(11). Kırsalda kurulacak böyle enerji tesislerinin güvenliğinin sağlanması garanti edilmelidir. Ayrıca, güneş ve rüzgar enerjisinden elektrik üretimi, politikaları planlanırken ve yasaları çıkarılırken bu tip değişimlerde göz önünde tutulmalıdır. 5.Sonuç ve Öneriler Yıllık güneş enerjisi potansiyeli açısından Türkiyenin en iyi bölgesi GDADB dir. Bu bölgede, fotovoltaik sistemlerle elde edilen elektrik enerjisi şehir merkezlerinde ve kırsalda zirai amaçlı pompaların çalıştırılmasında, kritik kurumların elektrik ihtiyaçlarının karşılanmasında(sinyal aktarım, sismik kayıt ve gözetleme yerleri vs.), trafik ışıkları ve sinyalizasyonu bahçe, iç veya dış vitrin ve bina aydınlatılmasında kullanılmaktadır. Bu kullanım özel teşvik yasalarıyla daha da desteklenmelidir. Bölgedeki termal kaplıca sularıyla güneş enerjisi ve güneş bacası sistemleri birlikte uygulanarak daha ekonomik elektrik enerjisi üretim tesisleri Pamukova/Aydın daki gibi kurulabilir. Hatta güneş enerjisiyle üretilen kızgın buharlar Raman petrol kuyularına basılarak petrolün çıkarılmasına katkı sağlanabilir. Bölge, rüzgar enerjisi potansiyeli açısından değerlendirildiğinde ise Türkiye ortalamasının altında bir ekonomiksel üretim kapasitesine sahip olduğu görülmektedir. Mevcut güneş enerjisi potansiyelini ek teknolojiler kullanmak suretiyle örneğin, güneş bacası 303 yardımıyla, sabit hızlı etkin rüzgarlar oluşturarak, ekonomik boyutlarda elektrik enerjisi üretimi (güneş + rüzgar enerjisi kombinasyonuyla) mümkündür (11, 12). Bu değerlendirme küresel ısınma ve iklim değişiklikleri sürecinde de önemini koruyacaktır. Dolayısıyla Türkiyede bugüne kadar ihmal edilmiş elektriksiz kalmış köy ve mezralarda bile güneş + rüzgar enerjisi kullanan sistemlerle bütün gün boyu elektrik üreterek kullanmak depolamak mümkün olacaktır. Şekil 9. Güneş bacası uygulamasıyla ilgili Ref. 11 den. Bu elektriği her türlü aleti çalıştırmada kullanmak mümkündür. Koceara'nın “… ailedeki birey başına peşin vergilendirme yöntemiyle kaçak elektrik harcamasının sıfıra indirilmesi görüşü”(13). önerdiği uygalamalara benzer uygulama, Türkiye de yeni dağıtım şirketlerince uygulanırsa, elektriğimiz çok ucuzlar ve yenilenebilir enerji üretiminin önü açılarak, bir çok köy ve aile kendi elektriğini kendisi üretmeye başlar belki de elektriğimiz çok ucuzlar ve havası ve çevresi daha temiz bir ülkede yaşamımızı sürdürebiliriz. 304 KAYNAKLAR 1.Elektrik İşleri Etüt İdaresi web sitesi:http:// www.eie.gov.tr 2. Örçen, İlke ve Uğurlu Örgen, “Küresel Isınmanın Türkiye'nin Enerji Kaynaklarına Olası Etkisi” Küresel Enerji Politikaları i ver Türkiye Gerçeği, TMMOB, Türkiye VI. Enerji Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 565-573, Ankara, 2007. 3. Gürsoy, Umur, Enerjide Toplumsal Maliyet ve Temiz ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Türk Tabipler Birliği Yayınları, Ankara, 2004. 4. Eriş A., “Enerji Politikaları ile Yerli, Yeni ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları” . TMMO Türkiye VI. Enerji Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Ankara, 2003. 5. MIGM web sitesi: www.migm.gov.tr 6. Aydınol M., Güneş Enerjisinden Faydalanarak damıtık Su Eldesi, Güneş Enerjisi Simpozyum ve Sergisi, TMMOB, Bildiriler Kitabı, 115-125, Haziran 2003, Mersin. 7. Diyarbakır Güneş Evi web sistesi: www.diyarbakirgunesevi.com 7a. Çengel Y.A., Yerli ve yenilenebilir, Nükleer Enerji ve Türkiyenin Enerji Geleçeği, isimli sunumundan(2009), Nevada Ünivesitesi, Reno, Nevada, ABD. 8. Alnaser W. E. and Alnaser N. W., Solar and wind energy potential in GCC countries and some related projects, J of Renewable and Sustainable Energies 1, 022301, 2009. 9. Rüzgar Enerjisi Potansiyeli Atlası (REPA), Türkiye Rüzgar Santraları, Elektrik İşleri Etüt İdaresi web sitesi:http:// www.eie.gov.tr 10.http://www.epdk.org.tr/lisans/elektrik/yek/rüzgarprojeleriningelisimi.doc 11. Arslan T., Aydınol M., Güneş Enerjisi Bacası ile Elektrik Üretimi (Model Çalışma) Electricity production by solar chimney Project in Laboratory Conditions(Model Study), Yüksek Lisans Tez çalışması. Dicle üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tamamlandı. 20.6.2011. 12. Karadağ Ç. Gülsaç, I. I., Ersöz A., Çalışkan M. Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Bilim ve Teknik, TÜBITAK, Mayıs, 2009, 24-27. 13. Koceara D., Energies, 2008, USA. www.MITfreeworld.mit.com Lectures on Renewable 305 KIRSAL BÖLGEDE GÜNEŞ VE JEOTERMAL ENERJİSİNDEN YARARLANMA İrem Haspolat – Ahmet Akaydın Güneş enerjisinin kullanımı giderek artmaktadır. Köylerde, kırsal alanda bundan yararlanmak, tarımda güneş enerjisini kullanmak hem maliyetleri azaltacak,hem de yaşam kalitesini yükseltecektir. GÜNEŞ ENERJİSİ VE TÜRKİYE Tablo- Türkiye'nin Yıllık Toplam Güneş Enerjisi Potansiyelinin Bölgelere Göre Dağılımı Kaynak: EİE Genel Müdürlüğü BÖLGE TOPLAM GÜNEŞ ENERJİSİ (kWh/m2-yıl) GÜNEŞLENME SÜRESİ (Saat/yıl) G.DOĞU ANADOLU 1460 2993 AKDENİZ 1390 2956 DOĞU ANADOLU 1365 2664 İÇ ANADOLU 1314 2628 EGE 1304 2738 MARMARA 1168 2409 KARADENİZ 1120 1971 Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Güneş Enerjisinden Yararlanmaya Elverişliliği Son 60 yılda yıllık ortalama sıcaklık Diyarbakır'da 16° C, Şanlıurfa'da 18° C civarlarındadır. Son 60 yılda tespit edilen en yüksek sıcaklık 46° C civarı ile Diyarbakır ve Şanlıurfa en başta yer almaktadır. Yaklaşık son 50 yılda, yıllık günde ortalama güneşlenme süresi 8 saat üstü ile Antalya, İzmir, Diyarbakır ve Şanlıurfa illeri yer almaktadır. 2002 Tarım Master plana göre Diyarbakır enerji profiline bakalım. Diyarbakır'da Ortalama yıllık sıcaklık 15.8 C° olarak gerçekleşirken, en yüksek sıcaklığın 46.2 C° ye yükseldiği gözlenir. 306 Ortalama Sıcaklık Değerleri Ortalama En Düşük Ortalama Sıcaklık Ortalama En Yüksek Sıcaklık (C°) (C°) Sıcaklık (C°) -2.5 1.6 6.4 Ocak -1.0 3.6 8.9 Şubat 2.4 8.3 14.2 Mart 7.1 13.9 20.3 Nisan 11.3 19.3 26.5 Mayıs 16.4 25.9 33.2 Haziran 21.6 31.0 38.2 Temmuz 20.9 30.3 38.0 Ağustos 15.9 24.9 33.3 Eylül 9.8 17.1 25.2 Ekim 4.3 9.8 16.3 Kasım -0.2 4.1 9.2 Aralık Kaynak: Ankara Ünv. Ziraat Fak. M.N.Süleyman KARA. 1999. Ankara Aylar Mevcut verilere göre Diyarbakır ilinde güneşli gün sayısı 162 gün olup, toplam güneşlenme süresi 1328 saattir. Güneşli gün sayısının çokluğu nedeniyle Türkiye' de güneşlenme değeri en çok olan illerin başında Diyarbakır gelir. Ortalama güneşlenme süresi 8 saattir. Temmuz ayında güneşlenme süresi 13 saate yaklaşır. Ocak ayında ise 4 saat kadardır. Açık günler bakımından da Diyarbakır yüksek değerler sunar. Ağustos ayında açık gün sayısı 25' i geçer, Mart ayında ise 5' e kadar iner. Diyarbakır ve güneş Yataya gelen günlük ışınım (kWh/m2/gün) Enlem 38 Boylam 40 Son 10 yıl ortalaması Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haz. Tem. Ağu. Eylül Ekim Kasım Aralık 1.92 2.68 3.84 5.05 5.98 7.21 7.41 6.54 5.38 3.53 2.22 1.75 Yıl ortalaması 4.45 Ortalama Hava Sıcaklığı (° C) Enlem 38 Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haz. Tem. Ağu. Eylül Ekim Kasım Aralık Yıl Boylam 40 ortalaması Son 10 yıl -1.36 -2.58 3.52 9.09 12.9 17.6 22.6 23.1 18.3 11.9 5.05 -0.27 10.0 ortalaması Ortalama Şebeke Suyu Sıcaklığı (° C) Enlem 38 Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haz. Tem. Ağu. Eylül Ekim Kasım Aralık Yıl Boylam 40 ortalaması Son 10 yıl -3.21 -4.95 2.91 8.82 12.9 18.4 24.6 25.5 19.4 11.2 3.48 -2.04 9.78 ortalaması 307 Güneş Enerjisinden Isınma Günümüzde enerji ihtiyacının büyük bir kısmı fosil kökenli yakıtlardan karşılanmaktadır. Bu yakıtların sınırlı rezervlere sahip olmaları ve çevreye vermiş oldukları zararları nedeniyle yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasına yönelik araştırmaları yoğunlaştırmaktadır. Bu kaynaklar içerisinde yer alan güneş enerjisinin kullanım alanı oldukça geniştir. Çevresel acıdan temiz bir enerji kaynağı olan güneş enerjisi, potansiyel olarak tüm dünyanın enerji talebini karşılayacak kadar büyüktür. Ancak, ilk yatırım maliyetinin yüksek olması ve günesin olmadığı zamanlarda sistemin çalışmasının kesintiye uğraması gibi nedenlerden dolayı yaygın kullanımı engellenmektedir. Buna rağmen, fosil yakıtların neden olduğu cevre kirliliği ve diğer maliyetler göz önünde bulundurulursa güneş enerjisinden faydalanmak yararımıza olacaktır. Bilindiği gibi güneş ısıtma sistemlerinin kullanımı oldukça fazladır (2). Toplu konutlar, blok ve sitelerin ortak mahallerindeki merdiven aydınlatmaları, intercom beslemesi, acil çıkış lambaları, rüzgarlık aydınlatması, kat holü aydınlatmaları gibi temel elektrik ihtiyaçları güneş enerjisi sistemiyle karşılanacak. Türkiye`de 300 binden fazla konutun yapımını üstlenen Toplu Konut İdaresi (TOKİ), çevre duyarlılığı, konutlarda enerji kullanım maliyetini en aza indirmek ve enerji verimliliğini sağlamak amacıyla güneş enerjisi sistemlerini kullanmaya karar verdi (3). Güneş enerjisinden soğutma Güneş enerjisinden soğutma sistemlerinin mucidi Dr. Ahmet Lokurlu'nun kurduğu SOLITEM; dünyaya güneş enerjisi ile soğutma sistemleri kuruyor. Şimdiye kadar, Türkiye, Kıbrıs, Fas, Ürdün ve Almanya gibi ülkelerde kurulmuş parabol güneş enerjisi sistemlerinin, Meksika ve Brezilya gibi güneşi bol ülkelerde de kurulumlarına başlandı. Dünyadaki yenilenebilir enerji kaynaklarının başında gelen güneşin en güvenilir ve sonsuz enerji kaynağı olduğundan hareketle kurulan SOLITEM sistemleri; büyük AVM'ler, 100 kapasite ve üstü oteller, hastaneler, fabrikalarda kurulumları yapıldı. 5 yılda kurulum maliyetini amorti eden sistem, yazın soğuma, kışın ise ısınma için kullanılabiliyor. Türkiye enerjiyi en pahalı kullanan ülkelerin başında yer alıyor.Güneş enerjisinin potansiyeli ışının geliş açısıyla doğru orantılı. Özellikle Türkiye gibi Akdeniz kıyısındaki ülkeler bu açıdan büyük bir avantaja sahip. Ancak bunun şu anda tersi bir tablo ortada. Bu yıl sonuna kadar Türkiye'nin 34,5 milyar dolarlık bir enerji ithalatı yapması bekleniyor. Enerji tüketiminde ülkelerin dikkat etmesi gereken bir başka konu ise klima kullanımı. Avrupa Birliği kapsamında yapılan araştırmada üye ülkelerden, İspanya, Portekiz ve İtalya, toplam klima enerji tüketiminin yüzde 51'ini oluşturuyor. Durum bizim ülkemizde de çok farklı değil. Her yıl milyarlarca dolar, klimaların çalışması için gereken enerjiye harcanıyor. Her ne kadar tasarruflu 308 klimalar piyasada yer alsa da gereken enerji miktarı çok büyük. Türkiye pahalı enerji kullanımında dünyada hep ilk sıralarda yer alıyor. En pahalı enerjiyi ada ülkeleri Malta ve Kıbrıs kullanıyor ve Türkiye bunlardan sonra gelen 3. ülke. Dr. Lokurlu'nun buluşu ile özellikle yaz aylarında artan klima kullanımına bağlı enerji kaynakları tüketimi, tersine işliyor. Türkiye gibi güneşi bol olan ülkelerde soğutma için ihtiyaç duyulan elektrik gibi enerji kaynaklarının tüketimi yerine; varolan güneş enerjisi, kurulan sistem aracılığı ile soğutmada kullanılıyor (4). Güneş havuzları Ne yağ, ne gaz ne kömür ne de uranyum değil, bunun yerine her yerde bol miktarda bulunan ve daha ucuza mal olan tuzu kullanarak enerji üreten bir teknoloji düşünün. Bu teknoloji ile 1 kg. tuz, 1 kg. kömürün verdiğinden üç kat daha fazla ısı vermektedir. Gerçekten değişik miktarda tuz ihtiva eden güneş havuzları, yeterli miktarda enerji sağlayabilecek kapasitededir. Değişik nispette tuz ihtiva eden güneş havuzları tabiatta zaten vardır. Buna ait tespitler 1902 yılında Macar ilim adamı Kalecsinky tarafından Romanya'daki Medve gölünde yapılmıştı. Göl sathının birkaç metre aşağısında sıcaklığın 84 ° C'ye ulaştığını ve bu sıcaklığın gölün çevresinde hiçbir yerde olmadığını bulmuştu. Bu yüksek sıcaklık, suyun değişik miktardaki tuzluluk derecesinden ileri gelmektedir. Gölün tabanına yakın kısımda tuz nispeti devamlı olarak artarken üst kışıma gelen tatlı su bu miktarı azaltmaktadır. Derine İndikçe tuz miktarının artması güneş enerjisinin tutulup depo edilmesini sağlamaktadır. İlim adamları sun'i tuzlu göller oluşturarak güneş enerjisinin tutulabileceğini ileri sürmektedirler. Bu göllerde çözünen tuz, farklı yoğunluklarda su tabakaları oluşturur. Tuz miktarı arttıkça göl suyunun yoğunluğu da artar. Satıhtaki tuz konsantrasyonu düşük olup toplam ağırlığın % 5'inden azını teşkil eder. Derinlik arttıkça tuz konsantrasyonu tedrici olarak artar ve dipte % 20 oranına ulaşır. Dipteki tuzlu su ısınıp genişlediği halde yükselemez. Çünkü yukarıdaki suyun yoğunluğu daha azdır. Gölün derinliklerindeki tuzlu su saf suyun kaynama sıcaklığına veya daha yüksek dereceye kadar ısınabilir. Derin kısımlar, günlük ve mevsimlik sıcaklık değişmelerinin tesirinde kalmayarak ısısını muhafaza eder. Bu göllerin en büyük faydalarından biri, en az masrafla sıcak su depolamalarıdır. Enerji gündüz de gece de sabittir. Gün boyu hava bulutlu veya suyun üstünde buz tabakası olsa bile enerji yinede muhafaza edilmektedir. Bulunduğu mekâna, suyun tuzluluk derecesine ve sıcaklığına göre, tabii ve sun'i tuzlu göller satıha düsen güneş enerjisinin % 10—20'sini emer. Böylece göl sathının her bir metrekaresi yılda 1,5—2 giga—joulluk enerji verir. Çoğu evlerin çatısında görülen bir düz tabaka kollektör, güneş havuzlarından iki kat daha verimli olmasına rağmen, malî açıdan 10 misli daha fazlaya mâl olmaktadır. Avustralya, Meksika, Hindistan, Portekiz, İsrail, ABD, Kolombiya, Brezilya ve Suudi Arabistan'da bu havuzlar inşa edilmiştir. Amerika'da bir takım küçük havuzlar basit 309 gayeler için kullanılırken, İsrail'de Lut golü sahillerinde 7000 metrekarelik Ein Bökek milli elektrik şebekesi yazlan ortalama 35, kışları 15, en fazla ise 150 kilowattlık elektrik enerjisi istihsal etmektedir. Bu da geniş mesken ve iş yerlerinin enerjisini sağlamak için yeterlidir. Tunus, Seb'a, Mukain'de, Akdeniz'den elektrik üretilmektedir. Deniz sathından 10 metre derinliğe kadar olan kısımda 2000 kilowattlık elektrik enerjisi sağlanmaktadır. Güneş havuzları binaları ısıtacak, elektrik üretecek, suyu tuzdan ve diğer minerallerden ayıracak, soğutma sistemlerini çalıştıracak ve büyük kimyevî reaksiyonları gerçekleştirecek, gemileri çalıştıracak enerjiyi sağlayabilmektedir. Çeşitli enerjilerin tükenmesi endişesi birçok araştırmacıyı meşgul ederken, yeni yeni ortaya çıkan enerji kaynakları, her şeyi insanlığın emrine veren ve en mükemmel şekilde yaratan bu nizamın Nâzım'ını göstermez mi?(5). Kümeslerin Güneş Enerjisi İle Isıtılması Kümeslerin güneş enerjisi ile ısıtılabilecek şekilde planlanmasıyla çok soğuk havalarda kümeslerde görülen aşırı nemli tavuk gübresi, kirli yumurta ve tavukların yumurta verimindeki azalma gibi tavukçuluğun önemli sorunları çözümlenebilir. Kümeslerin ve diğer çiftlik binalarının ısıtılmasında, güneş enerjisinden yararlanılması oldukça etkin olabilir. Kümeslerde oluşabilecek aşırı nemli ve pis kokulu havanın yapı dışına- atılabilmesi ve dışarıdan temiz- havanın yapı içerisine alınabilmesi için kümeslerin uygun bir şekilde havalandırılması gerekmektedir. Havalandırma nedeniyle kümes içi sıcaklığının optimal sıcaklığın altına düşmesi halinde sıcaklığın birkaç derece yükseltilmesinde güneş enerjisi etkin bir şekilde kullanılabilir. Genellikle kümeslerde birim alanda barındırılan tavuk sayısının artırılmasıyla, tavuklar tarafından ortalama verilen ısı miktarında artış sağlanabilir. Fakat bu ısı yardımıyla çoğu kez, tavukların büyüme ve verimini artıracak barınak içi uygun çevre sıcaklığı sağlanamaz. Bu nedenle kümeslere, güneş ısıtma sistemleri ile sağlanabilir. Kümeslerin güneş enerjisi ile ısıtılması halinde, hemen hemen tüm yapı elemanlarının tecrit edilmesi gerekmektedir (6). Güneş Enerjisiyle Sulama Elektrik İşleri Etüd Dairesinin Çalışmalarına Göre Güneş Pili Su Pompaj Sistemleri Küçük ölçekli zirai sulamada kullanılabilecek olan su pompalama sisteminde; 616 Wp gücünde güneş pili, invertör ve dalgıç pompa bulunmaktadır. Atatürk Orman Çiftliğinde kurularak 2 yıl işletilmiş olan bu sistem bir kuyudan 7 m derinliğe daldırılan dalgıç pompa yardımıyla yılda yaklaşık 11000 m3 su pompalamıştır. Bu sistem şebekeden uzak yerlerde dizel motor pompalarıyla ekonomik olarak rekabet edebilmektedir. 310 756 Wp gücünde diğer bir su pompaj sistemi ise EİE Yenilenebilir Enerji Parkı'nda kurularak, yüzey pompaları ve akülü su pompaj sistemi hakkında bilgi edinilmiştir. Toplam PV Güç Pompa Tipi İnvertör Debi Toplam PV Güç Pompa Tipi 616 Wp Dalgıç 1400 W, değişken gerilim-frekans 3-6 m 3 /saat 732 Wp Santrifüj, 550 W İnvertör 24V/220V ac, 1000 VA Debi 65 litre/dak. ( 5 m .de) Akü 24V, 140Ah 311 EİE Yerleşkesinde bulunan Örnek Bina bahçesine 2 kWp gücünde su pompaj sistemi tanıtım ve bilinçlendirme amacıyla kurulmuştur. Toplam Güneş Pili Sistem Gücü: 2080 Wp Pompa Tipi: LORENTZ PS 1800 DC Dalgıç Popa Güneş Pili Sayısı: Güneş Pili Modülü Gücü: Güneş Pili Tipi: Güneş Pili Modül Boyutları: Güneş Pili Su Pompası Debi: 32 Adet 65 Wp Polikristal Silikon 700x655x34 mm 10 lt/sn Ülkemizdeki güneş ve tarım potansiyelinin yüksek olduğunu belirten Korona Enerji Genel Müdürü Özen Özer, ilerleyen dönemlerde çoğu çiftçinin güneş enerjisiyle sulamaya geçeceğine dikkat çekiyor. Bu bağlamda Tarım Bakanlığı'nın güneş enerjisiyle sulama projelerine destek vermesini önemsediklerini belirten Özer, hâlihazırda kullanılan sulama sistemleri için harcanan yakıt ve yükselen yakıt fiyatlarının çiftçileri zorladığını, üretim maliyetlerini arttırdığını ve çiftçinin kazancını düşürdüğünü vurgulayarak, destek verilmesi halinde çiftçilerin rahatlayacağını söylüyor. Özer, Nisan ayı itibariyle hayata geçirmeyi planladıkları KOGES (Korona Gezici Enerji Santrali) ile ilgili de şu bilgileri aktarıyor: “Özellikle tarımsal sulamada çiftçilerimiz traktör arkasına takılı römork üzerine kurulu olan bu sistemle, sulama için elektrik ihtiyacını karşılamalarının yanı sıra, sulama işi bitince römorkü evlerine götürüp, evlerinin elektrik ihtiyaçlarını da karşılayabilecekler.” Güneş Pili Aydınlatma Birimleri Gün boyunca güneş enerjisinden üretilen elektrik ile akü şarj edilerek, geceleri lamba çalıştırılmaktadır. Bu birimlerden 2 tanesi Ankara AOÇ Atatürk Evi önünde, 2 tanesi Didim Güneş ve Rüzgar Enerjisi Araştırma Merkezi'nde, 1 adeti EİE Genel Müdürlük Binası girişinde kurulmuş ve işletilmiştir. Ayrıca, Didim'de 160 Wp gücünde kurulan bir sistem ile daha sonra 1 kWp gücünde çatıya monte edilen diğer PV sistemi ile çevre aydınlatması yapılmıştır. 312 AC Lambalı Aydınlatma Birimleri Sistem Gerilimi Güneş Pili Toplam Gücü: 106 Wp Lamba Gerilimi: 220 Vac Lamba Gücü: 13 W-10 W Lamba Tipi: Kompakt floresan İnvertör Gerilimi: 12 VDC/220 Vac İnvertör Gücü: 150 VA Şarj Denetleyici: PWM Çalışma Denetimi: Fotosensör Akü: 12 V – 100 Ah Akü tipi: Kapalı, stasyoner DC Lambalı Aydınlatma Birimleri Sistem Gerilimi: 12 V Güneş Pili Toplam Gücü: 96 Wp Lamba Gerilimi: 12 V DC Lamba Gücü: 10 W Lamba Tipi: Kompakt floresan Lamba Çalışma Denetimi: Zamanlayıcı Akü: 12 V – 100 Ah Akü tipi: Stasyoner, kapalı Güneş Ocakları : Çanak şeklinde ya da kutu şeklinde, içi yansıtıcı maddelerle kaplanmış güneş ocaklarında odakta ısı toplanarak yemek pişirmede kullanılır. Bu yöntem, Hindistan, Çin gibi bir kaç ülkede yaygın olarak kullanılmaktadır. 313 SICAK SU HİZMETİ DE SAĞLIYOR Elektrik İşleri Etüd İdaresi (EİE) Genel Müdürlüğü Güneş ve Diğer Yenilenebilir Enerji Kaynaklar Şube Müdürü Sebahattin Öz, son derece basit çalışma mekanizmasına sahip güneş ocaklarının, güneş enerjisi kaynağı anlamında zengin Türkiye'nin, hemen hemen her bölgesinde kullanılabileceğini söyledi. Güneş ocaklarının Türkiye'de yaygınlaşmasını istediklerini ve özellikle kırsal alanlar ile güneş ışığından yoğun faydalanılan şehirlerde kullanılmasının yararlı olacağını anlatan Öz, şöyle konuştu: ''Köylerde bile LPG var, onu bulamayanlar odun yakıyor. Bu da ormanların tahrip edilmesine neden oluyor. Bunu da bulamayan hayvancılıkla uğraşanlar tezek yakıyor. Hem bunlardan tasarruf etmek hem de köylerde yaşayanların yaşam kalitesini artırmak için kullanılabilecek bu ürün, aynı zamanda sıcak su hizmeti de sağlıyor.'' Sistemin oldukça ucuz olduğunu ve kendini 1 yıl içinde amorti ettiğine işaret ediyor. İnternethaber. Güneş Enerjisinden Yararlanılarak Sera Isıtması Doğal enerji kaynaklarının seranın ısıtılmasında kullanılabilmesi ile sera işletmelerinin işletme masrafları içinde en büyük paya sahip olan ısıtma masrafları bir ölçüde azaltılabilir. Bu amaçla seraların güneş enerjisiyle ısıtılmasında, güneş enerjisinden pasif ve aktif olarak yararlanılmaktadır. Güneş enerjisinden pasif olarak yararlanma da, seralarını yönlendirilmedi ve güneş serası üzerinde durulmaktadır. Seraların yönlendirilmesi ve çatı eğiminin uygun şekilde düzenlenmesiyle güneş enerjisinden iyi bir şekilde yararlanabilmektedir. Bunun için ülkemiz koşullarında, seraların uzunluğunun güneyden 10° doğuya doğru yönelik olarak düzenlenmesi gerekir. Böylece güneş enerjisinden yararlanma oranı arttırılabilir. Ülkemizde güneş ışıklarının en eğik geldiği gün 22 Aralık olduğuna göre, bu zamanda seraya giren ışık miktarının arttırılması için, çatı eğiminin buna göre ayarlanması gerekir. Yalnız bu tip çatı düzenlemesi, iyi bir işçilik yanında daha fazla yapı malzemesini gerektirir. Seranın kuzey duvarı, enerji toplayıcı ısı duvarı şeklinde yapılmıştır. Duvarın sera içine bakan yüzeyine yerleştirilen tenekelerin siyah yüzeyleri tarafından güneş enerjisi ısıya dönüştürülmektedir. Yüzeyde toplanan ısı enerjisi ısı iletim katsayısı yüksek olan suya geçmekte ve depolanmaktadır. Depolanan bu enerji, seranın gece ısıtılmasında kullanılmaktadır. Tenekelerin boyutları ayarlanarak, birim alana düşen ısı iletim miktarı arttırılıp, azaltılarak ısı deposunun soğuma süreleri ayarlanabilir. Su yanında sodyum sülfat (NasSO4.1O H20) ve çakılda ısı depolayıcı olarak kullanılabilir. Sodyum sülfat 31-32 °C'de kristal durumdan sıvı duruma geçerken, 210 KJ/kg (50 kcal/kg) enerji depolamaktadır. Sodyum sülfatın enerji depolama kapasitesi, suya göre daha iyi olmasına karşılık zamanla azalmaktadır. Çakılda enerji deposu olarak kullanılabilirse de, suya göre daha az enerji depolanmaktadır. Bu nedenle, enerji deposu olarak su kullanılmıştır. Aktif olarak güneş enerjisinden ısıtmada yararlanmak için güneş toplayıcıları (güneş kollektörleri) kullanılmaktadır. Güneş enerjisinden yararlanılarak seraların 314 ısıtılmasında çeşitli şekillerde olmaktadır. Bu ısıtma sisteminde güneş toplayıcıları (k) tarafından, güneş ancak seraları dondan korumada kullanılarak, yakıttan bir ölçüde tasarruf sağlanabilir. Özellikle Japonya'da yaygınlaşan bir sistemde, gün boyu ısıtılan sera havası toprakta gömülü bulunan borulara gönderilmekte ve ısı sera taban toprağında depolanmaktadır. Bunun için sera tabanına yerleştirilen borular, sera ortasında birleştirilen boruya yerleştirilen üfleçle, tabana döşenen borulara gündüz güneşle ısınan sera içindeki sıcak hava gönderilmektedir. Toprağa gömülen boruların bir ucu sera iç kenarından dışarıya çıkarılarak, hava akım, sağlanmış olur. Toprakta depolanan bu enerji gece sistemin çalışmasıyla sera içi hava sıcaklığı yaklaşık 2 - 3 °C kadar yükselebilmektedir (9). Güneş Enerjisi İle Su Pompalama Güneş enerjisi ile su pompalama sistemleri, değişik güçlerde, farklı tip pompalarla ya da doğrudan ve elektronik pompa kontrol üniteleri gibi farklılıklar içerse de genel olarak üç ana başlık altında toplanabilir. 1. Güneş enerjisi ile kullanım/içme suyu pompalama. 2. Tarımsal amaçlı su pompalama. 3. Hayvansal sulama amaçlı su pompalama. Her üç kullanım biçiminde de pompalanacak suyun miktarı, yüksekliği, kalitesi ve kuruluş/işletme maliyetleri göz önüne alınarak farklı donanımlar kullanılabilir. Şekil 1'de kullanım/içme suyu ve tarımsal ya da hayvansal sulama amaçlı kullanılan pompalama istasyonlarına birer örnek görülmektedir. Bu tür sistemlere bir örnek vermek gerekirse, ideal koşullarda, 500 kişilik bir yerleşim bölgesi için 20 m derinlikten, kişi başına 40 Lt. su pompalanması için 1.1 KWh hidrolik enerji ihtiyacı bulunmaktadır. Bu enerjinin %50 verim ile çalışan pompa sistemleri ile dönüştürüldüğü varsayılırsa, 2.2 KWh elektrik enerjisine ihtiyaç olacaktır. Ortalama metre kareden 1 KWh/gün enerji üretilebileceği düşünülürse, 2.2 metre karelik bir güneş gözesi alanı yeterli olacaktır. Böyle bir sistemin konvansiyonel enerji ile işletileceği düşünülürse, günde, şebeke üzerindeki kayıplarla birlikte (%20) 2.6 KWh günlük bir enerji kullanımı ve gerekli alt yapı söz konusu olacaktır. Tarımsal amaçlı su pompalama sistemlerinde ise genellikle yüzey sularının kullanılmasıyla daha az enerjiye ihtiyaç duyulmaktadır. Güneş Enerjisi İle Su Pompalama Sistemlerinin Verimleri Güneş enerjisi ile su pompalama sistemlerinde, standart motor-pompa sistemleri kullanıldığında hidrolik verim yaklaşık olarak %30-40 dolaylarındadır. Sistemde kullanılan güneş gözelerinin verimleri %12-15, elektronik güç deneticilerinin verimleri ise %90-95 dolaylarındadır. Kullanılan bu donanımlarla toplam sistem verimi, %4-7 olmaktadır. Bu değer, güneşten gelen kullanılabilir enerjinin, istenilen miktardaki su kütlesinin, istenilen yüksekliğe pompalanması ara315 sındaki enerji dönüşüm verimidir. Bir başka deyişle, güneş enerjisinin, potansiyel enerji olarak su kütlesine depolanması dönüşümünün verimidir. Sayıları az da olsa, günümüzde kullanılan yüksek teknoloji ile birlikte bu değer %7 dolaylarına kadar yükseltilebilmiştir. Şekil 3'de güneş gözeleri kullanılarak oluşturulmuş su pompalama sistemlerindeki 1980-1994 yılları arasında elde edilmiş toplam verim artışı görülmektedir. Bu hızlı ve istikrarlı yükseliş, bir yandan kullanıcı sayısını arttırmakta, bir H o c a m farlı açıdan da sistemlerin maliyetlerinin azalmasına neden olmaktadır. Grafikte, genellikle 500 Wp ile 15 KWp güçleri arasında kurulmuş pompa sistemleri örnek (NOT:Deniyor olarak alınmıştır. ama örnek Talep artışı doğal olarak, teknolojinin gelişimine ve de maliyetlerin düşmesine neden olmaktadır. Dünyadaki uygulamalara bakıldığında, 1000 m4 hidrolik yük değerlerine kadar, güçteki %100'lük bir artışın, sistem ömrü boyunca tolam maliyetin %25-30 düşmesine neden olmaktadır. Güneşin enerjisi ile su pompalama sistemlerinin, ülkemizdeki konvansiyonel güç şebekesinin yetersizliği düşünüldüğünde, kullanım suyu amaçlı, tarımsal amaçlı ya da sulama amaçlı bir çok uygulama alanında, ekonomik ve uzun ömürlü olduğu görülmektedir (10). yok eksikmi?) Basından bir örnek verelim (NOT:Deniyor ama örnek yok eksikmi?) Güneş Enerjisi ile Tarımsal Sulama Tarımsal alanlarda şebeke elektriğinin bulunmamasından dolayı, tarımsal sulama fosil kaynaklı enerjiler ile yapılmaktadır. Fakat bu tip kaynaklar maliyetli, gürültülü ve devamlı ek yakıt gideri bulunmaktadır. Güneş enerjisi ile yapılan sulamalar ise ekonomik, sesiz ve çevreci olacaktır. Güneş enerjisinin tarımsal uygulamalarda kullanılması oldukça mantıklıdır, çünkü güneş pilleri de bitkiler gibi güneşe ihtiyaç duyarlar. Bitkilerin sulanması gerektiği zamanlarda güneş enerjisi de bol miktarda mevcuttur, güneş enerjisi ile bitkilerinizi büyütürken sulama ihtiyacının için elektrik elde etmenizi de sağlayacaktır. Basit bir hesaplama yapalım; 1kW Güneşe enerjisi ile jeneratör kullanımı maliyet analizi Güneş Enerjisi (fotovoltaik) Jeneratör (0,9kW-Benzinli) Sistem maliyeti (1kW) 6.200 TL 400 TL Günlük elektrik üretimi 4 kWh 4 kWh Yıllık elektrik üretimi 1.460 kWh Günlük yakıt tüketimi 0 Yıllık yakıt masrafı 0 TL 2.920 TL 20 yıllık toplam masrafı 6.200 TL 58.800 TL Gece sulaması için akü 2.000 TL 316 1.460 kWh 8 TL (4 kWh için 2,2lt) 0 TL Hesaplama yıllık ve ideal koşullar gözetilerek yapılmıştır ve güneş enerjili sistem kendini 3-4 yıl içinde amorti edecektir. Güneş pillerinin ürettiği fazla enerji aydınlatma veya diğer ihtiyaçlar için kullanılanabilir. Projelendirme sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar; 1. Pompanın ihtiyaç duyduğu enerjiye uygun fotovoltaik panelin seçilmesi. 2. Gece sulama yapılacaksa sistemin akü ile takviye edilmesi veya kuyudan çekilen suyu bir depoya aktarmanız halinde geceleri sulama için akü ihtiyacınız olmaz. 3. Sistem farklı alanlarda kullanılmak isteniyorsa, fotovoltaik panellerin yürüyen aksam üzerine veya kolaylıkla taşınabilecek biçimde monte edilmesi. Avantajları Güneş enerjisi ile sulama ekonomik ve masrafsız bir yöntem olması. Yakıt tedariki, jeneratör çalıştırma, yakıt fiyatlarından etkilenmemesi. Fotovoltaik sistemi sulama dışında ki uygulamalınız (aydınlatma vs.) için de masrafsız bir biçimde kullanabilirsiniz. Çevreci ve yıllarca sorunsuz çalışan bir sisteme sahip olması. Bitkiler gibi güneş enerjisine uygun oluşundan dolayı, enerjiyi zamanın da üretebilmesi. Güneş enerjisi ile tarımsal sulama kuyudan çekilen suyu bir depoya aktarmanız halinde geceleri sulama için akü ihtiyacınız olmaz. En verimli çalışma yöntemi bu şekildedir fakat deponun bulunmadığı alanlarda gece sulama yapabilmeniz için akü ihtiyacınız vardır. Gündüzleri güneş pillerinin elde etmiş olduğu elektriğin bir kısmını kullanırken, bir kısmı ile aküleri şarj edebilirsiniz. Resimde, güneş enerjisi ile doğrudan s u l a m a ö r n e ğ i g ö r ü n m e k t e d i r, kuyudan pompalanan su doğrudan tarlaya gönderilir. (12) 317 Diyarbakır güneş enerjisinde gelecek vaat ediyor:Türkiye'de güneşleme süreleri saat olarak; Güneydoğu Anadolu 3016, Akdeniz 2923; Ege 2726, İç Anadolu 2712, Doğu Anadolu 2693, Marmara 2528, Karadeniz 1966 saattir. Diyarbakır güneşevinden görüntüler 318 Yeni umudumuz kayagazı Kayaçların gözeneklerinde yer alan küçük miktardaki doğalgaz olarak tanımlanan kaya gazı, dikine veya yatay olarak açılacak olan kuyulara basınç uygulanmasıyla çıkartılıyor. Enerjide yeni alternatif olarak nitelenen kaya gazı için Shell'in Diyarbakır'a gelmesi diğer uluslararası şirketlerin de bölgeye ilgisini beraberinde getirdi. Yapılan araştırmalarda Türkiye 'nin Diyarbakır, Trakya ve Erzurum'da kaya gazı rezervi olduğu, bu bölgelerde 20 trilyon metreküp doğalgaz ve 500 milyar varil petrol rezervi taşıyabilecek kaya yapıları olduğu tahmin ediliyorSilvan ilçesine bağlı Sarıbuğday köyünde başlatılan kaya gazı arama çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor Türkiye'yi karıştıran ağır petrol mü?Süleyman Yaşar.Sabah.27-5-2011 n The Wall Street Journal'da yayınlanan bir haberde, ağır petrol'ün hangi coğrafyada yoğunlaştığını gösteren bir harita yayınlandı. Bu haritaya göre, Türkiye ve Ortadoğu'da toplam 971 milyar varil ağır petrol bulunuyor. Dünyadaki ağır petrol rezervi ise 3 trilyon varil olarak tahmin ediliyor. Bu miktar petrolün dünya tüketimine 100 yıl yeteceği belirtiliyor. Ağır petrolü, halen İran Körfezi'nden 30 km içeride Kuveyt ve Suudi Arabistan, Wafra bölgesinde buhar yöntemiyle çıkarıyor. Ama çölde su bulmak sorun olduğu için petrol rezervinin yanında bulunan tuzlu su dışarıya alınıp buharlaştırılıp tekrar yeraltına pompalanıyor. Bu da tabii maliyeti çoğaltıyor. Gelelim ağır petrolün Türkiye'deki önemine… Türkiye'nin Güneydoğu'sunda ağır petrol yatakları fazla miktarda mevcut. Üstelik dünyanın diğer bölgelerine göre, Türkiye 'de bu ağır petrolü çıkarmak göreli olarak kârlı. Çünkü Fırat ve Dicle nehirleri havzasında bol su var. Çöldeki gibi tuzlu suyu, önce çıkart buharlaştır sonra tekrar yeraltına pompala türünden bir maliyeti yok Bölgede Uranyum ve Toryum Diyarbakır mücavir alanında MTA verleriyle Mazıdağı 7419.5 ton U3O8 mevcuttur n Toryum (Th)., atom enerjisi kaynağı olarak kullanılan radyoaktif bir elementtir n Çevreye daha az zarar vermesi açısından da ileride nükleer reaktörlerde uranyum yerine kullanılması düşünülmektedir. n Diyarbakır il sınırları içinde rastlanan toryum yataklarında gerekli çalışmaların yapılması sonucunda, Türkiye'nin toryum rezervinin artacağı tahmin edilmekte. 319 KAYNAKLAR 1. www.teknikelektrik.com 2. Meral Ozel Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki Güneş Isıtma Sistemlerinin Ekonomikliğinin İncelenmesi. Tesisat Mühendisliği Dergisi Sayı: 97, s. 18-22, 2007 3. http://www.yapimalzeme.com.tr/web/yazdir.asp?sayfa=haber&id=1540 4. Dr. Ahmet Lokurlu. Güneş Enerjisi Bir Tercih Değil, Mecburiyet.Enerji dergisi.Aralık.2009 5. S. Alper - M. S. Bal. Güneş Havuzları ve Enerji .Sızıntı Dergisi. Şubat 1987 Yıl : Sayı :97 6. Ali Rıza Uluata Kümeslerin Güneş Enerjisi İle Isıtılması Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi / Journal Of The Faculty Of Agrıculture, Cilt 10, Sayı 3-4 (1979) 7. http://www.eie.gov.tr/turkce/YEK/gunes/eiegunes.html 8. Özen Öner Tarıma “güneş” doğuyor Tarım Market Dergisi.Mayıs Haziran 2011 9.http://www.gencziraat.com/sera-planlamasi/seralarda-kullanilanisitma-yontemleri.html 10. Engin Kıran. Güneş Enerjisi İle Su Pompalama Sistemleri Tmmob-Emo Derg- SAYI 412' 11. Prof. Dr. M. Ubeyde Can Enerji Nimetlerinden Jeotermal .Sızıntı dergisi 2005 Yıl :27 Sayı :318 12. http://www.gunessistemleri.com/sulama.php 320 KIRSAL BÖLGEDE RÜZGÂR ENERJİ KULLANIMI İrem Haspolat* & Ahmet AKAYDIN* Güneş'in atmosfer kütlesine yaydığı ısıyla hava ısınır, ısınan hava genişler ve harekete geçerek yükselir. Yükselen hava kütlesi, atmosferin dışına çıkamayacağından, önce dikey, sonra da yatay yönde hareketlenir. Havanın ısınıp yer değiştirmesi, basınç değişikliğine sebep olur. Basınç; yerçekimine, sıcaklığa ve rakıma bağlı olarak değiştiğinden dünyanın her tarafında aynı değildir. Bu durumda yüksek ve alçak basınç merkezleri oluşur. Hava, yüksek basınç alanlarından alçak basınç alanlarına doğru akar ve böylece rüzgârlar ortaya çıkar. "Yüksek basınçtan alçak basınca doğru olan hava hareketi" rüzgâr olarak tarif edilir (1). Teknolojinin gelişimi ile birlikte üretilen enerjinin kullanılacağı yeni alanlar ortaya çıkmıştır. Bu durum enerjiye olan bağımlılığımızı ve ihtiyacımızı arttırırken, bizleri yeni, temiz enerji kaynakları bulmaya itmiştir. Günümüzün başlıca enerji kaynakları fosil yakıtları(kömür, petrol v.b)dır. Fakat şu anda fosil yakıtlarının tüketim hızı, Dünya'da doğal fosil oluşum hızının 300 000 katıdır. Diğer bir deyişle, bir günde bin yıllık oluşum tüketilmektedir. Bu gidişle rezervlerin tükenmesi kaçınılmazdır. Bu durumda aklımıza gelen yeni enerji kaynakları; yenilenebilir olanlar ve nükleer enerjidir. Nükleer enerjinin ise dünyada ve ülkemizde kullanımı konusunda tam bir güven yoktur. Bir de geçmişte yaşanan Çernobil gibi nükleer kazalar, yenilenebilir olan enerji kaynaklarını ön plâna çıkartmıştır. Yenilenebilir enerji kaynakları dendiğinde ilk akla gelenler: Güneş, rüzgâr ve dalga enerjisidir. Bu yazımızın konusu olan rüzgâr enerjisi, bu enerji kaynaklarının en çok gelecek vaad edenlerinden birisidir. Rüzgâr enerjisi sistemleri, artan elektrik fiyatlarına karşı bir savunmadır. Fosil yakıtlara (kömür, petrol, v.b) bağımlılığı azaltan, çevreyi kirletmeyen bir enerji sistemidir. Ayrıca rüzgâr enerjisi sistemleri, ilk yatırım masrafları çok fazla olduğu hâlde ömür boyu kullanılabildiği ve enerji için para ödemeyi ortadan kaldırdığı için, diğer enerji sistemleriyle yarışabilir durumdadır. Bu türbinler yakıt olarak rüzgârı kullandıklarından atmosfere zehirli gazlar vermezler. İnşa edildikleri alanın sadece %1'lik bir bölümünü kullanırlar. Geri kalan alan da tarımsal faaliyetlerde rahatlıkla kullanılabilir. Rüzgâr çiftliklerinin söküm maliyetleri de yoktur. Çünkü sökülen türbinlerin hurda değeri, söküm maliyetlerini karşılamaktadır (2). Gelişen teknolojiye ve endüstrileşmeye paralel olarak ortaya çıkan gereksinimlerden dolayı, ülkemizde her geçen gün artan elektrik enerjisi tüketimi *Müh. İrem Haspolat – Öğr. Gör. Ahmet Akaydın 321 üreticileri ve kullanıcıları yeni ve çevre ile uyumlu enerji kaynakları aramaya zorlamaktadır. Temiz, hızlı devreye alınabilen, güvenilir, yakıttan bağımsız olması gibi avantajları olan rüzgâr, bu özellikleri ile temiz enerji kaynaklarına iyi bir örnek olarak değerlendirilmektedir (3). Rüzgâr enerjisi deyip geçmeyin. Time dergisinin son sayısındaki habere göre, Başkan Obama'nın hedefi 2023'e kadar ABD'nin enerji ihtiyacının yüzde 80'ini temiz kaynaklardan sağlamak. Bunun yüzde 35'ininse yenilenebilir enerji kaynaklarından gelebileceği hesaplanıyor. Yenilenebilir enerji deyince en büyük pay rüzgârın olacak. Obama'nın bu hedefi İspanyol enerji şirketi Iberdrola'yı ihya etmiş bile. Time Dergisi'ne göre, şimdiye kadar ABD'nin çeşitli eyaletlerinde 700 bin konutun elektrik ihtiyacını karşılayan Iberdrola ABD'de 2012 sonuna kadar 6 milyar dolarlık yatırım yapacak. Fukuşima felaketinden sonra nükleerin gözden düşmesiyle birlikte aynen doğalgaz gibi yenilenebilir enerji de yükselişte. Rüzgâr, geçen dört yıl zarfında ABD'de kömür ve nükleerin önüne geçerken Danimarka, Portekiz, Almanya gibi ülkelerde enerji ihtiyacının yüzde 10-20'sini karşılıyor (4). Rüzgâr enerjisi tüm dünyada en hızlı gelişmekte olan sektörlerin başında gelmektedir. Rüzgâr türbini kurulu gücü ve sistem boyutları her geçen yıl artmaktadır. 2009 yılı sonu itibariyle dünyadaki toplam rüzgâr enerjisi kurulu gücü 160.000 MW seviyesine ulaşmıştır. 2011 yılında dünya enerji ihtiyacının yaklaşık %12`sinin rüzgâr enerjisi ile karşılanabileceği ve bu değerin 2050 yılında %30`a yükseleceği öngörülmektedir (5). Rüzgâr Enerjisinin Tarihi İlk rüzgâr enerjisi M.Ö. 2800'lü yıllarda Ortadoğu'da kullanılmaya başlamıştır. M.Ö 17. yüzyılda rüzgârın gücü sulama alanında kullanılırken aynı dönemde Çin'de kullanıldığı tespit edilmiştir. İlk rüzgâr değirmeninin MÖ 200 yıllarında antik Babylon'da inşa edilmiş olduğu sanılmaktadır. Türkler ve İranlılar ilk yel değirmenlerini M.S. 7. Yüzyılda kullanırken Avrupalılar bunu haçlı seferlerinde görmüşlerdir. MS 10. Yüzyıla kadar doğu İran ve Afganistan'da rüzgâr yakalama kanatları ve rüzgâr değirmenlerinde tahıl öğütüldüğü bilinmektedir. 322 Batı dünyası rüzgâr değirmenlerini 12.yüzyılda kullanmaya başlamıştır. 18.yüzyılın sonunda Hollanda'da 10.000 yel değirmeni bulunuyordu Rüzgâr türbini denilen ve elektrik üretiminde kullanılan ilk makineler 1890'ların başlarında Danimarka'da yapılmıştır. Aynı dönemde, bu makinelerin geliştirilmesi için Almanya'da da önemli çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Ancak 19.yüzyılda geliştirilen ilk türbinlerin verimleri düşüktü. Çok pervaneli yel değirmenlerinin kullanımı, 19. yüzyılın ikinci yarısında ABD'de görülmeye başlamıştır. 19. yüzyılın sonunda ABD'de yüze yakın rüzgâr değirmeni fabrikası vardı ve yüzyılın sonunda rüzgâr değirmeni ihracatı ABD ekonomisi için en büyük kaynaktı. Dizel motorlar icat edilene kadar, ABD'deki büyük demiryolları büyük çok pervaneli yel değirmenlerini kullanmıştır. Petrol, kullanımda bugünkü yerini alana kadar buhar lokomotifleri için su pompalama, yel değirmeni ile gerçekleştirilmiştir. 20. yüzyılın başlarında ABD de binlerce elektrik üreten rüzgâr türbini imal edildi. Bu türbinlerde yüksek hızda dönen ve elektrik jeneratörünü çalıştıran iki veya üç ince pervane vardı. Bu türbinler çiftliklere elektrik sağladılar, radyo alıcılarını çalıştırmada, depolama pillerini doldurmada ve aydınlatma ampullerinde kullanıldılar. 1950 başlarında ulusal elektrik şebekelerin yaygınlaşması ve düzenleme yasalarının çıkarılması ile rüzgâr türbinleri duraklama dönemine girdi. 323 1973 OPEC petrol ambargosunu sonrası enerji fiyatlarındaki artış ve geleneksel enerji kaynaklarının sınırlılığı rüzgâr enerjisine olan ilgiyi tekrar artırmıştır. Rüzgâr sistemleri için yeni bir pazar olarak “rüzgâr tarlaları” 1980 başlarında oluşturulmaya başladı. Günümüzde ise GE (General Electric) dev projeler başlatarak rüzgâr enerjisinin AB'deki oranını hızla arttırma yoluna gitmektedir. ABD, Danimarka, Hollanda, İngiltere ve İsveç 'in katkıları sonucunda, deniz üstünde, kıyıdan uzakta rüzgâr santralleri kurulmuştur. Günümüzde şamandıra üzerine yerleştirilen rüzgâr türbinleri' de vardır (6). Rüzgâr enerjisi, geçtiğimiz yıl dünya genelinde büyük bir gelişme gösterdi. Kurulu kapasite yüzde 31,7'lik küresel büyüme oranıyla 159.213 megavata ulaştı. Türkiye de 2009'da, rüzgâr enerjisine en fazla önem veren ülkeler arasında yerini aldı. Kurulu kapasitesini %132 oranında artırarak, 796 megavata ulaştıran Türkiye, dünya klasmanında 19. sıraya yerleşti. Türkiye'nin bu parlak çıkışı, yasalaşması eli kulağında olan Yenilenebilir Enerji Kanun tasarısından sonra hızlanabilir. Dünya Rüzgâr Enerjisi Birliği (WWEA)'nin hazırladığı Dünya Rüzgâr Enerjisi 2009 Raporuna göre; dünya rüzgâr enerjisi her 3 yılda bir kapasitesini ikiye katlıyor. 2009 yılı ise, rüzgâr enerjisinin altın yılı olarak kayıtlara geçti. Ekonomik krize rağmen, yeni rüzgâr türbinleri yatırımı diğer tüm geçmiş yılları aştı. Dünya çapında rüzgâr enerjisi kapasitesi 159.213 MW'ye ulaştı. Bu kapasite 2008 yılında 120.903 MW, 2007'de 93.930 MW, 2006'da 74.123 MW ve 2005'de 59.012 MW'ye seviyelerindeydi. Yeni enerji türbinleri pazarının 2009'da %42,1'lik bir artış göstererek küresel olarak toplamda 38.312 MW seviyesine ulaştığı görülüyor. On yıl önce yeni rüzgâr türbinleri için pazar sadece 4 GW büyüklüğündeydi, bu seviyenin 2009'un 10'da 1'i olduğu dikkate değer. Cirolara bakıldığında ise, 2008'deki 40 milyar Euro'luk toplam rüzgâr enerji sektörü cirosunun, 2009'da 50 milyar Euro'ya ulaşması kayda değer bir gelişme olarak değerlendirilebilir (7). ELEKTRİK ELDE ETME Bu konudaki ilk çalışmalar Danimarkalılar tarafından yapılmıştır. Danimarkalılar daha da ileri giderek bir asenkron jeneratör yardımıyla enterkonnekte sisteme enerji verebilmişlerdir. Hollanda ise zaten yel değirmenleriyle doludur. Almanların "Growian" adını verdikleri dev aerojeneratör 100 m çaplı bir pervaneye sahip ve 100 m yüksekliğindedir. Gücü ise ancak 2-3 megawatt (MW) dır. Son zamanlarda Grovvian'ı geliştirip 5 mw lik bir santrali yapmayı başarmışlardır. Fransa'daki tecrübeler ise Almanya'dan geri kalmayacak durumdadır. Amerika'da ise rüzgârdan azamî istifadeyi sağlamak için, bilgisayarlarla donatılmış ve otomatik olarak kanatlarını rüzgâr yönüne dik olarak ayarlayabilen rüzgâr jeneratörleri "Giromill" yapılmıştır. Bunların gücü şimdilik 40 KW'dır. Asenkron jeneratörler; Ani rüzgar artışında oluşan moment titreşimlerini azaltmada oldukça iyidir, çünkü ani rüzgâr hızı değişimi, kaymanın da artması veya azalması ile neticelenir; bu özellik mekanik ekipmanlar üzerinde rüzgârın oluşturdu324 ğu şokların absorbe edilmesinde yardımcı olur. Dönen kontaklar olmamasından dolayı başlatma kolaydır. Rüzgâr jeneratörleri de asenkron jeneratörle elektrik üretebileceği gibi, doğru akımı üretip bununla akümülatörlerde depo edebilir ve toplanan bu enerji ısıtma, aydınlatma, soğutma ve buna benzer ihtiyaçlarda kullanılabilir. Bir aerojeneratörden elde edilebilecek azami güç: W=2,85.10-4.V3.D2 (kilowatt) dır. D= Rüzgâr hızı (m/sn) D= Türbin çarkı çapı (m) V= Rüzgâr hızı (m/sn) Yukarıdaki formüle göre güç, hızın kübü ve çarkın çapının karesi ile artmaktadır. Yerden 80 m altındaki aerojeneratorlerde verim % 60, daha yukarılarda ise % 65 civarındadır. RÜZGÂR TÜRBİNLERİ VE RÜZGAR GÜLLERİ Tahrik edilen kısmı dönme hareketi yapan ve bir akışkanda bulunan enerjiyi milinde mekanik enerjiye dönüştüren makinalara, türbin denir. Türbinler, en genel halde; buhar, gaz, su ve rüzgâr türbinleri olarak dört grupta incelenirler. Rüzgâr türbinleri ile ilgili tanımlamalar, değişik kaynaklarda birbirleriyle çelişmektedirler. Bu konudaki en genel tanımlama aşağıdaki gibidir: Pervane kanatları, pervane göbeği ve pervane miline rotor veya türbin denilir. Pervane mili, dişli kutusuna bağlıdır. Dişli kutusunu jeneratöre bağlayan mile ise, jeneratör mili denir. Bunların tümü, kule tarafından taşınır. Kule ile yer bağlantısı da temel aracılığıyla sağlanır. Tüm bu elemanlara, en genel halde rüzgâr enerjisi tesisi adı verilir. Bu gerçeğe rağmen, yerli ve yabancı literatürde, rüzgar enerjisi tesisi yerine, rüzgar türbini denilmesi alışkanlık olmuştur. Rüzgar türbinleri; direnç veya kaldırma kuvvetinden yararlanmalarına göre, pervane ekseninin yatay ya da düşey olmasına göre veya aynı rüzgar hızındaki devir sayılarına (devirlilik sayılarına) göre sınıflandırılabilirler. Direnç kuvvetinden yararlanan türbinlerde, rüzgara karşı bir yüzey tutulur ve rüzgar basıncından dönme hareketi oluşur. Örnek olarak; kepçe tipi anemometreler, Fars çarkı ve Savonius türbini gösterilebilir. Bu türbinlerde (daha doğru bir ifadeyle rüzgar çarkı) akışkan; iç bükey kanat üzerinde türbülanslı bir yol izler ve dönel akışlar oluşur. Bu dönel akışlar Savonius rüzgar çarkının performansını düşürür. Savoniuslerde, perdelemenin kullanılmasıyla rüzgar yönünde hareket eden iç bükey kanadın yüzeyi üzerinde oluşan dönel akışların oluşması engellenir ve böylece güç performansına olumsuz etki eden bu olay azaltılarak güç performansı artırılır. Bu sebeple, direnç kuvvetinden yararlanan türbinler, pistonlu pompalar ile su pompalanması gibi yüksek moment gereken yerlerde kullanılırlar ve elektrik üretimi gibi yüksek güç gereken alanlarda kullanılmazlar. Kaldırma kuvvetinden yararlanan türbinlerde; rüzgar yüzeye belli bir 325 açıyla gelir ve yüzeye etkiyen hava hızının doğrultusuna dik olarak oluşan kaldırma kuvveti, dönme hareketine dönüşür. Yüzey öncesinde yüksek basınç, yüzey arkasında ise alçak basınç oluşmaktadır. Örnek olarak, düşey eksenli Darrius türbini ve kanatlı yatay eksenli rüzgar türbinleri gösterilebilir. Rüzgar türbinleri, nominal güçlerine göre de; 5 KW' a kadar küçük güçlü, 5 KW' ın üstünde ise büyük güçlü rüzgar türbinleri olarak sınıflandırılırlar. Bunların dışında da, yükselen hava akımlı rüzgar türbinleri gibi, hava hareketinde ki kinetik enerjiden yararlanan türbinler vardır. Enerji dönüştürücüsü yükselen hava akımlı rüzgar türbinleri (güneş enerjisikonveksiyon bacası), güneş ışınları enerjisi tarafından ısıtılan havanın yükselmesi ve yükselen havadaki kinetik enerjinin de rüzgar türbinini tahrik etmesi prensibine göre çalışır. Isınarak yükselmesi istenen hava, üstten cam veya plastik malzemeden yapılmış geçirgen bir çatı ile örtülüdür ve bu çatının ortasında yer alan betonarme bacada yükselir. Yükselen hava akımlı rüzgar türbinlerinde elde edilen güç; kolektör verimi, kolektör enine kesit alanı, havanın sabit basınçta özgül ısıl kapasitesi, dış ortam sıcaklığı, güneş sabiti ve bacanın yüksekliği parametrelerine bağlıdır. Buradaki baca yüksekliği arttıkça, elde edilen güç de artmaktadır. Bu baca, alttan ankastre mesnet, üstten ise serbest bir çubuk olarak idealleştirilmektedir. Bacanın boyu, yapım ve montajdaki teknik kısıtlamalardan dolayı burkulma problemi ile de sınırlandırılmaktadır. Yatay eksenli kanatlı rüzgar türbinlerinden daha fazla enerji alabilmek için, tarih boyunca öneriler yapılmıştır. Bunlardan birincisi, iki pervanenin arka arkaya yerleştirilerek, aynı jeneratör milinin döndürülmesidir. Arkadaki pervaneye, öndeki pervaneye gelen rüzgar hızının optimum durumda ancak üçte biri geleceğinden, bu öneri verimli olmamıştır. Pervanenin önüne bir lüle yerleştirilerek, rüzgar hızının artırılması önerisi de, hava debisinin küçük kesit tarafından belirlenmesi ve rüzgar yönüne ters hava sirkülasyonu oluşması nedeniyle, beklenileni verememiştir. Rüzgar türbini pervanesinin bir difüzör içine yerleştirilmesi sonucunda, rüzgar yönünde hava sirkülasyonu oluşması ve bunun da hava hızını artırması nedeniyle, serbest pervaneye nazaran 3,5 kat daha fazla enerji elde edilmiştir. Fakat, bunun için difüzör boyunun pervane çapının 2-3 katı olması gerekmektedir. Difüzörün ağırlığı, hem ek bir yüktür, hem pervane düzleminin rüzgar hızına dik konuma getirilmesi daha zor olmaktadır. Bu gibi nedenlerle, difüzörden elde edilen ek kazanç, sistemin serbest pervaneye göre daha ekonomik olması için yeterli olmamaktadır. Rüzgar gülleri, rüzgar türbinlerinin gelişmemiş ilk örnekleridir. Yıllarca sadece su pompalanmasında kullanılan rüzgar gülleri, su pompalanması işlemindeki moment gereksiniminin karşılanabilmesi amacıyla, çok kanatlı olarak üretilmektedirler. Rüzgar güllerinin kanatları,Türkiye'de belli bir eğrilik verilmiş ince levhalardan üretilmektedir. Rüzgar gülü kanatlarının genişlikleri, pervane göbeğinden uçlara gidildikçe artım göstermektedir. Rüzgar gülü pervane mili, dişli kutusuna bağlanarak, jeneratör mili devir sayısı artırılmaktadır. Jeneratör olarak da, otomobillerde uygulama alanı bulan jeneratörler kullanılmaktadır. Rüzgar gülleri, rüzgar gülü pervane düzleminin rüzgar hız vektörü326 nü her zaman dik olarak alabilmesi için de, rüzgar gülü yönlendiricisi taşımaktadırlar. Ege Bölgesi'nde üretilen rüzgar gülleri, genellikle, yüksek rüzgar hızlarına karşı koruma sistemi içermemektedirler (8). Elektrik işleri idaresi kırsal alanda uygulamaya şu örnekleri veriyor RÜZGAR ENERJİSİ SU POMPALAMA SİSTEMLERİ PROJESİ Rüzgar enerjisi, ilkçağdan beri türbinin şaft gücünden yararlanılarak su pompalama, çeşitli ürünleri kesme, biçme, öğütme, sıkıştırma, yağ çıkarma gibi mekanik enerjiye gerek duyulan yerlerde kullanılmaktadır. Ayrıca, verimli ve ekonomik olarak da su pompajında kullanılabilmektedir. Rüzgar türbinlerinde kanat sayısı arttıkça, dönüş hızı azalır. Kanat sayısının fazla olduğu sistemler çoğunlukla su pompalama amaçlı kullanılmaktadır. Bu nedenle enerji üretiminde üçten fazla kanatlı sistemler kullanılmamaktadır. Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü Atölyelerinde demonstrasyon amaçlı iki adet (6 kanatlı ve çok kanatlı) mekanik su pompaj sistemi tasarımlanmış ve imal edilmiştir. Bu projeler ile; · Mevcut teknoloji ile ilgili bilgi birikiminin sağlanması, · Sistemlerin bakım-onarım ve işletme konularında deneyim kazanılması, · Yurt içinde imalat ve kullanım olanaklarının araştırılması amaçlanmaktadır. 6 m yükseklikte çelik halatlı bir direk üzerinde bulunan su pompaj sistemlerden biri; 6 kanatlı olup emme basma tulumba yardımıyla maksimum 7 m derinlikten 5 m yüksekliğe su basabilmektedir. Sistem 3 m/s rüzgar hızında su pompalamaya başlamaktadır. Şekil:1 EİE'de imal edilen çok kanatlı mekanik su pompaj sistemi 327 Bu sistemler; çok kanatlı, düşük rüzgar hızında yüksek moment sağlayabilen, su pompası ile bağlantılı olarak çalışan sistemlerdir. Uzak yörelerde, pompaj derinliği az olan küçük çapta sulama ve sulu tarım için kullanılmaktadır. Rüzgar su pompaj sisteminin kullanım yerlerini şu şekilde özetleyebiliriz: 1. Evlerde su ihtiyacının karşılanması 2. Çiftliklerde hayvanların su gereksinimlerinin sağlanması, 3. Küçük çapta arazi sulama, 4. Drenaj (arazi- bataklık kurutma). Rüzgar enerjisi kullanılarak geliştirilen su pompalama işlemi; 1- Rüzgar enerjisini mekanik enerjiye dönüştürerek (düşük rüzgar hızına sahip yörelerde), 2- Rüzgar enerjisini elektrik enerjisine dönüştürerek (yüksek rüzgar hızına sahip yörelerde) kullanılabilmektedir. Klasik çok kanatlı mekanik su pompaj sistemleri düşük rüzgar hızına sahip yörelerde çalışırken, rüzgar elektrik su pompaj sistemleri (REPS) yüksek rüzgar hızlarında çalışırlar. REPS'ler elektrik üreten bir rüzgar jeneratörünü içerir ve pompayı çalıştıran elektrik motoruna doğrudan bağlıdır. En büyük avantajı; yer seçiminde ve sistem tesisinde gösterdiği esnekliktir. Klasik mekanik rüzgar su pompaj sistemleri yapısı gereği ya doğrudan kuyu üzerine ya da su kaynağının çok yakınına yerleştirilmektedir. Oysa kuyular ve su kaynakları genellikle rüzgar almayan yerlerde bulunur. Klasik rüzgar su pompaj sistemlerinin sahip olduğu bu kısıtlar, REPS'lerde bulunmaz. Özetle REPS'lerde rüzgar jeneratörü ile pompanın aynı yerde bulunması zorunluluğu yoktur. Jeneratör rüzgarın kuvvetli estiği bölgeye kurulabilmektedir. Daha uzakta bulunan pompaya kablolar ile gücün iletilmesi mümkündür. Bu mesafe konusunda teorik bir sınırlama mevcut değildir. Ancak mesafe ne kadar fazla ise o kadar çok kablo ve yüksek maliyet gerekecektir. Bu amaçla genellikle 3-5 kW'lık türbinler kullanılmaktadır. Su pompajı için en büyük sistemler Avustralya'da üretilmiştir. Bunlardan bir kısmının çapı 10 m ' den daha büyüktür. Bu rüzgar türbinleri düşük rüzgar hızlarında oldukça büyük miktardaki suyu, 200 m ' den daha yükseğe basabilmektedirler. Amerika ve İngiltere'deki üreticiler, çapları 2- 5 m olan daha küçük sistemlere yönelmişlerdir. Fransa, Almanya ve Danimarka'da sulama amacına yönelik su depolayabilen 1- 2,5 m rotor çapında, direkt rüzgarla çalışan pompalar imal edilmektedir. Mekanik rüzgar su pompaj sisteminin elemanları (Şekil:2). 1-Su kaynağı (kuyu, nehir, göl vs.). 2- Rüzgar türbini 3-Pompa 4-Su depolama tankı 328 5- Güç aktarma organları 6-Su dağıtım sistemleri 7- Yönlendiric Çok kanatlı mekanik su pompası Şekil 2. Mekanik rüzgar su pompaj sistemi kurulurken; tüm yönlerden serbest hava akışı için engellerden yaklaşık 130-180m uzaklığa ve en az 5- 6 m daha yükseğe yerleştirilmelidir. Rüzgar hızı yükseklikle artmakta olup topoğrafik parametreler (yüzey şekilleri) rüzgar hızını olumsuz etkilemektedir. Rüzgar Su Pompaj Sistemlerinde Ne Tür Pompa Kullanılır? Su pompalamak amacıyla tasarlanmış sistemlerin en ekonomik olanı rüzgar su pompaj sistemleridir. Çalışma prensibi yaklaşık 120 yıldır değişmemiştir. Yeraltındaki suların içerisine yerleştirilen pompayla rüzgar gücünden yararlanılarak su pompalanmaktadır. Rüzgar türbinlerinde kullanılan pompaların en çok bilinen türü; türbin rotorundaki eksantrik milin dairesel hareketini düşey harekete dönüştürerek türbin mili tarafından çalıştırılan silindirik pompalardır. Bu pompaların performansı; sistemdeki yaylar, eksantrik mil, denge ağırlıkları, strok devresi ve mil ağırlığının dengelenmesiyle artırılabilir. Silindirik pompaların bir diğer çeşidi air-lift pompalar olup bir tür derin kuyu pompalardır. Genellikle madenlerdeki suyun ve kirli (çamur, kum) suların çıkartılmasında kullanılır. 329 Şekil 3. Mekanik su pompajı. Yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi silindirik pompalarda iki tane valf (plunger ve check valf) birlikte ve zıt yönde çalışırlar (9), KIRSAL BÖLGEDE KÜÇÜK RÜZGAR SANTRALLERİNE ÖRNEKLER Eski değirmenlere türbin takılarak elektrik elde edilmesi 1996 yılında piyasaya çıkan WX-400L, akü şarjı için kullanılan rüzgar türbinleri piyasasında bir devrime yol açmıştır. Ev uygulamalarında bir kule dikilecek arazinin bulunamaması durumunda WX-400L çok rahatlıkla evinizin çatısına monte edilebilmektedir. WH serisinin en üst modeli olan WH-175 kasaba-köy elektriği sağlanmasında, çiftlik evleri, yedek enerji üretimi, yazlıklar, dağ evleri gibi yüksek miktarda elektriğe ihtiyacı olan uygulamalar için idealdir. Bu hususta örnekler verelim: Van'ın Özalp İlçesi'ne bağlı Emek Köyü'nde oturan Dursun Taçoğlu (49), yel değirmeni yaparak elektrik üretimine geçmeyi amaçlıyor. 1965'te Trabzon'un Çaykara İlçesi Baltacılı Köyü'nde meydana gelen heyelan sonucu İmar ve İskan Bakanlığı aracılığıyla Van'ın Özalp İlçesi'ne 3 kilometre uzaklıktaki bir kırsala yerleştirilen 75 hane, Emek Köyü adı altında kuruldu. Verilen arazilerde su olmadığı için iyi verim alamadıklarını dile getiren Hacı Dursun 330 Taçoğlu, 9 yaşından itibaren su sorununu çözmek için çareler aradığını söylüyor. Emek Köyü'ne 1 kilometre uzaklıktaki 500 dönümlük arazisine yaklaşık 2 bin meyve ağacı diken Taçoğlu, bu ağaçların çobanlar tarafından kırılmaması için bir akşam üstü beklerken, rüzgârın fazla estiğini görünce yel değirmeni fikri doğduğunu anlatıyor. Taçoğlu, daha sonra yel değirmenini yapmak için yeterli derecede rüzgarın olup olmadığını öğrenmek amacıyla Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nden bir jeoloji mühendisi getirerek rüzgarın şiddetini ölçtürmüş. Rüzgar şiddetinin 7 olduğunu öğrenen Taçoğlu, bunun üzerine hayallerini gerçekleştirmek için harekete geçmiş. Hacı Dursun Taçoğlu, bulunduğu mekanın kırsal bir arazi olduğuna değinerek, “29 yıl gurbet hayatı çektim. Yıllarca susuz topraklarda ekin almaya çalıştık. Şu anda 86 metrelik sondaj çalışmalarımdan sonra saatte 120 ton su çıkartıyorum. Bunları mazot yardımıyla yapıyordum. Bundan sonra kurduğum yel değirmeni ile köyüme hem su yardımında bulunacam hem de elektrik üreterek buraya hindi veya tavuk çiftliğini kurarak köyün gençlerine iş istihdamı sağlamayı ve köyün elektriğine bir nevi de olsa güç vermeyi amaçlıyorum.” diye konuştu. KAYNAKLAR 1. İbrahim Uğurlu. Rüzgar esmeseydi. Sızıntı Dergisi.Şubat.2010.sayı.273 2. Berk Yıldız Rüzgar Çiftlikleri. Gonca Dergisi.Nisan 2003 3. İlhami Çolak, Mehmet Demirtaş. Rüzgâr Enerjisinden Elektrik Üretiminin Türkiye'deki Gelişimi. Tübav Bilim Dergisi Yıl: 2008, Cilt:1, Sayı:2, Sayfa:55-62 4. Gila Benmayor 5. Dr. Cenk Sevim, Doç. Dr. Cesim Ataş. Rüzgâr Türbini Kanatlarının Geri Dönüşümü. Ekoloji Magazin Dergis i26. Sayı (Nisan - Haziran 2010) 6. Nesrin Dabağlar. Rüzgar tarlaları.İndigo dergisi. | Ocak 2010 7. Serhat Cengiz Dünyayı Etkisine Alan Rüzgar Enerjide Dönüşüm Yaratıyor Enerji Dergisi. Aralık.2009 8. Önder Özgener* Türkiye'de Ve Dünya'da Rüzgar Enerjisi Kullanımı Fen Ve Mühendislik Dergisi Cilt : 4 Sayı : 3 Sayfa No: 165. Ekim 2002 9. http://www.eie.gov.tr/ 331 HAYVANSAL VE BİTKİSEL ATIKLARDAN ENERJİ Murat Tomar * , İrem Haspolat** HAYVAN DIŞKISI VE ENERJİ Biyogaz: Biyogaz, hayvansal ve bitkisel atıkların oksijensiz ortamda ayrışması sonucu ortaya çıkan bir gaz karışımıdır. Bileşiminde % 60-70 metan (CH4), % 30-40 karbondioksit (CO2), % 0-2 hidrojen sülfür (H2S) ile çok az miktarda azot (N2) ve hidrojen (H2) bulunmaktadır. Biyogaz Üretiminde Kullanılan Bazı Atıklar Hayvansal Atıklar: Sığır, at, koyun, tavuk gibi hayvanların gübreleri, insan dışkısı, mezbaha atıkları ve hayvansal ürünlerin işlenmesi sırasında ortaya çıkan atıklar. Bitkisel Atıklar: İnce kıyılmış sap, saman, mısır artıkları, şeker pancarı yaprakları gibi bitkilerin işlenmeyen kısımları ile bitkisel ürünlerin işlenmesi sırasında ortaya çıkan atıklar. Biyogaz üretiminde hayvansal ve bitkisel atıklar tek başına kullanılabileceği gibi belli esaslar doğrultusunda karıştırılarak da kullanılabilir. Hayvansal ve bitkisel atıkların çürütülmesiyle üretilen metan gazını depolayarak tehlikeli ve çevreye zararlı olabilecek bir gazı enerjiye dönüştürmek mümkün. Metan gazı daha sonra yakılarak enerji elde ediliyor. Greenpeace enerji raporunda, Türkiye'de 32 Twh'e kadar elektrik üretebilecek bir potansiyel bulunduğu belirtiliyor. Tarım Ve Köy işleri Bakanlığı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Ankara Araştırma Enstitüsü verilerine göre: Biyogaz, hayvansal ve bitkisel atıkların oksijensiz ortamda ayrışması sonucu ortaya çıkan bir gaz karışımıdır. Bileşiminde % 60-70 metan (CH4), % 30-40 karbondioksit (CO2), % 0-2 hidrojen sülfür (H2S) ile çok az miktarda azot (N2) ve hidrojen (H2) bulunmaktadır. Biyogaz, temiz ve mavi bir alevle yanar. Biyogaz, kullanılmadığı zaman çürük yumurta kokusundadır ancak yanarken bu koku kaybolur. Bu özellik, biyogazı ileten borularda kaçak olup olmadığını anlamada kolaylık sağlar. Biyogaz çok düşük sıcaklıklarda (-164 °C) sıvılaştırılabilmektedir. Bu işlem çok pahalıdır bu nedenle gaz tüplerinde depolanması ekonomik değildir. Genellikle gaz halinde kullanılmaktadır. BİYOGAZ ÜRETİMİNİN YARARLARI Ülkemizde hayvansal ve bitkisel atıklar, çoğunlukla ya doğrudan doğruya yakılmakta veya tarım topraklarına gübre olarak verilmektedir. Ancak atıkların yakılarak ısı üretiminde kullanılması daha yaygın olarak görülmektedir. Bu şekilde istenilen özellikte ısı üretilemediği gibi, ısı üretiminden sonra atıkların gübre olarak *Ziraat mühendisi, **Elektrik Elektronik mühendisi 332 kullanılması da mümkün olmamaktadır. Biyogaz teknolojisi ise organik kökenli atıklardan hem enerji eldesine hem de atıkların toprağa kazandırılmasına imkan vermektedir. 3 1 m biyogazın etkili ısısı; 0.62 l gazyağının 1.46 kg odun kömürünün 3.47 kg odunun 0.43 kg bütan gazının 1 m3 biyogaz 12.30 kg tezeğin 4.70 Kwh elektriğin = 0.66 l motorin = 0.75 l benzin = 0.25 m3 propan = 0.2 m3 bütan = 0.85 kg kömür 1.18 m3 havagazı'nın sağladığı etkili ısıya eşdeğerdir. Biyogaz temiz ve ısı değeri yüksek bir enerji kaynağıdır. Biyogaz üretiminden sonra atıklar yok olmamakta üstelik çok daha değerli bir gübre haline dönüşmektedir. Biyogaz üretimi sonucu hayvan gübresinde bulunabilecek yabancı ot tohumları çimlenme özelliğini kaybetmektedir. Biyogaz özellikle kırsal kesimde çevre sağlığını olumlu etkilemektedir. Çünkü; biyogaz üretimi sonucunda hayvan gübresinin kokusu hissedilmeyecek ölçüde yok olmaktadır. Ayrıca gübrelerden kaynaklanan insan sağlığını tehdit eden hastalık etmenleri büyük oranda etkinliğini kaybetmektedir. BİYOGAZIN KULLANIM ALANLARI Biyogaz, çok yönlü bir enerji kaynağı olarak doğrudan ısıtma ve aydınlatma amacıyla kullanıldığı gibi, elektrik enerjisine ve mekanik enerjiye çevrilmesi de mümkün olmaktadır. Biyogazın ısıtmada kullanımı Biyogazın yanma özelliği bileşiminde bulunan metan (CH4) gazından ileri gelmektedir. Biyogaz, hava ile yaklaşık 1/7 oranında karıştığı zaman tam yanma gerçekleşmektedir. 333 Isıtma amacıyla gaz yakıtlarla çalışan fırın ve ocaklardan yararlanılabileceği gibi termosifon ve şofbenler de biyogazla çalıştırılarak kullanılabilir. Biyogaz, sıvılaştırılmış petrol gazı ile çalışan sobaların meme çaplarında basınç ayarlaması yapılarak kolaylıkla kullanılabilmektedir. Biyogaz sobalarda kullanıldığında bünyesinde bulunan hidrojen sülfür (H2S) gazının yanmadan ortama yayılmasını önlemek üzere bir baca sistemi gerekli olmaktadır. Bu nedenle, daha sağlıklı bir ısınma için kalorifer sistemleri tercih edilmektedir Biyogazın aydınlatmada kullanımı Biyogaz, hem doğrudan yanma ile hem de elektrik enerjisine çevrilerek de aydınlatmada kullanılabilmektedir. Biyogazın doğrudan aydınlatmada kullanımında sıvılaştırılmış petrol gazları ile çalışan lambalardan yararlanılmaktadır. Bu sistemde aydınlatma alevini arttırmak üzere amyant gömlek ve cam fanus kullanılmaktadır. Cam fanus ışığı sabitleştirdiği gibi çıkan ısıyı geri vererek alevin daha fazla olmasını sağlamaktadır. Biyogazın motorlarda kullanımı Biyogaz, benzinle çalışan motorlarda hiçbir katkı maddesine gerek kalmadan doğrudan kullanılabildiği gibi içeriğindeki metan gazı saflaştırılarakta kullanılabilmektedir. Dizel motorlarda kullanılması durumunda belirli oranda (% 18-20) motorin ile karıştırılması gerekmektedir. İşletmelerin Hayvan Sayısı 2.500 adet tavuk 5.000 adet tavuk 10.000 adet tavuk 20.000 adet tavuk 50.000 adet tavuk 5 adet büyükbaş 10 adet büyükbaş 50 adet büyükbaş 100 adet büyükbaş Uygun Günlük Beslemeler Üretilebilecek Eşdeğer LPG Tesis İçin Gereken Gübre Biyogaz Miktarı Büyüklüğü Miktarı (kg) (kg(yaş)/gün) (m3/gün) (m3) 15 30 60 120 300 3 5m 50 100 200 400 800 1600 4000 75 150 750 1500 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verileriyle 334 17 34 68 136 340 2,5 5 25 50 7 14 28 56 140 1 2 10 20 BİYOGAZ ÜRETİMİNİN YARARLARI Hayvansal ve bitkisel organik atık/artık maddeler, çoğunluklaya doğrudan doğruya yakılmakta veya tarım topraklarına gübre olarak verilmektedir. Bu tür atıkların özellikle yakılarak ısı üretiminde kullanılması daha yaygın olarak görülmektedir. Bu şekilde istenilen özellikte ısı üretilemediği gibi, ısı üretiminden sonra atıkların gübre olarak kullanılması da mümkün olmamaktadır. Biyogaz teknolojisi ise organik kökenli atık/artık maddelerden hem enerji eldesine hem de atıkların toprağa kazandırılmasına imkan vermektedir. Genel Olarak Biyogaz; Ucuz - çevre dostu bir enerji ve gübre kaynağıdır. Atık geri kazanımı sağlar. Biyogaz üretimi sonucu hayvan gübresinde bulunabilecek Yabancı ot tohumları çimlenme özelliğini kaybeder. Biyogaz üretimi sonucunda hayvan gübresinin kokusu hissedilmeyecek ölçüde yok olmaktadır. Hayvan gübrelerinden kaynaklanan insan sağlığını ve yeraltı sularını tehdit eden hastalık etmenlerinin büyük oranda etkinliğinin kaybolmasını sağlamaktadır. Biyogaz üretiminden sonra atıklar yok olmamakta üstelik çok daha değerli bir organik gübre haline dönüşmektedir. Türkiye'nin Hayvansal Atık Potansiyeline Karşılık Gelen Üretilebilecek Biyogaz Miktarı ve Taşkömürü Eşdeğeri (*) Hayvan Cinsi Sığır Koyun-Keçi Tavuk-Hindi Toplam Hayvan Sayısı (Adet) Yaş Gübre Miktarı (Ton/Yıl) Biyogaz Miktarı (M3/Yıl) 11054000 40347100 994860000 38030000 243510453 292594453 26621000 5357207 72325307 1901500000 487020906 1672030906 Taş Kömürü Eşdeğeri (Ton/Yıl) 710613 1358215 347871 2416699 3 Toplam Biyogaz Miktarı: 1,67 milyar m /yıl (*) Fermantör içi sıcaklığın 18 °C olması durumunda; Optimum fermantör sıcaklığında çalışılması durumunda bu potansiyelin 2,2-3,3 milyar m3/yıl arasında olması teorik olarak mümkün görünmektedir. 335 HAYVANSAL KAYNAKLARDAN ELDE EDİLEBİLECEK ORTALAMA GÜBRE VE BİYOGAZ MİKTARLARI Hayvan ağırlığı bazında üretilebilecek günlük ve yıllık yaş gübre miktarları aşağıda verilmiştir; -Büyükbaş hayvan canlı ağırlığın % 5-6'sı kg-yaş gübre/gün -Koyun-Keçi canlı ağırlığının % 4-5'sı kg-yaş gübre/gün -Tavuk canlı ağırlığının % 3-4'sı kg-yaş gübre/gün Diğer bir yaklaşımla; -1 adet büyükbaş hayvan 3,6 ton/yıl yaş gübre -1 adet küçükbaş hayvan 0,7 ton/yıl yaş gübre -1 adet kümes hayvanı 0,022 ton/yıl yaş gübredir. Bu değerlerden yola çıkarak; 3 -1 ton sığır gübresi 33 m /yıl biyogaz 3 -1 ton kümes hayvanı gübresi 78 m /yıl biyogaz 3 -1 ton koyun gübresi 58 m /yıl biyogaz üretilebilir. Hayvan Gübresinden Biogaz Üretimi: Türkiye'nin yüzölçümü 770.000 km2 ve nüfusu 67 milyondur. Türkiye'de büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı Tablo.1' de verilmiştir. Ayrıca Türkiye'nin değişik bölgelerinde onlarca tavuk çiftlikleri bulunmaktadır. Türkiye'de tavukçuluk Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgelerinde yaygınlaşmıştır. Özellikle Ankara, Balıkesir, Bolu, Bursa, Elazığ, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kocaeli, Manisa, Sakarya, Yozgat ve Çukurova'da piliç eti, Afyon, Balıkesir, Bursa, Çorum, İzmir, Konya ve Manisa'da yumurta üretimi yaygın olarak sürdürülmektedir. 1997 yılı Tarım Bakanlığı verilerine göre Türkiye'de 9987 adet ticari tavuk işletmesi vardır. Türkiye'de özellikle kırsal bölgelerde yemek pişirme ve ısınma amacı ile odun, tezek, LPG ve kömür, yakıt olarak kullanılmaktadır. Özellikle son yıllarda Türkiye'deki yakıt fiyatlarındaki artışlar, gelir düzeyi düşük kırsal bölgelerdeki halkı ekonomik olarak ciddi şekilde mağdur etmektedir. Kırsal bölgelerde ısınma amacı ile yeterli yakıtın olmaması zaten kısıtlı olan orman alanlarının tahribatına neden olmaktadır. Türkiye bir tarım ve hayvancılık ülkesidir. Türkiye'de biyogaz ile ilgili çalışmalar 1957 yılında başlamıştır. 1975 yılından sonra toprak, su ve 1980'li yıllarda Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kapsamında yürütülen biyogaz üretimi çalışmaları uluslararası bazı anlaşmalarla desteklenmiş olmasına karşın 1987 yılında anlaşılmayan bir nedenle kesilmiştir. Türkiye'nin biyogaz potansiyelinin 1400-2000 Btep/yıl düzeyinde olduğu tahmin edilmektedir. 336 Dünya'da birincil enerji tüketim kaynağı %15 lik oranla biokütledir. Bu miktar gelişmekte olan ülkelerde %38 düzeyindedir. Özellikle bio enerji gelişmekte olan ülkelerde kırsal bölgelerde enerji temin amacıyla kullanılmaktadır. Hindistan'da kırsal bölgelerde yemek pişirme enerjisi toplam enerjinin %80'nini oluşmaktadır. Çin'de konut tipi bio reaktörlerde yılda 2 milyar m3 biogaz üretilmektedir. Yani bir aile yılda 200-300 m3 bio gaz üretmektedir. Yine Çin'de 25 milyon insan biyogaz tesislerinden elde edilen gazları 8-10 ay yemek pişirme amacı ile kullanmaktadırlar. İyileştirilmiş ucuz biyogaz sobalar ve lambalar geliştirilmiştir. Bunlar her eve dağıtılmıştır. Lambalar ve yakıcılar 2 cm su basıncı gibi düşük basınçta çalışabilme özelliğine sahiptir. 800 biyogaz tesisinde 7800 kWh kapasiteli elektrik enerjisi üretim tesisi bulunmaktadır. Bu enerji 17000 aile tarafından kullanılmaktadır. Biogazdan faydalanmazsan zararını da çekersin İnekler tehlikeli derecede metan gazı üretiyor! Almanya'da yapılan bir araştırmaya göre dünyadaki tüm ineklerin geğirmeleriyle açığa çıkan metan gazı, küresel ısınmaya yol açan sera gazlarının yüzde 4'ünü oluşturuyor. The Guardian'da çıkan habere göre Almanya'daki bilim adamları ineklerin geğirmelerini önleyici haplar üzerinde çalışıyor. Özel bir diyet ile uygulanan hap tedavisi sayesinde ineklerin tehlikeli derecede metan gazı üretmeleri azaltılıyor. Prof. Dr. Winfried Drochner, "Önemli miktarda doğal gaz boşa gidiyor. Geliştirdiğimiz hap sayesinde metan gazı glikoza dönüşerek, hem havaya temiz gazlar bırakılmasını sağlıyor hem de inekten daha sağlıklı ve verimli süt elde edilebiliyor." diye konuştu. 300 BAŞHAYVANLA BİYOGAZ MALİYETİ Enerji rezervlerinin tükenmeye yüz tuttuğu ve en pahalı üretim girdilerinden birinin enerji olduğu bu günün şartlarında, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının araştırılması söz konusu olmuştur. Bu enerji kaynakları, enerji sıkıntısının aşılmasında bilinen enerji kaynaklarına alternatif olarak görülmektedir. Bu alternatif enerji kaynaklarından biri de biyogaz enerjisidir. Bu enerji kaynağı, organik atıkların kıymetlendirilmesinde oldukça büyük bir öneme sahiptir. Hayvansal ve bitkisel atıklar, çoğunlukla ya doğrudan yakılmakta, yada tarım topraklarına gübre olarak verilmektedir. Ancak, atıkların yakılarak ısı üretiminde kullanılması daha yaygın olarak görülmektedir. Bu şekilde istenen özellikte ısı üretilemediği gibi, ısı üretiminden sonra atıkların gübre gibi kullanılması da mümkün olmamaktadır. Biyogaz teknolojisi ise organik menşeli atıklardan hem enerji eldesine hem de atıkların toprağa kazandırılmasına imkan vermektedir. Hayvan gübresinin yakılmasının önlenerek tarım topraklarına kazandırılması, kırsal kesime bu enerjinin yerine ikame edeceği bir enerjinin verilmesi ile mümkündür. Bu ikame enerji, yine hayvan gübresinden elde edilebilecek olan biyogazdır. 337 Biyogaz, artık organik maddelerin, anaerobik (havasız) fermantasyonu sonucu açığa çıkan, renksiz ve kokusuz, havadan hafif, havaya oranla yoğunluğu 0,83 ve oktan sayısı 110 olan, parlak mavi bir alevle yanan ve bileşiminin büyük bir kısmını metan (CH4) ve karbondioksitin (CO2) oluşturduğu, bir gaz karışımıdır. Biyogaz, çok yönlü bir enerji kaynağı olarak doğrudan ısıtma ve aydınlatma amacıyla kullanıldığı gibi, biyogazın elektrik enerjisine ve mekanik enerjiye çevrilmesi de mümkün olmaktadır. Bu proje alternatif bir enerji kaynağı olarak biyogazın geliştirilmesini amaçlamaktadır. Tesisisin özellikle kış aylarında “sindireç” bölgesinin, 36-37 dereceye ısıtılması gerektiğinden, bu amaçla “Güneş Enerjisi”nden yararlanmak öngörülmüştür. AMORTİSMAN Enerji tasarrufu 60 kg LPG x 365 gün = 21.900 kg LPG 21.900 x ~2,0 YTL = 43.800 YTL (43.800.000.000.- TL) Yanmış Gübrenin getirisi ~3 ton/gün 365 = 1095 ton 1095 x 20 = 21.900 TL (21.900.000.000.- TL) TOPLAM : 43.800,- + 21.900,- = 65.700 TL (65.700.000.000.- TL) Amortisman süresi : 49.760$ x 1,37(dolar kuru) = 68.170 YTL (Sistem Maliyeti) 68.170 TL / 65.700 TL = ~1 YIL HAYVANSAL ATIKLAR- ENERJİ-PRATİK HAYATTA KULLANIM DERİ ATIKLARI VE ENERJİ Ege Üniversitesi Deri Mühendisliği tarafından deri sanayi etleme atıkları kullanılarak biyodizel enerji elde edildi. Proje yürütücülerinden Deri Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Yrd.Doç. Dr. Selime Çolak, yaptığı açıklamada, bir ilke imza atarak, deri sanayinde etleme sonucu ortaya çıkan atıkları değerlendirdiklerini söyledi. Uzun çalışmalar sonucu atığın atık olmaktan çıkıp değerli bir enerji kaynağına dönüştüğünü ifade eden Yrd. Doç. Dr. Çolak, “Biyodizel enerji sayesinde çevre kirliliği önlenecek, atıklar ekonomik ve çevreci bir biçimde değerlendirilecek” dedi. Elde edilen biyodizel enerjinin otomotiv sanayinde yakıt olarak kullanılabileceğine işaret eden Yrd. Doç. Dr. Çolak, şunları kaydetti: “Bir işletme, yakıta dönüştürerek ısınma ihtiyacını, sıcak su ihtiyacını bu enerji sayesinde karşılayabilir. Deri atıklar, deri sanayinde dağıtım ve maliyet açısından ekonomiyi zorlayan bir etkendir. Atıklarla ortaya çıkan sorunlar, bu çalışma sayesinde çevreye verilen muhtemel zararlar, taşıma ve depolama masrafları en aza indirilmiş olacak. 338 Hem çevre kirliliği önlenecek, hem de atıklar ekonomik ve çevreci biçimde değerlendirilecek.” Bu arada, “Biyodizel Üretiminde Deri Sanayi Ön Etleme Atıklarının Kullanılabilirliği” projesi, Ege Üniversitesi Bilim Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBİLTEM) tarafından, Kimyasal Bilimler ve Mühendislik kategorisinde birincilik ödülüne layık görüldü. Uşak'ta Biyodizel Üretimi: Uşak Ticaret ve Sanayi Odası tarafından düzenlenen aylık bilgilendirme toplantılarından ilki olan "Yağlardan ve Deri Atıklarından Bio Dizel Üretimi" konusunda Uşaklı deri üreticilerine seminer verildi. Uşak'ın yıllardır yaşadığı deri atıkları problemlerini biyodizel üreterek çevre sorununu ortadan kaldırmanın hedeflendiği toplantıya, konuşmacı olarak Prof. Dr. Yüksel Sarıkahya katıldı. Ham derilerin bir dizi işlem basamağından geçerek mamul deri haline getirildiğini söyleyen Prof. Dr. Sarıkahya, "Ham derinin mamul deriye modifikasyonu sırasında istenmeyen kısımlar; budama, etleme, tıraş, kenar alma gibi mekanik işlemler yardımıyla deriden uzaklaştırılarak atılır. Bu atıkların birçoğu tehlikeli atıklar sınıfına girmekte ve uzaklaştırılmaları, deri endüstrisi için önemli sorunların başında gelmektedir. Deri sanayi için atık olarak nitelendirilen ve kendi haline bırakıldığında bozulup kokuşan, çevre kirliliğine yol açan, depolanması, nakliyesi ve bertaraf edilmesi sorun olan ve ekstra maliyetler gerektiren ön etleme atıklarının, yüksek orandaki yağ içeriklerinin; biyolojik olarak parçalanabilir, toksik olmayan ve düşük emisyon değerlerine sahip çevre dostu yenilenebilir enerji kaynaklarından biyodizel üretiminde değerlendirilebilir" dedi. Hem çevre korunması hem de deri sanayi atıklarının değerlendirilmesi için yeni bir uygulama alanı oluşturularak ekonomik ve ekolojik fayda sağlanabileceğinin ortaya konulduğunu ifade eden Prof. Dr. Sarıkahya, "Ön etleme atıklarından elde edilen 1000 gram yağ ile yapılan reaksiyondan, yıkama ve kurutma işlemleri sonrasında 950 gram bio dizel elde edilmiştir. Buna göre ürün verimi yüzde 95 civarındadır. Ürünün rengi berrak açık sarı renkli olup, hayvansal kaynaklı bir ürün olması nedeniyle hafif kokuya sahiptir. Araştırma sonuçları incelendiğinde elde edilen biodizel ürünün standartlarda aranan özelliklere sahip olduğu yani kullanılabilir bir dizel yakıt özelliği taşıdığı belirlenmiştir. Bu atıkların genel kompozisyonları; doğal yağlar, proteinler, kan, su, tuz ve benzeri kirliliklerden oluşur. Söz konusu atıkların büyük kısmı yüksek miktarlarda yeniden değerlendirilebilir nitelik taşımaktadır. Bunları düzenli depolama alanlarına göndermek yerine geri kazanmak ve hatta farklı endüstrilerde hammadde olarak kullanıp, ekonomiye kazandırmak, hem çevre koruma hem de kaynak kaybını önlemek açısından büyük önem taşımaktadır" diye konuştu. Prof. Dr. Sarıkahya, "Bilindiği gibi petrol rezervlerinin önümüzdeki yüzyıl sonuna kadar önemli ölçüde azalması beklentisi ve fosil yakıtlarından kaynaklanan küresel ısınma nedeniyle, bu kaynakların yerini alabilecek, çevreye daha az zararlı ya da zararsız, temiz ve yenilenebilir enerji kaynakları üzerinde önemle durulmaktadır. 339 Bu tür enerji kaynaklarından derici ve üniversite işbirliği ile 'etsel atık' biyogaza dönüşecek Isparta tabakhanesi'nde etsel atıkların toplanıp işlenerek biyogaz üretileceği, üretilen biyogazın, deri işlemesinde kullanılan kömürün yerine geçeceği bildirildi. Isparta tabak esnaflarını yaşatma ve koruma derneği (teykod) başkanı mehmet marulcu, süleyman demirel üniversitesi (sdü) teknokenti ile işbirliği içinde hayata geçirilecek proje çerçevesinde, tabakhanenin kendi yakıtını kendisinin üreteceğini söyledi. Proje için 1 ay içinde sdü teknokenti ile protokol imzalayacaklarını belirten marulcu, öncelikle tabakhaneyi minas'ın mevkisindeki deri organize sanayi bölgesine taşıyacaklarını kaydetti. Projede Isparta belediyesinden de destek aldıklarını anlatan marulcu, şöyle konuştu: “biz tabakhanede deri işliyoruz. Yani ana maddemiz deri. Bunu işlerken derilerin etsel atıkları ortaya çıkıyor. Bunu önceleri çöpe atıyorduk. Oysa, bu etsel atıklar biyogaz olarak kömür yerine kullanılabiliyor. sdü teknokenti'ndeki uzmanlarla birlikte çalışmalara başladık. “ marulcu, tabakhanedeki her esnafın aylık ortalama 2-2,5 ton kömür kullandığını, projeyle kömür kullanımına da son verileceğini vurguladı. Bu şekilde kömür tüketiminden tasarruf edileceğini belirten marulcu, hava kirliliğinin de azalacağını sözlerine ekledi. Deri atıklarından mazot elde ediliyor: Ege Üniversitesi (EÜ) Mühendislik Fakültesi Deri Mühendisliği ve Fen Fakültesi Kimya Bölümü işbirliğiyle yapılan bir çalışma, deri sanayisi atıklarından yenilenebilir enerji kaynağı biyodizel üretilebildiğini ortaya koydu. Biyodizel, yakıt olarak normal dizele benzer özellik gösteriyor. Deri üretimi sırasında ortaya çıkan katı atıklar içinde büyük paya sahip olan ön etleme atıklarının yüksek orandaki doğal yağ içeriğinin, yeni ve yenilenebilir enerji kaynağı olarak biyodizel üretiminde kullanılabilirliğinin araştırıldığını açıklayan EÜ Mühendislik Fakültesi Deri Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Özcan Sarı, “Araştırma, dünyada deri sanayisi ön etleme atıklarından biyodizel üretilebilirliğini ortaya koyan ilk çalışma olması sebebiyle önem taşımaktadır.” dedi. Deri üretimi sırasında farklı özellik ve miktarlarda katı atıklar ortaya çıktığını ve bunların deri endüstrisi için önemli problemlerin başında geldiğini belirten Prof. Dr. Sarı, “Bunların çoğu tehlikeli atıklar sınıfına girmekte ve önlem alınmadığı takdirde çevre için ciddi tehlikeler oluşturmaktadır. Oysa deri sanayisi katı atıklarının büyük bir kısmı, yeniden değerlendirilebilir nitelik taşımaktadır. Deri üreticisi ham deriyi mamul deriye dönüştürürken ardışık kimyasal, fiziksel ve mekanik süreçlerden geçirmek suretiyle modifiye etmekte, bu sırada ciddi boyutta katı atıklar ortaya çıkmaktadır. Bir ton tuzlu, yaş büyükbaş derisinden yaklaşık 200 kilogram mamul deri, yaklaşık 600 kilogram atık üretilmektedir. Yani ham deri ağırlığının yüzde 60'ından fazlası atık olarak çevreye verilmektedir. Söz konusu katı atıklar, deriyi biçimlendirmek için yapılan budama, ön etleme, etleme, yarma, traş ve zımparalama işlemleri sırasında ortaya çıkan protein, kıl ve yağ içeren artıklardan oluşmaktadır.” diye konuştu. 340 Bu atıklar içinde gerek ön etleme ve etleme gerekse yağ giderme işlemleri sırasında ortaya çıkan hayvan kaynaklı yağların önemli yer tuttuğunu anlatan Sarı, “Derilerdeki yağ oranı, deri tiplerine ve hayvan ırklarına göre yüzde 5 ile 50 arasında değişebilir. Bu yağlar, işlenme sırasında deriden uzaklaştırılmaktadır. Bu yağlar, deri işletmelerinin büyük bir kısmı tarafından değerlendirilmeden atılmaktadır.” dedi. Günümüzde petrol ve petrol türevli ürünlerin en önemli enerji kaynağını oluşturduğunu belirten Sarı, “Araştırmalar, mevcut petrol rezervlerinin önümüzdeki yüzyıl sonuna kadar önemli ölçüde azalacağını göstermektedir. Fosil yakıtların dünya yüzeyinin ısısındaki artış olarak tanımlanan küresel ısınmayı arttırıcı etkenlerden biri olması sebebiyle bu kaynakların yerini alabilecek, çevreye daha az zararlı ya da zararsız, temiz ve yenilenebilir enerji kaynakları üzerinde yapılan araştırmalar büyük önem kazanmıştır. Bunlardan birisi de yakıt olarak bitki ve hayvan kaynaklı yağlardan biyodizel üretimidir. Biyodizel, normal dizelle çok benzer yanma özelliği gösteren fakat daha düşük karbondioksit emisyonuna sahip bir yakıttır. Dünyada genellikle tarım amaçlı üretilen yağ bitkileri ve yağlı tohumlar, atık kızartma yağları ve mezbaha atığı hayvani yağlar biyodizel üretiminde kullanılmaktadır. Bu atıklar az oranda sabun ve yağ sanayinde de kullanılmakla beraber genellikle depolara bırakılmakta veya çukurlara atılarak toprak ve yeraltı suyu kirliliğine sebep olmaktadır. Bugüne kadar bu tür atık yağların biyodizel olarak değerlendirilmesi üzerine bir çalışma yapılmamıştır. Elde edilen yağlardan biyodizel üretilmiştir. Özellikle organize sanayi bölgelerinde biyodizel üretiminin yapılabileceği ortak bir tesisin kurulmasıyla işletmelerin, enerji ihtiyaçlarının bir kısmını bu atıklardan karşılayabilecekleri düşünülmektedir. Atıkların, tekrar kazanılarak hammadde olarak kullanılmasıyla işletmelerin enerji ihtiyaçlarını karşılaması, hem çevre korunması hem de atıkların değerlendirilmesi açısından faydalı olacaktır.” dedi. Deriden çevre dostu yakıt: Proje yürütücülerinden Deri Mühendisliği Bölümü öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selime Çolak, yaptığı açıklamada, bir ilke imza atarak, deri sanayinde etleme sonucu ortaya çıkan atıkları değerlendirdiklerini söyledi. Uzun çalışmalar sonucu atığın atık olmaktan çıkıp değerli bir enerji kaynağına dönüştüğünü ifade eden Yrd. Doç. Dr. Çolak, “Biyodizel enerji sayesinde çevre kirliliği önlenecek, atıklar ekonomik ve çevreci bir biçimde değerlendirilecek” dedi. Elde edilen biyodizel enerjinin otomotiv sanayinde yakıt olarak kullanılabileceğine işaret eden Yrd. Doç. Dr. Çolak, “Bir işletme, yakıta dönüştürerek ısınma ihtiyacını, sıcak su ihtiyacını bu enerji sayesinde karşılayabilir. Deri atıklar, deri sanayinde dağıtım ve maliyet açısından ekonomiyi zorlayan bir etkendir. Atıklarla ortaya çıkan sorunlar, bu çalışma sayesinde çevreye verilen muhtemel zararlar, taşıma ve depolama masrafları en aza indirilmiş olacak. Hem çevre kirliliği önlenecek, hem de atıklar ekonomik ve çevreci biçimde değerlendirilecek” açıklamasında bulundu. Bu arada, “Biyodizel Üretiminde Deri Sanayi Ön Etleme Atıklarının Kullanılabilirliği” projesi, Ege Üniversitesi Bilim Teknoloji Uygulama 341 ve Araştırma Merkezi (EBİLTEM) tarafından, Kimyasal Bilimler ve Mühendislik kategorisinde birincilik ödülüne layık görüldü. Akşam Gazetesi Derici ve üniversite işbirliği ile 'etsel atık' biyogaza dönüşecek: Isparta Tabakhanesi'nde etsel atıkların toplanıp işlenerek biyogaz üretileceği, üretilen biyogazın, deri işlemesinde kullanılan kömürün yerine geçeceği bildirildi. Isparta Tabak Esnaflarını Yaşatma ve Koruma Derneği (TEYKOD) Başkanı Mehmet Marulcu, Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Teknokenti ile işbirliği içinde hayata geçirilecek proje çerçevesinde, tabakhanenin kendi yakıtını kendisinin üreteceğini söyledi. Proje için 1 ay içinde SDÜ Teknokenti ile protokol imzalayacaklarını belirten Marulcu, öncelikle tabakhaneyi Minas'ın mevkisindeki Deri Organize Sanayi Bölgesi'ne taşıyacaklarını kaydetti. Projede Isparta Belediyesi'nden de destek aldıklarını anlatan Marulcu, şöyle konuştu: “Biz tabakhanede deri işliyoruz. Yani ana maddemiz deri. Bunu işlerken derilerin etsel atıkları ortaya çıkıyor. Bunu önceleri çöpe atıyorduk. Oysa, bu etsel atıklar biyogaz olarak kömür yerine kullanılabiliyor. SDÜ Teknokenti'ndeki uzmanlarla birlikte çalışmalara başladık. “ Marulcu, tabakhanedeki her esnafın aylık ortalama 2-2,5 ton kömür kullandığını, projeyle kömür kullanımına da son verileceğini vurguladı. Bu şekilde kömür tüketiminden tasarruf edileceğini belirten Marulcu, hava kirliliğinin de azalacağını sözlerine ekledi. HAYVANSAL YAĞLAR VE ENERJİ Biyodizel hayvansal yağlardan da üretilebilir mi ? Biyodizel hayvansal ve bitkiler yağlardan üretilebilir. Lakin dizel motorlarda kullanılacak biyodizelin motorun piston pompa ve diğer ekipmanlara zarar vermemesi için bir takım standartlar vardır. EN 14214 Avrupa standardı olup, TSEN 14214 buna paralel olan Türkiye standardıdır. EN 14213 ise yakıt biyodizel standardıdır. Bu standartlarda üretim yapmak mevcut şu an kullanılan teknoloji ile rantabıl değildir veya verimli değildir. Bu yağlardan biyoyakıt üretilebilir fakat yakıt biyodizel olarak kulanılır. Mesela hayvan iç yağları, kanatlılardan bolca çıkan yağlar, deri sektöründen çıkan atık yağlar veya balık yağı değerlendirilebilir ve bize göre değerlendirilmesi de gerekir. Yaygın kullanılan transesterifikasyon yöntemi ile biyodizel üretip dizel motorlarda kullanılması tavsiye edilmez. Diğer enerji amaçlı yakıt olarak kullanılabilir. Biyolojik yöntem veya daha başka yağı oluşturan yağ asitlerini ayırarak bunun içinden standarda uygun yağ asitlerini ayırıp kullanmak mümkünse de su an fazlaca uygulaması yoktur. Üzerinde çalışılması gereken bir konudur. Ayrıca bu potansiyel tespit edilmeli ve ortaya koyulmalıdır. Tavuk yağından yakıt üretildi: ABD'nin Arkansas Üniversitesi araştırmacılarının biyodizel yakıt elde etme yöntemini geliştirerek tavuk yağından yakıt ürettikleri bildirildi. Üniversitenin kimya mühendisliği araştırmacılarından 342 Brian Mattingly, projeyle ilgili olarak "Petrol tabanını genişletmeye çalışıyoruz. Yüzde 5 ila yüzde 20 oranında biyodizelin petrol bazlı dizelle karıştırılması, ABD'nin yurtdışından gelen petrole olan bağımlılığını gözle görülür şekilde düşürecektir" dedi. Bu arada Mattingly'nin araştırmasının biyodizel üreticilerine tercih yapabilecekleri değişik materyalleri kullanabilme imkanı verdiği belirtilirken, aynı üniversitede kimya mühendisi olan Profesör R.E. Babcock, "Tavuk yağından elde edilen yakıt daha iyi yanıyor, silindir ve pistonları yağlayarak temizliyor" dedi. Bilim adamları, tavuk yağından biyodizel üretmenin ekonomik olarak uygun olup olmadığı konusunda karar vermek için henüz erken olduğunu ifade etti. Obursa Yeni yakıt hindi yağından: ABD'nin Plano kentinde yaşayan Marty Huffman, kullanılmış hindi yağını biyodizel enerji cihazının içine koyarak yakıt elde etti. Kullanılmış yağı, dönüştürme makinesine döken Huffman, yağ toplama makinesini, yağdan elde ettiği enerjiyle çalıştırmayı başardı. Huffman, hindinin biyodizel enerji potansiyeli açısından kullanılmasının çok büyük avantaj sunacağını söyledi. DIŞKI VE ENERJİ Tavuk gübresi ve enerji: T.C Sanayi Ve Ticaret Bakanlığı Sanayi Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yatırımlar ve Projelendirme Dairesi Başkanlığı verilerine göre Organik Atıklardan (Tavuk Gübresi) Elektrik Üretimi Sanayi Profili Organik atıkların (Tavuk Gübresi, Kuş Gübresi) Anaerobik Bioteknoloji yöntemi ile değerlendirilerek elektrik enerjisi ve gübre üretimidir. Üretilecek Mallar ve Hizmetler Elektrik üretimi. Organik (Fermante) Gübre. Tesiste 365 gün/yıl 3 Vardiya/Gün çalışma esasına göre 70.000 Ton tavuk gübresi değerlendirilecektir. Tesiste üretilmesi planlanan “ biyogaz” enerji kaynakları arasında yer almaktadır. Bu tip tesislerde üretilen biyogaz, ısıtma, yemek pişirme, araç yakıtı olarak da kullanılabilmektedir. Alternatif enerji kaynaklarından olan gübreden üretilen biyogazla elektrik üretimi ülkemize çok yeni bir konudur. Tavuk gübresinden elektrik üretip satacak: Ülkenin sudan sonra en çok konuşulan elektrik açığı sorununu gidermek için Afyonlu yumurta üreticileri de alternatif bir çözümle ortaya çıktı. Hedef, tavuk gübresinden elektrik üretip devlete satmak. Bu projenin arkasında, Afyonlu 9 yumurta üreticisinin bir araya gelerek 2 milyon dolarlık yatırımla kurduğu Afyon Güçbirliği var. Güçbirliği'nin Başkanı Ahmet Sabit Pekin, tavuk gübresinden organik gübre, biyogaz ve elektrik üretmeyi ve 343 elektriği devlete satmayı planladıklarını bildirdi. 1.5-2 milyon tavuğungübresini işleyecek kapasite bulunduğunu belirten ve 3.5-4 milyon Euro'luk bu proje üzerinde çalıştıklarını ifade eden Pekin, "Türkiye'de bir ilk. Tavuk gübresini ekonomiye kazandıracağız. Gübreden elektrik de üretilebildiğini göstermek istiyoruz. Alman firmalarıyla görüşüyoruz" dedi. Çin tavuk dışkısıyla elektirik üretiyor: Çin'in başkenti Pekin'in elektrik ihtiyacına, tavuk dışkısından üretilen enerjiyle katkı sağlanıyor. Ria Novosti ajansının haberine göre, Pekin yakınlarındaki bir yumurta üretim tesisinde kurulan santralde tavuk dışkısından elde edilen metan gazıyla elektrik üretiliyor. Habere göre, bu santralde üç milyon tavuğun bir yılda ürettiği 80 bin ton dışkı ile 14,6 bin megavat elektrik üretilerek 10 bin dairenin ihtiyacı karşılanıyor. Daha önce Huhhoto kentindeki hayvan çiftliğinde günlük 1,36 megavat ve Maanşan'da da 22 bin kilovat elektrik üreten, büyükbaş hayvan dışkısını işleyen santral kurulan Çin'de, hayvan dışkısından yayılan metan gazını yakarak elektrik üreten santrallerin diğer büyük şehirlerde de yaygınlaştırılması planlanıyor. Ham madde sıkıntısı çekmediği bildirilen bu santrallerin ürettiği atık ise gübre olarak kullanılıyor. İnsan Dışkısı Biyogaz: Kanalizayonlarda Metan gazından ölüme neden olması yerine enerjisini kullanmak daha doğru değil mi: Metan faciası; Eminönü'de, metan gazı ölçümü yapmadan, temizlik amacıyla kanalizasyona giren 6 belediye işçisinden ikisi öldü, dördü hastaneye kaldırıldı. Eminönünde kanalizasyon temizliği yapan 6 belediye işçisinden 2'si metan gazından zehirlenerek hayatını kaybetti. Eminönü ile Fatih'deki atık suların denize döküldüğü kanalizasyon kanalının tıkanması üzerine, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma Daire Başkanlığı'na bağlı Deniz Hizmetleri Birimi'nde görev yapan 6 işçi, dün 20.30'da temizlik çalışmasına başladı. Metan gazı tespiti yapmadığı sanılan işçiler çalışırken fenalaştı. Dışardaki işçilerin durumu farketmesi üzerine çağrılan itfaiye ekibi, işçilerden Veysel Özcan (35), Murat Bayar (37), Erdal Bayram (36) ve Hüseyin Şenoğlu'nu (31) dışarı çıkardı. Ancak fenalaşarak çamura saplanan Birol Bulaç ile Satılmış Gökçe hayatını kaybetti. Zehirlenen 4 işçi Haseki Hastanesi ve Taksim Hastanesi'nde tedavi edildi. Doğalgaz için metana dayalı büyük adım: Türkiye'nin enerji sorununa çare arayan Kırşehir'e bağlı Savcılıbüyükoba Beldesi eski Belediye Başkanı işadamı Üçler Yiğit, Avusturya'da gördüğü çöpten metan gazı ve elektrik üreten tesisleri Türkiye'de kurmak için harekete geçti. Yiğit, Türkiye'de her gün açığa çıkan ortalama 65 bin ton çöpü değerlendirebilmek için çalışmalarına başladı ve Avusturyalı DCE firması ile 1 Haziran 2004 tarihinde işbirliği anlaşması imzaladı. Anlaşmaya göre firma, Türkiye'de yapacağı tesislerin 200 bin metreküp çöpten 200-250 kilowatt saat elektrik enerjisi, 700 kilowatt saat termik enerji ve 200 metreküp doğalgaz üretme garantisi verdi. Yiğit'in yardımcısı Levent Dikmener, pek çok belediye ile bu tesislerin kurulumu konusunda görüşmelere başlandığını söyledi. 344 Kullanılacak çöp kapasitesine göre tesis fiyatlarının arttığını belirten Dikmener, tesislerin kuruluş maliyetinin 250-300 bin Euro'dan (yaklaşık 457 milyar lira- 550 milyar lira) başladığını belirterek, 'Firma bu tesislerle 200 bin metreküp çöpten 200 metreküp metan gazı üretileceğini garanti ediyor' dedi. Dikmener, 'Bu proje, Türkiye'nin kalkınması için çok önemli. Çöpümüzü değerlendirip kendi enerjimizi üreteceğiz. Hem de bunu çevremize zarar vermeden yapacağız' diye konuştu. Çiftlik hayvanlarına gaz çıkarma yasağı: Birleşmiş Milletler'in küresel ısınmayla ilgili yaptığı son açıklamaya göre, çiftlik hayvanlarının çıkardıkları gazlar, ulaşım araçlarının yaydığından daha fazla zararlı gaz salıyor. BM Araştırma Komisyonu'na göre bu oran ulaşım için yüzde 14 iken, koyun, inek gibi büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar, gaz çıkararak sera gazlarının yüzde 18'inden sorumlu oluyor. BM'ye göre, hayvanların dünyayı kirletme oranı, araçları solluyor. Avrupa Birliği'nin küresel ısınmayla ilgili kurduğu komisyonda da, çiftlik hayvanlarına uygulanan diyetlerin tekrar gözden geçirilmesi ve çiftlik hayvanlarının gaz salımının azaltılması sağlamak için yeni kanunlar çıkarılması konuşulmuştur. Hayvan dışkısından BİYOGAZ ÜRETİMİ: Ekonomisinin yüzde 70'inin hayvancılık ve tarım olan Burdur'da, 2008'de önceliğini hayvancılık olarak belirleyen Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (MAKÜ), et, süt ve derisinin yanı sıra hayvanların dışkısının da biyogaz olarak ekonomiye kazandırılması için AB destekli proje hazırlığı yapıyor. MAKÜ, AB 7. Çerçeve Projesi kapsamında; 'Burdur ili hayvancılık atıklarından biyogaz ve organik gübre üretim potansiyelinin belirlenmesi' konulu proje önerisini tartışmaya açtı. Bunun için basına kapalı gerçekleştirilen Rektör Prof. Gökay Yıldız'ın ev sahipliğindeki toplantıya Vali M. Rasih Özbek, Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya ile Rektör yardımcıları Prof. Dr. M. Zeki Yıldırım ile Prof. Dr. Mahiye Özçelik Metin, Burdur Ticaret Odası Başkanı Yusuf Keyik, Burdur KöyKoop Başkanı Yakup Yıldız, Burdur Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Başkanı Kamil Özcan, Tarım İl Müdürü Kadir Güven, Çevre İl Müdürü Emin Çetin ile kamu ve özel sektör temsilcileri katıldı. Katılımcıları heyecanlandırılan ucuz ve çevre dostu, dışa bağımlılığı kaldıracak enerji projesinin hayata geçirilmesiyle, yılda yaklaşık 540 milyon kilo hayvan dışkısından aynı miktarda yaş gübre elde edilirken, yine yılda 17 milyon 800 bin m3 biyogaz üretilip 15-20 milyon YTL arasında da ekonomik kazanç sağlanacak. AB desteği alacak Burdur, geliştirilecek açılımlara göre milyon dolarlık AB desteği alarak hayvan dışkılarını biyogaza dönüştürerek ekonomik değer oluşturacak. MAKÜ Öğretim Elemanları Yrd. Doç İskender Gülle, Yrd.Doç. Dr Özkan Elmaz, Yrd. Doç. Dr. Ömer Tekşen ve Öğretim Görevlisi Serkan Öktem, proje taslağını tartışmaya açtı. 132 bin büyükbaş, 22 bin küçükbaş, 276 bin kanatlı ve 5 bin tek tırnaklı hayvan varlığından hareket eden akademisyenlerin 'Burdur ili hayvancılık atıklarından biyogaz ve organik gübre üretim potansiyelinin belirlenmesi' konulu sunumu, katılımcılardan tam destek aldı. MAKÜ önderliğinde yürütülecek proje detaylarıyla ortaya konularak Valilik, belediye, üniversite ve sivil toplum örgütlerinden oluşturulacak platform, Burdur'da biyogaz elde edilmesiyle ilgili proje 345 eklifini 14 Mart 2008'e kadar Avrupa Komisyonu'nun Brüksel'deki ilgili ofisine sunacak. MAKÜ sunumlarını değerlendiren Vali M. Rasih Özbek, projenin heyecan verici olduğunu belirterek, şu açıklamada bulundu: “Üniversitemiz heyecanla bu projeye sarılmış. Bu proje için elele verip güçbirliği yapmamız gerekiyor, detaylar öne çıksın, tekrar biraraya gelerek başvuru yaparızî değerlendirmesinde bulundu. Rektör Prof. Yıldız ise, ìÜniversite olarak bölgemizin potansiyelini belirleyip katkıda bulunmak görevimiz. Çağdaş dünyanın olanaklarının kullanarak Burdur'da var olan bu potansiyeli değerlendirmek istiyoruz. Heder olan hayvan çıktıları bu gün pek dikkat çekmiyor olabilir ama 10-15 yıl sonra hayvan dışkılarını satmak için çaba göstereceklerdirî diyerek kentin geleceğine yönelik hedef ortaya koydu. Toplantıya katılan sivil toplum örgütleri ve kamu kurumları temsilcilerinin desteğini alan hedef proje teklifi, MAKÜ öğretim elemanlarının çalışmaları ile hız kazanarak 14 Mart 2008'de AB makamlarına sunulacak.” Sunumda biyogaz projesi, çevre ve yeraltı su kaynaklarının korunmasına yönelik getirileri ile de dikkat çekiyor. Burdur'daki yüzey sularına (akarsular, baraj gölleri ve göller) daha az kirletici madde girecek. Kuyu ve yeraltı sularına patojen ile kimyasal madde karışımı engellenecek. Özellikle Burdur Gölü için ötrofikasyon tehlikesi azalacak. Gübre kaynaklı patojen ve hastalık taşıyıcı organizmalarda azalmalar sağlanacak. Burdur'da yaklaşık 150 bin büyükbaş hayvandan yılda (150.000 x 3,6 ton) 540 milyon kilo yaş gübre elde edilecek. Yaş sığır gübresinden tonda 33 m3 biyogaz çıkmasından hareketle 17 milyon 800 bin m3/yıl biyogaz üretimi, 83 milyon kw/h elektrik enerjisi veya 11 milyon litre motorine eşdeğer enerji kaynağı oluşacak. Parasal olarak ise sadece enerjiden 15-20 milyon YTL girdi sağlanacak. Biyogaz üretimini sonrasında ise kütlesel kayıp olmadan yani 540 milyon kilo yaş doğal gübre elde edilecek. Çiftçiye alternatif yakıt: Uludağ Üniversitesi (UÜ) Ziraat Fakültesi Tarla Makinaları Bölümü'nde hayvan dışkısı ve bitki atıkları kullanılarak üretilen ''Biyogaz'', çiftçilere alternatif yakıt imkanı sunuyor. UÜ Ziraat Fakültesi Tarla Makinaları Bölümü Başkanı Prof. Dr. Kamil Alibaş, biyogazın, hayvan dışkılarının ve bitki atıklarının değerlendirilmesi sonucu üretilen bir enerji kaynağı olduğunu söyledi. Biyogazın hayvan gübrelerinden kolaylıkla elde edilebildiğini anlatan Alibaş, özellikle sığır gübresinin içinde bulunan metan gazı içeren bakterilerin gazın çıkışını kolaylaştırdığını belirtti. Biyogazın sadece sığır gübresinden değil her türlü gübreden ve organik kökenli tarımsal atıklardan da üretilebildiğini anlatan Alibaş, biyogazın en önemli özelliklerinden birinin doğalgaza benzer bir yapıda olması'' dedi. Alibaş, kurdukları sistemde atıkların 20 gün içinde olgunlaştığını ve gaz üretmeye başladığını belirterek, şunlar söyledi: ''Burada 20 gün gazın yanır sıra patojenlerinden arınmış bir doğal gübre elde edilmiş olunuyor. Yani hem gübreyi yok etmiyoruz hem de ekstradan gaz elde etmiş oluyoruz. Biz özellikle tezek olarak kullanılan hayvan dışkısını yakmak yerine gaz elde ediyoruz ve sonra da tarlalarda gübre olarak kullanıyoruz. Kurduğumuz 5 ton kapasiteli pilot tesiste çalışmalarımız devam ediyor. 346 5-6 ineği olan bir çiftlikte bile biyogaz üretimi kolaylıkla yapılabilir. Bu konuda çiftçilerle bilgi alışverişinde bulunabiliriz.'' Biyogazın, doğalgazın kullanıldığı her yerde rahatlıkla kullanılabileceğine, yurtdışında elektrik üretiminde bile faydalanılan biyogazın Türkiye'de fazla değerlendirilmediğine işaret eden Alibaş, alternatif bir enerji kaynağı olan biyogazın atmosfere salınan metan gazı oranını azalttığını söyledi. Alibaş, ''Çok az masrafla üretilebilen biyogaz, çevre kirliliğinin de önüne geçiyor'' dedi. KAYNAK: 1. AA. Güncelleme: 16:41 TSI 17 Ekim 2005 Pazartesi 2. http://www.kenthaber.com, Isparta3-3-3-3-3-3 3. / Haber /24.02.2006 4. İbrahim Aslantaş Şube Müdürü Nisan 2002 Ankara 5. Çevre Bakanlığı Prof. Dr. Mustafa Öztürk Müsteşar Yardımcısı 6. Tanay Sıtkı Uyar,Nesteren BİLGİN Ankara-2003 7. AA, Sabah,Star,Hürriyet, Londra, Cihan, Hürhaber, Akşam, İnternethaber, Vatan,M.Gazete 8. http://www.ucnokta.com/modules.php?name=bilgi&file=print&id=606 9 Sertan Aydemir Ereğli (Zonguldak), (DHA) 10. Fırat Alişiroğlu, Necmettin Türkoğlu, Üç Nokta Anlam Platformu 347 TARIMSAL ATIKLAR VE ENERJİ 1. Tarımsal artıklar ve enerji 2. Biodizel ve diğer bitkisel kaynaklı enerjiler Almanya biyodizelde lider (5). Giderek yaygınlaşan biyodizel üretiminde Almanya yılda 2.0 milyar ton üretimle dünya lideri. Ancak son dönemlerde yapılan yatırımlarla ABD, Almanya'yı yakalamayı hedefliyor. Ülkelere göre biyodizel üretimi (milyar ton) Almanya ABD Fransa İtalya İngiltere Diğer ülkeler 2.0 0.8 0.5 0.4 0.2 0.1 BİYOMOTORİN ve TÜRKİYE Günümüzde kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil kökenli, birincil enerji kaynakları yanı sıra, yeni-yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji teknolojisinde değerlendirilmesi konusuna artan bir ilgiye ve uygulama yoğunluğu gösterilmektedir. Yeni-yenilenebilir enerji kaynakları içinde en büyük teknik potansiyele “Biyokütle” sahiptir. Ana bileşenleri karbo-hidrat bileşikleri olan bitkisel ve hayvansal kökenli tüm maddeler "Biyokütle Enerji Kaynağı", bu kaynaklardan üretilen enerji ise "Biyokütle Enerjisi" olarak tanımlanmaktadır. Bitkisel biyokütle, yeşil bitkilerin güneş enerjisini fotosentez yoluyla doğrudan kimyasal enerjiye dönüştürerek depolanması sonucu oluşmaktadır. Fotosentez ile enerji içeriği yaklaşık olarak 3.10 21 J/yıl olan organik madde oluşmaktadır. Bu değer dünya enerji tüketiminin 10 katı enerjiye karşılık gelmektedir. Odun (enerji ormanları, çeşitli ağaçlar), yağlı tohum bitkileri (kolza, ayçiçek, soya v.b), karbo-hidrat bitkileri (patates, buğday, mısır, pancar, enginar, v.b.), elyaf bitkileri (keten, kenaf, kenevir, sorgum, miskantus, v.b.), protein bitkileri (bezelye, fasulye, buğday v.b.), bitkisel artıklar (dal, sap, saman, kök, kabuk, v.b.), hayvansal atıklar ile şehirsel ve endüstriyel atıklar biyokütle enerji teknolojileri kapsamında değerlendirilmekte ve mevcut yakıtlara alternatif çok sayıda katı, sıvı ve gaz yakıtlarına ulaşılmaktadır. Biyokütle kökenli, en önemli Diesel motoru alternatif yakıtı biyomotorindir. Biyomotorin ( Biodiesel), biyodizel, DizelBi, Yeşil Dizel adları ile de bilinmektedir. 348 ÜLKEMİZDEKİ GELİŞMELER Biyomotorin Türkiye'de mevcut olanaklarla uygulamaya alınabilecek en önemli alternatif yakıt seçeneklerinden biridir. Ülkemizde kara taşımacılığının önemli bölümünde ve deniz taşımacılığında Diesel motorlu taşıtlar kullanılmaktadır. Ayrıca endüstride jeneratörler için önemli miktarda motorin kullanılmaktadır. Petrol tüketimimizin ancak %15'i yerli üretimle sağlanabilmektedir. Petrol ürünleri tüketimi içinde ise, en büyük pay %34 değeri ile motorine aittir. Biyomotorin kullanımı ile petrol tüketiminde ve egzoz gazı kirliliğinde azalma gerçekleşecektir. Biyomotorin üretmek ve kullanmak için Türkiye yeterli ve uygun alt yapıya sahiptir. Türkiye'de kolza ( kanola) , ayçiçek, soya, aspir gibi yağlı tohum bitkilerinin enerji amaçlı tarımı mümkündür. Hükümetimizin aldığı son tasarruf önlemleri kapsamında tarımda sadece kanola ve soya ekimine destek verilme kararı alınmıştır. Bu durum, çiftçiye bir yön vermektedir. Kanola ve soya ekimi ek bir bedelle desteklenmektedir. Kışı ılıman geçen bölgelerimizde kanola ikinci ürün olarak da ekilebilir. Tarımı sorunsuz ve maliyeti buğday ve ayçiçeğinden az olan kanola, Türk çiftçisi için önemli bir kurtarıcı olacaktır. GAP Bölgesi'nde 10 Milyon Dekar alanda sulu tarım olanağı vardır; bölgede pamuk yanı sıra dönüşümlü olarak kanola ve/veya soya ekimi olumlu olacaktır. Çok genel bir hesaplama ile, GAP Bölgesi'nde kanola ve/veya soya ekimi ve biyomotorin üretimi ile yılda 1.5 Milyon Ton biyomotorin üretilebileceği söylenebilir. Enerji amaçlı tarımın, Türkiye tarım politikası içinde yer alması, çiftçinin yönlendirilmesi yararlı olacaktır (6). BİYOKÜTLE ENERJİ VE ENERJİ BİTKİLERİ ÜRETİMİ 125 yıl önce enerji gereksinimi % 90 oranında odun ve çalı çırpının doğrudan yakılmasıyla karşılanıyordu, günümüzde ise saman gibi ürün bitkisi kalıntıları ve budama artıklarından, küspe, talaş, kuru meyva ve tohum kabukları, kağıt sanayii atıkları yanında verimsiz topraklarda bile yetişebilen ve kendi tohum bankası ile çoğalabilen, bakım gereksinimi çok az olan ve kurağa dayanıklı, sellüloz ve linyince zengin “e-grass” adı verilen otsular yanında çalılar, hızlı büyüyen ve kesildiğinde yeniden sürebilen ağaçlardan elde edilen biyomasdan yararlanılmaktadır: En çok üzerinde durulan enerji bitkileri arasında söğüt ve kavak ile yalancı akasya gibi hızlı büyüyen ağaçlar, Panicum gibi yabani otlar, şeker kamışı, tatlı süpürge otu, uzakdoğu kökenli Myrcanthus cinsi, endüstriyel kenevir, tütün, mısır, soya, kolza gibi ürün bitkileri vardır. Elektrik enerjisi, benzine alkol katkısı ve dizel yakıtı elde edilmesi, düşük emisyonla yanma sağlayan enerji sistem teknolojileri geliştirilmiştir ve çalışmalar sürdürülmekte, biyomas ürününün değerlendirilmesi, erozyon, çölleşme ve fakirleşme ile enerji ithalatı sorunlarına entegre çözüm üretilebilmektedir . Günümüzde Avusturya'da talaş ve samanla çalışan ve 0.08 sent/ kw maliyetle tüm yıl elektrik üreten, Belçika'da yapraklı budama ürünleri ve odunla çalışan, EPA emisyon onaylı katı biyomas santral teknolojileri geliştirilmiştir. A.B.D. 349 de birçok şehir otobüsü, ağır yük kamyon, hava alanı yer hizmet, toplu ulaşım ve hizmet deniz taşıt filoları, madenlerde kullanılan donanım ve taşıt filoları ile ordu taşıt filoları biyodizelle çalışmaktadır. 2001 yılında Canadamet Energy Tech. Center “Ucuz Biyomas Yağlarıyla Yüksek Kaliteli Ulaşım Yakıt Komponentleri Üretimi Projesi” ürünü olarak kolza ve çam piroliz ürünü yağlar veya kağıt Endüstrisi atıklarından “çetan arttırıcı” üretmiş, Kanada Posta İdaresi yağın yanmamış tanecik, hidrokarbon ve CO emisyonunu düşürdüğünü Kanada Çevre İdaresi ile test ederek benimsemiştir. Biyomas enerjisi için enerji bitkisi tarım ve ormancılığıyla santralişletmeciliğinin fosil yakıt eldesinden tüketimine kadar olan istihdama oranla 3-4 kat fazla işgücüne iş sağladığı da hesaplanmış, özellikle küçük yerleşimlerde ve kırsal alanda %80 verimlilikle yanma sağlayan merkezi küçük santrallar önerilmiştir (7). ARAÇLARDA BİYODİZEL KULLANILDIĞI ZAMAN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER Biyodizel orta sınıf bir çözücüdür. Boyanmış yüzeyler ile temas ettiğinde bazı boyaları çözebilmektedir. Biyodizelin depolandığı yüzeyler temiz tutulmalıdır. Biyodizelin oksidasyonu sonucu organik asitler veya polimerler oluşmaktadır. Oluşan asitler; - Bakır, pirinç, bronz ve diğer bakır alaşımları, - Çinko, çinko alaşımları, çinko-fosfat yüzeyler, - Kurşun, bronz içinde kurşun (alaşım olarak) ,malzemeleri olumsuz etkiler.(8) Tarımsal atıklar 'yakıt' oluyor Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, tarımsal atıklardan yakıt üretiminin önünü açmak için Samsun'da Enerji Tarımı Araştırma Merkezi kurdu... Merkez Türkiye'nin yıllık 1, 5 milyon ton olan tarımsal atıklarından yakıt üretilmesi için biyoyakıt firmalarına yol haritası çizecek. Üç ay önce çalışmalarına başlayan merkezin 36 lisanslı işletmenin bulunduğu biyoyakıt sektörüne yön vermesi planlanıyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nun (EPDK) kararına göre önümüzdeki yıldan itibaren benzine, 2014 yılından itibaren ise motorine yerli hammadde katkısı zorunlu hale geleceğini ifade eden bakanlık yetkilileri, tarımsal atıkların yakıta dönüşmesinin benzin ve motorin fiyatlarını düşürücü etki yapacağını kaydetti. Enerji Tarımı Araştırma Merkezi'nin araştırma sonuçlarına göre motorine alternatif olarak kolza, ayçiçeği, aspir, soya ve ketenden biyodizel, benzine alternatif olarak da şeker, nişasta ve selüloz içeren atıklardan biyotanol, ağaç kabuğu, yaprak, sap, talaş gibi odunsu ve karbonlu maddelerden biyokütle üretilebilecek. Çalışmalarını kamu, özel sektör ve üniversitelerle beraber yürüten merkezin, 36 lisanslı işletmenin bulunduğu biyoyakıt sektörü için üretim teknolojileri geliştire350 cek. EPDK'nın kararına göre 1 Ocak 2013'ten itibaren benzinin içerisine yüzde 2, 2014'ten ise yüzde 3 oranında biyoetanol katılması zorunlu. Aynı oran motorine katılacak biyodizelde yüzde 1 ile başlayıp 2016'da yüzde 3'e kadar çıkacak. Bakanlığın hesaplamalarına göre yıllık benzin tüketimi 3 milyon ton olan Türkiye'nin 2013'ten itibaren yaklaşık 90 bin ton biyoetanol ihtiyacı olacak. Motorinde yüzde 3'ü kadar yerli hammaddeden elde edilmesi zorunluluğu kapsamında 16 milyon tüketimin olduğu Türkiye'de yıllık 480 bin ton biyodizele ihtiyaç duyulacak. Dünyada yaklaşık 12 milyon ton biyodizel, 77 milyon ton biyoetanol üretiliyor. Biyodizel üretiminde 6,5 milyon tonla AB ülkeleri önde gelirken, biyoetanol üretiminde ise 38 milyon tonla ABD ilk sırada yer alıyor (11). KAYNAKLAR 1. Prof. Dr. Nedim Saraçoğlu. Yenilenebilir Çevre Dostu Enerji Kaynağı: Enerji Ormancılığı 2. Dünya gzt 31/01/2007 3. Öğr. Gör. Dr. Yahya Ulusoy Prof. Dr. Kamil Alibaş Bitkisel Yağlardan Biyodisel Üretimi 4. Sırrı Sunay Gürleyük - : Biodizel 5. DAWA 2005 Biyodizel Raporu/ 6. Doç. Dr. Filiz Karaosmanoğlu Biyomotorin Ve Türkiye 7. Ergin Duygu Biyokütle Enerjetiği Ve Enerji Bitkileri Üretimi http://stu.inonu.edu.tr/~cevre/ 8. Prof. Dr. Mustafa Öztürk Müsteşar Yardımcısı Çevre Ve Orman Bakanlığı Araçlarda Biyodizel Kullanıldığı Zaman Dikkat Edilmesi Gerekenler 9. Nalan A. Akgün, Yasemen K. Kalpaklı, Necla Özkara . Biodizel Kimya Teknolojileri Sayı 50, Şubat 2005 10. Vikipedi, özgür ansiklopedi 11.http://www.internethaber.com/gida-tarim-ve-hayvancilik-bakanligiatiklari-yakit-- 351 ÇÖPÜN VE LAĞIMIN EKONOMİYE KAZANDIRILMASI İrem HASPOLAT* - Ahmet AKAYDIN** Çöp zatı itibariyle ciddi bir çevre sorunu olabilecekken başka gözle bakıldığında ekonomiye birçok anlamda katkıda bulunabilecek bir unsurdur. Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi, atıkların çevreye ve insan sağlığına zarar vermeksizin geri kazanılması veya yok edilmesini sağlamak için birçok kanun ve yönetmeliği yürürlüğe sokmuştur. Bu düzenlemeler, üye devletleri bağlayıcıdır. Ancak üye devletler kendi özel hukuki ve idari yapılanmalarına uygun esnekliklere de sahiptirler. Bu düzenlemelere göre üye devletler; - Hava, su ve toprakta bir risk oluşturmadan; koku veya gürültü meydana getirmeden; arazinin peyzaj dokusunda olumsuzluklara neden olmadan atıkları geri kazanmak veya ortadan kaldırmakla; - Zaman sınırlamalarının ve sorumlulukların belirgin biçimde tanımlandığı entegre atık yönetim stratejileri uygulamakla; - Atık geri kazanımı ve giderilmesi konusunda çalışan şirketlere gereken izinleri vermekle; (ki bu izin belgeleri, atık giderme metotlarını, deponi alanlarının özelliklerini, teknik ve güvenlikle ilgili önlemleri içermelidir.) - Atık yönetimiyle ilgili ölçüm, kontrol ve teftiş düzenini oluşturmak; raporları Avrupa Komisyonu'na ve kamuya duyurmakla sorumludurlar. Bu düzenlemelerle Avrupa'da bir atık yönetim hiyerarşisi oluşturulmaktadır. Burada, atıkların önlenmesi ve en aza indirilmesine öncelik verilmektedir. Bunları sırasıyla atıkların yeniden kullanılması, atıkların geri kazanımı, atıkların enerji kaynağı olarak kullanılması, enerji kazanımı olmaksızın yakılması ve gömülmesi takip etmektedir. Görüldüğü gibi atıkların deponi alanlarına gönderilmesi en son düşünülen alternatiftir. Ambalaj Atıkları Yönetmeliği AB'nin genel çerçevedeki atık direktifine uygun sektörel yönetmelikler, birbiri peşi sıra yürürlüğe girmektedir. Ambalaj atıklarının (ağırlık bakımından); - En az %60'ı, en fazla %75'i tekrar kullanılacaktır; - En az %55'i, en fazla %70'i geri kazanılacaktır; - Malzeme türüne göre camların %60'ı, kağıtların %55'i, metallerin %50'si, plastiklerin %20'si geri kazanılacaktır. Burada da öncelik atık oluşumunun önlenmesine verilmekte, onu tekrar kullanım ve geri kazanım takip etmektedir. Enerji kazanımı amacıyla yakma ve gömme en son tercihlerdir. *Müh. İrem Haspolat - **Öğr. Gör. Ahmet Akaydın 352 Hurdaya Ayrılan Araçlar Yönetmeliği 2000/53/EC kodlu Hurdaya Ayrılan Araçlar Yönetmeliği'ne göre üye ülkeler, bu araçların ve bunların kullanılmış parçalarının toplanması için bir sistem geliştirmek zorundadırlar. Buna göre bu araçlar yetkili söküm işletmelerine gönderilmeli ve burada trafik kaydından düşülmelidirler. Taşıt araçlarını üretenler, hurda araçların geri kazanımı için yapılacak masrafların tümünü veya önemli bir kısmını üstlenmekle yükümlüdürler. Bu yönetmeliğin esas hedefi atık oluşumunu engellemektir. Bu hedefe ulaşmak için otomotiv ve yedek parça üretenler; - Araçları, daha az tehlikeli madde kullanarak dizayn etmekle;- Araçlar hurdaya ayrıldıkları zaman, parçaları yeniden kullanılabilecek veya geri kazanılabilecek şekilde üretmekle; - Araç üretiminde geri kazanılmış malzeme kullanımını artırmakla; - 1 Temmuz 2003'ten itibaren pazara çıkan araçlarda cıva, 6 değerlikli krom, kadmiyum ve kurşun içermeyen parçalar kullanmakla yükümlü tutulmaktadırlar. Atık Elektronik ve Elektrikli Aletler Yönetmeliği Atık elektronik ve elektrikli aletlerle ilgili 2002/95/EC ve 2002/96/EC kodlu yönetmeliklerle, elektronik ve elektrikli alet atıklarının oluşumunu engellemek ve bu tür atıkların giderilmesindeki çevresel performansı artırmaktır. Bu hedefe ulaşmak için, atıkların yeniden kullanımı ve geri kazanımı aşağıdaki önlemlerle desteklenmektedir: - Üye ülkelerdeki satıcı veya distribütörlerin, bu aletlerin hurdalarını ücretsiz olarak kabul etmelerini sağlayacak düzenlemeler yapılacak. - Üreticiler, bu aletlere ait bazı parça ve ve malzemelerinin özel olarak değerlendirilebileceği atık işleme merkezleri kurmakla yükümlü olacak. - Üreticiler, bu atıkların toplanması, işlenmesi, geri kazanılması ve sonunda da çevreye zararsız biçimde depolanmasının finansmanından sorumlu olacaklar. (1) Geri dönüşüm olayı ekonomik harikalar meydana getirebilir. Şimdi bu harikalık alt yapılarına göz atalım ATIKSU ARITMA ÇAMURLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Atık su arıtma tesisleri, atık suyun içerisinde çözünmüş veya askıda bulunan maddeleri arıtarak bir çamur tabakası meydana getirir. Bu çamur tabakasının önemli bir kısmı atık suyun içerisinde bulunan ayrılabilir katılar oluşturmaktadır, geriye kalan kısım ise biyolojik arıtma sonucunda oluşmaktadır. Arıtma işlemi sonucunda ortaya çıkan çamur tabakasının, insanlara ve çevreye verdiği değişik zararlar bulunmaktadır. İçerdiği organik maddeler, mikroorganizmaların çoğalmasına fırsat tanır. Bu mikroorganizmalar değişik hastalıklara neden olacağından mutlaka bu çamurun değerlendirilmesi gerekmektedir. 353 1) Açık alanda değerlendirme imkanları Tarımsal alanda değerlendirme, Orman alanlarında değerlendirme, Bozulmuş alanlarda (kömür ve maden yatakları, taş ocakları) değerlendirme, Park, bahçe ve rekreasyon alanlarında değerlendirme. 2) Kurutulmuş çamurun değerlendirilmesi Tarımsal gübre ve toprak iyileştiricisi olarak, Yakma. 1. Isı ve elektrik elde etmek için, 2. Çimento üretiminde ek yakıt olarak, 3. Kömürlü santralde ek yakıt olarak (2). Lağım suyundan elektrik enerjisi nasıl elde edilir? ABD'deki pensilvanya eyalet üniversitesinden araştırmacılar lağım suyuyla çalışan bir elektrik üreteci geliştirdiklerini açıkladı. Harcanan enerji sebebiyle inşa maliyeti yüksek olan su arıtma tesislerinin bu sorununa yardımcı olması planlanan cihaz, şu anda 100 000 kişinin atıkları ile ancak 51 kilowatt enerji üretebiliyor. İnsan atıklarından elektrik enerjisi üreten bir cihaz, atık su arıtma tesislerinin kendi enerjisini karşılaması anlamına gelir. Amerikalı bilim adamları tarafından geliştirilen ve “Mikrobik yakıt hücresi“ olarak adlandırılan aygıt atık su arıtma tesisinin görevini de üstlenerek zararlı organik maddeleri parçalarken aynı anda elektrik enerjisi de üretiyor. Mikrobik yakıt hücresi atıkları parçalamak için insan bedeninin besinleri parçalamasına benzer kimyasal yöntemler kullanıyor. Atık su arıtma tesisinde bakteriler enzim yoluyla organik maddelerin oksitlenmesini sağlıyor ve bu süreçte elektronlar açığa çıkıyor. Normalde elektronlar, bakteri hücrelerindeki solunumla ilgili tepkimeler için enerji sağlıyor ve kaçınılmaz olarak oksijen molekülleriyle birleşiyorlar. Bu aygıtta ise bir bölümde bakterilerin oksijensiz kalması sağlanarak üzerindeki elektronlar koparılıyor ve bir devreye enerji sağlamak üzere kullanılıyor. Mikrobik yakıt hücresi, ortasında yalnızca protonlar için geçirgen olan bir proton değiştirme zarıyla çevrelenmiş bir katot çubuğu bulunan 15 santimetre kapalı bir kutu. Katotun çevresinde sekiz anot bulunuyor. Bakteriler, anotların çevresinde kümelenerek içeri pompalanan organik atıkları parçalıyor; elektronlar ve protonlar açığa çıkıyor. Elektronların silip süpürebilmesi için gereken oksijen bulunmadığı için, bakterilerin enzimleri elektronları anotlara aktarıyor. Bu arada sudaki protonlar da merkezdeki katota doğru göç ediyor. Proton değiştirme zarının üzerindeki polarize moleküller, protonların katota doğru geçmesini sağlıyor. Burada protonlar havadaki oksijenle ve katottaki elektronlarla birleşerek suyu oluşturuyor. Elektrotlardaki elektronların aktarımı, aralarında voltajı düzenleyerek dıştaki bir devreye elektrik enerjisi sağlanmasına yarıyor. 354 Penn State Üniversitesi araştırmacılarının geliştirdiği bu cihaz, insan atıklarından elektrik üretmek üzere tasarlanmış ilk mikrobiyal yakıt hücresi. Daha önce tasarlananlarsa, yalnızca glikoz çözeltileri ile çalışıyordu. Cihaz şimdilik potansiyel üretim miktarının yalnızca onda biri kadar enerji sağlıyor; bu, 100 000 kişinin atıklarıyla 51 kiloWatt demek. Araştırmacılar anotların yüzey alanını arttırarak ya da daha çok verim alınabilecek yeni bir anot malzemesi kullanarak aygıtın kapasitesini arttırabileceklerini düşünüyorlar. Günümüzde, gelişme yolundaki birçok ülkede, atık su arıtma tesislerine acil ihtiyaç var. Ancak, bu tesisler oldukça pahalıya mal oluyor; maliyetlerin bir bölümü de enerji sarfiyatlarından kaynaklanıyor. Kendi elektriğini kısmen üreten bir tesis, bu sorunun aşılmasına yardımcı olabilir.(3) ARITMA ÇAMURU ENERJİ-PRATİK UYGULAMALAR Arıtma çamuru metan gazı elde edilmesine vesile olarak elektrik üretilmesine vesile olmaktadır. Bir kurum örneği verelim: Kayseri Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (KASKİ) Genel Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, evsel ve kısmen endüstriyel atık suların arıtılması amacıyla 20 Şubat 2004 tarihinde Karasu çayı yakınında işletmeye açılan tesis, 220 bin metre karelik alanda kurulu bulunuyor. Sorumluluğu olmadığı halde azot ve fosfor giderimi gibi ileri arıtma da yaparak, AB standartlarında çıkış suyu kalitesi sağlayan ve Karasu çayı ile bunun döküldüğü Kızılırmak'ta kirlilik yükünü önemli ölçüde azaltan tesis, bir milyon 400 bin nüfus eşdeğerine hizmet edebilecek kapasiteye sahip. Tesiste, çamur hattı, ön yoğunlaştırıcı, çamur çürütme tankı, son yoğunlaştırıcı, gaz jeneratörleri, susuzlaştırma bantları, belt pres ve çamur kireç dozaj üniteleri de yer alıyor. Çürütme tankında oluşan metan gazından elektrik ve ısı enerjisi üretilerek, bu enerji tesisin diğer birimlerinde de kullanılıyor. Sistemden elde edilen çamurun ısıtılarak bekletilmesiyle ortaya çıkan metan gazı, enerji ünitelerinde kullanılarak, tesise elektrik ve ısı enerjisi sağlanıyor. Böylece tesisin tüm ısı ihtiyacı ve elektrik ihtiyacının yüzde 30'u buradan karşılanıyor. Ayrıca tesiste 24 saat boyunca kullanılabilen sıcak su da temin ediliyor. Tesiste biyolojik yöntemlerle arıtma uygulandığını belirten yetkililer, "Tesisten günlük 300 metre küp arıtma çamuru çıkıyor. Stabilize atık su arıtma çamuru, değerli bir yan üründür. Bu çamur, toprak iyileştirmede, yeşil alan ve tarımsal uygulamalarda kullanılmakta" açıklamasında bulundu.(zaman gazetesi) Atık sudan elektrik elde edildiği gibi çevre de korunmaktadır. Şimdi İzmir'e uğrayalım. Arıtma tesisi, kuşları öldürmek yerine elektrik enerjisi üretecek. 355 İzmir Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü'ne (İZSU) bağlı Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi, bundan sonra doğal dengeyi bozmayacak. Tesisten bırakılan pis sular sebebiyle 250'den fazla kuş türünün yaşadığı Körfez'de flamingolar, pelikanlar, karabataklar, martılar ölmeyecek. Günde 600 bin ton çamur çıkartılan tesiste atıklardan elektrik üretilecek. Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi'nden çıkartılan çamurlardan elde edilecek metan gazı ile elektrik enerjisi üretecek "Çamur Çürütme Sistemi ve Enerji Santralı"nın ihalesi tamamlandı. 2005 Ocak ayında Enerji Piyasası Düzenleme Üst Kurulu'ndan izin alacak Transtek firması, enerji tesisini 16 ayda tamamlayacak. Tesisten elde edilecek elektrik enerjisi yaklaşık bin 500 konutun bir yıllık elektrik, 3 bin 750 konutun da bir yıllık ısı ihtiyacını karşılayacak kapasiteye eşdeğer olacak. Yeni kurulacak tesislerde çürütülen çamurlar 15 gün tanklarda bekletilerek metan gazı elde edilecek. Elde edilen gaz, enerji santralında yakılarak elektrik enerjisine dönüştürülecek. En son aşamada ise çürütülmüş olan çamur, çevreye zararsız ve Avrupa Birliği (AB) çevre normlarına uygun suni gübre haline getirilecek. İZSU Atıksu Arıtma Tesisleri Daire Başkanı Gürsel Çalış, ek tesislerin yaklaşık 7 milyon 500 bin Euro'ya mal edileceğini söyledi. Şimdi Kırşehir'deyiz Doğalgaz için metana dayalı büyük adım Türkiye'nin enerji sorununa çare arayan Kırşehir'e bağlı Savcılıbüyükoba Beldesi eski Belediye Başkanı işadamı Üçler Yiğit, Avusturya'da gördüğü çöpten metan gazı ve elektrik üreten tesisleri Türkiye'de kurmak için harekete geçti. Yiğit, Türkiye'de her gün açığa çıkan ortalama 65 bin ton çöpü değerlendirebilmek için çalışmalarına başladı ve Avusturyalı DCE firması ile 1 Haziran 2004 tarihinde işbirliği anlaşması imzaladı. Anlaşmaya göre firma, Türkiye'de yapacağı tesislerin 200 bin metreküp çöpten 200-250 kilowatt saat elektrik enerjisi, 700 kilowatt saat termik enerji ve 200 metreküp doğalgaz üretme garantisi verdi. Yiğit'in yardımcısı Levent Dikmener, pek çok belediye ile bu tesislerin kurulumu konusunda görüşmelere başlandığını söyledi. Kullanılacak çöp kapasitesine göre tesis fiyatlarının arttığını belirten Dikmener, tesislerin kuruluş maliyetinin 250-300 bin Euro'dan (yaklaşık 457 milyar lira- 550 milyar lira) başladığını belirterek, 'Firma bu tesislerle 200 bin metreküp çöpten 200 metreküp metan gazı üretileceğini garanti ediyor' dedi. Dikmener, 'Bu proje, Türkiye'nin kalkınması için çok önemli. Çöpümüzü değerlendirip kendi enerjimizi üreteceğiz. Hem de bunu çevremize zarar vermeden yapacağız' diye konuştu. Yukarıdaki uygulama aşağıdaki haberden daha iyidir herhalde İstanbul Ümraniye'deki Hekimbaşı çöplüğünde 1993'te meydana gelen metan gazı patlamasında ailesinden 9 kişiyi kaybeden Maşallah Öneryıldız'ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire'deki duruşması yarın yapılacak. Ümraniye Hekimbaşı Çöplüğü'nde 1993'te metan gazı patlaması sonucu 39 kişinin 356 ÇÖP'TEN ENERJİDE PRATİK UYGULAMALAR Çeşitli belediyelerin yurtdışı tecrübesinden yararlanarak çöpü nasıl enerjiye çevirdiklerine göz atalım: Afyonda Çöpten elektrik üretmek için üç şirket kolları sıvadı Belediyelerin ardından özel şirketlerin de özellikle büyük şehirlerde hızla biriken çöplerden elektrik enerjisi üretimine yönelik ilgisi artıyor. Howard Industries şirketi Afyon'da, Eko Protek de İstanbul Kemerburgaz'da çöpten yılda 127 milyon kilowattsaat elektrik üretmek için Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'na (EPDK) başvurdu. Howard Industries yılda 110 milyon kwh elektrik üretmek üzere Eko Protek Enerji de yılda 17 milyon kwh elektrik üretmek için üzere EPDK'ya başvurusunu yaptı. EPDK tarafından inceleme ve değerlendirmeye alınan başvurular kabul edilirse, çöplüklerde elektrik üretim tesisleri kurulduktan 1-2 yıl sonra elde edilmeye başlanan çöp gazı, organik atıklar ısıtılarak çok daha kısa sürede elde edilecek ve tesisler bu gazla 20 yıl boyunca elektrik üretecek. Yeni Adana İmar İnşaat Ticaret ise Adana Seyhan'da atıksu arıtma tesislerinden çıkan kanalizasyon gazından 15 yıl süreyle yılda 6 milyon kwh elektrik üretmek üzere EPDK'dan otoprodüktör lisansı aldı. Tesisin temmuz ayı içinde devreye alınması planlanıyor. Halen İstanbul, Ankara, İzmit ve Bursa'da organik atıklarından yıllık 50 milyon kwh'e yakın elektrik enerjisi üretiliyor. İstanbul'da belediye ile ortak kurulan İSTAÇ, Ankara'da da Belka isimli belediye şirketi, İzmit'te belediyenin İzaydaş adlı şirketi ve Bursa'da Aksa Enerji şirketi çöp gazından elektrik enerjisi üretiyor. Kumluca Belediyesi Almanya'da çöpten enerji üretme projesini inceledi: Organik çöpün enerjiye dönüştürülmesi projesinin hayata geçirilmesi için ilk adımlar atıldı. Türkiye'nin örtü altı sebze üretiminin üçte birini karşılayan Kumluca üretim sonrası oluşan çöplerin değerlendirilmesi yönünde verilen teklif ve projeleri yerinde incelemeye başladı. Kumluca Belediye Başkanı Hüsamettin Çetinkaya tarafından oluşturulan 16 kişilik heyetin 5 günlük Almanya gezisi sona erdi. Alman Passavant Roediger firması'nın sunduğu projenin hayata geçirilmesi halinde Kumluca, AB'ne tarih almadan girmiş olacak. Seracılıkta Türkiye'nin en modern üretim tesislerine sahip olduğunu ifade eden Kumluca Belediye Başkanı Hüsamettin Çetinkaya, "İlçemizde kış ayları olmak üzere 8 ay sebze üretimi yapılıyor. Üretim sonunda ömrünü tamamlayan bitki atıkları ilçede önemli ölçüde çevre sorunu oluşturuyor." dedi. 400 bin ton sera atığının olduğu belirten Başkan Çetinkaya, "Bu bitkisel atıkları çevreye zarar vermeden Kompost–Biogaz ve elektrik enerjisi üreterek faydalı hale getirileceği konusunda Passavant Roediger firması bir öneride bulunmuşlardı. Almanya da kurdukları tesisleri referans olarak gösterdiler ve bizi davet ettiler. Biz de Almanya'ya inceleme gezisi yaptık. " açıklamasında bulundu. İnceleme gezisinin 357 öldüğü faciada yedi çocuğu ve iki eşini kaybeden Maşallah Öneryıldız'a, Türkiye'deki mahkeme sonucu 110 milyon lira tazminat ödenmesine karar verilmişti. Ancak davayı AİHM'ye taşıyan Maşallah Öneryıldız, 164 bin Euro tazminat almaya hak kazanmış fakat itiraz sonrasında dava Büyük Daire'ye taşınmıştı. Kocaelinin çamurundan yakıt üretilecek Kocaeli'nde, 8 arıtma tesisinde biriken çamurun kömür benzeri yakıta dönüştürülmesi ve sintine atıklarının ayrıştırılması amacıyla çalışma başlatıldığı bildirildi. Kocaeli Büyükşehir Belediyesinden yapılan yazılı açıklamada, Büyükşehir Belediyesinin, çamur ve sintine atıklarının geri dönüşümü için Çevre ve Orman Bakanlığı ile ortak çalışma yaptığı belirtildi. Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu başkanlığında, Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Öztürk ile Nuh Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Atalay Şahinoğlu'nun konuyla ilgili toplantı düzenlendiği ifade edilen açıklamada, toplantıda, belediyeye ait 8 arıtma tesisinde biriken çamurun yakıta dönüştürülmesi konusunun görüşüldüğü kaydedildi. İzmit Körfezi'nin bataklığa dönüşmesini önlemek için kurulan arıtma tesislerinde yıllık 25 bin ton çamur biriktiği, bu çamurun denize dökülmeden ayrıştırılarak tekrar doğaya bırakıldığı belirtilen açıklamada, toplantıda lisanslı tesislerde çamurun sudan arındırılarak yakıta dönüştürülmesinin ele alındığı bildirildi. Nuh Çimentonun çamura talip olduğu, firmanın çamuru özel bir işlemden geçirdikten sonra kömür benzeri yakıt olarak kullanabileceği kaydedilen açıklamada, çamurdan elde edilecek yakıtın sadece çimento fabrikalarında değerlendirilebileceği belirtildi. Sintinelerin ayrıştırılması Denize dökülen veya gemilerde biriktirilip İzmit Atıkları Arıtma Yakma ve Değerlendirme AŞ (İZAYDAŞ) aracılığıyla bertaraf edilen sintinelerin ayrıştırılması konusunda da çalışma başlatıldığı ifade edilen açıklamada, toplanan sintinelerin Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından ruhsat izni verilen tesislerde su, yağ ve mazot ayrışımına tabi tutularak geri dönüşümünün sağlanacağı belirtildi. ymesaj ÇÖP VE ENERJİ Artan nüfusla birlikte katı atıklarımızın yarattığı çevresel sorunlar da artı yor. Zamanla değien tüketim alış kanlıklarımız, katı atıklar arasındaki geri kazanılabilir atık miktarının çoğalmasına neden oldu. Neden Geri Kazanmak? Devlet İstatistik Enstitüsü'nün yaptığı araştırma sonuçlarına göre Türkiye'de kişi başı na evsel atık miktar› yılda 187 kg, yıllık toplam evsel katı atık miktarıysa 12 milyon ton olarak belirlenmiştir.(4) 358 Çöp bidonundan depoya Gelsenkirchen'deki merkezi depolama yeri Avrupa'daki en büyük çöplüklerden biri ve aynı zamanda verimli bir enerji kaynağı. Zira biyolojik çöpler beklediğinde kimyasal dönüşüm geçirerek biyo gaz ortaya çıkıyor, bu gazla da çöplüğe bağlı bir enerji santralini besliyor. Gelsenkirchen'de 3000 hane, elektriğini artık doğrudan çöplükten alıyor. Domuz ve sığır gübresi, talaş veya bitki artıkları yenilenebilir enerji kaynakları arasında çöpün kullanılmasına örnektir. Üstelik gayet verimli ve çok yönlü kullanıma müsait. Biyolojik atıklardan, otomobil yakıtından ısınma ve elektrik enerjisine kadar farklı alanlarda yararlanmak mümkün. Sadece çöp değil, sürekli yenisi yetişebilen ağaç, şeker pancarı, kolza veya kamış gibi bitkiler de mükemmel enerji kaynakları arasında yerlerini alıyor. Petrol ve doğalgazın aksine biyolojik kaynaklar atmosfere sera gazı salmıyorlar, ayrıca sürekli üretilebilir özellikteler ve rüzgara veya havaya bağımlı değiller. Biyolojik kaynaklar patlama halinde: Sadece 2005'te Almanya'da 800 yeni biyo gaz tesisi kuruldu. Geçen yıl yaklaşık on milyar kilowatt saat elektrik, biyolojik atıklardan elde edildi (bu miktar bir önceki yıla göre dört milyar kilowatt saat daha fazla). Biyolojik kaynakların enerji üretimindeki oranı artmaya devam ediyor: Federal Çevre Bakanlığı'nın tahminlerine göre Almanya'da uzun vadede enerji üretiminin yüzde onu ve ısınmanın yüzde 20'si biyolojik atıklardan gelecektir (5). Bilindiği gibi Venedik kenti, deniz içinde bir ada-şehirdir. Kentteki çöplerin gömerek giderilmesi için yeterli alan mevcut değildir. Çöplerin giderilmesi için diğer bir çözüm alternatifi olan yakma tesisleri ise pahalı bir seçenektir ve burada geri kazanım imkanı da yoktur. Geriye sadece üçüncü bir yol kalıyor ki bu da evsel çöplerin kompostlaştırılması, yani organik bozulmanın tamamlanmasıyla hacminin azaltılması, kurutulması ve kokusuz hale getirilmesidir. Bu işlem eğer açık havada yapılırsa, dışarıya kötü koku saçar. İşte, Alman Herhof firmasının 'Kuru Stabilizasyon' adıyla geliştirdiği yeni bir yöntem, çöp giderme sorunu olan Venedik kenti için ideal bir çözüm alternatifi sundu. Bu işlem aslında kompostlaştırma olmakla birlikte, açık havada değil de 700 metreküplük kapalı hangarlarda yapılı-yor. Kanallardaki 70 gemiyle evlerden toplanan çöpler “Fusina” denen merkeze getiriliyor. Burada bir ön işlemden geçtikten sonra “Herhof-boxes” adı verilen kapalı hangarlarda l hafta kalıyor. Bu esnada alttan havalandırılan çöplerin biyolojik bozulması gerçekleşiyor. Sıcaklık 50°C'a yükseliyor ve çöpün suyu buharlaştığından, ağırlığında %30'luk bir azalma meydana geliyor. Kötü koku da ortadan kalkıyor. Bir haftada kuruyan ve stabilize olan çöplerin içindeki cam seramik ve metaller gibi inert maddeler ayrıldıktan sonra geriye kalan kısım: %15'ten daha az rutubete sahip, %66'lık organik madde içeriği olan, 17.000 kJ/kg(4,7 kWh/kg) ısı değeriyle linyit kömürü kadar değerli bir yakıta dönüştürülüyor. Böylece hem çöpler geri kazanılıyor, hem de deponi alanı ihtiyacı ortadan kalkıyor. Herhof firması tarafından Almanya'nın Asslar kentinde bundan önce kurulmuş bulunan bir tesis daha var. Orada da 7.800 m2 alan üzerine kurulmuş, toplam 77.400 m3 hacme sahip 22 kapalı hangar ve 2 filtre odası yardımıyla çöpler işleniyor ve ilk geldiği miktarın yarısı kadar yakıt elde ediliyor (6). 359 faydalı olduğunu belirten Çetinkaya projenin uygulamaya geçmesi halinde Kumluca'nın çehresinin değişeceğini söyledi. Almanya'da faaliyette bulunan Passavant Roedıger Anlagenbau firması, Ekim ayında iki temsilcisini Kumluca 'ya göndererek Tarımsal atıkların değerlendirilmesi yönünde proje sunmuşlardı. Projeye göre; tarımsal atıklar, oluşturulacak tesislerde depolanacak, depolanan atıklar çeşitli safhalardan geçirilecek. Bioenerji elde edilecek. Elde edilen bu bioenerji jeneratörlere verilerek köyler dahil tüm ilçenin elektriği üretilmiş olacak. Proje'nin uygulamaya konulması için 45 dönümlük alan belirlenecek, 307 metre kare alana 5 adet çöp havuzları (havza) oluşturulacak, oluşturulan havuzların hava ile bağlantısı üstü örtülerek kesilerek kokunun çevreye yayılması önlenecek. Havuzda çöpler turşu haline geldikten sonra her biri 12 bin metrekare alana sahip olan 3 ayrı yerlerde oluşturulacak çöp çürütücü depolarına pompalanacak. Bu safhadan sonra oluşacak gazlar, gaz tankında toplanacak, gaz tankından 6 jeneratöre ulaşacak enerji ile elde edilecek elektrik enerjisi trafolara verilecek. Elektrik enerjisini elde ederken günde bin yüz metreküp sıvı gübre oluşacak. Bu gübreler sıvı halde veya katılaştırılarak üreticilere uygun fiyatlarla satılabilecek. Arıtma tesislerinde gübrenin suyu gübreden ayrıştırıldıktan sonra, en son kalan su arazi sulamada da kullanılabilecek. Gaz tanklarının yanına ekstra düşünülecek tesislerle de ısı enerjisi elde edilebilecek. Elde edilen ısı enerjisi sera ısıtmalarında kullanılabilecek. Gaz odalarının yanına gaz dolum merkezi gibi ekstra bir tesis kurulursa ayrı bir hizmet sektörünün önü açılmış olacak. Organik çöp enerjiye dönüştürülecek. İçme suyu projesinden sonra ikinci bir büyük projeye imza atmaya hazırlanan Kumluca Belediyesi atık su artıma tesisi problemini, "Organik çöpün enerjiye dönüştürülmesi" projesinin hayata geçirilmesi ile çözecek. Kemer'de çöpten elektrik üretilecek: Antalya'nın Kemer ilçesine bağlı Kuzdere köyünde bulunan çöp fabrikasının yerine kurulması planlanan tesiste, çöpten enerji üretilecek. Tesisle ilgili Solena Group adlı şirketin Hawai Temsilcisi Alan S. Tamashiro, Kemer Resort Hotel'de bir sunum yaptı. Tamashiro, ABD ve Malezya'da yürütülen projeleri anlattı. Kemer Kaymakamı Adem Yılmaz, Kemer'in Türk turizminde öncü bir ilçe olduğunu kaydetti. Kemer'de kurulması düşünülen tesiste organik ve inorganik atıkların yakılması yöntemiyle enerji üretileceğini belirten Yılmaz, bu tesisten çevreye zararlı madde salınmayacağını ifade etti. Kaymakam Yılmaz, enerji üretiminden elde edilecek gelirin vatandaşa hizmet olarak geri döneceğini belirterek, şöyle konuştu: "Tesiste üretilen elektrikle Kemer'in bir bölümünün elektrik ihtiyacı karşılanabilecek. Bu son derece iddialı bir çalışma olacak. Belediye çöpten elektrik üretecek. 360 Çöpten ortalama bir şehre yetecek elektrik üretiliyor: Türkiye'de sadece Bursa ve Konya'da bulunan tesisle ilgili bilgi veren Tahir Akyürek, tesisin 4 üniteden oluştuğunu, toplam kapasitesinin saatte 6 megavat olduğunu aktardı. Tesisin şu anda saatte 4 megavat elektrik ürettiğini ve bunun 19 bin konutun ihtiyacını karşıladığını belirten Akyürek, "Maliyeti 50 milyon lirayı bulan tesis, yap-işlet modeliyle, belediye bütçesinden hiç para harcanmadan hayata geçirildi. Tesis, Konya ve ülke ekonomisiyle birlikte belediye bütçesine yıllık birkaç milyon dolarlık katkı yapacak." dedi. Aslım Çöplüğü'nün dışında yeni bir entegre katık atık tesisi daha kurduklarını anlatan Akyürek, yeni tesiste düzenli depolama alanı, ayrıştırma tesisi, kompost gübre üretim tesisi, yeni enerji üretim tesisi, sızıntı suyunu arıtan tesis bulanacağını kaydetti. Akyürek, yeni kurulan katı atık entegre tesisinin 23 milyon euro olan maliyetinin yüzde 68'ini Avrupa Birliği'nin, yüzde 10'unu Çevre Bakanlığı'nın karşılayacağını, yüzde 22'sinin Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanacağını sözlerine ekledi. Zaman gazatesi-8-6-2012 Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi: 2011 yılından itibaren Entegre Katı Atık Tesisi için çalışmalara başladıklarını açıklayan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Abdullah Sevinç ise projeye ilişkin fizibilite raporunun hazırlandığını, 3 yıl içinde de enerji üretimine başlayacaklarını aktarıyor. BİYOÇÖP VE KOMPOST NEDİR / NEREDE VE NASIL KULLANILIR Ev, işyeri, esnaf ve sanayii'de, bahçede oluşan mikroorganizmalar tarafından kolay ayrışan organik bileşiklerin ayrışma sonucunda oluşturduğu stabil mineralize olmuş üründür. Organik maddelerin, özellikle biyoçöp içinde bulunan atıkların kompostlaştırma yolu ile ayrıştırılması, hümüsleştirilmesi bu nedenle en akılcıl ve en doğal ekolojik - ekonomik bir çevrim, geri kazanım olarak görülmelidir. Organik maddeler (biyoçöp) ziyan edilmemelidir. Sürekli kompost kullanmanın yararları ne olabilir? Hasatla topraktan uzaklaştırılan organik maddenin yerini alır, toprağın humus çevrimini dengeler. Topraktaki canlı yaşamı teşvik eder ve organizmaların sayıları artar. Toprağa ve bitkilere az da olsana besin maddeleri ve mikro besin maddeleri sunarak katkıda bulunur- ağır bünyeli topraklarda boşluk hacim oranını artırarak toprağın su ve hava bilançosunu iyileştirir- hafif bünyeli topraklarda da besin maddesi ve su tutma yeteneği artırılır. Asitik toprakların pH 'sı artar- toprak akması, yıkanması ve erozyonu önlenir. Kompost nasıl etki eder? İyi ayrışmış, olgun kompost sürekli olarak humus maddesi , karbon, azot, fosfor, potasyum ve çok sayıda iz element kaynağıdır. Olgun kompost ile mikroorganizmaların sürekli ve uyumlu bir şekilde topraktaki mikro 361 ekosistemde faaliyet göstermeleri sonucunda sanki bitkilere sürekli bir besin maddesi akısı sağlanır. Böylece de toprak verimliliğine süreklilik getirerek çok önemli katkısını gerçekleştirir. Kompost ile ticari gübre birbirisinin alternatifi değil tamamlayıcısıdır. Biri tek başına tüm yeterli besin maddelerini içeremeyeceği, bulunduramayacağı gibi, diğeri de tek başına tüm organik maddeyi içeremez ve toprağın o ihtiyacını karşılayamaz. Kompost ve sunni gübre bir bütünün iki parçasıdırlar. -------------------------------------------------------Aktif kompostun iyi özellikleri nelerdir ? - Toprağın yapısını iyileştirir - Bitkinin gelitmesini tetvik eder - Topraktaki canlılığı artırır - Erozyonu önler - Mineral gübreden daha iyi yararlanmayı sağlar - Hijyenik açıdan hiç bir sakıncası yoktur - Kullanılması ve uygulaması çok kolaydır - Fiatıda diğer doğal gübrelerden düşüktür. Humüsce fakir topraklar, o halde iyileştirilecek, islah edilecektir. Böyle bir toprak üzerinde bitkiler iyi yeşerecek ve gelişip büyüyecektir. Bozulmuş doğa ve peyzaj bu humus maddesi ve kaynağı tarafından iyileştirilecektir. Ses ve gürültü perdelerinin toprak seddesi ve yeşil örtüden oluşturulması halinde bu ortamda bitkilerin iyi gelişmesi sağlanacağından yerleşim alanları trafik gürültüsünden korunmuş olacak manzara görüntüsü de güzelleşecektir. Spor ve çeşitli oyun alanlarının kurulmasında kullanılabilecektir. Çöp depolama yerlerinin yeşillendirilmesinde kullanılabilecektir. Tarım, ormancılıkda ve bağ/bahcecilikte yaygın bir şekilde değerlendirme olanağı ile karşı karşıyayız. Kültür ve toprak çeşidine bağlı olarak da uygulanacak kompost miktarı değişmektedir. Özetlenecek olursak : Süs bitkileri alanında - Tarla güllerinin yetittirilmesinde - Sera bitkilerinin yetittirilmesinde 362 Peyzaj mimarlığı uygulama alanlarında - Yeni yerleşim alanlarında yeşil alanların yapılmasında, eskilerin de bakım işlemlerinde ; - Yeni park ve bahçelerin kurulmasında ve eskilerin de bakımında , - Spor sahalarının çevre yeşillendirilmelerinde ve yeni yeşil alan entegrasyonunda; - Dere, akarsu ve benzeri kıyılarının stabilitesinin sağlanmasında; - Eğimli yamaçların , otoyol kenarlarının stabilize edilmesinde ve yeşillendirilmesinde; - Püskürtme sisitemi ile yamaçların yeşilendirilmesinde; Fidancılıkta - Çetitli fidan yetittirmede; Tekrar kültüre alma , yetillendirme - Sanayinin neden olduğu peyzaj bozulma alanlarının yeniden yeşillendirilmesinde; - Deponilerde, taş ocaklarında, maden ocaklarında kum ve çakıl ocaklarında peyzaj düzenleme çalışmaları yaparken , yeterince ana toprak bulunamaması halinde , toprak yedeği ve iyileştiricisi olarak kullanılması, - Toprak kamulaştırılan , birleştirilen yerlerde toprak ıslahında kullanılması; - v.s. Ses ve gürültü önlama perdelerinin inşaatında - Dolgu maddesi veya üst örtü tabakasının maddesi olarak kullanılması; Üzüm bağlarında - Toprağın özelliklerini iyilettirmek ve erozyonu engellemek için; Ormancılıkta - Orman toprağını rejenere emek ve iyileştirmek için kompost karışımlarının kullanılması Biyofiltre tesislerinde - Hayvan atıklarının değerlendirildiği tesislerden, arıtma tesisilerinden , hayvancılık sanayiinden , veya da diğer sanayii işletmelerinden gelen rahatsız edici koku ve sorununu elimine etmek için ; yaygın bir şekilde kullanılabilmektedir (7). 363 ENDÜSTRİDE YAĞ KULLANIMI VE ATIK YAĞLARIN BERTARAFI Endüstride ve diğer alanlarda yağ kullanımı çok yaygındır. Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği'nde verilen atık yağ tanımına bakıldığında da tekstil, metal işleme, ekipman yağlama ile endüstrinin tüm sektörlerinde ve araç motorlarında kullanıldığını anlamak mümkündür. Yönetmeliğe göre: Atık yağ: Kullanılmış taşıt yağları ve endüstriyel yağları (hidrolik sistem, türbin ve kompresör, kızak, dişli, sirkülasyon, metal kesme, çekme ve işleme, tekstil, ısıl işlem, ısı transfer, izolasyon ve koruyucu, pas ve korozyon, trafo, kalıp, pnömatik sistem koruyucu, gıda ve ilaç endüstrisi, genel amaçlı, kağıt makinesi, yatak ve diğer endüstriyel yağ ve gresleri) şeklinde tanımlanmaktadır. Tüketim miktarlarına bakıldığında yağın büyük bir bölümünün araçlarda ve endüstriyel proseslerde kullanıldığı görülmektedir. PETDER (Petrol Sanayicileri Derneği) 2002 yılı istatiki verilerine göre yağ tüketim miktarları tabloda verilmiştir. Kullanım Alanı Tüketim miktarı (ton) Endüstriyel yağlar 95.000 Otomotiv sektörü 148.000 Diğer 30.000 Toplam 273.000 Atık Yağ Oluşumu: Herhangi bir yağ veya herhangi sentetik yağın sanayide veya sanayi dışı alanlarda özellikle yağlama amacı ile belli bir süre kullanılması ve kimyasal ve fiziksel safsızlıklarca kirletilmesi sonucu yağ orijinal özelliğini kaybeder. Yağ, içindeki katkı maddelerinin kırılması, normal kullanım esnasında kir, metal sürtünmeleri, su veya kimyasallarla karışması nedeniyle kirlenir ve rengi koyulaşarak kullanılamaz duruma gelir. Yağ zamanla uzun kullanımdan dolayı iyi performans göstermez. Dolayısıyla motorun daha iyi iş yapabilmesi için kullanılmış yağ, yeni yağla değiştirilir. Atık yağın tehlikeleri; 364 Atık yağlar toprağa ve suya atılmamalıdır. Bulunduğu ortamı kirletir, ortamda yaşayan canlılara zarar verir. Ekotoksik özelliğe sahiptir. Küçük fırınlarda yakılması yasaktır. Çünkü atık yağın içindeki ağır metal ve klor bileşimleri atık hava ile birlikte atmosfere salınarak havayı kirletir ve insan sağlığına zarar verir. 1 litre yağ, 1 milyon litre suyu kullanılamaz, 5 milyon litre suyu içilemez duruma getirir. 1 litre kullanılmış motor yağı, 800 bin litre içme suyunu kullanılamaz hale getirir. 1 litre benzin, 800 bin litre içme suyunu kullanılamaz hale getirir (8). KULLANILMIŞ YAĞLAR VE YENİDEN KULLANIMI Sanayileşme ve konfor yapısının artması ile birlikte taşıt sayısı da hızlı şekilde artmaktadır. Taşıt sayısının artması ile motor yağı tüketimi de artmaktadır. Piyasadaki mineral yağlarının yaklaşık olarak %70'i motorlu taşıtlarda kullanılmaktadır. 1995 yılı verilerine göre kullanılmış yağların ancak %45'i sağlıklı olarak toplanıp değerlendirilmektedir. Geriye kalan kısım ise hatalı bir şekilde kullanılmakta ve deşarj edilmektedir. Dünyada günde 10 milyon ton petrol ve petrol ürünleri kullanılmaktadır. Yağ endüstrimizin ve günlük hayatımızın bir parçasıdır. Dolayısıyla yağlar kullanılırken çevreye zarar vermeden yönetilmesi esastır. Dökülen yağları temizleme maliyeti oldukça pahalıdır. Dökülen yerin durumuna ve yağıların özelliklerine bağlı olarak bir litre dökülen yağı temizleme maliyeti 20-200 dolar arasında değişmektedir. Özellikle sahilleri temizleme maliyeti çok daha pahalıdır. Yağların çevreye verdiği zararların %30-50'i insan hatasından kaynaklanmaktadır. Mineral yağı, motorlu taşıtlar ile hidrolik pompalar ve motorlar, kompresörler ve elektrikli tranformatörleri gibi diğer makinelerde yağlayıcı olarak kullanılır. Kullanılmış yağ, ham yağdan rafine edilen herhangi bir yağın veya herhangi sentetik yağın sanayide veya sanayi dışı alanlarda özellikle yağlama amacı ile belli bir süre kullanım sonucu kimyasal ve fiziksel safsızlıklarca kirletilmesi sonucu oluşan veya orijinal özelliğini kaybeden bir yağdır. Yağ, normal kullanım esnasında kir, metal sürtünmeleri, su veya kimyasallarla karışarak kirlenir. Yağ zamanla uzun kullanımdan dolayı iyi performans göstermez. Dolayısıyla motorun daha iyi iş yapabilmesi için kullanılmış yağ, yeni yağla değiştirilir. Kullanılmış yağları; 1. Sentetik Yağ: Kömürden elde edilen yağlar, 2. Motor Yağı: Benzinli ve motorinli taşıtların yağlarıdır (otomobiller, kamyonlar, botlar, uçaklar, trenler ve ağır ekipmanlar), 3. Transmisyon yağları, 4. Buzdolabı yağı, 5. Kompresör, hidrolik, türbin ve madeni makine yağları 365 6. Metal işleme yağları, 7. Haddeden geçirme yağları, 8. Endüstriyel hidrolik yağları, 9. Bakır ve alüminyum teli çekme yağları, 10. Elektriksel yalıtım yağı, 11. Endüstriyel işletme yağları, 12. Yüzme olarak kullanılan yağları, olarak sınıflandırabiliriz. Kullanılmış yağlar yüksek yanma sıcaklığında çalışan çimento, kireç taşı, alçı taşı, briket fabrikası, evsel, tıbbi ve tehlikeli yakma tesisleri, ve metalürji tesislerinde ilave yakıt olarak kullanılmaktadır. Yanma esnasında hidrokarbonlar bozunurken çimento, alçı taşı ve kil gibi maddelerin absorbsiyon özelliğinden dolayı ağır metaller, kükürt ve klorür absorbe edilmektedir. Modern tesislerde ilaveten baca gazı arıtma tesisleri de bulunmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde kullanılmış yağlar farklı küçük boy aletlerde ilave yakıt olarak da sık sık kullanılmaktadır. Çimento, alçı taşı ve briket tesislerinden ayrı olarak asfalt üretim tesisleri fırınlarında ilave yakıt olarak kullanılmaktadır. Bu durumda atık yağ, kullanılan yakıtla karıştırılmaktadır. Bazı ülkelerde atık yağ kullanımına uygun rafine edilmemiş fakat suyu, sıvı atıklar ve katı veya yapışkan (kirli çamurlar) maddeleri giderilmiş kategori I'e giren kullanılmış yağlar, güç üretimi için kullanılan büyük ve yavaş hareket eden sabit dizel kütleli iş makinelerine 1/100 veya 1/500 oranında katılarak kullanılmaktadır. Motorinli motorda yağın yanması esnasında katkılar önemi miktarda kül oluşturur. Kül, motorun çalışma sıcaklığında (400-550 oC) kısmen erir ve deşarj valflerinde veya turbo süper şarj redresöründe tortuya neden olur. Bu, valflerin tahribatına ve tıkalı süper şarj redresöre neden olur. Enerji Üretim Santrallerinde Kullanımı: Kullanılmış yağdaki su ve partikül gibi kirleticiler giderildikten sonra sıvı yakıt kullanan enerji üretim santrallerinde yakıta ilave edilerek kullanılmaktadır. Kullanılmış yağ kullanan tesislerin bacasındaki baca gazı emisyonu Endüstriden Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinde verilen sınır değerlerini aşmamalıdır. Kullanılmış yağdaki toplam halojen miktarı 2000 mg/lt'yi ve PCB miktarı ise 50 ppm'i aşmamalıdır. Kullanılmış yağ kullanılmadan önce ağır metal, PCB ve toplam halojen analizi yapılmalıdır. Suyu ve askıda katı maddesi giderilmiş kullanılmış yağ Tablo 3, kategori II'de verilen sınır değerlerinden yüksek olmadığını analiz ettirerek belgelemelidir. Lisanslı kullanılmış yağ toplayıcısı kuruluşlar, bu tür kuruluşlarla anlaşmalı ve yağları bu tesislerde bertaraf ettirdiklerini belgelemelidirler. Nakliye esnasında bu tür belgelenmeyi yapamayanlar hakkında Çevre Kanuna göre ceza kesilmelidir. Bu tür araçlar sadece kullanılmış yağ taşımalıdır. 366 Çimento, Kireç ve Çelik Üretim Tesislerinde Kullanımı: Bu tür tesislerde yüksek sıcaklıkta yanma söz konusudur. Kullanılmış yağ içindeki askıda katı maddeler ve su bertaraf edildikten sonra çimento, kireç, fosfat ve çelik üretim tesislerinde kullanılan yakıta belli oranda ilave edilerek yakılabilir. Bu tür tesislerde o kullanılmış yağların yüksek sıcaklıkta (1200 C) yanması sonucu yağ içinde bulunana organik maddeler tahrip olur. Yağ içinde bulunan metal bileşikleri ise reaksiyona girerek yeni bileşikler oluştururlar. Bu bileşikler ise baca gazı arıtma tesislerinde tutulurlar. Ayrı yanma sonucu oluşan gazların yanma bölümünde uzun süre kalması ve çimento, kireç ve kilin absorblama özelliğinden dolayı kükürt, klorür ve ağır metaller absorbe edilir. Zararlı gazların etkisini minimize etmek için modern tesisler baca gazı temizleme tesisleri ile donatılmıştır. Baca gazı toz arıtma tesisleri genel olarak %99 verimde çalışırlar. Böylece gazlar bacadan atmosfere atılmadan arıtılarak zararsız hale dönüştürülürler. Bu tür tesislerde ayrıca ikincil atık oluşmaz. (9) ATIK YAĞLAR -ENERJİ VE PRATİK HAYATTA UYGULAMA Otobüslerin atık yağları İZAYDAŞ'ta enerjiye dönüşecek: Bursa Büyükşehir Belediyesi, atık yağların kontrolsüz bertarafını engellemek için Petrol Sanayicileri Derneği (PETDER) ile anlaşma yaptı. Belediye Çevre Koruma Daire Başkanı Yaşar Dursun Ay, Büyükşehir'in otobüslerden çıkan atık yağlarının, yeniden enerjiye dönüştürülmek üzere PETDER tarafından ücretsiz olarak İzmit'teki Tehlikeli Atık Bertaraf Tesisi olan İZAYDAŞ'a götürüleceğini belirtti. Bursa Büyükşehir Belediyesi Otobüs İşletmesi'nde ayda yaklaşık 1.600 litre atık motor yağının çıktığını hatırlatan Ay, “Bu atık yağlar, İzmit'teki tesiste yeniden enerjiye dönüştürülecek. İçindeki kullanılabilir maddeler ayrıştırılarak ülke ekonomisine yeniden kazandırılacak.” dedi. Avrupa Birliği yönetmelikleri Petrol Sanayi Derneği (PETDER) ve Çevre Bakanlığı'nı harekete geçirdi. Yıllardır içme sularına ve toprağa verilen, kaçak yağ işleyicilerine "tatlı kar" sağlayan atık yağların toplanması için ilk büyük adım atıldı. PETDER ile Çevre ve Orman Bakanlığı arasında yapılan protokolle 2 bin 500 noktada yağ toplama işlemi yapılıyor ve lisanslı bertaraf tesisleriyle çimento fabrikalarına yollanıyor. Geri kazanımda henüz yolun başında olan Türkiye'de PETDER atık yağ toplamak için 7 milyon TL'lik yatırım yaptı. 10 araçlık filoyla yılın ilk 7 ayında 5 bin 200 ton atık yağ toplandı. Tüm ülkedeki atık yağın miktarı ise 250-300 bin ton olarak tahmin ediliyor. Atık Yağdan Biodizel Üretilecek: Ezici Yağ Sanayi Başkanı Mustafa Ezici, atık bitkisel yağdan biodizel üretiminin gerçekleştirildiği Gebze'deki fabrikanın Türkiye'deki tek tesis olduğunu söyledi. Otel ve restoranlardan kızartma yağlarını topladıklarını belirten Ezici, bunların tesiste biodizele dönüştürüldüğünü kaydetti. 31.01.2007 (Milliyet Gazetesi) 367 Kızartma yağından jeneratör için yakıt: İTÜ öğrencisi Merve Çetinkaya, kullanılmış kızartma yağlarından ürettiği 'Biyomotorin'i ile ABD'den '2004 yılı Öğrenci Mükemmeliyet Ödülü' kazandı. Kimya mühendisliğinde okuyan bir Türk öğrencisi kızartma yağından 'biyomotorin' üretti. Bu durumda muhasebe yapalım. Atık yağdan istifade mi edelim. Yoksa aşağıdaki haberin muhatabı mı olalım: 9 litre atık yağ=Bir evin 6 günlük elektriği: Geri kazanılan 9 litre atık yağın, bir evin 6 günlük elektrik ihtiyacını karşılarken, aynı orandaki yağla, elektrikli fırında 48 kez yemek pişirilebildiği ve 180 saat televizyon izlenebildiği bildirildi. Konya Çevre Koruma Eğitim ve Araştırma Derneği Başkanı Salih Yaşar, ülkede yaklaşık 10 milyon motorlu aracın ve sanayinin her yıl yüzbinlerce ton atık yağ ürettiğini söyledi. Atık yağların gelişmiş ülkelerde geri kazanımının yüzde 45 seviyelerinde olduğunu ifade eden Yaşar, bu oranın Türkiye'de çok düşük olduğunu, sadece Konya'da atık yağların yüzde 2-3'ünün sağlıklı şekilde toplanabildiğini belirtti (06 Ekim 2005). KAYNAKLAR 1. Prof. Dr. Zafer Ayvaz AB Çöp Sorununu Yasalarla Çözmek İstiyor .EKOLOJİ. Sayı : 4.Sayı (Ekim - Aralık 2004 2. Prof. Dr. Zafer Ayvaz Atıksu arıtma çamurlarının değerlendirilmesi. Ekoloji cilt 9.sayı.35,2000.s.3-12 3. Aslı Zülal. Lağım suyundan elektrik enerjisi nasıl elde edilir Bilim ve Teknik 4.nisan 2004 4. Kazandığımız çöp Bilim ve Teknik dergisi. Aralık 2011..s72 5. “Deutschland” dergisi, T Sayı 2/2006 Nisan/Mayıs 6. Dr. Halil Aydın Venedik'te Çöpler Yakıta Dönüştürülüyor. Ekoloji. Sayı : 5.Sayı (Ocak - Mart 2005 7. Prof. Dr. Ertuğrul Erdin. Biyoçöp ve Kompost Nedir / Nerede ve Nasıl Kullanılır ekim-kasım-aralık 1992 sayı: 5 8. Prof. Veli Deniz . Endüstride yağ kullanımı ve atık yağların bertarafı Kimya Teknolojileri Sayı 54, Haziran 2005 9. Prof. Dr. Mustafa Öztürk Müsteşar Yardımcısı Çevre ve Orman Bakanlığı Kullanılmış Bitkisel Ve Hayvansal Yağlar Ankara-2004 368