Sayı 2 / Yaz 2011 - Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi
Transkript
Sayı 2 / Yaz 2011 - Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi
Sağlıkta Adres Başkent Sayı 2 / Yaz 2011 GÜNEŞİN KARANLIK YÜZÜ Prof. Dr. A. Tülin GÜLEÇ RAMAZAN AYI İÇİN BESLENME ÖNERİLERİ İrem OLCAY EMİNSOY ENFEKSİYON HASTALIKLARI ve KLİNİK MİKROBİYOLOJİ ABD Prof. Dr. Hande ARSLAN SU SPORLARI İLE İLİŞKİLİ ENFEKSİYON HASTALIKLARI Prof. Dr. Hande ARSLAN ERİŞKİN KEMİK İLİĞİ NAKİL MERKEZİ Doç. Dr. İlknur Kozanoğlu VARİS Doç. Dr. Tankut AKAY GEBELİK VE EGZERSİZ Uzm. Fizyoterapist Emel ŞAHİN HORLAMAK HASTALIK BELİRTİSİ OLABİLİR Mİ? Öğr. Gör. Şerife BOZBAŞ ÖZEL SAĞLIK SİGORTASI Uzm. Dr. Fisun SÖZEN Cengiz YILMAZ Başkent Üniversitesi Hastanesi yayınıdır. TANI VE TEDAVİ BİRİMLERİ Acil Tıp n Anesteziyoloji - Ağrı kliniği n Aile Hekimliği n Beyin ve Sinir Cerrahisi n Çocuk Cerrahisi n Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları n Dermatoloji - Aşırı Terleme Tedavisi - Botox Uygulaması - Fototerapi n Diş Hekimliği n Endokrinoloji n Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji n Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon n n n n n n n n n n n n n n n n n n n n n n Gastroenteroloji Genel Cerrahi - Yanık Polikliniği Göğüs Hastalıkları - Sigara Bırakma Kliniği - Uyku Laboratuarı Hematoloji Kalp Damar Cerrahisi Göz Hastalıkları Kadın Hastalıkları ve Doğum - Tüp Bebek Kardiyoloji Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Nefroloji - Ayaş Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi - Yapracık Geriatri ve Psikososyal Rehabilitasyon Merkezi - Yenikent Diyaliz Nöroloji Nükleer Tıp Ortopedi ve Travmatoloji Patoloji Plastik ve Rekonsrüktif Cerrahisi Psikiyatri Romatoloji Radyodiagnostik Tıbbi Genetik Tıbbi Onkoloji Üroloji - Taş Kırma Kliniği - Ürodinami Laboratuarı İÇİNDEKİLER 04 08 10 14 18 24 28 32 34 1 Editörden Sağlık ve Magazin Dergisi Sahibi Başkent Üniversitesi Hastanesi Adına Başhekim Prof. Dr. Ali HABERAL Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Melek ALKAN ÇAKMAK Tasarım Uygulama Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Tasarımı Bölümü Baskı Can Matematik Limited Şirketi İvedik Organize Sanayi Ağaç İşleri Sitesi, 21.Cadde 524. Sokak, No: 30 İvedik/ANKARA Tel: (0312) 395 06 70 Merhaba sevgili okurlarımız; Özlemi çekilen güneşin, yerini bunaltıcı yaz sıcaklarına bıraktığı şu günlerde; sizlere, mevsime özgü sağlıkla ilgili yaşanabilecek sıkıntılardan ve beraberinde koruyucu sağlık önlemlerinden oluşan bir içerik hazırladık. Bu dönemki sayımızda; Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanlığı bünyesinde yapılan çalışmaları içeren bilgilendirmelere yer verilmiştir. Hastalıklar ve tedavileri ekseninde yayınlamayı amaç edindiğimiz dergimizde; her ne kadar teknolojik ekipmanlar, modern tedavi yöntemleri ve erken teşhisin önemine vurgu yapsak da, sağlıkla ilgili yaşadığımız her sıkıntının atlatılmasında, moral ve motivasyon yüksekliğinin gücünü de yadsıyamayız. O yüzden sayfalarımızı karıştırmadan önce, hastanemizde uzun zamandır tedavi gören çocuk hastamız Hilal ÇALIK’ın duygularını dile getirdiği mektubuna yer vermek istedik. Bu mektup; bizim için, yaşama dört ele sarılmanın, başımıza ne gelirse gelsin hayattan ümidi kesmemenin, bardağın hep dolu tarafını görmenin hayatımıza kattığı değerin en saf haliyle sunumuydu. İstedik ki; Hilal’in cümleleri birileri için ışık olsun yolunu aydınlatsın, el olsun çeksin çıkarsın. Sahip olduğumuz sağlık hazinesine gerekli özeni gösterip, kıymetini bilen bireyler olmak dileğiyle hepinize sağlık dolu yarınlar dileriz. Melek ALKAN ÇAKMAK Yayın Türü Yerel Süreli Yayın Basım Tarihi 24/08/2011 Okuyucu Köşesi için mail adresimiz okurkosesi@baskent-ank.edu.tr 2 İdare Adresi Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi 10.Sokak, No:45 Bahçelievler/ANKARA Tel: (0312) 212 68 68 Faks: (0312) 223 73 33 www.baskent-ank.edu.tr 3 Prof. Dr. A. Tülin GÜLEÇ Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları ABD GÜNEŞİN KARANLIK YÜZÜ Dünyamızdaki tüm varlıklara hayat kaynağı olan güneş ne yazık ki artık insanlar için bir tehlike unsuru haline gelmeye başlamıştır. Bu nedenle güneş ışığının zararlarını ve yarattığı riskleri iyi bilmek ve gerekli önlemleri zamanında almak büyük önem taşır. Ayrıca, güneş ışığı ile ilişkili deri kanserlerinin kaçınılabilinmesi mümkün kanserler olduğu ve bunun da etkili bir şekilde güneşten korunarak sağlanabileceği unutulmamalıdır. 4 Sağlıklı, uzun ve mutlu bir yaşam sürmenin en önemli sırrı, başta güneş olmak üzere doğanın bizlere hediye ettiği imkanlardan uygun ve doğru şekilde faydalanmaktır. haline gelmiştir. Bu nedenle vücudumuzu güneşin zararlı etkilerinden en etkin şekilde korurken aynı zamanda güneşin dost etkisinden de faydalanabilmenin yolları giderek önem kazanmıştır. Dünyadaki tüm varlıklar için enerji kaynağı olan güneş vücudumuzdaki D vitamini üretiminin yaklaşık %90-95’inden sorumludur. D vitamininin kemik ve diş gelişimini sağlamak ve bağışıklığı güçlendirmek gibi çok önemli görevleri vardır. Bu nedenle güneş ışınlarından doğru şekilde faydalanmak her yaşta daha sağlıklı ve güçlü olmak açısından oldukça önemlidir. Ancak tüm bu faydaları içinde barındıran güneş, son 50 yıl içinde deri üzerindeki olumsuz ve korkutucu etkilerinin ortaya çıkmasıyla kaçınılması gereken bir güç Güneş ışığına, yani ultraviyole (UV) radyasyonuna, kısa sürede aşırı maruz kalınması güneş yanığına; uzun süreli maruz kalınması ise; derideki bağışıklık sistemini zayıflatarak, erken deri yaşlanması ve deri kanserine yol açması gibi çok önemli olumsuz etkileri vardır. UV radyasyonu dalga boyuna göre başlıca UVA, UVB ve UVC olmak üzere 3 alt gruba ayrılır. UVC: Tamamı ozon tabakası tarafından filtre edilir. Ekvatora yakınlık, mevsim, saat gibi faktörlere bağlı olmak üzere UVB’nin %1-5’i, UVA’nın ise %95-99’u yeryüzüne ulaşır. UVB: Derinin üst tabakaları tarafından tamamen emilir ve esas olarak deride kızarıklık oluşumu ile güneş yanığından sorumludur. Ayrıca hücre çekirdeğinde bulunan ve taşıdığı genler sayesinde hücredeki hayatsal faaliyetleri yöneten DNA üzerine doğrudan etki göstererek yapısının bozulmasına yol açar. Bu etki, deri kanserlerinin gelişimi için çok önemli bir risktir. 5 UVA: Derinin daha derin tabakalarına kadar ulaşır ve güneşe bağlı erken deri yaşlanmasına ve derideki renk koyulaşması ile lekelere neden olur. Bu kişilerin derisi ince, gevşek, mat, kırışık, lekeli ve çabuk zedelenir bir durum alır. Etkisi henüz tam olarak anlaşılmamış olmakla birlikte UVA’nın deri kanseri oluşumunda da rolü olduğu söylenmektedir. Bağışıklık sisteminin zayıflaması ise hem UVA hem de UVB radyasyonuna maruz kalma sonucu görülür. Güneş ışığına maruziyetin en önemli ve korkutucu etkisi elbette ki deri kanseri oluşumunda rol oynamasıdır. Bunlardan en tehlikeli olanı ise halk arasında “ben kanseri” olarak bilinen melanomadır. Melanoma, deriye renk veren melanin pigmentini yapan hücreler olan melanositlerin kanseridir. Avustralya gibi yıl boyu fazla güneş alan ülkeler başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde her yıl daha da artan sıklıkta görülmektedir. Melanoma gelişiminde ben sayısının fazla olması, atipik (düzensiz kenarlı, çok sayıda renk içeren, homojen görünümlü olmayan) benlerin bulunması, ailede ben kanseri görülmesi ile kişinin açık tenli, renkli gözlü ve çilli olması gibi pek çok risk faktörünü rolü vardır. Ancak en önemli ve önlenebilir risk faktörü aralıklı, ani ve yüksek miktarda güneş ışığına maruz kalmaktır. Özellikle çocukluk çağında içi su dolu kabarcıkların da eşlik ettiği şiddetli güneş yanığı öyküsü olan kişilerde ben kanseri gelişimi ihtimali yükselmektedir. Melanoma eğer tedavi edilmezse veya tedavide geç kalınırsa ölümcül olan bir kanserdir. Güneş ışığına uzun yıllar boyunca daha düşük dozlarda da olsa maruz kalmak ise son derece tehlikeli olabilen skuamöz hücreli karsinoma ve bu kanserin öncüsü olan aktinik keratoza yol açar. Bunlar özellikle vücudun yıl boyunca sürekli olarak güneşle karşı karşıya kaldığı yüz ve eller gibi açık alanlarda oluşur. Bu bölgelerde üzeri kabuklanan ve pullanan kabarıklıkların veya iyileşmeyen yaraların oluşması uyarıcı olmalı ve bu kişiler mutlaka bir dermatoloğa başvurmalıdır. 6 Güneşin yukarıda sayılan zararlı etkilerinin toplum sağlığını önemli ölçüde tehdit etmesi, sağlık alanında çalışan uzmanların koruyucu önlemler almasına neden olmuştur. güneşe çıkmadan 20-30 dk önce kalın bir tabaka halinde sürülmeli ve koruyuculukları kaybolduğu için 2-3 saatte bir tekrar edilmelidir. Güneşten korunma ne kadar erken yaşlarda başlarsa o kadar yararlı olur. Bu nedenle doğum sonrası 6 aylıktan itibaren bebekleri güneş ışığından korumaya başlamak, çocuklara güneşin zararlarını anlatarak onlara kendilerini güneşten nasıl koruyacaklarını öğretmek gereklidir. Ayrıca aşırı terleme, duş alma ve yüzme sonrası da mutlaka yenilenmelidir. Dudakların da yanabileceği ve bu bölgede de güneşe bağlı olarak dudak kanseri gelişebileceği unutulmamalı ve 15-30 koruma faktörlü dudak nemlendiricileri kullanılmalıdır. Güneşten koruyucu kremler ve diğer koruyucu önlemler sadece yazın veya tatile gidince değil, ideal olarak tüm yıl boyunca uygulanmalıdır. Bu amaçla öncelikle güneşin yeryüzüne en yoğun ve dik olarak olarak ulaştığı saatler olan 10:00-16:00 arasında açık havaya kızgın güneş altına çıkmamaya dikkat edilmelidir. Güneşi yansıtan açık renkli ve mümkün olduğunca güneşe temas eden bölgeleri kapatan koruyucu kıyafetler giymek, geniş kenarlı şapkalar ile güneş gözlüğü takmak ayrıca önemlidir. Güneşten koruyucu kremler güneşten korunma amacıyla geliştirilmiş en önemli ürünlerdir. Bu ürünler deriyi UV radyasyonun hem akut (kızarıklık ve güneş yanığı) hem de kronik (deri kanseri gelişimi ve erken deri yaşlanması) etkilerine karşı korur. Güneşten koruyucu kremler alırken doktorun tavsiye ettiği, hem UVA hem de UVB radyasyona karşı koruyan, SPF’si yüksek ve suya dayanaklı olan ürünler tercih edilmelidir. PF (güneşten koruma faktörü) bir kremin güneşin yakıcı ışını olan UVB’den ne ölçüde koruduğunun bir göstergesidir ve etkili bir korunma için en az 30 faktörlü koruyucular tercih edilmelidir. Bu kremler, giysi dışında kalan yani güneş gören her alana uygulanmalı, özellikle Bulutlu havalar ve gölge, şemsiye veya saçak altınının güneş ışığının etkisini en fazla yarıya indirmesi ve dolayısıyla koruyucu olmaması nedeniyle bu durumlarda da korunmaya devam edilmelidir. Kum, cam, su, kar ve beyaz boyanmış yüzeyler güneş ışınlarının yaklaşık %85’ini yansıtır, yani güneşin zararlı etkilerini artırır. Bu nedenle havuz veya denize gidildiğinde, karlı havalarda ve araba ile seyahat esnasında da güneşten mutlaka korunmak gerekir. Kemik gelişimi için önemli olan D vitamini güneş ışınlarının yardımıyla vücutta sentezlenir ve bu vitamin özellikle hayatın ilk yıllarındasağlıklı gelişim için çok gereklidir. D vitamini eksikliği çocuklarda raşitizm, erişkinlerde ise kemiklerin sertliğini kaybetmesi ve kas-iskelet ağrısına neden olur. Ayrıca, bazı bilimsel çalışmalarda D vitamini seviyesinin kolon, meme ile prostat kanseri ve lenfoması olan kişilerde düşük olduğu bulunmuştur. Son yıllarda güneşten koruyucu kremler de dahil olmak üzere güneşten korunma yöntemlerinin D vitamini eksikliğine yol açabileceği öne sürülmüştür. Bununla birlikte, bu kremlerin D vitamini eksikliğine yol açtığını gösteren klinik bir kanıt bulunmamaktadır. Ayrıca uzun süreli güneşten koruyucu krem kullanan bireylerin izleminde de bu ürünlerin D vitamini eksikliğinde yol açmadığı gösterilmiştir. 7 İrem OLCAY EMİNSOY Başkent Üniversitesi Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü Ramazan sofralarımızı zengin tutmayı, pek çok yemek çeşidini beraber sunmayı, davetler verip, keyifli sofraları sevdiklerimizle paylaşmaya severiz. RAMAZAN AYI İÇİN BESLENME ÖNERİLERİ Toplumsal hayatımızda meydana gelen bazı degişiklikler, Ramazan ayında beslenme şeklini de etkilemektedir. Yemek yenilen saatlerin değişmesinin yanı sıra yediğimiz yemeklerin çeşitleri de farklılaşmaktadır. Ramazan ayında İftar ve Sahur olmak üzere iki ana öğün bulunmaktadır. İftarda orucu zeytin, peynir, reçel gibi çeşitli yiyeceklerle açmak, ardından çorba, etli yemek, pilav, börek, tatlı ya da meyve ile yemeği bitirme alışkanlığı vardır. Sahurda ise yine özel yemekler yapılabildiği gibi, akşamdan kalan yemekler ya da sabah kahvaltısının biraz daha çeşitlendirilmişi ile oruca hazırlanılır. Bu iki öğün arasında ise hem sıvı tüketimine dikkat etmek, hem de ara öğün olarak meyve, sütlü tatlı, dondurma gibi yiyecekler tüketmek söz konusu olabilmektedir. Yeterli ve dengeli beslenme ile ramazan ayını sağlıklı geçirmek sağlanabilir. Yanlış beslenme şekli mide ve barsak rahatsızlıklarına neden olabilir. İftar İftar da kahvaltılık ürünler tüketerek başlamak önemlidir. Uzun süre aç kaldıktan sonra biraz peynir, zeytin, bal veya reçel, 1-2 dilim ekmek tüketilebilir. Ramazan ayının en güzel tatlarından biri olan pideyi de dikkatli yemek önemlidir. Yemekler mümkün olduğunca yavaş yenmelidir. Açlık hissini yemek yemeğe başladıktan 20 dakika sonra azalmaya başlamaktadır, bu nedenle hızlı yediğimizde bu süre geçinceye kadar yedimiz yemek miktarı da fazla olacaktır. Bu şişkinliğe, hazımsızlığı en önemlisi de kilo almaya neden olabilir. Kahvaltılık yiyecekler arasında sosis, salam, sucuk gibi besinler olmaması daha uygundur. Bu yiyeceklerin yağ oranları yüksek ve baharatları özellikle tuz miktarları daha yoğundur. Bu nedenle sofralarımızda daha az yer bulmalarında bir sakınca yoktur. Yemek olarak çorba, etli sebze yemeği, kurubaklagil, et – tavuk- balık yemekleri, pilav – makarnabörek, salata ve meyve tercih edilebilir. Bu yemekler hazırlanırken kızartma olmaması, katı yağ kullanılmaması, porsiyon ölçülerinin büyük olmaması önemlidir. Yemekleri iyi çiğnemek, yavaş yemek gereklidir. Haftada 1-2 defa kurubaklagil yemeği yenmelidir. Salata ve meyve vitamin ve mineral desteğinin yanı sıra, posa açısından da beslenmemizi desteklemektedir. Bu da barsakların düzenli çalışmasına yardımcı olmaktadır. Şerbetli tatlı yerine sütlü tatlıları tercih edilmelidir. 8 Dışarıda yenilen yemeklerde her zaman olduğu gibi temizliğe dikkat etmek gereklidir. Özellikle sütlü tatlı alırken taze olduğundan emin olmak gerekmektedir. Ramazanın bir diğer vazgeçilmez tatlısı güllaç, uygun koşullarda saklanmadığında çok çabuk bozulmaktadır. Ara öğün İftardan sonra iki tane ara öğün yapılmalıdır. İftardan 1 ve 3 saat sonra meyve veya iftarda yenmediyse sütlü bir tatlı yemek uygundur. Sahur Sahur da hiç ihmal edilememesi gereken bir öğündür. Bu öğünde de tok tutsun diye ağır, yağlı yemekler tercih etmek çeşitli rahatsızlıklara neden olabilir. Kızartma, makarna, pilav, gibi yiyecekler sahurdan sonra mide rahatsızlıklarına neden olabilir. Bu nedenle, çorba ve kahvaltılık (peynir, yumurta, zeytin, az miktarda reçel veya bal, süt) tüketmek daha uygun olabilir. Sıvı Ramazan ayı yaz aylarının gelmesinden dolayı terle su kaybı daha çok olmaktadır. İçtiğimiz çay, kahve veya meşrubat su yerine geçmemektedir. Günde 2-2,5 litre kadar su içilmesi gereklidir. Yemeklerin yanında az şekerli komposto veya hoşaflarda içilebilir. Arada çay veya kahve tüketilebilir. Evde hazırlanmış limonata hem güzel bir serinletici olabilir. Fakat daha önemlisi su tüketimine dikkat etmek gerekmektedir. Ayrıca gazlı içecekler her iftar sofrasında bulunma zorunluluğu olan içecekler değildir. Çok fazla miktarda şeker içermekte oldukları için nadiren tercih edilmelidir. Ayrıca asitli içeceklerin iftarda içilmesi mide gazı gibi şikâyetlerin oluşmasına da neden olabilir. Aşırı tuzlu olabilecek gıdalardan da uzak durulmadır. Özellikler cips, tuzlu çekirdek, tuzlu kuruyemişlerin tüketilmesi fazla miktarda tuz tüketmemize neden olmaktadır. Bu da susuzluğu artırmaktadır. Bayramda da beslenmeye dikkat etmek gereklidir. Gene aşırı yağlı, kızartılarak yapılmış yemeklerden uzak durulmadır. Şerbetli tatlı yerine sütlü tatlı veya meyve tatlısı tercih edilmelidir. 9 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı 1997 yılında kurularak faaliyetlerine başlamıştır. Anabilim Dalımız hem eğitim hem de hizmet faaliyetlerini bir arada yürütmektedir. Anabilim Dalımız Ankara Hastanemiz ve İstanbul, Konya, Adana ve Alanya Eğitim ve Araştırma merkezlerinde görev yapan 1 profesör, 3 doçent, 4 yardımcı doçent ve 2 öğretim görevlisi toplam 10 öğretim üyesi ve 5 araştırma görevlisinden oluşmaktadır. Anabilim Dalımız; 54. Cadde, Varol Apartmanı, 70/2 Bahçelievler Ankara adresinde hafta içi 8.00-17.00, Cumartesi 8.00-13.00 saatleri arasında hizmet vermektedir. Randevularınız için 0312 215 96 63 no’lu telefonu arayabilirsiniz. ENFEKSİYON HASTALIKLARI ve KLİNİK MİKROBİYOLOJİ ANABİLİM DALI Prof. Dr. Hande ARSLAN Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ABD Başkanı Anabilim dalımızın faaliyetlerini; bulaşıcı hastalıkların gelişmesini önlemek, gelişen enfeksiyonların tanınmasını sağlamak ve gelişen enfeksiyonları tedavi etmek olarak sınıflandırabiliriz. 10 11 Enfeksiyon hastalıklarının bir bölü- hastane mikroplarından kaynaklanan Laboratuvarımıza dışarıdan örnek ka- münden korunmak aşı ile mümkün hastalıklar en aza indirilebilir. bul edilmektedir. Sonuçlar hastalara iken bir bölümünden sadece genel faks veya elektronik posta yoluyla da Anabilim Dalımız bünyesinde hizmet tedbirlerle korunulabilir. iletilebilmektedir. vermekte olan “Enfeksiyon Kontrol KoBuna verilecek en güzel iki örnek; Kırım mitesi” çeşitli talimatlar hazırlayarak Kongo Kanamalı Ateşi ile yaz ishalleri- ve tüm birimlerdeki işleyişi bu kurallar dir. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi daha çerçevesinde denetleyerek hastane çok ilkbahar ve yaz aylarında görülen kaynaklı enfeksiyonlardan korunma bir hastalıktır ve en önemli korunma konusunda çalışmalarını sürdürmek- yolu kene temasını engellemek üzere tedir. uygun şekilde giyinmektir. Yaz aylarında görülen ishallerden korunmanın Laboratuvarlarımızda; hastalık etken- yolu ise, besinlerin uygun şekilde ha- lerini tespit etmeye ve bu etkenlerin zırlanması ve tüketilmesinden geçer. tedavisi için uygun tedavi seçeneklerini belirlemeye yönelik çalışmalar yapı- gibi vücudun belirli bir alanında bulunan hastalıkların yanı sıra tüm vücuda kan yoluyla yayılmış olan hastalıkları da tedavi eder. Enfeksiyonların tedavisinde yerleşim yeri kadar etkenin ne olduğu da önemlidir. Virüslere bağlı gelişen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Grip, Batı Nil Ensefaliti Enfeksiyon hastalıklarından korun- lırken, poliklinikten başvuran hastalara gibi hastalıkların yanı sıra idrar yolu mak için genel tedbirlerin yanı sıra ve yatırılarak izlenen hastalara da 24 enfeksiyonu, kalp kapağı iltihabı, me- aşılanma da çok önemlidir. Sanıldığı saat hizmet verilmektedir. Hastalar- nenjit, yatak yarası enfeksiyonu, ishal, gibi, aşılanma çocukluğa özel bir du- dan alınan örneklerin laboratuvara ka- besin zehirlenmesi ve cilt enfeksiyonu rum değildir. Tetanoz, grip ve zatürre bul edilmesi, işlemlerden geçirilmesi gibi bakteriyel enfeksiyonların tedavisi aşıları buna örnek olarak verilebilir. ve sonuçlandırılması aşamalarında de hastanemizde yapılabilmektedir. Anabilim Dalımız bünyesinde çalışan toplam kalite anlayışına uygun olarak polikliniğimize başvuranlara erişkin hizmet verilmektedir. Mikrobiyolojik Yaşlılık veya başka nedenlerle yürü- yaş grubunda olunması gerekli aşılar- işlemler sırasında klasik yöntemlerin mekte zorlanan hastalarımızın takipleri la ilgili bilgi verilmekte ve gerekli aşı yanı sıra tam otomatize sistemler de olanaklı olduğu ölçüde telefon görüş- düzenlemeleri yapılmaktadır. kullanılmaktadır. mesi ile veya yakınlarının polikliniğimi- Ayrıca polikliniğimizde; yurtdışına seyahat edecek kişilere, gidecekleri bölgeye özel olarak önerilen aşılar ve ilaçlar konusunda bilgilendirmeler yapılmakta, gereken aşı veya ilaçlar reçete edilmektedir. Bulaşıcı hastalıklardan korunmadaki ikinci önemli başlık ise hastane enfeksiyonlarının önlenmesidir. Hastaların yatarak tedavi gördüğü, ameliyat ve benzeri işlemlerin uygulandığı hastanelerde enfeksiyonların tamamen ortadan kaldırılması elbette mümkün değildir. Ancak gerekli önlemlerin alınmasıyla 12 Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü, abse ze gelerek bilgi alması şeklinde yapıl- Laboratuvarımızda maya çalışılmaktadır. Şehir dışından yürütülen her türlü gelen hastalarımız polikliniğimizde aynı test düzenli olarak bir uluslararası dış kalite kontrol sistemi (NEQAS-National gün mutlaka muayene edilmekte gerekirse yatırılarak tedavi edilmektedir. Uzaktan gelen ve konaklama koşulları uygun olmayan hastalarımızın takipleri yine olanaklı olduğu ölçüde telefon görüşmesi ile yürütülmektedir. External Quality As- Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi En- sessment System) feksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobi- tarafından test yoloji Anabilim Dalı çalışanları olarak edilmektedir. hastalarımıza ve okuyucularımıza sağlıklı günler dileriz. 13 Prof. Dr. Hande ARSLAN Başkent Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ABD SU SPORLARI İLE İLİŞKİLİ ENFEKSİYON HASTALIKLARI Günümüzde yüzme havuzları, su oyun alanları (aqua parklar), göller, nehir, deniz ve okyanuslarda yapılan eğlence veya sportif faaliyetler (yüzme, balıkçılık, rafting, su kayağı, vb) sebebiyle insanoğlunun su ile teması artmıştır. Bu aktiviteler keyifli olmakla birlikte eğer gerekli hijyenik önlemler alınmaz ise aynı zamanda enfeksiyon hastalıklarının gelişmesine de neden olabilmektedirler. Su ile bulaşan enfeksiyon hastalıkları yıl boyunca görülebilir ancak yazın bu enfeksiyonlarla daha sık karşılaşılmaktadır. 14 Popüler toplumdaki inanca ters olarak klor bütün mikropları öldüremez. Klora dirençli mikropların az miktar su ile vücuda alınması insanı hasta etmeye yetebilir. Yüzme havuzu ve su oyunu parklarında mikropları su yutarak, solunum yolluyla veya direkt temas ile alabiliriz. Bu mekanlarda sadece enfeksiyon etkenlerine bağlı hastalıklar değil kimyasal ajanlara bağlı hastalıklar da gelişebilmektedir. Özellikle kapalı yüzme havuzlarında dezenfektan ajan olarak kullanılan klorun halojenize olmuş yan ürünlerinin buharlaşması sonucunda solunum yolları bu kimyasala maruz kalmaktadır. Bu da özellikle astım vakalarında atak oluşmasına neden olabilir. Göl, ırmak gibi doğal sular hayvan dışkıları veya şehir kanalizasyonlarının arıtılmadan buralara atık olarak boşaltılması sonucu mikroplarla kirlenir. Yüzme havuzları gibi yapay su eğlence yerlerinde ise kirlenme değişken olmakla birlikte sıklıkla insan dışkısı ile olur. Özellikle bezlenen çocukların dışkı ve idrar kaçırması ile veya ishali olan hasta bir yüzücünün havuza girmesi ile kirlenme fazla olur. Yüzme havuzlarını herkesin ortak kullandığı banyolara benzetebiliriz. Bir insanın vücudundaki mikroplar bu ortak banyo suyu ile diğer insana bulaşır. Sonuç olarak, yüzme havuzlarına girmeden önce duş almak sıklıkla yapmaktan kaçındığımız ama aslında alışkanlık haline getirmemiz gereken iyi bir hijyen uygulamasıdır. Su aktiviteleri ile ilişkili olarak başta midebarsak sistemi olmak üzere, cilt, kulak, solunum, göz, sinir sistemi ve yara enfeksiyonları görülür. En sık karşılaşılan durum ishaldir. Geçtiğimiz son 20 yılda yüzme havuzları ile ilişkili ishal salgınlarında artış yaşanmıştır. İshal yapan mikroplar Cryptospridium, Giardia, Shigella,Norovirus, Escherichia coli O157:H7’dir. Yüzme havuzu yeterli düzeyde klorla (1-3ppm) dezenfekte edilmiş olsa bile Cryptosporidium klora dirençli olduğundan suyun içinde günlerce yaşayabilir. Bu nedenle 15 yüzme havuzu ile ilişkili ishal salgınlarında en sık karşılaşılan parazittir. Havuzlarda ishal dışında görülen bir diğer enfeksiyon türü de cilt enfeksiyonlarıdır. Pseudomonas aeruginosa sudan bulaşan önemli bir fırsatçı enfeksiyon etkeni olup, sıklıkla kıl ucu iltihabı(folikülit) ve dış kulak yolu enfeksiyonu yapar. Enfeksiyon bulaşları havuzların yanı sıra denizlerde de görülebilir. Deniz suyu ile ilişkili enfeksiyonlardan en sık cilt ve yara enfeksiyonları görülür. Bu enfeksiyonlar selülit ve erizipel gibi daha hafif enfeksiyonlardan daha ciddi, cerrahi müdahale gerektiren nekrotizan yumuşak doku enfeksiyonlarına kadar geniş bir yelpazede gelişirler. Yüzme havuzu ve diğer su ile ilişkili enfeksiyonlar, altta yatan kronik hastalığı (şeker, siroz gibi) olanlarda, bağışıklık sistemini baskılayan ilaç (steroid, kanser tedavi ilaçları gibi) kullananlarda, hamilelerde, yaşlılarda ve çocuklarda hem daha sık görülür hem de hayatı tehdit edecek kadar ciddi olabilir. Deniz ile ilişkili bakteriyel enfeksiyonların çoğundan Vibrio vulnificus ve Vibrio parahaemolyticus sorumludur. Bu etkenler yengeç, istakoz gibi kabuklu deniz ürünlerini yakalayıp, temizleyenlerde veya yiyenlerde selülit gibi cilt ve yara enfeksiyonları yanında ishal, besin zehirlenmeleri, kulak enfeksiyonları hatta ölümcül seyredebilen kan dolaşımı enfeksiyonları yapabilirler. Besin zehirlenmeleri iyi seyirlidir, kendi kendini sınırlar. Kanlı veya kansız ishal, kramp tarzında karın ağrısı yapar. Balıkçılık ile uğraşanlarda görülebilen diğer cilt enfeksiyonu etkeni Erysipelothrix rhusiopathiae olup, sıklıkla eller ve parmaklardaki sıyrıklardan vücuda girer. Tedavi edilmeyen olgularda kalp enfeksiyonuna yol açabilir. Durgun sularda yüzerken karşılaşabileceğimiz bir tehlike de sülüklerdir. Sülükler deriye yapışarak kan emerler. Bu canlılar emdikleri kanı sindirebilmek için barsaklarında Aeromonas hydrophilia isimli bakteriyi taşırlar. Kan emme işlemi sırasında bu bakteriyi bize bulaştırabilirler. Aeromonas hydrophilia’ya bağlı selülit, ishal, kemik ve kan dolaşımı enfeksiyonları görülebileceği unutulmamalıdır. Hem yüzme havuzlarından hem de denizden bulaşabilecek bir başka bakteri de tüberküloz dışı atipik mikobakteridir; Mycobacteri- 16 um marinum. Vücuda girdikten sonra 2-8 haftalık kuluçka süresi vardır. Deride giriş yerinde akıntılı yara, tümöre benzer şekilde ele gelen yumrular (granülom) oluşturur. Bu yumrular daha sonra ülsere dönüşür. Tanı için genellikle cilt biyopsisi gerekir. Tedavisi en az 6 hafta bazen 18 aya kadar uzayabilir. Göz çevresinde selülit gelişebilir. Gölde yüzen veya dalma sporu yapanlarda görülebilecek ciddi enfeksiyonlara yol açan Acanthamoeba ve Naegleria isimli serbest yaşayan amiplerin varlığı Malezya’da yapılan bir çalışmada 14 yüzme havuzunda da gösterilmiştir. Bunama, bilişsel faaliyetlerde bozulma gibi nörolojik bulgularla kendini gösterir. Menenjit ve ensefalit gibi ölüm riski yüksek enfeksiyonlara yol açar. Gözde keratit yapabilir. Özellikle kontakt lens kullananların lensleri ile yüzmeleri keratit riskini artırmaktadır Dışkı-ağız yoluyla bulaşan diğer virüslerden Hepatit A ve E dediğimiz sarılık mikropları da bu tür aktiviteler sırasında bulaşabilir. Adenovirus okyanus, nehir, kanalizasyon sistemi, yüzme havuzu sularında yaşayabilen bir virustur. Özellikle yüzme havuzu kullananlarda; gözlerde sulanma ve kaşıntı, ses kısıklığı, boğaz ağrısı ve yüksek ateş yapabilir. Çok kolay yakın temasla insandan insana bulaşabilir. Kaynaklar: 1. CDC. www.cdc.gov/healthywater/swimming/rwi/ 2. Fantuzzi G, Righi E, Predieri G, Giacobazzi P, Mastroianni K, Aggazzotti G. Prevalence of ocular, respiratory and cutaneous symptoms in indoor swimming pool workers and exposure to disinfection by-products (DBPs). Int J Environ Res Public Health 2010;7:1379-91. 3. Init I, Lau YL, Arin Fadzlun A, Foead AI, Neilson RS, Nissapatorn V. Detection of free living amoebae, Acanthamoeba and Naegleria, in swimming pools, Malaysia. Trop Biomed 2010 ;27(3):566-77. 4. Osorio F, Magina S, Carvalho T, Goncalves MH, Azevedo F. Mycobacterium marinum skin infection with tenosynovitis successfully treated with doxycycline Dermatol Online J. 2010;16(9):7. 5. Dziuban EJ, Liang JL, Craun GF, Hill V, Yu PA, Painter J, Moore MR, Calderon RL, Roy SL, Beach MJ; Centers for Disease Control and Prevention (CDC). Surveillance for waterborne disease and outbreaks associated with recreational water--United States, 2003-2004. MMWR Surveill Summ. 2006;55(12):130. 6. Castor ML. Safe swimming. Talk to parents about preventing recreational water illnesses.Safeswimming-talk-to-parents-rwi.pdf Yüzme havuzlarından enfeksiyon kapmamak veya başkalarına bulaştırmamak için dikkat edilecek hususlar şunlardır: 1.İshali olanlar havuzlarda yüzmemelidir. 2.Bezlenen bebekler havuzda yüzmemelidir. 3.Havuz suyunun yutulmamasına dikkat edilmelidir. 4.Havuza girmeden önce duş alınmalı, tuvaletten çıkınca veya bebek bezi değiştirdikten sonra eller su ve sabunla yıkanmalıdır. 5.Bebek bezi havuz kenarında değiştirilmemelidir. 6.Küçük çocuklar havuzdan aralıklı olarak çıkartılarak, tuvalet ihtiyaçları karşılanmalıdır. 7.Özellikle Cryptosporidium veya Giardia’ya bağlı ishali olanlar şikayetleri geçtikten iki hafta sonrasına kadar yüzme havuzlarına girmemelidir. Çünkü iyileşme sonrasında bile bu mikroplar, dışkı ile haftalarca atılmaya devam eder. 17 Doç. Dr. İlknur Kozanoğlu Başkent Üniversitesi Adana Erişkin Kemik İliği Nakil Merkezi Hücre İşleme Ünitesi Direktörü ADANA Erişkin Kemik İliği Nakil Merkezi 18 Dünyada 40, ülkemizde 30 yıldır kök hücre nakli tedavileri gerçekleşmektedir. Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlı 26 merkezde yılda yaklaşık 500 hastaya kök hücre nakli yapılmaktadır. Başkent Üniversitesi Adana Erişkin Kemik İliği Nakil Ünitesi 2003 yılında kurulmuş olup, Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılan bölgedeki tek erişkin kök hücre nakil merkezidir. Merkezimizde otolog ve allogeneik kök nakli gerçekleştirilmektedir. 2004 yılından bu yana 173 hastaya (95 otolog, 78 allogeneik) başarılı kök hücre nakli gerçekleştirilmiştir. Merkezimiz Avrupa Kemik İliği Nakil Cemiyetinin kayıtlı üyesidir ve tüm veriler Avrupa ile paylaşılmaktadır. 19 Hastanemiz bünyesinde Yüreğir de bulunan koltukların birisi, enfeksiyon riski yönünden Başkent Üniversitesi Adana Erişkin Kemik İli- ana bina (A binası) 8. kat’ta kemik iliği na- diğerlerinden izole edilmiştir. ği Transplantasyon Merkezi, Kemik İliği Nakli Avrupa Grubu’nun (EBMT) kalite kuruluşu kil servisi bulunur. Klinik Ünite de hastaları farklılaşmamışlardır ve spesifik bir hücreye leri kullanılarak kök hücrelerin kemik iliğinden (insan doku uygunluğu antijen) sisteminin dönüşmesi için bir uyarı gelmediği takdirde periferik kana göç etmesi sağlanabilir. Perife- varlığını anlaşılması büyük bir aşama ol- farklılaşmamış olarak kalırlar. Farklılaşmamış rik kanda kök hücre miktarı yüksek bir sayıya muştur. HLA uygun bireyler arasında yapılan hücrelerin bölünerek, kas hücresi veya sinir ulaştığında ise, aferez cihazları yardımıyla organ nakillerinin ve kemik iliği transplantas- hücresi gibi belli bir fonksiyon gören hücre- periferik damarlar kullanılarak, kök hücreler yonunun daha başarılı olduğu anlaşılmıştır. ye dönüşmesine diferansiyasyon denir ve bu toplanabilir. Bugün ise bilim adamalarının geldiği nokta, yetenekleri onları benzersiz kılar. Kök hücre- hücre kullanılacağı zaman, kök hücre elde kişinin kendi hücrelerinden yeni organlar inşa ler elde edildikleri kaynağa göre; embriyonal, etmek için en sık kullanılan yol; aferez sis- etmek ve bu organlara işlevsellik kazandırmak fetal ve erişkin kök hücresi olarak türlere ay- temlerinin kullanılarak periferik damarlardan rılmaktadır. kök hücre toplanmasıdır. mikrobik bulaşmadan korunabilmesi için 6 Kemik İliği Nakil Merkezi Hücre Toplama JACIE akreditasyonuna hazırlanan merkezler izolasyon odası bulunur. Bu izolasyon odala- (Aferez) Ünitesi ile Hücre İşleme Ünitelerini arasındadır. rının 4’ü allojeneik nakiller için düzenlenmiş, barındırır. Aferez Ünitesi Sağlık Bakanlığı tara- HEPA filtreleri bulunan standartlara uygun fından eğitim merkezi olarak ruhsatlandırılmış odalardır. Hastaların bu odalarda uzun süre olup, sürekli eğitim programı kapsamındadır. Geleceğin Tedavi Yöntemi: “Kök Hücre” kalabilecekleri düşünüldüğü için, buzdolabı, Hücre İşleme Ünitesi, kök hücrede sayım ve İnsan vücudunda eskiyen organların değiş- dijital kanallı TV, görüntülü telefon, hareketli canlılık analizlerinin yapıldığı ve kök hücrele- tirilmesi fikri çağlar boyunca hekimlerin bir olmuştur. Rejeneratif (tamir edici) tıp dediği- yatak ve çek yat gibi gibi eşyalar bulunur. Na- rin dondurularak saklandığı alandır. rüyası olmuş ve zaman zaman bu yönde giri- miz bu yeni bilim dalı birçok kronik hastalığın şimler yapılmıştır. Bilimsel açıdan anlamlı ilk tedavisinde yeni bir pencere açmıştır. kil odasında yatan hastalar, hemşire deskin- 20 cı olur. Daha sonraki yıllarda insanlarda HLA Klinikte tedavi amacıyla kök Erişkinde sıklıkla bulunduğu yer kemik iliği Göbek kordonu kesilip bebek ayrıldıktan son- dokusudur. Kemik iliği vücudumuzun en ağır ra ilk yarım saat içerisinde anne rahminden ve aktif dokusudur. Kemik iliğinde bulunan düşen plasenta ve göbek kordon kanı yetiş- totipotent (çok yönelimli) hücre adını verdiği- kin kök hücreler için önemli bir kaynaktır. de bulunan merkezi monitörden yakın olarak Nakil Merkezi içinde yer alan Hücre İşleme denemeler ise 1930‘ lu yıllarda gerçekleştiril- izlenmektedir. Ünitesi, güvenli bir kriyojenik hücresel ürün miş ve kemik iliği yetersizliği olan hastalara depolama tesisine sahiptir. Hastalara ait kök (aplastik anemi) sağlam bir kişiden alınan Kök hücre tanımı ve kaynakları nelerdir? Klinik Ünite de aynı zamanda Yüreğir de bulu- hücrelerin depolanma alanı Hücre İşleme kemik iliğinin verilmesi, hastalığı tedavi etme- İlk kez kök hücre kavramından 1800’lü yıl- miz ana kök hücre bulunur. Bu ana kök hücre, Bu hücreler yetişkin vücudundaki hücrelere nan B binası -1. katta kemik iliği nakli hastala- Ünitesi içinde ayrı bir alan olarak sınırlandı- diği gibi, hastaların ölümüne yol açmıştır. Or- ların sonunda bahsedilmiş ve her bir kan kendi kendini yenileyebilen ve başka hücrele- göre daha genç bir dönemde elde edildikle- rının ayaktan değerlendirilmesini sağlayan bir rılmıştır. Bu alana girişler kartlı geçişle sağ- gan transplantasyonu girişimleri ise 1940 ve hücrelerinin ‘öncü’ bir hücreden köken aldığı re dönüşebilen, ayrıca başka hücrelerinde ön rinden diğer yetişkin hücrelere göre kullanım hücrelerini oluşturabilen bir yapıdadır. açısından bazı avantajlara sahiptirler. Göbek adet transplantasyon polikliniği, ve bulaşıcı lanmakta olup, yetkili kişiler dışında hiçbir 1950’ li yıllarda kadavradan alınan böbreğin tariflenmiştir. Kök hücreler kendini yenileme hastalığı olan hastalar için bir izolasyon odası personel giremez. Hücre Saklama Alanında 3 bir canlıya takılması şeklinde başlamıştır. Bu ve spesifik hücrelere dönüşebilme yeteneği- Erişkin kök hücreyi en yüksek yüzdeli olarak kordon kanı kök hücre kaynağı olarak dün- bulunur. Bu alanda gerektiğinde kemoterapi adet -800C mekanik dondurucu 2 adet sıvı girişimler hasta açısından başarısız olmakla ne sahip hücrelerdir. Diğer organ hücrelerinin kemik iliğinden elde ediyoruz. Bu amaçla ke- yada, özellikle çocuklarda 1988 yılından beri ve kan transfüzyonu yapılan ‘’Ayaktan Tedavi azot tankı bulunur. Saklama Alanı uzak ve ya- birlikte, teknik açıdan damar anastomozları- (örn; karaciğer hücresi, kalp hücresi) belli mik iliği aspirasyon setleri kullanılarak, kök çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmakta- Ünitesinde’’ 4 adet tedavi koltuğu bulunur. Bu kın alarm sistemleri ile donatılmıştır. nın (uçuca bağlama) geliştirilmesine yardım- bir fonksiyon görmesine karşın, kök hücreler hücreler elde edilebilir. Bazı büyüme faktör- dır. Kordon kanı elde edildikten sonra bir dizi 21 işlemden geçirilir ve kırmızı kan hücreleri elimine edilir. Daha sonra dondurma işlemi için kullanılan özel eriyiklerin içerisinde sıvı nitrojen içerisinde dondurularak saklanır. Bu işlem kordon kanı bankacılığı olarak adlandırılır. Yetişkin kök hücreler insan vücudunda sadece kemik iliğinde değil özellikle yağ dokusu olmak üzere birçok doku ve organda bulunabilirler. Yağ dokusundan elde edilen kök hücrelerin kemik iliğinden elde edilen kök hücreler kadar dönüşüm yeteneğine sahip olduğu bildirilmektedir. Yağ dokusundan kemik iliğine göre daha fazla sayıda hücre Vücudumuzun önemli bir bölümünde beyin, kalp, karaciğer gibi organlara farklılaşmış hücreler ciddi hasarlar gördüklerinde doğal biçimde yenilenemez. Kök hücreler bölünebilme ve farklılaşma yetenekleri sayesinde sağlıklı ve işlev gören hücrelere farklılaşabilirler. Bu nedenle hastalık veya yaralanma nedeniyle hasar gören organ ve dokuların yenilenmesinde kullanılabilirler. Hastalanmış hücrelerin sağlıklı hücrelerle değiştirtmesine yönelik bu tedavi biçimi ” hücre lıkların ve bazı kanser türlerinin tedavisinde kullanılmasıdır. Bu yöntemin kullanılmasını sınırlayan en önemli faktör alıcı ile verici arasında tam bir doku uyumunun gerekli olmasıdır. Toplumda doku uyumu açısından binlerce farklı özellikte birey türünün varlığı nedeniyle bu uyum ancak kardeşler arasında, o da ancak % 25 olasılıkla gerçekleşmektedir. Bu nedenle hastalar için kök hücre vericisi olarak sıklıkla HLA doku grubu uyumlu kardeşler kullanılır. Kardeş verici bulunamadığı durumlarda ise, doku grubu uygun olan akraba dışı vericilerde kullanılabilir. Hastaya allojenik (tam uyumlu kardeş verici) kök hüc- Vericiden kök hücre toplama süreci nasıl gerçekleşir? edilmesini takiben, kök hücreler özel bir çok temiz, mümkünse hepa filtreli odalarda yöntemle (aferez) aynı trombosit bağışında yatırılarak izlenir; beslenmelerine özel itina olduğu gibi kandan toplanırlar. Her iki kola gösterilerek özel diyetler hazırlanır. Devamlı da damar yolu açılır. Kan bir koldan çıkıp bir ağız bakımı yapılarak yaralar olması önlen- hücre ayrıştırıcısından geçerek diğer drenden meye çalışılır. Buna rağmen, çoğu hastada Kemik İliği Alımı bedene geri döner. Bu cihazda kök hücreler ağız yaraları olması, iştah azalması, tat duyu- merkezkaç kuvvetiyle kalan kandan ayrıştırı- sunun azalması nedeniyle ağızdan beslenme lırlar ve nakil için steril torbalara toplanırlar. zor olur. Bu dönemde birçok hastaya damar- Gerekli olan kök hücreler bu yöntemle genel anestezi altında bir delme iğnesiyle vericinin arka kalça kemiğinden alınır. Alım yaklaşık 60 dakika sürmektedir. Bu esnada yaklaşık olarak bir litre kemik iliği - kan karışımı alınır. Bu miktar ise vericinin vücudundaki toplam kemik iliğinin yaklaşık yüzde beşi kadardır ve tedavisi” olarak adlandırılmaktadır. Bu tedavi re naklinin yararlı olacağına karar verildikten dukları doku ve organlarda küçük hasarların organ nakline benzerlik göstermektedir, an- sonra HLA doku grubu uyumlu verici aran- giderilmesinde rol oynadığı düşünülmekte- cak organ yerine hücreler kullanılmaktadır. maya başlanır. Hazırlıklar sonrası hasta ünite dir. Günümüze kadar bu hücrelerin sadece Organ nakline göre bir diğer farkı sağlıklı içine alınır ve hazırlık rejimi verilerek yeni- belirli bir gurup hücreye faklılaşabileceği hücreler kişinin kendisinden alınabilir ve bu den immün ve hematolojik verici kökenli bir düşünülüyordu. Ancak günümüzde bu hüc- nedenle de doku uygunluğu gibi sorunlarla yapılanma sağlanmaya çalışılır. Bu amaçla relerin başka değişik hücre tiplerine de dö- karşılaşılmaz. Günümüzde araştırmacılar or- hastaya standart olarak ablatif denen kemik nüşebileceği bilinmektedir. gan naklinin yerini alabilecek ve organ nakli iliğini tamamen ortadan kaldıran tedaviler ve- olanağı olmayan hastalar için kullanılabi- rilir. Bu dönemde hastanın HLA tam uyumlu Erişkin kök hücreleri dışında, anne kar- lecek kök hücre tedavisi ile ilgili çalışmalar vericisinden, aferez sistemleri kullanılarak nındaki embriyo ve fetüse ait dokulardan yapmaktadırlar. Dolayısıyla, kök hücre te- belli sayıda (tercihen kilograma 3 milyonun da kök hücreler elde edilebilir. Ancak bu davileri henüz araştırma bazındadır. Ancak, üzerinde) hazırlanan kök hücreler infüze edi- araştırmalar erken dönemdeki embriyonun kalp kasının yenilenmesi, diyabet, romatizma lir. İnfüzyon sonrası dönemde hastalar ya- hukuksal tanımından başlayarak henüz grubundaki hastalıklar, sinir sistemi hastalı- kından takip edilir ve verilen kök hücrelerin kesin cevapları verilmemiş sosyal, etik ve ları ( Parkinson, Alzheimer) sinir sitemi ve hastada kemik iliği dokusuna yerleşerek yeni sağlıklı bir beden bunu iki hafta içinde yeni- bilimsel soruları da beraberinde gündeme omurilik yaralanmaları, karaciğer hasarları ve sağlıklı kök hücrelerin oluşması beklenir. ler. Verici kural gereği alımdan bir gün önce getirmektedir. Embriyonik kök hücreleri in gibi birçok konuda umut vaat eden çalış- Böylece kök hücre naklinin 1. fazı tamamlan- kliniğe yatırılır ve olağan olarak üçüncü gün vitro kültür şartlarında üretirken, bazen is- malar hızla devam etmektedir. Klinik olarak, mış olur. Taburcu sonrası ilk 100 gün ikinci evine gitmek üzere taburcu edilmeden önce tenmeyen ve organizmaya zararlı olabilecek ortopedik kusurlar, impotans gibi bazı ürolo- fazı ve takip eden dönem ise, geç transplant gözetim için alımdan sonraki gece de klinikte genetik mutasyonlara da uğrayabilmektedir. jik rahatsızlıklar ve deri hastalıklarında hücre fazını oluşturur. kalır. Araştırmalarda kullanılan serum, kimyasal tedavisi diğer durumlara göre daha fazla yol madde ve besiyerleri varlığında üretilen almıştır. Günümüzde kök hücre araştırma- hücrelerin insan sağlığı için ne gibi potan- elde edilebilmektedir. Bu hücrelerin bulun- Kandan Kök Hücre Alımı ları hücre biyolojisini anlamamızda ve bazı Kök hücre nakli kimlere uygulanır? siyel riskler taşıdığı bilinmektedir. Buna ek kronik hastalıkların tedavisinde yeni imkanlar Kök hücre nakli ağırlıklı olarak, kan yapıcı siste- kandan kök hücre toplanması yönteminde olarak, embriyonik kök hücre araştırmaları sağlayabilecek bilgileri bilim dünyasına ka- min hastalıklı olmasından muzdarip hastalarda vericinin deri altına beş gün süreyle büyüme henüz tedavi amacıyla uygulanacak ürünleri zandırmaktadır. gerçekleştirilir. Çocuklar ve yetişkinlerdeki lö- faktörü (hormon benzeri bir madde) enjekte semi ve lenf düğümü kanserinin çeşitli şekil- edilir. Bu maddeye G-CSF adı verilmektedir lerinde, yapım kusurundan kaynaklanan ağır ve vücut tarafından her enfeksiyon sürecinde kansızlık durumunda, doğuştan ağır bağışıklık üretilen bir faktördür. Bu madde, ağırlıklı vermekten uzak görünmektedir. Bu neden- Vericilerin ortalama olarak %80’ine uygulanan sağlamak amacıyla embriyonik ve fetal kök Tedavi amacıyla kök hücre nakli hücrelerin kullanılması yasal ve etik açıdan Son 40 yıldır dünyada kabul gören şekliyle, kusuru (sadece çocuklarda) ve alyuvarlardaki olarak kemik iliğinde bulunan kök hücrelerin sınırlandırılmıştır. Ülkemizde Sağlık Bakan- kök hücre nakli, kemi iliği veya kandan elde çeşitli hastalıklar bu tür hastalıklardandır. Gü- dolaşıma geçmesine etki eder. Dolaşımdaki lığı yayınlanan bir genelge ile embriyonik edilen kök hücrelerin; akdeniz anemisi, ap- nümüzde kök hücre nakli en sık akut löseminin kök hücre sayısının yeterli olduğunun kontrol kök hücrelerin kullanılmasını yasaklamıştır. lastik anemi, lösemi ve lenfoma gibi hasta- çeşitli şekillerinde uygulanmaktadır. le gerek deneysel ve gerekse klinik yarar 22 Klinikte kök hücrelerin kullanım alanları Kök hücreler nasıl nakledilir? dan beslenme verilebilir. 15-20 gün içinde ilik tuttuktan sonra ateş düşer, ağız yaraları düzelir. Hasta, ilik verilmesinden yaklaşık 1 ay Kök hücre nakli aynı kan nakline benzer bir içinde taburcu olacak hale gelir. Ancak, bazı şekilde damardan yapılmaktadır. Nakledilen hastalarda çok ciddi yan etkiler görülebilir; kan hücreleri vücuttaki kan akışıyla yayılır- hastaların yüzde 10-30’u bu ciddi yan etkiler lar ve kemik iliği boşluklarına kendiliğinden nedeniyle ilk 3 ay içinde bazen kaybedilebilir. yerleşirler. Orada yeni sağlıklı kan hücreleri oluşturmaya başlarlar. Nakilden sonraki ilk iki ile dört hafta boyunca hasta, enfeksiyon riski sebebiyle, çevreden izole edilmiş halde nakil odasında kalır. Kök Hücre naklinde ortaya çıkan yan etkiler nelerdir? İlik tutana kadar, kan hücreleri yapılmadığı Kök hücre nakli ile iyileşme ihtimali nedir? Nakil yapılmış hastaların % 40-80’inde tedavi başarıyla seyretmektedir. Nakilden sonra kişinin hayatta kalma süresi münferit olarak hastanın yaşına ve sağlık durumuna, naklin yapıldığı zamana, maruz kaldığı hastalıkların türüne ve olası komplikasyonlara bağlıdır. için mikroplara karşı direncin azalmasına bağlı enfeksiyon/ateş yüksekliği, ağız yaraları, ishal, kanamalar ve saç dökülmesi görülür. Kaynaklar Ayrıca bu dönemde yüksek doz ilaçlar veril- 1. http://stemcells.nih.gov/ 2.http://www.news.wisc.edu/packages/stemcells/ 3. http://stemcells.nih.gov/info/basics 4. http://www.stemcellresearchfoundation.org/ 5. http://www.stemcells.wisc.edu/ 6. www.tuba.gov.tr mesine bağlı diğer yan etkiler de görülebilir (karaciğer, böbrek, kalp ve diğer organlara ait). Bu yan etkileri önlemek için hastalara devamlı kan, kan ürünleri (trombosit, plazma) ve koruyucu ilaçlar verilmektedir. Hastalar 23 Doç. Dr. Tankut AKAY Başkent Üniversitesi Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi ABD VARİS Varis nedir? Varis toplardamarların kalıcı olarak genişlemesi, kıvrılması ve uzamasıdır. Yetişkin nüfusun %1520 sini etkiler. Kadınlarda erkeklere oranla 2-4 kat daha fazla görülür. Ailesel geçiş oranı %50 den fazladır. 20-70 yaş arası kadınların %55’ i varislerden şikayetçidir. 24 Varisler esas olarak toplardamar sisteminin hastalığıdır. Toplardamar sisteminin görevi, dokulardan alınan kanın kalbe taşınmasıdır. Atardamarların aksine toplardamarların içinde hassas kapakçıklar bulunur. Bu kapakçıklar yerçekiminin etkisine rağmen kanın kalbe doğru tek yönde hareketini sağlayıp geri kaçışı önlerler ve insan ayakta olsa bile toplardamar drenajı sağlanır. Ayakta sabit olarak çok fazla duran bireylerde ise bu kapakçıklar bozulur ve varis gelişebilir. 25 Varis kimlerde görülür? Bu hastalık grubunda bazı kimseler daha fazla risk altındadır. Özellikle hareketsiz ve sürekli oturarak çalışmayı gerektiren günümüz çalışma koşulları, çalışan kadınların büyük bir bölümünü varis hastalığı açısından riskli gruba sokmaktadır. Hamilelik ve şişmanlık da varis hastalığına olan yatkınlığı artırmak- Bu yakınmalar özellikle günün sonuna doğru çok belirgin hale gelir ve hastalar ayakkabılarının dar geldiğinden şikayetçi olur. Kadın hastalarda adet dönemlerinde yakınmalar belirgin olarak artar. tadır. Ayrıca doğurganlık çağındaki kadınların kullandığı doğum kontrol hapları ve menopoz sonrası kadınların kullandığı hormon tedavileri de hastalığın gelişimine yatkınlık oluşturan diğer faktörler arasından sayılabilir. Varis hastalığında şikayetler nelerdir? Çapı 1 mm civarında olan genişlemelere kılcal varis denmektedir. Kılcal varisler genelde görüntü bozukluğu dışında bir yakınmaya yol açmazlar. Özellikle çapı 3-4 mm üzerinde olan varislerde ise görüntü bozukluğuna ek olarak belirgin yakınmalar başlar. Uzun süre ayakta kalma sonrası bacakta ağrı, şişme, hassasiyet ve ağırlık hissi oluşabilir. Hastalar bacakta sürekli bir sızlama olduğunu ve dinlenseler de kolay kolay geçmediğini farkederler. Bu yakınmalar günün sonuna doğru çok belirgin hale gelir. Varis hastalığı, “venöz yetmezlik” olarak tanımlanır ve 6 ana grupta incelenebilir. Bu ana gruplar şunlardır: Derece O: Görülebilen toplardamar hastalığı yok Derece 1: 1-3 mm çapında ince varisler Derece 2: Çapı 4 mm üzerinde olan gerçek varisler Derece 3: Bacakta şişlik Derece 4: Ciltte kahverengi-siyah değişiklikler Derece 5: Cilt değişiklikleri ve ayak bileği çevresinde iyileşmiş yara Derece 6: Açık yara olması (Genellikle ayak bileği içinde) Geç dönem varis hastalarında özellikle ayak Tanı nasıl konulur? bileği iç tarafında şişme ve siyaha yakın renk Varis hastalığının tanısını koyabilmek için dikkatli bir öykü almak şarttır. Muayene yapıldıktan sonra günümüzde en sık kullanılan yöntem ultrasondur. Bu yöntem ile gözle görülemeyen derin toplardamarlar incelenebilmekte, kapak yetersizliği değerlendirilebilmektedir. Varis tedavisi öncesi altta yatan tüm sorunları anlayabilmek için Doppler ultrason (?) gittikçe daha sık kullanılmaktadır. Bu yöntem ağrısız olup iğne kullanılmamaktadır. Pahalı bir inceleme değildir. Sık sık tekrarlanabilir. Üniversitemiz hastanesine her yıl binlerce varis hastası başvurmakta ve bu hastaların çok büyük kısmına doppler ultrasonografi uygulanmaktadır. değişikliği başlar. Bu alan kaşıntılıdır ve yara açılabilir. Bu yaralar tipik olarak geniş, ancak derin olmayan yaralardır. Tedavi çok güçtür. Açılan bu yaraların kapanması için uzun süren pansumanlar gereklidir ve tedavi hayat boyunca devam eder. Tedavi edilmeyen varislerde gelişebilecek bir diğer sorun, enfeksiyondur. Varis kanın göllendiği alandır ve kan mikroplar için de çok iyi bir beslenme ve çoğalma ortamıdır. Enfeksiyon gelişirse bu alanda kızarıklık, bölgesel ısı artışı, hassasiyet ve şişlik oluşur. Varis hastalığında genel yakınmalar bacaklara kramp girmesi, ayaklarda yanma, ağrı, ağırlık hissi, bazen uyuşma, kaşınma, görüntü bozukluğu şeklinde özetlenebilir. 26 Varis Hastalığının Sınıflandırılması Varisten korunmak için nelere dikkat etmeliyiz? • Varis veya venöz yetmezliği tanısı ko- nulmuş kişilerde bacak baldır kaslarının çalıştırılması çok önemlidir. Bu kaslar çalışarak damarları sıkıştırmakta ve kanın kalbe dönüşünü kolaylaştırmaktadır. Dolayısı ile varisli hastalar bacak kaslarını çalıştıracak egzersizler yapmalı, uzun süre ayakta sabit kalmamalı ve uzun süre oturur pozisyonda kalmamalıdır. Hastalarımıza genel öneriler; ayaklarını biraz yukarıda tutarak uzanmaları veya hızlı tempoda yürüyerek baldır kaslarını çalıştırmalarıdır. • Uzun süre oturmanın ve ayakta durmanın her zaman önüne geçilemeyeceğini durumlarda parmak uçlarında yükselip alçalmak ve otururken ayakları aşağı yukarı hareket ettirmek faydalıdır. • İs yerinde veya uzun yolculuklarda arada bir arabayı durdurarak; uçak, otobüs ya da trenle yapılan yolculuklarda ise ayağa kalkarak kısa yürüyüşler yapmak son derece yararlı olacaktır. • Ayakları mümkün oldukça yukarı kaldırarak damarlardaki basıncı hafifletmek önemlidir. Gün boyunca ayakları arada bir, tabureye, ya da masa kenarına koymak yardımcı olacaktır. • Varis hastaları aşırı sıcaktan kaçınmalıdır. Çok sıcak suyla banyo yapmamalı, hamam, sauna kaplıca gibi ortamlardan kaçınmalıdır. Yine aynı şekilde güneşte uzun süre kalmamalı ve bacaklara ayaktan ve dış taraftan başlayıp yukarı doğru 15 sn süreyle her gün 1 veya 2 kez soğuk duş yaptırılmalıdır. • Varis hastaları aşırı kilodan kaçınmalıdır ve bazı durumlarda, mesela hamilelik süresince, ayaklar şiştiğinde veya varis damarları belirginleştiğinde hiç aksatmadan varis çorapları giyilmelidir. • Varis hastaları ayrıca şikayetleri için çeşitli ilaçlar kullanabilirler. Doktor kontrolünde alınan bu ilaçlar, kısa sürede şikayetlerde azalma sağlamaktadır. ve genişliğine göre değişiklik gösterebilmektedir. Kılcal damar varislerinde genelde o damarı yok etmek için TC3000, skleroterapi, köpük skleroterapisi, lazer yöntemlerinden biri tercih edilebilir. Bu öneriler var olan varisleri engeller mi? TC 3000 Yöntemi: Hayır. Varolan varisleri engellemek için çeşitli yöntemler mevcuttur. Kılcal damar varislerini yok etmek için çeşitli yöntemler uygulanır. Bu yöntemler hastanemizde mevcut olup varisli damarın boyuna Cihaz, bir jeneratör ve sadece damara enerji verilmesini sağlayan çevredeki dokuya herhangi bir zarar vermeyen tek kullanımlık izolasyonlu nikel veya altın iğnelerden oluşur. Ok küçük bu iğnelerin oluşturduğu termokoagülasyon ile kılcal damar varisleri yok edilmektedir. Skleoterapi Yöntemi: Bir diğer yöntem olan Skleroterapide amaç damar içine sklerozan (büzüştürücü) madde vererek yüzeyel varislerin yok olmasını sağlamaktır. Lazer Yöntemi: Daha büyük varisler için; cerrahi ya da son dönemde kliniğimizde de sıklıkla kullanmakta olduğumuz lazerle veya RF enerjisi kullanarak, varislerin yok edilmesi mümkün olabilmektedir. Bu yöntemin avantajları kanamaya neden olmaması, daha az travmatik olması ve işlem sonrası günlük aktivitelere hemen dönülebilmesidir. Bu yöntemlerden TC 3000 ince varislerin yok edilmesini amaçlayan, her cilt tipinde kullanılabilen bir cihazdır. Herhangi bir bölgede, her biçim ve renkteki ince varisler TC 3000 ile tedavi edilebilir. Özellikle, çok küçük çaplı ve skleroterapi yöntemiyle ulaşılamayan varisler için uygundur. 27 Uzm. Fizyoterapist Emel ŞAHİN Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon ABD Gebelik ve Egzersiz Gebelik kadın vücudunda fiziksel, metabolik, psikolojik ve hormonal birçok değişikliğin meydana geldiği bir dönemdir. Eğer gebelik öncesi egzersiz yapmıyorsanız gebeliğe karar verdiğinizde egzersizlere başlamalısınız. Kadınlarda gebelik öncesi bulunan bel ağrısı ve idrar kaçırma gibi problemler, gebelik ile daha da artabilir. Uygun egzersiz programları ile bu problemler ortadan kaldırılabilir. 28 Gebelikte aktif bir yaşam izlemek, doğabile- devam ettirilebilir. Program grup egzersiz- lecek ağrılara karşı önlem almak amacıyla cek pek çok problemi engellemekte oldukça leri şeklinde ve haftada 1 gün 45 dakikalık bu egzersiz programı; önemlidir. Aktif bir yaşam sağlayabilmek seanslar halinde uygulanır. 32. haftadan • Bel, karın, kalça ve bacak kaslarını içinse düzenli egzersiz programları gerek- sonra gebelerimiz solunum egzersizleri ile kuvvetlendirme egzersizleri mektedir. Anne adayları uzman ekipler tara- birlikte gevşeme eğitimini içeren doğum • Omurga ve kalça eklem fından verilen egzersiz programları ile çok eğitimi programına alınır. hareketliliğinin sağlanmasına yönelik egzersizler • Bacak, göğüs ve boyun kaslarınızın rahat bir gebelik ve doğum yaşayabilirler. Gebeliğin 20. haftasından itibaren gebe- Gebelik Egzersiz Programı lik egzersizlerine başlanabilir. Bu egzersiz Tüm gebelerde kişiye özel olarak uzman esnekliğinin sağlanmasına yönelik programı 32. haftaya kadar genişletilerek fizyoterapist tarafından planlanır. Oluşabi- egzersizler 29 • Doğru duruşun sağlanmasına yönelik egzersizlerden oluşmaktadır. Size önerilecek hiçbir egzersiz bebeğinize ya da size zarar verecek türden egzersizlerdeğildir. Tüm bu egzersizler planlanırken ve uygulanırken gebenin sahip olduğu tüm dahili ve kas iskelet sistemi problemleri ile gebelik öncesi fiziksel kapasitesi göz önüne alınır. Egzersizin Gebeye Etkileri • • • • • • • • • • • • • Kalp ve damar sağlığını korur. Aşırı kilo alımını engeller. Vücut farkındalığı sağlar. Doğru duruşu sağlar. Düzgün vücut dengesinin korunması ve geliştirilmesini sağlar. Dolaşımı düzenler. Dayanıklılık ve kuvveti artırır. Egzersiz ile salınan hormonlar sayesinde mutluluk ve iyilik hali sağlar. Doğum sırasında olası sorunları azaltır. Gebelik diyabeti olasılığını azaltır. Gebelikteki ufak yakınmaları önler. Doğum sonrası toparlanmayı hızlandırır. Doğum esnasında ıkınmada anneden kol kaslarından yardım alması istenir. Fakat kol kaslarını kasarken bacak ve rahim kaslarını gevşek bırakması gerekir. Rahim kaslarının kasılması, bebeğin çıkış yolunun engellenmesi anlamına gelir. Bacak ve rahim kaslarının gevşek bırakılarak bebeğin yolunun serbest olması sağlanır. Anne adayının doğumdan önce kaslarını kontrol etmeyi öğrenmesi için gevşeme eğitimi verilmektedir. Bu gevşeme eğitimi anne adayına doğum esnasında büyük rahatlık sağlar. Ayrıca doğum başlangıcında kasılmalar sırasında da anne adayının gevşeyebilmesi bebeğin oksijenlenebilmesi için oldukça önemlidir. Bu amaçla gevşeme eğitiminin yanı sıra solunum egzersiz eğitimi de verilmektedir. Doğum başlangıcında ne yapması gerektiği konusunda korkuları olan eşlere yönelik olarak “Doğumda Partner Eğitimi” de verilmektedir. Doğum başlamadan önce anne adayının kasılmalarla ilgili yaşadığı korku, gerilim yaratır. Gerilim ise ağrıyı ortaya çıkarır. Ağrı ortaya çıkınca anne adayı daha çok korkuya düşer. Bu bir kısır döngüdür ve bu döngünün bir yerinden kırılması gerekir. Gevşeme ve solunum eğitimleri bu döngünün kırılmasına yardım eder. Yapılan çalışmalar, egzersiz yapan gebelerin daha kısa sürede doğum yaptıklarını, sezaryen ve forseps kullanımının daha düşük olduğunu bildirmektedir. Gebelikte Önerilen Spor Aktiviteleri • Yürüme • Yüzme • Su içi egzersizler • Golf Gebenin bu aktivitelerden birini güvenli bir şekilde yapabilmesi ve belirgin bir kas iskelet sorunu veya sakıncalı olma olasılığına karşı gebeler mutlaka bir fizyoterapist tarafından ayrıntılı fiziksel muayeneden geçirilmelidir. Gebelikte egzersiz programına katılması sakıncalı olan gebeler; • • • • Gebeliğe bağlı hipertansiyon problemi olanlar Gebelikte vajinal kanama geçirenler Çoğul gebelik yaşayanlar (ikiz, üçüz gibi) Daha önceki gebeliklerinde erken doğum öyküsü yaşayan gebeler. Tüm bu problemler olmaksızın rahat ve normal bir gebelik geçiren anne adayları da egzersizlere başlamadan önce mutlaka hekimiyle görüşmeli ve gerekli kontrollerden geçmelidir. Gebelik sırasında egzersiz yapıp yapamayacağınıza hekiminiz karar verecektir. Doğum Koçluğu Doğumu beklemek anne adayı için heyecanlı ve bir o kadarda mutluluk verici bir serüvendir. Bu serüveni tek başına yaşamak ve ne yapacağını bilememek ise anne adayınıkorku gerilim kısır döngüsü sokar. Bu da beraberinde panik ve ağrı getirir. Bu tip durumlar doğum anında stresle başa çıkmayı bilememekten, bilgi ve deneyim eksikliğinden kaynaklanır. Günümüzde bu mucizevi olayı anne için unutulmaz bir deneyim haline getirmek ve doğumdaki riskleri en aza indirmek için doğumda profesyonel bir yardıma ihtiyaç duyulmaktadır. 30 Birçok ünlünün de doğal doğumda yardımına ihtiyaç duydukları bu profesyonel sağlık çalışanı kadın sağlığı ve doğum konusunda uzmanlaşmış fizyoterapistlerdir. Moda deyimiyle ise “doğum koçudur”. Ve doğum koçu dünyada doğal doğumun vazgeçilmez elemanlarındandır. başaldığı andan itibaren nasıl nefes alacağı ne gibi bir pozisyon alması gerektiği ne zaman hastaneye gelmesi gerektiği anlatılır. Bu evrede anneye doğumun ilerleyen aşamalarında nasıl nefes alacağını önemi vurgulanır ve pratik eğitimlerle gösterilir. Ikınma provası ile bu aşama sonlandırılır. Doğal doğum çoğu kadın için fiziksel ve duygusal bir maratondur. Anne adayı bu maratona tıpkı bir sporcunun hazırlandığı gibi titizlikle hazırlanmalıdır. Bu durumda anne adayın bir sporcunun maratona antrenman koçu eşliğinde hazırlandığı gibi yaklaşan doğuma doğum koçu ile hazırlanmalıdır. 3. evrede; doğum koçu anneyle birlikte doğal doğum deneyimini paylaşır ve doktoru ile birlikte anneye doğumda yön göstericidir. Bu evrede annenin hastanede olduğu sürece doğum koçu da yanındadır. Doğum koçu anneye kasılmalar sırasında çektiği ağrıyı azaltmak için bir takım elektroterapi ajanları ve masaj-mobilizasyon teknikleri uygular. Doğum evrelerinde annenin doğru nefes almasını sağlar ve zamanı geldiğinde bebeğin doğması için ıkınmayı destekler. Sonrasında plasentanın doğumu içinde yardımcı teknikler öğretilir ve bu evre sonlandırılır. Doğum koçluğu programı nelerden oluşur? Doğum koçluğu 5 evreden oluşan teorik ve pratik bilgilerden oluşan geniş bir programdır. 1.evrede; gebeliğin planlanmasından itibaren başlayıp 34. haftaya kadar devam eder. Bu eğitim anne adayının kas iskelet sitemini destekleyen, değişen hormonel dengenin olumsuz getirilerini engelleyen, duruş bozukluklarını önleyen, kilo kontrolüne yardımcı, doğumda ve bebek bakımında ihtiyaç duyulan kas kuvvetinin artmasını sağlayan gebelik egzerizlerinden oluşur. Bu egzersizler tamamen kişiye özel hazırlanmalıdır. Bu egzersizler anneye bi yandan fiziksel destek sağlarken bi yandanda sosyal ve psikolojik destek de sağlar. 2. evrede; 34. haftadan doğum kadar olan evredir. Bu evrede anne maratonun sonuna yaklaştığı için heyecanla karışık bir korku duyar. Bu yüzden stresle başa çıkma yöntemlerinden ve gevşeme egzersizleri kullanılmaya başlanır. Annenin doğuma hazırlanması için gevşeme çok önemlidir. Anneye geveşeme hem pratik hemde terorik olarak anlatılır. İlerleyen haftalarda doğum çantasınin nasıl hazırlanacağı anne ve bebek için gerekli olanlar ayrıntılı bir şekilde anlatılır ve doğum eğitimine geçilir. Doğum eğitiminde anneye kasılmalar 4. evrede; doğum sonrası toparlanmanın hızlanması için gerekli egzersizler ve emzirme eğitiminden oluşur. Doğal doğumda toparlanma müdahaleli doğumlarar göre çok daha hızlıdır ama bu aşamada da annenin egzersiz tedavisine ihtiyacı vardır. Egzesiz tedavisi karın çevresi kasların eski sıkı haline dönmesi, gebelikte değişen duruşun düzletilmesi, kilo kontolünün sağlanması, bebek bakımı için gerekli kol kas kuvvetinin sürdürülmesi ve doğum sonrası sık karşılaşılan sırt-bel ağrılarının öünüe geçmek için kişiye özel hazırlanmaış bir egzersiz programdır. Emzirme eğitimi ise emzirme sırasında bebeğin ve annenin pozisyonlanması, emzirme sıklığı ve şekli ile ilgili teorik ve pratik biligileri içerir. Gelişmiş toplumlarda kadınlar artık doğuma aktif olarak katılabilmek, kasılmalarla başa çıkabilmek, kontrollerini kaybetmemek ve kolay bir doğum deneyimi yaşamak için doğum koçlarından yardım isterler. Sizde gebeliği ve doğal doğumu en az ağrı ve stresle yaşamak ve bebeğiniz kollarınıza alırken bebek bakımı konusunda donanımlı olmak istiyorsanız mutlaka bir profesyonel doğum koçu ile tanışın. 31 Öğr. Gör. Şerife BOZBAŞ Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ABD. Başkanlığı Uyku sırasında burun ve boğaz bölgesindeki hava yolu darlıklarına bağlı olarak yumuşak dokuların titreşmesi sonucu ortaya çıkan sese horlama denir. Genellikle üst hava yolunda dil arkasındaki alanın daralması sonucu, daralma ile orantılı olarak horlama artar. Yetişkinlerde; boğazdaki bademcikler, geniz eti, dil kökü gibi dokuların aşırı büyük, yumuşak damağın sarkık ve küçük dilin uzun olması en önemli horlama nedenleridir. Üst solunum yollarındaki bu dokuların nefes alıp verme sırasında titreşimi ile horlama ortaya çıkar ve zamanla şiddeti artar. Horlamak hastalık belirtisi olabilir mi? 32 Horlama Kimlerde Görülür dınlarda ise % 40’a ulaşmaktadır. Normal erişkin insanların en az %45’i zaman zaman, %25’i ise sürekli horlamaktadır. Horlama yaşla birlikte artar ve özellikle şişman erkeklerde daha sık görülür. Yaşın artması ile horlamanın görülme sıklığı da artarak 60 yaşında erkeklerde % 60’a, ka- Erkeklerdeki boyun bölgesindeki yağlanma, yutak çevresinde daha çok daralmaya ve göğüs içi basınçta daha çok artmaya sebep olarak erkeklerin daha çok horlamasına neden olur. Kadınların; menapoz dönemi sonunda hormonal dengelerinin değişmesiyle, özellikle kas yapıları erkeklerinkine benzemekte bu da erkeklere benzer şekil ve sıklıkta horlamaya başlamalarına neden olmaktadır. Bu durum çok ciddi sosyal ve tıbbi problemlere yol açar. Sosyal olarak kişinin aile yaşamını, iş gezileri nedeniyle arkadaşları ile ilişkileri- ni olumsuz yönde etkiler. Bu açıdan sadece tıbbi bir hastalık değil sosyal sorunlara da neden olan bir durumdur. En çok üzerinde durulması gereken horlama şekli, sessizlik dönemleri ile kesintiye uğrayan şiddetli horlamalardır. Bu tür horlamalardaki sessizlik dönemleri, solunum durmaları ile kendini gösterir. Solunum durmaları veya yüzeyelleşmeleri gece içinde yüzlerce defa tekrarlayabilmekte ve bunların ancak çok az bir kısmı hastanın yakınları tarafından farkedilmektedir. Horlamanın solunum durmaları ile birlikte olduğu klinik tabloya uyku apne sendromu (uykuda solunum durması hastalığı) denir. yorgun, uykulu ve mutsuz hisseder, gündüz rin başında gelir. Kilo artışı üst hava yolların- her fırsatta uyuklamalar görülür. Konsantras- da da belirgin olmak üzere tüm vücutta yağ yon güçlüğü nedeniyle dikkat gerektiren işleri birikimine neden olur, bu nedenle zayıflama yaparken uyuklama ve araba kullanırken kaza üst hava yolu açıklığında artma sağlayarak yapma riski artar. Bu nedenle horlama ya da horlamanın azalmasını sağlar. uyku-apne hastalığı sadece kişinin kendisi ve • eşini değil toplumun diğer fertlerini de riske horlama ve apne şiddetinin artmasına neden atan ciddi bir hastalıktır. Uyku sırasında yaşanan solunum çabası sonucu terleme, idrara çıkma ihtiyacında artma ve ağız kuruluğu şikayetleri başlar. Uykuda her nefes durması sırasında kandaki oksijen miktarı düşer ve kalp kanı pompalamak için daha fazla çalışmak zorunda kalır. Sonuçta kalp ritminin bozulmasına ve tansiyonun yüksek seyretmesine neden olur. Horlama konusunda önemli olan hastalığın ne zaman sağlık sorunlarına neden olmaya başladığıdır. Kişiler horlamanın neden olduğu belirtilerin farkına varmayabilir veya ciddiye almayabilirler. Horlama uyku düzeninin bozulmasına, uyku sırasında oksijen alımının azalmasına neden olur. Bunun sonucu halsizlik, konsantrasyon bozukluğu, gündüz aşırı uyku hali yakınmaları başlar. Bu şikayetler kişinin yaşam kalitesini bozar, iş ve özel yaşamını olumsuz yönde etkiler. Ayrıca horlama; yaşın ilerlemesi, ilaçlar, alkol kullanımı ve kilo alımı gibi nedenlerle yıllar içinde “uyku apne sendromu” denilen hastalığa ilerleyebilir. Horlama uyku sırasında nefesin zaman zaman durması ile kendini gösteren ciddi bir hastalığın ilk bulgusu olabilir. Uyku sırasında horlamalar arasında nefes durmaları oluyorsa, soluksuz kalınan süre 10 saniye ve daha uzunsa uyku apnesi denilen hastalık düşünülmelidir. Horlayan kişilerin yaklaşık 1/3’ünde uyku apnesi olduğu bilinmektedir ve kesin tanı uyku laboratuvarında yapılacak incelemeler ile konur. Her gece ve her pozisyonla horlaması olan hastalar mutlaka uyku laboratuvarında bir gece yatırılarak değerlendirilmelidir. Uykuda nefes durması ardından kısa süreli uykuda yüzeyelleşme veya uyanıklık dönemi olur, hasta yatış pozisyonunu değiştirir, ancak hasta bu durumu uyanıklık olarak algılamaz. Derin uyku süresinin ve uyku kalitesinin azalmasına bağlı olarak kişi kendini Horlama tedavi edilebilir mi? Genellikle horlayan kişi horlamasından rahatsız olmadığı için doktora kendi isteği ile başvurmaz. Bu nedenle horlamanın bir hastalık olduğunu kabul etmek, tedavi ve çözüm yollarını aramak tedavide ilk basamaktır. Şiddetli ve sürekli horlaması olan, yakınları Alkol kaslarda gevşemeye neden olarak olur, bu nedenle uykudan 4 saat önce alkol alımından kaçınılması önerilir. • Sırtüstü pozisyonda uyumak gevşeyen kasların ve dilin arkaya doğru kaymasına neden olarak ve üst hava yolunu daralttığı için yatağın baş kısmının yükseltilmesi ve yan pozisyonda yatma tavsiye edilir. • Sigaranın hava yollarında ödeme neden olarak horlama şiddetini artırması nedeniyle bırakılması önerilir. • Uyku verici ya da sakinleştirici özelliği olan ilaçların da horlama ve apne şiddetinde artmaya neden olması nedeniyle doktor kontrolünde kullanılması gerekir. Orta- ağır düzeyde uyku apne sendromu saptanan hastalarda ise üst hava açıklığını sağlamaya yönelik cihazlar ile tedavi planlanır. tarafından uykuda nefesinde durma fark edi- Horlamaya neden olan burun alerjisi, polip len, yeterli süre uyumasına rağmen gündüz ve kronik sinüzit gibi durumlar ilaçla tedavi uykululuk, yorgunluk ve sabah başağrısı olan sonrası tekrar değerlendirilir, burunda kemik- hastalar doktora başvurmalıdır. Bu kişilere kıkırdak eğrilikleri, üst hava yolunda tıkanıklığı detaylı değerlendirme ve muayene sonucu yol açan yumuşak doku fazlalıkları için cerrahi bir gece yatırılarak uyku sırasında gerekli pa- müdahaleler düşünülebilir. Basit horlama ta- rametrelerin ölçüldüğü uyku testi (polisom- nısı konan kişilere ağız yapısına uygun olacak nografik inceleme) planlanarak horlama ya şekilde diş hekimleri tarafından hazırlanan da uyku apnesi varlığı araştırılır. Horlama ve ağız içi cihazlar tedavide kullanılabilir. uyku apnesi saptanan hastalar Kulak Burun Boğaz ve Göğüs Hastalıkları bölümünce de- Sonuç olarak horlama çevreyi rahatsız eden ğerlendirilerek hastalık şiddetine göre tedavi sosyal boyutu dışında kişinin sağlığı açısın- planlanır. Basit horlama ya da uyku apne sendromu tanısı konan hastalarda öncelikle kilo verme, sigara ve alkolün bırakılması, yüksek yastıkla yatma veya yan pozisyonda yatma önerilir, gerekli olgularda cerrahi işlem planlanabilir. Horlamayı azaltmak için hangi kişisel önlemleri almak yeterli olabilir. • Kilo fazlalığı horlamayı artıran nedenle- dan da ciddi riskler taşıyan bir hastalıktır. Horlamanın bir hastalık olduğunu kabul ederek tedavi ve çözüm yollarını aramak tedavide ilk basamaktır. Bu nedenle hastalık ilerlemeden sağlık merkezlerine başvurmalı, hastanın şikayetleri, muayenesi ve polisomnografik inceleme bulguları değerlendirilerek hasta için en uygun yöntem seçilerek tedavi planlanmalıdır. Hastanemiz Uyku Bozuklukları Merkezimiz hakkında detaylı bilgi almak için 0(312) 212 29 12/306 No’lu telefonu arayabilirsiniz. 33 Uzm. Dr. Fisun SÖZEN Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Cengiz YILMAZ Özel Sigorta Sorumlusu Özel Sağlık Sigortası 34 Özel Sağlık Sigortası Nedir? Sağlık masraflarının, bir sigorta şirketi tarafından, belli bir prim karşılığında, poliçede bulunan genel ve özel şartlar dâhilinde, limitler doğrultusunda karşılanmasıdır. Genel şartlar Devlet tarafından belirlenmektedir. Anlaşmalı Kurum Uygulaması Nedir? Anlaşmalı Olduğunuz Sigorta Şirketlerinden farklı uygulama yaptıklarınız var mıdır? Hayır. Anlaşmalı olduğumuz tüm sigorta şirketleri ile hiçbir farklılık gözetmeden aynı işbirliği ve güven çerçevesinde çalışılmaktadır. Bu bağlamda Başkent Üniversitesi Hastaneleri, hem sağlık hizmeti vermekte hem de özel sağlık sigortası sektörüne olumlu katkılarda bulunmaktadır. Anlaşmalı kurum, sigorta şirketi ile cari fiyatlarından indirim yaparak, doğrudan ödeme anlaşması yapmış olan sağlık kuruluşlarıdır. Böylece sigortalılar, anlaşmalı kurumlarda varsa, katılım payı dışında ücret ödemezler. Hastanenizin anlaşmalı olduğu sigorta şirketleri hangileridir? Özel Sağlık Sigortası yaptırmış olan kişilere farklı uygulamalarınız var mıdır? Evet. Özel sağlık sigortası olan kişilere hizmet veren özel sigorta ofisimiz bulunmaktadır. Ayrıca özel anlaşma yaptığımız anlaşmalı kurumlarımız da ofis hizmetlerinden yararlanabilmektedir. konusunda faaliyette bulunan tüm şirketlerle anlaşması bulunmakta- Özel Sigorta ofisinde verilen hizmetler nelerdir? dır. Bunun yanında, yabancı sigorta şirketleri ile de anlaşmalarımız Özel sigorta ofisimiz tarafından; hastaların muayene randevularının vardır. alınması, tüm tetkiklerin en kısa sürede yapılması, gerekli olduğunda Başkent Üniversitesi Hastanesinin, Türkiye’de özel sağlık sigortası 35 oda temin edilmesi, işlemler devam ederken ikram ve ağırlama hizmetleri verilmektedir. Özel sigorta ofisi hizmetlerinden yararlanabilmek için ne yapmalıyız? Özel sigorta ofisi hizmetlerinden yararlanabilmek için herhangi bir ek ücret vermeniz gerekmez. Yapmamız gereken tek şey, 312 223 33 22 numaralı direk telefonu veya (312) 212 68 68/1547 – 312 2122912/145 numaralı telefonları arayarak, ofis görevlilerimiz ile irtibata geçmektir. Ayrıca http://www.baskent-ank.edu.tr/ internet adresimizden de ofisimizle irtibata geçebilirsiniz. Sigorta şirketleri ile check-up anlaşmanız var mıdır? Aile hekimliği hizmetlerinizde neler bulunmaktadır? Konuyla ilgili anlaşma sağlanmış olan sigorta şirketi sigortalılarına, yılda bir kez kadın ve erkek için yaş gruplarına göre belirlenen paket tetkik işlemleri yapılmaktadır. Sigortalılar daha sonra da yıl içerisinde iki defa kontrol muayenesine gelmektedir. Ayrıca sigortalı olan kişiler diledikleri zaman aile hekimimiz ile irtibata geçerek sağlık sorunlarını iletebilmektedir. Hastanenizde yapılan işlemler için özel sağlık sigortası olan kişilerden katılım payı alınıyor mu? Sigortalıların yaptırdıkları işlemler için sigorta ofisi çalışanlarımız ge- Evet. Sigorta şirketleri ile check-up anlaşmalarımız vardır. Sigorta nel olarak internet veya sesli yanıt sistemi ve telefon ile çok kısa süre- başlangıcında yapılması gereken veya poliçe şartları gereği yıl içe- de provizyon almaktadır. Provizyon neticesinde, sigorta şirketinin ver- risinde tekrar eden check-up işlemleri uzman doktorlarımızın gözeti- miş olduğu onay doğrultusunda hastalardan katılım payı alınmaktadır. minde yapılmaktadır. Ayrıca poliçe kapsamında “Aile Hekimliği” hiz- Katılım payı alınması gerektiği durumlarda, katılım payı faturası da meti bulunan sigortalılar için uzman aile hekimlerimiz tarafından aile özel sigorta ofisimiz çalışanları tarafından düzenlenerek hastalarımıza hekimliği hizmeti verilmektedir. verilmektedir. 36 ANLAŞMALI KURUMLAR LİSTESİ SİGORTA ŞİRKETLERİ BANKALAR 1- ACIBADEM SAĞLIK SİGORTASI A.Ş. 1- BANK ASYA A.Ş. 2- AK HAYAT SİGORTA A.Ş. 2- FORTİS BANK A.Ş. 3- AMERICAN LIFE HAYAT SİGORTA A.Ş. 3- ESBANK EMEKLİ SANDIĞI VAKFI 4- ALLİANZ SİGORTA A.Ş. 4- T. EXIMBANK A.Ş. 5- ANADOLU ANONİM TÜRK SİGORTA A.Ş. 5- T. İŞ BANKASI A.Ş. 6- ANKARA ANONİM TÜRK SİGORTA A.Ş. 6- ŞEKERBANK VAKFI 7- AXA SİGORTA A.Ş. 7- T.C. MERKEZ BANKASI 8- GROUPAMA SİGORTA A.Ş. 8- T.C. MERKEZ BANKASI SOSYAL GÜVENLİK VAKFI 9- HALK SİGORTA (BİRLİK SİGORTA) A.Ş. 9- TÜRKİYE VAKIFLAR BANKASI YRD. SAND. VAKFI 10- DABKOVİÇ DENİZ ACENTALIĞI 10- GARANTİ BANKASI A.Ş. 11- DEMİR HAYAT SİGORTA A.Ş. 12- DUBAİ-GROUP SİGORTA A.Ş. TİCARET ŞİRKETLERİ 13- EUREKO SİGORTA A.Ş. 1- GİMSA LTD. ŞTİ. 14- ERGO SİGORTA A.Ş. 2- KAREL ELEKTRONİK A.Ş. 15- SOMPO JAPAN SİGORTA A.Ş. 16- GARANTİ SİGORTA A.Ş. DİĞER KURUMLAR 17- GENERALİ SİGORTA A.Ş. 1- ANKARA SANAYİ ODASI BAŞKANLIĞI 18- GÜNEŞ HAYAT SİGORTA A.Ş. 2- ANKARA TİCARET ODASI BAŞKANLIĞI 19- GÜVEN SİGORTA A.Ş. 3- ANADOLU A.T. SİGORTA (Personeli) 20- HDI SİGORTA A.Ş. 4- MİLLİ REASÜRANS T.A.Ş. VAKFI 21- INTERGLOBAL/TAWUNİYA 5- İSVİÇRE BÜYÜKELÇİLİĞİ 22- INTER PARTNER ASSISTANCE 6- KKTC SAĞLIK BAKANLIĞI 23- MAPFRE GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. 7- LİBYA BÜYÜKELÇİLİĞİ 24- MARM A.Ş. 8- SOSYAL GÜVENLİK KURUMU 25- MED-NET SAĞLIK 9- TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ 26- CGM MEDICAL BİLGİ SİSTEMLERİ A.Ş. 10- T.MUHARİP GAZİLER DERNEĞİ GENEL BAŞKANLIĞI 27- RAY SİGORTA A.Ş. 11- T. GAZİLER KÜLTÜR VE YARDIMLAŞMA VAKFI 28- YAPI KREDİ SİGORTA A.Ş. 12- TÜRK GÜREŞ VAKFI 29- ZÜRİCH SİGORTA A.Ş. 13- TÜRK TELEKOM VAKFI 30- ZİRAAT SİGORTA A.Ş. 14- TCDD VAKFI YABANCI SİGORTA VE ASSISTANCE ŞİRKETLER PİLOTAJ 1- BUPA INSURANCE LTD.İNGİLTERE 2- HELİPORTUGAL S.A. 2- EURO – CENTER 3- SİNDEL HAVACILIK 3- EUROP ASSISTANCE 4- TÜRK HAVA KURUMU 4- GMC SERVICES INTERNATIONAL FRANSA 5- YÜZÜAK HAVACILIK 5- MONDIAL ASSISTANCE 6- REMED ASSISTANCE 7- S.O.S. INTERNATIONAL AMBULANS SERVİSİ A.Ş. 8- TUR ASSIST 9- VANBREDA 10- ADAC 1- HAN HAVACILIK BALONCULUK Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi 10.Sokak, No:45 Bahçelievler/ANKARA Tel: (0312) 212 68 68 Faks: (0312) 223 73 33 www.baskent-ank.edu.tr