RESTRUCTURING OF CITIES SYMPOSIUM with International
Transkript
RESTRUCTURING OF CITIES SYMPOSIUM with International
Uluslararası Katılımlı ġEHĠRLERĠN YAPILANDIRILMASI SEMPOZYUMU KENTSEL DÖNÜġÜM'2012 RESTRUCTURING OF CITIES SYMPOSIUM with International Participation TEBLĠĞLER - PROCEEDINGS 26-29 Eylül - September 2012, Ġstanbul, Türkiye EDĠTÖRLER - EDITORS Mahmud TÜRKĠSTANĠ, Yusuf BAYKAL Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Düzenleme Kurulu (Organizing Committee) Mahmud TÜRKĠSTANĠ (BaĢkan, Chair) Hüseyin TOROS (EĢ baĢkan, Co-Chair) Emre ARNAVUTOĞLU Furkan MELEMEN Hulusi SARIKADIOĞLU Hüseyin MUNGAN Osman Fevzi KURTARAN Yusuf BAYKAL BĠLĠM KURULU (Scientific Advisors) Dr. Ahmet DOĞAN (YTÜ) Dr. Ali DENĠZ (ĠTÜ) Dr. Ali TÜRK (SDÜ) Dr. AyĢe Elif ÖZSOY ÖZBAY (BEYKENT ÜNĠ.) Dr. AyĢe Nilay EVCĠL (BEYKENT ÜNĠ.) Dr. Bekir Sami UYANIK (HĠSAR INT. HOSP.) Dr. Bünyamin GÜRPINAR (BEYKENT ÜNĠ.) Yük. Müh. Bahri BĠLALOĞLU (BEYKENT ÜNĠ.) Dr. Emine Sevinç ÇAĞLAR (BEYKENT ÜNĠ.) Dr. Eyüp DEBĠK (YTÜ) Dr. Fatih AYDOĞAN (ĠÜ) Dr. Hakan DENLĠ (ĠTÜ) Dr. Hakkı ÖZASLAN (MEDICINE A. HOSPITAL) Dr. Hidayet ÖZDEMĠR (EÜ) Dr. Hilmi DEMĠRKAYA (AKDENĠZ) Dr. Hüseyin TOROS (ĠTÜ) Dr. Ġbrahim KOCABAġ (YTÜ) 2 Dr. Ġsmail TOSUN (SDÜ) Dr. Kadir GÜLER (ĠTÜ) Dr. Kenan GÖÇER (BEYKENT ÜNĠ.) Dr. Mustafa ARSLAN (YTÜ) Dr. Murat ERGÜN (ĠTÜ) Dr. Mustafa SAĞDIÇ (YTÜ) Dr. Osman SAĞDIÇ (YTÜ) Dr. Ömer GÜL (ĠTÜ) Dr. Önder GÜLER (ĠTÜ) Dr. Pelin ALPKÖKĠN (ĠTÜ) Dr. Selim Hilmi ÖZKAN (YTÜ) Dr. ġahin Oruç (YTÜ) Dr. ġakir ġahin (SDÜ) Dr. ġükrü DURSUN (SÜ) Dr. Tuncer ÇELĠK (AREL ÜNĠ.) Dr. Yüksel DEMĠRKAYA (MARMARA ÜNĠ.) Dr. Zekâi ġEN (ĠTÜ) Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ÖNSÖZ ġehirlerimizde yıllardan beridir birçok afetler yaĢanmaktadır. Plansız ve çarpık ĢehirleĢmenin anlık zararlarını bu afetlerde görebildiğimiz gibi, ilerleyen zaman diliminde uzun vadede verdiği zararları da göremeyebilmekteyiz. UlaĢımdan-istihdama, eğitimden-sağlığa, depremlerden-meteorolojik afetlere kadar birçok konunun araĢtırılması ve istiĢare edilmesi sağlıklı yarınlarımızın yapılandırılmasına büyük faydalar sağlayacaktır. Daha güzel Ģehirlerin oluĢturulabilmesi için konu ile ilgili bilim insanlarının, uygulayıcıların ve yöneticilerin bir araya gelmesi ve bilgi alıĢ-veriĢinde bulunabilmeleri için bu etkinliği düzenliyoruz. Amacımız elde edilen bilgileri kamuoyu ile paylaĢarak yarınların Ģehirlerinin her yönüyle daha yaĢanabilir ve sürdürülebilir olmasına katkıda bulunmaktır. ġehirlerimizin yeniden yapılandırmalarının hız kazandığı günümüzde, atalarımızın "Ġki ölç, bir biç!" sözlerine uygun olarak hataların en aza inmesi için toplantımızın bir istiĢare merkezi olmasını ümid etmekteyiz. Etkinliğimizi gerçekleĢtirmemize vesile olan tebliğ sahiplerine, tebliğleri titizlikle inceleyen bilim kuruluna, etkinliğimize maddi ve manevi destek veren kurum ve kuruluĢlara, özellikle Beykent Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Mehmet Emin KARAHAN Beyefendi‘ye ve Ġstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Mehmet KARACA Beyefendi‘ye teĢekkürü bir borç biliriz. Etkinliğimiz üç adet özel oturum içermektedir: 1. özel otorum ―Yeni Ġstanbul‖ Sivil Toplum KuruluĢları katkılarıyla; 2. özel oturum ―ġehirlerin yapılandırılmasında sağlığın yeri, önemi‖ Hisar Ġntercontinental Hospital katkılarıyla; 3. özel oturum ―ġehirlerin yapılandırılmasında Üstün Nitelikli Ġnsan YetiĢtirme‖ Boğazhisar Eğitim Kurumlarının katkılarıyla gerçekleĢtirilmiĢtir. Sempozyum kitabının KÜLTÜR A.ġ.‘nin katkılarıyla kitap halinde kamuoyuna sunulması ve web sitemizde (sehirler.itu.edu.tr) pdf olarak yayınlanması ile tebliğler daha çok geniĢ kitleye ulaĢabilmektedir. Büyük birikimlerin ve uğraĢların sonucunda oluĢturulmuĢ olan bu eserin nice sağlıklı ve huzurlu Ģehirlerin inĢasına öncülük edecek bir eser olmasını temenni ederiz. SEMPOZYUM YÜRÜTME KURULU Not: Yayımlanacak olan yazıların sorumluluğu bildiri sahiplerine aittir. 3 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr SPONSORLAR – SPONSORS BOĞAZHĠSAR EĞĠTĠM KURUMLARI SHA ĠNġAAT TMMOB JEOFĠZĠK MÜHENDĠSLERĠ ODASI TÜMSAġ ĠSTANBUL PALMĠYE GRUP TOPRAK YAPI DENETĠM YAPI TEKNĠK A.ġ. ELECTRIC & HYBRID CARS HISAR INTERCONTINENTAL HOSPITAL ĠSTANBUL KÜLTÜR A.ġ. ĠSTANBUL OTOBÜS A.ġ. ĠSTANBUL TĠCARET ODASI DUYAR VANA A.ġ. ÜNĠAKTĠVĠTE KURUKAHVECĠ MEHMET EFENDĠ MAHDUMLARI GÜVENPINAR SU ÇAYKUR A.ġ. NESCAFE’ ye katkılarından dolayı teĢekkür ederiz. 4 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Tebliğler (Papers) *Kentsel DönüĢüme Yönelik Son Yasal Düzenlemelerin Ġrdelenmesi ve Kentsel DönüĢüm Faaliyetlerine Etkilerinin Değerlendirilmesi ............................................................................ 11 Ġdris ATABAY, ġenay ATABAY *Kentsel DönüĢümle Ġmar Planı Uygulanan TaĢınmazlarda Mülkiyet ve Ġmar Haklarının Aktarımı ................................................................................................................................... 21 Aziz Cumhur KOCALAR *Afete Maruz Bölgelerde KentleĢme ....................................................................................... 30 Gökhan KÜRKLÜ, Gökhan GÖRHAN *Spatial Urban Structure and Crime in Kaunas City ............................................................... 39 Irina Matijošaitienė, Kęstutis Zaleckis, Inga Stankevičė, Kristina Navickaite and Jolita Sinkiene *Daily Urban Mobility in ALGIERS: Challenges and Achievements..................................... 49 BAOUNI Tahar *Evaluation of Elevated Steel Liquid Tanks‘ Behavior with Friction Damper Under Seismic Loading..................................................................................................................................... 58 Ehsan RAJAEE,Soheil MONAJEMI NEZHAD *Turizm Baskısından Kaynaklanan Kırsal ve Kentsel Riskler ile Önleyici Koruma Politikalarına Yönelik Bir YaĢam Döngüsü Perspektifi .......................................................... 62 Aziz Cumhur KOCALAR *Uyumlu Kentsel GeliĢme Hakkı Çerçevesinde Kentsel Sit Alanlarının DönüĢümü: Ġstanbul Örneği ....................................................................................................................................... 74 Emine TOKSÖZ *Kentsel DönüĢümde Meteorolojik Afetlere KarĢı Alınabilecek Önlemler ............................ 86 Gökhan GÖRHAN, Gökhan KÜRKLÜ *Topoğrafik Yapı, Ġklim ġartları ve KentleĢmenin Konya‘da Hava Kirliliğine Etkisi ........... 94 Çiğdem Çiftçi , ġükrü Dursun , Sinan Levend , Fatma Kunt *ġehirlerin Yapılandırılmasında Dikkat Edilmesi Gereken Çevresel Etkenler: Zonguldak Örneği ..................................................................................................................................... 104 Hakan ġ. KUTOĞLU, Hülya K. ÇITIROĞLU, Ömer F. ÇAPAR, Deniz ARCA, Serkan SARGINOĞLU, Hüseyin KEMALDERE, Murat ARSLANOĞLU *A Sustainable Approach to Growth of Iranian Cities Using GIS (Case study: Sanandaj in Iran) ........................................................................................................................................ 112 Kyoumars HABIBI, Farshad Nourian *Investigation of energy management in construction projects ............................................. 118 Sanam KHAKPOUR RIABI 5 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr *Climate Change and the Importance of Solar Energy in Future .......................................... 128 Hamidreza DEHGHAN MANSHADI *Assessment of the landscape in the Urbanization ................................................................ 138 Boualem EL KECHEBOUR *Unplaned Urbanization and Policies Responses at Selected Countris of Asia .................... 150 Mahmoud Moshfegh, Mohammad Gavad Mahmoudi, Shahla Kazemipour Sabet *Kentsel DönüĢüm Projelerinde Deprem Faktörü ................................................................. 161 Gül USLU1, Bayram UZUN *Gaziantep‘teki Zemin Özelliklerinin Ġncelenmesi ............................................................... 162 Ali Fırat ÇABALAR, Nurullah AKBULUT, M. Musab ERDEM , Abidin DĠLEK *Time-History Response of Concrete Bridge under Seismic Loads ...................................... 169 Seyed Reza JAHED , Amir Sepehr HASHEM MONIRI *Cumhuriyet Döneminde Ġstanbul'daki Tarihi Yapılara YapılmıĢ Olan Müdahalelerin Deprem Etkisinde OluĢabilecek Sorunları ........................................................................................... 181 Yrd. Doç. Dr. M. Erdal EREN *Kentsel DönüĢüm Sürecinde Ġktidarın MeĢrulaĢtırıcı Söylemi; Depremin Hegemonik ġiddeti ................................................................................................................................................ 190 Safiye ALTINTAġ *ġehirlerdeki Zemin Hareketlerinin Jeodezik Yöntemlerle Ġzlenmesi .................................. 199 Hakan ġ. KUTOĞLU, KurtuluĢ S. GÖRMÜġ, Hüseyin KEMALDERE, Eray KÖKSAL, Tomonori DEGUCHĠ *Numerical study of the diaphragm behavior of the concrete slab systems subjected to lateral load ......................................................................................................................................... 207 Soheil MONAJEMI NEJAD , Mohammad Foaad HAKEMI ZADE *Investigating the Effects of Elastomeric Bearing Pads on Dynamic Behavior of Concrete Bridge Piers ............................................................................................................................ 215 Abdalreza ZARE , Alireza FIOUZ , Yasin FAYAZBAKHSH *The Improvement of Compressive Strength of Self Compacting Concrete Made by Scrap Tires with Nano-silica ............................................................................................................ 226 Salar Salkhordeh, Azin Banafshe Afshan *Investigating The Behavior Of Concrete Rectangular Liquid Storage Tanks Under Dynamic Loads ...................................................................................................................................... 232 Omid BAROUGHI, Farhad EMAMI KHIAVI , Fateme SHEIKHGHASEMI *New Generation of Concrete Economic and Environmental. .............................................. 240 Arroudj KARIMA, Oudjit Mohamed NADJIB, Zenati Abdelfetah et Lanez MADIHA *Optimal positioning of stiffeners in steel plate girders ........................................................ 246 Hossein DANANDE POUR 6 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr *KentleĢme ve Hava Kirliliği ĠliĢkisinin AB Uyum Sürecindeki Hava Kalitesi Kavramına Göre Değerlendirilmesi .......................................................................................................... 253 Zeliha GEMĠCĠ, Onur KALE *Kültür ve Medeniyetin Mekâna Yansıması, Mekânsal Hareketlilik ve Durağanlık Açısından Üsküdar ve San Marco (Venedik) Meydanları ...................................................................... 264 Hasan TAġÇI *Uzak Menzil Toz TaĢınımının Uydu ve Aletsel Ġzlenmesi: ġanlıurfa Örneği ..................... 279 Tuba RASTGELDĠ DOĞAN, Ġsmail TEKĠNER, Ġbrahim Halil DĠREK, Seda BAKAN, BüĢra RATGELDĠ ve Özlem DEĞER *Yalova Termal Ġlçesi Peyzaj Planlama ÇalıĢması ................................................................ 287 Canan KOCA *YeĢil Binaların Finansal Faydaları ....................................................................................... 296 Ġbrahim KOCABAġ, AyĢe SIĞIRTMAÇ *Application of Steel Braces in Strengthening Reinforced Concrete Buildings.................... 299 Zahra PIRSAMADI *Kitap Odaklı Kültür ve Medeniyetin ġehirlere Yansıması .................................................. 307 Ahmet Vural *GeliĢen Ġnternet Ortamında Etkin Zaman Kullanımı, DeğiĢimlere ve Sosyal Ağlara Adapte Olma ....................................................................................................................................... 315 Ġsmail DURU *Kırsal Göçmenlerde Kentlilik Bilincinin Kentsel DönüĢüm Açısından Değerlendirilmesi. 321 Selda GEYĠK YILDIRIM , Ozan YILDIRIM *Kentsel DönüĢümde Elektromanyetik Kirliliğin Kontrolü Ġçin Örnek Modelin Ġlkesel Boyutu ................................................................................................................................................ 329 Prof.Dr.Osman ÇEREZCĠ, AraĢ.Gör. ġuayb YENER, AraĢ.Gör.Baha KANBEROĞLU *Havza Koruma Eylem Planları Kapsamında Planlanan Atıksu Arıtma Tesislerinin Değerlendirilmesi ve Öneriler ................................................................................................ 341 Sayiter YILDIZ *Investigation of Blue and Green water resources in Iran based on virtual water concept ... 352 Hamidreza DEHGHAN MANSHADI *Investigation of turbidity current in dam reservoirs ............................................................. 363 Seyed Mojtaba Hoseini *Numerical Analysis of Water Hammer in a Viscoelastic Pipe System Considering Fluid Structure Interaction ............................................................................................................... 370 Majid KOLBADI NEJAD *Sustainable Water Resources Management in Arid and Semiarid Areas ............................ 383 Hamid TEIMOURI RAD 7 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr *Evaluation of the Potential of Urban Structures for the Modeling of Sustainable Development: Kaunas Case ................................................................................................... 389 Kęstutis ZALECKĠS, Jūratė KAMĠČAĠTYTĖ – VĠRBAŠĠENĖ *Investigation of Seismic Behaviour Of Flexible Diaphragms In Typical Buildings ........... 399 Mohammadali BARKHORDARI, SeyedMahdi ZAHRAI, Morteza Davoudy *"ZERO" Loss Of Life Durıng Natural Hazards ................................................................... 400 Kubilay Kaptan, Özden Timurlenk *Contribution to the study of the corrosion of the pouzzolana high performance concrete (HPC) in sulfates .................................................................................................................... 409 Ahcene Merida, Aissa TALAH, Fettoum KHARCHI , Rabah CHAID *ġehirlerin Yönetiminde Üniversite-Yerel Yönetim ĠĢbirliğinin Artırılması ........................ 421 Yüksel Demirkaya *Ġçme Suyu Dağıtım Sistemlerinin Modellenmesi ve Coğrafi Bilgi Sisteminde Kullanımı . 425 AyĢenur USLU, Gülfem BAKAN *Contribution to the Elaboration of a Tool for Expert Assistance and Classification of Buildings ................................................................................................................................ 427 Samir BOUHEDJA, Ahmed BOUKHALED , Ammar NECHNECH , Farah LAZZALI *Environmental Impacts of Urbanization and Informal Settlements ..................................... 428 Pınar KarakaĢ *Çanakkale Kenti Örneğinde Çarpık ġehirleĢme ................................................................... 435 Alper SAĞLIK, Abdullah KELKĠT, Elif SAĞLIK *Çarpık KentleĢmenin Sonuçları ........................................................................................... 444 Sadullah KARADAĞ *Sustainable Architecture In Iranian Desert Cities ................................................................ 448 Ebad ollah PAHLAVAN GALUGAHI *Investigation of seismic behaviour of flexible diaphragms in typical buildings .................. 449 Mohammadali BARKHORDARI, SeyedMahdi ZAHRAI, Morteza Davoudy *Study of behavior of link to column connection in EBF bracing frames ............................. 450 Alisina SALEHPOUR, Moosa MAZLOOM *Emblematic Sneakers: Participation of Sport, Fashion Design and Culture in Creating Contemporary Popular Icons .................................................................................................. 451 Mohammad Hossein Moghaddasi *Gecekondu DönüĢümü Beklentileri KarĢılıyor mu? ............................................................ 452 Z. Ezgi Kahraman *Kentsel DönüĢüm Projelerinin, DönüĢüm Alanının Kullanıcıları Üzerine Etkileri (Zeytinburnu‘na Göçle Gelen Göçle Ġlçeyi Terk Mi Edecek ?) ............................................. 454 AiĢe GöğüĢ 8 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr *Görsel kirlilik ve kentsel estetik kaybı, Ġzmir‘de bir analiz ................................................. 455 Seval Cömertler *ÇalıĢanların ĠĢ Performansını Artırmada Etik Liderliğin Rolü ............................................ 456 Mustafa EKĠCĠ *Üstün nitelikli insan yetiĢtirmede ġehirlerin Yapılandırılması, Eğitimler, Fırsatlar, Tehditler ................................................................................................................................................ 457 Nurettin Ozdemir, Bilal Yıldırm ve Hüseyin Toros *Çocukların Bedensel GeliĢiminde Beslenmenin Önemi ...................................................... 458 Yasin ġahin, Osman Sağdıç *Dezavantajlı Konumda Olan Üstün Zekalı Çocukların ve Ebeveynlerinin GeliĢim ve Eğitimlerinin Desteklenmesi .................................................................................................. 459 Mehmet Hilmi Eren, Mustafa Sağdıç, Yüksel Demirkaya *Afete Hazırlıklı Kent Tasarımında Mimarlık Eğitiminin Yeri ............................................. 460 Fatma ÖZDOĞAN *Eğitimde Son GeliĢmeĢler ve Yeni ArayıĢlar IĢığında Dünya Ölçeğinde Üstün Nitelikli Ġnsan YetiĢtirme Eğitim Modeli....................................................................................................... 462 Hilmi Aygün, Hasan Ünal, Mustafa Gündüz *Sel Felaketi ve Bilinçli Unutmak ......................................................................................... 464 Osman GÜNER *Comparative Approaches To Identify Spatial Concentration Of Road Accidents (A Case Study Of The Wilaya Of Mascara, Algeria) .......................................................................... 467 Miloud DRĠSS, Mohamed Amine HAMADOUCHE, Kelloufi BENABDELLĠ,Thierry SAĠNT- GERAND and Abdelkrim BENSAĠD *Çevre Sorunları ve ġehir: YaĢanabilir ġehirlere Doğru ....................................................... 468 Ġbrahim ÖZDEMĠR *Öğrencilerin Ġlgi Ve Yetenek Alanlarına Göre Yönlendirilmesinde Gelecek Vizyonu Projesi ................................................................................................................................................ 469 Bilal Gezer, ġahin Oruç, Selim Hilmi Özkan *Seismic Inventory of Existing Buildings in Old Sectors of Algiers .................................... 471 Farah LAZZALI, Ammar NECHNECH, Ahmed BOUKHALED, Samir BOUHADJA *Investigation of reduction factor in steel frames during earthquake based on structural geometries .............................................................................................................................. 472 Mohammadali BARKHORDARI, SeyedMahdi ZAHRAI, MohamadHosein KOOCHAKI *Effect of Opening Dimensions on Strengthening the Masonry Walls ................................. 473 Reza FAZLI, Mussa MAZLOOM and Mussa MAHMOUDI *Proposing the suitable geometric dimensions of steel girders ............................................. 474 Alireza BARADARAN *Tarihi Mardin TaĢ Evlerinin Korunması Ve Mardin TaĢ Evlerinde Kentsel DönüĢüm ...... 475 Hüseyin MUNGAN 9 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr *Ulusal ve Küresel Ölçekte Üstün Nitelikli Ġnsana Duyulan Ġhtiyaç ..................................... 480 Abdullah Özbek, Ġbrahim KocabaĢ *Yazarlık Eğitiminin Çocuklarda Sosyal GeliĢim Üzerine Etkisi ......................................... 481 Ahmet Pak, Murat Çakar ve Mustafa Arslan *Ġstanbul-Kağıthane Pilot Bölgesinde Uçucu Organik BileĢenlerinin (VOC) AraĢtırılması . 482 Ali Öztürk, Hüseyin Toros, Ali Deniz ve Mustafa CoĢkun *Structural Issues in Earthquake Rehabilitation of Iranian Building Construction ............... 483 Shahab HASAN ZADE 10 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kentsel DönüĢüme Yönelik Son Yasal Düzenlemelerin Ġrdelenmesi ve Kentsel DönüĢüm Faaliyetlerine Etkilerinin Değerlendirilmesi Ġdris ATABAY1, ġenay ATABAY2 1 Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi, Kentsel DönüĢüm Müdürlüğü, 34134 Fatih-Ġstanbul, idris.atabay@ibb.gov.tr 2 Yıldız Teknik Üniversitesi, ĠnĢaat Fakültesi, ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü, DavutpaĢa Kampusu, 34220 Esenler-Ġstanbul, satabay@yildiz.edu.tr Özet Türkiye‘de afetlerle mücadele hususunda on yıllar boyunca gerek kurumsal gerek yasal birçok düzenlemeler yapılmıĢ olmakla beraber yaĢanan her yeni afetten sonra bu yapı tekrar tekrar gözden geçirilmekte, yapılan yeni düzenlemelerle afetlerin önlenmesine çalıĢılmaktadır. Marmara bölgesinde 1999 yılında yaĢanan ve doğrudan Ġstanbul‘u etkileyebilecek depremler ile bunların sonucunun tüm ülkeye etkilerini tartıĢmaya açan depremlerden sonra da aynı süreç devam etmiĢ ve bu çerçevede gerçekleĢtirilen birçok kurumsal ve yasal düzenleme ile birlikte ―DönüĢüm Alanları Hakkında Kanun Tasarısı‖ hazırlanmıĢ fakat yasalaĢamamıĢtır. Bununla beraber tasarının içerdiği hususlar kısmen 5393 sayılı Belediye Kanunu‘nun ―kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı‖ baĢlıklı 73. maddesine, kısmen de 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun‘a yansıtılmıĢtır. Bu çalıĢmada söz konusu mevzuatın kentsel dönüĢüm faaliyetlerine etkileri değerlendirilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Deprem, Afet riski altındaki alanlar, Kentsel DönüĢüm. The Analysis Of The Last Legal Regulations Concerning Urban Transformation And The Evaluation Of Their Effects On Urban Transformation Activities Turkey regarding disaster response arrangements have been made for decades, although many in both the corporate and legal after each new disaster, this structure is reviewed over and over again, trying to prevent the new arrangements made disasters. Istanbul in the Marmara region and directly affect the 1999 earthquakes and their effects over the entire country to discuss the outcome of the same process that continued after earthquakes, and many institutional and regulatory framework, together with the "Draft Law on Transformation Fields" was prepared, but it has not become law. However, the Municipal Law No. 5393, partly matters contained in the bill, "urban transformation and development field titled" 73 Article, and in part reflected in the ―Law on Transformation of Areas at Risk of Disaster No. 6306.‖ This study examined the effects of such legislation, the activities of urban transformation. Keywords: Earthquake, Disaster areas at risk, Urban Transformation. 1. GiriĢ Türkiye‘de afetlerle mücadele hususunda on yıllar boyunca gerek kurumsal gerek yasal birçok düzenlemeler yapılmıĢ olmakla beraber yaĢanan her yeni afetten sonra bu yapı tekrar tekrar gözden geçirilmekte, yapılan yeni düzenlemelerle afetlerin önlenmesine çalıĢılmaktadır. Marmara bölgesinde, 1999 yılının 17 Ağustos ve 12 Kasımında yaĢanan ve doğrudan Ġstanbul‘u etkileyebilecek olası depremler ile bunların sonucunun tüm ülkeye etkilerini tartıĢmaya açan depremlerden sonra da aynı süreç devam etmiĢ ve bu çerçevede 11 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr gerçekleĢtirilen birçok kurumsal ve yasal düzenleme ile birlikte DönüĢüm Alanları Hakkında Kanun Tasarısı hazırlanmıĢ fakat tasarı yasallaĢamamıĢtır. Bununla beraber tasarının içerdiği hususlar kısmen 5393 sayılı Belediye Kanunu‘nun ―Kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı‖ baĢlıklı 73 üncü maddesine, kısmen de 23 Ekim 2011 tarihinde Van‘da gerçekleĢen deprem sonrasında hazırlanan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun‘a yansıtılmıĢtır. Bu çalıĢmada sırasıyla; 5393 sayılı ―Belediye Kanunu‖nun, 5998 sayılı ―Belediye Kanununda DeğiĢiklik Yapılmasına ĠliĢkin Kanun‖ ve 6306 sayılı ―Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun‖ ile değiĢik ―Kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı‖ baĢlıklı 73 üncü maddesi ile 6306 sayılı ―Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun‖un tarafımızca gerekli görülen kısımları irdelenmiĢ ve söz konusu mevzuatın kentsel dönüĢüm faaliyetlerine etkileri değerlendirilmiĢtir. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun “Kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı” baĢlıklı 73 üncü maddesinin gerekli görülen kısımlarının irdelenmesi MADDE 73- Belediye, belediye meclisi kararıyla; konut alanları, sanayi alanları, ticaret alanları, teknoloji parkları, kamu hizmeti alanları, rekreasyon alanları ve her türlü sosyal donatı alanları oluşturmak, eskiyen kent kısımlarını yeniden inşa ve restore etmek, kentin tarihi ve kültürel dokusunu korumak veya deprem riskine karşı tedbirler almak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir. [Cümledeki ―deprem riskine‖ ifadesi yerine ―doğal ve kentsel risklere‖ ifadesi daha doğru olacaktır. Maddenin üçüncü fıkrasında büyükĢehirlerde kentsel dönüĢüm ve geliĢim proje alanı ilan etme ve uygulama yetkilerin birbirinden ayrılmıĢ olduğu görülmekte olup, aynı bakıĢla bu cümlede büyükĢehir olmayan yerlerde kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı ilanının kim tarafından yapılacağı belirgin değildir. Bu nedenle ―amacıyla kentsel dönüĢüm ve geliĢim projeleri uygulayabilir‖ ifadesi yerine ―amaçlarıyla projeler uygulamak üzere kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı ilan edebilir.‖ ifadesi daha doğru olacaktır. Bu değiĢiklikle beraber maddenin üçüncü ve dördüncü fıkrasının buraya taĢınması anlam bütünlüğü açısından daha doğru olacaktır.] … Ancak, kamunun mülkiyetinde veya kullanımında olan yerlerde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı ilan edilebilmesi ve uygulama yapılabilmesi için ilgili belediyenin talebi ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca bu yönde karar alınması şarttır. [Cümledeki ―kamunun mülkiyetinde veya kullanımında olan yerler‖ ifadesi sonu gelmez tartıĢmalara yol açacak kadar geniĢ bir içeriğe sahip olup daha belirginleĢtirilmeye ihtiyacı vardır. Ayrıca bu cümlenin ―Ancak, belediyece ilan edilen kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanında bulunan, kamunun mülkiyetinde veya kullanımında olan alanların kentsel dönüĢüm ve geliĢim projesine dâhil edilmesi ve bu alanlarda uygulama yapılabilmesi, ilgili belediyenin talebi ile Çevre ve ġehircilik Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı alınmasına bağlıdır.‖ Ģeklinde yazılması, hem aynı amaca hizmet eder hem de kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı ilanını kolaylaĢtırırdı.] Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilecek alanın; üzerinde yapı olan veya olmayan imarlı veya imarsız alanlar olması, yapı yükseklik ve yoğunluğunun belirlenmesi, alanın büyüklüğünün en az 5 en çok 500 hektar arasında olması, etaplar halinde yapılabilmesi hususlarının takdiri münhasıran belediye meclisinin yetkisindedir. Toplamı 5 hektardan az olmamak kaydı ile proje alanı ile ilişkili birden fazla yer tek bir dönüşüm alanı olarak belirlenebilir. [Alt sınır olarak 5 hektar fazla. Muhtemelen en küçük proje alanından bile uygun miktarda donatı alanı oluĢturulması amaçlanmıĢ. Parçalı olabilme kolaylığı sağlanmıĢ ama sonuçta ilan için bu alanı bir araya getirmek gerekiyor. Yasal yaptırım olmadan maliklerin çabaları ile bir araya getirilmesi zor bir alan. Bunun yerine alt sınır 1 12 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr hektar yapılarak, ―Her kentsel dönüĢüm alanının en az yüzde yirmilik kısmı yol dıĢı donatı alanı olarak ayrılmalıdır. Bu donatı alanları ancak en yakın sınırı beĢ yüz metreden daha uzak olmayan baĢka bir kentsel dönüĢüm alanındaki donatı alanı ile birleĢtirilmek üzere o kentsel dönüĢüm alanından imar hakkı transferi suretiyle yapılaĢmaya açılabilir.‖ gibi bir ifade ile desteklenseydi daha uygulanabilir olurdu.] … Kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamında bulunan gayrimenkul sahipleri ve belediye tarafından açılacak davalar, mahkemelerde öncelikle görüşülür ve karara bağlanır. [Cümledeki öncelik tarif edilmeli. Mahkemelerin inisiyatifine bırakılır ise acele kamulaĢtırmalarda bile yıllarca karar vermeyebilen mahkemeler bu davaları da yıllarca sürdürebilir.] Kentsel dönüşüm ve gelişim alanları içinde yer alan eğitim ve sağlık alanları hariç kamuya ait gayrimenkuller harca esas değer üzerinden belediyelere devredilir. [Bu tür gayrimenkullerin sahibi olan kamu kurumuna proje ortaklığı teklif edilmeden doğrudan devir talep edileceği anlaĢılıyor. Özel mülk sahiplerine tanınan proje ortaklığı Ģansı kamu kurumlarına da tanınmalıydı. Ayrıca 3194 sayılı Kanun‘un 11. maddesindeki imar planında donatı alanında kalan hazine mülklerinin bedelsiz olarak kamuya terk edileceği hususu bu yasaya da yansıtılabilirdi. Bu durumda, planda donatı alanına kalan hazine mülklerinden; kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanında olmayanlar bedelsiz olarak kamuya terk edilirken, kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanında olanlar bedelli olmuĢ.] Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında yıkılarak yeniden yapılacak münferit yapılarda ilgili vergi, resim ve harçların dörtte biri alınır. [Yıkılan yapının yerine daha büyük bir yapının inĢa edilmesi halinde vergi, resim ve harç kaybı söz konusu olacaktır. Bu cümlenin, ―Kentsel dönüĢüm ve geliĢim proje alanlarında yıkılarak yeniden yapılacak münferit yapılardan yıkılan yapı alanının daha önce vergi, resim ve harç ödenerek inĢa edilen kısmına karĢılık gelen yapı alanından ilgili vergi, resim ve harçların dörtte biri alınır. Bu indirim ilave olarak inĢa edilen yapı alanı için uygulanmaz.‖ Ģeklinde düzenlenmesi daha isabetli olacaktır.] Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarındaki gayrimenkul sahipleri ve 24.2.1984 tarihli ve 2981 sayılı, “İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun”a istinaden, hak sahibi olmuş kimselerle anlaşmaları halinde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanında hakları verilir. [Cümledeki ―hakları‖ sözcüğünden önce ―bir sonraki fıkra hükümleri çerçevesinde‖ ifadesinin eklenmesi konuyu daha anlaĢılır hale getirecektir.] 2981 sayılı Kanun kapsamına girmeyen gecekondu sahiplerine enkaz ve ağaç bedelleri verilir veya belediye imkânları ölçüsünde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı dışında arsa veya konut satışı yapılabilir. Bu kapsamda bulunanlara Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ile işbirliği yapılmak suretiyle konut satışı da yapılabilir. Enkaz ve ağaç bedelleri arsa veya konut bedellerinden mahsup edilir. [Metinde, 2981 sayılı Kanun‘a istinaden hak sahibi olmayanların proje alanından çıkarılacağı dolaylı da olsa net bir biçimde ifade edilmiĢ olmasına rağmen, pratikte farklı anlamalara dayalı tartıĢmaların olması, dolaylılığın giderilerek konunun doğrudan yazılmasının gerekliliğini ortaya koyuyor. Bununla beraber 2981 sayılı Kanun, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun tarafından yürürlükten kaldırıyor.] Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde belediyelere ait gayrimenkuller ile belediyelerin anlaşma sağladığı veya kamulaştırdıkları gayrimenkuller üzerindeki inşaatların tamamı belediyeler tarafından yapılır veya yaptırılır. [Belediyelerin anlaĢma sağladığı maliklerin kendi inĢaatlarını yapamayacakları anlaĢılıyor.] Belediye ile anlaşma yapmayan veya belediyece kamulaştırılmasına gerek duyulmayan gayrimenkul 13 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr sahiplerinden proje alanında kendilerine 3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesine göre ayrı ada ve parselde imar hakkı verilmemiş olanlar kamulaştırmasız el atma davası açabilir. [Belediye ile anlaĢma yapmayan veya belediyece kamulaĢtırılmasına gerek duyulmayan gayrimenkul sahiplerinin proje alanı dıĢına çıkarılamayacağı, bunlara proje alanında imar hakkı verilmesi gerektiği anlamı çıkıyor. Fakat ―ayrı‖ sözcüğü nedeniyle taĢınmazın yerinin değiĢtirilmesinin Ģart koĢulduğu anlaĢılabiliyor. Bunun yerine ―bağımsız‖ sözcüğü daha uygun olurdu. Ayrıca, kentsel dönüĢüm planı ve imar uygulaması yapılmadan kentsel dönüĢüm ve geliĢim proje alanı ilan edilen yerlerde mevcut planlarda donatı alanında kalan gayrimenkuller ile ilgili olarak hukuki el atma davası açılması imkânı tanıyor. Bu ifade nedeniyle istenmeyen kamulaĢtırmalar yapılmak zorunda kalınabilir. Kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı ilanının var ise alanın uygulama imar planını iptal etmesi sağlanır veya ilandan önce kentsel dönüĢüm ve geliĢim uygulama imar planının hazırlanması zorunlu hale getirilerek, hazırlanacak plan notuna ―Plan, yapılacak imar uygulaması ile bir bütündür.‖ Ġfadesi yazılır ise bu risk ortadan kaldırılabilir.] … Kendilerine ayrı ada veya parsel tahsis edilen gayrimenkul sahipleri ile kamulaştırma dışı kalan gayrimenkul sahipleri, sahip oldukları inşaatın toplam metrekaresi oranında proje ortak giderlerine katılmak zorundadır. [Belediye ile anlaĢma yapmayan veya belediyece kamulaĢtırılmasına gerek duyulmayan, gayrimenkul sahiplerinin proje alanında kendilerine tahsis edilen ayrı ada ve parselde kendi inĢaatlarını yapabileceklerini kanıtlayan bir baĢka ifade.] Proje ortak gideri ödenmeden inşaat ruhsatı, yapılan binalara yapı kullanma izni verilemez; su, doğalgaz ve elektrik bağlanamaz. Dönüşüm alanı sınırı kesinleştiği tarihte, bu sınırlar içindeki gayrimenkullerin tapu kütüğünün beyanlar hanesine kaydedilmek üzere tapu sicil müdürlüğüne, paftasında gösterilmek üzere kadastro müdürlüğüne bildirilir. [Kentsel DönüĢüm ve GeliĢim Alanında mülk satıĢı kısıtlanmıyor, sadece satan ve alanın bilgilenme hakkı korunmuĢ oluyor.] Söz konusu gayrimenkullerin kaydında meydana gelen değişiklikler belediyeye bildirilir. … Bu yerlerde devam eden inşaatlardan projeye uygunluğu belediye tarafından kabul edilenler dışındaki diğer inşaatlar beş yıl süreyle durdurulur. Bu sürenin sonunda durdurma kararının devam edip etmeyeceğine belediye tarafından karar verilir. Toplam durdurma süresi on yılı geçemez. [Belediyenin Kentsel DönüĢüm ve GeliĢim Proje Alanı ilan etmesine rağmen on yıl boyunca plan, proje, uygulama yapmaması, yaptırmaması durumunda maliklerin mağduriyeti hususuna bir açıklama getirilmemiĢ. Plan yapılmaması kamulaĢtırmasız el atma davası açılmasını engelliyor ise bu yol da kapalı olacaktır. Ayrıca projeye uygun olmadığı için beĢ veya on yıl süreyle durdurulan inĢaatların bu süre sonunda ne olacağı belirsiz. Durdurma süresinin belli bir aĢamasında kentsel dönüĢüm projesine uygun hale getirme veya kamulaĢtırılma gibi yaptırımların tarif edilmesi gerekirdi.] Belediye, kentsel dönüşüm ve gelişim projelerini gerçekleştirmek amacıyla; imar uygulaması yapmaya, imar uygulaması yapılan alanlardaki taşınmazların değerlerini tespit etmeye ve bu değer üzerinden hak sahiplerine dağıtım yapmaya [Bu ifade değer esaslı imar uygulamasını mümkün kılıyor, fakat daha önce DOP kesintisi uygulanmıĢ bir imar uygulaması yapılmıĢ ise durumun ne olacağı belirsiz.] veya hâsılat paylaşımını esas alan uygulamalar yapmaya yetkilidir. Kentsel dönüşüm ve gelişim projelerinin uygulanması sırasında, tapu kayıtlarında mülkiyet hanesi açık olan veya ayni hakları davalı olan taşınmazlar doğrudan kamulaştırılarak bedelleri mahkemece tayin edilen bankaya belli olacak hak sahipleri adına bloke edilir. [Tarif edilen durumdaki taĢınmazların kamulaĢtırılmasını zorunlu kılmak yerine hem daha 14 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr sonra belli olacak hak sahiplerinin mülkiyetini yok etmeyerek projeden faydalanmalarının engellenmemesi hem de kamulaĢtırma külfetine katlanılmaması açısından, cümlenin sonuna ―…bloke edilebileceği gibi bu taĢınmazların karĢılığı yapılacak imar uygulaması ile gerektiğinde yerleri değiĢtirilerek daha sonra belli olacak hak sahipleri adına tescil edilmek üzere imkânlar dâhilinde bağımsız ada ve parselde verilebilir‖ ifadesi eklenerek, korunması da seçenek olarak sunulabilirdi.] Belediye kentsel dönüşüm ve gelişim projelerinin uygulama alanında bulunan taşınmazların kamulaştırılması sırasında veraset ilamı çıkarmaya veya tapudaki kayıt malikine göre işlem yapmaya yetkilidir. [Bu hususlar yatırım projeleri nedeniyle gerçekleĢtirilen kamulaĢtırmalar esnasında önemli sorunlara yol açıyor, kentsel dönüĢüm projelerinin sekteye uğramaması için oldukça faydalı bir ifade.] Büyükşehir belediyelerince, kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen alanlar ile 5366 sayılı Kanun’a göre yenileme alanı ilan edilen alanlarda veya bu Kanunun 75 inci maddesine göre kamu kurum ve kuruluşları ile protokol yapmaları halinde, büyükşehir belediye meclisi kararı ile yıkılan ibadethane ve yurtların yerine veya ihtiyaç duyulan yerlerde ibadethane ve yurt inşa edilebilir. [BüyükĢehir olmayan illerdeki tüm belediyeler de kentsel dönüĢüm ve geliĢim proje alanı ilan edebildikleri halde bu fıkradaki hususun neden sadece büyükĢehirler ile sınırlı tutulduğu anlaĢılamamıĢtır.] 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun’un gerekli görülen kısımlarının irdelenmesi MADDE 2- (1) Bu Kanunun uygulanmasında; ç) Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alanı, [Alanın zemin yapısı ile üzerindeki yapılaĢma gibi konumu da çeĢitli doğal ve kentsel tehditler açısından riskli olup olmadığı hususunu belirleyen faktörlerdendir. Bu metinde alanın konumu hususuna değinilmemiĢ.] d) Riskli yapı: Riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve teknik verilere dayanılarak tespit edilen yapıyı, [Yapıların ekonomik ömrü yapım maliyetini amorti ettiği süre olarak tarif edilmektedir. Bu bağlamda ekonomik ömrünü tamamlamıĢ olan yapının riskli olduğu değerlendirilemez. Metinde ekonomik ömür yerine fiziksel ömür ifadesinin kullanılması gerekirdi.] ifade eder. MADDE 3- (1) Riskli yapıların tespiti, [―Riskli yapıların tespiti‖ ifadesi ile bir yapı stokunun içindeki hangi yapıların riskli olduğunun tespiti kastedildiğine göre bu ifade yerine ―yapıların risk durumunun tespiti‖ ifadesi daha doğru olurdu. Bununla beraber yapıların karĢı karĢıya olduğu riskler sadece deprem ile sınırlı olmadığından, riskli yapıların tespitinin bu kanunun uygulama yönetmeliğinde ifade edildiği gibi ―yapılarda Ģiddetli depremlerde can güvenliğinin sağlanıp sağlanamayacağını tespit etmek üzere, 6.3.2007 tarihli ve 26454 sayılı Resmî Gazete‘ de yayımlanan Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmeliğin eki Esasların Mevcut Binaların Değerlendirilmesi ve Güçlendirilmesi baĢlıklı Yedinci Bölümünde belirtilen hükümlere göre‖ yapılması yerine Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik esaslarına göre belirlenmesi daha isabetli olup, bu yönetmeliğe uygun olarak inĢa edilmiĢ yapıları incelemeden muaf tutmak gerekir. Sonuç olarak ―Riskli yapıların tespiti‖ ifadesi yerine ―14.07.2007 tarih, 26582 sayılı resmi gazetede yayımlanan Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik koĢullarına uygun yapılan yapılar dıĢında kalan tüm yapıların risk durumunun tespiti‖ ifadesi daha uygun olacaktır. Böylece pratikte yanlıĢ anlamalardan kaynaklanan; binasının riskli olduğuna 15 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr inanmayan maliklerin tespit yaptırmaya yanaĢmamaları veya inceleme sonrası riskli bulunmayan yapıların inceleme masraflarını kimin karĢılayacağının tartıĢılması gibi durumlar engellenmiĢ olacaktır.] Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde masrafları kendilerine ait olmak üzere, öncelikle yapı malikleri veya kanuni temsilcileri tarafından, Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır ve sonuç Bakanlığa veya İdareye bildirilir. [Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluĢların tespit yapacak teknik ekibinin bakanlıkça belediyelere gönderilen yazıda ifade edildiği gibi inĢaat ve jeofizik veya jeoloji mühendislerinden oluĢması ile mesleklerini birkaç yıl boyunca yapmıĢ olmaları yeterli kabul edilmemeli. Teknik ekibin bu tespiti yapacak yeterliliğe sahip kılınması için özellikle tespite yönelik eğitimden geçirilmesi ve belge ile yetkilendirilmesi gerekir.] Bakanlık, riskli yapıların tespitini süre vererek maliklerden veya kanuni temsilcilerinden isteyebilir. Verilen süre içinde yaptırılmadığı takdirde, tespitler Bakanlıkça veya İdarece yapılır veya yaptırılır. Bakanlık, belirlediği alanlardaki riskli yapıların tespitini süre vererek İdareden de isteyebilir. [Bakanlığın riskli yapıların tespitini malik veya kanuni temsilcileri ile idareden isterken süre vermesi çok önemli. Çünkü Ģayet süre vermeden isterse hem malikler hem de idareler yapının riskli çıkması halinde karĢılaĢacakları sorunlar nedeniyle yasa çıkmadan önce olduğu gibi bu tespitleri yapmaktan imtina edebilirler ve yasanın bu anlamda bir faydası kalmayabilir.] Bakanlıkça veya İdarece yaptırılan riskli yapı tespitlerine karşı maliklerce veya kanuni temsilcilerince on beş gün içinde itiraz edilebilir. [Bu durumda sadece Bakanlık veya Ġdare tarafından yaptırılan tespitlere itiraz edilebiliyor. Ancak maliklerin bir kısmının yaptırdığı tespitlerin sonuçları diğer malikler tarafından doğru kabul edilmeyebilir. Bu nedenle maliklerin yaptırdığı tespitlere de itiraz hakkı tanınmalıydı. Bunun için cümleden ―Bakanlıkça ve Ġdarece yaptırılan‖ ifadesinin çıkarılması yeterli olur.] Bu itirazlar, Bakanlığın talebi üzerine üniversitelerce, ilgili meslek disiplini öğretim üyeleri arasından görevlendirilecek dört ve Bakanlıkça, Bakanlıkta görevli üç kişinin iştiraki ile teşkil edilen teknik heyetler tarafından incelenip karara bağlanır. … [Yapıların riskli olup olmadığının tespiti hususunda paydaĢların inisiyatifi aranmıyor. Tespit kaçınılmaz hal alıyor.] (2) Riskli yapılar, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde belirtilmek üzere, tespit tarihinden itibaren [Ġlk tespite itiraz olabileceğinden bir yapının riskli olduğunun tapu müdürlüğüne bildirilmesi için itirazların incelenip bu yönde karara bağlanması beklenilmelidir. Bu nedenle ―tespit tarihinden itibaren‖ ifadesi yerine ―tespitin kesinleĢtiği tarihten itibaren‖ ifadesi daha uygun olacaktır.] en geç on iş günü içinde Bakanlık veya İdare tarafından ilgili tapu müdürlüğüne bildirilir. … (4) … Bu Kanuna göre uygulamada bulunulan alanlarda yer alan tescil dışı alanlar, tapuda Hazine adına tescil edildikten sonra [Tescil dıĢı alanlardan daha önce bir kurum lehine bedelli veya bedelsiz olarak terkin edilmiĢ olanların o kurum adına tescil edilmesi daha doğru olur.] Bakanlığa tahsis edilerek tasarrufuna bırakılır veya Bakanlığın talebi üzerine TOKİ’ye ve İdareye bedelsiz olarak devredilebilir. (7) Bu Kanunun uygulanması için belirlenen alanların sınırları içinde olup riskli yapılar dışında kalan diğer yapılardan uygulama bütünlüğü bakımından Bakanlıkça [Kanunun uygulamasının TOKĠ veya Ġdare tarafından yapılması durumunda da uygulama alanında olup riskli olmayan yapıların uygulama bütünlüğü bakımından projeye katılması hususundaki tasarrufun Bakanlıkta olması sürecin gereksiz yere uzamasına yol açacaktır. Bu nedenle ―Bakanlıkça‖ ifadesi yerine ―Bakanlık veya uygulamayı yürütmesi hâlinde TOKĠ ya da Ġdare tarafından‖ ifadesi daha isabetli olur.] gerekli görülenler de bu Kanun hükümlerine tabi olur. 16 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr MADDE 4- (3) Uygulama sırasında Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından talep edilmesi hâlinde, hak sahiplerinin de görüşü alınarak, riskli alanlardaki yapılar ile riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmez ve verilen hizmetler kurum ve kuruluşlar tarafından durdurulur. [Hak sahipleri hizmetlerin kesilmesi yönünde görüĢ bildirmeyeceklerine göre bu iĢin re ‘sen yapılması gerekmez miydi?] MADDE 5- (1) Riskli yapıların yıktırılmasında ve bunların bulunduğu alanlar ile riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarındaki uygulamalarda, öncelikli olarak malikler ile anlaşma yoluna gidilmesi esastır. Anlaşma ile tahliye edilen yapıların maliklerine veya malik olmasalar bile kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olarak bu yapılarda ikamet edenlere veya bu yapılarda işyeri bulunanlara geçici konut veya işyeri tahsisi ya da kira yardımı yapılabilir. [AnlaĢma yapmayanların durumu belirsiz.] (2) Uygulamanın gerektirmesi hâlinde, birinci fıkrada belirtilenler dışında olup [Muhtemelen iĢgalci durumda olanlar kastediliyor.] riskli yapıyı kullanmakta olan kişilere de birinci fıkra hükümleri uygulanabilir. Bu kişiler ile yapılacak olan anlaşmanın, bunlara yardım yapılmasının ve enkaz bedeli ödenmesinin usul ve esasları Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenir. [AnlaĢma yapmayan iĢgalcilerin durumu belirsiz.] (3) Uygulamaya başlanmadan önce, riskli yapıların yıktırılması için, bu yapıların maliklerine altmış günden az olmamak üzere süre verilir. [Suiistimallerin önlenmesi için maksimum sürenin de belirtilmesi gerekir.] Bu süre içinde yapı, malik tarafından yıktırılmadığı takdirde, yapının idari makamlarca yıktırılacağı belirtilerek ve tekrar süre verilerek tebligatta bulunulur. [Bu sürenin de alt ve üst sınırlarının tarif edilmesi gerekir.] Verilen bu süre içinde de maliklerince yıktırma yoluna gidilmediği takdirde, bu yapıların insandan ve eşyadan tahliyesi ve yıktırma işlemleri, yıktırma masrafı ile gereken diğer yardım ve krediler öncelikle dönüşüm projeleri özel hesabından karşılanmak üzere, mahallî idarelerin de iştiraki ile mülki amirler tarafından yapılır veya yaptırılır. [Yıkılması gereken bağımsız bölüm cins ve miktarının karĢılığı kadar riskli olmayan bağımsız bölüm hâlihazırda mevcut değil ise yıkılan binaların yerlerine yenileri yapılıncaya kadar bu binaları mesken veya iĢyeri olarak kullananların durumu ne olacak?] (4) Birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarda belirtilen usullere göre süresinde yıktırılmadığı tespit edilen riskli yapıların yıktırılması, Bakanlıkça yazılı olarak İdareye bildirilir. Buna rağmen yıktırılmadığı tespit edilen yapılar, Bakanlıkça yıkılır veya yıktırılır. Uygulamanın gerektirmesi hâlinde Bakanlık, yukarıdaki fıkralarda belirtilen tespit, tahliye ve yıktırma iş ve işlemlerini bizzat da yapabilir. [Riskli olduğu kesin olarak tespit edilen yapıların yıkılması hususunda paydaĢların inisiyatifi aranmıyor. Yıkım kaçınılmaz hal alıyor.] MADDE 6- (1) Üzerindeki bina yıkılarak arsa hâline gelen taşınmazlarda daha önce kurulmuş olan kat irtifakı veya kat mülkiyeti, ilgililerin muvafakatleri aranmaksızın Bakanlığın [Uygulamanın TOKĠ veya Ġdare tarafından yapılması durumunda da kat irtifakı ve kat mülkiyeti terkin talebinin Bakanlık tarafından talep edilmesi sürecin gereksiz yere uzamasına yol açacaktır. Bu nedenle ―Bakanlığın‖ ifadesi yerine ―Bakanlığın veya uygulamayı yürütmesi hâlinde TOKĠ ya da Ġdarenin‖ ifadesi daha isabetli olur.] talebi üzerine ilgili tapu müdürlüğünce resen terkin edilerek, önceki vasfı ile değerlemede bulunularak veya malik ile yapılan anlaşmanın şartları tapu kütüğünde belirtilerek malikleri adına payları oranında tescil edilir. [Bu ifadeden, binadaki bağımsız bölümlerin yıkılmadan önceki Ģerefiyeli değerlerinin belirleneceği ve bu değerler üzerinden hesaplanacak payların 17 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr paydaĢlar adına tapuda tescil edileceği anlaĢılmaktadır. ġayet kasıt bu ise doğru bir yaklaĢım olmakla beraber uygulama öncesinde tapuda mevcut olan paylar ile uygulama sırasında belirlenecek Ģerefiyeli değerlerin oranlarının örtüĢmemesi durumunda Ģerefiyeli değerlere göre arsa paylarının mevcut paylardan farklı olarak yeniden dağıtılarak tapuda tescili ilgili mevzuata göre mümkün olacak mıdır?] … Bu parsellerin malikleri tarafından değerlendirilmesi esastır. Bu çerçevede, parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hâsılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir. [Hissedar sayısının en az üçte iki çoğunluğu değil, hisse miktarının en az üçte iki çoğunluğuna sahip paydaĢların kararı kastediliyor.] Bu karara katılmayanların bağımsız bölümlerine ilişkin arsa payları, Bakanlıkça rayiç değeri tespit ettirilerek bu değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılır. Bu suretle paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde, bu paylar, Bakanlığın talebi üzerine, tespit edilen rayiç bedeli de Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edilir ve yapılan anlaşma çerçevesinde değerlendirilmek üzere Bakanlığa tahsis edilmiş sayılır veya Bakanlıkça uygun görülenler TOKİ’ye veya İdareye devredilir. Bu durumda, [Bu defa Bakanlık, TOKĠ veya Ġdarenin içinde bulunduğu bir baĢka anlaĢmazlık zemini ihtimalinin olmaması için cümlenin bu kısmına ―Bakanlık, TOKĠ veya Ġdare dıĢındaki‖ ifadesinin eklenmesi faydalı olacaktır.] paydaşların kararı ile yapılan anlaşmaya uyularak işlem yapılır. (2) Üzerindeki bina yıkılmış olan arsanın maliklerine yapılan tebligatı takip eden otuz gün içinde en az üçte iki çoğunluk ile anlaşma sağlanamaması hâlinde, gerçek kişilerin veya özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazlar için Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından acele kamulaştırma yoluna da gidilebilir. Bu Kanun uyarınca yapılacak olan kamulaştırmalar, 4.11.1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki iskân projelerinin gerçekleştirilmesi amaçlı kamulaştırma sayılır ve ilk taksit ödemesi, mezkûr fıkraya göre belirlenen tutarların beşte biri oranında yapılır. [KamulaĢtırma bedelinin tamamının bir defada ödenmemesi halinde mülkü kamulaĢtırılan malikin ihtiyacını karĢılamak üzere yeni bir mülk satın alması mümkün olamayabileceğinden taksitli ödeme doğru bir yöntem değildir.] … (3) Anlaşma ile tahliye edilen, yıktırılan veya kamulaştırılan yapıların maliklerine ve malik olmasalar bile bu yapılarda kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olarak en az bir yıldır ikamet ettiği veya bunlarda işyeri bulunduğu tespit edilenlere konut, işyeri, arsa veya dönüşüm projeleri özel hesabından kredi veya mülkiyet ya da sınırlı ayni hak sağlayan ve usul ve esasları Bakanlıkça belirlenen konut sertifikası verilebilir. Bunlardan konutunu ve işyerini kendi imkânları ile yapmak veya edinmek isteyenlere de kredi verilebilir. 20.7.1966 tarihli ve 775 sayılı Gecekondu Kanununa göre yoksul veya dar gelirli olarak kabul edilenlere verilecek olan konut veya işyerleri; Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından, 15.5.1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda belirtilen usul ve esaslar uyarınca borçlandırma suretiyle de verilebilir. [Maliklere sağlanması olağan olan bu fıkradaki imkânların bir yıl bile kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olarak bulunduğu tespit edilenlere de sağlanması bunlar için çok önemli bir avantaj.] (5) Bakanlık; ç) Kamu ve özel sektör işbirliğine dayanan usuller uygulamaya, kat veya hâsılat karşılığı usulleri de dâhil olmak üzere inşaat yapmaya veya yaptırmaya, arsa paylarını belirlemeye, 18 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr yetkilidir. (ç) bendinde belirtilen uygulamalar, 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tabi idareler ile iş birliği içinde veya gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri ile özel hukuka tabi anlaşmalar çerçevesinde de yapılabilir. [Bakanlığın ihale yapmadan da inĢaat yaptırabileceği anlamı çıkıyor. TOKĠ ve Ġdare için böyle bir imkân tarif edilmemiĢ.] (9) Bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde 6.1.1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açılabilir. Bu davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez. [Açılan davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilememesi uygulama sürecinin sekteye uğramaması için çok önemli bir husus.] MADDE 7- (4) Bu madde kapsamındaki ödenekler, Bakanlığın merkez muhasebe birimi adına açılacak dönüşüm projeleri özel hesabına aktarılmak suretiyle kullanılır. Bakanlığın [Bu kanun uyarınca yapılacak dönüĢüm faaliyetleri için Bakanlık tarafından TOKĠ ve Ġdareye görev verilmesi söz konusu olabileceği halde, sadece Bakanlığın dönüĢüm faaliyetlerine iliĢkin giderlerinin dönüĢüm projeleri özel hesabından karĢılanacağı tarif edilmiĢ. Cümlenin bu kısmına ―ve Bakanlıkça bu kanun kapsamındaki iĢ ve iĢlemler ile görevlendirilmeleri halinde TOKĠ ve Ġdarenin‖ ifadesinin eklenmesi gerekir.] dönüşüm faaliyetlerine ilişkin giderleri, 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılmasına dair hükümlerine bağlı kalınmaksızın çalıştırılacak sözleşmeli personel giderleri de dâhil olmak üzere, dönüşüm projeleri özel hesabından karşılanır. … MADDE 8- (3) … Riskli yapıların tespiti, bu yapıların tahliyesi ve yıktırılması iş ve işlemlerine dair görevlerinin gereklerini yerine getirmeyen kamu görevlileri hakkında, tabi oldukları ceza ve disiplin hükümleri uygulanır. [Kamu görevlileri belirli bir hiyerarĢi çerçevesinde çalıĢmakta ve iĢler amirler tarafından memurlara çoğunlukla sözlü olarak verilen talimatlar doğrultusunda yapılabilmekte veya yapılamayabilmekte zaman zaman da bu sözlü talimatlar nedeniyle memurlar sorumlu tutulabilmektedir. Bu kanun çerçevesinde yapılması gereken iĢler ile ilgili olarak da benzeri sorunların yaĢanmaması için ―görevlerinin gereklerini yerine getirmeyen kamu görevlileri‖ ifadesi yerine ―bu kanun ile sağlanan imkânlar çerçevesinde, gereği için yazılı talimat vermeyen amirler ve yazılı talimat aldığı halde gereğini mazeretsiz olarak yerine getirmeyen memurlar‖ ifadesinin kullanılması daha isabetli olacaktır.] 1. Sonuçlar ve Öneriler Kentsel DönüĢüm; mevcut hali ile doğal ve kentsel riskler barındırdığı, fiziksel, ekonomik, iĢlevsel ve sosyal ömrünü tamamlamıĢ olduğu veya kent vizyonu ile uyumsuz olduğu için sürdürülemez durumda olan kent dokularının tamamen ortadan kaldırılarak, yerlerine, bir plan dâhilinde belirlenen hedef ve stratejiler doğrultusunda, günün gereklerine uygun, doğal ve kentsel tehditler açısından güvenli, daha iyi barınma koĢulları, ticaret, hizmet ve sanayi olanakları ile kentsel yaĢamın gerektirdiği tüm kentsel donatı alanlarını sağlayan, yaĢam kalitesi yüksek, sürdürülebilir bir kent dokusu oluĢturulması eylemidir. Bu tariften de anlaĢılabileceği gibi kentsel dönüĢüm baĢka amaçlar ile de yapılabilmekle beraber genellikle afet riskini bertaraf etmek üzere yani zorunlu hallerde gerçekleĢtirilen bir eylem olup bu durum söz konusu olduğunda ihmal edilmemesi gerekir. Bu durum kentsel dönüĢümün yapılabilmesini mümkün kılan, kolaylaĢtıran yasal düzenlemelerin yapılmasını daha da önemli kılmaktadır. Tarafımızca yukarıda irdelenen 19 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr kentsel dönüĢüme yönelik son yasal düzenlemelerin kısmen tadil edilmesinin gerekli ve faydalı olduğu düĢünülmekle beraber, mevcut halleri ile de kentsel dönüĢüm faaliyetlerini gerçekleĢtirebilmek için çok önemli düzenlemeler olduklarını kabul etmek gerekir. Bununla beraber, bir eylemin yapılabilmesi için o hususta yasal düzenlemelerin bulunmasının tek baĢına yeterli olmadığı, yasayı uygulamak için gerekli iradenin de en az yasanın varlığı kadar önemli olduğu unutulmamalıdır. Ülkemizdeki yapı stokunun durumunu bu güne dek yapılan çeĢitli çalıĢmalar ıĢığında tahmin etmek güç olmasa gerekir. Afete yol açma riski bulunan doğal ve kentsel olaylar gerçekleĢmeden önceki her anı fırsata dönüĢtürme anlayıĢıyla hareket edilmesi ve yapıların risk durumları tespit edilerek riskli olanların güvenli hale getirilmesi, afetleri önlemek adına yapılması gerekli en önemli iĢlerdendir. 6306 sayılı yasa da bunu sağlamak üzere hazırlanmıĢtır. Can ve mal güvenliği baĢta olmak üzere ülke menfaatlerini etkileyebilecek olan afetleri önlemek üzere hazırlanmıĢ olan her iki mevzuatın da amaçlarına ulaĢabilmesi için metnindeki bazı hususlarda ―yapılabilir, edilebilir, uygulanabilir‖ gibi keyfiyet kesp eden ifadeler yerine, ―yapılacaktır, edilecektir, uygulanacaktır‖ gibi zorunluluk kesp eden ifadelerin kullanılması daha isabetli olacaktır. Yani can ve mal güvenliğini tehdit eden bina stokunun dönüĢtürülmesi faaliyetleri her Ģeye ve herkese rağmen sıfır tolerans ile sürdürülmelidir. Aksi halde, ülkedeki yapı stokunun bu halde olmasının sorumluları hiçbir ceza almayıp sağlamıĢ oldukları menfaatler yanlarına kar kaldığı halde, tek tek yapılmalarına rağmen yapımları denetlenmemiĢ ve gerektiğinde engellenmemiĢ yapı stokunun, Ģimdi topluca yıkılması konusunda yukarıda bahsedilen mevzuatın gereklerini yerine getiremeyen, çok büyük kısmı sahip olduğu binayı kendisi yapmayıp yapandan satın almıĢ malikler ile büyük ihtimalle yapımında sorumluluğu bulunmadığı devasa yapı stokunu yıkamayan kamu görevlilerinin cezalandırılacağından bahsedilmesi kentsel dönüĢümün gerçekleĢmesi için yeterli olamayacak, keyfiyet devam edebilecektir. Bu yasal düzenlemelere ilaveten, yerel yönetimlerce kentsel dönüĢüm proje ve uygulamalarında farklı yaklaĢımlar sergilenerek denetimi ve sonuçları öngörülemeyen bir karmaĢaya yol açılmaması için kentsel dönüĢümde çalıĢma ilke ve politikalarının da mevzuat ile belirlenmesine ihtiyaç vardır. Kaynaklar Belediye Kanunu (5393 s. k). Resmi Gazete, 25874; 13 Temmuz 2005. Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun (6306 s. k). Resmi Gazete, 28309; 31 Mayıs 2012. Atabay Ġ 2012. Kentsel DönüĢüm ve GeliĢim Planlamasında Yeni YaklaĢımlar, Yüksek Lisans Tezi, BahçeĢehir Üniversitesi. 20 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kentsel DönüĢümle Ġmar Planı Uygulanan TaĢınmazlarda Mülkiyet ve Ġmar Haklarının Aktarımı Aziz Cumhur KOCALAR 1 1 Yard. Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, ġehir ve Bölge Planlama, 58140 Merkez, Sivas., ackocalar@cumhuriyet.edu.tr, +90 536 392 71 22, http://azizcumhurkocalar.blogspot.com/ Özet Tescilli TaĢınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının korunmalarını sağlamak için, özel ve tüzel kiĢi mülkiyetinde ve kullanımındaki varlıklardan, kesin yapılaĢma yasaklıların mülkiyet ile yapılaĢma haklarını, kısmi yapılaĢma yasaklıların ise yapılaĢma haklarını sınırlandırarak, Koruma Amaçlı Ġmar Planı uygulamalarını yasal mevzuata uygun bir Ģekilde yapılan önerileriyle birlikte, geliĢtirilen bir Temel Aktarım Modeli ile gerçekleĢtirmektir. Aktarım, ilk aĢamada Tescilli TaĢınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarında koruma amacıyla sınırlandırılmıĢ mülkiyet ve yapılaĢma haklarının kısıtlanmıĢ bölümlerinin maliklerine sağladığı fiziki, maddi, somut tüm unsurlarının nitelik ve niceliklerinin (rayiç değer) ilke ve ölçütüyle değerlendirilerek nakitle ifadesi olan Değerlendirme alt modeliyle; Ġkinci aĢamada, bu değerlerin değiĢim ve dolaĢım olanağı kazanması için aĢamalı olarak, önce Ġsme Yazılı Geçici Sertifika sonra TaĢıyana Yazılı Sertifika Ģeklinde MenkulleĢtirilmesine ait alt modeliyle; Son aĢamada da Hak sahiplerinin bu taĢınmaz değerlerine göre, istekleri ve imar durumları gereğince yapılmıĢ plan-projeleri, yapı sınıfı ve kalitesine göre değerlendirilip, Aktarımı Veren Alan da (bırakılacakları) ile karĢılığında Aktarımı Alan da (verileceklerin) karĢılaĢtırılarak (-/+) denkleĢtirildikten sonra tarafların kabulüyle, yapılaĢma ve imarı tamamlanınca, bireysel mülkiyetlerin karĢılıklı eĢzamanlı tapu ve teslim iĢlemlerinin yapılarak, Aktarım alt modeliyle birlikte; Temel Aktarım Modeli içerisinde bütünleĢik bir yaklaĢımla sonuçlandırılmasıdır. Bu çalıĢmada korunacak varlıklar için önerilen ve afet önlemlerinin yanı sıra kentsel dönüĢümde imar planı uygulanan taĢınmazlara da geniĢletilebilen "Mülkiyet ve Ġmar Hakları Aktarımı"nı tartıĢmak hedeflenilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: ġehir ve Bölge Planlama, Kentsel Koruma ve Yenileme, Kentsel Tasarım, Kültürel ve Doğal Miras, Kent Ekonomisi, Ġmar Planı Uygulama Araçları, Mülkiyet ve Ġmar Haklarının Aktarımı, Ġmar Planı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Koruma Amaçlı Ġmar Planı. 21 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Transfer of Property and Development Rights In Immovables On Which Development Plan Has Been Implemented with Urban Transformation Aziz Cumhur KOCALAR 1 1 Assist. Prof. Dr., Cumhuriyet University, Faculty of Architecture, Department of City and Regional Planning, YeniĢehir mah. 58140 Merkez, Sivas. ackocalar@cumhuriyet.edu.tr,+90 536 392 71 22, http://azizcumhurkocalar.blogspot.com/ Abstract In order for Conservation of Registered Cultural and Natural Assets in utilization of individual and corporate ownership, a Conservation Development Plan needs to be implemented by limiting private and corporate property and development rights of certain development restrictions, and by limiting the development rights of partially development restrictions, and it should go hand in hand with a Basic Transfer Model (three stages) developed through the help of proposals in line with the legislation. The first stage, namely Evaluation sub-model, involves statement of Registered Immovable Cultural and Natural Assets in cash, through assessment of quality and quantity of all physical, material and concrete factors that restricted parts of property building rights, which were limited for conservation, provides to its owners, based on principles and criteria of current value. In the second, namely Securitization Sub-model, stage, these values are given free exchange (buying and selling) and circulation facility through a gradual securitization period first as a name written temporary certificate, then as a requested certificate to bearer. And the final stage is Transfer sub-model where rightful owners‘ plans and projects prepared based on value of immovables and in accordance with their desires and cadastral extracts, are assessed according to the quality of building class. Then, after matching and (-/+) equalization of those they leave in the Sending Area and those they will be given in the Receiving Area, simultaneous and mutual handover procedures of individual assets are conducted based on approval of both sides when building and development processes are completed. This study aims to discuss the topic based on "Transfer of Property and Development Rights" proposed here and this model can be also scalabled in immovables on which the development plan has been implemented with disaster prevention and urban transformation like as conservation aimed. Keywords: City and Regional Planning, Urban Conservation and Renewal, Urban Design, Cultural and Natural Heritage, Urban Economics, Development Plan Application Tools, Transfer of Property and Development Rights, Development Plan, Conservation Act of Cultural and Natural Assets, Conservation Development Plan. 22 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 1. GiriĢ Ülke çapında imar uygulamaların gerçekleĢtirilebilmesi; imar ve yapılanma hakkı, aktarım, dönüĢüm gibi kavramların yasal tanımlarının ayrıntılı olarak yapılması (Kocalar, A.C. 2011b) 2009‘daki tez çalıĢmasından (Kocalar, A.C. 2009) bu yana daha da geliĢtirilerek afet riski altındaki alanların dönüĢtürülmesi aĢamasına gelinmiĢtir. Anılan çalıĢmalarda ülke düzeyinde tüm koruma amaçlı imar uygulamalarının yanı sıra, kentsel dönüĢümlerde ve afetlerde sınırlandırılan (Kocalar, A.C. 2011c) taĢınmazlarla ilgili hakları da içeren imar uygulamalarının yasal-yönetsel kuramları sunulmaktadır. Bu arada 2011‘de Çevre ve ġehircilik Bakanlığının (ÇġB) kuruluĢ dönemlerindeki Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) sonrasında; 2012‘de ―Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Kanunu‖ ile birlikte artık açıkça Ģunlar amaçlanmaktadır. (Kocalar, A.C. 2012a) “…bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde… Sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenileme…” 1 2.Sorunlar ve Amaç Ġmar hukukunda ve uygulamalarındaki yetersizlikler ile sorunların sosyal yansımaları bilinmektedir. Doğanın varlığı sürdürdüğü mitolojik öğretiler açısından bakıldığında, doğa bilimlerinin kullandığı türden soyutlama süreçleriyle rasyonellik adına doğallıkları bozan bir yapay oluĢumlar zinciri doğmaktadır. Kentlerdeki korumaları tam sağlanamamıĢ tarihi, kültürel ve doğal varlıkların (deniz, göl, ırmak, akarsu ve kıyıları, yer altı ve yerüstü suları, orman, mera, dağ, tepe, ova, sit alanları, ören yerleri, doğal parklar ve tarım alanları vb.) sınırlandırılmıĢ haklarının, ayrılacak alanlara aktarımları kamulaĢtırmalardan kaçan toplumun önceliğini kazanmaktadır. Korunması gereken varlıkların korunma standartlarının sınıflandırılıĢına bağlı olacaktır. Kentlerin yerleĢim yerlerinde, genel çevre ve iklim değiĢimleriyle oluĢmakta bulunan (deprem, sel, su baskını, heyelan, toprak kayması, fırtına, hortum, tsunami vb.) afetlerin özellikle öncesinde alınması gereken önlemleri de, insan yaĢamının vazgeçilmezliği; taĢınmaz haklarının aktarılması birinci derecede önemli kılmaktadır. Kentlerin geleceği afetlere karĢı alınacak önlemlerle, insan yaĢamlarının kurtarılması, mülkiyet ve yapılanmaimar haklarının, ayrılacak alanlara aktarılmasına bağlı olacaktır. 3.Model ve Yöntemler Kentlerde Ģu öncelik sırasına göre, üzerindeki hakların aktarılacağı taĢınmazlarda, (Afetlere karĢı önlemlerde oturulamazlar ile korunacaklar ve dönüĢüm, geliĢim, yenileme uygulanacaklar dâhil) (Kocalar, A.C. 2011d) afet riskli taĢınmazlarla hak sahiplerinin de saptanması, hakların değerlendirilmesi, gerekiyorsa menkulleĢtirilmesi, taĢınmazın değerleriyle, özel ve kamusal maliklerin, aktarım tüzel kiĢiliği kurup, yüklenici seçip, sözleĢmeye göre aktarım alan alanın yapılanma-imarını tamamlatarak, iskân izninden sonra, eĢzamanlı bireysel mülkiyete geçilmesiyle gerekli iĢlemler sonlandırılmalıdır. Ülke düzeyinde uygulanacak, sınırlandırılan taĢınmaz haklarının ayrılacak alanlara, değerlendirme, menkulleĢtirme, aktarım alt modelleri ile aktarılmasına iliĢkin yasal-yönetsel düzenleme; afet riskli alanların dönüĢtürülmesi önceliğinden sonra tüm korumaların standartları da sırayla belirlenmelidir. 1 16.5.2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun. 23 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Doktora teziyle (Kocalar, A.C. 2009) baĢlatılan ve sonrasında geliĢtirilen çalıĢmalarda önerilen tüm koruma önlemlerinin yanı sıra, afet riskli bina ve alanların önceliğini gözeterek yapılacak dönüĢümlerde taĢınmaz değer karĢılıklarının seçenekleri çeĢitlendirilmelidir. Afet yasasında afet risklerine karĢı dönüĢümün yanı sıra dolaylı olarak, kentsel dönüĢümde birlikte amaçlanarak kapsama alanına alınmıĢ olmaktadır. (Kocalar, A.C. 2012a) “bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde… sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenileme…” 2 Bunun için bu çalıĢmada geliĢtirilip, önerilen modelin ise Ģu ana unsurları bulunmaktadır: Ülke düzeyinde yerel yönetimler ÇġB‘ce ilke, ölçüt ve yöntemleri belirlenen uzmanlarla bilim adamlarından oluĢan il, ilçe ve beldelere göre saptanacak sayıdaki kurulun afetlerden kesin etkilenecek binalar saptanmalıdır. Bu güçlü etkilenecek binaların karĢılığında hak sahiplerine verilecek olan taĢınmazın, aynı ilke, ölçüt ve yöntem, zaman ve ÇġB‘niın belirleyeceği yönetsel çerçeveye göre değerlendirme kurulları tarafından değerlendirilip denkleĢtirilir. Ayrılan alanlarda, bıraktıkları değer karĢılığındaki mekânların, yapım-imarı ve çevre düzenleri tamamlandıktan sonra geçmek üzere geçici mekânlara (veya kira yardımıyla) hemen taĢınmaları sağlanmalıdır. (Kocalar, A.C. 2011c) Tamamlanan yeni mekânların hak sahiplerine eĢzamanlı mülkiyet devirleri yapılarak aktarımlarının sonuçlandırılmasıyla model yaĢama geçirilecektir. 3.1. Değerlendirme, MenkulleĢtirme, KarĢılıklar ve Aktarım Aktarım, afet, koruma ve dönüĢüm amacıyla sınırlandırılmıĢ mülkiyet ve yapılaĢma haklarının kısıtlanmıĢ bölümlerinin; maliklerine sağladığı fiziki, maddi, somut tüm unsurlarının nitelik ve niceliklerinin (rayiç değer) ilke ve ölçütüyle değerlendirilerek nakitle ifadesi olan değerlendirme alt modeliyle gerçekleĢtirilir. Ġkinci aĢamada, bu değerlerin değiĢim ve dolaĢım olanağı kazanması için aĢamalı olarak, önce isme yazılı geçici sertifika sonra taĢıyana yazılı sertifika Ģeklinde menkulleĢtirilmesine ait alt modeli gerçekleĢtirilecektir. KamulaĢtırma ilke ve ölçütlerine geriye doğru, Anayasadan yasalara kadar baktığımızda, (vergi beyanı, vergi değeri, kıymet takdiri, birim fiyatı, maliyet değeri, sürüm kıymeti, normal alım-satım değeri, gerçek karĢılığı, rayiç değeri vb. Ģeklinde) devamlı değiĢtirilen, kavram ve ilkeler kullanıldığı görülmektedir. KamulaĢtırmanın tüm ülkelerde baskın uygulama değiĢkenliği ile anti-demokratik tek taraflılığı ve hak sahiplerinin barınma, yerleĢme, konut, iĢyeri, çevre, yaĢam ve insan haklarını yalnız parayla ölçmesine karĢın, seçenek arayıĢları giderek geniĢlemektedir. Ġmar hukukumuzda kamulaĢtırmanın tek taraflı iticiliğine karĢı seçenek olarak (mübadele, değiĢim, trampa, transfer, takas, yerine verme, değiĢtirme, aktarım, sertifika verme, menkulleĢtirme, arsa değiĢimi ve taĢınmaz yerine kıymetli belge verme vb.) yöntemlerin ve kavramlarının kullanıldığı görülmektedir. Arsa değiĢimi Ģeklindeki bu uygulamalar belli dönem ve alanlarda olanaklar ölçüsünde kullanılmıĢsa da etkin olmamıĢ; arsa yerine kıymetli belge (sertifika veya menkul değer verme) yöntemi ise, önce hazine arazileriyle değiĢim koĢulu getirmiĢse de bundan da yeterli 2 16.5.2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun. 24 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr sonuç alınmamıĢtır. 2004‘te KTVKK‘na getirilen yeni bir düzenlemeyle belediye ve il özel idaresine ait taĢınmazlarla takas yapılması hükmü getirilmiĢtir. Bu konuda ayrıntılı bir doktora çalıĢması(Kocalar, A.C. 2009) ve yayını (Kocalar, A.C. 2010d) yapıldığı halde yasal uygulaması 6306 sayılı yasayla gerçekleĢtirilmiĢ bulunmaktadır. ĠĢte burada üzerinde durulan, sınırlandırılan taĢınmaz haklarının yerel yönetimlerce ayrılan alanlara aktarılmasının menkulleĢtirilerek yapılması; aktarımın tüm karĢılıkları (kamulaĢtırma, arsa-arazi-bina takası, sertifika vb.) kapsayacak Ģekilde tanımlanarak tümünde aynı değerin uygulattırılması en önemli ilke olduğu halde, bu yasada kullanılmamıĢtır.3 MenkulleĢtirme, taĢınmaz değerini gösteren kıymetli belgenin; el değiĢtirmesini, devrini, dolaĢımını ve saklanmasını kolaylaĢtıran iĢlemlerin yasalarla güvenceye alınıp kabul edildiğini gösteren, isme ve taĢıyana yazılı olan kıymetli belgedir. Hakları sınırlandırılan taĢınmazların menkulleĢtirilmesi, el değiĢtirmesini kolaylaĢtıracağından; taĢınmazları tek tasarrufu olan toplumumuzun bu değerlerini de kolayca ellerinden çıkması sonucunu getirerek, güçlülerde toplanmasını sağlayacaktır. Bu nedenlerle belli bir süre bu menkul kıymetin, hak sahiplerinin isimlerine yazılı olması, el değiĢtirme devir ve dolaĢımının, maliklerinin haklarını koruyacak Ģekilde sınırlandırılarak düzenlenmesi yerinde olacaktır. Modelin son aĢamasında da; hak sahiplerinin bu taĢınmaz değerlerine göre, istekleri ve imar durumları gereğince yapılmıĢ plan-projeleri, yapı sınıfı ve kalitesine göre değerlendirilip, aktarımı veren alan da (bırakılacakları) ile karĢılığında aktarımı alan da (verileceklerin) karĢılaĢtırılarak (-/+) denkleĢtirildikten sonra tarafların kabulüyle, yapılaĢma ve imarı tamamlanınca, bireysel mülkiyetlerin karĢılıklı eĢzamanlı tapu ve teslim iĢlemlerinin yapılarak, Aktarım alt modeliyle birlikte; temel aktarım modeli içerisinde bütünleĢik bir yaklaĢımla sonuçlandırılmasıdır. 4.Modelden Beklenenler 1. Kentlerde herkes için bütünleĢik, adaletli bir planlamanın; herkese eĢit, hakkaniyetli, saydam, açık bir Ģekilde, sınırlandırılmıĢ hak karĢılıklarının, ülke düzeyinde aynı ilke, ölçüt ve yöntemlerle, aynı teknik-akademik oluĢumlu kurullarca hak sahiplerinin de katılımı ile değerlendirilerek, yalnız parayla değil, gereksinim ve isteklerine göre, barınma ya da iĢletme yeri olarak verilerek; afete uğrayacak yerlerdeki bu insanların acilen kurtarılmalarının gerektiği vurgusu, bu bildirinin de amacını oluĢturmuĢtur. 2. Ülke düzeyinde tüm il, ilçe ve beldelerdeki afetlere karĢı önlemlerin ivedilikle alınmasını amaçlayan ait bu çalıĢma, yasal yönden afetlerle, korumalar ve kentsel dönüĢüm ve geliĢimle ilgili yasalarla, taĢınmazlarda sınırlandırılan hakların aktarımını iĢleyen tez çalıĢmasına (Kocalar, A.C. 2009) dayanmaktadır. Yapılanma-imar hakları, kent, çevre hakları ile aktarımın tanımları, yasa ve yönetmelik taslak önerileriyle tezde bulunmakta olup, tarihi ve kültürel varlıklardaki imar haklarının aktarımında, bu hakların yasal dayanağı, düzenlenecek yasada da tanımlanmasını gerektirmekteydi. (Kocalar, A.C. 2012b) Ancak trampa, aktarım, sertifika ve menkul kıymetler sadece birer iĢlem kavramı olarak yasada kullanılmıĢtır. 3 16.5.2012 tarihli ve 6306 s. Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun. 25 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Buna karĢın gerçekleĢtirilmesi gereken tezdeki önemli amaçlar Ģunlardır: 1. Yerel yönetimlerce aktarım alan alanların alt yapıları tanımlanarak imara açılmaları sağlanmalıdır. Ġmar hukukunda Ģimdiye dek, tek taraflı kamu iradesiyle uygulanan (kamulaĢtırma, değiĢim, trampa, vb.) gibi toplumu dıĢlayan plan uygulamaları yerine maliklerin tercihlerine bırakılarak, kendilerinin de her aĢamada katılacağı, çağdaĢ imar planlama uygulama aracı olan aktarım uygulanmalıdır. Malikler aktarım uygulamasında, planlama, projelendirme, değerlendirme ve aktarımın tüm aĢamalarında görev, yetki ve sorumluluk alarak yönetime doğrudan katılmaktadırlar. 2. Değerlendirmelerde, aynı ilke, ölçüt ve yöntemle rayiç bedel denkleĢtirmesi uygulandığından, ülke düzeyinde kesinleĢtiğinde bedel değiĢmeyeceği için seçenekleri tercih, hatta yerel yönetimler arası takas-mahsupla, yabancı yerel yönetimlerden de karĢılıklar verilebilecektir. 3. TaĢınmaz karĢılıkları menkulleĢtirildiğinde, önce hak sahiplerinin kolayca ellerinden çıkararak mali güçlülerde toplanmaları önlenerek, isme yazılı sertifikalar düzenlenmeli ve taĢıyana yazılı sertifikalardan sakınılmalıdır. 4. Kamu-özel malikler aktarım için birlikte aktarım tüzel kiĢiliği kurarak, yarar dengesi ve katılımla görev, yetki ve sorumluluğun eĢit yüklenilmesi sağlanmalıdır. 5. Aktarım veren alanlardaki karĢılıkları seçeneklerle verilerek, kamu mülkiyetine (yerel yönetimler) geçecek taĢınmazlar, imar çarpıklıklarının düzeltilmesi, yeĢil alanların ve parkların arttırılmasında kullanılmalıdır. 6. Ülke düzeyinde afetlerle, korumalara karĢı, bu amaç ve yöntemlerle, dönüĢümlerde taĢınmazların sınırlandırılmıĢ haklarının; eĢit ve hakkaniyetli bir katılım sağlanarak, ayrılan alanlara kolektif bütünleĢmelerle aktarılmaları gerçekleĢtirilmelidir. 7. Tüm kentsel dönüĢümlerdeki katılımlı uygulamalarda toplumun bellek ve kimliklerinde bu Ģekilde sınıfsal ayrıĢma ve dıĢlamalar son bulacak, bütünleĢik biçimlendirmelerle, yeniden sürdürülebilir kentler oluĢturulmasına yönelik sağlıklı ortamlar yaratacaktır. 5. Sonuç Afet, koruma ve dönüĢüm amaçlı olarak aktarılacak taĢınmazların son yıllarda getirilen yasal düzenlemelerle ÇġB‘na eĢgüdüm, belediyelere ise verilen görev, yetki ve sorumluluk sonucunda yapılabilecek uygulamalara, ülke düzeyinde birlik ve iĢlevsellik kazandırmak amacıyla bu çalıĢma yapılmıĢtır. TaĢınmazların sınırlandırılan hak karĢılıklarının yalnız kamulaĢtırma yöntemi ile verilmesi, mali olanakları yetersiz kamu yönetimlerini zorlamakta, konut sorunu olan hak sahipleri için adaletli olmamakta ve toplumda kabul görmemektedir. Bu nedenlerle, afet, koruma ve dönüĢüm amaçlarına ait plan ve projelerin esas uygulama aracı olarak aktarımın kullanılması fakat hak sahiplerine tüm seçeneklerden seçim hakkı tanınarak, tercih edecekleri yöntem ve yerel yönetimin olanaklarına göre karĢılıkların verilmesi öngörülmektedir. Afet, koruma ve dönüĢüm amaçları için sınırlandırılan taĢınmazların mülkiyet ve imar hakları karĢılıklarının kamulaĢtırma ile tek taraflı ve antidemokratik yöntemle verilmesi yerine tüm hak sahiplerinin de katılacağı aktarım yöntemiyle verilmesi; fakat tüm yöntemleri de kapsayacak Ģekilde maliklerin seçimlerine bırakılması hem uygulamalara iĢlevsellik kazandıracak, hem yasal uyuĢmazlıklar yaratmayacak, hem de toplumda kabul edilecektir. Buna göre geliĢtirilen modelin getirecekleri yeniliklerle var olacak sonuçlar Ģöyle sıralanabilir: 26 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Ülke düzeyinde afetler, korumalar, dönüĢümlerin, merkezde Çevre ve ġehircilik Bakanlığının (ÇġB) eĢgüdümünde ĠçiĢleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ticaret ve Sanayi Bakanlığının katılımı ile tüm iller, ilçeler ve beldelerde yerel yönetimler tarafından uygulanarak yapılması ancak çerçeve bir yasa çıkarılarak gerçekleĢtirilebilirdi. Ama öncelikle ÇġB‘nca, dört bakanlık ve tüm yerel yönetimlerin bu konudaki görüĢleriyle olanakları doğrultusunda, kaynaklarda belirtilen yasalarında ayrıca dikkate alınması öngörülmüĢtü. Yine bu çerçeve yasada özellikle; yapılanma-imar hakkı, dönüĢüm, değiĢim, geliĢim, yenileme ve aktarım hakkı gibi kavramların tanımlarının da, ilgili tez çalıĢması (Kocalar, A.C. 2009) dikkate alınarak yapılması daha uygun olurdu. 31.5.2012 tarihli ve 6306 sayılı yasada 2005‘ten beri yaptığım, sınırlandırılan taĢınmaz hakların aktarılmasındaki kavram ve ilkelerin tanımlanarak kullanılmasını beklerdim. Ancak, taĢınmaz mülkiyetini konut sertifikasına, menkul değerle, aktarımla karĢılığını vermekle birlikte yasal tanımlamalarının yapılarak; -Afet riski altındaki taĢınmazların tespitinin ve itiraz hakkı verilerek kesinleĢtirilmesinin, sonra tüm ülkedeki akademik ve teknik nitelikteki aynı kurullara malik temsilcisi de katılarak, aynı ilke, ölçüt ve yöntemle değerlendirilmeleri; -Maliklere de (aynı ada parselde veya baĢka yerde arazi-arsa ve bina ile takas yapılarak ya da afet konut sertifikasıyla, kamulaĢtırma bedeli veya aktarım) gibi seçenekler tanınarak denkleĢtirilmiĢ karĢılıklarının verilmesini öneriyorum. TaĢınmazlar üzerindeki hakların aktarılmasında sosyal-hukuk devleti ilkesi esas alınarak, maliklerin barınma, yerleĢim, konut, kent, çevre ve yaĢam hakları ön planda tutularak değerlendirme ve aktarımları yapılmalıdır. Yasal düzenlemede kamu ve özel yarar dengesi sağlanmalı, uygulama da verilenlealınanların eĢitlik ve adaletle hakların karĢılığı tam verilmelidir. Aktarılan taĢınmaz haklarının aktarım alan alanlarda aynı nitelik ve kalitede koĢullarla olanaklar yaratılarak gerçekleĢtirilmesine özen gösterilerek hazırlanıp tamamlandıktan sonra yapılması, hak sahipleri karĢılıkları verilmeden eski yerlerinden çıkarılmamalıdır. Afet, koruma ve dönüĢüm amaçlı kapsamdaki taĢınmazların değer karĢılıklarıyla, aktarım alan alanların maliyetlerine yüklenici hakkı ekleyerek bulacakları toplam maliyetin karĢılığını; aktarım alan alanların yapılanma ve imarında aynen yaratarak fazlası bu iĢlem sonucunda çıkacak getiriyi gösterecektir. Yerel yönetimler, aktarım alan alanların imara açılmasıyla yaratılacak imar hakkı sonucunda, bu iĢlem maliyetini baĢa baĢ karĢılıkları verildiğinde aktarım veren alanlarda kalacak taĢınmazları alacaklardır. Yerel yönetimler aktarım veren alanlardaki aldığı taĢınmazlarla hem kamu hizmet mekânlarını geniĢletecek, hem yeĢil alanlar kazandırarak yoğunluğu azaltmıĢ, hem doğal kültürel varlıkları korumuĢ, imar çarpıklıklarını belli oranda düzeltmiĢ; hem de en önemlisi, afetlerden insanları kurtararak birinci derecede görevini yapmıĢ olacaktır. Bu aktarım uygulaması sonucunda, yerel yönetimler hem afetlere karĢı ÇġB eĢgüdümünde etkin önlemleri almıĢ, korumaları sağlamıĢ, dönüĢüm olanaklarını kullanmıĢ, sunduğu seçeneklere göre tercihleri yöneterek maliklerin isteklerini yerine getirmiĢ, kamuyu ve hak sahiplerini maddi kayba uğratmayarak, hem de yasal uyuĢmazlıkları çözerek, hak sahiplerinin katılımlarını sağlayarak, sosyal hukuk devletinin gereği olan yönetsel uygulamalarla, ülkenin önemli sorunlarının çözülmesini gerçekleĢtirmiĢ olacaklardır. YaĢadığımız kentleĢme çizgisinde salt getiriye odaklı dönüĢümler Ģeklinde gerçekleĢen yeni parçacı yerleĢimler, geriye dönüĢü olmayan fiziki ve toplumsal kayıplar oluĢturmuĢtur. Kentsel dönüĢüm için önerilen bu modelle birlikte, hem koruma ve yenilemeye hem de afetlerdeki yıkımları önlemeye yönelik olarak geliĢtirilen daha uygun ve katılımcı yaklaĢımlar sayesinde yaĢam, barınma, yerleĢim, konut, mülkiyet ve imar haklarına saygılı sürdürülebilir yerleĢim koĢulları yaratılabilecektir. 27 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Son sözü, taĢınmaz mülkiyet haklarıyla birlikte, yapılanma-imar hakkı ve barınma, konut, yerleĢim ve yaĢam haklarının, insan hakları ve sosyal haklarla birlikte, anayasal hak normları içine alınıp tanımlanmalarının yapılması ülkemizde imar hukuku açısından zorunluluk göstermektedir. (Kocalar, A.C. 2011b) Kaynaklar Kocalar, A.C. 2009. Koruma Amaçlı İmar Planı Uygulamalarında Taşınmaz Mülkiyet ve İmar Haklarının Aktarımı, YayımlanmamıĢ Doktora Tezi, MSGSÜ, FBE, Ġstanbul. Kocalar, A.C. 2010d. Koruma Amaçlı Ġmar Planı Uygulanan TaĢınmazlarda Sınırlandırılan Mülkiyet ve Ġmar Haklarının Değerlendirilerek Aktarımı. Tasarım ve Kuram Dergisi. MSGSÜ Ġstanbul. Cilt 6, Sayı 9-10 (2010). s. 71-81. Kocalar, A.C. 2011b. ―Ġmar Anayasası Gereksinimi‖, TMMOB Demokrasi Kurultayı Yönergesi. YTÜ Oditoryum Ġstanbul 14 Mayıs 2011. Kocalar, A.C. 2011c. ―Ülkemizde Afetlere KarĢı Ġnsanları TaĢınmazlardaki Hakların Aktarımı Kurtaracaktır‖, ―Herkes Ġçin Kent, Herkes Ġçin Planlama: Akıllıca, Adaletle, Yeniden‖, 7. Türkiye ġehircilik Kongresi. YTÜ Ġstanbul: TMMOB ġehir Plancıları Odası 14-16 Kasım 2011. Kocalar, A.C. 2011d. ―Afetlere KarĢı Önlemlerle, Kentsel Koruma, Yenileme ve DönüĢümlerde Ġmar Planı Uygulamalarıyla Sınırlandırılan Mülkiyet ve Ġmar Hakları Aktarım Modeli (MĠHAM) Önerisi‖, Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar 2. Sempozyumu, ―Planlamanın Dünü, Bugünü, Yarını: Planlamada Yeni Söylem ArayıĢları‖, Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Merkezi (KBAM) ODTÜ Ankara. 8-9 Aralık 2011. s. 105-116. Kocalar, A.C. 2012a. ―Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesinde Ġmar Planı Uygulamalarıyla Sınırlandırılan Mülkiyet ve Ġmar Haklarının Aktarımı‖, Afet Yasası ve Kentsel DönüĢüm Forumu, ĠTÜ Mimarlık Fak.-TaĢkıĢla, 12.Mayıs, ġPO, Ġstanbul Barosu. Kocalar, A.C. 2012b. Transferring of Limited Rights Model (TLRM) with the highest priority in the Theory of Development Plans, Online J. Civil Eng. Urban. Ġran. 2(3): s. 122130. Afet ve Korumayla Ġlgili Yasal-Yönetsel Çerçeve 22.4.1926 tarihi ve 818 sayılı Borçlar Yasasının 520-541.maddeleri. 15.5.1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun (UHMADAĠYYDK) ve DeğiĢiklik getiren (3956, 31, 52, 4133, 249, 74, 4864, 5543, 518, 5230, 1051, 4649, 5511) sayılı yasalarla, yürürlükten kalkan 4623 sayılı kanun. 21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (KTVKK) ve 1.md.sini değiĢtirip, 17. Maddesine ilgili c fıkrası ekleyen 14.7.2004/5226 sayılı yasa. 29.8.2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye ait TaĢınmaz Mal Değerlendirme Kanunu. 3.7.2003 tarihli ve 4916 sayılı Hazineye ait TaĢınmaz Mal Değerlendirme Kanunu. 4.3.2004 tarihli ve 5104 s. Kuzey Ankara GiriĢi Kentsel DönüĢüm Projesi Hk.da Kanun. 10.7.2004 tarihli ve 5216 sayılı BüyükĢehir Belediyesi Kanunu. 28 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 8.12.2004 tarihli ve 2273 sayılı Toplu Konut Ġdaresine Yetki Veren Kanun. 4.3.2005 tarihli ve 5302 sayılı Ġl Özel Ġdaresi Kanunu. 16.6.2005 tarihli ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve YaĢatılarak Kullanılması Hakkında Kanun. 3.7.2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 24.6.2010 tarihli ve 5998 sayılı yasayla değiĢtirilen 73. md.si. 18.7.2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu. 16.5.2012 tarihli ve 6306 s. Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hk.da Kanun. 29 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Afete Maruz Bölgelerde KentleĢme Gökhan KÜRKLÜ1, Gökhan GÖRHAN1 1 AKÜ Mühendislik Fakültesi, ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü, 03200, Merkez-Afyonkarahisar, kurklu@aku.edu.tr, ggorhan@aku.edu.tr Özet Afet genel olarak insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal yaĢamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen doğal, teknolojik veya insan yapısı olaylardır. Kanuna göre ise deprem, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düĢmesi, çığ, tasman ve benzerlerinin yapılara ve kamu tesislerine genel hayatı etkileyecek derecede zarar gösteren olaylardır. Her iki tanımdan da anlaĢılacağı üzere bir olayın afet olarak nitelendirilebilmesi için, insan toplulukları ve insan yerleĢmeleri üzerinde kayıplar meydana getirmesi ve insan faaliyetlerini bozarak veya kesintiye uğratarak bir yerleĢme birimini etkilemesi gerekmektedir. Buna göre afet bir olayın kendisi değil doğurduğu sonuçtur. Afete maruz bölge ise olmuĢ veya olması muhtemel afetlerde olayın etki alanının belirlenmesi için Bakanlar Kurulu Kararı ile tescil edilen bölgelerdir. Bu tescil iĢlemi bu bölgede yapılacak resmi ve özel tüm yapıların inĢasına bazı özel koĢullarla izin vermek veya bu bölgelere yapı ve ikamet yasağı getirmek amacı ile yapılmaktadır. Bu çalıĢmada mevcut kanunlar ve yeni yasalaĢan Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi hakkındaki kanun ele alınarak, afete maruz bölgelerde kentleĢme ve kentsel dönüĢüm incelenmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Afet, Afete maruz bölge, Deprem, Kentsel dönüĢüm. Urbanization in Disaster-Prone Areas Disasters are events which natural, technological or man-made that stop the normal life and human activities or its affect communities by interrupting. In general, disasters bring about the physical, economic and social losses for the people. According to the law, the earthquake, fire, flood, landslide, rock fall, avalanches, subsidence and such are events that the levels in damage of the overall life. Since the definition as a disaster of an event, it should be bring about losses on the human communities with human settlements and it effect on settlement the corrupting of human activities or by interrupting. According to this, the disaster is not itself of an event. Therefor an event is a consequence. Disaster-prone areas are registered regions by the Council of Minister Decision for determination of event impact area in likely the disaster. This is a formal process for registration in this region some of the special conditions and special construction of all buildings and residential structures to allow or ban. In this study, the existing laws and enacted a new law on Regeneration at Disaster Areas with Risk has been taken. However, in the disaster areas urbanization and urban transformation were investigated. Keywords: Disaster-prone area, Disaster, Earthquake, Urban regeneration. 1. GiriĢ Kentsel dönüĢüm kavramı, bozulma ve çökme olan kentsel alanın ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel koĢullarının kapsamlı ve bütünleĢik yaklaĢımlarla iyileĢtirilmesine yönelik olarak uygulanan strateji ve eylemlerin bütününü ifade eder. Buna göre, mevcut Ģehrin yapısına ve burada yaĢayan insanların fiziksel, sosyal ve ekonomik geleceği üzerine 30 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr etki eder (Akkar, 2006). Dolayısıyla kentsel dönüĢüm basit anlamda bir çevre düzenlemesi ya da ―çarpık yapılaĢmaya‖ indirgenemeyecek kadar birden çok değiĢkeni içerisinde barındırmaktadır (Ersan, 2012). Kentler zaman içinde değiĢir; yapılar ömürlerini doldurur, değersizleĢir ve yıkılır. Bu kaçınılmaz bir olgudur. Kentler için önemli olan bu değiĢimin nasıl ve hangi yöntemlerle yapıldığıdır (GümüĢ, 2008). Ülkemizde farklı dönüĢüm problemlerine karĢı verilen cevaplarda, genelde dönüĢüm sorunları fiziksel mekânın dönüĢümüne indirgenmiĢ; dönüĢümün toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutları göz ardı edilmiĢtir (ġiĢman, 2009). Buna göre Türkiye‘deki kentsel dönüĢüm uygulamalarına baktığımızda kentlileĢme sürecindeki planlama tarihsel olarak beĢ dönem altında ele alınabilir. Cumhuriyetçi modern imaj yönelimli kentsel yenileme (19231950), endüstriyel modern imaj yönelimli kentsel yenileme (1950-1965), kapitalist endüstri yönelimli kentsel canlandırma (1965-1980), endüstri-sonrası piyasa-yönelimli kentsel rönesans (1980-1990), endüstri-sonrası rant-yönelimli kentsel rönesans (1990 - günümüz) dönemleridir (Polat, 2007). 1990 sonrası yoğun bir Ģekilde anılmaya ve uygulanmaya baĢlanan kentsel dönüĢüm kavramının temel olarak iki gerekçesi vardır. Bunlardan ilki ekonomik büyüme, ikincisi ise depremlerdir. Ekonomik büyüme açısından, Türkiye‘ye bakıldığında inĢaat sektörü her zaman bir can simidi olarak görülmüĢtür. Özellikle son dönemlerde yapılan çift yollar ve TOKĠ'nin yaptığı atılımlar vs. ile inĢaat sektörü büyük geliĢmeler kaydetmiĢtir. Ġkinci olarak ise deprem riskine karĢın hem ulusal hem de yerel bazda önlemler alması gerekmektedir. Kentsel dönüĢüm ise bu noktada yegâne çözüm olarak görülmektedir (Bayhan, 2011). Türkiye'de kentsel dönüĢümde ön plana çıkarılan konu daha çok gecekondu alanlarının dönüĢümüdür. Bu dönüĢüm için kullanılan en yaygın müdahale biçimi ise, kentsel yenileĢme ya da kentsel canlandırma olmuĢtur. Bugün bu iĢleri yapmak için yoğun Ģekilde kullanılan TOKĠ, 1984 yılında özellikle dar gelirli ailelere konut üretmek için kurulmuĢ, ülkenin çeĢitli bölgelerinde kamuya lojman yapımında kullanılmıĢtır. Son yıllarda piyasa için konut üretimi sağlar hale gelmiĢtir. 2. Afetler BirleĢmiĢ Milletlerin kabul ettiği ve en genel tanımıyla ―insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplara neden olan, normal yaĢamı durdurarak veya kesintiye uğratarak toplumları etkileyen ve yerel imkânlar ile baĢ edilemeyen her türlü doğal, teknolojik veya insan kaynaklı tüm olaylara‖ afet denilmektedir. Bir olayın afet olarak nitelendirilebilmesi için, toplumları ve yerleĢim birimlerini veya insan faaliyetlerini bozarak veya kesintiye uğratarak bir yerleĢme birimini etkilemesi gerekmektedir. Yani afet, bu sayılan olayların kendisi değil; bazen beklenen bazen de aniden doğurduğu sonuçlardır (Kadıoğlu, 2008). Tehlike, önceden önlem alınmadığı takdirde can ve mal kayıplarına neden olabilecek, gündelik yaĢamımızı sürdürmemizi engelleyebilecek, doğa veya insan kaynaklı afetleri tetikleyici ve tekrarlayıcı nitelikte olan olaylara denir. Bunlar deprem, sel, fırtına, çığ, kaya düĢmesi, heyelan, yangın, patlama gibi olaylardır. Diğer bir değiĢle zarar verebilme potansiyeli taĢıyan fiziki olay ve olgulardır. Afet = Tehlike gibi görünse de; afet, tehlikenin sonucudur. Bunun yanında Tehlike = Risk değildir. Risk, afetlerin yaratabileceği olası zararların etkisi olarak tanımlanabilir. Bu zarar ya da kayıp olasılığı bölgede yaĢayanların canlarını, evlerini, iĢyerlerini, yaptıkları iĢleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilecektir. Ayrıca tehlike olasılığına göre kaybedilecek değerlerin ölçüsünü veya bir olayın doğurabileceği olumsuz sonuçların toplamını ifade eden 31 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr kavramdır. Risk azaltılabilir (Anonim (a), 2012; YavaĢ, 2007). Diğer bir deyiĢle Risk = Potansiyel kayıplardır. Bir toplumun, bir yapının veya hizmetin, tehlike oluĢtuğunda görebileceği hasar veya zararın olası ölçüsü zarar görebilirlik olarak tanımlanmaktadır. BaĢka bir deyiĢle zarar görebilirlik; ―tehlikeye maruz olan bir unsurun ya da unsurlar grubunun tehlikenin meydana gelmesi halinde, görebileceği, fiziksel, sosyal, çevresel veya ekonomik kayıp ve zararların ölçüsü‖ olarak ta tanımlanabilir (Ergünay, 2009). Bu durumda afet riskinin matematiksel ifadesi Ģu Ģekildedir: Risk = Tehlike x Zarar görebilirlik Afetler, tehlike ile toplumların hassasiyetinin kesiĢmesi ile oluĢur. Bu nedenle afeti küçültmek için tehlike kaynakları ortadan kaldırılamayacağına göre toplumun hassasiyetini azaltma yoluna gidilmelidir. Bu nedenle ġekil 1‘de görüldüğü gibi modern afet yönetiminde fay hatları gibi tehlikeler üzerinde değil, onlara karĢı olan zayıflıklar üzerinde çalıĢılır (Kadıoğlu, 2008). ġekil 1. Afet yönetiminde risklerin azaltılması Türkiye gibi, coğrafi konumu ve iklim özellikleri nedeniyle doğal afet tehlikesi ve riski yüksek olan ülkelerde, doğal tehlike ve riskleri azaltacak etkin politika ve stratejiler uygulanmadan sürdürülebilir bir kalkınma uygulanamaz. Bunun yanında, hızlı nüfus artıĢı, yoğun göç, plansız ve denetimsiz yerleĢme ve sanayileĢme devam ettiği sürece, doğal afetlerin neden olabilecekleri fiziksel, sosyal, ekonomik ve çevresel zararları da azaltmak mümkün olmayacaktır (Ergünay, 2009). ġekil 2‘de Türkiye‘de doğal afetlerin yol açabileceği zarar görebilirlik Ģematik olarak gösterilmiĢtir. Ülkemizde 2010 yılında hazırlanan BütünleĢik Kentsel GeliĢme Stratejisi ve Eylem Planı‘nın temel amacı yerleĢmelerimizin yaĢanabilirlik düzeyinin, mekân ve yaĢam kalitesinin yükseltilmesi ile ekonomik, sosyal ve kültürel yapılarının güçlendirilmesine yönelik yol haritasının oluĢturulma olarak belirlenmiĢtir. Ülkemizde kentleĢme ve yerleĢmeye iliĢkin sorun ve potansiyellerden birisi olarak ―Afetlere Dayanıksız KentleĢme‖ gösterilmiĢtir. Buna göre, ülkemizde 1950‘li yıllardan sonra yaĢanan hızlı ve denetimsiz kentleĢme ve yapılaĢma süreci, kentlerimizin doğal afetler ve insan kaynaklı tehlikelere karĢı dirençsiz ve savunmasız bir biçimde büyümesine neden olmuĢtur. BaĢta deprem ve sel olmak üzere doğal afet tehlikelerine maruz alanlarda, yer yer plana ve imar mevzuatına aykırı geliĢmelere sahne olan kentlerimizde, hızlı kentleĢmeye odaklanmıĢ imar uygulamaları, risk azaltma yöntemlerini içeren planlama yaklaĢımı ve pratiğinden uzak kalmıĢ ve kentlerimizde derin ―risk havuzları‖ oluĢtuğu belirtilmiĢtir (Anonim (b), 2010). 32 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil 2. Türkiye‘de doğal afetlerin yol açabileceği zarar görebilirlik (Ergünay, 2002) 2.1. Ülkemizdeki Doğal Afet Kaynakları Ülkemizde afetlerin oluĢumunda kaynaklık yapan tehlikelerin baĢında deprem gelmektedir. Türkiye‘de 1900-1999 yılları arasında 131 tane hasar yapan deprem meydana gelmiĢ ve bu depremler 398.331 binanın yıkılmasına veya ağır hasara uğramasına ve 65.662 insanın ölmesine neden olmuĢtur. Bu rakamlar bize son yüzyıllık dönemde Türkiye‘de ortalama her 8 ayda bir hasar yapan bir depremin oluĢtuğunu göstermektedir. Hasar yapan depremler ortalama olarak her yıl 4.024 binanın yıkılmasına ve 664 insanın ölmesine neden olmaktadır. Türkiye yüz ölçümünün % 66‘sı I. ve II. derece deprem bölgesidir. Ayrıca nüfusunun % 44‘ü I. derece deprem bölgesinde, % 26‘sı II. derece deprem bölgesinde, % 15‘i III. derece deprem bölgesinde, % 13‘ü IV. derece deprem bölgesinde ve sadece % 2‘si V. derece deprem bölgesinde yaĢamaktadır (Özmen, 1999). Ülkemizde depremlerden sonraki en önemli afet taĢkın olayıdır. TaĢkın, akarsuyun çeĢitli nedenlerle, doğal yatağından taĢarak çevresindeki arazilere, yerleĢim yerlerine, altyapı tesislerine ve canlılara zarar vermek suretiyle, etki bölgesindeki tabii yaĢamı da olumsuz yönde sosyal ve ekonomik kesintiye uğratan olaydır. Türkiye coğrafik olarak dağlık bir alandır. Türkiye‘nin özellikle Doğu, Güneydoğu ve Kuzeydoğu Anadolu yerleĢim bölgelerinde meydana gelen çığ olayları, gerek can kaybı, gerek maddi hasar açısından deprem ve sel felaketlerinden sonra üçüncü derecede önem arz eden doğal afet konumundadır (Gürer, 2002). Dağlık koĢulların sunduğu rölyef farkı çığ, heyelan ve kaya düĢmesi gibi tehlikeli, can ve mal kaybına neden olan birçok doğal afetin oluĢmasına neden olmaktadır. Ülkemiz topraklarının yaklaĢık % 35‘i çığ afetine maruz kalmaktadır (YavaĢ, 2007). 2.2. Afetler Açısından Kentsel DönüĢüm Mevzuatı Anayasamızın 56. maddesine göre, herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaĢama hakkına sahiptir. 57. maddeye göre de devlet, Ģehirlerin özelliklerini ve çevre Ģartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karĢılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teĢebbüslerini destekler. 33 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 152. maddesine göre mala zarar verme suçunun, yangına, sel ve taĢkına, kazaya ve diğer felaketlere karĢı korunmaya tahsis edilmiĢ her türlü eĢya veya tesis hakkında iĢlenmesi hâlinde, fail hakkında bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Aynı kanunun 170. Maddesine göre kiĢilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kiĢilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda; yangın çıkaran, bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düĢmesine, sel veya taĢkına neden olan kiĢi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 171. Maddeye göre de taksirle; yangına, bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düĢmesine, sel veya taĢkına neden olan kiĢi, fiilin baĢkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 7269 sayılı Afet Kanununca su baskınına, yer sarsıntısı, yer kayması, kaya düĢmesi ve çığ gibi afetlere uğramıĢ veya uğrayabilir bölgeler ilgili bakanlıklarca belirlenir. Tespit ve bunlardan Ģehir ve kasabalarda meydana gelen ve gelebileceklerin sınırları imar planına, imar planı bulunmayan kasaba ve köylerde de belli edildikçe harita veya krokilere iĢlenmek suretiyle, afete maruz bölge olarak Ġmar ve Ġskân (Çevre ve ġehircilik) Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaĢtırılır. Mahalli Ģart ve özellikler dolayısıyla yangın afetine uğraması muhtemel olan sahalar, Ģehir ve kasabalarda belediye meclisleri, köylerde ihtiyar heyetleri tarafından tespit ve kaymakamların mütalaası alındıktan sonra valilerin tasvibi üzerine ilgili bölgelerde ilan olunur. 7269 sayılı kanunun 14. maddesine göre yapılaĢma için yasak bölge sayılan yerlerde bina yapılamaz ve mevcut binalar onarılamaz. Ayrıca yapımının üzerinden 30 yıl geçmemiĢ yapay dolgu zeminler üzerinde, özel olarak zemin iyileĢtirmesi yapılmadıkça, ya da gerekli temel tipi uygulanmadıkça bina yapılamaz. Çığ düĢmesi, kaya düĢmesi, ya da yer kayması afetlerinden herhangi birine uğrayan ve bu afetlerden biri için afet bölgesi olduğu kararname ile tespit ve ilan edilen yerlerde bina yapılamaz ve mevcut binalar onarılamaz. Sel ve taĢkınlar ile ilgili olarak 4373 sayılı kanunun 3. maddesine göre, taĢkına uğrayan ve uğraması muhtemel sahaların tespiti ve bu sahaların iskâna kapatılarak, taĢkına neden olacak mevcut yapılar var ise kaldırılması konusu hükme bağlanmıĢtır. Ülkemiz için günümüze kadar değiĢik deprem bölgeleri haritaları hazırlanmıĢtır. Bunlardan ilki, Pamir tarafından 1948 yılında yayınlanan Dinamik Jeoloji kitabında bulunmaktadır. Resmi olarak ise yürürlüğe giren ilk harita 1963 tarihli Türkiye Deprem Bölgeleri haritasıdır. Her iki haritada Kuzey Anadolu Fay Zonu, Batı Anadolu Graben Havzaları ve Doğu Anadolu Fay Zonu görülmekte fakat depremin makro sismik etkilerinin uzaklıkta değiĢtiği göz ardı edilerek 1. derece deprem bölgeleri ile deprem tehlikesi olmayan bazı yerler yan yana görülmektedir. 1972‘de yürürlüğe giren harita bir önceki haritada bulunan sakıncaların bir bölümünü ortadan kaldırmanın yanında Türkiye‘yi beĢ deprem bölgesine ayırarak tanımlamıĢtır (Eyidoğan, 1993). En son olarak günümüzde de kullandığımız deprem haritası 1996 yılında yürürlüğe girmiĢtir. Daha önceki haritalar hissedilen ve beklenen en yüksek Ģiddet değerlerine göre deterministik esasa dayanırken bu yeni harita olasılık hesabına göre hazırlanmıĢtır. Buna göre 50 yıllık ekonomik ömrü içinde bir yapı %10 aĢılma ihtimaline sahip olacaktır (Anonim (c), 1996). Bu haritadaki deprem bölgelerinde yapılacak resmi ve özel yapıların tabii olacağı teknik Ģartlar deprem bölgelerinde yapılacak yapılar hakkındaki yönetmelikle belirlenmiĢtir. Bu Ģekilde 1998 sonrası yapılan binalarda deprem bölgelerinde güvenli yapılaĢma büyük ölçüde sağlanmıĢtır. Resmi gazetede 1997‘de yayınlanıp 1998‘de yürürlüğe giren Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik 7269 sayılı kanuna göre afet bölgelerinde yeniden 34 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr yapılacak, değiĢtirilecek, büyütülecek veya esaslı tamir görecek bütün yapıların teknik Ģartlarını ortaya koymak için hazırlanmıĢtır. Bu yönetmelikte afet ifadesi su baskını, yangın ve deprem kavramlarına karĢılık gelmektedir. Su baskını ve yangın afetlerinden korunma ile ilgili olarak çok kısa bilgi veren yönetmelik tamamen depreme dayanıklı yapı tasarımı konusuna yoğunlaĢmıĢtır. Bu yönetmelik 2007 yılında revize edilecek yeni adıyla yürürlüğe girmiĢ içeriği ile uyumlu olarak Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik (DBYBHY-2007) olarak yayınlanmıĢtır. Aynı yıl diğer bir afet olan yangın ile ilgili olarak da bir yönetmelik çıkmıĢ; fakat su baskınları için benzer bir yönetmelik hazırlanmamıĢtır. Kentsel dönüĢüm ve afet yönetimi için önemli noktalardan biri konunun yasal ve yönetsel boyutudur. Afet durumunda kurumlar arasındaki koordinasyonun sağlanamamasından dolayı Afet ve Acil Durum Yönetimi BaĢkanlığı (AFAD) 2009 yılında BaĢbakanlığa bağlı olarak kurulmuĢtur. Afetler açısından kentsel dönüĢümde yaĢanılan sıkıntılardan biri olan yasal-yönetsel durumun baĢarılı, katılımcı bir kentsel dönüĢümün gerçekleĢtirilebilmesi yasal çerçevenin gözden geçirilmesi gerekmektedir. Zira yasayla düzenlenmemiĢ ve yönetsel olarak desteklenmeyen bir kentsel dönüĢümün hayata geçirilmesi zorlaĢmaktadır. Kentsel dönüĢümde merkezi yönetimden beklenen en büyük adım, yasal-yönetsel açıdan gerekli olan değiĢimi gerçekleĢtirmesi olacaktır (Kalağan, 2012). Bu maksatla 2012 yılında 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun çıkarılmıĢtır. 6306 sayılı kanunda geniĢ bir yetkiye sahip olarak Çevre ve ġehircilik Bakanlığı belirlenmiĢtir. Kanun hedef olarak inĢası, kullanım ömrü ve hasar durumu göz önüne alındığında riskli olan yapıları; zemin yapısı veya üzerindeki yapılaĢma sebebiyle can ve mal kaybı riski taĢıyan riskli alanları seçmiĢtir. Buna ek olarak uygulama bütünlüğü bakımından riskli guruplara girmeyen yapılarda kanun hükümlerine tabi olmaktadır. Riskli alanların tespitinde alanın zemin raporu veya üzerindeki yapılaĢma ilgili teknik rapor, daha önceden meydana gelmiĢ olan afetlere iliĢkin bilgiler, krokiler, bina sayısı ve nüfus, haritalar ve var ise sit alanı ile ilgili bilgiler yer almalıdır. Bunun yanında kanun riskli alanların belirlenmesinde herhangi bir hızlı değerlendirme yöntemi içermemektedir. Riskli yapılar, lisanslandırılacak üniversiteler, inĢaat, jeoloji ve jeofizik odaları, yapı denetim kuruluĢları tarafından tespit edilecekler. Bu tespit iĢlemi DBYBHY-2007‘nin mevcut binaların değerlendirilmesi ve güçlendirilmesi baĢlıklı 7. bölümünde belirtilen hükümlere göre yapılacaktır. Fakat DBYBHY-2007‘nin bu bölümü sadece bina tipi yapıları kapsamakta ve yapı sistemi olarak da ahĢap binaları içermemektedir. Bu kanuna göre yapılacak çalıĢmalarda diğer kanun hükümlerinin ve koruyucu kanunların aykırı hükümleri uygulanamaz. 2577 sayılı Ġdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açılabilir; fakat bu davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez. Pazarlık usulü ihale yapılabilir. 3. Riskli Alanlar Ġle Ġlgili GeçmiĢ Örnekler Özvan vd. 2005‘de yaptıkları çalıĢmada, Van ili yerleĢim alanındaki sıvılaĢma riski ve bölgenin depremselliği göz önüne alındığında bölgenin zemin özellikleri yönünden riskli olduğu ve olası yüksek magnitüdlü bir depremde büyük hasarlar ve can kayıplarının meydana gelebileceği belirlemiĢtir. Yılmazer vd, 2004 de, Van yerleĢim alanı için mevcut yerleĢkenin güneyinde bulunan Erdemkent sahasını önermiĢlerdir. Erdemkent sahası; taĢıma gücü, deprem ve sel sorunu olmayan yüksek dayanım gücüne sahip Traverten kayalarından 35 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr oluĢmaktadır. Van ilinde, FEMA-154 hızlı değerlendirme sistematiğine göre analiz edilen yapıların kalitesi son derece düĢük bulunmaktadır. ġehir merkezinde olası bir yüksek magnitüdlü depremde gerçekleĢebilecek yıkımların incelenen diğer bölgelere göre (Ġmarsız ve kaçak iç bölge, Ġmarsız göle yakın bölge), çok daha yüksek olacağı tahmin edilmektedir FEMA-154, düĢük kaliteli yapıların rehabilitasyonunu önermektedir. Ancak, Van ili dahilinde yapı kalitesinin çok düĢük oluĢu ve zemin özelliklerinin kötü olması sebebiyle sistematik bir yeniden yapım faaliyeti gerektireceği belirlenmiĢtir (Tapan, 2003). 2011 Van Depremin ardında ise bu ön görülerin tamamı gerçekleĢmiĢ, riskli alanda hem mevcut yapı stoku hem de zemin yapısından dolayı afet gerçekleĢmiĢ rezerv yapı alanı olarak önerilen Erdemkent‘te hasar meydana gelmemiĢtir. 17 Ağustos 1999 Depremi‘nde Yalova‘da en fazla binanın yıkıldığı yer olan Hacı Mehmet Ovası‘na 2000‘e yakın insanın yaĢamını yitirmesinden sonra ―ölüm ovası‖ benzetmesi yapılmıĢ ve Önlem ġartlı Alan statüsünde iki kat sınırı getirilmiĢtir. Ancak TOKĠ 2006 yılında kendi imar planını yaparak ovaya dört katlı konutlar inĢa etmeye baĢlamıĢtır. 2008 yılında 1152 konut tamamlanarak hak sahiplerine teslim edilmiĢtir. TOKĠ inĢaatı tamamlandıktan sonra bölge, inĢaat sektörünün gözdesi haline gelmiĢtir. TOKĠ, bodrum + zemin + üç kat inĢa edilen bloklar 65 santimetre çapında, 11 metre boyunda fore kazıklı derin temellere taĢıtılmıĢtır açıklamasını yapmıĢtır (Ġnce, 2012). Bu olayda dikkat çekilmesi gereken iki olgu vardır. Birincisi; ülkemiz topraklarının % 30'unu ovalar oluĢturmaktadır. Ne yazık ki Ģehirler, sanayi ve büyük mühendislik yapılarının birçoğu, depreme neden olan aktif fayların oluĢturduğu ya da depremin yıkıcı etkisini büyüten ovalarda yer almaktadır (Anonim (d), 2003). Ġkincisi ise ülkemizdeki mühendislik yaklaĢımının en dikkat çekici önermelerinden biri olan her yerde yapı yapılabileceği fikrine dayanmaktadır. Buna göre, jeolojik sakınca verisine dayanarak yapı yapılmasını yasaklamak doğru bir mühendislik çözümü değildir. Doğrusu, her yerde yapı yapılabileceğini, ancak jeolojik sakınca olan yerlerde yapı maliyetinin yükseleceğini kabul etmektir. Ülkemizde benimsenen bu yaklaĢım Japonya‘da yanlıĢlanmıĢ bulunmaktadır. Mühendisliğin her engeli aĢmaya yeterli olmayabileceği, yükselen yapı maliyetleri karĢılanmak koĢuluyla her yere yapı yapılmasının doğru olmadığı görülmüĢtür. Sonuç olarak, bütün riskleri bertaraf etmenin yolu kendi baĢına iyi mühendislikten geçmemektedir (Demirdizen, 2011). 4. Sonuçlar ve Öneriler Afete maruz bölgelerde ve afet açısından yurt genelinde yapılan kentsel dönüĢüm uygulamalarında yegane motivasyon kaynağı baĢta deprem olmak üzere afetlerle mücadele olmalıdır. Bu mücadele kapsamlı doğal afet risk yönetimi içerisinde sürdürülerek geniĢ bir bakıĢ açısı ve kapsamlı çalıĢmalar ile yürütülmelidir. Kentler sadece deprem afetleri açısından değil sel, çığ ve yangın gibi diğer afetler de göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve deprem haritasında olduğu gibi diğer afetler içinde haritalar hazırlanmalı ve zaman kaybetmeden bütünleĢik afet tehlike haritaları oluĢturulmalıdır. 36 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kaynaklar 2709 Sayılı Kanun, 1982, ―Türkiye Cumhuriyeti Anayasası‖. 28374 Sayılı Resmi Gazete, 2012, ―Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği‖. 4373 Sayılı Kanun, 1943, ―TaĢkın Sulara ve Su Baskınlarına KarĢı Korunma Kanunu‖. 5237 Sayılı Kanun, 2004, ―Türk Ceza Kanunu‖. 6306 Sayılı Kanun, 2012, ―Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkındaki Kanun‖ 7269 Sayılı Kanun, 1959, ―Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun‖. ABYYHY, 1997, ―Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik‖ Akkar, M., Z., 2006, ―Kentsel dönüĢüm üzerine Batı‘daki kavramlar, tanımlar, süreçler ve Türkiye‖, Planlama 2006/2. Anonim (a), 2012, AFAD Tokat, 2012, ―Afet Risk Yönetimi‖, 15.06.2012. Anonim (b), 2010, Kentges, 2010, ―BütünleĢik Kentsel GeliĢme Stratejisi Ve Eylem Planı‖ Anonim (c), 1996, ―Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası‖, Bayındırlık ve Ġskân Bakanlığı. Anonim (d), 2003, ―Tunceli-Elazığ-Adıyaman Deprem ve KentleĢme Konferanslar Serisi Sonuç Bildirgesi‖ TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası. Bayhan, B., 11.11.2011, ―Romantik Plancılardan Kentsel DönüĢüm Konusunda Alınması Gereken Dersler‖, Arkitera.com DBYBHY, 2007, ―Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik‖ Demirdizen, E., 2011, ―Japonya Depreminden Türkiye Ġçin Kent Planlama Dersleri‖, 29-30 Nisan TMMOB Bursa 3. Kent Sempozyumu. Ergünay O., 2002, ―Afete Hazırlık Ve Afet Yönetimi‖, AFOM, Ankara. Ergünay, O., 2009, ―Doğal Afetler Ve Sürdürülebilir Kalkınma‖, Deprem Sempozyumu, 1112 Kasım, Bolu. Ersan, N., 22.02.2012, ―Kentsel DönüĢümün Amacı Yeni Zenginler Yaratmak Olmamalı‖, Yapı denetim ve ekspertiz dergisi, ydedergi.com. Eyidoğan H., Güçlü U., 1993, ―Türkiye Deprem Bölgeleri Haritasının Evrimi ve Yeni Bir Harita için Öneri‖, Jeofizik7, 95-108. GümüĢ K., 2008, ―Kent'ten geriye ne kalacak?‖, Radikal 2, 20.01.2008. 37 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Gürer, i., 2002, ―Türkiye‘de YerleĢim Yerlerine Yönelik Kar Ve Çığ Problemleri‖, TMH, Sayı 420. Ġnce E., 2012, ―'Ölüm ovası'na konut furyası‖, 20.07.2012 Radikal Gazetesi. Kadıoğlu, M., 2008: Modern, BütünleĢik Afet Yönetimin Temel Ġlkeleri; Kadıoğlu, M. ve Özdamar, E., (editörler), ―Afet Zararlarını Azaltmanın Temel Ġlkeleri‖; s. 1-34, JICA Türkiye Ofisi Yayınları No: 2, Ankara. Kalağan, G., Çifçiti, S., 2012, ―Kamu-Özel Sektör ĠĢbirliğinin Kentsel Mekâna Yansıması: Kentsel DönüĢüm Örneği Ve Yeni Aktörler‖, Sosyal Ve BeĢeri Bilimler Dergisi, Cilt 4, No 2, 2012 ISSN: 1309-8012. Özmen, B., Nurlu, M., 1999, Deprem Bölgeleri Haritası ile Ġlgili Bazı Bilgiler, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Haber Bülteni, Sayı: 99/2-3, sayfa 32-35, Ankara Özvan, A., Akkaya, Ġ., Tapan, M., ġengül, M., A., 2005, ―Van YerleĢkesinin Deprem Tehlikesi Ve Olası Bir Depremin Sonuçları‖, Deprem Sempozyumu, 23-25 Mart. Polat, S., Dostoğlu, N., 2007, ―Kentsel DönüĢüm Kavramı Üzerine: Bursa‘da Kükürtlü Ve Mudanya Örnekleri‖, Uludağ Ü, Müh-Mim Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı 1. ġiĢman, A., Kibaroğlu, D., 2009, ―Dünyada Ve Türkiye‘de Kentsel DönüĢüm Uygulamaları‖, TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, 12. Türkiye Harita Bilimsel ve Teknik Kurultayı, 11-15 Mayıs 2009, Ankara. Tapan, M., 2003. ―Deprem Etkilerinin YerleĢim Birimleri Üzerindeki Etkilerinin TahminiVan Örneği‖. Gebze YTE, Mühendislik ve FBE (Yüksek Lisans Tezi), Gebze, Kocaeli. YavaĢ, M., Ö., ġahin, D., 2007, "Türkiye‘de Çığ Afeti Zararlarını Azaltma ÇalıĢmaları‖, TMMOB Afet Sempozyumu, 5-7 Aralık, Ankara. Yılmazer, Ġ., ġenol, M., Özvan, A., Biçek, C., 2004. ―Van Toplu Konut Sahalarının Jeoteknik Değerlendirilmesi‖, 57. Jeoloji Kurultayı, 2004. S 177-178, 8-12 Mart. 38 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Spatial Urban Structure and Crime in Kaunas City Irina Matijošaitienė1, Kęstutis Zaleckis1, Inga Stankevičė2, Kristina Navickaite1 and Jolita Sinkiene3 1 Kaunas University of Technology Faculty of Civil Engineering and Architecture Department of Architecture and Land Management, Studentu str. 48, 51367 Kaunas, Lithuania, irina.matijosaitiene@ktu.lt, kestutis.zaleckis@ktu.lt, kristina.navickaite@stud.ktu.lt 2 Kaunas University of Technology Faculty of Social Scienses Department of Strategic Management, K.Donelaičio st. 20, 44239 Kaunas, Lithuania, inga.stankevice@ktu.edu 3 Kaunas University of Technology Faculty of Social Scienses Department of Regional Development, K.Donelaičio st. 20, 44239 Kaunas, Lithuania, jolita.sinkiene@ktu.lt Abstract A city without crime – is one of the main challenges of sustainable urban planning. Sustainable city has also to satisfy both needs of society and individual person, inhabitants and guests of the city. Though, people do not feel happy and satisfied in the unsafe environment. The safety of urban environment was measured through the research of various types of crime in public open spaces. The analysis of location of points of crime on the map of Kaunas city demonstrates that some spaces are more safe than others. The question is: Can urban structure cause crime in certain places? The research lies on the hypothesis that urban patterns of high and low-activity are somehow related to urban crime. Space syntax method and statistical approach to the data were applied for the verification of the hypothesis. According to space syntax, local and global integration, choice, control, fast choice and depth values of open urban spaces were measured. The calculated correlations between these social-spatial characteristic of urban structure and crime rates proved the hypothesis. Finally the recommendations for city planners were proposed on how to reduce crime in a city by implementation of urban planning. Keywords: Urban Structure, Crime, Space Syntax, Correlation Analysis, Kaunas. 1. Introduction Cities are dynamic, movement-based systems, in which movement is a basement for the formation of street network (Hillier and Sahbaz 2011). According to B. Hillier (Hillier and Sahbaz 2011) ―the street network creates a basic pattern of movement flows, and these flows then shape land use choices‖. Different land use zones with various street network have different people movement and behavior character. Some zones are busier, with more people activity and movement, and others are more quite. Accordingly, the analysis of people behavior on street network in these zones would let us know about the character, potentials and threats in these zones. The zones and street networks with high acticity shape the foreground of urban pattern, and zones with low activity shape the background of urban pattern. One of the objectives of this research is to identify if the foreground or background of urban pattern or both are responsible for more crime. Crime happen in both private spaces (flats, houses, sites) and public spaces (streets, squares, parks, yards etc.). In this research we concentrate on the crime in open public spaces. We call streets, pedestrian paths, squares, parks, passings and other public spaces (which are not inside a building and in which pedestrians move) open public spaces. Open public space can and should be analyzed from 39 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr two points of view: inhabitants and strangers. According to B. Hillier, on one hand strangers are seen as a source of safety, and on the other hand as a source of danger (Hillier 2004). There are two schools of thought about humans, urban space and crime. The first one is proposed by J. Jacobs, who says that ―strangers passing through spaces, as well as inhabitants occupying them, form part of an ‗eyes on the street‘ natural policing mechanism that inhibits crime‖ (Hillier and Sahbaz 2009). The second opinion is by O. Newman, who states that ―having too many people in spaces creates exactly the anonymity that criminals need to access their victims, and so dilutes the ability of residents to police their own environment‖ (Hillier and Sahbaz 2009). It is obviously true that the more passengers pass through the space the more the space is controlled by them and moreover, it could be called more safe than uncontrolled spaces. For criminals it would be harder to commit a crime in a public space wich is observed by passengers and inhabitants of surrounding buildings. On the other hand, overcrowded streets can be a good target for pickpockets. Therefore, urban structure has to be analyzed from the point of view of various types of crimes. The urban structure is constructed of the spatial pattern which is closely related to social pattern. Due to this fact we must analyze both dimensions of urban crime: spatial and social. Space syntax method enables us to take into consideration both spatial and social patterns of crime. The method also reveals that some public spaces are safer than others. Therefore, this research seeks to identify how urban spatial pattern correlates and affects urban crime. The research presented in this paper is based on space syntax theory and method (Hillier 2007; Hillier and Hanson 1989). Space syntax helps us to identify, represent, and measure the social spatial relationships in urban environment (Peponis 2005). This kind of research of crime though the prism of the urban social spatial structure on the basis of space syntax method has never been conducted in Lithuania. Though, sientists of such countries as the UK (B. Hillier, J. Hanson etc.), USA (J. Peponis, A. Carpenter etc.), as well as Brazil, Turkey, Germany, Holland, Denmark, Poland use space syntax method more widely for the analysis of urban crime and for the making of forecasts. B. Hillier and O. Sahbaz made a wide research of crime and urban structure in London city (Hillier and Sahbaz 2009). A. van Nes and M.J.J. López analyzed the relation between urban structure and thefts from cars in some Dutch cities (van Nes and López 2010; López and van Nes 2007). C. Monteiro and C.P. Iannicelli studied robberies and thefts through the urban structure of Recife city in Brazil (Monteiro and Iannicelli 2009). A. Awtuch investigated the dependence of safety in residential blocks and spatial urban structure in Gdansk, Poland (Awtuch 2009). E. Friedrich with a group of scholars made a research of anti-social behaviour through the prism of urban configuration (Friedrich et al. 2009). The criminogenic situation in Lithuanian cities is not very good. Even the amount of registered crime is low in comparison with other European countries, the amount of latent crime is very high. Ġn Lithuania the investigation of urban crime and its prevention is beeing conducted by the Institute of Law and some Lithuanian universities. However, in most cases they define just statistical situation and tendencies, without taking into account territorial coherences on a level of the whole city or its spacial properties. Space syntax method enables us to investigate relations between urban structure and crime. Ġt is also possible to use the method for the reduction of crime by restructuring urban spaces. This new approach to urban crime through the prism of urban planning enables us to analyze the present situation and to forecast crime increase or reduction in various urban patterns. 40 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 2. Data and Methods Crime in the open public spaces of Kaunas city is the object of this research. Kaunas is the second largest city in Lithuania with a population of 330 742 inhabitants on a territory of 157 km2. According to statistical data Kaunas demonstrated the biggest positive alteration in the quantity of grievous bodily harm during 2004-2009 years. It still remains the third unsafe Lithuanian city. Kaunas (as other bigger cities also) has a higher level of robbery which was registerd during 2004-2010, though in 2010 there were more than twice less robberies in comparison with 2005. Since 2008 a tendency of decrease of public nuisance is beeing observed, though since 2004 till 2010 Kaunas remains a very definite leader in the quantity of public nuisance among other Lithuanian cities. Also since 2005 an increasing level of thefts is registered in Kaunas (Europos … 2012; Lietuvos … 2012; Kurapka et al. 2005). The comparative evaluation of the quantity of all the types of crime occurred in Kaunas city let us conclude that robberies, public nuisances (as crime) and thefts are the most common crime types in Kaunas. Space syntax method was applied for the analysis of urban structure of Kaunas city. According to the method open public spaces are crossed by axial lines until there was no one space which was not crossed by an axial line. Thus, the axial maps are beeing prepared. The axial maps consist of the ―longest anf fewest straight lines that go throught all convex spaces and make all axial links‖ (Hillier et al. 1987; Topcu and Kubat 2007). The axial structure is one-dimensional and it ―describes the degree to which any space extends linearly‖ (Topcu and Kubat 2007). Axial structure propose us the information about where passengers might go in the system, hereby it is related to movement. According to the method, connectivity, control, global depth, fast choice, global integration, local integration R2 and local integration R3 maps have to be prepared for the social spatial analysis of urban structure of Kaunas city. Connectivity is a local characteristic which lets us know about the direct connection of spaces. Connectivity is defined as the number of nodes that connect directly to a given node (Raford and Ragland 2004). Control measures the degree of control, when one axis controls the entrance to and from other axes which are directly linked. Depth defines the number of steps from any node to any other node (Raford and Ragland 2004). Depth is related to the integration. According to B. Hillier the integration of axial lines correlates well with the number of pedestrians found to be walking along the axial line (Hillier et al. 1993). Integration measures how easily accessible a node is from other nodes in the system (Raford and Ragland 2004). Integration can be measured at a global scale by the choosing the radius Rn, in this case a person can reach all the segments in the system. We can also analyze local integration at various scales (R1, R2 etc.), in this case a person has to make one turn (R1) or two turns (R2) or more turns to reach the segment. Fast choice shows how many times an axis is beeing used in comparison with all the shortest paths. Kaunas City Police Commissariats provided a register of criminal acts (according to the both Codes of Criminal (CC) and Administrative Rights Violations (ARVC)), committed in 41 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kaunas city during 2010-2011, which included 3440 incidents according to the following types of criminal acts: Profanation of the national symbols (0) (CC Code); Crimes against human life (2) (CC Code); Crimes against human health (264) (CC Code); Crimes against human sexual freedom and immunity (280) (CC Code); Theft of motor vehicles (0) (CC Code); Theft from cars (1374) (CC Code); Other thefts (478) (CC Code); Robbery (433) (CC Code); Intentional damage to or destruction of property (140) (ARVC Code); Cruel animal treatment (0) (ARVC Code); Damage to streets, their buildings and installations (24) (ARVC Code); Small-scale hooliganism (293) (ARVC Code); Hooliganism by juvenile offenders (149) (ARVC Code); Illegal shooting from a gun (0) (ARVC Code); Drinking alcohol in public places or an apparition there while being drunk (3) (ARVC Code); Prostitution or repayable usage of the services (0) (ARVC Code). Correlation analysis was applied to assess relations and strength of relations between various types of crimes and urban structure of Kaunas city. The variables describing the quantity of crimes and social spatial characteristics of urban structure (connectivity, control, depth etc.) are scale. Therefore, Pearson (it assesses the strength of the linear relationship between variables) and Spearman‘s rho (it describes the strength of relation from point of view of monotony) correlation coefficients were calculated. Values of both correlation coefficients range from -1 to +1, where a very strong relation appears when the value is -1 or +1, and a value of 0 means absolutely no relation. 3. Result and Discussion For the identification of various charasteristics of urban structure axial maps of Kaunas city were prepared: connectivity, control, global depth, fast choice, global integration, local integration R2 and local integration R3. Ġn these maps open public spaces, such as streets, pedestrian paths etc., are presented as axes. For each axis the number of various types of crimes was calculated. 42 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Correlation analysis reveals strong correlations between the total number of all the crime types and these types of crimes: theft from cars rs=0.647** (p=0.000<α=0.05) and rp=0.768** (p=0.000<α=0.05), crimes against human health rp=0.619** (p=0.000<α=0.05), other thefts rp=0.747** (p=0.000<α=0.05), robberies rp=0.674** (p=0.000<α=0.05), smallscale hooliganism rp=0.532** (p=0.000<α=0.05). It can mean that theft from cars, crimes against human health, other thefts, robberies and small-scale hooliganism can define almost the total situation of crime in Kaunas city. There is also a strong correlation between smallscale hooliganism and hooliganism by juvenile offenders rp=0.579** (p=0.000<α=0.05). This relation may demostrate that the most part of small-scale hooliganism is done by juveniles. Ġt is also worth to mention that between some variables there is no correlation or a very weak correlation r=0.001. This is due to the fact that some Commissariats did not provide us or provided with a small part of information about certain types of crimes. From the calculation results on all the types of crimes and social spatial characteristics of urban structure in Kaunas city we see that only some types of crime mentioned in Table 1 weakly correlate with some social spatial characteristics. There are no correlations or very weak correlations between other types of crimes and social spatial characteristics. There is absolutely no relation between control and theft of motor vehicles rp=0.000** (p=0.000<α=0.05). Ġt is worth to mention that the correlation value between all types of crimes and depth are negative. Ġt means that the higher is the value of global depth the lower is the value of crime types, and vice versa. According to the correlation values from the Table 1 for the further analysis of urban crime through urban structure in Kaunas city the following social spatial characteristics should be taken into account: Connectivity for the analysis and prediction of crimes against human health, theft from cars, intentional destruction of or damage to property, small-scale hooliganism and hooliganism by juvenile offenders; Control for the analysis and prediction of theft from cars, small-scale hooliganism and hooliganism by juvenile offenders; Depth for the analysis and prediction of theft from cars; Fast choice for the analysis and prediction of crimes against human health, theft from cars and small-scale hooliganism; Global integration for the analysis and prediction of theft from cars. 43 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Table 1. Pearson and Spearman’s rho values (weak relations are marked by grey colour) Types of crime Correlation coefficients Connectivity Control Depth Fast choice Global integration Local integration R2 Local integration R3 Crimes against human health Pearson .202** .187** -.043** .209** .053** .123** .103** Spearman .098** .064** -.047** .095** .060** .090** .087** Pearson .307** .234** -.106** .240** .123** .188** .168** Spearman .158** .054** -.211** .042** .213** .174** .182** Pearson .250** .178** -.086** .160** .110** .132** .122** Spearman .079** .022** -.120** .013 .129** .089** .098** Pearson .353** .284** -.097** .205** .111** .176** .154** Spearman .124** .054** -.157** .044** .149** .128** .135** Pearson .324** .250** -.086** .098** .096** .165** .142** Spearman .097** .040** -.120** .039** .112** .104** .104** Theft from cars Intentional destruction of or damage to property Small-scale hooliganism Hooliganism by juvenile offenders **. Correlation is significant at the .01 level (2-tailed). For the graphical analysis of social spatial characteristics and crime types which correlate together connectivity, control, depth, fast choice and global integration maps of Kaunas city were drawn (Fig. 1-5). The prepared maps were covered by the maps of location of crimes which correlate with certain social spatial characteristics. The black axes in the maps represent the foreground network of high-activity linked centers while grey axes reprent the background network of lower activity spaces. The maps demonstrate that the most part of foreground is covered by crimes which correlate with a certain social spatial characteristic. Ġt means that more crimes against human health, theft from cars, intentional destruction of or damage to property, small-scale hooliganism and hooliganism by juvenile offenders happen in the foreground network of Kaunas city. 44 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Fig. 1. Connectivity of Kaunas city (5% of the most connecting axes are coloured in black. Location of commited crimes against human health, thefts from cars, intentional destruction of or damage to property, small-scale hooliganism and hooliganism by juvenile offenders are marked as green points) Fig. 2. Control of Kaunas city Fig. 3. Depth of Kaunas city (5% of the most controlling axes are coloured in (25% of the deepest axes are coloured in black. black. Location of commited thefts from cars, Location of commited thefts from cars are small-scale hooliganism and hooliganism by marked as green points) juvenile offenders are marked as green points) 45 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Fig. 4. Fast choice of Kaunas city Fig. 5. Global integration of Kaunas city (25% of the most integrating axes are coloured in (5% of the most fast chosen axes are coloured in black. Location of commited thefts from cars black. Location of commited crimes against are marked as green points) human health, thefts from cars and small-scale hooliganism) 4. Conclusions and Recommendations According to the correlation analysis these conclusions can be made: The more open public spaces are connecting the more crimes against human health, theft from cars, intentional destruction of or damage to property, smallscale hooliganism and hooliganism by juvenile offenders happen there; The more open public spaces are controlling the more thefts from cars, smallscale hooliganism and hooliganism by juvenile offenders happen there; The deeper open public spaces are the less thefts from cars happen there; The more open public spaces are fast chosen the more crimes against human health, thefts from cars and small-scale hooliganism happen there; The more open public spaces are integrating the more thefts from cars happen there; Foreground network of high-activity spaces in Kaunas city is less safe from point of view of crimes against human health, theft from cars, intentional destruction of or damage to property, small-scale hooliganism and hooliganism by juvenile offenders. Therefore, the further planning of the city should generate more background spaces for the safer environment. However, the relations between the crimes against human health, theft from cars, intentional destruction of or damage to property, small-scale hooliganism, hooliganism by juvenile offenders and social spatial characteristics are weak. Therefore, for the more detailed analysis of urban crime through urban structure we may need to take into account not the separate social spatial characteristics but their combinations. Ġt will be the focus of our further research. Acknowledgements This research was financed by the Research Council of Lithuania (Agreement No SIN–08/2012). The collaboration of Kaunas City Police Commissariats is gratefully acknowledged. 46 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr References Awtuch A., 2009. Spatial order and security. Case study of two housing estates. Proceedings of the 7th International Space Syntax Symposium, 005:1-005:10. Europos Sąjungos Komunikacijos departamentas, 2012. European Council in Copenhagen – 21-22 June 1993 – Conclusions of the Presidency. Friedrich E., Hillier B., Chiaradia A., 2009. Anti-social behaviour and urban configuration. Proceedings of the 7th International Space Syntax Symposium, 034:1-034:16. Hillier B., Sahbaz O., 2011. Safety in numbers: high-resolution analysis of crime in street networks. The Urban Fabric of Crime and Fear, 111-137. Hillier B., Sahbaz O., 2009. Crime and urban design: an evidence based approach. In: Designing sustainable cities. Singapore: Blackwell Publishing Ltd, 162-185. Hillier B., 2007. Space is the machine. London: UCL, 355 p. Hillier B., 2004. Can Streets Be Made Safe? Urban Design International 9(1), 31-45. Hillier B., Penn A., Hanson J., Grajewski T., Xu J., 1993. Natural movement: or configuration and attraction in urban pedestrian movement. Environment and Planning B: Planning and Design 20, 29-66. Hillier B., Hanson J., 1989. The social logic of space. London: Cambridge university press, 296 p. Hillier B., Hanson J., Peponis J., 1987. Syntactic Analysis of Settlements. Architecture et Comportement/Architecture and Behaviour 3(3), 217-231. Kurapka V.E., Malevski H., Matulienė S., 2005. О понятии криминалистической характеристики преступлений и ее уровнях. Вестник криминалистики 2(14), 13-23. Lithuanian Department of Statistics=Lietuvos statistikos departamentas, 2012. Indicators database=Rodiklių duomenų bazė. López M.J.J., van Nes A., 2007. Space and crime in Dutch built environments: macro and micro scale spatial conditions for residential burglaries and thefts from cars. Proceedings of 6th International Space Syntax Symposium, 026-01 – 026-14. Monteiro C., Iannicelli C.P., 2009. Spatial profiles of urban crime. The role of morphology in a context of social inequality. Proceedings of the 7th International Space Syntax Symposium, 080:1-080:11. Peponis J., 2005. Space Syntax. Implications. A Newsletter by InformeDesign [online]. A Web site for design and human behavior research 4(12) [cited 15.07.2012]. http://www.informedesign.org/_news/dec_v04r-p.pdf. Raford N., Ragland D.R., 2004. Space Syntax: An Innovative Pedestrian Volume Modeling Tool for Pedestrian Safety [online]. Transportation Research Record Vol. 1878, 66-74 [cited 15.07.2012]. http://dx.doi.org/10.3141/1878-09. 47 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Topcu M., Kubat A. S., 2007. Morphological Comparison of Two Historical Anatolian Towns [online]. Proceedings of 6th International Space Syntax Symposium [cited 15.07.2012]. http://www.spacesyntaxistanbul.itu.edu.tr/papers%5Clongpapers%5C028%20%20Topcu%20Kubat.pdf. van Nes A., López M.J.J., 2010. Macro and micro scale spatial variables and the distribution of residential burglaries and theft from cars: an investigation of space and crime in Dutch cities of Alkmaar and Goada. The journal of space syntax 1(2), 296-314. 48 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Daily Urban Mobility in ALGIERS: Challenges and Achievements BAOUNI Tahar1 1 Laboratory of Research ; Town, Planning and Sustainable Development: Research Unit Mobility and transportation, Polytechnic School of Architecture and Town Planning of Algiers, BP N° 177 El Harrach 16200 Alger- Algeria Summary: Algiers, the capital city of Algeria, counts over three million dwellers, and represents the economic, commercial and cultural centre of the country. The phenomenon of urban sprawl, which over the last decade has been caused by the construction of important housing development schemes throughout the city‘s fringes, created serious problems of urban mobility within the city. These housing schemes have induced the instigation of new mobility patterns. According to local statistics, car mobility has increased by 1.49% per year in the period between 1990 – 2004. The constant increase in the rate of motorization has resulted in the congestion of the main roads and the jamming of public transport routes. In order to improve transport conditions, local authorities have decided to launch a series of challenging projects at both metropolitan and city scales. These projects include, on the one hand, the design and the construction of new road and highway infrastructures as well as suburban electric railroads; and on the other hand, city scale projects such as subways, tramways, cable-cars, along with the restructuring of the bus network. Triggered by some important reforms of the whole transport system, these projects are sought to define intermodality in metropolitan Algiers at mid-term. Hence, it is believed that the development of public transport combined with the evolution of daily mobility will meet the requirements of users in Algiers. Keywords: Algiers, daily mobility, challenges, achievements, strategy, public transport 1. Introduction The purpose of this paper is to present an outline of some serious issues related to both mobility and transport in metropolitan Algiers, capital of Algeria. Most of the data which has been used in this paper was collected while conducting scientific researchers at the Laboratory City, Urbanism and Sustainable Development, which is located at the Polytechnic School of Architecture and Urbanism in Algiers. Part of it, when not gathered through empirical studies, was provided by the representatives of either central or local government, or else the employees of transport services and commuters companies. The agglomeration of Algiers developed at an accelerated pace in recent years. In the eastern part of the city, for instance, the localities of Bab Ezzouar, Mohammadia and Dar ElBeida have all seen some major transformations of their initial urban structure after the construction of new urban settlements and the building of a number of new key projects such as business districts and shopping centres. As a result of urban sprawl, the former urban transport system was unable to comply with the growing demand for mobility, which highlights a clear unbalance between the services that were offered to commuters and their actual needs. The situation was even worse at peak times, given the degree of road congestion. A recent study has shown that the demand for travel continues to increase in an alarming trend. It seems that the number of trips which 49 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr were operated per day in 2010 in Algiers exceeded about six (6) million. The same study has warned that the need for mobility will grow even faster in the future. Therefore, Algerian government has decided to consider urban transport as one of its key concerns, and hence has resolved to operate major reforms. It was clear from the outset that public investment for the development of road infrastructure was not enough. Reforms had to include the modernization and the restructuring of the whole urban transport system (metro, tram, railway, etc.). Today, Algiers sees an unprecedented dynamic in the field of urban transport. 2. Presentation of Algiers Algiers counts fifty seven (57) communes spreading over a surface of eight hundred and ten square kilometres. Recent socio-economic data shows that, with a population exceeding three million inhabitants, more than 95% live within the agglomeration zone. The average density in Algiers is evaluated at thirty (30) inhabitants per hectare, but is much higher in the city-centre, where it reaches about six hundred (600) inhabitants per hectare. Employment is polarized in the hyper-centre of Algiers – this comprises the industrialised communes of El-Harrach, Oued Smar and Rouiba-Reghaia. Algiers‘s hyper-centre constitutes only 1% of the total surface of the agglomeration. It dwells though 27% of the total population and attracts some 26.7% of the total active population in the city. As for the city-centre, it counts 19.4% inhabitants, and attracts similarly 26% of the employed population. It is necessary to point that most of the political, economic, administrative and cultural institutions of Algeria are located in the small areas of the hyper-centre and citycentre of Algiers. The above statistics show, hence, that the hyper-centre and – to a lesser extent – the city-centre are constantly subject to growing mobility, requesting thereby diverse means of transportation. Over the years, the growing requirements of users for mobility have generated the congestion of the whole roadway system. The difficulty of movement for both private vehicles users and public transport commuters has led to the reduction of the speed of the journey and the lengthening of the trip-time, making the trip totally uncomfortable and seriously problematic. 50 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Figure1. Carte of Algiers 3. Analysis of mobility in Algiers 3.1. The evolution of motorization for householders First of all, it is necessary to stress that motorization in Algiers constitutes one key factor for the evolution of mobility patterns. It induced several changes affecting the practices of travel and movement in the city. In 1990, vehicle ownership for the city‘s population was evaluated at just seventy (70) vehicles per one thousand (1000) inhabitants, which means some 185,059 vehicles on road. Fourteen years later, an investigation on household mobility showed that the number of cars on road rose to 213226 vehicles, with an increasing individual ownership of eighty three (83) vehicles per one thousand (1000) inhabitants – or forty nine (49) vehicles per hundred (100) households. So while in 1990, 40% of the total households in Algiers owned one private car, in 2004, 42% had a vehicle – with only 6% of them had more than one vehicle. These statistics indicate that the rate of vehicle ownership in Algiers was gradually increasing, although without being alarming. It is also important to underline that multimotorization remained marginal in Algiers, as about 86% of the total households owned only one vehicle. Yet these figures do not mean that multi-motorization never gained ground over the last year. In fact, the establishment of international car dealers in Algeria and the facilitations brought by local banks for car purchasing created a real increase of car ownership. That‘s how we one find that in 2010 the rate of car ownership has increased and reached 102 vehicles per 1000 people which corresponding to a park estimated at 300 000 vehicles. This reveals that over a period of six years the rate of car ownership of households has changed by 19%.This evolution of engine is due to poor service quality and attractiveness of the car at all social levels. 51 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Table 1: Demographic growth and the evolution of the rate of private car ownership in Algiers year 1990 2004 2010 inhabitants 2 100 000 2 815 258 3 125 472 70 83 102 number of private vehicles per 1000 inhabitants Source: BETUR/CENEAP and an empirical study which was conducted by the author in 2010 3.2. Need for mobility In 1990, with 1.23 foot-users and just 0.61 motorized vehicle-users, the rate of mobility did not exceed 1.84 travels on all means of transportation. In 2004, this rate had dropped to 1.69 travels, with 0.94 foot-users and 0.75 motorized vehicle-users. It appears clearly that the recorded reduction of mobility is related to the decrease of pedestrian mobility. However, it seems that in spite of this reduction and despite the development of other means of transportation, walking remained for a while the most appreciated mode of travel in Algiers. The fall in pedestrian mobility later, for a period of fifteen years, can be explained by the new patterns of spatial occupation accompanied with a slight increase in the rate of vehicle ownership. It is argued that the relationship between the need for mobility and the means of transportation cannot be reduced to a simple equation of supply and demand. Rather, this relationship is strongly linked to other intrinsic parameters such as the occupation of the urban space, the distribution of the activities across the territory, the nature of the activities, the availability of the means of transportation, the cost of the journey, the convenience of the means of transportation, etc. In the agglomeration of Algiers, daily mobility displays an intriguing situation. The urban configuration of the city today shows a flagrant state of imbalance between the city-centre and its periphery – the former loosing density, while the latter becoming increasingly dense. Yet in spite of that, the study of the localisation of activity zones in the agglomeration of Algiers shows that the tertiary sector is mainly based in the hyper-centre, and to a lesser degree in the city-centre. One of the main reasons points that some of the key urban policy measures, which were undertaken in the past, were in fact utterly disarticulated. The process of urbanisation in Algiers followed patterns of expansion towards suburban areas with the development of the so-called New Zones of Urban Habitat (or ZHUN) and the construction of residential allotments. As a result, the growing requirement for mobility led to congested roadway networks and also difficulties of car parking on the main roads. The consequence was the adoption of foot mobility as a mode of transportation by city commuters in the period between 1980 – 1990 and even after. The improvement of public transport means by the late-1990 led to a considerable reduction of the time spent on a long-distance journey. Yet even if walking is the slowest mode of transportation, it remained the most appreciated means by users for short-distance journeys. The table below shows that, according to a study conducted in 2004, walking attracted 55.76% of users against 44.24% for the mechanised mode of transportation. It 52 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr seems that users often preferred walking as an alternative to public transport or even private vehicle – the latter requiring large parking spaces, which constituted an issue in Algiers. The study of the modes of travel and mobility in Algiers also shows that public transport improved especially on its quantitative form. It was even preferred by users to the individual motorized means of transportation. We also notice that 60% of the commuters actually use public transport, against only 40% opting for individual cars of taxis. In other words, with 121 552 places offered in 2004 To 197 971 places offered in 2010, public transport enjoys increasingly an interesting part of the market share, which confirms the improvements made to meet the requirements of commuters. The massive contribution of the private sector played a key role in the success of public transport development. Table2. The number of travels by motive (necessary or not necessary) Motive of travel Number of travels % Number of travels necessary 4 182 860 72,3 Not necessary 1 602 560 27,7 5 785 420 100 TOTAL Source: An empirical study which was conducted by the author in 2010 Table 3: The growth of daily movement and mobility in the period between 1990-2010 Year The total number of travel 1990 2004 2010 2 710 589 4 498 326 5 785 420 1,8 1,69 1,72 Mobility Source : données élaborées par l‘auteur.4 Table4: Mobility and the character of the means of transport The means of transport walking all motorized means All means Mobility 0 ,90 0,82 1,72 Travels 3008418 2 777 002 5 785 420 4 Theses are the results of two studies, which were conducted by BETUR/EMA (1990) and BETUR/EMA_CENEAP (2004), and also other researches, which were led by the author at the Polytechnic School of Architecture and Urban Design in Algiers, on the multimodal transport system used in the largest Algerian cities. It is important to note, though, that the administrative limits of Algiers have changed in the period between 1984–1997 53 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Source: An empirical study which was conducted by the author in 2010 4. Strategy for the development of public transport according to the growing need for daily mobility In order to put an end to the inefficiency of public transport in Algiers, and improve effectively the conditions of mobility for users in the city, both central and local authorities put forth a strategic plan affecting the whole network of public transport. This plan constitutes an integral part of the current voluntarist urban policy in Algiers. It is intended to contribute to the sustainable development of the agglomeration in a way that would help the preservation of the environment and the improvement of the quality of life. The railroad in the suburban There are a number of measures which have already been introduced with the purpose of increasing the offer. For instance, the National Company of the Rail Transport (known as SNTF) is currently overrun by its competitor, road transport. The public authorities are determined to reverse the tendency, as they have recently launched a vast program aiming at the modernisation of the railroads. The objective is to give the rail sector a privileged place in the whole transport sector. Hence, the SNTF first proceeded to the modernisation and the electrification of two key double track lines: Algiers – El-Harrach – Thénia; and El-Harrach – Blida – El-Afroun. SNTF is also considering connecting Oued Smar to Gue de Constantine, in order to make it easier the transit from the Western part of the city to the Eastern side without passing by the city-centre. Another important operation scheduled by SNTF is to refurbish the main rail station of Aga, along with the creation of a new double-track electrified line going from Birtouta to Zeralda and crossing the new town of Sidi Abdellah. In addition, SNTF is also planning to build a new rail line linking Houari Boumediene domestic flight terminal to the adjacent international terminal of Algiers. Once achieved, it is believed that these projects will make it possible for the users to travel across the city painlessly. Currently, the rail carries up to 70.000 passengers a day, which represents about 7% of the overall demand for sub/urban public transport. Yet this figure seems to be unsatisfactory, considering the role that this mode of transport should play as the backbone of the whole public transport system (bus, taxi, and tram). The electrification of rail trains, which was first put into service in May 2009, along with the acquisition of new equipments have significantly improved the quality of the service. This initiative was aimed at improving the establishment of a more effective system of transport. The National Rail Transport Company has targeted the objective of capturing a large number of commuters in order to split the flux of passenger with other transport modes. This flux has increased from 70.000 to over 160.000 passengers per day in the recent years. According to the information that has been gathered by this company, the traffic on the rail in suburban Algiers has reached about 60 million passengers in 2010, and will exceed 80 million passengers in 2022. In addition to the improvement of rail infrastructures, the Company of Urban Transport in Algiers, known as ETUSA, has been re-established after a long period of chaotic inactivity. ETUSA is determined to regain its original status as the first and best operator of public 54 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr transport on bus in the city. The company has recently put on the run on Algiers roads about 150 buses, which constitutes a substantial ‗convoy‘ that is believed to recover the deficit in offer for public transport. Moreover, in order to make accessible some isolated neighbourhood located on the upper part of the city, the company ETUSA has been entrusted with the rehabilitation of the four cable-cars, which are currently available, in addition to the construction of three other new telpher-carriers with the capacity for each of them of transporting up to 2400 travellers per hour. The various reforms that are being conducted in the sector of public transport also include the completion of subway and tramway lines. The quasi-imminent start-up of the first subway line – that is Tafoura – Hai El-Badr – constitutes an important step towards smoothing mobility for commuters. Coming as a key solution to the growing demand for travel, the subway is intended to be a serious vector for the development of the agglomeration of Algiers. This first line will run on a distance of 9.5 km on double track, and will serve ten stations – these are Bachdjarah, El-Maqaria, Hussein Dey, Sidi M‘Hamed and Central Algiers. Each of the fourteen oars on this line is composed of six cars, which are able to carry a total of 1200 people. This first subway line will soon see an extension with the construction of two other subway tracks. One of them links Hai El-Badr to Ain Naadja, while the other links Tafourah to Place des Martyrs. Works on the former track has already started as the section that links the eastern neighbourhoods of Hai El-Badr to El-Harrach is almost achieved. Once operational, the traffic on these subway lines is believed to reach 150 million travellers per year. The use of the subway is clearly advantageous. First, it is less polluting to the environment as it consumes less energy while transporting more passengers. Second, it is more comfortable and more efficient in terms of the capacity of transporting commuters, punctuality, and speed. Third, with the absorption of the pendular motions, this means of transportation helps to decongest upper-ground roadways, and alleviates traffic in the city centre. Finally, the subway constitutes a mode of travel that enhances the quality of urban life and guarantees the equal opportunity for commuters to reaching the city (for work, for studying, for shopping, for leisure, etc.). Table 5: Expectations for travel on the first metro line Year Annual movement (million) The number of passengers per hour and per direction 2010 236 24000 2020 331 31000 Source: Ministry of Transports, 1998 As for the tramway, this other mode of transportation has been introduced in Algiers in order to supplement the panoply of projects that have been launched in the transport sector. The tramway presents indeed a number of positive characteristics. It offers commuters a safe, comfortable and enjoyable means of travelling, with an appreciated trip-speed and an undeniable quality of urban life. It also contributes to the generation of new zones of activity, 55 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr and offers interesting opportunities for urban development, urban regeneration, and urban renewal. The first tramway line that has been constructed runs on a distance of 23.3 km, connecting El-Anassers (Les Fusillés) to Dergana and crossing important communes such as Hussein Dey (Tripoli), Mohammadia, Bab Ezzeouar and Bordj El-Kiffan. With a frequency of 4 minutes in the rush hours, and 10 minutes in off-peak hours, the service will carry up to 185,000 passengers per day. Local authorities consider the possibility of extending this initial tramway line to Bir Mourad Rais, at the intersection between the National Road 1 (RN1) to the southern motorway. This extension will certainly be welcomed by the inhabitants of Birkhadem, Ben Aknoun, Hydra, Cheraga and Kouba, who will then benefit from an efficient and effective intermodal transport system. The launch of the first tram line in May 2011 is expected to improve transit services as it is intended to carry up to 150.000 passengers per day. In addition, new light-rail lines are set to offer the possibility for mobility to hundred of thousands of commuters. The construction of a number of parking spaces for private vehicles on these localities will encourage commuters to use the various means of public transport which are offered to them. The projects that are being carried out in Algiers display an interesting intermodal transport map. Several bus stops are set around important subway and tramway stations. Commuters will be also supported with the provision of necessary information on the available modes of transport, schedules and cost. The objective has been from the outset to cross town planning policies with transport policies, in order to achieve the revitalization of metropolitan Algiers and create a true urban revolution. 5. Conclusion Intermodality is defined as the use of a number of alternative and/or complementary means of transport. In Algiers, intermodality has been introduced as one solution to the problems of mobility, which had been engendered by the phenomenon of urban sprawl. It offers commuters equal chances and easy ways of travelling in the city. With the modernisation of the suburban rail networks and the consolidation of the bus system, and with the launching of all subway trains and tramways, and the construction of telpher-carriers, Algiers will see the development of new poles of exchange. The total restructuring of the transport sector will hence provide the city with an efficient and effective grid of public transport. Références bibliographiques BAOUNI, T. & al (2011) « Le système de transport multimodal approprié aux grandes villes algériennes » Rapport final, projet de recherche, Epau-Alger. BAOUNI,T.& BERCHACHE,R. (2011) « Le tramway d‘Alger entre passé et avenir » in revue de transport n°467,éditcom. Paris. BAOUNI, T. (2007) « Mobilité et systèmes de transport dans les zones périphériques d‘Alger », Rapport intermédiaire : phase enquêtes. Projet de Recherche Universitaire Epau, Alger BERCHACHE, R (2011). « Inter modalité et développement urbain durable à Alger » mémoire de magister en urbanisme, Epau-Alger 56 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr BENYOUCEF, B. (2004) « Alger, métropole en chantier (défis et problématiques) », actes du colloque international, Alger face aux nouveaux défis de l‘urbanisation Université Houari Boumediène-Alger,28&29 février BELOUACHRANI,W.(2009)« mobilité, centralité, quelle accessibilité pour l‘hypercentre d‘Alger » in revue vies de villes n° 12 éditions-Alger BETUR&CENEAP . (2005) « Enquête ménages déplacements Alger 2004 ». Rapport final, Alger Entreprise des Transports Urbains et Suburbains Algérois (2008) « Restructuration du Réseau d‘autobus à la mise en service des modes lourds », Alger. HADJIEDJ,A.,CHALINE(C.)&DUBOIS-MAURY(J.) (2005)« Alger, les nouveaux défis de l‘urbanisation », éditions L‘harmattan, Paris GODART, X. (2004) « L‘évolution des systèmes de transport des villes méditerranéennes face à la métropolisation », colloque GRERBAM, Rabat-Maroc Gouvernorat du Grand- Alger, (1998) : « La stratégie d‘aménagement et de développement de la capitale et les axes du programme d‘activité de l‘année 1999 » Rapport final, Décembre Alger. Groupement INGEROP- SEMALY (2003) « Tramway d‘Alger » ; Dossier de faisabilité technique des tracés de la ligne Est », Ministère de transport -Alger Groupement Dessau-Soprin/STM/THALES E & C (2004) « Etudes du plan de transport urbain et du plan de circulation de l‘agglomération d‘Alger, Rapport de diagnostic », Ministère de transport- Alger. Office National des Statistiques, « Annuaires des Recensements Généraux de la Population et de l‘Habitat 66,77,87 98 et 2008» Alger RATP/SOFRETU, (1983) «Métro d‘Alger études de conception et d‘ingénierie : Schéma de principe, l‘agglomération d‘Alger, le développement urbain, l‘offre et la demande de transport », Alger. Société Nationale des Transports Ferroviaires&Agence Français de Développement (2005) « Etude de faisabilité et de rentabilité de l‘électrification du réseau ».ministère de transport-Alger TABTI-TALAMALI,A.(2007)« Stratégies de développement des transports collectifs urbains dans l‘agglomération d‘Alger : cas du tramway », mémoire de magister, ISFF, Alger 2007 Sigles : BETUR : Bureau d‘Etudes des Transports Urbains CNEAP : Centre National d‘Etudes Appliquées et de Planification EMA : Entreprise du Métro d‘Alger 57 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Evaluation of Elevated Steel Liquid Tanks’ Behavior with Friction Damper Under Seismic Loading Ehsan RAJAEE1 soheil MONAJEMI NEZHAD2 1 MSc civil Engineering, Islamic azad university, Central Tehran branch, Iran, ehsan_cer@yahoo.com 2 Professor of Islamic azad university, Central Tehran branch, Iran, soh.monajemi@iauctb.com Abstract Modern urbanism, the severe limitations of space construction and the high price of land and some races, has transformed cities view and caused buildings, residential and commercial growth in vertical aspect. Therefore, vibration control of such structures seems necessary in order to provide comfort and prevent escalation criteria. In this paper different damping instruments are explained and compared. 1- Introduction Modern urbanism, the severe limitations of space construction and the high price of land and some races, has transformed cities view and caused buildings, residential and commercial growth in vertical aspect. Therefore, vibration control of such structures seems necessary in order to provide comfort and prevent escalation criteria. [1] On the other hand, in the communication towers a huge part of their mass is concentrated on top of the structure as inverted pendulum. Thus, controlling the structure is necessary, due to avoid disruption of sending and receiving communicational messages. It is necessary to control vibrations in suspension bridges due to the convenience of users. The cables are critical structural members having a length about 500 m and also having natural frequencies of about 0.2 to 2 Hz in the lowest modes. Damping of these structures is about 0.1% of critical damping, and this can cause vibration of the active forces. Therefore, it is necessary to set up methods to control the vibration effects. One of the mentioned methods is to increase the stiffness of the structure, but definitely it will cost too much. The next important factor is the damping effects of the structure which can absorb energy and dissipate the energy. They have performed many investigations on this topic to control the structure, and proposing different instruments. [1] The John Hancock Building in Boston and the Center Citicorp in New York have been used tuned mass dampers (TMD). These dampers were first proposed by Frahm in 1909. It was developed in 1928 by Ormondroyd. In late 1960, Baying et. al investigated the dynamic aspects of liquid dampers. 58 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Some advantages of this dampers are: low price, easy installation, easy repair and maintenance. Two main groups for dampers are TLD and TLCD which will be discussed more. in recent years, too mush researches are performed on variable TLCD which is called LCVA which are more compatible with architectural criteria. The main difference is due to non-uniform shape of area section in LCVA dampers. Based on Chang 1999 researches, the performance of LCVA in structural vibrational controlling is between TMD and TLCD. [3] 2. Sources of vibration and resonance Unwanted vibration may be caused by environmental forces acting on a structure, such as wind or earthquake, or by a seemingly innocuous vibration source causing resonance that may be destructive, unpleasant or simply inconvenient Earthquakes The seismic waves caused by an earthquake will make buildings sway and oscillate in various ways depending on the frequency and direction of ground motion, and the height and construction of the building. Seismic activity can cause excessive oscillations of the building which may lead to structural failure. To enhance the building's seismic performance, a proper building design is performed engaging various seismic vibration control technologies. As mentioned above, damping devices had been used in the aeronautics and automobile industries long before they were standard in mitigating seismic damage to buildings. In fact, the first specialized damping devices for earthquakes were not developed until the late 1950's. Mechanical human sources Masses of people walking up and down stairs at once, or great numbers of people stomping in unison, can cause serious problems in large structures like stadiums if those structures lack damping measures. Vibration caused by heavy industrial machinery, generators and diesel engines can also pose problems to structural integrity, especially if mounted on a steel structure or floor. Large Ocean going vessels may employ tuned mass dampers to isolate the vessel from its engine vibration. Wind The force of wind against tall buildings can cause the top of skyscrapers to move more than a meter. This motion can be in the form of swaying or twisting, and can cause the upper floors of such buildings to move. Certain angles of wind and aerodynamic properties of a building can accentuate the movement and cause motion sickness in people. 59 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 3. Structural energy absorption Based on energy conservation rule, no energy will be omitted. So, in each moment the incoming energy volume and the outgoing energy volume are considered to be the same. Then, if an external load is applied on the structure, this energy can be saved in the system according to the following equation: The parameters used in the equation are external work due to external loads, saved kinematic energy in structure mass, viscosity damping of the structure and potential energy saved due to structure stiffness. ̇ ∑ ∑ ̇ ∑ ∑ Using instruments absorbing energy, it will lead to decrease of internal energy of the system. Therefore, the energy due to the controlling member which improves the structural behavior can be defined as below: In the equation above, right hand side of the equilibrium is constant. So, using dampers and absorbing energy will decrease the other energy‘s portions and consequently, structural responses are attenuated. 4. Passive controlling using mass dampers The mechanism of these dampers is so that they absorb the kinematic energy of the earthquake loading. Considering a single freedom system under base acceleration, it can be written that: ̈ ̇ ̈ The equation can be rewritten as below considering a damped system with certain dampers: ̈ ̇ ( ) ̈ A. Tuned Mass Dampers In a single freedom structure, with mass m and stiffness k under sinusoidal loading, the vibration of mass m can be reduced by using a second mass and also a spring. This is true only if the damper natural frequency and sinusoidal loading frequency are selected the same. [1] ̅ √ 60 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Therefore, we must select the optimum location for mass-spring system in order to reduce the vibrational effects. So, these methods are mostly used in structures with certain loadings. B. Multiple Tuned Mass Damper The main problem with TMDs is due to the sensivity on inserted active force frequency, and thus this will result in inadequacy and insufficiency of them. Iugusa 1992, proposed the multiple tuned mass dampers. This is a suitable method for substitution in stiffness and damping of the structure. [1] C. Tuned Liquid Damper In this kind of dampers, the movement of shallow liquid in a one or several tanks is applied to improve the damping and energy attenuation caused by wind, earthquake and etc. the depth and viscosity of the liquid and also the dimensions and number of tanks must be so designed that be able to control the structural vibrations. In 1988, Fujino et. al concluded that equality of structural frequency and also the Liquid used in damper will increase the performance of the equipment and also the damping effects. {7] D. Liquid column damper In this kind of dampers, the movement of mass being controlled in liquid columns by structural vibrations will cause energy damping. They come in two various model, TLCD (Tuned liquid column damper) and LCVA (liquid column vibration absorber). the main difference is in their horizontal body sections. [2] In TLCD, the area section of liquid column is equal in both horizontal and vertical sections, but in LCVA the sections are different. They do not have a fixed design, thus Abe at. al in 1996, Yalla 2001 proposed CTLCD based on TLCD models. Reference [1] Base isolation of structures, Design guideline, July 2001. [2] Studies on the Application of Tuned Liquid Dampers (TLD) to Up-Grade the Seismic Resistance of Structures, A. A. El Damatty, Ph.D., P. Eng, Assistant Professor Department of Civil and Environmental Engineering, The University of Western Ontario, April 2002 [3] Optimal placement of viscoelastic dampers and supporting members under variable critical excitations, Kohei Fujita, Abbas Moustafa and Izuru Takewaki, Earthquakes and Structures, Vol. 1, No. 1 (2010) 43-67 61 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Turizm Baskısından Kaynaklanan Kırsal ve Kentsel Riskler ile Önleyici Koruma Politikalarına Yönelik Bir YaĢam Döngüsü Perspektifi Aziz Cumhur KOCALAR 1 1 Assist. Prof. Dr., Cumhuriyet University, Faculty of Architecture, Department of City and Regional Planning, YeniĢehir Mah. 58140 Merkez, Sivas. ackocalar@cumhuriyet.edu.tr, +90 536 392 71 22, http://azizcumhurkocalar.blogspot.com/ Özet GeçmiĢi yansıtan birer kültür mirası olarak gelecek kuĢaklara aktarılması gereken kent içi tarihi kültürel ve doğal dokular korunamadıkları sürece, değiĢim ve mekânsal dönüĢümlerle usulca bozulmakta, yok olmakta ya da tahrip edilmektedirler, bu yüzden de gecikilmeden onarılmaları ve yeniden yaĢatılmaları yönünde köklü adımlar atılması gerekmektedir. Bu dokuların kente yeniden kazandırılmaları sorununa; bazı Avrupa ülkeleri baĢkentleriyle özellikle de, yoğun turist çeken kentlerinde, merkezi ve yerel yönetimlerce iĢbirliği içerisinde gerçekleĢtirilen koruma politikaları ve öncelikle teĢvik fonlarıyla, ayrıca yerel halkın geçmiĢten gelen ve çeĢitli yollardan pekiĢtirilen ortak koruma bilinci sayesinde çözümler geliĢtirilebilmiĢlerdir. Avrupa ülkelerinde (Barok: BudapeĢte, Prag, Viyana; Rönesans: Roma, Floransa, Venedik; Endülüs: Sevilla, Granada, Cordoba, Madrid), tarihsel dokuları kente yeniden kazandırmak üzere, merkezi ve yerel yönetimler sivil toplumla birlikte, toplumsal kabul gören koruma politikaları geliĢtirmiĢ ve uygulamıĢlardır. TeĢvik fonlarıyla da desteklenen bu politikalar yerel halkın da ortak bir koruma bilinci geliĢtirmesine katkıda bulunmuĢ ve bu sayede çok yönlü çözümler hayata geçirilebilmiĢtir. Ülkemizde, kültür mirası olan tüm tarihi kültürel ve doğal dokularda yapılacak olan koruma uygulamaları turizme paralel ilerletilirken; ortak paydada buluĢturulacak bu alanların, birbirini olumlu yönde etkileyebilmesini sağlamak amaç edinilmelidir. Sivil toplum örgütleriyle birlikte katılımcı projelerde korumadaki riskler bilinciyle, tarihi kent parçalarını daha iyi sahiplenip, bu yönde daha etkin ve uyumlu politikaların hayata geçirilebilmesini sağlamak mümkündür. Bu çalıĢma; belirtilen bu konuları gözlem ve bulgulara dayalı göstergeler eĢliğinde tartıĢmak ve turizm baskısından kaynaklanan riskleri belirleyici ve önleyici koruma politikalarına özgü bir yaĢam döngüsü perspektifini olgunlaĢtırmayı konu edinmektedir. Anahtar Kelimeler: ġehir ve Bölge Planlama, Kentsel Koruma ve Yenileme, Kentsel Tasarım, Kültürel ve Doğal Miras, Kent Ekonomisi, Risk Yönetimi, Kırsal ve Kentsel Riskler, Kentsel Alan Yönetimi, Mimarlıkta Estetik, Turizm Stratejik Planlaması. 62 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Rural and Urban Risks Arising from Tourism Pressure and A Perspective for a Life Cycle about Preventive Conservation Policies Aziz Cumhur KOCALAR 1 1 Assist. Prof. Dr., Cumhuriyet University, Faculty of Architecture, Department of City and Regional Planning, YeniĢehir mah. 58140 Merkez, Sivas. ackocalar@cumhuriyet.edu.tr, +90 536 392 71 22, http://azizcumhurkocalar.blogspot.com/ Abstract Although the historic, cultural and natural urban tissues are the mankind‘s invaluable cultural heritage as the withnesses of history and past civilizations, which has to be passed on to the next generation, as a result of the fact that they are not conserved properly, such urban tissues are quietly harmed, seriously damaged if not destroyed; therefore some urgent steps are required to be able to preserve them. In some European countries(Barok: BudapeĢte, Prag, Viyana; Rönesans: Roma, Floransa, Venedik; Endülüs: Sevilla, Granada, Cordoba, Madrid), national and local governments collaborated in developing and implementing conservation policies to reintegrate their historic tissues into the city, especially in their capitals and touristic cities. These policies are supported primarily by incentive funds, which contributed to heighten the awareness of local people about the preservation of historic tissues and made them a part of solution processes; thus allowed the versatile solutions to emerge. In our country, all applications on cultural heritage should aim to conserve those historic cultural urban and natural tissues and must be implemented as parallel to developments and changes in tourism, because both sectors have the potential to be mutually benefited from each other. It is possible to achive to reclaim those historical pieces and urban tissues through developing and implementing effectve policies. This has to be done in taking into considerations the risks in conservation and also in collaboration with and the support of the non-governmental civil organizations in the participatory projects. This study aims to discuss the topic based on the scientfic conservations and evidence-based findings, determine the risks arising from tourism pressure, and develop a perspective for a life-cycle of preventive conservation policies that will help to yield effective and coherent policies about the issue. Keywords: City and Regional Planning, Urban Conservation and Renewal, Urban Design, Cultural and Natural Heritage, Urban Economics, Risk Management, Rural and Urban Risks, Urban Land Management, Architectural Aesthetics, Tourism Strategic Planning. 1. GiriĢ Turizm sektörüne yönelik bu Ģehircilik çalıĢmasında öncelikle (2.bölümde) turizm bölge ve alanlarında sadece yerleĢimsel ve mekânsal açılardan karĢılaĢılan sorunlar ve risklere yönelik ülkemizde geliĢtirilen son turizm stratejisi (2023) üzerinden mevcut önerilerin irdelenmesine çalıĢılmıĢtır. Sonraki (3.) bölümde tarihi kültürel ve doğal çevreyi korumaya yönelik turizm açısından bütünsel yaklaĢım örnekleri, farklı sektörel yatırım yaklaĢımlarıyla karĢılaĢtırmalı bir Ģekilde incelenerek koruma politikalarının zenginleĢtirilmesine çalıĢılmıĢtır. 4. Bölümde ise turizm baskısında kalan kırsal ve kentsel alanlara yönelik bazı 63 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr yasal-yönetsel riskler ile yaĢam döngüsü yaklaĢımları ele alınmıĢtır. Avrupa ülkelerindeki tarihi kentlerin turizm ve kültürel koruma uygulamalarına nazaran, özellikle ülkemizden geçmiĢte kalan bazı yerel olumsuz örnekler üzerinde durulmuĢtur. Küresel turizm hareketliliğinin artmasıyla uluslararası ticaret hacmi içinde turizmin payı (1980-2005 dönem sonunda yıllık ortalama büyüme hızı %6,8 ile %15) hızlıca artmıĢtır. Türkiye‘de kamu arazilerinin tahsisi yatırımları önceleri (1980‘ler) kıyılara yönlendirilmiĢ, yaratılan iĢgücü talebi demografik yapıyı derinden etkilemiĢtir. Turizm merkezi kapsamındaki ilk tevsi çalıĢması, turizm yatırımlarının söz konusu olduğu yerleĢmelerde (Antalya-Belek, Kadriye Beldesi) düzensiz geliĢmelere neden olmuĢ, önlemlere karĢın 2.konut sayısı 50.000‘i aĢmıĢtır. Bu konutlar özel çevre koruma bölgesine sınır olan ve verimli tarım toprakları ile çevrili bölgede önemli bir tehdit oluĢturmuĢtur. Orman alanları üzerinden sağlanan teĢviklerle gerçekleĢtirilen bu tür uygulamaların alternatif yer üretmek konusunda baĢarısız olduğu açıktır. (DoğmuĢ, O.E. 2009, s.489-499) 2. Türkiye Turizm Stratejisi (2023)5 - Ġlkeler, Ülkenin Sorunları, Riskler ve Öneriler 2.1. Ġlkeler Son turizm stratejisinde yer alan yerleĢimsel ve mekânsal planlama açısından önemli görülen noktalar üzerinde durulacaktır. Stratejik hedef; gayet salt sayısal bir baĢarı peĢinde olunduğu izlenimi bırakmaktadır. Hâlbuki tarihi kültürel ve doğal kaynakların göz ardı edilebildiği dönemlerden geçilmiĢtir. Strateji turizmin artık farklı bir algı ve davranıĢ yaklaĢımı çerçevesinde geliĢtirilmesini öngörse de, olanaklar (fırsat) ve bazı tehditler içermektedir. Stratejik vizyonun yerleĢim/mekânsal açıdan ilkeleri ekte(liste) sunulmuĢtur.i 2.2. Özetle Ülkenin Genel Sorunları, Riskler ve Öneriler Türkiye‘de kitle turizmine yönelik geliĢmeler ve turizm planlamasına salt parçacı yaklaĢımlar sonucunda, aĢağıda özetlendiği gibi olumsuz yapılanmaya sebep olunmuĢtur. 6 Sonrada bu eğilimleri olumlu yönde değiĢtirebilmek için, Türkiye Turizm Stratejisi kapsamında bütüncül politika, strateji ve uygulamaya dönük yaklaĢımlar geliĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır. Söz konusu edilen bu strateji çalıĢma kapsamında, kıyı alanlarında turizm potansiyeli yüksek olan alanların, ‗Turizm Kentleri‘ Ģeklinde bölgesel ölçekte ve özendirici özel sektör yatırımlarıyla ‗arazi geliĢtirme modeli‘ anlayıĢında planlanıp geliĢtirilmesi gündemdedir.7 Kentsel ölçekte markalaĢma (markalaĢan Ģehirler ve kültür turizmi) ile ilgili yapılması gereken çalıĢmalar kapsamında; önümüzdeki dönemde, turizm türleriyle (Sağlık ve termal, KıĢ, Golf, Deniz, Eko-turizm ve yayla, Kongre ve fuar turizmi) öncelikle çeĢitlendirilme ve bunların ayrı ayrı değerlendirilmesi söz konusu olacaktır. Turizm GeliĢim Bölgeleri, Turizm Koridorları, Turizm Kentleri ve Eko turizm Bölgelerinin geliĢtirilmesi ile ilgili kısımlarda tematik ve yönlendirici nitelikte bir yaklaĢımla; kamu kaynakları ve özel sektör bir anlamda öncelikli turizm geliĢim bölgelerine yönlendirilir.8 Planda örgütlenme 5 Türkiye Turizm Stratejisi (2023), Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 2007. 9. Kalkınma Planı (2007 – 2013) hedefleri ile uyum içindedir. Kalkınma Planında ―turizm sektörünün uzun vadeli ve sağlıklı geliĢmesini sağlamak üzere Turizm Sektörü Ana Planı‖ hazırlanacaktır‖ ifadesi yer almaktadır. Bu ifade de yer alan hedefte, bu belge ile gerçekleĢtirilmiĢ olmaktadır. 6 Ülkemizde kitle turizmine yönelik geliĢmeler ve parçacı turizm planlamasının yarattığı sorunlar: 1. Akdeniz ve Ege kıyı kesiminde aĢırı yığılma, 2. Kıyı gerisi ve çevresi alanlarda çarpık kentleĢme/yapılaĢma, 3. Altyapı yetersizliği ve çevre sorunları ortaya çıkmıĢtır. 7 Uzun erimli strateji önerileri: 1. Kentsel Ölçekte MarkalaĢma, 2.Turizmin ÇeĢitlendirilmesi, 3.Mevcut Turizm Alanlarının Rehabilitasyonu, 4. VarıĢ Noktalarının GeliĢtirilmesi 8 Not: Bu kısımlar kapsamında, dokuz turizm geliĢim bölgesi, yedi tematik koridor, on turizm kenti ve beĢ eko turizm bölgesi önerilmiĢtir. Yine bu kısımda alternatif turizm türlerinin ulusal ve bölgesel ölçekte nasıl, nerede ve hangi ölçütler çerçevesinde geliĢtirileceği konusunda bilgiler verilmektedir. Yeni varıĢ noktalarına ulaĢım imkânlarının 64 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr stratejisinde ise, yerleĢimsel ve mekânsal planlama açısından öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Ulusal Turizm Veri Tabanı oluĢturularak ve bu veri tabanının internet üzerinden üyelerin kullanımına sunulması sağlanmalıdır. (Türkiye Turizm Stratejisi–2023, Böl. 3.3 s.10-12) Planda iç turizm stratejisi sayesinde yerleĢimsel ve mekânsal planlama açıdan tutulacak bazı istatistikler gündemdedir.9 Bunların ileride; Ulusal Turizm Veri Tabanı sistemine de iĢlenmesi beklenebilir. (Türkiye Turizm Stratejisi–2023, Bölüm 3.4 s.14) ArGe stratejisinde ise, Ar-Ge Yönetimi Türkiye Turizm Stratejisi uygulama döneminde, turizm sektöründe Ar-Ge‘ye hizmet edecek kurum ve kuruluĢlardan 10 bir kısmı yeni kurulacak olup; aralarında pazarlama, araĢtırma ve iĢbirliği geliĢtirerek teknik konularda çok yönlü bilgi akıĢı sağlayarak, farklı pazar dilimlerine uygun yatırımların yapılmasına olanak yaratacaklardır. Bunların yanı sıra STÖ‘lerin de özellikle, yerel ve mekânsal bağlamda katkı sağlayan giriĢimci alternatif roller (eğitsel vb.) üstlenebileceği ve deneyime dayalı turizm olanaklarının daha çok çeĢitlendirilerek yaratılabileceği düĢünülmektedir. “Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak Ulusal Turizm Veri Tabanı; … değişen ve gelişen turizm talebine paralel olarak ulusal kalkınmaya sosyo-ekonomik katkı sağlayabilmek için kamu, özel sektör, STK’lar ve üniversitelerle işbirliği ile” özelikle mekânsal planlamayla birlikte yeni ürünlerin (alternatif turizm) araĢtırılması da bu bağlamda etraflıca düĢünülmelidir. (Türkiye Turizm Stratejisi–2023, Böl.3,5 s.17-18) UlaĢım stratejisinde de, kamusal maliyeti en aza indirerek özel sektörü ön plana çıkaran farklı uygulamalara giriĢim dönemi öncesinde, bu turizm stratejisinin güçlendirilmesi ve geliĢiminin yanı sıra çeĢitlendirilmesi ve niteliğinin yükseltilmesi de önem kazanmıĢtır. Planda stratejinin yerleĢimsel ve mekânsal planlama açısından Ģu noktaları üzerinde durulabilir. Sivil havacılığın geliĢtirilmesi ve yeni potansiyel havaalanlarının planlanıp, yapımı ve kullanımı arttıkça ulaĢımdaki gecikmeler azalmıĢ olacaktır. Deniz turizminin geliĢtirilmesi için ise 3 nokta üzerinde durulacaktır: “Turizm potansiyeli yüksek bölgelerde, kruvaziyer yolcu taşımacılığına yönelik gereken altyapı ve üstyapının hızla tamamlanarak kruvaziyer limanların turizme açılması hedeflenmektedir.” Bu konuda tarihi kent kimliğine önem verilmesi ve gereksiz yere trafiği arttırıcı yer tespitlerine gidilmeyerek, daha dikkatli planlama yapılması söz konusu olabilmelidir. 3 ilde yat limanlarının rehabilite edilerek Mega Yat Limanları düĢünülmektedir. Buna yönelik geliĢtirmelerde semt sakinlerinin kıyı alanlarından faydalanma olanaklarının kısıtlanması söz konusu olduğundan, bu yönde dengeli projelendirmelerle kapasitenin belki farklı alanlara dağıtılmasının daha uygun olacağı düĢünülebilir. Ayrıca Ġstanbul kıyıları için olası bir depremde tsunami haritası hazırlanmaya baĢlandığından11 onunda dikkate alınması gerekmektedir. “Ülkemizde geliĢtirilmesi, ulaĢımda niteliğin yükseltilmesi için bölünmüĢ yol, hızlı tren hatları, havaalanları, kurvaziyer ve yat limanları gibi birçok ulaĢım alternatifi önerilmektedir. Türkiye Turizm Stratejisi–2023 Belgesi‘nde belirlenen stratejik yaklaĢımlar çerçevesinde yapılacak çalıĢmalar tamamlanması, geliĢtirilmesi öngörülen bölgelerdeki altyapı ve konaklama ihtiyaçlarının karĢılanması durumunda, 2023 yılında, 63 milyon turist, 86 milyar $ dıĢ turizm geliri ve turist baĢına yaklaĢık 1350 $ harcamaya ulaĢılması öngörülmektedir. 9 Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nca Ġç Turizm Ġstatistiklerinin Tutulması: ―Yurt Ġçi Seyahate Katılan VatandaĢların Sayısı ve DeğiĢimi‖, ―Seyahat Amacına Göre Türkiye VatandaĢlarının Geceleme Sayısı‖, ―Yurt Ġçi Seyahatlerde Yapılan Konaklama ÇeĢitleri‖, ―Türkiye VatandaĢlarının Yurt Ġçi Turizm Harcamalarının Ekonomik Değeri‖, ―Yurt Ġçi Turizm Faaliyetlerinin Dönemlere Göre DeğiĢimi‖, DeğiĢik ölçütlere göre (yaĢ, cinsiyet, eğitim seviyesi, ekonomik durum vb.), ―VatandaĢların Yurt Ġçi Turizm Faaliyetlerinde Gösterilen Farklılık‖ vb. gibi ölçümler. 10 Not: Turizm sektöründe Ar-Ge‘ye hizmet edecek kurum ve kuruluĢlar: Devlet Planlama TeĢkilatı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ulusal Turizm Konseyi, Ġl Turizm Konseyleri, Ulusal Turizm Belgeleme (Accreditation) Birimi, Ġç Turizm AraĢtırma Birimi, Turizm Eğitimini Yönlendirme Birimi, Ulusal Turizm Veri Bankası Birimi, Üniversiteler. 11 Not: Ġstanbul‘un deprem tehlikesi haritası ve kıyılarını kapsayan tsunami tehlike haritası (heyelanla iliĢkili riskli alanlar) BüyükĢehir Belediyesi'nce (ĠBB) Japon firması OYO International Corporation'a ihale edilen ve 18 milyon YTL'ye mal olacak çalıĢma kapsamındadır. (1/25.000 ölçekli deprem tehlikesi haritası, 1/100.000 ölçekli genel jeolojik haritalama ile Marmara Denizi'nin ve Ġstanbul Boğazı'nın tüm kıyılarını kapsayan 1/2.000 ölçekli tsunami tehlike haritası) Avrupa 65 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr bulunan 200’ü aşkın balıkçı barınakları” potansiyelinden faydalanılması düĢünülürken, balıkçıların da bu proje zeminini oluĢturan ve geçmiĢten doğan kullanım hakları nedeniyle birer paydaĢ olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. (Türkiye Turizm Stratejisi–2023, Böl.3.6 s.19) Ayrıca ısrarla dağların yüksek etekleri yerine neredeyse kıyıdan geçirilen Karadeniz Karayolu ise sel felaketlerindeki kayıpları arttırıcı bir Ģekilde rol oynamıĢtır. “Dünya ile yarıĢabilen markalaĢan turizm yerleĢmelerinin planlanması” stratejisiyle yaratılacak turizm kentlerinde belli temalar çerçevesinde turizmin geliĢiminin planlanması hedeflenmiĢ, böylece planlamalarda farklı turizm türleri ile geniĢ alanların turizm geliĢimine açılmasının sağlanması söz konusu olmuĢtur. Böylece bu kentlerdeki alternatif turizm geliĢiminin, yakın çevredeki diğer kültürel ve doğal değerlerle de iliĢkilendirilmesi daha da çok önem kazanmıĢtır. (Türkiye Turizm Stratejisi–2023, Böl.3.15, s.54) Biyolojik çeĢitlilik ve ekoturizm potansiyeli açısından Türkiye Turizm Stratejisinde öncelikle eko-turizmin geliĢtirileceği bölgeler olarak belirlenmiĢtir. Eko-turizm bölgeleri stratejisi: “Doğa temelli turizmin planlı gelişimi” Bu nedenle anılan bölgelerde, aĢağıdaki alanların (Milli Park, Tabiatı Koruma Alanı, Av ve Yaban Hayatı Koruma Alanları ve Sitler) varlığı önem kazanacaktır. Eko-turizm uygulanacak yörelerde kamu kuruluĢları, yerel yönetimler, özel sektör ve yerel sivil toplum kuruluĢları ―Altyapı Birlikleri‖ oluĢturacaklar, yerel halkta katılımcı olacaktır. Böylece yerel düzeyde imajın geliĢtirilmesi ve yerel halkın çevreyi koruma ve geliĢtirme bilincinin artmasına; sosyo-ekonomik geliĢme konusunda baĢka seçeneği olmayan bir yörede yerel halk ve turistler tarafından kullanılabilecek rekreasyonel ve turistik olanaklar sağlanmasına yönelik çalıĢmalar yapılır ve Ģunlar öngörülebilir.12 (Türkiye Turizm Stratejisi–2023,Bölüm3.16, s.54) 3. Tarihi Kültürel ve Doğal Çevreye Bütünsel Turizm YaklaĢımı ve Örnekler Ne tür olursa olsun kültürel miras, evrensel olduğundan ve herkesin malı sayılabilir. Günümüzde toplumlar; onun gelecek nesillere emanet edilebilmesine çalıĢırlar. Bunun içinde hassasiyet gösterdikleri tarihi ve kültürel varlıkların korunması ile birlikte aynı zamanda, çevre ve doğal varlıkların korunmasını da asli bir görev olarak kabul etmiĢlerdir. Bu amaçlar doğrultusunda çevre konularında faaliyet gösteren birçok gönüllü kuruluĢlarla, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, okullar ve kamu kuruluĢları iĢbirliği içerisinde bulunmak durumdadırlar. Bu kuruluĢların düzenlediği paneller ve seminerler ile halkımız ve öğrencilerimiz çevre konusunda eğitilmekte, böylece toplumda çevre bilinci geliĢtirilmekte, çevre korunmasına yönelik alanlarda rol alınması sağlanmaktadır. Mesela; Turizm geliĢim alanlarında yer alan eko-turizm alanlarının ―alan yönetim planları‖ yapılırken, tüm paydaĢların katılımına açık ve Ģeffaf bir süreçte planın oluĢturulmasını sağlamak; ortak vizyon ve misyon çerçevesinde mevcut sorunların çözümüne yönelik hedeflerin belirlenmesini ve bu doğrultuda somut faaliyetlerin planlanarak hayata geçirilmesini teĢvik etmeyi kolaylaĢtırmak oldukça büyük bir önem taĢımaktadır. Oysaki sürdürülebilir yaĢam anlayıĢı ile turizm ve farklı sektörler arasında karĢılaĢtırmalar yapıldığında, telafisiz doğal ve sosyal yıkımlar yaratıldığı görülmektedir. Bunların yerine, daha iyi bir gelecek yaratmak için doğal kaynaklarda ve yaĢamda sürdürülebilirliği sağlama felsefesi tercih edilebilerek çoğunlukla farkında olunmadan göz ardı edilmiĢ olan onun uygulanabilir ilkeleri gündeme getirilebilir. Aksi halde ekolojik eĢikler aĢıldığında, geriye dönüĢü olmayan bu tercihler yakasında Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Bakırköy, BayrampaĢa, Büyükçekmece, Eminönü, Esenler, Esenyurt, Eyüp, Fatih, Güngören, Küçükçekmece, Zeytinburnu ve Yakuplu'yu kapsayan 182 km2'lik alanda çalıĢılacak. 12 Eko-turizmin geliĢtirileceği bölgelerdeki yapılaĢma ve faaliyetler: 1. Koruma ve kullanma dengeleri gözetilerek doğaya uygun yerel mimari özelliklerini taĢıyan yapılaĢma (ve pansiyonculuk yaklaĢımı) 2. Agro-turizm faaliyetleri (ve doğa sporlarına yönelik kulüpler ve festival tarzı etkinlikler) 3. Yerel halkın kalkınmasına katkı sağlayacak el sanatları ve yöresel örneklerin sunulduğu atölyeler (ve markalaĢma yönünde ilk adımları oluĢturabilecek yöresel ürünlerin değerlendirildiği mekânlar) 66 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr sonucu, göz göre göre insan kaynaklı çevre felaketleri oluĢturulmakta, bunun sonucu ödenen maliyetler ise hep kamuya yüklenilmektedir. Hâlbuki bir zamanların bacasız endüstrisi olarak anılagelen turizmin sürdürülebilirliğine yönelik, ekolojik yönelimli akılcı yaklaĢımlara artık daha çok önem verilmesi gerekir. 3.1. Çevre Kirliliği Gerçeği, Yatırımlar (Sanayi, Maden ve Enerji) ve Turizme Etkisi Fakat çevre kirliliği dünyada olduğu gibi ülkemizde de her geçen gün artan boyutlarıyla hava, su ve toprak kirlenmesi Ģeklinde önemini koruyarak gündeme gelmektedir. Özellikle turizminde tetiklediği kıyı bölgelerindeki aĢırı nüfus yoğunlaĢması, plansız ve çarpık kentleĢme bir sorun yumağına dönüĢebilmektedir. Aynı zamanda kontrolsüz sanayileĢme nedeniyle, birçok atık ve artık maddelerin miktarı, çeĢit ve özellikleri son yıllarda öylesine artmıĢtır ki, hiç bir önlem alınmadan ve ne yazık ki, arıtılmaksızın kontrolsüz bir Ģekilde alıcı ortamlara atılan bu atıkları, doğanın kendi kendine özümlemesi çoğu kez mümkün olmamaktadır. Çevre kirliliği bu boyutları ile tehdit edici eĢikleri çoktan aĢmıĢ ve doğal ekosistemleri ve döngüselliği zorlar duruma gelmiĢtir. Örneğin iklim salınımlarıyla doğa dengesini korumaya çalıĢarak bazı insan yerleĢimlerini sular altında bırakabilmektedir. Farklı coğrafyalardan özellikle zamanla erozyonla toprak altında kalan arkeolojik alanlar (Mısır Nil vadisi gibi) aĢırı sudan ve tuzlanmadan etkilenir hale gelmektedir. Özellikle artan nüfus ve iĢsizlik birlikte, sanayileĢmenin yanı sıra enerji gereksinimi nedeniyle, sayısız baraj yapımı ya da termik ve nükleer santrallerin, çevrelerini oldukça etkileyen çevre karĢıtı (özellikle eski söküm) teknolojileri, halen rahatlıkla göz ardı edilerek, planlanıp yapımları sürdürülebilmektedir. Ayrıca YavaĢ Ģehir statüsü kazanmıĢ Gökçeada‘da13 altın madeni bulunmuĢ olması ve doğrudan gelecek yıla dair ihale beklentilerinin mevcut diğer yaĢam ve turizm potansiyellerini yok edecek durumda olmasıyla oldukça düĢündürücüdür. Örneğin; Bergama ve Kaz dağlarının geçirdiği benzer süreçlerin yarattığı yıkım apaçık ortadadır. GAP bile bölgedeki toprakların, aĢırı su nedeniyle (salma sulama yöntemi) tuzlanmaya sebep olma riski ile halen karĢı karĢıyadır. 3.2. Anadolu Coğrafyasındaki Riskler, Doğa ve Tarım Turizmini Etkileyen Örnekler Heyelan ve depremsellik karakteri taĢıyan Anadolu coğrafyasında pek çok yerleĢim her yıl farklı tür doğal ve insan kaynaklı afetlerden etkilenir durumdadır. Üstelik küresel ısınmayla artan fırtına, hortum, aĢırı yağıĢ ve seller gibi afetlere açık nitelikler taĢıyan bu yerleĢim yerleri, ciddi doğal afet risk unsurları barındırmaktadır. Bunlara karĢın; her türlü büyük çaplı sanayi ya da enerji yatırımı (HES, Termik, Nükleer santraller vb.) çekincesiz bir Ģekilde sürebilmektedir. Öyle ki bunlarda görülen ani artıĢların ötesinde, risklerin öngörülemediği olaylar karması (Japonya nükleer santrali ve yaĢanan tsunami felaketi örneği) içinde gerçekleĢebilme riskleri, insan kaynaklı da sayılabilecek oldukça büyük tehdit edici sosyoekonomik boyutlar yaratmaktadır. Tüm bunlara rağmen; hiç çekincesiz bir Ģekilde yeterince ileriye dönük düĢünülmeden alınan kararlar sonucu, oldukça yatırımlarla ilgili riskli yer tespitleri de hep kamuoyu gündemine gelmektedir. Kıyı alanlarda kontrolsüz balık 13 Gökçeada saha çalıĢmasından bazı duyum ve gözlemler: Gökçeada‘daki organik tarım ve turizm potansiyeline karĢın, bulunan üç ayrı altın rezervlerinin varlığı ve maden iĢletmesi olarak seneye ihaleye çıkarılabileceği hususu adanın gündemine bomba gibi düĢmüĢtür. Tüm teknolojik eskilik ve siyanürle yapılan altın arama usulleri yüzünden geriye dönüĢsüz doğal yıkımların yaĢanılacağı ve halen de Bergama‘da ve Kaz dağlarında yaĢandığı açıkça bilinmektedir. Yıllardır adada geliĢmeye çalıĢan pek çok tarım, hayvancılık, Ģarapçılık ve turizm vb. yatırımlar için bu durum çok açık bir tehdittir. O yüzden, ihalenin ertelenmesi gerekirken, seneye bu ihalelere çıkılabilme olasılığı halen gündemdedir. ―YavaĢ ġehir‖ sertifikası dahi almıĢ bir yerleĢim yeri olan Gökçeada için, bu ihale kararının alınabilme riski adada 35 yıllık bir gelecek ve hatta sonrası için çok ciddi sürdürülebilirlik sorunları yaratacaktır. 67 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr çiftlikleriyle oluĢan kirlilikte diğer bir ekolojik yıkımdır, bu da tek tipleĢtirilen endüstriyel üretim yaklaĢımlarının yarattığı diğer hatalardan biriydi. Dünya nüfusunun artıĢıyla birlikte orman alanları tarım alanlarına dönüĢtürülerek yok edilmekte, ardından da yapılaĢmaya açılmaktadır. Bunun yanı sıra, tarımda aĢırı kimyasal gübre kullanımı ve gıda üretiminde genetiğiyle oynanmıĢ organizmalar ve bu tür yeni tohumlar tarım alanlarında istila yaratmıĢtır. Katkılı ya da hormonlu gıda üretimindeki artıĢın tehlikeli boyutları da (obezite, kanser vb.) kendini hissettirmektedir. Bununla birlikte organik tarım yeniden ve yer yer bir agro-turizm faaliyeti Ģeklinde yaygınlık kazanmaktadır. Doğal kaynakları (hava, su, toprak) korunabilen, rüzgâr koridorlarıyla havası temizlenebilen sağlıklı Ģehirler tasarlanıp bütüncül imar planlarıyla korunmalıdır. Bir zamanlardan beri, kereste üretimi için doğal ormanların yok edilmesinin söz konusu olduğu Hindistan, bunun farkına varıp, mücadele vermeye baĢlandığında bile, yıkımı tam zamanında önleyememiĢti. Buna karĢın gelecek kuĢaklara kesilen her ağaca karĢılık mutlaka bir ağaç dikilmesi kültürü benimsetilerek geçte olsa, toplumda kalıcı bir koruma bilinci oluĢturulabilmiĢtir. Bu deneyimlerden etkilenmesi beklenilen toplumlardan birinin de Türkiye olması gerekirken, ülkemizde yeni yapılan yasal düzenlemeler (2B) neredeyse, bu doğal yıkımının da ötesine geçen pek çok ters olguyu halen onaylar niteliktedir. 3.3. Coğrafi Bilgi Sistemleri ve (Çevre, Kültür, Turizm, Sanayi vb.) Veri Tabanı Eksikliği, Teknolojiye KarĢın YetiĢmiĢ Ġnsan Gücü ve Beceri Gereksinimi Ülkemizde; çevre değerleri ve çevreyi öncelikli etkileyen turizm baskısını karĢılamaya yönelik yeterince plansız ve kontrolsüz olarak gerçekleĢen pek çok farklı türde yatırımların söz konusu olabildiği görülmektedir. Bu yatırımlarla birlikte, çarpık kentleĢme ve ilgili birçok karmaĢık iliĢkiyi belirleyen sembolik bilgi günlük hayatımızı ilgilendirir durumdadır. Bunların iyi tasarlanan bir sistem bütünü içinde iĢlenerek, araĢtırmacılara veri olarak sunulması gereği de ortadadır. Hazırlıkları oldukça geciken ve artık baĢlatılması gereken (Çevre, Kültür, Turizm, Sanayi vb.) Veri Tabanı çalıĢmalarının bir parçasını oluĢturan Ulusal Turizm Veri Tabanı da pek çok araĢtırmaya ve esere altlık oluĢturacak değerli temel verileri içerecektir. Bu veriler, turizmde olası bir çöküĢ öncesinde farkındalığı arttırıcı rol oynayacaktır. Bu yaklaĢım sayesinde, geliĢen çeĢitli alanlarda gerçek saha verilerine dayanan oldukça güncel kaynak eserler ortaya çıkacaktır. Bunlar; yöresel zenginlikleri farklı boyutlarıyla kapsayacaklarından, haliyle alanındaki ilk örnekler olarak önemli bir boĢluğu da dolduracaklardır. Gerek kurum ve kuruluĢların teknik birimlerinin çalıĢmalarında, gerekse çevre alanında yapılan araĢtırmalarda önemli bir baĢvuru niteliği taĢıyacak bu kaynak eserlere (kitap, makale) yönelik araĢtırmaların ve giriĢimlerin desteklenerek sayılarının arttırılması gerekmektedir. 14 4. Turizm Baskısında Kırsal ve Kentsel Alanlara Yönelik Riskler ve YaĢam Döngüsü Avrupa Birliği bile, turistik bölgelerin köhneleĢme sorunuyla baĢ etme yolları aramaktadır. (DETOUR Projesi) BM örgütü içerisinde ise, 182 ülkenin katılımlarıyla, Gündem 21 (Agenda 21) imza altına alınmıĢ; doğal çevrenin dolayısıyla yaĢamın karĢılaĢtığı tehlikeler ve çözüm yolları sürdürülebilir geliĢme kavramıyla ele alınmaya baĢlamıĢtır. Sürdürülebilirlik kavramı, kaynakların katı bir anlayıĢla korunması yerine koruma-kullanma dengesi içinde, sınırlı ve kontrollü kullanımlara izin verilmesi yaklaĢımını getirmiĢtir. 14 Not: ―Ülkemizdeki turizmin geliĢimini izlemek ve durumu değerlendirip, yönlendirmek için TÜĠK verileri dinamik olmadığından yetersiz kalmaktadır. Bakanlık turizm alan ve merkezdeki belediyelerden mevcut duruma iliĢkin veri toplama ve raporlama istemelidir.‖ (Aldan, H.O. 2009) 68 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Dünya Ticaret Örgütü turizmin geliĢmesi için taĢıma kapasitesi (çevresel, fiziksel, algısal) kavramı ile hangi kaynağın kullanımına, nasıl ve ne ölçüde izin verileceğinin saptanması güçlüğünü aĢmaya çalıĢmıĢtır. ġekil 1: Turizm Alanları YaĢam Döngüsü (Butler, 2005) Bu tür sihirli formül arayıĢları, zamanla niteliğe önem veren yargıları öne çıkarmıĢ, bu da konunun daha öznel bir boyut kazanmasını sağlamıĢtır. Temel bir yaklaĢım olarak değerlendirilebilecek bu modelin grafiğinde; (düĢey eksendeki) turist sayısı yerine, turizm pazarındaki pay, rakip yerleĢmelerle bu payın geliĢiminin kıyaslanması, turistik aktivitelerin ve/veya turist sayısının büyüme oranlarının geliĢimi, bölgeye birden fazla gelenlerin sayılarındaki artma/azalma, ortalama kalma süresi değiĢimi, ziyaretçi profilindeki geliĢme, turist baĢına harcama miktarındaki geliĢme, vb. ölçütlerin kullanılması önerilmektedir.15 Ülkemizdeki turizmde geçmiĢte(1980‘ler), koĢulsuz ve kontrolsüz bir geliĢme yaĢanılmıĢtır. O yüzden yerin özelliklerinden kaynaklanan çekim unsurları irdelenerek taĢıma kapasitesine önem verilmeli,16 ayrıca da turizm sektörü planlamasındaki arz-talep dengesi yaratılmalıdır. (Aldan, H.Ö. 2009. s.462) 4.1. Yasal Riskler Yasada, arazi tahsisi ve teĢviklerle desteklenen pek çok yatırımın salt kitle turizmi temelinde gerçekleĢmesine sebep olunmuĢtur. Turizm TeĢvik Yasası (2634) 17 1983‘te Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunuyla (2863) (KTVKK) birlikte; sit alanları ve koruma amaçlı imar planları ile pek çok yeni düzenlemeler getirilmiĢ olmasına karĢın, uzun bir dönem koruma uygulamalarında özel mülkiyet ve imar haklarındaki kayıplar nedeniyle halkın kabulü sağlanamadığından aksamalar oluĢmuĢtur. (Kocalar, A.C. 2010d) Sonradan çıkan yeni yasal düzenlemelerde bu hakların aktarımı 2004‘te (2863) getirilse de, uygulama yönetmeliği halen çıkarılmadığı için, bu hak kayıpları diğer imar uygulamalarıyla da birlikte hızlıca Ģekil değiĢtirerek artmaya devam etmektedir. (Kocalar, A.C. 2012j) Yıpranan Tarihi Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve YaĢatılarak Kullanılması Hakkında Kanununa (5366) göre 2005‘te sit alanları ve koruma alanlarında yaratılan yenileme alanları; koruma amaçlı imar planları dıĢında bırakılarak, buralarda yeni projelere izin verilmiĢ ve bu alanlar farklı bir kurumsal yapı içerisine alınmıĢlardır. Bu tür kopuk parçaların ortaya çıkması, fiziksel ve sosyal ayrıĢmalara neden olmuĢtur. Ayrıca ―yeniden inĢa ve restore edilme‖ tanımı, koruma kavramının anlamını yoruma açık bırakmıĢtır. Yasa, mülkiyete doğrudan müdahalenin de önünü açmıĢtır. (Özaydın, G. 2007, s.87) O yüzden koruma eksenindeki KTVKK ile tanımlı sit alanları içerisine; 5366 ile daha dar kapsamlı özel bir uygulamayla getirilen bu yenileme alanları 2863‘ü kısmen devre dıĢı bırakmıĢtır. 15 Not: ―DüĢey eksende gelen turist sayısı ile ortalama kalma süresi çarpım değeri kullanılabilir. (En kolay bulunabilecek ve en anlamlı veri)‖ (Alvares-Lourenço, 2009) Bu ve ana metindeki parametrelerde zamanla; Ulusal Turizm Veri Tabanı sistemine iĢlenerek istatistikler Ģeklinde gündeme getirilebilmelidir. 16 Not: ―Yatak kapasitesi belirlenmeli, ekonomik yapı ve nüfus geliĢimi açısından getireceği geliĢmelere uygun dinamik politikalar seçilmeli, fiziki planlar bu çerçevede hazırlanmalıdır.‖ (Aldan, H.Ö. 2009. s.487) 17 Bknz. Bölüm 1. GiriĢ ve Bölüm 2.2. Özetle Genel Sorunlar, Riskler ve Öneriler 69 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Ülkemizde bu tür çeliĢik kanunların çıkarılması Ġmar Anayasası gereksinimini gündeme getirmektedir. (Kocalar, A.C. 2011) 4.2. Kentsel Turizm (Kentsel, Arkeolojik Sitler) – Riskler ve Öneriler Kuban, Ġstanbul Tarihi Yarımada örneği üzerinden yaptığı değerlendirmelerinde, kentten ayrı düĢündüğü sur içine 18 özel bir statü tanıyarak korumanın daha etkin sağlanılacağını savunmakta; Ġstanbul‘un Barcelona ve Roma ile karĢılaĢtırılıp, kent planlaması içinde gelecekteki statüsünün düĢünülmesinden yanadır. Ayrıca külliyelerden baĢlayarak (500m, 300m, 100m.lik) yeni fiziksel ve estetik açıdan bütünleĢebilen çevre odakları yaratılarak, bu alanların örtüĢtürülerek sur içinin kapladığı; ahlaki, ekonomik ve kültürel kuralları olan yeni bir örgütle planlama önerisinde bulunmaktadır. 19 (Kuban, D. 2007) Özaydın, korunacak nesneyi var eden öznenin (insanın) sürekli çeliĢkiler üreten toplumsal-tarihsel bir varlık oluĢundan hareketle, hem değiĢimin olanağını ürettiğinden hem de değiĢime karĢı direnç gösteriĢinden söz eder. Bu paradoks içinde korunacak nesnelerin hangi anlam katmanları (tek yapı, kentsel doku, vb.) üzerinden yapılacağı farklı öznelerden oluĢan süreçlere göre değiĢim göstermektedir. (Özaydın, G. 2007, s.86) Özellikle kıyı (kırsal ya da kentsel) yerleĢimlerimizde bulunan tek yapılar ve tarihi dokuda yer alan pek çok kültürel varlık (köĢk, konak, yalı, evler vb.) turizm baskısının etkisi altında, restorasyonlarla iĢlev değiĢikliklerine uğratılarak dönüĢtürülmüĢtür. Bazen de, modern yaĢamın yarattığı gereksinimlerle ve aile nüfusundaki artıĢa göre yapıya uygun olmayan müdahalelerin (eklenti) yapıldığı ve yapıların özgün niteliğini koruyamadıkları görülmektedir. Bu uygulamalar; toplumda kabul görmüĢ bir koruma kültürünün destelenerek geliĢtirilemediğinin birer göstergesi olmuĢtur. Önlemler ise yetersiz kalmıĢtır. (Kocalar, A.C. 2012i) 4.3. Kırsal Turizm “Kırsal Sitler” ve “Jeo-Sitler” – Riskler ve Öneriler Özgün mimari öğeler ve onların bir araya gelerek oluĢturdukları özgün dokunun doğal değerlerle birlikte yarattığı kültürel peyzajın korunması gerekmektedir. (Madran, E. vd.2005) Doğal kaynakları ve güzellikleriyle, geleneksel konutları ve konut dokularıyla, doğal ve kültürel yönden korunarak sürekliliğin sağlanması gereken Kırsal Turizm olanaklarına sahip kırsal alanların, yeni bir yasal düzenlemeyle (2863 içinde) ―kırsal sit‖ olarak belirlenip, tescil edilerek korunup yaĢatılması gerekmektedir. (Erden D.E. vd. 2009, s.249) Koruma statüsüne sahip kırsal alanlara, köylere ve beldelere turizm ve ikincil konut amaçlı yerleĢim talebi beraberinde koruma planlamasının yapılması gerekliliğini doğurmuĢtur. Son doğal kalmıĢ kesimlere yönelik, üst ölçekli plan kararlarıyla turizm geliĢmeleri yönünde yapılan tercihler; yerel yönetimlerin alt ölçekli planlama süreçlerine 20 popülist yaklaĢımları; kaçak ve yoğun yapılaĢma ile denetim sorunları; alt yapı ve sosyal donatı gereksinimlerinin karĢılanamayıĢı gibi hep doğal, kültürel ve yöresel özelliklerin korunması açısından ciddi riskler içermektedir. Çözüm olarak; sadece ―fiziki geliĢim yönlendirme ve ekonomik geliĢme odaklı planlama politikası‖ yerine, bölgelerin yerel doğal ve kültürel özelliklerinin sürdürülmesi, ölçekler arası bütünselliği olan katılımcı ve sürekli bir planlama anlayıĢı esas olmalıdır. (Sönmez, Ġ.Ö ve Güner E. 2009, s.452) Kırsal ve Kentsel alanlarda karĢımıza çıkabilen diğer bir sit örneği de jeolojik sitlerdir. ―Jeo- Sit‖ kavramının kabulüne yol açan jeolojik park olma potansiyeli taĢıyan farklı tarihi ve doğal özellikleri olan bu tür alanlarda turizm faaliyetlerinin de etkili bir Ģekilde gerçekleĢtirilebildiği çeĢitli dünya örneklerinden açıkça bilinmektedir. Ülkemizde ise benzer çalıĢmalar için gerekli yasal-yönetsel düzenlemelerin artık gecikilmeden yapılabilmesi 18 Not: Ġstanbul 300k ha (Galata, Üsküdar, Boğaziçi hariç), sur içi alanı ise 1440 ha. Sur içi nüfus ise Ġstanbul‘un ~1/300 kadardır. 19 Not: Boğaziçi‘nin tarihi statü açısından ikincil konumdayken, ayrı bir yasası (2960) bulunmaktadır. 20 Not: Turizm potansiyelindeki hızlı artıĢlara mevzi ölçeğinde parçacı plan yaklaĢımlarıyla geliĢme arayıĢları 70 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr gerekmektedir. Türkiye‘nin özellikle alternatif turizm potansiyelini geliĢtirici bu tür uygulama alanlarının oluĢturulması için gerekli bilimsel alt yapıda oluĢmuĢtur. (Kocalar, A.C. 2012c) Fakat toplumda, bu tür tarihi kültürel ve doğal mirasla ilgili yeterli bilinçlenme sağlanamadığından, bazı alanlar geriye dönüĢü olamayacak derecede zarar görmektedir. Üstelik buna, bazen devlet kurumları bile sebep olmaktadır. (Sivas‘ta açık fosil yatağına yol yapımı sırasında dökülen topraklar gibi) (Kocalar, A.C. 2012d) 5. Sonuç Doğanın kendi döngüselliği içerisinde ona uyumlu insan yerleĢimleri yaratılabilir. Hatta günlük hayatta bile, yaban hayatını ve tarihsel dönemleri farklı katmanlarla gözlemlenebilen bir çevre oluĢturmak ve bunu topluma sunmak mümkündür. Kentsel dönüĢümde öncelikle, bu bakıĢ açılarından toplumda düĢünülmeye baĢlanıp ve anlamlı bir Ģekilde uygulanabilir. Böylelikle tarihi çevreye daha uygun yaklaĢımlarla; yaĢam, barınma, yerleĢim, konut, mülkiyet ve imar haklarına saygılı sürdürülebilir yaĢam koĢulları yaratılmıĢ olacaktır. Aksi halde, yaĢadığımız kentleĢme çizgisinde ve özellikle de turizmde, salt getiriye odaklı yığılmalar Ģeklinde gerçekleĢen yapay yerleĢimler, doğal dengeleri geriye dönüĢsüz ciddi kayıplarla alt üst etmeyi sürdürecektir. Kaynaklar Alvares, D. ve Lourenço, J. 2005. Life Cycle Modelling for Tourism Areas, http://repositorium.sdum.uminho.pt/bitstream/1882/4982/1/Lourenco_CI_3_2005.pdf Butler, R.W. 2005. The Tourism Area Life Cycle, Vol.2 (der), Channel Wiew Publication, Clevedon. Aldan, H.O. 2009. Kıyı YerleĢimlerinde Turizm GeliĢiminin Bedelini Ödemek, ―Kentleri Korumak ve Savunmak‖, 8. Dünya ġehircilik Günü 33. Kolokyumu, 6-9.11.2009, Ankara. Dawson, J. 2006. Eko köyler, Sürdürülebilirliğin Yeni Ufukları, (çev.: Deniz Dinçel), Sürdürülebilir YaĢam Kitapları n.5, Sinek Sekiz Yayınevi, Ġstanbul. DoğmuĢ, O.E. 2009. Turizmin Antalya‘ya Kaybettirdikleri, ―Kentleri Korumak ve Savunmak‖, 8. Dünya ġehircilik Günü 33. Kolokyumu, 6-9.11.2009, Ankara. Erden D.E. vd. 2009. Kırsal Sit Alanları: Kalkınma ve Koruma KarĢıtlığı Bağlamında Yalı köy Örneği, ―Kentleri Korumak ve Savunmak‖, 8. Dünya ġehircilik Günü 33. Kolokyumu, 6-9.11.2009, Ankara. Kocalar, A.C. 2010d. Koruma Amaçlı Ġmar Planı Uygulanan TaĢınmazlarda Sınırlandırılan Mülkiyet ve Ġmar Haklarının Değerlendirilerek Aktarımı. Tasarım ve Kuram Dergisi. MSGSÜ Ġstanbul. Cilt 6, Sayı 9-10 (2010). s. 71-81. Kocalar, A.C. 2011. ―Ġmar Anayasası Gereksinimi‖, TMMOB Demokrasi Kurultayı Yönergesi. YTÜ Oditoryum Ġstanbul 14 Mayıs 2011. Kocalar, A.C. 2012c. ―Sivas örneğinde Tarihi Jeolojik Doğal ve Kültürel Miras, Jeosit, Jeoturizm Yerel Ortak Bilinci ile Turizm Kalkınma Potansiyeline Yönelik Yeni Kırsal Planlama YaklaĢımları‖, Jeolojik Miras Envanteri Toplantısı, Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas, 5-8.Haziran.2012. Kocalar, A.C. 2012d. ―Bedensiz Kafalar, Ġfadesiz Diller, Doğasız Düzen Ġçerisinde Kültürel Mirası Koruma Bilinci ArayıĢları‖, I. Uluslararası Ortadoğu Sosyolojisi Kongresi, Fırat 71 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Üniversitesi - Orta Doğu AraĢtırmaları Merkezi - Sosyoloji ġubesi, 28 - 30 Haziran 2012. Elazığ. http://uosk.firat.edu.tr/index.php?s=duyurular Kocalar, A.C. 2012i. TaĢınmaz Kültürel Varlıklar-Risk Yönetim Modeli (TKV-RYM) ve Önleyici Koruma Politikalarına Yönelik Disiplinlerarası Bütüncül YaklaĢımlar, Immovable Cultural Assets-Risk Management Model (ICA-RMM) and an Integrated Approach to Interdisciplinary about Preventive Protection Policies, "Cultural Heritage Protection in Times, Risk", ―Challenges and Opportunities‖; Yıldız Technical University (YTÜ) ICOMOS ICORP International Symposium, 15-17 Nov, 2012, YTÜ, Ġstanbul, Türkiye. http://www.har.yildiz.edu.tr/tr/index.php Kocalar, A.C. 2012j. Transfer of the Property and Development Rights in Immovable Property on which Development Plans has been Implemented, "Global Impacts and Local Challenges"; Contemporary Architecture and Urbanism in the Mediterranean and the Middle East (CAUMME). Yıldız Technical University (YTÜ) International Symposium, November 21 – 22, 2012, Ġstanbul, Türkiye. http://www.caummeyildiz.blogspot.com/ Kuban, D. 2007. AçılıĢ konuĢması, Ġstanbul Tarihi Yarımada Sempozyumu, ĠTÜ, Ġstanbul Sönmez, Ġ.Ö ve Güner E. 2009. Muğla Kıyı Alanları Planlama Süreçleri, ―Kentleri Korumak ve Savunmak‖, 8. Dünya ġehircilik Günü 33. Kolokyumu, 6-9.11.2009, Ankara. Madran, E. ve Özgönül, N.2005. Kültürel ve Doğal Değerlerin Korunması, Mimarlar Odası Yayınları, Ankara. Özaydın, G. 2007. Ġstanbul Tarihi Yarımaada Sempozyumu, ĠTÜ, Ġstanbul. Mevzuat 4.4.1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu. 18.11.1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu. 16.6.2005 tarihli ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve YaĢatılarak Kullanılması Hakkında Kanun. 21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu. 12.3.1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizm TeĢvik Yasası. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye Turizm Stratejisi–2023 Belgesi, Ankara, 2007. T.C. BaĢbakanlık DPT MüsteĢarlığı, 2007. 9. Kalkınma Planı (2007 – 2013), Turizm Özel Ġhtisas Komisyon Raporu, Ankara. Yayın No. DPT: 2727-ÖĠK:679. 72 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 1 Liste 1: Stratejik Vizyona YerleĢimsel ve Mekânsal Planlama Açısından YaklaĢım Bölgeler arasındaki geliĢme farklıklarının giderilerek sürdürülebilir kalkınma hedefine katkıda bulunulması, Var olan turizm bölgelerinin sürdürülebilirlik perspektifi içinde yeniden ele alınarak planlanması ve kaliteli yaĢanabilir çevreler oluĢturulması, Turizmin geliĢiminin sürdürülebilir çevre politikaları ile desteklenmesi, Turizmin varıĢ noktası odaklı ve çok fonksiyonlu olarak geliĢtirilmesi, Turizmde ürünün çeĢitlendirilerek sezonun bütün bir yıla yayılması, Sürdürülebilir turizmin tanıtılarak eko-turizm, kırsal turizm ve agro-turizm konularında kamu, özel ve sivil toplum kuruluĢlarının bilinçlendirilmesi, Yöreye özgü farklı turizm türlerinin birbirine entegrasyonunu sağlayarak çok çeĢitli turizm imkânlarını sağlık, eğitim, vb. farklı sektörel kullanımlarla bir arada sunulabilen alternatif turizm odaklı (sağlık ve termal, golf, kıĢ sporları, doğa turizmi vb.) turizm kentlerinin oluĢturulması, Turizmin geri kalmıĢ bölgeler ve özellikle dezavantajlı grupların sosyo-ekonomik konumlarının güçlendirilmesinde bir araç olarak kullanılması, Turizmle ilgili altyapı ve ulaĢım yatırımlarında özel sektörün etkinliğinin özendirilerek kamunun yükünün hafifletilmesi, Turizm sektöründeki karar verme süreçlerinde merkezi-yerel-sivil aktörlerin beraber çalıĢmasının ve iĢbirliği içinde olmasının sağlandığı yönetiĢim mekanizmalarının iĢler kılınması, Turizm planlamasının bütüncül planlama yaklaĢımı ile merkezi-yerel yönetimlerin eĢgüdümü sağlanarak, yönetsel organizasyonun ve finans olanaklarının birlikte ele alınması, Turizmin yoğunlaĢtığı yerlerde ortaya çıkan altyapı ve çevre sorunlarının yerel yönetimlerin ve özel sektörün de katkılarıyla çözümlenmesi, Yöresel mimari değerlerin korunarak turizm hizmetine sunulduğu sıra dıĢı konaklama ünitelerinin desteklenmesi, düĢünülmektedir. 73 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Uyumlu Kentsel GeliĢme Hakkı Çerçevesinde Kentsel Sit Alanlarının DönüĢümü: Ġstanbul Örneği Emine TOKSÖZ, Dr. Yazar Orhan Kemal Sok. No:1 Cibali, Fatih, Ġstanbul. E-posta: eetoksoz@gmail.com, Telefon: + 90 (212) 621 2040 Özet Bu bildiri afet riski altındaki kentsel sit alanlarının dönüĢümünde kentsel haklar içinde yer alan ‗uyumlu kentsel geliĢme hakkı‘na saygılı olmayan yasal düzenlemeler ve sonuçları gibi kültür mirasını kısa ve uzun vadede, doğrudan ya da dolaylı olarak tehdit eden risklerin azaltılması veya ortadan kaldırılması için yöntem sunar. Kentsel sit alanlarının korunması ile insan hakları arasındaki iliĢki giderek önem kazanmakta ve uyumlu kentsel geliĢme hakkı uluslararası araçlarda kent sakinleri için kentsel bir hak olarak değerlendirilmektedir. Bu çerçevede Kentte Ġnsan Haklarının Korunması Avrupa ġartı (2000)‘nı imzalayan kentler arasında yer alan Ġstanbul kenti için yerel yönetimin mevcut binaların restore edilmelerine ve yeniden kullanılmalarına etkin olarak yönelerek kentlerin doğal, tarihi, mimari, kültürel ve sanatsal mirası doğal, tarihi, mimari, kültürel ve sanatsal mirasa saygılı olma taahhüdünde bulunulmuĢtur. Afet riski altındaki kentsel sit alanlarının dönüĢtürülmesine iliĢkin olarak ulusal üstü yasal düzenlemelerde belirlenmiĢ olan edimlerin yerine getirilmesi ve uyumlu kentsel geliĢme hakkının dikkate alınması gerekmektedir. Bu nedenle afet riski altındaki kentsel sit alanlarının dönüĢtürülmesine iliĢkin olarak Türk hukuk sisteminde mevcut yasal ve yönetsel çerçeve uyumlu kentsel geliĢme hakkı yönünden değerlendirilecektir. Belgesel kaynak derlemesi yapılarak hukuk alanında yürürlükteki mevzuat ve kitap, makale gibi kaynakların değerlendirilmesi yoluyla veri elde edilmiĢtir. Burada sunulan bildirinin gelecekteki çalıĢmalara etkisinin olacağı ve sorununun hukuksal yönüyle ele alınmasının çözüme katkı sağlayacağı öngörülmektedir. Anahtar Kelimeler: Kentsel gelişme hakkı, kentsel haklar, uyumlu koruma, kentsel dönüşüm, kentsel sit. 74 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Regeneration Of The Urban Site Areas Within The Framework Of The Right To Harmonious City Development: The Case Of Istanbul Abstract This paper offers a method for reducing or eliminating the risks threaten cultural heritage,directly or indirectly in short-and long-term such as legal regulations and their results are not respectful of ‗rıght to harmonıous cıty development‘ located within the right to the city in the regeneration of urban conservation areas at risk of disaster. The relationship between conservation and human rights protection in urban areas is gaining importance and the ‗right to harmonious city development‘ as an international tool is considered as the right to the city for the urban residents. In this context, for Istanbul city which is among the signatories to the cities of the European Charter For The Safeguarding Of Human Rights In The City (2000), the municipalities have been pledged to respect the natural, historic, architectural, cultural and artistic heritage of the cities by actively seeking the restoration and reuse of existing buildings. With regard to regeneration of urban conservation areas at risk of disaster, the fulfillment of the acts determined in the supra-national legal regulations and ‗right to harmonious city development‘ should be considered. For this reason, in relation to regeneration of the urban conservation areas at risk of disaster will be evaluated in terms of the ‗right to harmonious city development‘ in legal and administrative framework.of Turkish law system. The legislation in force in the field of rule of law and making a documentary compilation of source books, articles, resources, such as have been obtained by evaluating the data. The paper presented here is expected to be effect of future studies and to contribute to the solution by considering the legal aspects of the problem. Key Words: The right to harmonious city development, the right to the city, conservation, urban regeneration, urban site. 1. GiriĢ Kentler, hakların uygulamada etkin olarak yerini almasının, herkesin bireysel mutluluğu için kamusal koĢulların iyileĢtirilmesinin teminat altına alınabilmesi için daha iyi bir yer olma noktasına gelmektedir. Kırsal alanlardan kentlere giden vatandaĢları ve her Ģeyin ötesinde özgürlük, iĢ ve bir farkındalık değiĢimi arayan yabancıları karĢılayan her kent insanlığın geleceği haline gelmiĢtir. UzmanlaĢma, iĢbölümü ve sanayileĢmenin yoğun biçimde yaĢandığı kent ortamında ekonomik, sosyal, yönetimsel ve yasal yönleri gözetilen bir koruma modeli olan bütünleĢik koruma hedefinin gerçekleĢmesi bakımından, kapsamlı iliĢkiler ağının yapı taĢını oluĢturan ve çeĢitlenerek artan hakların daha ayrıntılı düzenlemeleri gerektirdiği görülür. Uluslararası araçlarda temel insan hakkı olarak değerlendirilen ve dayanıĢma hakları kapsamında yer alan kentsel haklar günümüzde çağdaĢ planlama yaklaĢımının haklar boyutunu oluĢturmaktadır. Günümüzde uluslararası araçlarda Avrupa için uyumlu, dıĢlayıcı olmayan ve farklılaĢmıĢ ve iddialı bir yaĢam standardına ulaĢtırılmıĢ bir toplum yaratma hedefini de yansıtan gerçek bir 75 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr toplumsal karıĢımın yer aldığı kentler hedeflenmekte ve kentte ekonomik, sosyal ve kültürel haklar arasında uyumlu kentsel geliĢme hakkı yer almaktadır. Kültür varlıklarını koruma bilincinin geliĢmesi, geleceği oluĢturma sorumluluğuna yeni boyutlar katmakta ve kentsel sit alanlarının dönüĢümünde haklar boyutunun dikkate alınması gerekmektedir. Sit alanlarının korunması anlayıĢının artan bir bilinç ile yaygınlık kazanması, mimarlık mirası ve yönetiminin ‗uyumlu kentsel geliĢme hakkı‘ çerçevesinde meĢru bir temele yerleĢmesini sağlamaktadır. DönüĢüm kavramı genel olarak mevcut kent yapısındaki niteliğin ya da fonksiyonun değiĢtirilmesidir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde kentsel dönüĢüm ‗kentin imar planına uymayan, ruhsatsız binaların yıkılıp, planlara uygun olarak toplu yerleĢim alanlarının oluĢturulmasıdır. Kentsel dönüĢüm, kentsel sorunların çözümünde sorunlu alanlarda yenileme (renewal), sağlıklaĢtırma (rehabilitation), koruma (conservation), yeniden canlandırma (revitalization), yeniden geliĢtirme (redevelopment), düzenleme (improvement), temizleme (clearance), yeniden üretim (regeneration), soylulaĢtırma (gentrification) biçimindeki farklı uygulamaları barındıran kapsamlı bir eylem planlama sürecidir. Kentsel sit alanlarının dönüĢümünü sağlama sorumluluğunun yerine getirilmesinde ulusal hukuk sisteminin, uluslararası ve ulusalüstü düzeyde kabul edilen standartlara uygun olması gerekir. 2000 Kentte Ġnsan Haklarının Korunması Avrupa ġartı (European Charter for the Safeguarding of Human Rights in The City)‘nda ‗uyumlu kentsel geliĢme hakkı‘nın gerçekleĢtirilmesi yönünde uygulama mekanizmaları belirlenmiĢtir. Ġstanbul kenti tarafından da taahhüt edilen uyumlu kentsel geliĢme hakkı ile vatandaĢların konut alanları, kamu hizmetleri ve anıtlar ile yeĢil alanlar arasında uyumlu iliĢkiyi temin eden bir kentsel geliĢme planlanması hakkı bulunmaktadır. Bu bildiride kentsel sit alanlarının dönüĢümüne iliĢkin ulusal mevzuat kentsel haklara iliĢkin uluslararası araçlar içinde yer alan Kentte Ġnsan Haklarının Korunması Avrupa ġartı‘nda belirtilen uyumlu kentsel geliĢme hakkının ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu değerlendirmede kentsel haklar çerçevesinde ulusal düzeydeki yasal çerçeve eleĢtirel olarak incelenmektedir. Belirtilen amacın gerçekleĢtirilmesinde araĢtırma metodu olarak literatür taraması yapılarak hukuk alanında yürürlükteki mevzuat ve kitap, makale, dergi vb. kaynakların değerlendirilmesi yoluyla veri elde edilmiĢtir. Sonuçlar uyumlu kentsel geliĢme hakkı bağlamında kentsel dönüĢüm için zorlukları ve fırsatları tanımlamakta, gerekli eylemler için bir dizi öneri sunmaktadır. 2. Uyumlu Kentsel GeliĢme Hakkı Kavramı, Süreç Ġçindeki GeliĢimi ve Ġlkeleri Ġnsanlık tarihinde değiĢen anlayıĢ ve gereksinimlere paralel olarak eĢitlik ve özgürlük ekseninde tanımlanmıĢ olan insan hakları; kiĢisel haklar ve siyasal hakları içeren birinci kuĢak haklar ile sosyal ve ekonomik hakları içeren ikinci kuĢak haklardan sonra ortaya çıkan ve toplum yaĢamında dayanıĢma ortamı yaratabilmek için toplumun tamamına ve bireye ait olan, toplumda yaĢayan herkesin etkin biçimde katılımı ile gerçekleĢen ve dayanıĢma hakları olarak da bilinen üçüncü kuĢak haklar olarak sınıflandırılmaktadır. 76 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kentsel koĢulların iyileĢtirilmesi amaçlı kentte geliĢen haklar için yeni tanımların ve yaklaĢımların etkin olarak kullanılması gerektiği görülmektedir. GeliĢmekte olan üçüncü kuĢak haklar kapsamında bir hak kategorisi olan kentsel hak çerçevesinde kentliler kentsel alan üreten kararlarda merkezi bir rol oynayacaklardır. Kentsel hak Fransız filozof Henry Lefebvre‘in buluĢu olarak 1968 yılında ‗Kentsel Hak‘ (Le droit à la ville) isimli yazısında yer almıĢtır. Lefebvre‘in teorisine göre kentsel hak, kentsel alanın temelini oluĢturan güç iliĢkilerini denetleme yetkisinin baĢkent ve devletten kentlilere çevrilmesi yönünde yeniden yapılandıracaktır. Kentsel hakların geliĢim sürecinde uyumlu kentsel geliĢme hakkı, dayanıĢma hak kategorilerini içeren uluslararası araçların içerdiği pek çok dayanıĢma hakkının tanımında belirtilmiĢtir. Kaliteli bir çevrede onurlu ve yeterli yaĢam Ģartları sağlanmıĢ olarak yaĢamak 1972 Stockholm Bildirgesi (Declaration of the United Nations Conference on the Human Environment)‘nde çevre hakkı kapsamında temel insan hakkı olarak tanımlanmıĢtır. 1972 Stockholm Bildirgesi gereğince ‗Özgürlük, eĢitlik ve kaliteli bir çevrede onurlu ve yeterli yaĢam Ģartları sağlanmıĢ olarak yaĢamak insanların temel haklarıdır…‘ (Ġlke 1). Avrupa yerleĢimlerinde yaĢayan kentlilerin sahip oldukları kentsel haklar arasında sayılan ‗kaliteli bir mimari ve fiziksel çevre hakkı‘ 1992 Avrupa Kentsel ġartı (European Urban Charter)‘nın eki niteliğindeki Kentli Hakları Deklarasyonu‘nun 10. maddesinde ‗tarihi yapı mirasının duyarlı bir biçimde restorasyonu ve nitelikli çağdaĢ mimarinin uygulanmasıyla, uyumlu ve güzel fiziksel mekânların yaratılması‘ olarak tanımlanmıĢtır. Buna göre tarihi yapı mirasının duyarlı bir biçimde restorasyonu ve nitelikli çağdaĢ mimarinin uygulanmasıyla, uyumlu ve güzel fiziksel mekânların yaratılması temel bir insan hakkı olarak değerlendirilmektedir. 1992 Avrupa Kentsel ġartı‘ndan sonra ortaya çıkan toplumsal, ekonomik ve kültürel değiĢiklikler dikkate alınarak Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi tarafından bazı ilkelerin yeniden tanımlanmasına, tamamlanmasına ve güncellenmesine karar verilmiĢ ve Avrupa Konseyi‘nin 15. Genel Oturumunda Karar No. 269 (2008) ile ‗Avrupa Kentsel ġartı–2: Yeni Bir Kentlilik Ġçin Manifesto‘ (European Urban Charter II: Manifesto for a New Urbanity) kabul edilmiĢtir. 2008 Avrupa Kentsel ġartı‘nın 62. maddesi gereğince Avrupa için hedeflenen kentler, herkesin iyi bir yaĢam kalitesine sahip olabildiği, herkesin özellikle eğitim, sağlık, kültür ve konut sektörlerinde sağlanan hizmetler yanında, iyi bir yaĢam kalitesine de eriĢebildiği yerleĢimler olarak aynı zamanda uyumlu, dıĢlayıcı olmayan, farklılaĢmıĢ ve iddialı bir yaĢam standardına ulaĢtırılmıĢ bir toplum yaratma hedefini de yansıtan gerçek bir toplumsal karıĢımın yer aldığı alanlardır. Bu aĢamada kalitenin artık toplum için iddialı bir yaĢam standardı hedefini ifade ettiği anlaĢılmaktadır ve yerleĢimlerin iyi bir yaĢam kalitesine eriĢim olanağı sağlayan alanlar olduğu belirtilmiĢtir. . Yerel düzeyde insan haklarını yücelten bir dizi ilkenin yer aldığı Kentte Ġnsan Haklarının Korunması Avrupa ġartı (European Charter for the Safeguarding of Human Rights in The City) 18.05.2000 tarihinde Saint-Denis‘de onaylanmıĢ, Ġnsan Hakları için Kentler Taahhüdü (Commitment of Cities for Human Rights) adlı kentlerin ek bildirgesi altında çıkarılan 77 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr taslağı Ekim 1998‘de Barcelona‘da yayınlanmıĢ ve Ġstanbul‘un da aralarında bulunduğu 41 kent tarafından oybirliğiyle kabul edilmiĢtir. Kentte Ġnsan Haklarının Korunması Avrupa ġartı‘nın 3. bölümünde yer alan uyumlu kentsel geliĢme hakkı; konut alanları, kamu hizmetleri, anıtlar ve yeĢil alanlar arasında uyumlu bir iliĢkiyi temin eden düzenli bir kent planlama geliĢimi hakkıdır. Uyumlu kentsel geliĢme hakkının ilkeleri; VatandaĢların konut alanları, kamu hizmetleri, anıtlar ve yeĢil alanlar arasında uyumlu bir iliĢkiyi temin eden düzenli bir kent planlama geliĢimi hakkı vardır (madde 19/1). VatandaĢ katılımı ile belediyeler, kentsel geliĢme ve çevre arasındaki dengeyi sürdüren bir kentsel planlama ve yönetim sistemi sunarlar (madde 19/2). Bu bağlamda mevcut binaların restorasyonlarına ve yeniden kullanılmalarına bilfiil yönelerek kentlerin doğal, tarihi, mimari, kültürel ve sanatsal mirasına saygı duymayı taahhüt ederler. (madde 19/3). Ulusalüstü yapılanmalarda vatandaĢlık, hak ve yükümlülüklerin temel belirleyicisi olmaktan çıkmaktadır. Lefebvre (2005) vatandaĢ olarak yasal, ulusal statülerini dikkate almadan kentte yaĢayanların bir kent hakkı olduğunu açıklayarak, ‗vatandaĢ‘ ( / citoyens) ve ‗kentliler‘ ( / citadins) ayrımını yaparken dikkatli davranmıĢtır. Ayrıca, 2003 yılında önerilen Dünya Kartası ve örneğin, Avrupa Kent Plancılar Konseyi de, sadece kentlileri değil, kent kullanıcılarını (banliyöde yaĢayanlar ve ziyaretçiler dahil) da kentli olarak nitelemektedirler. Dahası, bu söz konusu gezici ve geçici kent sakinlerinin kent vatandaĢları olduğunu savunmakta ve kente iliĢkin planlama ve karar alma süreçlerine katılmalarını öngörmektedirler (bkz. Http://portal.unesco.org/shs/en/ev.phpURL_ID=8198&URL_DO=DO_PRINTPAGE&URL_SECTION=201.html). 2005 Kentsel Hak Dünya ġartı‘nda kentsel hak, hızlı kentleĢme süreçleri ile kent veya bölgelerde yaĢayan nüfusun bir koruma mekanizması olarak kent ve kırsal çevreleri ölçeğinde yaĢam kalitesini kapsayacak Ģekilde konut ve mahalle dayalı olarak insanların yaĢam kalitesini artırma üzerine geleneksel odağı geniĢletir. Bu bölgesel ve uluslararası insan haklarına iliĢkin araçlarda güvence altına alınan medeni, siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel hakların geliĢtirilmesi, saygı gösterilmesi, savunulması ve yerine getirilmesinin yeni bir yolunu baĢlatma anlamına gelir (Önsöz, 5. bent). 3. Uyumlu Kentsel GeliĢme Hakkının Ġlkeleri Çerçevesinde Kentsel Sit Alanlarının DönüĢümüne ĠliĢkin Hukuki Düzenlemeler UNESCO, ICOMOS ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası kuruluĢlar tarafından yapılan toplantılarda sistem ve kurallar kültür varlıklarını, ortak insanlık bilincinin bir parçası olarak görme eğilimi doğrultusunda geliĢmiĢtir. Kentsel sit alanlarının dönüĢümüne iliĢkin hukuki düzenlemeler Kentte Ġnsan Haklarının Korunması Avrupa ġartı‘nda yer alan ‗uyumlu kentsel geliĢme hakkı‘nın ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmektedir. 3.1. VatandaĢların Düzenli Bir Kent Planlama GeliĢimi Hakkı 1982 Anayasasının 63. maddesinde kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasının Devlet‘in yetki ve sorumluluğunda olduğuna, 23. maddesinde sağlıklı ve düzenli kentleĢmeyi gerçekleĢtirmenin ve kamu mallarını korumanın yerleĢme hürriyetini sınırlandırma nedenleri olduğuna, 57. maddesinde Devlet‘in Ģehirlerin özelliklerini ve çevre 78 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Ģartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karĢılayacak tedbirleri almasına ve toplu konut teĢebbüslerini desteklemesine iliĢkin hükümler yer alır. Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013)‘nın Orta Vadeli Ulusal Düzeyde Bölgesel GeliĢmenin Sağlanması GeliĢme Ekseninde; bölgelerde iĢ fırsatları ve yaĢam kalitesinin artırılmasına yönelik olarak, ulaĢılabilirliğin ve bölgelerarası etkileĢimin geliĢtirilmesine yönelik olarak, kamu yatırım uygulamalarında ve hizmet arzında mekânsal önceliklendirme ve odaklanma sağlanması, baĢta potansiyeli yüksek kentler olmak üzere sosyal ve fiziki altyapının güçlendirilmesi, belirtilmiĢtir. 3.2. VatandaĢ Katılımı ile Belediyelerin Kentsel GeliĢme ve Çevre Arasındaki Dengeyi Sürdüren Bir Kentsel Planlama ve Yönetim Sistemi Sunmaları 2863 sayılı Kanunu gereğince koruma planlaması içinde eylem alanlarının ve önceliklerinin belirlenmesi için yönetim alanı, yönetim planı, bağlantı noktası gibi koruma çalıĢmalarında, ‗katılımcı alan yönetimi modeli‘ ile yeni kaynak imkânı sağlanması, örgütlenme modellerinin üretilmesi, planlama etapları ile uygulamada görev alacak sorumlulukların belirlenmesi ve kullanıcı katılımı sağlanarak sürdürülebilir bir yönetim modeli elde etmeye çalıĢılması ve uluslararası normlara uygun bir korumayı sağlayıcı nitelikte, koruma uygulamalarında söz konusu alanla ilgili meslek odaları, sivil toplum kuruluĢları ve plandan etkilenen hemĢerilerin katılımının da sağlanması, belediyelerin bünyelerinde koruma birimi kurarak tescilli yapılara bakım izni yetkisi ile korumadan sorumlu olmalarının sağlanması, BüyükĢehir belediyeleri, valilikler, Bakanlıkça izin verilen belediyeler bünyesinde kültür varlıkları ile ilgili iĢlemleri ve uygulamaları yürütmek üzere meslek alanlarından uzmanların görev alacağı ve koruma bölge kurulları tarafından uygun görülen Koruma Amaçlı Ġmâr Planı, proje ve malzeme değiĢiklikleri ile inĢaat denetimi de dahil olmak üzere uygulamayı denetlemekle yükümlü koruma, uygulama ve denetim büroları kurulması, korumanın sağlanmasında gönüllü kuruluĢların desteği ile vakıf, dernek ve akademik çevrelerin katılımının sağlanması, koruma aĢamalarında, üniversitelerin çeĢitli bölümlerde görevli öğretim elemanlarının karar ve uygulamalarda katılımcı olarak yer almaları düzenlenmiĢtir. Yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuĢ olan ve kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarında tespit edilen yenileme alanı içinde kalan mülk sahiplerini veya bölge halkını uygulama konusunda bilgilendirmek üzere yetkili idareler tarafından toplantılar yapılarak görüĢleri alınır ve bunların katılımı sağlanır, ihtiyaç halinde üniversite, meslek kuruluĢları, sivil toplum örgütleri, kamu kurum ve kuruluĢları ve muhtarlarla danıĢma toplantıları düzenlenebilir, projeler hakkında basın ve yayın araçlarıyla bilgilendirme yapılabilir (5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve YaĢatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği madde 7). 5393 sayılı Belediye Kanunu‘nun 73. maddesinde belirtilen ‗kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı‘ ile ilgili olarak yapılacak çalıĢmalar karĢısında kentsel sit alanı ile ilgili kavramların pratik bir öneminin kalmadığı anlaĢılmaktadır. Kent yaĢamında; kent vizyonunun ve hemĢerilik bilincinin geliĢtirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaĢma ve dayanıĢma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalıĢması yönünde katılımın sağlanması için öngörülen bir mekanizmadır (5393 sayılı Kanun 76. madde). Belediyeler kent konseyinin faaliyetlerinin etkili ve verimli yürütülmesi konusunda yardım ve destek sağlar. 79 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 3.3. Belediyelerin Kentsel Değerlere Saygı Taahhüdü ile Yenileme Uygulamalarına Yönelmeleri Kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem taĢıyan mekânların ve iĢlevlerinin korunmasını sağlamak, bu amaçla bakım ve onarımını yapmak, korunması mümkün olmayanları aslına uygun olarak yeniden inĢa etmek belediyenin ve büyükĢehir belediyesinin görev ve sorumlulukları arasında sayılmıĢtır (5393 sayılı Belediye Kanunu madde 14, 5216 sayılı BüyükĢehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamenin DeğiĢtirilerek Kabulü Hakkındaki Kanun madde 7 (o) bendi) Belediye, belediye meclisi kararıyla kentsel dönüĢüm ve geliĢim projeleri uygulayabilir. Kamunun mülkiyetinde veya kullanımında olan yerlerde kentsel dönüĢüm ve geliĢim proje alanı ilan edilebilmesi ve uygulama yapılabilmesi için ilgili belediyenin talebi ve Çevre ve ġehircilik Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca bu yönde karar alınması Ģarttır. (5393 sayılı Kanun madde 73). Tarihi ve kültürel özellikler ile afet riskleri dikkate alınarak yenileme alanı tespitine iliĢkin hazırlıklar kapsamında yetkili idare öncelikle yenileme uygulaması yapacağı bölgeyi tespit ederek halihazır harita üzerinde koordinatlı olarak yenileme alanı sınırlarını belirler. Belirlenen yenileme alanında tüm çalıĢmaları yapmak üzere uygulama birimi görevlendirilir (Yıpranan Tarihi ve Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve YaĢatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği 8. madde). Yenileme alanı sınırları içindeki tüm taĢınmazlar yenileme projelerinin kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulunca karara bağlanmasını müteakip 5366 sayılı Kanuna göre yapılacak yenileme projesi hükümlerine tâbi olurlar. Belediye sınırları dıĢında ve nüfusu 50.000‘in altındaki belde belediye sınırlarında il özel idareleri, bunların dıĢında kendi yetki sınırlarında büyükĢehir, il, ilçe veya ilk kademe belediyeleri tarafından toplantılar yapılarak yenileme projelerini uygulama konusunda bilgilendirmek üzere yenileme alanı içinde kalan mülk sahiplerinin veya bölge halkının görüĢlerinin alınması ve bunların katılımının sağlanması, ihtiyaç halinde üniversite, meslek kuruluĢları, sivil toplum örgütleri, kamu kurum ve kuruluĢları ve muhtarlarla danıĢma toplantıları düzenlenebilmesi, projeler hakkında basın ve yayın araçlarıyla bilgilendirme yapılabilir (Yıpranan Tarihi ve Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve YaĢatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği 7. madde). Ancak belirtilen Yönetmelik hükmünde ihtiyaç halinde üniversite, meslek kuruluĢları, sivil toplum örgütleri, kamu kurum ve kuruluĢları ve muhtarlarla danıĢma toplantıları düzenlenmesi, projeler hakkında basın ve yayın araçlarıyla bilgilendirme yapılabilmesi yetkili idarelerin takdirine bırakılmıĢtır. ‗Yetkili idareler tarafından yenileme alanı içinde kalan mülk sahiplerini veya bölge halkını uygulama konusunda bilgilendirmek üzere toplantılar yapılarak görüĢleri alınır ve bunların katılımı sağlanır. Yetkili idare ihtiyaç halinde üniversite, meslek kuruluĢları, sivil toplum örgütleri, kamu kurum ve kuruluĢları ve muhtarlarla danıĢma toplantıları düzenleyebilir, projeler hakkında basın ve yayın araçlarıyla bilgilendirme yapabilir.‘ (Yıpranan Tarihi ve Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve YaĢatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği 7. madde). Belirtilen yasal düzenlemede katılım ve kamuoyunun bilgilendirilmesine iliĢkin olarak yetkili idarelerin yetki alanlarının geniĢ kapsamlı olarak düzenlenmiĢ olduğu, katılım ve 80 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr kamuoyunu bilgilendirme mekanizmalarına iliĢkin hükümlerin yetki ve sorumluluk düzleminde esnek bir nitelik taĢıdığı görülmektedir. Yenileme projeleri, uygulama alanı içerisinde bulunan taĢınmaz kültür ve tabiat varlıklarının rölöve, restitüsyon, restorasyon projeleri ile onarılacak veya yeniden inĢa edilecek yapıların imar mevzuatında öngörülen projelerinden oluĢur. Yenileme alanı sınırları içindeki tüm taĢınmazlar, belediyece ve il özel idaresince hazırlanacak yenileme projelerinin kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulunca karara bağlanmasını müteakip 5366 sayılı Kanuna göre yapılacak yenileme projesi hükümlerine tâbi olurlar. Yenileme alanlarında bulunan taĢınmaz kültür ve tabiat varlıklarının rölöve, restitüsyon, restorasyon projeleri ile onarılacak veya yeniden inĢa edilecek yapıların imar mevzuatında öngörülen projelerinden oluĢan yenileme projelerinin uygulanması sırasında tabiî afet riski taĢıdığı Bayındırlık ve Ġskan Bakanlığınca belirlenen bölgelerde gerekli tedbirleri almak üzere il özel idareleri ve belediyeler yenileme projelerinde tasfiye de dahil olmak üzere gerekli düzenlemeleri yapabilir, yasaklar koyabilir (5366 sayılı Kanun m. 3). Yenileme alanı ilan edilen yerlerdeki taĢınmazlar üzerinde, her türlü yapılaĢma, kullanım ve iĢletme konularında proje tamamlanıncaya kadar geçici kısıtlamaların uygulanmasında ve yenileme alanlarında bulunan yapıların boĢaltılması, yıkımı ve kamulaĢtırılmasında anlaĢma sağlanamayan hallerde gerçek ve özel hukuk tüzel kiĢilerinin mülkiyetinde bulunan taĢınmazların kamulaĢtırmasında il özel idaresi ve belediye yetkili ve görevlidir (5366 sayılı Kanun madde 4). Yenileme alanında uygulama Toplu Konut Ġdaresi ile ortak ya da Toplu Konut Ġdaresine yaptırılabilir. BüyükĢehirlerde, büyükĢehir belediyeleri tarafından baĢlatılmayan uygulamalar ilçe ve ilk kademe belediyelerince tek baĢına veya müĢterek olarak yapılır veya yaptırılır. Yenileme alanları olarak belirlenen bölgelerde il özel idaresi ve belediye tarafından hazırlanan veya hazırlatılan yenileme projeleri ve uygulamaları ilgili il özel idareleri ve belediyeler eliyle yapılır veya kamu kurum ve kuruluĢları veya gerçek ve özel hukuk tüzel kiĢilerine yaptırılarak uygulanır. Yapı parsellerindeki uygulamalarda kendi parseli ve yapısı aynen korunarak yenilenecek yapılar, projenin bütünlüğünü bozmamak Ģartıyla belediyece kabul edilen projeye bağlı kalmak ve il özel idaresi ve belediyenin belirleyeceği amaçta kullanılmak kaydıyla projeyle eĢ zamanlı olarak baĢlatılması ve tamamlanması esasıyla parsel sahibince yapılabilir. Yenileme projelerinin gerektirdiği uygulamalar, verilen süre içinde yapı malikince yapılmadığı takdirde, il özel idaresi veya belediye tarafından yapılarak masrafı yapı malikinden tahsil edilir. Ġl özel idaresi veya belediye tarafından yapı malikinin uygulama masraflarını ödemesini kolaylaĢtırıcı tedbirlere iliĢkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir (5366 sayılı Kanun madde 3 Ek fıkra). Oysa Anayasa‘nın 124. maddesi gereğince yönetmelikler BaĢbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkiĢileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak Ģartıyla çıkarabilirler. Diğer taraftan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun uyarınca yapılacak olan planlar, 3194 sayılı Ġmar Kanununda ve imara iliĢkin hükümler 81 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ihtiva eden özel kanunlar da dâhil olmak üzere diğer mevzuatta belirtilen kısıtlamalara tabi değildir (6306 sayılı Kanunun 9. maddesi) Afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dıĢındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde 6306 sayılı Kanun‘un öngördüğü uygulamaların zaruri kılması hâlinde, bu uygulamaların gerektirdiği iĢ ve iĢlemler hakkında; 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve YaĢatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun, 6306 sayılı Kanunun uygulanmasını engelleyici hükümleri ve diğer kanunların 6306 sayılı Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz. Ancak, bu Kanunun öngördüğü uygulamalar sırasında, bahsedilen kanunların amaçları ayrıca gözetilir ve alanın sit statüsü de gözetilerek Kültür ve Turizm Bakanlığının görüĢü alınır. 4. Uyumlu Kentsel GeliĢme Hakkı Bağlamında Ġstanbul Kentsel DönüĢüm Mevzuatının Ġrdelenmesi Kentte insan haklarının korunması taahhüdünde bulunan Ġstanbul hakkında2009 yılında onaylanmıĢ olan 1/100.000 Ġstanbul Ġl Çevre Düzeni Planı‘nda tarihsel ve kültürel açıdan önem taĢıyan alanlarda, ‗çevresel, ekonomik ve toplumsal sürdürülebilirlik çerçevesinde tarihsel-kültürel değerlere duyarlı geliĢmenin sağlanması‘ hedeflendiği belirtilmiĢtir. Planda yer alan ‗YaĢam kalitesini yükseltmek‘ hedefi doğrultusunda, yerleĢim alanlarında mekânsal kaliteyi yükseltmek üzere oluĢturulan stratejiler: ‗Tarihi konut alanlarının; doku, fonksiyon ve özgün özellikleri korunarak sıhhileĢtirilmesi, Konut alanlarının fiziki dönüĢüm sürecine sosyal boyutun kazandırılmasıdır.‘ Ġstanbul 1/25.000 Nazım Ġmar Plan Raporu‘nun (Mart 2007) Önlemler bölümünde yaĢam kalitesi yüksek ve küresel ortamda rekabet edebilen ideal kentin; kentli haklarını koruma, olumlu yaĢam koĢulları ve yaĢam biçimi sunma, ziyaretçiler, çalıĢanlar ve ticaret yapanlar, eğlence, kültür ve bilgiyi arayanlar ve eğitim görenler için ulaĢım, yaĢam, çalıĢma, dinlence gibi gereksinmeleri bir arada ve uyum içinde barındırma, modern geliĢme ile tarihi mirasın korunması arasında denge kurma, eskiyi tahrip etmeden yeni ile bütünleĢtirme, sürdürülebilir kalkınma ilkelerini sağlayabilme, bunları sağlayabilen kentin, yaĢam kalitesi yüksek ve küresel ortamda rekabet edebilen kent olduğu, ‗yaĢam kalitesi‘ kavramının kısaca, kentten hoĢnut olma ve kentlerin yaĢanabilirliği, ile ölçüldüğü belirtilmiĢtir. 5. Sonuçlar ve Öneriler Uyumlu kentsel geliĢme hakkı ile konut alanları, kamu hizmetleri ve anıtlar ile yeĢil alanlar arasındaki dengeyi sürdüren bir kentsel planlama geliĢimi hakkının ilkeleri gereğince vatandaĢların düzenli bir kentsel planlamanın geliĢmesi hakkı vardır ve belediyeler vatandaĢ katılımı ile sundukları kentsel geliĢme ve çevre arasındaki dengeyi sürdüren bir kentsel planlama ve yönetim sisteminde mevcut binaların restorasyonlarına ve yeniden kullanılmalarına bilfiil yönelerek kentlerin doğal, tarihi, mimari, kültürel ve sanatsal mirasına saygı duymayı taahhüt ederler. Türk hukuk sisteminde kentsel sit alanlarının dönüĢümüne iliĢkin hukuki düzenlemelerin uyumlu kentsel geliĢme hakkının ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmesinde; vatandaĢların konut alanları, kamu hizmetleri, anıtlar ve yeĢil alanlar arasında uyumlu bir iliĢkiyi temin eden düzenli bir kentsel plan geliĢimi hakkına iliĢkin doğrudan bir hüküm bulunmamaktadır. 82 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kentsel sit alanlarının dönüĢüm çalıĢmalarında sürdürülebilirliğin sağlanması, konut alanları, kamusal hizmetler ve anıtlar ile yeĢil alanlar arasında uyumlu bir iliĢkiyi temin eden düzenli kentsel planlamanın geliĢimine yönelik iĢlevlerin kazandırılması ve desteklenmesiyle mümkün olacaktır. Bu nedenle sosyal, ekonomik ve çevresel çözümleri içeren bütüncül bir yaklaĢımla kentsel sit alanlarının korunmasında üstün kamu yararı dikkate alınarak koruma planlarının dönüĢümde esas alınması gerekmektedir. Katılım kavramının yaĢam kalitesiyle iliĢkisi bakımından kentte yaĢayanların kentin sosyal ve fiziksel biçimlenmesine katılarak, yaĢam kalitesini etkileyebilme olanaklarının olması gibi demokratik bir iliĢkiden söz edilebilir. Kent yönetiminde kentsel alanın temelini oluĢturan güç iliĢkilerini denetleme yetkisinin giderek kentlilere çevrilmesi yönündeki geliĢmelerle ulaĢılan aĢamada kent vatandaĢlarının katılımını teminat altına alan mevzuat ve politikalar giderek öne çıkmaktadır. Ancak belirtilen Yönetmelik hükmünde ihtiyaç halinde üniversite, meslek kuruluĢları, sivil toplum örgütleri, kamu kurum ve kuruluĢları ve muhtarlarla danıĢma toplantıları düzenlenmesi, projeler hakkında basın ve yayın araçlarıyla bilgilendirme yapılabilmesi yetkili idarelerin takdirine bırakılmıĢtır. ‗Yetkili idareler tarafından yenileme alanı içinde kalan mülk sahiplerini veya bölge halkını uygulama konusunda bilgilendirmek üzere toplantılar yapılarak görüĢleri alınır ve bunların katılımı sağlanır. Yetkili idare ihtiyaç halinde üniversite, meslek kuruluĢları, sivil toplum örgütleri, kamu kurum ve kuruluĢları ve muhtarlarla danıĢma toplantıları düzenleyebilir, projeler hakkında basın ve yayın araçlarıyla bilgilendirme yapabilir.‘ (Yıpranan Tarihi ve Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve YaĢatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği 7. madde). Belirtilen yasal düzenlemede katılım ve kamuoyunun bilgilendirilmesine iliĢkin olarak yetkili idarelerin yetki alanlarının geniĢ kapsamlı olarak düzenlenmiĢ olduğu, katılım ve kamuoyunu bilgilendirme mekanizmalarına iliĢkin herhangi bir açıklığın bulunmadığı görülmektedir. Kentsel sit alanlarının dönüĢümüne iliĢkin merkezi ve yerel yönetim birimlerinin sivil toplum kuruluĢları ve kent sakinleri ile arasındaki iĢbirliği ve dayanıĢma bilincinin geliĢtirilmesine yönelik çalıĢmalar baĢlatmalıdır. Kentsel dönüĢümün herkes tarafından eriĢilebilir olması için günümüzde geliĢen teknoloji araçları kullanılarak halkın bilgisine ve görüĢüne sunulması gerekmektedir. Bu çerçevede 2008 Avrupa Kentsel ġartı‘nda belirtildiği gibi kentlerde yaygın yerel e-demokrasiler oluĢturma yönünde çaba gösterilmesi, iletiĢim ve telekomünikasyon altyapısının geliĢtirilmesi, Ġnternet eriĢiminin artırılması gerekir. 83 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr KAYNAKÇA Benhabib, S. 2006. Ötekilerin Hakları, Yabancılar, Yerliler, VatandaĢlar, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul. Bookchin, M., 1999. Kentsiz KentleĢme, YurttaĢlığın YükseliĢi ve ÇöküĢü, çeviren: Burak Özyalçın, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul. Ergen, Y. B. ve Güçer, B.-Özgür, M., tarihsiz. Kentsel Sit Alanlarının Kentsel GeliĢmeden Olumsuz Etkilenmesi ve Yöntem AraĢtırması. 2. Kentsel Koruma Yenileme ve Uygulamalar Kolokyumu. MSÜ Matbaası, 1995, Ġstanbul, 85-94. Erol, D. ve Erol, C., tarihsiz. Planlamaya Katılım Türkiye‘de 14 ġehircilik Günü Kolokyumu, 6-7-8 Kasım 1990 Ġstanbul. Mimar Sinan Üniversitesi Rektörlük Matbaası, 1993, Ġstanbul, 67-70. Erses, S. M., tarihsiz. KTVK Kanunu Kapsamında Koruma Planı ve Ġdari Yapısı. 2. Kentsel Koruma Yenileme ve Uygulamalar Kolokyumu, MSÜ Matbaası, 1995, 138-175. Gencer, E. A., 1996. ‗Kentsel Koruma Planlarının Uygulanabilirliği: Ġstanbul Tarihi Yarımada Örneği‘, MSGSÜ Kentsel Koruma - Yüksek Lisans Programı, Yüksek Lisans Bitirme Ödevi, Ġstanbul - Temmuz 1996. Görer, N. - Gültekin (Turgut), N. - Gültekin, T., Kent Kimliği - Koruma Planları - Kentsel Tasarım Post Modernizm üzerine, 2. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu, 2122 Mayıs 1992, Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi ġehir ve Bölge Planlama Bölümü. Ekol Reklam Tanıtım Tesisleri, Ġstanbul, s. 195-197. Harvey, D., 2003, Sosyal Adalet ve ġehir. Metis Yayınları, Ġstanbul. Holton, R. J., 1999. Kentler Kapitalizm ve Uygarlık, çeviren: RuĢen KeleĢ. Ġmge Kitabevi Yayınları, Ankara. Keskin, D., YenileĢmenin Uygulandığı Kentsel Sit Alanlarında Turizm Yatırımlarının Önemi (Tarihi Yarımada-Beyoğlu Örneği), Ġstanbul-Haziran 2004. Kofman, E., Lebas, E., 2000. Writings On Cities, Henri Lefebvre. Blackwell Publishers Ltd., 147-159. Küçükkaya, G., Koruma-Yenileme Ġkileminde Ülkeler Arası Yolların Önemi ve Etkileri, 1. Kentsel Tasarım ve uygulamalar Sempozyumu 23-24 Mayıs 1991, Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, ġehir ve Bölge Planlama Bölümü. MSÜ Basımevi, Ġstanbul, 293-295. Özay, Ġ., 2001. Kent Yönetimi Bilgileri, GünıĢığında Yönetimden ayrı bası, Mart 2001. Özay, Ġ., 2002. GünıĢığında Yönetim. Alfa Basım Yayın Dağıtım San. ve Tic. Ltd. ġti., Ġstanbul. Purcell, M., 2003. Excavating Lefebvre: The right to the city and its urban politics of the inhabitant. Geojournal, Kluwer Academic Publishers, Netherlands, Cilt: 58; Sayı: 2/3, s. 99-108. 84 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Purcell, M., tarihsiz, Globalization, urban enfranchisement, and the right to the city: Towards an urban politics of the inhabitant. Http://www.giub.unibe.ch/sg/Rom/purcell.pdf Tankut, G., Koruma Politikaları, 2. Kentsel Koruma Yenileme ve Uygulamalar Kolokyumu. MSÜ Matbaası, 1995, Ġstanbul, 187-189. Tarihi Yarımada (Eminönü-Fatih) 1/5000 Ölçekli Koruma Amaçlı Nazım Ġmar Planı Raporu, I. Cilt, Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi, Planlama ve Ġmar Müdürlüğü, Ġstanbul 2003. Tekeli, Ġ., Kent Planlaması ve Katılım üzerine DüĢünceler, Planlamaya Katılım, Türkiye‘de 14 ġehircilik Günü Kolokyumu, 6-7-8 Kasım 1990 Ġstanbul. Mimar Sinan Üniversitesi Rektörlük Matbaası, 1993, Ġstanbul, 47-53. Toksöz, E., 2009. Kentsel Haklar Bağlamında Sit Alanlarının Korunması: Tarihi Yarımada Örneği, Mimar Sinan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi. Tunçay, M., 1994. Urban Rights. Kent Basımevi, Ġstanbul. Zeren, N., 1991. Koruma Amaçlı Ġmar Planı Yapım ve Uygulama Sorunları, ĠTÜ Mimarlık Fakültesi ġehir ve Bölge Planlaması Bölümü, ĠTÜ Çevre ve ġehircilik Uygulama AraĢtırma Merkezi Proje No: 71/20. Http://portal.unesco.org/shs/en/ev.phpURL_ID=8198&URL_DO=DO_PRINTPAGE&URL_SECTION=201.html 85 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kentsel DönüĢümde Meteorolojik Afetlere KarĢı Alınabilecek Önlemler Gökhan GÖRHAN1, Gökhan KÜRKLÜ1 1 AKÜ Mühendislik Fakültesi, ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü, 03200, Merkez-Afyonkarahisar, ggorhan@aku.edu.tr, kurklu@aku.edu.tr Özet Afet, insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, insanın normal yaĢantısını ve eylemlerini durduracak veya kesintiye uğratacak, imkânların yetersiz kaldığı, doğal veya insan kökenli olaylara verilen genel bir isimdir. Bir olayın afet olarak nitelendirilebilmesi için insanları veya insanların yaĢamını sürdürdüğü çevreyi etkileyecek kadar büyük olması gerekir. Meteorolojik afetler, doğal afetlerin büyük bir bölümünü oluĢturmakta ve son yıllarda giderek artan bir Ģiddette ve sıklıkta meydana gelmektedir. Günümüzde sanayileĢme, çarpık kentleĢme, doğanın tahrip edilmesi ve küresel iklim değiĢimi gibi insan aktiviteleri bu tür afetlerin etkilerini arttırmasına veya yenilerinin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Meteorolojik karakterli doğal afetleri diğer doğal afetlerden ayıran en önemli özellik, bunların yapılacak izleme ve erken uyarılarla zararlarının en aza indirilebilmesidir. Afetlere karĢı alınan tedbirlerle ortaya çıkması muhtemel etkiler tamamen engellenemese de sınırlandırılabilmekte ve asgari seviyeye çekilebilmektedir. Afetlerin yıkıcı etkilerinin en asgari seviyeye çekilebilmesi büyük oranda afetlerden evvel alınacak önlemler ile mümkündür. Bu önlemlerin baĢında kentleĢmenin geliĢimine ve yerleĢim düzenine o bölgenin afet riskinin göz önünde bulunduracak biçimde yön vermek gelmektedir. Bu nedenle kent ve bölge planları afet risklerine göre oluĢturulmalıdır. Ayrıca afet riskleri göz önünde tutularak yerleĢim alanlarının, yapılaĢma, altyapı, sosyal ve ekonomik varlıklarını birlikte değerlendirecek zayıf ve kusurlu yönlerini belirleyecek çalıĢmaların yapılması gerekmektedir. Bu çalıĢmada, kentsel dönüĢüm sürecinde meteorolojik afetlere karĢı alınabilecek önlemler üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Afet, Doğal Afet, Meteorolojik Afetler, Kentsel DönüĢüm. Precautions against Meteorological Disasters in Urban Regeneration Disaster creates physical, economic and social losses for the people and it stops or interrupts the normal life and actions of the human. However, disaster is a common name that given to the events with natural and human origin. The event must be large for to qualify as a disaster of an event and this event must be affected the people or environment of the people lived. Meteorological disasters constitute a large portion of natural disasters and they have been occurring increasingly and frequency in recent years. Today, human activities such as industrialization, unplanned urbanization, destruction of nature and global climate may lead to increase of such disaster impact or the emergence of new one. The most important feature of meteorological disaster is minimized with the monitoring and early warnings according to other natural disasters. The appearing possible effects cannot prevention but can be reduced to a minimum level with provide against disasters. The most devastating effects of disasters can be reducing minimum level with precautions before disasters. The beginning of these precautions is directed the development of urbanization and settlement regulation with will take into consideration of disaster risk. Therefore, city and regional plans should be established according to disaster risks. The works should be carried out with taking into consideration disaster risks such as the residential areas, building and infrastructure, social and economic assets. In this study, above the precautions that can be taken against meteorological disasters were discussed in the urban regeneration. 86 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Keywords: Disaster, Natural disaster, Meteorological disasters, Urban regeneration. 1. GiriĢ Kentsel dönüĢüm basit anlamda bir çevre düzenlemesine ya da çarpık yapılaĢmaya indirgenmeyecek kadar birden çok değiĢkeni içinde barındırmaktadır. Kentsel dönüĢüm, bozulan ve çökmekte olan kentsel alanın; ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel koĢullarının iyileĢtirilmesine yönelik olarak uygulanan eylemlerin tümünü ifade etmektedir. Dolayısıyla kentsel dönüĢümün gerçekleĢtirildiği bölgedeki Ģehrin mevcut yapısı ve burada yaĢayan insanların hakları ve ihtiyaçları dikkate alınarak faaliyetlerin yapılması gerekmektedir (Akkar 2007; Ersan 2012). Kentsel dönüĢümde kentleri daha iyi yaĢanabilir alanlar haline getirmek amaçlanmaktadır. Fiziksel iyileĢmenin yanında ekonomik geliĢimde hedeflenmektedir. Bu nedenle kentler nitelik ve yapısal dönüĢüme uğrarlar. Kentsel dönüĢümün esas gayesi kentsel yaĢam kalitesinin arttırılmasıdır. Günümüzde ve gelecekte kentlerin var olması için öngörülen olumlu Ģartlara ayak uydurabilmesi için kentlere yapılan olumlu müdahalelere kentsel dönüĢüm adı verilmektedir. Bu olay doğrudan kentlerde yaĢayan insanları ilgilendirse de projeler, yerel yönetimler içinde olumlu bir imaj oluĢturmaktadır (Kalağan ve Çiftçi 2012). Kentsel dönüĢüm projelerinde yukarıda da bahsedildiği gibi geliĢen imkânlar ve değiĢen talepler doğrultusunda yaĢam alanlarının daha iyi hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda kentsel dönüĢüm çalıĢmaları yapılırken olası afet tehlikelerine karĢı da bazı planlamaların yapılmasına gerek duyulmaktadır. Afetler günlük yaĢamı önemli oranda etkileyen olaylar olması sebebiyle mutlaka bu risklere karĢı gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Aksi takdirde bu riskleri dikkate almadan yapılan bir kentleĢme sonunda, olması muhtemel afetler gerçekleĢtiğinde çok büyük can ve maddi kayıplara neden olunabileceği göz ardı edilememelidir. Bu nedenle kentsel dönüĢüm planlamalarında olması muhtemel meteorolojik afetlere karĢı alabilecek önlemler bu çalıĢma ile ele alınmıĢtır. 2. Afet Afet, insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, insanın normal yaĢantısını ve eylemlerini durduracak veya kesintiye uğratacak, imkânların yetersiz kaldığı, doğal veya insan kökenli olaylara verilen genel bir isimdir. Bir olayın afet olarak nitelendirilebilmesi için insanları veya insanların yaĢamını sürdürdüğü çevreyi önemli biçimde etkileyecek kadar büyük olması gerekmektedir (Anonim (a), 2012). Dünyada meydana gelen doğa olayları, insanların yaĢamını önemli ölçüde ve olumsuz bir Ģekilde etkilemektedir. Bu doğa olaylarına ―Doğal Afet‖ adı verilmektedir. Adından da anlaĢılacağı üzere meydana gelen bu afetlerin doğal yollardan olduğu bu ifadeyle anlatılmaktadır. Burada kastedilen doğallık veya doğal ifadesi; biyolojik, hidrolojik, jeolojik, jeofiziksel, meteorolojik ve oĢinografik Ģeklinde karakter özelliklerine göre gruplandırılabilen afetleri ifade etmektedir. Günümüzde birçok Ģehirde ve bu Ģehirde yaĢayan insanların büyük bir bölümü, deprem ve sel gibi çeĢitli tehlikelerin oluĢturduğu büyük risklerin tehdidi alında bulunmaktadır. Artık Ģehirlerimizde doğal, teknolojik ya da insan kaynaklı tehlikeler sonucunda ortaya çıkabilecek kayıp ve zararların can ve mülk açısından çok büyük boyutlarda olacağı kolaylıkla tahmin edilebilmektedir. 87 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Ekonomik anlamda geliĢen ülkemizde afetlerin getirdiği sorunlara ve olası zararlara önem vermek gerekmektedir. Ülkemizde yaĢayan insanların bu konuda bilinçlendirilmesi ve afet risklerinin ve afetlerin olma olasılığının az olmasından dolayı insanların rehavete kapılmaması gerekmektedir. Afet sorunu, sadece oluĢtuğunda araç gereç ve can havli ile müdahale etmek değil, uluslararası seviyede bilgi birikimi, vizyon, politika, kanunsuzluk ve yoksullukla mücadele sorunu olarak tanımlanabilmektedir. BaĢka bir ifadeyle, afetleri dikkate almadan çevre sorunlarını azaltmak ve sürdürülebilir bir kalkınmayı baĢarmak mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle sürdürülebilir bir kalkınmanın devamı ve baĢarısı için afet risklerinin en aza indirilmesi yapılacak en mantıklı icraat olacaktır. Afetler büyük yıkıma neden olabileceklerinden dolayı yerel, bölgesel ve ulusal olarak ekonomik koĢulları da olumsuz etkilemektedir. Ülkemizin farklı bölgelerinde farklı iklim koĢulları hâkim olduğu için sel, kuraklık, toprak kayması vb. gibi değiĢik afetler ortaya çıkmaktadır. Ayrıca küresel iklim değiĢiklikleri sebebiyle belli bir bölgede görülmeyen afet türleri de aynı bölgelerde zaman içinde görülebilmektedir. Doğa ya da insan kaynaklı tehlikeler sonucunda ortaya çıkabilecek zararların sosyal yapı ve çevre açısından oldukça etkili ve büyük boyutlarda olacağı açıktır. Bu nedenle her türlü tehlikeye karĢı hazırlıklı olma, olası zararların azaltılması, müdahale etme, karar alma ve değerlendirme gibi süreçlerin tümüne ―Afet Yönetimi‖ denilmektedir. Afet yönetiminde öncelikle; tehlikenin sıklığı, büyüklüğü ve ne kadar kötü olduğu sorularına cevap aranmalıdır. Bir tehlikenin belli bir zaman ve mekânda gerçekleĢmesi durumunda tehdit altında bulunan unsurların alacağı zarara bağlı olarak oluĢan kayıplara risk adı verilir. Burada afetler söz konusu olduğu için risk, afet riski olarak adlandırılmaktadır. Afet risk yönetiminin ilk ve en önemli evresi afet risklerini azaltma evresidir. Afetlerin etkisini azaltmak için yapılan risk azaltma çalıĢmalarında en çok yerel seviyede baĢarılar kazanıldığı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle afet ile ilgili çalıĢmaların risk ve zarar azaltma doğrultusunda olması gereklidir. Hiçbir zaman riskler tümüyle yok edilemez fakat bu riskler makul bir seviyeye indirilebilir (Kadıoğlu, 2011). 3. Meteorolojik Afetler ve Alınabilecek Önlemler Doğal afetlerin içerisinde bulunan meteorolojik afetler; sel ve fırtınalar, hortum, orman yangınları, sıcak hava dalgaları, hava kirliliği, kimyasal ve nükleer serpintiler, asit yağıĢları, çığlar, deniz ve göl su seviye yükselmeleri, yıldırım, kuraklık, dolu ve don olayı gibi ―meteorolojik‖ veya ―meteoroloji karakterli doğal afetler‖ olarak da adlandırılırlar. Meteorolojik afetler son yıllarda giderek artan bir Ģiddette ve sıklıkta meydana gelen olaylardır. Günümüzde sanayileĢme, çarpık kentleĢme, doğanın tahrip edilmesi ve küresel iklim değiĢiklikleri sonucunda Meteorojik afetler, doğal afetlerin büyük bir bölümünü oluĢturmaya baĢlamıĢtır. Meteorolojik karakterli doğal afetleri diğer doğal afetlerden ayıran en önemli özellik, bunların yapılacak izleme ve erken uyarılarla zararlarının en aza indirilebilmesidir. Bu özellikten yararlanarak, geliĢmiĢ ülkelerin afet yönetimi çalıĢmalarının bir parçası olan meteorolojik tahmin ve erken uyarı ile can kayıplarında önemli azalmalar ve ekonomik zararlarda da önemli düĢüĢler sağlanmıĢtır (Kadıoğlu, 2011). 88 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Doğa olaylarının olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi afetten kaynaklanan yıkım olayı öncesinde bir takım önlemlerin alınması ile mümkün olabilmektedir. Bu önlemlerin baĢında kentleĢmenin geliĢimi ve yerleĢme düzeninin doğal afet riskini göz önünde bulundurarak yapılması gelmektedir. Doğal afetler doğa olayları sonucu meydana gelmektedir. Doğa olaylarının meydana gelmesi önlenemeyebilir fakat bu olayların olumsuz etkileri azaltılabilir. Bu doğrultuda alınacak önlemler yıkım öncesi ve sonrası olmak üzere iki kısma ayrılabilir. Yıkım olayı sonrası ilgili yerin Mülki Ġdare Amiri tarafından gerekli önlemler alınmalıdır. Yıkım olayı öncesi alınması gereken önlemler ise, yıkım ile oluĢacak olası zararların olabildiğince azaltılmasını amaçlar. Bu amaçlar, politika oluĢturulmasının yanı sıra bilimsel ve teknik çalıĢmaları da içerir. Bu kapsamda; planlama, dayanıklı yapı yapma, erken uyarı sistemleri ve ilk yardım hizmetleri doğal afetlerin oluĢturabileceği zararları en aza indirmek için yapılması gereken çalıĢmalardır. KentleĢmede, yerleĢme yönünün belirlenmesi ile nüfusun deprem riski daha az olan yerlere yönlendirilmesi, doğal afet riskine göre bölge ve kent planlarının hazırlanması gereklidir. Yine yapı denetimi gibi birçok yolla doğal afetin olumsuz etkilerinin önceden azaltılması sağlayabilir. Afet riski bulunan bölgelerde dayanıklı yapılar yapılmasının sağlanması, doğal yıkım olaylarının önceden kestirilmesine yarayan en son teknik geliĢmelerin izlenmesi ve olası afetlerde alınacak önlemler için bir izlence hazırlanması gibi önlemler ile doğal afetlerin olumsuz etkileri en aza indirilmeye çalıĢılabilir. Kent ve bölge planları doğal afet riskine göre hazırlanabilir. Ayrıca doğal afetlerle ilgili bilimsel ve teknik geliĢmelerin de sürekli izlenmesi gereklidir (Anonim (b), 2012). Her tip meteorolojik afet için, günümüzde yağıĢ alanları ve yağıĢ yoğunluklarının belirlenmesinde oldukça etkili bir biçimde kullanılan radar sistemleri ve uydu verileri ile çalıĢan erken uyarı birimleri teĢkil edilmelidir. Bu uyarı birimi ile koordineli olarak çalıĢacak il ve ilçelerde kurtarma birimleri oluĢturulmalıdır (Anonim (c), 2012). Doğal afetlerle sürdürülebilir kalkınma arasında güçlü bir bağlantı bulunmaktadır. Genellikle büyük afetlerin yaĢandığı dönemlerden sonra kalkınma planlarına doğal afet zararlarının azaltılması ile ilgili stratejiler dâhil edilmeli bu planların kararlıkla uygulanması gerekmektedir. Türkiye gibi, coğrafi konumu ve iklim özellikleri nedeniyle baĢta depremler olmak üzere su baskınları, erozyon, heyelan ve çığ gibi doğal afet tehlikesi ve riski olan ülkelerde, doğal tehlike ve riskleri azaltacak etkin politika ve stratejilerin uygulanması gerekmektedir. Büyük afetler; Ülke genelinde ekonomiyi ve büyüme hedeflerini sekteye uğratır. Bütçe gelir-gider dengesini bozar. Gelir dağılımında olumsuz etkiler yaparak fakirliği arttırır. Üretim ve stok kaybı, pazar kaybı ve mal darlığıyla fiyat artıĢlarına neden olur. Bu nedenlerden ötürü, ―Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Uluslararası 10 Yılı‘nın baĢlangıcı olan 1990 yılından bu güne kadar BirleĢmiĢ Milletler ve uluslararası tüm platformlarda, doğal afet zararlarının aslında bir kalkınma sorunu olduğu vurgulanmıĢtır. Afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılabilmesi için alınması gereken önlemlerin her ölçekteki kalkınma ve geliĢme planları içerisine dâhil edilmesi gerektiğine dikkat çekilmiĢtir. 89 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Afet tehlike ve risklerini dikkate alan yerleĢme ve yapılaĢma kararları, altyapı, ekonomik ve sosyal geliĢme planlamalarının yapılması afetlerden zarar görme olasılığını azaltacaktır. Bununla birlikte afet sonrasında ise gelecekteki tehlike ve riskleri azaltılmasını amaçlayan planların gelecekteki afet tehlike ve risklerini önemli bir oranda azaltacağı da unutulmamalıdır (Ergünay, 2009). Afete uğrayan yerin büyüklüğü, afete maruz kalan bölgenin tamamında veya bir kesiminde yıkılan oturulmaz hale gelen bina sayısı, zarar gören yapıların genel hayata etki derecesi, bölgenin ekonomik ve sosyal özellikleri ve benzeri hususlar göz önünde bulundurulmalıdır. Afetlerin genel hayata etkisine iliĢkin temel kurallar, ĠçiĢleri ve Maliye Bakanlıklarının görüĢleri de alınarak Ġmar ve Ġskân Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle belirlenmelidir (Anonim (d), 1959). Ülkemizde sel felaketlerinin gerçekleĢtiği veya gerçekleĢmesi muhtemel bölgelerde öncelikle afet risk haritalarının çıkarılması ve çıkartılan bu risk haritalarına göre yapılaĢmanın sağlanması gereklidir. ġehir planlanmasında ise bu risk haritaları dikkate alınmalı ve üzerlerinde hassasiyetle çalıĢılmalıdır (Anonim (e), 2009). Yerel yönetimler dere yataklarına yerleĢim yapılmaması konusunda titizlik göstermeli ve bu bölgelerde yerleĢime izin verilmemelidir. YerleĢim yerleri içinden geçen dere yatakları ve drenaj kanallarında, ayrıca dere ve nehirlerin denizle birleĢtiği noktalardaki kanallarda zamanla oluĢabilecek tıkanmalara düzenli olarak temizlenmeli, sürekli açık olmaları sağlanmalıdır. YerleĢim yerleri içinden geçen dere yataklarına ıslah edilmelidir. Çevredeki yeĢil alanlar korunarak ve artırılarak erozyon ve sel önlenmelidir. Sel tehlikesi bulunan eğimli yamaçlarda teraslama ve ağaçlandırma yapılmalıdır. Çukur alanlarda, binaların bodrum katlarına su basma tehlikesi yüksek olduğundan, bu türlü yerlerde bodrum yapılmamalı, su basman kotu yüksek tutulmalıdır. ġehir içlerinde yeterince yağmur suyu kanalı olmalı ve bunların sürekli bakımları yapılmalıdır (Anonim (c), 2012). Su baskınına uğramıĢ veya uğraması muhtemel bölgeler, Ġmar ve Ġskân Bakanlığının teklifi üzerine Devlet Su ĠĢlerinin bağlı bulunduğu Bakanlıkça; yer sarsıntısı, yer kayması, kaya düĢmesi ve çığ gibi afetlere uğramıĢ veya uğraması muhtemel bölgeler ise, Ġmar ve Ġskân Bakanlığınca tespit edilir. ġehir ve kasabalarda meydana gelen ve afetin meydana gelebileceği sınırları imar planına, imar planın bulunmayan yerlerde ise afet riski belli edildikçe harita veya krokilere iĢlenmek suretiyle afete maruz bölge olarak Ġmar ve Ġskân Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaĢtırılır. Tespit olunan sınırlar, Ġmar ve Ġskân Bakanlığının isteği üzerine ilgili valiliklerce mahallinde ilan edilmektedir (Anonim d, 1959). Su baskını afetine uğramıĢ, Afet bölgesi kararnamesi kapsamına alınmakla birlikte 7269 sayılı kanununa göre; yapılaĢma için yasak bölge ilan edilmiĢ yerlerin dıĢında kalan yerlerde, aĢağıda belirtilen koĢullara uyulmak kaydı ile bina yapılabilir ve mevcut binalar onarılabilir. Binaların su ile temas etme olasılığı bulunan kısımlarında suya dayanıklı olmayan yapı malzemeleri kullanılmamalıdır. Binaların en yüksek su düzeyinden en az 0.3 m. yüksekliğe kadar olan kısımlarında 250 doz çimento harcı kullanılarak taĢ duvar örülmeli yâda daha dayanıklı malzemeler kullanılmalıdır. Temel zeminin su altında kalma olasılığı varsa bu durum göz önünde bulundurulmalıdır. Tadilat yapılacak binalarda yeniden yapılacak ya da değiĢtirilecek her bir kısım, binanın su 90 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr baskınına dayanıklılığını arttıracak biçimde olmalıdır. En yüksek su düzeyinin altında kalacak depo, sığınak ve benzeri mahaller yapılmamalıdır (Anonim (f), 1998). Son yıllarda görülen sel felaketlerinden biride Ağustos 2012 yılında Samsun ilinde meydana gelmiĢtir. Gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle birçok ev ve iĢyeri su altında kalmıĢtır. Ġlçe içerisinde ara sokaklar ve caddeler sel suları nedeniyle kapanmıĢtır. Aynı zamanda raylı sistem yolunun da sular altında kaldığı belirtilmiĢtir (Sandıkçı ve diğ. 2012). Bu aĢamada meydana gelen afet ile ilgili gerekli çalıĢmaların yapılması ve risk haritalarının çıkarılması gerekmektedir. Nitekim bundan sonra da aynı bölgelerde meydana gelmesi muhtemel sel felaketleri dikkate alınarak gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu tedbirler doğrultusunda kentleĢme çalıĢmalarının ve altyapı çalıĢmalarının yapılması önemlidir. Meteorojik faktörler uygun arazi koĢullarında çığ oluĢumuna imkân vermektedir. YağıĢ, rüzgâr, sıcaklık, atmosfer basıncı ve bulutluluk çığ oluĢumuna etki eden önemli meteorolojik faktörlerdir. Çığ, kar tabakasının iç ve dıĢ kuvvetler etkisi ile yamaç eğim yönünde gösterdiği akma hareketidir. Çığ genellikle engebeli, dağlık ve eğimli arazilerde gerçekleĢmektedir. Türkiye‘nin özellikle kuzey-kuzeydoğu ve doğu kesimlerinde, çığ olayına uygun topoğrafik ve meteorolojik koĢullara sahip dağlık alanlar mevcuttur. Bu bölgelerde çığ oluĢumuna uygun alanların yüzölçümü yüksek değerlerdedir. Bu bölgelerde meydana gelen çığlar, yerleĢim yerlerini ve yolları tehdit etmektedir. Bunun yanında çığ felaketinden etkilenen alanlardaki maddi kayıpların karĢılanamaması sonucunda da insanlar bölgelerden göç etmek zorunda kalabilmektedir. Çığ tehlikesine karĢı yerleĢim birimlerinde alınması gereken önlemler Ģu Ģekilde sıralanabilir: Öncelikle çığ bölgelerine yeni yerleĢim birimleri kurulmamalıdır. Yamaçlardaki orman ve bitki örtüsü çığ düĢmesini azaltmaktadır. Bu nedenle, çığ vadilerinde ağaç ve bitki örtüsünün ortadan kaldırılması, ormanın tahrip edilmesi çığ tehlikesini arttırmaktadır. Bu nedenle, ormanlar tahrip edilip çığ güzergâhı yaratılmamalıdır. Çığı oluĢturan arazi ve hava Ģartları öğrenilmelidir. Hava, yol durumu ve çığ tehlikesi hakkında düzenli olarak bilgi veren kaynaklardan yararlanılmalıdır. Kar yağan aylarda, hava ve yol durumu raporları dikkatlice izlenmelidir. Çığ güvenliği ile ilgili bilgi edinilmelidir. Önlem alınmalı ve herhangi bir kuĢku durumunda tehlikeli bölgeyi derhal terk edebilecek Ģekilde hazırlık yapılmalıdır (Anonim (g), 2012). Eğer bir hortum olasılığı yüksek bölgede müstakil bir ev planlanacaksa, evin alt katında bir tuvalet ya da fırtına hücresi veya bodrum gibi bir iç oda sığınak olarak kullanılmalı ve hortum riski bulunan bu tarz bölgelerde konutlar inĢa edilirken bahsedilen mahallerin planlarda bulunmasına özen gösterilmesi gerekir. Okul, herhangi bir sağlık birimi, fabrika ya da alıĢveriĢ merkezi planlamalarında ise yine sığınaklar bulundurulmalıdır (Anonim (h), 2012). 91 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Nem miktarının geçici dengesizliğinden kaynaklanan ve su kıtlığı olarak tanımlanabilen kuraklık, doğal bir iklim olayıdır. Herhangi bir zamanda ve yerde meydana gelebilmektedir. Kuraklık genellikle yavaĢ geliĢmekte ve uzun bir dönemi kapsamaktadır. Kuraklığın görüldüğü bölgelerde nem eksiklinden dolayı hayvanlar ve bitkiler olumsuz etkilenmektedir. KentleĢme yapılması düĢünülen bölgelerde, kuraklık tehlikesi var ise; kuraklık hesaplamalarında bu bölgedeki yağıĢ ve evapotranspirasyon (buharlaĢma ve terleme) arasındaki dengenin uzun süreli ortalaması göz önünde bulundurulmalıdır. Aynı zamanda kuraklıkta; sıcaklık, Ģiddetli rüzgâr ve düĢük nem miktarları etkili olmaktadır. Kuraklık insan ve faaliyetlerinin su kaynaklarına olan bağımlılığı nedeniyle toplum üzerinde çeĢitli olumsuz etkileri olduğu unutulmamalıdır (Anonim (ı), 2012). Kentsel dönüĢüm projeleri için planlamalar yapılırken, yeni konutlar için belirlenen yerleĢim bölgeleri titizlikle belirlenmelidir. Kaygan ve ovalık bölgeler iskâna açılmamalıdır. Konutlar gevĢek toprağa sahip meyilli arazilere yapılmamalıdır. Dik yarların yakınına, dik boğaz ve vadilerin içine bina yapılmamalıdır. Çok kar yağan ve çığ gelen yamaçlara bina yapılmamalıdır (Anonim (j), 2012). 4. Sonuçlar Kentsel dönüĢümde kentleri daha iyi yaĢanabilir alanlar haline getirmek amaçlanmaktadır. Dolayısıyla bu eylemin esas gayesi kentsel yaĢam kalitesinin arttırılmasıdır. Bu amaç doğrultusunda kentsel dönüĢüm çalıĢmaları yapılırken olası afet tehlikelerine karĢı bazı planlamaların yapılmasına gerek duyulmaktadır. Bu nedenle kentleĢme çalıĢmalarında ilgili bölge için olmuĢ veya olması muhtemel afetler ile ilgili çalıĢmaların risk ve zarar azaltma doğrultusunda olması gerekmektedir. Doğa olaylarının olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi afetten kaynaklanan yıkım olayı öncesinde bir takım önlemlerin alınması ile mümkün olabilmektedir. Bu önlemlerin baĢında kentleĢmenin geliĢimi ve yerleĢme düzeninin, doğal afet riskini göz önünde bulundurarak yapılması gelmektedir. KentleĢmede, yerleĢme yönünün belirlenmesi ile nüfusun deprem riski daha az olan yerlere yönlendirilmesi, doğal afet riskine göre bölge ve kent planlarının hazırlanması gerekmektedir. Afet riski bulunan bölgelerde dayanıklı yapılar yapılmasının sağlanması, doğal yıkım olaylarının önceden kestirilmesine yarayan en son teknik geliĢmelerin izlenmesi ve olası afetlerde alınacak önlemler için bir izlence hazırlanması gibi önlemler ile doğal afetlerin olumsuz etkileri en aza indirilmeye çalıĢılabilir. Kent ve bölge planları doğal afet riskine göre hazırlanabilir. Ayrıca doğal afetlerle ilgili bilimsel ve teknik geliĢmelerin de sürekli izlenmesi gereklidir. Sonuç olarak; yerel yönetimler dere yataklarına yerleĢim yapılmaması konusunda titizlik göstermeli ve bu bölgelerde yerleĢime izin verilmemelidir. YerleĢim yerleri içinden geçen dere yataklarına ıslah edilmelidir. Çevredeki yeĢil alanlar korunarak ve artırılarak erozyon ve sel önlenmelidir. Sel tehlikesi bulunan eğimli yamaçlarda teraslama ve ağaçlandırma yapılmalıdır. Çukur alanlarda, binaların bodrum katlarına su basma tehlikesi yüksek olduğundan, bu türlü yerlerde bodrum yapılmamalı, su basman kotu yüksek tutulmalıdır. ġehir içlerinde yeterince yağmur suyu kanalı olmalı ve bunların sürekli bakımlarının yapılmasına dikkat edilmelidir. 92 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kaynaklar Akkar MZ 2006. Kentsel DönüĢüm Üzerine Batı‘daki Kavramlar, Tanımlar, Süreçler ve Türkiye. Planlama 2006/2. Anonim (a) 2012. Afet. http://tr.wikipedia.org/wiki/Afet, 16.08.2012 Anonim (b) 2012. Doğal Afetler ve Alınması Gereken Önlemler. T.C. ĠçiĢleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetim Merkezi. http://www.icisleriafad.gov.tr/default_B0.aspx?id=121, 16.08.2012 Anonim (c) 2012. Sel. T.C. Düzce Valiliği Ġl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü. http://www.duzceafetacil.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=91&It emid=170, 16.08.2012 Anonim (d) 1959. 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun. Anonim (e) 2009. Türkiye‘nin Afet Risk Haritası Çıkarılacak. Habertürk. 12.09.2009, www.habertuk.com.tr Anonim (f) 1998. Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik. Anonim (g) 2012. Çığ ve Korunma. 15.08.2012, www.tamtest.gov.tr/savunma/afet/cig_korunma.htm Anonim (h) 2012. Hortum ve Korunma. 15.08.2012, www.tamtest.gov.tr/savunma/afet/hortum_kasirga.htm Anonim (ı) 2012. Kuraklık. http://tr.wikipedia.org/wiki/Kuraklık, 16.08.2012 Anonim (j) 2012. Deprem. T.C. Düzce Valiliği Ġl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü. http://www.duzceafetacil.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=92&It emid=169, 16.08.2012 Ergünay, O 2009. Doğal Afetler ve Sürdürülebilir Kalkınma. Deprem Sempozyumu. Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi. Ersan N 2012. Kentsel DönüĢümün Amacı Yeni Zenginler Yaratmak Olmamalı. Yapı Denetim ve Ekspertiz Dergisi, ydergi.com, 22.02.2012 Kadıoğlu M 2011. Afet Yönetimi Beklenilmeyeni Beklemek, En Kötüsünü Yönetmek. T.C. Marmara Belediyeler Birliği Yayını, Yayın No: 65. Kalağan G, Çiftçi S 2012. Kamu-Özel Sektör ĠĢbirliğinin Kentsek Mekana Yansıması: Kentsel DönüĢüm Örneği ve Yeni Aktörler. Sosyal ve BeĢeri Bilimler Dergisi, Cilt: 4, No: 2, 121-133. Sandıkçı M, ÇelikbaĢ H, Koçer Y 2012. Samsun Yine Sele Teslim. Hürriyet. 07.08.2012, www.hurriyet.com.tr 93 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Topoğrafik Yapı, Ġklim ġartları ve KentleĢmenin Konya’da Hava Kirliliğine Etkisi Çiğdem Çiftçi 1, ġükrü Dursun 2,*, Sinan Levend 3, Fatma Kunt 4 Selçuk Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Konya; 1 cigdemciftci@selcuk.edu.tr; 2,*sdursun@selcuk.edu.tr; 3sinanlevend@gmail.com; 4 fatmakunt@selcuk.edu.tr; Özet: ÇalıĢmada bir tarım ve sanayi kenti olan Konya ilinin hava kalitesine meteorolojik, topoğrafik ve mekânsal etkileri incelenmiĢtir. Kentinin yerleĢim alanının önemli bir kısmı verimli tarım arazileri üzerindedir. Sanayi ve yerleĢim alanlarından kaynaklan hava kirleticileri kuzey, Kuzey-doğu ve Kuzey-batı kesimlerde bulunan yükseltileri kıĢ aylarında çoğunlukla aĢamadan il merkezi üzerinde yoğunlaĢmaktadır. Diğer taraftan, Konya hava kirliliği bakımından Türkiye‘de önde gelen illerden biridir. KıĢ aylarında bazı günlerde hava kirliliği haftayı bulacak Ģekilde meydana gelen yoğun sis ve inversiyon tabakasıyla Ģehir merkezinde insanların rahatsızlık duyacağı boyuta ulaĢmasına sebep olmaktadır. Benzer olay maalesef Türkiye‘de hava kirliliği yaĢanan birçok ilde de görülen önemli ve çare bulunması gereken bir durum olarak karĢımıza çıkmaktadır. Anahtar Kelimeler: Topoğrafya, Plato, Hava kirliliği, Ġnversiyon, ġehircilik, Tarım, Konya. Effect of Topographic Structure, Climatic conditions and Town Planning on Konya City Air Pollution Problem Abstract: In this study, meteorological, topographical and spatial effects on agricultural and industrial province air quality of Konya city are examined. An important part of the residential area of the city was settled on the fertile agricultural lands. Air pollutants from sources of the industrial and residential areas concentrated on the centre because of heights of the stage on the north, north-eastern and north-western parts of the city, mostly during the winter months. On the other hand, Konya is one of air pollution in Turkey's leading cities. Winter months will have some days that is air pollution and inversion layer of dense fog that occurred to weeks in the city centre to reach the disturb size of people. Unfortunately, similar air pollution problem in many cities in Turkey experienced in the presence of an important and remedy the situation appears to be need. Keywords: Topography, Plato, Air Pollution, Inversion, Town Planning, Agriculture, Konya. GiriĢ Günümüzde, artan çevre sorunlarının baĢında gelen hava kirliliği, geleceğin çevresel yapısını tehdit etmekte, ekolojik tehlikelerle karĢı karĢıya bırakmaktadır. Dünya nüfusunun hızla artmasına paralel olarak, artan enerji kullanımı, endüstrinin geliĢimi ve ĢehirleĢmeyle ortaya çıkan hava kirliliği insan sağlığı ve diğer canlılar üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Türkiye‘de hızlı sanayileĢme ve ĢehirleĢme hareketleri, son asırda kendini daha belirgin olarak hissettirmeye baĢlamıĢ, bilhassa da 1950‘lerden sonra sanayileĢme, ĢehirleĢme ve hızlı nüfus artıĢı, köyden Ģehre göç, çarpık ĢehirleĢme (gecekondulaĢma ve plansız ĢehirleĢme) gözle görülür olumsuzluğu beraberinde getirmiĢtir. Bütün bu zincirleme olayların sonucunda ise, çevrede bozulmalar baĢlamıĢtır. Bu bozulma olayı öncelikle kendini havada hissettirmiĢtir. Hava kirliliği genel anlamda, Ġnsan aktiviteleri ile atmosfere verilen 94 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr atıkların insan ve çevre sağlığına etkisidir. Kirleticiler doğal veya insan aktiviteleri sonucu atmosfere karıĢabilirler. Bunlar sanayi kuruluĢlarında meydana gelen emisyonların (dumanla çıkan gazlar) yeteri kadar önlem alınmadan atmosfere bırakılması, ulaĢım araçlarından kaynaklanan egzoz gazlarının atmosfere verilmesi, çeĢitli endüstri tesisleri ve konutlarda yakılan özellikle fosil yakıtlardan ortaya çıkan partikül (toz, zerrecik), duman, is, kükürt, azot oksitleri ve hidrokarbonlardan oluĢmaktadır. 1.1. Hava ve Kirleticiler Ülke genelinde genel olarak kirlilik, havadaki katı parçacıklar ve kükürt dioksit miktarına göre belirlenir. Oysa atmosferde oluĢan kimyasal olaylarda, organik maddeler büyük rol oynar. Çünkü organik maddeler, atmosferde ister reaksiyona girsinler, ister girmesinler kimyasal reaksiyonların çekirdeğini oluĢtururlar. Hava kirliliği denildiğinde, kirleticiler ve bunların bulunduğu atmosfer ortamı aynı derecede rol oynar. Herhangi bir yerde hava kirliliği çalıĢması yapıldığında, ilk olarak o bölgenin meteorolojik koĢulları ve havanın kimyasal yapısı incelenmelidir. 1.2. Hava Kirlilik Sebepleri 1.2.1. Şehirleşme ve Konutların Isıtılması Havayı kirleten en önemli olay, bireylerin ısınmasını sağlayan yanmadır. Fosil yakıt olarak tanınan petrol, gaz, kömürün yakılması sırasında çıkan gazlar hava kirlenmesinin önemli sebeplerinden biridir. Hele bu yanma iĢi usulüne göre yapılmazsa kirletici gazlar ortama daha çok çıkmakta ve daha zararlı olmaktadır. Bilhassa enerji elde etmek, konutları ısıtmak, motorlu araçları hareket ettirmek gibi modern hayatın gereği olan faaliyetlerde görülen suni yanma olayları yanında, doğal olaylar sonucu oluĢan yangınlarla da hava kirliliği olabilmektedir Yurdumuzda önce Ankara‘da, sonra Ġstanbul, Ġzmir, Bursa, Konya, Kayseri, Erzurum, Diyarbakır, EskiĢehir gibi birçok Ģehrimizde görülen hava kirliliğinin en önemli sebebi, fosil yakıt kullanımıdır. Hızla artan nüfus, artan konut, daha çok yakıt daha çok kirlenme diye belirtilir. Bunun yanında nüfusun belirli noktalarda aĢırı yığılması bu kirlenme olayını daha da etkili hale getirebilmektedir. Bir yerleĢim merkezinin yüzey Ģekilleri, arazinin yapısı, verimliliği, yeĢil alanların geniĢliği, doğal hayatın korunması orada olabilecek hava kirliliğini azaltır veya engeller. Dünyada ve Türkiye‘de sanayileĢen bölgelerin çok nüfus çektiği, hızlı nüfus yığılması olduğu, buna bağlı olarak da düzensiz ĢehirleĢme olayının ortaya çıktığı yaĢanarak görülmüĢtür. Hızlı ĢehirleĢme, Türkiye'deki hava kirliliğinin en önemli nedenlerindendir. Evsel ısınma amacıyla yakılan kömür ve fuel-oil emisyonlarının alçak bacalardan atmosfere atılması, kullanılan yakıtı yüksek oranda kükürt ve kül içermesi, ısınma sistemlerinde yanmanın genellikle tam olmaması gibi etmenler inversiyon gibi meteorolojik etmenlerle bir araya geldiğinde, bugün özellikle kıĢ aylarında Ģehirlerin önemli bir bölümünde görülen yüksek kirletici konsantrasyonları ortaya çıkmaktadır. Yine son yıllarda sayıları hızla artan motorlu taĢıtların, gözlenen hava kirliliğine katkısı önemli boyutlara ulaĢmıĢtır. ġehirlerde görülen hava kirliliğinin yukarıda bahsedilen nedenleri bütün iller için geçerli olmakla birlikte hava kirliliğinin bazı illerde diğerlerine göre çok daha fazla olmasının nedeni, emisyonların illerden uzaklaĢma hızını belirleyen topoğrafya, meteorolojik koĢullar ve ĢehirleĢme sonucunda yüzey rüzgârlarının önünün kesilmesi gibi etmenler olmaktadır. 95 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 1.2.2. Sanayileşme Sosyal ve ekonomik sebeplerle Ģehir nüfusunun hızlı artıĢı, hızlı sanayileĢmeyi, plansız, düzensiz geliĢmeleri de beraberinde getirmektedir. Hızla artan çok katlı betonarme binaları, plansız yapılaĢma, yeĢil alanların azlığı, mevcut alanların da imara açılması, bina ve fabrika yapımında bilinçsiz yer seçimi gibi problemler ve bunların sıkıntıları insanlığın ortak sorunu halini almıĢtır. Kalkınma sanayileĢme ile özdeĢleĢtiğine göre sanayileĢme kaçınılmaz bir hedef olmuĢtur. Ancak sanayileĢmenin de çevre problemlerine yol açtığı görülmüĢtür. Fabrikaların kuruluĢ yerlerinin yanlıĢ seçimi, geri teknolojilerin kullanılması, baca gazlarının arıtılmadan atmosfere bırakılması gibi sebeplerin havanın kirlenmesine büyük etkisi olmuĢtur. Endüstri emisyonları, üretimde kullanılan maddelerin atmosfere atılmasından dolayı endüstri türüne bağlı özel bazı kirlilikler yaratmakla birlikte, endüstriyel kirliliğin en önemli kaynağı, tesislerde kullanılan yakıttan gelen kirleticilerdir. Bu sebeple endüstrilerin kirletici potansiyeli, bazı özel haller dıĢında, kullanılan yakıt miktarına bağlıdır. Ayrıca, endüstrilerin çevreye etkilerini baca yüksekliğine bağlı olarak iki ölçekte düĢünmek gerekir. Bacaları alçak olan endüstrilerden atılan kirleticiler tesis yöresinde yoğun kirliliğe sebep olmakla birlikte, etkileri tesisten uzaklaĢtıkça hızla azalmaktadır. Buna karĢılık son yıllarda lokal kirlilik problemlerine çözüm olarak yapılan yüksek bacalardan atılan kirleticiler ise, daha uzak mesafelerde kirliliğe sebep olmaktadır. Örneğin baca yüksekliği 150 m. olan bir tesisten atılan kirleticiler, yüzeye, tesisten 5-15 km. uzakta ulaĢmaktadır. 1.2.3. Atmosferik Etkiler Atmosferik olaylar da hava kirliliğini büyük ölçüde etkileyen unsurlardan biridir. Havayı kirletici unsurların, kaynağından çıktıktan sonra atmosfere karıĢarak dağılması veya havada asılı olarak kalması meteorolojik olaylarla doğrudan ve çok yakından ilgilidir. Bu meteorolojik olaylar sıcaklık, sis, inversiyon, rüzgâr, nem, yağıĢ ve basınç faktörleridir. Ayrıca topoğrafik özellikler de kirlenmeyi arttıran ya da azaltan özellikleriyle dikkat çeker (Kadıoglu & Toros, 1993). 1.2.4. Meteorolojik Faktörlerin Etkisi Ġnversiyon (sıcaklık terselmesi), normal Ģartlarda ısınan hava yükselir soğur. Yani, yükselirken içindeki kirletici maddeleri de beraberinde yukarı taĢır. Bu dikey hareket havayı temizler. Hava kütlesinde aĢağıdan yukarı doğru gidildikçe sıcaklığın sürekli olarak azalması gerekirken bir yerde artar, daha sonra azalmaya baĢlarsa bu durumda sıcaklık terselmesi (inversiyon) var demektir. Yani, sıcak hava üstte, soğuk hava altta yere yakın olacağından dikey hava hareketi de oldukça zordur. Böyle havalarda yeryüzüne yakın olan kirleticiler olduğu yerde bu olay kalkıncaya kadar devam etmektedir. Yani, bacalardan çıkan duman yükselmemektedir. Bu ise, oldukça tehlikeli bir kirlenme Ģeklidir (Toros, 2000). 1.2.5. Topoğrafik Özelliklerin Etkisi Yeryüzü Ģekillerinin özelliği kirli havanın yerleĢim birimi üzerinde kalıĢını etkilemektedir. Yani doğrudan bir etki değil ama mevcut kirliliğin kalıcılık süresini etkilemesi açısından önemlidir. Örneğin, çanak Ģeklindeki yerleĢim alanlarında, hâkim rüzgâr yönüne dik uzanan, oluk biçimindeki çukur yerlerdeki bölgelerde kirliliğin kalıcılık 96 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr süresi daha uzun süre olmaktadır. Yükseklik, kirlenmeyi etkileyen topoğrafik bir unsurdur. Bilindiği gibi yeryüzünden ortalama 100 m. Yükseldikçe sıcaklık yaklaĢık 0.5 oC azalmaktadır. Bu sebepten yüksek yerler soğuk olur. Daha çok yakıt tüketilir. Daha uzun süre soba ve kalorifer yakılır. Bu çalıĢmada Konya il merkezinde hava kirliliği boyutu ortaya konularak; bu kirlilik üzerine etki ede faktörlerin önemleri değerlendirilecek, ayrıca hava kirliliğin azaltılmasına yönelik alınması gereken önlemler irdelenecektir. 2. Veri ve Yöntem 2.1. AraĢtırma Alanının Özellikleri Konya ili; Ġç Anadolu Bölgesinin güneyinde yer almaktadır. Ġlin topraklarının büyük bir bölümü, yüksek geniĢ düzlüklere sahip plato özelliğindedir. Güney ve güney batı kesimleri Akdeniz Bölgesine dâhildir. Konya coğrafi olarak 36°41' ve 39°16' kuzey enlemleri ile 31°14' ve 34°26' doğu boylamları arasında yer alır. Yüz ölçümü 38.257 km² (Göller hariç)‘dir. Bu alanı ile Türkiye‘nin en büyük yüz ölçümüne sahip ildir. Ortalama yükseltisi 1.016 m‘dir. Ġlin ilçeler dâhil toplam nüfusu iki milyon civarındadır. Konya ilinin güneydoğu, güneyi ve güneybatı yönleri Toros Dağları ve uzantıları ile çevrilidir. Ereğli çevresindeki Bolkar Dağları ilin en yüksek dağlarıdır ve yüksekliği 3.240 m'dir. Güneybatıda 2.467 m yükseklikte Geyik Dağı ile Haydar ve KarakuĢ batı kesiminde; güneydoğudan, güneybatıya doğru uzanan ve Konya ile Isparta'yı birbirinden ayıran 100 km. uzunluğundaki Sultandağı vardır. Bütün bu özellikleriyle geçmiĢten bugüne ülke tarımında önemli bir paya sahiptir. Konya ili coğrafik konumu itibariyle kuzey-güney doğrultusunda geniĢ bir alanı kapsayan Konya kapalı havzasında yer almaktadır. Bu nedenle değiĢik iklim özellikleri görülmektedir. Havzanın güneyi kıĢları ılık ve yağıĢlı yazları sıcak ve kurak geçen Akdeniz iklimi, orta ve kuzey kesimleri kıĢları soğuk yazları sıcak ve kurak geçen karasal iklim; Karapınar ve çevresinde ise çöl iklimi hüküm sürmektedir. Genellikle yağıĢlar kıĢ ve ilkbahar aylarında görülür. Konya ilinde yaz aylarında baĢta güneĢ enerjisinden konutlarda olmak üzere farklı Ģekillerde yararlanılmaktadır. Meteoroloji Genel Müdürlüğü genel verilerine göre Konya merkezinde hâkim rüzgâr yönü kuzey-kuzeydoğudur. Son 61 yıllık esme sayıları toplamı göz önüne alındığında en fazla esen rüzgârlar sırasıyla, Kuzey (N4966), Kuzey-Kuzeydoğu (NNE-4206) ve kuzeydoğu (NE-3388) yönündedir. 2.2. Hava Kirliliği Verileri Hava Kirliliği verileri Çevre ve ġehircilik Bakanlığı, Hava Kalitesi Ġstasyonları WEB sayfasından (ġekil 1, 2) ve Konya büyük Ģehir belediyesi Çevre Koruma dairesinden alınmıĢtır. Bakanlığa ait Konya‘da 2 adet ve Belediye ait 2 adet sabit ölçüm istasyonu bulunmaktadır. Bakanlığa ait veriler günlük ve saatlik veriler Ģeklinde WEB sayfasında yayımlanırken, Belediyeye ait veriler ilgili birimlerde arĢivlenmektedir. 97 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil 1. Çevre ve ġehircilik Bakanlığı Hava Kalitesi Ġstasyonları 200 180 160 140 120 100 80 60 40 20 0 (um/m3) 120 100 Konsantrasyon (um/m3) Aydınlık Evler PM Mevlana PM 80 Konsantrasyon Aydınlık Evler SO2 Mevlana SO2 60 40 20 0 Zaman Zaman 200 180 160 140 120 100 80 60 40 20 0 Konsantrasyon (um/m3) 120 100 Konsantrasyon (um/m3) Meram PM Horozluhan PM 80 Meram SO2 Horozluhan SO2 60 40 20 0 Zaman Zaman ġekil 2. Konya ili 4 sabit istasyonunda 2010-2012 dönemi aylık ortalama SO2 ve PM10 değerleri 2.3. Meteorolojik Verileri Meteorolojik veriler DMI Konya Bölge Müdürlüğünden Resmi baĢvuru yapılarak temin edilmiĢtir. Konya‘da yıllık ortalama hava sıcaklığı 11.5 ˚C‘dir. Hava kirliliğinin yükseldiği kıĢ aylarında (Ekim-Mart) ortalama sıcaklık 3.0 oC‘dir. Sıcaklık en soğuk ay olan Ocak‘ta ortalama -0.2 oC iken, en sıcak ay olan Temmuz‘da ortalama 23.2 oC‘dir. Bazı kıĢ günlerinde atmosferin üst seviyelerinin yere göre daha sıcak olması ile meydana gelen inversiyon ve sis olayı kirleticilerin uzun süre havada asılı kalmalarına neden olmaktadır (Ceyhan ve ark. 1995). Tablo 1. Konya iline ait meteorolojik verilerin 61 yıllık ortalamaları (Anonim, 2012) Aylar 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Topla m YağıĢ (mm) 39 31 30 32 46 25 7 4 11 29 31 41 326 98 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Rüzgâr hızı m/s 1.8 2.1 2.4 2.4 2.0 2.2 2.6 2.3 2.0 1.6 1.4 1.6 2.0 Aktüel basınç (mb) 899 898 897 897 898 897 896 897 899 902 90 900 898 1 Nispi nem (%) 78 Sisli gün sayısı 6.1 3.3 1.5 0.2 0.2 - Sıcaklık (C) 74 65 58 56 50 42 42 48 60 72 79 60 - - 0.1 0.1 4.1 7.4 23.7 1.5 5.4 11. 15. 19. 23. 22. 18. 12.3 6.4 1.8 0.2 1 8 9 2 8 2 11.5 Konya‘nın hâkim rüzgâr yönü kuzey-kuzeydoğu‘dur (ġekil 3). Yıllık ortalama hızı ise 2,0 m/s‘dir. Konya‘da Ekim-Mart aylarının kıĢ ortalama rüzgâr yönü yine kuzeydir. Hızı ise 1,8 m/s‘dir. Yani yıllık ortalamanın altındadır. Gece ve akĢam saatleri rüzgârın hızının en az olduğu saatlerdir. Dolayısıyla hava kirliliğinin en yoğun olduğu saatler sabah erken ve akĢam ilk saatlerdir ( Ceyhan ve ark. 1995). Son 62 yıllık esme sayıları toplamı göz önüne alındığında en fazla esen rüzgârlar sırasıyla, kuzey (N-4966), kuzey-kuzeydoğu (NNE-4206) ve kuzeydoğu (NE-3388) yönündedir. Konya‘da ilin geliĢimi ve sanayisi hâkim rüzgâr yönünde olduğu için hava kirliliğinin baĢlıca sebeplerinden biri rüzgâr olmaktadır (Kunt & Dursun, 2010). AYLIK TOPLAM YAĞIŞ (mm) 100 80 60 40 20 0 ak Oc 10 u mm Te 0 z1 ak Oc 11 u mm Te 1 z1 ak Oc 12 ġekil 3. Konya iline ait yağıĢ ve rüzgâr verileri (Anonim, 2012) 2.4. Topoğrafya Konya kenti, Ġç Anadolu Bölgesinin ortasında etrafı dağlarla çevrili geniĢ bir çukur içerisine kurulmuĢ bulunmaktadır (ġekil 4). Kentin özellikle kuzey ve batısı sıradağlarla tamamen çevrilidir. Konya kentinin kurulu bulunduğu yörenin bir çanak Ģeklinde etrafı sıra dağlarla çevrili olması bu yöredeki hava hareketini ve rüzgâr oluĢumunu sınırlamakta ve özellikle kıĢın kirli havanın kent dıĢına çıkmasını önleyerek sis ve dumanın kent üzerinde yoğunlaĢmasına ve bunun sonucu olarak da hava kirliliğinin artmasına neden olmaktadır (Dursun, 1996; 1997; Dursun & Gürü, 1995). Konya ilinin güneydoğu, güneyi ve güneybatı yönleri Toros Dağları ve uzantıları ile çevrilidir. Ereğli çevresindeki Bolkar Dağları ilin en yüksek dağlarıdır ve yüksekliği 3240 m'dir. Güneybatıda 2467 m yükseklikte Geyik Dağı ile Haydar ve KarakuĢ batı kesiminde; güneydoğudan, güneybatıya doğru uzanan ve Konya ile Isparta'yı birbirinden ayıran 100 km uzunluğundaki Sultandağı vardır. Merkez yükseklikte Ali Dağı, SeydiĢehir'de Küpe, Suğla Gölünün kuzeyinde Alacadağ, Erenler, Eğriburun ve Karaçal dağları, Konya'nın hemen batısında yaz aylarında üzerinde kar bulunan Loras Dağı (2050 m) ve kuzeye doğru Bozdağ yer almıĢtır. 99 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil 4. Konya ili topografik yapısı (yazarlar tarafından hazırlanmıĢtır) Ġl sınırları içinde bu dağlardan baĢka volkanik dağlar da bulunmaktadır. Bunlar Karaman'ın kuzeyinde 2000 m yükseklikte Karadağ, Karapınar'ın doğusunda Karacadağ, Konya Merkezi'nin batısında 1100 m yükseklik ve üzerinde bir de krater gölüne sahip olan Takkeli Dağ‘dır. Konya Ġli geniĢ düzlükler üzerinde yer almıĢtır. Ġlin 4/5‘i düzlük kalan kısmı ise dağlıktır. Konya Ovası ile AkĢehir, Ereğli ve Cihanbeyli Ovaları bulunmaktadır. Ġlin topoğrafyası, kent sınırının bitiĢik batısında, Meram yakınında 1250 m den itibaren çok belirgin bir Ģekilde batıya doğru yükselmeye baĢlar. Kuzey-güney doğrultusunda uzanan bu eğik düzlemin ova ile kesiti, ovadan bakıldığında çok belirli bir çizgi üzerinde olmakta ve bu yamaçlar Konya‘nın batısında adeta bir duvar meydana getirmektedir. Yükseltiler batıda Dereköy ve içindeki Loras Dağı 2050 m, bu tepeden batıya doğru Çal Dağı 1750 m‘dir. Kent mücavir alanının bitiĢik kuzeyinde ise doğu-batı yönünde Ankara yoluna, Karaömerler Köyüne kadar devam edip oradan kuzeye dönen tepeler bulunmaktadır. Kentin kuzeyinde doğu-batı yönünde daha alçak bir duvar teĢkil eden yamaçlar mevcuttur. Bu sıra Karaömerler Köyü kuzeyindeki tepe ile noktalanmakta tekrar kuzeye yönelmektedir. 3. Sonuçlar ve Öneriler Çevre sorunları büyük ölçüde enerji üretim ve tüketiminin bir sonucu olarak ortaya çıkmıĢtır. Bütün dünya ülkelerinde görülen çevre sorunlarına karĢı, Ģimdi dünyanın gözleri temiz enerji kaynaklarına dönmüĢtür. GüneĢ, rüzgâr, hidrolik, hidrojen enerjisi gibi doğadan çıkıp hiçbir yan ürün ve iĢlenmesiyle doğanın dengesini bozmaksızın tekrar doğaya dönen enerji zinciri temiz enerji kavramını oluĢturur. ġayet tükenebilir enerji kaynaklarının oluĢturdukları çevre sorunları ve tükenme problemini ortadan kaldırma çareleri olsaydı, böyle bir sistemi kullanmak ilk bakıĢta cazip gelmeyecekti. Ayrıca çevre sorunlarını engellemeye yönelik çalıĢmaların sadece ekonomik açıdan değil sosyal açıdan da sağlayacağı yararlar düĢünülmelidir. Unutulmamalıdır ki, çevre kirliliğine engel olma yolunda bugün baĢlatacağımız bir çalıĢmanın maliyeti, ileride çevreyi temizlemek için katlanmamız gerekecek maliyetlerden çok daha düĢük olacaktır. ÇalıĢmada hava kirliliği kontrolüne yönelik yerel idarece yayımlanan hava kirletici verileri kullanılarak, kentin farklı bölgelerindeki ısı inversiyonunun mekânsal düzenleme etkileĢimleri irdelenmiĢtir. Kentin farklı bölgelerinde konumlanan yerel idareye ait meteorolojik ve kirlilik kontrol noktalarından edinilen veriler kimliklendirilerek, Konya kentinde oluĢan hava kirliliğinin oluĢum sebepleri verilere dayalı olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle çalıĢma alanı kirlilik ölçüm istasyonlarının yerlerine bağlı olarak üç ayrı kentsel alt bölgeye bölünmüĢtür. Bunlar bildiri kapsamında topoğrafik yapı, yağıĢ, nem, rüzgâr ve ısı inversiyonu gibi klimatolojik etkilerle bütünleĢtirilerek kentsel mekândaki arazi kullanım karalarıyla karĢılaĢtırmalı olarak mekânsal zayıflıklar, güçlü 100 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr yönler, fırsat ve tehditler kapsamında analiz edilip; kent bütününde hava kirliliğinin azaltılmasına yönelik kent sağlığını arttırıcı önerilerle geliĢtirilmiĢtir. Hareketli topoğrafik yapıya sahip batı kesimi ve düz araziye oturan diğer yönlerdeki kentsel çalıĢma alanı, sahip olduğu hava sirkülasyonu potansiyeli çeĢitliliğine bağlı olarak, mikro-klimada farklı hava sıcaklığı inversiyon bölgeleri oluĢturmaktadır. Buradan hareketle, hava kirliği ve inversiyon etkileĢiminin kent mekânında mekânsal ölçekte değerlendirilmesiyle, hava kirliliği kontrolüne yönelik literatüre çevre ve Ģehir planlama disiplinleri çerçevesinde farklı bir bakıĢ açısı getirmek de çalıĢmanın bir baĢka çıktısı olacaktır. Kentin kuzey, güney ve doğusundaki büyük bir yerleĢik alan kısmı yüksekliği ortalama 1000 metrelik topoğrafik dilimde bulunan düzlük bir sahada geliĢmiĢtir. Hakim rüzgâr yönü yerleĢik alan ve sanayi bölgesi iliĢkisine bakıldığında, kuzey-doğu yönünde yer seçilen sanayi alanı hiç bir topoğrafik ve yeĢil kuĢak engeli bulunmaksızın, hakim rüzgârın da etkisiyle kentsel yerleĢik alan üzerine partikül madde taĢıyarak ısı inversiyonunu arttırmaya çok elveriĢli pozisyonda olumsuz bir Ģekilde etkilemektedir. Bu nedenle çalıĢma alanı kirlilik ölçüm istasyonlarının yerlerine bağlı olarak üç ayrı kentsel alt bölgeye bölünmüĢtür. Bunlar bildiri kapsamında topoğrafik yapı, yağıĢ, nem, rüzgâr ve ısı inversiyonu gibi klimatolojik etkilerle bütünleĢtirilerek kentsel mekândaki arazi kullanım karalarıyla karĢılaĢtırmalı olarak mekânsal zayıflıklar, güçlü yönler, fırsat ve tehditler kapsamında analiz edilip; kent bütününde hava kirliliğinin azaltılmasına yönelik kent sağlığını arttırıcı önerilerle geliĢtirilecektir. Hareketli topoğrafik yapıya sahip batı kesimi ve düz araziye oturan diğer yönlerdeki kentsel çalıĢma alanı, sahip olduğu hava sirkülasyonu potansiyeli çeĢitliliğine bağlı olarak, mikro klimada farklı hava sıcaklığı inversiyon bölgeleri oluĢturmaktadır. Konya yerleĢim konumu tamamen bir tarafta ani yükselen dağlara dayanırken diğer taraftan ova düzlüklerine doğru; hem yerleĢim hem de sanayi bölgesi yerleĢimi yer almaktadır. Bu Ģekilde sanayinin geliĢme bölgesi aynı zamanda hâkim rüzgârların da Ģehre doğru estiği bölgedir. Kentinin yerleĢim alanının önemli bir kısmı verimli tarım arazileri üzerindedir. Sanayi ve yerleĢim alanlarından kaynaklan hava kirleticileri kuzey, Kuzey-doğu ve Kuzey-batı kesimlerde bulunan yükseltileri kıĢ aylarında çoğunlukla aĢamadan il merkezi üzerinde yoğunlaĢmaktadır. Diğer taraftan, Konya hava kirliliği bakımından Türkiye‘de önde gelen illerinden biridir. KıĢ ayalarında bazı günlerde hava kirliliği haftayı bulacak Ģekilde meydana gelen yoğun sis ve inversiyon tabakasıyla Ģehir merkezinde insanların rahatsızlık duyacak boyuta ulaĢmasına sebep olmaktadır. Benzer olay maalesef Türkiye‘de hava kirliliğin yaĢanan birçok ilde de görülen önemli ve çare bulunması gereken bir durum olarak karĢımıza çıkmaktadır. ġehirleĢme bulunduğu bölgenin meteorolojisini irdeleyecek olursak: 1. ġehirlerin oluĢturduğu ısı adaları, termal olarak düĢey hava akımlarına ve bunlar da atmosferin kararsızlığının artmasına neden olur. 2. Fosil yakıtların yanması sonucu atmosfere salınan su buharı ve partiküler kirleticiler, bulutlardaki su buharı için yoğunlaĢma ve aĢırı soğumuĢ sıvı su damlacıkları için de donma çekirdeği görevi görür. Böylece Ģehirlerdeki Endüstriyel aktivitelerden dolayı atmosfere salınan çok sayıdaki yoğunlaĢma ve donma çekirdekleri bulutların mikrofiziksel yapısını değiĢtirir. 3. Pürüzlü Ģehir yüzeyleri atmosferin aĢağı seviyelerinde konverjansa neden olur ve düĢey hava hareketlerini attırır. Ayrıca, pürüzlü Ģehir yüzeyleri, hava (cephesel siklon gibi) 101 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr sistemlerinin hareketlerini engelleyerek onlar için frenleyici etki yaparlar. Böylece yağıĢ getirecek bir meteorolojik olay ortaya çıkınca, Ģehir üzerinden ayrılmakta olan bulut daha yavaĢ bir Ģekilde Ģehri terk edebildiği için daha fazla yağıĢ bırakır. Konya‘da endüstriden kaynaklanan kirlilik önemli ölçülerdedir. Özellikle sanayi tesislerinin kuruluĢlarında, sanayi kolunun kirletilicilik yanı da düĢünülerek, doğru yerin seçilmesi gerekir. Bu aĢamada sanayi tesisinin kurulacağı yerin topoğrafik yapısı, rüzgâr yönü ve Ģiddeti gibi fiziki özelliklerle birlikte, gelecekteki nüfusu ve Ģehrin geliĢme süreci gibi beĢeri özelliklerinde dikkate alınması gerekir. Sanayi bölgelerinin ve katı atık depolama sahasının Konya Ģehrinin kuzey-doğu istikametinde bulunması kirleticilerin Ģehrin üzerini sürekli bir örtü gibi kaplaması, sanayi tesislerinde yer seçiminin ne derece önemli olduğu göstermektir. Bütün bunlar ve diğer nedenlerden dolayı Ģehirlerin sahip olduğu iklim Ģartlan kırsal alana göre farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıkları göstermek için Ģehir ikliminin kırsal alanla karĢılaĢtırması gerekir. Özellikle sanayi merkezleri ve büyük yerleĢim alanları üzerinde daha çok hissedilen hava kirliliğinin azaltılması amacıyla birtakım önlemlerin alınması gerekir. Bunlardan bazılarını aĢağıdaki gibi sıralayabiliriz: - Sanayi ve iĢ merkezlerinin mümkün olduğu kadar yerleĢim merkezleri dıĢına alınması - KiĢisel vasıta kullanımı yerine toplu taĢımacılığın yaygınlaĢtırılması ve elektrikli taĢıma araçlarının geliĢtirilmesi ve kullanımının artırılması - Konutlarda yakıt yakma tekniklerinin geliĢtirilmesi ve özellikle sanayi alanlarındaki bacalara, hava filtrelerinin takılması ayrıca yakıt olarak doğal gaz kullanımının yaygınlaĢtırılması - ġehir merkezlerindeki yoğun trafiğin çevre yollara aktarılması - Ağaçlandırma çalıĢmalarının artırılması, özellikle hava kirliliğinin yoğun olduğu yerlerde yeĢil alanların artırılması - ġehir yerleĢim planlarında meteorolojik faktörlerin özellikle rüzgâr durumunun göz önünde bulundurulması - Halkın, hava kirliliği konusunda bilinçlendirilmesi için ilköğretimden baĢlamak üzere tüm okullarda ve sivil toplum örgütlerince bu amaca yönelik eğitim programlarının hazırlanması. - Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliğinde kirletici parametreler ve sınır değerleri ile ilgili rakamlar tekrar kontrol edilmeli, parametrelerin sayıları arttırılmalı, sınır değerler daha aĢağı çekilmelidir. Evsel ısınma kaynaklı kirliliğe ayrıntılı yer verilmelidir. - Sağlıklı ve dengeli kalkınma kuralları çerçevesinde endüstri kuruluĢlarında seçilecek teknolojilerin çevre dostu olmasına dikkat edilmeli, mevcut tesislerin baca gazı arıtım sistemleri tamamlatılmalıdır. Çevre dostu teknolojilerin yakıt kullanımlarında ekonomikliği sanayicilere anlatılmalıdır. Bunun için de eğitim programları düzenlemelidir. Sanayicilerimize çevreye yapılan yatırımların lüks olmadığı anlatılmalıdır. 102 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr - Ġl merkezinde bulunan apartmanlara ait ısıtma sistemlerinin, Ġl Hıfzı Sahha Kurallarına uygun olarak dıĢ ortam sıcaklığına göz önüne alınarak yakma iĢlemi yapılmalıdır. ġehrin ısınmadan kaynaklı kirliliğinin önlenebilmesi için apartmanların ısınma sistemleri birleĢtirilmeli, yeni inĢa edilecek yerleĢkelerde (çoklu blok) merkezi ısıtma sistemleri kullanılmalıdır. Verimi yüksek yakma sistemleri, temiz yakıtlar tercih edilmelidir. - GeçmiĢ yıllarda önemli düzeyde olan hava kirliliğinin kente doğal gaz kullanımının yaygınlaĢtırması ile azalmasına karĢılık, artan doğal gaz fiyatları karĢısında insanların tekrar katı yakıta yönlediğini göstermektedir. Hava kirliliğinin makul seviyelerde tutulması için bu konuda araĢtırmalar yapılmalıdır. Kaynaklar Anonim. (2003) Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği, 2 Kasım 1986 tarih ve 19269 sayılı Resmi Gazete. Konya Ġli Çevre Durum Raporu,. T.C. Konya Valiliği Ġl Çevre Müdürlüğü, Konya. Anonim, 2012, DMI, Genel Müdürlüğü, Konya Bölge Müdürlüğü, Konya. Ceyhan N., ġevik H., PekerĢen ġ., (1995) Konya Ġli Hava Kalitesi Yönetimi ve Kirlilik Raporu, Yanma ve Hava Kirliliği Kontrolü III. Ulusal Sempozyumu, 11-13 Eylül 1995, Ankara. Dursun, ġ., (1996) Samsun Ġl Merkezinde Kükürtdioksit ve Duman Kirliliği Ölçümü ve Bu Kirliliğe Etki Eden Diğer Faktörlerin AraĢtırılması, Niğde Fen Bilimleri Dergisi, 1,53-61, Niğde. Dursun, ġ., (1997) Samsun Ġli Civarındaki Topoğrafik Yapının, bölgenin Hava Kirliliğine Etkisi, 20.Yıl Jeoloji Sempozyumu, Selçuk Ünv., Müh.-Mim. Fakültesi, S:211-215, Konya. Dursun, ġ., Gürü, M., (1995) SO2 Konsantrasyonunun Meteorolojik Faktörlerle ĠliĢkisinin AraĢtırılması ve Yağmur Suyunda OksitlenmemiĢ SO2‘nin Ölçümü,Yanma ve Hava Kirliliği Kontrolü III. Ulusal Sempozyumu, Ankara. Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği, (2008). 06.06.2008 tarih ve 26898 sayılı Resmi Gazete. http://web.boun.edu.tr/meteoroloji/havakirliligi.php Kadıoğlu, M, Toros H, (1993, ġehirleĢmenin Türkiye'de Ġklime Etkisi, Çevre'93, Türk Devletleri Arasında 2. İlmi İbirliği Konferansı, 26-29 Haziran 1993, Almalı, Kazakistan, 241-246. Kunt F, Dursun S (2010) Konya Merkezġnde Hava Kirliline Bazı Meteorolojik Faktörlerin Etkisi Hava, Kirliliği ve Kontrolü Ulusal Sempozyumu-2010 Bildiriler Kitabı, pp423-433. Toros H, (2000) Ġstanbul‘da Asit YağıĢları, Kaynakları ve Etkileri, Doktora Tezi, ĠTÜ, 2000. 103 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġehirlerin Yapılandırılmasında Dikkat Edilmesi Gereken Çevresel Etkenler: Zonguldak Örneği Hakan ġ. KUTOĞLU1, Hülya K. ÇITIROĞLU2, Ömer F. ÇAPAR3, Deniz ARCA4, Serkan SARGINOĞLU4, Hüseyin KEMALDERE3, Murat ARSLANOĞLU5 1 Bülent Ecevit Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü, Afet Ġzleme ve AraĢtırma Laboratuvarı, Zonguldak 2 Bülent Ecevit Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Zonguldak 3 Bülent Ecevit Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü, Zonguldak 4 Türkiye TaĢkömürü Kurumu, Kozlu Müessese Müdürlüğü, Zonguldak 5 Harita Genel Komutanlığı, Ankara Özet 20. yüzyıla kadar Ģehirlerimizi biçimlendiren itici güç ekonomi olmuĢtur. Ancak içinde bulunduğumuz yüzyıl, bireyin ve güvenli yaĢamın ön plana çıktığı bir dönemdir. Bu nedenle, Ģehirlerimizin bu yeni anlayıĢa göre yeniden biçimlendirilmesi gerekmektedir. Bunun da yolu, öncelikle Ģehirlerimizi tehdit eden ve kentsel geliĢimi etkilemesi muhtemel unsurların en baĢtan ortaya koyulmasıdır. Aksi takdirde geçmiĢte de sıkça yaĢandığı gibi, toplum olarak ağır bedeller ödenmektedir. Bu çalıĢmada, Ģehir planlamasına örnek olması bakımından, çok sayıda problemi bulunan ve kentsel geliĢim baskısı altında sancılı bir süreç yaĢayan Zonguldak Metropolitan Alanı ele alınmaktadır. Kenti tehdit eden tüm unsurlar bir Coğrafi Bilgi Sistemi ortamında yorumlanarak, Ģehir için bir YerleĢime Uygunluk Haritası oluĢturulmuĢtur. Bu haritaya, mevcut durumda Ģehrin önemli bir kısmı risk altında bulunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Zonguldak, Coğrafi Bilgi Sistemi, Afet. Environmental hazards to take into consideration for restructuring cities: Zonguldak Sample The driving force which shaped the cities was the economy until 20th century. However, this century is a term that individual and safe living is at the forefront. For that reason, cities have to be restructured according to this new insight. In this way, the hazards and risks of the cities must firstly be classified. Otherwise, as it was frequently experienced in the past the society would encounter serious consequences. In this study. Zonguldak Metropolitan Area having a problematic urban development is investigated as a sample. All the problems of the city are implemented in the GIS environment, and a map for settlement suitability is prepared. In respect to this map, large parts of city are on the risky areas in present. Keywords: Zonguldak, Geographic Information System, Hazard. 104 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 1. GiriĢ Geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren refah toplumlarının ortaya çıkması ve buna bağlı olarak bireyin önem kazanması, yerleĢim yeri seçiminde ekonominin yanı sıra güvenliğin ve yaĢam kalitesinin de ön planda tutulmasına neden olmuĢtur. Bunun bir sonucu olarak, kent yaĢamında sürdürülebilir kentsel geliĢim planlaması büyük önem kazanmıĢtır. Doğal afetlerden fazlasıyla nasibini alan ülkemizde de, afetlerden kaynaklanan zararları en aza indirgeyebilmek ve sürdürülebilir kentsel geliĢim politikaları izleyebilmek için ―Kentsel DönüĢüm Yasası‖ çıkarılmıĢtır. Bu noktada, gerçekleĢtirilecek kentsel dönüĢüm uygulamalarında kent yaĢamını tehdit eden unsurların doğru bir Ģekilde ortaya koyulması ve bunları dikkate alan çözümlerin üretilmesi büyük önem taĢımaktadır. Tehditlerin ve onların yaratacağı risklerin doğru bir Ģekilde saptanamadığı bir uygulama, belki de daha büyük sorunların yaĢanmasına neden olacaktır. Bu çalıĢmada, örnek olması bakımından Zonguldak kenti ele alınmaktadır. Zonguldak, bir kentin karĢı karĢıya kalabileceği tüm tehditlerle karĢı karĢıya olan bir kenttir. Burada, Zonguldak kenti için sağlıklı bir sürdürülebilir geliĢim için, tüm tehditler incelenmekte ve kentsel dönüĢüme ıĢık tutacak bir yerleĢime uygunluk haritası çıkarılmaktadır. 2. Zonguldak’ta kentsel geliĢimi etkileyen faktörler 2.1. Topoğrafya Zonguldak kent merkezinin arazi yapısı oldukça sarp ve bozuktur. Tüm Karadeniz Bölgesi‘nde olduğu gibi burada da dağlar ve tepeler denize paralel yükselmektedir. (ġekil 1). Bu bozuk topografya nedeniyle daha yakın tarihimize kadar Zonguldak kent merkezinin kurulu olduğu coğrafyada herhangi bir yerleĢim birimi oluĢumuna rastlanmamıĢtır. ġekil 1. Zonguldak kent merkezinin topografik yapısı ġekil 2‘de Zonguldak kent merkezinin eğim haritası görülmektedir. Eğimin %20 inin üzerinde bulunduğu alanlar, yüksek eğimli alanlar sınıfına girmektedir ve zemin özelliğine bağlı olarak heyelan potansiyeli taĢımaktadırlar. Kentte eğimi %20‘den büyük olan alanlar (10 km2), toplam alanın (30 km2) 3‘te 1 gibi önemli bir kısmını oluĢturmaktadır. Bu alandaki toplam bina sayısı 4329 olup, toplam bina sayısı (20321)‘nın % 20‗sidir. 105 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil 2. Zonguldak kent merkezi eğim haritası 2.2 Orman alanları Zonguldak, Bolu ve Kastamonu‘dan sonra Türkiye‘nin en ormanlık üçüncü ilidir. Ġl yüzölçümünün yaklaĢık % 65‘i ormanlarla kaplıdır ve bu orman alanları bazı noktalarda kıyı boylarına dek uzanmaktadır. Bu durum hızla yapılaĢma eğilimindeki kent üzerinde imar parseli üretmek bağlamında büyük baskı yaratmaktadır. 2.3. Jeolojik ve hidrojeolojik yapı ÇalıĢma alanında 12 ayrı jeolojik formasyonun varlığı söz konusudur (ġekil 3). ġehir merkezinin bulunduğu alanda alüvyal yapının, yoğun yerleĢimin bulunduğu kıyı ön görünümünde Ġnaltı formasyonun hakim olduğu gözlenmektedir. Alüvyal karakterikli zeminlerin zayıf özellikte olduğu bilinen bir gerçektir. Bu tür zeminler, deprem anında sıvılaĢma özelliği gösterirken, eğime bağlı olarak heyelan müsaittirler. Ġnaltı formasyonuna, gelince genel anlamda kireçtaĢı özelliği göstermektedir. Ancak çatlaklı ve kırıntılı bir yapıya sahiptir. Bunun yanı sıra içlerinde kil bantları da barındırmaktadırlar. Hidrojeolojik olarak, geçirimli alanlar toplamda yaklaĢık 8.9 km2‘dir ve çalıĢma alanının yaklaĢık 1/3‘ünü oluĢturmaktadırlar. Geçirimli özelliğe sahip formasyonlar taĢıma gücü diğer formasyonlara göre daha düĢük ve zaman içinde bozulmaya müsait yapıdadırlar. Bu bağlamda, yoğun yapılaĢmanın bulunduğu alanların tamamına yakını geçirimli tabakalar üzerinde bulunmaktadır. 106 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil 3. Zonguldak‘ın jeolojik yapısı. (Alan ve Aksay 2002, Yergök v.d. 1987). 2.4 Karstik yapı Yukarıda kireçtaĢı formasyonlarının geçirimli ve bozulmaya müsait oluĢumlar olduğundan söz edilmiĢti. Gerçekten de, ġekil. 4‘de bu formasyonların yaygın olarak görüldüğü kıyı öngörümündeki alanların altında yaygın olarak geniĢ karstik yapıların varlığı dikkat çekmektedir. Bu karstik boĢluklardan bazılarına yaklaĢık 25-30 yıldır kentin atık su Ģebekesinin bağlandığı bilinmektedir. Bu uygulamanın zaman içerisinde karstik yapının bozuĢmasına neden olarak yüzey yükünü taĢıma kapasitesini zayıflatacağı göz önünde tutulmalıdır. ġekil 4. Bölgeye ait MTA karstik morfoloji haritası. 2.5 Madencilik aktivitileri Zonguldak kenti dünyada örneğine az rastlanır bir Ģekilde tam da bu yoğun madencilik alanlarının üzerine kurulmuĢtur. Bu da yetmezmiĢ gibi aynı alanlar üzerinde yapılaĢma, giderek artan kat sayısıyla olanca hızıyla devam etmektedir. Bu nedenle geçmiĢte kentin 107 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr bazı dıĢ mahallerinde tasman olaylarına sıkça rastlanmıĢtır. Üretim bu hızıyla devam ettiği takdirde kentin merkezi lokasyonlarında da tasman oluĢumu ihtimal dahilindedir. Bu nedenle, kentin geleceğe yönelik planlamasında madencilik faaliyetleri mutlaka dikkate alınmalıdır. ġekil 5‘de 2007-2010 arasında Uzay Radar Ġnterferometri tekniğiyle belirlenen gelen zemin hareketlerini görülmektedir. Belirlenen deformasyonlar düĢey yönlü olmakla birlikte, lokasyon olarak madencilik faaliyetlerin bulunduğu yerler ile kireçtaĢı oluĢumlarının bulunduğu bölgelere denk gelmektedir. ġekil 5. 2007-2010 arasında Palsar verisiyle belirlenen yüzey deformasyonları (Kemaldere 2011). 2.6 Deniz seviyesi yükselmesi Tüm dünya denizleri baĢta iklim değiĢikliği olmak üzere diğer faktörlere bağlı olarak giderek artan bir hızda yükselmektedir. Karadeniz ise Tablo1‘de görüldüğü üzere çok daha hızlı bir Ģekilde yükselmektedir. Uydu gözlemlerine dayalı olarak 1992-2007 yılları arasında ortalama deniz seviyesinin yılda 3.1 mm yükseldiği saptanırken, bu değer Karadeniz için yılda 7.5 mm olarak belirlenmiĢtir. Tablo 1. Ekim 1992-Mayıs 2007 yılları arasında uydu gözlemleriyle elde edilen ortalama deniz seviyesi değiĢimi (URL 1) Deniz seviyesi [mm/yıl] Global deniz seviyesi 3.1 +/- 0.4 Kuzey Atlantik (50-70K) 3.4 Merkez Kuzey Atlantik (30-50K) 1.15 Akdeniz 1.5 108 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Karadeniz 7.5 Normal koĢullar altında deniz, 1 birim yükselmeye karĢılık 100 birim karadan içeriye girer. Bu nedenle denize kıyısı olan geliĢmiĢ ülkeler, kıyı alanlarındaki yatırım ve yerleĢimlerini yeniden planlamaktadır. Okyanuslardan birkaç kat daha hızlı yükselen Karadeniz‘in kıyısında yer alan Zonguldak‘ta da geleceğe yönelik yatırım ve yerleĢim planlamalarında deniz yükselmesi mutlaka dikkate alınmalıdır. 2.7 Ġklim değiĢimi Zonguldak‘ın Çatalağzı beldesi dünyada nadir görülür bir Ģekilde Termik Santraller bölgesi haline dönüĢmüĢtür. Bu termik santrallerden atmosfere salınan gazlar ve denize deĢarj edilen soğutma suları nedeniyle Zonguldak ve çevresindeki ekolojik sistem (bitki örtüsü, deniz canlıları vs.) iklim değiĢikliği baskısı altında olacaktır. Denize soğutma suyu deĢarjı Zonguldak kıyılarındaki deniz seviyesi yükselmesine ayrıca bir etki yapabilecektir. ġekil 6‘da Avrupa Tehlikeli Isı Ġndeksi Haritası‘nda Zonguldak ve çevresinin zaten tehlike bölgesinde yer aldığı görülmektedir. ġekil 6. Avrupa tehlikeli ısı indeksi haritası (Url 2). 3. Sonuç ve öneriler Zonguldak Metropolitan Alanı yukarıda sıralandığı üzere heyelan, madencilikten kaynaklanan tasman, deniz seviyesi yükselmesi, endüstriyel kirlenme tehditleri altındadır. Ayrıca kent yoğun bir ormanlık alan nedeniyle baskılanmakta, bu nedenle ĢehirleĢme yatayda geliĢmek yerine, düĢey yönde dar bir kıyı bandında geliĢmektedir. Bu çalıĢmada, Zonguldak‘taki kentsel geliĢim sürecini olumsuz etkileyen tüm bu unsurların birlikte yorumlanabilmesi için bir Coğrafi Bilgi Sistemi tasarımı yapılmıĢ ve ġekil 7‘de görülen bütünleĢik harita oluĢturulmuĢtur. 109 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil 7. CBS ortamında üretilen bütünleĢik harita. OluĢturulan bu haritaya göre, toplamda 29.71 km2‘lik çalıĢma alanının 9.97 km2‘si heyelan bakımında yüksek tehlikeli addedilen 20° eğimin üzerindedir. Ayrıca bunun 8.9 km2‘ si de geçirgen özellikli formasyonlara denk düĢmektedir. Zonguldak‘taki toplam 20321 binanın 4693‘ü bu alanlar üzerine kuruludur. Karstik yapıların kapladığı alan 1.46 km2‘dir ve bu alanların üzerinde 1505 adet bina bulunmaktadır. 2894 bina ise Radar Ġnterferometri tekniğiyle saptanan tasman alanları içerisinde kalmaktadır. ġekil 8. YerleĢime uygunluk haritası. BütünleĢik haritanın CBS ortamındaki analiziyle, ġekil 8‘de verilen YerleĢime Uygunluk Haritası oluĢturulmuĢtur. Bu haritaya göre mevcut yerleĢimin sadece % 28‘i yerleĢime uygun olarak saptanan alanda yer almaktadır. Geriye kalan alanlar ise ya önlemli yerleĢim alanı veya yerleĢime uygun olmayan alandır. 110 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Burada ortaya çıkan bu tablo, kent için hiç de iç açıcı bir durum değildir. Kentin gelecek 50 yılını planlamak amacıyla yerel idareler tarafından hazırlattırılan 1:25000 ölçekli Ġl Çevre Düzeni Planı‘nda bu hususların hiçbir Ģekilde dikkate alınmadığı tespit edilmiĢtir. 2012 yılı baĢında Site-Ġncivez mahallelerinde 5 adet bina zemin hareketlerinin verdiği ağır hasarlar nedeniyle boĢaltılmıĢ, Gelik mahallesinde bir gece yarısı obruk meydana gelmiĢ, Kozlu beldesinde meydana gelen heyelanda ise 10 blokluk bir site boĢaltılmak zorunda kalınmıĢtır. Bu olaylar, Ģehirleri tehdit eden unsurlar dikkate alınmadığında nasıl bir fatura ödenebileceğinin küçük birer örneğidir. 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun, yerel yönetimlere bu alanda önemli yetkiler tanımaktadır. Ancak, ne yazık ki toplum bilinci oluĢmadığında çıkarılan yasaların uygulanabilmesinde büyük zorluklar yaĢanmaktadır. Günümüzde, ülkemizdeki yaĢamı biçimlendiren nesil maalesef afet bilinci edinmeden eğitim süreçlerini tamamlamıĢ ve ekonomik zorluklar altında yetiĢmiĢ bir nesildir. Bu nedenle, mevcut durumda toplum itici dinamiği güvenli yaĢamdan daha çok ekonomi olmaktadır. Bu noktada özellikle üniversitelere büyük görevler düĢmektedir. Tehdit ve risklerinin ortaya koyulduğu bir kentsel geliĢim/dönüĢüm sürecinin çok daha ekonomik ayrıca güvenli olacağı topluma anlatılabilmelidır. 5. References Alan, I., and Aksay, A. 2002.‖1:100 000 scale geological map of turkey zonguldak e-27-f 27 sections, no: 28.‖ Geological Studies Office. General Directorate of Mineral Research. Ankara. Ertin, G. 2012. ―Madenler ve enerji kaynakları.‖ anadolu university, açık öğretim faculty, https://www.anadolu.edu.tr/aos/kitap/IOLTP/2291/unite09.pdf. Kemaldere, H 2011. ġehiraltı Madenciliği ve Tasman Etkilerinin Diferansiyel InSAR Tekniği ile Belirlenmesi: Zonguldak Metropolitan Alanı Örneği, Doktora Tezi, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi. Url 1. 2011. <http://www.eea.europa.eu/data-and-maps/indicators/sea-level-rise/sea-levelrise-assessment-published> (Oct. 12, 2011). Url 2. 2011. <http://news.uns.purdue.edu/UNS//images/+2007/diffenbaugh-heat2.jpg> (Sept. 5, 2011). Yergok, A. F., Akman, U., Iplikçi, E., Karabalik, N. N., Keskin, I., Mengi, H., Umut, M., Armagan, F., Erdogan, K., Kaymakçı, H. and Cetinkaya, A. 1987. ―Geology of West Blacksea Region.‖ MTA Unit of Research Geology, Volume 1 8273. 237 Ankara. 111 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr A Sustainable Approach to Growth of Iranian Cities Using GIS (Case study: Sanandaj in Iran) Kyoumars HABIBI1, Farshad Nourian2 1 Assistant professor in urban planning, University of Kurdstan, Iran, (Corresponding author: habibi_ki@yahoo.co.uk) 2 Ph.D. Associate Professor, University of Tehran, ran, fnoorian@ut.ac.ir, Dr H.Alizadeh, Assistant professor in urban planning University of Kurdistan, Iran ABSTRACT Growing urban regions are faced with questions on how to provide new housing, infrastructure, services and amenities to its residents. The Iranian Cities have also witnessed rapid spatial development while urban management has tried to alleviate problems associated with such development through implementation of a series of plans. Thus far, however, planning efforts in Iranian cities have ignored the environmental limitations on land and nature. In this paper, the growth of Sanandaj, which is one of the major Iranian cities in the Kurdistan region near the Iraqi border, is studied within the framework of sustainable planning. The City of Sanandaj began its relatively mild growth a century ago. This growth was well-suited to the natural environment. As early as the 1960's, however, a new era of haphazard and uncontrolled growth was ushered in. This growth, during the past forty years, have encroached upon the agricultural land to the south, leading to incorporation of rural land within the City, destruction of Rivers, hazardous building construction on unsuitable slopes, and land speculation. Land use planning and site selections for the City's new airport, solid waste dumpsite, the slaughterhouse, transportation terminals, and the petrochemical factory have overlooked the natural and man-made parameters and have been mostly influenced by issues such as the availability of land owned by the government, poor urban management, unofficial negotiations and illicit dealings. In this paper, the environmental challenges for the City's growth are discussed and the environmentally sustainable parameters are considered to determine the capacity of the City for spatial development. The analytical capabilities of Geographic Information Systems (GIS) are utilized here for the site selection of supporting facilities for a more sustainable development. KAY WORD: rapid growth, sustainable development, site selection, urban facilities, Iranian cities PROBLEM DEFĠNĠTĠON Older Iranian cities in the past had shown some innate sustainability by today‘s standards. Their local ecologic limitations, such as in water, had strained them toward development compatible with nature. Such thoughtful development included ways of curtailing wasteful use of resources, optimum use of vernacular material, invention of effective and efficient apparatus such as underground water channel systems called ―qanat‖ and air conditioning systems called ―badgir‖, and artful use of water fountains and plants to filter urban air. Awareness of land, air, water, natural habitat, and other environmental elements have been inscribed in the minds and hearts of the residents and planners alike. In the past century, however, these cities have blindly followed the so called universal modernist approach to urban development, neglecting the vernacular and local characteristics. Such development has downgraded these cities to unsustainable environments distressing the urban areas as well as their surroundings (Bahrainy, 1998). The City of Sanandaj has been one of the major 112 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr settlements during the west of Iran for the past centuries. It witnessed a gentle growth up until the 1950s. The urban development plans during the Pahlavi dynasty, however, disturbed the City‘s past and imposed a new spatial organization on the region. This ushered in an era in which the City began to grow arbitrarily due to rapid migration from rural areas within the region. The physical structure became flawed with expansion of the City into the surrounding agricultural land and the social structured was marred beyond expectation. This unbalanced growth continued uninterrupted past the Islamic revolution of 1979. Today, the development plans for the City not only are incapable of responding confidently to the urban issues but also have contributed to the devastation of the City‘s life and the surroundings. Figure 1: Sanandaj‘s growth to the south into the agricultural lands (green shade) Sustainability could be discussed at different scales, At the International level, organizations such as the United Nations (UNEP) and the International Union of Nature‘s Conservation have embarked in toward inscribing the concept of sustainability in every plan and program. At the national level, committees and councils with the task of sustainable development in agricultural, forestry, water, and human arena have formed at the highest ranks of policy and decision making apparatus. Urban and regional planners and managers have also embarked in finding frameworks for sustainable development at the implementation levels in the cities and beyond (Sustainable Seattle, 1993). METHODOLOGY AND DATA ANALYSĠS In Iran, the planners and decision makers for the past decade have paid greater attention to such systems to use geospatial data for a more reliable analysis. Below, the results of using the capabilities of Geographic Information Systems (GIS) toward modeling in site selection of three different facilities are presented. The criteria as well as the specific model used for each facility are first discussed in relation to the context of Iran and the City of Sanandaj. 1) Evaluation of current site of waste disposal center and the new site selection Sites for solid waste disposals are supposed to hold the waste from settlements in layers and covers such that humans and other living beings are not negatively affected. Rapid growth of Sanandaj, however, along lack of suitable policy toward waste management has led to 113 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr environmental degradation and amplified health-related setbacks around the City. The current landfill site is located at a distance less than 10 kilometers away from Sanandaj and 400 meters from the main transit road linking the northwest to the southwest of Iran. Three villages with their agricultural land surround the site in a triangular shape. The local river of Qeshlagh is only 600 meters away. The environmental maps and the satellite images of the region point to the fact that this site in no way adheres to current environmental standards. Rather, it has contributed to surface and underground water pollution, local air pollution, endangering the wild life, and hurting the area‘s economics in terms of land prices and ownership. Four criteria is used here for selection of a new waste disposal site for Sanandaj. These include slope, wind direction, landfill‘s average life, and amount of rainfall. In this model, slope is a physical parameter which affects the runoff of waste discharge on the surface. Here, the slopes between 3 to 6 percent are considered as most suitable for landfill area. Second, wind direction influences the air odor and health of village residents living around the site. Third, landfill‘s average life is calculated by the following formula: V=R/D(1-P/100)+CV Where V is the square meter space needed for one year, R is the amount of waste produced per person, D is the waste‘s density, P is the percentage of reduction in volume of waste due to compacting, and CV is the volume of soil for cover finally, amount of rainfall is related to amount of soil dilapidation, runoff of waste discharge on the surface or seepage, chemical interactions in and around the site, and increase in the population of insects. Thus the area with less rainfall has a higher priority over the more rainy areas. Using these criteria and fuzzy logic, the suitable sites for Sanandaj‘s landfill is selected. The result is shown in figure 2. 114 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Figure 2: Location of suitable sites for waste disposal center in relation to the position of the City 2) Evaluation of current site of Sanandaj’s slaughter house and selecting the suitable site To find a sustainable site for slaughter house, indices are weighed and related maps are overlaid. The parameters used are as follows: 1- The site‘s relation to the City is considered as it must be situated outside the City‘s boundary and outside its future growth area. 2- Its distance must exceed 2, 3, and 6 kilometers from the border for small, medium, and large slaughter houses respectively. Considering the City‘s population forecast, medium size slaughter house will be needed. 3- The site should be next to a major road to the City. The building itself should sit 150 meters from the road. 115 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 4- The site should be at an elevation lower than the City‘s in order to avoid polluting the City. 5- It should be away from the wind direction toward the City. 6- The site must be at least 200 meters away from rivers. 7- The site must not be on forest or agricultural land. Using fuzzy logic, the analysis points to three sites to the east side of Sanandaj. Figure 3 shows these alternatives as they are prioritized. Figure 3: Location of suitable sites for slaughter house in relation to the position of the City. The yellow circle has the highest priority. 3) Evaluation of current site of Sanandaj’s cemetery and selecting the suitable site Traditionally, cemeteries have been an important element in Iranian cities since it is recommended for Muslims to visit the resting place of the dead and recite Quran for them. The capacity of the existing cemetery in Sanandaj is full and cannot be expanded due to natural limitations. The parameters for cemetery‘s site selection can be divided into two internal and external factors. The external factors define the cemetery‘s location. These factors are: close distance to the city, direction away from the city‘s growth as well as wind, being surrounded by green belt. The internal factors point to the physical characteristics of the design. These include: soil‘s composition, soils 116 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr mechanics, slope, water table, vicinity to rivers. Using GIS, Index Overlay, and Analytical Hierarchy Process (AHP), the above factors were analyzed and the most suitable site for a new cemetery was found as shown in figure 4. Figure 4: Location of suitable sites for Sanandaj‘s cemetery in relation to the position of the City. Conclusion In this paper, the suitable sites for urban facilities were selected based on a number of sustainable criteria. Due to large volume of data and the various number of map layers, as they pertain to the sustainability issues, the analysis of such criteria cannot take place through traditional means. Use of geospatial technology and georeferenced data within a GIS environment can lead to a more efficient modeling and analysis. The model presented here is applicable to all cities, taking into account each city‘s physical and cultural distinctiveness. 117 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Investigation of energy management in construction projects Sanam KHAKPOUR RIABI 1 1 BSc Industrial Engineering, Payame Noor University, Iran, sanam_khakpoor@yahoo.com Abstract Subject of constraints and lack of energy on Earth, is now obvious to all. Hence this research is to probe all the ways to deal with this problem and to improve project management in order to maintain energy and national benefits. Field studies on present research are about a construction project in Iran. This paper analyses the results of the obtained data. Keywords: energy management, energy resources, waste of energy 1. Introduction Energy management is a process consisting of schematization, organizing, conducting and supervising in order to optimizing the energy consumption. It also avoids the reduction of system service level. (SUT [1]) Structural, mechanical geotechnical, environmental, traffic and architectural groups are mainly involved in different construction projects such as hospitals, roads, factories and dams. Therefore, it is absolutely essential to have an energy expert in the way of optimizing the energy consumption rate. The building section in Iran uses the one third of the total energy. It approximately equals to 6 billion dollars. Although this is a noticeable amount, most of the buildings do not fulfill the technical requirements of isolations. The lack of energy resources is not deniable; hence this paper is prepared to improve the managerial techniques of energy saving processes. (Murco [6]) (Markus [2]) Energy consumption rate has increased a lot during the recent decades. This has two major reasons. One is due to the industrial revolutions in Iran. The other factor originates from the low prices of energy which prevents the logical consumption and energy saving efforts. During the 1974 energy crisis, the energy uses procedures changed a lot as a result of high prices on crude oil and energy resources. Furthermore, oil- dependent countries tried to manage for the new energy resources. (Dusan [7]) They strongly approved the logical consumption of energy. Therefore, they paid attention on the main energy consuming centers, i.e. residential buildings. As a result optimization methods became standards. Nowadays, there are so many countries such as Germany, Sweden, Italy and England which have set up strict rules on building isolation materials, heating and cooling instruments and technical specifications. Applying these simple but necessary steps have caused 30% energy saving. According to Iranian statistics in the field of energy in 2009, the residential and commercial sectors use about 40% of the total energy. So, a reachable saving of 30% in this part is comprehensively noticeable. (João [8]) (Rezapour [3]) 118 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 2. Principles of energy management in buildings 2.1 Methods in identifying sources of energy waste in residential buildings To identify sources of energy loss in residential and commercial buildings, it is needed to review the overall energy (energy audits). They can be compared to the results of a relatively ideal model of a general sample structure in order to determine sources of energy waste. Energy review, if done properly with an instruction given, can be used as a guide for those who have the responsibility to control the energy. Points that are critical in providing the necessary model to determine the sources of loss in residential buildings must have considered the foregoing sections: (Thomas [9]) (Mahajan 2.2 Production of energy consumption state [4]) The amount of energy consumption in different seasons is different. Therefore, the monthly average value of the energy will be considered. Building energy consumption compared with the standard value (standard uses of different carriers), determine the savings which help making decision on energy audits. (Hepbasli [10]) 2.3 Construction Overview (Walk Though) Energy auditor at this stage must briefly examine the building and shall identify the following: (Hepbasli [10]) - Determine the equipment needed to measure - Determination of various parts of the building energy consumption - Set a clear waste of resources - Check the status of energy control - Check all electrical equipment - Review how the air flow in buildings (Infiltration) - Determine the composition of technical team (architect, electrical engineer, mechanical engineer) 2.4 Access to general information of the building (Building Public Profile) Access to general information may include items such as building materials used in building, various components of each building and equipment. For this purpose, the development and increased understanding of material ‗s mechanical, chemical and thermodynamic behavior, properties of light and also familiarity with the newly invented materials, analytical models for heating and cooling properties of used materials can be useful. (Farag [12]) 119 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr To attain the overall condition of the structure, general information covering the building faces (roof, walls, floors and the type), the area, windows and walls, energy system of heating and cooling (HVAC), form and direction of building, climate profile (temperature and humidity), windows size and position (for optimum use of solar energy should take into consideration. (Marko [13]) 3 Abadgaran tourist town [5] 3.1 Project introduction Koohsangi welfare and tourist project is located in about 47 hectares of land in the western highlands of Mashhad,Iran. The blocks of the project make an approximately 30 degrees with northern orientation. The building‘s structure is steel frame. Walls are made by 20 cm clay partition blocks. A combined stone and brick facade with average thickness of 10 cm is also observed. In addition, some sections are cement plaster. The roof is covered by light concrete and the final insulation layer is 4mm thick. The finishing indoor layer thickness of gypsum plaster is 2.5 cm and the final layer of paint on non-health areas, health areas and ceiling are plastic paint, oily color and tile respectively. The ceiling is kind of joist block with light concrete, the floors and the halls are covered by ceramics. In private spaces like bedroom, it is from mosaic with 2 cm thickness. The aluminum windows are designed with 4mm thick glass layer. Windows are insulated by cement mortar or plaster. The buildings are also equipped with elevators. Indoor equipment for heating in each unit is prepared separately in each unit. Transfer of heat into the room is through seamless black iron pipes with welded joints. The distribution system to heat spaces is aluminum radiators. For cooling of buildings, water coolers are located in each unit separately on the balcony of the units. Cold energy transfer to the indoor space is through the channel of galvanized sheets, which is based on false ceiling. Buildings have Separate underground parking which is attached to the minor street by the ramp. A water storage tank with capacity of 7000 liters is anticipated on the roof of the building. Energy source used in the project in the implementation phase of the project was a temporary electrical power split across the city and in some cases extracted from diesel electric power generators. 3.2 Studies on energy management in projects Investigating thorough the project documents it is concluded that instead of utilizing a central heating center, a unique heating package is assigned for each apartment. It is because of lowering the total energy consumption and avoiding the significant amount of energy loss. 120 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr According to the table of energy regions in the Iranian building regulations, Mashhad is considered in the category of mean energy needs. Therefore, the project, with 140,000 square meters, can be selected well for a residential project and considering the energy management. The next step is the plan and the initial distribution of the land area. Constraints of urban planning in cities prevent designers to determine what levels of productivity at space they need. Also it restricts the energy management considerations. For example, in the project, if the municipal building regulations would have allowed, it was possible that the project was evaluated in terms of energy consumption in both construction phase and operation phase. In general, it can be said that all levels of the outside environment are reduced in terms of energy and so it is managed much more favorable than was considered before. The phase of positioning the buildings to the north angle is very important in terms of energy consumption. The current buildings are in the angle of 30 degrees with north. Windows of these buildings in the hot season are exposed to sunlight, which is not satisfactory. If the rotation of the building was to the south, it could have saved energy consumption very much.Other items that could be examined in the project are type of building structural material which can be very effective in energy consumption. For example, the energy levels used in buildings with steel structure is different with the energy levels used in reinforced concrete structures. This could be extracted by the management team and be reported and presented to the management unit. Brick partitions used as separator materials can be compared with plaster panels in terms of energy management. Bricks made from clay baked at high temperature are far more energy users, since gypsum to become a molding material, only needs the temperature removes that additional water of the gypsum. Finally, the energy used in manufacturing these parts is not renewable energy, and also has negative points for environment and climate. In this project, due to providing insulation in the external faces using clay bricks with 20 cm thick has been adopted. We can now use lower thickness but with lower transfer coefficient to solve this problem. For example the use of polyurethane foam, glass wool, foam or concrete foam and plaster. Decision-making is within the responsibility of the project manager with having the necessary technical reports and several variants. Selection of each item can also provide technical or economic reasons to be discussed. Many other cases can be technically called that could have made optimal use of energy. Among these cases, we can mention the two layers glass in order to maintain the desired temperature in buildings with lower energy consumption. Another case to be discussed is the possible use of solar energy for pre-heating cold water to produce hot water, heating systems and bathing water requirements. However, during the project due to the absence of energy management and use of typical methods, it has been neglected. Not using suitable doors in parking‗s corridors and stairs, is the other issues that could be favorable in energy consumption to keep the temperature of the units to an effective level. 121 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr With doors separating filter spaces, a boundary between the exterior space and temperature inside the units is produced which is very effective in reducing energy consumption. Moreover, using polyurethane insulation around hot water pipes in the building could reduce energy consumption and help saving too much. 4 Results of the case study In this section, the results from analysis of the gathered data are illustrated. Since Abadgaran has many different types of building, useful information by sort of building type is presented. 4.1 Electrical consumption level The diagrams in figure.1 show the percentage of the electrical energy consumption for different buildings. The biggest portion is consumed for cooling and ventilation with 28%. Therefore, applying modern equipment with high efficiency has a significant role for energy management. It is obvious from the figures that the amount of energy consumes for cooling is about 2 times more than the electricity for heating. It should be reminded that this is due to the mechanism of house heating in Iran. As a result of cheaper gas rather than the electricity, people prefer to have gaseous heaters. Also light with 25% of the total has a noteworthy portion. Various models of new lamps with less energy dissipation can be applied instead. There is also time-control or kind of intelligent lamps which significantly lower the consumption rate. 122 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Figure 1: Electrical energy consumption rate 4.2 Electrical and heat energy consumption indices ( , ) The indices shown at the below diagrams present the amount of energy consumption over a unit area. In this way in can be applied as adequate indices for comparing the buildings of different types. It is also capable of being compared by the standard norms or the international ones. These indices are illustrated in diagrams of figure.2. In electrical energy consumption indices we can observe that this indices increases with the amount of floors in residential buildings. For a 12 story building it is 3 times more than the 4 story one. Yet, this is not the case for heat energy consumption indices. There are almost the same for building with different stories. At both diagrams, the hospital is the main energy consumer for the electrical and the heat energy consumption indices. It is about 3 times more than the other building types in heat energy section. Finally, as it is shown hotel consumes the less amount of energy in comparison with the other building types. This is the results of the optimum operation of the equipments. They all new and have a low energy consumption rate. KWh/m^2 E le c tric a l E n e rg y C o n s u m p tio n In d ic e s 140 120 100 80 60 40 20 0 130.5 Residental Building (12 Stories) 113 Residental Building (4 Stories) 64.5 61 Office Building Hospital 21 Hotel 1 Evaluated Buildings 123 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr H e a t E n e rg y C o n s u m p tio n In d ic e s 3500 KWh/m^2 3026 3000 Residental Building (12 Stories) 2500 Residental Building (4 Stories) 2000 1510 1500 Office Building 1400 1190 1116 Hospital 1000 Hotel 500 0 1 E va lua te d Buildings Figure 2: The Electrical and Heat Energy Consumption Indices in the Evaluated Buildings 4.3 Heat energy dissipation level through the building external faces Considering the air change rate and penetration losses the graphs in figure.3 are plotted. They show the building heating load (required heat energy) and the heat transfer coefficient of the building external surfaces. The heat energy dissipation is calculated by the DegreeDay method. The percentage of the energy dissipation through building surfaces such as ceiling, floor, external walls and the windows are presented in this diagram. Consequently, isolation processes using the double window are recommended to lower the energy consumption. 4.4 Electrical and heat energy saving potentials Saving potentials can be attained by applying the common methods of energy consumption optimizing. The savings are calculated through isolating the external surfaces (ceiling, floor and external walls), double windows, central thermostatic controlling, energy saving bulbs and other proposed procedures. Table 1: Energy Dissipation through Surfaces in Hospital Percentage % Annual Energy Dissipation DegreeDay Kwh/yr Energy Dissipation Type W/C 33.6 13627802 2509 5432 Ceiling 37.9 15388979 2509 6134 External Walls 13.2 5373850 2509 2142 Windows 0.5 852992 2509 340 Floor 0.5 213248 2509 85 Staircase Walls 12.7 5143040 2509 2050 Air Change 100 40599910 16183 Total 124 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr As observed, the external walls and the ceiling have the biggest role in energy dissipation. They cause about two third of the whole energy loss. So, it is very important to take care about the isolation procedures in exposed surfaces. Figure 3: Energy Dissipation Level in Hospital Table 2: Electrical saving potentials and the consumption rate after the optimizing procedures Annual Energy Saving Saving Energy (tones of crude oil) TOE 174.96 Energy consumption Indices (after optimizing) % 21 Energy consumption Indices (current) Area Building Type Return period 35 years 51 64.5 50400 Residential Building (12 Stories) 1 14 18 21 1578 Residential Building (4 Stories) 40 15 96 113 9230 Office Building 233 18 107 130.5 38601 Hospital 13 22 47.6 61 3781 Hotel 125 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr The table illustrates the percentage of the energy saving for different building types by considering the energy management and avoiding the energy dissipation as much as possible. Using all the applicable procedures, the residential building with 12 stories and the hotel have achieved about 20% saving in total energy which is very significant. At the least amount we can observe the 14% of the residential building with 4 stories. It should be reminded that this case had suitable initial energy consumption according to Figure.2 Figure 4: Electrical saving potentials and the consumption rate after the optimizing procedures 5 Conclusions It should be emphasized that economic justification and investment limitations are the main factors in any program for optimizing the energy consumption. Therefore, all the renewable energy resources should be investigated at first, and then the potential for different energy at the site must be determined. Briefly, replacing the new energy needs decision making, thinking, organizing and finally investment. It is also necessary that the international organizations support the new energy methods programs financially. Modern technologies play an important role in optimizing programs as well. The prices for different types of energy are frequently fluctuating because of the changes in the operational techniques and devices. Gathering the required data, the responsible managers can opt the optimized solutions and different energy resources in their construction projects. 126 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Solar, wind and geothermal energy can be used singularly or in combination with each other. It has been proved that the subsidies on fossil fuels are a major obstacle against the development of the renewable energy resources. Currently in Iran, the government is seriously omitting these subsidies and has gained enough success to continue this national project. According to the results at least 14% energy saving can be achieved by taking care of the external walls and the ceilings. It should be reminded that two third of energy dissipation is from these faces, so important attention must be noticed. 6 References 1. Sharif University of technology, applicable reference for energy management, oil and energy department, Persian language. (2007), 2. D.Markus, Translated by H.Shirazi, energy management of buildings, Zare publications, Iran, Persian language, 2004. 3. K.Rezapour, saves principles of energy management, SAYA Organization, Iran , 2007 4. K.Mahajan, Energy management, efficient uses of energy, Basir Publications, Iran, Persian language, 2005 5. Abadgaran Construction Company, www.oonegroup.com 6. Mashhad Subway Organization, www.murco.ir 7. Dušan Gordić, Development of energy management system – Case study of Serbian car manufacturer. Energy Conversion and Management. 51(12). , 2010. 8. João Figueiredo, Energy Production System Management – Renewable energy power supply integration with Building Automation System. Energy Conversion and Management. 51(6), pp 1120-1126 , 2010 9. G. Thomas Bellarmine, Energy conservation and management in the U.S. Energy Conversion and Management. 35(4), pp 363-373, 1994. 10. Arif Hepbasli, Development of energy efficiency and management implementation in the Turkish industrial sector. Energy Conversion and Management 44(2), pp 231-249, 2003. 11. Benjamin Paris. Heating control schemes for energy management in buildings. Energy and Buildings. 42(10), pp 1908-1917, 2010. 12. S. Farag. March 1999, Cost effective utilities energy plans optimization and management. Energy Conversion and Management. 40(5), pp 527-543 13. Marko Lampret., Industrial energy-flow management. Applied Energy. 84(7), pp 781-794. 2007. 127 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Climate Change and the Importance of Solar Energy in Future Hamidreza DEHGHAN MANSHADI 1 1 MSc Environmental Engineering, University of Tehran, Iran, hr.dehghan@ut.ac.ir Abstract: The past geological information about the Earth‘s climate indicate that the recent half a century high temperature has been at least unusual for the past 1300 years. This increase in temperature has caused the ice volume of polar regions melt and this has led to 4-6 meter raise in sea levels. The highest observed increase in average global warming from the mid twentieth century is most probably because of the increase in concentration of greenhouse gases, which is due to human activities and their use of fossil fuel. One reaction to this climate change has been the development of other ways of energy production, which lead to less release of greenhouse gases. As a result, by the use of clean solar energy, we not only can save fossil fuel for the future generation, but also can help to reduce climate change risks. In another word, the solar energy is a shortcut for reaching to a stable way of optimized use of present tools and equipment without endangering the future needs. So this article has applied this approach to emphasize on the importance of the use of the solar energy as solar houses in societies. Keywords: climate change, solar energy, solar building, Wind trapper, energy optimization 1. Introduction Sun is the cause and source of different existing energy in nature. Such as, fossil fuel which is stored in deep underground; wind energy; plants growth on which many creatures rely for survival; organic matter which is convertible to mechanical and thermal energy; sea waves, tide which occurs based on gravity and Earth‘s orbit around the sun and the moon. These are all representations of solar energy. It has been 6000 million years since the birth of this fiery orb, which converts 2.4 million tone of its mass to energy every second. Since the weight of sun is 333 thousands more than the weight of the Earth, we can consider this luminous sphere as a great source of energy for the next 5 billion years.[1] The Earth is located in the distance of 150 million kilometer from the sun and it takes 8 minutes and 18 seconds for the sunlight to reach the Earth. As a result, the amount of energy received by the Earth from the sun is only a small amount of total radiant energy. Only about 47% of the total radiant energy of the sun is absorbed by water level and dry land. This means that the earth receives about 60 million radiant BTU per hour. That is, the energy received from three days radiation to the Earth is equal to the total energy released due to combustion of all the underground fossil fuels. Therefore, we can conclude that after 40 days of sun radiation to the Earth, it‘s possible to store the required energy of a century. In fact, we can say that this small amount without high expenses can be employed as the most important and the most reliable source of energy production all around the world.[1] 128 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 2. Statement of problem Existing evidence shows that climate change is happening as an undeniable fact, so we cannot wait without takining any action. Past climatic and geological information indicates this increase in the Earth‘s temperature over the last half century is unusual at least in the past 1300 years. As a result of this, the decrease in the ice volume of Polar Regions has led to 4 to 6 meter raise in sea levels. The highest observed increase in average global warming from the mid twentieth century is most probably because of the increase in concentration of greenhouse gases, which is due to human activities and their use of fossil fuels. [2] Large quantities of nonrenewable fuels, which are used to produce energy today, are the fuels that will be unavailabe for the future generation and they will be deprived of them. While the world fossil fuels demand is likely to increase up to 30 % by 2025. [3] Architecture and construction play an important role for exploiting solar energy. It is interesting that the water and space heating consumes more than 80% of energy in the buildings, so more than one third of the world total energy consumption is used for heating and cooling while the solar energy is directly or indirectly convertible to other forms of energy such as thermal and electrical energy. [4] The basis of solar system for the solar equipment is sun, but the quality and the amount of this energy in various parts of the Earth are different. In spite of atmospheric solar radiation outside the Earth, the intensity of weather condition can widely affect the solar systems and it is various in different regions. Also the angle of radiation and motion of the sun is effective in energy absorption. [1] In general, more solar radiation is present during midday than during either the early morning or late afternoon. At midday, the sun is positioned high in the sky and the path of the sun‘s rays through the earth‘s atmosphere is shortened. Consequently, less solar radiation is scattered or absorbed, and more solar radiation reaches the earth‘s surface.Figure 1 and 2 show the regions, which can receive the maximum radiant energy by the installation of a suitable and enough collectors based on the project demand. [5] Figure 1-world solar energy absorption[5] 129 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Figure 2-schematic regions exposed to more solar energy[1] For instance, if we want to compare the solar energy with the fossil fuels, according to the area of Iran, we can estimate that the total solar energy received is about 10 MJ per year, which is equal to 1600 billion barrels of crude oil, which is a considerable amount, compared to annual energy demand of our country. [1] 3. Climate change scenarios IPCC SRES21 scenarios were constructed to explore future developments in the global environment with special reference to the production of greenhouse gases and aerosol precursor emissions. [2] The IPCC SRES scenarios contain various driving forces of climate change, including population growth and socio-economic development. These drivers encompass various future scenarios that might influence greenhouse gas (GHG) sources and sinks, such as the energy system and land use change. The evolution of driving forces underlying climate change is highly uncertain. This results in a very wide range of possible emissions paths of greenhouse gases. [6] The SRES team defined four narrative storylines (see Figure 3), labeled A1, A2, B1 and B2, describing the relationships between the forces driving greenhouse gas and aerosol emissions and their evolution during the 21st century for large world regions and globally. Each storyline represents different demographic, social, economic, technological, and environmental developments that diverge in increasingly irreversible ways. [6] 21 A1: globalization, emphasis on human wealth Globalized, intensive (market forces) The A1 storyline and scenario family describes a future world of very rapid economic growth, global population that peaks in mid-century and declines thereafter, and the rapid introduction of new and more efficient technologies. Major underlying themes are convergence among regions, capacity building, and increased cultural and social interactions, with a substantial reduction in regional differences in per capita income. The A1 scenario family develops into three groups that describe alternative directions of technological change in the energy system. The three A1 groups are distinguished by their technological emphasis: fossil intensive (A1FI), non-fossil energy sources (A1T), or a balance across all sources. Special Report on Emissions Scenarios - SRES 130 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr A2: regionalization, emphasis on human wealth Regional, intensive (clash of civilizations) The A2 storyline and scenario family describes a very heterogeneous world. The underlying theme is self-reliance and preservation of local identities. Fertility patterns across regions converge very slowly, which results in continuously increasing global population. Economic development is primarily regionally oriented and per capita economic growth and technological change are more fragmented and slower than in other storylines. B1: globalization, emphasis on sustainability and equity Globalized, extensive (sustainable development) The B1 storyline and scenario family describes a convergent world with the same global population that peaks in midcentury and declines thereafter, as in the A1 storyline, but with rapid changes in economic structures toward a service and information economy, with reductions in material intensity, and the introduction of clean and resource-efficient technologies. The emphasis is on global solutions to economic, social, and environmental sustainability, including improved equity, but without additional climate initiatives. B2: regionalization, emphasis on sustainability and equity Regional, extensive (mixed green bag) The B2 storyline and scenario family describes a world in which the emphasis is on local solutions to economic, social, and environmental sustainability. It is a world with continuously increasing global population at a rate lower than A2, intermediate levels of economic development, and less rapid and more diverse technological change than in the B1 and A1 storylines. While the scenario is also oriented toward environmental protection and social equity, it focuses on local and regional levels Figure 3- SRES Scenarios[6] 131 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Some compatible solutions have been developed based on the three following approaches or the combination of them. [7] 1. Reduction of ecosystem sensitivity to climate change; for example, increasing the food supply or making changes in cultivation patterns can reduce the ecosystem sensitivity against climate change. 2. Intervention in the ecosystem to tackle climate change; investments with the aim of dealing with the risks of adverse effects of climate change and expenditures for activities in order to modify consumption patterns (water and food) are examples of this approach. 3. Increase ecosystem flexibility to climate change; this approach can be implemented by the organizations whose aims are not only improving welfare and increasing access to resources, but also empowering damaged communities as result of climate change in order to compensate for the damages. Therefore, in order to adapt to climate change, using solar houses for heating and wind trapper mechanism for cooling in buildings has been analyzed. 4. Solar houses Sun is one the most important energy sources that we should employ since it does not need advanced and costly technology and it can be employed as a convenient energy supply worldwide. Unlike some forms of energy such as, nuclear energy, which has harmful effects, solar energy is not dangerous and does not have adverse effects. Solar energy is the most suitable way to obtain energy and economic development especially for the countries that have no underground energy resources. Today the use of solar energy in any form is beneficial but the economic conditons of the different methods must be calculated accurately which is being done by the different softwares such as energy-10, DOE-2 or BLAST. [8] In general, the uses of solar energy in solar buildings include; [4] 1. Light supply from solar energy 2. Electricity supply Electricity production using photovoltaic Electricity production using solar heating 3. Cooling and heating Using hybrid system 4. Solar cookers 5. Desalination 6. Water heating Providing required hot water for domestic use by solar heater Hot water supply for industrial operations and other processes Pools heating Seasonal water storage tanks Using solar energy for heating houses is possible in terms of both technology and economy. Increasing costs of fossil fuels and expert‘s efforts to reduce the costs have encouraged the researchers and professors to use the solar energy more than before. Using 132 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr solar energy in heating and cooling system of the buildings can be beneficial in many respects and saves a lot of energy so that it can save up to 50% of energy. [3] The use of solar energy can play an important role in industrial independence of a country if it is technologically localized, Solar hybrid systems can provide a large part of the energy required to heat the drinking water. It can also provide enough energy for shower and washing machine heating. In addition, it will not have any pollution compared to hydrocarbons and fossil fuels. 5. Heating and cooling of buildings and ventilation Space and water heating consumes more than 80% of energy in buildings. Therefore, more than one third of the total energy is used for heating. Meanwhile, water heating consumes an average of 20 to 30 % of the total consumption energy in building. [4] The first solar building was constructed in 1939 in which seasonal heat storage was used in order to maintain heat over the year. Using solar energy in heating and cooling of buildings was an innovative idea, which was first introduced in 1930 and achieved considerable improvements in less than a decade. By adding a system known as the absorption refrigeration system to the solar systems, we can use these systems for cooling as well as for heating. [1] Figure 4 shows Ventilation system and Figure 5 illustrates solar heating and cooling of building Figure 4-Ventilating system[1] Figure 5- solar heating and cooling of building[1] 133 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 6. The use of hybrid system Figure 6- An external hybrid system[9] Figure 6 shows an External hybrid system. This instrument is connected to an air channel which is embedded between to pieces of window glasses. In winter the entered air is heated throughout the air collector and then it is sent to the heat exchanger. In that part, there is another increase in temperature due to energy absorbed from the consumed air. Then preheated air enters the heat transfer device in the room and it is simultaneously provided with fresh and heated air. On sunny days both Collectors‘ output and temperatures which obtained from room heating system are enough and the used air is send out from the space between the window frames. [9] By adding photovoltaic systems to solar hybrid system, the necessary energy supply for the ventilation system of a year can be provided. In summer collectors are off because the outdoors warm air will be in direct contact with heat exchanger and there the air cooler will make it cold. On colder days, cold water from the ground water reservoir flow throughout the heaters and changes the heating system to the cooling system. In fact, in this case the soil is used as a cold source. Figure 7 shows a building with this feature.[9] Figure 7- elevation of a hybrid building [9] 134 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 7. Wind trappers This system has been applied to Iran‘s desert cities for ventilation and cooling. Figure 8 illustrates the operation of a wind trapper. Wind trapper in presence or absence of wind operates differently in different parts of a day. Part 2 of figure 8 shows the walls and a channel of a wind trapper. This part absorbs heat during the day and releases it in the cool night. The next day, in absence of wind, warm air enters the system from cooled walls and part 1 of figure 8. In this state the entered air get cooled by contacting with the sidewalls of this part. Cold air has more density than warm air. This air penetrates downward through the wind trapper. Cool air goes down through parts 2, 3 and 5 as it is shown in figure 8. Conditions change in presence of wind. In this case, air gets cooled more quickly and the air speed will be more. For ventilation, as modern ventilation use room air conditioners to eject some part of the air and enter some air into the system through the dampers, wind trappers also discharge some air to create proper conditions for ventilation. [10] Figure 8 shows this operation. At nights in the absence of wind, a wind trapper acts as a chimney. In this state the heat, which was stored in the walls during the day, warms the cool air of wind trapper. Warm air has lower density than cool air and the pressure of the upper part of a wind trapper decrease. Then the upward flow of the air acts a chimney. As a result, warm air flows outward through the trapper and the outdoor cool air enters indoor through the windows. Figure 8 -The operation of a wind trapper[10] 8. Solar chimney The main problem of traditional wind trappers is due to their dependency on the wind and the weather conditions. That is, if there is no wind, wind trappers are not practically able to ventilate and cool the buildings and this is a major problem for structures in which continuous cooling is very important. As a solution, solar chimney system has been utilized. [11] The function of a solar chimney is as follow; 135 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr The sun (3) heats the air inside(2) the solar chimney (1) and then the pressure (5) in solar duct is reduced (4) and this suctions the indoor air (6) which was heated during sun radiation to the solar chimney. Its density is also reduced. Upward flow of the warm air lowers the pressure inside the solar chimney column and consequently makes a suction inside it. Using solar chimney has a dramatic effect on the efficiency and performance of solar chimney in structures. As American researchers have shown, if a solar chimney combines with a closed system in a wind trapper, it is going to be able to raise the efficiency of cooling and ventilation to some extent. Figure 9 shows a solar chimney embedded in a wind trapper. [11]. Figure 9- a solar chimney embedded in a wind trap Using the wind trappers with the aim of ventilation in modern systems results in 50 to 60 percent savings of fossil fuels consumption. Also this will keep the environment unpolluted and clean which is vital. [11] 9. Conclusion Based on existing evidence, the number of regions that are likely to get affected by draught is going to increase. According to IPCC predictions, intercontinental regions tend to get drier in summers, which increases the risk of drought in these areas. As a result, by constructing solar houses, we can have optimized use of the heat, conserve fossil energies for future generations and reduce greenhouse gases. If the recent advanced technologies can be widely introduced to construction companies in the next decades, there will be a possibility of constructing high quality buildings with low weight and low energy consumption. Since Iran is situated in a suitable place for absorbing solar energy, using modern solar energy technologies in buildings especially high buildings and skyscrapers which have high energy consumption can be a convenient alternative to using fossil and hydrocarbon energies. It also reduces the energy consumption to a minimum. 136 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr References 1. http://fa.wikipedia.org/wiki/%D8%A7%D9%86%D8%B1%DA%98%DB%8C_%D 8%AE%D9%88%D8%B1%D8%B4%DB%8C%D8%AF%DB%8C 2. H. Lee, Ali Murad - Climate change and its impact on water resources and the environment- Mashhad ACECR Puclication-2011 3. Jelodar karimi, Elaheh- Factors Affecting Direct receiving solar energy in solar architectural - National Conference on Urban and Sustainable Development -2011 4. Emami Zaidi, J- Ghanbari Malidari, S. -The usage of solar energy in buildings - The first Regional Conference on Civil Engineering 2011 5. http://www.inforse.org/europe/dieret/Solar/solar.html 6. http://www.ipcc.ch/publications_and_data/ar4/syr/en/spms4.html 7. http://www.ess.co.at/METEO/CCS.html 8. Crawle , Drury B. – Lawrie , Linda K. -Energy Plus: creating a new-generation building energy simulation program- Energy and Buildings 33 -2001 9. Nazarpour, H. -, Mir Hoseini G. - The use of solar energy in buildings - Second Conference on Fuel Conservation in Buildings 2002 10. Vosoughi Far, Hamid R. Adl Parvar, Reza- New ideas to reduce the limitations of traditional Wind Trappers Of Kerman, Conference on Civil Engineering, Architecture and Urban of Kerman 2005 11. Vosoughi Far, Hamid R. Mohaghegh ,Mostafa- new design method Of Wind trappers for reducing energy consumption- National conference on energy optimization 2007 137 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Assessment of the landscape in the Urbanization Boualem EL KECHEBOUR University of Sciences and Technology Houari Boumediene (USTHB), Faculty of civil engineering, Bab Ezzouar, Algiers, Algeria. belkechebour@yahoo.fr Abstract The goal of this study is to present a tool that permits to obtain a quantitative assessment of ratios and costs of green areas for a new urbanization. The model is based on the modeling of the functions and the corresponding spaces into an orthogonal parcel having a planar form. The elaboration of such as tool is a response to the sustainable urban development that recommends the optimization of land use. The summation of all spaces that compose the parcel defines the surface called plot surface. The green space into the parcel is a correlation of shape and disposition of the plots, and of the number of plots in the Master Plan. The urban composition is characterized by a mathematical system composed by two equations represented respectively by the urban density and the site coverage ratio. This system is indeterminate because there is one unknown: the building footprint; and one correlation: the plot surface. To solving this problem, it is demanded to use loop procedure, and finite difference method that consists to introduce a random value of density, then to compare the obtained density with the introduced value. At last, the study finishes by the presentation of graphs illustrating the ratio and the costs of green areas in function with the urban density, and by the showing of the software. Keywords: landscape, assessment, green areas, urbanization, urban density, tool. 1. Introduction This paper describes a model design for urban composition that will significantly reduce urban area consumption and enable all Algerian cities to become more sustainable communities. It is intended for municipal officials, planning commissioners, planners, architects, and private developers interested in building urban communities that are more livable than existing communities. This study is a response to a solicitation from housing department about the politic of the social housing program. 2. The impact of urbanization ―Sustainability‖ has become theme of our actuality, and the answer for this problem is solution of our future cities. The word, which in essence means meeting the needs of the present generation without compromising the ability of future generations to meet their own, tends to conjure bucolic images of landscapes with green hills and empty spaces, but that may be a mistake. Across the world, the towns and cities are growing very rapidly. The challenge is to anticipate the future demands in urban growth by a sustainable development that takes in account the term vision (Wendell Cox Consultancy 1996). This urban growth generates urban risk (OJIMA and HOGAN 2008) and requires a new approach in the future urban design (Thames & Hudson 2007). The increasing urban nature of humanity has profound environmental, economic, and social implications for the world‘s future (Alberti 2004), (Grimm et al. 2008) and (Wu 2008a, b). Urbanization influences local climate by creating urban heat islands on multiple scales (Buyantuyev and Wu 2010) and it is the most drastic form of land transformation, devastating biodiversity and ecosystem services. In many parts of the world, urbanization is also linked to increased social inequity and poverty 138 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ‗‗urbanization of poverty‘‘. The ratio of green space for the news towns and the actual extended urban zones raises a social debate. The minimal ratio must satisfy the standard of viability and the maximal ratio must to satisfy the criteria of the land price. The acceptable ratio is a consensus between the social and economic necessities and the policy of the urban development. The variation of the areas and the costs corresponding to minimal and maximal ratios illustrates the urban composition. For this goal, a scenario that describes this variation is elaborated. So, three cases of urban densification are adopted: low standing, mean standing and high standing. Density is one of the most used dimensions to assess urban sprawl. This affirmation is illustrated in specialized and popular literature (COHEN B. 2006) and show that sprawl became a metaphor for a model of suburban urban expansion. It is necessary to propose, for to enhance the design of the urban composition, a model and a methodology. The urbanism is the art of the urban composition that has for finality the best organization of the functions and the social relations. Many authors as Richard Forman (Forman 2008) have raised the possibility and perspective to change the land urbanization. In Algeria this phenomenon is amplified by the need of news urban areas for the habitat into the coastal lands. More than 60% of the Algerian population lives in urban areas and more than half live within the 20 largest cities. Algerian cities and towns now account for over 50% of our national agricultural area and this reality is a great problem for the urban development. The site surrounding an urban plot is a most important environment. It serves numerous utilitarian, aesthetic, and psychological functions for the residents as well as for visitors, neighbors, and passersby. Landscape and sustainable development All the urban problems mentioned earlier do exist, indicating that most, if not all, our cities are unsustainable. These problems will get worse if we continue to allow urbanization to unfold haphazardly without consideration of long-term environmental and socioeconomic consequences. To achieve sustainability, it is required to design and build better cities. The former Secretary-General of the United Nations, Kofi Annan, said it well: ‗‗The future of humanity lies in cities.‘‘Cities are the most heterogeneous landscapes. Urban sustainability requires minimizing the consumption of space and resources, optimizing urban form to facilitate urban flows, protecting both ecosystem and human health, ensuring equal access to resources and services, and maintaining cultural and social diversity and integrity (Alberti and Susskind 1996; Spiekermann and Wegener 2003; Wu 2008b). This interpretation of urban sustainability as been discussed by Musacchio (Musacchio 2009a) and it is generally consistent with the problems of landscape sustainability. If the creation of cities is one of the most remarkable human achievements to date, developing sustainable cities may well be the grandest challenge to humans ahead. The relevance and importance of landscape in urban development in particular have been increasingly advocated by several authors (Potschin and Haines-Young 2006; Wu 2006, 2008b; Iverson 2007; Naveh 2007; Opdam 2007; Nassauer and Opdam 2008; Pickett and Cadenasso 2008; Barrett et al. 2009; Musacchio 2009a; Termorshuizen and Opdam 2009; Pijanowski et al. 2010). Several recent special issues of journal and Conferences issues, have focused on the ecology and sustainability of urban areas (Musacchio 2009b), (Milne et al. 2009) and (Breuste et al. 2008). The management of the green space in the use of land is increasingly considered as principal component of landscape sustainability. 139 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr The process of the urban composition The process of the urban composition is founded on the functions assigned in the urban environment and their corresponding spaces. Each space requires a quantity of land according to the shape of the urban structures and of arrangement of the urban elements. According to the level of the study phase, the designer must to compose the densification using technical and economic knowledge. This knowledge allows to make a composition with the elements: housing, corresponding space, economical constraints and criteria of viability. This composition gives a density, a shape of the urban space frame and a spatial organization. Identification of functions and spaces The beginning of project is very important. The engagement of all actors is required. There are three phases: Master plan, Plan of mass and detail plan. For any phase, there is adequate specialist, and the planer town is the driver of the staff. Evaluation of the urban areas The elements permitting a freely urban composition are cited in the following references: the recommendations of the Algerian manuals of urbanism and construction (M.U.C., 1989), the books of Zeitoun (ZEITOUN, 1977), the three tomes of Zucchelli (ZUCCHELLI, 1983), and the works of Author (EL KECHEBOUR, 1997). The urban composition operation is realized by using two coefficients: the dwelling density (d) and the site coverage ratio (S.C.R). The density shows the number of dwellings setting on a hectare area (10000 m2). In this area there are all spaces with their functions. The site coverage ratio (S.C.R) shows the organization of the buildings and the dwellings in the vertical and horizontal plan. The using of these coefficients can be applied for two scales: one building or one plot (mass plan). For one building, the system is following: d: dwelling density S.C.R: site coverage ratio N: Number of dwellings on the area of the site. E: Building footprint ass: building compound.10.000 m2: hectare surface. For one plot, the precedent equations (1) and (2) write on this form: 140 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr m: Number of buildings (same type), ASS = m.ass: building compound of the total parcel area ET = m.E : Total surface of the Building footprint. Evaluation of the costs Every area is determinate and the cost of each space can be evaluated. It is possible to give the cost of the green space as percent of the global cost of the urban plot or as percent of the global cost of the urban land necessary for the urban plot. 3. Results The results and discussion concern a composition with planar shape and same dwellings. 3.1 Static model The table 1 shows the urban pattern and the details of the assumptions concerning the urban composition illustrated by the Figure 1. In this case, the wideness of road and pavement are fixed. Table 1. hypothesis of the urban composition Global Apartment Area = m2 112,50 width of pavement: Nett Apartment Area = m2 105,00 Building Area = m2 250,00 Green space : 2,5 + 1,5 = 4,00 m2 Parking area/vehicle : m2 Number vehicle/Apartment : Space between two building = 2.5 m width of street (road) = = 2,50 m Number habitant/ Apartment: 6 2,5x6 +5 = 20 =1 = 6,00 m NB: Take notice that the urban viability notion signifies road, pavement, sewerage network and green space. 141 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Green Space + refuge Area Building 2,5 2,5 2,5 2,5 2,5 2,5 2,5 Df-f 2,5 2,5 Figure 1: Scheme of the Master Plan The graphs of figures 2 to 7 are build from the results of the tables 2 and 3. Table 2: Area and costs for Master plan illustrated by Figure 1 (Cost 2011 in US $, in the suburb of Algiers). N Parcel land (m2) Unit land cost ($/m2 ) 1 200 53396 Cost of Land for Cost of Unit cost Cost of parcel green green vegetatio Vegetation ($) space (m2) space n ($/m2) ($) Area ($) 8964 8867144 2 55026 200 9828 9385288 3 56657 200 10692 9903432 4 5 58288 59919 200 200 1042157 6 11556 1093972 0 12420 142 Global cost of green space ($) 134460 0 30 268920 1613520 196560 0 30 294840 2260440 213840 0 30 320760 2459160 231120 0 30 346680 2657880 248400 0 30 372600 2856600 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Table 3: Costs for one apartment in elevation (Cost 2011 in US $, in the suburb of Algiers). n Cf Cc Curb Cveget Cv= Curb + Cgs CT = Cf + Cc + Cv 1 100117 15000 13200 3361,5 16561,5 131678 2 68783 15900 8800 1842,8 10642,75 95326 3 47214 16850 6600 1336,5 7936,5 72001 4 36430 17865 5280 1083,4 6363,375 60658 5 29959 18937 4400 931,5 5331,5 54228 Cf (n): Global area cost of one apartment; Cc (n): Construction cost of one apartment; C urb: Cost of urban external amenities for one apartment; Cgs: Cost of vegetation for one apartment; Cv (n): cost of viability for one apartment; CT (n): Global cost for one apartment. The resolution of this present Master Plan (Fig 1) permits to determinate the urbanistic and geometric characteristics. The figures 2 to 7 show these characteristics in according to the number of level (n) and the coefficient of size (T). Percent % Land for green space in one Parcel Urban density according to the elevation (n) d 100 40,00 20,00 n 0 0 2 4 6 Figure 2: Graph of density (d) according the number of level (n). n 0,00 0 2 4 6 Figure 3: Percentage land of green space according to the land of parcel (ASS) and the level (n). 143 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Cost of vegetation for one parcel according to the elevation (n) Costs 400000 Cost of vegetation according to the elevation for one apartment Cost 1000 200000 n 0 0 2 4 0 6 0 Figure 4: Cost of Vegetation for one parcel according to the level (n). 0 4 6 n % Global Cost of Green space according to the Global cost of one apartment in elevation % Costs 20 10 1 2 4 Figure 5: Cost of Vegetation according to the Global Cost of one apartment and the level (n). % Global Cost of Vegetation according to the Global cost of one apartment in elevation % Cost 2 0 2 6 0 n 0 Figure 5: Percentage Cost of Vegetation according to the Global Cost of one apartment and the level (n). 2 4 6n Figure 6: Percentage Global Cost of Green Space with land according to the Global Cost of one apartment and the level (n). % Cost components for one apartment in elevation (floor 5) Vegetation External 2% Amenities 4% Global land 34% Construction 62% Figure 7: Repartition of percentage Costs for one apartment in elevation for n=5. 144 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 3.2 Dynamic model The organization of all spaces is submitted to the coherence of assigned functions and to the constraints of implantation on a real site. The choice of the plot represented by the figure 8 permits to vary freely the number of floors independently of the parking constraints and the distance between the opposite facades. This present composition of space is inspired by the recommendations mentioned in the manual of the urbanism (M.U.C. 1989) and (EL KECHEBOUR 2010). Presentation of the plot The solving concerns the plot illustrated by the figure 8. A LT Building A (Lxl) footprint L0 P P Green Space lT dmi n L0 Platform P P A Figure 8: Scheme of the orthogonal plane plot with buildings footprint detail. A The figures 9 to 12 show the urbanistic and geometric characteristics of the plot illustrated by the figure 8. These results have been obtained by automatic calculus. d 140 120 100 80 60 T a ille = 1 T a ille = 1 , 2 5 40 T a ille = 1 , 5 20 0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 n Figure 9: density (d) according to the number of level (n) and the urban size (T). 145 Figure 10: site coverage ratio (S.C.R) according to the number of level (n) and the size (T). Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Figure 11: percentage parking area (%SsT/ASS) in one plot according to: the building compound (ASS), the level (n) and the urban size (T). Figure 12: percentage of green space (%Sevt/ASS) in one plot according to building compound (ASS), level (n) and urban size (T). Discussion and Conclusion After the analysis of the process of the urban composition and results obtained from the precedent models, many remarks may be discussed and some recommendations can be advanced as conclusion. Discussion In many countries, le green space is a fixe value and it value varies between four to six square meter for one habitant. The nature of green plant and it disposition in the vertical plan or elevation are not taken in account. From this fact, it is necessary to set a regulation about the green area ratio (GAR). The Green Area Ratio (GAR) is the ratio of the weighted value of landscape elements to land area. The GAR score relates to an increase in the quantity and quality of environmental performance of the urban landscape. The GAR is being implemented for to achieve environmental performance and to meet city-wide environmental goals. For example, some big cities like Berlin and New York have already a regulation in this domain. ∑ With Kperf = 1 to 0: Coefficient of Performance Kperf = 1 for perfect green coverage (green ground area) Kperf = 0 for very bad green coverage (green ground area) The Performance Coefficient (Kperf) characterizes the following aspects of landscape: - Allowed to double count plant and soil depth Different values for different size plants Includes permeable paving Includes green roofs Includes bonus for native plants 146 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr - Bonuses for food cultivation Concerning the two models studied, the first case is adapted for the urban shape having a linear parking and no exceed six floors, and the second urban form is recommended for the high buildings having a high urban density. The first model is more economic in term of density that the second because the road and parking network is optimized. For the area of green space, the ratio is constant and independent of the urban composition and the cost ratio of vegetation is negligible. The lake of land for green space into urban environment is justified by the high cost of land. Cost s 1 : Building 2 : Land 3 : Viabilisation 4 : Vegetation 1 2 3 4 n 1 Figure 13: Aspect of costs evolution in relation with the elevation (n) . Conclusion The urban sustainable development must be the best scenario which makes predictions of land use for to satisfying social, economic and environmental criteria. Indeed, the question of the landscape must be viewed like component of the viability in the urban environment and no like luxury demanded by the residents. Much more concerted efforts are needed to integrate the green area into the popular urbanization. The granted green space is considered as financial charge by the public authority and housing businessmen. It is required to find a median politic for to solve this duality between the citizen and the housing department. The best proposition consists to divide the cost of the landscape in the proportion fifty-fifty like this scenario: four to six square meter payed by the resident and four to six square meter offered by the collectivity as public garden. The green space is the foundation of the landscape and if this space is hijacked it is very difficult to protect him.The Green Area Ratio (GAR) is a notion more large that the green area because it illustrates the environmental vision. The lack of green space into cities is justified by the high cost of land. The confort and quality of housing is linked with the green space component and the ratio of land destined to the green space can to determine the social standing of the citizen. Acknowledgement The author thanks the administration of the urban planning of city Algiers and the department of urbanism of the Ministry of construction and habitat for their help and Professor Jacques TELLER of University of Liege (Belgium) for his view on this study. 147 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr References Alberti, M., Weeks, R., and S. Coe. 2004. Urban Land Cover Change Analysis for the Central Puget Sound: 1991-1999. Journal of Photogrammetry and Remote Sensing 70:1043-1052. Alberti M, Susskind L (1996). Managing urban sustainability. Environ Impact Assess Rev 16:213–221. Barrett TL, Farina A, Barrett GW (2009). Positioning aesthetic landscape as economy. Landscape Ecol 24:299–307. Breuste J, Niemela J, Snep RPH (2008). Applying landscape ecological principles in urban environments. Landscape Ecol 23:1139–1142. Buyantuyev A, Wu J (2010). Urban heat islands and landscape heterogeneity: linking spatiotemporal variations in surface temperatures to land-cover and socioeconomic patterns. Landscape Ecol 25(1):17–33 COHEN, B., 2006. Urbanization in developing countries: current trends, future projections, and key challenges for sustainability. Technology in Society, Sustainable Cities - Special Issue, New York: Elsevier, v. 28, n. 1-2, 2006, p. 63-80. EL KECHEBOUR B., 1997. Contribution à la modélisation de la conception de la densification: Cas de la trame plane orthogonale, Thèse de Magister, Ecole polytechnique d‘architecture et d‘urbanisme (EPAU), El-Harrach, Algiers, Algeria. EL KECHEBOUR B., 2010. Modélisation de la conception de la densification des trames planes orthogonales: Espace, Site et Coûts, Thèse de Doctorat, University of Sciences and Technology Houari Boumediene (USTHB), Faculty of civil engineering, Bab Ezzouar, Algiers, Algeria. Forman RTT (2008). The urban region: natural systems in our place, our nourishment, our home range, our future. Landscape Ecol 23:251–253. Grimm NB, Faeth SH, Golubiewski NE, Redman CL, Wu J, Bai X, Briggs JM (2008). Global change and the ecology of cities. Science 319:756–760. Iverson LR (2007). Landscape ecologists have a role in poverty relief. Landscape Ecol 22:1269–1271. M.U.C., 1989. Ministère de l‘urbanisme et de l‘habitat : l‘aménagement des lotissements Recommandations Alger, Ed. O.P.U. Milne E, Aspinall RJ, Veldkamp TA (2009). Integrated modeling of natural and social systems in land change science. Landscape Ecol 24:1145–1147. Musacchio LR (2009a). The scientific basis for the design of landscape sustainability. Landscape Ecol 24:993–1013. Musacchio LR (2009b). The ecology and culture of landscape sustainability. Landscape Ecol 24:989–992. 148 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Nassauer JI, Opdam P (2008). Design in science: extending the landscape ecology paradigm. Landscape Ecol 23:633–644. Naveh Z (2007). Landscape ecology and sustainability. Landscape Ecol 22:1437–1440. OJIMA, R. and HOGAN, D.J., 2008. Mobility, urban sprawl and environmental risks in Brazilian urban agglomerations: challenges for the urban sustainability in a developing country. In: de Sherbiniin, A., A. Rahman, A. Barbieri, J.C. Fotso, and Y. Zhu. (eds.). Urban Population and Environment Dynamics in the Developing World: Case Studies and Lessons Learned. Paris: CICRED Opdam P (2007). Deconstructing and reassembling the landscape system. Landscape Ecol 22:1445–1446. Pickett STA, Cadenasso ML (2008). Linking ecological and built components of urban mosaics: an open cycle of ecological design. J Ecol 96:8–12. Pijanowski BC, Iverson LR, Drew CA, Bulley HN, Rhemtulla JM, Wimberly MC, Bartsch A, Peng J (2010) Addressing the interplay of poverty and the ecology of landscapes: a grand challenge topic for landscape ecologists? Landscape Ecol 25(1):5–16. Potschin M, Haines-Young R (2006). Rio 2010, sustainability science and landscape ecology. Landscape, Urban Plan 75:162–174. Spiekermann K, Wegener M (2003). Modelling urban sustainability. Int J Urban Sci 7:47– 64. Termorshuizen JW, Opdam P (2009) Landscape services as a bridge between landscape ecology and sustainable development. Landscape Ecol 24:1037–1052. Thames, Hudson 2007. Future City: Experiment and Utopia in Architecture. Edited by Jane Alison, Marie-Ange Brayer, Frédéric Migayrou and Neil Spiller. Wendell Cox Consultancy., 1996. Population and Land Area for Urbanized Areas Wu J (2006). Landscape ecology, cross-disciplinarity, and sustainability science. Landscape Ecol 21:1–4. Wu J (2008a). Toward a landscape ecology of cities: beyond buildings, trees, and urban forests. In: Carreiro MM, Song YC, Wu JG (eds) Ecology, planning and management of urban forests: international perspectives. Springer, New York, pp 10–28. Wu J (2008b). Making the case for landscape ecology: an effective approach to urban sustainability. Landsc J 27:41–50. ZEITOUN J., 1977. Trames planes : Introduction à une étude architecturale des trames Aspect de l‘urbanisme. Paris : Dunod. ZUCCHELLI A., 1983. Introduction à l‘urbanisme opérationnel et à la composition urbaine, volume 1.Alger: O.P.U. 149 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ZUCCHELLI A., 1983. Introduction à l‘urbanisme opérationnel et à la composition urbaine, volume 2.Alger: O.P.U. ZUCCHELLI A., 1983. Introduction à l‘urbanisme opérationnel et à la composition urbaine, volume 3.Alger: O.P.U. Unplaned Urbanization and Policies Responses at Selected Countris of Asia Mahmoud Moshfegh1, Mohammad Gavad Mahmoudi2, Shahla Kazemipour Sabet3 1 Head of Research Group ―Internal Migration and Urbanization Studies‖ m_moshfegh@yahoo.com , Moshfegh@psrc.ac.ir 2 Head of Population Studies and Research Centre. 3 Deputy Chair in Population Studies and Research Centre Abstract This paper reviews and examens trends and patterns of urbaniztion during 1970 -2050, and policy responces in selected countris of Asia such as Iran, Turkey, China, South Korea, Japan and Indonesia. Results show that:The basic key of balanced urbanization is regional equilibrium of political and economic power. The most important obstacles for failure of controlling of growth population in large cities in Asia countries are :A) Absence of harmony and interaction and reciprocal synergy among the national economic policies and sectoral polices as well as obvious population distribution polices. B) Failure to attract people, companies and organization‘s confidence in the issue that development opportunities outside the capitals are real and reliable. C) Not promoting regional and local independence and extreme political and administrative centralisation. D) Repetitive changes in policy biases or conflicting legal notes have created some duality in action. E) Conceptual separations of cities and villages from each other and absence of simultaneous attention to rural and urban dimensions. F) Absence of precise and professional operational policies for control of population growth in cities with respect to their capacities and infrastructures. G) Absence of specific, responsible and accountable legal entities for management of land and population in order to follow up and supervise the implementation of decentralization plans. H) Absence of necessary legal supports for policies of population and space organization. I) Lack of design and creation of suitable and effective infrastructures for villages economy. Keywords:unplanned urbanization, population redistribution, policy. 1. Introduction Many asian countries envolve three major problems:A) spatial ambulances between rural and urban areas and urban hierarchy; B)spatial ambulances between different regions of ntries(East, West, Centre, South and North of Countries) And C)and urban 150 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr macrocephaly(urban primacy) and spatial imbalances. Population overconcentration and over-density in large is one of the obvious characteristics of the population settelment system in many Asian developing countries. Experts call this mode as the urban primacy. The urban primacy can be defined as the central place in an urban or city network that has acquired or obtained a great level of dominance. Indeed, these cities are considered as suction and accumulator pumps of human capital and physical assets in special areas. This process causes increases in regional inequalities. The consequences of this situation are the increasing weakness of rural areas and polarization of population activities and facilities in urban areas owing to economizations arising from scale. Out of total urban population, the population proportion of the largest city is so great that most of economic capitals, political influence, services and facilities are concentrated in these cities. Some of the problems facing metropolitan cities in developing countries are: permanent shortage of housing, permanent traffic disorders, provision of principle services with undesirable quality causing social inequalities in different areas of metropolitan cities, establishment of illegal residences and slums, urban hidden unemployment and poverty. All large developing countries of Asia are mainly concerned about their Urbanization Patterns and have implemented policies for reformation of current geographical distribution patterns of population mainly aimed at decrease in population growth of metropolitan cities. Urbanization trends in Asia essentially reflect the structure of the economies of Asian countries. A high level of urbanization can only be expected when an economy has experienced a major shift in its industrial structure, as witnessed by countries such as Japan and the Republic of Korea.( Jones,2002). This paper reviews and examines Urbanization levels and trends and policy responses to these changes in selected large cities and capitals in Asia such as Iran, Turkey, China, South Korea, Japan and Indonesia 2. Materials and Methods The research method is documentary study. The 2009 Revision of world urbanization prospects is used for projection of urbanization indicies22. policies , plans and strategies are extracted from the papers of professionals, official government documents and reports. The reason for selection of these countries is their similarity with Iran in terms of population growth changes, their challenges related to imbalance of population distribution and very high population density in the Capital of these countries. 3. Results Table (1) shows the most important policies, the outset of policy-making and population growth rate in capitals and large cities during the period 1950-2025. The large cities, specially majority of countries have experienced high population growth during 1950-1960. Studies conducted on population show that this decade concides with early stages of population transition, in which the natural growth of rural populatin has increased, and is the inception of group migration of rural inhabitants to the cities specially to capitals. Therefore, 22 . world Urbanization Prospects The 2009 Revision 151 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr the significant volume of these high population increases in capitals and large cities comes from rural-city migrations. Majority of policy-makings on population growth control in metropolitan cities dates back to the 1970s. However, after a one-decade experience on high natural population growth and increasing population growth in capitals and large cities as well as development of policies for population growth control in capitals of all countries under study, there are still different patterns on population growth in capitals of Asian populations which have been influenced by economic development policies and also population growth in these countries. During the period 1960-1980, there were different patterns of population growth in capitals of the countries under study as follows: A) A significant number of countries including Indonesia, Iranand South Korea have experienced a anual population growth of 4 percent in their own capitals. Of course, if we have a look at the column related to pivotal policies, these countries have generally adopted relatively similar pattern of control development policies. Studies show that during these two decades, the economic development pattern of these countries have followed government centralized economic planning pattern which is mainly based on capital economy approach. B) China have experienced a growth rate of 1 to 2 percent in 1960s and 1980s. this countries have had state-based socialistic economic approach. It seems that there is a stricter policy-making pattern on population movement in these countries than the countries of the first group. c) Japan have experienced a distinguished pattern of population growth in their capital. Tokyo has experienced an annual growth rate in a range between 2 - 3 percent. The capitals of many countries under study experienced declining growth even negative. Although some of the countries including Chain and Vietnam could control their population growth largely in capital and metropolitan cities through strict expansionary policies during 1970 and 1980, the capital of these countries experienced high population growth during 1980-2000. This historic and regional experience shows that if regional imbalances and inequalities are not removed basically, maybe the strict controlling law can prevent the irregular population growth in capitals for a short time, but it will be followed by a critical and compensative reflection in the longer time. Therefore, only formulation of government laws cannot solve the problem of imbalanced population. Among the capitals, some capitals including Jakarta, Tokyo, Seoul and Havana experienced a growth rate of less than 1 percent, even negative. Every measure for reducing social, economic and regional inequalities is the most important principle characteristics of policy-making pattern on redistribution of multi -component approach. 152 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Indon esia 195 0 Iran 197 0 1. the policy of closed city for limiting migration (1970) 2. transmigration policy (1950) 3. Approach of decentralization on increase in entrusting authorities to local governors‘ offices (1999) 4.Regional economic development plan (2000) 5. Establishment of national ministry of human habitats and regional infrastructure.(Jones,1989. Wijest,1985. Anh, 2003) 1. regional equilibrium and balance policy (1980-93). 2. growth polars policy (1980-93). 3. management and administrative structure (1980-93) 4. Rural development (1980-93) 5.Land and housing(1995-99) 6. Manpower, employment and unemployment (1995-99)(Tofigh,2005.Matani,2006. Latifee2008) 1.Rregistration system of Family name, ―hukou‖. 2. Balanced urbanization namely balanced large, medium and small cities. 3.Enhancement of local and regional cities role for facilitating development plans in coastal areas China 195 0 4.Emphasizing on job creation and self- management in regional urban areas. 5. Identification of specific performances of special cities. 6. Enhancement of national policies of urbanization and making national coordination at urbanization level, etc(Young , 1986.Anh, 2003. Webster, 2005) 153 19601970 19701980 19801990 19902000 20002005 Policies Annual population growth (%) 1950196 0 Metropolitan city Beginning of policy making Country Table(2). Policies for control of population growth in metropolitan cities and percentage of population growth trend in important cities in the countries under study, 1950-2025 Jakar ta 6.3 3.9 4.3 3.2 0.2 5 1.0 Tehr an 6.0 5.8 4.4 3.2 1.2 0.8 Beiji ng 8.9 1.2 6 1.9 4 2.3 8 3.6 9 1.7 4 Shan ghai 4.7 1.2 1 0.1 2 2.7 5 5.3 9 1.6 7 Hong Kong 4.5 2.8 1 2.9 1 2.1 1 1.6 2 0.7 2 Tianj in 1.8 1.2 3 1.2 3 1.9 7 3.8 8 1.5 1 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Shen yang 2.3 1.5 8 0.8 0 0.6 6 2.2 5 2.9 6 Toky o 4 3.4 2.0 5 1.3 6.0 0.3 0 Osak a 4.2 4.2 0.6 1 0.1 2 0.7 197 0 1. Establishing greenbelt around Seoul in 1972 .2. Indusial use planning (1970), 3. Educational policies (1970-73). 4. Tax and administrative policies. 5. Regulation pertaining to land and housing (1970-77). (Choi,1985. Kim,1988. Ro,1975. Nelson,1983) Seou l 8.7 8. 5 4.5 2.5 0.6 0 0.0 6 196 0 1. first five-year development plan(19631967): urbanization as an indicator of development. 2. Second five-year development plan (19681972): regional development plan, plan to removing inter-regional disparities 3. Third plan (1973-1978): Continuous and reciprocal functional relations is ensured between urban and rural settlement and utilized for gradual urbanization, ensure 4. employment of migrants in productive jobs. 5. the forth five-year development plan (19791983): the precautions to remove problems stemming from this, i.e. increasing production of building land, preventing speculation and preparing appropriate plans for the development of cities and towns 4.2 6.6 4.7 4.0 2 2.2 2.0 1 1.First comprehensive plan (1962-70) . Groups development plan 2. Second comprehensive plan (1970-80). Follow up and realization of the objectives of the first plan 3. Third omprehensive plan (1977-85). Plan for population settlement Japan South Korea turke y 196 2 4. Fourth comprehensive plan (1989- 2000. Main emphasis on national capital region5. Fifth comprehensive plan (19870-80). Promotion of Regional Independence and Creation of Beautiful National Land6. Decentralization ( administrative- political centralization)(Tofigh,2005. Yogi,2004). 2.9 2 Source of Annual population growth (%): http://esa.un.org/unpd/wup/index.htm.world Urbanization Prospects. the 2009 Revision If we suppose that the modification of annual population growth percentage in capitals is considered as a base for evaluating the impact of population control policies for the present time and future, it can be said that those countries that could reduce the percentage of 154 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr population growth in metropolitan cities to zero or less than zero, have been countries in control of population of metropolitan cities. successful By using this criterion, it can be said that among Asian and the Pacific countries under study, South Korea, Sri Lanka, Japan have had relatively successful policies in redistribution of population. South Korea, Japan are samples of successful countries that have considered the program of establishing centres for coordinated and balanced growth with comprehensive rural and regional development program , use of regional resources and facilities, local labor force absorb, establishment of industries outside the capital and urbanizing villages as their priorities. South Korea could draw population to small cities through developing tax laws, credit motivations for industrial activities, and industrial use planning. However, this success is the result of relatively equal measure in all levels in the country such as rapid decrease in rural population growth, government stability, widespread social services in rural and urban areas and a blooming economy. Japan could establish population and development balance across the country through a decentralized and powerful administrative-political system. According to economists, one of the most important factors impacting the success of more suitable distribution of income and population in Japan is that this country could combine economic growth with redistribution of population effectively ( Attar, 2009). Table (1) shows population projections made by Population Division of UN on population growth in some of the metropolitan cities and capitals of countries under study. Some distinguished patterns on population growth and capitals of countries in can be found. Some of the countries such as South Korea and Cuba will experience a negative population growth in their own capitals indicating a counter- urbanization phenomenon among Asian countries. Urban agglomerations with over 5 million inhabitants in year 2000 with 8953 thousands Istanbul is a member for the mega city to next years and its rank in the world urban agglomerations is twetysecond in this year. With the 2015 expectation of the megacities of Istanbul will be realized at the ninetieth rank with the population of 11362 thousands. Growth rate of the Istanbul between 1950-1975 is 4.8 ercentage, 1975-2000 is 3.6 percentage and 2000-2015 are expected 1.6 percentage. The enormous expansion in the global production of goods.After Marshall aid to Turkey in 1950 urbanization rate has been suddenly increase in certain cities because of the migration from rural areas to urban areas. There was population flow to the big cities in Turkey in this period. Therefore, the accumulation to the Ġstanbul was very high until 1970‘s. People who need to work with the service sector or any other non-qualified work that is not necessary education came to Istanbul and worked on the seasonal or short time period work. This population had to live this big city their problem was house and security. They built their house on public land illegal way called Gecekondu at that time. Poverty and sanitary conditions changed the profile of the city some certain areas that outskirts of the cities. Municipalities was not ready for this suddenly population accumulation problems. The inhabitant population of the Istanbul welfare decrease according to the year of 1950‘s. Today, Istanbul population are growing and municipalities and decision makers are developing solutions for the period of the next. At the same time, international entity of the 155 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr city export import activities and cultural and natural assets that belong this city increase attractiveness of the city for the population of the migrate to the city. In his theory titled ―Urbanization Development‖, Davis names one of the characteristics of mature stage in urbanization growth as ―counter- urbanization‖. He believes that when urban population growth rate decreases, the curve shape of urbanization begins to get flat and the empty capacity of urbanization gradually finishes. At the end of the curve, urbanization will get a stabilized shape. In other words, the experience of some developed countries shows that at the end of this stage, return urbanization phenomenon (counter urbanization) is revealed specially in metropolitan cities. At this stage, metropolitan cities and large cities experience negative net migration rate. Some capitals will experience a constant population growth (between 0.3 to 1 percent), including Tokyo(0.3), Sri Lanka ( 0.65) and Tehran (0.8). Certain capitals will experience a growth rate ranging 1 to 2 percent including Jakarta (1.03 percent), Bangkok (1.17 percent), Kuala Lumpur (1.59 percent), and Hanoi (1.63 percent) and Beijing (1.74 percent). Conclusions and recommendations The early evaluation on failure of optimum population distribution policies and population growth control in metropolitan cities of developing countries in Asia and Latin America show that although many of Asian countries have had organized and specific policies on population redistribution and land use planning in their development plans. However, in many cases, such policies are archived in government documentations and/or are rarely used or they are implemented imperfectly. This issue is one of the new weak points on population distribution planning in Asian countries. Moreover, there is lack of coordination among different management levels and absence of active participation of all ministries and related organizations on plans of population growth control and redistribution in capitals. Briefly speaking, the evaluations of experts and specialists in the countries under study show that the most important factors for failure of population growth control policies in metropolitan cities and capitals in Asian and Pacific are as follows: A) Absence of coordination, interaction and reciprocal synergy between national economy policies and sectrol policies as well as obvious population distribution policies. B) Failure to draw public, companies and organization‘s confidence in this issue that development opportunities outside the capitals are real and reliable. C) Not promoting regional and local independence and extreme political and administrative dominance of central government. D) Repetitive changes in policy orintations or conflicting legal notes have created some duality in action. E) Conceptual separations of cities and villages from each other and absence of simultaneous attention to rural and urban dimensions in decentralization planning and economic development. F)Absence of precise and professional operational policies for control of population growth in cities with respect to their capacities and infrastructures. 156 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr G) Absence of specific, responsible and accountable legal entities for management of land and population in order to follow up and supervise the implementation of decentralization plans. H) Absence of necessary legal supports for policies of population and space organization. I) Lack of design and creation of suitable and effective infrastructures for rural areas. J) Planning of economic development policies without paying attention to the local and regional capacities, potentials and limitations. K) Policy-making for cities in order to control migration and decrease in population load without considering the dimension of rural community and less-developed region. L) Inattention to empowerment and job skill training of rural inhabitants specially workers and low-income people.Results of evaluation made by Iranian's experts and specialists on prioritizing population growth control in capitals and optimum distribution of the nation‘s population show that the most important elements of policy-making which can be effective in population distribution improvement in the country and population growth control in capitals are as follows23: A) Development local investments and activating local and regional outstanding capacities and qualifications.B) Creation job opportunities in villages and small cities, in case of implementation of Para (a), it is practical. C) Designing university poles in different areas of the country with respect to economic, social and natural capacities of each area which can be the complement of the policies (a) and (b). D) Implementation of rehabilitation and empowerment projects of youths and women in rural areas and small cities. This policy is one of the local and regional development gears and the complementary of the first three policies. d) Improvement of urban management in small and medium cities which introduces life desirability and pleasure outside the capital for local inhabitants and decreases desirability of migration to the capital for better life. As it is seen, most policies emphasized by respondents under study are outside the boundaries of the capital. Therefore, the solution for major part of problems in the capital depends on the solution of problems in areas around the capital. Of course, while paying attention to problems of areas outside the capital, the problems of the capital should not been ignored. The specialists and experts introduce two policy strategies in this regard: A) Control of metropolitan cities body development through approval of strict laws. B) Planning for return migration of educated people and specialists to Sub-provinces The important and principle issue which should not be ignored in adopting each of procedures is that essential legal supports are needed for implementing each of intended policies, some of which are administrative supports and assurance that the selected procedure agrees with national development strategies and is merged in them. 157 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr With respect to obvious obstacles and limitations on the way of the four methods of population redistribution( return migration, closed city, prevention of arrival of migrants in capital, re-habitation , establishment of growth pole), two strategic and important results are as follows: 1) Experience of successful countries on redistribution shows that the best strategies always involve a combination of various , homogeneous, accommodated and multi-surface methods . Therefore, every migration or redistribution policy should be taken into consideration in the context of other policies. Moreover, when implementing policies, there should be coordination, harmonization and synergy between small, middle, sectoral, intrasectrol, horizental and vertical national levels.Otherwise, every policy on this area will lead to deadlock. 2) The past, present and future development trend of population growth in capitals and metropolitan cities of the countries under study show that although perhaps a combination of strategies and policies can decrease the metropolitan cities population growth, it cannot stop population growth of these population centres. Therefore, in terms of general development goals , necessary policy procedures should be taken into accounts for adaptation of people and the families who migrate to metropolitan cities. Moreover, organization and empowerment of slum-dwellers of metropolitan cities for achieving urban sustainable development should not be ignored. References Anh. N (2003), ―Internal Migration Policies in ESCAP Region‖, Asia – Pacific Population Journal, Vol. 18 No.3, PP(123- 145). Bradshawyork w.(۷۸۹۱), ―Urbanization and Under Development: a Global Study of Urbanization, Urban, bios and Economic Dependency‖, American sociological Review, ۲۵, pp ۵۵۲, ۵۳۸. Choi, H.H. and T.I. Lee (1985). "Attributes of Metropolitan Suburbanization in Seoul Capital Region and Their Policy Implications". Paper read at the Korea-U.S. Seminar on Urban/Regional/Transportation Development Planning. Coward, J. Eastwood, D. Edwards, C. Pollard, J. & Poole, M. (1988), “Worked Exercises In Human Geography”, Thired Published, Cambridge Univercity. Daniel R. Vining, Jr. (1985). " The Growth of Core Urban Regions in Developing Countries" , Population and Development Review, Vol. 11, No., pp. 495-514. Goldstein, S. (1987). ―Forms of mobility and their policy implications: Thailand and China, compared‖, Social Forces, vol. 65, No. 4, pp. 915-942. Hugo, G. J. et al. (1981), "Population distribution and redistribution," in ESCAP, Migration, Urbanization and Development in Indonesia. Jones, G.W. (1979), "Indonesia: The transmigration programme and development planning", in R.J. Pryor (ed.), Migration and Development in South East Asia: A DemographicPerspective. Kuala Lumpur: Oxford University Press. 158 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kim, W.B (1988), “Population Redistribution Policy in Korea: A Review Population Policy”, Research and Policy Review, No3. PP. (49-77). Kontuly, T, Geyer, H, S. (2003). Introduction to Special Issue: Testing the Differential Urbanization Model in Developed and Less Developed Countries. Journal of Economic and Social Geography, 94, 3-10. Latifee, G(2008). “Changes in the Spatial Planning programs before and after the Revolution(Iran),”Social Development & Welfare Planing journal, No(1), PP45-62. Matani, Ali(2006). “Law of the first, Second, Third and fourth economic, social and cultural development plan of the Islamic Republic of Iran”, First Published, jungel Publishes, Tehran. “Law of the Fourth economic, social and cultural development plan of the Islamic Republic of Iran,2005-2009”, Management and planning Organization. Tehran, Iran. Mutlu, S. (1989), Urban Concentration and Primacy Revisited: An Analysis and Some Policy Conclusions, Economic Development and Cultural Change, Vol. 37, No. 3, pp. 611-639. Nelson, J.M. (1983). "Population redistribution policies and migrants' choices," in P.A. Morrison (ed.), Population Movements: Their Forms and Functions in Urbanization and Development. Leige, Belgium: Ordinal Edition. Oberai, A. S. (1987). “ Migration, Urbanization and Development ”, Geneva, International Labour Organization. Ro, G.G. (1975). "Determinants of internal migration in Korea," Journal of East-West Studies 2 -63-80. Seoul, Korea. Simmons. A.B (1979), “Slowing Metropolitan City Growth in Asia: Policies, Programs and Results”, Population and Development Review, Vol 5. No, PP (87-104). Tofigh, Firouz (2005). “Spatial Planning, International Experience and Its Relevance for Iran”, First published, Urban Planning and Architecture Research Center, Tehran, Iran. United Nations (1999). “Concise report on world population monitoring, population growth, structure and distribution”, Report of the Secretary-General, EYCN.9/1999/2. United Nations (2002). “National population policies 2001”. New York, United Nations, Population Division, 427 p. United nations, (۷۸۹۱), “Urbanization world population Trends, population and Development interrelation and population policies”, monitoring report. New York united nations. United Nations, (2000). “Comparative study on migration, urbanization and development in the ESCAP ― region, Country Reports, United Nations, New York. United Nations, 1993. “Population policies and programmes”. Proceedings of the United Nations Expert Group Meeting on Population Policies and Programmes. Cairo, Egypt, 159 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 12–16 April 1992. New York, United Nations, Department for Economic and Social Information and Policy Analysis, Population Division, 268 p. Ving. J, Daniel. R. (1985), “The Growth of Core Urban Regions in Developing Countries”, Population and Development Review, Vol.11. No3, PP (495 – 514). Webster. D (2005), “Urbanization Dynamic and Policy Framework in Developing Countries”, World Bank and Government of Philippine. Weiner, M. (1975). “ Internal Migration Policies: Purposes, Interests, Instruments, Effects ” (Cambridge, A., Center for International Studies). Wijest. T. V (1985), “Transmigration in Indonesia: An Evaluation of a Population Redistribution Policy”. Population Research and Policy Review, N (4). PP (11- 30). Yogi, k. (2004), “Decentralization in Japan”, Policy and Governance Working Paper Series No.30, Keio University, Japan. Young, Y.M. (1986), “Controlling Metropolitan, Growth in Eastern Asia”, Geographical Review, Vol.76, No .2. PP. (125-137). 160 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kentsel DönüĢüm Projelerinde Deprem Faktörü Gül USLU1, Bayram UZUN1 Ondokuzmayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Harita Mühendisliği Bölümü, 55139, AtakumSamsun, gul.uslu@omu.edu.tr, 1 Karadeniz Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Harita Mühendisliği Bölümü, 61080, Trabzon, buzun@ktu.edu.tr 2 Özet Ülkemiz, dünyanın aktif deprem kuĢaklarından biri olan Alp-Himalaya deprem kuĢağı üzerinde yer alır. Ülkemizin yüzölçümünün %42‘si birinci derece deprem kuĢağı üzerindedir. 20.yy‘ın baĢlarından beri yapılan istatistiki çalıĢmalar, Türkiye‘de yaklaĢık her iki yılda bir yıkıcı deprem olduğunu göstermektedir. Bu durum Türkiye‘de kaçınılmaz bir doğal afet olduğunu ortaya koymaktadır. Kentsel dönüĢüm basın gündeminde sıkça karĢılaĢtığımız kavramlardan biri haline gelmiĢtir. Özellikle Türkiye‘de 1999 yılında yaĢadığımız depremden sonra yapıların iyileĢtirilmesi konusunda büyük bir geliĢme gösterilmiĢtir. Türkiye‘de yaĢanan deprem tehlikesinin yanı sıra hızla artan nüfus ile köylerden kentlere yapılan göç kaçak yapılaĢmayı arttırmıĢ ve böylece kentlerdeki yaĢamın zorlaĢmasıyla kentsel dönüĢümün gerekliliği ortaya çıkmıĢtır. Bu çalıĢmada, deprem odaklı kentsel dönüĢümün sorunları tanımlanmıĢ, bu konuda alternatif öneriler sunulmuĢ ve finans gereksiniminin nasıl karĢılaĢılacağı hakkında tartıĢılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Deprem, Kentsel DönüĢüm, Göç, Kaçak YapılaĢma Earthquake Factor in Urban Regeneration Projects Abstract Our country is located within the Alpine-Himalayan seismic belt which is one of the world's active earthquake zones. 42%of the surface area of the country is on the first-degree earthquake zone. The statistical studies that have been done from the beginning of 20th century indicates that in Turkey there is a destructive earthquake over biennially. This situation shows that there is always an unavoidable natural disaster in Turkey. Urban transformation has become one of the concepts encountered in press agenda frequently. Especially after the earthquake we lived in Turkey in 1999, the subject of the improvement of structures has become a major development. As well as the earthquake dangerous in Turkey, rapidly growing population and the migration from villages to cities increased illegal construction and thus transformation of urban life in cities has become necessary because of the hard life in urban cities. In this study, the problems of the urban transformation focused on the earthquake were identified, alternative suggestions were presented and discussed about financial necessities. Keywords: Earthquake, Urban Transformation, Migration, Illegal Construction. 161 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Gaziantep’teki Zemin Özelliklerinin Ġncelenmesi Ali Fırat ÇABALAR1, Nurullah AKBULUT2, M. Musab ERDEM1 , Abidin DĠLEK 1 Gaziantep Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü, 27310, Gaziantep, cabalar@gantep.edu.tr 2 Hasan Kalyoncu Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü, 27410, Gaziantep, nurullah.akbulut@hku.edu.tr 1 Gaziantep Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü, 27310, Gaziantep Özet Bu çalıĢmada, Gaziantep'te üzerine konut ve sanayi alanlarının inĢa edildiği/edileceği zeminler incelenecektir. Gaziantep, Türkiye'nin en önemli tektonik hatlarından Doğu Anadolu Fay Hattı ve Ölü Deniz Fay Hattının etki alanı içindedir. Son dönemde, Gaziantep ve yakın çevresinde kuvvetli bir sismik hareket kaydedilmiĢ olmasa da, bu bölgenin önemli bir kısmı 1. derece deprem bölgesi olarak kabul edilmektedir. Ülkemizdeki en çok göç alan Ģehirlerin baĢında gelen Gaziantep'teki hızlı nüfus artıĢı, denetimsiz ĢehirleĢme ve sanayileĢme, bilgi ve eğitim eksikliği, yeni sanayileĢmeye ve imara açılacak bölgelerdeki yanlıĢ yer seçimi, bilimsellikten uzak planlama, denetimsiz yapı süreci, çağdaĢ yöntemlerle yerleĢme ve yapı denetim mekanizmalarının geliĢtirilememesi gibi nedenler, bu bölgedeki olası bir sismik afetin etkisini daha da artırabilir. Gaziantep'te yapılan bazı sondaj, sondalama, saha deneyleri ve laboratuar deneyleri ile bölgedeki zemin tabakaları, bunların kalınlıkları, yeraltı su durumu ile zeminlerin statik ve dinamik özelliklerinin derlemesi yapılarak, elde edilen verilerle üstyapı uygulamaları arasındaki iliĢki araĢtırılmıĢtır. Gaziantep‘teki nüfus potansiyeli ve ekonomik faaliyetler düĢünüldüğünde, burada sunulacak zemin incelemesi sonuçlarının bölgenin daha yaĢanabilir ve güvenli bir merkez haline gelmesine katkı sağlayacağı düĢünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Gaziantep, zemin, deprem Investigation of Soil Properties in Gaziantep In this study, the properties of the soil in Gaziantep where the residental and industrial buildings located is investigated. Gaziantep takes place over the Dead Sea Fault Zone (DSFZ) and East Anatolian Faul Zone (EAFZ), which are the most active sesmic zones of Turkey. Inspite of the fact that recently there has been no any strong seismicity within the region, it is known as a first degree earthquake zone. Gaziantep is one of the most developed cities in Turkey, and has a high population increase. Fast growing in the industrilal facilities, lack of education, nonscientific approach in urbanization could lead a more serious affects because of a possible seismic activity expected in the region. In this study, the properties of the soil in the region is investigated via samplings, borings, ground water level determination, compiling static and dynamic properties of the soils in the region. It is believed that the study to be carried out here can increase the safety and life standards in the city. Keywords: Gaziantep, soil, earthquake 162 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 1. GiriĢ Gaziantep Türkiye'nin en önemli tektonik hatlarından Doğu Anadolu Fay Hattı ve Ölü Deniz Fay Hattının etki alanı içindedir. Son dönemde Gaziantep ve yakın çevresinde kuvvetli bir sismik hareket kaydedilmiĢ olmasa da, bu bölgenin önemli bir kısmı 1. derece deprem bölgesi olarak kabul edilmektedir. Bölge, Ölü Deniz Fay Hattı‘nın kuzeyi ve Doğu Anadolu Fay Hattı‘nın batısında, ki bu iki hat önemli büyüklükte deprem üretebilme potansiyeline sahiptir. Burada meydana gelebilecek bir depremden Gaziantep'in etkilenmemesi mümkün değildir. ġehrin merkezi, söz konusu Fay Hattına yaklaĢık 40- 45 km mesafede yer almaktadır. Bu fay hattı 6 ana kısımdan oluĢmaktadır. Bu fay hattının ilimize de yakın olan 90 km. uzunluğundaki GölbaĢı- Türkoğlu kesiminde tarihsel ve aletsel bulgulardan elde edilen verilere göre büyük deprem olarak nitelendirilen büyüklüğü 7 ve üzerinde bir deprem 1513 yılından bu yana meydana gelmemiĢtir. Aynı Ģekilde Gaziantep'in ilçelerinden Ġslâhiye ve Nurdağı'ndan geçen yaklaĢık 145 km. uzunluğundaki Türkoğlu- Antakya kesiminde de 150 yıldan fazla zamandır büyük deprem olmamıĢtır. Bu durum, söz konusu alanların deprem üretme potansiyeli açısından ne kadar tehlikeli olduğuna iĢaret etmektedir. Özellikle GölbaĢı- Türkoğlu kesiminde yaklaĢık 500 yıldır büyük deprem meydana gelmemesi, buranın büyük deprem olarak nitelendirilen 7 ve üzerinde bir deprem üretme potansiyelini her zaman canlı tutmaktadır. ġekil 1‘de Gaziantep bölgesi deprem risk haritası sunulmaktadır. ġekil 1. Gaziantep Bölgesi deprem risk haritası Bugün Gaziantep gerek sanayi üretimi, gerekse tarihi, kültürü, müzeleri ve alıĢveriĢ merkezleri ile bölgenin cazibe Ģehirlerinden biridir. Ġhracat yönünden ülkemizin önemli Ģehirlerinden biri olan Gaziantep, kendi alanında birçok sanayi devine ev sahipliği yapmaktadır. Gaziantep coğrafi yönden Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)‘nin giriĢ kapısı, ticari hacmi ve sanayisi ile GAP‘ın merkezi konumundadır. Bu yönüyle, ekonomik yönden çevresindeki birçok ili etkisi altında tutmaktadır. Gaziantep ülkemizdeki en çok göç alan Ģehirlerin baĢında gelmektedir. Hızlı nüfus artıĢı ve göçler, denetimsiz ĢehirleĢme ve sanayileĢme, bilgi ve eğitim eksikliği, yeni imara açılacak bölgelerdeki yanlıĢ yer seçimi, bilimsellikten uzak planlama, denetimsiz yapı süreci, çağdaĢ yöntemlerle yerleĢme ve yapı denetim mekanizmalarının geliĢtirilememesi, gibi nedenler doğal afet etkisini daha da artırabilmektedir. Burada sunulan çalıĢmada, Gaziantep ve çevresinde, üzerine iĢ ve yaĢam alanlarının inĢa edildiği/edileceği zeminler tanıtılacaktır. Gaziantep‘teki nüfus potansiyeli ve ekonomik 163 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr faaliyetler düĢünüldüğünde, çalıĢmada sunulan bilgilerin daha sonra yapılacak olan daha geniĢ kapsamlı çalıĢmalara ıĢık tutacağına inanılmaktadır. 2. Jeolojik ve Jeoteknik değerlendirmeler Yer hareket tahmini ve tasarım kriterlerini geliĢtirmek için sismik özelliklerin yanı sıra zeminin jeolojik koĢullarının da bilinmesi gerekir. Bazı çalıĢmalar ıĢığında CoĢkun ve CoĢkun (2000) Gaziantep havzasının yapısal evrimini etkileyen en önemli fayın Ölü Deniz Fay hattı olduğunu belirtmiĢtir (ġekil 2). 1000 km den fazla uzunluğu olan, Arap ve Afrika plakalarını sınırlayan Ölü Deniz Fay hattı sol atımlı yanal bir fay olup (Erdik vd., 1980; Garfunkel vd. 1981; Gursoy vd., 2003) kuzeye doğru devam ederek Ġsrail, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Türkiye‘den geçmektedir, güneyi ise Arap- Afrika plakalarının sınırlarını Kızıl Deniz‘de karĢılar (Westaway, 1994). Doğu Anadolu Fay hattını oluĢturmak üzere Gaziantep‘in batısında sağa yönelir ve Anadolu- Afrika plakalarının sınırında birleĢir. Kinematik modellemelerde bu fay hattının, Doğu Anadolu Fay hattını KahramanmaraĢ‘a yakın üçlü bir kavĢakta karĢıladığı kabul ediliyor olsa da (Tatar ve diğerleri. 2004) (ġekil 3) bu geometrik bağlantıyı Doğu Anadolu Fay hattıyla ve Anadolu- Afrika plakaları arasındaki sınırlarla iliĢkilendirmek zordur (Erdik vd., 1979; Oner vd., 1979; Yurtmen vd. 2002; Charovicz vd. 2005). Bu nedenlerden dolayı Ölü deniz fay hattının kuzeyinde, Westaway (2003) tarafından 'geometrik kilit' olarak adlandırılan bu bölgenin, daha fazla çalıĢma gerektirdiği görünüyor. ġekil 2.Gaziantep ve civarını etkileyen farklı plakalar (CoĢkun ve CoĢkun, 2000) ġekil 3‘te Gaziantep zeminine ait genel stratigrafi kolonu görülebilir. DeğiĢen aralıkta genel formasyonun bazalt ağırlıklı olduğu görülmektedir. Bu ekstruzif igneous kaya; kırmızımsı, koyu gri, koyu kahverengi ve çok kalın katmanlı bir yerdir. Gaziantep‘in bazı bölgelerinde kireçtaĢı yatakları da baskın olarak görülebilir. Kimyasal olarak çözülebilen bu kayaçların diğer kayalardan farklı olarak kaya kütlesi içinde hemen hemen her derinlikte bulunabilir olmasıdır. Mühendisler tarafından dikkate alınması gereken kireçtaĢının bazı özellikleri Fookes ve Hawkins (1988) tarafından derlenmiĢtir. 164 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil 2. Gaziantep zemin stratigrafi kolonu (CoĢkun ve CoĢkun, 2000) Diğer bir rastlanan formasyon ise kildir. Bu çalıĢmada Gaziantep Ģehrine ait bazı yerleĢim yerlerinden alınan kil örneklerinin özellikleri Tablo 1‘de verilmiĢtir. Tablo 1. Killere ait bazı özellikler Üniversite Sarıgüllük KarataĢ Atterberg kıvam sınıflandırması CL MH ML Özgül ağırlık, Gs 2,55 2,71 2,49 Optimum su muhtevası (wopt) 15 25 27 Maksimum kuru birim hacim ağırlığı (γmax) 17,95 15,91 14,62 Likit limit (%) 43,20 50,90 30,00 Plastik limit (%) 16,96 35,71 22,07 Plastisite indisi (%) 26,24 15,19 7,93 165 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil 3‘te Gaziantep Ģehir merkezinde açılan farklı sondaj kuyularının yerleri gösterilmektedir. Bu kesite ait jeolojik detayların verildiği ġekil 4‘den de anlaĢılacağı gibi, bölgede daha çok kireç taĢı, bazalt ile yüzeyleĢen kil formasyonları mevcuttur. ġekil 3. Gaziantep Ģehir merkezindeki farklı sondaj kuyuları (A- A‘ kesidi) 166 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil 4. A-A‘ kesidine ait detay görünüm 167 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 3. Sonuçlar ve Öneriler ÇalıĢmada elde dilen sonuçlar Ģu Ģekilde sıralanabilir. 1. Gaziantep ve civarında Ölü Deniz Fay Hattı ile Doğu Anadolu Fay Hattı‘nın etkisinde kaldığından olası bir sismik tehlike altındadır. 2. Gaziantep ve civarı, jeolojik olarak genellikle bazalt ve kireç taĢı hakimiyetindedir. 3. Sınırlı olarak, yüzeyselleĢmiĢ kil bulunmaktadır. Kaynaklar Coskun, B, B. Coskun (2000) The Dead Sea Fault and Related Subsurface Structures, Gaziantep Basin, Southeast Turkey. Geological Magazine 137 (2): 175-192. Erdik, Mustafa, Aybars Gurpinar, Mete Oner (1979) "Iskenderun III. Petrochemical Complex: Seismic Hazard Assessment," METU/EERI Report No.7905. Erdik, Mustafa, Mete Oner, Polat Gülkan (1980) "Malatya-Elazig Railway, Karakaya Bridge: Assessment of Design Earthquake Characteristics," METU/EERI Report No. 8006 Fookes, P. G., A. B. Hawkins (1988) Limestone weathering: it‘s engineering significance and a proposed classification scheme. Quarterly Journal of Engineering Geology, London, 21: 7-31. Westaway, R. (1994) Present-day Kinematics of the Middle East and Eastern Mediterranean. Journal of Geophysical Research 99(B6): 12071-12090. Westaway, R. (2003) Kinematics of the Middle East and Eastern Mediterranean updated. Turkish Journal of Earth Sciences (Turkish J. Earth Sci.) 12: 5- 46. 168 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Time-History Response of Concrete Bridge under Seismic Loads Seyed Reza JAHED 1, Amir Sepehr HASHEM MONIRI2 1 MSc civil Engineering, Islamic Azad University, Bandar abbas Branch, Iran, Reza_Jahed2002@yahoo.com 2 MSc civil Engineering, International institute of earthquake engineering and seismology, Iran, amirmoniri@yahoo.com Abstract Numerical and theoretical studies have been performed to determine the time-history response of bridges. In this paper a certain concrete bridge in Iran is modeled in finite element software. The results consisting of time-history diagram of displacement and hysteresis loop are illustrated for three different earthquakes. The results of the research show that the bridge structure can withstand the acceleration of 0.348g that is acceptable, since according to the Iranian seismic design code the required tolerable acceleration must be 0.25g. Moreover, the middle piers of P2, P3, P4 and P5 are mainly damaged at one third of the pier. This indicates the flexural behavior of them. Thus the designers must focus on this part. Keywords: concrete bridge, dynamic analysis, ANSYS 1. Introduction Bridges constructed in Iran between the 1970's to the mid 90's where inadequately designed to resist earthquake loading. After the damaged caused by the 1971 San Fernando in USA earthquake the worldwide design requirements have been modified to accommodate the need for columns to achieve sufficient strength and ductility during seismic activity. Therefore, repairs to existing bridge substructures must be considered to eliminate further bridge pier failures. There were two main deficiencies with bridge piers designed before 1971: 1) insufficient lap splice length placed at the base of the column and 2) widely spaced transverse reinforcement. Before 1971 the lap splices were designed at the footing of the columns and had a typical length equal to 20 bar diameters. In the existing Building Code Requirements for Structural Concrete, ACI 318-02, lap splices are required in the center half of the member length. The behavior of a statically indeterminate structure subjected to earthquake loading is such that after the moment strengths at one or more points have been reached, discontinuities develop, commonly known as "plastic hinges", in the elastic curve at those points, which results in an inelastic analysis . With the insufficient lap splice length at the base of the column in the plastic hinge region and lack of confinement provided by the transverse reinforcement, the longitudinal reinforcement is not able to develop its desired strength and spalling of the concrete will occur, which will result in debonding and initiate slippage. Ultimately the base of the column can either experience a brittle shear failure, or a brittle pullout failure. 169 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 2. Case Study The bridge selected for this research is located in south west of Iran. It has 149 meters length consisting of 2 spans of 12 meters (first and last span) and also 5 spans of 25 meters (middle spans). The bridge width is about 8.8 meters. Below are the plan and the main longitudinal section of the concrete bridge. Fig.1. Site plan of the bridge Fig.2. Main section of the bridge 3. Earthquake records In this research 3 different earthquake records are chosen on order to provide a better understanding of the dynamic response of concrete bridge. Moreover, here we can find the maximum acceleration that the bridge can tolerate before any kind of plastic hinges or collapse. The selected records are ChiChi, Taiwan Earthquake; Kobe, Japan earthquake and Tabas, Iran Earthquake. The acceleration-time graphs are presented in the forward figures. 170 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Fig.3.ChiChi Earthquake Fig.4. Kobe Earthquake Fig.5.Tabas Earthquake 171 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 3.1.Nonlinear Time History Analysis In the case of a bridge with complex behavior during earthquakes, dynamic analysis shall be performed and its results may be reflected in the design of the bridge. The seismic coefficient method and the ductility design method are seismic performance calculation methods involving the replacement of dynamic seismic forces with static seismic forces, but not all cases of bridges with complex behavior during earthquakes can be fully represented by static analysis. The selected bridge may have complex behaviors due to long natural periods and or high piers, thus requiring dynamic analysis. The seismic behavior of the bridge during a 3 strong earthquake is examined using nonlinear time history response analysis. 4. Modeling Procedure 4.1. Element type An eight-node solid element, Solid65, was used to model the concrete. The solid element has eight nodes with three degrees of freedom at each node – translations in the nodal x, y, and z directions. The element is capable of plastic deformation, cracking in three orthogonal directions, and crushing. The geometry and node locations for this element type are shown in Figure 6. Fig.6. Solid65 – 3-D reinforced concrete solid (ANSYS 1998) 4.2. Material properties Development of a model for the behavior of concrete is a challenging task. Concrete is a quasi-brittle material and has different behavior in compression and tension. The tensile strength of concrete is typically 8-15% of the compressive strength. Figure 7 shows a typical stress-strain curve for normal weight concrete 172 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Fig.7. Typical uniaxial compressive and tensile stress-strain curve for concrete In compression, the stress-strain curve for concrete is linearly elastic up to about 30 percent of the maximum compressive strength. Above this point, the stress increases gradually up to the maximum compressive strength. After it reaches the maximum compressive strength σ cu , the curve descends into a softening region, and eventually crushing failure occurs at an ultimate strain εcu . In tension, the stress-strain curve for concrete is approximately linearly elastic up to the maximum tensile strength. After this point, the concrete cracks and the strength decreases gradually to zero. 4.3. FEM input data For concrete, ANSYS requires input data for material properties as follows: Elastic modulus (Ec) Ultimate uniaxial compressive strength (f‘c) Ultimate uniaxial tensile strength (modulus of rupture, fr) Poisson‘s ratio (ν) Shear transfer coefficient (βt) Compressive uniaxial stress-strain relationship for concrete For the full-scale beam tests, an effort was made to accurately estimate the actual elastic modulus of the beams using the ultrasonic pulse velocity method. A correlation was made between pulse velocity and compressive elastic modulus following the ASTM standard methods. From this work, it was noted that each experimental beam had a slightly different elastic modulus; therefore, these values were used in the finite element modeling. 4.4. Failure Criteria for Concrete The model is capable of predicting failure for concrete materials. Both cracking and crushing failure modes are accounted for. The two input strength parameters – i.e., ultimate uniaxial tensile and compressive strengths – are needed to define a failure surface for the concrete. Consequently, a criterion for failure of the concrete due to a multi axial stress state can be calculated. 173 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr A three-dimensional failure surface for concrete is shown in Figure 8. The most significant nonzero principal stresses are in the x and y directions, represented by σxp and σyp, respectively. Three failure surfaces are shown as projections on the σxp-σyp plane. The mode of failure is a function of the sign of σzp (principal stress in the z direction). For example, if σxp and σyp are both negative (compressive) and σzp is slightly positive (tensile), cracking would be predicted in a direction perpendicular to σzp. However, if σzp is zero or slightly negative, the material is assumed to crush. Fig.8. 3-D failure surface for concrete (ANSYS 1998) In a concrete element, cracking occurs when the principal tensile stress in any direction lies outside the failure surface. After cracking, the elastic modulus of the concrete element is set to zero in the direction parallel to the principal tensile stress direction. Crushing occurs when all principal stresses are compressive and lie outside the failure surface; subsequently, the elastic modulus is set to zero in all directions, and the element effectively disappears. During this study, it was found that if the crushing capability of the concrete is turned on, the finite element beam models fail prematurely. Crushing of the concrete started to develop in elements located directly under the loads. Subsequently, adjacent concrete elements crushed within several load steps as well, significantly reducing the local stiffness. Finally, the model showed a large displacement, and the solution diverged. A pure ―compression‖ failure of concrete is unlikely. In a compression test, the specimen is subjected to a uniaxial compressive load. Secondary tensile strains induced by Poisson‘s effect occur perpendicular to the load. Because concrete is relatively weak in tension, these actually cause cracking and the eventual failure. Therefore, in this study, the crushing capability was turned off and cracking of the concrete controlled the failure of the finite element models. 5. Results There are nonlinear dynamic analysis results (displacement, acceleration, shear force, bending moment, and hysteresis loop of plastic hinge) for each earthquake level. However In this part only the displacement results are illustrated. 5.1. Determination of maximum acceptable earthquake acceleration in case of pier confinement without using Elastomer bearing pads 174 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr a) ChiChi Earthquake In this case the maximum response has occurred in 7.4ms in node number 10. The timehistory response is as below. Fig.9. Joint 10 response Fig.10. Structural hysteresis loop b) Kobe Earthquake In this case the maximum displacement has occurred in 1 s in node number 48 at for 6.29 millimeters. The time-history response is as below. Fig.11. Joint 48 response 175 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Fig.12. Structural hysteresis loop c) Tabas Earthquake In this case the maximum displacement has occurred in 2.1 s in node number 35 for 4.76 millimeters. The time-history response is as below. Fig.13. Joint 35 response Fig.14. Structural hysteresis loop 176 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 5.2. Determination of maximum acceptable earthquake acceleration in case of pier non-confinement without using Elastomer bearing pads In this part the analysis are performed for the case of non-confined piers. It is predictable that the results mist be less than the previous part due to non-confinement and the structure leads to plastic situation for fewer acceleration. a) ChiChi Earthquake The maximum tolerable acceleration for this example is 0.24g and the maximum displacement is 6.185mm in node 10. The time-history response is presented in below figure. Fig.15. Joint 10 response Fig.16. Structural hysteresis loop b) Kobe Earthquake The maximum tolerable acceleration for this example is 0.482g and the maximum displacement is 5.73mm in node 47. The time-history response is presented in below figure. 177 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Fig.17. Joint 10 response Fig.18. Structural hysteresis loop c) Tabas Earthquake The maximum tolerable acceleration for this example is 1.147g and the maximum displacement is 5.48mm in node 48. The time-history response is presented in below figure. Fig.19. Joint 48 response 178 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Fig.20. Structural hysteresis loop 6. Conclusion The results of the research are listed here, they include: 1- The bridge structure can withstand the acceleration of 0.348g that is suitable since according to the Iranian seismic design code the required tolerable acceleration must be 0.25g. 2- The effects of pier confinement is investigated in this paper. Applying confining bars the tolerable acceleration of the structure increases from 0.24 to 0.305.this means of 27% increscent. 3- The displacement comparison in different cases show that confinement decreases the displacement about 16.4% for ChiChi earthquake, 9.7% for Kobe earthquake and 13% for Tabas earthquake. References 1- introduction to ansys analysis program – KTH solid mechanics 2- Ansys tutorial – Kent.L.Lawrence-university of Texas- ISBN: 1-58503-254-9 3- ACI committee 341, 2002 , "Seismic Analysis and Design of Concrete Bridge System (ACI 341.2R.02) "American Concrete Institute, 25pp 4- Ambraseys N, Douglas. J "Reappraisal of Effect of Vertical Ground Motion Response" ESEE Report No. 4, August 2000 5- Elnashai A. S, "Analytical and Field Evidence the Damaging Effect of Vertical Earthquake Ground Motion" Journal of Earthquake Engineering and Structural Dynamics, Vol. 25, 1996. 6- L.Sun, T.Goto, H.Hayashi, k.Kosa, 2000, Damage Mechanism Analysis Of R.C. Bridge By Nonlinear Dynamic Simulation, 12WCEE. 7- Machida. A, "Effect of Vertical Motion of Earthquake Failure Mode and Ductility of RC Bridge Piers" 12 WCEE, Paper No.463, 2000. 179 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 8- Effect Of Earthquake Vertical Motion On RC Bridge Piers , Alireza Rahai – Associate Professor , Department Of Civil Engineering , Amirkabir University, Iran, Year Of Publish 2004, 13th World Conference On Earthquake Engineering 9- Saadeghvaziri M.Ala & Foutch D.A, June 1991 , "Nonlinear Response of RC Highway Bridges under the Combined Effect of Horizontal and Vertical Earthquake Motion" Journal of Earthquake Engineering and Structural Dynamics, Vol. 20, No. 10- Saadeghvaziri M.Ala & Foutch D.A, July 1990 , "Behavior of RC Column under No Proportionally Varying Axial Loads" Journal of Vertical Engineering, Vol. 116, No.7 180 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Cumhuriyet Döneminde Ġstanbul'daki Tarihi Yapılara YapılmıĢ Olan Müdahalelerin Deprem Etkisinde OluĢabilecek Sorunları Yrd. Doç. Dr. M. Erdal EREN Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Yeni Yüzyıl Üniversitesi Topkapı Ofluoğlu YerleĢkesi, Yeni Doğan Mahallesi Yılanlı Ayazma Caddesi, No: 26 P.K. 34010, Zeytinburnu / ĠSTANBUL, erdal1952@hotmail.com, erdaleren@yeniyuzyil.edu.tr Özet Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun Tanzimat Devri sonrası saraylarında, Osmanlı üst düzey bürokratlarının köĢk ve kasırlarında, apartmanlarda, hanlarda ve sivil yapılarda dönemin üslupları kullanılmıĢ ve iç ve dıĢ mimarilerinde de önemli bezemeler uygulanmıĢtır. Cumhuriyet döneminde ise Birinci Ulusal Mimari kapsamında yapılar yapılmıĢtır. Ancak 19.yy‘ın ikinci yarısında ve Cumhuriyet döneminde inĢa edilmiĢ anıt değerine sahip yapılara müdahaleler yapılmıĢtır. 1950‘li yıllardan itibaren önemli sayıda tarihi yapıların; özellikle sivil konut ve iĢ hanları yapılarına ilave kat çıkarak yapılmıĢ olan yanlıĢ müdahaller, yapıların statik problemlerini ve deprem etkilerinde oluĢabilecek önemli sorunlarını getirmiĢtir. Bu bildiri ile Ġstanbul‘da ve diğer kentlerde 600 yıllık geçmiĢ kültürel mirasın mimarisini ve geleneksel el sanatlarını ortaya koyan önemli eserlerin, olduğu gibi korunarak gelecek kuĢaklara bırakılması, kültür ve sanat zenginliklerini içeren yapıların ayağa kaldırılması ve kaybolmaya yüz tutmuĢ geleneksel sanatların tekrar göz önüne serilmesini sağlayacak, görsel tespitler ve uygulamalı örneklerle değerlendirmeler ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Mimarisi , Cumhuriyet Dönemi Yapıları, Anıt, Deprem, Koruma The Problems That May Occur With The Influence Of Earthquake After The Operations Carried Out To The Historical Buildings During The Republic Era Abstract The styles of the period were used for the palaces of the Ottoman Empire after Tanzimat Period, the mansions and apartment buildings of the top level Ottoman bureaucrats, alleys and civic structures and important architectures. Important decorations were applied to interior and exterior architecture. In the period of the Republic, the structures within the scope of the I. National Architecture were built.However, since 1950 additional layers especially on the external facades were built to 'the 19th century second half' and 'Republican Era monument value buildings'; especially the non-residential structures, commercial buildings, hence this brought important problems in case of earthquakes. Preserving the architecture of cultural heritage of 600 years in Istanbul and other cities and the important works revealing traditional crafts as they are and leaving them to future generations, lifting up the buildings which have the richness of culture and art, likewise ensuring reconsideration of traditional arts fading away will all be discussed within this paper by visual identification and evaluation with practical examples. 181 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Keywords: Ottoman Architecture, Republican Era Buildings, Monuments, Earthquake, Protection. I. GiriĢ TarlabaĢı, Ayvansaray. Fener ve Balatın Yenileme Projesi bağlamında fiziksel tespitlerde bulunulmuĢtur. GeçmiĢte ve günümüzde Tarihi çevrede yapılan müdahelerin, uygun olmayan tasarımların ve uygulamaların fiziki çevreyi bir hayli kötü etkileyebileceğini de dikkate almak gerekir. Ağırlıkla söz konu bölgeler için değerlendirmelerde bulunulmuĢtur. Resim.1.Tarihi yarımadanın uydudaki konumu (httptr.wikipedia.org) Prof. Dr. Nur Akın, Beyoğlu'nun Dünü, Bugünü, Yarını Sempozyumunda ‗‘Ġstanbul tarihinde Beyoğlu'nun yeri ve önemi‘‘ni konu alan konuĢmasında 17.yy'dan 19.yy sonlarına kadar Beyoğlu sakinlerinin etnik ve dini özelliklerinin kozmopoliliğinden yola çıkarak genel bir yaĢam tasviri yapmıĢtır. Aynı zamanda BatılılaĢma sürecinde semtin geçirdiği dönüĢümlere değinen Akın, 6.bölge adı verilen yerel yönetimin oluĢturulmasıyla Tünel ve çevresinde geliĢen hayatın tüm Grande Rue de Pera, bugünkü adıyla Ġstiklal Caddesi'nde akmaya baĢladığına dikkat çekerek, kutlamalar, ritüeller ve özel günlerle dair renkli bir Beyoğlu anlatısı sunmuĢtur. Akın‘ın dile getirdiği bu yaklaĢım; TarlabaĢı, Galata, Ayvansaray ve Balatın sakinlerine de ayni hazzı versin. Ancak yapılacak yenileĢme sonucunda bölgelerine, mahallerine bağlı olan toplumun yerine rant elde etmek için geliri yüksek yerlerden yeni komĢular gelmesin. Aksi takdirde etnik ve dini özelliklerle yeni gelenlerin toplumsal yaĢam içinde ekonomik ve sosyo-kültürel farklılıkları, dünya görüĢleri, zevkleri v.b. çatıĢmalara götürebilir. 182 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr II. Galata- TarlabaĢı-Ayvansaray-Fener Ve Balatın Fiziki Çevresi Resim 2.Tarihi Galata bölgesinin konumu (httptr.wikipedia.org) Resim 3.Tarihi Eminönü bölgesindeki hanların birçoğunda seneler içerisinde yapılmıĢ düĢey- yatay ve iç mekan ilaveleri yapıları çökme aĢamasına getirmiĢtir (Eren, Erdal). Diğer taraftan tarihi yapıların restorasyonunu yenileme değil koruma amaçlı yapılmalıdır. Venedik Tüzüğünün tanımlar bölümünün 2.maddesinde belirtilen ‖Anıtların korunmasında ve onarılmasındaki amaç, onları bir sanat eseri olduğu kadar tarihi bir belge olarak da korumaktır‖ kavramı düĢünce yaklaĢımı olarak ele alınmalıdır. (Eren, Erdal,1998). 183 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Ülkemizdeki mimarlık restorasyon eğitiminde de bu temel ve evrensel tanımlama öncelikle gözetilmeli; kimi mimarlık okullarında izlenmekte olan ve mimarlığı daha farklı bir hizmet türü olarak görme ve öğretme eğilimleri taĢıyan anlayıĢlar da gözden geçirilmelidir. Mimarlık mesleğinin, söz konusu tarihi bölgelerde ve ülke bazında mimari tasarım sürecinin içinde, yenileme projelerinin önemi kadar restorasyon, korumanın çok önemli bir durumu ifade edildiği anlayıĢıyla çalıĢmalar yapılmalıdır. Yani teknoloji geliĢiyor, geleneksel yapı sistemlerine verilen katkı restorasyon sürecinde buluĢamıyor. F.4. Ayvansaray bölgesinin tarihi bir belge olarak korunması gereklidir (Eren, Erdal). Anıtların onarımları için genel olarak 1. SağlamlaĢtırma, 2. Bütünleme, 3. Yenileme, 4. Yeniden yapma (Rekonstrüksiyon), 5. Temizleme, 6. TaĢıma, tekniklerinden yararlanılır. Bir anıtın restorasyonu için yukarıda sıralanan tekniklerden birkaçı bir arada uygulanır(Ahunbay, Zeynep). Değerlendirme Kentimizin tarihsel çevresinin bütünlüğünü yitirdiği bir ortamda mimari ve kültürel değerlerimiz incelendiğinde, saray yapılarının, camilerin, çeĢmelerin, hazirelerin, türbelerin vb. çevrelerini zenginleĢtiren birer anıt niteliği taĢıdıkları görülmektedir. Kültürel açıdan belirli bir düzeye ulaĢmıĢ ülkelerde hem tarihi, hem de geleneksel mimarinin büyük ve küçük ölçüdeki örnekleri bugün artık bilinçli saklamanın kanatları altındadır. Tarihi yapıların üst katlarına yapılan ilaveler-zeminden gelen su-korozyon ve yapı içindeki değiĢiklikler-duvar-kolon-kiriĢ kırmak gibi-pencere açmak vb. gibi nedenleri ve müdahelelerin ortadan kaldırılması için; tarihi mahallerin, sokakların ve yapılarının çok iyi değerlendirilerek her türlü iç ve dıĢ ilave ve değiĢikliklerin gerçekçi bir bakıĢla yıkımlarını ve yeni yapılanmalarını sağlamak gereklidir. 184 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Resim 5.Tarihi Fener bölgesinin hem tarihi, hem de geleneksel mimarisinin tarihi bir belge olarak korunması gereklidir(BaĢar KürĢad, Eski zamanlarda Ġstanbul‘un en güzel fotoğrafları ve resimleri). Ġstanbul‘un 1950‘li yıllardan itibaren fizik mekanlardaki değiĢimini önlemek için çalıĢmaların uygulama aĢamasına geçmesi gereklidir. Korozyon‖ da bunlardan biridir ve tarihsel süreç içinde olmuĢ olan depremlerde birçok yapının yıkılmasının nedeni olduğu bilinmektedir. Büyük bir depremde, korozyona uğramıĢ ve taĢıma kapasitesi düĢen yapıların ayakta kalması hemen hemen mümkün değildir. Ġstanbul‘un tarihi bölgelerinde seneler boyunca oluĢturulmuĢ fiziki mekanlardaki değiĢimleri gözlemlemek adına önemli, tarihi bilgileri ve alana yönelik kaynaklarla çalıĢmalar yapılmalıdır. Resim 6.Haliçte Tarihi Balat bölgesinin sahilinde yine böyle mutlu insanlar olabilmesi için koruma çalıĢmalarına hız verilmelidir (BaĢar, KürĢad, Eski zamanlarda Ġstanbul‘un en güzel fotoğrafları ve resimleri). 185 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Resim 7.Haliçte Balat bölgesinin sahilinde tarihi yapıların bir kısmı süreç içerisinde yok olmuĢtur(BaĢar, KürĢad, Eski zamanlarda Ġstanbul‘un en güzel fotoğrafları ve resimleri). Uzak ve yakın geçmiĢ dönemleri yansıtan tarihi belge, zaman kriteri ve estetik değer taĢıyan tarihi yapılar, geçmiĢe açılan bir penceredir. Tek yapı veya sit ölçeklerinde korumanın gayesi, insanın kültürel geçmiĢinin belgeleri niteliğinde olan eserlerin, mümkün olduğunca bozulma ve değiĢimlerini önlemektir. Her biri yapıldığı dönemin tarihi, kültürel ve mimari değerlerini yansıtırlar. Bu nedenle gelecek kuĢaklara özelliklerini yitirmeden ulaĢtırılmalıdırlar(Eren, Erdal, 1984). . Resim 8.Balat bölgesinin tarihi, sokak mimarisinin görünüĢü(BaĢar, KürĢad, Eski zamanlarda Ġstanbul‘un en güzel fotoğrafları ve resimleri). 186 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Sonuç Tarihi yapıları, çağdaĢ ve evrensel değer olarak görmek, bugünü de tarih akıĢı içerisinde doğru yerine yerleĢtirmek, yapıya müdahale biçimini iyi saptamak ve geleneksel olanla birlikte yaĢamayı değerlendirmeyi amaç edinmeliyiz. Osmanlı Mimarisi ve el sanatlarının en güzel örneklerinin barındığı, çiniden ahĢap ve sedef bezemeye kadar emsalsiz örneklerini içinde bulunduran bir açıkhava kent müzesi niteliğinde olan Ġstanbul‘un mimarisini bozan ve statik problemler oluĢturan sivil yapılara acil müdahaleler yapılmalıdır. Resim 9. 1918 tarihli belgedeki gibi geleneksel mimarimizi koruyarak günümüzde de özgün kent haritaları yapılabilmelidir. (Anonim). Ulusal ve Uluslararası kuruluĢların, üniversitelerin ilgili bölümleri, kamu ve sivil kuruluĢlarla ortak grup çalıĢmalarına gidilmelidir. BaĢta Kültür ve Turizm Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Milli Saraylar Daire BaĢkanlığının ve TOKĠ kuruluĢlarının büyük desteği olacağı bir gerçektir. Söz konusu milli eserlerimizin restorasyonu kapsamında yapılacak rölöve, restitüsyon ve koruma- güçlendirme projeleri kapsamında yapılara yapılmıĢ iç ve dıĢ yanlıĢ müdahalelerin önüne geçilebileceği düĢüncesindeyim. 187 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Resim 10.GümüĢsuyundaki tarihi yapının ilave katı senelerdir yıkılmayı beklemektedir. (Eren, Erdal.) Resim 11.Pera‘da tarihi yapının ilave katı senelerdir yıkılmayı beklemektedir(Eren, Erdal.). 188 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Resim 12.Haliçte Fener bölgesinin sahilinde yapıların bir kısmı tarihi süreç içerisinde yok olmuĢtur(Eski Türkiye Fotoğrafları.). Resim 13.Tarihi yarımadadaki yenilenmeyi bekleyen geleneksel bir konutun sahibinin endiĢeli bakıĢı (Eren, Erdal.). Çarpık ĢehirleĢme sonucu ortaya çıkan çağdaĢ yapılar, nasıl ġehirlerin YapılandırılmasıKentsel DönüĢüm ile ele alınmaya baĢlandıysa; anıt eserlerin de Ġstanbul ve diğer kentlerde mimar, mühendis, Ģehircilik uzmanları, sanat tarihçilerden oluĢacak guruplarla değerlendirilmelidir Kaynaklar 1- Ahunbay, Zeynep, Tarihi Çevre ve Koruma, YEM Yayınları, 2012. 2- Akın, Nur, Ġstanbul tarihinde Beyoğlu'nun yeri ve önemi. Beyoğlu'nun Dünü, Bugünü, Yarını Sempozyumu, 22 Kasım 2007, Ġstanbul. 1-Eren, Erdal, ‘Dolmabahçe Sarayı Yapı TaĢlarının Bozulma Nedenlerinin Saptanması ve Korunması Üzerine Bir AraĢtırma, Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitütüsü, 1998. 2-Eren, Erdal, 1984. Anıtlarımızın Koruma Faaliyetlerinin Örgütlenmesi Üzerine Öneriler, Milli Saraylar Sempozyumu, 15–17.11.1984, Ġstanbul. 189 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kentsel DönüĢüm Sürecinde Ġktidarın MeĢrulaĢtırıcı Söylemi; Depremin Hegemonik ġiddeti Safiye ALTINTAġ, Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü Lisans Öğrencisi, 34500 Büyükçekmece, Ġstanbul Özet: Kentsel dönüĢüm; karmaĢık, heterojen, dinamik ve yoğun bir yapıya sahip olan kentlerde zamanla ortaya çıkan fiziksel ve sosyal bozulmaların giderilmesinde çözüm aracı olarak görülen ve kent planlamasında önemli bir süreci temsil etmektedir. Türkiye‘de ilk etapta sağlıksız ve plansız yapıların (Gecekondu) iyileĢtirilmesinde çözüm aracı olan dönüĢümler, 1999 Marmara depremi sonrasında yoğun olarak deprem riskini azaltma stratejilerinin baĢat çözüm aracı olarak görülmeye baĢlanmıĢtır. Yazının çıkıĢ noktası, Marksist düĢünür Antonio Gramscı‘nin baskıdan ziyade rıza üretimine dayanan hegemonya kavramı çerçevesinde, deprem riski söyleminin dönüĢüme dayanak olarak sunulmasındaki hegemonik Ģiddetin görselleştirilme çabasıdır. Kentlerin mevcut fiziksel yapılarındaki ―çöküntü‖ ve muhtemel ―çöküntü‖nün potansiyel nedenlerinden biri olarak kabul edilen deprem, iktidar mekanizmaları aracılığıyla halk nezdinde kentsel dönüĢüm/yenileme stratejisini meĢrulaĢtıran temel argümanlardan biri olarak görülmektedir. Söz konusu argüman, iletiĢim kanalları (gazete-dergi-TV vd) aracılığıyla yaygın meĢrulaĢtırıcı söylemlerin en ―doğal‖ olanıdır. Mevcut çalıĢmada kentsel dönüĢüm sürecinde iktidar alanının kamuoyu oluĢturma ―aracı‖ olarak kullandığı ―deprem gerçeği‖ni, 1999-2012 yılları aralığındaki gazete, dergi ve TV‘de yer alan söylemler temelinde ve Fener-Balat örnekliğinde analiz edilmesi hedeflenmektedir. Anahtar Kelimeler: Kentsel DönüĢüm, Deprem, Hegemonya, Fener-Balat Legitimising Discourse of Power in the Process of Urban Transformation: Hegemonic Violence of Earthquake Abstract: Urban transformation is considered as a means to produce an answer for the physical and social disturbances that appear over time in the cities enjoying a complex, heteregeneous, dynamic, and dense structure; and represents a crucial process in the urban planning. Seen as a solution to the betterment of the unhealthy and unplanned urban structures in the first place, these transformations later began to be considered as the major strategem for decreasing the effects of an earthquake after Marmara Earthquake of 1999. The departing point of the present paper is the efforts to visualise the hegemonic violence in presenting the discourse of earthquake risk as a basis for transformation. The paper relates to Antonio Gramsci‘s concept of hegemony which is more about manufacturing consent than oppression. Considered as the potential reason for the ―breakdown‖ or the probable ―breakdown‖ in the existing urban structures, earthquake is one of the major arguments that justifies urban transformation/renewal in the public eye through power mechanisms. This argument is the most natural among the common legitimizing discourses in the media. In the present study, analysing the ―earthquake reality‖ as a ―means‖ of producing common sense for the power in the process of urban transformation. The analysis is to be based on media discourse in the years between 1999-2012 and on the exemplar of Fener-Balat. Keywords: Urban Regeneratıon, Earthquakes, Hegemony, Fener-Balat 190 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Giriş SanayileĢme ile birlikte bugünkü anlamına kavuĢan kent/leĢme olgusu, biçimsel ve içeriksel olarak kültürel kodların simgesel olarak inĢa edildiği, sosyal, ekonomik ve siyasal yapılanmaların etkileĢim mekânı olarak bireysel ve toplumsal yaĢamın ikame alanını temsil etmektedir. Ġkame alanı olarak kentler, fiziksel ve sosyal yapılarındaki değiĢmelere paralel olarak mevcut küresel ve yerel geliĢmeler ıĢığında, bölgesel ihtiyaçlar ve kentin potansiyel yapısı bağlamında uzun ve kısa vadeli kentsel planlamalarla ―yeniden‖ inĢa edilmektedir. KarmaĢık ve dinamik bir yapıya sahip olan kentlerde zamanla ortaya çıkan fiziksel ve sosyal bozulmaların giderilmesinde dönüĢümler birer çözüm aracı olarak 1980 sonrası kent planlamasında önemli bir sürecin ―temel‖ini oluĢturmaktadır. 1950‘lerden sonra kentsel sorunların temelinde göç kaynaklı hızlı ve plansız kentleĢme (Gecekondu) yer almaktaydı. Zaman içerisinde kentsel sorunların artması ve çeĢitlenmesi, kent araĢtırmalarında ve planlamasında kentsel dönüĢüm konusunu gündeme getirmiĢ ve Türkiye‘de dönüĢüm projelerinin en önemli gündem maddesi; mevcut gecekondu ve kaçak yapıların sağlıklı bir kentsel mekân ve yaĢam alanına kavuĢturulması olmuĢtur. Müge Akkar‘ın ifadesiyle ―çökme ve bozulma olan kentsel mekânın ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel koĢullarını kapsamlı ve bütünleĢik yaklaĢımlarla iyileĢtirmeye yönelik uygulanan strateji ve eylemlerin bütünü‖nü1 kapsayan kentsel dönüĢüm; Türkiye özelinde ―göç, hızlı ve plansız kentleĢme, buna bağlı olarak gecekondulaĢma ve yasadıĢı yapılaĢma, tarihi ve kültür varlıkların korunamaması ve 1999 Marmara depremi sonrasında kentlerdeki yapı stokunun depreme dayanıklılığının araĢtırılması gibi etmenler ve bu etmenlerde aranılan çözümler‖2 olarak kent planlamasında fiziksel ve sosyal bir öneme sahiptir. 1950‘lerden sonra geliĢen kentleĢme sürecine bağlı olarak özellikle 19651980‘lerden itibaren kentsel dönüĢüm sürecinin temel söylemi olan ―plansız kentleĢme, buna bağlı olarak gecekondulaĢma ve yasadıĢı yapılaĢma‖, 1999 Marmara Depremi sonrası depreme dayanıklı yapılaĢma ve deprem riski taĢıyan yapıların ve yapılaĢma alanlarının olası deprem riskine karĢı önlem alınarak dönüĢtürülmesi söylemi üzerine inĢa edilmektedir. Söz konusu söylemsel değiĢim paralelinde il ve bölgesel bazlı yürütülen dönüĢüm projelerinin yerel halk ve kamuoyunda ―geniĢ‖ kapsamlı desteğin/rızanın ana meĢrulaĢtırıcı söylemi, depreme dayanıklı yapılaĢma olarak evrilmiĢtir. Kentlerin mevcut fiziksel yapılarındaki bozulma ve muhtemel bozulmanın potansiyel nedenlerinden biri olarak kabul edilen deprem; iktidar mekanizmaları aracılığıyla kamuoyu nezdinde kentsel dönüĢüm/yenileme stratejisini meĢrulaĢtıran rıza mekanizmalarından biri olma öznelliğini taĢımaktadır. Söz konusu argüman, iletiĢim kanalları (gazete-dergi-TVkamu spotu vd) aracılığıyla yaygın meĢrulaĢtırıcı söylemlerin en ―doğal‖ı olarak makro düzeyde bir dönüĢüme dayanak olarak gösterilmektedir. Mevcut çalıĢmada kentsel dönüĢüm sürecinde iktidar alanının kamuoyu oluĢturma ―aracı‖ olarak öne çıkan deprem riski ve deprem gerçeği söylemleri, 1999-2009 sonrası ve 2012 yılı itibariyle gazete, dergi ve kamu spotlarında yer alan söylemler ıĢığında ve Fener-Balat örnekliğinde analiz edilmesi hedeflenmektedir. Söz konusu örnekliğin analizinde kavramsal bir tartıĢma içeriği olmaksızın Antonio Gramscı‘nin hegemonya kavramından hareketle bir değerlendirme yapılmaya çalıĢılacaktır. ―Hegemonik önderlik hem yönetim anlamında hem de insanlara karıĢıklıktan çıkmaları için rehberlik etme (yani toplumsal gerçekliğin önder olmadığı takdirde anlaĢılmaz olacak olan kaosundan anlam çıkarmalarını sağlamak) anlamında önderlikten oluĢan‖3 hegemonya söylemi; kentsel dönüĢüm sürecinin neden olduğu karmaĢıklığı (kat mülkiyeti, kamulaĢtırma vb. çok yönlü toplumsal ve hukuksal bir süreci içermekte), deprem gerçekliğinde bir rıza unsuruna dönüĢtürmekte. Böylelikle iktidar mekanizmaları ulaĢmak istedikleri sonuca depremin rıza önderliği ile ulaĢabilmekte. 191 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Fener ve Balat’ın Retrospektif Panoraması Ulusal ve yerel kültürlerin kesiĢme mekânı olan Ġstanbul‘un her bir semti birbirinden farklı ekonomik, kültürel, sosyal ve fiziki kimliği yansıtan mimari yapılarla görünürlük kazanmaktadır. Tarihi yarımadada ve Fatih ilçesi sınırlarında yer alan Fener ve Balat semtleri de sahip olduğu kültürel ve tarihi değerlerle Ģehir karakteristiğini günümüze taĢıyabilen önemli semtlerden biridir. 19.yy‘ın sonuna kadar azınlıkların yoğun olarak yaĢadığı bir bölge olan Haliç sırtları, ticaret ve kültür merkezi olarak ekonomik ve kültürel birikime mekânsal ev sahipliği yapmaktadır. Bölge, tarihsel süreçte birçok nedenden dolayı değiĢim geçirmiĢ ve söz konusu değiĢimler semtin sosyal ve fiziki yapısında bozulmalara neden olarak görülmüĢtür. Sosyo-kültürel, ekonomik ve fiziki değiĢimleri genel hatlarıyla Ģu Ģekilde sıralamak mümkün: Bölgede yaĢayan azınlıkların gitmesiyle birlikte yaĢanan mekânın boĢalması ve kalan az sayıda insanın yaĢadığı dönüĢüm ile aldığı bölgesel göçler4lerle semt, demografik ve mimari farklılıklarla ĢekillenmiĢtir. Bu değiĢmeler paralelinde toplumsal, ekonomik ve kültürel ‗doğal senteziyle‘ bölge, kendince Ģekillenen bir yaĢam alanı olarak sahip olduğu sivil mimari örnekliğiyle geçmiĢin izlerini taĢımaktadır5. Ayrıca bölgedeki tarihi yapıların varlığı nedeniyle sit alanı oluĢu ve dolayısıyla imar izni verilmemesi de yangınlarıyla ünlü bölgenin diğer farklı nedenlerle tahrip olan, bozulan yapılarının onarımını zorlaĢtırmıĢ, günümüzde bilinen haliyle ―çöküntü‖ bölgesi olarak anılmasına neden olarak görülmektedir. Göç Ģehri olan Ġstanbul‘un yirminci yüzyılının ilk çeyreğinden itibaren ―yoğun‖ göç alan bölgelerinden biri olan Fener ve Balat‘ta; azınlıkların göçleriyle demografik çehre değiĢmiĢ, 1950-1970 yılları arasında Karadeniz, sonraki yıllarda da Doğu ve Güneydoğu‘dan göçlerle yeni kentlilerin yerleĢmeye baĢladığı bir yer olmaya baĢlamıĢtır 6. Tarihi kent içi alanda yaĢanan bu değiĢim sürecinin kentsel ve bölgesel etkileri kendini yavaĢ yavaĢ hissettirmeye baĢlamıĢtır. Tarihi ve kültürel değeri ile sit alanı ilan edilen bölgenin aĢamalı olarak geçirmiĢ olduğu değiĢimler ve bu değiĢimler paralelinde ortaya çıkan ―ekonomik gerileme, alt yapının bozulması ve bakımı yapılmayan eski tarihi evlerin çürümesi‖7 semt kimliğinde makro düzeyde bir etkiye sahiptir. Bölge, kent dokusundaki tarihi önemi ve ―küresel kent‖ iddiasındaki Ġstanbul‘un mekânsal ve sosyal birikiminin gerçekleĢtiği stratejik alanların kritik bir parçası olma özelliği taĢımaktadır. Söz konusu stratejik önem, eski kent merkezlerinde restorasyon ve kentsel dönüĢüm gibi mevcut sorunları ―çözüm‖e kavuĢturma iddiasında bir dizi planlama ve projenin odak noktası haline getirmektedir. 1999 Marmara depremi sonrası yaygınlaĢan olası deprem riski söylemi de, dayanıklı yapı stokunun arttırılması yönünde yürütülen restorasyon ve dönüĢüm projelerinin dayanak noktalarından birini oluĢturmaktadır. Fener-Balat semtleri de bu sürecin etkisinde birtakım projelerle anılmaktadır. 1985 yılında UNESCO ‗nun 'Dünya Miras Listesi'ne giren 'Tarihi Yarımada/Sur Ġçi'nde yer alan Fener ve Balat; 1998 yılında kağıt üstünde, 2003‘te fiilen baĢlayan ve 2008‘de tamamlanan ―Fener-Balat Rehabilitasyon Programı‖ ile restorasyon sürecinden geçmiĢtir. Restorasyon, taĢıdığı tarihi birikim ve mimari kalite ile kentin eski semtlerinde oturanlarının yaĢam koĢullarının iyileĢtirilmesi hedeflenerek yürütülen bir proje olarak ifade edilmektedir8. Uluslararası ve yerel giriĢimler aracılığıyla yürütülen ve oldukça iddialı bir ―çözüm‖ yöntemi olarak kabul edilen restorasyonun yanı sıra bir diğer iddialı ve ―çözüm‖ odaklı proje de Fener-Balat-Ayvansaray Yenileme Projesidir. Proje kapsamında bölge 5366 sayılı kanuna dayanılarak 2005-2006 yılında yenileme alanı olarak ilan edilmiĢtir9. Semt sakinlerinin açmıĢ olduğu dava sonucu iptal edilen projenin (Radikal, Haziran 2012) ilerleyen dönemlerde uygulayıcı kurumlar tarafından kamuoyu ve kent planlaması gündemine yeniden getirilip getirilmeyeceği süreç içinde Ģekillenecektir. 192 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Fener ve Balat Örneğinde, İktidarın Deprem Söylemi Hegemonyasına 1980 ve sonrasında kent planlamasında dünya ölçeğinde somut çözüm araçlarından biri olarak görülen kentsel dönüĢüm, Türkiye bağlamında da benzer bir çözüm aracı olarak görülmüĢ ve uygulanmaya baĢlanmıĢtır. ―Kentsel dönüĢüm, sürdürülebilir stratejik planlamanın yaĢama geçirilmesini sağlayan, giriĢimci ve kaynak yaratıcı bir araç olarak kabul edilmektedir‖( Köktürk, 2007:4). Ayrıca kentlerin büyümesi ve büyüme paralelinde oluĢan konut ihtiyacı ve kentten optimal düzeyde yararlanma düĢüncesi de eski kent merkezlerinin yeniden yapılanmasını diğer bir ifade ile kentsel dönüĢümü/yenilemeyi gerekli hale getirmiĢtir (ġen, 2006,61). ―Ġstanbul‘daki eski kent merkezlerinin yeniden yapılanması ve mekânsal eskime ve köhneme, tarihsel mekânların geri kazanılması ve sosyal açıdan güvenlik sorunun çözülmesi gibi genel sorunlar son dönemlerin tartıĢmaları arasındadır. Bu sorunlara ―deprem‖ gibi potansiyel bir riskin varlığı ile eski fiziksel çevreye sonradan eklenen kaçak ve plansız yapıların yarattığı sorunlar eklenmektedir. Yukarıdaki genel çerçeve kent merkezlerinin yeniden yapılandırılmasını gerekli kılmaktadır‖ (ġen, 2006: 66). Hegemonya kavramını, geleneksel anlamından farklı olarak kullanan Ġtalyan Marksist düĢünür Antonio Gramscı (1891-1937) yeniden tanımlamıĢtır. Geleneksel anlamda baskı ve denetime dayanan hegemonya, Gramscı‘ye göre baskıdan ziyade iknadır. Temelde yönetici/seçkin sınıfın egemenliğini kurarken orta ve alt sınıfların onayını ve desteğini almasına, tabi grupların yönetici/seçkin sınıfın değerlerini (nelerin iyi nelerin kötü olduğu tanımlaması önemli) ve önderliğini kabul etmesine ve bunun gereğine inanmalarına dayanan hegemonya, toplumsal düzeni korumanın ve yönetici/seçkin sınıfın egemenliğini sürdürme araçlarına gönderme yapar10. Hegemonyanın sağlanması diğer bir ifade ile yönetici/seçkin sınıfa bağlı yaygın rızanın sağlanması; toplumsal sistemde süreklilik, istikrar ve düzenlilik sağlayarak olası muhalif yapılanmaların ve tartıĢma platformlarının çeĢitliliğini asimile edebilmektedir. TartıĢma çeĢitliliğinin asimilasyonu ise farklı açılardan konunun değerlendirilerek optimal düzeyde randıman alınmasında engelleyici bir unsur olmaktadır. Ülke genelinde birçok il ve ilçede yürütülen projelerin ulusal ve bölgesel kamuoyu desteğinin sağlanması, projelerin yürütülme aĢamalarının gecikmeksizin ilerlemesini sağlayacaktır. Bu nedenle kentsel dönüĢüm/yenileme eylemine toplumsal katılımın ivedilikle sağlanmasına yönelik etkin bir rıza mekanizması olan deprem riski/gerçeği söylemi; yönetici sınıfın kendi hegemonyasını kurmasına ve ―çıkarlarının‖ ideal biçimde ulusal ve kentsel çıkarlar olarak temsil edilmesini sağlamaktadır. Depreme dayanaklı yapıların inĢa edilmesi hedefi, ―ortak çıkar‖ temsilinin motivasyon kaynağıdır. Grupları ve bireyleri yönetici iktidara baskıdan çok rıza/ikna ile bağlayan ve rıza üretimini sağlayan birtakım hegemonik aygıtlar vardır. Medya (özel TV, gazete, dergi vb.), aile okul vd. hegemonik aygıtlar aracılığıyla, yönetici sınıfın toplumun diğer kesimler üzerindeki hegemonyasını meĢrulaĢtırırken yaygınlaĢtırmaktadır. Rıza üretimi gerçekleĢtiğinde yönetici iktidarın yönlendirmesi ve kontrolünde bir ―ortak duyu‖ inĢa edilir (Arık, 2012:332) ve böylelikle rıza imal edilmiĢ olur. ―Ġknaya dayalı bu manipülatif hegemonya ise düĢünme ve bakma biçimlerinin üretimi ile alternatif bakıĢlar ve söylemlerin dıĢlanmasını kapsamaktadır‖ (Marshall, 2009:300). Söz konusu aygıtlar, ―ortak çıkar‖ ve ―ortak duyu‖nun inĢa ve üretiminin yanı sıra meĢrulaĢtırılmasında ve kolektivist bir bilinç oluĢmasında yapısal bir gücü temsil etmektedir. Dergi, gazete, TV ve diğer kitle iletiĢim araçlarının yaygınlaĢtırıcı ve ikna edici gücü, onlara birer rıza üretici hegemonik aygıt niteliği kazandırmaktadır. DönüĢüm sürecinin bilgi ve haber kaynağı olan hegemonik aygıtlar, en önemli dayanak noktası deprem riski/gerçeği olan dönüĢüm projelerinin kolektif Ģablonudurlar. Kentsel 193 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr dönüĢümün birçok gazete ve dergiye konu olarak manĢet yapılması, ana haber bültenleri/emlak/iĢ dünyası gibi TV programlarına özel haberlerle konu olması; dönüĢüm sürecinin dayanak noktalarından biri olan deprem gerçeğini birçok kesimin gündeminde yer vererek toplumsal mutabakat ve katılımın hedeflendiği bir araçsallaĢtırmanın parçasıdır. Konuyla ilgili medyada yer alan bazı haberlerin konu baĢlıkları Ģu Ģekilde; Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi Kentsel DönüĢüm Ve Deprem Önleme ÇalıĢmaları11(2008), AK Parti Kadıköy‘de ―Deprem Odaklı Kentsel DönüĢüm‖ anlattı12 (2009), Depremin Ġlacı Kentsel DönüĢüm13 (2011), Kentsel DönüĢüm Kapsamında Yapılacak Binaları 9‘luk Deprem Bile Yıkamayacak14 (2012) vb. söylemleri temel alan haberler/çalıĢmalar farklı zaman ve mekânlarda dile getirilmiĢtir. Yönetici seçkin grup gücünü elinde bulundurduğu siyasal iktidardan alır. Gücün diğer sosyal gruplar üzerindeki hegemonik yansıması, siyasal iktidarın diğer gruplarla bir araya geldiği toplumsal etkileĢim alanlarında görülür. Bu alanlarda gücün temsil ettiği hegemonik dil, kentsel dönüĢümün iĢlev ve iĢleyiĢi üzerine yeniden düĢünülmesini ve resmi söyleme ters düĢen tartıĢmaları sınırlandırır. Böylece kentsel dönüĢümün dayanak noktası olan deprem riski ve can güvenliği söylemleri dıĢında kalanları sterilize eder. 2009 yılında Marmara Depremi‘nin 10. yılında ―Zeytinburnu Deprem Odaklı Kentsel DönüĢüm Projesi‖nin temel atma töreninde yapılan konuĢma, önümüzdeki dönemde yürütülecek olan dönüĢüm politikalarının kamuoyu nezdindeki meĢru rıza dayanağı olarak deprem riski söyleminin kazandığı önemi ve değiĢimi görmede etkin bir veri kaynağı. “Depreme karĢı el ele vermek zorundayız… Durmuyoruz. Ġstanbul‘daki deprem riskini ortadan kaldırmak adına adımlarımızı atmaya devam ediyoruz. Bahçelievler, Fatih, BayrampaĢa ve Zeytinburnu gibi ilçelerde yüz binlerce yapı stokunu taramadan geçirerek depreme karĢı dayanıklılığını tespit ettik. Bundan sonra sıra kentsel dönüĢümde. Siyasilerden, ‗Bu projenin yapılması doğrudur, biz de destek vereceğiz‘ denmesi beklenirdi. Bir yönetim ve siyasi parti vatandaĢlarının olası bir depremde yok olmasına nasıl göz yumabilir? Nasıl seyirci kalabilir?‖ (ĠBB, 2009). Depremin oluĢturabileceği olası riskin azaltılmasında kentsel dönüĢüm, ―tek kurtuluĢ yolu‖ olarak yönetici seçkinler tarafından dillendirilmektedir. Hegemonyanın kurulabilmesinde ve ―toplumsal uzlaĢma‖ görünümü sağlanmasında deprem riski söylemi, yönetici seçkinler ile diğer kesimlerin ―genel yararı‖nı vurgulayan, ortak bir dilin varlığına iĢaret etmektedir. Hegemonyanın önemli ölçüde yönetilenlerin rızasından destek alması, rızanın nerede ve nasıl oluĢturulduğu‖15 iliĢkiselliği ile ―dilin hem bir gücün kullanım unsuru hem de gücün iĢleyiĢ biçimi için bir metafor‖16 olarak kullanılması, Marmara depremi sonrası can güvenliği ve deprem riski söyleminin dönüĢüm projelerinin kamuoyundaki aktivasyonunu anlamlandırmada adeta kilit niteliğindedir. Temel atma töreninin Marmara depreminin yıldönümünde yapılması ve olası bir depremde can güvenliğinin sağlanmasına yönelik vurgu, dönüĢüm/yenileme projelerinin gerekliliğini ―tartıĢmasız‖ kılmaktadır. Ülke genelinde birçok dönüĢüm/yenileme projesinin varlığı düĢünüldüğünde söz konusu tartıĢılmazlık, projelerin uzun vadede ekonomik, sosyal ve kültürel dönüĢümlerdeki etkisine dair alternatif bakıĢları ve söylemleri dıĢlama olasılığını yükseltmektedir. Tarihi mekânların yenilenme süreçleri de olası alternatif bakıĢlardan etkilenerek sahip olduğu tarihi ve mimari öznellikleri korumaya yönelik çabaları aksileĢtirmektedir. Kent planlama ve son dönem kamuoyu gündeminin en popüler konusu olan kentsel dönüĢüm/yenileme projeleri kadar diğer bir önemli gündem maddesi de tarihi kent mekânlarının (Bkz: Galata, Cihangir, TarlabaĢı, Sulukule, Süleymaniye) özellikle de eski kent merkezlerinin geri dönüĢümü konusudur. Tarihi kent alanlarının yeniden mekânsal kullanımda aktifleĢmesi adına birçok proje üretilmektedir. Söz konusu projelerden biri de 194 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr yakın zamanda koruma amaçlı imar planı olmadığı gerekçesiyle yargıdan iptal kararı alan Fener-Balat-Ayvansaray yenileme projesidir. Avan proje aĢamasında olan yenilemenin amacı, ―kentin çöküntü haline gelen alanlarını yeniden kente kazandırarak bu alanları yeniden yaĢanabilir yaĢatılabilir hale getirmektir.‖ Özel sektör ve kamu ortaklığına dayanan projenin amaçlarından biri de ―deprem bölgesi olan ilçemizde depreme karĢı tedbirler almak ve depreme dayanıklı yapılar oluĢturmaktır‖ (Fatih Belediyesi). Yenilemenin nedenleri arasında öne çıkan söylemler, ―çöküntü‖ ve ―deprem bölgesi‖dir. Çöküntü, yerel (FenerBalat) gereklilik unsuru olarak sunulurken, deprem de genel/ulusal bir gereklilik olarak kamuoyuna sunulmaktadır. Belediye, Fener-Balat-Ayvansaray yenileme projesi tanıtım kitapçığında ―eĢitlik ve hakça bölüĢüm‖ü ve ―uzlaĢma süreci‖ini esas aldıklarını ifade etmektedir. Belediyenin ön gördüğü uzlaĢma ve eĢitlikçi bölüĢüme dair mahalle sakini ile mimar Emre Arolat‘ın bir röportajında projenin uygulayıcılarından aktardığı ifadeler Ģu Ģekilde: ―Mesela oradaki bir adam 100m2‘lik bir evde oturuyor, bunun yarısını alacağız. Evi yıkıp, ona 50 m2‘lik yeni bir yer vereceğiz Ama eskiden 100 lira eden ev, bu operasyondan sonra 200 lira etmeye baĢlayacak. Böylece değer arttırma modeliyle biz de alan kazanmıĢ olacağız‖(Emre Arolat, mimar. 2009/ http://www.febayder.com/content/emre-arolatinprojeye-bakisi). ―Unesco‘yla beraber değiĢim olmadı. Evleri, tarihi dokusuna zarar vermeden ve mülk sahiplerini mağdur etmeden yeniledi. Fatih belediyesi ise bu yenilemeyi basit ve yetersiz tanımlayarak kendi projesini ön plana çıkarıyor… Burası çökük bir yer olarak lanse ediliyor. Bu da o zamanki mevcut yönetimin hatası. ‘80 yangınından sonraki binaların bir kısmı fatih belediyesine ait, bazılarının mülk sahiplerine izin verilmemiĢti… Tapusu bana ait evi belediye özel bir Ģirkete, çalık grubuna ihale edildi. bana sorulmadan Ģuan oturduğum evin %48‘i bana ait ve bundan benim haberim yok. Yan tarafımdaki 40 metrekarelik ev tarihi tescili var. Belediye el koyuyor. Metrekaresini bahane ederek. Burası varoş gibi lanse ediliyor ve deprem bahane ediliyor. Yenileme adına‖ (Kaderiye hanım, 36 yaĢında. Üç kuĢak Balatlı. 2011. Mülakat) 2009 yılındaki röportaj, 2011 yılında yaĢanan süreci desteklerken metrekare üzerinden tek taraflı yürütülen ―değer kazandırma‖ çalıĢmaları da bölge halkı ile yüklenici firma arasındaki ―uzlaĢma‖ ve ―eĢitlikçi bölüĢüm‖ün olumsallığını diğer bir ifade ile projenin planlanmıĢ Ģekilde ilerlemediği varsayımını desteklemektedir. KüreselleĢme iddiasında olan Ġstanbul‘da, kentsel dönüĢüm/yenileme ve tarihi alanlar farklı anlamlar ve vizyonlar üstlenirler. Kültürel farklılığı ve çeĢitliliği yansıtan eskimiĢ tarihi bölgelerin yenilenmesi, bölgenin turizm/sanat aktiviteleri potansiyelliği ve üst gelir gruplarına cazip birer yatırım ve yaĢam alanı olarak tüketim faaliyetlerinin odağına yerleĢtirmektedir17. Deprem gerçeği üzerinden ―kurgulanan‖ hegemonyanın varlığı ise tarihi bölgelerdeki yenileme projelerinin yöntem ve sonuçlarına dair çok aktörlü bir katılımı sorgulatmaktadır. Diğer bir görüĢ ise bugün eski kent merkezlerinde görülen hareketlenmelerin sorunları çözmekten öte, mekâna bağlı yeniden yapılanma ve ekonomik bir alan yaratma amacı taĢıdığı yönünde ve kentsel dönüĢüm/yenileme gibi yapılanmaların da yeni yatırım alanları olarak görüldüğü yönündedir18. Her iki görüĢ de Fener ve Balat semtlerinde yaĢanan yenileme dönüĢümünün küreselleĢmenin ―değer kazandırma‖ paradigması ile eski kent merkezlerinin yeniden hareketlenmesi, buna bağlı olarak ekonomik bir alan yaratma, tarihi bölgeyi ―koruma‖ önceliğinin önüne geçmektedir. 1999 Marmara ve 2011 Van depremleri gibi ağır yıkımların yaĢandığı doğal afetler sonrasında, depreme dayanıklı yapı stoku, konutların güçlendirilmesi, kaçak yapıların yıkımı/güçlendirilmesi, konut ve can güvenliği konuları, popüler tartıĢma sahaları olmuĢlardır. Kentsel dönüĢüm/yenileme konulu birçok 195 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr mecrada (sempozyum, gazete/dergi/TV dosya haberleri vs.), dönüĢümle birlikte Türkiye‘nin deprem gerçeği, can güvenliği ve depreme dayanıklı yapı vurgularının bir arada yapılması, kentsel dönüĢümün risk azaltma politikalarındaki ölçeği ile doğru orantılı olarak ilerlemektedir. Radikal (Haziran, 2012) gazetesinde yer alan ve halkı bilgilendirme amaçlı hazırlanan kamu spotu ile ilgili haberde, yaĢanan kentsel dönüĢüm seferberliğinde depreme dayanıklı yeni bir ev ve can güvenliği söylemleri vitrindeki yerini alarak, rızanın biçimlendirilmesini ve örgütlenmesini sağlamaktadır. ―Çevre ve ġehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, ―Hayat hakkı, yaĢama hakkı, can güvenliği, mal güvenliğinden daha önemlidir. Biz can güvenliğini yasanın önüne koyduk, vitrine koyduk, ana temasını can güvenliği olarak oluĢturduk‖ (vurgu bana ait). Görülen o dur ki kentsel dönüĢüm sürecinde, deprem riski/gerçeği bir sebep/gereklilik olarak gösterilmektedir. ―Güce baĢvurmayı ve emretmeyi değil iknayı, ortaklıklar ve yaygın bir iĢbirliği yaratarak diğer tüm unsurları bu sisteme dahil etmeyi ifade eden‖19 hegemonya, can güvenliği ve deprem riski ile kentsel dönüĢüm politikalarına geniĢ tabanlı bir rıza görüntüsü vermekte. Burada görülen, farklı kültürel pratikler ve nesnelerin ―minyatür‖ birer kopyası olan Fener-Balat gibi tarihsel veya diğer kentsel alanların dönüĢüm projelerinin yaratabileceği açılımları ve koĢullandırıldıkları fiziki ve sosyal sınırlamaların, rızaya dayalı hegemonyanın gölgesinde kalmasıdır. Mekânların koĢullandırıldıkları fiziki ve sosyal sınırlarla değerlendiril(e)memeleri, söz konusu giriĢimlere eleĢtirel bir disiplin ile bakmayı güçleĢtirmektedir. Sonuç yerine… Mevcut sağlıksız ve depreme dayanıksız yapıların dayanıklı hale getirilebilmesi için sil baĢtan bir yapı/lanma uzun vadeli ve çok daha masraflı olacağı yönündeki yaygın görüĢe alternatif olarak kentsel dönüĢüm/yenileme projeleri, çözümün odak noktası olarak değerlendirilmektedir. Afet odaklı dönüĢüm/yenileme projelerinin realitesi ve bu realite ıĢığında yürütülen projelerin neleri kapsayacağı ve nasıl yürütüleceği, bölgeye özgü koĢullar ve stratejilerle kamuoyuna açık olarak, konunun tarafları ile ekonomik, yasal/yönetsel, sosyal, ekolojik ve mimari yönleriyle niteliksel bir tartıĢma bağlamında yürütülmesini gerektirmektedir. DönüĢüm/yenileme projelerinin her biri kendi içinde kapsamları, ölçekleri ve amaçları açısından farklılık ve çeĢitlilik barındırmaktadır. Bölgesel ve yerel ihtiyaçlarla Ģekillenen bu farklılıklar projelerin biricikliğine iĢaret etmektedir. Kentin tarihinde mekânsal değere sahip eskimiĢ ve köhne bölgelerin yenilenmesi ise biriciklikten öte bir projelendirmeyi düĢündürmektedir. Tarihi bölgelerde uygulanacak yenileme yöntemlerinde önemli olan noktalardan biri ―koruma‖dır. Yürütülen projenin alanı ve özellikleri dikkate alınarak, fiziksel ve sosyal yıpranmanın önüne geçirilerek, mevcut dokunun doğru Ģekilde korunması hedeflenerek ve tarihi alanların etkin kullanımını esas alan politikalar çerçevesinde değerlendirilmelidir20. Deprem riski/gerçeği hegemonyasının ulusal ve kentsel iliĢkiler ağında baĢat dayanak noktası olarak vurgulanması, söz konusu söylemin hegemonik aygıtlar aracılığıyla standartlaĢtırılmasını ve bu standartlaĢtırma ile konformizm odaklı bir tartıĢma zemini oluĢumuna dayanak olmaktadır. Farklı disiplinlerden çok aktörlü bir dizi analize ev sahipliği yapabilecek geniĢlikte olan kentsel dönüĢüm konusuna dair söz konusu çalıĢmanın amacı, bir nevi veri görselleştirmesidir. DönüĢüm sürecindeki birtakım meĢru söylemlerin baskınlığına ve söz konusu söylemlerin hegemonik Ģiddetinin varlığına dikkat çeken bir görselleĢtirme. Tarihi ve diğer alanların dönüĢümünde yürütülen mekânsal/kentsel politikaların deprem riskine dayandırılan rıza hegemonyasında, alternatif bakıĢları ve söylemleri dıĢlama olasılığı esas olarak dikkat çekilmek istenilen unsurlar arasındadır. 196 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Notlar: 1 Akar, Z. Müge (2006). Kentsel Dönüșüm Üzerine Batı’daki Kavramlar, Tanımlar, Süreçler ve Türkiye.s. 29-38 2 ÖztaĢ, Nihan (2005). Türkiye’de Kentsel Dönüşüm ve Haliç Örneklemesi. s. 17-19 3 BağbaĢı, Gamze (2010). “Güç” ve “Egemenlik” Kavramları Bağlamında Antonio Gramsci ve Edward Said’in Görüşlerinin Değerlendirilmesi. s. 32 4 Detaylı bilgi için bkz: Aslan, Y (2005). Bir Kentsel Analiz: Fener-Balat Rehabilitasyon Projesi s: 95 5 A.g.e s: 100-101 6 Narlı, Nilüfer (2006). Tecride Uğrayan Bir Bölgede YaĢayan Ailelerin SoylulaĢtırma 7 Projesine YaklaĢımı: Balat-Fener Vaka ÇalıĢması Narlı, A.g.e 8 9 Detaylı bilgi için bkz: Aslan, a.g.e s: 109-132 Fatih Belediyesi. Haliç’in Üç Kapısı Fener-Balat-Ayvansaray Fatih Belediyesi Yenileme Projesi bilgilendirme kitapçığı. 10 BağbaĢı, Gamze (2010). “Güç” ve “Egemenlik” Kavramları Bağlamında Antonio Gramsci ve Edward Said’in Görüşlerinin Değerlendirilmesi s: 31/45-47 11 http://www.ibb.gov.tr/sites/akom/Documents/haberler_haberdetay_0106.html 12 http://www.kadikoygazetesi.com/1669-ak-parti-kadikoy%E2%80%99de%E2%80%9Cdeprem-odakli-kentsel-donusum%E2%80%9D-anlatti/ 13 http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-30876-depremin-ilaci-kentsel-donusum.html 14 http://www.konuthaberleri.com/kentsel-donusum-kapsaminda-yapilacak-binalari-9lukdeprem-bile-yikamayacak-14995.htm 15 Ives, Peter (2011). Gramscı’de Dil ve Hegemonya s. 194 17 Ġstanbul‘da kürselleĢme ve tarihi alanlarda kentsel dönüĢümle ilgili bkz: Yardımcı, Sibel (2005). Kürselleşen İstanbul’da Bienal. S. 40-47 18 ġen, a.g.e 19 BağbaĢı, a.g.e s: 51 20 ġiĢmanyazıcı, Begüm ve Yıldız, T. Hülya (2010) Tarihî Kentsel Alanlarda “Toplumsal ve Mekânsal Yeniden Yapılanma”: Fener ve Balat Örneği. 16 A.g.e s. 160 Kaynakça Akar, Z. Müge (2006). Kentsel Dönüșüm Üzerine Batı’daki Kavramlar, Tanımlar, Süreçler ve Türkiye. Planlama Dergisi TMMOB ġehir Plancıları Odası Yayını. Sayı 36. s. 29-38 Aslan, Yasemin (2005). Bir Kentsel Analiz: Fener-Balat Rehabilitasyon Projesi. ĠÜ.YayımlanmıĢ YLT. 197 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Arık, Bilal (2012). Popüler Kültüre Temel Yaklaşımlar. ĠÜ. ĠletiĢim Fakültesi Hakemli Dergisi. Sayı 19 s. 332 BağbaĢı, Gamze (2010). “Güç” ve “Egemenlik” Kavramları Bağlamında Antonio Gramsci ve Edward Said’in Görüşlerinin Değerlendirilmesi. Gazi Ü. YayımlanmıĢ YLT Fatih Belediyesi. Haliç’in Üç Kapısı Fener-Balat-Ayvansaray Fatih Belediyesi Yenileme Projesi bilgilendirme kitapçığı. Ives, Peter (2011). Gramscı’de Dil ve Hegemonya. Ġstanbul: Kal Kedon yay. Köktürk, Erol ve Köktürk, Erdal (2007). Deprem ve Kentsel Dönüşüm İlişkileri. hkm JeodeziJeoinformasyon, Arazi Yönetimi Dergisi, TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Yayın Organı, Temmuz/Sayı: 97 Marshall, Gordon (2009). Sosyoloji Sözlüğü. Bilim ve Sanat Yay. s. 300 Narlı, Nilüfer (2006). Tecride Uğrayan Bir Bölgede YaĢayan Ailelerin SoylulaĢtırma Projesine YaklaĢımı: Balat-Fener Vaka ÇalıĢması. Ed. T. Ġslam ve D. Behar, Ġstanbul Bilgi Ü. Yayınları, Ġstanbul: s.113-127. ÖztaĢ, Nihan (2005). Türkiye’de Kentsel Dönüşüm ve Haliç Örneklemesi. YayınlanmıĢ YLT s. 17-19 ġen, Besime (2006). Ekonomik Gelişmenin Kültürel Stratejileri: İstanbul Kent Merkezi ve Tarihsel Kent Alanlarının Yapılandırılması. Planlama Dergisi TMMOB ġehir Plancıları Odası Yayını. Sayı 36. s.65-77 Yardımcı, Sibel (2005). Kürselleşen İstanbul’da Bienal. Ġstanbul: ĠletiĢim yay. http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1091790&Cate goryID=77 http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-30876-depremin-ilaci-kentsel-donusum.html 30 Temmuz 2012 http://www.ibb.gov.tr/sites/akom/Documents/haberler_haberdetay_0106.html 2012 1 Ağustos http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/Pages/Haber.aspx?NewsID=17586 1 Ağustos 2012 http://www.kadikoygazetesi.com/1669-ak-parti-kadikoy%E2%80%99de%E2%80%9Cdeprem-odakli-kentsel-donusum%E2%80%9D-anlatti/ 7 Ağustos 2012 http://www.konuthaberleri.com/kentsel-donusum-kapsaminda-yapilacak-binalari-9lukdeprem-bile-yikamayacak-14995.htm 8 Ağustos 2012 http://www.febayder.com/content/emre-arolatin-projeye-bakisi 8 Ağustos 2012 198 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġehirlerdeki Zemin Hareketlerinin Jeodezik Yöntemlerle Ġzlenmesi Hakan ġ. KUTOĞLU1, KurtuluĢ S. GÖRMÜġ1, Hüseyin KEMALDERE1, Eray KÖKSAL1, Tomonori DEGUCHĠ2 1 Bülent Ecevit Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü, Afet Ġzleme ve AraĢtırma Laboratuvarı, Zonguldak 2 Nitetsu Mining Company, Japonya Özet Jeodezinin Küresel Konumlama Sistemi ve InSAR teknolojileri sayesinde, zemin hareketlerinin yüksek hassasiyetle izlenebilmektedir. Dünyada doğal afetlerin tahmini ve erken uyarı çalıĢmalarında bu teknolojiler yoğun bir Ģekilde kullanılırken, ülkemizde disiplinler arası iĢbirliği eksikliği nedeniyle henüz yeterli bir Ģekilde yararlanılamamaktadırlar. Bu çalıĢmada, Bülent Ecevit Üniversitesi tarafından bu teknolojiler kullanılarak Zonguldak, Bursa ve Kuzey Anadolu Fay Zonunun ĠsmetpaĢa segmentinde ulaĢılan sonuçlar anlatılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Jeodezi, GPS, InSAR, Zemin Hareketleri. Monitoring Ground Motions using Geodetic Tehniques Ground motions can be monitored with high sensitivity using Global Positioning System and InSAR technologies of Geodesy. These technologies are widely used in the world for the works of predicting natural hazards and early warning, but they have been not utilized enough due to the lack of interdisciplinary cooperation. In this study, the results obtained in the study areas Zonguldak, Bursa and the Ismetpasa segment of the NAF are discussed, using these technologies by Bulent Ecevit University. Keywords: Geodesy, GPS, InSAR, Ground Motion. 1. GiriĢ Afet ĠĢleri Genel Müdürlüğü‘nün hazırlamıĢ olduğu Afet Bilgileri Envanteri‘ne göre, 19502008 yılları arasında ülkemizdeki yerleĢim birimlerinden en az %44‘ü en az bir kez afet olayına maruz kalmıĢtır. 2008 yılından bu yana geçen sürede meydana gelen afetlerde düĢünüldüğünde, bu oranın %50‘lilere ulaĢmıĢ olması pek muhtemeldir. Sonuç olarak, bu rakamlar, afetler bakımından zengin bir ülkede yaĢadığımızın açık bir göstergesidir. Bu afetler içerisinde, insanlarımızın can ve mal güvenliğini en çok tehdit eden olayların baĢında %55‘lik bir istatistikle depremler gelmektedir. Onu %21‘lik oranla heyelanlar izlemektedir. Bu olaylar meydana gelmeden önce, yer yüzeyindeki öncü hareketlerin izlenebilmesi, mevcut yerleĢimlerde gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasına ve yeni yerleĢim yerlerinin daha stabil ve güvenlikli alanlarda kurulmasına olanak sağlayacaktır. Bu noktada, Küresel Konumlama Sistemi (GPS) ve Interferometrik Yapay Açıklıklı Radar (InSAR) teknolojileri zemin hareketlerinin saptanmasında jeodezi disiplininin iki önemli aracı olarak karĢımıza çıkmaktadır. GPS ile noktasal, InSAR tekniği ile alansal bazda milimetre mertebesinde zemin hareketleri izlenebilmektedir. Bu sayede, daha önce ortaya çıkarılmamıĢ 199 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr fay hatlarının varlığı saptanabilmekte, mevcut fayların zamansal stres birikimi izlenebilmekte veya heyelan belirtileri ortaya çıkarılabilmektedir. Bu çalıĢmada, InSAR tekniği ile Zonguldak, Bursa, Bandırma ve Hatay çevresinde saptanan zemin hareketleri ve GPS ile Kuzey Anadolu Fayı‘nın Ġsmet PaĢa segmentinin izlenmesine ait sonuçlar ve bu hareketlere nedenleri tartıĢılmaktadır. 2. Küresel Konumlama Sistemi ile zemin hareketlerinin izlenmesi Günümüzde, Glonass, Beidou, Galileo gibi birden çok Küresel Konumlama Sistemi söz konusu olmasına rağmen, Ģu an için en verimli olarak kullanımda olan Global Posistioning System (GPS)‘dir. GPS ile hassas konumlamada, planlanan bir jeodezik ağ üzerinde toplanan taĢıyıcı dalga faz farkı gözlemlerinden yararlanılır (ġekil 1). Gözlem süresi ve değerlendirme stratejisine bağlı olarak GPS ile Tablo 1‘deki doğruluk standartlarına ulaĢmak ve periyodik gözlemlerle santimetre altı yer değiĢtirmeleri izlemek mümkündür. ġekil 1. GPS ile jeodezik ağ gözlemi Tablo1. GPS gözlemlerindeki Doğruluk Standartları (Wesley 1989). Asgari Doğruluk Standartı (%95) Ölçüm Kategorisi Derece e (cm) p (ppm) a (1:a) Global ve Bölgesel Yerkabuğu hareketlerinin ölçülmesi AA 0.3 0.01 1:100.000.000 Ulusal Temel Kontrol Ağları, bölgesel ve yerel deformasyon ölçmeleri A 0.5 0.1 1:10.000.000 200 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Ġkinci derece kontrol ağları, yerel deformasyon ölçmeleri, yüksek doğruluklu mühendislik ölçmeleri B 0.8 1 1:1.000.000 Klasik yöntemlere dayanan kontrol ağı ölçmeleri, kadastro ve mühendislik amaçlı ölçmeler 1.0, 2.0, 3.0, 4.0, 5.0 10100 1:10.000 C 1:100.000 3. InSAR tekniği ile zemin hareketlerinin izlenmesi GeniĢ alanlardaki yüzey deformasyonlarının izlenmesinde, Diferansiyel Interferometrik Sentetik Açıklıklı Radar (InSAR) tekniği oldukça kullanıĢlı bir araçtır. Bu teknikte, radar uydu sensörünün iki farklı geçiĢinde alınan radar verisi eĢleĢtirilir. Bu eĢleĢtirme sonucu, sensör ve yeryüzü arasında mesafe değiĢimi faz farkı olarak orbit topo atm def noise (1) eĢitliği ile tanımlanır. EĢitlikte geçen, yörünge, topoğrafik, atmosferik ve gürültü faz farkı bileĢenleri ġekil 2‘de özetlenen değerlendirme iĢlemi sırasında elemine edilir. Bu iĢlem sonucunda, yüzey deformasyonundan kaynaklanan faz farkı edilir ve deformasyon haritası üretilir (Hanssen 2001; Massonet ve Feigl 1995). Ana SLC ÇakıĢtırma+ İkincil Ġnterferogram Yeniden örnekleme üretimi SLC İlk interferogram Topografya + deformasyon fazı Düz yeryüzü fazı çıkarımı DEM Yapay interferogram üretimi Topografya fazı Diferansiyel Deformasyon görüntüsü interferogram ġekil 2. Diferensiyal InSAR değerlendirme prosedürü (Kemaldere 2011) Deformasyon izleme amaçlı InSAR uygulamaları için X-, C-, ya da L-Bant gibi farklı uydu verisi alternatifleri söz konusudur. L-bant 23.6 cm ile X- ve C-bant‘a göre daha uzun dalga boyuna sahiptir. Bu nedenle küçük deformasyonların izlenmesinde hassasiyeti daha düĢüktür. Ancak bitki örtüsü, atmosfer ve diğer bozucu etkenlerin değiĢiminden daha az etkilenmesi önemli bir avantaj sağlamaktadır. 201 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 4. Uygulama Örnekleri Burada eski adıyla Zonguldak Karaelmas Üniversitesi yeni adıyla Bülent Ecevit Üniversitesi Afet Uygulama ve AraĢtırma Merkezi tarafından, yukarıda sözü edilen tekniklerle gerçekleĢtirilmiĢ bazı uygulamalardan örnekler verilecektir. 4.1. Zonguldak madencilikten kaynaklanan zemin hareketlerinin izlenmesi Zonguldak Ġl Merkezi 150 yıl önce yer altı kömür madenciliğinin baĢlamasıyla ortaya çıkmıĢtır. Büyük kömür rezervlerinin tam üzerine kurulu Ģehirde, bir yandan yer altı kömür iĢletmeciliği devam ederken, bir yandan da artan kat adediyle hızlı bir yapılaĢma devam etmektedir. Bunun sonucunda bazı önemli yerleĢim alanlarında, yer altı maden iĢletmeciliğinin tetiklediği tasman adı verilen zemin hareketleri gözlenmekte, bunun da yerüstü yapılarına olumsuz etkileri ortaya çıkmaktadır. Buna karĢın kamu güvenliğini gözetmesi gereken kurumlar arasında bilinçli veya bilinçsizlik bir koordinasyonsuzluk nedeniyle, kömür üretimi yapılan yerlerin üzerine yapı ruhsatı verilmekte ya da yapılaĢması tamamlanmıĢ merkezlerin altında üretim çalıĢmaları baĢlatılmaktadır. ġekil 3‘de L-band Palsar InSAR verilerinin değerlendirmesiyle 2007-2010 arasında Zonguldak için elde edilen yüzey deformasyon haritası görülmektedir. Haritadaki renk değiĢimleri deformasyon büyüklüğünü ifade etmektedir. Buna göre, baĢta Bahçelievler mahallesi, sonra Kozlu beldesi ve Gelik, Bağlık, Dilaver, TepebaĢı ve Ġnağzı Mahallelerini içine alan bölgede düĢey yönlü hareketler saptanmıĢtır (Kemaldere, 2011). Bu alanların tamamının altında yer altı maden iĢletmeciliği yapıldığı bilinmektedir. Özellikle Bahçelievler ve Kozlu‘daki hareketler yapılaĢma yoğunluğu nedeniyle önemli bir risk taĢımaktadır. ġekil 3. Palsar verisiyle 2007-2010 yılları arasında Zonguldak‘ta belirlenen yüzey deformasyonları 2010 yılında belirlenen bu hareketler ilgili makamlara bildirilmiĢtir. 2012 yılında yoğun geçen bir kıĢın ardından, belirlenen bu alanlardan Gelik‘te aniden bir meydana gelmiĢ, Bahçelievlerde 5 adet bina oluĢan hasarlar nedeniyle boĢaltılmıĢ, Kozlu‘da oluĢan heyelan nedeniyle 10 bloklu bir site boĢaltılmıĢ ve yine Kozlu‘nun bir baĢka bölgesinde gözle görülür kaymalar oluĢmuĢtur. Bu olaylar, gerçekleĢtirilen çalıĢmaları doğruladığından Zonguldak Valiliği, Bülent Ecevit Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi arasında daha ileri araĢtırmalar yapmak üzere bir protokol imzalanmıĢtır. 202 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil 4. 2010 yılında hareket saptanan lokasyonlarda 2012 yılında meydana gelen olaylar (Kutoglu, 2012) 4.2. Bursa havzasındaki faylanmaların izlenmesi Klasik yöntemlerle alüvyal zeminlerin altındaki faylanmaların tespiti oldukça güçtür. O nedenle, Bursa çevresindeki fayların varlığı ayrıntılı olarak tespit edilmiĢken, havza içindeki izleri burada bahsedilen çalıĢmaya kadar çıkarılamamıĢtır. Bursa ve çevresinin 2007-2010 yılları arasındaki L-Band Palsar verilerine dayalı olarak yürütülen çalıĢmada, Bursa ovasında sıradıĢı bir tasman (çöküntü) olayının geliĢtiği tespit edilmiĢtir. Bu deformasyon alanı 23 km x 5 km bir alanda tüm ova boyunca yayılmaktadır. Hareket karakteristiği, Sylvester (1988)‘da tanımlanan paralel doğrultu atımlı fayların neden olduğu pull-apart (çek ayır) havzalarda meydana gelen hareket karakteristiği ile birebir örtüĢmektedir. Bu bağlamda, belirlenen bu deformasyon alanının Bursa‘da daha önce saptanmamıĢ paralel fayların yarattığı çek-ayır havza yapısından kaynaklandığı sonucuna varılmıĢtır (Kutoğlu vd. 2011; Kutoğlu 2011a; Kutoğlu 2011b; Kutoğlu 2011c; Kutoğlu; 2011d). 2012 yılında Maden Tetkik Arama Kurumu‘nun resmi fay haritası da burada ortaya konulan sonucu doğrulamaktadır (ġekil 6). 203 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Deformasyon alanı ġekil 5. Bursa çevresindeki faylar ve Palsar verisi ile 2007-2010 arasında havzada belirlenen belirlenen deformasyon alanı. ġekildeki beyaz çizgiler o dönemde resmi fay haritalarında yer alan fayları göstermektedir. ġekil 6. MTA 2012 haritalarında yer alan Bursa çevresindeki yeni faylar. Mavi fay hatları haritada yer almayıp, bu çalıĢmada belirlenen deformasyon alanına göre olması gerektiği düĢünülen fay hatlarıdır. 4.3. KAF’ın ĠsmetpaĢa segmentindeki krip hareketi ve Marmara depremleriyle iliĢkisi ĠsmetpaĢa segmenti, dünyada krip hareketinin gözlendiği ender yerlerden biridir. Buradaki krip hızı 1960‘lardan bu yana jeodezik yöntemler izlenmektedir. AĢağıda 2008-2010 yılları arasında elde edilen GPS hız vektörleri görülmektedir. 204 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil 7. ĠsmetpaĢa segmenti üzerindeki jeodezik ağda 2008-2010 yılları arasında elde edilen GPS hız vektörleri 3 2.5 17 August 1999 Mw=7.6 Kocaeli Earthquake Creep rate (cm/year) Ambraseys 1970 wall offset 2 Kutoglu et. al. 2010 GPS network 1.5 Eren 1984 Doppler trilateration 1 0.5 1960 Kutoglu et. al. 2008 GPS network Deniz 1993 EDM trilateration Aytun 1982 triangulation 1965 1970 This study GPS and InSAR 1975 1980 Cakir et. al. 2005 InSAR 1985 1990 1995 Year Kutoglu and Akcin 2006 GPS network 2000 2005 2010 ġekil 8. ĠsmetpaĢa segmentinde zamansal krip hızı değiĢimi ġekil 8‘de ĠsmetpaĢa‘da 1960‘lardan bu yana zamansal krip hızı değerleri görülmektedir. Burada krip hızının 1999 büyük Ġzmit depremine kadar azaldığı ve sonra tekrar hızlandığı görülmektedir. Bu hareketin beklenen Marmara depreminden önce tekrar yavaĢlayacağı öngörülmektedir (Kutoglu vd. 2011). Nitekim, bu son gözlemde hareketin bir miktar azaldığı görülmektedir. 5. Sonuçlar Burada görüldüğü üzere, jeodezinin yeni araçları jeolojik ve jeofizik olayların anlaĢılması, tahmin edilmesi ve erken uyarı anlamında önemli katkılar sağlamaktadır. Bugün dünyada, doğal afetlerin önüne geçilmesi veya erken uyarı yapılması için jeoloji, jeofizik ve jeodezi disiplinlerinden bilim adamları iĢbirliği içerisinde çalıĢmakta ve jeodezik gözlemlere büyük önem verilmektedir. Örneğin son olarak, Amerika BirleĢik Devletlerinde Cascadia Subduction Zonu‘ndaki hareketleri izlemek üzere, milyonlarca dolarlık bir projeyle dünyanın ilk deniz dibi jeodezik ağı kurulmaktadır. Oysa ülkemizde, her alanda olduğu gibi meslek grupları arasında iĢbirliği yerine iĢ alanlarını geniĢletebilmek adına çıkar çatıĢmaları yapılmaktadır. 205 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Ġnsanlarımızın hayatlarının söz konusu olduğu böyle bir konuda, çıkar çatıĢmaları bir kenara bırakılarak modern bilimin sunduğu imkanlardan sonuna kadar yaralanmak gerekmektedir. 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun kapsamında, Çevre ve ġehircilik Bakanlığı belediyelerden riskli alanlarını belirlemelerini istemektedir. Bu noktada özellikle InSAR riskli alanların belirlenmesi için çok yararlı bir teknolojidir. Bu teknolojiyle çok düĢük maliyetlerle yüzlerce km2 lik alanlarda zemin hareketlerini belirlemek mümkündür. Yerel yönetimlerde bu teknolojiyi kullanabilecek teknik elemanlar yetiĢtirildiği takdirde, özellikle heyelan benzeri olayların zararlarının minimize edilmesi mümkün olacaktır. Kaynaklar Hanssen R F 2001. Radar Interferometry Data Interpretation and Error Analysis. Kluwer Academic Publisher, Dordrecht, The Netherlands, 327 p. Kemaldere, H 2011. ġehiraltı Madenciliği ve Tasman Etkilerinin Diferansiyel InSAR Tekniği ile Belirlenmesi: Zonguldak Metropolitan Alanı Örneği, Doktora Tezi, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi. Kutoglu, HS, Akcin H., Gundogdu, H., Gormus, K.S., Koksal, E 2010. Relaxation on the Ismetpasa Segment of the North Anatolian Fault after the Golcuk Mw=7.4 and Duzce Mw=7.2 shocks, Nat. Hazards Earth Syst. Sci., 10, 2653-2657. Kutoğlu, Hġ, Deguchi, T, Gündoğdu, O 2011. Radar Ġnterferometri Tekniğiyle Bursa Havzasındaki Yüzey deformasyonlarının Ġzlenmesi, Bursa 3. Kent Sempozyumu, 29-30 Nisan, Bursa Kutoğlu, Hġ 2011a. Van Depremi IĢığında Bursa ve Çevresinin Değerlendirilmesi Paneli, Uludağ Üniversitesi, 13 Aralık, Bursa. Kutoğlu, Hġ 2011b. Jeodezik Yöntemlerle Bursa Havzasındaki Tektonik OluĢumların Ġzlenmesi, Bursa Kent Konseyi Bursa KonuĢuyor: Bursanın Depremselliği Toplantısı, Uludağ Üniversitesi, 23 Aralık, Bursa. Kutoğlu, Hġ 2011c. Bursada Deprem Gerçeği Paneli, Osmangazi Belediyesi, 16 Ağustos, Osmangazi, Bursa. Kutoğlu, Hġ 2011d. Bursada Deprem Riski ve Deprem Tahmin ÇalıĢmaları Konferansı, Mudanya Belediyesi, 14 Kasım, Mudanya, Bursa. Kutoglu, Hġ 2012. Zonguldak Kent Konseyi Zonguldak TartıĢıyor: Zonguldak‘ta Zemin Hareketleri Paneli, Zonguldak. Massonnet D and Feigl K L 1995. Discrimination of geophysical phenomena in satellite radar interferograms. Geophysical Research Letters 22(12): 1537~1540. Sylvester AG (1988) Strike-slip faults. Geol. Soc. Amer. Bull. 100, 1666-1703 Wesley V H 1989. Geometric Geodetic accuracy standarts and specifications for using GPS relative Positioning Techniques. Federal Geodetic Control Committee, 54 p. 206 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Numerical study of the diaphragm behavior of the concrete slab systems subjected to lateral load Soheil MONAJEMI NEJAD 1, Mohammad Foaad HAKEMI ZADE2 1 PhD civil Engineering, Islamic Azad University, Central Tehran Branch, Iran, 2 MSc civil Engineering, Islamic azad university, Central Tehran branch, Iran, omidi900@yahoo.com Abstract One of the most important assumptions which is being used in analysis and design of buildings against lateral forces is the rigid-floor assumption. Lateral rigidity of diaphragms depends on several factors such as: type of the structure, dimensions of structure, rigidity and location of lateral load bearing elements, stiffness of frames, type and thickness of floors, number of stories and etc. so, we should give more and more importance to this assumption. In this study, in order to investigate how concrete slabs behave, a lot of models in two cases of rigid-floor (master node method) and flexible-floor (finite element method) in linear limitations are analyzed and compared. Keywords: Rigidity, flexibility, diaphragm, concrete slab 1. Introduction Structures with flexible floor systems behave differently under dynamic lateral loading than structures with rigid diaphragms. The rigid floor assumption distributes forces between lateral resistant elements according to the proportion of elements rigidity. In addition, this assumption decreases the degrees of freedom and makes the analysis simpler. Several codes, for instance Iranian code of practice for seismic resistance of buildings (Standard 2800) present some criterions for the diaphragm. According to the mentioned standard, diaphragm is to be considered flexible when the diaphragm deflection exceeds twice the story drift. However, flexible diaphragm systems are still analyzed with criteria and recommendation developed for structure with rigid diaphragms. Variables such as structural system can affect diaphragm behavior and causes rigid diaphragm treatment was not accurate. In this study analysis was performed in a linear mode and for each structures, modeling was performed considering both real rigidity and rigid diaphragm assumption. 2. Model description A basic plan according to the below figure is provide in order to set up the modeling procedure, having 3m height, 5m width, 6 and 10 m spans. The diaphragm is assumed to be concrete waffle slab. 207 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Figure.1. Model description Loading is performed based on Iranian earthquake code and the analysis type is static. The selected structural systems are concrete structure with shear wall, concrete moment frame, steel braced frame and steel moment frame. The braces and shear walls are in 1, 2, 3 directions and earthquake load is applied in x direction. The numerical modeling is made in SAP2000 for both rigid and flexible cases of diaphragms. 3. Comparison criterions Here, some criterions are defined in order to make it possible to compare the results between rigid and flexible modeling results. The parameter is chosen as displacement symbol. In fact 3, 2 , 1 2 ' ' 2 2 1 are the displacement for the three direction in the below figure. 2 / 3 2 , / 3 1 There are also parameters such as 1 1 2 ( 1 2 2 3 ( 2 2 / 2 ) /(( 1 3 / 2 ) /(( 2 , 1 2 2 23 3 and finally ∆ that must be defined here: 2 ) / 2 ), 3 ) / 2 ), Max { 1 , 2 } 4. Illustrative graphs To completely understand the results for the structures modeling, in this part different graphs according to variation of some variables are plotted. 208 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Table.1. Graphs for SH models Variation of slab thickness 1.4 3 1.2 2.5 1 2 0.8 1.5 0.6 1 0.4 0.5 0.2 0 0 5 10 15 25 35 5 10 15 25 35 5 10 20 30 40 Variation of shear wall thickness 1.4 1.4 1.2 1.2 1 1 0.8 0.8 0.6 0.6 0.4 0.4 0.2 0.2 0 0 5 10 20 30 40 Variation of beam dimensions 1.2 1 0.9 1 0.8 0.7 0.8 0.6 0.6 0.5 0.4 0.4 0.3 0.2 0.2 0.1 0 0 25*35 35*55 25*35 50*75 209 35*55 50*75 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Table.2. Graphs for MC models Variation of slab thickness 0.06 0.04 0.035 0.05 0.03 0.04 0.025 0.03 0.02 0.015 0.02 0.01 0.01 0.005 0 0 5 10 15 25 5 35 10 15 25 35 Variation of beam dimensions 0.031 0.015 0.03 0.0145 0.029 0.014 0.028 0.027 0.0135 0.026 0.013 0.025 0.0125 0.024 0.012 0.023 25*40 40*60 25*40 55*85 40*60 55*85 Variation of column dimensions 0.12 0.07 0.1 0.06 0.05 0.08 0.04 0.06 0.03 0.04 0.02 0.02 0.01 0 0 30*30 50*50 30*30 70*70 210 50*50 70*70 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Table.3. Graphs for BR models Variation of slab thickness 0.6 0.4 0.35 0.5 0.3 0.4 0.25 0.3 0.2 0.15 0.2 0.1 0.1 0.05 0 0 5 10 15 25 35 5 10 15 25 35 2L60x6 2L80x8 2L120x12 2L150x15 2L180x18 Variation of brace dimensions 0.3 0.35 0.25 0.3 0.25 0.2 0.2 0.15 0.15 0.1 0.1 0.05 0.05 0 0 2L60x6 2L80x8 2L120x12 2L150x15 2L180x18 Variation of beam dimensions 0.2 0.122 0.18 0.12 0.16 0.118 0.14 0.116 0.12 0.114 0.1 0.112 0.08 0.11 0.06 0.108 0.04 0.106 0.02 0.104 0 IPE 20 IPE 30 IPE 20 IPE 40 211 IPE 30 IPE 40 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Table.4. Graphs for MS models Variation of slab thickness 0.035 0.016 0.03 0.014 0.012 0.025 0.01 0.02 0.008 0.015 0.006 0.01 0.004 0.005 0.002 0 0 5 10 15 25 5 35 10 15 25 35 Variation of beam dimensions 0.0192 0.006 0.019 0.005 0.0188 0.0186 0.004 0.0184 0.003 0.0182 0.002 0.018 0.0178 0.001 0.0176 0 0.0174 IPE 22 IPE 36 IPE 45 IPE 22 IPE 36 IPE 45 IPB 16 IPB 24 IPB 28 Variation of column dimensions 0.035 0.014 0.03 0.012 0.025 0.01 0.02 0.008 0.015 0.006 0.01 0.004 0.005 0.002 0 0 IPB 16 IPB 24 IPB 28 212 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 5.Results Based on the previous graphs for the 4 mentioned structural systems, the result are concluded here. SHn (n=1-13) models According to the results for this part, table.1, and . The extreme amount for this parameter shows that in this part, the diaphragms are mostly flexible. This could be because of rigid behavior of shear walls in this system. MCn (n=1-11) models Based to the results for this part, table.2, and . The models for concrete frames demonstrate more rigid diaphragms rather than shear wall models. The reason lies on the fact that slab rigidity is more than columns stiffness. BRn (n=1-13) models According to the results for this part, table.3, and . Since the lateral load bearing systems in this type of models are rather rigid, the behavior for the slabs is concluded as flexible. MSn (n=1-11) models According to the results for this part, table.4, and . the results show that steel moment frame present a more rigid diaphragm rather than the braced steel frames. 6. Conclusion In this paper the effect of structural lateral load bearing systems on rigidity of concrete waffle slabs is investigated. the results show that for a shear wall resisted structure the assumption of a rigid diaphragm is not valid. so designers should consider it as a flexible diaphragm in their designations. References De-La-Colina, J. (1999). ―Inplane floor flexibility effects on torsionally unbalanced systems‖. Earthquale Engrg. And Struct. Dyn., 28 (12), 1705-1715. Jain, S.K., and Mandal, U.K. (1995), ―Dynamics of building with Y shaped plan and flexible floor diaphragms‖, J.strut.engr., ASCE, 121(6). Jain, S.K., and Mandal, U.K. (1992). ―Dynamics of buildings with V-shaped plan.‖ This paper is part of the journal of engineering mechanics, 118(6). Ju, S. H., and Lin, M.C. (1990). ―Comparison of building analyses assuming rigid or flexible floors. ― J.Struct. Engr., ASCE, 125(1), 25-31. 213 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Tremblay, R., and Stiemer, S.F. (1996). ―Seismic behavior of single story steel structures with a flexible roof diaohragm.‖ Canadian journal of civil engineering, 23(11). Ju, S. H., and Lin, M.C. (2007). ―Comparison of building analyses assuming rigid or flexible floors. ― J.Struct. Engr., ASCE, 125(1), 25-31. 214 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Investigating the Effects of Elastomeric Bearing Pads on Dynamic Behavior of Concrete Bridge Piers Abdalreza ZARE 1, Alireza FIOUZ 2, Yasin FAYAZBAKHSH3 1 PHD, Department of Civil Engineering, Yasouj University, Iran, zare@mail.yu.ac.ir 2 PHD, Civil Engineering, Persian Gulf University, Iran 3 MSc civil Engineering, Islamic Azad University, Bushehr Branch, Iran, yaseabi32@yahoo.com Abstract. Bridges constructed in Iran between the 1970's to the mid 90's where inadequately designed to resist earthquake loading. In this paper the concrete bridge in Iran is modeled in ANSYS. The results consisting of time-history diagram of displacement and hysteresis loop are illustrated for three different earthquakes. Moreover the effects of elastomeric bearing pads in piers are investigated. Keywords: concrete bridge, dynamic behavior, Elastomeric bearing pad 1- Introduction Conventional Bridges supported by abutments and piers require bearing devices that will transfer the girder reactions to the substructure elements without over-stressing them. Bridge bearings generally are more critical and more elaborate than those needed for buildings. The forces created by temperature changes, elastic deformation, shrinkage and creep are usually more acute than for buildings and need additional attention if they are to be properly addressed. Because of total exposure to weather, bridges will often experience more frequent and greater expansion and contraction movements than most other structures. Therefore, bridge bearings should be designed as maintenance free as possible. In addition to bridge dead loads, bearing devices must be capable of withstanding and transferring dynamic live load forces and resulting vibrations that may be transmitted to and through them. Lack of attention to bearing devices and details may result in premature wear and/or eventual substructure failure. A potential source of movement in bridge bearings that is often overlooked is the move-ments caused by the lengthening of the bottom flange that occurs as the dead load of the beam and deck slab are applied. Article 541.374B of the NMSHTD Standard Specifications For Highway and Bridge Construction makes accommodation for this movement by requir-ing that for expansion bearings, the sole plates should not be welded to the beams until the deck slab has been placed. The movement should take place as slip between the beam flange and the sole plate. No other design considerations are therefore required for this force. Bridge bearings are of two general types, expansion and fixed. Expansion bearings provide for rotational movements of the girders as well as longitudinal movement for expansion and contraction of bridge spans. Corrosion in an expansion bearing may cause friction, which may interfere with expansion and contraction of the span. These corrosion and the resulting friction forces may lead to future maintenance problems. The function of the fixed bearing is to prevent the superstructure from moving longitudinally on the substructure elements. The fixed bear-ing acts as a hinge by permitting rotational 215 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr movement while at the same time preventing longitudinal movement. Both expansion and fixed bearings transfer lateral forces such as wind and centrifugal loading from the superstructure to the substructure. Both bearing types are set parallel to the direction of struc-tural movement. 2- Case Study The bridge selected for this research is located in south west of Iran. It has 149 meters length consisting of 2 spans of 12 meters (first and last span) and also 5 spans of 25 meters (middle spans). The bridge width is about 8.8 meters. Below are the plan and the main longitudinal section of the concrete bridge. Fig.1. Site plan of the bridge Fig.2. Main section of the bridge 3- Earthquake records In this research 3 different earthquake records are chosen on order to provide a better understanding of the dynamic response of concrete bridge. Moreover, here we can find the maximum acceleration that the bridge can tolerate before any kind of plastic hinges or collapse. The selected records are ChiChi, Taiwan Earthquake; Kobe, Japan earthquake and Tabas, Iran Earthquake. 216 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr The acceleration-time graphs are presented in the forward figures. Fig.3.ChiChi Earthquake Fig.4. Kobe Earthquake Fig.5.Tabas Earthquake 217 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 4- Nonlinear Time History Analysis In the case of a bridge with complex behavior during earthquakes, dynamic analysis shall be performed and its results may be reflected in the design of the bridge. The seismic coefficient method and the ductility design method are seismic performance calculation methods involving the replacement of dynamic seismic forces with static seismic forces, but not all cases of bridges with complex behavior during earthquakes can be fully represented by static analysis. The selected bridge may have complex behaviors due to long natural periods and or high piers, thus requiring dynamic analysis. The seismic behavior of the bridge during a 3 strong earthquake is examined using nonlinear time history response analysis. 5- Elastomer Bearing Pads Since their US introduction in the 1950‘s elastomeric bearing pads have become the standard for both steel and concrete bridge structures throughout North America. They are reliable, inexpensive, and maintenance-free, with a service life that typically exceeds that of the bridge superstructure itself. So far as we know, the first use of rubber bearings in a bridge was in Australia in 1889; a century later, these bearings were reportedly still in service. Fig.6. Elastomeric bearing pad in a bridge Simply put, the bearing transfers vertical loads from the superstructure to the substructure, while allowing limited horizontal movement (for thermal expansion and contraction of the bridge‘s structural girders), as well rotational movement of the supported members. In the US, most bearing pads are made of either natural rubber or polychloroprene (Neoprene). Both these compounds have been time proven over several decades. With the addition of internal steel reinforcement layers, the load capacity of the bearing increases dramatically. Bridge design engineers can specify the size and configuration of a bearing to accommodate the specific load, shear, and rotational requirements at each point. Bearings with a large number of steel shims relative to the overall volume of rubber can handle higher loads and shear forces; by contrast, bearings with wider spacing of the steel shims can provide excellent vibration isolation characteristics, and are often used in theaters and concert halls. By manipulating a small number of variables, engineers can design an elastomeric bearing to suit most any application. 218 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 6- Results There are nonlinear dynamic analysis results (displacement, acceleration, shear force, bending moment, and hysteresis loop of plastic hinge) for each earthquake level. However In this part only the displacement results are illustrated. 6-1-Determination of maximum acceptable earthquake acceleration in case of pier confinement without using Elastomer bearing pads a) ChiChi Earthquake In this case the maximum response has occurred in 7.4ms in node number 10. The timehistory response is as below. Fig.6. Joint 10 response Fig.7. Structural hysteresis loop 219 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr b) Kobe Earthquake In this case the maximum displacement has occurred in 1 s in node number 48 at for 6.29 millimeters. The time-history response is as below. Fig.8. Joint 48 response Fig.9. Structural hysteresis loop 220 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr c) Tabas Earthquake In this case the maximum displacement has occurred in 2.1 s in node number 35 for 4.76 millimeters. The time-history response is as below. Fig.10. Joint 35 response Fig.11. Structural hysteresis loop 6-2- Determination of maximum acceptable earthquake acceleration in case of pier confinement using Elastomer bearing pads In this section the effects of applying Elastomer bearing pads on structural behavior of the concrete bridge is investigated. As before 3 different earthquake records are applied to the structure and the responses are illustrated. a) ChiChi Earthquake For this case the maximum tolerable acceleration is calculated to be 0.348g. Moreover, the maximum related displacement is occurred in node 21 with amount of 3.3 cm. 221 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr The time-history response of this node is demonstrated in the below figure. Fig.18. Joint 21 response Fig.19. Structural hysteresis loop b) Kobe Earthquake For Kobe earthquake, the maximum related displacement is occurred in node 22 with amount of 4.697 mm. The time-history response of this node is demonstrated in the below figure. Fig.20. Joint 22 response 222 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Fig.21. Structural hysteresis loop c) Tabas Earthquake According to Tabas earthquake, the maximum related displacement is occurred in node 23 with amount of 5.28 cm. The time-history response of this node is demonstrated in the below figure. Fig.22. Joint 23 response Fig.23. Structural hysteresis loop 223 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 6-3- Damage Criterion Based on the performed analysis and according to the damage criterion, response of different piers of bridge which are more probable of being damaged are presented. Damage criterion is calculated based on the below equation: a) ChiChi Earthquake The analysis is stopped after 7.8 second (1.2 second after maximum acceleration) since the P4 pier is damaged. The failure point is 80cm above the ground. The damage criterion is equaled to -1.0058 for the only plastic hinge. b) Kobe Earthquake In this case the analysis stopped after 7.5 second. The damaged piers are P3, P4 and P5 and the failure point is 4.16 above the ground. c) Tabas Earthquake In this case the analysis stopped after 3.5 second. The damaged piers are P2, P3, P4, P5 and P6. ( ) ( ) 7- Conclusion The results of the research are listed here, they include: 1- The bridge structure can withstand the acceleration of 0.348g that is suitable since according to the Iranian seismic design code the required tolerable acceleration must be 0.25g. 224 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 2- The middle piers of P2, P3, P4 and P5 are mainly damaged at one third of the pier. This indicates the flexural behavior of them. Thus the designers must focus on this part. 3- Investigating the effects of Elastomer bearing pads it is observed that the maximum tolerable acceleration will increase up to 14% (from 0.305g to 0.348g). Moreover the displacement has raised 4.6- 11 times the previous condition. Finally, using Elastomer bearing pads decreases the lateral stiffness but increase the load bearing capacity of the bridge. 4- Using Elastomer bearing pads will increase the natural period of the bridge from 0.2134 second to 0.4929 second. 8- References 11- introduction to ANSYS analysis program – KTH solid mechanics 12- Ansys tutorial – Kent.L.Lawrence-university of Texas- ISBN: 1-58503-254-9 13- ACI committee 341, 2002 , "Seismic Analysis and Design of Concrete Bridge System (ACI 341.2R.02) "American Concrete Institute, 25pp 14- Ambraseys N, Douglas. J "Reappraisal of Effect of Vertical Ground Motion Response" ESEE Report No. 4, August 2000 15- Elnashai A. S, "Analytical and Field Evidence the Damaging Effect of Vertical Earthquake Ground Motion" Journal of Earthquake Engineering and Structural Dynamics, Vol. 25, 1996. 16- L.Sun, T.Goto, H.Hayashi, k.Kosa, 2000, Damage Mechanism Analysis Of R.C. Bridge By Nonlinear Dynamic Simulation, 12WCEE. 17- Machida. A, "Effect of Vertical Motion of Earthquake Failure Mode and Ductility of RC Bridge Piers" 12 WCEE, Paper No.463, 2000. 18- Effect Of Earthquake Vertical Motion On RC Bridge Piers , Alireza Rahai – Associate Professor , Department Of Civil Engineering , Amirkabir University, Iran, Year Of Publish 2004, 13th World Conference On Earthquake Engineering 19- Saadeghvaziri M.Ala & Foutch D.A, June 1991 , "Nonlinear Response of RC Highway Bridges under the Combined Effect of Horizontal and Vertical Earthquake Motion" Journal of Earthquake Engineering and Structural Dynamics, Vol. 20, No. 20- Saadeghvaziri M.Ala & Foutch D.A, July 1990 , "Behavior of RC Column under No Proportionally Varying Axial Loads" Journal of Vertical Engineering, Vol. 116, No.7 225 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr The Improvement of Compressive Strength of Self Compacting Concrete Made by Scrap Tires with Nano-silica Salar Salkhordeh1 and Azin Banafshe Afshan2 1 Fardafan Pars Consulting Engineers, Head of Research and Development Department,Tehran, Iran. salar.salkhordeh@gmail.com 2 M.Sc. Student of Environmental Engineering, Civil and Environmental Engineering Department, AmirKabir University of Technology, Tehran, Iran, banafshe.afshan@yahoo.com Abstract One of the most important environmental challenges in urban areas is how to recycle scrap tires. The main problem in adding scrap tires in self compacting concrete is the reduction of compressive strength. In this experimental study, Nano-silica replaced with some amount of cement used in making the concrete samples. The results obtained show that the addition of Nano-silica improves the compressive strength of self compacting concrete made by scrap tires. Keywords: Scrap Tires, Self Compacting Concrete, Compressive Strength, Nano-silica 1. Introduction Nowadays one of the greatest environmental challenges in urban areas is recycling and elimination of waste tires, because landfilling is becoming unacceptable due to the high rate of depletion of available landfilling sites for waste tires disposal. Accumulation of waste tires is dangerous because of the high risk of fire hazards (Fig. 1) and providing breeding grounds for rats, mice and mosquitoes. On the other hand creating unsightly landscapes in urban suburbs and roads which are completely in contraction with urban considerations is another disadvantages of waste tires accumulations (Fig. 2). Fig1. Fire in the accumulation of waste tires 226 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Fig2. Waste tires accumulation near Zanjan city Based on available data, the six largest tire manufacturers in Iran produce 13.5 million of tires yearly and with over 4 million tires import, the annual consumption of country is 17.5 millions of tires. Now, with the average of 100 thousand of tire wastes in production line plus used and waste tires, there are significant amounts of waste tires in hand. According to the above-mentioned cases and specified environmental considerations of waste tires, the importance of optimum usage of them through recycling both economically and ecologically are clear. In this regard, the use of waste scrap tires inside materials like concrete can help us to reduce the disadvantages of waste tires in environment. Now due to emerging of self compacting concrete (S.C.C.) as a new advances in concrete technology, the necessity of extensive research on the impact of adding recycled concrete aggregates and scrap tires in S.C.C. seems to be very important. Noori and Salkhordeh reported that when natural coarse aggregates in S.C.C. were replaced by 100% of coarse recycled concrete aggregates and natural fine aggregates replaced by 0%, 20%, 40%, 60%, 80% and 100% of fine recycled concrete aggregates, the 28-day compressive strength of S.C.C. decreases [1] In this laboratory study, after introduction of S.C.C., the impact of adding Nano-silica to compressive strength of S.C.C. made by different amount of scrap tires will be discussed. 2. Self compacting Concrete (S.C.C.) Self Compacting Concrete (S.C.C.) is one of new advances in concrete technology that does not require any vibration during the placing process even in congested reinforcement, because it can be able to flow easily, fill the formwork and make a full compaction under its own weight [2]. Beside improved concrete surface in S.C.C., eliminating the vibration process leads to improve the environmental considerations and reduction of the exposure of workers to noise and vibration which have a positive effect in health and safety of workers. In general the materials for S.C.C. are the same as those used in conventional concrete like cement, aggregates and water but the additives are different. The most important basic principle for flowing the S.C.C. is the use of superplasticizer combined with a relatively high content of powder materials in terms of Portland cement, mineral additions, ground filler or very fine sands [3]. 227 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 3. S.C.C made by scrap tires As mentioned because of economical crisis, environmental considrations and also growing trend in reduction of natural aggregate resources, paying attention to use waste scrap tires in concrete can be helpful. 3.1 Materials Zanjan Portland cement (type I-425) is used as the cementations materials in S.C.C. mixtures. Zanjan Portland cement has the final setting time of 160 minutes and 28-days compressive strengths of 610 kg/cm2, the chemical properties of the cement is shown in Table 1. Table 1- Chemical properties of Zanjan Portland cement SiO2 % Cement 22.20 Al2O3 Fe2O3 TiO2 CaO MgO SO3 K2O Na2O L.O.I Cl % % % % % % % % % % 5.50 3.20 - 64.90 1.50 1.40 0.70 0.30 0.50 0.008 River stone aggregates have been used as natural aggregates. These aggregates are in three different sizes, 0-4 mm, 4-8 mm and 8-16 mm. The comercial name of nano-silica used in this study is "Nano-Cembinder 282" with ρ=1.03 gr/cm3. The scrap tires used in this study is selected from waste car tires. the tire chips sizes are smaller than 16mm. In all mix designs superplasticizer is used as chemical admixture. Zanjan potable water is used to mix the concrete materials. 3.2 Mix designs To do the tests, two series of S.C.C. mixtures with different amount of waste tire chips, with and without Nano-silica, were prepared. In series I, 6 different mix designs were prepared. In these six mix designs different amounts of waste tire chips (25, 50, 75, 100, 125 and 150 kg/m3) to make the concrete samples were used. No Nano-silica is used in this serise. Mix designs of series I is shown in Table 2. Table 2- Mix designs of series I (kg/m3) F.A-a F.A-b C.A M.C. C N.S W T.C S.P (0-4 mm) (4-8 mm) (8-16 mm) w C SCC-R25 700 320 475 440 0 180 25 10 0.40 SCC-R50 700 308 462 440 0 180 50 10 0.40 228 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr SCC-R75 700 296 449 440 0 180 75 10 0.40 SCC-R100 700 284 436 440 0 180 100 10 0.40 SCC-R125 700 272 423 440 0 180 125 10 0.40 SCC-R150 700 260 410 440 0 180 150 10 0.40 M.C: Mix Code, F.A: Fine Aggregate, C.A: Coarse Aggregate, C: Cement, N.S: Nano-siluca, W: Water, T.C: Tire Chips, S.P: Superplasticizer, w/c: water to cement In series II, 10% of cement weight is replaced with Nano-silica. Mix designs of series II is shown in Table 3. Table 3- Mix designs of series II (kg/m3) F.A-a F.A-b C.A M.C. C N.S W T.C S.P (0-4 mm) (4-8 mm) (8-16 mm) w N .C C SCC-N-R25 700 320 475 400 40 180 25 10 0.40 SCC-N -R50 700 308 462 400 40 180 50 10 0.40 SCC-N -R75 700 296 449 400 40 180 75 10 0.40 SCC-N -R100 700 284 436 400 40 180 100 10 0.40 SCC-N -R125 700 272 423 400 40 180 125 10 0.40 SCC-N -R150 700 260 410 400 40 180 150 10 0.40 3.2 Compressive Strength Compressive strength test is one of the most important and most common tests to know about the resistance of concrete. The Compressive Strength test was carried out on the concrete specimens according to BS 1881 part 116 [4]. 3.2.1 Compressive strength of series I The results of tests conducted on samples of series I, is shown in Table 4. Each of the resulting numbers is the average results of three samples. 229 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Table 4- Compressive strength of series I samples (MPa) Sample Compressive Strength 28-days SCCR25 SCCR50 SCCR75 SCCR100 SCCR125 SCCR150 42.80 34.90 30.30 26.10 21.10 16.70 3.2.2 Compressive strength of series II The results of tests conducted on samples of series II, is shown in Table 5. Each of the resulting numbers is the average results of three samples. Table 5- Compressive strength of series II samples (MPa) Sample Compressive Strength 28-days SCC-NR25 SCC-NR50 SCC-NR75 SCC-NR100 SCC-N-R 125 SCC-N-R 150 69.30 54.50 44 32.90 24.70 18.10 As it seems, with the increase of replacing natural aggregates with scrap tire chips, the compressive strenght decreases. In serise II by using Nano-silica the compressive strenght of samples have a segnificant increase specially when the samples have the less scrap tire chips. 3. Result and Discussion From the findings of this laboratory investigation for self compacting concrete made by different amounts of scrap tire chips with and without Nano-silica, the following conclusions can be extracted: 1- Because of environmental considerations and the growing trend in reduction of natural aggregates resources, the use of scrap tire chips in concrete can be very helpful. 2- With the increas of scrap tire chips in mixtures, the compressive strength decrease both when Nano-silica exsits or not. 3- The increasing effect of Nano-silica is high when the samples have the less scrap tire chips. 4- The results show that more scrap tire chips can be used when the Nano-silica exists in mixtures. This can be shown in mixtures SCC-N-R75 and SCC-R25 from the point of compressive strenght. 230 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr References [1] Noori Gheidari, M.H., Salkhordeh, S., (2012) Laboratory Investigation on the Effect of Adding Different Percentages of Recycled Concrete Aggregates on the Compressive Strength of Self Compacting Concrete, International journal- Ecology, Environment and Conservation, Vol. 1, 2012. [2] Salkhordeh, S & Nouri-Gheidari, M.H., (2010). Using SCC to Beautification of Town Landscape. Proceedings of the 3rd National Congress on Urban Management and Construction Stability. Islamic Azad University-Khomein Branch. Arak, Iran. [3] Nouri-Gheidari, M.H., & Salkhordeh, S. (2009). Introducing Self Compacting Concrete and its specifications in Comparison with Normal Concrete. Research Project. Islamic Azad University-Zanjan Branch. Zanjan, Iran [4] Nekoufar, S.M., (2001). Concrete Technology, Islamic Azad University-Zanjan Branch, Vol. 1, pages 109-110. 231 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Investigating The Behavior Of Concrete Rectangular Liquid Storage Tanks Under Dynamic Loads Omid BAROUGHI1, Farhad EMAMI KHIAVI2 , Fateme SHEIKHGHASEMI3 1 MSc civil Engineering, Islamic Azad University, Maraghe Branch, Iran, omidbaroughi64@yahoo.com 2 MSc civil Engineering, Islamic Azad University, Maraghe Branch, Iran, Farhademami69@yahoo.com 3 MSc civil Engineering, Islamic Azad University, Maraghe Branch, Iran, sheikhghasemi@yahoo.com Abstract. In most of the current design codes and standards for concrete liquid storage tanks, the hydrodynamic pressures are determined assuming that the tank walls are rigid. The Housner‘s model, which assumes that the mass of liquid is lumped on the wall based on rigid wall boundary condition in the calculation hydrodynamic pressure, is widely used in practice. Previous research has indicated that the flexibility of wall can affect the distribution and magnitude of hydrodynamic pressures. In this paper, the effect of wall flexibility on hydrodynamic pressures in concrete rectangular tanks is studied using an approach referred to as the sequential method. The procedure on how to establish the impulsive hydrodynamic pressures using the sequential method based on a two-dimensional analysis is described. A comparison shows that the lumped mass approach overestimates the base shear and wall displacements. Keywords: dynamic response, liquid storage tanks, numerical modeling 1. INTRODUCTION Liquid storage tanks as part of environmental engineering facilities are primarily used for water and sewage treatment plants and other industrial wastes. Normally, they are constructed of reinforced concrete in the form of rectangular or circular configurations. The behavior of liquid storage tanks during earthquakes is more important than the economic values of the tanks and their contents. It is important that utility facilities remain operational following an earthquake to meet the emergency requirements such as firefighting water or meet the public demands as a source of water supply. On the other hand, the containment of hazardous waste is important to meet the public safety after a seismic event. For these reasons, serviceability becomes the prime design consideration in most of these structures. A good understanding of the seismic behaviour of these structures is necessary in order to meet safety objectives while containing construction and maintenance costs. There are currently few guidelines and standards available in North America for the design of liquid storage tanks. There is a great deal of inconsistency among these guidelines and standards for this important broad class of structures. This is mainly due to the lack of understanding of the seismic behaviour of these structures. An extensive research project is currently underway at Ryerson University to resolve some of the issues of concern for design of these types of structure. As par of this ongoing research effort, in this paper, the dynamic response of rectangular tanks for liquid storage tanks is described. Early investigation of dynamic analysis of fluid in containers subjected to acceleration was conducted by Housner (1963). An approximate method was proposed to include the effect of 232 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr hydrodynamic pressure for a twofold-symmetric-fluid container subjected to horizontal acceleration. The fluid response was represented by impulsive and convective components. The fluid was assumed to be incompressible and the container was assumed to have rigid walls. Yang and Veletsos (1976) used Flűggle‘s shell theory to analyze circular tanks. It was found that for tanks with realistic flexibility, the impulsive forces are considerably higher than those in rigid wall. Veletsos et al. (1984) considered the effect of the wall flexibility on the magnitude and distribution of the hydrodynamic pressures and associated tank forces. They assumed that the tank-fluid system behaved like a single degree of freedom system and the base shear and moment were evaluated for several prescribed modes of vibration. Most of the research conducted on liquid storage tanks, as mentioned above have been of circular configurations. For rectangular tanks, Haroun (1984) gave a very detailed analysis method in the typical system of loadings. The hydrodynamic pressures were calculated by classical potential flow approach. The formula of hydrodynamic pressures only considered the rigid wall condition. Park et al. (1990) studied the dynamic behaviour of rectangular tanks using boundary element modeling for the fluid motion and finite element modeling for the solid walls. The time history analysis method was used to obtain the dynamic response of fluid storage tanks subjected earthquakes. Both impulsive and convective effects were considered. Later they presented an analytical method with formulas for the 3-D hydrodynamic pressures calculation and applied Rayleigh-Ritz method using assumed vibration modes of rectangular plate with boundary conditions as admissible functions (Kim et al., 1996). In this paper, a new procedure to determine hydrodynamic pressures for rectangular tanks is proposed. The method considers the effect of wall flexibility on impulsive pressures. 2. HYDRODYNAMIC PRESSURE Figure 1(a) shows a 3-D rectangular tank. It is assumed that the liquid storage tank is fixed to the rigid foundation and a Cartesian coordinate system (x, y, z) is used with the origin located at the center of the tank base. Furthermore, it is assumed that the width to the length ratio of the tank is so large that the unit width of tank can represent the tank and the corresponding 2D model as shown in Figure 1(b). The fluid filled in the rectangular tank is of height, Hl above the base. The fluid is considered to be ideal, which is incompressible, invicid, and with a mass density ρl. The response of the body of fluid to an earthquake can be treated as gravity waves on its free surface, which is irrotational in most instances. 233 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Figure 1. Schematic of Rectangular Tank The governing equation of motion in matrix form can be expressed by: , -* ̈ + , -* ̇ + , -* + , -{ ̈ } * + (1) Where: * + , * ̇ +, * ̈ +: Displacement, velocity and acceleration of rectangular wall relative to the ground motion { ̈ } : Horizontal ground acceleration in x direction * + : Hydrodynamic pressures on the wall surface , - : Stiffness matrix of rectangular tank wall , - : Mass matrix of rectangular tank wall , - : Damping matrix of rectangular tank wall The solution of velocity potential, which satisfies the boundary conditions, can be solved by the method of separation of variables introduced by Currie (1973). The Hydrodynamic pressure distribution on the flexible wall related to the velocity potential can be expressed by: ∑ ( ) ( )∫ ( ) ̈( ) (2) ( ) Where . The detailed derivation of the above equation is discussed by Chen (2003). As the series in Eq.(2) convergence very fast, only the first term of the series may be used in practical application. 234 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ̈ ( ) which means that the acceleration along the height of the For the rigid tank ̈ ( ) wall is same as the acceleration of ground motion, then Eq.(2) becomes: ∑ ( ) ( ) ( ) ̈ ( ) (3) This result is the same as the hydrodynamic pressure equation for the rigid wall derived by Haroun (1984). 3. THE SEQUENTIAL METHOD In order to consider effects of flexibility of the tank wall on hydrodynamic pressures in dynamic analysis, a sequential method is used in this investigation. The sequential method is a technique in which the two fields of fluid and structure are coupled by applying results from the first analysis as loads or boundary conditions for the second analysis. Basically the dynamic response of liquid storage tank must be solved by ―strong‖ coupled method, which is that the data must be transferred or shared between at each step of the solution to maintain accuracy of dynamic response analysis. From Eq.(1), the hydrodynamic pressure can be treated as the external forces applied on the rectangular tank wall, and the boundary conditions of rectangular tank wall determines the hydrodynamic pressure in Eq.(2). Actually these two equations must be solved simultaneously because the interaction between the rectangular tank wall and the hydrodynamic pressure occurs at the same time. Since it is difficult to solve the dynamic response of wall and hydrodynamic pressure directly from Eq.(1), we can apply the sequential method to approximate it. The sequential method is carried out by the following procedure. First the dynamic response of the flexible tank wall subjected to an earthquake is analyzed at time step t=Δt. Then the hydrodynamic pressure is determined, which also includes the effect of flexibility of the tank wall. Finally the hydrodynamic pressure is applied on the tank wall at the next time step. The procedure is then repeated at each time step until the analysis is complete. Figure 2 shows in a flowchart format the procedure for analysis and Figure 3 shows how the data is transferred between rectangular tank wall and fluid. 235 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Figure 2. Procedure of sequential analysis Figure 3. The transfer data between two fields The sequential method is incorporated into a computer software package, SAP IV (Bathe et al. 1974) using the subroutine called HYDRO developed for this purpose. The direct step-bystep integration method is used because this method can calculate the displacement, velocity and acceleration of the flexible wall subjected to an earthquake at each time step. The impulsive hydrodynamic pressure is calculated by the subroutine HYDRO that considers the effect of flexibility of tank wall in the boundary condition. 4. ANALYSIS OF A RECTANGULAR TANK In order to demonstrate the efficiency of the sequential method as described above, and to study the effect of different modeling approaches on dynamic response of a storage tank, a rectangular tank is analyzed under a horizontal ground motion. The North-South component of El-Centro accelerogram of 1940 Imperial Valley record with a maximum peak ground acceleration of 0.33 g is used. This is the same rectangular tank that has been analyzed by Kim et al. (1996). in their investigations. It should be mentioned that after a detailed review, the writers disagree with some of the results presented in the aforementioned reference. For two-dimensional analysis, a one-meter strip of tank wall is considered. The tank wall is discretized into two and 22 elements in Specify the Inertial Condition of Rectangular tank 236 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr (solid wall) Specify the Inertial Condition of Fluid inside ({P}=0 at first time step) Calculate the Structural Dynamic Response of Rectangular Tank Wall Transfer Dynamic Response of Flexible Wall to Fluid Domain Apply the Seismic Forces and Hydrodynamic Pressure on the Rectangular Tank Wall Calculate the Hydrodynamic Pressure (Boundary Condition Is Defined by Dynamic Response of Wall.) End Rectangular tank Wall Fluid Vibration Mode of flexible wall Input Ground Accerleration Record for the Next Time Step the horizontal and vertical directions respectively using a 2-D plane rectangular element. The dimensions and the properties of the tank are as follows: ρw = 2300 Kg/m3 tw = 1.2 m ρl = 1000 Kg/m3 Lx = 9.8 m E = 2.0776E10 Pa Lz = 28 m Hw =12.3 m Hl =11.2 m ν = 0.17 For the liquid storage tank, six conditions referred to as models are considered. In both models 1 and 2, the impulsive mass of liquid is determined using the procedure described by Housner (1963). In model 1, both the impulsive mass and the inertial mass of wall are lumped at an equivalent height h, determined by: (4) Where: hi = height from the base of the wall to the center of gravity of the impulsive lateral force hw = height from the base of the wall to the center of gravity of the tank wall Mi = equivalent mass of impulsive component of stored liquid Mw = equivalent mass of wall In model 1, the period of vibration of the tank wall is determined using the classical approach for a cantilever wall. This represents a typical model for tank wall used in most of the current codes and standards for concrete liquid containing structures. In model 2, the mass of wall is distributed over the height of the wall while the impulsive mass of the liquid is concentrated at height hi as given by Housner (1963). Model 3 is the same as model 2, but the impulsive mass is determined using the proposed method assuming rigid wall condition. Models 4, 5 and 6 are also based on the proposed method. Model 4 is the same as model 3 except that the impulsive mass is distributed over the height of the wall. In model 5, the hydrodynamic impulsive pressure is determined considering the wall flexibility. This model is expected to provide the most accurate results among the six different models. Model six is the same as model 5 except that the wall is assumed to be infinitely rigid. In this case, the hydrodynamic pressure is determined assuming a rigid wall condition. In models 1 to 4, the mode superposition method is used for dynamic analysis while the last two models are analyzed using the direct step-by-step method including the sequential procedure. 237 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Damping ratio for all models is assumed to be 5% of critical. The Rayleigh damping [C] = "[M]+ $[K] is used in the direct step-by-step integration method. The values " and $ are determined using the procedure as described by Bathe et al. (1974) . The results are in terms of the maximum base shear and top displacement during the time history analysis. Peak values corresponding to two different times at which maximum values occur are shown. From calculation results, it is observed that for model 1, the results in particular base shear is much higher than those observed in other models. This gives an indication that the procedure adopted in the codes and standards are too conservative. It is observed that the results of Model 2 and 3 are very similar. The difference in results between these two models does not exceed 10%. For model 4, although the period of first two modes are not much different from models 2 and 3, there is a major difference in the values of the base shear which is less for model 4. This effect is due to the mass distribution. In these three models, the rigid wall boundary condition is used to calculate the impulsive pressure, which is approximated by added masses placed on the wall. The direct step-by-step integration method together with the proposed sequential analysis is applied to model 5. In this case, the effect of flexibility of wall on hydrodynamic pressure and tank wall is considered. The base shear is increased due to the flexibility of tank wall as compared to model 4 but the maximum displacement is somewhat smaller. From calculation results, it is observed that the results obtained using the Housner‘s method (model 2) are higher than those obtained for models 3 and 4. However, the peak values of displacement and base shear occur almost at the same time during the time history analysis. Model 6, which is considered as a special case, represents an infinitely rigid wall. In this case, the wall moves with the ground motion. The maximum base shear is much less than that in the flexible wall (model 5). 5. CONCLUSIONS The dynamic response of liquid storage tanks is studied in this investigation. Using the proposed model, the hydrodynamic pressures are no longer required to be approximated by added mass but they can be treated as external forces. The advantage of the proposed model is that it can consider the effect of the flexibility of the wall on the calculation of hydrodynamic pressures. In order to analyze the dynamic response of liquid storage tanks, the sequential method is applied. To demonstrate the efficiency of the proposed model using the sequential method, the response of a rectangular tank is studied based on a time-history analysis. This study shows that the dynamic response of liquid storage tanks calculated using the current design codes or standards in terms of base shear is too conservative. It is concluded that the effect of the flexibility of the tank wall should be considered in the calculation of hydrodynamic pressures in concrete rectangular tanks. 238 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr References [1] Bathe, K. J., Wilson, E. L. and Peterson, F. E. (1974). SAP IV – A Structural Analysis Program For Static and Dynamic Response of Linear System, College of Engineering, University of California, Berkeley, EERC 73-11, June 1973, Revised April 1974. [2] Chen, J. Z. (2003). Dynamic Analysis of Rectangular Liquid Storage Tanks, Thesis (draft), Department of Civil Engineering, Ryerson University, Toronto, Ontario, Canada, 2003. [3] Currie, I. G. (1973). Fundamental Mechanics of Fluid. McGraw-HillNew York, N.Y. [4] Haroun, M. A. (1984). Stress Analysis of Rectangular Walls Under Seismically Induced Hydrodynamic Loads, Bulletin of the Seismological Society of America, Vol. 74, No. 3, June 1984 [5] Housner, G. W. (1963). The Dynamic Behavior of Water Tanks, Bulletin of the Seismological Society of American, Vol.53, No.2, February, 1963. [6] Kim, J. K., Koh, H. M. and Kwahk, I. J. (1996). Dynamic Response of Rectangular Flexible Fluid Containers, Journal of Engineering Mechanics, Vol.122, No. 9, September, 1996, ASCE, ISSN 0733- 9399/96/0009-0807-0817. [7] Park, J. H., Koh, H. M. and Kim, J. (1990) Liquid-Structure Interaction Analysis by Coupled Boundary Element-Finite Element Method in Time Domain, Proc., 1990 7th International Conference on Boundary Element Technology, BE-TECH/92, Computational Mechanics Publication, Southampton, England, 89-92. [8] Veletsos, A. S. (1984). Seismic Response and Design of Liquid Storage Tanks. Guidelines for the Seismic Design of Oil and Gas Pipeline Systems, Tech, Council on Lifeline Earthquake Engineering., ASCE, New York, N.Y. 239 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr New Generation of Concrete Economic and Environmental. Arroudj Karima, Oudjit Mohamed Nadjib, Zenati Abdelfetah et Lanez Madiha Faculty of civil ingeneering , University of sciences and technology Houari Boumedienne, BP 32 El Alia, Bab Ezzouar 16111, Algiers, Algeria Abstract Following needs of concrete market and the economic and ecological needs, several researchers, all over the world, studied the beneficial effect which the incorporation of the mineral additions in Portland cements industry can bring. It was shown that the incorporation of local mineral additions can decrease the consumption of crushing energy of cements, and reduce the CO2 emission. Siliceous additions, moreover their physical role of filling, play a chemical role pozzolanic. They contribute to improving concrete performances and thus their durability. The abundance of dunes sand and blast furnace slag in Algeria led us to study their effect like cementitious additions. The objective of this paper is to study the effect of the incorporation of dunes sand and slag, finely ground on mechanical properties of reactive powder concretes containing ternary binders. Keywords: environment; slag; concrete ; silica fume; dunes sand; mechanical strength; pozzolanic reactivity; economic; CO2 emission 1. Introduction Performances of concretes are mainly related to the densification of the concrete matrix. This is ensured by a judicious choice of cementitious additions. The latter can be natural or industrial waste. Their substitution for cement fulfills as well ecological as economic requirements. This double advantage results in the management and recycling waste which lead to the reduction of cement consumption, and thus CO2 emission. Reactive powder concretes (RPC) , consisted of siliceous fine minerals mixture, are a new generation of concretes. These minerals have pozzolanic reactivity (fixing of lime, resulting from cement hydration in the form of second-generation C-S-H), thus allowing to improve compactness and performances of concretes. In this investigation we were interested in studying the effect of a binary siliceous addition, locally available, on the mechanical properties of the RPC. This addition is a mixture of blast furnace slag and dunes sand finely ground. 2. Materials used and mixtures tested: Materials used in this study are of local origin, except silica fume imported from Canada which is used for comparison. Physical and chemical properties of these materials are presented in the following tables: 240 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Table 1 : Physical characteristics of cement and additions used. Cement Silica fume (SF) Ground dunes sand (DS) Ground slag (S) Density 3.13 2.20 2.73 3.16 Fineness Blaine (cm2/g) 3605 / 5000 3230 Fineness B.E.T (cm2/g) / 200 000 / / Table 2 : Chemical composition of cement and additions used. Pourcentage massique Propotioned element Cement SF DS S SiO2 19.35 96.00 94.90 39.59 Al2O3 3.5 0.90 1.48 9.73 Fe2O3 3.09 0.6 0.48 3.56 CaO 62.31 1.58 0.90 41.23 MgO 1.82 0.2 0.97 3.38 SO3 1.9 0.45 0.03 0.67 Na2O 0.16 0.17 0.10 0.01 K2O 0.59 0.96 0.20 0.58 Cl- 0.019 / / 0.007 LOI 5.98 / / -1.33 R, Ins 1.59 / / / For the confection of RPC, we have used the dunes sand in its natural state, which have a fineness modulus Mf = 0.95. Figure1: X rays diffraction patterns of additions used 241 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Chemical analysis of additions shows that dunes sand and the silica fume, present a high rate of silica compared with the slag. Knowing that the majority of the properties of materials are related to their mineralogy, an X rays analysis has been carried out. It shows that silica fume and ground slag have amorphous structures. Their X rays diffraction patterns are characterized by a centered halation corresponding respectively to the principal line of Melilite for slag, and Cristobalite for silica fume. On the other hand, the ground dunes sand has a crystallized structure of silica Quartz type. Concretes tested are containing 15% of binary addition (10+5) %. compositions tested are presented in the following table: The various Table 3 : Concrete mixes tested RPC control RPC 1 RPC2 RPC 3 RPC 4 RPC 5 RPC 6 882 750 750 750 750 750 750 SF (Kg) - 88 44 88 44 - - DS (Kg) - 44 88 - - 88 44 Slag (Kg) - - - 44 88 44 88 Sand (Kg) 1235 1235 1235 1235 1235 1235 1235 1.8 1.8 1.8 1.8 1.8 1.8 1.8 212 212 212 212 212 212 212 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 Cement (Kg) Super (%) plastisizer Water (Kg) W/B 3. Experimentation and results The compressive strength test enabled us to determine the activity index (IA), by using the following expression: IA = 100 x c / cont with: c: Compressive strength of concrete with additions cont: Compressive strength of control concrete (without additions) 242 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Table 4 : Activity index of different RPC 3 days 7 days 14 days 28 days 90 days RPC control 100 100 100 100 100 RPC 1 85 101 105 104.5 118 RPC 2 88 98 100 99 97 RPC 3 88 99.4 104 105 107 RPC 4 88.5 107 103.4 104 105 RPC 5 91.4 90.3 95.7 96 97.3 RPC6 89.6 100 99 97.5 100.3 Figure2: Activity index of different RPC tested Activity index 130 120 IA (%) 110 100 90 80 70 60 50 3 7 14 28 90 Time (days) RPC control RPC 1 RPC 2 RPC 3 RPC 4 RPC 5 RPC 6 4. Discussion: 4.1 At early ages (T ≤ 14 days) Compressive strengths of RPC with additions are lower than that of the control. This is due to the introduction of additions by substitution and their pozzolanic reactions which did not take place yet. From the 7 th day, concretes containing a high proportion of amorphous addition (RPC1, 3,4 and 6) have similar strengths to that of the control. This shows that the pozzolanic reaction of amorphous additions started at this age. 243 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Concretes containing 10% of SF (RPC 1 and RPC 3) have similar strengths and largely higher than that of the control. Silica fume has a strong pozzolanic reactivity considering its very high fineness and its amorphous structure. The effect of the 2nd addition (DS or slag) is not detectable at early ages, since it is used in low proportion (5%). Concrete RPC 6 (with 10 % of slag) presents similar strengths to those of the control, which are slightly higher than that of the RPC 5 (with 10% of DS). This explains that the slag, although its low content of SiO2, is more reactive than the DS at early age. These results show that the kinetic of pozzolanic reactivity of additions at early ages is influenced much more by its morphology and than its fineness. This result is in agreement with the literature. Amorphous materials are more reactive at early ages than crystalline materials. 4.2 At advanced ages (T 14 days) Reactivity of slag: Concrete RPC 6 presents similar strengths to those of the control, which are slightly higher than those of the RPC5. This is explained by fixing an important amount of lime with 10% of slag than with 10 % of DS. Reactivity of dunes sand: Strengths of the concrete RPC 1 are higher than those of the control and the BPR3. This is attributed to the presence of 5% of DS in the RPC 1. According to these results, it has been showed that dunes sand is introduced with a low proportion (5%), and in the presence of an amorphous addition led to an improvement of properties of concretes at long-term. This is due to its high content of silica and its high fineness, translating the pozzolanic reactivity of SD. The concrete based on binary addition (10% slag +5% SD) has same strengths as those of the control. It represents the economic composition and answers the double economic and ecological advantages. 5. Conclusion: The morphology of the addition has a great influence on the pozzolanic reactivity: amorphous additions have a strong pozzolanic reactivity at early ages. Silica fume has a strong pozzolanic reactivity considering its very high fineness and its vitreous state. The amorphous structure make the ground slag reactive at early ages , but its low silica content influences its long-term pozzolanic reactivity. The ground dune sands, although its crystalline state, becomes reactive at long-term, when it is added with 10% of amorphous addition. The concrete based on binary addition (10% Slag +5%SD), is the most economic composition. It has the same strengths as those of the control. Moreover, it answers the double economic and ecological advantages, which is translated by the reduction of cement consumption and a reduction in the CO 2 emission. 244 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 6. References [1] M. Buil, Comportement physico-chimique du système ciment-fumée de silice, Annales de l‘ITBTP, 485 (1990) 19-29. [2] P.-C. Aïtcin, Bétons hautes performances, Édition Eyrolles, Paris, 2001 [3] M.N. Oudjit, Réactivité des fumées de silice condensées en présence de chaux ou de ciment portland, thèse de Docteur-Ingénieur, INSA-Toulouse, France, 1986 [4] M. Lanez, Contribution à l‘étude des bétons de poudres réactives ―BPR‖, thèse de Magister, USTHB, Alger, Algérie, 2005 [5] H.F.W. Taylor, The Chemistry of Cements, Academic Press, London and New York, 1964 [6] R. Sierra, Contribution à l‘étude de l‘hydratation des silicates calciques hydrauliques, Rapport de recherche L.C.P.C, N° 39, 1974 [7] K. Arroudj, Influence des ajouts sur la prise et le durcissement des bétons, thèse de Magister, USTHB, Alger, Algérie, 2001 [8] P.-C. Aïtcin, Compendium of Scientific Publications, Béton Concrete Canada, 1994 [9] P. Pinsonneault, Influence des fumées de silice sur les propriétés physiques et mécaniques des bétons et des mortiers, mémoire de maîtrise ès sciences appliquées, Université de Sherbrooke, Québec, Canada, 1983 [10] P.K. Mehta and O.E. Gjorv, Properties of Portland Cement Concrete Containing Fly Ash and Condensed Silica Fume, Cem Concr Res 12 (5) (1982) 587-595 [11] H.H. Bache, Densified Cement/Ultra-Fine Particles-Based Material, 2nd International Conference on Superplasticizers in Concrete, Ottawa, Canada, 10-12 June, 1981 [12] J.-C. Benezet and A. Benhassaine, Influence de la taille des particules sur la réactivité pouzzolanique de poudres de quartz, Bulletin des Laboratoires des Ponts et Chaussées, N° 219, Janvier-Février (1999) 17-28. [13] Chinje melo, U. et Billong, N, Activité pouzzolanique des déchets de briques et tuiles. African Journal of Science and Technology (AJST) Science and Engineering Series Vol. 5, No. 1, pp. 92 - 100 245 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Optimal positioning of stiffeners in steel plate girders Hossein DANANDE POUR 1 1 MSc civil Engineering, Islamic Azad University, Central Tehran Branch, Iran, hossein1980d@yahoo.com Abstract Steel girders being built with longitudinal stiffeners are mainly used in bridges to resist the extreme amount of applied moments. Althogh application of stiffeners will increase the flextural and shear capacity of girders, however the optimized dimensions or thickness of them will be more suitable. In this paper the buckling load of the stiffened girders due to applied momets and shears are investigated using ABAQUS software. For this purpose, by changing the load location and stiffener thickness the buckling load is calculated. The result shows that increasing the thickness to amount of 2 times the web thicknness will result in the optmizied responses. Keywords: Steel girder, stiffened girder, optimized thickness 1. Introduction I-girder and plate girders are especially used in bridges and industrial structures. Concentrated loads applied perpendicularly to the flange and introduced to the web are very common case of loading these structural members. As a result of loading on upper I-profile flange the web under loading is locally pressed [1]. Therefore to stabilize the girder against this type of loading usually the web thickness increased or the unsupported web height is reduced. After AISC National Engineering Conference,1959 in which lateral stability of steel members was presented as an important problem in design, one of the method proposed for providing lateral stiffness in steel members was Delta section. In Delta sections, corner plates welded to the compression flange and the web form two-celled triangular box. Such a design offers great lateral stiffness and considerable torsional strength. In practice, Homer M. Hadley 1 developed Delta girders for construction of two bridges. The first one is Taylor Creek Bridge; consist of a simple span structure over Seattle's Cedar River watershed to carry occasional heavy loading. The second bridge, known as Parker Bridge, located a few miles downriver from Yakima, WA. Fig. 1 shows the profile of a typical Delta girder. Girkmann in 1936 was the first researcher to study the elastic stability of a rectangular, simply supported rectangular plate subjected to a single edge load. His results is only applied to plates with aspect ratio, a=hw less than 1.1 and solution was given in the form of a determinant which had to be evaluated for any particular case. Based on the energy method, Zetlin investigated the elastic buckling of rectangular plates with different aspect ratios under loading. It was assumed that the applied load was equilibrated by parabolic distributed shear stresses along the two vertical edges of the plate. White and Cottingham studied loading using the finite difference method. Rockey presented an investigation of buckling of simply supported and clamped rectangular plates under partial edge loading, using a finite element method. The study was expanded to web of I-girders. After comparing the buckling of the rectangular plate with identical size, it was found that buckling coefficient of the web increased significantly because of the flange and buckling mode was also different from that of a rectangular plate. 246 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr In spite of extensive research on I-girders, loading is recognized as a complicated problem and the present analytical solutions are not able to predict the ultimate load with sufficient accuracy. Therefore, one must use numerical analysis in a preliminary investigation to identify the factors that have considerable effects on the capacity of girders. Numerical simulations may also be useful to refine parametric range of the proposed design recommendations and to get a better understanding of the physical mechanisms during concentrated loading. Finite element method was used in this paper to investigate the effects of loading and achieve optimum geometry of I-girders stiffened with Delta stiffeners. Modes of failure were also obtained with different cross sectional parameters and critical load capacity of Delta girders has been compared with I-shaped girders and those stiffened by longitudinal stiffeners. Fig. 1. Delta girder cross section 2- Investigation of delta section under flexural loads In order to obtain the buckling loads of delta section under flexural loads, various models are investigated. as a result 3 different groups are assigned. Group one: Height=1m, flange width=40cm, web thickness=1cm and flange thickness=3cm. h‘ varies and it is equal to 15cm, 20cm and 25cm. the buckling load is computed for different stiffener‘ thickness (ts) and finally the graphs are illustrated for more convenience. In the below the results for h‘=25cm are presented. Table.1 – rate of increase in weight and strength for first condition Stiffener thickness( mm) Buckling moment KN / m Load increase % Section area cm 2 Area increase % 5 47667 - 369.15 - 7 94398 49.02 380.81 1.58 10 190140 33.81 398.3 1.53 12 264963 19.67 409.96 1.46 247 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 15 313536 6.11 427.45 1.42 20 351660 2.43 456.6 1.36 25 386752 2.00 485.75 1.28 30 423479 1.90 514.95 1.20 There is a single node on figure2.a which shows the strength in case of no stiffener. In figure2.b the rate of strength in relation to weight rate is plotted. As observed increase of thickness up to 15mm is very acceptable, up to 20mm it is somehow tolerable, but more than this amount it is not economic. 500 60% مقاومتStrength 50% 400 Weight )milions N.m ( بار Load وزن 40% 30% 300 no stiffener model 200 20% 100 10% 0 340 0% 0 5 10 15 20 25 30 35 360 380 400 420 440 460 480 500 )مربع (سانتی مت ر سطح مقطع Section Area )mm( سخت کننده ضخامت Stiffener thickness b. rate of increase in weight and strength a. increase of buckling strength Figure.2- investigating the rate of strength increase versus stiffener thickness Fig.3.b. stiffener thickness of 20mm Fig.3.a. stiffener thickness of 5mm Group two: The second group being investigated is for h‘=20cm. the results are presented in table.2. 248 520 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Table.2 – rate of increase in weight and strength for second condition Stiffener thickness( mm) Buckling moment KN / m Load increase Section area % cm Area increase % 2 5 97185 - 365 - 7 117400 48.29 375 1.37 10 234047 33.12 390 1.33 12 328171 20.11 400 1.28 15 436094 10.96 415 1.25 20 487005 2.33 440 1.20 25 532801 1.88 465 1.14 30 586758 1.03 490 1.08 Strength 60% 720 Weight مقاومت no stiffener model 600 Load 50% وزن 40% Milions N.m بار 480 30% 20% 360 240 120 10% Stiffener thickness Stiffener thickness 0 0% 0 5 10 15 20 25 30 0 35 5 10 15 20 25 30 35 )m m ( ضخامت سخت کننده )mm( ضخامت سخت کننده b. rate of increase in weight and strength a. increase of buckling strength Figure.4- investigating the rate of strength increase versus stiffener thickness Group three: In this model the position for placement of stiffener is 15cm. the results are presented in Table.4. 249 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Table.4 – rate of increase in weight and strength for third condition Stiffener thickness( mm) Buckling moment KN / m Load increase Section area % Area increase % 2 cm 5 77677 - 361.21 - 7 150625 46.96 369.7 1.17 10 265976 25.53 382.43 1.15 12 304092 7.17 390.91 1.11 15 362976 6.45 403.64 1.09 20 405600 2.35 424.85 1.05 25 444003 1.89 446.07 1 60% 360 Strength مقاومت 50% 300 وزن Weight 40% Milions N.m بار 240 Load 30% 20% no stiffener model 180 120 60 10% 0% 0 0 5 10 15 20 25 0 30 5 10 15 20 25 30 )m m ( ضخامت سخت کننده )mm( ضخامت سخت کننده Stiffener thickness Stiffener thickness b. rate of increase in weight and strength a. increase of buckling strength Figure.5- investigating the rate of strength increase versus stiffener thickness As observed while the thickness for stiffener is low, the h=15 cm is in a better condition versus the h=20cm model. However the increase of stiffener thickness will cancel the risk of stiffener buckling. Based on figure.6 it can be concluded that in model with height of 15cm, the width for stiffener is less than the model with 20cm height. As a result between the mentioned conditions, the model with 20% height performs a more optimum performance. 250 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Comparison of 25% models with 20%, it is observed that the latter models are in a better situation. Finally, it is concluded that 20% height is the best economic condition. This is exactly the same for condition of using longitudinal stiffeners cases. 700 600 load 500 400 300 200 h'=15% h'=20% h'=25% 100 0 440 460 480 500 520 540 Section area Figure.6- comparison of buckling loads based on various h’ Delta stiffener Web Flange a. side view b. lateral view Figure.7-variation of h’ 3- Results It is concluded from graphs that: When the location of stiffener to pressure flange is 20% of web height, it leads to best situation for flexural buckling. The thickness of the stiffener should not be so much that it buckles before the buckling of the panel. Investigation of various models show that the thickness more than 2.5 times the web thickness is not economic. Applying the delta stiffener can increase the buckling load up to 2.5 times rather than increasing the web thickness. Applying delta stiffener can increase the buckling strength up to 60% in comparison with longitudinal stiffener. 251 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 4-Refferences 1- Baker, M. ―LRFD Design Example for steel girder superstructures bridge‖, FHWA/ National highway institute, Washington DC, 2003. 2- Abu-Saba, Elias G, ―Design of steel structures‖, Chapman & Hall, New York, 1995. 3- Timoshenko,S, ―Theory of elastic stability‖, 2nd ed, Mc Graw-Hill, New York, 1993. 252 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr KentleĢme ve Hava Kirliliği ĠliĢkisinin AB Uyum Sürecindeki Hava Kalitesi Kavramına Göre Değerlendirilmesi Zeliha GEMĠCĠ1, Onur KALE2 1 Çevre ve ġehircilik Bakanlığı, ÇED, Ġzin ve Denetim Genel Müdürlüğü, Çevre Referans Laboratuvarı, GölbaĢı 06830 Ankara, zeliha.gemici@csb.gov.tr 2 Çevre ve ġehircilik Bakanlığı, ÇED, Ġzin ve Denetim Genel Müdürlüğü, Çevre Referans Laboratuvarı, GölbaĢı 06830 Ankara, onur.kale@csb.gov.tr Özet Çevre sorunları dünyanın pek çok yerinde güncel yaĢamın içine girmiĢ bir konudur. Hızlı nüfus artıĢı, düzensiz-çarpık kentleĢme, yeĢil alanların azalması, orman tahribi, ulaĢım sorunu, sanayi atıkları gibi sorunlar Ülkemizde olduğu kadar dünyanın pek çok ülkesinde çözüm yolları aranan sorunlar arasındadır. Bu sorunların alıcı ortamdaki etkisi ise su, toprak ve hava kirliliğini oluĢturmaktadır. Özellikle atmosferde, endüstriyel aktivitenin, ĢehirleĢmenin ve nüfusun artması ile hava kirliliğine neden olan kükürt dioksit, azot oksitler, azot dioksit, karbon monoksit ve partikül madde gibi ana kirletici parametrelerin konsantrasyon değerleri hızla artmaktadır. Bu kirleticilerin bazıları hava alıcı ortamında kimyasal tepkimelere uğrayarak ikincil kirleticileri oluĢturur. 1. GiriĢ Bugün çok önemli bir çevre problemi olan ve özellikle insan sağlığını ve ekosistemi olumsuz etkileyen hava kirliliği ilk olarak, egzoz emisyonları, endüstriyel iĢlemler, fosil yakıtların yakılması vb. faaliyetler sonucu oluĢan emisyonların atmosfere karıĢması sonucu atmosfer bileĢiklerinin değiĢmesiyle baĢlamaktadır. Hava kirliliğine neden olan kirleticilerin, kaynaklarına göre hava kirliliği, tabii kaynaklardan meydana gelen kirlilik ve insan faaliyetleri sonucu suni kaynaklardan meydana gelen kirlilik olmak üzere iki sınıfa ayrılır. Tabii kirliliği oluĢturan, doğada bulunan kirletici kaynaklarından; toz, meteorlardan, yer yüzeyindeki büyük çöl alanlarından ve kumluk alanlardan rüzgârlarla atmosfere taĢınır, orman yangınları ile atmosfere önemli miktarlarda duman ve yanma gazları (CO; SO2, NOx, PM) atmosfere karıĢır, foto kimyasal olaylarla azot dioksit, yanardağlardaki volkanik faaliyetler sonucunda kükürt dioksit, hidrojen klorür, hidrojen florür, deniz çalkalanmasından ise sodyum klorür sayılabilir.(1) Hava kirliliğinde, tabii kirlilik kaynaklarından çok insan aktivitesine bağlı suni kaynaklardan meydan gelen kirlilik daha önemlidir. 2. Hava Kirliliği ile Ġlgili Kavramlar 2.1. Hava: Hava, atmosferi meydana getiren gazların karıĢımıdır. Saf hava, baĢta azot ve oksijen olmak üzere argon, karbondioksit, su buharı, neon, helyum, metan, kripton, hidrojen, azot monoksit, ksenon, ozon, amonyak ve azot dioksit gazlarının karıĢımından meydana gelmiĢtir. Bu gazların dağılımı ise % 78‘i azot, hacim olarak %21‘ni ve ağırlık olarak %23‘ ünü oluĢturan oksijen ise oldukça reaktif bir gazdır. (1) Diğer gazlar ise atmosfer hacminin %1‘ini oluĢtururlar. Atmosferi oluĢturan bu gazların, en kararsız olanları su buharı ve karbondioksittir. Atmosferdeki su buharı miktarı, denizler, göller, nehirler ve bitkilerden buharlaĢma ile artar ve bulutlardan sis, çiğ, yağmur oluĢumu ile de azalır. Su buharının bu değiĢkenliği, bu olaylarla birbirini öyle takip dengeler ki, su buharının atmosferdeki miktarı 253 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr değiĢmez. Karbondioksit ise normalde çok küçük yer teĢkil eden bir birleĢendir. Ġnsan ve hayvanların teneffüsü ve bitkilerin fotosentez olayı ile atmosferdeki miktarı dengede tutulur. Atmosferdeki azot orman yangınları, ĢimĢek gibi doğal atmosfer olayları ve yanma sonucu meydana gelir. 2.2. Hava Kalitesi: Hava‘nın bileĢiminde da bulunmayan ancak bazı kaynakların faaliyeti sonucu havaya salınan insan sağlığı ve ekolojik denge açısından sorunlar oluĢmasına sebep olan kükürt dioksit, azot oksitler, azot dioksit, karbon monoksit ve partikül madde gibi kirletici parametrelerin insan sağlığına ve ekolojik dengeye zarar vermeyecek miktar, yoğunluk ve sürede hava ortamında bulunmasıdır. 2.3. Hav Kirliliği: Canlıların sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve/veya maddi zararlar meydana getiren havadaki yabancı maddelerin, normalin üzerindeki miktar ve yoğunluğa ulaĢmasıdır. 2.4. Hava Kirleticileri: Atmosfere doğrudan verilen ve/veya atmosferde kimyasal olaylar sonucu oluĢan kirleticilerdir. Bunlar; kükürt dioksit, azot oksitler, karbon monoksit, hidrokarbonlar, asılı vaziyette bulunan katı partiküller, asit yağmurları vb. Hava Kirliliğine Etki Eden Faktörler: Yeryüzünü kuĢatan atmosfer, troposfer diye adlandırılan alt tabakadan ibarettir. Deniz seviyesinden itibaren yüksekliği 10 km‘dir. Bacadan ve egzozdan atılan kirleticilerin atmosferde dağılmasını etkileyen parametreler meteorolojik Ģartlar ile bölgenin topoğrafik özellikleridir. Günlük yaĢamımızı etkileyen tüm meteorolojik olaylar troposferde oluĢmaktadır. Meteorolojik ve topoğrafik faktörlere bağlı olarak hava kirliliği ve dağılımı (2): a) Troposferde düĢük basınç Ģartları altında, sıcaklık yükseklikle azalır. Böyle durumlarda yer seviyesindeki hava kütlesi ve bacalardan atılan gazlar yükselir ve dağılır. Sıcaklık genelde yerden yükseklikle 0,65 ˚C/100 metre oranında azalır. Hava yerden yukarı doğru yükselirken geniĢler ve soğur. Hava içindeki nem, bulut oluĢturmak üzere yoğunlaĢır. Bu Ģartlar altında troposferde hava kirliliği ile ilgili sorun olmaz ve gazlarda çökme meydana gelmez. b) Kararsız (anstabil) ve nötr Ģartlarda, yere yakın hava, üstteki havadan daha hızlı olarak ısınır. Isınan hava soğuk tabakaya doğru yükselir. Sıcaklığın yerden yükseklikle azalması, havayı karıĢtırarak bacalardan ve egzozlardan atılan kirleticilerin dağılmasına ve seyrelmesine yardımcı olur. c) Bir bölüm hava, çevre havasından daha sıcaksa bu hava atmosferde kendi sıcaklığına, yoğunluğuna ve basıncına ulaĢıncaya kadar yükselir. Böylece kararsız ve nötr Ģartlarda bacadan ve egzozdan atılan gazların atmosferde yükselmesi ve dağılması hızlı bir Ģekilde gerçekleĢir. d) Açık hava (bulutsuz) ve sakin rüzgârlı (hızı düĢük) gecelerde, yer infra-kızıl radyasyonu yayarak hızlı Ģekilde soğur. Böylece yer ve yere yakın yüzey, yukarıdaki yüzeyden daha soğuk olur. Sıcaklık inversiyonu olarak tanımlanan böyle durumlarda hava kütlesi yukarı doğru değil daha soğuk ortam olan aĢağı doğru hareket eder. Ve bacadan atılan sıcak kirleticiler yer seviyesinde tutulabilir ve birikebilir. Bu durumda bacalardan ve egzozlardan atılan kirleticiler inversiyon tabakası içinde veya altında tutulur ve birikmeye baĢlar. Bacadan atılan kirletici miktarı azaltılmıyorsa ve inversiyon süresi de uzuyorsa o bölgede ciddi hava kirliliği problemi yaĢanabilir. Çünkü inversiyonlu Ģartlarda gazların dikey değil düĢey hareketi ve birikmesi söz konusudur. Ayrıca soğuk hava, sıcak havadan daha yoğundur. Bu durum yer seviyesindeki havanın ve kirleticilerin yükselmesini ve seyrelmesini önler. 254 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr e) Yüksek basınç Ģartları altında bulutsuz geceler ve sakin gecelerde yer ısısını hızlı Ģekilde yayılmasına bağlı olarak hem yer ve hem de yere yakın hava tabakasının hızlı Ģekilde soğuması üst tabakadaki hava tabakasının daha sıcak hale geçmesi ile oluĢan radyasyon inversiyonu koĢullarında yer daha soğuktur. Radyasyon inversiyonu havada sis oluĢumunu baĢlatır, aynı zamanda gazları ve partikülleri içinde tutar. GüneĢ ıĢınları sabahleyin soğuk yer tabakasına nüfuz ederek inversiyonu kırmaya çalıĢır. Isınan hava ile sis tabakası ortadan kalkar. Eğer hava çok sakin ve aĢırı nemli ise güneĢ ıĢınlarının radyasyon inversiyonunu ortadan kaldırması zaman alabilir. Bu süre birkaç saatten birkaç güne kadar sürebilir. Radyasyon inversiyonu sonbahar ve ilkbahar aylarında sık aralıklarla olmakla birlikte kıĢ ve yaz aylarında da meydana gelir. Radyasyon inversiyonu genellikle gece saatlerinde baĢlar ve sabah saatlerinde etkisini devam ettirir. Ġnversiyon, hava kirliliğinin yoğun olduğu il ve ilçelerde daha uzun süre devam etmektedir. f) Yüksek basınç Ģartları altında açık havalar (bulutsuz havalarda) ile sakin rüzgârlı hallerde, bir tepe, dağ bölgesi, engel gibi yüksek bölge üzerinden dağ eteği veya vadi üzerine gelen soğuk hava tabakası yüksek bölgeden aĢağı doğru inerken sıkıĢır. SıkıĢan hava kütlesi ısınır. Böylece yerden belli bir yükseklikte sıcak hava tabakası oluĢur. Yer seviyesindeki hava kütlesi inversiyon tabakasına kadar yükselerek hava kütlesinin ve kirleticilerin daha fazla yükselmesini ve dağılmasını engeller. Çökme inversiyonu, radyasyon inversiyonuna göre daha etkilidir. Etki süresi daha uzundur. Bu tür inversiyonlar genel olarak ilkbahar ve sonbahar aylarında daha sık aralıklarla meydana gelir. g) Ġnversiyon tabakası yerden ne kadar yüksekte oluĢmuĢsa bacadan ve egzozdan atılan kirleticilerin atmosferde seyrelmesi o kadar yüksek olur. Ġnversiyon tabakası yere ne kadar yakın ve ortamdan kalkma süresi uzun ise hava kirliliği bakımından etkisi o kadar Ģiddetlidir. h) Dağlarla veya yüksek tepelerle çevrili Ģehirlerimizde yüksek basınç Ģartlarının hakim olduğu açık hava ve sakin kıĢ aylarında bu tür inversiyonla birlikte oluĢan hava kirliliği sorunu ile sık sık karĢılaĢılır. 2.5.Hava Kirliliğinin Etkileri: Hava kirliliğini oluĢturan kirletici parametre türüne bağlı olarak yasal düzenlemelerde gerek insan sağlığı gerekse ekosistemin korunması amacıyla getirilen sınır değerlerin üzerinde konsantrasyonların hava alıcı ortamında oluĢmasına bağlı olarak etkilerde farklıdır. Örn; Kükürt dioksit insanlarda üst solunum yollarında keskin, boğucu ve tahriĢ edici etki yaparken, ikincil kirleneme ile oluĢan asit yağmurları sonucu ekosistemin tahrip olmasına sebep olmaktadır. Karbonmonoksit (CO)'in ise, kandaki hemoglobin ile birleĢerek oksijen taĢınmasını aksattığı bilinmektedir. 3. Hava Kalitesinin Değerlendirme Sürecinde Ulusal Yükümlülükler 3.1. Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği’nin Uygulanma Süreci: Ülkemizde hava kirletici parametreler bazında hava kalitesine iliĢkin esaslar ve hava kalitesi izleme süreci ilk olarak 1986 yılında yürürlüğe giren Hava Kalitesinin Kontrolü Yönetmeliği‘nde tanımlanmıĢtır. Söz konusu Yönetmelikte SO2, NOx, CO, PM ve O3 parametreleri için hava kalitesi konsantrasyon değerleri zaman dilimine bağlı olarak (saatlik, günlük, yıllık, kıĢ sezonu) insan sağlığı bitki örtüsünün korunması (tüm kirleticileri içermez) sınır değerleri verilmiĢtir. Ancak, söz konusu kirletici parametrelerin ölçüm mekanizması, değerlendirme metotları ve veri kalitesi vb. konulara yer verilmemiĢtir. 1986 yılından 2004 yılına kadar Söz konusu Yönetmeliğinin uygulanmasında sorumlu kurum Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü‘nce yarı otomatik sistemlerle SO2 ve PM10 kirletici parametreleri bazında hava kalitesi ölçümleri yapılmıĢtır. 2004 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından 255 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Ankara‘da kurulan 8 adet online hava kalitesi izleme sistemi ile Ankara‘da otomatik sisteme geçmiĢtir. Sağlık Bakanlığı tarafından 2005 yılından itibaren hava kalitesinin izlenmesi yükümlülüğü Çevre Bakanlığına devredilmiĢtir. Bakanlıkça ilk 2005 yılında alınan 36 adet, daha sonra 2007 yılında alınan 45 adet online hava kalitesi izleme istasyonu ile ülke genelindeki tüm tam otomatik sistemle hava kalitesi düzeyi izlenmiĢtir. 2005-2008 yılları arasında kurum kuruluĢların bünyesinde bulunan 11 adet, Sağlık Bakanlığı bünyesinde bulunan 8 adet tam otomatik sistemin Bakanlığa devriyle hava kalitesi izleme istasyon sayısı 100‘e ulaĢmıĢtır. Hava sonra Bakanlıkça gerek kirliliğin yoğun olduğu alanlarda kullanılmak gerekse hava kalitesi izleme istasyonlarda oluĢan arıza durumlarında devreye girmek amacıyla kullanılmak üzere 3 adet seyyar hava kalitesi izleme aracı alınmıĢtır. 3.2. AB Uyum Sürecine Göre Hava Kalitesi Değerlendirme Esasları AB uyum sürecinde 96/62/EC, 99/30/EC, 2000/69/EC, 2002/3/EC, 2004/107/EC direktiflerinin ulusal mevzuata aktarılması sonucu hazırlanan Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi (HKDY) Yönetmeliği 06.06.2008 tarih ve 26898 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe girmiĢtir. 3.2.1. HKDY Yönetmeliğinin Amacı: Yönetmelikte esas ve kriter getirilen SO2, NO2, NOx, CO, O3, PM10, PM2.5, benzen, kurĢun, arsenik, kadmiyum, nikel, benzo(a)piren olmak üzere toplam 13 adet temel kirletici parametre ve bu kirleticilerden ozon öncül maddeler için NOx ve/veya VOC kirleticisinin, benzo(a) piren kirleticisinin kaynaklarla iliĢkilendirilmesi için ilgili PAH parametresinin sabit ve/veya temsili ölçümlerle belirlenerek ve insan sağlığı ve ekolojik sistemin korunması sağlayacak ve/veya iyileĢtirecek Ģekilde gerekli tedbirleri almak ve uygulamasını sağlamaktır. 3.2.2. Hava Kalitesinin Değerlendirilme Süreci: Söz konusu Yönetmelik esaslarına iliĢkin Yönetmelik algoritması ġekil-1‘de yer almaktadır. ġekil-1‘den de görüldüğü üzere; kirletici parametrelerin örnekleme yöntemi ile düzeyinin belirlenmesi, Üst değerlendirme EĢiği (ÜDE) üzerinde olan kirleticilerin ölçülmesi, ozon için sabit ölçüm koĢulu Uzun Vadeli Hedef (UVH) değerin aĢılma koĢuludur. Bu süreçte yapılan değerlendirme çalıĢma ön değerlendirme olarak tanımlanmakta olup, kirleticilerin düzeylerine göre bölge ve alt bölgelerin belirlenmesi, hava kalitesinin ölçüm ve izlenmesi hava kalitesi değerlendirme sürecini içermektedir. 256 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil-1: Hava Kalitesinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi (HKDY) Yönetmeliği Hava Kalitesi Değerlendirme Süreci Bahse konu Yönetmelik gereği Tablo-1‘de verilen her bir kirletici parametre bazında getirilen esasların sağlanması esastır. Tablo-1: Hava Kalitesi Değerleri Ancak; bahse konu esasların sağlanmasında üye ülkelerin bile belli bir takvim sürecinde sağlamayı esas aldığı bu değerlerin ulusal mevzuatta uygulanması için Ülke genelindeki hava kirlilik kaynaklarının mevcut durumlarına bağlı olarak söz konusu hava kalitesi sınır değerlerini sağlayacak Ģekilde gerek proses/yakma sistemi/ünite vb. ile gerekse kullanılan yakıtlar bazında yapılacak iyileĢtirme çalıĢmaları dikkate alınarak söz konusu sınır değerlerin sağlanması için Tablo-2‘de yer alan uyum takvimi belirlenmiĢtir. 257 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Tablo-2: Hava Kalitesi Azaltım Oranları ġekil-1‘de görüldüğü üzere; hava kalitesinin değerlendirme süreci için öncelikle temel 13 adet kirletici parametrenin düzeyinin bilinmesi gerekmektedir. Ülke genelinde 101 adedi Bakanlığa ait 21 adedi ise ilgili kurum kuruluĢlar tarafından iĢletilen toplam 122 adet hava kalitesi izleme istasyon sonuçları Bakanlık www.havaizleme.gov.tr adresinde yayınlanmakta ve hava kalitesi söz konusu istasyon sonuçları esas alınarak değerlendirilmektedir. Söz konusu 122 adet istasyonun; tümünde SO2 ve PM10, 8 istasyonda CO, 15 istasyonda NOX ve NO2, 9 istasyonda O3 ve 45 istasyonda ise meteorolojik parametre ölçümü ile hava kalitesi izlenmektedir. Buradan da anlaĢılacağı üzere; 13 parametreden çok kısıtlı sayıda kirletici parametrenin düzeyi hakkında kent ölçeğinden bir bilgi sahibi olunmaktadır. Oysa AB uyum sürecinde hazırlanan yönetmelik gereği; hava kalitesinin kentsel, kırsal ve kent çevresi alanlardaki kirlilik düzeyi ile kirlilik kaynaklarının kirlilik düzeyini temsil edecek (sanayi, trafik ve ısınma) türde olması gerekmektedir. Bu durumda 13 parametrenin kentsel, kırsal, kent çevresindeki düzeyi ve bu düzeye her bir kirlilik kaynağının katkısının belirlenmesi, sabit sistemle ölçüm yapılıp yapılmama esaslarının tespit edilmesi için; a) Bir dizi örnekleme yöntemiyle seçilen noktalarda yapılacak ölçümler, b) Kaynak envanteri c) Hava kirlilik dağılım modellemesi Sonuçlarının birlikte değerlendirilmesini içeren Ön Değerlendirme çalıĢmasının yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Ön değerlendirme çalıĢmasının tamamlanması amacıyla HKDY Yönetmeliğinde belirlenen süreç 2014 yılı sonudur. HKDY Yönetmeliği gereği yapılan ön değerlendirme çalıĢması sonucunda kirletici parametrelerin ölçüm sonuçlarının üst değerlendirme eĢiğini aĢması halinde o noktalarda sabit 258 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr sistemlerin kurularak ölçümlerin yapılması, kurulacak istasyon sayısının ise söz konusu Yönetmeliğin Ek-II‘deki esaslar doğrultusunda belirlenmesi gerekmektedir. Söz konusu Yönetmelikte yer alan esaslar doğrultusunda yapılacak bir hava kalitesi değerlendirmesinin a) Sabit istasyonların kentsel, kent çevresi ve kırsal alan kirlilik yükü ile kirlilik kaynaklarının katkı paylarının değerlendirilmesini içermesi, b) Veri alım yüzdesinin %90 ve üzeri olması, c) Veri alım yüzdesi koĢulunun sağlanması için istasyonlarda günlük fonksiyon kontrollerinin ve belli aralıklarla primer cihazların bulunduğu kalibrasyon laboratuarlarında kalibre edilmiĢ tüplerle kalibrasyonun yapılması gerekliliği, d) TS EN ISO/IEC 17025 standardına göre akredite olma koĢulu, e) Hava Kalitesi değerlendirmesinin kaynak envanteri ve model çalıĢmalarına dayanması, f) Bazı kirleticilerin online sistemle ölçülmeyip analiz sonucu belirlenmesi (arsenik, kadmiyum, nikel, benzo(a)piren vb.) g) Bazı kirleticilerin ölçüm sonuçlarının sadece otomatik sistemle değerlendirilmeyip, gravimetrik ölçümlerle karĢılaĢtırılması (Örn: PM) h) PM ölçümlerin otomatik sistemlerle birlikte ara ara yapılacak gravimetrik yöntemle karĢılaĢtırılmasını kapsaması, Gerekmektedir. Hava kalitesi değerlerinin ölçüm ve izlenmesini müteakip, sonuçlardın kamuoyu bilgisine sunulması, yönetmelikte getirilen esaslardan özelikle uyarı eĢiklerinin aĢıldığı durumlarda kısa sürede hava kirliğinin kontrol edilerek, hava kalitesinin iyileĢtirilmesine yönelik önlemlerin alınması, limit değerlerin sağlanmadığı durumlarda ise ġekil-2‘de yer alan uzun ve kısa vadeli tüm kontrol tedbirlerini içeren ve Eylem Planlarının hazırlanması ve uygulanması zorunludur. ġekil-2: Hava Kalitesinin Korunması ve iyileĢtirilmesi sürecine iliĢkin algoritma 259 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 4. Mevcut Hava Kalitesi Ġzleme Sistemi ve Yapılan ÇalıĢmaların AB Uyum Sürecine Göre Değerlendirilmesi 4.1. Bulgu ve Yöntem: 122 adet istasyonda online olarak ölçülen SO2 ve PM10 ölçüm sonuçları 2007-2011 yılları itibariyle esas alınarak ölçüm metotları, istasyon gereklilikleri, ölçüm süreci, bakım-kalibrasyon ve ölçüm sonuçları değerlendirilerek HKDY Yönetmeliği esaslarını sağlayacak Ģekilde yapılacak çalıĢmaların adımları ve süreçleri belirlenmiĢtir. Bu kapsamda yapılan değerlendirmede tespit edilen bulgular: Tablo-4‘de verilen 2007-2011 yılları itibari ile 122 adet hava kalitesi ölçüm sonuçlarının sonuçları Tablo-3‘de verilen yıllık sınır değerler çerçevesinde değerlendirildiğinde; ug/m3 2007-2011SO2 PM1 0 a) Her iki kirletici parametrenin konsantrasyon değerinde yıllar itibari ile bir düĢüĢ gözlendiği, PM10‘nin konsantrasyonun Ülke genelinde SO2‘ye göre yüksek olduğu, aĢımların daha çok kıĢ sezonuna tekabül ettiği, dolayısı ile istasyonların daha çok kentsel istasyon ve ısınma kaynaklı hava kirliliği düzeyini değerlendirmeye yönelik olduğu, mevcut istasyonların bazılarının bulunduğu alanın kirliliğini temsil etmede yetersiz olduğu, b) Ölçüm sonuçlarının üst değerlendirme eĢiğini aĢtığı dolayısıyla sabit ölçüm yapılma koĢulunun sağlandığı, c) Ġllerin kirlilik artıĢ oranlarının nüfus değerleri ile orantılı olduğu, d) Mevcut istasyonların temsil ettiği alan, istasyon sayısı, ölçülen parametreler, veri alım yüzdesi, kalibrasyon periyodu vb. faktörler dikkate alındığında HKDY Yönetmeliği‘nde verilen esasların tam olarak sağlanmadığı, e) Mevcut istasyon sayısının en az 3 katı istasyonun, ön değerlendirme çalıĢmasına göre belirlenen alanlarda kurulması ve Ülke genelindeki hava kirlilik kaynaklarının dağılımı, topoğrafik yapı ve ulaĢım olanakları dikkate alındığında bu istasyonların ġekil-3‘de verilen merkezler aracılığı ile iĢletilmesi, ġekil-3: Hava Kalitesi Ġzleme Merkezleri 260 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr f) 2007-2011 yıllarına ait ölçüm sonuçları ġekil-3‘de yer alan bölgeler bazında HKDY‘ Yönetmeliğinde yer alan limit değer+tolerans payı aĢan, limit değer ve tolerans pay arasında kalan, limit değeri aĢan ve limit değere eĢit bölge ve alt bölgelerin listesi değerlendirildiğinde; Tablo-5‘de görüldüğü üzere; Limit değer+tolerans payı SO2‘de aĢan hiçbir için bulunmadığı, PM10‘de Hakkari, Batman, Gaziantep ve Siirt dıĢında aĢılmadığı gözlenmiĢtir. Sütun1 Upper LV + MT Between LV and MT SO2 Equal to LV Under the LV 250 (µg/m3) 125-250 (µg/m3) 125 (µg/m3) <125 (µg/m3) - Hakkari and Tekirdağ - 50-100 (µg/m3) 50 (µg/m3) <50 (µg/m3) PM10 100 (µg/m3) Adıyaman, Ağrı, Aksaray, Ankara, Antalya, Ardahan, Aydın, Balıkesir, Bartın, Bilecik, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Erzurum, GümüĢhane, Hakkari, Afyon, Batman, Hatay, Iğdır, Isparta, Gaziantep, Siirt Ġzmir,K.MaraĢ, Karabük, Karaman, Kars, Kayseri, Kırıkkale, Kırklareli, Kilis, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, NevĢehir, Niğde, Ordu, Sakarya, ġanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon, UĢak, Van, Yozgat, Zonguldak Except in Hakkari and Tekirdağ all agglomeration ġırnak Adana, Amasya, Artvin, Bayburt, Bingöl, Çanakkale, Çankırı, Elazığ, Erzincan, EskiĢehir, Giresun, Ġstanbul, Kastamonu, KırĢehir, MuĢ, Rize, Samsun, Sinop, Sivas, Tokat, Tunceli, Yalova Tablo-4: Bölge ve Alt Bölgelerin Listesi g) Hava kirliliğinin kontrolüne yönelik olarak belirlenen tedbirlerin ısınma amaçlı yakıt kullanım kriterlerini ve kömür denetimi kapsadığı, ölçüm sonuçlarının değerlendirilmesinde kaynak envanteri ve meteorolojik - topoğrafik faktörlerin kullanıldığı alansal dağılım modelleri ile iliĢkilendirilmediği, h) Kentsel geliĢim sürecinde konut alanı, vb. alanların belirlenmesi, o alanlardaki yapılaĢmada hava koridoru, yakma sistemi, ulaĢım yoğunluğu vb. faktörler ve o alandaki her bir kaynağı hava kirliliğine katkı payı kirliliğin yoğunluğu dikkate alınmasını esas koĢan bir yasal düzenlemenin olmadığı, i) HKDY Yönetmeliği‘ne göre yapılan 2011 yılında Samsun Bölgesi her mevsim bir aylık süre ile yapılan pasif örnekleme sonuçları değerlendirildiğinde; 261 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr PM10; Tokat; 58 PM10; Çorum; 51 SO2; Sivas; 10 PM10; Ordu; 44 PM10; Giresun; 47 SO2; Çorum; 9 PM10; Sivas; 43 PM10; Samsun; 34 PM10; Sinop; 31 SO2; Amasya; 6 SO2; Giresun; 4 SO2; Samsun; SO2; Sinop; 4 4 SO2; Ordu; 3 NO2; Giresun; NO2; Ordu; 30 30 NO2; NO2; Çorum; Amasya; 15 15 O3; Sivas; 108 O3; Tokat; 102 O3; Amasya; 102 O3; Çorum; 89 NO2; Samsun; 25 O3; Samsun; 66 O3; Sinop; 61 NO2; Sinop; 19 NO2; Tokat; 14 O3; Giresun; O3; Ordu; 42 43 NO2; Sivas; 10 Cd; Amasya; 10 Ar; Amasya; 23 Cd; Sivas; 8 Cd; Çorum; 8 Ar; Tokat; 18 Ar; Sivas; 17 Ar; Giresun; Ar; Ordu; Ar; 14 Samsun; Ar; Sinop; 14 15 14 Cd; Ordu; 6 Ar; Çorum; 18 Cd; Giresun; 7 Ar Cd; Samsun; Cd; Sinop; 8 8 Ar, Cd ve Ni Ortalamaları Ni; Çorum; 22 Ni; Amasya; 19 SO2; Tokat; 3 Ni; Samsun; Ni; Tokat; 22 Ni; Ordu; 20 22 Ni; Sivas; 20 Ni; Giresun; 18 Ni; Sinop; 15 262 Cd; Tokat; 7 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Sabit ölçüm yapılacak kirleticilerin sayısı ve her bir ilde ölçüm yapılacak istasyon sayısının mevcudun çok üstünde olduğu Tespit edilmiĢtir. 4.2. Sonuç: Hava kirliliğin önlenmesi, iyileĢtirilmesi alanında yapılacak bir yönetim sisteminin; a) Hava kirliliği sorununun yoğun olarak yaĢandığı kent baĢta olmak üzere, mevcut hava kalitesi düzeyinin kirletici parametreler bazında tam olarak belirlenmesi, bu kirleticilerin HKDY Yönetmeliğinde getirilen esaslar doğrultusunda izlenmesi, b) Kirlilik düzeyinin o alandaki kirlilik kaynakları ile doğru iliĢkilendirilebilmesi için doğru ve güvenilir belirsizlik aralığı düĢük olan kaynak envanterinin oluĢturulması, c) Hava kirliliğinin oluĢunda etken olan meteorolojik ve topoğrafik faktörleri dikkate alan tüm bunlarla ilgili verilere ulaĢımı sağlayan sistemin kurulması, d) Meteorolojik tahminlerle hava kirlilik tahminlerimi iliĢkilendiren erken uyarı sistemlerini devreye (özelikle inversiyon durumlarında) girmesi, e) Hava kirliliğinin değerlendirilmesi ve kontrol süreçlerinde kamuoyunun bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi, f) ġehir ölçeğinde hazırlanan her tür plan sürecinde (geliĢim planı, ulaĢım planı vb.) mevcut hava kirlilik düzeyi ve kaynakların katkı payı ve kirlilik dağılım haritalarının dikkate alınarak planların hazırlanması, Daha etkin hava kalitesi yönetim sisteminin vazgeçilmez öğeleridir. Kaynaklar: 1. Çevre Kirliliği ve Çevre kirliliğine neden olan etmenler 2. ÖZTÜRK , M, (2006) ―Hava Kirliliğini Artıran Sıcaklık Ġnversiyonu‖ 2006 3. Devlet Meteoroloji ĠĢleri Genel Müdürlüğü web. Sayfası AVVANNAVAR, S. M ve MANĠ, M. (2007)‖ Air Polition Control, Sciente of The Total Enviroment‖ 4. ĠBRET, B. . 2009, ― ġehirleĢmede YanlıĢ Yer Seçiminin Hava Kirliliği Üzerine Olan Etkisi 5.2008, ―Hava Kirliliği ve Kontrolü Sempozyumu‖ 6. Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği Çevre Faslı belgesi Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği 263 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kültür ve Medeniyetin Mekâna Yansıması, Mekânsal Hareketlilik ve Durağanlık Açısından Üsküdar ve San Marco (Venedik) Meydanları Hasan TAġÇI1 1 Dr., Esenler Belediyesi ġehir DüĢünce Merkezi, hbcordanoglu@gmail.com Özet ġehirler kendilerini kuran toplumların hayat biçimlerinin mekânda ifade edildiği yerlerdir. ġehre dair tanımlamalara göz atılacak olursa, sürekli olarak bir kültürel birikimden, hayat algısından bahsedildiği görülecektir. Hem kurucu hayat biçiminin ve iradenin, hem de tarihi süreçte içinde yaĢayanların hayat biçimlerinin sahnesi konumundaki Ģehirler peteklerinde kültürü ve onun yazgısı olan medeniyeti saklayan yerlerdir. Ġnsanların coğrafya haline getirdikleri mekân ile tarih haline getirdikleri zamanın yatay ve dikey olarak kesiĢtiği noktada kültür oluĢmaktadır. OluĢan bu kültür bu aĢamadan sonra hem yatay düzlemdeki mekâna ve hem de dikey düzlemdeki zaman hâkim olarak o toplumun coğrafyasını ve tarihini biçimlendiren önemli öğelerden birisi olmaktadır. Mekân ise kültürün ve onun oluĢturduğu iliĢkiler biçiminin vücut bulduğu yer olarak tanımlanabilir. Diğer yandan Ģehrin sürekli bir iletiĢim alanı olduğunu da belirtmek gerekir. Bu iletiĢim insanın insanla, insanın mekânla, mekânın mekânla iletiĢimi olarak özetlenebilir. Bu iletiĢim kanallarını oluĢturan, iĢlemesine katkı yapan unsur ise toplumun yaĢam ve algı biçimidir. Hareket üzerine bina edilen bir yaĢam felsefesinin ortaya çıkaracağı medeniyet ve onun Ģehriyle, göreceli olarak daha statik bir dünya tasavvuruna sahip yaĢam biçiminin oluĢturduğu medeniyetin Ģehrinin mekânları da bu farklı algılara göre değiĢiklik gösterecektir. Braudel‘in ―Ġslam uygarlığı bir hareket uygarlığıdır‖ Ģeklindeki söyleminden hareketle Ġslâm Ģehrinin de buna uygun olarak hareketi teĢvik eden mekânsal donanımlara sahip olduğunu, Aristo‘nun ―doğal yer düĢüncesi‖ anlayıĢı üzerine kurulu Batı düĢüncesinin ortaya çıkardığı Ģehrin ise göreceli olarak daha statik bir yapıya sahip olduğunu söylemek mümkündür. The Reflection of the Culture and Civilization to Space, Uskudar and San Marco (Venice) Squares From the Perspective Spatial Mobility and Stagnant Abstract Cities are places that represent life style of the establishing society in place. When we take a glance at definitions regarding city, we will see a a constant reference to cultural background and life perception. Cities are scene of lifestyle and will of both establishing and living in societies, and keep culture and it's perception; civilization, in their cells. Culture come into existence at the point of intersection of place which people transform to geography and time which people transform to history. After come into being, culture became one of the centerpiece that shape the geography and history of the society by predominating place at horizontal and time at vertical. Place defined as a floor, that culture and relationship manner formed by culture, comes into being. On the other hand, we should state that city is a constant communication area. This communication could be summarized as from people to people, from place to place . The society's lifestyle and perception are the element which constitute communication channels and make them run. Place of the city of civilizations which come into being by philosophy of life based on movement will differ in particular perceptions from that created by relatively more static conception of the world. With reference to Braudel's statement "Islam civilization 264 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr is a civilization of movement" it is possible to say that Islam cities have spatial instruments that promote movement, while western cities which emerged through western notion based on Aristotle's idea of natural place, have relatively static structure. GiriĢ Kimlikli Ģehirler veya kültür Ģehri gibi kavramların çokça dile getirilmeye baĢladığı son zamanlarda kültür üzerinden bir Ģehri tanımlamak önemli bir durumdur. Çünkü globalleĢen dünyada artık ülkelerden ziyade Ģehirler birbirleriyle yarıĢmakta, uluslararası projelerde yer alabilmek veya öne geçebilmek için baĢta kurucu unsurları olan kültürlerini, ait oldukları medeniyet algısını ve diğer özelliklerini pazarlamaktadırlar. 2010 senesinde Ġstanbul‘un seçildiği Avrupa Kültür BaĢkenti, 2020 için Ġzmir‘in aday olduğu EXPO ve diğer büyük uluslararası organizasyonları almak için Ģehirler kendi kimlikleriyle yarıĢmakta ve farklılıklarını ortaya koymaktadırlar. EXPO için yarıĢan kentlerden birisi olan Ġzmir‘in bu organizasyon için hazırladığı web sayfasında ―neden Ġzmir‖ baĢlığını oluĢturan beĢ adet alt baĢlıktan sadece en sonuncusunda Türkiye sözcüğü geçmekte, diğerlerinde ise Ġzmir ön plana çıkarılmaktadır. Bu durumda bir Ģehri diğerinden ayıran, farklı ve üstün kılan unsurların varlığı önemlidir. Bu farklılığın oluĢmasını sağlayan en önemli faktörlerden birisi de Ģehrin mekânına yansımıĢ olan kültürel farklılıklardır. Öte yandan Sanayi Ġhtilali ile yeni bir kimliğe kavuĢan Ģehirler beraberinde bir yarıĢmayı da getirmiĢlerdir. Bütün Ortaçağ boyunca kesintiye uğramıĢ olan Batı kentsel hayatı Sanayi Ġhtilali ile birlikte yeniden canlanmaya baĢlamıĢ ve bu aĢamadan sonra Ģehir üzerindeki tartıĢmalar da Batı ve Batı dıĢı diye ayrıma tabi tutulmuĢtur. Özellikle Batılılar tarafından sıkça dile getirilen bu ayrıĢma temel bir kültürel farklılaĢmayı da ortaya koymaktadır. ġehri Batı‘nın bir uygulaması olarak gören bu yaklaĢımın karĢısında ise Ģehrin esasında Doğu‘da ortaya çıkan bir model olduğuna dair söylemler yer almaktadır. Weber, Durkheim ve Comte gibi Batılı düĢünürlerin ısrarla kullandıkları Batı ve Batı-dıĢı ayrımının karĢısında Korkut Tuna ise Doğu ve Doğu-dıĢı Ģeklinde bir ayrımı tercih etmektedir. Kısacası tartıĢmalara hangi pencereden bakılacak olursa olsun kültür temelli bir kentsel farklılaĢtırmanın olduğu anlaĢılmaktadır. Bu çalıĢmada kentsel mekâna bu kültürel farklılaĢma penceresinden bakılıp, mekânsal (coğrafi) ve zamansal (tarihi) hareketlilik/durağanlık bağlamında Üsküdar ve San Marco meydanları ele alınacaktır. Ġki meydan mukayese edilirken benzerliklerinden yola çıkılarak böyle bir tercihte bulunulmuĢtur. Her iki meydanın da bulundukları alan için birer ulaĢım kapısı olma özelliğinde olduğunu söylemek mümkündür. Üsküdar Meydanı Anadolu yakasından Avrupa‘ya geçiĢ için bir doğal kapı konumundayken, San Marco Meydanı da Venedik‘i çevre adalara ve ana karaya bağlayan en önemli iskele konumundadır. Diğer yandan hem Üsküdar Meydanı, hem de San Marco Meydanı bir taraflarından denize açılan birer iskele meydanı görünümündedirler. Burada değinilmesi gereken bir baĢka özellik de, her iki alanın da kurulduklarından itibaren önemli ticaret merkezlerinden olmalarıdır. Bu çalıĢmada Üsküdar Meydanı olarak değerlendirilen ve Ģekil 1 de yer verilen alanın, Üsküdar Belediyesi tarafından hazırlanmıĢ olan, Üsküdar Meydanı ve Çevresi Raylı Sistemler ve Karayolu Entegrasyonlar ile Kentsel Tasarım Uygulama Taslak Projesi‘nde Üsküdar Meydanı olarak tanımlanan alan olduğunu belirtmek gerekmektedir. 265 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Farklı Medeniyetler, Farklı Biçimler Paulo Coelho‘nun Simyacı adlı eserinde anlatmaya çalıĢtığı gibi her insan kendi kiĢisel hikâyesinin peĢinden koĢmaktadır. Hatta insanların kendi hikâyelerinin ürünü olduklarını da söylemek mümkündür. Benzer Ģekilde Ģehirler ve onun mekânları da kendilerini kuran ve/veya zaman içinde biçimlendiren toplumların hikâyelerinin ürünüdürler. Bu hikâyelerin bütününü kültür diye adlandırmaktayız. C. Wissler kültürü Ģöyle tarif eder: ―Kültür bir halkın yaĢama tarzıdır‖ (Wissler‘den aktaran Mümtaz Turhan). 24 Mekân ise bu tarzın yaĢanılan zeminde ortaya çıkmıĢ ürünüdür. Kentsel mekânın üretimine iliĢkin varsayımlar dönemin önceliklerine göre değiĢse de, mekânın her dönem için bir örgütlenmenin neticesi olduğu kesindir. Kentsel mekânı ortaya çıkaran iliĢkilerin önceliği ne olursa olsun, bu iliĢkiler bir toplumun önceliklerinin mekânsal örgütlenmesidir. Kentsel mekânın ontolojik olarak izahı anlamına gelen bu çözümlemede mekânı ortaya çıkaran toplumsal zihni yapı ve uygarlık anlayıĢı en belirgin faktördür. Öte yandan tıpkı Ģehrin tanımlanmasında olduğu gibi, mekân da ontolojik olarak bölümlere ayrıĢtırılmaktadır. Tarihin ilk zamanlarından günümüze kadar morfolojik olarak hangi tür malzemelerden, hangi doğal Ģartlar altında yapılmıĢ olduğunun araĢtırılmasından daha önemli olan o mekânın hangi kentsel algı ile yapıldığıdır. Bu sosyal mekânın ―sadece fiziksel üretim araçlarıyla değil, o toplumu kuran iliĢkiler örtüsüyle‖ anlamlandırılabileceği için böyledir.25 Mekânın üretimi ve günümüz için daha geçerli bir sav olan tüketimi, öncelikleri çerçevesinde gerçekleĢir. Öncelik, çoğu zaman üretim iliĢkileri diye adlandırılan ekonomik bir tercih olmakla birlikte, zaman zaman politik, askeri, dinî ve baĢka Ģekillerde de karĢımıza çıkabilmektedir. Gerek Batı, gerekse Batı-dıĢı kentsel geliĢimlere bakıldığında, önemli üç unsurun; ticaret, askeri amaçlar ve din olgusu olduğu görülecektir. Bu üç tür örgütlenme, Ģehirleri ortaya çıkarmıĢ, zaman içinde oluĢan farklılaĢmalar ise kentsel mekâna yansıyarak değiĢikliklere yol açmıĢtır. Din ve askeri etkenlerin hangisinin daha önce etkin olduğu tam olarak tespit edilemezse de ticarî mekân örgütlemesinin ikisinden sonra geldiği söylenebilir. ġehrin geneli için geçerli olan bu durum kent meydanı için de söz konusudur. Tarihte bilinen ilk Ģehirlerin meydanları dinî amaçlar, kutsal törenler ve askeri resmi geçitler için kullanılırken, Eski Yunan Ģehir devletlerinin agoralarında ticaret bu iĢlevlerin arasında yer almaya baĢlamıĢtır. Ġnsanla mekân arasındaki iliĢkiyi ―aidiyet bilinci‖ olarak da tanımlamak mümkündür. KarĢılıklı etkileĢim iliĢkisinin ortaya çıkardığı aidiyet de karĢılıklı olacaktır. Bu tanımlamada insan mekâna, mekân da insana ait konumdadır. Ahmet Davutoğlu bu durumu evrenselden baĢlatarak Ģu Ģekilde tanımlamaktadır: ―Bir insan olarak evrensel olana hissedilen aidiyet, bir varoluĢ bilincini ve derinliğini; bir medeniyet öznesi olarak belli bir zaman akıĢına hissedilen aidiyet, tarih bilincini ve derinliğini; bu bilinçlerin yansıdığı düĢünülen bir mekâna hissedilen aidiyet de bir strateji bilincini ve derinliğini gerektirir. KiĢisel düzeydeki mikro bilinçten, toplumlar, 24 Mümtaz Turhan, Kültür DeğiĢmeleri, Çamlıca Yayınları, 5. Baskı, Ġstanbul, 2006, s. 37. 25 Hakkı Yırtıcı, ÇağdaĢ Kapitalizmin Mekânsal Örgütlenmesi, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, 2005, s.1 266 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr medeniyetler ve tarih düzeyindeki makro bilince yükseliĢ ve nüfuz, bir kemâl arayıĢıdır ve her kültür havzası bu arayıĢı kendi gerçeklik tanımlamaları ire ortaya koyar.‖26 Görüldüğü gibi mekân, toplumların bilinçlerinin, duygu ve düĢüncelerinin yansıdığı yerdir. Davutoğlu‘nun tanımlamasında olduğu gibi bilincin derinliği ise aidiyet olgusunu ortaya çıkarmaktadır. Avrupa ya da daha genel bir ifade ile Batı hayat tarzı olarak tanımlanan ve Sanayi Ġhtilali sonrasında ise ―modernizm‖ olarak ifade edilen hayat tarzı Eski Yunan‘a dayanmaktadır. Hatta Eski Mısır, Eski Yunan‘ın öncüsü sayılarak Batı hayat tarzını Eski Mısır‘a dayandırılmaktadır. Charles Freeman, Egypt, Greece And Rome, Civilizations of The Ancient Mediterranean adlı eserinde, eserde ismi geçen üç uygarlığı da birbirinin devamı olarak kabul etmektedir.27 Herhangi iki medeniyetin ve o medeniyeti oluĢturan toplumun hayat tarzlarının birden çok farklılıklar içerdiği bilinmektedir. Batı hayat tarzında epikürizmin de etkisiyle kamusallık çok önemliyken, Ġslâm hayat anlayıĢında ise mahremiyet ön plandadır. Ġki medeniyet arasındaki bu fark kentsel mekâna da yansımıĢ ve Batı için kamusal açık alanlar agoradan itibaren hep çok önemli kentsel alan konumundayken Ġslâm Ģehrinde daha çok mahremiyeti sağlayıcı yapılar ön plana çıkmıĢtır. Batı uygarlığı ile Ġslâm medeniyetini ayıran en temel unsurlardan birisi de durağanlık ve hareket faktörleridir. Dayandıkları düĢünce sistemlerinden dolayı ortaya çıkan bu farklılaĢma kentsel mekânın da biçimlenmesinde etkin olmuĢtur. Braudel, Ġslam medeniyetinin temelini harekete dayandırmaktadır. Bu hareket Ġslam Peygamberi Hz. Muhammed döneminde M.S 622 senesinde Mekke‘den daha sonra ismi Medine olarak değiĢecek olan Yesrib‘e yapılan büyük Hicret ile baĢlamıĢ ve tarih boyunca hep devam etmiĢtir. Hatta bu büyük göç öncesinde HabeĢistan‘a da bir göç olmuĢ ama bu kalıcı olmamıĢ, gidenler bir müddet sonra Mekke‘ye geri dönmüĢlerdir. Ġslami takvimin de baĢlangıç noktası sayılan bu büyük Hicret, Müslüman dünya için hareket halinde olmanın gerekliliğine dair bir iĢaret ve bir algı olmuĢtur. Ticaret, fetih ve tebliğ amaçlı askeri seferlerin çok önemli olduğu Ġslam medeniyet geleneğinde bu üç gerekçe halkları, en azından öncü kuvvetleri, sürekli bir devinim halinde tutmuĢ ve Ġslâm Medeniyeti‘nin zirvede olduğu dönemlerde Atlas Okyanusu‘ndan Çin‘e kadar geniĢ bir alanda sürekli bir hareketlilik sağlanmıĢtır. 28 Öyle ki 622 senesinden itibaren mekânsal hareketlilik Ġslâm devletlerinin baĢkentlerine de yansımıĢ ve bu konuda da sürekli bir devinim söz konusu olmuĢtur. Son örneğinde ise Osmanlı Devleti kuruluĢundan itibaren yaklaĢık 150 yıllık bir süre içinde Ġznik, Bursa, Edirne ve Ġstanbul olmak üzere baĢkentini dört kez 26 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, 75. Baskı, Ġstanbul, 2012, s.VII. Charles Freeman, Egypt, Greece And Rome, Civilizations of The Ancient Mediterranean, Oxford University Press, New York, 1999. 27 Epikürizm: Ġlkçağ Yunan felsefesinde Epikuros‘un düĢüncelerinden yola çıkılarak geliĢtirilen etik ağırlıklı felsefi öğretiler bütününe verilen ad. En kapsamlı ifadesini Kireneli Aristippos‘da bulan ―hazcı‖ öğretidir. Hazza yönelik bir yaĢamı kendilerine erek edinmiĢ kiĢilerin yaĢam felsefelerine gönderme yapmak için kullanılmaya baĢlanmıĢtır. (A.Baki Güçlü, Erkan Uzun, Serkan Uzun, Ümit Hüsrev Yolsal, Sarp Erk UlaĢ Felsefe Sözlüğü, , Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 2002, s.473.) 28 Hasan TaĢçı, Kent Meydanı ile Kent Kimliği ĠliĢkisi Üsküdar Meydanı Örneği, Doktora Tezi, Ġstanbul, 2012, s.115. 267 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr değiĢtirmiĢtir. Ġstanbul‘la birlikte hareketin nispeten yavaĢlamasıyla da gerileme dönemine girilmiĢtir. Braudel, ―yollar onun (Ġslam Medeniyeti) zenginliği, varlık nedeni, uygarlığıdır. Yüzyıllar boyunca yolların sayesinde egemen bir konumda kalacaktır‖ diyerek, gerek ticaret amaçlı ve gerekse yeni fetihler için sürekli bir devinimden bahsetmektedir.29 ―Demek ki Ġslamiyet en mükemmelinden bir hareket uygarlığıdır. Bu da uzaklara yapılan gemi yolculukları ve çok yönlü bir kervan dolaĢımını gerektirmektedir.‖30 Kervanlar bu dolaĢımın ve ticaret ağının esas unsurlarıdır. Gerek Kur‘an ve gerekse Hadislerde ticarete dair teĢvik edici hususlar nedeniyle Ġslam ticaret kervan ve gemileri sürekli bir dolaĢım halinde olmuĢ ve büyük zenginlikler elde etmiĢlerdir. Ticarî hayat kervanlara dayandığı için Ģehirlerdeki en kalıcı yapılar, bugün bile hayranlık uyandıracak kadar muazzam bir halde olan kervansaraylar olmuĢlardır. Ġslam Ģehirlerinde kervansaraylar ana ticaret yolu üzerinde ve Ģehrin hemen kenarında kurulmakta, Ģehrin merkezi olan ulu cami ile irtibatı ise Ġslam Ģehir geleneğinin önemli öğelerinden biri olan sokaklar sağlamaktadır. Ġslam Ģehir geleneğinde en önemli unsur Ģüphesiz merkezdeki ulu camidir. Braudel bu durumu Ģöyle açıklar: ―Sanki kalp oymuĢ gibi, her Ģey oraya gider, her Ģey oradan çıkar. Ulu caminin yakınlarında çarĢı, yeni dükkânlara tahsis edilmiĢ sokaklarıyla ve hanlarıyla tüccar mahallesi vardır. Mal deposu olan bu hanların yanında hamamlar yer almaktadır. Zanaatkârlar ulu cami merkez olmak üzere, daireler halinde yerleĢmiĢlerdir.‖31 Selçuklu ve Osmanlı düĢünce sisteminin dayandığı Gazali‘ye göre insanın hareket halinde olması bir zarurettir. Gazali‘ye göre sefer iki çeĢittir. Biri bâtınî sefer, diğeri de zahiri seferdir. Bâtınî sefer, yer ve gök âlemine, Allah‘ın acayip sun‘una (yapıĢ, yapma) ve takva konaklarına sefer yapmaktır. Allah adamlarının seferi budur. Bu seferi yapamayanlar zahiri sefere çıkmalı bedeniyle her yere intikal etmelidir. Çünkü her gittiği yerden bir ibret alır, bir türlü fayda kazanır. Gazali‘ye göre zahiri sefer beĢ türdür. Bunlardan birincisi ilim öğrenmek ve gezip dolaĢarak yeryüzünün sırlarını keĢfetmek için yapılan seferdir. Ġkinci sefer, ibadet için yapılan seferdir ki Ġslam dünyası için hac buna en güzel örnektir. Üçüncü sefer, dinîne zararı dokunan Ģeylerden uzaklaĢmak için yapılandır. Dördüncüsü ticaret için yapılan sefer, beĢincisi ise seyretmek ve ferahlamak için yapılandır.32 Ayrıca Gazali‘nin yer vermediği ama Ġslam tarihi açısından çok önemli bir sefer türü de, askeri seferlerdir ki Braudel ―Ġslam hareket uygarlığıdır‖ derken dayandığı hareket çeĢitlerinden biri de budur. Büyük Türk düĢünürü ve bilim adamı Ġbn Sina, “sınırlanmamıĢ bir doğa” olarak tanımladığı hareketi, “her hareket bir zamandadır” diyerek de hareketin mekân ve zaman boyutlarına değinmiĢtir. Hareketin durağanlığın karĢılığı olduğunu söyleyen Ġbn Sina, ―hareket özelliğinin olması sözümüzün anlamı, hareketin ilgili olduğu Ģeyin var olmasıdır ki; bu da, örneğin onun mekânda ve zamanda olmasıdır‖ demektedir.33 Ġbn RüĢd‘un ―Aristocu statik varlık telakkisini 29 Fernand Braudel, Uygarlıkların Grameri, Çeviren:Mehmet Ali Kılıçbay, Ġmge Kitabevi, Ankara, 2006., s.97. 30 Braudel, s.97. 31 Braudel, s.101. 32 Ġmam-ı Gazali, Kimyâ-yı Saadet, Çeviren: Mehmed A. Müftüoğlu, Kontrol ve Düzeltme A.Fikri Yavuz, Çelik Yayınevi, Ġstanbul, ss. 332-335. 33 Ġbn Sina, Kitâb El-ġifâ: Fizik, Ġbn Sina Doğunun Sönmeyen Yıldızı, Yayına Hazırlayan, Hüseyin Gazi Topdemir, Say Yayınları, Ġstanbul, 2009, ss. 165-194. 268 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr eleĢtiren Turgut Cansever ise bu konuda Ģunları söylemektedir: ―Ġbn RüĢd‘un Aristocu statik varlık telakkisine, çağdaĢı Muhyiddin Ġbnü‘l Arabî, Füsûsü‘l Hikem adlı eserinin 12. Fass‘ında, ―ġuayb Kelimesindeki Kalbi Hikmetin Aslı‖ baĢlığı altında, varlığın sürekli oluĢum niteliğini ortaya koyarak karĢı çıkar. Ġslamî ve tasavvuf düĢünce tarihinde varlığın dinamik yapısını belirleme hususunu özel bir önem vererek ele alır.‖34 Batı‘da ise ancak 20. Yüzyılın baĢında ortaya çıkan fütürizm ile birlikte hareketli Ģehir veya hareket Ģehri de gündeme gelmeye baĢlamıĢtır. 20 ġubat 1909 tarihinde Paris‘te Figaro‘nun ilk sayfasında fütürizm manifestosu yer almıĢtır.35 Batı kentsel mekânı üzerine hiçbir Ģey ilave edilemeyen, hiçbir parça çıkarılamayan statik bir yapıdayken, Türk-Ġslâm kentsel mekânı ilaveler alabilen, büyüyebilen ve bu ilavelerle güzelliğini kaybetmeden yine de bir bütün olarak kalabilen bir yapıdadır. Coğrafî Olarak Mekânda Hareketlilik, Üsküdar ve San Marco Meydanları Evliya Çelebi, Üsküdar‘ı anlatırken camiler baĢta olmak üzere birçok tarihi eserden söz etmiĢ ancak Üsküdar Meydanı tabirini kullanmamıĢtır. Bunun yerine zamanın doğan ve diğer avcı kuĢ besleyicilerinin toplandıkları Doğancılar Meydanından (bugünkü Doğancılar Parkı olabilir) bahsetmiĢtir.36 Muhtemeldir ki, bugün için Üsküdar Meydanı diye adlandırılan alan o zamanda da mevcut olmakla birlikte, Osmanlı Ģehircilik algısında fonksiyonel olarak çok fazla anlam ifade etmediğinden Evliya Çelebi tarafından buraya değinilmemiĢtir. Ancak Üsküdar iskelesinin Üsküdar kadar eski olduğu düĢünülebilir. Dolayısıyla en baĢtan beri iĢlevsel bir açık alanın varlığından söz etmek mümkün olmaktadır. Üsküdar Meydanı için en önemli iki özelliğin insan ölçeği ve hareket olduğunu söylemek mümkündür. Turgut Cansever için de bir meydanın oluĢumdan iki önemli unsur insan ölçeği ve harekettir.37 Aidiyet açısından bir tahlile tabi tutulduğunda Üsküdar Meydanı‘nın Ģu üç medeniyet kavramına bağlı olduğu söylenebilir: Ġslâm kültürü ve medeniyeti Osmanlı kültürü ve medeniyeti Cumhuriyet dönemi Türk kültürü ve medeniyeti Bu üç kültür ve medeniyet algısı için de hareket önemlidir. Turgut Cansever mekândaki hareketi Ģu Ģekilde açıklamaktadır: 34 Turgut Cansever, Mimar Sinan, Klasik, Ġstanbul, 2010, s.173. Michel Ragon, Modern Mimarlık ve ġehircilik Tarihi, Çeviren: Murat Aykaç Erginöz, Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul, 2010, s.316. 35 36 Evliya Çelebi, Tam Metin Seyahatname I-II Cilt, Üçdal Belde, Ġstanbul, 1996, s.367. 37 Halil Ġbrahim Düzenli, Ġdrak ve ĠnĢa, Klasik Yayınları, Ġstanbul, 2009, s.164. 269 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ―Varlığın yapısında bir bakıma kutuplaĢmalar mevcut bulunuyor. Sonsuzluk ile sınırlılık, hareket ile değiĢmezlik, evrensellik ile mahallîlik gibi kutuplaĢmalar.‖ 38 ―Esasında Ġslâm inancında mekân ve zaman kategorileri- Allah haricinde- her Ģeyi taĢıyan, birbirine bağlı iki temel kategori. Dolayısıyla hareket de çok önemli bir faktör. Hareket esnasında varlığın fark edilmesi esas. Varlığın, Rönesans‘ta olduğu gibi bir noktadan bakıp o noktadan görülen yüzü ile tamamen anlaĢılacağı hususundaki kanaate tam karĢıt bir kanaat. Var olan her Ģeyin hareket eden göz tarafından bütün vecheleriyle görülerek idrak edilebileceği inancı var.‖39 Coğrafi olarak bakıldığında Üsküdar Meydanı‘nın geniĢ bir alana dağılmıĢ birden çok parçadan meydana gelen, bir noktadan bakıp o noktadan görülemeyen, aksine birçok noktadan farklı biçimlerde algılanabilen bir yapıda olduğu anlaĢılacaktır. Üsküdar Meydanı‘nı oluĢturan bu açık alanlar temelde ikiye ayrılabilir: Ġlki iskeleden baĢlayıp, Yeni Valide Camii hazire duvarının ucuna kadar devam eden alan ki, son düzenlemelerle bir trafik alanı görünümü vermektedir. Bu alanı çevreleyen önemli tarihi yapılar Mihrimah Sultan Külliyesi ve müĢtemilatı ile Yeni Valide Camii de denilen GülnuĢ Emetullah Valide Camii ve külliyesidir. Meydanın Batı yönündeki ġemsi PaĢa Külliyesi de yine meydanı ihata eden tarihi unsurlardan biri olarak addedilebilir. Diğeri ise GülnuĢ Emetullah Valide Camii‘nin haziresinin bittiği noktadan baĢlayıp Ahmediye Meydanına kadar uzanan parçalı alandır. Üsküdar Meydanı denilince akla gelen alan Ahmediye Meydanı ile boğaz arasındaki alandır. Bu alanda ikinci en önemli form ise, Ahmediye Meydanı, Mimar Sinan ÇarĢısı‘nın güney ve kuzey yönlerinde yer alan iki küçük meydan, belediye binasının arkasındaki alan ve yine Üçler AlıĢveriĢ Merkezi‘nin arkasında kalan küçük alandan ibarettir. ġekil 1: Üsküdar Meydanı genel görüntüsü. 40 38 Turgut Cansever, Ġslâm Kültürü, Kubbeyi Yere Koymamak, Yayına Hazırlayan Mustafa Armağan, TimaĢ, Ġstanbul, 2007, s.152. 39 Turgut Cansever, Dünden Bugüne Ġstanbul, Kubbeyi Yere Koymamak, s.209-210. 40 Google Earth 270 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Üsküdar Meydanı üç tarafından yüksek tepeler ve bir tarafından da denizle sınırlanmıĢ bir alan görünümündedir. Tabii sınırlarının dıĢında ise herhangi bir sınırlanmaya tabi olmayan görünümüyle Ġbn Sina‘nın ―sınırlanmamıĢ bir doğa‖ tanımlanmasına uygun olarak hareketli mekân görünümündedir. Meydanı oluĢturan küçük alanların birinden diğerine geçerken sürekli bir farklılıkla karĢılaĢılmakta, her alanda farklı uygulamalar yer almaktadır. Öyle ki yer döĢemeleri açısından da her alan farklı bir yapıda düzenlenmiĢ ve hareketlilik ön plana çıkartılmıĢtır. Üsküdar Meydanı‘nın etkileyen en önemli unsurlardan olan Türk yaĢam biçiminin de genel olarak Ġslami hayat algısıyla örtüĢen bir hareketlilik taĢıdığını söylemek gerekmektedir. San Marco Meydanı ise Üsküdar Meydanı‘nın aksine yekpare ve durağan bir kütle halindedir. Meydana hangi noktadan girilirse girilsin ilk bakıĢta bütün alanı algılamak mümkündür. Etrafının yükseltilmiĢ ve sınırlandırılması da gözün meydanın bütününü algılamasını kolaylaĢtırmaktadır. Batı kent algısında ―değiĢmez‖ Ģehirler yapma fikri hâkim düĢüncedir. Aristo düĢüncesinin statik telakkisi Ġbn RüĢd vasıtasıyla Hıristiyan dünyasına girdikten sonra önce ortaçağ, sonra Rönesans ve en sonunda bütün Avrupa kültürüne hâkim olarak, Ortaçağ‘dan itibaren değiĢmez/değiĢtirilemez Ģehirler yapma çabası hâkim olmuĢtur.41 Ġslâm hayat algısındaki hayat her zaman tecelliye açıktır ve ne olup biteceğini kimse bilemez düĢüncesinin aksine Batı hayat algısında kaderini kendi tayın etme bilinci geliĢmiĢtir. Macbeth‘in büyücülerden öğrendiği kaderini beklemeyip kendisinin onu gerçekleĢtirmek için harekete geçmesi, Batı hayat algısında insan kendi kaderini tayın etmesi gerektiğine dair bir anlayıĢın olduğunun ifadesidir.42 Aidiyet açısından Üsküdar Meydanı‘na benzer bir tahlile tabi tutulduğunda San Marco Meydanı‘nın Batı Medeniyeti‘nin Ģu üç evresine bağlı olduğu söylenebilir. Hıristiyanlık öncesi Batı hayat biçimi. Eski Mısır, Eski Yunan ve Roma. Hıristiyanlık öğretisi. Rönesans ve aydınlanma dönemi Batı hayat biçimi. Özellikle Osmanlı hayat algısı üzerinde büyük etkisi olan tasavvufi gelenekte yer edinen ―vahdet-i vücud‖ anlayıĢı çoklukta birliği öngörürken Aristo‘nun Doğal Yer Düşüncesi ―Ġbn RüĢd‘e göre mekân, cismin zati yüklemlerinden biridir. Bir baĢka söyleyiĢle herhangi bir somut var olandan söz edince zorunlu olarak mekân kavramı da gündeme gelir. Mekân, cismi kuĢatıp onu baĢka cisimlerden ayıran, fakat kuĢattığı cisimden ne büyük ne de küçük olan Ģeydir. Burada dikkate alınması gereken husus, çevreleyen ve kuĢatan olarak mekânın hem kuĢattığı cisimden, hem de onu ayırdığı diğer cisimlerden farklı bir ―özel sınır‖ ve ―son‖ anlamı taĢımasıdır. BaĢka bir söyleyiĢle burada mekân için kuĢatan olması bakımından baĢkalarından tamamen ayrı ve özel olma Ģartı getirilmektedir ki bu durum aslında bir fizik kavramı olan mekânın aynı zamanda metafizik bir boyut ve karakter kazanmasına yol açmaktadır. Mekân kavramı bir bakıma cismin arazlarından olan yer (eyn) kategorisiyle ilgili bir konudur. Bilindiği gibi yer teriminde öncelik sonralık söz konusudur. Mekânın, yer ile olan ilgisini sağlamakla birlikte onu daha özel kılan yönü, onun ―ortak yer‖ değil ―gerçek yer‖ olmasıdır.‖ (Hüseyin Sarıoğlu, Ġbn RüĢd Felsefesi, Klasik Yayınları, Ġstanbul, 2006, s.67.) 41 Turgut Cansever, Osmanlı ġehri ve ġehir Hayatı, Osmanlı, 5. Cilt, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara,1999, s. 514. 42 William Shakespeare, Macbeth, Çeviren: Bülent Bozkurt, Remzi Kitabevi, BeĢinci Basım, Ġstanbul, 2006. 271 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr (Atalet) anlayıĢı ile sınırlandırılmıĢ olan Batı kent mekânı Hıristiyanlıkla birlikte teslis inancının da etkisiyle tamamen durağanlaĢmıĢtır. ―Bir üçtür, üç birdir‖ inancı mekâna yansımıĢ ve zaten sınırlı olan mekânsal hareketlilik ortadan kalkmıĢtır. Rönesans ise daha önce de belirtildiği gibi, mekânı bir noktadan bakılıp görülebilen ve algılanabilen bir yapıya indirgeyip durağanlaĢtırmıĢtır. Üsküdar Meydanı‘nın değerlendirildiği perspektiften bakılacak olursa, San Marco Meydanı‘nın çevrelenmiĢ ve sınırlandırılmıĢ yapısıyla ve yer döĢemeleriyle statik bir görüntü verdiği anlaĢılacaktır. Bir tarafından iskeleye açılan meydan ters L Ģeklinde olup, kuzey-doğu köĢesinde durulduğunda bütün alan bir noktadan bakılıp görülebilen konumdadır. ġekil 2: San Marco Meydanı genel görüntüsü. 43 Aristo‘ya göre madde biçimsiz ve hareketsizdir, onu harekete geçirip biçimini veren formdur. Form ise tek baĢına boĢtur, onun içini dolduran maddedir. Varlık bu ikisinin birleĢmesinin ürünü olup, görüntüler dünyasında her Ģey form kazanmıĢ bir maddedir. Form, Ģekil, biçim demektir. Ancak Arsitotales‘in dilinde formun, bizim biçim anlayıĢımızı aĢan bir anlamı vardır. O, varlıkların yalnızca biçimini belirlemekle kalamayan, aynı zamanda maddeye hareket yetisini veren madde dıĢı (tinsel) ve etkin bir öğedir. Aristotales bir bakıma form ile Platon‘un ideası‘na benzer bir Ģeyi anlatmak ister. Ancak idea‘dan farklı olarak form, tek baĢına var olamaz; Mutlaka bir madde ile birlikte bulunur. Ġkisinden biri eksik ise, varlık yoktur. (Alâeddin ġenel, Siyasal DüĢünceler Tarihi, Bilim ve Sanat, Ankara, 1996, s.165.) Aristo felsefesi ile Ġslam düĢünce sistemi arasındaki farklılık en bariz Ģekilde Ģu iki örnekte görülebilir: Aristoteles‘e göre hareket kuvveden fiile geçiĢ, varlık haline geliĢtir. (Aristoteles, Fizik, Çeviren: Saffet Babür, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul, 1997, s.95.) Oysa Ġslam düĢünce sisteminin kurucularında Kindî‘ye göre; ―cismin var oluĢu hiç bir Ģekilde hareketten önce değildir. Önce cisim vardı, hareket yoktu denilecek olursa bu imkânsız bir çeliĢki olur. Çünkü cisim, yoktan varlığa geçiĢ demekse, bu hareketten önce olamaz. ―Cisim sürekli bir sükunet halindeydi, hareket sonradan baĢladı (Aristoteles‘in görüĢü bu yöndedir), çünkü cisim hareket imkânına sahip bulunuyordu. Böylece ezeli olan alem bilfiil sükun halinden bilfiil harekete dönüĢmüĢtür‖ tarzındaki iddia da Kindî‘ye göre doğru değildir. Çünkü ezeli olanda dönüĢme olmaz. Böyle bir düĢünce; ―dönüĢen dönüĢmeyendir‖ anlamına geleceğinden imkânsız bir çeliĢkidir. Öyleyse alemin sürekli sükun halinde bulunması ve sonradan bilfiil harekete geçmiĢ olması mümkün değildir. Dolayısıyla cisimde hareket öteden beri vardır ve cisim asla hareketten önce değildir. Bu nedenle Kindi Ģöyle demektedir: ―Hareket varsa zorunlu olarak cisim vardır, cisim varsa zorunlu olarak hareket vardır.‖ (Cevher ġulul, Kindi Metafiziği, Ġnsan Yayınları, Ġstanbul, 2003, s.81.) 43 Google Earth 272 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Meydanın doğusundaki San Marco Bazilikası içeriye doğru girmiĢ haliyle mekâna biraz hareket katmakla birlikte bazilikanın büyük bir kütle halindeki varlığı daha çok statik bir görüntü vermektedir. Tarihsel Olarak Mekânda Hareketlilik, Üsküdar ve San Marco Meydanları Hareketin bir baĢka boyutu da tarihsel süreç içerisinde meydana gelen değiĢmelerin ortaya çıkardığı hareketliliktir. Üsküdar ve San Marco Meydanları tarihsel olarak da hareket/durağanlık açısından farklılıkları göstermektedirler. Üsküdar Meydanı‘nın tarihi serüvenine bakılacak olursa yaklaĢık 15-20 senede bir önemli değiĢikliklere uğradığı görülecektir. 19. yüzyıl sonlarına ait oldukları varsayılan aĢağıdaki fotoğraf Üsküdar Meydanı‘nın ana gövdesini oluĢturan bugünkü Demokrasi Meydanı‘nın açık bir pazar görünümde olduğunu göstermektedir. Fotoğrafta Mihrimah Sultan Camii duvarı ile Sultan Ahmet ÇeĢmesi arasında yer alan tek katlı dükkânlar görülmektedir. Resim 1: 19. Yüzyıl sonlarında Üsküdar Meydanı. Kaknüs Yayınları Üsküdar Kitaplığı koleksiyonu. 1920‘nin Ġstanbul‘unda dört adet park ve meydanın varlığından bahsedilmektedir. Bunlardan biri de Üsküdar Parkı olarak adlandırılan yaklaĢık yirmi iki dönümlük alandır. Söz konusu bu dört alandan sadece Sultanahmet Meydanı‘ndan ―meydan‖ diye söz edilmektedir.44Üsküdar Meydanı bu tarihlerde de tam olarak bir açık alan değildir. Anadolu yakasının ticaret merkezi konumunda olan Üsküdar kervanların gelip konakladığı bir yerdir. Üsküdar Meydanı‘nın ise yine 19. Yüzyıl sonunda olduğu gibi dükkânlarla çevrilmiĢ bir halde olduğu görülmektedir. 44 Ġstanbul 1920, Editör: Clarence Richard Johnson, M.A. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ġstanbul, 1995, s.229. 273 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Resim 2: 20. yüzyıl baĢlarında Üsküdar Meydanı. Kaknüs Yayınları Üsküdar Kitaplığı koleksiyonu. 1940‘lara gelindiğinde ise Ġskele Meydanı civarının ve Sultan Ahmet ÇeĢmesi etrafının açıldığı onun dıĢında kalan alanların ise bir meydan görünümde olmadığı anlaĢılmaktadır. 1945 yılında havadan çekilen bir fotoğrafta ise, bugün Üsküdar Meydanı olarak adlandırılan alanların ana gövdesini oluĢturan Demokrasi Meydanının düzenlenmemiĢ bir açık alan hüviyetinde olduğu, iskele civarında da düzenlenmemiĢ, amorf bir açık alanın bulunduğu görülmektedir. Aynı fotoğrafta kuzey batıdan, güney doğuya doğru bölüp geçen caddelerin olmadığı da görülmektedir. Bugünkü Ahmediye Meydanı civarında ise dikdörtgen Ģeklinde bir açık alanın varlığı da görülmektedir. Günümüzde Üsküdar Meydanı olarak adlandırılan alanın en büyük parçası olan Demokrasi Meydanı dahil olmak üzere, Üsküdar meydan düzenlemelerinin ―bilinen ilki 1943 yılında yapılan Üsküdar Meydanı Tevsi ve Tanzim Planı projesinde Mihrimah Sultan Camii, türbe, sıbyan mektebi ve medresesi ve XVIII. yüzyıla ait meydan çeĢmesi haricinde caminin ön tarafının tamamen boĢaltıldığı görülmektedir.‖45 Resim 3. 1945 de Üsküdar Meydanı‘nın havadan çekilmiĢ fotoğrafı (kare içindeki alan).46 1950 senesinden sonra ise Üsküdar Meydanı Ġstanbul‘un diğer bölgelerinde olduğu gibi bazı yıkımlar gerçekleĢtirilerek geniĢletilmiĢ ve daha önemlisi Üsküdar‘ı çevreye bağlayan yollar da geniĢletilerek açılmıĢtır. Bu dönemde meydanda bazı peyzaj uygulamalarına 45 Süleyman Faruk Göncüoğlu, Bir ModernleĢme ve Tarihi Yıkım Hikayesi; Üsküdar Meydanı, Uluslararası Üsküdar Sempozyumu, 6-9 Kasım 2008, Bildiriler, Cilt I, Ġstanbul, 2009, ss.522-523. 46 Üsküdar, Picturing an Exalted Reverie, Kaknüs Yayınları, Ġstanbul 2008, p.41. 274 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr rastlanmaktadır. Ayrıca geniĢletilen yollar sayesinde çevreye dağılan nüfusun taĢınması için toplu ulaĢım araçlarının devreye girmesiyle de Üsküdar Meydanı bugün olduğu gibi önemli bir ulaĢım alanı haline gelmeye baĢlamıĢtır. Bu arada zaman içerisinde etrafının yükselmesiyle zemin seviyesi altında kalmıĢ olan Sultan Ahmet ÇeĢmesi sökülüp yerden yükseltilerek bugünkü haline getirilmiĢtir. Resim 41: 1950 sonrasında Üsküdar Meydanı. Kaknüs Yayınları Üsküdar Kitaplığı koleksiyonu. 1980 senesinden sonra ise Ġstanbul gibi Üsküdar da ikinci büyük yıkım dalgasıyla karĢı karĢıya kalmıĢ, büyük meydanlar ve bulvarlar oluĢturma anlayıĢı gereği Üsküdar Meydanı ile deniz arasında reji binaları, itfaiye istasyonu ve birkaç yalı yıkılmıĢ ve meydan yaklaĢık olarak bugünkü yapısına kavuĢturulmuĢtur. DeğiĢmeyen mekânlar yapma fikrinin hâkim olduğu Rönesans mimarisinin ürünü olan San Marco Meydanı ise bu süreç içerisinde neredeyse hiçbir değiĢikliğe uğramadan varlığını devam ettirmiĢtir. Üsküdar Meydanı‘nın değerlendirildiği periyot içerisinde ele alınacak olursa San Marco Meydanı‘ında köklü herhangi bir değiĢiklik olmadığı, zaman zaman meydanın içinde bazı uygulamalara yer verildiği anlaĢılacaktır. Napolyon‘un San Marco Meydanı için daha 19. yüzyıl baĢında yaptığı; ―Avrupa‘nın tavanını gökyüzünün oluĢturduğu en güzel salonu‖47 betimlemesi yaklaĢık 200 senedir bu alanın köklü değiĢikliklere uğramadan varlığını devam ettirdiğini göstermektedir. 19. yüzyılın ilk yarısına ait olduğu düĢünülen bir fotoğrafta yer döĢemelerinin dıĢındaki her Ģeyin bugünle aynı olduğu görülmektedir. Gürhan Tümer, Kentler,Binalar, Ġnsanlar, Olaylar ve Meydanlar, Egemimarlık 2000/2, Sayı 34, Mimarlar Odası Ġzmir ġubesi, Güzel Sanatlar Matbaası, Ġstanbul, 2002, s. 14. 47 275 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Resim 52: 19. Yüzyıl ilk yarısı San Marco Meydanı.48 20. yüzyıla gelindiğinde ise San Marco Meydanı yer döĢemeleri de dahil olmak üzere bugünkü halini almıĢtır. Resim 63: 20. Yüzyıl ilk yarısı San Marco Meydanı.49 AĢağıdaki günümüz fotoğraflarından da anlaĢılacağı üzere San Marco Meydanı gerek kendisi çevreleyen bina strüktürü ve gerekse yer döĢemeleri açısından neredeyse 200 senedir herhangi bir değiĢikliğe uğramamıĢtır. 48 http://www.worldofstereoviews.com/venicepage.htm 49 http://www.worldofstereoviews.com/venicepage.htm 276 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Resim 74: San Marco Meydanı günümüzdeki hali. Hasan TaĢçı koleksiyonu. Avrupa kentsel mekânının önemli hareket unsurlarından olan imaj endiĢesinin de etkisiyle San Marco Meydanı bozulmadan ve değiĢmeden varlığını devam ettirmiĢtir. Oysa Üsküdar Meydanı‘nı biçimlendiren Türk-Ġslam hayat algısında iĢlev öncelikli unsur olduğu için, tarihsel süreç içerisinde değiĢen talepler kentsel mekânlarda da değiĢiklikler meydana getirmektedir. Sonuç Her kültür kendi biçimini yaratır. Kültürün yazgısı olan kentsel mekânlar da kendilerini ortaya çıkarak kültürel algı ve hayat biçimin eseri olarak o hayat biçimini ifade eden yerlerdir. ―Hareket uygarlığı‖ diye tanımlanan Ġslam Medeniyeti‘nin ve onun hayat biçimiyle uyumluluk gösteren Türk kültürünün vazettiği hayat biçiminin etkisiyle ortaya çıkan Üsküdar Meydanı buna uygun olarak coğrafi ve tarihsel olarak sürekli bir devinim göstermektedir. Temeli Aristo‘ya dayanan statik hayat telakkisinin ortaya çıkardığı Batı hayat biçiminin en güzel örneklerinden olan San Marco Meydanı ise her iki açıdan da durağan bir yapıdadır. Kaynakça Aristoteles, Fizik, Çeviren: Saffet Babür, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul, 1997. Braudel, Fernand, Uygarlıkların Grameri, Çeviren:Mehmet Ali Kılıçbay, Ġmge Kitabevi, Ankara, 2006. Cansever, Turgut, Ġslâm Kültürü, Kubbeyi Yere Koymamak, Yayına Hazırlayan Mustafa Armağan, TimaĢ, Ġstanbul, 2007Turhan, Mümtaz, Kültür DeğiĢmeleri, Çamlıca Yayınları, 5. Baskı, Ġstanbul, 2006. Cansever, Turgut, Mimar Sinan, Klasik, Ġstanbul, 2010. Cansever, Turgut, Osmanlı ġehri ve ġehir Hayatı, Osmanlı, 5. Cilt, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara,1999. Davutoğlu, Ahmet, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, 75. Baskı, Ġstanbul, 2012. 277 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Düzenli, Halil Ġbrahim, İdrak ve İnşa, Klasik Yayınları, Ġstanbul, 2009. Evliya Çelebi, Tam Metin Seyahatname I-II Cilt, Üçdal Belde, Ġstanbul, 1996. Freeman, Charles, Egypt, Greece And Rome, Civilizations of The Ancient Mediterranean, Oxford University Press, New York, 1999. Göncüoğlu, Süleyman Faruk, Bir ModernleĢme ve Tarihi Yıkım Hikayesi; Üsküdar Meydanı, Uluslararası Üsküdar Sempozyumu, 6-9 Kasım 2008, Bildiriler, Cilt I, Ġstanbul, 2009. Güçlü, A.Baki, Erkan Uzun, Serkan Uzun, Ümit Hüsrev Yolsal, Sarp Erk Ulaş Felsefe Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 2002. Ġbn Sina, Kitâb El-ġifâ: Fizik, İbn Sina Doğunun Sönmeyen Yıldızı, Yayına Hazırlayan, Hüseyin Gazi Topdemir, Say Yayınları, Ġstanbul, 2009. Ġmam-ı Gazali, Kimyâ-yı Saadet, Çeviren: Mehmed A. Müftüoğlu, Kontrol ve Düzeltme A.Fikri Yavuz, Çelik Yayınevi, Ġstanbul. _______İstanbul 1920, Editör: Clarence Richard Johnson, M.A. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ġstanbul, 1995. Ragon, Michel, Modern Mimarlık ve Şehircilik Tarihi, Çeviren: Murat Aykaç Erginöz, Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul, 2010. Sarıoğlu, Hüseyin, İbn Rüşd Felsefesi, Klasik Yayınları, Ġstanbul, 2006. ġenel, Alâeddin, Siyasal Düşünceler Tarihi, Bilim ve Sanat, Ankara, 1996. ġulul, Cevher, Kindi Metafiziği, Ġnsan Yayınları, Ġstanbul, 2003. TaĢçı, Hasan, Kent Meydanı ile Kent Kimliği İlişkisi Üsküdar Meydanı Örneği, Doktora Tezi, Ġstanbul, 2012. Tümer, Gürhan, Kentler,Binalar, Ġnsanlar, Olaylar ve Meydanlar, Egemimarlık 2000/2, Sayı 34, Mimarlar Odası Ġzmir ġubesi, Güzel Sanatlar Matbaası, Ġstanbul, 2002. _______Üsküdar, Picturing an Exalted Reverie, Kaknüs Yayınları, Ġstanbul 2008. William Shakespeare, Macbeth, Çeviren: Bülent Bozkurt, Remzi Kitabevi, BeĢinci Basım, Ġstanbul, 2006. Yırtıcı, Hakkı, Çağdaş Kapitalizmin Mekânsal Örgütlenmesi, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, 2005. http://www.worldofstereoviews.com/venicepage.htm 278 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Uzak Menzil Toz TaĢınımının Uydu ve Aletsel Ġzlenmesi: ġanlıurfa Örneği Tuba RASTGELDĠ DOĞAN, Ġsmail TEKĠNER, Ġbrahim Halil DĠREK, Seda BAKAN, BüĢra RATGELDĠ ve Özlem DEĞER Harran Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü, Osmanbeyġanlıurfa, tubarastgeldi@gmail.com, ihalildirek@gmail.com Özet Yeryüzünün yaklaĢık beĢte biri çöllerle kaplıdır. Rüzgârlar vasıtasıyla çöllerden kalkarak atmosfere karıĢan boyutları mikronlarla ifade edilen ince toz partikülleri atmosferik taĢınım ile çok uzak bölgelere kadar taĢınmaktadır. Meteorolojik olaylar ile Kuzey Afrika‘da Sahra ve Namibya Çöllerinden, Asya‘da Gobi, Kuzey Amerika‘da Meksika, Güney Amerika‘da Arjantin Çölleri ve Avustralya‘da bulunan çöllerden atmosfere büyük miktarlarda mineral toz taĢınan baĢlıca toz kaynaklarıdır. Sahra Çölü, atmosfer için en verimli toz üreticisi ve dağıtıcısıdır. Sahra çölünün her sene atmosfere çeĢitli yönlerde dağılan 1-1,5 milyar ton toz Akdeniz ve Atlantik Okyanusuna attığı bilinmektedir. Günümüzde iklim değiĢikliğinin etkisiyle sinoptik basınca bağlı olarak Sahra, Suriye çölü ve Arap Yarımadasındaki çöllerden kalkan tozlar ġanlıurfa kentini özellikle Mart-Haziran döneminde çok etkilemektedir. ÇalıĢmamızda, günlük olarak PM 10 ve PM 2,5 ölçülmüĢtür. Bölgeyi ekleyen tozun bölgesel tespiti için uydu ve bölgesel kameralar kullanılmıĢtır. Ayrıca, Toz kaynağını belirlemek için Hysplit programı kullanılarak ġanlıurfa kentini etkileyen toz çok boyutlu incelenmiĢtir. Anahtar Kelimeler: ġanlıurfa, Partikül Madde, Uydu, Toz TaĢınımı, Sahra Satellite and Instrumental Surveillance of Large Distance Dust Transportation: Sanliurfa Case Abstract Around one-fifth of the earth‘s surface is covered with deserts. Tiny dust particles that are carried by the winds from the deserts to the atmosphere and size of which are termed with microns are transported through very large distances in the atmosphere. Sahara and Namibia deserts in North Africa, Gobi in Asia, Mexican desert in North America, Argentina desert in South America, and deserts in Australia are the major dust suppliers that carry large amounts of mineral dust to the atmosphere due to meteorological events. Sahara Desert is the most productive dust supplier and transporter for the atmosphere. It is known that on an annual basis Sahara Desert exports 1-1,5 billion tones of dust towards Mediterranean and Atlantic Ocean that disperse various directions in the atmosphere. Today, dust transported from Sahara, Syrian Desert, and deserts in the Arabian Peninsula due to the synoptic pressure caused by seasonal changes affect Sanliurfa to a great extent especially during the period between March and June. In our study, PM 10 and PM 2.5 were measured on a daily basis. Satellite and regional cameras were used to determine the dust affecting the region. Moreover, Hysplit program was used to determine the source of the dust and thus the dust affecting Sanliurfa was studied comprehensively from every angle. Key words: Sanliurfa, Particulate Matter, Satellite, Dust Transportation, Sahara Desert. 279 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr GiriĢ Yeryüzü Ģekillerine, topografik yapıya, iklimsel koĢullara bağlı olarak son yüzyılda ekstrem iklimsel hareketler görülmeye baĢlamıĢtır. Dünya‘nın bazı bölgelerinde uzun süredir görülmeyen kuraklık etkisini gösterirken, bazı bölgelerde ise aĢırı yağıĢlar meydana gelmekte ve doğal afetlere neden olmaktadır. Bu iklimsel hareketlere bağlı olarak gıda üretim ortamı olan toprak ve tarımsal ürünler önemli ölçüde etkilenmektedir. Yeryüzündeki iklim dengesinde yağıĢ rejimi çok önemli bir yere sahiptir. Yeryüzünün yaklaĢık beĢte biri çöllerle kaplıdır. Meteorolojik olaylar ile Kuzey Afrika‘da Sahra ve Namibya Çöllerinden, Asya‘da Gobi, Kuzey Amerika‘da Meksika, Güney Amerika‘da Arjantin Çölleri ve Avustralya‘da bulunan çöllerden atmosfere büyük miktarlarda mineral toz taĢınmaktadır (Pease et al., 1998). Sahra tozu dünya çöllerinden daha fazla rüzgarlarla taĢınabilen toz üretmektedir (Goudie et al, 2001, Yaalon, 1995). Sahra çölünün her sene atmosfere çeĢitli yönlerde dağılan 1-1,5 milyar ton toz attığı bilinmektedir (Moulin C, et al.,1997).Atmosferik taĢınım ile 10 mikrondan küçük çöl kökenli tozların binlerce kilometre uzaklıktaki yerlere taĢınabildiği uzun zamandan beri bilinmektedir. Bu tozların rüzgârlar ile Amerika kıtası ve ötesine taĢınması da uydular aracılığı ile net bir Ģekilde izlenmektedir. Toz miktarının karĢılaĢtırılabilmesi amacı ile 1991 yılında, patlayan ve atmosfere olağan üstü volkanik toz saçan Pinatubo volkanından atmosfere sadece 29 milyon ton kül saçıldığını belirtmekte yarar vardır. ÇalıĢma alanımızın da en çok etkilendiği aerosol kaynağı olan Sahra Çölü dünyadaki diğer çöllerden çok daha fazla uçucu toz üretir ve bu tozlar taĢınım sürecinde uğradıkları değiĢimler ile iklimsel prosesler, besin zincirleri, toprak oluĢumu ve sediman döngülerinde önemli rol oynar (Goudie ve Middleton, 2001). Sahra Çölü, atmosfer için en verimli toz üreticisi ve dağıtıcısıdır (Coude ve Gaussen, 1991). Sahra Çölü, geçmiĢte ve Ģu anda olduğu gibi, muhtemelen gelecekte de en önemli toz sağlayıcı olacaktır (Yaloon, 1997). Yayılırken, üzerinden geçtiği toprakları da önemli oranda etkilemektedir (Simonson, 1995).Sahra, Atlantik ötesi kadar kendisine çok daha yakın olan Avrupa ve Asya kıtasını da etkilemektedir. Doğu Akdeniz‘de yapılan çalıĢmalar Sahra ve Arabistan yarımadası tozlarının Anadolu‘daki etkisinin senede 20 milyon ton civarında olduğunu göstermiĢtir. Ancak bunun %80‘e varan kısmının Mart-Nisan ayları içerisinde ve her biri birkaç günlük periyotlar halinde Anadolu‘ya ulaĢtığını göstermektedir (Kubilay ve Saydam, 1995; Kubilay et al. 2000).Kuzey Akdeniz‘e düĢen toz miktarının senede metrekarede 14 gram olduğu ve bu değerin Sahra‘nın etkisinde kalan bölgelerden sadece batı Afrika sahil kesiminden daha düĢük olduğu, diğer tüm bölgelerden ise daha fazla olduğu bildirilmiĢtir (Washington, et al.,2003). Partikül madde (PM), rüzgâr, deniz ve volkanlar gibi doğal kaynaklardan veya antropojenik kaynaklı aktivitelerden ortaya çıkan ve bir gaz içerisindeki ince katı veya sıvı maddelerin oluĢturduğu süspansiyon olarak tanımlanır ve literatürde genel olarak aerosol olarak geçer (Seinfeld ve Pandis 2006). ABD Environmental Portection Agency (EPA) havadaki tozlar için belirli standartlar ortaya koymuĢ ve tozları PM10 (10 mikrona kadar olan parçacıklar) ve PM2.5 (2.5 mikrondan daha küçük parçacıklar) olarak sınıflandırmıĢtır. PM10 (kaba partiküller) ve PM2,5 (ince partiküller), Sırasıyla aerodinamik çapı 10 ve 2,5 μm'den küçük partiküllerin kütlelerini temsil etmektedir. Tozlar 0,01 mikron ile yüzlerce mikron arasında bir partiküler büyüklük spektrumuna sahiptir ve biyolojik yapılarda oldukça etkilidir. Bu büyüklük sınıfları içerisinde kalan parçacıkların asılı halde kalma süresi birkaç saniyeden birkaç aya kadar değiĢir. Partiküllerin asılı halde kalmasına tesir eden en önemli faktör büyüklük çaplarıdır. Büyüklük çapları ile düĢme hızı arasındaki iliĢki açıkça tespit edilmiĢtir (Okay C, 1996). Doğada PM'in kaynakları ve bileĢimi çok karmaĢıktır. Troposferdeki PM'in 280 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ise önemli bir kısmı insan kaynaklıdır ve sülfat, amonyum, nitrat, sodyum, klor, iz metaller, karbonlu maddeler, toprak elementleri ve su içerir (Seinfeld ve Pandis 2006). Geçtiğimiz yüzyılda PM oluĢumuna sebep olan insan kaynaklı emisyonlar çarpıcı bir biçimde artmıĢ ve buna bağlı olarak insan sağlığında olumsuz etkilere, kentsel ve kırsal alanlarda görüĢ mesafesinde düĢüĢe, asit birikimine ve dünyanın radyasyon dengesinin bozulmasına sebep olmuĢtur (Kindap ve ark. 2006, Seinfeld ve Pandis 2006, Koçak ve ark. 2009, Anıl ve ark. 2009). Zehirlilik ve insan sağlığına etkileri açısından bakıldığında, PM için ayrı bir sınıflandırılma yapılması önerilmektedir (Karaca ve ark. 2005). Temel olarak sadece 10 μm aerodinamik çaptan daha küçük partiküllerin (PM10) solunum yoluyla yutulabilir. Ancak akciğerlerdeki alveolar bölgeye çoğunlukla 2,5 μm aerodinamik çaptan daha küçük partiküller (PM2.5) ulaĢabilmektedir. Bu partiküller alveolar bölgede tutularak insan sağlığı üzerinde yan etkilere neden olabilirler ve bilimsel açıdan özel bir ilgi ile izlenirler (Nriagu, 1989). ġanlıurfa ilinde toz taĢınımının olduğu günlerde solunum hastalığı polikliniğinde hasta artıĢı tespit edilmiĢtir (Dogan, T.R. ve ark.,2010). Bu çalıĢmada, günümüzde iklim değiĢikliğinin etkisiyle sinoptik basınca bağlı olarak Sahra, Suriye çölü ve Arap Yarımadasındaki çöllerden kalkan tozlar ġanlıurfa kentini özellikle Mart-Haziran döneminde çok etkilemesi üzerine günlük olarak PM 10 ve PM 2,5 ölçümünü gerçekleĢtiren aletsel ölçüm örnekleri yer almıĢ. Bölgeyi ekleyen tozun bölgesel tespiti için uydu ve bölgesel kameralar kullanılarak bu toz açıkça tespit edilmiĢ. Ayrıca, Bölgeyi etkileyen toz kaynağını belirlemek için Hysplit programı kullanılarak ġanlıurfa kentini etkileyen toz çok boyutlu incelenmiĢtir. 2. Materyal ve Yöntem ġanlıurfa ili, Suriye‘ye komĢu Güneydoğu Bölgesinde yer alan yaklaĢık 1.700 milyon nüfusuna sahip bir ildir. Ġlde yazlar sıcak ve kurak, kıĢlar yağıĢlı ve ılık geçmektedir. Ġllin son zamanlarda özellikle Ġlkbahar ve Sonbahar dönemlerinde sık sık rüzgâr yönünün genelde hâkim rüzgâr yönü olan kuzey-batı dıĢında, güney yönü ağırlık olması durumlarından dolayı toz bulutlarının güney sınırımızda bulunan Suriye, Sahra ve Arap Yarımadasındaki çöller üzerinden geldiği açıkça görülmektedir. Bu toz taĢınımı Ģehri kaplamaktadır. Bu kuru taĢınım yağıĢla son bulmaktadır. Bugüne kadar toz taĢınımının uydular aracılığıyla incelenmesine rağmen fiziksel ve kimyasal kompozisyonu ne olduğu konusunda kesin bir bilgi mevcut değildir. Çünkü uzun menzilli toz taĢınımında atmosferik koĢullarda etkili olmakta ve toz kaynağından taĢınıma kadar süre içerisinde birçok hava Ģartlarına ve etkilere maruz kalmaktadır. Bu amaçla tozların; günlük, mevsimlik farklarını ve kaynağının içeriğini ortaya çıkarmak için günlük olarak tozların toplanması gerekmektedir. Bu amaçla, Harran Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü çatısına 2011 ġubat ayında PM10 ve PM2.5 toplayan cihaz ve bölgesel toz taĢınımını izleyecek kamera ve kayıt sistemi kurulmuĢtur, yapılan çalıĢma hakkındaki bilgi aĢağıdadır; 2.1. Toz toplama Cihazı Hakkında Genel Bilgi Toz toplama cihazı ġekil 2.1‘de görüldüğü gibi kısımlardan oluĢmaktadır. a.Bir pompa, basıç ölçer, hava debisinin ölçüldüğü sayaç, pompaya bağlı hava emiĢinin yapıldığı bağlantı hortumu içerir. b. Hava emiĢ debisini 24 saat kayıt altına alan kamera 281 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr c. Kaset ünitesinin yerleĢtirildiği Hava ÇekiĢ Silindiri d. Silindiri yağmur ve güneĢin etkisinden koruyan kap (kova) ġekil 2.1. Toz Toplama Cihaz ünitesinin genel görünümü Cihaza yerleĢtirilen filtreler 0.4 µm ve 8 µm gözenek çapına sahip Whatman filtreler olarak adlandırılır. Bu filtreler PM 2.5-10 ve PM 2.5 < daha küçük partikülleri toplamaktadır. (ġekil 2.2, 2.2.a, 2.2.b) ġekil 2.2.a. PM10 filtresi ġekil 2.2.b. PM 2.5 filtresi ġekil 2.2. Filtre Kaset Parçaları PM10 ve PM 2,5 toplayan filtreler kasete 9.30‘da silindire dik bir Ģekilde yerleĢtirilir. Pompaya bağlı hava emiĢ borusu kasete bağlanır. Silindirin ağzı iyice sıkıĢtırılır ve silindir koruma kabının (kova) altına yerleĢtirilir. Cihaz tekrar çalıĢtırılıp 5 dakika beklendikten sonra 16-17 dm³/dk hava çekip çekmediği kontrol edilir. Daha sonra çıkardığımız kasetin (sabah 09:30dan ertesi gün 09:30 a kadar) içerisindeki filtreler kaset değiĢim kabininde çıkarılıp petri kaplarına konulur. 282 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 2.2. Tozu Bölgesel Ġzlenmesi ġanlıurfa‘yı etkileyen tozun bölgesel olarak takibini sağlayabildiğimiz 3 kamera sistemi Harran Üniversitesi Çevre Mühendisliği çatısı toz toplama cihazı civarına kurulmuĢtur. ġekil 2.3.a‘daki kamera 1.güneyden gelen tozları ve görüĢ mesafesi hakkında bilgi verirken ġekil 2.3.b. kamera 2 kuzey kısım hakkında bilgi vermektedir. ġekil 2.3.c‘deki kamera 3 ise hava emiĢ debi sayacını görüntülemektedir. 3 kamerada 24 saat kesintisiz olarak çekim yapmaktadır. Toz toplama cihazı ve kameraların elektrik kesintisinden etkilenmemesi için 8 saat güç veren UPS sistemi kurulmuĢtur. ġekil 2.3.a. 1.kamera güneyden gelen tozları ġekil 2.3.b 2.kamera kuzey gelen tozları ġekil 2.3.c 3. kamera ise hava emiĢ debi sayacını ġekil 2.3. Tozların Bölgesel Ġzlenmesini Sağlayan kamera sistemi 3 kameranın takibi için kamera ve kayıt odası ġekil 2.4‘de mevcuttur. ġekil 2.4. Bölgesel Toz Takip Sistemi Silindirin içindeki kasetin 16 dm³/dk hava çekip çekmediği çatıdaki cihazların kontrolü için yerleĢtirilen kameralarla takip edilir. Ġnternet tarayıcısı üzerinden cihazın IP numarası yazılarak internet üzerinden kamera görüntülerine eriĢim sağlanmaktadır. 283 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 2.3. Tozların Uydu Ġzlenmesi ve Kaynaklarının tespitinde kullanılan Hysplit Programı ġanlıurfa ilini etkileyen Çöl tozlarının içeriğinin tespiti ve araĢtırılması kadar kaynağın ne olduğu ve hangi yönlerden geldiğinin tespit edilmesin de çok büyük önem taĢımaktadır. Bu taĢınım yakın zamana kadar meteoroloji uyduları (Meteosat ve GEOS vb.) ve NOAA‘nın TIROS-N (Television Infrared Observation Satellites) serisi uydularında bulunan AVHRR (Advanced Very High Resolution Radiometer) algılayıcıları kullanılmıĢtır. 1990‘lı yılların ikinci yarısında detaylı renkli görüntülerine SeaW1FS uydusu aracığıyla ile ulaĢılabilirken (http://seawifs.gsfc.nasa.gov/cgibrs/seawifs browse.pl) daha sonra ERS ve ENVISAT uyduları devreye girmiĢtir. Son yıllarda ise MODIS ve TERRA uyduları ile çok kanallı ve 250 m çözünürlükteki uydu verilerine ulaĢılabilmektedir. Uydu geçiĢini takip eden birkaç saat içerisinde küresel toz taĢınımına ait olan izlenmiĢ veriler internet ortamında yayımlanmaktadır (http://rapidfire.gsfc.nasa.gov). Günlük olarak, elde edilen uydu görüntüleriyle kaynağı tespitte kullanılan Hysplit programıyla uzak menzil toz taĢınımı açıkça tespit edilmektedir. Bu çalıĢmada 12.04.2011 tarihli ġanlıurfa ilini etkileyen Sahra kaynaklı toz taĢınımının modis ve hysplit görüntüsü verilmiĢtir ( ġekil 2.5,2.5.a,2.5.b). ġekil 2.5.a. Modis Toz TaĢınım Görüntüsü ġekil 2.5.b.Sahra Kaynaklı Toz TaĢınım Hysplit Görüntüsü ġekil 2.5. 12.04.2011 (Tozlu Gün) Sahra toz taĢınımı Uydu ve Hysplit Görüntüsü Toz taĢınımının gerçekleĢmediği 24.06.2011 tarihli modis ve hyspilit görüntüsüde ġekil 2.6.a,2.6.b‘de verilmiĢtir. Tozsuz günlerde, uydu görüntüsünde hiçbir bulanıklık yer almamaktadır. 284 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil 2.6.a. Modis Tozsuz gün Görüntüsü ġekil 2.6.b. Tozsuz gün Hysplit Görüntüsü ġekil 2.6. 24.06.2012 (Tozsuz Gün) Uydu ve Hysplit Görüntüsü 3.Sonuç ve Öneriler Son yıllarda ülkemizde iklimsel değiĢimler sonucunda uzak menzil toz taĢınımının artıĢı belirlenmiĢtir. Bu çalıĢmada, yıllar boyunca her gün değerlendirilerek 1 yıl içindeki günler arasındaki toz taĢınımı ve kaynağına bakıldığında ġanlıurfa ilini etkileyen uzak menzil tozların özellikle sinoptik basınca bağlı olarak Sahra, Suriye çölü ve Arap Yarımadasındaki çöllerden kalkan tozlar olduğu ve çaplarının PM10 ve PM2.5 arasında olduğu belirlendiğinden cihazla bunların toplanmasına baĢlanılmıĢtır. Günümüze kadar tozların uydularla izlenmesine karĢın ġanlıurfa ve civarını etkileyen bu tozların kimyasal içeriği ve morfolojisi hakkında hiçbir bilgi mevcut değildir. Bu çalıĢmanın devamı olarak elde edilen günlük PM10 ve PM2.5 tozların kimyasal içeriği ve morfolojisi tespit edilecektir. Böylece kaynaklar arasındaki farklar ortaya çıkmasının yanı sıra çevre ve birçok yaĢam alanımıza etkisi de çalıĢma imkanı sağlanacaktır. Bu tozların çapları teneffüs edilen büyüklükte olduğundan çalıĢma göğüs hastalıkları açısından da yeni bir çalıĢma baĢlatılacaktır. Ayrıca tozların en az 2 gün önceden tespit edilmesiyle, bununla ilgili hastalığı özellikle solunum yolları hastaları uyarılmıĢ olacaktır. Kaynaklar Anıl Y, Karaca F, Alagha O (2009). Ġstanbul'a Uzun Mesafeli Atmosferik TaĢınım Etkilerinin AraĢtırılması : "Solunabilen Partikül Madde Epizotları". Ekoloji 19 (73): 86-97. Anonymous (1997) National ambient air quality standards for particulate matter. 40 CFR PART 50, EPA, Washington. Coude Gaussen, G., 1991. Les Poussiéres Sahariennes, John Libbey Eurotext, 485 pp Dogan, T.R., Saydam, A.C., Yesilnacar, M.I., Gencer, M. 2010. In-cloud alteration of desertdust matrix and its possible impact on health: a test in southeastern Anatolia, Turkey", European Journal of Mineralogy 22, 659-664 285 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Goudie A.S., Middleton, N.J. 2001, Saharan dust storms: nature and consequences, 56, pp 179-204. Karaca F, Alagha O, Ertürk F (2005) Statistical characterization of atmospheric PM10 and PM2.5 cocentrations at a non-impacted suburban site of Istanbul, Turkey. Chemosphere 59, 1183-1190. Kindap T, Unal A, Chen SH, Hu Y, Odman MT, Karaca M (2006) Long-range aerosol transport from Europe to Istanbul, Turkey. Atmospheric Environment 40, 3536-3547. Koçak M, Mihalopoulos N, Kubilay N (2009) Origin and source of PM10 in the eastern Mediterranean atmosphere. Atmospheric Research 92, 464-474. Kubilay N , Saydam AC. 1995. Trace-Elements in Atmospheric Particulates Over The Eastern Mediterranean - Concentrations, Sources, and Temporal Variability. Atmospheric Environment.;29 (17): 2289-2300 (1995). Kubilay N, Nickovic S, Moulin C., Dulac DF. 2000. An illustration of the transport and deposition of mineral dust onto the eastern Mediterranean. Atmospheric Environment. 34 (8): 1293-1303.(2000). Moulin C, Lambert CE, Dulac F, Dayan U 1997. Control of atmosphericexport of dustfrom North Africabythe North AtlanticOscillation. Nature, 387:691-694 Okay C, 1996. Atmospheric Kirletici Gaz ve Parçacıkların Ölçüm ve Analizi" Marmara Üniversitesi (YL Tezi). Pease, P.P., Tchakerion, V.P. and Tindale, N.W., 1998. Aerosols over the Arabian Sea: Geochemistry and Source Ares for aeolian Desert Dust, Journal of Arid Environments, 39,pp. 477-496. Seinfeld JH, Pandis SN 2006. Atmospheric chemistry and physics, from air pollution to climate change. 2nd edition, John Wileyand Sons Inc., New Jersey. Simonson, R. W., 1995. Airbone dust and its significance to soils., Geoderma,65, 1 – 43. Moulin C, Lambert CE, Dulac F, Dayan U. 1997. Control of atmosphericexport of dustfrom North Africabythe North AtlanticOscillation. Nature;387:691-694 Wark, K., Warner, CF. 1981. Airpollutionitsoriginandcontrol. HarperandRowPublishers, NewYork Washington R, Todd M, Middleton NJ, Goudie A.S., 2003. Dust-Storm Source Areas Determined by the Total Ozone Monitoring Spectrometer and Surface Observation.Annals of the Association of American Geographers (93):297-313 Ġnternet Kaynakları, http://rapidfire.gsfc.nasa.gov 286 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Yalova Termal Ġlçesi Peyzaj Planlama ÇalıĢması Canan KOCA1 1 YTÜ FBE ġehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, Peyzaj Planlama Programı yüksek lisans öğrencisi canan_koca@hotmail.com Özet Doğal güzellikleri ve kaplıcaları ile yerli ve yabancı turist potansiyeline sahip olan Termal ilçesi, peyzaj değerleriyle de Yalova için önemli yerleĢim yerlerinden biridir. Ġlçenin jeolojik ve jeomorfolojik özelliklerinin yanı sıra, köklü tarihi geçmiĢi Termal‘e olan ilgiyi artırmaktadır. ġifalı Termal Kaplıcalar bölgesi, doğal ve kültürel özellikleri sebebiyle rekreasyon ve turizm etkinliklerinin yaygın olarak gerçekleĢtirildiği potansiyel alanlardan biridir. ÇeĢitli, renkli ortancaları ile ünlü Termal ‘de, çok sayıda ağaç, çalı, sarıcı ve yer örtücü bitki türüne rastlanmakta olup, ayrıca ilçede III. Derece Arkeolojik ve Doğal Sit alanı ve tescilli yapılar bulunmaktadır. Ancak ilçe gelirinin yaklaĢık % 90‘ının turizm kaynaklı olması nedeniyle bu değerlerin yapılaĢma baskısı altında kalacağı açıktır. ÇalıĢmada; ekolojik öneme sahip Termal Kaplıcalar bölgesi analiz edilerek, mevcut durumunu koruyan ve geliĢtiren, aynı zamanda kaplıcaların ilçedeki diğer doğal özellikleri ile bir bütün olarak ele alındığı peyzaj planlama çalıĢmasının yapılması amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Termal Kaplıcaları, ekoloji, peyzaj planlama. Landscape Planning of Termal in Yalova Abstract Termal has a local and foreign tourism potantial with its natural beatuies and thermal spring, also it is an important settlement of Yalova with landscape values. The interest is increased due to the deep-rooted historical past of Termal as well as the geological and geomorphology features of of the district. The sub-region of healing thermal spring is a potantial area that has common recreation and tourism activities are realised in because of natural and cultural features. There are large number of trees, shrubs, groundcovers winder and plant species in Termal that is popular with various and colorful hydrangea. Also it has Archaeological and Natural Sites area and registered buildings. ıt is clear that these values are under pressure of construction because of approximately % 90 of the economy of district depent on tourism. In this study, it is aimed that The sub-region of thermal spring has ecological importance will be analysed, landscape planning will be realised to protect and develop the current sitation of district by thermal spring and other natural features will be considered as a whole. Keywords: Thermal spring, ecology, landscape planning. 287 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 1. GiriĢ Yalova ilinin turizm potansiyeline sahip ilçelerinden biri olan Termal; doğal ve kültürel kaynaklarının yanı sıra özellikle termal turizm alanında ayrı bir önemi bulunan yerleĢim yerlerindendir. Termalizm, yalnızca banyolardaki termal suya girip yıkanmakla yapılan bir tedavi ve turizm çeĢidi olmayıp, aynı zamanda insanların sosyal, psikolojik ve sağlık yönünden rahatlamalarını, iyileĢmelerini sağlamaktadır (Özbek 1991). Termal turizmde, insan sağlığının korunması ve tedavisi, açık hava spor ve dinlence eylemlerinin yapılmasıyla birlikte doğal çevrenin de bozulmadan kullanılması amaçlanmaktadır (Ülker 1992). Ġnsan sağlığının önemli olması, turizme katılanların turizmden beklentilerinin zaman içinde değiĢime uğraması, termal turizmin yılın tüm aylarında uygulanabilir olması, termal turizmde tedavi süresinin uzunluğu, insanların kimyasal ve yapay tedavilerden kaçıĢı gibi nedenlerle termal turizme olan ilgi son yıllarda artıĢ göstermektedir (Mercan 2006). Yerli ve yabancı (özellikle BirleĢik Arap Emirlikleri, Katar, Suudi Arabistan, Ürdün) turistler için bir çekim noktası olan Termal ilçesi 2011 yılında 30 000 kiĢinin üzerinde yabancı turist tarafından ziyaret edilmiĢtir. Yerel yönetim turizm hedeflerine göre 2012 yılında 100.000 kiĢinin üzerinde ziyaretçi olacağı ve bunun 50.000 kiĢilik kısmını yabancı turistlerin oluĢturacağı tahmin edilmektedir (www.yalova77.com/haber/7784/termalde-hedef-100-binturist.html). Dolayısıyla yoğun turizm talebi bulunan ilçenin sahip olduğu değerlerinin korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekmektedir. Sürdürülebilir kalkınma; ekolojik denge ile ekonomik büyümeyi ele alan, doğal kaynakların etkin kullanımını sağlayan ve çevresel kaliteye önem veren bir kavramdır (Gürlük, 2002). Doğal ve kültürel çevrenin koruma-kullanma dengesi içinde ele alınması ve gelecek kuĢaklara aktarılması ekolojik planlama ile mümkün olmaktadır. Ekolojik planlama çerçevesinde gerçekleĢtirilen peyzaj planlama çalıĢmaları ilçenin geleceği açısından önemlidir. Peyzaj planlama; çeĢitli baskılara karĢı koruma ve sakınma yönünden etkili olup çevre sorunlarına iliĢkin hedefler belirlemekte ve bir mekânın doğası ve tarih içinde kazandığı özelliğinin gelecekteki geliĢimi ile ilgili hedefleri saplamaktadır (Çınar, 2007). Dolayısıyla çalıĢmada, Termal ilçesinin doğal, sosyo-kültürel ve tarihi özellikleri ile ilgili mevcut durumu irdelenerek Kapıcalar bölgesinin peyzaj planlamasına iliĢkin öneriler belirtilmektedir. 2. Veri ve Yöntem Yalova il merkezine 12 km uzaklıkta bulunan Termal ilçesi 55 km2 yüzölçümüne sahip olup, kuzeyde Marmara Denizi, doğuda Yalova il merkezi, batıda Çınarcık ilçesi ve güneyde ise Bursa ili ile sınırlıdır (ġekil 1). Termal Ġlçesi, Gökçedere ve Üvezpınar Mahalleleri ile Akköy ve Yenimahalle Köylerinden oluĢmaktadır. 288 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil 1. Termal Ġlçesi Konumu(YÇDP analiz çalıĢmalarından yararlanılmıĢtır) M.Ö. 4000 yıllarına dayanan Yalova tarihi içinde Termal kaplıcalarının ortaya çıkıĢı M.Ö.2000 yıllarında olmuĢtur. Tarihte Pitiya olarak bilinen Termal ilçesinin ilk hamamları yaklaĢık 1600 sene önce Bizans Ġmparatoru Constantinus (312-337) tarafından yaptırılmıĢtır (Göçmez 2005). Eski Yunan, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlılar devrini yaĢayan Termal Kaplıcaları, Kral Justinyen, Sultan Orhan, Sultan Abdülhamit ve Sultan Abdülmecid tarafından muhtelif tarihlerde restore edilmiĢtir (Yalova Çev. ve Orm. Ġl Müd, 2010). Romalılar döneminde Hıristiyanlığı yaymaya çalıĢan halk arasında üç azize olarak bilinen Mene Dora, Matadora ve Nemphodara isimli üç kız kardeĢin hikâyesi (Yılmaz, 1987) de Termal tarihinde önemli yer kaplamaktadır. Belli dönemlerde önemini yitiren bölgede 1929 yılında Atatürk‘ün ziyareti sonucunda planlama çalıĢmalarına baĢlanmıĢ (Göçmez 2005) ve 1936 yılında Fransız plancı Henry PROST tarafından ilk planı yapılmıĢtır (Yılmaz, 1987). Ġlçe günümüzde termal turizme ilgi duyan turistler için önemli bir çekim noktası konumuna gelmiĢtir. Yalova-Termal civarında 200-700 m arasında değiĢen yükseltilerin ortaya koyduğu morfolojik yamaçlar yüksek açılı derelerle kesilmiĢtir (Ünalp, 1994). Ġlçe sınırları içinde yükseklik güney doğuya doğru artmaktadır (ġekil 2). Deniz kıyısının birkaç yüz metre yakınına kadar keskin hatlı ve oldukça yüksek eğimli bir morfoloji hâkimdir (Ünalp, 1994). Tamamen çamlarla kaplı olan Panorama Tepesi (120 m), Bezistan Dağı (650m) ve Sivrice (500m) baĢlıca yükseltileridir (Akan, 2005). 289 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil 2. Termal Ġlçesi EĢyükselti Analizi (YÇDP analiz çalıĢmalarından yararlanılmıĢtır) Ġlçenin temeli Paleozoik yaĢlı kuvarslı Ģist, fillit, grovak ve kalkĢistlerle temsil edilen Ģistler oluĢmaktadır. Bunların üzerinde Permo-Karbonifer oldukları varsayılan kristalize kireçtaĢları bulunmaktadır. Daha üstte çakıltaĢı, kumtaĢı, marn ve kil ardalanmalı Eosen birimi yer almaktadır. Ġstif Neojen yaĢlı çakıltaĢı, linyitli marn ve gölsel kireçtaĢları ile devam etmektedir. Kuvaterner yaĢlı alüvyonlar ise en genç oluĢumlardır (Kartal, 1974). Bölgede Kuzey Anadolu Fay sisteminin etkisinde olmak üzere KB-GD ve KD-GB doğrultulu etkin faylar mevcut olup, özellikle kaplıca kaynaklarının sıralandığı dere vadileri boyunca eğim atımlı normal ve ters faylar bulunmaktadır (IĢık, 2007). Yalova Termal kaynaklarının yüzeye çıkma mekanizması esas olarak bu faylarla iliĢkilidir. Sıcak suların oluĢum ve yüzeye çıkmalarında etken olan tüm faylar gözönüne alındığında bunların çoğunu eğim atımlı normal fayların oluĢturduğu, ender olarak da ters fayların bulunduğu anlaĢılmaktadır (Ünalp, 1994). Hidrolojik yapı açısından önemli dereler olan Çağlayan ve Ġsmail Deresi derin kazılmıĢ vadilerde akmaktadır. Termal kaplıca suları, Ġsmail Derenin kenarında volkanik kaya çatlaklarından çıkan kireçsiz sulardır (IĢık, 2007). Kaplıca suyu, sodyum, kalsiyum, sülfatlı ve florürlü miks termomineral sular sınıfındandır (Kilerci 2003). Banyo ve içme kürleri için elveriĢli olup, romatizma, kalp ve kan dolaĢımı, solunum yolu, sinir ve kas hastalıkları, böbrek ve idrar yolları, beslenme bozukluğu, ameliyat sonrası dönem ve göz hastalıkları gibi rahatsızlıklara olumlu etki yapmaktadır (Akay, 2002). Özellikle Mide, Göz ve Ayak suları olarak bilinen yerler, rahatsızlığı olanlar tarafından ziyaret edilmektedir. Kaplıcanın içinden geçen Ferhat Deresi bölgenin görsel açıdan önemini arttırmaktadır (Akay, 2002). Ayrıca ilçe sınırları içinde bulunan 1981 yılında inĢa edilen Gökçe Barajı, Çınarcık-Yalova-Karamürsel sahil Ģeridinin içme-kullanma ve endüstri suyu ihtiyacını karĢılamakta olup önemli bir doğal eĢik niteliğindedir. Ġlçenin toprak yapısı incelendiğinde kireçsiz kahverengi orman topraklarının ağırlıkta olduğu ve yer yer kahverengi orman toprakları ile kolüvyal toprakların yer aldığı görülmektedir. Arazi kabiliyet sınıflarına göre ilçenin büyük çoğunluğunu VII. ve VI. sınıf topraklar 290 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr oluĢturmaktadır. Alanın güneyini oluĢturan orman alanlarında ise daha çok IV.- VI ve VII. sınıf tarım torakları bulunmaktadır (ġekil 3). ġekil 3. Termal Ġlçesi Toprak Grupları, Toprak Sınıfları, Tarım Toprakları (YÇDP analiz çalıĢmalarından yararlanılmıĢtır) Termal; yağıĢlı ve ılıman bir iklime sahip olup Karadeniz ile karasal iklimleri arasında geçiĢ özelliği göstermektedir. Günlük en yüksek hava sıcaklığı 25°C‘yi aĢmakta ve günlük en düĢük hava sıcaklığı 0°C‘nin altında olmaktadır. Yıllık ortalama sıcaklık 14,3 °C‘dir. En sıcak aylar 40–41 °C arasında değiĢen Temmuz ve Ağustos aylarıdır. Sıcaklığın 0 °C‘nin altında seyrettiği en soğuk aylar ortalama -10 °C ile Ocak ve ġubat aylarıdır. En hızlı rüzgâr yönü kuzeybatıdır (Karagülle ve Doğan, 2002). Bölgede Karadeniz ve Akdeniz bitki örtüsü çeĢitleri görülmekte olup, Termal kaplıca alanında skas, kentia, orkide, kroton, flamingo, araucaria, azellea, siterlicya, kamelya ve gardenya gibi çok nadide çiçekler ile değiĢik türde yaprağını döken ve dökmeyen toplam 1844 nadide ağaç bulunmaktadır (IĢık, 2007). Bölgede yaprağını dökmeyen ağaçlardan 26 tür, yaprağını döken ağaçlardan 39 tür, çalılardan 25 tür, sarılıcı ve yer örtücü bitkilerden 18 tür belirlenmiĢtir (Akay, 2002). 2012 yılı nüfus verilerine göre 4.900 kiĢi nüfusa sahip Termal ilçesinin gelirinin %90'ı turizmden sağlanmakta ve konutların %80'inde pansiyonculuk yapılmaktadır (http://tr.wikipedia.org/wiki/Termal,_Yalova). Bunun yanı sıra Akköy‘de hayvancılık ve tarım ön plandadır. Ġlçenin doğal yapısı gereği arıcılık ve avcılık gibi meslekler de ilçe halkının tercihleri arasındadır (http://www.termal.bel.tr/termal/termal-hakkinda.html). Su Ģehri olarak da tanımlanan Termal 1. ve 3. derece Doğal, Arkeolojik ve Tarihi Sit sınıflarında değerlendirilmektedir (http://www.yalovakulturturizm.gov.tr/belge/163477/arkeolojik-sit-alanlari.html). 360 hektar orman alanı içinde yer alan Kaplıcalar bölgesinde çok sayıda tescilli yapı, mezar taĢları, çeĢitli sütun ve sütün baĢlıkları gibi tarihi eserler bulunması bölgeye olan ilgiyi artırmaktadır. 291 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 3. Sonuç Önemli bir turizm potansiyeli olan Termal kaplıcalar bölgesi gerek doğal gerekse tarihi ve kültürel özellikleri bakımından önemli eĢiklere sahiptir. Ġlçenin güney doğusuna doğru artan eğimli ve yüksek alanlar, kaplıcaları çevreleyen orman alanları, Gökçe barajı ve koruma kuĢakları, dereler, ekosistemler ile sit alanları içindeki yapı ve değerler korunması ve planlamada düĢünülmesi gereken eĢikleri oluĢturmaktadır. Ayrıca ilçe sınırları içinde yer alan heyelan bölgeleri, jeolojik açıdan sakıncalı alanlar ve Ģiddetli- çok Ģiddetli erozyon bölgeleri (ġekil 4) yapılan çalıĢmalarda dikkate alınmalıdır. ġekil 4. Zemin açısından riskli alanlar (YÇDP analiz çalıĢmalarından yararlanılmıĢtır) Kaplıcalar bölgesinde öne çıkan sorunları ise Ģöyle sıralamak mümkündür: Yerli ve yabancı turist potansiyelini karĢılamak üzere yapılan konaklama tesislerinin doğal ve kültürel yapıya baskısı (Resim 1), Tarihi yapılardaki restorasyon eksikliği (Resim 2), Mevcut dokuyla uyumlu olmayan kent mobilyaları ve kent mobilyalarındaki yıpranmalar (Resim 3), Resim 1. Termal Otel Resim 2. Valide Hamamı 292 Resim 3. Oturma elemanı Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Mevcut ekosistem türlerinin yok olma tehlikesi, flora ve faunanın yeteri kadar korunamaması (Resim 4), Yaya yolları, kaldırımlar ve basamaklardaki bakım-onarım eksikliği (Resim 5), Yaya ulaĢımında önemli olan rampaların yetersizliği ve standartlara uygun olmaması, Resim 4. Kurumakta olan bir ağaç Resim 5. Merdivenler Atıl durumdaki yapı ve tesisler, Tarihi eserlere yeteri kadar önem ve değer verilmemesi, Dere, kaynak suyu ve diğer su ögelerindeki bakım ve onarım eksikliği, Görsel kirlilik, Çevre kirliliği ve katı atık sorunları, Otopark sorunu, Mevcut doku ile uyumsuz yapılaĢma, ÇalıĢanların bilgi ve deneyim eksikliği, Kaplıca bölgesinde eĢik alanlarının dikkate alındığı ve sorunların çözüldüğü peyzaj planlama çalıĢmaları yapılmalıdır. Öncelikli çalıĢmalar ise aĢağıdaki gibi olmalıdır: Mevcut dokuyla uyumlu ve peyzaj alanlarına zarar vermeyecek Ģekilde yapılanma koĢulları geliĢtirilmeli, Planlamada Gökçe barajı ve koruma kuĢakları dikkate alınmalı, Erozyon ve heyelan bölgeleri için önlemler alınmalı, Sit alanlarında koruma kurulu tarafından belirlenmiĢ olan yapılaĢma koĢullarına uyulmalı, Tarihi yapıların restorasyonu yapılmalı, tarihi eserler korunmalı, Orman alanları ile flora ve faunanın korunmasına yönelik önlemler alınmalı, Yaya yollarının bakımı yapılmalı ve standartlara uygun yaya yolları geliĢtirilmeli, Standartlara uygun rampaların sayısı arttırılmalı, Tasarımlarda mevcut dokuya aykırı olmayan kent mobilyaları kullanılmalı, Atıl durumdaki yapı ve tesislerin onarımı yapılarak kullanıma açılmalı, Dere, kaynak suyu ve diğer su elemanlarının bakımı yapılmalı, Termal suyun kirlenmemesi için gerekli çevre önlemleri alınmalı, Görsel kirlilik oluĢturan unsurlar temizlenmeli, Çevre kirliliği ve katı atık sorunlarına çözüm bulunmalı, çöpler toplanmalı, uygun yerlere çöp kutuları konmalı ve uyarılar ile halk bilinçlendirilmeli, Otopark alanları oluĢturulmalı, 293 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Tesislerde çalıĢan personelin bilgi ve deneyimini arttırmaya yönelik mesleki eğitimler verilmelidir. Sonuç olarak, Kaplıcalar bölgesinin ekolojik ve ekonomik dengesinin sağlanması amacıyla mevcut verilerden yola çıkan ve de bölgenin özelliklerini ön plana çıkaran, sorun odaklı peyzaj planlama çalıĢmaları yapılması gerekmektedir. Kaynaklar Akan A., 2005, Her Yönüyle Termal Ġlçesi. Yalova, s.156. Akay, A. 2002, Kocaeli Depremi Sonrası Yalova Ġli GeliĢim Plan Stratejileri, Ankara Üni. FBE, Doktora Tezi, Ankara. Çınar, M., 2007, Kırsal Arazi Planlamalarında Peyzaj Planlamasının Yeri ve Önemi, Atatürk Üni. FBE, Yüksek Lisans Tezi, Erzurum Göçmez, D. 2005. Jeolojik Faktörlerin Kentsel Planlamaya Etkisi: Yalova Termal YerleĢmesi Örneği, ĠTÜ, FBE, ġehir Planlama Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul. Gürlük, S. 2002. The Misi Rural Development Project and Area‘s Recreational Value Based on Contingent Valuation Method, DoğuĢ Üniversitesi Dergisi, 2002/6,51-60. IĢık H. B., 2007, Yalova Termal Kaynaklarının Hidrojeokimyasal Değerlendirilmesi, Çukurova Üni. FBE, Yüksek Lisans Tezi, Adana Karagülle, M.Z., Doğan, M.B. 2002, Kaplıca Tıbbı ve Türkiye Kaplıca Rehberi, Nobel Kitapevi, Ġstanbul. Kartal T. 1974. Ġstanbul-Yalova Kaplıcası Hidrojeolojisi Raporu, MTA Rap. No.5894, Ankara Kilerci, Ġ. 2003. Kaplıca Yapılarının Mekan Özellikleri, Balçova-Gönen-Yalova Örnekleri, Dokuz Eylül Üni. FBE, Mimarlık Bölümü Bina Bilgisi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ġzmir. Mercan, ġ.O. 2006. Türkiye`deki Termal Otel ĠĢletmelerinde Hizmet Birim Maliyetlerinin Belirlenmesi ve Maliyet Yönetimi Uygulamalarının Tespitine ĠliĢkin Bir AraĢtırma, Çanakkale Onsekiz Mart Üni. SBE, Turizm ĠĢletmeciliği Anabilim Dalı, Çanakkale. Özbek, T. 1991. Dünyada ve Türkiye‘de Termal Turizmin Önemi, Anatolia Dergisi, Yıl:2, Sayı:17-18, Ankara Ünalp, D. 1994. Yalova ve Armutlu Kaplıcaları Dolayının Hidrojeolojisi ve Sıcak su Kaynaklarının Kökenlerinin AraĢtırılması. Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul, 75s. Ülker, Ġ. 1992. Health and Recreation in Turkey, Proceedings of International Congress on Health and Recreation Management, Boğaziçi Üniversitesi Matbaası, Ġstanbul. Yalova Çevre ve Orman Ġl Müdürlüğü, 2010 Yılı Ġl Çevre Durumu Raporu Yalova Ġli 1/25.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Analizleri, 2006 294 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Yılmaz O., 1987, Yalova Termal Yöresinin Turistik Planlamasında Peyzaj Mimarlığı Kriterlerinin Saptanması, Ankara Üni. FBE, Doktora Tezi, Ankara http://tr.wikipedia.org/wiki/Termal,_Yalova http://www.termal.bel.tr/termal/termal-hakkinda.html http://www.yalovakulturturizm.gov.tr/belge/1-63477/arkeolojik-sit-alanlari.html http://www.yalova77.com/haber/7784/termalde-hedef-100-bin-turist.html 295 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr YeĢil Binaların Finansal Faydaları Ġbrahim KOCABAġ1, AyĢe SIĞIRTMAÇ2 1 Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğitim Bilimleri Ana Bilim Dalı, Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bölümü, DavutpaĢa-Ġstanbul, ibrahimkocabas06@gmail.com 2 Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğitim Bilimleri Ana Bilim Dalı, Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bölümü, DavutpaĢa-Ġstanbul, ayse84@gmail.com Özet Ġnsanlar zamanlarının büyük bir kısmını binalarda geçirmektedir. Klasik binaların veya standartlar kapsamında yapılmıĢ olan binaların çevresel etkileri oldukça büyüktür. Dünyamızdaki binalar, enerji ve malzemenin yüzde 70‘ini, suyun yüzde 17‘sini, ormanların yüzde 25‘ini tüketirler ve CO2 emisyonunun yüzde 33‘üne neden olurlar (Yaman, 2010). Binaların ve yerleĢimlerin küresel ısınmaya sebep olan baĢlıca seragazı olan CO2 salınımının büyük bir kısmından sorumlu olduğunu ve insanların zamanlarının büyük bir kısmını binalarda geçirdiğini düĢünürsek kaliteli ve çevre dostu bir yaĢam için sürdürülebilir, yeĢil binaların önemi açıkça ortaya çıkacaktır. Bugün sürdürülebilir, ekolojik, yeĢil, çevre dostu vb. pek çok isim altında karĢımıza çıkan doğayla uyumlu yapılar, yapının arazi seçiminden baĢlayarak yaĢam döngüsü çerçevesinde değerlendirildiği, bütüncül bir anlayıĢla ve sosyal & çevresel sorumluluk anlayıĢıyla tasarlandığı, iklim verilerine ve o yere özgü koĢullara uygun, ihtiyacı kadar tüketen, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiĢ, doğal ve atık üretmeyen malzemelerin kullanıldığı katılımı teĢvik eden, ekosistemlere duyarlı yapılar olarak tarif edilebilir (http://www.cedbik.org/sayfalar.asp?KatID=3&ID=24). Bu çalıĢmada alan yazındaki açıklamalar doğrultusunda yeĢil binalar tanımlanmıĢ, maliyetleri ve finansal açıdan faydaları üzerinde durulmuĢtur. Anahtar Kelimeler: YeĢil Bina, Sürdürülebilir Bina, Finansal Fayda. The Financial Benefits of Green Buildings People spend most of their time at buildings. There are lots of environmental effects of classic buildings or the buildings that built according to standarts. Buildings on earth consume 70 percent of the energy and materials, 17 percent of the water, 25 percent of forests and cause 33 percent of carbon emission (Yaman, 2010). When considering buildings are responsible for a large part of CO2 emission and people spend most of their time at buildings, the importance of sustainable and green buildings for life-quality can be clearly seen. Today, sustainable, ecological, green, environmentally friendly and such as many similar buildings in harmony with nature are described as buildings that evaluated from the beginning, the selection of building land within the framework of life cycle assessment, designed with a holistic approach and understanding of the social & environmental responsibility, appropriate to the climate data and circumstances peculiar to that place, consume renewable energy sources, are sensitive to ecosystems and encourage the use of natural materials (http://www.cedbik.org/sayfalar.asp?KatID=3&ID=24). In this study, green buildings are defined in the light of literature and the study focuses on the costs and the financial benefits of green buildings. 296 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Keywords: Green Buildings, Sustainable Buildings, Financial Benefit. 1. GiriĢ BirleĢik Devletler YeĢil Bina Konseyi (USGBC), yeĢil binaları ―Çevre ve kullanıcı üzerinde oluĢabilecek her türlü negatif etkiyi belirgin oranda azaltan binalar‖ olarak tanımlamıĢtır. YeĢil bina yaklaĢımıyla birlikte bina tasarımında yenilenebilir enerji kullanımı, iç ortam kalitesinin arttırılması ve çevre dostu malzemelerin seçimi göz önünde bulundurulmaya baĢlanmıĢ, sonrasında yeĢil bina teknik ve uygulamaları sonucunda bir binanın ―yeĢil‖ bina olma özelliğini ne düzeyde sağlayabildiğini ölçmek amacıyla çeĢitli sertifikalandırma sistemleri geliĢtirilmiĢtir. YeĢil bina sertifikasyon sistemleri yaklaĢık 20 yıldır var olup, sürekli geliĢmeye devam etmekte ve yeni sistemler oluĢmaktadır. Bir binanın "YeĢil Bina" ünvanını alması için tasarımı, yapım sistemi ve yapı malzemelerinde seçici davranılması maliyetlerin artacağını düĢündürmektedir. Fakat binanın prestij ve değerinin artması, enerji tüketimindeki tasarruf göz önüne alındığında artan maliyet kazandırdıkları karĢısında önemini yitirir. Özellikle mimari tasarım sürecinde doğru karar ve ilkeler ile bina değeri yükseltilebileceği gibi maliyetler de optimumda tutulabilir. YeĢil binaların giderek önem kazanması ve yaygınlaĢması ile tercih edilme önceliği de artacaktır (http://www.yesilbina.com/Yesil-Bina-Nedir_a2.html). YeĢil binalar standart binalara göre finansal fayda ve getirilere sahiptir ve ekonomik binalardır. Bu faydalar enerji ve su tasarrufu, israfın azaltılması, iç mekân kalitesinin arttırılması, konfor ve verimliliğin artması, sağlık giderlerinin azalması gibi konuları içermektedir. Ġlk yapım maliyetlerinin % 5 - 10 arasında artırdığı tahmin edilen yeĢil binaların enerji tasarrufunda %50 -70'e varan tasarruf sağladığı gözlenmektedir. Uzun dönemde yeĢil binalar, iĢletme maliyetlerinin düĢük olması ile önemli kazanımlar sunmaktadır (http://www.yesilbina.com/Yesil-Bina-Nedir_a2.html). 2. Veri ve Yöntem Bu araĢtırmanın amacı alan yazındaki açıklamalar ve araĢtırmalar doğrultusunda yeĢil binaların tanımlanması, maliyetlerinin ve finansal açıdan faydalarının belirlenmesidir. YeĢil bina ve sürdürülebilir tasarım konusunun artan biçimde gündemde olduğu ülkemizde henüz ulusal bir bina sertifikasyon programı bulunmamaktadır. Bu bakımdan araĢtırmanın amacı yeĢil bina maliyetlerinin ve finansal açıdan faydalarının belirlenmesi bu konuda yapılacak araĢtırmalara öncülük etmek ve önerilerde bulunmaktır. Hazırlanan bu çalıĢma tarama modelinde oluĢturulmuĢtur. ÇalıĢmada alan yazındaki açıklamalar ve araĢtırmalar doğrultusunda yeĢil binalar tanımlanmıĢ, maliyetleri ve finansal açıdan faydaları belirlenmiĢtir. Konunun önemini ortaya koymak için genel bir kavramsal çerçeve çizilmiĢtir. Bu konuda yapılmıĢ olan araĢtırmalardaki sayısal verilerden yararlanılarak genel bir tablo oluĢturulmuĢtur. 3. Sonuçlar ve Öneriler YeĢil bina ve sürdürülebilir tasarım konusunun artan biçimde gündemde olduğu ülkemizde henüz ulusal bir bina sertifikasyon programı bulunmamaktadır. Bu bakımdan çalıĢma yeĢil bina maliyetlerinin ve finansal açıdan faydalarının belirlenmesi bu konuda yapılacak araĢtırmalara öncülük etmekte ve önerilerde bulunmaktadır. ÇalıĢmada farklı ülkelerin 297 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr geliĢtirdiği ve uyguladığı sertifika programlarına, yeĢil bina örneklerine ve verilerine bakılarak finansal bir çerçeve çizilmiĢ ve karĢılaĢtırmalar yapılmıĢtır. Kaynaklar Kats, G. 2003. Green Building Costs and Financial Benefits. Westborough:Massachussets Technology Collaborative. Kats, G. 2003. Green Building Costs and Financial Benefits:A Report to California‘s Sustainable Building Task Force. Langdon, D. and Morris, P. 2007. ―The Cost & Benefit of Achieving Green Buildings‖. PREA Quarterly, Summer 2007. s.55:60 Moltay, Ö. 2011. ‗YeĢil Binalar ve Fotovoltaik Enerji.‘ YeĢilbina E-dergi, 6. Sur, H. 2012. ‗Çevre Dostu YeĢil Binalar‘ xxi Dergi YeĢil Binalar Referans Rehberi, 107,4-5 U.S. Green Building Council. http://www.usgbc.org/ Yaman, C. 2010. ‗YeĢil Binalarda Maliyet ve Fayda‘ YeĢilbina E-dergi, 3. Yesilbina.com. AraĢtırmalar. 27.04.2011. YeĢil Bina http://www.yesilbina.com/Yesil-Bina-Nedir_a2.html http://www.cap-e.com/Capital-E/Capital-E.html http://www.cedbik.org/sayfalar.asp?KatID=3&ID=24 298 Nedir? 08.06.2012. Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Application of Steel Braces in Strengthening Reinforced Concrete Buildings Zahra PIRSAMADI 1 1 MSc civil Engineering, University of Mohaghegh Ardabili, Iran, CIVIL_PIRSAMADI@Yahoo.com Abstract Steel bracing of RC frames has received some attention in recent years both as a retrofitting measure to increase the shear capacity of the existing RC buildings and as a shear resisting element in the seismic design of new buildings. An important consideration in the design of steel-braced RC frames is the level of interaction between the strength capacities of the RC frame and the bracing system. This interaction is caused mainly as a result of the modifying effects of brace-frame connections and the manner in which the two systems share the applied load. The interaction manifest itself in the notion that the strength capacity of the brace-frame system is found to be different to that obtained from the direct summation of the strength capacities of the brace and the frame, calculated separately. In this paper, results of experimental investigations aimed at evaluating the level of interaction between bracing system and RC frame are discussed. Based on these results the modifying effects of connections on the level of interaction between the two systems capacities are evaluated. The results of this investigation would enable the design engineers to conduct a more accurate and economical design of brace-frame system. Keywords: Reinforced concrete, Braced RC frames, cyclic load tests retrofitting 1- Introduction Existing concrete frame buildings have been recognized as being susceptible to damage from seismic activity. The San Fernando Earthquake of 1971, the Mexico City Earthquake of 1985, the Whittier Narrows Earthquake of 1987, the Loma Prieta Earthquake of 1989, the Northridge Earthquake of 1994, the Kobe Earthquake of 1995, the Izmir (Turkey) Earthquake of 1999, and the Gi-Gi (Taiwan) Earthquake of 1999 caused substantial damage to concrete frame buildings. Observations from these earthquakes resulted in updating of some seismic codes. Therefore, currently upgrading of the existing RC frames to achieve the requirements of new seismic codes is of particular interest. The use of bracing to upgrade the seismic capacity of existing RC frames has been the subject of several research investigations over the past three decades. Two bracing systems are typically considered, external bracing and internal bracing. In external bracing, steel trusses are attached to the building exterior. Bush et al. [1] conducted cyclic loading tests on 2/3 scaled models of a number of structures retrofitted using external bracing. They reported on the efficiency of such a method in retrofitting existing RC buildings. Badoux and Jirsa [2] investigated numerically the behavior of RC frames retrofitted with external bracing. They recommended using cables instead of steel sections for the brace elements to avoid buckling of the brace members, and thus increasing the ductility of frames. In internal bracing, steel trusses or bracing members are inserted in the empty space enclosed by columns and beams of RC frames. A number of researchers [3-5] studied the effectiveness of using internal steel trusses to retrofit existing RC frames. They reported that such a method allows upgrading the seismic capacity of existing structures. Maheri and colleagues [6, 7] 299 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr recommended the use of internal brace members directly attached to the RC members over the internal steel trusses. Experimental and numerical works have showed further that the bracing system can be used effectively in retrofitting of existing concrete frame and pre-construction design level of RC structures. In this study, the use of concentric internal steel bracing for new construction was investigated experimentally. Three specimens representing an RC moment frame with moderate ductility and two braced RC frame were designed. Current seismic codes were used to design the moment frame. For the braced frames, a rational design methodology is proposed. All frames were constructed and experimentally tested using cyclic loads. Their test results were compared and discussed. This allowed gaining an improved understanding of performance of braced frames and evaluating the proposed design methodology. 2-Test specimens A four-storey building with dimensions of 12.0 m by 12.0 m was considered for the design process. It was assumed that the building is located in a highly seismic area. Two lateral load resisting systems, namely; RC moment frames and braced RC frames, were considered. A mid-span panel measuring 4.0 m by 3.0 m was isolated from the third floor of each frame. The gravity and earthquake forces acting on these panels were determined in accordance with Iranian seismic code [8] using the seismic force reduction factor for moment frames with moderate ductility. The size of the test specimens was limited based on the laboratory space and Equipment limits. A 2/5 scaled model measuring 1.76 m by 1.36 m was found satisfactory. The forces acting on 2 the panels were also scaled down by a factor of (2/5) . This factor was chosen to keep the stresses in the scaled model similar to the full-scale panel. Axial column forces for the braced frame were slightly different than those for the moment frame as a Result of the vertical component of the brace member forces. The boundary conditions for the tested specimens were chosen such that the internal forces developed in them are similar to those developed in reality. Two hinged supports were used to support the specimens. The dimensions of the beams and columns were chosen to be 140 mm by 160 mm. Figure 1 shows the test specimens with the assumed design loads. Figure. 1. Loads acting on the scaled models. 300 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Three specimens were designed and constructed, one moment frame namely F1 and two braced frames, namely BF1 and BF2. The moment frame was designed according to ACI 31802 [9] and its detailing was done in accordance with the ACI special provisions for seismic design. Reinforcement details for this frame are shown in Fig. 2. The beams and columns of the braced frames were designed according to current standards for the design of RC elements. Detailing was done according to the general detailing requirements. The brace members and their connections were designed according to current standards for the design of steel elements. Their design must satisfy the special seismic provisions for steel structures. AISCLRFD [10] was used to design the brace members and their welded connections to the guest plates. Their design was also checked using the AISC seismic provisions for steel structures [11]. Reinforcement details for the braced frames are also shown in Fig. 2. Figure. 2. Detailing of the moment and braced RC frame. 3- Test setup The specimens were tested using the setup illustrated in Figs. 3. As shown in this figures, the beams were oriented vertically and the columns horizontally. The specimens were pin jointed at the two ends of the bottom beam. They were subjected to constant gravity loads using two hydraulic jacks. Special rollers were manufactured to allow these jacks to slide on the concrete surface, and thus allow lateral deformation of the concrete specimen. An actuator was used to apply several cycles of loads using a displacement-controlled 301 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr approach. In each cycle, the actuator was first pulled to a displacement d1 of 5 mm (drift of 0.417%) then pushed to the same displacement. The value of d1 was increased in the following cycles by increments of 5 mm. Strain gauges were used to monitor strains in the beam-column joint, the transverse reinforcement of the columns, and the longitudinal reinforcement of the beams. The following sections summarize the results of the experimental tests. Figure. 3. Schematic of the test setup. 4. Hysteretic behavior The lateral load-drift and lateral load versus diagonal displacement curves for the tested specimens are shown in Figs. 4 to 9. The initial stiffness of the braced frames was higher than that of the moment frame. The yield and failure drifts of the specimen F1 were 1.67% and 5.00%, respectively and those of the specimens BF1 and BF2 were 2.08%, 4.0%, and 2.5%, 4.3% respectively. This shows that the ductilities of the specimen F1 was 3.0 and the specimens BF1 and BF2 were 1.9 and 1.7, respectively. It is clear from the hysteretic behavior that the pinching was less significant in the braced frame, indicating an overall better seismic performance. 5- Sequence of failure of the tested specimens The behavior of the tested specimens was significantly different. For the specimen F1, the first observed crack occurred at a load of 30.0 kN and was a flexural crack in the bottom beam at the face of the column. By increasing the level of applied displacement, flexural cracks increased in number and width. No shear cracks were observed for this specimen. At a load of 37.5 kN, yielding of the bottom bars of the lower beam initiated the plastic response. Failure occurred by plastic hinging at the ends of the top and bottom beams at a load of 55 kN. 302 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Figure. 4 Lateral load-drift curve of specimen F1. Figure. 5 Lateral load versus diagonal displacement of specimen F1 Figure. 6 Lateral load-drift curve of specimen BF1. Figure. 7 Lateral loads versus diagonal displacement of specimen BF1. Figure. 8 Lateral load-drift curve of specimen BF2. Figure. 9 Lateral loads versus diagonal displacement of specimen BF2. 303 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr The observed cracking load for the specimen BF1 was 90.0 kN. Cracks observed in this specimen were less in number and lower in width than that for the moment frame (Fig. 8). At a load of 105.0 kN, yielding of the brace member initiated the plastic response. Failure resulted due to buckling of the compressive brace, which was directly followed by plastic hinging of the ends of the bottom and top beams. The failure load for this specimen was 140 kN. It should be noted that the brace member connections, including welds and headed studs, behaved adequately. The specimen BF2 exhibited almost linear behavior because of the amount of bracing in comparison to specimen BF1. First cracks observed in this specimen at a load of 140 kN. By increasing lateral drift, failure happened at a load of 200 kN. 6- Stiffness retention capacity The lateral stiffness was evaluated as the peak-to-peak stiffness of the frame loaddisplacement relationship. It is calculated as the slope of the line joining the peak of positive and negative loads at a given cycle. The lateral stiffness is an index of the response of the frame from a cycle to the following cycle. Figure 10 illustrates a plot of the lateral stiffness for the three tested specimens. Before buckling of the compressive brace, the diagram shows that the lateral stiffness of the specimen BF1 was more than double that of the specimen F1 and that the rate of stiffness degradation for both specimens was almost equal. After buckling of the compressive brace the lateral stiffness of the specimen BF1dropped and became comparable to that of the moment frame. 7- Energy dissipation capacity The ability of a structure to dissipate the ground motion energy is an accurate measure for its expected seismic performance. In this study, the energy dissipated by the two tested specimens during reversed cyclic load testing was calculated as the area enclosed by each hysteretic loop. Figure 11 shows a plot of the energy dissipated during a load cycle versus the lateral drift. It is observed that at low drift levels, the energy dissipated by the specimens BF1 and BF2 was less than that by the specimen F1. This was mainly due to the initial high stiffness of the braced frame. At higher levels of drift, it is clear that the energy dissipated by the braced frame was much higher than that by the moment frame. This proves that the seismic performance of the braced frames is expected to be superior to that of the moment frame. Figure. 10. Degradation of the lateral stiffness. Figure 11. Variation of energy dissipation with the applied displacement. 304 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 8- Contribution of steel bracing system in carrying of lateral load An important consideration in the design of steel braced RC frames is the level of possible interaction between the strength capacities of the RC frame and the bracing system. To investigate this, the corresponding forces in the bracing systems alone were evaluated by considering the relevant test displacements on the diagonals. A simple bilinear model for steel which accounts for cyclic effects was assumed and used to represent the force-deflection envelop curve of steel bracing system alone. The envelop curves of the force-drift curves for moment and RC braced frames in comparison to calculated force-drift curve for bracing system are plotted in Fig 12 and 13, respectively. For specimen BF1 before the yielding of bracing system up to 75 percent of lateral load is carried by bracing system and after yielding this value decrease to 65 percent. About 50 percent of applied load is carried by bracing system in the specimen BF2. Figure 12. Comparison of the load carrying of specimens BF1, F1 and bracing system alone. Figure 13. Comparison of the load carrying of specimens BF1, F1 and bracing system alone 9- Conclusion In this paper, an experimental investigation was conducted to assess the behavior of braced RC frames. Three specimens, a conventional moment frame with moderate ductility and two braced frames, were designed using the same seismic force reduction factor. The following conclusions were drawn based on the results of the cyclic tests. A braced RC frame designed using the same force reduction factor as that of a conventional RC moment frame with moderate ductility would behave adequately during an earthquake event. The design of RC sections in a braced RC frame can be carried out using conventional RC design methods. General reinforcement detailing requirements are adequate and there is no need to use special seismic detailing. The brace members and its connections can be designed using a similar procedure to that for braces in steel structures. The use of braced RC frames as the main lateral load resisting system is a promising design alternative. Significant experimental and computational research is still needed in this area to develop adequate design guidelines and provisions along with best construction practice for such frames. 305 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr References [1] Bush TD, Jones EA, Jirsa JO., ―Behavior of RC Frame Strengthened Using StructuralSteel Bracing‖, J. Struct. Eng., ASCE, 1991, 117(4), pp. 1115-1126. [2] Badoux M, Jirsa JO., ―Steel bracing of RC frames for seismic retrofitting‖, J. Struct. Eng., ASCE, 1990, 116(1), pp. 55-74. [3] Higashi Y, Endo T, Shimizu Y., ―Experimental studies on retrofitting of reinforced Concrete structural members‖, Proceedings of the Second Seminar on Repair and Retrofit of Structures, Ann Arbor, MI: National Science Foundation; 1981, pp. 126 -155. [4] Rodriguez M, Park R., ―Repair and strengthening of reinforced concrete buildings for seismic resistance‖, Earthq. Spectra, 1991, 7(3), pp. 439- 4 59. [5] Masri AC, Goel SC., ―Seismic design and testing of an RC slab-column frame strengthened by steel bracing‖, Earthq. Spectra, 1996, 12(4), pp. 645-666. [6] Maheri MR, Sahebi A., ―Use of steel bracing in reinforced concrete frames‖, Eng. Struct., 1997, 19(12), pp. 1018-1024. [7] Maheri MR, Kousari R, Razazan M, "Pushover tests on steel X-braced and knee-braced RC frames", Engineering Structures, 2003, 25, pp.1697-1705. [8] ―Iranian code of practice for seismic resistance design of buildings‖, Standard No. nd 2800, 2 ed. 1999. [9] ―ACI Committee 318. Building code requirements for reinforced concrete (ACI 318- 02)‖, American Concrete Institute, Detroit, MI, 2002. [10] ―AISC Manual of steel construction: load and resistance factor design‖, 3rd ed. Chicago (IL): American Institute of Steel Construction, 2001. [11] ―AISC. Seismic provisions for structural steel buildings‖, Chicago (IL): American Institute of Steel Construction, 2002. 306 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kitap Odaklı Kültür ve Medeniyetin ġehirlere Yansıması Ahmet Vural, Türdav A.ġ. Yönetim Kurulu BaĢkanı - Türdav Basım ve Yayım Ticaret ve Sanayii A.ġ. Göztepe Mah. Orhangazi Cad. No:16 Bağcılar/Ġstanbul, Telefon/Faks: +90 212 446 08 88 (Pbx) +90 212 446 00 90, 446 00 15, E-mail: turdav@turdav.com.tr , www.turdav.com.tr Özet ġehirlerimiz ve örnek olarak Ġstanbul, kitap merkezli kültür ve medeniyetin yansımalarından mahrum bir Ģekilde yapılanmıĢtır. Konuya açıklık getirici iki soruyu Ģöyle özetleyebiliriz: 1. Kitap merkezli kültür ve medeniyetimizin, Ģehirlerimize yansıması doğru planlanmıĢ ve uygulanmakta mıdır? 2. Kitap kültür ve medeniyetimizin, halka yansıması; ihtiyaçlara cevap verecek Ģekilde; sistemli, yeterli ve fırsat eĢitliğine uygun yani adil midir? Gayemiz, iĢte bu iki soruya açıklık getirecek mevcut durum tespiti yapıp, konuyla ilgili bilimcilere, kanun yapıcılara bilgi sunmaktır. Sonucunda, Ģehirlerimize yansıması gereken kitap odaklı ideal bir yayın kültür haritasıyla ilgili stratejik bir planlamanın yapılmasına katkıda bulunmaktır. Anahtar Kelimeler: Yayıncılık, kitap odaklı kültür ve medeniyet, Ġstanbul‘da yayıncılık ve uzantısı mesleklerin konuĢ kuruluĢu, kitap/kültür haritası Book-Focused Culture and Civilization Reflections of Cities Abstract: Our cities, Istanbul for example, is shaped without reflections of book-oriented culture and civilization. Following two questions will clarified the issue; 1. Are the reflection of book-oriented culture and civilization on our cities ,correctly planned and in effect ? 2. Are the reflection of book-oriented culture and civilization on people ,systematic, adequate and fair with respect to needs? Our goal is to give information to scientists and legistrators by assessment of these two questions. At the end, to contribute the strategic planning of an book – focused ideal publishing culture map which is reflecting supposed to reflected on our cities. Keywords: Publishing, publishers talk in Istanbul establishment, the book / cultural map GiriĢ: Durum Tespiti GeliĢmiĢ veya geliĢmeye istidatlı medeniyetlerin önemli göstergelerinden biri de alt yapı hizmetleridir. ġehirlerin en önemli ve kalıcı alt yapısı ise mimari ve mühendislik hizmetlerinin ötesinde entelektüel alanlarla ilgilidir. Bunun müĢahhas bir göstergesini, kitap odaklı kültür ve medeniyetin Ģehirlere yansımasında görmekteyiz. 307 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Durum tespiti yapabilmek için öncelikle ülkemizdeki kitap odaklı mekân ve kurumların Ģehirlerimizdeki dağılımına bakabiliriz: 1. ġehirlerimizde, yayıncılık ve uzantısı mesleklerle ilgili konuĢ-kuruluĢ planlama ve uygulaması yapılamamıĢtır. 2. Yayınlarla ilgili; ham madde, üretim, depo, dağıtım/satıĢ organizesi ile kütüphane hizmetlerinin plan ve koordinesi sağlanamamıĢtır. 3. Kitap kaynaklı bilgi ve belgeye ulaĢma konusunda, vatandaĢlarımıza kadar yansıyan fırsat eĢitliği kurulamamıĢtır. Bu olumsuzluklar, kitap odaklı kültür ve medeniyetimizin Ģehirlerine doğru yansımasını engellemiĢtir. Mekân ve kurum organizesinin yapılamayıĢı, yayıncılığın tekâmülüne ve özellikle okuma oran ve kalitesinin geliĢmesine de engel olduğu gibi neticede Ģehir trafiğine ilave yükler de getirmiĢtir. ġimdi yukarıdaki tespitimizi, delilleriyle sunmaya çalıĢalım: Kitap odaklı mekânların geneline bakarsak, Türkiye piyasasında faaliyet gösteren; -1.531 yayınevi vardır (1.074 adedi Ġstanbul‘dadır). -Bu yayınevlerine ait, piyasada satıĢta olan 147 bin konu baĢlığı kitap vardır. (113.091 adedi Ġstanbul‘da faaliyet gösteren yayınevlerine aittir) -10.263 adet kitap satıĢ noktası vardır (4.867 adedi Ġstanbul‘dadır). -Bin beĢ yüz civarında kütüphane vardır. (Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na ait olanlardan 41 adedi Ġstanbul‘dadır) Bütün bunların Türkiye‘deki ve Ġstanbul‘daki bugünkü dağılımı, bu konuda stratejik bir planlamanın yapılmadığını göstermektedir. (Ek-1) ġehirlerin yeniden yapılandırılması, kentsel dönüĢüm gibi gündemdeki konular, yeni bir fırsat olabilir. Sunum konumuz olan kitap odaklı kültür ve medeniyetin Ģehirlere yansıması, istenirse stratejik bir planlama ile hemen gerçekleĢebilir. Neticede bu konu, kültür ve medeniyetimizin diğer unsurlarının (mahalle odaklı kültür merkezleri, klasik el sanatlarımız, tiyatro, sinema, müze vs. mekânlarının) Ģehirlerimize yansıması konusunda örnek bir model olabilir. Yöntem: Ġhtiyaçların Yönetimi 1. Yayıncılık ve uzantısı meslekler açısından; -Editörlük hizmeti veren ajanslar, -Yayıncılar, -Kâğıtçılar -Matbaacılar/ciltçiler, 308 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr -Dağıtıcılar/kitapçılar, -Kütüphane ve benzeri kültür hizmeti veren kurumlar ile -Konuya iliĢkin eğitim veren kurumlar arasında ortak mekân koordineleri kurulamamıĢtır. Ülkemizde, yayıncılık ve uzantısı mesleklerle ilgili konuĢ-kuruluĢ planlaması önemli bir ihtiyaç olarak gözükmektedir. Nitekim yayıncılık mesleğini merkeze koyarsak; a. Yukarıdaki mesleklerle olan sıkı koordine ihtiyacı, b. Bir kağıdın kitap haline geliĢiyle ilgili süreçteki masrafları minimize etme ihtiyacı, c. Ġstanbul trafiğini rahatlatmaya katkı ihtiyacı, d. Okuma oran ve kalitesini artırma ihtiyacı, e. Yayıncılığın tekamül ihtiyacı, f. Ülkemizi, bölgesinde yayın ticaret merkezi haline getirme ihtiyacı... Bütün bunlar, yayıncılık ve uzantısı mesleklerle ilgili konuĢ-kuruluĢ planlamasını zaruri hale getirmektedir. 2. Yayıncılık ve ürünleriyle ilgili bilgi ve belgeyi kullananlar açısından; Ġnsanlar ve bölgeler arasındaki gelir dağılım farkı, çözülmesi gereken bir problemdir... Ancak entelektüel sermayenin (örnek olarak, kitap/kültür ve bilgiye ulaĢım imkân ve mekânları); ülke, bölge ve insanlar arasındaki dağılım farkı, belki daha da öncelikle çözüm bekleyen bir problemdir... Nitekim günümüzde, teknolojik geliĢmelerle elde edilen zenginlik kaynakları değiĢmiĢtir. Eskiden gelir dağılım farkını oluĢturan klasik sermayenin yerini bugün entelektüel sermaye almıĢtır. Bu yüzden, insanımızın entelektüel sermayeden eĢit pay alması, önemli bir ihtiyaç olarak öncelenmesi gereken bir unsur olarak beklemektedir... Konuyu pratik olarak Ģöyle izah edebiliriz: Kitap odaklı kültür ve medeniyetimizin Ġstanbul‘a doğru yansıyabilmesinin bir göstergesi, yayıncılık ve ürünleriyle ilgili bilgi ve belgelerin, bütün ihtiyaç sahipleri tarafından; - EriĢilebilir, - Kullanılabilir ve - Özellikle kullandırılabilir hale getirilmesiyle mümkün olacaktır. Bunun için; - Bilginin mümkün olan Ģeffaflık ve yaygınlıkta üretilmesi, - ÜretilmiĢ bilginin Ģeffaf bir Ģekilde derlenmesi, - Derlenen bilginin iĢlenerek, hem muhafaza ve arĢivlenmesi ve hem de yaygın bir Ģekilde kullanılabilir bir formata getirilmesi gerekmektedir. 309 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Demek kitap odaklı kültür ve medeniyetimizin Ģehirlerimize ve mesela Ġstanbul‘a doğru yansıyabilmesi için kitap odaklı bilginin; eriĢilebilir, kullanılabilir ve kullandırılabilir olması gerekmektedir. Sonuç ve Öneriler Ġstanbul‘u örnek alırsak; bütün vatandaĢlarımızın, piyasada satıĢta olan bütün yayın bilgisine ulaĢtığı gibi, hiçbir ayırım yapmadan istediği yayınlara bizzat (fiziken) ulaĢabilmesi sağlanmalıdır. Bunun için öncelikle piyasada satıĢta olan kitaplar kütüphanesi, bir model olarak benimsenip, Ģehrin uygun yerlerine kurulmalıdır. -Birinci adımda, piyasada satıĢta olan bütün yayınlarla ilgili bilgi, bütün vatandaĢların hizmetine güncel sunulmalıdır. (Örnek olarak, www.yayindunyamiz.com‘daki sorgulama örneği, bütün bilgi ihtiyacına cevap verecek Ģekilde geniĢletilebilir.) -Ġkinci adımda, fiziki olarak bilgi ve belgeye ulaĢımı gerçekleĢtirebilmek için her mahalleye en az bir adet irtibat kütüphane yeri planlanmalıdır. -Üçüncü adımda, irtibat kütüphanelerini besleyecek Ģekilde uygun yerlere Depoziter Kütüphane yerleri planlanmalıdır. Her mahalleye bir kütüphane kurulmasına, bir örnek verecek olursak, Bağcılar ilçesinin her mahallesine kurulmuĢ olan bilgi evlerini (irtibat kütüphanesi) gösterebiliriz. Burada eksik olan, bu kütüphanelerin besleneceği depoziter kütüphanenin henüz kurulmamıĢ olmasıdır. Eğer Türkiye Piyasasında SatıĢta Olan Bütün Yayınları güncel olarak takip eden kütüphaneler kurulur ve bu her mahalleye kurulan kütüphaneler ile irtibatlı hale getirilirse, kitap odaklı kültürümüzün Ģehirlere yansımasında önemli bir adım atılmıĢ olacaktır. Çünkü böylece her vatandaĢ; a. Güncel kitap bilgisi ve bizzat kitabın kendisine ulaĢma imkânına kavuĢmuĢ olacaktır. Diğer bir ifadeyle, bütün vatandaĢlarımızın; bilgiye ve yayın ürününe ulaĢma konusunda fırsat eĢitliği sağlanmıĢ olacaktır. b. Bu mekânlar bizzat kitap satıĢından öte; yazarlar ve yayıncılar dâhil sektörün bütün diğer ilgilileriyle irtibat kurma mekânları özelliğinde olacaktır. c. Piyasada SatıĢta Olan Kitaplar Kütüphaneleri; 365 günlük fuar özelliğinde, yeniliklerin anında sergilendiği, yayıncılık ve uzantısı mesleklerin tekâmülüne katkı sunan, AR-GE‘ye uygun önemli birer mekân olacaktır. Projenin Stratejik getirileri: Türkiye‘deki ve özellikle Ġstanbul‘daki yayıncılık ve uzantısı mesleklerin koordinasyonuna uygun bir konuĢ ve kuruluĢ planı ve uygulaması, sonuçta getirileri olan bir alt yatırım olacaktır. Buna ilave olarak, yayıncılıkla ilgili bilgi ve belge yönetimi, yayın ticareti konusunda önemli ilerlemelere sebep olacaktır. Öyle bir yatırım projesi ki; - Birinci adımında; Türkiye sınırları içinde yapılan yayıncılık ve uzantısı mesleklerin tekâmülüne (fikir envanterinin tespiti ve ondan istifade edilmesi vs.) sebep olacaktır. 310 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr - Ġkinci adımında; KomĢu ve Bölge Ülkeleri‘nden baĢlayarak, AB, Türk Devletleri, Ġslâm Ülkeleri ve hatta Dünya Yayıncılığını da içine alacak Ģekilde, Ġstanbul’un yayın ticaret merkezi olmasına sebep olacaktır. Ġstanbul, bu coğrafyada, yayın ticaret merkezi olabilir. Mahalle kütüphaneleriyle irtibatlı, piyasada satıĢta olan kitaplar kütüphaneleri (depoziter kütüphane), yurt içi yayın ticaretine önemli bir sinerji de kazandıracaktır. Öngörü olarak Ģunu ilâve edebiliriz: Kitap odaklı uluslararası kültür ve medeniyet, Ġstanbul‘dan yansıyabilir. Bu sistem geliĢtirilerek, Piyasada SatıĢta Olan Kitaplar Kütüphanesine, komĢu ülkelerden baĢlayarak, çevre ülkelerin yeni çıkan kitapları da ilave edilebilir... Hem kendi hem çevre ülkelerin yeni çıkan kitaplarıyla ilgili pavyonlar kurulur ve bunlara uluslararası fuarlara benzer sergi özelliği kazandırılabilirse, bu sistem sayesinde Ġstanbul, kısa bir zaman sonra bölgenin yayın ticaret merkezi haline gelebilir. Diğer bir ifade ile uluslararası kitap odaklı kültür ve medeniyetin Ġstanbul‘a yansıması gerçekleĢmiĢ olur. Kaynaklar Yayın Dünyamız Dergisi (aylık) ve www.yayindunyamiz.com (Türdav A.ġ.) Türkiye Kitap Katalogları, 1989 yılından bu yana çıkan aylık, iki aylık ve yıllık kitap katalogları Vural, Ahmet 2011, Adım Adım Yayıncılık, 294s. Elit-Kültür Yay, Türdav A.ġ, Aralık 2011 Ekler: Ek-1/1 Kitap odaklı kültür ve medeniyetimizin, mekân ve kuruluĢlarına göre Istanbul'a yansıması Ek-1/2 Bağcılar Ġlçesindeki, kitap odaklı mekân ve kuruluĢlardan olan kütüphanelerin, mahalle ölçeğindeki dağılımı EK-1/1 KĠTAP ODAKLI KÜLTÜR VE MEDENĠYETĠMĠZĠN, MEKÂN VE KURULUġLARINA GÖRE ĠSTANBUL'A YANSIMASI Ġlçeler Yayınevleri SatıĢtaki Kitap Ad. Marka SatıĢ Noktaları Kütüphane (Kültür Bak. Bağlı) Diğer ? Adalar 1 1 - 3 2 Arnavutköy - - - 18 - AtaĢehir 1 1 2 8 - 311 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Avcılar 8 10 333 70 1 Bağcılar 37 51 4371 310 1 B.Evler 31 39 4371 195 1 Bakırköy 18 19 1051 125 1 7 10 429 67 1 BeĢiktaĢ 35 39 3617 216 1 Beykoz 8 10 485 51 1 Beylikdüzü 1 1 10 12 - 114 127 13339 393 10 10 641 81 1 Çatalca 3 3 - 13 1 Esenler 12 18 1339 78 - Eyüp 12 16 888 77 - Fatih 481 631 42737 1584 9 G.O.PaĢa 5 5 142 109 1 Güngören 6 10 693 103 1 Kadıköy 62 77 2857 379 3 Kağıthane 16 24 2613 115 2 3 6 364 67 2 K.Çekmece 13 21 1312 147 2 Maltepe 11 11 306 79 - Pendik 3 3 32 32 1 Sarıyer 7 7 5 43 Silivri - - - 9 1 Sultanbeyli 1 1 79 16 - Sultangazi - - - 10 - BayrampaĢa Beyoğlu B.Çekmece Kartal 312 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġile - - - 1 1 ġiĢli 71 80 5088 335 - Ümraniye 20 23 669 150 - Üsküdar 47 81 5310 204 6 Z.Burnu 42 54 3222 182 1 Toplam 1.086 1.389 96.305 5.282 41 Ġstanbul'da 1.086 yayınevi ve bunların kullandığı toplam 1.389 adet marka vardır. Bu yayınevlerine ait toplam 96.305 tür (konu baĢlığı) kitap vardır. Neticede; Yayınevi bazında %71 oranı, Ġstanbul'da ikamet etmektedir. Kitap türü (konu baĢlığı) açısından %78‘lik kısmı, Ġstanbul yayınevlerine aittir. EK-1/2 KĠTAP ODAKLI MEKÂN VE KURULUġLARIN BAĞCILAR ĠLÇESĠ MAHALLELERĠNE DAĞILIMI KÜTÜPHANELER BAĞCILAR ĠLÇESĠNE BAĞLI MAHALLELER Bağcılar Mahallesi KĠMĠN Bağcılar Belediyesi Demirkapı Mahallesi ADEDĠ 1.440 Barbaros Mahallesi Çınar Mahallesi KĠTAP 1.958 ― 1.320 ― 2.076 ― Evren Mahallesi 1.521 ― Fatih Mahallesi Fevzi Çakmak Mahallesi Göztepe Mahallesi GüneĢli Mahallesi Hürriyet Mahallesi Ġnönü Mahallesi Kazım Karabekir Mahallesi 2.317 ― 960 ― 2.355 ― 1.587 ― 2.494 ― 2.569 ― 1.618 313 KĠTAP ODAKLI DĠĞER KURUM VE MEKÂNLAR Tespit ÇalıĢması Sürüyor Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kemal PaĢa Mahallesi ― 1.775 Kirazlı Mahallesi ― 1.372 Merkez Mahallesi ― 1.722 Y.Sultan Selim Mahallesi ― 1.270 Yenigün Mahallesi ― 2.354 Yenimahalle ― 1.745 Yıldıztepe Mahallesi ― 1.316 Yüzyıl Mahallesi ― 1.470 Sancaktepe Mahallesi ― 25.000 Mahmutbey Mahallesi ― 3.068 Kültür Bakanlığı Neticede Bağcılarda; 2 normal, 20 adet konak/bilgi evi isimli kütüphanelerde 63.309 adet (konu baĢlığı altında) kitap halkın hizmetine sunulmuĢtur. Bağcılar Ġlçesinin nüfusu 719 bindir. Buna göre; -32.681 kiĢiye bir bilgi evi/kütüphane düĢmektedir. -11 kiĢiye bir kitap düĢmektedir. Bağcılar ilçesinde; - 51 adet yayınevi vardır. -310 adet yayınevi dâhil kitap satıĢ noktası vardır. Bağcılar ilçesinde; Bazı özel kurum ve kuruluĢların kütüphaneleri ile (11 lise ve dengi okul, 49 ilköğretim okulu, 8 özel) okullara ait kütüphane ve kapasitelerinin tespit çalıĢması sürmektedir. Not: Türkiye‘deki yayıncılık ve uzantısı mesleklerin, yayın ürünlerinin, kütüphanelerin ve kitap satıĢ noktalarının özet bilgisi yukarıda verilmiĢtir. Bu istatistiklere ülkemizdeki okuma oran ve kalitesi hakkındaki bilgiler de ilave edilebilir. Daha sonra bu bilgiler, diğer ülkelere ait istatistiklerle kıyas edilerek, sunum konumuzun önemi daha da vurgulanabilir. 314 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr GeliĢen Ġnternet Ortamında Etkin Zaman Kullanımı, DeğiĢimlere ve Sosyal Ağlara Adapte Olma Ġsmail DURU1 1 YTÜ Elektrik Elektronik Fakültesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü, DavutpaĢa-Ġstanbul, iduru@yildiz.edu.tr, Özet Günümüzde internet ortamı hızla geliĢmektedir. Bu geliĢim incelendiğinde internetin toplumlar ve bireyler üzerinde oluĢturduğu etkilere ve değiĢimlere adapte olmanın gerek öğrencilerin akademik baĢarısı, gerekse diğer internet kullanıcıları için gerekliliği görülmektedir. Her geçen gün artan hızı ile yaygınlaĢmakta ve ucuzlamakta olan internetin öğretim ortamlarında kullanımı daha yaygın hale gelmiĢtir. Ġnternet üzerindeki veriye ulaĢmak için kullanılan farklı araçlar ve bu araçların kullanımını daha etkin hale getirmek için kullanılabilecek çeĢitli yöntemler ve ipuçları vardır. Bu çalıĢmada internet kullanıcılarının ihtiyaç duydukları bilgilere en kısa zamanda ulaĢmalarını sağlamak ve internetin öğretimde kullanımında görülen faydaları attırarak, internet kullanırken internette kaybolmalarını engellemek amaçlanmıĢtır. Ayrıca, zaman kaybına yol açan alıĢkanlıkları değiĢtirebilmek için öneriler yapılmıĢ ve sosyal ağlar üzerinde kullanıcıların yanlıĢ kullanım sonucu karĢılaĢtıkları ya da karĢılaĢmaları olası olan durumlar hakkında bilgilendirmede bulunulmuĢtur. Anahtar Kelimeler: Ġnternetin etkin kullanımı, eğitim için internet, internet kullanıcı alıĢkanlıkları, sosyal ağların etkileri, sosyal ağ kullanıcılarının dikkat etmesi gerekenler, Effective Time Use on the Developing Internet, to Adapt to Changes and Social Networks Abstract Recently, internet platform has developed fast. When the development was observed, necessity of internet usage for both students‘ academic success and other internet users to adaptate to the changes and effects of internet on societies and individual person is seen. Day by day, internet has reached wider usage in education platforms with the increasing speed of spreading of internet and its cheaper prices. There are different tools to get data over internet and various methods and hints for usage of tools to make more effective. In this study, it is aimed to get the needed informations in minimum time for internet users. It is also aimed to prevent them to lose theirselves while using internet with the increasing benefits of using internet for education. Besides, it was offered to change the habits of wasting time while using internet and it is informed for possible or existing bad situations of wrong using social network which internet users faced. Key Words: Effective using of internet, internet for education, internet user habits, effects of social network, things that social platform users to be carefull about. 1. GiriĢ Ġnternetin hızla değiĢen ve geliĢen yapısı gerek eğitim alanında gerekse sosyal alanlarda etkisini çok faklı Ģekillerde göstermektedir. Bu etkinin sonucunda oluĢan değiĢimlere adapte 315 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr olmanın gerekliliği her geçen gün artmaktadır. Ġnternetteki değiĢim ve geliĢimin faydalı olarak kullanılabilmesi için hem internet sitelerinin yapısı hem de internet sitesi kullanıcıların davranıĢları hakkında yeterli bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Ġnternetin eğitim alanında kullanımında baĢarılı olunması ve internet yapısında değiĢim ve geliĢimleri faydalı Ģekilde kullanabilmek için bilgi sahibi olunması gereken temel alanları aĢağıdaki gibi listelenebilir; -Zaman Yönetimi -Ġnternet Kullanıcı AlıĢkanlıkları -Sosyal YaĢam ve Ġnternet -Eğitim ve internet -DeğiĢen Ġnternet Yapısı Ve Sosyal Ağlar 2. Ġnternette Etkin Zaman Kullanımı Etkin zaman kullanımı; zamanın amaçları, sorumlulukları, yaĢamda zevk alından Ģeyleri ve sosyal hayat etkinliklerini bir arada yürütecek Ģekilde planlamak anlamına gelmektedir. Zamanın etkin kullanımında amaç ve öncelikleri belirlemek ile kısa ve uzun vadeli planlar yapmak temel alanları oluĢturmaktadır. Bunların dıĢında teknoloji kullanımı, bitirilen iĢlerden sonra yapılan kısa değerlendirmeler ve baĢkaları ile birlikte iyi organize olarak çalıĢmak da etkin zaman kullanımında önemli yere sahiptir. Ülkemizde 2011 yılında TTNET internet kullanım zamanının aktivitelere bağlı olarak aĢağıdaki Ģekilde gerçekleĢir; -%32 video izleme (Youtube hariç) -%28,23 internette gezinme -%10,96 dosya indirme -%7,86 Youtube -%3,7 Tivibu -%0.87 Anlık MesajlaĢma -%0.2 Oyun -%9,4 Diğer Eylemler Ġnternette etkin zaman kullanımı, etkin zaman kullanımında yer alan tüm kavramlarla ilgilidir. Bunun yanında internette etkin zaman kullanımında önemli olan faktörleri aĢağıdaki gibi sıralanabilir 316 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr -Arama motorlarını etkin kullanma -Ġnternette Myspace tarzı sitelerde kaybedilen vakit kaybetmeme -Ġnternete çalıĢma yaparken anlık mesajlaĢma programlarının açık olmaması -ĠletiĢim için mail kullanılması ve maillerin gönde 3‘ten fazla kontrol edilmemesi -Ġnternet kullanımı öncesi kullanımda geçirilecek zaman limitlerinin belirlenmesi -Etkili bir virüsten koruma programı kullanılarak internet kullanımında virüsler tarafından rahatsız edilmeme 3. Ġnternetin Eğitimde Kullanımının Ġncelenmesi Ġnternetin eğitimde kullanımı, internet teknolojilerinin bilinçli olarak eğitim sağlamak amacı ile kullanılmasıdır. Ġnternet günümüzde eğitim-öğretimde yeni fırsatlar ve yöntemler ile birlikte geliĢimini sürdürmektedir. Ġnternet eğitim sistemi de klasik eğitim sistemine göre hem öğrenci için hem de eğitimi sağlayıcı kurumlar için birçok avantaj sunmaktadır. Geleneksel eğitim ortamında devrim niteliğinde değiĢiklik oluĢturan internetin eğitimde kullanılması birçok avantajı beraberinde getirmiĢtir. Bu avantajları aĢağıdaki gibi listelenebilir; -Öğrenci için zamandan ve yerden bağımsız olarak öğrenim görebilme -Daha fazla kiĢiye daha az maliyetle eğitim ulaĢtırabilme -Bir konuya ait pek çok farklı yapıda bilgiler elde etmeyi mümkün kılma -Bilgiye kolay ulaĢımı sağlama -Ġnternet temelli konferansların eğitim amaçlı olarak kullanımı -Belli bir yer, zaman ve kurala bağlı olma zorunluluğunu ortadan kaldırma -Bilginin düzenlenmesi, dağıtımı ve güncellenmesindeki getirdiği kolaylıklar -Sürekli eğitim olanağı Ġnternet eğitiminde kullanılabilecek baĢlıca kaynaklar; çevrimiçi kütüphane katalogları, edergi veri tabanları, e-kitap veri tabanları, çevrimiçi arama yapan arama motorları olarak sıralanabilir Ġnternetin eğitimde kullanımı sunduğu avantajların yanında geleneksel öğrenim ortamlarına göre bazı dezavantaj ve kısıtlara da sahiptir. Bunlardan bazıları aĢağıdaki Ģekilde listelenebilir; -BaĢlangıç aĢamasında öğretmenin daha fazla zaman harcamasını gerektirme 317 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr -Öğretmenlerin problem çözme, tartıĢma ve beyin fırtınası gibi etkinlikleri gerçekleĢtirme için yüz yüze eğitime göre daha fazla çaba göstermesini gerektirme -Alt yapının ilk oluĢturulması sırasında yüksek maliyete sahip olma -Teknik ve altyapı sorunları ve bu sorunlar karĢısında teknik desteğin yeterli sağlanamaması -Öğretmenlerin yeni teknolojileri kullanmaya adapte olmakta zorlanmaları ve çekinceleri 4. Sosyal Ağların ve Diğer Yeni Platformların Doğru Kullanımı Ġnternet üzerinde kullandığımız servisler her geçen gün farklı yönlere doğru dallanmaktadır. Bu dallanma ile birlikte her geçen gün farklı alanlarda istenilen bilgiye daha hızlı ulaĢmak mümkün hale gelmekte ancak bu durum sosyal ağların ve yeniliklerin psikolojik etkileri ile birlikte yeni alıĢkanlıkları, eğlenme ve merak dürtülerini arttırmaktadır. Ġnternet kullanım zamanı içerisinde o an ne yapmak istediğinizden bağımsız olarak edinilen bu alıĢkanlıkların etkisinde kalınmakta ve bu da internette tahmin edilenin çok üstünde zaman geçirmekle sonuçlanmaktadır. Günümüzde 1 milyarı aĢkın sosyal ağ kullanıcısı bulunmaktadır. Bu sosyal ağlar içerisinde en popüleri olan Facebook‘un kullanıcı sayısı 1 milyara yaklaĢırken Twitter‘ın kullanıcı sayısı da 100 milyonu aĢmaktadır. Her geçen gün hızla etki alanı artan sosyal ağları etkin bir Ģekilde kullanabilmek için bunların yapısı ve kullanım alanları ile ilgili bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Sosyal ağlarla ilgili bilgi sahibi olunması gereken Ģeylerden bazılarını aĢağıdaki gibi listeleyebiliriz; -Her geçen sosyal ağların kullanıcı sayısı artmakta ve daha fazla insan sosyal ağlara kayıt olmaktadır. -Sürekli olarak daha fazla insan sosyal ağlar ve çevrim içi sohbet üzerinde vakit geçirmeye baĢlamaktadır. -Sosyal ağlar çevrimiçi iĢlerde ve etkileĢimlerde tercih edilmeye baĢlamaktadır. (E-mail, sohbet programları vb. yerine) -Sosyal ağlardaki aktivitelerin kullanım oranı her geçen gün artmaktadır. -Sosyal ağ kullanıcılarının birçoğu rutin olarak günlük zamanın bir bölümünü sosyal ağlarda etkileĢim ile geçirmektedir. -Dünya nüfusunun yaklaĢık 7 milyar olduğu düĢünüldüğünde her 9 kiĢiden biri Facebook 318 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr kullanıcısı haline gelmiĢtir. Gün içerisinde sosyal medya kullanımına iten nedenler 3 madde halinde aĢağıdaki gibi sıralanabilir; -ĠĢte üretken olmama; Sosyal medyada zaman harcamayı iĢten uzaklaĢmak için bir alternatif olarak görme. -Bilgisayar kullanım aktivitesinin aile ve arkadaĢlarla birlikte zaman geçirme yolu haline gelmesi -Faklı aktivitelere ve egzersizlere daha fazla zaman ayırma isteği Sosyal ağları kullanımının zararlarını ortadan kaldırmak için kullanıcının kendisi için kullanımdan doğan avantajları ve dezavantajları tanımlaması ile alıĢkanlıklarını bu yönde değiĢtirmeye çalıĢması önemlidir Gün içerisindeki sosyal medya kullanımını sınırlandırmak için kullanılabilecek basit yöntemler -Saat ile zaman kullanımını sınırlandırma. -Sosyal ağların kullanımını bir perspektif altında toplama -Çevrimiçi sosyal ağ kullanım önceliklerini değiĢtirme -Çevrimiçi sosyal ağ kullanımında geçen zamanı kaydetme -Sosyal ağ kullanımını kâğıt üzerinde dökümante etme Günlük hayatta edinilen ve bırakılması zor olan birçok alıĢkanlık gibi internette çok uzun zaman geçirme de azaltılması için zaman gerektiren bir alıĢkanlıktır. Ġnternetin özellikle sosyal ağlarla birlikte kullanıcıları üzerinde alıĢkanlık ve uzun süreli kullanımlara yol açan etkisinin önüne geçmek için yukarıda listelenen yöntemler yardımcı olacaktır. 5. Sonuçlar Bu çalıĢmada internette etkin zaman kullanımı, internetin eğitimde kullanımında karĢılaĢılan durumlar ve özellikle sosyal ağlar ile birlikte internetin yapısında meydana gelen hızlı değiĢimler ve geliĢimler incelenmiĢ ve bunlara nasıl adapte olunabileceği hakkında bilgilendirmede bulunulmuĢtur. Sosyal ağlar bu değiĢim ve geliĢimler içinde en büyük paya sahiptir. Her geçen gün artan kullanıcı sayısı, yeni kullanım alanları ve kullanıcıları üzerinde oluĢturduğu psikolojik etki ve alıĢkanlıklarla hayatımızda daha büyük etkiye sahip olmakta ve bilinçli kullanımın önemi artmaktadır. 319 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Ġnternette etkin zaman kullanımı, değiĢimlere ve geliĢimlere adapte olmak için her bir alt baĢlık altında bugüne kadar elde edilen tecrübelerin ve yapılan çalıĢmaların rehberliğinde görülen faydayı arttırabilmek için önerilerde bulunulup bunların gerekliliği ortaya konulmuĢtur. Yalnızca öğrencileri ve eğitmenleri hedef almaktan öte tüm internet için faydalı olabilecek, ileride yapılacak çalıĢmalar için baĢlangıç niteliğinde ve rehber niteliğinde bir yayın ortaya konmak hedeflenmiĢtir. Kaynaklar Çömek A. 2009,Ġnternetin Etkin Kullanımı Ġle Öğrenme Stillerinin Öğretmen Adaylarının Akademik BaĢarı Ve Tutumlarına Etkisi, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 301 sayfa, 2009. Arkut Ġ C, ―Ġnternet Ve Yeni YaĢam―, KTMMOB. Karaarslan E, Çelik T, Internet üzerinden AraĢtırma Yöntemlerinin Etkin Kullanılması, Lefke Avrupa Üniversitesi Bilgisayar Mühendisligi Bölümü, 7 sayfa. Zamanı Etkin Kullanma, Anadolu Universitesi Psikolojik Danısma ve Rehberlik Merkezi Easy Ways to Limit Your Time on Social Media Networks, hubpages, ―http://christywrites.hubpages.com/hub/Easy-ways-to-limit-your-social-media-usageduring-the-day‖, (ET:13.06.2012). How to Effectively Use Internet Time, wikiHow, ―http://www.wikihow.com/EffectivelyUse-Internet-Time‖, (ET:18.02.2012). How To Effectively Use Social Networks To Your Advantage, PRODUCTIVITY BITS, ―http://www.productivitybits.com/how-to-effectively-use-social-networks-to-youradvantage‖, (ET:06.04.2012). Internet Usage Statistics: How We Spend Our Time Online (INFOGRAPHIC), HUFFPOST TECH, ―http://www.huffingtonpost.com/2010/06/22/internet-usagestatistics_n_620946.html‖, (ET:13.04.2011). Worldwide Social Media Usage Trends in 2012, Search Engine Watch, ―http://searchenginewatch.com/article/2167518/Worldwide-Social-Media-UsageTrends-in-2012‖, (ET:13.04.2011). 320 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kırsal Göçmenlerde Kentlilik Bilincinin Kentsel DönüĢüm Açısından Değerlendirilmesi* Selda GEYĠK YILDIRIM 1, Ozan YILDIRIM 2 1 Kafkas Üniversitesi,Kağızman MYO,Öğretim Görevlisi 2 Kafkas Üniversitesi,Fen Bilimleri Enstitüsü,Yüksek Lisans Öğrencisi Özet Dünya nüfusunun giderek daha fazla oranda kentlerde yaĢamaya baĢlaması ve kentlerin bir yerleĢim biriminin ötesine geçip toplumsal geliĢmenin etkili bir aracı konumuna gelmesi kentlerin önemini daha da arttırmıĢtır. Günümüzde pek çok alanda merkezi konumda bulunan kentler gerek ulusal gerekse uluslar arası arenada sahip oldukları nitelikleri ölçüsünde kendi toplumlarının yazgısını tayin etmektedirler. Bu nedenle kentlerin geleceğini inĢa etmede kent sakinlerine dünden daha fazla gereksinim duyulmaktadır. Bugün kentlerimizin geçmiĢten gelen ve hala çözüme kavuĢmamıĢ pek çok sorunu mevcuttur. Bu sorunların çözümü ile birlikte kentlerimizin ihtiyaç duyduğu önemli olgulardan biri de kentlilik bilincidir. Sahipsizlik duygusu, kent aidiyeti yokluğu, sorumluluktan kaçınma, kenti araçsallaĢtırma, kent problemlerine duyarsızlaĢma ve benzeri problematik durumlar ne yazık ki günümüzde hissedilmekten öte gözle görülür bir hale gelmiĢlerdir. Kenti sahiplenmemek ya da kenti sahipsizleĢtirmek kentsel problemler karĢısında kent insanını da toplumsal birlikten ve dayanıĢmadan yoksun bırakmaktadır ve asıl sahipsizleĢtirilen de kent sakinleri ve kent topluluğu olmaktadır. Kendini kentin bir parçası olarak görmeme de kent problemleri adına çabalama uğraĢını zayıflatmaktadır. Bu çalıĢmada, Ġstanbul‘da yoğun bir nüfusa sahip kırsal göçmenlerin sahip oldukları kentlilik bilinci düzeyleri kentsel dönüĢüm açısından incelenmiĢtir. Alan araĢtırması neticesinde elde ettiğimiz bulgularda kentlilik bilincinin sosyal, kültürel ve ekonomik faktörlerin etkisiyle Ģekillenen bir olgu olduğu gözlenmiĢtir. Sağlıklı bir kentsel dönüĢümün planlanması ve uygulanmasında kent sakinlerinin katılımı ve desteği büyük önem taĢımaktadır. Katılımcılık oranı yüksek kentliler de kentlilik bilincine sahip bireylerden oluĢmaktadır. Bu nedenle kentsel dönüĢüm projelerinde kent sakinlerinin sahip oldukları ya da olmadıkları kentlilik bilinci göz ardı edilmemesi gereken en önemli hususlardan biridir. Anahtar Kelimeler: Kırsal Göçmen,Kentlilik Bilinci,Kentsel DönüĢüm. (*Bu çalıĢmada Selda GEYĠK‘in ―Kırdan Kente Göç Sonrası Kentlilik Bilinci‖ adlı yüksek lisans tez çalıĢmasından yararlanılmıĢtır.) Evaluation of Urban Awareness in Rural Immigrants in Terms of Urban Transformation Abstract Increasing rate of world's population, who started to live in the urban areas, and cities which go beyond only being the residential units and become one of the most effective tools of social development have increased the importance of the cities. Today, cities, which are key points of every aspect of our life, are appointing to the destiny of their communities with the qualifications that they have gained not only in national but also in international arena. For those reasons, inhabitants of the cities are needed more than ever to build the future of the cities that they reside. Today, we have lots of problems that have been created in the past yet 321 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr waiting for the answers to be resolved. Urban consciousness is the most crucial need along with solutions for those problems.A sense of dereliction, the lack of urban belonging, responsibility, avoidance, instrumentalism of the city, depersonalization to urban problems and other problematic situations, unfortunately, have become more visible today than it was thought. Not to own the urban or not be equipped with the city has put residents alone against the city problems, and real orphans were actually become urban dwellers and urban communities. Not to see itself as a part of the urban is also weakening the efforts to resolve the urban problems. In this research, the level of urban awareness of the rural immigrants, who are densely populated in Istanbul, has been studied in terms of urban transformation. It has been noted in the findings gathered from field researches that urban awareness has been shaped by social, economical and cultural elements. Urban dwellers, their participation and consistent support become so vital for a healthy planning of urban transformation. Urban dwellers, which have high level of participation, consist of individuals who are equipped with urban conspicuousness. Therefore, inhabitants who whether own urban awareness or not should not be neglected in urban transformation projects. Key Words: Rural Immigrant, Urban Awareness, Urban Transformation. 1.GiriĢ Tarihsel süreç içinde kentin fiziki yapısı, sosyal dokusu ve düĢünce dünyasına etki ederek onu bugünlere taĢıyan kent insanının kentin geleceğinin sigortası olduğu fikri bugün sıklıkla ve daha yüksek sesle yankılanmaktadır. Kent insanı ve toplulukları kentte yalnızca barınan değil, kentin koruyuculuğunu üstlenerek onun sürdürülebilirliğini muhafaza edecek öncelikli sorumlularıdır artık. Bunlarla birlikte bugünün kentleri dünden daha fazla risklerle karĢı karĢıyadır. Yüzyılın doğasına uygun olarak risklerin neliği, niteliği ve neticeleri de çeĢitlenmiĢtir. Bu risklerden biri de korumacılıktan uzak kentli sayısının azımsanmayacak oranlara ulaĢmıĢ olmasıdır. Bu durumun temel nedenlerinden biri de göç olayının nedenleri ve neticelerinde yatmaktadır. Dolayısıyla kentsel dönüĢüme iliĢkin yapılan/yapılacak politika ve projeler kadar göçün çıkıĢ noktalarına iliĢkin iĢlevsel politika ve projelerin de artması gerekmektedir.Ayrıca göç olgusunun kentsel dönüĢüm ihtiyaçlarını çoğaltacağı da unutulmamalıdır. Kentlilik bilinci ile kentsel dönüĢüm arasındaki iliĢki iki anlamda düĢünülmelidir. Bunlardan ilki kentsel dönüĢüm projelerinde kent sakinlerinin sosyo-kültürel ve ekonomik özelliklerini geliĢtirecek uygulamaların göz ardı edilmemesi gerektiği,bir diğeri ise kentlilik bilinci düzeyinin yüksek olduğu kentli sayısının kentsel dönüĢüm projelerine yönelik yapacakları katkılardır. Kentsel dönüĢüm sürecinin merkezinde kent alanı ve sakinleri yer almaktadır. Ġstanbul ve benzeri büyük Ģehirlerde kırdan kente göç etmiĢ yoğun bir nüfusun varlığı göz önünde bulundurulduğunda kırsal göçmenlerin kentlilik bilinci düzeylerinin iyileĢtirilmesine yönelik yapılacak katkılar her türlü kentsel dönüĢüm proje ve süreçlerini daha sağlıklı ve katılımcı kılacaktır. Benzer Ģekilde kırsal göçmenlerin sosyo-kültürel ve ekonomik anlamdaki iyileĢtirilmelerine yönelik yapılacak bütün kentsel dönüĢüm projeleri de kent geleceğini daha sağlıklı kılacaktır. 2.Veri ve Yöntem Bu çalıĢmada yüksek lisans tez çalıĢması olarak 2010 yılında tamamlanan araĢtırmanın bulgularından yararlanılmıĢtır. Tesadüfi yöntem kullanılarak yapılan alan araĢtırmasında Ġstanbul‘un Sancaktepe ilçesinde yer alan Mevlana Mahallesi‘nde ikamet eden kır kökenli 322 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr bireylerin kentlilik bilinci düzeyleri ve kentlilik bilincine etki eden demografik, sosyo-kültürel ve ekonomik faktörlerin etkisinin öğrenilmesi amaçlanmıĢtır. ÇalıĢmada yaĢ, cinsiyet, medeni durum,meslek, eğitim ve gelir düzeyi, kentte kalıĢ süresi ile ilgili değiĢkenlerin kentlilik bilinci üzerindeki etkileri de incelenmiĢtir. Mevlana Mahallesi sakinlerinden seçilen 200 kiĢilik örneklem grubu üzerinde 45 soruluk anket formu yüzyüze görüĢme tekniği ile uygulanmıĢ ayrıca konu hakkında derinlemesine bilgi edinilmesi amacıyla yedi kiĢiyle mülakat yapılmıĢtır. 200 kiĢilik cevaplayıcıdan elde edilen veriler SPSS‘e iĢlenmiĢ, veri giriĢi tamamlandıktan sonra frekans ve yüzdelikler alınmıĢ, Ki-Kare Bağımsızlık testiyle çapraz tablolar oluĢturulmuĢtur.Bu çalıĢmadan elde edilen bulgular kentsel dönüĢüm açısından değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır. 3.Temel Kavramlar Göç ve KentleĢme Göç ve kentleĢme süreçleri Türkiye için bugün de dikkate değer olgular arasında yer almaktadır. Çünkü bu olgular kentsel dönüĢüme iliĢkin söylemlerin, plan ve projelerin ortaya çıkıp sıklaĢmasına neden olan temel faktörlerdendir. Ġstanbul‘un nüfus verileri ve bu nüfusun istikrarlı bir Ģekilde artıĢ gösterdiği/göstereceği de hesaba katılırsa konunun önemi netlik kazanacaktır. Toplumsal değiĢmenin önemli dinamiklerinden biri olan göç olgusu ―coğrafik, toplumsal ve kültürel bir yer değiĢtirme hareketidir‖ (Yalçın,2004).Toplumsal yapıda meydana gelen değiĢimler göçü meydana çıkardığı gibi göç olgusu da toplumsal yapıda birtakım değiĢmeleri ortaya çıkarmaktadır. Göçün meydana geliĢinde ekolojik, demografik, ekonomik, siyasi, ailevi ve bireysel faktörler gibi pek çok faktör etkili olmaktadır. Genel kanıya göre Cumhuriyet‘in kuruluĢundan 1950‘lere kadar siyasi nedenli göçlerden, 1950‘den 1980‘lere kadar daha çok ekonomik nedenli göçlerden söz etmek mümkündür. 1950‘li yıllardan itibaren hissedilir boyuta ulaĢan iç göçler 1960‘lı yıllardan sonra hız kazanmaya baĢlamıĢtır.1970‘li yıllarda da doğudan batıya doğru yapılan göçler devam etmiĢ, büyük Ģehirlere taĢınan göçmenlerin oluĢturdukları göçmen ağları ve mevcut iletiĢim olanakları vb. faktörler de kırsal alanlardan kentsel alanlara doğru yapılan göçlerin hızını arttırmıĢtır (Sezal,2003). 1980‘ler ve 1990‘larda Türkiye‘de olduğu kadar dünyada da göç hareketlerinin nedenleri çeĢitlenmiĢ ve karmaĢıklaĢmıĢtır (HÜNEE,2001). 1980‘li ve 1990‘lı yıllarda da yeni bir fenomen olarak zorunlu göç ortaya çıkmıĢtır(TSBD,2002). Ġç göçlerin yoğunlaĢtığı savaĢ sonrası yıllarında özellikle de 1950‘den sonra Karadeniz ve Ġç Anadolu illerinin iç göçlere katıldıkları görülmektedir. 1960 yılından sonra iç göçler Doğu Anadolu‘ya da yayılmıĢ ve bu bölgelerdeki iller de göç veren iller arasında yer almıĢlar, yerleĢim alanları hızla nüfus kaybetmeye baĢlamıĢtır (Akgür,1997). Ġkinci dünya savaĢı sonrasında kır-kent yönlü göç hareketlerinin varıĢ noktalarından biri olan Ġstanbul‘a yönelik göç hareketliliği 1950‘den sonra hızlanmıĢ ve farklı bölgelerden gelen kır nüfusu göçüyle Ġstanbul önce ki evrelerden farklı bir sürece girmiĢtir Kentin savaĢ öncesinde bir milyonu bulan nüfusu,1923‘te 720.000‘e inmiĢti (Mantran,2005). 1927-1940 arasında Ġstanbul‘un nüfusu 690.857‘den 793.749‘a çıkmıĢtı (Kuban,2000). 1940-1945 arasında, kentin nüfusu 793.950‘den 860.550‘ye yükselmiĢti: söz konusu artıĢ köylülerin göçü sonucu ortaya çıkmıĢ ve hemen önemli sonuçlar doğurmamıĢtı (Mantran,2005). Bu tarihlerden sonra ise Ġstanbul nüfusu artmaya devam etmiĢ,1950‘lili yıllarda milyona ulaĢmıĢtır.1975‘te 3.900.000 olan nüfus 1980‘de 4.750.000‘e yükselmiĢtir ( Santran, 2005). TĠSK‘in verilerine göre 2011 yılında toplam nüfus 74.724.269 kiĢidir ve 13.624.240 kiĢi Ġstanbul‘da yaĢamaktadır. YaklaĢık 70 yıldır nüfusu sürekli artan bir kent konumunda olan Ġstanbul için göçlerin varlığı ve sürekliliğine iliĢkin kalıcı çözüm politikaları hala beklenmektedir. Bu çözümün temel noktası da hiç Ģüphesiz bölgeler arası sosyo-ekonomik farklılıklardır. 323 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Türkiye‘de iç ve dıĢ dinamiklerin etkisiyle kırsal alanlarda sosyal yapının değiĢimi ile baĢlayan süreç mevcut yapıda bir takım yeni oluĢumlara sahne olmuĢ ve bu süreç içerisinde kırsal alanlarda yaĢayan nüfus ‗‘göç‘‘ ile seçimini netleĢtirip kentlere akın ederek kentleĢmeyi baĢlatan nedenler arasında yerini almıĢtır. Türkiye‘deki iç göçlerin niteliği, niceliği ve neticeleri kentleĢmenin yapısını belirleyen dikkate değer olgulardan biridir. 150 km uzunluğunda ki Ġstanbul metropoliten bölgesi içinde,1980‘lerin baĢlarına değin 33 belediye ve 156 köy vardı.2001 yılında, köylerden çoğu belediye statüsü kazanmıĢ, anakent sınırları içinde ki belediye sayısı 74‘e yükselmiĢtir. 1990-2000 arasındaki on yıllık dönemde Tuzla, Kartal‘ın kent nüfusları %100 üzerinde artmıĢtır. (KeleĢ,2008) KeleĢ‘in deyimiyle Ġstanbul vb. kentlere her yıl birer kent daha eklenir. Nedenleri ve neticeleri açısından çeĢitlilik gösteren kentleĢme, yer aldığı toplumun yapısal özellikleri paralelinde gerçekleĢme biçimi, etkisi ve neticeleri farklılaĢan bir süreçtir. BaĢka bir deyiĢle, varoluĢ biçimi ve var ettikleri bakımından toplumdan topluma hatta aynı toplum içinde farklı yerleĢmelere göre değiĢmektedir. Yapısal özellikleri bakımından benzer olan ülkelerin kentleĢme süreci ve neticeleri ayrı bir analize ihtiyaç duyar. Bu konuda Karpat‘ın değerlendirmeleri dikkate değerdir. Karpat‘a göre (2003) gecekondu olgusu birer toplumsal sapma olarak görülürken, bu olgunun ortaya çıktığı ülkelerin yapısal farklılığı göz ardı edilmiĢtir. Kentlilik Bilinci Kentlilik bilinci, bireyin kendini yaĢadığı kentin bir parçası olarak algılaması, kente karĢı duyarlılık göstermesi ve sorumluluk hissedebilmesi, kentli olduğunun, kentte yaĢadığının ve bu niteliksel durumların gerektirdiği ölçülerde hareket etmenin bilincine ulaĢmıĢ olmaya iĢaret eder. Kentli birey ise kentsel kuruluĢlara duyarlı, sorumluluk bilinci yüksek, katılımcı, aktif, kentsel haklarını bilen, isteyen, kentsel hizmetlerden yararlanan ve kente karĢı duyarlı olandır. Kentli birey olabilmenin ön koĢulu kentte yaĢıyor olmak olsa da yalnızca kentte yaĢamak kentli birey olmaya yetmeyecektir. Bir kentin mensubu olmak o kenti sahiplenmekle baĢlar (ġan, 2008). Kentlilik bilinci oluĢumunda bireysel, sosyal, ekonomik ve fiziksel faktörlerin etkisi bulunmaktadır. Ayrıca kente ait olma duygusu,kenti sahiplenme,kent kurumlarına katılım ve kent sorunlarıyla ilgilenme kentlilik bilincinin temel göstergeleridir. Kentlilik bilincine sahip kentliler kent için baĢlı baĢına bir zenginlik demektir. Bugünün kentleri yalnızca devletin, yerel yönetimlerin gücü oranında değil kentli bireylerin niceliği ve niteliği ölçüsünde dünya kentleriyle yarıĢabilecek konuma ulaĢabilecektir. Ayrıca bugünün kentlileri düne oranla daha fazla söz hakkını elinde bulundurarak yerel yönetim faaliyetlerini yönlendirebiliyor, yanlıĢ politikalara karĢı seslerini yükseltebiliyorlar. Burada önemli olan husus,yanlıĢlığına karar verdiği uygulamaların değerlendirmesini yapabilecek düzeye gelmiĢ kentlilerin varlığıdır.Mevcut uygulamaların nesnel bir bakıĢ açısıyla yanlıĢ olduğuna kanaat getirmek de baĢlı baĢına belli bir bilinç düzeyini gerektirir. Kentlilik bilinci yalnızca kente karĢı sorumluluk, duyarlılık, ona ait olma duygusu yaratmaz aynı zamanda kente ait olan diğer kentlilerin varlığını ötekileĢtirmeden uyumlu bir birlikteliğin,ortak anlayıĢ ve uygulamaların yaratılmasına da olanak tanır. Kentlilik bilinci,kentlerin geleceğini, ülke özelinde ve dünya genelinde nasıl konumlanacağını belirleyecek, kentin sosyo-ekonomik zenginliğini arttıracak, kentlilerin dayanıĢmacı ve katılımcı olmalarını geniĢletecek bir olgunun varlığına iĢaret eder. Bireylerin kentte ikamet etmeleri onların kentliliğe uygun vasıfları edinmeleri için yeterli olmamaktadır. Kentsel yaĢama uyumu kolaylaĢtıracak sosyoekonomik Ģartların kısıtlı olması bireylerin kentlileĢmelerini, kentli birey niteliklerinden uzak oluĢları da kentlilik bilinci oluĢumunu geciktirmektedir. Bu gecikme ise yalnızca ―Dünya Mirası kenti‖ Ġstanbul‘u ve kent sakinlerini değil toplumun tümünü etkilemektedir. 324 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Deneyimler göstermiĢtir ki,hanehalkı gelirleri artmadıkça ve karmaĢa içindeki yaĢamlar dengeli bir hale gelmedikçe, yoksunluk içindeki mahalleler düzenli bir Ģekilde yenileme projelerine ve özel belediye hizmetlerine sürekli gereksinim duymaksızın yaĢayamayacaklardır (Turok,2010). Binlerce yıl öncesinden bugüne ulaĢmıĢ, çeĢitli kültürlerin kendisine yaĢam alanı bulduğu ve kültürlerin varlığa dönüĢme, geliĢme ve geniĢleme potansiyeline aracı olmuĢ, kimliksel çok yönlülüğü bulunan Ġstanbul, tarihsel, fiziksel, sosyal ve kültürel bütün değerlerinin muhafazasında kentlilik bilincine sahip kent yurttaĢına bugün daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Kültür mirasının korunması ancak toplumun sahip olduğu hazinenin değerini kavramasıyla mümkün olabilir (Ahunbay,2011). Ġstanbul, küresel çapta sıradıĢı kentlerden biri olarak görülen, yoğun ilgiye sahip ve türlü değerlerin atfedilip yüceltildiği, ‖UNESCO‘nun Avrupa‘da eĢi bulunmayan bir ‗mimari miras‘ olarak kabul ettiği‖ (Kökden,2009), ―Dünyanın en uzun ömürlü kenti‘‘ olarak tanımlanan bir kenttir Ġstanbul. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda kentsel dönüĢüm projelerinde kentin tarihsel ve kültürel mirasını muhafaza edebilmede de ve sosyo-ekonomik ve kültürel açıdan geliĢmiĢ kent sakinlerinin varlığı son derece önemlidir. Kentsel DönüĢüm Kentsel dönüĢüm kent mekanlarında çeĢitli nedenlerle meydana getirilen sosyal, ekonomik,kültürel ve fiziksel anlamdaki değiĢimlere iĢaret eder. Farklı amaçlara/ihtiyaçlara hizmet etmek adına yapılan/yapılması planlanan kentsel dönüĢüm projelerinin özellikle kent alanlarındaki problematik durumlara iliĢkin olarak ortaya konulduğu ifade edilir. Kentsel dönüĢüm politikasının merkezinde,yoksulluğu ve fiziksel köhnemeyi gelecekte yeniden ortaya çıkmayacak Ģekilde azaltma mücadelesi yatmaktadır. Bu çoğunlukla değiĢik değer ve gerçekliklerin,özellikle de verimliliğin arttırılması, yatırımların büyütülmesi, istihdam yaratılması gibi ekonomik büyümeye iliĢkin amaçlara ek olarak sıkıntıların giderilmesi,refahın arttırılması ve eĢitsizliğin azalması gibi sosyal adalet ve sosyal açıdan bütünleĢme gündemiyle ilgili olanların da beraber ele alınması becerisi anlamına gelmektedir(Turok,2010). Bu doğrultuda gerçekleĢtirilecek kentsel dönüĢümler kent geleceği ve kent sakinleri adına daha sağlıklı olacak ve verimli sonuçlar doğuracaktır. Aksi taktirde yalnızca fiziksel anlamda yapılan yenilenmelerin kent geleceğini arzu edilir düzeye ulaĢtırmada yeterli olmayacağı unutulmamalıdır. DönüĢüm uygulamalarında en deneyimli ülkelerden biri olan Ġngiltere‘deki dönüĢüm gündeminin içinin bugün düĢük gelir gruplarının sosyal açıdan bütünleĢmesi, güçlendirilmeleri, katılım,mekana aidiyet, hoĢnutluk,sosyal ve kültürel çeĢitliliğin korunmasını ve sürdürülmesini hedeflemek ile doldurulduğu bilinmektedir.(Özdemir ve diğ.'den aktaran, Özden,2010) Tekeli‘ye göre (2011) kent mekanında değiĢmeyi ve dönüĢmeyi sürekli gündemde tutan nedenler vardır. Bunlardan ilki kentin nüfusunun sürekli artması bir diğeri ise kentin ekonomisinin geliĢmesi ve dünyaya eklemlenme biçiminin değiĢmesidir.Kentin geliĢmesi,artan refah,tüketim kalıplarının değiĢmesi,artan özel araba sahipliği ve bu talepleri karĢılamak için yapılan yollar geliĢtirilen alt yapılar,çok yönlü değiĢme talepleri yaratmaktadır. Örneğin bir kentte yapılan metro gibi,ekspres yollar gibi,büyük hizmet ve eğitim kampüsleri gibi geliĢmeler kentteki göreli eriĢilebilirlikleri değiĢtirmekte kent mekanında dönüĢümler baĢlatan tetikleyiciler olarak çalıĢmaktadır. Kentte ortaya çıkan dönüĢüm taleplerine iliĢkin daha baĢka nedenler de sayılabilir. Yapıların eskimesi ve performanslarının düĢmesi,yangın,deprem,su baskını gibi nedenlerle büyük kayıpların olması ya da olma riski taĢıması vb.(Tekeli,2011). AzgeliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde kentsel yenileme ülkedeki iç göçlere bağlı çarpık kentleĢme, plansızlık, gecekondulaĢma, kaçak 325 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr yapılaĢma,düĢük kaliteli sanayileĢme,imara iliĢkin yasaların yetersizliği ya da uygulanamaması,kamu arazilerinin iĢgali ya da rasyonel Ģekilde değerlendirilememesi, küreselleĢmenin,zaten sorunlu olan kentsel mekan üzerindeki etkileri gibi nedenlere bağlı olarak ortaya çıkmaktadır (Özden,2008). Kentsel dönüĢümün uygulanacağı alanlarda öncelikle mevcut projelerin nesnel bir bakıĢ açısı ile değerlendirilmesi,her kesimden katılımcı bir anlayıĢın hakim olması,dönüĢümün yerel halkın sosyo-ekonomik ve kültürel ihtiyaçlarına da yanıt vermesi gerekmektedir. Ġstanbul‘da yoğun bir nüfusa sahip olan kırsal göçmenlerin kentlilik bilincinden uzak olmaları da baĢlı baĢına bir kentsel sorun olarak görülmeli ve bu sorunun gelecekte iki ciddi soruna yol açacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Bunlardan ilki sahiplenilmeyen, sorumluluk ve duyarlılık gösterilemeyen kentlerde yapılacak olan her türlü kentsel dönüĢüm projelerinin halk katılımından yoksun kalacağı, bir diğeri ise gerçekleĢtirilmiĢ olan kentsel dönüĢüm projelerinin halk tarafından yeterli derecede benimsenemeyeceğidir. Kentsel dönüĢümler kentsel sorunlar ya da koruma adına üretiliyorsa,daha iyi bir kent geleceği adına yapılıyorsa kentlilik bilinci Ģüphesiz bu süreç adına büyük önem taĢımaktadır. Diğer taraftan kentlilik bilincinin yaratılması da baĢlı baĢına bir dönüĢüm projesine ihtiyaç duymaktadır. 4.Kırsal Göçmenlerde Kentlilik Bilinci Örneklem grubunun %50‘si kadınlardan %50‘si erkeklerden, %75‘i evli,%25‘i bekar bireylerden oluĢmaktadır. Örneklemin %22‘si 30-34, %17‘si 25-29, %16.5‘i 18-24, %13.5‘i 45-49, %12.5‘i 40-44, %11‘i 35-39, %4‘ü 55-59, %2‘si 50-54, %1.5‘i de 60 ve üstü yaĢ grubunda yer almaktadır. %26.5‘i Doğu Anadolu, %24.5‘i Karadeniz, %18‘i Güneydoğu Anadolu, %15.5‘i Ġç Anadolu, %9‘u Marmara,%5‘i Akdeniz, %1.5‘i de Ege Bölgesinden göç etmiĢ nüfustan oluĢmaktadır. Eğitim durumunda en yüksek payı %38.5 ile ilkokul mezunları oluĢturmakta,sırayı %26.5 ile lise mezunları,%15 ile ortaokul mezunları,%10.5 ile üniversite mezunları, %7.5 ile okuryazar olmayanlar, %1.5 ile yalnızca okuma yazma bilenler ve %0.5 ile diğer grubu oluĢturmaktadır. %35‘i ev hanımı, % 28‘i iĢçi, %8,5 iĢsiz, %7,5 geçici iĢçi, %5‘i profesyonel meslek, %4,5‘i diğer, %4,5‘i esnaf, %3,5‘i emekli, %2‘si memur, %1,5‘i ise öğrencidir. Aylık gelirde en yüksek payı %28 ile ¨ 500-750 gelire sahip olanlar oluĢturmaktadır. . % 26‘sı ¨500‘den az, %23‘ü ¨800-1000 , %9‘u ¨1050-1300 TL, %6.5‘i ¨1350-1500 , %5.5‘i ¨1550-1800 , %2‘si ¨1800 üzeri aylık gelire sahip olduklarını belirtmiĢlerdir. %62‘si konut sahibidir,%35‘i kiracı konumundadır, %3‘ü de tanıdıklarının evinde oturduklarını ve kira ödemediklerini belirtmiĢlerdir. %47,5‘inin SGK, %7,5‘inin yeĢil kart, % 5,5‘inin bağ-kur, %1‘inin ise emekli sandığı bulunmaktadır. %38,5‘inin ise hiçbir sosyal güvencesi bulunmamaktadır. Bireylerin %38.5‘i iĢsizlik, %36.5‘i daha iyi yaĢam koĢulları, % 7.5‘i geçim sıkıntısı, %6‘sı evlilik, % 5.5‘i daha önce akraba ve hemĢehrilerinin göç etmesi, %3.5‘i terör ve güvenlik, %2.5‘i diğer nedenler ile göç ettiklerini belirtmiĢlerdir. Örneklemde yer alan bireylerin yalnızca %7.5‘i kendilerini Ġstanbullu olarak hissetmektedir. Ġstanbul bir ev olarak düĢünüldüğünde bireylerin kendilerini bu evin nesi olarak gördükleri sorusuna karĢılık %50‘si kendilerini kiracı olarak gördüklerini ifade etmiĢlerdir. Misafir olarak görenlerin oranı %25.5, yabancı olarak görenlerin oranı ise %13‘tür.Bireylerin yalnızca %11.5‘i kendilerini kentin sahibi olarak gördüklerini ifade etmiĢlerdir. Bu oran bireylerin kentlilik bilinci düzeyi hakkında bize ipucu sağlayan önemli bir veridir. Çünkü kentin sahiplenmesi kentlilik bilincinin olmazsa olmaz niteliklerinden biridir. Örneklemin %44‘ü kendilerini kentli olarak görmemektedir. %50.5‘i ilk fırsatta Ġstanbul‘dan ayrılmayı düĢündüklerini, ifade etmiĢlerdir.Bu durumun hem maddi hem de manevi gerek bireyden gerekse birey dıĢı unsurlardan kaynaklı birçok gerekçesi bulunmaktadır. 326 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Bireylerin %82.5‘i hiçbir kuruluĢa üye değildir. Bireylerin yalnızca %17‘si mahalle dayanıĢmasının önemli olduğunu ifade etmiĢtir. Bireylerin %61‘ine göre mahalle dayanıĢmaları bulunmamaktadır.Bireylerin mahallenin geliĢimine yönelik projelere iliĢkin katılım durumlarında sadece %28‘si gönüllü olarak çalıĢacağını belirtmiĢtir. %28‘i bu tür iĢlerin devletin ya da belediyenin görevi olduğunu, %20.5‘i ilgi duymadıklarını, %20‘si ücret karĢılığında katılacağını %3.5‘i de diğer gerekçeleri ifade etmiĢlerdir. Bireyler mahallerindeki eksikliklerin bilincinde olmalarına rağmen örneklem grubunun yalnızca %26‘sı mahalledeki sorunlar için belediyeye müracaat ettiklerini beyan etmiĢlerdir. Güçlü bir mahalle dayanıĢması kurulmadıkça kentli dayanıĢması ve kentin sosyal ve fiziki açıdan geliĢimi istenilen düzeyde gerçekleĢmeyecektir. %51‘i Ġstanbul‘un tarihi, kültürel ve coğrafi özelliklerini bilmediklerini, %26.5‘i kısmen bildiklerini, %22.5‘i de bildiklerini belirtmiĢlerdir. Bireylerin %74‘ü Ġstanbul ile ilgili kentsel projelerle ilgilenmediklerini, %11‘i ilgilendiklerini, %15‘i de bu projelere kısmen ilgi duyduklarını belirtmiĢlerdir. Bireylerin %38,5‘i Ġstanbul‘un 2010 Avrupa Kültür BaĢkenti seçilmesinin kendileri için hiçbir anlam taĢımadığını ifade etmeleri kentlilik bilincinin göstergeleri açısından son derece karamsar bir tablo yaratmaktadır. %64‘ü de kültürel etkinliklere hiç katılmadıklarını ifade etmiĢlerdir. Bu bulgular bireylerin kentin sosyo-kültürel yaĢantısından uzak olduklarını göstermektedir. Kentlilik bilinci geliĢiminde özelikle kentin kültürel değerlerinin aĢılanması ve bu değerlerin uygulamalı olarak kent sakinlerinin yaĢantılarında varolması son derece önemlidir. Örneklem grubunun çoğunluğu (%45) sağlık kuruluĢlarının yetersizliğini, %16.5‘i alt yapı eksikliğini, %11.5‘i plansız yapılaĢmayı, %9‘u park ve yeĢil alan eksikliğini, %5‘i diğer (büyük alıĢveriĢ merkezleri, kadın sığınma evi vb.), %4‘ü eğitim kurumlarının yetersizliğini, %3‘ü resmi kurumların azlığını, %3‘ü de temizliği mahallenin en önemli problemi olarak belirtmiĢlerdir. Bu tür eksiklikler ne yazık ki bireyleri kentte yaĢadıkları hissinden uzaklaĢtırmaktadır. Bireylerin çoğunluğu ‖burası bana Ġstanbul‘da yaĢadığımı hissettirmiyor‖, ifadelerini sıkça dillendirmiĢlerdir. Eğitim durumu ile kenti sahiplenme arasında,meslek ile kenti sahiplenme arasında,gelir durumu ile kenti sahiplenme arasında anlamlı bir iliĢki bulunmuĢtur. Alt gelir grubunda yer alan bireylerin sahiplenme oranlarının hiç bulunmadığı ve yabancılaĢma olgusunun özellikle alt gelir grubunda yoğunlaĢtığı tespit edilmiĢtir. Bu veriler göz önüne alındığında sosyo-ekonomik özelliklerin kent sakinleri açısından taĢıdığı önem de ortaya çıkmaktadır. 5.Sonuçlar ve Öneriler DeğiĢim ve dönüĢüm süreci kentsel mekânlarda sürekli var olan olgulardır fakat bu durum kentin geleceğini riske atacak uygulamalar için bir gerekçe olamaz. Her Ģeyden önce kentsel dönüĢüm projelerinde toplumsal boyutun ciddi anlamda önemsenmesi gerekmektedir. Yapılan/yapılması planlanan kentsel dönüĢüm projelerinin tümünün tartıĢmasız doğru uygulamalar olduğu fikri de gerçeği yansıtmamaktadır. Kent ve kent sakinleri adına yapılacak her türlü uygulamada tüm sorumluluk sadece bireye ya da sadece yerel yönetimlere, devlete ya da sivil toplumlara ait değildir. Bu noktada bütün ile parça arasındaki iliĢkinin doğru bir Ģekilde kavranılmıĢ olması gerekmektedir. Bütünü oluĢturan parçaların yalnızca birinin dahi aksaklığı bütünün niteliğini sarsmaya ya da aksatmaya yetecektir. Dolayısıyla her bir parça sorumluluk alanına dahil olanları itinayla yerine getirdiği vakit sağlıklı bir bütünden söz edilebilir. Her bir öğe kent geleceğinin arzu edilir düzeye ulaĢmasında hiç kuĢkusuz pay sahibidir. Bu nedenle yaĢanılan ortak mekanın ancak paylaĢımcı, katılımcı ve destekleyici bir anlayıĢla sürdürülebilirliği mümkün olabilir. DönüĢümdeki temel amaç nedir? Kentsel sorunlara çözüm üretmek.O halde mevcut kentsel sorunlar nelerdir ve bunlara iliĢkin uygulaması yapılmıĢ dönüĢüm projelerinin bu sorunları çözme noktasındaki baĢarı düzeyi hangi oranlardadır? Tüm bunların belli aralıkla analizinin 327 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr yapılması ve neticelerinin bütün yönleriyle doğru bir Ģekilde değerlendirilmesi de oldukça önemlidir. Kaynaklar Ahunbay,Z.(2011), Ġstanbul‘da Kentsel Mimari,Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul Akgür,Z.G.(1997), Türkiye‘de Kırsal Kesimden Kente Göç ve Bölgelerarası Dengesizlik (1970-1993), Ankara, Kültür Bakanlığı. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (2001) : Nüfus ve Kalkınma (Göç, Eğitim, Demokrasi, YaĢam Kalitesi ), Ankara Karpat,K.(2003), Türkiye‘de Toplumsal DönüĢüm, Çev., Abdulkerim Sönmez,Ġmge Kitabevi Yayınları, Ankara KeleĢ, R.(2008), KentleĢme Politikası, 10.Baskı, Ġmge Kitabevi Yayınları,Ankara. Kökden,U.(2009),‖Kentler Üreten Tarih-Tarih Üreten Kentler‖, COGĠTO, Kent ve Kent Kültürü, 5.Baskı,Yapı Kredi Yayınları, s.37-42. Kuban,D.(2000), Ġstanbul bir kent tarihi: Bizantion, Kostantinopolis, Çev.,Zeynep Rona Ġstanbul, 2.Baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ġstanbul. Mantran,R.(2005), Ġstanbul Tarihi, Çev.Teomen Tunçdoğan, ĠletiĢimYayınları, Ġstanbul. Özden,P. P.(2008),Kentsel Yenileme,Ġmge Kitabevi Yayınları,Ankara Özden,P.P.(2010),‖Türkiye‘de Kentsel DönüĢüm Politikaları ve Mevzuatına EleĢtirel Bir BakıĢ‖,Kentsel DönüĢümde Politika, Mevzuat, Uygulama, Derleyen:Dilek Özdemir, Nobel Yayın DağıtımAnkara,s.194-224 Sezal, Ġ.(2003) : Sosyolojiye GiriĢ, Ankara, Martı Kitap ve Yayınevi ġan,M.K.(2008), ―Kent Kültürü ve Kente Aidiyet Bilincinin OluĢturulması Süreçleri‖ Kocaeli BüyükĢehir Belediyesi Kültür Yayınları, (2008), 3. Yöresel Kültürler Fuarı ve Sempozyumu: 27 Haziran- 4 Temmuz 2008 KentlileĢme ve Kentlilik Bilinci, Yöresel Kültürler Fuarı ve Sempozyumu, Kocaeli, s.1-9 Tekeli,Ġ.(2011),Kent,Kentli Hakları,KentleĢme ve Kentsel DönüĢüm,Tarih Vakfı Yurt Yayınları,Ġstanbul Turok,I.(2010),‖DönüĢümün Mücadelesi:Yoksul Mahalleleri Kent-Bölgesindeki Büyümenin Parçası Haline Getirebilmek‖,Kentsel DönüĢümde Politika, Mevzuat, Uygulama, Derleyen:Dilek Özdemir,Nobel Yayın DağıtımAnkara,s.35-50 Türk Sosyal Bilimler Derneği, 7.Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi (2002) : KentleĢme Göç ve Yoksulluk, Ankara, Ġmaj Yayıncılık Yalçın,C.(2004), Göç Sosyolojisi, Anı Yayıncılık ,Ankara 328 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kentsel DönüĢümde Elektromanyetik Kirliliğin Kontrolü Ġçin Örnek Modelin Ġlkesel Boyutu Prof.Dr.Osman ÇEREZCĠ1, AraĢ.Gör. ġuayb YENER1, AraĢ.Gör.Baha KANBEROĞLU1 1 Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Elektrik Elektronik Mühendisliği, SAKARYA, syener@sakarya.edu.tr cerezci@sakarya.edu.tr, bkanberogolu@sakarya.edu.tr Özet Elektromanyetik radyasyon (EMR), artık çevremizi bizimle beraber paylaĢan bir unsur. Evimizde sevdiklerinizle birlikte iken, belki etrafınızda yoğun bir elektromanyetik dalga olabilir. Bu, baz istasyonundan kaynaklanabilir, yüksek gerilim hattından veya radyo-TV vericilerinden kaynaklanabilir, evin elektrik tesisatından kaynaklanabilir; eğer tavan yüksekliği düĢükse, tasarruflu ampulden ciddi bir Ģekilde ortaya çıkabilir. Bunun dıĢında, uydu haberleĢme sistemleri ve dünyamızın dıĢında bulunan uydular vasıtasıyla dünyaya gönderilen Elektromanyetik dalgalar var. Günlük yaĢamımızda çoğu kere elektrik cihazların yanında uzun süre kalmakla ya da yüksek gerilim hattının altında bulunmakla geçiririz. Belki de durakta beklerken tam karĢımızda bir ağaç ya da heykel, reklam panosu içine kamufle edilmiĢ Ģekilde bir baz istasyonu antenleri tarafından farkına varmadan mikrodalgalarla ıĢınlanmaktayız. Bu çalıĢmada kentlerdeki elektromanyetik kirlilik kaynakları tanıtılarak Sakarya Üniversitesi tarafından Ģehirlerimizde 20 yıldır yapılan elektromanyetik kirlilik ölçüm sonuçları ve yıllara göre EMK artıĢ trendi tartıĢılacaktır. Elde edilen ölçüm sonuçlarının Avrupa‘daki Ģehirlere göre karĢılaĢtırılması yapılacaktır. Ayrıca Avrupa‘da yapılan elektromanyetik kirlilik kontrol faaliyetleri tanıtılarak kentsel dönüĢümde elektromanyetik kirliliğin kontrol ve azaltılması ile ilgili olarak alınacak olan önlemler için örnek bir model ilkesi olarak sunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Elektromanyetik kirlilik, güvenlik limitleri, yüksek gerilim hatları, baz istasyonları Abstract: Electromagnetic Radiation(EMR) is afactor that shares our environment with us. An intense electromagnetic wave may be around us while we are at home with our relatives. This can be caused by the base stations, high voltage power lines, radio-TV transmitters or electrical plumbing of the house and also it can be occured by saving bulbs seriously if the ceiling height is low. In addition, satellite communications systems and satellites located outside of our planet's sent electromagnetic waves to the world. In our daily lives, we spend most of our times next to electrical devices or under the high voltage lines. While waiting at the bus stop, we can be beamed by microwaves that are caused by base stations camouflaged into a billboard, tree or sculpture. In this study, results and its upward trend of electromanyetik pollution measurements performed by Sakarya University for 20 years will be discussed by introducing the sources of electromagnetic pollution in urban areas. The measurements results will be compared with the results obtained from the European cities. Electromagnetic pollution control activities in 329 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Europe are also introduced to present a role model for precautions to be taken for the control and migitation of electromagnetic pollution at transformation of urban areas. 1.GiriĢ Bilindiği gibi ülkemiz coğrafyasında deprem gibi afetlerin zararlı etkilerinden insanları korumak için kentsel dönüĢüm yasası çıkarılmıĢ ve yürürlüğe girmiĢtir. Bu yasanın öngördüğü çalıĢmalarda afet riski altındaki alanların, sağlıklı kentler haline dönüĢtürülmesinde sadece deprem riskleri dikkate alınması sağlıklı kent oluĢumuna yeterli katkıyı sağlamayacaktır. Kentsel dönüĢüme kentsel yaĢam kalitesi ve yaĢanabilirlik olgusu ile bakıĢ yapılacak olunursa; kentin sağlıklı geliĢim sürecinde halkın sokakta, evinde ve çalıĢma ortamında hangi seviyede elektromanyetik kirliliğe maruz kalabileceğinin de planı ve projesi yapılmalıdır. Bu husus aynı zamanda gelecek nesillerimizi de doğrudan ilgilendirmektedir. Bu açıdan yapılacak olan Kentsel rönesans elektromanyetik kirlilik kontrolünde önemli bir fırsat olacaktır. Bozulan kentsel alanların belirli planlarla kentsel dönüĢüme tabi tutulurken kentin fiziksel Ģartları ile toplumsal sınırlar arasındaki iliĢkiler dikkate alınmalıdır. Çevremizde bir elektromanyetik kirlilik kaynakları olan baz istasyonları, enerji iletim hatlarının yerleĢimleri toplum ve çevre açısından önemlidir. YaĢadıkları kentin sosyal bir öznesi olan insanların kentlerdeki her yapı ile etkileĢim halinde olup iki unsur arasında denge sağlanmalıdır. Kentsel dönüĢüm yapılan bina ve alanlarda insanlar yaĢam sürecekleri için onların duygu ve düĢünceleri dikkate alınmalıdır. Bu açıdan bakılırsa sağlıklı kentlerimizi Avrupa'nın en az elektromanyetik kirliliğe sahip yaĢam yeri olması hedeflenmelidir. Bunun sağlanması için Halen sadece ısı etkisi dikkate alınarak hazırlanan yönetmelikler yerine biyolojik etkileĢim riskine göre kriterler oluĢturulmalıdır Bugün elektromanyetik kirlilik ile ilgili ülkelerin uyguladığı yönetmelikler son derece farklı limitler içermekte olup elektromanyetik kirliliği kontrol ve yönetimi için Ġsviçre ve Ġtalya gibi bazı ülkelerde (ülkemizdeki uygulamalardan farklı olarak ) ihtiyat ilkesine dayanan son derece duyarlı yaklaĢımlar görülmektedir. Ülkemizde uygulanan yönetmeliklerin insanların sağlıklı yaĢam kalitesine önem verir içeriğinde olmadığını maalesef söylemek durumundayız. Kentsel dönüĢümle kurulacak olan kentler insanların minimum elektromanyetik kirlilikle yaĢam sürmelerini sağlamak için önemli bir fırsat olabilir. Bunun için yetkililerin bu değiĢim sürecinde kalıcı çözüm önerilerimizi dikkate alan katılımcılığa, iĢbirliğine önem veren yaklaĢım göstermelidir 2.Elektromanyetik Alanlarla BiyoetkileĢim Alan; belirli bir bölgeye dağılmıĢ bulunan ve o bölgedeki herhangi bir cisme etki eden fiziksel bir nesnedir. Elektromanyetik alan veya elektromanyetik radyasyon denilince çevremizde bulunan elektriksel cihazlardan yayılan elektrik ve manyetik alan anlatılmak istenir. Bu dağılmıĢ alanlar bir Ģekilde vücudumuzla devamlı etkileĢim yapmaktadır. GüneĢ sistemimizde gezegenden gezegene değiĢen doğal bir elektromanyetik ortam vardır. Üzerinde yaĢadığımız mavi gezegenin yerküre merkezindeki yarı sıvı ferromanyetik çekirdek sürekli statik jeomanyetik alan yaymaktadır. Bizler diğer canlılarla birlikte 40 µT değerlerinde elektromanyetik alan yayan dev bir mıknatısın üzerinde yaĢam sürmekteyiz. Bulutlu havalarda yıldırım oluĢurken elektrik alan çok kısa sürede 40kV/m ye kadar yükselebilmektedir. GüneĢten dünyamıza çarpan elektromanyetik radyasyon her saniyede metrekare baĢına 1400 Joule enerji vermektedir. Bu doğal elektromanyetik kaynakların yanı sıra evlerimizde kullandığımız saç kurutma makineleri, çamaĢır makineleri mikrodalga fırınlar vs. tüm elektriksel cihazlar çevremizde elektromanyetik radyasyon oluĢtururlar. Günlük yaĢamımızda çoğu kere elektrik cihazların yanında uzun süre kalmakla ya da yüksek 330 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr gerilim hattının altında bulunmakla geçiririz. Belki de durakta beklerken tam karĢımızda bir ağaç ya da heykel, reklam panosu içine kamufle edilmiĢ Ģekilde bir baz istasyonu antenleri tarafından farkına varmadan mikrodalgalarla ıĢınlanmaktayız. EM alanların dokular içindeki iyonlara olan etkileri neticesinde onların hareketlerini arttırmaları neticesinde Ģiddetlerine bağlı olarak bir ısı enerjisi de ortaya çıkar. Bunun sonucunda da dokular içerisinde sıcaklık artıĢı görülür. Ġnsan vücudunda herhangi bir dokunun kendi iç sıcaklığının 0.5C den daha fazla artması o dokunun tolere edemeyebileceği bir değer olarak alınmıĢtır. Bu değeri temel alarak geliĢtirilen bir sınır değer tüm vücut ortalama özgül soğurma değeri olarak kabul edilmiĢtir. 4W/kg olarak verilen bu limitin 10 kat düĢük değeri (0.4W/kg) ihtiyat ilkesi ıĢığında Dünya Sağlık Örgütü, Elektrik-Elektronik Mühendisleri Enstitüsü (IEEE), Milletlerarası Ġyonize Olmayan Radyasyondan Korunma Komitesi (ICNIRP) tarafından insan vücudunun RF ve mikrodalga etkilerinin hissedilmeyeceği sınır termal etkilerin baĢladığı değer olarak Ģimdiye dek kabul edilmiĢtir. ġekil 1. Baz istasyonu yakınında bulunan bir evde uzun süreli EMR ölçümü Isıl etkiler yanında, ısıl olmayan etkiler (non-thermal effects) olduğuna ve hücreler ve dokuların olumsuz etkilenebileceğini savunan çalıĢmalar da görülmeye baĢlanmıĢtır. 331 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġekil 2. Baz istasyonu karĢısındaki bir evde Elektromanyetik Radyasyonu Frekanslara göre dağılımı 3.Baz istasyonları ile ilgili Yasal düzenlemeler Günlük hayatımızda bizleri ilgilendiren Elektromanyetik radyasyonu (EMR) iki ayrı frekans bandından oluĢur. Birincisi, çok çok düĢük frekanslı elektromanyetik alanlar olarak isimlendirilen elektriksel cihazlardan, yüksek gerilim hatları-trafolardan yayılan ELF bandır. Diğeri ise ile baz istasyonları, cep telefonları ve radyo-TV vericilerinden yayılan radyo – mikro dalga frekans (RF-MW) bandıdır. Bu iki bandın insan vücuduna etkisi farklı fiziksel mekanizma ile olur. Ve güvenlik sınır değerleri de farklıdır. Buna rağmen halkı bilgilendirme amaçlı GSM firmaları tarafında hazırlanan broĢürlerde;( ki bu broĢürler mahkemelere de adli davalarda delil olarak sunuluyor.) evde saç kurutma makinesinden baz istasyonuna göre daha fazla radyasyon geliyor Ģeklinde yanıltıcı bilgiler verilmektedir. Hâlbuki ELF ve RF-MW banlarının frekansları farklı ve etkileĢimleri farklıdır. Genel olarak 2kHz frekans altındaki alanlar ELF bandını oluĢtururlar. Yüksek frekanslı dalgalar ise 100kHz ile 300 GHz arasını kapsar. Ev içinde elektrik tesisatı kaynaklı ELF frekanslı alanlar 0.05 değerinde iken civarından yüksek gerilim geçmesine bağlı olarak bu değer 100 kat artabilmektedir. Benzer durum baz istasyonu frekanslı elektromanyetik dalgalar için de geçerli olup evlerinin bazı bölümleri baz istasyonu yakınında ve baz antenlerinin bakıĢ yönünde olan konutlar normal halde 0,6 V/m değerinde iken ġekil 1'de de görüldüğü gibi bu değer 10-15 kat daha fazla elektromanyetik olabilmektedir. ġekil 2 'de ise baz istasyonu karĢısında kalan bir evde Elektromanyetik Radyasyonunun frekanslara göre dağılımı gösterilmiĢtir. Baz istasyonunun karĢısında oturan bir insan ise sürekli olarak baz istasyonunun elektromanyetik dalgasına maruz kalabilir. Bu, hangi değerde kalırsa güvenli olabilir? Nobel ödüllü Prof.Dr.Devra Davis Disconnect isimli kitabında cep telefonlarının sağlık açısından ciddi bir risk oluĢturduğunu ve Cep telefonunu 40 yıl kullandığında, bir kiĢinin sağlık açısından ciddi sorunlar yaĢayacağı ifade etmektedir. Eğer bu risk sürekli konuĢma anında 5332 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 10 V/m‘ye inen elektromanyetik radyasyondan dolayı oluĢuyorsa baz istasyonu anteni karĢısında bulunan bir ev içinde yaĢayan bir kiĢi -ki bu insan bağıĢıklık sistemi zayıf olabilir, çocuk olabilir hasta olabilir- bu seviyelerde EMR ‗ye sürekli olarak maruz kaldığında bu da bir ciddi risk oluĢturacak bir durumdur. Çünkü ülkemizde ilgili yönetmelikler ortamın toplamında 42 V/m ‗ye kadar elektromanyetik radyasyona maruz kalınabilir demektedir. Örneğin, ġekil 3 de Ġstanbul‘da bir evde 24 saatlik sürede tarafımızdan yapılan uzun süreli ölçüm grafiği verilmektedir. Ölçüm yapılan ev yatak odası olup baz antenlerinden 30 metre uzaklıktadır. ġekilden de görüldüğü gibi yatak odasında elektromanyetik radyasyon 3G frekanslarında gece belirli saatler arasında 11-12 V/m gibi artıĢlar göstermektedir. ġekil 3. Baz istasyonu uzun süreli ölçüm grafiği (en üsteki grafik 3G frekansına aittir. ) ICNIRP limitleri uzun süreli elektromanyetik radyasyon maruziyetleri için yeterli güvenlik sağlayamadığı tartıĢılmaktadır. Bu nedenle bazı kuruluĢlar tarafından precautionary approach ilkesini dikkate alarak sıcaklık etkisinden baĢka biyolojik etkileĢim paremetresine göre limitler önerilmektedir. Ülkemizde Bilgi Teknolojileri ve ĠletiĢim Kurumu(BTK) ICNIRP (International Commission on Non-Ionizing Radiation Protection-Ġyonize olmayan radyasyondan koruma komisyonu limitlerinin en üst seviyesine göre belirlediği limitleri 21.04.2011 Tarih ve 27312 Sayılı Resmi Gazetede ―Elektronik HaberleĢme Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan ġiddetinin Uluslararası Standartlara Göre Maruziyet Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Kontrolü ve Denetimi Hakkında Yönetmelik'te yayınlamıĢtır. Bilgi Teknolojileri ve ĠletiĢim Kurumu yönetmeliğinde ortamın toplamı için olan sınır değerler ile tek bir cihaz için olan sınır değerler birbirinden ayrılmıĢtır ve ortamın toplamı için olan sınır değerin %25‘i alınarak tek bir cihaz için olan sınır değer belirlenmiĢtir. Buna göre baz istasyonlarının çalıĢtığı frekanslar için ülkemizde geçerli sınır değerler Tablo 1‘deki gibidir 333 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Tablo 1. Türkiye‘de GSM frekansları için geçerli sınır değerleri GSM Operatörü Frekans Bandı VODAFONE TURKCELL AVEA 3G (Her Üç Operatör) 900 MHz 900 MHz 1800MHz Elektrik Alan ġiddeti (V/m) Tek bir Ortamın cihaz için toplamı için 10,23 41,25 10,23 41,25 14,47 58,34 2100 MHz 15 61 Manyetik Alan ġiddeti (A/m) Tek bir Ortamın cihaz için toplamı için 0,027 0,111 0,027 0,111 0,038 0,157 0,04 0,16 ICNIRP limitleri uzun süreli elektromanyetik radyasyon maruziyetleri için yeterli güvenlik sağlayamadığı tartıĢılmaktadır. Bu nedenle bazı kuruluĢlar tarafından precautionary approach ilkesini dikkate alarak sıcaklık etkisinden baĢka biyolojik etkileĢim parametresine göre limitler önerilmektedir. Ülkemizde 42 V/m olan bu limitler Ġtalya‘da 6 V/m ve Ġsviçre‘ de ise 5 V/m olarak uygulanmaktadır. ABD ve bazı Avrupa ülkeleri ICNIRP ‘ın oluĢturduğu sınır değerleri uygularken, Ġsviçre, Ġtalya gibi bazı Avrupa ülkeleri ise sınır değerler olarak ICNIRP güvenlik limitlerinin 1/10‗nunu (onda biri) uygulamaktadır. Örneğin Tablo 2'de görüldüğü gibi, Ġsviçre‘de baz istasyonu kaynaklı EM Radyasyonun olası olumsuz etkisi için öncelikli olarak Ġhtiyat Ġlkesi‗ni benimsemesi dolayısıyla ev, ofis, hastane, okul ve çocuk oyun alanları gibi hassasiyet gösteren sürekli yaĢam yerlerinde 5 (V/m)‗yi sınır değer olarak kabul etmiĢ olup bunu uygulamaktadır. Tablo 2. Elektromanyetik radyasyon için Ġsviçre‘de uygulanan ihtiyati limit değerler Elektromanyetik Kaynağı Radyasyon Sınır Değer Yüksek Gerilim Hatları 1 µT (Manyetik Alan) Radyo TV Vericileri 3 V/m (Elektrik Alan) 900 MHz -GSM HaberleĢmesi 4 V/m (Elektrik Alan) 1800 MHz -GSM HaberleĢmesi 6 V/m (Elektrik Alan) 2100 MHz (3. Nesil)- GSM HaberleĢmesi 6 V/m (Elektrik Alan) Üç GSM HaberleĢmesinin de Bulunduğu Nokta 5 V/m (Elektrik Alan) 4 Çok DüĢük Frekanslı Alanları Ġle Ġlgili Limitler Santrallerde üretilen elektrik enerjisi kayıpları azaltmak amacıyla gerilim 380(kV), 154(kV), 34.5(kV) gibi değerlere yükseltilerek Yüksek Gerilim Hatları (YGH) ile direkler üzerinden kentlere taĢınır. Kısa mesafelerde ise Ģehir ve köylere dağıtılırken gerilim trafolar aracılığıyla daha alt seviyelere düĢürülür. Ve nihayet buralardan da 220 V / 380 V değerine indirilerek 334 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr evlerimizde kullandığımız hale getirilir. Üzerinden bazen 2500 amper değerinde akım geçen yüksek gerilim (YG) enerji iletim hatları ülkeyi ağ Ģebekesi halinde baĢtanbaĢa sarmakta olup etraflarında ELF bandı olarak isimlendirilen (30Hz-300Hz) frekans aralığında çok düĢük frekanslı non iyonize EM alan oluĢtururlar. Elektrik hatları ve trafo yakınlarında oturanlar ya da bulunanlar doğal olarak bu alanların etkisi altında yaĢamlarını sürdürürler. ELF manyetik alanların Ekim 2001‘de IARC (International Agency for Research on CancerUluslararası Kanser AraĢtırma Ajansı) tarafından 2B sınıfı olası karsinojen olarak tanımlanması, Dünya Sağlık Örgütü (WHO)‘nün 2004 tarihlerinde yaptığı ‗Sensitivity of Children to ElectroMagnetic Fields-Çocukların Elektromanyetik Alanlara Hassasiyeti‘ toplantısında ELF manyetik alanların çocuk lösemisini 2 katı artırdığını tüm dünyaya duyurması, ELF‘nin sağlık etkilerine yönelik araĢtırmaların önemini bir kez daha vurgulamıĢtır. Yüksek Gerilim Hatlarından yayılan Elektromanyetik radyasyon konusunda her ülke kendi standartlarına göre limit değerler belirlemiĢtir. Avrupa Birliği‘ne üye ülkeler ve ABD dâhil olmak üzere birçok Dünya ülkesinde ortak olarak kabul gören ve uygulanan limit değerler bulunmaktadır. Bu limit değerler Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından da tanınan ve uluslararası bir komisyon olan ICNIRP (International Commission on Non-Ionizing Radiation Protection – Ġyonize olmayan radyasyondan koruma komisyonu) tarafından belirlenmiĢtir. Limit değerler yayılan elektromanyetik radyasyonun frekansına bağlı olarak değiĢmektedir. ICNIRP tarafından ELF bandına dâhil olan 50 Hz frekansında genel halk için belirlenen 2010 limit değerleri Tablo 3‘teki gibidir. Tablo 3. 2010 Limit değerler (ICNIRP - 50Hz için) Elektromanyetik Kaynağı Yüksek gerilim Trafolar ve Güç (genel halk için) Kirlilik Elektrik (V/m) hatları, üniteleri 5000 Alan ġiddeti Manyetik Akı Yoğunluğu (µT) 200 Yüksek Gerilim Hatlarında kaynaklanan EMR ile ilgili düzenlemeler Ülkemizde 24.07.2010 tarihli resmi gazetede yayınlanan Çevre ve Orman bakanlığının yönetmeliği ile belirlenmiĢtir. Daha önceki yıllarda ise Türkiye‘de yüksek gerilim hatları ve trafolardan kaynaklanan EMR konusunda herhangi bir yasal düzenleme yoktur. Yüksek gerilim hatları ve diğer elektrik tesisleri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından 30.11.2000 Tarih ve 24246 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ―Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği‖ne göre kurulmaktadır. Bu yönetmelik ise EMR etkisini göz önüne almadan hazırlanmıĢ olmakla beraber bazı maddelerde dolaylı olarak değinilmektedir. Söz konusu bu yönetmelikte YGH lerin binalara yaklaĢma mesafesi hattın salınımı ile ilgili olup EMR etkisini kapsamamaktadır. Bu eksiklik 24.07.2010 tarihli resmi gazetede yayınlanan Çevre ve Orman bakanlığının yönetmeliği ile giderilmeye çalıĢılmıĢtır. Ancak Bize göre bu yönetmelik de YGH yakınlarında yaĢayanları EMA‘ların olumsuz etkilerinden koruyucu olmaya yönelik güven vermemektedir. Yeni yönetmeliğe göre ülkemizde 200 µT olan sınır değer; Ġsviçre‘de Yüksek gerilim ve trafo kaynaklı EM alanların ev, ofis, okul, hastane ve çocuk parkı gibi hassas mekânlarda özel uyguladığı 1 µT limit değerine göre çok yüksektir. Yapılan bilimsel 335 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr araĢtırmalarda, 0,4µT‘nın üzerindeki manyetik alan değerinin 6 yaĢ altındaki çocuklarda kansere yakalanma riskinde artıĢ olduğu rapor edilmektedir. Bu nedenle Ġtalya, Hollanda ve bazı Avrupa ülkelerinde yeni kurulacak hatlar için bu limitler duyarlı bölgelerde, yeni yerleĢim bölgelerinde ve 0,4µT ve 0,2µT seviyelerinde belirlenmektedir. Ve bu ülkelerin ELF limit belirleme tarihleri 2001 ve 2003 yıllarında çıkarılan yönetmeliklerle uygulanmaktadır. ġekil 5‘te ülkelere göre belirlenen ELF frekanslı limitler ile yönetmeliklerin çıkıĢ tarihleri gösterilmektedir. Dünya sağlık örgütü, WHO , elektromanyetik alanları sigara gibi 2B sınıfı kanserojen olarak kabul etmektedir. Ġtalya, Hollanda ve bazı Avrupa ülkelerinde yeni kurulacak hatlar için limitler yeni yerleĢim bölgelerinde evlerde 0,4µT ve 0,2µT seviyelerinde kalacak Ģekilde belirlenmektedir. Bu limit değerlerin korunması hatta çok daha alt seviyelere çekilmesi hastane gibi sağlık sorunları nedeniyle tedavi olmaya gelen insanlar için çok daha önem taĢıdığı açıktır. Avrupa‘da Elektrik tesisatı iyi yapılmıĢ bir binada ELF frekanslı manyetik alan seviyesi 0.08 µT civarındadır. Limitlerin sağlıklı insanlar için belirlendiği bilinmektedir. Hâlbuki bağıĢıklık sistemi bozulmuĢ insanların her an bulunduğu hastane ortamında aynı zamanda çalıĢan personel için de elektromanyetik ortamın kontrol edilmesi çok daha gereklidir. Standartlar kısa sürede oluĢabilecek zararlardan korumak içindir. Uzun süreli maruziyet, standartın altında bile olsa ortaya çıkabilecek etkiler standartta nazara alınmamaktadır. Standartlar elektromanyetik alanların sebep olduğu ısı artıĢını esas alır. Biyolojik değiĢliklere neden olan ısısal olmayan etkiler standartta yok kabul edilir. Cansız, ölü fantom modellerden elde edilen bilgiler standartta temel alınır. Bu ise canlı insanları koruyamaz! YetiĢkin erkeklere göre hazırlanmıĢ standartlar olup kadınlar, yaĢlılar, çocuklar için özel standartlar yoktur. 2007 de ABD de de yayınlanan ve bilim dünyası tarafından saygı duyulan14 dünyaca konusunda uzman TIP doktorların hazırladığı Bioinitiative Raporda EMA ların degiĢik frekanslardaki biyolojik ve ısısal olmayan etkilerine dikkat çekilerek mevcut standartların yetersizlikleri ortaya konulmaktadır. Bioinitiative Raporunda düĢük frekanslı alanlar için sınır 0.1 (µT) önerilmektedir. ġekil 4‘da ise Sakarya Üniversitesi‘nden geçen 34,5kV‘luk iletim hattında 25 metre mesafede 1 saatlik sürede yapılan manyetik alan ölçümünün grafiği verilmiĢtir. Grafikten de görüldüğü gibi manyetik alan 2,5 µT ile 3,4 µT arasında değiĢim göstermektedir. 3.6 Manyetik Alan Şiddeti (µT) 3.2 2.8 2.4 2 0 20 40 60 Ölçüm Süresi (Dakika) ġekil 4. 34,5kV enerji iletim hattının altında, hatta 25 metre mesafede ölçülen manyetik alan değiĢimi 336 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 5.ELEKTROMANYETĠK KĠRLĠLĠK KONTROLÜ ĠÇĠN TASARLANAN ÖRNEK MODELĠN ĠLKESEL BOYUTU Günlük yaĢamımızın ayrılmaz parçası olan elektromanyetik kirlilikten artık bireysel olarak alacağımız önlemlerle korunmamız giderek kaybolmaktadır. Cep telefonları kiĢisel ölçekte bilinçli olarak ve gelecekte oluĢturacağı riski kabullenerek yaptığımız elektromanyetik radyasyon üreten bir kaynak olurken istem dıĢı ve toplumsal ölçekte ise baz istasyonları, radyo – TV verici antenleri ve evlerimizin çok yakınlarından geçmekte olan yüksek gerilim hatları ile trafolar elektromanyetik alan yayıcı olarak çevremizi kuĢatmaktadırlar. Ayrıca binalarda kötü yapılmıĢ elektrik tesisatlarının, ev içinde kullanılan elektriksel cihazların da elektromanyetik kirliliği artırdığı bir gerçektir. YaĢam alanlarındaki elektromanyetik kirlilik boyutunun ülkemizdeki durumu Avrupa ile karĢılaĢtırıldığında son derece çarpıcı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Örneğin Avrupa‘da evlerde 0.05-0,1 µT arasında olan ELF frekanslı EMA seviyesi ülkemizde Bursa -Nilüfer‘ de yapılan 48 ölçüm sonucuna göre ortalama 0.39 µT değerine sahiptir. Evlerimizde GSM kaynaklı elektromanyetik kirlilik birikimi Avrupa‘ya göre çok yüksektir. Ev içlerinde elektromanyetik maruziyet çocuklar, yaĢlılar ve hastalar için yetiĢkin ve sağlıklı insanlara göre daha risklidir. Limitler ülkemizde elektromanyetik kirliliği kontrolde tek baĢına yetersizdir. UlaĢtırma Bakanlığının yetkisinde olan baz istasyonlarının kurulum ve yerleĢimi çevre kirliliği ve Ģehircilik açısından da ele alınarak Çevre ve ġehircilik Bakanlığı tarafından incelenmelidir. Ülkemizde Yüksek gerilim hatları ile ilgili yeterli bilgi ve veriler olmakla birlikte sayıları 70.000‘e ulaĢan baz istasyonları ile ilgili topluma açıklanmıĢ çok az ölçüm değeri ve bilgi vardır. Baz istasyonlarını değerlendirirken yapılan ölçümler 6 dakika gibi spot ölçümlerle raporlandırılmaktadır. Oysa sağlıklı bir bilgi ve yorum yapabilmek için günlere dağılmıĢ, 24 saat gibi sürekli ölçümlere gereksinim vardır. Bursa Nilüfer‘de yapılan uzun süreli ölçüm çalıĢmalarının benzeri diğer yerel yönetimlerde de yapılmalıdır. Baz istasyonlarından yayılan elektromanyetik dalgaların (radyasyon) dokularımıza çarptığında enerjisini aktararak dokuların ısınmasına sebep olduğu kanıtlanmıĢ bilimsel bir gerçektir. AĢırı ısı artıĢı dokuların fonksiyonunu bozabilir. Uluslararası sınır değerler ısıl etkilere dayanılarak hazırlanmaktadır. Ancak elektromanyetik dalgaların vücudumuza çarptığında ısıl olmayan olumsuz etkileri de vardır. Literatürlerde elektromanyetik radyasyonun kanser olasılığını artırdığı, baĢ ağrısı, uyku bozukluğu, iktidarsızlık gibi sorunlara yol açtığı bildirilmektedir. Limit değerler belirlenirken elektromanyetik radyasyonun ısıl olmayan etkisi göze alınmamaktadır. Sınır değerler yetiĢkin ve sağlıklı erkeklere göre hazırlanmaktadır. Oysa toplum salt sağlıklı erkeklerden oluĢmaz. Toplumda kadınlar, yaĢlılar, gençler, çocuklar, bebekler hamileler, embiryo, fetüs dıĢında hasta olan bireyler de bulunur. Kısaca limit belirlemeleri toplumun tümünü gözetmeden hazırlandığından yetersizdir. Bu nedenle ALARA (as low as reasonably achiveable-mümkün olan en düĢük doz) prensibi dikkate alınarak ihtiyat ilkesine göre koruyucu önlemler alınmalıdır. 337 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Türkiye [2010] - 200µT Manyetik Akı Yoğunluğu (µT) 100 10 İtalya (Duyarlı Mekanlar) [2003] - 10µT İtalya (Yeni Hatlar ve Yerleşimler) [2003] - 3µT 1 İsviçre (Duyarlı Mekanlar ev, okul, hastane, çocuk parkı) [2001] - 1µT Holanda (Duyarlı Mekanlar) [2005] - 0,4µT İtalya* (Venetto, Emilia, Toscana) - 0,2µT 0.1 . ġekil 5. Ülkelere göre yüksek Gerilim hatlarına iliĢkin ELF frekanslı EMA için çıkarılan yönetmelik tarihleri ve manyetik alan sınır değerleri. ELF frekanslı Elekromanyetik alanların risklerinin azaltılması için; dünyada iki bilimsel yöntem vardır. Bunlarda birincisi ve en önemlisi; Yüksek gerilim hatlarının altında ve çevresinde ROW(right- of-way) denilen belirli bir güvenlik koridoru bırakılarak bina yerleĢimi yapılmasıdır. Diğer bir yöntem de yüksek gerilim hatlarının yer altına alınmasıdır. Hatların yer altına alınması uygulaması yüksek gerilim hatlarını görsel platformdan kaldırmakla beraber, manyetik alanı yeterli seviyede azaltmadığı ve üstten geçerken yapmıĢ olduğu ıĢınlamaya bu defa da yer altında yapmaya devam ettiği bilinmektedir. Ayrıca ülkemizde YG hatlarının yer altına gömülerek yapılan örneklerinde manyetik alanı perdeleyici özel önlemler alınmamaktadır... Ülkemizde bu konuda yetersizlikler ve bilgi eksikliği vardır. Maliyet açısından da önemli bir bütçe oluĢturmaktadır. Ülkemizde elektromanyetik kirlilik kontrol projesi hazırlanarak kirlilik seviyesinin artmaması ve mevcut olumsuzlukların düzeltilmesi için planlamalar yapılmalıdır. Aksi takdirde hastaneler okullar birçok iĢ yerlerinde gereksiz yere elektromanyetik alana maruziyetler artarak devam edecektir. Ülkemizde 2010 tarihli Yönetmelikte, belirlenen 200 µT değeri manyetik alan değeri çok büyüktür(ġekil 5). Bu Ģu anlama geliyor herkes yüksek gerilim hatlarına dokunmayacak kadar yaklaĢabilir. Ve evlerini yapabilir.200 µT değerini bir yüksek gerilim hattının 3 metre yakınında bile görmek zor. Bu limit değerler bir önlem oluĢturmuyor. Yönetmelikteki EM alan sınır değerleri ile minimum yaklaĢım mesafeleri olarak belirlenen değerler birbiriyle uyumlu değil. Elektromanyetik Radyasyondan Ġnsanların Korunmasına iliĢkin çalıĢmalar aynı zamanda kontrol ve denetim hususlarını da içeriyor. ICNIRP gibi Uluslararası standart hazırlayan kuruluĢlar aĢılmaması gereken üst limitlerin ne olduğunu ısıl etki parametresine göre tanımlar ve her ülkede bu üst sınırları aĢmayan değerlerle kendi limitlerini belirler. Burada ülkemizde yönetmelik hazırlayanların gözden kaçırdıkları (bizce hatalı olan) çok önemli husus var; örneğin baz istasyonu kaynaklı EMR maruziyetine baz istasyonu yakınlarında sürekli maruz kalan bir insan veya bir aile ile sokaktan geçerken baz istasyonu EMR sine kısa süreli maruz kalan insanların aynı kategoride değerlendirilmesi yaklaĢımıdır. Kentsel dönüĢüm sürecinde 338 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr kentleri yeniden oluĢtururken elektromanyetik kirliliği de en alt seviyede tutabilmek için elektromanyetik alan maruziyetlerine iliĢkin yönetmelikleri bu açıdan yeniden düzenlemek gerekir. Ve bu yeni yönetmelik çerçevesinde kentin en yüksek binaları baz istasyonlarının yerleĢim noktaları olarak tespit edilmelidir. Bu konuda ġehircilik ve Çevre Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı da çalıĢmalara katılmalıdır. Bu gün ülkemizde uygulanmakta olan yönetmeliklerde baz istasyonları için verilen güvenlik sertifikalarının izin verdiği elektromanyetik alan düzeylerinin, 20-30 yıl sonra, bu tür alanlarda yaĢayan günümüz çocuklarında ne tür etkilere neden olabileceği veya olamayabileceğini, Ģimdiden kestirmek güçtür. Çünkü radyasyon korunmalarında genellikle, skolastik olmayan etkilerden korunma dikkate alınmakta ve skolastik etkiler genellikle dikkate alınmamaktadır. Elektromanyetik alanların herkeste aynı etkiler oluĢturmayabileceğine inanan biri olarak, bir öğrenci için bile etkilense, ihtiyati tedbir olarak, bu tür araç ve gereçlerin okul içlerine veya okulun hedef alanı içinde olabileceği noktalara kurulmasını, doğru bulmuyoruz. Yüksek risk gruplarının birlikte yaĢadığı okul, hastane, yaĢlı evleri vb. de Yüksek gerilim ve trafo kaynaklı (ELF) frekanslarında manyetik alanların 0,2 µT‘yı geçmemesi sağlanmalıdır. Bunun için öncelikli olarak YGH hatlarının yeni yapılan binalara olan en yakın mesafesi 150 metreden az olmamalıdır. GSM frekanslarında elektrik alan değerinin okullarda, evlerde, hastanelerde 0,1 V/m yi, geçmemesi sağlanmalıdır. Baz istasyonlarının okullardan 300 metre uzakta olması sağlanmalıdır. Baz istasyonlarının çevresindeki yaĢam alanlarından sürekli ölçümler yapılarak kontroller yapılmalı, gerektiğinde etkiyi azaltmak için baz istasyonu yakınında evlerde Elektromanyetik alan azaltıcı perde vs. uygulamalar yapılmalıdır. Özet olarak kentsel dönüĢümde baz istasyonlarının yerleri yakın çevresini en az elektromanyetik alan maruziyeti verecek Ģekilde kurulacak olan binaların yükseklikleri ve cadde ve sokakların yerleĢimleri dikkate alınarak hesaplanmalı ve ona göre faaliyet göstermelidirler. Aynı Ģekilde yüksek gerilim hatlarının geçiĢ koridorları çevresinde (YGH ler yer altından geçse bile )uygun mesafelerden sonra evler, binalar bulunmalıdırlar. Bu konuda Sakarya Üniversitesi kentlerin minimum elektromanyetik etki altında tutulması için talep halinde model çalıĢma ilkeleri çerçevesinde proje çalıĢması yapmaya hazırdır. REFERANSLAR [1] Nilüfer Belediyesi Elektromanyetik Kirlilik raporu 2010.(www.nilufer.bel.tr) [2] ICNIRP Guidelines, ―Guidelines For Limiting Exposure To Time-Varying Electric, Magnetic, AndElectromagnetic Fields (Up To 300 GHz)‖, Health Physics 74 (4), pp 494522, 1998. 3] Stuchly,M.A,Dawson,T.W.,,‖Ġnteraction of low frequency electric and magnetic fields with human body.‖ Proceedings of IEEE,88,pp643-666,.2000 [4] Çerezci O. ġeker,S ,‖Elektomagnetik Alanların Biyolojik Etkileri Güvenlik standartları ve Korunma Yöntemleri‖ Boğaziçi Üniversitesi 1991. [5] Wertheimer N.leeper E. ―Electrical wiring Configuration and Childhood Cancer‖ American Journal of Epidemiology,Vol.109.pp273-284.1979. [6 Resmi Gazete 27651 sayı. 24.04.2010. [7]. WHO report, International Agency for Research on Cancer. Interphone study reports on mobile phone use and brain cancer risk, 2010. [8]Europen Commission Report, Scientific Committee on Emerging and Newly Identified Health Risks, Possible effects of Electromagnetic Fields (EMF) on Human Health, 2009. SCENIHR [9]. Greenland S, Sheppard AR, Kaune WT, Poole C, Kelsh MA. A pooled analysis of magnetic 339 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr fields, wire codes, and childhood leukemia. Childhood Leukemia-EMF Study Group. Epidemiology 2000; 11:624-34. [10]. Joseph D Brain, Robert Kavet, David L McCormick, Charles Poole, Lewis B Silverman, Thomas J Smith, Peter A Valberg, R A Van Etten, and James C Weaver. Childhood leukemia: electric and magnetic fields as possible risk factors. Environ Health Perspect. 2003 June; 111(7): 962–970. [11]. ġeker,S ,‖Cep Tehlikesi‖ Hayy Kitap 2009 [12].Süleyman DaĢdağ ―Dalga Dalga Geliyorlar‖ Hay Kitap 2011 340 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Havza Koruma Eylem Planları Kapsamında Planlanan Atıksu Arıtma Tesislerinin Değerlendirilmesi ve Öneriler Sayiter YILDIZ1 1 Cumhuriyet Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü, 58140-Sivas, sayiteryildiz@gmail.com Özet Günümüzde en önemli sorunlardan biri kullanılabilir su miktarının azalması ve kalitesinin bozulması ile yaĢanan su kıtlığıdır. Nüfus artıĢına bağlı olarak geliĢen hızlı ve plansız kentleĢme, sanayileĢme, yoğun tarım faaliyetleri, yanlıĢ arazi kullanımları ve küresel ısınma bu durumun temel sebeplerindendir. Ancak asıl sorun, alternatifi olmayan doğal bir kaynak olan suyun daha planlı ve ekonomik kullanılması, su kaynaklarını tehdit eden sorunların belirlenmesi ve önlenmesi, su ve suya bağlı ekosistemlerin korunması, sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin sağlanması vb. hedeflerle geliĢtirilen ―su kaynakları yönetimi‖ ile ilgilidir. Su kaynaklarının yönetiminde iki temel husus ortaya çıkmaktadır: bunlardan biri su kaynaklarını korumak, diğeri sürdürülebilir bir Ģekilde su kaynaklarının kullanımını yönetmektir. Bu çalıĢma kapsamında su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir su kaynakları kullanımı ayrıntılı olarak ele alınmıĢtır. Ayrıca bu kapsamda Orman ve Su ĠĢleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan havza koruma eylem planı ve uygulanabilirliği ile ilgili ayrıntılı değerlendirmeler yapılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Su kaynakları yönetimi, havza koruma eylem planı, su kaynaklarının kullanımı Assessments and Proposals Made on Waste Water Treatment Facililities Planned within the Framework of Watershed Protection Action Plan Abstract Most important problem of today‘s world is the scarcity of water suffered due to the decline in available water and its qualitative degradation. Fast-paced and non-planned urbanization formation depending on the population growth , industrialization , intense agricultural activities , adverse land use are the major reason of this situation. In fact , main concern is related with ―water resources management‖ which targets ensuring the sustainable economic growth , protection of water and water-dependant ecosystems , determination of the issues intimidating water resources and cost-effective and planned use of water which is a natural source having no alternatives. There are two primary points coming into picture in water resources management ; one of these is protecting the water resources and the other is the management of water resources in a sustainable manner. Water resources protection and sustainable use of water resources has been tackled elaborately within the context of this study. Besides , in line within this context, elaborate assessments have been made in respect of the watershed protection action plan and its applicability which has been prepared by the Forestry and Water Works Ministry Water Management General Directorate. Key Words : Water resources management , watershed protection action plan , water resources availability 341 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 1. GiriĢ Yüzyılımızın en önemli sorunlarından biri kullanılabilir su miktarının ve kalitesinin azalması ve su kıtlığıdır. Nüfus artıĢına bağlı olarak geliĢen hızlı ve plansız kentleĢme, sanayileĢme, yoğun tarım faaliyetleri, yanlıĢ arazi kullanımları ve küresel ısınma bu durumun temel sebebidir. Ancak asıl sorun, alternatifi olmayan doğal bir kaynak olan suyun daha planlı ve ekonomik kullanılması, su kaynaklarını tehdit eden sorunların belirlenmesi ve önlenmesi, su ve suya bağlı ekosistemlerin korunması, sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin sağlanması, vb. hedeflerle geliĢtirilen ―su kaynakları yönetimi‖ ile ilgilidir (Karadağ, 2008). Su kaynakları tüm insanlığa aittir; bu nedenle ekonomik ya da ticari meta değil toplumsal varlıktır. BenimsenmiĢ genel ilke, her insanın sağlıklı ve güvenilir suya eriĢme hakkına sahip olduğudur (Turan ve Eren, 2008). Suya olan talebin sürekli olarak artmasına karĢın ikame kaynakların ortaya koyulamaması suyun plansız bir Ģekilde kullanılamayacağını insanlara öğretmeye baĢlamıĢtır. Suya olan talebin belirlenen önceliklere göre en uygun düzeyde karĢılanabilmesinin tek yolu, su kaynaklarının yönetim planlarının hazırlanması ve baĢarılı bir Ģekilde uygulanmasıdır (Korkmaz vd., 2009). Su kaynaklarının akılcı ve sürdürülebilir kullanımı mekânsal ve sektörler arası planlama ve karar verme süreçlerinin eĢgüdüm ve entegrasyonu ile baĢarılabilir. Su kaynaklarının yönetiminde iki temel husus ortaya çıkmaktadır: bunlardan biri su kaynaklarını korumak, diğeri sürdürülebilir bir Ģekilde su kaynaklarının kullanımını yönetmektir (Aksungur, Firidin 2008). Su kaynakları yönetimi, doğal çevrim içerisinde suyun insanlar tarafından gerek nicelik gerekse nitelik olarak en verimli Ģekilde ekonomik, sosyal ve çevresel faydalar içinde sistematik olarak kullanımı anlamına gelmektedir. Bu yönetim, suyun çok amaçlı kullanımının yanı sıra sürekli olmasını da sağlamalıdır (Meriç, 2004). Su potansiyelinin paylaĢtırılmasında kullanım önceliği Ģu Ģekilde sıralanmıĢtır: 1) Ġçme ve kullanma ihtiyacı 2) Hayvanlar- ve doğal hayatın, devamı için gerekli su ihtiyacı. 3) Tarımsal sulama suyu ihtiyacı 4) Enerji, ve sanayi suyu ihtiyacı 5)Ticaret, turizm, balıkçılık vb. su ihtiyacı (Aksungur, Firidin 2008). Su kaynakları yönetimi için hidrolojik sistemin sınırlarının belirlenmesi, sistemin sürdürülebilirliği kapsamında havza veriminin değerlendirilmesi, kullanım önceliğine göre su kaynaklarının gerek günümüzde gerekse gelecekteki paylaĢımı ve kullanım haklarının belirlenmesi aĢamalarını içermektedir. Her ne kadar su kaynakları ile ilgili sorunlar geniĢ ölçeklerde ele alınsa da bir hidrolojik sistemin doğru ve ayrıntılı bir Ģekilde incelenmesi ancak sistemin doğal sınırlan olan havza ölçeğinde gerçekleĢtirilebilir. (Meriç, 2004) Bu kapsamda su kaynaklan yönetim çalıĢmalarında temel amaç, kaynak üzerinde kalıcı zararlar oluĢturmadan, hidrolojik sistemin iĢleyiĢini değiĢtirmeyecek ama günümüzün ve geleceğin gereksinimlerini da gözetecek bir sürdürülebilir potansiyelin belirlenmesi olmalıdır. Belirlenen sürdürülebilir potansiyel, yasal çerçeveler doğrultusunda su hakları gözetilerek ve sosyal ve ekonomik koĢullar altında kullanım önceliği ve türüne göre en uygun tahsisata da sahip olmalıdır. Bu kapsamda yönetimin sürdürülebilir olmasının yanında diğer önemli bir faktör de etkin olması yani en uygun kullanımın gerçekleĢtirilmesidir (Meriç, 2004) Orman ve Su ĠĢleri Bakanlığı havza bazında entegre koruma planları yapılması yoluyla tüm geliĢmelere ve kullanımlara kontrollü bir Ģekilde yön verilmesi açısından 25 akarsu 342 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr havzasında Havza Koruma Eylem Planları‘nın hazırlanması için havzalarda önceliklendirme çalıĢmaları yapılmıĢ olup, bu çerçevede Havza Koruma Eylem Planları Raporu tamamlanmıĢtır. Bu kapsamda 2009 yılında hazırlanan raporda 11 adet havzanın çalıĢması tamamlanarak rapor halinde sunulmuĢtur. Bu çalıĢma kapsamında bakanlık tarafından yaptırılan ve tamamlanan Havza Koruma Eylem Planları her bir havza için ayrı ayrı incelenmiĢ ve özellikle bu havzaları korumak için planlanan atıksu arıtma tesisleri yapımı ve mevcut arıtma tesisleri ile projenin hayata geçirilmesi için hesaplanan maliyetler ele alınarak bazı önerilerde bulunulmuĢtur. Havzalara ait verilerin tamamı TÜBĠTAK MAM Çevre Enstitüsü tarafından hazırlanan Havza Koruma Eylem Planları raporundan alınmıĢtır. 2. Havza Koruma Eylem Planı Havzalarda ki yüzey ve yeraltı sularının özelliklerinin ve kirlilik durumu ile kentsel, endüstriyel, tarımsal, ekonomik vb. faaliyetlere bağlı olarak oluĢan baskı ve etkilerin tespit edilmesi, havza bazında tespit edilen kirlilik kaynaklarının ve yüklerinin ayrıntılı olarak incelenmesi, havzanın çevresel altyapı durumunun tespit edilmesi, havzada meydana gelen kirliliğin önlenmesi, havzanın korunması ve iyileĢtirilmesi için havzadaki tüm paydaĢların katılımı ile kısa, orta ve uzun vadede alınacak tedbirlere yönelik çalıĢmaların ve planlamaların yapılması amacıyla 11 havza için Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği Madde 5 hükümleri doğrultusunda Havza Koruma Eylem Planı hazırlanmıĢtır (TÜBĠTAK 2009a). Bu kapsamda YeĢilırmak Havzası, Büyük Menderes Havzası, Burdur Havzası, Ceyhan Havzası, Küçük Menderes Havzası, Kızılırmak Havzası, Konya Havzası, Kuzey Ege Havzası, Marmara Havzası, Seyhan Havzası ve Susurluk Havzası çalıĢmaları tamamlanmıĢtır. 2.1 YeĢilırmak Havzası TÜBĠTAK (2009a)‘ ya göre; YeĢilırmak havzasında yer alan yerleĢim yerlerinde toplam 15 adet evsel atıksu arıtma tesisi mevcuttur. Bunlardan biri ileri arıtma, 2‘si ikincil arıtma, biri stabilizasyon havuzu, biri biyolojik paket arıtma ve 10‘u da doğal arıtmadır. Havzada yer alan Tokat, Çorum ve Erbaa gibi daha büyük yerleĢim yerlerinde arıtma tesisi mevcut iken Amasya ilindeki tesisin ise henüz tamamlanmadığı çalıĢmada görülmektedir. Ayrıca havzada yer alan organize sanayi bölgelerinde 3 tesis planlama aĢamasında ve 1 tesis ihale aĢamasında olmak üzere 4 adet atıksu arıtma tesisinin daha iĢletileceği öngörülmektedir. Havza koruma eylem planı çalıĢması kapsamında havzadaki tüm yerleĢim yerleri için arıtma tesisi planlaması da yapılmıĢtır. Bu kapsamda ekonomik ve topoğrafik Ģartlar göz önünde bulundurularak, 3 farklı senaryo için AAT planlamalarının alternatifleri üretilmiĢtir. Yapılan planlamada havzada aktif çamur sistemi olarak planlanan arıtma tesisi sayısı 96 iken (5 ileri arıtma+91 ikincil arıtma), 64 adet de doğal arıtma kurulması planlanmaktadır. Tüm bu tesislerinde 2017 yılına kadar tamamlanması öngörülmektedir. Tesislerin tamamlanması ile birlikte havzada iĢletilecek arıtma tesisi sayısı 99 olacaktır. YeĢilırmak havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için toplam maliyet 178.435.716 avrodur. Yapılacak ile yatırım maliyeti 65.661.746 avro ve iĢletme maliyeti ise 112.773.970 avro olarak öngörülmüĢtür. 343 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 2.2 Büyük Menderes Havzası TÜBĠTAK (2009b)‘ye göre; havza içinde yer alan 20 adet evsel AAT‘den, 2‘si ileri arıtma, 12‘si aktif çamur sistemi ve 6 tanesi de doğal arıtmadır. Ayrıca havzadan bulunan organize sanayi bölgelerine ait 4 adet atıksu arıtma tesisi iĢletilmektedir. Bununla birlikte havzada iĢletilen AAT sayısı 18‘dir (ileri arıtma + ikincil arıtım) adettir. Havza koruma eylem planı kapsamında havzadaki yerleĢim yerlerine yeni arıtma tesisleri yapılması ve bazı mevcut arıtma tesislerinin de revize edilmesi öngörülmektedir. Bu kapsam 7 atıksu arıtma tesisinin revize edilmesi planlanmaktadır. Ayrıca havzada, alt havzalarla birlikte aktif çamur sistemi olarak planlanan atıksu arıtma tesisi sayısı 92 adettir. Bunlardan 29 adet tesis paket arıtma olarak planlanmaktadır. Havzada yer alan yerlerim yerlerinden 44 tanesine de doğal arıtma sistemi olarak atıksu arıtımı planlanmaktadır. Bu tesislerin tamamlanmasıyla birlikte havzada farklı büyüklüklerde toplam 77 adet evsel atıksu arıtma tesisi (ikincil arıtım ve/veya ileri arıtım), 29 adet paket arıtma ve 50 adet doğal arıtma iĢletilecektir. Büyük menderes havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan maliyet toplam 197.051.829 avrodur. Yapılacak olan yatırımın ilk yatırım maliyeti 62.585.148 avro ve iĢletme maliyetleri ise 134.466.681 avro olarak öngörülmektedir. 2.3 Burdur Havzası TÜBĠTAK (2009c)‘ye göre; havzada sadece bir aktif çamur sistemli arıtma tesisi iĢletilmektedir. Ayrıca havzada 1 adet organize sanayi bölgesine ait arıtma tesisi bulunmaktadır. Havza koruma eylem planı çalıĢması kapsamında havzadaki yerleĢim yerleri için yapılan arıtma tesisi planlamasında; aktif çamur sistemi olarak planlanan atıksu arıtma tesisi sayısı 13 adettir. Ayrıca 12 adet doğal arıtma yapımı ve 1 adet kısmi havalandırmalı stabilizasyon havuzunun ileri arıtmaya dönüĢtürülmesi öngörülmektedir. ÇalıĢmalar sonuçlandığında havzada 13 adet atıksu arıtma tesisi iĢletilecektir. Burdur havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan ilk yatırım maliyeti toplamı 9.618.570 avrodur. Bu tesisler için öngörülen iĢletme maliyeti ise 6.999.444 avrodur. Ġlk yatırım ve iĢletme maliyeti toplam 16.618.014 avrodur. 2.4 Ceyhan Havzası TÜBĠTAK (2009d)‘ye göre; mevcut durumda havza sınırları içerisinde yer alan ve proje kapsamında incelenen 108 yerleĢim yerinin 3 ünde atıksu arıtma hizmeti verilmektedir. Bunlardan bir tanesi stabilizasyon havuzudur. Havza bütününde atıksuları arıtılan nüfus 274.080 ile havza nüfusunun sadece %18 ine karĢılık gelmektedir. Havzada yer alan organize sanayi bölge müdürlüklerinden 2 tanesinde atıksu arıtma tesisi mevcuttur. Havza koruma eylem planı kapsamında, aktif çamur sistemi olarak planlanan atıksu arıtma tesisi sayısı 75 adettir. Bunlardan 53tanesi ileri arıtma 14 tanesi ikincil arıtma ve 8 tanesi paket arıtma Ģeklinde planlanmıĢtır. Ayrıca havzada 14 adet doğal arıtma yapılması öngörülmektedir. Bu çalıĢmaların gerçekleĢmesi halinde havzada toplam 79 adet atıksu arıtma tesisi iĢletilecektir. 344 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Ceyhan havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan maliyetlerin toplamı 157.157.414 avrodur. Ġlk yatırım maliyeti olarak hesaplanan miktar 60.956.336 avro iken tesislerin 30 yıllık iĢletme maliyeti toplamı 96.201.078 avro dur. 2.5 Küçük Menderes Havzası TÜBĠTAK (2009e)‘ye göre; mevcut durumda havza sınırları içerisinde yer alan yerleĢim yerinin 16‘sında atıksu arıtma hizmeti verilmektedir. Bunlardan 3‘ü doğal arıtma, 8 tanesi ileri arıtma ve 5 tanesi de aktif çamur sistemli arıtma tesisidir. Dolayısıyla mevcut durumda doğal arıtma dıĢında iĢletilen tesis sayısı 13 adettir. Ayrıca havzada yer alan organize sanayi bölgelerinden 2 tanesinde de atıksu arıtma tesisi bulunmaktadır. Bununla birlikte mevcut durumda iĢletilen atıksu arıtma tesisi sayısı 15 adettir. Havza koruma eylem planı kapsamında planlanan atıksu arıtma tesisleri, 3‘ü ileri arıtma ve 12‘si ikincil arıtma olmak üzere toplam 15 adettir. Ayrıca 2 adet doğal arıtma yapılması öngörülmektedir. 2017 yılı sonun kadar tamamlanması planlanan bu tesislerin yapımı ile birlikte havzada iĢletilecek tesis sayısı 30 olacaktır. Küçük Menderes havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan ilk yatırım maliyeti 24.492.462 avro ve tesislerin 30 yıllık iĢletme maliyeti 36.511.318 avrodur. Havza için hesaplanan ilk yatırım ve 30 yıllık iĢletme maliyetleri toplamı 61.003.781 avrodur. 2.6 Kızılırmak Havzası TÜBĠTAK (2009f)‘ye göre; mevcut durumda havza sınırları içerisinde yer alan ve proje kapsamında incelenen 310 yerleĢim yerinin 16‘sında kentsel atıksu arıtma tesisi bulunmaktadır. Havza‘da atıksuları arıtılan kiĢi sayısı 1.551.351 ile havza nüfusunun %50‗sine karĢılık gelmektedir. Ayrıca havzada yer alan yerleĢim yerlerinden 5 adet tesis inĢaat aĢamasında olduğu belirtilmekte olup, raporun 2009 yılında hazırlandığı düĢünülürse bu tesislerinde tamamlandığı düĢünülmektedir. Bununla birlikte havzada iĢletilen toplam atıksu arıtma tesisi sayısı 21 adettir. Bunlardan 5 tanesi ileri arıtma 16 tanesi ise ikincil arıtma olarak iĢletilmektedir. Bunun dıĢında havzada 16 adet doğal arıtma ve 1 adette damlatmalı filtre ile arıtma yapılmaktadır. Kızılırmak havzası gerek coğrafi büyüklük olarak gerekse içinde bulunan yerleĢim yerlerinin fazlalığı ve büyüklüğü olarak önemli havzalardan biridir. Havza koruma eylem planı kapsamında yapılan çalıĢmalarda bu havza içinde yer alan yerleĢim yerleri içinde farklı büyüklüklerde atıksu arıma tesisi yapımı öngörülmüĢtür. ÇalıĢma kapsamında havza 3 alt havzaya ayrılmıĢ ve her biri ayrı ayrı değerlendirilmiĢtir. Havzada yapılması planlanan atıksu arıtma tesisi sayısı 123 dür. Bunlardan 7 tesis ileri arıtma 110 tesis ikincil arıtma ve 6 tesiste paket arıtma olarak dizayn edilmiĢtir. Ayrıca havza yer alan yerleĢim yerlerinden 131 tanesine de doğal arıtma yapımı ve mevcut olan 4 adet standart aktif çamur prosesi ile çalıĢan tesisinde ileri arıtma yapacak Ģekilde yenilenmesi öngörülmektedir. Kızılırmak havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan maliyet toplam 265.141.908 avrodur. Yapılacak olan yatırımın ilk yatırım maliyeti 97.085.637 avro ve iĢletme maliyetleri ise 168.056.271 avro olarak öngörülmektedir. 2.7 Konya Kapalı Havzası TÜBĠTAK (2009g)‘ye göre; mevcut durumda havza sınırları içerisinde yer alan ve proje kapsamında incelenen 238 yerleĢim yerinin 18‘inde faal olarak atıksu arıtma hizmeti 345 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr verilmektedir. Bu yerleĢimler sayıca az olmasına karĢın, havzadaki nüfusun önemli bir kısmını kapsamaktadır. Havza bütününde atıksuları arıtılan nüfus 1.546.046 ile havza nüfusunun %68‟ine karĢılık gelmektedir. Havza koruma eylem planı kapsamında havza 4 alt havzaya ayrılmıĢ olup havzada toplam 108 adet arıtma tesisi yapımı planlanmaktadır. Bu tesislerden 37‘si ileri arıtma, 56‘sı ikincil arıtma ve 15‘i de paket arıtma olarak yapılması planlanmıĢtır. Bu tesislerin hizmete girmesiyle birlikte havzada 113 adet ileri veya ikincil arıtma prosesli arıtma tesisi iĢletiliyor olacaktır. Ayrıca havzada yapılması öngörülen doğal arıtma sayısı da 63 adettir. Havzada yapılması öngörülen yatırım için hesaplanan ilk yatırım maliyeti, 68.544.261 avrodur. Tesislerin 30 yıllık iĢletme maliyeti ise 90.213.222 avrodur olup toplam maliyet 158.757.483 avro olarak hesaplanmıĢtır. 2.8 Kuzey Ege Havzası TÜBĠTAK (2009h)‘ya göre; Kuzey Ege Havzası sınırları içerisinde arıtma hizmeti veren belediye sayısı Türkiye ortalamasına göre yüksektir. Havza sınırları içerisinde bulunan 49 belediyeden 12‘sinde evsel atıksu arıtma tesisi ile atıksu arıtma hizmeti verilmektedir. Ayrıca havzada bir adet organize sanayi bölgesi bulunmakta olup burada da bir adet paket arıtma mevcuttur. Havzada aktif çamur sistemi olarak planlanan atıksu arıtma tesisi sayısı 27 adettir. Ayrıca havzada yer alan 7 yerleĢim yerine de doğal arıtma yapımı öngörülmektedir. 2017 yılında planlandığı gibi çalıĢmaların tamamlanması durumunda havzada iĢletilecek arıtma tesis sayısı 39 adettir. Kuzey Ege havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için ilk yatırım maliyeti 27.794.762 avro ve tesislerin 30 yıllık iĢletilmesi için 54.029.783 avro hesaplanmıĢtır. Havzaya yapılacak yatırım ve iĢletme maliyetlerinin toplamı 81.824.545 avrodur. 2.9 Marmara Havzası TÜBĠTAK (2009ı)‘ya göre; Marmara Havzası içindeki bulundurduğu yerleĢim yerlerinin nüfus olarak büyüklüğü ve sanayi olarak da ülkemizin en önemli bölgelerinin baĢında yer alıyor olması nedeniyle oldukça önemli bir havzadır. Havzanın su ihtiyacının diğer havzalara göre çok fazla olmasının yanı sıra su kaynaklarını kirletme potansiyeli de diğer havzalardan fazladır. Mevcut durumda havza sınırları içerisinde yer alan ve proje kapsamında incelenen yerleĢim yerinin 58 tanesinde faal olarak arıtma tesisi iĢletilmektedir. Ayrıca 5 adet tesis de proje halindedir. Ayrıca havzada yer alan organize sanayi bölgelerinden 10 tanesinde atıksu arıtma tesisi mevcut olup, 3 tesiste planlama halindedir. Havzada mevcut durumda 68 adet arıtma tesisi iĢletilmektedir. ÇalıĢma kapsamında Marmara Havzası üç adet alt havzaya ayrılmıĢtır. Havzada yapılması planlanan toplam tesis sayısı 41‘dir. Bu tesislerden 6 tanesi ileri arıtma, 30 tanesi ikincil arıtma ve 5 tanesi de paket arıtma olacak Ģekilde planlanmıĢtır. Tesislerin devreye girmesi ile birlikte havzada toplam 109 adet arıtma tesisi ve 5 adet paket arıtma tesisi iĢletilecektir. Ayrıca havzada yapımı öngörülen doğal arıtma sayısı 8 adettir. 346 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Marmara havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan maliyet toplam 169.643.206 avrodur. Yapılacak olan yatırımın ilk yatırım maliyeti 57.653.333 avro ve iĢletme maliyetleri ise 111.989.873 avro olarak öngörülmektedir. 2.10 Seyhan Havzası TÜBĠTAK (2009j)‘ye göre; mevcut durumda havza sınırları içerisinde yer alan ve proje kapsamında incelenen yerleĢim yerinin 3‘ünde aktif çamur sistemli atıksu arıtma tesisi ve birinde doğal arıtma vardır. Ayrıca bölgede 1 adet organize sanayi bölgesi atıksu arıtma tesisi bulunmakta olup bununla birlikte havzada 4 adet atıksu arıtma tesisi iĢletilmektedir. ÇalıĢma kapsamında havzada yapımı planlanan atıksu arıtma tesisi 26 adettir. Bu tesislerden 17‘si ikincil arıtım ve 9 tanesi de ileri arıtım olacak Ģekilde planlanmıĢtır. Bu tesislerin yapımı ile beraber havzada iĢletilecek olan arıtma tesisi sayısı 30 olacaktır. Ayrıca havzada bir yerleĢim yerine de doğal arıtma yapılması öngörülmektedir. Seyhan havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan ilk yatırım maliyeti 19.745.242 avro ve tesislerin 30 yıllık iĢletme maliyeti 101.825.304 avrodur. Havza için hesaplanan ilk yatırım ve 30 yıllık iĢletme maliyetleri toplamı 121.570.546 avrodur. 2.11 Susurluk Havzası TÜBĠTAK (2009k)‘ya göre; Susurluk Havzası sınırları içerisinde yer alan yerleĢimlerin evsel atıksularının arıtıldığı 12 adet AAT bulunmakta olup; bu tesislerin 7 tanesi Bursa, 3 tanesi Balıkesir, 2 tanesi ise Kütahya ilindedir. Ayrıca havzada yer alan organize sanayi bölgelerine ait 6 adet arıtma tesisi iĢletilmekte olup havzada iĢletilen toplam atıksu arıtma tesisi 18 adettir. Susurluk havzasında yer alan yerleĢim yerlerine yapılacak arıtma tesisi planlamalarında havza dört alt havzaya ayrılmıĢtır. Havzaya 26 adet ikincil arıtma prosesli tesis ve 12 adet ileri arıtma prosesli tesis olmak üzere 38 adet atıksu arıtma tesisi ile 9 adet paket arıtma ve 25 adet doğal arıtma sistemi kurulması planlanmaktadır. Bu çalıĢmaların tamamlanması ile birlikte havzada toplam 56 adet atıksu arıtma tesisi iĢletilecektir. Susurluk Havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan maliyetlerden, ilk yatırım maliyeti 36.624.385 avro, tesislerin 30 yıllık iĢletme maliyetleri 48.845.907 avro ve toplam maliyet 85.470.292 avro olarak hesaplanmıĢtır. 3. Sonuçlar ve Öneriler 3.1 Sonuçlar Havza Koruma Eylem Planı kapsamında incelenen havzalara ait mevcut ve planlanan arıtma tesisleri sayısı ve maliyetleri Çizelge 3.1‘de verilmektedir. Çizelgede görüldüğü üzere incelenen 11 havzada mevcut durumda ikincil arıtım veya ileri arıtım prosesine sahip 157 arıtma tesisi iĢletilmektedir. En çok arıtma tesisinin olduğu havza Marmara Havzasıdır. Bu havzayı 21 arıtma tesisi ile Kızılırmak havzası izlemektedir. Havzada yer alan yerleĢim yerlerinin fazlalığından çok büyüklüğü ve geliĢmiĢliği atıksu arıtma tesislerinin yapılmıĢ olması ve iĢletiliyor olmasında ki önemli bir etkendir. Ayrıca incelenen havzalarda 16 paket arıtma tesisi ile 35 doğal arıtma mevcuttur. Bu sayılar içerisinde organize sanayi bölgelerinde iĢletilen arıtma tesisleri yoktur. Doğal arıtma tesisi daha çok Kızılırmak ve YeĢilırmak Havzalarında bulunmaktadır. Bunun yanı sıra paket arıtma tesislerinin neredeyse tamamı Konya Kapalı Havzasında bulunmaktadır. 347 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Tablo 3.1 Havzalardaki mevcut ve planlanan atıksu arıtma tesisleri ve maliyetleri Mevcut Durumda Çalışan Arıtma Tesisleri 2017 Yılına Kadar Yapılması Planlanan Arıtma Tesisleri İlk Yatırım Maliyeti (avro) İşletme Maliyeti (30 yıllık) avro 65.661.74 6 112.773.9 70 İleri + İkincil Arıtma (adet) Paket Arıtma (adet) Doğal Arıtma (adet) İleri + İkincil Arıtma (adet) Paket Arıtma (adet) Doğal Arıtma (adet) YeĢilırmak Havzası 3 1 10 96 - 64 Büyük Menderes Havzası 14 - 6 63 29 44 62.585.14 8 134.466.6 81 Burdur Havzası 1 - - 13 - 12 9.618.570 6.999.444 Ceyhan Havzası 2 - - 67 8 14 60.956.33 6 96.201.07 8 Küçük Menderes Havzası 13 - 3 15 - 2 24.492.46 2 36.511.31 8 Kızılırmak Havzası 21 - 16 117 6 131 97.085.63 7 168.056.2 71 Konya Kapalı Havzası 18 15 - 93 - 63 68.544.26 1 90.213.22 2 Kuzey Ege Havzası 12 - - 27 - 7 27.794.76 2 54.029.78 3 Marmara Havzası 58 - - 36 5 8 57.653.33 3 111.989.8 73 3 - 1 26 - 1 19.745.24 2 101.825.3 04 12 - - 38 9 25 36.624.38 5 48.845.90 7 157 16 35 591 57 371 530.761.8 82 961.912.8 51 Havza Adı Seyhan Havzası Susurluk Havzası TOPLAM Havza Koruma Eylem Planı kapsamında çalıĢması tamamlanan 11 havzada bulunan yerleĢim yerlerine 2017 yılına kadar tamamlanması düĢünülen arıtma tesisleri planlanmıĢtır. Çizelge 348 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 3.1‘de görüldüğü gibi havzalarda planlanan ikincil arıtma ve ileri arıtma prosesli atıksu arıtma tesisi sayısı 591‘dir. Ayrıca havzalar için planlanan paket arıtma sayısı 57 ve doğal arıtma sayısı da 371 adettir. En fazla arıtma yapılması planlanan havza toplam 254 adet arıtma planlamasıyla Kızılırmak Havzasıdır. En az tesis yapılması planlanan havza da 15 tesis planlaması ile Burdur Havzasıdır. 2017 yılına kadar tüm havzalarda yapımı planlanan toplam arıtma sayısı (ileri + ikincil arıtım + paket arıtma + doğal arıtma) 1019 adettir. Mevcut durumda bu sayı sadece 208‘dir. Ġleri ve ikincil arıtma Ģeklinde iĢletilen tesis sayısı mevcut durumda 157 iken planlanan tesis sayısı 591‘dir. 2017 yılına kadar mevcut tesislerin yaklaĢık 4 katı kadar tesis daha yapımı planlanmaktadır ve iĢletilen ikincil arıtım ve ileri arıtım prosesli tesis sayısı 748 olacaktır. Havza Koruma Eylem Planı kapsamında planlanan tesislerin ilk yatırım ve iĢletme maliyetleri de hesaplanmıĢtır. Çizelge 3.1‘de görüldüğü gibi 2017 yılına kadar tamamlanması planlanan tesislerin ilk yatırım maliyetleri toplamı 530.761.882 avrodur. Bu tesislerin 30 yıllık iĢletme maliyetleri toplamı 961.912.851 avrodur. Bu değerin yıllık iĢletme maliyeti olarak karĢılığı yaklaĢık olarak 32.063.761avrodur. 3.2 Öneriler Havza Koruma Eylem Planı kapsamında nüfusa göre farklı büyüklüklerde planlanan atıksu arıtma tesisi (ileri arıtım veya ikincil arıtım) sayısı 591 adettir. Ancak bu rakam sadece çalıĢması tamamlanan 11 havzaya aittir. Diğer havzalarında tamamlanması ile birlikte gelecekte iĢletilecek atıksu arıtma tesisi çok daha fazla olacaktır. Bu tesislerin önemli bir çoğunluğu ilçelere hatta beldelere öngörülmektedir. Büyük yerleĢim yerleri yasal zorunluluktan dolayı zaten arıtma tesislerini ya tamamlamıĢ ya da iĢletmeye almak üzeredir. Evsel atıksu arıtma tesislerinin iĢletilmesi iĢi o yerleĢim yerinin yerel yönetimi tarafından yapılacaktır. Ġller bankası ve/veya baĢka bir devlet kuruluĢu inĢaat yapımını tamamladıktan sonra yerel yönetime devredecek ve iĢletme iĢini de ilgili belediye üstlenecektir. ĠĢletme sırasındaki personel tedariki ve iĢletme maliyetleri belediye tarafından karĢılanacaktır. Ancak ülkemizdeki ilçe ve belde belediyelerinin pek çoğunda arıtma tesisi konusunda deneyimli personel biryana teknik personel dahi yoktur. Ayrıca gelirleri sadece Ġller Bankası tarafından verilen madde destek ve çok az miktarda su ücretleri vb. gelir kalemlerinden gelen maddi gelirlerdir. Havzalardaki su kalitesinin korunması ve yönetilmesi için son derece önemli olan atıksu arıtma tesisleri yapımı kadar iĢletilmesi de önemlidir. Her iĢletilmeyen tesis boĢa giden ilk yatırım maliyetlerinden baĢka bir Ģey değildir. Havza koruma eylem planı kapsamında öngörülen ilçe ve beldelere yapılacak olan bu tesisleri kim, nasıl iĢletecektir? Ayrıca ilk yatırımlarının ilgili devlet bütçesinden hibe ve/veya kredi ile karĢılandığı düĢünülürse, iĢletme giderleri nasıl karĢılanacaktır? Biyolojik atıksu arıtma tesislerinin iĢletilebilmesi için bazı anahtar teknik personele (çevre mühendisi, laborant vb.) ve laboratuvarlara ihtiyaç vardır. Çünkü tesis iĢletilirken düzenli olarak analizler yapılmalıdır. Farklı büyüklüklerdeki 571 adet tesisin her birine laboratuvar yapılmasının ve anahtar personel baĢta olmak üzere yetiĢmiĢ ve/veya teknik personel istihdam edilmesinin güçlüğü çok açıktır. Bu sebeple Merkezi İşletme Birimleri kurularak birbirine yakın olan arıtma tesislerinin iĢletilmesi bu merkezi iĢletme biriminden yapılabilir. Merkezi iĢletme biriminde, anahtar personel (iĢletmeler sorumlusu, iĢletme mühendisi, bakım mühendisi ve laborant) ve laboratuvar olmalıdır. Tesislerde sadece bakım ve güvenlik için bir personel ile merkezi iĢletme birimi ile irtibatı sağlayacak ve numuneleri alarak merkezi laboratuvara iletecek bir sorumlu personelin olması yeterli olacaktır. Böylece önemli ölçüde personel tasarrufu sağlandığı gibi iĢletme açısından da daha az maliyetli ve daha güvenli bir 349 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr iĢletme gerçekleĢecektir. Tesislerden gelen numuneler merkezi laboratuvarda analiz edilecek ve sorumlu mühendisler tarafından ilgili tesislerin iĢletilmesi sağlanacaktır. Ayrıca düzenli ziyaretler ile tesislerin ekipman bakım ve onarımları da merkezi iĢletme birimindeki personeller tarafından yapılacaktır. Bu merkezi iĢletme birimi arıtma tesislerinin yanı sıra bölgedeki paket arıtma tesisleri ve doğal arıtma tesislerinden de sorumlu olabilirler. Böylece arıtma tesisi iĢletmek zorunda kalan ilçe/belde belediyeleri sorunsuz bir Ģekilde tesislerini iĢletebilecek ayrıca iĢletme giderleri de belediyeler tarafından ortak karĢılanacağı için iĢletme giderleri daha uygun olacaktır (merkezi iĢletme birimlerinin maliyeti tesis sahibi tüm belediyelerden ortak karĢılanacak). Yapılan planlamaya göre tesislerin ilk yatırım miktarı 530.761.882 avrodur. Ġlk yatırım miktarları çoğunlukla hibe ve/veya kredi ile karĢılanmaktadır. Ancak iĢletme bedelleri doğrudan tesisi iĢleten yönetime kalmaktadır. Yıllık iĢletme giderleri 32.063.761avrodur. Yani yaklaĢık 77.000.000 Türk lirasıdır. Tesisler iĢletilmediği takdirde ise yatırılan ilk yatırım miktarları boĢa gidecek ve havzalardaki su kalitesi bozulmaya devam edecektir. Bu sebeple mutlaka iĢletmeyi yapacak yönetimlere ciddi destekler ve teĢvikler verilmeli ve bu tesislerin mutlak suretle iĢletilmesi sağlanmalıdır. Kaynaklar Aksungur N, Firidin ġ 2008. Su Kaynaklarının Kullanımı ve Sürdürülebilirlik, SUMAE YUNUS AraĢtırma Bülteni, 8:2, s. 9-11. Karadağ AA 2008. Türkiye‘deki Su Kaynakları Yönetimine ĠliĢkin Sorunlar Ve Çözüm Önerileri, TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi Bildiriler Kitabı, s. 389-399, Ġstanbul. Korkmaz M, Alkan H, AltuntaĢ ġ 2009. Su Kaynakları Yönetimi: Sosyo-Ekonomik Değerlendirmeler (Eğirdir Gölü Yönetim Planı Örneği), Uluslararası Davraz Kongresi Bildirileri Kitabı, s. 1-10, Isparta. Meriç BT 2004. Su Kaynakları Yönetimi ve Türkiye, Jeoloji Mühendisliği Dergisi 28 (1), ss. 27-38. Ġstanbul. Turan T, Eren Z 2008. Türkiye‘deki Su Kaynakları ve Su Politikası, Politikaları Kongresi Bildiriler Kitabı, s. 25-30, Ġstanbul. TMMOB 2. Su TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009a. Havza Koruma Eylem Planlarının Hazırlanması-YeĢilırmak Havzası Proje Raporu, s. 557, Ankara. http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Yesilirmak/Ye Ģilırmak%20Havzası.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012 TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009b. Havza Koruma Eylem Planlarının Hazırlanması-Büyük Menderes Havzası Proje Raporu, s. 495, Ankara. http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Buyuk_Mende res/B.Menderes_Havzası.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012 TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009c. Havza Koruma Eylem Planlarının Hazırlanması-Burdur Havzası Proje Raporu, s. 466, Ankara. http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Burdur/Burdur _Havzası.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012 350 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009d. Havza Koruma Eylem Planlarının Hazırlanması-Ceyhan Havzası Proje Raporu, s. 432, Ankara. http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Ceyhan/Ceyha n_Havzası.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012 TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009e. Havza Koruma Eylem Planlarının Hazırlanması-Küçük Menderes Havzası Proje Raporu, s. 519, Ankara. http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Kucuk_Mende res/Kucuk_Menderes_Havzasi.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012 TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009f. Havza Koruma Eylem Planlarının Hazırlanması-Kızılırmak Havzası Proje Raporu, s. 529, Ankara. http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Kizilirmak/Kız ılırmak_Havzası.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012 TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009g. Havza Koruma Eylem Planlarının Hazırlanması-Konya Kapalı Havzası Proje Raporu, s. 473, Ankara. http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Konya/Konya_ Kapali_Havzasi.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012 TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009h. Havza Koruma Eylem Planlarının Hazırlanması-Kuzey Ege Havzası Proje Raporu, s. 410, Ankara. http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Kuzey_Ege/Ku zey_Ege_Havzasi.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012 TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009ı. Havza Koruma Eylem Planlarının Hazırlanması-Marmara Havzası Proje Raporu, s. 466, Ankara. http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Marmara/Mar mara_Havzasi.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012 TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009j. Havza Koruma Eylem Planlarının Hazırlanması-Seyhan Havzası Proje Raporu, s. 459, Ankara. http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Seyhan/Seyhan _Havzasi.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012 TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009k. Havza Koruma Eylem Planlarının Hazırlanması-Susurluk Havzası Proje Raporu, s. 446, Ankara. http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Susurluk/Susur luk-Havzasi.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012 351 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Investigation of Blue and Green water resources in Iran based on virtual water concept Hamidreza DEHGHAN MANSHADI1 1 MSc Environmental Engineering, University of Tehran, Iran, hr.dehghan@ut.ac.ir Abstract Knowledge of the internal renewable water resources of a country is strategic information which is needed for long-term planning of a nation‘s water and food security, among many other needs. New modeling tools allow this quantification with high spatial and temporal resolution. In this study we used the program Soil and Water Assessment Tool (SWAT) to set up a hydrologic model of Iran based on river discharges and wheat yield, taking into consideration dam operations and irrigation practices. The results were quite satisfactory for most of the rivers across the country. We quantified all components of the water balance including blue water flow, green water flow (actual and potential evapotranspiration) and green water storage (soil moisture) at sub-basin level with monthly time-steps. The spatially aggregated water resources and simulated yield compared well with the existing data. The results show that irrigation practices have a significant impact on the water balances of the provinces with irrigated agriculture. Concerning the staple food crop in the country, 55% of irrigated wheat and 57% of rain-fed wheat are produced every year in water-scarce regions. The vulnerable situation of water resources availability has serious implications for the country‘s food security, and the looming impact of climate change could only worsen the situation. This study provides a strong basis for further studies concerning the water and food security and the water resources management strategies in the country and a unified approach for the analysis of blue and green water in other arid and semi-arid countries. Keywords: Food security, virtual water, green water, blue water, water management 1. Introduction The rugged mountain chains surrounding several basins are collectively known as the Central Plateau. Having less than one third of the world‘s average precipitation (253 mm), Iran is one of the arid countries of the world. Besides, unequal availability of precipitation throughout the country has brought about improper water resources in Iran‘s various regions. Hence, the country may be divided in two regions. The first one, is the north, west, western south and south areas (that is the basins of Caspian Sea, Orumia Lake, Persian Gulf & Oman Sea) covering about 40% of the country area. While the latter region, known as the basins of the Eastern, the Qara Qum, Hamoun Lake & the Central Plateau, covers the remaining 60% of the country area. Iran's main basin division is illustrated in Figure 1, where some related precipitation statistics are presented in table 1. In Figure 2 the annual evaporation in various areas of Iran is illustrated. Iran‘s average air temperature is about 16 oC and average evaporation is 2556 mm annually. 352 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Figure 1. Iran Major Basin Division Figure 2. Annual evaporation in Iran (mm) Table 1. Basin Precipitation Specification in Iran. Basin % of total area Rainfall (mm/year) Rainfall (km³/year) % of total rainfall Persian Gulf and Gulf of Oman Sea 26 380 161 39 Orumie Lake 3 347 18 5 Caspian Sea 11 423 74 18 Hamoun Lake 6 107 11 3 Central Plateau 51 166 137 33 Qara-Qum 3 226 10 2 Excess evaporation and lack of surface water resources in the east, southeast and central areas of Iran have extensively made them dependent on ground water resources. Furthermore the availability of ground water resources in Iran is more equitably allotted than the surface water resources. The index of saline water in most parts of the east, northern east, southern east and central area of the country is about 1,200 mg/l, which is not appropriate compared with the adequate rate of 500 mg/l that is required for potable water. 2. Water resources in Iran According to the water comprehensive plan of the country, the total annual precipitation throughout the country as the main water resources in Iran is equal to 413 billion cubic meter, of which 93 billion cubic meter flows as the surface water, 25 billion cubic meter penetrates to the mobile aquifers and the rest becomes unaccessible in the form of evapotranspiration from the surface of the land, forests, pastures & dry farming areas. Besides, water resources supplied through precipitation, about 12 billion cubic meters enters our country via rivers which makes the total surface water resources reach 105 billion cubic meters. 353 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Considering the 25 billion cubic meter of the underground mobile aquifers, the total renewable water resources of the country reaches 130 billion cubic meters. The studies reveal that about 96 billion cubic meter of the total renewable water resources is used for the sectors of agriculture, industry, mines and home usage as the following: - 88 billion cubic meters, that is 90 percent for agriculture; - 7.5 billion cubic meters, that is 7 percent for home usage; - The rest for the sector of industry and the other ones. In spite of water resource constraints, and improper locational distribution in the geographical areas of Iran, water productivity and irrigation efficiency is not very high. The analysis of water usage indicators in the agricultural sector illustrates most of water loss can be saved by applying proper and efficient strategies. 3. The irrigation and agricultural situation in Iran Iran with an area of 165 million hectare has 37 million hectare arable land of which only 8.8 million hectare is irrigated, 6 million hectare is rain-fed, and 4.5 million hectare remain in the form of fallow land. The agricultural sector plays a vital role in the national economy and food products of Iran. About 27 percent of GNP and 23 percent of Iran labour power are related to this sector. Although equal land areas are allocated for the irrigated and rain-fed farms, the irrigated farming is the basic factor of food production because of the improper locational and periodical precipitation, that is, about 89 percent of the total agricultural products in the last 5 years have been produced from the irrigated cultivation (Figure 3 and 4). Million hectare The annual irrigated area The annual rain-fed area 8 7 6 5 4 3 2 1 0 2006 2007 2008 average year Figure 3. The area under the rain-fed and the irrigated farming in Iran. 354 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr The annual irrigated area The annual rain-fed area Million ton 70 60 50 40 30 20 10 0 2006 2007 2008 average year Figure 4. The production share of the rain-fed and the irrigated farming in Iran. The potentiality of Iran agricultural sector compared with the other countries of the world is fairly in a suitable situation. After India, China, US and Pakistan, Iran is ranked the fifth level in the irrigated farming area, however, in the 20th level, relevant the total arable land. Considering 8.8 million hectare of Iran irrigated area, that is about 122 hectare per 1000 persons, compared with 45 hectare of the Average World Irrigated Area (AWIA) per 1000 persons, Iran per capita area of the irrigated farming is about 2.5 times as many as the AWIA. 4.Virtual water Water consumption in so many countries is around 200 liters per person per day. But indeed, we all consume a whole lot more. This amount includes the water we use daily in our homes, but it also includes the amount embedded in what we consume. Water is hidden in anything we see around us, in our cars, our foods, and our books. That kind of water hidden in goods and services is called virtual water. Virtual water refers to the amount of water required to produce goods from start to finish or it is the volume of freshwater used to produce the product, measured at the place where the product is actually produced. It refers to the sum of water used in various steps of the production chain. For example, about 1300 liters of water is required to produce one kg wheat and 15000 liters for one kg of beef. While talking about virtual water of various products, one should consider all the various phases of growing, breeding, processing, supplying, marketing, etc. In general, virtual water of livestock products is definitely more than that of agricultural products (forage, grains & cereals). Because livestock requires water to drink, agricultural products to consume, water to maintain the environment, etc. Amount of virtual water required for the floras differs in various countries of the world due to climate and geographical conditions, technical issues, crop patterns, cultural standards, etc. For example, producing one kg wheat in Iran takes over 2900 liters of virtual water, while in the world 1300 liters on average, which illustrate a lot of virtual water consumption variations in producing the same crop. 355 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Tomato virtual water and wheat virtual water in 5 provinces of Iran (Khuzestan, Ghazvin, Isfahan, Ardabil, and Fars) has been figured out and compared. The results illustrate that wheat virtual water in Khuzestan is the highest while tomato virtual water in this province is the lowest one (Figure 5). 300 1700 Tomato (Liters per kg) Wheat (Liters per kg) 1650 1600 1550 1500 1450 1400 1350 1300 1250 250 200 150 100 50 0 Khozestan Qazvin Esfahan Ardebil Fars Khozestan Qazvin Esfahan Ardebil Fars Figure 5. Virtual waters of tomato and wheat in the 5 provinces in Iran 5. Procedures to cope with water crisis 5.1. Considering further use of ''green water'' to produce food such as rainfed agricultures, pastures, etc. Green water supplies 85 percent water demand of total agricultural crops in the world. 40 percent of the world precipitation enters the rivers, lakes, seas and groundwater aquifers, while the remaining 60 percent is absorbed in the soil as moisture. Such hidden moisture is called ''green water''. Green water is vital for the growth of flora, natural pastures & rainfed lands; without which, water of rivers, seas and groundwater aquifers is certainly not enough to supply the growing demand of the world food security. Hence, further use of green water is one of the most effective methods for decreasing the pressure on the surface water and groundwater resources. Issues such as climate conditions, as well as, spatial, temporal and amount of precipitation are really important in green water use. In arid and semi – arid countries, the major burden of producing food products is on ''blue water''; however, proper management of green water resources can help us produce more food products. One of the effective methods to withdraw green water is paying more attention to the grazing lands with procedures as follows: Providing the required forage of tribal & rural livestock (Figure 6); Producing products such as medical plants, gums and resins; Applying soil conservation and management; soil erosion prevention, and hydrologic cycle regulation in nature; Safeguarding flora and fauna genetic reserves; Securing food and shelter for wildlife and birds; Providing green environment, as well as, purifying weather and ecotourism. 356 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr It is estimated that 40 percent of the required livestock forage, and 30 percent of the red meat (about 250'000 tons) produced in Iran per year are supplied by rainfed agriculture (green water). Considering 15 m3 virtual water for producing one kg red meat, one can estimate that 3.75 billion m3 virtual water is withdrawn from green water. Besides, livestock by – products such as wool, hide, and milk possess a lot of virtual water dispensed with in the above – mentioned estimation. Therefore, it is recommended that arid and semi – arid countries not concentrate all of their activities on ''blue water'' management (by erecting dams, drilling wells, etc) but supply part of their water demand by producing crops via ''green water''. Figure 6. Pasture in Iran. 5.2. Concentrating on economic comparative advantages by using ''blue agricultural and nonagricultural products with high economic value water'' for Non – standard and too much use of water resources with justification of national policy such as ''national self–sufficiency'' and ''employment creation'' is prevalent in certain countries. However, sustainable development is not fulfilled by too much pressure on water resources such as fossil water (Figure 7). Widespread output of agricultural products may not have economic comparative advantage in countries with severe water deficit. It is recommended that part of water used in the agricultural sectors be allocated to the other sectors such as Industry. Figure 7. Withered trees because of drought in Kerman province-Iran 357 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 5.3. Use of agricultural wastes for protein production Considering virtual water theory, one can understand that every product contains some water. Therefore, saving and decreasing agricultural and non – agricultural wastes should mean providing extra water for the other uses. Most of goods and products require a lot of water during the production process. Disposal of used goods is ignoring a large part of such virtual water. Gathering and recycling most of the used products such as paper, plastic, metals, etc. shall be very effective in saving water. Two examples shall be presented as follows: 5.3.1. Water loss by disposable wastes According to FAO statistics, Iran population is one percent of the world population, but consumes 2.5 percent of the whole world wheat. Of course, economic and cultural varieties may cause wheat consumption differences in the world countries; however, such statistics reveals unreasonable high rate of wheat wastes and consumption in Iran. The world annual per capita wheat consumption is about 90 kg, but in Iran it is more than twice as much, that is, 200 kg. In spite of very high importance of wheat in Iran, the rate of wheat & bread wastes in Iran is high. According to reports of Iran Wheat Site (IWS), wheat wastes rate is 20 - 25 percent and bread wastes rate is 30 – 35 percent. Considering wheat cultivation area of 6.9 million hectare in Iran with 30 – 35 percent wastes, one can assume that products of about 2.2 million hectare of Iran cultivable area with its relevant agricultural inputs are all lost. According to IWS report, about 2 - 2.5 million ton wheat is lost via waste and smuggling in the country. Therefore, it is estimated that the volume of this amount of wheat virtual water is about 10 billion m3, that is, one ninth of total annual water allocated for the agricultural sector in Iran. One of advantages in highlighting virtual water theory is absorbing the attention of the people to the huge volume of water loss through wastes of goods and food products. The relevant cases to be recommended are as follows: Relevant communication of news and information to people by mass media should seriously be considered in water resources management; Amount of goods virtual water, as well as, their production location should be tagged on the products. Such wise steps shall have positive effects on economizing in the use of virtual water. 5.3.2. Use of agricultural wastes for protein production There are worthwhile various ways of protein production from agricultural wastes including production of edible fungi from wheat stalks and poultry manures. By this way, it is possible to use the existing virtual water in the agricultural wastes for protein production. Per capita edible fungus consumption in Iran is about 300 grams while the average per capita consumption in the world is between 1.2 and 1.5 Kg. In case per capita fungus consumption in Iran reaches one Kg, potential fungus production shall be 70'000 Tons. Considering 15 cubic meters water saved per one Kg mushroom for protein production, it is possible to save one billion cubic meters water by using agricultural wastes for food production (Figure 8). 358 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Figure 8. Edible fungus production by using agricultural wastes. 5.4. Increasing Food production by applying methods without using fresh water, such as fishery development Careful observing one's food basket, one can understand that some varieties of foods don‘t require fresh water. Sea-food such as various fishes, shrimps, lobsters, shells, etc. are creatures which produce protein by using saline water and the other nourishing sea-food. Such a case is really noticeable because protein is one of the most important needs of human beings. Supply of sea-food protein can substitute for the protein produced from mutton, beef and the other non -sea food which require a lot of virtual fresh water. Besides, synthetic supply of aquatic creatures in the farms is another procedure to produce protein, to diminish pressure on water resources, and to increase employment. This policy is seriously followed in Iran. In addition to development of fishing in the sea, policy of producing aquatic creatures in irrigation and drainage canals, aquatic farms, etc is persuaded. In the existing conditions, aquatic supply is about 600'000 tons which shall reach one million tons in the near future. Fulfilling the promise of such an amount of fishing, we shall save 15 billion m3 water for the other uses if we consider 15 m3 water per Kg protein production. Furthermore, some of aquatic creatures not directly consumed for human beings nourishment, shall eventually be used as food for animals such as poultry for indirect protein supply (figure 9). Figure 9. Pool of fish breeding in Iran. 359 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 5.5. Using modern biotechnical methods for producing food products resistant against salinity and dryness, as well as, producing food with methods such as tissue cultivation Modern biotechnical methods have provided very good opportunities for supplying additional food. For example, manipulating the plants genetics, we can further develop species resistant to dryness salinity and pests. We are also able to produce, new species of animals and plants by applying modern methods to supply more outputs with the same existing inputs. It should be considered that at the present time the amount of agricultural inputs for supplying food products is very high. Thus, a lot of water, energy, labour, fertilizer, poison, etc. are annually required to supply such products. Cultivation in planned areas is one of modern techniques to supply food products. Planned areas are those in which all or one of growth factors of plants such as light, water, food materials, weather and moisture shall intelligently be planned, controlled, and supervised (Figure 10). The amount of plant used water shall noticeably decrease and the output productivity shall increase a lot in such conditions. In other words, applying the modern techniques, we can produce a lot of agricultural products by using considerable volume of virtual water, but with very much less real water. Therefore, the share of water for residential areas, industry, etc. shall increase. As another example, water consumption for cucumber and tomato under two conditions of hydroponic cultivation, and farm plantation is noticeable. Production of one kg cucumber under hydroponic method requires 10 liters of water while under farm condition it takes 20 times as much. Water used for one kg tomato in farm is about 10 times as much water required under hydroponic method. Figure 10. Tomato production by Hydroponics in Iran. 5.6. Observing crop pattern with less virtual water Genetics specifications of plants, time of cultivation, climate, and the other factors let virtual water of similar agricultural products differ in various regions of Iran. In case each product comparative advantage is identified according to the least use of virtual water in every region, crop pattern shall be arranged according to the relevant comparative advantage of that product to decrease average virtual water of Iran products. Having obtained such data of virtual water, we shall be able to draw the map of agricultural products comparative advantage in Iran. 360 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 5.7. Changing Food Diet A vegetarian diet takes less water in the production cycle compared with a meat-oriented one. With higher per capita income and people's change of diet, additional food and water may be required for supplying food products. Frankly, one can not make the people be merely vegetarian. A healthy diet should be various and composed of meats, cereals and vegetables. In general, the idea of omitting meat because of requiring a lot of water is neither acceptable nor possible. However, it is rational to make the people aware of the high volume of water requirement of red meat so that they gradually decrease its consumption in the long-run. We can decrease dependence on importing virtual water, exuberant financial & political costs, as well as, diminish pressure on water resources. By changing food diet. Total change may not occur, however, any change in decreasing per capita water footprint of the society shall save and reserve more water. 6. Conclusions The existing anxiety is that whether water resources are used in the best method? Are the supply of agricultural products sustainable with such method? Are the environmental effects resulted from irregular use of water monitored? How can we initiate new procedure (s) to the world for virtual water and to what extend? One of the pivotal points in virtual water analysis is absorbing the attention of the people to the kind of water, as well as, to the place and time of production. Classification of water types in blue, green, and grey ones, as well as, illustrating specifications and potentials of each type shall help to the better understanding of the planning and organization. Specific planning and management is required for each kind of blue water, and green water. The share of blue water in the world food production is only 15 percent for which 70 percent of the whole world blue water withdrawals are used via agricultural sector. It seems that Iran concentrates on blue water. Therefore, most of capital investments and costs are allocated to control, regulate and manage the blue water. As 85 percent of the world food production is supplied via green water, it is recommended that policy makers in Iran focus on application of green water as a rational procedure to mitigate the pressure on surface water and groundwater resources of the country. In case the application of green water in Iran is increased by coordinated managements, researches and investments, extra pressures on water withdrawals from critical ground aquifers shall decrease. At present, the use of green water in Iran's food security is insignificant; however farmers formerly applied sustainable local methods in application of green water for rainfed agriculture and livestock breeding as well in many area. Having started technological development by the public sector, Iran further concentrated on blue water types instead of initiating proper technology in green water ones. Therefore, green water potentials and capacities gradually got a forlorn state. Over deca – billion m3 green water is annually released and evaporated uselessly. Management and using of green water in Iran can really be effective on supplying food security and confronting water scarcity. 361 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Iran water resources are seriously limited. Hence, the exiting unilateral management in which water resources are allocated for various demands should be changed into comprehensive water management of supplying, producing, and consuming. Identifying the amount of virtual water used in various goods and food products shall be a guide for policy making of macro – economics management relevant to Iran water resources. Water loss in various forms such as wastes of goods and food products should be studied and controlled. References [1] Chapagain, A.K. and A.Y. Hoekstra. 2004. Water Footprints of Nations, vols. 1 and 2. [2] UNESCO-IHE Value of Water Research Report Series No. 16. Available online at www.waterfootprint.org, accessed 24 January 2007. [3] Ehsani M. 2005. A Vision on Water Resources Situation, Irrigation and Agricultural Production in Iran. ICID 21st European Regional Conference [4] Ehsani M., Khaledi H. 2004. Water Productivity in Agricultural. Iranian National Committee on Irrigation and Drainage (IRNCID). Tehran. Iran. [5] Ehsani M., Khaledi H. 2009. Introduction to Virtual Water. Iranian National Committee on Irrigation and Drainage (IRNCID). Tehran. Iran. [6] Hoekstra, A.Y. 2008. Water Neutral: Reducing and Offsetting the Impacts of Water Footprints. Research Report Series No. 28. UNESCO. [7] Irrigation in the Middle East region in figures – AQUASTAT Survey 2008 [8] Renault D., 2002. Value of Virtual Water in Food: Principles and Virtues. Food and Agriculture Organization of the United Nations. [9] Statistical Center of Iran, http://www.sci.org.ir [10] Web site of Iran wheat analyze, www.iranwheat.ir [11] Zygmunt J., 2007, Hidden Waters; A Waterwise Briefing, www.waterwise.org.uk, February 2007 362 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Investigation of turbidity current in dam reservoirs Seyed Mojtaba Hoseini 1 1 MSc civil Engineering, Islamic Azad University, south Tehran Branch, Iran, m.hoseini137@yahoo.com Abstract The rivers carry the sediment particle and deposited them in the reservoir dams. One of the effective factors in deposition of sediment in reservoirs is turbidity currents. When water with high suspended sediment flow in reservoir with fresh water, difference in densities of two fluids will cause turbidity current. Mainly the turbidity currents carry most of the sediment particles through the reservoir and will deposit near dam wall. The main goal of this research is to find the specification of this current it may occur in Kuron3 Reservoir. This reservoir is constructed in north east of Khuzestan province of Iran. T .C.M Model is employs for this propose. The results show that this current is playing a very important role in sediment pattern in this reservoir. The effective discharges and other specifications of turbidity currents it may occur in this reservoir are presented some graphs. Also, the effect of precise management of turbidity on reservoir sedimentation is presented. Keywords: water management, turbidity current, dam reservoir 1 Introduction 1.1 The Nature of Turbidity Currents Turbidity currents are particle-laden gravity-driven underflows in which the particles are largely or wholly suspended by fluid turbulence. The turbulence is typically generated by the forward motion of the current along the lower boundary of the domain, the motion being in turn driven by the action of gravity on the density difference between the particle-fluid mixture and the ambient fluid. The ambient fluid is generally of similar composition to (and miscible with) the interstitial fluid, and in most natural cases on the Earth's surface is water. Turbidity currents are non-conservative in that they may exchange particles with a loose lower boundary (i.e. a sediment bed) by deposition or suspension, and may exchange fluid with the ambient by entrainment or detrainment. Such flows dissipate mainly through deposition of the particles. So long as the bed gradient is large enough that the turbulence generated by the forward motion of the current is sufficient to maintain the suspension, the current is said to be auto-suspending. Bagnold (1962), Pantin (1979) and others, reviewed by Pantin (2001) and Parker (1982) in a similar treatment, stressed the effects of entrainment of bed sediment into an auto-suspending current, which thus becomes catastrophically erosive, or 'ignitive' (see numerical treatment by Blanchette et al. (2005)). Particle concentrations are often sufficiently low (0.1 - 7 % by volume) that particle-particle interactions play a small or negligible role in maintaining the suspension (Bagnold 1954) and from a modeling standpoint the Boussinesq approximation is commonly valid. Nonetheless, due to the extreme difficulty in estimating particle concentrations in natural flows in the ocean (see below) there remains considerable uncertainty - and debate - concerning the particle loading in large submarine turbidity currents. 363 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 1.2 The Concept of Turbidity Currents The recognition of dense, sediment laden currents in Nature goes back to Forel (1885) who postulated that a subaqueous canyon in Lake Geneva had been created by underows from the Rhone River. Daly (1936) suggested a similar mechanism for the formation of submarine canyons, and the name turbidity current was apparently coined by Johnson in 1939. However, the recognition of the nature of turbidity currents, and their potential importance in the transport of sediment to the deep sea (and in the formation of ancient sand layers that had previously been interpreted as shallow water deposits) is due to Kuenen (1938, 1951), Kuenen & Migliorini (1950) who conducted the first experiments on turbidity currents. That we still know so little of the nature and properties of natural turbidity currents can be ascribed to their infrequent and unpredictable occurrence, in remote and hostile environments (water hundreds to thousands of meters deep), and their destructive nature. 1.3 Significance In a geophysical context, turbidity currents are important as agents of sediment transport into subaqueous environments such as deep lakes and oceans, and to some extent in the shallower seas of the continental shelves. In these situations the particles generally consist of rock or mineral fragment eroded from the land surface, transported by rivers to the shoreline, and resedimented into deeper water by turbidity currents. Calcium carbonate particles (mainly fragments of invertebrate shells) formed in shallow marine environments can be similarly resedimented into deeper water by turbidity currents. Indeed, turbidity currents, along with submarine landslides, are the principal means by which sediment is transported from shallower to deeper water. Transport distances range from a few hundreds of meters or less (for example down the submerged fronts of deltas) to thousands of kilometers on the ocean floor (e.g. North Atlantic Mid-Ocean Channel, Klaucke et al. (1998)). Sediments in the deep sea and in deep lakes (e.g. Lake Baikal; Nelson et al. (1995)) are largely made up of turbidites, as the deposits of turbidity currents are known. Over periods of the order of 104 to 106 years these deposits may build up into vast sediment accumulations (submarine fans and related systems, Weimer & Slatt (2007)) with volumes up to millions of km3 (e.g. Bengal Fan; Curray et al. (2003)). Ancient deposits of turbidite sand, deeply buried and compacted, form an important class of hydrocarbon reservoirs (Weimer & Slatt 2007), and the host rocks for a particular type of gold deposits (Keppie et al. 1987). Turbidity currents have also been invoked for the formation of banded iron formations, a type of iron ore deposit unique to the early history of the Earth (Lascelles 2007). In an environmental context, turbidity currents are responsible for much of the sedimentation in reservoirs, e.g. De Cesare et al. (2001), Fan (1986), with consequent loss of water storage capacity. In the ocean, even rather small turbidity currents may damage or destroy sea-oor equipment and instrumentation, e.g. Inman et al. (1976), Khripouno_ et al. (2003), Prior et al. (1987), and large currents commonly damage or remove sections of submarine cables (e.g. Dengler et al. (1984), Heezen & Ewing (1952)). This article will cover initiation processes; the structure of turbidity currents as deduced from natural flows and experiments; the nature of their deposits; theoretical approaches to modeling; and some current controversies. It will not cover other types of particulate gravity currents such as pyroclastic flows, debris flows, rock avalanches, granular flows or snow avalanches. Various topics in gravity and turbidity current research have previously been reviewed. First and foremost, the book by Simpson (1997) offers a beautiful and accessible introduction to the field. The chapter by Rottman & Linden (2001) reviews the basic scaling 364 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr laws and force balances for idealized compositional gravity currents. Several articles by Huppert review various aspects of gravity and turbidity currents. While Huppert (2000) provides a more general overview over topics related to gravity-driven geophysical flows, including the shallow water approach for analyzing them, Huppert (1998) focuses more exclusively on box models and shallow water equations for turbidity currents. Huppert (2006) discusses both dilute as well as concentrated particle-laden currents, along with dense granular flows. Middleton (1993) gives an elegant review of the literature on turbidity currents and their deposits, including experimental results and field data up to that time. Kneller & Buckee (2000) review experimental data and theory from a geological perspective. The recent article by Parsons et al. (2007) describes the range of sediment gravity flows in the ocean, and to some degree we take this as our starting point, though offer a somewhat different perspective. Figure 1: (a) Context of turbidity currents on the margins of continents and intra-continental basins, including deep lakes. (b) Schema of turbidity current showing generalized velocity and density profiles based on integral length scale for current thickness 365 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 2. Measures against reservoir sedimentation Over the years several measures against reservoir sedimentation have been proposed (Schleiss and Oehy 2002). But not all of them are sustainable, efficient and affordable. For example the raise of dams and outlet works doesn't provide a long-term solution (Boillat, J.-L. and Delley, P. 1992). There is a strong need to limit sediment accumulation in reservoirs in order to ensure their sustainable use. Management of sedimentation in Alpine reservoirs cannot be apprehended by a standard generalized rule or procedure. Furthermore, sediment management is not limited to the reservoir itself, it begins in the catchment areas and extends to the downstream river. Every situation has to be analysed for itself in order to determine the best combination of solutions to be applied. The possible measures are summarized in Figure 4 and grouped according to the areas where they can be applied. An integrated approach to sediment management that includes all feasible strategies is required to balance the sediment budget across reservoirs (Morris 1995). Integrated sediment management includes analysis of the complete sediment problem and application of the range of sediment strategies as appropriate to the site. It implies that the dam and the impoundment are operated in a manner consistent with the preservation of sustainable long-term benefits, rather than the present strategy of developing and operating a reservoir as a non-sustainable source of water supply (Morris 1996). A sustainable sediment strategy should also include the downstream reaches; therefore monitoring data should also include downstream impacts as well as sedimentation processes in the reservoir (Morris and Fan 1997). The actually known measures can be subdivided in measures taken in the catchment area, in the reservoir or at the dam itself as shown in Figure 2. Oehy (2003) and Oehy & Schleiss (2007) proposed and studied several technical measures against turbidity currents. Figure 2: Inventory of possible measures for sediment management (Schleiss and Oehy, 2002) 366 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 3- Results 3-1- Longitudinal profile of reservoir in both cases Considering the turbidity current, sand and gravel are the main aggregates of sedimentations between 48600 to 66000 meters. The below diagrams show the sedimentation profile at the bottom of the reservoir and present the percentage of each aggregate. Graph 1. Aggregate percentage in longitudinal profile considering turbidity currents 367 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 100% 95% 90% 85% 80% 75% 70% 65% 60% 55% 50% 45% 40% 35% 30% 25% 20% 15% 10% 5% 0% SAND(%) SILT(%) CLAY(%) 63600 58600 53600 48600 43600 38600 33600 30600 27600 24400 19600 15400 12000 9000 6000 3000 0 Graph 2. Aggregate percentage in longitudinal profile without turbidity currents 4- Conclusion The today's world wide yearly mean loss of storage capacity due to sedimentation is already higher than the increase of capacity by the construction of new reservoirs for irrigation, drinking water and hydropower. Thus the sustainable use of the reservoirs is not guaranteed in long term. In the case of alpine reservoirs the sedimentation rate is much below the world mean value. Nevertheless, sedimentation threatens also these reservoirs, since turbidity currents are sporadically transporting large volumes of sediments like an underwater avalanche down to the dam. There the concentrated deposits are hindering the safe operation of the outlet structures as intakes and bottom outlets. Many possible measures against sedimentation are known from practice, but they are strongly depending on the local conditions. For alpine reservoirs technical measures, which can govern turbidity currents are of special interest. The problematic of sedimentation and sediment management should be considered in the early stage of the design of the reservoir in order to obtain sustainable solutions. Although methods for erosion volume estimation and empirical relationships for trap efficiency estimation are available, unfortunately this is still not the case for many reservoirs built recently all over the world. 5- References 1- Akima.j. and fukushima:(1985)"entrainmet of cohesive sediment into suspension."journal of hydraulic engineering. 2- Altinakar,S.graf,w.h.and Hopfinger,E.J.(1990) "Weakly depositing turbiity small slope." 368 current in Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 3- Luthi,S.(1981)."Expriments on non-channelizde turbidity currents and their deposits. "Marine Geology,. 4- Blackmore,D.R.,Herman,(1982)."Heavy gas dispersion model."J.Haz.Mat 5- Boiliat,J.H.and De Cesare G,.(1994). "Dchtestrromungen im Bereich des stausees LuzzoneModel versuch." 6- Chu,F.H.,Pilkey.(1979) "An analytical study of turbidity current study flow." 7- Daly,B.J.(1936) "Orgin of submarin canyons."Am. journal of Scince. 8- De Cesare,G.,and Schleiss .A.(1999)"Turbidity current monitoring in a physical model flum using ultrasonic Doppler method." 9- Ellison,T.H.,and Turner,J.S.(1959) "Turbulent Entrainment in stratified flows." Jornal of fluid mecheunics. 10- Fan,J.and Morris,G.L.(1992)"Reservoir sediment. I:Deltra and density current deposits." Journal of hydraulic Engineering. 12- Grad,W.H.(1984)."Storage Losses in reerviors."Institute of Water Power and Dam Construction. 13-Kuelgan,G.H.(1958)."The motion of saline founts in Still Water." Nat Bur.Standard reports. 14-Lane,L.J.,and V.A. Ferrira.(1980)."Sensivity analysis,in Creapas ,A Field scale model for chemical run off and erosion from". 369 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Numerical Analysis of Water Hammer in a Viscoelastic Pipe System Considering Fluid Structure Interaction Majid KOLBADI NEJAD1 1 MSc civil Engineering, Islamic azad university, South Tehran branch, Iran, majid_kolbadi_nepar@yahoo.com Abstract This study investigates the effects of pipe-wall viscoelasticity on water-hammer pressures. Tests have been conducted in a reservoir-pipe-valve system configured of a main viscoelastic pipeline and two short steel pipes placed upstream and downstream of the main pipe. Rapid closure of a manually operated valve at the downstream end generates water hammer. Experimental measurements at several positions along the pipeline have been collected from the papers. Computer simulations of the experiment have been performed and the results of runs with various options affecting the water hammer are provided and discussed.. It is shown that the incorporation of viscoelastic pipe wall mechanical behaviour in the hydraulic transient model contributes to a favourable fitting between numerical results and observed data. Keywords: Water hammer, Viscoelasticity, Pipe system, PVC pipe 1. Introduction The application of pipes made of viscoelastic materials has extremely increased in recent years making it necessary to do more theoretical and experimental researches on their mechanical behaviour in pipe systems. The main aim of this research is to verify the mathematical model and numerical solutions which have been developed for water hammer in viscoelastic pipes. The major property of viscoelastic materials is that the strain response lags the applied stress. This property is dealt with by a mechanical model which eventually provides an appropriate relation between stress and strain. This relation may be presented by a convolution integral [5, 6]. For the current water hammer problem, this convolution integral contains the whole pressure history. Covas et al. [2, 3] proposed an approximation for this convolution integral and used it to develop a transient solver based on MOC. Although the method suffers from the necessity of being calibrated for each pipe system and each specific steady flow in it, it favourably predicts the transient responses. This has been demonstrated by Imperial College experiments performed on a high density polyethylene (HDPE) pipeline. 2. Water hammer in viscoelastic pipes Rheological behaviour of viscoelastic pipes causes much damping in water hammer pressures. This behaviour is generated by retarded circumferential strains which occur with some delay with respect to the pressure fluctuations. This delay is related to the important feature of viscoelastic materials that even their static response to a sudden constant loading is timedependent (see Fig. 1-left). In rheology, this property is captured by creep and relaxation tests on specimens. Creep compliance indicates how the strain ε increases with time under a suddenly applied constant stress (ε(t) = J(t) σ0). Several models may be suggested to simulate this time-dependency and provide the stress-strain relation. Among them the generalized Kelvin-Voigt model (Fig. 1-right) proved to be more rigorous for viscoelastic solids. Its creep compliance function is 370 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr N J t : J 0 t KV k 1 J k k 1 e , where t is time and J0, Jk, τk and NKV are constants. From a physical viewpoint, it implies that the viscoelastic material resembles a system of springs and dashpots arranged as shown in Fig. 1-right. In this view the parameters in equation (1) are: J0:=1/E where E is the modulus of elasticity representing the immediate response of the material, Jk defined by Jk:=1/Ek is the creep compliance and Ek is the modulus of elasticity of the k-th spring, and τk:=µk/Ek is the retardation time and µk is the viscosity of the k-th dashpot. Figure.1. Left: creep test on a viscoelastic specimen. Right: Generalized Kelvin-Voigt model. The Jk coefficients of the creep function of the PVC pipes are determined herein using an inverse transient model based on collected transient pressure data. This is done by solving an optimization problem which determines the coefficients Jk such that the transient solver gives the results as close as possible to the experimental ones (tuning). The governing equations on which the transient solver is based are those of standard water hammer with an additional term in the continuity equation accounting for the retarded strain. For the numerical solution, the method of characteristics (MOC) is implemented and the retarded term which consists of (up to a constant factor) a convolution integral is approximated by its value at the previous time step plus its change in the last time increment. 3. Numerical analysis, results and discussion To do the numerical simulation including the viscoelastic behaviour of the pipe wall according to the method illustrated in Appendix C, first the model has to be calibrated as a replacement for doing creep tests. This is done for the wave speed and the creep compliance coefficients Jk. Then, by applying the calibrated quantities in the transient solver, it is used for simulations with viscoelasticity. Obviously, if one wants to include other transient effects in 371 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr the calibrated coefficients, that effect should be excluded from the transient solver (as it is recommended for the unsteady friction effects [4, 8]) and vice versa, if one does not want to include an effect such as FSI in the calibrated coefficients, it then should be included in the solver. As the mathematical description of FSI phenomena is quite different from viscoelasticity modelling, it has to be taken into account during the calibration and cannot be covered with the coefficients. Other effects such as column separation can be ignored during the calibration and then taken into account for analyses with viscoelasticity and column separation [10]. For the numerical simulation, a time step of ∆t = 0.01 s was chosen. The wave speed in the PVC pipe was cPVC = 348 m/s (see subsection 5.1 explaining how it is calculated) and in the steel pipes it was cst = 1239 m/s (calculated according to relation A.3 with the input data D = 206 mm, e = 5.9 mm, E = 210 GPa, K = 2 GPa, ρ = 1000 Kg/m3, υ = 0.3), so the length of the reaches in the viscoelastic and steel pipes were 3.48 m and 12 m, respectively. Accordingly, considering the length of L1 and L2 being 20.6 m and 13.8 m, they are modelled by two reaches and one reach, respectively. Input data required for the numerical simulation are listed in Table 1. Table 1: specifications of the pipe system for the numerical analysis PVC pipe length 275.2 m Wave speed (steel) 1239 m/s Wall Wall thickness of thickness of PVC pipe steel pipe 7.3 mm 5.9 mm Inner diameter of PVC pipe 235.4 mm Length of upstream steel pipe Young‘s modulus (PVC) 2.9 GPa Young‘s modulus (steel) 210 GPa 20.6 m Length of Inner downstrea diamete m steel r of pipe steel pipes 206 10.4 m mm Wave Wave speed speed (PVC) (steel) 1239 348 m/s m/s Time of valve closure Steady state flow rate Time step for simulation Length of PVC pipe elements Length of steel pipe elements 0.2 s 7 l/s 0.01 s 3.48 m 12.39 m FSI effect If pipes are allowed to move along their axes (to enhance Poisson coupling) or at boundaries (to enhance junction coupling), hydraulic and structural responses interact [12]. Basically, the significance of this phenomenon depends on the flexibility of the pipe system, but as the Poisson ratio in PVC pipes is larger than in elastic pipes, the Poisson coupling effect can be larger. FSI in viscoelastic pipes can mathematically be modelled by coupling the waterhammer equations with the pipe-vibration equations (here only the axial-vibration equation is sufficient) for viscoelastic pipes. This issue is studied in a separate research project. In the current pipe system, enough supports were installed along the pipeline to avoid FSI phenomena, however, it is impossible to make the system fully fixed and possible small 372 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr movements might affect the dynamic response. Moreover, despite the use of the heavy mass to restrain the steel bend a little vibration might occur (e.g. due to the tension of the rope). To numerically model this effect, exact information regarding the placement of supports and their flexibility is necessary. Despite the reach of this information, to study the effects of FSI and to see if its inclusion in the analysis can make the numerical results better matching to the experiment, several options for the placement of supports and their flexibility were chosen and the corresponding simulations were run. Basically, to model the FSI effects of a movable bend, the interaction with lateral pipe vibrations should also be taken into account. According to the approach presented by Wiggert [14, 15], the effect of the lateral vibrations can be simulated by flexural springs having their stiffness equal to the bending stiffness of the pipe which is laterally displaced. As a result, only the axial-vibration equation is needed to be coupled with the water-hammer equations. The bending stiffness corresponding to two 3 laterally movable pipes of the bend are kB 3 3 E s t , 1 I s t , 1 / l1 5 . 1 4 1 0 5 k B 3 E s t,2 I s t,2 / l 2 1 . 7 5 1 0 1 5 N /m and N /m where Ist is the second moment of inertia given by Ist = π est (Dst + est) / 8 = 2.2 × 10 (est = 5.9 mm is the steel pipe-wall thickness and D = 206 mm), Est,1 = Est,2 = 210 GPa, l2 = 4.3 m and l1 = 3 m are the length of the laterally movable parts of the bend and indices ―1‖ and ―2‖ refer to either side of the bend. In the simulation, it was assumed that at every five computational sections (except for the bend which its support stiffness has already been calculated), there is one support having the flexibility of kz = 0.07 EPVC At = 1.13 ×106 N/m where At is the cross-sectional area of pipe calculated by At= π e (D + e). 2 3 -5 It is notable that there is a specific range of stiffness values in which FSI effects give different responses and lower or higher than those quantities, this effect gives the results of a completely free or fixed system. For more details about the effects of support rigidity reference [13] is recommended. Accordingly, the calibrated creep coefficients when the transient solver is run with FSI are slightly changed to J1 = 0.1075 × 10−10 Pa−1, J2 = 0.2020 ×10−10 Pa−1 and J3 = J4 = J5 = 0.0000 × 10−10 Pa−1. 4. Results 373 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Figure.2. Results of numerical simulations with the input data given in Table 1 for the model without FSI, are compared against those of physical experiments. This comparison is provided in Figs. 2 and 3 for the pressure transducer at the downstream end (pdv). Red and black lines correspond to the experimental and calculated results respectively. Comparison of experimental (red) and numerical (black) pressures pdv at the valve. Viscoelasticity is taken into account but FSI is not. The graph in the rectangular box is magnified in the down figure. 374 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Figure.3. Comparison of experimental (red) and numerical (black) pressures pdv at the valve. Viscoelasticity and FSI are taken into account. The graph in the rectangular box is magnified in the down figure. Figure.4. 375 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Comparison of experimental (red) and numerical (black) pressures p5 at position 5. Viscoelasticity is taken into account but FSI is not. The graph in the rectangular box is magnified in the down figure. Figure.5. Comparison of experimental (red) and numerical (black) pressures p5 at position 5. Viscoelasticity and FSI are taken into account. The graph in the rectangular box is magnified in the right figure. The overall agreement between the experimental and numerical results is good and improves when the FSI effects are taken into account (Figs. 3 and 5). However, when one looks at details in the magnified figures on the right, which are for the early moments of the response, discrepancies are observed. The first conclusion from this comparison is that the employed mathematical model and numerical method for water hammer in viscoelastic pipes works properly and can satisfactorily predict the pressure attenuation and damping observed in the experiments. The other conclusion is that there is an effect in this large-scale experiment which cannot be covered with the calibration of wave speed and creep function. To track down the cause of 376 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr this effect, all details of the pipe system should be included in the simulation to study their effects in the results. This is already performed for the additional steel pipes in the following subsection. 4.1Effects of additional steel pipes To have an overview of the pressure changes caused by the steel pipes, by viscoelasticity or by gradual valve closure, these ingredients are investigated in separate examples. They are helpful to interpret the experimental results. Several simulations for different pipe configurations were run. In all these simulations, the length of the long PVC pipeline was L = 275.2 m with the wave speed cPVC = 348 m/s. The upstream and downstream steel pipes (having cst = 1200 m/s and inner diameter of 206 mm) have lengths L1 and L2, respectively and are included or excluded when running the model to see their effects in the pressure response. Figs. 6-8 show pressure histories at the valve for simulations without viscoelasticity. In all these figures, the first portion of those to the left is magnified and depicted to the right. In Fig. 13, L1 = 0 m and L2 = 12 m, Fig. 14 corresponds to L1 = 24 m and L2 = 0 m and Fig. 15 is for L1 = 24 m and L2 = 12 m (see Table 2). The pressure spikes being vanished in a short time are noticeable. As seen in Fig 8, two sets of narrow jumps, one in the beginning and the other in the end of the first half-cycle of water hammer are introduced (compared to a single pipe system). The first spike corresponds to the downstream steel pipe and the next one corresponds to the upstream steel pipe. The magnitudes of these jumps and their frequencies are consistent with Joukowky pressure, length and wave speed of each steel pipe. Table 2: Various alternatives for the up and downstream short steel pipes and the figure depicting the corresponding results. L1 L2 Fig. 13 0m 12 m Fig. 14 24 m 0m 377 Fig. 15 24 m 12 m Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Figure.6. Figure.7. 378 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Pressure at the valve for analysis with L1 = 0 m and L2 = 12 m (cPVC = 348 m/s, cst = 1200 m/s, f = 0 and tc = 0 s) and without viscoelasticity. The right figure is the magnification of the left Figure.8. Pressure at the valve for analysis with L1 = 24 m and L2 = 0 m (cPVC = 348 m/s, cst = 1200 m/s, f = 0 and tc = 0 s) and without viscoelasticity. The right figure is the magnification of the left one. Pressure at the valve for analysis with L1 = 24 m and L2 = 12 m (cPVC = 348 m/s, cst = 1200 m/s, f = 0 and tc = 0 s) and without viscoelasticity. The right figure is the magnification of the left one. The simulations are repeated but now when the model is run in viscoelastic mode. Fig. 9-left shows the effect of viscoelasticity in such a system, when closing time of valve is 0.2 s. As seen, compared to Fig 8, gradual closure has suppressed the jumps resulting from small downstream steel pipe. Because, the closing time is greater than the rapid closure criteria associated with this steel pipe (2 L2 / cst). The red and blue lines correspond to results of viscoelastic and elastic analysis, respectively. The damping in the results which are more 379 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr distinguished at the later water hammer periods is obvious in this figure. Fig. 9-right reveals the effect of valve-closure time (tc = 0.2 s) in the PVC pipe. It does not damp out the results, but only eliminates high frequency oscillations coming from the steel pipes. Figure.9. Pressure at the valve for analysis with L1=24 m and L2=12 m (cPVC=348 m/s, cst =1200 m/s); blue-left corresponds to analysis without viscoelasticity and tc=0.2 s, blue-right corresponds to analysis with viscoelasticity and tc=0; red lines in both figures are for analysis with viscoelasticity and tc = 0.2 s. 15 20 25 2 2 1.8 1.8 1.6 1.6 1.4 1.4 1.2 1.2 time (s) time (s) 10 1 0.8 35 40 1 0.8 0.6 0.6 0.4 0.4 0.2 0 0 30 0.2 50 100 150 200 0 0 250 50 100 150 distance (m) distance (m) Figure.10 380 200 250 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Fig. 10 gives two contour plots of pressure head for a system with short up and downstream steel pipes. The left one is for the analysis without viscoelasticity with f = 0 and tc = 0 s and the right one is for analysis with viscoelastcity and f = 0.015 and tc = 0.2 s. Pressure spikes due to the steel pipes (left figure) and the fact that those jumps coming from the downstream steel pipe are eliminated by the gradual closing effect, but those coming from the upstream end are not eliminated is noticeable in the right figure (also seen in the red lines of Fig. 9). According to the simulations, it can be concluded that the effect of quasi-steady friction is not considerable and results with or without considering this effect are almost the same. Isolines of pressure head distribution (unit is m) along the pipeline (L1 = 24 m, L2 = 12 m, cPVC = 348 m/s and cst = 1200 m/s); left: without viscoelasticity, f = 0 and tc = 0 s, right: with viscoelasticity and f = 0.015, tc = 0.2 s, J1 = 0.0924 × 10 −10 Pa−1, J2 = 0.1873 × 10 −10 Pa−1 and J3 = J4 = J5 = 0.0000 × 10 −10 Pa−1. 5. Conclusions The following conclusions may be drawn: 1. Detailed measurements of pressure heads have been presented for a laboratory apparatus including a long PVC pipe with two short up- and down-stream steel pipes. The measured results were discussed and used to calibrate the creep coefficients of the PVC pipe. 2. A transient solver has been developed to model water hammer with pipe-wall viscoelasticity and FSI effects. It has been combined with the MATLAB optimization tool ―lsqnonlin‖ to obtain the creep coefficients. Numerical results according to the calibrated coefficients were compared with those of the experiment. 3. The agreement between the calculation and measurement was good when the comparison is made for a long duration of time, as the large damping of the experimental results could nicely be simulated with the employed mathematical model. However, there were small discrepancies in the early period of the transient response. A detailed discussion about the possible reason(s) for this difference(s) was included focusing on the effects of short up- or down-stream steel pipes, time of the valve closure, friction and FSI. References [1] Covas, D., Stoianov, I., Mano, J., Ramos, H., Graham, N., Maksimovic, C. 2004 ―The dynamic effect of pipe-wall viscoelasticity in hydraulic transients. Part I—Experimental analysis and creep characterization‖, IAHR Journal of Hydraulic Research, 42(5), 516-530. [2] Covas, D., Stoianov, I., Mano, J., Ramos, H., Graham, N., Maksimovic, C. 2005 ―The dynamic effect of pipe-wall viscoelasticity in hydraulic transients. Part II—Model development, calibration and verification‖, IAHR Journal of Hydraulic Research, 43(1), 56–70. [3] Covas, D., Stoianov, I., Ramos, H., Graham, N., Maksimovic, C., Butler, D. 2004 ―Water hammer in pressurized polyethylene pipes: conceptual model and experimental analysis‖, Urban Water Journal, 1(2), 177–197. 381 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr [4] Soares, A.K., Covas, D.I.C., Reis, L.F.R. 2008 ―Analysis of PVC pipe–wall viscoelasticity during water hammer‖, ASCE Journal of Hydraulic Engineering, 134(9), 1389–1394. [5] Brinson, H.F., Brinson, L.C. 2008 ―Polymer engineering science and viscoelasticity, an introduction‖, Springer. [6] Wineman, A.S., Rajagopal, K.R. 2000 ―Mechanical response of polymers: an introduction‖, Cambridge University Press. [7] Bergant A., Tijsseling, A., Vítkovský, J.P., Covas, D., Simpson, A., Lambert, M. 2008 ―Parameters affecting water–hammer wave attenuation, shape and timing. Part 1: mathematical tools‖, IAHR Journal of Hydraulic Research, 46(3), 373–381. [8] Bergant A., Tijsseling, A., Vítkovský, J.P., Covas, D., Simpson, A., Lambert, M. 2008 ―Parameters affecting water–hammer wave attenuation, shape and timing. Part 2: case studies‖, IAHR Journal of Hydraulic Research, 46(3), 382–391. [9] Laanearu, J., Bergant, A., Annus, I., Koppel, T., vant Westende, J.M.C., 2009 ―Some aspects of fluid elasticity related to filling and emptying of large–scale pipeline‖ Proc. of the 3rd IAHR International Meeting of the WorkGroup on Cavitation and Dynamic Problems in Hydraulic Machinery and Systems, Brno, Czech Republic. [10] Soares, A.K., Covas, D.I.C., Ramos, H.M., Reis, L.F.R. 2009 ―Unsteady Flow with Cavitation in Viscoelastic Pipes‖, International Journal of Fluid Machinery and Systems, Vol. 2, No. 4, 269–277. [11] Tijsseling, A.S. 2003 ―Exact solution of linear hyperbolic four–equation system in axial liquid–pipe vibration‖, Journal of Fluids and Structures, 18(2), 179–196. [12] Tijsseling, A.S. 1996 ―Fluid–structure interaction in liquid–filled pipe systems: a review‖, Journal of Fluids and Structures, 10, 109–146. [13] Heinsbroek, A.G.T.J., Tijsseling, A.S. 1994 ―The influence of support rigidity on waterhammer pressures and pipe stresses‖ Proceedings of 2nd BHR Group International Conference on Water Pipeline Systems, Edinburgh, UK, 17–30. [14] Wiggert, D.C., Tijsseling, A.S. 2001 ―Fluid transients and fluid–structure interaction in flexible liquid filled piping‖, ASME Applied Mechanics Reviews, 54, 455–481. [15] Wiggert, D.C., Otwell R.S., Hatfield, F.J. 1985 ―The effect of elbow restraint on pressure transients‖, ASME Journal of Fluids Eng. 107, 402–406. Discussed by Schwirian, R.E. and Walker, J.S. in 108, 121–122. [16] Wylie, E.B., Streeter, V. L., Suo, L. 1993 ―Fluid Transients in Systems‖, Prentice Hall, Englewood Cliffs, NT. 382 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Sustainable Water Resources Management in Arid and Semiarid Areas Hamid TEIMOURI RAD 1 1 MSc civil Engineering, Sharif university of technology, Iran, h_teimoori_rad@yahoo.com Abstract Water tension is growing with the growing population of the world. The demand for healthy and adequate food in any sustainable development is among the most important sustainability indexes. In this context, water resource management plays a very important role. At the present time, most of the countries in the Middle East and North Africa are under water tension. In a sustainable development, a sound management of water resources is crucial in the socio-economical development of these countries in these regions. The objectives of this paper are 1) to review the present state of water resources management and water tension in the Middle East and North Africa, 2) to review the water resource management in Iran, 3) to discuss some case studies in the central desert arid condition of Iran. The definition of sustainability with regard to arid and semiarid conditions is discussed here. However, sustainability as used in the environmental policy and research arena is indeed a complex issue. In general, sustainability even on a local level has to address and relate to global issues. With the advances in technology, the water utilisation has boosted the underground water resources. The sustainability of the present state of utilisation with the emphasis on the groundwater resources could be very questionable. In the Middle East, for example, Syria, Iraq, Lebanon, Jordan, Israel and the Occupied Territories (The West Bank and Gaza) have a combined population of nearly 42 million. Of these people, an estimated 41,5% rely on transboundary streams and 52% utilise springs, wells and rivers supplied by local precipitation. The remaining 6 % turn to water pumped from deep wells. At the present time these water supplies are being taxed to their limits. Keywords: water resource management, arid area, semiarid area, Iran 1. Introduction Demand for water is on the rise everywhere in the world, particularly in arid and semiarid countries including Iran. A general increase in the standard of living over time has created a gap between access to and the need for water. Rapid population growth and expansion of irrigated farmlands during last 2 decades in Iran have imposed more pressure on the water resources. Over 2/3 of the total area of Iran suffer somehow from the lack of precipitation. Low recharge rates of underground resources lead to the negative balance of 5 km 3 per year for the aquifers and rapid drops in water tables (Siadat 1994, Jahani 199). Therefore there is an urgent need for finding ways and means for solving the conflicting interests of urban, industrial and agricultural sectors in utilisation of water. Since new resources of fresh water are very limited, proper water resources management plays a very important role. Concern about future food production and environmental degradation has increased awareness of sustainability. Although an abundant literature is now available, some fundamental questions have not yet received adequate answers. This paper intends to address some issues concerning the definition, assessment and implementation of the concept of sustainability, specifically in relation to land management for agricultural purposes. The semiarid regions of Iran are under increasing pressure to supply the staple grains (wheat and barley) required by the steadily growing population of the country. A population of 150 million is expected in 30 years time, 383 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr which means that 30 million tons of cereal will be needed. The present production of wheat is about 5.5 million tons and that of barley amounts to 2.5 million tons, almost all produced in semiarid conditions. It is clearly a complicated matter. We need more water to reach to such a record. 2. Definition Issues Sustainability, as used in the environmental policy and research arena is a complex & sometimes controversial concept. When applied to agriculture, complexity is compounded, since the term ―sustainable farming system‖ has many connotations. Qualifiers of farming systems such as ―low input‖, ―ecological‖, and ―organic‖ are often used interchangeably with sustainability (Lockerets 1990). Because of this confusion, some authors who believe that an improved model of agricultural development and a sustainable land management system cannot be properly implemented without previous conceptualisation, continue searching for a multifaceted, though unifying and consensual definition (Brown et al 1987; Francis and Yaungberg 1990). Others are more involved in production fields, demand action and implementation, rather than further conceptual refinement (Allen et al 1991). Sustainability attempts to address global issues, such as resource degradation, deforestation and ozone layer depletion etc. but also local issues, such as the maintenance of specific eco-sociosystems or combination of these. 3. Dimensions of the issue The perspectives of sustainability and sustainable land management depend on one's specialisation. Ecologists concentrate mainly on the stability (or fragility) of the ecosystems as a function of beneficial constituents of the environment. The agronomic point of view might be considered comparatively narrow. They are still aiming at the maximum productivity. In contrast, sociologists take a broader view, striving for social welfare and emphasising social variables such as the organisation of labour, unemployment, migration and so forth. (Allen et al 1990). To many economists, economic efficiency, usually associated with political issues, controls sustainable development. Profit maximisation through conservation of money into goods or services could just as easily be taken as objective since sustainable systems maximise resource conservation subject to a profit constraint by minimising degradation (Ikard 1990). Politicians, viewpoints are often confined to short-term plans. To many politicians, particularly those in some developing countries, stability within time spans of 3-5 years, rather than sustainability, is the issue. 3.1. It is multi-scalar The concept of sustainability has different meanings at different spatial levels (local to global), according to the geographic variations in natural and human resources. Since sustainable agriculture and land management aim at reducing the use of external inputs, the quality and properties of the natural resources base become much more important. For example, the term of agro-ecologic sustainability vary from arid areas, where sustainable land management is controlled by the efficient harvesting and application of water, to humid tropical areas, where this is done by nutrient conservation and cycling. Similarly, the geographic diversity of social, economic and institutional conditions determines the spatial variability. At international levels, while industrial countries are swinging from conventional, highly mechanised and specialised production systems to more integrative, low-input farming to promote sustainable agriculture and land management, developing countries have embarked on the opposite strategy, to promote aleatory development. At the national level, the terms of sustainability may also vary. 384 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 3.2. Time variability The term ―sustainability‖ refers to the productive performance of a system over time. The questions are: how long can a system last without being disturbed? and how long does a disturbed system need to recover? The length of time, whether for disturbance or recovery, depends on the intensity and kind of land management, the latter being a function of population pressure and type of land use. Under natural conditions, most land systems are intrinsically long-term sustainable. In the not-too-distant past, land use was governed by respect for long-proven rules for sustainability, such as follow periods and other traditional soil and water management practices and was so for water resources systems as well. Time was available for soil resilience and for agro-ecosystems to be maintained. With increasing population pressure, land has to be used more intensively and more marginal land has to be put into production. So more water has to be used. Water quality decreases gradually. Both conditions endanger the short- and medium-term sustainability of land quality. 3.3. Sustainability Indicators Are Required Sustainability is a concept and cannot be measured directly. Therefore, appropriate indicators should be selected, tested, and validated to determine levels and durations of sustainable land and water resources management. An ideal indicator should be unbiased, sensitive to changes, predictive, referenced to threshold values, data transformable, integrative, and easy to collect and communicate (Liverman et al.1988). It is unlikely that all potential indicators would fully satisfy these quality requirements. 3.4. Implementation Issues Finally, conceptualisation and assessment of sustainable land and water resources management have to be translated into applicable alternative models, which have to be tested and monitored under practical conditions. 3.5. System quality criteria To be sustainable, a land water resources management system is expected to incorporate a set of intrinsic properties, such as those proposed by Altieri (1989). It should be diversified in time and space, dynamically stable, self-promoting, productive and self-sufficient, based on economic potential, adjustable to socially and culturally acceptable technology; provide selfhelp potential; and promote the conservation and regeneration of natural resources. 3.6. Water Resources: An Emerging Crisis The problem of water shortages in the Middle East and Northern Africa is a developmental issue, since water limitations are seriously impeding the economic growth and development of countries in the region. Even countries that are quite advanced technologically are experiencing restraints on their future development. Water scarcity in the Middle East / Northern Africa region is rapidly becoming part of a widespread environmental concern for the region. The twin phenomena of depletion of existing water resources together with pollution of these resources is causing growing hardship in the area. Land deprived of its scarce water resources, either by natural phenomena or human activities, produces devastating consequences as recent events in the sub-Saharan region of Africa demonstrate. At the very least, water scarcity creates an environment where sustainable development is severely limited in the Maghreb (Libya, Tunisia, Algeria & Morocco) and in the worst case, extreme 385 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr water shortages can create an environmental climate that exacerbate serious conflicts, as evidenced by water-related conflicts in the Middle Eastern region. Jordan faces possibly the worst water crisis in the Middle East (Al Fatafath & Abu-taleb 1992).50 Egypt is a key country in the region, serving as a link between the Middle East and Northern Africa, as well as being the main water user of the vast Nile Basin River for its water resources, with irrigated agriculture accounting for the vast majority (84%) of all the water used. Since the Nile River drains from nine countries, at great distances from Egypt, any major change in the water-use pattern in these countries, would have a dramatic effect. In addition to water quantity consideration, indicators show that environmental degradation of the Nile Waters is increasing (M. Abuzeid 1992).51 Human dependence upon limited water supplies underlies any consideration of water resources management in the Middle East. The population of this region utilises a combination of local springs, wells and rivers. Of the population of the region, 41.5% rely on transboundary streams flowing from non-Arabic countries, 52.5% utilise springs, wells and rivers supplied by local precipitation. The remaining 6.0% turn to water pumped from deep wells (table 1). Table 1 - Middle East Population (1000s) and the water resources upon which they depend. Current Total population Country Transboundary Rivers ( yr. 2020) Local Springs, Rivers & wells Deep Aquifers (non renewable) 16,000 Iraq 10,800 5,200 - 1,400 2,900 100 - 1,000 800 1,650 700 1,100 - 2,500 - 2,200 8,000 300 16,050 20,300 2,300 (41.5%) (52.5%) (6.0%) (41,808) 4,400 Israel (6,643) 1,800 West bank & Gaza (4,200) 3,450 Jordan (9,964) 2,500 Lebanon (4,433) 10,500 Syria (26,094) Total 38,650 Refer to Canadian Journal of Development Studies; 1992. 50 Refer to Canadian Journal of Development Studies; 1992. 51 386 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 55300 Turkey - 55,300 - (83,849) 26,300 Iran 75,000 500 plus 23,000 (qanats) Table 2 shows the distribution of water from surface and underground sources. As will be seen, these water supplies at the present time are being taxed to their limits. Turkey and Iran are essentially self-sufficient with regard to water. At the same time, the former is the source of 98% of the flow of the Euphrates and 43% of that of the Tigris River. The Zagros Mountains on the border of Iran & Iraq, form catchments for waters of tributaries entering from the left bank of the Tigris in Iraq. Table 2- Dependency upon Surface and Underground Sources Country Population Surface Subsurface other Iraq 16,000 15,680 (98%) 320 (2%) - Israel 4,400 1,760 (40%) 2,508 (75%) 132 (3%) West Bank & Gaza 1,800 300 (17%) 1,500 (83%) - Jordan 3,450 1,760 (51%) 1,690 (49%) - Lebanon 2,500 875 (35%) 1,625 (65%) - Syria 10,500 8,715 (83%) 1,785 (17%) - Total 38,650 29,090 (75%) 9,428 (24%) 132 (1%) Considering gathered datum & reports, it can be seen water tension is increasing nearly all over the world, particularly in arid & semi-arid regions. In fact water war and struggle has already begun. Governments put forward new plans and projects and these plans change existing balances. There is no need to say water tables are dropping rapidly etc. But we should search for new ways of using existing water. 4. Conclusion In many countries (including Iran), environmental degradation is a by-product of development, along with land deterioration from conventional agricultural practices. In contrast, sustainable land and water resources carry a strong commitment to environmental quality. In conclusion, the choice of sustainability indicators and the determination of threshold values have to take into consideration the spatial variability of the natural and human conditions controlling sustainability. A crucial question is how to evaluate the time component of sustainability and 387 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr estimate the longevity of a land system under specific management practices. Lal et al. (1990) proposed periods of 5-10 years for agronomic productivity and 5-10 decades for soil and environmental features. Fresco and Kroonenberg(1992) suggest the time scales of both internal and external processes acting on the system should be considered for agro-ecosystems at local and regional levels. In Iran, for example, traditional water management practices (Qanats, Bands, Pot irrigation, etc.) that evolved over a long time into a socially and ecologically integrated system, quickly collapsed when agriculture underwent modernisation (Farshad and Zinck 1993). It is the point of view of the author that we should consider ancient integrated systems as sustainable ones. Sometimes we forget that our ancestors formed frameworks of our present knowledge. Land use evaluation should be considered as the main and initial decision-making factor. If one were to evaluate these systems it would take a long time, and is beyond this paper's objectives. References [1] Allen, P., Van Dusen, et al. 1991. Integrating social, environmental, and economic issues in sustainable agriculture. Am. J. Alt. Agric. 6(1):34-39. [2] Altieri, A. M. 1989. Agroecology: a new research and development paradigm for world agriculture. Agric. Ecosyst. Environ. 27:37-46 [3] Canadian Journal of Development Studies, Special issue, 1992. [4] Farshad, A. And Zinck, J. A. 1993. Seeking agricultural sustainability. Agric. Ecosyst. Environ. 47: 1-12. [5] Farshad, A. And Zinck, J. A. 1995.The fate of agriculture in the Semi-arid Regions of Western Iran - A Case Study of the Hamadan Region. Annals of Arid Zone 34(4): 235-242 [6] Francis, C. A. & Youngberg, G. 1990. Sustainable agriculture - an overview. 1-23. Wiley & Sons, Inc., New York, NY. [7] Goodarzi, M. 1995. Application of HEC-6 Computer model in estimating scour & deposition in the main branches of Zayandeh Rud. A thesis presented for M. Sc. degree, Tarbiat Modaress University, Teheran, Iran. [8] Ikerd, J. E. 1990. Agriculture's search for sustainability profitability. Soil Water Conserv. 45(1):18-23. [9] Ikerd, J. E. 1993. The need for a systems approach to sustainable agriculture. Agric. Ecosyst. Environ. 46(1*4):147-160. [10] Lockeretz, W. 1990. Major issues confronting sustainable agriculture. Pages 423-438 in C. A. Francis, C. Butler Flora and L. D. King, eds. Sustainable agriculture in temperate zones. Wiley & Sons, Inc., New York, NY. 388 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Evaluation of the Potential of Urban Structures for the Modeling of Sustainable Development: Kaunas Case Kęstutis ZALECKĠS1, Jūratė KAMĠČAĠTYTĖ – VĠRBAŠĠENĖ2 Kaunas University of Technology, Department of Architecture and Land Management, Studentu St. 48, Kaunas 51367, Lithuania, 1kestutis.zaleckis@ktu.lt, 2 jurate.kamicaityte@ktu.lt Abstract Considering peculiarity and complexity of cities urban structure it is possible to state that sustainable development of cities is dependent on the sustainable development of its subsystems, and regenerative potential of city as an ever-changing complex system is revealed by the evaluation results of the potentials of its subsystems. To reach this aim, method of fractal analysis can be used which reveals not only form properties of evaluated urban structure but its multi-functionality, livability, degree of complexity, potential of adaptability and evolution, and spatial capacity as well. Urban potential is understood as meta-functional possibilities of city territories which are determined by fractal indexes of structures, streets, greenery and public spaces as the main subsystems of city urban structure. Using this method evaluation of regenerative potential of Kaunas urban structures was performed. The results of the analysis let identify meta-functional zones of Kaunas city: urban frame, nature frame and background areas with unused potential of urban qualitative and quantitative development indicating the weak sides of their urban morphological structure, and to propose possibilities of sustainable development of urban structure using principles of New Urbanism and other theoretical models: the neighborhoods, corridors, specialized districts, etc. Keywords: potential of urban structures, sustainable development, Kaunas. 1. Introduction City is a complex system consisting from various sub-systems: social, economic, spatial, aesthetic, ecologic, and etc., which are constantly changing and influencing changes of other sub-systems and of the whole city. Urban structure (spatial system) of the city also can be divided into sub-systems of the lower level: structures, streets, greenery, and public spaces. Urban potential of the mentioned sub-systems reveals the potential of the urban structure of the whole city which can be understood as its multi-functionality, livability, degree of complexity, potential of adaptability and evolution, and spatial capacity as well. This potential can be fully, partially used or unused at all. According to political document prepared by European Commission in 2004 (Communication towards..., 2004) sustainable urban planning and design is a process which seeks to create aesthetic, distinctive, healthy living environment strengthening sense of identity and sociality, which uses the earth's surface prudently and effectively as a non-renewable resource necessary for the construction of buildings (compact cities and concentrated decentralization at the regional level), provides multi-functional land use and develops greenery system, ensures accessibility of territories by public transport and variety of transport types, saves water, energy, materials, protects and enriches cultural heritage. Evaluating urban potential we can assess and model some aspects of the city important to its sustainable development, namely: multi-functionality, morphological variety and complexity, eco-compensational potential (which reflects the system of greenery), level of development of 389 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr transport system and level of development of urban voids – public spaces important for social cohesion and livability. To reach this aim, method of fractal analysis can be used. The results of evaluation let identify meta-functional zones of the city: urban frame, nature frame and background areas with unused potential of urban qualitative and quantitative development indicating the weak sides of their urban morphological structure. Kaunas is the second metropolitan city of Lithuania, a large center of industry, culture, technological and scientific potential. The city is located in the intersection of the main Lithuanian roads and national and international axis of integration. It is crossed by two international transport corridors, existing and planned European gauge railway tracks, the potential corridors of river transport. Next to the city there is an airport and free economic zone. Kaunas is the first level center in the urban framework of Lithuania. It is the city of state and transnational (European) scale, corresponding to the characteristics of agglomerated metropolitan centers. Kaunas is an important historical center of Lithuania distinctive by its historical and cultural values. Though today Kaunas is a city with decreasing population (at least for 20-50 years), shrinking areas after decade of uncontrolled urban sprawl, and has a lot of other and problems etc. Considering this situation urban potential of Kaunas has to be reevaluated in order to model its future development taking account paradigm of sustainability. The main aim of the research is to evaluate potential of Kaunas city urban structure using method of fractal analysis and on the basis of evaluation results to model sustainable development of it using principles of New Urbanism and other theoretical models: the neighborhoods, corridors, specialized districts, etc. 2. Materials and Methods Fractal structure often found in natural environment is characteristic to the city as well. Most of the cities have been planned using the forms of Euclidean geometry. The self-developed cities are not so geometrically regular and simple but even in planned towns there is always small unplanned change. Thus all the cities, as well as the natural structure have a certain irregularity and chaos. Like fractal, the city is characterized by an abundance of scales and self-similarity in different scales. Urban structures or their parts, as well as fractal, no matter how thick they become, can not completely fill the allocated space (porosity feature). Considering the mentioned underlying characteristics city structure is more and more often modeled as a fractal (Batty 1994; Salingaros 2005). Fractal index D shows how much and how the fractal fills the space in various scales. Box counting method is used performing fractal analysis of territories and evaluating urban potential of Kaunas. The fractal index obtained in this way is the most commonly used to classify and model urban structures (Frankhauser 2004). Though considering the results of the research of non-urban structures and choosing the particular exponential size of grid change fractal index can be used for qualitative evaluation of urban territories as well (i.e. evaluation of functional possibilities of urban form as urban potential). Fractal analysis can be used as a tool for qualitative analysis on the base of the following theories that support the concept of spatial determinism: N. A. Salingaros (functional-compositional center, sequence of scales) (Salingaros 1995, 2006), Space syntax (space as catalyst of functions) (Hillier 2007) and other cases of usage of fractal analysis for qualitative analysis of visual quality, improving environmental quality, medicine, etc. (Sullivan et al. 2008; Hagerhall et al. 2004; Wang et al. 2011). 390 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Evaluating urban potential there are calculated fractal indexes of the four main parts of urban structure: of buildings, streets, greenery and public spaces. The whole territory of Kaunas is divided into 29 research units according individual morpho-type or set of them, functional integrity, semantic and historic affinity. The fractal index of every research unit is compared with the fractal index of the whole city, of the prevailing morpho-type and historical data (situation in 1863). Thus impact of the present development on functional and compositional complexity of the territory, evenness or unevenness of its infill and limits of the increase of fractal index by urban measures is established. The results of the fractal analysis are used for the experimental modeling of Kaunas urban structure sustainable development. 3. Results and Discussion Fractal analysis of buildings. Buildings together with public spaces are the fundamental generators of urban streams. Common fractal index of the development of the whole city of Kaunas is equal to 1,445. Comparing the following data with the results of the research performed in Europe according the research program of the French Ministry of Planning fractal indexes of all the morpho-types are higher than of those of Kaunas and differences between fractal indexes of different morpho-types are not so high as in Kaunas (for ex.: fractal index of the central part varies from 1,8 to 1,95; of modern residential districts – from 1,63 to 1,77; of suburbs – from 1,61 to 1,87) (Morphological…, 2011). This indicates that even different building types can reach sufficiently high degree of complexity without losing peculiar characteristics and development of Kaunas city is not only quite extensive and more mono-functional but as urban system is inherently less efficient, or even at a lower level of urban evolution. Historical center of Kaunas (Old town and New town) and historical suburbs (Zaliakalnis and Zemieji Sanciai) have similar fractal indexes although their morpho-structure is different. This local case confirms possibility to increase complexity of the whole city development without losing valuable morphological characteristics (see Table 1). Historical suburb Zemieji Sanciai is an example of the area which does not cover its urban potential: according to its functions the area may be equated to the city periphery though the fractal index of its building morpho-structure is close to that of the city center. This lets to make an assumption that Zemieji Sanciai could be one of the areas suitable for the center development using its building potential and protecting underlying principles of it. It can be said partially about Zaliakalnis as well. The unevenness of fractal indexes of separate quarters of historical center of Kaunas shows intrinsic possibility of the increase of areas complexity. This is confirmed by the comparing of the present situation of the Old town building morpho-structure with situation in 1863 (New town was not built up completely then). The limit of the increased fractal index could be the index of the most complex quarter (with the highest fractal index) in the Old town. The areas without fractal structure or having low fractal index of the development and high index of the greenery are suitable to develop nature frame (Panemune, Petrasiunai, Jiesia, Versva, Lampedziai, Kleboniskis, Neris valley, the Eastern industrial district, Romainiai, Palemonas) (see Table 1). 391 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr The background areas the fractal index of which is close to the fractal index of the whole city can be renovated in order to increase their fractal index by increasing intensity of development or variety of morpho-types (see Table 1). Fractal analysis of streets. Streets are the main links between buildings as generators of urban streams. Street network is sufficiently even throughout the city. Territories, which D is smaller than D of the whole city (1,458), are territories with big areas of greenery and onemain-street structure (Jiesia, Aleksotas, Versva, Kleboniskis, and etc.). Comparing present situation with 1863, it can be said that the accessibility of the city is worse and in 1863 the streets network was more even. Considering this Kaunas is a kind of paradox: global studies show consistently growing fractal index of the street network when the city develops and grows – especially in the central parts of it (Lu, Tang 2004). Modeling Kaunas further development it can be stated that D has to be raised only in the territories near center: Vilijampole and Aleksotas which are the areas important for the development and functioning of the center. Meanwhile Zaliakalnis and Zemieji Sanciai form a kind of "higher-index" zone around the center of the city and in this respect is the area ensuring the full functioning of the Old Town and New Town with the smaller fractal index of the streets network. Fractal analysis of public spaces. Public spaces are defined as spaces of street culture (one of the main features of city life according L. Mumford (Mumford 1960, 1968)) and are quite shallowly and integrating inner city spaces according the theory of Space Syntax (Hillier 2007). They encompass streets of not intensive transport in the old town, pedestrian streets, squares, parts of green spaces near development when they are cut by paths oriented to the attraction centers, pedestrian zones near important streets in which formation of multifunctional corridor occurs similar to that according models of New Urbanism (American..., 2006), public spaces near shopping centers, etc. D of public spaces is significantly lower than D of streets and buildings in Kaunas. This shows that the system of public spaces is undeveloped in the city. Town center has the highest D which is the biggest possible D for such morpho-type. Situation of the area near the city center (Zaliakalnis) is improved by the space adjacent to Savanoriu Av. (a kind of modest urban corridor) and green public spaces (parts of Oak Wood). The fractal index of public spaces in Zemieji Sanciai is close to the whole city index (undeveloped structure). In other territories of the city D is raised by green areas which perform function of public spaces as well, spaces near shopping centers, and fragments of urban corridors (see Table 1). Fractal analysis of greenery. Greenery performs eco-compensational role and acts as green generators of streams in the bipolar meta-functional system of city zones. Though Kaunas structure is quite compact the city has big natural potential which is not used intensively for the needs of the city. A big part of the greenery is isolated from the city by neighboring functions which do not catalyze their use. Therefore the ―islands‖ system of greenery has to be supplemented by ―green links‖. The situation of the city center is exceptional: the D of greenery and buildings is high enough. This shows that the center is both compact and ecologic (―sustainable city‖). 392 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr The green framework has to be developed in areas with high D of greenery: Kleboniskis, Panemune, Lampedziai etc. (see Table 1). Table 1 Results of Fractal Analysis of Kaunas Urban Structures No Name of the r. unit D of buildings D of streets D of public spaces D of greenery Comments 1,445* 1,458 1,215 1,541 (1,248 according data in 1863) (1,494 according data in 1863) (1,494 according data in 1863) (1,236 according data in 1863) The fractal index of the separate structures in the area of the whole city 1,51 1,359 1,487 1,498 (1,327 according data in 1863) (1,444 according data in 1863) (1,444 according data in 1863) (1,178 according data in 1863) Prevailing morpho-type 1,607 1,383 (with Vilnius St.) New town 1,567 1,405 1,569 1,494 Prevailing morpho-type 1,578 1,425 (with Laisvės Av.) Zaliakalnis 1,5 1,442 1,348 1,512 Prevailing morpho-type 1,363 Clinics and 7 fort 1,515 1,483 0,9486 1,277 Prevailing morpho-type 1,328 Kaunas city 1. 2. 3. 4. Old town 393 Slightly uneven structure with limited but existing possibilities of urban fabric consolidation (increase of urban potential) without loss of the genotype. The difference of fractal indexes shows importance of variety of morpho-types to urban potential of the area. Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Kalnieciai – Eiguliai – Dainava 1,521 Prevailing morpho-type 1,422 6. KTU – Girstutis – Barsausko St. 1,498 1,421 1,158 1,424 7. A. Sanciai 1,444 1,43 0,6568 1,582 8. Z. Sanciai 1,539 1,447 1,224 1,442 According the current use of the area it can be stated that it has a large unused urban potential. Single-family houses near Nemunas 1,431 Eastern industrial district 1,516 1,363 1,158 1,569 Part of the district 1,567 According the current use of the area it can be stated that it has a large unused urban potential. 10. Amaliai gardens – 6 fort 1,282 1,434 - 1,342 11. Palemonas 1,386 1,402 - 1,625 12. Petrasiunai 1,401 1,31 1,162 1,606 13. Panemune – 1,334 1,349 1,261 1,695 5. 9. 1,454 1,313 1,373 Sufficiently high fractal index of public spaces is determined by green areas which perform function of public spaces. The difference of fractal indexes shows importance of variety of morpho-types and possibilities of urban renovation of modern districts. 394 Sufficiently high fractal index of public spaces is determined by Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Viciunai green areas which perform function of public spaces. 14. Rokai – A. Panemune 1,189 1,427 1,178 1,505 The area is partially urbanized. 15. Rokai – Rokeliai – Vaisvydava 1,174 1,415 0,928 1,43 The area is partially urbanized. 16. Jiesia 1,041 1,219 - 1,598 The area is half natural. 17. Seniava – 3 fort 1,413 1,502 1,005 1,421 18. Freda – airport 1,405 1,399 1,028 1,184 19. Aleksotas 1,29 1,268 0,6266 1,477 20. Marvele 1,148 1,326 0,682 1,483 21. Vilijampole 1,476 1,427 1,09 1,427 22. Silainiai 1,449 1,475 1,023 1,326 Group of quarters 1,401 23. Versva 0,8903 1,393 - 1,693 24. Lampedziai 1,188 1,294 1,061 1,552 25. Romainiai 1,19 1,405 0,9202 1,637 26. Sargenai 1,479 1,439 1,06 1,084 27. Kleboniskis 0,9643 1,289 0,7557 1,786 The area is half natural. 28. Neris valley 0,7486 1,222 - 1,403 There is no selfsimilar urban structure. The structure of streets is linear. 29. Jonavos St. 1,214 1,163 0,9999 1,421 The structure of streets is linear. 395 The structure of streets is linear. The area is half natural. Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr * – yellow color shows the highest meanings of the fractal index, green – the lowest, red – the fractal index of the separate structures in the area of the whole city. According the fractal analysis results in the level of metropolitan region Kaunas is modeled as a concentric compact city: the nucleus of the city formed from specialized districts is surrounded by several rings of neighborhoods. The concentric model is supplemented by multicellular model: several peripheral specialized districts intervene in the rings of neighborhoods. The model of sectoral city is also used: the main intercity urban corridors create multifunctional zones extending from the city center to periphery. Referring to the principles of New Urbanism Kaunas is formed from three basic units: the specialized districts, neighborhoods and corridors. Neighborhoods are territorial communities which have their center (linear or dot), variety of housing, recreational spaces, and etc. In Kaunas they are formed on the basis of the subdistricts and historical neighborhoods. According to the character of urban morpho-types, historical continuity and place in the concentric model, with reference to the results of fractal analysis the following groups of neighborhoods are formed: historical neighborhoods with mixed morpho-type, urban potential of which can be increased by increasing variety of functions and development, and complexity; homogenous neighborhoods with one prevailing morpho-type (mainly peripheral neighborhoods in which the intensity of development and variety of functions should be increased); heterogeneous neighborhoods in which there is no one prevailing morpho-type and variety of development should be increased (Figure 1). Corridors are the main streets of the city which integrate transport, commerce and public services, administrative buildings, and depending on the rank residential function. They are kind of linear city centers. There are designated corridors of metropolitan region importance (Savanoriu Av., Veiveriu St. and Raudondvario Rd.) and transit corridors as linear centers connecting several neighborhoods and specialized districts (Linkuvos St.-Zemaiciu Rd., Taikos Av. and Juozapaviciaus Av.-Vaidoto St.) (Figure 1). Districts are the third part of Kaunas city conceptual model. They are classified according prevailing function and peculiarities of urban form. There are designated the following specialized districts in Kaunas center: Old town (district of art and culture with residential function) and New town (district of administration, commerce, science and retail with residential function) the development of which can be limitedly thickened without loss of the genotype. Waterfront type districts (with mixed function, possibilities of water perception, and public and accessible riverside area), academic-sport district, congress and expo-centers district, industrial-office park district, and etc. are designated as well (Figure 1). 396 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr CONVENTIONAL MARKING MODE OF DEVELOPMENT LOCAL CENTERS NEIGHBORHOODS CORRIDORS SPECIALIZED DISTRICTS Figure 1. Kaunas city conceptual model Compact nucleus of Kaunas city, integrating urban and nature frames (―compact and ecologic city‖) the potential of which are not fully used now, consists of Old town, New town, Zaliakalnis and Zemieji Sanciai which have to be developed as specialized districts and historical neighborhoods limitedly increasing variety of functions and intensity and complexity of the development. Potential areas for the development of urban frame are mostly heterogenic neighborhoods Kalnieciai, Eiguliai, Dainava, Silainiai, Freda, and Rokai and Vaisvydava as homogenic neighborhoods. These areas have to be developed increasing variety of functions and development and intensity of development. Potential areas for the development of nature frame are Panemune, Petrasiunai, Jiesia, Versva, Lampedziai, Kleboniskis, the Eastern industrial district, Romainiai, Palemonas. Petrasiunai, the Eastern industrial district, Romainiai and Palemonas can integrate potential of nature frame and increased potential of urban frame. These areas should be developed as specialized districts and neighborhoods. Street network is sufficiently even throughout the city. The most important of streets with reference to the principles of New Urbanism should be developed as corridors of metropolitan region importance and transit corridors integrating neighborhoods and specialized districts. The system of public spaces important for social cohesion and livability of the city should be developed the most intensively because D of public spaces is significantly lower than D of buildings, streets, and greenery in Kaunas. The main possibilities for the development of 397 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr public spaces are created by areas of Kaunas greenery system, pedestrian zones near urban corridors, and fully using potential of public spaces in Kaunas central part. References American Planning Association. Planning and Urban Design Standarts. 2006. John Wiley & Sons, Inc. 713 p. Batty M., Longley P. 1994. Fractal Cities: a Geometry of Form and Function. Academic Press. 394 p. Communication towards a Thematic Strategy on the Urban Environment (COM(2004)60 final). 2004. European Commission. Brussels. Frankhauser P. 2004. Comparing the Morphology of Urban Patterns in Europe – a Fractal Approach, in A. Borsdorf and P. Zembri (Eds.). European Cities – Insights and outskirts. Report COST Action 10 Urban Civil Engineering 2(Structures): 79–105. Brussels. Hagerhall C. M., Purcell T., Taylor R. 2004. Fractal Dimension of Landscape Silhouette Outlines as a Predictor of Landscape Preference, Journal of Environmental Psychology 24: 247–255. doi:10.1016/j.jenvp.2003.12.004 Hillier B. 2007. Space is the Machine. UCL. 344 p. Lu Y., Tang J. 2004. Fractal dimension of a transportation network and its relationship with urban growth: a study of the Dallas Fort Worth area, Environment and Planning B: Planning and Design 31: 895–911. doi:10.1068/b3163 Morphological investigations. Available at: fcomte.fr/IMG/pdf/PresConstance2.pdf (accessed 10 October 2011). http://thema.univ- Mumford L. 1960. The City in History. New York: Harcourt, Brace Jovanovich. Mumford L. 1968. The Prospect of Cities. New York: Harcourt, Brace and the World. Salingaros N. A. 1995. The Laws of Architecture from a Physicist's Perspective. Physics Essays, volume 8, number 4: 638–643. Available at: http://math.utsa.edu/ftp/salingar.old/Laws.html (accessed 15 December 2011). Salingaros N. A. 2005. Principles of Urban Structure (Design/science/planning). Amsterdam, Holland: Techne Press. 252 p. Salingaros N. A. 2006. A Theory of Architecture. Germany: Umbau-Verlag, Solingen. 278 p. Sullivan R., Holden T., Tremberger G., Cheung Jr. E., Branch C., Burrero J., Surpris G., Quintana S., Rameau A., Gadura N., Yao H., Subramaniam R., Schneider P., Rotenberg S. A., Marchese P., Flamhlolz A., Lieberman D., Cheung T. 2008. Fractal Dimension of Breast Cancer Cell Migration in a Wound Healing Assay, Engineering and Technology 44: 25–30. Wang H., Su X., Wang C., Dong R. 2011. Fractal analysis of urban form as a tool for improving environmental quality, International Journal of Sustainable development & World Ecology, Volume 18, Issue 6: 548-552. DOI: 10.1080/13504509.2011.603760 398 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Investigation of Seismic Behaviour Of Flexible Diaphragms In Typical Buildings Mohammadali BARKHORDARI1, SeyedMahdi ZAHRAI2 Morteza Davoudy3 1 PhD civil Engineering, university of science and technology, Iran, barkhordar@ iust.ac.ir 2 PhD civil Engineering, university of tehran, Iran, mzahrai@ut.ac.ir 3 MSc civil Engineering, Islamic Azad University, Takestan Branch, Iran, mortezadavoudy@yahoo.com Abstract One of the most important assumptions which is being used in analysis and design of buildings against lateral forces is the rigid-floor assumption. Importance of rigidity of floors in appropriate distribution of lateral forces between the lateral load bearing elements and also significant reduction of degrees of freedom of structure are in the analytical calculation. Lateral rigidity of diaphragms depends on several factors such as: type of the structure, dimensions of structure, rigidity and location of lateral load bearing elements, stiffness of frames, type and thickness of floors, number of stories and etc. so, we should give more and more importance to this assumption. In this study, in order to investigate how concrete slabs behave, a lot of models in two cases of rigid-floor (master node method) and flexible-floor (finite element method) in linear limitation are analysed and compared. The results of studies indicate that the amount of this ratio (0.5) is high and it cannot be the same for different concrete and steel structures having different lateral load bearing systems, the shape of plan, the number of stories and etc. therefore this ratio should be separated into several cases for different cases and different structures. Also, this ratio by itself is not sufficient in determination of rigidity of diaphragm. Keywords: seismic behaviour, flexible diaphragm, rigid diaphragm. 399 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr "ZERO" Loss Of Life Durıng Natural Hazards Kubilay Kaptan1, Özden Timurlenk2 1 Assistant Professor of Civil Engineering and Disaster Education, Application and Research Center Coordinator, Istanbul Aydin University, Istanbul, Turkiye. Tel: +90.212. 444 1 428, kubilaykaptan@aydin.edu.tr 2 Disaster Education, Application and Research Center Project Engineering, Istanbul Aydin University, Istanbul, Turkiye. Tel: +90.212. 444 1 428, ozdentimurlenk@aydin.edu.tr Abstract It is emphasized that minimization of earthquake risk is certainly a necessity in order to reduce poverty and homelessness in urban areas. A two-phase investigation scheme is outlined, to determine the buildings, which are susceptible to collapse, within the boundaries of a pre-selected municipal area. In the first phase, teams of surveyors, consisting of a civil engineer, an architect and a geological or geophysical engineer, inspect any and all buildings, public or private, whether be a school, hospital or residential and collect ‗photographic‘ data by visual inspection. The data includes information on ownership, design drawings, structural materials, load carrying system, rigidities of columns, shear walls and infill walls, possible sources of heavy damage, such as soft storey, short column, torsional irregularity, pounding, soil conditions, etc. Based on this detailed information, and after some very simple calculations, certain buildings are characterized as ―collapse susceptible‖. In the second phase, rigorous nonlinear analyses are performed in order to determine those, which will most likely collapse. Finally, a rehabilitation program is proposed for the purpose of strengthening these buildings. Keywords: Zero loss of life, disaster prevention, collapse vulnerability, homeless people, risk management 1. Introduction The major cause of loss of life during an earthquake is the total collapse of buildings. It therefore appears that, if the total collapse of buildings or collapse of parts of buildings are prevented, then practically the loss of life will be ‗zero‘. Not all buildings will collapse during an earthquake. Some will suffer ‗no‘ or ‗minor‘ damage, while others will survive with ‗moderate‘ or ‗severe‘ damage. If the building does not collapse totally, slab on slab, like a deck of playing cards, the inhabitants in these ‗no‘, ‗minor‘, ‗moderately‘ and ‗severely‘ damaged buildings will simply walk out to safety immediately after the earthquake shaking. It means that practically no loss of life will occur in these buildings, despite the fact that they are damaged at various degrees of intensities, including severe damage. The purpose of this study is to develop a fast and cost saving method to determine within a city, those buildings which will most likely collapse totally during an earthquake. 2. Earthquake Design Codes in Turkey 400 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr The earthquake code in Turkey was once revised and modernized in 1975. It is further improved and updated in 1998 containing very stringent provisions similar to those of the Uniform Building Code, 1997 of the USA. If a building, designed and built in accordance with the 1975 Code, is assessed in accordance with the new 1998 Code, it will be declared as ‗unsafe‘ because, neither the moment capacities nor the interstorey drift values will meet the limiting requirements of the 1998 Code. Consequently, from the view point of the new TDY-98 earthquake code provisions, most buildings in Turkey will require retrofitting. There are, for instance, 2.5 million residential units in Istanbul, designed and built prior to the 1998 Code. Assuming an average cost of $ US 7 200.- for the retrofitting of a residential unit, a total of 18 billion $ US would be required for the City of Istanbul and further the job of retrofitting may also last more than 20 years. Neither the money nor the time is available for such a devastating project. Moreover, no one believes in the necessity of such a full scale retrofitting operation. In fact, the statistical figures about the damage pattern of the August 17, 1999 Kocaeli, Turkey, earthquake, confirm this belief strongly. 3. Statistical figures Two major earthquakes occurred successively within the Marmara region in 1999 along the North Anatolian fault line in Turkey. The first in August 17, 1999 Kocaeli earthquake (Mw=7.4), and the second in November 12, 1999 Bolu-Düzce Earthquake (Mw=7.2) with maximum ground accelerations of amax=0.50 g, and amax=0.82 g, respectively. The statistical figures about the pattern of damages to buildings are given in Figure 1. It is seen that, when the results of two earthquakes are combined, 61.3 per cent of buildings suffered ‗no‘ damage, 13.7 per cent suffered ‗minor‘ damage, 12.3 per cent suffered ‗moderate‘ damage, 6.7 per cent suffered ‗severe‘ damage and finally 6 per cent of them collapsed totally. In other words, 94 per cent of buildings simply did not collapse, and people safely walked out of these buildings immediately after the earthquake. The death toll of 17 400, is due to only the collapsed buildings, which are 6 per cent of the building stock. Residential Damage Categories None Collapse 21 . 7 Minor Moderate 24 . 2 Severe 28 . 0 21 . 1 plus 5 Yalova retail 56 . 0 15 . 0 60 . 3 14 . 7 12 . 0 12 . 0 13 . 3 4.7 5 56 000 7 Sakarya, 0.7 1 % 61 . 3 Kocaeli Bolu 4 .5 4 .6 89 . 2 Düzce % 13 . 7 % 12 . 3 Fig. 1. Damage Patterns of Buildings %% 6 .7 6 295 000 854 000 352 000 (Aug 17, 1999 Kocaeli and Nov 12, 1999 Bolu-Duzce 401 Earthquakes) 151 000 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 4. Earthquake scenario in Istanbul The City of Istanbul is located on both the Asiatic and European sides of the Bosphorus, and stretches 60 kilometer, all along the northern shores of the Sea of Marmara. It has a population of 10.3 million, by the year 2000, and is vulnerable to earthquakes of magnitude Mw=7.0 or above, occurring along the North Anatolian fault line, which passes at a distance of 20 kilometers from the southern shore line. The ratio of buildings with high risk of total collapse in Istanbul may be estimated to be r=0.04 (4 per cent). The ratio of death toll may be estimated to be j=0.004. These estimates are slightly less than those of the Kocaeli earthquake, where the ratio of total collapse was r=0.06, and the ratio of death toll was j=0.006 as shown in Figure 2. The reason for such a smaller estimate of risk, compared to the Kocaeli earthquake, is that both the soil conditions and also the distance to the active fault line are more favourable in the City of Istanbul. Therefore, if a major earthquake hits the City of Istanbul, a total of 880,000 (0.04) =35,000 buildings may collapse, and also a total of 10,315,000 (0.004) = 41,200 people may be killed. Are we going to allow so many buildings to collapse, and so many people to die? The central government as well as the local municipal authorities should take all necessary steps in order to prevent this to happen! The only way to prevent this to happen is to find out the buildings which will most likely suffer a total collapse in a future earthquake. In the subsequent sections a two-phase project is outlined for the purpose of achieving this goal within a short period of time and at a reasonable cost. 191 000 Total Yalova 2 505 (‰ 13.1) 2 922 000 576 000 Bolu 1 340 000 9 478 318 Death 815(‰ 0000.6) (‰ 7.1) Kocaeli 17 368 5 067 (‰ 6.2) Ratio Sakarya, (‰ 6.2) Düzce Fig. 2. Population Loss of life during the Marmara Region earthquakes (Aug 17, 1999 Kocaeli Earthquake, M w = 7.4) (Nov 12, 1999 Bolu-Düzce Earthquake, Mw = 7.2) 5. Retrofitting dilemma As explained above, if the buildings are assessed in Istanbul, in accordance with the new Turkish Earthquake Code (TDY-98), about 96 per cent of them will come out as ‗unsafe‘ requiring retrofitting! On the other hand the statistics indicate that the ratio of buildings which may survive the earthquake without total collapse is also on the order of 96 per cent. 402 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr These buildings, comprising 96 per cent of the over all building stock will not collapse, therefore they do not need to be retrofitted. Because, the people will walk out of these buildings safely, immediately after the earthquake. Why should they be retrofitted? It is seen that there is a dilemma in decision making. The analytical investigations based on the new earthquake code recommend that 96 per cent of buildings are ‗unsafe‘ and therefore they should be retrofitted. The statistics however, recommend just the opposite! They predict that 96 per cent of all buildings will survive the earthquake without total collapse, thereby, as far as the life safety is concerned, they do not have to be retrofitted, because the people will vacate these buildings safely during the earthquake. Which recommendation to follow? Strengthen 96 per cent of buildings, which are found to be ‗unsafe‘ in accordance with the earthquake code, or strengthen only 4 per cent of buildings, which will most likely collapse totally during the earthquake. The difference between the two recommendations is great. For instance, as will be explained later, for the City of Istanbul, a total of $ US 18 billion and 20 years are required to retrofit 96 per cent of buildings. However, only $ US 0.8 billion is required to retrofit only those buildings (4 per cent ), which are most likely to collapse totally. No retrofitting is necessary the remaining 96 per cent, as far as the life safety is concerned. The dilemma is thus solved! 6. First phase of the project Any and all buildings private or public, residential or retail, hospital, or school will be inspected by a team of experts, including a civil engineer, an architect, and a geophysical engineer. The team members will collect a series of ‗photographic‘ data about the building, as summarized in Table 1 [4], [5]. Table 1. Buildings inspection data in Pahase No.1 3) Identity information 2) Structural information 1) Soil conditions 1. Owner(s) data A) Irregularities: 1. Possibility for large settlements 2. City plan and zoning data 2. Possibility for liquefaction 3. Plan size, height, suits, etc. 4. Design and construction drawings 5. Construction type, material, date etc. 6. Occupancy type, history, persons etc. 1. Any irregularity along height 2. Any irregularity in plan (L, T-shapes) 3. Possibility for slope failure, land slide etc. 4. Possibility for soil amplification 3. Any irregularity in storey heights 4. Any irregularity in mass distribution 5. Possibility for quasiresonance syndrome 6. Foundation type, depth, bearing pressure etc. 5. Data about openings in slabs 6. Any discontinuous 403 7. Ground water table and drainage Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr columns 8. Geotechnical and seismic parameters of soil 7. Any discontinuous shear walls 8. Any column supported by cantilever beam ( Microzoning maps and/or other soil information will be most useful) 9. Any discontinuity of infill walls in adjacent storeys 10. Any torsional irregularity in rigidities 11. Unequal rigidities in x and y- directions 12. Any short column(s) 13. Any nonorthogonality of columns or walls 14. Strong beam, weak column syndrome 15. Possibilities of pounding 16. Heavy facade elements, panels etc. B) Ground - floor - only calculations 17. Column areas and lateral rigidities 18. Shear wall areas and lateral rigidities 19. Infill wall areas and lateral rigidities No computer analyses, no insitu testing, no laboratory investigation will be conducted in this phase. The basic structural data about the load carrying system will be obtained either from the design drawings, if available, or from some simple as-built measurements, at ground floor level only. 404 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr The possibilities of collapse will be assessed, after the site collected data is stored into the computer. A series of point grades, as well as indexes are assigned to each building, on the basis of pre-determined damage criteria. The damage criteria assumed for indexing, are calibrated through the real data obtained from the damaged and/or collapsed buildings in the past earthquakes [1], [2]. For a given municipal area, for instance considering the City of Istanbul, the technical and financial parameters needed for the first phase of the project are given in Table 2. The basic assumptions used in these parameters are also listed in the footnote of Table 2. For any other city, the basic assumptions should be modified and adjusted according to the local conditions of seismicity, quality of construction etc. Table 2. Financing needs for ―zero‖ loss of life (Istanbul example) No. Item Ġstanbul Formula 10,315,000 persons 1 Population ( Year 2000 ) n 2 Residential units d=n/k 2,400,000 units 3 Total buildings b=n/ki 880,000 bldgs 4 Loss of life c=jn 41,200 deaths (j = 0.004) 5 6 35,000 collapse Buildings which will collapse g=rn/ki 3 – member teams e = b / 250 t (r = 0.04) m$ Financing needs 7 701 team a) 1st phase f1 = 51.84 n / k i 46.0 b) 2nd phase f2 = 1000 r n / k 96.0 c) Retrofitting f3 = 7000 r n / k 672.0 Basic assumptions are: 1. k = No. of persons per family, k = 4.3, 2. i = No. of residential units per building, i = 2.73, 3. j = Ratio for loss of life, j = 0.004 4. r = Ratio for collapsible buildings, r = 0.04, 405 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 5. t = Daily No. of buildings to be inspected by one team, t = 5 6. w = No. of working days in a year, w = 250 7. p = No. of persons in a team, p = 3 (civil engr., architect, geophysical engr.) 8. $ 500 needed for retrofitting design consultancy, $ 7 000 needed for retrofitting construction works. As an example, the financial need for the first phase of investigations may be calculated as follows: f1 b p c1 w t n p c1 (1) w t i k in which f1 = cost of investigations in phase No.1 b = no of buildings in the city concerned ( b =n / i k) n = population of the city i = average residential units in a building (2.73 units) k = average persons in a family unit (4.3 persons) w = working days in a year (250 days) t = no of buildings investigated by a team per day (5 bldgs) p = no of experts in a team (3 experts) c1 = man-year cost of an engineer ($ US 21 600.-) By substituting the appropriate parameters, the cost of the first phase of investigations, for the City of Istanbul, f1 ( 10.3) 250 (5) 3 (21 600 ) 2.73 (2) 46.0 ( 4.3 ) becomes 46.0 million $ US, as shown in Table 2. As a result of the first phase of investigations, certain buildings, about ten percent of the building stock, are categorized as most susceptible to total collapse. 406 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 7. Second phase of the project In the second phase of the project, the buildings selected in the first phase are rigorously studied by linear and nonlinear structural analyses techniques in order to determine in a more ‗exact‘ fashion as to which of these suspicious buildings will be classified as candidates for the ‗total collapse‘. The rigidities of infill walls are also taken into account. The qualities of construction materials, concrete, steel and masonry are all determined by laboratory testing of the samples. The possibilities of liquefaction, soil amplification, land slide, slope failure, undue settlements and quasi-resonance failures are all studied by appropriate means. The cost of the second phase of investigations may be estimated as follows: f2 2 d r c2 2 n r c2 / k (3) in which f2 = cost of investigations in phase No.2 r = ratio of collapse (0.004 in Istanbul) c2 = cost of rigorous analyses for a residential unit ($ US 500) d = no. of residential units (d=n / k) Substituting the relevant parameters, the cost of second phase of investigations, for the City of Istanbul, f 2 2 ( 10.3 ) 0.04 ( 500. ) / 4.3 96 (4) becomes 96 million $ US, as shown in Table 2. It is estimated that the first and second investigations will be completed within a two-year period. 8. Third phase of the project Once the buildings suspicious for total collapse, are identified as ‗bound to collapse‘ at the end of second phase of investigations, in the third and the last phase of the project, these buildings are retrofitted. The owners of such buildings will be given a warning to retrofit their buildings to safety within a prescribed time period, say a period of three years. If the owner does not complete the necessary strengthening before the dead line, then the building is vacated and prohibited for occupancy. The cost for the third phase of the project is f3 r d c3 r n c3 / k (5) f3 = cost of the third phase of the project c3 = cost of rehabilitation (strengthening) per unit ($ US 7 000.-) For the City of Istanbul, assuming a collapse ratio of r=0.04, the cost of retrofitting f 3 0.04 ( 10.3 ) 7 000. / 4.3 672 (6) 407 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr becomes 672 million $ US, as shown in Table 2. If all buildings, classified as ‗candidate for total collapse‘ are strengthened, or vacated then the possibility for loss of life, during the next earthquake of say M=7.0 or higher, will be practically ‗zero‘. Thus, it will be a great success and a national pride to arrive at such a happy end [6]. 9. Conclusions The risk management project outlined above, in three stages, enables the central and/or local governments to reduce the loss of life to a practical ―zero‖ value, simply by strengthening only those buildings, which are assessed as ―candidates for total collapse‖. Such a project should have the highest order of priority in risk management of a country, since it is directly related to public safety. The amount of funding necessary for the City of Istanbul to achieve ―zero‖ loss of life, including all three phases of study and implementation is 830.- million $ US. If, however the route of strengthening of all ‗unsafe‘ buildings was blindly selected, then the cost would have exceeded 18 billion $ US, which is almost twenty folds higher. References 1 ―Rapid Visual Screening of Buildings for Potential Seismic Hazards: A Handbook‖ATC-21 Applied Technology Council, 3 Twin Dolphin Drive, Redwood City, California 94065, USA, April, 1988. 2 Gulkan, P. and Sozen, M.A., ―Procedure for determining Seismic Vulnerability of Building Structures‖, ACI Structural Journal, Vol. 96, No.3, 1999, pp. A 346-342. 3 Pay, A.C., ―New Methodology for the Seismic Vulnerability Assessment of Existing Buildings in Turkey‖, M.Sc. Thesis, Department of Civil Engineering, METU, Ankara, August 2001. 4 Tezcan, S.S. and Yazici, A. ― Soft Storey Dilemma in Earthquake Resistant Design‖, Report TDV/KT 019-67, Turkish Earthquake Foundation, ĠTÜ ĠnĢaat Fakültesi Binası, <tdv@srv.ins.itu.edu.tr>. 5FEMA 310 ―Handbook for the Seismic Evaluation of Buildings- A Prestandard ‖, Federal Emergency Management Agency, Washington, D.C., January, 1998. 6Tezcan, S.S. and Gursoy M., (2002). ―Olası bir depremde sıfır can kaybı projesi‖, ĠnĢaat Dünyası Dergisi, Yıl 21, Nisan 202, sayı 228, s. 76-79 (in Turkish). 408 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Contribution to the study of the corrosion of the pouzzolana high performance concrete (HPC) in sulfates Ahcene Merida1, Aissa TALAH1,2, Fettoum KHARCHI 1,3, Rabah CHAID2 1 Bab-Ezzouar University, Algers, Algeria, merida.hacene@yahoo.fr; 1,2 Bab-Ezzouar University, Algers, Algeria, talahay@yahoo.fr. 1,3 Bab-Ezzouar University, Algers, Algeria,kharchifcong@yahoo.fr. 2 Boumerdes University,Boumerdes, Algeria,chaidr@yahoo.fr Abstract The natural pozzolan of volcanic origin has a marked influence on the physico - mechanical characteristics of the concretes. When it is coupled to a water reducing superplasticizer by a correct adjustment of the composition, it greatly improves the concrete properties. The analysis of the experimental results on pozzolan concrete at 5% content and fineness of 9565 cm2/g, in a sulphated environment, showed that it contributes positively to the improvement of its mechanical characteristics, its durability with respect to water absorption, and to the permeability to the chlorine ions as well as to the resistance to the sulphates. Keywords: durability, ions chlorinate, high performances concrete, natural pozzolana, sulphate 1. Introduction The concrete changes, observed in presence of aggressive agents, whether they are mineral organic or biologic, are of chemical or physical order. The physical changes can be: In surface: abrasion, erosion, cavitation, scaling. Internal (cracks): structural loading, gradients of humidity or temperature, pressure of crystallization, exhibition to the extreme temperatures. The chemical changes are essentially due to acids, bases and to the saline solutions, they almost always drag the dissolution of the lime and the most often, in association with this dissolution the formation of the new compounds [1] whose consequences are of macroscopic order: Mechanical: fall of resistance and rigidity, cracking and distortion of the material. Physico-chemical: Weakening of the binding properties, modification of the porosity and the transfer properties (porosity, permeability, diffusivity). 2. Sulphatic attack The sulphate action of internal source doesn't present any detrimental effects on the concrete because the formed hydrate is certainly expansive, but crystallizes in a paste of non enclosed cool cement, they evolve together to form a hardened concrete. On the other hand in the 409 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr external attack, the crystallization of the hydrate makes itself in confined media such as the pores and its capillary expansion gives birth on the partitions of the porous network to pressures of traction causing expansion, cracking and finally bursting of the concrete [2]. 3. Mechanisms of concrete changes The sulphates can alter the concrete according to two physico-chemical mechanisms [3]: • Expansion • Loss of binding properties of the C-S-H 3.1 Chemical interactions 3.1.1. Secondary gypsum formation a) Sulphate of sodium Na2SO4 Ionic substitution between the portlandite and the sulphates Ca (OH)2 + Na2SO4 + 2H2O CaSO4.2H2O + 2NaOH (Secondary gypsum, expansion) 3.1.2. Secondary ettringite formation . from the residual anhydrous C3A C3A + 3CaSO4.2H2O +26H2O C3A.3CaSO4.32H2O (Ettringite, expansion) from hydrated aluminates (Monosulfoaluminates) C3A.CaSO4.18H2O + 2Ca (OH)2 +2SO4 +12H2O C3A. 3CaSO4.32H2O (Ettringite, expansion) b) Sulphate of magnesium MgSO4 Double action: the formation of ettringite and the substitution of the ions Ca2 + in Mg2 + 3.1.3. Formation of expansive products Ca (OH)2 + MgSO4 C3A + 3CaSO4.2H2O +26H2O CaSO4 + Mg (OH)2 (Brucite, weak solubility) C3A.3CaSO4.32H2O (Ettringite, expansive) 3.1.4. Substitution of the ions Ca2+ by the ions Mg2+ in the C-S-H C-S-H + MgSO4 CaSO4.2H2O + (C, M)-S-H (Weakly cohesive) The silicate of hydrated magnesium (Mg-S-h) thus formed doesn't have any binding properties, and therefore the hydrated dough becomes soft and disjointed. 410 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr The attack of the sulphates generates two types of products therefore, secondary gypsum lightly expansive and the secondary ettringite which is the main cause of concrete changes in sulphated environment. 4. Experimental mode For this survey, we used: Portland cement of CPJ-CEMII/A 42.5 the cement factory of M‘SILA . Table 1: Chemical composition of the cement minéralogy Composition ßC2S C3 A C4AF 6.56 11.64 CaOl 0.71 16.94 K2O 0.48 C3 S Na2O 0.23 59.83 PAF 2.37 SO3 RI 3.30 0.27 MgO 1.08 FeO3 Al2O3 5.56 3.83 SiO2 24.35 60.88 CaO Chemical composition Sand rolled of river. Density = 2, 60 g/ cm3 Aggregates class 3/8 and 8/16 of silico - chalky origin (career). Density = 2, 50 g/ cm3 Natural pozzolan of volcanic origin. Table 2: Chemical composition of the pozzolan Eléments SiO2 Al2O3 Fe2O3 CaO MgO SO3 K2O Na2O P.A.F % 44,95 16,91 9,47 14,59 3,76 0,20 1,35 1,34 4,30 Reducing superplasticizer of water MEDAFLOW 30. 4.1. Physico-chemical properties of the pozzolan Density = 2, 65 g/cm3. 411 R.I 0,56 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Specific surface = 9500 cm2/g. Pozzolanic activity = 110 mg CaO/g [4]. Dosage in pozzolan and in superplasticizer is adjusted respectively to 5% and 2% in relation to the mass of cement, dosage that allows getting a maximal compression strengh to 28 days accompanied by a good manageability [5]. 4.2. Chemical amixture The admixture" MEDAFLOW 30" used is a high reducing water superplasticizer of the 3rd generation derived from polycarboxylates, it allows: • On cool concrete: to get a weak W/C, an improvement of fluidity, and to sustain a long. • On hardened concrete: to increase the mechanical resistances to young age and long-term, to improve the durability. Its normal use scale is fixed by the manufacturer‘s recommendation of 0, 5 to 2% of the cement weight. 4.3. Composition of the concretes Table 3: Composition of the ordinary concrete in Kg /m3 (B.O) Sand Gravel 3/8 763,5 137 Gravel 8/16 Cement (C) 837 Water (W) 425 212,5 W/C 0,5 Table 4: Composition of the HPC in Kg /m3 (HPC) Sand 763,5 Gravel 3/8 Gravel 8/16 137 837 C W W/C MF30 425 107,66 0,3 26,48 l 28,33 Kg 412 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Table 5: Composition of the HPC with addition of pozzolan in Kg /m3 (HPCZ) Sand Gravel 3/8 Gravel 8/16 PZ 5% 763,5 137 837 21,25 C W W/C 403,75 107,66 0,3 MF30 26,48 (l) 28,33 (Kg) The different prismatic specimen 7×7×28 cm and cylindrical 16×32 cm thus prepared are kept in humid room (20°C, 95% HR) during 28 days. They are then put in conservation baths containing 5% of the ammonium NH4 SO4 sulphate. The duration of conservation has been fixed to 7 days, 28 days, 3 months and 1 year. 5. Experimental results and interpretation 5.1. Evolution of the mechanical resistances The evolution of the mechanical resistances of the specimen kept in the sulphated environment and the drinking water followed during one year is represented on the figures (1, 2, 3, 4). 60 (M P a ) c o m p r e s s io n s t r e n g h 80 90 28 365 BO 40 HPC HPCZ 20 28 0 0 28 90 1 2 2 180 244 365 366 A g e (d a y s ) Fig 1: Evolution of the compressive strength of the concrete specimens kept in drinking water 413 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Compression strengh (Mpa) 80 60 BO HPC 40 HPCZ 20 28 90 180 365 Age (days) 0 0 122 244 366 Fig 2: Evolution of the compressive strength of the concrete specimens kept in the sulphated environment. 8 Tensile strengh (MPa) 7 6 5 BO 4 HPC 3 HPCZ 2 1 28 28 0 0 90 90 00 122 180 180 244 365 365 366 Age (days) Fig 3: Evolution of the tensile strengh of the concrete specimens kept in drinking water. 414 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 8 Tensile strengh (MPa) 7 6 5 BO 4 HPC 3 HPCZ 2 1 0 0 122 244 366 Age (jours) Fig 4: Evolution of the tensile strengh of the concrete specimens kept in the sulphated environment. 5.2. Permeability to the chlorine ions The ASTM procedure C1202 is one of the trial procedures the more used to estimate the capacity of the concrete to resist the penetration of the chlorine ions. The resistance to the penetration of the chlorine ions is estimated while measuring the total load (in coulomb) that passes through haggard concrete specimens 100×50 mm maintained under an electric tension of 60V during 6 hours by means of electrodes made of rustproof steel between the two cells of the two compartments. One of the faces of the specimen is in contact of a 30g/l NaCl solution (cathode), and the other face is in contact of a 0,3N solution of NaOH (anode). The cylindrical surface of the specimen is impregnated with a layer of epoxydic resin. This simple and fast procedure, only give an evaluation of the resistance to the penetration of the chlorine ions while using a measure mainly based on the conductivity of the concrete. 415 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr 3500 Charge passed (Coulombs) 3000 2500 BO 2000 HPC 1500 HPCZ 1000 500 0 1 28 2 3 180 (days) 90 4 Age (jours) 365 Fig 5: Charge passed in the concrete specimen kept in the drinkable environment. 3500 ( c o u lo m b s ) C h a rg e p a s s e d 3000 2500 BO 2000 HPC 1500 HPCZ 1000 500 0 281 90 2 180 3 3654 A g e ( jo u r s ) Fig 6: Charge passed in the concrete specimen kept in the sulphated environment. 416 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr One can note that the compressive strengh and traction strengh of the concretes with additions of pozzolan are all superior to the ordinary concretes and high performance concretes without addition and some either the fashion of conservation. On the other hand, the permeability to the ions chlorine of the concretes with addition of pozzolan is lower to the ordinary concretes and high performance concretes without addition. 5.3. Expansion The results of the tests of expansion of the concrete specimens immersed in the solution of ammonium NH4 SO4 are presented on the (figure 7). BO HPC 60 90 HPCZ Expansion (%) 0,15 0,1 0,05 0 0 30 120 150 180 Immersion period (days) Fig 7: Expansion of the concrete specimens immersed in the solution containing 5% NH4SO4 ammonium sulphate The results show that the concretes undergo an expansion, nevertheless the one of the ordinary concrete is accentuated more that the one of the concretes with or without addition of pozzolan. The ordinary concrete with a W/C report = 0, 5, present a matrix very porous that facilitates the penetration of the solution charged of ions sulphate in its interior. These, in presence of aluminate anhydrous tricalcique of hydrates or of aluminized them hydrated react to form the secondary, chatty ettringite the expansion. 5.4 Skrinkage The tests of autogenous skrinkage and drying done on prismatic specimen 7×7×28 cm, kept to the free air and the ambient temperature of the laboratory 20 ± 2°C, provided the illustrated results: 417 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr BO HPC HPCZ 160 140 120 100 80 60 40 20 180 165 150 135 120 105 90 75 60 45 30 15 0 0 Age (days) Fig 8: Autogenous skrinkage of different kinds of concrete. BO HPC HPCZ 300 250 200 150 100 50 Age (days) Fig 9: Drying skrinkage of different kinds of concrete. 418 180 165 150 135 120 105 90 75 60 45 30 15 0 0 drying skrinkage (m/m) Autogenous skrinkage (m/m) 180 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr BO HPC HPCZ 450 Total skrinkage(m/m) 400 350 300 250 200 150 100 50 180 165 150 135 120 105 90 75 60 45 30 15 0 0 Age (days) Fig 10: Total skrinkage of different kinds of concrete. Several parameters can influence the skrinkage concretes, among the most important are: the fineness and the composition of the cement used, the temperature, the ambient humidity, the heat of hydration and the W/C report. The skrinkage is especially small that the W/C report is also, the skrinkage high performance concretes that they are with or without addition and having an W/C report = 0,3 are weaker than the one of the ordinary concrete prepared with an W/C report = 0,5. The natural pozzolan used for the confection the high performances concrete with addition (HPCZ) acts by its very advanced fineness, its latent property and by its heat of hydration. The effect combined of these three parameters generates a sensitive increase of the skrinkage to the first ages. To means term, the supplementary CSH descended of the reaction pouzzolanique generate a reduction of the distortion due to the skrinkage. Indeed, the dense structure of the concretes due to the reduction of the measurements and percentage of the pores prevents the migration of the water. 6. Conclusions Thanks to the addition of pozzolan, to the use of superplasticizer and in return for a correctly adjusted composition, we got mechanical resistance concretes on 28 days superior in 70 MPa. Compared to the ordinary concretes, these possess a better durability due to their very elevated compactness that represents a brake to the chemical agents penetration. 419 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr References Maher, B., 2000, Sulfate attack on hydraulic cement concrete, Fifth international conference on durability of concrete, Barcelona, Spain, pp. 12-23 .Hooton, R.D., 1993, influence of silice fume replacement of cement on physical properties and resistance to sulphate attack, freezing and thawing, and alkali silice reactivity, pp143151 Taylors, H.F., 1993. Sulfate reactions in concrete, micostructural and comical aspect, 1993, pp. 61-78 Dreux., G ., Festa,. J., 1998. New guide of the concrete and its constituent,. Chaid, R.., Jauberthie, Rs., Rendell, F., 2004. Influence of a natural pozzolana on the properties of high performance mortar, Serial title: Indian Concrete Journal, volume 78, number 8, issue, date :, p 22-26 Publisher : Associated Cement Companies Ltd., Mum bay, India. 420 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr ġehirlerin Yönetiminde Üniversite-Yerel Yönetim ĠĢbirliğinin Artırılması Doç. Dr. Yüksel Demirkaya Marmara Üniversitesi, Sivil Tolum, AraĢtırmaları Merkezi Müdürü, ydemirkaya@marmara.edu.tr, 0532.2449319 Özet Uygar dünyada yaĢanan geliĢmelerden, Türkiye‘nin kendini uzak tutması mümkün değildir. Avrupa Birliği‘ ne giriĢ sürecinde bulunan ülkemiz, kısa ve orta vadede yerel yönetimleri güçlendirecek çalıĢmalar yapmak durumundadır. Yerel yönetimlerin, yürüttüğü faaliyetler bakımından toplumun her alanını kapsadığı ve bütün toplumsal kesimleri ilgilendirdiği bilinmektedir. Bu nedenle GeliĢmiĢ ülkelerde özellikle Batı Avrupa Ülkelerinde ―yerel yönetimler‖ baĢlı baĢına bir uzmanlık alanı olarak kabul edilmektedir. Türk yerel yönetimlerinde görev alan alt, orta ve üst düzey yöneticilerin büyük çoğunluğu ―yerel yönetimler‖ konusunda eğitim almamıĢ kiĢilerden oluĢmaktadır. Prof. Dr. Cevat Geray ve Doç. Dr. Can Hamamcı tarafından gerçekleĢtirilen bir araĢtırmada, yerel yönetimlerde görev alan yöneticilerin yüzde (%) 58,86‘sının yaptıkları iĢ için gerekli bilgi ve becerilere yeterince sahip olmadığı ortaya çıkmıĢtır. Belediye yöneticilerinin büyük çoğunluğunun (%68,16‘sı ) ve belediye çalıĢanlarının, eğitim düzeyleri, görevlerini etkin bir Ģekilde yapmaya yeterli değildir. Bu durum, yerel yönetici ve çalıĢanların, zamanlarının büyük çoğunluğunu, ayrı bir uzmanlık alanı olan yerel yöneticiliği öğrenmek için harcamalarını gerektirmektedir. Bu esnada, yerel hizmetlerde ciddi hatalar yapılmakta, kamu kaynaklarına ciddi zararlar verilmektedir. 1980‘li yıllardan günümüze, kamu yönetimi alanında tüm dünyayı etkileyen dramatik değiĢim ve dönüĢümler yaĢanmaktadır. Bu alandaki geliĢmelerin akademik ifadesi ve teorik temelini ifade etmek amaçlı, New Public Management adıyla yeni bir model bile oluĢmuĢ durumdadır. Nitekim Türkiye‘de 2003-2004 yıllarında itibaren baĢlayan kamu yönetiminde yeniden yapılanma ve yerel yönetim reformunun New Public Management akımının tesiriyle Ģekillendiği bilinmektedir. Tüm bu geliĢmelerin yerel yönetimler ve özellikle Ģehirlerin yönetimi konusunda kısa bir özeti yapılmak istenirse; denilebilir ki artık Ģehirlerin yönetiminde profesyonellik esastır, vatandaĢ müĢteri yerine konulmak zorundadır ve vatandaĢ memnuniyeti için kamu kurumları, özellikle belediyeler stratejik yönetim esaslarına göre yönetilmeli ve kurumsallaĢmalarını hızla tamamlamalıdırlar. ġehirlerin yönetiminde, kurumsallaĢmanın zorunluluğu, stratejik plan, performans planı ve genel bir kentsel yaĢam kalitesi eylem planı temel gereklilikler olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak mevcut idari yapılanma ve insan kaynakları ile yerel yönetimlerin bunları gerçekleĢtirebilmenin çok gerisinde oldukları günümüzde açıkça ortaya çıkmıĢtır. Zira reformların hayata geçirilmesinde çok yavaĢ yol alınmaktadır. Bu kapsamda yerel yönetimler ve üniversiteler arası iĢbirliğinin artırılması bu yönde stratejik bir adım olacaktır. Gerek üst düzey yerel yönetim yöneticilerin eğitimi ve yönlendirilmesi ve gerekse belediye personelinin hizmet içi eğitim müfredatının düzenlenmesi ve eğitimlerin verilmesi gibi konularda üniversitelerin iĢin içine çekilmesi genel amacın gerçekleĢmesine yönelik önemli bir adım olacaktır. Üniversiteler ile iĢbirliği içinde olan yerel yönetimler eğitim alanında ciddi destek alabilecekleri gibi, kurumsallaĢma ve stratejik yönetim alanında da kurumsal destek alabileceklerdir. Ayrıca ulusal ve uluslar arası alanda iyi belediyecilik örneklerinin incelenmesi ve deneyim kazanılması gibi konularda da üniversitelerin önemli yol açıcı ve yönlendirici destekleri olabilir. 421 Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul. The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr Sunum: Türkiye üniter bir devlettir ve sıkı bir merkezi yönetim anlayıĢı çerçevesinde idari yapısı örgütlenmiĢtir. Merkezden Yönetim ve Yerinden Yönetim gibi iki ana baĢlık altında, genel idari örgüt ifade edilmiĢtir. Bu tebliğ ile yerel yönetimlerin en önemli aktörü olan ve kentlerin yöne