İşkence ve Kötü Muamele İzleme Raporu 2011
Transkript
İşkence ve Kötü Muamele İzleme Raporu 2011
İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE İZLEME RAPORU 2011 TOPLUM VE HUKUK ARAŞTIRMALARI VAKFI YAYINI Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı Yayınları Yayına Hazırlayan Ruhşen Doğan Yıldız Baskı Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cd. Güven Sanayi Sitesi C Bl. No: 239 - Topkapı/İST Tel: 0 (212) 613 12 11 Kapak Resmi Rüzgâr Robin Bayram Grafik Tasarım A. Rahman Çelik TOPLUM VE HUKUK ARAŞTIRMALARI VAKFI Kuloğlu Mah. Turnacıbaşı Sk. No: 39 Kat: 3-4-5 Beyoğlu/İstanbul Tel: 0 (212) 293 47 70-71 Faks: 0 (212) 293 47 72 www.tohav.org tohav@mynet.com Bu rapor Avrupa Komisyonu ve Açık Toplum Vakfı’nın mali desteğiyle hazırlanmıştır. İçindekiler 1. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SUÇU KAPSAMINDA MEVZUAT...................................5 1.1. ULUSLARARASI MEVZUAT......................................................5 1.1.1 Birleşmiş Milletler (BM) Belgeleri.....................................5 1.1.2. Avrupa Konseyi Belgeleri................................................7 1.2. ULUSAL MEVZUAT.................................................................8 2. TOHAV İŞKENCE REHABİLİTASYON MERKEZİ (TOHAV/İRM) 2011 YILI RAPORU...........................................24 3. TOHAV İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE İZLEME RAPORU.........31 3.1. GİRİŞ..................................................................................31 3.2. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ...............................33 3.2.1. Askeri Makamlar Tarafından Gerçekleştirilen İşkence ve Kötü Muamele İhlalleri.................................33 3.2.2. Kolluk Güçleri Tarafından Gerçekleştirilen İşkence ve Kötü Muamele İhlalleri.................................35 3.2.3. Dezavantajlı Gruplar.....................................................59 3.2.4. Diğer Alıkonulma Makânlarında Yaşanan İşkence ve Kötü Muamele İhlalleri.................................62 3.2.5. Değerlendirme.............................................................63 3.2.6. Cezaevlerinde Yaşanan İşkence ve Kötü Muamele İhlalleri.............................................69 3.2.7. Değerlendirme.............................................................82 3.2.8. Cezaevlerinde İşkence ve Kötü Muamele Kapsamında Yaşanan Sağlık Sorunları...........................86 3.2.9. Değerlendirme.............................................................98 3.3. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İDDİALARI KAPSAMINDA DEVAM EDEN SORUŞTURMA VE DAVALAR..........................103 3.3.1. Değerlendirme..........................................................118 3.4. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA İLİŞKİN SONUÇLANAN DAVA ve SORUŞTURMALAR..........................122 3.4.1. Değerlendirme...........................................................128 3.5. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI........................................................129 3.6. AİHM’DE SONUÇLANAN İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE DAVALARI.............................131 4 KISALTMALAR AB a.g.e. AİHM AKP BDP Bkz. BM CGTİK CHP CMK CMUK ÇHD DTP ESP İHAS İHD İHEB İRM JİTEM K KCK KESK LGBTT m. OPCAT Avrupa Birliği Adı geçen eser Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Adalet ve Kalkınma Partisi Barış ve Demokrasi Partisi Bakınız Birleşmiş Milletler Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun Cumhuriyet Halk Partisi Ceza Muhakemesi Kanunu Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Çağdaş Hukukçular Derneği Demokratik Toplum Partisi Ezilenlerin Sosyalist Partisi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İnsan Hakları Derneği Evrensel İnsan Hakları Bildirisinin İşkence Rehabilitasyon Merkezi Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Kadın Koma Civakên Kurdistan (Kürdistan Halklar Topluluğu) Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu Lezbiyen Gey Biseksüel Trans ve Transseksüel Madde Optional Protocol to the Convention against Torture (BM İşkenceyle Mücadele Sözleşmesine Ek Seçmeli Protokol) PKK Partiya Kerkaren Kürdistan (Kürdistan İşçi Partisi) s. Sayfa SHÇEK Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu STK Sivil Toplum Kuruluşu TAYAD Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi TCK Türk Ceza Kanunu TEM Terörle Mücadele TİHV Türkiye İnsan Hakları Vakfı TMK Terörle Mücadele Kanunu TOHAV Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı TUAD Tutuklu Aileleri ile Dayanışma Derneği TUHAD-FED Tutuklu Hükümlü Aileleri Hukuk Dayanışma Dernekleri Federasyonu YGAİAY Yakalama Gözaltına Alma ve İfade Yönetmeliği YSK Yüksek Seçim Kurulu vs. Vesaire 5 1. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SUÇU KAPSAMINDA MEVZUAT 1.1. ULUSLARARASI MEVZUAT BM Uluslararası Kişisel (Medeni) ve Siyasal Haklar Sözleşmesi 1.1.1- BİRLEŞMİŞ MİLLETLER (BM) BELGELERİ 16 Aralık 1966 tarihli BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nde de işkence yasağına ilişkin benzer hükümler yer almaktadır. 4 BM Genel Kurulunun 16 Aralık 1966 tarih ve 2200 A (XXI) sayılı kararı ile kabul edilen ve 23 Mart 1976 tarihinde yeterli sayıda devlet tarafından onaylanarak yürürlüğe giren bu Sözleşme’nin 7. maddesine göre, hiç kimse işkence ya da zalimane, insanlık dışı yahut aşağılayıcı muamele ya da cezaya maruz bırakılamaz. Aynı maddede yer alan diğer bir hükme göre de, hiç kimse, kendi özgür istenci dışında tıbbi ve bilimsel deneye konu yapılamaz. Madde 10’da ise, özgürlüğünden yoksun bırakılan herkese, insanca ve insan kişiliğinin niteliğinden kaynaklanan kişi onuruna saygı gösterilerek muamele yapılması kurala bağlanmıştır. Türkiye, Uluslararası Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’ni 15.08.2000 tarihinde imzalamıştır. Sözleşmenin önemli bir yanı da işkence yasağını pratiğe taşıyacak olan ‘İnsan Hakları Komitesi’ni kurmuş olmasıdır. Komite, Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nde düzenlenen hakların ihlaline ilişkin devlet ve birey başvurularını inceleme yetkisine sahiptir. Komite’nin karar pratikleri, Sözleşmenin normatif kapsamını genişletmiştir. Komitenin, verdiği İnsan Hakları Evrensel Bildirisi 10 Aralık 1948 yılında yayımlanan Evrensel İnsan Hakları Bildirisinin 1 (İHEB) 5. maddesinde açık olarak “Hiç kimse, işkenceye, zalimane, insanlık dışı, onur kırıcı cezalara ya da uygulamalara tabi tutulamaz” denilmektedir. Bu maddeyle aynı zamanda her ülkenin yasama organı, kendi mevzuatında yer alan 5. maddeye aykırı hükümleri tespit edip ayıklama yükümlülüğü altında bulunmaktadır. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, hukuken bağlayıcı bir karaktere sahip değildir. Daha çok “bir beyanname, belki geniş ölçüde platonik mahiyette bir deklarasyondur. Esasen siyasi ideolojileri ve dünya görüşleri tamamen farklı birçok devletler tarafından ortaklaşa kolayca kabul ve imza edilebilmiş olması da onun bu niteliğinden ileri gelmektedir” 2. Bununla birlikte; İHEB’in hukuki bağlayıcılık vasfı bulunmamakta ise de bütün dünya devletleri tarafından ortaklaşa ‘yüksek ideal prensipler’ olarak görülmesi ve kabul edilmesi tarihi ve manevi açıdan önemini arz etmektedir. 3 6 kararlar ve yaptığı yorumlar ile işkence yasağına ilişkin ölçütleri belirlemesi de önemlidir. BM İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsanî veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme Türkiye’nin 21.04.1988 tarihinde onaylayarak taraf olduğu, işkenceye özgü bir metin olan, 10.12.1984 tarihli İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsanî veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, işkence yasağını düzenleyen ve sadece işkence konusunda taraf devletlere pozitif yükümlülükler yükleyen ve prensipleri ortaya koyan bir sözleşmedir.5 Sözleşmenin bir amacı da BM’nin 1975’de kabul ettiği İşkenceye Karşı Bildiri’yi etkinleştirmektir. Sözleşmenin asıl önemi ise işkenceyi tanımlaması, anlamını genişletmesi ve bunların yanında uluslararası bir denetim öngörmesi hususundan kaynaklanmaktadır. Sözleşmenin 1. maddesinin 2. fıkrası bu tanımın daha geniş bir koruma öngören ulusal veya uluslararası bir metnin uygulanmasını önlemeyeceğini belirtmiştir. Sözleşme, işkenceyi suç sayılan bir davranış olarak düzenleme ve cezalandırma ile işkenceye maruz kalan kişilerin haklarının korunması ve zararlarının giderilmesi konularında taraf devletleri yükümlü kılmaktadır.6 İşkenceyi önlemek için 15. madde hükmü, ceza yargılaması açısından önemli olan bir husustur. 15. maddeye göre “Her taraf devlet, işkence sonucu alındığı tespit edilen herhangi bir ifadenin, işkence yapmakla suçlanan kişi aleyhine olarak bu ifadenin bir delil olarak kullanılması hariç, hiçbir yargılamada delil olarak kullanılmamasını temin edecektir.”7 Bu hüküm işkence altında verilecek ifadelerin ceza yargılamasında kullanılamaması ve bu tür ifadelere dayanılarak hüküm verilememesi, taraf devletlerin bu doğrultuda iç hukuklarında düzenleme yapması yükümlülüğü getirmesi bakımından önemlidir. Sözleşmenin 16. maddesi, işkenceyi tanımlayan 1. maddenin kapsamına girmeyen, yani “ağır acı ve ıstırap” derecesine varmayan, işkence benzeri olan bu davranışların (zalimane insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ya da ceza) 1. maddedeki tanımlanan kişiler (kamu görevlisi vs.) tarafından yapılması halinde aynı hukuki rejime tabi tutulduğu savunulmuşsa da,8 işkence düzeyine varmayan kötü muamelelerin tanımının yapılmamış olması ve işkenceden farkının somut bir şekilde ortaya konmamış olması ve kötü muamelede devletin yükümlülükleri alanının daraltılmış olması (örneğin iade yasağı, tazminat ve rehabilitasyon yükümlülüğü ve uluslararası denetim mekanizması gibi konuları düzenleyen 5, 6, 7, 14, 20 gibi maddelerin kötü muamele teşkil eden eylemler için kapsam dışı bırakılmış olması) eleştirilmiştir.9 Ayrıca, Sözleşme’nin 17–24. maddeleri arasında, taraf devletlerin sözleşmeye uyup uymadıklarını, işkenceyi önlemek için Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğini denetlemek için uluslararası bir denetim organı olarak BM İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (ya da İşkenceye Karşı Komite) kurulması düzenlenmiştir. Sözleşmenin 20. maddesine göre; herhangi bir ülkede sistematik bir şekilde işkence yapıldığı yolunda Komite’ye bilgi ulaştığı takdirde Komite, taraf devletleri birlikte değerlendirmeye çağıracak, değerlendirmede bilgilerin haklı olacağı sonucu çıkarsa Komite üyelerinden bir veya birkaç kişi görevlendirilecek ve bunlar işkence iddiaları ile ilgili olarak söz konusu ülkenin işbirliği ile o ülkede inceleme ve 7 araştırma yapabileceklerdir. Komitenin harekete geçmesi için tanınan bilgi alma kaynakları taraf devletin bunu tanımasına bağlıdır. Bu bilgi kaynakları da; 1) 21. maddeye göre, bir devletin diğer devlet aleyhinde yükümlülüklerini yerine getirmediği iddiasıyla Komiteye götürmesi. 2) 22. maddeye göre, işkenceye maruz kalan bireyin veya temsilcisinin bu durum komiteye duyurmasıdır (Bireysel şikâyet). Diğer taraftan da Sözleşme, taraf devletlerin, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğine ilişkin olarak ne gibi önlemler aldıklarını bir rapor ile Komite’ye sunmalarını öngörmektedir. Türkiye Sözleşme’nin 30. maddesinin 1. fıkrasına (Sözleşmenin uygulanma ve yorumu konusunda taraf devletlerarasında çözümlenemeyen bir anlaşmazlık halinde anlaşmazlık konusunun arabuluculuk ve Uluslararası Adalet Divanı’na götürerek çözme) çekince koymuştur.10 tir. Sözleşmenin ilk 18 maddesi esasa ilişkindir. İHAS’ta sayılan hak ve özgürlükler ‘birinci kuşak’ (klasik haklar) olup hak ve özgürlükler listesi dar tutulmuştur.11 Sözleşmenin asıl önemi, yükümlediği hak ve özgürlüklerden öte, öngördüğü ortak güvence sistemine dayanan uluslararası bir denetim mekanizması kurmuş olmasından ve bireye sağlanan güvenceyi bir yaptırıma bağlamasından ileri gelmektedir.12 Gerçekten de İHAS’ın öngördüğü “bireysel şikâyet” yolu ile ilk defa bireyler uluslararası hukukta bir özne olarak yer almışlardır. Sözleşmenin 3. maddesi doğrudan işkence yasağını düzenlemekte, madde hükmünde, “Hiç kimse işkence ya da insanlık dışı yahut aşağılayıcı muamele ya da cezaya maruz bırakılamaz.” denilmektedir. Ayrıca sözleşmenin yaşam hakkını düzenleyen 2. maddesi ile kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkını düzenleyen 5. maddesi hükümleri de işkence yasağı ile yakından ilgili hükümlerdir.13 1.1.2- AVRUPA KONSEYİ BELGELERİ Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Avrupa Konseyi’nin biçimlendirdiği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İHAS), 4 Kasım 1950’de Roma’da imzalanmış ve 3 Eylül 1953’de yürürlüğe girmiştir. Türkiye ilk kez 28 Ocak 1987 yılında bireysel başvuru hakkını tanımış, Sözleşmeyle güvence altına alınan hakların ihlali durumunda ihlali, Komisyona şikâyet edebilmenin yolu açılmıştır. 22 Ocak 1990 tarihinde Divanın zorunlu yargı yetkisinin tanınması ile Sözleşme Türkiye açısından tam işlerlik kazanmıştır. Sözleşme Ek Protokollerle sürekli güncellenmiş ve mevcut boşluklar giderilmeye çalışılmıştır. Sözleşmeye usulü/şekli açıdan değişiklik getiren 11 No’lu protokol 1994 yılında hazırlanmış ve 1998 yılında yürürlüğe girmiş- İşkence ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele ya da Cezalandırmanın Önlenmesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi 26 Kasım 1987 tarihinde imzaya açılan bu sözleşmeyle Avrupa Konseyi, işkence yasağının etkin denetimini ve önlemeyi amaçlamıştır. 23 maddelik bu sözleşme, Türkiye tarafından 25 Şubat 1988 tarihinde 3411 sayılı kanunla onaylanmıştır. Denetim, sözleşmeyle kurulan “İşkenceye Karşı Komite” tarafından gerçekleştirilecektir. Komitenin görevi, gerekli gördüğü hallerde, dilediği yerlere ziyaretler düzenleyip, aykırılıkları yerinde denetlemek ve kötü muameleye muhatap olan kişilerin işkence ve insanlık dışı davranış veya cezalardan korunması hususunda tedbirler önermektir. 8 1987 tarihli Avrupa sözleşmesiyle, sözleşmeye taraf devletler uluslararası kamuoyuna işkence yasağına uyacağını taahhüt etmekte, işkencenin önlenmesi için alınan tedbirlere uyacaklarını ifade etmektedirler. Sözleşme, işkence ve kötü muamele konusunda tanımlar içermemekte, ancak, aykırılıkların denetlenmesi, komitenin yerinde ziyaretler yapması gibi hükümleri içermesi, Sözleşme’nin caydırıcılık yönünü öne çıkarmaktadır.14 Sözleşmenin, BM İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi’nden farkı; ‘işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele veya ceza’ kavramlarının tanımının yapılmamış olması ve Komite aracılığıyla önceden harekete geçerek işkence uygulamalarını önlemeye çalışmaktır.15 Yargılama gücü bulunmayan Komite, faaliyetlerini gizlilik ilkesi çerçevesinde yürütür. Sözleşme’nin sisteminde ön görülen en ağır yaptırım, Komite ile işbirliği yapmamakta veya işkence uygulamalarını önlememekte direnen yahut yeterince aktif olmayan devletlere ilişkin raporların kamuoyuna duyurularak (kamu açıklaması-declaration publique) alenileştirilmesidir.16 1989 yılından bu yana 15.12.1992 ve 6.12.1996 tarihlerinde olmak üzere sadece iki defa ‘kamu açıklaması’ yapılmış olup her ikisi de Türkiye hakkındadır.17 İşkencenin Önlenmesi Avrupa Komitesi, Türkiye’ye çeşitli tarihlerde (örneğin 9-12 Eylül 1990, 29 Eylül - 7 Ekim 1991, 22 Kasım – 3 Aralık 1992, ; F tipi cezaevleri için 10-16 Aralık 2000 ve 19 Aralık 2000’deki ‘hayata dönüş’ operasyonundan sonra 10-15 Ocak 2001 tarihlerinde) ziyaretler gerçekleştirmiştir.18 Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı 18 Aralık 2000 tarihli Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı Bölüm I-İnsan Onuru Başlığı altında, 4. maddede işkence yasağını düzenlemiştir. Buna göre “Hiç kimse işkenceye ya da insanlık dışı yahut aşağılayıcı muameleye maruz bırakılamayacaktır.” Yine Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nda yer alan “yaşam hakkı”, “kişi bütünlüğü hakkı”, “özgürlük ve güvenlik hakkı” gibi bazı haklara ilişkin düzenlemeler de işkence yasağıyla ilgilidir.19 Avrupa Konseyi tarafından değişik tarihlerde düzenlenen işkence yasağının spesifik yönlerine ve uygulamaya ilişkin belgelerde; işkencenin önlenmesi esas alınmıştır. Ayrıca, Avrupa Birliği belgelerinde insan haklarının geliştirilmesi için gerekli temel başlıklardan biri olarak işkence yasağı ve işkencenin önlenmesi esas alınmıştır. 1.2. ULUSAL MEVZUAT ANAYASA İşkence ve kötü muamele yasağına, 1982 Anayasasında, “kişinin hakları ve ödevleri” bölümü altında “kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlığı altında verilmiştir.20 Maddeyle işkence ve kötü muamele mutlak bir şekilde yasaklanmıştır. Madde metninde işkence, eziyet ve insan onuruyla bağdaşmayan muamele fiilleri sayılmıştır. Madde metni, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesindeki tanımlamayla uyumludur. Anayasanın 19. maddesi ise kişi özgürlüğü ve güvenliği başlığını taşımaktadır.21 Madde istisnaları olarak belirtilen durumlar haricinde hiç kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağını belirtmektedir. Yine bunun yanında yakalama ve tutuklamaya ilişkin genel esaslar da maddede yer almaktadır. Yakalama sürelerine ilişkin olarak olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde getirilmiş olan ve bu sürelerin uzatılmasını öngören istisnai hüküm, 03.10.2001 tarihinde kaldırılmış ve toplu olarak işlenen suçlarda gözaltı süreleri, azami olarak dört günle sınırlandırılmıştır. Nihayet, işkence ve kötü muamele bağlamında madde deği- 9 şikliğiyle getirilen yeni bir hüküm de yakalanan veya tutuklananın yakınlarına derhal haber verme kuralı ve bunun önünde engel teşkil edebilecek mevcut istisnaların kaldırılmasıydı. Maddenin son fıkrası da mağdurların uğradığı zararların devletçe karşılanacağını ve bunun yönetiminin de tazminat hukuku prensiplerine tabi olduğunu açıklayıcı bir şekilde belirtmiştir. İşkence ve kötü muamele bağlamında çok önemli sayılan bir hüküm de Anayasanın 38. maddesidir.22 Maddeyle kişilerin kendileri veya yakınları aleyhine beyanda bulunmaları ve kanuna aykırı elde edilen delillerin delil sayılamayacağı açıkça hüküm altına alınmıştır. Anayasanın 125. maddesi ise idarenin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık olduğunu düzenlemektedir.23 Buna göre idari bir eylemden doğan bir mağduriyet söz konusu olduğunda mağdurun Anayasa ve buna paralel bir düzenleme getiren İdari Yargılama Usulü Kanunu çerçevesinde yargı yoluna başvurabilecektir. 5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU (TCK) İşkence 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yasa, 765 sayılı yasadan farklı olarak “kişilere karşı işlenen cürümler” başlığı altında “işkence ve eziyet suçu” olarak düzenlenmiştir.24 Maddenin gerekçesinde Türkiye’nin uluslararası sözleşmelerde işkencenin yasak olduğunu kabul ettiği ve işkencenin önlenmesiyle ilgili gerekli tedbirleri alma konusunda taahhüt altına girdiğini, işkence yasağının İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer aldığını, yine Türkiye’nin 1987 tarihli “İşkencenin ve Gayriinsanî ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesini onayladığını ve bunlara paralel olarak Anayasa’da da işkencenin yasak olduğuna dair hükmün bulunduğunu tüm bu taahhütler karşısında işkence suçunun cezasız kalmaması gerektiğini ve bu düşüncelerle bağımsız bir suç olarak düzenlendiği belirtilmiştir. Madde metninde görüleceği gibi; bu suçun mağduru sadece suç şüphesi altında bulunan kimse değildir, bir kamu görevlisi de bu suçun mağduru olabilmektedir. Dolayısıyla, mağdur bakımından herhangi bir sınırlama bulunmamaktadır. Maddenin ikinci fıkrasında suçun nitelikli halleri yer almaktadır. Üçüncü fıkrada ise fiilin cinsel taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde daha ağır bir cezayı öngören bir düzenleme vardır. Fail ise bir kamu görevlisidir. Fakat eğer başka sıfatları bulunan şahıslar bu suça iştirak etmişlerse onların asli fail gibi cezalandırılabileceği hükmü getirilmiştir. Maddenin beşinci fıkrasında suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde verilecek cezada indirim yapılamayacağı hükmü yer almaktadır. Madde gerekçesinde bu hüküm, özellikle amirlerin sorumluluğunu ortaya koymak bakımından değerlendirilmiştir. Kanunun 95. maddesi ise netice sebebiyle ağırlaşmış işkence başlığını taşımakta ve bu durumda temel cezadan ağırlaştırıcı cezaya geçilmesini düzenlemiştir. Ölüm halinde ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası öngörülmüştür. Suçun maddi unsuru, bir kimsenin bir başka kimseye maddi ve manevi ağır acı veya ızdırap veren hareketlerde bulunması, manevi unsuru ise genel kasttır. Bunun yanında maddede öngörülen cezanın alt sınırı itibariyle bu suçların cezalarının ertelenmesi ve paraya çevrilmesinin de önüne geçilmiştir. Eziyet Eziyet suçu Türk Ceza Kanununda ilk kez düzenlenmiştir. Bu madde, daha hafif bir suç olarak öngörülen “kötü muamele” 10 şeklinde gerçekleşen fiilleri cezalandırmayı içermektedir.25 Madde gerekçesinde Eziyet olarak; bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması aranmaktadır. Suçun faili olarak işkenceden farklı olarak herkes tarafından işlenebilen bir suç olarak düzenlenmiştir. Madde gerekçesinde nitelik olarak Eziyet’i kasten müessir fiil, hakaret, tehdit gibi suçlardan ayıran unsurun eziyetin sistematik bir şekilde gerçekleşmesi ve bir sürekliliğinin bulunması olarak belirtilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında ise daha ağır cezayı gerektiren nitelikli haller yer almaktadır. Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması Bir kısım kamu görevlileri, özellikle de kolluk güçleri, zor kullanma yetkisiyle donatılmışlardır. Bu zor kullanma yetkisi kolluğun kamu düzeni açısından görevini yerine getirebilmesi için zorunlu olarak düzenlenmiştir. Madde, yakalama, hukuka aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünü dağıtma gibi durumlarda zor kullanma yetkisinin sınırlarını ortaya koymaktadır.26 Maddede soyut olarak ölçülülük kavramı kullanılmış ve görevini yaptığı sırada kamu görevlisinin bu sınırı aştığı takdirde cezalandırılacağı öngörülmüştür. Madde bu durumda kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağını ve suçun genel kastla işlenebileceği belirtilmiştir. Bu suça ilişkin 765 sayılı yasada yer alan düzenleme 243 ve 245. maddelerdir. Bu maddeler, uygulamada işkence ve kötü muamele vakalarında en çok uygulanan maddeler olarak göze çarpmaktaydı. Nitekim Uyum Yasaları kapsamında yapılan bazı değişikliklerle 243. maddede öngörülen cezanın paraya çevrilemeyeceği ve ertelenemeyeceği belirtilmiş, cezanın üst sınırı ise üç yıldan beş yıla çıkarılmıştı. Cezanın alt sınırına ise dokunulmamıştı. Görevi kötüye kullanma 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu, yürürlükten kalkan 765 sayılı Yasa’dan farklı olarak görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal suçlarını birlikte düzenlemiştir.27 Maddenin birinci fıkrasında görevi kötüye kullanma, ikinci fıkrasında ise görevi ihmal suçu düzenlenmiştir. Madde içerik olarak 765 sayılı yasadaki karşılığı olan 230. maddeyle benzerdir. Görevi ihmal suçu bakımından öngörülen cezanın alt sınırı nedeni ile söz konusu suçlardan verilen cezaların ertelenebilmesi caydırıcılık noktasında önemli bir engel olarak ortaya çıkmaktadır. 5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) Yakalama ve gözaltına alma 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, yakalama ve gözaltına almayı dördüncü kısmın birinci bölümünde ayrı bir başlıkla düzenlemiştir.28 Madde gerekçesinde; yakalamayı düzenleyen temel ilkelerin sistemli bir şekilde açıklandığı bilgisi yer almaktadır. Buna göre; herkes tarafından yakalama yapılacak haller, kovuşturulması şikâyete bağlı durumlarda yapılacak yakalama ve kolluk memurlarının yakalama yapacakları hallerin ayrı ayrı sıralandığı görülmektedir. Madde, 1412 sayılı CMUK’un ilgili maddesi 127. maddeyle içerik olarak aynı olmakla birlikte metodolojisinin daha düzgün ve anlaşılır olduğu görülmektedir. Gözaltı ise yakalamanın zorunlu bir sonucu değildir. 1412 sayılı CMUK’da gözaltı işlemi ayrı bir madde olarak düzenlenmemişti. 5271 sayılı Yasa’da ise gözaltı işlemine bağımsız olarak ayrı bir maddede değinilmiştir. Madde gerekçesinde Avrupa 11 İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kişi özgürlüğü ve güvenliğiyle ilgili içtihatlarının ve yine karşılaştırmalı hukukun da esas alındığı belirtilmektedir. Yakalanan kişi mümkün olan en kısa zamanda Cumhuriyet Savcılığı’nın önüne götürülmelidir. Gözaltına ilişkin husus yakalamaya ilişkin maddeden hemen sonra, 91. maddede yer almaktadır.29 Buna göre; Cumhuriyet Savcılığı yeni usulde hazırlık soruşturmasını bizzat yürüten makam olduğundan soruşturma aşamasında bütün işlemler savcılık tarafından yapılmak durumundadır. Şu halde gözaltına alma kararını da sadece savcı verecektir. Öte yandan gözaltına alınan şahısta ayrıntılı arama yapılması için de savcılık ya da kolluk amirinin emri gerekmektedir. Gözaltı sırasında beden muayenesi için ise hâkimin kararını gerekmektedir. Gözaltı işlemlerinin bütün denetimi savcılık tarafından gerçekleştirilir.30 İşkence ve kötü muamele bakımından bu maddenin önemi, gözaltı mekânlarının, nezarethane defterlerinin vd. her türlü işlem ve durumun savcılık tarafından denetlenebilmesini açıkça düzenlemiş olmasıdır. CMK’nin 91. maddesinin 4. fıkrası ise yakalama ve gözaltına alma işlemine karşı itiraz prosedürünü düzenlemiştir. Bunun yanında işkence ve kötü muamele bakımından yakalanan kişinin yakalandığı veya gözaltına alındığının tespiti de oldukça önemlidir. Nitekim yakalananın yakınlarına bilgi verilmesine ilişkin düzenleme 3 Ekim 2001 tarihinde Anayasanın 19. maddesinde yapılan değişikliğe paralel olarak 6.2.2002 tarihinde 1412 sayılı CMUK’un buna ilişkin hükmü içeren 128. maddesindeki değişiklikle yer almıştır. Bu hükmün istisnası bulunmadığından tüm suçlar bakımından mutlaka uygulanması gerekmektedir. Nitekim 5271 sayılı yasada bu durum, ayrı bir düzenlemeyle maddeleştirilmiştir.31 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa paralel olarak 1 Haziran 2005 tarihinde de yeni bir yakalama, ifade alma ve gözaltına alma yönetmeliği çıkarılmıştır. Yönetmelik kolluğun kanunda belirtilen görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin daha detaylı bağlayıcı hükümlerden oluşmaktadır. Müdafii yardımı, ifade ve sorgu Müdafii yardımına ilişkin düzenleme CMK’nın 149. maddesinde yer almaktadır.32 İlgili düzenleme, sanığın soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafinin yardımından yararlanabileceğini öngörmektedir. Fakat bu serbestlik soruşturma evresinde en fazla üç müdafii ile sınırlandırılmıştır. Maddenin son fıkrasında ise müdafiinin şüpheli veya sanıkla olan ilişkilerini düzenlemektedir. Maddenin yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK’da karşılığı olan düzenlemeden farkı, hazırlıkta kolluk tarafından yapılan işlemlerde azami olarak 1 yerine 3 müdafinin bulunabilmesine imkân tanımış olmasıdır. Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında uyulacak hükümler ise Yasa’nın 147. maddesinde belirtilmiştir.33 Söz konusu madde ayrıntılı bir düzenleme içermektedir. Madde, önce şüpheli veya sanığın haklarını saptamakta ardından da ifade veya sorguyu yapacak yetkililerin uygulamaları gereken kuralları belirlemektedir. Bu başlıkta yer alan en önemli hüküm ise yasak sorgu yöntemleridir. Bu durum kanunun, ifade ve sorgunun tarzından hemen sonrasında, 148. maddesinde yer almaktadır.34 Madde, işkence ve kötü muamele iddiası bakımından en sık karşılaşılan durumlardan birini içermesi bakımından son derece önemlidir. Kamu görevlileri ile sanık veya şüphelinin aynı mekânda bulunduğu ve dolayısıyla potansiyel olarak işkence ve kötü muamele uygulamalarına zemin 12 hazırlandığı, yine kolluk güçlerinin aldığı kimi ifadelerde sonradan sanıkların işkence ve kötü muamele altında bu ifadelerinin alındığını iddia ettikleri birçok vaka söz konusudur. 1412 sayılı CMUK’un 135/a maddesi kapsamında bulunan bu tür vakalar sivil toplum kuruluşlarının raporlarına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına dahi yansımıştır. Madde gerekçesinde; şüpheli veya sanığın beyanının, onun hür iradesine dayanması gerektiği ilkesinden hareket edildiği, dolayısıyla da özgür iradeyi engelleyecek hiç bir davranışa başvurulamayacağı yer almaktadır. Maddenin 3. Fıkrası ise bu yasaklara rağmen alınmış olan ifadelerin usul bakımından delil değerinin olamayacağını, 4. Fıkrada ise müdafii hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifadelerin sanık veya şüpheli tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamayacağını belirtmektedir. Benzer düzenlemeler yakalama, gözaltına alma ve ifade alma yönetmeliğinde de yer almaktadır. CMK’NİN 141. MADDESİ 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesi yeni bir düzenlemedir. Bu düzenleme kanun dışı yakalanan veya gözaltına alınan ya da tutuklanan, haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen, beraat eden mağdurların tazminat haklarını devletten talep edebileceklerini içermektedir. Bu madde yürürlükten kaldırılan 466 sayılı “Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun”la birlikte Ceza Muhakemeleri Kanunu’na eklenmiştir. 35 CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN İşkence ve kötü muamele uygulamaları bakımından en sık tartışılan ve şikâyet edilen mekânlardan biri de ceza ve tutukevle- ridir. Öte yandan bu şikâyetlere paralel olarak etkin ve yeterli bir soruşturmanın yapıldığını belirtmek mümkün görünmemektedir. Özellikle 19 Aralık 2000 tarihinde birçok cezaevlerinde yapılan müdahalelerden sonra tutuklu ve hükümlüler yüksek güvenlikli cezaevlerine sevk edilmiş, bu operasyonlar ve bundan kaynaklı nedenler yüzünden birçok hükümlü yaşamını kaybetmiştir. 1 Haziran 2005 tarihinde de “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun” yürürlüğe girmiştir. Kanun özellikle disiplin cezaları bakımından özgürlük ve güvenlik hakkını ihlal eden, işkence ve kötü muamele olarak adlandırılmaya müsait birçok yeni ve detaylı düzenlemeler içermektedir.36 Öte yandan tutuklu ve hükümlülerin tutulma koşullarını düzenlemesi bakımından önemli bir belge de “Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kuralları”dır. Birleşmiş Milletler tarafından 13 Mayıs 1977 tarihinde onaylanan bu Kurallar içinde disipline ilişkin hükümler de yer almaktadır.37 TERÖRLE MÜCADELE KANUNU 12 Nisan 1991 tarihinde yürürlüğe giren Terörle Mücadele Kanunu, uygulandığı suç türleri bakımından özel yargılamayı gerektirdiğinden işkence ve kötü muamele uygulamaları bakımından en çok tartışılan mevzuatların başında yer almaktadır. Özellikle örgütlü suçlar bakımından soruşturma ve kovuşturma usulünün ayrı bir düzenlemeye tabi kılınmasını düzenleyen Kanun, bugüne kadar bazı değişikliklere de uğramıştır. Son olarak 29.06.2006 tarihinde yeni bir değişiklik paketiyle Kanun’da önemli revizyonlar gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu değişiklikler henüz tasarı aşamasındayken dahi birçok sivil toplum kuruluşunun kapsamlı eleştirilerine maruz kalmıştır. Değişiklikle terör suçları ve terör amacıyla işlenen suç- 13 lar oldukça genişletilmiştir.38 Yine soruşturma ve kovuşturma usulünde de önemli değişiklikler gerçekleştirilmiştir.39 POLİS VAZİFE VE SELAHİYETLERİ KANUNU 4 Temmuz 1934 tarihli Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, polisin genel emniyetle ilgili görevlerini ayrıntılı olarak düzenlemektedir. İşkence ve kötü muamele uygulamalarını özellikle caydırıcılık ve işkence failinin korunması konusunu etkileyen hüküm ise Kanunun ek 9. maddesidir.40 Yakalamaya ilişkin olarak kanunun özellikle 17. maddesi kolluğun işkence ve kötü muamele uygulamaları açısından sakınca yaratabilecek, kolluğa oldukça geniş yetkiler sunan bir madde görünümündedir.41 siz ve yetersiz kaldığı alanlarda kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanması ve korunması açısından tamamlayıcılık ve alternatiflik sağlaması, ayrıca getirilen cezaların uygulama alanlarının genişliği disiplin hukuku alanın önemini artırıcı faktörlerden bazılarıdır. Bu çerçevede özellikle kolluk güçlerinin disipline aykırı tutumlarını düzenleyen hükümler Devlet Memurları Kanunu’nda ve Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü’nde yer almaktadır. Devlet Memurları Kanunu’nun 128. maddesi disiplin soruşturmalarının hangi sürelerde karara bağlanacağı hususunu düzenlemiştir.44 Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü’nde de meslekten çıkarma ve görevin takdir ve yerine getirilmesinde hoşgörü veya savsaklamaya ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Tüzüğe göre işkence yapmak meslekten çıkarma nedenleri arasında gösterilmiştir.45 DEVLET MEMURLARI KANUNU, EMNİYET ÖRGÜTÜ DİSİPLİN TÜZÜĞÜ Devlet Memurları Kanununun 11. maddesi memurların görev ve sorumluluklarını düzenlemektedir. Buna göre memurların, amirlerinden aldıkları emri mevzuata aykırı buldukları takdirde bunu yerine getirmeyecekleri, amir emrinde ısrar ettiği takdirde ise emri yerine getirmek durumunda olan memura karşı tüm sorumluluğun, emri veren amire ait olacağı hükmü yer almaktadır.42 Kanunun 13. maddesi işkence ve kötü muamele uygulamaları bakımından idarenin ve memurların tazmin sorumluluğunu düzenlemektedir.43 26.03.2002 tarihinde eklenen fıkrayla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde hükümet aleyhine sonuçlanan davalarda hükümetin sorumluluğu bulunan kamu personeline rücu edebileceği hükmü kanuna eklenmiştir. Genel olarak disiplin hukuku; kamu düzenini ve kamu hizmetinin aksamadan işlemesini sağlamak amacıyla oluşturulan, hizmet suçlarının ve cezalarının düzenlendiği bir alandır. Özellikle ceza kanunlarının etki- 1. BM 10 Aralık 1948 Evrensel İnsan Hakları bildirisi Madde 3: Yaşam, özgürlük ve kişisel güvenlik her insanın hakkıdır. Madde 4: Hiç kimse kölelik ya da kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü biçimi ile yasaktır. Madde 5: Hiç kimseye işkence ve zulüm uygulanamaz, insanlık dışı ya da onur kırıcı biçimde davranılamaz, ceza verilemez. 2. KAPANİ, Münci. Kamu Hürriyetleri, 3. bası, AÜHF Yay. Ankara 1970 s.60 3. KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s.60 4. BM 16 Aralık 1966 Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, Yaşama hakkı: 1. Her insan doğuştan yaşama hakkına sahiptir. Bu hak hukuk tarafından korunur. Hiç kimse yaşama hakkından keyfi olarak yoksun bırakılamaz. 2. Ölüm cezası kaldırmamış olan ülkelerde, suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan hukuka uygun olarak ve bu sözleşme ile Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin hükümlerine aykırı olmayacak biçimde, sadece çok aşırı suçlar için ölüm cezası verilebilir. Bu ceza sadece yetkili mahkeme tarafından verilen nihai karardan sonra infaz edilebilir. 3. Yaşamdan yoksun bırakmanın bir soykırım suçunu oluşturması halinde, bu maddedeki hiçbir hüküm, bu sözleşmeye taraf bir devle- 14 te Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin hükümlerine göre üstlendiği yükümlülüklerini azaltma yetkisi verdiği şeklinde anlaşılamaz. 4. Ölüm cezasına mahkum olan bir kimse bağışlanması veya cezasının hafifletilmesini isteme hakkına sahiptir. Her olayda ölüm cezasının affı, bağışlama veya hafifletme verilebilir. 5. Yaşı on sekizden küçük olan kimselere işledikleri suçlar nedeniyle ölüm cezası verilemez; hamile kadınların ölüm cezaları infaz edilemez. 6. Bu maddedeki hiçbir hüküm, ölüm cezasının bu Sözleşmeye taraf bir devlet tarafından kaldırılmasını engellemek veya ertelemek için ileri sürülemez. 7. Madde, İşkence yasağı: Hiç kimse işkenceye veya zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezaya maruz bırakılamaz. Ayrıca hiç kimse, serbest iradesi olmadan tıbbi veya bilimsel bir deneye tabi tutulamaz. 9. Madde, Özgürlük ve güvenlik hakkı 1. Herkes kişi özgürlüğü ve kişi güvenliği hakkına sahiptir. Hiç kimse keyfi olarak gözaltına alınamaz veya tutulamaz. Hiç kimse hukukun öngördüğü sebepler ve usuller dışında özgürlüğünden yoksun bırakılamaz. 2. Gözaltına alınan bir kimse, gözaltına alınma sebepleri hakkında gözaltına alındığı sırada ve kendisine isnat edilen suçlar konusunda derhal bilgilendirilir. 3. Cezai bir fiilden ötürü gözaltına alınan veya tutulan bir kimse derhal bir yargıç veya hukuken yargılama yetkisine sahip diğer bir görevli önüne çıkarılır ve bu kimse makul bir sürede yargılanma veya salıverilme hakkına sahiptir. Yargılanan bir kimsenin tutuklanması genel bir kural olamaz; yargılamanın her aşamasında tutuklunun salıverilmesine karar verilebilir; salıverilme bu kimsenin duruşmaya gelmesini sağlamak ve mahkum edilmesi halinde hükmün infazını temin etmek için teminata başlanabilir. 4. Gözaltına alınarak veya tutularak özgürlüğünden yoksun bırakılan bir kimse, tutulmasının hukukiliği hakkında hemen karar verebilecek ve eğer tutulması hukuki değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.5. Hukuka aykırı olarak gözaltına alınmaktan veya tutulmaktan mağdur olan bir kimse icrası mümkün bir tazminat hakkına sahiptir. 10. Madde, Tutulanların hakları: 1. Özgürlüğünden yoksun bırakılan herkes, insani muamele ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygı görme hakkına sahiptir. 2. a) Tutuklu sanıklar, istisnai haller dışında mahkumlardan ayrı tutulur ve kendilerine mahkum edilmemiş kimselerin statüsüne uygun tarzda ayrı bir muamele uygulanır. b) Tutuklu küçük sanıklar yetişkinlerden ayrı tutulur ve en kısa sürede yargısal makamların önüne çıkarılırlar. 3. Ceza infaz sistemi, mahpusları iyileştirme ve toplumsal rehabilitasyonlarını sağlama gibi temel amaçlara sahip olur. Küçük failler ‘yetişkinlerden ayrılır ve yaşları ile hukuki statülerine uygun bir muamele görürler. 5. BM 10 Aralık 1984 İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayrıinsani veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı BM Sözleşmesi Madde 1: 1. Bu Sözleşmenin amaçları bakımından, “işkence” terimi, bir kimseye kendisinden ya da üçüncü bir kişiden bir bilgi ya da bir itiraf sağlamak, kendisinin ya da üçüncü bir kişinin işlediği ya da işlediğinden kuşku duyulan bir eylemden ötürü onu cezalandırmak, kendisine ya da üçüncü bir kişiye gözdağı vermek ya da onları zorlamak amacıyla ya da herhangi bir ayrımcılığa dayalı bir nedenle bir resmi görevli ya da resmi sıfatla davranan bir başkası tarafından ya da onun kışkırtması ya da oluru ya da izniyle bilerek maddi ya da bağlantılı olarak sadece yasal yaptırımlardan doğan acı ya da eziyet işkence sayılmaz. 2.Bu madde, daha kapsamlı bir uygulamayı içeren ya da içerebilecek olan uluslararası bir belge ya da bir ulusal düzenlemeyi zedelemez. Madde 2: 1.Taraf devlet, yargı yetkisi içindeki herhangi bir ülkede işkence eylemini önlemek üzere etkin yasal, yönetsel, yargısal ya da öteki önlemleri alır. 2.İster bir savaş durumu ya da bir savaş tehdidi, ister iç siyasal karışıklık, ister bir başka olağanüstü durum sözkonusu olsun, hiçbir ayrıksı durum işkenceyi haklı gösteremez. 3.Bir üstten ya da bir makamdan alınan emir, işkencenin gerekçesi olamaz. Madde 3: 1.Bir taraf devlet, bir kimseyi, işkenceye uğrama tehlikesi olduğu yolunda sağlam gerekçelerin bulunduğu bir başka devlete süremez, gönderemez ya da geri veremez. 2. Bu gibi gerekçelerin bulunup bulunmadığını belirlemek amacıyla yetkili makamlar, olanaklıysa, ilgili devlette insan haklarının geniş ölçüde, belirgin biçimde ya da sık sık çiğnendiği sürekli bir durumun bulunup bulunmadığı dahil tüm ilgili gerekçeleri gözönüne alır. Madde 4: 1. Taraf her devlet, tüm işkence eylemlerinin ceza yasasına göre suç sayılmasını sağlar. Bunun yanında, işkenceye kalkışan ve işkenceye ilişkin olan ya da katılan bir kimsenin eylemi de suç sayılır. 2.Taraf her devlet, bu suçların ağırlık derecesine göre cezalandırılmasını sağlar. Madde 5: 1. Taraf her devlet, a) Bu suçlar kendi yargı yetkisi içindeki bir ülkede ya da bu devlete kayıtlı bir deniz ya da hava aracından işlendiğinde, b) Bu suç sanığı bu devletin uyruğu olduğunda, c) Bu devlet uygun görürse, işkenceye uğrayan kimse kendi uyruğu olduğunda, d) Maddede değinilen suçlar üzerinde yargı yetkisini kullanmak üzere gerekli önlemleri alır. 2. Taraf her devlet, aynı zamanda, bu suç sanığını kendi yargı yetkisi içindeki bir ülkede bulunduğu ve onu bu maddenin 1. fıkrasında sözügeçen devletlerden herhangi birine 8. Madde uyarınca geri vermediği durumlarda bu tür suçlar üzerinde yargı yetkisini kullanmak üzere gerekli olan önlemleri de alır. 3) Bu sözleşme, iç hukuk uyarınca ceza alanında kullanılan tüm yargı yetkisini kapsar. 15 Madde 6: 1.Bir taraf devlet, eldeki bilgilerin incelenmesinden sonra, ülkesinde 4. maddede sözü edilen suçu işlediği ileri sürülen bir kimsenin bulunduğuna inandığında, onu yakalar ya da gözaltında bulunmasını sağlamak üzere başka yasal önlemlere başvurur. Yakalama ve öteki yasal önlemler, bu devletin yasalarına göre olur. Ancak bu durum, bir ceza kovuşturması ya da geri verme işleminin gerektirdiği sürece uygulanır. 2. Bu devlet, hemen bir ilk soruşturmaya girişir. 3. Bu maddenin 1. fıkrasına göre gözaltında bulunan bir kimsenin, uyruğunda bulunduğu devletin en yakın uygun temsilcisiyle ya da devleti yoksa, genellikle oturduğu devletin temsilcisiyle hemen ilişki kurması sağlanır. 4. Bir devlet, bu madde uyarınca bir kimseyi gözaltına aldığında, 5. maddenin 1. fıkrasında anılan devletlere, böyle bir kimsenin gözaltında olduğunu duyurarak tutuklanmasını haklı gösteren koşullar konusunda hemen bilgi verir. Bu maddenin 2. fıkrasında öngörülen ilk soruşturmayı yapan devlet, zaman geçirmeksizin bulgularını adı geçen devletlere bildirerek yargı yetkisini kullanmak amacında olup olmadığını duyurur. Madde 7: 1. Yargı yetkisi içindeki bir ülkede 4. Maddede anılan bir suçu işlediği ileri sürülen bir kimsenin bulunduğu bir taraf devlet, 5. Maddede öngörülen durumlarda, onu geri vermeyecek olursa, kovuşturma amacıyla durumu yetkili makamlara sunar. 2. Bu makamlar, bu devletin yasalarına göre ağır nitelikteki herhangi bir adi suç durumunda olduğu gibi karar alır. 5. Maddenin 2. fıkrasında anılan durumlarda, kovuşturma ve hüküm vermek için gereken kanıt ölçüleri hiçbir biçimde 5. Maddenin 1. fıkrasında değinilen durumlarda uygulanan ölçülerden daha düşük olamaz. 3. maddede değinilen herhangi bir suça ilişkin olarak hakkında işlem yapılan bir kimseye, bu işlemlerin her aşamasında adil bir davranış sağlanır. Madde 8: 1. 4. maddede anılan suçlar, taraf devletler arasında yürürlükte olan suçluların geri verilmesi anlaşmasında suçlusu geri verilebilir suçlar olarak yer almış sayılır. Taraf devletler, suçluların geri verilmesi konusunda aralarında yapacakları her anlaşmada, bu tür suçları suçlusu geri verilebilir suç saymayı üstlenir. 2. Suçluların geri verilmesini bir anlaşmanın varlığı koşuluna bağlayan bir taraf devlet, kendisiyle geri verme anlaşması bulunmayan bir başka taraf devletten böyle bir istek alırsa, bu sözleşmeyi, bu gibi suçlar bakımından geri vermenin yasal temeli sayılabilir. Suçluların geri verilmesi, kendisinden istekte bulunulan devletin yasalarında öngörülen öteki koşullara bağlıdır. 3. Suçluların geri verilmesini bir anlaşmanın varlığı koşuluna bağlamış olan taraf devletler, kendisinden istekte bulunulan devletin yasaları tarafından öngörülen koşullara bağlı olmak üzere bu gibi suçları aralarında suçlusu geri verilebilir suç sayarlar. 4. Taraf devletler arasında suçluların geri verilmesi amacıyla, bu gibi suçlar, sadece işlendiği yerde değil, 5. maddenin 1. fıkrası uyarınca yargı yetkisini kullanması istenen Devletlerin ülkesinde de işlenmiş gibi işlem görür. Madde 9: 1.Taraf devletler, 4. maddede anılan suçlardan herhangi biri için açılan ceza kovuşturması sırasında, kovuşturma için gereken tüm kanıtların elde bulunmasını sağlamak dahil, birbirlerine her türlü yardımı yaparlar. 2. Taraf devletler, bu maddenin 1. fıkrasına göre yükümlülüklerini, aralarında yapabilecekleri karşılıklı yardım anlaşmaları uyarınca yerine getirirler. Madde 10: 1. Taraf her devlet, yakalanan, tutuklanan ya da hapse konulan bir kimsenin gözaltında bulundurulması, sorgulanması ya da uğrayacağı davranışlarla ilgili olabilecek yasa uygulayıcısı, sivil ya da askeri personelle tıp personeli, resmi görevliler ve öteki görevlilerin yetiştirilmesinde işkence yasağına ilişkin eğitim ve bilgilerin tam anlamıyla yer almasını sağlar. 2. Taraf her devlet, anılan kimselerin ödev ve görevleri konusunda konmuş kural ve yönergelerde bu yasağa yer verir. Madde 11: Taraf her devlet, herhangi bir işkence uygulanmasını önlemek üzere yargı yetkisi içindeki bir ülkede herhangi bir biçimde yakalanan, tutuklanan ya da hapse konan kimselerin nasıl gözaltına alınacağı ve bunlara nasıl davranılacağı konusundaki düzenlemelerle sorgulama kural, yönerge, yöntem ve uygulamalarını sistemli olarak gözden geçirir. Madde 12: Taraf her devlet, yargı yetkisi içindeki bir ülkede bir işkence eyleminin işlenmiş olduğuna inanmak için yeterli gerekçe bulunduğunda, yetkili makamlarının en kısa sürede ve yansız bir soruşturma yapmasını sağlar. Madde 13: Taraf her devlet, yargı yetkisi içindeki herhangi bir ülkede işkenceye uğradığını ileri süren bir kimseye, yetkili makamlarına şikayette bulunma ve durumunun bu makamlarca en kısa sürede ve yansız olarak incelenmesini isteme hakkı tanır. Şikayetçi ve tanıkların, şikayetleri ya da gösterecekleri kanıtlardan ötürü tüm kötü davranışlara ya da gözdağına karşı korunmalarını sağlar. Madde 14: 1.Taraf her devlet, yasal sistemi içinde, işkenceye uğrayan birinin olanaklar ölçüsünde tam iyileşmesini sağlama yolları dahil, zararının giderilmesini ve adil ve yeterli bir zorunlu tazminat hakkına sahip olmasını sağlar. İşkenceye uğrayanın bu eylem sonucu ölümü halinde, geçiminden sorumlu oldukları kimseler bu tazminata hak kazanır. 2. Bu sözleşme hükümleri, işkenceye uğrayanın ya da öteki kimselerin ulusal yasalarına göre sahip olabilecekleri giderim hakkını etkilemez. Madde 15: Taraf her devlet, işkence sonucu verilmiş olduğu anlaşılan bir ifadenin, bu ifadenin verildiğine bir belge olmak üzere işkenceden suçlanan bir kimseye karşı olması dışında, herhangi bir kovuşturmada bir kanıt olarak kullanılmamasını sağlar. 16 Madde 16: 1.Taraf her devlet, yargı yetkisi içinde bulunan bir ülkede, bir resmi görevli ya da resmi sıfatla davranan bir başkası tarafından ya da onun kışkırtması ya da oluru ya da kabulüyle işlenmesi durumunda 1. Maddede tanımlanmış işkence ölçüsünde olmayan başka zalimce, insanlık dışı ya da onur kırıcı davranış ya da cezayı da önlemeyi üstlenir. Özellikle 10, 11, 12. ve 13. maddelerde yeralan yükümlülüklerini; işkenceye ilişkin hükümleri öteki zalimce, insanlık dışı ya da onur kırıcı davranış ya da cezaya ilişkin sayacak biçimde uygular. 2. Bu sözleşmenin hükümleri, zalimce, insanlıkdışı yada onur kırıcı davranış ya da cezayı yasaklayan ya da suçluların geri verilmesi ya da sınır dışı edilmesine ilişkin öteki uluslararası belgelerin ya da ulusal yasaların hükümlerini zedelemez. BÖLÜM II Madde 17: 1.Aşağıda öngörülen görevleri yerine getirmek üzere (bundan böyle Komite olarak anılacak olan) bir İşkenceye Karşı Komite kurulur. Bu Komite, yüksek ahlak kişiliği ve insan hakları alanındaki yeterliğiyle tanınmış ve kendi adlarına hizmet verecek olan on uzmandan oluşur. Uzmanlar, Taraf devletlerce, hakça bir coğrafi dağılım ve hukuksal deneyimi olan kimi kişilerin katılmasını sağlayacak biçimde seçilir. 2. Komite üyelerinin seçimi, taraf devletlerce aday gösterilen kişiler arasından gizli oyla yapılır. Taraf olan her devlet, kendi uyrukları arasından bir kişiyi aday gösterebilir. Taraf devlet, kendi uyrukları arasından bir kişiyi aday gösterebilir. Taraf devletler, aynı zamanda Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi uyarınca kurulan İnsan Hakları Komitesi Üyesi bulunan ve İşkenceye Karşı Komitede çalışmaya istekli olan kişileri aday göstermelerinin yararlı olacağını gözönüne alır. 3. Komite üyelerinin seçimleri, taraf devletlerin iki yılda bir Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından çağrısı yapılan toplantılarında olur. Taraf devletlerin üçte ikisinin yeter sayıyı oluşturduğu bu toplantılarda hazır bulunan ve oy veren temsilcilerin oylarından en çoğunu alan ve salt çoğunluğu sağlayanlar Komiteye seçilir. 4. İlk seçim, bu sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki altı ay içinde yapılır. Her seçim tarihinden en az dört ay önce, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, taraf devletlere, üç ay içinde adaylarını sunmaya çağıran bir yazı gönderir. Genel Sekreter, bu yolla gösterilmiş tüm adayların, kendilerini aday gösteren taraf devletleri de belirten alfabetik bir listesini hazırlayarak taraf devletlere sunar. 5. Komite üyeleri dört yıllık bir süre için seçilir. Aday gösterildiklerinde yeniden seçilebilirler. Bununla birlikte, ilk seçimde seçilmiş üyelerden beşinin süresi iki yılın sonunda sona erer. İlk seçimden hemen sonra bu beş üyenin adları, bu maddenin 3. fıkrasında değinilen toplantının başkanı tarafından ad çekmeyle belirlenir. 6. Bir Komite üyesinin ölümü ya da çekilmesi durumlarında ya da başka bir nedenle komite görevini yerine getirmediği durumlarda, onu aday göstermiş olan taraf devlet, taraf devletlerin çoğunluğunun onayına bağlı olmak ve ayrılan üyenin süresini tamamlamak üzere kendi vatandaşları arasından bir başka uzman atar. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından önerilen atamanın bildirilmesinden sonraki altı hafta içinde taraf devletlerin yarısından ya da çoğunluğunun olumsuz yanıt alınmadıkça sözkonusu onay verilmiş sayılır. 6. KARATAŞ, s.195; AKILLIOĞLU, Tekin. İşkencenin, İnsanlıkdışı, Aşağılayıcı, Zalimce Davranışların ve Cezaların Önlenmesi, İnsan Hakları Yıllığı, C.10-11, Yıl:1988-1989 s.45; Özellikle Sözleşmenin 2. ve 16. Maddeler arası, bkz. GEMALMAZ, İşkence Yasağına İlişkin Ulusalüstü Belgeler, s.45-49 7. GEMALMAZ, İşkence Yasağına İlişkin Ulusalüstü Belgeler, s.49 8. AKILLIOĞLU, İşkencenin, İnsanlıkdışı, Aşağılayıcı, Zalimce Davranışların ve Cezaların Önlenmesi, s.46 9. GEMALMAZ, Yaşam Hakkı ve İşkence Yasağı, s.312 10. GEMALMAZ, İşkence Yasağına İlişkin Ulusalüstü Belgeler, s.44 11. KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s.64; GEMALMAZ Mehmet Semih. Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş, Beta Yay. İstanbul 1997 s.260 12. BALCI - SÖNMEZ. Temel Belgelerde İnsan Hakları, s.265 13. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 1: Yüksek Sözleşmeci Taraflar, kendi yetki alanları içinde bulunan herkese bu sözleşmenin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlükleri tanırlar. Madde 2, Yaşama hakkı: 1. Herkesin yaşam hakkı yasanın koruması altındadır. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimse kasten öldürülemez. 2. Öldürme, aşağıdaki durumlardan birinde kuvvete başvurmanın kesin zorunluluk haline gelmesi sonucunda meydana gelmişse, bu maddenin ihlali suretiyle yapılmış sayılmaz: a) Bir kimsenin yasadışı şiddete karşı korunması için; b) Usulüne uygun olarak yakalamak için veya usulüne uygun olarak tutuklu bulunan bir kişinin kaçmasını önlemek için; c) Ayaklanma veya isyanın, yasaya uygun olarak bastırılması için. 17 Madde 3, İşkence yasağı: Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz. Madde 5, Özgürlük ve güvenlik hakkı: 1. Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz. a) Kişinin yetkili mahkeme tarafından mahkûm edilmesi üzerine usulüne uygun olarak hapsedilmesi; b) Bir mahkeme tarafından, yasaya uygun olarak, verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması; c) Bir suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulu durumda bulundurulması; d) Bir küçüğün gözetim altında eğitimi için usulüne uygun olarak verilmiş bir karar gereği tutulu durumda bulundurulması veya kendisinin yetkili merci önüne çıkarılması için usulüne uygun olarak tutulu durumda bulundurulması; e) Bulaşıcı hastalık yayabilecek bir kimsenin, bir akıl hastasının, bir alkoliğin, uyuşturucu madde bağımlısı bir kişinin veya bir serserinin usulüne uygun olarak tutulu durumda bulundurulması; f) Bir kişinin usulüne aykırı surette ülkeye girmekten alı konmasını veya kendisi hakkında sınır dışı etme ya da geriverme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması; 2.Yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirilir. 3. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullara uyarınca yakalanan veya tutulu durumda bulunan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır; kendisinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir. 4. Yakalama veya tutuklu durumda bulunma nedeniyle özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar vermesi ve yasaya aykırı görülmesi halinde kendisini serbest bırakması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir. 5. Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutulu kalma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır. 14. İşkencenin ve Gayri İnsani ya da Küçültücü Ceza Veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi Madde 1 İşkencenin ve Gayri İnsani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesi için bir Avrupa Komitesi teşkil olunacaktır (bundan sonra "Komite" olarak anılacaktır). Komite, ziyaretler yapmak suretiyle, hürriyetinden yoksun bırakılan kişilere yapılan muameleyi, gerekli ise bu gibi kişilerin işkence ve gayri insani ya da küçültücü ceza veya muameleden korunmalarının kuvvetlendirilmesi amacıyla inceleyecektir. Madde 2 Her bir taraf, bu sözleşmeye uygun olarak, yetkili olduğu ve bir kamu makamı tarafından hürriyetinden yoksun bırakılan kişilerin bulunduğu herhangi bir yere ziyaretler yapılmasına izin verecektir. Madde 3 Bu sözleşmenin uygulanmasında, Komite ve ilgili tarafın yetkili milli makamları birbirleriyle işbirliği yapacaklardır. Madde 4 1. Komite, tarafların sayısına eşit sayıda üyelerden oluşacaktır. 2. Komite üyeleri, Sözleşmenin kapsadığı alanlarda insan hakları konusunda yetkileriyle tanınan veya mesleki deneyimi olan yüksek ahlaki karaktere sahip kişiler arasından seçilecektir. 3. Komitenin iki üyesi aynı devletin vatandaşı olmayacaktır. 4. Üyeler kendi kişisel sıfatları ile görev yapacaklar, bağımsız ve tarafsız olacaklar, ve Komiteye etkin şekilde hizmet vermeye hazır olacaklardır. Madde7 1. Komite, 2. maddede belirtilen yerlere ziyaretler düzenleyecektir. Devrevi ziyaretlerden ayrı olarak; Komite şartların gerektirmekte olduğunu gördüğü takdirde, bu nitelikte başka ziyaretler de düzenleyebilir. 2. Genel bir kural olarak, ziyaretler en az iki Komite üyesi tarafından yapılacaktır. Komite, gerekli gördüğü takdirde, uzmanlardan ve tercümanlardan yararlanacaktır. Madde 8 1. Komite, ilgili taraf hükümetine ziyaret yapma niyetini bildirecektir. Bu bildirimden sonra Komite, 2. maddede belirtilen herhangi bir yeri, herhangi bir zamanda ziyaret edebilir. 2. Taraf ülke, Komiteye görevini ifa etmesi için aşağıdaki kolaylıkları sağlayacaktır: a) Ülkesine giriş ve kısıtlama olmaksızın seyahat hakkı; b) Hürriyetinden yoksun bırakılan kişilerin bulundukları yerler hakkındaki tüm bilgilerin sağlanması; c) Hürriyetinden yoksun bırakılan kişilerin bulunduğu her türlü yere, buralarda kısıtlama olmadan dolaşma hakkı dahil olmak üzere, sınırsız giriş; d) İlgili tarafın elinde olup da, Komitenin görevini yapması için gerekli olan diğer bilgilerin sağlanması. Bu gibi bilgilerin istenmesinde, Komite, milli hukuk ve mesleki ahlakın uygulanabilir kurallarını dikkate alacaktır.3. Komite, hürriyetinden yoksun bırakılan kişilerle özel olarak görüşebilir. 4. Komite, ilgili bilgi verebileceğine inandığı herhangi bir kişi ile serbestçe muhabere edebilir. 5. Komite, gerekiyorsa, ilgili tarafın yetkili makamlarına gözlemlerini derhal bildirebilir. 18 Madde 9 1. İstisnai şartlarda, ilgili tarafın yetkili makamları, Komite tarafından teklif olunan belirli bir ziyaret yerine veya ziyaret zamanına karşı Komiteye girişimde bulunabilirler. Bu gibi girişimler, yalnızca, milli savunma, kamu güvenliği, kişilerin hürriyetlerinden yoksun bırakıldıkları yerlerde ciddi karışıklık, bir kişinin sağlık durumu veya ciddi bir suça taalluk eden acil bir sorgulamanın yürütülüyor olması gerekçeleriyle yapılabilir. 2. Bu gibi girişimleri takiben, Komite ve ilgili taraf, durumu açıklığa kavuşturmak ve Komitenin görevini süratle yerine getirmesini sağlayacak düzenlemeler üzerinde mutabık kalmak üzere hemen yekdiğeri ile danışmalara girişecektir. Bu düzenlemeler, Komitenin ziyaret etmeyi önerdiği herhangi bir şahsın başka bir yere nakledilmesini kapsayabilir. Ziyaret yapılıncaya kadar ilgili Taraf, Komiteye alakalı kişi hakkında bilgi sağlayacaktır. Madde 10 1. Her ziyaretten sonra Komite, ilgili Tarafın sunabileceği gözlemleri de dikkate alarak, ziyaret sırasında tespit ettiği vakıalar hakkında bir rapor düzenleyecektir. Komite, gerekli gördüğü takdirde tavsiyelerine de yer verebileceği raporunu ilgili tarafa gönderecektir. Komite, ilgili taraf ile, hürriyetinden yoksun bırakılan kişilerin daha iyi korunmaları konusunda gerekli ise önerilerde bulunmak maksadıyla, danışmalarda bulunabilir. 2. İlgili taraf işbirliği yapmadığı, ya da Komitenin tavsiyeleri ışığında durumun iyileştirilmesini reddettiği takdirde, Komite, ilgili tarafa görüşlerini bildirme imkanının verilmesini müteakip, üyelerinin üçte-iki çoğunluğu ile, konu hakkında kamuya bir açıklama yapılmasına karar verebilir. Madde 11 1. Komite tarafından ziyaret ile ilgili olarak toplanan bilgiler, Komite raporu ve ilgili taraf ile danışmalar gizli olacaktır. 2. Komite, ilgili tarafın talep etmesi halinde, ilgili tarafın yorumları ile birlikte raporunu yayınlayacaktır. 3. Bununla birlikte, ilgili şahsın açık rızası olmaksızın hiçbir şahsi bilgi yayınlanmayacaktır. 18. KARATAŞ, 193; REİSOĞLU, s.49; GEMALMAZ, Prof. Dr. Mehmet Semih. “İşkencenin Önlenmesi Avrupa Komitesinin Açıkladığı Türkiye Raporu (15 Aralık 1992) ve Çıkartılması Gereken Dersler”, Ankara Barosu Dergisi, Sayı:1993/1, Yıl:50 s.89-112; Özellik Komitenin faaliyetleri ve çalışma biçimi için bkz. GEMALMAZ, Mehmet Semih. “İşkencenin Önlenmesi Avrupa Komitesinin Etkinlikleri (Kasım 1989 – Aralık 1990), Tarık Zafer Tunaya’ya Armağan, İstanbul Barosu Yay. İstanbul 1992 s.87-98 19. 18 Aralık 2000 Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı Madde 1. - İnsanlık onuru, ihlal edilemez. Saygı gösterilmeli ve korunmalıdır. Madde 2. - Yaşama hakkı 1. Herkes, yaşama hakkına sahiptir. 2. Hiç kimse, ölüm cezasına çarptırılmamalı veya idam edilmemelidir. Madde 3. - Kişinin bedensel ve ruhsal dokunulmazlık hakkı. 1. Herkes, kendi bedensel ve ruhsal dokunulmazlığına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. 2. Tıp ve biyoloji alanlarında, özellikle aşağıda belirtilenlere saygı gösterilmelidir:- yasada belirtilen usullere uygun olarak ilgili kişinin özgürcü ve bilinçli olarak vereceği muvafakat,- özellikle kişilerin seçilmesini amaçlayan insan ırkının soyaçekim yoluyla ıslahına yönelik uygulamaların yasaklanması, - insan bedeninin ve bölümlerinin ticari bir kazanç kaynağı haline getirilmesinin yasaklanması, - insanların kopyalama yoluyla üretilmesinin yasaklanması. Madde 4. - İşkence veya insanlık dışı veya alçaltıcı muamele veya ceza yasağı Hiç kimse, işkenceye veya insanlık dışı veya alçaltıcı muamele veya cezaya tabi tutulmamalıdır. Madde 6. - Özgürlük ve güvenlik hakkı Herkes kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahiptir. 16. GEMALMAZ, Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş, s.268; REİSOĞLU, Uluslararası Boyutlarıyla İnsan Hakları, s. 57 20. MADDE 17 - Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tâbi tutulamaz. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz. (...) (*) Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiileri, birinci fıkra hükmü dışındadır. 17. REİSOĞLU, s. 57; TANÖR Bülent, Türkiye’de Demokratik Standartların Yükseltilmesi – Tartışmalar ve Son Gelişmeler, Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği Yayını, İstanbul 1999 s.122 21. MADDE 19 - Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Şekil ve şartları kanunda gösterilen, mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve 15. REİSOĞLU, s.44; KARATAŞ, s.192; GEMALMAZ, Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş, s.267; AKILLIOĞLU, İşkencenin, İnsanlıkdışı, Aşağılayıcı, Zalimce Davranışların ve Cezaların Önlenmesi, s.45 19 güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması, bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir. Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir. Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırk sekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hakim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir. Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir. Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir. Her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, devletçe ödenir. 22. MADDE 38 - Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz. Ceza sorumluluğu şahsidir. 23. MADDE 125 - İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir. İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. 24. MADDE 94 - (1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Suçun; a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı, b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla, işlenmesi halinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır. (5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz. MADDE 95 - (1) İşkence fiilleri, mağdurun; a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına, b) Konuşmasında sürekli zorluğa, c) Yüzünde sabit ize, d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına, Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, yarı oranında artırılır. (2) İşkence fiilleri, mağdurun; a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine, b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine, c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, d) Yüzünün sürekli değişikliğine, e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine, Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. (3) İşkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması halinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (4) İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur. 20 25. MADDE 96 - (1) Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Yukarıdaki fıkra kapsamına giren fiillerin; a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı, b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe karşı, işlenmesi halinde, kişi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur 26. MADDE 256 - (1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. 27. MADDE 257 - (1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 28. MADDE 90 - (1) Aşağıda belirtilen hallerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir: a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması. (2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde; Cumhuriyet savcısına veya amirlerine derhal başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler. (3) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya akıl hastalığı, malullük veya güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı işlenen suçüstü hallerinde kişinin yakalanması şikâyete bağlı değildir. (4) Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanuni haklarını derhal bildirir. (5) Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen bilgi verilerek, emri doğrultusunda işlem yapılır. (6) Yakalama emrine konu işlemin yerine getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma amacının ortadan kalkması durumunda mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yakalama emrinin derhal iadesi istenir. 29. MADDE 91 - (1) Yukarıdaki maddeye göre yakalanan kişi, Cumhuriyet savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez. Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz. (2) Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin varlığına bağlıdır. (3) Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması emri gözaltına alınana derhal tebliğ edilir. (4) Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii veya kanuni temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhal ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu kanısına varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhal soruşturma evrakı ile Cumhuriyet Savcılığı’nda hazır bulundurulmasına karar verilir. (5) Gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hâkiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan fiille ilgili yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet Savcısı’nın kararı olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama işlemi uygulanamaz. (6) Gözaltına alınan kişi bırakılmazsa, en geç bu süreler sonunda sulh ceza hâkimi önüne çıkarılıp sorguya çekilir. Sorguda müdafii de hazır bulunur. 30. MADDE 92 - Cumhuriyet başsavcıları veya görevlendirecekleri Cumhuriyet savcıları, adli görevlerinin gereği olarak, gözaltına alınan kişilerin bulundurulacakları nezarethaneleri, varsa ifade alma odalarını, bu kişilerin durumlarını, gözaltına alınma neden ve sürelerini, gözaltına alınma ile ilgili tüm kayıt ve işlemleri denetler; sonucunu nezarethaneye alınanlar defterine kaydederler. MADDE 94 - Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmidört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde en yakın sulh ceza hâkimi önüne çıkarılır; serbest bırakılmadığı takdirde, yetkili hâkim veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanır. 21 31. MADDE 95 - Şüpheli veya sanık yakalandığında, gözaltına alındığında veya gözaltı süresi uzatıldığında, Cumhuriyet savcısının emriyle bir yakınına veya belirlediği bir kişiye gecikmeksizin haber verilir. Yakalanan veya gözaltına alınan yabancı ise, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, durumu, vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir. 32. CMK Madde 149 - (1) Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir; kanuni temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya sanığa müdafi seçebilir. (2) Soruşturma evresinde, ifade almada en çok üç avukat hazır bulunabilir. (3) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz. 33. CMK Madde 147 - (1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür.b) Kendisine yüklenen suç anlatılır. c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukuki yardımından yararlanabileceği, müdafinin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir. d) 95. madde hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığı derhal bildirilir. e) Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu söylenir. f) Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır. g) İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır. h) İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkânlardan yararlanılır. i) İfade veya sorgu bir tutanağa bağlanır. Bu tutanakta aşağıda belirtilen hususlar yer alır: 1. İfade alma veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih. 2. İfade alma veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği.3. İfade almanın veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise nedenleri. 4. Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı. 5. İmzadan çekinme halinde bunun nedenleri. 34. Madde 148 - (1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilaç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz. (2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez. (3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez. (4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hakim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz. (5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir. 35. MADDE 141 - (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında; a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen, b) Kanuni gözaltı süresi içinde hakim önüne çıkarılmayan, c) Kanuni hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen, e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen, f) Mahkum olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan, g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hallerde sözle açıklanmayan, h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen, j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen, kişiler, maddi ve manevi her türlü zararlarını, devletten isteyebilirler. (2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir. 36. Madde 37: 1) Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlal ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır. 22 37. Disiplin ve cezalandırma 27. Disiplin ve düzen, sebatla sürdürülür; ancak hapishane güvenliği ve topluluk yaşamının huzuru için gerekli olandan daha fazla kısıtlama yapılamaz….. (1) Hiç bir mahpus, disiplin gerekçesiyle kurum hizmetlerinde çalıştırılamaz. (2) Ancak bu kural, uygulanacak rejimin amacı bakımından mahpuslardan oluşturulan gruplara, denetim altında belirli sosyal, eğitimsel ve sportif faaliyetler ve işlerin yaptırıldığı öz yönetime dayanan sistemlerin gereği gibi yürütülmesini engellemez….31. Disiplin suçları bakımından bedensel ceza, karanlık bir hücreye konulma ve her türlü zalimane, insanlıkdışı ve onur kırıcı ceza verilmesi tamamıyla yasaktır. …32…(3) Sağlık görevlisi bu tür cezayı çekmekte olan mahpusları her gün ziyaret eder; sağlık görevlisi, mahpusun fiziksel ve ruhsal sağlığı bakımından bu cezanın sona erdirilmesini veya değiştirilmesini gerekli görmesi halinde, durumu kurum yöneticisine tavsiye eder. 38. MADDE 3 - 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır. MADDE 4 - Aşağıdaki suçlar 1. Maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde, terör suçu sayılır: a) Türk Ceza Kanunun 79, 80, 81, 82, 84, 86, 87, 96, 106, 107, 108, 109, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 142, 148, 149, 151, 152, 170, 172, 173, 174, 185, 188, 199, 200, 202, 204, 210, 213, 214, 215, 223, 224, 243, 244, 265, 294, 300, 316, 317, 318 ve 319 uncu maddeleri ile 310 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar. b) 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan suçlar. c) 31.08.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 110. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları. ç) 10.07.2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar. d) Anayasanın 120. maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde, olağanüstü halin ilanına neden olan olaylara ilişkin suçlar. e) 21.07.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 68. maddesinde tanımlanan suç. 39. MADDE 10 - Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250 ilâ 252. maddelerinde hüküm bulunmayan hususlarda diğer hükümleri uygulanır. Ancak; a) Soruşturmanın amacı tehlikeye düşebilecek ise yakalanan veya gözaltına alınan veya gözaltı süresi uzatılan kişinin durumu hakkında Cumhuriyet savcısının emriyle sadece bir yakınına bilgi verilir. b) Şüpheli, gözaltı süresince yalnız bir müdafinin hukuki yardımından yararlanabilir. Gözaltındaki şüphelinin müdafi ile görüşme hakkı, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, hâkim kararıyla yirmidört saat süre ile kısıtlanabilir; ancak bu süre içerisinde ifade alınamaz. c) Şüphelinin kolluk tarafından ifadesi alınırken, ancak bir müdafi hazır bulunabilir. ç) Kolluk tarafından düzenlenen tutanaklara, ilgili görevlilerin açık kimlikleri yerine sadece sicil numaraları yazılır. d) Müdafiin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla bu yetkisi kısıtlanabilir. e) Bu Kanun kapsamında yeralan suçlardan dolayı yapılan soruşturmada müdafinin savunmaya ilişkin belgeleri, dosyaları ve tutuklu bulunan şüpheli ile yaptığı konuşmaların kayıtları incelemeye tâbi tutulamaz. Ancak, müdafinin terör örgütü mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin bulgu veya belge elde edilmesi halinde, Cumhuriyet savcısının istemi ve hâkim kararıyla, bir görevli görüşmede hazır bulundurulabileceği gibi bu kişilerin müdafine verdiği veya müdafince bu kişiye verilen belgeler hâkim tarafından incelenebilir. Hâkim, belgenin kısmen veya tamamen verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu karara karşı ilgililer itiraz edebilirler. f) Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. maddesinin altıncı fıkrasının (a) bendinin (8) numaralı alt bendindeki, 139. maddesinin yedinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendindeki ve 140. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (5) numaralı alt bendindeki istisnalar uygulanmaz. g) 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 92. maddesinin ikinci fıkrası hükmü bu Kanun kapsamında yer alan suçlar bakımından da uygulanı MADDE 15: Terörle mücadelede görevalan istihbarat ve kolluk görevlileri ile bu amaçla görevlendirilmiş diğer personelin, bu görevlerinin ifasından doğduğu iddia edilen suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda müdafi olarak belirlediği en fazla üç avukatın ücreti ödenir ve bunlara avukatlık ücret tarifesine bağlı olmaksızın yapılacak ödemeler, ilgili kuruluşların bütçelerine konulacak ödenekten karşılanır. 40. Ek MADDE 9: ….Sanık polis, hakkında dava açıldığı takdirde duruşmadan vareste tutulabilir. Olayın mahiyetine ve kusurun derecesine göre, İçişleri Bakanlığınca durumu uygun görülen polisin vekalet verdiği avukatın ücreti, Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesine konulacak ödenekten karşılanır. Avukat tutma ve ücret ödeme usul ve esasları yönetmelikte gösterilir. 41. MADDE 17 – Polisin: A) Kanun ve usul dairesinde verdiği emre itaatsizlik ve ittihaz eylediği tedbirlere riayetsizlik edenler; B) Vazife yapar- 23 ken polise mukavemette bulunan veya vazifesinden alıkoymak maksadiyle polise zorla karşı koyan ve yakalanmadıkları takdirde hareketlerinde devam etmeleri melhuz bulunan şahıslar; (Değişik: 3233 – 16.6.1985) Karakola götürülüp haklarında tanzim olunacak evrakla beraber adliyeye verilirler. (Ek Fıkralar: 2261 – 19.2.1980) Polis suç işlenmesini önlemek veya işlenmiş suçların faillerini ele geçirmek için kişilerden (KENDİNİN POLİS OLDUĞUNU BELİRLEYEN BELGEYİ GÖSTERDİKTEN SONRA) kimliğini sorabilir. Bu istem karşısında herkes nüfus hüviyet cüzdanı, pasaport veya resmi bir belgeyi göstererek kimliğini belirlemek zorundadır. (Ek fıkra: 3233 – 16.06.1985) Kimliğini bir belge ile veya polisçe tanınmış kişilerin tanıklığı ile ispat edemeyenler ve gösterdikleri belgelerin doğruluğundan şüphe edilen kişiler, aranan kişilerden olup olmadıkları anlaşılıncaya veya gerçek kimliği ortaya çıkıncıya kadar yirmidört saati geçmemek üzere polisçe gözaltına alınabilirler. Bu kişilere kimliğini ispatlamaları hususunda gerekli kolaylık gösterilir (Ek fıkra: 3233 – 16.06.1985). Kimliği tespit edilemeyen veya nüfusa kayıtlı olmadığı anlaşılan ve nüfus idarelerine gönderilmesi gerekenlerin parmak izi veya fotoğrafları alındıktan sonra kimliklerinin tespiti veya nüfusa kayıtlarının temini için tüzükte gösterilen esas ve usullere göre işlem yapılır. 42. MADDE 11 - (Değişik: 2670 – 12.05.1982) Devlet memurları kanun, tüzük ve yönetmeliklerde belirtilen esaslara uymakla ve amirler tarafından verilen görevleri yerine getirmekle yükümlü ve görevlerinin iyi ve doğru yürütülmesinden amirlerine karşı sorumludurlar. Devlet memuru amirinden aldığı emri, Anayasa, kanun, tüzük ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Amir emrinde israr eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, memur bu emri yapmağa mecburdur. Ancak emrin yerine getirilmesinden doğacak sorumluluk emri verene aittir. Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez, yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz. Acele hallerde kamu düzeninin ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır. 43. MADDE 13 - (Değişik: 2670 – 12.05.1982) (Değişik 1. fıkra: 3657 – 06.06.1990) Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Ancak, Devlet dairelerine tevdi veya bu dairelerce tahsil veya muhafaza edilen para ve para hükmündeki değerli kâğıtların ilgili personel tarafından zimmete geçirilmesi halinde, zimmete geçirilen miktar, cezaî takibat sonucu beklenmeden Hazine tarafından hak sahibine ödenir. Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır. (Ek fıkra: 4748 – 26.3.2002 / m.3) İşkence ya da zalimane, gayri insani veya haysiyet kırıcı muamele suçları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararlar sonucunda devletçe ödenen tazminatlardan dolayı sorumlu personele rücu edilmesi hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır. 12. maddeyle bu maddede belirtilen zararların nevi, miktarlarının tespiti, takibi, amirlerin sorumlulukları ve yapılacak işlemlerle ilgili diğer hususlar Başbakanlıkça düzenlenecek yönetmelikle belirlenir. 44. MADDE 128 - (Değişik: 2670 – 12.05.1982) Disiplin amirleri uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezalarını soruşturmanın tamamlandığı günden itibaren 15 gün içinde vermek zorundadırlar. Kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren hallerde soruşturma dosyası, kararını bildirmek üzere yetkili disiplin kuruluna 15 gün içinde tevdi edilir. Disiplin kurulu, dosyayı aldığı tarihten itibaren 30 gün içinde soruşturma evrakına göre kararını bildirir. Memurluktan çıkarma cezası için disiplin amirleri tarafından yaptırılan soruşturmaya ait dosya, memurun bağlı bulunduğ kurumun yüksek disiplin kuruluna tevdiinden itibaren azamî altı ay içinde bu kurulca, karara bağlanır. 45. Madde 8 - Meslekten çıkarma cezasını gerektiren eylem, işlem, tutum ve davranışlar şunlardır:….39 - İş sahiplerine ya da herhangi bir nedenle emniyet binalarına gelen ya da getirilenlere işkence yapmak. Madde 13 - Bu Tüzükte disiplin suçu olarak saptanan eylem, işlem, tutum ve davranışlar dışında herhangi bir biçimde görevin takdir ve yerine getirilmesinde hoşgörü veya savsaklaması görülen memura kınama cezası verilir. Bu hoşgörü veya savsaklama devleti veya kişileri zarara uğratmış veya hizmetin gecikmesine, durmasına ya da aksamasına neden olmuşsa, durumun ağırlığına ve zararın derecesine göre, daha ağır bir ceza verilebilir. 24 2. TOHAV İŞKENCE REHABİLİTASYON MERKEZİ (TOHAV/İRM) 2011 YILI RAPORU TOHAV İşkence Rehabilitasyon Merkezi (TOHAV/İRM); “Resmi görevliler tarafından uygulanan sistematik işkenceye bağlı travmaya uğrayanların” travma ile baş etme sürecinde, tıp biliminin bütün branşlarından ve sosyal destek programlarından bir disiplin içinde koordine eden bir referans merkezidir. Diğer bir deyişle; süreci ‘tedavi ve rehabilitasyon’ olarak tanımlamaktadır. Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme’de “İşkence, bir kişiye veya bir üçüncü kişiye, bu kişinin veya üçüncü kişinin işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayrım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatiyle uygulanan fiziki veya manevi ağır acı veya ızdırap veren bir fiil olarak” tanımlanmaktadır. Bu genel tanımı yorumladığımızda; işkence, tıbbi olduğu kadar hukuki ve sosyal yönü olan karmaşık bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Fiziksel yaralanmalardan daha fazla ruhsal yaralanmalar meydana getirmektedir. Ruhsal yaralanmaların sosyal ve hukuksal anlamda ağır sonuçları olmaktadır. Bundan dolayı rehabilitasyon, tıbbi yardımın yanında, hukuki ve sosyal desteği de kapsamaktadır. Bireysel travma ile baş etme yollarının bulunması sürmekte olan toplumsal travma ile baş etme süreçlerini kolaylaştırır. Tedavi ve rehabilitasyon süreci “İstanbul Protokolü” ilkeleri uyarınca yürütülmektedir. Tüm bu ilkeleri pozitif anlamda geliştirecek deneyimler kazanılmaya çalışılmaktadır. Bu anlamda rehabilitasyon merkezimiz, aynı zamanda akademik bir referans merkezidir. Geçmiş yıllardaki deneyimlerimiz en büyük yol göstericimizdir. Uygulanan terapi yöntemleri ve süreci Terapi terimi, tıbbi tedavinin karşılığı olmakla beraber rehabilitasyon çalışmaları anlamında da kullanılmaktadır. Uygulanan terapi, tıbbi uygulamaların tedavi edici yöntemlerinden ve rehabilitasyon dallarından faydalanmak suretiyle gerçekleştirilmektedir. Rehabilitasyon, kişinin geçirmiş olduğu bir hastalık ya da travmanın, vücutta fiziksel veya ruhsal kalıcı iz bırakması sonucu, kişinin yaşamını bağımsız sürdürebilmesini ve yaşadığı topluma yeniden uyum sağlamasını amaçlayan tıp uygulamalarını içerir. Rehabilitasyon denince, genel sakatlık ve sonrası fizik tedavi akla gelmektedir. Ancak işkence rehabilitasyonunda sakatlık yerine travma, fizik tedavi yerine ise medikal ve paramedikal destek anlaşılmalıdır. Tedavi edici kısım, Medikal ve Paramedikal yöntemlerle gerçekleşmektedir. Medikal terapi; destekleyici tedaviler, fiziksel tedavi, psikiyatrik yardım ve cerra- 25 hi girişimlerden oluşmaktadır. Destekleyici tedaviler ise, tıbbi branşların konsültasyonları sonucu karar verilen ilaç, araçgereç ve tamamlayıcı tıp yöntemlerinden oluşmaktadır. Medikal terapide iç hastalıkları ve nöroloji tedavi yöntemleri; İRM sorumlu doktoru tarafından yürütülmektedir. Medikal terapi içindeki diğer konsültasyonlar; nöroloji, göz, üroloji, göğüs hastalıkları, kulak-burun-boğaz, kadın hastalıkları, diş hekimliği, kardiyoloji ve diğer dahili branşlar olup, gönüllü ve profesyonel hekimlerimizce merkez dışındaki sağlık kuruluşlarında yapılmaktadır. Konsültasyonları merkez sorumlu hekimi toparlayıp, değerlendirmektedir. Fiziksel tedavi rehabilitasyon içinde önemli bir yer tutmaktadır. Fizyoterapi, farmakoterapi ve psikiyatri desteği ile uygulanmaktadır. Fizyoterapideki ana hedef, afferent deşarjı artırmak için eklemkas dengesini ve en uygun hareket patentlerini elde etmektir. Başvurucunun gereksinimlerine göre de ekstra fizyoterapi yöntemleri uygulanır. Vücudun yeniden tanımlanması ve kimliğin restorasyonu amaçlanmaktadır. İşkence sonrasında bedeni bütünüyle algılama, duruş, nefes alış, bilinçli-kontrollü motor hareketler ve bedensel ifade şekillerinin tekrar restorasyonu bu teknikle mümkün olmaktadır. Gevşeme ve solunum egzersizleri, hareket motivasyonu, dokunma, masaj ve dans kombinasyonunun kullanıldığı bu yöntem, işkence sonrası rehabilitasyonda ağrının giderilmesi, postürün düzeltilmesi gibi fiziksel yararların yanında, psikolojik sorunların azalmasını ve psikoterapinin etkinliğinin artmasını da sağlamaktadır. Medikal terapinin içerisinde psikiyatrik yardım (psikoterapi) büyük yer kaplamaktadır. Başvurucu kabul hekimin görüşmesi sonrası, Psikiyatrist/psikolog tarafından psikolojik durumuna göre terapiye alınmaktadır. Başvurucuların psikoterapiye alınmaları, onların onayları dikkate alınarak programlandırılmaktadır. Başvuruda bulunan vakanın ayrıntılı psikiyatrik anamnezi alındıktan sonra, başvurucunun genel, ruhsal ve fiziksel durumu göz önüne alınarak psikoterapiye karar verilmektedir. Başvurucularımızdan bir kısmı için cerrahi operasyon gerekli olabilmektedir. Bu başvurucularımızın operasyonları; genel cerrahi, göz, beyin cerrahi, ortopedi ve diğer cerrahi branşlarda merkezimiz dışında gönüllü ve profesyonel hekimlerce özel sağlık kuruluşlarında gerçekleştirilmektedir. Bu başvurucularımızın cerrahi operasyonları için operasyonun yapılacağı hastaneden randevu alınmakta ve merkezden sorumlu hekim, operasyonu gerçekleştirecek hekimlerle görüştükten sonra, başvurucumuza operasyon hakkında bilgiler vermekte ve kendisinin bu tarihe kadar yapacağı hazırlıkları aktarmaktadır. Cerrahi operasyon geçirecek olan başvurucularımızın, operasyondan önce herhangi bir korku ve kaygı taşıyıp taşımadıklarını tespit etmek ve varsa olası kaygılarını gidermek amacıyla psikiyatrist/psikolog/sosyal hizmet uzmanı ile görüşmesi sağlanarak, rahat bir halde operasyon zamanına hazırlamaktayız. Paramedikal destek, medikal yöntemlerin yanı sıra sosyal, hukuki ve diğer yardımlardan terapi sürecinde faydalanılması amaçlanmaktadır. İşkence sosyal bir olgu olduğundan destek yöntemi de işkence rehabilitasyon sürecinde büyük önem kazanmaktadır. 2011 Yılında TOHAV/ İRM’ye yapılan başvurular sonucunda; • 2011 yılı içerisinde 60 işkence mağduru ilk defa rehabilitasyon ve tedavi için kabul edilmiştir. 26 • 2011 yılı öncesinden tedavi ve rehabilitasyonları devam eden 29 eski başvurucu ile yeniden gözaltına alınmaları nedeniyle akut başvuru yapan 10 eski başvurucu olmak üzere toplam 39 eski başvurucuya tedavi ve rehabilitasyon hizmeti verilmiştir. • Böylece bu yıl içinde toplam 99 işkence mağdurunun tedavisi sürdürülmüştür. Başvurucuların etnik dağılımları46 Bu sene geçen yıllardaki gibi Kürt kökenliler üzerinde baskı ve işkencenin artarak devam ettiği gözlenmektedir. Etnik çeşitlilik gösteren başvurucularımızla iletişim kendi dillerinde yapılmaktadır. Kürt başvurucularımızla, Kürtçe bilen başvurucu hekimi diyalog kurmaktadır, mülteci olan başvurucularımıza ise kendi dillerinde iletişimi sağlayacak tercümanlar aracılığı ile destek verilmektedir. Kürtçe dışındaki tercüman desteği mülteci dayanışma kurumlarından sağlanmıştır. Tecrübelerimiz başvuruculara kendi dillerinde iletişim kurarak yapılan yardımın olumlu sonuçlar almamızı sağladığını göstermektedir. İran % 3 (2 Kişi) Türk % 15 (9 Kişi) Başvurucuların Cinsiyet ve Yaş Dağılımları Erkek % 83 (50 Kişi) Kadın % 17 (10 Kişi) Bu yıl erkek başvurucuların sayısı kadın başvuruculara göre daha fazladır. İstanbul’da tek merkezimizin olması, gözaltı ve tutukluların daha çok Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşanması dolayısıyla başvuru süreçlerini zorlaştırmaktadır ki bu durum erkek başvurucuları içinde geçerli olsa da kadınlar için daha fazla dezavantaj yaratmaktadır. Kadınların başvurularının az olmasında diğer nedenleri de vakıf dışı faktörlerde aramak gerekiyor. Arap/Afrika % 7 (4 Kişi) Kürt % 75 (45 Kişi) 46. İstatistiklerde 2011 yılı içerisinde başvurusu alınan başvuruculara ait bilgiler vardır. 2010 yılından beri tedavisi süren hastalar ve önceki yıllarda başvuru yapıp bu yıl içinde tekrar tedaviye gelen hastalara ait bilgiler geçmişe ait olduğu için, istatistiklerde yer almamıştır. Bu yıl içinde TOHAV/İRM’ye başvuranların en yaşlısı 58, en genci 19 yaşındadır. 2011 Yılı içerisinde başvuran başvurucuların 50’si erkek, 10’u ise kadındır. Bu yıl başvurucuların yaş ortalaması 33’tür. Kadın başvurucuların yaş ortalaması 37’dir. Kadın başvurucuların en küçüğü 23 yaşında, en büyüğü ise 52 yaşındadır. Erkek başvurucuların yaş ortalaması ise 38’dir. Erkek başvurucuların en küçüğü 19, en büyüğü 58 yaşındadır. 27 Başvurucuların Gözaltı Nedenleri Siyasi % 95 (57 Kişi) Diğer % 5 (3 Kişi) Siyasi başlık altında her türlü demokratik muhalif faaliyetlere katılıp şiddete maruz kalanlar tanımlanmaktadır. Bu tanımı, merkezimizin başvuru almasında yeter kabul etmekteyiz. Diğer başlığında bulunanlarda ise sığınmacı olarak ülkesini terk etmiş olanlar kastedilmektedir. Bu grupta yer alan başvurucularımız ise hem kendi ülkelerinde çeşitli nedenlerle gözaltı yaşamış hem de Türkiye’de yapılan kontrollerde (pasaport ve diğer evrakların eksikliği) gözaltı yaşamış olanlardır. Başvurucuların hukuki durumları Dikkati çeken bir özellik yargılanma sayıları ile hükümlü sayıları arasında ki açık farktır. Birçok kişinin uzun süre tutuklu kalmasına rağmen beraat ettiği tespit edilmiştir. Burada “tutuklama” bir cezai yaptırım olarak karşımıza çıkmaktadır. Cezaevlerinde işkenceye uğrama oranının yüksekliği de dikkat çekmektedir. Cezaevlerinde; tutuklu-sağlık çalışanı ilişkisi, hasta hakları ve temel insan hakları standardına uygun davranılmadığı görülmektedir. Hastane anlamında bir tane bile cezaevi sağlık kurumu yoktur. Başvurucularımızın tamamı cezaevlerinde tedavi olamadıklarını ifade etmişlerdir. Yine cezaevlerinde idare–tutuklu anlaşmazlıkları ileri safhadadır. Bu ve benzeri nedenlerden dolayı sık sık açlık grevleri yaşanmaktadır. Başvurucularımız F tipi ve E tipi denilen yeni tecrit ağırlıklı cezaevlerinde, ağır tecrit şartlarının uygulandığını ifade etmektedirler. Bu dönemde son yasal düzenlemeler nedeniyle tahliye olanların büyük çoğunluğu F tipi ve E tipi cezaevi çıkışlılardır. Cezaevlerinden çıkan başvurucuların kaldıkları cezaevi tiplerine göre dağılımı Yargılananlar içinde suç duyurusunda bulunanlar dâhil değildir. Kendilerine işkence yapan güvenlik güçlerine karşı savcılığa suç duyurusunda bulunan 10 kişiye kurumumuz yardımcı olmuştur. Diğerleri ise kendi avukatları aracılığıyla suç duyurusunda bulunmuşlardır. Bunun yanı sıra TOHAV olarak başvurucularımızın tamamına hukuk servisimizce danışmanlık hizmeti verilmiştir. Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi F tipi cezaevlerinden çıkanların sayısı diğer cezaevi tiplerine oranla oldukça fazladır. 28 F tipi cezaevinden sonra E tipi cezaevleri gelmektir. Yukarda düzenlemiş olduğumuz tabloda bazı başvurucularımızın uzun yıllar cezaevlerinde kalmalarından dolayı birden fazla ve farklı tip cezaevi kaldıkları da görülmektedir. Yani bir kişi aynı zamanda E ve F tipi, ya da önce L sonra F tipi cezaevinde kaldığını belirtmiştir. Rehabilitasyon birimimize yapılan başvurulardan cezaevlerinden çıkanların anlatımlarından cezaevlerinde keyfi hak ihlallerinin devam ettiği kaydedilmiştir. Keyfi olarak uygulanan hak ihlalleri olarak nitelediğimiz, cezaevlerinde bulunanların yaşam haklarının ihlalidir. Örneğin; havalandırmaya çıkartılmama, tutuklular arasında insani-sosyal ilişkilerin engellenmesi, aileleri ile görüştürülmeme, kitapdergi gibi yayınların okunmasının engellenmesi, iletişim olanaklarının kısıtlanması, keyfi disiplin cezaları verilerek ceza süresinin uzatılması, hücre cezaları, kaba dayak v.d. Mağdurların işkence gördüğü mekânlar Emniyet Mdrl % 88 (53 Kişi) Jandarma Karakolu % 2 (1 Kişi) Sokak / Açık Alan % 10 (6 Kişi) Bu yıl işkence mekânları içinde emniyet birimlerinin ağırlıkta olduğu görülmektedir. Başvurucuların resmi görevlilerle temas yaşayıp, bu tür resmi kurumlarda gözaltında tutulma sürelerine bakılmaksızın resmi kurum dışında, araçta ya da açık alanda işkence ve kötü muamele yaşadıkları kaydedilmiştir. Özellikle jandarma veya ona bağlı özel bir kuruluş olan JİTEM gibi yerlerde gözaltına alınan kişiler, dış mekânlara çıkarıldıklarını ve çeşitli illerde gezdirildiklerini belirtmişlerdir. Toplumsal olay sırasında, yaralanma ve/veya ev-köy baskını sırasında, resmi görevlilerce kötü muameleye maruz kalıp gözaltına alınmayan kişilerin, bize başvuruları istatistiksel hesaplamaya tabii tutulmamıştır. Bu kişilerden, vakfın hukuk servisine başvurup, ilgili resmi kurumlara suç duyurusunda bulunanlara, farklı kaynaklar kullanılarak yardım edilmiştir. Bunların içinde çeşitli dönemlerde gözaltına alınanların başvuruları alınıp, rehabilitasyon sürecine dahil edilmişlerdir. Başvurucularımızdan 53 kişi emniyet müdürlükleri ve polis karakolunda, 1 kişi jandarma karakolunda, 6 kişi de sokakta devletin kolluk güçlerinden işkence gördüğünü belirtmiştir. Bununla birlikte dış göç yaşayan mültecilerden kendi ülkelerinde ki kolluk güçlerden yaşamış oldukları işkence ve kötü muamele de verilere dâhil edilmiştir. Dolayısıyla mülteci olarak kendi ülkelerinde işkence ve kötü muameleye maruz kalan başvurucular da bulunmaktadır. Bu başlık altında toplanan başvuranların travmaları, gördükleri işkence ve kötü muamelenin yanı sıra farklı bir ülkeye uyum gösterme ve yasal olarak oturum durumlarının netleşmemesi nedeni ile daha ağır bir tablo olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sene geçen yıllara göre kayıt dışı işkence vakalarında oldukça artış bulunmaktadır. Burada kayıt dışı gözaltı ile belirtilmek istenen; kolluk kuvvetlerinin işkenceyi, devletin resmi gözaltı merkezlerinin dışında olan yerlerde yapmalarıdır. Tabloya bakarak sokakta ve evde işkence vakalarındaki artışı görebilirsiniz. Emniyet müdürlükleri önceki yıllarda 29 olduğu gibi, en fazla işkencenin uygulandığı yer olmaya devam etmiştir. Emniyet Müdürlüklerinde işkence gördüğünü aktaran mağdurlardan bir bölümü, jandarma karakolları tarafından gözaltına alındıklarını, kaba dayak yoğunluklu işkence uygulamalarına maruz kaldıklarını, daha sonra da gözaltına alan birimler tarafından emniyet müdürlüklerine teslim edilerek, sistemli işkence uygulamasına burada maruz kaldıklarını aktarmışlardır. Bunun yanı sıra gözaltına alınma işlemi sırasında ve resmi kuruma götürülünceye kadar araç içerisinde yapılan ve travmatik yaşam öyküsü olarak karşımıza çıkan uygulamalar da bulunmaktadır. Fiziksel şiddetin yanı sıra ölümle tehdit etme, kelepçe ile bekletme, hakaret vb. uygulamalar başvurucular tarafından aktarılan bilgilerdendir. Mağdurlara Uygulanan İşkence Yöntemleri İşkence Metodu Kişi Sayısı Toplam Başvurucu Sayısı Yüzdelik Oranı 1 Ağza tükürme 4 60 7% 2 Ajanlık teklifi 21 60 35% 3 Anlamsız tekliflere itaate zorlama 5 60 8% 4 Aşırı fiziksel aktiviteye zorlama 5 60 8% 5 Aşırı sıcak-soğuk koşullar 10 60 17% 6 Avuçlarla kulağın dış kısmına vurma 3 60 5% 7 Ayak ve el Tırnaklarına iğne sokma 60 0% 8 Ayakta durmaya zorlama 25 60 42% 9 Ayaktan ters askı 4 60 7% 10 Basınçlı/ soğuk su 6 60 10% 11 Başkalarının yanında işkence yapma 3 60 5% 12 Biber gazı 3 60 5% 13 Çıplak bırakma 11 60 18% 14 Dayak 38 60 63% 15 Diş çekme 2 60 3% 16 Duvara vurma 8 60 13% 17 Düz askı ya da çarmıh 5 60 8% 18 El veya ayak bileklerinden asma 3 60 5% 19 El ve ayak bileklerinden vücudu gerdirme 1 60 2% 20 Elektrik 4 60 7% 21 Falaka 4 60 7% 22 Fare bit dolu koşullarda tutulmak 10 60 17% 23 Filistin askısı 5 60 8% 24 Fiziksel Cinsel taciz 6 60 10% 25 Gözlerin bağlanması 14 60 23% 26 Gözlere parlak ışık tutulması 2 60 3% 30 İşkence Metodu 27 Gürültülü müzik ve marş dinletilmesi 28 Hakaret 29 Hareketin kısıtlanması 30 Hücrede tecrit 31 İple bağlama 32 İşeme ve dışkılamanın engellenmesi 33 İşkenceye görsel – işitsel tanıklık 34 Kelepçe ile bekletme 35 Kendisine yönelik diğer tehditler 36 Kimyasal madde uygulama 37 Kişisel temizliğin engellenmesi 38 Kum torbası 39 Makat araması 40 Öldürme tehdidi 41 Saç, sakal, bıyık yolma 42 Saçlardan sürükleme, çekme 43 Sigara söndürme 44 Soğuk zeminde bekletme 45 Sözlü cinsel taciz 46 Suda boğma 47 Tabutluk işkencesi 48 Tekerlek işkencesi 49 Testislerin burkulması 50 Tıbbi bakımdan yoksun bırakma 51 Uyutmama 52 Uzun süre aynı pozisyonda tutma 53 Üzerine işeme 54 Vajina araması 55 Vücudun tek bir noktasına vurma 56 Yakınlarına yönelik tehdit 57 Yakınlarının yanında işkence 58 Yakma 59 Yalancı infaz 60 Yeme içmenin kısıtlanması 61 Yerde çarmıha germe 62 Yere yatırarak üzerine çıkma-Ağırlık yükleme 63 Zorla saç-sakal kesme 64 Zorla tıbbi müdahale Kafaya poşet geçirme Copla fiziksel cinsel şiddet Buz kalıplarında yatırma Zorla İfade İmzalatma Kişi Sayısı 9 45 23 19 20 13 21 8 17 1 1 12 1 13 1 10 23 2 1 2 7 28 35 8 1 10 7 5 1 9 22 16 3 3 1 2 1 1 Toplam Başvurucu Sayısı 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 Yüzdelik Oranı 15% 75% 38% 32% 0% 33% 22% 35% 13% 0% 28% 2% 2% 20% 2% 22% 2% 17% 38% 3% 2% 3% 12% 47% 58% 13% 2% 0% 17% 12% 8% 2% 15% 37% 0% 27% 5% 5% 2% 3% 2% 2% 31 3. TOHAV İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE İZLEME RAPORU47 3.1. GİRİŞ Hükümetin “sıfır tolerans” politikasına, yasal değişikliklere ve sivil toplum örgütlerinin (STK) mücadelesine rağmen işkence ve kötü muamele ve faillerin cezasız kalması Türkiye'nin demokratikleşmesi ve insan haklarının gelişmesi önünde en büyük engellerden biridir. 2011 İlerleme Raporu’nda, daha önceki yıllarda olduğu gibi, Türkiye’de işkence ve kötü muamele alanında yasa ve mevzuat alanında yapılan değişiklikler ve atılan önemli adımlara rağmen uygulamada işkence ve kötü muamelenin devam ettiği, cezasızlık ve işkence ile etkin mücadelede ilerleme kaydedilemediği vurgulanmaktadır.48 İşkence, öncelikle insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve bu soruna toplumun bütününde insan haklarını ve demokrasiyi desteklemek yoluyla bütüncül ve kapsamlı bir şekilde yaklaşılmalıdır. Bunun için, Türkiye'de mevcut işkence ve kötü muamele uygulamalarının yeni ve etkili yöntemler geliştirilerek 47. Bu rapor, TOHAV tarafından yürütülen “İşkencenin Önlenmesinde Aktif Sivil Toplum Projesi” kapsamında yürütülen izleme faaliyeti çerçevesinde günlük olarak taranan gazete, haber ajansı ve internet sitelerinde yer alan işkence ve kötü muamele haberlerinin derlenmesiyle oluşturulmuştur. 48. http://www.mfa.gov.tr/data/AB/2011ilerleme Raporu_nihai.doc s.21-23 Erişim Tarihi:19.10.2011 önlenmesi hedeflenmelidir. Bu bağlamda, yaratıcı yasal taktikler ve önleyici yöntemlere odaklanma, ulusal ve uluslararası denetim mekanizmaları (BM İşkenceyi Önleme Seçmeli Protokolü) arasında bütünleyici bir ilişki kurma, tüm aktörler için kapasite geliştirme, farkındalık yaratma, etkili izleme ve savunma mekanizmalarının geliştirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda işkence ve kötü muamele ile mücadele alanında izleme ve raporlama öncelikli olarak işkencenin kamuoyu önünde görünürlüğünün artırılması ve işkencenin önlenmesine yönelik kampanyaları desteklemesi açısından büyük önem kazanmaktadır. Çalışma kapsamında izlemenin temel amacı; soruna ve çözüme odaklı göstergeler yoluyla Türkiye’deki işkence ve kötü muamele vakalarını görünür kılmak, önleme ve etkin mücadele alanında kanıt niteliğinde belgeler elde etmektir. Daha kapsamlı bir izleme ve raporlama için öncelikli olarak bugüne kadar yapılan diğer izlemelerdeki göstergelerle birlikte yeni göstergeler geliştirilmiştir. Gösterge geliştirmedeki temel hedef; işkencenin ve kötü muamelenin bütün sürecini (tarafları, nedenleri ve sonuçları birlikte) aydınlatmaya odaklanmaktır. Örneğin; resmi ve sivil kurumlar tarafından yapılan birçok işkence ve kötü muamele raporlamasında mülteciler ve sığınmacılar ile lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve transseksüel (LGBTT) bireyler 32 değerlendirmeye alınmamakta veya diğer vakalar ile birlikte ele alındığı için bu bireyler raporlama dışında kalmaktadır. Yine işkencenin mağdurlar ve aileleri üzerindeki etkisi göz ardı edilmektedir. Çalışmanın bu bölümündeki izleme faaliyeti günlük olarak taranan gazete, haber ajansı ve internet sitelerinde yer alan işkence ve kötü muamele haberlerinin derlenmesiyle yapılmıştır. İşkence ve kötü muamele vakalarını izlemede öncelikli olarak belirlenen gösterge; işkence ve kötü muamele suçu kapsamında faillerin ortaya çıkarılmasıdır. Bu amaçla, işkence failleri olarak uygulamada karşılaşılan askeri makamlar ve kolluk güçleri derlemede iki ayrı başlık halinde incelenmiştir. Bu başlıklar bir üst başlık niteliğinde ve kapsayıcı olması açısından tercih edilmiştir. Kolluk kuvvetleri başlığı altında yalnızca emniyet mensupları değil zabıta, özel güvenlik vs. gibi diğer kolluk güçleri de yer almaktadır. Askeri makamlar başlığında ise hem asker mağdurlara hem de kolluk gücü olarak sivil mağdurlara yönelik ihlaller izlenmektedir. İşkencenin yapıldığı, görüldüğü yerin ortaya çıkarılması işkencenin görünür kılınması ve doğru müdahale ve önleyici tedbirler açısından önemli bir göstergedir. Birçok ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütünün raporlarında ve en son 2011 İlerleme raporunda49 tespit edildiği üzere son yıllarda kolluk kuvvetlerinin özellikle gözaltı merkezleri dışındaki işkence ve kötü muamele vakalarının sayısında artış görülmektedir. Özellikle toplumsal gösterilerde ve basın açıklamalarında “orantılı güç kullanma” adı altında yoğun şiddet kullanımıyla yapılan müdahaleler dikkat çekicidir. “Askeri Makamlar ve Kolluk Makamlarında İşkence ve Kötü Muamele İhlalleri” başlığı kötü muamelenin yapıldı49. a.g.e. s.23 ğı resmi ve/veya resmi olmayan merkezlerin tespit edilmesi açısından gereklidir. Bu nedenle bu göstergeler ile birlikte işkencenin yoğun olarak yaşandığı diğer bir mekân olan cezaevleri de ayrı bir başlık altında izlenmiştir. Cezaevinde uygulanan işkence ve kötü muamele vakaları, tutuklu ve hükümlü haklarına aykırı uygulamalar, bir cezalandırma aracı olarak disiplin cezaları ve uygulamaları ile tutuklu ve hükümlülerin sağlık, beslenme ve diğer ihtiyaçlarına ilişkin ihlallerin hepsi bütünsel bir yaklaşımla izlenmiştir. Alıkonulma ve gözaltı merkezleri dışında okullar, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) çocuk evleri vs. gibi işkence ve kötü muamele vakalarının görüldüğü yerler ise “Diğer Yerlerde Yaşanan İşkence ve Kötü Muamele Vakaları” başlığı altında derlenmiştir. Yukarıda belirttiğimiz üzere; diğer raporlar kapsamında mağdurlar yalnızca sayıları, yaşları ve cinsiyetleri kapsamında sayısal bir veri olarak yer almaktadır. Oysa dezavantajlı gruplar olarak nitelendirilen ve işkence ve kötü muamele mağdurları olmaları durumunda ikincil bir ayrımcılığa ve şiddete uğrayan sığınmacı ve mülteciler, LGBTT bireyler, çocuklar ve kadınların ayrı bir önemde izleme altına alınması gereklidir. Bu mağdurların yaşadıkları işkence ve kötü muamele uygulamaları karşısında haklarına ulaşmaları ve bu haklarını kullanmaları, işkence sonrası yaşanan travma ve şiddet gibi özellikleri ile raporumuzda öncelikli olarak ve ayrı başlık altında izlenmiştir. İzlemenin amaçlarından biri olan cezasızlıkla mücadele kapsamında işkence ve kötü muamele alanında adli ve idari soruşturma ve kovuşturmaların takip edilmesi, sorun alanlarının tespitinde ve çözüm önerilerinin oluşturulmasına da katkı sağlayacaktır. İşkence ve kötü muamele alanındaki 33 soruşturma ve kovuşturmalar “devam eden” ve “sonuçlanan” olmak üzere iki gösterge altında izlenmiştir. Bu başlık altında diğer davalarla birlikte özel olarak izlenen davalara da yer verilmiştir. Bu davalar, kamuoyunda özel olarak yer bulmuş temsili örnek davalar olup, dava süreçleri ve sonuçları açısından diğer davaları etkileyebilecek, örnek niteliğinde ve süreç içinde yerini başka bir örnek davaya bırakabilecek davalardan oluşmaktadır. Burada özellikle soruşturma ve dava konularının ne şekilde ele alındığı (genellikle işkence iddialarının basit yaralama, eziyet vb. ihlal başlıkları altında soruşturma ve dava konusu yapılması), verilen kararların tasnifi (beraat, zamanaşımından düşme, erteleme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, para cezaları vb), yargılananların profili (kolluk güçlerinin yanı sıra onların amirlerinin ve/veya gözaltı sürecinde imzası bulunan doktorların soruşturmada yer alıp almaması) gibi alt göstergeler oluşturularak “işkencenin etkili soruşturulması” açısından gerek işkencenin önlenmesi gerekse cezasızlıkla mücadele konularında kanun ve uygulamadaki sorunlar tespit edilerek çözüm önerileri hazırlanacak ve savunuculuk yapılabilecektir. Bütüncül yaklaşım kapsamında nihai karar verici ve içtihat oluşturması bakımından Yargıtay ve Danıştay tarafından verilen olumlu veya olumsuz bütün kararlar da ayrı bir göstergedir. Mevzuat ve uygulamaların uluslararası standartlara uygunluğunu ölçmek, ulusal mahkemelerde yaratıcı bir taktik ve standart olarak kullanılmak üzere; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından izleme dönemine ilişkin Türkiye lehine veya aleyhine verilen kararlar da izlenmiştir. Bu gösterge işkence ve kötü muamele ile mücadele alanında uluslararası standartlara ulaşıp ulaşılmadığını ölçmek ve değerlendirmek açısından önemlidir. 3.2. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ 3.2.1. ASKERİ MAKAMLAR TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ 1- Van’ın Çaldıran ilçesine bağlı Cillê köylüleri, Onur Tepe Sınır Karakolu'na bağlı askerler tarafından “kaçakçılık yaptıkları” gerekçesiyle atlarının diri diri yakıldığını, birçok köylünün kafaları dışarıda kalacak şekilde toprağa gömüldüğünü, kazma ve kürek saplarıyla dövülerek sürekli baskı ve işkenceye maruz kaldıklarını ifade ettiler. (“Ölüm ve işkence sınırı”, www.gunlukgazetesi.net, 10.02.2011) 2- Van’ın Erciş İlçesi 10. Piyade Tugay Komutanlığı’nda askerliğini yapan Diyarbakırlı Er Yakup Yorgun’un 21 Mart 2011 akşamı Uzman Çavuş rütbeli bir üstü tarafından darp edildiği ileri sürüldü. İddiaya göre, aldığı darbeler sonucunda revire kaldırılan Yorgun, burada da bir yüzbaşının şiddetine maruz kaldı. İç kanama geçiren ve kafasında kırık tespit edilen Yorgun, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Eğitim Hastanesi Beyin Cerrahi Yoğun Servisinde tedavi altına alındı. Yorgun’un ailesi İHD’ye başvurarak, hukuki yardım talebinde bulundu. (“Komutanın feci şekilde dövdüğü er yoğun bakımda”, www.evrensel.net, 25.03.2011) 3- Er C.E, İstanbul Cevizli’de bulunan 2. Zırhlı Tugay’da askerlik yaparken Üsteğmen Serkan A.’dan yediği dayak nedeniyle 17 Şubat 2011 tarihinde TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na şikâyet dilekçesi verdi. Aynı tugayda askerlik yapan ve terhis olan T.İ. de şahit olduğu diğer dayak ve baskı olayları ile ilgili 34 olarak TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonuna şikâyette bulundu. (“Kışladaki uygulamalar askerleri insanlıktan çıkardı”, www.radikal.com.tr, 14.04.2011) 4-Van'ın Çaldıran İlçesi'ne bağlı Soğuksu Köyü'nün Uzunyol mezrasında sabah saatlerinde köyün 100 metre uzağında bulunan arazide hayvanları otlatmakta olan Ercan Uca (25), İbrahim Ecevet ve Nejdet Çiftçi adlı kişiler, Alakaya Köyü Karakolu'na bağlı askerlerinin açtığı ateş sonucu yaralandı. Karnından ve sırtından yaralanan Uca, olay yerinde yaşamını yitirirken, Ecevet ve Çiftçi ise köylüler tarafından Çaldıran Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. (“Bu kez koyun otlatırken vuruldular”, http://www.birgun.net, 31.07.2011) 5- Van'ın Başkale ilçesinde 1 Ağustos 2011 günü gerçekleşen üç askerin yaşamını yitirdiği, aralarında Başkale Kaymakamı Bilgihan Bayar'ın da bulunduğu altı kişinin yaralandığı silahlı saldırıdan sonra olaya yardım yataklık yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınan Güroluk Köyü Muhtarı Ali Arslan, çoban İsmet Çiftçi gözaltında tutuldukları 2 gün boyunca işkence ve kötü muamele gördükleri iddiası ile Başkale Cumhuriyet Savcılığı'na sorumlular hakkında suç duyurunda bulundu. Gözaltından çıktıktan sonra hastaneye giden mağdurlar vücutlarındaki darp izlerini göstererek doktor raporu aldı ve bu raporlarla savcılığa başvurdu. (“Van'da İşkenceye Suç Duyurusu”, http://www2.bianet.org, 04.08.2011) 6- Uğur Kantar adlı asker, Kıbrıs'ta askerlik yaptığı birlikte "disko" olarak bilinen disiplin koğuşunda gördüğü işkence nedeniyle komaya girdi. 25 Temmuz 2011 günü Ankara GATA'ya getirilen uzun süre yoğun bakımda olan Uğur Kantar 12 Ekim 2011 günü hayatını kaybetti. Babası Aydın Kantar, sadece oğlunun değil birlikte görev yapan askerlerin de işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarını bu durumun da sadece disiplin koğuşundaki iki gardiyan askerin üzerine yıkılamayacağını, işkenceden komutanların da haberi olduğunu ve onlardan da şikâyetçi olduğunu belirtti. (“İşkence Yapan Komutanlar da Yargılansın", http://www2.bianet.org, 16.08.2011 ve “"Disko"da İşkence Gören Uğur Kantar Hayatını Kaybetti”, http://bianet.org, 13.10.2011) 7- İzmir’in Selçuk ilçesinde Kemal Ünsal, Orhan Yakal, Mahsum Esen, Azad Esen ve Ömer Sezak adlı Kürt gençler, Zeytinli köyünde bir markette alışveriş yaparken, ülkücülerin saldırısına uğradıklarını ileri sürdüler. Feci şekilde dövülen gençlerden 4’ü saldırganların elinden kurtulurken, Kemal Ünsal isimli genç öldü denilerek yol kenarına bırakıldı. Ünsal yoldan geçenler tarafından hastaneye kaldırıldı. Yaralı durumda olmalarına rağmen tedavileri tamamlanmadan hastaneye gelen jandarma tarafından gözaltına alınan gençler, Selçuk Jandarma Komutanlığı’na götürüldü. Burada ifadeleri alınan gençler, saldırıya maruz kalan kendileri olmalarına rağmen bir jandarma komutanı tarafından darp edilerek tehdit edildiler. Olay sonrası gençlerin karakola gelen ailelerine de hakarette bulunuldu. (“Jandarma tamamladı!”, http://www.ozgur-gundem.com, 04.09.2011) 8- Şırnak 2. Komando Tugayı’nda askerlik yapan Şanlıurfalı er Murat Kılıç, 6 Eylül 2011 günü nöbet tuttuğu çadırdaki kedinin kaybolduğu gerekçesiyle bölük komutanı Binbaşı İhsan Gökoğlan tarafından demir sopayla dövüldüğünü ve ağır hakarete maruz kaldığını iddia etti. Bu durumdayken ertesi gün 12 saat kesintisiz 35 nöbetle görevlendirilen Kılıç, bir süre sonra ayakta durmaya dayanamayıp uyuya kaldı. Binbaşı Gökoğlan, Kılıç’ı uyurken yakalayıp tekrar darp edip, hakaretlerde bulundu. Korktuğu için hastaneye gidemeyen Kılıç, 8 Eylül’de fenalaşarak revire götürüldü. Binbaşı Ali İhsan Gökoğlan hakkında ise olayla ilgili herhangi bir soruşturma açılmadı. Kılıç’ın arkadaşı olan bir erin telefonuyla olaydan haberdar olan ve oğullarının yaralı olarak revirde yattığını öğrenen aile, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na dilekçe ile başvurdu. (“Kışlada 'kedi' dayağı, http://www.radikal.com.tr, 20.09.2011) 9- Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı köylerden aldığı yardımlarla geçinen Muş nüfusuna kayıtlı zihinsel engelli Sadettin Şahin adlı yurttaşın Tepe Belde Jandarma Karakolu’na bağlı jandarmalar tarafından “PKK’li olduğu” iddiasıyla gözaltına alındığı ve kendisine işkence yapıldığı iddia edildi. Şahin’in onlarca asker tarafından yere yatırılarak silah dipçikleriyle dövülüp, yerde sürükledikten sonra karakola götürüldüğü ve kendisine yapılan işkence sırasında “Pişmanlık yasasından yararlanmak istiyor musun?” şeklinde soruların yönetildiği belirtildi. Bir hafta önce de aynı karakolda, zihinsel engelli olan Metin adındaki bir yurttaşın da darp edildiği ileri sürüldü. (“Engelli yurttaşa karakolda işkence”, http://ozgur-gundem.com, 31.10.2011) 10- İzmir’de komando olarak askerliğini yapan Emrah Başta’nın, acemi birliğinde gördüğü ağır eğitimler sırasında dizinin çıkması sonucunda aldığı “spor istirahati” ile usta birliğinde eğitim yapıldığı sırada yatakhanede dinlendiği için, görevli çavuş tarafından cezalandırılmak amacıyla önce tuvalete kilitlendiği; daha sonra görevli komutanları tarafından üç gün buyunca sopa ile dayak yiyip, iki gün süresince aç bırakıldığı ileri sürüldü. Başta, gördüğü bu işkenceler sonucunda akli dengesini yitirdi. Hastaneye kaldırıldıktan sonra yaşanan olaylardan haberdar olan ailesi “oğullarının üniformalı bir asker gördüğü anda masanın altına gizlendiğini, konuşurken sürekli sağı solu kolaçan ettiğini, asker gördüğünde Süleyman Çavuş, Ersin Subay ne olur vurmayın diye ağladığını” söyleyerek avukatları aracılığıyla oğullarına işkence yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunduklarını ifade etti. (“Askerde işkence iddiası”, http://www.radikal.com.tr, 04.11.2011) 3.2.2. KOLLUK GÜÇLERİ TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ 1- Beşiktaş Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Dolmabahçe’ye yapılan yürüyüş sonrası gözaltına alınan İTÜ Kimya Öğrencisi Nida Karabağ, müdahale esnasında iki polisin kendisini yerde sürüklediğini, karnına ve beline tekmeler savurduğunu ileri sürdü. Karabağ, yol boyunca kendilerine sürekli küfür ve hakaret edildiğini belirtti. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şubeye götürüldüklerini ve burada elbiseleri ıslak olduğu için avukatlarının getirdiği kuru elbiseleri giyinmek istediği sırada iki sivil polis tarafından zorla tüm elbiselerinin çıkartıldığını, direndiği zaman küfür ve hakaret edildiğini, çırılçıplak soyularak defalarca taciz edildiğini söyledi. Aynı olayda gözaltına alınan İstanbul Üniversitesi Gazetecilik 2. sınıf öğrencisi Bircan Birol da kadın polislerden birinin kendisinden tamamen soyunmasını istediğini bunu kabul etmeyince polisin üzerine yürüdüğünü belirterek, kendisine ağza alınmayacak küfürler edildiğini anlattı. (“Polis gözaltında 2 kadın öğrenciyi taciz etti”, www.firatnews.org, 04.02.2011) 36 2- 6 Şubat Pazar günü Beyoğlu İstiklal Caddesi İmam Adnan Sokak’ta bulunan bir kafeden saat 21.30 sıralarında eve gitmek üzere çıkan 3 arkadaştan Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 2. Sınıf Öğrencisi Mikail Haskanlı ve Sinan Çar’ı durduran 4-5 kişilik sivil bir polis grubu kimlik sorgulaması yaptı. Kimlik kontrolü esnasında otobüse yetişmeye çalıştıklarını söyleyen Haskanlı ve Çar’ın uygulamanın hukuksuz ve keyfi olmasına tepki göstermeleri nedeniyle polislerle aralarında gerginlik yaşandı. Haskanlı ve Çar’a hakaret ettikleri ileri sürülen polisler, her ikisinin kollarını kelepçeleyerek yaka paça gözaltına aldıktan sonra Taksim Ekipler Amirliği’ne götürdü. Haskanlı ve Çar, götürüldükleri polis merkezinde gözaltına tutuldukları 5 saat boyunca elleri kelepçeli bir halde yaklaşık 8 kadar polisin şiddetine maruz kaldı. Götürüldükleri hastanede işkence gördükleri ve darp edildiklerinin vücutlarındaki yara izlerinden anlaşılabileceğini dile getiren Mikail Haskanlı, hastanede polis baskısı ile kendilerini muayene eden doktor tarafından “vücutlarında herhangi bir darp izine rastlanmadığı” yönünde bir rapor verdiğini ileri sürdü. Haskanlı ve Çar, Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı’na başvurarak, kendilerine işkence uygulayan polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. (“Taksim Polis Merkezi'nde bir işkence vakası daha”, www.evrensel.net, 09.02.2011) 3- Başbakan Erdoğan'ın Sakarya ziyaretinde olası elektrik arızasını gidermek için görevlendirilen Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş.’de görevli 3 kişilik arıza ekibi, Başbakan’ı korumak için gelen Özel Harekât polisleri tarafından şüphelendikleri gerekçesiyle cadde ortasında yere yatırılıp sorgulandı. Yaklaşık 15 dakika boyunca kaldırımda yüzüstü tutulan SEDAŞ çalı- şanları kimlik sorgulamaları ve üst aramaları sonrasında serbest bırakıldı. (“Polis negatif 'elektrik' aldı!”, www.tihv.org.tr, 12.02.2011) 4- Tiyatro eğitmeni Ü.S. cep telefonuyla konuşurken Taksim Tarlabaşı’ndaki alt geçitte bir polisin kendisini durdurarak kimlik sorması üzerine polise, “Bir dakika, veliyle konuşuyorum” demesi üzerine ‘Polis senin keyfini mi bekleyecek’ diyerek bağıran polisler tarafından gözaltına alındığını ifade etti. Ekip otosunda bindiği andan itibaren ve karakolda hakaretlere maruz kaldığını ileri süren Ü.S. hakkında Kabahatler Kanunu’na göre 64 liralık para cezası tutanağı tutuldu. Karakoldan çıkarken de kaba üst araması yapılacağı iddiasıyla zorla soyularak aranan, onur kırıcı muameleye tabi tutulan Ü.S. avukatlarının müdahalesi sayesinde kavga dövüş karakoldan çıkabildi. Ü.S’nin avukatı Çiğdem Hacısoftaoğlu, polis memurları Sefa Çınar, Atıf Eker ve Tuba Çadırcım hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı. (“Tiyatrocuya poliste işkence iddiası”, www.milliyet.com.tr, 14.02.2011) 5- Üç ay önce yaşadığı olayı Taraf ’a anlatan Reklam sektöründe çalışan S.E. “Bir akşamüstü İstiklal Caddesi’nde Ağa Camii’nin önünde polis çevirmesiyle GBT’sine (Genel Bilgi Taraması) bakan ve bir şey çıkmayan polisler tarafından cami avlusuna götürülerek uyuşturucu aranacağı gerekçesiyle soyularak kişilik haklarına saldırıldığını ve cinsel tacize uğradığını” söyledi. (“Polis, cami avlusunda soydu”, www.taraf.com.tr, 15.02.2011) 6- Ankara'da kadınlar, Cuma günü Halkevleri üyesi bir kadına (Dilşat Aktaş) yumruk attığı iddiasıyla bir polis memuru hakkında suç duyurusunda bulundular ve 37 polis memurunun kimliğinin tespit edilerek hakkında soruşturma açılmasını istediler. (“Ankaralı Kadınlar, Kadına Şiddet Uygulayan Polisten Şikayetçi”, www.bianet.org, 28.02.2011) 7-Şırnak’ın Cizre ilçesinde 2 Temmuz 2010 tarihinde Osman Çağlar’ın, Dicle Köprüsü'nde yürüdüğü esnada Cizre İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı polisler tarafından "örgüt üyesi" olabileceği şüphesi ile durdurularak, yere yatırılıp darp edildiği ileri sürdü. Götürüldüğü emniyet müdürlüğünde de kötü muamele ve işkenceye uğrayan Çağlar, avukatı aracılığıyla yakalama işleminde bulunan, gözaltındaki sorgusuna katılan ve nezaret işlemlerini yapan Cizre İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı polisler ile o dönem tedavi yapmadığı öne sürülen 77666 Protokol numaralı Adli Muayene Raporu'nu düzenleyen Doktor Selahattin Cizrelioğlu hakkında "Görevi kötüye kullanmak", "İşkence yapmak, kötü muamele ve ihmal" suçlamasıyla Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. (“İşkenceye suç duyurusu”, www.gunlukgazetesi.net, 02.03.2011) 8- Adana’da epilepsi hastası 31 yaşındaki Tamer Bayat’ın götürüldüğü polis karakolunda yediği dayak yüzünden kolunun 2 yerinden kırıldığı, göğsüne ve sırtına aldığı darbeler sonucu akciğerinde su toplanması meydana geldiği iddia edildi. Polis yetkilileri ise dövülme olayının daha önceden meydana gelmiş olabileceğini belirtti. (“Karakolda dayak iddiası”, www.milliyet.com.tr, 03.03.2011) 9- Mersin'de arkadaşlarının yanına giderken, polislerin kendisine plastik mermi sıktıklarını iddia eden 15 yaşındaki Mahmut Uygur, sol gözünü kaybetti. Uygur’un babası Abdülhadi Uygur da, çocuğunu kör edenlerden biran önce hesap sorulmasını istedi. (“Polisin plastik mermisi çocuğu kör etti”, www.gunlukgazetesi.net, 08.03.2011) 10- Urfa’da 8 Mart mitingine katılan 3 genç, kendilerini durduran polise kimlik sorunca, çevik kuvvet tarafından biber gazı sıkılarak darp edilerek gözaltına alındılar. Hastaneden rapor alan gençler, polisler hakkında suç duyurusunda bulundular. (“Polise kimlik sordu dayak yedi”, www.yeniozgurpolitika.org, 09.03.2011) 11- Trabzon’da Çevre Bakanı’na karşı HES protestosu düzenleyen üniversite öğrencilerinden Volkan Bilgin, Bianet'e yaptığı açıklamada ”HES'lere karşı, bakana tepkimizi gösterecektik; fakat basına da yansıyan görüntülerdeki gibi saldırıya uğradık. Fakat asıl müdahale, polis minibüslerinin içerisinde yaşandı. Bizi otobüslere aldılar ve içerisindeyken kapıları kapadılar. Ardından kapılar açıldı ve içeri polisler girdi. Asıl büyük saldırı burada, otobüs içerisinde oldu. Teke tek herkesi dövdüler. Dört arkadaşımız yaralandı." dedi. Bilgin götürüldükleri hastanede kendilerine darp raporu verilmediğini de belirtti. (“KTÜ Öğrencilerine Polis Minibüsünde İşkence!”, www.bianet.org, 11.03.2011) 12- Askere gidecek bir kişi için yapılan konvoyu "çevreyi rahatsız ettiği" gerekçesiyle durduran polis ekiplerinin, çıkan tartışmada askeri birliğe gideceği belirtilen bir genci dövdüğü, görüntü almak için olay yerinde bulunan Zümrüt Rize gazetesi sahiplerinden Ali Bakoğlu ve serbest gazeteci Necati Dilli adlı iki gazetecinin polisler tarafından darp edildiği iddia edildi. (“Asker Uğurlama" Müdahalesinde Gazeteciye Polis Copu!”, www.bianet.org, 24.03.2011) 13- Batman'da kurulan Demokratik Çözüm Çadırı'nın polis baskınıyla sökülmesini protesto etmek için oturma eylemi 38 yapan BDP'lilere müdahale eden polis, yerinden kalkmak istemeyen BDP milletvekili Bengi Yıldız'ı sürükleyerek yol kenarına getirdi. BDP'li yöneticilerin de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. (“Polis Milletvekili Yıldız'ı Yerde Sürükledi”, www.bianet.org, 24.03.2011) 14- Siirt’te el arabasıyla hamallık yaparak geçimini sağlayan ve bir kişi ile yaşadığı tartışmanın ardından gözaltına alınan Mehmet Sabri Baykara isimli yurttaş, gözaltı sırasında polisin dayağına maruz kaldığını belirterek İHD'ye hukuki yardım başvurusunda bulundu. (“Gözaltında polis dayağına maruz kaldı”, www.gunlukgazetesi.net, 26.03.2011) 15- Belediye Vanspor ile Elazığspor arasında oynanan ve 1-1 biten maçın ardından protokol odasına girmeye çalışan Van Belediye Başkanı Bekir Kaya'nın yüzüne polisler yakın mesafeden biber gazı sıktı. Polislere tepki gösteren Kaya ve korumaları, polisler tarafından darp edildi. (“Van Belediye Başkanı'na polis saldırısı”, www.diclehaber.com, 30.03.2011) 16- Lise öğrencisi 16 yaşındaki C.A. ve H.E. adlı iki gencin, akşam saat 22.30 sıralarında İstanbul'da İstiklal Caddesi'nde şakalaşarak yürürken çarptıkları bir araçtan inen sivil polis oldukları iddia edilen üç kişi tarafından arabaya bindirilip Taksim'de bir parkta dövüldüğü ileri sürüldü. Yüzlerinde ve vücutlarında morluklar oluşan gençler daha sonra karakola götürüldü. Liseli gençler geceyi nezarette geçirdi. (“İki liseliye polis dayağı iddiası”, www.sabah.com.tr, 04.04.2011) 17- Adana'da 5 Nisan tarihinde merkez Seyhan İlçesi Dağlıoğlu Mahallesi'nde gözaltına alınan S.Ö. (16), İ.Ö (17) ve 4 çocuk, gözaltında polislerin kendilerine fiziksel ve psi- kolojik işkence yaptığını iddia ederek Adana İHD Şubesi'ne hukuki yardım başvurusunda bulundu. ("Gözaltında çocuklara işkence iddiası ", www.diclehaber.com, 08.04.2011) 18- Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde 7 Nisan günü askeri operasyonları protesto etmek için düzenlenen yürüyüşe yapılan polis müdahalesinde kafasına isabet eden gaz bombası ile ağır yaralanan ve yere düşen İ.V.’nin polislerin yerde tekme ve copla vurması sonucu burnunun kırıldığı ileri sürüldü. “Dövdüklerinde ben bayıldım ve gözümü açtığımda kendimi hastanede buldum. Vücudumun çeşitli yerlerinde hala yara ve darp izleri var" dedi. (“Cizre ağır yaralanan İ.V: Polisin darbeleri ile burnum kırıldı “, www.diclehaber.com, 12.04.2011) 19- BDP Eskişehir İl Başkan Yardımcısı İzzettin Altun, Eskişehir’de düzenlenen Newroz etkinliğinde Kürtçe konuştuğu ve İmralı’ya selam yolladığı için hakkında açılan soruşturmada ifade vermek için gittiği Eskişehir Emniyet Müdürlüğü’nde ifadesinin alınması sonrasında aynı soruşturma kapsamında Emniyet’te bulunan Newroz Tertip Komitesi üyesi Abdullaziz Aktaş ile Kürtçe konuşurken, polis memuru Altun’un boğazını sıkarak, “Şüphelisin Kürtçe konuşamazsın” dediğini belirtti. Bunun üzerine Altun ile polisler arasında arbede yaşanırken, Altun olay sonrası 1 günlük iş göremez raporu aldı. Altun, avukatları ile birlikte kendisini darp eden polisler hakkında suç duyurusunda bulunacağını söyledi. (“Polis Kürtçe konuşan BDP yöneticisini darp etti”, www.diclehaber.com, 13.04.2011) 20- Katıldığı mitingin ardından gözaltına alınan ve hastaneye vücudunun çeşitli yerlerinde darp izleriyle getirilen İsmail 39 Kardaş, hastane içerisinde doktorların gözleri önünde polisler tarafından tekme ve yumruklarla darp edildi. Başhekim Yardımcısı Remzi Güneş'in polislere müdahalesi ile Kardaş'ı hastane dışına çıkaran polislerin, polis otosunda da Kardaş’ı darp etmeye devam ettikleri öne sürüldü. Daha sonra yüzü gözü şişmiş halde ve her yerinden kan akar vaziyette Acil Servis'e getirilen Kardaş'a hastane personeli hemen müdahalede bulundu. Kardaş'ın yakınları, polisler hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını belirtti. (“Diyarbakır'da polis şiddetinin hastanede devam ettiği iddiası1”, www.diclehaber.com, 20.04.2011) 21- Hakkâri’de 20 Nisan 2011 günü "Demokratik Çözüm Çadırı"na yapılan baskını görüntülemeye çalışan DHA Hakkâri Muhabiri Behçet Dalmaz’a bir polisin "Seni öldürürüm" diyerek gaz bombası silahını doğrulttuğu iddia edildi. Bu yaşananlar olay yerinde bulunan diğer gazeteciler tarafından görüntülendi. (“Gazetecilere polis şiddeti kare kare fotoğraflandı”, www.diclehaber.com, 21.04.2011) 22- Diyarbakır'da 23 Nisan 2011 günü Kenan Topdemir'in cenazesinin ardından polis müdahalesiyle başlayan olaylar sırasında Bağlar İlçesi Barış Caddesi'nde 5 yaşındaki A.S’nin polisler tarafından linç edilerek gözaltına alındığı öne sürüldü. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edilen A.S’ye ağır darp edildiğine dair rapor verildi. (“Linç edilerek gözaltına alınan çocuk yaralı halde adliyeye sevk edildi”, www.diclehaber.com, 24.04.2011) 23- İstanbul Bağcılar'da düzenlenen ev baskınlarında yapılan aramalarda kendilerine küfür ve hakarette bulunan polislere tepki gösteren Cüneyt ve Mazlum Karabey kardeşlerin silah dipçikleri ve tekmelerle darp edildikleri iddia edildi. Aldığı darbeler nedeniyle yaralanan Cüneyt Karabey, Bağcılar Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Karabey'in tedavisi sürüyor. (“Bağcılar'daki ev baskınında küfür ve darp”, www.diclehaber.com, 26.04.2011) 24- Muş'un Varto İlçesi'nde Demokratik Çözüm Çadırı'nın polis tarafından kaldırılması nedeniyle yaşanan çatışmalar sırasında okuldan çıkan D.Y. (16), A.K. (15) ve S.A. (15) isimli 3 çocuk polisler tarafından dövülerek çeşitli yerlerinden yaralandı. Çocuklar tedavi edilmek üzere Varto Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. (“Polislerin dövdüğü 3 çocuk hastaneye kaldırıldı”, www.diclehaber.com, 26.04.2011) 25- Şırnak'ın İdil İlçesi’nde YSK’nin bağımsız adayları veto etmesinin ardından sokağa çıkan halka ve Bismil'de lise öğrencisi Halil İbrahim Oruç'un polis kurşunu ile öldürülmesini protesto eden kitleye yönelik polis müdahalesiyle başlayan olaylar sırasında çarşı merkezinde yürüyen Merkez Sağlık Ocağı doktorlarından Mehmet Şirin Nas ve Lezgin Baykara isimli kişiler gözaltına alınırken feci şekilde darp edildiklerini ve Emniyet Müdürlüğü'nde de kamerasız odaya götürülerek işkence edildiğini ileri sürdüler. (“İdil'de serbest bırakılan doktor maruz kaldığı işkenceyi anlattı”, www.diclehaber.com, 27.04.2011) 26- Ağrı'da Ermeni ve Kürtlere ait bazı mezarların tahrip edilmesi üzerine Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunan Ertuğrul Yumuşak (29), başka bir olay için gittiği Giresun Adliyesi çıkışında sivil polis olduklarını söyleyen kişilerce gözaltına alındıktan sonra "Ermeni piçi" şeklinde hakarete maruz kaldığını, araba 40 içinde ve emniyetin arka tarafında darp edildiğini ileri sürdü. Yumuşak, Giresun Cumhuriyet Savcılığı'na söz konusu sivil polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. (“Ağrı'da suç duyurusunda bulundu, Giresun'da hakarete maruz kaldı”, www.diclehaber.com, 28.04.2011) 27- Adana'da "Demokratik Çözüm Çadırı"na sivil ve çevik kuvvet polisleri tarafından yapılan baskında birçok kişi ile birlikte çadırda bulunan F.Ç. (15) adlı çocuk yere yatırılarak kalaslarla dövüldü. F.Ç.’nin aldığı darbeler sonucunda yüzü parçalanıp dudağı yırtıldı. Hastanede ayakta tedavi edilmesinin ardından gözaltına alınan F.Ç.’nin babası, İHD Adana Şubesine hukuki yardım talebinde bulundu. (“Hani işkenceye sıfır tolerans vardı?', www.diclehaber.com, 28.04.2011) 28- Hakkâri Devlet Hastanesi önünden geçen askeri araçtaki askerlerin yurttaşlara küfür etmesi ve orada bulunan 13 yaşındaki Y.K. isimli çocuğun ise askerlere "Neden küfür ediyorsunuz" diye sorması üzerine, araçtan inen yaklaşık 10 askerin Y.K.'yi 3 metre derinliğindeki çukura atıp darp ettiği iddia edildi. (“Hem dövdüler hem gözaltına aldılar”, www.diclehaber.com, 04.05.2011) 29- Eşinden şiddet gören 23 yaşındaki T.A. 11 Mart'ta Çorlu Emniyet Müdürlüğü Cumhuriyet Polis Karakolu'na giderek eşi hakkında şikâyetçi olduğu sırada ifadesini alan Grup Amiri sıfatlı polis G.B. tarafından "Eşinden boşan, zaten yaramaz biriymiş. Bu gece de gel ben de kal. Bir şeyler içer kafayı dağıtırız. Beraber yatarız. Merak etme kimse duymaz bana güvenebilirsin. Beni tanımanı ve zaman geçirmeni istiyorum. Çok hoşuma gittin seninle beraber olmak istiyorum" sözleriyle tacizde bulun- duğu iddia edildi. G.B., ise haberin gazetelerde yayınlanmasının ardından Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen soruşturma kapsamında kimliğine ve silahına el konularak açığa alındı. (“Emniyette taciz olayını gündeme getiren DİHA ve Özgür Gündem hedef gösterildi”, www.diclehaber.com, 07.05.2011) 30- Batman'da YSK'nın bağımsız adayları veto kararını protesto etmek için binlerce yurttaşla birlikte basın açıklaması yapan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu Batman Bağımsız Milletvekilli Adayı Ayla Akat Ata, kameralar önünde polisin yakın mesafeden hedef alarak attığı gaz bombası nedeniyle sakat kalma tehlikesi yaşadı. Doktorlar, yaralanan bacağında "Doku ölümü" başladığını ve "Kangren riski" taşıdığını belirtti. (“Polis şiddeti bir vekili daha sakat bırakacak!”, www.diclehaber.com, 08.05.2011) 31- Okmeydanı'nda 10 Mayıs Salı günü Terörle Mücadele Şubesi'ne bağlı polislerce düzenlenen operasyonda gözaltına alınan 14 yaşındaki D.P. ve 16 yaşındaki B.C.Ö.'nün Üsküdar Çocuk Şube'ye götürülene kadar geçen süre boyunca, Terörle Mücadele polisleri tarafından sürekli olarak kaba dayağa ve hakarete maruz kaldıkları ifade edildi. Doktor raporlarıyla da kötü muamele ve işkence gördüklerini kanıtlayan çocukların avukatı suç duyurusunda bulundu. (“Gözaltına Alınan İki Çocuğa Şiddet ve Hakaret”, www.bianet.org, 12.05.2011) 32- Urfa'nın Yenişehir Mahallesi'nde 12 Mayıs 2011 günü seçim bürosu açılışının ardından BDP bayrağı taşıyan bir çocuk polisler tarafından darp edildi. Polise tepki gösteren çocuğun ağabeyi ve eniştesi ise 41 tartaklanarak gözaltına alınırken, hamile bir kadın ise "Slogan at seni de gözaltına alalım" diye tehdit edildi. (“Bloğun seçim bürosu açılışından dönenlere polisten aile boyu dayak!”, www.diclehaber.com, 13.05.2011) 33- Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi'nde askeri operasyonların protesto edildiği gösterileri izlerken polislerin darp edip hakaret ettiği ve kendilerine gaz bombası attığı iddiasıyla gazeteciler Vahap Bay ve Mazlum İliş, görevli polisler hakkında Şemdinli Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu. (“Gazeteciler polisler hakkında suç duyurusunda bulundu”, www.diclehaber.com, 17.05.2011) 34- Hakkâri’de polisin düzenlediği ev baskınlarında kadınlara karşı tacizde bulunduğu, gözaltına alınanlara ise işkence yapıldığı belirtildi. (“Polisin ev baskınlarında tacizde bulunduğu iddiası”, www.diclehaber.com, 17.05.2011) 35- Metin Serdar Gökçe adlı şahsın 16 Mayıs akşamı alkollü bir halde evine gelmesi sonucu ailesi ve komşularıyla çıkan kavgaya müdahale etmek amacıyla gelen polisler tarafından darp edildiği öne sürüldü. Sağ ayak bileğinde 2 ayrı kırık ve darp izleri tespit edilen Gökçe, ameliyata alınarak bacağına platin takıldı. (“Karakolda ayak kıran işkence iddiası”, www.radikal.com.tr, 18.05.2011) 36- Ergani merkeze bağlı Giryan’da (Üçkardeş) köyünde polis ve jandarmanın eş zamanlı operasyonu sonucu gözaltına alınan dört kişi, gözaltında darp edildiklerini ve hakarete uğradıklarını belirtti. (“Ergani'de 4 kişi tutuklandı”, www.firatnews.com, 18.05.2011) 37- Hakkâri’nin Yüksekova İlçesi'nde yapılan protestonun ardından gece yarısı evlere yapılan baskınlarda kötü muameleye maruz kaldığı için savcılığa suç duyurusunda bulunan Musa Kurt isimli yurttaş, çarşıda dolaşırken Yüksekova Terörle Mücadele Şube Müdürü'nün önünü kestiğini ve polislerce "Suç duyurusunu geri çek yoksa başına geleceklerden sorumlu değiliz" şeklinde tehdit edildiğini ileri sürdü. Kurt, bunun üzerine tehdit edildiğine dair savcılığa yeni bir suç duyurusunda bulundu. (“Polis hakkında suç duyurusuna bulunan yurttaşa tehdit iddiası”, www.diclehaber.com, 20.05.2011) 38- Diyarbakır'a miting düzenlemek için gelen Başbakan Erdoğan'ın Havaalanı'ndan çıkışı sırasında fotoğraf çekmek için koşturan Diyarbakır Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu üyesi ve Haber Türk gazetesi muhabiri Ahmet Yukuş arkadan saldıran korumalar tarafından dövülerek darp edildi. Bacağından ve dirseğinden yaralanan Yukuş'a 3 gün iş göremez raporu verildi. (“Erdoğan'ın korumaları gazeteci dövdü”, www.firatnews.org, 01.06.2011) 39- İzmir'de, Hopa'daki olayları protesto eden TKP, Halkevleri, ÖDP, SDP ve KESK üyelerine çevik kuvvet ekipleri tarafından yoğun bir şekilde biber gazı ve tazyikli su ile müdahale edilmesi sonucunda 49 yaşındaki işçi emeklisi ve TKP üyesi Turgut Eraslan kalp krizi geçirdi. (“İzmir'de de çok sert müdahale”, http://www.cumhuriyet.com.tr, 01.06.2011) 40- Başbakan Tayip Erdoğan'ın Diyarbakır'da düzenlediği miting alanına yakın olan merkez Bağlar İlçesi Fatih Mahallesi'nde Erdoğan'ı protesto etmek 42 için sokaklara çıkan yüzlerce kişiye polis sert müdahalede bulundu. Zırhlı araçlarla mahalleye giren polis, yoğun şekilde gaz bombası atarken, TOMA müdahale aracı da evlere ve işyerlerine rasgele tazyikli su sıktı. Polisin rastgele attığı gaz bombaları 3'ü bebek, 6 kişinin yaralanmasına neden oldu. (“Polisin gazı bu defa bebekleri hedef aldı”, http://www.diclehaber.com, 01.06.2011) 41- Şırnak'ın Silopi ilçesinde akşam evine giderken 2. Cadde üzerinde bir pastanenin yanında ters yönde duran ve uzun farlarını yakan araçtaki polisleri uyarınca 'sana hesap mı vereceğiz lan!' diyerek aynı polisler tarafından darp edildiği belirtilen Ramazan Kayar’a Silopi Devlet Hastanesi'nde 10 gün iş göremez raporu verildi. Kayar polisler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. (“Polisle tartıştı, 10 günlük iş göremez raporu aldı”, www.firatnews.com, 01.06.2011) 42- Artvin'in Hopa ilçesinde hayatını kaybeden Metin Lokumcu için Ankara'da 31 Mayıs 2011 günü akşam düzenlenen eyleme polisin müdahale etmesi sonucunda Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş'ın kalça kemiği kırıldı. Gece ameliyata alınan Aktaş, altı aylık iş göremez raporu aldı. Aktaş, polisler hakkında suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. (“Ankara'da Protestocu Kadın Ağır Yaralandı, Üç Ay Önce Yumruk Atan Polis, Bu Kez Kalça Kemiğini Kırdı”, http://www.bianet.org, 01.06.2011) 43- Ankara Ezilenlerin Sosyalist Partisi Seçim Enformasyon Bürosu'ndan yapılan açıklamada, 31 Mayıs gecesi evi basılarak gözaltına alınan ESP üyesi İbrahim Aksu'nun, gerek evinde gözaltına alındığı sırada gerekse hastanede uğradığı "kaba dayak işkencesi" sonucunda kaburga kemiğinin kırıldığı belirtildi. ("Hopa'da işkence, gözaltı ve zorbalık", http://www.cumhuriyet.com.tr, 03.06.2011) 44- 29 Mayıs akşamı MHP'nin Kazlıçeşme mitinginden dönen araç konvoyuna taşla saldırdıkları iddiasıyla gözaltına alınan 14-65 yaş arasındaki 10’dan fazla kişinin gece saatlerinde götürüldükleri Alibeyköy Karakolu’nda dayak yemiş ve yere yatırılmış halde bahçede bekletildikleri, gözaltına alınanlardan Cihan Gürbey’in avukatları Ebru ve Barkın Timtik tarafından bildirildi. (“Nurtepeli gençlere karakol bahçesinde dayak”, http://www.radikal.com.tr, 03.06.2011) 45- Diyarbakır'ın Çınar İlçesi'nde iki öğrenci grubu arasında çıkan kavganın ardından okul yönetimi tarafından çağrılan polislerin sınıflara girerek öğretmenlerin gözü önünde öğrencileri darp ederek, gözaltına aldığı öne sürüldü. Cop darbeleriyle yaralanan F.Y, B.C, İ.K, Ş.T ve M.G Çınar Entegre Devlet Hastanesi'ne giderek, darp raporu almak istedi. Ancak "hastanede doktor bulunmadığı" gerekçisiyle öğrencilere rapor verilmedi. Velilerin ve BDP'lilerin emniyetle görüşmesinin ardından öğrenciler serbest bırakıldı. (“Skandal: Polis sınıfta öğrencileri copladı”, http://www.diclehaber.com, 03.06.2011) 46- Bir süre önce askerden gelen ve İstiklal Caddesi’nde arkadaşı Özgüç Kozan ile buluşan Zekayi Doğan, Ali Ağa Camii’nin önünde diğer arkadaşlarını beklerken sivil bir polisin arabasının tekerleğinin ayak ucundan geçmesi sebebiyle çıkan gerginlikten ötürü arabanın şoförü aynı zamanda polis olan İ.K ve olay yerine gelen sivil ve resmi polisler tarafından Beyoğlu Karakoluna götürüldüklerini, 43 karakolun ikinci katındaki bulunan Asayiş Şube Müdürlüğü’nde yarım saat boyunca dönüşümlü olarak dört polis tarafından dayak yediklerini, küfre maruz kaldıklarını daha sonra aynı zamanda İ.K’nin şoförlüğünü yaptığı komiserin gelerek “siz nasıl polise kafa tutarsınız’ diye kendilerine yarım saat boyunca kaba dayak atıp küfür ettiğini, avukat istediklerinde bu taleplerinin reddedildiğini, yakınlarına haber vermelerine bile izin verilmediğini, karakolda bekletildiklerini ileri sürdü. Sağlık kontrolünden geçirilerek darp raporu almalarına rağmen karakolda şikâyetçi olamadıklarını Polis İ.K’nin ise kendilerinden şikâyetçi olduğunu anlatan Doğan, ‘Görevli polis memuruna mukavemet ve kamu aracına zarar vermek’ suçlamasıyla savcılığa çıkarıldıklarını savcının kendilerini görmeden serbest bıraktığını anlattı. Doğan, yaşadıklarını unutamadığını, kendilerini döven ve hakaret eden polisler hakkında suç duyurusunda bulunacağını ifade etti. (“İleri demokrasi uygulama merkezi BEYOĞLU EMNİYETİ'NDE İŞKENCE”, http://www.evrensel.net, 07.06.2011) 47- 6 Haziran 2011 günü 28 yaşındaki Volkan Karakuş adlı kişi, saat 20.00 sıralarında Kartal Petrol-İş Mahallesinde bulunan Süleyman Demirel Lisesi yakınlarında içinde 4 polisin bulunduğu bir araç tarafından ‘Burada ne işin var‘ denilerek durdurulması ve kendisinin de ‘Benimle bu şekilde konuşamazsınız’ yanıtı üzerine zorla polis otosuna bindirilerek karakol yerine Kartal Endüstri Meslek Lisesinin tenha olan arka sokağına götürüldüğünü elleri arkadan kelepçeli olduğu halde yanında oturan iki polisin özellikle böbreklerini hedef alınarak yumrukladığını, hayâlarının sıkıldığını, suratının yumruklanıp, gırtlağının sıkılarak ağza alınmayacak küfürlere maruz kaldığını ileri sürdü. Kartal Yavuz Selim hastanesine götürülen Karakuş doktor muayenesinde işkence gördüğünü söylemesine rağmen rapor düzenlenmediğini, muayeneden sonra götürüldüğü Kartal Merkez Karakolunda nezaret yerine kamera bulunmayan avukat görüşme odasına konulduğunu ve burada yanına daha önce arabada kendisini darp eden bir polisin gelip “ayağına ve kulağına vurmak” suretiyle kendisini tekrar darp ettiğini belirtti. (“İşkencede ustalık dönemi İZ BIRAKMADAN...”, http://www.evrensel.net, 10.06.2011) 48- Ankara'daki Hopa eyleminde gözaltına alınanlar polis otobüsü ve emniyette 'darp, taciz ve hakarete' uğradıklarını iddia ettiler. Yaşadıklarını gözyaşlarıyla anlatan BES üyesi Hacı Özkan "Orada yaşadıklarımı anama diyemedim. Umarım bu işkenceyi yapanlar analarına söyleyebilmişlerdir" dedi. Mülkiyeliler Birliği’nde yapılan toplantıda, 4 gün gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakılan Hacı Özkan (BES Danıştay Temsilcisi), Hüseyin Gölpınar (BES üyesi), Bülent Teoman Özkan (ÇHD üyesi Avukat), Özden Kaya (KESK’e bağlı sendikanın yöneticisi) kendilerine yapılan işkenceyi basına anlattı. Basın toplantısının ardından emniyette “kötü muamele gördüklerini” söyleyen eylemciler, polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. (“İşkenceyi anama diyemedim”, http://www.radikal.com.tr, 10.06.2011) 49- Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adayı Faysal Sarıyıldız'ın seçimi kazanmasını kutlayan kitleye yapılan polis müdahalesi sırasında atılan gaz bombalarından biri 12 yaşındaki M.A’nın kafasına isabet etti. M.A. tedavisi yapılmak üzere Cizre Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. (“Cizre'de polisin attığı gaz bombası bir çocuğu yaraladı”, http://www.diclehaber.com, 12.06.2011) 44 50- Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nun Van, Hakkâri ve Ağrı'nın Doğubayazıt İlçesi'nde yaptığı seçim kutlamasına polisin gaz bombası ve tazyikli suyla sert müdahalesi sonucu aralarında çocukların da bulunduğu çok sayıda kişi yaralandı. Yine Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesinde yapılan seçim kutlaması sırasında kitleye müdahale eden polislerin sıktığı tazyikli su sırasında araç üzerinden yere düşen Mehmet Akbaş isimli yurttaşın kolu kırıldı. Akbaş, Doğubayazıt Devlet Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Hakkâri’de ise seçim sonuçların açıklanmasının ardından eşi ve iki çocuğunu da yanına alarak aracıyla kutlamalara katılan Tarık Yarcı adlı yurttaşın beş yaşındaki oğlu, atılan bir taş ile kafasından yaralandı. Hakkâri Devlet Hastanesinde tedavi altına alınan Yarcı’nın başı pansuman edildikten sonra taburcu edildi. (“Kutlamalara polis müdahale etti, hastaneler yaralılarla taştı”, http://www.diclehaber.com, 13.06.2011) 51- Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku’ndan Urfa Milletvekili seçilen İbrahim Binici'nin basına yansıyan haberlerde yaklaşık 4 bin oyunun silinmesi üzerine Urfa Adliyesine yürümek isteyen binlerce kişiye polis, gaz bombası, kalas ve coplarla müdahale etti. Yapılan müdahale sonucunda belediye binasının arkasındaki evine gittiğini söyleyen ve 10 gün iş göremez raporu alan 28 yaşındaki Mehmet Ali Fidan ile onlarca polis tarafından tekme, tokat ve coplarla dövüldüğünü belirten BDP Kadın Meclisi üyesi Ajda İnci ve olay gecesi polisler tarafından yaralanan Ali Polat, savcılığa suç duyurusunda bulundu. (“Urfa'daki ihlallerle ilgili suç duyurusu”, http://www.diclehaber.com, 14.06.2011) 52- Hakkâri’nin Yüksekova İlçesi'nde Abdullah Canan Köprüsü karşısındaki kav- şakta bulunan çocukların üzerine zırhlı araca taş attıkları gerekçesiyle gaz bombası atıldı. Zırhlı araçtan atılan gaz bombası sonucu 4 yaşındaki V.Ç. ağzından yaralandı. Olay yerindeki yurttaşlar tarafından Yüksekova Devlet Hastanesi'ne kaldırılan V.Ç. tedavi altına alındı. (“Yüksekova'da 4 yaşındaki çocuk gaz bombasıyla yaralandı”, http://www.diclehaber.com, 14.06.2011) 53- Seçimlere 2 gün kala gözaltına alınan, kapatılan DTP ve BDP'nin Bingöl eski İl Başkanı Avukat Ömer Faruk Ersöz tutuklandı. Ersöz'ün avukatı Zihni Karaaslan, müvekkili Ersöz'ün emniyete götürüldüğü esnada işkenceye maruz kaldığını belirterek, burnunda, kafasında ve kaburgalarında kırıklar; kol, bacak ve vücudunun çeşitli yerlerinde ise zedelenme ve çürükler olduğunu, müvekkiline yol boyunca hakaret edildiğini ifade etti. Karaslan, müvekkiline işkence yapan polisler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu belirtti. Ersöz'ün işkence gördüğü, adliyede çekilen fotoğraflarına yansıdı. (“Avukat Ömer Faruk Ersöz'e gözaltında işkence”, http://www.diclehaber.com, 15.06.2011) 54- İstanbul Bostancı'da bulunan Dedikodulu Restoran'da 8 Haziran'da yemeğe giden Ümit Kılıç, Gülay Efe ve Y.Ç adlı yurttaşlar, fotoğraf çektirdikleri esnada Ümit Kılıç'ın zafer işareti yapması üzerine saldırıya uğradılar. Restoran çalışanları, hesabı ödedikten sonra ayrılan 3 yurttaşın önünü keserek Gülay Efe ve Y.Ç.’yi darp ederek restoranın otoparkına aldılar. Ümit Kılıç ise restoranın kapısı önünde dakikalarca darp edildi. Yine, adı geçen gençler olay yerine gelen polisler tarafından da hem olay yerinde hem de götürüldükleri Küçükyalı Polis Karakolunun nezarethanesinde darp edil- 45 diler. Üç kişi kendilerini darp eden işletme sahibi ve çalışanların yanı sıra söz konusu polisler hakkında Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. (“Zafer işareti yapan gençler darp edildi”, http://www.diclehaber.com, 15.06.2011) 55- 12.06.2011 günü Şırnak'ta Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adaylarının seçimi kazanmasını kutlayan kitlenin üzerine el bombası atılması sonucunda 3'ü ağır 11 kişi yaralandı. Olayda ağır yaralanan Yahya Turan, Batman Dünya Hastanesi'ne kaldırıldı. Amcası, Turan’ın hayati tehlikeyi atlatamadığını bildirdi. Yine Siirt'teki polis müdahalesinde kafasına aldığı darbe nedeniyle ağır yaralanan 75 yaşındaki Halime Kayar ve Vecide Gönül’ün de aynı hastanede tedavisi devam ediyor. (“Şırnak ve Siirt'te yaralanan Turan ve Kayar'ın hayati tehlikesi sürüyor”, http://www.diclehaber.com, 16.06.2011) 56- Urfa İl Emniyet Müdürlüğü polislerinin seçim gecesi adliye önüne yürüyen kitleye müdahalesi esnasında akrabalarının evine gitmek için durakta bekleyen ve Mardin'in Nusaybin İlçesi'ndeki bir dershanede matematik öğretmeni olarak çalışan Bilal Bozkoyun, gazdan korunmak için sığındığı binadan polisler tarafından çıkartıldığını iddia etti. Önce Urfa TEM Şube Müdürü’nün telsizi ile kafasına vurduğunu söyleyen Bozkoyun, daha sonra diğer polisler tarafından yerde coplandığını ve dövüldüğünü, Sarayönü Polis Karakolu'na götürüldüğünü ifade etti. Çıkarıldığı Harran Üniversitesi Araştırma Hastanesi’nde yapılan muayenesi sonucunda '5 gün iş göremez' raporu alan Bozkoyun, gözaltında iken polislerin kendisine “şikâyetçi olmayın” anlamında telkinlerde bulunduğunu, buna rağmen Urfa Cumhuriyet Savcılığı'na TEM Şube Müdürü ve darp eden polisler hakkında suç duyurusunda bulunduğunu söyledi. (“Urfa'da polis şiddetine suç duyurusu”, http://www.diclehaber.com, 18.06.2011) 57- YSK'nın Hatip Dicle'nin milletvekilliğini düşürmesini protesto etmek isteyenler tarafından Mardin’in Nusaybin İlçesi'nde düzenlenen yürüyüşe izin verilmemesi üzerine yapılan oturma eyleminin ardından polisin yaptığı tazyikli su ve gaz bombalı müdahale sonrasında başına gaz bombası isabet eden 56 yaşındaki Nezir Gecidibi ve 5 kişi yaralandı. (“Nusaybin'de gergin gece: 5 yaralı”, http://www.cnnturk.com, 24.06.2011) 58- Sivas katliamı anma etkinliğinin duyurusunu yapmak için 26 Haziran'da Sarıgazi merkezde bir stand açan Sami Tunca polisler tarafından yapılan kimlik kontrolü sonucunda ilgili davadan beraat ettiğini ifade etmesine rağmen “aranan kişilerden olduğu” gerekçesiyle darp edilerek gözaltına alındığını iddia etti. Tunca’ya göre, gözaltına aldıktan sonra iki polis tarafından arabayla tenha bir yere götürülüp saldırıya uğradı. Daha sonra götürüldüğü karakolda da sırtında sandalye kırılarak ve kafası yere vurularak darp edildi. Sami Tunca ile birlikte saçlarından tutulup sürüklenerek gözaltına alınan üç kadının da avukatlığını yapan Sevinç Sarıkaya’nın ise müvekkilleri ile görüşmeye gittiği karakoldaki polisler tarafından "Bu davaya bakarsanız size muamelemiz bu olur", "sizin gibi avukatlar böyledir, göreceksiniz gününüzü" gibi sözlerle tehdit edildiği belirtildi. (“Sarıgazi Olayları Basın Açıklaması Gözaltında İşkence, Avukata Tehdit”, http://www2.bianet.org, 28.06.2011) 46 59- Yüksek Seçim Kurulu’nun Diyarbakır Milletvekili Hatip Dicle’nin vekilliğini düşürmesi ve tutuklu 5 milletvekilinin tahliye edilmemesini protesto etmek amacıyla düzenlenen yürüyüşte polisin attığı gaz bombasıyla Hüseyin Caruş adlı kişi sol gözünü kaybetti. Baba Hüseyin Caruş sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. (“Gaz bombasıyla sol gözünü yitiren Caruş taburcu edildi”, http://www.diclehaber.com, 29.06.2011) 60- 12 Haziran milletvekili genel seçimlerinde seçim gecesi Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku milletvekillerinin seçim zaferi kutlanırken yaşanan patlamada yaralananları hastaneye götüren kitleye polisin gaz bombası atması sonucu fenalaşan ve Cizre Devlet Hastanesi’ne kaldırılan 54 yaşındaki Hatice İdin’in durumunun kötüye gitmesi üzerine kaldırıldığı Batman Özel Dünya Hastanesi’nde beyin ölümünün gerçekleştiği söylendi. Doktorları, ilk müdahalenin geç yapılmasından ötürü beyin ölümünün gerçekleştiğini söylerken İdin’in kızı Akide İdin de annesinin hipertansiyon hastası olduğunu ve olaylarda yaralandıktan sonra hastaneye kaldırıldığını, polisin o sırada hastaneye onlarca gaz bombası attığını ve bu yüzden doktorların annesine ilk müdahaleyi yapamadığını söyledi. (“Polis terörünün son kurbanı“, http://www.evrensel.net, 29.06.2011) 61- Kartal'da kendileri gibi emniyet şeridini kullanan sivil plakalı polis aracındaki polise kimlik soran Ümit Karagöz ve kardeşi Niyazi Karagöz, polisin telefonla arkadaşlarına haber vermesi üzerine olay yerine gelen 15 polis tarafından feci şekilde dövüldüklerini yere yatırılıp tekmelendiklerini, polis merkezine götürülürken otomobilde de yumruklandıklarını iddia etti- ler. Hastaneden darp ve cebir raporu alan kardeşler, polisin şikâyetçi olmamaları için kâğıt imzalattığını, ”sizi bir hafta takip edeceğiz, uslu durun” diyerek tehdit ettiğini iddia ettiler. Ümit Karagöz ve Niyazi Karagöz, olayın ertesi günü Kartal Cumhuriyet Başsavcılığı'na giderek polisler hakkında suç duyurusunda bulundular. Savcılığın Kartal Adli Tıp Şube Müdürlüğü'ne sevk ettiği kardeşler, darp raporu aldılar. (“Sen misin polise kimlik soran”, http://www.takvim.com.tr, 29.06.2011) 62- Nusaybin’de önceki gün demiryolu üzerinde eylem yapan gençler ve polisler arasında çıkan çatışma sırasında evinin bahçe kapısında oturan 73 yaşındaki Adile Savcı, ayağına gaz bombası isabet etmesi sonucu yaralandı. Diz kapağının üstüne isabet eden gaz bombası nedeniyle Nusaybin Devlet Hastanesine kaldırılarak tedavi altına alınan Savcı, ayağı pansuman edildikten sonra taburcu edildi. (“Gaz terörü’ tam gaz”, http://evrensel.net, 05.07.2011) 63- Van’da Abdullah Savur adlı bir yurttaş, çalıştığı iş yerinden çıkarak Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan TEKEL binası önünden geçerken resmi giysili bir polisle omuz omuza çarpışması üzerine çarptığı polis tarafından TEKEL binası önünde sürekli nöbet tutan polislerin olduğu yere sürüklendiğini ileri sürdü. Orada nöbet tutan polisler tarafından biber gazı sıkılarak, tekme tokatla sokak ortasında dövüldüğünü ifade eden Savur, özellikle kafasına aldığı telsiz darbesiyle baygınlık geçirdiğini öne sürdü. Olay yerinde bulunan yurttaşlar tarafından Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan Savur'un kafasına 5 dikiş atıldı. Hastanede "Hayati tehlikesi olmadığı" 47 yönünde doktor raporu alan Savur gözaltına alındı. (“O'nu bu hale polisler getirdi!”, http://www.ozgur-gundem.com, 09.07.2011) 64- 10.07.2011 günü gece saat 23:00 sularında İstiklal Caddesi Mis Sokak'ta bulunan sivil polislerin, etraftaki eğlence mekanlarında oturan çok sayıda kişinin gözü önünde ismi öğrenilemeyen ve suçunun ne olduğu bilinmeyen 15-16 yaşındaki bir çocuğu tekme tokat ve telsizle yaklaşık 20 dakika feci şekilde dövüp, kafasındaki kanları temizlemek için birkaç şişe su döküp yerde sürükleyerek Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü'nde gözaltına alması, fotoğraflarıyla Fırat Haber Ajansı’nda haber konusu oldu. (“Mis Sokak'ta çocuğa polis işkencesi”, www.firatnews.com, 11.07.2011) 65- İzmir Karabağlar'da 16 Temmuz 2011 gecesi eşiyle birlikte bir müzikholde eğlenmeye giden Fevziye Cengiz (37), müzikhole gelen ve kimlik kontrolü yapan resmi üniformalı ve sivil polislere “kimliğinin yanında olmadığını, otomobilde olduğunu ve eşinin almaya gittiğini” söyleyince gözaltına alınmak istedi. Duruma itiraz eden Cengiz, darp edilerek ve elleri kelepçelenerek zorla gözaltına alındı. Götürüldüğü Karabağlar Polis Karakolu'nda da iki polis tarafından yere fırlatılarak tekme tokat 10 dakika süreyle dövüldü. Olayın ardından suç duyurusunda bulunuldu. Emniyet yetkilileri ise Fevziye Cengiz’in alkollü olduğu ve polise saldıranın asıl kendisi olduğunu iddia ederek şikâyetçi oldu. (“Gözaltına itiraza karakol dayağı, http://www.sabah.com.tr, 19.07.2011) 66- Silopi ilçesinde, 24 Temmuz 2011 günü çıkan olaylarda yaralanan ve hastane- de yaşamını yitiren 13 yaşındaki Doğan Teyboğa'nın toprağa verilmesinden sonra çıkan olaylarda polisin gaz bombası ve tazyikli su ile yaptığı müdahale sırasında 8 yaşındaki Zeynep Ödük başından yaralandı. Hastaneye kaldırılan Ödük' ün gaz bombası kovanından yaralandığı iddia edilirken, sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi. (“Çıkan olaylarda 8 yaşında bir kız çocuğu yaralandı”, http://www.dha.com.tr, 27.07.2011) 67- Şırnak'ın Silopi İlçesi'nde kafasına isabet eden gaz bombası sonucu yaşamını yitiren 13 yaşındaki Doğan Tayboğa için düzenlenen eyleme polisin müdahalesinde, 12 yaşındaki Şöreş Ürün isimli çocuk kafasına isabet eden gaz bombası sonucu yaralandı. Silopi Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Ürün, durumunun ağırlaşması üzerine Şırnak Devlet Hastanesi'ne sevk edildi. (“Silopi'de bir çocuk daha gaz bombası ile yaralandı” http://www.evrensel.net, 27.07.2011) 68- Yaşamını yitiren HPG’li Sıddık Öztürk için kurulan taziye çadırına doğru Malatya Vatan Mahallesi’nde yürüyüşe geçen kitleye polis tarafından gaz bombası ve tazyikli suyla yapılan müdahalede, Rahim Karahan (40) isimli yurttaş, gaz bombasının yüzüne isabet etmesi sonucu ağır yaralandı. Doğubayezıt Mediza Hastanesi’ne kaldırılan Karahan’ın yüzünün, atılan gaz bombasından parçalandığı ve ameliyat edileceği, durumunun ağır olduğu belirtildi. (“Öztürk ile Çoban’ı binlerce kişi uğurladı”, http://www.ozgur-gundem.com, 28.07.2011) 69- Diyarbakır'ın Merkez Sur İlçesi Cemal Yılmaz Mahallesi'nde devriye gezen polisler ile mahalle sakinleri arasında çıkan 48 tartışmanın kavgaya dönüşmesi sonucunda polisler 20 yaşındaki Çiftçi'ye ateş ederek başından vurdu. Çiftçi'nin hayatını kaybettiği öğrenildi. (“Diyarbakır'da 20 Yaşındaki Çiftçi, Polis Kurşunuyla Öldü”, http://bianet.org, 29.07.2011) 70- 3 Ağustos 2011 günü gece yarısı Antalya Cumhuriyet Mahallesi’ndeki bir akaryakıt istasyonuna otomobili ile gelip yakıt almak isteyen polis memuru C.A., bu sırada başka müşteri ile ilgilenen pompacı Derviş Mehmet Alparslan’ın kendisine öncelik tanımasını istedi. İsteği karşılık bulmayınca Alparslan’a önce aracının içinden küfür etti daha sonra olayın büyümemesi için oradan uzaklaşan Alparslan’ın üzerine yürüyüp, kafa atarak yere düşürdü, Tekme ve yumruk darbeleri ile darp etti. Saldırı anı istasyonun güvenlik kameraları tarafından görüntülenirken, yediği dayağın etkisiyle baygınlık geçiren Alparslan hastaneye kaldırıldı. Hastanenin acil servisinden 3 gün, plastik cerrahi servisinden de 7 gün iş göremez raporu alan Derviş Mehmet Alparslan, ifadesini alan polislerin davadan vazgeçmesini istemelerine rağmen şikâyetinden vazgeçmedi. (“Her yumrukta 'ben polisim' dedi!”, http://gundem.milliyet.com.tr, 04.08.2011) 71- Mersin Akdeniz İlçesi Yenipazar Mahallesinde 5 Ağustos 2011 tarihinde gece, gençlerle polis arasında çıkan çatışmada Bedirhan Taş adlı kişi dükkânında oturduğu esnada polisin attığı gaz bombası sonucu omzundan yaralandı. Olaya tepki gösteren Taş, polisin keyfi bir şekilde gaz bombası attığını söyledi. (“Yine plastik mermi terörü”, http://www.firatnews.com, 06.08.2011) 72- Siirt Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne bağlı polisler, Ulus, İnönü ve Kooperatif Mahalleleri’nde 9 Ağustos 2011 günü sabahı birçok eve eş zamanlı baskın yaptı. Yapılan aramalarda 7 çocuk gözaltına alındı. M.E. (16), H. İ. S. (15), K.S. (17), A.S. (15) ve ismi öğrenilemeyen 2 çocuğun gözaltına alınırken polislerce darp edildiği aileleri tarafından belirtildi. (“Siirt’te 7 çocuk gözaltında”, www.yeniozgurpolitika.org, 10.08.2011) 73- Muş Alparslan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat İnanç, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı onuruna 11 Ağustos 2011 günü polisevinde verilen iftar sonrasında, kendi makam şoförü ile Muş Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürü Ersan Özkan arasında bilinmeyen nedenle tartışma çıktığını, tartışmanın büyümesi üzerine kendisinin de olaya dahil olmasıyla Güvenlik Şube Müdürü Ersan Özkan ve bir polis tarafından kendisinin, şoförünün ve basın müşavirinin hakaret ve tehdit edilip dövüldüğünü iddia etti. Emniyet Müdürlüğü'nün bir süredir Alparslan Üniversitesi'ne karşı 'yıpratıcı girişimleri olduğunu' söyleyen Rektör Prof. Dr. Nihat İnanç, dayak olayının ardından savcılığa suç duyurusunda bulunarak dayak olayını yargıya taşıdıklarını söyledi. (“Rektörden inanılmaz iddia!”, http://www.dha.com.tr, 13.08.2011) 74- İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi'nde basın toplantısı düzenleyen Lokman Acar, 9 Ağustos günü Anıttepe'de bir çeşmede su içtikten sonra karşıya geçerken bir polisin yaklaşarak kendisine çelme taktığını, bu sırada yere düştüğünü, ardından üç polisin yerde kendisini dövmeye başladığını, ne olduğunu anlamadan koluna kelepçe takılarak Çankaya Polis Karakolu'na götürüldüğünü, orada üzerinde 'şahıs kaçarken yakalanmıştır' diye yazdığı için tutanağı imzalamayı reddettiğini, 49 Alpay isimli polisin 'imzalamazsan ve suç duyurusunda bulunursan kafana sıkarım' diyerek kendisini tehdit ettiğini” söyledi. Daha sonra Emniyet Genel Müdürlüğü'ne götürülüp oradan yarım saat sonra serbest bırakıldığını söyleyen Acar, götürüldüğü hastanede kolundaki kırığın tespit edildiğini ve alçıya alındığını, olayın ardından savcılığa giderek suç duyurusunda bulunduğunu söyledi. (“Ankara polisi kol kırdı”, http://www.etha.com.tr, 15.08.2011) 75- Oturduğu Tarlabaşı'nda çocuklarına ve hasta eşine bakabilmek için sokakta kurduğu tezgahta sigara satan Selma Yıldırım, Taksim Merkez İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı sivil polisler tarafından önce ağza alınmayacak küfürlere maruz kaldı, daha sonra tartaklanarak darp edildi. Bununla yetinmeyen sivil polisler, olay yerinde toplanan insanların tepki göstermesi üzerine, Selma Yıldırım'a gözdağı vermek için kendisine tezgâhta yardım eden 13 yaşındaki oğlunu apar topar gözaltına aldı. Selma Yıldırım, aynı çevrede tezgâh açıp sigara satan Ordulu ve Tekirdağlı üç kişiye dokunmayan sivil polislerin kendisini Kürt olduğu için hedef seçtiğine dikkat çekti. (“Kağıt mendil satan kadına polis şiddeti”, www.firatnews.com, 15.08.2011) 76- 11.08.2011 günü Samsun'un İlkadım İlçesi 19 Mayıs Mahallesi'nde esnaflık yapan aynı zamanda Tekkeköy Belediyesi AK Parti Meclis üyesi 40 yaşındaki Recep Kılıç, işyerinin mobilyalarını getiren kamyonun malzemeleri boşaltmak için ara sokaklardan birinde durarak trafiği kapatması üzerine olay yerine gelen trafik polisleri tarafından önce tekme tokat dövüldü, daha sonra kafasına vurulan telsiz ile yere düştüğünde biber gazı sıkılarak etkisiz hale getirildi. Bir arkadaşının arabasıyla hasta- neye kaldırılarak tedavi altına alınan Recep Kılıç'a doktor 10 gün iş göremez raporu verdi. Kendisini döven polislerden şikâyetçi olunca olaya karışan 3 polis memuru hakkında adli ve idari soruşturma başlatıldığı belirtildi. (“Ak Partili Meclis Üyesi polisle kavga etti”, http://www.dha.com.tr, 21.08.2011) 77- İzmir'de bir eczanede çalışan Ahmet Çıngıl isimli kişi, alkollü olarak trafik ekiplerine yakalanıp kan tahlili yaptırmak isteyince, önce polisler tarafından gözüne biber gazı sıkıldı daha sonra götürüldüğü Balçova Salih İşgören Polis Karakolu'nda tutulan tutanağa itiraz edince oradaki polisler tarafından dövüldü. 10 gün hastanede yatan Çıngıl olay ile ilgili olarak savcılığa suç duyurusunda bulundu. Olaya karışan ve 3'er günlük rapor alan iki trafik polisi ise “Çıngıl'ın alkollü olarak kaçmak isteyince yakalandığını, kelepçe vurularak karakola götürüldüğünü, burada alkolün etkisiyle trafik polis memurlarına yumruk attığını, etkisiz hale getirilirken de kafasını yere vurduğunu öne sürerek karşı şikâyette bulundu. (“Karakolda dayak iddiası “, http://www.cnnturk.com, 23.08.2011) 78- Ankara’da oturan Kemal Tunç isimli şahıs 17.08.2001 günü bacanağından şikâyetçi olmak için gittiği Mamak Akdere karakolunda, bacanağı ile kısa bir konuşma yapan iki polisin, fiili bir harekette bulunmadığı halde aniden kendisine biber gazı sıktığını, daha sonra karakoldaki diğer 810 polisin kendisine saldırıp, ters kelepçe ile yere yatırıp işkence yaptıklarını iddia etti. Kelepçeli halde nezarette tutulan ve sabah 5.30 civarında bırakıldığını söyleyen Tunç, kendisinin Kürt olduğu için bacanağı ve ailesi tarafından dışlandığını ve polislerin de Kürt olduğundan dolayı kendisine işkence yaptıklarını söyledi. Olay sonrasın- 50 da da polisler tarafından şikâyetçi olmaması yönünde tehdit edildiğini söyleyen Tunç, şikâyetini asla geri almayacağını söyledi. (“Polisin gazlı dayak fantezisi”, http://www.evrensel.net, 24.08.2011) 79- İzmir’de avukatlık yapan İbrahim Polat, müvekkilinin ve yakınlarının dövülerek nezarete atılması olayına ilişkin olarak görevini yaparken polislerin “Sen ne biçim avukatsın. Bizim işimize karışma” diyerek zorla avukatlık kimliğini alıp bilgisayardan suç kaydının olup olmadığına baktıklarını, karakolda bulunduğu süre boyunca fiziksel ve psikolojik baskı yapılarak, sözlü ve fiziki şiddete maruz kaldığını ve bu polislerden şikâyetçi olduğunu söyledi. (“Avukata dayak iddiası”, http://www.sabah.com.tr, 25.08.2011) 80- Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde, Gülhane Askeri Tıp Fakültesi tarafından verilen raporla psikolojik sorunları olduğu belgelenen 1980 doğumlu Metin Arslan’ın 7 Eylül 2011 günü Cumhuriyet Mahallesi’nde yoldan geçerken şüpheli diye gözaltına alınarak, Çınar Emniyet Müdürlüğü’ne götürülüp işkence gördüğü ve gördüğü işkence sonucu fenalaşarak Çınar Entegre Hastanesi’ne kaldırıldığı bildirildi. Aile, sorumlu polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. (“Gözaltında işkence”, http://www.ozgur-gundem.com, 11.09.2011) 81- Şırnak ve Cizre'de düzenlenen baskınlarda 35 kişinin gözaltına alınmasını protesto etmek için Silopi İlçesi Cudi Mahallesinde bir araya gelerek İpek Yolu üzerine yürümek isteyen kitleye, polisin gaz bombasıyla müdahale etmesi sonucunda başına gaz bombası isabet eden 17 yaşındaki E.K. ağır yaralandı. Hastaneye kaldırılan E.K. başından akan kanın bir türlü durdurulamaması üzerine Batman’a sevk edildi. (“Silopi'de başına gaz bombası isabet eden bir çocuk ağır yaralandı”, http://firatnews.eu, 18.09.2011) 82- Çorum’da Eti Lisesi önünde okullarda zorunlu din derslerinin kaldırılmasını istemek amacıyla basın açıklaması yapmak isteyen Çorum Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı Halil Top ve İbrahim Eral, Hüseyin Gezer, Devrim Top ve Coşkun C. adlı dernek üyeleri yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı. (“Zorunlu din dersi kaldırılsın' diyene dayak”, http://www.cumhuriyet.com.tr, 20.09.2011) 83- İstanbul Beyoğlu’nda bir apartmanda kapıcılık yapan Aydın Eriş, otomobilini park ettiği yerden çekmek isteyen trafik polisleri ve çekicideki görevli tarafından dövülerek hastanelik edildi. “Beyin travması geçirdiğini, 2 dişinin kırıldığını, vücudunda darp nedeniyle ezilme olduğunu” söyleyen Eriş’in eşi Keziban Eriş, polisleri işkence yapmaktan savcılığa şikâyet etti. (“Polisin işkencesi sonucu beyin travması geçirdi”, http://firatnews.eu, 21.09.2011) 84- Ağustos ayında Siirt’in Pervari ilçe merkezinde yaşanan çatışmanın ardından giriş çıkışların asker ve polis tarafından kontrol altına alındığı Pervari’de, Van’dan Pervari’ye gelen bir minibüsün içinde bulunan PTT Şubesi’nde güvenlik görevlisi olarak çalışan İbrahim Cengiz, ilçe girişinde polisler tarafından durdurulduklarını, yapılan çok sıkı aramadan sonra kendisinin de minibüsten indirilip polis tarafından ölümle tehdit edildiğini ve can güvenliğinin olmadığını belirtti. (“Ölümle tehdit edildi”, http://www.ozgur-gundem.com, 22.09.2011) 51 85- Başlattıkları "Kadına yönelik şiddete hayır, 1 milyon imza" adlı kampanya kapsamında Denizli Pamukkale Üniversitesi girişinde stant açan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyesi 10 üniversite öğrencisine, iddiaya göre, üniversitenin özel güvenlik görevlileri tarafından copla saldırıda bulunuldu. (“'Şiddete hayır' dediler dayak yediler”, http://gundem.milliyet.com.tr, 04.10.2011) 86- Şırnak'ın Silopi İlçesi, Yenişehir Mahallesi'nde Akrep tipi zırhlı aracın geçişi sırasında bir çocuğun araca taş attığı ve bunun üzerine sivil polislerin, Süleyman Demirel İlköğretim Okulu bahçesinde oyun oynayan öğrencilerin üzerine gaz bombası attığı, bahçede oynayan 7 çocuğun atılan gaz bombasının etkisiyle baygınlık geçirdiği bildirildi. Yaşları 8 ile 12 arasında olan öğrenciler ambulanslarla hastaneye kaldırılarak oksijen verildi. (“Silopi'de okula gaz bombası: 7 öğrenci fenalaştı”, http://www.birgun.net, 06.10.2011) 87- Ezilenlerin Sosyalist Partisi tarafından yapılan açıklamada; 7 Ekim 2011 günü Liseli Öğrenci Birliği'nden öğrenciler tarafından Maltepe Ertuğrul Gazi Lisesi'nde yapılmak istenen Che'yi anma etkinliğine polis tarafından zırhlı araç, MP-5 tüfekler, biber gazı ve elektrikli cop kullanılarak müdahale edildiği belirtildi. LÖB'den öğrencilerin, Maltepe İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı çevik kuvvet ekipleri ile Gülsuyu Şehit Saffet Okumuş Polis Merkezi'nde görevli polisler hakkında kaba dayak ve elektrikli copla işkenceye uğradıkları gerekçesiyle suç duyurusunda bulunacakları bildirildi. (“Liseli Öğrencilerden Suç Duyurusu”, http://bianet.org, 10.10.2011) 88- Mardin'in Kızıltepe, Midyat ve Nusaybin ilçelerinde düzenlenen Abdullah Öcalan'ın Suriye'yi terk etmesinin yıldönümü olan 9 Ekim'i (1998) protesto eylemlerine polisin gaz bombasıyla müdahalesi sonucunda çevrede bulunan 3 yaşındaki Y.E ve 60 yaşındaki Hikmiye Aktaş başlarından yaralandı. (“Yine Gaz Bombası: Biri Çocuk İki Yaralı”, http://bianet.org, 10.10.2011) 89- Gözaltına alınan Jiyan Orhan adlı oğlu hakkında bilgi almak için Mersin Adliyesi önünde bekleyen Emine Orhan “Polislerin kimlik sorması ve kimliğinin üzerinde olmaması nedeniyle polislerin kendisine adliyenin önünde bekleyemeyeceğini” söylediklerini, kendisinin de adliyenin bulunduğu caddenin karşı tarafındaki kaldırımda oturarak beklemeye başladığını” söyledi. Bir süre sonra polislerin tekrar yanına gelip “Burada da bekleyemezsin” diyerek kendisiyle tartışmaya başladıklarını, oradan kalkmayınca da polisler tarafından dövülerek gözaltına alındığını ifade eden Emine Orhan, götürüldüğü hastanede rapor verilmesine karşılık polislerin raporu kendisine vermediğini belirtti. Daha sonra Soğuksu Karakoluna götürüldüğünü söyleyen Emine Orhan, karakolda kendisini darp eden 4 polisten şikâyetçi olduğunu, ancak 4 polisin de “O da bizi dövdü, biz de şikâyetçiyiz” dediğini” ifade etti. Karakolda bulunduğu süre içerisinde kendisine polislerin defalarca hakaret ettiğini iddia eden Orhan, “Bana ‘Sen terörist annesisin’, ‘Sen militan annesisin’ deyip durdular” dedi. (“Anne olmak da suç”, http://www.evrensel.net, 11.10.2011) 90- ÇHD üyesi Avukat Bülent Kurt gözaltındaki müvekkillerine hukuki yardımda bulunmak için 22.09.2011 günü gittiği Aksaray Şehit Vedat Ulusoy Polis 52 Merkezi’nde müvekkillerine yapılan hukuksuzluklara itiraz etmesi üzerine polislerin saldırısına uğradığını, nezarethaneye konulduğunu, işinin yapılmasının engellendiğini ve bunların, müvekkillerinin Kürt olmasından dolayı yapıldığını iddia etti. (“Avukata Kürt müvekkil dayağı”, http://haber.sol.org.tr, 11.10.2011) 91- Mardin’in Nusaybin ilçesinde okullarda şiddet uygulandığı iddiasıyla yapılan basın açıklamasının ardından 9-13 yaşlarındaki 15 çocuğun, Zeynel Abidin Mahallesi'nde yolu kapattığı gerekçesiyle polisler tarafından tek tek yakalanıp panzerin önünde oturtularak dövüldüğü iddia edildi. (“Nusaybin'de eylemci çocuklara polis dayağı”, http://www.sabah.com.tr, 13.10.2011) 92- Rize’de 12.10.2011 günü alkol aldıktan sonra gece saat 02.30 sıralarında evine giderken sıkışıp valilik binası duvarına işeyen kamu kurumunda 35 yıllık devlet memuru 54 yaşındaki C.T, durumu fark eden valilik koruma polisleri ile tartışınca olay yerine gelen ekipten bir polis tarafından tokatlanarak yere düşürüldü. C.T. daha sonra bölgeden uzaklaştırıldı. Olaydan bir gün sonra Rize Emniyet Müdürlüğü’ne başvuran C.T.’nin şikâyetiyle Rize Emniyet Müdürü tarafından yapılan inceleme sonucunda tokat iddiasını ispat edecek görüntü veya alınmış bir rapor olmadığı gerekçesiyle inceleme takipsizlikle sonuçlandırıldı. (“Sen misin Valilik duvarına işeyen...”, http://gundem.milliyet.com.tr, 13.10.2011) 93- Mersin’de yapılan bir gösteriye katıldıkları gerekçesiyle 9 Ekim 2011 tarihinde gözaltına alınan 17 yaşındaki H.Y, F.Ö ve S.Ö adlı çocuklar; “emniyette defalarca şiddet gördüklerini, polislerin kendilerine, “Eğer bize yardımcı olur isim verir- seniz, buradan elinizi kolunuzu sallayarak çıkarsınız” dediklerini, söylenenleri kabul etmedikleri için de daha çok darp edildiklerini” söylediler. “6 saat boyunca dizleri üzerinde duvara dönük olarak bekletildiklerini ve tuvalete dahi gitmelerine izin verilmediğini belirterek, giydiği ayakkabının bağcıklarının sarı, kırmızı ve yeşil renkte olması nedeniyle daha fazla şiddete maruz kaldığını aktaran S.Ö (17) ise, “Beni ayrı bir odaya çekerek psikolojik baskı uyguladılar” dedi. (“Çocuklar karakol mağduru!”, http://www.evrensel.net, 14.10.2011) 94- Başbakan’ın da katıldığı İstanbul Üniversitesi Akademik Yıl Açılış töreninin yapıldığı Cemil Birsel konferans salonuna girmek isteyen ve çevrede protesto gösterisi yapan, gözaltına alındıktan sonra emniyetten ve savcılıktan serbest bırakılan öğrencilerden 4’ü işkence gördüğünü iddia ederek İstanbul Adalet Sarayı’na gidip gözaltılar sırasında görev alan polisler hakkında "işkence ve kötü muamele" yaptıkları iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. (“Gözaltına alınan öğrencilerden işkence iddiası”, http://gundem.milliyet.com.tr, 14.10.2011) 95- SDP İl Örgütü Yöneticilerinden Kadir Saraçoğlu, Mersin’in Toroslar İlçesi sınırlarında olan Çağdaşkent Lisesi’nde bulunan partisinin yasal dergisi DEV-LİS dergilerini almak ve müdür ile görüşmek üzere gittiği müdür odasında TEM polisleri tarafından elleri ters çevrilerek kendisinin ve partiden arkadaşı Dersim Dinçer ile birlikte zorla polis arabasına bindirildiğini belirtti. Gözaltına alındığını, polis otosunda dövüldüklerini, hakaretlere ve küfürlere maruz kaldıklarını, götürüldükleri Güneykent Polis Karakolu’nda ise işkence izleri görünmesin diye üzerine bir mont 53 atılarak, kaba dayakla 2 saat süreyle işkenceye uğradıklarını belirten Saraçoğlu, darp ve cebir raporu aldı. Saraçoğlu ve arkadaşı savcılıktan serbest bırakıldıktan sonra kendilerine işkence yapan polisler hakkında suç duyurusunda bulundular. (“Gözaltında polisler bize işkence yaptı”, http://firatnews.eu, 16.10.2011) 96- 19 yaşındaki Özgür Benol ve kadın arkadaşı, Cuma günü sabah saatlerinde İncirli’den bindikleri metrobüste Türkiye’deki adalet sistemini tartışmaya başladıkları sırada, onlara kulak veren ve bu tartışmadan memnun olmadığı için kendilerine müdahale eden sivil bir kadın polis tarafından önce “Özgür’ün kendisini taciz ettiği” bahanesi uydurularak sözlü saldırıda bulunuldu. Amacına ulaşamayan kadın polis, bu kez de “oynaşıyorsunuz” diyerek Benol ve arkadaşını, otobüste bulunan eşi Alperay Çakır ve kız kardeşiyle birlikte tekme tokat dövdü. Aldığı darbeler ile Benol’ün yüzü tanınmaz hale gelirken, genç kadının da vücudunun çeşitli yerlerinde morluklar oluştu. Özgür ve arkadaşı şikâyetçi olunca, kadın polis de dayak yiyen gençlerden “darp edildik” diyerek şikâyetçi oldu. (“Metrobüste sivil polis terörü”, http://gundem.milliyet.com.tr, 17.10.2011) 97- Şanlıurfa'da, 53 yaşındaki Ahmet Aslan, şeker hastası olan 45 yaşındaki eşi Saide Aslan'ı hastaneye götürmek isterken, Yunus Emre Caddesi üzerinde önünde giden polis aracından korna çalarak yol istediği için durdurulduğunu, polislerle aralarında yaşanan sözlü tartışmanın arbedeye dönüştüğünü, olay yerinden geçen ve kendisini korumak isteyen kişiler ile birlikte gözaltına alındığını, kendisi ile birlikte Zekeriya Çelik ve Ekrem Atay‘ın dövüldüğünü, polisler hakkında şiddet uygula- dıkları gerekçesiyle, polislerin de kendileri hakkında görev yaptırmamak için direnme ve mukavemet gösterme iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu ifade etti. (“Polislerden yol istedi, dayak geldi!”, http://www.cnnturk.com, 17.10.2011) 98- 02.10.2011 günü İstanbul Asmalı Mescid’de masa sandalyelerinin alınmasına ve müşterilerinin rahatsız edilmesine izin vermeyen Adem Bayram adlı işletmeci, 22 zabıta tarafından feci şekilde dövüldü. Zabıtanın elinden polisin kurtardığı Bayram, bir haftalık iş göremez raporu aldı. Kendisini darp eden zabıtaların kimliğinin bile olmadığını söyleyen Bayram, belediye ve zabıta hakkında suç duyurusunda bulundu. (“Beyoğlu kabadayıları”, http://www.taraf.com.tr, 20.10.2011) 99- 12 Ekim 2011 günü İstanbul Üniversitesi'nde Fen-Edebiyat Fakültesi'nin açılış töreni sonrasında Başbakan Erdoğan’ın makam aracına yumurta fırlatan Umut Pamuk, Beyazıt Polis Merkezi’nde kimliğine bakan karakol amirinin Diyarbakırlı olduğunu görünce ‘vatanını devletini seveceksin’ diyerek kendisini darp ettiğini, götürüldüğü emniyet müdürlüğünde ise çırılçıplak soyulup çömeltilip öksürtüldüğünü, onur kırıcı uygulamalara tabii tutulduğunu, odaya her gelen polisin başına vurmasından ötürü baygınlık geçirdiğini, daha sonra götürüldüğü tek kişilik odada kendisine yönelik ırkçı söylemlerde bulunulduğunu söyledi. (“Öğrenciye 'önce vatanını seveceksin' işkencesi”, www.firatnews.com, 22.10.2011) 100- Mardin’in Nusaybin ilçesinde 12 Ekim 2011 günü yürüyüş yapmak isteyen gençlere yapılan polis müdahalesi sonrasında 8 yaşındaki ilköğretim öğrencisi M.E.İ; “okuldan çıkarken kapı önündeki sivil 54 polisler tarafından “Bize neden taş atıyorsun?” diyerek sivil plakalı bir araca bindirilerek karakola götürüldüğünü, silahlarını göstererek kendisine birçok soru sorulduğunu, arkadaşlarının isimlerini söylemesi karşılığında kendisine dokunmayacakları vaadinde bulunularak ajanlık teklif edildiğini, kendisinin bir şey bilmediğini söylemesi üzerine polisler tarafından dövüldüğünü, kendisini eğdirip arkasından sanki top oynar gibi tekme attıklarını, bu sebeple yüzü ve burnunun ezildiğini, dudaklarının patladığını, 2 dişinin düştüğünü ve 1 dişinin de kırıldığını” söyledi. M.E.İ. kendisine işkence yapanlardan şikâyetçi olacağını söyledi. (“8 yaşındaki çocuğa da işkence”, http://www.evrensel.net, 26.10.2011) 101- Hopa Meslek Yüksekokulu’nda okuyan bir grup öğrencinin, Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde yaşanan saldırıları protesto etmek ve ölenleri anmak amacıyla düzenlediği gösteri yürüyüşü esnasında sağ görüşlü öğrenciler ile parkta oturan sol görüşlü öğrenciler arasında tartışma çıktı. Çıkan kavgaya polisin müdahale etmesi sonucunda 11 sol görüşlü öğrenci dövülerek gözaltına alındı. Öğrencilerden ikisi yaralandığı için Rize Devlet Hastanesi’ne sevk edilirken, Halkevleri Hopa Temsilcisi Kamil Ustabaş, olaylar sırasında kendisinin de tartaklandığını belirterek Hopa Emniyet Müdürü Mustafa Peker’in “Buranın amiri benim. Kafalarını, gözlerinizin önünde ezeceğim” diyerek kendisini tehdit ettiğini iddia etti. (“Hopa yine karıştı: 11 öğrenci gözaltında”, http://www.cumhuriyet.com.tr, 26.10.2011) 102- Diyarbakır'da, DTK ve BDP'nin çağrısı ile Malatya'da bekletilen 23 cenaze için Bağlar İlçesi 5 Nisan Mahallesi Özgür Yurttaş Derneği önünde bir araya gelen binlerce kişiye polis gaz bombaları ve tazyikli su ile müdahale etti. Müdahale sırasında onlarca çevik kuvvet polisi BDP Muş Milletvekilli Demir Çelik ile Batman Milletvekilli Ayla Akat Ata'nın üzerine çullanarak coplarla darp edip üzerlerine tazyikli su sıktı. (“Diyarbakır'da binlerce kişiye polis müdahalesi”, http://www.evrensel.net, 29.10.2011) 103- Birinci Amatör Küme'de Yahşihanspor ile Kırıkkalespor amatör takımları arasında oynanan maçta Yahşihanspor futbolcuları, hakeme itiraz edince gittikleri soyunma odası tünelinde ve kulüp aracının içerisinde çevik kuvvet polisleri tarafından biber gazı sıkılarak dayak yediler. Kırıkkale Devlet Hastanesi'ne kaldırılan 15 futbolcu tedavilerinin ardından Hürriyet Polis Merkezi'ne giderek suç duyurusunda bulundu. (“Hakeme itiraz edince dayak yediler”, http://www.sabah.com.tr, 29.10.2011) 104- Cizre’de askeri operasyonları protesto etmek için yapılan gösteriye polisin gaz bombaları ile müdahale etmesi sonucunda 11 yaşındaki Adil Aslan’ın burnuna gaz bombası isabet etti. Burun kemiği kırılan Aslan, Cizre Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Hayati tehlikesinin olmadığı bildirilen Aslan, ameliyata alındı. Ailesinin, şikayetçi olmaması için polis tarafından “tehdit edildiği” iddia edildi. (“Polis yine çocuk vurdu”, http://www.ozgur-gundem.com, 10.11.2011) 105- 28 Ekim 2011 tarihinden itibaren kendisinden haber alınamayan Ramazan Alaca (50) adlı yurttaş, 10.11.2011 günü bir çoban tarafından Adıyaman’ın Kahta ilçesi kırsalında ağaçta asılı halde bulundu. Şüpheli ölümden 3 gün önce Malatya Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polisler tarafından göz- 55 altına alındığı öğrenilen Alaca’nın gözaltına alındığı emniyet ve hastane kayıtlarına da geçerken, gözaltına alınma gerekçesi ailesinin ısrarına rağmen söylenmedi. Ramazan Alaca’nın gözaltına alındığı zaman ailesine haber verilmemesi, ancak kayıp ilanı verildikten sonra emniyetin ailesine bilgi vermesi ve verilen bilgiler arasında çelişkiler olması, adli tıp tarafından ölüm nedeni intihar olarak belirlenmesine rağmen defin sırasında Alaca’nın kol ve sırt bölgesinde darp izi ve morlukların olması gibi nedenlerle yetkililerin intihar açıklamasını şüpheli bulduklarını söyleyen ailesi, Alaca’nın öldürülmüş olabileceği için ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını ifade etti. (“İntihar etmedi, öldürüldü”, http://www.ozgur-gundem.com, 11.11.2011) 106- Diyarbakır'da "KCK" adı altında düzenlenen operasyonda Mevlana Halit Mahallesi'ndeki evlerine baskın düzenlenen Gülşen ve İrfan Çelik kardeşlere polisler tarafından şiddet uygulandığı ileri sürüldü. Anne Türkan Çelik, "baskın esnasında bir kadın polisin kızı Gülşen uykudayken onu dövmeye başladığını, o esnada kızının korktuğu için balkona koşarak kendini atmaya çalıştığını, polisin ise kızını tutarak 'bizden kaçmaya çalışan zanlı' diye tutanak tuttuğunu, oğlu İrfan’ın ise bileklerinden kelepçelenerek polisler tarafından yere yatırılıp sırtına ayaklarıyla bastıklarını, kendisinin bu duruma kızıp bağırmasıyla polislerin kendisini iterek küfredip tehditlerde bulunduklarını” ifade etti. (“Polisler tarafından gözaltına alınanlara darp iddiası”, http://www.diclehaber.com, 22.11.2011) 107- İstanbul'un Ümraniye İlçesi Örnek Mahallesi'nde arama yapmak isteyen polislerden izin belgesi istedikleri için karakola götürülerek, işkenceye maruz bırakıldıkla- rını iddia eden Muhammed Şah Taşkesen, Arda Mumamer Akyüz, avukatları İbrahim Aksoy'la birlikte İHD İstanbul Şubesi'nde basın açıklaması yaptı. Açıklamada Taşkesen, arama yapan polislere “arabayı arama izniniz var mı?” diye sorması üzerine haksız bir biçimde gözaltına alındıklarını, götürüldükleri karakolda tuvalet ihtiyacını gidermesine izin verilmediğini, birkaç defa bu isteğini yineleyince polisler tarafından kollarının bükülerek arkadan kelepçelendiklerini, kamera görüş alanı dışında bir yere götürülerek orada dövüldüklerini, kafalarının defalarca duvara çarptırıldığını, arada bayıldığında su ile ayıltıp tekrar dövüldüklerini" anlattı. İşkenceye ilişkin rapor aldıklarını belirten Taşkesen, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. (“Sen misin polisten arama izni isteyen!”, http://diclehaber.com.tr, 23.11.2011) 108- Vatan Caddesi'ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü önüne gelen M.A. (50), çırılçıplak soyunup, eline aldığı balta ve bıçakla eylem yapmaya başladı. Mermer ustası olduğunu belirten M.A, otomobilinin çalınması nedeniyle gittiği polis karakolunda işkence gördüğünü anlattı. Olaya müdahale eden polisler M.A'yı gözaltına alarak önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne daha sonra Şehremini Polis Merkezi'ne götürüldü. (“İşkence mağdurundan Emniyet önünde çıplak eylem”, http://www.etha.com.tr, 29.11.2011) 109- 3 Aralık 2011 günü BDP tarafından Bağlar ilçesinde düzenlenen miting sonrasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi 21 yaşındaki Murat Elibol adlı kişi sırtından vurularak öldürüldü. Diyarbakır Valiliği ve Emniyet Müdürlüğü yaptıkları açıklamalarda; olayın polis ile hiçbir ilgisi olmadığını, olay yerinde polis 56 olmadığını, cinayetin gerçekleştiği silaha ait 7.65 çapında kurşunu da gerekçe göstererek polislerin bu tipte silah kullanmadığını belirtti. BDP tarafından yapılan basın açıklamasında “yapılan bu açıklama ve hala olay ile ilgili fail/faillerin tespit edilmemiş olması eleştirilerek, MOBESE görüntülerinin incelenerek olayın açığa çıkarılması ve sorumluların cezalandırılması” istendi. (“Murat Elibol'un Faillerini Bulun”, http://bianet.org, 06.12.2011) Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak tarafından yapılan yazılı açıklamada ise ”MOBESE kameraları ile Lezgin Avcı Caddesi üzerinde yer alan iş yeri ve onlara ait güvenlik kamera kayıtları incelendiğinde, olayın şüphelisi olduğu değerlendirilen şahsın, 5 Aralık 2011'de yakalanarak gözaltına alındığı, olayla ilgili toplam 17 şahsın ifadesine başvurulduğu ve ilgili şahsın tanzim edilen tahkikat evrakı ile birlikte 6 Aralık 2011 günü çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklandığı." bildirildi. (“Murat Elibol Cinayetinde Bir Tutuklu”, http://bianet.org, 07.12.2011) 110- Av. Halil Kocabaş, İnsan hakları ve düşünce özgürlüğü alanında çalışmalarda bulunan müvekkili Avukat İntikam Aliyev’in, AGİT’in Litvanya’da düzenlediği toplantıya katılıp ülkesine dönmek üzere aktarma yapmak için 6 Aralık 2011 tarihinde uçakla geldiği İstanbul Atatürk Havalimanı’nda pasaport kontrol kapısında görevli polis memuru tarafından küçümseyici sözler söylenerek, dalga geçildiğini, müvekkilinin Azeri olduğu için neden dalga geçildiğini sorması üzerine polisin kapıyı açarak kendisine “konuyu neden uzatıyorsun” diye bağırdığını, Aliyev’in yürümeye devam etmesi üzerine polisin yanına giderek pasaportunu çekiştirip, biletini yırttığını, müvekkilinin Azerice ‘Memur oğlanın amiri kimdir’ diye sorması üzerine polisin yanlış anlayarak kendisine “amele” dendiğini ve hakaret edildiğini söylemesiyle orada bulunan 15 kadar polisin Aliyev’in üzerine çökerek üst kata çıkardıklarını, dört saat penceresiz bir odada tutulan müvekkilinin aynı polis tarafından yumruklandığını söyledi. 8 Aralık 2011 günü polise ‘amele’ dediği iddiasıyla ifadesi alınan ve sınır dışı edilen Aliyev’e, bir yıl Türkiye’ye giriş yasağı cezası verildi. Atatürk Havalimanı’nda görevli polis ise Azerbaycanlı avukatın şikâyeti ve üzerini aratmaması nedeniyle işlemlerin uzadığını, herhangi bir kötü muamelede bulunulmadığını söyledi. (“Havalimanında Azeri avukata darp iddiası”, http://www.radikal.com.tr, 09.12.2011) 111- Ankara'daki Hopa eyleminde polis dayağı sonucu kalçası kırılan Dilşat Aktaş gördüğü iki aylık tedaviden 6 ay sonra yapılan muayenede bir bacağının kısaldığını öğrendi. Aktaş, kısalmanın kalıcı olduğunu, bacağındaki kısalmanın vücudunda denge problemi yarattığını söyledi. Kalça kemiğini kıran polisler ve emir veren amirleri hakkında suç duyurusunda bulunan Aktaş, soruşturma hakkında henüz bir gelişme olmadığını belirtti. Olay günü Aktaş’ın yanı sıra eyleme katılan 40 kişi maruz kaldıkları polis şiddetini Adli Tıp Kurumu raporlarıyla belgeledi. Ancak polisler hakkında yapılan suç duyurularına karşılık savcılık harekete geçmedi. Savcılık eyleme katılan 22’si tutuklu toplam 28 eylemci hakkında ise “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla dava açtı. (“Polis copu boy kısalttı”, http://www.radikal.com.tr, 09.12.2011) 112- Yüksekova İlçesi'nde gözaltına alınan Tarkan Çamlı (30) adlı kişinin Yüksekova Emniyet Müdürlüğü'nde kaba dayağa maruz kalarak işkence gördüğü 57 öğrenildi. Hastanede tedavisi yapılan daha sonra Antep Emniyet Müdürlüğü'ne götürülen Çamlı’nın niçin gözaltına alındığı bilinmiyor. Tarkan Çamlı, daha önce polis tarafından kendisine kötü muamele edildiği ve ajanlık dayatıldığı gerekçesiyle Yüksekova Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu. (“Yüksekova'da gözaltına alınan Çamlı Antep'e götürüldü”, http://diclehaber.com.tr, 09.12.2011) 113- Hakkâri’nin Biçer Mahallesi'nde ikamet eden ve geçtiğimiz gün aynı kentte yaşanan olaylara karıştıkları gerekçesiyle gözaltına alınan ve "örgüte yardım ettikleri" gerekçesiyle tutuklanan Eğit ile Murat Dayan'ın babası İslam Dayan, “Oğlum Egit, Kasım ayında, Murat ise Aralık ayında polisler tarafından gözaltına alındı. Oğlum gözaltına alınırken hem ilk yakalandığında hem de emniyete götürülürken darp edildi. Ayrıca polisler beni de emniyete götürürlerken, araç içerisinde darp ettiler.” dedi. Dayan her iki çocuğunun ayrı ayrı tarihlerde gözaltına alınarak işkenceye maruz kaldıklarını belirterek, Hakkâri Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulundu. (“Çocukları tutuklanan aile işkence iddiasıyla savcılığa başvurdu”, http://diclehaber.com.tr, 10.12.2011) 114- İstanbul'un Başakşehir İlçesi Güvercintepe Mahallesi'nde Cuma günü öğlen saat 13.30 civarlarında İrfan Akdeniz, Aykut Budak (20) ve Mazlum Çoban (21) isimli 3 arkadaş Budak'a ait araçta yüksek sesle müzik dinlerken arabanın yanına gelen iki polisin önce ayaklarıyla arabanın açık kapılarına vurup kapıyı kapatıp "Kapatın müziği" dedikten sonra aracın yanında olan Budak ve Çoban'ın ellerini arkadan kelepçeleyip darp ettikleri bildirildi. Daha sonra olay yerine gelen 15’e yakın polis de Budak ve Çoban'ı darp etmeye devam etti. Götürüldükleri Başakşehir İlçe Emniyet Müdürlüğü Güvercintepe Polis Merkezi Amirliği'nde dövülmeye devam edilen Budak ve Çoban, çıkarıldıkları Başakşehir Devlet Hastanesi'nde darp ve cebir raporu alamazken, darp eden polislerden biri ise bacağında çatlak olduğuna dair doktor raporu aldı. 2 polisin şikâyetçi olması üzerine Budak ve Çoban, Cennet Adliyesi'nde çıkarıldıkları nöbetçi mahkeme tarafından "Görevi başındaki memura cebir uygulamak" suçundan tutuklanarak Metris Cezaevi'ne gönderildi. Her iki kişinin ailesi de çocuklarına işkence yapan polisler hakkında suç duyurusunda bulunduklarını ifade ettiler. (“Gözaltında işkence iddiası”, http://diclehaber.com.tr, 12.12.2011) 115- Eminönü'nde yürürken polis tarafından "kimlik sorma" gerekçesiyle durdurulan ve gözaltına alınırken darp edilen Kadir Atakurt'a destek vermek için İstanbul Adliyesi önünde 11 Aralık 2011’de yapılan basın açıklamasında konuşan Kadir Atakurt, “Arkadaşları ile alışveriş için dolaştıkları sırada polislerin kendilerini takip etmeye başladıklarını, daha sonra polislerin kendisini kolundan tutarak çevirdiğini ve bir anda polisin kendisini darp etmeye başladığını söyledi. Polisin gözüne telsizle vurduğunu belirten Atakurt, daha sonra polisler tarafından gözaltına alındığını söyledi. Gözaltındayken sağlık kontrolü için götürüldüğü hastanede ise kendisini muayene eden doktora polis tarafından darp edildiğini söylemesi üzerine polislerin "Hayır tabi ki polis yapmamıştır" şeklinde duruma müdahale ettiklerini, karakoldaki ifadesinde de polis şiddetine maruz kaldığını söylemesi üzerine polislerin kendisini "Eğer bir daha bunu polisin yaptığını söylersen diğer gözüne de 58 biz vururuz diyerek” tehdit edilip ifadesini değiştirmeye zorlandığını söyledi. Şefkat-Der Genel Başkanı Hayrettin Bulan ise Atakurt'u darp eden polislerin psikolojik rahatsızlığı olduğunu ifade ederek, "Psikolojisi bozuk olan polisler hayatımızı tehdit ediyor" dedi. Şefkat-Der üyeleri, daha sonra Atakurt ile birlikte Çağlayan Adliyesi'nde girerek polisler hakkında Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundular. (“Polis şiddetine suç duyurusu”, http://diclehaber.com.tr, 12.12.2011) 116- İstanbul’da Fatih Belediyesi'nin Zabıta Müdürlüğü binasının bahçesinde uygulanan işkence ve kötü muamele amatör kameralara takıldı. Görüntülerde işportacı oldukları ve zabıta ekiplerince yakalandıkları düşünülen yaşları 10-15 arası değişen 4 çocuk, önce Fatih Belediyesi'nin hemen yanındaki Zabıta Müdürlüğü Seyyar Ekip ve Nöbetçi Amirliği binasının bahçesindeki banka oturtuluyor. Daha sonra ise bankta oturan çocukların yanına gelen sivil giyimli ve sivil polis olduğu düşünülen şahıs, elindeki sopayla çocukları darp etmeye başlıyor. Çocuklar ise çaresiz bir şekilde "işkence seansının" bitmesini tepkisiz bir şekilde bekliyor. Ardından binanın içinden iki üniformalı şahsın gelmesi ile işkence seansı son buluyor. Çocukların üniformalı şahıslar tarafından götürüldükleri sırada çekilen görüntülerde ise çocukların yürüyemez hale geldiklerinin görüntülenmesi, işkencenin vardığı boyutu ortaya koymaya yetiyor. Üniformalı iki kişinin ise "polis ya da zabıta görevlisi mi" oldukları görüntüde net olarak anlaşılmıyor. Görgü tanıklarının anlatımlarına göre ise, çocuklar dakikalarca "sopalı işkence seansına" maruz kaldı. (“Zabıta bahçesinde çocuklara sopalı işkence görüntüsü”, http://diclehaber.com.tr, 12.12.2011) 117- Şırnak’ın Cizre İlçesi’nin Nur ve Cudi mahallelerinde zırhlı araçlarla kaçak elektrik denetimi yapan polis ve DEDAŞ ekiplerine, halk tarafından tepki gösterilince, polis tarafından çıkan olaylarda kullanılan gaz bombası Yusuf Ögen adlı bir çocuğun kafasına isabet etti. Yaralı Yusuf Ögen, Cizre Devlet Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. (“Cizre'de BDP'de kaçak elektrik denetiminde olay çıktı”, http://gundem.milliyet.com.tr, 17.11.2011) 118- Türkiye genelinde gerçekleştirilen operasyonlar sonucu gözaltına alınan gazetecilerin hukuki işlemlerini yapmak için İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne giden avukatlardan Azize Deniz Taşdemir, hakkında toplatma kararı bulunmayan gazete ve dergilere el koyma tutanaklarını inceledikten sonra yanına aldığı tutanak nüshalarını ve aldığı notları polisler isteyip vermeyince, tartışmaya başladıklarını, 8 polis tarafından darp edilerek dosyalarına ve müvekkillerine ait belgelere zorla el konulduğunu söyledi. Taşdemir, Adli Tıp'tan darp edildiğini gösteren raporu aldıktan sonra Çağlayan Adliyesi'nde polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. (“Hukuksuzluğa itiraz eden avukat darp edildi”, http://diclehaber.com.tr, 21.12.2011) 119- 29 Aralık 2011 günü akşam saat 21.30 sıralarında Beyoğlu'ndaki Galatasaray Lisesi'nin önünde midye satan F.T, 8-10 kişilik bir grup tarafından yan taraftaki Kartal sokağa götürülerek, dövüldü. Yoldan geçenlerin duruma müdahale etmesi üzerine saldırganlar “Biz zabıtayız, kime şikâyet ederseniz edin.” diyerek tehditler savurdu. Olayın ardından Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü’ne giden midye satıcısı F.T ve görgü tanıkları olay ile ilgili şikâyetçi oldular. (“Midye satıcısına Beyoğlu'nda dayak”, http://www.cumhuriyet.com.tr, 31.12.2011) 59 3.2.3. DEZAVANTAJLI GRUPLARIN YAŞADIĞI İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ SIĞINMACI VE MÜLTECİLER 1- Edirne’de göçmenlerin kaldığı Yıldırım-Yeni İmaret Mahallesi’nde bulunan İl Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Geri Gönderme Merkezi’ndeki bir koğuşta bilinmeyen bir nedenle yangın çıktı. İtfaiyenin müdahalesiyle büyümeden kontrol altına alınan yangın sonucunda koğuştaki bazı yataklar yandı, herhangi bir can kaybı ve yaralanmanın olmadığı öğrenildi. Yangın sonrasında yabancıların bir bölümü geri dönme işlemi kapsamında otobüsle geri gönderildi. (“Edirne’de barınma evinde yangın çıktı”, www.zaman.com.tr, 09.02.2011) 2- Edirne’ye insan kaçakçıları tarafından götürülen Burma ve Somali uyruklu 30 yaşlarında 4 göçmen, sınırda donmak üzereyken jandarma tarafından yakalanıp, ayaklarındaki kar yanığına rağmen işlem yapılmadan ve tedavi edilmeden serbest bırakıldı. Kendi imkânlarıyla İstanbul’a gelen göçmenler Aksaray’da polis tarafından yakalandı ve Bağcılar Polis Karakoluna gönderildi. Yürümekte zorluk çeken mülteciler saatlerce Aksaray Emniyet Müdürlüğü ve Bağcılar Emniyet Müdürlüğü arasında gidip geldi. En sonunda polisler 4 mülteciyi 20 Şubat Pazar günü Bağcılar Eğitim Araştırma Hastanesine sevk etti. Ancak Hastane Başhekimi tedavi etmeyi kabul etmedi ve mültecileri hastane morgunun yanında bulunan boş ve yataksız bir odaya terk etti. Doktorların “El ve ayakları kesilebilir acil tedavi edilmesi gerekir” teşhisine rağmen göçmenler, 3 gün boyunca tedavi edilmedi ve adeta morgda ölüme terk edildi. Başhekim ve polisler arasında mültecilerin kalacağı yer konusunda ise uzun süren tartışmalar yaşandı. Polislerin İHD İstanbul Şubesine başvurması sonucunda mültecilere aynı odada sadece birer yer yatağı vermekle yetinen hastanenin, ayakları kesilme ihtimali olan göçmenleri tedavi edip etmeyeceği henüz netlik kazanmadı. (“Mülteciler ölüme terk edildi”, www.evrensel.net, 24.02.2011) 3- Filistinli Hasan Muhammed ve eşi 13 Ocak'ta Türkiye'ye giriş yaparak sığınma başvurusunda bulundu. Ancak aradan 50 gün geçmesine rağmen Muhammed ve eşi ne salıverildi ne de geldikleri yere iade edildi. Mülteciler nezarethanede kaldığı günler içerisinde polis tarafından darp edilerek kötü muameleye maruz kaldığını ifade etti. (“Atatürk Havalimanı Nezarethanesinde İşkence”, www.mazlumderistanbul.org, 28.02.2011) 4- İranlı mülteci Ebrahim Hassa Nipamsarı, dudaklarını ve göz kapaklarını iplikle dikip, elindeki İngilizce 'Ben Mülteciyim. Polis isteklerimi yerine getirmiyor" yazılı pankartla Emniyet Müdürlüğü önünde protesto eylemi yaptı. Polisin uzun süre ikna etmeye çalıştığı mülteci Ebrahim Hassa Nipamsarı’yı, İranlı arkadaşları da eyleminden vazgeçiremedi. Polis ekipleri eylemciyi kucaklayarak polis aracına taşıdı. Dr. Şevki Atasagun Devlet Hastanesi’ne götürülen eylemcinin dikişleri alındı. (“Protesto için gözünü ve dudağını dikti”, www.radikal.com.tr, 04.03.2011) 5- İran ve Afganistan'dan Van'a gelerek geçici sığınmacı statüsü alan 7 mülteci, üçüncü bir ülkeye gönderilmek için yaptıkları başvurulara cevap verilmemesi üzerine İstasyon Mahallesi'ndeki Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği 60 (BMMYK) Van Ofisi'nin önünde 7 gündür sürdürdükleri açlık grevini Ankara BMMYK Ofisi yetkililerinin devreye girmesi üzerine sonlardı. (“Mülteciler açlık grevine son verdi”, www.diclehaber.com, 05.04.2011) 6- İran'da İslami Dergah adlı cemaat üyesi olan Majid Amır Namber Bahoner, Van'da kaldığı evde, ülkesine dönmesi için İran istihbaratından olduğunu söylediği 3 kişinin neşterli saldırısına uğradı. Newroz günü kaldığı evde maskeli 3 kişinin saldırısına uğrayan Bohaner, kafası ve vücudunun çeşitli yerlerine atılan neşter darbeleri ile yaralandı. Bayılana kadar dövülen Bohaner, kaldırıldığı hastanede tedavi yapıldıktan sonra BM Yüksek Komiserliği tarafından bir otele yerleştirildi. Saldırı öncesi defalarca telefonda tehdit edildiğini söyleyen Bohaner, yaptığı başvurulara rağmen önlem alınmadığını söyledi. (“Van'da İran istihbaratından mültecinin evine neşterli baskın”, www.diclehaber.com, 05.04.2011) 7- Göçmen Dayanışma Ağı ve İHD İstanbul Şubesi üyeleri Suriye'de Beşşar Esad yönetiminin muhalefeti baskı altına almak için uyguladığı katliamlara ve katliamlardan kaçan Suriyeli göçmenlerin durumuna dikkat çekmek amacıyla, Suriye Başkonsolosluğu önünde basın açıklaması yaptı. Göçmen Dayanışma Ağı adına basın açıklamasını okuyan Kerimcan Yıldırım, Suriye hükümetinin şiddetinden korunmak isteyen on bine yakın Suriyelinin Hatay'da bulunan Altınözü ve Yayladağı kamplarına sığındıklarını, sığınmacı durumunda olan Suriyelilerin basınla konuşma yasağı dâhil, dünyanın birçok yerinde göçmenlerin karşı karşıya kaldığı birçok insanlık dışı muamele ile tecrit altında tutulduklarını, Türkiye hükümetinin göçmen Suriyelileri kesinlik- le hiçbir şarta tabi tutmadan kabul etmesi gerektiğini vurguladılar. Yıldırım'ın ardından İHD İstanbul Şubesi adına basın açıklaması yapan Ayşe Başar, kamplarda kalan Suriyelilerin yaşadıkları insan hakkı ihlallerine değinerek, sığınmacıların çevreyle temasına konulan yasakların derhal kaldırılması gerektiğini ve Suriyeli sığınmacılara derhal sığınma ve serbest dolaşım hakkı verilmesini talep etti. (“İnsan hakları savunucuları: Suriyeli sığınmacılara insanca davranılsın”, http://www.diclehaber.com, 17.06.2011) 8- Hudutsuz Dünya Girişimi, İHD Ankara Şube, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Kafkas Forumu, Kaos GL Derneği, Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği, Siyah Pembe Üçgen LGBTT Dayanışma Derneği, TİHV, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla basın açıklaması yaptı. Platform adına basın açıklaması metnini okuyan Hayriye Kara, son bir yıl içinde milyonlarca kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldığını belirterek, göç yollarında yaşanan ölümlere dikkat çekti. Kara, Türkiye'nin Suriye'de baskılardan dolayı topraklarını terk etmek zorunda kalan insanlara kapılarını her zaman açık tutması gerektiğini belirterek, Türkiye'de yaşayan mülteciler için ise yasal düzenlemelerin bir an evvel yapılması gerektiğini kaydetti. İran üzerinden cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimliklerinden dolayı Türkiye'ye mülteci olarak gelmek zorunda kalan LGBT bireylerin de yaşadıkları sorunları işaret ederek, LGBT oldukları için bireylerin ayrımcılığa, fiziki ve psikolojik tacize maruz kaldıklarını vurguladı. Kara ayrıca 20 Ağustos 2007 yılında gözaltında tutulduğu Beyoğlu Polis Merkezi Asayiş Büro Amirliği ek hizmet 61 binasında polis kurşunu ile yaralanan ve Taksim İlk Yardım Hastanesi'nde yaşamını yitiren Festus Okey'in katillerinin aradan 12 duruşma geçmesine rağmen cezalandırılmamalarını da eleştirdi. (“Mültecilerle ilgili yasal düzenlemeler bir an evvel yapılmalı”, http://www.diclehaber.com, 18.06.2011) 9- Türkiye’ye kaçak yollardan gelen ve Edirne’de yakalanan Kongo yurttaşı 26 yaşındaki Hamedu Loufa Sayıd, sınırdışı edilmek için Mersin Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi’ne gönderildi. Mersin’in Merkez Toroslar ilçesi sınırları içerisinde bulunan Yumuktepe Polis Karakolu’nda bulunan Sayıd, 30.07.2011 günü sabah nezarethanede ölü bulundu. Sayıd’ın kalp krizi sonucu yaşamını yitirdiği ileri sürüldü. Mersin Devlet Hastanesi morguna kaldırılan Sayıd’ın cesedi, otopsi için Adana Adli Tıp morguna gönderildi. (“Gözaltında şüpheli ölüm”, http://www.ozgur-gundem.com, 31.07.2011) 10- Sultangazi’de, çıkan yangında mülteci oldukları belirlenen Afganistanlı 7 kişinin sığındıkları banyoda dumandan boğularak öldükleri anlaşıldı. Yangının bir kaza sonucu başladığı ihtimali ağır basarken itfaiyenin ilk raporu, olayın trajik boyutunu gözler önüne serdi. Rapora göre, 7 erkek cesedi evin banyosunda bir arada bulundu. Cesetlerin hiçbirinde yanık izine rastlanmadı. Bu rapora göre; mülteciler, yangını fark ettiler ama dışarıya çıkmayı başaramadılar. Kapı üzerlerine kilitli olduğu için banyoya sığınan 7 kişi alevlerden kurtuldu ama dumandan kurtulamadı ve boğularak hayatını kaybetti. (“7 kişiye mezar oldu”, http://gundem.milliyet.com.tr, 09.10.2011) 11- Malatya’nın Merkez Kışla Caddesi’nde iç çamaşırlarıyla yolda araçların arasında çıplak dolaşan Ugandalı kadın, polis ekipleri tarafından biber gazı kullanılarak etkisiz hale getirilip gözaltına alınarak Yabancılar Şube Müdürlüğü’ne götürüldü. Kadının kimliği ve neden soyunduğuna ilişkin bilgi verilmedi. (“Uganda'dan Malatya'ya..” http://www.dha.com.tr, 26.10.2011) LGBTT BİREYLER 12-Transseksüel Begüm Özgör, İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi’nde yaptığı basın açıklamasında “4 gün önce, Alsancak’ta Romanya Konsolosluğu’nun önünde nöbet tutan polislerden biri tarafından önü kesilerek kendisine küfür edildiğini, cinsel kimliğinin yargılandığını ve copla darp edildiğini, polisle birbirlerinden karşılıklı olarak şikâyetçi olduklarını” açıkladı. (“Begüm'ü polis mi dövdü?”, www.radikal.com.tr, 17.02.2011) 13- 7 Mayıs gecesi saldırıya uğrayan Michelle Demisevich, 2 transseksüel kadın arkadaşıyla birlikte yolda yürürken 5 kişinin şiddetine maruz kaldıklarını, kendilerine şiddet uygulayan kişilerin ağızlarına silah dayayarak dövüp tehdit ettiğini, 155'i araması sonucu gelen polislerin; 'Onlar sivil polis, onları nasıl şikayet edersin? Başına bir şey gelmeden kalk ve evine git.' diyerek tehdit ettiğini söyledi. Demisevich ertesi gün avukatıyla birlikte Şişli Adliyesi’ne gelerek suç duyurusunda bulundu. (“Tahrik indirimleri uygulayan bir hukuk sistemiyle karşı karşıyayız”, http://www.diclehaber.com, 16.05.2011) 14- Antalya'da yaşayan travesti Ela ve Sudenaz bankaya para yatırmaya giderken 62 esnaftan birinin sözlü tacizine maruz kalınca bu kişiyi uyarmaları üzerine bu kişi ve olay yerine gelen 10-15 kişi tarafından ellerinde demir sopalarla kovalanarak darp edildiler. Polisi arayarak yardım talebinde bulunmalarına rağmen polisler olay yerine geç geldi. Gelen iki polis gözlerinin önünde saldırganların Ela ve Sudenaz’ı saçlarından tutup yere atıp dövmelerine müdahale etmedi. Daha sonra önce hastaneye oradan da karakola götürülen Ela ve Sudenaz; polisin yanında şiddet görmelerine rağmen tek bir kişinin bile tutuklanmadığını söylediler. Suç duyurusunda bulunmalarına ve faillerin resimlerini de savcılığa sunmalarına ve olayın üzerinden 3 gün geçmesine rağmen hala bir kişinin bile yakalanmadığını, can güvenlikleri olmadığı için dışarı çıkamadıklarını belirttiler. (“Polisin Yanında Linç Girişiminde Tutuklu Yok”, http://bianet.org, 11.07.2011) 15- 27 yaşında yüksek lisans öğrencisi eşcinsel B.Ç, 21.08.2001 günü İstanbul'daki Taksim Gezi Parkı'nda dolaşırken yanına gelen dört sivil polisin; cep telefonundan kendisinin fotoğrafını çekip, "Buralarda dolaşma, 'Bir daha gelirsen kafana demir yumruk inecek, size bir darbe gerekiyor. " diye tehdit ettiğini söyledi. B.Ç, bu kişilere karşı koyamadığını, karşı koyarsa kendisine karşı olan tavırlarından dayak yiyebileceğini anladığı için olayın ardından üniformalı polislere durumu şikâyet ettiğini söyledi. B.Ç., polislerin kendisine "Haklısınız ama sizi burada bitirmek istiyorlar, yapacak bir şey yok." cevabını aldığını söyledi. LAMBDA İstanbul avukatı Fırat Söyle ise Taksim Gezi Parkı'nda eşcinsellere yönelik polis baskısı ve şiddetinin yıllardır devam ettiğini söyledi. (“Polis 'Burada Dolaşma' Dedi”, http://bianet.org, 24.08.2011) 3.2.4. DİĞER ALIKONULMA MEKÂNLARINDA YAŞANAN İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ 1- Denizli’de Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne bağlı Florya Çocuk Evi’nde kalan yaşları 10 ile 12 arasında değişen kimsesiz 5 kız çocuğunu dövdükleri ve popolarını mumla yakarak işkence yaptıkları ileri sürülen bakıcılar T.Y. (19) ve H.Y. (26) tutuklandı. (“Çocuk evinde işkence skandalı”, www.milliyet.com.tr, 24.03.2011) 2- Adana’nın Sevim Tekin Lisesi 2’inci sınıf öğrencisi 17 yaşındaki M.H., okul müdürü Hamdi Özdemir’in, ‘Sigara içenleri ihbar edeceksin’ isteğini kabul etmeyince Müdür tarafından atılan tokat ile kafasını panoya çarptı. Hastaneye götürülmeyen ve yaralı bir şekilde derse giren çocuğun anne ve babası okul müdürü ile müdür yardımcı hakkında şikâyetçi oldu. (“Muhbirliği kabul etmeyen öğrenciye dayak, www.evrensel.net, 03.04.2011) 3- Adana’da Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı Sevgi Evleri’nde görevli bir bakıcı anne, Adana Valiliği’ne “13 yaşındaki bir erkek çocuğuna M.K. ve K.D adlı iki bakıcının kızgın ateşte ısıttıkları çatalla işkence yaptığını ihbar etti. Adana Valisi İlhan Atış, iki bakıcının görevlerinden alındıklarını açıklayarak bakıcı anneler hakkında idari ve adli soruşturmanın sürdürüldüğünü bildirdi. (“Sevgi Evi'nde çatal işkencesi”, www.radikal.com.tr, 25.04.2011) 4- Şanlıurfalı er Fevzi Alabay, tedaviye gittiği Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde (GATA) okur- yazar olmadığı için önüne konulan evrakları imzaladığını ve ardından 63 denek olarak kullanıldığını, parmaklarındaki şişlik nedeniyle vücuduna elektro şok verildiğini ve bir odaya kilitlenerek sürekli kendisine iğne yapıldığını belirtti. 68 gün tutulduğu GATA’dan ailesinin kendisini bulmasıyla kurtulduğunu ifade eden er, vücudunun sağ tarafını kullanamaz hale geldiğini öne sürdü. (“GATA'da denek olarak kullanıldım'”, www.radikal.com.tr, 26.04.2011) 3.2.5. DEĞERLENDİRME İşkence ve kötü muamele, Türkiye’de insan hakları alanında ihlallerin en çok yaşandığı bir sorun alanı olarak varlığını devam ettirmektedir. İzleme dönemi süresince de (Ocak-Aralık 2011) tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi işkence ve kötü muamelenin devam ettiği tespit edilmiştir. 2011 yılına ait işkence ve kötü muamele vakalarının değerlendirilmesine geçmeden önce, 2010 yılında işkence ve kötü muamele alanında yaşanan gelişmelerin değerlendirilmesi ve bazı verilerin ortaya konulması gerekmektedir. Bu değerlendirme, 2011 yılında gerçekleşen ihlallerin niteliğini, yoğunluğunu ve sistematikliğini ortaya koyması açısından önemli olacaktır. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatiksel Genel Müdürlüğü’nün “2010 yılı Cumhuriyet Başsavcılıklarınca 5237 sayılı TCK’nın 94, 95, 256’ncı maddeleri ile Mülga 765 sayılı TCK’nın 243 ve 245’inci maddeleri uyarınca sonuçlanan soruşturmalardaki evrak ve şüpheli sayıları50” başlı- 50. CHP İstanbul Milletvekili M. Sezgin Tanrıkulu tarafından 7/46 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.0.KGM.0.000.00.05/2011-610.0135/1035/4553 sayı no’lu ve 23.12.2011 tarihli yazılı cevap yazısı. s. 11 51. a.g.e. s.9 ğı altında düzenlenen verilerine göre yargıya yansıyan işkence ve kötü muamele vaka sayıları şöyledir: 5237 sayılı TCK madde 94/1 kapsamında; 423, madde 94/2.a kapsamında 8, madde 94/2.b kapsamında 1, madde 94/3 kapsamında 62, madde 95/3 kapsamında 9, madde 95/4 kapsamında 4, madde 256/1 kapsamında 1406, 765 sayılı TCK madde 243/1 kapsamında 26, madde 243/2 kapsamında 1, madde 245/1-1. cümle kapsamında 18 Bu verilere göre, 2010 yılında yargıya yansıyan ve hakkında soruşturma açılan işkence ve kötü muamele vaka sayısı toplam 1958’dir. Bu vakalar kapsamında toplam 5661 şüpheli hakkında da soruşturma açılmıştır. “2010 yılı Ceza Mahkemelerine 5237 sayılı TCK’nın 94, 95, 256’ncı maddeleri ile Mülga 765 sayılı TCK’nın 243 ve 245’inci maddeleri uyarınca açılan davalardaki suç sayısı ve sanık sayısı ise şöyledir;51 5237 sayılı TCK madde 94/1 kapsamında suç sayısı; 165 madde 94/2.a kapsamında suç sayısı; 6 madde 94/2.b kapsamında suç sayısı; 5 madde 94/3 kapsamında suç sayısı; 10 madde 95/3 kapsamında suç sayısı; 24 madde 95/4 kapsamında suç sayısı; 7 madde 256/1 kapsamında suç sayısı; 800 765 sayılı TCK madde 243/1 kapsamında suç sayısı; 42 26, madde 243/2 kapsamında suç sayısı; (veri girilmemiş) madde 245/1-1. cümle kapsamında suç sayısı; 97 64 2010 yılı TOHAV İşkence Rehabilitasyon Merkezi Raporuna göre toplam 179 işkence ve kötü muamele mağduruna rehabilitasyon ve tedavi hizmeti verilmiştir. 2010 Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) 2010 yılı Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri Raporu52’na göre TİHV’in beş Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezine 2010 yılı içinde 363 kişi İşkence ve kötü muameleye maruz kaldığını belirterek başvuruda bulunmuştur.53 İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından düzenlenen 2010 yılı İnsan Hakları Bilançosuna göre; Türkiye’de işkence ve kötü muamele görenlerin sayısı ise 1349 kişidir. Ceza Mahkemelerinde TCK 94, 95 ve 256 ile İlgili Davaların Mahkemelere Dağılımı 2011 yılı 1. Dönem (Ocak-ŞubatMart aylarını kapsamaktadır) tablosuna54 göre 5237 sayılı TCK kapsamında gelen dava (geçen dönemden kalan ve 2011 dönemi içinde yeni açılan davalar) toplamı; madde 94, 95/1-3 kapsamında 86 madde 94/4 kapsamında dava sayısı; 1 madde 256 kapsamında dava sayısı; 314’dür. Sonuç olarak 2011 yılının ilk üç ayında toplamda 401 işkence ve kötü muamele davası görülmektedir. Yargılaması devam eden bu davalarda toplam sanık sayısı 1362 olup, polisler 1166 sayısı ile işkence suçu 52. http://www.tihv.org.tr/dosya_arsiv/ cafd588b96e0fa0efa5121d24eb9f7ba.pdf, s20. Erişim Tarihi:01.02.2012 53. http://www.ihd.org.tr/images/pdf/ 2010_yili_insan_haklari_ihlalleri_bilancosu.pdf, s.3 Erişim Tarihi: 01.02.2012 54. CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz tarafından 7/443 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.0.KGM.0.000.00.05/2011-610.0128/1004/4510 sayı no’lu ve 23.12.2011 tarihli yazılı cevap yazısı. s. 18 kapsamında en fazla yargılanan kamu görevlileridir. Polislerden sonra 100 kişi ile jandarma ve 98 kişi ile diğer kamu görevlileri işkence suçunun failleri arasında yer almaktadır. Devam eden 401 işkence ve kötü muamele davasında mağdur sayısı toplamda 643 olup bunlardan 10’u 18 yaşından küçük, 633’ü ise 18 yaşından büyüktür. Bu işkence mağdurlarının 40 tanesi ise kadındır. Gerek devlet tarafından tutulan istatistiklerde gerekse sivil toplum örgütleri tarafından düzenlenen raporlarda; işkence ve kötü muameleye uğrayanların sayısında farklılıklar olmasına karşın sunulan bu verilerin ortaya çıkardığı ortak sonuç; hükümetin sıfır tolerans politikasına rağmen Türkiye’de işkence ve kötü muamelenin varlığını devam ettirdiğidir. İzleme döneminde yer alan haberlerden de anlaşılacağı üzere; 2011 yılında görülen işkence ve kötü muamele uygulamaları kendinden önceki yıllara göre çok farklılık göstermemiştir. Bugün işkenceye karşı etkin mücadele veren sivil toplum örgütlerinin de hem fikir olduğu üzere; işkence ve kötü muamele uygulamalarının yoğunluğunda bir azalma olmadığı gibi işkencenin mekân değiştirerek, nicel olarak karakollardan çıkıp açık alan ve sokaklarda, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde uygulanması artmıştır. Proje kapsamında TOHAV Hukuk Servisi’ne 2011 yılı içerisinde işkence ve kötü muamele suçu kapsamında hukuki yardım almak üzere başvuruda bulunan 85 kişiden 58’i değişik mekânlarda kolluk birimlerinin kendilerine yönelik işkence ve kötü muamelede bulunduğunu belirtmiştir. İşkence ve kötü muamele alanında hükümet tarafından alınan yasal ve idari tedbirler ve düzenlemeler özellikle barışçıl gösterilerde kolluk güçlerinin kontrolsüz ve orantısız güç kullanımını engelleyememiştir. 65 Diğer işkence mekânlarının ve yöntemlerinin yanında toplantı, gösteri ve yürüyüşlere müdahale kapsamında uygulanan şiddet, gaz bombası ve sprey kullanımı adeta sıradan bir uygulama biçimine dönüşüvermiştir. (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 10, 15, 18, 21,30, 33, 39, 40, 49, 50, 51, 52, 57, 59, 60, 62, 63, 66, 67, 68, 76, 81, 86, 87, 88, 102, 103,104, 117 no’lu haberler) Bu uygulamalar özellikle kadınlar, yaşlılar ve çocuklar üzerinde ölüme varabilecek ciddi ve kalıcı sağlık sorunları yaratmıştır.55 (Kafasına gaz bombası isabet edenler [Bkz. Bölüm 3.2.2.- 18, 49 (12yaş), 57 (56 yaş), 66 (8 yaş), 67 (12 yaş), 81 (17 yaş), 88 (3 ve 60 yaş), 117 (çocuk) no’lu haberler], ayağına gaz bombası isabet edenler [Bkz. Bölüm 3.2.2.- 30,62 (63 yaş) no’lu haberler], yüzüne gaz bombası isabet edenler [Bkz. Bölüm 3.2.2.- 52 (4 yaş), 68 (40 yaş), 104 (11 yaş) no’lu haberler], omzuna gaz bombası isabet edenler (Bkz. Bölüm 3.2.2.59 no’lu haberler)]. Yine atılan gaz bombası sonucunda bir kişi kalp krizi geçirmiş (Bkz. Bölüm 3.2.2.-39 no’lu haber), iki kişi ise hayatını kaybetmiştir. [Bkz. Bölüm 3.2.2.60 (54 yaş), 67 (13 yaş) no’lu haberler] Toplu ve barışçıl gösterilerde “orantılı güç kullanımı ” adı altında kolluk gücü tarafından işkence ve kötü muamele sadece gaz bombası, tazyikli su kullanımı, cop ve tekmelerle darp etme, yerde sürükleme gibi eylemlerle sınırlı kalmamaktadır. Yapılan 55. “Gaz terörü tam gaz” başlıklı Evrensel Gazetesinde çıkan habere göre gaz bombası sonucu 18 aylık bebek Mehmet Uytun, Mustafa Dağ, 60 yaşındaki Kazım Şeker, 54 yaşındaki Emekli Öğretmen Metin Lokumcu ve Hatice İdin yaşamını yitirdi. Gaz bombası sonucu yaralanalar ve ölümden dönenler ise; Ümit Özeren, 18 yaşındaki Hüseyin Caruş, 65 yaşındaki Hasbiye Tunç, Nezir Gecidibi, Mahfuz Kutlu. Haberin tamamı için Bkz. http://evrensel.net/news.php?id=9245 Erişim Tarihi:05.07.2011 bu müdahalelerden sonra gözaltına alınanların yoğun bir şekilde işkence ve kötü muamele gördükleri tespit edilmiştir. Gözaltına alınanların genellikle maksimum gözaltı süresi olan 4 günlük süreden sonra savcılığa çıkarıldığı, gözaltı süresince kötü şartlarda tutuldukları gözlemlenmiştir. Yine bunlarla birlikte aç bıraktırma, kötü ve az yemekler verme, susuz bıraktırma, tuvalete götürmeme, ajanlık teklifi, küfür, hakaret ve tehdit etme, tek kişilik hücrelere 15-20 kişiyi birlikte koyma gibi uygulamalara da çok fazla rastlanılmıştır. Gözaltına alınan kişiler için doktor raporu alınırken, kişinin talebine rağmen kolluk görevlilerin muayene odasında kaldığı, Savcılık aşamasında ise çok uzun süren yorucu ve bıktırıcı sorgular yapıldığı aktarılmıştır. Nihayet bu prosedürlerden sonra birçok kişi hakkında ise başta örgüt üyeliği olmak üzere, polise mukavemet, toplantı ve gösteri yürüyüşüne muhalefet ve örgüt propagandası gibi birçok suç isnatlarıyla tutuklama kararı verilmiş, mağdurlar sanık konumuna getirilmiştir. Öte yandan işkence ve kötü muamele fiilini uygulayan kamu görevlileri hakkında ise etkili bir soruşturma işlemi gerçekleştirilmemektedir. Son yıllarda olduğu gibi 2011 yılında da medyaya yansıyan işkence ve kötü muamele vakalarında işkencenin yapıldığı mekânların karakol ve emniyet binaları gibi gözaltı merkezlerinden daha çok sokak, cadde, araç içi gibi dış mekânlar olduğu tespit edilmiştir. İzleme döneminde tespit edilen 148 işkence ve kötü muamele vakasından karakol veya emniyet müdürlüğünde gerçekleşenlerin sayısı; 28’dir. (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 2, 4, 8, 17, 29, 35, 44, 46, 47, 54, 58, 61, 65, 74, 75, 77, 78, 79,87, 89, 90, 93,99, 100, 107, 108, 114,115 no’lu haberler). İşkence ve kötü muamelenin yapıldığı iller arasında İstanbul, 24 sayısı ile bu dönem işkence ve kötü muamelenin yapıl- 66 dığı iller arasında birinci sırada yer almaktadır. (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 2, 4, 16, 23, 44,46, 47, 54, 58,61, 75,83, 87, 90, 94,98, 99, 107, 108, 110,114, 115, 116,118 no’lu haberler) İşkencenin yoğun olarak görüldüğü diğer iller; Şırnak (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 7, 18, 25, 41, 49, 55, 67, 81, 86, 117 no’lu haberler), İzmir (Bkz Bölüm 3.2.3.- 12, Bölüm 3.2.2.- 39, 65, 77, 79 no’lu haberler), Ankara (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 6, 42, 43, 48,74, 78 no’lu haberler), Diyarbakır (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 38, 40, 45, 59, 69, 80, 102, 106, 109 no’lu haberler), Mersin (Bkz. Bölüm 3.2.2.9, 71,89, 93, 95 no’lu haberler), Mardin (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 57, 88, 91, 100 no’lu haberler), Urfa (Bkz. Bölüm 3.2.2.-10,32, 51, 56, 97 no’lu haberler), Adana (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 8, 17, 27 no’lu haberler), Trabzon (Bölüm 3.2.2.- 11 no’lu haber) İşkence suçunun failleri arasında kolluk güçleri (polis) ilk sırada yer almaktadır. Kolluk güçlerinden sonra askerler bu suçun ikinci failleri olarak ortaya çıkmıştır. (Bkz. Bölüm 3.2.1.) Bu bölümde yer alan haberler; işkence ve kötü muamele suçlarında askerlerin suçun faili ile birlikte bazen suçun mağduru olduğunu da göstermektedir. (Bkz. Bölüm 3.2.1.- 2, 3, 6, 8 ve 10 no’lu haberler). Asker kişiler tarafından sivil halka yönelik olarak yapılan işkence ve kötü muamele uygulamalarının yapıldığı yerler açısından yine bu dönemde daha önceki yıllardan farklı olmayarak bu fillerin daha çok Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan halka yönelik olduğu tespit edilmiştir. 5 vakadan üçü Van’da (Bkz. Bölüm 3.2.1.- 1,4,5 no’lu haberler), biri Diyarbakır’da (Bkz. Bölüm 3.2.1.- - 9 no’lu haberler) ve bir tanesi ise İzmir’de (Bkz. Bölüm 3.2.1.- 7 no’lu haber) yaşanmıştır. İşkence ve kötü muamele suçlarının diğer failleri ise zabıta (Bkz. Bölüm 3.2.2.98, 116,119 no’lu haberler) ve özel güvenliktir. (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 85 no’lu haber) İşkence mağdurları açısından kadınlar ve çocuklar yine çoğunlukla suçun mağduru durumundadır. Kadınlar ve çocuklar gibi diğer dezavantajlı gruplardan mülteciler ve sığınmacılar (Bkz. Bölüm 3.2.3. 1-12 no’lu haberler) ile LGBTT bireyler de (Bkz. Bölüm 3.2.3.-12-15 no’lu haberler) bu dönemde suçun mağduru olmuştur. Mülteciler ve sığınmacılarla ilgili kapsamlı bir yasal çerçevenin bulunmaması bu grupların potansiyel işkence suçu mağduru olmalarının en önemli sebeplerindendir. Özellikle mülteci ve göçmenlerin tutuldukları yerlerin aşırı kalabalık oluşu, bakımsız ve kötü hijyen koşullarında tutulmalarının kendisi kötü muamele olduğu gibi sağlık güvencesi gibi birçok temel haklardan yararlandırılmamaları da işkence boyutuna varan uygulamalara neden olmaktadır. İzleme döneminde uygulanan işkence ve kötü muamele uygulamaları; kaba dayak, copla darp, kalasla dövülme, belirli organları hedef alarak dövme, göze ve yüze yakın mesafeden gaz spreyi kullanımı, gaz bombası silahını kişileri hedef alarak kullanma, basınçlı su sıkma, tekme ve yumruk ile dövme, yerde sürükleme, saç, sakal çekme ve yolma, kafayı duvara vurma, hakaret, sövme, aşağılama, alay etme, ölümle tehdit, kendisine ve yakınlarına zarar verileceğine dair tehdit, ajanlık teklifi, sözlü ve fiziksel cinsel taciz, tecavüz, haya sıkma ve burma, çırılçıplak soyma, çıplak bekletme, çıplak iken yere çömeltme, yere yatırıp sırtı ayaklarla ezme, yeme ve içmenin kısıtlanması, tuvalet, uyku gibi temel ihtiyaçların giderilmesinin engellenmesi, soğuk yerde tutma, ayakta bekletme, yorma, avukat veya yakınları ile görüşmenin engellenmesi, gürültülü müzik ya da marş dinletme. İşkence ve kötü muamele ile mücadelede, cezasızlık kadar diğer bir önemli unsur da işkencenin önlenmesidir. İşkence suçu 67 kapsamında yapılan yasal düzenlemeler, alınan tedbirler ve getirilen cezalar işkencenin önlenmesi için önemliyse de uygulamada bu düzenlemelerin hayata geçirilmemesi işkence ve kötü muamele vakalarının yaşanmasına ve potansiyel mağdurların oluşmasına neden olmaktadır. Avukata ve hekime erişim, yakınlarına haber verme hakkı kapsamında yapılacak yasal düzenlemeler ve tedbirler işkencenin cezasız kalmasını engelleyeceği gibi olası işkence ve kötü muamele suçlarının da oluşmasını engelleyebilecektir. CMK madde 149/1 ve Yakalama Gözaltına Alma ve İfade Yönetmeliği (YGAİAY) madde 20/1 gereğince şüphelinin ya da sanığın soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında avukatın hukuki yardımından faydalanması gerekmektedir. Uygulamada avukata erişim hakkının kullanımı sırasında yaşanan engellemeler, problemler hala yaşanmaya devam etmektedir. İşkence ve kötü muamele mağdurları haklarını bilmedikleri ya da kolluk görevlileri tarafından hakları sözlü olarak hatırlatılmadığı için avukat talep edememektedirler. Yine; kolluk tarafından önceden hazırlanmış ifade tutanaklarını imzalayan mağdurlar; tutanakta matbu bir şekilde avukat isteyip, istemediğinin sorulduğu yerler kolluk tarafından doldurulduğu için avukat talep etmemiş görünmektedirler. Birçok vakada gözaltına alınan ve işkence gören mağdurların hiçbirinin avukatı yoktur. Mağdur tarafından avukat talebinde bulunulduğu zaman da kolluk tarafından bu talep yerine getirilmeyerek, uygulanmamaktadır. (Bkz. Bölüm 3.2.2.- no’lu haber). Avukata erişim hakkının engellendiği diğer bir yöntem ise; avukatların gözaltında tutulan müvekkillerine ait dosyalara ve ilgili belgelere ulaşmasının geciktirilmesi ya da tamamen engellenmesi şeklindedir. Bu durumlarda ise müvekkiline hukuki yardımda bulunan avukatın kendisi; görevinin engellenmesi, hakaret, tehdit ve fiziki saldırılara uğrayarak işkence ve kötü muamelenin mağduru olmuştur. Rapor döneminde Av. Sevinç Sarıkaya (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 58 no’lu haber), Av. İbrahim Polat (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 79 no’lu haber), Av. Bülent Kurt (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 90 no’lu haber), Av. Azize Deniz Taşdemir (Bkz. Bölüm 3.2.2.118 no’lu haber) avukatlık görevini ifa ederken işkence ve kötü muamele gören avukatlardandır. Avukata erişim hakkı gibi yakınlarına haber verme hakkı da (Anayasa m.19/6, CMK m.9- 5/1 ve YGAİAY m.8) uygulamada ihlal edilen önemli haklardan biridir. (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 46 ve 104, 105 no’lu haberler). Özellikle Anayasa’da “derhal” bildirim yapılması düzenlenmişken CMK ve yönetmeliklerde yer alan “gecikmeksizin” ifadesi kolluk kuvvetlerine takdir hakkı tanıdığı için uygulamada kolluk keyfi olarak bu hakkı ya kullandırmamakta ya da geciktirerek ve genellikle çok kısa ve uygunsuz şartlarda görüştürmek suretiyle hakkın kullanımını engellemektedir. Bu durum da şüpheli ve sanığın işkence ve kötü muamele görme olasılığını arttırmakta, daha önce avukata erişememiş mağdurun ailesinin de avukata erişmesini ve bu sayede olayla ilgili suç duyurusunda bulunma gibi haklarını kullanmasını engelleyerek büsbütün yalnızlaştırmaktadır. CMK’da hekime erişme bir hak olarak düzenlenmemiştir. Şüpheli veya sanığın hekim kontrolünden geçirilmesi ve muayene sonucunda rapor düzenlenmesi kolluğun yapması gereken bir görev olarak belirtilmiştir. Bu düzenleme uygulamada birçok sorunlara yol açmaktadır. Özellikle YGAİAY m. 9’a göre; hekim muayenesi; gözaltı kararından sonra ve sağlık durumunun tespit edilmesi amacıyla düzenlendiği 68 için; kişinin gözaltına alınmadığı hallerde, yani gerçekleşen zor kullanma durumlarında kişi serbest bırakıldığı için hekim muayenesinden geçirilmediğinden ötürü işkence ve kötü muamelenin belgelendirilmesi engellenmektedir. Özellikle toplantı ve gösteri yürüyüşleri kapsamında yapılan toplantılarda ve basın açıklamalarında kolluk kuvveti tarafından uygulanan şiddet resmi olarak gözaltı yapılmadığı için ne kayıt altına alınmakta ne de gözaltı öncesi kişinin sağlık durumu tespit edilemediği için yapılan işkence belgelendirilememektedir. Türkiye’de adli muayene ve rapor düzenleme görevi ve yetkisi yasa ile Adli Tıp Kurumu’na ve buna bağlı birimlere, şubelere verilmiştir. Adli muayeneden geçememe ve rapor alamama önündeki diğer bir engel de; çok sık yaşanmasa bile işkence ve kötü muamele görülen yerlerde bu birimlerin ya da uzman doktorların olmamasından kaynaklı yaşanan sorunlardır. Uygulamada başvurulan sağlık kuruluşunda bu birimin veya uzman doktorun olmaması nedeniyle işkence ve kötü muamele mağdurunun rapor alamadığı örnekler görülmüştür. (Bkz. Bölüm 3.2.2.-45 no’lu haber) Bu kurum ve şubeleri tarafından düzenlenen raporlar resmi nitelikte olup uygulamada yapılan şikâyet başvurularında ve yargılamalarda çoğunlukla bu raporlar temel alındığı için bu durum önemli bir husustur. Uygulamada işkencenin belgelendirilmesi açısından gözaltı sırasında ve sonrasında adli tıp doktorunda muayene olmak da tek başına yukarıda bahsettiğimiz sorunun çözümü olamamaktadır. Hekime erişimin sağlandığı durumlarda da halen sorunlar devam etmektedir. Yaşanan bu sorunların en büyük nedeni; YGAİAY m. 9/10’da hekim-hasta mahremiyeti ilişkisine büyük bir gedik açan; hekimin kişisel güvenlik endişesi ile muayenenin kolluk görevlisi- nin gözetiminde yapılmasını isteyebilmesi yönünde getirilen düzenlemedir. Bu düzenlemenin varlığı nedeniyle hekimlerin bu yönde talepte bulunup bulunmadığına bakılmaksızın çoğunlukla kolluk güçleri muayenede hazır bulunmaktadır. Hekimler; kolluğun dışarıya çıkmasını istedikleri zaman da kolluk görevlisi genellikle odadan dışarı çıkmak yerine kapı önünde beklemektedir. Bu durum işkence ve kötü muamele mağdurları ile doktorlar üzerinde bir tehdit ve baskı yarattığı için yapılan işkencenin anlatılmasını ve bulgularının tespit edilmesini engellemektedir. (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 2, 7, 47 no’lu haberler) Uygulamada “darp ve cebir izine rastlanılmadığı” yönündeki raporların düzenlenmiş olmasının en temel nedeni budur. (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 2, 7, 47 no’lu haberler) “Darp ve cebir izine rastlanılmadığı” yönündeki raporlar kadar mağdur anlatımlarını hiç karşılamayan, eksik karşılayan ya da sadece fiziki bulguları içeren raporlar da işkencenin belgelendirilmesi ve cezasız kalması önündeki engellerden biri olarak varlığını devam ettirmektedir. Adli tıp doktorları tarafından düzenlenen raporlar; halen İstanbul Protokolü ile getirilen standartlara aykırı bir şekilde düzenlenmekte; mağdurun öyküsünün alınması, kapsamlı bir muayeneden geçirilmesi ve mağdurdaki ruhsal bulguların tespit edilmesi gibi unsurları içermemektedir. ÖNERİLER Şüpheli ve sanıklara, avukata erişim ile birlikte diğer yasal haklarının yasal olarak derhal ve sözlü olarak bildirilmesi, mağdurların avukat talep edip etmediğine ilişkin beyanlarının ayrı bir tutanakla ve gerekirse bu konudaki beyanının el yazısıyla yazdırılmasını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. CMK kapsamında belli suçlar için getirilen zorunlu müdafilik sistemi 69 genişletilerek bütün suçlar için barodan avukat talep edebilme hakkı getirilmelidir. Uygulamada ilgili kamu makamları tarafından yönetmelik, genelge ve tebliğler çıkarılarak hukuka aykırı ve keyfi uygulamalardan kaçınılmasının sağlanması ve bu şekilde davrananların ve kanunu uygulamayanların cezalandırılması sağlanmalıdır. Yakınlarına haber verme hakkını yasada kısıtlayan veya uygulanmaz hale getiren düzenlemeler kaldırılarak, uygulamada yaşanan sorunları ortadan kaldıracak yeni düzenlemeler kabul edilerek yasal güvence altına alınmalıdır. Şüpheli veya sanığın hekim kontrolünden geçirilmesi ve muayene sonucunda rapor düzenlenmesi kolluğun yapması gereken bir görev olarak değil, şüpheli ve sanığa tanınan bir hak olarak düzenlenmelidir. Bu hakkın kullanımında getirilen kısıtlamalar kaldırılarak uygun koşullarda sanık veya şüphelinin talep ettiğinde kendi seçtiği biri tarafından muayenesi sağlanmalıdır. Resmi rapor düzenleme yetkisinin sadece Adli Tıp Kurumu ve birimlerine verilmesi düzenlemesi kaldırılarak, üniversite ve araştırma hastaneleri gibi diğer sağlık kuruluşlarına da adli muayene yapabilme ve rapor düzenleme yetkisi verilmelidir. İstanbul protokolüne uygun rapor formları düzenlenerek, dağıtımları sağlanmalı ve bu raporların kullanımı ve eksiksiz doldurulması için eğitim, denetim gibi yasal tedbirler alınmalıdır. 3.2.6. CEZAEVLERİNDE YAŞANAN İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ 1-Van F Tipi Cezaevi'nde kalan Hamdi Kılınç, İskan Aksaç ve Aydın Akış adlı tutuklular, aileleri aracılığıyla yaptıkları açıklamada, kapalı görüş sırasında aileleriyle Kürtçe konuştukları için gardiyanlar- ca uyarıldıklarını, konuşmaya devam edince cezaevinde özel olarak yapılandırılan müdahale takımının gelerek görüşmeyi kesmek istediklerini, bu duruma engel olunca bu takım tarafından darp edildiklerini, saldırıdan sonra kendilerine hücre ve spora çıkmama cezaları verildiğini dile getirdiler. (“F Tipi'nde Kürtçe konuşmaya müdahale”, www.gunlukgazetesi.net, 04.02.2011) 2- Adana M Tipi Cezaevi’ne konulan TMK mağduru 32 çocuk, aileleri aracılığıyla yaptıkları açıklamada “Cezaevi Müdürü ve gardiyanlar tarafından üzerlerine soğuk su dökülüp sonrasında plastik su borusu ile dövüldüklerini ve daha sonra da vücutlarında açılan yaralara tuz basılarak işkence edildiklerini” ileri sürdüler. Yine Pozantı M Tipi Cezaevi’nde 18 yaşına giren bazı çocukların ise, başka cezaevlerine nakledilme yerine tek kişilik hücrelere atıldığı belirtildi. (“Çocuklara korkunç işkence”, www.evrensel.net, 06.02.2011) 3- Rize L Tipi Kalkandere Cezaevi'nde kalan siyasi tutuklu ve hükümlüler, aileleri aracılığı ile yaptıkları açıklamada, “cezaevi idaresinin keyfi iletişim ve hücre cezası verdiğini ve hiçbir haktan yararlandırılmadıklarını, ‘A takımı’ diye adlandırılan gardiyan birimi oluşturulduğunu, bu birimin geceleri koğuşlara baskın yaparak, kendilerini darp ettiğini, can güvenliklerinin olmadığını” belirttiler. (“A takımı' Rize'de”, www.gunlukgazetesi.net, 10.02.2011) 4- BDP Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani, “Adana Pozantı M Tipi Cezaevi’nde bulunan 32 çocuk ile Diyarbakır Cezaevi’nde bulunan çocuklara işkence ve kötü muamele yapıldığını, Bitlis E Tipi Cezaevi’ndeki 26 çocuğun kaldığı 70 koğuşa, 27 Ocak’ta arama yapılacağı gerekçesiyle jandarma ve cezaevi idaresi tarafından baskın düzenlendiğini ve çocukların sarı kırmızı ve yeşil renk bulundurmaktan dolayı jandarmanın saldırısına uğradığını ve darp edildiğini” söyledi. Geylani, bu olaylara ilişkin Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını isteyerek olayların araştırılması gerektiğini belirtti. (“Çocuklara işkence”, www.evrensel.net, 12.02.2011) 5- İHD'ye başvuran aileler, Rize Kalkandere L Tipi Cezaevindeki tutukluların duruşmalara götürülürken kötü muameleyle karşılaştıklarını, koğuşlarına adli tutukluların konulduğunu, Rize'den, Van'da görülen duruşmalara 5 günde getirilen tutukluların yolda kötü muameleyle karşılaştıklarını ve ihtiyaçlarını karşılamalarına izin verilmediğini açıkladılar. (www.ozgur-gundem.com “Kalkandere L Tipi'nde duruşma işkencesi”, 14.02.2011) 6- İstanbul Maltepe Çocuk Cezaevi A10 koğuşunda tutuklu bulunan 14 çocuğun kaldığı koğuşa “Kürtçe konuştukları” gerekçesiyle aralarında savcı, gardiyan ve askerlerin bulunduğu yaklaşık 150 kişi tarafından baskın düzenlendi. Baskında çocukların dövüldüğü ve ölümle tehdit edildiği iddia edildi. (“İzin ver öldüreyim!”, www.gunlukgazetesi.net, 21.02.2011) 7-Kandıra F tipi cezaevinde kalan Bülent Özdemir isimli tutuklu, revire çıkmak için defalarca dilekçe yollayan Rıza Çatakbaş, Selman Tökü, Hüseyin Tepe isimli tutukların revir yerine süngerli oda denen işkence hücrelerine atıldıklarını belirterek duyarlılık çağrısında bulundu. (“Revir yerine 'süngerli oda'”, www.gunlukgazetesi.net, 09.03.2011) 8- Tekirdağ 1 Nolu F tipi Cezaevinde ameliyatlı Kemal Ayhan’ın gardiyanlar tarafından darp edilerek dikişlerinin patlatıldığı öğrenildi. (“Tekirdağ cezaevinde hasta tutukluya saldırı”, www.firatnews.com, 13.03.2011) 9- Kandıra 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde havalandırmaya çıkan iki tutuklu 03.03.2011 tarihinde üst aramasına karşı çıktıkları için 15 gardiyan tarafından dövüldü. Darp edilerek hücreye götürülen 2 tutukludan Rıza Çıtakbaş'ın kolu kırıldı ve yaralı halde bu defa "süngerli oda" diye bilinen işkence odasına konuldu. Sevk için gittikleri hastane yolunda da işkence gören Çıtakbaş'a Kocaeli Devlet Hastanesi'nde yapılan muayene sonucunda "ağır darp" raporu verildi. Yine, Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde bir koğuşa baskın yapan gardiyanların darp etmesi sonucu kapatılan DTP'nin Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Erhan Özel'in kafası kırıldı ve yaralı halde hastane yerine hücreye atıldı. (“Gardiyanlar tutuklulara saldırdı”, www.gunlukgazetesi.net, 19.03.2011) 10- İHD Van Şubesi'ne başvurarak hukuki yardım talebinde bulunan Aynur Buldu, “Van F Tipi Cezaevi'nde bulunan 15 gardiyanın koğuşu dağıtıp yataklara ayakkabılarla bastıklarını, daha sonra gardiyanların oğlu Tuncer Buldu ve bir arkadaşını havalandırmaya, diğer arkadaşını ise tuvalete götürüp dövdüklerini” ifade etti. Öte yandan, Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan tutuklu Muhittin Çeter, elleri kelepçeli olarak hastanede tedavi edilmeye karşı çıkarak doktorları Edirne Valiliği'ne şikâyet etti. Edirne Valisi Gökhan Sözer ise, tedavide kelepçelerin açılmasının istenmesini, "Hak aramaktan ziyade yasadışı talep" olarak değerlendirdi. (“Gardiyanlar tutuklulara saldırdı”, www.gunlukgazetesi.net, 23.03.2011) 71 11- Bilal Eskin, Tekirdağ 1 No'lu Cezaevi'nde tutuklu bulunan kardeşi Serhan Eskin ile yaptığı haftalık telefon görüşmesinde kardeşinin “Arkadaşlarının hücreye götürülmesini protesto etmek için 'Baskılar bizi yıldıramaz' diye slogan atan tutuklulara, 30 gardiyan tarafından saldırı düzenlendiğini” söylediğini belirtti. Kardeşi Serhan'ın kafasının kırıldığını, burnunun kanadığını ve vücudunda morluklar olduğunu, buna rağmen revire çıkarılmadığını, tutuklu bulunan diğer kardeşi Azat ve birçok tutuklunun yaralandığını, tutukların daha sonra ayrı ayrı hücrelere süre belirtilmeden konulduğunu ifade etti. (“Cezaevinde otuz gardiyan tutuklulara saldırdı”, www.gunlukgazetesi.net, 28.03.2011) 12- Aile ve avukatlardan alınan bilgiye göre Rize Kalkandere L Tipi Cezaevi'nde bulunan siyasi tutuklu Murat Kıran'ın gece koğuşa gire infaz koruma memurları tarafından demir çubuklarla dövüldüğü ve ağır yaralandığı belirtildi. Kıran, Trabzon Devlet Hastanesi'ne sevk edilirken, cezaevi yönetimi tarafından yapılan açıklamada, Kıran'ın diğer mahkûmlarca darp edildiği bildirildi. (“Kalkandere Cezaevi'nde 'A takımı'ndan gece yarısı işkencesi“, www.diclehaber.com, 04.04.2011) 13- Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan ağabeyi Rıfat Aslan'ı ziyarete giden Yılmaz Aslan, ağabeyi ve kendisiyle aynı hücrede bulunan tutukluların Newroz'u kutlamak için havalandırmada ateş yaktıkları için saldırıya uğradıklarını, birçok mahkûmun kafasının kırıldığını, tutukluların revir yerine süngerli odaya atıldığını belirtti. (“Newroz'u kutlayan mahkûmlara 'süngerli oda' cezası”, www.diclehaber.com, 06.04.2011) 14- 3 yıldır tutuklu bulunduğu Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nden ailesine telefonla ulaşan Bilal Aydın, “fiziki şiddetin cezaevi idaresi tarafından normalleştirildiğini ve son olarak bir arkadaşının gardiyanlar tarafından dövülerek kolunun kırıldığını, hasta tutuklu ve hükümlülerin hastaneye götürülmediğini, cezaevinde can güvenliklerinin olmadığını, son olarak cezaevinde verilen yemeklerde farekuyruğu ve hamam böceği gibi çeşitli cisimler çıktığını anlattı. (“Tutuklulara yemeklerin içinde fare ve hamam böceği veriliyor iddiası”, www.diclehaber.com, 17.04.2011) 15- Osmaniye M Tipi Kapalı Cezaevinde kalan siyasi tutuklu Sadun Doğan'ın ailesine gönderdiği mektupta, “Cezaevine getirildiği gün cezaevi yönetimi tarafından çırılçıplak soyulduğunu ve bu uygulamanın halen yeni gelen tutuklulara uygulandığını, yönetimin; askeri sayımı dayattığını, revir, avukat ve aile görüşlerinde 3 kez üzerlerinin arandığını, diğer tutuklularla yasal olarak 10 saat olan görüşme haklarının 2-3 saate indirildiğini, Kürtçe yayınların tercüman yok gerekçesiyle kendilerine verilmediğini, kitap değişiminin yasaklandığını, cezaevi yönetiminin, 12 Eylül Askeri dönemini aratmayan keyfi uygulamalarına maruz kaldıklarını” belirtti. (“Osmaniye Cezaevi'nde 12 Eylül uygulaması”, www.diclehaber.com, 28.04.2011) 16- Ermenek M Tipi Kapalı Cezaevi’nde görüş hakkının engellenmesine itiraz eden 3 tutuklu Emrah Yayla, Arif Sönmez ve Mehmet Sevik, müdürün gözetiminde askerlerin saldırısına uğrayarak tekmelenerek dövüldü. Tekme darbeleri yüzünden vücutlarında morluklar çıkan tutuklular 1 günlük hücreye konma cezasının ardından farklı cezaevlerine sevk edildiler. (“Tutuklulara dayak ve hücre cezası”, www.birgun.net, 06.05.2011) 72 17- TUHAY-DER Adana Şubesi Başkanı Ahmet Doğan tarafından şube binasında yapılan basın açıklamasında, kentte son bir ay içinde yapılan demokratik gösterilerde 65 kişinin gözaltına alındığı belirtilerek, siyasi davalardan tutuklanan çocukların adli tutukluların kaldığı koğuşlara verildiği ve burada fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz kaldıkları ifade edildi. (“Tutuklu çocuklara fiziki ve psikolojik işkence iddiası”, www.diclehaber.com, 24.05.2011) 18- İzmir 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde bulunan tutuklular, cezaevinde baskı, tehdit ve hak ihlalleri ile karşı karşıya olduklarını belirterek, duyarlılık çağrısında bulundu. Yeni tutukluların aramalarda insanlık onurunu zedeleyen uygulamalarla karşı karşıya kaldığına dikkat çekilen açıklamada, "Genel aramalar dışında tüm odalarımız üzerinde ayrı gün ve saatlerde sürekli baskın, aramalar yapılmaktadır. Bu durum bir aydır çatılarda da sürüyor. Yeni gelen tutsaklar bizden ayrı tutularak sindirilmeye, teslim alınmaya zorlanmaktadır. Tutuklu ve hükümlü ayrımı, her faaliyette en katı sistemi ile uygulanmaktadır. Dışarıda bize gönderilen mektupların bir kısmına el konulmakta, bazı bandrollü kitaplar da dahil bizlere verilmemektedir. Sosyal faaliyetlerden yeterince yararlandırılmıyoruz. Katı bir nizam dayatmasıyla iletişim haklarımız kısıtlanmaktadır" denildi. Adalet Bakanlığı'na yazdıkları dilekçeler üzerine disiplin cezası aldıklarına dikkat çekilen açıklamada, açlık grevleri için de ayrı ayrı cezalar verildiğini belirtti. (“İzmir 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde hak ihlalleri”, http://www.diclehaber.com, 02.06.2011) 19- Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde kalan bazı tutukluların avukatlığını yapan Tugay Berk, 7 Mayıs'ta cezaevinde bulunan müvekkilleri ile görüşme yaptığını ve müvekkillerinin yaşanan baskı ve hak ihlallerine yönelik kendisine bilgi verdiğini söyleyerek cezaevinde yaşanan hak ihlali ve baskıları şu şekilde sıraladı: “duruşmadan gelen tüm tutukluların cezaevi girişinde arama sırasında jandarmalar tarafından tekme ve tokatla dövülmesi, elleri kelepçeli halde olan tutuklulara zorla ağız içi araması yapılması, 3 kişilik odalarda 8-9 kişi kalmaya zorlama, tutuklu ve hükümlülere haftada en az iki defa sakal tıraşı olma zorunluluğu getirilmesi, özellikle sayım esnasında askeri bir disiplin içerisinde yaşamaya zorlama, koridorlardan geçerken tek sıra halinde ve başı önde bir şekilde gitmeleri için zorlama, kantinde satılan buzdolaplarının metal olan raflarının sökülerek, bunun yerine plastik raf almak isteyenlerden raf başına 25 TL para talep edilmesi, kantinde satılan radyoların hoparlörlerinin cezaevi idaresi tarafından sökülmesi sonucunda tutuklu ve hükümlülerin, radyoyu yalnız kulaklıktan dinlemek zorunda bırakılmasıyla işitme ve baş ağrısı şikâyetlerinin yaşanması”. (“Osmaniye Cezaevi'nde 12 Eylül'ü aratmayan uygulamalar”, http://www.diclehaber.com, 10.06.2011) 20- Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi'nde PKK davasından hükümlü Haydar Duymaz'ın 30 gardiyan ve cezaevi idaresi tarafından darp edildiği iddia edildi Avukat Sezin Uçar, Duymaz'ın hastaneye götürülüp işkence görüp görmediğine dair rapor alınması için cezaevi savcısına başvuru yaptıklarını salı günü de ismi geçen cezaevi müdürü ve gardiyanlar hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. Tek kişilik hücrede tutulan Durmaz'ın açlık grevine başladığı öğrenildi. (“Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde işkence”, http://www.diclehaber.com, 11.06.2011) 73 21- Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde tutuklu ve hükümlülere yönelik ciddi hak gasplarının yaşandığı iddiaları üzerine; İHD Adana Şube Başkanı Aydın Sincar, TU-HA-DER Şube Başkanı Ahmet Doğan, Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi Av. Tugay Bek ve Av. Cemşit Tabak cezaevi yönetimiyle görüşme yaptı. Görüşmeyle ilgili bilgi veren İHD Adana Şube Başkanı Sincar, yapılan başvurular sonucu görüşme taleplerine sadece Osmaniye cezaevi yetkililerinin olumlu yanıt verdiğini Kürkçüler ile Karataş kadın cezaevlerinden olumlu yanıt alamadıklarını belirterek "cezaevlerinde uygulanan yönetmelikler ve tüzüklerin değişmesi gerektiğini” söyledi. Sincar, yaptıkları görüşmelerde kendilerine yansıyan şikâyetleri şu şekilde sıraladı; “ Cezaevi girişinde Jandarmalar tarafından darp edilme, duruşmalara ve hastanelere götürülen mahkûmların gidiş ve gelişlerinde ince aramadan geçirilerek özellikle ağız içi araması yapılması, askeri disiplin uygulamalarına tabi tutulan mahkûmların sayımda ayakta olma, ayakkabı giyme, pantolon ve elbise giymeye zorlama ve bu uygulamaya karşı çıkan ya da yapmayanların gardiyanlar tarafından darp edilmesi, ortak kullanım alanlarını kullanma hakkına yönelik yaşanan sorunlar, Kürtçe gazete verilmemesi.” (“Cezaevlerinde uygulanan yönetmelikler değişmeli'”, http://www.diclehaber.com, 18.06.2011) duyurdu. Öte yandan Duymaz'ın uğradığı insanlık dışı muameleyi cezaevi savcısı ile görüşen kardeşi Sibel Duymaz, Savcı Muammer Özcan’ın kendisine "Senin kardeşin devlete karşı geliyor, devlete hakaret ediyor. Kardeşin rahat dursaydı bunlar gelmezdi başına. Söyle kardeşine akıllı dursun. açlık grevine kendi girmiş ben ne yapayım" dediğini ifade etti. (“İşkence gören tutuklu: Hastane sevki yapılmazsa ölüm orucuna başlayacağım”, http://www.diclehaber.com, 18.06.2011) 22- Tutuklu bulunduğu Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi infaz koruma memurları tarafından 2 Haziran 2011 günü havalandırmada çırılçıplak soyularak dövülen PKK tutuklusu Haydar Duymaz, cezaevi yönetimi tarafından darp raporu almak üzere Adli Tıp Kurumu'na sevk edilmediği için 16 gündür sürdürdüğü açlık grevini, 25 Haziran 2011 tarihine kadar sevk edilmemesi halinde ölüm orucuna çevireceğini 24- Ailesi aracılığıyla İHD Diyarbakır Şubesi'ne mektup gönderen hükümlü Hanefi Kuzu, Kandıra 2 No’lu F Tipi cezaevi yönetimi tarafından kendisine işkence yapıldığını söyledi. Kuzu gönderdiği mektubunda; “4 ay önce kantine bakan bir gardiyanın yaptığı yolsuzlukla ilgili olarak savcılık ve hâkimliğe yaptığı başvuru sebebiyle 4 Şubat'ta cezaevi idaresi tarafından odasından zorla alınarak tutuklu ve hükümlülerin 23- Ümraniye'de yapılan bir gösterinin ardından tutuklanarak Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi'nde 20 aydır tutulan Erdinç Akçil’in cezaevinde yaşadığı olaylarla ilgili olarak yapılan basın açıklamasında ailesi; “açık görüşün yasaklandığını ve götürdükleri kitapların geri çevrildiğini” avukatlarından İbrahim Aksoy ise “Akçil'in 14 Haziran'daki duruşması öncesinde gece saat 11'de Tekirdağ Cezaevine gittiğini, cezaevinde müvekkili ile 7/24 görüşme hakkı olmasına rağmen, ziyaretinin olağandışı bir durum gibi algılandığını ve sadece on dakikalık bir görüşme yapabildiklerini, cezaevinden ayrıldıktan sonra Akçil'in kıyafetlerinin çıkarılarak arama yapıldığını ve çıplak bir şekilde koğuşuna götürüldüğünü” ifade etti. ("Yaşananlar Cezaevi Yönetiminin Uygulaması", http://bianet.org, 22.06.2011) 74 görüştüğü odaya götürüldüğünü, dilekçesini geri alması için hakaret, tehdit ve şantaj yapıldığını, bunu kabul etmeyince işkence timi olarak bilinen kişilerin kameraların olduğu yerde işkence yaptıklarını” söyledi. Kuzu, yaşadıklarının sorumlusunun cezaevi 2. müdürü olan Servet isimli kişinin olduğunu, baskıların hale devam ettiğini “4 Nisan 2011 günü doktorla randevusu olmasına rağmen çeşitli gerekçelerle doktorla görüştürülmediğini” ifade etti. (“Cezaevinde kamera karşısında işkence”, http://www.ozgur-gundem.com, 11.07.2011) 25- 31 Mayıs günü Hopa olayları sırasında gözaltına alınarak tutuklanan 12 kişinin avukatları 9 Temmuz 2011 günü Hopa Belediye Konferans Salonunda yaptıkları basın açıklamasında ; “gözaltına alma süreciyle başlayan hukuksuzluğun halen devam ettiğini, tutuklanan 12 kişiden 4'ünün Erzurum E Tipi Cezaevi'ne 8 kişinin ise Erzurum H Tipi Cezaevi'ne götürüldüğünü, H Tipi Cezaevi'nde parmak izi alma sırasında yaşanan tartışmada Ali Aksu’nun kamerası olmayan bir odaya götürülerek 10-15 kişi olduklarını tahmin edilen koruma memuru tarafından kaba dayağa maruz kaldığını, bu olay ile ilgili olarak Erzurum Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını, Erzurum E Tipi Cezaevi'nde ise 4 tutuklunun fareler ve fare pisliği bulunan çok pis ortamlarda tutulduğunu, günün sınırlı zamanlarında havalandırmaya çıkarıldıklarını, bir arada kalma taleplerinin reddedildiğini, E Tipine geçtikleri tarihten bu yana, Erzurum’a gelmediği gerekçesiyle BirGün ve Gündem gazetelerinin müvekkillerine verilmediğini, mektupların gönderilmediği veya verilmediğini, kitapların teslim edilmediğini” belirtti. (“Hopa zulmü!”, http://www.birgun.net, 11.07.2011) 26- 08.06.2011 günü Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde müebbet hapse hükümlü ağabeyi Şemsettin Yer’i ziyarete giden BDP yöneticisi Hülya Yer, kendisi gibi ziyarete gelen yaşlı bir kadına yapılan arama eziyetini görünce gardiyanlara “yaptıkları uygulamanın hukuksuz ve onur kırıcı bir uygulama olduğunu söylemesiyle” önce gardiyan tarafından ‘sen görürsün, bir daha buraya gelemeyeceksin’ denilerek tehdit edildiğini, ardından Şişli Cumhuriyet Savcılığınca kendisine tebliğ edilen karar ile 6 ay görüş yasağı getirildiğini öğrendi. Hülya Yer, ağabeyine de 4 ay açık ve kapalı görüşe çıkma yasağı verildiğini söyledi. (“Tutukluya 4, yakınına 6 ay görüş cezası”, http://www.birgun.net, 26.07.2011) 27- KCK davasından Kırıkkale F Tipi 2 No’lu Cezaevi’nde tutuklu bulunan Ahmet Arslan 10 gardiyan tarafından darp edilerek, tedavi edilmeden hücreye konuldu. Olay, Arslan’la aynı hücrede kalan PKK davası hükümlüsü Aram Akyüz’ün 22 Temmuz’da kendisiyle görüşe gelen Azad Açış’a işkence olayını anlatmasıyla ortaya çıktı. Hükümlü Aram Akyüz’ün kardeşi Fatma Akyüz konuyla ilgili olarak Nusaybin Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. (“Yine Kırıkkale F Tipi, yine işkence”, http://www.ozgurgundem.com, 04.08.2011) 28- Tekirdağ Cezaevi’nde aldığı disiplin cezaları nedeniyle 9 aydır hücrede bulunan hükümlü Sinan Köse’nin (28) annesi Naciye Köse (50); “4 Ağustos 2011 günü ailesinden 3 kişi ile birlikte oğlunun görüşüne gittiğini, görüş sırasında oğlunun kolunda morluklar gördüğünü, oğlunun morlukları gizlemeye çalıştığını, morlukları ısrarla sorması üzerine oğlunun Diyarbakır’da 13 askerin yaşamını yitirmesinin ardından hücresinde arama yapıldığını ve sonrasında gardiyanla- 75 rın saldırısına maruz kaldığını” belirtti. Anne Köse, oğlunun saldırı sırasında “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” diye slogan attığını, gardiyanların ise “İnsanlık onurunu biz size göstereceğiz. Senin dilini keseceğiz” diye tehdit ettiğini vurguladı. Kendisine, kardeşine, yengesine ve eşine bir yıl görüş yasağı verildiğini de aktaran Köse, oğluna 3 ay hücre cezası verildiğini ve şu an gazetelerin verilmediğini, televizyonunun da alındığını, telefon ve açık görüşün de yasak olduğuna dikkat çekerek oğlunun hayatından endişe duyduğunu ifade etti. (“Tekirdağ 2 Nolu’da tutuklulara saldırı”, http://www.ozgur-gundem.com, 21.08.2011) 29- Ankara Sincan F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan öğrencilerden Erhan Ölçen yazdığı mektupta; “PKK’nin 32. kuruluş yıldönümünü kutladıkları gerekçesiyle 27 Kasım 2010 tarihinde tutuklanan öğrencilerin 20 Temmuz 2011 günü görülen duruşmasında jandarmanın saldırısına uğradıklarını ve hastanelik olan öğrenciler hakkında Ankara Sincan F Tipi Cezaevi yönetiminin, jandarmanın hazırladığı tutanağa dayanarak kendisiyle birlikte Hasan Ertuğrul, Atilla Avar, Zübeyir Sızıcı, Mehmet Akyar, İdris Gürmez, Mehmet Can Temel, Mehmet Salih Erşari ve Okan Basat’a 1 ay görüş yasağı getirdiğini, Emre Karataş’a ise 5 gün hücre cezası verildiğini belirtti. (“Jandarma saldırdı, tutuklular cezalandırıldı”, http://www.evrensel.net, 22.08.2011) 30- TAYAD'lı aileler, F tipi cezaevlerinde yaşanan sorunlara dikkat çekmek için Cevahir Alışveriş Merkezi önünde yaptıkları basın açıklamasında; ”F tiplerinin açıldığı günden bu yana 1758 kişinin cezaevlerinde hayatını kaybettiğini, birkaç gün önce Alanya L Tipi Cezaevi'nde Gülay Efendioğlu'nun şiddet gördüğüne yönelik haber aldıklarını, cezaevlerinde sohbet hakkının da uygulanmadığını, siyasi tutuklulara ardı ardına görüş, telefon, mektup yasakları verildiğini” söylediler. (“Cezaevlerindeki saldırılardan AKP sorumlu”, http://www.etha.com.tr, 23.08.2011) 31- Başbakan’ın yaptığı konuşma sırasında "Parasız eğitim istiyoruz" yazılı pankartı açtığı gerekçesiyle 17 aydır tutuklu bulunan Ferhat Tüzer'in annesi Hayat Tüzer, “Bayramda oğlunu ziyaret etmek için Kandıra 1 No'lu F Tipi Cezaevi'ne gittiğini, oğlunun türkü söyleyerek "Emre itaatsizlik" yaptığı gerekçesiyle kendisiyle görüştürülmediğini, oğluna bu sebeple altı ay açık görüş yasağı getirildiğini” söyledi. (“Türkü Söylemeye Altı Ay Açık Görüş Yasağı”, http://bianet.org, 02.09.2011) 32- Erzurum E Tipi Cezaevi'nde her ayın ilk haftasında yapılan açık görüşlerde tutuklu yakınlarına insan onurunu rencide edici şekilde ince arama dayatmasında bulunulduğu bildirildi. Gardiyanların elleriyle üstten yaptığı aramanın yanı sıra tutuklu yakını kadınlardan iç çamaşırlarını çıkartmalarını istedikleri, ince arama dayatmasına itiraz edildiğinde ise gardiyanların cezaevi yönetiminin talimatı ile ince arama yaptıklarını söyledikleri, ince aramayı kabul etmeyen tutuklu yakınlarının görüşe girmesine ise izin verilmediği ifade edildi. Arama biçimine tepki gösteren tutuklu yakınları, suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. (“Erzurum Cezaevi'nde ince arama işkencesi”, http://www.etha.com.tr, 09.09.2011) 33- Van’dan İstanbul’a mahkûm götüren cezaevi aracı, Malatya- Kayseri karayolunda yandı. Araçtaki 2 şoför ve 2’si rütbeli 10 jandarma kendilerini alevler arasından 76 dışarı atıp yaralı kurtulurken, bulundukları bölümün kilidi açılamayan 5 tutuklu ve hükümlü (Akif Karabalı (24), Abdülsettar Ölmez (35), Medeni Demir (47), Sinan Askan (18) ve İsmet Erin (33)) diri diri yanarak can verdi. Demir yığını haline gelen cezaevi aracından kömürleşmiş cesetler saatler sonra çıkarılabildi. (“Cezaevi aracı yandı: 5 ölü”, http://www.radikal.com.tr, 16.09.2011) 34- Yasemin Karadağ, BirGün gazetesine gönderdiği mektupta 12 Eylül 2011 günü hastaneye götürüldüğünü ve muayene olacağı sırada Ö.A isimli Uzman Çavuş’un odadan çıkmayarak kelepçe takmak istediğini, kendisinin ve doktorunun itirazlarına, hastalığının ölümcül olduğunu söylemesine rağmen Ö.A’nın 'Ölürsen öl, senin için de bir avuç toprak bulunur.' diyerek odadan çıkmayarak yüzüne yumruk attığını, kendisine saldırıp zorla doktorun odasından çıkardığını yazdı. (“Sadece gardiyan değil, çavuşlar da saldırıyor!”, http://www.birgun.net, 01.10.2011) 35- Halkın Hukuk Bürosu tarafından yapılan açıklamada; “03.10.2011 tarihinde avukatların Kandıra 2 No'lu F tipi Cezaevinde tutulan epilepsi hastası müvekkilleri Kemal Avcı ile aynı hücrede kalan arkadaşı ile yaptıkları telefon konuşması sırasında Kemal Avcı’nın birkaç gün önce sağlıklı bir biçimde, hücre cezasını çekmek üzere tek kişilik bir başka hücreye götürüldüğü ve daha sonra sedye üzerinde konuşamaz duruma gelecek kadar dövülmüş olarak geri getirildiğini öğrendikleri” açıklandı. (“Hasta mahkûma cezaevinde işkence”, http://haber.sol.org.tr, 03.10.2011) 36- Erzurum H Tipi Cezaevinde bulunan siyasi tutuklu kadınlar aileleri aracılığıyla yaptıkları açıklamada “son zamanlar- da üzerlerindeki baskıların ciddi bir şekilde arttığını, görüşe gelen ailelerinin üstlerinin iki kez aranıp, çırılçıplak soyulduklarını, içeride sözlü ve fiziki tacize uğradıklarını, havalandırma saatleri gibi çeşitli hakların uygulanmasında keyfi olarak davranıldığını, bazen günde iki kez koğuşlara baskın yapılarak aramadan geçirildiklerini, hastane sevkleri sırasında sözlü ve fiziki tacize uğradıklarını, en demokratik tepkilerinde bile hücre cezaları verildiğini” söylediler. (“Erzurum H Tipinde kadın tutuklulara taciz iddiası”, http://www.evrensel.net, 04.10.2011) 37- Tutuklu Halit Yavuz, TUAD yöneticisi olan annesi Ayşe Yavuz’u telefon ile arayıp “özellikle görüş sırasında, sohbet haklarının verilmediğini, açık alana çıkma haklarının ellerinden alındığını, keyfi aramaların yapıldığını, revire gitme hakkının verilmediğini, bu keyfi uygulamalara karşı çıkma durumunda da tutuklu ve hükümlülerin saldırıya uğradıklarını bu sebeple protesto etmek amacıyla 2 haftadır açık görüşe çıkmadıklarını, KCK tutuklularından Kahraman Akacak, Abdullah Ön ve Doğuş Kotak isimli tutukluların darp edildiklerini” söyledi. (“İran idam, Türkiye ise işkence ediyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 06.10.2011) 38- Adana Karataş Cezaevi’nden 9 Eylül 2011 tarihinde Denizli D Tipi Cezaevi’ne nakledilen Özlem Aydın, “Denizli D Tipi Cezaevi’nde ‘insani yaşam koşullarının’ olmadığını nakil sırasında yapılan muameleye tepki göstermek amacıyla slogan attığı için gardiyanlar tarafından dövüldüğünü, sol kolunda ‘ezik ve çiziklerin’ meydana geldiğini, yönetim ve gardiyanlarla yaşadığı sorunlar nedeniyle ‘adli tutukluların’ da kendisine karşı psikolojik şiddet uygulamaya başladığını, bu 77 duruma ilişkin cezaevi yönetimine yaptığı başvuruda, “senin can güvenliğini alamayız” şeklinde cevap aldığını” belirtti. (“Kadın tutukluya gardiyan işkencesi”, http://www.ozgur-gundem.com, 06.10.2011) 39- "16 Haziran" isimli örgütü kurmak ve yönetmek iddiasıyla ömür boyu müebbet hapse mahkûm edilen ve 2009’dan bu yana Sincan 2 No’lu F tipi cezaevinde bulunan 68 Kuşağı önderlerinden Sarp Kuray, tedavi edilmediği takdirde kör eden glokom hastalığı nedeniyle götürüldüğü doktor muayenesi, kelepçeli yapılmak istenince bir daha muayeneye çıkmama kararı almış, bunun üzerine avukatı tarafından yapılan başvuru üzerine Savcılık tarafından Kuray’ın viziteye kelepçesiz götürülebileceği kararı verilmesine rağmen Sincan 2 No’lu F tipi cezaevi idaresinin Kuray’ı 1 hafta önce cezaevi içinde bulunan revire bile kelepçeli olarak götürüldüğü öğrenildi. Kuray’ın avukatı Görkem Gürcan, “Bu yapılan uygulama sindirme ve küçük düşürme amaçlı olarak yapılmaktadır” dedi. (“Sarp Kuray'a kelepçe eziyeti”, http://www.firatnews.com, 15.10.2011) 40- Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği’ne (TAYAD) gönderilen mektuplarda Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde yatan Emrah Yayla; “21 Temmuz 2011 tarihinde Ahmet Aslan isimli mahkûmun kantine giderken gardiyanlarla tartıştığını, ardından revire götürülme gerekçesiyle koğuşundan alınarak revire götürmek yerine ‘Acil müdahale karakolu’ olarak bilinen ve kameranın olmadığı yere götürülüp 7-8 gardiyanın saldırısına uğradığını”, Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nden yazan Coşkun Şimşek ise; “Cezaevi yönetiminin keyfi uygulamaları ile nedeniyle birçok haksızlıklarla karşı karşıya kaldıkları- nı, Özcan Bayram isimli arkadaşlarının sabah sayımında saldırıya uğrayarak süngerli odaya götürüldüğünü, memura tehdit suçundan 1 ay ziyaret 6 gün hücre cezası verildiğini, Hakan Karabey ve Tahsin Akgün adlı kişilere gelen pantolonların asker rengi olması gerekçesiyle verilmediğini, mektuplarının engellendiğini”, Edirne F Tipi Cezaevi’nden yazan Sezgin Zengin ise “cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin muayeneleri sırasında kelepçelerinin çıkarılmadığını belirterek, Özgür Doğan isimli tutuklunun kelepçeli olduğu için muayenesinin yapılamadığını, cezaevine yeni gelen tutuklulara insanlık dışı uygulamalar yapıldığını buna itiraz eden ve direnenlerin ise tartaklanarak haklarında disiplin soruşturması açıldığını” yazdı. (“F Tipi Cezaevleri barut gibi”, http://firatnews.eu, 18.10.2011) 41- 2011 Newroz bayramına katıldıkları gerekçesi ile 23 Haziran’da ‘Suç ve suçluyu övme’ ve ‘Yasa dışı slogan atma’ suçlamasıyla tutuklu yargılanmak üzere İzmir Bergama M Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutulan E.K. (15), A.B. (14) ve bir arkadaşları geçen hafta cezaevine getirildiklerinde araçtaki askerlerin kendilerini komutanın yanına götürdüğünü, komutanın ise kendilerini cezaevi avlusuna götürerek bir yetkilinin gelip 'Bu üçü terörist, bunlar davalarından vazgeçmezler' dediğini ve komutanın ‘Şunları arkaya götürün bakalım nasıl vazgeçmiyorlar.' diyerek arka odada üstlerinin zorla tek külotları kalacak şekilde çıkartılıp yere yatıp kalkmalarının istendiğini, zorla yerde sürüklenip, asker gibi koşturulduklarını, sonra yanlarına gelen 5 askerin tekme tokat hakaret ederek kendilerini dövdüklerini, o halde gardiyanlara teslim edildiklerini, gardiyanların da üstlerini giymelerine izin vermeyerek kendilerine işkence ettiklerini, onurlarını kırdıklarını söylediler. Yine 78 işkenceden sonra bir komutan tarafından “Burada yaşadığınızı ve size yapılanları birine anlatırsanız bu yapılanlar yapacaklarımızın yanında hiç kalır” diyerek, tehdit edildiklerini ifade ettiler. (“Bergama Cezaevi'nde çocuk tutsaklara işkence”, http://firatnews.eu, 31.10.2011) 42- Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Eşref Arslan aynı cezaevinde kalan ve 2006 yılından beri görme yetisini kaybeden Gülnaz Akkurt'un durumuna ilişkin yazdığı mektupta “Gülnaz’ın göremediğini ve 8 yıl 9 ay hapis cezasının üçer kişilik oda sistemi içinde tecrit ve yalnızlık içinde çektirildiğini, bunlarla birlikte Akkurt'un tek başına kaldığı odanın ana koridora yakın olmasından ötürü gardiyanların çıkardıkları gürültüden geceleri uyuyamadığını, 1 yıldır odasının değiştirilmesini istediğini ancak cezaevi yönetiminin buna duyarsız kaldığını, görme sorunu dışında tansiyon, mide ve idrar yollarında ciddi sorunları da olan Akkurt’un doktor raporlarına cezaevi yönetimi tarafından el konulduğunu,1 sene boyunca uğraştığı halde kendisine raporlarının verilmediği, sürekli disiplin cezası bahanesiyle de naklinin engellendiğini” belirtti. (“Görme engelli tutukluya tecrit işkencesi”, http://diclehaber.com.tr, 10.11.2011) 43- Avukatlar Cengiz Yürekli, Can Tombul ve Halil İbrahim Vargün'den oluşan heyet, Sincan Kadın Kapalı Cezaevi'ne giderek yaşanan hak ihlallerine ilişkin incelemelerde bulundu. Heyetin incelemelerine ilişkin bilgi veren Avukat Cengiz Yürekli, ” 3 kişilik odalara 2 kişilik yemek geldiğini, kadın tutukluların cezaevinde yaşanan ihlallere ilişkin suç duyurularında bulunduklarını, ancak suç duyurularının evrak numarası verilmeden yeniden kendilerine iade edildiğini, keyfi ceza uygulama- larının olduğunu, kış olmasına rağmen peteklerin yakılmamasının büyük bir sıkıntı yarattığını, hastaneye sevk taleplerine geç yanıt verildiğini, Tülin isminde baş gardiyan ve ekibinin tutuklu ve hükümlülere yönelik kötü muamelede bulunduğunu, görüştükleri tutuklu ve hükümlülerin son aylarda cezaevinin adli bölümünde ölümlerin arttığını da ilettiklerini” ifade etti. Öte yandan, BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan da yaşanan hak ihlalleri üzerine Sincan Kadın Kapalı Cezaevi'ne giderek incelemelerde bulundu., Buldan, bir tutuklu ile görüşebildiklerini ve o tutuklunun özellikle hastaneye ve duruşmaya götürüldükleri zaman ring aracında uzun zaman bekletildiklerini ve bundan dolayı çeşitli hastalıklara maruz kaldıklarını aktardığını belirtti. Cezaevinde hasta ve sağlam tutuklulara aynı yemeğin verildiğini ifade eden Buldan, bunun da tansiyon, kalp ve diğer hastalıkları olan insanlarda sorun yarattığını söyledi. (“BDP, cezaevlerindeki hak ihlallerini inceleyecek”, http://diclehaber.com.tr, 21.11.2011) 44- KCK operasyonları kapsamında tutuklanan Lütfi Balbal, Cüneyt Özil ve Recep Karagül'ün 3 Kasım 2011 tarihinde götürüldükleri Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi'nde soyularak yapılmak istenen üst aramasına tepki gösterdikleri için gardiyanlar tarafından darp edildiği belirtildi. Darp edildikleri sırada çeşitli hakaretlere de maruz kalan Balbal, Özil ve Karagül, uygulamaya tepki gösterdikleri için ayrıca 10'ar günlük hücre cezasına çarptırıldı. (“Tekirdağ F Tipi'nde 3 tutukluya hücre cezası”, http://diclehaber.com.tr, 21.11.2011) 45- Odatv Davası kapsamında tutuklu yargılanan Gazeteci Nedim Şener'in eşi Vecide Şener, eşinin cezaevinde vakit 79 geçirmek için saz kursuna katılmak istediğini ancak, cezaevi yönetiminin Nedim Şener’i diğer hükümlülerden koruyamayacakları, yani güvenlik gerekçesiyle bu isteği kabul etmediğini söyledi. (“Nedim Şener'e saz yasağı”, http://www.radikal.com.tr, 23.11.2011) 46- Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan siyasi tutuklulardan Erdal Çelebi, İlyas Toptamur ve Abudurrahim Balicak, Aslan İlhan, Osmaniye T Tipi Kapalı Cezaevi'ne, Ülfü Aksu, Eşrek Polat ve Hakan Iraz ise Antep E Tipi Kapalı Cezaevi'ne sürgün edildi. 25 Kasım 2011 tarihinde gerçekleştirilen sürgünden bir gün önce Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi'nde Ahmet Sadık Saner'in, yapılan arama sırasında infaz koruma memurları tarafından darp edildiği belirtildi. Av. Tugay Bek, Osmaniye Cezaevi girişinde müvekkillerin tek tek bir odaya alınarak soyunmalarının istendiğini belirterek, "Tutukluların, insan onuruna aykırı bu arama yöntemine tepki gösterip elbiselerini çıkarmayacağını söylemeleri üzerine 15-20 kişilik infaz koruma memuru tarafından tekme ve tokatlarla darp edilerek elbiseleri zorla çıkartılmıştır. Tutuklular darp edilirken diğer mahkûmlar tarafından seslerin duyulmaması için cezaevi içinde bulunan müzik sisteminin sesi açılmıştır. İnfaz koruma memurlarının darp etmesi sonucu müvekkil İlyas Toptamur'un sağ eli incinmiş ve şişmiş, alt dudağı patlamış, sağ yanağında morarma meydana gelmiş, boyun kısmında tırnak izleri ve kızarıklar oluşmuş, almış olduğu darbeler sonucu vücudunda ağrılar meydana gelmiştir. Tamamen çıplak bırakılan tutuklular infaz koruma memurları tarafından çömelip kalkmaya zorlanmıştır. Müvekkil İlyas Toptamur bu saldırı sonrası herhangi bir disiplin cezası olmaması- na rağmen 4 gün boyunca tek kişilik bir hücrede tutulmuştur. Müvekkiller infaz koruma memurları tarafından 'Burası diğer cezaevlerine benzemez ayağınızı denk alın' diyerek tehdit edilmiştir” (“Av. Bek: Cezaevi girişinde tutuklulara işkence yapıldı”, http://diclehaber.com.tr, 01.12.2011) 47- Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde yakınları bulunan aileler, cezaevinde bulunan yakınlarının kendilerini telefonla arayarak, "Üzerimize soğuk ve sıcak su dökerek, küfür ederek işkence yapıyorlar. Arkadaşlarımızı döverek hücrelere kapattılar" dediklerini dile getirdi. Cezaevinde bulunan Mehmet Ümit, Çetin Baran, Fuat Yılmaz, Süleyman Benzer, Ferhat Öztunç ve Mustafa İlgen'in aileleri İHD Mersin Şubesi'ne başvurarak, yardım talebinde bulundu. (“'Tutsaklara tazyikli su ile işkence' iddiası”, http://diclehaber.com.tr, 01.12.2011) 48- SES üyeleri, eski Bitlis Şube Başkanı Sedat Güler'in tutuklu bulunduğu Van M Tipi Cezaevi'nden Van Depremi nedeniyle Rize Kalkandere L Tipi Cezaevi’ne nakledilişi sırasında kötü muamele ve çıplak aramaya maruz kalmasına ilişkin Ankara Adliyesi önünde basın açıklaması yaparak, sorumlular hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. (“SES: AKP döneminde tecrit ve işkence arttı, http://diclehaber.com.tr, 02.12.2011”) 49- Aileleri aracılığı ile açıklama yapan Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Cezaevi’ndeki tutuklu ve hükümlüler; kaloriferlerin yakılmamasıyla oluşan soğuk nedeniyle birçok arkadaşlarının hasta olduğunu, bu durumu cezaevi idaresine dilekçeyle bildir- 80 diklerinde ise "Niye üşüdün" der gibi bir yıl görüş ve iletişim cezası gibi disiplin cezası aldıklarını ileri sürdü. Cezaevi idaresi ise iddiaları reddetti. (“Tutuklulara şimdi de 'Niye üşüdün' cezası”, 05.12.2011 http://diclehaber.com.tr, 05.12.2011) 50- Hükümlü Adem Erden, Bolu F Tipi Müdürü Cevat Berber ve psikoloğu Candaş Orhan Akdemir’i Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayet etti. Müdür de intikam için Erden’in hücresine, başka cezaevlerinde birçok mahkûmu öldürmeye kastettiği için Bolu’ya sevk edilen Mustafa Saisoğlu’nu yerleştirdi. Saisoğlu, Erden’i jilet ve bıçakla yüzünün çeşitli yerlerinden ağır yaraladı. Ağır yaralanan Erden hastaneye kaldırılırken, tedavi sonrası, can güvenliği olmamasına rağmen yine aynı cezaevine gönderildi. Daha sonra İHD’nin girişimleri sonucu Adem Erden Kandıra F Tipi 2 No’lu Cezaevi’ne sevk edildi. Mustafa Saisoğlu hakkında da kamu davası açılırken, Erden’i azmettiren cezaevi müdürü Cevat Berber ve diğer yöneticiler hakkında ise ne idari ne de adli bir soruşturma açıldı. (“Cezaevinde jilet işkencesi”, http://www.ozgur-gundem.com, 06.12.2011) 51-KCK adı altında yürütülen operasyonlarda tutuklanan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatları, Metris Cezaevi’nden Kocaeli F Tipi Cezaevi’ne sevk edildi. Kocaeli’ndeki cezaevi girişinde görevli personeller, avukatların giysilerini çıkartmalarını istedi. Bu durumun hukuka aykırı olduğunu söyleyen avukatlar, giysilerini çıkartmayınca cezaevi personeli tarafından fiziki güç kullanılarak avukatların giysilerinin zorla çıkartıldığı ifade edildi. Konuyla ilgili ailesini bilgilendiren Av. Mehmet Bayraktar, yapılanlarla ilgili Kocaeli Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını belirtti. (“Avukatlara onur kırıcı muamele”, http://www.ozgurgundem.com, 06.12.2011) 52- Türkiye'deki cezaevlerinde bulunan PKK ve PAJK'lı tutuklular, cezaevlerinde yeni bir sansür-sürgün-sindirme politikalarının hayata geçirilmeye çalışıldığını belirterek, “Cezaevlerinde ana dillerini kullanmalarının engellendiğini, Kürtçe olan hiçbir yayının ya verilmediğini ya da çeviritercüman parası adı altında kendilerinden zorla para alınmak istendiğini, bunu kabul etmedikleri durumlarda ise, anlaşılmayansakıncalı yayın denilerek yayınların kendilerine verilmediğini” ifade ettiler. Hiçbir muhalif-demokrat gazete, dergi ve kitabın da kendilerine ulaştırılmadığını kaydeden tutuklular, “Ailelerinin posta ile yolladığı eşyaların ise ya kaybolduğunu ya da kullanılmaz hale getirilip verildiğini, haftalık 10 saat ortak alan uygulamasının resmiyette var olmasına rağmen hiçbir cezaevinde uygulanmadığını, ağır hasta ve ölüm sınırında olan arkadaşlarının bilinçli bir biçimde tedavi edilmediğini, hastane sevklerinin yapılmadığını, verilmesi gereken ilaçların verilmediğini, verildiği zaman ise, ücretsiz verilen ilaçların para ile satıldığını, cezaevi idarelerinin, aileler tarafından yatırılan paraları, "döner sermaye" adı altında bilinmeyen işlerde kullandığını ve bundan rant elde ettiğini, yeni tutuklanan arkadaşlarının zorla itirafçıların arasına sokulmak istendiğini, ajanlığın dayatıldığını, ailelerine insanlık dışı aramalar dayatıldığını, çırılçıplak soyulmayı kabul etmeyenlerin ziyaret haklarının engellendiğini” söylediler. (“'Cezaevlerinde sansür, sürgün ve sindirme politikası hayata geçiriliyor'”, 13.12.2011 http://diclehaber.com.tr, 13.12.2011) 81 53- Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan siyasi tutuklulardan Cihan Yıldırak, Hakan Acar, Ahmet Özkan ve Çetin Sağır’ın aileleri, yakınlarının 7 Aralık 2011 günü İskenderun M Tipi Kapalı Cezaevi'ne sürgün edildiğini, tutukluların cezaevine girişte çırılçıplak soyulduğunu belirtti. Cezaevi idaresi ise, cezaevine gelen tutukluların yönetmelik gereği kabul sırasında soyulduğunu ve aramadan geçirildiğini belirterek, "Bizler bu aramayı yönetmelik kapsamında yapıyoruz. Tutukluların vücutlarında herhangi bir şey olup olmadığına bakıyoruz. Herhangi bir şekilde işkence veya kaba dayak uygulamıyoruz. Her tutukluya bu uygulama yapılıyor" dedi. (“Tutukluyu soymak yönetmelik kapsamında”, http://diclehaber.com.tr, 13.12.2011) 54- "Devrimci Karargâh" soruşturması adı altında yapılan operasyonla gözaltına alınan Türkiye Gerçeği Dergisi Editörü ve HDK Delegesi Mehmet Güneş’in, 10 Aralık 2011 tarihinde tutuklanarak götürüldüğü Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nin girişinde rutin aramanın dışında "ince arama" adı verilen arama biçimine tabi tutulmak istendiği ve buna karşı çıktığı için 8 gardiyan tarafından ayrı bir odaya alınarak dövüldüğü, boğazının sıkılarak, "Kafanı dağıtırız, seni gebertiriz. Sen burayı ne zannediyorsun" denildiği, gardiyanların "müdür" diye hitap ettiği bir kişinin saldırıyı izlediği, saldırının ardından tek kişilik hücreye atılan Güneş'in hücresinin etrafında kimsenin bulunmadığı ve revir ile banyo talebinin karşılanmadığı” öğrenildi. Güneş'in avukatı Ercan Kanar, cezaevinde saldırı olayını doğrularken önümüzdeki günlerde cezaevi yönetimi hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. (“Gazeteci Güneş'e cezaevinde gardiyan saldırısı”, http://diclehaber.com.tr, 17.12.2011) 55- Malatya E Tipi Cezaevi’ndeki çocuk koğuşundaki, mahkûmlar toplu olarak koğuşta kalmalarına izin verilmediği gerekçesiyle akşam saatlerinde isyan ederek yataklarını ateşe verdiler. Jandarma ekipleri, kapıları kırıp koğuşlara girerek isyana müdahale etti. İsyan haberinin ardından cezaevine çok sayıda ambulans ve itfaiye ekibi sevk edilirken, cezaevi çevresinde geniş güvenlik önlemi alındı. Çıkan yangında dumandan zehirlenen ve vücutlarında yanık oluşan Ö.K. ve M.E. isimli iki mahkûm, isyanın bastırılması ile ambulanslara taşınıp Beydağı Devlet Hastanesi’ne götürüldü. Yaralı mahkûmlar hastaneye götürüldükleri sırada kendilerini görüntüleyen gazetecilere “Bizi Bu Hale cezaevi getirdi” diye bağırdı. Jandarma ve gardiyanlar mahkûmun ağzını kapatarak konuşmasına engellediler. (“Malatya’da isyan: 2 mahkûm yaralı”, http://www.ozgur-gundem.com, 19.12.2011) 56- Adana F Tipi Kapalı Cezaevi'nden Osmaniye T Tipi Kapalı Cezaevi'ne 15 gün önce 3 arkadaşı ile birlikte sürgün edilen Abdurrahim Ballıcak, sürgün edildikten bir hafta sonra ailesini telefonla arayarak babasına “Cezaevi girişinde arkadaşları ile birlikte 15 gardiyan tarafından zorla çırılçıplak soyularak, işkenceye maruz kaldıklarını, banyo yapmak istediklerinde sıcak su yerine soğuk, soğuk su istediklerinde sıcak su verdiklerini, arada bir çıktıkları havalandırmanın çok dar olduğunu duvara yapışarak yürüdüklerini, insan hakları savunucularına yazmak istedikleri mektuba el konularak izin verilmediğini” söyledi. (“Osmaniye Cezaevi'nde tutuklulara işkence iddiası”, http://diclehaber.com.tr, 19.12.2011) 57- Siirt Cezaevi’nde tutuklu bulunan 10 çocuğun, 28.12.2011 günü akşam saatlerinde hap alarak intihar girişiminde bulundukları, bu durumun son anda arkadaşları tarafından fark edilerek, cezaevi yönetimi tarafın- 82 dan Siirt Devlet Hastanesi’ne kaldırıldığı ve tedavi altına alındığı öğrenildi. Burada mideleri yıkanan çocukların tekrar cezaevine getirildiği ve durumlarının iyi olduğu belirtildi. Çocukların neden intihar girişiminde bulundukları konusunda ise bilgi edinilemedi. (“TMK mağduru çocuklar intihar girişiminde bulundu”, http://www.ozgur-gundem.com, 29.12.2011) 3.2.7. DEĞERLENDİRME İşkence ve kötü muamele sadece yakalama ve gözaltında değil, ceza ve tutukevlerinde de oldukça yaygın ve sistematik bir şekilde görülmeye devam etmektedir. Cezaevleri, kapasitelerinin üstünde bir doluluğa sahiptir ve doluluk oranı her geçen gün artmaktadır. Bu durum, tek başına bir işkence ve kötü muamele ihlali olduğu gibi; cezaevinde işkence ve kötü muamele suçlarının işlenmesi potansiyelini de artırmaktadır. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü tarafından açıklanan ve izleme dönemine ilişkin cezaevindeki tutuklu ve hükümlü sayısı aşağıdaki tabloda verilmiştir56: İzleme dönemi kapsamında cezaevlerinde yaşanan işkence ve kötü muamele uygulamaları şunlardır: Cezaevine ilk girişte veya başka bir cezaevine nakil sırasında kabul işlemleri sırasında gardiyanlar tarafından zorla çırılçıplak soyularak üst aramasına tabi tutulma, karşı çıkan tutuklu/hükümlüleri darp etme, tekmeleme, zorla kıyafetlerini çıkartarak çırılçıplak bekletip hakaret, taciz ve tehdit etme. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 15, 44, 46, 48, 51, 53, 56 no’lu haberler). Çırılçıplak soyularak dövülme, zorla çömeltip kalkması istenerek onur kırıcı muamelede bulunma. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 22,46 no’lu haberler) Çıplak koğuşa götürülme(Bkz. Bölüm 3.2.6.- 23 no’lu haber). Askeri disiplin uygulamalarına tabi tutulan mahkûmları, askeri sayım yapmaya zorlama, sayımda ayakta olma, ayakkabı giyme, pantolon ve elbise giymeye zorlama ve bu uygulamaya karşı çıkan ya da yapmayanların gardiyanlar tarafında darp edilmesi. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 15, 19,21 no’lu haberler) Duruşmadan veya muayeneden getirilen tutukluların cezaevi girişinde normal arama dışında elleri kelepçeli olarak zorla 56. Diğer yıllara ait istatistikler için de Bkz. http://www.cte.adalet.gov.tr/ Erişim Tarihi:15.03.2012 83 ağız içi araması yapılması, karşı çıkanların jandarmalar tarafından tekme ve tokatla dövülmesi. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 19,21 no’lu haberler). Cezaevi içinde olunmasına rağmen özellikle avukatla veya yakınları ile görüşten sonra 3-4 kez üst araması yapılması. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 23 no’lu haber). Normal aramaların dışında özellikle ani baskın şeklinde gece yarısı veya günde iki kez arama yapılması (Bkz. Bölüm 3.2.6.36, 37 no’lu haber) Ailelerinin üst aramasında elle arama dışında özellikle iç çamaşırlarının çıkartılarak ince arama yapılmak istenmesi, bu duruma itiraz eden ailelerin ve yakınlarının sözlü ve fiziki tacize uğrayarak, görüşmeye girmelerine izin verilmemesi. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 26,32, 36, 52 no’lu haberler) Tutuklu ve hükümlülerin hekime erişim hakları kapsamında oldukça fazla ihlal yaşanmaktadır. (Doktora çıkarmama Bkz. Bölüm 3.2.6.- 7, 11, 13, 14, 24, 37 ve 54 no’lu haberler). Özellikle cezaevindeki doktor sayısının az olması nedeni ile tutuklu ve hükümlülerin muayenesi çoğu zaman yapılmamakta ya da yapılsa bile geç yapılmakta, tutuklu ve hükümlüler detaylı bir muayeneden geçirilmemektedirler. Cezaevi içinde sağlık ve tedavi talepleri karşılanmayan tutuklu ve hükümlüler bir sağlık kuruluşuna sevk edildiklerinde de ihlallere maruz kalmaktadır. Bunlar; istenilen sağlık kuruluşuna sevk edilmeme (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 22 24 no’lu haber), hastaneye sevk talebine çok geç yanıt verme (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 43 24 no’lu haber), hiç yanıt vermeme (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 22,52 no’lu haberler) sevk için gittikleri hastane yolunda sözlü ve fiziki tacize uğrama, işkence görmedir. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 9,36 no’lu haberler). Uygulamada sık karşılaşılan bir diğer sorun, hem cezaevinde, hem de sevk edilen sağlık kuruluşunda asker ve gardiyanların doktor muayenesinde hazır bulun- maları ve tutuklu ya da hükümlüyü elleri kelepçeli olarak muayene olmaya zorlamalarıdır. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 10,34, 39 no’lu haberler) Tutuklu ve hükümlülerin 3 kişilik odalarda 8-9 kişi kalmaya zorlanması (Bkz. Bölüm 3.2.6.-19 no’lu haber), çok pis ortamlarda tutulma (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 25 nolu haber) Haftalık 10 saat ortak alanda bulunma hakkının uygulanmaması; (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 21, 25, 36,37, 52, 56 no’lu haberler), sosyal faaliyetlerden yararlandırmama (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 18 no’lu haber) Görüş sırasında aileleri ile Kürtçe konuşan tutuklu ve hükümlülerin görüşlerinin kesilmesi, bu haksız uygulamaya itiraz eden tutuklu ve hükümlülerin darp edilmesi ya da disiplin cezasına mahkum edilmeleri. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 1, 6, 52 no’lu haberler) Kürtçe yayınların ve gazetelerin tercüman olmadığı gerekçesiyle veya keyfi olarak verilmemesi (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 15, 21, 52 no’lu haberler). Bir gerekçe göstermeden keyfi yere hücreye atılma ve iletişimden yoksun bırakma gibi disiplin cezaları verilmesi (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 3, 15, 36, 37, 40, 42, 43,44, 46 no’lu haberler), Adalet Bakanlığı’na, cezaevi idaresine şikâyet dilekçesi yazmak yüzünden disiplin cezası verilmesi (Bölüm 3.2.6.- 18, 24, 49 no’lu haberler), Tutuklu ve hükümlülere gönderilen mektuplara, kitaplara, eşyalara vs. el konulması, bu eşyaların verilmemesi ya da kullanılmaz hale getirilerek verilmesi. (Bkz. Bölüm 3.2.6.-18, 25,52 no’lu haberler) Barınma, yemek vs. temel ihtiyaçlara ilişkin olarak yapılan uygulamalar kötü muamele kapsamında olup yaşanan ihlaller; 3 kişilik odalara 2 kişilik yemek vermek (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 43 no’lu haber), yemeklerde farekuyruğu ve hamam böceği 84 gibi çeşitli cisimlerin çıkması (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 14 no’lu haber), hasta ve sağlam tutuklulara aynı yemeğin verilmesi, perhiz yemeği verilmemesi (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 43 no’lu haber) kaloriferlerin yakılmaması (Bkz. Bölüm 3.2.6.-49 no’lu haber), sıcak su yerine soğuk su verilmesi (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 56 no’lu haber), banyo talebinin karşılanmaması (Bkz. Bölüm 3.2.6.-52 no’lu haber) Çocuk tutuklu ve hükümlülere uygulanan işkence ve kötü muamele vakaları; Adana M Tipi Cezaevi’nde 32 çocuğun cezaevi müdürü ve gardiyanlar tarafından üzerlerine soğuk su dökülüp sonrasında plastik su borusu ile dövülmeleri, vücutlarında açılan yaralara tuz basılması. Pozantı M Tipi Cezaevi’nde 18 yaşına giren bazı çocukların başka cezaevlerine nakledilmek yerine tek kişilik hücrelere konulması. Bitlis E Tipi Cezaevi’ndeki 26 çocuğun kaldığı koğuşa arama yapılacağı gerekçesiyle jandarma ve cezaevi idaresi tarafından baskın düzenlenerek çocukların sarı kırmızı ve yeşil renk eşya bulundurmaktan dolayı darp edilmesi. İstanbul Maltepe Çocuk Cezaevi A-10 koğuşunda tutuklu bulunan 14 çocuğun Kürtçe konuştukları gerekçesiyle aralarında savcı gardiyan ve askerlerin bulunduğu yaklaşık 150 kişi tarafından yapılan baskın ile dövülmeleri ve ölüm ile tehdit edilmeleri. Siyasi davalardan tutuklanan çocukların adli tutukluların kaldığı koğuşlara konularak burada diğer çocuklar tarafından fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz kalmaları. İzmir Bergama M Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutulan E.K. (15), A.B. (14) ve bir arkadaşlarının cezaevi bahçesinde asker ve gardiyanlar tarafından çırılçıplak soyu- larak zorla yere yatırılıp kaldırılması, yerde sürüklenmesi, tekme ve tokatlarla dövülmesi, üstlerini giymelerine izin verilmeyerek onur kırıcı muameleye tabi tutulmaları. Yaşananları anlatmamaları yönünde tehdit edilmeleri. Malatya E Tipi Cezaevi’ndeki çocuk koğuşundaki mahkûmların toplu olarak koğuşta kalmalarına izin verilmemesi. Siirt Cezaevi’nde tutuklu bulunan 10 çocuğun bilinmeyen sebeplerle akşam saatlerinde hap alarak intihar girişiminde bulunmaları. Kadın tutuklu ve hükümlülere uygulanan işkence ve kötü muamele vakaları; Erzurum H Tipi Cezaevinde bulunan siyasi tutuklu kadınların koğuşlarına günde iki kez baskın yapılarak arama yapılması, hastaneye sevkleri sırasında sözlü ve fiziki tacize uğramaları, havalandırma saati gibi çeşitli haklarının uygulanmaması bu duruma itiraz ettiklerinde hücre cezası ile cezalandırma. Adana Karataş Cezaevi’nden 9 Eylül 2011 tarihinde Denizli D Tipi Cezaevi’ne nakledilen Özlem Aydın’ın nakil sırasında kendisine yapılan muameleye tepki göstermek amacıyla slogan atması üzerine gardiyanlar tarafından dövülmesi, adli tutuklular tarafından kendisine uygulanan psikolojik şiddete cezaevi yönetiminin kayıtız kalarak, can güvenliği için tedbir almaması. Darp ve cebir edilenler; Van F Tipi Cezaevi'nde kalan Hamdi Kılınç, İskan Aksaç ve Aydın Akış adlı tutukluların kapalı görüş sırasında aileleriyle Kürtçe konuşmaları yüzünden cezaevinde özel olarak yapılandırılan müdahale takımının gelerek görüşmeyi kesmek istemeleri, tutukluların bu duruma itiraz edince bu takım tarafından darp edilmeleri. 85 Rize L Tipi Kalkandere Cezaevi'nde kalan siyasi tutuklu ve hükümlülerin ‘A takımı’ diye adlandırılan gardiyan birimi tarafından geceleri koğuşlara yapılan baskınlarda darp edilmeleri. Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde tutuklu Rıfat Aslan ve kendisiyle aynı hücrede bulunan tutukluların Newroz'u kutlamak için havalandırmada ateş yaktıkları için saldırıya uğrayarak, kafa kemiklerinin kırılması. Tekirdağ 1 Nolu F tipi Cezaevinde ameliyatlı Kemal Ayhan’ın gardiyanlar tarafından darp edilerek dikişlerinin patlatılması. Kandıra 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde havalandırmaya çıkan iki tutuklunun 03.03.2011 tarihinde "üst araması"na karşı çıkmaları sonucunda 15 gardiyan tarafından dövülmesi. Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde koğuşa baskın yapan gardiyanlar tarafından Erhan Özel'in kafa kemiklerinin kırılması ve yaralı halde hücreye atılması. Rize Kalkandere L Tipi Cezaevi'nde bulunan siyasi tutuklu Murat Kıran'ın gece koğuşa giren infaz koruma memurları tarafından demir çubuklarla dövülmesi. Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi'nde hükümlü Haydar Duymaz'ın 30 gardiyan tarafından darp edilmesi. Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde tutuklu ve hükümlülerin cezaevi girişinde Jandarmalar tarafından, askeri sayıma karşı çıkanların ise gardiyanlar tarafından darp edilmesi. Kırıkkale F Tipi 2 No’lu Cezaevi’nde tutuklu bulunan Ahmet Arslan’ın 10 gardiyan tarafından darp edilerek, tedavi edilmeden hücreye konulması. Lütfi Balbal, Cüneyt Özil ve Recep Karagül'ün 3 Kasım 2011 tarihinde götürüldükleri Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi'nde soyulup çıplak olarak yapılmak istenen üst aramasına tepki göstermeleri ile gardiyanlar tarafından darp edilmeleri. Ahmet Sadık Saner'in Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi'nde 24 Kasım 2011 tarihinde yapılan arama sırasında infaz koruma memurları tarafından darp edilmesi Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan siyasi tutuklulardan Erdal Çelebi, İlyas Toptamur ve Abudurrahim Balicak, Aslan İlhan’ın Osmaniye T Tipi Kapalı Cezaevi'ne, Ülfü Aksu, Eşrek Polat ve Hakan Iraz’ın ise Antep E Tipi Kapalı Cezaevi'ne sürgün edilmeleri ile cezaevlerine girişte zorla soyularak aranmalarına karşı çıkmalarından ötürü gardiyanlar tarafından tekme ve tokatlarla darp edilmeleri. Van F Tipi Cezaevi'nde bulunan 15 gardiyanın koğuşu dağıtıp yataklara ayakkabılarla basarak Tuncer Buldu ve bir arkadaşını havalandırmada, diğer arkadaşını ise tuvalete götürüp dövmeleri. Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde bir kişinin gardiyanlar tarafından dövülerek kolunun kırılması. Ermenek M Tipi Kapalı Cezaevi’nde görüş hakkının engellenmesine itiraz eden tutuklu Emrah Yayla, Arif Sönmez ve Mehmet Sevik’in müdürün gözetiminde askerlerin saldırısına uğrayarak tekmelenerek dövülmesi. Kandıra 2 No'lu F tipi Cezaevinde tutulan epilepsi hastası Kemal Avcı’nın hücre cezasını çekmek üzere tek kişilik hücreye götürülüp sedye üzerinde konuşamaz duruma gelecek kadar dövülmüş olarak geri getirilmesi. Mehmet Güneş’in, 10 Aralık 2011 tarihinde tutuklanarak götürüldüğü Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nin girişinde rutin aramanın dışında "ince arama" adı verilen arama biçimine karşı çıktığı için 8 gardiyan tarafından ayrı bir odaya alınarak dövülmesi. 86 Götürüldüğü Erzurum H Tipi Cezaevi'nde parmak izi alma sırasında yaşanan tartışmada Ali Aksu’nun kamerası olmayan bir odaya götürülerek 10-15 gardiyan tarafından kaba dayakla dövülmesi. Cezaevinde gördükleri işkence ve kötü muamele ile mağdur durumda olan tutuklu ve hükümlüler çoğu zaman kendilerine yönelik bu ihlaller karşısında haklarını da arayamamaktadırlar. Basına yansıdığı kadarıyla raporda yer alan cezaevinde uygulanan işkence ve kötü muamele uygulamalarının sayısı ile bu ihlallere karşı avukatları ve aileleri aracılığıyla suç duyurusunda bulunanlar sayısı arasında oldukça büyük bir fark vardır. (Suç duyurusunda bulunanlar için Bkz. Bölüm 3.2.6.- 20, 25, 27, 32, 43, 48, 51, 54 no’lu haberler) Bu durum yaşanan işkence ve kötü muamelenin cezasız kalmasını da ortaya koyması açısından önemlidir. ÖNERİLER Haftalık 10 saat olan ortak alan kullanım hakkı, sohbet hakkı, havalandırmaya çıkarılma hakkı vs. gibi tutuklu ve hükümlülere tanınan haklar düzenlendikleri mevzuat çerçevesinde tam ve amacına uygun olarak uygulanmalı, uygulama hiçbir şekilde cezaevi idaresinin takdirine bırakılmamalı, kanuna aykırı bir şekilde hakların kullanımını kısıtlayan ya da hakları kullandırmayan sorumlular hakkında idari ve cezai yaptırımlar getirilmelidir. Cezaevinde yaşanan işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin olarak mağdurlara etkili başvuru yapma olanakları güvence altına alınarak, bu yönde yapılan başvuruların savcılar ve hâkimler tarafından ciddiye alınması ve failler hakkında derhal soruşturma açılması sağlanmalıdır. Tüm tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerine ve hekime erişebilme hakkı istisnasız ve idarenin takdir hakkına bırakılmayacak şekilde yasal güvence altına alınmalı, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin doktorlara istedikleri zaman ulaşabilmesi sağlanmalı, çalışan doktor ve sağlık personelinin sayısı ve kalitesi artırılmalı, cezaevinde tedavisi mümkün olmayan kişilerin hastaneye sevkleri gecikmeden yapılmalıdır. Keyfi ve ağır bir şekilde uygulanan disiplin cezalarına son verilmeli, bu yetkiyi kötüye kullananlar hakkında yasal yaptırımlar getirilmelidir. İdare tarafından verilen disiplin cezalarına karşı itiraz etme hakkının etkin bir şekilde kullanımının sağlanması bakımından her türlü önlem alınmalı ve talepleri halinde mağdurlara hukuki yardım sunmak üzere ücretsiz avukat tayin edilmelidir. Tutuklu ve hükümlülerin yemek, içmek, ısınmak ve kullanma suyu gibi temel ihtiyaçları mazeretsiz bir şekilde tam olarak yerine getirilmeli, keyfi ve bir cezalandırma yöntemi olarak aksi harekette bulunan veya tutuklu ve hükümlülerin bu haklardan yararlanmalarını engelleyen kişi ve kişiler cezalandırılmalıdır. Cezaevlerinde yaşanan ve yaşanabilecek ihlalleri engellemek, cezaevi idaresinin ve cezaevi personelinin (gardiyanlar, infaz memurları, doktor ve jandarma dâhil) hukuka aykırı eylemlerini izlemek, denetlemek ve daha sonrasında müdahale edebilmek için Paris ilkelerine uygun olarak OPCAT kapsamında oluşturulması gereken “izleme kurulları” bir an önce oluşturulmalı ve faaliyete geçirilmelidir. 3.2.8. CEZAEVLERİNDE İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE KAPSAMINDA YAŞANAN SAĞLIK SORUNLARI 1-Günlük gazetesine mektup gönderen Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Celal Yalçın ile Ankara Sincan F Tipi'ndeki tutuklu Cengiz Eker, ağır sağlık sorunları olan arkadaşlarının olduğunu ve 87 bunların ne tahliye ne de tedavi edildiklerini bildirdiler. Celal Yalçın “Yılmaz Akyıldız'ın birçok sağlık sorunu olmasına rağmen geçici ilaçlarla durumunun geçiştirildiğini” ifade ederek “Arkadaşının insani ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorluk çektiğini ve bir an önce tam teşekküllü bir hastaneye yatırılması gerekirken, bilinçli bir şekilde ölüme yatırıldığını” belirtiyor. Bir diğer tutuklu arkadaşları Gülnaz Akkurt'un ise görme yetisini tamamen yitirdiğini ve tek başına hiçbir yaşamsal ihtiyacını karşılayamadığını ifade eden Yalçın, "Tedavisini bir yana bırakın, bu özgün durumundan dolayı belli aralıklarla yaptığı hiçbir hücre değişikliği talebi de dikkate alınmıyor. Arkadaşımıza yapılan açık işkencedir. Buna karşın defalarca başvurmamıza rağmen hiçbir olumlu sonu elde edilemedi" diyor. Özellikle cezaevine yeni müdürün gelmesiyle hak ihlallerinin rutin bir hal aldığını belirten Yalçın, aile hekimliğiyle ilgili sıkıntılarının da olduğunu belirterek, "Aile hekimliği uygulaması nedeniyle haftada sadece 2 gün doktor bulunuyor. Ani rahatsızlıklarda müdahale edecek doktor bulunamıyor” dedi. Sincan Cezaevi'nden mektup gönderen Cengiz Eker ise baba oğul aynı cezaevinde kaldıklarını belirterek, ziyarete gelenlere sadece bir kişiyi görme izni verildiğini ve bu yüzden gelenlerin bir kişiyi seçmek zorunda kaldığını ifade ediyor. Ziyaretlerine eşiyle kızının geldiğini ve eşinin oğlunun ismini, kızının ise kendi ismini verdiğini anlatan Eker, kızının ağabeyini, eşinin ise kendisini göremeden Iğdır'a geri döndüğünü ifade ediyor. Bunların yanında birçok sağlık sorunu da olduğunu belirten Eker, ancak cezaevi doktorlarının "sorunun psikolojiktir" deyip geçiştirdiklerini kaydediyor. (“Cezaevinde iki gözünü yitirdi tedavi edilmiyor”, http://www.gunlukgazetesi.net, 31.01.2011) 2- Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nde 2,5 yıldır tutuklu bulunan Abdulhakim Bulut’un günlük gazetesine gönderdiği mektupta; ”soğuk aldığı için rahatsızlanarak revire gittiğini ve kendisine verilen ilaçların vücudunda yanma, kızarma, şişme, kaşıntı gibi rahatsızlıklar meydana getirdiği için tekrar revire çıkarıldığını, revirde doktor olmadığı için gardiyanın kendisine alerji iğnesi yaptığını, daha da kötü bir hale geldiğini, cezaevi müdürünün kendisini hastaneye göndermediğini, mahkemeye götürülürken takılan kelepçeden kaynaklı bileğinde şişme ve kızarma meydana geldiğini, hastaneye sevk edilme durumunda en erken 6 ay sonrasında gidebildiklerini ” söyledi. Yine, sağlık sorunlarına ilişkin Sincan 2 No’lu F Tipi Cezaevi'nden mektup yazan Gıyaseddin Sevmiş de, “Hepatit B hastası olarak tedaviye başladığını, fakat yıllardır cezaevinden cezaevine, hastaneden hastaneye sevk edildiğini ve kalıcı bir teşhis konulmadığını belirterek, "Bundan dolayı hastalığım ağırlaştı" dedi. (“Gardiyanlar şimdi de doktor kesildi”, http://www.gunlukgazetesi.net, 03.02.2011) 3- İHD, kanser olduğu halde, adli suçtan tutuklu kaldığı Maltepe Cezaevi'nde ancak ölümünden bir hafta önce tahliye edilen Osman Kezlere için “Tedavi göreceği yerde bir yıl süreyle cezaevinde tutulan Osman Kezlere'nin ölümünden sadece bir hafta önce tahliye edildiğini ve en temel sağlık hizmetlerinden yararlandırılmadığını” savundu. (“İHD Kezlerin ölümünden cezaevi ve adli tıbbı sorumlu tuttu”, http://bianet.org, 04.02.2011) 4- Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi'nde kalan ve rahatsızlığı nedeniyle cezaevi revirine giden Abdurrahim İzgin adındaki tutuklu, gazeteye gönderdiği mektupta; 12 Nisan tarihinde vücudunda çıkan yaralardan dolayı cezaevi revirine gittiğini belirterek kendisini muayene eden 6 ayrı dokto- 88 run, 5 ayrı teşhis koyduğunu belirtti. Tedavisi sonuç vermeyen ve hastalığı ilerleyen İzgin ise, doktorlar hakkında suç duyurusunda bulundu. Ancak konuya ilişkin atanan bilirkişinin hazırladığı raporda doktorlar haklı görüldüğü gerekçesiyle soruşturmaya gerek görülmedi ve İzgin suçlandı. (“6 doktor, 5 ayrı teşhis, bir tutuklu”, http://www.gunlukgazetesi.net, 06.02.2011) 5- Van F Tipi Cezaevi'nde 14 yıldır tutuklu bulunan Mustafa Akkuş, Van TUHAD-DER'e gönderdiği mektupta, mide hastalığından dolayı dayanılmaz acılar çekmesine rağmen hastaneye sevkinin yapılmadığını, kendisi gibi aynı cezaevinde kalan arkadaşı Mustafa Özer'in de tedavi edilmediğini belirtti. Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nde ise 3 yıldır tutuklu bulunan Şerife İlbasan'ın babası Ramazan İlbasan, yaşadığı sağlık sorunlarının ciddiyetine rağmen, cezaevi idaresi tarafından kızının hastaneye götürülmediğini belirti. (“Hasta tutuklular tedavi edilmiyor”, http://www.gunlukgazetesi.net, 09.02.2011) 6- 16 yıldır Kırıklar F Tipi Cezaevinde tutulan İnan Çoban, hakkında daha önce "wernicke korsakof" tanısı konulmuş olmasına ve "cezasının infazına devam edilmesi, hayatı için kati tehlike teşkil edebilir" görüşü yönünde hastane raporları olmasına rağmen Adli Tıp Kurumu’nun, 27 Ağustos 2003 tarihinde, "cezaevinde kalabilir" raporundan ötürü tahliye edilmiyor. Yine, İHD Amed Şubesi'ne gönderdiği mektupta Amed (Diyarbakır) D Tipi Cezaevi'nde bulunan PKK hükümlüsü Şemsettin Kargılı birçok hastalığı olmasına rağmen tahliye edilmediğini söyledi. (“Tahliye edilmesi için kaç rapor gerek!”, http://www.gunlukgazetesi.net, 11.02.2011) 7-Ermenek M Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan 30 PKK'li tutuklu, idareyle görüşmelerde zorla ayakta bekletildiklerini belirterek, cezaevinin askeri kışlaya çevrildiğini söyledi. İHD'ye mektup gönderen hükümlü Mehmet Şirin Tekmenuray, Cezaevi İzleme Komisyonu'na yazdıkları dilekçelerin yanıtsız kaldığını, cezaevinden hastanelere sevklerin 3 ay sonra gerçekleştiğini ve bu durumun sağlık sorunlarını derinleştirdiğine dikkat çekerek, "Kalp rahatsızlığı olan arkadaşlarımız için tehlikeye kapı aralanıyor. Ayrıca cezaevinde revir bulunmuyor. Haftanın bir günü çevre hastanelerinden bir doktor getiriliyor. Mahkûmlar 2 haftada bir doktora çıkma şansı bulabiliyor. Gelen doktorlar hiçbir alet almaması nedeniyle sadece reçete yazmakla sınırlı kalıyor" dedi. (“Ermenek Cezaevi askeri kışlaya döndü”, http://www.diclehaber.com, 15.02.2011) 8- Malatya E Tipi Kapalı Cezaevi'nde 18 yıldır tutuklu bulunan ve ciddi sağlık sorunları olan oğlu Ramazan Demir'in tedavisinin engellendiğini belirten annesi Semiha Demir, "18 yıl önce yaralı olarak tutuklanan oğlunun bilinçli bir şekilde tedavi edilmediğini, bu yüzden sakat kaldığını, tedavi edilmediği için bacağında bulunan kemik parçalarının dışarı çıktığını ve iltihaplanmış olduğunu söyleyerek oğlunu ölüme terk eden sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacağını söyledi. (“18 yıldır cezaevinde tedavi edilmiyor”, http://www.gunlukgazetesi.net, 18.02.2011) 9- Sincan F Tipi Cezaevi'ni ziyaret eden BDP Hukuk Komisyonu Başkanı Meral Danış Beştaş, hayati tehlikesi bulunan Çelik, Uçar ve Bektaş'ın durumunun gittikçe ağırlaştığını, Abdulsamet Çelik'in kan kanseri olduğunu 15 günde bir 1 ile 4 ünite kan verilmesi gerektiği halde kan bile bulu- 89 namadığını, Cezaevi yönetiminin tutukluların kan verme isteklerini kabul etmediğini, kan hastalığı olan Sıtkı Bektaş'ın hastaneye getirilip götürülme ve tedavisi konusunda ciddi sorunlar yaşandığını, böbrek yetersizliği olan Avni Uçar'ın böbrek nakline ihtiyacı olduğunu, her üç tutuklunun hayati tehlikelerinin bulunduğunu” söyledi. (“Yavaş yavaş öldürüyorlar”, http://www.gunlukgazetesi.net, 20.02.2011) 10- Mide Kanseri olan Gülay Çetin, 2010yılında çekilen PET filminde kanserin karaciğer, akciğer ve sağ yumurtalığa da sıçradığı tespit edilmesine, ‘Bu halde cezaevinde yaşayamaz’ raporu da olmasına rağmen tahliye edilmedi. (“Kanserin 4. evresinde tahliyeye izin çıkmadı”, http://www.radikal.com.tr, 21.02.2011) 11- Diyarbakır D Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan ve 6 yıldır çölyak hastası olan Nesimi Kalkan gönderdiği mektupta, hastalığının her geçen gün kötüye gittiğini, 3 gün boyunca kelepçeli bir şekilde ring aracı ile İstanbul Adli Tıp Kurumu'na götürüldüğünü, Adli Tıp Kurumu'nda ayaküstü toplam 4 dakikayı geçmeyen muayeneyle ceza erteleme talebinin ret edildiğini” belirtti. (“Adli Tıp'ta rekor: 4 dakikada karar!”, http://www.gunlukgazetesi.net, 25.02.2011) 12-Doktor raporlarında yüzde 85 görme engelli olması, yaşamını tek başına sürdüremeyeceği ve kanser tedavisinin tutukluluk koşullarında yapılamayacağı belirtilen ve aynı zamanda kanser hastası olan Hediye Aksoy, Samatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde göğsünden ameliyat olduktan sonra hastanenin "risk var" raporuna rağmen tekrar cezaevine gönderildi. (“Hediye Aksoy'un sesini kim duyacak?”, http://www.gunlukgazetesi.net, 26.02.2011) 13-Ağabeyi İdris Çalışkan'ın 1999 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirilişini protesto etmek amacıyla kendini yaktığını kaydeden Hasan Çalışkan, aradan geçen 12 yıla karşın ağabeyinin tedavisinin ısrarla yapılmadığını belirterek, "Ağabeyim sadece ayakta durabiliyor. Yarın öbür gün o da olmayacak. Ağabeyim göz göre göre ölüme gidiyor" dedi. ('Ağabeyim göz göre göre ölüme gidiyor', http://www.gunlukgazetesi.net, 12.03.2011) 14- Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan Kemal Ayhan bacaklarındaki rahatsızlık nedeniyle ameliyata alındığını, doktor’un kendisine “sana 15 gün tek başına iş göremez raporu vereceğim.” demesine rağmen ameliyat edildikten sonra sedye üzerinde ambulansla hapishaneye getirildiğini söyledi. (“Ameliyat oldu aynı gün cezaevine geri gönderildi, http://www.gunlukgazetesi.net, 14.03.2011) 15- Cezaevindeki ağır hasta mahkûm İdris Çalışkan’ın kardeşi Hasan Çalışkan; İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesinde yaptığı basın açıklamasında, ”Ağabeyinin boğazından beline kadar yanık durumda olduğunu, faranjit nedeniyle belirli aralıklarla hiç konuşamadığını, ölümcül kalp rahatsızlığı da bulunan ağabeyinin bronşit ve mide rahatsızlıkları olduğunu ve bir an önce tedavi edilmesi gerektiğini, tedavisinin mümkün olmaması durumunda salıverilmesini gerektiğini, ağabeyinin hastane raporlarının kendisine verilmeyerek yok edildiğini, raporların ellerinde olmaması nedeniyle gerekli hiçbir başvuruyu yapamadıklarını” belirtti. (“Hasta mahkûmlara çifte standart”, http://www.evrensel.net, 15.03.2011) 90 16- Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevinde bulunan PKK'li tutuklular, ailelerine gönderdikleri mektuplarda “Gırtlak kanseri olan Mehmet Aras'ın aylardır hastaneye götürülüp getirildiğini, Aras'ın bedeninin, artık verilen ilaçları, yapılan iğneleri kaldıramayacak kadar bitap düştüğünü, vücudunun artık sıvı da kabul etmediğini, ayakta duramayacak bir halde, olduğunu” söylediler. Öte yandan Muş E Tipi Cezaevi'nde tutulan, geçtiğimiz hafta Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılan MEYA-DER Van Şube eski Başkanı Ferzende Abi'nin (62) durumunun daha da kötüye gittiği belirtildi. Daha önce de 13 yıl cezaevinde kalan ve cezaevindeyken yakalandığı hastalığının ikinci defa cezaevine alınmasıyla birlikte yeniden nükseden Abi, kötü sağlık koşullarına rağmen hastanenin bodrum katında bulunan mahkum odasında yatıyor. (“Aras ve Abi'nin durumu giderek ağırlaşıyor”, http://www.gunlukgazetesi.net, 18.03.2011) 17- Ferzende Abi, tutuklu bulunduğu Muş E Tipi Kapalı Cezaevi'nde sağlık durumunun kötüleşmesi nedeniyle dün sabah Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne getirildi. Abi'nin eşi Şirin Abi, eşinin ellerinden kelepçeler çıkarılmadan hastaneye getirildiğini belirterek, "Yürüyemiyordu, durumu da çok ağırdı" diye konuştu. (“Ferzende Abi hastaneye kaldırıldı”, http://www.gunlukgazetesi.net, 24.03.2011) 18- Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan ve durumu ağır olduğu için Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tutulan kanser hastası hükümlü Mehmet Aras'ın tahliye edilmesi için Adli Tıp Kurumu'ndan Cumhurbaşkanlığı’na raporlar gönderilme- sine rağmen, Cumhurbaşkanlığı tahliye için topu Adalet Bakanlığı'na attı. Aras'ın avukatı Şaziye Önder ise “Aras'ın durumunun çok ağır olduğuna ve her an ölebileceğine dikkat çekti. (“Cumhurbaşkanı'nın tahliye talebini reddettiği Aras ölüm döşeğinde “, http://www.diclehaber.com, 30.03.2011) 19- JİTEM davası sanıklarından korucu Kukel Atak, sağlık sorunları gerekçesiyle hakim kararıyla tahliye edilirken, kurumlar arası prosedürler nedeniyle, ağır kanser hastası Mehmet Aras son birkaç gününü ailesinin yanında geçiremeyecek. (“Kanser Hastası Aras'ın Tahliyesine "Prosedür" Engeli”, http://bianet.org, 31.03.2011) 20- Tahliye edilmesi yönünde Adli Tıp Kurumu'nun "Bakiye ömrü az kalmıştır" yönündeki raporuna rağmen hastanede mahkûmların konulduğu odada tutulan, ancak tedavisinin artık mümkün olmadığı belirtilen Mehmet Aras'ın belgeleri doğum tarihinde yanlışlık olduğu gerekçesiyle tekrardan Erzurum Cumhuriyet Savcılığı'na gönderildi. Bilgilerin internet üzerinden de düzeltilebileceğini söyleyen avukatı Şaziye Önder, dosyaların tekrardan hazırlanmasının yaklaşık bir ayı bulacağını ve buna da Aras'ın ömrünün yetmeyeceğini belirtti. (“Aras'ı tahliye etmemek için 40 takla atıyorlar”, http://www.gunlukgazetesi.net, 07.04.2011) 21-Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi'nde kalan kardeşi Cihan Öner'i ziyarette giden Vecdin Öner kardeşinin kendisine cezaevi doktorunun sağlık sorunları yaşayan ve revire çıkan bütün kadın tutuklulara, "psikolojik sorunların var" diyerek, "anti-depresan" ilaçlar verdiğini anlattı. (“Bitlis Cezaevi'nde 'psikolojik sorun var!”, http://www.diclehaber.com, 07.04.2011) 91 22- Mesane kanseri nedeniyle ameliyat edilen MEYADER Van Şubesi eski Başkanı Ferzende Abi, durumu kötü olmasına rağmen, tekerlekli sandalye ile tekrar Diyarbakır D Tipi Cezaevi'ne götürüldü. (“Ferzende Abi tekrar cezaevine götürüldü“, http://www.diclehaber.com, 08.04.2011) kaldığı için psikolojik rahatsızlık yaşamaya başlayan Kemal Gömi, "Kronik şizofreni" teşhisi konmasına ve "Kendi kendine yaşamını idame ettiremeyeceğine" dair 11 raporu bulunmasına rağmen kalan cezası Cumhurbaşkanı tarafından affedilmiyor. (“Cumhurbaşkanı, 11 Rapora Rağmen Affetmiyor”, http://bianet.org, 09.05.2011) 23- Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi'nde 18 yıldır tutuklu bulunan Ramazan Özalp'ın ağabeyi Sedik Özalp, kardeşinin 2 gün önce cezaevinde beyin felci geçirdiğini ve İdil Devlet Hastanesi'ne kaldırıldığını, ancak kısa bir tedavinin ardından hayati tehlikesi olmasına rağmen tekrar cezaevine götürüldüğünü söyledi. (“Ramazan Özalp ölüme götürüldü”, http://www.gunlukgazetesi.net, 10.04.2011) 27- Görme engelli ve göğüs kanseri hastası Hediye Aksoy, geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanlığı'na bağlı bir sağlık heyeti tarafından sağlık kontrolünden geçti. Tahliye edilmesi gereken Aksoy'un, rapor alma süresi çok uzun olan Adli Tıp Kurumu'na sevk edilmesi dikkat çekti. (“Ölüme terk edilen tutuklu Hediye Aksoy Adli Tıp'a sevk edildi”, http://www.diclehaber.com, 10.05.2011) 24- Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi bulunan Hiyem Yolcu; Bianet’e gönderdiği mektupta özellikle "Aile Hekimliği" uygulaması başladıktan sonra revire haftada sadece bir gün çıkma haklarının olduğunu, diğer günler hastalandıklarında "ama bugün sizin gününüz değil!" cevabıyla karşılaştıklarını söyledi. (“Cezaevinde Revir Gününde Hastalanmaya Bakın!”, http://bianet.org, 20.04.2011) 28- Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan ve 19 yıldır Siirt E Tipi Kapalı cezaevinde bulunan Avni Uçar'ın bir böbreği alındı, ikinci böbreğine ve mesanesine kanser teşhisi konuldu. Ölümle yaşamın arasında kalan Uçar için doktorları "Cezaevinde kalamaz" derken, Adli Tıp Kurumu, "Cezaevinde kalmasında sakınca yok" raporu verdi. (“İki farklı kanser teşhisini görmeyen bir adalet!”, http://www.diclehaber.com, 12.05.2011) 25- Kanser hastası 77 yaşındaki Ali Çelik isimli hükümlü, önce Malatya F Tipi Cezaevi'ne konuldu, Kayseri'de hastane koğuşu olduğu için Kayseri F Tipi Cezaevi'ne ailenin başvurusuyla nakledilen Çelik, savcılığın nakil kararına rağmen tedavisi yapılmadan yeniden Malatya F Tipi Cezaevi'ne geri götürüldü. (“77 yaşındaki kanser hastası hükümlü ölüme terk ediliyor”, http://www.diclehaber.com, 28.04.2011) 26- 1993'te tutuklanan, "Hayata Dönüş" operasyonu sonrasında F tipi hücrelerde 29- Van'da uyuşturucu davasından tutuklu bulunan ve 48 gündür bitkisel hayatta bulunan 70 yaşındaki İbrahim Talat Güler, doktorların her an ölebileceği açıklamasına raporlara rağmen tahliye edilmiyor. Sadece savcılıktan özel izin ile oğlu Fatih Güler'in görüşüne izin verilen Güler’in, eşi ve diğer çocuklarının kendisini görmesine müsaade edilmiyor. (“Bitkisel hayattaki tutuklu ne tahliye ediliyor ne de ailesiyle görüştürülüyor”, http://www.diclehaber.com, 19.05.2011) 92 30- Sincan 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde tutulan kanser hastası Abdulsamet Çelik hakkında Adli Tıp Kurumu "Daha o aşamaya gelmedi" gerekçesi ile rapor vermeme ısrarını sürdürürken, Çelik'in durumu gün geçtikçe ağırlaşıyor. Sürekli kan nakli yapılması gereken Çelik, hastanede gerçekleştirilen kan nakillerinin ardından cezaevine gönderiliyor. (“Adli Tıp'ın 'o aşamaya gelmedi' ısrarı”, http://www.diclehaber.com, 02.06.2011) 31- 2002 yılında geçirdiği kaza sonucu omurga, boyun ve kollarında kırıkların oluşması sonucu vücuduna platinler takılan Van F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan İshak Yılmaz’ın, götürüldüğü cezaevinde tedavisi yapılmamasından dolayı sağlık durumu kötüye gidiyor. Epikriz raporu bulunan ve şu ana kadar 5 kez cezaevi yönetimine başvuru yapılmasına rağmen kardeşinin tedavisinin yapılmadığını belirten Yılmaz'ın ağabeyi İbrahim Yılmaz, kardeşinin artık konuşamaz durumda olduğunu kaydetti. (“Tedavisi yapılmayan tutuklunun durumu kötüye gidiyor”, http://www.diclehaber.com, 02.06.2011) 32- Erzurum Oltu T Tipi Cezaevi'nde tutulan siyasi hükümlü Mutlak Tozun, hastaneden aldığı "birden çok sağlık sorunu var" raporuna ve daha önce durumu kamuoyuna yansımasına rağmen, tedavi edilmiyor. Kardeşinin hastalığının giderek ilerlediğini ve tanınmayacak hale geldiğini belirten Mehmet Tozun, duyarlılık çağrısında bulundu. (“Günden güne eriyen Mutlak Tozun'un tedavisi yapılmıyor”, http://www.diclehaber.com, 02.06.2011) 33- Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği (TUYAB), cezaevinde tek kişilik hücrede tutulan Deniz Tepeli'nin tedavisinin yapılmadığını belirterek, Tepeli'nin tedavi edilmesini istedi. 2006 yılından beri cezaevinde olan ve yumurtalıklarında kist olduğu teşhisine rağmen hastanede kelepçeli tedaviyi kabul etmediği için tedavisi yapılmayan Tepeli, Sincan Cezaevi'nde tek kişilik hücrede tutuluyor. (“Hasta tutuklu Tepeli tedavi edilmiyor”, http://www.diclehaber.com, 04.06.2011) 34- Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi'nde kalan siyasi tutukluların, 4 Haziran 2011 günü cezaevi idaresinin verdiği yemekten zehirlendikleri belirtildi. Konuya ilişkin bilgi veren İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici "Tarihi geçmiş gıdalar kullanıldığı yönünde bilgiler ulaşmıştı elimize. Bu konu için bu günlerde Cezaevi Savcılığı'na, Cezaevi İzleme Komisyonu'na ve Valilik’e bağlı İl İnsan Hakları Kurulu'na başvuruda bulunacağız.” dedi. Cezaevi idaresi ise iddiaları yalanladı. (“Diyarbakır Cezaevi'nde gıda zehirlenmesi, İHD heyet gönderiyor”, http://www.diclehaber.com, 06.06.2011) 35- Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi'nde hükümlü bulunan kanser hastası Mehmet Aras'ın raporlarına halen bir cevap verilmezken, Aras'ın sağlık durumunun iyi olmadığı ve psikolojisinin artık cezaevi koşullarını kaldıramayacak durumda olduğu ifade edildi. Aylardır Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi amaçlı tutulan Aras'ın raporlarının Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nde işlemlerinin halen bitmediği ve bu prosedürün Aras'ı ölüme götürdüğü belirtildi. (“Ölüme terk edilen Aras'ın raporları hala bekletiliyor”, http://www.diclehaber.com, 08.06.2011) 36- Van F Tipi Cezaevi'nde hükümlü 57 yaşındaki İbrahim Özgen, ileri derecede "yüksek tansiyon", "kronik böbrek yetmez- 93 liği" ve "kalp damar tıkanıklığı" rahatsızlıkları bulunmasına rağmen tahliye edilmiyor. Özgen'in koğuşunda bulunan ve tahliye olan arkadaşı İlhami Caniş, Özgen'in artık ayakta duramaz durumda olduğunu belirterek, acil önlem alınmasını istedi. (“Hasta tutuklu Özgen artık ayakta duramıyor”, http://www.diclehaber.com, 14.06.2011) 37- Erzurum H Tipi kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunan kanser hastası Mehmet Aras'ın raporlarının Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından tamamlandığı belirtildi. Yaklaşık 1 aydır Adalet Bakanlığı tarafından incelenen raporların, 17 Haziran 2011 günü Cumhurbaşkanlığı'na gönderilmesi bekleniyor. Aras'ın Avukatı Şaziye Önder, aylardır prosedürden dolayı müvekkilinin serbest bırakılmadığını belirterek, son aşamaya geldiklerini kaydetti. Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından raporlarının Cumhurbaşkanlığı'na gönderilmesi durumunda Aras'ın tahliye edileceğini kaydeden Önder, Cumhurbaşkanlığı tarafından kendilerine raporların gelmesi halinde tahliye edilebileceğinin aktarıldığını söyledi. (“Aras'ın raporlarının bugün Cumhurbaşkanlığı'na gönderilmesi bekleniyor”, http://www.diclehaber.com, 17.06.2011) 38- Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi'nde kalan tutuklu Resul Çetin, cezaevinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin yazdığı mektupta, “10 Şubat tarihinde saat 19.20 civarında epilepsi hastası olan arkadaşı Cengiz Çelik'in banyoda iken nöbet geçirdiğini, kapıya vurup yardım istediğinde geceleri cezaevinde doktor veya sağlık memuru bulunmadığı için gelen personelin solunumu duran arkadaşını hastaneye götürmek yerine, ona soğanla müdahalede bulunduklarını, cezaevi idaresinin arkada- şının hastalığından haberdar olmasına rağmen gerekli tedbirleri almadığını” belirtti. (“Cezaevi personeli nöbet geçiren tutukluya soğanla müdahale etti”, http://www.diclehaber.com, 17.06.2011) 39- Van F Tipi Cezaevi'nden hükümlü olarak tutulan Ahmet Gürdal (58) ailesine gönderdiği mektupta; kronik böbrek yetmezliği hastalığı nedeniyle iki defa böbrek ameliyatı geçirmesine rağmen kaldığı cezaevinde tedavisinin yapılmaması nedeniyle ikinci ameliyatından sonra ameliyat dikişlerinin alınmadığını, ameliyat yerinin mikrop kaparak apse yaptığını, kontrollerinin yapılmadığını ve böbreğini kaybetme riski ile karşı karşıya olduğunu bildirdi. (“Böbrek yetmezliği olan tutuklu tedavi edilmiyor”, http://ozgur-gundem.com, 30.06.2011) 40- Bolu F Tipi Cezaevi'nde şeker hastası hükümlü Ufuk Keskin, cezaevi idaresine başvurmasına rağmen bir yıldır diyet yemek hakkından yararlanamıyor. Diyet uygulamadığı takdirde Keskin’de “Kalp damar hastalıkları, böbrek sorunları, felç, ayak yaraları, duyu kayıpları, sık enfeksiyonlar ve yara iyileşmesinde gecikme” gibi ciddi sağlık sorunları oluşuyor. Keskin’in Adalet Bakanlığı’na başvurması üzerine ise 27 Mayıs 2011’de Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdür Yardımcısı Cengiz Güler diyet yemeği ve ilaçların karşılanmasını Bolu Savcılığı’ndan yazılı bir şekilde istedi. Bu yazıya karşın Keskin, halen ne diyetine ne de kan stik çubuğu olarak geçen ölçüm aletine kavuşabilmiş değil. (“Bir 'F tipi' zulmü: Hasta mahkûma diyet yok”, http://www.radikal.com.tr, 05.07.2011) 41- Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde geçen cumartesi akşamı yanık vakası olarak hastaneye kaldırılan tutuklu 94 Ömer Sidek, hastanede yer olmadığı için tekrar cezaevine gönderildi. Tutuklu Sidek’in nasıl yandığı konusunda bilgi alınamadı. (“Vücudu yanan tutuklu cezaevine gönderildi”, http://www.ozgur-gundem.com, 19.07.2011) 42- Kırıklar 2 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde Wernicke-Korsakoff hastası olan Zeynel Abidin Çoban cezaevinde kendisine uygulanan baskılardan dolayı 10 günden bu yana açlık grevindeyken önceki gece geç saatlerde geçirdiği rahatsızlıktan dolayı yoğun bakıma kaldırıldı. (“Çoban yoğun bakımda”, http://ozgur-gundem.com, 30.07.2011) 43- Gümüşhane E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 12 gün önce bedenini ateşe verdiği belirtilen Rahmi Özer (20) isimli siyasi tutuklu kaldırıldığı Trabzon Devlet Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Böylece cezaevi yetkililerinin 12 gündür Özer’in ailesine haber vermediği de açığa çıktı. Aileye ancak dün sabah bilgi verildi. (“Kendini yakan tutuklu yaşamını yitirdi”, http://www.ozgur-gundem.com, 03.08.2011) 44- 18 yıldır Midyat M Tipi’nde bulunan ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü Şeyhmus Yalçın önceki gece aniden rahatsızlanınca Midyat Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Doktorlar Yalçın’ın tam teşekküllü bir hastaneye kaldırılmasını istedi, ancak cezaevi yetkilileri 4 saat boyunca bekletti. 4 saat sonra Mardin’e sevk edilen Yalçın, yaşamını yitirdi. Hastane yetkilileri Mardin Devlet Hastanesi morguna kaldırılan Yalçın’ın beyin kanaması geçirdiğini, bu yüzden yaşamını yitirdiğini bildirdi. Yalçın’ın yaşamını yitirmesinin ardından, cezaevine giderek tutuklu ve hükümlülerle görüşen İHD ve TUHAD-FED avukatları, sara hastası olan Yalçın’ın havalandırmada aniden yere düştüğü ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdiği bilgisini aldıklarını aktardı. Avukatlar cezaevinde herhangi bir saldırının olmadığını belirtti. (“Yavaş yavaş öldürdüler!”, http://www.ozgur-gundem.com, 08.08.2011) 45- D Tipi Kapalı Cezaevi’nden iki hafta önce Erzurum’a sürgüne gönderilen çölyak hastası tutuklu Nesimi Kalkan’a son bir haftadır ilaçlarının verilmediği belirtildi. Nesimi Kalkan’ın kızı Beritan Kalkan, “Babam bizi aradı ve son bir haftadır ilaçlarının verilmediğini, bu şekilde daha fazla dayanamayacağını söyledi.” dedi. Kalkan, “Babam çölyak hastası olduğu için onun tüketeceği yiyecekleri özel olarak kendi imkânlarımızla dışarıdan temin edip gönderiyoruz. Fakat onları bile cezaevi yönetimi babama vermiyor” şeklinde konuştu. (“Çölyak hastası Kalkan’a ilaçları verilmiyor”, http://evrensel.net, 22.08.2011) 46- İki buçuk yaşındaki oğlu ile birlikte gözaltına alınarak ağır işkenceye maruz kalan ve cezaevinde kalp hastalığına yakalanan Bakırköy Kadın Tutukevi’nde kalan Fatma Tokmak’ın durumu giderek ağırlaşırken ve doktorlar, “hayati risk var” raporu vererek, düzenli tedavi olması gerektiğini belirtirken avukatlarının başvurusu üzerine Adli Tıp Kurumu’ndan istenen rapor bir yıldır hazırlanmadı. Tokmak’ın avukatı Eren Keskin, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na da başvuracağını söyledi. (“Adli Tıp Kurumu bir tutukluyu daha ölüme gönderiyor”, http://www.evrensel.net, 28.08.2011) 47- Halkın Hukuk Bürosu tarafından yapılan açıklama ile Edirne Cezaevinde kaldığı sırada, Edirne Tıp Fakültesi tarafından epilepsi tanısı konulan Kemal Avcı 95 isimli mahkûma, şu anda kaldığı Kandıra 2 No'lu F tipi Cezaevinde hasta olmasına rağmen hücre cezası verildiği ve kendisine işkence yapıldığı ortaya çıktı. (“Hasta mahkûma cezaevinde işkence”, http://haber.sol.org.tr, 03.10.2011) 48- Et ve hayvansal hiçbir besini yiyemeyen mahkûm Osman Evcan için cezaevi tam bir kâbusa dönüştü. Evcan yıllardır mahkûm olduğu Kırıkkale F Tipi Cezaevi'nde beslenme hakkı için mücadele veriyor. Osman Evcan, Kırıkkale F Tipi Cezaevi'nde vegan bir mahkûm. Yani hayvansal hiçbir besini yemiyor. Evcan, sadece hayvani besin yiyememek değil, yün ve deri ürünleri de kullanamıyor. Evcan'a, her ne kadar bazen hayvani ürün içermeyen yemeklerden verilse de, bunların da hijyen ve sağlık açısından sorunlu olmasının son olarak, cezaevi kantininde sebze-meyve ve diğer bazı besin maddelerinin getirilmesi ve satılmasının da kısıtlanmasıyla sıkıntı yaşıyor. (“Cezaevinde vegan olmak!”, 04.10.2011) http://www.cnnturk.com, 04.10.2011) landı. 50 yaşında olan Badur uzun süre tedavi edilmezken, durumunun ağırlaşması üzerine bir ay önce Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi’nden Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Badur buradan da 11 gün önce Adana Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’ne sevk edildi. Badur’un oğlu Ramazan Badur, babasının durumunun kötüye gittiğini belirterek, Adalet Bakanlığına yaptıkları tahliye başvurularının sonuçsuz kaldığını kaydetti. (“Göz göre göre ölüme terk ediliyor”, http://www.evrensel.net, 09.10.2011) 49- Kocaeli 1 Nolu F Tipi Cezaevi'ndeki Crohn hastası siyasi mahkûm Sami Özbil'in sağlık durumu defalarca Adalet Bakanlığı ve savcılığa başvurmasına karşın kendisine diyet yemek verilmeyince kötüleşti. (“Mahkûma diyet işkencesi”, http://www.cumhuriyet.com.tr, 05.10.2011) 51- İHD Erzurum Temsilciliği, Erzurum H Tipi Cezaevi’nde kalan hasta 19 tutuklu ve hükümlüyle ilgili rapor hazırladı. Raporda; Mehmet Aras, Lokman Akbaba, Kemal Özçelik, Ekber Oruç, Abubekir Yulu, Fikret Güzelaydın, Filit Tiltay, İbrahim Er, Resul Akkol, Fersat Mendali, Ramazan Nazlıer, Engin Aktaş, Ayhan Parkan, Dağıstan Öztürk, Murat Bulut, Murat Aslan, Emin Aladağ, Hamza Bulut ve Haydar Tikiz’in durumlarının gittikçe ağırlaştığı ve bir an önce serbest bırakılması gerektiği vurgulandı. Öte yandan Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan 17 yaşındaki “Kemik tümörü” hastası Mesut Aslan gönderdiği mektupta, tedavisinin yapılmayarak, ölüme terk edildiğini bildirdi. (“Ezaevleri’ kaynıyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 19.10.2011) 50- 1991 yılında Mardin’in Midyat İlçesi’nde gözaltına alınarak tutuklanan ve ardından müebbet hapis cezasına çarptırılan 20 yıldır cezaevinde olan ve çeşitli cezaevlerinde kalan Latif Badur, bu süre içerisinde, cezaevinin sağlıksız koşulları nedeniyle önce siroz, ardından tüberküloz ve son olarak da kanser hastalığına yaka- 52- Adana Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’nin ölüm döşeğindeki siroz, tüberküloz ve kanser hastası tutuklu Latif Badur ile ilgili hazırladığı ön rapor, Adalet Bakanlığına gönderildi. Savcılık talebiyle hazırlanan ön raporda, “Hasta hastalığının son evresinde, cezaevi koşullarında yaşamını sürdüremez” denil- 96 di. Ön rapor, Adalet Bakanlığına gönderildi. Daha önce Adli Tıp Kurumuna yaptıkları başvurulardan bir sonuç alamadıklarını belirten Badur’un avukatı Tugay Bek, Adalet Bakanlığından gelecek yanıtı beklediklerini söyledi. Bek, “Balcalı Hastanesinin ön raporu, Adli Tıp Kurumu raporuyla eş değer tutulmalıdır. Ön rapor baz alınıp hasta tutuklu Badur bırakılmalıdır” dedi. (“Cezaevinde yaşamını sürdüremez raporu verildi”, http://www.diclehaber.com, 30.10.2011) 53- 20 yıl boyunca tutulduğu cezaevinde önce siroz, ardından tüberküloz ve son olarak da kanser hastalığına yakalanmasına rağmen tedavi olması için tahliye edilmeyen Latif Badur 08.11.2011 tarihinde yaşamını yitirdi. 46 yaşındaki kanser hastası Basri Vardar, “kaçak elektrik kullandığı” iddiasıyla 5 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yatağından alınıp cezaevine götürülen Vardar için doktorlar “fazla ömrü kalmadı” dedi. Ancak Adli Tıp Kurumu’nca “Cezaevinde kalabilir” raporu verildiğinden ve Cumhurbaşkanı tarafından Adli Tıp’ın raporu esas alındığından Vardar, cezaevinde ölümü bekliyor. Durumu giderek ağırlaşan kanser hastası Mehmet Aras da ölüme terk edilen durumu ağır 12 tutukludan biri. Tahliye edilmesi için aylardır uğraşan ailesi iki hafta önce Cumhurbaşkanlığı’na raporları gönderdi. Ancak henüz bir sonuç çıkmadı. Avukatı Önder bir kez daha uyardı: “Aras her geçen gün daha da ölüme yaklaşıyor.” İHD Diyarbakır Şubesi ile TUHADFED’in hazırladığı 2011 yılı raporuna göre cezaevlerinde durumu aciliyet arzeden 248 tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Acil tedavi edilmesi gereken 248 tutuklu ve hükümlüden 12’sinin ise bir an önce tahliye edilmesi gerekiyor. Cezaevi koşullarının her saniyesi dahi hayatlarına mal olacak hasta tutuklu ve hükümlülerin isimleri şöyle: Abdul Samet Çelik (MDS Kan kanseri), Mehmet Aras (gırtlak kanseri), Nizamettin Akar (gırtlak kanseri), İzzet Turan (anki lozom mide ülseri, kemik erimesi, böbrek yetmezliği), İsmet Ayaz (Çölyak hastası), Taylan Çintay (Mesane kanseri), Hediye Aksoy, (Şarapnel parçası nedeniyle iki gözünü kaybetti. Ağır ameliyatlar geçirdi. Artık beslenemiyor), Temino Baysal (belden aşağısı felç ve yatalak), Halil Güneş (kemik kanseri, Akciğerlerde tümör var, epilepsi hastası), İmam Çelik, (hafızasını yitirmiş, yardım almadan hiçbir ihtiyacını karşılayamıyor), Hayati Kaytan (donmadan kaynaklı sol ayak parmakları kökten, sağ ayak parmakları eklemden kesilmiş. Beyninde ur var). (“Sıra Aras ve Vardar’da mı?” http://www.ozgur-gundem.com, 10.11.2011) 54- Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan ve Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan BDP Silopi İlçe Başkanı Bahattin Alkış’ın kalp-damar rahatsızlığı bulunduğu ve ‘damar daralması’ teşhisi konulmasına rağmen tedavisinin yapılmadığı öne sürüldü. Alkış, cezaevinde yaşadıkları sorunları ve üzerindeki baskıları ailesi aracılığıyla gönderdiği mektupla anlattı. Cezaevinde bulunduğu süre içerisinde sağlık problemleri yaşadığını ve tedavi edilmediğini belirten Alkış, 5 Kasım’da kalp-damar rahatsızlığından dolayı acil olarak revire götürüldüğünü ifade ederek, hemen Diyarbakır Eğitim Araştırma Hastanesi Kardiyoloji bölümüne kaldırıldığını ve doktorların ‘damar daralması’ teşhisinde bulunduğunu söyledi. Acil olarak anjiyo olması gerektiği belirtilmesine rağmen hastanede mahkûm koğuşu bulunmadığı gerekçesiyle Urfa’ya sevk edilen Alkış, ancak 26 gün sonra sev- 97 kinin gerçekleştiğini kaydetti. Urfa’da da mahkûm koğuşu dolu olduğu gerekçesiyle bu kez de Antep’e sevki yapılan Alkış, burada da tedavisi yapılmadan tekrar Diyarbakır D Tipi Cezaevi’ne getirildiğini ifade etti. Alkış’ın tedavisinin yapılmadığı takdirde hayati tehlikesinin bulunduğunu dile getiren ailesi, kamuoyuna ve yetkililere duyarlılık çağrısında bulundu. (“BDP Silopi İlçe Başkanı Alkış tedavi edilmiyor”, http://evrensel.net, 16.11.2011) 55- Akciğer kanseri 74 yaşındaki Avni Karabulut, bir yaralama olayına karıştığı iddiasıyla geçtiğimiz mart ayında bir yıllık hapis cezasını çekmek üzere tutuklandı. 18 Kasım günü savcıya yazdığı dilekçesinde “İki gündür kan kusmaktayım. Tam iki lavabo dolusu kan kusmuşumdur” deyince Cezaevi Savcılığı Karabulut’un hemen hastaneye sevk edilmesini istedi. Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürülen Avni Karabulut, “Durumu acil değil” denilerek, yeniden Ümraniye Cezaevi’ne gönderilince aynı gece, kan kusarak yaşamını yitirdi. Ailesi, Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’na dava açacak. (“Kan kusa kusa öldü”, http://www.ozgur-gundem.com, 28.11.2011) 56- Asker kurşunuyla yaralanan ve hastanede tedavisi sürdüğü sırada tutuklanarak cezaevine gönderilen DYG Yüksekova Meclis Sözcüsü Sedat Karadağ, kurşunun isabet ettiği gözünü kaybetmeyle karşı karşıya. Bir yıldır tutuklu bulunan ve iddianamesi dahi hazırlanmayan Sedat Karadağ, kurşunun isabet ettiği sol gözünde ışığı hissetmesine rağmen tedavisi yapılmıyor. Gözünü kaybetme riskiyle karşı karşıya kalan Karadağ, defalarca cezaevi yönetimine dilekçeyle başvuruda bulunmasına rağmen bugüne kadar kendisine bir yanıt verilmedi. Sedat Karadağ’ın abisi Mesut Karadağ, “Avukatları ve biz Adalet Bakanlığı’na başvurularda bulunduk. Adalet Bakanlığı’na yaptığımız müracaatta Sedat’a izin verilmesi ve tedavi görmesi durumunda gözünün kurtulabileceğini, tüm masrafları da ailesi olarak karşılamaya hazır olduğumuzu belirttik. Yaptığımız tüm başvurular reddedildi, Van’da yaşanan deprem nedeniyle kardeşim şuan Rize L Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevki yapılmış, bu sebeple de hem biz hem o mağdur olduk dedi. (“Öldüremeyince kör etmeye çalışıyorlar”, http://www.ozgur-gundem.com, 13.12.2011) 57- Erzurum H Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tutuklu bulunan gırtlak kanseri hastası Mehmet Aras, hastane raporları, uzman doktor teşhisleri, insan hakları savunucularının çağrısı, tüm girişim ve çağrılara rağmen bile bile ölüme gönderildi. Aras ile birlikte sadece 2011'de cezaevlerinde yaşamını yitirenlerin sayısı 31'i buldu. Adalet Bakanlığı'na bağlı Ceza ve Tevkif evleri Genel Müdürlüğü resmi verilerine göre, 2000'den 2011 yılına kadar cezaevlerinde toplam 943 hasta hükümlü ve tutuklu yaşamını yitirdi. Sadece 2010 yılında hastalık nedeniyle hayatını kaybeden tutuklu ve hükümlü sayısı 161'i buldu. 2011 yılında ise cezaevlerinde ölen tutuklu sayısı son olarak 30'u bulmuştu. Aras bu yıl içinde cezaevinde yaşamını yitiren 31. tutuklu oldu. (“Sağır kulaklar Mehmet Aras'ı da öldürdü”, http://diclehaber.com.tr, 18.12.2011) 58- Çölyak hastası tutuklu Nesimi Kalkan, Erzurum H Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi idaresince "Kurumumuzda hastaya bakma koşullarımız yoktur. Hasta ailesinin yardımına 98 muhtaçtır" üst yazısına rağmen, Erzurum Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu tarafından, "Hastanın başka bir cezaevine nakline gerek yoktur" denilmesi nedeniyle ölüme terk edildi. (“Çölyak hastası tutuklu Kalkan'la ilgili skandal karar!”, http://diclehaber.com.tr, 19.12.2011) 59- Kronik karaciğer hastası ve Gilbert sendromu teşhisi konulan 19 yaşındaki Kocaeli Üniversitesi öğrencisi İzzet Necati Henden, ‘suçu ve suçluyu övmek’ ve ‘terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla 25 Kasım 2011’de tutuklanarak Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’ne gönderildi. Ailesi, Henden’in cezaevi koşullarının iyileştirilmesi için, tedavi dosyalarıyla birlikte cezaevi savcılığına dilekçe verdi. İki haftadır dilekçelerine yanıt verilmediğini ve oğlunun doktorla görüşme talebine yanıt alamadığını söyleyen anne Rabia Henden, oğlunun hayatından endişeli: “Son gördüğümde vücudu ve gözlerinde sararmalar artmıştı. (“Oğlum soluyor, arz ederim”, http://www.radikal.com.tr, 22.12.2011) 3.2.9. DEĞERLENDİRME 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun (CGTİK) Günlük Yaşamdaki Haklar ve Yükümlülükler adlı ikinci bölümünün “Hükümlünün muayene ve tedavi istekleri” başlıklı 71. Maddesinde “Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hasta- 57. www.mfa.gov.tr/data/AB/2011ilerleme Raporu_nihai.doc s. 24 Erişim Tarihi:19.10.2011 58. “Sağır kulaklar Mehmet Aras'ı da öldürdü”, http://diclehaber.com.tr/1/1001/viewNews/28 7095, Erişim Tarihi: 18.12.2011 lıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir.” diyerek tutuklu ve hükümlülerin beden ve ruh sağlığının korunmasını, tedavi edilmesini bir hak olarak düzenlemiştir. Bu hakkın kullanımının engellenmesi veya hakkın hiç tanınmaması gibi yönleri ile sağlık hakkı insan hakları alanında çeşitli hak kategorilerini ihlal etmektedir. Bununla birlikte sağlık hakkına erişimin engellenmesi tek başına işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmelidir. Türkiye’de işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin büyük bir kısmını, sağlık hakkının tanınması ve kullanımına ilişkin ihlaller oluşturmaktadır. 2011 İlerleme Raporu’nda57 da tespit edildiği üzere, Adli Tıp Kurumu’nun işleyişindeki gecikmeler ve siyasi iktidarın değişmeyen zihniyet algısı nedeniyle cezaevlerinde bulunan hasta hükümlü ve tutuklular yaşamlarını yitirmektedirler. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü resmi verilerine göre, 2000'den 2011 yılına kadar cezaevlerinde toplam 943 hasta hükümlü ve tutuklu yaşamını yitirmiştir. Hayatını kaybeden tutuklu ve hükümlü sayısı 2010 yılında 161, 2011 yılında ise 31’dir58. Cezaevinde bulunan hasta tutuklu ve hükümlülerin yaşadığı sorunlardan daha vahim durum ise CHP İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız'ın soru önergesini yanıtlayan Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in verdiği yanıttır. Bakan, soru önergesini, "Ceza infaz kurumlarındaki hükümlü ve tutukluların süreç içinde tahliye olmaları, başka kurumlara nakledilmeleri, yerlerine yeni tutuklu ve hükümlülerin gelmesi nedeniyle yaşanan değişkenlik dikkate alındığında, sağlık sorunu yaşayan hükümlülerin mevcudu, bunların hangi hastalıklara yakalandıkları, yatalak olup olmadıkları, bu hastalıklarının hayati tehlike 99 oluşturup oluşturmadığı ve sağlık durumlarının aciliyetine ilişkin olarak bakanlığımızda istatistikî veri bulunmamaktadır59." şeklinde yanıtlamıştır. Cezaevlerinde bulunan hasta ve tutuklara ilişkin Bakanlık’ın istatistiki bilgilere sahip olmaması, bu verileri toplamaması hükümetin konu ile ilgili duyarsızlığını ortaya koymaktadır. Bugün cezaevlerinin kendisi gibi cezaevlerinde alıkonulanların yaşadıkları sorunlar ve hak ihlalleri, hükümetin yan sıra bu alanda çalışan diğer kurum ve kuruluşların da ilgi alanından uzaklaşmıştır. BDP Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna tarafından Adalet Bakanlığı’na sorulan yazılı soru önergesine verilen cevap yazısında; 14.12.2011 tarihi itibariyle Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne bildirimi yapılan ağır ve sürekli hasta sayısının 416 kişi olduğu belirtilmiştir.60 İHD Diyarbakır Şubesi ile TUHAD-FED’in hazırladığı 2011 yılı raporuna göre; cezaevlerinde durumu aciliyet arz eden 248 tutuklu ve hükümlü bulunmakta olup bir an önce tedavisi yapılması gereken 12 tutuklu ve hükümlünün isimleri ve rahatsızlıkları şu şekildedir;61 Abdul Samet Çelik (MDS Kan kanseri), Mehmet Aras (gırtlak kanseri), Nizamettin Akar (gırtlak kanseri), İzzet Turan (anki lozom mide ülseri, kemik erimesi, böbrek yetmezliği), İsmet Ayaz (Çölyak hastası), Taylan Çintay (Mesane kanseri), 59. "Hükümlü hastalarla ilgili istatistiki veri yok", http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=206602 , Erişim Tarihi: 09.01.2011 60. Sadullah Ergin tarafından 15.02.2012 tarihinde cevaplanan, B.03.0.KGM.0.00.00.05/2011-610.01117/250/519 sayı no’lu yazılı soru önergesi cevabı s.2 61. “SIRA ARAS VE VARDAR’DA MI?”, http://www.ozgur-gundem.com, Erişim Tarihi: 10.11.2011) 62. “K” Kadın mahkum ve tutukluları belirtmektedir. Hediye Aksoy, (Şarapnel parçası nedeniyle iki gözünü kaybetti. Ağır ameliyatlar geçirdi. Artık beslenemiyor), Temino Baysal (belden aşağısı felç ve yatalak), Halil Güneş (kemik kanseri, Akciğerlerde tümör var, epilepsi hastası), İmam Çelik, (hafızasını yitirmiş, yardım almadan hiçbir ihtiyacını karşılayamıyor), Hayati Kaytan (donmadan kaynaklı sol ayak parmakları kökten, sağ ayak parmakları eklemde kesilmiş. Beyninde ur var). İzleme döneminde Adli Tıp Kurumu tarafından rapor verilmediği için tahliye edilemeyenler; - Kırıklar 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nden Zeynel Abidin Çoban (Wernicke korsakof) - Diyarbakır D Tipi Cezaevinde tutuklu Nesimi Kalkan (Çölyak hastası) - Siirt E Tipi Kapalı cezaevinde hükümlü Avni Uçar (Bir böbreği alınmış, böbrek ve mesane kanseri) - Sincan F Tipi Cezaevi’nden Abdulsamet Çelik'in (Kan kanseri) - Bakırköy Kadın Tutukevi’nden Fatma Tokmak (Kalp hastası) (K62) - Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi’nden Latif Badur (Kanser) - Silivri 5 No’lu Cezaevi’nden Basri Vardar (Kanser) Kalıcı hastalığı ve rahatsızlığı olup da cezaevinden tahliye edilmesi gerekenler; - Gülnaz Akkurt, Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi (Âmâ)(K) - Gıyaseddin Sevmiş, Sincan 2 No lu F Tipi Cezaevi, (Hepatit B) - Abdulsamet Çelik, Sincan F Tipi Cezaevi (Kan kanseri), - Sıtkı Bektaş, Sincan F Tipi Cezaevi (Kan hastalığı) - Avni Uçar, Sincan F Tipi Cezaevi (Böbrek yetersizliği) 100 - İnan Çoban, Kırıklar F Tipi Cezaevi (Wernicke korsakof) - Şemsettin Kargılı, Diyarbakır D Tipi Cezaevi (Felç) - Gülay Çetin (Mide Kanseri) (K) - Nesimi Kalkan, Diyarbakır D Tipi Cezaevi, (Çölyak hastası) - Hediye Aksoy, Bakırköy Kadın ve Çocuk Cezaevi (göğüs kanseri, görme engelli) (K) - Mehmet Aras, Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi (gırtlak kanseri) - Ferzende Abi, Muş E Tipi Cezaevi (Mesane kanseri) - Ali Çelik, Malatya F Tipi Cezaevi (Kanser hastası) - Kemal Gömi, Sincan 1 No'lu F Tipi Cezaevi (Kronik şizofreni) - Avni Uçar, Siirt E Tipi Kapalı cezaevi (Bir böbreği alınmış, böbrek ve mesane kanseri) - İbrahim Talat Güler, Başkale M Tipi Cezaevi (Kalp krizi sonucu bitkisel hayatta) - İbrahim Özgen, Van F Tipi Cezaevi (Yüksek tansiyon, kronik böbrek yetmezliği ve kalp damar tıkanıklığı) - Cengiz Çelik, Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi (Epilepsi hastası) - Mesut Aslan, Mardin E Tipi’ndeki 17 yaşındaki (Kemik tümörü) - Latif Badur, Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi (Kanser) 63. İHD Erzurum Temsilciliği’nin Erzurum H Tipi Cezaevi’nde kalan hasta 19 tutuklu ve hükümlüyle ilgili hazırladığı rapor. “Cezaevleri kaynıyor”, http://www.ozgurgundem.com/index.php?haberID=23193&h aberBaslik=%E2%80%98Ezaevleri%E2%80 %99%20kayn%C4%B1yor&categoryName= Haber&categoryID=2&action=haber_deta y&module=nuce Erişim Tarihi:19.10.2011) - Basri Vardar, Silivri 5 No’lu Cezaevi (Kanser) - Bahattin Alkış, Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi (Kalp-damar rahatsızlığı) - İzzet Necati Henden, Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi (Kronik karaciğer hastası ve Gilbert sendromu) - Lokman Akbaba, Kemal Özçelik, Ekber Oruç, Abubekir Yulu, Fikret Güzelaydın, Filit Tiltay, İbrahim Er, Resul Akkol, Fersat Mendali, Ramazan Nazlıer, Engin Aktaş, Ayhan Parkan, Dağıstan Öztürk, Murat Bulut, Murat Aslan, Emin Aladağ, Hamza Bulut ve Haydar Tikiz, Erzurum H Tipi Cezaevi63 Cezaevinde tedavisi yapılmadığı, Adli Tıp Kurumu tarafından rapor düzenlenmediği veya bürokratik engeller vs. yüzünden tahliye edilmeyerek cezaevinde hayatını kaybedenler; 2011'de cezaevlerinde yaşamını yitirenlerin sayısı Mehmet Aras ile birlikte 31 olmuştur. - Maltepe Cezaevi'nde tutuklu Osman Kezlere (Kanser hastası olmasına rağmen ölümünden bir hafta önce tahliye edildi.) - Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi’nde hükümlü Şeyhmus Yalçın (Sara hastalığı nedeniyle havalandırmada aniden yere düşerek, kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.) - Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi Latif Badur (Kanser hastası olan Badur, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı İhtisas Kurulu’nun hastane şartlarında yatırılarak infazına devam edilmesinin uygun olduğu raporu yüzünden acil olarak kaldırıldığı hastanede 08. 11,2011 tarihinde yaşamını yitirdi.) - Avni Karabulut (Akciğer kanseri olan Karabulut, sevk edildiği Dr. Lütfi 101 Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde “Durumu acil değil” denilerek, yeniden Ümraniye Cezaevi’ne gönderilince aynı gece, kan kusarak yaşamını yitirdi.) - Erzurum H Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tutuklu Mehmet Aras (Bürokratik engellerden ötürü tahliye edilmeyerek gırtlak kanseri hastalığından yaşamını yitirdi.) Tutuklu ve hükümlülerin muayene ve tedavi isteklerine ilişkin olarak yasal düzenlemeler64 30.04.2009 tarihinde yürürlüğe giren Ve Sağlık Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı arasında imzalanan Ceza İnfaz Kurumlarındaki Sağlık Hizmetlerinin Düzenlenmesi Hakkında Protokolle kadük kalmış, bu durum, uygulamada yeni sorunların hak ihlallerinin yaşanmasına yol açmıştır. Protokolle Protokol uyarınca Ceza İnfaz kurumları bünyesindeki sağlık birimleri, Sağlık Bakanlığı’nca uygun görülen hastanelere bağlanarak buralarda ceza infaz kurumu semt poliklinikleri açılmış, diğer infaz kurumlarında da aile hekimliği uygulamaları kapsamında ceza infaz kurumlarının kapasiteleri göz önünde bulundurularak doktor görevlendirilmektedir.65 Aile hekimleri hizmet verdikleri yerin cezaevleri ve çocuk ıslahevleri idareleri ile yapılan anlaşma uyarınca hiz- 64. CGTİK m. 71, 78, 79 Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük (CGTİHT) m.94 65. Sadullah Ergin tarafından 15.02.2012 tarihinde cevaplanan, B.03.0.KGM.0.00.00.05/2011-610.01117/250/519 sayı no’lu yazılı soru önergesi cevabı s. 1 66. CGTİK m. 80, CGTİHT m. 115, 116, 117 67. CGTİK m. 57 met vermektedir. Aile hekimliği uygulaması kapsamında yerinde sağlık hizmeti uygulandığı için hizmet, belirli günler ve saatler ile sınırlı kalmaktadır. (Bkz. Bölüm 3.2.8.- 1, 7, 24 no’lu haberler) Daha önceleri revire çıkma hakkı, diş tedavisi olma vs. gibi hizmetlere haftanın her günü ve saati erişilebilirken şimdi bu hizmetler, ancak haftanın belirli günlerinde ve saatlerinde verilecek şekilde düzenlendiği için, çoğu tutuklu ve hükümlünün belirlenen günler ve saatler dışındaki muayene ve tedavi olma istekleri reddedilmektedir. Tutuklu ve hükümlülerin sağlık alanında yaşadıkları bir diğer temel sorun ise; hastaneye sevk 66 ve nakiller 67 konusundadır. Mevzuatta açıkça düzenlemiş olmasına rağmen uygulamada bu hükümlerin çoğu keyfi nedenlerle uygulanmamakta, gerekli önlemler alınmamakta ve durumu ağır olan hastaların; hastaneye sevk edilmedikleri, tedavilerinin engellenerek ölüme terkedildikleri görülmektedir. İzleme döneminde cezaevinde tedavisi yapılmayanlar ve hastaneye sevk edilmeyenler - Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Yılmaz Akyıldız, - Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde Abdulhakim Bulut, - Van F Tipi Cezaevi'nde tutuklu Mustafa Akkuş (Mide hastalığı), Mustafa Özer. - Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklu Şerife İlbasan (K) - Malatya E Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklu Ramazan Demir - Sincan F Tipi Kapalı Cezaevi’nde İdris Çalışkan (kendini yaktığından ötürü tedavisi yapılmıyor ve bu sebepten kaynaklı rahatsızlıkları var) 102 - Van F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan İshak Yılmaz (geçirdiği kaza sonucunda omurga, boyun ve kollarında kırıklar var) - Erzurum Oltu T Tipi Cezaevi'nde hükümlü Mutlak Tozun (Epilepsi hastalığı, ciğerde su toplama) - Sincan Cezaevi’nde Deniz Tepeli (yumurtalıklarında kist var ve hastanede kelepçeli tedaviyi kabul etmediği için tedavi olamıyor) (K) - Van F Tipi Cezaevi'nde hükümlü Ahmet Gürdal (kronik böbrek yetmezliği) - Kandıra 2 No'lu F Tipi Cezaevi’nde Kemal Avcı (Epilepsi hastalığı) İzleme döneminde cezaevinde yapılan tedavi ve doktor uygulamaları kapsamında tespit edilen işkence ve kötü muamele uygulamaları; - Sincan Cezaevi'nden Cengiz Eker’in birçok sağlık sorunu da olmasına rağmen cezaevi doktorlarının "sorunun psikolojiktir" deyip geçiştirmeleri. - Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi'nde kalan cezaevi doktorunun sağlık sorunları yaşayan ve revire çıkan bütün kadın tutuklulara, "psikolojik sorunların var" diyerek, "anti-depresan" ilaçlar vermesi. - Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi'nde kalan Abdurrahim İzgin’i vücudunda çıkan yaralardan dolayı cezaevi revirinde muayene eden 6 ayrı doktorun, 5 ayrı teşhis koyması. - Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunan Abdulhakim Bulut’un soğuk algınlığı şikayeti ile gittiği revirde cezaevi doktoru tarafından kendisine verilen ilaçların vücudunda yanma, kızarma, şişme, kaşıntı gibi rahatsızlıklar meydana getirmesi sonucunda tekrar revire çıktığında; revirde doktor olmadığı gerekçesi ile gardiyanın kendisine alerji iğnesi yapması. - Ermenek M Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan 30 tutuklunun cezaevinden hastaneye sevklerinin 3 ay sonra gerçekleşmesi, 2 haftada bir doktora çıkarılmaları, cezaevine gelen doktorların yanlarında hiçbir alet getirmemeleri nedeniyle ayrıntılı muayene yapmayıp sadece reçete yazmaları. - Bakırköy Kadın ve Çocuk Cezaevinde haftada sadece bir gün revire çıkma hakkının verilmesinden ötürü diğer günler hastalandıklarında revire çıkmak isteyen tutuklu ve hükümlülere "ama bugün sizin gününüz değil!" denilerek taleplerinin reddedilerek muayene ve tedavilerinin yapılmaması. - Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi'nde epilepsi hastası olan Cengiz Çelik’in banyoda nöbet geçirmesi üzerine cezaevi personelinin hastaneye götürmek yerine soğanla müdahalede bulunması. - Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu Ömer Sidek’in yanık vakası olarak hastaneye kaldırılmasına rağmen hastanede yer olmadığı gerekçesiyle tedavisinin yapılmadan tekrar cezaevine gönderilmesi. - Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nden Erzurum Cezaevi’ne sürgüne gönderilen çölyak hastası tutuklu Nesimi Kalkan’a ilaçlarının verilmemesi. - Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Bahattin Alkış’ın (kalp-damar rahatsızlığı) sevk edildiği Diyarbakır Eğitim Araştırma Hastanesi Kardiyoloji bölümü doktorlarının acil olarak anjiyo olması gerektiğini belirtmesine rağmen hastanede mahkûm koğuşu bulunmadığı gerekçesiyle 26 gün sonra Urfa’ya, buradan da mahkûm koğuşu dolu olduğu gerekçesiyle bu kez de Antep’e sev- 103 kinin yapılması, buradan da tedavisi yapılmadan tekrar Diyarbakır D Tipi Cezaevi’ne getirilmesi. - Asker kurşunuyla yaralanan ve hastanede tedavisi sürdüğü sırada tutuklanarak cezaevine gönderilen Sedat Karadağ’ın bir yıldır tutuklu olmasına ve kurşunun isabet ettiği sol gözünde ışığı hissetmesine ve gözünü kaybetme tehlikesi yaşamasına rağmen tedavisinin yapılmaması. - Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunan Ramazan Özalp’ın beyin felci geçirip hayati tehlikeyi atlatamamasına rağmen tedavisinin kesilerek hastaneden cezaevine götürülmesi. - Diyarbakır D Tipi Cezaevi’ndeki tutukluların cezaevi idaresinin verdiği yemekten zehirlenmeleri. - Bolu F Tipi Cezaevi'nde mahkûm olan şeker hastası Ufuk Keskin’e diyet yemeğinin iaşe bedelinin karşılanmaması nedeniyle bir yıldır verilmemesi. - Kırıkkale F Tipi Cezaevi'nde mahkûm Osman Evcan’ın vegan olmasına rağmen vejetaryen yemekler verilmemesi. - Kocaeli 1 No’lu F Tipi Cezaevi'ndeki Crohn hastası (Sindirim kanalının iltihaplandığı ve yaraların oluştuğu Crohn iyi tedavi edilmezse kalın bağırsak kanserine neden olabiliyor.) mahkûm Sami Özbil'e Adalet Bakanlığı ve savcılığa başvurmasına karşın diyet yemek verilmemesi. Öneriler Tüm tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerinden etkin şekilde faydalanması sağlanmalı, cezaevindeki kişilerin her an ulaşabildikleri doktor, diş hekimi ve sağlık görevlisi bulunmalı, bu kişilerin görevlerini nasıl yaptıkları denetlenmeli, durumu ağır olan ve cezaevinde tedavisi mümkün olmayan kişilerin hastaneye sevki sağlanmalıdır. Hapishanede kalması yaşamı açısından risk oluşturan hasta tutuklu ve hükümlülerin derhal serbest bırakılması için idari işlemlere hız verilmeli, prosedürel uygulamaların ortadan kalkması için yasal değişiklik yapılmalıdır. Hükümlü ve Tutuklular ile Ceza İnfaz Kurumu Personeli İaşe Yönetmeliği başta olmak üzere hükümlü ve tutukluların beslenmeleri ile ilgili yasal mevzuata uygun davranılması, hasta hükümlü ve tutuklulara kurum hekiminin belirleyeceği besinlerin tıbbi gereklilik ve mevzuata uygun olarak verilmesi hususunda gerekli tüm önlemlerin alınması gerekmektedir. Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlıkları arasında imzalanan, hasta ve tutukluların sağlık hakları gibi tıbbi etiğe de aykırı olan ve birçok keyfi uygulamaların ve ihlallerin kaynağı olan Üçlü Protokol’ün kaldırılarak iptal edilmesi gerekmektedir. 3.3. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İDDİALARI KAPSAMINDA DEVAM EDEN SORUŞTURMA VE DAVALAR Engin Çeber davası 19.01.2011 tarihli duruşma; Engin Çeber'in Metris Cezaevinde “işkence ve kötü muamele” sonucu ölümünden dolayı yargılandıkları davada haklarında verilen çeşitli hapis cezalarına ilişkin hükmün açıklanması geri bırakılan 11 sanığın, 6008 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile yapılan değişikliğin yürürlüğe girmesi nedeniyle yeniden yargılanmalarına Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesinde başlandı. Kanun değişikliğiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı- 104 nın sanığa sorulacak olması nedeniyle görülen duruşmada sanıklar Muharrem Çelik ve Yılmaz Aydoğdu, kendileri hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını istediler. Duruşma diğer sanıkların da ifadelerinin alınması için ertelendi (“Çeber davasında yeniden yargılama başladı”, www.hurriyet.com.tr, 19.01.2011) 16.05.2011 tarihli duruşma; Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki devam eden duruşmada Davayı karara bağlayan mahkeme heyeti, ceza infaz koruma memurları Yusuf Gayır, Cuma Kaçar, Turan Günaydın, Muharrem Çelik, Erdoğan Coşardereli, Nuri Atalay ve Nihat Kızılkaya'yı "görevi ihmal" suçundan 5'er ay, baş memur Nevzat Kayım ve Mehmet Polat'ı "kasten yaralama" suçundan 5'er ay, Yılmaz Aydoğdu'yu "suçu bildirmemek” ten 5 ay, olay tarihinde nöbetçi komutan olan astsubay Başçavuş Abdulkadir Öztekin'i de "kasten yaralamak" suçundan 5 ay hapisle cezalandırdı. Mahkeme heyeti, bu sanıklara verilen cezalara ilişkin hükmün açıklanmasını geri bıraktı. (“Çeber davasında sanıklara ceza yok”, www.diclehaber.com, 16.05.2011) Yargıtay 8. Ceza Dairesi 28 Eylül 2011'de açıkladığı kararla Çeber'i işkenceyle öldüren görevliler ve cezaevi doktorunun hapis cezası aldığı Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını bozdu. Bozma gerekçesi olarak, kararda "hâkimlerden birinin imzasının eksik olmasıyla, aralarında menfaat çatışması bulunan sanıkların aynı avukat tarafından temsil edilmesi" gösterildi. Avukat Tanay "işkencecilerin hala korunduğunu" söyledi. (“ÇEBER DAVASI YARGITAY'DAN DÖNDÜ "İşkenceciler Hala Korunuyor"”, http://bianet.org, 29.09.2011) Festus Okey Davası 27.01.2011 tarihli duruşma; Nijeryalı sığınmacı Festus Okey'in öldürülmesiyle ilgili davanın duruşmasında Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı İshak Eken, "suçtan zarar görme durumları söz konusu olmadığı" gerekçesiyle avukat, insan hakları savunucusu ve aktivistlerden oluşan 36 kişinin müdahillik taleplerini reddetti. Duruşma sonunda verilen ara kararda davaya müdahale talebinde bulunanlar hakkında dilekçelerinin "mahkeme heyetine hakaret içermesi ve ayrıca katılma hakları bulunmadığı halde mahkeme heyetini etkilemeye yönelik sözlü ve yazılı beyanları" içerdiği gerekçesiyle TCK 125 ve 288 maddeleri uyarınca Başsavcılık’a suç duyurusunda bulunulmasına, Festus Okey’in kimlik bilgilerinin belirlenmesi için Dışişleri Bakanlığı'na sorulan bilginin cevabının beklenilmesine karar verildi. Mahkeme duruşmayı 26 Nisan saat 14.00'e erteledi. Kimlik tespiti yapılamadığı için 3,5 yıldır yargılamaya geçilemeyen Nijeryalı göçmen Festus Okey davasına müdahil olma talebinde bulunan avukat, insan hakları savunucusu ve aktivistlerden oluşan 36 kişi hakkında mahkeme başkanının suç duyurusu işleme konularak açılan soruşturma kapsamında davaya müdahil olma talebinde bulunanların adreslerine çıkarılan tebligatlarla ifadeleri alınmaya başlandı. İfadeleri alınmak üzere emniyete çağrılan müdahiller ise, ayrıntılı ifadelerini savcılığa vermek amacıyla emniyete susma haklarını kullanma yolunu tercih ediyor. (Festus Okey davasına müdahil olmak isteyen 36 kişiye soruşturma”, www.diclehaber.com, 01.04.2011) 105 26 Nisan 2011 tarihli duruşma; Festus Okey'in ölümüne neden olan polis memurunun yargılandığı davanın 26 Nisan 2011 tarihli duruşması Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Yaklaşık dört yıllık süre boyunca görevine devam eden polis memuru Cengiz Yıldız'ın tutuksuz yargılanmasına devam edilmesine karar veren mahkeme, Festus Okey'in kimlik bilgilerinin Nijerya'dan gelmediği gerekçesiyle davayı 12 Temmuz 2011'e erteledi. (“Festus okey davasına müdahil olmak suçmuş”, www.bianet.org, 26.04.2011) 12 Temmuz 2011 tarihli duruşma; 2007'de Nijeryalı Festus Okey'in gözaltında ölümüne neden olmakla suçlanan polis memurunun Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davanın 12 Temmuz 2011 tarihli 14. duruşmasında; davaya müdahil olmak için başvuruda bulunan Mülteci-Der'in talebi reddedilerek, Festus’un kimlik belgelerinin gelmediği gerekçesiyle duruşmanın ertelenmesine karar verildi. Mahkeme, Okey'in kimlik bilgilerinin gelmesini son kez isteyip, bir dahaki duruşmaya kadar bilgiler gelmez ise artık beklenilmeyeceği kararını aldı. (“Savcı Hem Avukat Hem İddia Makamı”, http://bianet.org, 12.07.2011) 17 Kasım 2011 tarihli duruşma; Çağlayan Adliyesi İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın 15.duruşmasında esas hakkındaki mütalaasını açıklayan savcı Mehmet Nuri Gür, tutuksuz yargılanan polis Cengiz Yıldız hakkında "taksirle insan öldürme" suçundan üç ila altı yıl arasında hapis cezası istedi. Festus Okey'in kardeşinin müdahillik başvurusu kardeşi olup olmadığı belli olmadığı gerekçesiyle reddedildi. Duruşma 13 Aralık 2011 gününe ertelendi. (“FESTUS OKEY DAVASI Polis Hakkında Altı Yıla Varan Hapis İstemi, http://bianet.org, 17.11.2011) 13 Aralık 2011 tarihli duruşma; Okey'in polis kurşunuyla öldürülmesiyle ilgili davanın 16. duruşmasında tutuksuz yargılanan polis memuru Cengiz Yıldız, "taksirle adam öldürme" suçundan dört yıl iki ay hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme başkanının cezanın paraya çevrilmesini talep etmesine rağmen, talep oy çokluğu ile reddedildi ve polise dört yıl iki ay hapis cezası verildi. Duruşmadan sonra adliye önünde basın mensuplarına açıklama yapan Okey’in Avukatı Alptekin Ocak “kararı temyiz edeceklerini, iç hukuk yollarının tükenmesi durumunda AİHM’e başvuru yapacaklarını” söyledi. (“Festus Okey Davası, Öldüren Polise, Cezası Dört Yıl”, http://bianet.org, 13.12.2011) Albay Üçok davası Kayseri 2. Hava İkmal bakım Merkez Komutanlığı'nda görevli üç astsubayın ifadesini hipnozla işkence yaparak almakla suçlanan Hava Kuvvetleri eski Askeri Savcısı Ahmet Zeki Üçok'un yargılanmasına başlandı. İşkence davasından yargılanan Üçok'un ilk duruşması Kayseri Adliyesi 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Üçok'un katılmadığı duruşmada mağdur astsubayların avukatı hazır bulundu. Duruşma eski askeri savcının ifadesinin alınması için 27 Nisan'a ertelendi. (“Albay Üçok, işkence davasından yargılanmaya başladı”, www.zaman.com.tr, 16.02.2011) 106 Enver Aydemir davası 16 Şubat 2011 tarihli duruşma Maltepe Askeri Cezaevi’nde tutuklu kalan vicdani retçi Enver Aydemir’e “asta müessir fiil" suçundan yargılanan cezaevi müdürü Mustafa Özmen bu sefer "hastalığını" mazeret göstererek duruşmaya katılmadı. Terhis olduğu için Çatalca'dan yollanan bir başka askerin ifadesinde ise, komutanın odasında Aydemir'in darp edildiği açık bir biçimde ifade edildi. Mahkeme tarafından yapılan fotoğraf tespitinde ise Aydemir, olayın başından sonuna kadar orada bulunan dört ya da beş kişinin hiç fotoğrafının olmadığını ifade etti. Avukatlar, bu kişilerin de fotoğraflarının çekilmesini talep etti. Olay anında çekilen kamera görüntülerinin belirlenmesi için yapılan incelemenin yetersiz olduğu; bu incelemenin hard disk imajından değil doğrudan hard diskten olması gerektiği yönünde avukatların itirazları üzerine, konunun yeniden bir bilirkişiye yollanması kararlaştırıldı. Duruşma diğer tanık ifadelerinin ulaşması için 4 Mayıs günü saat 10.30’a ertelendi. (“Terhis Olan Asker, Vicdani Retçiye İşkenceyi Doğruladı”, www.bianet.org, 16.02.2011) 4 Mayıs 2011 tarihli duruşma Vicdani retçi Enver Aydemir'e tutuklu bulunduğu sırada askeri cezaevinde işkence yapmaktan yargılanan askerler Mustafa Özmen ve İsmail Sümbül duruşmaya bir kez daha katılmadı. Askeri mahkeme sanıkların duruşmaya katılma zorunluluğu olmadığı kararını korudu. Mahkeme, Aydemir'in avukatı Ömer Kavili'nin sanık Özmen hakkındaki "duruşmalardan bağışık tutulma" kararının iptalini ve Sümbül'ün "sorgusunun huzurda tespiti, imzalı zarfın açılmasıyla ilgili "delil karartma şüphesi" ile re’sen suç duyurusunda bulunulması” taleplerini reddederek, çeşitli tanıkların ifadelerinin alınmasının ve adres tespitlerinin beklenmesine karar vererek davayı 4 Temmuz gününe erteledi. (“Vicdani Retçi Aydemir'e İşkence Davası Temmuz'a Kaldı”, www.bianet.org, 05.05.2011) 4 Temmuz 2011 tarihli duruşma Vicdani retçi Enver Aydemir'e tutuklu bulunduğu Maltepe Cezaevi'nde işkence yapılmasıyla ilgili görülen davanın üçüncü duruşması 4 Temmuz 2011 günü Selimiye Askeri Kışlası'nda yapıldı. Enver Aydemir'e işkence yaptıkları iddia edilen Maltepe Cezaevi Müdürü Albay M.Ö. ile nöbetçi astsubay İ.S'nin katılmadığı duruşmada Enver Aydemir'in avukatları adil yargılama yapılmadığı ve tarafsızlık ilkesinin bozulduğunu ileri sürerek mahkemeyi reddettiler. Reddedilme konusunu, Kuzey Saha Deniz Komutanlığı'na gönderen Mahkeme buradan çıkacak kararı bekleyecek. (“Aydemir'e İşkence Yapmaktan Yargılanan Askerler Duruşmada Yoktu”, http://bianet.org, 05.07.2011) Vicdani Retçi Enver Aydemir'e tutuklu kaldığı Maltepe Askeri Cezaevi'nde, işkence yaptıkları iddiasıyla haklarında dava açılan Cezaevi Müdürü Kıdemli Albay Mustafa Özmen ve Kıdemli Başçavuş İsmail Sümbül'ün yargılamalarına Selimiye 1. Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde devam edildi. Duruşmaya tanıkların ifadesi okunarak başlandı, ancak tanıkların duruşmaya katılmayarak, ifadelerini yalnızca yazılı olarak göndermelerine Aydemir'in avukatlarınca itiraz edildi. Mahkemenin tanıkların ifadesini doğrudan almayarak, hukukun çiğnendiğini belirten Av. Davut Erkan, tanıkların mahkemece dinlenmesini, müvekkilinin işkence gördüğü zamanlarda bir vicdani retçi olarak asker olmadığını ve bu nedenle Enver Aydemir'in askeri mahke- 107 mede yargılanamayacağını belirterek görevsizlik kararı verilmesini talep etti. Bu talebi reddeden mahkeme duruşmayı 1 Şubat 2012 tarihine erteledi. (“Vicdani retçiye işkence davası Şubat'a ertelendi”, http://diclehaber.com.tr, 01.12.2011) Şerzan Kurt Davası 16.03.2011 tarihli duruşma; Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ne alınan davanın 4'üncü duruşmasında Sanık Gültekin Şahin iddiaları kabul etmedi ve Mahkeme heyeti bir önceki celsede izlenen CD ve alınan raporların yeniden gözden geçirilmesine ve tanıkların dinlenmesine karar vererek duruşmayı 6 Mayıs 2011 tarihine erteledi. (“Ben Türk polisiyim, devlete hizmet ettim”, www.evrensel.net, 16.03.2011) duruşmanın 26 Ağustos 2011 tarihine ertelenmesine karar verildi. (“Şerzan Kurt'u vuran polise tahliye yok”, http://www.radikal.com.tr, 01.07.2011) 26.08. 2011 tarihli duruşma; Duruşmada, Uluslararası ve Ulusal Kriminal Büro tarafından Mahkemeye gönderilen raporda; Şerzan Kurt’un ölümünü aydınlatacak görüntülerin zamanında alınmadığı ve üstüne kayıt yapıldığı belirtildi. Tarafların savunmalarını dinleyen mahkeme heyeti, tutuklu sanık polis memuru Gültekin Şahin’in tahliye talebini reddederek ve bir sonraki duruşmada gizli tanık X’in dinlenmesine karar vererek duruşmayı 21 Ekim 2011 gününe erteledi. (“Şerzan Kurt Davası…”, www.firatnews.com, 27.08.2011) 21.10.2011 tarihli duruşma; 06.05.2011 tarihli duruşma; Eskişehir’de görülen davanın 5. duruşmasında sanıkların tanıkları dinlendi, mahkeme heyeti yeni tanıkların dinlenmesi istemiyle duruşmayı 1 Temmuz tarihine erteledi. (“Şerzan Kurt davası ertelendi”, www.diclehaber.com, 06.05.2011) 01.07.2011 tarihli duruşma; Üniversite öğrencisi Şerzan Kurt’u tabancayla ateş ederek öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan polis memuru Gültekin Şahin’in yargılanmasına Eskişehir 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Duruşmaya, öldürülen Şerzan Kurt’un babası Ömer Kurt, annesi Necla Kurt ve avukatları ile polis memuru Gültekin Şahin ve avukatları, sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin de bulunduğu yaklaşık 20 kişi katıldı. Yapılan duruşmada tutuklu yargılanan polis memuru 45 yaşındaki Gültekin Şahin'in tahliye talebi reddedilerek, dosyadaki eksik evrakların giderilmesi için 21 Ekim 2011 tarihli duruşmaya, tutuklu sanık ve avukatların yanı sıra Şerzan Kurt'un ailesi, öğretim üyeleri, öğrenciler ve STK temsilcileri katıldı. Dinlenmesi beklenen gizli tanık bu celse de dinlenmezken, Şerzan Kurt'un avukatları gizli tanığın dinlenmesi talebini yineleyerek delillerin karartıldığına dikkat çektiler. Avukatlar, Şerzan Kurt'un ölümüne sebep olan mermilerin kaybedildiğini, vücudundan çıkan tek mermide DNA izi bulunmadığını vurguladılar. Mahkeme heyeti, tutuklu sanık polis memuru Gültekin Şahin’in tahliye talebini reddederek, Hacettepe Üniversitesi ve Adli Tıp Kurumu’na yazı yazılmasına ve balistik raporu yazımının hızlandırılmasına karar vererek duruşmayı 9 Aralık 2011’e erteledi. (“Şerzan Kurt davasında ilerleme yok”, http://www.atilim.org, 22.10.2011) Şerzan Kurt'un polis kurşunuyla ölümüyle ilgili görülen davada savunması istenen İçişleri Bakanlığı, kusurun tamamen 108 Şerzan Kurt'a ait olduğunu ve hukuka aykırı davranmanın mazereti olamayacağını söyledi. (“İçişleri Bakanlığı: Polis Görevini Yaptı, Kusurlu Olan Şerzan Kurt”, http://bianet.org, 17.11.2011) Bakanlıklarına müzakere yazılmasına karar verdi. (“Hayata dönüş’ duruşması görüldü”, http://www.ozgur-gundem.com, 28.07.2011) 30.11.2011 tarihli duruşma; 09.12.2011 tarihli duruşma; Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden davanın 10. duruşmasında, İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan gelecek raporun beklenmesi ve gizli tanığın dinlenmesi gerekçeleri ile duruşma 6 Ocak 2012 tarihine ertelendi. Kurt'u öldüren tutuklu sanık polis Gültekin Şahin’in tutukluluğunun devamına karar verildi. (“Şerzan’ın davasında 10’uncu duruşmada da karar çıkmadı”, http://diclehaber.com.tr, 09.12.2011) Hayata dönüş operasyonu’ davası 27.07.2011 tarihli duruşma; “Hayata Dönüş” adı altında 19-22 Aralık 2000 tarihlerinde ölüm oruçları eylemine karşı operasyon yapılan cezaevlerinden biri olan ve 12 tutuklu ile hükümlünün hayatını kaybettiği Bayrampaşa Cezaevi katliamı ile ilgili sadece 39 er hakkında açılan davanın 27.07.2011 tarihli 3. duruşması Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya yeni bir müşteki eklendi. Sakine Demir, duruşmada operasyon sırasında yaşadıklarını anlattı. Avukatlar katliamda kullanılan bombaların araştırılmasını, soruşturmanın genişletilmesini istedi. Mahkeme, avukatların bu taleplerini kabul ederek “operasyona ilişkin video kayıtlarının, yer alan görevlilerin isimleri, kullanılan silahlar, yapılan protokoller ve operasyona ait tutulan tutanakların mahkemeye ulaştırılması için Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İçişleri, Adalet ve Sağlık Hayata Dönüş Operasyonu kapsamında "Tufan" adı verilen harekât planıyla 19 Aralık'ta Bayrampaşa Cezaevi'nde gerçekleştirilen operasyonuna ait, mahkemeye gönderilen jandarma tutanağı sahte çıktı. Jandarma Genel Komutanlığı'nın tutanakta sicil numarası bulunan askerlerle ilgili 2005'te Mahkeme’ye gönderdiği açıklamayla, 2011'de gönderdiği açıklamada farklı isimlerin olduğu, 2011'de mahkemeye gönderilen tutanaktaki üç sicil numarasının sahte olduğu, "Bu sicil numarasına sahip personel yoktur" şeklinde ifade edildiği, tutanakta ismi bulunan İstanbul Başsavcısı Ferzan Çitici ile Savcı Fikret Ünalan için, "imzalamaktan imtina etmiştir" yazıldığı ortaya çıktı. (“HAYATA DÖNÜŞ OPERASYONU,"Tufan"ın Tutanağı Sahte Çıktı”, http://bianet.org, 30.11.2011) 02.12.2011 tarihli duruşma; Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden davanın 02 Aralık 2011 günlü yedinci duruşmasında, cezaevlerinde mahkûmlarla görüşen heyetten iki kişi tanık olarak dinlendi. Operasyon sırasında C11 koğuşunda olan mahkûmlar Mehmet Boztepe, Emin Gökdurna ile Türker Kazak da olay anında yaşananları anlattı. Operasyonda öldürülen Murat Ördekçi'nin annesi Fatma Ördekçi ile Mehmet Ördekçi'nin müşteki olma talepleri de kabul edildi. Mahkeme duruşma sonunda verdiği ara kararda, Jandarma Genel Komutanlığı'ndan operasyon sırasında çekilen video görüntülerinin gönderilmesinin istenmesine ve sanıkların bir sonraki duruşmaya getirilmesine ayrıca, olay yeri 109 tutanağına dair JGK'dan yollanan 2005 ve 2011'de tarihli iki ayrı yazı geri gönderilerek, jandarmadan bunlarla ilgili açıklama yapması talep edilerek Jandarmanın, görüntüleri ve tutanakla ilgili bilgileri yollamaması durumunda, haklarında suç duyurusunda bulunulacağına, avukatların talepleri kabul edilerek olay tutanağını imzalamayan savcılar Ferzan Çitici ile Fikret Ünalan'ın ve Bingöl'ün bir sonraki duruşmada dinlenmelerine karar verilerek duruşma 25 Mayıs 2012 tarihine ertelendi. (“Hayata Dönüş Operasyonu, Jandarma "Sahte Tutanağı" Açıklayacak”, http://bianet.org, 02.12.2011) Fevziye Cengiz Davası Temmuz ayında İzmir’de ailesiyle birlikte eğlenmeye gittikleri müzikholde gözaltına alınan 37 yaşındaki Fevziye Cengiz’in götürüldüğü Karabağlar Polis Merkezi’nde iki polis tarafından yere yatırılarak kelepçelendikten sonra dakikalarca dövülmesi olayı ile ilgili yapılan suç duyurusu sonucunda yürütülen soruşturmada karakoldaki güvenlik kameralarının savcılıkça getirtilmesi üzerine Cengiz’in 2 sivil polis tarafından feci şekilde dövüldüğü görülürken, odadaki resmi polisin de duruma seyirci kaldığı anlaşıldı. Olayın ardından polislere “zor kullanma yetkisini aşarak basit yaralama” suçunu işledikleri iddiasıyla 6 aydan 1.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılırken, polislerin “eliyle kolumuza vurdu, tırmaladı ve itti” suçlamaları nedeniyle Fevziye Cengiz hakkında da “Kamu görevlisini yaralamak ve hakaret etmek” suçlarından 2.5 yıldan 6.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Cengiz aleyhine yürütülen soruşturma Eylül ayında açılırken, polisler aleyhine yürütülen soruşturma ise görüntülerin ortaya çıkmasından sonra 28 Kasım 2011 tarihinde açıldı. Savcılığın, polisler hakkında işkence suçu yerine basit yaralama suçundan açtığı davanın ilk duruşması 15 Şubat 2012’de yapılacak. (“Kadına şiddet karakolda!”, http://www.radikal.com.tr, 09.12.2011) Uğur Kantar Davası 18.11.2011 tarihli duruşma; Kuzey Kıbrıs'ta askerlik yaparken disiplin koğuşunda gördüğü ağır işkence sonucu 12 Ekim 2011 tarihinde hayatını kaybeden Uğur Kantar’ın Girne Askeri Mahkemesi'nde görülen davasının 18.11.2011 tarihli ilk duruşmasında tutuklu sanıklar Ayhan Aslan ve Fırat Keser hazır bulunurken tutuksuz yargılanan Cezaevi Müdürü Ayhan Şentürk ve bir gardiyan mahkemeye gelmedi. Kantar ailesinin avukatlarından Teoman Özkan duruşmada “Kantar’ın öldürülmesinin bir insanlık suçu olduğu, askeri bir suç olmadığını ve bu nedenle mahkemenin "görevsizlik" kararı vererek yargılamanın sivil mahkemede yapılması gerektiğini bu sebeple de hiçbir sanığın, hiçbir tanığın dinlenmemesini” talep etti. Mahkeme "görevsizlik" kararı verip vermemeyi değerlendirmek üzere duruşmayı 16 Aralık 2011 tarihine erteledi. (“UĞUR KANTAR DAVASI, Mahkeme "Görevini" Düşünecek”, http://bianet.org, 18.11.2011) 16.12.2011 tarihli duruşma; 16.12.2011 tarihinde yapılan duruşmada Mahkeme 18 Kasım'da görülen ilk duruşmada Kantar ailesinin avukatları Teoman Özkan ve Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı'nın davanın askeri mahkemeden sivil mahkemeye alınması talebini değerlendirerek sanıklar Ayhan Arslan, Fırat Keser ve Recep Tekin için görevsizlik kararı vererek dosyasının 110 Elazığ Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesine ve tutukluluk hallerinin devamına diğer üç görevli gardiyan ile disiplin cezaevi müdürü astsubay Ayhan Şentürk'ün ise Girne Askeri Mahkemesi'nde yargılanmalarına devam edilmesine karar verdi. Av. Kozağaçlı, Ayhan Arslan'ın duruşmasının Elazığ Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüleceğini ve sivil olan sanıkların askeri hapishaneden sivil hapishaneye sevk edileceğini, hapishane komutanı sanık astsubayın "görevi ihmal" suçu ile yargılanmasına katılmayarak komutanın, "ihmal suretiyle işkence suçuna ve işkenceyle insan öldürme suçuna iştirak ettiğini, tanıklara da işkence yapıldığını, mahkemede verilen ifadelerden hapishanede sistemli işkence yapıldığının anlaşıldığını” ifade etti. (“Uğur Kantar'ın İşkencecileri Sivil Mahkemede Yargılanacak”, www.bianet.org, 16.12.2011) Diğer Soruşturma ve Davalar 1- 23 Nisan'daki DTP protestosunda bir çocuğu dipçikleyerek yere yıkan sanık özel harekat polisi Bahadır Turan'ın yargılanmasına davanın "güvenlik gerekçesiyle" nakledildiği Isparta'da devam edildi. Duruşmada Avukat Münip Ermiş, polisin yaralama suçlamasıyla yargılandığını, ancak "kasten insan öldürmeye teşebbüs" ve "işkenceyle yargılanmasını talep ettiklerini belirtti. Ermiş ayrıca davanın asliye ceza mahkemesinde değil, ağır ceza mahkemesinde görülmesi ve sanığın tutuklanmasını talep ettiklerini de belirtti. Sanık polis ise suçlamaları reddederek “kendini korumaya çalıştıktan sonra kaçmak durumunda kaldığını, yoksa çocuğu orada bırakmadığını” söyledi. Mahkeme davayı 9 Haziran'a erteledi. (“Çocuğu Dipçikleyen Özel Harekat Polisi Kendini Korumuş!”, www.bianet.org, 07.02.2011) 2- 19 Haziran 2010'da Bağlar Caddesi'nde üç trans insan hakları savunucusunu durduran polis, Kabahatler Kanunu'nu gerekçe gösterip üç kişiyi karakola götürmek ve para cezası uygulamak istemişti. Buna karşı çıkan Pembe Hayat üyeleri, polis müdahalesiyle araçlarından çıkarılarak gözaltına alınmıştı. Üç Pembe Hayat üyesi, gözaltına alınırken ve gözaltına alındıktan sonra götürüldükleri Esat Karakolu'nda kötü muamele ve hakarete maruz kaldıklarını belirterek polislerden şikâyetçi olmuştu. Öte yandan, iki polis memuru da üç Pembe Hayat üyesi hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Pembe Hayat aktivistlerinin suç duyurusu dikkate alınmazken, polislerin şikâyeti sonunda Pembe Hayat üyeleri hakkında "polise direnme", "hakaret" ve "kamu malına zarar verme" iddiasıyla altı aydan üç yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılmıştı. Ankara Adliyesi 15. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın ilk duruşması ekimde, ikinci duruşma aralık ayında görülmüş; müşteki polisler iki duruşmaya da katılmayınca mahkeme, "zorla getirilmelerine" karar vermişti. (“Pembe Hayat Davasına Şikayetçi Polisler Yine Gelmedi”, www.bianet.org, 24.02.2011) 3- Bir gasp çetesine yönelik yapılan operasyonda gözaltına alınan Murat Konuş'un işkence sonucu ölümüne neden oldukları iddia edilen 1'i baş komiser 7 polisin yargılanmasına devam edildi. İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya tutuklu sanık Oktay Kapsız, tutuksuz sanıklar Ramazan Adıgüzel, Abdülcelil Karadağ, Murat Ertürk, Osman Ölker, Yalçın Beşikçi, Gürbüz Kurnaz ve sanık avukatları katıldı. Cumhuriyet Savcısı Orhan Erbay Mahkeme’ye gönderilen iki rapor arasında çelişki olduğunu belirterek maktülün kesin ölüm nedeninin 111 belirlenebilmesi için Adli Tıp Genel Kurulu'ndan tekrar rapor alınmasını talep etti. Mahkeme heyeti 11 aydır tutuklu bulunan sanık başkomiser Oktay Kapsız'ın tahliyesine karar verdi. (“İşkenceyle ölüm' davasında baş komiser tahliye edildi”, www.milliyet.com.tr, 15.03.2011) 4- Beyoğlu'nda, 1 Mayıs 2009'da iki göstericinin polislerce dövülmesi sonrası açılan işkence davasında mahkeme, emniyetten o güne ait, ilçe emniyet müdürlüğünün bulunduğu sokak ve diğer sokak başlarındaki MOBESE kayıtlarını, emniyetin girişçıkış ve katları gösteren kamera kayıtlarını istedi. Fakat emniyetten gelen yanıtta, “Elimizde yalnızca bir hafta 10 gün öncesine ait görüntüler var.” dendi. Böylece emniyetin kendi sokağına, giriş çıkışlarına ve katlarına ait görüntüleri bile saklamadığı anlaşıldı. Mahkeme de emniyete, “Neden saklamayıp imha ettiniz?” diye sordu. Halen yanıt bekleniyor. (“İşkence davasında MOBESE kavgası: Niye saklamadınız?”, www.radikal.com.tr, 18.03.2011) 5- Uşak E Tipi Cezaevinde 2000 yılında 6 kişinin ölümü, 23 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olaylarla ilgili açılan 33 sanıklı davanın görülmesine, Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından verilen bozma kararı üzerine Uşak Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediliyor. Davanın 2. duruşması 29 Nisan'da yapılacak. Nuri ve Vedat Ergin kardeşlerin de bulunduğu 33 sanık, ''taamüdden işkence yapmak suretiyle birden fazla kişiyi öldürme ve öldürmeye teşebbüs, silahlı müessir fiil, görevli memura karşı müessir fiil, hürriyeti tahdit, ruhsatsız silah bulundurma'' suçlarından yargılanıyor. (“Ergin kardeşlerin karıştığı kavga”, www.cumhuriyet.com.tr, 28.03.2011) 6- Beyazıt Meydanı’nda 6 Mart 2005’te yapılan Kadınlar Günü kutlamasında polisin coplar ve gazlarla müdahale ettiği, orantısız güç kullandığı iddiaları ile ilgili olarak verilen takipsizlik kararına itiraz üzerine İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 54 polise karşı ‘yaralamadan açılan davanın 16 Mart’taki 26. Duruşmasında mahkemenin karar vermesi beklenirken, dosya Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Zamanaşımına uğrama tehlikesi olan davanın avukatlarından Murat Çelik, tek umutlarının AİHM olduğunu söyledi. (“Bir 'tekme' de adalete atıldı”, www.radikal.com.tr, 04.04.2011) 7- Taksim’de kimlik soran polisler tarafından karakola götürülüp soyulan tiyatrocu Ü.S. olayıyla ilgili soruşturmayı tamamlayan müfettişler, düzenledikleri raporda; ‘keyfi hareket eden’ 4 polise ‘kınama’ cezası istedi. Rapor, önümüzdeki günlerde Emniyet Genel Müdürlüğü Disiplin Kurulu’nda görüşülerek karara bağlanacak (“Taksim'de gözaltına alındı karakolda soyuldu”, www.gazetevatan.com, 13.04.2011) 8- 12 Eylül'ün en önemli simgelerinden Diyarbakır Cezaevi'nde işkence gören 700 kişi, Diyarbakır Savcılığı'na suç duyurusunda bulunarak, işkencecilerinin adını sordu. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak, harekete geçerek soruşturmayı başlattı. Savcılık tarafından Milli Savunma Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’ndan istenilen bilgi ve belgeler geldikten sonra savcılığın belirlediği sivil ve asker kişiler hakkında soruşturma açılacak. (“Diyarbakır'da büyük 'işkence soruşturması', www.radikal.com.tr, 15.04.2011) 9-Van'da 9'u tutuklu 19 çocuk hakkında açılan davanın duruşması Van 3. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görüldü. İki ayrı dava 112 kapsamında mahkemeye çıkarılan çocukların hiçbiri tahliye edilmedi. Çocukların hâkime "Hocam" diye hitap etmeleri ve bir çocuğun "Slogan attım ama az" söylemi, dosyada çocukların suçu algılayabildiklerine dair raporu tartışmalı hale getirdi. Savunmalardan sonra mahkeme heyeti ilk duruşmada olduğu gibi delil durumunu gerekçe göstererek, duruşmayı 16 Haziran'a erteledi. (“Hâkimi öğretmen sanan çocuklar tahliye edilmedi”, www.diclehaber.com, 19.04.2011) 10- Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı’nca Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandıktan sonra sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilmesinin ardından hastanede ölen iş adamı Kuddusi Okkır'ı tutuklu bulunduğu dönemde usulüne uygun muayene etmediği ve muayene sonuçlarını uygun kaydetmediği gerekçesiyle 15 doktor hakkında açılan ve Tekirdağ 3. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davanın duruşmasına tutuksuz yargılanan, Tekirdağ Devlet Hastanesinde görevli doktor H.I. ile sanık avukatları, Kuddusi Okkır'ın eşi Sabriye Okkır ile avukatı Devrim Taş katıldı. Mahkeme heyeti, Kuddusi Okkır'ın ölümüyle ilgili sanıkların kusur durumlarının değerlendirilmesi için gönderilen dosyaya Yüksek Sağlık Şurası’ndan yanıtın gelmemesi nedeniyle duruşmayı erteledi. (“Okkır'ın davası ertelendi”, www.cumhuriyet.com.tr, 26.04.2011) 11- Avcılar'da bir parkta üniversite öğrencisi Güney Tuna'yı darp ettiği iddiasıyla ''görevi kötüye kullanmak'' ve ''ağırlaştırılmış işkence'' suçlarından haklarında dava açılan polis ve doktorların yargılandığı ve Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın duruşmasına müşteki Güney Tuna, tutuklu sanık Muhammet Bağcı, tutuksuz sanıklardan polis memurları Evren Bakırtaş, Zafer Arık, Fatih Fidan, Enes Paray ve Doktor Ergin Ertan ile vatani görevini yaptığı yerden izin alarak gelen tutuksuz sanık polis memuru Samet Durmaz katıldı. Sanık Bağcı'nın tahliyesine karar veren Mahkeme Heyeti, dosyadaki diğer eksikliklerin giderilmesi için duruşmayı erteledi. (“Üniversite öğrencisini darp iddiasından tutuklu polis, tahliye edildi”, www.zaman.com.tr, 26.04.2011) 12- 28 Haziran 2010 tarihinde kimlik tespiti sırasında polislerden kaçarken duvardan düşüp yaralanan hırsızlık şüphelisi 29 yaşındaki Resul Gür’ü hastane yerine nezarethaneye götüren, Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu'nun 1 Aralık 2010 tarihli raporu ile de de uygulanan şiddet neticesinde beyindeki hasarı arttırarak Gür’ün ölümüne sebep olmaktan 15 polise dava açıldı. Polisler için 25 yıla kadar hapis cezası isteniyor. (“Gözaltında ölüme 25 yıl hapis istemi”, www.sabah.com.tr, 27.04.2011) 13- Devrimci 78’ler Derneği Yönetim Kurulu üyesi Yılmaz Cerek, 12 Eylül döneminin, Diyarbakır Cezaevi gibi olumsuz uygulamalara sahne olan Mamak Askeri Cezaevi Müdürü emekli Albay Raci Tetik hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Cerek, Tetik’in, dayaktan öldürülen İlhan Erdost’un yanı sıra; bakımsızlık, ağır işkence, hapishane koşulları nedeniyle hastalanarak ölen pek çok insanın ölümünden sorumlu olduğunu belirterek, “işkence ve kötü muamelede bulunmak, tehdit, cinayet ve görevi kötüye kullanmak” suçlarından yargılanmasını istedi. (“Diyarbakır’dan sonra Mamak”, www.milliyet.com.tr, 28.04.2011) 113 14- Mezopotamya Gazeteciler ve Yayıncılar Cemiyeti'nin YSK'nın Bağımsız Milletvekili adaylarını veto kararını protesto eylemlerinde 3 gazeteciyi darp eden polisler hakkında yaptığı suç duyurusunun ardından, Batman Valiliği soruşturma başlattı. (“Gazetecileri darp eden polislere soruşturma”, www.diclehaber.com, 06.05.2011) tülen soruşturmada İstanbul Valiliği 48 polis hakkında, öğrencilere yönelik müdahalelerinin orantılı olduğu gerekçesiyle soruşturma izni vermedi. Bu polislerden 23’ü hakkında ise Miraç Ekrem Efe’nin burnunun kırılması nedeniyle kısmen soruşturma izni verildi (“23 polise ‘burun kırma’ soruşturması”, www.gazetevatan.com, 25.05.2011) 15- Hakkâri’de 23 Nisan 2009'da DTP'nin kapatılmasını protesto gösterisi sırasında özel harekât üyesi polis B.T'nin 14 yaşındaki S.T isimli çocuğun kafasına dipçikle vurup yaralaması olayı ile ilgili rapor hazırlayan Adli Tıp Kurumu, S.T.’nin maruz kaldığı darbenin, onun yaşamını tehlikeye soktuğu tespitinde bulundu. Adli Tıp raporu üzerine mağdur avukatları, Mahkeme’nin görevsizlik kararı vererek, dosyanın "kasten adam öldürmekten" dolayı Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesi talebinde bulundu. (“Dipçikle S.T.'yi yaralayan polisin 'kasten adam öldürmekten' yargılanması istendi”, www.diclehaber.com, 12.05.2011) 18- İkinci Ergenekon davası tutuksuz sanığı ve Organize Suçlarla Mücadele Eski Şube Müdürü Adil Serdar Saçan ile 7 emniyet görevlisinin 11 yıl önce gözaltına aldıkları Adnan Hoca grubuna mensup 27 kişiye işkence yaptıkları iddiasıyla yargılandıkları davada savcı “Saçan, Ahmet Erdoğan ve Vedat Mercan hakkında 8 yıla kadar hapis cezası, diğer sanıklar hakkında ise beraat kararı verilmesini” talep etti. (“Eski polis şefine 8 yıl hapis istemi”, www.sabah.com.tr, 26.05.2011) 16- Adana'da 6 Aralık 2009 tarihinde bir gösteri sırasında polisler tarafından dövülerek, gözaltına alındığı iddia edilen ve daha sonra tutuklanan 17 yaşındaki S.R.G'ye polisi darp ettiği gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı tarafından 5 bin TL'lik tazminat davası açıldı. (“Polisin dövdüğü iddia edilen çocuğa hem hapis hem para cezası”, www.diclehaber.com, 21.05.2011) 17- Dolmabahçe’de 4 Aralık 2010’da Başbakan’ın rektörlerle yaptığı toplantıyı protesto için İstanbul’a girmek isteyen öğrencilere Tuzla-Kurtköy’de polisler tarafından uygulanan orantısız güç ile ilgili olarak öğrenciler tarafından yapılan başvuru sonucunda Tuzla Savcılığı tarafından yürü- 19- Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevinde 12 Eylül döneminde tutuklu kalan ve işkence gördüklerini ileri süren vatandaşların, 11 Ekim 2010'da yaptıkları suç duyurusu üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından o dönem cezaevinde görevli personeli belirlemek için Adalet, İçişleri ve Milli Savunma bakanlıklarına yazılan yazılar sonucunda Adalet Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı'ndan gönderilen isim listesi soruşturma dosyasına konuldu. Adalet Bakanlığı’nın gönderdiği ve çoğu alt rütbeli askeri personelden oluşan 14 kişilik isim listesini inceleyen savcılık, söz konusu listede mağdurların beyanlarında adı geçen askeri personelin isimlerinin bulunmadığını belirledi. Savcılık, yeniden Milli Savunma Bakanlığı’na yazı yazarak, mağdurların beyanlarında adı geçen askeri personelle ilgili bilgi istedi. Savcılığın, Milli Savunma ve İçişleri Bakanlığı'ndan istenen bilgilerin gel- 114 mesinden sonra ifade almaya başlayacağı bildirildi. (“İşkence iddialarıyla ilgili soruşturma”, www.cumhuriyet.com.tr, 07.06.2011) 20- Hakkâri’de, 23 Nisan 2009'da çıkan olaylarda Seyfullah Turan adlı gencin kafasına dipçikle vurarak yaraladığı iddia edilen özel harekâtta görevli polis memurunun yargılanmasına devam edildi. Güvenlik gerekçesiyle Isparta Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın duruşmasına, dipçikle yaralanan ve o dönem 17 yaşında olan Seyfullah Turan ile avukatları Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkan Yardımcısı Münip Ermiş ile ÇHD Antalya Şubesi Başkanı Nusret Gürgöz katıldı. Tutuksuz yargılanan polis memuru B. T. ise duruşmaya katılmadı. Avukat Münip Ermiş, “eylemin öldürmeye teşebbüs veya TCK'nın 95'inci maddesindeki işkence suçunu oluşturduğunu ve buna göre mahkeme tarafından görevsizlik kararı verilmesini” talep etti. Duruşma, Adli Tıp Kurumu’ndan gelen raporların değerlendirilmesi amacıyla 6 Ekim 2011 tarihine ertelendi. (“Hakkâri’deki polisin yargılanmasına devam edildi”, www.cumhuriyet.com.tr, 09.06.2011) 21- 19 Aralık 2000’de “Hayata Dönüş Operasyonu” kapsamında yedi mahkûmun yaşamını yitirdiği Ümraniye Cezaevi’ndeki müdahaleyle ilgili olarak Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden davanın 15 Haziran 2011 tarihinde yapılan duruşmasında tutuklu sanıklar İnan Gök, Ümit İlter ve Sezgin Çelik ile tutuksuz sanık Yunus Bolukoç’un savunmaları alındı ve mahkeme heyetindeki bir üyenin değişmesi nedeniyle savcının esas hakkındaki mütalaası değerlendirilmek üzere duruşma 12 Ekim 2011 tarihine ertelendi (www.halkinsesitv.com, 15.06.2011) 22- Sincan 1 No'lu F tipi Cezaevi'nde A, B ve C bloklarında kalan toplam 63 mahkûma 1 Mayıs’ta koğuşlarında slogan atıp, marş söyledikleri için cezaevi yönetimi tarafından tutulan tutanağa dayanılarak açılan soruşturma sonucunda Ankara 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Disiplin Kurulu tarafından ‘gereksiz yere slogan atmak ve marş söylemek’ suçundan ceza verildi. Kurul, 6 kişiye ‘1 ay ziyaretçi kabullünden yoksun bırakma’ cezası verirken, 57 mahkûmu ise ‘1 ay haberleşme ve iletişim araçlarından yoksun bırakma’ cezasına çarptırdı. Mahkûmlar Disiplin Kurulu’nun kararına İnfaz Hâkimliği nezdinde itiraz etti. (“'Lüzumsuz' slogana ceza yağdı“, http://www.radikal.com.tr, 20.06.2011) 23- Midyat’da görev yapan ve hekimlerin tutuklu ve hükümlüleri muayenelerinde hasta ve hekimin yalnız kalmasını önleyen “Üçlü Protokol”e uymadığı gerekçesiyle 2010 yılında Dr. Sadık Çayan Mulamahmutoğlu hakkında açılan davanın ilk duruşması Midyat Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya KESK, İHD, SES Genel Başkanı, TTB yöneticileri, KESK MYK üyeleri, Adana, Denizli, Kocaeli, Muğla, Urfa, Diyarbakır, Batman, Siirt, Ağrı ve Şırnak Tabip odaları yöneticileri katılarak Dr. Mulamahmutoğlu’na destek sundu. Müvekkillerinin, tüm hastalar gibi tutuklu ve hükümlülerin muayenesinin de hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapılmasını savunduğunu, polis ya da diğer kolluk kuvvetlerinin muayene odasında bulunmasını kabul etmeyerek uygun koşulların sağlanması için ilgililerden istekte bulunduğunu belirten avukatlar, müvekkillerinin beraatını talep etti. Dava ertelendi. (“Üçlü Protokol yargılaması”, http://www.ozgur-gundem.com, 28.07.2011) 115 24- Kartal'da afiş astığı sırada gözaltına alınarak Yakacık Şehit Aydın Barış Polis Merkezi'ne götürülüp burada kötü muameleye maruz kalan ESP üyesi Mustafa Diren Saygılı'ya işkence yapan polislerin yargılanmasına başlandı. Kartal Sulh Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya Saygılı'nın avukatı Sezin Uçar ile sanık polisler Nihat Kahraman ve Nuri Aydın katıldı. Sanık polisler verdikleri ifadelerde, ESP'li Mustafa Diren Saygılı'nın kendi kendini darp ettiğini, üzerini yırttığını iddia ederek, suçlamaları reddetti. Saygılı ile birlikte alınan Eren Erocak'ın daha önce tanık olarak verdiği ifadeyi de reddeden polisler, "Ne Mustafa Saygılı'ya, ne de Eren Erocak'a küfür ve hakaret etmedik, polis karakolunda sadece aynaya vurmak istediği sırada kendisine zarar vermesin düşüncesiyle Mustafa Saygılı'yı kolundan tuttuk." şeklinde ifade verdiler. İfadelerin alınmasının ardından duruşma 26 Mart 2012'ye ertelendi. (“Yakacık'ta işkence davası başladı”, http://www.atilimhaber.org, 14.10.2011) 25- Kuzey Kıbrıs'ta askerlik yaparken disiplin koğuşunda maruz kaldığı yoğun işkence sonucu hayatını kaybeden Uğur Kantar'ın ölümüne sebebiyet vermekle suçlanan ikisi tutuklu beş şüpheli asker ve cezaevi müdürü Ayhan Şentürk'le ilgili iddianame hazırlandı. Askeri savcılık tarafından hazırlanan iddianameyi kabul eden Girne Askeri Mahkemesi, duruşma tarihini 18 Kasım 2011 olarak belirledi. Genelkurmay Başkanlığı tarafından Uğur Kantar'ın sara hastalığı nedeniyle fenalaştığının iddia edilmesine karşın, askeri savcılık tarafından hazırlanan ve mahkeme tarafından kabul edilen iddianamede; Uğur Kantar'ın piyade er Ayhan Arslan ve piyade çavuş Fırat Keser tarafından uygulanan yoğun fiziki şiddetin yanı sıra, susuz bırakıldığı ve güneşte tutulduğu için öldüğü ifade edildi. Arslan ve Keser'in ağırlaştırılmış işkence suçu işledikleri iddia edildi. İddianamede ayrıca piyade er Süleyman Özdoğan, piyade er Özkan Belmen ve piyade onbaşı Ahmet Yurdusevdi'nin de görevi kötüye kullandığı iddia edildi. Cezaevi müdürü Kıdemli Üstçavuş Ayhan Şentürk de görevine yeterli zamanı ayırmadığı, gardiyan er ve erbaşların üzerinde denetim görevini yerine getirmediği, özellikle Uğur Kantar'ın soruşturma konusu eylemlere maruz kaldığı dönemde disiplin cezaevine nadiren uğradığı ve bu sayede gardiyanların başına buyruk davranmasına ortam sağladığı iddia edilerek görevi kötüye kullandığı iddia edildi. (“Uğur Kantar'ın İşkencecilerinin İddianamesi Hazır”, http://bianet.org, 20.10.2011) 26- Kahramanmaraş'ın Afşin İlçesi'nde öğretmenlik yaparken, 12 Eylül askeri darbesinde yasadışı sol örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra işkence ile öldüğü iddia edilen Ali Ekber Yürek'in, 12 Eylül 2010 günü yapılan anayasa değişikliği sonrasında ağabeyi Mehmet Yürek tarafından yapılan suç duyurusu sonucunda yapılan soruşturma kapsamında Tunceli'nin Ovacık İlçesi'ndeki mezarından alınan kemiklerin otopsi raporu Ankara Özel Yetkili Savcılığı’na ulaştı. İstanbul Adli Tıp Kurumu'nda kemikler üzerinde yapılan otopsi sonucunda öğretmen Ali Ekber Yürek'in aradan 30 yıl geçmesi nedeniyle kemiklerinde işkence izi tespiti yapılamadığı bildirildi. İstanbul Adli Tıp Kurumu, kemiklerin 30 yıl boyunca toprak altında kalarak tamamen çürüdüğü, üzerindeki tahribat ve izlerin ortadan kaybolduğu, ayrıca kemik hücrelerinin ölmesi nedeniyle işkence izlerinin tespiti- 116 nin tıbben mümkün olmadığı kararına vararak otopsi sonucunu Ankara Özel Yetkili Savcılığı'na gönderdi. Ağabey Yürek, davayı en son noktaya kadar takip edeceklerine dikkat çekerek, "Bizim elimizde kanıtlar ve görgü tanıklarının ifadesi var, hâlâ umutluyuz. Savcılığın bu konuda gerekeni yapacağı kanısındayız. Davamızı sonuna kadar bütün hukuk yolarını kullanarak takip edeceğiz" dedi. (“12 Eylül'e Vurulan Kazma Sonuçsuz Kaldı”, http://www.sondakika.com, 26.10.2011) 27- 11 Mayıs 2008'de aracını park ettikten sonra kendisinden para isteyen kişilerle tartışan Dişçi Mehmet Çavdaroğlu Çavdaroğlu (43), şikâyet için gittiği Taksim Polis Merkezi'nde önce ayak ayak üstüne attığı gerekçesiyle sonra cep telefonu kamerasıyla çekim yaptığı için nezarethaneye konularak cop ve yumruklarla darp edilmesi, şikâyetçi olmaması için tehdit edilmesi ile ilgili olaylar sebebiyle yaptığı suç duyurusu sonucunda Başkomiser hakkında "görevi kötüye kullanmak" suçundan altı aydan iki yıla kadar, 15 polis memuru hakkında ise "görevi kötüye kullanmak ve yaralama" suçundan bir yıldan iki buçuk yıla kadar hapis cezası istemiyle Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açılmıştı. Davaya bakan Asliye Ceza Mahkemesi, suçun "işkence" olduğu kanaatine vararak "görevsizlik" kararı verdi ve davayı, Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. (“Polisler Diş Hekimine "İşkence"den Ağır Ceza’da”, http://bianet.org, 02.11.2011) 28- Sakarya’nın Hendek İlçesi’nde Cumhuriyet Meydanı’nda bir grup genç arasında çıkan kavganın ardından, olay yerine gelen polislerden biri 18 yaşındaki Yalçın Acıbal’ın boğazından tutarak yere yatırıp dövdü. Bu sırada polisin elinden kurtulup kaçan Acıbal, aynı polisin silahı ile ateş etmesi üzerine sol el bileğinden yaralanarak yere düştü. Polisler, yaralı Acıbal’ı Sokak ortasında bırakıp araçlarına binerek olay yerinden uzaklaştı. Kendi imkânlarıyla Hendek Devlet Hastanesi’ne giden ve aldığı kurşun yarası sonucunda bilek kemiği parçalanan Yalçın Acıbal, tedavisinin ardından kendisini vuran polis hakkında suç duyurusunda bulundu. Yürütülen soruşturma kapsamında olay yerinde bulunan bir işyerine ait kamera görüntüleri de Acıbal’ın ifadesini doğrularken dayak ve yaralamayla suçlanan polis memuru Z.K. ise ifadesinde, "Kimliğini sorduğumuz genç kaçmaya başladı. Ben de peşinden koşarken ayağım kaydı. Havaya ateş açmak için elimde tuttuğum silahım ateş aldı. Gencin yaralandığını fark etmedim." dediği öğrenildi. Olayla ilgili soruşturma sürüyor. (“Ayağım kaydı, silah patladı, vurmuşum, fark etmedim" http://www.hurriyet.com.tr, 24.11.2011) 29- Adana 6'ncı Kolordu Komutanlığı Askeri Cezaevi'nde 6 yıl önce mahkûm elbisesi giymediği iddiasıyla 20 yaşındaki er Murat Polat'ın işkenceyle öldürülmesi ve bu soruşturma kapsamında 2004 ile 2005 yılları arasında erler Hasan Motu, Yener Bezek, Adil Kılıç, Mustafa Kılıç, Ahmet Sambur ve Harun Teke'ye işkence yaptıkları iddiası ile biri yarbay, 4'ü baş çavuş toplam 30 asker hakkında Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan "işkence ve neticesi sebebi ile ağırlaştırılmış işkence" davasında savcı tarafından verilen mütalaada; “Hüseyin G. için Polat'ı döverek öldürmekten müebbet, 6 askere işkence yaptıkları belirlenen 12 sanık asker hakkında ise 8 yıldan, 28 yıla kadar değişen hapis cezaları istendi. Aralarında Yarbay Mustafa S. ve 4 astsubayın da bulunduğu 117 17 sanığın ise delil yetersizliğinden beraatları” talep edildi. Duruşma, karar için 28 Şubat 2012 tarihine ertelendi. (“Er Polat 73,5 santimlik sopayla öldürülmüş”, http://www.gunaydingazetesi.com.tr, 08.12.2011) 30- Beyoğlu’nda, Mehmet Nezir Çirik adlı gencin 10 Ağustos 2007’de Taksim Polis Merkezi’nde dalağı patlayacak kadar dövülerek yol kenarına atılması ile ilgili İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve 12 polisin ‘ağırlaştırılmış işkence’ suçuyla yargılandığı davada Savcı mütalaasında, “sanık polislerin iki gence gaz sıktığını, copla vurup yerde tekmelediğini, dayak sonucu bir gencin dalağının alındığını” belirtip, bu davranışlar için, “insan onuru ile bağdaşmayan, kişilerin aşağılanmasına yönelik davranışlar içermediğinden işkence sayılmaz” diyerek 7 polis için ‘kasten yaralama’ suçundan ceza verilmesini talep etti. (“Dalak mı onur mu?”, http://www.radikal.com.tr, 21.12.2011) 31- Hopa olaylarından sırasında gördükleri işkence ve kötü muamele nedeniyle suç duyurusunda bulunanların şikâyetiyle ilgili bir gelişme olmazken, olaylarda yaralanan ve psikolojik tedavi gören Hacı Özkan ve üç avukatın da aralarında olduğu 48 kişi hakkında ‘2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu muhalefet, kamu malına zarar ve memura direnme’ iddiası ile 12 yıla kadar hapis istemiyle Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Bir gencin polis tarafından dövülmesini engellerken gözaltına alınıp araçta şiddet ve hakarete maruz kaldıklarını iddia eden ikisi kadın üç avukat için de “kimlik göstermedikleri, polis memurlarına ‘sizi mahvedeceğim, köpekler, sicillerinizi verin’ diye hakarette bulundukları ve direndikleri’ suçlamasıyla 12 yıla kadar hapis ve kamu haklarının ellerinden alınmasına karar verilmesi, ‘hakaret’ iddiasına ilişkin olarak ise 3.5 yıla kadar hapis cezası verilmesi istendi. Davanın ilk duruşması 28 Mart 2012 günü yapılacak. (“Hacı Özkan'ın anasına 12 yıl hapsi kim anlatacak?”, http://www.radikal.com.tr, 23.12.2011) 32- 11 Mayıs 2006 gecesi İstanbul Fındıkzade'de bir arabaya ateş açan polisler, 22 yaşındaki Aytekin Arnavutoğlu'nu öldürmüştü. Olayın ardından polis Bayram Engin hakkında önce "ceza sorumluluğunda sınırın aşılması suretiyle adam öldürmek"ten 1 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Fatih Asliye Ceza Mahkemesi'nde başlayan dava daha sonra sanığın "kasten adam öldürmek"ten yargılanması için İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. 2 yıl süren yargılama sonunda Mahkeme sanığa önce "kasten adam öldürme" suçundan müebbet hapis cezası verdi. Daha sonra ise, suçun "olası kasıt" kapsamında olduğuna hükmederek cezayı 20 yıl hapse düşürdü. Ardından da suçun "haksız tahrik" altında işlendiğine karar vererek 5 yıla indirdi. Son olarak da "iyi hal" indirimi yapıldı. Böylece, müebbet hapis cezası 4 yıl 2 aya indirildi. İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararına hem Arnavutoğlu'nun ailesi hem de polis itiraz etti. Yargıtay, polis lehine kararı bozdu. Yeniden başlayan davada, Mahkeme, "Aytekin Arnavutoğlu'nun bedenindeki yaralar tek atıştan mı yoksa birden fazla atıştan mı gerçekleşti?" sorusuna yanıt vermesi için dosyayı Adli Tıp Kurumu'na gönderdi. Duruşma, 16 Şubat 2012 tarihine ertelendi. (“Arnavutoğlu davası yeniden başladı", http://www.etha.com.tr, 24.12.2011) 118 3.3.1. DEĞERLENDİRME İşkence faillerinin cezasız kalmasının en temel nedenlerinden biri; yürütülen soruşturmalarda ve daha sonra bu soruşturmalar sonucunda açılan davalarda faillerin işkence suçu (TCK madde 94-95) dışında diğer suçlardan yargılanmasıdır. Bu dönemde basına yansıyan soruşturma ve kovuşturmalarda işkence suçu kapsamında açılan dava sayısı 7’dir. (Bkz. Bölüm 3. 3- Albay Üçok ve 3, 5, 11, 18, 29, 30 no’lu haberler) Genellikle uygulamada savcı ve hâkimlerin yasada düzenlenmemiş olmasına rağmen yanlış bir şekilde “fiilin ağırlığına” göre yaptıkları suç tasniflemesi sonucunda aslında işkence suçundan açılması gereken birçok soruşturma veya davanın işkence yerine diğer suçlardan açıldığı görülmektedir. İzleme döneminde savcılıklar tarafından işkence suçu yerine, görevi ihmal (Bkz. Bölüm 3. 3- Engin Çeber ve Uğur Kantar davaları), kasten yaralama (Bkz. Bölüm 3. 3- Engin Çeber davası), taksirle adam öldürme (Bkz. Bölüm 3. 3Festus Okey davası), asta müessir fiil (Bkz. Bölüm 3. 3- Enver Aydemir davası), zor kullanma yetkisini aşarak basit yaralama (Bkz. Fevziye Cengiz davası), yaralama (Bkz. Bölüm 3. 3- 1, 6, 24, 27 no’lu haberler), görevi kötüye kullanma (Bkz. Bölüm 3. 3- 27 no’lu haber) suçlarından soruşturma veya dava açılmıştır. İşkence kapsamında olan bu suçlardan dava açıldığı durumlarda, yargılama sırasında mağdur avukatları tarafından davanın, işkence suçunu yargılamaya görevli ağır ceza mahkemesine gönderilmesine ilişkin yapılan görev itirazları ise çoğunlukla kabul edilmemektedir. İzleme döneminde sadece bir davada (Bkz. Bölüm 3. 3- 27 no’lu haber) Mahkeme suçun "işkence" olduğu kanaatine vararak "görevsizlik" kararı vermiştir. İşkence suçu yerine başka suçlardan soruşturma ve dava açılması işkencenin cezasız kalması önündeki en büyük engellerden biridir. Öncelikle işkence suçu yerine başka suçlardan soruşturma yürütüldüğü zaman işkence suçunda öngörülmeyen ama diğer suçlarda halen varlığını koruyan “izin “ mekanizması devreye girmektedir. Aslında işkence suçu kapsamında yargılanması gereken kişi veya kişiler hakkında başka suçlardan soruşturma yürütüldüğünde idari izin verilmediği için bu failler ve fiilleri cezasız kalmaktadır. Örneğin; İstanbul Valiliği bir soruşturma kapsamında 48 polis hakkında hiç soruşturma izni vermeyerek, 23 polis hakkında ise sadece belli suçlar kapsamında kısmen soruşturma izni vererek açıkça işkence suçu olan bir vakanın yargılanmasını ve cezalandırılmasını engellemiştir. (Bkz. Bölüm 3. 3- 17 no’lu haber). Diğer suçlardan dava ve soruşturma açılmasının bir diğer sakıncası ise görevli mahkemenin ve yargılama sonucunda tayin edilecek ceza miktarının değişecek olmasından kaynaklıdır. İşkence suçu kapsamında ağır ceza mahkemeleri görevli olup, bu suç için öngörülen ceza miktarı daha fazladır. İşkence kapsamındaki diğer suçlarda ise ya sulh ya da asliye ceza mahkemeleri görevli olup, ön görülen ceza miktarları daha azdır ve verilen cezalarda indirimler yapılabilmektedir. Örneğin; yasa metninde de belirtildiği üzere; işkence suçunun ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılamazken diğer suçlarda suçun ihmalen işlenmesi indirim sebebidir. Ceza tayin edilirken yapılan bu indirimlerle, genellikle faillerin hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi ceza müesseselerinden yararlanmasına imkân sağlanarak faillere verilen cezaların ertelenmesi veya affa uğraması söz konusudur. (Bkz. Bölüm 3. 3Engin Çeber davası). Diğer bir sakınca ise zamanaşımı konusunda yaşanmaktadır. Cezanın üst sınırına 119 göre tayin edilen zamanaşımı işkence suçunda daha uzun iken diğer suçlarda zamanaşımı süresi kısalmaktadır. Yine hem delillerin karartılmasını engellemek, hem faillerin yargılamaya katılımını sağlayarak davaların uzamasını önlemek dolayısıyla davaların zamanaşımına uğramasının da engellemesi açısından “tutuklama”, işkence suçunda önemli bir tedbir mekanizmasıdır. İşkence suçu uygulamada katalog suçlar diye adlandırılan ve CMK. madde 101’de tutuklama kararı verilebilecek suçlar arasında sayılmışken işkence suçu kapsamında değerlendirilmesi gereken zor kullanma yetkisinin aşılması, yaralama, görevi kötüye kullanma, kasten yaralama, basit yaralama ve asta müessir fiil gibi suçlar bu madde kapsamına alınmamıştır. Bu suçlardan yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda faillerin tutuklanması kararı ancak CMK m. 100 kapsamında yapılan değerlendirilmeden sonra verilebilecektir. Bu durum uygulamada işkence suçu kapsamında yapılan yargılamalarda bile bir tedbir olarak uygulanmayan tutuklanma tedbirinin uygulanmasını zorlaştıracak ve hiç uygulanmamasına neden olacaktır. İzleme döneminde hâkimlerin ve savcıların işkence ve kötü muamele kapsamında yargılanan failleri, işkencenin ölümle sonuçlanması halinde (Bkz. Bölüm 3. 3- Şerzan Kurt, Uğur Kantar davaları ve 3, 11, 21 no’lu haberler) ya da kamuoyunda yer edinmiş belirli davalar kapsamında tutuklama kararı verdikleri tespit edilmiştir. Tutuklama kararlarının ise yargılanan bütün sanıklar veya amirler yerine sadece bir sanık veya bir polis ile sınırlı olduğu görülmüştür. Tutuklu olarak yargılanan bu sanıkların da yargılamanın başlamasından itibaren ilk duruşmalarda tahliye edildikleri görülmüştür. (Bkz. Bölüm 3. 3- 3,11 no’lu haberler) Fiilin işkence suçu olarak belirlenmemesi, ceza soruşturması kadar disiplin soruş- turmasını da etkilemektedir. Devlet Memurları Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği, 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanun gibi mevzuatlar arasında işkence suçunun varlığında doğrudan disiplin cezası uygulanmasını düzenleyen sadece Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü’dür. Tüzüğün 8. Maddesine göre; “Meslekten çıkarma cezasını gerektiren eylem, işlem, tutum ve davranışlar şunlardır:….39 - İş sahiplerine ya da herhangi bir nedenle emniyet binalarına gelen ya da getirilenlere işkence yapmak”. Tüzükte işkence ve kötü muamele kapsamında olduğu halde “onur kırıcı söz söyleme ve davranışta bulunma, hakaret etme ve dövme” gibi diğer suçlar bakımından ise “aylıktan kesme”, “kısa süreli durdurma” ve “uzun süreli durdurma” gibi daha hafif cezalar öngörülmektedir. Bu durum da yukarıda ceza soruşturması kapsamında belirttiğimiz gibi işkence suçunun ve faillerinin cezasız kalmasına, işkence ve kötü muamele vakası olarak tespit edilecek birçok fiilin, “meslekten çıkarma cezası” yerine “uyarma” ve “kınama” gibi da az cezalar ile cezalandırılmasına neden olmaktadır. Uygulamada, disiplin soruşturmaları sonucunda meslekten çıkarma cezası yerine, yukarıda saydığımız bu cezaların daha çok verilmesinin başka bir nedeni ise Disiplin Tüzüğü’nün işkence suçunu; “emniyet binalarına gelen ya da getirilenlerle” kısıtlayarak düzenlemesidir. Uygulamada soruşturmacılar bu yerler dışında uygulanan işkence ve kötü muamele fiillerini işkence suçu kapsamında değerlendirmedikleri için işlenen suçlar ya cezasız kalmakta ya da daha hafif cezalar ile cezalandırılmaktadır. İşkence suçunun cezasız kalmasının diğer bir nedeni ise disiplin soruşturmalarının esasen ayrı ve bağımsız bir soruşturma niteliğinde olmasına rağmen uygulama- 120 da genellikle ceza soruşturmasının ve yargılamasının sonuçlarının beklenmesi, disiplin soruşturmalarının ceza kovuşturması ile tespit edilen suç ile sınırlı kalınarak soruşturma yürütülmesi ve cezanın da buna göre tayin edilmesidir. İşkence ile etkin mücadele kapsamında önemli müesseselerden biri de “caydırıcılık” meselesidir. Caydırıcılık; suç için öngörülen cezaların artırılması, başka tedbirlere çevrilmemesi gibi mekanizmalarla potansiyel faillerin suçu işlemesini önlemek şeklinde olabileceği gibi yine aynı tedbirler ve yargılama sırasında alınacak diğer tedbirler kapsamında sanıkların tekrar suç işlemesini engellemek şeklinde de olabilir. Her iki durumda da yürütülen adli ve idari soruşturmalar ile yargılamalarda alınacak tedbirler büyük önem kazanmaktadır. Bu kapsamda öncelikli olarak haklarında soruşturma yürütülenler ile ilgili olarak alınacak tedbirler ilk akla gelenlerdir. Devlet Memurları Kanunu’nun 137 maddesi kapsamında kamu görevlilerinden haklarında disiplin veya ceza soruşturması veya kovuşturulması yapılanlar bakımından “görevden uzaklaştırılma” kararı alınabileceği düzenlenmişse de; uygulamada bu şekilde görevinden uzaklaştırmalara yok denecek kadar az sayıda rastlanmaktadır. İşkence suçu ile yargılanan faillerden özellikle kolluk güçlerinden olan polisler hakkında görevden uzaklaştırma tedbirinin uygulanması yerine kendilerine takdir hakkı tanınan amirlerince, soruşturma süresince başka bir yere veya göreve tayin edilerek çoğu zaman ödüllendirildikleri görülmektedir. Bu durumun en önemli sebebi; Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun Ek 8. maddesi kapsamında polislerin ancak disiplin soruşturması sonucunda “memuriyetten men kararı” verilmesi durumunda görevlerinden uzaklaştırılabileceğine dair düzenlemedir. İzleme dönemi içerisinde haklarında disiplin soruşturması yürütülen (Bkz. Bölüm 3. 3- 7 ve 14 no’lu haberler) her iki vakada bu tedbirlerden hiçbirisine başvurulmamıştır. Haklarında soruşturma yürütülen ya da yargılanan kolluk güçlerinin bu süreler boyunca görevlerine devam etmesi; aynı zamanda soruşturma ya da yargılamanın da yürütücüleri oldukları düşünüldüğünde delil karartma (kayıtların silinmesi ile ilgili olarak Bkz. Bölüm 3. 34 no’lu haber), delillerin toplanmasını engelleme, mağdur ve tanıkları üzerinde baskı kurma gibi eylemleri nedeniyle soruşturmanın sağlıklı ve bağımsız bir şekilde yapılmasını da engellemektedir. İşkence suçu ile mücadelede, işkence ve kötü muamelenin etkin ve yeterli bir şekilde soruşturulması ve kovuşturulması en önemli husustur. İşkence suçunun açığa çıkması için savcılara ve hâkimlere büyük görevler düşmektedir. Savcıların mağdurların ifadesini alırken ayrıntılı bir ifade yerine daha kısa ifadeler ile yetinmesi bazı faillerin soruşturma dışında kalmasına ya da bir kısım delillerin tespit edilmesini engelleyerek delillerin yok olmasına neden olduğu için soruşturmaların sonuçsuz kalmasına neden olmaktadır. Yine; işkence suçu kapsamında re’sen soruşturma yürütmeyip, ceza kanununda bile böylesi bir düzenleme olmadığı halde suçu soruşturmak için yazılı başvuru yapılması şartı getirilmesi özellikle bir avukat yardımından da yararlanmamış mağdurların suç duyurusunda bulunmalarını engellemektedir. Uygulamada işkence suçunun daha başından soruşturulmasını engelleyen bir husus ta sırf başka bir suçtan sanık olduğu için aynı zamanda yapılan yargılamalarda işkence suçu mağduru olduğu ortaya çıkan kişilerin bu beyanlarının sadece tutanağa geçirilmesi ile yetinilmesi ve savcılığa suç duyurusunda bulunulması gerektiği yönünde verilen kararlardır. Farklı bir yargılama içinde bile olsa işkence suçunu öğrenen 121 savcı ve hâkimlerin bu iddiaları ciddi bularak ve ihbar kabul ederek re’sen harekete geçmeleri gerekmektedir. Son yıllarda uygulamada sıkça karşılaşılan ve faillerin bir taktik olarak kullandıkları “karşı dava” işkence ve kötü muamelenin önlenmesi ve cezasız kalması önündeki en büyük engellerden biridir. Karşı dava, işkence faillerinin işkence mağdurlarını korkutmak ve sindirmek üzere kendilerini şikâyet eden mağdurlara karşı açtıkları “kamu görevlisini yaralamak ve hakaret etmek”, “polise direnme”, “hakaret”, “kamu malına zarar verme”, “yaralama sonucu tazminat davası” gibi davalardan oluşmaktadır. (Bkz. Bölüm 3. 3- Fevziye Cengiz ve 2, 16, 22, 31 no’lu haberler). Uygulamada bu türde açılan davaların sayısındaki artış kaygı vericidir. Bu davalardaki artışın en büyük nedeni ise işkence ve kötü muamele alanında açılan davaların yıllarca sürmesi ve sonuçsuz kalması gibi akıbetlerine karşılık karşı dava olarak tanımlanan soruşturma ve davaların savcı ve hâkimler tarafından oldukça hızlı bir şekilde sonuçlandırılması ve yargılananların çoğunun ceza almasıdır. ÖNERİLER Devlet Memurları Kanunu da dâhil olmak üzere işkence suçunun soruşturulması ve yargılanmasına ilişkin ve özel kanun/genel kanun ayrım ve tartışmasına girilmeden diğer kanun ve mevzuatlarda da işkence suçu, yargılama usulleri ve verilecek cezalar ayrı ve net olarak hiçbir sınırlama getirilmeden düzenlenmelidir. Adalet Bakanlığı tarafından hâkim ve savcılara suçun tasnifi, uygulamada birlik sağlanması, karışıklıkları önleme gibi amaçlarla eğitim verilmesi sağlanmalıdır. İzin sistemi, işkence suçu (TCK madde 9495) ve zor kullanma yetkisinin aşılması (TCK madde 256) dışında kanunda yer alan işkence ve kötü muamele kapsamında değerlendirilebilecek diğer suçlar için de kaldırılmalıdır. Sadece işkence suçu fiilini işleyen değil bu suçun işlenmesine engel olmayarak, gerekli denetimleri yapmayarak suçun veya suçluların ortaya çıkarılmasını engelleyen amir konumundaki kolluk güçleri ile gerçeğe aykırı rapor düzenleyerek işkencenin belgelendirilmesini engelleyerek soruşturulmasına mani olan, yanlı yönlendiren doktorlar (usulüne uygun muayene etmediği ve muayene sonuçlarını uygun kaydetmediği gerekçesiyle 15 doktor hakkında açılan dava için (Bkz. Bölüm 3. 3- 10 no’lu haber) ve kurum/kuruluşlar da soruşturma kapsamına alınmalıdır. Suç duyurusunda bulunulduğu veya ihbar ile öğrenildiği andan itibaren savcılar tarafından derhal olay yerine gidilerek keşif yapılması, delillerin toplanması ve el konulması sağlanmalı, mağdur lehine delillerin toplanmasına, tanıkların dinlenmesine önem verilmelidir. Kanun veya ilgili düzenlemeler ile işkence suçu kapsamında özel görevli Savcıların ve personelin istihdamı sağlanmalıdır. İşkence suçunun zamanaşımına uğramaması için ek ve etkili tedbirler alınmalı, bunlar yasal güvenceye kavuşturularak aksi davranışta bulunan, işi geciktiren, yazışmalar gibi işlemleri zamanında yapmayanlar hakkında adli ve idari yaptırımlar getirilmelidir. Eski 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 245/ek fıkra maddesinde yer aldığı üzere işkence ve kötü muamele suçlarından dolayı verilen cezaların para cezasına çevrilmesi, ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi tedbirlere çevrilemeyeceğine ilişkin yasal güvenceler yeniden getirilmelidir. Disiplin soruşturmaları bağımsız ve tarafsız kişi veya kurullar tarafından yapılmalı, görevden uzaklaştırma tedbirleri için disiplin soruşturması açılması şartı aranmaksızın memuriyetten men, görevden 122 uzaklaştırma gibi yaptırımların caydırıcılık açısından bağımsız ve tarafsız kişi ve kurullarca haklarında işkence suçundan soruşturma açılan tüm kişilere adil yargılanma haklarını engellemeyecek bir şekilde sürekli olarak uygulanması sağlanmalıdır. İstatistikler daha ayrıntılı bir şekilde tutulmalıdır. Örneğin mağdurlar veya avukatları tarafından yapılan suç duyurusunda işkence ve kötü muamele olarak tespit edilmiş başvuruların kaç tanesinin daha sonra “işkence” suçundan açıldığına dair daha özel veriler eklenmelidir. Hakkında işkence ve işkence kapsamında değerlendirilen diğer suçlardan cezai soruşturma açılanlar hakkında otomatikman disiplin soruşturması açılması şeklinde düzenlemeler yapılmalı, her iki soruşturma kapsamında yargılananlar soruşturma veya yargılama süresince görevlerinden uzaklaştırılmalıdır. Bu tedbirin uygulanması, amirlere veya soruşturmacılara tanınan takdir hakkının kullanımına ya da herhangi bir şarta bağlı olmaksızın herkes için açık ve net bir şeklide uygulanmak üzere yasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Halen Adalet Bakanlığı’na bağlı olmasından ötürü bağımsızlığı ve tarafsızlığı kamuoyunda çok tartışmalı olan Adli Tıp Kurumunun uygulamadaki resmi bilirkişilik tekeli kaldırılmalı, CMK’da düzenlendiği şekilde üniversite, araştırma hastaneleri gibi diğer sağlık kuruluş ve kişilerinin de resmi bilirkişi olarak tanınması, karar verirken kullanılması için tedbirler alınmalıdır. Var olan düzenlemeler kapsamında adli tıp birimlerinin ve uzmanlarının sayısının azlığı dikkate alınarak bu birim ve kişilerin sayısının ve kalitesinin artırılması için gerekli bütçe ve eğitim vs. gibi düzenlemeler yapılmalıdır. İşkence failleri ile soruşturmayı yürüten savcı ve idari amir arasındaki hiyerarşik ilişki, failin çalıştığı kurum ya da birim tarafından soruşturmanın yürütülmesi soruşturmaların bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşürmekte olup bir an önce adli kolluk sisteminin kurularak etkin bir şekilde çalışmasına yönelik düzenlemeler yapılmalı, disiplin soruşturmasını failin hiyerarşik üstleri yerine bağımsız kişi ve kurullar tarafından yürütülmesi sağlanmalıdır. Mağdurlara yönelik olarak; Mağdurların gördükleri işkence ve kötü muamele nedeniyle yaptıkları sağlık ve tedavi masrafları karşılanarak, mağdurların ücretsiz bir şekilde sağlık hizmetlerine ulaşmaları sağlanmalı tıbbi ve psiko-sosyal destek sağlanarak, ailelerini ve yakınlarını da kapsayacak bütüncül bir rehabilitasyon hizmeti sunulmalıdır. Sadece ceza ve idari yargıda getirilen nakdi tazminat müessesinin yararlanmak isteyen mağdurlara adli yardım hizmeti, harçlardan muafiyet tanınma gibi güvenceler getirilmelidir. Tazminat davalarına ilişkin zamanaşımı kaldırılmalıdır. Çocuklara ilişkin ceza infaz kurumlarının sayısı artırılarak, çocukların kendilerinden büyük tutuklu ve hükümlülerle aynı odalarda tutulmalarına son verilmelidir. 3.4. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA İLİŞKİN SONUÇLANAN DAVA ve SORUŞTURMALAR 1- Urfa’nın Bozova ilçesinin Küpeli köyünde 15 Haziran 2003’te düğünde silah sıkıldığı gerekçesiyle köye gelen bir astsubayın köylüleri, 5 saat yüzüstü yatırması ve silahların yerini söylemeleri için 4 çocuğa işkence yapması ile ilgili köylülerin açtığı davada Urfa 1. Ağır Ceza Mahkemesi karar verdi. Mahkeme, adli tıp raporlarıyla işkence gördükleri ve vücutlarında darp izleri bulunduğu ispatlanan İ.H.T., B.T, S.V.T. ve S.T.’nin ‘İşkence görmediğini, sopa ile yaralandığını’ iddia ederek, işken- 123 ceci Astsubay Ş.G’.nin her çocuğa 740’ar TL tazminat ödemesine karar verdi. (“Mahkemeye göre sopa ile dövmek işkence değil!”, www.evrensel.net, 08.02.2011) 2- Eskişehir 1. Sulh Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç'a yumurta atarak protesto eden Tevfik Caner Ertay ve Yakup Çetinkaya adlı öğrencilere, ''kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret'' ettikleri gerekçesiyle 7 bin 80'er lira para cezasına mahkûm ederek hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verdi. Eskişehir 2. Sulh Ceza Mahkemesi ise 5 Nisan'da görülen karar duruşmasında ise 13 Mart 2009'da açılış için kente gelen Başbakan'ı protesto eden Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) ve Gençlik Muhalefeti üyeleri Can Büyükşahin, Taylan Alhas, İnan Güçlü, Can Aydemir Sezer, İsmail Aldış, Murat Güleryüz, Anıl Genç ve Samet Polat'ı bilirkişi raporunun aksi yöndeki görüşüne rağmen "kamu görevlisine hakaret"ten 14'er ay hapse mahkûm etti; daha sonra cezayı, 11 ay 20 gün hapse indirdi ve sanıkların bir yıl denetime alınmalarına karar verdi. (“Eskişehir'de Yargı "Yumurta Atma"yı Hak Saymadı”, www.bianet.org, 07.04.2011) 3- Şırnak'ın İdil İlçesi'nde 2008 Ekim ayında meydana gelen olaylar sırasında gözaltına alınırken ve gözaltında iken işkence gördüklerini Adli Tıp raporları ile kanıtlayan Mehmet Bayram, Mehmet Salih Geçgel, Hüsnü Doğan, Musa Bayram, Hasan Elarslan ve Yusuf İnan'ın adlı kişilerin, F. A., M. K. ve D. M. S. isimli 3 polis hakkında açtığı davada Midyat Ağır Ceza Mahkemesi sanık F. A. isimli polisin "tehdit" suçuna ilişkin eylemlerinin "kanunda suç olarak tanımlanmamış olması" nedeniyle CMK'nın 22372-a maddesi uyarınca beraatine karar verirken, yine sanıklar F. A. M. K. ve D. M. S.'nın "üzerlerine atılı yaralama suçuna ilişkin eylemlerinin hukuka uygunluk sınırları içerisinde yapılmış olması" nedeniyle CMK'nun 223/2-d maddesi uyarınca ayrı ayrı beraatine karar verdi. (“Mahkeme 'raporlu işkence'yi hukuka uygun buldu”, www.diclehaber.com, 02.05.2011) 4- Sakarya Barosu avukatlarından A.A. 27 Haziran 2008 tarihinde Akyazı Kuzuluk Beldesi Kavşağı'nda yanında bir meslektaşı ve müvekkili ile birlikte aracıyla giderken burada kontrol yapan jandarma ekibince durdurularak kanunsuz bir şekilde üstü ve aracı arandı. Bunun üzerine Avukat A.A’nın İçişleri Bakanlığı aleyhine açtığı manevi tazminat davasında hizmet kusuru oluştuğu kanaatine varılarak Avukat A. A’nın meslek onurunun zedelendiği gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı'nın 2 bin TL tazminat ödemesine karar verildi. Temyiz yolu açık bırakılan kararı, Danıştay da onadı. (“Jandarmanın üzerini aradığı avukat yüzünden içişleri bakanlığı tazminat ödemeye mahkûm oldu”, www.istanbulbarosu.org.tr, 16.05.2011) 5- 9 Ekim 2009 tarihinde yapılan gösteriler sırasında polis tarafından atılan gaz bombalarından birinin evinin içine düşmesi sonucu gazdan etkilenerek hastaneye kaldırılan Hakkârili D.B, avukatı Fahri Timur aracılığıyla Van 2. İdare Mahkemesi’nde açtığı tazminat davasını kazandı. Mahkeme Anayasanın 125. maddesine dayanarak İçişleri Bakanlığı'nın davacıya 3 bin TL maddi tazminat ödemesine karar verdi. (“Polisin 'orantılı gaz'ına mahkemeden emsal karar”, www.diclehaber.com, 18.05.2011) 6- Küçükçekmece’de çalınan bir araçtan dolayı 2 Şubat 2004’te gözaltına alınan ve 124 yer gösterme işlemi için İkitelli’ye götürülüp “iz bırakmayacak şekilde” dövülen daha sonra Oto Hırsızlık Büro Amirliği’ne getirilerek işkence ve kötü muameleye maruz bırakılan C.B’nin şikâyetiyle açılan davada, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi karara vardı. Dava sonucunda sanık polis memurları Mustafa Erdoğan ve Müjdat Arslan’ı, “Suçun işleniş biçimi, sanıkların amaçları, suç kastlarının yoğunluğu, zarar ve tehlike olasılığını” dikkate alarak 2 yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme sanıkların cezasında herhangi bir indirim uygulamadı. İki polis memuru 2 yıl 6’şar ay da memuriyetten men edildi. (“2 polise işkence cezası”, www.milliyet.com.tr, 19.05.2011) 7- Valilik Defterdarlık Muhakemat Müdürlüğü 15 Şubat'ta Mersin'de yapılan gösteriler sırasında gözaltına alınıp tutuklanan ve yargılamaları devam eden 5 çocuktan 5 bin TL'lik polis aracının camlarını kırdıkları gerekçesiyle 25 bin TL para cezasının ödenmesini istedi. (“Yargılamaları devam eden 5 çocuk için 25 bin liralık ceza!”, www.diclehaber.com, 21.05.2011) 8- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle 5 Mart 2008'de Van'ın Erciş İlçesi'nde düzenlenen yürüyüşte polisin kafasına copla vurması sonucu yaşamını yitiren Mehmet Deniz'in karar duruşması Erciş Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmada Deniz’in ailesi ve avukatı Baran Bilici hazır bulundu. "Yaralamak suretiyle adam öldürmek" ile suçlanan sanık polisin katılmadığı duruşmada, Deniz ailesinin avukatı Baran Bilici, 3 yıldır devam eden dosyada, sanık polisin mahkûm edilmesini istedi. Mahkeme heyeti, yargılanan polisin Mehmet Deniz'in ölümüne neden olduğuna dair belge ve bulguların bulunmadığı, tanık ifadelerinde çelişki olduğu yönünde hüküm beyan ederek sanık polisin beraatına karar verdi. Avukat Baran Bilici, dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götüreceklerini söyledi. (“Mehmet Deniz'i öldürmekle suçlanan polise beraat”, http://www.diclehaber.com, 02.06.2011) 9- Kalkandere L Tipi Cezaevi’nde bazı cinsel suçlardan tutuklu ve hükümlüler, kendilerine kötü muamele ettiğini ileri sürdükleri infaz koruma memurları Z.G., S.M., T.B., Y.R.O.’dan şikayetçi oldu. Adalet Bakanlığı’nın şikâyet üzerine görevlendirdiği müfettişlerin raporu doğrultusunda; açığa alınan ve haklarında soruşturma başlatılan 4 infaz koruma memuru, sorgularının ardından sevk edildikleri Rize Adliyesi’nde kötü muamelede bulundukları suçlamasıyla tutuklanarak görev yaptıkları Kalkandere L Tipi Cezaevi’nde özel bir koğuşa konuldu. (“Mahkumlara eziyet eden 4 gardiyan parmaklık arkasında, http://www.radikal.com.tr, 05.07.2011) 10- İHD Diyarbakır Şubesi, MazlumDer, Diyarbakır Barosu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Diyarbakır Tabip Odası ve KESK Diyarbakır Şubeler Platformu tarafından ’26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’ dolayısıyla ortaklaşa düzenlenen etkinlikler çerçevesinde Diyarbakır’ın çeşitli noktaları ve billboardlara polisin orantısız güç kullandığını gösteren afişler asıldı. Afişler Diyarbakır 1.Sulh Ceza Mahkemesi’nin ’Devletin askeri ve emniyet teşkilatını alenen aşağılama’ fiilini düzenleyen TCK’nın 301/2 maddesi gerekçe gösterilerek verilen kararla toplatıldı. (“Diyarbakır'da işkence karşıtı afişler toplatıldı”, http://www.radikal.com.tr, 24.06.2011) 11- "KCK" adı altında yargılanan ve Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nde 125 bulunan aralarında Şırnak Milletvekili Selma Irmak'ın da bulunduğu 6 kadın tutukluya, askeri ve siyasi operasyonların durdurulması için yaptıkları açlık grevi nedeniyle bir ay görüş yasağı cezası verildi. Yapılan itiraz üzerine Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Diyarbakır İnfaz Hâkimliğinin ret kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığını, itirazların CMK 271 ve 4675 sayılı yasanın 6. Maddesi gereğince reddine" karar verdi. (“Tutuklu vekile görüş yasağı”, http://www.evrensel.net, 22.07.2011) 12- 8 yıl önce mazot kaçakçılığı yapıldığı iddiasıyla Güneş Piyade Karakolu’nda görevli Piyade Asteğmen M.H.İ. komutasında erler B.Ç., A.B. ve M.Ç’nin Sarıçime köyüne düzenledikleri baskında kötü muameleye uğrayan Fettah Ülgen Erciş, Ağır Ceza Mahkemesi’nin 12 Ocak 2009’da askerlere “kötü muamele” suçundan ceza vermesi ile Van 2’nci Bölge İdare Mahkemesi’ne 10 bin TL maddi, 20 bin TL de manevi olmak üzere toplam 30 bin TL’lik tazminat davası açtı. Mahkeme, Erciş Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği karara uygun olarak, Asteğmen M.H.İ. ile erler B.Ç, A.B ve M.Ç’nin Fettah Ülgen’e kötü muamelede bulunduklarının ortaya konduğuna dikkat çekerek, Milli Savunma Bakanlığını 20 bin TL manevi tazminata mahkûm etti. (“Mazot kaçakçısı askerden işkence tazminatı alacak”, http://gundem.milliyet.com.tr, 03.08.2011) 13- Sakarya Valiliği, Başbakan Erdoğan’ın 12 Şubat’ta Valiliği ziyareti esnasında bölgede görev yapan SEDAŞ’a ait araçtaki arıza ekibinde yer alan A.T, S.Ç ve A.C’yi yere yatırarak arayan Kocaeli Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât Şube Müdürlüğü’nde görevli 5 polis hakkında talep edilen soruşturma izni isteğini reddetti. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığının, soruşturma için gereken iznin verilmemesi üzerine Sakarya Bölge İdare Mahkemesi’ne yaptığı itirazın da reddedilmesi üzerine, polisler hakkındaki soruşturmada takipsizlik kararı verildi. (“Vatandaş yatıran polise takip yok!”, http://www.radikal.com.tr, 16.09.2011) 14- Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde 1992 yılında polisin müdahale ettiği izinsiz bir gösteride, banka görevlisi Mithat Kutlu'nun başına aldığı darbe sonucu ölümüyle ilgili haklarında dava açılan 52 polis memuru beraat etti. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya tutuksuz yargılanan sanıklar katılmazken, olayda yaşamını yitiren Kutlu'nun ve sanıkların avukatları hazır bulundu. Mahkeme heyeti, TCK'nın “adam öldürmek” suçunu kapsayan 448. maddesi uyarınca 30'ar yıla kadar hapis cezası istenen sanıkların “üzerine atılı suçu işledikleri sabit olmadığından” beraatlarına ve Mithat Kutlu'nun ölümü olayının fail veya faillerinin tespiti ile haklarında gereğinin yapılması için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. (“19 yıldır yargılanan 52 polis beraat etti”, http://www.radikal.com.tr, 05.10.2011) 15- 29 Aralık 2010'da Midyat Devlet Hastanesi'nde hasta bir mahkûmu, “hasta mahremiyetine aykırı” diyerek jandarmaların yanında muayene etmeyen Mulamahmutoğlu hakkında; hekimlerin tutuklu ve hükümlüleri muayenelerinde; hasta ve hekimin yalnız kalmasını önleyen "Üçlü Protokol’e uymadığı gerekçesiyle TCK'nin 257. maddesi gereğince, 'görevini kötüye kullandığı' iddiasıyla üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması için açılan davada beraat kararı verildi (“Hekimin Üçlü Protokole Karşı Zaferi”, http://bianet.org, 02.11.2011) 126 16- Zonguldak'ta 2009'da acemilik dönemini tamamlayan asker Osman Aslı’nın(20), dağıtım izni için gittiği İstanbul Avcılar'da sokakta yürürken “bali çektiği” gerekçesiyle gözaltına alınarak götürüldüğü Firuzköy Karakolu'nda kamera olmayan tek odada bot bağcığıyla kendini kalorifer borusuna astığı iddia edilmiş ve polis memuru M.G.' hakkında Küçükçekmece 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nde "basit görevi ihmal" suçundan 3 yıla kadar hapis cezası ile dava açılmıştı. Dava 03.11.2011 tarihinde sonuçlandı. Savcılık soruşturması sırasında Adli Tıp Kurumu'ndan gelen raporda, bali çektiği iddia edilen Aslı'nın kanında ve idrarında uyuşturucu maddeye rastlanmadığı, asılma sonucu öldüğü ve vücudunda darp izleri olduğu belirtilmesine, kamerasız odada tutulması ve kalorifer demirinin kopmasına rağmen hiç ses duymadıklarını söyleyen diğer 6 polisin çelişkili ifadelerine rağmen Mahkeme M.G.'ye "basit görevi ihmal" suçundan 10 ay hapis cezası vererek cezayı 6 bin lira para cezasına çevirdi. Ailenin avukatı Cüneyt Acer, kararı temyiz edeceklerini belirterek, diğer polisler hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını belirtti. (“Bu ölüm hiç 'basit' değil”, http://www.sabah.com.tr, 04.11.2011) 17- Feride Kaya, Çorum’da 2002’de gözaltına alındığı jandarma karakolunda Selahattin Köse ve Neşet Şakrak tarafından darp ve işkenceye maruz kaldığı ve işkence gördüğü halde hakkında “darp ve cebir izi olmadığına” yönelik rapor hazırlayan 2 doktor hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve dava açılmıştı. Farklı hastanelerden alınan, kalıcı rahatsızlıkları da ortaya koyan raporları ve tanık anlatımları ile yapılan suç duyurusu sonucunda açılan davada 9 yıl sonra karar verildi. Çorum Ağır Ceza Mahkemesi yapılan yargılama sonucunda “Gözaltına alınan Feride Kaya’nın gözaltında kaldığı tarihte kötü muameleye maruz kaldığı hususunun kabul edildiği ancak katılana kötü muamelede bulunan kişilerin söz konusu iki sanık olduğuna dair mahkemece tam bir kanaat oluşmadığı, bu hususun şüpheli kaldığı” belirtilerek, “şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince sanıkların beraatlarına, Kaya’ya işkenceye rağmen “sağlam” raporu veren doktorlar Fatih Sarıoğlu ile Muzaffer Aymergen’in davalarının ise 7,5 yıllık zamanaşımı süresi dolduğu için ortadan kaldırılmasına” karar verdi. (“İşkence var, cezası 9 yıldır yok”, http://gundem.milliyet.com.tr, 05.12.2011) 18- 10 Mart 2011 tarihinde tartıştığı eşini şikâyet etmek için Çorlu Cumhuriyet Polis Merkezi’ne giden T.A.’yı önce yüz yüze, ardından cep telefonu mesajı ve telefonla taciz eden polis memuru Gizlihan Barutçu hakkında Çorlu 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde “cinsel taciz suçundan” açılan davanın 6.duruşmasında; sanık polisin daha önce de bir öğretmeni taciz ettiği ortaya çıkmasına rağmen en alt sınırdan 125 gün hapis cezası verildi. Daha sonra ceza 2 bin 500 TL para cezasına çevrilerek para cezasının 5 taksitle ödenmesine karar verildi. (“Karakolda tacize taksitli para cezası”, http://haber.gazetevatan.com, 17.12.2011) 19- "Dini inancım gereği askerlik yapmayacağım" diyerek vicdani reddini açıkladığı için Kasımpaşa Askeri Cezaevi'nde tutulan Muhammed Serdar Delice'ye yönelik şiddet iddiaları üzerine Askeri Savcılık soruşturma başlattı. Soruşturma dosyasına Delice'nin şiddet gördüğünü kanıtlayan kamera kayıtları da konuldu. Askeri Savcılığın, Delice'nin dün ifadesini aldığı ve Adli Tıp Kurumu'na sevk ettiği öğrenil- 127 di. Delice, psikiyatri ve göz muayenesi için ilgili bölümlere sevk edilirken, ayrıca dün cezaevinde keşif yapıldı. Keşfe, askeri savcının yanı sıra Delice'nin avukatı Davut Erkan da katıldı. (“Vicdani retçi Delice'ye şiddet kamerada”, http://diclehaber.com.tr,19.12.2011) 20- Hakkâri’de DTP'nin kapatılmasının protesto edildiği eylemde, polisin kitleye müdahalesi sonrasında Seyfullah Turan adlı çocuğun kafasına öldüresiye dipçiklerle vuran ve tepkilere neden olan özel harekât polisi Bahadır Turan'a "kasten yaralama" suçundan açılan ve Isparta’da görülen davanın karar duruşmasında savcı, esas hakkındaki mütalaasında, özel harekât polisinin, "kasten yaralama" suçundan 5 yıldan az olmamak üzere hapisle cezalandırılmasını talep etti. Mahkeme ise taksirle yaralama suçundan 6 ay hapse mahkûm ettiği polisin cezasını önce vücutta kemik kırılması meydana geldiği için 9 aya çıkarttı, daha sonra ise zor kullanma sınırının kasıt olmadan aşılması halinde cezanın indirileceği hükmünü dikkate alarak, 7 ay 15 güne indirdi. Heyet, polis memuru Turan'ın mahkemeye karşı "saygılı" tutumu ve pişmanlığını gerekçe göstererek, iyi hal indirimi de yaptı. 6 ay 7 gün olarak belirlenen ceza, polisin iyi hali gerekçe gösterilerek hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kapsamına da alındı. (“Mahkemeden dipçikçi polise ödül!”, http://diclehaber.com.tr, 24.12.2011) 21- 30 Aralık 2009 tarihinde saat 08.00 sularında Kocatepe Camii kapalı otopark duvarına “Türkiye bizimdir, ABD defol” yazılı afişler asmak isteyen ve bu sırada polis ve özel güvenlik tarafından coplanan, yerde sürüklenen ve yere çarpılan Seçkin Taygun Aydoğan, Melis Ciddioğlu, Şahin İmğa adlı üç gencin görüntüleri ulusal bir haber kanalının kameraları ile çekilip gösterilmesine rağmen daha sonra gençler hakkında “görevli memura hakaret ve direnme” suçlamasıyla Ankara 20. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın karar duruşmasında hâkim Hüseyin Öztuğral gençlerin gözaltı sırasında “kendilerini yere atarak” polise direndiklerini gerekçe göstererek bu suçlardan dolayı ayrı ayrı toplam 1 yıl 7 yıl hapis cezası vererek, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi. (“'Kendilerini yere atıp' direndiler hapis cezası aldılar”, http://gundem.milliyet.com.tr, 27.12.2011) 22- "Adnan Hoca" olarak bilinen Adnan Oktar'ın grubuna yönelik operasyonda gözaltına alınan Müstak Berker, Kartal İş, Halil Hilmi Müftüoğlu, Tarkan Yavaş, Burak Abacı ve Gökalp Barlan’a işkence yaptıkları iddiasıyla İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan dönemin eski polis müdürü Adil Serdar Saçan ile 7 emniyet görevlisi sanık Mahkemenin oy çokluğuyla verdiği kararda “işkence suçunu işlediklerine dair cezalandırılmalarına yeterli her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı kanıt bulunamadığı” gerekçesiyle ayrı ayrı beraatlerine karar verdi. Karara muhalefet şerhi koyan üye hakim Sinan Çelikal, Adil Serdar Saçan'ın 11, Ahmet Erdoğan'ın 9, Vedat Mercan'ın 2, Serdal Akça'nın da bir kez işkence suçundan cezalandırılması gerektiğini belirterek, beraat yönündeki çoğunluğun görüşüne katılmadığını bildirdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, mağdur ve müştekilerin, kamuoyunda “Adnan Hocacılar” olarak bilinen gruba yönelik çalışmalar sonucunda 12 Kasım 1999 tarihinde gözaltına alındıkları ve suçlamaları kabul etmeleri için kötü muameleye maruz bırakıldıklarını öne sürdükleri belirtiliyordu. İddianamede, söz konusu tarihte Organize 128 Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli sanıkların, 27 kişi için ayrı ayrı olmak üzere 3 ile 12 yıl arasında hapis cezası öngören ve “işkence yapma” suçunu düzenleyen TCK'nın 94. maddesi uyarınca cezalandırılmaları isteniyordu. (“'Adnan Hoca'cılar işkence görmemiş”, http://www.radikal.com.tr, 29.12.2011) 3.4.1. DEĞERLENDİRME İşkence ve kötü muamele alanında Türkiye’de yaşanan en önemli sorun, cezasızlık olgusudur. Cezasızlıkla etkin mücadele, soruşturmanın ve yargılamanın her aşamasında geçerlidir. Yukarıda belirttiğimiz gibi işkence ve kötü muamele suçlarından soruşturma ve dava açılması başlı başına cezasızlıkla mücadele etmek için yeterli değildir. Uygulamada cezasızlık olgusu kapsamında en temel sorun alanı zamanaşımı konusunda yaşanmaktadır. BM İşkenceye Karşı Komite, Türkiye’ye işkence suçları için zamanaşımı müessesini kaldırmasını tavsiye etmiş olmasına rağmen Türkiye bu konuda özel bir düzenleme yapmaktan kaçınmıştır. Nitekim işkence ve işkence suçu kapsamında değerlendirilmesi gereken suçlar68 diğer suçlar gibi zamanaşımı bakımından TCK’nın genel hükümlerine tabidir. Yalnızca TCK’nın 77/1-c maddesinde düzenlendiği üzere; işkence ve eziyet suçunun siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plân doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi halinde yani “insanlığa karşı işlenen suç” olarak değerlendirilmesi durumunda eylem zamanaşımına tabi 68. Bkz. 2. İşkence ve Kötü Muamele İddiaları Kapsamında Devam Eden Soruşturma ve Davalar Bölümü Değerlendirme başlığı altında Değerlendirme bölümü parag.1 değildir. Oysa işkence suçu bütün dünyada kabul edildiği ve uluslararası belgelerde de düzenlendiği üzere zaten insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Böyle bir durumda işkence suçunun hangi saikle işlendiği önemli olmayıp aynı zamanda toplumun bir kesimine ya da tek başına bir bireye uygulanması açısından bizce fark yoktur. Bu sebeple 77 maddedeki düzenlemenin işkence suçu ve işkence suçu kapsamında değerlendirilmesi gereken suçlar için de geçerli olması gerekmektedir. İşkencenin cezasız kalması ve suçun zamanaşımına uğramasının diğer bir önemli nedeni de; işkence suçunda genel yargılama usullerinin uygulanmasıdır. 1412 sayılı Mülga CMK’nın 7/ ek maddesi ile daha önce işkence suçlarına ilişkin yargılamaların acele işlerden sayılacağı ve duruşmalar arasında zorunluluk bulunmadıkça 30 günden fazla ara verilemeyeceği düzenlenmişken 5271 sayılı CMK’da böyle bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Böylelikle özellikle büyük şehirlerde aralarında tutuklu olmayan sanıkların da bulunduğu davalarda 5-6 ay sonrasına verilen duruşmaların yapıldığı yargılamalar görülmüştür. Zamanaşımı süresinin hesaplanmasında; soruşturma, kovuşturma ve temyiz aşamasına ait süreler bütünü ile dikkate alındığından en azından kovuşturma aşamasına yönelik bu tedbirlerin tekrar yürürlüğe girmesi atılacak ilk adımlardan biri olabilir. Daha sonrasında ise uygulamada temyiz aşamasına geldiğinde zamanaşımına uğrama tehlikesi olan ya da zamanaşımına uğrayan davalar düşünüldüğünde en azından soruşturma aşamasına yönelik olarak bu aşamanın belirli sürelerle sınırlandırılarak soruşturmanın derhal ve ivedilikle sonuçlandırılmasını sağlayacak yasal güvenceler getirilmelidir. Uygulamada faillerin ve suçun üstünkörü soruşturularak bir an önce 129 soruşturmanın kapatılmasına yönelik suiistimallerle de karşılaşmamak için bu aşamaların hepsinin denetimi sağlanmalı, aşamalar titizlikle takip edilmelidir. Yine; yürütülen soruşturmaların etkinliği ve yeterliliğinin denetimi sağlanarak uygulamada yargılama aşamasında sıkça karşılaşılan delil toplama, tanıkların dinlenilmesi, adli tıp raporlarının alınması vs. gibi aslen soruşturma aşamasında yapılması gereken işlemlerin de yapılması sağlanarak yargılamaların uzun sürmesi, davanın zamanaşımına uğraması engellenebilinecektir. Yine uygulamada soruşturma savcıları tarafından eksik veya taraflı deliller (sadece sanık lehine) toplanarak eksik yürütülen soruşturmalar sonucunda suçun doğru tasnif edilmemesinden kaynaklı açılan davalarda görevsizlik kararı verilmesinden ötürü yargılamanın uzaması da işkence suçunun zamanaşımına uğramasına neden olan önemli sebeplerden biridir. Caydırıcılık konusunda önemli bir mekanizma olan rücu mekanizması69 iç hukukumuzda düzenlenmiş olmasına rağmen izleme döneminde işkence suçu sonucunda ödenen tazminatlar için kamu görevlilerine rücu edildiğine dair bir örnek yoktur. 3.5. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI 1- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a 2006 yılında yumurta attığı gerekçesiyle yargılanan 9 sanığa verilen 12 ay hapis cezası, Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından bozuldu. Yargıtay, sanıkların cisim attığını ve cisim atmanın cebir suçu kapsamına girdiğine hükmetti. (“Yargıtay Emsal "Yumurtladı"”, www.bianet.org, 24.02.2011) Zamanaşımına ilişkin olarak gerek soruşturma gerekse kovuşturma aşamasına yönelik olarak yargılamayı hızlandıracak tedbirlerin ve yasal güvencelerin getirilmesi şart olmakla birlikte asıl işkence ve işkence suçu kapsamındaki diğer suçların zamanaşımına tabi olmamasıdır. 2- Başta Mehmet Haberal olmak üzere bazı Ergenekon sanıkları tarafından haklarında ikinci kez tazminat davası açılan hâkimlerle ilgili Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 'görevsizlik' kararı verdi. Mahkeme kararının gerekçesinde; davanın CMK 141. maddesinde bahsedilen koruma tedbirlerinin uygulanmasından kaynaklanan, tazminat istemine ilişkin olduğu, CMK 141. ve 144. maddeleri gereğince bu davalarda ağır ceza mahkemelerinin görevli olduğuna değinildi. Kararda, CMK'da yapılan değişiklikle hâkimler ve savcılar hakkındaki tazminat davalarının Hazine aleyhinde açılacağı vurgulandı. Daire Başkanı Şerife Öztürk ile üye Ayşe Çevikbaş ise karara muhalefet etti. CMK 141. maddedeki düzenlemenin devletin sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkin olduğunu savunan iki üye, söz konusu davanın hâkimlerin hukuki sorumluluğuna ilişkin açıldığını, 6110 sayılı yasayla değişik Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 573. maddesi gereğince Yargıtay'ın görevli olduğunu öne sürdü. (“Yargıtay, hâkimlere tazminat davasında hatadan döndü”, www.zaman.com.tr, 04.05.2011) 69. Anayasa madde 40/3, 129/5 ve Devlet Memurları Kanunu madde 13/1 3- Mart 2000’de Burdur’un Bucak İlçesi'nde büyükbaş hayvan çaldıkları iddiasıyla gözaltına alınan 17 köylüden Ali ÖNERİLER 130 Macit, Tahir Yıldız, Salih Duran ve Yunus Gürbüz’ün jandarmada gördükleri ağır işkence nedeniyle açılan ve 2008’de sonuçlanan davada Mahkeme; sanıklardan Bucak Jandarma Bölük Komutanı Jandarma Astsubay Başçavuş Hikmet Batur ile Jandarma Astsubay Başçavuş Sedat Şükrü Anafarta ve Jandarma Astsubay Başçavuş Mustafa Turguz'a 2'şer yıl hapis, 1'er yıl da kamu hizmetinden mahrumiyet cezası vermişti. Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucunda verilen cezalar az bulunarak bozuldu. Mağdurlardan 59 yaşındaki Salih Duran’ın koynuna yılan sokulmuş ve başına poşet geçirilmiş, bu işkenceler neticesinde Duran akli dengesini yitirmişti. Yoğun elektrik verilen, başına poşet geçirilen bir diğer mağdur Ali Macit ise işkencenin neden olduğu sağlık sorunları yüzünden yaşamını yitirmişti. (“Yargıtay, 'yılanlı işkenceye' 2 yıl cezayı az buldu”, http://www.firatnews.ws, 03.10.2011) 4- Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 1998 yılında “polis darbeleri nedeniyle kalp krizi geçiren” ve bu durum adli tıp raporuyla da sabit olan Metin Yurtsever’in ölümüyle ilgili davada son noktayı koydu. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, otopsi tutanağı ve raporları inceleyerek “Mahkememiz ölüme yol açan etkili eylemlerin bu aşamada meydana getirildiklerini kabul etmiştir” diyerek “başka bir nedenin birleşmesi ile ölümün gerçekleşmesi” kapsamında yedi polise beşer yıl ceza verirken temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesi, Yerel Mahkeme kararını, “Yaraların hangi sanık ya da sanıklarca meydana getirildiğini gösterir kesin kanıt bulunmadığı” gerekçesiyle bozdu. Dava tekrar Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Mahkeme ilk kararında direnince dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun gündemine geldi. Kurul, 12 yıldır süren davayı Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin polisler lehine verdiği hükmünü doğru bularak Yerel Mahkeme’nin kararını bozdu. Böylece polisler beraat etti. (“Sanık polislere Yargıtay koruması”, http://www.radikal.com.tr, 26.11.2011) 5- PKK’ya yardım ve yataklık suçlamasıyla 2002’de gözaltına alınan ve Mardin Emniyet Müdürlüğü’nde Bayram Ural, Nazım Ege, Abdulkadir Özer, Levent Birsel ve Hanife Şennur Pat isimli biri kadın 5 polis tarafından işkence yapılan Hamdiye Aslan davasında Yargıtay 8. Ceza Dairesi, “Yeterli delil yok ve Aslan’ın vücudundaki işkence izleri bünyesinden kaynaklı da olabilir” gerekçesiyle polisler için beraat kararı veren Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu kararını bozdu ve “İşkencenin sabit olduğu gözetilerek sanıkların sorumlulukları belirlenip sonucuna göre mahkûmiyet gerekmektedir” dedi. (“İşkenceci Yargıtay'a takıldı”, http://www.radikal.com.tr, 03.12.2011) 6- 20 yaşındaki İlkay Taşdemir, “basit hırsızlık” suçlamasıyla 6 Ağustos 2002 tarihinde saat 04.50 sıralarında gözaltına alınarak önce Kadıköy Emniyet Müdürlüğü’ne, ardından da Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü Hırsızlık Büro Amirliği’ne götürüldü. Elleri arkadan kelepçeli halde tutulan Taşdemir’in aynı günün akşamı 5. kattan atlayarak intihar ettiği öne sürüldü. Olayın ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunan aile, polislerin “ölüme sebebiyet vermek” ve “işkence sonucu adam öldürmek” suçlarından yargılanmalarını isterken Başsavcılık, “işkence sonucu ölüm” iddiasıyla yapılan başvuruyu takipsizlik ile sonuçlandırdı. Takipsizlik kararına yapılan itiraz ise kabul edilmedi. “İşkence sonucu 131 ölüme sebebiyet vermek” suçuyla ilgili ise herhangi bir karar verilmedi. Savcılık, polisler İsmail Ağırtan ve Murat Demir hakkında “adli görevi ihmal” suçlamasıyla 18 Haziran 2003 tarihinde İstanbul 12. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açtı. Dava, 25 Nisan 2005 tarihinde iki polis hakkında verilen beraat kararıyla sonuçlandı. Karar, Taşdemir ailesinin avukatları Gülizar Tuncer ve Kadriye Doğru tarafından temyiz edildi. Ancak Yargıtay, “zaman aşımı” gerekçesiyle dosyayı ortadan kaldırdı. (“Önce beraat sonra zamanaşımı”, http://www.ozgur-gundem.com, 30.12.2011) 3.6. AİHM’DE SONUÇLANAN İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE DAVALARI 1- Mersin'de 1997'de gözaltına alındıktan sonra polislerin işkencelerine maruz kalan 2 kişinin dönemin TBMM İnsan Hakları Komisyonu'na mektup yazması sonucu açılan kamu davasının zaman aşımına uğratılması ile AİHM'ye giden davada Türkiye, davanın zaman aşımına uğratılmasından dolayı 62 bin lira tazminat ödemeye mahkûm oldu. Kararın Yargıtay'ın davanın temyiz aşamasını uzatması yüzünden kaynaklandığı bildirildi. Yargıtay 8. Ceza Dairesi, dosyanın 7 yıl 6 aylık zaman aşımı süresi tamamlandıktan (24.11.2004) 21 gün sonra; 15.12.2004'te davayı ortadan kaldırdı. İki müşteki iç hukuk yolları tükendiği için 2005'te davayı AİHM'ye götürdü. AİHM, 2009'da "Adil yargılanma yapılmadığı" gerekçesiyle Türkiye'yi 30 bin Euro (62 bin TL) tazminata mahkûm etti. Avukat Serkan Ulufer, "Yargıtay'ın onama kararında 21 gün gecikmesinin bedeli öncelikle işkenceciler cezasız kaldı. Sonra ülkemize 62 bin liraya mal oldu." dedi. (“AİHM, Türkiye'yi mahkûm etti”, www.zaman.com.tr, 13.01.2011) 2- Türkiye 2010'da 47 ülkenin tanıdığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) hakkında en fazla mahkûmiyet kararı çıkan ülke oldu. Mahkeme Türkiye hakkında 278 karar verdi. Bunların 228'inde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) en az bir maddesinin ihlal edildiğini tespit eden mahkeme sadece dokuz dosyada ihlal olmadığına kanaat getirdi (“Türkiye AİHM'de 2010 İhlal Şampiyonu”, www.bianet.org, 28.01.2011) 3-01.02.2011 AİHM’de sonuçlan davalar CASE of DESDE v. TURKEY (Application Number 23909/03) CASE of YAZGUL YILMAZ v. TURKEY (Application Number 36369/06) CASE of EBCIN v. TURKEY (Application Number 19506/05) CASE of MEHMET YILDIZ and OTHERS v. TURKEY (Application Number 14155/02) 4- AİHM, 16 yaşındayken, gözaltında bulunduğu sürenin ikinci gününde, çocuk şubesinde görevli bir komiserin emriyle "işkence görüp görmediğinin ispatı bahane edilerek rızası dışında bekâret kontrolüne tabi tutulan Yazgül Yılmaz’ın kötü muameleye uğradığına ve ''Türkiye'nin, suçlanan yetkililerle ilgili olarak etkili bir soruşturma yapmadığına oybirliği ile karar verdi. Mahkeme Türkiye'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) kötü muamele ve işkencenin yasaklanmasıyla ilgili 3. maddesini ihlal ettiğine karar verdi. Türkiye, Yılmaz'a 47 bin TL manevi tazminat ödeyecek. (“AİHM Gözaltında Bekâret Kontrolünü Mahkum Etti”, www.bianet.org, 01.02.2011) 132 5- F Tipi cezaevlerinin kapatılması istemiyle Aralık 2000'de gerçekleştirilen bir eylemde polis şiddetine maruz kalan avukat Gülizar Tuncer'in AİHM’e yaptığı başvuru sonucunda "örgütlenme hakkı" ilkesinin çiğnendiği ve Tuncer'e yönelik onur kırıcı muamelenin gerektiği şekilde soruşturulmadığı tespit edilerek ihlal kararı verildi. Mahkeme, başvurucuya giderler dâhil 18 bin 100 Euro (36 bin 200 TL) manevi tazminat ödenmesine hükmetti. (“Türkiye Kitap Yasağı ve Eylemciye Şiddetten Mahkum”, www.bianet.org, 08.02.2011) 6- 1966 doğumlu Ali Moghaddas, Türkiye'den Yunanistan'a kaçmak isterken sahil güvenlik tarafından 2008 yılında gözaltına alınmış, İran Halkın Mücahitleri Örgütü üyesi olması nedeniyle, İran'a teslim edilmesi halinde ölüm ve işkence riskiyle karşı karşıya olmasına rağmen Irak'a sınır dışı etmesini gerekçe göstererek AİHM’e başvurmuştu. AİHM, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. Maddesinin 1, 2 ve 4. maddelerinin ihlal ettiğine hükmederek mahkeme masrafları da içinde olmak üzere 12 bin 500 Euro maddi tazminat ödemesini kararlaştırdı. (“AİHM, Türkiye'yi haksız buldu”, www.zaman.com.tr, 15.02.2011) 7- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 1999’da Komünist Parti üyesi olma suçlamasıyla gözaltına alınan Serdar Güzel’in işkence ve uzun tutukluluk iddiasıyla açtığı davada Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3, özgürlük ve güvenliği garanti altına alan 5., adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. ve etkili baş- vuru hakkıyla ilgili 13. maddesini ihlal ettiğine ve Güzel’e 48 bin 500 Euro tazminat ödenmesine karar verdi. (“Türkiye’den 48 bin Euro tazminat”, www.milliyet.com.tr, 16.03.2011) 8- AİHM'de hakkında en çok "ihlal" kararı verilen ülke olan Türkiye, 2010 sonunda bekleyen toplam dosya sayısı 15 bin 200'le de ikinci sırada yer aldı. Rusya, 40 bin 300 dosya ile birinci. AİHS 3. maddesi işkence yasağıyla ilgili ihlal kararlarının yıllara göre dağılımı şöyle: 2004'te 16, 2005'te 28, 2006'da 28, 2007'de 47, 2008'de 57, 2009'da 56, 2010'da 59. (“Türkiye 15 bin 200 Dosya ile AİHM'de İkinci”, www.bianet.org, 11.04.2011) 9- 2007 yılında Diyarbakır'da askerlik yapan E.P, garnizonu izinsiz terk etmesi nedeniyle birlikteki yüzbaşı tarafından Askeri Ceza Kanunu'nun disiplin cezalarını düzenleyen 171. maddesi uyarınca, 7 gün hapse mahkûm edildi. İtiraz başvurusu yüzbaşının birlikteki üssü konumundaki albay tarafından da reddedilince E.P, 7 gün süresince, kışla içerisindeki nezarethanede alıkonuldu. E.P, bunun üzerine AİHM'e başvurdu. AİHM, özgürlükten yoksun bırakma kararlarının ancak yetkili bir yargı organı tarafından verilebileceğini, bu karara yönelik itirazın da yine ancak yargı organınca görüşülmesi gerektiğini belirterek, askeri makamlar tarafından verilen özgürlükten yoksun bırakmaya yönelik kararların askerler arasında "Disko" olarak tabir edilen disiplin koğuşu uygulamasının insan hakkı ihlali olduğuna ve Türkiye'nin 9 bin avro tazminat ödemesine karar verdi. (“Türkiye "Askeri Disko"dan Mahkum”, http://bianet.org, 09.08.2011)