balkan coğrafyası - Yrd. Doç. Dr. MUHAMMET KAÇMAZ
Transkript
balkan coğrafyası - Yrd. Doç. Dr. MUHAMMET KAÇMAZ
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 BALKAN COĞRAFYASI Muhammet KAÇMAZ1 Balkan yarımadası Avrupa’nın güneyinde yer alan üç büyük yarımadadan biridir. Coğrafi olarak dağlar ve nehirlerin dikkat çektiği yarımada Asya’dan Avrupa’ya geçiş yolları üzerinde bulunmaktadır. Bölgenin dağlık olması başta ekonomik ve kültürel olmak üzere birçok faktör üzerinde etkili olmuştur. Özelikle sahip olduğu çok kültürlülük ve yüzyıllar boyu çatışmaların odağında yer alması coğrafyasının bir eseridir. Konumu itibari ile hem coğrafi hem de kültürel bir geçiş noktasında yer alan Balkanlar geçmişte olduğu gibi günümüzde de dünyada göz önünde yer alan bölgelerden biridir. Ancak bu topraklarda yer alan devletlerin ve milletlerin huzur ve refah seviyelerine baktığımızda gerek ekonomik gerekse demokratik yönden gelişmiş Avrupa kıtası sınırları içerisinde yer almasına rağmen diğer Avrupa ülkelerinden çok farklı bir görünüm arz etmektedir. Anahtar kelimeler; Balkanlar, Balkan yarımadası, Balkan coğrafyası, Balkan jeopolitiği THE GEOGRAPHY OF THE BALKANS Balkan Peninsula is one of the three peninsulas located in South Europe. This peninsula, that is rich of mountains and rivers, involves the passages from Asia to Europe. The mountainous structure of this terrain affected many factors such as economic and cultural issues. Its mountainous geography caused Balkans to be multicultural and central focus for the wars that continued for centuries. With respect to its position, Balkans, being on a passage point both geographically or culturally, is one of the most forefront regions of the world. However, when we evaluated the states and nations in this region, we may see a very different view than the other countries that developed economically and democratically in the continent of Europe. Keywords; Balkans, Balkan Peninsula, Geography of Balkans, Geopolitics of theBalkans 1 Yrd. Doç. Dr., Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, mkacmaz@sakarya.edu.tr 1 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 Giriş Mekânsal ve siyasi açıdan tarih boyunca jeopolitik kavşak konumunda olan Balkanlar tüm tarihi değişim ve dönüşüm dönemlerinin yarattığı sarsıntılardan en fazla etkilenen bölgeler arasında yer almıştır. Birçok milletin ve kültürün buluşma noktasını teşkil eden bu coğrafyanın istikrarı, başta Avrupa olmak üzere uluslararası barış ve güvenlik açısından hayati önem taşımaktadır. Ancak 20. yüzyılın son çeyreğinde medeniyetin beşiği olarak ifade edilen Avrupa’da Bosna Savaşı sırasında başta Birleşmiş Milletler olmak üzere birçok uluslararası kuruluşun önemli ölçüde itibar kaybettiği görülmüştür. Yeni dünya düzeninin inşa sürecinin Orta Doğu’da “Arap Baharı” adı ile hızlandırıldığı İkiel’in2 ifadesi ile mekanın yeniden inşa edildiği bir dönemde Balkanlarda da yaşanabilecek her türlü gelişmeye karşı dikkatli olmak gerekir. Nitekim Balkanların hâlihazırda hassas dengeler üzerine kurulu düzeni siyasi ve ekonomik güç peşinde koşan küresel aktörlerin sahneye sürebileceği çok sayıda meseleyi ihtiva etmektedir. Tudor3 Balkanların karmaşık yapısı, insanları, etnik varlıkları, dilleri, kültürleri, gelenekleri, dinleri, coğrafyası, ekonomik modelleri, sosyo-politik ve askeri yapıları, göç akımları ile dünyada benzersiz bir yer olarak bilindiğini ifade etmekte ve bu şartların Balkanların Avrupa medeniyetinin gerçek bir beşiği olduğunu kanıtladığını söylemektedir. Bu çok kültürlülük Balkanların aynı zamanda “barut fıçısı” ya da “tarih kazanı” olarak belirtilmesine neden olmuştur. Bununla birlikte Balkanlar’ı Avrupa’nın asli bir parçası olarak görmektedir. Balkanlar’da ulusal bağların kıtanın diğer bölümlerine göre daha güçlü olduğu ve Balkanlar’da yaşayan insanların belirsiz bir ortamla karşılaşıncaya kadar birlikte yaşadıkları ifade edilmektedir. Nitekim sentimentalist bakış Balkanlarda yaşayan insanların diğerlerine fazla toleranslıymış, beşeri acıları anlamaya hazırmış ve insanların ihtiyaçları olduklarında yardım edermiş gibi göründükleri şeklindedir. Ancak yaşanan 2 İkiel Cercis, Mekanın Yeniden İnşası, Editör Dergisi, Cilt 9-10, 2003 3 Tudor Valeriu, Romania And The Security Problems In The Balkans, Balkans A Mirror of the New International Order, ErenYayıncılık, 1995, s.215 2 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 olaylar bu algıları yalanlamaktadır.4 Özellikle milliyetçilik akımlarının oluşturduğu bu bilinmeyen durum yüzyıllardır birlikte yaşamaya alışmış ya da yaşamak zorunda kalmış milletler arasında derin acıların yaşanmasına neden olmuştur. Nitekim İnalcık 5 Osmanlı Devleti yerine milli devletler gelince Balkanlar birbirini boğazlayan bağnazlıklara sahne olmuştur diyerek durumu kısaca özetlemektedir. Tarihi perspektiften baktığımızda 19. yüzyılın başından günümüze kadar Balkanlar klasik deyimle, Avrupa’nın “barut fıçısı” olmuştur. Avrupa’nın büyük devletleri arasında uyuşmazlıkların önemli bir kısmı bu küçük bölgede doğmuş, genişlemiş ve ilk dünya savaşı yine bu topraklarda başlamıştır. İlk dünya savaşının bu bölgede patlak vermesi bölgenin önemini ve hassasiyetini ayrıca göstermektedir. Böylece bölgenin siyasal tarih açısından başlıca özelliği Avrupa’nın büyük devletleri arasında çıkar çatışmalarına sahne olmasıdır. Bu durumun nedenleri çok olmakla birlikte başlıca iki neden olarak Balkan devletleri arasında ortak bir anlayışın ve birliğin kurulamaması ve bölgenin büyük devletler açısından stratejik önemi sayılabilir. Avrupa Birliği’nin kurulması ile birlikte Avrupa devletleri arasındaki çıkar çatışmaları azalmış olsa da Avrupa ve Rusya arasındaki nüfus ve toprak mücadelesi yine bu toprakların uzun süre baskı altında kalmasına zemin hazırlamıştır. Günümüzde ise Amerika ve Rusya arasında devam eden bölgesel ve küresel rekabet ortamında Balkan ülkelerinin birçoğu uzun süre “Doğu” bloğunda yer almış olsa da günümüzde Balkan ülkelerinin bazılarının Avrupa Birliği şemsiyesi altına girmesi ve birçoğunun da girmek istemesi sebebi ile siyasi yönelişin “Batı”ya doğru kaydığı söylenebilir. Ancak Avrupa Birliği’nin mevcut ekonomik ve siyasi yapısı bu durumun ne kadar sürdürülebilir olduğunu tartışmaya açmaktadır. Dolayısı ile yakın bir gelecekte Balkanlarda yine şiddetli çatışmaların yaşanabileceği ile ilgili senaryolar geçerliliğini yitirmemiştir. 4 Dutu Alexandra, National and Regional Identity in Southeast Europe, Balkans A Mirror of the New International Order, ErenYayıncılık, 1995, s.75. 5 İnalcık Halil, Osmanlı Döneminde Balkanlar Tarihi Üzerine Yeni Araştırmalar, Tarihte Güneydoğu Avrupa: Balkanların Dünü, Bugünü ve Sorunları, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1999. 3 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 Balkanlar’da kültürel çeşitliliğin olmasındaki en temel sebeplerden biri coğrafi koşullardır. Nitekim Balkanlar’daki dağlar eski çağlardan beri buraya gelip yerleşen kavimleri birbirinden ayırmış ve bunlar arasındaki etkileşimi engellemiştir. Balkan ulusları arasındaki bu etkileşimin az olması ortak anlayışın kurulmasını engellediği gibi dar milliyetçilik anlayışı da bölge devletleri arasında çatışmalara yol açmıştır. Bu dağlar yalnız Balkan uluslarını bölmekle kalmayıp dışarıya karşı doğal bir set olsa idi, Balkan düşmanlıkları bu ölçüde yoğunlaşmayabilir, bölge bu derece şiddetli çatışmalara ve savaşlara sahne olmayabilirdi. Kıta Avrupa’sından Pireneler ile ayrılan İber ve Alpler ile ayrılan İtalya yarımadaları buna güzel örneklerdir. Fakat Akdeniz’in üçüncü büyük yarımadası olan Balkanlar Avrupa’dan böyle doğal engellerle ayrılmamıştır. Karpat ve Balkan Dağları Avrupa’dan Asya’ya ve Asya’dan Avrupa’ya kolay geçit verirler. Bu nedenle tarih boyunca Balkan yarımadası doğu ile batı arasında bir engel değil, bir bağ ve fiziksel köprü olmuştur. Bunun sonucu istilacı uluslar rahatlıkla Balkanlara hâkim olmuş ve Balkan ulusları da tarihleri boyunca çok çeşitli kültür ve yaşayışın etkisi altında kalarak birbirlerinden daha da uzaklaşmışlardır. 6 Balkan İsmi Balkan ismi çoğu zaman bir dizi coğrafi, siyasi, tarihsel, kültürel, etnik, dinsel ve ekonomik ölçüte, daha sık olarak da bu ölçütlerin bir bileşimine dayanmaktadır. Ama esasen Balkan sözcüğü dağ ile bağlantılıdır. Pek çok Osmanlıca ve Türkçe sözlük onun bir dağa ya da sıradağa verilen ad olduğunu açıklamakta, bazıları bu adı ağaçlarla kaplı dağ bazıları da sık ormanlarla kaplı kayalık dağlar diye tanımlamaktadır. Balkanlık hem ormanlık dağları hem engebeli yüzeyleri anlatır. Türkiye’nin kuzeybatısında bugün bile “taşlık yer” anlamında kullanılır.7 Selver8 Balkan adının “sık ormanlar ile kaplı sıradağ” anlamına gelen Türkçe bir sözcük olduğunu ve bu sözcüğün Türkler tarafından bölgenin sarp dağlarla kaplı olduğu için 6 Sander Oral; Balkan Gelişmeleri ve Türkiye (1945-1965) Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No:276, Sevinç Matbaası, Ankara, 1969, s.2-3. 7 Todorova Maria, Balkanlar’ı Tahayyül Etmek (Imagining The Balkans),Çev: Dilek Şendil, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s.66 8 Selver Mustafa; Balkanlara Stratejik Yaklaşım ve Bosna, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2003, s.19 4 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 kullanıldığını ifade etmektedir. Diğer bir görüş olarak da bölgeye Osmanlı’dan önce gelmiş olan Kıpçaklar, Peçenekler ve diğer Türkmen boylarının Hazar Denizi’nin doğusundaki Türkmen stepini “Balkan Dağları”na benzeterek anılan dağlara aynı adı verdikleri şeklindedir. Balkan adının verilmesi ve özellikle son iki yüzyıldaki kullanım serüveni ile ilgili olarak Todorova9 “Balkan adının öyküsü nedir?” sorusuna en kapsamlı cevabı veren araştırmacılardan biri olmuştur ve çalışmasında bu öyküyü şu şekilde açıklamıştır; 1794 yılında İngiliz gezgin John Morrit, Cambridge Üniversitesi’ni bitirince Akdeniz ülkelerinde bir yolculuğa çıkar. Bükreş’ten İstanbul’a giderken Bulgaristan’daki Şıpka Geçidi’nden Balkan Dağları’nı aşar ve kız kardeşine gönderdiği mektupta “bir zamanlar adını taşıdığı Haimos’un heybetini yansıtan bu dağlara Balkan adının verilmesi ne yazık” diye yazar. Bu mektupla Bulgaristan’ı doğudan batıya kesen ve Tuna boyunca yükselen sıradağlar İngiliz dilinin gezi edebiyatına ilk kez “Balkanlar” adı ile girmiş bulunuyordu. Hugas Indzhekian ve Stepanos Agonts’un yazdığı ünlü on ciltlik “Dünyanın Dört Yanının Coğrafyası” adlı kitapta, Balkanlar Bulgaristan’ın ortasından geçen ve Venedik sınırından başlayan sıradağlar diye betimlenmiştir. Avusturyalı haritacı Franz von Weiss’ın 1829 tarihli Avrupa Türkiye’si haritasında dağa Mons Haimosoder Veliki Balkan Gebirge adı vermiştir. 1820’lerde İngiliz gezginler daha çok Balkan adını kullanmaya başlamışlardı ancak Haimos adını da tamamen bırakmadılar. Klasik yer adlarına pek önem vermeyen Rus gezginler arasında sıradağlar için yeğ tutulan terim Balkan olmuştur.1827 yılında Robert Walshönceki algılamaların yanlışlığını yineleyerek görkemli dağ silsilesi Haimos’un, Venedik Körfezi’nden başlayıp Karadeniz’de son bulmak üzere 800 kilometreyi aşkın bir alana uzandığını belirtti. Artık onlara zorlu dağlar anlamına gelen Balkan denmekteydi. Gezginlerin hiçbiri yarımadaya Balkan dememiştir. Bu ad yalnızca Haimos Dağı’yle eş anlamlı kullanılmıştır. 1808 tarihli “Geoa” adlı çalışmasında Alman coğrafyacı August Zeune Balkan Yarımadası (Balkanhalbeiland) terimini ilk kez ortaya atıp kullandı. Bütün yarımada için Balkan adını ilk kez kullanan İngiliz gezgin yine Walsh’tu. Balkan 9 Todorova, Balkanlar’ı Tahayyül Etmek…, s.52-68 5 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 isminin en sık başvurulan adlardan olmasının nedeni, kesin coğrafi sınırlarla pek ilişkili değildir. Gerçekte iki bin yılı aşkın süre boyunca coğrafyacılar egemen antik Yunan inancına bağlı kalarak Haimos’un Adriyatik ile Karadeniz’i birbirine bağlayan, yarımadanın bütününe hâkim onun kuzey sınırını oluşturan görkemli bir dağ olduğu fikrini korumuşlardı. Strabon da dağın öneminin iki denizi birbirinden ayırmasından ileri geldiğinin altını çizmiş, onu Trakya-Helen dünyası ile Tuna boyundaki barbar topraklar arasında doğal sınır olarak gördüğünü belirtmişti. Romalılar arasında miladın ilk on yıllarında yazılıp bugüne kadar korunmuş en eski Latin coğrafya kitabı olan Pomponius Mela’nın“De chorographia” adlı yapıt iki denizin birden görünebilirliği kavramını geliştirdi. 1893’te ve yine 1909 yılında Zeune’nin işlediği yanlışlığı düzeltmek ve Balkan Dağlarıyla ilgili yeni ve doğru coğrafi bilgiye işaret etmek amacıyla Alman coğrafyacı Theobald Fischer yarımadanın Südosteuropa (Güneydoğu Avrupa) diye adlandırılmasını önerdi. Aslında bu terim daha önce bilim adamı ve diplomat Johann Georgvon Hahn tarafından ortaya atılmış; ne var ki girişimi sonuçsuz kalmıştı. Tarihi ve edebi imgelemede Balkanlar ürkütücü ama pek tanımlanamamış bir bölge olarak görülür. XIX. yüzyılın ortasından itibaren özellikle yabancı gözlemcilerin sınıflandırmaya yönelik çoğu girişimi bu önyargının tesiri altında kalmıştır.10 Dolayısı ile 20. yüzyıla girerken Balkanlara giderek siyasal anlamlar yüklenmeye başlandı. Kullanımı öyle yaygındı ki 1918 yılında Sırp coğrafyacı Jovan Cvjić terimin yanlış kullanıldığının farkına varmakla birlikte, onu yarımada üzerine büyük çalışmasında kullandı. 1918’den sonra coğrafi anlamdaki yetersizliği ve içi boşaltılmış olması bakımından uzun süredir saldırılarla karşı karşıya kalan Balkan Yarımadası sözünün kullanımı belirgin bir biçimde azalmaya başladı, ancak silinmedi. Elbette ki bu durumun Osmanlı Devleti’nin zayıf düşmesi ve I. Dünya Savaşı sonucunda toprakların el değiştirmesi ile isimlerin de değiştirilerek, tarihi hafızanın coğrafyadan silinmesi amacıyla bilinçli bir şekilde yapılmış olma ihtimali de göz ardı edilmemelidir. 1929’da coğrafyacı Otto Maull “Güneydoğu Avrupa”nın yarımada için daha uygun bir isim olduğu fikrini işledi. Burada amaç artık geçerliliğini yitirmiş tarihsel-siyasal ikiliği ortadan kaldırarak yansız, siyasal ya da ideolojik olmayan kavram olmasının istenmesi 10 Andrew Baruch Wachtel; Çev: Ali Cevat Akkoyunlu, Dünya Tarihinde Balkanlar, Doğan Kitap, İstanbul, 2009, sf.15 6 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 idi. 1930’lu ve 1940’lı yıllarda sözde yansız olan bu terim Almanca kullanımı ile gözden düştü. “Südosteuropa”, Nazilerin jeopolitik görüşlerinde önemli bir kavrama dönüştü ve onların dünya düzeninde Büyük Alman İmparatorluğu’nun güneydoğudaki doğal, ekonomik ve siyasal uzantısı olarak yerini buldu. Bu nedenden dolayı Amerika Birleşik Devletleri’nde de yansız bir kavramın “Güneydoğu Avrupa” yerine uzlaşılmış bir kavramın “Balkan” kullanılması fikri ağır bastı. Birçok araştırmacı Balkan teriminin yanlış kullanıldığını düşünmesine ve Türk izi taşımasından dolayı rahatsız olmasına karşın yarımadaya verilebilecek diğer olası adlar gözden geçirildikten sonra “Balkan” teriminin kalıcı olacağı sonucuna vardı. Ne de olsa dağlık yarımada terimi bütün Avrupa yarımadaları arasında en dağlık olanın coğrafi gerçekliğine uygun düşmekteydi. Balkanlaşma 20. yüzyıl başlarında “Balkan” kelimesi bir dağ ya da bir yarımada ismi olmaktan öte kültürel ve siyasi anlam taşıyan bir kavram haline de geldi ve bu kavram Avrupa’da yaygın olarak hakaret olarak kullanılmaya başlandı. “Balkanlaşma” olarak hafızalara yerleşen bu kavram yalnızca büyük ve yaşayabilir siyasi birimlerin parçalanmasını ifade etmekle kalmayıp kabileciliğe, geriliğe, ilkellik ve barbarlığa dönüşle aynı anlama geldi. Nitekim Balkanların Avrupa’nın “ötekisi” olarak tanımlandığını ispat için özel bir kanıt gerekmez. Balkanlar ile ilgili vurgulanan nokta, orada yaşayanların uygar dünya tarafından ve onun için tasarlanan davranış kalıplarına uyum göstermedikleridir. Kayıtlara en çok saldırıya uğrayan, en çok kayıp veren, en yoğun göçlerin yaşandığı, çocukların en çok öldüğü ve sınırların en çok değiştiği bölge olarak geçen Balkanlar11 nasıl olmuştur da coğrafi bir tanım iken tarihte, uluslararası ilişkilerde, siyaset biliminde ve şimdilerde genel entelektüel söylemde en alçaltıcı sıfatlardan birine dönüşmüştür? Bu soru dar bir akademik bağlamdan daha fazla şeyle ilgilidir. Bu; 1-Gelenekle aktarıla gelen yetersiz coğrafi bilgilerden kaynaklanan masum yanlışlıkların, 2- Coğrafi tanımın daha sonradan siyasal, toplumsal, kültürel ve ideolojik yalanlamalara tıka basa doldurulmasının ve I. Dünya Savaşı’nda “Balkan” sözcüğünün alçaltıcı kullanımın başlamasının, 11 Banu Avar, Hüzün Toprağı Balkanlar’dan Geleceğin Gücü Avrasya’ya Sınırlar Arasında, Doğan Kitap, İstanbul, 2006 7 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 3- Tanımın adını verdiği nesnelerden tümüyle kopması ve daha sonra, özellikle 1989 yılından sonra, tam tersinin gerçekleşmesi, bölgeye geçmişi de kapsayacak şekilde ideolojik tanım yüklenmesinin öyküsüdür. Du Bois, “Color and Democracy” adlı eserinde “Balkanlaşmayı” hâkim batılı devletlerin küçük ülkeleri kendi nüfuz alanlarında tutma pratiğini rasyonalize ederek, yeryüzünün talihsiz insanlarına silinmez bir damga vurmak, onlarda utanç ve değersizlik duyguları yaratmak için kullanıldığını belirtir. Nitekim bu sayede özgür uluslar nüfuz alanlarına ve yatırım bölgelerine dönüştürülüyor, giderek kendi geleceklerini belirleme hakkından yoksun sömürgeler haline geliyor. Öyle ki yeryüzünde yaşayanların çoğunluğu kendilerinden utanç duymaya başlıyor12 Kimilerine göre Batı’nın arafı olan bu bölgeye aidiyet “Balkanlılık” olarak da adlandırılan bir zillettir ve bir an önce ondan kurtulmak gerekir.13 Nitekim bu düşünceden hareketle bir yüzyıl önce Belgrat, Sofya, Bükreş ve yeni bağımsız devletlerdeki birçok küçük şehir Türk hâkimiyetinden kurtulunca “Avrupalı” olma isteklerinin bir parçası olan modernleşme sürecine girdiler. Bu yeni devletlerin dönüşüm süreçlerindeki kilit unsur Doğulu mimari miraslarından kurtulma istekleriydi.14 Görüldüğü üzere coğrafi olarak bile doğru kullanıldığı tartışma konusu olan bir kavrama zamanla siyasi ve kültürel anlamlar yüklenmiş ve bu anlamlar da gerçeğin daha fazla çarpıtılması amacı ile kullanılmıştır. Sonuçta Balkanlar ile ilgili olarak zihinler yanlış coğrafi, siyasi ve kültürel kavramlarla şekillendirilmiştir. Medeniyetlerin beşiği, Batı medeniyetinin doğuş yeri olarak ifade edilen bir bölgeyi günümüzde Avrupa’nın yüzkarası ve az gelişmiş bölgesi olarak görüyorsak bu hedeflenen amacın gerçekleştiğinin bir kanıtıdır. Oysaki 19. yüzyıla kadar Batılıların Balkanlar ile ilgili bilgileri kısıtlıydı. Malcom15 Batılıların bütün Orta Balkanlar bölgesine dair bilgisinin şaşılacak ölçüde yakın bir zamana dek belli başlı anayollar sınırlı olduğunu ifade 12 Todorova, Balkanlar’ı Tahayyül Etmek…, s.52-68 13 Yerasimos Stefanos, Milliyetler ve Sınırlar, Balkanlar, Kafkasya ve Orta-Doğu, İletişim Yayınları, 1999, s.24 14 Bozidar Jezernik, Vahşi Avrupa, Batı’da Balkan İmajı, Küre Yayınları İstanbul, 2004. 15 Malcom Noel, Kosova, Balkanları Anlamak İçin, Çev: Özden Arıkan, Sabah Kitapları, 1999, s.23 8 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 etmektedir. Bölgeyi gösterir Avrupa haritaları 19. yüzyılın ortalarına kadar birçok önemli hata içeriyordu. Ancak bölge hakkında bilgisi az olan yalnızca Batılılar değildi, I. Dünya Savaşı’nda Kosova’ya giden bir Bulgar coğrafyacıya göre Kosova bölgesinin kimi kesimleri neredeyse Orta Afrika’da bir toprak parçası kadar bilinmez ve erişilmezdi. Aslında Balkanların bir Balkan ülkesinin coğrafyacısı tarafından bile bilinmez ve erişilmez olması o dönemin şartları göz önüne alındığında çok şaşırtıcı değil. Coğrafi yakınlığa ve hatta iç içe geçmişliğe rağmen kavramsal olarak bu kadar uzak olması temelde bir zihniyet meselesidir. Çünkü Balkanlar I. Dünya Savaşı öncesine kadar uzun süre Osmanlı Avrupa’sı olarak bilinmekteydi. Hatta Jezernik Balkanların bazıları tarafından “Tataristan, Afrika ve Asya kadar uzak vahşi” olarak görüldüğünün altını çizmekte dolayısı ile coğrafyacıların bile Balkanları Afrika’ya benzetmesi şaşırtıcı olmamaktadır. Balkanların batı muhayyilesindeki yeri en net bir Alman yazar tarafından resmedilmişti. Ona göre Balkanlar, asil Batı Avrupa villasının yanında, birbirleriyle anlaşamayan ve sürekli kavga eden birçok halkı barındıran bir barakaydı. Balkanların kesin sınırına dair hiçbir zaman uzlaşma sağlanamaz iken, onun Avrupalı olmayan karakteri ya da Avrupalılaştırılması niyeti hep kabul görmüştür. Aydınlanma Çağı’ndan sonra Balkanlar coğrafi olarak yakın, kültürel bakımdan ise uzak olarak algılana gelmiştir. Rugby Okulu’nun müdür ve “History of Rome” kitabının yazarı Thomas Arnold, Adriyatik’in doğu sahillerini medeniyet ile yakın temas halinde olmasına rağmen sürekli barbar kalan, dünyanın kötü kaderli bölgelerinden biri olarak tasvir etmektedir. Geleneksel olarak coğrafi terimler nötr olagelmişse de Balkan terimi buna bir istisnadır. Bulgaristan’daki dağ sırası değil de bölge kastedildiğinde Balkan sözcüğüne açık bir şekilde ideolojik önyargı ve buna bağlı bir sürü olumsuz çağrışım eşlik etmiştir; pislik, durağanlık, güvenilmezlik, faydacılık, ahlaksızlık, tembellik, kadına değer vermeme, komplo, batıl inançlar, uyuşukluk, prensipsiz ve işgüzar bürokrasi gibi.16 Yukarıdaki algılar da göz önüne alınarak günümüzde uluslararası ilişkilerde temel meselelerden biri olan Balkanların demokratikleşmesi meselesini İngiliz tarihçi Hugh 16 Jezernik, Vahşi Avrupa…, s.2-4 9 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 Seton Watson 1944 yılında şu soruyu sorarak dile getirmiştir; “Doğu Avrupa’da demokrasi mümkün mü?” Geriye dönüp baktığımızda savaşlar arası Güneydoğu Avrupa parlamenter deneyimlerinin hepsinin sona erdiği diktatörlerin olduğu bir yer olarak görülmektedir.17 Ancak nedense batılı düşünür ve bilim adamları Balkanların 19. ve 20. yüzyılda aşırı milliyetçi akımların etkisi ile “barut fıçısı” olan hali için bir durum değerlendirmesi yaparken sanki Balkanların öncesinde de bu durumda olduğunu ifade etmeye çalıştıklarını görüyoruz. Nitekim Balkanlaşma, Balkanlılık ifadelerinin anlam kaymalarını da buna bağlayabiliriz. Oysaki bugün medeni olarak ifade edilen Batı Avrupa ülkelerinden çok önce Balkanlarda yaşayan farklı etnik, dil, kültür ve dinden insanlar birlikte yaşamayı öğrenmişlerdi ve kimi düşünürlerin ifade ettiği üzere Avrupa medeniyetinin birlikte yaşamaya dayalı temeli Balkanlarda atılmıştı. Balkan Yarımadası Balkan yarımadası Özey 18 tarafından Avrupa’nın Asya’ya, Asya’nın da Avrupa’ya açılan köprüsü olarak nitelendirilmiştir. Dolayısı ile Balkanlar ve Anadolu birbirini tamamlayan büyük bir köprü konumundadır. Balkanlar bu köprünün Avrupa kesiminde Anadolu ise Asya kesiminde yer almaktadır. Bu köprüde hâkimiyet kuran Asya ve Avrupa arasındaki ekonomik, sosyal ve kültürel etkileşimin kontrolünü elinde tutmaktadır. Ancak yarımada ile Avrupa’nın geri kalanı arasında kesin bir sınır olmadığından yazarlar, Balkanların somut olarak nereye kadar uzandığı konusunda sık sık anlaşmazlığa düşmüşler ve yarımadanın coğrafyasını muğlâk hale getirmişlerdi. Coğrafyacılar tarafından genel olarak kabul edilen sınır şu şekildedir; Balkan bölgesinin güney ucu Yunanistan’ı içine alacak şekilde Adriyatik denizi, Ege denizi ve Türk Trakyasını içine alarak Karadeniz ile sınırlıdır. Burada bir anlaşmazlık yoktur. Ancak Balkan yarımadasının kuzey sınırı doğal bir sınır ile ayrılmadığı için coğrafyacılar arasında dahi tartışmalıdır. Doğudan sırası ile Tuna-Sava-Kupa akarsularını Yugoslavya’nın Fiume limanına birleştiren hayali çizgi yarımadanın kuzey sınırı olarak kabul edilmekle beraber, siyasal sınırlar ve kültürel hareketler göz önüne alındığında 17 Höpken Wolfang, Political Culture in Balkan States During The Interwar Period, Balkans A Mirror of the New International Order, ErenYayıncılık, İstanbul, 1995, s.85. 18 Özey, Ramazan, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde Siyasi Coğrafya, Aktif Yayınevi, İstanbul, 2010. 10 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 böyle bir sınıflama tatmin edici olmamaktadır.19 Özellikle Avrupa’dan belirgin yüzey şekilleriyle ayrılmadığından kuzey sınırını kesin olarak tanımlamak güçtür. Bir zamanlar Osmanlı Devleti ile Hıristiyanlık dünyasını birbirinden ayıran Tuna ve onun kolu Sava, fiziksel bir sınır olarak kabul edilebilir. Ama Yugoslavya’nın toprakları 1918’den sonra Tuna’nın ötesine doğru genişlediğinden bu çizgi siyasal ve demografik sınırlarla bağdaşmamaktadır. Harita 1: Balkan Yarımadası Bu nedenle yarımadanın sınırları ikili bir tanımla belirlenir. Fiziksel coğrafya açısından Balkanların sınırları; kuzeyde Tuna’nın aşağı kesimleri ve Sava Irmağı, doğuda Karadeniz, güneydoğuda Ege Denizi, güneyde Akdeniz, güneybatıda İyon Deniziyle çizilir. Bu sınırlar içindeki yüzölçümü yaklaşık 505.000 km²’dir. Siyasal coğrafya 19 Sander, Balkan Gelişmeleri…, s.1 11 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 açısından bakıldığında Balkanlar; Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Türkiye’nin Avrupa’daki toprakları ve Yugoslavya ile Romanya’nın tümünü içine alır. Bu durumda yarımadanın yüzölçümü 788.685 km²’dir.20 Diğer bir sınıflandırma ise Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki Hıristiyan dünyası ile çizdiği sınır olarak kabul edilmektedir. Bu sınırlandırmaya göre de Balkanların yüzölçümü 1.000.000 km²’yi bulmaktadır. Balkan Yarımadası’nın doğusunda Adalar (Ege) Denizi, Marmara ve Karadeniz, güneyinde Akdeniz ve batısında Adriyatik Denizi vardır.21 Yarımada Tuna nehrinden başlayarak Karpat dağları, Bulgaristan’da Balkan ve Rodop dağları ile Karadeniz’e; Transilvanya Alpleri, Pindus, Dinarik Alp silsilesi, Arnavutluk ile Adriyatik Denizi, Ege ve Akdeniz’e açılır.22 Aslında Balkan Yarımadası’nın coğrafi olarak sınırlanması zor değildir ancak siyasi meseleler sınırlandırma işlemlerinde kullanıldığında sorunlar başlar. Özellikle son iki asırdır meydana gelen çatışmalar ve savaşlar, yıkılan ve yeni kurulan devletler, nüfus kitlelerinin dalgalı hareketi nedeniyle homojen yapıya sahip devletlerin kurulamaması ve mevcut ülkeler içerisinde farklı ırk, din ve kültürden insanların olması Balkan ülkelerinin sınırlarını tartışmaya açmaktadır. Dolayısı ile buradaki asıl mesele Balkanların coğrafi olarak tanımlanmasından ziyade Balkan ülkelerinin karakteristik yapısı ortaya konulamadığından siyasi sınırların çizilememesinden kaynaklanmaktadır. Zira bu bölgedeki tüm devletler az ya da çok Balkan kokmaktadır. Kimi son yıllarda özellikle Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde ve üye olduktan sonra Balkan imajından kurtulmak için çaba sarf etmiş olsa da tarihin izlerini bu coğrafyadan silmek mümkün olmayacaktır. Zira her ortaya çıkan olumsuz durumda tarih her zaman hatırlanacak, her ne kadar Balkan yarası kabuk tutmaya başlasa da kabuğun altındaki yaranın iyileşmesi daha çok zaman alacaktır. 20 Şaybak Arzu, Soğuk Savaş Sonrası Türkiye’nin Balkan Ülkeleriyle İlişkilerinde Güvenlik Olgusu ve Karşılıklı Çıkarlar, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Bursa, 2006. 21 Özey, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde...,s.263 22 Akman Halil, Paylaşılamayan Balkanlar, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2006, s.23-24. 12 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 Balkan Ülkeleri Balkan Yarımadası’nın sınırları coğrafyacılar tarafından nispeten kolay bir şekilde çizilmesine rağmen, siyasal bilimciler hangi devletleri Balkan devletleri saymak gerektiği konusunda çok kere anlaşamamaktadır. Dolayısı ile bu konuda görüş birliği olduğu söylenemez. Bazı tarihçilere göre Arnavutluk, Bulgaristan, Yugoslavya ve Romanya Balkan devletleridir. Türkiye bir Yakındoğu, Yunanistan ise bir Akdeniz ülkesi olduğundan Balkan devleti sayılamaz. Gerçekten birçok batılı yazar Balkanlar üzerindeki araştırmalarında Yunanistan ve Türkiye’yi katmamaktadırlar. Diğer bazı tarihçiler ise Yunanistan’ı Balkan sınırları içine alıp Yugoslavya ve Romanya’yı birer Tuna ve Orta Avrupa devleti olarak kabul ederler. Hatta bazılarına göre tam anlamı ile iki Balkan devleti vardır: Arnavutluk ve Bulgaristan. Bunun nedeni bu iki devletin diğer bölgelerle ortak sınırı bulunmamasıdır.23 Coğrafi tanımlamaların dışında etnolojik açıdan Balkan Yarımadası’nın, Balkan milletlerinin oturduğu ülkeler olarak düşünülmesi coğrafi sınırlara göre yarımadanın sınırlarını daha kuzeye kaydırabilmektedir. Bugün için Balkan Yarımadası Türkiye (Doğu Trakya), Bulgaristan, Yunanistan ve Arnavutluk devletleri ile bir kısım toprakları yarımada dışında kalan Romanya ve Slovenya ile Hırvatistan dışında kalan eski Yugoslavya toprakları yani Makedonya, Bosna-Hersek ile Sırbistan ve Karadağ topraklarını kapsamaktadır.24 Britannica Ansiklopedisi’nde25 Balkanların Balkan Yarımadası olarak da adlandırıldığı Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan, Kosova, Karadağ, Makedonya, Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya ve Moldova’yı kapsadığı ifade edilmektedir. Diğer birçok sınırlamadan farklı olarak coğrafi sınırlandırmalardan ziyade ülkeler ile sınırlandırılmış bir Balkanlar tarif edilmektedir. Bu sınırlandırmaya göre Balkanlar 23 24 Sander, Balkan Gelişmeleri…, s.2 Yiğit Ali, Türk Ülkeleri ve Türklerin Yaşadıkları Bölgelerin Coğrafyası, Elazığ, Türkiye ve Türk Dünyası İktisadi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Elazığ Şubesi Yayınları:2, Türk Dünyası Dizisi:2, 2000, s.151. 25 Britannica Ansiklopedisi, http://www.britannica.com/EBchecked/topic/50325/Balkans tarihi: 18.09.2011. 13 Son erişim Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 kuzeybatıdan İtalya, kuzeyden Avusturya ve Macaristan, kuzey ve kuzeydoğudan Ukrayna, güneyden de Yunanistan ve Türkiye ile çevrilmiştir. Bazı coğrafyacılar bölgenin kuzey sınırını Tuna ve Drava nehirleri olarak kabul etmelerine karşın, Romen ülkelerinin, Rus bölgelerinin ve aynı zamanda Yugoslavya’nın topraklarının Tuna ötesinde bulunmasından dolayı sınırlara bu bölgeleri de katanlar vardır. Bazı uzmanlar Romanya’yı ve Yunanistan’ı da bölge ülkeleri arasına eklemişlerdir. Bazıları da Türkiye’nin Avrupa’da yer alan toprakları olan Trakya’dan ve de Balkan tarihinin Türklerle çok sıkı bağlantısından dolayı Türkiye’yi de dâhil etmektedir. Bu şekilde siyasi coğrafya açısından değerlendirildiğinde bölge; Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Karadağ, Romanya, Sırbistan, Slovenya, Türkiye (Trakya) ve Yunanistan devletlerini kapsar. 26 Coğrafyacılar yarımadanın doğu, güney ve batıdan denizlerle iyice belirlendiğini kabul eder, anlaşmazlıkları kuzey ve kuzeybatı sınırları üzerinde yoğunlaşır. Tarihsel ve kültürel ölçütlerin onların söylemlerine girdikleri nokta da budur, ancak bunlar çoğu zaman sözde coğrafi gerekçelerle maskelenir. Cvijić’e göre, Tuna ve Sava ırmaklarını Balkan Yarımadası’nın kuzey sınırları olarak görmek gerekir. Bunun anlamı ise onun tartışmalara yol açan etkili araştırmasında, Romanya’yı Balkanların dışında bırakmasıdır. Diğer yandan Güney Slavları ele alırken bir değişiklik yapıp siyasal ve antropolojik ölçütleri de işin içine katarak, Balkan uygarlığı adını verdiği oluşuma Hırvatlar ile Slovenleri de sokar. Balkan ve Güneydoğu Avrupa Yarımadası adlandırmalarını eş anlamlı olarak kullanan George Hoffman ise eserini kaleme aldığı soğuk savaş dönemini yansıtan, esas olarak jeopolitik yorumlara dayanan bir ölçütler toplamını benimsemiştir. Açıkça Balkan diye tanımladığı üç ülke vardı; Arnavutluk, Bulgaristan ve Yugoslavya. Yunanistan ve Romanya’nın, özellikle Eflak ve Boğdan’ın ise Balkan bloğu içine sokulması gerektiğini kabul etti fakat kendisi onları incelemedi. Romanya’dan söz edildiğinde, her ne kadar Tuna’nın orada yalnızca simgesel bir sınır oluşturduğunu kabul etse de, ülkeyi Balkanlardan dışlamak için bunu yeterli bir neden olarak gördü. Hoffman’a göre Yunanistan bir Akdeniz ülkesiydi, ancak Trakya ile Makedonya’daki kesimleri koşullara bağlı olarak Balkan bloğuna katılabilirdi. Balkanlardaki olayların derin 26 Akman, Paylaşılamayan Balkanlar…, 23-24. 14 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 etkisinde kalan Macaristan’ın Orta Avrupa ile daha derin bağları vardı. Dahası tutum ve davranışları bakımından halkı geleneksel olarak kendini batılı kabul ediyor, Balkanlardaki Slav halklardan üstün görüyordu. Slovenler ile Hırvatların aynı duyguları paylaşmış olmaları onların savlarından söz etmek için yeterli değildi. Onlar da blok içinde yerlerini almışlardı. Coğrafyacıların bildik yaklaşımı en dar anlamı ile fiziki coğrafi tanımlama ile daha pratik amaçlar için benimsenen tanımayı birbirinden ayırır. Harita 2: Balkan Ülkeleri İlkine göre, doğu, güney ve batı sınırları tartışma götürmez bir biçimde Karadeniz, Marmara, Ege, Akdeniz, Yunan ve Adriyatik denizleridir. Kuzey sınırı ise çoğu zaman Trieste Körfezi’ndeki İdria Irmağı ağzından başlayıp Julian Alplerinin güneydoğu yamaçlarını izleyerek Sava ve Tuna ırmakları ile birleştiği düşünülür. Buna göre eski Yugoslavya’daki bütün ülkelerden başka, Balkan olarak ele aldıkları tek yer Romanya’nın Dobruca dolayları ve Türkiye’nin Avrupa yakasıdır (Trakya). Siyasi coğrafi ve fiziki coğrafi sınırların kesişmediğini pekiyi bilen diğerleriyse bütün 15 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 Romanya topraklarını, bazen Moldova’yı bile, Balkan diye ele alır; fakat Türkiye’yi bunun dışında bırakırlar.27 Balkanların Jeopolitik Önemi Şahin28 siyaset biliminde hukuki sınırları ile jeopolitik kuşakları çakışmayan ülkelerde dış politikanın önemli bir uğraş olduğunu ve yakın havzalar dâhilindeki gelişmelerin iç politikayı etkileme potansiyelinin oldukça yüksek olduğunu ifade etmiştir. Çoğu stratejist tarafından dünyanın merkezi olarak kabul edilen Avrasya bölgesinin batı geçişini oluşturan Balkanlar günümüzde dünyanın başlıca enerji güzergâhlarından biri haline gelmektedir. Ayrıca jeopolitik kuşakların hukuki sınırların ötesinde olması hususunun bir bölgesel ya da küresel güç olma dinamiği olarak ele alınabileceği belirtilmelidir Özellikle sınırların dil, din veya tarihi süreç gibi ölçülere dayandırılmaksızın çizildiği, kültürel ve demografik mozaik oluşturan Balkanlarda milli çıkarlar, tarihi duygular, geleceğe yönelik hayaller ve bölge dışı devletlerin müdahaleleri ile çok hassas bir denge oluşmuştur. Balkanlar Avrupa kıtasının daima jeopolitik öneme sahip bir bölgesi olmuştur. Tarih boyunca Balkanlar’ı yönetmek “Batı” ve “Doğu” güçlerini kontrol edebilecek üstünlüklere sahip olunabileceği anlamını taşımıştır.29 Genellikle Balkanların coğrafyasını ifade ederken sıklıkla bahsedilen “Her yandan esen rüzgârlara açık yarımada” ifadesi aslında Balkanların siyasi olarak da kaderini yansıtmaktadır. Nitekim Balkanlar Avrupa, Asya ve Afrika arasında geçiş yolları üzerinde yer aldığı için tarihte sayısız istilalara uğramıştır. Bu ilginin ve çıkan karışıklıkların, Avrupa büyük devletlerinin Asya’nın, Doğu Akdeniz’in, Afrika’nın, güneydeki sıcak denizlerin zenginliklerine ulaşabilmek ve kendi güvenliklerini güvence altına alabilmek rekabetinden doğduğu görülmektedir. Balkanlar hâkimiyeti Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz, Hint Okyanusu güzergâhındaki ticaret yolları hâkimiyetinin tamamlayıcısıdır. Balkan güvenliğini tehdit eden gücün, Akdeniz ve Avrupa’nın da 27 Todorova, Balkanlar’ı Tahayyül Etmek…,2003 28 Şahin Köksal, Türkiye ve Balkanlar, Jeopolitik Bir Analiz, 2. Uluslararası Balkanlarda Sosyal Bilimler Kongresi, Sakarya Üniversitesi Yayınları, Sakarya, 2011. 29 Selver, Balkanlara Stratejik Yaklaşım…, s.9 16 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 güvenliğini tehdit edeceği açıktır. Hatta “Balkanların dışında Balkanlar’ı yöneten, batıda Avrupa’yı, doğuda Rusya’yı tehdit edecek güce sahiptir” stratejik anlayışı bölgeye bakış açısından önemlidir. Günümüzde ise enerji yolları önem kazanmıştır. Bu yolların hâkimiyetinde Balkanlar önemlidir. 30 Sander31 Balkanlarda birliğin kurulamaması ile istila kolaylığına Avrupa diplomasisi bakımından stratejik önemi de eklenince Balkanlar özellikle XIX. yüzyılın ilk yarısından başlayarak büyük devletler arasındaki çatışmaların önemli bir sahnesi haline geldiğini ifade etmiştir. Tarih göstermiştir ki dışarıdan Balkanlara hâkim olan devlet, batıda Avrupa’yı doğuda ise Rusya’yı tehdit etme gücüne sahiptir. Bütün bu söylemeleri özetlersek çeşitli coğrafi, tarihi, etnik ve dini nedenlerle Balkanlar, Osmanlı Devleti’nin güçlü dönemleri hariç olmak üzere, daima parçalanmış bir şekilde kalmıştır. Büyük devletlerin çıkar çatışmalarının burada yoğunlaşması bu parçalanmayı hızlandırdığı gibi, Balkan devletleri arasındaki çatışmaları da şiddetlendirmiştir. Kendi aralarında bir birliğe ve ortak anlayışa varamayan Balkan devletleri de büyük devletlerin peşinden iki dünya savaşına girmişler ve her savaştan daha da parçalanmış bir şekilde çıkmışlardır. Nitekim Jezernik’in32 de ifade ettiği üzere Balkanlarda coğrafya küçük, siyasi tutkularsa büyüktü. Bir Balkan ülkesinin isminin, haritada kapladığı alandan daha büyük olması sık rastlanan bir durumdu. Her Balkan devletinin rüyası Altın Şehir Makedonya’nın fethi olduğundan, her biri burası üzerinde bir şekilde hak iddia etmiştir. Avrupa’nın Hasta Adamı’nın mirası üzerindeki gözler ve Balkan devletlerinin “büyük milli ideallerini”, Büyük Yunanistan, Büyük Bulgaristan, Büyük Sırbistan, Büyük Romanya ve Büyük Arnavutluk şeklinde gerçekleştirme umutları büyük devletlerin onları kışkırtan teşvikleri ile birleşince Balkanlar’da çatışma ve savaşlar eksik olmamıştır. Makro-Strateji düzeyde ise Balkanlar, ilk olarak Orta ve Doğu Avrupa’da başlayan, Boğazlar ve Süveyş kanallarıyla ana petrol alanlarını hedef alan askeri operasyonların üs ve destek bölgesi olma özelliğini taşımaktadır. İkinci olarak Orta ve Doğu Avrupa’da cereyan eden bütün savaşlarda Balkanlar, saldırgan ve savunan taraflar için daima 30 31 32 Akman, Paylaşılamayan Balkanlar…, s.17-18 Sander, Balkan Gelişmeleri…, s. 5 Jezernik, Vahşi Avrupa…, s.213 17 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 büyük önem taşımıştır. Balkanların stratejik konumu Avrupa kıtasına, Akdeniz ve Orta Doğu politika ve stratejisinde etkili olma imkânı sağlamaktadır. Bu bağlamda Balkanlar gerek geçmişte gerekse günümüzde Avrupa’nın güvenliği ile doğrudan ilgili bir coğrafya olmuştur. Geçmişte doğudan gelen akınları ve istilaları ileriden karşılama açısından günümüzde ise daha çok içerdiği istikrarsızlık ve krizler nedeniyle Avrupa’nın güvenliğini yakından etkilemiştir. Yer altı kaynakları yönünden de zengin olan Balkanlar, Avrupa’nın güvenliği ve bütünleşmesi bakımından önem arz eden stratejik bir işleve sahiptir. Bu nedenle bütünüyle veya büyük ölçüde güçlü bir devletin kontrolüne girmesi, o devlete bu sayılan coğrafyalarda etkili olma imkânı verecektir.33 Kültürel açıdan baktığımızda ise Balkanlar İslam ve Hıristiyan dünyasının birleştiği yerdir. İskender ve Romalılar Anadolu üzerinden Asya’ya geçmişler, Hıristiyanlık Balkanlar üzerinden Avrupa’ya yayıldığı gibi Müslümanlık da yine Balkanlar üzerinden Avrupa’da kalmıştır. Bölgenin diğer bir yapısal özelliği de, kültürlerin şekillenmesini sağlayan teolojik yapının siyasal ve ekonomik dengeleri önemli ölçüde gözetmesidir.34 Balkanların Türkiye açısından önemine baktığımızda Davutoğlu 35 Balkanları, Ortadoğu ve Kafkaslar ile birlikte yakın kara havzaları içerisinde değerlendirmektedir. Ona göre bugün uluslararası ilişkiler literatüründeki kullanımları açısından ele alındığında, Balkanlar ve Kafkaslar Avrasya ana kıtasının kuzey-güney istikametindeki iki önemli geçiş bölgesini oluşturmaktadır. Türkiye gerek tarihi birikimi gerek coğrafi konumu itibari ile bu yakın havzanın ayrılmaz bir parçasıdır. Unutulmamalıdır ki, Türkiye’nin uluslararası konum içindeki siyasi, ekonomik ve kültürel ağırlığı bu havzalarda sahip olduğu etkinliğe ve performansa bağlı olmaya devam edecektir. Türkiye’nin iç bütünlüğü dahi bu havza içindeki faktörlerle doğrudan ilgilidir. Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’daki gelişmeler üzerinde etkili olamayan bir Anadolu ülkesi ne bu hassas jeopolitik alan üzerinde bütünlüğünü muhafaza edebilir ne de dünyaya açılabilir. Akman36da Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısı olan Balkanlar’da meydana gelebilecek değişikliklere kayıtsız kalamayacağını düşünmekte ve oluşan değişikliklerin Türkiye üzerindeki etkisinin mevcut tarihi, kültürel, akrabalık ve stratejik bağlardan kaynaklandığını belirtmektedir. Özellikle son yıllarda Avrupa Birliği’ne uyum sürecine 33 Şaybak Arzu, Soğuk Savaş Sonrası Türkiye’nin…, s.21-22 Selver, Balkanlara Stratejik Yaklaşım…, s.21 35 Davutoğlu Ahmet, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul, 2010, s.119 36 Akman, Paylaşılamayan Balkanlar…, s.18 34 18 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 giren ülkelerin de etkisi ile Balkanlarda değişim hız kazanmıştır. Balkanların Türkiye açısından taşıdığı önemin başka bir boyutu da Türkiye’yi Avrupa’ya bağlayan en kısa ticaret yolu olması ve jeostratejik önemidir. Nitekim Avrasya ana kıtasının steplerden Akdeniz’e inen temel kuşağını oluşturmak açısından jeopolitik, Doğu ile Batı’yı ayıran bölge olarak görülmesi açısından ise jeokültürel bir önem taşıyan Balkanlar, 20. yüzyıl boyunca uluslararası ilişkilerin temel bunalım bölgelerinden biri olmuştur. Türkiye’nin Balkan ve Kafkas politikalarında rolleri açısından Arnavutluk ve Azerbaycan benzer konumlara sahiptir. Boşnakların ve Arnavutların geleceği jeokültürel açıdan da jeopolitik açıdan da Balkanların anahtarı durumundadır. Kuzeybatı istikametinden başlayarak Bihaç-Orta Bosna-Doğu Bosna-Sancak-Kosova-ArnavutlukMakedonya-Kırcaali-Batı Trakya hattı ile Doğu Trakya’ya ulaşan kuşak Türkiye açısından Balkan jeopolitiğinin ve jeokültürünün hayat damarı niteliğindedir. Balkanlarda geçmişte ve günümüzde yapılan savaşlar ve çatışmalar bu Türk kuşağını birbirinden koparmak niyetlidir ki kısmen de olsa bunda başarılı olunduğu görülmektedir. Eğer yukarıdaki kuşak arasındaki bağlar da koparsa Balkanlarda son kalan Türk ve Müslüman varlığı da zaman içinde hızla eriyip kaybolacaktır. Arnavutları Balkanlara yayılan etnik bir grup olmaktan çıkarıp Adriyatik’e sıkışmış bir topluluk haline getirecektir. Bu fiilen kendini Türkiye ile kader birliği içinde gören unsurların birbirinden koparılarak marjinalleştirilmesi suretiyle Osmanlı bakiyesinin tümüyle tasfiyesinin son halkası anlamına gelecektir. Bu kuşakta yaşayanların iç güvenliğinin sağlanması, kültürel varlıklarının muhafazası, ekonomik ve sosyal altyapılarının güçlendirilmesi, kuşak üzerindeki topluluklar arasındaki etkileşimin arttırılarak sürdürülmesi Türkiye’yi bölgede hem barış hem de gerginlik konjonktüründe güçlü kılacaktır. Aksi takdirde bu kuşağın demografik olarak çözülmesi ve tasfiye edilmesi Türkiye’nin Balkanlardaki etkinliğinin büyük öçlüde azalmasına yol açacaktır.37 Doğal Coğrafi Özellikler Jeopolitik açısından son derece değerli bir havza olan Balkanlar, bu özelliğini konumunun yanında sahip olduğu doğal coğrafi özellikler sayesinde kazanmıştır. Balkan Yarımadası coğrafi açıdan ele alındığında ilk dikkati çeken unsurlar dağlar ve 37 Davutoğlu, Stratejik Derinlik…, s.317-318 19 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 nehirler olacaktır. Dağlar farklı kültürlerin barınmasına, nehirler ise vadiler aracılığı ile bu farklı kültürleri kaynaştırmaya yarayan doğal coğrafi araçlar olarak görülebilir. Bu nedenle Balkanları anlamak için Balkanların coğrafi yapısı hakkında bilgi sahibi olmak önemlidir. Balkan Yarımadası batıda Adriyatik, doğuda Karadeniz ile kuzeyde ise Tuna ve Sava nehirlerinin açtığı ovalarla çevrilidir. Güneyde ise birçok ada ve yarımada ile Akdeniz’in ortalarına kadar ilerler. Yarımadaya adını veren Balkan Dağları yarımadanın kuzeyinde yer alır.38 Nitekim Balkan Dağları ile birlikte yarımada içerisinde yer alan dağlar genel itibari ile Avrupa Alpin Biyocoğrafi Bölge içerisinde değerlendirilmektedir. Avrupa’da Alpin Biocoğrafi Bölge içerisinde 7 tane uzun ve yüksek dağ bulunmaktadır. Tüm dağ silsilelerinde farklı yüksekliklerde benzer bitki örtüsü kuşakları görülmektedir. Tablo 1: Avrupa Alpin Kuşağında Yer Alan Dağlar Dağlar UZUNLUK (km) En Yüksek Zirve (m) Pireneler 430 3.404 Alpler 1.200 4.807 Apeninler 1.350 2.914 İskandinavlar 1.400 2.469 Karpatlar 1.450 2.665 Balkan 550 2.376 Rodop 240 2.191 Kaynak: Sundseth,39 2009 38 Özey, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde...,s.264 Sundseth Kertin, Natura 2000 in the Alpine Region, European Commission Environment Directorate General, European Commission, Nature and Biodiversity Unit, Luxembourg, 2009. 39 20 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 Dağlar Balkan yarımadasının en dikkati çeken özelliği dağlık oluşudur. Balkan Yarımadası’nda bulunan dağlar dört ana grupta toplanır. Bunlar Dinar Alpleri, Karpatlar, Balkanlar ve Rodop dağlarıdır. Batıda Alp dağlarının devamı olan Dinar dağları, Adriyatik Denizi kıyısını takip ederek güneye inmektedir. Dinar kıvrımları, batıda ve güneyde Şar, Pindus ve Peloponnes dağlarını birleştirir. Bunlar çökmüş Adriyatik kıyılarında yer alır. Kalker ve billirumsu bloklardan oluşur. Bu dağların yükseklikleri 1200-2400 metre arasında değişir.40 Karpatlar Alpin Bölgesi’nin en genç ve en doğudaki dağlarıdır. Slovakya’dan Romanya’ya doğru çok geniş bir alanda uzanmaktadır. Karpatlar sulak alanlar bakımından zengindir. Dinyester, Wisla ve Tizsa gibi önemli nehirler kaynağını bu dağlardan almaktadır. Aynı zamanda 1.350 ve 1.970 metreler arasında birçoğu buzul orijinli 450 küçük dağ gölü bulunmaktadır. 481’i endemik olmak üzere 3.500’ün üzerinde bitki türüne ev sahipliği yapmaktadır.41 Balkan Dağları Bulgaristan’ın merkezinde ülkeyi ikiye bölecek şekilde Karadeniz’e doğru 560 km. uzanmaktadır. Ortalama yükseltisi 900 metre olan Balkan Dağları’nın genişliği 19 km. ile 32 km. arasında değişmektedir. Batıdan doğuya doğru Batı Balkanlar, Koca Balkanlar ve Küçük Balkanlar olarak üç kısma ayrılır. Batı Balkanlar, Balkan yayının Tuna kıyısından başlar. Sırbistan, Makedonya sınırları boyunca Bulgaristan’a kadar uzanır. Batı Balkanlar doğuda Sofya havzasının sularını boşaltan İskar ırmağı vadisinde sona erer. Batı Balkanlardan doğuya gidilince Koca Balkanlara (Bulgarca Stara Planina) ulaşılır. Uzunluğu 400 kilometreyi bulur ve bölgenin en yüksek tepesi Yumrukçal Tepesi ya da Botev Tepesi (2376 m.)’dir. Koca Balkanlar üzerinde çok sayıda geçit bulunmaktadır. Bunlardan en ünlüsü 1333 metre yükseklikte olan Şipka Geçidi’dir. Şipka Geçidi Kazanlık-Gabrova arasında yer alır ve bu geçit 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşlarında çok şiddetli çarpışmalara sahne olmuştur. Balkanlar, Koca Balkanların doğusunda Karadeniz kıyısına doğru birbirinden uzaklaşarak uzanan birçok sıraya ayrılır. Kamçı ırmağı ile Burgaz arasında, Karadeniz kıyısında sona eren bu sıradağların tümüne Doğu Balkanlar adı verilir. Doğu Balkanların içinde kuzeyden güneye doğru Küçük Balkan, Emine Balkan, Çatal Balkan yer alır. Balkan dağlarının güney kesiminden bir kısmını Bulgaristan’ın İslimye kasabası yakınında Balkan dağ 40 41 Özey, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde...,s.264 Sundseth, Natura 2000 in the Alpine ..., 2009 21 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 silsilesinden ayrılıp güneydoğuya doğru uzanan Istranca (Yıldız) Dağları ile Balkan dağlarının batısından güneye doğru indikten sonra doğuya doğru uzanan Rodop (Despot) dağları teşkil eder. 42 Balkan Dağları’nın güneyinde yer alan Rodop Masifi birbirine çok yakın üç dağdan (Rila, Pirin ve Rodop) oluşmaktadır. Pirin Dağı oldukça tipik alpin karakteri taşımaktadır. Bu dağlar bitki türleri açısından da son derece önemlidir ve sadece Rodop’un üzerinde 1.900’ün üzerinde tür tespit edilmiştir.43 Yalnızca Bulgaristan’ın değil Balkanların en yüksek tepesi olan Musula (Stalin) Tepesi (2925 m.) Rila dağları üzerinde bulunmaktadır. Bölge kurşun, çinko, krom, manganez ve altın gibi madenler bakımından zengindir. Genel olarak bakıldığında yarımada içerisindeki dağlar maden açısından zengin olmakla birlikte Paleozoik altın depolarına sahip olmasından dolayı ayrıca önemlidir. Bulgaristan’da Govezhda ve Svishti Plaz depoları en önemlileridir. Neresnitza, Blagoev-Kamen ve Osanitza depoları ise Balkan Dağlarının Sırbistan bölümünde yer almaktadır. Tüm bu depolar Balkanikzonun Pre-Alpin bölümünde yer almaktadır. Tüm bu depolar ekonomik olarak oldukça önemlidir.44 Yüksek ve engebeli dağlık alanlar ile karakterize edilen Balkan Dağları’nın arasında birçok verimli ova ve vadiler bulunmaktadır. Geniş ve verimli olanları Macaristan, Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan arasında olanlarıdır. Dağları enine kesen en önemli ovalar, Tuna Nehri ile Selanik arasında uzanan Vardar-Morova Ovası, Trakya’da bulunan Meriç Ovası, Adriyatik kıyısında Bosna Vadisi’dir.45 Batı Avrupa ülkeleri ile mukayese edildiğinde bu ülkelerde tarım önde gelen geçim kaynakları arasındadır. Başlıca tarım ürünleri buğday, mısır, tütün, ayçiçeği, üzüm ile çeşitli sebze ve meyve yetiştiriciliğidir (Atalay, 2001;75). Balkanlarda yer alan dağlar genellikle ormanlar ile kaplıdır ve ormanlar Balkan ülkelerinin en önemli doğal kaynaklarıdır. Olağanüstü zengin flora ve fauna biyoçeşitliliğine sahiptir. Ancak burada yer alan türler büyük tehdit altındadır. En büyük tehdit avlanma, tarım ve medikal bitkilerin toplanması ile antropojenik baskının artmasıdır. Son 50 yılda tür kaybı oranı açısından Arnavutluk, Avrupa’daki en yüksek orana sahiptir. Arnavutluk’un tür kaybının onun Avrupa’nın en önemli medikal bitki 42 Özey, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde...,s.264-265 Sundseth, Natura 2000 in the Alpine ..., 2009 44 Mladenova V., Kerestedjian T., Dimitrova D., The Balkan Mountains Paleozoic Gold Deposits, Bulletin of Geological Society of Greece, Vol. XXXVI, Proceedings of the 10th International Congress, Thessaloniki, 2004 45 Selver, Balkanlara Stratejik Yaklaşım…, s.22 43 22 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 tedarikçisi olması ve ticaretini yapması ile yakından ilgisi vardır. Balkanların yaklaşık %6’lık bir kısmı yasal olarak koruma altındadır. Ancak Balkanlarda geniş koruma alanı olarak sadece Stara Planina Doğal Parkı bulunmaktadır. Bu park Sırbistan ve Bulgaristan toprakları içerisinde 142.220 hektarlık bir alanı kapsamaktadır. Ormanlar aynı zamanda kırsal nüfus için önemli ekonomik faaliyet alanıdır. Kırsal alanlarda yaşayan birçok kişi ormanlarda çalışarak ve orman ürünleri imalatından hayatlarını kazanmakta ve ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Genel itibari ile ormanlar sürdürülebilir şekilde yönetilmekte ve yıllık kesimde özellikle yıllık artışın altında kesime dikkat edilmektedir. Hırvatistan, Orman Yönetim Konseyi46 sertifikasına sahip olup, Karadağ da orman yönetiminin sürdürülebilirliği adına bu sertifikayı almaya hazırlanmaktadır. 47 Akarsular Balkan Yarımadası’nda dikkati çeken diğer coğrafi unsur akarsulardır. Balkan yarımadasında yer alan dağların uzanış yönü akarsuların yönlerini tayin etmiştir. Dolayısı ile yarımadada genel itibari ile iki farklı akarsu akaçlama havzası belirginleşmiştir. Birincisi kuzeyde Tuna nehri ve kollarını içine alan ve sularını Karadeniz’e boşaltan kuzey havzası, ikincisi dağların uzanışına bağlı olarak şekillenmiş ve güneyde Ege Denizi’ne boşalan güney havzalarıdır. Balkanlarda 152 akarsu ve çay vardır. Bunlardan en önemlisi Volga Nehri’nden sonra Avrupa’nın ikinci büyük nehir havzası olan Tuna (Danube) Nehir havzasıdır. Tuna Nehri; Balkan Yarımadası’nın en büyük akarsuyudur. Tuna Nehri Almanya’nın güneyinde Kara ormanlar bölgesinde 1078 metre yükseklikteki kaynaklardan doğar. Brege ve Brigach dağ ırmaklarının 678 metre yükseklikteki Donaueschingen’de birleşmesiyle meydana gelir. Nehir buradan Karadeniz’e döküldüğü Sulina limanına kadar uzunluğu 2780 km’dir. Ancak ilk kaynağını aldığı yerden denize döküldüğü yere kadar olan toplam uzunluğu ise 2888 km.dir. Bunun 2415 km.si üzerinde ulaşım yapılmaktadır. Kaynağından denize döküldüğü noktaya kadar Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Hırvatistan, Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Ukrayna olmak üzere 10 ülkenin topraklarını sulamaktadır. Tuna nehri havzasının 46 Forest Stewardship Council Zinenko, Anna; Background and Concept Paper For The Dinaric Arc and Balkans Environment Outlook (DABEO): Mainstreaming the Six Priority Areas Of UNEP’s Medium-Term Strategy (MTS) 2010-2013, 2009 47 23 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 yüzölçümü 817.000 km²’dir. Havzanın uzunluğu 1690 km., eni ise 820 km.dir. Havzada değişik uzunlukta 120 kadar ırmak ve nehir Tuna’yı beslemektedir. Bunlar arasından 500 kilometreden daha uzun olanlar; İnn (505 km.), Drava (893 km), Tisza (966 km.), Sava (861 km.), Morava (563 km.), Olt (542 km.), Siret (726 km.) ve Prut (950 km.)’tur. Tuna nehri havzası dünyanın en büyük uluslararası nehir havzası olma özelliği taşımaktadır. Havza sınırları içerisinde 18 devlet yer almakta ve 81 milyon kişi yaşamaktadır. Bu ülkelerden 13 tanesi havzanın büyük kısmını paylaşmaktadır ve bu ülkelerden 6 tanesi Avrupa Birliği üyesidir. Dolayısı ile Avrupa Birliği hukuku içerisinde özellikle Su Çerçeve Direktifi48 prensiplerine uymak zorundadır. Her ne kadar Avrupa Birliği dışındaki ülkelerde bu çerçevede yapılan çalışma ve uygulamalara katılıyor olsa da bu kadar geniş ve çokuluslu bir coğrafyada akan Tuna nehrinde kirliliğin önüne geçmek kolay olmamaktadır. Birçok ülkede yeraltı suyu kirlilik açısından büyük risk altındadır ve 48 milyon kişi içme suyu olarak yer altı suyuna bağlı durumdadır. Kirlilik Budapeşte sonrasında Tuna nehri su kalitesini ciddi bir biçimde etkilemektedir. Kirliliğin ana kaynakları şehir yerleşmeleri, sanayi ve tarım olmak üzere tüm noktasal ve noktasal olmayan kaynaklar olarak görülmektedir. Ayrıca nehrin ilk 1000 km.sinde 59 baraj ve enerji santrali yer almakta ve neredeyse her 16 km.de bir baraj yer almaktadır. Barajların tüm organizmaların yaşam koşulları üzerinde etkili olduğu gerçeği doğrultusunda bu barajların su kirliliği ve su kalitesi üzerinde büyük etkisi olduğu düşünülmektedir.49 Görünen o ki Balkanların temel su kaynakları nehir havzasının yukarı kesimlerinden itibaren kirlenmektedir. Nitekim Tockner50 İber Yarımadası ve Anadolu ile birlikte Batı Balkanları su havzaları en fazla tehdit altında olan bölgeler olarak nitelemektedir. 48 49 Water Framework Directive UNDP, The Danube Regional Project And The Danube River Basin Analysis, Vienna International Centre, Vienna, Austria, 2010. 50 TocknerKlement, European Catchments Under Pressure, Leibniz-Institute of Freshwater Ecology and Inland Fisheries, Slovenia, 2008. 24 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 Tuna Nehir Havzası’nın ekosistemi çevresel, ekonomik, tarihi ve sosyal açıdan oldukça değerlidir. Ancak tarım, sanayi ve şehirlerden kaynaklanan kirlilik dolayısı ile ciddi baskı altındadır. Her ne kadar son yıllarda Tuna’nın su kalitesinde iyileşmeler görülse de daha fazla iyileştirmelere ihtiyaç duymaktadır. Ancak Tuna Nehri’ne farklı ülkelerden karışan birçok kol olduğundan bunu gerçekleştirmek pek kolay değildir. Bu kollar arasında Inn, Tuna Nehri’nin en büyük 3. kolu olmakla birlikte, uzunluk açısından 7. sıradadır. Havza büyüklüğü 26.130 km² olup en önemli kolu Salzach Nehri’dir. Morava Nehri Tuna’ya kuzeyden katılır ve su toplama havzası 26.658 km² olup Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Avusturya’yı içine alır. Havza flora, fauna, habitat ve yeryüzü şekilleri çeşitliliği dolayısı ile ekolojik açıdan değerlidir. Iskar Tuna’nın en büyük Bulgar koludur. Toplam uzunluğu 368 km olup, havza 8.684 km²’dir. Tuna Nehri’ne karışan akarsular arasında bazıları Tuna Nehri’nin önemli alt havzalarını oluşturmaktadır. Bunlardan Tisza havzası, 157,186 km²’lik genişliği ile Tuna’nın en büyük alt havzasıdır. Aynı zamanda Tuna’nın en büyük koludur (966 km) ve akış bakımından ise Sava Nehri’nden sonra ikincidir. Drenaj havzasında Slovakya, Ukrayna, Macaristan, Romanya ve Sırbistan olmak üzere 5 ülke yer almaktadır. Drava Nehri havzası ise hem uzunluk hem de büyüklük bakımından Tuna’nın 4. büyük koludur. İtalya’dan doğan ve Alplerin güney kesimlerini Tuna ve Karadeniz’e doğru drene eder. 719 kilometre uzunluğunda olan Drava; Avusturya, Slovenya ve Hırvatistan doğrultusunda akar; Hırvatistan’da Macaristan ile sınırı oluşturur.Osijek yakınlarında Tuna ile birleştiği yerde 320 metre genişliğe ulaşır. Yukarı kesimlerinde 20’den fazla baraj bulunmakta ve güçlü su hacmi hidroelektriğe dönüştürülmektedir. Avrupa’daki çoğu alçak sahalarda yer alan nehirler gibi Drava’da düzenli bir rejime sahip olup flora ve fauna çeşitliliği yanında çok sayıda endemik türleri barındırmaktadır. Sava Nehri Havzası Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan ve Karadağ tarafından paylaşılmaktadır. Sava Nehri Slovenya’nın batı kesimlerinden doğar ve Hırvatistan’ın alçak alanlarından geçtikten sonra Hırvatistan ve Bosna-Hersek arasında sınırı oluşturur ve Sırbistan’a doğru devam eder. Sava’nın ana kolları Krka, Kupa, Una, Vrbas, Bosna, Drina ve Kolubara’dır. Sava havzası 95.419 km² alana sahiptir ve Tizsa Havza’sından sonra ikinci büyük havzadır. Sava Nehri’nin büyük bölümü Avrupa’da en etkili taşkın kontrol sistemine sahiptir, sürdürülebilir taşkın yönetimi için havza 25 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 uluslararası model olarak görülmektedir. Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan ve Karadağ’ın içinde yer aldığı Sava Komisyonu Haziran 2005’te kurulmuş ve sekreterliği Zagrep’te açılmıştır. AB Su Çerçeve Direktifi doğrultusunda çalışmalarını yürütmektedir.51 Balkan Yarımadası’nın güneydoğu kesiminde yer alan Rila Dağı’nda doğan Meriç Nehri’nin toplam uzunluğu 492 km.’dir. Arda Nehri ile Yunanistan’dan Türkiye’ye girdiği noktadan hemen sonra Karaağaç’ta, Tunca Nehri ile de Edirne şehrinin içerisinde Bülbül Adası mevkiinde birleşmektedir. Meriç Nehri İpsala ilçesi yakınlarında Ergene Nehri ile birleşip Yunanistan-Türkiye sınırını oluşturmaktadır. Yunanistan ve Türkiye’deki yan kol derelerinden aldığı sularla birlikte, yılda ortalama 8.330 milyon m³ suyla, 187 km. yol kat ederek Ege Denizi’ne dökülmektedir. Bulgaristan sınırları içerisinde Meriç Nehri üzerinde 7 adet baraj bulunmaktadır. Avrupa nehirleri su kaynakları ve ulaşım açısından birçok yerleşme için kritik öneme sahiptir. Sanayi tesislerinde üretilen ürünlerin ve alınan gıda ve materyallerin kolay bir şekilde gemi yolu ile taşınması nehirler sayesinde gelişmiştir. Günümüzde nehirler sadece su kaynağı, enerji üretimi, sulama ve ulaşım açısından değil aynı zamanda rekreasyon alanları, yüzme, su sporları ve balıkçılık için de önemli hale gelmiştir. Nehirler alan itibari ile Avrupa’da ince bir çizgi olarak nispeten çok az alanları kapsamalarına rağmen, Avrupalıların refahlarında çok önemli katkıları olmaktadır. Buna karşın nehirlerdeki fiziki değişiklikler ve su kirliliği Avrupa tatlı su kaynakları habitatına zarar vermekte ve doğal bitki örtüsü ve hayvan varlığını kaybetmesine yol açmaktadır. Ekonomik zararlar açısından ise Avrupa’da 1998 ve 2004 yılları arasında 100’den fazla büyük sel meydana gelmiş ve bu sellerde 700 kişi hayatını kaybetmiştir. Yaklaşık 500 bin kişi evsiz kalmış ve en az 25 bilyon € ekonomik kayıp yaşanmıştır. Dolayısı ile akarsuların sürdürülebilir yönetimi hem Avrupa hem Balkanlar için büyük önem arz etmektedir. Nitekim 2000 yılında kabul edilen Avrupa Birliği Su Çerçevesi Direktifi’nin bir bölümü olarak, Avrupa Komisyonu 2015 yılına kadar tüm Avrupa 51 ICDPR, 2010 International Commission for the Protection of the Danube River, Working for the Danube River and its People, http://www.icpdr.org/icpdr-pages/home.htm, Son erişim tarihi: 18.09.2011 26 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 nehirlerinde iyi ekolojik şartlara ulaşılmasını hedef olarak belirlemiştir. Bu hedef doğrultusunda önemli işler yapılmasına karşın daha yapılacak çok iş vardır. Beşeri faaliyetlerin etkisi Avrupa’nın çoğu bölgesinde nehir ekolojilerini tehdit etmeye devam etmektedir.52 Göller Balkanlardaki göller kısmen tektonik ve kısmen kalker aşınımına bağlı olarak oluşmuşlardır. Kuzeydeki İşkodra Gölü Balkanların en büyük gölü olmakla birlikte Ohrid Gölü de Balkanların en derin gölüdür. Prespa Gölü ise Makedonya, Yunanistan ve Arnavutluk sınırları arasındadır. Bunlar dışında Balkanların kuzey ve kuzeydoğusunda küçük alp gölleri de mevcuttur. Ohrid Gölü eski bir göl olup, 2-3 milyon yıl önce tektonik olaylar sonucunda meydana gelmiştir. Çok eski olması ve çevresindeki tepe ve dağlar tarafından izole edilmesi gölün bitki ve hayvan varlığı bakımından eşsiz bir toplanma yeri olmasını sağlamıştır. Sayısızrelikt ve birçok endemik türün yalnızca Ohrid Gölü’nde bulunması bu yüzdendir. Örneğin Ohrid Gölü’nde bulunan 17 balık türünden 10’u endemiktir. Ohrid Gölü Havzası binlerce yıldır insanların da evi olmuştur. Günümüzde Ohrid Gölü Havza’sı Arnavutluk, Makedonya ve Yunanistan olmak üzere üç ülke tarafından paylaşılmaktadır. Zengin biyoçeşitliliği ve eşsiz kültürel mirası dolayısı ile Ohrid ve Prespa Gölleri’ne yerel, bölgesel ve uluslararası ölçekte önem atfedilmektedir. Havzada yaklaşık 200.000 insan yaşamakta ve yaz aylarında bu sayı on binlerce turist tarafından artmaktadır. Rekreasyon açısından Ohrid Gölü Makedonya’da birinci, Arnavutluk’ta ise ikinci turizm destinasyonudur. 1980 yılında Ohrid Gölü’nün Makedonya tarafında kalan bölümü UNESCO tarafından doğal ve kültürel sit alanı olarak kabul edilmiştir. Ohrid Gölü’nün 87,5 km uzunluğa sahip sahil şeridi bulunmakta ve 358 km²’lik bir alanı kapsamaktadır. Gölün ortalama derinliği 164 metre olup, en derin yeri 289 metredir. Ohrid Gölü Havzası sarp dağlar ve de Büyük ve Küçük Prespa Gölü’nü de kapsamaktadır. Bu durumda toplam havza alanı yaklaşık 3,921 km²’ye ulaşmaktadır. Makedonya tarafında Sateska ve Koselska nehirleri gölün en büyük besleyici kaynakları iken Arnavutluk tarafında ise Pogradec ve Verdova nehirleri en büyük kaynaklardır. 52 Jones Wendy, Eldridge Jon, Joao Pedro Silva, NoraSchiessler, Life and Europe’s Rivers, Protecting and Improving Our Water Resources, European Commission Environment Directorate-General, European Communities, Belgium, 2007 27 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 Diğer kaynaklar ise gölün güney bölümünden göle karışan St. Naum, Drilon ve Tushemist dereleridir. 53 Küçük ve Büyük Prespa gölleri çoğunlukla içine akan nehirler tarafından dolmaktadır. Her 11 yılda bir Prespa Gölü’nde yer alan sular tamamen yenilenmektedir. Göl suyunun yenilenmesi Ohrid Gölü’nde ise 70 yılda bir gerçekleşmektedir. Struga yakınlarında Ohrid Gölü’nden çıkan sular Black Drim Nehri’ne akmaktadır ve bu nehir önce İşkodra (Skhodra) Gölü’ne sonra Adriyatik’e ulaşmaktadır. Ohrid Gölü çevresindeki sanayi tesisleri gölün kirlenmesine neden olmaktadır. Pogradec’te yer alan metal fabrikaları atık sularını göle akıtmaktadır. Makedonya’da yer alan otomobil yedek parça, elektrik parçaları ve tekstil fabrikaları da gölün kirlenmesinde etkili olmaktadır. İşkodra (Shkodra/Scadar) Gölü su yüzey alanı bakımından Balkan Yarımadası’nın en büyük gölüdür. Gölün drenaj alanı yaklaşık 5.500 km² olup, 4.470 km²’si Karadağ, 1.030 km²’si de Arnavutluk sınırları içerisinde yer almaktadır. Göl alanı kurak dönemde 353 km² olup, yağışlı dönemde 500 km²’ye ulaşmaktadır. Gölün Crnojevica Nehri ağzı ile (gölün kuzeybatı ucu) gölün gidegeni olan Buna-Bohana Nehri arasındaki uzunluğu 44 km’dir (maksimum uzunluk), en geniş yeri ise 13 km’dir. İşkodra Gölü’nün biyoçeşitliliği sahip olduğu benzersiz jeolojik, jeomorfolojik, hidrolojik ve iklim özellikleri sayesinde gelişmiştir. Genel biyoçeşitlilik yüksek olup (tür-alan ilişkisi, 0.875) bölge Avrupa’nın biyogenetik rezervi olarak görülmektedir. Dolayısı ile gerçek ve büyük tehlike ve mücadelelerle karşı karşıyadır. Ayrıca balık türü çeşitliliğinin fazla olması gölün Balkanlardaki önemini arttırmaktadır.54 53 Watzin Mary, Lake Ohrid Management Experience and Lessons Learned, http://www.ilec.or.jp/eg/lbmi/pdf/19_Lake_Ohrid_27February2006.pdf, Son erişim tarihi: 19.09.2011 54 Shumka Spase, Nagothu Udaya Sekharvd., How Far Is The Current Status Of The TransboundaryShkodra/Scadar Lake From The IrbmRequirements, Interdisciplinary Assessment Of Water Resources Management In Two Transboundary Lakes In South East Europe, Norwegian Council for Research, 2009. 28 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 İklim Özellikleri Balkanlar dünyada insan yaşamı için ideal iklim şartlarına sahiptir. Balkan Yarımadası’nın iklim özelliklerine bakıldığında; güneyden kuzeye ve deniz kıyısından iç kesimlere doğru değişim göstermektedir. Güneyde Akdeniz iklimi hüküm sürer. Burada kışlar ılık ve yağışlı geçerken yazlar sıcak ve kuraktır. Atina’da kar ender görülür. Kuzeye ve iç kesimlere doğru gidildikçe iklim karasallaşır ve sertleşir. Dağlık bölgelerde Eylül ve Ekim aylarında yağan kar, Haziran ayına kadar yerde kalır. Yunanistan’da genel olarak yazları sıcak, kışları ise ılık ve serin geçen Akdeniz ikliminin tesiri altındadır. Kıyılarda ve adalarda iklim daha yumuşak iken, dağlık bölgelerde ve iç kesimlerde iklim sertleşir. Yağış miktarı genel olarak düşüktür. Arnavutluk arazi yapısının çeşitliliğinden dolayı farklı iklim bölgelerine sahiptir. Ülkede başlıca üç iklim tipi görülür. Güney kesimlerde Akdeniz iklimi, kuzey ve iç kesimlerde nemli iklim ve kuzeydoğu kesimlerde görülen Alp iklimidir. Eski Yugoslavya’nın dağlık, yüksek yaylalık ve kıyı bölgelerinde farklı iklim özellikleri görülür. Adriyatik kıyıları Akdeniz iklimi etkisi altındadır. Kıyı bölgeler ve güney Yugoslavya bu yüzden fazla yağış almaktadır. Makedonya toprakları dağlık ve engebeli olduğundan kara iklimi hakimdir. Bulgaristan’da genel olarak ılıman bir kara iklimi hâkimdir. Kuzey kısımlar güneye nazaran daha soğuktur. Yaz aylarında yeterli olmayan yağış toprak kullanımında çok geniş bir sulama sisteminin gelişimini zorunlu kılmıştır. Romanya’nın iklimi orta nemlilikte olan tipik bir kara iklimidir. Ülkenin yağış miktarları her yerde hemen hemen aynı olmakla beraber, doğu bölgeleri ve dağlık alanları biraz daha fazla yağış alır.55 Selver 56 Balkanları başlıca 5 iklim bölgesine ayırır. Birinci iklim bölgesi; Ege Adaları, Peroponesas, Yunan Yarımadası’nın kuzey sınırları ve Arnavutluk kıyısındaki dar bir şeridi içine alır. Toplam yağışın ¼’ünün Nisan ve Eylül aylarında görüldüğü bölgede kışın sıcaklık 9-10°C’nin altına düşmez. Tropikal meyvelerin yetişmesine uygun iklim koşulları bulunmaktadır. Ilıman kış mevsimi ile ayırt edilen Dalmaçya kıyısı ikinci bölgeyi oluşturur. Soğuk kuzey rüzgârlarına açıktır. Kuzeye doğru iklim hızla değişir. Kuzey Makedonya’nın güney ve doğu bölgeleri ile Batı Trakya üçüncü bölgeyi 55 Özey, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde...,s.267-277 56 Selver, Balkanlara Stratejik Yaklaşım…, s.23 29 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 oluşturur. Soğuk kuzey rüzgârları nedeniyle kışlar soğuk geçer. Yazlar sıcaktır ve yağış yıl boyu görülür. Pamuk, pirinç, tütün, mısır ve haşhaş yetişir. Selanik’ten kuzeye doğru ilerledikçe Akdeniz iklimi yerini Orta Avrupa iklim koşullarına bırakır. Soğuk kışlar, ılık yazlar yıl boyu düzenli yağışlar vardır. Yağış miktarı kuzeybatıda Bosna ve Sırbistan’da artarken, doğuya doğru gittikçe azalır. Doğu Trakya ve Bulgaristan ovaları beşinci bölgeyi oluşturur. Kuru ve güneşli yazlar buğday yetiştirilmesine imkân verir. Balkan Yarımadası kuzey ve kuzeydoğunun sert rüzgârlarına açıktır. Batı kıyılarında dağlar ise yumuşak deniz etkisinin iç bölgelere ulaşmasını engellerler. Beşeri Özellikler Bugün Balkan Yarımadası üzerinde Türkiye’nin Avrupa’daki toprakları ile birlikte Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Bosna-Hersek, Sırbistan, Karadağ, Kosava, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya ve Romanya ülkeleri yer almaktadır. Türkiye’nin Trakya Yarımadası da (23,764 km²) Balkan Yarımadası’nda yer almaktadır. Ancak ülke olarak Türkiye bir Balkan ülkesi değildir. Balkan ülkelerinin toplam yüzölçümü 764.628 km²’dir. Trakya ile birlikte 788.392 km²’yi bulur. 9 Balkan ülkesinin 1995 yılı itibari ile toplam nüfusu 69,4 milyon iken 10 yıl sonra 2005’te bu nüfus 67,4 milyona düşmüştür. Bu durum Balkanlarda yaşanan sıcak çatışmalar ve bunun sonucunda ortaya çıkan göçlerden kaynaklanmaktadır. Ayrıca Balkan ülkelerindeki doğum azlığı da nüfusun azalışında etkili olmuştur. 2008’de Balkanlarda 11 bağımsız ülke vardır. Bunların toplam yüzölçümleri 764.628 km², nüfusları ise 69.963.941 kişiyi bulmuştur.57 Nüfus, Etnik Yapı ve Azınlıklar Balkan halklarının yapısı oldukça karmaşıktır. Etnik yapının en önemlilerini Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar, Hırvatlar, Slovenler, Makedonlar ve Türkler oluşturmaktadır. Karadağlılar, Şaybak’a58 Boşnaklar, Arnavutlar, göre Balkanların siyasi coğrafyasının bugünkü karmaşık yapısını yansıtan jeopolitik bölünmeler, bunlara paralel olarak ulusal nitelikler ve demografik özelliklerin çeşitliliği, Balkanların tarih boyunca sayısız istilalara uğramasının bir sonucudur. Balkan coğrafyasının özellikle de topografyasının ayırıcı karakterinin doğal sonucu olarak Balkanlardaki ilişkiler daima 57 Özey, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde...,s.271 58 Şaybak, Soğuk Savaş Sonrası Türkiye’nin…, 2006 30 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 rekabet ve mücadele karakteri taşımıştır. Yerel gerginlik ve sürtüşmeler, Balkanlardaki iç kararsızlık ve Balkan devletlerinin daha güçlü destek bulmak için bölge dışından müttefik edinmeleri bu toprakları dış müdahalelere davet etmiştir. Bu yüzden bugün sayıları 10’u geçen siyasal birimde, en az 9-10 ayrı dilin konuşulmakta ve 3 semavi dine bağlı olan 75 milyondan fazla insan yaşamaktadır. Tablo 2: Balkan Ülkelerinin Nüfus ve Yüzölçümleri Ülke Yüzölçümü Nüfusu (1995) Nüfusu (2005) Nüfusu (2008) Başkenti Arnavutluk 28.748 3.226.200 3.563.112 3.619.778 Tiran Bulgaristan 110.910 8.775.00 7.450.349 7.262.675 Sofya Romanya 237.500 23.198.000 22.329.977 22.246.862 Bükreş Bosna-Hersek 51.209 4.400.000 4.025.476 4.590.310 Saraybosna Sırbistan 77.474 10.320.000 10.829.175 10.156.046 Belgrad Karadağ 13.812 - - 678.177 Podgorica Kosova 10.887 - - 2.126.708 Priştina Hırvatisan 56.542 4.784.000 4.495.904 4.491.543 Zagrep Slovenya 20.273 1.970.000 2.011.070 2.007.711 Ljubjana Makedonya 25.333 2.110.000 2.045.262 2.061.315 Üsküp Yunanistan 131.940 10.648.000 10.668.354 10.722.816 Atina Toplam 764.328 69.431.200 67.418.679 69.963.941 Kaynak: Özey, 2010 Balkanlarda yaşayan nüfusun sayısı ile ilgili olarak çalışmalarda birbirinden farklı rakamlar verilmekle birlikte özellikle sayımların etnik kökene göre belirlenmesi çabalarından dolayı da Balkanlarda nüfus sayımlarıyla ilgili ciddi sıkıntılar vardır. 31 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 Çünkü her çizilen ülke sınırları içerisinde önemli miktarda “azınlık” olarak nitelendirilen farklı etnik toplulukların da olması bu ülkelerde nüfusun ve özellikle etnik kökene göre nüfusun ne kadar önemli bir mesele olduğunu ortaya koymaktadır. Bazı Balkan ülkelerinde azınlık olarak yaşayanlar baskı ortamı nedeniyle etnik kimliklerini özgürce ifade edemeyeceklerinden endişelenirken, Balkan ülkelerindeki azınlıklar genel olarak nüfus sayımı sonuçlarının tümüne yönetimin siyasi amaçlı hilesi gözüyle bakmakta ve sunulan resmi rakamlara güvenmemektedir. Eurostat’ın kuralları gereğince, bir şahsın sayılabilmesi için ülkesinde fiili olarak bulunuyor olması gerekiyor. Oysa Balkan ülkelerindeki azınlıkların belirli kesimleri, daha iyi ekonomik koşullara ulaşma ümidiyle yurtdışında yaşamaktadır. Örneğin Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının (UNDP) bir çalışmasında günümüzde yaklaşık 400 bin Kosovalı’nın daha iyi bir ekonomik gelecek ümidiyle yurtdışında yaşadığı tahmin edilmektedir. Nüfus sayımı Arnavutluk’ta da siyasi hassasiyeti yüksek olan bir konudur. Etnik kimlik beyan usulüyle resmi kayıtlara geçeceği için, Arnavutluk’taki bazı çevreler Arnavutluk’un güneyindeki Yunan azınlığının sayısının olduğundan fazla çıkabileceği endişesini taşımaktadır. Nüfus sayımına ilişkin Arnavutlardaki esas endişe Yunanistan’da daha kolay barınmak ve bu ülkede özlük haklarına kavuşmak için bazı Arnavut asıllıların da kendini Yunan olarak yazdırabileceğidir. Arnavutluk Adalet Yüksek Konseyi Başkan Yardımcısı Kreshnik Spahiu’ya göre, Şubat 2011’de kayıtlarda Arnavut olarak gözüken 3.800 vatandaş etnik kimliğini Yunan olarak değiştirmiştir. Arnavutluk’taki Yunan azınlığının temsilcileri ise yaşananların etnik kimlik değiştirmekle ilgili olmadığını daha önce baskılar yüzünden kendini Arnavut olarak yazdıran Yunan asıllıların esas kimliklerini geri aldıklarını savunmaktadır. Nüfus konusunda dikkati çeken diğer bir Balkan ülkesi ise Sırbistan’dır. Kendini bir bölgesel lider olarak algılayan Sırbistan bölgede düşünüldüğünden daha fazla Sırp’ın yaşadığını göstermeye çalışmaktadır. Sırbistan yetkililerinin tahminlerine göre Sırbistan dışındaki bölge ülkelerinde 2,1 milyon civarında Sırp yaşamaktadır. Hırvatistan’da sürekli ikamet eden Sırpların toplam nüfusa oranı % 2,5 ile % 3,5 arasında değiştiği tahmin edilmektedir. Osmanlı sonrası dönemde Balkanlarda yerleşik kalan Müslüman halk uzun dönem boyunca sistematik mezalime maruz kalmıştır. Justin Mc Carthy’nin verilerine göre Balkan Savaşları öncesinde Arnavutluk hariç Osmanlı’nın Avrupa’daki bölümlerinden alınan topraklarda, 2.315.293 Müslüman yaşamaktaydı. Balkan Savaşları 32 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 sonrasında bu rakam % 62 oranında eksilerek 870.114’e indi. Bu süreçte 632.408 Müslüman öldü, 812.771’i ise Anadolu’ya göç etti. Osmanlı sonrası dönemde Balkanlardaki Müslümanlar zor dönemler yaşadı. Müslümanlara yönelik izlenen bu tür politikalar Balkanların etnik ve dini haritasını kökten değiştirdi. Resmi rakamlara göre günümüzde Balkanlardaki Müslümanların toplam sayısı yaklaşık 8 milyon 250 bin civarındadır. Bu rakam bölgenin toplam nüfusunun% 12’sine karşılık gelmekte, oysa Osmanlı nüfusuna ilişkin kapsamlı bir çalışma yapan Kemal Karpat’a göre 19. yüzyılın ikinci yarısında Müslümanların Balkanlardaki nüfusa oranı % 43’lere varmıştı. Bu fark başlı başına, Balkanlardaki Türk ve Müslüman varlığının yok edilişinin incelenmesini gerektirmektedir. 59 Ekonomi Şiddetli çatışma ve savaşların yaşandığı Balkanlarda savaş sonrası ekonomik mesele gelişme ya da değişim değil yeniden yapılanma olmuştur. Altyapı, pazar ağları, yönetim, kurumsal çevre, sivil toplum ve yeni yatırımlar Bosna Hersek, Arnavutluk, Hırvatistan ve eski Yugosalavya Federal Cumhuriyeti’nin (Sırbistan, Karadağ, Kosava) yeniden yapılandırılmasının temel unsurları olmuşlardır. Günümüzde Avrupa Birliği ailesinin bir parçası olmak isteyen Balkan ülkelerinin ekonomik yapılarını tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin Avrupa Birliği ülkeleri ile karşılaştırdığımızda çok daha iyi anlayabiliriz. İlgili istatistikleri incelediğimizde tüm sektörlere ait dağılımların Avrupa ülkelerinden farklı olduğu görülecektir. Örneğin tarım sektörüne baktığımızda Balkan ülkelerinde %12 olan bu oran, Avrupa Birliği’nde ise yalnızca %2’dir. Hizmet sektörüne baktığımızda ise %65 olan Avrupa Birliği ortalamasına karşın Balkan ülkelerinde %48’ler seviyesindedir. Sanayi alanına baktığımızda Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği ortalamasından az da olsa fazla olduğunu görmekteyiz. Avrupa Birliği ülkeleri ortalaması %24 iken, Balkan ülkelerinde sanayi oranı %29’dur.60 Her ne kadar 59 Türbedar, Erhan, Balkanlarda Nüfus Sayımları ve Kimlik Tartışması, TEPAV Değerlendirme Notu, 2011. 60 ArandjelovićZoran, MaranovićVladislav, DjordjevićDejan, The Change of Economic Structure of Balkan Countries As A Condition For Integration In European Union, Regional Disparities In Enlarged EU, 2007. 33 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 sanayi gelişmişliğin bir sembolü olarak görülse de Balkanların AB ülkelerinden daha gelişmiş olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu durum daha çok gerek enerji, hammadde, işçi, vergi vb. gibi çeşitli maliyetlerin AB ülkelerinde fazla olması gerekse çevre ile ilgili yaptırımların daha etkin bir şekilde uygulanması dolayısı ile sanayi yatırımlarının Balkan ülkelerinin de içinde yer aldığı az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere doğru kaymasından kaynaklanmaktadır. Balkan ülkeleri birincil enerji kaynaklarına, özellikle petrol ve gaz ithalatına yüksek oranda ihtiyaç duymaktadır. Bulgaristan, Makedonya, Karadağ, Romanya ve Sırbistan düşük kalite linyit üretmektedir. Sadece Hırvatistan ve Romanya’da petrol üretimi olmakla birlikte, bu ülkelerde üretilen petrol ihtiyacı karşılamada yetersizdir. Bulgaristan ve Romanya’nın nükleer enerji santralleri vardır. Sadece Bulgaristan, Makedonya, Karadağ ve Sırbistan enerji üretiminde gaz kullanmaktadır. Balkan ülkelerinde yaşanan savaş ve çatışmalar enerji tesislerinin zarar görmesine yol açmış ve enerji verimliliği de düşük olduğundan bu ülkeler enerji problemleri ile karşı karşıya kalmaktadırlar.61 Ekonominin ve sanayinin temel taşları niteliğindeki madenler açısından Balkanların zengin olduğunu söyleyebiliriz. Balkan ve Rodop Dağları’nda bol maden bulunması sayesinde Bulgaristan Avrupa’nın başlıca kurşun, molibden, bakır ve çinko üreticileri arasındadır. Üçüncü zamanda sular altında kalmış havzalarda taşkömürü ve linyit çıkarılır ve Bulgaristan’ın taşkömürü ve linyit üretimi kendi gereksinimlerini karşılamaktadır. Ayrıca Dolni Dıbnik ve Gigen’de petrol çıkarılmakta ancak ülke için yeterli değildir.62 Hırvatistan yer altı kaynakları bakımından zengindir. Çıkartılan önemli madenler boksit, petrol, maden kömürü ve cıvadır. Sanayi oldukça gelişmiştir. En önemli sanayi kolları demir-çelik, alüminyum, çimento, dokuma, gıda, kimya ve gemi yapımıdır. 63 Kosova’nın tarih boyunca önem taşımasının nedenlerinden biri coğrafyaya, daha doğrusu jeolojiye dayanır, özellikle de bölgenin doğu yarısı için 61 Zinenko, Background and Concept Paper For..., 2009 62 Güney, Emrullah, Türkiye’nin Komşuları, Ülkeler Coğrafyası-Jeopolitik, Çantay Kitabevi, İstanbul, 2003, s.315 63 Güner, İbrahim, Ertürk Mustafa, Kıtalar ve Ülkeler Coğrafyası, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2006, s.47-49 34 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 geçerlidir. Burası bütün Güneydoğu Avrupa’nın mineral bakımından en zengin bölgesidir. 1920’lerde Britanya şirketinin işlettiği Trepça madeni64 savaştan sonra Avrupa’nın en büyük kurşun ve çinko kaynağı durumuna gelmiştir. 1960’larda yapılan tahmini hesaplara göre bu bölgedeki maden alanları Yugoslavya’da bulunan tüm madenlerin rezervlerinin %56 kısmını oluştururken, nikelin de tamamı bu bölgeden karşılanıyordu. Ayrıca ülkenin magnezit üretiminin yarısı burada gerçekleşmekteydi ve Yugoslavya, dünyanın üçüncü büyük magnezit üreticisi idi. Batı Kosova’daki boksit ve krom çökelleri de önem taşımakla birlikte büyük kömür madenlerinin de yer alması Kosova’yı tarih boyunca hedef bölge haline getirmiştir.65 Sektörel olarak baktığımızda madencilik Bulgaristan ve Arnavutluk’ta yaygındır; Sırbistan, Bulgaristan, Makedonya ve Bosna Hersek’te sanayi gelişmiştir. Yunanistan, Arnavutluk, Sırbistan ve Karadağ’da tarım yaygın iken hidroelektirik enerjisi Arnavutluk, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan ve Karadağ’da oldukça önemlidir. Komünist dönemin sona ermesi ve Yugoslavya’daki savaşa bağlı olarak Balkan ülkelerinde madencilik, sanayi ve tarım faaliyetlerinde büyük gerileme yaşanmıştır. Balkan ülkeleri arasında madencilik gayri safi milli hasıla içindeki %20 payı ile en düşük olan ülke Yunanistan’dır. Diğer Balkan ülkelerinde ise bu yüzde %38 (Sırbistan ve Karadağ) ile %25 (Bosna-Hersek) arasında değişmektedir. Hırvatistan ve Bulgaristan’ın su kaynaklarının yarısı sanayide kullanılmaktadır. Son 20 yıldır başta Yunanistan olmak üzere ovalarda tarımsal faaliyetler artmaktadır. Ülkelere baktığımızda tarım sektörünün en yüksek orana sahip olduğu ülke Arnavutluk (%55) olup, bu ülkeyi Sırbistan ve Karadağ (%25) takip etmektedir. Diğer Balkan ülkelerinde bu oran %10 ile %17 arasında değişmektedir. Tarımsal su kullanımının en yüksek olduğu ülkeler ise Yunanistan (%89), Makedonya (%80) ve Arnavutluk’tur (%72). Diğer ekonomik faaliyetlere baktığımızda dağlık alanlarda ormancılık, göllerde ve lagünlerde balıkçılık, ekoturizm ve kültürel turizm gibi çeşitli ekonomik faaliyetler göze çarpmaktadır. Balıkçılık için en önemi göller İşkodra, Trichonis, Ohrid, Kerkini ve Prespa gölleridir. Çevre korumasının olduğu alanlarda temel ekonomik faaliyet tarımdır 64 Priştine’nin 48 km kuzeyindeki Mitrovica yakınlarında 65 Malcom, Kosova, BalkanlarıAnlamak..., 1999 35 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 ve bu alanlar rekreasyon ve ekoturizm açısından giderek daha fazla önem kazanmaktadır.66 Ulaşım Balkanlar jeopolitik ve jeostratejik önemde üç ana eksen üzerinde işleyen bir yol sistemine sahiptir. Birincisi kuzeydoğu istikametinden Balkanlara girerek Dinyester, Prut ve Tuna nehirlerini aşarak doğuya doğru uzanan yoldur. İkincisi; Balkanların orta kısmından Tuna Nehri’ni izleyerek Belgrad üzerinden Batı Avrupa’ya uzanan yoldur. Bu yol aynı zamanda Vardar Vadisi’ni izleyerek Selanik’e, diğer yandan Balkan geçidini aşarak Meriç Vadisi üzerinden Edirne’ye bağlanır. Üçüncü güzergah ise kabaca kuzeybatı-güneydoğu doğrultusundan uzanan yoldur. Binlerce yıl Balkanların yol güzergahı değişmemiştir.67 Balkanlar dağlık bir bölge olmasına rağmen, burada dağlar her yöne geçiş imkanı veren vadilerden daha az belirleyici olmuştur. Bütün seyyah ve fatihlerin varış noktası olan İstanbul’dan bakıldığında, Balkanlardaki yollar üç kola ayrılır. Rusya’dan gelen sağ kol, Viyana’dan gelen orta kol ve antik Roma’nın via Egnatia’sını izleyen sol kol. Sağdan gelen yol, dağlardan çok nehirlerle kesilir. Kiev’den başlayan bu yol önce eski bir Osmanlı sınır karakolu olan Kamanetz’te Dinyester’i sonra Çernovsti’de ve bir kez de Yaş’da Prut’u, en sonunda da Tulça’da Tuna’yı aşar. Daha sonra Edirne ve İstanbul’a ulaşmak için Dobruca’yı geçmek ve Balkanların doğusunu aşmak gerekir. Osmanlılar zamanında imparatorluk yolu denilen orta yol, Viyana ile Belgrad arasında Tuna boyunu izler. Bu yol o zamanlar çoğunlukla nehirden gemilerle alınırdı. Sonradan demiryolu ile takviye edilen ve Batı Avrupa’yı Zagrep ve Sava Vadisi üzerinden Belgrad’a bağlayan karayolu bölgenin AvusturyaMacaristan tarafından ele geçirmesinden sonra açıldı. Yine de yolun Belgrad’dan sonraki bölümü Osmanlılardan bu yana fazla değişmedi. Otoyol ve demiryolu Morova Vadisi boyunca Niş’e kadar eski yolu izler, burada ikiye ayrılır ve yollardan birisi yukarı Morava ve Vardar vadilerinden Selanik’e bağlanırken, Nişeva Vadisi’ni izleyerek Sofya Ovası’na inen yol Balkan geçidini aşarak Meriç vadisi üzerinden Edirne’ye varır. Soldan gelen yol en zor olanıdır, çünkü kıyıya paralel olarak uzanan ve 66 Skoulikidis, Nikolas; The Environmental State Of Rivers In The Balkans-A Review Within The DPSIR Framework, Science of the Total Environment 407, 2009. 67 Selver, Balkanlara Stratejik Yaklaşım…, s.22 36 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 birçok vadi tarafından kesilen Dinar Alplerini aşması gerekir. Bu yüzden yolun geçit veren vadilerinden geçen birkaç kolu vardır. En kuzeydeki yol, Neretva vadisini izleyerek Mostar ve Saraybosna üzerinden ünlü Yeni Pazar koridoruna oradan da Kosova ve Üsküp ovalarına kavuşur. Bugün bu koridoru kuzey-doğudan dolaşan İbar “çevreyolu”d aha kullanışlı olduğundan terk edilmiştir. İkinci yol İşkodra’da Drina vadisine kavuşur ve Prizren üzerinden Üsküp’e bağlanır. Üçüncü yol ise antik “via Egnatia” olup, Draç’tan başlar, Shkumbin vadisini izleyerek Ohri’ye varır, sonra Bitola üzerinden Selanik’e gelir ve kıyıyı izleyerek Meriç’e oradan da Trakya Ovası’nı aşarak İstanbul’a ulaşır.68 Sonuç Balkanlar siyasi, kültürel ve coğrafi olarak çok çeşitliliğin dünyada ender görüldüğü bölgelerden biridir. Bu çok çeşitlilik güçlü devletlerin Balkan coğrafyasına hâkim olduğu zaman bir kazanç haline gelirken, günümüzde olduğu gibi çok sayıda zayıf devletin var olma çabaları içerisinde zafiyet haline dönüşmektedir. Balkanlardaki hem doğal hem beşeri çeşitliliğin birbirinden ayrılması söz konusu olamayacağına göre farklı ülke sınırları içerisinde olsa da bu çeşitliliğin sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi öncelikle bölgenin geleceği açısından sonrasında ise dünyadaki hem ekonomik hem de siyasi dengeler açısından son derece önemlidir. Bu noktada küresel ölçekte etkili olan ülke ve kurumların Balkanlardaki hassas dengeler üzerine kurulmaya çalışılan düzeni daha fazla demokrasi ve daha fazla barış ekseninde teşvik etmesi gerekmektedir. Bu da bu ülke ve kurumların öncelikle kendi çıkarlarını gözetme prensiplerinden daha üstün siyasi ve ekonomik bakış açısı ile olaylara ve sorunlara yaklaşmasını zorunlu kılmaktadır. Aksi takdirde Balkan ülkelerinin dolayısı ile Balkan coğrafyasının içinde bulunduğu kısır siyasi ve ekonomik döngüden kurtulması mümkün değildir. Her ne kadar Avrupa Birliği bu konuda Balkan ülkeleri için bir umut olsa da Avrupa Birliği ülkelerinin yaşadığı siyasi ve ekonomik sıkıntılar Balkan coğrafyasının yine kararsız ve bunalımlı bir döneme girebileceğinin göstergesi olabilir. Türkiye de yakın kara havzası olan Balkanları hem jeopolitik önemi hem de sıkı kültürel bağları dolayısı ile yakından 68 Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar…, s.46-48 37 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 takip etmeli, Balkanlarda meydana gelen ya da gelebilecek olayların izleyici olarak kıyısında değil önemli bir aktör olarak içinde yer almalıdır. KAYNAKÇA Akman Halil, Paylaşılamayan Balkanlar, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2006. ArandjelovićZoran, MaranovićVladislav, DjordjevićDejan, The Change of Economic Structure of Balkan Countries As A Condition For Integration In European Union, Regional Disparities In Enlarged EU, 2007. Avar Banu, Hüzün Toprağı Balkanlar’dan Geleceğin Gücü Avrasya’ya Sınırlar Arasında, Doğan Kitap, İstanbul, 2006. BozidarJezernik, Vahşi Avrupa, Batı’da Balkan İmajı, Küre Yayınları İstanbul, 2004. Britannica Ansiklopedisi, http://www.britannica.com/EBchecked/topic/50325/Balkans Son erişim tarihi: 18.09.2011. Davutoğlu Ahmet, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul, 2010. Dutu Alexandra, National and Regional Identity in Southeast Europe, Balkans A Mirror of the New International Order, ErenYayıncılık, 1995. Güner İbrahim, Ertürk Mustafa, Kıtalar ve Ülkeler Coğrafyası, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2006. Güney Emrullah, Türkiye’nin Komşuları, Ülkeler Coğrafyası-Jeopolitik, Çantay Kitabevi, İstanbul, 2003. HöpkenWolfang, Political Culture in Balkan States During The Interwar Period, Balkans A Mirror of the New International Order, ErenYayıncılık, İstanbul, 1995. ICDPR, 2010 International Commission for the Protection of the Danube River, Working for the Danube River and its People, http://www.icpdr.org/icpdrpages/home.htm, Son erişimtarihi: 18.09.2011 İkiel Cercis, Mekanın Yeniden İnşası, Editör Dergisi, Cilt 9-10, 2003. 38 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 İnalcık Halil, Osmanlı Döneminde Balkanlar Tarihi Üzerine Yeni Araştırmalar, Tarihte Güneydoğu Avrupa: Balkanların Dünü, Bugünü ve Sorunları, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1999. Jones Wendy, Eldridge Jon, Joao Pedro Silva, NoraSchiessler, Life and Europe’s Rivers, Protecting and Improving Our Water Resources, European Commission Environment Directorate-General, European Communities, Belgium, 2007. Malcom Noel, Kosova, BalkanlarıAnlamakİçin, Çev: ÖzdenArıkan, Sabah Kitapları, 1999. Mladenova V., Kerestedjian T., Dimitrova D., The Balkan Mountains Paleozoic Gold Deposits, Bulletin of Geological Society of Greece, Vol. XXXVI, Proceedings of the 10th International Congress, Thessaloniki, 2004. Özey, Ramazan, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde Siyasi Coğrafya, Aktif Yayınevi, İstanbul, 2010. Sander Oral; Balkan Gelişmeleri ve Türkiye (1945-1965) Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No:276, Sevinç Matbaası, Ankara, 1969. Selver Mustafa; Balkanlara Stratejik Yaklaşım ve Bosna, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2003. ShumkaSpase, NagothuUdayaSekharvd., How Far Is The Current Status Of The TransboundaryShkodra/Scadar Lake From The IrbmRequirements, Interdisciplinary Assessment Of Water Resources Management In Two Transboundary Lakes In South East Europe, Norwegian Council for Research, 2009. Skoulikidis, Nikolas; The Environmental State Of Rivers In The Balkans-A Review Within The DPSIR Framework, Science of the Total Environment 407, 2009. SundsethKertin, Natura 2000 in the Alpine Region, European Commission Environment Directorate General, European Commission, Nature and Biodiversity Unit, Luxembourg, 2009. Şahin Köksal, Türkiye ve Balkanlar, Jeopolitik Bir Analiz, 2. Uluslararası Balkanlarda Sosyal Bilimler Kongresi, Sakarya Üniversitesi Yayınları, Sakarya, 2011. 39 Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37 Şaybak Arzu, Soğuk Savaş Sonrası Türkiye’nin Balkan Ülkeleriyle İlişkilerinde Güvenlik Olgusu ve Karşılıklı Çıkarlar, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Bursa, 2006. TocknerKlement, European Catchments Under Pressure, Leibniz-Institute of Freshwater Ecology and Inland Fisheries, Slovenia, 2008. Todorova Maria, Balkanlar’ı Tahayyül Etmek (Imagining The Balkans), Çev:Dilek Şendil, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003. Tudor Valeriu, Romania And The Security Problems In The Balkans, Balkans A Mirror of the New International Order, ErenYayıncılık, 1995. Türbedar, Erhan, Balkanlarda Nüfus Sayımları ve Kimlik Tartışması, TEPAV Değerlendirme Notu, 2011. UNDP, The Danube Regional Project And The Danube River Basin Analysis, Vienna International Centre, Vienna, Austria, 2010. Watzin Mary, Lake Ohrid Management Experience and Lessons Learned, http://www.ilec.or.jp/eg/lbmi/pdf/19_Lake_Ohrid_27February2006.pdf, Son erişim tarihi: 19.09.2011 Yerasimos Stefanos, Milliyetler ve Sınırlar, Balkanlar, Kafkasya ve Orta-Doğu, İletişim Yayınları, 1999. Yiğit Ali, Türk Ülkeleri ve Türklerin Yaşadıkları Bölgelerin Coğrafyası, Elazığ, Türkiye ve Türk Dünyası İktisadi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Elazığ Şubesi Yayınları:2, Türk Dünyası Dizisi:2, 2000. Wachtel Andrew Baruch; Çev: Ali Cevat Akkoyunlu, Dünya Tarihinde Balkanlar, Doğan Kitap, İstanbul, 2009 Zinenko, Anna; Background and Concept Paper For The Dinaric Arc and Balkans Environment Outlook (DABEO): Mainstreaming the Six Priority Areas Of UNEP’s Medium-Term Strategy (MTS) 2010-2013, 2009. 40