temizlik - Pınar Eğitim Kurumları
Transkript
temizlik - Pınar Eğitim Kurumları
TEVEKKÜL SABIR ŞÜKÜR PEYGAMBER SEVGİSİ EDEP YARDIMLAŞMA HOŞGÖRÜ SORUMLULUK NAMAZ YARDIMLAŞMA HOŞGÖRÜ TEMİZLİK İLİM Tanıtım: Pınar Okulları’nda önemsediğimiz en önemli noktalardan birisidir “Değerler Eğitimi”. Her ay belirlediğimiz konularımızın çocuğumuzun bilişsel ve duygusal gelişiminde uygulamalı kavram haritalarına işlensin istiyoruz. Bu nedenle siz değerli velilerimize böyle aylık dergiler hazırlamayı uygun bulduk. Bu ayımızın konusu “YARDIMLAŞMA VE HOŞGÖRÜ”. İçerisinde yardımlaşma ve hoşgörü ile ilgili hikâyelerin, örnek olayların, fıkıh köşelerinin olduğu dergimizin sizler ve çocuklarımız arasında bir paylaşım aracı olsun ümidindeyiz. Çocuklarımıza ahlâki yönden her katkı tartışılmaz bir değerdir. Ama biz diyoruz ki; değerlerimiz uğruna yaptığımız bu çalışma “OKUMAYA DEĞER”… PINAR EĞİTİM KURUMLARI İmtiyaz Sahibi Ali BULUT Genel Müdür Ahmet Sacit BULUT Genel Müdür Yrd. Mustafa TÜRK Ankara Pınar İlkokul Müdürü Ali SERİT HAZIRLAYANLAR Ankara Pınar İlkokul Müdür Yrd. Aslı KIZILTAŞ BULAT Psikolojik Danışman ve Rehber Fatma Betül DOĞAN Sınıf Öğretmeni Münevver Ayten KÖKER Neslihan YORULMAZ Tuğba DURDU Esra KARAKUŞ Hacer ÜNAL Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Esra DİLMAN Şeyma UÇAR Serpil AKBABA DİZGİ TASARIM GÜRPINAR YAYINLARI DİZGİ-GRAFİK BİRİMİ Soru ve Önerileriniz İçin: Adres: M.Akif Ersoy Mah. Yeşilay Cad. No: 36 Telefon: (312) 332 42 00 www.pinarkoleji.com TÜM HAKLARI SAKLIDIR © PINAR EĞİTİM KURUMLARI Kalbe Yardım Hassasiyet odaklı İslam’ın güzelliği tabi ki insanların birbirine yardım etmesi hususunda da gayet açık ve motive edicidir. Dinimizin, insanlığımızın, hassas ve düşünceli bir peygamber ümmetliğimizin gereği birbirimizin yanında ve desteği oluruz. Sosyal olarak da insan birlikte yaşamayı seçer. Birlik olmak için birlerin yanyana olması gerekir düstüruyla, el ele verir, destek olur, yapamayışını hoşgörür, yalnızlığa itmez. Rabbimiz dua ederken birbirimizi unutmamamız gerektiğini vurgular. Birbirimiz için istemenin hoşgörüsünü yayar kalbimize. Cemaatin önemini sunar önümüze. Nefsimize yenilmemek için bencillikten bizi kurtarmak için birlikte ibadeti önemsemiş. Birbirimizi namaza davete, yardımlaşmaya teşvik etmiş. Soframızdaki bir gram ekmekten, yüreğimizdeki ilahi aşka kadar her şeyi birlikte yapmanın hazzını anlatmış bize. Affetmenin hafifliği, ayıp örtmenin sevabı ve en önemlisi herkesi olduğu gibi kabullenmenin şerefi insanın kalbini rahatlatır. Huzur insan kalbinin ihtiyacı olunca, kalp her şeyi paylaşmak istiyor. Ramazan ayında iftarlarda buluşmak, fitre verip Ramazan sofralarına yardım edip hazza ulaşmak, komşusu aç iken tok olmamak gibi dinimizin ince ve muazzam düsturu ile paylaşmak ve yapılan zulme imtihan olgusuyla sabretmek, tevekkül etmek dinimizin insanı insan yapan güzelliklerini nasıl da güzelce ayarladığının göstergesidir. Fikren, bedenen yardımın güzelliği, hoşgörünün büyük huzuru ile yaşayacağımız ve en önemlisi çocuklarımıza bu güzel-hassas özellikleri vereceğimiz yıllarımız, birlikte yürüyeceğimiz yollarımız olsun inşallah… Paylaşalım, yardımlaşalım, affedelim, hoşgörelim. Kalbimize yardım edelim. Pınar Eğitim Kurumları 1 Yardımlaşma ve Hoşgörü Affetmek, hoşgörüp, tevazu göstermek Mevlânâ’ya anlatıp yaşatması için bahşedilmiş. Herkesi kucaklayan camiler gibi, nasıl yaşadığımızın önemini kaybettiği mezarlıklar gibi insanın yüreğine herkesi sevgiyle kabullenmenin yüceliğini insanın yaşaması büyük bir haz olsa gerek. Ayet ve Hadisler 2 Pınar Eğitim Kurumları YARDIMLAŞMA ve HOŞGÖRÜ Pınarlı Çocuklardan Şiirler Pınar Eğitim Kurumları 3 Hikaye Halil Bey arabasına atlamış evine doğru yol alıyordu. Bir yandan ramazan ayı son orucunun ağırlığı, bir yandan bayram telâşı, bir yandan da arefe günü olmasına rağmen tatil edilmeyen işin bitmez çilesi kendisini bir hayli yormuştu. Şimdi tek düşüncesi vardı; Bayram dolayısıyla aldığı hediyeleri evine ulaştırmak, dört gözle yolunu bekleyen çocuklarını sevindirmek… İftar yaklaştığı için yollar kalabalık, trafik sıkışıktı. Halil Bey günün yoğun geçmesinden dolayı diğer günlere kıyasla daha fazla acıkmıştı. Bu açlık kendisinde halsizlik oluşmasına, başının dönmesine sebep oluyordu: “Bir kaza olmadan, sağ salim eve ulaşırım inşallah!” diye dua ediyordu. İşte bu anda anîden yanan kırmızı ışığı görünce geçip geçmemekte kararsız kaldı. Önündeki araba durunca oda firene bastı, ama biraz geç kalmıştı. Tekerlekleri kayan araba öndeki araca hafifçe çarptı. Halil Bey önemli bir kaza olmadığı için şükür ediyordu ki gözlerine inanamadı; Çarptığı aracın iri yarı şoförü hızla kapıyı açmış, elinde koca bir bezbol sopasıyla öfkeli öfkeli kendisine doğru geliyordu. “Gelişinden belli, kesin dövecek” diye düşündü. Karşılık mı verseydi acaba? “Hayır! Bu hiçbir işe yaramaz” dedi kendi kendine, “Adam dev gibi, elimi kaldırmaya fırsat vermeden beni mahveder” diyordu. Ne yapmalıydı Allah’ım! İşte adam iyice yaklaşmıştı. Belki de az sonra kendini kaybedecek, gözlerini hastanede açacaktı. Adam varmıştı işte kapıya. Sağ eliyle sopayı sıkıyor sol eliyle de kapıyı açıyordu. Hemen adamı yatıştıracak bir şeyler söylemeliydi. Halil Bey, daha adam kapıyı açar açmaz, ağzını açmasına bile fırsat vermeden, zoraki tebessümle sağ elini ona doğru uzatıp; “bayramınız mübarek olsun” dedi, “size bir şey olmadı inşallah?” dedi. Adam kendisine uzanan bu dost eli karşısında kısa bir şok geçirdi. Az önce avına saldırmak için bekleyen aslanın hırçın bakışlarını andıran bu gözlerde şimdi mahcubiyet okunuyordu. Halil Bey adamın sopayı saklamaya çalıştığını fark etti. Hala korkudan titreyen ellerini onun omzuna koyup; “size bir şey olmadıysa endişelenmeye gerek yok. Cana gelecek olan mala gelsin. Öyle değil mi?” dedi. Adam söyleyecek söz bulamıyordu. Ağzından dökülen iki üç cümleyle ancak şunları diyebildi: “Sizin de bayramınız mübarek olsun efendim. Bizde de, arabalarımızda da önemli bir hasar yok. Hadi! İftara geç kalmayalım. Size uğurlar olsun…” 4 Pınar Eğitim Kurumları YARDIMLAŞMA ve HOŞGÖRÜ Bir Güney Amerika ülkesinde yakın zamanlarda çok şiddetli bir yer sarsıntısı olmuştu. İnsanlar evsiz kalmış, zaten fakir olan halk sarsıntı sonrasında açlıkla yüz yüze gelmişti. Eldeki olanaklarla insanlara ekmek ve meyve dağıtılmaya başlandı. Dağıtım yerlerinde uzun kuyruklar oluşuyor, verilen yiyecekler yetmiyordu. Yine böyle bir kuyruğun sonlarında, alacağı iki lokma yiyecek için saatlerdir beklemekteydi Purya. Yorulmuştu, çok yorulmuştu ama açlığını bastırmak ümidiyle sıranın kendisine gelmesini bekliyordu. Sonunda yiyecek sepetlerinin bulunduğu yere ulaşmasına az kaldı. Artık sabırsızlanıyordu. Ve Purya, midesi ziller çalarken, sepetlerin önünde buldu kendini. Dağıtımı yapan adam elini sepetlerin birine soktu ve çıkardığı tek bir muzu ona uzattı. Başka hiçbir şey kalmamış, yiyecekler tükenmişti! İki gündür aç olan kızcağız muzu alarak bir iki adım attı. O muzla kendisine bir ziyafet hazırlıyordu ki birden gözü az ilerde duran ve sabit bakışlarını elindeki muza dikmiş iki oğlan çocuğuna takıldı. Onların da kendisi gibi aç oldukları her hallerinden belliydi. Sarsıldı birden Purya seçimini yapmıştı. Çocuklara doğru ilerledi; hiç düşünmeden muzu soydu; kabuğunu sıkı sıkı tutarak muzu ikiye böldü ve çocuklara uzattı. Çocuklar yarımşar muzu büyük bir iştahla yerlerken, yüzlerindeki parıltı görülmeye değerdi. Purya da kabuğun içini yalayıp kemiriyor, paylaşmanın verdiği sevinçle açlığını gideriyordu. Öykü ile ilgili sorular: 1. Öyküdeki ülkede insanların başına ne gelmişti? Örnek Olay 2. Purya sırada niye bekliyordu ve ne hissediyordu? 3. Purya muzu alınca ne yapmayı düşünüyordu? Neden? 4. Muzu alınca ne yaptı? Sizin de Purya gibi açken paylaştığınız bir yiyecek oldu mu? Pınar Eğitim Kurumları 5 YARDIMLAŞMA OSMANLI’DA “SADAKA TAŞI” Osmanlıda derdini kimseye anlatamayan fakirler ihtiyacı olduğunda gecenin geç saatlerinde sadaka taşının yanına para almaya gelirlermiş. Parayı aldıktan sonra kalanını kendisi gibi ihtiyacı olanları düşünme terbiyesi ile bırakır ve sadakayı bırakana kalbinden duasını edip dönermiş. Büyük ve asil ecdadımız, asaleti, fazileti ve hassasiyeti en güzel şekilde çözüme ulaştırmış sadaka taşlarıyla. Genellikle 2 metre boyunda, silindir şeklinde olan bu taşlar şehir ve kasablarda cami, çeşme yanı, hastane gibi işlek yerlerde olabildiği gibi sadakayı alanın da verenin de kimsenin görmeyeceği tenha yerlerde konulmuştur. Bu bakımdan sadaka taşlarına asalet ve merhametin simgesi olarak da bakılırmış. Bunları Biliyor musunuz? İTALYA’DA “ASKIDA KAHVE” Napoli’nin kenar semtlerinde bir kafede kahvesini içen bir kişi, eğer durumu müsaitse iki kahve biri askıda diyor ve 2. olarak söylediği kahveyi, garson hemen not alıp, tabloya askıda 1 kahve olarak yazıyor. Veya iki arkadaş kahve içmeye gittiniz, 3 kahve biri askıya dedi. O zaman garson askıya 1 kahve daha ilave ediyor. Ve kahve alacak parası olmayan kişiler veya evsizler, askıdan bir kahve diyerek, kahvelerini içiyorlar ve para vermiyorlar. Böylece ne yardım eden ne de yardımı kabul eden birbirini tanıyor. Yardım eden kime yardım ettiğini bilmeden mutlu, yardımı kabul eden de rencide olmadığı için mutlu. Ne kadar güzel bir uygulama değil mi? TÜRKİYE’DE “ASKIDA EKMEK” Ülkemizde de “Askıda Kahve”ye benzer uygulama ekmekte var. Toplum Gönüllüleri Vakfına üye üniversiteli gençlerin Manisa da başlattıkları tüm yurtta yayılan son olarak İstanbul Sarıyerde 8 fırında uygulama alanı bulan sosyal sorumluluk bilinci taşıyan bir nevi imece. Mesela ekmek almaya gittiğinizde iki ekmek alıyorsunuz beş ekmek parası veriyorsunuz üç ekmek askıda diyorsunuz. Üç ekmek beyaz tahtaya yazılıyor. Daha sonra ihtiyacı olan birileri gelip askıdan ekmek dediğinde kimsin necisin demeden ihtiyacı olana ekmek veriliyor. Siz de böylece ufak da olsa ihtiyacı olan birilerinin sofrasına katkıda bulunmuş oluyorsunuz. 6 Pınar Eğitim Kurumları YARDIMLAŞMA ve HOŞGÖRÜ HOŞGÖRÜ TİMSALİ “MEVLÂN” Günümüze kadar pek çok âlim ve fikir adamları yaşamış, eserleriyle adeta ölümsüz- leşmişlerdir. Bu insanlardan en önemlisi ve sesini günümüze kadar en iyi duyurabileni de Mevlânâ Celaleddini Rumi´dir. Mevlânâ’nın günümüzce çok sevilmesinin nedenlerinden biri insanları ayırmadan sevmesi, tüm insanları bir bütün olarak kucaklamasıdır. Mevlânâ, farklı dinlere, milliyetlere sahip olsalar da, insanların bir olduğunu ve insanın her şeyin üstünde bir değeri olduğunu söylemiştir. O, sadece sözleriyle değil, bize aktarılan pek çok örneğe göre yaşamıyla da bunu göstermiştir. Kimi zaman davranışları kızgınlık uyandırsa da, ne pahasına olursa olsun, ne cahili okumuştan, ne halktan insanı hükümdardan daha az insan saymıştır. İnsanların davranışlarına her zaman hoşgörüyle yaklaşmış, yaratılanların en üstünü olan insanı incitmekten, onun kalbini kırmaktan kaçınmıştır. Mevlânâ’nın insanlığa en büyük mesajı belki de bilginin ötesinde var olanı, bilginin açıklayamadığı şeyi, yani gönül dünyasının önemini vurgulamasıdır. Ona göre gönül Allah’ın konağıdır. Gönlünü, yani Allah’ın konağını, sağlıklı muhafaza edemeyenlerin bilgilerinin kendilerini daha mutsuz etmekten başka bir işe yaramayacağını dile getirir; ruhun köşkü olan canı, yani teni Allah için bir enstrüman olarak görmek gerektiğini vurgular. Eğer beden Allah’ı ve onun yüceliğini terennüm (ifade) edemiyorsa en önemli işlevinden yoksundur. Hümanizm, insan sevgisiyle bir tutuluyorsa da, bu sevgi koşullu bir sevgi olarak anlaşılmalıdır. Hümanist, insanı değil Pınar Eğitim Kurumları 7 Bunları Biliyor musunuz? de, kendince tanımladığı insanı sever. İnsanda bir öz varsayar, o özü gerçekleştirdiği ölçüde sever insanı. Mevlânâ ise insanı her koşulda, her hâliyle sever. Mevlânâ’yı diğerlerinden ayırıp, başkalaştıran da bu koşulsuz insan sevgisidir. Yaratılışın sürekli olduğunu kabul eden Mevlânâ, evrenin yıprandığına değil, devamlı olarak yenilendiğine, iyiye ve güzele doğru gittiğine inanır. Bu yüzden de yeniliğe âşıktır. Hatta o eski düşüncelerden ve eskiye saplanıp kalmış olanlardan ürker. Bu görüşünü şu sözleriyle anlatır: “Her gün bir yere konup göçmek, akar su gibi bulanmamak, donmaktan kurtulmak ne hoştur. Dün de geçti, düne ait söz de dün gibi geçip gitti, bugün yeni bir söz söylemek lazım”. Mevlânâ, insanları ahlâken eğitirken bazı gerçeklerin farkındadır. O bir insanda yüzde yüz iyilik aramanın imkânsız olduğu düşüncesindedir. Bu konuda şöyle der: “Birisinde yüzlerce faziletle beraber bir de hata bulunsa o hata, bir bitkinin sapı oranındadır. Terazide ikisini de beraber tartarlar. Çünkü bitki ve sap beden ve can gibi bağdaşmıştır.” Her şeyin iyiye ve kemâle (olgunluğa) doğru gittiğine inanan Mevlânâ, kötülüğün insandaki noksanlıklardan meydana geldiğini söyler. Bu noksanlıklar ise hoşgörü, iyi tutum ve davranışlarla tamamlanmalıdır. Ancak Mevlânâ, bu hoşgörünün sınırlarını şu sözüyle çizer: “Hırsızlara ve topluma zarar verenlere acımak, zayıfları kırıp geçirmektir...” Fıkıh Köşesi İslam dininde ahlâkî prensipler önemli bir yer tutmaktadır. Bu ahlâkî ilkeler arasında da hoşgörü ve yardımlaşmanın ayrı bir yeri vardır. Hz. Peygamber(Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)in getirdiği dine “İslâm” isminin verilmesi, diğer anlamların yanı sıra bu dinin müsamaha ve hoşgörü dini olduğunu göstermektedir. Hoşgörünün ancak üstün bir ahlaka sahip kimselere ait yüce bir fazilet olduğu bir gerçektir. Hoşgörülü davranışın aşırısı olduğu gibi, yokluğu da zararlı sonuçlar doğurur. Allah’ın emrine saygı ve yaratıklara merhamet, yaratılanı yaratandan ötürü hoş görmek İslâm’ın esaslarından birisidir. Hz. Peygamber tüm münasebetlerinde akılcı ve ölçülü olmayı, düşmanlık yerine dostluk ve sevgi bağlarının kurulmasını, öfke, hiddet, intikam veya öç alma yerine hilmi (huy, tabiat yumuşaklığı), kötülük yerine ihsanı ön plana çıkarmıştır. Köklü geçmişimiz, şanlı tarihimiz de her daim hoşgörü ve yardımlaşmayı ilke edinmiş, vatanımıza sığınan, yurdumuzda mesken tutan herkese hoşgörülü olmuş ve bazen de savaşlar neticesinde elde edilen topraklara yerleştikten sonra oranın vatandaşlarına aynı hoşgörüsünü devam ettirmiş, bu vesile ile de yüz binlerce kişinin islam dini le müşerref olmasına vesile olmuştur. Biz bunu Efendimiz sallalahu aleyhi vesselemin hayatında da görüyoruz. Aynı zamanda ondan öğrenmiş bulunuyoruz. Çünkü Efendimiz her daim hoşgörüyü tavsiye etmişti. Bunun örnekleri çoktur. Mesela; Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) Medine’ye hicret etmesinden memnun olmayan Yahudiler’e karşı hoşgörülü olmuş, Müslümanlar’ın, Yahudiler tarafından kesilen hayvanları yemelerine ve iffetli kadınlarıyla evlenmelerine izin vermiştir. Yahudiler’i İslâm dinine ısındırmak için önünden geçen Yahudi cenazesine saygı gösterip, ayağa kalkmış ve bunu arkadaşlarına da önermiştir. O’nun bu hoşgörüsü sayesinde Esîd b. Sa’ye, Abdullah b. Selâm, Esed b. Ubeyd, Sa’lebe b. Sa’ye, Meymûn b. Yâmin gibi Yahudiler Müslüman olmuştur. Aynı zamanda Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem), Medine’ye hicret ettikten sonra ensar ve muhaciri kardeş ilan etmiş, Medineli müslümanlar, yani ensar ellerinde ne varsa; hayvanları, evleri, yiyecek, içecek ve giyeceklerini muhacir ile severek paylaşmış, güzel bir hoşgörü ve yardımlaşma örneği göstermişlerdir. Çünkü başkalarının yardımına koşmak, Allah’ın inâyetine sunulmuş en beliğ bir davetiyedir. Hoşgörülü olmanın şartları şunlardır: 1. Nefis muhasebesi yapmak: “Kendinizi beğenip temize çıkarmayın.” (Necm, 32) 2. İnsanların kusurlarını örtmek: Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle buyurur:”Kim bu dünyada bir kulun ayıbını örterse Allah da onun ayıbını kıyamette örter.” (Müslim, Birr, 12; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 145) 3. Öfkeyi yenmek: “O takva sahipleridir ki, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah güzel davranışta bulunanları affeder.” (Al-i İmran, 134) “Güçlü, kimse güreşte rakibini yenen değildir. Asıl güçlü öfke anında kendine hakim olandır.” (Buhârî, Edeb, 76; Müslim, Birr, 107, 108) 4. Affedici olmak: “(Ey Nebi!) Af yolunu tut, iyiliği emret, cahillere aldırış etme.” (A´raf, 199) 5. Beddua edici olmamak: Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: “Ben lanet edici olarak gönderilmedim. Rahmet olarak gönderildim.” (Müslüm, Birr, 87) 6. Sû-i zan etmemek: “Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.” (Hucurat, 12) 8 Pınar Eğitim Kurumları YARDIMLAŞMA ve HOŞGÖRÜ 7. Kibir ve gururdan sakınmak: “İnsanlara yanağını bükme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah kendini beğenip övünen kimseyi sevmez.” (Lokman, 18) Hz. Peygamber bu konuda şöyle buyurur: “Müslüman kardeşini hor görmesi kişiye kötülük olarak yeter.” (Müslim, Birr, 32) 8. İnsanlarla alay etmemek: “Ey iman edenler! Sizden bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki kendilerinden daha iyidirler.” (Hucurat, 11) 9. Sabırlı olmak: Kur’ân-ı Kerim’de yetmişten fazla âyette sabırdan bahsedilir. “Sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 46) Hz. Peygamber de: “Hiç kimseye sabırdan daha geniş ve daha hayırlı bir bağışta bulunulmamıştır.” buyurmuştur. (Buhârî, Zekat, 50) Tespitlerimize göre Hz. Peygamberin hoşgörü göstermediği hususlar da vardı. Örneğin: 1. Hz. Peygamber İslâm tebliğini engelleyenlere, İslâm devletine açıktan düşmanlık yapanlara mâni olmuş, İslâm dinine açıktan düşmanlıklarını şiirleriyle söyleyen ve müşrikleri Müslümanlar’a karşı kışkırtanlara hoşgörülü olmamıştır. Yahudi şairi Ka’b b. el-Eşref olayı bunun en güzel örneğidir. 2. Suçu sabit olan kimsenin affını isteyenleri reddetmiş, bu konuda hoşgörülü davranmamıştır. Hz. Peygamber: “Allah’a yemin olsun ki, hırsızlık yapan kızım Fâtıma da olsa onun elini keserdim.” buyurarak bu konudaki hassasiyetini göstermiştir. 3. Kavmiyetçilik ve asabiyeti yasaklamış, bu hususta müsamahalı olmamıştır. 4. Kul hakkı konusunda son derece titiz davranmış, kul hakkına tecavüzü yasaklamıştır. 5. Kötülüklere engel olma, açıktan haram işlenmesi vb. noktalarda müsamahalı olmamıştır. Evet sevgili okuyucularımız; İslam dini hem hoşgörü hem de yardımlaşma dinidir demiştik. Müslümanların kendisini örnek aldığı Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) hoşgörü anlayışına kısaca değinmiş olduk. Yardımlaşmanın önemine de değinecek olursak, Yüce dinimiz, insanlar arasında sosyal adalet ve dayanışmayı sağlamak, servetin zenginler arasında dolaşmasına engel olmak, kilitli kasalarda biriktirilmesinin önüne geçmek, toplumda huzur ve sükûnu temin etmek için servetin Allah yolunda harcanmasını emretmiştir. Zira toplumun gerçek bir birlik ve beraberlik meydana getirebilmesi, zenginlerle fakirler arasındaki uçurumun zekât, sadaka ve diğer yardımlarla kapatılmasına ve böylece insanlar arasında sevgi bağının kurulmasına bağlıdır. Zekât ve sadaka vermek, malını Allah için harcamak insanın izzet ve şerefini yükseltir. Zira asıl şeref ve izzet, yemekte değil; yedirmektedir. Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) “Veren el, alan elden üstündür.” hadisi de bu hususu teyit etmektedir. Buna kısaca yardımlaşmak diyebiliriz. İnsanlık tarihi boyunca olduğu gibi bugün de hiçbir toplumda, ortak bir hayat ve geleceği paylaşan insanlar aynı düzeyde değildir. Zayıfı güçlüsü, fakiri zengini, erkeği kadını… ile insan toplulukları vardır. Bu çeşitliliğe kısaca “hayat” diyoruz. Bütün insanların ister istemez bir başkasının gücüne, sevgisine, fikrine muhtaç olduğunu görürüz. Onun için kadın erkeğe, genç ihtiyara, yay oka muhtaç. Kısacası insanlar birbirine muhtaçtır. Yardımlaşma da toplum hâlinde yaşamanın doğal bir sonucudur. Kur’an-ı Kerîm’in pek çok âyetinde bu konuya temas edilerek, Müslümanlar yardımlaşmaya teşvik edilmiştir. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) de sayısız hadislerinde maddî ve mânevî yardımın insan hayatındaki önemini dile getirmiştir. Yardım anlayışının özünde fedâkârlık vardır. Maldan sevgiye kadar her şeyin bir başkasına verilmesi söz konusudur. Bu verme işi bazen, zekât ve fitrede olduğu gibi mecbûri olsa da, çoğu zaman tamamen isteğe bağlıdır. Yine zekât belli bir miktarda alındığı halde sadakanın sınırı yoktur; dileyen dilediği kadar verir. Böylece Müslümanlar arasında en geniş mânâda yardımlaşma yapılır. Bu maddî yardımın dışında, Müslümanlar başkalarına söz ve davranışları ile de iyilik yapmak, onlara sevgi ile bağlanmak zorundadırlar. Bu da onların görevidir. Hiçbir iyilikte bulunamayan bir Müslümanın, eli ve dili ile başkalarına zarar vermemesi bile iyilik (sadaka) sayılmıştır. Anlıyoruz ki yardımlaşmada zekat ve sadaka en güzel örneklerdir. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyuruyor: “Üç şey ölünün arkasından mezara kadar gider: Ailesi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, birisi kalır. Dönenler âilesi ile malı, kalan da amelidir.” (Riyazü’s-Salihîn, I, 139). Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerîm’de: “Hayır ve iyilik yapmak hususunda birbirinizle yarışınız.” (Bakara, 2/148) buyurmaktadır. Öyleyse bir müslüman vazifesini bilmeli, ne zaman biteceğini bilmediği bu kısa dünya hayatında ebedi bir şeyler bırakmalı ve hayır kapısını ahirete intikal ettiğinde de açık bırakabilmelidir. Bunu yapabilmenin en güzel ve kolay yolu da yardımlaşmaktır diyelim ve bitirelim, vesselam… PINARDA ' YARDIMLAŞMA Ankara Pınar İlkokulu olarak okulumuzun 1. sınıf annelerinin hazırlamış olduğu yardımlaşma kermesimiz yoğun ilgi gördü. Çocuklarımızın yardımlaşma ve sorumluluk bilinci geliştirmesini sağlamak ve aynı zamanda ihtiyaç sahiplerine yardım etmek amaçlı olarak gerçekleştirdiğimiz bu kermesimiz çocuklarımıza yaşayarak öğrenmenin mutluluğunu hissettirdi. Bu kermes için hiçbir karşılık beklemeden saatlerce emek harcayan velilerimizin çabası da görülmeye değerdi. Daha önceki kermeslerimizde de toplanan yardımlar Pakistan'daki ve Makedonya'daki okullara gönderildi. Pakistan'da yıllar önce yaşanan sel felaketinde hayatları zorlaşan çocuklara, yardıma muhtaç ailelere Pınar'ın hassas öğrencileri ve velileri tarafından büyük yardımlar gönderildi. Okul aile birliğimizin desteğiyle Pınarlı çocuklarımızın ve velilerimizin bu yardım serüveni hiç bitmeyecekmiş gibi görünüyor. Daha nice kermeslerle YARDIMLAŞMAK dileğiyle… donya Aktiviteler Make 10 Pınar Eğitim Kurumları tan Pakis YARDIMLAŞMA ve HOŞGÖRÜ Etkinlik Adı: Elim, Ayağım, Gözüm, Kulağım Anne baba formda verilen yönergeleri çocuklara tek tek uygulatır; 1.Çocuklar sırayla engelli insanları canlandırır. 2.Aşağıdaki sorular çocuklara yöneltilir? • Canlandırma sırasında görme, işitme ve bedensel engelli biri olarak neler hissettin? • Canlandırma sırasında görme, işitme ve bedensel engelli biri olarak sana karşı anlayışlı, hoşgörülü, yardımsever, dikkatli ve duyarlı davranılmasını ister miydin? Neden? • Çevrende ki engellilere ya da diğer bireylere karşı anlayışlı, hoşgörülü, yardımsever, dikkatli ve duyarlı mısın? Örneklendir. • Çevremizdeki bireylere karşı neden anlayışlı, hoşgörülü, yardımsever, dikkatli ve duyarlı davranmalıyız? 3.Anne baba tarafından bireylere karşı anlayışlı, hoşgörülü, yardımsever, dikkatli ve duyarlı davranmanın önemi vurgulanarak etkinlik sonlandırılır. FORM Görme Engelli Birey Kendini, görmeyen birinin yerine koy. Gözleri görmeyen bir insanın yaşadıklarını anlamaya çalış. Gözlerin kapalı olarak yerinden kalk. Odanın kapısının yerini bul. Bunu yaparken neler yaşıyorsun ve hissediyorsun? İşitme Engelli Birey Kendini işitmeyen birinin yerine koy. Kulaklarını tıka ve benim iki elimi birbirine vurduğumu görene kadar kulakların tıkalı kalsın. Kulakların tıkalı olarak beni anlamaya çalış. Bunu yaparken neler yaşıyorsun ve hissediyorsun? Bedensel Engelli Birey Pınar Eğitim Kurumları Aktiviteler Kendini elini kullanamayan birinin yerine koy. Normalde kalem tutmak için kullandığın elin dışındaki eli kullanarak bir şeyler yazmaya çalış. Bunu yaparken neler yaşıyorsun ve hissediyorsun? Kendini bir ayağını kullanamayan birinin yerine koy. Ayağını yerden biraz yukarı kaldırarak aksayarak yürümeye çalış. Bunu yaparken neler yaşıyorsun ve hissediyorsun? 11 Kitabın adı: Yardım ediyorum Kitabın Yazarı: Rukiye Karaköse Kitabın yayınevi: timaş yayınları ÖZET: İlköğretim programında yer alan “Yardım, fedakârlık, bencillik, oyun, paylaşım, merhamet, ziyaret, dernek, ihtiyar-genç, işbirliği, fakir-zengin, babaanne-dede, misafir, oyuncak, kışyaz, ikram, teşekkür, yuva, iletişim” gibi kavramların işlendiği “Yardım Ediyorum” isimli bu kitap ile aşağıdaki kazanımlar hedefleniyor. * Ailedeki yardımlaşmayı ve görev dağılımını araştırır, dayanışmaya günlük hayattan örnekler gösterir. * Aile içinde görevlerini yerine getirirken kimlerden nasıl yardım alacağına karar verir. * Kulüp ve diğer grup çalışmalarında yapılacak işler konusunda arkadaşlarını yönlendirir, onları cesaretlendirir ve gerektiğinde yardımda bulunur. * Farklılıkların doğal olduğunu kabul eder ve farklı özelliklere sahip kişilere hoşgörüyle yaklaşır. * El-göz koordinasyonunu ve el becerilerini geliştirebilecek, aile içi görevleri üstlenmeye istekli olur. * Okulda bir kaza ya da acil durum meydana geldiğinde neler yapılması gerektiğini ifade eder. Kitabın adı: Güzel davranış hikayeleri 7- Yardımsever kardeşler Kitabın yazarı: Ruhi Demirel Kitabın Yayınevi: Muştu Yayınları ÖZET: Bu kitapta ihtiyarlara karşı saygılı olmanın gerektiği, işini en doğru ve güzel şekilde yapma, dünyada dikili bir yeşil ağacının olmasının önemi, küçük bir kavga ve yıllarca süren dargınlıkların sonucu, vaktin iyi değerlendirilmesi ve Anadolu insanımızın misafirperverliği gibi konulu hikâyelerle sizleri baş başa bırakıyoruz. Kitabın adı: Küçük kutup ayısı ve yardımsever kedi Kitabın yazarı: HanS de Beer Kitabın yayınevi: Beyaz balina ÖZET: Okumalık - Seyirlik Tavsiyeler Küçük kutup ayısı Lars, denizde keyifle yüzerken bir balık ağına yakalanır ve kendisini bir gemide buluverir. Neyse ki ağdan kurtulur ve geminin kedisi Nemo ile tanışır. Yeni arkadaşı, Lars’ı ailesine ve Kuzey Kutbu’na ulaştırmayı başarabilecek midir? Kitabın adı: Hoşgörü Kitabın Yazarı: Turgut Karabulut KİTABIN Yayınevi: Cinius yayınları ÖZET: Velilere Yönelik Hoşgörü, hepimizin ağzına pelesenk olmuş ama aslında çoğumuzun çoktan unutmuş olduğu bir kavramı, hayattan gündelik portreler sunarak tekrar hatırlatıyor bize. Önyargıların bizi nerelere getirdiğini, tahammülsüzlüğün nelerle sonuçlanabileceğini ama bütün bunlara rağmen sevginin her şeye rağmen bizi yanlış yola sürüklenmekten nasıl alıkoyduğunu anlatıyor. İki genç üniversite öğrencisinin hayatlarının izini süren Hoşgörü, Türkiye’de binlerce öğrencinin sıkıntısı olan başörtüsü meselesini, bambaşka bir açıdan, bu defa iki gencin duyguları etrafında irdeliyor. Kitabın adı: Orhanın hoşgörülü arkadaşı Kitabın yazarı: gülinaz şafak, Alper yusuf Köroğlu, tamer Uzuner Kitabın yayınevi: şiir çocuk ÖZET: “Değerler Eğitimi 1-2” setimizde ele alınan içerik ile tam uyumlu bir şekilde hazırlamış olduğumuz bu hikaye; hoşgörü konusunu somutlaştırarak çocuklarımıza sunmaktadır. 12 Pınar Eğitim Kurumları YARDIMLAŞMA ve HOŞGÖRÜ Tavuklar Firarda ÖZET: Tavuklar Firarda filminin konusunda Ginger ve diğer tavuklar zalim bayan Tweedy’nin çiftliğinde yaşamaktadırlar ve daha güzel bir hayat hayal ederler. Fakat Ginger’in farklı bir planı vardır, o da bu kümesten kaçarak daha iyi bir hayata kavuşmaktır fakat bir sorun vardır tavuklar uçamamaktadır. Cennetin Çocukları ÖZET: Bu masalsı duygusal film, yoksul bir ailenin çocukları olan Ali ve Zehra isimli iki küçük kardeşin öyküsünü anlatıyor. Kızkardeşinin ayakkabılarını tamirciden getirirken kaybeden Ali, kendi ayakkabısını onunla ortak kullanmak zorundadır. Çünkü babalarının öfkesinden çekindikleri için durumu ona anlatamazlar, zaten anlatsalar da babaları yeni bir çift ayakkabı alamayacak kadar yoksuldur. Filmin tanıtım sloganında denildiği gibi onların bu küçük sırrı artık en büyük serüvenleri olacaktır. Neşeli Ayaklar ÖZET: İlk filmin baş kahramanı ve oldukça yetenekli bir tap dansçısı Mumble’nın oğlu olan Erik, Penguenler Krallığı’ndaki yeteneklerini keşfetmeye çalışır. Diğer bir yandan da Mumble’ın ailesi ve arkadaşları yuvalarına karşı yeni bir tehditle yüzleşirler. Mumble şimdi işleri yoluna koymak için 7’den 70’e herkesi bir araya getirmeye çalışır. Muhammed Tahran’da bir enstitüde kalan ve okulların bitişiyle yaz tatili için babası tarafından eve götürülmeyi bekleyen kör bir çocuktur. Muhammed’den utanan ve bu yüzden enstitü müdürüne yaz boyunca da Muhammed’in orada kalmasını öneren babanın teklifi reddedilince, Muhammed eve döner. Hayatı dokunarak tanımaya çalışan Muhammed’in hikayesi hem duygulandırıyor hem de “hiçbir şey imkansız değildir” sözüne bir kez daha inanmamızı sağlıyor. Benim adım khan ÖZET: Rızvan Khan küçüklüğünü annesiyle ıssız bir yerde geçiren bir müslümandır. Annesi öldükten sonra Amerika’ya küçük kardeşinin yanına gider. Orada tanıştığı Mandira (Kajol) adında dul ve Hindu bir kadın ile evlenir. Rızvan Khan aynı zamanda da Asperger sendromu hastasıdır. Bu hastalık Otizm rahatsızlığının bir çeşididir ve ömür boyu süren, sosyal etkileşime ve iletişime zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan beynin gelişimini engelleyen bir rahatsızlıktır. 11 Eylül saldırılarından sonra Mandira’nın oğlu faşist kesimler tarafından döverek öldürülür. Öldürülme sebebi annesi evlendikten sonra Khan soyadını almış olmalarıdır. Bunun üzerine Mandira Rizvan’i terk eder ve ona gitmesini söyler. Rizvan ne zaman geri gelebileceğini sorunca, Mandira ona Amerika Birleşik Devletleri başkanına gidip, adının Khan olduğunu ama bir terörist olmadığını açıklamasını ve ondan sonra geri gelmesini söyler. Rizvan hastalığı dolayısıyla bunu ciddiye alır ve yolculuğuna başlar. Başkan ile buluşmadan geri dönmeyecektir ve ona diyecektir ki: “Sayın Başkan, benim adım Khan ve ben bir terörist değilim.” Pınar Eğitim Kurumları Velilere Yönelik 13 Okumalık - Seyirlik Tavsiyeler Cennetin Rengi ÖZET: YARDIMLAŞMA ve HOŞGÖRÜ Pınar Çocuk Kürsüsü NE OLURSAN OL YİNE GEL! “Gel, gel, ne olursan ol yine gel. İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel…” Sözleri ile gönüllerimize seslenen Mevlânâ ne de güzel anlatmıştır; hoş görüp hoş düşünmeyi hoşgörü ile hakikate gitmeyi... Gelin biz de bu hoşgörü insanının öğütlerine kulak verelim: Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol. Hoşgörülükte deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol. Oku - Düşün Y A R D I M L A Ş M A 16 Ü R J H İ Z M E T H D C Ö M E R T S K R Ğ Ü F T S E Ö E L A I B Ş Ğ V R K V Z Y F U D Ü Z Ç O G Ç L T D A Ö N M S İ H Y S A Y G I C F İ T J Ü U E N Y T E Pınar Eğitim Kurumları D A Y A N I Ş M A R L N Ü S Z M Ş D Y Z Y İ B L H O Ş G Ö R Ü Ğ L S K Y D R Ğ J Ç F P İ O B A Ğ I Ş L A M A K MEVLANA HOŞGÖRÜ YARDIMLAŞMA DAYANIŞMA SEVGİ SAYGI HİZMET DÜŞÜNCELİLİK BAĞIŞLAMAK CÖMERT