Baraka Ocak-Subat-Mart.indd - İstanbul ODTÜ Mezunları Derneği
Transkript
Baraka Ocak-Subat-Mart.indd - İstanbul ODTÜ Mezunları Derneği
İSTANBUL ODTÜ MEZUNLARI DERNEĞİ YAYINIDIR OCAK-ŞUBAT-MART 2014 ‘’We shall overcome someday!’’ Pete Seeger’in anısına saygıyla… ODTUMIST İLETİŞİM REKLAM TARİFESİ ODTUMIST DERGİ REKLAM TARİFESİ TEK SAYI 4 SAYI TAM SAYFA KARŞILIklı 2 TAM SAYFA GÖBEK 3. SAYFA ÖN/ARKA KAPAK İÇİ ARKA KAPAK INSERT FREKANS BÜTÇE İNDİRİMİ 1.500+KDV 2.500+KDV 2.500+KDV 2.250+KDV 2.500+KDV 3.000+KDV 4.000+KDV 1.200+KDV 2.200+KDV 2.200+KDV 1.800+KDV 2.000+KDV 2.800+KDV 3.200+KDV %30 PEşİn İNDİRİMİ ODTUMIST DUYURU %10 SPONSORLUK 3 AYLIK 6 AYLIK YILLIK DUYURU SİSTEMİ 5.000+KDV 9.000+KDV 15.000+KDV @odtumist REKLAM TARİFESİ AYLIK TEPE BANNER ODTUMIST WEB 3 AYLIK 450+KDV ARA BANNER 350+KDV SAĞ/SOL BANNER 400+KDV ALT BANNER odtumist.org AÇILIŞ EKRANI 6 AYLIK YILLIK 1.250+KDV 2.250+KDV 3.750+KDV 800+KDV 950+KDV 1.450+KDV 2.500+KDV 1.600+KDV 2.750+KDV 350+KDV 800+KDV 1.000+KDV 2.500+KDV 1.450+KDV 2.500+KDV 4.500+KDV 8.000+KDV İletişim için: muhittin.erol@odtumist.org Belirtilen tüm fiyatlar TL cinsindendir. 1 4 DOSYA Ne kadar yerel, neyin seçimi? ........................................... 4 ODTÜ’DEN ODTÜ’den haberler........................................................... 8 DERNEK’TEN Dernek’ten haberler ....................................................... 10 SÖYLEŞİ Ayşegül Gürerk: Kalbi eğitmeden dönüşüm de olmuyor........................... 16 Gamze Cizreli: ODTÜ hayalimdi..... ......................................................... 20 GÜNDEM Isınan ve kuraklaşan bir dünyada iklim değişikliğini ciddiye almak.. ............................................ 22 GEZİ Kar ülkesinin prensi Kars ................................................. 24 ÇEVRE Kırsaldaki ODTÜ’lüler /2 ................................................. 28 16 20 GÜNCEL “İstanbul hepimizin” ....................................................... 31 ÇEVRE Gelişmişlik mi, geleceğimizi ipotek altına almak mı?...... 32 SOSYAL SORUMLULUK Hisar Anadolu Destekleme Derneği ve KİLİMWORKS ..... 34 KÜLTÜR-SANAT Cenk Emre: “Dünyaya kafa tutmak için...” ......................................... 36 24 GÜNCEL Karanlıkta diyalog ........................................................... 38 ODTÜ’lüler Runtalya’da... ............................................... 38 Adaleti beklerken yitirdiğimiz iki “Can”; Onur Yaser Can ve Hatice Can…............................................... 39 DERNEK’TEN Fotoğraf Çalışma Grubu .................................................. 40 Edebiyat Kulübü............................................................. 42 Burs Havuzu Çalışma Grubu ........................................... 44 32 yanı sıra sergi ve müze gezilerimize de devam edeceğiz. Son dönemde gerçekleştirdiğimiz rehberli Anish Kapoor sergisi ziyareti, benzersiz bir deneyim olan “Karanlıkta Diyalog”, ufkumuzu açan fütürist Ufuk Tarhan’lı iş dünyasında ODTÜ’lüler buluşması, üyelerimiz tarafından oldukça beğenildi. İstanbul ODTÜ Mezunları Derneği Yayın organı Ocak-Şubat-Mart 2014 Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul-Mart 2014 Dernek Adına İmtiyaz Sahibi Mehmet Rasgelener (ECON-STAT’78) Cumhuriyet Caddesi Platin Apartmanı 21/4 34437 Taksim Beyoğlu/İstanbul Sorumlu Müdür: Nevay Samer (CP ’79) Tepecik Yolu Sokağı No:82 Dalmaz Konut Apt. D.3 34337 Etiler/İstanbul Mustafa Emre Gözleveli, CRP’02 Yönetim Kurulu İkinci Başkanı Yayın Çalışma Grubu Uğur Ayken (ME ‘76) Güzin Caner (CHEM ‘78) Nevay Samer (CP ‘79) Sefika Caculi (CE ‘85) Özay Yaşar (SOC ’80) Seçil Başkaya (SOC ‘03) Feyzan Aliefendioğlu (CHE ‘78) H. Belgin Ünal (SOC ’83) Z. Asuman Dener (PSY ’88) Güçlü Gözaydın (ECON’96) Mehmet Rasgelener (ECON-STAT’78) Banka Hesap No: Aidat Hesabı Denizbank Mecidiyeköy Şubesi 3260 – 1441947 – 351 TR330013400000144194700013 Burs Havuzu Hesabı Denizbank Mecidiyeköy Şubesi 3260 -1441947 – 599 TR110013400000144194700021 Yönetim Yeri Adresi Cumhuriyet Caddesi Platin Apartmanı 21/4 34437 Taksim Beyoğlu/İstanbul Dernek Telefonları Tel: +90 0212 274 68 60 Fax: +90 212 274 67 87 www.istodtumd.org dernek@istodtumd.org e-mailinizi bize bildirin, aylık etkinliklere ve duyurulara daha çabuk erişin Yayın Hazırlık Tetra İletişim Hizmetleri Ltd. Şti Türkali Mah. Loşbahçe Sk. No:2 D:1 Beşiktaş/İstanbul Tel: 0212 219 96 76 www.tetrailetisim.com Genel Yayın Yönetmeni: Önder Kızılkaya Editör: Umut Bavlı Grafik uygulama: Kübra Şahin Fotoğraf: Belkıs Dalkıranoğlu Baskı Şan Ofset Matbaacılık Hamidiye Mah. Anadolu Cad. No:50 Kağıthane/İstanbul Tel: 0212 289 24 24 Baraka dergisinde yayımlanan yazı ve fotoğrafları yayma hakkı İstanbul ODTÜ Mezunları Derneği’ne ait olup kaynak gösterilse dahi, hak sahiplerinin yazılı izni olmaksızın ticari amaçla kullanılamazlar. Merhaba, Yeni bir yönetim kurulu, yeni bir dernek mekanı, yeni etkinlikler ve eğitimlerle karşınızdayız. Bu kadar yeninin birleşmesi, heyecanıyla birlikte, belli zorlukları beraberinde getiriyor. Geride bırakmış olduğumuz, derneğin taşınmasının, kurumsal kimliğinin yenilenmesinin ve etkinliklerin kabuk değiştirmesinin gerçekleştiği bu zorlu geçiş döneminde rahatça çalışma ve üretme fırsatı bulduğum için, bana bu çalışma koşullarını sağlayan yönetim kurulu üyelerine ve dernek çalışanlarına teşekkür ediyor, yeni yönetim kuruluna başarılar diliyorum. Umarım önümüzdeki süreçleri başarıyla atlatır, derneğin sosyal ve ekonomik yapısını güçlendirebiliriz. Üyelerimizin mezuniyetleri, bölümleri ve ertesindeki yaşamların farklılığı düşünülünce üyelerimize dönük yüzümüz olan etkinliklerimizin çeşitlenmesi ve zenginleştirilmesi gerektiğinin farkındayız. Bunun için de gerekli çalışmaları yapıyoruz. Bu çalışmaların bir sonucu olarak yeni bir etkinlik serisine başladık. Kültür ve Lezzet etkinliği üyelerimizin ilgisini öyle çekti ki; serinin 2. gezisi olan Çarşılar Bölgesi turunu keyifle tekrarladık. Sıradaki bölgemiz ise Beyoğlu. Kültür ve Lezzet Turumuzun Bu etkinliklerin yanı sıra, derneğimizin olmazsa olmazı “OdtümistBuluşma”larımız, her ayın 3. Cuması gerçekleşmeye devam ediyor. Bu buluşmaların temel amacı farklı mezuniyet yıllarındaki ODTÜ mezunlarını bir araya getirerek aralarındaki paylaşımı arttırmak. İstanbul’a yeni gelmiş bir ODTÜ mezunu buluşmamızda deneyimli bir ODTÜ mezunu görünce mutlu oluyor ve böylece etkinlik, hedefine ulaşmış oluyor. Başta deneyimli mezunlarımız olmak üzere tüm çalışma gruplarımız ve mezunlarımızın aylık buluşmalara katılma konusunda azami hassasiyeti göstermelerini rica ediyorum. Güçlü bir örgüt olabilmek için birbirimizin varlığını hissetmeye ihtiyacımız var. Türkiye’nin hemen her köşesinden en zeki ve çalışkan gençler ODTÜ’ye geliyor. Burada aldıkları eğitimle sahip oldukları temelin üstüne mesleki bilgi ve vizyon inşa ediyorlar. Sonrasında da hem özel kuruluşlarda hem de devlet kademelerinde önemli pozisyonlar alıyorlar. Geldikleri coğrafî, sosyolojik ve ekonomik çeşitlilik ve ertesindeki çalışma hayatları düşünülünce ODTÜ’yü tek bir görüşün temsil yeri ve ötekileştirmenin merkezi yapmanın, ODTÜ’yü siyasi bir olgu haline getirmenin yanlışlığını görebiliyoruz. Toplumsal barışa katkıda bulunmayacak bu tarz görüşlerin ve söylemlerin artık son bulmasını istiyoruz. Baraka’nın elinizdeki bu sayısı da yine öncekiler gibi oldukça özenli ve titiz bir çalışmanın ürünü. Yine dopdolu ve arşiv değeri olan bir yayın oldu. Derginin hazırlanmasında emeği geçen herkese çok teşekkür ediyor, sizi derginizle baş başa bırakıyorum. YEREL SEÇİMLER Ne kadar yerel, neyin seçimi? Bir kez daha yerel seçimlere gidiyoruz. 30 Mart 2014 tarihinde belediye ve il özel idarelerini oluşturacak siyasi kadroları seçmek üzere oy kullanılacak. Ancak yerel seçim ifadesinin her iki kelimesi üzerine de önemli belirsizlikler bulunuyor. Daha açık ifade etmek gerekirse, ne kadar yerel ve neyi seçiyoruz sorularının yanıtlanması gerekiyor. Bu kısa değerlendirmede bu iki soruyu yanıtlamayı amaçlıyoruz. Yazı: Doç.Dr.H.Tarık Şengül (CP ’86) ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Ne Kadar Yerel? DOSYA Sadece Türkiye’de değil, başka ülkelerde de, örneğin İngiltere, yapılan araştırmalar gösteriyor ki, seçmenler bazı istisnai durumlar dışında, yerel seçimlerde oylarını yerel koşullar, aday profili, somut projeler üzerinden değil, ulusal düzeydeki siyasal ve ideolojik tercihlerine göre kullanıyor. Bu durumla tutarlı biçimde, siyasal partiler nadiren, adayların belirlenişini yerel örgütlerine bırakıyor. Çoğu durumda genel merkezler büyük kent- 4 lerden taşraya kadar her düzeyde ve meclis üyelerine varan biçimde adayları kapalı kapılar arkasında belirliyor. Tam da bu nedenle, yerel seçimlerde alınan oyların yarattığı sonuçlar yerel düzeyde kalmayıp, siyasal partilerin ulusal düzeydeki performanslarının kamuoyundaki karşılığı olarak görülüyor. Böyle olunca da siyasal yelpazenin her yerinden sıkça “bu seçimin yerel seçim ötesinde bir önemi var” uyarısını işitiyoruz. Bu durum yeni değil; 1980 öncesi dönemde de yerel siyaset büyük ölçüde ulusal siyasetin bir alt kümesi olarak işliyordu. Bu durumun basitçe bir demokratikleşme sorunu olarak görülmesi hata olur. Ulus devletleşme sürecinin en önemli özelliği kendini yerel birimlerin tamamlayıcılığı üzerinden kurmasıdır. Bu ise belli bir merkezileşmeyi öngördüğü ölçüde, yerel birimlerin özerkliğini de sınırlayan bir kurumsallaşmayı getirmiştir. Kuşkusuz bu merkezileşmenin düzeyi, yerele sağladığı hareket alanın büyüklüğü ülkeden ülkeye değişmektedir. Ancak bu alan değişse de, ulus devlet temelli örgütlenmede merkezi yönetimin yerel düzey üzerinde belli bir kontrolünün bulunması kaçınılmazdır. Türkiye’de devletin aşırı merkeziyetçi olduğu, yerelleşmenin demokratikleşme anlamına geldiğini düşünen kesimler bu nedenle ulus devletleri aşındıran küreselleşme süreçlerini en başından beri heyecanla karşıladılar. Ulus devletin aşınmasının yerelin ve demokrasinin önünü açacağı varsayıldı. Ancak bugün geldiğimiz noktada ne yerelin, ne de demokrasinin bu süreçten güçlenerek çıkmadığı açık hale gelmiş bulunuyor. Hayal kırıklığına uğrayan bu kesimlerin hesaba katmadığı iki dinamik var. Birincisi, ulusal devlet birçok alanda küresel güçler karşısında güç yitimine uğradıkça, kendini daha fazla yerel düzeye vakfetmeye başladı. YEREL SEÇİMLER İkincisi ulusal sınırlar aşındığı ölçüde, başta metropoller olmak üzere kentler küresel güçlerin de geçmiş dönemlerde rastlamadığımız ölçüde hareket ve yatırım alanına dönüştü. Kentlere ulusal düzeyde siyasal ve ekonomik aktörler yanında küresel güçlerin de artan ilgisinin arkasında ulusal sınırların aşınması yanında, bu aşınma süreciyle de yakından ilişkisi olan birikim stratejilerindeki değişimin de önemli payı bulunuyor. Geçmişte üretim sürecini emek gücünün yeniden üretimini sağlayarak destekleyen kentler artık sadece bu işlevleriyle sınırlı bir öneme sahip değiller. 1980 sonrası dönemde daha açık biçimde görülmeye başlandı ki, kentler sadece metanın üretildiği yer olmanın ötesine geçerek, metanın kendisi haline geldiler. Artık ekonomilerin merkezinde sanayiye dayanan üretim değil, kentler var. Bir örnek vermek gerekirse, Türkiye gayri safi milli hasılasının 800 milyar doların altında olduğu bir dönemde, sadece 3. Havalimanının ihale bedeli 50 milyar dolar. Kuzey İstanbul’da gerçekleştirilmek istenen proje paketlerinin toplamının ise 250 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Kısaca ifade etmek gerekirse, İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerin sermaye birikim sürecinin merkezine geldiği bir dönemde kentlerin yerel güçlere bırakılmayacak kadar önemli olduğu tartışmasızdır. Bu tür bir durum, geçmişte ulusal devletin denetim ve kıskacı altındaki yereli bugün küresel güçlerin de içinde yer aldığı ikili bir kıskaca sokmuş bulunuyor. Geleceğini metropollerde gerçekleştirilen büyük projelere bağlamış merkezi yönetimin kentlere olan ilgisi tam da bu nedenle geçtiğimiz dönemlerde karşılaştığımızın çok ötesine geçti. İstanbul’un kaderini belirleyecek tüm büyük projelerde Büyük Şehir Belediye Başkanı’nın değil, Başbakan’ın karar verici olması ve öne çıkması bu nedenle şaşırtıcı değil. Bu derece büyük kaynakların kullanıldığı, imar planı değişiklikleri yoluyla büyük rantların yaratıldığı ve dağıtıldığı bir ortamda, yolsuzluk ve iltimasların bu derece yaygın olması yanında, merkezi yönetimin en tepesinden, bakanlarına kadar geniş bir kesimi içine alması da sürpriz olmadı. Durum böyle olunca, 30 Mart’ta yapılacak yerel seçimin yerel olduğunu söyleyebilmek mümkün mü? Kuşkusuz İstanbul (ya da diğer kentlerde) için sandığa giden seçmenler listelerde konmuş adaylara oy verecekler. Ancak bu listelerde yer alanların ötesinde, Başbakanı oyladıklarını bilerek oylarını kullanacaklar. Gezi Parkı’na ilişkin takınılan tavırlardan, kentlerin rant gözüyle görülmesini, bu sürecin sonunda ortaya çıkan yoğun ve yaygın yolsuzlukları, kişileri zenginleştirmek uğruna kentleri yoksullaştıran anlayışı oylayacaklar. Diğer bir anlatımla, bu seçim bu seçim bir yerel seçim değil; çünkü artık yerel yerel-ötesi bir gerçeklik. Neyi Seçiyoruz? Bütün bunlar tamam da, hala ortada büyük bir sorun duruyor. Bu seçim aynı zamanda, sabah uyandığımız ev, yola çıktığımızda kullandığımız sorunlu ulaşım sistemi, ortadan yok olan yeşil alanlar, her zaman gittiğimiz ya da eşimizle tanıştığımız kafenin bir anda alışveriş merkezi yapılmak üzere yok edilişine de ilişkin. Yani bu seçimin yerel ötesi anlamı olduğunu söyleyenler bir gerçeği göz ardı ediyorlar. Başta İstanbul olmak üzere kentlerde yaşayan milyonlar için yerel hala bağlı olduğumuz, içinde yaşamımızı anlamlandırdığımız yerel. Yerel-ötesi anlamı vurgulayanlar yerel seçimin birçoğumuz için gerçekten yerel olduğunu hatırlamak durumundalar. Bu gerçek hatırlanmadığı ölçüde, yaptığımız seçim yerel üstü güçlerin hangisinin bize daha iyi davranacağına ilişkin olacak. İstanbul açısından bakıldığında, yoğun sorunlar içinde yaşayan İstanbullu için tutunduğu yeşil ve su havzalarıyla dolu Kuzey İstanbul ne olacak? 3. Havalimanı, 3. Köprü projeleri durdurulacak mı? İstanbul siluetini, Boğaz’ı tahrip eden gökdelenlere ilişkin ne adımlar atılacak? Keyfi imar planı değişikliklerine son verilecek mi? Kısaca bu seçim eğer sadece oyunun aktörlerinin iyiliği kötülüğü, dürüstlüğü yolsuzluğu, güzel gülüşü ya da somurtkanlığı üzerinden yapılacaksa gerçek bir seçim değil. Kentlerimizde daha büyük bir dünyanın parçası olarak oynanan bir oyun içinde kentlerimiz talan edilirken, oyunun kendisine karşı olan bir seçenek varsa, o zaman ortada tercih yapabileceğimiz bir seçim var demektir. Kısaca seçim kenti rant gözüyle görenler karşısında, rantın karşısında duranlar varsa anlamlı bir siyasal müdahale olacaktır. Eğer birileri “ranta karşı değiliz, ama topluma aktaracağız” diyorsa, o zaman tercih iki kötüden birini seçmek üzerinedir. 5 YEREL SEÇİMLER Yerel seçimlerin ODTÜ’lü kadınları Türkiye’nin aydınlık yarınlara ulaşmasında şüphesiz ki kadınlar büyük rol oynayacak. Kadınların aktif siyasete katılımından büyük gurur duyuyoruz. Ayrıca Türkiye’nin dört bir yanında ODTÜ mezunu kadın adayların mevcut olması bizleri bir kez daha gururlandırıyor. Yerel seçim öncesinde ODTÜ’lü kadın adaylardan fikirlerini bizimle pay- laşmak isteyenlere sayfamızı açtık. İstanbul (Adalar), İzmir (Konak) ve Rize’nin ODTÜ’lü kadın belediye başkan adaylarının sözlerini sayfamıza taşıdık. Mine Orhon Rize Belediye Başkan Adayı CHP Aydınlık bir Rize için… Türkiye’nin son yıllarda sürüklenmekte olduğu karanlıktan kurtulması ve çocuklarımıza aydınlık bir gelecek bırakmak için her yurtseverin elini taşın altına sokması ve büyük küçük, zor kolay demeden üzerine düşen görevi sorumluluk bilinciyle yapması gerektiğine inandığım için bana teklif edilen bu görevi kabul ettim. “Oyunda olmayanın şikayet etme hakkı yoktur”. “Rize’nin aydınlık yüzü” olmak için yola çıktım. Belediye başkanı seçildiğim takdirde Rize’deki çarpık kentleşmeyi önleyecek, yatırımları kente çekecek, turizm alt yapısını hazırlayacak, sosyal yaşamı canlandıracak projeleri uygulamaya koyacağım. Rize’ye kadın eli değecek; bir kadın inşaat mühendisi olarak Rize’nin doğasına ve insanına yakışır kentsel, sosyal ve kültürel gelişimi göstermesini kadın özeni, kadın düzeni ve mühendis vizyonumla sağlayacağım. Kadınları sokağa çıkarıp eşleriyle birlikte sosyal yaşamın içinde yer almalarını teşvik edip kadınların sesi olacağım. Kadınların el emeklerini ve yerel ürünleri satabilecekleri yerler, gençler ve kadınlar için spor tesisleri, kadınlar ve çocuklar için sığınma evleri, öğrenci yurtları, AVM, teleferik, otogar, Cumhuriyet meydanı projelerimi hayata geçireceğim. Neşe Erdilek Adalar HDP Belediye Meclis Üyesi Adayı Kadınlar, Adalar’ın yönetimine talip... Türkiye’de ilk defa bir belediyenin yönetiminin tamamına kadınlar talip oluyor. Adalar ilçesinde HDP (Halkların Demokratik Partisi) adaylarının, Belediye Başkanı ve Meclis üyelerinin tamamı kadınlardan oluşuyor. Adalı kadınlar evlerini yönettikleri gibi yaşadıkları mekanı da en iyi kendilerinin yöneteceklerini belirtiyorlar. Yaşanılan mekanlarda, çarşıda, sokakta, hastanede, okulda tüm sorunlar ile doğrudan karşı karşıya gelen kadınlar bu sorunların çözümünü de üreteceklerini belirtiyorlar. Katılımcı demokrasi inanıyorlar, yerel yönetimde din, dil, köken farkı gözetmeden tüm Adalıların temsilcisi olmayı ve Adalarını Adalılar ile birlikte yönetmeyi planlıyorlar. Semt, mahalle, kent meclisleri, temel sorunlar ile ilgili oylamalarla doğrudan demokrasiyi yaşama geçireceklerini savunuyorlar. Sit alanı olan Adalarda ranta geçit vermeyeceklerini, Adaların doğasına, denizine, kıyılarına, hayvanlarına sahip çıkacaklarını söylüyorlar. 6 YEREL SEÇİMLER Sema Pekdaş İzmir Konak Belediye Başkan Adayı / CHP Açık, şeffaf, denetlenebilir ve hesap verebilir bir Konak Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Konak Belediye Başkanlığına aday gösterilmek benim için büyük bir onurdur. Bu görevi büyük bir sorumluluk olarak kabul ediyorum. Sorumluluğum ağır, çünkü yerel yönetimler, demokrasinin hayata geçirileceği ilk ve en önemli basamaktır. Atatürk’ün temellerini attığı demokratik ve laik hukuk devleti yolunda, yerelden gerçekçi, bilinçli ve uzun soluklu bir çabanın hayata geçirilmesi için çalışacağız. Bu nedenle; önceliğimiz demokrasiyi yaşamak ve demokrat bir yerel yönetimi yaratmaktır. Bunun için, adil, dürüst, temel hak ve özgürlükleri esas alan, sürdürülebilir büyümeyi destekleyen katılımcı bir yerel yönetim oluşturmalıyız. Konak’ı Konaklılarla beraber yönetecek temsil ve iletişim kanallarını kuracağız. Erişilebilir hizmetler sunan, sözde değil, özde katılımı ve katılımcı bütçeyi hayata geçireceğiz. Yapacağız her iş, atacağımız her adım açık, şeffaf, denetlenebilir ve hesap verebilir olacak. Şuna kesinlikle söz veriyorum ki; “Ben yaptım, oldu, olur, olacak...” sözleri, Konak üzerinde bundan böyle uçmayacak. Konaklı hemşerilerimizin sağlıklı yaşaması, nitelikli beslenmesi, eğitiminin, barınmasının, temiz ve yeşil bir çevrede kaliteli yaşamasının önünü açacağız. Planlı ve sürdürülebilir bir kente sahip olmalarını sağlayacağız. Türkiye’nin minik bir kopyası olan Konak’ta yatırım ve hizmetleri yaparken adaleti gözeten, kaynakları yerinde kullanan bir yerel yönetim anlayışı benimseyeceğiz. Yoksullukla ve yoksulluğun yarattığı toplumsal sorunlarla mücadeleyi her zaman ön planda tutacağız. Her türlü ayrımcılığa karşı çıkan, ayrımcılığın ortaya çıkardığı sonuçlara karşı çözüm arayan bir belediye olacağız. Konak’ı tarihsel varlıklarımıza sahip çıkan ve koruyan, kültür ve sanatın merkezi bir ilçe yapacağız. Kentin ekonomik kaynaklarını harekete geçiren, kadın ve genç istihdamını özendirerek, girişimcileri, esnafı destekleyerek kent için katma değer yaratacağız. Ülkemizin, kentimizin ve Konak’ımızın en büyük bir zenginliği olan Kemeraltı Çarşısı’nı yine eski güzel günlerine döndüreceğiz. Bunun için ne gerekiyorsa yapacağız. Kadın hakları için çalışan, kadına yönelik ayrımcılığı reddeden, kadına yönelik sistematik şiddete karşı kadınlarla birlikte mücadele etmekten de vazgeçmeyeceğiz. Çocuklarımızın gelişimlerine destek olan bunun için her türlü olanağı yaratan bir belediye kuracağız. Engelli hemşerilerimizin yaşamın içinde var olabilmelerini sağlayacak mekanizmaları harekete geçirip, onlarla birlikte oluşturan, yaşı ilerlemiş hemşerilerimizin yaşamını kolaylaştıran bir yerel yönetim oluşturacağız. Ayşe Berktay Hacımirzaoğlu Şişli HDP Eşbaşkan Adayı Doğrudan demokrasiyi hedefliyoruz ODTÜ Mimarlık bölümünde okuyan, ancak 1980 darbesiyle üniversite eğitimi yarıda kesilen Ayşe Berktay Hacımirzaoğlu, farklı meslek dallarında deneyim sahibi bir başkan adayı. Çevirmen olan Berktay, Avrupa’da yaşarken tiyatro ve sinema çalışmalarında da yer aldı. Açık Radyo’da Barış Bandı programını hazırlayan ekip içindeydi. Türkiye savaş karşıtı hareketinin “Irak’ta Savaşa Hayır” kampanyası sürecinde gerçekleştirdiği Irak Dünya Mahkemesi’nin (WTI) kurucularındandır. Berktay, başkanlık görevine seçilmesi durumunda amacını “Yapacağımız her şeyin esası temsili değil doğrudan demokrasiyi hayata geçirmek, demokrasiyi yerelden inşa etmek üzerine oturuyor. Bunu da sokak sokak mahalle mahalle oluşturacağımız halk, kadın, gençlik, engelli vb.meclisler üzerinden yapacağız. Karar uygulama, deneyime doğrudan katılımın ciddi şeffaf mekanizmalarını oluşturacağız. Bu meclislerde onaylanmamış hiç bir şey belediye meclisinin önüne karar için gelmeyecek” sözleriyle ifade ediyor. 7 HABER Aykut Kence hayatını kaybetti ODTÜ Biyoloji Bölümü emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Aykut Kence hayatını kaybetti. Evrimsel biyoloji ve popülasyon genetiği alanında çalışan Kence, Türkiye’de evrim kuramı öğretimi için ısrarlı uğraşlarıyla tanınıyordu. Aykut Kence ayrıca Çernobil kazası sonrasında Türkiye’de radyasyon tehlikesi konusunda kamuoyunu uyaran ODTÜ’lü öğretim elemanları arasında yer almıştı. İstanbul Üniversitesi’nde lisans yaptıktan sonra ABD’de sinek popülas- yon genetiği üzerine doktora yapan Kence, 1970’lerden itibaren ODTÜ Biyoloji Bölümü’nde çalışmış ve 2013 yılında emekli olmuştu. Kence’nin bal arısı, keçi, termit, sirke sineği, insan gibi türlerin evrimsel özellikleri üzerine 50’yi aşkın yayımlanmış çalışması yer alıyor. Global Game Jam ATOM İşitme engelliye yarışması sonuçlandı çare ODTÜ Teknokent’ten ODTÜ’DEN Tüm dünya ile aynı anda, 48 saat içerisinde oyun geliştirme yarışması olan “Global Game Jam ATOM 2014”(Yenilikçi Oyun Geliştirme Dünya Maratonu) 24-26 Ocak 2014 tarihleri arasında ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. “We don’t see things as they are, we see them as we are” (Olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz) teması üzerine dünyadaki 488 merkezde gerçekleştirilen yarışmaya ODTÜ merkezinden 113 geliştirici katıldı. 48 saatin sonunda GGJ Atom Jürisi tarafından, High Five ekibinin geliştirdiği ‘Yabıştır Kamil’ isimli oyun, merkezin en beğenilen oyunu seçildi. GGJ bu yıl tüm dünyada ise 72 farklı ülkede 23000 kişinin üzerinde bir katılımcıyla gerçekleşti. 8 ODTÜ Teknokent’te çalışmalarını yürüten Panteon Oyun Teknolojileri firması, üzerinde çalışma yürüttüğü proje ile işitme engellilerin, iletişim problemini ortadan kaldıracak. TÜBİTAK tarafından desteklenen projenin kapsamında yazılı bir metin, animasyon görüntüsü olarak işaret diline çeviriyor. İşitme engelliler ile iletişim kurmak isteyen ancak işaret dili bilmeyen vatandaşlar ise, telefonlarına söylemek istediklerini yazarak “işaret diline çevir” komutuyla bağlantı kurabilecek. Ayrıca işitme engelli bireylere gönderilen SMS’ler uygulama aracılığıyla animasyon olarak işaret diline dönüşecek. Mobil uygulama olarak akıllı telefonlarda çalışacak proje, CeBIT fuarında da tanıtılacak. HABER ODTÜ’den Aşk Ölçer ODTÜ’lü araştırmacılar, duyguları sınıflandırabilen bir bilgisayar programı geliştirdi. 12 kişilik araştırma grubuyla gerçekleştirilen “Beyin Verileri Kullanarak Zihinden Geçenleri Kestiren Bilgisayar Programı” projesi, TÜBİTAK, Google ve ODTÜ BAP(Bilimsel Araştırma Projeleri) tarafından destekleniyor. Projenin yürütücülüğünü gerçekleştiren ODTÜ Bilgisayar Müh. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatoş T. Yarman Vural, MR makinesinde birtakım deneyler yaptıklarını, beyin sinyallerini kaydettiklerini ve bu verileri bilgisayar ortamında modellediklerini belirtti. Vural, deney düzeneğinin bir kişinin gerçekten sevilip sevilmediğini, o kişiye gerçekten aşık olunup olunmadığının test etmek için de kullanılıp kullanılamayacağının sorulması üzerine, “Bizler bilimsel deneyler yapıyoruz. Buradan bir sonuca varmaya çalışıyoruz. Ama evet, bir kişinin aşkının gerçek olup olmadığını bir takım deneylerle test edebiliriz. Yolun başındayız ancak akıl okuyabilen bir modele doğru ilerliyoruz” diye konuştu. Bir ağaç sizden bir orman bizden ODTÜ Geliştirme Vakfı 30. Yılında Bir Ağaç Sizden Bir Orman Bizden Kampanyası ile ODTÜ dostlarını ODTÜ ORMANI’nı geliştirmeye davet ediyor. Kampanyayla ODTÜ 1 ve ODTÜ 3 ormanları içerisinde yer alan (Ahlatlıbel ve Eymir gölü çevresi) bozuk orman alanları, ağaçsız orman toprağı (OT) ve erozyona maruz ağaçsız orman toprağı (OT–E) alanlarının ODTÜ ormanı fonksiyonel amenajman planında yer alan ekolojik ve sosyal fonksiyonlarına uygun, işletme amaçlarını daha iyi karşılayabilecek şekilde ağaçlandırılması ve rehabilitasyonunun yapılması amaçlanıyor. Nemrut heykellerine nano koruma UNESCO tarafından ‘Dünya Kültür Mirası’ listesine alınan Nemrut Dağı’nda bulunan tanrı heykelleri, ODTÜ’nün gerçekleştirdiği “Kommagene-Nemrut Korum ve Geliştirme Programı” kapsamında sonbahardan itibaren yağmur, kar ve nemden nano teknoloji kılıflarla korunacak. Programın başkanlık görevini yürüten ODTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Neriman Şahin Güçhan heykellerin geleceğe aktarılmasıyla ilgili şöyle konuştu: “Nemrut Dağı’ndaki heykellerde iki uygulama yaptık. Öncelikle bakterili koruma heykeller üzerinde uygulandı. Hem laboratuarda hem de dağdaki uygulamalarda başarılı sonuçlar aldık. Bu yıl dağda denediğimiz nano teknoloji kumaşların sonuçlarını da alacağız ve bu iki uygulama Nemrut Dağının gelecekte daha iyi şartlarda korunabilmesi için çok büyük önem taşıyacak. Bu uygulamalar birbirlerine alternatif değil. Biri olursa, diğeri olmaz gibi algılanmamalı. Çünkü her iki alternatifi birlikte uygulayacağız. Ekibimiz ve bilimsel danışma kurulumuz tüm sonuçları aldıktan sonra hayata geçirilecek olan uygulamaya karar verecek. Uygulamanın taşların dolayısıyla da heykellerin korunmasına ciddi katkı sağlayacağını düşünüyorum. 2010 yılında bir bütün deneylerimizi tamamlamayı düşünüyoruz. Umuyorum ki bundan sonraki uygulamalarda; nano teknoloji ile üretilmiş kumaşlardan hazırlanacak kılıflar bakteri üremesini engelleyeceğiz.” Abdurrahman Tarıkçı’nın ilk solo albümü “İmece” çıktı ODTÜ’den lisans, yükseklisans ve doktorasını alan Abdurrahman Tarıkçı, yıllardır sürdürdüğü müzik çalışmalarına solo albümünü ekledi. Bütün düzenlemeleri Tarikçi tarafından yapılan albümde, anonim eserlerin yanı sıra, Neşet Ertaş ve Saadettin Kaynak gibi ülkemizin önemli bestecilerinin eserleri de bulunuyor. Albümde Türkiye’nin önemli virtüözlerinden Erkan Oğur, Erdal Erzincan, Hüsnü Şenlendirici, Okan Murat Öztürk, İsmail Altunsaray, Hüseyin Yalçın ve Uğur Önür konuk sanatçı olarak yer alıyor. 9 HABER Mürekkep’te buluştuk Ocak ayı buluşmamız son dönemde gençlerin en çok tercih ettiği mekanlardan biri olan Mürekkep’te gerçekleşti. Mekan seçimi de katılımcı profiline yansıdı; gençlerin ağırlıklı olduğu bir gecede katılanlar geç saatlere kadar eğlendiler. Şubat ayında ise yaklaşan genel kurul sebebiyle de, konuşmanın daha ağırlıklı olacağı bir mekan seçtik. Ortaköy’deki radisson Blu BOshphorus Otel’in muhteşem manzaralı lounge lobby’sinde bu sefer de daha değişik bir üye profilini ağırladık. Buluşmamıza katılan üyeler tamamen bize ayrılan bölümde ve ODTÜ’lülere özel ayrıcalıklarla paylaşımlarda bulunduk. Üyelerimizin de bildiği üzere aylık buluşmalarımızın genel formatı üyelerimizin öncelikle birbirleriyle paylaşımlarda bulunup, ilerleyen saatlerde de birlikte eğlenebilmeleri üzerine kurulu. Kültür ve lezzet turlarına başladık Ocak ayı ile birlikte yeni bir etkinlik serisine başladık. Kültür ve lezzet turu adını verdiğimiz bu seri hemen her yerinde gizli tarih yatan istanbul’u daha fazla bilerek yaşamak ve bize sunduğu lezzetleri keşfetmek üzerine kurulu. Bölge bölge istanbul’u keşfedip, lezzetleri tadacağız. Ocak ayında Fener’i gezip, ardından büryan yiyerek DERNEK’TEN Sortie’de yılbaşı 10 tamamladık. Şubat ayının hemen sonunda ise Kapalıçarşı’yı gezip, deniz mahsülleri ve mezelerinin tadına baktık. Planlanan turlar ise Beyoğlu üzerine kurulu. Yaza kadar da bu bölgeyi keşfetmiş olmayı planlıyoruz. Bu etkinlikler o kadar ilgi gördü ki, üyelerimizin talebi doğrultusunda ikincisini yapmak zorunda kaldık. HABER “İş dünyasında ODTÜ’lüler”in konuğu Ufuk Tarhan İş dünyasında ODTÜ’lüler etkinliğine Ufuk Tarhan’ı konuk ederek başladık. Etkinliğe üyelerimizin ilgisi yoğundu ve kısa sürede kontenjan doldu. Katılan üyelerimiz futurist konuğumuzun yaptığı etkileyici sunumu izleme ve ona sorular yöneltme şansını yakaladı. Dernek merkezimizde gerçekleşen bu etkinlik serisine önümüzdeki dönemde de devam edeceğiz. Karanlıkta dolaştık Geleneksel Jazz geceleri Geleneksel Jazz gecelerimiz ayın ortasında tüm jazzseverlere hitap edecek şekilde gerçekleşmeye devam ediyor. Ocakta Şallıel Brassband, Şubat’ta Bora Çeliker Salıncak Neşe ve Dans Orkestrası’nı, Nardis’te üyelerimiz ve diğer caz severlerle buluşturduk. Ocak ayında yaptığımız bir diğer etkinlik ise bizi hayal dünyamızın sınırlarını zorlamaya teşvik eden Anish Kapoor sergimizdi. Rehberimizin geniş bilgilendirmesiyle keyifli bir sergi gezisi gerçekleştirdik. Önümüzdeki dönemde de benzer etkinliklerimiz devam edecek. Nurgün Özdeş (IE ’79) 22 Şubat 2014 Cumartesi günü yine derneğin çok güzel etkinliklerinden birine katıldık. Saat 13.45 te idi seansımız ama biz 30 dakika önce oradaydık. İçeride ne ile karşılaşacağımızın merakı içinde herkes biraz da tedirgin çeşitli tahminlerde bulunuyordu. Saat geldiğinde çok güzel planlanlanmış bir organizasyonun içinde olduğumuzu anladık. Karanlığın içine doğru beyaz bastonlarımızla ilerlemeye başladığımızda heyecan son haddindeydi. Ben karanlığı hiç bu kadar karanlık hayal etmemiştim ama yirmili yaşlarında gözlerini bir trafik kazasında kaybetmiş sevgili Necmi Bey’in önderliğinde inanılmaz bir deneyim yaşadık hepimiz. Daha fazlasını yazmak istemiyorum, lütfen gidin ve kendi deneyiminizi yaşayın. 11 HABER Genel kurul sonuç bilgileri ve görev dağılımı Yönetim Kurulu 23 Şubat 2014 tarihinde düzenlenen 14.Olağan Genel Kurulu sonucunda aşağıda isimleri belirtilen üyelerimiz dernek kurullarında görev almışlardır. Yönetim Kurulu (Asıl) Mehmet Ali Acartürk (MAN’78) - Başkan Mustafa Emre Gözleveli (CP’02) - 2. Başkan Yasemin Civelekoğlu (CHE’78) - Genel Sekreter Suat Albayrak (ADM’87) - Sayman Ece Koşu (CHE’10) - Üye Cihan Ürtiş (MAN’99) - Üye A.Nebil Göğüş (MAN’79) - Üye Yönetim Kurulu (Yedek) Haldun Naci Gülalp (ECON’72) Nurgün Özdeş (IE’79) Mehmet Rasgelener (ECON’78) Z.Asuman Dener (PSY’88) Onur Boybeyi (ME’91) İlhan Gür (MATH’99) Zeliha İlke Selvi (CENG’85) Denetim Kurulu (Asıl) Ümmüşen Gürsoy (MAN’79) Özlem Soydaş (CHE’10) Seçil Başkaya (SOC’03) Denetim Kurulu (Yedek) Nursen Tüzün (MAN’86) Ahmet Asena (IE’78) Melek Çelik (FDE’87) Disiplin Kurulu (Asıl) DERNEK’TEN Feyzan Ali Aliefendioğlu (CHE’78) Ali Torun (MATH’76) Uğur Ayken (ME’76) Disiplin Kurulu (Yedek) Fatma Parlakol (CENG’98) Halide Saniye Başaran (CE’71) Gül Ergül (CP’74) 12 Mehmet Ali ACARTÜRK, MAN’78, Başkan 1954 Eskişehir doğumludur. ODTÜ İşletme Bölümü’nden 1978 yılında mezun oldu. 1981 yılında AİTİA’ de Bankacılık yüksek lisansını tamamladı. Çalışma hayatına Sümerbank Genel Müdürlüğü’nde başladı. Devlet Yatırım Bankası, Sabancı Grubu şirketlerinden Sasa, Temsa ve Toyotasa’da yatırım, finans ve mali işler yöneticilikleri yaptı. 2006 yılından bu yana Esselte Leitz A.Ş. de Genel Müdür olarak devam ediyor. 6 yıldır görev aldığı İstanbul ODTÜ Mezunları Derneği Yönetim Kurulu’nda, Dernek Saymanı görevine ek olarak, Burs Havuzu Çalışma Grubu’na katkı sağladı. Toplumsal konuları araştırmayi seviyor. Öğrencileri ve gençleri okumaya teşvik ediyor ve destekliyor. İnsanlara ve doğaya olan sevgisinin yanısıra toplumun kültürel ve sosyal değerlerinin korunmasına önem vermektedir. Ayrımcılığın değil, fırsat eşitliğinin ve adil bir gelir dağılımının oluşacağı toplum özlemini korumaktadır. Etik ilkeler uygulanmasını önemseyen, önce doğa, önce insan, önce emek diyen ve bunları hayatın her aşamasında gerçekleştirmeye çalışan yaklaşımlar içindedir. HABER Mustafa Emre GÖZLEVELİ, CRP’02, II.Başkan 1978 yılında Sakarya’da doğdu. İlkokulu Sakarya’da okudu. Orta öğrenimini Eskişehir ve Ankara’da tamamladı. 1996 yılında Ankara Atatürk Anadolu lisesinden mezun oldu. 2002 yılında ODTÜ Şehir ve Bölge planlama bölümünden lisans derecesini aldı. Halen İTÜ endüstri ürünleri tasarımı bölümünde tez çalısmasına devam etmektedir. 2003 yılından bu yana kent mobilyası konusunda Türkiye lideri bir kurum olan İSTON’da ürün tasarımcısı olarak çalışmaktadır. Türkiye’de ve yurt dışında uygulanmış pek çok tasarım tescilli ürünleri bulunmaktadır. Kurumsal kimlik, sosyal medya gibi konulara ilgi duymaktadır. Son üç dönemdir Derneğimiz Yönetim Kurulu üyesi sorumlulukları yanı sıra sosyal komite çalışma grubunda etkin roller üstlenmiştir. 1955 İstanbul doğumludur. İlk ve orta öğrenimini İzmit, Kocaeli’de tamamladı. ODTU Kimya Mühendisliği’nden 1978 de Lisans, 1980 de Yüksek lisans derecelerini aldı. 30 yıl İstanbul’da Burla Anonim Şirketi’nde çalıştıktan sonra 2012’de emekliye ayrıldı. Bu dönem içinde şirketin fotoğraf ve aydınlatma bölümlerinde Teknik Satış Temsilcisi ve Bölüm Yöneticisi olarak çalıştı. Derya ve Defne adlarında iki kızı var. Derneğimizde 10 yıldır çalışmalarını sürdüren Edebiyat Kulübü’nün kuruluşundan itibaren faal üyesidir. Yasemin CİVELEKOĞLU, CHE’78, Genel Sekreter 1987 ADM mezunu. İş Bankası, Koçbank, Garanti Bankası, Denizbank gibi bankaların yurtiçinde ve yurtdışındaki birim ve merkezlerinde çeşitli üst düzey görevlerde bulundu. Şu anda Finanssoft isimli yazılm & entegrasyon hizmetleri sağlayan firmanın ortak ve yöneticisidir. Önceki dönemlerde İstanbul ODTÜ Mezunları Derneğinde yönetim kurulu ve yayın kurulu üyeliklerinde bulunmuştur. Suat ALBAYRAK, ADM’87, Sayman Ece KOŞU, CHE’10, Üye 1987 yılında İstanbul’da doğdu. ODTÜ Kimya Mühendisliğinden 2010 yılında mezun oldu. Okul yılları boyunca başta briç topluluğu olmak üzere pek çok toplulukta çalıştı. 2008-2009 eğitim yılında mühendislik fakültesi öğrenci temsilciliği, 2009-2010 eğitim yılında da ÖTK Başkanlığı yaptı. Bu esnada mezunlar derneği ile yakın çalışmaları oldu. 2010 yılından beri sağlık sektöründe satış ve pazarlama alanında calışmaktadır. 2014 yılı itibariyle GC Aesthetics firmasında Rusya, CIS, Türkiye, Orta Doğu ve Afrika pazarlarından sorumlu pazarlama koordinatorü olarak calışmaktadır. 13 HABER Cihan Ürtiş, MAN’99, Üye Nebil GÖĞÜŞ, MAN’79, Üye Haldun GÜLALP, ECON-STAT’72, Yedek Üye Zeliha İlke SELVİ, CENG’85, Yedek Üye 14 1976 Eskişehir doğumlu, 1994 Eskişehir Anadolu Lisesi, 1999 İşletme mezunudur. ODTÜ’deyken 2 dönem ADT yönetimlerinde bulunmuş, iş hayatına da öğrencilik yıllarında yarı zamanlı olarak İş Bankası’nda başlamıştır. Mezuniyet sonrası 10 yılı aşkın süreyle Sarar Giyim-Eskişehir’de çalışmıştır. 2011 Ağıstos’ta, Dış Ticaret- Tedarik Zinciri Direktörü iken “kısmen emekli” olarak ayrılmıştır. 2002’den bu yana Eskişehir ve Çevresi ODTÜ Mezunları Derneği’nde çeşitli görevler almıştır. İş hayatına 1 sene mola verdikten sonra 2013 Ocak’ta yine Eskişehir’li Peyman Kuruyemiş’in İstanbul Merkezi’nde İhracat İş Geliştirme Müdürü olarak çalışmaya başlamıştır. İlgi alanları seyahat etmek, şiir, deneme türü kısa yazılar yazmak, sporda masa tenisidir. 1956 G.Antep doğumludur. İlk öğretimini G.Antep ve İskenderun Lisesi’nde tamamladı. 1973 yılında Adana’da bulunan şimdilerde Çukurova Üniversitesi olan Makine Mühendisliği Bölümünde bir yıl okudu. Müteakip yıl ODTÜ İşletme Fakültesini kazandı ve 1979 Kasım döneminde mezun oldu. 1980 yılında Karadeniz Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’nda Dış Satınalma Uzmanı olarak iş hayatına başladı. Askerlik sonrası, renkli TV başladığı dönemlerde Bekoteknik’te ithalat ve satın alma birimlerinde görev aldı. 1985 yılında Dış Satın Alma Şefi olarak Akçansa’ya geçiş yaptı. Yatırım Projeleri ve Sermaye Yatırımları Planlama uzmanı(CAPEX) olarak görev yaptıktan sonra 2004 yılında emekli oldu. 2005-2011 yılları arasında ise T.Tekstil Terbiye Sanayicileri Derneği(TTTSD) Genel Sekreteri olarak görev yaptı. Eşi Serap Aybar Göğüş’de ODTÜ Matematik’82 mezunu olup İrem isimli bir kızları vardır. ODTÜ Ekonomi bölümünde lisans ve yüksek lisans ardından, İngiltere’de Manchester Üniversitesi’nde İktisadi ve Toplumsal Çalışmalar yüksek lisansı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde İktisat doktorası ve ABD’de Binghamton Üniversitesi’nde Sosyoloji doktorası yaptı. 1979-1982 yılları arasında ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde öğretim görevlisi olarak çalıştı. YÖK’ün kurulmasının ardından ODTÜ’den ayrıldı ve akademik kariyerini ABD’de sürdürdü. 1996 yılında Türkiye’ye dönerek Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümünde göreve başladı. 2005 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümüne geçerek bu üniversitede Küresel İncelemeler Merkezini kurdu. Bu arada Northwestern, UCLA ve Oxford dahil olmak üzere çeşitli uluslararası üniversitelerde misafir profesörlük yaptı. Halen YTÜ’deki görevini sürdürmekte olan Haldun Gülalp’in çok sayıda ulusal ve uluslararası kitap ve makale yayınları vardır. İstanbul ODTÜ Mezunları Derneği’nden önce, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği yönetiminde görev aldı. 1962 Manisa doğumludur. İlk ve orta öğretimini İzmir’de, liseyi Ankara Cumhuriyet Lisesinde tamamladı. 1985 yılında ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümünden mezun oldu. Üniversite yıllarında THBT’de (Türk Halk Bilimleri Topluluğu) halk oyunları çalışmalarına katılmıştır. Mezuniyet sonrası Türkiye İş Bankasında çalışmaya başladı ve 2013 yılında emekli oldu. Şu anda Vizyon Yazılım Şirketi’nde danışman olarak çalışmakta olan Selvi, evli ve iki kız çocuk annesidir. HABER Nurgün ÖZDEŞ, IE’79, Yedek Üye 1956’da Ankara’da doğdu. 1979’da ODTÜ Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra ilk olarak Milli Prodüktivite Merkezi’nde uzman olarak çalıştı. 1982’de Türkiye İş Bankası A.Ş.’nde Organizasyon ve Metod Uzmanı olarak göreve başladı. Aynı kurumun Bilgi İşlem Müdürlüğü’nde Grup Müdürü ve 2008-2012 yılları arasında İnsan Kaynakları Faaliyetleri Destek Müdürü olarak görev yaptıktan sonra 2012’de emekli oldu. Üniversite eğitimi süresince ODTÜ Türk Halk Bilimi Topluluğu’nda halk oyunları, halk müziği ve seyirlik köylü oyunları çalışmış ve çeşitli yöre araştırmalarına katkıda bulunmuştur. Bu faaliyetlerine halen fırsat buldukça devam etmekte, doğa yürüyüşlerine ve gezilerine katılmakta, kayak yapmaktadır. 1999-2001 yılları arasında ODTÜ Mezunları derneği Burs Komitesi çalışmalarına katkıda bulunmuş, 2006’dan bu yana İstanbul ODTÜ Mezunları Derneği Yönetim Kurul’larında görev almış, çeşitli komitelerde sorumluluklar üstlenmiştir. Zeynep Asuman DENER, PSY’88, Yedek Üye 1988 ODTÜ Psikoloji Bölümü’nden mezun oldu. Marmara Üniversitesinde Modern Yönetim Teknikleri yüksek lisansı yapmıştır. Bankacılıkta önemli şubelerin yöneticiliğini üstlendikten sonra kariyerini değiştirme kararı vermiş ve profesyonel yaşamına Derneğimizde devam etmiştir. Eşzamanlı olarak son 5 yıldır yurtiçi ve yurtdışından çok sayıda önemli isimden Çift ve Aile İlişkileri Terapisi ve Koçluk eğitimi almıştır. Halen ReVera Danışmanlık bünyesinde, çalışan ve ekip koçluğu projelerine liderlik etmekte, koçluk/danışmanlık yapmakta, Pozitif Etki® Çatışma Yönetimi grup çalışması ve eğitimleri vermektedir. Bireyin yaşam değeri ve kadının çalışma hayatındaki yeri ile ilgili çalışmalar özel ilgi alanlarıdır. Etkin bir hayvansever ve yardım gönüllüsüdür. Onur BOYBEYİ, ME’91, Yedek Üye 1991 yılında ODTÜ Makine Mühendisliği mezun oldu. Bir süre ABD ‘de kaldı. Otomotivde kariyer yaptı. Sırasıyla Mercedes satış danışmanlığı, Doğuş Otomotivde (VW -AUDI) Ulusal Müdürlük, Direktörlük ve Plaza Genel Müdürlüğü yaptı. Daha sonra ulaştırma sektöründe VARAN Turizm Genel Müdür Yardımcılığı ve Genel Müdürlüğü görevlerini ve aynı zamanda TOFED üyeliğini yürüttü. Sonrasında Arthur Miller Real Estate Genel Müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda BOYBEYİ Kişisel Gelişim AKADEMİSİ ‘nin kurucusu ve başkanıdır. Fütüristler Derneği üyesi ve aynı zamanda İstanbul ODTÜ’lüler Fütüristler Kulübü kurucusu ve başkanıdır. Evli ve iki çocuk babasıdır. İlhan GÜR, MATH’99, Yedek Üye 1972’de Eskişehir’de doğan İlhan GÜR, Eskişehir Anadolu Lisesi’nden mezun oldu. 1990’da ODTÜ Matematik bölümünde öğrenimine devam etti. Henüz mezun olmadan özel ders vererek öğretmenliğe adım atan GÜR, aynı yıllarda bir grup arkadaşını da yanına alarak özel ders bürosu oluşturdu. 1999’da Gazi Üniversitesi’nden “Pedagojik Formasyon” aldı. İlk dershanesini 2002’de, ikinciyi ise 2004’te yine Ankara’da kurdu. Bilecik’te 3. ve 4. dershanelerini kuran GÜR, 2008’de sektörden ayrıldı. Üniversite yıllarında konu anlatımlı test kitapları ve soru bankası kitapları yazarlığını sürdüren GÜR, Aralık 2009’dan itibaren İstanbul’da çalışmalarına devam etmektedir. Kitap okumaktan, tiyatro izlemekten hoşlandığı gibi, doğa yürüyüşleri, tüplü dalış yapan GÜR, 1 çocuk babasıdır. Halen İstanbul’da özel matematik ve geometri dersleri vermektedir. Bunun yanı sıra Tercüme ve Danışmanlık üzerine firmaları ile ticari hayatına devam etmektedir. 15 BİR ODTÜ’LÜ Ayşegül Gürerk: Kalbi eğitmeden dönüşüm de olmuyor... Farklı görüşten ve yaşam tarzlarından kişi ve kurumları bir araya getirerek, “öteki”ni dinlemeyi ve anlamayı, alternatif çözümler geliştirmeyi amaçlayan “Ortak İdealler” platformunun kurucusu Ayşegül Gürerk, kariyer öyküsünü bizimle paylaştı. Söyleşi: Nurgün Özdeş (IE ’79) SÖYLEŞİ Bize kısaca kendinizden ve eğitim hayatınızdan bahseder misiniz? Ben on iki yaşıma kadar Amerika’da yaşadım. Babamın görevi, biraz da Amerikan rüyası, hayali nedeniyle ilkokula Amerika’da başladım ve bitirdim. Döndüğümüzde Türkçem çok zayıftı, TED Ankara Koleji’ne başladım. Böylece çok güzel arkadaşlıklar kurdum, Türkiye’ye alıştım. Sonra tabii ki üniversite yarışına ben de katıldım. Üniversite sınavında tek bir hedefim vardı, ODTÜ’ye girmek. Aslında İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi’nde gelip okumak istiyordum. Fakat en yakın arkadaşım ODTÜ’yü kazanınca onunla birlikte olabilmek için hiç düşünmeden ODTÜ’ye yöneldim. ODTÜ’ye girişim 1985. 16 BİR ODTÜ’LÜ Hala görüşüyor musunuz bu arkadaşınızla? Tabii ki… Arzu ODTÜ İşletme Bölümü’nü, ben de Eğitim Fakültesi’ni kazanmıştım. Zaten ODTÜ büyük bir efsaneydi bizim için. Çünkü ağabeylerimiz, ablalarımız vardı 80’ler öncesinde ve o zamanlardan beri hep duyardık aile dostlarımızdan. ODTÜ’de öğrencilik, sadece öğrencilik değildi, aktif öğrencilik vardı. Bu arada okula başlar başlamaz ODTÜ Hentbol Takımına da girdim. Takım içinde hareket etmek, bir takımın parçası olmak ne demekmiş o kadar iyi anlıyorsunuz ki böyle takım oyunlarında. Diğer taraftan okulumuz da öyle güzel harmanlıyor ki insanı… Öyle bir ruh haline giriyorsunuz ki birden bire geçmişiniz siliniyor sanki ve ODTÜ’lü olmanın verdiği sorumlulukla hareket etmeye başlıyorsunuz. Sonrasında çok net gördüm ki bu değişim hayatımın diğer taraflarına da gayet güzel yansıdı. Hayatımın en doğru kararlarından birini almışım. Arkadaşıma da teşekkür ediyorum bu vesileyle, onun sayesinde ODTÜ’lü oldum. Mezuniyet sonrası? ODTÜ’den mezun olduktan sonra, mesleğimle çok da alâkalı olmayan birkaç başka iş yaptım ama baktım ki eğitim fakültesi mezunuyum, İngilizce öğretmenliğini bir deneyeyim dedim. Önce Bilkent Üniversitesi’nde başladım, çok da sevdim. Sonra on sene üniversitelerde hocalık yaptım, Bilkent’de İngilizce-Türkçe çevirmenlik bölümünün kurucularındanım. Daha sonra eşimle birlikte New York’a gittik, orada Pace Üniversitesi’nde eğitim yöneticiliği üzerine yüksek lisans yapmaya karar verdim, çünkü Türkiye’de olmayan bir eğitim dalıydı. Onu da bitirip geldikten sonra İstanbul’da Bilgi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştım fakat beni çok fazla tatmin etmedi ve British Council’da eğitim müdürü olarak çalışmaya başladım, sonra da Türkiye’den sorumlu sınav bölümünün müdürü oldum. Yedi sene bu görevi üstlendim ama bir şeyler yine beni kurcalamaya başladı, yine rahat duramadım. Kendi kariyerimdeki başarılar beni tatmin etmemeye başladı. Bu arada Common Purpose diye bir liderlik hareketinden haberdar oldum. Bu yola nasıl girdiğinizi öğrenmek isteriz tabii ki… Bir sürü insanda oluyor zaten bu öyle kırklı yaşlara yaklaştığınız zaman. Ben de o zamanlar huzursuzlanmaya başladım. Böyle zamanlarda kimisi briçe yöneliyor, kimisi derneklere yöneliyor, çok farklı farklı konulara yönelebiliyor insanlar o yaşlarda. Ben de böyle bir dönemde haberdar oldum, yurt dışında Common Purpose diye birbirlerinden çok farklı liderlerin, yöneticilerin her şeye rağmen bir araya geldikleri ve kendilerini değiştirmeden, farklılıklarını koruyarak güçlerini birleştirdikleri ve güçlerini birleştirdiklerinde de toplumda fark yaratacak aktiviteler, projeler gerçekleştirdikleri programdan ve neticede gittim, eğitimini aldım, çok etkilendim. Ne kadar eğitim aldınız bu konuda ve tabii ki bu programı Türkiye’ye uyarlamaya nasıl karar verdiniz? Bir sene boyunca her ay yurt dışına çıkıp bu eğitimlere bizzat katıldım. İngiltere’ye, İrlanda’ya, Hollanda’ya gittim. Nasıl oluyor da, birbirleriyle aynı odada bile olmak istemeyen insanlar anlaşmaya, aralarındaki duvarları yıkmaya başlıyorlar, nasıl oluyor iş birliği yapabiliyorlar bunları görmek ve bunları deneyimlemek bana çok büyük fayda sağladı ve bunu Türkiye’ye getirmek istedim. Önce değişik tepkiler aldım, zaman zaman moral bozukluğu yaşasam da birkaç vizyoner lider sayesinde bu işe kalkıştık. Neden çok istedim çünkü Türkiye’de gerçekten kutuplaşmalar çoğalmaya başlamıştı. Gerçi bugün artık kutuplaşma bile diyemiyoruz… resmen ikiye üçe ayrılmış durumdayız. Eskiden daha flu idi, o bile beni rahatsız ediyordu. Türkiye’de görüyordum ki birbirimize, saygılı davranıyorduk ama kimse kimseye saygı hissetmiyordu ya da hissedemiyordu… Özellikle de eğitimliler arasında. Bu da çok üzücü bir durumdu. Bu top- “Hedefimiz aralarında fikir ayrılığı olan, farklı eğitimler görmüş, farklı mahallelerde oturan, farklı yaşam tarzları süren, farklı partilere oy veren, farklı dini inançları olan ve tek ortak yanları İstanbul’da yönetici olan kişileri bir araya getirmek.” lumun içerisinde sevsek de sevmesek de bir aradayız ve toplum yararına iş birliği yapabilmemiz, toplumda fark yaratabilmemiz için illa ki her konuda anlaşmak zorunda değiliz ama bu birbirimizden nefret etmemiz anlamına da gelmiyor. İşte Common Purpose yani bizdeki adıyla “Ortak İdealler”, bu duvarları yıkmaya çok müsait bir program. Bu programı Türkiye’ye nasıl uyarlayabiliriz diye düşünürken dernek yapalım dedik. Programın yapısına uyumlu olabilmesi için derneğin üyelerinin de birbirlerinden çok farklı insanlar olması için uğraştık. Kimi ekonomi sektöründe, diğeri otelcilikte, kimi Nasuh Mahruki gibi bambaşka bir alanda, kimi o zamanlar vali yardımcısı, biri mimarlık üstüne ödüller alan dünyadaki sayılı mimarlardan Han Tümertekin olmak üzere çok farklı sektörlerden farklı insanları ikna edip bir araya getirerek Ortak İdealler Derneği adı altında derneğimizi kurduk. O dönemde ODTÜ’lü arkadaşlarım , Akın Öngör, Hakan Ateş, Korel Göymen gibi büyüklerim bana çok destek oldular. Programın temel özellikleri hakkında bilgi alabilir miyiz? Farklı sektörlerden, farklı düşünce yapılarında insanları nasıl bir araya getiriyorsunuz? Hedefimiz aralarında fikir ayrılığı olan, farklı eğitimler görmüş, farklı mahallelerde oturan, farklı yaşam tarzları süren, farklı partilere oy veren, farklı dini inançları olan ve tek ortak yanları İstanbul’da yönetici olan kişileri bir araya getirmek. İster ilkokul mezunu olsun taksi durağının 17 BİR ODTÜ’LÜ cılarının bütçelerine göre değişiklik gösterebiliyor. Programımızda eğitmen yok. Eğitmen herkes, herkes birbirini eğitiyor, öğretiyor ve herkes birbirini dinlemek zorunda kalıyor. Bu arada insanlardaki en büyük iletişim probleminin dinlemeyi bilmemek ya da yanlış dinlemek olduğunu da gözlemliyoruz. Yani dinliyorlar da karşısındakini anlamaya çalışmak yerine, nasıl cevap verebilirim diye dinliyorlar. Ama zaman içerisinde doğru dinlemeye geçiş oluyor tabii. Aslında birbirlerine öğretiyorlar. “Her modülde bambaşka deneyimler yaşanıyor. Mesela büyük bir holdingin boğazdaki ofisinde toplantı yapıyoruz, kamu ve sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri çok etkileniyorlar, ama bir yandan da çok rahatsız oluyorlar, alışık olmadıkları ortam. ” başında olsun, isterse profesör olsun, doktoralı ve beş dil bilen olsun. Önemli olan belli bir grubun yöneticiliğini yapan ve belli bir güce sahip birisi olması. Bu yapıdaki insanları bir araya getiriyoruz ve onları interaktif bir eğitimden geçiriyoruz, öyle ki her koşulda birbirlerini dinlemek zorunda kalıyorlar, birbirlerini anlamaya çalışıyorlar. Aslında eğitim diyoruz ama bu bir akıl eğitimi değil, zaten bu insanlar akıl eğitimlerini tamamlamış, yönetici olmuş, alanlarında her şeyin doğrusunu iyisini bilen kişiler. Bizim yapmaya çalıştığımız şey kalbi eğitmek. Çünkü kalbi eğitmeden sadece aklı eğitmekle bir yere varılmıyor. İnsanlar harekete geçmiyor. Tabii dönüşüm de olmuyor. Kişilere sorsanız “duvarların örülmesi, kutuplaşma, çok iyi bir şeydir” kim der ki… kimse demez. Ama gel gör ki, yaşam tarzında bunu uyguluyorlar... 18 Eğitim programımızın adı Meridyen. Özel sektörden, kamudan ve sivil toplum kuruluşlarından ve sadece yöneticilere yönelik. En çok dikkat ettiğimiz konu bağımsızlığımızı korumak zorunda olduğumuz. Hiçbir ideolojiye, hiçbir kuruma bağlı olmadığımız için bağımsız kalmak için de her oluşumdan aynı mesafede uzaklıkta duruyoruz. Yedi aya yayılmış ve çeşitli modüllerden oluşan bir program uyguluyoruz. Katılımcı yöneticilerimizin kendi yoğun iş tempolarına göre seçmeli olarak planladıkları ve ayda en çok bir buçuk günlerini ayırmaları gereken bir program bu. Program süresince farklı kurumları ziyaret ediyoruz; bir gün Darülaceze’de, bir gün Emniyet Müdürlüğü’nde, bir gün Büyükşehir Belediyesi Afet Koordinasyon Merkezi’nde, bir gün bir holdingte, başka bir gün bir hastanede, 112 Acil’de, bambaşka yerlere götüre götüre insanları konfor alanının dışına çıkartıyoruz, maskelerini indirmeye mecbur ediyoruz ve onların kendilerini öteki hissetmelerini sağlıyoruz. Her programımızda farklı bir grup kendisini öteki hissediyor. Sonuçta da hepimizin aslında öteki olduğu, ya da hiç birimizin öteki olmadığı ortaya çıkıyor. Eğitim bedeli de kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları katılım- Program tamamlandığında katılı mcılar kendilerindeki değişikliği fark etmiş olarak ayrılıyorlar mı? İlk başta üç boyutlu bir değişim yaşanıyor burada. En çabuk hissettikleri kendilerini daha iyi tanıyorlar ve köşeleri biraz törpülenmiş oluyor. Çünkü bakıyorlar bir gün bir insanla bir yere gidiyorlar ve onlara tabu olan bir konu tartışıyorlar. Mesela din insanları ayırır mı, birleştirir mi? Tartışırlarken zıt fikirler nedeniyle birbirlerine çok sinirlenebiliyorlar. İki hafta sonra aynı kişilerle birlikte Altı Nokta Körler Vakfı’na gidiyoruz, o iki hafta önce çok kızdığı kişi ile beraber gözleri doluyor, şaşırıyor. Bundan bir ay sonra aynı kişiyle yan yana oturup Down sendromlularla perküsyon çalışması yapıyor. Şimdi devreler iyice karışıyor. Sonunda bir bakıyor ki sürdürülebilir bir ilişkisi olmuş. Böylece kişilerde esneklikler oluşuyor, kişisel değişim oluyor. Hedeflerini, değişiklikleri ve neler yapabileceklerini görüyorlar. Yöneticilerimiz kendileri bile şaşırıyor bazen kendi değişimlerine… Bu güne kadar ne kadar kapalı ve kısıtlı yaşıyormuşum diyen yöneticilerimiz oldu mesela… Her modülde bambaşka deneyimler yaşanıyor. Mesela büyük bir holdingin boğazdaki ofisinde toplantı yapıyoruz, kamu ve sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri çok etkileniyorlar ama bir yandan da çok rahatsız oluyorlar, alışık olmadıkları ortam. Sonra İstanbul Valiliği’ne gidiyoruz, valiyle birlikte bir modül yaptığımızda kamudaki yöneticilerimiz çok rahat oluyor bu BİR ODTÜ’LÜ sefer özel sektör yöneticilerimiz farklı duygular yaşamaya başlıyor. Grubumuzu genellikle kişisel olarak ulaşılması zor olan yerlere götürüyoruz. Mesela emniyet müdürlüğü ile cinayet olay yeri inceleme bürosuna, 112 Acil Çağrı Merkezi ya da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Afet Koordinasyon Merkezi’ne gidiyoruz. Buralarda da genellikle orayla ilgili ya da o günkü konumuzla ilgili bir konuşmacımızın da samimi olarak bizimle sohbet etmesini sağlıyoruz. Örnek vermek gerekirse Modüllerimizden birisi “Gücümüzü Nereden Alırız”. Bir lider, yönetici, gücünü nereden alıyor. Dininden mi, eğitiminden mi, soyadından mı, cinsiyetinden mi alıyor? Siz gücünüzü nerden aldınız? Ben gücümü ODTÜ’den aldım, kolejden aldım. O kadar çok kolejli ve ODTÜ’lü var ki bu ikisi birbirinin devamıdır Ankara’da ve ben Ankara’lı olmanın farklılıklarını çok yaşıyorum. İstanbul’a ilk geldiğim zaman, İstanbul’lu bir arkadaşıma yakınmıştım. Ben dayanamıyorum sizin bu İstanbul’unuza, burası Bizans İmparatorluğu mu, ben burada yapamayacağım diye… O da bana dönüp demişti ki “bak Ayşegül sen daha yeni geldin İstanbul’a, biz İstanbulluların en çekindiğimiz insanları kimler biliyor musun, İstanbullulaşmış Ankaralılar”. “Neden” dedim, “çünkü siz Ankara’nın disiplinini, bürokrasisini, adabını, ahlakını çok iyi bilen insanlarsınız bir de İstanbul’a ayak uyduruyorsanız işte sizi o zaman kimse yıkamaz, bir bak bütün üst düzey yöneticilerin hepsi Ankara geçmişli, Ankara’da üniversitede okumuş ve genellikle de ODTÜ’lü İstanbul’a gelmiş insanlar oluyor”. Böyle işte… Ortak İdealler’i kurarken de, kendi iletişim ağım üzerinden ODTÜ’lü arkadaşlarımı arayarak, hatta biraz tatlı tehditlerle çok yol aldık. İlk iki Meridyen grubumuzun bazı katılımcıları benim arkadaşlarımdı açıkçası. Meridyen programından mezun olan liderlerinizi bir arada tutmayı nasıl başarıyorsunuz? Bugüne kadar toplam 372 kişi mezun oldu eğitim programlarımızdan. Hepsi sanal ortamda kendi dönemleriyle iletişim halindeler, e-posta grupları var. İngilizce bilen yöneticilerimiz yurt dışındaki bütün Common Purpose mezunlarıyla bir araya gelebilirler. Bir de sene içerisinde her türlü farklılığa hitap edebilecek sosyal aktivitelerimiz var. Herkesin bir şekilde birbiriyle olmak için esneyerek bir araya geldiği farklı ortamlar yaratıyoruz ki bunun da farklılığımızı yansıtmasını istiyoruz. Bunun dışında da, mezunlarımızın aralarında yaptıkları proje toplantıları var. Hem katılımcılarımız, hem mezunlarımız çeşitli sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştiriyor. Mesela şu an Gayrettepe Metro İstasyonu’nda sürdürülen “Karanlıkta Diyalog” projesi bizim mezunlarımızdan bir kısmının gayretleriyle gerçekleştirilmiştir. Her bir mezunumuzun farklı bir gücü var. Herhangi bir konuda yardım ihtiyacı olduğunda veya toplum için bir proje olduğu zaman hepsi diğerinin telefonun ucunda olduklarını biliyorlar. Bugünün gençlerine, geleceğin yöneticilerine, liderlerine ne önerirsiniz? Nasuh Mahruki’nin kitabında yazan bir cümle benim için çok değerlidir, “hedef belirlemek” hedefin olmalı. İnsanların tutkularını bulmaya çalışmaları gerektiğine inanıyorum. Çünkü eğer gerçek tutkunu bulursan bir şekilde seni zaten hedefine de yönlendiriyor. İnsanın içine dönüp sorması lazım, benim tutkum ne? Gerçekten de ben içime dönüp sordum, benim tutkum ne diye ve cevabım şuydu: benim tutkum insanlara köprü vazifesi görmek, birleştirmek. O yüzden hayatımın işini yapıyorum, birleştiriyorum. Herkese gelin burada buluşun, uçlarda durmayın, dokunun o uçlara diyorum sonra ben çekiliyorum. Gençlere de diyorum ki hayat başarısı için iki şey var: birincisi, küçük küçük “Eskiden ‘gelişim ihtiyacı olan, zayıf yönlerini geliştir, kendin yapamıyorsan eğitimini al’ diyorduk. Artık bu değişti. Şimdi ‘hangi konuda iyiysen o konuda ilerle, senin zayıf yönlerin başkalarının güçlü yönüdür’; ‘sen güçlü yönüne yönel, güçlü yönünde ilerle, orada fark yarat’ diyorum.” hedefler belirlemek ki bunlar bir büyük hedefin alt kırımları da olabilir; ikincisi, içlerine dönüp “benim kalbim neye karşı oynuyor, tutkum ne?” diye sormak. Annenin babanın söylediği değil senin kalbin neye titriyor onu bulabilmek… O tutku seni zaten hedefine doğru yönlendirecektir. Bir de eskiden “gelişim ihtiyacı olan, zayıf yönlerini geliştir, kendin yapamıyorsan eğitimini al” diyorduk. Artık bu değişti. Şimdi “hangi konuda iyisen o konuda ilerle, senin zayıf yönlerin başkalarının güçlü yönüdür”; “sen güçlü yönüne yönel, güçlü yönünde ilerle, orada fark yarat” diyorum. Temel olarak ODTÜ’lülükten geldik buraya ve bizi bir araya getiren de İstanbul ODTÜ Mezunlar Derneği. Son olarak ne söylemek istersiniz bize? Ben ODTÜ’ye girene kadar olan bitenin çok da farkında olmayan bir genç kızdım. Gerçek hayat benim için ODTÜ’de başladı. Homojen bir gruptan oraya geldim, bütün arkadaşlarım kolejliydi, aynı tip ailelerin çocuklarıydık ve ODTÜ’ye girdiğimde adeta gözüm açıldı, oradaki arkadaşlarımın çeşitliliği ile ufkum genişledi. Ondan sonra da yavaş yavaş o farklı arkadaşlarımla da iş birliği yapmak zorunda kaldıkça iletişim becerilerim gelişti. Çünkü Anadolu’dan gelen arkadaşımla benim konuştuğum dil bile farklı olabiliyordu. Birbirimize uyumlanmamızı sağlayan, beni hayata hazırlayan yer ODTÜ’dür. Bu duygularla da ilk günden beri İstanbul ODTÜ Mezunlar Derneği’nin de üyesiyim. 19 İÇİMİZDEN BİRİ Gamze Cizreli: ODTÜ hayalimdi “Babam ve ablam doktor olmasına rağmen ben ailenin aykırı kızı olarak hep turizm otelci olmak isterdim” diyen Gamze Cizreli, hayallerinden vazgeçmemiş olmanın mutluluğunu SÖYLEŞİ yaşıyor. ODTÜ İşletme Bölümüne girişiniz nasıl oldu? Lise yıllarımda en büyük idealim ODTÜ İşletme’ye girmekti. Sınavda oldukça iyi bir puan aldım. Çok iyi özel üniversitelere burslu girebilmeme rağmen hayat tarzı ve duruşu ideallerime çok yakın olan ODTÜ’yü tercih etmekte hiç tereddit etmedim. 20 Bu dönemi bugün nasıl hatırlıyor ve bahsediyorsunuz? ODTÜ’nün sosyal ve siyasi duruşunun yanında, İdari Bilimler Fakültesinin o renkli, dinamik ve eğlenceli ortamında geçirdiğimiz günler, hayatımın en keyifli dönemiydi. Özellikle rahmetli Muhan Hocam ve Ahmet Acar döneminde, onların desteğiy- le hayata hazırlanmak gerçekten bir ayrıcalıktı. ODTÜ’de öğrenci olmak, size ne kazandırdı? Açıkçası ODTÜ’de verilen eğitimin, reel hayat ve iş hayatının çok da içinde olmadığını, güncellikten biraz uzak olduğunu düşünüyorum. Fakat gerek İÇİMİZDEN BİRİ akademisyenlerin tarzları ve hayata bakış açıları, gerek edindirdiği dostluklarla ODTÜ’nün insana yepyeni bir hayat görüşü sağladığı kesin. proje, hem fikri hem maddi yatırımı kolaylıkla bulabiliyor. Yani günümüzde girişimci olmak, bizim zamanımıza kıyasla, çok daha kolay! Size “Büyüyünce ne olacasın Gamze?” diye sorulduğunda ne cevap verirdiniz? Babam ve ablam doktor olmasına rağmen ben ailenin aykırı kızı olarak hep turizm otelci olmak isterdim. Bigchefs’de bugün kaç kişi çalışıyor? İşletmenizde çalışanlar için hangi değerleri vazgeçilmez bulursunuz? Big Chefs’lerde bugün 1300’ün üzerinde bir ekiple, yılda 2.8 milyon ziyaretçi ağırlıyoruz. Açıldığımız ilk günden beri en çok üzerinde durduğum konu; heyecanlı, işi bilen, işini seven, asla “hayır ve yok” demeyen, detaycı, amatör ruhlu profesyonel bir ekip. Ekşi Sözlük’te hakkınızda yazılanlardan biri de şu: “ODTÜ’de girişimcilik dersi verdiği öğrencilerine, “Akşam saat 6’da evime giderim, pazarları çalışmam, cumartesi öğleden sonra işten çıkarım, geceleri rahat uyuyayım diyorsanız derslere gelmeyin.” diyen kadındır. Bu sözler size ait midir? Evet aynen öyle! İlk dersimde öğrencilere şu soruyu sordum: “Gece yastığa başınızı koyup rahatça uyumaktan vazgeçebilir misiniz?” Evet diyenlerle devam ettik derslere. Çünkü bir girişimci yastığa başını koyduğu anda aldığı riskleri, borçlarını ve yarın nasıl fark yaratacağını düşünür. Öncelikle bunu kabul etmeyi ve başarmak için bazı şeylerden vazgeçmeyi öğrettim onlara. Günümüz genç nufüsunun girişimci olabilmesine imkan tanıyan fırsatları ve engel oluşturabilecek riskleri kendi döneminizin koşullarını da hatırlayarak nasıl değerlendirirsiniz? Kadın girişimcilerin her sektörde genel olarak yaşadığı en büyük sorun sermayeye ulaşmak. Bankacılık sisteminde teminatsız kredi almanın imkansız olduğu Türkiye’de, kadının üzerine gayrimenkul yatırımı da kolay kolay yapılmıyor ne yazık ki! Ben de Big Chefs’i kurarken sermayeye ulaşmakta zorlandım. Fakat son yıllarda kadına yönelik pozitif ayrımcılıkla, bankalar ve devletin ortaklaşa oluşturduğu fonlar ve artan ‘Melek Yatırımcılık’ kavramı ile girişimcilik maddi olarak daha çok teşvik ediliyor ve destekleniyor. Öbür taraftan; girişimcilik okullarda ders olarak okutuluyor, mentörlük programları ve artan iletişim koşullarıyla iyi bir Bugün başarılı olmamızda böyle bir ekip olmamızın payı çok büyük. Bugün sizi ne yapmak rahatlatıyor? Nasıl eğleniyorsunuz? Oğullarımla birlikte seyahat etmek en büyük tutkum. Yılda en az iki sefer onların da istediği ülkeleri seçip çok keyifli seyahatlere çıkıyoruz. Hafta sonları onlarla mutfağa girip birlikte sevdiği yemekleri pişirmek de benim için ayrı bir keyif. Onun dışında sabahları erken toplantım yoksa bir saat yürüyüş yapmak ve okumak beni çok rahatlatıyor. HIZLI TUR Burcunuz: Yay Tuttuğunuz takım: Fenerbahçe En sevdiğiniz renk? Kırmızı Ne tür müzik dinlersiniz? Smooth Jazz ve Eski Türkçe Pop En sevdiğiniz şarkı? Frank Sinatra New York, New York Yaptığınız en büyük çılgınlık? Oğullarımla Lapland’de -30 derece havada, sıcaklığı -1 derece olan denize girmek Şu an ruhunuzun olmak istediği yer? New York İzlemekten keyif aldığınız TV programları neler? Haber programları, açık oturumlar, yemek programları (NOT: Bugünlerde merakla Kurt Seyid ve Şura’yı bekliyorum.) Hayatta en çok kıymet verdiğiniz? Oğullarım Hayvan besliyor musunuz? Bir kurt köpeğimiz var Dostluk herşeyi affeder mi sizce? Yaptığı hataya bağlı Benzetildiğiniz biri var mı? Hayır Kadınlar neyi yapmasın? Kendi hayatlarının dümenini kimseye vermesinler Sizi ne hemen güldürür? Birinin düşmesi ODTÜ deyince aklıma ......özgürce düşünmek........gelir. 21 HABER Isınan ve kuraklaşan bir dünyada iklim değişikliğini ciddiye almak Back in Nineteen Twenty-Seven, I had a little farm and I called that heaven. Well, the prices up and the rain come down, And I hauled my crops all into town Woody Guthrie Yazı: Ümit Şahin* John Steinbeck’in Gazap GÜNDEM Üzümleri 1930’lar Amerikası’nda geçer. Romanda, Güney Batı’da topraksız ve aç kalan çiftçilerin mevsimlik işler bulmak ve hayatta kalmak için Batı’ya, California’ya göçleri anlatılır. John Ford’un 1940’da filme çektiği ve başrolünde Henry Fonda’nın oynadığı Gazap Üzümleri’nde, bozuk bir kamyonete doluşan Oklahomalı bir ailenin çölü geçmeye çalıştığı sahneleri unutmak kolay değildir. Roman, ülkenin o güne dek karşılaştığı en büyük toplumsal çöküş hikayelerinden birini anlatır. Hayatları altüst olan aileler 1929 ekonomik krizinin ardından zaten fakirleşmiştir ve üzerine bir de yaşadıkları bölgeyi tarihin en büyük kuraklıklarından biri vurmuştur. Steinbeck’in anlattığı hikayenin yaşandığı o döneme dust bowl, yani toz çanağı deniyor. Woody Guthrie’nin Dust Bowl Blues’da dediği gibi “toz o kadar yükselmiştir ki, gökyüzünü göremezsin, ve gitme zamanı gelmiştir.” O yıllarda Kuzey Amerika’nın orta bölgelerinde yaşanan büyük kuraklığa toz çanağı denmesinin nedeni, kuruyan topraktan yükselen tozun rüzgarlarla çok geniş bir alana yayılması ve kuraklığı daha da artırmasıydı. Bir zamanlar milyonlarca insanın tarımla geçindiği verimli bir bölge, tozdan başka bir şey üretmeyen yüzlerce kilometrelik bir çanağa dönüşmüştü. Amerikan tarihinin ve kültürünün bir parçası haline gelen Dust Bowl, bugünlerde ABD basınında sıklıkla hatırlanıyor. Geçtiğimiz günlerde New York Times’da yayınlanan bir makale “The Dust Bowl Returns” başlığını taşıyordu. Ama bu kez kuraklığın en sert vurduğu, toz çanağının geri döndüğü yer, 1930’lardaki kuraklıkta kaçanların sığındığı California. ABD’nin en zengin eyaleti ve en büyük tarımsal üreticisi California’daki kuraklık, art arda üçüncü yılını dolduruyor. ABD’de kuraklıktan kırılan sadece California değil elbette, örneğin geçen yıl Texas çok daha kötü durumdaydı. Yani ABD’nin farklı bölgelerinin giderek kalıcı hale gelen bir kuraklığın pençesine düştüğü görülüyor. Ama bu yıl California’nın başına gelenler bütün tarihsel kayıtları aşıyor. Sıcaklık ve yağış kayıtları, ölçümlerin başladığı 1840’dan bu yana en kuru yılın 2013 olduğunu net olarak gösteriyor, ama bu kadar da değil. UC Berkeley’den paleoklimatolog Lynn Ingram, uzak geçmişin iklimini anlamamızı sağlayan ağaç halkalarından yaptıkları hesaplamalara göre California’da aslında son 500 yılın en kurak yılının yaşandığını söylüyor. Üstelik Ingram’a göre aslında beklenmedik bir durum olan bu üç yıl üst üste kuraklığın devamının gelmesi de şaşırtıcı olmayacak. ABD’nin Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi NOAA da, Mayıs ayına kadar kuraklığı azalta- * Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi kıdemli uzmanı, Dr. 22 cak bir yağış beklenmediğini açıklıyor. Ondan sonra zaten kavurucu sıcaklar geliyor. Kurak dünya Bu yıl kuraklığın sıradışı bir hal aldığı tek ülke ABD değil. Örneğin Brezilya’da 142 kentte su kesintileri evlere ancak üç günde bir su verilecek sıklığa ulaştı. Bütün su kaynağı tek bir akarsu, yani İndus nehri olan Pakistan’da, kronik su krizi felaket noktasına yaklaşmış durumda. Avustralya’da 2013 tüm zamanların en sıcak yılı olurken, ülke kronik hale gelmiş mega-kuraklığa uyum sağlamaya çalışıyor. Afrika’da Sahra çölünün güneyindeki Sahel kuşağında yaşayan 50 milyonu aşkın kişi onlarca yıldır süren kuraklık içinde ve sürekli açlık tehlikesiyle yaşıyor. Çin’in çeşitli bölgeleri de sıklıkla kurak dönemler geçiriyor. Dünya giderek daha sıcak ve kurak bir yer haline gelirken başka alışılmadık iklim aşırılıkları da hız kesmiyor. Örneğin İngiltere bu yıl kışı sayısız sel felaketiyle ve kıyıları döven yüksek dalgaların eşlik ettiği fırtınalarla geçiriyor. Geçtiğimiz Kasım ayında Filipinler’de yaşanan ve 5 binden fazla insanın ölümüne neden olan Haiyan tayfununda da yüksek dalgalar felaketin şiddetini artırmıştı. New York Times’daki makale toz çanağı günlerinin geri geldiğini anlatıyor, HABER Climate Progress’ten Joe Romm’un hatırlattığı gibi yazıda iklim değişikliğinin sözü bile edilmiyor. Oysa iklim bilimcilere göre kuraklık da, alışılmadık sıcak dalgaları da, seller de, tayfun ve kasırgalar da, artık doğal felaketler değil. Artık bütün bunlar insan yapımı iklim değişikliklerine bağlı insan yapımı felaketler. Küresel sıcaklıkların giderek artmasına bağlı olarak iklim felaketlerinin bütün dünyayı sardığını izlediğinizde, Türkiye’de yaşanan kuraklığın eskiden kalma tarzda, kısa vadeli ve hava durumu ölçeğinde tartışılmasını anlamakta güçlük çekiyorsunuz. Türkiye, geçen yıldan beri yağış miktarının ciddi biçimde azaldığı ağır bir kuraklık yaşıyor. İstanbul’un içme suyu barajlarındaki su seviyelerinin %30’a düşmesi, Melen’de bile su seviyesinin giderek azalması sadece birer belirti. İçinde bulunduğumuz kış aylarında Türkiye’ye düşen yağış miktarı geçen senenin yarısı, uzun dönemlik ortalamanın üçte ikisi kadar. Yağışlardaki azalma artan sıcaklıklarla birleştiğinde toprak da giderek kuruyor. Bu da, yerine konması güç olduğu için aslında yenilenemez bir kaynak sayılması gereken yeraltı sularındaki azalmayla birleştiğinde tarımsal üretimde yaşanacak düşüş uzun vadede gıda üretiminde azalmaya, bu da dünya çapında yaşanan kuraklığa bağlı artan fiyatlarla birleşerek ciddi bir ekonomik krize yol açabilir hale geliyor. Türkiye’yi su fakiri, kurak ve kendini beslemekten aciz bir yakın gelecek bekliyor. Entelektüel kesim iklim değişikliğini ciddiye alıyor mu? Oysa Türkiye konuyu büyük kentlerde sular kesilir mi düzeyinde tartışmaya devam ediyor. Türkiye’nin iklim değişikliğinden en fazla etkilenen ve etkilenecek Akdeniz kuşağında yer aldığı yeni bir bilgi değil, IPCC raporlarında sürekli tekrarlanıyor. Ama Türkiye henüz iklim değişikliğinin ciddiyetini anlayabilmiş, etik ve politik olarak sorumluluk almaya yanaşan bir ülke görüntüsü çizmiyor. Ancak bence konunun yanlış hükümet politikalarından bile daha önemli bir boyutu var. O da Türkiye’de fikri öncülük konumunda olan entelektüel kesimin, yazar ve araştırmacıların, ülke politikalarını etkileyebilecek konumdaki meslek çevrelerinin, sivil toplumun ve siyasi hareketlerin konuya olan zayıf ilgisi. İklim değişikliğinin bu çevrelerde henüz tam olarak kavranabildiğine emin değilim. Konuyu bir çevre sorunu olarak görenler, iklim değişikliğiyle ilgilenenleri felaket tellalı olarak niteleyenler, sorunun fosil yakıta bağımlı endüstriyel sistemin ve ekonomik yapının doğrudan sonucu olduğunu kavrayamayanlar çoğunlukta. O zaman da iklim değişik- liği bir grup meraklı çevrecinin veya doğaseverin meselesi olarak kalıyor. Ya da sayıları iki elin parmaklarını geçmeyen bir grup iklim bilimcinin uzmanlık alanı olarak algılanıyor. Oysa iklim değişikliği bir küresel ve kuşaklar arası adalet meselesi, etik ve politik bir sorun, belki de insanlığın karşılaştığı en büyük politik çatışmanın nedeni. İklim değişikliği sosyal bilimcileri, iktisatçıları, hekimleri, mühendisleri, fizikçileri, biyologları, ziraaatçileri, siyaset bilimcileri, ve elbette sadece bilim insanlarını ve profesyonelleri değil, sokaktaki insanı da eşit biçimde ilgilendiren belki de en önemli mesele. Bütün dünya iklim değişikliğinin sonuçlarını en ağır biçimde yaşıyor ve üstelik henüz önümüzdeki birkaç on yıl içinde aşılacak eşiğe, geri dönülmez denilen noktaya muhtemelen gelmedik. Yani hem belki de daha hiçbir şey görmedik, hem de iklim değişikliğini yavaşlatmak ve etkilerini azaltmak için yapılabilecek daha çok şey var. Bunun için de işe iklim değişikliğini ciddiye alarak ve sürdürülebilir, doğaya uyumlu ve yeşil bir geleceği hayal ederek başlamak gerekiyor. Naomi Klein’in dediği gibi, iklim değişikliği, sadece çevrecilere bırakılamayacak kadar önemli bir meseledir. 23 KARS Kar ülkesinin prensi Kars “Aslında güzelliğinden ötürü prenses demek isterdim ama Kars bir erkek şehir. Bir serhat şehri yani savaşçı.” Yazı: Güzin Caner (Chem ’78) Fotoğraflar: Candan Erdoğan (Econstat ’79) Tülay Doğan GEZİ Baştan başlayacak olursak, biz on kadın, Ocak ayında trenle Kars’a gitmeye, Ağustos ayında karar verdik. Özellikle trenle gitmeyi, “ki genellikle 24 saatten fazla sürüyor”, tercih ettik. Hem biraz çocukluğumuza dönmek, daha çok da yol boyunca bol bol Anadolu’yu seyretmek istedik. Malum bu aralar Haydarpaşa kapatıldı, İstanbul’dan çalışmadığı için Ankara’dan saat 18.00 de hareket 24 etti trenimiz ve ertesi gün akşam yaklaşık aynı saatte Kars’a vardı. Yataklı vagonlar çok rahat, yemekler de idare eder. Ama bu yolculuğun en heyecan verici kısmı doğuya doğru ilerledikçe değişen doğayı seyretmek. Gittikçe kıraçlaşan toprak, sarp kayalıklar arasından akan sular, ağaç dallarında donmuş su damlacıkları ve özellikle nice ayrılıkların ve kavuşmaların yaşandığı, kim bilir ne çok yaşam hikayeleri barındıran birbirinden farklı istasyon binaları. Karla, Erzurum istasyonunda buluştuk. Kars’a vardığımızda yağmıyordu ama yerler donmuştu ve hava oldukça soğuktu. Oralılar bu yıl kar yağdı saymıyorlar, bu yıl her yerde olduğu gibi bu bölgede de yağış az olmuş. Ama kaldığımız 4 gün içinde hem lapa lapa KARS kar yağdı, hem güneş açtı, yani şansımız yerindeydi. İlk gün Ardahan-Çıldır gölüne gidiyoruz. Yol boyunca yer, gök bembeyaz. Arada sırada yine karlar içinde gördüğümüz köylerin dışında beyaz bir sonsuzluk içinde gidiyoruz. Bu sonsuzluk ve ıssızlık duygusu göle varınca daha da belirginleşiyor. Ufuk çizgisi olmayan beyaz bir dünya. ler. İpek yolu üzerindeki doğunun belki de en zengini olan bu kent, sarayları, kiliseleri, kervansarayları ve daha sonra da camileriyle herkesin iştahını kabart- mış, tıpkı Kars gibi o da birçok kere el değiştirmiş. Ani hakkında bilgiye çeşitli kaynaklardan rahatça ulaşılabiliriz ama kar altındaki muhteşem görüntüsünü Çıldır gölü ,Van gölünden sonraki en büyük gölümüz ve tamamen donmuş. Söylenenlere göre buz kalınlığı 70 cm civarında oluyormuş. Doğrudur çünkü sarı sazan ya da aynalı sazan denilen ve tereyağında kızartılmış hali fevkalade lezzetli olan göl balığının buzda avlanışına tanıklık ettik. Göl üstünde belirli mesafede iki delik açılıyor ve birtakım ip mekanizmaları ile ağlar çekiliyor. Balıkların lezzeti doğal beslenmelerinden kaynaklanıyor. Burada özellikle çocukların ama genel olarak hepimizin ilgisini çeken atlı kızaklar ile gölde gezinmek de çok keyifli. Kars’ın doğal olarak en ilginç bölgesi, Ani harabeleri. İkinci gün erkenden yine beyazlar içinde bir yolculuktan sonra Ani’ye kavuşuyoruz. Ermenistan ile sınırımız olan Arpaçay’ın kıyısına yerleşik Ani ‘nin tarihçesi çok eskilere dayanıyor, Urartular, Sasaniler, Araplar burada yaşamış ancak Ermeni Bagradlı krallığının merkezi olunca önemi daha da artmış. Daha sonra Selçuklular, Gürcüler, Osmanlılar ve Ruslar gelmiş- 25 KARS seyretmek için mutlaka oraya gidilmesi lazım. Dört mevsimde de ayrı güzellik sergilediği söyleniyor. Kars da bir serhat şehri olarak, sürekli olarak değişik hükümranlıklar yaşamış, Ruslar, İngilizler Osmanlılar dönemleri olmuş hatta, bir kelebek ömrü kadar çok kısa bir süre “Garbi-Cenubi Kafkasya Hükümeti” adı altında bağımsız olduğu bir dönem bile yaşamış. Ancak bu çok kültürlülüğe karşın tarihi yapılara şehir merkezinde çok fazla rastlanmıyor. Rehberimiz bize bir oyun hazırlamış. Elimize bir şema veriyor ve orada numaralanmış , Tahtdüzü olarak adlandırılan bu bölgedeki tarihi binaları belirli bir zaman dilimi içinde fotoğraflamamızı istiyor. En erken tamamlayana bir de ödül var. Bu şekilde şehir merkezini iyice tanımamızı amaçlamış. Gerçekten de işe yarıyor, araya taraya, sora öğrene geziyoruz. Eski belediye binası, ticaret odası olarak kullanılan bina, eski Rus konsolosluğu, defterdarlık binası ve misafirhanesi, Vali Konağı, gibi Ruslar döneminde yapılmış ilginç binalar, daha geç tarihli Ahmet Muhtar Paşa konağı, sokak heykelleri vb. Bizim pek acelemiz yok çünkü niyetimiz Cheltikov konağında bir kahve konyak molası vermek. Bir Rus aristokratına ait olan bu konak zaman içerisinde opera binası , hekim evi olmuş ,şimdi de aslına uygun restore edilmiş, otel olarak kullanılıyor. Bu bölgede en ilginç yapılardan biri Rus Askeri kilisesi.19.yy sonlarında Baltık mimari tarzı ile inşa edilmiş soğan kubbeleri olan bir yapı iken 1953 yılında kubbeler sökülmüş,1985 yılında da camiye dönüştürülmüş. Şimdiki adı Fethiye cami. Osmanlı döneminin etkileri daha çok kale içinde gözleniyor. Hayli yüksekte olduğu için kaleye tırmanmak, özellikle de yerde hatırı sayılır bir kar varken, gerçekten zor. Ancak tepeye vardığınızda Kars çayı ve çevresinde yerleşik kent manzarası mükemmel. 1890 yılında getirilen Hollandalı mimarlar, şehri birbirini dik kesen sokaklarla ızgara şeklinde planlamışlar. Şehrin bu düzeni 26 kaleden açıkça görülüyor. Osmanlı mimarisinden yanılmıyorsam iki ev görebildik, diğerleri hep yıkılmış. Ama Kars çayının iki tarafındaki görkemli taş hamamlar iyi korunmuşlar. Bazıları kültür merkezi olarak düzenleniyor. Namık Kemalin bir süre dedesi ile birlikte yaşadığı ev de burada. Bu bölgede ise On iki Havariler kilisesi ilgiyi çeken bir yapı. Bagradlı kralı tarafından, dört yapraklı yonca ve haç şeklinde yaptırılmış daha sonra o da camiye dönüştürülmüş, Kümbet cami. Kale içinde şu anda gecekondu tipi evler çoğunlukta ama TOKİ orayı da yeniden yapılandıracakmış diye duyduk. Karslılar burada yapılaşma olmasını istemi- KARS yorlar. Büyük bir park olmasını tercih ediyorlar. Umarız diledikleri gibi olur. Kars’a yaklaşık bir saat mesafede hep hüzünle andığımız Sarıkamış, son günün programı. Yarıyıl tatili olması nedeniyle kar pistleri kalabalık. Burası Alplere de yağan iri kristal kar kalitesi ve toplam 17 km olan düzgün pistleri ile kayak yapmaya çok uygun. Kayak ve kızak kiralanabiliyor. Telesiyej 2635 metreye kadar çıkabiliyor. Biz sıcak şarap eşliğinde onları seyretmeyi tercih ettik. Sarıkamış ormanları sarı çam ağaçlarıyla ünlü. Katerina’nın av köşkü olarak adlandırılan Çar 2.Nikolanın hasta oğlu için hiç çivi kullanılmadan yaptırdığı tamamı ahşap olan köşk ormanın içinde ve kardan dolayı oraya da ancak uzaktan bakabildik ama dönüş yolunda şehitler anıtında bir süre durduk. Kar ve soğuğa ancak on dakika dayanabildik. Buraya kadar gezdiğimiz gördüğümüz yerleri yazdık, şimdi de sıra yediğimiz içtiğimize geldi. Kaz eti yemek için en uygun mevsimdeyiz. Kaz etini bulgur pilavı ile sunuyorlar. Çok lezzetli. Hangel, piti, ayran aşı, meclis yemeği, sütlü pilav, üzümlü pilav, erişte aşı, katlet köfte ve daha bir çok özgün yemekleri var. Hepsi birbirinden güzel. En ünlü iki lokantası, Kazevi ve Hanımeli. İkisini de kadınlar çalıştırıyor. Hanımeli’nin kendine özgü mor fesleğenden yaptığı reyhani dedikleri çok hoş aromalı şerbet kaz menüsünün olmazsa olmazı. Burada bir akordeon ziyafetiyle de karşılaşabilirsiniz. Birçok Anadolu kentinde olduğu gibi Kars insanı da son derece konuksever. Şehirlerine herkes gelsin, çok mutlu oluyorlar. Tabii ki, kaşar peyniri, gravyer peyniri, kara kovan balı, tereyağı, kaymak bal aldık. İsteyen olursa kargo ile de gönderiyorlar. Peynir deyince mutlaka Molokanlardan bahsetmek gerekiyor. Yazım , Karslılara peynir yapmayı öğreten bu ilginç insanların öyküsüyle bitirmek isterim. Çarlık zamanında Ortodoks kilisesinin kutsal kitabında yapılacak olan değişikliklere karşı gelmiş bir guup insan. Bir de o dönemki inanca göre kilise haftada 2 gün süt içilir demesine karşın biz her gün içeriz demişler. Bu yüzden onlara Rusçada süt anlamanı gelen Moloko kelimesinden çıkarak Molokanlar denmiş. Asıl karşı çıktıkları şey, savaş. Askerliği, silahı, savaşmayı ve insan öldürmeyi kesinlikle reddetmişler. Bu inançlarından hiç ödün vermedikleri için de sürekli sürülmüşler. Çar Karsa göndermiş. 1921 de askere çağrılmışlar, tekrar Rusyaya dönmüşler, oraya buraya savrulmuşlar. Ama asla savaşmamışlar hiç cana kıymamışlar. Fakat bu çalışkan ve dürüst barış insanları şahane peynir- ler yapmışlar, ayrıca ustası oldukları değirmencilik, tarım , hayvancılık gibi bildikleri her şeyi gittikleri yerlerdeki insanlarla paylaşmışlar. Şu anda Karsta Türklerle evlenip kalan birkaç kişi dışında hiç Molokan kalmamış. Ama ağırlıklı olarak Kanada ve Amerika olmak üzere dünyanın birçok yerinde varlar. Örneğin rehberimiz Ekvator’da Molokan bir aile ile karşılaşmış. Hasretle kucaklaşmışlar. İşte böyle ve benzeri güzel insanların yaşadığı bir kent Kars. Sözü “keşke Molokanlar bütün insanlığa barışı da öğretebilselerdi…” diyerek bitiriyorum. 27 KIRSALDAKİ ODTÜ’LÜLER Kırsaldaki ODTÜ’lüler /2 Zehra Altay Mumcu- İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/ Ekonomi 1983 Murat Mumcu- İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/ Kamu Yönetimi 1983 Söyleşi: Özay Yaşar (SOC ’80) ÇEVRE Şu anda nerede yaşıyorsunuz? Zehra Mumcu: Didim / Aydın’dayız. Buradaki çarpık yapılaşmayı bilenler ‘kırsal’ a pek yakıştıramayacaklardır ama biz girişteki Apollon Tapınağına 10-15 adım uzaklıkta oturuyoruz. Sit alanı olduğu için görece olarak eski köy yapısı korunmuş. Yani rüzgarın yönüne göre komşumuzun ahır kokusu bize ulaşıyor, keçileri hanımellerimizi yiyor. Didim’e gelen birçok kişi burayı görmeden, bilmeden döner. Kırsala yerleşmek fikri ilk nasıl oluştu ? Ne zamandan beri asıl olarak burada yaşıyorsunuz? Zehra Mumcu: Aslında ikimiz de dönemin apartman çocuğu sayılırız; çocukluklar İzmit ve İzmir’de. Son bir, iki nesilde ailelerimizin köyle bir bağlantısı kalmamış ve kırsalda bir yaşam deneyi- 28 mimiz yok. Ama İstanbul’da yaşarken kilometrelerce yol kat edip ağaç altında oturmayı, açık havayı , alışveriş merkezlerine tercih eden bir yapımız var. İkinci baharımızda doğanın çağrısına kulak kabartıp, çağrıya cevap verme cesaretini bulanlardanız galiba. Murat Mumcu: Bazı şeyler çok ölçülüp biçilmeden biraz da sezgisel oluveriyor. Ara sıra İstanbul kaçamakları dışında, 2008’den itibaren asıl olarak burada yaşıyoruz. Oğlumuzu Üniversiteye, kendimizi de kırsala attık diyelim. Hepimiz için değişim, dönüşüm senesi oldu. Hele zeytinyağı üretmek uğruna geçirdiğim kaza ile tam dönüştük desek yalan olmaz. Neden Didim? Murat Mumcu: ODTÜ’de okurken turizme kafayı takmıştım. Kamu yönetimi mezunuyum ama seçmeli derslerle İşletme Bölümünün tüm turizmle ilgili derslerini aldım. Mezuniyetten sonra bir baktık çevremizde herkes emekli olup sayfiyede pansiyon, restoran işletme hayali içinde, emekli olmayı beklemeyelim dedik 1986- 1991 yılları arasında Didim’de turizmcilik yaptık. Didim’in ilk İngilizce bilen ve ilk english breakfast’ı menülere sokan turizmcisi biziz. Daha sonra anlaşmalarımız bitti, Körfez krizi geldi ve oğlumuz doğdu. Şartlar bizi yeniden İstanbul’a döndürdü. Uzun profesyonel yöneticilik yıllarımızdan sonra şartlar elverdiğinde kırsalda yeni bir başlangıç için yer araştırdık, biraz da geçmişten gelen bağlar etken oldu yeniden Didim dedik. Zehra Mumcu : Bence, Tapınak çekti bizi, döndük dolaştık geldik. KIRSALDAKİ ODTÜ’LÜLER Başlangıçta yapmak istedikleriniz neydi? Şimdi nelerle uğraşıyorsunuz? Yapmak istediklerinizi ya da hayal ettiklerinizi ne ölçüde gerçekleştirebildiniz? Murat Mumcu: Aslında 80’li yıllarda ekoköy kavramından bihaberken kafamda oluşturduğum çok benzer bir proje vardı. Benim ki ekoçiftlik, ekoköy arası bir yapıydı, tabii ekoturizm çerçevesinde. Sonra İstanbul’a dönünce rafa kalktı. Şimdi raftan indirdik diyelim. 2007’de arazi ararken Didim’in köyü , memlekette artık köy bırakılmadığı için şimdi mahallesi olan Akyeniköy’ ün tepelerinde sağında Bafa Gölü, önünde eskinin Latmos körfezi şimdinin Söke ovasını kuşbakışı gören zeytinliği bulunca içsel duygum o kadar kuvvetli işte burası dedi ki önünü sonunu fazla da düşünmeden orayı alıverdim. Zehra daha sonra gördü ama onunda hayallerine tam uymuş. 30 sene birliktelikten sonra zaten sinyaller doğrudan ulaşıyor herhalde. Yer tercihinin önemli bir nedeni de zeytinlik olması idi, dedim ya hesap kitaba dayanmayan sezgisel bir tercihti zeytinlik. Yani Zehra’nın dediği gibi Tapınak çekti Didim’e geldik, kadim zeytin ağaçları frekansımıza girdi Akyeniköy dağlarına çıktık. Böylece ilk aşama olarak şu anki uğraşımızın merkezini oluşturan soğuk sıkım zeytinyağı üreticiliğinin kapısından girdik. Soruya tam cevap vermek gerekirse 5 senelik süreçte doğru bir soğuk sıkım zeytinyağı, katkısız zeytin ve soğuk işlem sabun üretme ve doğal tarım, sürdürülebilir kültür/ yaşamla ilgili bilgi birikimi uğraşındayız. Zehra Mumcu: Gelinilen nokta için beş sene uzun gibi gözüküyor ama serde ODTÜ’ lülük olunca bilmediğin bir işe başlarken zeytin/zeytinyağı ile ilgili en ince detayına kadar araştıracaksın, doğal tarım ile ilgili kaynakları hatmedeceksin, bir de sürdürülebilir yaşam çalıştaylarından da nasipleneceksin, sonuçta da ortaya doğru bir iş çıkaracaksın . Tabii biraz zaman alıyor. Şimdi ki gençlerin kişisel gelişim konusunda birçok yardımcı enstrümanı var ama bizlerin kendimize ve Dünya’ya yaklaşımımızda yani yaşamdaki duruşumuzu oluşturmamızda temel taşlardan biri ODTÜ’ dür. Ehh kırsala geçerken de ODTÜ’ lü gibi geçiyorsun kısaca. Anlaşıldığı üzere okulum konusunda biraz fanatiğimdir. Murat Mumcu: Evet, burada doğanın sunduğu zenginliğin yanı sıra Tariş, UZZK( Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi), uluslararası sürdürülebilir yaşam platformlarından sertifika zengini de olduk diyebiliriz. Her alanda olduğu gibi bilgilenmenin sonu yok ama artık kendi birikimimiz ve sentezlerimizle daha bağımsız hareket edebilir hale geldik.Bu çerçevede Didim’in soğuk sıkım zeytinyağı üreten ilk markalı butik üreticisiyiz: Belkır ve Didim. Yeri gelmişken, ‘Belkır ‘ isminin ilginç biraz da hüzünlü öyküsü var.Kısaca değinelim mi? Murat Mumcu: ‘ Yok senesi’ olan ilk senemizde eski sahibi de fazlaca haşin topladığı için ağaçlarda hiç zeytin yoktu. Bunu da anlayacak bilgi bizde olmayınca ortalarda dolaşan söylentilerin etkisi ile bir süre zeytinlerimiz çalındı diye dolaştım. Başlangıçtaki trajikomik hikayelerimize ilgi duyanlar www. belkir.com’dan öğrenebilirler, ayrıntıya girersek bu sayıyı kaplama ihtimalimiz var. Yaşam tarzımızı şehirden kırsala dönüştürelim derken yaşamımızda esas can alıcı dönüm noktasını 29 Ekim 2008’de yaşadık. Hasat sonrası güle oynaya sıkım için fabrikaya gittik. Zeytinlerin ilk dökülüp de yıkandığı bir bölüm vardır. Altını herdefasında temizlemek zor geldiğinden mutlaka takılı olması gereken çelik kapağı çıkarıp bir kalas uzatmışlar, zeytinlerin dökümüne yardımcı olayım derken kırıldı ve yaklaşık 2,5 metrelik beton zemine düştüm. T12 (bel) omurum kırıldı. Kötürüm oldum diye girdiğimiz Ege Üniversitesi Hastanesinden yürüyerek çıktım ama ayağa 29 KIRSALDAKİ ODTÜ’LÜLER “Bizler şimdiki ‘gezi’ çocuklarının anaları babaları olarak 78 kuşağıyız. O dönem bizler için yol arkadaşlığı çok önemliydi. Şimdi bakınca o dönemin arkadaşlıkları hayatımda hep var olmuş. Çünkü o dönem canımızı bile birbirimize emanet etmiştik. Bu nedenle yapabilirsek Zeytinlik’te, ekoköy benzeri bir yapı kurararak kendi adamızı, kendi köyümüzü oluşturmak, tüm baharlarımızı orada yaşamak istiyorum.” kalkmam 6 ayı aldı. “Herhalde artık zeytin yemezsiniz” diyenlere karşın bastonla yürür hale gelebildiğim aşamada zeytinlikteydik. Fiziken ve ruhen iyi geldiğine eminim. İşte o dönemde yolumuzun zeytinle kesiştiğine kesin karar verdik. Ziyaretimize gelen Zehra’nın ODTÜ’den sınıf arkadaşları ile bahçede baharı karşılarken yaptığımız sohbette “Belkır” ismi öne çıktı ve ilk markamız oldu. Bizim için çok özel bir anlamı var; bilmeyene de kırsal bir alan çağrışımı yapıyor. Örnekler çoğaldıkça eskisi kadar yadırganmıyor ama hiç bağlantısı olmayan İstanbul’dan biri köyünüzün tepesine kalkıp gelmiş, çevrenin davranışı nasıl oldu. Sizi üzen, güldüren anılar var mı? Murat Mumcu: Tepkisel bir davranışla karşılaşmadık. Her yerde olduğu gibi sizi ölçüp tarttıkları bir süreç geçiyor, kabulünüz biraz da size bağlı. Başlangıçta okumuş yazmış, tarla tapan cahili sevimli komşu olarak bizi benimsediler. Pek haksız da değillerdi ama günümüzün modern tarımındaki birçok uygulama doğal tarıma ters; insan, toprak, ürün sağlığı konusundaki uyarı ve önerilerimizi ilk bir, iki sene pek ciddiye almadılar. Zehra Mumcu: Hala beni gülümseten bir anımı anlatayım. Zeytinlik komşularımızdan biri bu işleri bir ben bilirim havasında idi. İlk günden beri ne 30 söylesek burun kıvırıyor. Bir gün babası ile amcasının zeytinlerin yanlış budandığından, ortaları çok açıldığı için, güneşten yanacaklarından bahsettikleri bir konuşmaya kulak misafiri oldum. Bir, iki gün sonra da bizim komşu bu ağaçları ben imar ettim diye böbürlenirken, ihtiyarlardan duyduklarımı ona satınca yüzündeki allak bullak ifadeyi hala unutmam,zaten babadan da fırçayı yemiş mutlaka.. O gün bugündür aşağılanmaktan kurtulduk çok şükür. Bir de ilk sene büyük ağaçların üstlerini toplamayı beceremediğimiz için yardım aldığımız diğer komşumuz ulaşamadığı dalları böyle olmaz bunları budamak lazım diye biz olayı kavrayana kadar kesi kesiverdi. Hala kızarım. Çünkü bizim derdimiz sadece ürün almak değil, ağacı da üzmemek. Bundan sonrası için beklentileriniz neler? Zehra Mumcu: Başlangıçta sakin, sakin emeklilik dönemine geçişi planlıyordum ama Murat’ın geçirdiği kaza ve kırsalda üretime yönelik yeni bir yaşam oluşturmanın gerekleri fazlaca koşuşturmayı getirdi. Artık geldiğimiz noktadan sonra beklentim ‘dinginlik’. Ben bu yaşam dönemine 2.bluğ çağı diyorum. Hem fiziken yeniden formatlanıyorsunuz hem de ruhen ve çevrenizdeki her şeyle ilişkiniz bu doğrultuda yeniden şekilleniyor, doğal olarak beklentileriniz de. Hatta doğal döngülerle haşır neşir oldukça, Bütün’deki o muhteşem işleyiş ve iletişimi sezdikçe, bir de bunları kuantum fiziği biz üç boyutlular için görünür hale getirdikçe, beklentisizlik haline de geçiveriyorsun. Kastettiğim küresel dünya düzeninde tanımlanan beklentisizlik değil elbette. İnsan gittiği yere kendini götürür ama doğal ortamın enerjisinin üzerinizdeki etkilerinden dolayı ’an’ da olmak daha kolaylaşıyor. Beklentim, Bütün’ün sürdürülebilirliğine iyi katkısı olacak bir tohum bırakabilmekte, bir dal yeşertebilmekte. Sürdürülebilir yaşamla ilgili çok tohum atan sevgili Vıctor Ananıas “Gelecekte yaşamsal sonuçları olacak bir fikir de tohumdur” der. Tohum olmanın, tohum atmanın binbir yollarından en az birini gerçekleştirebilmek beklentisindeyim; ama dikkat hibrit tohum değil. Murat Mumcu: Bizler şimdiki ‘gezi’ çocuklarının anaları babaları olarak 78 kuşağıyız. O dönem bizler için yol arkadaşlığı çok önemliydi. Şimdi bakınca o dönemin arkadaşlıkları dostlukları hep hayatımda var olmuş, hep daha kalıcı olmuş onu görüyorum. Çünkü o dönem herşeyimizi, canımızı bile birbirimize emanet etmiştik. Bu nedenle yapabilirsek Zeytinlik’te, ekoköy benzeri bir yapı kurararak kendi adamızı, kendi köyümüzü oluşturmak, ikinci, üçüncü, beşinci, baharlarımızı orada yaşamak istiyorum. Bu konuda benzer düşünceyi paylaşan, azımsanmayacak yol arkadaşlarımızın teşviki bizim için ciddi bir itici güç olmakta. HABER “İstanbul hepimizin” İstanbul’a sahip çıkan ve hangi partiden olursa olsun, İstanbul’u yönetmeye aday olanlardan kente sahip çıkmasını talep eden “İstanbul Hepimizin” girişimi “İstanbul Sözleşmesi”ni imzaya açtı. “www.istanbulhepimizin.org” veya “www.change.org/istanbulhepimizin” adresinden sözleşmeye imza Katılmak isteyen herkese kapısı açık olan, imzacılarla büyümeyi amaçlayan “İstanbul Hepimizin” girişimi, seçimlerden sonra da çalışmalarını sürdürecek, seçilmiş yerel yöneticilerin sözleşmeye uygun davranıp davranmadığını takip edecek, sonuçları da İstanbullularla paylaşacak. Değişik kesimlerden duyarlı İstanbulluları bir araya getiren girişim, altı aylık bir çalışma sonucu kaleme aldığı şehir sözleşmesiyle, kent tarihinde bir “ilk”e imza atıyor ve yeni bir yönetim anlayışı için dönüşüm noktası oluşturmayı amaçlıyor. Bu nedenle de, “İstanbul Hepimizin” girişimi adını, Taksim Projesi’ni durdurmak için atılan “Taksim Hepimizin” çığlığından esinlenerek aldı. “İstanbul Sözleşmesi” ortaya koyduğu yeni yaklaşımla, mahalleyi, ilçeyi, kenti istediği gibi yönetme ve kullanma hakkını elinde tuttuğunu düşünen yerel ve merkezi yöneticilere “artık son” diyor. Girişim, yerel seçimlerde her partiden adayın bu anlayışı benimsemesi için çaba gösterecek ve seçilecek yöneticilerin bu zihniyete uygun olarak çalışmasını takip edecek. Bugüne kadar binlerce İstanbullu, da sözleşmeyi imzalayarak İstanbullulara taahhütte bulunmalarını talep ediyor ve “taahhütte bulunmayan adaya oy yok” çağrısında bulunuyor. Detaylı bilgi için girişimin web adresini ziyaret edbelirsiniz. www.istanbulhepimizin.org attı ve bu sayı sürekli artıyor. Sözleşme daha şimdiden ülke çapında yayılmaya başladı, Batman, Antalya gibi kentlerde benzer imza kampanyalarına ilham kaynağı oldu. Rize’de ise bir aday sözleşmeyi seçim programına aldı. GÜNCEL İstanbul Hepimizin girişimi, İstanbul’da yaşayan, İstanbul’u seven, kendini İstanbullu sayan herkesin, kentin gelişimi, yönetimi ve geleceğiyle ilgili kararlarda söz ve sorumluluk sahibi olduğunu, kent yönetimine katılması gerektiğini ilan ediyor. Tüm İstanbulluları sözleşmeyi imzalamaya davet eden “İstanbul Hepimizin” girişimi, adaylardan 31 HABER Gelişmişlik mi, geleceğimizi ipotek altına almak mı? Türkiye, küresel ısınmanın etkisi ile gittikçe kuraklaşıyor. Bir yanda da ‘ Gelişmiş ülkeler seviyesine erişebilme ‘ adına işaret edilen hedeflere odaklanıp, sürekli bir yapılaşma ile geleceğini ipotek altına alıyor ve doğal varlıklarını yitiriyor. coğrafyası Türkiye’ nin , bitki örtüsü ve faunasına zarar veren projeleri önlemeye çalışan yerel grupların biraraya geldiği bir çatı halini alıyor, KOS. Yazı: Selçuk Koçum (METE ’92) Türkiye, küresel ısınmanın etkisi ile gittikçe kuraklaşıyor. Bir yanda da ‘ Gelişmiş ülkeler seviyesine erişebilme ‘ adına işaret edilen hedeflere odaklanıp, sürekli bir yapılaşma ile geleceğini ipotek altına alıyor ve doğal varlıklarını yitiriyor. ÇEVRE Yaşanılan tehditleri ön gören ve politik hırslarla gittikçe hızlanan tahribatları durudurmayı, İstanbul’ un yaşanabilir bir kent olarak kalması için mücadele etmeyi hedefleyen bir grup insan Kuzey Ormanları Savunması ( KOS ) adı altında geçtiğimiz yaz aylarında biraraya geldi. KOS’ un hedefi yaşanan kente, tarih mirası olan 32 İstanbul’ a ve kuzey Marmara’ da yer alan ormanlara, sulak alanlara yapılan tahribatları durdurabilmek. Pek çoğu daha öncesinde bu tür bir örgütlenme içinde yer almamış insanlardan oluşan grup, kamuoyunu, bilgilendirmek, yetkilileri görevlerini yapmaya çağırmak, sürdürülebilir bir yaşamı, dolayısıyla İstanbul’ u tehdit eden projeleri durudurmak için mücadele veriyor. Aynı zamanda benzer platformlardaki diğer ‘ Hareketlerle’ de uyumlu bir çalışma, örgütlenme içinde yer alıyor. Örnek olarak ‘ Kentsel Dönüşüm ‘ adı altında yapılan fiziksel, sosyolojik ve demografik tahribat için mücadele eden grup, oluşum ve derneklere katkı veriyor. Gün geçtikçe de dünyanın eşsiz KOS’ u oluşturan gönüllüleri biraraya getiren, özellikle İstanbul ve Marmara’ nın kuzey bölgelerindeki sürdürülebilir yaşamı ve doğal hayatı tehdit eden projelere bakıldığında 3. Köprü, 3. Havalimanı, Kanal İstanbul ve Yeni İstanbul Projeleri ön plana çıkıyor. Yakın zamanda artan politik kaos, yeni projelerin, kamuoyunda yeterince tartışılmadan uygulamaya konmasını hızlandırırken bu projeler, şimdiden, sürdürülebilir bir kent yaşamında ve ayakta kalmaya çalışan Kuzey Marmara Köyleri’ nde derin, kalıcı, geri dönülemez tahribatların oluşmasına neden olmaya başladı. Bu projelerin ülke gelişmişliği ile eşleşlendirilmesi, halkın yanlış bilgilendirilmesine ve yanlış yönlendirilmesine neden olmaktadır. Yanlış ya da yanıltıcı bilgilendirilmelere birkaç örnek verebiliriz. 3. Köprü İstanbul Trafiği’ ne bir çözüm olarak sunuldu. Oysa 2. Köprü yapıldıktan sonra boğazdan geçen taşıt sayısı % 1180 artarken, yolcu sayısındaki artış % 170, İki HABER köprüden geçen otomobillerin taşıdığı ortlama kişi sayısı 1,2 olarak gerçekleşti. 3. Köprü yapımının önemli öngörülerinden olan ve trafik sıkışıklığını azaltacağına inanılan ‘ Transit Trafik ‘ sanıldığının aksine İstanbul’ un toplam trafiğindeki payının %3’ üne denk gelmektedir. Köprülerle birlikte inşa edilen otoyolların bir yan etkisi de İstanbul’ un çekim gücünün artmasına sebep olmasıdır. Buna bir örnek Sultanbeyli’ nin 1985-1990 yılları arasındaki nüfus artışıdır, bu artış % 2100’ dür. Bugüne kadar 3. Köprü inşaatı için 1.5 milyon ağaç kesildi. Saedece 3. Köprü inşaatı için bugüne kadar kesilen ağaçların hayatımıza etkisi başka alanlarda dikilen yeni ağaçlarla telafi edilemez, özellikle geniş gövdeli yaşlı ağaçların karbondioksit yutak kapasitesi genç ağaçlara göre daha yüksektir. Kesilen 1,5 milyon ağacın karbondioksit kapasitesi 51 bin ton olarak tahmin edilmektedir. Ortalama bir aile arabası ile 53000 ( elliüçbin km ) yol aldığınızda açığa çıkan karbondioksit miktarı tahmini olarak 10 tondur. deprem bölgesindeki bir alanın bu halde fiziksel olarak bölünmesi ne tür sonuçlar doğurur tam bilinmemektedir. Bu projelerin gelişmişlik söylemi çerçevesindeki bütünleyicisi ise projeleri birbirine bağlayan Yeni İstanbul projesidir. Kongre merkezleri, sağlık merkezleri bununla birlikte artan yapılaşma binlerce yıllık tarih, kültür, doğa şehri İstanbul’ u, yapay bir şehir olan Dubai’ ye çevirecektir. Kısacası kuzeyde kalan sayılı orman alanları, su havzaları, bitkisi, böceği ve hayvanı ile son doğal yaşam alanları gelişmişlik bahanesi ile kurban edilecektir. Bu arada hergeçen gün çekim gücü artan İstanbul, 23 milyon olacağı tahmin edilen nüfusu, tüm Marmara Bölgesi’ nin azalan su varlıkları ile sürdürülebilir bir hayatın mümkün olmayacağı, yapay bir şehre evrilecektir. Ana hatları ile belirttiğimiz Kuzey Marmara’daki sürdürülebilir yaşamı tehdit altına alan bu projeleri durdurmak için KOS’ un kardeş hareketler ve gönüllüler ile organize ettiği, yer aldığı, destek olduğu ya da bileşeni olduğu etkinlik, ve eylemler bundan sonra da artarak devam edecektir. KOS her Cuma akşamı sizleri toplantısına bekliyor… https://tr-tr.facebook.com/ KuzeyOrmanlariSavunmasi www.kuzeyormanlari.org Kaynaklar: Kuzey Ormanları Savunması sunumu Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi’nin 3. Köprü Projesi Değerlendirme Raporu Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi’nin 3. Hava Alanı Broşürü Neşet Kutluğ : Karbon Ayak İzi kitabının çevirmeni ve Türkiye bölümlerinin yazarı www.karbonayakizi.com Mega Projeler kuraklığa davetiye çıkarıyor! – Oya Ayman Kos Yazarları Diğer bir gelişmişlik göstergesi olarak sunulan 3. Havalimanı 7500 hektarlık bir alana yayılmaktadır. Dünyanın en büyük havalimanı Atlanta Havaalanı 1900 hektarlık bir alanda yer almaktadır. Bu ölçekteki farkın gerçek sebeplerini anlayabilmek mümkün değildir. Marmara’ nın kuzeyindeki ormanlık alanlara inşa edilmesi söz konusu olan havaalanı bu bölgedeki köy hayatını da etkilemeye başladı. ‘ Acele Kamulaştırma Kararı ‘ ile bir yandan istimlak çalışmaları başlarken, bir yandan su havzaları üzerindeki inşaat devam etmektedir. Su havzaları yapılaşmakta, göller doldurulmaktadır. 3. Havaalanı hafriyatının kaynağı olarak düşünülen Kanal İstanbul ise kamuoyunda, özellikle bilim adamları tarafından tartışılmadan hayata geçirilmeye çalışılan bir projedir. Denizlerimize etkisinin ne olacağının tahmin edilemediği gibi, Marmara Bölgesi’ nde meydana getirebileceği iklimsel değişiklikler de bilinmemektedir. Ayrıca 33 ANMA Hisar Anadolu Destekleme Derneği ve KİLİMWORKS Hisar Anadolu Destekleme Derneği‘nin (HADD) Van’daki kilim atölyeleri, hala yükselen değerleri olan ve insanlar için iyi şeyler yapmak isteyenlerin, bu isteklerinin hayata geçirildiği yerdir. dı . Evden dışarı çıkma imkanları kısıtlı olan yörenin genç kızları için , bir anlamda dünyaya açılan bir kapı olan bu atölyelerin hem yoksul halka geçim kaynağı oluşturması, hem de genç kızların öğrendikleri kültürel değerleri bir sonraki nesle aktarmaları açısından çok önemli olduğunu anladılar . İlk aşamada Van’ın dış mahallelerinde, Enver Özkahraman liderliğinde dört Kilim Atölyesinin faaliyete geçmesi sağlandı. Bu atölyelerde 100 ün üzerinde genç kız eğitiliyordu ve bu küçük pencereden dünyaya açılmaya çalışılırken, yerli ve yabancı çeşitli STK ların desteğini arkalarına aldılar. Enver Özkahraman ve Servet Harunoğlu emekçi genç kızlarla Yazı: Nilüfer AĞIRDIR (Man’79) SOSYAL SORUMLULUK Her şey, içlerinde İsmail Safa İnanç ( İşletme’70) , Ateş Güneş (MM’69) ve Servet Harunoğlu’ (ODTÜ de 2 sene okudu) nun da bulunduğu bir grup arkadaşın “memleketi kurtarmak için ne yapabiliriz “ konusuna kafa yordukları süreçte, Ümit Kıvanç’ın çektiği ”Kızlar ve Kökler” belgeselini seyretmeleri ile başladı. Bu belgeselde köylerinden göç etmek zorunda bırakılmış ailelerin genç kızlarına, yörenin geleneklerine sadık kalınarak kilim dokuması öğretilen bir atölye konu alınıyor, 13-15 yaşlarındaki bu kızların tek başlarına ça- 34 lışıp 10-15 kişilik ailelerine bakmak zorunda kaldıkları anlatılıyordu. 2002 Yıllında atölyeyi kurmuş olan Enver Özkahraman ile iletişime geçtiler, Hisar Anadolu Destekleme Derneği kuruldu. Enver Bey, atölyeleri “sadece kilim dokunan bir yer” olarak görmüyor aynı zamanda atölyede kızlara okuma-yazma, ana-çocuk sağlığı, çeşitli konular hakkında bilgiler yanında, kızların sosyalleşmelerine fırsat veriliyordu. Enver Bey, kelimenin tam anlamıyla bir “Fark Yaratan” İşler yavaş yavaş bir yola girmeye başlamışken, 2011 yılında Van’ı yerle bir eden 2 deprem oldu, Van şehrinin çeperlerine tutunmaya çalışan 5 atölyenin üç’ü de o güzelim şehirle birlikte ağır hasar gördü. Bu dönem Van’da yaşayan herkes gibi atölyelerin de zor zamanıydı. Yılmadılar çalıştılar didindiler daha çok kaynak bulmak için ellerinden geleni yaptılar, hasar gören atölyelerden birini onardılar ve 3 atölye ile devam etmeye çalışırken, Tüm dünyadan topladıkları yardımların Van’a ulaşması için köprü oldular ve yöre halkının gönlünü ve güvenini bir kere daha kazandılar. Zor zamanlarda, dünyanın bir ucunda Newyork’da acımasız bir ANMA “Ateş Güneş ve İsmail Safa İnanç bir kilim satış standında” hastalık nedeniyle yaşama veda eden bir başka ODTÜ mezunu Canan Gürman’ın (İİF’75) eşi N.C. Murthy, Canan’ın adını yaşatmak için onun hayattayken çok önem ve emek verdiği kadın emeğini değerlendirmeye katkıda bulunmanın en iyi yolu olarak Van’a yeni bir kilim atölyesi yaptırmayı gördü. Ağustos 2013 tarihinde Bostaniçi Belediyesi’nin kullanım hakkını verdiği yerde, Canan Gürman Murthy Atölyesi’nin açılışı yapıldı. Şimdi HADD’ın Van da, Merkez ve Hacı Bekir, Yalım Erez, Süphan ve Bostaniçi mahallelerinde 5 atölyesinde 130 genç kız , öğreniyor , çalışıyor , üretiyor , satıyor ve hayatlarını kazanıyorlar. Artık Dernek elbisesi bu faaliyetlere dar geldiği için kooperatifleşiyor ve kendi yollarını kendileri çiziyorlar. Markalarının adı KİLİMWORKS . Rahmetli Canan Gürman’ın ailesi...Yeğeni Ceylan Gürman (Safa Gürman’ın ODTU THBT ‘li kızı), NC Murthy (Eşi), Arjun Murthy (Oğlu), Kız kardeşi Nazan Gürman, Abisi Safa Gürman Yünler boyanıyor ve çocuklar Atölyenin içinden bir görünüm Bizlere düşen aşağıdaki linki ziyaret etmek, destek olma yöntemlerinden birisini seçmek. Her biri sanat eseri güzelim kilimleri satınalmak için gideceğiniz adresler orda mevcut, ya da simdi HADD10 yazıp 8071 e gönderip gelecek mesajı onaylayarak HADD a ayda 10 TL bağış yapmaya başlayabilirsiniz HADD20, HADD50 de yazılabiliyor. http://www.hadd.org.tr/Anasayfa Aşiret Kavgası adlı kilim çalışması 35 KİTAP Cenk Emre: “Dünyaya kafa tutmak için...” Söyleşi: Nezih Yaşar (IE’82) KÜLTÜR - SANAT “Yerli Malı Stratejiyle Dünyaya Kafa Tutmak” kitabını neden ve kimler için yazdın? Bu kitap çalışmasının ardında iki temel neden var. Birincisi zaman içerisinde içinde bulunduğum uluslararası arenadaki profesyonel hayatın içinde çok farklı mekanlarda ve çok farklı sektörlerde edinilmiş ciddi bir tecrübe birikimine ulaştığımı gördüm. Doğam gereği paylaşımı seven bir yapım var. Bu tip birikimleri değerlendirmenin bir yolu projeler yoluyla müşterilerimle paylaşmaksa diğer yolu da düşünceleri kağıda döküp çok daha geniş bir kitlenin bundan istifade etmesini sağlamaktı. Bir de insanlara balık vermektense balık tutmasını öğretmek çok daha keyifli bir süreç. Kitabı yazmamın diğer nedeni de dünyada belirli bir konuma gelmiş işletmelerin bunları gerçekleştirirken geçirdikleri evrime bizzat aracılık etmiş olmam ve benzer süreçleri ülkemiz kuruluşlarının patron ve yöneticileriyle paylaşmayı bir vatan borcu olarak görmem diyebiliriz. Modern yönetim uygulamalarından ülkemiz işletmelerinin de istifade etmesini amaçladım. 36 Kitap kurumsal stratejiden pazarlamaya, inovasyondan satışa uzanan çok geniş bir yelpazeden söz ediyor. Bu da benim edindiğim eğitim ve tecrübelerin sonucunda ortaya çıkan bir tesadüftü. Bu konuda kendimi şanslı da hissediyorum. Galiba doğru zamanda doğru yerlerde bulundum ve bu ortamlar benim profesyonel donanımımı oluşturmamda etkin oldu. Stratejiyi Michael Porter’dan, pazarlamayı Philip Kotler ve Bob Lurie’den, satış kanallarını Andris Zoltners ve Prabha Sinha’dan ve inovasyonu Larry Keeley ve Mohan Sawhney gibi bu işlerin hem düşünsel, hem akademik ve hem de pratik uygulamalarının öncüsü olan dünya gurularından bizzat yanlarında çalışarak öğrendim. Herkese kısmet olmayacak bir kombinasyon olmuş sanırım. Aslında büyüme stratejisi dediğiniz şey biraz böyle. İşletmeyi büyütmek istiyorsunuz ve bunun değişik yolları var. Bu konuların hepsine hakim olmanız lazım. Şirketinizin ismi, logosu, kitap; hepsi bir uyum içinde. Dünya devlerine kafa tutacak işletmeler yaratmak istiyorsak o zaman şirketin adı da Kafatutan Danışmanlık olsun, yaptığımız işi anlatsın dedik. Tüm kurumsal kimlik çalışmamızı da bu eksende gerçekleştirdik. Logomuzda kendinden büyüklere dayılanan ve korkusuz bir horoz kullanalım dedik (birkaç hafta önceki Denizli ziyaretimde büyük sükse yaptı bu logo). Bütün görsel malzemelerimizi hazırlarken ODTÜ’de de öğretim üyeliği yapmış değerli ressamımız Yalçın Gökçebağ’ın Anadolu’da tarlada, bağda, bahçede çalışan ve alın teri döken köylüleri resmettiği eserleri kullandık. Çok anlamlı bir çalışma oldu. Bu vesileyle tüm okurlarınızı www.kafatutan.com internet sitemize de davet etmek istiyorum. Şirketimizin müşterileri için gerçekleştirmeye çalıştığı şey özetle onların işletmelerini karlı ve kalıcı bir şekilde büyütmelerine katkıda bulunacak stratejik projeler geliştirmek ve uygulamak. Kitabımı okuyan herkes bu tip projelerin neler olabileceğine dair elliye yakın benim bizzat yaşadığım KİTAP Dost Emre vaka analizini inceleyip fikir edinecektir. Yaratıcılığımızı kullanarak düşünülmeyeni düşünmek, yapılmayanı yapmak ve bunları gerçekleştirirken katma değer elde etmek amacımız. Bu bazen daha önce herkesin gözünün önünde olup da kimsenin değerlendirmeyi akıl edemediği şeyleri bulmak oluyor bazen de defalarca denenip yanlış yaklaşımlar ve stratejiler yüzünden başarılı olamamış şeyleri hayata geçirmek oluyor. Kitabı okuyunca küresel eğilimlerin ülkemizin içinde bulunduğu coğrafya için de geçerli olduğunu düşündüğün anlaşılıyor. Dünya sanki son yıllarda daha da bir hızlı dönmeye başladı. Global dev şirketler akla hayale gelmeyecek uygulamalar ve mantığımızı zorlayan bütçelerle yerel şirketlere karşı bir savaş veriyorlar. Stratejileri iyi kurgulanmamış yerel işletmeler bu rekabetin karşısında ayakta kalamayıp çöküyor ya da teslim oluyorlar. Ben size hemen aklıma gelen birkaç trendden bahsedeyim: • ‘Convenience’ denen kavram hayatımız boyunca yaptığımız bütün satın alma davranışlarını etkiler oldu. İster klima satın alalım isterse bebek bezi bizim için daha kolay olan yöntemlerle bunu yapmak istiyoruz. • Tüketicilerin sahip oldukları çeşitli varlıkları diğer tüketicilerle paylaşabildikleri ve bunu yaparken bir gelir kazandıkları paylaşım modelleri artacak. • Her yer ve her şey internete bağlı olacak ve bu sayede evimizin kapı kilidi, kalorifer sistemimiz, buzdolabımız, su sebilimiz, ecza dolabımız, arabamızın lastikleri ve burada sayamadığım daha pek çok şey için sipariş ve satın alma süreçleri ortadan kalkacak. • Group buying dönemi bitti kişisel ürün dönemi başladı. Artık sadece bizim için geliştirilen tasarımlar sözkonusu üstelik çok düşük maliyetlerle. • Yüzlerce alternatif ürün arasında seçim yapmak imkansız hale geldi bu da markasız (jenerik ya da özmarka) ürünleri daha popüler yapıyor ya da profesyonel bir aracının bizim adımıza kararlar vereceği iş modellerinin önünü açıyor. • Yerel ürünlere kaçış başladı. Bilinçli tüketiciler sağolsun bizdeki yerli malı tüket vurgusu yerel malı tüket halinde karşımıza çıkmaya başladı. Stratejiler, marka şehir yaratmaya kadar gidiyor. Çeşitli ülkelerin ve şehirlerin konumlandırılması ya da yöresel ürünlerin dünyaya açılmasına vesile olacak coğrafi işaretlerin edinilmesi süreçleri benim için hem keyifli hem de çok başarılı çalışma alanları oldu hep. Ama bu iş öyle sanıldığı gibi bir iletişim çalışmasından ibaret değil kesinlikle. Konumlandırma dediğiniz şeyin amacına ulaşabilmesi için bütün işleyiş mekanizmanızı yeniden kurgulamanız gerekiyor. Bakın ben bu doğrultuda Kafatutan Danışmanlık olarak Türkiye için kurguladığımız ama şu an uygulanması için henüz doğru koşulların oluşmamış olduğunu düşündüğüm bir konumlandırma fikrini sizinle paylaşayım. Dünya üzerinde bildiğiniz gibi çok ciddi bir gastronomi hareketi var. Artık insanlar uluslararası seyahatlerini sırf yeni lezzetler tanımak için yapabiliyorlar. Bu doğrultuda dünyada destinasyon olmuş Fransa, İtalya gibi tanınmış markalar var. Benim gözlemim Türkiye’nin bu doğrultudaki potansiyelinin henüz kullanılamadığı yönünde. Dünyada çok büyük destekçisi olan bir diğer trend de organik ya da iyi tarım uygulamalarıyla elde edilmiş gıda ürünleri tüketmek. Bu iki olay giderek artan bir miktarda kendisine taraftar topluyor ve henüz dünyada bu Dobra Emre iki ögeyi kullanarak kendisini konumlandırabilmiş bir ülke yok. Önerim Türkiye’nin önümüzdeki 20 yıl içerisinde planlı ve aşamalı bir şekilde dünya üzerinde ilk olacak “%100 Organik Ülke” konumlandırmasını yapması ve her tür tarım, hayvancılık, gıda ve turizm altyapısını bu doğrultuda yeniden oluşturması. Ülkemizin turizm potansiyelini en az 3 kat, katma değerli tarım ürünü ihracat potansiyelini en az 2 kat artıracak bir konumlandırma önerisi bu. Tabi bu işler yapılırken gıda güvenliği, devletin büyük bir kimyasal gübre üretici olması, kimyasal ilaç ve tohum şirketlerinin müthiş lobi gücü gibi etkenlerin ve konvansiyonel tarım yapmaya alışmış çiftçilerin söz konusu değişimler sırasında uğrayabilecekleri zararları ya da hassasiyetlerini gözetmek de gerekiyor. Bir de organik tarım verimsizdir, ürettiğiniz ürün miktarı düşer şeklinde zihinlere kazınmış doğru olmayan bir inanış var. Bakın bu bahsettiğim konumlandırmayı biz yapmazsak bunun adı Kanada olur, Fransa olur bilemem ama birileri yapacak ve biz arkalalarından tebessüm edeceğiz. Bunu ilk etapta yurt çapında belki yapmak çok güç olur ama ne bileyim önce Bozcaada’da başlar sonra Çanakkale’nin tamamına yayılır ardından Ege Bölgesi’ne ve bu sayede bu iş artarak devam eder. Ama biz ilk günden bu konumlandırmayı sahiplenirsek ülkemize ciddi anlamda çağ atlatacak bir girişimin tohumlarını atmış oluruz. 37 HABER ortamda, görme duyuları yerine diğer duyularını keşfedip geliştirerek hareket etmeleri konusunda görme engelli rehberlerce eşlik edilip yönlendirilirler. Karanlıkta Diyalog ziyaretçiyi parkta dolaşmak, bir caddede karşıdan karşıya geçmek gibi günlük hayat deneyimlerine sokar, ama tümüyle karanlıkta; duyularını uyandırarak ve farkındalıklarını derinleştirerek… Karanlıkta diyalog Karanlıkta Diyalog İstanbul projesinin kurucu ortağı olarak (Hakan Elbir), bu projeyi en başından itibaren bir sosyal girişim projesi olarak ele aldığımızı söylemek isterim. Toplum için fayda sağlayacak projelerin ve faaliyetlerin gelişimi için kurumlardan çok bireylerin harekete geçmesi çok daha hızlı ve başarılı çözümler getiriyor. Dünya üzerinde 135 kentte 8 milyondan fazla insana “dokunmuş” Dialogue in the Dark (Karanlıkta Diyalog) deneyimi, ilk defa Türkiye’de ve İstanbul’da izleyiciyle buluşuyor, bunu çok önem- siyoruz. 1988’den beri, dünyanın 30’dan fazla ülkesi ve Avrupa, Asya, Orta Doğu, Afrika, Kuzey ve Güney Amerika’da 130’dan fazla kentte sergi ve workshoplar uygulandı. Dialogue in the Dark, bu ülkelerin bir kısmında örneğin İsrail, Avusturya, Almanya gibi kalıcı ‘’Diyalog Müzesi’’ne dönüşmüş durumda. Şu anda dünyada 16 şehirde kalıcı Diyalog Müzesi bulunuyor. Bizim de hedefimiz sosyal girişimcilik modeli üzerinden tüm paydaşların dahil olduğu kalıcı bir Diyalog Müzesi’ni İstanbul’da hayata geçirmek. Dialogue in the Dark projesinde ziyaretçiler, tamamen karanlık Projenin birçok altbaşlığı ve dolayısıyla çıktısı var. Bir yandan görme engellilerle empati yapılırken diğer yandan bireyin kendi potansiyelini sorgulayacağı ve görme dışındaki diğer duyularını da keşfedeceği bir deneyim söz konusu olacak. Çocuklardaki etkisini de oldukça önemsiyoruz zira teknolojinin de gelişimi ile çocuklar ve ergen yaştaki gençler iletişim anlamında tabiri caizse tek taraflı besleniyorlar ve böylelikle Duyuların Zayıflaması” tehdidi ile karşı karşıya kalıyorlar. Televizyon, video ve internet tüm dünyayı çocuğun odasına getiriyor fakat bu, sadece tek bir perspektiften gözlemlenebilen bir dünya. Son olarak iş dünyasına yönelik özel modüllerin de sunulduğu projede, işe alımlardan ekip oluşturmaya ve karar verme aşamalarına kadar bir çok alanda Türk firmaları için önemli açılımlar sağlayacağımızı düşünüyoruz. ODTÜ’lüler Runtalya’da... Bu yıl 9.su düzenlenen Runtalya Maratonunda ODTÜ’lüler okullarına destek vermek için koştular... Antalya Orta Doğu Teknik Üniver- GÜNCEL sitesi Mezunları Derneği’nce maraton süresince düzenlenen ODTÜ tanıtım ve şenlik etkinlikleri, Muratpaşa Belediyesi Kültür Alanı’nda yapıldı. Konser ve dans gösterilerinin yanı sıra sponsor firmaların desteği ile düzenlenen organizasyonda, ODTÜ tanıtımına ek olarak maratona ve halk koşusuna katılan ODTÜ dostlarına da destek verildi. İki gün devam eden etkinliklerde tüm ziyaretçilere ODTÜ tişört 38 ve şapkaları hediye edilirken, maddi destek saglayan tüm ODTÜ dostlarına özel hazırlanmış ODTÜ çantaları dağıtıldı. Etkinlik Komite Başkanı Yıldırım Şimşek, Antalya da çok ciddi bir ODTÜ mezunları ve dostları grubu olduğuna dikkat çekerek, amaçlarının bu potansiyeli eğitime ve ihtiyacı olan öğrencilere katkı noktasına taşımak olduğunu açıkladı. ANMA Adaleti beklerken yitirdiğimiz iki “Can”; Onur Yaser Can Ve Hatice Can Yazı: Özay Yaşar (Soc ’80) İki ODTÜ’lü, Onur Yaser Can (mimarlık) ve Ezgi Sevgi Can’ın (sosyoloji) anneleri, bir kadın hakları savunucusu, bir güzel insan; Hatice Can; oğlu Onur’un ölümünden beri geçen 4 yıllık sürede sürdürmeye çalıştığı adalet arayışında son çare olarak kendi canını koydu ortaya. 2 Haziran 2010’da, doğum gününden 1 gün önce gözaltına alındı Onur Yaser Can, üzerinde 8 gram esrar bulunduğu gerekçesiyle. Bu tarihten, canına kıydığı 23 Haziran 2010 tarihine kadar yaşadıkları ise bu kadar “naif, sevecen, dost, onurlu” bir insanın kaldıramayacağı kadar “sert, acımasız, vahşi ve adaletsiz” idi. “İnsan, dost, onurlu, yiğit, gururlu, yaşamla bir dizi sıkı, anlamlı ve derin bağları olan, genç bir adam olmuş oğlumuzun, bu yetileri kazanabilmesi için, O’nu bebekken, çocukken, ergenken, genç delikanlı iken uçan kuşun kanadının rüzgârından koruyup kollayarak büyüttük.” diye anlatır Babası Mevlut Can ve annesi Hatice Can. Kendisinden 5 yaş küçük kardeşi Ezgi Sevgi Can ise “canımın yarısı”, “dostum, arkadaşım” dediği ağabeyi için şunları söyler: “Etrafındaki herkese yaşama sevinci bulaştıran, gülen, güldürebilen böyle bir güzellik neden gitmek ister? Sayılamayacak kadar sevdiği olan bir can kendini nasıl olur da bu kadar çaresiz bu kadar kapana kısılmış hisseder? Onu bu karanlığa iten ne tür bir zalimliktir? Bu ülkede zalimlik neden sürek- li türeyen bir hastalık haline gelmiştir? Ve bu zalimlik neden sözde “halkı koruyan” “adaletin peşinde koşan” ve bunun için maaş alan bir dizi devlet memuru tarafından uygulanmaktadır? Burada bir yanlışlık yok mudur?” Bu işte bir yanlışlık vardır kuşkusuz. Aile de bu yanlışların peşine düşer. Ama Hatice Can’ın bir röportajda söylediği gibi her attıkları adım bir duvara çarpmaktadır. Görünmeyen bir duvar. Seslerini duyuramazlar. Değişen hakimler, yok edilen görüntü kayıtları, tutanaklar, idari mercilerce alınan takipsizlik kararları vb. Hatice Can’ın ümitleri azalırken yaşama nedenleri de tükenmeye başlar...Bu umutsuzluğun, kapana sıkışmışlığı aşmanın, seslerini duyurabilmelerinin tek bir çaresi kaldığını hissettiği noktadır-canını ortaya koyduğu an... Onur’suz yaşanılan yıllara aslında hepimiz adına verilen bir bedeldir... Kaybettiğimiz Aslında Sadece iki Can Mı? Can ailesinin başlattığı hukuk mücadelesi Onur’un ölümünden itibaren kesintisiz devam eder. Bol miktarda aşağılanmaya, hakarete, tehdite maruz kalınan; gözlerin kör, kulakların sağır olduğu zorlu bir süreçtir bu. Toplam 13 polis görevlisi hakkında “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence, görevi kötüye kullanma ve cinsel saldırı” suçlarından yaptıkları suç duyurusundan sonraki soruşturmada 1 yılda 3 savcı değişmiş; verilen takipsizlik kararları ile polislerin yargılanmaları engellenmiştir. Takipsizlik kararlarına yapılan itirazlar bugün halen AİHM’de ve Anayasa Mahkemesi Bireysel Haklar bölümünde görüşülmeyi beklemektedir. Aynı soruşturmada sadece “Resmi evrakta sahtecilik” suçundan yargılanan polis Salih Bahar ile Soner Gündoğdu 2.5 yıl hapis cezası alır. (http://www.onuryasercan.com/sayfa/ adalet-arama-sureci.html) Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı ile Batman milletvekili Ayla Akat’ın TBMM’ne verdiği önerge ise hala yanıtsızdır.. Oğlundan sonra eşi, dostu, yoldaşıHatice Can’ı da kaybeden Mevlüt Can, 10 Mart tarihli basın bildirisi ile tekrar suç duyurusunda bulunur ve:”İkisi adına da adaleti gerçekleştirene kadar mücadele edeceğini” belirtir. Alınamayan her yanıt, yapılamayan her soruşturma, soruşturulmayan her suç ile yitirilen adalet duygusu ile birlikte insanlığımızdan da bir parça. Kaybeden sadece Can ailesi değil aslında hepimiz, bütün Can’lar. Bu nedenle, Can Ailesi sevenlerinin çağrısı hepimiz için: “Bizler bütün bu yaşananlara itiraz ediyoruz. İşkencecilere, koruyucularına, adil ve şeffaf bir hukuki süreci karartanlara, bu oyunu bozacağımızı ve adalet yerini buluncaya kadar bu davaların takipçisi olacağımızı haykırıyoruz!” (onuryasercan.wordpress.com) 39 FOTOĞRAF ÇALIŞMA GRUBU Fotoğraf, önce hayalde başlar ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği’nde yüksek lisansını tamamlayan Ercüment Arı ile hobi olarak başladığı ve yaşam tarzına dönüşen fotoğraf çalışmalarına ilişkinbir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşi: Nurdoğan Arkış (SOC ’80) Kendini tanıtır mısın bize? Aslen Antalyalıyım, Elektronik Mühendisliğini bitirdikten sonra 2 sene Antalya’da , sonrasında ise 8 sene Ankara’da bir holdingin genel merkezinde, bilgi işlem bölümünde görev yaptım. Bu yıllarda; önce ODTÜ Bilgisayar Mühendisliğinde yüksek lisans, sonrasında ise Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde Finans masterı yaptım. 2008’de İstanbul’a, şu anda Bilgi Güvenliği ve BT Risk Yöneticisi olarak çalıştığım Banka’ya transfer oldum. Halen Marmara Üniversitesinde de Bilişim Doktora programında tezimi hazırlamaktayım. Evliyim, eşim akademisyendir. Yay burcuyum, “gezdiğin yer senindir” mantalitesi ile olabildiğince şehir ve ülke görmeyi seviyorum. Sinemayı seviyorum ve önemsiyorum, özellikle festival filmleri ilgimi çeker. Vaktim olduğu kadar kitap okumaya çalışırım. Mezunlar derneğinin kaptanlık kurslarına da devam ettim ve emekliliğim için küçük bir tekne hayalim, hep küçük bir kasabanın koyunda bekliyor olacak sanırım. DERNEK’TEN Fotoğrafa başlamanı ve senin için anlamını bize aktarır mısın? Ne ifade ediyor senin için fotoğraf? Başlamaktan başlarsak; sanırım fotoğraf gözü içimde bir yerlerde varmış. Şöyle ki memur çocuğuyum ve babamın görevi nedeni ile çocukluğum Adana’da geçti. Burası uzun çam ve palmiye ağaçları arasında cennet gibi yeşil, güzel bir lojmandı. Şimdi geriye dönüp baktığımda hayal meyal hatırladığım en eski çabam; 8-10 yaşlarında sabah herkes uyurken ucuz kurmalı cep tipi fotoğraf makinası 40 FOTOĞRAF ÇALIŞMA GRUBU demeye şahit isteyen Çin malı aletle fotoğraf çekmeye çalışmaktı. Yeşilin her tonunu çamların arasından süzerek yağmur birikintilerine yansıtan güneşi, bu aletle yakalamaya çalışıyordum. Tabi ifotoğraflar basıldığında gözün gördüğü gibi çıkmayınca, hayal kırıklığı ve mentorsuzlukla, bu merakın uzun yıllar nadasa bırakıldığını şimdilerde gözlemleyebiliyoruz. Ta ki 2009 yılında bir sabah iş yerine geldiğimde, Gmail’imde 300-400 tebrik maili alıncaya kadar…Amatörce fotoğraflarımı Picasa’daki albümlere yüklerim, ve bir yerlere de gönderip yayınlama adetim pek yoktu, yoktur. Yükleme amacı da hasbelkader birkaç aile efradı ve arkadaşla paylaşmaktı. Meğerse Google (Picasa); her haftaya özel tüm dünyada yüklenen fotoğraflar arasında uzmanlarına o haftanın en iyi 8-10 fotoğrafını “Featured Photo” olarak seçtiriyormuş. Benim de o hafta Yedigöller albümümdeki bir fotoğrafım bunlar arasında seçilmiş. Tüm ülkelerden gelen tebrik mailleri ve yorumların nedeni meğerse buymuş. Kısa süreli bir şok ve destek mailleri sonrası “demek ki geliştirebilirim” hissiyatı geldi. Önce ODTÜ mezunlar derneğinde Murat Gür Hocamın hap şeklindeki kısa bir eğitimine gittim, bir sene sonra da IFSAK da bir dönem kursuna giderek daha bilinçli çekim yapmaya başladım, hepsi bu. Fotoğraf adına naçizane fikrim; fotoğraf bazen zamanın acımasız hızına karşı o anı ölümsüzleştirmek, bazen o anın ruhunu anlayabilecek kadar dokunabilmek, bazen bir iz bırakabilmek, çoğu zaman da çektiğiniz bir karenin makinada ön izlemesine baktığınızdaki, maddi/manevi başka bir keyfe değişmeyeceğiniz, dudağınızın kenarındaki gülümsemedir. Güzel fotoğraf nedir? Güzel fotoğraf; bazen izleyiciyi bulunduğu mekandan ve zamandan koparabilecek kadar o karenin içine düşürmektir, bazen çekilme zamanından bir sonraki anı merak ettirmektir, bazen de izlediği kare geçmişinde bulunduğu bir yer ise, “yahu burası, bu şey, böyle mi görünüyormuş?” dedirtebilmektir. Güzel fotoğraf anlayışım; bazen herkesin gördüğünden farklı olanı yakalamış, heyecanlandıran, bazen kıskandıran, saygı uyandıran, “bazen bir bakış bin söz eder bakıştan anlayana” yaklaşımı ile bir anda bana hayat dersi veren, bazen keşke bu fotoğrafı çeken ustanın bir çırağı olarak dizinin dibinde otursam, günlerce malzemelerini taşısam dediğim, bazen de hayattan çok sıkıldığım an gözümü kapayıp o fotoğrafın aktörleriyle, o anda ve mekanda olmayı hayal ettiğim karelerdir. Çok güzel fotoğrafların var. Bana sorarsan dünya çapında, nasıl çekiyorsun? Bir kareyi çekme sürecini anlatır mısın? Nelere dikkat edersin, nasıl tercihler yapıyorsun? Estağfurullah, “bildiğin zaman bildiğini anla, bilmediğin zaman ise bilmediğini anla” gibi basit ve değerli bir sözden yol alarak, şahsen dünya çapında olmadığını bilebiliyorum. İtiraf etmek gerekirse, fotoğraf çekerken teknik detaylar birinci önceliğim değil. Hatta bazen teknik kurallar sizi şekle sokmaya çalışıyor, hazırlamaya çalıştığınız yemeğe şu baharatları atın diyerek yönlendirebiliyor veya anı kaçırmanıza yol açabiliyor düşüncesindeyim. Bu noktada bazı geleneksel üstat söylemlerinden yanayım ortak olarak: gözüm makina olur ve kadraj tarar. Farklı olarak ise; önümdeki manzarada benim hoşuma giden bir şey olduğunu hissedince başlar. Mesele “o an” da; bulmacalardaki “gizlenen adamı bulun” gibi, benim içimi gıcıklayanın ne olduğunu sormak ve onu kavramaya çalışmak. Bulduğum zaman ise ona yoğunlaşmak ve lezzet almaya çalışmaktır. Genelde çok büyük veya sıradanın içinde bir ayrıntı yakaladığım zaman samanlıkta altın iğneyi bulmuş keyfi duyarım. Işık gölge fotoğraflarında daha çok katlanır bu hissiyat. Altın kurallara, farkı yaratan ayrıntılara, renklere ve sıradan olmayanı yakalamaya çalışmaya dikkat ederim, ne kadar başarabilirsem... Yeni başlayacaklara önerilerin nelerdir? İyi bir fotoğrafçı sence nasıl olunur? Yeni başlayacaklara şahsi önerim bol bol fotoğraf izlemeleri, haftada 1 tane de olsa hiç ara vermeden fotoğraf çekmeleri, mutlaka bir fotoğraf grubuna katılmaları, ilk başlangıçta tüm lokasyonlarda zahmetsizce kullanabilecekleri uzun aralıklı bir lens ile başlamaları (ör: 18-200) ve sabırlı olmaları. Çekilmeyen dert sizin olmaz neticede, keyifli kareler dilerim. 41 EDEBİYAT KULÜBÜ Suat Derviş 1901 - 1972 Edebiyat Kulübü, unutulmaya yüz tutmuş, unutturulması tercih edilmiş yazarlarımızı incelemeye özen gösterir. Suat Derviş bunlardan biriydi. Liz Behmoaras’ın yazmış oldu- DERNEK’TEN ğu biyografisi ve piyasada bulunmadığı için, hasbelkader edinebildiğimiz kısıtlı sayıdaki kitapları bize yol gösterdi. Son günlerde Suat Derviş kitaplarının yeniden basılması grubumuzu çok sevindirdi ve bu “başını eğmeyen kadını” 1 , değerli yazarımızı tanıtmak istedik. İlk kitabı Kara Kitap 1920’de yayınlanır. Kuvvetli kalemi edebiyat çevrelerinde dikkat çeker. Gazetecilik yaptığı yıllar boyunca, romanları da çalıştığı gazetede tefrika edilir ve derin ruh çözümlemeleri içeren metinler okuyucu tarafından çok beğenilir. 19271932 yıllarında Berlin’de zengin bir entelektüel ortamda yaşar. Dönemin Almanya’sında, felsefede, edebiyatta, müzikte, tiyatroda yeni akımların hakim olduğu ortamda ufkunu genişletir. Bir yazar olarak kabul ettirir kendini, hatta romanlarından biri Almanca olarak tefrika edilir. Türkiye’den hiç kopmaz, yazılarına devam eder, kadın mücadelelerinde, Serbest Fırka’nın seçimlerde yer alır. Faşizmin iyice güçlendiği dönemde Türkiye’ye döner. Nizamettin Nazif Tepedelenli ile evliliği süresinde çeşitli gazetelerde yazılar yazar. 1937’de gazeteci olarak SSCB’ye gider, seyahat notlarını yayınlar. 1940 yılında TKP teşkilat sekreteri olan Mehmet Reşat Baransel ile evlenir. Evliliklerinin daha ilk yılında beraber çıkardıkları dergi kapatılıp eşi hapse atılır. Beraber tutuklanırlar, eşi uzun yıllar tekrar tekrar yargılanır, hapis cezaları alır, bunları mali zoruklar eklenir. 1953 tekrar Paris’e gider. Paris’teki dostları arasında Aragon, Fransız direniş ordusu aktivisti Madeleine Braun, Yves Montand, Simone Signoret, Picasso vardır. Europe dergisinde yazar. 1961 affı ile eşi hapisten çıkar. Suat Derviş Türkiye’ye döner ve mücadeleye devam ederler. Suat Derviş, eserlerini tefrika olarak yayınlatır, hatta geçinmek için noter tasdikli tercümeler, başkası adına tercümeler yapar, tiyatro eserleri yazar. Hapisten hasta haliyle çıkan Baraner 1968’de vefat eder. Devrimci Kadınlar Birliği’ni kuran Suat Derviş’in kendi sağlığı da epey bozuktur. Pek çok kez tutuklanır, tecrit edilir. Son romanı Fosforlu Cevriye’ yi senaryolaştırırdan sonra ve 1972’de yapayalnız bir hastane odasında ölür.Edebiyatımızın seçkin bir temsilcisi, kadın hakları, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin yılmaz bir aktivisti olan Suat Derviş’in eserlerindeki karakterlerin derin gerçekçiliğinde yaşayan toplumsallık düzeyinin sizleri de etkileyeceğini düşünüyoruz. Çılgın Gibi Suat Derviş’in 1930 ve 1940 yıllarında İstanbul’da geçen bu romanı, evli bir kadının başka bir erkekle yaşadığı yasak aşkı anlatır. Celile, yavaş yavaş yoksullaşarak her şeyini kaybeden köklü bir Osmanlı ailesinin son ferdi, konakta büyümüş bir ‘paşazade’dir. Kocası Ahmet, bir bankada çalışan, istikbal vaad eden biri iken, iş hayatına atılır, her yolu deneyerek zengin olma hırsına kapılır. Celile bu çevrede tanıştığı, zengin, çekici bir müzmin bekar olan Muhsin’e aşık olur. Muhsin de daha ilk görüşte kadına tutulmuştur. Önce gizli buluşmalarla başlayan bu ilişki, sonunda Celile’nin kocasını terk ederek Muhsin’le birlikte yaşamasıyla devam eder. Ancak iki kahramanın da gözünü karartan bu tutkulu aşk, Celile’nin Muhsinin metresi haline dönüşmesi, toplumda yarattığı yankı, Celile’nin giderek Muhsin’in gözünden düşmesi ile Celile için bir yıkıma dönüşür. Çeşitli zamanlarda birçok yazar tarafından işlenmiş bir konuyu ele almasına rağmen, yazarın çok gerçek, canlı kanlı karakterler yaratması, akıcı ve zengin dili, İst anbul’un o devrini okurun gözünde başarıyla canlandırması, modern kurgusu sayesinde Türk edebiyatının parlak yıldızları arasında yer alıyor. 1 Çocukluk arkadaşı Nazım Hikmet’in Suat Derviş için yazdığı Gölgesi adlı şiirindeki tanımlaması 42 EDEBİYAT KULÜBÜ Hadrianus’un Anıları ‘’Dünyanın öğle vaktinde, kendine hükmü geçen bir ‘dünya efendisi’, dünyayı düzenleme yetisi olan, zevk ve güçlerini, acı ve zayıflıklarını bir bir tanımlayıp sayabilen insan: İşte Hadrianus efsanesi”. Jean Blot “İnsanın kırk yaşını aşmadan yazmaması gereken kitaplar vardır.” Böyle diyor Marguerite Yourcenar, Hadrianus’un Anıları’nın arkasında yer alan notlarında. Aslında bazı kitaplar sanki sadece yazarının yaşını almasını değil, kendi dönemini, kaynağını alacağı atmosferi de bekler. Yourcenar’ın, Roma İmparatoru Hadrianus’a kendi ağzından kendi yaşamını anlattırdığı “Hadrianus’un Anıları” sadece yazarının olgunluk çağını değil, bir dünyanın yıkılmasını da beklemiş gibidir. Yüzyılın ikinci büyük savaşının ardından gelen yıkıntı atmosferi Yourcenar’ın yirmi senedir üzerinde çalıştığı bu kitaba yatak olur sonunda. Yourcenar, adeta büyük bir felaketin ardından dünyada eksik olan ne varsa; ya da insanları bu yıkıma neler götürdüyse, onların dökümünü yapar ve Roma İmparatoru’nun hayatı içinde Hadrianus’a anlattırır. Böylece, insanın kendisiyle hesaplaşmasındaki dürüstlük, açıklık ve erdem ile, hatalarını ve doğrularını hem kendisine, hem de dünyaya haksızlık etmemeye çalışarak değerlendirmesi bu romanın çatısını oluşturur. Metin, artık yaşlanmış olan, hasta ve ölümünün yakınlığının farkında; ama düşünceleri hala canlı olan Hadrianus’un, daha sonra imparator olacak olan Marcus Aurelius’a yazdığı mektuplardan oluşmaktadır. Büyük bir bireysel yazgının öyküsü içinde, artık kapanmış olan bir devrin insanlarının kamusal hayatta ve özel hayatlarında hangi özelliklerle var olduklarını okuruz. Aslında önümüze konulan incelikli bir dünya görüşüne eşlik eden adil bir yönetim anlayışıdır. Hadrianus, köleliğin koşullarının iyileştirilmesi, işkencenin engellenmesi, refahın daha adil paylaşımı, adalet, eğitim, tarım/ toprak reformları, kadın hakları ve benzeri pek çok konuda düzenlemeler getirir. Barışın sağlanması için yoğun çaba harcar. Özetle, günümüz insanının Yourcenar’ın Hadrianus’undan öğreneceği, örnek alacağı şeyler hiç de az değildir. Son olarak onun bir cümlesini paylaşalım: “İnsanın asıl doğum yeri, kendisine ilk kez akıllıca baktığı yerdir; benim ilk anayurdum kitaplar olmuştur”. Marguerite Yourcenar (d. 8 Haziran 1903, Brüksel - ö.17 Aralık 1987, Northeast Harbor, Maine) üye sayısı 40’la sınırlı olan Fransız Akademisi’ne seçilen ilk kadın üyedir (6 Mart 1980). Ayrıca 1968’de aldığı Femine Vasacesro Ödülü’ne ve Fransa’nın Légion d’honneur, Ordre de Mérite; Belçika’nın Ordre de Léopold nişanlarına sahiptir. 1951’de yayınlanan Hadrianus’un Anıları (Türkçesi 1984) dışındaki başlıca yapıtları Feux (1936- Ateşler); Nouvelles Orientales (1938- Doğu Öyküleri, 1985); Le Coup de Grace (1939- Bir Ölüm Bağışlamak, 1988); L’oeuvre au Noir (1968 -Zenon, 1985) olarak sayılabilir. Ayrıca denemeler, şiir, anı kitapları ve aralarında Virginia WoolfDalgalar’ın da yer aldığı önemli çevirileri yayımlanmıştır. 43 BURS HAVUZU ÇALIŞMA GRUBU Özel günlere çok özel bir hediye Burs Havuzu Çalışma Grubu olarak başlattığımız burs kartı uygulamamızı sizlere yeniden hatırlatmak istiyoruz. burs_afis_icin 22/9/06 18:10 Page 1 Hepimizin diğer günlerden daha fazla önem verilen günleri oluyor. Bu; kimi zaman bir doğumgünü, evlilik, yıldönümü; kimi zaman da doğum veya iş değiştirme... Ya da istemesek de hayatın kaçınılmaz bir gerçeği olan ölüm de olabiliyor karşımıza çıkan. Burs kartı uygulaması, işte tam da bu noktada, bu duygular eşliğinde kendini anlatıyor. Bir çiçek, bir hediye yerine neden burs verilmesin ki? Burs kartı; ofisinizi, evinizi ve her şeyden önce anılarınızı neden süslemesin ki? Bir sevdiğinizin özel günlerinden birini kutlamak ya da hatırlamak istediğinizde Dernek ofisimizi arayarak ne kadar bağışta bulunacağınızı ve kartınızın hangi tarihte gönderilmesini istediğinizi belirtin. Burs kartınız kargoyla sevdiğinizin adresine, makbuzunuz da size gönderilsin. Detaylı bilgi için Derenek Müdürlüğümüzü arayabilirsiniz. Katılımınız için candan teşekkürler... Sevinçlerimizi, hüzünlerimizi, kutlamalar›m›z› bir kartla kal›c› k›lmak elimizde. Daha ayd›nl›k bir Türkiye için hem burs hem kart bir arada... Ürün adet ve fiyatları aşağıdaki gibidir: DERNEK’TEN 100 Adet – 200 TL eğitim desteği 200 Adet – 350 TL eğitim desteği 300 Adet – 500 TL eğitim desteği 400 Adet – 600 TL eğitim desteği 500 Adet – 700 TL eğitim desteği Sipariş vermek ve detaylı bilgi almak için lütfen Dernek Merkezimizi arayınız. İlgi ve desteğiniz için teşekkürler... 44 BURS HAVUZU ÇALIŞMA GRUBU EKİM-KASIM-ARALIK 2013 - OCAK-ŞUBAT 2014 - 100 TL VE ÜSTÜ BURS VERENLER AŞAĞIDAKİ TABLOLARDA GÖSTERİLMİŞTİR EKİM-KASIM-ARALIK 2013 - OCAK-ŞUBAT 2014 TEK SEFERLİK BURSLAR NEVRA HATİPOĞLU (ECON’93) 2,000.00 AHMET NEZİR IŞIKLAR 300.00 HASAN REYHANOĞLU (EE’99) 200.00 MEHMET BEŞLİ 2,000.00 BANU YALÇIN BOYLE 300.00 HAVVA ASLI KASABALIGİL 200.00 BEKTAŞ OKÇU 300.00 İLKAY CORGUNDAĞ 200.00 BELMA EVİN FIRAT ERSU (ECON’96) 300.00 MENDERES-FATİH ALEMDAR 200.00 FÇG (FOTOĞRAF ÇALIŞMA GRUBU) TAKVİM GELİRİ 1,710.00 MURAT AYDIN (ECON’91) 1,620.00 BURCU KÜÇÜKBABACIK (CHE’00) 300.00 MUSTAFA KARAGÖZ 200.00 ÖZDEN ODABAŞI 1,620.00 MURAT ÇEKİCİ İLYAS TOPRAK 300.00 NAZAN TİTREK 200.00 AHMET UĞUR ERGÜN (CENG’84) 1,000.00 ÖZGÜR ÜSGÜLEN 300.00 OMUR OKAN CINEMRE 200.00 ALİ ARİF ERİÇ (ME’82) 1,000.00 ÖZLEM BERKOL GÜRBAKIR 300.00 OSMAN KARSLIOĞLU 200.00 HİLMİ OKTAR (CHE’69) 1,000.00 SELMİN ÇAĞATAY 300.00 SANEM SÜNBÜL 200.00 MELİKE MİHRAN CAVCAR 1,000.00 SEMA KÖKER (CHE’90) 300.00 SELDA MANSUR 200.00 MURAT DURAK 1,000.00 YEŞİM EMRE ERKUT 300.00 SELEN NAMUR 200.00 ÖZCAN DEMİRCİ AHMET ORHUN (ME’72) 1,000.00 ZEYNEP AĞCA (CHE’78) 300.00 SEMA SUNGAR (MAN’82) 200.00 YUSUF KÖSE (ECON’79) 1,000.00 SÜLEYMAN ALP ERGÜÇ 270.00 SERPİL DİNÇER 200.00 CEM SARVAN (PANAMA BAĞIŞI) 885.00 ALPER HAKAN YÜKSEL (IE’91) 250.00 GÜNKUT KURTARAN 750.00 CANER ŞAHİN 250.00 TOKTAĞAN-TUNCA KARACAOĞLU (PHYS’91ADM’93) 200.00 ZEKERİYAKÖY FORUM 630.00 ERNUR MUTLU (ME’78) 250.00 ÜMMÜŞEN GÜRSOY (MAN’79) 200.00 İNCİ KAYSER (STAT’83) 600.00 KADRİ SİNA DÜLGEROĞLU (CE’64) 250.00 YELİZ KORAŞLI (MATH’99) 200.00 SİBEL ERELÇIN 600.00 LEVENT KOCATÜRK 250.00 DİLEK GÜREL (MAN’99) 170.00 FATMA ÖZDEMİR (EE’96) 550.00 MURAT KARLUK ÇETİNKAYA (CE’94) 250.00 YASEMİN CİVELEKOĞLU (CHE’78) 165.00 GAMZE LALE KILIÇ 550.00 MUSTAFA CANER DEMİRCAN (ME’04) 250.00 SEDA AKALIN 160.00 YETKİN TÜRKEN (METE’00) 545.00 NERGIZ OVACIK (IE’72) 250.00 AYDAN AYKUT ORİANİ 150.00 ABDULKADİR YARMAN (IE’84) 500.00 NERGİZ GÖKKAYA 250.00 AYŞEN ERTEN 150.00 AHMET BURAK 500.00 ÖZGÜN TANGLAY (ARCH’01) 250.00 BETÜL YENER AYDIN 150.00 ARINÇ AKTAN 500.00 SEMİH ALEVİ 250.00 BURAK BOYSAN 150.00 ASUMAN-HALUK MESCİ (MAN’72) 500.00 SONGÜL BAYRAKTAR 250.00 CENAP CENK ALKAN 150.00 BEYAZIT-KORKUT ÖZTÜRK 500.00 SU MUSTAFA ALİ/İFFET (MAN’74) 250.00 DİNEMİS KOZOK 150.00 BORA KORMAN (IE’74) 500.00 YOSUN KAYA (BIOL’92) 250.00 ERKAN ONUR 150.00 CEM SARVAN (MINE’89) 500.00 ZEYNEP ÖZCAN 250.00 EROL GÜREL (MAN’79) 150.00 CEM SARVAN (ŞİLİ DESTEĞİ) 500.00 500.00 230.00 150.00 CEMAL SEVENTÜRK İNCİ KAYSER (STAT’83) - NURHAN UTKAN (TAKVİM SATIŞI) ERTEM(GÖÇMEN)ELVAN/MEHMET GÜNEŞ KARA 150.00 DENİZ HIFZI UZEL 500.00 SAVAŞ DERİNGÖL 220.00 HAKAN KOYUNCU 150.00 GÖKHAN GÜNVER (FDE’95) 500.00 LMV KORO ÜYELERİ 210.00 HASAN FEHMİ NEMLİ 150.00 GÜVEN ÖZ (MAN’03) 500.00 ABDURRAHMAN ŞAHİN 200.00 HAYRİ ÇELİK 150.00 HÜLYA VARDAR (CHEM’78) 500.00 AYHAN ÖZEL 200.00 MEHMET YENER (MAN’67) 150.00 HÜSEYİN GÖNÜLTAŞ 500.00 AYŞE AKDAŞ (MAN’93) 200.00 NEZİH ALP ULUGAY 150.00 İSMAİL IŞIK (CE’76) 500.00 BAHAR OĞUŞ (STAT’96) 200.00 NİHAN ÖZDALYAN 150.00 İSVİÇ NET İLETİŞİM LTD 500.00 BEHİÇ BALOĞLU 200.00 SÜLEYMAN ÖZKUL 150.00 KADİR KEÇELİOĞLU 500.00 BUĞRA ÇETİN 200.00 UYSAL BAŞDAĞ (CE’93) 150.00 KAMİL SARUHAN 500.00 CANAN SARVAN (CHE’95) 200.00 VİCDAN ERKIR 150.00 KAYHAN ALTUN 500.00 ÇAĞDAŞ ÖZEY 200.00 YENER SÖNMEZ (CE’01) 150.00 LEON HANANEL 500.00 ÇETİN KARA 200.00 ADA KLOD SELMA 135.00 NAİM HİLMİ ALEMDAROĞLU (CHE’69) 500.00 ÇİĞDEM ÜNSAL 200.00 BAHRİ ÖZGÜR KAYALI 135.00 ONUR GÜNGÖR (IE’03) 500.00 DERYA ERTURUN 200.00 GÖKBEN UTKUN (CENG’96) 135.00 ROBERT SONMAN 500.00 DUYGU GÖRGÜN 200.00 GÖKHAN ENGİN 135.00 TÜRKAY TATAR 500.00 FATMA DEMİRDAĞ 200.00 RABİA GÜROL 135.00 ÜMİT GÜRBÜZ 500.00 FERAY AKALIN 200.00 ŞULE AYTAÇ (SOC’74) 135.00 CEM SARVAN (ARJANTİN DESTEĞİ) 460.00 FÜSUN COŞKUNER 200.00 UĞUR TALU 135.00 MURAT ETİLİ 440.00 GÖNÜL ARAL 200.00 BERKER TAŞOLUK (EE’02) 130.00 M.ALİ ACARTÜRK (MAN’78) 435.00 GÖZDE TÖRÜN 200.00 AYŞEGÜL MOLU 400.00 HAKAN ÇETİNKAYA 200.00 EBRU KAYIŞ-GÜLÜMSEN GÜNDOĞAN (CHE’86) 110.00 EZGİ PETEK TURNA (PETE’95) 400.00 HALİL YILDIZ (METE’06) 200.00 ABDURRAHMAN HAKAN TOKER 100.00 FERİDE E. PITANO 400.00 HALİM GÜRGENCİ 200.00 AHMET ERGUN GÜMÜŞ 100.00 45 BURS HAVUZU ÇALIŞMA GRUBU AHMET MUSLU (CE’82) 100.00 EVREN ASLI AVCI ACUN 100.00 NİLHAN COŞKUN (CHE’93) 100.00 AHMET SELAMİ SOYLU 100.00 EVRİM YAĞBASAN 100.00 NİLÜFER YALÇIN 100.00 ALEV UYSAL ALPASLAN 100.00 EZGİ KAYAOĞULLARI 100.00 NURDAN YAVUZALP 100.00 ALTAN TACENUR 100.00 FATİH BAKAN (CHE’83) 100.00 NURGÜN ÖZDEŞ (IE’79) 100.00 ARZU AYGÜNEŞ ILGAZ 100.00 FATMA ACAR 100.00 OKAN BAL (CRP’90) 100.00 ATİLA KARA (MATH’80) 100.00 FERYAL RÜZGARLI TEKİN (MAN’90) 100.00 ÖZGÜR ÖZKAN (SOC’98) 100.00 AYÇA KORKMAZ 100.00 GÜL ERGÜL-FETHİYE GÜRAY (CP’74) 100.00 ÖZLEM HOŞCAN 100.00 AYNUR DEMİRAYAK 100.00 HALİDE SANİYE BAŞARAN (CE’71) 100.00 ÖZLEM YILMAZ SAVAŞER 100.00 AYŞE ARARAT 100.00 HANDAN KARAKAŞ (MAN’94) 100.00 ÖZNUR ÖZLEM 100.00 AYŞE PEKKİRİŞÇİ 100.00 HARİKA YALAZA 100.00 PINAR DÜNDAR 100.00 AYŞE SEZER AKSOY (MAN’86) 100.00 HASAN BATTAL 100.00 SABİRE MÜGE SÖKMEN 100.00 AYŞE TUBA ABAY 100.00 HASAN CEM TÜRKEŞ 100.00 SAFİGÜL GEZİK (SOC’83) 100.00 AYŞEN TOPAY 100.00 HERMAN BERBEROĞLU 100.00 SEDA ERDOĞAN 100.00 BAHAR MUNIPOGLU SERKAN SUTCU 100.00 HURİYE İŞÇİ 100.00 SEDAT TAŞKESER (IE’87) 100.00 BATUR TAŞMAN 100.00 HÜLYA KOYUNCU 100.00 SEHER BADAL (MATH’79) 100.00 BENAN BAŞAK 100.00 İFAKAT BETÜL TUNÇER 100.00 SELDA SEÇKİNLER (ADM’93) 100.00 BURAK GÖKÇEER BALTAŞ 100.00 İLHAN SEİS 100.00 SEYHUN ALTUNBAY (PHYS’69) 100.00 BÜLENT AKTUĞ 100.00 JALE BEŞKONAKLI (ARCH’87) 100.00 SEZGİN ÇİLER 100.00 BÜLENT ONUR 100.00 KEMAL TÜMERKAN 100.00 SİNEM KÜÇÜK (STAT’07) 100.00 CEM DANYAL ARSLAN 100.00 KINA DEMİREL BESKİNAZİ 100.00 ŞENER BAŞAL 100.00 CENGİZ KOÇUM 100.00 LEYLA-ALİ CİNGÖZ (MAN’78) 100.00 ŞULE ÖZMEN 100.00 CEYHUN DUMRAL 100.00 MAHMUT FAZIL HORÇATSU 100.00 TAHSİN KORKUT ÖZOK 100.00 ÇETİN HAKAN KURAL 100.00 MAHMUT HALUK SİCİMOĞLU 100.00 TİMUÇİN GÜRER 100.00 ÇİĞDEM KENDİR (IE’85) 100.00 MEHMET ERKAN BABAOĞLU 100.00 TÜLAY HAKKI KURAN 100.00 DEFNE EMERK 100.00 MEHMET SELCUK GEZDUR 100.00 TÜLAY SUNGUN 100.00 DEMET AKAY (MAN’79) 100.00 MELTEM ALTINAY (ENVE’94) 100.00 DEMET DEMİR TRUFLANDIER 100.00 MİNE KÜRKÇÜOĞLU 100.00 TÜLAY TÜZÜN-KEREM ERGİNOĞLU-HASAN ÇALIŞLAR 100.00 DENİZ KAHRAMAN KOC 100.00 MİŞEL ORDULUOĞLU 100.00 TÜLİN GÖRKEM (STAT’79) 100.00 DENİZ HİŞİL (ECON’93) 100.00 MUSTAFA KESKİN 100.00 TÜRKÜ KARAN (MAN’91) 100.00 DERYA CİVELEKOĞLU 100.00 MÜJDE SARAÇOĞLU 100.00 UĞUR ERDUĞRUL 100.00 DİLEK BOLCAN (ENVE’88) 100.00 NECDET TAPKI 100.00 ÜNAL AYDAL 100.00 DUYGU ÖZTEK 100.00 NERMİN FENMEN 100.00 VELİ KARAGÖZ 100.00 ELİF ÖZDEN (ADM’89) 100.00 NEŞE HANDAN BEDRİŞAN 100.00 YASEMİN AĞIRDIR 100.00 EMİNE DİLEK AKTÜRK 100.00 NİGAR SAKAR 100.00 YEŞİM OTURGAN 100.00 EMİNE YASEMİN CONKER 100.00 NİHAT SOYER 100.00 YEŞİM ŞENGİL 100.00 ESRA ESMA KARAOSMANOĞLU 100.00 NİL ERGÜÇ EREL 100.00 EKİM-KASIM-ARALIK 2013 - OCAK-ŞUBAT 2014 SEVDİKLERİNİZİN ANISINA 46 EKİM-KASIM-ARALIK 2013 - OCAK-ŞUBAT 2014 KURUMSAL BURSLAR 2,000.00 FOTOĞRAF KULÜBÜ BURSU 430.00 SEMİH ERBEK ANISINA BURSU 5,560.00 GENEL ENERGY 1,600.00 “RSY” ANISINA BURSU 2,000.00 ENSER ENDÜSTRİYEL SERVİSLER 1,250.00 DATA MARKET BİLGİ HİZMETLERİ LTD.ŞTİ. (MURAT BOYLA) 300.00 F.NECLA KOLOĞLU ANISINA BURSU 1,500.00 TREK TURİZM (FİKRET GÜRBÜZ (ME’78) 1,000.00 CANAN GÜRMAN MURTHY ANISINA BURSU 500.00 KONE ASANSÖR SANAYİİ VE TİCARET A.Ş. 920.00 SERTAÇ KENDİRCİ ANISINA BURSU 475.00 KÖPRÜ(M) BURSU* 875.00 ALİ-FERİHA GÜLEN ANISINA BURSU 380.00 BÜLENT FİDAN ANISINA BURSU 345.00 EVRE GIDA LTD.ŞTİ. (BÜNYAMİN ÖZDALYAN FDE ’87) 750.00 ÖNER ESKİL ANISINA BURSU 250.00 BEREKET ENERJİ ÜRETİM A.Ş. RABİA YENİDÜNYA ANISINA BURSU 220.00 SERDAR ÖZGERÇİN ANISINA BURSU MET MÜHENDİSLİK TESTO ELEKTR. VE TEST ÖLÇ. CİH. DIŞ TİC. LTD.ŞTİ. (SELMAN ÖLMEZ EE’82) 300.00 BALTAŞ EĞİT.VE DAN IŞMANLIK 200.00 MAN 79-80 BAĞIŞI 200.00 ÖZLER TURİZM ORG.TASARIM İLETİŞİM A.Ş 200.00 740.00 FAS’76 SINIFI BURSU 185.00 TEKNOTHERM LTD. ŞTİ. 540.00 MM’76 SINIFI BURSU 150.00 160.00 ELSİS MÜH. LTD. ŞTİ (VECİHİ ENSELİ) 500.00 REMEKS LTD.ŞTİ.(REMZİ SOLAK CHE’85) 150.00 AYSEN ALTANLAR ANISINA BURSU 150.00 GÜLEN DANIŞMANLIK 500.00 İLKER VE GÖKÇEN UTKUN ANISINA BURSU 150.00 ÖZEL DENİZATI İLKÖĞRETİM OKULU 500.00 UFUK YAPI SAN VE TİC LTD. ŞTİ. (ÖMER DEMİRBİLEK ME’78) 150.00 YURTKAN KÖKÜÖZ ANISINA BURSU 135.00 ÖZGÜN ŞİRKETLER GRUBU 500.00 FİNANSBANK TEFTİŞ KURULU ÇALIŞANLARI 120.00 ERTUĞRUL KARAKAYA ANISINA BURSU 130.00 ÖZKAYA HARİTA 500.00 ADM’79 SINIFI BURSU 100.00 VECDİ ÇELİK ANISINA BURSU 125.00 120.00 500.00 100.00 EMİNE-FEVZİ ORAY ANISINA BURSU PROTEM ELEKTRONİK MAKİNA SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ. LOGO TRAVEL H.ALİ YENİDÜNYA ANISINA BURSU 110.00 SİMGE MÜHENDİSLİK LTD.ŞTİ 500.00 SGS TASARIM TAAHHÜT İNŞAAT SAN. TİC.LTD. ŞTİ. 100.00 BURS HAVUZU ÇALIŞMA GRUBU EKİM-KASIM-ARALIK 2013 - OCAK-ŞUBAT 2014 BİREYSEL BURSLAR AKIN ÖNGÖR (MAN ’67) 1,000.00 ERTAN MESTCİ (ARCH ’63) 150.00 ESRA BASKIN 100.00 FİGEN KORUN (ECON’68) 1,000.00 HALUK ERBEN (CHE’76) 150.00 ETEM CEM UÇAR (EE’97) 100.00 SALİM ALTINÖZ (CE ’81) 1,000.00 HALUK NACİ TUĞCU (METE ’90) 150.00 FADEN MÜGE MERSİN (CE’06) 100.00 SELMA YURTSEVER (IE’81) 1,000.00 HÜLYA SİREL 150.00 FATMA ŞEBNEM ABAYOĞLU (EE ’79) 100.00 OSMAN CENGİZ BİRGİLİ (CE’78) 750.00 MEHMET MURAT ÖZKARAKAŞ (METE ’79) 150.00 FERYAL BEKDİK (CE ’79) 100.00 TUNCAY ÖZYÜREK (ADM’68) 750.00 MEHMET UMUR COŞKUN (IE’74) 150.00 FEYZULLAH ARDA (CHE ’72) 100.00 MEHMET-MUTENA SEZGİN (MAN ’84) 700.00 MEHMET YENER (MAN ’67) 150.00 FÜSUN ERİŞ (MATH ’94) 100.00 TURGUT ONUR (ECON-STAT ’79) 700.00 MERAL ÇİMENBİÇER 150.00 GÜLTEKİN GÜNAL (MATH ’79) 100.00 ABDULLAH AYDIN (ME ’69) 500.00 METE HAKAN GÜNER (MAN ’95) 150.00 GÜLYÜZ YOLGA (ADM ’76) 100.00 F.MİNE-DENİZ ÖZGENTAŞ (MAN’82) 500.00 NESRİN-EROL TUNÇMAN (CHE ’79) 150.00 H. SİNAN TEREK (IE ’80) 100.00 İSMAİL IŞIK (CE’76) 500.00 NURDAN TARTANOĞLU (ARCH ’79) 150.00 HAKAN ÖZİŞ (ECON’91) 100.00 ALİ ARİF ERİÇ (ME ’82) 400.00 OSMAN ERK (MAN ’74) 150.00 HALİM BULUTOĞLU (MATH’79) 100.00 ARSLAN SALMAN (EE ’68) 330.00 ÖMER VARGI (PHYS ’76) 150.00 HAMİT AYDOĞAN (ADM ’80) 100.00 BÜLENT OLTU (CE ’73) 300.00 ÖZEN ALTIPARMAK (MAN ’76) 150.00 HASAN KILIÇ (MAN ’88) 100.00 NURAN-İSA ÜLKER (CHED ’91-ECON ’83) 300.00 PINAR İLKİ (ARCH ’93) 150.00 HİLKAT ERKALFA (CHE ’70) 100.00 NUR-SERHAT KURAK (CENG’87-ME’87) 300.00 SERPİL-ARIL SEREN (ECON-STAT ’64) 150.00 FERİDE DEMİRTAŞ (ECON-STAT’79) 280.00 TÜRKÜ KARAN (MAN ’91) 150.00 HÜLYA ARAS-FUAT OBUROĞLU (ENVE’90-ARCH’78) 100.00 OSMAN ARI (ME’85) 270.00 YUSUF BORA IŞIK (ME ’74) 150.00 İ.ENGİN ÖZGÜL (MAN’83) 100.00 SEÇKİN NUZUMLALI (ME’78) 270.00 AHMET GÖKHAN KORALTAN 135.00 İBRAHİM ŞENYAY (CHE ’70) 100.00 TAYFUR CİNEMRE (ME’78) 270.00 EMİNE BURÇİN ALTINSAY ÖZGÜNER 135.00 İPEK ARCAN (MAN ’94) 100.00 MEHMET ALİ ACARTÜRK (MAN ’78) 250.00 FATMA MEHTAP MERTDOĞAN (MATH’89) 135.00 İSMAİL ERSİN PEYA (ADM ’83) 100.00 NECMETTİN ATEŞ (EE’87) 250.00 NEZİH GEÇERGİL 135.00 İSMİNİ AÇIKLAMAK İSTEMEYEN (MAN ’80) 100.00 NURAY AYAROĞLU (ECON ’84) 250.00 NİLÜFER AĞIRDIR (MAN’79) 135.00 KURTULUŞ BERKAY GEZEN (EE ’95) 100.00 TOLGA EGEMEN (ME ’92) 250.00 SEMRA CENGİZ (PHYS’95) 135.00 LAMİ YAĞCILARLIOĞLU (MAN’74) 100.00 ÜSTÜN SANVER (MAN ’72) 250.00 ALEV KAHRAMAN (MAN ’94) 130.00 MEHMET KOCASAKAL (CHEM ’78) 100.00 YUSUF KÖSE (ECON-STAT ’79) 250.00 UĞUR AYKEN (ME ’76) 130.00 MEHMET ÖZDEŞLİK (EE ’78) 100.00 ZEYNEP-BÜLENT FIRAT (MAN ’97-MAN ’97) 250.00 SERKAN TAPO (BA’04) 125.00 MEHMET RASGELENER (ECON-STAT’78) 100.00 SAVAŞ DERİNGÖL (MAN ’76) 240.00 GÜNHAN ÖZOĞUZ (CHE ’75) 120.00 MELİH KIRLIDOĞ (CE ’83) 100.00 M.ALİ ACAR (MAN’78) 225.00 H. SEÇİL SIRGÜVEN 120.00 MELİS TOSUN ARSLAN (EE’00) 100.00 ALPARSLAN TANSUĞ (MAN ’75) 200.00 NURAY-HAKAN AKMERİÇ (CENG ’82) 120.00 MURAT DARYAL (CHEM’78) 100.00 BETÜL YÜCEL (PSY ’06) 200.00 SELÇUK ÖZDİL (ME ’78) 120.00 MUSTAFA GÜÇLÜ GÖZAYDIN (ECON ’96) 100.00 CEM SARVAN (MINE’89) 200.00 AHMET LÜTFÜ BİLGEN (IE ’80) 100.00 MUZAFFER HACIBEKİROĞLU 100.00 DENİZ FEVZİYE KUTLUSOY (ECON ’84) 200.00 AKIN TELATAR (MAN ’90) 100.00 NURSEN TÜZÜN (MAN ’86) 100.00 FEVZİ TURKAY OKTAY (EE ’88) 200.00 ALPER BAYSAL (ENVE’93) 100.00 OĞUZ ÖZDEMİR (MAN ’74) 100.00 GÖKHAN GÜNVER (FDE ’95) 200.00 AYSUN ARIBAŞ ŞİŞMAN (IE’80) 100.00 PELİN GÖKÇEK (IR ’99) 100.00 KAYA ÖZGÜL (MAN ’80) 200.00 AYSUN MERCAN (MAN ’82) 100.00 SAİME ÖZBAY (ECON ’73) 100.00 MEHMET MÜRŞİT ÇELİKKOL (ME ’79) 200.00 AYŞE AKDAŞ (MAN ’93) 100.00 SEDEF DURU ÖZKAZANÇ (MAN ’91) 100.00 MELİH KARAKAŞ (CHE ’72) 200.00 AYŞE GÜLİN GÜNAL (PHIL ’99) 100.00 SELDA ARKAN (CHEM ’80) 100.00 NAFİS YURDAL YALMAN (MAN ’87) 200.00 BAHAR AKAY (CHE ’69) 100.00 SEMA TURGUT (MAN ’89) 100.00 OSMAN SARI (CE ’70) 200.00 BANU BÖREKÇİ (MAN ’74) 100.00 SERAP TELCİ (FDE ’86) 100.00 ÖZKUL KORAY (MAN ’69) 200.00 BEHZAT YILDIRIMER (MAN ’79) 100.00 SEVGİ GÜRBÜZ (IE ’83) 100.00 RUŞEN ÇETİN (EE ’81) 200.00 CAFER FINDIKOĞLU (MAN ’74) 100.00 SEYHUN ŞİRİN (GEOE ’79) 100.00 SEÇİL ÇELİK 200.00 CANAN-ÇAĞATAY PİŞKİN (ECON ’94) 100.00 TAMER DURMUŞ (MAN ’97) 100.00 ZEYNEP-ERCÜMENT GÜMRÜK (CP’81-ARCH ’72) 200.00 CEMAL ERDOĞAN GÜNAY 100.00 TAMER SOYULMAZ (ME ’89) 100.00 FERİDE LEYLA SERDAROĞLU 160.00 CENGİZ ERDOĞAN (ECON-STAT ’79) 100.00 TEVFİK CEM BAYKARA (EE ’90) 100.00 BERK VURAL (ME ’65) 150.00 CÜNEYTHAN MERTDOĞAN (ECON ’86) 100.00 TUFAN TUNÇYÜZ (ME ’74) 100.00 BİRİM-CEM KARAKAŞ (MAN ’97) 150.00 ÇAĞLAR SÜRÜCÜ (CE ’95) 100.00 VELDA SAVAŞ GÜNDOĞAR (ADM ’92) 100.00 CEMAL OĞUZ BEKAR (MAN ’82) 150.00 ÇETİN DOĞAN (ME’92) 100.00 VEYSEL BATMAZ (ADM ’79) 100.00 CENK ALTUN-ÖZGÜR TOKGÖZ ALTUN (MAN’94-MAN ’97) 150.00 DEMET ÖZDEMİR ÖZ (MAN ’91) 100.00 YAVUZ BAYRAKTAROĞLU (METE ’76) 100.00 DEVRİM ÇANKAYA (ME’93) 100.00 YEŞİM KANGAL (ENVE ’86) 100.00 ÇAĞLA KURTULUŞ (MAN ’69) 150.00 DİLNİŞİN BAYEL (MAN ’96) 100.00 ZELİHA İLKE SELVİ (CENG ’85) 100.00 DEVRİM OKÇU (MATH ’90) 150.00 EGEMEN LERZAN ÖRMECİ (IE ’90) 100.00 ZEYNEP ASALI (MAN’04) 100.00 ELİF İZGİ TOPBAŞ (ARCH ’93) 150.00 ELİF GÜRSEL USLUER (MAN ’00) 100.00 ZİYA DOMANİÇ (MAN ’78) 100.00 ERCÜMENT YILDIZ (PHYS ’83) 150.00 ERDOĞAN LEBLEBİCİ 100.00 ZUHAL-ÖNDER FOCAN (ME ’78) 100.00 ERSİN ÖZİNCE (MAN ’75) 150.00 ERSOY KAYA (IE’97) 100.00 47 BURS HAVUZU ÇALIŞMA GRUBU EKİM-KASIM-ARALIK 2013 - OCAK-ŞUBAT 2014 YENİ KATILIM AHMET GÖKHAN KORALTAN ABDULLAH ÜNSAL (ESE’08) ALPER BAYSAL (ENVE’93) CEM SARVAN (MINE’89) AYLA N. KARAOSMANOĞLU MEHMET UMUR COŞKUN (IE’74) AYSUN ARIBAŞ ŞİŞMAN (IE ’80) NİLHAN COŞKUN (CHE’93) AYŞEN ERTEN OSMAN CENGİZ BİRGİLİ (CE’78) BERÇİN ÖZTEKE (BA ’11) SEÇKİN NUZUMLALI (ME’78) BURCU DOLUNAY TAHTABACAK ŞULE NİLGÜN AYTAÇ (SOC’74) BURCU KAYHAN (CHE’00) TAYFUR CİNEMRE (ME’78) CEMAL ERDOĞAN GÜNAY (MAN’78) ZEYNEP ASALI (MAN’04) ÇETİN DOĞAN (ME’92) DEMET ÖZLEN (BA’12) DENİZ ÇAKIR EMİNE BAŞDAĞ (PSY’95) EMİNE BURÇİN ALTINSAY ÖZGÜNER (ARCH ’83) EROL GÜREL (MAN ’79) ETEM CEM UÇAR (EE ’97) EVRİM BABAYİĞİT (CHE ’05) FADEN MÜGE MERSİN (CE’06) FATİH ÇAKIR (MINE’94) FATMA KARAKAŞ (BA’11) FATMA MEHTAP MERTDOĞAN (MATH’89) FATMA NEŞE KÖK (CHE’94) GÖZDE ŞENER ERÇEVİK H. SEÇİL SIRGÜVEN (PSY’01) HALİM BULUTOĞLU (MATH’79) HALİME ÇAKMAK HASAN SELİM CAŞKA (CE’94) HATİCE ASLI SÖZBİLİR (ADM’00) HÜLYA ARAS-FUAT OBUROĞLU (ENVE’90-ARCH’78) LAMİ YAĞCILARLIOĞLU (MAN’74) M. BİROL ÖZKAY MELİS TOSUN ARSLAN (EE’00) MUHARREM FATİH BAKAN (CHE’83) NAZLI FİDAN (FLE’11) NECMETTİN ATEŞ (EE’87) NERGİZ SAVRAN OVACIK (IE’72) NEZİH GEÇERGİL NİLGÜN YÜCEL NİLÜFER AĞIRDIR (MAN’79) OSMAN ARI (ME’85) ÖZLEM SOYDAŞ (CHEM’10) SEÇİL ÇELİK SEMRA CENGİZ (PHYS’95) SERPİL KAYA (IR’08) ŞEBNEM ÇOLPAN (ARCH’94) ŞÜKRÜ KARA UĞUR TÜRKÖZ (ME’00) UYSAL BAŞDAĞ (CE’93) YUSUF ATİLLA YENER (CHE’71) *KÖPRÜ: Bursiyerlerimizin oluşturduğu grubun adı, KÖPRÜ(M): Mezun bursiyerlerimizin oluşturduğu grubun adı. 48 EKİM-KASIM-ARALIK 2013 - OCAK-ŞUBAT 2014 ARTIRIM EKİM-KASIM-ARALIK 2013 - OCAK-ŞUBAT 2014 ADINA BURSLAR GÜLTEKİN KARAŞİN SCIENCE ACHIEVEMENT AWARD 300.00 Alarko_wolf_21,5x28cm.pdf C M Y CM MY CY CMY K 1 2/20/14 1:44 PM AHE ENLER 215x280.pdf 1 2/18/14 11:24 AM 444 55 00 / anadoluhayat.com.tr Capital Dergisi, 2013 Yılı Türkiye'nin En Beğenilen Şirketleri Araştırması'nda Bireysel Emeklilik Sektörünün En Beğenilen Şirketi EGM 07.02.2014 verilerine göre 5.098.792.102 TL fon büyüklüğü ile sektör lideri C M EGM 07.02.2014 verilerine göre 262.880.691 TL devlet katkısı fon tutarı ile sektör lideri En Beğenilen Emeklilik Şirketi Fon Büyüklüğünde Lider Devlet Katkısı Fon Tutarında Lider Y CM MY CY HAYMER 31.12.2013 verilerine göre 1.881.185.905 TL hayat matematik karşılıkları ile sektör lideri Hayat Sigortalı Fonlarında Lider 31.12.2013 tarihi itibariyle 7.902.404.653 TL aktif büyüklüğü Aktif Büyüklüğünde Lider 31.01.2014 tarihi itibariyle 24 fon En Fazla Fon Alternatifi EGM 07.02.2014 verilerine göre 3.431 adet emekli ile sektör lideri Emekli Sayısında Lider BİREYSEL EMEKLİLİĞİN LİDERİ HERKESE İYİ GELECEK Bizi sektör lideri yapan katılımcılarımıza sonsuz teşekkürlerimizle. CMY K 2 1 3