İlgili dosyayı indirmek için tıklayın
Transkript
İlgili dosyayı indirmek için tıklayın
Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- GAZETELERDE ÖTEKİLEŞTİRME PRATİKLERİ: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme Yurdagül BEZİRGAN ARAR Nuri BİLGİN ÖZET Birey ve grupların ‘farklılık’ karşısındaki tepkileri, rekabet, işbirliği, tolerans, birlikte yaşama yönünde olabileceği gibi, düşmanlık, dışlama şeklinde de olabilir. Bu ikinci tepkiler, çoğu kez gruplar arası ilişkilerde ötekileştirme eğiliminin bir göstergesi olarak gözlenir. Çatışma içinde bulunan gruplar, kendi grup kimliklerini (iç grup) olumlu imajlarla temsil ederken; diğer grubu (dış grup) olumsuz imajlarla temsil eder. Günlük konuşmalar yanında medya metinlerinde de gözlenen ötekileştirme, böylece kimlik inşa etme sürecinin önemli bir parçası haline gelir. Bu çalışmada, ötekileştirme eğilimi gruplar arası ilişkiler bağlamında, Türk basınından 4 ulusal gazetenin 1979-2005 yılları arasındaki nüshaları üzerinde yapılmış bir araştırmanın (Bezirgan Arar, 2009) sonuçlarına dayanarak ortaya konulmaktadır. Türk basınının dönem boyunca ötekileştirme eğiliminin seyri ve bu eğilimin dayandığı akıl yürütme tarzları, haber metinleri üzerine odaklanarak örneklendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Ötekileştirme, Ötekileştirme Stilleri, Dışlama, Kategorizasyon, Türk Basını. OTHERING PRACTICES IN NEWSPAPERS: An Analysis on Turkish Press ABSTRACT Individuals and groups react to ‘difference’ with competition, agreement, tolerance, inclusion or exclusion. Some of these reactions indicate the othering tendency more. Groups who are in conflict with each other, represent their own group identities (in group) with positive images, but on the contrary, represent the other group identities (out group) with negative images. Thus the othering which is observed both in daily conversations and media texts, becomes an important part of idendity construction process. In this study, othering tendency is displayed in the context of intergroup relations and examined by the findings of a research (Bezirgan Arar, 2009) which covers 4 newspapers from Turkish Press including 1979-2005 period. Othering tendency of Turkish Press and its implication forms are probed by focusing on news texts. Keywords: Othering, Othering Styles, Categorization, Exclusion, Turkish Pres. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü, Dr. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü, Prof. Dr. İletişim 2003/18 2 Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin Giriş İnsanın içinde bulunduğu kültürel dünyayı oluşturan kişiler, nesneler, olaylar ve durumlar, bir takım sosyal anlamlarla yüklüdür ve bu anlamda sosyal birer gerçeklik olarak inşa edilmişlerdir. Sosyal dünyamızın dokusunu oluşturan tüm bu şeyler, ne saydamdır, ne de çıplak brüt verilerdir; anlaşılmak için belirli algı ve yorum ızgaralarından geçirilerek anlamlandırılmaları gerekir. İnsanın dünyayı anlamlandırma konusunda en önemli etkinliği kategorizasyondur. Kategorizasyon, insanın fiziksel ve sosyal çevresini kategoriler halinde bölümlemesi ve çevredeki çeşitli öğeleri bu kategorilere yerleştirme etkinliği ve sürecidir. Bu süreçte çok çeşitli insan, eşya ve olay kategorileri kullanılabilir; örneğin insanlar, meslek, yaş, cinsiyet, gelir düzeyi, yerleşim yeri gibi çeşitli kriterlere göre gruplandırılabildiği gibi aidiyet kriterine göre, ‘biz’ ve ‘onlar’ veya iç grup (in-group) ve dış grup (out-group) şeklinde de kategorilendirilebilir. Sosyal psikologlar (Bruner, Goodnow ve Austin, 1956)1 bu konudaki ilk çalışmalardan itibaren kategorilendirmenin çeşitli işlevleri olduğunu vurgulamıştır: Çevrenin karmaşıklığını azaltmak: (her bir öğeyi tek tek ve tekil özelliklerinde kavramak yerine kategoriler halinde algılamak); yeni şeyleri mevcut kategorilerimizden hareketle tanımak; davranış ve eylemlerimizi yönlendirmek; kategorilerimizi pekiştirmek; olay, kişi veya nesne sınıflarını düzenlemek ve birbiriyle ilişkilendirmek gibi. Kategorizasyon öncelikle bilişsel temelli bir insan etkinliğidir; pratikte son derece hayati bir rol oynar; çevremizdeki şeylerden, belirli bir açıdan benzer ve farklı olanları toplamayı sağlar; bu sayede anlamlı, açıklanabilir ve öngörülebilir bir dünya temsili oluşturulur. Bunu yaparken çevreden gelen enformasyonları ayıklar, süzgeçten geçirir, uyaranlar arasındaki bazı benzerlikleri abartıp bazı farklılıkları da görmezden gelerek gerçekliği basitleştiririz (Fiske ve Taylor, 1991). Dil pratiklerimiz de kategorilendirici bir özelliktedir. Karşılaştığımız uyaranları “bu nedir/kimdir?” sorularıyla karşılar ve kategorileri belirten sözcükler sayesinde tasnif ederiz, yani bir kategoriye sokarız. Sapir-Whorf Hipotezi’yle vurgulandığı gibi (Jandt, 1998: 129), dilin kategorileri, algı ve düşüncelerimizi de etkiler. İki kategori arasındaki kontrast belirgin olduğu ölçüde, kategorilendirme de etkili olur; bu nedenle çoğu kez, kategoriler arası fark abartılarak kontrast da artırılır 1 Leyens, J P (1983), Sommes-nous tous des psychologues?, Bruxelles: Pierre Mardaga, s. 11-13’den alıntı. Bahar 2010, Sayı:30 Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme 3 (Doise, 2003: 254). Bu Tajfel’in ilk çalışmalarının da bir örneğidir; çeşitli nesneler, farklı kategoriler halinde gruplandırıldığında, yukarıdaki örneğe benzer bir şekilde, aynı kategorideki nesneler, birbirinden fiziksel olarak farklı da olsalar, benzer olarak algılanırlar. Gruplar Arası İlişkilerde Kategorizasyon ve Ötekileştirme Sosyal gruplara ilişkin kategoriler söz konusu olduğunda, aidiyet grubu ile dış grupların kontrast haline sokulması, gruplar arası farklılığın büyütülmesi ve iç ve dış grupların üyelerinin ortak bir paydada (insanlık) birleşememesi sonucunu doğurmaktadır. Üstelik grup aidiyeti salt kognitif bir ayırmaya tekabül etmemekte; aidiyet vasıtasıyla öz-saygıyı yükseltme ihtiyacı nedeniyle, duygusal bir renge boyanmaktadır. Bu ihtiyaç, ait olunan grubun, olumlu özelliklerle yüklenmesine; dış grubunsa olumsuz olarak nitelenmesine yol açmaktadır. Belirli bir grubun üyelerinin, salt bu gruba aidiyetleri dolayısıyla bir başka grup tarafından farklı bir gözle görülmesi ve dolayısıyla olumsuzlanması, ötekileştirme olgusunun temelidir. Kuşkusuz, farklı olanlarla ilişkilerimiz geniş bir yelpaze oluşturur. Bu ilişkiler işbirliği ve birlikte yaşama yönünde gelişebildiği gibi, yabancılık, rekabet, dışlama, düşmanlık gibi biçimler de alabilir. Bu ilişki çeşitliliği dikkate alınarak denilebilir ki her ötekileştirmenin temelinde bir kategorilendirme vardır, ama her kategorilendirmenin sonucu ötekileştirme değildir. Gerçekte, insanları içine yerleştirdiğimiz kategorilerin çeşitliliği ve çokluğu dikkate alınırsa, farklı olanlarla ilişki, sosyal yaşamın en belirgin çizgilerindendir. Bu farklılık, bir takım boyutlarda saptanan eşitsizlik durumundan ayırt edilerek ve daha derinleştirilerek ‘başkalık’ (alterite) anlamında alındığında, bir tür karşıtlık ilişkisini çağrıştırır. Ancak her tür karşıtlık, ötekileştirmeye yol açmadığı gibi, karşıt olanların birbirini tamamlaması ve bir arada bulunması da mümkündür. Bu nedenle ötekileştirmeyi, esas olarak sosyal dışlamayla karakterize etmek daha doğru görünmektedir. Anlam ölçümüyle ilgilenen sosyal psikologların vurguladığı üzere, insan zihninin çeşitli kişi, şey veya durumları iki uçlu sıfatlara göre, yani iki karşıt kutup arasına yerleştirerek kavrama eğiliminde olduğu dikkate alınırsa, başkalık, aynılığın öteki yüzüdür. Kişi veya grupların kendilerini tanımlama tarzı, “negatif tanımlama” yolundan, ne ya da kim olmadıklarını belirtmekten geçmektedir. Buna göre, insan zihninde biz, ‘onlar’a; burası ‘başka yer’e, beriki ‘öteki’ne göre kurgulanmaktadır. Bu açıdan baktığımızda, bir grubun ötekileştirilmesi, bir kimlik tanımına hizmet İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 4 Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin etmesi ve bu anlamda da meşrulaştırılmış bir dışlama durumunda netlik kazanmaktadır. Öte yandan günümüzde, küreselleşmenin baskısı, modernleşmedeki aşırılıklar veya başarısızlıklar, büyük ideolojilerin yıkılması gibi çeşitli nedenlerle kolektif kimlik arayışlarının artışı, etnik ve dinsel nitelikli kökensel toplulukları ve cemaat tipi örgütlenmeleri ön plana çıkarmaktadır. Bu sürecin uzantısında, gruplar arası ilişkiler çok daha çatışmalı bir hale gelmektedir. Zira ‘özsel’ iddiaları nedeniyle birbirine göre antagonist konumlarda bulunan ve kaynakları yetersiz toplumlarda çıkarları çelişen bu tür topluluk veya örgütlerin birbiriyle uzlaşması son derece problematiktir. Gerçek çatışmalar teorisinin öngördüğü üzere, ortak bir proje yokluğunda bu tür gruplar, birbirini ötekileştirmeye eğilimli olacaktır. Bu eğilimi telafi edecek ve bir bakıma insan ilişkilerinde entropiyi dengeleyecek psiko-sosyal mekanizmalar, normatif ve hukuksal çerçeveler bulunmadığında, söz konusu eğilim, sadece bir yatkınlık olmaktan çıkarak eyleme dönüşecektir. Nitekim çıkar çatışması içinde bulunan gruplar, çoğu kez kendilerine ve diğerine karşı farklı bir tutum izleme; kendine hoşgörülü, diğerine karşı anlayışsız davranma; ilişkilerinde birbirinin imajını bozma, kişi veya grubun tekil özelliklerini silme, değersizleştirme, ayrımcılık yapma eğilimindedir. Aidiyet grubu üyeleri özsel olarak iyi, diğerleri ise özsel olarak kötü sayılır. Vinsonneau’ya göre (2002: 205) bu, ontolojikleştirme yaklaşımıdır; iç grupta arzu edilmeyen, dış grupta ise arzu edilen davranışlar tesadüfe bağlanır. “Eş zamanlı olarak grup üyelerinin aşırı yüceltilmesi dış grubunkilerin ise yerilmesi, iyi ve kötünün, sosyal aktörlerin tözüne yerleştirilmesi sağlanır”. Farklıklara karşı olumsuz yaklaşımlar, tarih boyunca hemen her toplumda görülmüştür. Bu genellik, ötekileştirmenin araçsal niteliğiyle ilgilidir. Çünkü dışlama ve ayrımcılık tepkileri, bedava olgular olmayıp grupların çıkarına hizmet etmektedir. İki grubun ilişkisinde iktidar veya güçlü konumda bulunan taraf, dışladığı grubu kaynaklardan mahrum etme ve bunu meşrulaştırma imkânına kavuşmaktadır. Üstelik her dışlama, grup içi sosyal bağı da pekiştirmektedir. Dışlananlar, kötü, tehlikeli veya ‘riskli’ olduğuna göre, her dışlama aidiyet grubunun arındığı hissine ve üyelerinin güvenlik duygusuna hizmet etmektedir. Nitekim günümüzde de pek çok ülkede, özellikle seçimler arifesinde ortak düşmanlar yaratarak, sosyal bağın tesisi yoluna gidilmekte; bir iç grup, yani ‘biz’ oluşturmak için biz’in negatif garantisi gibi işlev görecek bir dış grup, yani ‘onlar’ kurgulanmaktadır; heterofobi beslenmektedir. Bu, muhayyel bir karşıt inşası, kısaca ötekinin icadıdır. Bahar 2010, Sayı:30 Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme 5 Ötekileştirmenin Zihinsel Patikaları Ötekileştirme, bir dış grup (out group) hakkında olumsuz bir sosyal temsil geliştirmek; yani bu grubun aleyhinde, aidiyet grubumuzdan farklılaştırıcı bir takım tutum, kanaat, inanç, imaj ve anlamlar, önyargı ve stereotipler oluşturmaktır. Bunlar, günlük konuşmalar içerisinde ve kitle iletişim kanallarında şekillenirler. Dolayısıyla çeşitli grupların ötekileştirilmesinde, medya önemli bir rol oynar. Bu bakımdan medyada ötekileştirme pratiklerinin incelenmesi (Gitlin, 1980; Chomsky, 1993; Brookes, 1995, Myers ve ark., 1996, vb.), iletişim sorunlarıyla ilgilenen araştırmacılar kadar, kamusal yaşamın aktörleri için de büyük önem taşımaktadır. Kişi ve grupların birbirine ilişkin algı ve beklentilerinin şekillenmesinde, kitle iletişim araçlarından her birinin etkililiği ve payı, muhakkak ki birbirinden oldukça farklıdır. Bu açıdan bakıldığında, radyo ve televizyona kıyasla, tarihsel olarak daha eski olması ve alıcısının daha aktif bir katılımını gerektirmesi bakımından yazılı basının, somut bir deyişle gazetelerin ağırlıklı bir rolü vardır. Gazeteler alıcıyı ilgilendirme/çekme, yalın fikirler oluşturma, eyleme itme boyutlarında, diğer bazı iletişim araçlarına göre güçlü bir konumda bulunmaktadır (Moles, 1974). Yöntem Bu teorik çerçevede düzenlenen araştırmamız, Bezirgan-Arar (2009) tarafından Türk basınından bazı gazetelerin haber başlıklarındaki ötekileştirmeler konusunda yapılan bir çalışmanın arşivinin, yani veri kütüğünün farklı bir açıdan analizine dayanmaktadır. Bu veri kütüğü, Türk basınından seçilmiş farklı yönelimlerden 4 ulusal gazetenin 1979 ile 2005 yılları arasındaki haber başlıklarından oluşmaktadır. Analiz için oluşturulan örneklemde, yayın sürelerindeki farklılıklar nedeniyle Cumhuriyet, Hürriyet, Tercüman ve Zaman’ın oluşturduğu bu 4 gazeteden, ilk ikisinin söz konusu dönemin tümü boyunca; Tercüman’ın 1991’e kadar, Zaman’ın ise 1987’den itibaren yayınlanan sayıları dikkate alınmıştır. Örneklem, her gazeteden haftada bir günün nüshası (Çarşamba) seçilerek tesadüfî olarak oluşturulmuştur. Böylece Cumhuriyet gazetesinden 1.625, Hürriyet gazetesinden 1.592, Tercüman gazetesinden 740 ve Zaman gazetesinden 1.292 nüsha örnekleme dahil edilmiştir. Bu sayılar, 4 gazete için toplam 4.368 haftaya tekabül etmektedir. Araştırmanın haber başlıklarına odaklanması, rastlantısal veya keyfi bir tutumun ifadesi değildir. Gazetelerin etkisi, büyük oranda ilk sayfa haberlerinin ve manşetlerinin etkisidir. Zira haber manşetleri, gazeteler için bir tür vitrin işlevi İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 6 Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin gördüğü ölçüde, bir haberde en çok kafa yorulan ifadelerden oluşur. Gazeteler için Goffman anlamında bir ‘cephe görüntüsü’ sunan manşetler, haberin çekiciliğinin artırılması, okuyucuların dikkatinin odaklaştırılması, ‘öncelik etkisi’ (primacy effect) yaratılması, hedeflere ilişkin izlenim oluşumu ve yönetimi (impression management) bakımından büyük önem taşır ve özenle düzenlenir. Gazetelerde haberlerin işlenmesi, haberlere konu olan kişi veya grupların, olay veya durumların birebir yansıtılmasına indirgenemez. Gazeteci, bunların bir kopyasını çıkarmak, yeniden üretmekten ziyade, belirli bir koda ve birtakım tekniklere göre haber üretmektedir (Bilgin, 1978). Gazete haberlerinde anlatılanlar, brüt ve yalın gerçeklik değil; inşa edilmiş bir gerçekliktir. Haberleştirme, bir inşa etkinliğidir. Bu etkinlik, her şeyden önce anlatımda ve dilde kendini gösterir. Araştırmamızda ilk olarak, De Vito’nun tipolojisine uygun olarak, gazetecilerin akıl yürütme ve argümantasyon süreci üstünde durulmuş ve çeşitli muhakeme stilleri örneklenmiştir. Bulgular Gazetelerde ilk sayfada yer alan ve manşetten verilen haberler, genelde betimsel bir stilden ziyade değerlendirici (evaluatif) stilde verilir. Bu normatif stilde, haber konusu kişi veya grubun, olay veya durumun çağın ve toplumun anlayışına uygun kriterlere göre yargılanması söz konusudur. Her yargı bir argüman temelinde oluşturulur. Argümanlar belirli bir düşünceye, olaya, sonuca veya gelişmeye inanma sebeplerinden oluşur; bu sebeplerden hareketle bir sonuca varma süreci, akıl yürütmedir. İletişim olgularında gözlenen akıl yürütme tipleri (De Vito, 1993: 330334), gazetecilerin pratiğine de uyarlanabilir ve bunları örneklerle şöyle sıralamak mümkündür: Tümevarım yoluyla sonuç çıkarma: Bu akıl yürütme tarzında, mevcut öğeleri veya seçenekleri gözden geçirmeden genel bir sonuca varmak söz konusudur. Ancak pratikte 1-2 kenti görülen bir bölge veya ülke hakkında yargıya varmak gibi, gazeteler de bazen bir iki örnekten hareketle iddialarda bulunmakta; yeterli örnek olmadan, istisnalar dikkate alınmadan ve farklı olayları kapsayan bir çeşitlilik sağlamadan dar bir yelpaze içinde sonuca varmaktadırlar. Örneğin; - “Dinslaken’de 9 yaşındaki Türk çocuğunu kaçıran Almanlar, Kaya ailesine telefon etti ‘Çocuğu öldürdük.’...”; “ Yabancı düşmanlığı vahşete dönüştü” (T, 14 Temmuz 1982). Bahar 2010, Sayı:30 Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme 7 - “Her 24 dakikada bir cinayet işleniyor, Amerikalı artık sokağa çıkamıyor, kapısına kilit üstüne kilit vuruyor, tek başına gezmekten kaçınıyor”; “Amerikan toplumu bunalım geçiriyor” (H, 1 Nisan 1981). Analoji yoluyla sonuca varma: Bu tip akıl yürütmede, benzerleri kıyasla sonuç çıkarma söz konusudur ve bu mantıksal bir kanıt sağlamaktan ziyade, bir fikir geliştirmeye yöneliktir. Bunun için ya aynı tür öğeler (gıdalar, arabalar, kişiler, ülkeler) ya da farklı sınıftan öğeler karşılaştırılır. Örneğin; - (PKK için) “Ermeni gibi vuruyorlar“ (Z, 27 Ekim 1993). - “Miloseviç’ten Saddam taktiği...” (Z, 14 Ekim 1998). - “Şaron’a Hitler benzetmesi...” (C, 3 Nisan 2002). Nedensel akıl yürütme: Burada bir nedenden hareketle sonuca varma (bazen de tersi) söz konusudur. Pratikte gazeteler, çoğu kez, bir sonucu bir nedene bağlarken, diğer nedenlerden ileri gelme ihtimalini dikkate almamakta veya nedensel bir bağ yerine zamansal bir ardışıklık olma ihtimalini hesaplamamaktadır. Örneğin; - “Etme, Bulma dünyasıdır bu… Ermenilerle Fransa’nın başı dertte” (H, 18 Kasım 1981). - “Fena azdılar… ‘Metris gafleti’ yıkıcı ve bölücü örgütlere cesaret verdi” (H, 30 Mart 1988). Bir takım işaret veya göstergelerden hareketle akıl yürütme: Burada gazetecinin tıpkı hekimler gibi, bir duruma eşlik eden, onunla birlikte gözlenen işaretlere bakarak sonuç çıkarması söz konusudur. Ancak pratikte çoğu kez, incelenen durumun başka göstergelerinin bulunup bulunmadığı kontrol edilmemekte, çelişkili işaretler olup olmadığına bakılmamaktadır. Örneğin; - “Stohos Gazetesi’nin Yunanistan Genelkurmay Başkanlığı bütçesiyle hazırlayıp tüm birliklere ve dünya kamuoyuna dağıttığı Megali İdea haritasında ‘Milli uyanış hayal değil’ yazılı!... Yunan basını hezeyanlarını sürdürüyor” (Z, 2 Eylül 1992). - “Dört kentte Türklere ait ev ve işyerleri yine kundaklandı... Naziler top yekûn saldırıya geçti” (C, 9 Haziran 1993). - “Pakistan, Afganistan, İran ve Suriye’deki uyuşturucu üretimi ve tüketimi endişe verici boyutlara ulaştı... İslam ülkeleri uyuşturucu batağı” (C, 10 Ağustos 1994). İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 8 Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin Tümdengelim yoluyla sonuç çıkarma: Bu tip akıl yürütmede genel bir kuraldan veya bir olgudan sonuç çıkarma söz konusudur ve bu, mantıksal bir akıl yürütme tarzıdır. Örneğin; - “Kiliseden sinsi tuzak.. İşte münafıkça taktikleri… İslâmi değerlere saygılı görünerek Müslümanlara Hıristiyanlığı telkin edecekler” (Z, 9 Haziran 1993). - “Avrupa’da hortlayan hastalık: Nazizm...” (C, 3 Mayıs 2000). - “Global kapitalizm, ülkelerin kültürel değerlerine ve siyasetlerine de saldırıyor...” (C, 9 Eylül 1998). Tüm bu akıl yürütme tarzları, kurallarına dikkat edilmediği ve gerekleri yerine getirilmediğinde hatalı sonuçlara götürür. Gazeteciler, zaman darlığı ve çaba tasarrufuna giderek sıradan insanların günlük çıkarımlarında sıklıkla görülen zihinsel kestirmelere başvurur. Böylece, çeşitli ikna biçimlerinde ortak olan ve aşağıda sıralanan ‘hatalı argüman’ kullanımları görülür (Ruggiero, 1990): Etiketleme: Gazetenin bir gruba veya ideolojiye pejoratif bir etiket yapıştırmasını belirtir. Bununla alıcı kitle, argümanları incelemeden grubu mahkûm etmeye sevk edilir. Örneğin; - “Freudçuluk çağdışı” (Z, 1 Temmuz 1992). - “Faşist terör tırmanıyor” (C, 6 Mayıs 1998). - “Irkçı İngilizler, Alpay’ı astılar“ (H, 15 Ekim 2003). Cazip genelleştirmeler: Okur kitlesinin önem verdiği şeylerle (demokrasi, kuzey Amerikan yaşam tarzı, din kardeşliği gibi) çağrışıma sokulan bir fikrin kabul ettirilmesi çabasıdır. Örneğin; - “Batı Sevr’i hortlatıyor… Avrupa ‘Türkiye toprakları’ üzerinde Ermenilerden sonra..” (T, 14 Eylül 1988). - (Danimarka için)”...Dine hakaret özgürlük olamaz” (Z, 21 Aralık 2005). - “Üniversitelerde MHP kadrolaşması...” (C, 12 Temmuz 2000). Fikir transferi: Bir fikrin, kitlece onaylanan bir şeye veya onaylanmayan bir şeye bağlanmasını ifade etmektedir. Örneğin; - (Onaylanan fikir, demokrat demokrasizede” (Z, 1 Temmuz 1992). gelenek çizgisinde) “İmam-hatipliler - (Onaylanmayan önerinin tehlikesine işaret etme) “İSKİ’nin sürgün kampı ‘Nazi kampı’na döndü” (C, 12 Şubat 1997). Bahar 2010, Sayı:30 Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme 9 Onaylatma: Gazetecinin, kendi görüşünü belirtirken bir uzmanın veya kişinin otoritesine referansta bulunmasını ifade eder. Burada bir mercîye onaylatma, alıcı kitlenin sevdiği birini referans gösterme söz konusudur. Örneğin; - “Carter’ın danışmanı Dr. Paul Henze: Terörü Sovyetler Birliği destekliyor” (T, 6 Ekim 1982). - “Uluslararası Terörizm Sempozyumu’na katılan yerli ve yabancı ilim adamları aynı noktada birleştiler: ‘Ermeni terörünü de Rusya destekliyor” (T, 18 Nisan 1984). - “Batı’dan demokrasi dersi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, RP’nin kapatılmasında Türkiye’yi haklı buldu” (C, 1 Ağustos 2001). Sıradan insanlarla özdeşleşme: Gazetecinin alıcı kitlesiyle özdeşleşmesini, gazeteci ve söyleminin, halkın içinden çıktığı duygusunun yaratılmasını belirtir. Örneğin; - (Ermeni terör örgütü ASALA’nın eyleminin ardından) “Gazap ve infial doluyuz... Kanınız tarihe miras kalmayacak... Milletimizden kopartılan altı evladımızı, toprağa verdik” (T, 11 Ağustos 1982). - “Kahreden çaresizlik! Köylüler baskına gelen eşkıyaya karşı direnmek, karşı koymak istiyorlardı ama…” (T, 8 Temmuz 1987). Seçici argümantasyon: Gazetecinin olayları doğallığından çıkarması ve hatta kanıtları tahrif pahasına da olsa kendi görüşünü destekleyen örnekleri, taraflı kanıt ve argümanları seçmesini ifade eder. Örneğin; - “(K. Çocukevi’nde üşüyen bir grup çocuk resmiyle birlikte) ‘Adil düzen’ çocukları üşütüyor” (C, 1 Aralık 1993). - “NATO’da İslam korkusu… İspanyol parlamenter: Batı demokrasiyi değil, İslam karşıtı baskıcı rejimleri destekliyor” (Z, 19 Mayıs 1993). Sürükleme etkisine başvurma: Gazetecinin söyleminde, herkesin böyle yaptığını, akıllı insanların böyle düşündüğünü ileri sürerek bir fikri kabul veya ret ettirmeye uğraşmasıdır. Örneğin; - “Terör ve şeriatın gölgeleyemediği törenlere tüm yurtta halk coşkuyla katıldı... Cumhuriyet sevinci” (C, 30 Ekim 1996). - “Dünya Papandreu ile alay ediyor… Yunanistan Başbakanı’nın ‘zırva’larına cevap bile vermeyeceğiz" (H, 3 Mart 1982). İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 10 Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin Ötekileştirmenin etkili yollarından birisi de metaforlar kullanmaktır. Bu yaygın dil pratiğinde, daha önce farklı bir bağlamda kullanılmış bir terimi, bir başka bağlamda kullanmak söz konusudur. Gittikçe ‘uslanan’ haşarı bir genç veya bilgeleşen bir politikacı için ‘törpülenme’ deyiminin (aynı şekilde günlük yaşamda o anda hatırlanamayan tırnak törpüsü yerine ‘eye’ denilmesi), ihaneti belirtmek için ‘hançer’ (Fransız meclisinin 1915 olaylarıyla ilgili kararının basının manşetlerinde ‘Fransız hançeri’ olarak ifade edilmesi), seçim zaferini ifade etmek için ‘süpürge’ (“sandıkta rakiplerini sildi süpürdü” gibi) sözcüğünün kullanımı gibi. Analojik ikame yoluyla bir şeyden diğerine anlam transferi yapan metafor, bir başkası yerine kullanılan bir sözcük veya soyut bir sözcük yerine kullanılan somut bir sözcüktür. Günlük dilde metaforların sıklıkla kullanılması, onları ikna mesajlarının da önemli bir öğesi haline getirmektedir. Örneğin; - “PKK, posta trenine filmlerdeki Kızılderililer gibi saldırdı” (H, 4 Eylül 1991). - “Osmanlı’yı içerden yıkmaya çalışan dış güçler, misyoner okullarını çok iyi kullandılar. Misyoner okulları bağrımızdaki hançer ” (Z., 3 Ağustos 1994). - “RP’nin kültür terörü” (C, 2 Kasım 1994). - “ Kuzey Irak çıbanbaşı ” (Z, 3 Mayıs 1995). - (Sırp katliamı hakkında) “Kan çiçekleri” (H, 30 Ağustos 1995). Ötekileştirme Tarz ve Pratikleri Zihinsel ve işlemsel yollarını gözden geçirdiğimiz ötekileştirme olgusu, somut olarak gazetelerin pratiğinde çeşitli biçimlere bürünmektedir. Dış grup üyelerini bir araya toplayarak kategorilendirmek, zorunlu olarak dile başvurmayı ve etiketlemeyi içermektedir. Dış gruplar hakkında kullanılan etiketler, gruplar arasındaki ilişkilere göre ‘basit adlandırma’ ile ‘düşmanlık derecesinde damgalama’ arasında farklı düzeylerde bulunmaktadır. Ayrımcılığa yol açacak ölçüde etiketlendirme, bir tür damgalama şeklini alır. Moscovici’nin ifadesiyle (2002: 27), “acı, azap ve aşağılanma üreten damgalama, kişinin insan olma niteliğini kısmen veya tümden yadsır; çünkü damgalılar onları soyutlayan, diğerleriyle temaslarını engelleyen, onları ayrı bir türe koyan farklı bir ontolojik düzleme sokulur”. Literatürde araştırmacıların, inceledikleri metin ve alanlara göre farklı ötekileştirme pratiklerine başvurdukları gözlenmektedir (Bar-Tal, 1989 ve 1990; Oren ve Bar-Tal, 2005; Volpato ve Cantone, 2005). Yukarıda yöntem bölümünde Bahar 2010, Sayı:30 Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme 11 kapsamı ve özellikleri belirtilen 5.249 haberlik gazete örneklemi üzerinde daha önce yapılan bir araştırmada (Bezirgan Arar ve Bilgin, 2009) 16 ötekileştirme tarzı saptanmıştır. Söz konusu gazetelerin, uzun bir zaman diliminde ötekileştirme eğilimlerine bakıldığında, Cumhuriyet’te 27 yıl için 842, Hürriyet’te yine 27 yıl için 826, Tercüman’da 12 yıl için 474 ve Zaman gazetesinde 18 yıl için 862 sayılarına ulaşılmaktadır. Bir gazetenin ötekileştirme eğilimi yıldan yıla aynı şekilde seyretmemekte; bazı yıllar güçlenirken bazı yıllar zayıflamaktadır. Öte yandan gazetelerin farklı ötekileştirme tarzları kullandıkları gözlenmektedir. Nitekim Bezirgan Arar ve Bilgin (2009), gazete haberlerinde 16 farklı ötekileştirme tarzı saptamıştır. - İnsanlık dışına atma/insanlıkta alçaltma - Olumsuz özellikler atfetme - Sosyal dışlama - Siyasal etiketleme - Gruplar arası kıyaslama - Başat grubun temel özelliklerinin ve törelerinin yokluğu - Dış grubun sayısal önemini abartma - Grubu kendisinde mahkûm etme - Dış grubu soyutlama, yalnız veya zayıf gösterme - Etik dışı ve yasadışı davranışla suçlama - Evrensel değerlerden yoksunluğu vurgulama - Tehdit kaynağı olarak gösterme - Bir olayın faili olarak suçlama - Düşman görülen bir grupla ilişkilendirme - Grubu kendi üyesine kötületme - İç grubun mağduriyeti üzerinden ötekileştirme. Gazetelerin ötekileştirme eğilimini yıllık ortalama değerler üzerinden ifade ettiğimiz zaman, yıl başına (her hafta bir gazete nüshası hesabıyla 52 hafta başına) Hürriyet’in 31; Cumhuriyet’in 31; Tercüman’ın 40; Zaman’ın ise yıllık ortalama 48 ötekileştirmede bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu sayılar, yukarıda da belirtildiği gibi incelenen dönem boyunca yıllara göre değişiklik göstermektedir. Zira, gazetelerin ötekileştirme pratikleri, konjonktürdeki gelişmelerden etkilenmektedir. Bu durum, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 12 Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin yukarıda söz ettiğimiz gerçek çatışmalar teorisinin öngörülerine uygundur. Gazeteler, hedef kişi veya gruplarla ilişkilerindeki değişmelere paralel olarak, bunlara karşı tutum ve yaklaşımlarını değiştirmektedir. Aynı şekilde, gazetenin iktidar organlarıyla ilişkileri de zamanla değişmekte ve bu değişikliğe göre, işbirliğine girilen gruplar kadar, hedef alınan gruplar da farklılaşmaktadır. Grafik-1, dört gazetenin ötekileştirme sayılarının incelenen dönemler boyunca değişimini karşılaştırmalı olarak göstermektedir. Türkiye’nin 1979-2005 yılları arasındaki politik, kültürel, toplumsal iklimindeki değişimlerin bulduğu yansımaya bağlı olarak gazetelerin ötekileştirme eğilimleri açısından hayli hareketli bir tablo ortaya çıkmaktadır. Grafikteki eğriler yakından incelendiğinde; Cumhuriyet gazetesinin ötekileştirme eğiliminin, 1979 ile 1992 arasında en düşük düzeyde olduğu; ancak bu tarihten sonra Türkiye’de toplumsal ve siyasal dokuda yaşanan dönüşümün etkisiyle ve bu bağlamda gazetenin çeşitli gruplara ilişkin yaklaşımındaki sertleşmeye paralel olarak hızla artamaya başladığı görülmektedir. Öyle ki 1990’ların başından itibaren, aidiyet bağı kurduğu gruplar ve değerlere karşı tehdit olarak gördüğü gruplara üslubunu sertleştirmeye başladığı Bahar 2010, Sayı:30 Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme 13 açıkça fark edilen gazete, başlangıçta diğerlerine oranla ötekileştirme eğilimi en düşük gazete olmaktan çıkıp, bu eğilimin en çok güç kazandığı gazeteye dönüşmektedir. Öte yandan bu değişiklik, gazetenin habercilik anlayışındaki bir dönüşüme de işaret etmektedir. Tehdit algısı belirdiği anda, bu algının yoğunluğuna bağlı olarak habercilik standartlarından ödün verme eğilimi yükselmektedir. Yani habercilik standartları ile ötekileştirme eğilimi arasında ters orantılı bir grafik vardır. Hürriyet gazetesinin ötekileştirme eğilimi, 27 yıl boyunca oldukça istikrarlı bir seyir izlemektedir. Bu durum gazetenin, ideolojik planda merkezi bir konumda bulunması ile ilişkilendirilebilir. Genel olarak Hürriyet gazetesinin üslubu ve haber dili Cumhuriyet gazetesine oranla daha popülist ve yargılayıcı görünmektedir. Cumhuriyet gazetesinin 1990’lar sonrasında belli gruplara ilişkin söyleminde belirginleşen bu dil ve üslup, Hürriyet gazetesinde çok farklı Öteki tanımlarında kendini gösterebilmektedir. Çoğu haberde gazetenin öncelikle hem ulusal/milli (kimi zaman etnik) hem de düzene dair hassasiyetlerinin yüksek olduğu görülmektedir. Ancak bu hassasiyetler genel olarak oldukça farklı yelpazedeki bir aktörler grubunu hedef almakta; konjonktürel değişimlerden çok fazla etkilenmemektedir. Bir anlamda ötekileştirilen farklı gruplar birbirini ikâme etmektedir; böylelikle gazetenin ötekileştirme oranları istikrarlı bir sonucu yansıtmaktadır. Tercüman gazetesinin başlangıçta diğer iki gazeteye kıyasla daha yüksek oranda ötekileştirme yaptığı ve 1990’ların sonuna doğru bu eğilimin zayıfladığı gözlenmektedir. Tercüman gazetesinin politik duruşu ve dünya görüşü, ötekileştirme eğiliminin 1979’da yüksek, 1980-81’de düşük ve 1983’ten sonra yine yüksek olmasını açıklayıcı bir faktör olarak değerlendirilebilir. Söz konusu dönem Türkiye için oldukça çalkantılıdır ve Tercüman özellikle iç çatışma ve anarşi yıllarının hayli politize olmuş gazetelerinden biridir. Öte yandan gazetenin milliyetçi-mukaddesatçı ideolojisi, kimi gruplar karşısında sadece politik ya da etnik değil; dinî hassasiyetler planında da tavır alışını anlaşılır kılmaktadır. Zaman gazetesi yayın hayatının ilk yıllarında, 1995’e kadar yüksek oranda ötekileştirme yapan bir gazete olarak görülmekte ve ideolojik angajmanı (commitment) yüksek bir gazete manzarası çizmektedir. Ancak daha sonraki yıllarda, bu duruşundan uzaklaşmakta ve ötekileştirme eğilimi daha mutedil bir düzeye gelmektedir. Bu değişimde, gazetenin zaman içersinde içyapısında ve bunun gazetecilik pratiğine yansımasında etkili olan çeşitli dinamikler etkilidir. Gazete, 1987’de yayınlanmaya başladığında, ana akım medyaya ve onun temsil ettiği sisteme/düzene karşı muhalif/alternatif bir söylem üretme iddiasıyla ortaya İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 14 Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin çıkmıştır. Bu nedenle sistemle olan çatışması ve ek olarak muhafazakâr İslamcı eğilimleri, ötekileştirme pratiklerinin asıl kaynağını oluşturmuştur. Öte yandan, grafikte görüleceği gibi Zaman gazetesinin 1990’ların ortalarından itibaren ötekileştirme oranlarındaki düşüş aynı yıllarda Cumhuriyet gazetesinin ötekileştirme oranlarındaki artışla ters orantılıdır. Bu, iki gazetenin ve aidiyet grupları ile olan ilişkilerinin Türkiye’deki politik koşullardan farklı ve ters yönde etkilendiklerini göstermektedir. Belirtilmesi gereken bir diğer nokta da, gazetelerin ötekileştirme eğiliminde zaman içinde gözlenen değişimin, ötekileştirilen kişi ve grupların farklılaşmasıyla paralel geliştiğidir. Bezirgan Arar (2009) tarafından bu konuda yapılan analiz, gazetelerin öncelikli ötekilerinin zamanla değiştiğini ortaya koymaktadır. Gazetelerin hangi grupları ötekileştirdiği daha ayrıntılı bir araştırmada ele alınacak olmakla birlikte kısaca şu bulgulardan söz edilebilir: Tüm dönem boyunca bakıldığında, Hürriyet gazetesinin öncelikli ötekileri dışta Yunanistan, içeride PKK, düzen bozucu gruplar ve bir dönem Refah Partisi’dir. Cumhuriyet gazetesi için başlangıçta ideolojik sağ gruplar, daha sonra ise dışta Amerika içeride irticai gruplar ve laiklik karşıtları; Tercüman gazetesi için yine başlangıçta ideolojik sol gruplar ve daha sonra ASALA, PKK ve diğer terör örgütleri; Zaman gazetesi için ise başlangıçta Amerika ve Batı dünyası daha sonra ise yerleşik sistemin kurum ve uygulamalarıdır. Sonuç ve Değerlendirme Gazetecilik mesleğinin tarafsızlık, objektiflik, dürüstlük, saydamlık gibi ilkeleri yücelten deontolojisi, ötekileştirme eğilimlerine karşı koruyucu bir kalkan görevi görmektedir. Ancak pratikte gazeteler çoğu kez, çeşitli işlevleri yanı sıra, kolektif kimlikleri inşa etmenin de etkili bir aracı olarak belirmektedir. Çünkü gruplar arası bir takım gerilim ve çatışma durumlarında, kutuplaşan gruplara olan mesafelerine göre onlar’a karşı biz’in, dış gruplara karşı iç grubun ya da aidiyet grubunun kontrastını arttırarak kolektif kimlik oluşumuna hizmet etmektedir. Kitle iletişimi planındaki önemleri nedeniyle gazeteler, kimlikleri tanımlamanın, tasarlamanın ve korumanın; benzerleri veya benzer sayılanları bir arada tutarken biz’den olmayanı dışlamanın, öteki olarak konumlamanın ve bunu pekiştirip, yeniden-üretmenin kitlesel uygulayıcıları olarak görünmektedir. Meslek etiğinin çerçevesinin dışına taşarak, toplumdaki çeşitli gruplarla farklı aidiyet kriterlerine (din, dil, etni, kültür vs.) göre kimlik özdeşliği kurmaları Bahar 2010, Sayı:30 Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme 15 halinde gazeteler, aidiyet grubu için tehdit olarak gördükleri dış gruplara, birtakım tarihsel, konjonktürel, ideolojik değerleri, önyargı ve stereotipleri de devreye sokarak yaklaşmakta ve çeşitli akıl yürütme biçimleri kullanarak ötekileştirmektedirler. Ötekinin farklılığını ve tehdit potansiyelini habercilik pratiği aracılığıyla hem üretip icat etmekte, hem de pekiştirerek yeniden-üretmektedirler. Dolayısıyla biz/öteki ilişkilerini üretici, şekillendirici veya pekiştirici bir rol oynayarak toplumsal gruplar arasındaki ilişkileri meşrulaştırıcı bir işlev görmektedirler. Gazetelerin ötekileştirme eğilimleri ve ötekileştirdikleri gruplar, beslendikleri ideolojik arka plana ve aidiyet bağı kurdukları gruplara, iç ve dış konjonktüre, yerleşik iktidara yakınlık ya da muhaliflik konumlarına göre farklılaşmakta; değişip dönüşebilmektedir. Nitekim bu saptama çalışmanın bulguları tarafından da desteklenmektedir. Gazeteler ideolojik ayrışmalara rağmen kimi zaman ortak grupları hedef almakta; kimi zaman da ötekileştirdikleri aktörler konusunda ayrışmakta, çatışmaktadırlar. Grafikte ters yönde görülen bazı dalgalanmalar, ötekiler arasındaki kutuplaşmalarla da ilgilidir. Gazeteler ulusal hassasiyetlere aykırı grupları ötekileştirmede çoğu kez uzlaşırken; politik ve dinsel aidiyetleri öne çıkarmayı tercih ettiklerinde, birbiriyle çatışan ötekileştirme örnekleri verebilmektedirler. Gazetelerin ötekileştirme eğilimleri, etik planda habercilik ilke ve kurallarıyla çatışmaktadır. Esas olarak habercilik, gerçekleşmiş olay ve olguları metine dönüştürme pratiğidir ve bu pratik, dil aracılığıyla somutlaşan bir etkinliktir. Dildeki çok anlamlılık ve esneklik, pek çok durumda, daha önce de belirtildiği gibi haberlerin betimsel olmaktan çok değerlendirici tarzda verilmesine zemin hazırlamakta; böylece bazı grupların kınanması, ayıplanması, aşağılanması veya mahkum edilmesini içeren bir yargı şeklinde tezahür etmektedir. Ötekileştirmenin zemini, çeşitli argümanlar temelinde akıl yürütmekle ve yargılamakla örülmektedir. Kuşkusuz, gazetelerin tüm haberlerinde aynı ölçüde ötekileştirme yaptıkları söylenemez. Gazetecilik ve haber pratiği bir bütün olarak alındığında, ağırlıklı olarak ötekileştirme etkinliğinden uzak olduğu açıkça görülmektedir. Genel olarak ilk sayfadan iç sayfalara; manşet haberlerden ikincil haberlere doğru gittikçe ötekileştirme eğilimi zayıflamaktadır. Ötekileştirici tarz ve pratikler genel olarak, gazetelerin bağlandıkları profesyonel meslek kodlarına (‘nesnel’, ‘tarafsız’ dolayısıyla ‘önyargısız’ davranmak) aykırı bir eğilime işaret etmektedir. Ancak pratikte, kimlik siyasetleri ve gruplar arası ilişkiler, pek çok durumda gazetelerin meslek etiğiyle bağlarından daha başat ve etkili görünmektedir. Grafik-1, konjonktürel değişimlerin, gazetelerin İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 16 Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin habere konu olan aktörlere yaklaşımlarını hayli etkilediğini ve buna bağlı olarak habercilik anlayışlarını da (mesafeli veya iç içelik, yanlılık veya yansızlık) belirgin şekilde kırılganlaştırdığını ortaya koymaktadır. Bu kırılganlık yani grafikteki iniş çıkışlar da gazetelerin bir gruba aidiyeti ya da bir grubu temsiliyeti, mesleki ilkelere bağlılığın önüne koyduklarının bir işareti sayılabilir. Evrensel kodlarla, meslek ilkelerine bağlanması gereken habercilik pratiği, önyargıların batağına saplandığı ölçüde bu deontolojik kodlardan uzaklaşmaktadır. Kaldı ki, mesleğin bazı rutinleri de bu önyargıları habercilik dil ve pratiklerine içsel hale getirmektedir. Bu bağlamda, basının önyargısız bir dil geliştirmesi azami bir çabaya bağlı görünmektedir. KAYNAKÇA Bar-Tal, D (1989) Delegitimization: The Extreme Case of Stereotyping, D Bar-Tal, C F Grauman, A Kruglanski ve W Stroebe (Eds.), Streotyping and Prejudice, New York: Springer-Verlag, s. 169-188. Bar-Tal, D (1990) Causes and Consequences of Delegitimization: Models of Conflict and Ethnocentrism, Journal of Social Issues, 46 (1), s. 65 – 81. Bezirgan Arar, Y (2009) Sosyo-Politik Bağlama Göre Türk Basınının “Öteki”leri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İzmir: Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Bezirgan Arar, Y ve Bilgin, N (2009) Gazete Haber Başlıklarında Öteki’nin İnşası, Kültür ve İletişim, 12 (2), s. 133-157. Bilgin, N (1978) Haberlerin İşlenmesi, Psikoloji Dergisi, n.2, s. 9-17. Brookes, H J (1995) ‘Suit, Tie and A Touch of Juju’ The Ideological Construction of Africa: A Critical Discourse Analysis of News on Africa in the British Press, Discourse and Society, 6 (4), s. 461-494. Bruner, J, Goodnow, J ve Austin, A (1956) A Study of Thinking, New York: Wiley. Chomsky, N (1993) Medya Gerçeği, A Yılmaz (Çev.), İstanbul: Tüm Zamanlar Yayıncılık. De Vito, J A (1993) Essentials of Human Communication, New York: Harper Collins. Doise, D (2003) Les Relations Entre Groupes, La Psychologie Sociale, S Moscovici (Ed.), Paris: PUF, s. 253–274. Bahar 2010, Sayı:30 Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme 17 Fiske, S T ve Taylor, S E (1991) Social Cognition, Reading: Addison-Vesley. Gitlin, T (1980) The Whole World is Watching: Mass Media in the Making and Unmaking of the New Left, Berkeley: Universitiy of California Press. Halsam, N, Loughnan, S, Reynolds, C ve Wilson, S (2007) Dehumanization: A New Perspective, Social Personality and Psychology Compass, 1 (1), s. 409-422. Jandt, F E (1998) Intercultural Communication: An Introduction, London: Sage Publications. Leyens, J Ph, Paladino, M P, Rodriguez-Torres, R, Vaes, J, Demoulin, S ve Rodriguez-Perez, A (2000) The Emotional Side of Prejudice: The Attribution of Secondary Emotions to In Groups And Out Groups, Personality and Social Psychology Review, 4 (2), s. 186–197. Moles, A A (1974) Television and Forward Planning in Culture, Education and Culture, n. 25, s. 33-40. Moscovici, S (2002) Pensée Stigmatique et Pensée Symbolique. Deux Formes Elementaires de la Pensée Sociale, Les Formes de la Pensée Sociale, Paris: PUF, s. 21-53. Myers, G, Klak, T, ve Koehl, T (1996) The Inscription of Difference: New Coverage of the Conflicts in Rwanda and Bosnia, Political Geography, n. 15. s. 2146. Oren, N, Bar-Tal, D (2005) La Delégitimation: Un Obstacle au Processus De Paix, M Sanchez-Mazas ve L Licata (Eds.), L’Autre: Regards Psycho-Sociaux, Grenoble: PUG, s. 175-210. Ruggiero, V R (1990) The Art of Thinking: A Guide to Critical and Creative Thought, New York: HarperCollins. Vaes, J, Paladino, M P, Castelli, L, Leyens, J Ph ve Giovanazzi, A (2003) On The Behavioral Consequences of Infrahumanization: The Implicit Role of Uniquely Human Emotions In Intergroup Relations, Journal of Personality and Social Psychology, 85 (6), s. 1016-1034. Vinsonneau, G (2002) L’Identite Culturelle, Paris: Armand Colin, U Collection. Volpato, C ve Cantone A (2005) Un Tout-Autre: Le Colonisé. Une Etude de Delégitimation dans la Presse Fasciste, M Sanchez-Mazas ve L Licata, (Eds.), L’Autre: Regards Psycho-Sociaux, Grenoble: PUG, s. 211- 240. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 18 Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin BOŞ SAYFA Bahar 2010, Sayı:30