1 II. Dünya Savaşı Sonrasında Amerika`daki Çevre Politikaları
Transkript
1 II. Dünya Savaşı Sonrasında Amerika`daki Çevre Politikaları
II. Dünya Savaşı Sonrasında Amerika’daki Çevre Politikaları Michael S. Dukakis1 Boston Kuzeydoğu Üniversitesi, Siyasal Bilimler Bölümü, MA 012115, ABD. Çeviren: Aynur DEMİR* *Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü Sosyoekonomik Gelişme ve Biyoteknoloji Anabilim Dalı Özet Amerika her zaman çevre sorunlarına göğüs germek zorunda kalmıştır, fakat pek çok Amerikalı, 25 yıl boyunca siyasette böylesine önemli bir rolü olan çevresel konular konusunda bilinçlenmeye 2. Dünya Savaşı’na kadar başlamamıştır. Savaş sonrasındaki büyüme arttıkça, çevremizi özel kazançlar için kullanma sınırlarımızın farkına varmaya başladık. Böylece çevresel bilinçlilik yaratmayı ve son olarak da siyasi bir hareket oluşturmayı başardık. 1970 yılında, Başkan Nixon Çevre Koruma Kurumu’nu kurmuştur ve yönetici olarak da William Ruckelshaus’u atamıştır. Ruckelhaus’tan sonra Russell Train ve Douglas Coste gelmiştir ve bu üç kişi de çevreyi temizleme yolunda önemli ilerlemeler kaydetmeye başlamışlardır. Fakat 1980 yılında, Başkan Ronald Reagan, özel sektörde anti federal bir yönetim içinde yer alarak, Çevre Koruma Kurumu’nun bütçesini önemli ölçüde azaltmaya başlamıştır. Ronald Reagan Ann Gorsuch’u göreve getirmiştir ki Ann Gorsuch bütçeyi başkanın umduğu şekilde azalttığına inanmaktadır. Fakat Ann Gorsuch’un Meclis ile olan verimsiz ilişkileri, en sonunda istifa etmesine sebep olmuştur. Başkan Reagan Bill Ruckelshaus’un görevine dönmesini talep etmiştir ve Çevre Koruma Kurumu o zamandan bu yana iyi bir liderlikle yönetilmiştir. Bush iktidarlığı döneminde, Çevre Koruma Kurumu başkanı William Reilly asit yağmuru temizleme yasasını bile yürürlükten geçirmeyi başarmıştır. Bill Clinton 1992 yılında başkan olarak seçildiği zaman güçlü ve kayda değer bir çevre dosyası oluşturamamış ancak yardımcısı Al Gore çevre konusunda önemli gelişmeler kaydetmiştir. Çevre Koruma Kurumu yöneticisi Carole Browner aslında Gore’un eski çalışanlarından biridir ve Beyaz Saray çevre ofisi eski Gore çalışanları tarafından yönetilmektedir. Clinton ve Gore çevresel düzenlemeye bir derece esneklik getirmeye çalışmışlar ve kişisel olarak çevresel tartışmaların çözümlemesinin içinde yer almışlardır. Örneğin, Clinton, Gore ve İç ilişkiler sekreteri Bruce Babbit Florida Everglades için uzun süreli bir plan oluşturmaya çalışmışlardır. Bu da çakışan çıkar ve grupların ortak bir karara varmasına yardımcı olmuştur. 1994 yılı Millet Meclisi seçimlerinde Cumhuriyetçilerin zaferi ile birlikte, çevrenin bir kez daha tehlike altında olabileceği düşünülmüştür çünkü Amerika ile olan sözleşme çevresel denetimlerin azaltılacağı yönündedir. Fakat genel kanı, Millet Meclisi’nin görüşünü değiştirmesine sebep olmuş ve hem ticaret sektörü hem de çevre koruma sektörünün desteğini kazanan çevresel düzenlemenin yürürlüğe girmesine yol açmıştır. Bu gelişmeler Amerikalıların çevre konusuna oldukça önem verdiklerini göstermiştir. Ayrıca bu gelişmeler, çevresel konular konusunda düşünceli ve etkili çözümlerin üzerinde gelecekte gittikçe daha fazla duracak olan iki partili gerçek bir iktidarın temellerinin atılacağını göstermiştir. Her ne kadar bu yasanın güçlü etkileri olsa da, geçmişte ihtiyacımız olandan daha zeki ve gelişmiş cevaplar gerektiren sorunlarla mücadele etmekteyiz. Bu sebepten dolayı, siyasi liderler gelecekte oluşacak çevresel problemleri çözmek için dersliklere ve 1 Prof. Dukakis, Massachusetts valisi olarak görev yapmıştır ve 1988’de Demokrat’ların ABD başkan adayıdır. 1 laboratuarlara dikkat edecekler ve böylece eğitimcileri ve araştırmacıları kaynaklarla ve siyasi nüfuzlarıyla desteklemeye hazır olacaklardır. Ne siyasetçiler ne de ticaret topluluğu, çevre ve biyo teknoloji dünyasıyla yakın bir ilişkileri olmadan bu sorunları çözemezler. 21. yüzyıla yaklaşırken önümüze çıkan en önemli zorluklardan birisi bu işbirliğini kurmaktır ve bu durum özellikle bu çevre ortamında yıllardır çalışan bizler için de heyecan vericidir. Anahtar Kelimeler: Çevre Koruma Ajansı; Kongre; Yasa; Çevre; Kirlilik 1. Dünya Savaşı sonrasında Amerika’daki Çevre Politikaları Amerika her zaman çevresel sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Ortak yasa öğretisi çevresel problemlere gelen ilk tepki olmuştur. Bir kişi, arazisinin, komşusunun alanındaki bir durumdan dolayı kötü bir biçimde etkilendiğini fark ettiğinde, bu duruma son vermek için dava açabilirdi. Batı’da su konusunda geliştirilen yasal hak ve sorumlulukların detaylı örneği göstermiştir ki, piyasa sistemi kendi başına, batıdaki büyümenin sonuçları ve panik kaynaklar için olan talebi karşılayamayacaktır. Fakat pek çok Amerikalı, 25 yıl boyunca siyasette böylesine önemli bir rolü olan çevresel konular konusunda bilinçlenmeye 2. Dünya Savaşı’na kadar başlamamıştır. Şaşırtıcı olmasa da, ekonomik büyüme ve zapt edilmiş ev ve otomobil talepleri 2. Dünya Savaşı’nın bitimine denk gelmektedir. Büyük karayollarının bu büyümeye ve otomobillere yer açması en sonunda Amerikalıları kendilerine ve gelecek nesillere yaptıklarının farkına varmalarına sebep olmuştur. Gittikçe görünür hale gelen ve sertleşen hava kirliliği ve su kirliliği; nehirlerin ve sahillerin etkinliklerine kapatılması; Güney Kaliforniya’daki bölgelerde olduğu gibi, kritik bir çevresel faktör olan sisin ortaya çıkması sebebiyle, çevreyi kendi çıkarlarımız için kullanmanın da sınırları olduğu gittikçe daha fazla fark edilmeye başlanmıştır. Bununla birlikte çevre bilinci ve siyasi bir faaliyet oluşturma gereksinimi daha fazla ortaya çıkmaktadır. Böylece, 1970’te Richard Nixon, şüphesiz sola eğilimi olmayan liberal, yürütme düzeni ile Çevre Koruma Kurumu’nu kurmuştur ve ilk yönetici olarak genç avukat yardımcısı William Ruckelshaus’u göreve getirmiştir. Ruckelshaus harika bir seçim olduğunu göstermiştir – iyimser ve siyasi yeteneğe sahip gerçek bir akıl adamı. Yaptıklarının çoğunun kendisini göreve getiren adam tarafından büyük bir coşkuyla karşılanmadığını bilmektedir ancak Çevre Koruma Kurumu’nu başlangıçtan itibaren güvenilir olmasını sağlamasaydı hem Nixon hem de kurum için bunun bir kayıp olacağını da biliyordu. Ruckelshaus’u iki önde gelen yönetici takip etti. Russell Train ve Douglas Costle ve 1980’e kadar Çevre Koruma Kurumu, benzer eyalet kurumları ile çalışarak, çevreyi temizleme yolunda önemli ilerlemeler kaydetmeye başlamışlardır. Basının konu hakkındaki saldırgan ve sansasyonel tavrından yardım almışlar ve üç yönetici de gösterilen çabaya önemli katkılarda bulunmuşlardır. Ayrıca onları son derece destekleyen bir Milletler Meclisi vardı ve çevre temizliği için ülkeye yüksek miktarlarda federal sermaye akmaktaydı. Tüm bu gelişmeler 1980’de Ronald Reagan’ın başkan olarak seçilmesiyle aniden durdu. Ronald Reagan federal hükümeti, Amerikan toplumu ve Amerikan ekonomisinin sırtından indirmek için bir kampanya düzenledi. Ayrıca Çevre Koruma Kurumu’nun 2 düzenleyici konumuna, gereksiz bir biçimde, zorla müdahale edeceğini gösteren hiçbir ipucu verme eğiliminde bulunmadı. Kampanyada verdiği sözleri tuttu. Çevre Koruma Kurumu’na yönetici olarak Ann Gorsuch adında Colorado’lu deneyimsiz bir eyalet yasama görevlisini göreve getirdi. Gorsuch, kendilerine ‘deliler’ diyen oldukça muhafazakâr bir Colorado eyalet yasama grubunun üyesiydi. Çevre Koruma Kurumu’nun bütçesini kıstı; pek çok olayda denetim altındaki endüstriler için çalışmış kişileri başvekiller olarak göreve getirdi; profesyonel çalışanlarını kurumun uzak bölümlerine yolladı ve kendisine başkan tarafından verildiğini düşündüğü manda ile bütçede kesinti yapmaya devam etti. Ne yazık ki, Milletler Meclisi ile kötü ilişkiler kurdu, hem Demokratlarla hem de Cumhuriyetçilerle. Atadığı pek çok insan ya yeteneksizdi ya da akılları havadaydı. Halkın hoşnutsuzluğu giderek daha yüksek sesle duyulmaya başladı ve en sonunda 1983 yılında, istifasını vermek zorunda kaldı. Başkan Reagan, Bill Ruchelshaus’u yeniden göreve çağırdı ve Ruckelshaus kurumu kurtarmak ve kurumun yeteneği ve güvenilirliğini yeniden kazanmak için geri döndü. Başarılı oldu ve Çevre Koruma Kurumu o günden beri iyi bir liderlikle yönetildi. Bush dönemindeki kurum yöneticisi William Reilly, deneyimli ve etkiliydi. George Bush’un kendisi bile çevresel konularla, Ronald Reagan’ın olduğundan daha fazla ilgiliydi. Reagan iktidarlığında boşa geçen 8 yıldan sonra, Meclis ‘asit yağmuru temizleme’ yasasını yürürlüğe koydu. Ne yazık ki Bush yönetimin başka bir kolunu, Başkan yardımcısı Quayle tarafından idare edilen Rekabet Konseyini, denetlemekte zorluklar yaşadı ve Reilly kendini sürekli konseyle çakışırken buldu. Aslında, 1992’deki Rio Konferansında basına dosyaları kasıtlı bir şekilde sızdıran konsey üyeleri tarafından itibarı oldukça kötü biçimde sarsılmıştı. Basına sızdırılan bu belgelerin amacı, Reilly’i Başkanın konferanstaki baş temsilcisi olarak yer aldığı konumundan etmekti. 1992 Demokratik etiketi, enteresan bir birleşim meydana getirdi - çevresel çıkar zemininin ulusal politika ile ve en sonunda Beyaz Saray ile birleşimi. Bill Clinton, küçük ve ekonomik açıdan sorunlu bir eyaletin valisi olarak, kampanyaya kayda değer seçkin bir katkıda bulunamadı. Arkansas’ta iş olanakları yaratma ve ekonomik gelişme üzerinde durdu ve çevre konusu bu çabalar arasında arka planda kalmış oldu. Fakat yardımcısı Senato’daki en açık sözlü ve saldırgan çevreciydi. Birleşik Devletler Senato’su delegasyonunu Rio’daki Birleşmiş Milletler konferansına taşıdı. Konu üzerine oldukça düşündürücü ve genellikle ateşli olan bir kitap yazdı. Kendini ulusal ve küresel çevresel sorunlarla mücadele etmeye adamıştı. Al Gore Bill Clinton’un çevresel konulardaki savunmasını desteklemekle kalmadı, o zamandan beri çevre bakanlığını yönetim kapsamında etkili biçimde sürdürdü. Clinton’un Çevre Koruma Kurumu yöneticisi Carole Browner, daha önceleri bir Gore çalışanıydı. Beyaz Saray çevre ofisi daha önceden Gore için çalışmış insanlar tarafından yönetilmektedir. Gore’un kendisi de araştırma ve yeni çevre teknolojilerinin pek çok problemi çözmekle kalmayıp, aynı zamanda ulusun ekonomisi için de önemli bir uyarıcı olabileceği kanısına inanmaktadır. Clinton ve Gore, daha önce federal çevre çabalarının bir parçası olmayan çevresel düzenlemeye bir derece esneklik getirmeye çalışmışlardır. Çevre Koruma Kurumu’nu yönetmesi için Browner’ı göreve getirerek, tıpkı Başkan gibi, esnek olmayan federal düzenlemeler altında çalışmaktan sıkılmış olan eski bir eyalet çevre yöneticisini seçmiş oldular. Clinton ve Gore kişisel olarak, yıllarca sürmüş bazı göze çarpan çevresel tartışmaların çözümlemesinin içinde yer almaya çalışmışlardır. Her ikisi de kuzeybatıdaki çevre topluluğu ve kereste sanayisi içinde yer almak için olağanüstü 3 çabalar göstermişlerdir. Clinton, Gore ve İç ilişkiler sekreteri Bruce Babbit Florida Everglades için uzun süreli bir plan oluşturmak için çok çalışmışlardır. Bu da şimdiye kadar çakışmış olan çıkar ve grupların alışılmamış düzeyde ortak bir karara varmasını sağlamış gibi görünmektedir. Yeni yönetimin ilk iki yılı boyunca çevre konusunda kazanmış olduğu her türlü başarı, 1994 Kongre seçimlerinde Cumhuriyetçilerin zaferi ile gölgelenmiş gibi görünmektedir. Yeni çoğunluk Amerika sözleşmesi üzerine kampanya düzenlemiştir. Bu sözleşme, diğer konuların yanı sıra, çevresel denetimi azaltma ya da tamamen ortadan kaldırmanın garantisini vermektedir. Onlara göre bu denetimler Amerikan ticaretine ve gerekli ekonomik büyümeye engel olmaktadır. Bir süre başarılı oldukları sanıldı. Daha sonra, olağanüstü bir şey oldu ve halk yeni kongrenin ne yapmak üzere olduğunu farkına varmaya başladı. Kongre üyeleri seçmenlerinden, emin ama yavaş adımlarla, çevrelerine değer verdiklerini ve korunmasını istediklerini duymaya başladı. Cumhuriyetçi kongre üyelerinden küçük ama sesi çıkan bir azınlık, konuşmacı Gingrich ve meslektaşlarına, çevre korumayı azaltan tüm çabalara karşı çıkacaklarını bildirdiler. Neler olduğunu hisseden Başkan, kongrenin önemli kusurlarından biri olan çevre konusuna el koydu ve ulusun çevresinin aleyhinde gelişen sorunları ortadan kaldırmak için hiçbir şansı kaçırmadı. Kongredeki yeni azınlık geri çekilmekle kalmadı, kongre oturumu sırasında, kongrede düştüğü sanılan, hem ticaret alanının hem de çevre korumanın desteğini kazanan, büyük bir çevre yasasını yürürlüğe koydular. Yakın zamanda tekrar ortaya çıkacak gibi görünmüyorlar. Son iki yılda ortaya çıkan bu olağanüstü siyasi gelişmeler ve Amerikalıların çevrelerine oldukça fazla önem vermeleri, sanıyorum ki çevresel konular konusunda düşünceli ve teknolojik çözümlerin gelecekte gittikçe daha fazla üzerinde duracak olan gerçek bir iki partili iktidarın temelini oluşturmaktadır. Yönetim ve denetim yasası sayesinde pek çok kazanç elde edilmiştir ve birçok olaydan sonra ortaya çıkan bu kazançlar dramatik olmuştur. Şimdilerde ülkedeki çevre hareketinin ilk zamanlarında sahip olduğumuz ya da ihtiyacımız olandan daha zeki ve gelişmiş cevaplar gerektiren sorunlarla mücadele etmekteyiz. Siyasi liderler gelecekte oluşabilecek çevresel problemleri çözmek için dersliklere ve laboratuarlara gittikçe daha fazla dikkat edecekler ve inanıyorum ki sizi kaynaklarla olduğu kadar siyasi nüfuzla da destekleyeceğiz. Aslında, bana göre güçlü ve büyüyen bir çevre endüstrisinin ortaya çıkması, çevreyi temizleme savaşında sahip olduğumuz en büyük servetimizdir. Çevre koruma ile ilgili meslekler ve kazançlar olduğunun fark edilmesi, halkta ve çevre düzenlemesinin ticaret ortamlarında büyük bir farklılık yaratmıştır. Fakat ne siyasetçiler ne de ticaret topluluğu bu sorunları çevre ve biyo teknoloji dünyasıyla yakın bir ilişkileri olmadan çözemezler. 21. yüzyıla yaklaşırken önümüze çıkan en önemli zorluklardan birisi bu işbirliğini kurmaktır. Ve bu durum özellikle bu çevre ortamında yıllardır çalışan bizler için de heyecan vericidir. Kaynak : M.S. Dukakis : Resources, Conservation and Recycling 18 (1996), 5-9. ÇEVİREN: AYNUR DEMİR, A.Ü. BİYOTEKNOLOJİ ENSTİTİÜSÜ SOSYOEKONOMİK GELİŞME VE BİYOTEKNOLOJİ ANABİLİM DALI 4