Pazarköy` den Çan` a (indir) - çan ilçe millî eğitim müdürlüğü
Transkript
Pazarköy` den Çan` a (indir) - çan ilçe millî eğitim müdürlüğü
Çan Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından hazırlanmıştır. (İzinsiz Kullanılamaz) I Hasan GÖZEN Çan Kaymakamı PAZARKÖY’DEN ÇAN’A … “YÖREMĠZ – KÜLTÜRÜMÜZ” Kültürel ve tarihi değerlerimizin bilimsel yolla ortaya çıkarılması, araĢtırılıp incelenmesi, belgelenmesi, gelecek kuĢaklara aktarılmasında sürekliliğin sağlanması için Kaymakamlığımız ve bağlı birimler tarafından projeler hayata geçirilmektedir. Kalkınma ve çağdaĢlaĢma sürecinde yerel kültürümüzün, özgür düĢünce ve bilimsel anlayıĢla ele alınması gerektiği inancını taĢımaktayız. Kalkınma anlayıĢımız sadece "ekonomik büyüme" ekseniyle sınırlı olmayıp aynı zamanda "toplumsal ve kültürel geliĢme" amacına da odaklanmaktadır. Milli değerlerimizin korunmasında, birlik ve beraberliğimizin sürdürülmesinde, barıĢın sağlanmasında, kültürel dokumuzun iĢlenmesinde sanatın iĢlevi ve önemi bilinen bir gerçektir. Sanatın var olmadığı toplumlarda özgürlükten, barıĢtan ve geliĢmiĢlikten söz edilemez. Kültürel çeĢitliliğimizin ve zenginliğimizin yeterince tanınıp sahiplenilmesini ve gelecek kuĢaklara aktarılabilmesini sağlamak temel önceliğimizdir. Yöremizin sahip olduğu kültürel değerleri inceleyerek farkındalık yaratmak ve bu değerleri çağdaĢ formlarda yeniden yorumlayarak sürekliliği sağlamak amacını taĢıyoruz. Pazarköy’den kent olmaya aday olan Çan’ın sosyo-kültürel, ekonomik geliĢimi, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiĢini, döneminin izlerini taĢıyan eserlerle derlenmiĢ bu çalıĢma tam olarak 402 eserden oluĢmaktadır. Bu çalıĢma Çan ve çevresinin M.Ö. 30’lu yıllar ve sonrasına ait, günlük yaĢamda kullanılmıĢ olan ve etnografik değer taĢıyan ahĢap, metal, seramik, kumaĢ-dokuma, hasır-sepet örmeciliği, deri ve cam gruplarından oluĢmaktadır. Sergiye hazırlık aĢamasında pek çok eser, Çan ve yöre köylerden toplanarak, uzmanlar tarafından derlenmiĢ, seçim iĢlemine tabi tutulmuĢ, envanter kaydına alınmıĢ ve bu aĢamaların tamamlanması 6 ay sürmüĢtür. Ayrıca bu çalıĢma çerçevesinde yöremiz kültürünü yansıtan yiyecek ve içecekler ile maniler, ezgiler, örf, adet, gelenek ve görenekler kayıt altına alınmıĢtır. Çok sayıda araĢtırmacının titizlikle, özveriyle çalıĢmaları sonucunda gerçekleĢen bu sergi Çanakkale’ye bağlı Çan ilçesinin somut ve soyut kültür varlıklarının envanter altına alınmasını ve dolayısıyla Çanakkale Ġli kültür envanterinin oluĢturulmasını destekleyebileceği düĢüncesiyle böyle bir çalıĢma gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu çalıĢmaya kaynak olan 400’ün üzerinde eseri bu güne kadar muhafaza eden, envanter kayıtlarına geçirilmesini sağlayan ürün sahiplerine, derleme çalıĢmasını gerçekleĢtiren çok değerli çalıĢma gurubuna ayrıca teĢekkür ederim. II Abdurrahman KUZU Çan Belediye Başkanı Bir kent, aynı zamanda modern geliĢmeyle tarihi mirasın korunması arasında dengeyi kurmalı, eskiyi tahrip etmeden yeniyle bütünleĢtirmeli ve sürdürülebilir kalkınma ilkelerini sağlayabilmelidir. GeçmiĢi olmayan bir kent, hafızasını yitirmiĢ bir insana benzer. Kent dokuları, yapılar, ağaçlar, ibadethaneler, kütüphaneler, insanların kentlerdeki yaĢamıĢlıklarının, çalıĢmıĢlıklarının ve kiĢisel tarihlerinin izleridir. Bunlar, geçmiĢin mirası olup, insanların fani yaĢamda kalıcılık duygusuyla geleceğe hazırlanmalarını sağlar. Bir kentte birlikte yaĢamanın bir anlamı da, o kentteki yaĢamı, soluduğumuz havayı, edinilen kültürü birlikte paylaĢmaktır, yaĢamaktır. Buna kent yönetimini de dahil edebiliriz. Bu yaklaĢım, o kentte yapılanlardan orada yaĢayanları da sorumlu tutar belli ölçülerde. Bilinir ki, kentler ürettikleri kültürleri ile yaĢar. Ulusal, yerel bu kültürün kentteki öğeleri, onarılamaz, korunamaz, geleceğe miras olarak aktarılamaz ise o kent bir süre sonra tanınamaz hale gelir, getirilir. O kentte yaĢayanlar, kendi seçtikleri yerel yönetimler ile birlikte kenti ve orada yaĢayan kültürel değerlerin koruyuculuğunu yapar, yapmalıdır. Kent bilincinin oluĢmasına katkı sağlayacağına inandığım ve destek verdiğimiz böyle güzide bir çalıĢmanın içerisinde yer alan tüm ekibe sonsuz teĢekkürlerimi sunarım. III Osman ÖZKAN İlçe Milli Eğitim Müdürü Gençlerimizi milletin ortak kültür değerleriyle besleyip hazırlamak ailenin ve eğitimcilerin görevidir. Gençlere milli kültürün, tarihî ve kültürel bir miras olduğu, milli kültür donanımı almadan evrensel kültürde yer alınamayacağı bilinci verilmelidir. Gençler günümüzde, hızına ulaşılamayan iletişimle, bir tür kültürel şokla karşı karşıyadırlar. Onları koruyup kollamak çağa hazırlamakla olur. Gençleri, toplumun değerleriyle ters düştüklerinde suçlayıp dışlamak kolaycılıktır; çağın gerçeklerinden kaçıp saklanmaktır. Gençlerimizi, milletimizin kültürel kişilik ve kimliğini geliştirme amaçları doğrultusunda geleceğe hazırlamalıyız. Ancak bu yolla gençler yabancı kültürle baş edip evrensel kültürde yerlerini alabilirler. Eğitimin genel amacı milletin bekasıdır. Milli Eğitim, devleti meydana getiren kurum ve değerleri öğretmekle gerçekleştirilebilir. İnsanoğlu doğal, sosyal ve kültürel çevresiyle etkileşerek kültürü üretir. Eğitim, kültürün öğrenilmesini, anlaşılmasını, kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlar. Çağın yeni yöntemlerine açık, kendi kültürünü yorumlayacak insan yetiştirmek zorundayız. Bu amaca hizmet eden ve büyük bir özveriyle meydana getirilen bu kıymetli eseri Çanımıza kazandıran, Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğümüze, çalışma guruplarına gönülden teşekkürlerimi sunarım. IV Bayram Ali DUR Halk Eğitimi Merkezi Müdürü Günümüzde küreselleĢme, her alanda kendini hissettirmekte, kültürel çeĢitliliği ve zenginliği her geçen gün ortadan kaldırarak yerini tekdüzeliği bırakmaktadır. Yiyecek kültüründen sosyal hayata, dinden dile, giyecek kültüründen iktisadi hayata ve davranıĢ biçimlerine kadar günlük hayatımızın her noktasında küreselleĢmenin karĢı koyulamaz etkilerini görmekteyiz. Bu bağlamda küreselleĢmenin tekdüze insan topluluğu, tek tarih, tek değer yargısı demek olmadığı kanaatindeyiz. Bu noktadan hareketle farklılıklarımızın farkında olmak, ceddimizin değerlerini gelecek nesillere aktarmak amacıyla böyle bir çalıĢmanın Ģart olduğu kanaati hasıl olmuĢtur. Ulu Önder Atatürk’ün: "Tarih, hayal mahsulü olamaz. Tarih yazarken gerçek olayları bulmaya çalıĢmalıyız. Eğer bunları bulamazsak meçhuliyeti ve bu noktadan cehlimizi itiraf etmekten çekinmeyelim. “ sözünden hareketle “YaĢatmak için saklanan” etnografik ürünler, “yaĢatmak için yaymak” düĢüncesiyle derlenmiĢtir. Yıllardan beri düĢünülen fakat hayata geçirilemeyen, bunun yanında daha birçok yörenin yapamadığı böyle bir çalıĢmayı baĢarmanın haklı gururunu ve onurunu yaĢamaktayız. V Yücel DOĞAN Zeynep Bodur Okyay ĠĢ Okulu Müdürü “KüreselleĢme olgusu karĢısında milli kültürümüzü bozulmadan gelecek kuĢaklara nasıl aktarırız?” düĢüncesiyle çıktığımız bu yolda yöremiz halkının çok büyük teveccühü ile karĢılaĢtık. DüĢünmek yapmanın yarısı olsa da, biz kendi hesabımıza düĢen, düĢünceleri eyleme dökme safhasını gerçekleĢtirme yolunda çalıĢarak yaklaĢık 2.500 ayrı etnografik değer taĢıyabileceğini düĢündüğümüz materyali inceleme fırsatı bulduk. Üzerinde yoğunlaĢtığımız bu materyaller arasından 400 civarındaki etnografik eserin bilimsel metotlarla envanter kayıt iĢlemini gerçekleĢtirdik. Bu çalıĢma kapsamında her bir materyalin GPS cihazı ile uydu koordinatlarını alıp, dijital ortama fotoğrafları ile birlikte arĢivleme iĢlemini gerçekleĢtirdik. Teknoloji çağını yaĢadığımız Ģu günlerde geçmiĢimizle geleceğimiz arasında kurulan böyle bir köprünün inĢasında bulunmanın haklı gururunu yaĢamaktayız. VI PROJE BAġKANI Hasan GÖZEN Çan Kaymakamı PROJE KOORDĠNATÖRÜ Bayram Ali DUR Halk Eğitimi Merkezi Müdürü PROJE TEKNĠK SORUMLUSU Yücel DOĞAN Zeynep Bodur Okyay ĠĢ Okulu Müdürü PROJE BĠLGĠ ĠġLEM SORUMLUSU Azime YILMAZ PROJE VERĠ HAZIRLAMA EKĠBĠ Ġsmail DOĞAN Faruk ÖZKAN Sedat AKTAġ Sevil CĠVAN ġükran GÖZEN Melek YILDIZ Fatma YILMAZ Zafer ÖZER Zeynep KARADEMĠR Melek TANRIKULU Nurhan ÇELĠK Meltem AYGÜN Filiz DURAN Yasemin ġAHĠN Sibel ALPARSLAN PROJEYE DESTEK VERENLER Yrd.Doç.Dr. Hikmet YAVAġ Öğretim Görevlisi Hilal YAMAN TAġKIRAN Öğretim Görevlisi Ġdil ELVER VII Harita Genel Müdürlüğü 1 / 25.000 Ölçekli Çanakkale/Çan Izgara Haritası ÇANAKKALE ÇAN VIII ÇAN İLÇESİ TARİHÇE Çan ilçesinin kuruluş tarihi hakkında kesin bilgi yoktur. Tarihi kaynaklarda eski çağlarda adının GERGİTHES olduğu görülür. İlçe sınırları içinde bazı antik kalıntıların bulunması eski dönemlerden beri yerleşim yeri olduğunu gösterir. Etili yakınlarında antik kentin, üç tanrıça arasında güzellik yarışması yapılan yer olduğu söylenir. Homeros’ta Ares’in Troya’lıları bu tepeden saldırttığını yazar. Antik çağ yazarlarından Heredot ve Strabon Gergisler’in yerini belirtirken Çan yöresini göstermiştir. Schlima’nın Truva’da bulduğu bir yazıtta tüm Gergis’lerin MS.188 yılında Roma İmparatorluğu’nun eline geçtiğini yazar. Daha sonra Bizanslıların eline geçen bu yöre 1364 yılında Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır. Prof. Dr. Faruk Sümer Oğuzlar kitabının 423. sahifesinde 16.yüz yılda adının Çan Kazası olduğunu ve Biga Sancağına bağlı olduğunu belirtmektedir. Yine Mahkeme-i Şeriye sicillerinden alınan bilgilere göre 1569 yılında yazılan bir fermanda avcı başı tayinlerinde Çan Kadılığından bahsedilmektedir.(Ülkü Halkevleri ve Halkodaları Dergisi Direktör M. Fuat Köprülü Nisan 1941 sayı:98) Adının Osmanlıların ilk dönemlerinden beri ÇAN olduğunu görmekteyiz.19.yüz yılın sonlarına doğru adının Çan Pazarı, Pazar köy gibi değişikliğe uğradığını görüyoruz. Çan 1897 yılında bucak olarak Biga’ya bağlanmıştır.1-Ağustos 1945 yılında çıkarılan bir yasa ile Biga ilçesinden ayrılmıştır. Çan İlçesi olarak Çanakkale’ye bağlanmıştır. KURTULUŞ SAVAŞINDA ÇAN Çan’ın ileri gelenlerinden olan Osman Efendi (Osman Caneri) Mustafa Kemal Paşa’nın Amasya’da yayınladığı Tamimi duyunca çevre halkına önder olur. Biga’dan önce Çan Bucağında Müdafai Hukuk Cemiyetini kurar. Bucağın içinde her zaman hazır kuvvet bulundurur. Bununla yetinmez her ihtimale karşı köylerde de hazır kuvvetler bulundurur. Çeteler, eşkıyalar köylere saldırınca, bu hazır kuvvetler halkı eşkıyalardan korur. Biga İlçesi 4 Temmuz 1920 yılında Yunanlılar tarafından işgal edilir. 3 Ay sonra Yunanlılar Çan’a bir bölük asker gönderir. Çan’a baskın yapmak isterler. Baskında Muaffak olamazlar. Osman Efendi kuvvetlerince tamamen imha edilirler. (15 Mayıs 1921) Bu yenilgiden bir hafta sonra Çan’daki telgraf memurlarından Iraklı adındaki Rum, Yunan komutanına bucakta fazla Türk kuvvetleri bulunmadığı bildirilir. Biga’da bulunan Anzavur’da Osman Efendi kuvvetlerinin Biga’ya baskın yapacağını söyler. Bunun üzerine Yunan kuvvetleri 24 Mayıs 1921 de iki koldan saldırıya geçer. Birinci kol Biga’dan, ikinci kol Yenice üzerinden Edremit’ten gelir. Osman Efendi kuvvetleri bu büyük birlikler karşısında duramaz, dağılır. Top seslerini duyan köylerin halkları teslim olmamak için köylerini boşaltırlar. Kaçamayanlar Yunan Askerleri tarafından öldürülür. Çan merkezi, Büyük Tepe Köyü, Çavuş Köyü tamamen yakılır. Osman Efendi de kadın elbiselerini giyerek tek çıkış yeri olarak kuzeye doğru kaçırılır. Çan 1,5 yıl düşman işgalinde kaldıktan sonra 23 Eylül 1922 yılında düşman işgalinden kurtulur. Çan’ın 23 Eylül 1922 de düşman işgalinden kurtulduğuna dair bilgi, Genel Kurmay Başkanlığının 22 Mayıs 1989 tarih ve 9235-4-89/1 As. T . Krl . Ateş’e sayılı yazıları ile rapor, Çan Belediye Başkanlığına gönderilmiştir. IX OSMAN EFENDİ (1867- 03-09-1942) Çan’da yetişen büyüklerdendir. Çan’da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurmuştur. Daha sonra Kuva-i Milliye’ye asker toplamada yardımcı olmuştur. Akbaş Cephaneliğin boşaltılıp Anadolu’ya taşıttırılmasında Edremitli Hamdi Bey’in yanında yer almıştır. 15 Mayıs 1921 de Çan’a baskın yapan Yunan Birliğini imha eden Osman Efendi 24 Mayıs 1921 de Yunanlıların Çan’ı işgalinde, kadın elbisesi giyerek kaçırılmıştır. Kurtuluş Savaşı’na katkılarından dolayı “İSTİKLAL MADALYASI” ile ödüllendirilmiştir. İl Genel Meclisi Üyeliği de yapan Osman Efendi Soyadı kanunu çıkınca ÇANERİ (Çan Askeri) soyadını almıştır. Atatürk’ün de yakından tanıdığı Osman Caneri Çanakkale-Balıkesir yolunun yapılmasında, bu yolun Çan’dan geçmesinde hizmeti olmuştur. ATATÜRKÜN ÇAN’A GELİŞLERİ: 15 Mayıs 1934 Pazartesi Atatürk’ün Çanakkale’den gelip Balıkesir’e geçeceği bir tamimle bütün köylere duyurulmuştur, her köyün köy yolunun şoseye birleştiği noktada toplanmaları, mümkünse tak kurulması bildirilmişti. Bu’nun üzerine Pazar Köy Muhtarlığı da şimdiki Ç.L.İ Müessesi binasının kapısı hizasında bir tak kurmuştu. Çanakkale Valisi Süreyya Bey, Belediye Başkanı Veli Bey, Biga Kaymakamı Hikmet Arar, Belediye Başkanı Raşit Usumi, Çan Nahiye Müdürü Zihni Damar, Merkez Pazar Köy Muhtarı Kazım Çavuş (Yedek Topçu Teğmen) Ata’nın geleceğini halka duyurdu yol kavşağında Takın yanında toplanacağını ilan etmişlerdi. Erkekler takın önünde, kadınlar Otuz birin Eriğinin yanında toplandılar. Biga Ortaokulu, İsmail Ertuğrul’un evinin önünde yerini almıştı. Büyük köprüden Asma köprüye kadar olan arazi buğday ekiliydi. O yıl iklim çok iyi gittiğinden ekinler çok gelişmiş ve çiçekteydi. Pazar Köy İlkokulu, Baş Muallimi Kamil Bey, Muallim Mehmet Bey, Eşi Muallime Ferhunde Hanım, Muallim vekili Ayşe Hanım öğrencilerle yol kavşağının batı kısmında yer almışlardı. Ben(Ali Tümer) köy katipi ve aynı zamanda Çan Gücü İdman Yurdu Spor Kulübünün başkanı bulunuyordum. Biga kaymakamı ve daire müdürleri ile Biga’nın ileri gelenleri tak’ın dibinde, Çan Nahiye Müdürü, memurları ve halkın ileri gelenleri de Biga’dan gelenlerden sonra yerlerini almıştı. Saat 10 sıralarında bir araba geldi. İçinde 4-5 tane genç indi. Arkadan gelen ikinci, üçüncü arabalardan emniyet müdürü ve resmi polisler indi. Akçeşme’nin yanından art arda birçok arabanın geldiği görüldü. Takın önünde duran arabadan Vali ile Atatürk indiler. Kaymakam Hikmet Beyden başlayarak dizilmiş olanların ellerini sıktılar Takın altından geçip kadınlara doğru yürüdüler.”Hanımlar nasılsınız” dediler. Sağ ol paşam nidaları yükseldi. Biga Ortaokulu öğrencilerinin yanına doğru giderken durdular. Koca Konak Tepesindeki binanın ne olduğunu vali Bey bilmeyince kaymakama sordu. Kaymakamda cevap veremeyince onların arkasından bana sordu. Ben bir şato enkazıdır paşam dedim. Ortaokul öğrencilerinden bir kız bir buket çiçek getirdi. Aldılar arkadaki yaverlere verdiler. Ortaokulun önüne gelince “Nasılsınız Çocuklar” deyince bir ağızdan “sağ ol paşam” cevabını aldılar. Pazar köy ilkokuluna doğru giderken durdular etraflarına bakındılar. Karşıdaki tepeleri sordular.”Memleketinizin ne güzel yerleri var” dediler. Pazar köy ilkokulundan çiçek takdim eden Saime’ye iltifat ettiler. Kamil Bey kendini ve okulunu tanıttı. ”Nasılsınız çocuklar” deyince bir ağızdan sağ ol cevabını aldılar. Etrafını çevirmiş olan halkın içinde ve yanlarında bulunanlar ile konuşarak ilerlediler. Halk ile omuz omuza idiler. Arkadan gelen arabalara Allaha ısmarladık diyerek bindiler. Az sonra arabaların Tepeköy sırtlarında tozlarını gördük. X ATATÜRK’ÜN ÇAN’A İKİNCİ GELİŞLERİ: 24 Haziran 1934 Atatürk, İran Şahı Rıza PEHLEVİ ile ÇAN’da halka Hitap ederken. Valinin bir tabibi ile atamızın misafirleri İran Şahı Rıza Pehlevi ile Balıkesir’den gelip Çanakkale’ye geçeceklerini kimsenin önüne geçip herhangi bir istekte bulunulmaması, her köyün köy yolunun şoseye birleştiği noktada toplanmaları, mümkün olduğu kadar kalabalık karşılanması duyurulmuştu. Gelmezden bir hafta önce, Biga’dan Çan’a bir kamyon Türk ve İran Bayrakları getirildi. Bunlara sopa ve gönder yaptırıldı. Büyük köprüden Asma köprüye kadar 20 şer metre aralıklarla bir Türk bir İran Bayrağı dizilmişti. Tak büyük köprübaşına kurulmuştu. Kontrole gelen Kaymakam çok kalabalık olacağı için karşılamanın yine yol kavşağında yapılmasını uygun bulmuştu. Bu defa gerek Atatürk’ü gerek Misafirlerimi görmek istediğinden Karşılayıcılar çok fazla idi. Biga ve köylerinden de çok insan gelmişti. 25 Haziran 1934 günü erken saatlerde halk meydanı doldurmaya başlamıştı. Saat 11.00 sıralarında Tepe köy sırtlarından toz bulutu yükseldi. Geliyorlar. Heyecan dorukta idi. As sonra yine önde sivil ve resmi polis arabaları olmak üzere çok miktarda otomobil geldi. Atatürk ve İran Şahı Rıza PEHLEVİ üstü açık bir arabada idiler. Atatürk golf bir elbise giymişti. Halk alkış arasında “ Gazi, Paşa çok yaşa” diye bağırıyorlardı. Hariciye vekili Rüştü Aras Bey indi. Halkın içine girip “ İran şahı çok yaşa” dediler. Bunun üzerine halk “İran şahı çok yaşa” diye bağırmaya başladı. Şimdi Lise binasının önünde durdular. Biga Kaymakamı ve ileri gelenleri ile konuştular. Kafilede Bakanlar Balıkesir Millet Vekilleri, vali parti ileri gelenleri, Çanakkale valisi, Belediye Reisi, daire müdürleri, Ordu komutanı Fahrettin Altay Paşa, kolordu komutanı Ali Hikmet paşalar ve mahiyetleri bulunuyorlardı. Halk çılgınca ”Gazi paşa çok yaşa, İran Şahı çok yaşa” diye bağırıyorlardı. Çok güzel, çok heyecanlı dakikalar yaşanıyordu Misafirlere Ayran ikram edildikten sonra alkışlar ve sağ ol nidaları arasında Çanakkale’ye doğru hareket ettiler. Anlatan Ali Tümer Emekli Belediye Muhasibi XI ÇAN İLÇESİNİN ÖNEMLİ GÜNLERİ 1897 Çan’ın Bucak olması ve Biga İlçesine bağlanması. 15/05/1921 Yunan Bölüğü tarafından Çan’a yapılan ilk baskın ve Yunan Bölüğünün imha edilmesi. 24/05/1921 Büyük Tepe Köyünün, Çan’ın, Çavuş Köyün Yunanlılarca yakılması. 23/09/1922 Çan’ın düşman işgalinden kurtuluşu. 03/06/1931 1930 yılına kadar Durali Köyünde yaz ve güz panayırlarını Çan İlçe Merkezine alınması. 15/05/1934 Atatürk’ün Çanakkale’den gelip Balıkesir’e geçmesi. 25/06/1934 Atatürk’ün İran Şahı Pehlevi ile Balıkesir’den gelip Çanakkale’ye geçmesi. 19/02/1939 Çan Halk Odasının açılışı. 08/1944 Çan’da linyit kömürünün Bigalı Dişçi Hasan tarafından bulunması ve çalıştırmaya başlanması. 01/08/1945 Çan’ın İlçe merkezi olması. 19/02/1946 Çan Halkevinin açılışı. 06/05/1950 11.Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ’nün Çan’a gelmesi. 18/03/1953 Çan’da büyük depremin olması. 04/1953 111.Cumhurbaşkanı Celal BAYAR’ın Çan’a gelip deprem feleketi için Çan’lılara geçmiş olsun demesi. 27/07/1957 Başbakan Adnan MENDERES’in Çan’a gelerek Çanakkale Seramik Fabrikalarının temelini atması. 15-17/09/1995 Tarihleri arasında her sene güz panayırı yapılır. 27-28/07/19…Tarihleri arası Çanakkale Seramik Fabrikaları bayramı ve Süleyman ŞAHİN Yağlı Pehlivan Güreşleri. 01/09/19… Tarihinde Çan Kültür Şenliklerinin yapılması. Pazartesi : Çan merkezinin pazar yapıldığı günü. Cuma : Fatih Mahallesinde pazar yapıldığı gün. Cumartesi : Terzialan Beldesinin pazar yapıldığı gün. Pazar: Etili Köyünün pazar yapıldığı gün. XII YÖRE İLE İLGİLİ TARİHİ BİLGİLER Kaynak: Charl Teksier Küçük Asya (Asya Minor) Cilt:2 Sayfa: 215 Kara dahilinde bulunan (Kolonae) ismindeki şehir bir iyon müstameresi idi. Lemsak cenubuna düşen yerler, eski Tüecriyen’lerin tesis ettikleri Gergitha şehrine ait idi. Şehir pek iyi tahkim edilmişti. Şehre hakim bir tepeye bina edilselirdi. ( Kocakonak Tepesi olduğu tahmin ediliyor.) Bu şehir Bergama kralı Attal tarafından zapt ve tahrip edilmişti. Kral bunun yerine ‘ Kayık’ bölgesinde bu isimde bir şehir inşa ederek bunun halkını oraya nakil etti. Eski ‘ Tüekrienlerin’ şehri dahilde ve ‘ İda ‘ dağının yamaçlarında idi. Lamsak: Lapseki Kayık: Bergamadaki Bakır Çayının antik çağdaki adı. İda:Kaz Dağı (bazı kaynaklar Edremit Körfezi’nden Marmara Denizi’ne kadar ki dağların tümünü İda olarak alıyor) Tüecriyen:Hieronymi Scapsum isimli esere göre felaketinden kaçabilen bir takım Truvalılar Makedonya’ya yerleşip Truva orada bir devlet kurarlar. Francian ismindeki bir kralı idaresinde bulunan diğer bir grup da Anadolu’dan Avrupa’ya geçip Ren ve Tuna Nehirleri arasına yayılmış ve bu da Frank Irkı’na menşe olmuştur. İşte bu Frank camiasından ayrılıp “İskitya” da yerleşen üçüncü bir kolada Turkuotus isminde bir kral başkanlık eder.Bu kralın isminden dolayı halkı “Turkui” ya da “Torci” adını almıştır. Roma döneminde bu yöre SERGİS olarak da bilinmekteydi. Yunan işgalinde yanmayan ve 1953 depreminde yıkılmayan bazı köy evlerinde ağaç işlerinde Osmanlı Dönemi süsleme sanatını yansıtan eserler, camilerinde o dönemden kalma halı ve kilimler bulunmaktadır. Çan Küçüktepe Köyü (Ilıca-Etili Tepeköyü) cami duvarlarının taşlarının üzerindeki motiflerden Osmanlı dönemine ait oluduğu tahmin ediliyor. Köy halkının taşlar hakkında bilgisi yok. Taşların yapısı, köye bir km. uzaklıktan çıkarıldıklarını gösteriyor. İç Kule gözetleme kulesi (Sapan Tepesi Sapan Kalesi) Sapan Kalesi: Gözetleme kulesinin içten görünüşü iç kale duvarları arası yaklaşık 100m.Dış kale duvarları tepenin etrafını çevirmiş durumda. Her tarafta yıkık duvarlar inşaattan çıkma taşlar var. Kalenin çok geniş bir alanı kapladığı görülüyor. Kale de bulunan havuzlardan biri ve etrafında temel taşları kalede bulunan ikinci havuz. Çan ilçesi Kocayayla Köyü’nün kuzey kısmında yer alan Sapan Tepesinin eteklerindeki bir boş kaya mezarı. Sapan Kalesi: Osmanlılardan önce Bizanslılar tarafından kullanılmış tepenin doruğunda olduğu için buradan çevre rahatlıkla görülebiliyor. XIII Bizans ya da Roma dönemine ait yazılı bir taş Çan İlçesi Duman Köyü Gavur Tepesi’nde bulunmuş. Kakasbos (Atlı Tanrısı) Aisespos Lykia (Güney Marmara)’da bulunan at üstünde ayakta durur gösterilen tanrı figürü. Figür, Greklerin kahraman tipini canlandırıyor. Kotilus Şehrine ait Lahit Kapağı. Helenistik Çağ. M.S birinci ve ikinci asır. Kotinus; Kızılelma köyünün karşısında bir yerleşim yeri. Roma Dönemine ait küp Çan İlçesi Yaya Köyü’nde bulunan Bizans Dönemi’ne ait Vaftiz Taşı. Çan İlçesi Çomaklı Köyü’nde bulunmuş mermer bir taş. Roma devrine ait 30. lejyonun başı olan Connutios’un kilisesinden çıkarılmış. Kilise halen toprak altında bulunmaktadır. XIV GELENEK VE GÖRENEKLER KIZ İSTEME: Evlenme çağına gelen erkeğin ailesi, oğullarına uygun gördükleri kızı istemek için, kız tarafına kız tarafınca da sevilip sayılan bir erkek ile Perşembe günü akşamı kız evine dünürcü gönderir. Kız evine giden dünürcü hal hatır sorar, onlara hal hatır sorulur. Günlük işlerden konuşulur, kahveler içilir. Konuşmaların aralandığı bir sırada dünürcü giden erkek, Biz neden geldik Ahmet Ağa biliyor musun? Neden geldiniz bir isteğiniz mi var? Buyurun söyleyin der. Allah’ın emri, peygamberin havli ile sizin Zehra’yı Filancanın Mustafa’ya istiyoruz. Ailesinin soyu sopu iyi, çocukta mesleği olan dürüst, çalışkan bir genç. Sizde münasip görürseniz buz iş olsun deriz der. Kızın annesi, kızlarının küçük olduğunu, daha evlendirmeyi düşünmediklerini, böyle bir hazırlıkları olmadığını söyler. Kızın babası da anneyi teyit eder. Biraz daha konuşulduktan sonra dünürcüler kalkar, siz bir düşünün, biz haftaya yine geliriz der giderler. Dünürcüler komşuları erkek evini söylerler. Haftaya dünürcüler ikinci kez giderler. Evdeki karşılama ve davranışlara, kıza verilip verilmeyeceği anlaşılır. Dünürcüler isteklerini münasip bir dille tekrarlar kızın istediği varsa, anne baba da uygun görürse, biraz naz yaptıktan sonra; siz münasip gördükten sonra bizde diyeceğimiz yok derler. İki tarafça da Allah sonunu hayır etsin denir. Dünürcüler hayırlı bir iş yapmış sevinciyle kız tarafından verilen mendili alarak erkek evine dönerler SÖZ KESİMİ Erkek evi, en iyi kumaştan bir elbiselik, iç çamaşırı, çorap, mendil, şeker, kolonya gibi şeyleri bohçaya koyarak kız evine gider, yenilir, içilir, kadınlar arasında eğlence olur. Kız evi tarafından hazırlanan bir bohça kalkarken erkek tarafına verilir. Böylece iki aile tarafında söz kesilmiş, nişanlılık devresi ( anlaşma ) başlamış olur. NİŞAN Erkek evi ile kız evi birlikte nişan gününü kararlaştırırlar. O gün gelince erkek evi komşu ve akrabalarını alarak kız evine giderler. Kız evinde yemek verilir. Kız evinin komşuları ve akrabaları da gelir. Önceden hazırlanan genişçe bir yerde toplanırlar. Bir konuşmacı nişanın kutsiyetini belirten konuşma yapar yüzükler takılır, kız ile oğlan büyüklerinin ellerini öper, takılar takılır, eğlence yapılır. Nişanlı kalındığı müddetçe, bayramlarda, hıdrellezde gelin kıza gidilir. Hediyeler götürülür. Düğün hazırlığı yapılır. DÜĞÜN Taraflar anlaşarak bir tarih tespit ederler. Düğün günü, şeker, davetiye dağıtılarak tanıtılır. Tanıdık, dost, akrabalara duyurulur. Sağdıçlar düğüne mendil ile davet edilir. Çalgılar tutulur, çörek, baklava ve basma helvalar yapılır. Perşembe günü ise çalgılar Salı günü öğlenden sonra, Pazar düğünü ise Cuma günü öğlenden sonra çalgılar gelir. Çalgılar ( davul, zurna, klarnet, trampet, keman, darbukadan oluşur ) Önce erkek evinde daha sonra kız evine giderek düğünün başladığını belirten havayı çalarlar. Düğün sahibinden bahşişlerini alırlar. O akşam düğün o köylülere aittir. Akşam olunca davul-zurna eşliğinde delikanlılar ayrı kazaklar ( evli erkekler ) ayrı yönlerden parti parti düğün evine gelirler. Hep beraber ilk oyun oynanır. Harman dalı sonra karşılama oyunları oynanır. Oyunlar oynanırken davul oyun çemberinin içine girerek ritmi oyunun güzel olması için dikkatlice çalar. Daha sonraki oyunlar çiftetelli süzme oynanır. Oynamak isteyenler ikişer, ikişer dörder, dörderli oyuna devam ederler. Oyunu bitirenin yerine başka çift kalkar. Kadınlar oyun yerinin etrafını çevirerek oyunları seyrederler. XV Çarşamba günü ve akşamı düğün misafirlerindir. O gün keşkek pişirilir. Başka köylerden, Yörelerden düğüne gelenler Çarşamba gününü tercih ederler. Düğün evine 2-3 metre kala dürü hazırlanır. (düğüne getirilen hediyenin süslenmesi, açığa çıkarılması, para ise paranın tepsi içindeki çöreğe bir çomak çubuk ucuna tutturulur. Mahalli müzik eşliğinde düğün ele alınır. Çalgıları çağırırlar, mahalli müzik eşliğinde düğün evine gelirler. Yanlarında sağdıç varsa bu geliş daha gösterişli olur. Daha çok çalgı olur. Sağdıç, damat adayı ile sarılıp, öpüşür, kendi anne ve babalarının ellerini öperler. Getirdikleri dürüleri düğün evine teslim ederek oyun yerinde oynarlar. Gelen misafirlere yemek KEŞKEK yedirilir. Perşembe günü köy halkından düğün evine getirilecek olan hediyeler toplanır. Öğleden sonra gelini eve getirmek için bütün köy halkı ile birlikte getirilir. (Gelin arabası olarak hayvan, at arabası hazırlanır süslenir.) At ile alınacaksa at güzelce süslenir. Gelinin başından şeker, para saçılır, damat oynatılır. Kalabalık dağıldıktan sonra dini nikâhları yapılır. (Resmi nikâhları düğün başlamadan önce veya düğün başlarken yapılır.) Yatsı namazına damat adayı da gider. Yatsı namazını müteakip tekbir ile damat eve getirilir. Evde ayakta şerbet ikram edilir. Cuma günü sabah erken çalgılar gelin ile damadı uyandırır. Öğleye kadar damat ve sağdıçlar oynar. Paralar, şekerler saçılır. Bugün çalgıcılara daha çok bahşiş verilir. Damadın babası ve yaşlılar KABAGÜVENCİ oyunu oynarlar. Gelinde ev içinde kadınlarla oynar. Onun başından da kayın valilere tarafından para ve şeker saçılır. Düğünlerde kavga olmaz. Bütün komşular, düğün sahibine yardımcı olur. Misafirleri ile ilgilenirler. Düğünün yemeğini, tutulan aşçılar yapar. Sağdıçlarda her türlü işte yardımcı olurlar. HATİM CEMİYETİ İlkokulu bitiren öğrenciler yaz sezonu boyunca müftülükçe açılan Kur’an kurslarına katılırlar. Bu kurslara devam eden öğrencilere dini bilgiler verilir. Kur’an okuması öğretilir. Yeterli duruma geldiklerinde veliler ve imam tarafından hatim günü tespit edilir. O gün duaları camide toplu halde yapılır. Daha sonra davetli olunanlar evlere gidilerek yemekler yenir. Hediyeler verilir. ÇİFTÇİ BAYRAMI Bahar sevincini kutlamak ve bereketli bir yıl dilemek için, köyün ihtiyar heyeti mayıs ayı içinde bir gün tespit eder. Komşu köyler davet edilir. Bir gün önceden yemek için hazırlıklar yapılır. Sürü sahipleri koyun veya kuzu verir. Köy halkı gerekli malzemeyi Bulgur, keşkek, yoğurt… vs)temin eder. Sabahleyin öğleye hazırlıklar başlar bulgur pilavı veya keşkek yapılır. Öğleyin camide mevlit okunur. Mevsim kurusa yağmur duasına çıkılır. Önce misafirlere yemek verilir. Köy halkı daha sonra yemek yerler. Köy kızları, delikanlılar salıncak kurar eğlenirler. KINA GECESİ (DALLI GECESİ) Sünnet ve evlenme düğünlerinde ilk gece, yörede kına gecesi olarak kabul edilmiştir. Kına gecesinin en büyük özelliği halkın kıyafetidir. Düğün sahiplerinin yakınları DALLI giyinir. Geline de dallı kıyafeti giydirilerek kınası yakılır. Kına gecesinin adı DALLI GECESİ olarak da geçer. Eğlence bittikten sonra gelin sağdıçlarıyla damadın evine giderler. Damadı ve yakın akrabalarını överler. Bu övgünün sonunda hediye alırlar. Kına gecesi tamamlanmış olur. Kına gecesi sünnet çocuğu için yapılıyorsa övgü yapılmaz. Sünnet çocuğu ve sağdıçlarına kına yakılır. Eğlence yapılır. XVI ÖRFENE Uzun kış gecelerinde hoş vakit geçirmek için ÖRFENE adı altında ziyafetler hazırlanır. Bu ziyafetler avcıların vurduğu tavşan pilavı, kaşık helvası… vs. olabilir. Örfe ne’ye iştirak edecekler tespit edilir. İhtiyaçlar temin edilir. Örfe neyi kadınlar yapacaksa bir evde, erkekler yapacaksa konuk odasında veya bir köy kahvesinde toplanırlar. Eğlence yapılır. Sohbet edilir. Hikâye, masal anlatılır. Örfene yılbaşı gecesi yapılıyorsa radyo ve televizyondan bilet çekilişleri, izlenir. Hazırlanan yiyecekler yenerek dağılınır. NÖBET: (Gezek) Çan ilçesinin köylerinde konuk odasına gelen misafirleri, köy imamını, bekçisini, köyün işini görmek için dışarıdan gelenlere (berber, kalaycı, nalbant… vs.) yemek vermek için sıra ile her gün nöbet adı altında yemek (yiyecek) çıkartılır. Bu ev (hane) sırasına göre yapıldığında bazı köylerde gezek adını alır. Nöbet sahibi o günü ve akşamı konuk odasının ısınması için yakacak, yabancıların uyuması için yatakyorgan getirir. Uzun kış gecelerinde konuk odasında sohbet ederek geçiren köy ihtiyarları da nöbet sahibinin misafiridirler. Nöbet sahibi onlara kahve ikram eder. Getirdiği çekirdek kahve, (nohut, kahve) köy bekçisi tarafından konuk odasında hazırlanarak ikram edilir. Nöbeti tamamlayan aile, kendinden sonra gelen aileye nöbet bizden geçti diye haber verir. O ailede nöbetin kendinde olduğunu anlar DİNİ GELENEKLER İlçe sınırları içinde, Ramazan ayı içinde vakit namazlarından önce ve sonra, geceleri teravih namazından sonra camilerde mukabele okutmak, dinlemek dini bir gelenektir. Mübarek gün ve aylarda HAYIR ismi ile hazırlanan yiyeceklerin komşular ve akrabalar arasında dağıtılması, aşure yapılması gelenektir. Ölen kişinin ardından 7 gün teberake okutmak, ölümün 52. günü yemekli mevlit yapmakta yaşayan dini geleneklerimizdir. Bayram namazından sonra camii önünde topluca bayramlaşmak, topluca mezarlığa gidip dua etmek daha sonra yakın akrabaların evine gidip bayramlaşmak ilçenin her köyünde devam eden gelenektir. Cuma günleri mahallede oturan mahallede oturan kadınlar her hafta bir kişinin evinde toplanarak ölmüş yakınları için dua ederler. Ev sahibi de lokum, şeker, pilav, yoğurt gibi… Vs. ikram eder. MAHALLİ KIYAFETLERİ Çan köylüsü çalışkandır. Çalışmayı sever, toprakla uğraşır. Bu uğraşlarını daha rahat ve daha kolay yapabilmeleri için rahat kıyafet giymeyi tercih etmişlerdir. Köylerde yaşayan kadınlar, ferace, atkı, şalvar, entari, çember, grep, namaz başörtüsü, değirmi, yazma… Vs. dediğimiz giysileri giyerler. Özel günlerde en güzel giysilerini giyerler. Bayram ve düğünlerde modern giysilerini giyerler. Erkeklerde de günlük kıyafet moderndir. Yaşlılar kışın aba pantolon giyer beline dokuma kuşak sararak kıyafetini tamamlarlar. XVII YÖRESEL YEMEKLER Yöresel yemeklerin başında tarhana çorbası gelir. Bunu sırasıyla Tarhana Çorbası, Göce, bulgur pilavı, kuru fasulye, keşkek, akıtma, bazlama, gözleme, kulaç, basma böğreyi, mantı, simit lokumu, saraylı, basma helva, kaşık helvası, peynir helvası… Vs. izler. TARHANA ÇORBASI Bir tencereye biraz zeytinyağı konur. Bunun içine bir kaşık domates salçası ilave edilerek kavrulur. Üzerine 1Litre kadar soğuk su dökülür. Önceden hazırlanan tarhanadan 2 yemek kaşığı ilave edilerek eriyinceye kadar karıştırılır. Tarhana eridikten sonra (karıştırma bırakılır) kaynamaya bırakılır. Kaynar biraz koyulaşır tuz ilave edilerek sıcak, sıcak servis yapılır. Bazı evlerde tarhana çekildikten sonra 4-5 diş sarımsak soyulup güzelce dövüldükten sonra ilave edilir Tarhana çorbasına yağ ve salça konmamış ise piştikten sonra süt veya süt kaymağı ilave edilirse buna sütlü tarhana çorbası denir. GÖCE Buğdayın kaynatılır kabuğu soyulur. Bunlara küçük küçük parçalara ayrılması… Veya bulgur taşlarında çok ince öğütülmüş haline göce olur. Göce su ile kaynatılarak pişirilir. İçine süt ilave edilir. Biraz daha kaynatılarak ateşten indirilir. Servis yapılır. Üzerine kızgın tereyağı ve kırmızıbiberle süslenebilir. TAVUKLU KEŞKEK 1 kg Keşkeklik buğdaya, 1 veya yarım tavuk, yarım paket margarin veya tereyağı, kırmızıbiber, yeteri kadar tuz. Keşkeklik buğday ayıklanır. Bol su ile birkaç kez yıkanır. Tavukta yıkanır, temizlenir. Önce tavuk tencerenin dibine yerleştirilir. Üzerine keşkeklik buğday ilave edilir. Keşkeğin üzerine çıkana kadar su (tatlı su) ilave edilir. Ağır ateşte pişmeye bırakılır. Suyu azaldıkça sıcak su ilave edilir. Tavuk ve keşkek piştikten sonra, tavuğun kemikleri ayrılır. Ağaç kepçe ile keşkek ezilirken (dövülürken) tuz ilave edilir. Keşkeği şimdi mikser ile de dövüyorlar. Keşkek güzelce ezildikten sonra servis yapmaya hazırdır. Tavada margarin ile kırmızıbiber kızartılır. Tabaklardaki keşkeğin üstü süslenir. Bazı yerleşim birimlerinde keşkek tabaklara konduktan sonra üzerine daha önceden pişirilmiş et sulu tas kebabı ilave edilerek de servis yapılır. BAKLA KEŞKEĞİ Baklalar ıslatılarak bekletilir, kabukları soyulur. Kabukları soyulan baklalar bir tencerede pişirilir. Soğuduktan sonra kevgirden (delikli kaptan) geçirilir. Bir tencereye yağ rendelenmiş soğan, salça ilave edilerek kavrulur. İçine kevgirden geçirilen baklalar ilave edilir. Biraz et suyu koyarak kaynamaya bırakılır. Piştikten sonra tabaklara koyup üzerine et ve baharatlar ilave edilerek servis yapılır. XVIII TİRİT (Papara) Kuru ekmekler kuşbaşı olarak doğranır. Bir tencerede soğan, yağ ile kavrulur. Su ilave edilerek kaynatılır. (Et suyu daha lezzetli olur) Kaynamadan alınmaya yakın 1-2 yumurta kırılır. Hazırlanan soğanlı, yumurtalı su, ekmeklerin üzerine dökülür. Süslemek amacı ile tereyağında kırmızıbiber kızartılarak üzerine dökülür. Servise hazır hale gelmiştir. NOHUTLU VE ETLİ SİLKME MANTI Yarım kilogram nohut, yeteri kadar zeytinyağı, 2 adet soğan, yarım kilogram un, 1 su bardağı bulgur veya kırık pirinç, 1 yemek kaşığı salça, yeteri kadar kırmızıbiber ve tuz. Nohut güzelce pişirilir. Salçası, yağı, biberi konur, soğan da ince ince kıyılıp yağla pembeleşinceye kadar kızartılır. Nohut’a ilave edilir. Nohut yemeği hazırlanmış olur. Una su, tuz katılarak börek hamuru açacak şekilde katı hale getirilir. Hamur parçalara ayrılarak yufka açılır. Açılan hamurlar biraz bekletilir, hafif yellenmiş olur. Bunları yarım cm veya daha küçük ince ince kıyılır. Kızartılacak tepsinin altı yağlanır. Kıyılmış hamurlar tepsinin altına yarısı yerleştirilir. Arasına bulgur veya pirinç atılır. Kıyılmış hamurlar tepsiye yerleştirilir. Üzerine sıvı yağ gezdirilir, fırında güzelce kızartılır. Kızartıldıktan sonra hazırladığımız bol sulu nohut yemeği tepsinin üzerine dökülür. Hafif ateşli ocakta 5-10 dakika kadar pişirilir. Sıcak sıcak servis yapılır. Bol sulu pişirilen et (tavuk) küçük parçalara ayrılır. Kızartılmış hamurun üzerine dökülerek 5-10 dakika kadar pişirilir. Sıcak sıcak servis yapılır. Buna etli veya tavuklu silme mantı denir. BULGURLU PATLICAN Yeşil domatesler ufak parçalara ayrılıp yağda kavrulur. Rengi sararınca su ilave edilir. Suyu kaynadıktan sonra içine bulgur ilave edilir. Suyu çekene kadar pişirilir. Biraz soğuduktan sonra sarımsaklı yoğurtla servis edilir. KARA ERİK YAHNİSİ Kurutulmuş kara erikler suda pişirilir. Çekirdekleri ayıklanır. Un kavrulup eriklere ilave edilir. Damak tadına göre şeker ilave edilir. Koyulaşana kadar pişirilir. Afiyetle yenir. KABAK TATLISI Kabaklar soyulur, istenilen büyüklükte doğranır. Üzerine şeker serpelenerek suyu çıkana kadar bekletilir. Ateşte pişene kadar kaynatılır. Soğuyunca dövülmüş ceviz üzerine serpilerek servis edilir. GÖDEK(PİŞİ) Pakmaya ile hamur karılır. Kabarması için beklenir. Bir tabağa nişastalı su hazırlanır. Eller ona batırılarak hamurdan parçalar alınarak kızgın yağa atılır. İsteğe göre susam ile de yapılabilir. XIX BAKLA KULAĞI SALATASI Taze bakla yapraklarını bol su ile yıkadıktan sonra tahtanın üzerinde gelişi güzel doğrayın. Taze soğan ve sarımsağı üzerine ekleyin. Ayrı bir yerde kasenin içine erik macunu, tuz, yağ koyup çatal ile iyice çırpın elde ettiğiniz sosu yemenize yakın hazırladığınız salatanın üzerine gezdirerek servis yapın. POMAK AKITMASI Ekmek yapımında kullanılan ekşi maya un ve su karıştırılarak akşamdan mayalanmaya bırakılır. Sabah bu mayanın içine yumurta, un, süt, su ve tuz ilave edilir. Elle çırpılarak karıştırılır. Boza kıvamına gelince dinlenmeye bırakılır. Yaklaşık 3 saat sonra saç üzerinde pişirilir. Küçük bir kaba yumurta sarısı ve su çırpılır. Küçük bir sopanın ucuna bez bağlanır. Bu karışım toprak sacın üzerine sürülür. Bu şekilde akıtmanın pişirilirken akıtmanın saca yapışması engellenir. Akıtma önlü arkalı pişirilir. Kaba alındığı zaman üzerine tereyağ sürülür. Servis yapılır. UN KAÇAMAĞI Derin bir kaba su konulur. İçine yağ ilave edilir. Sulu ılıyınca un, tuz konulur ve karıştırılarak pişirilir. Koyu kıvam aldığında altı kapatılır. Tepsiye dökülür. İsteğe göre üzerine yağ yakılır, şeker ve peynir ufalayarak atılır. Üzerine tarhana kavrularak servis yapılır. MISIR UNU KAÇAMAĞI Derin bir tencereye su konur. Kaynadıktan sonra mısır unu ilave edilir. 4-5 yerinden oklava ile delik açılır. Deliklere tuz konulur. Su mısır ununun üzerine çıkıncaya kadar ocakta tutulur. Ateşten alınıp oklava ile güzelce karıştırılır. Ekmek kıvamı alıncaya kadar karıştırılır. Yağlı tepsiye basılarak ocakta alt üst kızartılır. Arzuya göre üzerine şeker, peynir rendesi ve kavurma dökülerek servis yapılır. SÜTLÜ KARIŞTIRMA Tereyağı ile un kavrulur. Süt ve tuz ilave edilir. Koyulaşıncaya kadar kaynatılır. Tereyağ ile toz kırmızı biber yakılarak üzerine dökülüp, sıcak servis yapılır. Ekmek banılarak yenilir. BAKLA KEŞKEĞİ Bakla ılık su ile ıslatılır. Kabukları soyulur. Boza kıvamına gelene kadar pişirilir. Pişen bakla kevgirden geçirilerek yağlı ve yumurtalı tepsinin içine basılır. Fırına atılır 10 dakika pişirilir. Sıcak servis yapılır. UN HELVASI Tencereye tereyağı koyun hafif kızınca elenmiş unu katıp devamlı karıştırılarak unu esmer bir hal alıncaya kadar ateşte kavrulur. Başka bir tencereye su ile şekeri koyup bir taşım kaynatarak şurubu hazırlanır. Un esmerleşince şurubu içine dökülür. Hafif ateşte karıştırılarak karışım demlendirilir. Altı kapatılarak ılık hale gelinceye kadar bekletilir. Sonra kaşık ile alınır tepsiye konulur. Üzerine tarçın, ceviz, fındık dökülebilir. XX KARIŞTIRMA Süt ile un karıştırılır. Ateşe konulur. Sararıncaya kadar kavrulur. İçine süt ve tuz koyulur. Katılaşana kadar karıştırılır. Ayrı bir tavada sıvı yağ ve toz kırmızı biber karıştırıp. Unlu yapılan karıştırmanın üzerine dökülüp servis yapılır. KURUTULMUŞ BİBER Biberler güzelce yıkanır. İpe dizilir. Gölge bir yerde kurutulur. Bulgur taşında öğütülerek toz haline getirilir. Kırmızı toz biber olur. ÜZÜM PEKMEZİ Üzümler güzelce yıkanır. Temiz çizme ile ezilir ve suyu çıkarılır. Çıkarılan posasından ve tozundan ayrılmak için delikli süzgeçten süzülür ve kaynama kazanına aktarılır. Ateşin üzerine konulur ve kaynatılır. Dibi tutmasın diye devamlı karıştırılır. Kazanın üzerindeki köpükler kepçe ile alınır. Pekmez kıvamına geldiğinde kırmızı köpük olur. Kıvamını anlamak için tahta kaşıkla damlatılır. Eğer iki yerinden damlıyorsa olmuş demektir. KESME EV MAKARNASI Un bir kaba konup ortası açılıp yumurta, su ve tuz ile yoğurulur. Sertçe bir hamur elde edilir. İki parçaya ayrılır. Üzeri nemli bir bezle örtüp bir saat bekletilir. Dinlenmiş hamur oklava ile açılır. Hamurlar biraz dinlendirilir ve 2-3 tane üst üste konularak uzun uzun şeritler kesilir ve ince ince kıyılır. Kuru bir yerde 1 gün bekletilir ve pişmeye hazır hale gelir. KUSKUS Tahta bir tekneye bulgur konulur. Üstüne un serpilerek yumurta suyu ile ovalanır. Güzelce yuvarlandıktan sonra kurutulur. KURU ÜZÜM Ilık küllü su ile ıslatılır ve süzülür. Daha sonra kurutulur. AHLAT TURŞUSU Ahlatlar güzelce yıkanır. Fıçının içerisi su ile doldurulur. 20-25 gün içinde içilecek kıvama gelir. KORKMAÇ Yeni doğum yapmış ineğin sütü(ağız) kaynatılır. İçerisine şeker atılır. Karıştırılarak lor kıvamına getirilir. XXI MÜZİK ÇALIŞMALARI Okullarda müzik öğretmenlerinin yönetiminde müzik çalışmaları sürdürülmektedir. Geniş çapta Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği çalışmaları yapan 1985 yılında kurulan Çan Musiki Derneği vardır. Bu dernek çalışmalarına ara vermeden her sene devam etmektedir. Bunun yanında çevre ve mahalli oyunlarına da yer vermektedirler. Komşu il ve ilçelerde konserler vermektedirler. Halk Eğitimi Merkezinde de zaman zaman mandolin, saz, koro kursları açılmaktadır. Ayrıca düğün çalmak için gençler tarafından müzik ekipleri kurulmuştur. YÖRESEL OYUNLAR Yöredeki oyunlar zengin folklor kaynaklarına dayanır. Erkekler ile kadınlar ayrı ayrı guruplar halinde oynar. Genellikle yöre oyunlarımız Zeybek özelliği taşıyan oyunlar oynanır. Efenin buyruğu altındaki genç, hafif silahlı eski bir sınıf asker, eski bir Türk kabilesinden olan halka ZEYBEK denir. Tek veya üç kişi tarafından oynanır. Toplu olarak da oynanan zeybeklerde oturmalı, dönmeli, sekmeli figürleri vardır. Karşılama Oyunları : Oyunlar genellikle zeybek özelliği taşımakta ise de Trakya oyunlarından karşılama oyunları da oynanmaktadır. Karşılama oyunları, karşılıklı olmak gelenin hatırını hoş etmek için oynanır. Yola çıkmak anlamına gelir. ERKEK OYUNLARI Çan Harmandalısı : Oyuna başlarken Harmandalı ile başlanır. Çeşitli yerlerde oynanan harmandalıdan bazı figürleri farklıdır. Çan Süzmesi : (Çan Sekmesi) Halka halinde, oldukça hareketli, aksak ritimli, güzel bir oyundur. İkiden fazla kişi tarafından oynanır. Kaba Güvengi : Klarnet’in pes sesi ile ağır, ağır oynanan ahenkli tam zeybek hüviyetinde ağır bir oyundur. Çiftetelli : Üçerli karşılıklı geçmelerle oynanan hareketli bir oyundur. Roman : Çiftetelliye benzeyen, karşılıklı oynanan bir oyundur. Aralarda dönüşleri vardır. Horo : İkiden fazla kişi tarafından oynanır. Kollar diğer oyuncuların omuzlarına konur. Baştaki oyuncunun sağ elinde mendil vardır. Sondaki oyuncunun sol eli belindedir. Genellikle düğünün bitiminde son oyun olarak oynanır. XXII KADIN OYUNLARI Harmandalı : Erkeklerin oynadığı Harmandalı Zeybeğinin müziği ile oynanır. Çöküş, ritim ile erkek harmandalısından ayrılır. Karyolamın Demiri : Zeybek ahenginde genellikle kadınların oynadığı endamlı bir oyundur. Nina : Orta yaş gurubundaki kadınların oynadığı, çökmeli ahenkli bir oyundur. Pınarım Oyunu : Mani, darbuka, tef eşliğinde karşılıklı oynanan bir oyundur. Eğlencelerde oyunlar pınarım oyunu ile başlardı. Karşılama : Düğün, bayram ve eğlencelerde, dümbelek ve şarkıcının eşliğinde oynanan bir oyundur. YÖRESEL SÖZCÜKLERİ Abuu : Acımak Göz eremi : Çıplak gözle görülen uzaklık Ağırlık : Evlenme anında erkek tarafından yapılan takılar. Duma : Nezle Abpak : Bembeyaz Annık : Tarla sınırı Andık : Sırtlan denilen hayvan. Aretlik : Düğün sağdıcı Arık : Zayıf, sıska olan. Bir çakım : Bir çakmada kullanılacak miktar Bıldır : Geçen sene Bre : Hey Çalkak : Selektör Dada : Çocuk Bana dada : Çok küçük çocuk Dolak : Kaşkol Haydamak : Sürmek, Götürmek Kerevet : Hayvanların altındaki tahta döşeme Kakavan : Aptal Kile : İki tenekelik (Tahıl ürünlerinde ölçü birimi) Mısmıl : Temiz, pak Onmak : İyileşme, şifa bulma Salık : Sağlık, esenlik Setre : Ceket Su sığırı : Manda Şinik : Yarım tenekelik (Tahıl ürünlerinde ölçü birimi) Tokat : Çalıdan yapılan tarla ve bahçe kapısı Uçurmak : Kaçırmak Zıbın : İç gömleği Zıkkım : Zehir XXIII YÖREYE AİT TÜRKÜLER : 8 Pınarım Kadriyem Pınar başında desti doldurur Elek elek içinde Kadriyem, Destinin kulpuna güller kondurur Elek tekne içinde. Kız senin güzelliğin insan öldürür Bizim köyün kızları Adını sevdiğim cümbüşlü pınar Pınar da güzeller oynar Sırma yelek içinde Kadriyeme ben yandım. Karanfilim deste deste, Kadriyem Nina Oyunun Türküsü Beni annemden iste Haydi kızlar oynayın, Annem babam vermezse Ah aman aman Oynamaya doymayın, Beni Allahtan iste Kadriyeme ben yandım. Ah aman aman Evinize vardıyman Ah aman aman Oynamadık demeyin Karanfilin Moruna Karanfilin moruna aman aman Ölüyorum yoluna Çifte kurban adadım aman aman Sevdiğimin yoluna Karanfilim süt beyaz aman aman Mektubunu sıkça yaz Karanfilsin tarçınsın aman aman Neden böyle hırçınsın Ne büyüksün ne küçük aman aman Tamam benim harcımsın XXIV YÖREDE KULLANILAN DEYİMLER Tarlanın taşlısı, kadının saçlısı makbuldür. Devenin iyisine çan takarlar. Harmanı yakacağım diyen orağa yetişmez. Ver oğlunu ellere, yalvar deli geline. Deveye bir göbek at demişler, o da yedi dükkan yıkmış. Nekbet oynayacağı zaman davul delinir. Yüz kızla bir oğlanı pazara sürün, kızlar satılır, oğlan gelir. Yazın gölge çeviren, zemheride tırıs gider. Gölgeyi hoş gören, ambarı boş görür. Edebi kargadan, adaleti horozdan, sadakati köpekten al. İmam yiyişli, muhtar duruşlu ol. Çocukla pak kurma, ya fakını ya kuşunu çalar. Bakkal isen azdan başla, çiftçi isen tarlayı üçle. Kurt kocayınca kurdun maskarası olurmuş. Geberecek it, cami duvarına siğer. Düğün kemiği ile köpek seğirmez. Yürümeye üşenen koşmaya doyamaz. Eşek şaşırınca kar yer. Adam şaşırınca karısına bacanak der. Gizli boğaya gelen eşikar doğurur. Bağa eriği, eve yörüğü sokma. Köpeğin duası kabul olsa bitpazarına nur yağar. XXV Çeyizaltı Şarkısının Efsanesi : (Yandım Ayşem) Çan ilçesinin Şerbetli köyünde bir kız ile erkeğin düğünü olacaktır. Hazırlıklar yapılır. Çeyizler hazırlanır. Çeyizde o zamana kadar hiçbir çeyizde görülmeyen bir de DEMİR KARYOLA vardır. Fakat düğün gecesi bir deprem olur. Damat ölür. Çeyizlerde göçük altında işe yaramayacak hale gelir. Kız sağdıçları gelinin adı Ayşe olduğundan YANDIM AYŞE Türküsünü çıkarırlar. Daha sonra KARYOLANIN DEMİRİ adını alır. YANDIM AYŞE (Karyolanın Demiri veya Çeyiz altı Şarkısı) Karyolamın Demiri Karyolamın demiri, Yandım Ayşem o yar benim değil mi? Oooyyy o yar benim olmazsa. Yandım Ayşem öldürürüm kendimi. Bahçelerde mor meni, Yandım Ayşem verem ettin sen beni. Oooyyy nasıl verem olmayım. Yandım Ayşem eller saracak seni. XXVI ÇAN’DA HALICILIK KİLİMCİLİK İlçenin arazisi engebeli olduğundan, halk yakın zamana kadar geçimini hayvancılıkla temin ederdi. Genellikle küçükbaş hayvanlar. Pazarında, diğer pazarlardan farklı olarak Çan satıldığından ilk Türkçe adı olan PAZAR KÖY’e ÇAN PAZARI denirdi. Koyunlar yılda birincisi mayıs ayları sonlarında diğeri eylül ayında olmak üzere iki kez kırkılır. Mayıs kırkımına yapağı, eylül kırkımına yün denir. Yapağılar yüne nazaran daha uzundur. Dokumaları daha değerlidir. Yörenin Osmanlıların ellerine geçmesinden bu yana Çan da dokumacılık yapılmaktadır. Halı – Kilimden başka yakın zamana kadar giysilerde ev tezgahların da dokunurdu. Yerli yöre halkına manav denir. Çan da halı – kilim dokumacılığı manavlar tarafından yapılır. Ellerinde bol olan yünü, yapağıyı değerlendirmek için halı – kilim dokumacılığına önem vermişler. Yöreye özgü halı – kilim dokuması geliştirmişler. Dokudukları halı – kilimleri Çan Panayırlarında satarak geçimlerine büyük katkı sağlarlar. Semedeli, Kalburcu, Büyüktepe, Helvacı, Altıkulaç, Kulfal, Mallı, Kumarlar….vs. manav köyleri halıcılıkta ün yapmışlar. Çevre il ve ilçelerden buralara halı siparişi verirler. Yaşlı kadınlar boş zamanlarını yün yapağı eğirerek, kızlar ile gelinler halı – kilim dokuyarak geçinirler. Geçinirler diyoruz, ta ki yörede ekonomik değeri daha iyi olan sebze üretiminin artması, seramik sanayinin gelişmesi ve makine halılarının yaygınlaşmasına kadar. İlk önceleri doğal boya kullanılırken daha sonraları doğal boyaların yerini suni boyalar aldı. Doğal boyalar, ceviz yaprağından, meşe kobağından ve bazı bitkilerin köklerinden yapılır. Eğrilmiş ipler bunlarla kaynatılır, karışımlarından istenilen renkler elde edilir. Çan halı – kilimlerinde hakim renk kırmızıdır. Halı desenlerinden İmam Suyu, Deve Tabanı, Empirme, Kavgalı, Tek Tek….vs. Kilim desenlerinden Koç Boynuzu, Kanat Kilim, Analı Kızlı, Isırancık….vs. en çok kullanılan örneklerdir. Halı – Kilim tezgah da dokunur. Halı tezgahları, kilim tezgahlarına göre biraz daha kuvvetli olur. Tezgah yanlarda (yan ağacı) 2m. Uzunluğunda birer kalastan alt ve üstünde de 15-20 cm çapında silindir biçiminde ağaçlardan meydana gelir. Yukarıdan aşağıya uzanan iplere eriş veya çözgü denir. Tezgahın ortasında 10 cm çapında gücü ağacı, gücü ağacının üst kısmında da çözgü iplerine yön veren varangele ağacı vardır. Halıyı germek için üst ağaca geçirilen demirlere burgu denir. Burgular makinenin sıkılmasıyla aşağı çekilir. Çözgü ipleri işlenme kıvamına getirilir. Çan yöresinde düğümlere ilmek denir. Orta büyüklükte bir halı 250 dinlidir. Düğümleri sıkıştırmak için kullanılan taraklı araca kirkit denir. İyi bir Çan Halısında boyuna düğüm sayısı 10 cm, din 30 civarındadır. Halının tam dikdörtgen olması için arkasına takılan yassı demire cimbar denir. Halının dokunması bitince, küçük bir törenle tezgahtan çıkarılır. Komşular çağırılır. Halı sahibi tarafından şeker dağıtılır, üzerine çerezler konularak hep birlikte yenir. Dokuyan kızlara bahşiş verilir. İyi günlerde kullanılması dileğinde bulunulur. XXVII El Sanatlarından : İĞNE OYASI Orta Asya’dan bu yana Türk ailesinin vazgeçilmez el işlerinden biri olan oya, ilçemizde de eli iğne tutmaya başlayan her genç bir oya yapmayı öğrenerek çeyiz hazırlığına başlar. Düğününe kadar devam eder ve düğününde sergiler. Oyalar yapıldığı malzemeye göre sınıflandırılır. İğne, tığ, koza, mum, boncuk, ……vs. oyaları gibi. İlçemizde en yaygın olanı iğne oyası Anadolu’ya özgüdür. Çiçek sevgisinin yaygınlaşıp doruğa ulaşmasıyla doğmuştur. Bu da Lale Devrine (1718 – 1730) veya az öncesine rastlar. Halk arasında geçen güncel olaylar ve düşünceler bir şiir gibi iğne oyasında işlenir. Okuma yazması olmayan insanlar birçok hikayeyi el işlerinde isimlendirmişlerdir. Çiçeklerin dilini de iğne oyalarında göstermişlerdir. Eskiden başa bağlanan örtülerin kenarında olan iğne oyası, daha sonra kullanılan eşya ve örtülerin kenarına da geçti. (Karyola, masa, yorgan, yastık, ayna, dolap….vs. Bu oyarın bir mesajı olurdu. Örneğin: Sümbül aşkın ve mutluluğun sembolüdür. Mor sümbül aşık kızı, Pembe sümbül nişanlı kızı, beyaz sümbül bağlılığı anlatır. Sümbül çiçeği oyalı nişanlı, aşık genç kızlar başına bağlarlar. Başına gül veya karanfil oya takan kadınla ben evliyim, evlendim mesajını verirler. Erkeği gurbete kadın başına yaban gülü oyası takar. Bağdem çiçeği oyasını sevdiği ile evlenecek kız. Erik çiçeği oyasını gelinler takardı. Çayır çimen oyasını kocası ile arası çok iyi olan kadınlar takardı. Genç hamile kadın başına al renkli güllü, müjde oyası takar. Kocası ile iyi olmayan kadın başına biber baharı oyası takar. İlk günlerde evliliğe acı düştü mesajını yansıtırdı. Bir başkasına gönderilen kıllı kurt oyası senden hoşnut değilim mesajını verirdi. Birine (Kaynana, görümve…..vs.) verilen mezar taşı oyası aramızdaki soğukluk ölüme kadar gidecek mesajı verirdi. Oyaların bazıları da işlendiği bölgede geçmiş önemli bir olayı ifade etmiştir saray önü kavgası, mektepli kızlar, zilli maşa, elti eltiye küstü…vs. Zengin, motif, renk, biçim örnekleri içeren özel oya adlarının bazıları şunlardır. Mecnun yuvası, Mektepli Kızlar, Hanım Eli, Biber Baharı, Küpe Çiçeği, Cıngıl Çiçeği, Yıldız Çiçeği, Elma Çiçeği, Dağ Çiçeği, Yaban Gülü, Çardak Gülü, Sarı Gül, Bahçe Çiçeği, Yedi Dağ Çiçeği, Nergis, Menekşe, Dağ Menekşesi, Mor Sümbül, Yaban Sümbülü, Atlas Çiçeği, Gülhatmi, Dağ Karanfili, Çatlak Karanfil, Boz Karanfil, Mor Karanfil, Yediveren, Yasemin, Mine Hanım, Bahar Oyası….vs. gibi. XXVIII ÇEVREDE YAŞANAN OLAYLAR : SALKO ile SİNAN Gerçek adı Salih olan Salko, Biga’nın Çataltepe Köyünden olup aslen boşnaktır. Askere gitmeden önce evlenir. Bir yıl sonra askere gider. Askere gittikten bir iki ay sonra bir kızı dünyaya gelir. Başka kimseleri olmadığından ana kız yalnız kalırlar. Hanımı da kendisi gibi dürüst ve namusludur. Hanımı komşular tarafından kollanarak kocasının askerde n gelmesini bekler ve Salko askerliğini tamamlayarak köyüne döner. Köyde ırz düşmanlığı ile tanınan Mehmet adında bir kişi vardır. Salko’nun dürüst ve sevilen halini çekemez. Onu huzursuz edip köyden kaçırmak ister. Kahvede otururlarken Salko’nun 3-4 yaşlarındaki kızının kahve önünden geçtiğini görür. Çevresindekilere yüksek sesle (Komşular bakın şu kız bana ne kadar benziyor) der. Herkes Salko’nun yüzüne bakar. Salko bozulmuştur, bu lafı yutamaz. Kalkar eve gelir, yemek yemek ister ama lokmalar boğazından geçmez. Çarıklarını giyer, silahlanır, kızını öper, hanımı ile helalleşir. Benim ölümü görmedikçe hiçbir şeye inanma ben senden eminim, der ayrılır. Yıl 1926 dır. Kahveye gelir, Mehmet Ağanın grubuna döner. İleride gerekirse her şeyi Allah rızası için doğru söyleyin der ve iki el silah atarak Mehmet Ağayı öldürür. Salko altı ay izini kaybettirir. Kaz dağına çıkar yerleşir. Kışı Edremit çukurunda yazı Çan-Biga yöresinde geçirir. Tanıyanlar tarafından, ırz düşmanını öldürdüğü için ve dürüst olduğundan çok sevilir. Bu sevgi bütün çevre halkı tarafından paylaşılır. Salko Ayvalıkta Giritli Sinan adında asker kaçağı feleğe küsmüş birisi ile tanışır. Onu yanına çeker. Edremit çukurunda Sinan, Çan-Biga yöresinde Salko rehberlik yapar. Artık yalnız değildir, daha güvenli daha serbest hareket ederler. Salko da eski dürüstlükten eser kalmaz, iş çığırından çıkmaya başlar. Bir gün Edremit’te bir gün Çan da görülürler. Edremit’ten Çan’a gelirken, bazen Bıçkı Deresindeki Tevfik Bey’in bıçkıda, bazen Sazak Köyü Camii odasında konaklarlar. Bir gün Sazak Köyü çobanlarından zorla koyun alıp kesip yerler. Salko ile Sinan’ın durumu iyice sarsılır. Herkes bunlardan nefret etmeye başlarlar. Köylülerde, yolcularda, çobanlarda korku başlar. Kız, kadın bahçe işlerinde yalnız çalışamaz olur. Yapılan her türlü hırsızlık, eşkiyalık bunlara mahal edilir. İnova Köyünden Kuş Osman’ın oğlu Mümin’i kaçırırlar. 200 Osmanlı altını ile 300 lira kağıt para fidye olarak alırlar. Semedeli köyünden bir gelinin boynundaki altınları zorla alıp giderlerken aynı köyden yaşlı bir kadın tarafından Efeler siz kadına, kıza, paraya düştünüz, dürüstlüğü bıraktınız sonunuz yakındır terk ediyor olun denir. Ama onlar eşkıyalığa devam ederler. Gerçekten sonları yaklaşmıştır. Çal köyünden 2 çoban çocuğu kaçırarak 1000 Osmanlı lirası ile 3000 Lira kağıt para fidye isterler. Parola şöyledir. Fidye’yi getiren kişi iki omzuna erecek şekilde bir fındık sopası konacak, sopa üzerine de kollarını atacak. Kiraz yolunda Kartal Tepeye çıkarken Yandım Ayşem Türküsünü söyleyecek. Efelerde fidyenin geldiğini anlayıp paraları alacaklar, çocukları bırakacaklar. Bu durumu öğrenen Çal Köyü halkı Yenice’ye Çan’a durumu bildirir. Jandarma gelir. Köylülerden gönüllü istenir. Gönüllülerle jandarma, eşkıyaları abluka altına alırlar. Çal Köyünden Hacı Bekir (Bekir GÖRÜR) yanına iki jandarma alarak fidyenin teslim olacağı yere yaklaşır pusu kurar. Jandarmalara benim silahımı kullanmayın der. Salko uyumuştur. Çocuklardan birinin eli bağlıdır. Sinan heyecanla fidyelerin gelmesini bekler, içinde de bir korku vardır. Bir yaprak oynasa kulakları diker, o tarafa bakar. Her zamankinden farklı bir telaşı vardır. Etrafı gözlemek için yola çıkar. Ama Hacı Bekir’in tek kurşununa hedef olur. Yere yığılırken 2 el silah attığı duyulur. Kurşunlar önündeki meşe ağacına isabet ettiğinden başkasına zarar vermez. Sinan’ın işi bitmiştir. Silah sesleri ile uyanan Salko, elleri bağlı çocuğu öldürür. Diğer çocuğu da korkutmak için silah atar ama vurmaz. Kendisi de Kunk deresi il Ayva Gediği Çatına koşmağa başlar. Jandarmaların açtığı ateşle kasığından XXIX vurulur. Salko yaralıdır. Arazi çok engebeli olduğundan askeri yardım ister. Bayramiç’ten bir tabur piyade gelir. Salko’nun bulunduğu yer tespit edilir. Teslim olması için defalarca çağrıda bulunulur. Salko’yu bulunduğu yerin özelliği gereği tüfekle vurmak mümkün değildir. Piyade teğmeni Fethi Bey takımı ile Salko’nun yanına inmek ister, ne yazık ki kendisi ile beraber ikide jandarma şehit olur. Bu durum karşısında katırla el bombası getirilir. Olduğu yere yedi adet el bombası atılır. Salko atılan el bombalarını tüfeği ile yuvarlayarak tesirsiz hale getirir. Sekizinci el bombası atıldığında Salko eliyle bombayı alır, askerlerin üzerine atmak ister. Ama bomba elinde patlar. Elini koparır. Bacağım kuşunla, elim bomba ile koptu diye bağırdığı duyurulur. Bu arada tek elle 2 askerimizi daha şehit eder. Askerlerden Boşnakça bilen biri Boşnak lisanı ile “ Senin yaralı olduğuna inanmıyorlar, yaralıysan yaranı göster!” diye bağırır. Salko ayağa kalkar kopuk elini kolunu kaldırırken jandarmanın grup atışı ile öldürülür. Takvimler Temmuz 1932 yılını gösterir. Salko’nun ölüsü sürüklenerek yola çıkarılır. Çevirmenin sırığa bağlandığı gibi sırığa bağlanarak Çan’a getirilir. Çan köprüsünün üst tarafına kuma gömülür. Birkaç gün sonra ölüsünün çalındığı anlaşılır. Çan ve çevresine 6 yıl boyunca korkulu günler yaşatan güncel konu olan Salko-Sinan eşkıyalardan halk kurtulmuştur. Bundan sonra Sinan’ın öldürüldüğü tepeye SİNAN TEPESİ, Salko’nun öldürüldüğü dereye de SALKO DERESİ adı verilir. EFSANE YUSUFÇUK KUŞU: Karga büyüklüğünde, kurşuni renkte, ilkbahar ve yaz gecelerinde korkulu, hüzünlü “Huu, Lu lu lu” ses çıkaran bir kuş. Adı YUSUFÇUK. Çok eski zamanlarda üvey ana elinde iki çocuk varmış. Yusuf ile ablası, kırlarda yaşarmış, günleri koyun otlatarak geçirirlermiş. Bir gün oynarlarken koyunlarını kaybetmişler. Üvey analarından çok korktuklarından koyunları bulmadan eve dönemezler. Akşam olmuş. Gecenin karanlığında koyun ararlarken birbirlerini de kaybetmişler. Hem koyunları, hem Yusuf’u arayan abla her tepeye çıkışında “Yusuf Koyunları buldun mu?” diye acıklı acıklı bağırırmış. Dağdan taştan ses gelir. Yusuf’tan ses gelmezmiş. Hem koşmuş hem ünü çıktığı kadar bağırmış “Yusuf koyunları buldun mu?” Sabahleyin ormanın bir düzlüğünde Yusuf’u ve koyunları bulmuş ama hepsi de birer katlı taş olmuş. Abla da kederinden taş olmuş. Yusuf’u koyunları unutamamış. Ünlemesi dinmemiş, o zamandan bu yana geceleri hem arar, hem ünler “Yusuf koyunları buldun mu? Huu Lu lu lu luuuu…… XXX İLÇEDEKİ KAZILAR İlçede planlı bir tarihi kazı yapılmamıştır. Başka amaçla yapılan kazılarda Romalılar, Yunanlılar, Bizanslılar, Osmanlılar devrinden kalma tuğla ve benzeri kalıntılara rastlanmaktadır. Ayrıca küçük çapta höyük ve mezarlar bulunmakta içlerinden çanak, çömlek cinsinden eşya çıkmaktadır. 1953 yılında kaybolan Çan Kaplıcasının suyunu bulmak için yapılan kazıda M.Ö. 3. Asırdan kalma mühür ve bakır paralar bulunmuştur. Çan Duman Köyünde halk arasında Gavur Tepesi olarak adlandırılan mevkideki kazılarda Roma, Bizans dönemine ait kalıntılar bulunmuş Çanakkale Müzesine teslim edilmiştir. Osmanlılar Çan yöresini 1364 yılında ellerine geçirdikten sonra, buraları Emin Sultan adındaki Valinin yönetimine girer. Çan da ilk yapılan Camiye Emir Sultan Camii adı verilir. Bu camii 1921 yılında Yunan işgalinde Yunanlılar tarafından yakılır. Çan Yunan işgalinden kurtulduktan sonra onarılır. Çan’a büyük hasar yapan 18 Mart 1953 depreminde bu camii de yıkılır. Yerine şimdiki Çarşı Camii yapılır. Osmanlılar dönemine ait bu Emir Sultan Camiinden hiçbir kalıntı yoktur. Çanakkale Vakıflar Müdürlüğü kayıtlarına göre Elhaç Mehmet Emin Efendi (Çan Derebeyi) vakfına ait Muharrek 1209 tarih 2005 sayılı bir kıta vakfiye ile müesses Çan İlçe Merkezinde, Helvacı Köyünde, Büyük Paşa Köyünde, Küçüklü Köyünde birer cami mevcut imiş. Bu camilerin yerine yeni camiler yapılmış olup kalıntıları yok edilmiştir. Taşlarından bazıları yeni cami duvarlarında kullanılmış. Helvacı Köyü camiinin minare kalıntıları durmaktadır. Yarısı yıkık minare halen ayaktadır. Çan Küçük Tepe Köyü (Ilıca Tepe Köyü) camii duvarlarında Osmanlı Dönemi işçiliği olan taşlara rastlanmaktadır. Köy halkı bu taşların nereden geldiğini, hangi yapıdan kaldığını bilmemektedirler. Mezarlıklarda Osmanlı mezar işçiliğine ait örnekler bulmak, görmek mümkündür. Bazı çeşmelerin duvarlarını hala o dönemin işçiliğini yansıtan taşlar süslemektedirler. XXXI MANİLER 1 - Çan – Süt Sanayi Mahallesi 6- Çan – Şerbetli Oğlan gider oduna Mençereden baktırım Metin derler adına Alentirik çaktırım Biz Metin’e kız bulduk Pezevengin oğluna Nurcan derler adına Çok arkamdan baktırım 2 – Çan – Şerbetli 7- Çan - Süt Sanayi Mahallesi Şu dağlar ulu dağlar Asmadan gel asmadan Etekleri buz bağlar Yaprağına basmadan Yarim askere gitti Gel seninle kaçalım Kalbim durmaz kan ağlar Devriyeler basmadan 3- Çan – Karadağ 8 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi Martinim omzumda Aldır yüzüğümün taşı Leleler boğazımda Akar gözümün yaşı Uyurmuşum uyandım Yar aklıma geldikçe Gül memeler ağzımda Yanar yüreğimin başı 9 – Çan – Maltepe 4- Çan – Küçük Paşa Bizim evin arkası Koca sini alaylı Dokuma fabrikası İçi dolu saraylı Alır mı sandın yarim Bu alayı sorarsan Seni benden başkası Gelinlerin alayı 5- Çan - Süt Sanayi Mahallesi 10 – Çan – Söğütalan Et yedim ellerim yağlı Sevda yükü aşlar beni Tabancam belimde bağlı Pınar etti yaşlar beni Kız seni alıp kaçacağım İyi günde dost olanlar Askerlik bana bağlı Kötü günde taşlar beni XXXII 11 - Çan – Maltepe 16 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi Bir dalda iki ceviz Derelerde çay kuşu Aramız derya deniz Al şu elli kuruşu Sen orada ben burada Nerden öğrendim yarim Ne bet kaldı ne beniz Subay gibi duruşu 12 – Çan – Şerbetli 17 - Çan – Şerbetli Garanfilin alına İn dereye dereye Tel bağladım dalına Al şu elli kuruşu Yar geliyor deseler Nerden öğrendim yarim Dolanırım boynuna Böyle kibar duruşu 13 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi 18 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi Süt Sanayi yolları Karanfilim dibekte Tozum tozum tozuyor Bir yar sevdim gurbette Yarimle aramızı Merak etme sevdiğim Şu gurbetlik bozuyor Kavuşuruz elbette 14 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi 19 - Çan – Söğütalan Süt Sanayi yolları Derede arpa biçerim Akşam üstü serinler Suyu pınardan içerim İkimizin sevdası Senin gibi ahmakları Günden güne derinler Köprü kurarda geçerim 15 - Çan – Küçük Paşa 20 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi Al geydim alsın diye Dolapta pekmez Mor geydim sarsın diye Yala yala bitmez İnadına söyledim Benim biricik yarim Vereme kalsın diye Buradan gelip geçmez XXXIII 21 - Çan – Küçük Paşa 26 - Çan – Maltepe El ettikçe ele gel Su gelir seller gibi Göz ittikçe suya gel Yar eser yeller gibi Hiç bi şeyler bilezsen Bakma bana sevdiğim Al destiyi suya gel Ne olur eller gibi 22 - Çan – Maltepe 27 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi Bir dalda iki elma Mektubum beyaz çiçek Birin al birin alma İstanbul’a gidecek Aramızda dağlar var Yol verin bu mektuba İster gel ister gelme Sevgilime gidecek 23 - Çan – Maltepe 28 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi Sıra sıra siniler Aynam düştü yerlere Hasta olan iniler Karıştı güzellere Aldı gitti yarimi Tabiatım kurusun Denizdeki gemiler Bakarım güzellere 24 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi 29 - Çan – Maltepe Dut ağacı incecik Boynumdaki kolyeler Verem oldum gencecik Gümüştendir gümüşten Anne bana çare bul Anan beni almıyor Ölüyorum gencecik Vazgeç yarim bu işten 25 - Çan – Küçük Paşa Altını ezdireyim Gerdana dizdireyim Cep aynası değilsin Cebimde gezdireyim XXXIV 30 - Çan – Maltepe 35 - Çan – Maltepe Al mendili işlerim Kızılcıklar oldu mu? Ucunu nakışlarım Selelere doldu mu? Yarime bakan kızın Gönderdiğim çoraplar Alnını karışlarım Ayağına oldu mu? 31 – Çan – Seramik Mahallesi 36 - Çan – Maltepe Kaynar kazan taşmaz mı Tabakası aynalı Yol buradan aşmaz mı Şu oğlana varmalı Sil gözünün yaşını Oğlan çok güzel ama Sağ olan gavuşmaz mı Anası olmamalı 32 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi 37 - Çan – Maltepe ……………….. Harman yeri düz olur Altın dişim kanadı Yaz bitince güz olur İkimizin sevdası Arkamdan gizle yarim İki kazanda kaynadı Eller duyar söz olur 33 - Çan – Küçük Paşa 38 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi A bir alay bir alay Köprüden geçer iken Askerim var bir alay Olta attım balığa Kızlardan asker olsa Ben seni gizli sevdim Bu askerlik ne kolay Sen yaydın ortalığa 34 - Çan – Maltepe 39 – Çan – Küçükpaşa Al elbisem asılsın A benim biriciğim Etekleri basılsın Çok geldi göreceğim Üç gündür görmüyorum Yarim senin aşkına Kara gözlüm nasılsın Vallahi öleceğim XXXV 40 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi 45 – Çan – Şerbetli Karanfil ekemedim Gızılcıklar oldu mu Suyunu dökemedim Selelere doldu mu Yarim askere giderken Çavış çorap yolladım Elini öpemedim Ayağına uydumu 41 – Çan – Şerbetli Olmaz olsun bu kurbet 46 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi Beni buldu akıbet Mavi boncuğum var Yardan haber getiren Sende gözüm var Bulsun tanrıdan saadet O gözleri bana ver Sende bin tane yarin var 42 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi Mendilim kirlendi 47 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi Tele astım yellendi Altın saçlı kızım var Hiç saklama oğlan Pirenste gözü var İkimizin adı söylendi O prensle evlenirse İki tane çocuğu var 43 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi Sarı çiçek kalburda 48 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi Neler durmaz sabırda Kızın adı Şükran Biz ikimiz ölürsek Kapı önünde duran Çift koysunlar tabuda Sen midin kara gözlüm Bu gece cama vuran 44 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi Yemek yaparım yavan 49 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi İçine kıydım soğan Gide gide yoruldum Yarim askere gidiyor Bir taş buldum oturdum Uyan askerim uyan Pezevengin oğluna Bir bakışta vuruldum XXXVI 50 – Çan – Seramik Mahallesi 55 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi Kara kara kazanlar Kavak senden uzun yok Kar yazı yazanlar Dallarında üzüm yok Cennet yüzü görmesin İlk sevdam sana düştü Bizi böyle yapanlar Başkasında gözüm yok 51 – Çan – Şerbetli Bizim köyün yolları 56 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi Düz değil bayır yarim Patlıcanı doğradım İkimizi ayıran Haşlamaya uğradım Türk değil gavur yarim Kara gözlü yarime İpek mendil yolladım 52 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi Tulumbanın başındayım On sekiz yaşındayım Alacaksan al beni Tam senin yaşındayım 53 – Çan – Karadağ Martinim atılmıyor Pahalı satılmıyor Şu uzun gicelerde Yalnız yatılmıyor 54 – Çan – Maltepe Bir dalda iki kiraz Biri al biri beyaz Eğer beni seversen Mektubunu sıkça yaz XXXVII NİNNİLER 4 1 – Çan – Küçükpaşa - Çan – Şerbetli Benim gızım bab’annesine gelmiş Harman gelir yaz olur Bab’annesi de çok sevinmiş Güller açar güz olur Benim gızımın gözlenden öpmüş Ben gızıma gül dimem Küçük guzular ninni Gülün ömrü az olur Benim evlem şenlendi Hu Hu Hu Güzel gızlam geldi Bicicik yavrular neni Harman yeri yaş yeri Usul yörü hoş yörü 5 – Çan – Maltepe Ben gızıma gül dimem Asmaya astım salıncak, Gülün ömrü az olur Eline de verdim oyuncak, Hu Hu Hu Benim oğlum uyuyacak, Uyayacak da büyüyecek ninni! 2 – Çan – Küçükpaşa 6 – Çan – Şerbetli Ninni ninni ninnice Hu hu hu hu hu derim Al soğanlı börülce Ben oğluma hu derim Yavrum yesin doyunca Sallandıkça sallansın Olsun bubasının boyunca Uyusun da mallansın 3 Hu hu hu – Çan – Küçükpaşa Benim gızım uyiycek 7 – Çan – Küçükpaşa Uyiycek de büyüycek Benim gızımın uykusu gelmiş Guzum benim okullara gitcek Küçücüg yavrumun ninnisi gelmiş Büyük büyük gızım olcak Körpecik yavrum neni Adı güzel guzum neni XXXVIII 8 – Çan – Küçükpaşa TEKERLEMELER Ninni guzum nenni Küçücik yavrum nenni 1 – Çan – Karadağ Adı güzel yavrum nenni Andavar danavar Biticikguzum neni Ne Ömer Ne gömer Yandal attı 9 – Çan – Küçükpaşa Yonga biçti Uyusun da büyüsün ninni Pancar bişti Mışıl mışıl uyusun ninni Götü şişti Akşama babası gelince Tıpış tıpış yürüsün ninni 10 – Çan – Şerbetli Tom tombandan Güm gümbengen Tos tombangan Gürs gümbengen Dom dombangan 11 – Çan – Şerbetli Sallanı sallanıva da Sallanı sallanıva Sallan sallan da Sallanı sallanıva XXXIX SAYIŞMACALAR Tombul kız Arabaya koş 1 – Çan – Uzunalan Langır longur loş - Ayşe Teyze, Ayşe Teyze! İğne battı - Bahçene gireyim mi? Canımı yaktı - Gir Tumbul koş - Elmanı alayım mı? Arabaya koş - Al - Kaç tane İki gemi geliyor - Beş Birisine bindim - Bir, iki, üç, dört, beş Ablama gittim Ablam pilav pişirmiş 2 – Çan – Karadağ İçine şıçan düşürmüş - İğne mine Sıçan iki yaşında - Dudu mine Gırmızı külah başında - Karalan kaçalan bit 4 – Çan – Karadağ 3 - Çan – Karadağ Ooo Nine be nine be İğne battı Yolla beni oynamağa Canımı yaktı Oynamaktan gelirken Tombul kuş Üç koyun gördüm Arabaya koş Birisine bindim Arabanın tekeri Ablama gittim İstanbul’un şekeri Ablam pilav pişirdi Hop hop İçine sıçan düşürdü Altın top Ben bunu yimem Bundan başka oyun yok İğne battı Bu dolaptan ne çıkar Canımı yaktı Kırmızı yanaklı kız çıkar XL Tak tık, Daldan elma düşürdüm Dümdeleke büs Elmamı yediler Ablam pilav bişirmiş Bana cüce dediler İçine bülbül düşürmüş Cücelikten çıktım Vallaha yemem Ablama gittim Billaha yemem Ablam pilav pişirmiş Şu dolapta kim va İçine sıçan düşürmüş Al yanaklı kız va Vallahi yemem Kızın adı nedir? Billahi yemem Hatice’dir Ablamın kocasına Ablam pilav pişirdi Enişte demem İçine sıçan düşürdü Sıçan on beş yaşında 5 – Çan – Uzunalan Sivri külah başında O piti piti En-cik pen-cik Karemela sepeti Çık ordan bire ço-cuk Terazi lastik jimlastik Ablam pilav pişirmiş Biz size geldik bitlendik İçine sıçan düşürmüş Hamama gittik temizlendik Bu sıçanı n’apmalı? Dik dik dik Kaynar kazana atmalı Dersimiz matematik Hapur hupur yemeli Öğretmen otomatik Ablama gittim O piti piti Ablam pilav pişirmiş Karemela sepeti İçine sıçan düşürmüş Terazi lastik jimlastik Bu sıçanı ne yapmalı? Biz size geldik bitlendik Minareden atmalı Minarenin ucunda bir kuş var Açıldı sandık Amıcamın ceplerinde Döküldü fındık Türlü türlü yemiş var Sen bu oyundan çık Üşüdüm üşüdüm XLI BİLMECELER 1 – Çan - Maltepe 7 – Çan – Şerbetli Sarı kız sarkar Bir yığın kartalam va Düşcem diye korkar Yirim yirim doymam AYNA 2 – Çan - Şerbetli KURAN OKUMAK 8 – Çan – Maltepe Kiremitlik üstünde Kara Mustafa Bir küçücük fıçıcık Tepesi delig Gara Mustafa İçi dolu turşucuk BACA, BACALIK 3 - Çan - Şerbetli LİMON 9 – Çan – Osmanefendi Mahallesi Sar tavuk suda yüze GÖDE Garşıdan baktım sallıt sullut Yanına vadım demir kilit MEZAR 4 – Çan – Maltepe Dağdan gelir taştan gelir Kaytan bıyıklı enişten gelir KAPLUMBAĞA 10 - Çan – Şerbetli - Osmanefendi Mahallesi Alçacık tepe Şıngıllı küpe NOHUT 5 – Çan – Kumarlar Dışı yeşil kadife 11 - Çan – Şerbetli İçi siyah düğmeli Yer altında bicili gurk KARPUZ 6 – Çan – Maltepe PATATES 12 - Çan – Şerbetli Bi oğlum va Alçacık boylu / Kadife donlu Üstünden otunu biçerim PATLICAN Altından suyunu içerim KOYUN XLII 13 - Çan – Maltepe - Şerbetli Yer altında dedem sakalı 19 - Çan – Maltepe Dışı katık / İçi kütük PIRASA ZEYTİN 14 - Çan – Şerbetli Giyemedim poturu / Kapı eşiğinde oturu SÜPÜRGE 20 - Çan – Şerbetli Alçacık tepeden / Kar yağar 15 - Çan – Maltepe UN ELEĞİ Sarı arı odalar / Birbirini govalar TİREN 21 - Çan – Şerbetli Benim üç oğlum va / Biri yatar galkmaz / Biri 16 - Çan – Şerbetli gider gelmez / Biri yer doymaz Bi oğlanım va / Elsiz ayaksız guyu gaza KÜL/ATEŞ/DUMAN YAĞMUR DAMLASI 22 – Çan – Kumarlar 17 - Çan – Şerbetli Şap şapıldak / Üstünde muşuldak / Yer altında yağlı kayış GARA YILAN Muşuldağın üstünde ışıldak / Işıldağın üstünde bir alan / Alanın üsdünde orman / Ormanda bi sürü domuz 18 - Çan – Maltepe AĞIZ / BURUN / GÖZ / ALIN / SAÇ / BİT Ufacık mermer taşı / İçinde beyler aşı YUMURTA XLIII ANAHTAR SÖZCÜK VE KISALTMALAR Envanter Fiş Numarasında Sırasıyla Yer Alan Kodlar Araştırma Alan Kodu (1) H18 Çalışma Alan Kodu (2) H18A Çalışma Alan Tür Kodu (3) H18A001 Yerleşim Birimi Kodu (4) H18A001.003 Belgelenen Objenin Kodu (5) H18A001.003.012 H18: Harita Genel Müdürlüğü 1/25.000 Ölçekli Izgara Harita Kodu A: B: C: D: E: F: G: H: Ahşap İşçiliği Cam İşçiliği Deri İşçiliği Kalem İşçiliği Maden İşçiliği Seramik İşçiliği Taş İşçiliği Tekstil İşçiliği Örneğin; H18A Çan Bölgesinde Bulunan Tekstil İşçiliğini Simgeler. H18A001 Çalışma Alan Tür Kodudur. H18A001.003 Yerleşim Biriminin Örnek Kodudur. H18A001.003.012 Belgelenen Objenin Kodudur. Anahtar Sözcükler: Çan, Pazarköy, Küreselleşme, Kültür, Halk Bilimi, Etnografik Eser. XLIV