İndir
Transkript
İndir
İNSANLIĞIN İNANILMAZ YOLCULUĞU VE YÜKSELİŞİ Yazan:Uçar Demirkan I-BİG BANG : YOLA ÇIKIŞ Günümüzden yaklaşık on beş milyar yıl önce;uzayın merkezinde (tam ortasında)Big Bang denilen bir olay oldu. Rus kozmolog(uzay bilim adamı)ve matematikçi Alexender Friedman tarafından ortaya atılan bu kurama göre;evrenin bir başlangıcı vardır.Evren,geçmişteki belirli bir zamanda sıcak ve yoğun bir başlangıç durumundan(enerjiden)itibaren genişlemeğe başlamıştır.Bu olaya ya da olguya,”ilk atom hipotezi(kurgusu)” de denilmiş olup daha sonra ve günümüzde “büyük patlama kuramı” ad olarak yerleşmiştir. Edwin Hubble’un uzak gökadalardaki (Uzay:uzayın kendi(kainat-kozmos da denilmektedir)samanyolları-galaksiler(gökadalar)-güneş sistemleri-gezegenler-uydular-meteorlar-atomlar-atom altı parçacıklardan oluşmaktadır)oransal kırmızıya kaymayı keşfinden(bulmasından)sonra;uzayın Big Bang’den beri durmadan genişlediği anlaşılmıştır.Başlangıçta,tüm gökadaları bir aradaydı.Büyük bir patlama ile bunlar,çevreye yayılarak,uzayı oluşturdular. Gerçekte,Big Bang’e “büyük patlama”demek yanlış olmaktadır.Enerji maddeye dönüşürken patlama olmaz.Tersine,madde enerjiye dönüşürken patlama olur.Gerçekten de;Hiroşima’ya atılan ilk atom bombasında madde,denetimli olarak enerjiye dönüşmüş ve korkunç bir ses,sıcaklık ve ışıma(Radyasyon)ortaya çıkmıştır. Nitekim;uzaydaki enerjinin maddeye dönüştüğü karadelikler böyledir.Uzayda bulunan ve gözlenen karadelikler;her tür maddenin ve ışığın kendilerinden kaçmasına izin vermeyen,onları yutan ,kütlesi büyük bir tür uzay varlıklarıdır.Okyanuslarda ve büyük ırmaklarda oluşan ve her şeyi yutan büyük girdaplara benzerler.Işık yaymadıklarından “karadelik”denilmektedir.Karadelik,üç boyutlu değildir.Sıfır hacimlidir.Karadelikte zaman akmaz.Yani,dördüncü boyut da yoktur.Yani,karadelik bizim anladığımız ve gözlediğimiz anlamda bir varlık değildir. Bu tanımlamalara bakılacak olursa;Big Bang’den önce böyle bir varlığın,bir karadeliğin olduğu düşünülebilir.Bu karadelik,büyük bir patlama (madde olunca patlama olur)olmuş ve karadelik genişlemeğe başlamış ve uzay ve uzaydaki varlıklar ve zaman oluşmuştur. Çünkü;Lavoisier’nin ünlü “kütlenin korunması kanunu”na göre;doğada hiç bir şey yoktan var olmaz,var olan bir şey de yok olmaz.Dinlerde bu kural “vel basü badel mevt-ölümden sonra diriliş” olarak belirtilmiştir.Mahşerde-evrenin sonunda-her şey yeniden dirilecektir.Buna göre,Big Bang’in bir karadelikte yaşanmış olduğunu düşünebiliriz.Nitekim;”ilkel karadelikler”denilen bir grup karadelikler vardır ki,bunların Big Bang’ten kaldığına inanılmaktadır.O zaman,bu ilkel karadeliklerde de yeni Big Bang’lerin yaşanabileceğini de benimsememiz gerekmektedir. 1 Sonuç olarak;evreni bir su kitlesine benzetirsek,suya bir taş atılmış ve bu yüzden oluşan halkalar uzayın(bir anlamda taş atılan suyun)kıyılarına,sınırlarına doğru dalgalar durumunda yayılmağa başlamıştır.Bu halkalarda oluşan samanyolları-gökadalar-güneş sistemleri-gezegenler-uydularmeteorlar-atomlar-atom altı parçacıklar,dalgalar üzerinde durmaksızın devinmekte ve genişlemektedir. Nasıl ki;taş atılan suyun dalgaları suyun sınırlarına,su kitlesinin kıyısına ulaştığında;dalgalar kıyıya çarpıp geri gelince suda ters bir dalgalanma,bir devinim oluyorsa;uzay da sınırlarına vardığında,dalgaların tersine dönüşü sonucu bir devinim olmakta ve bunlardan karadelikler oluşmaktadır.Böylece;karadelikler evrimleştikten sonra yine karadeliğe dönüşmektedirler.İslam felsefesindeki “enel hak:ben tanrıyım” olayı gerçekleşmektedir.Her şey ve varlık,başlangıca,tanrıya geri dönmektedir. Pekiyi,suya taşı kim atmıştır?Bu sorunun yanıtını ateistler(tanrı tanımazlar) ve agonistler(Tanrının varlığından şüphe edenler)aramamakta,bunun bilimsel anlamda anlamsız olduğunu düşünmekteler;dinsel inancı olanlar ise,suya taşı tanrının attığını belirtmektedirler. Tanrı bilim adamları arasında da tartışılmış ve şu görüşler ortaya çıkmıştır: 1-Tanrı yoktan(Lavoisier yasasına aykırı olarak)varlıkları yaratmış ve orada işi bitmiştir.Bundan sonra,doğa yasaları çalışmıştır.Karadeliğin özellikleri anımsanırsa “yok” olduğu anlaşılmaktadır.O zaman,her şey karadelikten,yoktan varedilmiştir, yaratılmıştır. 2-Tanrı,doğa yasalarının ve varlıkların devamını ve sürekliliğini de sağlamıştır.Darwin’in ortaya attığı evrim yasasını da tanrı koymuştur.Nitekim;Russell’e göre;tanrı DNA(Deoksiribo nükleik asit)ya kuantumlar düzeyinde müdahale ederek(karışmada bulunarak)değişimler(Mutasyonlar)oluşturmuş ve yeni türler yaratmıştır.DNA,canlı diye tanımlanan varlıkların tüm özelliklerini belirten mesajları,bilgileri taşıyan bir madde olmaktadır.Her canlı varlığın(gerçekte canlı cansız tüm varlıkların)ayrı bir DNA sı vardır.(Ya da buna karşılık gelen bir yapı taşı vardır) 3-Tanrı,olanaklı bir çok seçenekten birini gerçekleştirir.Buna “şans” denilir. 4-Tanrı;doğa yasalarını belirli zamanlarda ve belirli yerlerde askıya alır,durdurur.Bunlardan ortaya çıkan olgulara “mucize”denilir. Tanrı;mucizeleri,on beş milyar yıl önce,Big Bang sırasında “baştan belirleme”(Kadercilik)ile ortaya(sisteme)koymuştur.Sonradan,doğa yasalarına karışmamıştır.Görecelik(İzafiyet)teorisine göre on beş milyar yıl,uzayın boyutları ve zamanın sınırsızlığı düşünüldüğünde on beş saniye gibi olabilir.O zaman,sonradangörülenmucizelerinde“baştanbelirleme”ileyapıldığıalgılanabilir.Nitekim,kişioğlullarını n birçok buluşu mucize niteliğindedir.Tanrı,bunları baştan sisteme koymuştur.Bizlerin bilgi düzeyimiz geliştikçe,bu mucizeler de gerçek olmakta,ortaya çıkmaktadır.Bilgi düzeyimiz geliştikçe,tanrıya daha çok yaklaşmaktayız. Laibnitz’e göre ise tanrı “baştan belirleme”(Big Bang ile saptama)ile varlıklar arasında uyumu sağlamıştır.Gerçekten de;atom altı parçacıklar(partiküller)-atomlar-moleküller(atom gruplaşmaları)hücreler-alçak organizmalar-yüksek organizmalar(sonunda süper organizmalar olacak herhalde)biçiminde,varlıklar arasında bir tür toplumsal sınıflara benzeyen bir “kast sistemi” ,bir uyumlu düzen gözlenmektedir. Yalnız,bu kast sistemi;Hinduizm’deki kast sisteminden ayrıktır.O sistemde,kastlar arasında geçiş yoktur.Burada ise kastlar arasında yukarı ve aşağı doğru geçişler olmaktadır.Örneğin;bir kişioğlu bir balığı yediğinde;balığın organizması,alçak organizmadan yüksek organizmaya(kişioğlunun organizması)yükselmektedir.O alçak organizmayı oluşturan atomlar,moleküller,hücreler;artık kişioğlunun atomları,molekülleri,hücreleri olmaktadırlar.Buna karşılık;bir organizma değişime uğradığında(öldüğünde)daha alçak organizmalara ya da moleküllere,atomlara,atom altı parçacıklara dönüşmektedir.Doğum ve ölüm;bir tür “dönüşüm”olmaktadır. İslam felsefesinde de bir kast sistemi vardır. Bunagörevarlıklar;cemadat(kayalar,sular,hava),nebatat(bitkiler),hayvanat(Hayvanlar)ve insanat(Kişioğlulları) olarak sınıflandırılır.Hak kazananlar,bir üst kast sınıfına geçebilir.Sınıfının gereklerine göre yaşamayanlar ise,alt sınıflara dönüştürülür. Sonuç olarak;insanlığın ve kişioğlullarının büyük yolculuğu (Odisse destanı)başlamıştır.Önünde daha aşılacak büyük ve çok engeller vardır.Üstelik,yolculuğun sonunda kendilerini neyin beklediğini de bilmemektedirler.Şairin dediği gibi;iki kapılı bir hana bir kapısından girmişler,öbür kapısına doğru durmadan yürümektedirler.Ancak,sonunda dönüşün yine karadeliklere olacağına dair belirtiler vardır. II-KUARKLAR EVRENİ Kuarklar,temel parçacıklar olup maddenin temel bileşenlerinden biridir. Kuarklar bir araya gelerek “hadronlar”olarak bilinen bileşik atom altı parçacıklarını oluşturur.Hadronlar lepton denilen başka parçacıklarla birlikte,maddenin temel oluşturucusudurlar.Bunların en kararlı olanları,atom çekirdeğinin bileşenleri olan proton ve nötronlardır.Atom yapısı, bir çekirdek ve onun çevresinde dönen bir elektrondan oluşur.Çekirdekte ise proton ve nötronlar vardır. Kuarkların,altı tipi vardır:Yukarı,aşağı,tılsım,acayip,üst,alt kuarklar. Kuarklar;elektrik yükü,renk yükü,spin ve kütle gibi çeşitli içerik özelliklerine sahiptir.Kuarklar;dört temelkuvvetin(elektromanyetizma,gravitasyon,güçlü etkileşim,zayıf etkileşim)tümüyle etkileşir.Kuark modeli,1964 yılında Murray Gell-Mann ve George Zweig tarafından ortaya atılmıştır. Elektrik yükü,temel yükün tamsayı katı olmayan tek tanecik ailesidir.Spin,bir cismin kendi ekseni etrafında döünüşüdür.Rally’ciler de spin atarlar.Kütle ise,bir varlığın uzayda yer tutması ve ağırlığının olmasıdır.Bunlar,kuarkların temel özellikleridir. Elektromanyetizma;cisimlerin manyetizmadan(Mıknatıstan) etkilenmesidir.Elektrik parçacığın,manyetik(mıknatıs)alandan geçerken üzerine etki eden kuvvettir. yüklü bir Gravitasyon(Çekim gücü-Evrensel ağınım);iki parçacığın biribirlerini kütleleri çarpımı ile doğru orantılı,aralarındaki uzaklığın üst ikilisi ile ters orantılı bir kuvvetle çekmeleridir. 3 Zayıf etkileşim:Bir dönüşür. tür kuarkların başka türden kuarka dönüşümüdür.Örneğin,nötron protona Güçlü etkileşim:Kuarkların;mavi,yeşil,kırmızı olarak üç türü bulunur.Üç rengin değişik bir araya gelmeleri ile yüklenmiş kuarklar arasındaki çekme ve itme sistemi,güçlü etlileşim olarak bilinir. Başlıca özelliklerini belirttiğimiz kuarklar,maddenin yapı taşlarını oluşturmaktadır.Eski Yunanda maddenin yapı taşının atom olduğu(atomos:bölünemez)düşünülmüştür. Ancak,yirminci yüzyılın başında bilim adamları,atomun çevresinde dönen elektronu ve onu orada (tıpkı güneşin yerküreyi tutması gibi)tutan atomun çekirdeği olan protonu buldular.Elektron,katot ışınları denilen bir tür ışımanın incelenmesi sırasında bulunmuştur.Negatif elektrik yüklüdür.Proton;bir atomdan bir ya da daha çok elektron koparıldığında geri kalan parçacık artı yük(elektrikyükü)kazanır.Bunlaraprotondenilmektedir.Atomlar nötral(elektrik yüksüz)olduğundan,bir atomun içindeki elektron sayısı,proton sayısına eşittir. Bir de nötron denilen parçacık vardır.Ernest Rutherford,atomun toplam kütlesinde bazı sapmalar gözlemiş ve bunu açıklayabilmek için yüksüz bir taneciğin var olduğunu savunmuş ve bu taneciğin varlığı kanıtlanmıştır.Böylece,atomun yapısının elektron,proton ve nötrondan oluştuğu anlaşılmıştır. Günümüzde ise,daha bir çok atom altı parçacığı bulunmuştur. Atom altı parçacıkların bulunması;maddeleri açıklamadaki atomculuk görüşünün bırakılmasına neden olmuştur.Çünkü,varlıkların temel taşının atom değil,atom altı parçacıklar(kuarklar vebozonlar ve leptonlar)olduğu anlaşılmıştır. Evrendeki milyarlarca galaksi arasında dağılmış,trilyonlarca yıldızı yöneten,milyarlarca ışık yılı uzaklığa kadar uzanan yasalar;0,001 santimlik bir hücre içerisindeki kimyasal reaksiyonları,devinimleri de yönetmektedir.Makro kozmosda(büyük uzay),bizim kozmosumuzda ve mikro kozmosda (küçük uzay) aynı yasalar ,doğa yasaları geçerlidir. Her şeyin yapı taşları aynıdır.Gezegenimiz,güneşimiz,yıldızlar,solunan hava,yazı yazan elimiz,düşünen beynimiz,bedenimizdeki organlarımız;hep aynı yapı taşlarından oluşmuştur.Bunlar;kuarklar ve leptonlardır.Bunların da altına inildiğinde;bütün parçacıkların,onlara temel oluşturan bir enerjinin değişik ortaya çıkışları olduğunu bulmamız olanaklıdır.Bu enerji ise;eterik(fiziksel olmayan tinsel enerji) bir yaklaşımla;akıl ,bilgi ya da düşünce olabilir. Nitekim;bazı islam tarikatlarında insanın bedenine “vücut iklimi” ya da “vücut alemi” denilmektedir.Yani kişioğlunun bedeninin bir tür uzay olduğu söylenmektedir.Organlarımız;bu alemdeki-uzaydaki-galaksiler,gezegenler gibi olmaktadır.Bedenimizin her yanı atomlar,atom altı parçacıklarla doludur.Bu yapımız dolayısıyla radyasyon-ışık-saçmaktayız ve çevremizde bir auroramız var.Kimileri buna ruh-tin-diyorlar.Bedenimizi devindiren bu oluyor.Yani,enerji biçimindeki kuarklar. Eterik;hem fiziksel bedenimizle hem daha farklı bedenlerimizle etkileştiğimiz bir enerji alanı olmaktadır.Fiziksel bedenin çevresinde bulunan bir sis ya da ışıltı(aura) olarak düşünülebilir. Nitekim;Hinduizme göre ruh(Aura) bilgidir.Diğer yandan,kitaplı dinlerde kişioğlunun çamurdan yaratıldığı ve içine ruh(tanrısal nefes)üflendiği de anlatılır. Upanişad adlı Hindu din kitabındaki öykü öyledir.Bundan yaklaşık 3000 yıl kadar önce,bir kral ile bir yogi(din bilgini) arasında şu konuşma geçmiştir. Kral:insanın ışığı hangisidir. Bilge:Güneşin ışığı,insanın ışığıdır.Güneşin ışığındadır ki insan,bütün işlerini yapar. Kral:Pekiyi,güneş batınca insana yol gösteren ışık hangisidir. Bilge:Ayın ışığıdır.İnsan,güneş battıktan sonra bütün işlerini ay ışığında görür. Kral:Ya ay battıktan sonra insana yolunu gösteren hangi ışıktır. Bilge:Ay battıktan sonra insana yol gösteren,ateşin ışığıdır. Kral:Ateş sönünce hangi ışık insana yol gösterir. Bilge:Söz.Karanıkta bile söz insana yol gösterir. Kral:Ey bilge,güneş battıktan,ay battıktan,ateş söndükten ve söz sustuktan sonra insana yol gösterecek ışık hangisidir. Bilge:Güneş battıktan,ay battıktan,ateş söndükten,söz sustuktan sonra,insanın ışığı ruhtur.Çünkü ruh(tin)bilgidir. Görüldüğü gibi;sonunda her çözüm,Big Bang’de suya taşı atan ele(Tanrıya-kişioğlunun bedenine tiniruhu-üfleyene) gelip dayanmaktadır. Kuarkların yanında,leptonlar da maddenin yapı taşlarını oluşturmaktadır.Bunlar;elektron nötrünosu,elektron,nuan nötrünosu,nuan,tau nötrünosu,tau olmaktadır. Bu parçacıkları bir arada tutan kuvvet taşıyıcıları vardır.Bunlara bozon denilmektedir. Işık dediğimiz şey,gerçekte fotondur.Foton ise,bir bozondur.Yani,elektromanyetik taşıyıcısıdır. kuvvetin Big Bang ortaya çıktığında,samanyolları,galaksiler,güneş sistemleri,gezegenler,uydular ve daha sonra kişioğullları,hayvanlar bitkiler;bir anda ortaya çıkmamışlardır.Başlangıçta,uzayın her yanı bu atom altı parçacıklarla kaynıyordu ve ortada daha atomlar bile yoktu. Kuarklar ve leptonlar ve bozonlar;bir bulutumsu,bir plazma durumunda yayılırlarken;elektronların devinimleri ile atomları oluşturmaya başlamışlardır. tüm uzaya Günümüzde de,uzay bir kuarklar bulamacı ile doludur ve hiç durmaksızın yeni atomlar,moleküller ve varlıklar oluşmaktadır. 5 III- A T O M L A R G E L İ Y O R Atom,Yunanca “bölünemez”anlamına gelmektedir.Bir kimyasal elementin bütün özelliklerini taşıyan bölünemez,en küçük parçasıdır.Atomik kuvvet mikroskopları ile incelenebilmetedirler. Bir atomda,çekirdeği saran negatif yüklü bir elektron bulutu vardır.Çekirdek ise,pozitif yüklü protonlardan ve yüksüz elektronlardan oluşur.Atomdaki proton sayısı elektron sayısına eşit olduğundan,atomun kendi, elektriksel açıdan yüksüzdür. Eğer;elektron ve proton sayısı eşit değilse,bu parçacıklara iyon denilmektedir. Atomlar;sahip oldukları proton ve nötron sayısına göre tanımlar.Nötron sayısı,elementin izotopunu tanımlar. sınıflandırılırlar.Proton sayısı,elementi İzotop aynı yer anlamına gelmektedir.Bazı kez,aynı atomda farklı sayıda nötron bulunmakta olduğu gözlenmiştir.O zaman,atomların kütlesi değişik olmaktadır.Bu durumdaki atomlara izotop denilmektedir. Elektronlar;belirli enerji düzeylerinde bulunur ve foton salınımı ya da emilimi yaparak farklı düzeyler arasında geçiş yaparlar.Elektron,elementin atomunun manyetik özellikleri üzerinde de etkilidir.Proton atomun DNA sı ise,elektron RNA sı olmaktadır.Çekirdekten gelen emirlere göre devinmekte,birleşmekte,ayrılmaktadır. İlk kez,Yunanlı Demokritos atomdan söz etmiş ve atomculuk teorisini kurmuştur.İslam da,tanrının etkisine açık atomculuğu(Ptolemeus:Batlamyus)dan öğrenip benimsemiştir. Günümüz kimyasındaki atomculuğu ise John Dalton kurmuş ve geliştirmiştir.John Thompson ise,atom altı parçacıkları bulmuştur.Ernest Rutherfod,1900 lü yılların başında,ilk atom modelini oluşturmuştur. Eski Yunanda Aristoteles,her şeyin dört ana maddeden oluştuğunu savunmuştur.Bu dört ana madde;ateş,su,toprak ve havadır.İslam da,dört anasır denilen bu görüşü benimsemiştir.19 uncu yüzyılda Dalton;dört anasır görüşüne karşı,çağdaş atom kavramını ortaya atmıştır.Her şey atomlardan oluşmaktadır.Böylece,eski Yunandaki atomculuk görüşü yeniden ortaya çıkmıştır. Atomun yapısını açıklayan ve bugün için benimsenen son kuram;kuantum atom kuramıdır.Niels Bohr’un atom modeline göre elektronlar,çember biçimindeki yörüngelerde çekirdeğin çevresinde dolanırlar.Kuantum modeline göre ise;elektronlar, yörüngelerde değil belli bölgelerde,yani orbitallerde bulunurlar. Evet,serüven sürmektedir.Kuarklar ve lepronlar Big Bang’ten sonra tüm uzaya-kozmosa-kainata yayılmaktadırlar.Bu yayılma,günümüzde de sürmektedir.Öyleki;dev teleskoplarla “kuark adacıkları”bile gözlenebilmektedir. Kuarklar,Big Bang’ten sonra;kuarklar,gluonlar ve anti kuarklar olarak,normal durumlarında sahip oldukları bağlardankurtulmuşlar,serbestkalmışlardır.Biribirleriyleözgürcebağlanabilmektedirler.Bu,bir tür irade(düşünce) belirtisidir. Bu işlemler sonucunda ortaya bir plazma çıkmakta olup bu plazma;proton ve nötronları oluşturacak biçimde birleşir ki bu “hadrinasyon aşaması”dır.Daha sonra,çekirdek ve atomlar oluşur ki bu aşama “nükleo sentez-nükleer birleşme ve kaynaşma”aşamasıdır.Son olarak da yaşamın ortaya çıkmasına olanak sağlayacak olan “atomlar”(ve daha sonra da moleküller)oluşur. Tıpkı bir canlının bebek doğurması ya da yumurtlaması gibi;uzay da kuarklardan atomları(bebeği)oluşturmuştur.Bundan sonra,bebeğin döllenmiş yumurtası demek olan plazmalardan çeşitli proton ve elektron kombinasyonları-bir araya gelmeleri -ile çeşitli elementlere ait çeşitli atomlar oluşmaya başlamıştır. Element,içerisinde tek cins atom bulunduran maddelere denilir.Aynı cins atomlardan oluşan,fiziksel ya da kimyasal yollarla kendinden daha basit ve ayrık maddelere ayrılamayan saf maddelere,element denir. Bazı elementleri oluşturan aynı cins atomlar,doğada tek başlarına bulunur.Bunlara,atomik yapılı elementler denilir.Demir,bakır,alüminyum,çinko,kurşun,altın gibi elementler böyledir. Bazı elementleri oluşturan aynı cins atomlar ikili(ya da daha fazla sayıda atomdan oluşan karmaşık yapılı)gruplar halinde bulunurlar.Bunlara;moleküler yapılı elementler denilir.Hidrojen,oksijen bu tür elemenlerdendir. Günümüzde,118 elementin 92si doğada bulunmuşken kalanlar laboratuvarlarda yapay olarak üretilmiştir.Yapay element üretmek demek,yapay atom üretmek demektir.Tıpkı;tüp bebekle çocuk yapılması gibi,laboratuvar tüplerinde atomlar da üretilmektedir. Elementlerin özellikleri şunlardır: -Saf ve homojen(her yerde eynı)yapılıdır. -En küçük yapı taşları atomlardır. -Kimyasal ya da fiziksel yollarla parçalara ayrılamazlar. -Belirli erime ve kaynama noktaları vardır. -Sabit öz kütleleri vardır. -Doğada üç durumda bulunurlar:Katı-sıvı-gaz. Özellikleri bunlar olan elementler,üç sınıftır:Metaller-ametaller-soy gazlar Soy gazlar;nötr atomlarda kalmayı tercih ederler.Elektron almaz,vermez ortaklaşmazlar.Helyum,neon,argon,ksenon,radon,kripton bu gruba girerler.Tembel atomlardır. ve Sonraki aşamalarda da görüleceği üzere;gerek kuarklar alanında,gerekse atomlar alanında devingen bir yaşam vardır.Yani,bunlar da kişioğulları,hayvanlar,ağaçlar gibi canlıdır.Zaten,temelde,bu yüksek yapılı organizmaları-varlıkları-canlı kılan da organizmalarındaki ve organlarındaki atomlardan oluşan hücreler değil midir? 7 O zaman;canlı-cansız ayırımı anlamlı olmamaktadır.Belki temel organizmalar-alçak organizmalaryüksek organizmalar(kişioğulları) gibi bir tesnif yapılmalıdır.Nitekim;kuantum kuramındaki belirsizliklerle ilgili olarak Murphy;tanrının kuantum belirsizliklerini belirlerken;elektronun,protonun,bütün olarak atomun kendilerine ait özelliklerini ihlal etmediğini belirtir..Aynen,kişioğlunun özgür iradesi ile eylemlerini gerçekleştirmelerine izin verdiği gibi;varlıkların(atomların)doğal haklarına da karışmadığını ileri sürer. Bu yaklaşıma göre;atomların da “doğal hakları”,yani özgür iradeleri vardır.Belki bizimki kadar güçlü,çeşitli,değişken değildir ama,vardır. Diğer yandan;evrensel ham maddenin tamamı atomlardan ve atom altı parçacıklardan oluşmuştur ve oluşmaktadır.Bunlara yapılacak müdahaleler,evrenin(uzayın) tümüne yapılmış olmaktadır.Bunun yanında;maddenin küçük parçacıkları,çevredeki küçük parçacıklarla,birkaç saat içerisinde katrilyonlarca kez ilişkiye girerler.Bu,uzayda da,benim bedenimde(organizmamda ve organlarımda) de olmaktadır.Dolayısıyle;parçacık devinimlerini gözlemlemenin ne denli zor olduğu açıktır. Şimdi;bizleri bağlayan bağlardan biraz daha kurtulup,bir sonraki aşamaya geçelim.Moleküllere. Bilim adamlarının dediğine göre;Big Bang’ten birkaç saniye sonra,kuarklar ve atomlar olayı gerçekleşmiş ve bugün de sürmektedir.Sonraki sürelerde,moleküller ortaya çıkmıştır.Belli bir iradesi olan atomlar,molekülleri oluşturmuştur. Hiç şüphesiz,bu gelişmeler bugünden yarına olmamıştır.Yerküremizin beş milyar yıl önce oluştuğu varsayılmakta olup buradan bu gelişmelerin süresi hakkında bir fikir sahibi olmak olanaklıdır. IV-M O L E K Ü L V E H Ü C R E Uzayı anamızın rahmine benzetecek olursak;yumurtalar olan kuarklar ve leptonlar,hadronlar aracılığıyla döllenmiş ve döllenmiş yumurta demek olan atomlar ortaya çıkmış,fetüs(bebeğin ilk biçimi) oluşturmak üzere,devinmeğe başlamışlardır. Aynı elementin birden fazla atomunun birleşmesiyle ortaya çıkan atom grubuna molekül denilmektedir.Molekülde atom sayısı enaz ikidir.Soy gazlarda ise,bir atomlu moleküller de vardır. Gazlarda ve sıvılarda moleküller serbesttir.Brown hareketleri denilen devinebilirler.Gerçekte,katı maddelerde de moleküller devinmelidir.Atomlar göre,bunlardan oluşan molekül de devinir.Bunlara,titreşim devinimi denilir. Kuramsal olarak; moleküllerin takasıdır.Moleküller,bu yolla oluşur. oluşması atomlar arasında elektron hareketlerle devindiğine paylaşımı ve Molekül;ayrı elemanların bir ya da birden fazla atomunun birleşmesiyle de oluşabilir.Bunlara “bileşik molekül”denilir.Bu tür moleküller;yapılarındaki atomların özelliklerinden farklı özellikler gösterirler.Örneğin;H2O olan su(İki hidrojen ve bir oksijen atomundan oluşur)gaz olan hidrojen ve oksijene karşılık,sıvı bir maddedir.İki gaz varlıktan bir sıvı varlık oluşturmayı(bir tür mucizeyi) başaran atomlar gibi; atomların birleşmesinden oluşan moleküllerin de sonraki aşamada(bir tür mucize gibi) “hücre”yi oluşturması doğal olmaktadır. Anlaşıldığı üzere;atomlar kendi aralarında birleşip “yeni varlıklar”oluşturmaktadır. Molekülleri oluşturan atomlar;biribirlerine elektriksel güçle bağlıdırlar.Buna,atomların yörüngelerindeki elektronların devinimleriyle oluşan “kimyasal bağ”denilir. dış İleride göreceğimiz gibi;atomlar arasındaki bu bağ;”canlı”dediğimiz varlıklardaki RNA(Ribonükleik asit)ya karşılık gelmektedir.RNA bir hücrenin DNA sından gelen emirleri hücre içindeki enzimlere ve hücreye ulaştırır. Gerçekte;molekül ile hücre arasında fark yoktur.Hücreler,atomlardan ve moleküllerden ortaya çıkmış,daha gelişmiş moleküllerdir,varlıklardır. Aynı türden birden fazla atomdan oluşan molekül,element molekülüdür.Ayrı türden atomlardan oluşan moleküller,bileşik moleküllerdir.Bunlar;moleküler yapıda olan ve olmayan diye ikiye ayrılırlar. Kimyasal bağlara göre moleküller;iyonik bağ,kovalent bağlı(apolar –kutupsuz-kovalent bağlı ve polarkutuplu-kovalent bağlı),metalik bağlı bileşikler olarak ayrılır.Ayrıca,hidrojen bağı ve Van De Waals bağları diye bilinen bileşenler de vardır. Moleküllerle ilgili “Moleküler orbital kuramı” bulunmaktadır.Bu kurama göre;atom çevresindeki elektronun bulunma olasılığının en yüksek olduğu hacimsel bölgelere,orbital denilmektedir. Atomik orbitallerin biribirleri ile etkileşimlerini ve molekül orbitalleri oluşumunu açıklayan bir kuramdır.Kuantum fiziğinden yararlanarak,orbitallerin hangi durumlarda bağ oluşturup oluşturmayacağını açıklamağa çalışır. Son yıllarda,moleküler biyoloji de gelişmektedir.Genetik,biyokimya,hücre biyolojisi ve biyofizik gibi dalların gelişmesi ile ortaya çıkmıştır.Bu alanda biyologlar,daha çok genetik konusunda ve seçilimli doğal evrim kuramı konusunda çalışmalar yapmaktadırlar. Serüvenin bundan sonraki adımı,tam bir “mucize” olarak görünmektedir.Tıpkı,iki hidrojen ve bir oksijen atomunun biraraya gelip suyu oluştuması gibi.Bu olay da ayrı bir mucizedir. Atomlar oluştuktan sonra,hidrojen atomları ile oksijen atomları birleşmiş ve iki gaz atomunun birleşmesinden “su”dediğimiz sıvı , molekül ortaya çıkmıştır.Suyun özellikleri çözücüdür,adhezyon ve kohezyon(çekim güçleri)a sahiptir,yüksek yüzey geçirimlidir,kılcal devinimlidir ve donar(Katı duruma geçer). Evet,Big Bang’ten sonra;bir yandan çeşitli element atomları bir araya gelip element denilen varlıkları oluştururken;bir yandan da çeşitli element atomları bir araya gelerek molekülleri oluşturmaktadır. Öyle anlaşlıyor ki;belki de gerçekten de öyledir,ilk oluşan molekül su molekülüdür.Böylece ortaya çıkan su,kızgın yeni oluşmuş elemenlere dokunmakta,buharlaşmakta,sonra yine suya dönüşüp dönüşümünü sürdürmektedir.İleride göreceğimiz üzere su;ilk hücrenin oluşumunda da önemli rol oynamaktadır. 9 Bilimsel verilere göre;bizim yer küremiz,başlangıçta su ile kaplıydı.Su ve metallerin etkileşimleri sonucu;karalar ve sular(okyanuslar-denizler-göller-ırmaklar-yeraltı suları)oluştu.Yine suyun diğer elementlerle etkileşimleri sonunda,ilk yaşam suda başladı. Dinsel açıklamalara göre de yaşam suda başlamıştır.Bilimsel açıklamalar da yaşamın suda başladığını ileri sürer.Gerçekten de ;ilk insanın “balçıktan”yaratıldığı dinlerce benimsenmekte olup balçık,çoğu su olan su ve toprak(mineraller)karışımıdır.Diğer yandan;ilk kişioğlu uygarlıklarının da su kenarlarında (deniz ve ırmak kıyılarında)kurulduğu da gözlenmektedir. Suyun oluşması tam bir mucizedir.Nasıl oluyor da,iki hidrojen atomu ile bir oksijen atomu bir araya gelip suyu oluşturuyor.Neden,bir yada ikiden çok hidrojen atomu değil?Ya da neden tek oksijen atomu da birden çok oksijen atomu değil?Bu konuda;atomların “iradeleri”nin olduğunu ve özgür iradeleri ile karar verdiklerini ,seçim yaptıklarını benimsemek,en akla yakın çözüm olmaktadır. Diğer yandan,bilim adamlarına göre Big Bang sırasında oksijen oluşmamıştır.Oksijen atomu,sanki yerküremizdeki varlıklar sistemine sonradan,başka bir yerden sokulmuştur.İleride göreceğimiz gibi;DNA(deoksiribo nükleik asit) ve RNA(ribo nükleik asit)laboratuvar koşullarında üretilememektedir.Bugüne dek,bu konudaki çalışmalar başarılı olmamıştır.Dolayısıyla;yaşamın temel taşı olan bu asitlerin (maddeler doğada element,baz,tuz ve asit halinde bulunmaktadır)de Big Bang’de doğrudan ortaya çıktıkları ya da yerküremizdeki varlıklar sistemine sonradan sokuldukları düşünülmektedir. Sonuç olarak;su molekülü yerküremizdeki(belki de uzaydaki)evrimin oluşmasının önemli bir yapı taşıdır.Bizler gibi,gelişmiş organizmalar için yaşamsal önemli moleküllerdir.Hem organizmamızda çalışmaktadır hem de ayrışıp oksijene dönüşerek soluk almamızı ve devinmemizi sağlamaktadır. Evet,uzay serüvenimizde bir ufak adım daha atılmış ve bundan sonraki aşama olan hücreye(hücrenin ortaya çıkması aşaması)geçilmiştir.Gerçekte;Darwin’in seçilimli evrim yasası,en temel doğa yasalarından biri olup hem makro kozmosta(Gökadalar-gezegenleri) hem bizim yer küremizde hem de mikro kozmosta(atomlar alemi)geçerli olan bir doğa yasasıdır.Uzaydaki her varlık,durmadan gelişmektedir. Gerçekten de,atomlarda hafiften ağırlara,tek elektronludan çok elektronlulara doğru bir gelişme(evrim) vardır.Bizim evrenimizde olduğu gibi;atomlar evreninde de mutasyonlar(değişimlerkırılmalar) ortaya çıkmakta ve atomlar evrimleşmektedir.Atomlar evreninde de,doğal mutasyonlar olduğu gibi,yapay mutasyonlar(kişilerin yaptığı) da bulunmaktadır. Atomların,molekülleri oluşturmaları ve ayrıca mineral,baz,tuz,asit durumuna geçmeleri de bir evrimleşme sonucudur.Bu evrimleşmenin ulaştığı en yüksek noktada,bugün için DNA(deoksiribo nükleik asit)bulunaktadır.İşta,bir atomu ya da molekülü bir hücreye dönüştürecek varlık bu DNA dır. Atomlar aşamasından sonra,uzayda sayısız ve her türden moleküller de oluşmuştur ve durmaksızın oluşmaktadır..Bu moleküller bulamacı da,kendi içinde etkileşimleşmeye başlamıştır.Bilim adamlarının benimsediği görüşe göre;bu karman çorman olma işlemleri sırasında DNA bir su molekülünün içine girmiştir.Diğer moleküller,bu bileşenin çevresinde bir araya gelmişler ve hücre zarını oluşturmuşlardır.Keza,suyun içindeki diğer moleküller de hücrenin içinde DNA nın çevresinde bir zar oluşturmuşlar ve bundan hücre çekirdeği ortaya çıkmıştır.Bundan sonra DNA,hücre içindeki suda RNA yı(Ribo nükleik asit) oluşturmuştur. Böylece,ilk basit hücre ortaya çıkmıştır. Doğanın sudan sonra yarattığı en büyük mucize;DNA(Deoksiribonükleik asit)dır.DNA bir molekülün içine girip ilk hücreyi yarattıktan sonra;RNA yı yaratıp hücre özsuyuna salmıştır.RNA nın DNA dan aldığı mesajlarla hücre içinde enzimler oluşmuş ve hücrenin yaşamsal faaliyetleri yürütülmüştür. DNA,kendi içindeki bilgileri RNA yoluyla hücre özsuyuna aktararak hücrelerin “farklılaşması”nı sağlamıştır.Böylece en yüksek varlık olan kişioğlu bedenindeki çeşitli organları ve sistemleri oluşturan değişik hücreler ortaya çıkmıştır. Hücreler dokuları,dokular organları,organlar sistemleri oluşturmuşlardır.Kişioğlunun bedeninde 200 ü aşkın türde hücre bulunmaktadır.Keza;kişioğlunun bedenini oluşturan hücrelerin sayısının on trilyondan fazla olduğu düşünülmektedir. DNA lardaki mesajlara göre oluşan hücreler,kişioğlunda hareket sistemi,sinir sistemi,solunum sistemi,dolaşım sistemi,sindirim sistemi,hormonal(endrokriz)sistemi,lenfatik sistem gibi sistemler oluşturmuştur.Sinirsistemi;Merkezi sistem,çevresel sistem(somatik,otonom,sempatik),parasempatik alt sistemlerden oluşmaktadır.Hormonal(endokriz) sistemine dahil olan bezler vardır.Bunlar;epifiz,hipofiz,tiroid,timus,böbrek üstü,yumurtalıklar,testisler gibi bezler olmaktadır. Görüldüğü gibi;hücrenin oluşması ve gelişerek çok hüçreli varlıkların,az gelişmiş çok hücreli varlıkların,çok gelişmiş çok hücreli varlıkların ortaya çıkmasında DNA nın rolü çok büyüktür.Süper kişioğullarının oluşmasında da DNA nın rol oynayacağı kuşkusuzdur. Ancak,günümüzde,suya yıldırım düşmesi olayı ile “hücre elde etme”laboratuvar deneyleri,başarısız olmuştur.Keza,çeşitli elementlerle yapılan çalışmalarda da bir “bulamaç-balçık”elde edilmiştir ama,bu hücreye dönüşmemiştir.O zaman bazı biyologlar,Big Bang’te kuarkların yanında DNA nın da oluştuğunu ve uzaya yayılıp sonradan “hücre”yi oluşturduğunu ileri sürmektedirler. Edison,ampulü bulmak için yüzlerce metalle binlerce deney yapmış,sonunda başarılı olmuştur.DNA nın laboratuvar koşullarında üretilmesi için de ayni yöntem uygulanacak ve sonunda yapay DNA üretilecektir. V-T E K H Ü C R E L İ L E R Jeolojide,yerkürenin yaklaşık beş milyar yıl önce ortaya çıkışına hadeyan dönemi denilir.3600 milyon yıl önceye dek sürdüğü varsayılır.Bu dönemde ilk olarak atmosfer(kuarklar ve atomlar) ve okyanuslar(su)oluşmuştur.Bu dönemde,bol meteor yağmuru vardır.Yine bu dönemde Mars boyutunda bir gök cismi,yerküre ile çarpışmıştır.Yerküreden kopan parçalar,Ay’ı oluşturmuştur.Volkanik etkinliklerle ileride anlatılacak anakaralar bu dönemde oluşmuştur. Bundan sonra Arkeyan dönem gelmiş ve yaklaşık 2500 milyon yıl önceye dek sürmüştür.İlk olarak okyanuslarda (suda) mikrobiyal (çok küçük,mikroskopla görülebilen)yaşam,jeobiyokimyasal (jeolojikbiyolojik-kimyasal) süreçler sonunda bu dönemde ortaya çıkmıştır.Arkeaların ve fotosentetik 11 bakteriler olan siyanobakterilerin ortaya çıktığı bu dönemde,bunlar o zamana dek oksijensiz olan okyanuslarda yaşamışlar ve oksijen salmağa başlamışlardır. Proterozoik dönem 535 milyon yıl önceye dek sürmüştür.Bu dönemde oksijenli atmosfer de oluşmuş;bakteriler yaygınlaşmış,ökaryotlar(tek hücreliler) ve çok hücreliler ortaya çıkmıştır.Anakaralar devinirken dev anakara olan Rodinia oluşmuştur.Okyanuslardaki oksijen bollaşıp atmosfere de yayılmıştır.Bu durum,okyanusların oksijensiz ortamda gelişmiş olan çekirdeksiz canlıları(hücreleri)için bir felaket olmuştur. Arkeyan canlılarının büyük bir kesimi,bu çevresel felaket(oksijen bollaşması)nedeniyle yok olmuştur.Oksijen artması ve bu oksijenin ortaya çıkan yeni canlılarca kullanılmaya başlamasıyla ilk çekirdekli-ökaryatik-canlılar(Gerçekte canlı ve cansız ayırımı anlamsız olmaktadır,varlıklar denilmesi yerinde olur)ortaya çıkmıştır. Gerçekten de,canlıların ortak özelliklerinin şunlar olduğu belirtilmete olup;bu özellikler,cansızlarda da bulunmaktadır 1-Hücrelerden oluşma-artık atomun da hücresel yapısı olduğunu biliyoruz2-Beslenme-atomlar da elektron alış verişiyle bir tür beslenmektedir3-Büyüme ve gelişme-Atomlar da hafiften ağıra doğru büyürler ve gelişirler4-Devinme-atomlar da devinirler5-Solunum yapma-atomlar da oksijen alırlar,oksitlenirler-belki başka solunum teknikleri de vardır6-Boşaltım yapma-atomlar da elektron yitirirler7-Çoğalma yani üreme-atomlar da bir araya gelip kayaçları üretirler.Ayrıca,kendi aralarında birleşip yeni varlıklar-bazlar-tuzlar-asitler v.s-oluştururlar. 8-İrkilme,yani tepki verme –atomlar da bunu yaparlar,fotonlar çarptığında irkilirler,tepki verirlerBu nedenle,bundan sonra –canlı cansız-yerine varlık denilecektir. Daha sonra,ilk çok hücreli varlıklar olan algler-deniz yosunları- ortaya çıkmıştır.Bunlar,bitkiler sınıfındandır.Sonra,ilk hayvanlar olan “ilkin hayvanlar”ortaya çıkmıştır.Zaten,bitkilerin önce çıkması doğal olmaktadır.Çünkü,hayvanlar onları yiyerek beslenmektedir.Yerküre,buzul çağına girmiştir. Bir hücreli varlıklar,tek hücreden oluşmuş varlıklardır.Bunların beslenme,solunum,boşaltım ve üreme gibi tüm eylemleri,bir tek hücrede ortaya çıkar.Büyük yeşil su yosunu,amip,terliksi hayvan,kamçılı hayvan suda yaşayanlardır. Virüsler bu dönemde ortaya çıkmış olup yönetici molekül ve kılıfından oluşurlar.En basit hücrelerdir.Elektron mikroskobu ile görülebilirler.Yönetici molekülleri DNA ve RNA dır.Asalaktırlar.Konak hücre içinde yaşarlar,dışında devinimsizdirler.Bitkilerde,hayvanlarda ve bakterilerde yaşarlar.Hayvansal virüslerde yönetici molekül DNA dır.Bitkisel virüslerde RNA dır. Bakteriler diğer bir tek hücreli varlık olup virüslerin daha gelişmişleridir.Bakteriler bir zar ile üzerindeki güçlü ve sert hücre çeperinden oluşur.Bazı bakterilerde,çeper dışında kapsül de bulunur. Bakterilerde çekirdek zarı ve çekirdekçik yoktur.Çekirdek materyali, sitoplazma (hücre özsuyu)içinde yer alır. Hücrenin kromozomları ,sitoplazma içindeki DNA dır.Bakterilerde,diğer gelişmiş hücrelerdeki mitokondri,kloroplast,golgi aygıtı,endoplazmik retikulalar gibi organeller(basit organlar)bulunmaz. Bakteriler,fotosentez(güneş ışınları) ya da kemosentez(elementleri içine alıp özümseme) ile beslenirler.Oksijenli solunum yaparlar.Bölünerek(eşeysiz olarak)çoğalırlar. Tek hücreli varlıkların en gelişmişi terliksi hayvan(paramezyum)dır.İnce kirpiklerle(titrek tüylerle) devinir.Eşeysiz,bölünerek çoğalırlar.Besinlerini ağızla alırlar.Boşaltım,kofullarla olur. Buraya dek anlatılan varlıklara genel olarak mikro organizma denilmektedir.Kambiyen öncesi devirde,yaklaşık üç milyar yıl boyunca yerküremizde bu varlıklar egemen olmuşlardır.Evrenin yaşamının önemli bir bölümünü bunlar kapsar. Günümüzde,virüslere ve bakterilere bağlı hastalıkların çokluğu gözönüne alınırsa,hala evrene bu varlıkların egemen olduğunu bile düşünebiliriz. Birçok mikrorganizma hala sistemde bulunmakta olup çok değişik türler arasında özgürce gen(yapı taşı) transferi(alıp vermesi)yapabilirler.Yüksek bir mutasyon oranına sahiptirler ve yatay gen transferi yapabilirler.O nedenle,günümüzde antibiyotiklerin bunlar üzerindeki etkisi azlmış ya da yok olmuştur. Görüldüğü gibi;seçilimli evrim yasası,bu varlıklar için de geçerlidir.Mikro,makro kozmosta ve yerküremizdeki tüm varlıklar,durmadan evrimleşmektedir.Belki maymunlar evrimleşip kişioğlu olmamaktadırlar.Ama,onlar da kişioğullları gibi durmadan öğrenmekte,bilgilenmekte ve düşünmekte ve böylece evrimleşmektedirler. Hücreler,iki türdür.prokaryot(ilkel)hücreler ve ökaryot(gelişmiş)hücreler.Gelişmiş hücreler;hücre zarı,sitoplazma-hücre özsuyu- ve çekirdekten oluşur.Çekirdekte;çekirdekçik,DNA sarmalları ve çekirdek sitoplazması ile çekirdek zarı bulunur.Hücrenin tüm eylemlerini,bu organ sağlar.Sitoplazmada özgün proteinler,RNA molekülleri ve DNA kümeleri bulunur. Çekirdekçik,ribozomların birleşmesinde görev alır.Bunlar,sitoplazmaya taşınırlar ve orada RNA ya dönüşürler.Hücre içi eylemlerin tümünü,RNA düzenler. Yaklaşık 2-3 milyar yıl önce;bir gen (Belki de bir DNA molekülü)ve bir enzimden oluşan bir molekül,bir keseciğin içine girerek ilk hücreyi oluşturmuştur.İlk hücre,oksijensiz ortamda ortaya çıkmış,çevresindeki besin maddesini kullanarak varlığını sürdürmüştür. Bir süre sonra besin maddeleri azalmıştır.Bunun üzerine ilkin(basit ilk)hücre,anorganik yoldan sentezlenmiş(kimyasal işleme tabi tutulmuş) porfirini içine alarak(klorofil oluşumu)nu sağlamış;aşama aşama su+CO+güneş ışığıyla organik maddeleri sentezleyebilen canlılar(ototrof-kendi kendini besleyen) ortaya çıkmıştır.Yani,ilk hücrelerin bitkilere ait olduğunu düşünebiliriz. Diğer yandan;bu sentezlemenin yan ürünü olan serbest oksijeni,metabolizmalarının etkili bir maddesi olarak kullanan diğer hücreler,bunların içine girerek ortak yaşamağa başlamışlardır.Bu ortak yaşam sonucunca(simbiyosiz denilmektedir)çağdaş hücre oluşmuştur. 13 Bundan sonra; büyük bir olasılıkla DNA nın içindeki mesajlara dayalı olarak seçilimli evrim yasasına göre işleyen düzen devreye girecektir.Tek hücreliler evreninden çok hücreliler evrenine geçiş gerçekleşecektir. Termofiller;ilk çok hücreli basit organizmalardır.Yeryüzünde daha yüksek organizmaların ortaya çıkması için yaşam(atomların özelliklerinden daha yüksek özellikler)ın başlaması gerekiyordu.Bunun için,üç koşul gerekliydi. 1-Kendini çoğaltabilen moleküller bir araya gelmeliydi. 2-Kopyalanan(çoğalabilen)bu moleküller arasında,çeşitlilik olmalıydı. 3-Çeşitlilikler;kuşaktan kuşağa aktarılmalı,kalıtsal olmalıydı. Big Bang kuramı,Görecelik kuramı,seçilimli evrim kuramı denli önemli bir başka kuram da “kalıtım kuramı” olmaktadır.Gregor Mendel’in ortaya attığı bu kurala göre;bir kara kedi ile bir beyaz kedinin çiftleşmesinden bir kara,bir beyaz,bir de tekir(gri) kedi doğacaktır.Kara kedi ile kara kedinin birleşmesinden kara kedi,beyaz kedi ile beyaz kedinin birleşmesinden ise beyaz kedi doğacaktır. Bunu sağlayan mekanizma,kalıtım olmaktadır. Kalıtım,DNAdakibilgilerin,sonrakivarlıklaraaktarılmasıanlamınagelmektedir.Ancak;mutasyonlar(kırılma lar)sonucunda kalıtım kuramına ters düşen olgular da ortaya çıkmaktadır.Nitekim,bizim mahallede yaşayan bir kedi gördüm.Bir arka bacağı beyaz,bir arka bacağı siyahtı.Sırtındaki ve karnındaki tüyler ise,sarı,siyah,beyaz,tekir türden idi.Yüzünün yarısı sarı,yarısı beyazdı.Kedi;tam bir yamalı bohçaydı.Bu durumuyla;Mende yasalarına meydan okuyor gibiydi.Kimbilir;belki kişioğullarında da böyle bir kırılma olabilir ve kişioğulları aynı anda yarı sarışın;yarı zenci,yarı kızıl derili,yarı sarı ırktan gibi görünen bir bedene sahip olabilirler.O zaman,belki ırkçılık da ortadan kalkacaktır! Bu tür moleküllerin,işin başında RNA molekülleri olduğuna dair bulgular vardır.Basit çok hücreliler;mantarlar,yosunlar,likenler,derisi dikenliler,tatlı su polipleri gibi varlıklardır.Üç milyar yıl önce,bu varlıkların boyutlarının günümüzdekilerden onlarca kat daha fazla olduğuna dair bulgular da vardır. VI-D İ N O Z O R L A R D Ö N E M İ Dinazorların dönemi,yaklaşık 250 milyon yıl önce başlamış ve yaklaşık 65 milyon yıl önce son bulmuştur.Mezozoik çağ olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemde,süper tek anakara parçalanmağa başlamıştır.Trias(yaklaşık 250-205 milyon yıl önce)jeolojik döneminde önce karada dinozorlar,denizlerde ise plezyozorlar ve ichthyozorlar gelişmişlerdir.Kanatlı sürüngenlerden olan pterozorlar ise,daha sonra ortaya çıkmışlardır. Memeliler,thraspid sürüngenlerden gelişmişlerdir.Ancak,bunların gelişimleri çok yavaş olmuştur.Bu dönemde,dinozorların patlayıcı büyümeleri ve gelişmeleri;memelilerin (kişioğlullarının atalarının)daha çok gelişmesine olanak vermemiştir. Mezozoik çağ boyunca dinozorlar,omurgalıların başat grubunu oluşturmuşlardır.Anakaraların ayrılmasına karşın;tüm yerkürede yayılmışlar ve yaşamışlardır.Ancak;65 milyon yıl önce,yeni bir kütlesel tükeniş gerçekleşmiştir ve dinozorlar toptan yerküreden silinmişlerdir.Yalnızca;geriye bunlardan timsahlar,yılanlar,kaplumbağalar ve kertenkeleler kalmıştır. Zaten,islamdaki bazı tarikatlara göre;bu alem(yerküre) yedi kez yok olmuş ve yeniden yaratılmıştır.Buraya dek iki yıkımı görmüş bulunuyoruz.Bunlar;okyanuslarda oksijensiz yaşayan canlı varlıkların toplu yok oluşu ve dinozorların toplu yok oluşu olmaktadır.Ayrıca,Nuh tufanından,batan anakara Atlantis’ten de söz edilmektedir. Dinozorlarla beraber;ammonitler(denizlerdeki en kalabalık hayvanlar) bellemnitler(mürekkep balığı benzerleri),bazı bitkiler,yosunlar,kabuklu yumuşakçalar,derisi dikenliler ve başkaları da dahil tüm canlı varlıkların üçte biri yok olmuşlardır. Dinozorların ortaya çıkıp tüm yerküreye egemen olmalarından önce,yerkürede permiyen-trias yok oluşu olayı yaşanmıştır.Genel olarak “Büyük kuraklık”olarak adlandırılır.Bir soy tükenmesi olayıdır.Tüm deniz türlerinin %96 sı,karalardaki omurgalıların % 70 i tükenmiştir.Böceklerdeki ilk yok oluş olayıdır.Bu olay “Tüm kitlesel yok oluşların anası” olarak tanımlanmıştır. Bir jeolojik dönem olan ordovisyen döneminde;deniz tabanının ilkel hayvanları,deniz omurgalılarının baskın olduğu bir faunaya(hayvan topluluğuna)dönüşmüştür.Deniz dibi canlıları;deniz tabanındaki çamurların yanında,okyanuslardaki suyu “süzerek” de beslenmeğe başlamışlardır. Siberyen dönem;büyük yok oluştan sonraki jeolojik dönemdir.Yaklaşık 230 milyon yıl önce,volkanik faaliyetlerin artmasıyla ortaya çıkmıştır.Bu çağda,varolan türlerin % 90 ı yok olmuşlardır. Siberyen dönemden sonra,devenien jeolojik dönemi gelmiştir.Bu sırada,yeryüzünde Godvana ve Lavrasya diye iki dev anakara vardır.İkisi birleşip Pangea’yı oluşturmuştur.Okyanuslardan karaya çıkışlar bu dönemde başlamıştır.Artık varlıklar,yaşamlarını karada da sürdürecektir.Bu önemli bir aşama olmaktadır. Karaya ilk çıkan yaşam(rhyma..adlı) bir bitkidir.Tıpkı,okyanusta yaşamın bitkilerle başlamış olması gibi;karada da yaşam bitkilerle başlamış olmaktadır.Ancak;başka araştırmalarda,yeşil suyosunlarının,ilk likenler olan siyanobakteriler ile ilişkiye giren asklı mantarların,çok daha önceleri karaya çıkmış oldukları anlaşılmıştır.Bunlar da bitki türünde yaşamlar olmaktadır.Moleküler biyolojik tahminler;bu olayların yaklaşık 700 milyon yıl önce olduğunu öngörmektedir. Deveniyen dönemde balıklar,amfibiler(hem karada hem suda yaşayanlar),dört üyeli omurgalılar(tetrapodalar)da karaya çıkmışlardır.Bunların,toplu yok oluştan kalanlar olduğu ve sularda besin bulamadıkları için,besin bulmak üzere karaya çıktıkları varsayılmaktadır. Gerek bitkilerin ve gerekse hayvanların(çok hücrelilerin)karaya çıkışlarının doğa olayları(volkan patlamaları,yer sarsıntıları,fırtınalar,dev dalgalar v.s) nedeniyle olduğu de düşünülebilir. Kambriyen jeolojik dönemine,kambriyen patlaması da denilmektedir.Yeryüzünde ilk yaşamın ortaya çıkışından yaklaşık üç milyar yıl sonra bu olay olmuş ve bu dönemde yalnızca 25 milyon yıl içinde bilinen hayvan yaşam biçimi şubelerinin neredeyse hepsi ortaya çıkmıştır.Bundan önce ortaya çıkmış 15 olan gelişmeler çok yavaş olmuş ve ilk hücre benzerinin,ilk hücrenin ve bir ve çok hücreli alglerin(deniz yosunlarının)ortaya çıkışı üç milyar yıl sürmüştür. Görüldüğü gibi;kuarkların evrimleşmesi ile ilk yaşam türlü(canlı denilen)varlıkların ortaya çıkması hiç de kolay ve kısa zamanda olmamıştır. İşte,bu patlamadan sonra ortaya çıkan dinozorlar;yeryüzündeki devasa boyutlu bitkilerle beslenip çoğalmışlardır ve hayvan yaşam türü içinde “başat tür”olarak ortaya çıkmışlardır.Dinozorlar döneminde dev bitkiler(karadaki ve sulardaki)dev dinozorlar yanında dev kuşların da olduğuna dair buluntular ve bilgiler vardır. Dinozorlar,yerkürede egemenliklerini 158 milyon yıl kadar sürdürmüşlerdir.Bu süreye bakarak,kişioğlunun kişioğlu olma tarihinin (beş bin yıllık bir tarih)ne denli kısa bir süre olduğu anlaşılabilir.Biz kişioğullarının önünde egemen olacakları daha milyonlarca yıllık dönemler bulunmaktadır. Dinazorlar tüm yerkürede egemen olmuşlardır.Çünkü -Çevreye uyum sağlamışlardır. -Pullu ve su geçirmez derileri sayesinde,doğal koşullardan korunmuşlardır. -Sert kabuklu yumurtaları sayesinde,pek çok yavruları yaşama şansı bulmuşlardır ve nufusları artmıştır. -Daha kolay yürüdüklerinden kolay yiyecek bulmuşlardır ve düşmanlarından kaçmışlardır. -Bazıları et,bazıları ot yediklerinden yiyecek sıkıntısı çekmemişlerdir. -Çağlarının en güçlüleri oldukları için,diğer türler onlarla karışamamışlardır. Yeryüzünde yaklaşık 850 dolayında dinozor türü olduğu kalıntılarından anlaşılmıştır.Etçil dinozorların tıpkı kişioğulları gibi,arka iki ayakları üzerinde yürüdüklerine dair belirtiler gözlenmiştir. Dinozorlar birden,durduk yerde yok olmuş olup neden yok olduklarına dair biçok sav ileri sürülmüştür.Yanardağ patlamalarından,yerküredeki ani iklim değişikliklerine kadar değişik görüşler vardır.Louis Alvarez ve oğlu;dinozorları bir göktaşının ortadan kaldırdığını ileri sürmüşlerdir.Buna göre;65 milyon yıl önce,yaklaşık 10 kilometre çapında bir göktaşı yerküreye çarpmıştır.Bu çarpışma sonucu;canlı türlerinin % 70 i yok olmuştur.Çarpma sonucu oluşan toz tabakası atmosferi kaplamıştır.Yerküre,aylar boyunca karanlıkta kalmıştır.Sular donmuş ve asit yağmurları olmuştur. Aylarca süren bu karanlık ve soğuk dönemde bitkilerin fotosentez yapamaması,besin zincirini yıkmıştır.Yerküre hiç güneş görmeyince yeni bir buzul dönemi oluşmuş ve çoğunluğu otçul olan dinozorlar,topluca yok olmuşlardır.Şüphesiz,etçil dinozorlar bir süre daha yaşamışlar ve sonra onların da besinleri bitince onlar da yok olmuştur. Yine bu dönemde,büyük bir olasılıkla fotosentez yapamayan bitkilerin bazıları;beslenmek için sinekleri,böcekleri,balıkları yakalamağa ve yemeğe başlamışlardır.Bu gelişmeden,günümüzde de rastlanan etçil bitkiler ortaya çıkmıştır.Buna,doğal bir mutasyon olarak bakılabilir.Yine bu olay üzerinde derinlemesine düşünüldüğünde,mutasyon denilen köklü değişimlerin de şans işi olmadığı,varlıkların özgür iradeleri le gerçekleştirildiklerini düşünmek olasıdır. Böylece;ilk akıllı yaratıklar oldukları,bir uygarlık kurdukları bile ileri sürülen dinozorlar çağı da bitmiş ve kişioğlunun ortaya çıkması ve yerküreye ve evrene egemen olması için bir halka daha tamamlanmış ve yerkürede yeni bir dönem başlamıştır. VII-Y Ü K S E K O R G A N İ Z M A L A R V E Y Ü K S E K U Y G A R L I K L A R İlk çok hücreli canlı denilen varlıklara yaklaşık 700-900 milyon yıl önce rastlanmaktadır.Önce,yumuşak bedenli canlılar oluşmuş,sonra bunlardan sert kabuklu canlılar evrimleşmiştir.Tek hücrelilikten çok hücreliliğe geçiş “kolonileşme-biraraya gelme”ara basamağı ile gerçekleşmiştir. Çok hücrelilerde organlar nasıl ortaya çıkmıştır?Çok hücreli yaşam formu içinde bazı hücreler,belli başlı görevlerde özelleşerek,yalnızca o işleri yapmağa başlamışlardır.Amaç,enerji tasarrufu olarak gözlenmektedir.Görüldüğü gibi;burada da çeşitli hücreler,özgür iradelerini kullanarak bir işbölümü gerçekleştirmiş olmaktadırlar. Canlı türü dediğimiz varlıklarda deniz yaşamından kara yaşamına geçiş nasıl olmuştur?Yaklaşık 435 milyon yıl önce yerkürenin sürekli geçirmekte olduğu sarsıntılar sonucu;denizlerin dipleri yükselmiş ve deniz dibindeki bitkiler karaya geçip buradaki yaşam koşullarına uymuşlardır.Bu evrim,150 milyon yıl sürmüştür.Hiç şüphesiz,bitkiler bunu yaparken bitkiyi oluşturan hücreler(Ve belki de bitkinin kendi)özgür iradelerini kullanmışlardır. İlk belkemiği olan hayvan yaşam türü,denizlerde gelişmiştir.Bunlar,dev deniz salyangozlarıdır.İlk kemikli hayvan ainiktozon’dur ve ilk omurgalı balığın da atasıdır.Bunların,çeneleri ve dişleri yoktu.Besinlerini yutarak alıyorlardı. Daha sonra,kabuksuz deniz canlıları belirdi.Bunlar;hem solungaçları hem akciğerleri ile soluk alıyorlardı.Karaya,ilk bu türden hayvanlar çıkmıştır. Karada ilk hayvan türü yaşamın olması için,karalarda önce bitki türü yaşamın gelişmesi,önce bitkilerin karaya çıkması gerekiyordu.Ot yiyenler olmadan,et yiyenler ortaya çıkıp gelişemezdi.İlk hayvan türü yaşamlar;büyük olasılıkla yengeçler,örümcekler,hamamböcekleri ve kırkayaklardır.İlk uçan hayvan türü yaşam da hamamböceğidir. 350 milyon yıl önce,balıkların yüzgeç ve solungaçlarından başka,ilkel bir akciğerlerinin de varlığı anlaşılmaktadır.Bu olgunun da bu yaşam türlerinin özgür iradelerinden ortaya çıkmış olduğunu düşünebiliriz.Bunlar,az süre de olsa,başlarını su dışında tutabiliyorlardı. Büyük olasılıkla;rastlantı sonucu ya da dev dalgalarla karaya vurup orada canlı kalmayı ve yaşamayı başarmışlardır.Bunlara,amfibianlar(hemkaradahemsudayaşayanlar)denilir.Bunlar,denizlerde(kıyılarınd 17 a)yaşayıp zaman zaman karaya çıkıyorlar,karınları üzerinde sürünüyorlar ve sinek ve böcekleri avlıyorlardı. Yaklaşık yüz milyon yıl önce,yerkürenin her yanını bu ikel sürüngenlerden gelişen kaplumbağa,timsah,yılan ve dinozorlar sarmıştır. Daha sonra,bu tür sürüngenlerden ilk uçan sürüngen(archaeoptryx)ortaya çıkmıştır.Böylece,yerküredeki suda,karada ve havada yaşam türleri tamamlanmış olmaktadır. İlk memeliler de sürüngenlerden gelişmiş olup ilk örnekleri fareye benzeyen morganucodon ve kirpiye benzeyen prodion’dur.İlk bitki ile beslenen memeli hayvan ise taeniolabis’tir. Dinozorların ortadan aniden kalkmaları ile,memeliler büyük bir gelişim göstermişlerdir. Ancak,besin bolluğu nedeniyle bu memeliler aşırı büyüyüp devasa varlıklar oldular ve sonunda güç yitirip gittiler.Günümüzde de obezite-aşırı şişmanlık-buna benzer bir tehlike olarak algılanabilir. Kişioğullarının ilk atası sayılabilecek varlıklar,pleistosen dönemde ortaya çıkmıştır.Bunlar,maymunlara benziyorlardı.Maymunlarla kişioğulları arasındaki ilk geçiş varlığı Hominid diye anılmaktadır.Bu varlıklar,dik yürümeyi öğrenmişlerdir ve ilkel bir zekaları vardır.Bu yaratıklar,yaklaşık bir milyon yıl önce ortaya çıkmışlar;daha sonra evrimleşerek pithecantrepus, neandertal adam ve son olarak homo sapiens biçimini almışlardır.Homo sapiensler,bizlere en çok benzeyen mağara adamlarıdır. Kişioğulları ilk kez MÖ 3200 yılında yazıyı kullanmağa başlamışlardır.Bundan önceki çağlar,tarih öncesi çağlar olarak anılmaktadır.Tarih öncesi devirler;taş devri(aletler taştan yapılmıştır)ve maden devri(aletler madenden yapılmıştır)olmaktadır.Taş devri ise;yontma taş devri(bu devirde kişioğulları mağaralarda ve ağaç kovuklarında yaşamışlardır) ve cilalı taş devri(evler yapıp köyler kurmuşlardır)diye ikiye ayrılır.Cilalı taş dönemine neolitik çağ da denilmektedir.Maden devrinde önce bakırdan,sonra tunçtan(bakır ve kalay karışımı) aletler yapılmıştır.Sonra demir medeni bulunmuş ve kullanılmıştır.Bunlarla,baltalar,mızraklar,ok uçları yapılmıştır. Maden devrinde Hitit ve Sümerler gibi büyük devletler kurulmuştur.Başlangıçta;ilkel tarımcı köy toplulukları,gelişkin köy toplulukları ve sonunda büyük devletler oluşmuştur. Bunlardan önce;bir dönem kişioğlulları büyük ve gelişmiş uygarlıklar kurmuşlardır.Bunlar;Atlantis,Lemunya(MU) ve Hiperbonea kıtalarıdır.Bu uygarlıklar,günümüz uygarlıkları denli(belki de onlardan da fazla)gelişmişler ve sonra birden yok olmuşlardır. Atlantis,”Atlas’ın adası”anlamındadır.Böyle bir kıtadan ve bunun uygarlığından Platon,Timeus ve Critias adlı bilginler kitaplarında söz etmişlerdir.Bu söylenceyi daha çok Solon yaymıştır.Onun da Mısır’lı bir keşişten öğrendiği ileri sürülmüştür.Bu kıta çok zengindi ve kıtayı soylu kişiler yönetiyordu.Büyük bir doğal yıkım sonucu,okyanusa gömüldüğü söylenmektedir. Bir başka söylence,bir Tibet manastırında bulunan Naacal tabletleri ile ilgili olup;buna göre Atlantis,Mu uygarlığının bir kolonisi olarak gelişmiştir.Mısır uygarlığının da Atlantisin bir kolonisi olduğuna dair söylenceler vardır. Atlantis’in Kıbrıs adası,Güneydoğu Türkiye,Mısır ve Akadeniz’in bulunduğu alanda varolduğu varsayılmaktadır.Buna dair belirtiler Mısır uygarlığı olmaktadır.Diğer yandan,Malta adasında 5600 yaşında olan “malta neolitikleri-kayalardan bir tür tapınak”bulunmuştur. Son olarak;Urfa’nın göbeklitepe kazı alanında 11600 yaşında tapınak kalıntıları bulunmuştur.Yirmi dolayında olduğu sanılan bu tapınakların dördü yeryüzüne çıkarılmıştır.Tıpkı,5000 yaşındaki Stonhedge kayaları-tapınağı görünümünde olan kayalar ve sütunlar vardır.Sütunların üzerinde kişioğlu ve hayvanresimleri kabartma olarak yapılmıştır. Bu tapınakları;çevrede o çağlarda yaşamış çeşitli halkların haberleşerek bir araya gelip yaptıkları,elli yıl sonra da üzerlerini toprakla kapattıkları anlaşılmıştır.Bunları(yedi metre yüksekliğinde sütunlar vardır ve iyi bir taş oymacılığı ile üzerlerine kişioğlu ve hayvan resimleri kabartma olarak oyulmuştur)mağara adamları uygarlığının yapmış olmaları olanaklı görünmemektedir.O zaman,Atlantis uygarlığının bir kalıntıları olarak değerlendirilmeleri olasıdır. Ayni biçimde;Stonhedge kayalıklarının-bir tür güneş tapınağı gibi görünmektedir-kayıp MU uygarlığının bir yapıtı olması olasılığı büyüktür. Mu uygarlığı;Pasifik Okyanusu’nda varolan ve onbinlerce(yaklaşık 50000 )yıl önce yerleşmiş ve 12000 yıl önce sulara gömülmüş bir uygarlıktır.Mu’nun kişioğullarının ilk anayurdu olduğu;Asya uygarlıklarının Mayaların,İnkaların ve Pasifik adalarındaki dev yontuları(heykelleri)yapan uygarlıkların,bu kıtadan ve bu uygarlıktan çıktığı anlaşılmaktadır.Ayrıca,ilk kişioğlu denilecek varlıkların da Mu anakarasında ortaya çıktığı ileri sürülmektedir. Hiperbonea ise;ilk kayıp anakaradır.Gerçekte,ilk kişioğlulları bu anakarada ortaya çıkmıştır.Bu anakara,kuzey kutbundaydı.O zamanlar yerküre güneşe daha yakındı ve ekseni kaymamıştı,dikti.O nedenle,bugün buzullarla kaplı bu bölgede kişioğlulları ortaya çıkıp gelişmişlerdir.Bu anakarayla ilgili bilgileri Sümerler,Aztekler,İnkalar;Mayalar ve Afrika’daki Dogonlar ve Hindistan’daki kavimler aktarmışlardır. Jeologlara göre;yerkürede yaşam sularda yirmi milyon yıl önce başlamıştır.Antropologlara göre de ilk insan(kişioğlu)250.000 yıl önce ortaya çıkmıştır.İlk resim,heykel ve oymalar ise 30000 yıl öncesine dek uzanmaktadır.İlk kentleşme 12000 yıl önce başlamıştır.MÖ 5000 yılından itibaren de Mezopotamya(DicleveFıratnehirleriçevresi)daSümerler,Elamlar,Hurriler,Akadlar,Asurlular,Babilliler,Mı sırlılar uygarlıklar kurmuşlardır. MÖ 3300 yılında ilk yazıyı Sümerler kullanmıştır.Çivi yazısı denilen bu yazıdan Mısır hiyeroglifleri,İndus yazısı,Çin yazısı gelişmiştir.Sümerler,Gılgamış destanını yazmışlardır.Hukuk,dil ve mimaride çok gelişmişlerdir.Ziggurat denilen çok katlı tapınakları yapmışlardır.İlk hukuk yasalarını yazmışlar ve uygulamışlardır.Astronomi,takvim,matematiği geliştirmişlerdir. Sümer mitlerine(söylencelerine)göre tanrılar,ateşten gemilerle gökyüzünden gelmişlerdir.Sümerlerin ilkatalarıylabirleşmişlerdir.Yazıyı,astronomiyi,matematiğionlardan öğrenmişlerdir.Sümerler;gezegenlerden Üranüs,Neptün ve Plüton’u biliyorlardı.Oysa;Avrupalılar bunları çok sonradan bulmuşlardır. Aztekler,daha yakın bir dönemde gelişmiş ve yok olmuş bir uygarlıktır.Yaklaşık 1000 yılında Orta Amerika’ya gelen bu kişiler,Aztek imparatorluğunu kurmuşlardır.1521 yılında bu uygarlık,İspanyol Cortez tarafından yakılıp yıkılmıştır. Aztekler,genellikle tarım ve ticaretle uğraşırlardı.Büyük sulama kanalları yapmışlardır.Mücevher ve mozaik işçiliği;işlemeli kumaş yapımında ustalaşmışlardır.Aztek yazısı;Mısır yazısı gibi,şekil ve 19 resimlere dayanmaktadır.Taştan görkemli tapınaklar,saraylar,kanallar,setler yapmışlardır.Muhteşem mimarileri,titiz kayıt tutma yöntemleri,gök cisimlerinin görünüm ve devinimlerine dayalı takvimleri vardır.Tanrılara,inanılmaz büyülükte sayılarda kişioğlu kurban etmişlerdir.Ayrıca;uzaydan gelen varlıkların,Aztekleri ziyaret ettiklerine dair söylenceler de vardır. Maya uygarlığı;Kolomb’un Amerika anakarasına ulaşmasından öncesine dek yaşamıştır.Orta Amerika’da beş ayrı devlet kurmuşlardır.MÖ 600 yıllarında yükselişe geçmiş,MS 300 lü yıllarda altın çağını yaşamış;İspanyol işgalleri ile yok olmuştur. Mayalar;astronomi,matematik,mimari ve sanatta ileri bir uygarlık oluşturmuştur.Olağanüstü yapılar inşa etmişler,büyük kentler kurmuşlar,anıtsal dikili taşlar dikmişlerdir.Maya uygarlığı da,sürekli ortaya çıkan doğal yıkımlar sonucu zayıflamış ve yok olmuştur. Mayalar;batmış olduğu düşünülen okyanus anakaralarından gelmişlerdir.Mayaların da,uzaylılarla ilişkiler kurduklarına dair belirtiler vardır.Kişilerin,yaşadıkları kentleri aniden bırakıp gittikleri ya da yok olduklarına dair izler vardır.Maya kalıntılarında,normal olmayan kafatasları bulunmuştur. Mayalara göre 2012 yılı zamanın sonu olacaktır.Kutupların eksen kayması sonucu iklimler değişecek ve yeni bir tufan olayı yaşanacaktır.Ancak,günümüz bilim adamları;Mayaların 2012 yılına ait kehanetlerini,bundan sonra yeni bir çağın(bilim çağının)başlayacağı biçiminde yorumlamaktadırlar.Diğer yandan,Azteklerin,Mayaların kalıntısı olduklarına dair de söylemler vardır. İnkalar,Güney Amerika’daki And Dağları bölgesinde 11.yüzyılda Cuzco krallığı olarak en parlak dönemine ulaşmıştır.1572 yılında,o zamana dek geliştirdikleri imparatorluk,Fransisco Pizarro’nun başlattığı saldırlar sonunda yok olmuştur.Devleti kuran Manco Capac;söylenceye göre,Titicaca Gölü’nün derinliklerinden güneş tanrısı İnti tarafından çıkarılıp yerküreye getirilmiştir. İlk homo sapiensler MÖ 12000 yıllarında Bering Boğazı’ndan geçerek tüm Amerika anakarasına yayılmışlardır.Bunlardan olan İnkalar,dört devletten oluşan bir eyalet devleti kurmuşlardır.Çok tanrılı bir dinleri vardır.İnkalar,yapılarında ikizkenar yamuğu kullanmışlardır.İnkalar,sulardan yararlanmak için olağandışı bir kanal sistemi oluşturmuşlardır. And Dağları’ndaki düzlüklerde dev hava alanları vardır.Piramitler,İnka uygarlığında da vardır.Taş bloklara astronot resimleri,uzay gemisi biçimleri işlemişlerdir.İnkalarla birlikte;Sümerler,Mısırlılar,Aztekler,Mayalar,Hind ve Tibet uygarlıklarının temelinde uzaylıların bulunduğuna dair söylemler bulunmaktadır. Diğer yandan;Afrika’daki Dogon kabilesinin de uzaylılarla ilgisi bulunduğuna dair belirtiler gözlenmektedir.Dogon kabilesi,Mali Cumhuriyeti’nde yaşamaktadır.Totemleri bulunan bu kabile;astronomi bilgileri,özellikle Sirius sistemi hakkındaki bilgileri ile herkesi şaşırtmaktadırlar.Bu kabile,çadırlarda yaşayıp avcılıkla geçinmektedir. Yerkürenin devinimlerini,güneşin devinimlerini,Jüpiter’in uydularının olduğunu blmektedirler.Onlara göre;Siriuslular Nommo gemisi ile yerküreye gelmişlerdir.İlk kişioğullarını oluşturmuşlardır. Sirius,gökyüzündeki en parlak yıldızdır.Çünkü,güneş sistemimize en yakın olan yıldızdır.Dogonlar,Sirius A ve Sirius B yi bilmektedirler.Ayrıca,bilim adamlarının henüz bulamadıkları bir Sirius C olduğunu da ileri sürmektedirler. Bir başka yok olmuş uygarlık;Hind uygarlığıdır.Hind uygarlığı,MÖ 4000 yıllarında İndus Irmağı boyunca gelişmiştir.Kast (toplumun sınıflara ayrılması-işçi-köylü-savaşçı-din adamı v.s gibi)sistemi vardır.Yerküredeki ilk dinsel inanç kitapları “Veda”lardır.Sanskritçede “veda” bilgi anlamına gelmektedir.Vedalarda;bu evren nereden gelir,bizler kimiz,bu evren nedir?Neden ölüyoruz?Neden doğduk?gibi sorulara ve konulara yanıtlar aranmakta ve verilmektedir. Günümüzde kuantum kuramının boşlukları;Veda’lardaki “bilgi”lerle doldurulmak istenmektedir.Hindlilere göre;”Vimana”adlı gemilerle gökyüzünden gelen tanrılar(varlıklar)onlara “veda”ları öğretmişlerdir. Mahabharata;şiir olarak yazılmış Hind destanıdır.Bu destanda;yerkürede yaşayanlarla uzaydan gelenler arasındaki savaşları anlatılır.En eski bilim kurgu yapıtıdır.Savaşlarda,ışınların ve atom bombalarının kullanıldığı anlatılmaktadır. Tibet uygarlığı;Mu anakarası ile ilgilidir.Mu anakarası ile ilgili yazılanlar ve tabletler,bir Tibet tapınağında bulunmuştur.MS 7 nci yüzyılda Budizm bu ülkeye ulaşmıştır.Sonradan,Lamacılığa dönüşmüştür.Dalay Lama toplumun başkanıdır.Dolayısıyla;Tibet uygarlığı ile Hind uygarlığı birlikte anılmaktadır. Mısır uygarlığı;MÖ 3050 dolayında Nil Nehri ve çevresinde kurulmuştur.Yukarı ve Aşağı Mısır’dan oluşur.Yukarı Mısır,MÖ 6000 li yıllarda kurulmuştur.Aşağı Mısır daha sonra kurulmuş ve Zekhen(akrep kral) tarafından her iki Mısır birleştirilmiştir.Menos,birleşik imparatorluğun ilk firavunudur.Bu devlet ve uygarlık;MS 30 yılında Augustus Ceasar tarafından ortadan kaldırılmıştır. Mısırlılar;ölümden sonra dirilişe inanırlardı.O nedenle;mumyalamayı bulmuşlar ve uygulamışlardır.Sonradan,kitaplı dinler de ölümden sonra dirilişi benimsemişlerdir.Hiyeroglif yazısını geliştirmişlerdir.Piramitler,saraylar,tapınaklar yapmışlardır.Sanat ve bilimde,çok ileri gitmişlerdir.Çok tanrılı bir dinleri olmuştur. MÖ 1258 yılında Hititlerle evrenin ilk barış antlaşmasını yapmışlar ve imzalamışlardır. Bazı yazarlarca,eski Mısır uygarlığının batan Atlantis sürülmektedir. kıtası ve uygarlığının kalıntısı olduğu ileri Bütün bu eski uygarlıklar oryata çıkıp gelişip yok olurlarken yerkürenin başka yerlerindeki kişioğulları ilk (eski) çağları yaşamaktadır.Adeta;yerküredeki uygarlıklarda da çeşitli dönemlerde mutasyonlar ortaya çıkmış ve yeni kişioğullları ve onların kurdukları uygarlıklar ortaya çıkmıştır.Yerküreyi de bir varlık olarak düşündüğümüzde;onun da mutasyonlar geçirmesi doğal olmaktadır. İlk çağ,yazının bulunması tarihi olan MÖ 3200 lü yıllardan başlamış ve MS 476 da Batı Roma İmparatorluğunun yıkılıp dağılması ile son bulmuştur.Bazı bilim adamlarına göreyse;MS 375 yılındaki “Kavimler Göçü”ne dek sürmüştür. Bu dönemde yazı bulunmuş;para ve takvim sistemleri kurulmuştur.İlk büyük devletler olan Roma İmparatorluğu ve Han Hanedanı kurulmuştur.Kölelik yaygın olarak ortaya çıkmış ve uygulanmıştır.Tek tanrılı dinler olan Musevilik ve Hristiyanlık ortaya çıkmıştır.Ancak;bu dönemde çok tanrılı dinler daha yaygın olmuştur. 21 Bu dönemde “şüpheci görüşlü” öğretmenler (maddeciler)eski Yunanda ortaya çımış ve kişioğlu ve varlıklarla ilgili bilgiler oluşturmuşlardır.Bunlara karşı “ilk çağlar idealistleri”ortaya çıkmış ve “ruhçutinsel-ve idealist”bir düşünce sistemi kurmuşlardır.Hristiyanlık ve İslamiyet;gelişme dönemlerinde bu görüşleri kullanmışlardır. İlkçağ maddecilerine göre;evrenin bir yaratıcısı yoktur.Hiçten bir şey olmaz.O nedenle;başlangıçta “arkhé”vardır Hey şey ondan olmuştur.Thales’e göre;her şey sudan olmuştur. Asya’daÇin,Hindveİskituygarlıkları;Mezopoamya’daAkadlar,Asurlular,Babilliler,Sümerler,İbraniler(yahu diler),Fenikeliler,Mısırlılar,Hititler,Frigyalılar,Lidyalılar,İyonlar,Urartular,Roma uygarlığı,Yunan uygarlığı bu çağda ortaya çıkmışlardır. Bu çağda yerküre düz bir tepsi ya da öküzün boynuzları üzerinde duran bir varlık olarak bilinmektedir.Ancak;Pisagor,MÖ590 yılında,yerkürenin güneş çevresinde döndüğünü ve yuvarlak olduğunu ileri sürmüştür.Bundan iki yüz yıl sonra Aristo;yerkürenin yuvarlak olduğunu kanıtlamıştır.Oysa;Mısırlılara göre yerküre uzun bir kutu ve gökyüzü de kutunun kapağıdır.Hindlilere göre yerküre,sonsuz bir denizde yüzen bir kaplumbağanın sırtında duran,dört filin sırtındaki büyük bir dairedir. Bu çağda ilk kez Demetritos,doğada varolan her şeyin fiziksel olarak bölünemeyen atomlardan oluştuğunu;ayrıca,atomların arasında da boş uzay bulunduğunu ve atomların burada devinim durumunda olduklarını belirtmiştir. Bu çağdan sonra;kişioğullarının tarihinde “karanlık çağ” olarak adlandırılan ortaçağ gelmiştir.Evrende yine bir mutasyon oluşmuş ve yerküre,geriye düşmüş,gelişmeleri sürdürememiştir.Bu zamana dek bilim alanında ve toplumsal yaşamda ortaya çıkmış tüm iyi gelişmeler;tersine dönmüştür. Ortaçağ;MS 375(ya da 476) yılından itibaren başlayıp 1453 yılında İstanbul’un Türklerce feth edilmesine(Doğu Roma İmparatorluğunun yıkılmasına)dek sürmüştür. Bu dönem;bitmeyen savaşlar dönemidir.Bu dönemde Hristiyanlık Avrupa’da ve İslamiyet ise Asya’da ,Afrika’da ve Akdeniz kıyılarında(Hristiyanlık da)yayılmıştır.Savaşların çoğu;bu dinleri yerli halklara benimsetmek için yapılmıştır. Başlangıçta yağmacı İskandinavlar ve Macarlar(Hunlar)ile savaşılmış ve bunların Hristiyanlığı benimsemesi ile bu savaşlar bitmiştir.Bundan sonra;Avrupada büyük kentler kurulmağa başlamış ve feodal(derebeylikleri)bir sistem gelişmiştir.Bu dönemde Merovenjler ve Carolenjler tüm Avrupayı yönetmişlerdir.Giderek güçlenen katolik kilisesi de bu yönetimlere ortak olmuştur. Bundan sonra;yüzyıllarca süren Haçlı Seferleri başlamıştır.Amaç;Orta Doğu’yu müslümanlardan geri almaktır.Günümüzde de bu savaş sürmektedir.Yahudiler ve Hristiyanlar;islamın Orta Doğu’daki eğemenliğini yok etmek için savaşlar çıkarmaktadır.Keza;kent devletleri de kendi aralarında üstünlük kurmak için,durmadan savaşmışlardır. Bu dönemde Avrupa’da hristiyanlığın etkisi ile tutucu bir yaşam biçimi(uygarlık)gelişirken islam ülkelerinde düşünce ve bilim bakımından altın çağ yaşanmıştır.Bu arada,13 üncü yüzyılda kıtlıklar ve veba salgınları baş göstermiştir. Orta çağda Asya’da Hind ve Çin felsefeleri ve uygarlıkları gelişirken,Avrupa’da ve Orta Doğu’da hristiyanlık,musevilik ve islam felsefe olarak gelişmeye başlamıştır.Bunların tümü dinsel yönelimli ve içerikli felsefelerdir.Batı Roma İmparatorluğu çökünce;ekinsel,düşünsel ve yönetsel bir kaos yaşanmaya başlamıştır. Orta çağ felsefesi;dinsel bir felsefedir.Öteki dünyadaki yaşama dönüktür.Doğa bilimleri ve toplumsal bilimler yasaktır ve zararlıdır.İlk çağ felsefesinden bir kopuş yaşanmıştır.Bu felsefe;tanrı merkezli bir felsefedir ve kurulan uygarlık da buna dönüktür. Bu çağ felsefesine skolastik(okulculuk,medresecilik)felsefesi denilmekte olup hem hristiyanlıkta hem islamda Aristo’ya(bilimsel yönden)dayalı tanrısal bir düzen ve yaşam biçimi savunulmuştur.Aristoteles ve Ptolemis(Batlamyus) felsefesine göre;yerküre evrenin merkezidir.Orta çağda bu görüş öne çıkmıştır. Bu çağda doğru bilginin arayışının yerini doğru davranış arayışı(öteki evrende yaşamı hak etme dinsel inancı nedeniyle) almıştır.Yine de bu dönemde;aritmetik,geometri,astronomi ve müzik alanlarında bilimsel çalışmalara izin verilmiştir.Hastaneler kurulmuş;buralarda bilimsel tedaviler(otamalar)değil,dinsel tedaviler uygulanmıştır.Üniversiteler kurulmuş ve buralarda rahiplerce dinsel kurallar öğretilmiştir.Aynısı,islamda da medreselerde uygulanmıştır.Bugünün ünlü üniversiteleri (Oksford,Paris gibi)nde ilahiyat,kilise hukuku(şeriat),tıp ve genel meslekler okutuluyordu. Örneğin,1233-1277 yılları arasında yaşamış olan İmam Nevevi’nin görüşleri ve yaşam biçimi buna örnektir.Bu kişi;Riyazus Salihin adlı,peygamber Muhammedin hadislerinden söz eden yapıtına yazdığı önsözde şunları söylemektedir. Yüce allah “Cinleri ve insanları yalnızca bana kulluk etmeleri/ibadet etmeleri için yarattım”buyurmuştur.Bu ayet,onların kulluk/ibadet için yaratıldıklerını açık bir biçimde belirtmektedir.Bu nedenle,onların,ne için yaratıldıklarına özen göstermeleri,dünyaya önem vermeyerek,dünya zevklerinden geri durmaları gerekir.Çünkü dünya,geçici bir yurt olup sonsuza dek kalma yeri değildir.Ahirete geçmek için binilen bir taşıttır,sevinç ve neşe yeri değildir.Bunun için dünya halkının en uyanık olanları kendilerini kulluğa/ibadete verenlerdir. Bu çağda Albertus Mogenos;Aristo,Farabi,İbni Sina gibi dinsel yönlü bilim adamlarını okumuş ve bilimsel sayılacak çalışmalar yapmıştır.Kimya,astronomi ve biyoloji ile ilgilenmiştir.Thomas Aquinos;bilginin iki kaynağı olduğunu;birinin akıl,diğerinin inanç olduğunu;bunların bağdaşır olması gerektiğini;her ikisinin de kaynağının tanrı olduğunu ileri sürmüştür.Bu görüş,Orta Çağ felsefesinin temelini oluşturmuştur. İslamda Farabi,İbn Haldun,İbn Rüşt,İbn Sina;matematik,astronomi,tıp,fizik,kimya,biyoloji,coğrafya alanlarında bilimsel çalışmalar yapmışlardır. Bu arada,Hind ve Çin’deki uygarlıklarda;dinin etkisinden kurtulmuş bir bilimsel gelişme yaşanmaktadır.Barut bulunmuş,kağıt bulunmuştur.Kağıt,sonraki çağda matbaanın gelişmesine önayak olmuştur ve bunun sonucu,bilimsel patlama yaşanmıştır.Barut da Avrupa’ya gelmiş ve eski imparatorlukların ve derebeyliklerin ortadan kaldırılmasında ve yeni bir çağın başlamasında önayak olmuştur.Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u barutla çalışan devasa toplarla surları yıkarak ele geçirmiş ve bir çağı kapatmıştır. 23 Orta çağdan sonra,”aydınlanma çağı” da denilen “yeni çağlar”ortaya çıkmıştır.1453 yılında İstanbul’un Türklerce alınması ile başlamış ve 1789 Fransız İhtilali’ne dek sürmüştür. Bu dönemde ;feodalite(derebeylik)sistemi çökmüş,güçlü krallıklar ortaya çıkmıştır.Rönesans(düşünce sisteminde yenileşme)olgusu yaşanmış ve ileri düzeyde bilimsel gelişmeler olmuştur.Coğrafi keşifler yapılmış,ticaret ve sömürgecilik yaygınlaşmıştır.Keza;dinde reform çalışmaları yapılmış ve dinin baskısından kurtulunmuştur.Ancak;islamda “babı ictihad kapatılmıştır”fetvası ile dine yeni yorumlar getirilmesinin önü kesilmiş ve bunun sonunda hristiyan alemi gelişirken ve ilererken;islam alemi olduğu yerde kalmış ve sonuçta göreceli olarak gerilemiştir. Yeniçağda hümanizma(konusu kişioğlu ve doğa sevgisi olan)düşünce sistemi gelişmiştir.Hümanizma;kişinin bu yerküredeki ve evrendeki durumu ve konumu ile ilgilenmektedir.Çin’de yüzyıllardır kullanılan barut,pusula,kağıt ve matbaa Osmalılar ve Avrupalılar tarafından kullanılmağa başlanmıştır. Rönesans,orta çağ kavramlarına ve yöntemlerine bir başkaldırıdır.İlk kez;yeniliklere karşı duyulan korku yenilmiş ve yerini bilimsel araştırmalar almıştır.Bu dönemde,eski Yunan maddeci felsefe ve bilim anlayışına geri dönülmüştür. Bu alandaki ilk düşünür Francis Bacon’dur.Ona göre;doğanın gizemlerini çözmek ve yasalarını bulmak,refah ve ilerleme için ön koşuldur.Bunun için;her türlü ön yargıdan kurtulmak ve sağlam(gözlem ve deneye dayalı)bir yöntem uygulamak gerekir.Copernicus;yerküre merkezli evren kuramı yerine;güneş merkezli evren kuramını koymuştur.Fizik alanında Gilbert,mıknatıs ve manyetizma ile ilgili deneyler yapmıştır.Bijolojide gelişmeler olmuştur.Tıpta;çağdaş anatominin temelleri atılmıştır. Tıp alanında parlayan Paracelsus’un görüşleri önem kazanmıştır.Buna göre;tüm varlıkların ortak bir temeli vardır.Canlı ve cansız varlıklar farklı değildir.(Dolayısıyla canlı cansız ayrımı gereksizdir).Temelde,tüm varlıklar yedi ögeden oluşurlar.Paracelsus’a göre kişioğlu;ateş,hava,su ve topraktan oluşan dört anasır(ögeler)yanında tuz,cıva ve kükürtten oluşur.Bu yedi element,canlı ve cansız tüm varlıkların temel maddesidir.Bu nedenle,canlı ile cansız arasında fark yoktur.Kimya yasaları;cansızlar için olduğu kadar,canlılar için de geçerlidir.Sonuçta;cansızlar için geçerli olan doğa yasaları,canlılar için de geçerlidir ya da tersidir. Matbaanın bulunması ile bilimin yaygınlaşması hızlanmıştır.Günümüzde bilgisayar ve internet ayni işlevi görmekte ve bilimsel gelişmeler çok hız kazanmış bulunmaktadır.Astronomide Kepler,fizik alanında Galileo ve Newton’un araştırmaları ve kuramları sonucu,bilimsel patlama yaşanmıştır.Bu bilimsel patlama,daha da hızlanmış olarak günümüzde de sürmektedir.Ancak,dinsel otoriteler de,bilimin karşısına tanrıyı daha sıkı bir biçimde koymağa çabalamaktadırlar.Bilimin verileri teknolojide ve günlük yaşamda da kullanılmaya başlamıştır.1712 de Newcomb ilk pistonlu buhar makinesini yapmıştır.Bu makine,sanayide ve ulaşımda büyük gelişmelere yol açmıştır. Keza;bu dönemde aklın önemi tartışılmış ve Kant ve Hume bu alanda önemli katkılarda bulunmuştur.Matematikte önemli gelişmeler yaşanmıştır. Aydınlanma çağı,Leonardo da Vinci ile başlamıştır denilebilir.Bu kişi;resim,yontu,matematik,yapı bilgisi,anatomi,teknoloji alanlarında çağına göre ileri olan görüşler geliştirmiştir.Uçak ve denizaltıyı daha o zamanlar düşünebilmiştir.Astronomide Herchell,Halley,Laplace ve Kant ilerlemeler sağlamıştır.Kopernik,güneş merkezli uzay sistemini kurmuştur.Günümüzde ise,Big Bang merkezli uzay sistemi sözkonusudur. Biyolojide Darwin’in dedesi Erasmus Darwin ve Lamark tarafından seçilimli evrim kuramının temelleri atılmıştır.Coğrafyada Amerika,Antarktika ve Okyanusya’da önemli keşifler yapılmıştır. Avrupa’da bunlar olurken,Osmanlı İmparatorluğu(dolayısıyla uyduramamış ;genişlemesi durmuş ve gerilemeye başlamıştır. islam)bu gelişmelere ayak 1789 Fransız devriminden sonra yakın çağlar dediğimiz dönem başlamıştır.1945 yılında Hiroşima’ya atom bombasının atılmasına dek sürmüştür.Bu dönemde 1 ve 2 nci evrensel savaşlar;1830 ve 1848 ihtilalleri,Amerika Birleşik Davletleri’nin kurulması,sanayi devrimi,Viyana Kongresi önemli olaylar olarak ortaya çıkmıştır.Yine bu dönemde büyük imparatorluklar dönemi bitmiş ve Avrupa’da,Asya’da,Okyanusya’da,Afrika’da yeni devletler kurulmuştur.Ancak;ikinci evrensel savaştan sonra,Rus ve Amerikan imparatorlukları diyeceğimiz oluşumlar yeniden ortaya çıkmıştır. Budöneminenönemliolayı,sanayidevrimidir.Lokomotif,otomobil,uçak,roketler,telefon,radyo,televizyon ,radar gibi önemli makineler ve araç gereçler bu dönemde bulunmuş ve kullanımları giderek yaygınlaşmıştır.İşçi sınıfı,kapitalizm,sosyalizm,liberalizm kavramları ortaya çıkmıştır.Sanayileşmeyen ülkeler(Osmanlı imparatorluğu dahil)gelişmiş ülkelerin sömürgeleri durumuna düşmüşlerdir.Viyana kongresi ile Avrupa haritası yeniden çizilmiş ve sömürgeler paylaşılmıştır. Bu yüzyıllarda bilimsel çalışmalar için laboratuvarlar kurulmuş ve bilimle felsefe,kesin çizgilerle ayrılmıştır.Fizikteki termodinamik ve elektromanyetik kuramları ile biyolojideki genel evrim kuramı ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Yine bu dönemde,fizikte kuantum kuramı,(E=mc2)formülü(madde enerji ilişkisi),evrensel görecelik kuramı ve astrofizikte Big Bang(büyük patlama kuramı) ortaya çıkmıştır. Bu kuramların nasıl kanıtlanacağı ya da denetleneceğine dair felsefi görüşler ortaya çıkmıştır.Doğrulama ilkesi uygulanmalıdır diyenlerin yanında,yanlışlama ilkesi uygulanmalıdır diyenler vardır.Ayrıca,bilimin bir sosyolojik(toplumsal) boyutunun da bulunduğu vurgulanmıştır. Russell,Poincaré ve Brouwer gibi matematikçiler ve Rihnmann ve Laboçevski gibi geometriciler bilime önemli katkılarda bulunmuşlar ;uzay geometrisi ve matematiğini geliştirmişler ve kişioğullarının uzaya çıkmasının önünü açmışlardır. Biyolojide klonlama çalışmaları(kişioğlunun aynısını yeniden yapmak) ve tarımda hormonlama çalışmaları yapılmıştır ve yapılmaktadır.Jeolojide,gelişmiş yeni teknolojiler kullanılmaya başlanmıştır.Tıpta;mikroskop,röntgen,ultrason,nükleer tıp gibi gelişmeler olmuştur.Bunun sonunda,önceki çağlarda elli dolayında olan ortalama yaşam süresi,seksenli yıllara çıkarılmıştır. Enrico Fermi,1942 yılında bir reaktörle zincirleme reaksiyon(atomların biri birine etki ederek patlamaları)un denetimini başarmıştır.Bundan,atom ve diğer nükleer bombaların yapımında,uzay araçlarında,nükleer denizaltılar ve savaş gemilerinde yararlanılmıştır. Napolyon savaşlarında 1812 yılında,ilk katı yakıtlı roket kullanılmıştır.(Çinliler daha 1232 yılında bu tür roketleri kullanıyorlardı)1929 yılında Goddard;içinde barometre,termometre ve fotoğraf makinesi bulunan bir roketi havaya fırlatmıştır. 25 Sonraları;V2 roketleri 2nci evrensel savaş sırasında Almanlarca kullanılmış ve bunları yapan Von Braun,sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek,uzay uçuşlarını sağlayacak roketleri geliştirmiştir. Bu dönemde İsaac Newton yerçekimi yasasını(sonraları evrensel çekim yasasını),Darwin seçilimli evrim yasasını,Einstein (E=mc2) (enerji madde dönüşüm formülünü) ve evrensel görecelik kuramını bulmuşlardır. 1945 yılında Hiroşima’ya ilk atom bombasının atılması ile yeni bir çağ başlamıştır.Bu son çağa atom çağı(ya da şimdilerde olduğu gibi bilim çağı)denilmiştir. Bu çağda;1957 yılında Ruslar ilk uzay aracını yerkürenin atmosferinin dışına yollamışlar,1969 yılında üç Amerikalı astronot,ay yüzeyine inmişler ve ayda yürümüşlerdir.Bu sıralarda,bilgisayarlar bulunmuş ve geliştirilmiştir.Bundan 3000 yıl önce kullanılmış olan abaküsler(hesap makineleri)den esinlenerek yapılmışlardır. İlk toplama yapan makineyi Blaise Pascal tasarlamıştır.Leipnitz,aynı türden makine ile çarpma işlemini de başarmıştır.Charles Babbage ise;bugünkü elektronik sistemli makinlerin öncüsüdür.İlk bilgisayarı 1941 yılında Konrad Zuse yapmıştır.Sonra,Amerika Birleşik Devletlerinde yüksek işlem hızına sahip tam elektronik ilk sayısal bilgisayar 1946 yılında geliştirilmiştir. Bilgisayarların gelişmesi ve yaygınlaşması sonucu;son yıllarda “internet”olgusu ortaya çıkmıştır.İnternet,yeni çağda matbaanın bulunuşuna benzer bir etki yaratmış;yerkürenin(hatta uzaydakilerin)aynı anda;evrenin her yerindeki bilgiye anında erişmesi olanaklı duruma gelmiştir. Bu bilgi ve iletişim kolaylığı patlaması sonucu;atom incelemelerinin yerini,atom altı parçacıkların(yani serüvenin başındaki kuarkların)incelenmesi almıştır.Bu parçacıkların inclenmesinden,kuantum kuramı ortaya çıkmıştır.Günümüzde tartışılan ve yeni bir bilimsel patlamaya yol açacak olan konu;kuantumlar ve kuantumlar mekaniği olmaktadır.Günümüzde artık;kuantumdan,kuantum fiziğinden,kuantum düşünce tekniğinden,kuantum mekaniğinden,kuantum sayılarından,kuantum kolyelerinden söz edilmektedir. Kuantum nedir?Kuantum(latince kuantus,yani ne kadar demektir)anlamındadır.Belirli fiziksel nicelikler(kesikli birimler)anlamına gelmektedir.Klasik mekanik bilgisi;1800 lü yılların sonlarına doğru;kara cisim ışıması(blackbody radiatıon),tayf çizgileri(güneşin yağmurlu havalarda gökyüzüe yaydığı gökkuşağı olgusu),fotoelektrik etki gibi olayları açıklamada yetersiz kalmıştır.Yanlışlık,açıklamaları yapamayan bilim adamlarında değil,mekanik evreni”süreklilik”olarak modellemeden geliyordu.Evrendeki devinimler bir kez başladı mı,sürekli olarak olurlar.1900 yılında Max Planc enerjinin,1905 yılında ise Einstein ışığın “paketçikler”den oluştuğunu,yani “süreksizlik” gösterdiğini ileri sürdüler. Ernest Rutherford, iç yapısı hakkında yaptığı deneylerden,atomun çekirdeğinin olduğunu buldu.Daha önce,atomun elektronunun olduğu biliniyordu.Bu durumda;elektron çekirdek çevresinde dairesel devinimler yaptığından;negatif yüklü elektronlar,pozitif yüklü çekirdeğe düşecekler ve atom çökecekti. Geçici çözümü Niels Bohr ileri sürdü.Elektronlar belli kuantizasyon kurallarınca, bir tek yörüngede değil,belli yörüngelerde deviniyorlar,enerjileri belli bir değere ulaşmadıkça ışıma yapmıyorlar,bu sayede atomlar sistemi,dengede kalıyordu.Ancak,bu model sonraki deneylerde başarısız kalmıştı. Louis de Broglie;bu modeli geliştirmiş ve 1923 yılında,ışığın hem dalga hem de parçacık karakteri olduğundan yararlanarak,temelde tüm maddelerin aynı özelliği gösterebileceğini önermiştir.Zatan,kuantum kuramı da ışığın ne olduğu tartışmalarından yola çıkılarak oluşturulmuştur. Kendisinin yaptığı deneye gelene dek,ışığın foton parçacıklarından oluştuğu düşünülüyordu.Thomas Young,yaptığı “çift yarık”deneyleri ile ışığın girişim,kırınım yaptığını;yani dalga özelliği de gösterdiğini kanıtlamıştır.Ama,tüm madde parçacıklarının,su dalgaları ile aynı matematiksel özellikleri göstereceği de beklenmiyordu. Kuantum kuramı;varlıkların konum ve momentumları bilgilerini kullanarak,çeşitli kuvvet alanları altında nasıl devinmeleri gerektiğini bulmağa çalışan klasik mekaniğin;olguları açıklamada yetersiz kalması nedeniyle ortaya çıkmış kuramın adıdır. Kuantum,klasik fizikten ayrı bir kuram olarak ortaya çıkmıştır.Kuantum mekaniği nedir?Klasik fizikteki mekanikte üç konum ve momentumla her varlık tanımlanabilir.Oysa,parçacıklar(Serüvenin en başındaki kuarklar)üç konum ve momentumla tanımlanamamaktadırlar.Bunun yerine bir “dalga fonksiyonu”ile matematiksel olarak tanımlanmaktadırlar.Bu dalga fonksiyonu(formülü)parçacığın bütün bilgilerini içerir.Dalga fonksiyonu,parçacığın kimlik kartıdır.Tıpkı DNA mın benim kimlik kartım olması gibi. Kuantum mekaniği;temelinde bir “olasılık”kuramıdır.Bir parçacığın momentumu,konumu ve kinetik enerjisi –devinimini sağlayan enerjisi-aynı anda öğrenilemez.Buna,Hersenberg belirsizliği ilkesi denilir. Günümüde;laser,maser,yarı iletkenler,tıptaki MR-Manyetik Rezonans araçlarıtomografi,fiberler;kuantum mekaniği yoluyla bulunmuş ürünlerdir.Son olarak,2004 yılında araştırmacılar,kanser hücrelerinin kendilerini göstermelerini sağlayacak bir görüntüleme tekniği geliştirmişlerdir. Bilim felsefesine göre;bir bilimsel kuramın-bir fizik kuramının-iki kuralı gerçekleştirmesi gerekir. 1-Kuramın doğruluğu 2-Kuramın tamamlanmışlığı. Einstein da dahil,bazı fizikçiler kuantum kuramının doğru olduğunu ama “tamamlanmadığını”ileri sürmüşlerdir.Buna karşılık kuantumcular da,Einstein’ın “görecelik kuramı”nın tamamlanmamış olduğunu belirtmektedirler. Kuantum düşünce tekniği nedir?Kuantum,üst nitelikli bir düşünme biçimidir.Atom altı alanda etkili olabilecek biçimde bir yaratıcı düşünce biçimidir.Kuantum kuramlı düşünce;ortak bir zeka alanında işlem yapar.Bütün evreni ileri götüren enerjiyle işbirliğine girildiğinde,kişioğlu “kişi” olmanın sınırlarını aşar,”bütün”ün gücüne ulaşır.İslamdaki “Enel hak-Ben tanrıyım” durumuna varır.Kuantum kuramlı düşünce;sağlıklı ve güçlü bir beden için de uygun ortam oluşturur.Kendimizi tanımağa,başkalarını anlamağa,sistemin işleyişini anlamadan doğan bilgeliğe ulaştırır. Kuantum fiziği(düşüncesi);klasik anlamdaki fiziksel maddenin enerjiye dönüştüğü bir alandır.Atom altı parçacıkları(Yani başlangıçtaki kuarklar)hızla devinen enerjiden başka bir şey değildir.O zaman,Big Bang’ın bir enerji patlaması ile enerjinin maddeye dönüştüğü de bu olgudan anlaşılmaktadır. 27 Heisenberg’in belirsizlik alanı dediği bu alana,gönderdiğimiz düşünce paketçikleri varlık katar.Belirli duruma getirir.Kuantumlar alanının bir noktasına yaptığımız bu etki (kelebek etkisi) ile bütününü etkiler.Kişioğlu bir şey düşündüğünde,bundan tüm kuantum alanları etilenir.Kuantum fiziği;fizikle fizik ötesinin biribirine karıştığı ortak bir noktanın adıdır. Piyasaya;sağlığa sayılmaz yararları bulunan kuantum kolyeleri de sunulmuştur.Açıklamalara göre;biribirine bağlı doğal minerallerden yapılmıştır.Bedenin biyolojik gelişimi için gerekli skaler enerjiye pozitif enerji akışını ve dengesini sağlar.Zayıflayan enerjiyi iyileştirerek,bedenin sağlıklı kalmasını sağlar. VIII-Y E N İ D E N Y Ü C E L E N İ N S A N L I K Buraya dek yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere;kişioğlunun bugünkü konumuna gelene dek (Yaklaşık onbeş milyar yıl içinde)çeşitli büyük gelişmeler olmuş,uygarlıklar doğmuş ve fakat doğal kırımlar(din kitaplarında anlatılan Nuh tufanı gibi)yaşanmış ve varlıklar,türler,uygarlıklar toptan yok olmuşlardır. Ancak;yine de kişioğlulları Mu uygarlığında ve Atlantis uygarlığında günümüz uygarlık düzeyine ulaşmışlar ve hatta bu düzeyi aşmışlardır.Uzaylılarla ilişkiler kurmuşlardır.Sonra insanlık(Hindistan ve Çin hariç)orta çağ karanlığını yaşamış ve uygarlaşmasını geciktirmiştir. Ancak;1789 Fransız devrimi ve 1945 de ilk atom bombasının kullanılası gibi olayların etkisiyle günümüz uygarlığına erişilmiştir.Son olarak;kuantumlar uygarlığının kapısı aralanmış ve yeni bir çağ başlamıştır. Bütün bunlar,birden bire,bugünden yarına olmamıştır.Bir yandan Hind ve Çin bilginleri;diğer yandan Avrupalı ve müslüman bilginler;ortaçağın tutucu felsefesinden kurtulup bugünkü uygarlığın temelini oluşturan bilgileri edinmişler ve yeni görüşler oluşturmuşlardır. Bu gelişmelerin başlıcaları şöyledir. İlk kez,eski çağda Demokritos varlıklarla ılgili olarak atomculuk(her varlık atomladan oluşlur)görüşünü ortaya atmıştır.İslam da,tanrının etkisine açık atomculuğu savunmuştur. (Günümüzde kuantum kuramı ve düşüncesi de bu noktaya gelmiş görünmektdir.) Yirminci yüzyılda atom altı parçacıkların bulunuşu,atomculuk kuramını bitirmiştir.Çünkü,atomların altında,onları oluşturan atom altı parçacıkların bulunduğu anlaşılmıştır.Bunun yerine,kuantum kuramı doğmuştur. Makro kozmos(uzay)için görecelik kuramı geliştirilmiştir.Bu kurama göre;zaman,yer çekimine ya da genel çekime ve hıza bağlı olarak değişir.Zaman,mutlak değildir,evrenin içindeki değişkenlere bağlıdır.Mikro kozmos(atom altı parçacıklar evreni)için,kuantum kuramı görcelik kuramı gibi olmaktadır. Başlangıçta kişioğlulları,tanrı olarak güneşi benimsemişlerdir.Sonraları,eski Yunanda AristotelesPtolemeus felsefesine göre,evrenin merkezi güneş değil yerküre olarak benimsenmiştir.Orta çağdan sonra Kopernik;güneş merkezli uzay sistemini kurmuştur.Günümüzde kişioğlunca uzayın ve tüm varlıkların merkezinin Big Bang’in olduğu merkez(uzayın merkezi) olarak düşünülmektedir. Sonraki dönemlerde Kepler ve Galileo(Matematik-gözlem-deney)i birleştirmişlerdir.Değişim,eski Yunanda inanıldığı gibi Hindlilerin,varlıkların içindeki potansiyelin gerçekleşmesi değil;maddenin uzay ve zamandaki kütle ve hızı olarak açıklanmalıdır.Eski Yunanda varlıkların içinde bir potansiyel bulunduğu ve değişimleri bu potansiyelin sağladığı-sonradan buna ruh-tin- denilmiştir-varsayılmıştır. Bu konularda düşünen Newton;evrensel çekim yasasını buldu.Kurduğu mekanik evren tablosunda tanrıya da yer vermiştir.Bütün olgular ve olaylar(fenomenler)madde ve hareketle açıklanamaz.Tanrı da işe karışır.(Son zamanlarda kuantum kuramı da buna benzerdüşünceler üretmektedir) Darwin ise;canlılar için geçerli olan evrim yasasını geliştirmiştir.Basit bir hücre;doğada milyarlarca yılda gelişip tüm canlı denilen varlıkları(bu arada en üstte yeralan kişioğulllarını)meydana getirmiştir.Gerçekte;evrim yasasının yalnızca canlılar için değil;üm varlıklar için de geçerli olduğuna dair belirtiler vardır. Günümüz kimyacılığındaki atomculuğu John Dalton kurmuş ve geliştirmiştir.John Thompson atom altı parçacıkları bulmuştur.Ernest Rutherford,ilk atom modelini oluşturmuştur. Bütün bu gelişmeler,kuantum kuramının ortaya çıkmasına yol açmıştır.Kuantum kuramına göre;atom altı parçacıklar aleminde “belirsizlikler” vardır.Tıpkı,bizlerin yaşadığımız ortamdakiler gibi.Tıpkı,uzaydaki varlıklar için olduğu gibi. Murphy’ye göre;tanrı bütün kuantum belirsizliklerini(bu arada bizim makro alemimizdeki belirsizlikleri)belirlerken;elektronun,protonun ve bütün olarak atomun kendilerine has özelliklerini ihlal etmemekte,onlara karışmamaktadır.Aynen,kişioğulllarının özgür iradeleri ile eylemlerini gerçekleştirmelerine izin verdiği gibi;diğer varlıkların “doğal hakları”na da karışmaz.Yani;tüm varlıkların ve bu arada atom altı parçacıkların da özgür iradeleri vardır.Zaten doğal olan da bu olmaktadır.Çünkü,bizler bu atom altı parçacıklardan ve atomlardan oluşmaktayız.Özgür irademiz de bu özgür iradelerin toplamı olarak ortaya çıkmaktadır.Tıpkı Hind felsefesindeki ortak bilinç gibi. Kuantum,izafiyet(görecelik) ve Big Bang kuramları denli önemli olan bir diğer kuram da “kaos kuramı”dır. Kaos kuramının temeli “başlangıç koşullarına bağımlılık ilkesi”dir.Herşey Big Bang’deki ilk koşullara bağlıdır.O merkezdeki her değişiklik tüm uzayı ve yerküremizi etkilemektedir.Buna “kelebek etkisi” denilmektedir.Bu kavramı ilk kez islam düşünürleri bulmuşlardır.Bu düşüneye göre “Şam’da bir kelebek kanatlarını çırparsa;İstanbul’da fırtına olur”. Kaos kuramı;determinist (belirleyici ve sınırlayıcı)yasalar çerçevesinde gelişen dinamik (devingenhareketli)sistemlerin;periyodik (belirli zaman aralıklı) olmayan ve öngörülmeyen davranışlarını(hava tahmini yapmak gibi)inceleyen kuramdır.Buna göre determinizm(belirlilik ve sabit olma) yalnızca “görünüşte var olan” bir olgudur.Doğada indeterminizm vardır. Her şey belirsizdir. 29 Kaos kavramı,zaman ile bağımlıdır ve geriye işlemez (tersinir değildir).Hidrojen ve oksijen suyu oluşturur.Suyu ayrıştırınca yine ortaya hidrojen ve oksijen çıkar.Buna tersinirlik denilir. Kaos Kuramına göre tanrı;sisteme bilgi ekleyerek etkinlikte bulunmaktadır.Hindlilerin Vedalarına göre ise tanrı ruh-tindir.Tin ise bilgidir.O nedenle bilgili kişilere” ruhani yüzlü “ denilmektedir.Sonuçta,bilgi tanrı olmaktadır.Bilgi düzeyimizi ne denli geliştirirsek tanrıya o denli yaklaşmaktayız. Kişilerin günümüzde bile üzerinde en çok düşündükleri ve tartıştıkları konu “mucize”dir.Kuantum kuramında da mucizeler tartışılmaktadır.Mucize,arapça acz,aciz sözcüğünden gelmekte olup (kulları) aciz,umarsız bırakmak demektir. Bu türden olaylar ve olgular ile kulların,tanrının elçilerine(peygamberlere)inanmaları ve onların peşinden gitmeleri amaçlanmaktadır. Fransızca miracle sözcüğü,tanrısal işe karışmak anlamındadır.Mucizeler,tanrısal etkinliğin olduğu olağanüstüolaylarveolgulardır.Oysa;olağanüstülük,doğayasalarınınihlali(bozulması-aşılması)dır.David Hume’e göre mucizeler olanaksızdır.Mucizeler,söylencelerdir.Gerçekte;”neden-sonuç ilişkisi” doğa yasası değil,zihnimizin yarattığı bir olgudur.(Kuantum kuramının da bu yolda görüşleri vardır.Kuarklar,biz istediğimiz için orada olurlar)Einstein da bunu savunmaktadır. Mucizelere üç türden karşı çıkmalar vardır: 1-Doğadaki işleyişlerin düzenine karşı, deneylerle desteklenmeyen tanıklıklara(kutsal kitapların anlattıklarına)güvenemeyiz. 2-Mucizeler,doğa yasalarını ihlal etmez.Bizim,o doğa yasasını yanlış ya da eksik bildiğimizi,öğrendiğimizi gösterir.Bilim alanında böyle çok yanlışlıklar yapılmıştır.Yerküre düzdür denilmiştir,yuvarlak olduğu anlaşılmıştır.Evrenin merkezi güneştir dnmiştir.Güneşin,evrendeki çok küçük bir nokta olduğu,evrenin merkezinin Big Bang’ın olduğu yer olduğu anlaşılmıştır. Kızıl Deniz’in yarılması ve Musa kavminin buradan geçip kurtulması bir mucize değildir.Bizim sıvılar ve akışkanlık doğa yasalarını yanlış ya da eksik bildiğimizin bir kanıtıdır.Kelebek etkisinden habersiz olduğumuzun belirtisidir.Gün gelecek,o olayı yaratan doğa yasasını da bulabileceğiz demektir.Kelebek etkisinin temeline inmeyi de öğreneceğiz demektir. 3-Olağanüstülükler;doğa yasalarına aykırılıklar değil,o andaki ve yerdeki anomalilerdir.(Normal olmayan olaylardır)Tıpkı,bazı bebeklerin özürlü doğmaları gibi bir olaydır. Bu görüşlere;uzay ve uzay zamanı gözönüne alındığında;doğa yasalarının da zaman ve uzamda(mekanda)değişebileceği de düşünülebilir.Yerçekiminin olmadığı uzay varlıklarında bütünüyle değişik bir yaşam ve doğa yasaları olacaktır. Kaos kuramına göre;evrenin herhangi bir yerindeki çok küçük bir değişim,evrenin başka bir yerinde ya da yerlerinde;büyük değişimlere neden olabilir.Buna “kelebek etkisi”denilmektedir.Mucizeler,bununla da açıklanabilir. Kuantum kuramının da tartıştığı bir diğer konu,”kötülük”olgusudur. Tanrı;herşeyi iyi yaratan ise;o zaman kötülük nedir?Ateistler(tanrısızlar) ve agonistler(tanrının varlığından kuşku duyanlar)bu konuyu çok tartışmışlardır.Augistine’e göre;özgür irade,bir tanrısal lutuftur.Kişilere tanrının bir bağışıdır.Ama,özgür irade(tüm varlıkların özgür iradeleri vardır)iyilik için de kötülük için de kullanılmaktadır.Bu davranışlardan mutasyonlar(yapı ve tür değişiklikleri)ortaya çıkmakta;türler gelişmekte ya da bozulmakta ve yok olmaktadırlar.Murray’a göre tanrı gizlidir.Tanrı,kendisini ve amaçlarını apaçık gösterseydi,kişilere seçenek(özgür irade)kalmazdı.Kişilerin kötülüklerden uzak kalması için,doğa yasalarını bilmeleri ve onlara uymaları gerekir. Son zamanlarda sosyobiyoloji gelişmektedir.Biyolojinin,psikolojinin ve antropolojinin katkılarıyla ortaya çıkmıştır.Bütün canlıların (gerçekte tüm varlıkların olmalıdır)toplumsal davranışlaını inceler.Örneğin;karıncaların ve arıların(İleriki aşamada atomların ve moleküllerin)toplumsal yaşamı.Varılan son noktada söylenen şudur:Nasıl oluyor da cansız madde,belli bir bileşime kavuşunca,bu denli farklı canlıda,bu denli özgeci(toplumsal)davranışlara neden olacak potansiyeli içinde barındırıyor?(Bir kez,canlı cansız ayrımı yanlış olmaktadır.Tüm varlıkların,benzer toplumsal davranışları olmalıdır ve vardır.Bunlar da incelenmelidir.)Sorun,atomun ya da atom altı parçacıkların da özgür iiradesinin olduğunu benimsemekle anlaşılır olmaktadır. Kuantum kuramında da özgür irade önemlidir ve görünümü şöyledir: 1-Katı determinizm(belirgincilik-sabitçilik):Özgürlük(irade)yoktur.Evrendeki ve uzaydaki her şey,doğa yasaları çerçevesinde oluşur ve devinir.Kuantum kuramı,indeterminist görüşü ile(belirginci olmayandeğişikçilik),bu görüşe karşı çıkmaktadır. 2-Ilımlı determinizm:Kişioğlunun tini(düşünce ya da iradesi)ayrı bir cevherdir ve bu varlık,determinizme bağlı değildir.Bu düalist(ikici görüş) olmaktadır.Kişioğlu,hem maddeden hem ruhtin-denilen cevherden oluşmaktadır.O zaman,diğer varlıklarda da ruh-tin- olması gerekmez mi?Çünkü kişioğlu,zaten o varlıklardan-atomlar-moleküller-hücrelerden- oluşmaktadır.Ya da,ruh denilen cevherin de kuarklarının,atomlarının ,moleküllerinin,hücrelerinin olması gerekmez mi?Eğer,ruh cevher değil de enerji ise,o zaman bu saydıklarımızın bulunmaması doğaldır.Ancak,ruh bu saydıklarımızın yaydığı enerjinin toplamı olarak algılanabilirse,bu gerçekçi bir yaklaşım olur.Düalizm de ortadan kalkmış olur.Böyle bir çözümlemeye kuantum kuramının bir diyeceği yoktur. 3-Liibertaryen yaklaşım:Determinizm,her şeyi belirleyemez.Oysa;determinizm vardır ve her şeyi belirler.Ancak;bizler varolan beş duyumuzla bunları algılayamayız.Ancak,altıncı,yedinci duygu geliştirirsek ya da daha güçlü ve yeni aygıtlar bulursak determinizmin varolduğunu kanıtlayabiliriz. Kuantum kuramı;tüm determinizmlere karşıdır ve indeterminizme inanır.Buna göre;indeterminizm, (sınırlamanın ve doğa yasalarının geçerliliğini koruyamadığı durum)evrenin gerçek yapısıdır.İndeterminizm,özgür iradenin(zihnin)zorunlu önkoşuludur.Özgürlük(zihin-irade) varsa,determinizm değil,indeterminizm var demektir. Descartes;”düşünüyorum o halde varım” derken,bedeninden ayrı bir cevher olan tinini ve zinhinianlak-belirtmiştir.Ancak;bu düalist görüş,kitaplı dinlerce bnimsenmemiştir. Zihin bir”zuhur etme-ortaya çıkma-oluşma”olgusudur.Böyle olunca da herkese peygamberlere olduğu gibi “vahiy-tanrı kelamını bildirme”gelebilir.Bu görüşe göre bütün(tanrı) kendini oluşturan parçalardan(varlıklar)daha çok bir şeydir.Bu nedenle;kendini oluşturan parçacıklarla açıklanamaz.Tıpkı;atomun onu oluşturan kuarklarla açıklanamaması gibi.Kuarklar ayrıdır,onlardan 31 ortaya çıkan atom ayrıdır.Sonuçta;kul tanrının bir parçasıdır.Ancak,tanrı kuldan daha çok bir şeydir.Tanrı,kullarla açıklanamaz. Peacocke’a göre tanrı geleceği bilemez.Tıpkı en gelişmiş bilgisayarlar gibi.Ancak,gelecekteki olasılıkları bilebilir.Tıpkı,gelişmiş bilgisayarlar gibi.Tanrı,varlıkların hakikatini ve yapısını ezelde(zamanın başlangıcında)bilir.Ama,tek tek olayları,ancak gerçekleşince bilir.Tıpkı bilgisayar gibi.Çünkü,onlar olmadan önce yokturlar ve bilinemezler. Özgür irade sorununu,mekanik yasalar çözemez.Özgür irade sorunu neden çözülemez?Bunun için,zamanın anlaşılması gerekmektedir.Oysa,tanrı zaman dışıdır.Tanrı ezelde(zamanın başlangıcında) vardı.Bizler,zamanın yaşadığımız kesimini algılıyoruz.Ben;günlük yaşamımda çevremdeki olgu ve olayları algıklıyorum.Hindistandaki,Ay’daki,Sirius yıldızlarındaki o zamanı algılayamıyorum. Ancak,tanrı zamandan ve uzamdan münezzeh(dışında-uzak)olduğundan;her yerde zamanın başını,ortasını(yaşadığımız zamanı) ve zamanın sonunu gözlemleyebilmektedir. Tüm bu görüşler ve tartışmalar;günümüzde,uzayı,kendimizi ve atom altı parçacıkları öğrenmek ve anlamak isteği uyandırmıştır.Buradan;kuantum kuramı ortaya çıkmıştır. IX-K U A N T U M L A R E V R E N İ Günümüzde;kuantum sözcüğünü duymayan kalmamıştır denilebilir.O denli yaygınlaşmıştır.Evde kalmış kızlar;sorunu olanlar bile,kuantumdan medet ummaktadırlar.Kuantum kolyeleri,piyasada alıcı bulmaktadırlar. Bu denli yoğun ilgi çeken kuatum nedir?Yaşamımıza neler getirmektedir?Kuantum hakkındaki görüşleri gözden geçirirsek;bu sorulara yanıt bulabiliriz. Kepler ve Galileo;”matematik-gözlem-deney”i birleştirmişlerdir.Bilimsel araştırmaların yöntemi budur.Buna göre değişimler;maddenin uzay ve zamandaki kütle ve hızı ile açıklanmalıdır.Ancak;bu bilimsel kural;atom altı parçacıklar araştırmalarında geçerli olmamaktadır.Kuantum kavramı;bu değişik,bu klasik fizik kuralına aykırı durumdan ortaya çıkmaktadır.Kuantum kuramı;determinizme(doğada değişmezlik-sabitlik vardır.çocuk iki kollu ve iki bacaklı doğar);indirgemeciliğe(parça bütünün aynıdır.Su damlası ile bardaktaki su aynıdır) ve realizme(her şey gerçektir) karşıdır. Kuantum araştırmaları;ışığın atılan taşın suda yarattığı dalga gibi mi;yoksa fotonlardan(bir tür atom altı parçacık)mı olduğu konusundan çıkmıştır.Çift yarık deneyi denilen bir deney yapılmış(çift yarığa atom altı parçacıklar yollanmıştır)ve buradan ışığın hem parçacık hem dalga boyu olduğu anlaşılmıştır.Bir parçacık,aynı anda iki ayrı yerde olabilmektedir.Aynı anda;hem dalga hem parçacık özelliği gösterebilmektedir. Bu durum;mantıktaki “üçüncü durumun olasılıksızlığı”ilkesine terstir.Bir varlık burada ise,orada olamaz.Bir varlık,katıysa aynı anda sıvı da olamaz.Düz mantığa göre bir kedi;ya canlıdır ya da ölüdür.Kuantum mantığına göre ise bir kedi;hem canlı hem ölü olabilir. Kuantum kavramı ilk kez Niels Bohr’un atom modelinde kullanılmıştır.Buna göre;atomların çekirdeğin çevresinde farklı,değişik yörüngeleri vardır.Ay,yerkürenin çevresinde bir yörüngede döner.Yerküre,güneşin çevresindeki bir yörüngede döner.Elektron da(atom;çekirdek-pozitron da denir-nötron-çekirdekteki parçacıktır- ve çekirdeğin çevresinde dönen elektrondan oluşur)atom çekirdeğinin çevresinde döner.Ancak,elektronlar sabit bir yörüngede değil,farklı,değişik yörüngelerde dönerler.Bu değişik yörüngeler arasında,sıçramalar yaparlar.Bu devinimler sonucu radyasyon(ışınım)kuantalar(kesikli paketler) biçiminde ortaya çıkar. Bohr,aynı zamanda “tamamlayıcılık ilkesi”ni de kurmuştur.Deneylerde ve kavramsal yaklaşımlarda(matematikte de)atomlar düzeyindeki varlıkların özelliklerini bizler;gözlemciler belirleriz.Bizler,deneyin tamamlayıcılarıyızdır.Berkeley de benzer görüşler ileri sürmüştür.Buna göre;algılayan zihinlerden bağımsız olarak maddi cevher(varlık)yoktur.Her şey,biz onu algılayınca var olur. Tamamlayıcılık ilkesi;aynı zamanda,dalgaboyu olma ya da parçacık olma gibi özelliklerin,biribiriyle çelişkili değil;biribirlerinin tamamlayıcısıdır anlamındadır.Burada belirtilen tamamlayıcılık ilkesi ile kuantuma ait indeterminizm ilkesi(sınırsız,kuralsız,bağımsız olma durumu)kuantum kuramının temelini oluşturmaktadır. Ancak;kuantum kuramından Berkeley’in” evreni zihin yaratır” yaklaşımına geçmek ve ona destek vermek,doğru olmamaktadır. Kuantum kuramının ilkeleri şunlardır: Tamamlayıcılık ilkesi:Gözlemci ile gözlenen varlık biribirini tamamlar ve ışığın dalga olma özelliği ile parçacık olma özelliği çelişkili değildir.Bunlar,biribirini tamamlar.Ancak;kuantum kuramı,tamamlayıcılık ilkesinin bazı din bilginlerince dinde kullanılmasına da karşıdır.Hristiyanlıktaki tamamlayıcılık olan üçleme(çocuk allah-ruh allah-bizatihi allah)kuralına da karşıdır. Diğer yandan;klasik fizikte de tamamlayıcılık ilkesi vardır.Her iki durumun önemli verilerle desteklenmesi durumunda ortaya çıkar.Tek bir varlık türü;değişik deneylerde değişik özelliklerle ortaya çıkar.Fotonlar ve elektronlar böyledir. Belirsizlik ilkesi:Bir atom altı parçacığının nasıl devineceğini;nerede bulunacağını saptamakta belirsizlik vardır.Evrende determinist(önceden belirlenmiş-düzenli)bir yapı yoktur.Bilimsel olasılıklar,belirsizlikler vardır.Bu belirsizliğin açıklanmasında üç öneri gözlenmektedir. 1-Cehaletimizden-bilgisizliğimizden kaynaklanan belirsizlik:Einstein;”determinizm vardır,tanrı zar atmaz”demiştir.Doğada,bulamadığımız,bilemediğimiz gizli değişkenler vardır.Mikro evren de birgün gelecek,matematiksel formüllerle açıklanabilecektir. Kuantum felsefesine göreyse,tanrı zar atmaktadır;hem de birden fazla zarı aynı anda atmaktadır. 2-Deneysel ve kavramsal sınırlılıklardan dolayı belirsizlik:Bu görüş,adından açıkça anlaşılmaktadır.Önemli olan,bu sınırlılıkların nasıl yok edileceğidir. 33 3-Objektif determinizm olarak belirsizlik:Belirsizlikler,doğanın bir gerçeği olarak vardır.Doğanın gerçek yapısıdır.Her deneyde,birden çok süperpozisyon-biribirine girmiş değişik durumlarvardır.Gözlemci,bunlardan yalnızca birini gözlemlemektedir. Kuantumun belirsizlik görüşü,bu sonuncu olmaktadır. İndeterminizm ilkesi:Her atom altı parçacık her yerde ve zamanda;aynı biçimde davranmaz.İstenen ya da varsayılan yerde bulunur. Yerel olmayan nedensellik ilkesi:Parçacıkların bu davranışlarının nedeni bilinemez.Ancak;seçenekler arasından seçim yapılabilir. Üçücü durumun olasılığı ilkesi:Birşeyin mutlaka beyaz ya da siyah olmayacağıdır.Arada,sayısız seçenekler vardır.Ayrıca,bir şey hem beyaz hem siyah olabilir.Kritikçi realizm-eleştirisel gerçekçilikgörüşünü benimser.İki kere iki dört etmeyebilir. Uzaktan etkileme ilkesi:Atom altı parçacıkların devinimlerinin (tanrı eli)nce yapıldığına dair olan görüşe karşılık,bu ilke kurulmuştur.Parçacıkları,tanrının eli değil,parçacıklar etkiler.Atom altı parçacıklar biribirlerini uzaktan etkilerler(Kelebek etkisi). Einstein’a göre;kuantum kuramı eksiktir,tamamlanması gerekmektedir.Kuantumcular da,Einstein’ın izafiyet(görecelik) kuramının eksik olduğunu;tamamlanması gerektiğini ileri sürmektedirler. Kuantum kuramı;bu eksik olduğu ileri sürülen durumu ile bile;öngörülerde bulunmayı olanaklı kılmıştır.Bunun sonunda;lazer,maser ışınları,transistör,süper iletkenlerin bulunması ile başarılı olmuştur. Kuantum kuramına üç yoldan yaklaşılmaktadır. 1-Bilimsel realizm:Bilimsel kuramlar,teknoloji üretmeli ve öngörülerde bulunmalıdır.Einstein bu gröüştedir. 2-Araçsalcılık :Kuramlar,mutlak gerçeği açıklamak ve ona ulaşmak için değildir.Öngörülerde bulunmak,gözlemleri sistematize etmek(belirli bir sisteme bağlamak)ve mühendislik alanlarında bundan yararlanmak,kuramların amacıdır.Stephan Howking bu görüştedir. 3-Kritikçi realizm:Bilimsel kuramlar doğayı tamamen ve doğru olarak açıklayamaz.Çünkü,işin içine deneyi yapanların “zihinsel”,felsefi ve dinsel inançları girmektedir.Deneyler;bu durumdan etkilenmektedir.Kuantum kuramının benimsediği anlayış bu olmaktadır. Kritikçi realizm;din alanında da vardır.Vahiylerin yorumlanmasından çeşitli tarikatlerin çıkmış olması bundandır. Işığın hem dalga hem parçacık özelliği gösterdiğini ilk kez Louis de Broglie söylemiştir.Elektronların da,parçacık özelliği yanında dalga özelliği de olabilir.Madde de,dalga özelliği gösterebilir.Her varlığın çevresinde gözlenen “aura-parlaklık” bunun bir belirtisidir.Benim de bir dalga boyutum bulunmaktadır. Kuantum kuramı;matematik olarak Heisenberg’in “matrix mekaniği” ile Erwin Schrödinger’in “dalga mekaniği”nden ortaya çıkmıştır.Paul Adrian Maurice Dirac,bunları birleştirmiştir. Kuantum kuramı,eksiksiz bir kuramdır-teoridir.Klasik fiziğin karşı çıktığı,Aristoteles’in varlıkların içinde “potansiyel”olduğu görüşü ile birleşmektedir.Potansiyelin(devinim ve değişim)in hangi seçenekle,nerede,nasıl gerçekleşeceği belli değildir.Görüldüğü gibi;günümüzde bilim;atomculukla ve potansiyelcilikle eski Yunana dönmüştür. Kuantum kuramı;”gizli değişkenler”olduğu varsayımına karşı çıkmaktadır.Bu kuramın temelinde; yereysel olmayan nedensellik(uzaktan etki)olgusu vardır.Evrendeki bütünsel yapı;Uzak Doğu dinleri ile kuantum kuramı arasında uyum bulunduğunu göstermektedir.Kuantum kuramında;atom altı parçacıklar parça olarak devinirken”kuantum paketleri” durumunda değişik yörüngelere sıçrarlar. Kuantum paketleri arasındaki boşluklar;tanrısal etkinliklerin olduğu alan olarak belirtilmiş ve tanrıyla ilişkilendirilmiştir.Tanrı,bu boşluklarda dilediğini yapar denilmektedir.Bu nedenle;CERN’de aranan atom altı parçacık olan Higgs parçacığına,”tanrısal parçacık”da denilmektedir.Kuantum belirsizlikleri;tanrısal etkinliklerdir.Bu nedenle;kuantum kuramının,kaos kuramı ile de ilişkisi vardır. Dinsel yakaşımlara göre;evren determinist yasalara bağlı değildir.Karl Heim’e göre;kuantum boşluklarını tanrısal etkinlik doldurur.Evren yasaları olasılıklıdır.Kişioğlu,beyni ile düşünüp tüm bedenine etkide bulunur.Tanrı da buna benzer olarak,uzayın bütününe etki eder.(Tanrı,düşünen kutsal bir beyindir.O düşününce evrendeki her şey etkilenmektedir) Buna karşılık Tracy’ye göre;kuantum boşlukları ontolojiktir-varlıkbilimseldir-Dinsel değildirler.Din dışıdırlar.Bunların,tanrıyla bir ilgisi yoktur.Buna karşılık Russell,tanrının DNA ya kuantum düzeyinde müdahale ederek-karışarak-mutasyonlar-değişimler-oluşturduğuna ve yeni türler yarattığına inanır.Bu görüş benimsenecek olursa;o zaman tanrı,günümüz kişioğullarından çok daha akıllı(süper zeki)yaratıklar da yaratabilir. Murphy’ye göreyse;tanrı tüm kuantum belirsizliklerini belirlerken;elektronun,protonon,bütün olarak atomun kendilerine has özelliklerini ihlal etmez-bozmaz-yok etmez.Aynen,kişioğlunun özgür iradesi ile eylemlerini gerçekleştirmesine izin verdiği gibi;diğer varlıkların “doğal haklarına-özgürlüklerine-“da karışmaz. Kasos kuramına göre tanrı;sisteme bilgi ekleyerek etkinlikte bulunmaktadır.Buradan,bilginin önemi ortaya çıkmaktadır.Hind felsefesine göre tanrı,bilgidir.Kuantum felsefesine göreyse bilgi ruh-tin-tur. Kuantum kuramı;kaos kuramından daha etkin olarak doğayı açıklamaktadır.Kaos kuramı;daha çok teolojiye yatkın görünmektedir.Kuantum kuramı;tanrısal etkinliğin olabileceği boşlukları benimser.Ancak;bu etkinlikler,doğa yasalarının ihlali-onlara uyulmaması-olmadan ortaya çıkarlar.Yani;tanrı da kendi koyduğu doğa yasalarına uyar.Newton mekanik-kuantumlu olmayan-evreni savunmuş;ancak tanrının doğa yasalarını ihlal ederek(bir eliyle yaptığını sanki diğer eliyle bozarak)karışmalarda bulunacağını benimsemiştir.Bir bakıma;kuantum kuramının tanrı anlayışını, değişik bir yaklaşımla kendi çağında görmüş olmaktadır.Newton’a göre;doğa yasaları,tartışma dışı yasalar değildir.Bu konuda;dört yaklaşım ortaya çıkmıştır. 1-Düzenci yaklaşım:Bilimsel kuramlardaki yasalar;mutlaklık ifade etmez.Bu yasalar,gözlenen düzenin ifadesidir.Olgular,yasalardan önce gelirler ve vardırlar ve hep var olacaklardır. 2-Araçsalcı yaklaşım:Kuramlar,doğa yasalarının ontolojik(varlıkbilimsel)gerçekliğini açıklayıcı olarak değil;teknolojik buluşlara aracılık eden olgular olarak kurulmalıdır. 35 3-Zorunlukçu yaklaşım:Doğa yasaları zihin dışında,ontolojik olarak vardır.Yasalar;zaman ve uzamla sınırlı değildir.Yasalar,olgulardan önceliklidir. 4-Olasılıkçı nedensellilk:Bir olgu,birçok nedenden dolayı ortaya çıkabilir.Bir nedenden,birçok olgu ortaya çıkabilir.Termodinamiğin ikinci yasası olan entropi-fiziksel olarak yararsız enerji-de bunu belirtmektedir. Kuantum teorisine göre mucize “tanrının baştan işe karışması olmadan” ve “doğa yasaları ihlal edilmeden”-onlara ters düşmeyen-ortaya çıkan olay ya da olgudur.Ontolojik olan kuantum belirsizlikleri-boşlukları-belirlenerek;evrende önemli değişiklikler oluşturulabilir.Kuantum boşlukları ve kuantum indeterminizmi;Kızıl Deniz’in yarılması dahil;tüm mucizleri açıklayabilecek yapıdadır.Mucizeler;tanrının doğa yasalarını ihlal ettiği olaylar ve olgular değildir. Kuantum kuramı;özgür irade sorunuyla,dolayısıyla kötülükler sorunuyla da ilgilenmektedir.Kötülükler iki türlüdür Ahlaki kötülükler:Birisinin bir başkasını öldürmesi Doğal kötülükler:Depremin kişioğlullarını öldürmesi. Wykstra;”tanrının sınırsız aklının yanında kişioğlunun(ve diğer varlıkların)sınırlı aklı vardır.Bu akılların arasında derin uçurumlar vardır.”demektedir.(Bilgiler arttıkça,uçurumlar daralmakta ve azalmaktadır)Bilgilerimizin artmasını tanrı istemektedir.Doğa kuralı olarak,bilgimiz arttıkça teknoloji gelişmekte,teknoloji geliştikçe-bilgisayar ve internet-bilgimiz artmaktadır Searle’a göre;kuantum indeterminizmi,yalnızca mikro evrende(atomlar ve atom altı parçacıklar alemi)geçerlidir.Kişioğlu beyni gibi,makro evrenlerde kuantum indeterminizmi(belki de büyük sayılar kuralı gereği) belki de vardır ancak önemli olmamaktadır.Pollard ise; tanrının,bilinç ortaya çıkana dek tüm kuantum belirsizliklerini belirlemiş olduğunu,bilinç ortaya çıktıktan sonra,kişioğlunun özgür iradesiyle seçim yapmasına izin verecek biçimde belirsizlikleri belirsiz bıraktığını söylemektedir.Roger Panrose ise;kuantum kuramının, kişioğlu zihninin(neden yalnız kişioğlu zihninin-beyninin-)bilinç gibi özelliklerini ve özgür irade sorununu çözmede yararlı olacağını söylemektedir. Özgür iradede en önemli sorun,üç belirlemenin(tanrısal belirleme-doğa yasalarının belirlemesikişioğullarının özgür iradesinin belirlemesi)nasıl ilişkilendirileceğidir. Kuantum kuramı ile ilgili temel görüşler şunlardır: 1-Bütün maddi alemde ve kişioğlu beyninde “objektif olasılıklar”vardır. 2-Bu olasılıklar;özgür iradenin seçeneklerden birini gerçekleştirmesinin olanaklı olduğunu göstermektedir. 3-İndirgemeciliğe karşı(kul tanrının bir parçasıdır)bütünselliği destekleyerek,özgür irade demek olan”zuhur etme-ortaya çıkma-”yaklaşımlarını benimser. 4-Atom altı parçacığın yerini,fiziksel yapı değil,özgür irade(gözleyenin iradesi)belirler. 5-Yeni Berkeley’ci görüş:Her kuantum olayı,tanrının yaratmasının ürünüdür.Tanrı,evreni sürekli gözleyerek(kuantumdaki gözlemci odur)sürekli var eder. 6-Kuantum kuramını anlamak ve ileri götürmek için”kuantum mantığı”diye yeni bir mantık,bir düşünce sistemi gereklidir.. Nitakim;yapay zeka çalışmalarında buna benzer uygulamalar yapılmaktadır.Bu konuda çalışanlar,beyne benzer bir yazılım hazırlamaya çalışmaktadırlar.Bu tür yazılımlarda,normal hesap işlemlerinde kullanılan katı mantık kuralları yerine,bir tür belirsizlik mantığı denilebilecek bir yazılım kullanılmaktadır.İfadeler artık doğru ya da yanlış değildir.Yalnızca daha az ya da daha çok olasıdır biçimindedir.Yazılım,en yüksek olasılığı taşıyan ifadeleri bulmağa çalışır.Daha az olası olarak değerlendirilen diğer sonuçlar yanında,bu en yüksek olasılık çözüm olarak benimsenir. Elektronlar neden aynı(tek tip) yörüngede dönmemektedir?Elektronlar neden sıçramalar yaparak,kuantum paketleri halinde dönmektedir?Bir atom altı parçacığı neden hem dalga hem parçacık özelliği göstermektedir?(Gerçekte,atom altı parçacık,parçacık özelliğini aynı bir dalga boyunda gösteriyorsa,ikicilik-düalist-sorununun olmaması gerekir.) Bir kedi neden hem canlı hem ölü olabilir?(Gözlemcinin öyle algılaması)Neden doğada belirsizlikler vardır?Kelebek etkisi neden ortaya çıkmaktadır? Tüm kuantum kuramının temel sorularının bir tek yanıtı olmalıdır.O da şudur: Atom altı parçacıkların da (tüm diğer varlıklar gibi-canlı cansız ayrımı olmaksızın-)özgür iradeleri bulunmaktadır. O zaman;kurulacak yeni kuantum mantığında;atom altı parçacığın özgür iradesi ile en üstün organizma olan kişioğlunun özgür iradesi arasında nasıl iletişim kurulucağı önemli olmaktadır.Kişioğulları;kendi özgür iradeleri arasında bilgisayar makineleri ve internet aracılığıyla bu ilişkiyi kurmağa başlamıştır.Bu ilişki,giderek yaygınlaşmaktadır.Ayrıca;beynimizi daha da geliştirip edindiğimiz tüm bilgileri oraya yerleştirince,artık bilgisayar makinelerine gerek kalmayacaktır.Beyinler arasındaki internet ile iletişim sağlanacaktır.Sonraki aşamada;kişioğulları,tüm diğer varlıkların(bu arada atom altı parçacıkların)özgür iradeleri ile de iletişime geçebileceklerdir. Hind felsefesinin dediği gibi;tanrı bilgidir.Bu mutlak bilgiye ve tüm bilgilere ulaşıldığında;kuantumlara,yapan ve bozan tanrı ellerine,tanrılarca atılmış ve atılacak zarlara gerek kalmayacaktır. Nitekim,kişioğulları,bu konuda oldukça yol almış durumdadır.Ben,babamdan daha çok şey biliyorum.O da babasından daha çok şey biliyordu.Sonuçta ben,bugünkü bilgi düzeyimle mağara adamının bilgi düzeyine göre,neredeyse onun tanrısı sayılacak bir yerde bulunmaktayım. Neredeyse;benim bilgi düzeyim ile mağara adamının bilgi düzeyi arasındaki uçurum;tanrının bilgi düzeyi ile benim bilgi düzeyim arasındaki uçurum kadardır. Şunu benimsemek zorundayız.Mikro evrende,çok yüksek enerji düzeyinde,çok büyük yerçekimi alanlarında olanları tam anlamış değiliz.Ama,kuantumlar fiziği ve bulunacak başka fizik kuramları ile bu alanlarda da başarılı olacağız.Bilgiler,uzayın boşluğunda uçuşup duruyorlar ve bizlerin onları yakalayıp öğrenilmelerini ve uygulanmalarını bekliyorlar.Kişioğlu bir şey yaratmış değildir.Uzayda varolanları keşfederek(bularak)bu günlere gelmiştir. 37 Bunu başaracak kişioğulları;bizden çok ayrık,değişik,gelişmiş bir “süper organizma”olacaktır.Bunu başardığımızda da kara delikte yok olacağızdır.Karadelikten geldik,karadeliğe döneceğiz.Topraktan geldik,toprağa döneceğiz.O’ndan geldik O’na döneceğiz. Böylece;alnımıza yazılmış olan bu yazgı tamamlanmış olacaktır.Kimbilir;belki de bu yeni Big Bang’ten(Kıyamet gününden)sonra;yeni bir yaşam türünde ortaya çıkacağız. Yoksa bizler,hayvanlarla üstüninsan arasındaki geçiş kuşağımıyız?Yoksa bizler,bir laboratuvardaki denek varlıklarımıyız?Durmaksızın bizlere eklemeler yapılarak üstüninsana mı ulaşılmaya çalışılmaktadır? Bu deneyleri bizzat bizler mi yapıyoruz?Yoksa bizler;uzaydaki bir uygarlığın CERN laboratuvarındaki hızlandırıcısı ile çarpıştırılan kuarklar mıyız? Uzayın büyüklüğü ve derinliği düşünüldüğünde,bizler de birer kuark mıyız? 39