02 - Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Transkript
02 - Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
BESLENME DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül-Ekim-Kasım-Aralık 2014 Sayı:02 Cilt:01 Kış Dönemi September-October-November-December 2014 Issue:02 Volume:01 Winter Term İÇİNDEKİLER BİR GRUP İLKÖĞRETİM SINIF ÖĞRETMENİNİN BESLENME BİLGİ DÜZEYİ ASSESSMENT OF SYMPTOMS OF LACTOSE 1-12 INTOLERANCE AND MILK CONSUMPTION HABITS OF PRIMARY SCHOOL STUDENTS Aydan ERCAN, Selen YILMAZ, Necmettin ALTUNDAĞ 36-44 Ezgi TOPTAŞ BIYIKLI, Mehmet AKMAN KETOJENİK DİYETİN ANTİEPİLEPTİK ETKİSİ 13-24 EXPLORING THE LEVEL OF NUTRITION Rahime Evra ÇAKIR, Mendane SAKA KNOWLEDGE AND INFLUENCING FACTORS IN A TOPLU YEMEK ÜRETEN İŞLETME TURKISH COMMUNITY SAMPLE MUTFAKLARININ HİJYEN DURUMLARININ Ayten Aylin ALSAFFAR DEĞERLENDİRİLMESİ 45-57 25-35 YETİŞKİNLERİN KENDİ DİYETLERİNE Gülperi HAKLI, Funda Pınar ÇAKIROĞLU İLİŞKİN TUTUMLARI Aslı UÇAR, Yahya ÖZDOĞAN, Ayşe Özfer ÖZÇELİK II 58-66 BAŞ EDİTÖR Aslı UÇAR BAŞ EDİTÖR YARDIMCILARI Nazan AKTAŞ Yahya ÖZDOĞAN ULUSLARARASI YAYIN KURULU Arash RASHİDİ Azadeh DAVARİ Paul JOHNSTON İSTATİSTİK VE ÖLÇME DEĞERLENDİRME Gökhan DELİCEOĞLU Işık BAYRAKTAR Saliha ALTIPARMAK YÖNETİM KURULU Ayşe Özfer ÖZÇELİK Metin Saip SÜRÜCÜOĞLU Funda Pınar ÇAKIROĞLU Münevver ARISOY Çetin YAMAN Gülten HERGÜNER Fatih ÇATIKKAŞ Murat KORKMAZ Gökşen ARAS Ali Serdar YÜCEL Aslı UÇAR Nazan AKTAŞ Yahya ÖZDOĞAN Gökşen ARAS Av. Onur BAYKAN TEKNİK EDİTÖR Burhan MADEN KAPAK TASARIM Ozan KARABAŞ İLETİŞİM VE SEKRETERLİK Esma ASİL GENEL YAYIN YÖNETMENİ Murat KORKMAZ DİL EDİTÖRLERİ Gökşen ARAS (İngilizce) Gülsemin HAZER (Türkçe) YAYIN KURULU Aslı UÇAR Nazan AKTAŞ Serkan YILMAZ Yahya ÖZDOĞAN Murat KORKMAZ Metin Saip SÜRÜCÜOĞLU Ayşe Özfer ÖZÇELİK Funda Pınar ÇAKIROĞLU Münevver ARISOY Gülsemin HAZER Gökşen ARAS Ali Serdar YÜCEL Saliha ALTIPARMAK Esma Asil Gülten HERGÜNER Nalan AKDOĞAN Ümran SEVİL III IV DİĞER DERGİLERİMİZ 1. BESLENME ALIŞKANLIKLARI 2. KADIN HASTALIKLARI VE JİNEKOLOJİ 3. ORTOPEDİ TRAVMATALOJİ 4. PAZARLAMA VE PAZAR ARAŞTIRMALARI 5. MÜHENDİSLİK VE FEN BİLİMLERİ 6. İKTİSAT VE EKONOMİ YÖNETİMİ 7. MULTİDİSİPLİNER SOSYAL BİLİMLER 8. EDEBİYAT VE İLETİŞİM ARAŞTIRMALARI 9. OKUL ÖNCESİ EĞİTİM ARAŞTIRMALARI 10. HEMŞİRELİK 11. MİMARLIK VE TASARIM 12. PSİKİYATRİ VE PSİKOLOJİ ARAŞTIRMALARI 13. MÜZİK VE SAHNE SANATLARI 14. EKONOMİ YÖNETİMİ VE ARAŞTIRMALARI V http://www.dbhadergisi.com http://www.jacsdergisi.com http://www.otshdergisi.com http://www.uhpadergisi.com http://www.hmfdergisi.com http://www.iibdergisi.com http://www.uhbabdergisi.com http://www.uhedergisi.com http://www.aceddergisi.com http://www.khsdergisi.com http://www.mtddergisi.com http://www.uhpdergisi.com http://www.uhmadergisi.com http://www.uheyadergisi.com Doç. Dr. Aslı UÇAR Baş Editör Değerli Okurlar., Beslenme alanında yapılan çalışmaların yer aldığı DBHAD “Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi” nin ikinci sayısını çıkarmanın heyecanını yaşıyorum. Bilindiği gibi dergimizi yılda üç sayı olarak çıkartmayı hedefledik. Alanında henüz çok yeni olan dergimizin bu sayısı 2014 yılı itibariyle son sayımız olup, bir sonraki sayımız 2015 Nisan ayında yayınlanacaktır. Dergimizin bu sayısında 6 makaleye yer verdik. Bu çalışmalardan 2’si derleme, diğerleri araştırma makalesi niteliğindedir. Tabi ki makalelerin dergide yer alabilmesi sürecinde birçok kişinin emeği geçmiştir. Bu nedenle başta yazarlarımız olmak üzere, dergimize gönderilen makalelerin en kısa sürede değerlendirilmesine katkı sağlayan hakemlerimize ve dergi ekibimizde yer alan kişilere teşekkür ediyorum. Dergimizin bu sayısında yer alan makalelerin de, alanda çalışan kişilerin yapacağı diğer çalışmalara katkı sağlayacağını düşünüyorum. Alanında yeni olan dergimize göndermiş olduğunuz yayınların sayısındaki artışın bizleri çok sevindirdiğini ifade etmek isterim. Dergimizin göndereceğiniz çalışmalarla zenginleşeceğinin bilincindeyiz. Bu nedenle de dergimizin üniversiteler tarafından kabul gören indekslerde yer alması için her türlü çalışmayı yapmaktayız. Çıkan her yeni sayımızla birlikte dergimizin alanda kabul edilen ve uluslararası tanınan bir dergi olarak yer alacağına inanıyoruz. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere tüm okurlarımıza, yazarlarımıza ve dergimiz bilim kurullarında yer alan bilim insanlarına sağlık, esenlik ve mutluluklar diliyorum. Saygılarımla… (Dergimizde etik kurul raporu gerektiren her türlü çalışmada yazar(lar) editörlüğe ve derginin sistemine yayın yüklerken gerekli etik kurul rapor bilgilerini girmekle yükümlüdür. Hiçbir koşul ve şartlarda oluşan ya da oluşacak bir sorunda – problemde dergimiz, yayın kurulu, imtiyaz sahibi, yazı işleri, hakem ve bilim kurulları sorumluluk kabul etmez. Yazar(lar) bu bilgiyi dergiye yazılı olarak vermekle yükümlüdür. Bu konuda tüm sorumluluk yazar(lar) a aittir). Basın Yayın Kanunun “5187” gereğince basılı eserler yoluyla işlenen fiillerden doğan maddi ve manevi zarar m-13-14 kapsamında dergimizde yayınlanan yayınların içeriği ve hukuki sorumluluğu tek taraflı olarak yazar(lar) a aittir. Dergimiz, yönetim, hakem, editör, bilim ve imtiyaz sahibi bu yükümlülükleri kabul etmez. Dergimizde bilimsel içerikli, literatüre katkı yapan, bilimsel anlamda değer ifade eden çalışmalar kabul edilir ve yayınlanır. Bunun dışında siyasi, politik, hukuki ve ticari içerikli fikri sınai haklar kanununa aykırılık içeren yayınlara yer verilmez. Olası bir olumsuzluk durumunda yazar(lar) doğabilecek her türlü maddi ve manevi zararı peşinen kabul etmiş ve yüklenmiştir. Bu nedenle ikinci üçüncü ve diğer şahıs ile kurumlar konusunda dergimiz yönetimi ve kurulları hiçbir sorumluluğu kabul etmez. Bu yönde dergimiz ve kurulları üzerinde bir hukuki yaptırım uygulanması söz konusu olamaz. Eserlerin içeriği ve mevcut durumu yazar(lar) ait olup dergimiz bu yayınların sadece yayınlanması ve literatüre kazandırılması aşamasında görev üstlenmiştir. Tüm okuyucu, kamuoyu ve takipçilerine ilanen duyurulur. VI Dear Readers., I am thrilled to announce the second issue of the “International Peer Reviewed Journal of Nutrition Research”, a journal including research on nutritional sciences. We aim to publish three issues per year and this journal issue, which is quite new in the field, is the last issue of 2014 with the next planned to be published in April 2015. We placed six articles in this issue, two of them are review articles with the remaining articles original research. I would like the acknowledge the many valuable authors, researchers, reviewers, who contributed to this issue and the editorial team. I believe the articles in this issue will contribute greatly to the future research in the related fields. Also I would like to say that the number of articles submitted to our newcomer journal is making us thrilled. We know that our journal will only move forward by the valuable work of the researchers around the world. Therefore we are working hard to get our journal listed in the indexes accepted by universities. With every new issue we believe our journal will move closer to being a national and internationally recognized journal in the field of nutrition. With all the respect and love to our distinguished readers, authors, and scientific committe members of our journal, we look forward to working with you in the upcoming issues. Sincerely (In any kind of study requiring ethical board report in our journal, author(s) is/are obliged to enter the data of necessary ethical board report while uploading their publication in editorship and journal system. Our journal, publication board, grant holder, editorial office, referee and science boards do not undertake any responsibility for a problem to occur under any circumstances and conditions. Author(s) is/are obliged to give this information to journal in written. All liability in this issue belongs to author(s)). As per the “5187” of Press Law, material and emotional damage arising from the actions via published works, the content and legal responsibility of the publications published in our journal within the scope of m-13-14 unilaterally belong to author(s). Our journal, executive board, referees, editor, science board and publisher don’t accept these obligations. The scientifically valuable papers with scientific content which contribute to literature are accepted and published in our journal. Apart from this, the papers with political, legal and commercial content which are against the intellectual property rights are not accepted. in case of a possible negative situation, author(s) is/are regarded as accepting and undertaking all kinds of possible material and emotional damage beforehand. Therefore, our journal’s management and other boards don’t accept any responsibility regarding the second, third and other persons and institutions under any condition. in this sense, a legal sanction on our journal and its boards is out of question. The content and the current status of the papers belong to author(s) and our journal only takes part in the publication of these papers and contribution to literature. Respectfully announced to all readers, public and followers by publication. VII BESLENME DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi BİR GRUP İLKÖĞRETİM SINIF ÖĞRETMENİNİN BESLENME BİLGİ DÜZEYİ A GROUP OF PRIMARY SCHOOL TEACHERS NUTRITION KNOWLEDGE LEVEL Aydan ERCAN1, Selen YILMAZ1, Necmettin ALTUNDAĞ2 Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü 2 Batman Merkez 1 Numaralı Toplum Sağlığı Merkezi 1 Özet: Çocukluk çağı obezitesinin önlenmesi için yapılan girişimler arasında “aile” ve “okul” odaklı çalışmalar önem taşıdığından, özellikle günün ortalama sekiz saatini öğrenciler ile geçiren öğretmenler bu çalışmaların temel unsurlarıdır. Öğrenciler öğretmenlerini her yönden olduğu kadar beslenme davranışı olarak da rol model almakta böylece öğretmenlerin beslenme bilgi düzeyleri önem kazanmaktadır. Bu çalışmanın amacı öğretmenlerin beslenme bilgi düzeylerini belirlemektir. Çalışma, İstanbul Şişli ilçesi özel ilköğretim okullarında (n=9) görev yapan öğretmenlerden (n=472) çalışmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden 150 sınıf öğretmeni ile yürütülmüştür. Verilerin toplanmasında kullanılan anket formu iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde öğretmenlerin demografik özellikleri; ikinci bölümde ise 15 sorudan oluşan beslenme bilgi testi yer almaktadır. Öğretmenlerin beslenme bilgi puanları; 7 puan ve altı düşük, 8-9 puan arası orta, 10 puan ve üzeri yüksek bilgi düzeyi olarak belirlenmiştir. Çalışmaya katılan öğretmenlerin %42.0’si düşük, %36.0’sı ise orta derecede beslenme bilgisine sahiptir. Kadın öğretmenlerin beslenme bilgi puanı erkek öğretmenlerden daha yüksektir (p<0.05). Öğretmenler besin öğeleri gereksinim ve besin kaynakları konularında yetersiz bilgi düzeyine sahiptir. Sonuç olarak, ileriki yaşlarda yaşam kalitesi ve sağlık düzeyini doğrudan etkileyecek beslenme alışkanlıklarının çocukluk çağında kazanılması için düzenli aralıklarla öğretmenlere beslenme eğitimleri verilmeli ve öncelikle öğretmenlere doğru beslenme bilgi ve alışkanlıkları kazandırılmalıdır. Abstract: Childhood obesity prevention studies are very important which target to “family” and “school” bases. Teachers are the key elements of this studies who spend approximately eight hours a day with students. Teachers are role models for their students to get the nutritional habits as well as all features. Thus, the nutritional knowledge of teachers rise in importance.The aim of this study is to determine the level of nutrition knowledge of teachers. This study was carried out with 150 classroom teachers who work (n = 472) in private schools in Istanbul Sisli district (n = 9). Teachers agreed to participate voluntarily in the study.The questionnaire which consists of two parts.was used in collecting the data. In the first part of the demographic characteristics of teachers were inculded. The second part was the nutrition knowledge test consisting of 15 questions.Nutrition knowledge scores Teachers’ were classified as low (<7), moderate (8-9) and high(10>). The 42.0% of teachers who participated is low in nutritional knowledge and 36.0% them is moderate. Nutritional knowledge scores of female teachers is higher than male teachers (p <0.05). Teachers have insufficient knowledge about nutrient requirements and food sources. As a result, eating habits which directly affect the level of quality of life and health in future years have to be acquired in childhood. Thus nutrition education for teachers should be given at regular intervals for right nutrition knowledge and habits. Key Words: Teachers, Nutrition Knowledge Test, Nutrition Knowledge Score, Obesity Anahtarlar Kelimeler: Öğretmen, Beslenme Bilgi Testi, Beslenme Bilgi Puanı, Obezite 1 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID5, K 24 www.dbhadergisi.com Giriş beslenme ve fiziksel aktivite alışkanlıklarının kazandırılmasında, okulların büyük bir etkiye sahip olduğu da bilinmektedir. İlköğretimin ilk 5 yılında genellikle tek bir sınıf öğretmeni ve/ veya az sayıda farklı alan öğretmenleri ile günün yaklaşık 8 saatini okul ortamında geçiren 6-12 yaş grubu çocuklar için öğretmenleri önemli rol modeller olabilmektedirler. Doğru ve etkin model oluşturabilmeleri için öğretmenlerin de sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite alışkanlıklarına sahip olmaları; bu nedenle de bu konularında tekrar eğitim almalarının olumlu sonuçlar getirdiği çalışmalarla gösterilmiştir (Perez-Rodrigo ve Aranceta, 2003). Çalışmalar, öğretmenler aracılığı ile öğrenciler dolaylı yoldan beslenme eğitimlerinin, doğrudan öğrencilere verilen beslenme eğitimlerinden daha etkin olduğunu ve daha olumlu davranış değişikleri sağladığını göstermiştir (Michele et al., 2007; Kealey et al., 2002; Aranceta, 2001). Çocukluk ve ergenlerde görülen, başta obezite olmak üzere beslenmeyle ilişkili tüm hastalıklar yaşamın ileri yıllarında kronik ve metabolik hastalıklar ile komplikasyonlarının gelişimi için zemin hazırlaması nedeniyle halk sağlığı açısından önemlidir (Molnar, 2000). Ancak, yetersiz ve/veya dengesiz beslenme nedenli bu hastalıklar çoğunlukla önlenebilir niteliktedir. Uluslar arası Obezite Çalışma Grubu (IOTF) tüm dünyada 5-17 yaş arası çocuk ve ergenin yaklaşık %10.0’unun obez olduğunu bildirmektedir. Ayrıca yapılan çalışmalar erişkin obezitesinin %33.0’ünün çocukluk döneminde başladığını ve çocukluk çağındaki obezitenin yetişkin yaştaki morbidite riskini, yetişkin iken obez olma koşulundan bağımsız olarak arttırdığını göstermektedir (Dalton, 2004). Ülkemizde ise ülke genelinde yürütülmüş bir çalışma bulunmamakla birlikte, bölgelere göre yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlar çocukluk çağı obezite sıklığının yaklaşık %7.8 oranında olduğunu göstermektedir (Yabancı, 2011). Okullar yalnızca akademik başarıları gerçekleştirildiği öğretim kurumları değil aynı zamanda yaşam kalitesini arttıracak, doğru sağlık ve beslenme alışkanlıkları kazandıracak eğitim kurumlarıdır. Bu nedenle okullar çocuklukta ya da yetişkinlikte gelişme riski olan birçok hastalığın önlenmesi için uygulanan ulusal çabaların önemli bir parçasıdır. Okullarda uygulanan beslenme programları ve öğretmenlerin bu konudaki bilgi ve tutumları birçok hastalık riskini azaltırken çocukların eğitime katılımı ile akademik performansını ve yaşam kalitesini arttırma potansiyeline sahiptir (Vural, 2002). Bilinmektedir ki çocukluk çağında gelişen obezite ileriki dönemlerde koroner kalp hastalığı, diyabet, hipertansiyon ve böbrek hastalıkları gibi kronik hastalıklara zemin hazırlamaktadır. Bu yüzden çocukluk döneminden başlayarak obezitenin tedavisinden önce önlenmesi hedeflenmelidir (Csabi et al., 2000). Çocukluk çağı obezitesinin önlenmesi için yapılan girişimler arasında “aile-temelli” ve “okul-temelli” çalışmalar yer almaktadır. Aile-temelli çalışmalarda; ebeveynlerin fiziksel aktivite ve yeme alışkanlıklarının çocukları etkilediği ve bu açıdan ebeveynlerin birer rol modeli olduğu kabul edilmektedir (Sahota et al., 2001). Öte yandan çocuklara sağlıklı Bu çalışmanın amacı öğretimin ilk yıllarında çocuklarının sağlığını koruma ve sürdürmede önemli etkisi olan ve beslenme bilgisini bu çağ çocuklarına aktarmada temel rol oynayan sınıf 2 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID5, K 24 www.dbhadergisi.com öğretmenlerinin beslenme konusundaki bilgi düzeylerini belirlemektir. ramı kullanılarak değerlendirilmiştir. Beslenme bilgi düzeyine göre yapılan karşılaştırmalarda bağımsız t test ve ki kare yöntemi kullanılmıştır. Güven aralığı % 95.0 olarak alınmış ve p<0.05 olan değerler istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Materyal ve Yöntem Bu çalışma İstanbul-Şişli ilçesinde bulunan tüm özel ilköğretim okullarda (n=9) yürütülmüştür. Okullar, iki ard arda iki gün ziyaret edilmiş ve çalışmaya bu okullarda görev yapan öğretmenden (n=472) gönüllü olarak kabul eden 150 sınıf öğretmeni çalışmaya katılmıştır. Verilerin toplanmasında yüz yüze görüşülerek anket formu kullanılmıştır. Anket formu öğretmenlerin demografik özellikleri ve 15 sorudan oluşan beslenme bilgi testi (BBT) olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Öğretmenlerin beslenme bilgi puanları (BBP) çeyrek yüzdelikler alınarak gruplandırılmıştır. Buna göre 7 puan ve altı düşük, 8-9 puan arası orta, 10 puan ve üzeri yüksek bilgi düzeyi olarak belirlenmiştir. Çalışmada elde edilen veriler SPSS 17 paket prog- Sonuçlar Çalışmaya yaş ortalaması 37.9±7.52 olan 52’si (%34.6 ) kadın, 98’i ( %65.4 ) erkek olmak üzere 150 öğretmen katılmıştır. Öğretmenlerin %12.0’si bekar, %88.0’i evlidir ve %82.7’sinin en az bir çocuk sahibidir. Katılımcıların %95.3’ü eğitim fakültesi mezunu olup, %63.4’ü 11 yıl ve daha fazla süredir öğretmenlik yapmakta; %45.4’ü ise 2-5 yıl süre ile şuan ki okullarında görev yapmaktadır. Öğretmelerin demografik özellikleri Tablo 1’de gösterilmiştir. 3 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID5, K 24 www.dbhadergisi.com Tablo 1: Öğretmenlerin Demografik Özellikleri Medeni Durum Kadın Erkek Toplam S % S % Evli 42 80.8 90 91.8 132 88.0 Bekar 10 19.2 8 8.2 18 12.0 Çocuk yok 10 19.2 16 16.3 26 17.3 1 çocuk 21 40.4 18 18.4 39 26.0 2 çocuk 14 26.9 36 36.7 50 33.4 ≥3 çocuk 7 13.4 28 28.6 35 23.3 Eğitim fakültesi 49 94.2 94 95.9 143 95.3 Yüksek okul 3 5.8 4 4.1 7 4.7 1-5 yıl 4 7.7 4 4.1 8 5.3 6-10 yıl 21 40.4 26 26.5 47 31.3 11-15 yıl 22 42.3 51 52.0 73 48.6 16 ve üzeri 5 9.6 17 17.3 22 14.8 S % Çocuk Sayısı Mezun Olunan Okul Öğretmenlik Süresi Şu anda görev yapılan okuldaki görev süresi 1 ve altı 11 21.2 17 17.3 28 18.6 2-5 yıl 28 53.8 40 40.8 68 45.4 6-10 yıl 13 25.0 29 29.6 42 28.0 11 ve üzeri 0 0.0 12 12.2 12 8.0 Tam gün 22 42.3 26 26.5 48 32.0 Yarım gün 30 57.7 72 73.5 102 68.0 Çalışma Türü Öğretmenlerin BBP değerleri Tablo 2’de gösterilmektedir. Toplam 15 puan üzerinden yapılan değerlendirmede öğretmenlerin BBP ortalaması 8.02±1.79 puandır. Çeyrek yüzdelikler alınarak gruplandırılan bilgi puan düzeylerine göre çalış- maya katılan öğretmenlerin %42.0’sinin beslenme bilgi düzeyinin düşük, %36.0’sının ise orta olduğu tespit edilmiştir. Öğretmenlerin ancak %21.3’ü 9 ve üzeri puan almıştır. 4 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID5, K 24 www.dbhadergisi.com Tablo 2. Katılımcıların Bilgi Puanlarına Göre Dağılımları Sınıflandırılmış Bilgi Puanı S % <7 puan 63 42.0 8-9 puan 55 36.7 >9 puan 32 21.3 Toplam Bilgi Puanı ±S.s 8.02±1.79 Bazı değişkenler ile öğretmenlerin BBP ortalamaları arasındaki ilişki Tablo 3’de gösterilmiştir. Buna göre kadın öğretmenlerin beslenme bilgi puanları erkek öğretmenlere göre daha yüksektir ve bu fark istatistiksel açıdan önemlidir (p<0.05). Çalışmaya katılan yüksek okul mezunu öğretmenlerin BBP değeri öğretmenlik lisesi mezunlarına göre daha yüksektir ancak istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. Min Max 4 13 görülmektedir. Beslenme ile ilgili haberlere her zaman ilgi duyan ve bu haberlerde her zaman seçici olduğunu söyleyen öğretmenlerin BBP ortalaması daha yüksektir ve istatistiksel olarak da önemli bulunmuştur (p<0.05). Beslenme eğitimini okul ve diyetisyenden alan öğretmenlerin BBP ortalaması, beslenme eğitimi almayan ya da doktordan alan öğretmenlerden daha yüksek olmakla beraber istatistiksel açıdan Öğrencilerin okul beslenme listelerinin hazırlan- önemli değildir. Katılımcıların hem çocuk sayısı ması ile öğretmenlerin BBP arasında istatistiksel hem de öğretmenlik süreleri ile bilgi puanları açıdan bir fark bulunmamıştır. Medyadaki haberlere arasında negatif yönde ancak istatistiksel açıdan hiçbir zaman güvenmediğini söyleyen öğretmen- anlamlı olmayan bir ilişki saptanmıştır (r:-137, lerin ortalama BBP’nın, genellikle ve her zaman p=0.95; r:-130, p = 0.11). güvenen öğretmenlere göre daha yüksek olduğu 5 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID5, K 24 www.dbhadergisi.com Tablo 3. Katılımcıların Bazı Özellikleri ve Aldıkları Bilgi Puanları Arasındaki İlişki Cinsiyet Bilgi Puanı S % Min Max p Kadın 52 34.7 8.42±1.57 4.00 13.00 .048* Erkek 98 65.3 7.81±1.87 4.00 11.00 143 94.2 7.97±1.78 4.00 11.00 7 5.8 9.00±1.73 7.00 13.00 Okulumuzda özel bir beslenme saati yok 23 15.3 7.86±1.84 4.00 12.00 Öğrenci istediğini getiriyor 98 65.3 7.96±1.80 4.00 13.00 Beslenme listesini öğretmen hazırlıyor 12 8.0 8.16±1.74 4.00 10.00 Beslenme listesi öğretmen ve ailenin ortak kararı ile hazırlanıyor 9 6.0 9.11±1.36 7.00 11.00 Hiçbir zaman 96 64.0 8.15±1.73 4.0 13.0 Genellikle 12 8.0 7.66±1.82 4.00 10.00 Her zaman 42 28.0 7.83±1.93 4.00 12.00 Hiçbir zaman 39 26.0 7.94±1.23 6.00 11.00 Genellikle 41 27.3 8.12±1.72 4.00 11.00 Her zaman 70 46.7 8.01±2.09 4.00 13.00 Hiçbir zaman 31 20.7 7.74±1.15 5.00 10.00 Genellikle 62 41.3 8.03±2.01 4.00 13.00 Her zaman 57 38.0 8.17±1.83 4.00 12.00 Hayır 132 88.0 7.93±1.73 4.00 12.00 Okuldan 11 7.3 9.18±1.88 7.00 13.00 Diyetisyenden 4 2.7 9.75±0.50 9.00 10.00 Doktordan 3 2.0 5.66±1.52 4.00 7.00 ±S.s Mezuniyet Eğitim Fakültesi Yüksek Okul .360 Beslenme Listesi .145 Medyaya Güven .679 Beslenme İle İlgili Haberlere İlgi .042* Beslenme İle İlgili Haberlerde Seçicilik .044* Beslenme Eğitimi .006 *p<0.05 Çalışmaya katılan öğretmenlerin en çok doğru ve en çok yanlış cevap verdikleri üç soru Tablo 4’de verilmiştir. Buna göre 150 öğretmenin katıldığı çalışmada; hangi yiyecek grubu en sağlıklıdır 6 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID5, K 24 www.dbhadergisi.com sorusuna 143 kişi; hangisi kalsiyum için iyi bir kaynak değildir sorusuna 101 kişi ve hangisi yumurta için en iyi saklama yöntemidir sorusuna 79 kişi doğru cevap vermiştir. Hangisi C vitamini için iyi bir kaynak değildir sorusuna 146 kişi; enerji değeri en düşük olan hangisidir sorusuna 133 kişi ve yeterli beslenme nedir sorusuna ise 124 kişi yanlış cevap vermiştir. Tablo 4. Katılımcıların En Çok Doğru ve En Çok Yanlış Cevapladığı Üç Soru En çok yanlış cevap verilen sorular S % Hangisi C vitamini için iyi bir kaynak değildir? 4 2.7 139 92.7 Kuru soğan 7 4.7 Portakal 0 0 1 ince dilim kızarmış ekmek 44 29.3 1 kase şekersiz mısır gevreği 34 22.7 15 adet iri üzüm 17 11.3 1 paket form bisküvi 55 36.7 Fizyolojik ve psikolojik olarak doygunluk durumu 22 14.7 Her şeyden ve çeşitli yemek 97 64.7 Maddi olanaklarla uyumlu yemek 5 3.3 Hepsi 26 17.3 3 2.0 143 95.3 Hamburger + Patates kızartma + Ayran 4 2.7 Hamburger+Kola+Salata 0 0 Süt-yoğurt 8 5.3 101 67.3 Çökelek-lor 2 1.3 Fındık-fıstık 39 26.0 Alındıktan sonra hemen buzdolabına konulmalıdır. 79 52.7 Alındıktan sonra yıkanıp buzdolabına konulmalıdır. 63 42.0 Alındıktan sonra oda sıcaklığında saklanmalıdır 4 2.7 Alındıktan sonra yıkanıp oda sıcaklığında saklanmalıdır. 4 2.7 Enerji değeri en düşük olan hangisidir? Yeterli beslenme nedir? Kuşburnu çayı Patates Toplam 146 133 124 En çok doğru cevap verilen sorular Hangi yiyecek grubu en sağlıklıdır? Hangisi kalsiyum için iyi bir kaynak değildir? Hangisi yumurta için en iyi saklama yöntemidir? Hamburger + Patates kızarma + Kola Hamburger + Ayran + Salata Portakal-limon 7 143 101 79 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID5, K 24 www.dbhadergisi.com Tartışma orta olduğu tespit edilmiştir. Öğretmenlerin beslenme bilgi düzeylerini saptamak amacıyla Ankara merkez ilkokullarında görevli 114’ü erkek, 286’sı kadın öğretmen üzerinde yapılan bir çalışmada ise öğretmenlerin beslenme konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları, herhangi bir beslenme eğitimi almadıkları belirlemiştir. Ayrıca bu çalışmada erkek öğretmenlerin %68.0’inin, kadın öğretmenlerin %76.0’sının beslenme kursuna katılmak istedikleri ve özellikle öğretmenlerin besin değeri yüksek olan yiyeceklerin seçimi, yiyeceklerde bulunan vitamin ve mineraller ile çocuk beslenmesi konularında yetersiz oldukları saptanmıştır (Hacıbeyoğlu, 1976). Yeterli ve dengeli beslenme başta okul öncesi ve ilkokul çağındaki çocuklar olmak üzere tüm yaş gruplarının en öncelikli gereksinimlerindendir. Bu nedenle beslenme eğitimine küçük yaşlarda başlanmalı, doğru alışkanlıkların kazandırılması için en etkin yöntemler ve yollar seçilmelidir. Çocuk, okul sıralarında beslenme eğitimi ile büyüme, gelişme ve sağlığın korunması arasındaki ilişkileri; yiyeceklerin besin değerleri ve günlük besin gereksinmelerini; evde ve ev dışında uygun besin seçimini öğrenir (Koçoğlu vd., 2001). Bu yaşlarda kazanılacak olumlu beslenme alışkanlıkları ve besin tercihleri, beslenme kaynaklı sağlık sorunlarının ortaya çıkmasını engeller. Bu konuda kreşlere, anaokullarına, ilköğretim ve diğer eğitim kurumlarına önemli görevler düşmektedir. Çünkü bu kurumlarda öğretmen öğrencisiyle anne, baba ve diğer yakınlarından daha fazla beraber olmakta, öğrencilerin davranışlarını, görünüşlerini, öğrenme becerilerini her gün daha yakından izleyebilmekte ve en önemlisi de onlara rol model olmaktadır (Gürel vd., 2004). Beslenme eğitimi konusunda da öğretmenin üzerine düşen görevi başarı ile yerine getirebilmesi için öncelikle kendisinin yeterli beslenme bilgisine ve alışkanlıklarına sahip olmasının yanında uygun eğitim araç ve gereçlerinin sağlanması ile olanaklıdır. Bu çalışmada da öğretmenlerin beslenme bilgilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada öğretmenlerin cinsiyetleri, öğrenim düzeyleri ve medeni durumları gibi demografik özellikleri ile BBP arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. Buna göre; çalışmaya katılan kadın öğretmenlerin beslenme bilgi düzeyleri erkek öğretmenlerden daha yüksektir ve bu durum istatistiksel olarak da önemlidir (p<0.05). Yapılan bir başka çalışmaya 54’ü kadın olmak üzere 134 öğretmen katılmış ve kadın öğretmenlerin %88.7’si, erkek öğretmenlerin %71.8’i eğitim sürecinde beslenme konusunda bilgi aldığını; kadın öğretmenlerin %93.2’si, erkek öğretmenlerin ise %78.7’si bu bilgileri besin seçiminde kullandığını belirtmiştir. Yine bu araştırmada kadın öğretmenler temel beslenme bilgileri içeren sorulara erkek öğretmenlere göre daha yüksek oranda doğru cevaplar vermişlerdir (Kayapınar, 2011). Çalışmaya katılan öğretmenlerin toplam 15 puan üzerinden değerlendirilen BBP ortalamaları 8.02±1.79 puandır. Bilgi puan düzeyleri düşük, orta ve yüksek olarak üç gruba ayrıldığında çalışmaya katılan öğretmenlerin %42.0’sinin bilgi düzeyinin düşük, %36.0’sının ise bilgi düzeyinin Çalışmaya katılan öğretmenlerin %94.2’si (n=143) öğretmen lisesi mezunu iken sadece %5.8’i (n=7) yüksek okul mezunudur. Yüksek okul mezunu olan öğretmenlerin BBP ortalaması (9.00±1.73) öğretmen lisesi mezunlarının ortalamasından yük- 8 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID5, K 24 www.dbhadergisi.com sektir (7.97±1.78). Ancak her iki okuldan mezun olan öğretmenlerin sayıları arasındaki büyük fark nedeniyle istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. Evli olan öğretmenlerin BBP’ı daha yüksek olmakla birlikte öğretmenlerin medeni durumları ile BBP arasında istatistiksel açıdan önemli bir fark bulunmamıştır. Öğretmenlerin beslenme eğitimi alması ile ilgili yapılan çalışmaların oldukça olumlu sonuçları bulunmaktadır. Bu konu ile ilgili 571 öğrenci üzerinde 36 hafta süreyle yapılan bir çalışmada; katılımcılar iki gruba ayrılmış ve birinci gruba sağlıklı beslenme konusunda eğitim doğrudan öğrencilere verilirken, diğer grupta ise eğitim öğretmenlere verilmiştir. Çalışmanın sonucunda öğretmenlerin eğitim aldığı gruptaki öğrencilerin, doğrudan diyetisyenden eğitim alan öğrencilere göre meyve, sebze ve kurubaklagil tüketimleri artarken; şeker, kolalı içecekler ve cips tüketimleri azalmıştır (Michele et al., 2007). süren bir başka çalışmada ise; sağlıklı beslenme ile fiziksel aktivite alışkanlıkları kazandırma üzerine öğretmenlere eğitim verilmiştir. Bunun sonucunda öğrencilerin beslenme bilgi düzeyleri ve sebze meyve tüketimleri artmıştır (Datar ve Sturm, 2004). Bu çalışmada, BBT içerisinde bir değerlendirme yapılarak en çok doğru ve yanlış cevap verilen sorular gözden geçirilmiştir. Katılımcılar en yüksek oranda (%95.3) en sağlıklı menü sorusuna doğru cevap vermişlerdir. Daha sonra en çok doğru cevaplanan sorular ise besinleri saklama yöntemi ile ilgili olan sorulardır. C vitamini kaynakları ile ilgili soru ise öğretmenlerin en yüksek oranda yanlış olarak cevapladıkları sorudur (%92.7). Enerji içeriği en düşük olan besin ise en çok yanlış cevap verilen ikinci sorudur (%88.7). Çalışmada en dikkat çekici yanlış cevaplanan sorulardan birisi de yeterli beslenmenin tanımı sorusudur (%82.7). Çalışmaya katılan öğretmenlerin yanlış cevap verdikleri soruların genellikle besin öğesi gereksinimleri ve kaynakları ile ilgili sorular olduğu görülmektedir. Benzer bir çalışmada da öğretmenlerin özellikle besin türleri, gereksinimler gibi sorularda yanlış cevap verdikleri bildirilmiştir. Çalışmada öğretmenlere temel besin maddeleri ve bunların tüketimi bilgisiyle ilişkili sorular sorulmuştur. Yapılan bir başka çalışmada ise; 2. ve 4. sınıf öğretmenlerine bir akademik yıl süresince eğitim verilmiş ve buna ek okulda oyun alanları geliştirilmiştir. Çalışmanın sonucunda öğrencilerin BKI ve fiziksel aktiviteleri değişmese de; sebze ve meyve tüketimleri artmıştır (Rudolf et al., 2001). Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir çalışmada; öğretmenlere 12 hafta süre ile 45’er dakika verilen beslenme eğitimi sonucunda öğrencilerin bilgi, tutum ve davranışlarının pozitif yönde değiştiği gözlemlenmiştir (Caballero et al., 2003). Öğretmenlerin beslenme eğitimleri ile ilgili yapılmış bir diğer çalışmada da; öğretmen ve öğrencilere 4 ders saati süresince diyetle alınan yağ miktarını kontrol etme üzerine eğitim verilmiş ve çalışmanın sonucunda diyetle alınan yağ miktarının düştüğü gözlemlenmiştir (Frenn et al., 2003). Toplamda 4 okul dönemi (14 ay) Protein, karbonhidrat ve yağ tüketimi ile ilgili sorularda her 3 öğretmenden sadece 2’sinin temel besin maddeleri ve gereksinimi konusunda bilgi sahibi olduğu tespit edilmiştir; çalışmanın sonucunda öğretmenlerin lifli gıdalar, vitaminmineral kaynağı besinler gibi konularda yeterli bilgiye sahip olmadıkları rapor edilmiştir. Bu çalışmanın sonuçları da öğretmenlerin daha genel ve çoğu kişinin bilebileceği sorulara doğru yanıt 9 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID5, K 24 www.dbhadergisi.com verirken daha spesifik ve öğrencilerin yaşlarına göre beslenme gereksinimleri ile ilgili soruları yanıtlayamadıklarını göstermiştir ( Lytle et al., 2005). Özelikle obezite ve ilişkili hastalıklarda en temel tedavi yöntemi olan ağırlık kaybı ile ilgili soru %40.0 oranında yanlış cevaplanmıştır. Bu sonuç öğretmenlerin beslenme, besin seçimi ve vücut ağırlığı yönetimi ile ilgili konularda da bilgilendirilmeye ihtiyaç duyduklarını göstermiştir. Bu araştırmaya göre öğretmenlerin beslenme ile ilgili bilgi kaynakları sorgulandığında %88.0’i beslenme eğitimi almadığını, yalnızca %7.3’ü okuldan, %2.7’si diyetisyenden, %2.0’si ise doktordan beslenme eğitimi aldığı görülmektedir. Çalışmaya katılan öğretmenlerin BBP’nın düşük olması beslenme eğitimi almayan öğretmen sayısındaki fazlalık ile açıklanabilir. Sonuç olarak bu çalışmada eğitimin erken dönemlerinki çocuklara örnek olacak ve doğru alışkanlıklar kazandıracak öğretmenlerin sağlıklı beslenme konusunda eğitime gereksinimleri olduğu görülmektedir. Öğretmenlerin bu konudaki bilgilerini arttırılması ve doğru beslenme alışkanlıklarının kazandırılması amacıyla öğretmenlik eğitiminin verildiği fakülte müfredatları beslenme eğitimi derslerini de içermelidir. Halen çalışmakta olan öğretmenler için ise hizmet içi eğitim programları veya ek eğitim programları hazırlanabilir. Beslenme uzmanlarının okullarda vereceği düzenli beslenme eğitimleri yalnızca öğrencileri değil, öğretmenleri de hedef kitle içerisine almalıdır (Garipağaoğlu ve Özgüneş, 2008). Yapılan çalışmaların sonuçları öğretmenlere verilen eğitimlerin, öğretmenlerin sağlık durumları ve Öğretmenlere medya beslenme bilgi kaynak- morallerini olumlu yönde etkilediğini, bununda larına güvenip güvenmedikleri sorulduğunda da eğitim kalitesini yükselttiğini göstermektedir öğretmenlerin %64.0’ü medyaya güvenmediğini (Michele et al., 2007; Caballero et al., 2003; Rusöylemiştir. Medyaya hiçbir zaman güvenmeyen dolf et al., 2001; Datar ve Sturm, 2004; Frenn öğretmenlerin beslenme bilgi puanları medyaya et al., 2003; Gürel vd., 2004). her zaman ve bazen güvenen öğretmenlerden Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir çadaha yüksektir ancak bu fark istatistiksel olarak lışmada öğretmenlere verilen beslenme eğitimi anlamlı değildir. . Beslenme ile ilgili haberlerinde öncesi ve sonrasında öğrenciler incelendiğinde seçici olan öğretmenlerin beslenme bilgi puanları özellikle obezite prevalansında azalma görülmüş seçici olmayan öğretmenlere göre daha yüksek ayrıca öğrenciler sağlıklı yaşam ve fiziksel aktivite bulunmuştur (p<0.05). Çalışmaya katılan öğretalışkanlıkları kazanmışlardır (Robinson et al., menlere beslenme ile ilgili haberlere ilgi duyup 2005). Şili Sağlık Bakanlığı, şişmanlık, diyabet, duymadıkları sorulduğunda ise %46.0’sı her zaman hipertansiyon, koroner kalp hastalıkları gibi kronik ilgi duyduğunu söylemiş ancak yanlıca %38.0 bu hastalıkların devlet bütçesinde önemli yer tutması haberlerde her zaman seçici olduğunu belirtmiştir. nedeniyle, 1997’de Sağlığı Düzenleme Programı Beslenme haberlerinde seçici olan öğretmenlerin başlatmış ve bu program içerisinde yer alan Sağlıklı beslenme bilgi puanları seçici olmayan öğretmenlere Okullar Projesi’nde sağlıklı beslenme ve fiziksel göre daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). aktivite konusunda, bilgi, tutum ve davranışların değiştirilmesi için eğitim günleri düzenlemiştir 10 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID5, K 24 www.dbhadergisi.com (Briggs et al., 2003). Bu gibi örnekler dünyada longitudinal study, Am J Public Health, 94; çokça görülmekte ve en kısa zamanda ülkemizde 1501-1506 de uygulamaya geçilmelidir. Bu çalışma ulaşım FRENN, M., MALIN, S., BANSAL, N. K., zorlukları nedeniyle İstanbul ili Şişli ilçesi ile (2003). Stage-based interventions for low-fat sınırlandırılmıştır. Çalışmaya katılan öğretmen diet with middle school students, J Pediatr sayısı ile tüm sınıf öğretmenlerini yansıtmamakNurs, 18; 36-45 la beraber daha sonraki çalışmalara ışık tutacak veriler sağlamıştır. GARİPAĞAOĞLU, M., VE ÖZGÜNEŞ, N., (2008). Okullarda Beslenme Uygulamaları, Kaynaklar Çocuk Dergisi, 8,152-159. ARANCETA, J., (2001). School-based nutrition GÜREL, F. S., GEMALMAZ, A.. VE DİŞÇİGİL education:lessons learned and new perspecG., (2004). Bir grup ilköğretim öğretmeninin tives, Public Health Nutrition, 4; 131-139 beslenme hakkındaki bilgi düzeyleri, bilgi BRIGGS, M., SAFAII, S., AND BEALL, D. L., kaynakları ve fizik aktivite durumları, ADÜ (2003). Society for Nutrition Education and Tıp Fakültesi Dergisi, 5; 21- 26 American School Food Service AssociationHACIBEYOĞLU, G., (1976). Ankara merkez Nutrition services: an essential component ilkokullarında görevli öğretmenlerin beslenme of comprehensive school health programs. bilgi düzeylerinin saptanması, Yayınlanmamış Position of the American Dietetic Association, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, J Am Diet Assoc, 103; 505-514 Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara. CABALLERO, B., CLAY, T., DAVIS, S. M., KAYAPINAR, F. Ç., (2011). Kadın ve Erkek (2003). Pathways:a school-based, randomized İlköğretim Öğretmenlerinin Beslenme Alışkancontrolled trial for the prevention of obesity lıkları ve Bilgi Düzeylerinin Karşılaştırılması, in American Indian schoolchildren, Am J Clin Türkiye Klinikleri Dergisi, 3; 8-15 Nutr, 78; 1030-1038 KEALEY, K.A., PETERSON, A.V., GAUL, M.A., CSABİ, G., TÖRÖK, K., JEGES, S., (2000). PreAND DINH, K. T., (2002). Teacher training sence of metabolic cardiovascular syndrome as a behavior change process: principles and in obese children, Eur J Pediatr, 159; 91-94 results from a longitudinal study, Health Educ DALTON, S., (2004). Our overweight children. Behav, 27; 64-81 What parents, schools, and communities can KOÇOĞLU, G., ATİLLA, S., PANCAR, E., (2001). to do control the fatness epidemic, pp.200Or-An 75. Yıl Sağlık Ocağı Bölgesi’ndeki 3 237, Oakland:University of California Press İlköğretim Okulunda Çalışan Öğretmenlerde DATAR, A., AND STURM, R., (2004). Physical Bazı Kronik Hastalıklar ve Risk Faktörleri, education in elementary school and body Hacettepe Toplum Hekimliği Bülteni, Sayı 3 mass index:evidence from the early childhood 11 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID5, K 24 www.dbhadergisi.com LYTLE, L. A., KUBIK, M. Y., AND STORY, ROBINSON, T. N., KILLEN, J. D., KRAEMER, M., (2005). Soft drinks, candy and fast H. C. et al., (2005). Dance and reducing food:What parents and teachers think about television viewing to prevent weight gain in the middle school food environment, J Am African-American girls: the Stanford GEMS Diet Assoc,105; 233-239 pilot study, Ethnicity&Disease, 13; 65-77 MICHELE, F., PANUNZIOA, D., ANTONIETTA, RUDOLF, M. C., SAHOTA, P., DIXEY, R., A., ALESSANDRA, P., AND SHARRON, HILL, A. J., BARTH, J.H., AND CADE, D., (2007). Nutrition education intervention J., (2001). Randomised controlled trial of by teachers may promote fruit and vegetable primary school based intervention to reduce consumption in Italian students, Nutrition risk factors for obesity, BMJ, 323; 1029-1032 Research, 27; 524–528 SAHOTA, P., RUDOLF, M. C. J., DIXEY, R., MOLNAR, D., (2000). Livingstone B. Physical (2001). Evaluation of implementation and activity in relation to overweight and obesity effect of primary school based intervention to in children and adolescents, Eur J Pediatr, reduce risk factors for obesity, BMJ, 323; 102. 159; 45-55 VURAL, M., (2002). En Son Değişiklikleri ile PEREZ-RODRIGO, C., AND ARANCETA, İlköğretim Okul Programı, Erzurum: Yakutiye J., (2003). Nutrition education in schools: Yayıncılık experiences and challenges, Eur J Clin Nutr, YABANCI, N., (2011). Okul Sağlığı ve Beslenme 57; 82-85 Programları, Preventive Medicine Bulletin, 10; 3 12 BESLENME DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi KETOJENİK DİYETİN ANTİEPİLEPTİK ETKİSİ ANTIEPILEPTIC EFFECTS OF KETOGENIC DIET Rahime Evra ÇAKIR1 , Mendane SAKA1 Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü 1 Özet: Pediatrik epilepsiye yönelik beslenme tedavisi olarak bilinen ketojenik diyetin (KD) son yıllarda yapılan klinik çalışmalarda etkili olduğu bulunmuştur. Bu makalede ketojenik diyetin birçok deneysel ve klinik çalışmalar sonucunda keton cisimcikleri, yağ asitleri ve glukoz sınırlandırması ile nöbet kontrolü üzerindeki antikonvülsan ve uyarıcı etkisini ortaya koyan metabolik yolaklar incelenmiştir. Kronik ketozisin trikarboksilik asit döngüsüne etki ederek beyinde Gamma Amino Bütirik Asit (GABA) sentezini arttırdığı, reaktif oksijen türleri oluşumunu kısıtladığı (ROS) ve beyin dokusunda enerji üretimini arttırdığı düşünülmektedir. Birçok nöro-inhibitör aktivitelerinin arasında, ketojenik diyetin nöral eşleşmemiş protein (UCPs) ekspresyonu, çok sayıda enerji metabolizma genlerinin toplu up regülasyonu ve mitokondriyal biyogenezi azaltarak çoklu doymamış yağ asidi (PUFA) miktarını arttırdığı belirlenmiştir. Bu etkiler ROS oluşumunu kısıtlarken enerji üretimini arttırmaktadır. Glukoz sınırlandırılması ve oksidatif fosforilasyonun artmasının sonucunda, glikolitik akışın azaldığı, böylece metabolik KATP kanallarını aktive ettiği ve nöronları ve/veya gliaları hiperpolarize ettiği hipotezi ortaya atılmıştır. Ketojenik diyetin klinik yararlarını tek bir mekanizmayla açıklamak mümkün olmasa da, sinaptik fonksiyonların stabilizasyonunu ve beyinde nöbetlere karşı direnci artırması, sağladığı değişiklikler içinde yer almaktadır. Abstract: The ketogenic diet (KD) is a broadly effective treatment for medically refractory epilepsy. In this review, we present one intersecting view of how the KD may exert its anticonvulsant activity against the backdrop of several seemingly disparate mechanistic theories.We summarize key insights gleaned from experimental and clinical studies of the KD, and focus particular attention on the role that ketone bodies, fatty acids, and limited glucose may play in seizure control. Chronic ketosis is anticipated to modify the tricarboxcylic acid cycle to increase GABA synthesis in brain, limit reactive oxygen species (ROS) generation, and boost energy production in brain tissue. Among several direct neuro-inhibitory actions, polyunsaturated fatty acids increased after KD induce the expression of neuronal uncoupling proteins (UCPs), a collective up-regulation of numerous energy metabolism genes, and mitochondrial biogenesis. These effects further limit ROS generation and increase energy production. As a result of limited glucose and enhanced oxidative phosphorylation, reduced glycolytic flux is hypothesized to activate metabolic KATP channels and hyperpolarize neurons and/or glia. Although it is unlikely that a single mechanism, however well substantiated, will explain all of the diet’s clinical benefits, these diverse, coordinated changes seem poised to stabilize synaptic function and increase the resistance to seizures throughout the brain. Anahtar Sözcükler: Ketojenik Diyet, Antiepileptik Etki,Epilepsi Key Words: Ketogenic Diet, Antiepileptic Effect,Epilepsy 13 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID10, K 33 www.dbhadergisi.com Giriş karbonhidrat içeren bir diyettir. Klasik ketojenik diyet; 3:1-4:1 yağ/karbonhidrat+protein oranından oluşan uzun zincirli doymuş trigliserit (TG) tüketiminden oluşmuştur. Diyetin kalorisinin büyük çoğunluğu (>%90) yağlardan elde edilmektedir. Birkaç gün aç kalmayı takiben, kan glukozu, idrar ketonları ve çeşitli metabolik değişkenler yakından incelenmektedir. Ketojenik diyetin en önemli özelliği; karaciğerde keton cisimcikleri üretimine neden olmasıdır. Keton cisimcikleri, enerji kullanımı ve beyin gelişimi için glukoza karşı alternatif bir yakıttır ve hücre zarı ile trigliseritlerin biyosentezi için gerekli yapıyı oluşturur. Ketojenik diyet antikonvülsan etkileri ile nöbet kontrolü üzerine kanıtlar sunmaktadır (Bough ve Rho, 2007). Çocuklarda görülen dirençli epilepsi hastalığında nöbetler antikonvülzan ilaçlar ile kontrol altına alınırken, bazı durumlarda özel diyetler ile tedaviye devam edilmiştir (Kossoff et al., 2009). KD, ilaca dirençli epilepsisi olan çocuklarda ek tedavi olarak kullanılmakta olan, 4:1 oranında yağdan zengin, karbonhidrat ve proteinden düşük içerikli özel bir diyettir (Velioğlu, 2014). 1921 yılından bu yana küçük değişimlerle epilepsi hastası çocuklarda kullanılmaktadır (Freeman et al., 2007). Tedavinin orijinal protokolü olan yüksek yağ, düşük karbonhidrat diyeti Rochester’da Mayo Kliniğinde uygulanmaya başlanmış ve Johns Hopkins Hastanesi tarafından yaygınlaştırılmıştır. Medikal ve nutrisyonel tedavinin beraber yürütüldüğü çalışmalarda, hala uygulanması gereken durumlar ve protokol hakkında net bir bilgi sağlanamamıştır (Kossoff et al., 2009). Son yıllarda Almanya’da ulusal düzeyde önerilmiş olan protokol haricinde, günümüze kadar henüz uluslararası kabul edilmiş bir özgün diyet protokolü bulunmamaktadır (Klepper et al., 2004). Bugüne kadar yapılan sistematik gözden geçirme ve meta analiz çalışmalarının sınıf 3 ve sınıf 4 düzeyinde olduğu görülmektedir (Cross and Neal, 2008). Bununla beraber, yeni çalışmaların sonuçları KD’nin çocuklardaki etkinliğinin yeni bir antiepileptik ilaca geçme ile benzer olduğunu göstermektedir. Kullanımı kolay olmayan KD’in bildirilen yan etkileri, kabızlık, asidoz, hiperkolesterolemi, böbrek taşı ve açlıktır (Velioğlu, 2014). Keton Cisimcikleri Karbonhidrat tüketiminin ve glukoz kullanılabilirliğinin azalması sonucu enerji, yağların keton cisimciklerine yani β-hidroksibutirat, asetoasetat ve az miktarda asetona dönüşümü ile elde edilir. Karaciğer, keton cisimciklerinin ana sentez organıdır (Maalouf et al., 2009). Bir günlük aç kalma veya ketojenik diyet uygulaması sonucu keton cisimcikleri, serebrospinal düzeyin kısmen azalmasıyla kanda düşük milimolar konsantrasyona ulaşır. Keton cisimcikleri kan beyin bariyerini proton bağımlı, monokarboksilik asit taşıyıcıları ie geçer ve sinire diffüzyon veya monokarboksilik asit taşıyıcıları yoluyla girer (Nehlig, 2004; Morris, 2005). Aç kalma ve ketojenik diyet, ketonların kan beyin bariyeri geçirgenliğini ve monokarboksilik asit taşıyıcılarının ekspresyonunu arttırır. Ayrıca KD, hipokampusun CA3 bölgesinde glial proliferasyonu da arttırır. Bu durum herhangi bir fonksiyonel zarara neden olmazken belirli Ketojenik Diyet Nedir? KD, 1920’li yıllarda keton cisimciklerinin epilepsi üzerinde tedavi edici özelliği olduğu düşünülerek ortaya atılan; yüksek yağ, düşük protein, düşük 14 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID10, K 33 www.dbhadergisi.com bir miktar keton cisimciği sentezini de sağlar (Maalouf et al., 2009). KD’in antikonvülsan etkisine katkıda bulunduğu sonucuna varılmıştır (Bough ve Rho, 2007). Ketojenik Diyetin Etki Mekanizması İn vivo farmakodinamik çalışmalar ACA ve asetonun antikonvülsan ajanlar olduğunu belirtse de, keton cisimciklerinin sinaptik geçiş veya nöronal uyarıcılığı doğrudan etkilediği kesin olarak kanıtlanmamıştır (Bough ve Rho, 2007). Keton Cisimciklerinin Antikonvülsan Etkisi Betahidroksibutirat (BHB) kanda ölçülen baskın keton cisimciğidir ve bu nedenle KD uygulamasının klinik sonucunun göstergesi olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda, yapılan çalışmalar ketonemi ve antikonvülsan etki arasındaki ilişkiyi göstermektedir. KD sonucu, BHB düzeyinin kanda dirençli bir yükseliş göstermesine rağmen, plazma BHB seviyesi ve nöbet koruyuculuğu arasında önemli bir ilişkiye rastlanmamıştır (Bough et al., 1999b; Thavendiranathan et al., 2000). KD uygulaması ile saatler içinde ortaya çıkan ketonemi, optimal nöbet koruyucu etkisini günler hatta haftalar sonra göstermektedir. Yapılan son çalışmalarda ACA veya asetonun; potasyum kanallarının yeni sınıflarından olan K2p kanalını aktive ederek hücre uyarıcılığını düzenlediği iddia edilmektedir (Vamecq et al., 2005). Bu maddelerin; kanalların aktivitesini pH, osmolalite, sıcaklık, mekanik basınç ve bazı yağ asitleri ile düzenlediği fakat keton cisimcikleri (veya yağ asitleri) ve K2P kanalları ile ilişkili kesin sonuçların elde edilemediği belirtilmiştir. Bunun yanında β-hidroksibutirat ve asetoasetatın ATP duyarlı potasyum kanallarını (KATP) aktive ettiği belirtilmektedir (Maalouf ve Sullivan, 2007). Fakat keton cisimciklerinin KATP kanalını kapatarak ATP düzeyini arttırdığı bilindiği için bu etkinin önemi de belirsiz kalmaktadır (Bough ve Rho, 2007). Bazı çalışmalarda ise ketonların, BHB ile birlikte antikonvülsan etki gösterdiğinin kanıtları bulunmaktadır. Aseton ve asetoasetat (ACA) hayvanlara enjekte edildiğinde, ani nöbetleri hızlı bir şekilde engellemiştir.1930’lu yıllarda benzer bir çalışma ile, tavşanlara intraperitonal aseton ve etil-asetoasit verildiğinde, bu cisimciklerin GABA antagonisti olan thujone maddesi ile uyarılmış nöbetleri koruduğu ortaya çıkmıştır (Helmholz ve Keith, 1930; Keith, 1933). Diğer çalışmalarda, akut ve kronik epilepsi nöbetleri olan ratlara verilen aseton ve ACA’nın (BHB değil) antikonvülsan etki gösterdiği saptanmıştır (Likhodii et al., 2003; Rho et al., 2001). Klinik bir çalışmada KD uygulanan kontrollü yedi epileptik hastanın beşinin beyninde, aseton düzeyinin 1 mM’e kadar çıktığı manyetik rezonans (MR) tekniği kullanılarak belirlenmiş ve asetonun, Keton Cisimciklerinin Nöronal Uyarıcı Etkisi İnsanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda keton cisimcikleri ve nöbet koruyuculuğu arasında hala kesin bir ilişki bulunamamıştır fakat nöronal uyarıcılığa etkisi üzerine çeşitli mekanizmalar öne sürülmüştür (Lutas ve Yellen, 2013). Son zamanlarda yapılan çalışmalarda; ketojenik diyet uygulaması sonucu vezikülar glutamat transporter (VGLUT2) ile sinaptik keselere glutamat aktarımının; asetoasetatlar tarafından inhibe edildiği belirtilmiştir (Juge et al., 2010). 15 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID10, K 33 www.dbhadergisi.com Bu etki asetoasetata maruz kalan sinirlerde glutamat salınımını azaltabilmektedir. Asetoasetat ile glutamat sinyalizasyonunun inhibisyonunun, sinirsel uyarıcılığı azaltabilmesi, diyetin nöbet azaltıcı etkisini ortaya çıkarabilmektedir. Buna ek olarak asetoasit hızlı bir şekilde asetona yıkılır veya BHB’a dönüştürülür. Ancak diyet tedavisi sürecince beyindeki kronik asetoasit düzeyinin, VGLUT2 inhibisyonunu sağlama etkisi net değildir (Lutas ve Yellen, 2013). arasında ilişki oluşturmaktadır. Hücre içi ATP bu kanalı ve aktivasyonunu inhibe eder veya ATP tüketimi hiperpolarizasyon oluşumu ile hücresel uyarıcılığı azaltır. KD sonucu oluşan mekanizmalar ile KATP kanalları beyinde antikonvülsan etkiye neden olur. Pompalar tarafından ATP tüketimi, KATP kanallarının ATP inhibisyonunu serbest hale getirmiştir, böylece Na+/K+ pompaları kanalların aktivitesini azaltmaktadır. KD sonucu BHB artışı, glikolitik ATP üretiminde azalmaya neden olur, hipokampal dentat granül sinirlerinde KATP kanallarının aktivitesini arttır böylece kanalın negatif geri bildirim mekanizması ketojenik diyet etkisi ile artmış olur (Lutas ve Yellen, 2013). Bu mekanizmaların yanı sıra ketojenik diyet sonucu, bir nörotransmitter inhibitörü olan GABA üretimi artmaktadır. Glutamin ile meydana gelen glutamat döngüsü, keton cisimcikleri varlığında daha aktiftir. Bu durum sinirsel geçişin inhibisyonu için GABA sentezini sağlarken, sinirsel geçişin aktivasyonu için glutamatın tekrar paketlenmesi yolunda daha inaktiftir (Yudkoff et al., 2007). KD sonucunda, GABA üretiminin fazla olması beyindeki sinyalizasyonu engellemektedir fakat, bazı kemigenlerde beyinde total GABA yükselişi saptanmamıştır (Lutas ve Yellen, 2013). Beyin adenozin düzeyinin nöbet hassasiyeti üzerine etkisi A1 reseptör aracılığıyla adenozin sinyalizasyonu sinirsel uyarıcılığı azaltabilir. Ketojenik diyetin antikonvülsan etki mekanizmalarından birinin de beyin adenozin konsantrasyonunun artması olduğu ileri sürülmüştür (Masino ve Geiger, 2008). Adenozin kinaz transgenik fareler ketojenik diyetle beslendiklerinde, beynin fazla uyarımı azalmıştır. Glukoz veya DPCPX (A1 reseptörü engelleyici madde) enjekte edildiğinde ketojenik diyetin nöbet azaltıcı etkisi tersine dönmüştür. Mitokondriyal metabolizma ve glikoliz üzerine etkisi Keton cisimcikleri mitokondride direkt metabolize olduğu için, mitokondriyal metabolizmanın artışına bağlı olarak; glikoliz atlanabilir veya inhibe olabilir. Bu durumda mitokondriyal ATP üretimi artar ve glikolitik ATP üretimi azalır. Ayrıca, hücre içi iyon konsantrasyonunu sağlayan pompaların glikolitik ATP’yi kullanabileceği düşünülmektedir. Böylece, Na+-K+ ve Ca+2 iyon pompaları tarafından submembran ATP tüketimi; ATP bağımlı potasyum kanallarını aktive edebilir. Bu durum metabolizma ve sinirsel uyarıcılık Bu bulgular ketojenik diyetin hücre dışı adenozin miktarını ve sinyalizasyonunu artırdığını böylece nöbet oluşumunu azalttığını göstermektedir. Fakat insanlar veya diğer kemirgenler üzerinde ortaya konmuş net bir mekanizması ve kanıtı bulunmamaktadır (Lutas ve Yellen, 2013). 16 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID10, K 33 www.dbhadergisi.com Kalori Kısıtlamasının Antikonvülsan Etkisi raldehit 3-P dehidrogenaz glikolitik enziminin, KATP kanallarının aktivasyonunu düzenlediği son çalışmalarda ortaya konmuştur. Glikolizi düzenleyici enzim olan fruktoz 1,6 bifosfat konsantrasyonunun azalması da bu görüşle tutarlıdır. ATP ve sitrat glikolizin geri bildirim inhibitörleri olduğu için, KD tedavisi sonucu artışlarına bağlı olarak glikolitik akış da sınırlanabilir (DeVivo et al., 1978; Bough ve Rho, 2007). Yapılan çalışmaların bazıları nöbet koruyucu etki olarak ketojenik diyeti önerirken, diğer çalışmalar diyette glukoz kısıtlamasının nöbet koruyucu etkisinin asıl mekanizma olduğunu iddia etmektedir. Kalori kısıtlaması ve/veya ketojenik diyet sonucunda; ketozis ile beraber ketonemi oluşumu kan glukozunun ‘ılımlı’ azalmasıyla sonuçlanır. Yalnızca kalori kısıtlaması uygulaması ile epileptik farelerde nöbet hassasiyetini engelleyici etki oluşmuş ve kan glukoz düzeyinin azalmasıyla nöbetlerde de azalma gözlenmiştir. Kalori kısıtlaması glikoliz yoluyla enerji üretimini azaltarak sinirlerin nöbet oluşumu için gerekli olan yüksek düzeydeki sinaptik aktiviteye ulaşımını engellemektedir (Greene et al., 2003). İkinci olarak, KD uygulaması sonucu serbest yağ asitlerinin birikiminin de KATP kanallarının aktivasyonuna neden olabileceği varsayımı ortaya çıkmıştır (Bough ve Rho, 2007; Vamecq et al., 2005). Çoklu doymamış yağ asitleri (PUFA) kan-beyin bariyerini serbestçe geçerken, doymuş yağlar taşıyıcıya ihtiyaç duyarlar. Sinir hücre zarında biriken yağ asitleri kanalların ATP ile etkileşimini azaltıp, inhibisyonuna neden olarak KATP kanallarına etki ederler (Bough ve Rho, 2007). Bazı çalışmalar ise KD tedavisinde kalori kısıtlamasının ATP bağımlı potasyum kanallarını (KATP) aktive ettiğini varsaymaktadır (Bough ve Rho, 2007; Vamecq et al., 2005). Santral sinir sisteminde reseptör görevi gören bu kanallar Adenozin trifosfat (ATP) / Adenozin difosfat (ADP) oranının azalmasına bağlı olarak açılır ve hücre zarında hiperpolarizasyona yol açar. Glukoz varlığında ise KATP kanalları kapanır. Bu kanalların hipoksi, iskemi, hipoglisemi gibi çeşitli metabolik stres durumlarına karşı koruyucu etki gösterdiği ve nöbet eşiğini düzenlediği tahmin edilmektedir. Bazı çalışmalarda ise bu sonuçların aksine, KD tedavisi sonrası (özellikle ATP) enerji depolarında artış saptanmıştır. Bu durumda KATP kanallarının kapanması ve hücre zarının depolarize olması beklenmektedir. Ancak birçok çalışmada düşük glukoz ve yüksek yağlı KD’in KATP kanallarını aktive ettiği gözlenmiştir. KATP kanalları glikolitik enerji kaynaklarıyla düzenlenmektedir. Glise- Yapılan son çalışmalarda glukoz analoğu olan 2-deoksiglukoz’un (2-DG) da fosfoglukoz izomerazı ve glikolizi inhibe ettiği belirtilmektedir (Stafstrom et al., 2005; Garriga-Canut et al., 2006). Özellikle, 2-DG ağızdan verildiğinde iyi tolere edildiği için, bu maddenin epilepsi için yeni bir tedavi yöntemi olabileceği düşünülmektedir (Pelicano et al., 2006). Kalori Kısıtlamasının Hücresel ve Metabolik Etkileri Kalori kısıtlaması; DNA üzerinde yaşlanmaya bağlı oksidatif stresi geciktirir. Kalori kısıtlamasının antioksidan özelliğinin ilk mekanizması antioksidan savunmasını superoksit dismutaz, glutatyon peroksidaz ve katalaz ile artırmasıdır. İkincil olarak; ROS’nin mitokondriyal üretiminde 17 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID10, K 33 www.dbhadergisi.com özellikle solunum zinciri ürünü olan kompleks 1 ‘de azalma belirlenmiştir. Antioksidan kapasite etkisi ile ilgili bir diğer mekanizma ise çiftleşmemiş proteinlerdir (UCP). Bu proteinler mitokondriyal zar potansiyelini ve ROS üretimini azaltır. Sonuç olarak artmış UCP aktivitesinin; tahmini yaşam süresini, iskemi, toksik, travmatik ve epileptik yaralanmalara karşı sinirsel direnci arttırdığı düşünülmektedir (Maalouf et al., 2009). interferon gamma (IFNγ) düzeyi artmaktadır. Sonuç olarak BNDF(Brain-derived neurotrophic factor) geninin transkripsiyon aktivitesinin artması ile sinirlerin normal gelişimini sağlamaktadır (Maalouf et al., 2009). Nörogenez; sinir dokusunun oluşumu anlamında olup beynin çeşitli kısımlarında meydana gelmekte ve yaşla beraber azalma göstermektedir (Abrous et al., 2005). Olgun kemirgenlerle yapılan bir çalışmada kalori kısıtlamasının BDNF düzeyini arttırarak nörogenezi sağladığı belirtilmiştir (Lee et al., 2002a). Kalori kısıtlaması ile gen ekspresyonunu düzenleyen geniş ve çeşitli enzim ailesi olan Sirt1 artmaktadır. Birçok çalışma Sirt1 etkinliğinin nöroprotektif olduğunu göstermiştir. Sirt1’deki artış motor fonksiyonların yaşlanmaya bağlı bozukluklarını önlemektedir (Maalouf et al., 2009). Şaperonlar proteinlerin katlanarak üç boyutlu hale gelmesiyle oluşan, polipeptidlerin potansiyel toksik bileşenlerle birleşmesini engelleyen proteinlerdir (Young et al., 2004). Kalori kısıtlaması sonucu beyin, kalp, karaciğer, barsak, iskelet kasları ve makrofajlarda şaperon düzeyi artmaktadır. Kemirgenlerde şaperonun sinirleri koruyucu etkisi görülmüştür (Maalouf et al., 2009). Yağ Asitlerinin Antikonvülsan Etkisi PUFA’ların [dokozahekzanoik asit (DHA C22:6w3), araşidonik asit (AA,C20:4w6), eikosapentanoik asit (EPA,C20:5w3) ] sinirsel uyarıcılığı azalttığına dair çalışmalar liteatürde yer almaktadır (Bough ve Rho, 2007; Xiao ve Li, 1999). PUFA’ların nöbet engelleyici etkileri üzerine çeşitli metabolizma yolları bulunmaktadır. İlk olarak; PUFA’ların iyon kanalları aktivasyonunu direkt önleyici etkisi olduğu belirtilmiştir. Omega 3 (w3) yağ asitlerinin 1-Voltaj-kapılı Na+2 ve Ca+2 bağlı kanalları inhibe ettiği sonucuna varılmıştır (Bough ve Rho, 2007). İkinci olarak, PUFA’ların keton cisimciği ile birleşip lipide duyarlı K2P kanallarını etkin hale getirdiği belirtilmiştir (Vamecq et al., 2005). Son olarak, PUFA’ların Na+/K+ -ATPaz kanallarının etkinliğini arttırdığı ortaya konmuştur (Wu et al., 2004). Plazma hücrelerinde w-3 arttırılması ve w-6 -PUFA düzeyinin azaltılması, sodyum pompası işlevinde önemli bir artışa neden olmaktadır. Bütün bu bulgular KD tedavisi sonrası beyinde PUFA seviyesinin artmasıyla sinirsel uyarıcılığın azaldığına dair kanıt olabilir (Bough ve Rho, 2007). Yaşlanma ve çeşitli sinirsel bozukluklar sonucu birçok inflamatuar mediyatörlerin seviyesinde artış gözlenmektedir. Bu inflamatuar sürecin öncül maddelerinden birisi de NFKB ‘dir. İnsan ve hayvan modellerinde kalori kısıtlaması sonucu NFKB düzeyinin azaldığı, interlökin (IL1B, IL2, IL4, IL6) ve tümör nekroz faktörü (TNFα) sentezlerinin bloke olduğu, pro-inflamatuar enzim siklooksigenaz (COX-2) ile nitrik oksit sentaz (iNOS) aktivitelerinin baskılandığı belirtilmiştir. Bununla beraber beyin ve lökositlerde; kalori kısıtlamasının sonucu, mikroglial hücreleri aktive eden ve beyinde inflamatuar yanıtı sağlayan 18 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID10, K 33 www.dbhadergisi.com Uyarıcılığı azaltmanın yanısıra PUFA’lar eksitotoksisite ve nörodejenerasyonu engelleyebilir. PUFA’lar transkripsiyon faktörleri olan PPARα (peroksizom proliferatör etkinleştirilmiş reseptör α) ile beyinde çeşitli genlerin ekspresyonunu düzenler. PPARα ve koaktivatörü PGC-1’in azalmasıyla; PUFA’lar mitokondriyal çiftleşmemiş protein (UCPS) ekpresyonuna ve aktivasyonuna sebep olmaktadır. Çalışmalarda UCP proteinlerin, sinirsel uyarım ve yaşam süresini düzenlediği tespit edilmiştir (Andrews et al., 2005; Bough ve Rho, 2007). UCP proteinleri dolaylı yollardan ROS üretimini azaltmaktadır. UCP protein seviyesinin artması, hücresel enerji üretimini azaltmaktadır. Bununla beraber sinir dokusunda kronik UCP2 ekspresyonu, mitokondriyal biyogenezi tetikleyerek hücresel ATP ve ADP düzeyini arttırmaktadır. KD tedavisi ile de benzer sonuçlar ortaya çıkmaktadır. KD, UCP ekspresyonunu indüklemekte, mitokondriyal biyogenezi uyararak enerji üretimini arttırmaktadır (Bough ve Rho, 2007). belirtmektedir. İkinci olarak, KD sonrası ratların hipokampuslerinde %46’lık önemli bir mitokondri artışı ile tedavinin mitokondriyal biyogenezi arttırdığı ortaya konmuştur. Son olarak, KD sonrası enerji metabolitlerinin düzeyi artmaktadır. KD tedavisinin çeşitli transkriptasyonel, translasyonel ve biyokimyasal mekanizmaları etkinleştirerek oksidatif enerji üretimini arttırdığı belirtilmektedir (Bough ve Rho, 2007). Nörotransmitter Sistemin Antikonvülsan Etkisi KD’in, nörepinefrin (NE) hormonunun reseptör ve sinyalizasyon işlevinde etkisi görülmektedir. KD ile noradrenerjik uyumun artışı antikonvülsan etki göstermektedir. Fareler üzerinde yapılan bir çalışma ile KD tedavisinin NE bazal salımını arttırdığı ve beyinde nöradrenerjik sinyalizasyonda rol alabileceği düşünülmektedir (Bough ve Rho, 2007; Weinshenker ve Szot, 2002). KD tedavisinin NE salınımınıyla beraber, antikonvülsan etki gösteren nöropeptid Y (NPY) ve galanin gibi oreksigenik peptidlerin de salınımını arttırabileceği düşünülmektedir. (Rhim et al., 1997; Richichi et al., 2004; Vezzani ve Sperk, 2004). Galanin dirençli epilepsiyi (SSSE) sınırlamakta (Saar et al., 2002) ve in vitro çalışmalarda sinaptik geçişi azaltmaktadır (Schlifke et al., 2006). Fakat bu peptidlerin etkilerinin KD tedavisi sonunda oluştuğuna dair kesin kanıtlar bulunmamaktadır (Bough ve Rho, 2007). UCP ekspresyonu ve işlevinin artırılmasıyla ROS üretiminin azaldığı görülmüş ve UCP’lerin sinir koruyucu etkileri vurgulanmıştır. Sonuç olarak KD tedavisinin; nöbete sebep olan ROS üretimi artışıyla, nöroprotektif etkiyi sağlayan sinirsel disfonksiyon arasındaki dengeyi sağlayabildiği belirtilmektedir (Andrews et al., 2005; Veech, 2004; Veech et al., 2001). KD, GABAerjik antagonistleri tarafından oluşan nöbetler üzerinde önemli bir etkiye sahiptir (Bough ve Rho, 2007). Yapılan çalışmalarda ketozisin beyinde GABA üretimini arttırıcı etki gösterdiği belirtilmektedir (Wang et al., 2003; Dahlin et al., 2005). Beyinde GABA seviyesinin artmasıyla fazla uyarımın azalacağı düşünülmektedir. Öncelikle, PUFA’lar PPARα genini etkinleştirerek enerji metabolizmasına bağlı birçok transkripsiyon genleri regüle etmektedir. PUFA’lar bu etkisini KD tedavisi ile hücresel metabolizmayı düzenleyerek kanıtlamıştır. KD sonrası oksidatif fosforilasyon ile ilişkili birçok metabolik genin upregule olduğu 19 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID10, K 33 www.dbhadergisi.com KD ve kalori kısıtlaması sonucu GAD (glutamik asit dekarboksilaz) transkripsiyonu artmakta, daha sonra sinaptozomlarda BHB ve ACA, GABA oluşumunu arttırmaktadır. KD uygulaması ile enerji depolarındaki artışın GABAerjik fonksiyonu arttırdığı ve nöbet kontrolünü sağladığı savunulan mekanizmalar arasındadır (Bough ve Rho, 2007). MAD, nitelik olarak klasik KD’e benzemektedir ve yaklaşık olarak 1:1 ketojenik orana sahiptir. Bu diyetteki başlangıç karbonhidrat tüketimi 10 g/gün’dür ve 1 ile 3 ay arasında artış göstererek 15-20 g/gün olarak tüketilmektedir. Günümüzde birçok merkez tarafından tercih edilen MAD’de keton üretimi değişkendir, ayrıca protein, sıvı ve kalori kısıtlaması olmadığından yemek planlama daha kolaydır (Kossoff et al., 2009). LGIT diyeti ise kan glukoz düzeyi sabit, dirençli epilepsisi olan çocuklarda kullanılmakta ve KD mekanizmasına benzer etki edebileceği belirtilmektedir (Pfeifer ve Thiele, 2005). Bu diyette günlük karbonhidrat tüketimi 40-60 g/gündür ve glisemik indeksi düşük olan (<50) karbonhidrat türlerinin tüketimi ile kan glukozunun düzenlenmesi sağlanmaktadır. Klasik KD’e göre daha fazla yiyecek türü ve protein içermektedir (Kossoff et al., 2009; Liu ve Wang, 2013). Ketojenik diyete başlamadan önce hastalar bireysel özelliklerine ve ihtiyaçlarına göre değerlendirilmeli, ailelerin ve diyetisyenin görüşleri doğrultusunda hastaya en uygun diyetin uygulanmalı ve tedavinin sürekliliği sağlanmalıdır. Ketojenik Diyet ve Diğer Alternatif Diyetler Çocukluk çağı epilepsisinde günümüzde klasik KD dışında, orta zincirli trigliserit (MCT) diyeti de birçok vakada tercih edilen diyet tedavilerindendir (Kossoff et al., 2009). Klasik KD, yağ türlerinden LCT ve protein içerir ayrıca karbonhidrat içeriği kısıtlıdır. MCT ise LCT’ye göre kalori başına daha çok keton içerir, daha kolay emilir ve direkt karaciğere taşınır (Liu ve Wang, 2013). Yapılan 20 yıllık çalışmalarda, bu iki diyet türünün de doğru bir şekilde uygulanması sonucunda her ikisinin de etkinliğinde herhangi bir farklılık gözlenmemiştir (Schwartz et al., 1989; Neal et al., 2008). Klasik KD enerjinin %90’ının yağdan, %10’unun ise protein ve karbonhidrattan elde edilmektedir MCT diyetinde ise MCT toplam enerjinin %60’ını oluşturmaktadır. Fakat bu oran bazen karın ağrısı, ishal ve kusma gibi yan etkilere neden olabilir. Bu nedenle, enerjinin %30’unun MCT ve %30’unun LCT’den elde edildiği modifiye edilmiş MCT diyeti geliştirilmiş ve çocukların tolere edebilme yetisine göre diyette MCT oranının zamanla %60’a kadar çıkabileceği belirtilmektedir (Kossoff et al., 2009). Son yıllarda ise epilepsi tedavisi için farklı iki diyet tedavisi daha geliştirilmiştir: Değiştirilmiş Atkins diyeti (MAD) ve düşük glisemik indeks tedavisi (LGIT) (Pfeifer ve Thiele, 2005; Kossoff et al., 2006; Kang et al., 2007b; Kossoff et al., 2007b). Sonuç Yaklaşık yüzyılı aşkın süredir klinik alanda kullanılmasına rağmen, KD tedavisinin net olarak mekanizmaları hala bilinmemektedir. Buna rağmen yapılan birçok çalışmada KD’in hücresel metabolizma üzerinde önemli etkileri olduğu vurgulanmaktadır. Ketozis oluşumu, kalori kısıtlaması ve yağ asitlerinin artması ile beyinde oluşan yanıt birçok biyokimyasal ve genetik programları aktif hale getirmektedir. Bu değişiklikler glikolitik yoldan enerji üretiminden oksidatif fosforilasyonla enerji üretimine geçişe neden olmaktadır.Glikolitik yolun enerji kaynağının azalmasına bağlı olarak 20 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID10, K 33 www.dbhadergisi.com CROSS, J.H., & NEAL, E.G., (2008). The ketogenic dietupdate on recent clinical trials. Epilepsia, 49 (8); 6-10 kapanan KATP kanallarını aktive ederek nöbetlere karşı beyinde direnç oluşturmaktadır. Oksidatif fosforilasyonun artmasıyla UCP ekspresyonu gerçekleşir, mitokondriyal biyogenez ROS üre- DAHLIN, M., ELFVING, A., UNGERSTEDT, U., & AMARK, P., (2005). The ketogenic diet influences the levels of excitatory and inhibitory amino acids in the csf in children with refractory epilepsy. Epilepsy Research, 64; 115–125. timini sınırlandırır ve enerji depolarını arttırır. Bu mekanizmalar sinirlerin disfonksiyonunu, nöbetleri ve nörodejenerasyonu önlemektedir. Fakat, epilepsi hastalarında KD tedavisi, hücre tipine ve beyindeki bölgeye göre farklılık göstermektedir.Gelecekteki çalışmalar diyetin hastalık DEVIVO, D.C., LECKIE, M.P., FERRENDELLI, J.S., & MCDOUGAL, DB J.R., (1978). Chronic ketosis and cerebral metabolizm. Annals of Neurology, 3; 331-337. ve sağlık durumunda bireyde oluşturacağı etkileri ortaya koymada önemli sonuçlar verecek ve epilepsi tedavisi doğrultusunda yeni stratejilerin gelişmesini destekleyecektir. FREEMAN, J.M., KOSSOFF, E.H., & HARTMAN, A.L., (2007). The ketogenic diet: one decade later. Pediatrics, 119; 535–543 Kaynaklar ABROUS, D.N., KOEHL, M., & LE MOAL, M., (2005). Adult neurogenesis: from precursors GARRIGA-CANUT, M., SCHOENIKE, B., QAZI, R., BERGENDAHL, K., DALEY, T.J., PFENDER, R.M., et al., (2006). 2-deoxyd-glucose reduces epilepsy progression by nrsf ctbpdependent metabaolic regulation of chromatin structure. Nature Neuroscience, 9; 1382–1387 to network and physiology. PhysiolRev, 85 (2); 523–569 ANDREWS, Z.B., DIANO, S., & HORVATH, T.L., (2005). Mitochondrial uncoupling proteins in the cns: in support of function and survival. Nature Reviews Neuroscience, GREENE, A.E., TODOROVA, M.T., MCGOWAN, R., & SEYFRIED, T.N., (2003). Perspectives on the metabolic management on epilepsy through dietary reduction of glucose and elevation of ketone bodies. Journal of Neurochemistry, 86; 529-537. 6; 829–840 BOUGH, K.J., VALIYIL, R., HAN, F.T., & EAGLES, D.A., (1999b). Seizure resistance is dependent upon age and calorie restriction in rats fed a ketogenic diet. Epilepsy Research, 35; 21-28 HELMHOLZ, H.F., & KEITH, H.M., (1930). Eight years’ experience with the ketogenic diet in the treatment of epilepsy. JAMA, 95 (10); 707-709 BOUGH, K.J., & RHO, M.J., (2007). Anticonvulsant Mechanisms of the Ketogenic Diet. Epilepsia, 48 (1); 43-58 21 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID10, K 33 www.dbhadergisi.com JUGE, N., GRAY, J.A., OMOTE, H., MIYAJI, T., INOUE, T., HARA, C., et al., (2010). Metabolic control of vesicular glutamate transport and release. Neuron, 68; 99–211 factor is required for basal neurogenesis and mediates, in part, an enhancement of neurogenesis by dietary restriction in the hippocampus of adult mice. J Neurochern, 82 (6); 1367-1375 KANG, H.C., LEE, H.S., YOU, S.J., KANG, D.C., KO, T.S., & KIM, H.D., (2007b). Use of a modified Atkins diet in intractable childhood epilepsy. Epilepsia, 48; 182–186 LIKHODII, S.S., SERBANESCU, I., CORTEZ, M.A., MURPHY, P., SNEAD, O.C., & BURNHAM W.M., (2003). Anticonvulsant properties of acetone, a brain ketone elevated by the ketogenic diet. Annals of Neurology, 54(1), 219-226. KEITH, H.M., (1933). Factors influencing experimentally produced convulsions. Archives of Neurology Psychiatry, 29; 148-154 KLEPPER, J., LEIENDECKER, B., RIEMANN, E., & BAUMEISTER, F.A., (2004). The ketogenic diet in German-speaking countries. Klin Padiatr, 216 (5); 277-85 LIU, Y.C., & WANG, H., (2013). Medium-chain Triglyceride Ketogenic Diet, An Effective Treatment for Drug-resistant Epilepsy and A Comparison with Other Ketogenic Diets. Biomed J., 36 (1); 9-15 KOSSOFF, E.H., MCGROGAN, J.R., BLUML, R.M., PILLAS, D.J., RUBENSTEIN, J.E., & VINING E.P., (2006). A modified Atkins diet is effective for the treatment of intractable pediatric epilepsy. Epilepsia, 47; 421–424 LUTAS, A., & YELLEN, G., (2013). The Ketogenic diet: metabolis influences on brain excitability and epilepsy. Trends Neurosci., 36 (1); 32-40 KOSSOFF, E.H., TURNER, Z., BLUML, R.M., PYZIK, P.L., & VINING, E.P., (2007b). A randomized, crossover comparison of daily carbohydrate limits using the modified Atkins diet. Epilepsy Behav., 10; 432–436 MAALOUF, M., & SULLIVAN, P.G., (2007). Ketones inhibit mitochondrial production of reactive oxygen species production following glutamate excitotoxicity by increasing NADH oxidation. Neuroscience, 145 (1); 256-264 KOSSOFF, E.H., ZUPEC-KANIA, B.A., AMARK, P.E., BALLABAN-GIL, K.R., CHRISTINA BERGQVIST, A.G., BLACKFORD, R., et al., (2009). Optimal clinical management of children receiving the ketogenic diet: recommendations of the International Ketogenic Diet Study Group. Epilepsia, 50 (2); 304-317 MAALOUF, M.A., RHO, J.M., & MATTSON, M.P., (2009). The Neoroprotective Properties of Calorie Restriction, Ketogenic Diet, and Ketone Bodies. Brain Res Rev., 59(2); 293-315 MASINO, S., & GEIGER, J., (2008). Are purines mediators of the anticonvulsant/ neuroprotective effects of ketogenic diets. Trends Neurosci., 31; 273–281 LEE, J., DUAN, W., &MATTSON, M.P., (2002a). Evidence the brain-derived neurotrophic 22 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID10, K 33 www.dbhadergisi.com MORRIS A.A., (2005). Cerebral ketone body metabolism. J Inherit Metab Dis., 28 (2); 109-121 DURING, M.J., & VEZZANİ, A., (2004). Anticonvulsant and antiepileptogenic effects mediated by adeno-associated virus vector neuropeptide y expression in the rat hippocampus. The Journal of Neuroscience, 24; 3051–3059 NEAL, E.G., CHAFFE, H.M., EDWARDS, N., LAWSON, M.S., SCHWARTZ, R.H., & CROSS, J.H., (2008). Growth of children on classical and medium chain triglyceride diets. Pediatrics, 122 (2); 334-40 SAAR, K., MAZARATI, A.M., MAHLAPUU, R., HALLNEMO, G., SOOMETS, U., KILK, K., HELLBERG, S., POOGA, M., TOLF, B.R., SHI, T.S., HOKFELT, T., WASTERLAIN, C., BARTFAI, T., & LANGEL, U., (2002). Anticonvulsant activity of a nonpeptide galanin receptor agonist. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America. 99; 7136–7141 NEHLIG, A., (2004). Brain uptake and metabolism of ketone bodies in animal models. Prostaglandins Leukot Essent Fatty Acis, 70 (3); 265-375 PELICANO, H., MARTİN, D.S., XU, R.H., & HUANG, P., (2006). Glycolysis inhibition for anticancer treatment. Oncogene, 25; 4633–4646 PFEIFER, H.H., & THIELE, E.A., (2005). Low-glycemic-index treatment: a liberalized ketogenic diet for treatment of intractable epilepsy. Neurology, 65; 1810–1812 SCHLIFKE, I., KUTEEVA, E., HOKFELT, T., & KOKAIA, M., (2006). Galanin expressed in the excitatory fibers attenuates synaptic strength and generalized seizures in the piriform cortex of mice. Experimental Neurology, 200, 398–406 RHIM, H., KINNEY, G.A., EMMERSON, P.J., & MILLER, R.J., (1997). Regulation of neurotransmission in the arcuate nucleus of the rat by different neuropeptide y receptors. The Journal of Neuroscience, 17; 2980–2989 SCHWARTZ, R.H., EATON, J., BOWER, B.D., & AYNSLEY-GREEN, A., (1989). Ketogenic diets in the treatment of epilepsy: short-term clinical effects. Dev Med Child Neurol., 31; 145–151 RHO, J.M., ANDERSON, G.D., DONEVAN, S.D., & WHITE, H.S., (2001). Acetoacetate, acetone, and dibenzylamine (a contaminant in 1-(+)-betahydroxybutyrate) exhibit direct anticonvulsant actions in vivo. Epilepsia, 43; 358-361 STAFSTROM, C.E., KRIEGLER, S.M., VALLEY, M.T., OCKULY, J.C., ROOPRA, A.S., & SUTULA, T.P., (2005). 2-deoxyglucose exerts anticonvulsant and antiepileptic actions in experimental epilepsy models. Epilepsia, 46; 268–269 RICHICHI, C., LIN, E.J., STEFANIN, D., COLELLA, D., RAVIZZA, T., GRIGNASCHI, G.,VEGLIANESE, P., SPERK, G., THAVENDIRANATHAN, P., MENDONCA, A., DELL, C., LIKHODII, S.S., MUSA, K., IRACLEOUS, C., CUNNANE, S.C., & 23 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID10, K 33 www.dbhadergisi.com BURNHAM, W.M., (2000). The mct ketogenic diet: effects on animal seizure models. Experimental Neurology, 161; 696-213 of gaba levels in a ketogenic diet. Magnetic Resonance in Medicine, 49; 615– 619 WEINSHENKER, S., & SZOT, P., (2002). The role of catecholamines in seizure sesceptibility; new results using genetically engineered mice. Pharmacology & Therapeutics, 94 (16); 213-233 VAMECQ, J., VALLEE, L., LESAGE, F., GRESSENS, P., & STABLES, J.P., (2005). Antiepileptic pıpular ketogenic diet; emerging twists in an ancient story. Progress in Neurobiology, 75; 1-8 WU, B.J., HULBERT, A.J., STORLIEN, L.H., & ELSE, P.L., (2004). Membrane lipids and sodium pumps of cattle and crocodiles: an experimental test of the membrane pacemaker theory of metabolism. American Journal of Psychology, Regulatory, Integrative and Comperative Psychology, 287; 633-641 VEECH, R.L., CHANCE, B., KASHIWAYA, Y., LARDY, H.A., & CAHILL, G.F. J.R., (2001). Ketone bodies, potential therapeutic uses. IUBMB Life, 51, 241–247 VEECH, R.L., (2004). The therapeutic implications of ketone bodies: the effects of ketone bodies in pathological conditions: ketosis, ketogenic diet, redox states, insulin resistance, and mitochondrial metabolism. Prostaglandins Leukot Essent Fatty Acids, 70; 309–319 XIAO, Y., & LI, X., (1999). Polyunsaturated fatty acids modify mouse hippocampal neuronal excitability during excitotoxic or convulsant stimulation. Brain Research, 846 (1); 112–121 YOUNG, J.C., AGASHE, V.R., SIEGERS, K., & HARTL, F.U., (2004). Pathways of chaperone-mediated protein folding in the cytosol. Nat Rev Mol Cell Biol., 5 (10); 781–791 VELİOĞLU, S.K., (2014). İlaca Dirençli Epilepsisi Olan Çocuklarda Farmakolojik Olmayan Alternatif Tedavi Yaklaşımları: Vagus Sinir Stimülasyonu ve Ketojenik Diyet. Epilepsi, 20 (1); 59-63 YUDKOFF, M., DAIKHIN Y., MELØ, T.M., NISSIM, I., SONNEWALD, U., & NISSIM, I., (2007). The ketogenic diet and brain metabolism of amino acids: relationship to the anticonvulsant effect. Annu. Rev. Nutr., 27; 415–430 VEZZANI, A., & SPERK, G., (2004). Overexpression of npy and y2 receptors in epileptic brain tissue: an endogenous neuroprotective mechanism in temporal lobe epilepsy. Neuropeptides, 38; 245–252 WANG, Z.J., BERGQVIST, C., HUNTER, J.V., JIN, D.,WANG, D.J.,WEHRLI, S., & ZIMMERMAN, R.A., (2003). In vivo measurement of brain metabolites using twodimensional double-quantum mr spectroscopy–exploration 24 BESLENME DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi TOPLU YEMEK ÜRETEN İŞLETME MUTFAKLARININ HİJYEN DURUMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ EVALUATION OF HYGIENE STATUS OF CATERING FIRMS’KITCHENS Gülperi HAKLI1, Funda Pınar ÇAKIROĞLU2 Ankara Üniversitesi Ev Ekonomisi Yüksekokulu, Beslenme Bilimleri Bölümü Ankara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü 1 2 Özet: Bu çalışma, toplu yemek üretimi yapan işletmelerin mutfaklarının hijyen durumlarını saptamak amacıyla faaliyet gösteren 5 işletme mutfağında yürütülmüştür. Araştırmada “Toplu Beslenme Sistemlerinde Hijyen Değerlendirme Formu” uygulanmış ve işletme mutfakları “çok iyi” (%86–100), “iyi” (%71–85), “kabul edilebilir” (%61–70) ve “hijyen açısından yetersiz” (%60 ve altında) olarak sınıflandırılmıştır. Çalışmada ayrıca, işletme mutfakları, çalıştırdıkları işçi sayıları ve günlük üretilen yemek porsiyon sayıları bakımından incelenmiştir. Araştırmanın sonucunda, işletmeler hijyen değerlendirme formu ölçütlerinden toplamda ortalama 850.4±42.4 puan almıştır. Bu puan, alınması gereken toplam puanın %85.0’ine karşılık gelmektedir. Çalışma alanları dikkate alındığında ise en düşük ortalama puanın tuvalet ve diğer alanlardan (alınması gereken puanın %72.0’si karşılanmış); en yüksek ortalama puanın ise besin hijyeninden (alınması gereken puanın %100.0’ü karşılanmış) alındığı saptanmış, sonuçta; 3 işletme mutfağının genel hijyen durumunun “iyi” derecede, 2 işletme mutfağının ise “çok iyi” derecede olduğu bulunmuştur. Ayrıca, işletme mutfaklarından 3’ünün çalıştırdığı personel sayısının olması gereken personel sayısının altında kaldığı saptanmıştır. Çalışmanın sonucunda, bu işletmelerde besin güvenliği yönetim sisteminin uygulanması ile sorunların daha kolay çözülebileceği, sistemin daha etkin ve verimli işleyeceği ve besin güvenliğini sağlamada sıfır hataya yakın bir üretimin gerçekleşeceği kanısına varılmıştır. Abstract: This study was carried out in five catering firms in order to determine hygiene status of their kitchens. “Hygiene evaluation form for catering system” was used in the study and the kitchens were categorized on (86–100%) scores as “excellent”, (71–85%) scores as “good”, (61–70%) scores as “acceptable” and (60% - below ) scores “lack of hygiene”. In addition, the catering firms were examined according to the number of staff employed and the number of food servings per day in the study. At the end of the study, the catering firms had mean 850.4±42.4 scores from hygiene evaluation criteria form in total. This scores corresponded to %85.0 of total score that need to be taken. Considering the areas, it was found that the lowest mean scores were taken from the toilets and other areas (72.0% of the scores to be taken), and the highest mean scores were taken from the food hygiene (100.0% of the scores to be taken). As a result; it was determined that the general hygiene status of three kitchens were found “good”, the general hygiene status of two kitchens were found “very good”. It was also determined that the number of staff working in three of kitchens, was insufficient. At the end, it has been concluded that the problem can be solved more easily through the implementation of food safety management systems in these enterprises, the system will operate more efficiently and effectively and in ensuring food safety ,the near-zero error production will take place. Key Words: Hygiene, Catering, Kitchen Anahtar Kelimeler: Hijyen, Toplu Yemek, Mutfak 25 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID13, K 18 www.dbhadergisi.com Giriş Food and Agriculture Organization-Gıda Tarım Örgütü (FAO) ve WHO Besin Güvenliği Uzman Komitesi, kontamine besin tüketiminden doğan besin kaynaklı hastalıkların dünyadaki en sık görülen sağlık sorunu olduğuna işaret etmektedir. Her yıl, dünya genelinde milyonlarca insan kontamine olmuş gıdaları tüketmeleri sebebiyle hastanede tedavi olmakta ya da ölmektedir (FAO/ WHO, 2002). Avrupa ülkelerinde yapılan çalışmada besin zehirlenmelerinin en çok görüldüğü yerler sırasıyla; evler (%42), restaurant, motel ve barlar (%19) olarak bildirilmiş olup, hastaneler için bu oran % 3 olarak rapor edilmiştir. WHO tarafından 1993‐1998 yılları arasında 42 ülkede yapılmış bir araştırma sonucunda 23.538 besin zehirlenmesi vakası rapor edilmiştir (FAO/WHO, 2002; Domínguez et al., 2002). Son yıllarda kent yaşamının getirdiği ekonomik, sosyal ve kültürel değişimlerin (kadının çalışma hayatında daha fazla yer alışı, işyerlerinin evlerden uzak mesafelerde oluşu, okullardaki eğitimin tam güne yayılmış olması, bazı sosyal olayların kutlamalarının, iş görüşmelerinin dışarıda yemekli toplantı ile yapılıyor olması vb.) sonucu olarak ev dışında yemek yeme oranı artmış aynı şekilde bu sektörde hizmet veren işletmelerin sayısı da artmıştır. Nüfusunun önemli bir kısmının günde en az bir öğün ev dışında yemek yediği varsayıldığında, bu sektörün tüketici/müşteri beslenmesi üzerinde etkili olduğu açıktır (Beyhan ve Ciğerim, 1995). Sağlığa verilen önemin artmasıyla, bilinçli tüketicilerin son yıllarda bu sektörden beklentileri; yedikleri yiyeceklerde kalite, güvenilirlik, ekonomiklik, temiz ve hijyenik bir ortam, iyi bir yemek servis hizmeti olmuştur (Kutluay-Merdol vd., 2003). İyi beslenme, tüketicilere sunulan güvenli ve sağlıklı gıda ile gerçekleşir. Az gelişmiş ülkelerde birçok kişi, kıtlık, güvenilir olmayan su, uygun olmayan gıda saklama koşulları, hijyenik koşullarda üretilip tüketilmeyen gıdalar, yetersiz temizlik ve hammaddeler üzerindeki böcek ilaçları kalıntıları ve hijyen eğitimi eksikliğinden dolayı zehirlenmektedir. Gıda zehirlenmeleri sadece az gelişmiş ülkelere özgü bir sonuç değildir. Gelişmiş ülkelerde de hijyenik koşullar altında saklanmadan sunulan yiyecekler, ucuz gıda talebi, özensiz gıda hazırlama, gıda zehirlenmelerine yol açmaktadır (World Health Organization-Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 2007; Soner ve Özgen, 2002). Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Yıllığı’nda yer alan verilere göre; 2005 yılı için Türkiye’de rapor edilen bakteri kaynaklı besin zehirlenmesi vaka sayısı 26.298 olarak kaydedilmiştir (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2005). Dolayısıyla bu sektördeki en önemli konu, tüketicinin sağlığına zarar vermeyecek yiyecek sağlayarak gıda zehirlenmesi ve gıda kaynaklı hastalıkların önlenmesidir. Besin kaynaklı hastalıklara/besin zehirlenmelerine neden olan etmenler arasında kimyasal maddeler, doğal besin toksinleri, metaller, tarım ilaçları deterjanlar, plastikler, parazitler ve mikroorganizmalar (bakteri, küf, maya) sayılabilir (Bilici, 2008). Hijyen, günümüz yiyecek-içecek sektörünün en önemli gereksinimidir ve mutfakta hijyen, yiyecek maddelerini alıp, hazırlayıp, müşteri masasına taşıyana kadar geçen zamanda mikrobiyolojik, kimyasal ve fiziksel tüm risklerin kontrolü ve önlenmesin yönelik faaliyetleri içer26 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID13, K 18 www.dbhadergisi.com mektedir (Kutluay-Merdol vd., 2003; Türkkan, 2003; Türksoy, 2002; Akdağ ve Arslan, 1993). açısından tuvaletler ve diğer alanlarda eksikler olduğu belirlenmiştir (Elmacıoğlu vd., 1999). Ağrı’da yapılan çalışmada da, personelin el hijyenlerinin ve lokantaların genel hijyen durumunun iyi olmadığını tespit edilmiştir. Ayrıca personelin elleri ile alet-ekipman ve çevreden alınan örneklerde gıda zehirlenmelerine yol açan mikroorganizmalar saptanmıştır (Fidan ve Ağaoğlu, 2004). Yapılan başka bir çalışmada ise, mutfaklarda bulunan çöp kutularının kapaklarının bulunmadığı, el yıkamak için yeterli miktarda sabun ve havlu olmadığı tespit edilmiştir (Çıkmaz, 1997). Bu alanlarda hijyene dikkat etmemek doğrudan müşteri sağlığını etkiler ve gıda kaynaklı hastalıkların, gıda zehirlenmelerinin oluşmasına neden olur. Bu çalışmada da toplu yemek üretimi yapan işletmelerin mutfaklarının fiziki koşulları, araç ve gereç durumları, personel ve gıda hijyeni yönünden incelenmesi amaçlanmıştır. Ticari mutfakta hijyen, kesin bir gerekliliktir. Bir yiyecek hizmeti veren işletmenin temizliğini kişisel hijyen ve sanitasyon kuralları belirler (Baş ve Sağlam, 1997). Hijyeni sağlamada, gıda hijyeni, personel hijyeni, fiziki koşulların ve araç-gerecin hijyenine dikkat edilmelidir. Besin kaynaklı zehirlenme vakalarının en yaygın nedenleri; yetersiz soğutma (%46), hazırlama ve tüketim arasında bir veya daha fazla gün olması (%21), enfekte personel (%20),yanlış ısı uygulaması (%16), yetersiz pişirme (%16), yetersiz ısıtma (%16), kontamine malzeme kullanımı (%11), kros kontaminasyon (%7), araç‐gereçlerin yetersiz temizlenmesi (%7), kötü yiyecek malzemelerinin kullanılması (%5) ve artan yemeklerin kullanımı (% 4 ) olarak rapor edilmektedir (Baş, 2004). Toplu beslenme yapan kuruluşlarda güvenilir besin hazırlama aşamalarında, hijyeni sağlamak için üç faktöre dikkat edilmelidir, bunlar: mutfak ve mutfakta kullanılan araç gereç temizliği ile ilgili fiziksel faktörler, besinin ve kişisel hijyenin sağlanması ile ilgili üretim sürecine ait faktörler, personel hijyeni ve bu konuda eğitimin sağlanması ile ilgili kişisel faktörlerdir (Baş, 2004). Materyal ve Yöntem Tanımlayıcı nitelikte olan bu araştırma, toplu yemek üretimi yapan işletmelerin mutfaklarının fiziki koşulları, araç ve gereç durumları, personel ve gıda hijyeni yönünden incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırma, Ankara’da, 2012 MartAğustos aylarında, çalışmaya katılmayı kabul eden toplam 5 işletme mutfağında yapılmıştır. Araştırma kapsamına alınan işletmelerin herhangi bir gıda güvenliği sistem belgesi yoktur. Araştırmada, işletme mutfakları ziyaret edilmiş ve 1 ay içerisinde birbirini takiben 3 gün boyunca sabahtan akşama kadar 3’er kez gözlem yapılmıştır. Gözlem süresince, işletme mutfakları, “Hijyen Değerlendirme Formu” ölçütleri yönünden incelenmiştir (Ciğerim ve Beyhan, 1994). Yapılan bir araştırmada, pişmiş gıdalarda pişme işlemi sonrası bozulmaların genellikle insan aracılığı ile olduğu, personelin hareketli olmasından dolayı bakterileri kolayca taşıdığı, işyerlerinde kullanılan alet ve ekipmanların, işyeri tabanının, kullanılan suyun, ambalaj malzemesinin ve tezgâhların mikrobiyolojik bulaşmada en önemli etkenler olduğu bulunmuştur (Turantaş ve Ünlütürk, 1986). Samsun’da lokantalarda yapılan bir çalışmada, personel hijyeninde ve fiziki alanlar 27 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID13, K 18 www.dbhadergisi.com Bu form, kuru ve soğuk depolama alan ve sayıları bakımından incelenmiştir. Elde edilen uygulamaları (21 ölçüt=195 puan), yiyecek üre- veriler doğrultusunda; işletme mutfaklarının hiz- tim alan ve uygulamaları (hazırlama ve pişirme mete sunduğu günlük yemek (porsiyon) sayısı ile birlikte), (24 ölçüt=210 puan), bulaşıkhane ve çöp çalıştırdıkları işçi sayıları arasındaki oran bulunarak atımı alan ve uygulamaları (13 ölçüt=95 puan), personel sayısının yeterliliği değerlendirilmiştir. Personel sayısının yeterliliğinin hesaplanmasında tuvalet ve diğer alanlar (soyunma yerleri, duş ve John F. Johnson tarafından geliştirilen formül banyolar) uygulamaları (10 ölçüt=130 puan), kullanılmıştır (Lendal et al., 2008). Bu çalışma- personel hijyeni uygulamaları (20 ölçüt = 270 da, 20 iş günü üzerinden hesaplama yapılmıştır. puan), gıda hijyeni uygulamaları (10 ölçüt=100 Buna göre; puan) olmak üzere toplam 98 ölçütten (toplam 1000 puan) oluşturulmuştur. Tüm ölçütler eşit Y = 2.99 + 0.82X, Y = Gerekli personel sayısı, puan değerinde olmayıp, her bir ölçüt önemli- X = 1 ayda çıkarılan 1000 yemek sayısıdır. Araş- lik düzeyine göre puanlandırılmıştır. Sonuçta tırma sonucunda elde edilen veriler, SPSS 13.0 mutfaklar alınan toplam puanların yüzdeleri istatistiksel paket programından yararlanılarak hesaplanarak sınıflandırılmıştır. Sınıflamada, değerlendirilmiştir. toplam puanın %60 ve altında puan alan işletme Bulgular mutfakları “hijyen açısından yetersiz”; % 61–70 Tablo 1’de araştırmaya alınan işletme mutfaklarında puan alanlar “kabul edilebilir”; %71–85 puan günlük çıkan yemek porsiyon sayısı, çalışan ve alanlar “iyi”; %86–100 puan alanlar “çok iyi” olması gereken personel sayısı verilmiştir. Buna şeklinde değerlendirilmiştir. göre; 5 işletme mutfaklarından 3’ünün çalıştırdığı Çalışmada ayrıca, işletme mutfakları, çalıştırdıkları personel sayısının olması gereken personel sayı- işçi sayıları ve günlük üretilen yemek porsiyon sının altında kaldığı Tablo 1’dengörülmektedir. Tablo 1. İşletme Mutfaklarında Günlük Çıkan Yemek Porsiyon Sayısı, Çalışan ve Olması Gereken Personel Sayısı İşletme mutfakları Yemek porsiyon sayısı Çalışan personel sayısı Olması gereken personel sayısı 1 no’lu 1.100 28 21 2 no’lu 1.200 25 25 3 no’lu 2.000 24 36 4 no’lu 1.500 20 28 5 no’lu 1.250 20 24 28 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID13, K 18 www.dbhadergisi.com Tablo 2. İşletme Mutfaklarının Hijyen Değerlendirme Formu Ölçütlerinden Alınan Puanlar ve Toplam Puan Üzerinden Alınan Yüzde Değerler(%) Puanlar Depolama alanları Puan % Puan % Puan % Puan Alınabilecek en yüksek puan 195 100.0 210 100.0 95 100.0 130 100.0 270 1 no’lu İşletme mutfağı 130 67.0 131 62.4 88 92.6 78 60.0 2 no’lu İşletme mutfağı 158 81.0 166 79.0 95 100.0 104 3 no’lu İşletme mutfağı 158 81.0 210 100.0 95 100.0 4 no’lu İşletme mutfağı 167 85.6 184 87.6 80 5 no’lu İşletme mutfağı 158 81.0 140 66.6 95 Puan Üretim alanları % Bulaşıkhane/ Çöp atımı Tuvalet ve diğer alanlar Besin hijyeni Toplam puan % Puan % Puan % 100.0 100 100.0 1000 100.0 270 100.0 100 100.0 797 79.7 80.0 243 90.0 100 100.0 866 86.6 104 80.0 243 90.0 100 100.0 910 91.0 84.2 91 70.0 230 85.2 100 100.0 852 85.2 100.0 91 70.0 243 90.0 100 100.0 827 82.7 Tablo 2’de işletme mutfaklarının hijyen değerlendirme formu ölçütlerinden aldıkları puanlar ve toplam puan üzerinden aldıkları yüzdeler (%) verilmiştir. Tablo, toplam puanlar üzerinden incelendiğinde; işletme mutfaklarından hiçbirinin Personel hijyeni tam puan alamadığı görülmektedir. En düşük puanı 1 no’lu işletme mutfağının (797), en yüksek puanı ise 3 no’lu işletme mutfağının (910) aldığı belirlenmiştir. Tablo 3. İşletme Mutfaklarının Ortalama Hijyen Puanları Χ ±SS Minimum Maksimum. Alınması gereken puan % Depolama alanları 154.2±14.1 130 167 195 79.0 Üretim alanları 166.2±32.2 131 210 210 79.1 Bulaşıkhane/Çöp atımı 90.6±6.6 80 95 95 95.3 Tuvalet ve diğer alanlar 93.6±10.9 78 104 130 72.0 Personel hijyeni 245.8±14.6 230 270 270 91.0 Besin hijyeni 100.0±0.0 100 100 100 100.0 Toplam puan 850.4±42.4 797 910 1000 85.0 Tablo 3’te işletme mutfaklarının hijyen değerlendirme formu ölçütlerinden aldıkları ortalama puanları ve almaları gereken puan üzerinden yüzdeleri (%) verilmiştir. İşletme mutfaklarının toplamda ortalama 850.4±42.4 puan aldıkları; bölümlere göre incelendiğinde ise, depolama alanlarından 154.2±14.1, üretim alanlarından 166.2±32.2, bu- laşıkhane ve çöp atımından 90.6±6.6, tuvalet ve diğer alanlardan 93.6±10.9, personel hijyeninden 245.8±14.6, gıda hijyeninden 100.0±0.0 puan aldıkları bulunmuştur (Tablo 3). Tablo 4’te, işletme mutfaklarının hijyen durumları sınıflaması (%) verilmiştir. Tablo, toplam puanlar 29 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID13, K 18 www.dbhadergisi.com üzerinden incelendiğinde, 3 işletme mutfağının genel hijyen durumunun “iyi” derecede olduğu, 2 işletme mutfağının ise “çok iyi” derecede olduğu bulunmuştur. Tablo 4, alanlara göre incelendiğinde ise; işletme mutfaklarının tamamının gıda hijyeni konusunda “çok iyi” derecede oldukları; tuvalet ve diğer alanlar konusunda ise 1 işletmenin (%20 .0) “hijyen açısından yetersiz” olarak derecelendirildiği görülmektedir. Tablo 4. İşletme Mutfaklarının Hijyen Durumları Hijyen Durumları Depolama alanları Üretim alanları Bulaşıkhane/ Çöp atımı Tuvalet ve diğer alanlar Personel hijyeni Besin hijyeni Toplam puan n % n % n % N % n % n % n % Hijyen açısından yetersiz ( ≤ %60) - - - - - - 1 20.0 - - - - - - Kabul edilebilir (% 61-70) 1 20.0 2 40.0 - - 2 40.0 - - - - - - İyi (%71-85) 4 80.0 1 20.0 1 20.0 2 40.0 1 20.0 - - 3 60.0 Çok iyi (%86-100) - - 2 40.0 4 80.0 - - 4 80.0 5 100.0 2 40.0 Toplam 5 100.0 5 100.0 5 100.0 5 100.0 5 100.0 5 100.0 5 100.0 Tartışma ve Sonuç Çalışma sonucunda, işletmeler hijyen değerlendirme formu ölçütlerinden toplamda ortalama 850.4±42.4 puan almışlardır ve bu alınması gereken toplam puanın %85.0’ine karşılık gelmektedir. Ölçütler alanlara göre incelendiğinde ise en düşük ortalama puanların tuvalet ve diğer alanlardan (alınması gereken puanın %72.0’si karşılanmış), depolama alanlarından (alınması gereken puanın %79.0’u karşılanmış) ve üretim alanlarından (alınması gereken puanın %79.1’i karşılanmış) alındığı görülmektedir. Tuvalet ve diğer alanlardan alınan puanlar 78–104 arasında değişmekte olup, toplamda alınması gereken 130 puanın altında kalmıştır. Bu puanlar değerlendirildiğinde; 1 işletme hijyen açısından yetersiz, 2 işletme kabul edilebilir diğer 2 işletme ise iyi kategorisinde yer almıştır (Tablo 2,3). Toplu yemek üreten şirketlerde müşterilerin/tüketicilerin doyuruculuk, kalite, güvenilirlik, ekonomiklik, temiz, rahat/konforlu bir atmosfer ve iyi bir servis hizmeti beklentilerinin karşılanabilmesi için çalışanların gerekli bilgi ve beceriye sahip olması önemlidir. Çalışanlar, yiyeceğin siparişi, satın alınması, depolanması, hazırlanması, pişirme ve servisi, çöp ve artıkların kaldırılması, hijyenik koşulların sağlanması gibi yapılması gerekli pek çok işlemi yürütmek zorundadırlar. Özellikle mutfak içinde yapılacak işler için yeterli sayıda personel çalıştırmak yemeğin saatinde, istenilen miktarda, istenilen kalite ve sağlıklı koşullarda çıkmasında etkilidir. Bu çalışmanın sonucunda 1ve 2 no’lu işletme dışında diğer üç işletmede bulunması gereken personel sayısına ulaşılmadığı belirlenmiştir (Tablo 1). Araştırma süresince personel yetersizliği sonucu yemeklerin zamanında yerine ulaşmadığı, personelin uzun saatler çalıştığı ve birden fazla sorumluluk yüklenmek zorunda kaldıkları gözlenmiştir. Hijyen, sağlıklı ortamın korunması ve her türlü hastalık yapan etkenden arındırılmasıdır. Mutfaktaki hijyenden söz edildiğinde ise gıdaya, araç-gerece, personele ait her türlü ayrıntının düşünülerek hijyenik ortamın yaratılması gerekir. Özellikle personele ait alanlar düşünülmediğinde, personel, 30 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID13, K 18 www.dbhadergisi.com kişisel hijyenini sağlamada güçlük çekebilir ve bu durum tehlike yaratır. Personelin kullandığı tuvalet, duş, dinlenme vb. alanlarının da hijyen kurallarına uygun olması gerekir. Çünkü yemek üretiminin en önemli unsuru personeldir ve personelin hijyen kurallarına uymasını sağlamak için uygun koşulların sağlanması zorunludur. Sargın (2005), Ankara’da 4 ve 5 yıldızlı otellerin hijyen durumlarının değerlendirilmesi amacıyla yürüttüğü araştırmasında, bu çalışmayla benzer şekilde, tuvalet ve diğer alanlardan alınması gereken puanın yalnızca %72.0’sinin alındığını belirlemiştir. Samsun’da yapılan bir çalışmada, lokanta mutfaklarında personel hijyeni ile tuvalet ve diğer alanlarda yetersizliklerin olduğu saptanmıştır. Dündar vd., (2000), yaptıkları çalışmada, personel hijyeninin yetersiz durumda olduğunu, personel hijyeninde en yetersiz kalınan konunun da el ve iş giysilerinin temizliğinin yeterince sağlanamaması olduğunu belirlemiş, hastane mutfaklarının tuvalet ve duş alanlarının hijyeninde yetersizlikler saptamış, hastanelerin %50.0’sinde, tuvalet ve diğer alanlarının durumu “kabul edilebilir”, %12.0’sinin de “hijyen açısından yetersiz” olduğunu belirlemiştir. sağlanması yiyeceklerin sağlığı bozacak duruma gelmesini engellemek için önemlidir. Çalışmanın sonunda depolama alanından alınması gereken puanın %79.0’unun sağlanabildiği ve 1 işletmenin “kabul edilebilir” 4’ünün ise “iyi” derecede olduğu saptanmıştır (Tablo2,3). Yapılan bir çalışmada, işletmelerin depolama ünitelerine ait olan araçgereçlerin miktar yönünden uygunluk durumu incelenmiş ve yeterli olması beklenen araç-gereç sayısı 64 iken bu sayı 21 olarak bulunmuştur. Depolama alanındaki araç-gerecin; kapasitesi %67.0 oranında, materyal yönünden araç-gereç uygunsuzluğu %27.0 oranında yetersiz olarak belirlenmiştir. Başka bir çalışmada, yine en fazla araç-gereç yetersizliği (%71.0) depolama bölümüne ait bulunmuştur (Kızıltan, 1998). Toplu beslenme hizmetlerinde yiyeceklerin hazırlanması ve pişirilmesi üretim aşamasıdır. Bu aşamada besinlere personelden, hazırlamada kullanılan araç gereçlerden ve diğer besinlerden bakteri geçişi söz konusudur. Bu nedenle, fiziki alanlar, ekipman hijyeni ve personel hijyeni çok önemli bir yer tutmaktadır. Olsen et al., (2000), ABD’de yaptıkları araştırmada, bakteri kaynaklı gıda zehirlenmelerinin yaklaşık %21.0’i gıdaların yetersiz ısıtılmasından, %13.0’ü kontamine olmuş araç gereçten, %14.0’ü de yetersiz personel hijyeni nedeni ile kaynaklandığını saptamıştır. Besinlerin satın alındıktan sora depolanmaları, bozulmalarını ve sağlık açısından zararlı hale gelmelerini önleme ve kontrol açısından büyük önem taşır. Depolama esnasında uygun koşuları sağlanmayan besinler çabuk bozulur, besin ögesi kayıpları oluşur ve besinler sağlığı tehdit eder hale gelebilir (Bulduk, 2002). Her yiyeceğe uygun depolama alanlarının bulunması, yiyeceklerin depolara uygun şekilde yerleştirilmesi, depoların sıcaklık ve nem kontrollerinin yapılması, depolarda kullanılacak araç-gereçlerin uygun ve yeterli olması, depolarda temizlik ve sanitasyonun Personel hijyeni, ellerin ve gıdayla teması mümkün olabilen diğer vücut bölgelerinin temizliğinin tümünü içerir. Gıdaların mikrobiyolojik kalitesi, işyerinde çalışanların hijyeniyle yakından ilgilidir. Çünkü işyeri çalışanları gıdalardaki hem saprofit ve hem de patojen mikroorganizmaların potansiyel kaynağını teşkil eder. Gıda işyerlerinde çalışanlar özellikle solunum (örn: üst solunum 31 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID13, K 18 www.dbhadergisi.com yolu enfeksiyonu, anjin, pnömoni, tüberküloz) ve sindirim sistemi hastalıklarına (örn: dizanteri, kolera, tifo) neden olan etkenlerin gıdalara bulaşmasında önemli rol oynarlar. Gıdaların üretildiği alanda çalışan herkesin kişisel temizliğine özen göstermesi gerekir. Tırnaklar kısa kesilmiş olmalı, eller sürekli temiz tutulmalı, açıkta yara olmamalıdır. Personel hijyeni, ayrıca işçilerin çalışırken giydiği elbiseler ile takıları da (örn: saat, bilezik) içerir Çalışırken başlık, maske, bone, eldiven ve iş üniforması gibi uygun giysiler giyilmesi iyi bir personel hijyeni için gereklidir. Bu giysiler kolay temizlenebilir olmalı ve temiz tutulmalıdır (Atasever, 2000). iyi, 2 işletme çok iyi kategorisinde yer almıştır (Tablo 2,3). Keskin vd., (1999), 147 adet işyerinde yaptıkları bir inceleme sonucunda, üretim alanlarında yetersiz hijyen koşulları ve denetim eksikliği olduğunu belirlemişlerdir. Pişirme işlemi, yiyeceklerde bulunan biyolojik risklerin yok edilmesi açısından kritik bir noktadır. 11 adet yemek fabrikasının sanitasyon açısından değerlendirilmesini kapsayan çalışmada ise; personel hijyeni ve yiyeceklerin hazırlanması-depolanmasında yetersizlikler bulunmuştur (Erdoğan vd., 1997). Sargın (2005), Ankara’da, otellerin hijyen durumlarının değerlendirilmesi amacıyla yürüttüğü araştırmasında, otel mutfaklarının üretim alanlarında alınması gereken puanın ortalama %77.0’sinin alındığını, dolayısıyla üretim alanlarında hijyenik koşulların tam olarak oluşturulmadığını belirlemiştir. Üretim alanlarında çapraz bozulmayı önlemenin en etkili yolu hazırlama aşamasında tüm yiyecek gruplarının ayrı tezgâhlarda hazırlanmasıdır. Besinler hazırlanırken, kesme, doğrama, dilimleme, karıştırma, süsleme, porsiyonlama gibi pek çok değişik işlemden geçer. Her bir besin kendi grubuyla aynı birimde hazırlanmalıdır. Örneğin et, sebze ve hamurlu yiyecekler aynı tezgâhta hazırlanmamalıdır. Çiğ yiyecekler ve pişmiş yiyeceklerin birbiri ile teması engellenmelidir. Pişirilmek üzere hazır hale getirilmiş özellikle et, süt, yumurta içeren yiyecekler mutfak sıcaklığında bekletilmeden hemen pişirme işlemine alınmalı ya da soğutuculara kaldırılmalıdır Uygunsuz hijyen koşullarında hazırlanan gıdada oluşan mikroorganizmalar, pişirme işlemi iyi yapılmazsa veya gıda ısıya dayanıklı bir mikroorganizma barındırıyorsa gıda zehirlenmelerine neden olabilir (Bilici, 2008; Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 2007). Şayin Sert ve Bilgin (2008), Edirne il merkezindeki hastanelerde mutfak ve personel hijyeninin belirlenmesi üzerine yaptıkları çalışmada; hastane mutfaklarında çalışan personelin %40.0’nın çalışırken eldiven kullanmadığı, %80.0’in maske kullanmadığı, mutfakların %80.0’inde dezenfektanlı el yıkama sabunu bulunmadığı, %40.0’ında kağıt havlu bulunmadığı, %80.0’ninde mutfak girişinde dezenfektanlı havuz bulunmadığı %80.0’inin mutfak girişinde ziyaretçiler için galoş, bone, tek giyimlik önlük olmadığı, %60.0’ında mutfak personeline özel tuvalet ve duş alanı bulunmadığı, %80.0’inde ayrı el yıkama lavabosu bulunmadığı, %60.0’ında mutfak personeline ait sanitasyon kurallarına uygun giyinme ve soyunma odalarının bulunmadığını belirlemişlerdir. Sneed et al., (2004), Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde yaptıkları bir çalışmada gıdalarda çapraz bulaşmaya neden olabilecek gıda ile te- Çalışma sonucunda işletmelerin aldığı puanların 131–210 arasında değiştiği ve alınması gereken puanın %79.1’ini karşıladıkları belirlenmiştir. Bu sonuca göre 2 işletme kabul edilebilir, 1 işletme 32 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID13, K 18 www.dbhadergisi.com mas eden yüzeylerdeki mikrobiyolojik kalitenin ATASEVER, M., (2000). Besin İşyerlerinde: Hij- belirlenmesinde temizlik ve sanitasyonun etkisini yen, Besinlerin Hazırlanması ve Muhafazası değerlendirmişler. Sonuçta, bu yüzeylerin çok .Y.Y.Ü. Vet. Fak. Dergisi, 11(2); 117-122 azının kurallara uygun olduğu, fiziki alanlar ve BAŞ, M., (2004). Besin Hijyeni Güvenliği ve ekipman hijyenine dikkat edilmediğinde çapraz HACCP. pp. 502, Ankara: Sim Matbaacılık bulaşmaların olduğunu belirlemişlerdir. BAŞ, M., & SAĞLAM, F., (1997). Otel beslenme Sonuç olarak; kontrol edilen mutfakların genel servis personelinin kişisel ve çevre hijyen hijyen durumlarında tüketici sağlığı açısından bilgisinin ölçülmesi. Beslenme ve Diyet potansiyel bir risk kaynağı oluşturabilecek bö- Dergisi, 26(1); 28–32 lümler olduğu, mutfak hijyenin bir bütün olarak BEYHAN, Y., & CİĞERİM, N., (1995). Toplu düşünülmesi gerekliliği göz önüne alındığında, Beslenme Sistemlerinde Menü Yönetimi ve HACCP/ISO 22000 tabanlı besin güvenliği yönetim sisteminin uygulanması ile daha kolay Denetimi, pp.127, Ankara: Kök Yayıncılık. çözülebileceği, sistemin daha etkin ve verimli BİLİCİ, S., (2008). Toplu Beslenme Sistem- işleyeceği ve besin güvenliğini sağlamada sıfır leri Çalışanları İçin Hijyen El Kitabı, T.C. hataya yakın bir üretimin gerçekleşeceği kanısına Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri varılmıştır. Besin güvenliğinin sağlanmasında en Genel Müdürlüğü Beslenme Bilgi Serisi 1, önemli role sahip olan personele eğitim seviye- pp. 10, 30-35, Ankara: Klasmat Matbaacılık lerine göre, hijyen eğitiminin en yalın şekilde, BULDUK, S., (2002). Gıda ve Personel Hijyeni, görsel eğitim araçları kullanılarak yapılması için pp. 206, Ankara: Detay Yayıncılık gerekli ortam ve imkan sağlanmalı, bu konuda eğitim almış diyetisyen ve beslenme uzmanlarına ÇIKMAZ, N.K., (1997). A.Ü. Tıp fakültesi yer verilmelidir. Eğitimlerin devamında personel, hastaneleri ve dekanlık mutfak, yemekhane üretim sırasında da denetlenerek personelin konu çalışanlarının besin hijyeni ile ilgili bilgi ve ile ilgili kendini disipline etmesi, hijyen uygula- uygulamaları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans malarını alışkanlık haline getirmeleri özellikle el Tezi, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, pp. hijyeni kavramının üzerinde önemle durulması 91, Ankara gerekmektedir. Gıda sanayi ile üniversiteler ara- CİĞERİM, N., & BEYHAN, Y., (1994). Toplu sında yeterli işbirliği sağlanmalıdır. Beslenme Sistemlerinde Hijyen, pp.48, Kaynaklar Ankara: Kök Yayıncılık. AKDAĞ, F., & ARSLAN, P., (1993). Hızlı Hazır DOMI´NGUEZ, C., GO´MEZ, I., & Yemek Sistemi (Fast Food), pp.96, Ankara: ZUMALACA´RREGUİ, J., (2002). Preva- Türkiye Diyetisyenler Derneği Yayını: 6, lence of Salmonella and Campylobacter in Sinem Ofset. retail chicken meat in Spain (Short Com33 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID13, K 18 www.dbhadergisi.com munication). International Journal of Food Microbiology, 72 (1-2); 165– 168 karşılaşılan sorunlar, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, pp.153, Ankara. DÜNDAR, C., ELMACIOĞLU, F., TOPBAŞ, M., &PEKŞEN, Y., (2000). Samsun il merkezindeki hastane mutfaklarında hijyen durumunun değerlendirilmesi. Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi, 57(1); 1–6 KUTLUAY MERDOL, T., BEYHAN, Y., CİĞERİM, N., SAĞLAM, F., TAYFUR, M., BAŞ, M., & DAĞ, A., (2003). Sanitasyon/ Hijyen Eğitimi Rehberi, 2. Baskı, pp.142, Ankara: Hatipoğlu Yayınları. ELMACIOĞLU, F., DABAK, Ş., DÜNDAR, C., TOPBAŞ, M., & PEKŞEN, Y., (1999). Samsun il merkezindeki lokanta mutfaklarının hijyen durumunun değerlendirilmesi. Beslenme ve Diyet Dergisi, 28(2); 54–58 LENDAL, H.K., & DIANE, W., (2008). Study Guide to Accompany Management by Menu, 4th edition, pp. 411, New Jersey: John Wiley & Sons, Inc., Hoboken ERDOĞAN, S., AKAR, S., & AĞCA, H., (1997). Yemek fabrikalarının sanitasyon açısından değerlendirilmesi. V. Halk Sağlığı Günleri, pp.44, Isparta. MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI (MEB)., (2007). MEGEP (Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi - Yiyecek İçecek Hizmetleri, Sanitasyon, pp.4, Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları FİDAN, F., & AĞAOĞLU, S., (2004). Ağrı bölgesinde bulunan lokantaların hijyenik durumu üzerine araştırmalar. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Dergisi, 15 (1–2); 107–114 OLSEN, S.J., MACKINON, L., GOULDING, J., BEAN, N.H., & SLUTSKER, L., (2000). Surveillance for foodborne disease outbreak in United States, 1993–1997. Morbidity and Mortality Weekly Report, Surveillance Summaries, 49; 1–51. FOOD AND AGRICULTURE ORGANIZATION (FAO)/ WORLD HEALTH ORGANIZATION (WHO)., (2002). Pan European conference on food safety and quality. http:/www.fao. org, 18.11.2014 KESKİN, Y., HAYRAN, O., & KOCAOĞLU, B.A., (1999). Lokanta kebapçı kafeterya ve köftecilerdeki sağlık risklerinin incelenmesi.VI. Ulusal Halk Sağlığı Günleri, pp. 42, Malatya SARGIN, Y., (2005). Ankara’daki dört ve beş yıldızlı otellerde çalışan yiyecek ve içecek personelinin hijyen bilgileri ve uygulamalarının incelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, pp.101, Ankara KIZILTAN, G., (1998). Günde beş yüz ve üzeri kişiye yemek servisi yapan toplu beslenme kurumlarında kullanılan araç-gereçler, yemek üretim ve servis kalitesine etkileri ve SNEED, J., STROHBEHN, C., GILMORE, S.A., & MENDONCA, A., (2004). Microbiological evaluation of food service contact surfaces in Iowa assisted – living facilities. 34 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID13, K 18 www.dbhadergisi.com TURANTAŞ, F., & ÜNLÜTÜRK, A., (1986). Staphyloccus Aureus’un gelişmesinde ve enterotoksin üretimine su aktivitesinin etkisi. Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dergisi, 4 (1); 111–119 Journal American Dietetic Association, 104 (11); 1722–1724 SONER, A., & ÖZGEN, I., (2002). Yiyecekiçecek isletmelerinde uluslar arası hijyen standartları. Turizmde Sağlık ve Beslenme; Sorunlar ve Çözümler Sempozyumu, pp. 49- 62, Alanya TÜRKAN, C., (2003). Mutfak Teknolojisi, pp. 354, İstanbul: UBF Food Solutions. TÜRKSOY, A., (2002). Yiyecek & İçecek Hizmetleri Yönetimi, pp.349, Ankara: Turhan Kitapevi ŞAYİN SERT, T., & BİLGİN B., (2008). Edirne il merkezindeki hastanelerde mutfak ve personel hijyeninin belirlenmesi. Türkiye 10. Gıda Kongresi, pp. 1061-64, Erzurum WORLD HEALTH ORGANIZATION (WHO), (2007). The world health report 2007 - A safer future: Global public health security in the 21st century. http://www.who.int/whr/2007/ en/index.html, 29.07.2013. T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI (2005). Annual of general directorate of primary health care. www.saglik.gov.tr/istatistikler, 26.05.2008 T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI (2007). Sağlıklı gıda tüketimi ve hijyen. http://sbu.saglik.gov.tr/ default.asp?sayfa=detay&id=45 , 26 05. 2008 35 BESLENME DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi ASSESSMENT OF SYMPTOMS OF LACTOSE INTOLERANCE AND MILK CONSUMPTION HABITS OF PRIMARY SCHOOL STUDENTS İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNDE SÜT TÜKETİMİ VE LAKTOZ İNTOLERANSI BELİRTİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Ezgi TOPTAŞ BIYIKLI1 Mehmet AKMAN2 Selçuk Üniversitesi, Akşehir Kadir Yallagöz Sağlık Yüksekokulu, Beslenme ve Diyetetik Bölümü 2 Mevlana Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Yüksekokulu, Beslenme ve Diyetetik Bölümü 1 Özet: Çalışmanın amacı, Konya ilindeki ilköğretim öğrencilerinin süt tüketimlerini ve laktoz intoleransı belirtilerini değerlendirmektir. Araştırma, ilköğretim okullarından rastgele örnekleme yöntemiyle seçilmiş 10-15 yaş arası 599 erkek, 601 kız olmak üzere toplam 1200 öğrenci üzerinde yürütülmüştür. Öğrencilerin %44.3’ü düzenli olarak süt içme alışkanlığına sahip değildir ve %2.7’si hiç süt tüketmemektedir. Her gün süt içen öğrencilerin ise %64.6’sı önerilen miktarın altında tüketmektedir. Öğrencilere laktoz intoleransının tanımı yapıldıktan sonra, laktoz intoleransına sahip olma durumları hakkında değerlendirmede bulunmaları istendiğinde; %29.1’i bu belirtileri nadiren yaşadığını, %7.5’i her süt tüketiminin ardından belirtileri yaşadığını, %1.0’i ise hekim tarafından laktoz intoleransı tanısı aldığını belirtmiştir. Bu belirtileri hisseden öğrencilerin sadece %1.4’ünün laktoz intoleransının tedavisi için hekim önerisiyle ilaç kullandığı görülmüştür. Öğrencilerin %46.2’si belirtilerin kendi kendine geçmesini beklemekte; %30.1’i belirti hissettiği zaman süt içmeyi kesmekte, %12.5’i süt tüketimini azaltıp daha çok fermente ürün tüketmekte, %9.8’i ise laktozsuz süt tüketmektedir. Sonuç olarak, laktoz intoleransı ile ilgili belirti yaşayan çok sayıda öğrenci bulunmasına rağmen hastalık tanısı almış öğrenci sayısı oldukça azdır. Laktoz intoleransı hakkında öğrencilerin, ebeveynlerin ve öğretmenlerin bilgilendirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Abstract: The purpose of the study is to evaluate the milk consumption and the symptoms of lactose intolerance in primary school students in Konya. The study was conducted with between 10-15 ages 1200 primary school students (601 girls,599 boys) who were selected by random sampling. The 44.3% of students do not consume milk regularly and 2.7% do not consume milk. Though 64.6% of the students consume milk routinely, but the amount of the milk that consume is under the recommended amount. After the lactose intolerance defined to the students they asked to evaluate their situation, 29.1% considered that they have rarely and 7.5% after ever milk consumption have these symptoms. Only 1.0% of the students stated that they were diagnosed of lactose intolerance by a physician. Besides this 1.4% of students who feel these symptoms of lactose intolerance use the drug treatment by physician’s recommendation. The 46.2% of students tend to heal the symptoms spontaneously, 30.1% stop milk consumption, 12.5% reduce milk consumption and increase fermented milk products, and 9.8% consume lactose-free milk. A statistically significant difference was not found when the results were evaluated according to age and gender, (p>0.05). As a result, although there are many students who have the symptoms associated with lactose intolerance the number of students is very rare who diagnosed with the disease. The students, teachers and the parents have to be informed about lactose intolerance. Anahtar Kelimeler: Süt Tüketimi, Süt, Laktoz, İlköğretim Öğrencisi Key Words: Milk Consumption, Milk, Lactose, Primary School Students 36 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID15 K36 www.dbhadergisi.com Introductıon dividual (Baysal vd., 2008).Symptoms related to lactose intolerance are generally caused by genetic deficiency or insufficient amounts of lactase enzyme in the small intestine or a decrease in milk consumption from infancy to adulthood, by the individual (Kırdar, 2009). The objective of this study was to determine the habits of milk consumption and identify the symptoms of lactose intolerance in primary school students aged between 10-15 years, in Konya province of Turkey. School age has a critical importance in acquiring a healthy eating habits and suitable nutritional behavior. Milk and milk products have a very important place in childhood nutrition and must be consumed regularly for healthy growth and development. At the same time, they are a significant source of protein, vitamin B group such as riboflavin and important minerals especially calcium and phosphorus, all of which play an important role in the development of children. Materials and Methods However recently, proposed rise of clinical symptoms associated with milk consumption has affected individuals’ milk intake to the extent that, lately people have limited their consumption or do not consume milk at all (Yücemen, 1993). Most commonly known clinical aspect related to milk consumption, is lactose intolerance. Widely found in humans, lactose intolerance is defined as an inability to digest and breakdown disaccharide lactose into monosaccharides, glucose and galactose due to insufficient levels of lactase enzyme (Akbulut vd., 2008; Kerber et al., 2007). This was planned as a cross-sectional study, and was carried out on randomly selected 7 primary schools, six of which were public and one primary, located in the center of the city of Konya, Turkey. The study was carried out during spring term of 2010-2011 curriculum years. Students aged between 10-15 years, from fourth, fifth, sixth, seventh and eighth grade were included in the study. Of the 5682 students in total, 1200 (21.1% of total population) were randomly selected. In order to include a proportional distribution of students in terms of age groups in the study, adjustments were made to include a homogenous population from each grade and ensure divisibility by 5 for easier calculation. Written permission with endorsement was obtained from the Konya Governorship and Directorate of Konya provincial education, prior to the execution of this study. Individuals with lactose intolerance experience flatulence in small intestine, bloating, abdominal pain, cramps, diarrhea and occasional vomiting within a couple of hours after consumption of food containing lactose (Karslıgil vd., 2003; Kırdar, 2009). Usually symptoms start between 30 minute and 2 hours after lactose intake (Yerlikaya & Karagözlü, 2008). Severities of symptoms vary depending on the amount of lactose consumed, accompanying diet ingredients and acquired lactose-resistance by the in- In this study a questionnaire form developed and based on similar studies and opinions from health experts in this area, was administered. The form consisted of questions related to stu37 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID15 K36 www.dbhadergisi.com dents’ demographic data, factors associated with milk consumption and symptoms associated with lactose intolerance. The statistical analysis was performed using SPSS version 16.0 (Statistical Package for the Social Science) package program. Descriptive statistics were given as frequencies and percentiles. Chi-square (x2) and Kruskal-Wallis H test were used as non-parametric test. P<0.05 was considered as statistically significant. gender and age are provided in Table 1. The percentage of students consuming milk on a daily basis was 55.7%. On the other hand, percentage of students who have never consumed milk was 2.7% (32). The frequency of students’ milk consumption according to gender and age was significant (p<0,05). In a research which investigated milk consumption of 297 students aged between 6-14 years, it was reported that 5.1% of students never consumed milk and 71.7% of students consumed milk on a daily basis (Yıldız, 2009). Another research on 1000 students aged between 10-15 years reported that 32.8% consumed milk daily, 40.1% of them consumed milk several times a week, 10.4% consumed milk several times a month, 13.0% consumed milk rarely. The percentage of students who never consumed milk was 3.6% (Tutumlu, 2011). Therefore, our results related to milk consumption frequency were in congruence to the results of similar investigations. Results and Discussion The ages and genders of students within the scope of this study were analyzed. Out of 711 students in the age group of 10-12 years, 358 were females (50.4%) and 353 males (49.6%). Of 489 students in the age group of 13-15 years, 243 were females (49.7%) and 246 were males (50.3%). Group age 10-12 years comprised 59.2% of the total number of students. Distribution of the frequencies of students’ milk consumption according to Table 1. Frequencies of Students’ Milk Consumption According to Gender and Age Gender Years Daily f Girls Boys % The Frequency of Milk Consumption Frequently Frequently Rarely in a week in a month f % f % f % Total None f % f % % 10-12 224 62.6 83 23.2 22 6.1 20 5.6 9 2.5 358 100.0 59.6 13-15 113 46.5 73 30.0 28 11.5 23 9.5 6 2.5 243 100.0 40.4 Total 337 56.1 156 26.0 50 8.3 43 7.2 15 2.5 601 100.0 100.0 10-12 214 60.6 89 25.2 27 7.6 17 4.8 6 1.7 353 100.0 58.9 13-15 117 47.6 77 31.3 17 6.9 24 9.8 11 4.5 246 100.0 41.1 Total 331 55.3 166 27.7 44 7.3 41 6.8 17 2.8 599 100.0 100.0 668 55.7 322 26.8 94 7.8 84 7.0 32 2.7 1200 100.0 100.0 TOTAL Boys χ2 =15.617 Sd= 4 p=0.004 Girls χ2=17.362 Sd=4 p=0.002 f: frequency 38 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID15 K36 www.dbhadergisi.com It was observed that 64.6% of students who consumed milk on a daily basis, consumed less than two glasses, an amount, lower than the recommended portion. The correlation between the amount of milk consumption, gender and age groups of students who consumed milk daily was not significant for both male and female students (p>0,05). ous reasons provided by students for not liking milk, were analyzed for gender and age groups by the chi-square test. Difference between male and female students were found to be statistically insignificant (p>0,05) . Çetin investigated the reasons of disliking milk among individuals who did not have a habit of milk consumption. 10.67% identified taste to be the major cause of their dislike, 11.44% chose smell, 14.15% stated physical discomfort on milk consumption, however, 63.77% provided no specific reason, simply did not have the habit of consuming milk (Çetin, 2003). In another study, reported that the percentage of subjects who did not prefer to drink milk because of its smell was 23.6%, taste was 33.71%, who had allergic conditions related to milk was 13.48% and other reasons were 29.21% (Tarakçı et al., 2003). It was determined that 15.1% of students who included this study did not like drinking milk. The distribution of reasons, provided by the students, for disliking milk according to gender and age has been given in Table 2. As listed in Table, out of the reasons provided by 182 students, for not liking milk, 53.8% stated taste to be the major cause of dislike, 28.6% chose smell and 17.6% pointed out to their past experiences of allergies, nausea, vomiting and diarrhea related to milk. Vari- Table 2. Reasons for Disliking Milk According to Gender and Age The Reasons to Dislike Drinking Milk Gender Girls Boys Years Smell Taste Allergia Nausea, Vomiting, Diarrhea Undesirable Total experiance f % f % f % f % f % f % % 10-12 10 22.2 26 57.8 0 0.0 6 13.3 3 6.7 45 100.0 51.1 13-15 14 32.6 22 51.2 1 2.2 4 9.3 2 4.7 43 100.0 48.9 Total 24 27.3 48 54.5 1 1.1 10 11.4 5 5.7 88 100.0 100.0 10-12 14 30.5 26 56.5 2 4.2 2 4.2 2 4.2 46 100.0 48.9 13-15 14 29.2 24 50.0 1 2.1 7 14.5 2 4.2 48 100.0 51.1 Total 28 29.8 50 53.1 3 3.2 9 9.6 4 4.3 94 100.0 100.0 52 28.6 98 53.8 4 2.2 19 10.5 9 4.9 182 100.0 100.0 TOTAL Boys χ2=3.150 Sd= 4 p=0.533 Girls χ2=2.556 Sd=4 p=0.635 f: frequency 39 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID15 K36 www.dbhadergisi.com Other study reported that, 31.8% of subjects who did not consume milk indicated they did not simply like drinking milk, 51.5% pointed out that they did not have habit of milk consumption, 10.6% indicated that they experienced health problems after drinking milk and 6.1% stated other reasons for not consuming milk (Akbay & Tiryaki, 2007). disliking milk was due to its taste (38.6%) and smell (37.6%). The percentage of students who did not want to drink milk because of the clinical conditions as allergies etc. was 10.1%. There was statistically significant difference between reasons for disliking milk based on gender. They found that the numbers of female students disliked the smell (41.9%) and taste (41.4%) of milk more than male students (Şimşek and Açıkgöz, 2011). In another study, carried out by Tutumlu on primary school students, the major reason for their dislike to consume milk was due to its taste (28%) and smell (20.6%) respectively (Tutumlu, 2011). Symptoms of lactose intolerance on milk consumption, as stated by the students participating in this study, according to their gender and age, has been provided in Table 3. Yıldız in his research carried out on 297 primary school students aged 6-14 years, evaluated the reasons for their unwillingness to drink milk. The reasons reported were; experience of health problems (6.4%), dislike due to its smell (16.1%), taste (13%), drank milk unwillingly (3.2%) and 61.3% claimed that they had no reasons for disliking milk (Yıldız, 2009). Şimşek and Açıkgöz investigated milk consumption habits of university students and reported that major reason of 40 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID15 K36 www.dbhadergisi.com Table 3. Symptoms of Lactose Intolerance on Milk Consumption According to Gender and Age G Symptoms which are felt e n d Years Total Abdominal Pain Diarrhea Bloating Pyrosis Flatulence Abdominal Cramp Vomitting None f 26 7 57 4 14 1 2 238 349 % 7.4 2.0 16.3 1.1 4.0 0.3 0.6 68.2 100.0 e r 10-12 G 13–15 i r Total l f 12 3 50 11 21 1 3 136 237 % 5.1 1.3 21.1 4.6 8.9 0.4 1.3 57.4 100.0 f 38 10 107 15 35 2 5 374 586 % 6.5 1.7 18.3 2.6 6.0 0.3 0.9 63.8 100.0 s B o 10-12 13-15 y s Total TOTAL f 22 5 74 6 23 3 0 214 347 % 6.3 1.4 21.3 1.7 6.6 0.9 0.0 61.7 100.0 f 20 3 40 7 21 0 3 141 235 % 8.5 1.3 17.0 3.0 8.9 0.0 1.3 60.0 100.0 f 42 8 114 13 44 3 3 355 582 % 7.2 1.4 19.6 2.2 7.6 0.5 0.5 61.0 100.0 f 80 18 221 28 79 5 8 729 1168 % 6.8 1.5 18.9 2.4 6.8 0.4 0.7 62.4 100.0 Boys χ2=10.760 Sd= 7 p= 0.149 Girls χ2=19.196 Sd=7 p= 0.008 f: frequency 37.6% of all students experienced some symptoms after drinking milk. They complained of flatulence (18.9%), abdominal pain (6.8%) and bloating (6.8%) respectively. Occurrence of symptoms following milk consumption was statistically significant in either age groups in female students (p<0.05) but not in male students (p>0.05). ed that 58.5% of students participating in his study did not experience any symptoms but among the rest, 16.6% experienced abdominal pain and 7.8% reported bloating following milk consumption (Tutumlu, 2011). After students were informed about lactose intolerance, among the students who believed that that may have lactose intolerance, it was observed that 62.4 % of students did not complain of any symptoms, 7.5% were not sure whether they suffered from lactose intolerance although they experienced some symptoms. 29.1% of students rarely experienced In a study performed by Yücemen on 558 subjects, he reported symptoms of abdominal pain, (52.4%), nausea (60.6%) and diarrhea (80.4%) respectively, following milk consumption (Yücemen, 1993). Tutumlu report41 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID15 K36 www.dbhadergisi.com symptoms of lactose intolerance. Among the percentage of students, who were not sure whether they had lactose intolerance themselves, was 37.6%, only 1.0% of students stated that they were sure as they had been diagnosed previously as lactose intolerant. When lactose intolerant students were analyzed according to sex and age groups with chi-square test, there were statistically significant difference for female students (p<0.05) but not for male students (p>0.05). mation regarding lactose intolerance and its treatment. Treatment methods which students followed on experiencing the symptoms as per sex and age groups were analyzed with chi-square test; results were found to be statistically insignificant for both female and male students (p>0.05). In Tutumlu’s study, on investigating the treatment methods that the students followed when they experienced lactose intolerance symptoms, 39.5% indicated that they did nothing and waited for the symptoms to subside on its own. On the other hand, doctor’s advice was followed by 19.6%, 10.2% stopped drinking milk on experiencing the symptoms, 7.9% never consumed milk to protect themselves from symptoms, 3.8% of them consumed milk product with lactase, 10.5% consumed fermented dairy products instead of milk, 8.5% did not consume products with lactose (Tutumlu, 2011). Tutumlu reported that more than half of the students participating in his study (50.6%) did not complain about the lactose intolerance. 8.7% suffered from lactose intolerance symptoms when they drank milk each time. However, they were not sure whether they were lactose intolerant. 39.2% stated that they seldom experienced symptoms of lactose intolerance. The percentage of students sure of being lactose intolerance was 1.5% (Tutumlu, 2011). On investigating the methods to overcome their symptoms of lactose intolerance of 438 students, it was found that, only 1.4% took the prescribed medication for the treatment of lactose intolerance. 46.2% just waited until the symptoms subsided on its own, 30.1% stopped consuming milk while the symptoms persisted, 12.5% decreased the amount of milk consumption and opted out for fermented milk products instead, and 9.8% of them consumed lactosefree milk consistently. Conclusions In our study, it is evident that a large number of students did not have a habit of milk consumption. Among the students who had this habit, most of their amount of daily milk consumption was inadequate. Although some of the students experienced the symptoms of lactose intolerance, which is one of the reasons of inadequate milk consumption, it was found that the proportion of students who were knowledgeable about lactose intolerance was very little. Parents also were not aware of lactose intolerance. It was concluded that students should be informed about importance of milk in their nutrition and the amount of milk consumed daily. Since students followed the methods of treatment inefficiently, it may be considered that their parents did not have sufficient infor42 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID15 K36 www.dbhadergisi.com Parents and teachers must be informed about factors effecting milk consumption, protective and preventive factors. Especially parents were responsible to investigate if their child was consuming adequate quantity of milk and if there was a problem, discuss with health professionals, research proper treatment methods, use products with lactase or substitute pills, develop new strategies for their children to increase their milk consumption or amount of dairy products which could substitute for milk in the diet. alışkanlıklarının karşılaştırmalı olarak incelenmesi: Kahramanmaraş örneği, KSÜ Fen ve Mühendislik Dergisi, 10(1); 89-96 AKBULUT, G., ÇİFTÇİ, H., & YILDIZ, E., (2008). Sindirim Sistemi Hastalıkları ve Beslenme Tedavisi, Klasmat Matbaacılık, Ankara BAYSAL, A., AKSOY, M., BOZKURT, N., MERDOL, T., PEKCAN, G., BESLER, T., KEÇECİOĞLU, S., MERCANLIGİL, S. & YILDIZ E., (2008). Diyet El Kitabı (5.Basım). Ankara: Hatiboğlu Yayınevi. It was recommended that school milk project (program) must be made mandatory and popular, enabling significant increase in milk consumption among students. These projects (programs) already started in the state must maintain its continuity, must be followed up and supported by the teachers and school management. It was also suggested that in the school canteens, sugar and fizzy drinks should substitute for milk and dairy products. Nutritionists should visit schools and provide nutrition education to schools, teachers and management on a periodic basis. ÇETİN, C., (2003). İstanbul ilinde içme sütü tüketim alışkanlıkları ve bu alışkanlıkları etkileyen faktörlerin belirlenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Trakya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Edirne KARSLIGİL, T., KILIÇ, İ.H., & BALCI, İ., (2003). Altı yaş çocuklarda rotavirus gastroenteritleri ve bunun laktoz intoleransı üzerine etkisi, Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Dergisi, 33; 137-142 Acknowledgement This study was carried out by benefiting from a part of the MA Thesis conducted by Lecturer Ezgi Toptaş Bıyıklı under the supervision of Assist. Prof. Mehmet Akman in the Department of Nutrition Education at Selçuk University. References KERBER, M,. OBERKANINS, C., KRIEGSHÄUSER, G., KOLLERITS, B., GLANINGER, A., DOSSENBACH, FD. & LEDOCHOWSK, M., (2007). Hydrogen breath testing versus LCT genotyping for the diagnosis of lactose intolerance: A matter of age?, Clinica Chimica Acta, 383; 91-96 AKBAY, C., & TİRYAKİ, GY., (2007). Tüketicilerin ambalajlı ve açık süt tüketim KIRDAR, S.S., (2009). Probiyotiklerin beslenme ve sağlık üzerine etkileri, Diyabet 43 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID15 K36 www.dbhadergisi.com YERLİKAYA, O., & KARAGÖZLÜ, C., (2008). İnsan beslenmesinde inek sütü. 10. Gıda Kongresi; 21-23 Mayıs, Erzurum, Türkiye. ve Yaşam Dergisi, 32; 52-57 ŞİMŞEK, B., & AÇIKGÖZ, İ., (2011). Süleyman Demirel Üniversitesi öğrencilerinin içme sütü tüketim alışkanlıklarının belirlenmesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Bilimleri Dergisi, 21(1); 12-18 YILDIZ, N., (2009). Altı – on dört yaş grubu çocukların süt tüketim durumu. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Kayseri TARAKÇI, Z., SELÇUK, Ş., ŞAHİN, K. & COŞKUN, H., (2003). Üniversite öğrencilerinin içme sütü tüketim alışkanlıkları üzerine bir araştırma, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Bilimleri Dergisi, 13(1);15-21 YÜCEMEN, J., (1993). Yetişkin bireylerde süt tüketim alışkanlığı, laktoz sindirim güçlüğü ve intoleransı üzerine bir araştırma. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara. TUTUMLU, Ş., (2011). 10-15 Yaş Aralığındaki İlk Öğretim Öğrencilerinde Süt ve Süt Ürünleri Tüketim Alışkanlığı, Laktoz Sindirim Güçlüğü ve İntoleransı Üzerine Bir Araştırma. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 44 BESLENME DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi EXPLORING THE LEVEL OF NUTRITION KNOWLEDGE AND INFLUENCING FACTORS IN A TURKISH COMMUNITY SAMPLE ÜNIVERSİTE ÇALIŞANLARININ BESLENME BİLGİ DÜZEYİNİN BELİRLENMESİ VE DEMOGRAFİK FAKTÖRLERİN BİLGİ DÜZEYİNE ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI Ayten Aylin ALSAFFAR Özyeğin University, School of Applied Sciences, Gastronomy and Culinary Arts Department, Istanbul, Turkey Abstract: The aim of the study is to explore the level of general nutrition knowledge of university staff using a general nutrition knowledge questionnaire (GNKQ) and examine the effects of demographic variation in knowledge. A total of 385 employees (aged 18 and over) of a university in Istanbul participated in the study by completing the modified, translated and validated form of GNKQ by Parmenter and Wardle (1999). Participants completed the written questionnaires in their own time, without any supervision. Significant differences in knowledge between demographic groups were found, with the middle aged group (35 to 50 years) having better knowledge than both the younger and the older group and people with a university or post-graduate degree performing much better than people completing primary or high school (p<0.05). No difference was found between the knowledge levels of males and females. The mean general knowledge score was found as 46%. Although the majority of the group (75%) had a university degree or above, there were serious gaps in knowledge even on daily recommendations. Possible reasons of lack of knowledge in such a well-educated group were discussed along with the recent public health nutrition efforts in Turkey. Özet: Çalışmanın amacı üniversite çalışanlarının genel beslenme bilgisi düzeyinin belirlenmesi ve demografik faktörlerin bilgi düzeyine etkisinin saptanmasıdır. Çalışmaya İstanbul’da bir üniversitede çalışan ve 18 yaş ve üzerinde olan 385 kişi katılmıştır. Parmenter ve Wardle (1999)’ın genel beslenme bilgisi anketinin modifiye ve valide edilmiş hali kullanılmıştır. Katılımcılar anketi istedikleri zamanda, herhangi bir gözlem altında tutulmadan tamamlamışlardır. Demografik gruplar arasındaki beslenme bilgi düzeyi farkının önemli olduğu bulunmuştur. 35-50 yaşları arasında olan grubun beslenme bilgisinin diğer gruplara göre daha iyi olduğu saptanmıştır. Lisans ya da lisansüstü derecesi olan çalışanların bilgi düzeyinin ilkokul ya da lise mezunu olan kişilerden daha yüksek olduğu saptanmıştır. Kadın ve erkek çalışanlann bilgi düzeyinde farklılık gözlenmemiştir. Anketten elde edilen ortalama puan %46’dır. Çalışmaya katılan kişilerin %75’inden fazlası lisans ya da lisansüstü derecesine sahip olmasına rağmen, katılımcıların bilgi düzeyinin yetersiz olduğu saptanmıştır. Çalışmada yer alan ve iyi eğitim görmüş olan bu grubun beslenme bilgi düzeyindeki eksikliklerin nedenleri Türkiye’deki halk sağlığı ve beslenme ile ilgili programlardan da bahsedilerek tartışılmıştır. Key Words: Nutrition Knowledge, Turkey, Demographics, University Staff Anahtar Kelimeler: Beslenme Bilgisi, Türkiye, Demografik Faktörler, Üniversite Çalışanları 45 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com Introduction 21.6% of the participants had received information about nutrition. This information was mainly provided by the doctors (55%) and nurses and midwives (13%) (T.C. Sağlik Bakanliği, 2004). In the Committee Report for National Food and Nutrition strategy (Devlet Planlama Teşkilati, 2003), lack of nutrition knowledge was identified as an important factor that prevents people from making healthful choices in their diet. Raising awareness about the importance of nutrition and the delivery of nutrition education programs were declared as a priority for the government to ensure the adoption of healthier eating habits (Devlet Planlama Teşkilati, 2000). Turkey faces two kinds of nutritional problems, diet-related chronic diseases on one side and undernutrition and micronutrient deficiences on the other side (Pekcan and Karaağaoğlu, 2000). Cardiovascular diseases (CVD), cancer and diabetes are the three leading causes of death in Turkey; these conditions accounted for 65% of the nation’s deaths in 2012 (Türkiye Istatistik Kurumu, 2013). Apart from these diseases, vulnerable populations suffer from iron, iodine and vitamin D and A deficiencies. About 30 to 50% of children and 50% of pregnant/lactating women have been reported to have iron deficiency anaemia (Pekcan, 1984; Wetherilt et al., 1992; Çetin and Aydin, 1999; Pekcan and Karaağaoğlu, 2000; Erdem et al., 2009; Karaoğlu et al., 2010; Köksal et al., 2011). Approximately one-third (30,5%) of the population was reported to have iodine deficiency and related health problems such as goitre (Urgancioğlu and Hatemi, 1989; Ersoy et al., 2006). The prevalence of rickets (due to vitamin D deficiency) in children was reported to range between 4.0 to 20.0% (Köksal, 1974; Öcal et al., 1983; Bostan et al., 2003; Özer et al., 2003). Approximately 12% of preschool aged children and 23% of pregnant women in Turkey were deficient in vitamin A (World Health Organization, 2009). These deficiencies result from inappropriate eating patterns and habits that are caused by high food costs, lack of nutrition knowledge and incorrect practices of food preparation, cooking and storage (Pekcan and Karaağaoğlu, 2000). In order to establish the baseline level of nutrition knowledge and measure changes in knowledge, reliable and valid tools are necessary (Contento et al., 2002). There are many studies that attempted to develop and validate a nutrition knowledge questionnaire for use in the general population in other countries (Sapp and Jensen, 1997; Parmenter and Wardle, 1999; Obayashi et al., 2003; Hendrie et al., 2008a; Hendrie et al., 2008b; Dickson-Spillmann et al., 2011; El-Sabban and Badr, 2011; Bacardi-Gascon et al., 2012; FerroLebres et al., 2014). There are also a number of studies that aimed to measure nutrition knowledge of sub-populations in Turkey (such as adolescents, physicians, interns, cooks, students) (Bodur and Çatalkaya, 1996; Çaliştir et al., 2005; Özçelik et al., 2007; Yilmaz and Özkan, 2007; Özçelik and Uçar, 2008; Şanlier et al., 2009; Şahingöz and Şanlier, 2011; Özdoğan and Özçelik, 2011a; Özdoğan and Özçelik, 2011b; Çekal, 2012; Sabbag and Sürücüoğlu, 2012; Uçar et al., 2012; Deniz and In a study carried out among members of general public in Turkey (n=15124), it was found that only 46 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com Alsaffar, 2013). The content and the style of the questions differed in these specific questionnaires. In addition, most of them have not been validated and therefore they were not appropriate for the measurement of the nutrition knowledge of the general public. Materials and methods Questionnaire by Parmenter and Wardle (1999). The questionnaire contained a total of 127 items in four sections: (1) experts’ recommendations regarding increasing and decreasing intake of different food groups (11 items), (2) nutrient knowledge (70 items), (3) food choice (which asks people to choose between different options, such as to pick a bread which contains greater amounts of vitamins and minerals) (11 items) and (4) the relationships between diet and disease (35 items). The participants answered on a range of different scales such as ‘more, same, less, not sure’, ‘yes, no, not sure’, ‘high, low, not sure’, ‘agree, disagree, not sure’ or a choice of four different food options. Demographic questions covered age, gender, occupation, level of education, marital status and number of children. Participants Questionnaire improvement This cross-sectional study used a convenience sample of 385 university employees (consisting of academic and administrative staff) and a paperbased questionnaire to measure general nutrition knowledge. Subject participation was voluntary; to be eligible for the study participants had to be at least 18 years old and there were no other exclusion criteria. None of the participants reported that they had nutrition-related qualifications. All participants signed an informed consent form. The validity and reliability of the modified and translated form of the general nutrition knowledge questionnaire (GNKQ) by Parmenter and Wardle (1999) was measured in a recent study (Alsaffar, 2012). This study reported low reliability values for sections A and C. For this reason, the questionnaire used in Alsaffar (2012) was reviewed by an expert panel of dieticians and some items were re-formulated. In order to measure the reliability and the validity, the final questionnaire was administered to university students studying either nutrition (n=192) or engineering (n=70). The final questionnaire had higher internal reliability values (Cronbach’s alpha) for sections A, C, D and the overall questionnaire when compared to the values given in Alsaffar (2012) (0.55>0.47, 0.59>0.43, 0.85>0.81 and 0.92>0.89, respectively). Section B had the same reliability value (0.88) Previously, Alsaffar (2012) determined the validity and reliability of a modified and translated version of general nutrition knowledge questionnaire (GNKQ) by Parmenter and Wardle (1999). The aim of the present study is to explore the level of general nutrition knowledge within a Turkish community sample using the GNKQ and examine the effects of demographic variation on knowledge. Ethical approval The study was approved by the Research Evaluation Committee of Yeditepe University. Materials Nutrition knowledge was assessed by the modified and translated form of Nutrition Knowledge 47 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com as the previous study. The final questionnaire also satisfied the requirements for test-retest reliability (Pearson correlation values ranging from 0.53 to 0.73 for individual sections and 0.74 for the overall questionnaire) and construct validity (comparison of mean scores between nutrition and engineering students, p=0.000 for all sections and the overall questionnaire). multiple comparisons, the significance level was adjusted by dividing 0.05 level with the number of tests (i.e., 3) (Ntoumanis, 2001). Results Sample characteristics A sample response rate of 76.7% (n=385) was achieved, comprising 34.5% men and 65.5% women (See the Table). The per cent of the participants aged 18 to 34 (49.1) was more than the group aged 35 to 50 (36.2). The majority of the participants (75.0%) had a university or a postgraduate degree. Most of the participants were married (58.0%). The percentage of people who did not have any children was 47.2%. Procedure The questionnaires were sent to and received from the participants by internal post during January and February 2013. The participants were requested to complete the form by not getting any help from other sources (i.e. from another employee or the Internet). Nutrition knowledge Statistical analysis The Table 1 shows the mean scores of correct responses for all sections and the whole questionnaire. The raw data from each participant’s responses were coded numerically. The responses were converted to 1 and 0 for correct and incorrect answers, respectively (‘not sure’ responses were also coded as incorrect). Correct responses from each section were added to give a section score and the four section scores were summed up to give an overall knowledge score out of 127. Data were entered and analysed using the Statistical Package for Social Sciences Statistical Software package version 20.0 (SPSS Inc., Chicago, IL, USA). Descriptive statistics were used to analyse the demographic information. Univariate analysis was used to examine the effect of demographic characteristics on nutrition knowledge levels. As the data did not meet the requirements of a normal distribution, non-parametric tests (Kruskal Wallis and Mann-Whitney U tests) were employed. A p value of 0.05 was considered significant. For Section 1 - Dietary recommendations Out of the maximum 11 points on this section the mean score was 6.0 (SD 2.8). The majority of the participants were aware of the recommendations to decrease sugar, meat, starch, fat and salt intake (ranging between 68 to 92%). The participants who were aware of the recommendations about increasing vegetable, fruit and dietary fibre intake varied between 65 to 85%. Eighty-nine per cent did not know that the recommended daily intake of fruits and vegetables was as many as five servings, with just over 50% believing that up to three portions would be adequate. Only 42 per cent were aware of the advice to cut down on saturated fat. Eighty-three per cent did not know 48 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com Table 1. Univariate Analysis of Demographic Variance in Hutrition Knowledge (n=385) (p<0.05) Sample Characteristics n % A. Nutrition recommendations (11) Mean SD sig NS A. Nutrient knowledge (70) Mean B. Food choice (11) SD sig NS Mean SD sig NS C. Diet – disease relationship (35) Mean SD sig NS Overall nutrition score (127) Mean SD sig NS Gender Male 130 34.5 6.22 1.68 Female 247 65.5 6.35 1.72 18-34 187 49.1 6.07 1.71 35 - 50 138 36.2 6.63 0.71 51 and above 56 14.7 6.25 1.41 2.4 5.78 2.11 40.51 10.68 39.92 10.88 39.01 10.71 41.51 2.83 39.89 9.19 32.89 12.24 6.92 2.05 6.83 2.04 6.69 2.10 6.96 0.71 6.91 1.41 5.33 2.69 19.73 6.34 20.42 5.99 19.67 5.75 20.93 5.66 19.04 2.83 18.56 11.56 73.34 17.06 73.52 16.07 71.45 15.37 *a 76.03 8.49 72.09 6.36 62.56 24.46 Age (years) *a NS NS NS Highest level of education Received no education 9 NS *b *b NS Primary school 30 7.9 6.10 2.01 35.47 9.95 6.00 2.07 18.10 7.09 65.67 14.08 High school 56 14.8 6.00 1.65 35.54 10.63 5.64 2.21 18.80 7.11 65.98 16.98 University 136 36.0 6.39 1.58 40.99 9.43 6.97 1.78 20.71 5.48 77.05 14.05 Masters or above 147 38.9 6.46 1.66 42.86 10.43 7.46 1.89 20.76 5.43 77.54 15.02 Single 147 38.8 6.35 1.70 40.97 9.94 7.03 1.90 20.65 5.49 75.01 14.91 Married 220 58.0 6.27 1.70 39.55 11.23 6.68 2.21 19.62 6.67 72.12 17.39 Widowed 12 3.2 6.00 1.76 37.58 13.21 7.08 1.62 20.67 6.73 71.33 16.28 0 175 47.2 6.40 1.66 41.12 10.07 7.19 1.79 20.73 5.26 75.44 14.25 1 100 27.0 6.20 1.66 40.67 10.76 6.67 2.28 20.81 5.84 74.35 16.45 2 67 18.1 6.25 1.80 39.43 12.10 6.85 1.92 19.36 6.76 71.90 17.45 3 or more 29 7.8 6.59 1.74 35.55 11.84 5.86 2.57 16.97 9.73 64.97 22.41 *b Marital status NS NS NS NS NS Number of children a NS NS *c NS NS Participants aged 35 to 50 have significantly higher level of knowledge than the participants aged 18 to 34. b ‘University and Masters or above’ have significantly higher level of knowledge than ‘Primary school’ and ‘High school’. c ‘No children’ has significantly higher level of knowledge than ‘3 or more children’. that daily salt consumption should not exceed 6 g (a teaspoonful). half of the participants did not know that bean salad had a high protein content. Only 35% of the participants knew that nuts contained lower amounts of saturated fat. One-third of the participants knew that iron in spinach was not as useful (bioavailable) as red meat. Sixty-six per cent believed that brown sugar was a healthier alternative to white sugar. Section 2 - Nutrient knowledge Of a possible 70 points for the section on nutrient knowledge, the mean score was 35.5 (SD 14.8). There was some confusion on the identification of the foods that were high and low in sugar. For example, only one quarter of the participants correctly identified fruit yogurts and ketch-up as having lower sugar content when compared to squash. When asked to categorise foods either high or low in fat, starch, salt, trans fats and dietary fibre, correct answers were provided generally by 56 to 90% of the participants. However, one Section 3 - Everyday food choices Out of the maximum of 11 points on this section, the mean score was 6.0 (SD 2.8). Eight items in this section were answered correctly by 60% or more of the participants. Half of the participants selected grilled chicken as a food that contains 49 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com Demographic differences in knowledge low-fat and high fibre instead of lentil and bulgur patties. Almost half of the participants (45%) thought that butter and sunflower oil provided the same amount of calories. The item that was answered correctly by the least of the participants (19%) was about the energy content of the protein, fat and carbohydrate. As many as 60% of the participants opted for sugar instead of fat as the correct answer. The sociodemographic variation in nutrition knowledge is given in the Table. The scores of the males and females did not seem to differ significantly (for the individual sections and the overall questionnaire). The participants aged 35 to 50 scored higher in Section A and the overall questionnaire when compared to the other groups (i.e. participants aged 18 to 34 and aged 51 and above) (p=0.010 and p=0.009, respectively). Level of education had a significant effect on the scores of Sections B and C and the overall questionnaire. Participants who had a university or post-graduate degree (such as masters or PhD) scored higher than the participants with lower levels of education (i.e. primary school and high school) (p=0.000 in each section). Marital status did not seem to influence nutrition knowledge levels significantly. Parents of three or more children had significantly lower levels of knowledge in Section C (p=0.037). Section 4 - Diet-disease relationships The mean score was 11.0 (SD 7.1) out of a possible 35 points. The participants were mostly aware of the relationship between high fat intake and diseases; however, 13% of them were unsure about the link between fat intake and heart disease. Only 65% of the participants were able to identify the consumption of fibre as a preventative measure against heart disease. As many as 66% of the participants believed that a reduction in salt intake would help reduce the risk of cancer. High blood pressure was correctly associated with high salt intake by the majority of the participants (91%); however, only 65% were able to identify kidney disease as another answer to this question. When it comes the effects of sugar intake on health, 45 to 57% of the participants thought that cataract, anemia and hair loss were linked to sugar consumption. The most poorly answered question in this section concerned the antioxidant activity of vitamins. The portion of participants who were unsure about the antioxidant vitamins ranged from 48 to 72%. The participants who were able to identify vitamin C, E and A to have antioxidant properties were 48, 33 and 21%, respectively. Discussion Although the participants were aware of the major dietary guidelines on healthy eating, the answers to specific questions in the same section were poor. For example, the participants knew about the importance of increasing the intake of fruits and vegetables but they did not know how many portions they need to consume daily. This information is provided in the Turkish Dietary Guidelines (Ministry of Health, 2006) but it is likely that the participants in this study did not acquire such knowledge. In order to improve the nutrition knowledge of the Turkish people, clear and simple messages derived from the dietary guidelines need to be disseminated to the 50 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com public through a variety of channels (such as articles, brochures, radio announcement or paid advertising (Devlet Planlama Teşkilati, 2003). Another question that was poorly answered in this section was about the daily consumption of salt. A great majority of the participants were unaware of the maximum recommendation for salt intake. The amount of salt consumed daily by Turkish people (18 g) exceeds the recommended amount by three times. The Ministry of Health initiated a programme in 2011 to reduce the salt consumption and the first act in the programme was to reduce the amount of salt in bread, which is a staple food in Turkey and provides 44% of the daily energy intake (T.C. Sağlik Bakanliği, 2011). It seems that more efforts are needed to ensure that the message of the program to reach wider public. widely consumed in Turkey, beans stood as a food that were not known much about in this section. Only half of the participants knew that beans had high protein content and one-third knew that they had high dietary fibre content. Participants performed well on the section on food choices. The reason why the majority of them believed that butter and sunflower oil provided the same amount of calories could be due to the fact that they are both classified under the group ‘fats’. Being able to answer such a question can be achieved by looking at nutrition labels on foods. Unfortunately, not all products contain nutrition labels in Turkey; labelling is only compulsory if a health/nutritional claim is made about the product (T.C. Gida Tarim ve Hayvancilik Bakanliği, 2011). In addition, Turkish consumers tend not to use food labels as nutrition information sources. A recent study carried out with people from 26 different regions of Turkey (n=1526) demonstrated that there was a need to improve Turkish consumers’ awareness of nutrition labeling and its components (Besler et al., 2012). The question that was answered correctly by the least of the participants was about the energy content of the macronutrients. Many people made the mistake of identifying sugar as the nutrient that provided most of the calories. The participants could have been misled by the implications of excessive sugar consumption (such as obesity and diabetes) and could have chosen this option. Similar to other countries, cutting down on simple sugars and refined grains have been announced by the written media (Yildiz, 2008; T.R. Ministry of Health, 2010) and health professionals as a step toward healthier life in Turkey. On the second section of the questionnaire the majority of the participants correctly identified the foods that contained trans fats (i.e. margarine, cookies and crisps). In harmony with the EU Legislation, Turkish Codex Alimentarius requires food companies to list the trans fatty acid content of the products (T.C. Gida Tarim ve Hayvancilik Bakanliği, 2011). If the trans fatty acid content of a food is less than 1% of total fat, companies can make a claim that ‘The product does not contain trans fatty acids’ on the package. This information is also used to promote the product as a ‘healthy’ option as a marketing strategy by the companies. This could explain why many of the participants were aware of the foods that contained trans fatty acids. In the diet of Turkish people, most of the protein is provided by the plant sources namely lentils, chickpeas and dry beans (Pekcan and Marchesich, 2001). Although 51 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com In general, the participants were aware of the diet-disease relationships and they were most successful in answering the items on fat consumption. The campaign started by the Ministry of Health (‘Let us eat healthily and protect our heart’) (T.C. Sağlik Bakanliği, 2004) and ‘Obesity Prevention and Control Programme’ (T.R. Ministry of Health, 2010) seem to take the attention of the Turkish people. The items that the participants had the least of knowledge in this section of the questionnaire were related to the antioxiant vitamins. This was similar to the results obtained in England (Parmenter et al., 2000). The authors proposed that the people in England did not know about antioxidants as the findings of the studies were new at that time. However, numerous works over the past 20 years have studied the antioxidant capacity of various food components (Lu and Rasco, 2012). These vitamins are mentioned in the Dietary Guidelines for Turkey (Ministry of Health, 2006), but possibly this publication has not received widespread publicity. youngest group might be indicative of a lack of interest in health issues. The scores of the group aged 51 and above were similar to the youngest group. Lower scores of the group aged 51 and above could be attributed to having less possibilities to reach nutrition-based information. Also, as people get older their views and habits about food are more established and therefore they are more difficult to change. More educated people demonstrated significantly better nutrition knowledge and this was in accordance with previous studies (Parmenter et al., 2000; Wardle et al., 2000; Dallongeville et al., 2001; Bonaccio et al., 2013). It is rather reasonable that people with higher degree of education could be more interested in health and nutrition related information. They could also easily comprehend complex information and make better use of written material such as scientific articles about health. It was also interesting to see that people with no education had similar scores to the ones who finished primary or high school. This highlighted the fact that nutrition education and physical activity in primary and high schools need to be reinforced across Turkey. Contrary to what was observed in the previous studies (Parmenter et al., 2000; Özçelik and Uçar, 2008; Hendrie et al., 2008a; De Vriendt et al., 2009; Bonaccio et al., 2013), the level of nutrition knowledge of males and females did not differ significantly in the present study. The mean general knowledge score was 46%. This was higher than the mean scores obtained from a general population in a Mediterranean region (40%) (Bonaccio et al., 2013) and lower than the mean scores obtained with Belgian women (60%) (De Vriendt et al., 2009) and British adults (58%) (Wardle et al., 2000). It must be noted that apart from the study of Wardle et al. (2000), which utilised the original questionnaire, other studies employed the modified versions and therefore some caution needs to be exercised for further Numerous studies reported that nutrition knowledge increased with age (Schaller and James, 2005; Hendrie et al., 2008a; De Vriendt et al., 2009). In the present study, the middle-aged group (35 to 50 years) performed best and this was in line with previous studies (Parmenter et al., 2000; Wardle et al., 2000). As suggested by Parmenter et al., (2000), lower scores in the 52 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com Acknowledgments comparisons. Still, if the number of participants having a university degree and above (i.e.75%) is taken into account in the current study, the mean knowledge score at 46% can be considered low. The author would like to thank A H Bicer for her help in entering student data, the employees who took part in the study and Prof. J Wardle for kindly allowing the use of the GNKQ in this study. Limitations of the study include a relatively small sample size (n=385) and the use of convenience sampling in a specific geographic area. The sample was biased in favour of women and more educated individuals. The greater participation of women was expected as they are usually more interested in food, nutrition and health-related issues (Turrell, 1997). The response from less educated individuals were low and this could be attributed to the questionnaire being lengthy and detailed. References ALSAFFAR, A. A., (2012). Validation of a general nutrition knowledge questionnaire in a Turkish student sample. Public Health Nutrition 15(11): 2074-2085 BACARDI-GASCON, M., REVELES-ROJAS, C., WOODWARD-LOPEZ, G., CRAWFORD, P. and JIMENEZ-CRUZ, A., (2012). Assessing the validity of a physical activity questionnaire developed for parents of preschool schildren in Mexico. Journal of Health Population and Nutrition 30(4): 439-446 Future research should, if possible, engage in a more detailed study at the regional or national level to address the areas of nutrition knowledge that the public are most deficient of. The findings then can be used to develop food and nutrition policies, which would constitute the themes of various health and nutrition campaigns. There are some efforts from the government, particularly from the Ministry of Health (as outlined earlier) to improve the nutrition knowledge and dietary habits of the public, however, current study indicated that an unacceptable number of people were still unaware of the main dietary recommendations. The last Turkish Dietary Guidelines was published in 2006 and these guidelines should be kept up-to-date. Any nutrition and health promotion strategy need to be engaging, inexpensive and widely accessible to most of the population. Finally, nutrition education should be progressively part of the school curricula for all ages. BESLER, H. T., BÜYÜKTUNCER, Z., & UYAR, M. F., (2012). Consumer understanding and use of food and nutrition labelling in Turkey. Journal of Nutrition Education and Behaviour 44: 584-591 BODUR, S., & ÇATALKAYA, C., (1996). Internlerin beslenme ile ilgili tutumları ve diyet tedavisi bilgi düzeyleri. Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 3(2): 37-41 BONACCIO, M., DI CASTELNUOVO, A., COSTANZO, S., DE LUCIA, F., OLIVIERI, M., DONATI, M. B., DE GAETANO, G., IACOVIELLO, L. & BONANNI, A., (2013). Nutrition knowledge is associated with higher adherence to Mediterranean Diet 53 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com and lower prevalence of obesity. Results from the Moli-sani study. Appetite 68: 139-146 men from Northern France. Public Health Nutrition 4: 27-33 BOSTAN, O., ÖKTEM, S., TOKUÇ, G., NARTER, F. K., TUTAR, E., GIRIT, N., & ESMER, K., (2003). Hastanemiz çocuk kliniğinde yatan hastaların sosyodemografik özellikleri Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıp Dergisi 14(1): 11-14 DE VRIENDT, T., MATTHYS, C., WERBEKE, W., PYNAERT, I., & DE HENAUW, S., (2009). Determinants of nutrition knowledge in young and middle-aged Belgian women and the association with their dietary behaviour. Appetite 52: 788-792 CONTENTO, I. R., RANDELL, J. S., & BASCH, C. E., (2002). Review and analysis of evaluation measures used in nutrition education intervention research. Journal of Nutrition Education and Behaviour 34: 2-25 DENIZ, M. S., & ALSAFFAR, A. A., (2013). Assessing the validity and reliability of a questionnaire on dietary fibre-related knowledge in a Turkish student population. Journal of Health, Population and Nutrition 31(4): 497-503 ÇALIŞTIR, B., DERELI, F., EKSEN, M., & AKTAŞ, S., (2005). Muğla Üniversitesi öğrencilerinin beslenme konusunda bilgi düzeylerinin belirlenmesi. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi 2(2): 1-8 DEVLET PLANLAMA TEŞKILATI (2000). 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı 2001-2005. Ankara DEVLET PLANLAMA TEŞKILATI (2003). Ulusal Gıda ve Beslenme Stratejisi Çalışma Grubu Raporu. Ankara ÇEKAL, N., (2012). The effect of nutrition education programme on cooks’ knowledge of nutrition and food preparation- cooking methods. International Journal of Academic Research 4(3): 66-74 DICKSON-SPILLMANN, M., SIEGRIST, M., & KELLER, C., (2011). Development and validation of a short, consumer-oriented nutrition knowledge questionnaire. Appetite 56: 617-620 ÇETIN, E., & AYDIN, A., (1999). İstanbul’da yaşayan çocuk ve adolesanlarda anemi prevalansi ve anemilerin morfolojik dağılımı: çocukların yaş, cinsiyet ve beslenme durumu ile anne-babaların ekonomik ve öğrenim durumunun anemi prevalansı üzerine etkileri. Türk Pediatri Arsivi 34: 29-38 EL-SABBAN, F., & BADR, H. E., (2011). Assessment of nutrition knowledge and related aspects among first-year Kuwait university students. Ecology Of Food And Nutrition 50: 181-195 ERDEM, O., BUCAKTEPE, G., & KARA, I., (2009). Aile hekimliği polikliniğine başvuran kadınlarda demir eksikliği anemisi ve gestasyon öyküsü ilişkisi. Dicle Tıp Dergisi 36(2): 123-126 DALLONGEVILLE, J., MARECAUX, N., COTTEL, D., BINGHAM, A. & AMOUYEL, P., (2001). Association between nutrition knowledge and nutrient intake in middle-aged 54 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com ERSOY, B., GÜNEŞ, H. S., GÜNAY, T., YILMAZ, LU, X., & RASCO, B. A., (2012). Determination O., KASIRGA, E., & EGEMEN, A., (2006). of antioxidant content and antioxidant activity Interaction of two public health problems in in foods using infrared spectroscopy and Turkish school children: nutritional deficichemometrics: A review. Critical Reviews in encies and goitre. Public Health Nutrition Food Science and Nutrition 52(10): 853-872 9(8): 1001-1006 MINISTRY OF HEALTH (2006). Dietary GuiFERRO-LEBRES, V., MOREIRA, P., & RIBEdelines for Turkey. Ankara, Onur Matbaacılık IRO, J. C., (2014). Adaptation, update and NTOUMANIS, N., (2001). A Step-by-step Guivalidation of the general nutrition questionnaire de to SPSS for Sport and Exercise Studies. in a Portuguese adolescent sample. Ecology London, Routledge Of Food And Nutrition 53(5): 528-542 OBAYASHI, S., BIANCHI, L. J., & SONG, W. HENDRIE, G. A., COVENEY, J., & COX, D., O., (2003). Reliability and validity of nutrition (2008a). Exploring nutrition knowledge and knowledge, social-physiological factors and the demographic variation in knowledge levels food label use scales from the 1995 diet and in an Australian community sample. Public health knowledge survey. Journal of Nutrition Health Nutrition 11(12): 1365-1371 Education and Behaviour, 35: 83-92 HENDRIE, G. A., COX, D. N., & COVENEY, ÖCAL, G., BEVKI, A., ABAL, G., TURHANOĞJ., (2008b). Validation of the general nutrition LU, I., & USTA, N., (1983). Süt çocukluğu knowledge questionnaire in an Australian döneminde güncelliğini koruyan D vitamini community sample. Nutrition and Dietetics yetersizliğine bağlı raşitizm sorunu. Çocuk 65: 72-77 Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi 26: 39-44 KARAOĞLU, L., PEHLIVAN, E., EĞRI, M., ÖZÇELIK, A. O., SÜRÜCÜOĞLU, M. S., & DEPREM, C., GÜNEŞ, G., GENÇ, M. F., ALKAN, L. S., (2007). Survey on the nutrition & TEMEL, I., (2010). The prevalence of knowledge level of Turkish physicians: Annutritional anemia in pregnancy in an East kara as sample. Pakistan Journal of Nutrition Anatolian province, Turkey. BMC Public 6(6): 538-542 Health 10: 329-340 ÖZÇELIK, A. Ö., & UÇAR, A., (2008). Gender KÖKSAL, E., AYAZ, A., KÜÇÜKERDÖNMEZ, differences in adults’ knowledge about dietary O. and BILGILI, N., (2011). Nutritional status fats, cholesterol, fibre and energy. Pakistan in school children: Deficiencies in iron, folic Journal of Nutrition 7(2): 234-239 acid and vitamin B12. Scientific Research and Essays 6(21): 4604-4610 ÖZDOĞAN, Y., & ÖZÇELIK, A. Ö., (2011a). Development of a nutrition knowledge scale KÖKSAL, O., (1974). Türkiye’de Beslenme. for adolescents. 2nd International Conference Ankara, Aydın Matbaası 55 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com on New Trends in Education and their Implications, Antalya Turkey, Siyasal Kitabevi school students’ nutrition in Ankara, Turkey. HealthMED 6(2): 616-620 ÖZDOĞAN, Y., & ÖZÇELIK, A. Ö., (2011b). SAPP, S., & JENSEN, H., (1997). Reliability and Evaluation of the nutrition knowledge of validity of nutrition knowledge and diet-health sports department students of universities. awareness tests developed from the1989 -1991 Journal of International Society of Sports diet and health knowledge surveys. Journal Nutrition 8(11): 11 of Nutrition Education 29: 63-72 ÖZER, I., ÖNER, D., SEVIM, H., KARAAĞAÇ, SCHALLER, C., & JAMES, E. L., (2005). The A. T., MOLLAOĞLU, B., ABBASOĞLU, nutritional knowledge of Australian nurses. K., & KAVURMACI, D., (2003). Hafif ziNurse Education Today 25: 405-412 hinsel geriliği olan çocuklarda genel sağlık ŞAHINGÖZ, S. A., & ŞANLIER, N., (2011). durumu değerlendirilmesi. Adnan Menderes Compliance with Mediterranean diet quality Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 4(1): 9-12 index (KIDMED) and nutrition knowledge PARMENTER, K., WALLER, J., & WARDLE, levels in adolescents. A case study from J., (2000). Demographic variation in nutrition Turkey. Appetite 57: 272-277 knowledge in England. Health Education ŞANLIER, N., KONAKLIOĞLU, E., & GÜÇER, Research 15(2): 163-174 E., (2009). The relation between body mass PARMENTER, K., & WARDLE, J., (1999). Deindices and nutritional knowledge, habit and velopment of a general nutritional knowledge behaviour of youths. Gazi Üniversitesi Eğitim questionnaire for adults. European Journal of Fakültesi Dergisi 29(2): 333-352 Clinical Nutrition 53: 298-308 T.R. MINISTRY OF HEALTH (2010). Obesity PEKCAN, G., (1984). İlkokul çocuklarında demir Prevention and Control Programme of Turyetersizliği anemisi, enfeksiyon ve okul başarısı key 2010-2014. Ankara, Kuban Matbaacılık arasındaki etkileşimler üzerinde bir araştırma. Yayıncılık Beslenme ve Diyet Dergisi 13: 51-66 T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANPEKCAN, G., & KARAAĞAOĞLU, N., (2000). LIĞI (2011). Türk Gıda Kodeksi Etiketleme State of Nutrition in Turkey. Nutrition and Yönetmeliği. Resmi Gazete 28157 Health 14: 41-52 T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI (2004). Sağlıklı PEKCAN, G., & MARCHESICH, R., (2001). Beslenelim Kalbimizi Koruyalım. Ankara, Nutrition Country Profile of Turkey. Rome, Gürler Matbaası Food and Agriculture Organization T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI (2011). Türkiye Aşırı SABBAG, C., & SÜRÜCÜOĞLU, M. S., (2012). Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı 2011Influence of nutrition education on primary 2015. Ankara, Deniz Matbaacılık 56 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com TURRELL, G., (1997). Determinants of gender WETHERILT, H., AÇKURT, F., BRUBACHER, G., OKAN, G., & TURDU, S., (1992). Blood differences in dietary behavior. Nutrition vitamin and mineral levels in 7-17 years old Research 17: 1105-1120 Turkish children. International Journal for TÜRKIYE ISTATISTIK KURUMU (2013). Vitamin and Nutrition Research 62: 21-29 Ölüm Nedeni İstatistikleri 2010, 2011 ve WORLD HEALTH ORGANIZATION (2009). 2012. 15847 Global prevalence of vitamin A Deficiency UÇAR, A., ÖZDOĞAN, Y., & ÖZÇELIK, A. Ö., in populations at risk 1995-2005. Geneva (2012). Does nutrition knowledge change nutrition behaviour? HealthMED 6(6): 2028-2034 YILDIZ, E., (2008). Diyabet ve Beslenme. Ankara, Klasmat Matbaacılık URGANCIOĞLU, I., & HATEMI, H., (1989). Türkiye’de Endemik Guatr. İstanbul, Emek YILMAZ, E., & ÖZKAN, S., (2007). Investigation of nutritional habits of university students. Matbaacilik Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi 2(6): 87-104 WARDLE, J., PARMENTER, K., & WALLER, J., (2000). Nutrition knowledge and food intake. Appetite 34: 269-275 57 BESLENME DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi YETİŞKİNLERİN KENDİ DİYETLERİNE İLİŞKİN TUTUMLARI ATTITUDES OF ADULTS TOWARDS THEIR DIETS Aslı UÇAR1, Yahya ÖZDOĞAN2, Ayşe Özfer ÖZÇELİK1 Ankara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü 1 2 Özet: Bu çalışma, yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin tutumlarının değerlendirilmesi amacıyla planlanıp yürütülmüştür. Araştırma; yaşları 22-69 arasında değişen 247’si kadın, 153’ü erkek toplam 400 kişi ile yürütülmüştür. Anket formu; yetişkinler hakkında genel bilgiler ve yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin tutumları olmak üzere iki bölümden oluşmuştur. Araştırma sonucunda elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirmesinde, ortalama, standart sapma ve yüzde değerleri gösteren tablolar hazırlanmıştır. Cinsiyet ve medeni durum değişkeni için Independent T Test, yaş grubu değişkeni için One-Way Anova testi kullanılmıştır. Kadınların, bekar bireylerin ve ≤25 yaş grubundaki bireylerin kendi diyetlerine ilişkin ortalama puanları, diğer gruplardan daha yüksektir. Bireylerin günlük diyetleri konusunda endişeli olmadıkları, ancak var olan diyetlerinde değişiklik yapmak istedikleri belirlenmiştir. Abstract: This study was conducted to determine the attitudes of adults towards their diets. The study was done with the 400 adults (247 female, 153 male) between the age of 22-69. The questionnaire form that consisted of questions concerning general information about adults, and items related to attitudes regarding to their diets. To evaluate the data obtained as a result of the study, mean, standart deviation and frequencies tables were prepared. Independent t-test was used for the variables gender and marital status, One-Way Anova test was used for the age groups. The mean general attitude score of womens’, single adults’ and <25 age adults’ towards their diet (69.42+8.51) was higher than the other groups. Adults were not worried about their daily diet, as a consequent they were not willing to make a changes in their diet. Key Words: Adult, Diet, Attitude Anahtar Kelimeler: Yetişkin, Diyet, Tutum 58 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com Giriş yağ alımı; enerjinin % 15-30’ unu karşılayacak şekilde sınırlandırılmalıdır. Sınırlar doymuş yağ asitleri için enerjinin % 0-10’u, çoklu doymamış yağ asitleri için enerjinin %3-7’ si, rafine şeker alımı için enerjinin % 0-10’ u olacak şekilde belirlenmiştir. Toplam yağ alımındaki kısıtlama obezite, koroner kalp hastalıkları ve çeşitli kanser türlerinin önlenmesine, çoklu doymamış yağ asitleri normal büyüme ve doku fonksiyonu için elzem yağ asitlerinin sağlanmasına katkıda bulunurken, doymuş yağ asitleri kan kolesterol düzeylerindeki artışlarla ve dolayısıyla koroner kalp hastalıklarıyla, rafine şeker tüketimi ise diş çürükleri ile doğrudan ilişkilidir. Diyet posası günlük 16-24 g olarak önerilmiştir. Önerilen bu miktar posanın gastrointestinal fonksiyonlar üzerindeki olumlu etkilerini temel almaktadır. Toplumsal düzeyde, 6 g’ dan fazla tuz alımı hipertansiyon insidansı ile önemli derecede ilişkili olması nedeniyle DSÖ, günlük tuz alımının 6 g’ dan az olmasını önermektedir (Anonymous, 2008). Dünyadaki birçok ülkede yetersiz ve dengesiz beslenmeye bağlı hastalıkların görülme oranı artmaktadır (WHO, 2003; Bidlack, 1996). Bu hastalıkların en önemli sebepleri sigara, alkol kullanımı, hareketsizlik ve sağlıksız beslenmedir. Bu risk faktörleri hipertansiyon, obezite, hiperglisemi ve hiperlipidemiye yol açmaktadır. Dünyada ölümlerin %13.0’ü hipertansiyon, %6.0’sı yüksek kan şekeri ve %5.0’i obezite yüzünden kaynaklanmaktadır (Anonymous, 2013). Türkiye’nin sosyal, ekonomik ve mutfak kültürü yapısının giderek değiştiği, bu değişimin yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıklarına da yansıdığı ve kronik hastalıkların artışında rolü olduğu üzerinde durulmaktadır (Arslan vd., 2006). Ülkemizde ölümlerin %39.9’unu dolaşım sistemi hastalıkları oluşturmaktadır (TÜİK, 2010). Yüksek yağ, doymuş yağ ve sodyum alımı yanında düşük kalsiyum ve düşük posa (yetersiz meyve-sebze ve tam tahıl tüketimi) alımı bazı kronik hastalıkların riskini arttırmaktadır (Variyam et al., 1998). Doymuş yağların ve trans yağ asitlerinin fazla tüketimi kalp hastalıkları ile, sebze meyve tüketiminin yetersiz oluşu kardiyovasküler hastalıklar, mide ve kolorektal kanser riski ile ilişkilidir (Anonymous, 2013). Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), gelişen ve gelişmekte olan ülkelerde kronik hastalıkların görülme sıklığının diyet ve yaşam stili değişiklikleriyle azaltılabileceğini belirtmektedir (Anonymous, 2003). Kişilerin sahip oldukları hastalıklar ya da risk faktörlerinin besine yönelik tutumlarını etkilediği bilinmektedir. Bu çalışma; Ankara’da yaşayan yetişkin bireylerin kendi diyetlerine yönelik tutumları belirlemek amacıyla yapılmıştır. Materyal ve Yöntem Bu araştırma; Ankara ilinde yaşayan 22-69 yaş arası (247 kadın, 153 erkek), en az üniversite mezunu yetişkinler üzerinde yapılmıştır. Gelişigüzel örnekleme yöntemi ile seçilen gönüllü 400 birey araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Araştırma verileri, anket formu ile toplanmıştır. Anket formu “Yetişkinler hakkında genel bilgiler” ve “Yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin tutumları” olmak üzere iki bölümden oluşmuştur. DSÖ, diyetle bağlantılı tüm hastalıkların önlenmesi amacıyla toplam yağ, doymuş yağ asitleri, çoklu doymamış yağ asitleri, protein, toplam karbonhidratlar, kompleks karbonhidratlar ve rafine şekerlerin dahil olduğu ana besin ögesi grupları için alt ve üst sınırlar belirlemiştir. DSÖ önerilerine göre toplam 59 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com Bulgular “Yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin tutumları” nı belirlemek için 27 ifadelik Likert tipi bir ölçek kullanılmıştır (Turrel, 1997). Ölçekte yer alan ifadeler; kesinlikle katılıyorum (5), katılıyorum (4), kararsızım (3), katılmıyorum (2), hiç katılmıyorum (1) şeklinde derecelendirilmiştir. Demografik Bilgiler Araştırmaya katılan bireylerin %61.8’i kadın, %38.2’si erkektir. Bireylerin çoğunluğu 26-35 yaş grubunda olup (%44.5), %30.0’u 36-45, %14.5’i > 46, %11.0’i ise <25 yaş grubundadır. Araştırmanın ilk aşamasında 40 kişiye uygulanan anket formunda yer alan ifadelerin yetişkinlerin görüşlerini ölçüp ölçmediğini belirlemek için yapı geçerliği analizi yapılmıştır. Analiz sonucunda anket formunda aynı ve farklı yapıyı ölçen sorular belirlenmiş ve soruların bir yapı altında yer alıp almadıkları ise madde faktör yük değeri ile incelenmiştir (Büyüköztürk, 2002). Faktör analizinde yük değerlerinin 0.45 ve üstü olması önerilmektedir. Ancak uygulamada 0.30 yük değeri alt sınır olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmada da madde ve faktör yük değeri 0.30 ve daha yüksek olan cümleler seçilmiş, bu rakamın altında kalanlar anket formundan çıkartılmıştır (Tabachinck ve Fidell, 1989). Anket formunun güvenirliği için iç güvenirlik katsayısı “cronbach α”, yapı geçerliği için faktör analizi uygulanmıştır. Bu analizin sonucuna göre “Yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin tutumları” nı belirlemek için 26 ifade (Madde toplam korelasyon değerleri 0.35-0.68, α :0.72) kullanılmış, 1 ifade ölçekten çıkartılmıştır. Hesaplanan korelasyon sayıları istatistiksel açıdan anlamlıdır (p<0.05). Faktör analizine göre ölçek 3 faktöre ayrılmıştır. Ölçekten alınabilecek en yüksek puan 130’dur. Yetişkinlerin ortalama yaşları 35.65+8.6 yıldır (kadın: 34.63+7.71, erkek: 37.29+9.69). Bireylerin %68.7’si üniversite mezunu olup, %17.5’i yüksek lisans, %13.8’i doktora yapmıştır. Bireylerin %48.7’si sosyal bir alandan mezundur. Evli olanların oranı %64.0’dür Yetişkinlerin Kendi Diyetlerine İlişkin Tutumları Çizelge 1’den görüldüğü gibi çalışmaya katılan bireylerin çoğunluğu diyetin içeriğine yönelik endişe duymada yer alan ifadelere katılmıyorum ve kesinlikle katılmıyorum yanıtını vermiştir. Bu ifadelere göre bireylerin kendi beslenmeleri konusunda genel olarak endişe duymadıkları sonucuna varılabilir. Bireyler hem besinlerinin içerdiği yağ, tuz, şeker, kolesterol ve posa miktarı konusunda endişe duymadıklarını hem de kendi diyetlerinin gereğinden fazla yağ, şeker, tuz ve kolesterol içermediğini düşünmektedir. Ayrıca bireylerin çoğunluğu diyetlerindeki posa miktarının yeterli olduğunu düşünmektedir. Araştırma sonucunda elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirmesinde, ortalama, standart sapma ( X ± S X ), standart hata (Sx) ve yüzde (%) değerleri gösteren tablolar hazırlanmış, cinsiyet ve medeni durum değişkeni için Independent T Test, yaş grubu değişkeni için One-Way Anova testi kullanılmıştır. Gruplar arası farklılığın hangi gruptan kaynaklandığını anlamak için de LSD Test yapılmıştır. Bununla birlikte diyeti kontrol etme isteğinde yer alan ifadelerden bireylerin, besinlerin içerdiği yağ, tuz, şeker, kolesterol ve posa miktarını kontrol etmeye çalıştıkları ve bunları düşük miktarlarda içeren besinlerin sağlıkları için daha iyi olduğuna ilişkin ifadelere kesinlikle katılıyorum ve katılıyorum yanıtını verdikleri görülmektedir (Çizelge 1). 60 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com Kararsızım Katılmıyorum Kesinlikle katılmıyorum 12.5 24.0 26.8 29.5 7.2 Diyetimdeki tuz miktarı konusunda endişeliyim 6.8 18.0 23.2 34.2 17.8 Diyetimdeki şeker miktarı konusunda endişeliyim 9.2 28.5 17.8 29.2 15.2 Diyetimdeki kolesterol miktarı konusunda endişeliyim 7.5 19.5 28.0 30.5 14.5 Diyetimdeki posa miktarı konusunda endişeliyim 4.8 17.2 32.0 32.0 14.0 Diyetim gereğinden fazla yağ içeriyor 4.5 14.5 25.5 38.2 17.2 Diyetim gereğinden fazla şeker içeriyor 9.5 23.0 15.2 33.8 18.5 Diyetim gereğinden fazla tuz içeriyor 5.0 11.8 17.8 31.5 34.0 Diyetim gereğinden fazla kolesterol içeriyor 8.0 18.0 24.2 33.0 16.8 Diyetimdeki yağ miktarını kontrol etmeye çalışıyorum 18.0 52.0 16.0 11.5 2.5 Diyetimdeki tuz miktarını kontrol etmeye çalışıyorum 25.5 46.0 13.5 11.0 4.0 Diyetimdeki şeker miktarını kontrol etmeye çalışıyorum 18.2 46.0 16.2 14.2 5.2 Diyetimdeki kolesterol miktarını kontrol etmeye çalışıyorum 17.2 44.8 20.8 12.0 5.2 Diyetim yeterli miktarda posa içermektedir 18.0 42.8 29.8 7.0 2.5 Diyetimin yeterli miktarda posa içerdiği konusunda emin olmaya çalışıyorum 10.8 43.2 27.5 15.5 3.0 Düşük yağlı besinler sağlığım için daha iyidir 35.5 48.8 8.5 6.0 1.2 Düşük tuzlu besinler sağlığım için daha iyidir 43.0 42.8 5.8 6.2 2.2 Şeker katılmamış besinler sağlığım için daha iyidir 29.5 41.2 14.5 10.8 4.0 Düşük kolesterollü besinler sağlığım için daha iyidir 42.2 46.0 8.0 3.2 0.5 Yüksek posalı besinler sağlığım için daha iyidir 40.2 40.0 14.2 4.8 0.8 Kendimi sağlıklı hissettiğim sürece, yediğim besinler konusunda endişelenmeme gerek yok 5.0 21.0 12.2 42.0 19.8 Besinin tadı güzel olduğu sürece, ne yediğim konusunda endişelenmeme gerek yok 3.0 10.5 7.0 44.0 35.5 Kilomu koruduğum sürece, ne yediğim konusunda endişelenmeme gerek yok 8.0 17.8 7.8 43.8 22.8 Diyetim temel olarak sağlıklı ve besleyici besinlerden oluşmaktadır. 17.2 41.0 22.2 14.2 5.2 Dengeli bir diyetle besleniyorum 10.5 34.5 23.0 26.5 5.5 7.2 23.8 24.8 35.8 8.5 Kesinlikle katılıyorum Katılıyorum Çizelge 1. Yetişkinlerin Kendi Diyetlerine İlişkin Tutumları (%) Diyetin içeriğine yönelik endişe duyma Diyetimdeki yağların miktarı konusunda endişeliyim. Diyeti kontrol etme isteği Diyetine yönelik algısı Diyetim yeterli ve değiştirilmesine gerek yok 61 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com Diyetine yönelik algısında yer alan “Kendimi sağlıklı hissettiğim sürece, yediğim besinler konusunda endişelenmeme gerek yok” (%42.0), besinin tadı güzel olduğu sürece, ne yediğim konusunda endişelenmeme gerek yok” (%44.0), “Kilomu koruduğum sürece, ne yediğim konusunda endişelenmeme gerek yok” (%43.8) ve “Diyetim yeterli ve değiştirilmesine gerek yok” (%35.8) ifadelerine bireylerin çoğunluğunun katılmıyorum yanıtını verdikleri belirlenmiştir. Bununla birlikte “Diyetim temel olarak sağlıklı ve besleyici besinlerden oluşmaktadır” (%41.0) ve “Dengeli bir diyetle besleniyorum” (%34.5) ifadelerine katılıyorum yanıtını vermişlerdir. mek için tek başına bir neden olamayacağının farkındadırlar. Kendi diyetlerine ilişkin genel algıları hep iyi olmasına karşılık “Diyetim yeterli ve değiştirilmesine gerek yok” ifadesine katılmıyorum ve kesinlikle katılmıyorum yanıtını veren katılımcıların çoğunluğu oluşturması, aslında alışkanlıklarının yanlış olduğunu düşündükleri şeklinde yorumlanabilir. Değişkenlere Göre Ölçekten Alınan Ortalama Puanlar -Cinsiyet Çizelge 2’den görüldüğü gibi kadınların (69.42+8.51) kendi diyetlerine ilişkin ortalama genel algı puanları erkeklerden yüksektir (68.53+9.78). Aynı çizelgede kadınların diyetlerinin içeriğinden dolayı, erkeklerden daha fazla endişe duydukları (p<0.01), erkeklerin ise diyetlerini kadınlara göre daha fazla kontrol etmek istedikleri ve diyetlerine yönelik algı puanlarının (p<0.05) kadınlardan daha yüksek olduğu görülmektedir. Genel olarak bireylerin günlük diyetleri konusunda endişeli olmadıkları, buna bağlı olarak da var olan diyetlerinde değişiklik yapma konusunda istekli olmadıkları sonucuna varılabilir. Bununla birlikte, bireyler kendilerini sağlıklı hissetmenin, var olan vücut ağırlığını korumanın yeterli olmadığının, besinin tadının güzel olmasının bir besini tüket- Çizelge 2. Cinsiyete Göre Ölçeklerden Alınan Ortalama Puanlar Erkek Kadın t p Yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin tutumları Diyetin içeriğine yönelik endişe duyma 28.18+7.01 Diyeti kontrol etme isteği 24.40+6.05 23.3+5.63 -1.785 Diyetine yönelik algısı 15.94+3.68 15.08+3.38 -2.403 0.017* Toplam 68.53+9.78 69.42+8.51 0.958 0.338 *p<0.05, **p<0.01 62 31.0+6.90 3.934 0.000** 0.075 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com -Medeni durum Çizelge 3. Medeni Duruma Göre Ölçeklerden Alınan Ortalama Puanlar Evli Bekar t p Diyetin içeriğine yönelik endişe duyma 29.26+7.34 31.09+6.48 -2.480 0.014* Diyeti kontrol etme isteği 23.26+5.63 24.61+6.05 -2.238 0.026* Diyetine yönelik algı 15.46+3.37 15.32+3.79 0.366 0.715 Toplam 67.99+8.92 71.02+8.89 -3.271 0.001** Yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin tutumları *p<0.05, **p<0.01 Bekar bireylerin ölçeklere ilişkin ortalama puanları evli olanlardan daha yüksektir. Bekar bireylerin kendi diyetlerine ilişkin daha pozitif bir tutumları olduğu (p<0.01) belirlenmiştir. -Yaş grubu Çizelge 4. Yaş Grubuna Göre Ölçeklerden Alınan Ortalama Puanlar <25 26-35 36-45 >46 F p Fark Yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin tutumları Diyetin içeriğine yönelik endişe duyma 29.70+5.57 29.55+6.91 29.95+7.91 31.17+7.09 0.777 0.508 Diyeti kontrol etme isteği 25.65+5.87 24.60+5.46 22.43+6.18 22.39+5.25 6.176 0.000** 1-3, 1-4 2-3, 2-4 Diyetine yönelik algısı 16.27+4.26 15.82+3.42 14.77+3.44 14.81+3.12 3.630 0.013** 1-3, 1-4 2-3 Toplam 71.63+9.20 69.97+8.14 67.16+10.16 68.37+8.25 3.760 0.011** 1-3, 2-3 *p<0.05, **p<0.01 Kırkaltı ve üstü yaş grubunda yer alan bireylerin diyetlerinin içeriğine yönelik, diğer yaş gruplarından daha fazla endişe duydukları (31.17+7.09), 25 < yaş grubunda yer alanların ise diyetlerini diğer gruplara göre daha fazla kontrol etmek istedikleri (25.65+5.87) ve diyetlerine yönelik algı puanlarının (16.27+4.26) daha yüksek olduğu ortalama puanlardan görülmektedir. İleri yaşlarda olan bireylerin çeşitli hastalıklardan dolayı endişe duydukları, genç yaşta olan bireylerin ise beden imajı algısından dolayı diyetlerini kontrol etmek istedikleri düşünülebilir. Yapılan analiz sonucunda faktörler bazında bireylerin aldıkları ortalama puanların daha genç yaştakiler ile ileri yaşta olanlar arasında farklılık gösterdiği ve bunun istatistiksel açıdan da önemli olduğu saptanmıştır (Çizelge 4). Tartışma ve Sonuç Bireylerin kendi diyetlerine ilişkin tutumlarını belirlemeye yönelik ifadelerin hepsine çok önemli yanıtını vermeleri durumunda alacakları puan 130’dur. Bireylerin aldıkları ortalama puan ise 63 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com 73.17+9.86’dır (min:38, max:102). Tüm ifadelere ‘kesinlikle katılıyorum’ yanıtı verildiği zaman alınacak puanlar Diyetin içeriğine yönelik endişe duyma bölümünde 45, diyeti kontrol etme isteği bölümünde 55, kendi diyetlerine yönelik algı bölümünde 30’dur. Araştırmaya katılan yetişkinlerin aldıkları ortalama puanlar ise sırası ile 29.92+7.09 (min:11, max:45), 23.74+5.81(min:11, max:43), 19.50+3.94 (min:8, max:30) olarak belirlenmiştir. Bu bulgular değerlendirildiğinde; bireylerin kendi diyetlerine ilişkin tutumlarının ortalama bir düzeyde olduğu sonucuna varılabilir. Sağlıklı beslenme açısından gıdanın içeriği ve kişinin beslenme tarzı önem taşımaktadır. Bu çalışma sonuçlarına göre bireyler için besinin içeriği önemlidir. Ancak çalışma sonuçlarında bireylerin kendi diyetlerinin içerdiği yağ, tuz, şeker kolesterol ve posa miktarı konusunda endişe duymadıkları halde içeriklerini kontrol etmeye çalıştıkları belirlenmiştir. Bulgulardaki bu çelişkili durum yeterli beslenme bilgisine sahip olmamalarından kaynaklanıyor olabilir. Kardiyovasküler hastalıklardan korunmada ve tedavisinde diyetin total yağ, doymuş yağ ve kolesterol içeriklerinin düşük tutulması gerekmektedir (Anonim, 2003; Anonim, 2004; Arslan vd., 2006; Anonymous, 2008) DSÖ’ne göre, vücut ağırlığının kontrolü için düşük enerjili ve az yağlı diyetle beslenilmesi, diyetin sebze ve meyve içeriği ile posa miktarının artırılması, diyetin toplam yağ içeriğinin enerjinin %30.0’unu geçmemesi önerilmektedir. Yüksek yağ tüketimi obezite riskini artıran bir faktördür (Anonim, 2004). Yapılan bir çalışmada tuz ve yağ oranı yüksek işlenmiş gıdaların, tüketim miktarının azaltılması, meyve ve sebze tüketiminin artırılması gerektiği bildirilmiştir. Bireylerin sağlık algıları ile besin alım miktarları arasında önemli bir ilişki vardır. Sağlık algısı yüksek olanların sebze ve meyve tüketim oranlarının yüksek olduğu, yağ, şeker, kırmızı et ve işlenmiş yiyecekleri ise tüketim oranının düşük olduğu belirlenmiştir (Anonymous, 2001). Yaş, cinsiyet ve eğitim düzeyi gibi demografik özellikler kişilerin sağlıklı beslenme davranışlarında ve algılamalarında büyük etkiye sahiptir (Margetts et al., 1997). İsviçre’de yapılan bir çalışmada; katılımcıların %82.0’si sağlıklı beslenmek için tuzdan, %89.0’u şekerden, %52.0’si yüksek kolesterollü yiyeceklerden %86.0’sı ise vücut ağırlığının artışından sakınmanın önemli olduğunu belirtmiştir. Sağlıklı beslenme konusuna kadınlar ve eğitim seviyesi yüksek kişilerin, erkeklere ve eğitim seviyesi daha düşük bireylere göre daha ilgili oldukları ve değişikliğe daha açık oldukları saptanmıştır (Girois et al., 2001). ASH 30 çalışmasının sonucunda da meyve ve sebzelerin daha çok, et tüketiminin daha az olmasının sağlıklı olduğu bildirilmiştir. Sağlıklı bir diyetin genellikle düşük yağ ve şeker, yüksek meyve ve sebze içeren gıdalardan oluştuğu, çalışmaya katılan kişilerin %8.0’inin sağlıklı beslenmeyi tuz tüketiminin azaltılması, %55.0’inin ise yağ tüketiminin azaltılması şeklinde tanımladığı belirlenmiştir (Lake et al., 2007) Yapılan bir başka çalışmada da, bireylerin %50.4’ünün günlük diyetlerinin tuz, %63.1’inin yağ oranının düşük olmasını, %68.7’sinin sebze-meyve ağırlıklı olmasını sağlıklı beslenme açısından çok önemli şeklinde tanımladıkları saptanmıştır (Ulaş, 2008). Ulaş’ın (2008) yaptığı çalışmada ise gıdanın tuz, yağ oranının düşük olması ve vitamin mineral 64 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com ANONİM., (2004). Türkiye’ye özgü beslenme rehberi. Erişim: 10 Mayıs 2014, http://www. bdb.hacettepe.edu.tr/dokumanlar/torehberi.pdf içeriğinin yüksek olmasına kadınların erkeklerden daha fazla önem verdikleri saptanmıştır. Bu çalışmada da diyetin içeriğine yönelik olarak kadınların daha yüksek puan aldıkları belirlen- ANONYMOUS, (2001). Department for Environment, Food and Rural Affairs and National Statistics. National Food Survey 2000. Annual report on food expenditure, consumption and nutrient intakes. London: The Stationery Office miştir. Bu durum kadınların ailedeki bireylerin beslenmelerinden sorumlu olmaları ve beslenme konularına daha ilgili olmaları ile açıklanabilir. Ergün’ün (2003) yaptığı çalışma sonuçlarına göre; erkeklerin sağlıklı beslenme kavramında; ANONYMOUS, (2003). Diet, nutrition and the prevention of chronic diseases. Report of a WHO Study Group. Geneva. Erişim: 10 Mayıs 2014, http://whqlibdoc.who.int/trs/ WHO_TRS_916.pdf taze ve doğal besinler (%93.6), denge ve çeşitlilik (%85.7), daha fazla sebze ve meyvenin (%78.8) öne çıktığı görülmektedir. Kadınların sağlıklı beslenme kavramının temelini ise taze ve doğal besinler (%90.7), daha fazla sebze ve meyve (%82.8), denge ve çeşitlilik (%80.4) ile ANONYMOUS, (2008). Diet, Nutrition and the prevention of chronical diseases. WHO Technical Report Series, No. 916 daha az yağ ve daha az yağlı ürünler (%80.4) oluşturmaktadır. Artan yaş ile beraber ‘daha az yağ ve daha az yağlı ürünler’ sağlıklı beslenme ANONYMOUS, (2013). Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı (2013-2017). T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 3 Basım, Sağlık Bakanlığı Yayın No:773, pp:81, Ankara kavramında önem kazanmaktadır. Sağlık sorunlarının ortaya çıkmaya başladığı yetişkinlik döneminde, bireylerin sahip oldukları beslenme bilgileri doğrultusunda doğru tercihler yapmaya çalıştıkları düşünülmektedir. Bireylerin ARSLAN, P., MERCANLIGİL, S., ÖZEL, H.G., AKBULUT, G.Ç., DÖNMEZ, N., ÇİFTÇİ, H., KELEF, & ONAT, A., (2006). TEKHARF 2003–2004 taraması katılımcılarının genel beslenme örüntüsü ve beslenme alışkanlıkları. Türk Kardiyol Dern Arş, 34(6), 331-339 kendi diyetlerine ilişkin tutumlarının olumlu yönde gelişebilmesi için, hem beslenme konusunda verilecek eğitime, hem de kamu imkanlarının etkileyici ve doğru bir biçimde kullanılmasına ihtiyaç vardır. BIDLACK, W.R., (1996). “Interrelationships of Food, Nutrition, Diet and Health: The National Association of State Universities and Land Grant Colleges White Paper”, Journal of the American College of Nutrition, 15(5), 422-433 Kaynaklar ANONİM, (2003). Ulusal Gıda ve Beslenme Stratejisi Çalışma Grubu Raporu (Ulusal Gıda ve Eylem Planı I. Aşama Çalışması Eki ile) (Rapor No: 2670). Erişim: 25 Eylül 2007 65 DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter ID20 K2 www.dbhadergisi.com BÜYÜKÖZTÜRK, Ş., (2002). Sosyal bilimler için veri analizi el kitabı. Ankara: Pegem Yayıncılık TABACHNICK, B.G., & FIDELL, L.S., (1989). Using multivariate statistics. Harper Collins Publishing, USA ERGÜN, C., (2003). Sağlıklı beslenme kavramı ve tüketici algısı üzerine bir araştırma. Yayınlanmamış Bilim Uzmanlığı Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara TURREL, G., (1997). Determinants of gender differences in dietary behavior. Nutrition Research, 17(7), 1105-1120. TÜİK, (2010). Türkiye İstatistik Yıllığı 2009, Türkiye İstatistik Kurumu Yayın No:3436, pp:455, Ankara GIROIS, S.B., KUMANYIKA, S.K., MORABIA, A. & MAUGER, E., (2001). A comparison of knowledge and attitudes about diet and health among 35- to 75-year-old adults in the United States and Geneva, Switzerland. American Journal of Public Health, 91(3), 418-424 ULAŞ, B., (2008). Malatya asker hastanesinde 2007 yılında görev yapan personelin sağlıklı beslenme konusundaki tutum ve davranışları. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Malatya LAKE, A.A., HYLAND, R.M., RUGG-GUNN, A.J. WOOD, C.E., MATHERS, J.C., ADAMSON, A.J., (2007). Healthy eating: Perceptions and practice (the ASH 30 study) Appetite, 48, 176–182 VARIYAM, J.N., BLAYLOCK, J., & SMALLWOOD, D., (1998). USDA’s Healthy Eating Index and Nutrition Information. (Rapor No: 1866). USDA: Food and Rural Economics Division, Economic Research Service, USDA MARGETTS, B.M., MARTINEZ, J.A., SABA, A., HOLM, L., KEARNEY, M., & MOLES, A., (1997). Definitions of ‘healthy’ eating: a pan-eu survey of consumer attitudes to food, nutrition and health. Eur J Clin Nutr, 51(2), 23-9 WHO, (2003). Diet, Nutrition and The Prevention of Chronic Diseases. Report of a WHO Study Group. Geneva. Erişim: 15.04.2014, http:// whqlibdoc.who.int/trs/WHO_TRS_916.pdf 66 HAKEM LİSTESİ ÜNVANI ADI SOYADI BAĞLI OLDUĞU KURUM DR. Ahmet KOLUMAN GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DR. Alev KESER ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Arash RASHİDİ UNIVERSTY OF MEDICAL SCIENCE DR. Aslı AKYOL HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ DR. Aslı UÇAR ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Aydan ERCAN BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ DR. Aylin AYAZ HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ DR. Aynur Bütün AYHAN ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Ayşe Özfer ÖZÇELİK ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Azadeh DAVARİ UNIVERSITY OF SAN DIAGO DR. Biriz ÇAKIR KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ DR. Çetin YAMAN SAKARYA ÜNİVERSİTESİ DR. Ebru YILMAZ GAZİ ÜNİVERSİTESİ DR. Eda KÖKSAL GAZİ ÜNİVERSİTESİ DR. Elisabeth HOLD STUDIENGANG DIATOLOGIE UNIVERSITY DR. Emel TÜFEKÇİ ALPHAN OKAN ÜNİVERSİTESİ DR. Fatma NİŞANCI KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ DR. Filiz ÖZÇELİK ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Funda ELMACIOĞLU MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Funda Pınar ÇAKIROĞLU ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Gül KIZILTAN BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ DR. Gülay KOÇOĞLU CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ DR. Gülden PEKCAN HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ DR. Hülya YARDIMCI ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Kadir HALKMAN ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Kamuran AYHAN ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Mehmet AKMAN MEVLANA ÜNİVERSİTESİ DR. Mendane SAKA BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ DR. Metin Saip SÜRÜCÜOĞLU ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Muazzez GARİPAĞAOĞLU MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ DR. Muhittin TAYFUR BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ DR. Murat BAŞ ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ 67 DR. Münevver ARISOY ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Nazan AKTAŞ SELÇUK ÜNİVERSİTESİ DR. Nermin BİLGİÇLİ NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ DR. Nevin ŞANLIER GAZİ ÜNİVERSİTESİ DR. Nevzat ARTIK ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Nurcan YABANCI ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Paul JOHNSTON BRIGHAM YOUNG UNIVERSITY DR. Petra RUST UNIVERSITY OF VIENNA DR. Saniye BİLİCİ GAZİ ÜNİVERSİTESİ DR. Serkan YILMAZ ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Sidiga WASHI UNITED ARAB EMIRATES UNIVERSITY DR. Suzanne PISCOPO UNIVERSITY OF MALTA DR. Yahya ÖZDOĞAN SELÇUK ÜNİVERSİTESİ DR. Yasemin BEYHAN HALİÇ ÜNİVERSİTESİ 68 69