103. sayımızı okumak için tıklayın
Transkript
103. sayımızı okumak için tıklayın
YILANIN BAŞI EZİLMEDİKÇE KATLİAMLAR SÜRECEK S.5’da İYİ DEĞİLİM, İYİ OLMAYACAĞIM, İYİ OLMAYIN LÜTFEN! NURCAN BAYSAL SURUÇ KATLİAMI S.2’de MALTEPE HDP EŞBAŞKANI DUYGU TUNA SURUÇ'TA KATLEDİLDİ S.18’de Yıl 3 Sayı 103 22 Temmuz 2015 Çarşamba 20 Temmuz 2015 tarihini de Türkiye halkları yine birçok başka tarih gibi bir katliamla hatırlayacak. Ortadoğu’da gericiliğin ve faşizmin karşısında üç yıldır serpilip gelişen bir devrime, Rojava Devrimi’ne destek vermek için Kobanê’ye gitmek için yola çıkan yüzlerce sosyalist gencin Suruç’ta basın açıklaması yaptıkları sırada patlatılan bir bomba 32 insanımızı katlederken, yüzlercesini de yaraladı. Bomba IŞİD’i işaret ediyor ama bu katliamda bu çeteye kimi zaman aleni kimi zaman gizli destek veren AKP’nin bu saldırıda da parmağı olmadığını söylemek zor. Katliamda hayatını kaybeden 32 insanımızın önünde saygıyla eğiliyorum. Bundan sonra yapmamız gereken bütün sol ve demokrat güçlerin Kürt Özgürlük Hareketi ile buluşması ve faşizme karşı en geniş cephenin kurulması için çabalamaktır. Maltepe ve Kadıköy halkları da çok değerli insanlarını kaybetti bu katliamda. Şehitlerimizi saygıyla uğurlayacağız. Bu haftaki söyleşimi Özgür Gündem gazetesindeki yazılarından ve MedNûçe TV’deki programlarından tanıdığınız, özgür medyanın önemli isimlerinden Esra Çiftçi ile yaptım. Esra Çiftçi, Suruç’u da iyi bilen bir gazeteci. Kobanê direnişi sırasında uzun süre sınırda görev yaptı. Kendisiyle bu saldırıyı ve AKP’nin ne yapmak istediğini konuştuk. Haftaya görüşmek üzere “O gençler tamamen insanlık onurunu koruma adına ordalardı” Esra Çiftçi, iyi bir gazeteci, iyi gazeteci olmanın ilk şartını, özgür ve barıştan yana bir gazeteciliği 90’lı yıllardan beri sürdürüyor. Pazartesi günü (20 Temmuz) gerçekleşen Suruç katliamından sonra Esra Çiftçi ile buluştum ve kendisine merak ettiklerimi sordum... SALDIRININ SORUMLUSU HÜKÜMETTİR! İSTANBUL’DA ONBİNLER YÜRÜDÜ Suruç katliamını değerlendiren HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bombalı saldırının devlet içinden destek alınmadan yapılamayacağını belirtti. S.8'de Katliamı protesto etmek ve katliamın sorumlularının hesap vermesi için 20 Temmuz'da Taksim Tünel’e toplananlar Galatasaray Lisesi önüne kadar sloganlarla yürüdü. S.9'da 2 YORUM K 2015 22 Temmuz Çarşamba İyi değilim, iyi olmayacağım, iyi olmayın lütfen! obanê’deki çocuklara oyuncak dağıtmak ve bölgede kütüphane kurmak için yola çıkmak amacıyla Suruç’ta toplanan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyesi gençlere yönelik bombalı saldırıda 31 insan katledildi. Bu korkunç katliam sonrası iktidar ve yandaşlarından gelen tepkiler ise insanın canını bir o kadar acıtıyor. Ana akım medya katliamı “güvenlik” uzmanları, “stratejist” akademisyen (ne demekse), analistlerle açıklarken, Başbakan Davutoğlu da sanki bu ülkenin Başbakanı o değilmiş, hükümet onlar değilmiş gibi uzaklara bir yere kendince konuşuyordu. İŞİD’i besleyip büyüten bu iktidar değilmiş gibi, sanki İŞİD üyeleri bu ülkenin hastanelerinde tedavi edilmiyormuş gibi, İŞİD’e vatandaşları ellerini kollarını sallayarak katılmıyormuş gibi, İŞİD’e katılım sanki cezalandırılıyormuş gibi, sınırlar İŞİD’e kullandırılmıyormuş gibi konuşuyordu. Başbakan bütün dünyayı herhalde aptal sanıyor! 31 ana kuzusu ölmüş, ülkenin Başbakanı düzgün bir başsağlığı dileyip, ciddi bir kınama mesajı verip, sorumluları cezalandırıp görevden alacağına, “terör nerden gelirse gelsin” gibi 30 yıldır bilinen ezberleri tekrarlıyor. Eski Türkiye’den de eski bu ağız! Başbakan eğer hala terörün nerden geldiğine anlamamışsa, ona yol gösterelim! Sadece bir yılda İŞİD katliamları sonucu ölen yüzlerce gencin resimlerine, yaşlarına, gülüşlerine bir baksın! Belki o zaman bulur terörün geldiği yeri… Yandaş medya ise katliamdan sonra bile utanmaz manşetlere devam ediyor. Belli ki alçaklık fıtratlarında var! Bu katliamlarda sorumlulukları olduklarını ve bir gün muhakkak hesap vereceklerini aslında biliyorlar. Kendilerince mümkün olduğunca o günü uzağa atmaya çalışıyorlar! Ama o gün uzak değil! “Saldırı Türkiye’ye” … gibi lafları ise artık kimse yemiyor. Nerede halkların kardeşliği için bir umut varsa, saldırılar nedense hep oralara… Sessizliğin konforuna sığınanlar! Bizler bu katliamların sorumlularını biliyoruz! Adana, Mersin, Diyarbakır’da bombalı saldırılarda bulunanları koruyanlar, sizler sorumlusunuz! Diyarbakır bombalamasında olduğu gibi, katliam alanına ambulans ve yardım yerine gaz atanlar ve attıranlar, sizler sorumlusunuz! “Urfa’da İŞİD var mı?” diye soran gazetecileri içeri atanlar, sizler sorumlusunuz! İŞİD’e hastanesiyle, ilacıyla, silahıy- la, sınırıyla bu ülkeyi kullandıranlar, sizler sorumlusunuz! Ve bugün sessizliğin konforuna sığınanlar! Sizler de sorumlusunuz! 31 fidanımız öldü, birçoğu da yaralı ve siz hala sessiz kalmayı tercih ediyorsanız, tarafınızı netleştirmişsiniz demektir! Bombalı saldırıdan yaralı olarak kurtulan Loren Elva, “Kobanê’ye yıkılan umutları yeşertmeye gidecektik, ne istediniz bizden?” diye soruyor ve bizlere “İyi değilim, iyi olmayacağım, iyi olmayın” mesajı veriyor. Ölen gençlerin gülerken son resimlerine bakıyorum, içim sızlıyor. Birçok insan gibi başka bir hayatı seçebilirlerdi. Ama onlar vicdanlı, cesur olmayı, kardeşlerinin yanında olmayı seçtiler. Katledildiler! İyi değilim, iyi olmayacağım, iyi olmayalım lütfen! YORUM 3 2015 22 Temmuz Çarşamba Parça parça... LEYLA ALP H ızlı adımlarla benden önce vapura biniyor orta boylu biri. Alper Sapan’ın boyu uzun muydu aca- ba? Yan tarafımdaki genç adam dikkatle denizi izliyor. Okan Pirinç en son ne zaman vapura binmişti? Bir kadının elinde çay bardağı var. Ferdane Kılıç kahve içmeyi sever miydi? Füniküler beklerken gözlüklü biri bana doğru yürüyor. Veysel Özdemir’in gözleri ne renkti? Koşarak bir kadın gelip kendini içeri atıyor. Nazegül Boyraz aceleci miydi? İncecik dal gibi bir kadın usulca elini tutuyor yanındaki genç adamın başını yaslıyor omzuna merdivenleri çıkarken. Hatice Ezgi Sadet’in bir sevdiği var mıydı? 30 can… 30 yürek… Gitti… Parça parça edildi… Boyu nasıldı? Gözleri nasıl gülerdi mesela? En sevdiği şarkı neydi? Son okuduğu kitap? Sinirlenince ne yapardı, kahkahası nasıldı? Yüzlerce soru var… Hiçbirinin yanıtını bilemeyeceğiz… Parça parça ettiler onları… Paramparça ettiler… Radyodaki ses “uzuvları çatılara uçanlar var” diyor. Oyuncak topladıkları elleri koptu… Kütüphane yapacak ayakları yok. Nefesleri yoooook… Oyuncak götürüyorlardı, kütüphane yapacaklardı… Hayat inşa etmeye giderken hayatlarından oldular… Bu ülke tarihi yeni yaşamı müjdelemek için yaşamından geçen çocukların hikayeleriyle dolu. Parça parça edilen çocukları resimleriyle tanışıyoruz her gün… Her gün yeni biri ekleniyor… Kalbimiz o kadar büyük ki hala bütün bunlara rağmen, bütün bu acılara rağmen durmuyor. Öyle sağlam ciğerlerimiz varmış ki tüm bu alçaklığa rağmen nefes alabiliyoruz… Parça parça… Kalabalık İstiklal… İğne atsan yere düşmüyor… Bir türlü yutkunamıyoruz… Öyle ferah bakamıyoruz hiç kimseye, hiçbir şeye… Gökyüzü dar… Kalbimizi hiçbir yere sığdıramıyoruz… Dört genç ellerindeki flamaları bir kenara bırakıp sarılıyorlar… Bırakamıyorlar birbirlerini göğe bakıyorlar. Akmasın diye gözyaşları. Yutkunuyorlar… Duyuyorum… Derin nefes alıyorlar. Hıçkırık tam da boğazda… Onlara baktıkça ben bağıra bağıra ağlamak istiyorum… Birbirlerine arkalarını dönüp gözyaşlarını siliyorlar. Yüzlerini kapatıyorlar. Ağladıkları görünmesin istiyorlar… On- ların arkadaşı, yoldaşıydı… Bir gün önce sadece bir gün önce sarılıp ayrılmışlardı. Hiç hesapta yoktu ya yine de “dikkat edin” demişlerdi. Gülümsemişlerdi onlar da en güzelinden, en temizinden hem de… Parça parça ettiler… Onları tanıyanların, arkadaşlarının, yoldaşlarının ailelerinin yüreğinde ateşten bir kor var… Hiç sönmeyecek… Birini kaybettiğinizde bir canınızı kaybettiğinizde sizden de bir parça başka bir yere gider. Ondan bir parçayı daha katar öyle devam edersiniz yaşamaya. “Lanet olsun” deyip yaşamaya devam edersiniz. Onun gözleriyle bakar, onun sözlerini hatırlarsınız. O koca gövde yoktur sizi sarmalayan, o minik adımlar yoktur. O telaşlı koşuşturmaca, şen kahkaha… Sessizliğe takılı kalır kulağınız… “Neyin var senin” diyen o sesi kendinize katarsınız. Zaman alır derler zaman yükü alır. Almaz halbuki zaman sadece acıyla o büyük acıyla yaşamayı öğretir… Bir dolu anıyı sırtlayacak sevdikleri şimdi. Bir dolu anıyla yürümeye devam edecek. Gözlerinde yokluğun gölgesiyle… Yine de onlar şanslı… O güzel çocukları yaşarken tanıyanlar şanslı… Biz hiç tanıyamayacağız onları… Sesleri hafızamızda kalmayacak. Gülüşlerini bilmeyeceğiz. Koyu bir sohbet tutturup, vapura binemeyeceğiz. Kol kola ABONELİK KARTI 1 Yıl Yurtiçi 60 Adı Soyadı : ANADOLU YAKASINDA GÖRÜNÜR OLMAK iÇiN ilan Reklam ve Rezervasyon hattı için bizi arayınız T: 0216 457 46 46 F: 0216 457 13 12 e-mail: halkinnabzi@gmail.com Adresi : e-mail : Tel-GSM : yürüyemeyeceğiz mesela. Sırtına yaslanamayacağız. Bir eylemde karşılaşma ihtimalimiz yok artık, biri kolumuzdan tutup kenara çekemeyecek. Biz ona su veremeyeceğiz… Kendi hayatlarını bir kenara koyup hayat kurmaya giden bu serüvenci çocuklarla biz artık hiç karşılaşamayacağız… Hiç… Parça parça ettiler onları… Acının tarifi yok… Zulmün bin türlü hali var… Çocuklar oynasın diye günler boyu oyuncak biriktiren çocuklarımızı kaybettik. Öyle güzel, öyle temiz çocukları. Neşeyle gittikleri yerde parça parça oldu bedenleri parça parça… Hala çoğunun ismi belli değil. Kaç kişi bilmiyoruz hala… Hala bize rakam veriyorlar… Rakam… Rakam çok insafsız bir şey oysa… Rakam çok insansız bir şey… Can… Parça parça ettiler… Oyuncak parçalanır, ama can parçalanmaz! Şimdi biz onlara ölü mü diyeceğiz?... Su gibi gülüşleri kaldı… Parça parça ettiler onları Parça parça ediyorlar kalbimizi... Ve hala durmuyor… Ve hala dünya dönüyor… Halkın Nabzı Gazetesi Süreli Yayın AHİS Reklam Organizasyon Prodüksiyon San. Tic. Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni (sorumlu) İSHAK KARAKAŞ Editör: Ahmet TULGAR Abonelik bedelini banka hesabına yatırdıktan sonra bilgileri lütfen aşağıda belirtilen posta adresine veya e-mail e gönderiniz. Grafik Mizanpaj HALKIN NABZI Hakan YILDIRIM Bağlarbaşı Mahallesi 2. İlkokul Cad. No:39 Cihangir İş Mrk. Kat:2 D:7 Maltepe/İstanbul/Türkiye T:+90 216 457 46 46 F:+90 216 457 13 12 halkinnabzi@gmail.com www.maltepeninnabzi.com AKBANK Maltepe Şubesi TL HESABI: Şube Kodu: 00 29 Hesap No:0189926 IBAN:TR35000460002 9888000189926 Hukuk Danışmanı Erdal BEKTAŞ Av. Uğur KARAKAŞ Grafiker Danışma Kurulu Spor Servisi Fırat COŞKUN Kültür Sanat Bedros DAĞLIYAN Avusturya Temsilcisi Erdal BOYOĞLU Viyana Temsilcisi Emine BAŞKÖY Fehim IŞIK Samet MENGÜÇ Fuat TOKAT Bilgi İşlem: Ufuk KARAKAŞ Yer: Bağlarbaşı Mh. 2. İlkokul Cd. No: 39 Cihangir İş Merk. Kat 2 D:7 Maltepe - İstanbul Tel: 0216 457 46 46 Fax: 0216 457 13 12 halkinnabzi@gmail.com Baskı: GÜN MATBAA Beşyol Mah. Akasya Sk No 23/A Sefaköy-Küçükçekmece - İST. Tel: +90 212 426 63 00 4 HABER 2015 22 Temmuz Çarşamba Maltepe Belediyesi’nden temiz çevre için dev adım M altepe Belediyesi, Avrupa’nın 6 bin 450 belediyesini ve 206 milyon kişiyi kapsayan Başkanlar Sözleşmesi’ni imzalayarak, 2020’ye kadar karbondioksit salınımını yüzde 20 oranında düşürmeyi taahhüt etti. Maltepe Belediyesi, Avrupa Komisyonu’nca yürürlüğe konulan ve sürdürülebilir enerji politikalarını destekleyen Başkanlar Sözleşmesi’ndeki (Covenant of Mayors) yerini aldı. Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, Başkanlar Sözleşmesi’ne attığı imzayla, Maltepe’deki karbondioksit salınımını 2020 yılına kadar yüzde 20 oranında taahhüt etti. Belediyenin Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü, Avrupa Birliği (AB) tarafından uygulanan iklim değişikliğine karşı mücadelede ortak projeler hazırlanabilmesi için “Başkanlar Sözleşmesi”nin imzalanması ile ilgili teklifi geçtiğimiz ekim ayında Maltepe Belediye Meclisi’ne sundu. Hukuk, Sağlık ve Çevre Komisyonu’na havale edilen rapor, komisyon- ölçekli emisyon envanteri için bilgi toplama çalışması yapılacak. Maltepe Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü ve danışmanlık firmasınca ortaklaşa yürütülen çalışma ölçeğinde, Maltepe’deki konutların, ticaret, sanayi ve kamu binalarının, sokak aydınlatmalarının enerji tüketimi hesaplanacak. Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, “Daha temiz, daha yeşil bir çevre Maltepelilerin hakkı. Çevreye duyarlı belediyecilik anlayışımızla Maltepe’yi temiz, çevre dostu ve sağlıklı bir yaşam alanı haline getirmeye çalışıyoruz. Çocuklarımıza yaşanılabilir bir dünya bırakmak istiyoruz” dedi. 206 Milyon kişiyi kapsıyor da oy birliği ile kabul edildi ve rapor yürürlüğe girdi. Eylem planı hazırlandı Sözleşmenin imzalanmasının ardından, bir yıl içerisinde yereldeki paydaş- Gürültü avcıları iş başında M altepe’nin gürültü avcıları, ilçede denetimlerini aralıksız bir biçimde sürdürüyor. Ekipler, 2015 yılının ilk 6 ayında 67 denetim gerçekleştirdi. Maltepe Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü ekipleri, gürültü kirliliği yaparak çevreyi ve insanları rahatsız eden işletmelere yönelik denetimlerini sürdürmeye devam ediyor. Teknik personel ve işletmelerden kaynaklı havalandırma depoları ile eğlence yerlerinden kaynaklanan canlı müzik gürültülerine anında müdahale eden ekipler, canlı müzik için ruhsat başvurusu yapan işyerlerinin düzenli saha denetimlerini de yapıyor. Bu kapsamda, gürültü kirliliğine kar- larla birlikte Maltepe’deki karbondioksit salınımını azaltma gösterge hedefini de içerecek bir “Sürdürülebilir Eylem Planı” hazırlanmaya başlandı. Bu kapsamda ekim ayına kadar devam edecek çalışmalarda, kurumsal ve kentsel AB tarafından uygulanan, Avrupa’nın 6 bin 450 belediyesini ve 206 milyon kişiyi kapsayan sözleşme, üye belediyelerde karbondioksit salınımının 2020’ye kadar yüzde 20’lere düşürülmesini hedefliyor. Söz konusu sözleşmeyle Maltepe’de çevre duyarlılığı ve yaşam kalitesinin arttırılması sağlanacak. Maltepe’nin yollarına asfalt Y şı teknik personel tarafından gürültü ölçüm cihazı eşliğinde ocak ayından itibaren 67 işletmede gürültü denetimi yapıldı. Denetimler sonucunda, iki işletmeye toplamda 30 bin 284 lira idari para cezası uygulandı. Gürültü ölçümleri neticesinde, işyerlerinin gürültü seviyesinin ilgili mevzuatta belirtilen sınır değerleri aşmasının tespiti halinde, işyerlerine gerekli gürültü azaltıcı tedbirleri alması için süre de veriliyor. Bu süre sonunda tekrar ölçüm yapılarak, gürültü seviyesi tespit ediliyor ve tespit edilen değerlerin üzerinde çıkması durumunda yasal yaptırım uygulanıyor. aşanabilir bir kent için alt yapı alanında önemli çalışmalara imza atan Maltepe Belediyesi, 2015 yılının ilk 6 ayında ilçe genelinde yol yapım ve onarım çalışmaları için 9 bin ton asfalt kullandı. Maltepe Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü 2015 yılında da alt yapı çalışmalarına yoğun mesai harcadı. Ekipler 18 mahallede asfaltlamadan boya çalışmasına, merdiven yapım ve onarımından bordür yapımına, korkuluk yapımından tel örgü yapımına, tretuvardan yağmur suyu oluğuna kadar birçok çalışma gerçekleştirdi. Bu çalışmalar kapsamında 1 Ocak-1 Temmuz 2015 tarihleri arasında ilçe genelinde yapılan yol yapım ve onarım çalışmalarında 9 bin ton asfalt kullanıldı. Ekipler 20 bin metrekare alanda tretuvar ve taş kaplama yapım ve onarım çalışmasının yanı sıra, 1500 metrelik alanda yağmur suyu kanal yapımı, 1900 metrekarelik alanda duvar yapımı, 14970 metrekarelik alanda boyama çalışması gerçekleştirdi. YORUM 5 2015 22 Temmuz Çarşamba Yılanın başı ezilmedikçe katliamlar sürecek FEHİM IŞIK A ‘ rap Baharı’ Suriye kapılarını çaldığından bu yana Rojava ve Güney Kürdistan’ın yanı sıra Suriye ve Ortadoğu eksenli onlarca yazı kaleme aldım. 2013’ten bu yana da IŞİD ile ilgili birçok yazıya imza attım. Yazdığım kadar da konuştum dersem yeridir. Ama hiçbir yazımın, hiçbir panel, sohbet veya programda yaptığım konuşmanın şu an yazdıklarım kadar zor olduğunu sanmıyorum. Zor, evet zor... Onlarca gencin katledildiği kentte, daha gençlerimizin kanı kurumadan yazılan bir makaleyi kaleme almak zor olmaz mı? Yakılan, yıkılan, haritadan silinmek istenen bir kente, direnişin kalesi Kobanê’ye oyuncak götüren, çocuk parkı yapacak olan, yıkılan her taşın üstüne bir taş da kendileri koyacak gençlerin katlinin üzerine ne yazılabilir? Göz göre göre gelen bir katliamla ilgili ne denebilir? Hatırlayanlar bilir, birçok yazımda IŞİD’in saldıracağını, insanları katledeceğini, buna muktedir bir örgüt oldugunu belirtmiştim. Çünkü karşıdaki düsman bilinmeyen, tanınmayan bir güç değildi. Her ne kadar IŞİD 2013’ten sonra gündemimize girmiş olsa bile biliyoruz ki bu cihadçı faşist örgüt, kökeni 1979’lara kadar uzanan, Afganistan’da Sovyetler Birliği ve İran’a karşı ABD’nin desteklediği, Suudi Arabistan’ın finanse ettiği, CIA’nın eğitip donattığı bir anlayışın, şimdiye kadar güçlenerek gelen devamı. Bunların Kaide’ye dönüşmeleri 1991’de 1. Körfez Savaşı sonrasına rastlar. ABD yüzünü en sadık dostu Saddam’a dönüp, onu alaşağı etmeye niyetlendiğinde artık Sovyetler Birliği de tehlike olmaktan çıkmış Rusya’ya dönüşmüştü. Tek kutuplu dünyada ABD’nin kendi eliyle büyüttüklerine ihtiyacı kalmamıştı. Tam burada kanlı örgütlerin imdadına ABD’nin Irak politikası yetişti. ABD’nin Irak’taki Saddamsızlaştırma politikası zamanla Baassızlaştırmaya, oradan da Sünnisizleştirmeye dönüştü. Deyim yerindeyse ABD Sad- dam’’dan temizlediği Irak’ın Şiilerini İran’a, Sünnilerini de Afganistan artığı cihadçı örgütlere altın tepside sundu. Bu arada ABD’nin arka kapı olarak kullandığı Pakistan da bu cihadçı örgütlerin üssüne dönüştü. Bu örgütler Pakistan ile sınırlı kalmadı. Irak’tan Kuzey Afrika’ya dünyanın birçok bölgesine dağılmaya ve savaşmaya başladı. 2. Körfez Savaşı sonrası yaşananlar bunların gelişimine kısmen sekte vursa da Sünniler arasında taban bulmalarını engellemedi. Saddam’dan sonraki Merkezi Irak Hükümetinin yüzünü Şiilere dönmesi, mezhepçi bir anlayışla Sünnileri dışlaması bunların Sünniler arasında daha geniş taban bulmalarına da zemin sağladı. Yine de 2011 Suriye Krizi’ne kadar bunlar askeri olarak alan kaybetmeye başladılar. Ancak bu örgütlerin Irak’ta alan hakimiyetleri zayıflasa bile katletme güçleri, bombalı saldırı düzenleme yetenekleri hep kaldı ve giderek de bu güç ve yetenekleri gelişti. Suriye Krizi alan kaybeden bu örgütlere can simidi oldu. Esad’ı bir ayda götürecekleri rüyası gören Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi devletler deneyimleriyle dalga geçilemeyecek bu cihadçı örgütlere sarıldılar. Bugün çok daha net görülüyor ki el Nusra’yı Rojava üzerinden Suriye’ye taşıyan, el Nusra’nın IŞİD’e yenilmesiyle bu kez IŞİD’in kucağına düşen Türkiye’nin kendisidir. Türkiye, Kürt karşıtlığını bu cihadçı örgütlere verdiği destekle sahada yaşama geçirmeye çalıştı. Şiileri bunlarla altedeceklerine inanan Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkeler de Türkiye ile birlikte bu örgütlere başta finans olmak üzere büyük bir destek verdiler. Hiç kimsenin hesap etmediği Rojavalı Kürtlerin ne yapacağıydı. YPG ve YPJ, hem IŞİD’in, hem de destekçilerinin politikalarını, saldırılarını yerle bir etti. Bu yetmez, kendisine saldıranlar da dahil herkese insanlık dersi verdi. Son olarak ise IŞİD’i Tel Abyad’dan defetti. Çünkü IŞİD’i tanıyorlardı, ondan korkulmayacağını bilecek kadar da inançlıydılar. IŞİD’in, Kobanê’ye saldırıp 230’un üstünde insanı ve nihayetinde Suruç’ta onlarca Türkiyeli sosyalist genci, yurtsever devrimci Kürt gencini katletmesinin bir nedeni de YPG ve YPJ karşısında Rojava’da aldığı yenilgidir. Bunu hazmedemeyen IŞİD kılıcını ilk olarak Kürtlere çekti. Ama hiç unutmayalım, bu kılıç daha başkalarına da çekilecek. Kendini varedenleri baş düşman ilan edenlerin, tüm kıymeti harbiyesi kendine destek vermek olanlara ne yapacağını varın siz düşünün! Şurası artık net; Suruç Katliamı Türkiye açısından bir milattır. Türkiye bir yol ayrımındadır. Biliyorum, bu yol ayrımı Türkiye için en riskli dönemdir. Türkiye ya IŞİD’i kendine müteffik kabul etmeye devam edip dünyadan dışlanacak; ya da Kürtlerle, Türkiye’nin devrimci dinamikleriyle işbirliğini benimseyip yeni bir tarih yazacak. Şu da belli. Her iki seçenekte de IŞİD, öncelleri gibi alandan koptukça, alan hakimiyetini yitirdikçe bombalı saldırılarını, katliamlarını artıracak. Bunu yapacak kapasite ve deneyimi de var. Belki öncelikli olarak Türkiye’yi değil, ağırlıkla Kuzeyli Kürtleri ve elbet Rojava’yı, Güneyli Kürtleri hedef alacak. Ama sakın ha sakın! Durum bu olsa bile kimse, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demesin. Yılan dokunuyor, dokunacak ve bu cihadçı katil sürülerine karşı ortaklık geliştirilmedikçe dokunmaya da devam edecek. 6 YORUM 2015 22 Temmuz Çarşamba Suruç’ta gencecik çocukları öldürdüler ÖNDER BİROL BIYIK G encecik çocukları öldürdüler. Harçlıklarından biriktirdikleriyle Kobanê’nin savaş çocuklarına oyuncak alan çocukları… Sınırın öte yakasına kitap taşıyan sosyalist çocukları öldürdüler. Öldürdüler kalplerinde gökyüzü taşıyan o çocukları. Türkiye’nin dört bir yanından bayrama gider gibi çıkmışlardı yola. Canlı yayınların ortasında Ortaçağ cadı katliamı ayinlerini nazire yaparcasına öldürdüler. Oysa o çocuklar Gezi’nin kabına sığmaz dayanışmacı hevesiyle adi, pis bir savaşın yıkıntılarını onarmaya gidiyorlardı, epeydir unuttuğumuz o büyülü enternasyonalizm kavramını bilincimizin kör kıyılarından çıkarıp hayatın ortasına ışıl ışıl fırlatarak. MİT oradaydı. Dünyanın çok istihbarat örgütü oradaydı. Bütün istihbarat örgütlerinin nezaretinde öldürdüler o çocukları… Ne çok ölüm biriktirmişler öyle… O üniversiteli gençlerin elleri bacakları havaya savrulurken ölümün de adaleti olduğunu vicdanlarımızın en kanayan yerine nasıl da istiflediler mezalimleriyle… Çocukluğunuzu Hades’in ülkesinde mi geçirdiniz, ışıktan bunca nefret ne, bu ne yaşamak korkusuymuş böyle… Roboski’de gençleri ve katırları öldürdünüz resmi kurşunlarla, Cudi’de yanan kuşların börtü böceğin seslerini kulaklarınıza değmedi bile. Orada yoktunuz çünkü. Ve Suruç’ta bir anlık buharlaştı o ali devletiniz. Eteklerinize tutunarak büyüyen kara cübbeli IŞİD katillerine yol vermek için, devlete Suruç’ta bir anlığına son verdiniz. Sadece bir anlık… Yeterli süreydi bu onlar için… Bölge dengeleri, yeni Suriye politikası, kaostan istikrarsızlık, istikrarsızlıktan saray saltanatı çıkarma cingözlüğü vs. vs… Buna çok ama çok ihtiyacınız vardı besbelli. O güzel, yüzlü hoş gülüşlü çocukların ellerinin, gözlerinin, ayaklarının, kulaklarının paramparça havada uçuşması için bir anlık buharlaşmaya ihtiyacınız vardı. Oldu, başardınız işte… Artık güvenlikli bölge de kurarsınız, OHAL de ilan edersiniz, sonuçlarını bir türlü içinize sindiremediğiniz se- çimleri de resetlersiniz. İklimini kavlinizce hazırladınız nasıl olsa. O ‘devlet dersi’nde öldürülen çocukların cesetlerinin üstündeki kara mermerlerin kendi politik çukurlarınızın kapağı olabileceği ihtimalini aklınıza bile getirmeksizin, iktidarı kaybetme paniğinin akılsızlaştıran hırsıyla derinden attınız adımlarınızı... Cebinizde biriktirdiniz ölüm taşları düşlerimizin en narin yerine isabet etti. Öyle vicdansız öldürdünüz. Kötü, çok kötü batacağınızı aklınıza bile getirmek istemediniz ama benden söylemesi çok fena çuvalladınız. Çünkü o gençlerin parçalanmış uzuvları bırakmayacak peşinizi, son nefesinizde bakışlarınızın dikileceği her noktada uçuşacak. Bilmem ki iki cihanda ne yapmalı sizi? Hangi dua, hangi kutsal kitap, hangi tövbe kurtarır sizi Roboski’nin ağıtlarından, Cudi’de yanan güvercinin çığlığından, Suruç’ta havalara savrulan üniversiteli bedenlerin gazabından!!! Biliyorum şimdi ağlama zamanınız… Peş peşe üzüntü ve telin açıkla- maları yapacaksınız. Teröre karşı, saçma sapan deklarasyon muhabbetlerine girdiniz bile… Uyuyan hücreleri biz emzirdik kara memelerimizle, besledik büyüttük, başınıza bela ettik. Silahlarını biz verdik ellerine, kamplarımızda ağalar paşalar gibi ağırladık, onlara silah götüren kamyonları çevirmek kimin haddineymiş, cumhuriyetin savcısı da hakim de olsa bakmadık gözünün yaşına, attık içeri; diyemeyecekler. Uyuyan hücreleri uyandırma vaktiydi, kulaklarına ölüm günaydınını fısıldadık da demeyecekler şüphesiz. Yıllar geçecek ve hiçbir gazete yazmayacak bu alçak saldırıdaki maskeli görevlileri… O buz gibi resmi kınamalarını yaptıktan sonra yüksek tavanlı, deri koltuklu odalarına kapanıp Rojava’yı ve iktidarı yeniden ele geçirmek için planlar planlar planlar yapacaklar. Savaş kararına yeni gerekçeler yazacaklar kara düşlerinin bağlandığı çamurlaşmış umutla. Onların savaş planı varsa, halkların da barış planı var ama... Bu kez kazanamayacaklar. HABER 7 2015 22 Temmuz Çarşamba Görgü tanığı Garip Çelik patlama anını anlattı S uruç’ta düzenlenen bombalı saldırı anında görüntü çeken Kürt yönetmen Garip Çelik, Birgün’e konuştu. Patlamanın basın açıklamasının yapıldığı grubun içinden meydana geldiğini belirten Çelik, kitleye sızmış 16 yaşında bir kadından söz edildiğine dikkat çekti. Çelik, saldırının organize ve profesyonelce yapıldığını vurgulayarak IŞİD'i işaret etti. Patlama kitle içinden geldi Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) ile birlikte İstanbul’dan Suruç’a yola çıkanlardan birisi de yönetmen Garip Çelik’ti. Belgesel çekmek için Kobanê’ye gitmek isteyen Çelik, yaşananları şöyle anlattı: “Sabah Amara Kültür Merkezi'nin bahçesinde kahvaltımızı yaptık. Daha sonra yasal işlemler için kaymakamlığa başvurulacaktı. Kimlik fotokopileri toplandı ve kitleyi bilgilendirmek üzere Amara Kültür Merkezi’nin önünde toplanıldı. Burada basın açıklaması yapıldı. Ben o esnada basının bulunduğu noktadan çekim yapıyordum. Kitle ve bizim aramamızda 2-3 metre vardı. Kobanê’de görev dağılıma ilişkin konuşma yapılıp, basın açıklaması biterken korkunç bir patlama meydana geldi. Öyle şiddetliydi ki, bacaklar, kollar üzerimize uçuştu. Cesetler paramparça olmuştu. Her yerde yaralı ve vücutları paramparça olmuştu.” "Tüm otobüsleri didik didik arayan polis bizim otobüsümüzü durdurmadı" Patlamanın basın açıklaması yapan Dünyadan tepki yağdı S aldırıya başta ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya olmak üzere uluslararası toplumdan da tepkiler yağdı. Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest, yaşananları ‘iğrenç terör saldırısı’ diye nitelerken “Türk hükümeti ve Türk halkına dayanışmamızı ifade ediyoruz” dedi. İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi Richard Moore, Twitter hesabında, "Suruç saldırısı karşısında deh- şete düştüm. Benim de o yaşlarda çocuklarım var. Birleşik Krallık olarak her türlü terör faaliyetinin kınanmasında Türkiye'nin yanındayız" diye yazdı. BM Genel Sekreteri Ban Kimun da "Hiçbir gerekçe ve sorun, sivilleri hedef almayı haklı gösteremez" ifadesini kullandı. Başsağlığı dileyen Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, "Fransa, terörle mücadele işbirliğimizin bir kitlenin ortasında meydana geldiğini, adeta kitleyi yardığını belirten Çelik, “Kitleye sızmış 16 yaşında bir kadından söz ediliyor” dedi. İlginç bir şekilde polisin olay yerinde görünmediğini ancak patlama sonrası olay yerine gelerek toplanan halka saldırdığını belirten Çelik, ambulansların da çok geç geldiğini, o ne- kez daha önemini gösteren bu saldırı karşısında Türkiye’nin yanındadır" mesajını verdi. Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier de yaptığı yazılı açıklamada, "Failin özellikle gençleri hedef almasından ayrıca dehşete düştüm. Bu menfur eylemi şiddetle kınıyorum" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a başsağlığı mesajı gönderen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, saldırıyı kınarken, terörle mücadelede uluslararası toplumun aktif şekilde koordine olması gerektiğini vurguladı. denle birçok yaralının sivil araçlarla hastaneye kaldırıldığını vurguladı. Suruç’a ilk giren otobüste olduğunu, ancak güvenlik tarafından hiç aranmazken, kendilerinden sonra gelen otobüslerin teker teker didik didik arandığına dikkat çekerek, “Bu önemli dikkatimi çekti” dedi. Zeynep Kuray 8 HABER 2015 22 Temmuz Çarşamba Demirtaş: Saldırının birinci sorumlusu hükümettir! S uruç katliamını değerlendiren HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bombalı saldırının devlet içinden destek alınmadan yapılamayacağını belirterek, saldırıdan birinci dereceden sorumlunun geçici hükümet olduğunu söyledi. “AKP, kendini ispatlamakla yükümlüdür. IŞİD’e karşı mıdır, değil midir? Yanında mıdır, değil midir? Bunlar netleşmelidir” diyen Demirtaş, halka da her yerde güvenlik tedbirlerini alması yönünde uyarıda bulundu. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Suruç’taki katliamı olayın ardından Med Nûçê’ye değerlendirdi. Saldırıyı kınayan, yaşamını yitirenlere başsağlığı ve yaralılara acil şifalar dileyen Demirtaş’ın konuşmasından satır başları şöyle: “Katliam sıradan bir saldırının çok ötesinde planlı, koordineli, siyasi gelişmeleri yakından takip eden, siyasi gelişmelere müdahale etmek isteyen komplike bir saldırıdır. Kobanê’ye saldırının bir parçası Suruç’ta hayata geçiriliyor. Rojava Devrimi’nin hemen yıldönümünde yapılıyor. Enternasyonal dayanışma içinde olan devrimci gençlere yapılıyor. Bedeli ne olursa devrime izin verilmeyecek mesajı veriliyor. Suruç, Kobanê ile dayanışma gösterenlerin merkezi olmuştur. Uzun bir süredir, halkların dayanışma merkezi olmuştur. Suruç, Türkiye direnişinin sembolü olmuştur. Özellikle irade kırılmak isteniyor. Milli dayanışma ruhu kırılmak isteniyor. Bilanço ağır. 30’dan fazla genç yaşamını yitirdi. Çok sayıda yaralı var, Urfa ve çevre illerdeki hastanelerde teda- vileri yapılıyor. Vekil arkadaşlarımız, parti yöneticilerimiz orada. Canlı bomba ihtimali Canlı bomba olma ihtimali üzerinde duruluyor. Patlamanın olduğu yerde bir cesedin paramparça olduğu ve bahçeden yola sıçradığı belirtiliyor. Canlı bombanın bu olacağı ihtimali üzerinde duruluyor Patlamanın büyüklüğü nedeniyle etraftaki binalar da hasar görmüştür. Ciddi bir istihbarat çalışması yapıldığı görülüyor. Bu saldırıyı elini kolunu sallayarak, oraya kadar gelmiş, katliamı gerçekleştirmiştir. HDP, DBP, HDK ve DTK’dan oluşan dörtlü bir koordinasyon kurduk. Patlamayla ilgili yaraların sarılması için çaba gösterilecektir. Partimizin Merkez Yürütme Kurulu yarın Ankara’da toplanacak. Halk güvenlik tedbirini almalıdır Her yerde, halkımız kendini korumalıdır, tedbirlerini almalıdır. Eşbaşkan- larımız Suruç’ta olacak, programları basına duyurulmayacak. Güvenlik tedbirleri alınmalıdır. Her yerde, sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler, tüm yerlerin giriş çıkışlarında ve tüm etkinliklerde tedbirlerini almalıdır. Yürüyüşlerde tedbirlerini almalıdır. Güvenlik zafiyeti bu tür saldırının önü açtığı unutulmamalıdır. Halk güvenlik tedbir almalıdır. Birinci sorumlusu geçici hükümettir Saldırıyı IŞİD yapmış olabilir, kim yaparsa yapsın, birinci sorumlusu geçici hükümettir. IŞİD’in örgütlenmesine göz yumulmuştur. IŞİD’in geçiş yaptığı yerlerde güvenlik tedbiri geliştirilmemiştir. Hükümet yanlısı medya, YPG’yi IŞİD’ten daha tehlikeli göstererek, IŞİD’e olan sempatisini göstermiştir. IŞİD çok açık sosyal medyayı kullanmaktadır, bir sivil toplum örgütü gibi faaliyet yürütmektedir. Hükümet bunun siyasi sorumluluğundan kaçamaz. Bize ‘Terörle aranıza mesafe koyun’ diyenler birinci dereceden sorumludurlar. IŞİD’de sesini çıkarmayanlar sorumludur. Bu tür saldırılar karşısında barış, demokrasi ve adalet ilkemizden vazgeçmeyeceğiz. Gün, dayanışmayı büyütme günüdür. Herkes bulunduğu yerde tepkisini ortaya koymalıdır. IŞİD barbarlığı bu alçaklığı her yerde yapabilir. Panik yapmadan, korkmadan her yerde tedbir alınıp, mücadeleyi yükseltmeliyiz. Devlet içinden destek almadan katliam yapamaz Demirtaş: Saldırının birinci sorumlusu hükümettir Güvenlik güçleri Suruç’a gelen gençlerin tamamını kayıt altına almıştır. Kamera ile kimlik tespitleriyle kayıt altına alınmıştır. Böylesi ortamda canlı bomba konulması Suruç gibi istihbaratın güçlü olduğu ‘kuş uçurtulmadığı’ dedikleri yerde, devlet içinden destek almadan, koruma desteği almadan birileri bu kadar kolay katliam yapması mümkün değildir. Konvoyla giremedim Suruç’a. Suruç’a neredeyse sokulmadığımız zamanlar oldu. Biri geldi bomba patlattı diyemezler, bize kimse anlatamaz. AKP netleşmelidir Dayanışma önemlidir. AKP, IŞİD’e karşı inandırıcı bir tavır ortaya koymalıdır. Yurtiçi ve dışında IŞİD karşı olduğunu ortaya koymalıdır. ‘PYD’yi terör örgütü’ ilan edenlerden IŞİD’e karşı mücadele etmesi beklenemez. AKP, kendini ispatlamakla yükümlüdür. IŞİD’e karşı mıdır, değil midir? Yanında mıdır, değil midir? Bunlar netleşmelidir.” HABER 9 2015 22 Temmuz Çarşamba Sorumlusu AKP’dir İstanbul’da onbinler Suruç katliamını protesto etti: S uruç’ta yaşanan katliamı protesto etmek ve katliamın sorumlularının hesap vermesi için 20 Temmuz'da Taksim Tünel’e toplananlar Galatasaray Lisesi önüne kadar sloganlarla yürüdü. Yürüyüş boyunca ‘’Katil IŞİD işbirlikçi AKP’’, ‘’AKP halklara hesap verecek’’, ‘’Faşizme karşı omuz omuza’’ sloganları atıldı. Eylemde, Kasım 2014’te askerler tarafından sınırda katledilen Kader Ortakaya ve bugünkü saldırıda yaşamını yitiren SYKP üyesi Uğur Özkan’ın fotoğrafları taşındı. On binlerin katıldığı yürüyüşe bazı esnaflar alkışlarla, yürüyüşe katılmayan vatandaşlar ise ıslık ve sloganlar atarak katliamı protesto etti. Galatasaray Lisesi önünde ulaşan kitle saygı duruşunun ardından basın açıklamasıyla birlikte oturma eylemine başladı. Yapılan basın açıklamasının ardından eyleme katılan kurumlar konuşmalar yaptı. Yapılan konuşmalarda saldırının sorumlusunun Suriye’de savaşı kışkırtan, IŞİD çetelerine lojistik destek sağlayan AKP olduğu öne çıktı. Eylem sırasında EHP üyesi bir grup Suruç’a hareket etti. Gidenler adına konuşma yapan Sibel Uzun, “Arkadaşlarımızın kaldığı yerden devam edeceğiz” dedi. Zaman zaman konuşmacıların sözleri sık sık atılan sloganlarla kesildi. Konuşmacılar, “Acılarınzı biliyoruz bunun hesabını soracağız. Sorumlusunu biliyoruz cezasını verecek” diyerek AKP zulmünün devam etmeyeceğini yaşanan acıları dindirilmesi için mücadele edileceğini belirtti. Basın açıklamasının bitmesinin ardından kitle sloganlarla dağılırken polis saldırdı. Polis kitleye gaz bombası, plastik mermi ve tazyikli suyla saldırdı. Polisin saldırısına eylemciler havai fişeklerle karşılık verdi. Birçok kişi gazdan etkilenerek çevre esnaflara ve kapısı açık evlere sığındı. İstanbul’un birçok mahallesinde de eylemler gerçekleşti. Sarıgazi, Okmeydanı, Gazi Mahallesi ve Kartal’da halk sokağa çıktı. Polis Okmeydanı ve Gazi’de yürüyüyenlere saldırdı. Kartal’da oturma eylemi yapılırken Sarıgazi’de esnaf eyleme destek vermek için kepenk kapattı. 10 YORUM 2015 22 Temmuz Çarşamba MHP’nin tarihi Maraş Katliamı 1978 “Her şey Türk milleti için, Türke doğru ve Türke göre“ 1 948’de Fevzi Çakmak’ın başkanlığında ırkçı Turan’cı ve Almanya yanlısı derneklerin katılımıyla kurulan CKMP, 1950’lerde Osman Bölükbaşı’nın milliyetçi-muhafazakar düşünceleriyle bir başka nitelik kazandı. Türkeş, Turancılık düşüncesini Hayrullah Suphi, Ömer Seyfettin, Nihal Atsız ve Yusuf Akçura’nın yazılarında etkilendi. 1941 yılında Turancılık davasında yargılandı. Harp okulu mezunu olan Türkeş, Kurbay Albay‘ken 27 Mayıs 1960 askeri darbesinde görev aldı. Radyo evinde darbe bildirisini okudu. Sivil yönetime karşıydı. 1962’de kısa bir süre Talat Aydemir’in yanında yer aldı.Tutuklanması sonucu emekliye sevk edildi. Sürgüne gönderildi. Sürgün dönüşü siyaset sahnesine 1965’de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) içinde başladı. Türkeş, Cumhuriyetçi Köylü Partisini (CKMP) çesitli entirikalarla Osman Bölükbaşı’nın elinden başkanlığı aldı. Kongreden sonra Türkeş CKMP’nin başkanı oldu. 22 Ekim 1965’de Türkeş’in başkanlığında seçime giren CKMP yüzde 2,2 oy aldı. 1969’da olağanüstü yapılan Adana Kongresinde CKMP’nin adı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) olarak adı değiştirildi. İslamiyeti ve Türklüğü güçlendirici söylemleri öne çıkardı. Partinin amblemi “kırmızı zemin üzerine üç hilal” gençlik kollarının (ülkücü) ambelemi “hilalli bozkurt”olarak belirledi. Türkeş’e muhalif olanlar partiden tasviye edidiler. MHP’nin, ümmetçilige-dinciliğe yakınlaşmasını tasvip etmeyen Nihal Atsız ve çevresi de Türkeş’in gazabından kurtulamadı. Nihal Atsız ve yandaşları partiden atıldı. MHP’nin dayandığı temel siyasal güç anti-komünist düşünce oldu. Türk siyasetinin dışa bağımlılık politikası sonucu emperyalist ülkeler arasında partilerde paylaşıldı.” Gizli Özel Harp Dairesi sadece savaş durumunda değil, komünistlere karşı iç politikada da kullanacaktı... “Amerikalılar, içerdeki komünistlere karşı Türkiye’yi koruyacak, “kontrgerilla” yetiştirecekti... İzmir Menteş’teki Özel Harp kampı bir iki yıl içinde yetersiz kalınca. Amerika’lıların önerisiyle Eğridir Dağ ve Komando Okulu açıldı. (...).. Amerikalılar sadece Özel Harpçı subayları değil. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tüm personelini eğitimden geçiriyordu. Bu nedenle Anadolu’nun en ücra köşesindeki küçük birliklerde bile, Amerikan ordusunun bir subayı vardı. Sınavdan geçirilerek seçilmiş Türk subayları Amerika’ya davet ediliyor, Özel Harp kurslarından geçiriliyordu. İlk giden subaylar arasında ileri tarihlerde kamuoyunun yakından tanıyacağı bir isim de vardı: Yüzbaşı Alpaslan Türkeş.! Kanyas Eyaleti’ndeki Amerikan Kara Harp Akademisi’nde eğitim gördü. Subaylar Yalnız değillerdi; orada Bolivya. Şili, Brezilya ve Arjantin’den gelen subaylar da eğitilmekteydi. Yüzbaşı Türkeş, yurda döner dönmez gerilla eğitimi vermeye başladı: Türkeş şöyle diyor;”Amerika’daki staj dönemim bittikten sonra Türkiye’ye döndüm. Gelibolu’daki birliğime intikal ettim. Kısa bir süre sonra Çankırı Gerilla Okulu’na ‘ gerilla öğretmeni’ olarak tayinim çıktı. Kaynak alıntı yeri Hulisi Turgut, Türkeş’in anıları. Türkeş, 1948 yılında ABD’de (Pentagon) tarafından kontrgerilla eğitim aldığını kendi anılarında yazdı. Türkeş‘in anılarını merak edenler için çok önemli bilgiler içermektedir. MHP, üstlendiği misyonla 1970›li yılların Türkiye›sinde terörist eylemler geliştirerek türkçülüğe sarıldı. Şubat 1969’dan itibaren Ülkücüler ve Bozkurtlar olarak anılmaya başladılar. Türkeş, Bozkurtları, komünizme karşı korumada MHP’ye yardımcı olduklarını söyledi. 1971’de Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ülkü ocakları terörüne, “canım onlar komünizme karşı mücadele eden çocuklar” diye savundu. Aynı yolun yolcusu ırkçı Demirel’de, “bana sağcılar cinayet işletiyor dedirtemezsiniz” diyerek sahiplendi. Irkçı parti MHP ve ülkücü hareket, oligarşi’nin polisiyle korundu. CİA‘nin de desteğiyle terörist saldırganlığını pervasızca geliştirdi. Vatan ve bayrak, Anti-komünist propaganda ve ajitasyonla komanda kamplarında gençlik zehirlendi. Komando kamplarının geliştirilmesi için parasal destek oluk oluk aktı. 1970 sonrası ırkçı ülkücü terörist hareket geliştirildi. 1970 yıllarda Anadolu’nun dört bir yanında yükselen devrimci mücadeleye karşı kullanılan MHP ve onun yan kuruluşları olan ülkücü dernekler devletin gücünü arkasına alarak, polislerin sokak desteğiyle azgınlaştırıldı. Devam edecek YORUM 11 2015 22 Temmuz Çarşamba Suruç katliamı İSHAK KARAKAŞ Ö nceki gün Suruç’ta yapılan katliam AKP’nin Kürtler’e ve yol arkadaşlarına açtığı topyekun savaşın yeni ve korkunç bir hamlesidir. Seçim öncesi HDP’yi kriminalize etmek, Kürtler’in HDP bünyesinde ilerlettiği Türkiyelileşme ya da Türkiye’yi HDP’leştirme projesini durdurmak için türlü saldırı ile Kürt halkını provoke edemeyen AKP, seçimden sonra yandaş medya üzerinden halkı “kaos çıkacağı” iddialarıyla tehdit etti. Nitekim hemen seçim ertesinde Diyarbakır’da kendi jitemini sahneye çıkarmış, dinci grupları provoke ederek Kürt yurtseverleri katlettirmiş, ancak Diyarbakır halk sağduyusunu korumuştu. Aynı AKP bir başka hat üzerinden de aynı dönemde siyasi soykırım operasyonlarına hız verdi. HDP’nin seçim kampanyalarında, DBP’nin inşa çalışmalarında yer alan partilileri, gençlik hareketinin mensuplarını gözaltına alma, tutuklama furyası başlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, HDP’yi eski parti kapatma davalarının gerekçelerine benzer gerekçelerle yargıya hedef gösterdi. Bir başka düşmanlık hattı da çözüm üzerinden açıldı: Dolmabahçe mutabakatının ardından yine Cumhurbaşkanı’nın itirazı ve sonradan ortaya çıktığı gibi bilgisi olmasına rağmen bu mutabakattan bilgisi olmadığını söylemesi sonucu bu defa da zor zaptettikleri serde ırkçılıklarının çözüm karşıtlı- her Pazar 21.00'de ğını ortaya döküverdiler Akdoğanlar, Arınçlar, Soylular, Kurtulmuşlar. Milyonlarca Kürdün siyasi iradesi olarak kabul ettiği ve Türkiye’de barışın mimarı, Ortadoğu’daki en büyük devrim olan Rojava Devrimi’nin esas kurmayı Abdullah Öcalan’a yönelik tecritin aşama aşama yükseltilmesi ve İmralı Heyeti’nin de Ada’ya gitmesine izin verilmemesi AKP’nin çözüm masasına vurduğu en ağır darbe oldu. Ve Rojava Devrim: Erdoğan’ın “ K o b a n ê düştü, düşecek” sözünü boşa çıkarıp zaferden zafere koşan, Kobanê direnişi ve Tel Abyad kazanımı ile taçlanan Rojava Devrimi, AKP’nin korktuğu, ürktüğü ne varsa hepsini temsil ediyor. Bu yüzden AKP hükümeti devletin bütün olanaklarını seferber edip, kanlı Suriye politikasına eklemleyip tarihin gördüğü en korkunç katliam çetelerinden biri olan IŞİD’e lojistik destek vermekten imtina etmezken, yandaş medyasından da bu çetelere destek ve propagandasını sürdürdü. Önceki gün devrimle dayanışmaya, Kobanê’deki inşa faaliyetlerine katılmaya giden sosyalist gençlerin arasında patlatılan bomba ve yapılan katliam AKP’nin bu politikasının geldiği son aşamadır. Kürt halkına ve demokrasi güçlerine açtığı savaşın bir üst aşaması. AKP bu son aşamada kendi sonunu bulacak, o üst aşamdan tepe taklak düşecektir. Pazartesi günleri saat 16.00'da SOYLESI 12 SÖYLEŞİ 2015 22 Temmuz Çarşamba İshak Karakaş Bugün (20 Temmuz) bir katliam oldu Suruç’ta. Kobanê’ye inşa faaliyetlerine katılmak için gitmeye hazırlanan sosyalist gençlerin basın açıklaması sırasında bir bomba patlatıldı ve onlarca genç insan öldü. Çok üzgünüz. Evet. Hepimiz çok üzgünüz. Ben önce şunu merak ediyorum. Normalde bir basın açıklaması ya da protesto eylemine gittiğimizde polis bizi çok yakından takip eder. Hatta yanıbaşımızda durur. Siz Suruç’u iyi biliyorsunuz. Yani devletin haberi olmadan böyle herhangi bir eylem, bir saldırı olabilir mi orada? Kesinlikle olamaz. Şimdi belirttiğiniz gibi en sıradan basın açıklamalarında bile polis kamerayla çeker, yani kendi arşivi var zaten, uzun yıllardır yaptığı bir şey, bir de bunun yanı sıra polis her zaman eylemcilerin ve basın açıklaması yapanların yanında durur. Şimdi bugünkü olayda bu gençler basın açıklaması yaparken polis kamerası yok, bir, polisler çok çok uzaktan seyrediyorlar, iki, ilginç olan şu, ona belki geleceğiz ama, patlama oluyor, işte 30, 32 insan hayatını kaybediyor, yüzlerce insan şu an hastanede... Ağır yaralılar da var. Ağır yaralılar var, yaşam savaşı veriyor, uzuvları kopanlar olduğu söyleniyor, bacağı, kolu vesaire gibi, şimid bu vahşetin, bu katliamın arkasından aynı polis gaz bombalarıyla insanlara saldırıyor, ölüler yerde yatarken, ya da yaralılar yerde yatarken. Şimdi bu vandalizmi nasıl açıklayacağız? Şimdi geçtiğimiz yıl ben de Suruçta’ydım, hatırlarsınız, Kobanê sürecinde... Esra Çiftçi Hatırlıyorum. Çok da iyi iş çıkardınız gazetecilik,televizyonculuk açısından. İnsanlar, yani Türkiye’den ve Kürdistan’dan insanlar Suruç’a gelmişlerdi, etten duvar örmüşlerdi, bunun amacı sınırda IŞİD’e geçit vermemekti, inanın sabah, öğlen, akşam ekmek dağıtır gibi insanlara gaz bombası sıktılar, ilk 25 gün orada bir vandalizm yaşandı, şiddet uygulandı ama bunu yanı sıra, sivil halka vandalizm yaşatırken arka taraflarda IŞİD’e gözümüzün önünde geçit veriyorlardı. Televizyonda da defalarca izledik bunu. Biz kendi fotoğraf makinelerimizle dahi bunu fotoğraflayabildik, bırakın başka birini, televizyon ekranlarında o görüntüler yansıdı. O yüzden bunu devletten bağımsız görmemek lazım ama ben şunu sormak istiyorum. Biz yaklaşık gazeteciler olarak 10-15 gün önce ya da bir ay önce, yanlış yapmayayım tarihte, şöyle bir şey söyledik, biliyorsunuz bu Girê Sipi’den sonra 50 DAİŞ üyesinin Türkiye’ye sığındığı bilgisi geldi. Biz o zaman dedik ki, “Bu 50 DAİŞ, IŞİD üyesi nerede” dedik, bugün olan katliamda da görüyoruz ki, bu 50 DAİŞ üyesi burnumuzun dibindeymiş ve bu katliamı gerçekleştirmek için, yarın belki başka katliamları gerçekleştirmek için kol geziyor, bir bunu söylemek gerekiyor, ikincisi daha dün, yani bayramda, bu basına da yansıdı, IŞİD İstanbul’un göbeğinde bayram namazı kıldı aleni bir şekilde ve onlara hiçbir yaptırım yapılmadı, ben şeyi merak ediyorum tabii, yani “PYD, IŞİD’den daha tehlikelidir” diye manşet atan medya... IŞİD’e destekleri tam da bu görüşlerinden, bu iflah olmaz SOYLESI 13 SÖYLEŞİ 2015 22 Temmuz Çarşamba “O gençler tamamen insanlık onurunu koruma adına ordalardı” Esra Çiftçi, iyi bir gazeteci, iyi gazeteci olmanın ilk şartını, özgür ve barıştan yana bir gazeteciliği 90’lı yıllardan beri sürdürüyor. Esra Çiftçi, bir süredir de özgür medyanın en önemli kurumlarından MedNûçe TV’de program yapıyor ama muhabirliğini de ihmal etmiyor. Geçen sene, IŞİD’in Kobanê Kürt düşmanlığından kaynaklanıyor, değil mi? Yarınki manşetini merak ediyorum, acaba ne yazacak, bu kadar gencin, çocuğun ölümünün arkasından? Tabii, şunu da söylemek gerekiyor, yani aslında bu katliamı gerçekleştirenler kimdir diye sorarsak, IŞİD’çileri Türkiye hastanelerinde tedavi eden, ne bileyim, IŞİD’e katılımları engellemeyenler, sınır geçişlerine göz yumanlar aslında bu katliamın bir parçası, yani ortağı veya uygulayıcısı. Hükümet, değil mi? Tabii, bu katliamda şunu da söylemek mümkün. Çok aleni MİT’İn ve AKP’nin ayak izlerini de görüyoruz. Yine bu katliamı ortaya çıkaran bir neden de yine bundan kısa bir süre önce, hatırlarsınız, Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle bir açıklamada bulundu, işte “tüm dünyaya sesleniyorum, bedeli ne olursa olsun Suriye’nin Kuzeyi’nde, Türkiye’nin Güneyi’nde devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz” diye, tabii bu sözler... “Katliam geliyordu” mu demek istiyorsunuz, bununla yani? Aynen öyle. Yani bunlar boş sözler, öylesine söylenen sözler değildi, aslında bu katliam çok önceden belliydi ama çok açık ve net olarak bir de seçimlerde ilk sinyalini verdi tabiri caizse. Biliyorsunuz, Diyarbakır olayı, seçimde Diyarbakır katliamı, saldırısı, onun öncesi Bingöl, Erzurum, daha öncesi Diyadin, Mersin, bugün de işte Suruç’ta olanlar, hiçbiri birbirinden bağımsız değil, hiçbirinden de uzak değl, bunu belirtmek gerekiyor. Tabii şunu da söylemek lazım, şimdi bu Suruç’taki... Eylemleri saydınız da, yani saldırısı ve sonrasındaki görkemli Kobanê direnişi sırasında Suruç’ta sınır bölgesinden çok önemli haberler yaptı. Sınırda yattı, kalktı. Pazartesi günü (20 Temmuz) gerçekleşen Suruç katliamından sonra Esra Çiftçi ile buluştum ve kendisine merak ettiklerimi sordum: bugünkü olay Diyarbakır katliamıyla çok benzeşiyor, değil mi? Çok örtüşüyor. Orada da kitleye saldırılmıştı. Tek farkı, burada saldırıyı canlı bombanın yapmış olması. Peki, burada IŞİD’i kesin olarak saptadığımzda, neden yapıldı bu saldırı? Şimdi iki tarafa da gözdağı verildi. İki taraftan kastım şu: Diyarbakır mitingindekiyle dediler ki: “Siz sakın HDP’ye oy vermeyin, verirseniz savaş çıkar, Kürdistan 90’lı yılları yaşar”diye, bombayı öyle attılar. Suruç’taki bombanın da bir anlamı şuydu, bu çocuklar ağırlıkla Türkiyeli, Türk gençler, tırnak içinde bunu söylüyorum, o çocuklara da “Buraya gelmeyin” dediler, Türkiye ile Kürdistan’ın buluşmasını engellemek için bu katliam gelişti. Çünkü bu çocukların çoğu Gezi’nin çocuklarıydı, bir nevi Gezi ile Rojava’nın buluşmasını engellemek için bir gözdağıydı. Belki o kadar basit değil ama şu önemli, şimdi Yalçın Akdoğan bugün bir açıklama yaptı ve Suruç katliamını formaliteden kınadı, biz bunu gördük ama Yalçın Akdoğan’a şunu da sormak lazım, Akçakale’de, Ceylanpınar’da, Urfa’da IŞİD evleri var, devlet bünyesinde bilinen ve tesbit edilen. Bu evleri neden açığa çıkarmıyor? Yine bir yıldır, iki yıldır, öncesinde Rayhanlı’ya da dayanan IŞİD çeteleri, canileri, işte Antep’te, Maraş’ta, Adıyaman’da, Urfa’da , kısmen Diyabakır hastanelerinde, özel hastanelerde tedavi ediliyor, şimdi bunu nasıl devletten bağımsız görebiliriz? Zaten özellikle başlarda IŞİD’e desteği çok aleni verdiler, değil mi? Bakın, herbirimizin telefonu 24 saat SOYLESI 14 SÖYLEŞİ dinleniyor, bizim günlük hayatımızdaki telefon görüşmelerimiz, günlük hayatımızdaki bütün sosyal hayatımız devletin kontrolü altında, şimdi Suruç gibi bir yerde, ben orada yaşadım biliyorum, oraya her giren çıkanın kimliği, GBT’si hatta bırakın kimlik bilgilerini, ailelerinin kimlik bilgilerine kadar alınır, insanı bir kenara bırakın, uçan kuşun bilgisi vardır, şimdi bu kadar etkili bir bombayı oraya sokabiliyorsa bu insanlar, nasıl devletten bağımsız olabilir? Yani demin dediğim gibi, MİT’in ve AKP’nin ayak izleri var. Ha, diğer boyut, niye böyle bir şey oldu? Niyeti, nedeni de şu, bu zaten aleni bir şey, gizli bir durum değil, Erdoğan başta olmak üzere AKP bir savaş hükümeti kurmak istiyor. Ve bugüne kadar, yani 7 Haziran’dan bugüne kadar bütün çabaları da o yönde zaten, birkaç gün önce Davutoğlu da zaten erken seçim dedi. Tabii, biliyorsunuz çok büyük anket şirketleri araştırmalar yaptılar. Erken seçim olursa ne olur, diye. Erken seçim olursa AKP oyları düşer, MHP barajın altında kalır, HDP mevcut oyunu korur ve oylarını yükseltir diye açıklama geldi. Sonuçta bunları AKP de okuyor bizim gibi, bir başkası da okuyor, öngörüyor. AKP bunu fark ettiği için savaşın gölgesinde bir seçim yürütme derdine düşmüş durumda ve aslında Rojava’ya daha önceden de girmek istiyordu ama ne MÜSİAD ne TÜSİAD ne sermaye ne Amerika ne 2015 22 Temmuz Çarşamba de Türkiye halkı bunu istiyordu. Böyle bir güç almadığı için, destek almadığı için de bu süreci uzattı ve bugün bu yapılan artık fûtursuzca durumun nedeni bu. Yani, bakıyorum şimdi, bu çocukların hepsi aşağı yukarı 20’li yaşlarda çocuklar. Sözün bittiği an denilen andayız aslında. Gerçekten bugün hepimiz çok öfkeliydik, hepimizin yüreği başka türlü acıdı, yani kadın yanım acıdı, anne yanım acıdı, insan yanım,vicdanım, nereden tutarsanız tutun başka bir ruh hali. Çünkü ben, ateş düştüğü yeri yakar, acıyı bilen biri olarak biliyorum, o çocukların annelerini anlayabiliyorum, babalarını anlayabiliyorum, sevdiklerini anlayabiliyorum, şimdi bunu bugün işte, sosyal medyada açıklamalar var, işte “o çocukların ne işi vardı orada” diye. O gençler tamamen insanlık onurunu koruma adına ordalardı. Biz MİT TIR’larıyla silahların nasıl gittiğini gördük, okuduk, bu çocuklar TIR’larla silah götürmüyordu IŞİD’e, aksine Kobanê’deki çocuklara oyuncak, buna benzer şeyler götürüyorlardı, bir de Kobanê’ye geçmiş olsalardı, orada çocuklara yönelik atelye, tiyatro çalışmaları yapacaklardı, insan olmanın karşılığı bu olmamalıydı. Ölü sayısı artabilir, umarım ben yanılırım. Ağır yaralıların tedavisi sürüyor, umarım ölü sayısı artmaz. Diyarbakır saldırısı olduğunda da ben bunu yazmıştım, yine söyleşilerde söyledim, bu seçim sürecinde çok ciddi katliamlar olacağını söylemiştik ve Diyarbakır bizi şaşırtmadı o anlamda, bu Suruç’taki katliam da ne yazık ki devamının geleceği var gibi gözüküyor, durmayacaklar gibi gözüküyor, belki birkaç gün bir sessizlik olur ama sanki bu işi sonuna kadar götürecekler, çünkü böyle bir gözü dönmüşlük durumu söz konusu, bu katliamı ne siyaseten ne vicdanen ne insani boyutta, hiçbir boyutta ele alamayız, dediğim gibi yani “PYD IŞİD’den daha tehlikeli” diyebilen bir zihniyetin, çünkü orada PYD insanlık onuru mücadelesi veriyor, diğer tehlikesiz dediği IŞİD, DAİŞ üyeleri ise kadınlara tecavüz edip esir pazarlarında satıyor, küçük kız çocuklarını yaşlı yaşlı adamlara peşkeş çekiyorlar, yine insanların kafalarını, kellelerini, vahşi bir şekilde kafalarını kesiyorlar. Şimdi böyle bir örgütle PYD’yi eş tutabilecek noktada bir, nasıl diyeyim, aymazlık yetmiyor, yani ahlaksızlığa gidebiliyorsa bir medya, dediğim gibi sözün bittiği yerdeyiz, bu saatten sonra ne denir, bilmiyorum yani o kadar aleniyken her şey. Evet, bu havuz medyası, yandaş medya bu dönemde işlevini tam yerine getirdi. Az önce dediniz ki, “seçimlerde bir şey yapacakları ortadaydı.” Evet. AKP seçim sonrası “kaos çıkacak” dediğinde neyi hedefledi, halkı neye dayanarak böyle tehdit etti? Tabii ki bugün olanlara işaret etti. Buna veya başka benzer olaylara. Ben mesela bugünkü katliamın çok hani tesadüf, zeten değil ama, şöyle de değil, bir günde planlanmış olan bir katliam değil, bu çocukların oraya gideceği aşağı yukarı bir hafta 10 gün öncesinden belli, çünkü böyle bir örgütlenme çalışmaları yapıyorlar, Suruç’a gidiyorlar, kampanya yapıyorlar vesaire. Bu o zamanlar örgütlenmiş bir şey, bir durum. Şimdi AKP şunu yapıyor, dediğim gibi, Kobanê sürecini iyi hatırlayalım, şunu hep umut etti, “Kobanê düştü, düşecek”, düşmesi için arzu etti, Kobanê düşmedi, bu son olayın da tamamıyle Girê Sipi ile bağlantısı, Tel Abyad ile bağlantısı olduğunu düşünüyorum, çünkü Rojava’daki her bir kazanım Erdoğan’ı çıldırtıyor, Rojava’daki her bir kazanım sonrası Erdoğan Kürtler’e yönelik yeni saldırılar geliştiriyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecriti de bu doğrultuda anlayabilir miyiz? Örneğin Sayın Öcalan’a yönelik tecrit de bunlardan biridir. Dikkat edin, 4 yıldır Öcalan avukatlarıyla görüştürülmüyor, iki yıldır ailesiyle gö- SOYLESI 15 SÖYLEŞİ 2015 22 Temmuz Çarşamba rüştürülmüyor, 5 Nisan’dan beri de heyetle görüştürülmüyor, HDP heyetiyle, şimdi bunu tesadüf olarak görebilir miyiz, işte salt gemi bozuk, koster bozuk, hava bozuk açıklamasıyla karşılayabilir miyiz, asla, burada bozuk olan tek şey Ankara’nın iklimidir, yoksa koster, gemi meselesi değildir. Dikkat edin, çünkü Öcalan Rojava’nın mimarıdır, oradaki her bir kazanım ona tecrit olarak, çünkü bizim haberimiz yok şu an, en azından Nisan ayından bu yana nasıl bir koşulda olduğunu, tecritin karşılığı şudur, görüştürmemenin karşılığı da odur, mahkumun, tutsağın kötü muameleye maruz kalmasına işaret eder, yani hukuken de bu böyledir, birçok tutsak cezaevinde avukatlarıyla görüşür, belli saatlerde görüşür, telefon hakları vardır, ailesi ile görüşür, fakat Öcalan hepsinden muaf, şimdi böyle olunca, bu baskı artınca bunu çok bu meselenin dışında tutmamak gerektiğini düşünüyorum, yani ciddi bir ağa var, bu ağa böyle her yerden işliyor, İmralı’ya tecrit, Kürt sorununun çözümü noktasında hiçbir adım atılmıyor devlet nezdinde, bir yandan da işte bu savaş hükümeti kurulmaya çalışılıyor, bir yandan savaş hükümeti kurulurken de işte bu tür katliamlar yapılıyor. Onun için bunun son olmasını umud ediyoruz ama ne yazık ki son 30 yıldır, 40 yıldır hiçbir şey son olmuyor. Bu saldırılara karşı halklar özsavunmaya geçemez mi, bir özsavunma biçimini alamaz mı? Bugün Selahattin Demirtaş da söyledi. Tabii ki almalı. Bu elzem değil mi yani artık? Tabii ki özsavunmayı iki tür ele almak lazım yani özsavunmayı, özsavunma sadece silahını alıp kendini savunmak değil, bu bir boyutu, bir boyutu örgütlenmektir aslında. Çünkü bu saldırılara karşı açık hedef oldu insanlar. Şimdi bakın ben 90’ları bilen biriyim, yani yaşım itibarıyle bilen biriyim. Biz 90’lı yıllarda şunu yaşıyorduk, evimizden çıkarken annemizden, babamızdan, sevdiklerimizden, arkadaşlarımızdan hatır isterdik çünkü akşama dönmeme riski çok yüksekti, bugün gelinen nokta da o, yani ben artık şundan ürküyorum yani sokağa çıktığında burnunun dibinde bir IŞİD çetesinin olmaması mümkün değil artık yani, onun dışında, çünkü İstan- bul’un göbeğindeler, Bağcılar’dalar, işte Sultanbeyli’deler, bunlar bilinen şeyler, belki de kapı komşumuz, hatırlarsanız Bosna-Hersek savaşında bir sabah çok yakın olan dostlar, Hırvatlar ve Bosnalılar birbirlerinin kafalarını kestiler. Şimdi İstanbul gibi bir yerde, metropolde yaşayan insanlar, eskiden mesela komşuluk ilişkilerimiz vardı, hangi apartmanda kimin oturduğunu bilirdik, şimdi öyle bir şey yok. Ben kapı komşumun IŞİD’li olup olmadığını bilmiyorum. Açıkçası ürküyoruz hepimiz bundan. Ben Suruç’tayken, orada gazetecilik yaparken, program yaparken, yanımdan askerler geçiyordu ve askerler sözle beni taciz ediyorlardı, “terörist kadın yine konuşuyor” diye hedef gösteriyorlardı, şimdi bunların hiçbiri tesadüf değil yani bu şahsıma değil, birçok arkadaşa uygulanan bir durumdu. Yıllarca da muhalif ga- zeteciliğin karşılığını gördük. AKP’nin IŞİD’le vekaleten savaş yürüttüğü bir sır değil. Bu özsavunma meselesine tekrar dönsek. Bunun üzerinde durmak istiyorum, çünkü bu elzem oldu. Halkların kendi savunma reflekslerini geliştirmesi lazım, değil mi? Bu güçleri var. Yani her iki tarafın da. İkinci bir boyut aslında, 7 Haziran seçimlerinde şöyle bir şey oldu, bu halk sivil yaşam hakkını kullanarak sandığa gitti ve dedi ki, “Erdoğan, seni başkan yaptırmayacağız, AKP seni de istemiyoruz tek başına” dedi, hükümetin veya politikacıların bundan ders alması gerekirken AKP şu anda kirli bir oyunun peşine düşmüş durumda. Şimdi bu oyun karşılığı kendimizi savunmamız gerekiyor, yoksa avcı gibi hepimizi avlayacaklar ve bizi yok edecekler yani burada geçmişte salt Kürtler’di hedef, şimdi tüm sol, sosyalist, demokrat tüm kesimler, hatta azınlıklar, Ermeniler, Süryaniler vesaire, çünkü bu devletin geleneğinde şu var, Türklük ve Sunnilik kavramı, bu hiçbir zaman değişmedi. Türklük ve Sunniliğin dışında kalan tüm halklar, inançlar hep öteki oldu hep katliama maruz kalmaya hak göründü. Bugün de aslında bu zihniyetin, 70 yıldır, 80 yıldır, 100 yıldır değişmediğini görüyoruz. Şuna dikkat ediyoruz, IŞİD’i konuşuyoruz, ortada ama 13 yıllık AKP iktidarına bakın, kadın katliamları ve kadın şiddeti yüzde 1400, bakın çok ciddi bir rakamdan bahsediyoruz, artmış durumda, Uğur Kaymaz AKP döneminde katledildi, Ceylan Önkol AKP döneminde katledildi, yine çözüm süreci esnasında devlet o masaya oturmuş uzunca süre ama karakol yapımları, baraj yapımları devam etti ve bu uğurda bunları protesto eden gencecik çocuklar öldü. Lice’de Medeni Yıldırım bunlardan biridir örnek verirsek. Yine polis kurşunuyla bir sürü genç hayatını kaybetti. İnsanlar tutuklandı, siz de biliyorsunuz, KCK adı altında yıllarca nedensiz cezaevinde yattılar, şimdi bugün diyoruz ya, tekerleme haline gelmiş, “Efendim, 2013’ten beri gerilla ve asker cenazesi gelmiyor”, geliyor, belki yoğun gelmiyor ama cenazeler geliyor. Bugün hâlâ Kürdistan’da savaş uçakları cirit atıyor, yine, daha hâlâ da devam ettiği için söylüyorum, Cudi’deki yangın, Diyarbakır, Lice’deki yangın. Bugün 32 çocuk öldü. 20’li yaşlarında. Hangi devlet 18, 20 yaşındaki bir gencin hayatından daha kıymetli olabilir? KCK’nin vurguladığı gibi AKP artık Kürtler’in yanı sıra onlarla dayanışma içinde olanlara da saldırıyor. Sizce bu saldırılar devam edecek mi? Ne yazık ki. Umarım yanılırım, yanılmayı çok isterim, devam edecek, çünkü şu bir realite ki PKK ile AKP’nin çözümden ve barıştan anladığı aynı değil. İkisi çok başka anlıyor. AKP barıştan şunu anlıyor, “Silahları bırakın gelin”. Kimse dağlara piknik yapmaya gitmedi. 12 Eylül’ün Diyarbakır zindanını unutmadı. Aynı katliam orada da yaşandı. 90’ları unutmayalım. Bu hükümet bu savaş konseptini devam ettierecek sonuna kadar. Ve derler ya, gidebildiği yerek kadar da götürecek. Çok teşekkür ederim. Ben teşekkür ederim. 16 HABER 2015 22 Temmuz Çarşamba Pendik’te imam hatip tepkisi İ stanbul’un Pendik ilçesindeki Orhan Sinan Hamzaoğlu Ortaokulu’nun imam hatipe dönüştürülmesine karşı çıkan veliler okul bahçesinde eylem düzenledi. ‘’Okullarımıza, çocuklarımıza ve geleceğimize sahip çıkıyoruz’’, ‘’Okul içinde okul istemiyoruz’’ pankartları açan veliler, bölgede çocuklarını gönderebilecekleri hiçbir ortaokul kalmadığını vurguladı. Eyleme İstanbul CHP İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel de destek verdi. Bu mücadelede velilerin yanında olduklarını belirten Adıgüzel, “Okularımızı dönüştürürken velilerimizin görüşlerini dikkate alalım. Eğitim milli bir meseledir ve daha iyi yarınlar oluşturalım” diye konuştu. Veliler adına konuşan Fatoş Çabuk, “Okulumuz imam hatipe dönüştürülürken bizlere ve okul aile birliğine sorulmadı, bu nedenle yasal omayan bir süreç işletilmektedir. Paramızı isteyip sözümüzü istemeyen bu anlayışı reddediyoruz. Bu uygulamadan vazgeçilene kadar mücadelemiz sürecektir” dedi. Maltepe’de parklar kitap açtı M Kadıköy’den 26 bin kitap K adıköy Belediyesi ve “Herkese Her Yerde Kitap Vakfı” işbirliği ile düzenlenen kitap bağış kampanyası büyük ilgi gördü. Okuma alışkanlığını yaygınlaştırmak için başlatılan kampanyaya binlerce kitap bağışlandı. 12 Temmuz Pazar günü Kadıköy Belediyesi Kalamış Parkı’nda kurulan bağış stantlarına gelen Kadıköylüler okudukları ya da satın aldıkları kitapları paylaştı. Kampanyaya kitap bağışlayan Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu; Türkiye’de az kitap okunduğunu, bunun çok üzücü olduğunu söyledi. Kampanyada 26 bin 500 kitap toplandı. “Herkese Her Yerde Kitap Vakfı” gönüllüleri tarafından türlerine, yaş gruplarına göre tasnif edilen kitaplar, kitap talebinde bulunan okullara gönderilmek üzere kolilere konuldu. Kitap bağışı için Herkese Kitap Vakfı ile www.herkesekitapvakfi.org adresinden iletişime geçilebilir. altepe’de 7 yıldır devam eden “Parklar Kitap Açsın” etkinliği, 2 Temmuz Parkı’nda yapıldı. Etkinlikte keyifli anlar yaşayan çocuklara, belediye tarafından “Nutuk” kitabı hediye edildi. Maltepe Belediyesi ve Okuyan Toplum Projesi işbirliğiyle gerçekleştirilen “Parklar Kitap Açsın” etkinliği, bu yıl Esenkent Mahallesi 2 Temmuz Parkı’nda düzenlendi. Toplumu, özellikle de çocukları okumaya teşvik etmek amacıyla 7 yıldır devam eden etkinlikler kapsamında, Maltepeli çocuklar parka gelerek hem eğlenip, hem kitap okudu. Maltepe Belediye Başkan Yardımcısı Canan Döner’in de katıldığı etkinlikte, kitap okumaya gelen çocuklara, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Kemal Atatürk’ün “Nutuk” kitabı dağıtıldı. “Kitaplar hayatın her alanında” Kitabın yalnızca okulla ve okul zamanıyla sınırlandırılmasına karşı geliştirilen proje, büyüyen yeni nesillerin evde, sokakta, parklarda, kısaca hayatın her alanında kitapla buluşmasını sağlıyor. “Okuyan Parklar” projesi ayrıca, çocukları ve gençleri okumaya teşvik ederken, internet kafelerin görsel şiddet içeren ekranlarından ve havasız ortamlardan da koparmayı hedefliyor. HABER 17 2015 22 Temmuz Çarşamba CHP, belediyelerini araştırmaya açıyor Adalar’da Avusturya Günleri A vusturyalı ve Avusturya’da klasik müzik eğitimi almış Türk sanatçıların katılımıyla gerçekleştirilecek kültür etkinlikleri arasında 4 konser ve 1 film gösterimi yer alıyor. 21 Temmuz Salı akşamı Büyükada Anadolu Kulübü’nde yapılacak açılış ve Ludus Ensemble konseriyle başlayacak etkinlikler, 25 Temmuz Cumartesi akşamı Heybeliada Ruhban Okulu ön bahçesinde Alilance Quartett konseriyle tamamlanacak. Etkinliğin finalinde sahne alacak olan Alliance Quartett, Avusturyalı 4 genç sanatçıdan oluşan ve uluslararası müzik festivallerinden sıkça davetler alan önemli bir grup. “Adalar’da Avusturya Günleri”, Avusturya Konsolosluğu, Avusturya Kültür Ofisi, Baki Bilgili ile Adalar Vakfı, Adalar Kent Konseyi, Anadolu Kulübü işbirliği ile yapılıyor. Konserlerin tamamı ücretsiz. Adalar’da Avusturya Günleri programı 21 Temmuz 2015 Salı, Saat 19:00 / Açılış ve Kokteyl & Ludus Ensemble Konseri, Büyükada Anadolu Kulübü 22 Temmuz 2015 Çarşamba Saat 21:00 / Dilbağ Tokay Yaylılar Konseri, Heybeliada Su Sporları Kulübü 23 Temmuz Perşembe, Saat 22:00 Karanlık Vadi Film Gösterimi, Büyükada Açık Hava Sineması 24 Temmuz Cuma Saat 19:00 / Deniz Kurdoğlu Konseri, Büyükada Anadolu Kulübü 25 Temmuz Cumartesi Saat 21:00 / Alliance Quartett Wien Konseri, Heybeliada Ruhban Okulu C HP, Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi üzerinden başlayan ‘rant-belediyeler’ tartışmasında tavrını belirledi. İktidar partisine ‘hodri meydan’ diyen Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, tüm belediyelerin ve başkanların araştırılması için Meclis’e önerge vereceğini açıkladı. Ağbaba, “Hem CHP’li belediyeler incelensin, hem de ‘Ankara’yı parsel parsel satanlar’ ortaya çıksın” dedi. CHP Yerel Yönetimler Başkanı Veli Ağbaba, yaptığı yazılı açıklama ile bu hafta TBMM Başkanlığı’na belediyelerle ilgili önerge vereceğini bildirdi. İşte Ağbaba’nın o açıklaması: “Son günlerde özellikle çeşitli basın organlarında CHP’li belediyelerle ilgili yoğun bir karalama kampanyası yürütülmektedir. Bilinçli bir biçimde CHP’li belediyelerde yolsuzluk olduğuna ilişkin kamuoyunda bir algı yaratılmaya çalışılmaktadır. Türkiye bir hukuk devletidir ve binlerce savcı, binlerce müfettiş görev yapmaktadır. En çok mesaiyi de CHP’li belediyelerde geçirmektedirler. Eğer bu belediyelerde bir yolsuzluk var ise bunları ortaya çıkarmak onların asli görevi olmasına karşın bu haberler günlerdir medyada yer almakta fakat yargı organları ya da müfettişler tarafından bunun üzerine gidilmemektedir. Belediye başkanlarımız Savcılıklara başvurarak kendileri hakkında inceleme talep etmektedirler. CHP, kendisi ile ilgili yolsuzluk iddialarını yargı operasyonlarıyla sonlandıranlarla aynı meşrepten değildir. Her türlü ince- lemeye ve yürütülecek soruşturmaya açık bulunmaktayız. TBMM’de bir komisyon kurularak hangi partiden olursa olsun tüm belediyelerin ve belediye başkanlarının araştırılması için önergemizi de Meclis’e sunacağız. CHP olarak ‘Hodri Meydan’ diyoruz. Hem CHP’li belediyeler incelensin, hem de ‘Ankara’yı parsel parsel satanlar’ ortaya çıksın.” Çiçekçi Mehmet’in öldüren kazanın görüntüleri İ stanbul Kadıköy Bağdat Caddesi’nde iki hafta önce yol kenarında çiçek satan Mehmet Emin Kaya’ya çarpıp ölümüne yol açtıktan sonra kaçan sürücü Murathan A.’nın kamera görüntüleri ortaya çıktı. Güvenlik kamerası görüntülerinde lüks aracın orta şeritte giderken kontrolden çıktığı görülüyor. Vatandaşların yardıma koştuğu kazadan hemen sonra ise araçtan inen sürücünün olayı kısa süre incelediği ve aracın içinden bir şeyler aldıktan sonra hızlıca sokağın içine girerek uzaklaştığı kameralara yansıyor. Kamera görüntülerinde sürücünün ardından aynı sokağa girdiği görülen kişinin de araçta olduğu tahmin ediliyor. Polis, günlerdir firarda olan sürücüyü arıyor. 18 HABER 2015 22 Temmuz Çarşamba Sancaktepe’de kaza HDP Maltepe İlçe Eş Başkanı Duygu Tuna Suruç’ta katledildi K obanê’nin yeniden inşa çalışmalarına katılmak üzere, Amara Kültür Merkezi’nde yapılan basın açıklaması sırasında yaşanan bombalı saldırıda yaşamını yitirenlerden biri de HDP Maltepe İlçe Eş Başkanı Duygu Tuna oldu. Tuna’nın ailesi ise, kızlarının cenazesini almak üzere Antep’e gitti. "Halkın Nabzı" her Cuma 22.00'de Gündemi sokakta, halkların ta kendisiyle konuşan program G eçen pazar günü TEM Otoyolu Sancaktepe’de, otomobilin camını açan kızını uyarmaya çalışan sürücü aracın direksiyon hakimiyetini kaybetti. Bunun üzerine iki otomobil çarpıştı, 1 kişi camdan fırlayarak ağır yaralandı. TEM Otoyolu Edirne istikametinin yaklaşık yarım saat trafiğe kapanmasına neden olan kaza sonrası şoke giren iki kardeş, sarılarak gözyaşı döktü. Kaza saat 10.00 sıralarında TEM Otoyolu Sancaktepe mevkii Edirne istikametinde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre eşi ve 3 kızıyla ilerleyen sürücü Edip Akkoçan, otomobi- lin camını açan küçük kızını uyarmak istediği sırada direksiyon hakimiyetini kaybetti. Kontrolden çıkan otomobil bariyerlere çarptıktan sonra kendi etrafında dönmeye başladı. Bu sırada seyir halindeki başka bir otomobil kaza yapan araca çarptı. Kazada otomobilde bulunan Edip Akkoçan’ın kızlarından Nurdan Akkoçan camdan fırlayarak ağır şekilde yaralandı. Kazayı gören çevredeki vatandaşlar polise ve sağlık ekiplerine haber verdi.Kısa sürede kaza yerine gelen sağlık ekipleri yaralıyı alarak Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırdı. Üsküdar’da denize giren genç boğuldu Ü sküdar’da demir engelleri aşarak denize atlayan Afganistan uyruklu bir genç, boğularak hayatını kaybetti. Olay, geçen cumartesi günü saat 15.30 sıralarında Üsküdar’da meydana geldi. Edinilen bilgilere göre Üsküdar Meydanı’na arkadaşlarıyla gezmeye gelen Afganistan uyruklu 18 yaşındaki Seyit Ahmet isimli genç, demir engelleri aşarak denize girdi. Arkadaşlarıyla denize atlayan genç, akıntıya kapıldı. Gencin akıntıya kapıldığını fark eden çevredeki vatandaşlar seferber oldu. Genci kurtarmaya çalışan bir vatandaşın ise o sırada boğulma riski atlattığı görüldü. Denize giren genç ise gözden kayboldu. İhbar üzerine olay yerine deniz polisi ve dalgıç sevk edildi. Hazırlıklarını tamamlayarak denize giren dalgıçlar gencin cesedine ulaştı. Kıyıya çıkarılan gencin cesedi polis tarafından güvenlik çemberine alındı. Gencin cansız bedeni yapılan incelemelerin ardından morga kaldırıldı. YORUM 19 2015 22 Temmuz Çarşamba Anne karnında yetim kalan çocuklarımıza... KEREM ÇİFTÇİ Şerafettin Özekinci Arkadaş’ın aziz anısına K ürdün çocuklarına bayram yastır. Kürt cocuklarına bayram elbisesi babalarının kefenidir, bayram şekerleri ise tarifsiz acılarıdır, tıpkı Şerafettin Özekinci’nin çocuklarının bu bayramda yaşadıkları trajedi gibi. Söz konusu Kürtler olunca bu ülkede vicdan sağırdır-diller laldır-hakikat ölüdür.Yürütülen bu kirli-kontra savaş maalesef vicdanları öldürdü. Artık kadınlarımızın çığlıklarından hamile oldukları cenin de nasibini alıyor anlıyor yazgısını, yazık ki toplumun insanlığı ölmüş, maalesef anlamak istemeyen anlamıyor. Hani bebekler masumdu, ceza ehliyeti yoktu? Peki, bu bebeklerin günahı nedir? Herkes televizyonları başında Başbakan Davutoğlu’nun 7 Temmuz 2015 Salı gecesi saat 01:30 sıralarında Eruh (Dıhe) Siirt karayolunda meydana gelen olaya ilişkin bir polisin öldüğünü söyleyerek “Allahtan rahmet diliyorum” sözleriyle Siirt’teki olayı duydu-edilgen izledi, oysa bu olayda Şerafettin Özekinci isimli bir iş adamı da olay yerinde infaz edilmişti- katledilmişti, ses seda yoktu ülke başbakanından. Oysa Şerafettin yakından tanıdığım ve çevrenin çok sevdiği genç bir iş adamıydı-halkını seven, duyarlı, bilinçli bir insandı. Aile olarak acıyı tadanlardandı, kardeşi de devletin Kandil bombardımanında can vermişti .Aaeba suçu gerilla kardeşi olması mıydı? Eruh(Dıhe)bir intikam yeri midir devlet için.? Olaya kaçakçılık süsü verilerek infazı gizleme çabası göze çarpıyor, tıpkı Fırat’ın Doğusu’nda yaşanan failleri belli onbinlerce cinayet gibi bu da politik bir cinayet infazdır ve üstü örtülmek isteniyor. Geride kalan gözü yaşlı 2 aylık hamile eşi ve küçük 2 yavrunun hesabını bu devlet nasıl verecek, bu çocuklar yarın devlete gül mü atacak sanıyorsunuz? Devletin gerçek yüzünü yaşamları kararan bu çocuklar iyi biliyor ve oluşan intikam ateşini hiçbir çaba söndüremeyecektir gelecekte, küçücük kalplere yüklenen ağır acıların kardeşlik getirmeyeceği kesindir. Kürt sorunu dediğiniz olay tam da bu imha-inkar politikalarının sonucudur. Öldürerek bu sorunu bitiremezsiniz. .Derin iktidar aklının ülkeyi barışın ölümlerle yaşatıldığı ve kanıksandığı bir coğrafyaya çevirme emelleri devasa kabirstanlar yaratmıştır. Onların Kürdistan ismine verdikleri mesaj kabristandır.Ya bu halk da mezarlıklarını-kabristanlarını intikam mabetleri yaparsa ve genç kuşaklarına miras bırakırsa ne olacak? Bizler masum akıtılan kanlarımızdan saltık (özgür, bağımsız, koşulsuz mutlak bilgi) hakikate ulaşıyoruz-acılarımızla güçleniyoruz, çünkü iyi biliyoruz, insanın hakikat arayışı toplumsallığın özgürlüğü arayışıdır, bununla da Politik-Ahlaki Toplum’a ulaşıyoruz. Politik-Ahlaki Toplum edilgen değil tersine direngendi, halk adına-hak adına hesap sorucudur. Kürt halkı politik önderliğiyle bu doğrultuda kararlıca yürüyor, bedeli ne kadar büyük acılar getirirse getirsin bu yürüyüş zaferle taçlanacaktır, milyonlarca penaberi-onbinlerce tutsağı-onbinlerce şehidi-onbinlerce dulu-yüzbinlerce yetimleri ve onbinlerce gazisi bunun için bu ağır bedellere katlandı-katlanıyor! Gerilimlerle gerilen bu coğrafyanın yetim çocuklarından bir ordu oluşturdunuz ve farkında bile değilsiniz!bu yiğit halkı ölümle susturacağını sananlar gafildir. Bizimki Firik dede isyanı yani: “İsyanımız zalimin bariz zulmünedir. sessiz kalıp biz ölürken alay eder gibi bizlere sağduyu çağrısı yapıp zalimin suçlarına ses çıkarmayıp korkakça boyun eğenleredir. Sahte dost,yetersiz yoldaşlığadır” Bütün sesler dilimi terk etti Şerafettin Yoldaşım, o güzel gözlerini son kez göremedim ya ezikliğim ondan, inanç tazelemesi olsun borcum sana ve tüm yetim doğacak annesinin karnındaki çocuklarımıza. Acının tadını doğmadan bilenlere yani... 20 SPOR 2015 22 Temmuz Çarşamba Maltepespor’a bir takviye daha S por Toto 3. Lig ekiplerinden Maltepespor 2. Lig’de Ofspor formasını giyen Tuncay Maldan’ı kadrosuna kattı. Ön liberoda forma giyen 1985 doğumlu futbolcu Gençlerbirliğispor, Bugsaşspor, Keçiören Bağlumspor, Karspor, Mardinspor, Yeni Malatyaspor, Hatayspor, Eyüpspor, Akçabat Sebatspor ve Ofspor formalarını giydi. Tecrübeli futbolcunun 3. Lig’de 97. Lig 2. Lig’de 148 maçı bulunuyor. Kartalspor ilk antrenmanı gerçekleştirildi Kartalspor 2015-2016 sezonunun ilk çalışmasını Pazartesi günü saat 18:30’da teknik direktör Özgür Zengin yönetiminde Kartal stadında gerçekleştirdi. Antrenmanda Zengin’in yardımcıları Serdal Meral ve Aziz Akgün hazır bulunurken Selçuk Yıldırımkaya izinli olduğundan dolayı yer almadı. Kartal stadında gerçekleştirilen çalışma teknik direktör Özgür Zengin’in yaptığı antrenman bilgilendirme toplantısıyla başladı. Jog’la başlayan sezonun ilk antrenmanı topla adaptasyon çalışmasıyla devam etti. Antrenmanın ana bölümünde 2 set dayanıklılık koşusu yapan bordo-beyazlı ekip sezonun ilk antrenmanını soğumayla tamamladı. Pazartesi günü gerçekleştirilen sezonun ilk antrenmanında kulüp başkanı Binali Aydın ve futbol şube sorumlumusu Kerem Çeboğlu Kartalspor’u yalnız bırakmayarak sportif direktörü Hamza Gezmiş’la birlikte çalışmaları takip etti. Antrenman sonunda saha içerisinde küçük bir toplantı yapan kulüp başkanı Binali Aydın, yeni sezon öncesi iyi dileklerini sunarak, tüm oyunculara güvendiğini belirterek iyi bir sezon geçireceklerine inandığını söyledi. Kartalspor Cumartesi gününe kadar çalışmalarına İstanbul’da günde çift antrenman yaparak devam edecek. Öte Yandan daha önce Kartalspor ‘da futbol oynamış ve kaptanlık yapmış olan Hamza Gezmiş 2015-2016 sezonuyla birlikte Sportif direktörlük görevine getirilmiştir. Spor Toto 2. ve 3. Lig’de gruplar belli oldu 2 Pendikspor ilk idmanına çıktı Pendikspor’un 2015-2016 sezonu için takımın başına getirdiği Teknik Direktör Şaban Yıldırım, takımla ilk idmanına çıktı. İdman öncesi futbolcularla tanışan deneyimli çalıştırıcı, oyuncularla ilgili tek tek gözlemler yaptığı görüldü. Tanışmanın ardından ilk idmanına çıkan Yıldırım’a yardımcıları da eşlik etti. 015-2016 Sezonu Spor Toto 2. ve 3. Lig Fikstürü TFF’nin Beykoz-Riva’da yer alan idari merkezindeki Orhan Saka Salonu’nda çekildi. Kura çekimine Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeleri Arif Koşar, Ali Düşmez ve Mustafa Çağlar, TFF Genel Sekreteri Kadir Kardaş ile Spor Toto 2. ve 3. Lig’de mücadele edecek kulüplerin temsilcileri katıldı. Fikstür çekiminden önce bir konuşma yapan TFF Yönetim Kurulu Üyesi Arif Koşar, “Öncelikle fikstür çekimi için burada olan Spor Toto 2. ve 3. Lig kulüplerimizin temsilcilerine hoşgeldiniz diyor ve bu vesileyle geçmiş Ramazan Bayra- mınızı kutluyorum. Kulüplerimizin seyahat-konaklama bedellerinin, hesaplarına bu ay sonunda direkt olarak yatırılacağı bilgisini de sizlerle paylaşmak istiyorum. Ayrıca, seyahatlerinizde THY’de olduğu gibi Anadolu Jet’ten de yüzde 50’lik iskontodan yararlanabilmeniz için yaptığımız çalışmalar da sürüyor. En kısa sürede bunun gerçekleşmesini umuyoruz. 2015-2016 sezonu Spor Toto 2. ve 3. Lig Fikstür Çekimi, tüm futbol camiasına hayırlı uğurlu olsun” ifadelerini kullandı. Spor Toto 2. Lig’de birinci devre 6 Eylül 2015’te başlayıp 20 Aralık’ta sona erecek. İkinci devre ise 17 Ocak 2016’da başlayacak ve 30 Nisan’da sona erecek. Spor Toto 3. Lig’de ise birinci devre 23 Ağustos 2015’te başlayacak ve 13 Aralık’ta sona erecek. 10 Ocak 2016’da başlayacak ikinci devre ise 30 Nisan’da sona erecek. 2015 22 Temmuz Çarşamba SPOR 21 22 YORUM 2015 22 Temmuz Çarşamba Stendhal üzerine MUSTAFA İŞİTMEZ 1 832 yılının 16 Ekim sabahı Fransız yazar Stendhal bir tepeden muhteşem bir manzara seyretmekteydi. Roma’daki Janiculum Tepesi’nin üzerinde bulunan Montorio San Pietro kilisesinin yanında, göz kamaştıran bir güneş altında ayakta duruyordu. Harap olmuş mezarları ve su kemerleri ile Appia Yolu’ndan, Fransızların yakınlarda yeniden inşa ettiği güzel Pincio bahçesine kadar bütün şehir gözlerinin önünde serilmiş yatıyordu. O eski zamanlarla ilgili hayallere dalmışken, düşüncelerinde antik Roma’nın modern Roma’ya ister istemez baskın çıktığını fark etti; o sırada Livy’e ait anılar kafasına doluşmaya başladı. Monte Albano’nun üzerinde, bir manastırın sol tarafına doğru Hanni- 57 bal’ın tarlalarını görebiliyordu. “Ne şahane bir manzara!” dedi kendi kendine, “Dünyada buraların eşi benzeri yok.” Ondan sonra düşünceleri yavaştan kendi hayatına ve karakterine doğru yöneldi. “Ah!” dedi kendine, “Üç ay kadar sonra elli yaşıma gireceğim, doğru mu bu?” Bu düşünce onu çok şaşırtmıştı. Eski kilisenin merdivenlerine oturdu ve konuyu daha uzun boylu düşünmeye koyuldu. “Çok yakında elli yaşımda olacağım,” bir iç çekti, “artık kendimi tanımanın zamanı geldi de geçiyor bile. Daha önce neydim, şimdi neyim, bunu söyleyebilmek gerçekten zor benim için.” Stendhal daha sonra tepeden aşağı indiğinde alacakaranlık bastırmıştı bile. Hafif bir akşam pusu, bu yörede daima gün batınımdan hemen sonra ortaya çıkmasıyla ünlü soğuk havanın habercisi olarak onu uyarmış, düşlerinden ayrılmaya ikna etmişti. Ancak yola düzülmeden önce, San Pietro’da geçirdiği düşüncelerle dolu bu günün anısını, beyaz İngiliz pantolonunun kemerinin içine “16 Octobre 1832, J.valsa voir la 5” sözleriyle kaydetti, bu “Ben elli yaşıma giriyorum,” cümlesinin pek de iyi gizlenememiş bir versiyonuydu. Birkaç gün sonra, yine aynı sorun üzerinde düşünerek Albano Gölü’ne bakan ıssız bir patikada yürüyüş yapıyordu, yol kenarında küçük bir banka rastladı, oturmak için durdu. Geriye dönüp baktığında, çağın olağanüstü standartlarıyla kıyaslandığında bile, hayatının fazlasıyla olaylı geçtiğini görebiliyordu. 1800 yılında, daha on yedi yaşındayken, Napolyon’un ordusunda aldığı askeri görevle Almanya, İsviçre, İtalya ve Macaristan’a gitti. 1803 yılından itibaren üç yılı Paris civarında serserilik ederek, bohem bir öğrenci hayatı yaşayarak geçirdi, ondan sonra 1806’da idari bir görevle orduya geri döndü. Askeri kariyerinin bu ikinci bölümünde, 1812 yılında Rusya’nın işgaline katıldı, binlerce Fransız yoldaşının kar ve buz altında kırıldıkları Moskova’dan irtica faciasına yakından tanık oldu. Ancak ayaklarının altında uzanıp giden topraklara boş boş bakarken ansızın bir gerçeği faik ederken irkildi; bir asker olarak kariyeri çok değişken ve renkli olmakla beraber, askerlik ya- şamı karakterini çözebilecek anahtarı sağlayamamıştı ona. Nasıl bir adam olduğu hakkında hiç bir şey anlatmıyordu tüm bunlar. Hayatı, daha çok aşağıdaki isimler ile özetlenebilirdi; bu isimlerin baş harflerini elindeki sopayla toprağa kazıdı birer birer: Virginie, Angela, Adèle, Mélanie, Mina, Alexandrine, Angeline, Angela, Mathilde, Clémentine, Giulia, Madame Azur. Bu, eski aşklarının bir listesiydi. Kimisi hafif çocuksu sevdalar, diğerleri yıllarca devam eden ateşli tutkulardı. Virginie ve Mélaine oyuncu, Alexandrine bir Fransız kontesiydi. Adèle ise Paris burjuvazisinden namuslu bir kadındı. Angela’nın babası Fransa ordusunun üniformalarını tedarik ediyordu; Mina’nınki ise Brunswick’in askeri valisiydi. Clémentine bir Fransız subayının, Mathilde bir Polonyalının eşiydi. Madame Azur bir Fransız bankerinin karısıydı, daha sonraları ressam Eugène Delacroix’nin metresi olmuştu. Guilia, Fransa’da görevli Toskanalı bir bakanın vesayeti altındaydı. Bu on iki ismi bir araya getiren tek bir özellik vardı: Hepsi birlikte Stendhal’in aşk hayatının takvimini oluşturuyorlardı. İnsanın geçmişindeki başarılarını bu şekilde listelemesi Don Juan ile bir benzerliği olduğu tartışmasına yol açabilir, hatta Napolyon ile de bir benzerlik olduğu iddia edilebilir. Bilindiği üzere onun da başarıları çoğu zaman basit bir isim listesiyle özetlenmiştir: Marengo, Austerlitz, Jena, Wagram. Ama Stendhal o tür bir erkek değildi. Aynca onun aşk hayatı bir dizi kahramanca kazanılmış zafer olarak düşünülemezdi, çünkü onun payına, hak ettiğinden çok daha fazla sayıda gözyaşıyla ıslanmış Waterloo’lar düşmüştür. Stendhal sohbet ederken son derecede karizmatik bir adamdı; zarif, zeki kadınlarla arkadaşlık kurma konusunda gerçekten yetenekliydi ama iş tenselliğe döküldüğünde pek başarılı olamıyordu, çünkü yeterince çekici veya iyi sevişecek kadar güçlü biri değildi; dolayısıyla daha ateşli duygularının birçoğu karşılık görmemişti. Ama o yine de hayata küskün bir adam değildi. Aşık olduğu kadınların isimlerini toprağa kazıdıktan sonra şöyle düşündü: “Bu büyüleyici yaratıkların çoğu benden lütuflarıını esirgediler, ama yine de hayatımın tamamını tam anlamıyla işgal ettiler.” Tüm hayatı boyunca mutsuz aşık rolünü üstlenmiş, bunu bir kariyer haline getirmişti ve her şeyden çok güpegündüz hayallere dalmaktan zevk almıştı, artık bunu görebiliyordu. Life o f Henry Braullard adlı otobiyografisinde bu duygularını şöyle anlatır: Bu isimler ve onların bana yaptırdığı şaşırtıcı saçmalık ve çılgınlıklarla ilgili derin hülyalara dalmıştım (yani benim için şaşırtıcı demek istiyorum, okurlarım için değil, zaten de bunlardan dolayı hiç pişman değilim). Gerçek şu ki bu sevdiğim kadınlardan sadece altısı ile yattım. Devam edecek… 2015 22 Temmuz Çarşamba