27.10.2014
Transkript
1 Prof. Yasemin İnceoğlu: SÖYLEŞİ IŞİD’in ilk kurbanı gerçekler Haftalık haber gazetesi - 2.5 TL Sayı:25 - 27 Ekim - 2 Kasım 2014 basnews.com Sayfa 12 Akil İnsanlar Heyeti: Çözümde toplum da ortaklaşmalı Yeni hükümetin kurulmasının ardından Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun çağrısı üzerine bir kez daha bir araya gelen Akil İnsanlar Heyeti, “Çözüm Süreci devam ediyor” mesajı verdi. Sayfa 8-9 Turgay Demiryürek: Resimlerimi eleştiri için çiziyorum Sayfa 15 Kobanê: Birlik ve barış koridoru Siyasi-idari-askeri ortaklık Kobanê’nin düşme tehlikesine karşı Barzani’nin çağrısı ile Duhok’ta biraraya gelen Rojavalı Kürd siyasi partileri ortak hareket etme kararı aldı. Kürd kamuoyunda büyük bir heyecan ve sevinçle karşılanan anlaşmaya göre ENKS, Rojava yönetimine katılacak, Kürd partileri arasında ortak bir askeri güç ve siyasi birlik kurulacak. Ortak hareket kararı Kürd kamuoyunda büyük heyecanla karşılandı. Barzani, Duhok Anlaşması ile “Kürd düşmanlarına büyük bir yanıt verildiğini” açıklarken, Muslim de anlaşmanın Kürdler için ulusal birlik ve iç barış getireceğini söyledi. İki ay içinde uygulanması beklenen anlaşmanın ardından Rojava’da seçimlerin yapılması planlanıyor. Kayıplar, ‘kara yara’ MİTHAT SANCAR Psikolojik üstünlük YPG’de Kobanê’de sokak çatışmaları sürerken, Güney Kürdistan’dan ABD uçakları ile gönderilen silahların ulaşması ve Peşmerge’nin harekete geçme hazırlıkları cephede psikolojik üstünlüğün YPG’ye geçmesini sağladı. IŞİD mevzileri ABD uçakları tarafından bombalanırken, sert direniş gösteren YPG, kimi alanlardan IŞİD güçlerini söküyor. Kuşatmanın başlaması ardından en şiddetli çatışmalar geçtiğimiz hafta yaşandı. Güney Kürdistan’ın Şengal ve Kerkük bölgelerinde de geçtiğimiz hafta içinde ikinci kez saldırıya geçen IŞİD güçleri ağır kayıplara uğrayarak geri çekildi. Yer yer devam eden çatışmalarda çok sayıda Peşmerge ve YPG’li de yaşamını yitidi. Sayfa 2-3 Kobanê’den sonra s03 MESUT YEĞEN s09 Sınırın ötesiyle titreşim hali FERHAT KENTEL Kürd siyaseti renkleniyor Kürdistan’da legal siyaset yapan partilere bir yenisi daha eklendi. Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapan Kürdistan Özgürlük Partisi - PAK, ekim ayı sonunda İçişleri Bakanlığı’na resmi başvuru yapacaklarını duyurdu. Sayfa 10-11 s11 Kobanê’nin düşme tehlikesi azaldı Kobanê’de YPG güçleri ile IŞİD arasındaki çatışmalar sürerken, ABD öncülüğündeki Koalisyon güçlerinin de IŞİD mevzilerine yönelik etkili bombardımanı sürüyor. Kentin dış mahallelerini ele geçiren IŞİD, YPG direnişine karşı intihar saldırıları düzenlerken, sokaklar günübirlik el değiştiriyor. Kürdistan’dan gönderilen silahların ABD uçaklarınca Kobanê’ye ulaşması ardından psikolojik üstünlüğün YPG’ye geçtiği bildiriliyor. ABD kentin düşme tehlikesinin azaldığını açıkladı. Öte yandan ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü de Kobanê’nin düşme tehlikesinin azaldığını, hava bombardımanlarının IŞİD’in saldırılarının kırılmasında etkin olduğu ve örgütün ilerleyemediğini belirtti. Sayfa 4-5 Kara Güneş İstiklal’in düzen dışı müzisyenleri Sayfa 16 Rıdo: Mardin’de 95 yıllık kebapçı Sayfa 14 02 MANŞET BasHaber 27SÖYLEŞİ Ekim - 2 Kasım 22014 MANŞET BasHaber 27 Ekim - 2 Kasım 2014 3 SÖYLEŞİ Kobanê ulusal birliğin sembolü oldu D uhok’da Batı Kürdistan partileri arasında gerçekleşen Birlik Anlaşması Kürd kamuoyunda büyük bir heyecan ve sevinçle karşılandı. Ortak idare, ortak siyasi ve askeri güç prensipleri üzerinden şekillenen anlaşmanın önümüzdeki iki ay içerisinde uygulanması bekleniyor. Anlaşmanın uygulanmaya başlanmasının ardından Batı Kürdistan’da seçim yapılması öngörülüyor. Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’nin çağrısı ve gözetimi altında yapılan anlaşma ile ilgili olarak PYD Eş Genel Başkanı Salih Muslim, “ulusal birlik ve iç barış anlaşması” olarak niteledi. Barzani ise Duhok Anlaşması’nı “Kürd düşmanlarına güçlü bir yanıt” olarak tanımladı. Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani’nin çağrısı üzerine Duhok’ta bir araya gelen Rojavalı siyasi oluşumların çatı örgütleri ENKS ve TEV-DEM, Duhok’ta 9 gün süren toplantı sonucunda 3 maddelik bir anlaşma üzerinde ulusal uzlaşıya vardı. Rojava’da savaşın ve Kürdler arası sorunların seyrini değiştirecek niteliğe sahip anlaşma iki ay içerisinde uygulanacak. Tarafların anlaştığı maddeler; Rojava’da ortak yönetim, ortak askeri güç ve siyasi birlik. Anlaşmaya göre en kısa sürede 30 kişilik bir Yönetim Kurulu oluşturulacak ve Rojava’daki tüm Kürd siyasi gruplar birlikte hareket etmeyi esas alacak. KCK yönetiminin imzalanması için yoğun çaba sarfettiği belirtilen anlaşmada, Barzani ve Kürdistan Hükümeti garantör konumda. Taraflar anlaşma sonunda yaptıkları açıklamada kendi aralarındaki çelişkilere son verdiklerini duyururken, Barzani de, bu anlaşmanın Kürd düşmanlarına bir cevap niteliğinde olduğunu ve Kobanê ile Erbil’in kendileri için aynı olduğunu söyledi. TEV-DEM: Duhok’da stratejik ulusal siyaset ortaya çıktı BasHaber’e konuşan TEV-DEM Yönetim Kurulu Üyesi Aldar Xelîl Duhok Anlaşması’nın Kobanê direnişi sonrası birliği zorunlu kılmasından sonra yapıldığını ve bu amaçla Kürdler arasında ve özelikle Rojava Kürdlerinin arasında birliği sağlamayı istediklerini söyledi. Aldar Xelîl: “Rojava Kürdleri kararlarını ortak bir siyasi oluşumla almalı, çalışmalarını birlikte yürütmelidir ve birlikte düşmanla savaşmalıdır. Bizim bu konuda bir arayışımız; stratejik ulusal bir siyaset ortaya çıkarmak ve demokratik özerklik temelinde bunu organize ederek, düşmana karşı ortak bir irade göstermektir. Duhok toplantısında bu amaçlar ortaya çıktı” dedi. “Barzani tartışmalara müdahele etmedi” Xelîl, kanton yönetimleri hakkında da yönetimin değişmediğini, amaçlarının diğer siyasi oluşumları da yönetime katmak olduğunu belirterek “Elbette Rojava yönetimi hakkında düşünce ve önerileri varsa bu konu hakkında konuşabiliriz, bu sorun olmaz” dedi. Xelîl, askeri güç ve Rojava’nın korunması hakkında da, “Bu konuda YPG ile konuşulmalı. Gidip YPG ile toplanabilirler ve bu konu hakkında fikir alışverişinde bulunabilirler. Bu konuda anlaşmaya varılırsa Rojava’nın savunması için en iyi yöntem bulunur, bizde ona göre hareket ederiz.” dedi. Güney ve Rojava Kürdistanı ilişkileri hakkında da Xelîl, ilişkilerin iyi olduğunu belirterek, Duhok’taki toplantı ve alınan kararların Güney ve Rojava arasında da olumlu bir etki yaratması gerektiğini söyleyerek şöyle konuştu: “Şengal’in işgal edilmesinden sonra zaten YPG ve Pêşmerge arasında dayanışma başlamıştı. Bu işbirliği şimdi de sürmekte. IŞİD Rojava ve Güney için büyük bir tehlikedir. Bu konuda ortak bir karar çıkması için çalışmalar içindeyiz.” Xelîl Duhok Anlaşması’nda alınan kararların bütün siyasi oluşumlar ve Kürd halkının birliği için önemli bir aşama olduğunun ve bununla birliğe daha da yakınlaştığının altını çizerek, bu toplantının amacının Kürd birliğinin güçlendirmesi olduğunu belirtti. Xelîl, Kürdistan Bölge söyledi. Îbrahîm: “Bu kararlar bütün Kürd halkı için ve Kürdistan’da ki bütün bütün güçler için en iyi sonuçtur” dedi. Başkanı Mesud Barzani’nin çabalarını olumlu bulduğunu belirterek Barzani’nin hiçbir şekilde toplantıdaki tartışmalara karışmadığını, sadece toplantıdan ortak bir kararın çıkması için çabaladığını ifade ederek Barzani’nin şu sözlerini aktardı: “Siz ortak bir kara almalısınız, ne karar alırsanız ben bu kararı desteklerim.” ENKS: Anlaşmaya vardık Suriye Kürd Ulusal Konseyi (ENKS) Genel Sekreterliği Üyesi Nesredîn Îbrahîm de BasHaber’e konuşarak KBY Başkanı Mesud Barzani’nin daveti üzerine toplandıklarını belirtti: “ENKS olarak TEV-DEM’li kardeşlerimizle toplantıya katıldık. Bu toplantılar 14 Ekim’de başladı ve 22 Ekim’e kadar sürdü. KBY Başkanı Mesud Barzani şahidliğinde ortak bir anlaşma imzalandı.” Îbrahîm toplantıda üç madde üzerinde anlaşmaya varıldığını belirterek bu maddeleri içeren anlaşmanın imzalandığını belirtti: “Birinci madde; Rojava yönetimlerinin yönetimi. İkinci madde; Rojava’nın savunulması ve üçüncü madde ise Rojava’da siyasi çözüm arayışlarıydı. Kürdistan önemli bir süreçte olduğu için bu toplantı ve bu toplantıda alınan kararlar, Rojava Kürdistanı için gerekliydi. Bugün IŞİD terörüne karşı Kürdlerin bütün taraf ve güçleri işbirliği yapmalıdır ki birlikte Kürdistanı savunabilelim. Koalisyon güçlerinin uçakları IŞİD katliamlarına karşı uçaklarla saldırırken, biz de karadan Kürdistan toprağını korumalıyız. Çünkü bu savaş varolma savaşı.” Anlaşmaya göre ilk başta siyasi bir yönetimin oluşturulacağını ve bu yönetimin bir yürütme komitesi oluşturacağını söyleyen Îbrahîm, diğer yandan uzmanlardan oluşan bir çözüm komitesi oluşturulacağını belirterek şöyle konuştu: “Uzmanlardan oluşacak bu komite YPG’li Duhok Anlaşması Kürd düşmanlarına yanıttır Anlaşmanın imza merasiminde bir konuşma yapan Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani, Duhok Anlaşması’nın Rojava’daki Kürd halkının zaferlerinin başlangıcı olduğunu söyleyerek, emeği geçen ve anlaşmanın tarafı olan siyasi partileri, attıkları tarihi adım dolayısıyla tebrik etti. Barzani şöyle dedi: “Üzerinde ittifaka varılan maddelerin kısa sürede uygulamaya geçirilmesini temenni ediyorum. Kobanê’de savaşan kahramanlara selam ve saygılarımı gönderiyorum. Her nerede olursa olsun bir Kürdün başarısı, bütün Kürdlerin zaferidir. Kürd tarafları arasındaki birlik ve bütünlük çok değerlidir. Buna doğru yürümemiz gerekiyor. Düşmanlara en doğru ve güzel cevap hepimizin birlik olmasıdır. Kürdlerin bir yerdeki başarısı tüm Kürd milletinin başarısıdır. Bizler elimizden geleni yapıyoruz. Duhok’ta imzalanan anlaşma büyük, değerli ve tarihidir. Bu anlaşma Kürdlerin birliğini istemeyen ve devamlı Kürdler arasında kargaşa çıkarmak isteyen düşmanlara bir cevaptır. Kobanê ve Şengal kurtarılmadan Hewler’e, evime gitmeyeceğim. Hewler benim için ne ise, Kobanê de odur.” arkadaşlarla görüşmeler yapacak. Bu görüşmelerden sonra YPG’ye ve ENKS’ye bağlı güçleri birleştirmeye çalışacağız.” Barzani ve KCK destekledi ENKS Sözcüsü, bütün parti, hareket ve derneklerin Kürdistan’ın her yerinde siyasi çalışma yapma ve toplumsal görevlerini yerine getirme hakkının olduğunu belirtip teoride siyasi tarafların çalışmalarını engeleyecek bir şeyin kalmadığını ifade etti. Rojava ve Güney ilişkileri hakkında da Îbrahîm, Rojava ve Güney’in IŞİD saldırılarına maruz kaldığını söyleyip şöyle devam etti: “Bu konu hakkında sayın Barzani’nin de belirttiği gibi Erbil ve Kobanê arasında fark yoktur.” Îbrahîm, anlaşmanın uygulanması için KBY Başkanı Mesud Barzani ve KCK’nin desteklerini açıkladıklarını KBY Sözcüsü Derbendî: Olumlu sonuçlar alındı BasHaber’e konuşan Kürdistan Bölgesel Yönetimi Rojava Masası Başkanı Hemîd Derbendî, toplantı ve anlaşmanın Rojava Kürdleri ve oluşumları için olumlu sonuçlar ortaya çıkardığını söyledi. Derbendî, Duhok Anlaşması ile ilgili olarak şöyle konuştu: “Taraflar uzun tartışmalar sonucunda bir karara vardılar ve KBY Başkanı Mesud Barzani huzurunda anlaşma imzaladılar. Anlaşmaya göre; Siyasi bir oluşum, Rojava’nın ihtiyaçlarına göre ortak bir siyaset yürütecek. Rojava hakkındaki bütün stratejik kararlar ortak bir akılla alınacak. İkinci madde, Rojava’da ortak bir yönetimin oluşturulması ve üçüncü maddeye göre de; Rojava’nın savunması ve IŞİD’le mücadele için ortak bir savunma gücünün oluşturulması gerekiyor” Duhok Anlaşması kalıcı olacak Derbendî, Duhok Anlaşması’nın sadece olağanüstü haller veya IŞİD saldırılarına karşı olmadığını, kalıcı bir anlaşma olduğunu belirtti. Derbendî, KBY Başkanı Mesud Barzani’nin toplantıda; ‘sizin tek ses olmanızı istiyoruz, eğer siz birlik olursanız bu bizim için mutluluk sebebi olur ve kararlarınız için elimizden ne gelirse yaparız’ dediğini aktardı. Derbendî daha önce imzalanıp yürürlüğe girmeyen anlaşmalara dikkat çekerek, bu toplantının içinde bulunduğumuz şartlardan dolayı diğerlerinden farklı olduğunu belirtti. Derbendî: “Bu toplantını garantisi tarafların tavrıdır. Tarfların önemsemesinden dolayı bu toplantının şartları yerine getirilecektir. Biz umutluyuz ve güzel şeylerin olmasını bekliyoruz. Çünkü dünyanın gözü bu toplantıda. Bütün Kürdler ve Kürdlerin dostları bu sefer kalıcı bir çözümün olmasını istiyorlar” dedi. Derbendî, Rojava ve Güney ilişkileri için şöyle konuştu: “Rojava halkımızın siyaseti var ve bu siyasetlerine göre anlaşma imzalamakta ve çalışmaktalar. Güney de kendi hükümeti, parlemetosu ve birçok kazanımıyla ve olanaklarına göre stratejik bir siyaset yürütmekte. Mesud Barzanî, Rojava’lı kardeşlerimize, ‘biz Rojava’ya karışmıyoruz ama biz istiyoruz ki siz kendi aranızda birlik olasınız. Biz de Erbil ve Kobanê arasında fark yoktur ve şayet siz birlik olursanız elimizden geldiğince size yardım edeceğiz.’ dedi.” Derbendî, konuşmasının sonunda Kobanê’ye gidecek Peşmergeler hakkında da, bu gücün hazır olduğunu belirterek bunların ileriki günlerde Kobanê’ye gitmek için yolu gözlediklerini söyledi. Çelişkiler tehlike yaratıyor ENKS Genel Sekreterliği Üyesi Ahmed Silêman da, tarafların anlaştığını belirterek şöyle dedi: “Pratik önemli, biz anlaşmanın pratikte hayat bulması için çalışacağız. İki tarafın çelişkileri, halkımızın üstünde büyük tehlikeler oluşturdu. Rojava halkımız Kuzey, Güney ve Avrupa’ya göçmek zorunda kaldı. Aynı şekilde Kobanê üzerindeki tehlike Efrîn ve Cizîr üzerine de olabilir. Bu tehlikeler için, Duhok Anlaşması Kürdlerin birliği için ve bu tehlikelere hazırlık için çok önemli.” Silêman, anlaşmanın çökme tehlikesinin olduğunu da belirterek, bu anlaşmanın imzalanmasıyla yarım bir adımın atıldığı, karaların hayata geçirilmesiyle adımın tamamlanacağını belirtterek şöyle dedi: “Kuşkusuz önümüze sorunlar çıkacaktır. Bu tehlikeli durumda sadece bir tarafın Rojava’yı savunması imkansızdır. Bu yüzden Rojava’nın bütün tarafları bu tehlikelere karşı ortak şekilde savunma yapmalıdırlar.” Uygulama ardından seçimlere gidilecek PYD Lideri Salih Muslim Duhok’ta yapılan anlaşma ardından yaptığı açıklamada, 8 gün süren görüşmelerin ardından bir anlaşma imzalandığını ve bu anlaşma çerçevesinde, “Kürdler arasında ortak yönetim, ortak askeri güç ve siyasi birlik” gibi üç maddede anlaşmaya varıldığını söyleyerek bir birlik sağladıklarını açıkladı. Muslim açıklamasında, Duhok’ta konuşulanlar ve anlaşmaya varılan maddelerin iki ay, pratikte uygulanması kararı alındığını ve ardında da seçimlere gidileceğini söyledi. Duhok Anlaşması’nın önümüzdeki dönemde Rojava için Kürdlerin birliğini, iç barışı getireceğine dikkat çeken PYD Lideri, “bununla birlikte Arap, AsuriSüryani halklara da özürlük getirecektir. Kısacası Kürdler için önemli bir adım. Her şeyden önce Rojava sistemini güçlendirecek, sürekliliğini sağlayacaktır” dedi. 03 Kayıplar, ‘kara yara’ MİTHAT SANCAR “Oturmuş unutulmuşluklarının koltuklarına seyrediyorlar günümüzün kepazeliklerini ağlamaktan şişmiş gözlerle...” (Juan Gelman) Bir yakınınızın, sevdiğiniz birinin, canınız ciğeriniz olan bir insanın yaşayıp yaşamadığını bilmemek; ölüm acısından öte bir yaradır. Hayatından umudu kestiğinizde, ölüsünü görememek ve gömememek de öyledir. Kayıplar, yakınları için sürekli kanayan bir yaradır. Bu yarayı açmak, bir toplum için utançtır. Bu yarayı hep açık tutmak ise daha büyük bir utançtır. Musa Anter’in ilk eserinin adı Birîna Reş, yani Kara Yara’dır. Anter, 1959’da cezaevindeyken Kürdçe kaleme aldığı bu tiyatro metninde, yaraların en kötülerini anlatır. Kayıplar, bu ülkenin “kara yarası”dır. Bu yara sarılmadıkça, bu toplum huzur bulamaz, barış yüzü göremez. Topraktan kafatasları çıkıyor, kemikler fışkırıyor. Toplu mezarların yerini gösteren haritalar çiziliyor. Toprak bile isyan ediyor, lakin onun üstünde yaşayanlar bir türlü sarsılmıyor. 1990’larda insanları kaçırıp hunharca katledenlerin kimler olduğu biliniyor aslında. Bir sürü itiraf, yığınla delil var ortada. Zaten o kadar pervasızdılar ki, geride iz ve delil bırakıp bırakmamayı umursamadılar bile. O korkunç cinayetleri işleyenlerin ve işletenlerin büyük bir kısmı aramızda yaşıyor. Evet, bu kara yarayı açmak bir insanlık suçudur. Bu yarayı kapatmak için gerekenleri yapmamak, bu suça ortak olmaktır. Bu yarayı onarma sorumluluğu öncelikle hükümete aittir. Hükümet, bugüne kadar bu konuda jestler dışında ciddi bir icraatta bulunmadı. Yapılması gereken şey bellidir: Hakikati ortaya çıkarmak ve sorumluların hesap vermesini sağlamak… Bunun hangi yollarla yapılabileceği de aşağı yukarı bellidir: Tek tük açılmış ve çoğu birbiriyle bağlantısız yürütülen soruşturma ve yargılamalar, hakikati ortaya çıkarmaya yeterli değildir. Kayıplar ve “faili meçhuller” için Meclis’in ve hükümetin destekleyeceği geniş yetkili bağımsız bir komisyon kurmak, en uygun yöntemdir. CHP ve BDP, böyle bir komisyon için önergeler verdiler. Hükümet, buna karşı çıktı. Hükümete tekrar soruyoruz: Neden? Hükümet, kayıpların ve “faili meçhuller”in aydınlatılması konusunda istekli olduğunu göstermek istiyorsa, BM Kayıplar Sözleşmesi’ne taraf olmak için derhal harekete geçmelidir. Tam adı “Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme”, 2006’da BM Genel Kurulu’nca kabul edildi, 2010’da yürürlüğe girdi. Bugün itibariyle Sözleşme’yi 91 devlet imzaladı, 30 devlet de onayladı. Sözleşme’yi kabul etmek, uluslararası topluma karşı taahhütte bulunma anlamına gelecektir. Türkiye açısından ise, idare ve yargı mensuplarına yönelik bir siyasi kararlılık işareti olacaktır. Hükümete tekrar sormak lazım: Neden harekete geçmiyorsunuz? Tam bu noktada toplumdan güçlü bir sese ihtiyaç var. Bu kara yaranın açık kalması, susanları da suça ortak ediyor. Onca hikâyeden, Cumartesi Anneleri’nin haykırışlarından sonra; “kayıplar” konusunda kimse “haberim yok, bilmiyordum” gibi bir bahanenin ardına saklanamaz. Bu ülkenin insanlarını dinlemek istemeyenler olabilir. Mesela yıllardır kayıp oğlunu arayan Fatma Morsümbül’ün “Oğlumun kemiklerini bulsam, sırtımda taşıyacağım. Çünkü kokusunu çok özledim” sözlerine kim, nasıl kayıtsız kalabilir... Not: Bu yazı, 1 Şubat 2012 tarihli Taraf gazetesindeki köşemde yayımlanmıştı. Cumartesi Anneleri’nin eylemlerinin 500. haftası dolayısıyla, güncelliğinden bir şey kaybetmediğine inandığım bu yazımı, yeniden paylaşmak istedim. 500. hafta etkinlikleri çerçevesinde hazırlanan ortak metin, gazetemizin diğer sayfalarında yer almaktadır. 04 KOBANÊ BasHaber 27SÖYLEŞİ Ekim - 2 Kasım 42014 Türkiye, Kobanê’ye ÖSO’yu sokmaya çalışıyor Kobanê’nin düşme tehlikesi azaldı K obanê’de YPG güçleri ile IŞİD arasındaki çatışmalar sürerken, ABD öncülüğündeki Koalisyon güçlerinin de IŞİD mevzilerine yönelik etkili bombardımanı sürüyor. Kentin dış mahallelerini ele geçiren IŞİD, YPG direnişine karşı intihar saldırıları düzenlerken, sokaklar günübirlik el değiştiriyor. Kürdistan’dan gönderilen silahların ABD uçaklarınca Kobanê’ye ulaşması ardından psikolojik üstünlüğün YPG’ye geçtiği bildiriliyor. ABD kentin düşme tehlikesinin azaldığını açıkladı. Bu arada Türk hükümeti, Peşmerge’nin Kobanê’ye geçişini sınırlamaya çalışırken, bölgeye ÖSO birlikleri yollamak için girişiminde bulunduğu bildiriliyor. YPG ve PYD kaynakları ÖSO’nun geçişi ile ilgili haberleri yalanlarken, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda ısrarlı olduğu kaydediliyor. IŞİD’in Kobanê’de işgal ettiği bölgelerden kısmen püsKürdülmesine rağmen ağır saldırılarla devam eden savaş ikinci ayına girdi. Bir süredir kent merkezinde devam eden ve hava saldırılarıyla birlikte ağır kayıplar veren IŞİD, kentin bazı mahallelerinden püsKürdülürken, çatışmalar Güney ve Doğu cephelerinde yoğunlaşmış durumda. Ancak Kobanê’de savaşın seyri giderek Kürd güçleri lehine değişiyor. ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü de Kobanê’nin düşme tehlikesinin azaldığını, hava bombardımanlarının IŞİD’in saldırılarının kırılmasında etkin olduğu ve örgütün ilerleyemediğini belirtti. Bu arada Türk hükümetinin Peşmerge’nin geçişi ile ilgili sorunlar çıkardığı, ilk etapta Kobanê’ye ağır silahlarla geçmesi beklenen özel birliğin 200 olması beklenen personelinin 150’ye düşürüleceği açıklandı. Kobanê’de belirli bir süre kalma koşulu konulan Peşmerge’nin silah envanterinin sayılacağı ve Irak vatandaşı olacağı şartı da getiriliyor. Türk hükümeti Peşmerge’nin dönüşte silah envanterini birlikte götürmesi de talep ediyor. Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani’nin bir süre önce Türkiye’den talep ettiği izne olumlu cevap verilmesi üzerine Peşmerge, Kobanê’ye geçme hazırlıklarını son aşamaya getirdi. Az sayıda Cabbar Yawer savunabiliriz. Şimdiye kadar Peşmerge’nin gelişiyle ilgili kimse bizimle resmi temasa geçmedi” diye konuştu. ‘Çatışmalar daha çok Doğu ve Batı cephelerinde’ YPG Kobanê Cephe Sözcüsü Şoreş Hesen ise “YPG Kobanê’de iki cephede IŞİD’e yönelik eylemler yapıyor” diyen Hesen,”Şimdi YPG Tılşehir köyünü almak için IŞİD’e saldırıyor. Son 10 gündür savaş aynı sınırda yürütülüyor. Gündüz veya akşam fark etmiyor. IŞİD her gün onlarca araçla Kobanê’ye insan ve silah takviyesi yapıyor. Bazen görüyoruz çatışma esnasında IŞİD çeteleri günde 3 kez eleman değiştiriyorlar. Bazen bir çatışmada kuvvet değişimi yapıyorlar. Rakka, Mınbıc, Cerablus, Telabyat ve Sırrın’dan silah ve insan desteği getiriyorlar” bilgilerini verdi. sivilin, elektriksiz ve susuz koşullarda kalmayı sürdürdüğü ve neredeyse kentin her sokağında çatışmaların devam ettiği Kobanê’ye, Peşmerge’den önce Kürdistan Hükümeti’nin silahları ulaştı. ABD uçaklarıyla Kobanê’ye bırakılan silahların ellerine geçtiğini duyuran YPG de, gelinen aşamada psikolojik üstünlüğü ele geçirmiş durumda. Türkiye’nin verdiği izne göre ise Peşmerge hava yoluyla Suruç’a gelip oradan Kobanê’ye geçecek. Türkiye, Peşmerge araçlarının bayraksız şekilde kara yoluyla geçmesi şartı koyarken, ilk aşamada 150 Peşmerge’nin Kobanê’ye geçeceği öğrenildi. Peşmerge’nin geçişi ile ilgili BasHaber’e bilgi veren Peşmerge Bakanlığı Sözcüsü Cabbar Yawer, son IŞİD’li de temizlenene kadar Peşmerge’nin Kobanê de kalacağını söyledi. YPG Komutanları Rêdûr Xelîl ve Şoreş Hesen de Peşmerge’nin Kobanê’ye geçişinin yapılan seferberlik çağrısına yanıt olduğunu söyledi. Yawer: Peşmerge silahıyla Kobanê’ye gidecek BasHaber’e konuşan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Peşmerge Bakanlığı sözcüsü Cabbar Yawer, Peşmerge’nin ne zaman gideceği konusunda güvenlik kaygısıyla belirgin bir tarih veremeyeceğini ancak Peşmerge’nin ağır silahlarla Kobanê’ye gideceğini söyledi. Yaver, IŞİD Kobanê’den temizlenene kadar Kobanê’de kalacağını da sözlerine ekledi. Yawer, Peşmerge’nin Kobanê’ye gidişi ile ilgili ”Yarın, diğer gün de, başka bir gün de gidebiliriz. Ne kadar Peşmerge gideceği konusu güvenlik meselesidir ve açıklamamız doğru olmaz. Peşmerge elbette ki kendi silahıyla Kobanê’ye gidecek. Kobanê’de Peşmerge, PKK, YPG birdir, hepimiz IŞİD’e karşı savaşacağız. Kobanê’de IŞİD tamamen temizleninceye kadar Peşmerge de orada kalacaktır” dedi. YPG Komutanı Xelil: En büyük sıkıntımız silah Kobanê’de yaşanan çatışmalar ve gelişmelerle ilgili BasHaber’den Hikmet Durgun’un sorularını yanıtlayan YPG Komutanı Redur Xelill, Güney Kürdistan dışında kendilerine herhangi bir yerden silah gelmediğini ve Peşmerge’nin gelişleriyle ilgili de sorunları olmadığını belirtirken, YPG Kobanê Cephesi Sözcüsü Şoreş Hesen ise, Peşmerge’nin, Kobanê’ye gelmesini, Kobanê Kantonu’nun yaptığı seferberlik çağrısına verilmiş bir cevap olarak gördüklerini söyledi. YPG olarak en büyük sıkıntılarının silah olduğunu belirten Redur Xelil, “Özellikle ağır silah istiyoruz. Elimizde hafif silahlara karşılık, IŞİD’in ağı r ve modern silahları var. Güney Kürdistan dışında şimdiye kadar hiçbir ülke bize silah yardımında bulunmadı. Suriye devleti bize silah göndermedi, öyle bir şey yoktur. 24 ton yardım bize ulaştı. Güney Kürdistan’dan gelen bu yardımın içerisinde ilaç ve gıda da vardı. Ağır silah yoktu. Silahların gelmesini önemli ve anlamlı buluyoruz. Moral verici oldu” dedi. ‘IŞİD’in ilerleyişini durdurduk’ Kobanê’de çatışmaların daha çok doğu ve batı cephesinde yaşandığını ve kentin yüzde 60’tan fazlasının YPG’nin elinde bulunduğunu dile getiren Xelil, IŞİD’in ilerleyişini durduklarını söyledi. Kobanê’de YPG’nin büyük bir direniş içerisinde olduğunu ve kanlarının son damlasına kadar direneceklerini vurgulayan Xelil, IŞİD’i Kobanê’den sileceklerini kaydetti. ‘Peşmerge’nin gelişiyle ilgili bir sorunumuz yok’ Peşmerge’nin gelişiyle ilgili de konuşan Xelil,”Peşmerge’nin gelişiyle ilgili herhangi bir sorunumuz yok. Ama sorunumuz insan sayısı değildir silah ve tekniktir. Silahlarımız olsa direnebilir, kendimizi ‘IŞİD’in ağır silahı çok’ IŞİD’in silahlarının çok ağır ve modern silahlar olduğunu dile getiren Hesen, IŞİD’in elindeki silahları şöyle anlattı: “Tank, 57’lik ve 122’lik toplar, uzun menzili toplar, doçka, panzer, Hummer, zırhlı araçları ve çeşitli havan topları var. Bu silahların çoğunu Musul ve Rakka’dan getirdi.” “Yaralılarımızı savaş alanından çıkartabilmemiz ve YPG’ye destek gelmesi için acilen Türkiye tarafından bir yardım koridorunun açılması lazım” diyen Hesen, “Bürokratik işlemlerden dolayı bir YPG üyesinin Mürşitpınar Sınır Kapısı’ndan Türkiye tarafına hemen geçemediği için ambulansın içinde, sınır kapısında kan kaybından, hayatını yitirdiğini anlattı. ‘Kobanê’de ABD’li koordinat uzmanları yok’ Dünya basınına yansıyan ABD’li koordinat uzmanlarının ve özel birliklerinin Kobanê’de kaldıkları iddiasını sorduğumuz Hesen, bunun doğru olmadığını ifade ederek, “Koalisyon uçakları vurmadan önce keşif uçakları ve insansız hava uçakları Kobanê’de IŞİD mevzilerini tespit ediyor. İlgili yerlere bilgi veriyorlar ve uçaklar da IŞİD mevzilerini vuruyor” şeklinde konuştu. Rêdûr Xelîl KOBANÊ BasHaber 27 Ekim - 2 Kasım 2014 5 SÖYLEŞİ 05 ÖSO; Plan içinde plan mı? Erdoğan’ın Kobanê’ye ÖSO birlikleri gönderilmesi hakkında yaptığı açıklamanın ardından Suriye muhalefetinden çelişkili ifadeler geliyor. ÖSO’ya bağlı olarak faaliyet gösteren altı grubun Kobanê’ye kendi silahlarıyla destek kuvvetlerinin gönderme kararı aldığı, Halep kuşatma altında olduğu için geçişin Türkiye üzerinden yapılabileceği bildirilmişti. Türkiye’ye yakın olduğu bildirilen ÖSO gruplarından ayrılan komutanlardan olan Albay Abdülcabar Akidi, Erdoğan’ın söz ettiği gücün 36 saat içerisinde Kobanê’ye ulaşmasının hedeflendiğini söyledi: “Kobanê’ ye askeri güç göndermek bizim görevimizdir. Kobanê Halep’e bağlı bir ilçedir. Sadece YPG’ ye yardım etmek için gitmiyoruz. Peşmerge, Kobanê’ yi koruma bahanesi ile Hewler’den geliyor, biz burada eli kolu bağlı duramazdık. Suriye’ nin toprak bütünlüğünü için korumak için Kobanê’ ye ilk etapta 1350 asker gönderiyoruz ilerde bu sayıyı artıracağız.’’ Kürd düşmanı ve Arap şövenisti olarak tanından eski Baas Subayı Albay Akidi, geçtiğimiz yıl yaptığı bir açıklamada PKK’nin kökünü kurutacaklarını ve onlara acımayacaklarını söyleyerek, adamlarına YPG’lilere saldırmaları talimatı vermişti. Geçtiğimiz yıl Ming havalanını baskını ardından IŞİD ve Nusra komutanları ile birlikte kameraların karşısına çıkan Akidi, Tel Eran ve Tel Hasil’da yapılan katliamlardan sorumlu tutuluyor. Akidi’nin bu açıklamasını yalanlayan ÖSO Halep Devrimci Askeri Konsey Komutanı Tuğgeneral Zahir El Saket ise Albay Akidi’nin yaptığı açıklamalara anlam veremediğini ifade ederek, ÖSO Askeri Konsey ile Albay Akidi arasında herhangi bir koordinasyon olmadığını açıkladı. Kobanê’ye asker gönderilmesine dair haberlerin asılsız olduğunu söyledi. Tuğgeneral Saket, ”Biz birçok ülkenin desteklediği Kobanê’ye asker gönderip Halep’i köpeklere bırakacak kadar akılsız mıyız? Esed güçleri muhaliflerin kontrolündeki bölgeleri almak için fırsat kolluyor” dedi. Facebook’daki hesabından açıklama yapan Saket, ÖSO’nun Esad ordusu ile Halep’te şiddetli çatışmalara girdiğini ve bununla yükümlü olduğunu kaydetti. Erdoğan’ın Akidi’nin adamlarını Kobanê’ye göndermek istemesi YPG kaynakları tarafından yeni bir savaş gerekçesi olarak yorumlanıyor. YPG’lilere göre IŞİD’in yapamadığını Akidi ile yapmaya çalışılıyor. Ancak uzmanlar, Akidi’nin adamlarının Halep’ten çıkıp Kobanê’ye gideceği yolundaki haberlere kuşku ile bakıyor. Hikmet Durgun Erdoğan: Kobanê’ye gidecek Peşmerge sayısı 150’ye indirildi Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kobanê’ye gönderilecek Peşmerge sayısının 200’den 150’ye indirildiğini belirterek, ÖSO’dan 1300 kişinin geçiş güzergahının da müzakere edildiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Özgür Suriye Ordusu’ndan 1300 kişinin Kobanê’ye geçmesini PYD’nin kabul ettiğini iddia ederek; ‘ Konuyla ilgili olarak da şu anda ilgili birimlerimiz bu geçiş güzergahının nasıl olması gerekir, bunu müzakere ediyorlar. ÖSO’nun bizim tarafımızdan ilgili bölgeye geçmesinde bizim tarafımızdan bir sıkıntı yok’ dedi. Erdoğan, ABD Başkanı Obama’ya Kobanê için tercih edilmesi gerekenin 1. derecede ÖSO, 2. derecede Peşmerge olduğunu ifade ettiğini daha önce söylediğini belirterek, ‘Kobanê’ye gönderilecek Peşmerge sayısı 150’ye indirilmiş’ diye konuştu. Muslim, ÖSO haberini yalanladı Bu arada PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) kente 1350 kişilik kuvvet göndereceğine yönelik haberi yalanladı. Müslim, “Bu bilinçli olarak yayılan bir haber. Amaç kafa karıştırmaktır. Zaten ÖSO’ya bağlı Destekçileri Türkiye, Katar ve Arabistan bazı gruplar bizimle savaşıyorlar. Tamamen yalan bir haber” dedi. Müslim, “Türkiye devleti böylesi haberlerle karışıklık yaratmak istiyor” diyerek, Türkiye’nin Kobanê politikasını, “Bütün dünya ülkeleri bir tarafta, Türkiye bir tarafta duruyor” şeklinde özetleyerek şöyle dedi: “Türkiye’nin netleşmesi baskı yapılması gerekiyor. Türkiye dünya kamuoyuna IŞİD çetelerine karşı olduğunu deklare etmesi gerekiyor. Bugüne kadar da bunu söylemediği YPG savaşçıları ve Peşmerge birlikte gibi DAİŞ çeteleriyle arasına mesafe koymadı.” ABD ve Barzani’nin talebiyle Kobanê’ye koridor sözü veren Türkiye’nin bunun karşılığında 10 kilometrelik alanda güvenli bölge oluşturmak istediğini belirten Müslim şöyle devam etti: “Kuşkusuz bu da farklı bir oyundur. Türkiye, 10 kilometrelik alanı boşaltıp askeri bir bölgeye dönüştürme planları yapıyor. Kirli oyunlar peşinde.” IŞİD’e karşı 2 yıl savaşıp yaralanan YPG savaşçısı Miran Kobanê, yaşanan çatışma anlarını anlattı. 23 yaşındaki Miran, Kobanêli. Kent ve köylerinde IŞİD’le çatışmış. 2 yıldır savaşta kaldığını belirten Miran savaşta yaşadıklarını BasHaber’e şöyle anlattı: ”Kobanê’nin Kendal köyünde çok şiddetli çatışmalar vardı IŞİD ile. Ben de o çatışmada vardım. Silahlarımız kalaşnikof ve doçkaydı. IŞİD’in silahı ise tank ve toplardı, diğer ağır silahları da vardı. Sürekli çatışma halindeydik. YPG genelde geceleri IŞİD’e operasyon yapıyordu. IŞİD de ne zaman bize saldırsaydı o zaman karşılık veriyorduk. Sürekli alarm halinde idik. Kendal köyünde 70 YPG’li vardık. 600 kadar da IŞİD üyesi vardı. Çatışmalarda 7 YPG’li hayatını kaybetti ve çok sayıda IŞİD üyesi öldürüldü. Köyde siviller de vardı. Onlar çatışmaya girmiyorlardı ama bize yardımcı oluyorlardı. IŞİD’le çatışırken Türk askeri de bizim bulunduğumuz alana top atışı yaptı ve top atışı sonucu birkaç arkadaşımız hayatını kaybetti. Çatışmalar esnasında birçok IŞİD üyesini yakaladık. Onlara kötü muamele yapmadan Kobanê’deki cezaevine götürüyorduk. Yüzlerce IŞİD’çi var cezaevinde. Yakaladığımız IŞİD üyeleri ‘bizi öldürün’ diyorlardı. ‘Siz kafirsiniz, dininiz yoktur’ diyorlardı. IŞİD’çiler arasında; Çin, Mısır, Yemen kimlikleri de çıkıyordu. Türkiye vatandaşı olan IŞİD’çiler de yakaladık. En küçükleri 17, en büyükleri de 60 yaşındaydı. Kadın IŞİD’çi görmedim. ‘Bizimle konuşmayın’ diyorlardı. Ceplerinde haplar yakalıyorduk. Yemekleri kutular içindeydi. Kutular; Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan malı idi. IŞİD’den 3 tank ele geçirip Kobanê’ye getirdik. Kullandık bir süre, daha sonra mermileri bitti. YPG’nin elinde de 5 tank var. IŞİD’in elinden aldığımız silahlar Suriye ve Türkiye’ye ait silahlardı. Çatışmada 5 doçka kurşunu ile yaralandım. Kobanê’deki Emel hastanesine kaldırıldım. Orada 20 gün tedavi gördüm. 06 BİRLİK BasHaber 27 Ekim - 2 Kasım 2014 Ulusal birliğe doğru Yaşam Kürdlere birliği dayatıyor Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani’nin girişimleri sonucu Duhok’ta toplanan Batı KürdisTara Jaff – Ses Sanatçı Kürdlerin birliği bu süreçte gerekliliktir. Şayet Kürdlerin siyasetçileri, aydınları, yani bir bütün olarak halk birliğe evet derse, hayallerinin davası tamamlanır. Şayet amaçları derli toplu, özgür ve gelişmiş bir ülke ise ve bu onlarında hayaliyse -ki Kürdistan en büyük hayalimizdir- bugün birliğe çok ihtiyacımız var. Bugün Ortadoğu’da her şey allak bullak olurken dünyaya örnek olmak gerekiyor. Şayet herkes kendi kişisel çıkarlarını düşünürse bu fırsatı da kaçırırız. Onun için şuan halkın birliğe ihtiyacı var. Tarık Ziya Ekinci - Yazar Biraz karışık bir durum içerisindeyiz. Her parçadaki Kürd demokratik ve ulusal hareketlerini yönetenler farklı görüşlere sahip ama bu hareketlerin birlik oluşturması çok önemlidir. Ve bu birliktelik sağlanırken ideolojik ayrılıkların bertaraf edilmesi gerekmektedir. Bu sağlanmazsa uzun sürmeyecek bir birlik olur. Ama eğer olursa Ortadoğu’da demokrasinin gelişmesi ve barışın tesisi için böyle bir birlikteliğin oluşturulması sevindiricidir. Bunun başarıya ulaşması ve kalıcı olması için ideolojik ayrımların da en kısa sürede bertaraf edilmesi gerekmektedir. Hamiyet Çelebi – Yazar Kürdistan’da mevcut sorun bir şekilde Kürdlerin birlik sorunundan ve parçalanmışlıklarından da kaynaklanıyor. Kürd siyasetinin temel görevlerinden biri birlik bağlamında halkın güvenlik ve özgürlük ihtiyacını karşılamaktır. IŞİD, Kürdlere karşı aktüel bir Sadabat Paktı’dır. Kürdlerin özgürleşme olasılığı ortaya çıktıkça bu tür operasyonlarla, Kürdistan’ın parçalı statüsü devam ettirilmek isteniyor. Tam da burada Kürd siyaseti net ve birlikte duruş sergilemek, birleşmek, ortak güç olmak ve ortak hareket etmek zorundadır. Bu bir ulusal görevdir ve Kürd siyaseti bundan kaçınamaz. Ülkenin saldırı ve işgal tehdidi altına girdiği bu zamanda yeni bir ortak sorumluluk hukuku geliştirmek ve bunun da örgütsel çıkarlar üstünde olması zorunludur. Bu anlamda Duhok Anlaşması çok önemlidir. Anlaşmanın T. Ziya Ekinci Nevin İl Hasan Bildirici tanlı siyasi güçler ENKS ve TEVDEM yöneticileri arasında varılan anlaşma Kür kamuoyunca destek tüm parçaları kapsayarak geliştirilmesi ve uygulanması için Kürd kamuoyu siyasete baskı yapmalıdır. Rojda – Ses Sanatçısı 21. yy.’da sınırların yeniden çizilmesi söz konusu ve bu süreçte Kürdlerin de duruşu dünya nezdinde bir olgunluğa ulaşmıştır. Artık dünyadaki diğer güçler de Kürdleri görmezden gelemiyorlar. Bu sınırlar Kürdler için olumlu ve olumsuz sonuçlar doğurabilir. Eğer Kürdler arasında bir birlik oluşmazsa ve Kürdler geçici ve küçük hesaplar peşinde olurlarsa kalıcı bir birlik dönemine giremeyiz. Özellikle Duhok’taki anlaşmanın bu açıdan önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Bu çok olumlu bir gelişmedir. Kürdleri ayrıştırmanın önüne geçmek için son dönemde atılan adımlar büyük bir moral yaratıyor. Hangi devlet veya bayrak altında yaşıyor olursak olalım Kürdlerin birlik olması büyük ve önemli bir adımdır. Peşmerge’nin Kobanê de olması ve bunun Kürdlerin birliği için bir mesaj içermesi, bu gelişmelerin ve birliğin geçici olmadığına, bir daha kardeşin kardeşi vurmayacağına dair umut veriyor. Önemli olan bunun devam etmesidir. Bir sanatçı olarak bu birlik karşısında çok mutlu oldum. Nevin İl – DOGÜNKAD Başkanı Hepimizin temennisi, bütün Kürd örgütlerinin bir araya gelerek Ortadoğu’da yeniden şekillenen sınırların Kürdlerin lehine çevriilmesidir. Son gelişmeler Kürdler açısından olumlu ve olumsuz durumlar yarattırken Kürdlerin birliğine de vesile olmuştur ve çok önemlidir. Önümüzdeki süreçte birlikte hareket etmek ekonomik, siyasi ve sosyal olarak bir avantaj yaratır. Bu sürecin devam etmesi için bütün kesimler sorumlu davranıp üzerine düşeni yapmalıdır. Kürdlerin gelecekteki statüleri için bu sürecin önemsenmesi ve gereken desteğin sağlanması önemlidir. Hasan Bildirici - Gazeteci Ulusal birlik diğer milletlere ne kazandırmışsa Kürdlere de onu kazandırır. Zaten bu anlamda hayat da Kürdlere zorunlu olarak ulusal birliklerini sağlamayı dayatıyor. IŞİD’in saldırısıyla birlikte Kürdler hiçbir sınır tanımadan birbirlerinin yardımına Kazım Öz Tara Mamedova Serhad Bapir görüyor. Anlaşmayı Kürdler arası birlik ve ulusal ittifakın bir provası olarak nitelendiren sanatçı, yazar koşmuştur. Ulusal birlik kavramı tabi ki herkesin bir arada yaşadığı bir yer anlamına veya herkesin tek bir ulusal hukuktan yararlandığı bir sistem anlamına da gelmeyebilir. Kürdistan’ın herhangi bir parçası saldırıya uğradığında birlikte hareket etmek anlamında bir ulusal birlikten söz etmek gerekiyor. Gerçekçi olmak gerekiyor, aramızda İran, Suriye, Türkiye ve Irak sınırları var. Ama olumlu bir hava esiyor, tarih bir anlamda Kürdleri ulusal birlikte buluşmaya zorluyor. Çiya – Ses Sanatçısı Dünyanın emperyal güçleri şimdiye kadar Kürdleri ayrıştırmak istedi. Şimdi yan yana olmaları çok sevindiricidir. Hele ki bir de anlaşma yapılması bu birliğin en güzel şeklidir. Çünkü en azından birbirlerini eleştirebilir ve kendi öz eleştirilerini de yapabilirler. Birlik olmak Kürdler için çok önemli ve değerli bir sonuçtur. Serhad Bapîr - Grafik Sanatçısı Kürdlerin birliği, Kürdistan’da, dört parçada ulusal bir siyasetin oluşması için makul ve ortak değerler temelinde olmalıdır. Kürdleri birleştiren unsurlar, millet olmamız ve bütün lehçelerle birlikte bir dile sahip olmamız ve Kürdistan’ın bütün Kürdlerin vatanı olması. Kendi kaderini tayin hakkı birinci madde olmalıdır ki Kürdler bağımsız devletlerini kursunlar. Kürdler dört parça Kürdistan da ilişkilerini geliştirmelidirler, diplomasi anlamında güçlü olmalıdırlar. Sayın Mesud Barzani kongreye liderlik yapmalıdır. Çünkü uluslararası alanda güveni ve itibarı en çok olan liderimiz odur. Ulusal Kongre, Güney Kürdistan’ın tecrübe ve başarısını kendine model olarak almalıdır. Tara Mamedova – Ses Sanatçısı Benim hayalim ve bir bütün olarak halkımızın hayali Kürdlerin arasında bir birlikteliğin oluşmasıdır. Çünkü Kürdlerin başarısı birlik olma yolunda tıkanmış durumdadır. Bu süreçte çok iyi anladık ki; biz Kürd halkı olarak yalnız kaldık. Yine birbirine destek çıkan kişiler Kürdlerin kendisi oldu. Dört parça Kürdistan’da bütün siyasi, kültürel ve diğer alanlarda birliktelik kurulmalıdır. Kendimizi uluslararası alanda kabul ettirebilmek için buna ihtiyacımız var. Yüksel Avşar Çiya ve akademisyenler, Kürdlerin ulusal birliğe ihtiyacı olduğu konusunda hemfikir. Kazım Öz – Sinema Yönetmeni Ulusal birliğin Kobanê ile birlikte gelişmesi bir yanıyla sevindirici, bir diğer yanıyla da üzücüdür. Çünkü, bu kadar insan öldükten sonra ve hayati bir konudan sonra mı, Kürdler bir araya gelecek diye düşündürüyor insanı. Bunun üzerine Kürd politikacı ve yöneticilerinin de düşünmesi gerekiyor. Çok önceden atılması gereken bir adım olmasının yanı sıra insanı sevindiren bir durum. Bunu, Kürdlerin tarihsel olarak yaşadıkları trajedileri bir daha yaşamaması için tarihsel bir süreç olarak görüyorum. Yüksel Avşar - Siyasetçi Bu IŞİD denilen ne idüğü belirsiz çete, nedense Kürdlerin çanağına düştü. Büyük ihtimalle Saddam gibi düşünenler bu çeteyi Kürdlerin kapısına bıraktılar. Kürdler de liderlik kavramı üzerine bir kargaşa vardır, nedense benim dışımda kimse yok anlayışı var. ‘Benim yanlışım da doğrudur’ yaklaşımında oluyor. Irak Kürdistanı’nda bir devlet göründü, Kobanê de yeni bir şey inşa edildi ona kanton denildi. Daha sonra Kürdler de anladı ki hangi kapıyı açsalar bir araya gelme konusu kendini gösteriyor. Duhok’ta yapılan toplantı tarihseldir, bizim için çok önemlidir. Kürdler aklını başına devşirip, bizim ortak davamız yolunda yürümeliler. Prof. Kadri Yıldırım - Akademisyen Kürdler arasındaki birlik sadece kağıt üzerinde ve Başûr ve Rojava ile sınırlı tutulmamalıdır. Dolayısıyla bu birlik bir an önce pratiğe yansıtılmalı ve Rojhilat ile Bakur’u da içine almalıdır. Durumun aciliyetine binaen Rojava-Başûr ile başlayacak olan birliğin, uygun bir zaman diliminde Rojhilat-Bakur’u da içine alacak şekilde genişletilmeli; böylece etkisi ve caydırıcılığı üst seviyeye çıkarılmalıdır. Bu birliğin; ortak savunma, fon, üniversite ve inanç akademisi çerçevesinde vücut bulmasının yararlı olacağı kanaatindeyim. Bu ortak olgular belirli bir takvim dahilinde dönüşümlü olarak Kürdistan’ın parçaları arasında sevk ve idare edilebilir. Tara Jaff Hamiyet Çelebi Kadri Yıldırım Rojda BasHaber ÇÖZÜM SÜRECİ 27 Ekim - 2 Kasım 2014 CHP Milletvekili Atilla Kart: Rojava Kürdlerinin birleşmesi umut verici H Mustafa Yeşil ükümetin Kürd sorunu konusundaki tutumunu eleştiren CHP’li Milletvekili ve TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi Atilla Kart, “Hep konjonktüre oynayan bir yaklaşım var. Elbette Kürd sorunu çözülmelidir. Ama bu birilerinin kişisel hırsları uğruna heba edilecek bir süreç de değildir” dedi. Barzani önderliğinde Duhok’ta bir araya gelen Rojava’daki siyasi partilerin birleşme kararını da değerlendiren Atilla Kart Rojava’daki Kürd örgütlerinin birleşmesinin umut verici olduğunu belirtti. Kendisi de Konya Kürdlerinden olan Kart, Rojava direnişinin desteklenmesi gerektiğini belirtirken, “Irak Kürdistan’ı ve Rojava halklarının da kendi iradeleriyle kendi yönetimlerine karar vermelidir” görüşünü savundu. Kobanê’deki durumu değerlendiren CHP’li Kart, IŞİD’i yaratan, onu büyüten sebeplerin tümünün siyasi iktidara yüklenemeyeceğini, fakat AKP iktidarıyla birlikte Türkiye’nin belli bölgelerinde IŞİD ve benzeri örgütlerin himaye edildiğini iddia etti. İktidarın ideolojik olarak bu tür yapılardan beslendiğini iddia etti. Hükümetin Kobanê konusundaki tutumunu eleştiren Kart, Türkiye’nin insani yardım koridoru, silah ve mühimmat yardımlarının engellenmesi konularında olumlu bir tutum içerisinde olması gerektiğini belirtti. Hükümetin Çözüm Süreci konusundaki tavrını değerlendiren Atilla Kart, “2009’dan beri muhtelif isimler adı altında yürütülen bir süreç var. Ama bir türlü işin esasına girilmiyor. Sanki bu sorunu “çözüyormuşuz” gibi yaparak hep zamana oynayan, hep konjonktüre oynayan bir yaklaşım var. Ve bakıyoruz ki bütün bu politikaların temelinde de mezhepçi, ayırımcı bir anlayış var. İşte Suriye politikalarının özünde de bu var. Esas olan insan hakları, temel hak ve özgürlüklerdir ve ayrımcılık yapmadan eşit yurttaşlık gibi değerlerdir“ şeklinde konuştu. Kürd gruplar birleştikleri takdirde bu süreci aşarlar Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başkanı Mesut Barzani önderliğinde Duhok’ta bir araya gelen Rojava’daki siyasi partilerin birleşme kararını da değerlendiren Atilla Kart Rojava’daki Kürd örgütlerinin birleşmesinin umut verici olduğunu belirtti. Kart, “Maalesef tarih boyunca Kürd grupların birbiriyle çekişmekten, tam bir dayanışmayı sergileyememekten dolayı tarih içinde çok büyük kayıpları olduğunu biliyoruz. Artık bu dönemde bunu aşmak gerekir. Son birkaç gündür o bölgeden gelen haberler umut verici. Fakat IŞİD o bölgede bertaraf edildikten sonra da bunu daha ileri boyutlara taşımaları gerekir” dedi. “Kürd sorunu birilerinin kişisel ve siyasi ikbali uğruna heba edilemez” Hükümetin Çözüm Süreci’ne dair ne yapacağını kimsenin bilmediğini belirten Atilla Kart, “Bakın geçen gün İdris Baluken ne dedi: Bize taslağın birinci sayfasının bir örneğini verdiler. Ne kadar incitici bir şey? Sen bir yol haritası diyorsun. Bunun muhatabı kimdir. Meclistir, siyasi partilerdir. Fakat şu an Efkan Ala’ların, Hakan Fidan’ların kapalı kapılar arkasında yaptığı bir çalışmadır” dedi. Cumhuriyet tarihinin en önemli sorununun Kürd sorunu olduğunu ve bundan hiç kimsenin rahatsız olmaması gerektiğini ifade eden Kart, “Elbette Türkiye bu sorunu çözmelidir. Ama bu birilerinin kişisel ve siyasi ikbali uğruna heba edilecek bir süreç değil. Fakat böyle ilerliyor. Bakıyorsunuz tüm süreç AKP ve Erdoğan’ın kişisel ve siyasi kariyeri doğrultusunda şekilleniyor. Yani bu bilgilendirme sağlıklı olduğu takdirde biz de sürecin sağlıklı ilerleyişi konusunda yapıcı bir tavır içinde olmak durumundayız.” şeklinde konuştu. “BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliğindeki tablo hükümetin iflasıdır” Bu noktada Türkiye’nin demokratikleşme profiline bakılması gerektiğini ifade eden Atilla Kart, hükümetin Türkiye’yi savaşa sokmak istediğini ve kamu kurumlarının işlemediği bir ortamda Çözüm Süreci’nin inandırıcı olmadığını belirtti. Türkiye’nin kendi içinde Kürd sorununu demokrasiyle çözebileceğini söyleyen Kart, “Burada biz kendi Kürdlerimize demokrasiyle sahip çıkacağız. Temel hak ve özgürlüklerle sahip çıkacağız. Ha, Irak Kürdistanı, Rojava Kürdistanı, o yerleşik halklar da kendi iradeleriyle buna karar verecekler. Oralara da IŞİD’lerin, emperyal güçlerin müdahalesine engel olmalıyız. Oradaki yerli halkların iradesiyle o bölgenin yönetimi şekillenmeli. Ama bu hükümetin yaklaşımı bu değil. Mısır’la ilişkiler ortada, Suudi Arabistan, Irak ve Suriye yönetimleriyle yaşanan tablo... Ve en son Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliğindeki o tablo bu hükümetin iflasıdır” diyerek konuşmasını sürdürdü. Kaplan: Kobanê 21. yüzyılın destanıdır HDP Milletvekili Hasip Kaplan Kobanê’de kendi topraklarının meşru müdafaasını yapan bir halkın bulunduğunu ve bu anlamda Kobanê’deki durumun 21. yüzyılın en onurlu ve destansı direnişi olduğunu belirtti. Kobanê ve çözüm sürecini BasHaber’e değerlendiren Kaplan, Öcalan için sekretarya kurulması ve hasta tutsakların durumunun aciliyet arz ettiğini söyledi. Rojava’daki savaşla Kürdlerin demokratik bir halk olduğunu kanıtladığını söyleyen Kaplan, “Bunun sonucunda Amerika öncülüğünde koalisyon güçleri IŞİD’e operasyon yaptı. Kobanê direnişi, aynı zamanda Kürd halkının birliğinin sağlanmasında bir dönüm noktası olmuştur” dedi. Çözüm Sürecinde hükümetin somut adım atması gerektiğini belirten Kaplan, “Abdullah Öcalan için sekretarya, hasta hükümlü tutsaklar ve cezaevindeki son durumun ivedilikle değerlendirilmesi gerekiyor” dedi. Akil İnsanlar Heyeti’nin yeni rolüne de değinen Kaplan, “Akil İnsanların artık hükümeti adım atması konusunda ikna etmeleri lazım. Onlara düşecek en büyük görev şu anda budur” şeklinde konuştu. “Hükümetin Kobanê konusundaki tavrı kendi iradesi dışında değişmiştir” Hükümetin Kobanê’ye yaklaşımının değişip değişmediği yönündeki soruya ise Kaplan, “Hükümetin bu tavır değişikliği kendi iradesi dışında gelişmiştir. Dünya güçleri burada bir tavır koymuştur. Hükümet de mecbur kalmıştır” şeklinde cevap verdi. Dünyanın gözü önünde bir halkın direniş içinde olduğunu dile getiren Kaplan bunun terörizm olarak nitelendirilemeyeceğinin altını çizerek şöyle devam etti: “Vatanını korumak ne zamandan beri terörizm oldu? Başkasının vatanını işgal etmek, saldırmak, tecavüz etmek terörizmdir.” 07 Çözüm Süreci’nde yeni sorun HAKAN TAHMAZ Çözüm süreci rotaya giremiyor. Son bir aydır, IŞİD’ın Kobanê’ye yoğun saldırısı, buna karşı tarafların izlediği politika ve taraflarının beklentilerdeki farklılığın yarattığı sorunlar bunu engelledi. Siyasi aktörler arasındaki güvensizlik derinleşti ve kriz yeni bir boyut kazandı. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “verilen sözler yerine getirilmiyor” iddiası ve HDP tarafından buna verilen yanıt, hükümet, Kandil, İmralı ve HDP arasında iki yıldır süren görüşmede yeni bir soruna yol açtı. Başbakan’ın Amasya dönüşünde ve Akil İnsan Heyeti ile toplantısında ifade ettiği bu iddiaları hatırlayalım: 1 Eylül’de açıklanan yeni hükümet programına paralel hazırlanan Yol Haritası 3 Eylül’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan tarafından İmralı’da Abdullah Öcalan’a iletilmiş ve mutabakat sağlanmış. 7 Eylül’de HDP Heyeti, İmralı’ya iletilen Yol Haritası konusunda mutabık kalındığını hükümete iletmiş. 8 Eylül HDP Heyeti, Yol Haritası’nı Kandil’e iletmiş. 10 Eylül’de Kandil’in de Yol Haritası’na onay verildiği açıklanmış. Yapılan görüşmede HDP Heyeti, Başbakan’a “kamu düzenini bozan eylemelere 15 Ekim tarihine kadar son verilecektir” sözü verilmiş. Bütün bunlardan sonra 6 Ekim’de Kobanê için Kürdler sokağa döküldü. Şimdi verilen sözlerin neden tutulmadığı sorgulanıyor ve süreci bozmak isteyenin Kandil ve HDP olduğu iddia ediliyor. Başbakan bu iddiaları Akiller Heyeti’ne, HDP Heyeti’nin Kandil’ de olduğu, Hakan Fidan’ın İmralı’da görüşme yaptığı gün aktarıyor. Bu durum dikkat çekici! HDP Heyeti ile Kandil’e gitmeden önce yapılan bir dizi görüşmede bu soruların heyete yöneltilmiş olması gerekirdi. Burası karanlık. 21 Ekim Salı günü Abdullah Öcalan HDP Heyeti ile görüşme yaptı. Bu görüşme sonrası Öcalan çağrı yaptı ve tarafları uyardı. Çağrıda; “15 Ekim itibariyle yeni bir aşamaya geçtiğimizi ve süreçte başarılı bir pratik umudumun bu anlamda artığını ifade etmek isterim” dedi Bu cümleyi kurmasından bir gün sonra 22 Ekim’de HDP ve Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş iddiaları reddettiler. Söz vermediklerini ve kendilerine de bir Yol Haritası iletilmediğini açıkladılar. Bütün bunlar ‘ne oluyoruz’ sorusunun artık yüksek ses ile sorulmasının zamanın geldiğini gösteriyor. Taraflarca iyi yönetilemeyen çözüm süreci, farklı bir noktaya doğru kayıyor. Siyasi aktörler arasındaki güvensizliğin yeni boyut kazanmış olması hayra alamet değil. İnsanlar gerçeğin tamamını nasıl ve kimden öğrenecekler? Barışın toplumsallaşması toplumda güven duygusu güçlendiğinde daha az zahmetli ve hızlı olabilir. Bu nedenle bütün bu iddiaların açığa kavuşturulması, kimin ne gibi söz verdiğinin ve hangi sözlerin kim tarafından tutmadığının aydınlatılması gerek. Bu saatten sonra tarafların yapacağı açıklama ancak kendi mahallelerini tatmin edebilir. İşte tam da bu gibi durumların aşılmasını kolaylaştırmak için çözüm sürecini İzleme Komisyonu’na ihtiyaç var. İki yıl içinde benzer birçok olaylar yaşandı. Son görüşmede Öcalan’ın ifade ettiği ve uyardığı gibi yaşananlardan ders çıkarmak İzleme Komisyonu gibi kurumların hızla oluşturulması gerektiriyor. Ancak İzleme Komisyonu’nun bir işe yaraması için uluslararası deneyimi olan bir ülkenin katılımı sağlanmalı ve gerçekten toplumda saygınlığı olan kişilerden oluşmalı. Akil İnsanlar Heyetinden ders çıkarılmalıdır. Bir de Öcalan’ın son görüşmede ifade ettiği; “Bu konuda tüm demokrasi ve barış yanlısı çevrelere de önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir” cümlesinin gerçek adresini bulması gerekiyor. Aksi halde Öcalan’ın, “Taraflara düşen görev birbirleriyle olan hukuklarını sağlam ve güvenli bir temele oturtmalarıdır. Bu yapılmadığı zaman içinden geçmekte olduğumuz sürecin derin bir darbeyle sonuçlanması kaçınılmaz olacaktır” cümlesinden dikkat çektiği tehlikeyi atlatmak çok zor olabilir. 08 ÇÖZÜM SÜRECİ BasHaber 27SÖYLEŞİ Ekim - 2 Kasım 82014 ÇÖZÜM SÜRECİ BasHaber 27 Ekim - 2 Kasım 2014 9 SÖYLEŞİ Akil İnsanlar Heyeti Çözüm Süreci’ne toplum da ortak edilmeli Yeter Polat Yeni hükümetin kurulmasının ardından Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun çağrısı üzerine bir kez daha bir araya gelen Akil İnsanlar Heyeti ‘Çözüm Süreci’ devam ediyor mesajı verdi. Akil İnsanlar Heyeti Üyesi aynı zamanda İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, sivillerin sürece dahil edilerek barış görüşmelerinin toplumsallaşması gerektiğini vurguladı. Katılımcıların görüş ve önerilerini dile getirdiği toplantıda ortaya çıkan tabloda şu görüş ve öneriler dile getirildi: Çatışmasızlığın devam etmesi, Öcalan’ın cezaevi şartlarının iyileştirilmesi, İmralı’da ‘sekreterya’ kurulması, süreci izlemek amacıyla ‘üçüncü göz’ heyeti oluşturulması, HDP dışındaki kesimlerin de Öcalan’la görüşebilmesinin olanaklarının yaratılması, tarafların ifade ve yaklaşım dillerini değiştirmesi, parlamentonun devreye alınması, Akil İnsanlar Heyeti’nin yeniden yapılandırılarak toplumsal desteğin çeşitlendirilmesi. Tüm bu konuların konuşulduğu toplantıya dair sorularımızı TOHAD Başkanı Zübeyde Teker, GazeteciYazar Etyen Mahçupyan ve İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan’a yönelttik. İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan: Süreç toplumsallaşmalı Y eni hükümetin, yeni başbakanın kendi tarzı ve uslubuyla Akil İnsanlar’dan süreçle ilgili değerlendirme ve önerilerini alıp ‘yeni fikirler olabilir mi’ ve kendisinin sürece bakış açısını aktarmak için bu toplantının yapıldığını düşünüyorum. Başbakan, ekim ayı başında yaşanan olaylar olmasaydı bu toplantının daha erken yapılacağını söyledi. Toplantının önemi şuradadır: Hükümet barış ve çözüm sürecini ilerletmek konusunda iradesini tekrar göstermek istemiştir. Bu önemlidir. Sürece sivil inisiyatifleri katma bakımından, toplumun diğer kesimlerinin görüşünü alma bakımından önemli buluyorum. Bu süreç toplumsal barışın inşa ederek ancak ilerleyebilir. Farklı kesimlerin görüş ve önerilerini alıp onlarla tartışarak süreç ilerletilebilir. Bu bakımdan Akil İnsanların yaptığı ‘Barışın Toplumsallaştırılması’ önemli bir çalışmaydı. O çalışmaların sonuçlarından yararlandıklarını ifade ettiler. Bir çağrıdır. Sivil inisiyatiflere barış için bir çağrıdır bu. 24 kişi 15 Ekim’de biraraya geldik ve bir deklerasyon yayınladık. Bizim gibi sivil insanların sürecin devamı konusunda görüşlerimizi hükümete aktarmamız ve hükümetin kendisinde varolan iradeyi daha da pekiştirecek yaklaşımları görmesinden memnun kaldık. Sivil kurumların barış çalışması yapması önünde engel yok, heyetin içinde değil ama daha az sayıda ‘üçüncü göz’ diye tarif edilen bir sivil mekanizmanın kurulması anlatıldı hükümete. Sivil izleme kurulu. Taraflar arasındaki görüşmeleri izlemek, varılan mutabakatlarla ilgili tarafların gereğini yapıp yapmadığını gözlemlemek, sahada çıkan sorunlara müdahale etmek ve bir nevi ara buluculuk yapmak, bir nevi barış çalışmaların topluma mal edilmesi bakımından sivil inisiyatiflerle ilişki kurmak, toplumun farklı kesimlerinin görüş ve önerilerini taraflara sunarak tarafların olaya daha geniş pencereden bakmasını sağlamak. Dünya örneklerinde de var ve bu çok önemli bir şey. Üçüncü gözden kasıt bu. İki taraf var, taraf özelliği olmayan sivil bir mekanizmaya ihtiyaç var. Yol kazalarına karşı dikkatli olunmalı Sürecin ilerleyeceğini düşünüyorum. HDP heyeti üzerinden bir mesaj trafiği var. Hükümetin Yol Haritası’nın ana başlıklarının iletildiği, KCK’nin ve Abdullah Öcalan’ın önerilerinin alınıp hükümete iletildiği zaten Öcalan devletin heyetiyle görüşüyor, mutabakata varılan hususlar üzerinden alınacak yol var. Bunun süreceğini tahmin ediyorum. Konu kolay bir konu değildir. Kürd sorunu Türkiye sınırlarına hapsolacak bir mesele değil, tüm Kürdistan coğrafyasını ilgilendiren bir mesele, PKK’nin her parçada olduğunu düşündüğümüz zaman doğal olarak buralardan kaynaklı sorunlar hep çıkacaktır. Kobanê’de yaşadığımız olaylarda olduğu gibi. Şimdi taraflar geri dönülemez bir noktaya geldiler. Bu noktanın farkındalar. 6-8 Ekim tarihinde yaşanan olaylar, KCK ve hükümete bu sürecin bitmesi halinde ne büyük kötülükler yaşanacağının sadece ipuçlarını vermiştir. O yüzden bunun maliyetinin hepimiz için çok ağır olacağını düşündüğüm için kimsenin tekrar bir çatışma ortamını göze alamayacağını düşünüyorum. O nedenle sert tartışmalar yaşansada sürecin ilerleyeceği görüşündeyim. Yol haritasının ilkeleri kamuoyula paylaşılmalı Bu türden diyalog süreçlerinde güven ilişkileri kurmanın gerçekçi olmadığı kanaatindeyim. Taraflar birbirine güvenmek zorunda değiller ancak sorunu çözmek mecburiyetindeler. Sorun kabul edildi ve iki tarafda çözme konusunda istekli davrandı. Güven meselesi değil ancak 46 vatandaşın yaşamını yitirmesi, olası provaksyonları olası yol kazalarına işaret etmiştir. Ve tarafların ders çıkarması gerekir. Talepler ve tarafların karşılanması noktası farklı. Taraflar üzerine düşen görevleri yerine getirmeliler. Taraflar yol haritasının ilkeleri üzerinde bir uzlaşma sağladılarsa bu kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Kamuoyuda bilme hakkına sahiptir. Türkiye hala klasik ulus-devlet, anayasası değişmedi, CHP ve MHP sürece destek vermiyor, CHP biraz tavrını değiştirdi, tüm bunları düşündüğümüz zaman çok ayrıntıların açıklanmasına gerek yok. Son çıkarılan yasada kamuoyu bilgilendirilmesi ile ilgili de bir görev tanımlanmış durumda. Belli süreçlerde kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekmekte. TOHAD Başkanı Zübeyde Teker: Hükümet süreci doğru yönetmedi Başbakanın tanışmak ve süreci birlikte değerlendirme isteği ile toplantıya davet edildim. Genel hatlarıyla sürecin durumu, Kobanê meselesi, 6-8 Ekim olaylarının sonuçları konuşuldu. Çözüm süreci toplantıya damgasını vurdu doğal olarak. Süreçten beklentilerimizi orada ifade ettik. Akil İnsanlar bir kez daha bilgi alışverişi sağlamak için toplandı. Başbakan bundan sonra yapılacak çalışmalar için çağrı yaptı. Bu çağrı herkese yönelik bir çağrı değildi. ‘Zaman zaman size ihtiyacımız olabilir’ denildi. Gerilim düşürülmeliydi ‘Tıkanma yok’ mesajı yerine 6-8 Ekim olayları yaşanırken hükümet, bu gerilimi yaratan şartları ortadan kaldıran hızlı bir pratik sergilemedi. Hala aşırı güvenlikçi yasalarla, eski tarzda ısrar görüyoruz. Farklı bir durum sözkonusu değildir. Sivil toplum kurumları sürece dahil edilmeli. Bu zaten eski akil heyetle görüşmedir. Öne çıkan ortak talep şuydu. Biz bir süreci işlettik ve görevimiz bitti. Bize en başta bir görev tanımlaması yapıldı; 2 ay halkla görüşmeler yapılacaktı. Raportörlük göreviydi, raporlar teslim edildi, üzerinden 1.5 yıl geçti devlet bizimle ilişki kurmadı bunu kamuoyu da biliyor. Sonrasında bu son toplantı için çağrı yapıldığında ortak rahatsız olunan nokta şuydu; görev tanımı yapıldı, süreç tamamlandı ve yine aynı sıfatla çağrılmayı hiçbirimiz sempatik bulmadık. Rahatsızlık duyduğumuzu, görevimizin bittiğini de ifade ettik. İçimizden bazıları çalışmalar için çağrılır ise o devletin kendi inisiyatifindedir. Öyle ele alınmalı. Biz 60 kişilik ‘akil heyet’ varlığı noktasında hem fikir değiliz. Olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Olabilir ki heyetler içinden bazı kişilere talep olur, bunlar gruplar içinden seçilebilir, herkese aynı anlamı biçmek doğru değil. Kürdlerin sabrı patlamıştır Bu süreç hükümet tarafından doğru yönetilmedi. Oyalamacı ve fazlasıyla çıkarcı bir yaklaşımla yürütüldü. Ve geldiği nokta patlama yarattı. Süreci ve Sayın Öcalan’ı araçsal bir anlayışla görmekte ısrar eden bir devlet politikası sözkonusu. Ama bunun böyle olamayacağı 6-8 Ekim olaylarıyla net olarak ortaya çıktı. Meseleyi net olarak okumak gerekiyor; 2 yıldır sabreden Kürdlerin sabrının patlaması olarak ele almak gerekiyor. Kobanê olaylarında devletin tutumu bu süreci fitillemiş olabilir, ancak temelde Kürdlerin 2 yıllık kimlik ve kültürel haklarıyla ilgili yapılamayanların etkisi olarak görmek gerekir. Yazar Etyen Mahçupyan: Akil İnsanlar süreci hızlandırmalı B u toplantıları çok çeşitli şekillerde algılayanlar var. Toplumun bir tane algısı yok. Hükümetin Kobanê’de sessiz kaldığını düşünmüyorum sadece farklı tutum aldı Kürd hareketinden. O tutumunda da ısrarcı oldu ve hala da ısrar ediyor. Her iki tarafın söyledikleri içinde desteklediğim ve desteklemediğim yönleri var. Nasıl Kürd siyasetini bir veri olarak kabul etmek zorunda isek hükümetin ki de öyle. Böyle baktığım zaman Akil İnsanlar toplantısı iki aktör arasındaki bu süreci hızlandıran, kolaylaştıran bir öneme mi sahip zorlaştıran mı olarak bakıyorum, bence birincisi. Dolayısıyla Akil İnsanlar toplantısı hayırlı bir iş oldu. Sonuçta çözümü onlar bulacak, biz biliyor ve onlara söylüyoruz gibi biçimde değil. Çözümü o iki aktör beraber bulacak biz sadece kolaylaştırıcı olabiliriz. Heyeti hükümet tek başına seçmedi Öcalan’ın önerileri de var Öcalan’ın da tercihleri var bu listede. Sadece hükümetin değil ama ziyadesiyle hükümetin tercihlerinden oluştu, doğru çünkü sorumluluğu o aldı. Sorumluluğu kim taşıyor ise biraz onun payı yüksek oluyor. Hakikaten yerelin daha çok katılması lazım doğru. Kendi inisiyatifleri ile de olabilir birleşerek de olabilir mesela Diyarbakır’daki iş adamlarından sivil toplum kurumların birararya gelerek bir platform oluşturmaları, hakemlik gibi bir fonksiyonunu yavaş yavaş ifa etmeleri tabiki becerebilirlerse nesnel olabilirse becerebilirler ve çok hayırlı olur. Öyle bir şey oluşmaya başlarsa buna hükümetin de Kürd siyasetinin de olumlu bakıcağını düşünüyorum. Önce vatandaş-vatandaşla barışmalı Davutoğlu “Üçüncü göze henüz hazır değiliz” dedi, çünkü kamu düzeni yok dedi. Özellikle bölgede vatandaşvatandaş ilişkisi düzelmediği sürece bu iş, üçüncü göz meselesi zor. 6-8 Ekim olayları bunu daha da bozdu. Hüda-Par ve PKK arasındaki gerilim daha da derinleşti. Orada vatadaşlar arasında sorun varsa üçüncü göz olması çok zor. Çünkü ‘üçüncü göz’ devletle vatandaş arasında olmalı. Önce vatandaşla-vatandaş arasındaki sorunun çözülmesi lazım. Burada da esas sorumluluk Kürd hareketine düşüyor. Taraflar konuştuklarının arkasında durmalı İki tarafta ne konuştularsa arkasında durmalıdır. Oradan eğer ufak sapmalar gerçekleştirirlerse öteki tarafın en azından sinirlerine dokunuyor. Öteki tarafı daha tetikte hala getiriyor. Veya herhangi bir taraf konuşulanın bir adım ötesini de ima ederse diğer taraf psikolojik olarak geri adım atıyor. Taraflar doğru düzgün davranmalılar. İki tarafta ne konuşuluyorsa ona sahip çıkmalılar. Bu konuşuldu, bu konuşulmadı diyecek cesarete sahip olmalılar. Bu olmadığı sürece güvensizlik olur. Güvensizliği kendileri yaratıyorlar, toplumda güvensizlik olduğunu düşünüyorum. Resmi bir açıklama değildir ancak oraya katılanlar barışçıl ve iyi niyetle taleplerini ifade ettiler. Bunlar tek bir metin ya da deklarasyon olarak yayımlanmadı. ‘Yol Haritası’nı sadece hükümet bilmiyor Öcalan da biliyor Sadece hükümet değil Öcalan’ın da bildiği bir Yol Haritası bu. Bunun çok uzun süre gizlenmesi mümkün değil. HDP’liler “biz metni görmedik bilmiyoruz” diyorsa soruyu Öcalan’a sormalılar. Öcalan “bu metin ille de şu kişilercede görülmeli” derse hükümette o kişilere o metni gösterir. Sürecin böyle yürümesi normaldir ama uzun vadede böyle yürütülemez. Açık konuşalım iki tarafta tabanına çok güvenmiyor. Ve o zamanda bunun sorumluluğunu alan lider kadrolar her iki tarafta daha temkinli olmak istiyorlar. Burada da anlayış gösterilir ve ancak uzun vadede ilerlemez bir yerden sonra şeffaflaşmak gerekir. Sonuç olarak güvenilir bir heyet olduğunu düşünüyorum ancak bundan sonra yapılacak işler 60 kişiyle falan olmaz, daha farklı kesimlerde bu süreçlere katılmalıdır. Akil İnsanlar Heyeti, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun çağrısıyla yeniden toplandı. 09 Kobanê’den sonra MESUT YEĞEN Geride kalan giderek netleşirken, önümüzde duran belirsizleşip, bulanıklaşıyor. Geride kalan şu oldu: Kobanê düşürülemedi, Kobanê düşürülmedi. Önümüzde duranı belirsizleştirip, bulanıklaştıran tam da geride kalanın bu oluşu: iki ayrı şey olarak Kobanê’nin düşürülememesi, Kobanê’nin düşürülmemesi. Kobanê’nin düşürülememesi ve Kobanê’nin düşürülmemesi elbette iki ayrı şey. İlki IŞİD’in aşağı yukarı 30 günlük kuşatmaya rağmen Kobanê’yi düşürememesini, ikincisiyse 30 günlük direnişin ardından düşecek gibi olan Kobanê’nin düşmesinin ABD’nin hava desteğiyle engellenmesini anlatıyor. Bu ikisini birden mümkün kılansa elbette YPG’nin pek de hesap edilmediği anlaşılan 30 günlük direnişi oldu. YPG azmi, hem IŞİD’e Kobanê’yi düşürme imkanı vermedi, hem de ABD’yi Kobanê’yi düşmekten alıkoymaya sevk etti. Bu işler başladığında, IŞİD Kobanê’ye dayandığında, PYD haricinde hemen herkesin hesabı/beklentisi Kobanê’nin büyük ihtimalle birkaç günde düşeceği yolundaydı. Hesaba göre, Kobanê’nin düşmesi PYD/PKK hattını kanton sevdasından, bölgede bir PKK entitesi rüyasından vazgeçirmeye yeterdi. Oysa olan şu oldu: YPG, Kobanê’yi 30 gün boyunca koruyarak Suriye’de hesaba katılması gereken bir askeri kapasiteye sahip olduğunu gösterdi ve 30 günlük kararlı direnişin ardından Kobanê düşecek gibi olduğundaysa Kürdistan kamuoyunda bir infial oluştu. ABD’nin Kobanê’yi düşmekten alıkoyan hava desteği de bu üç faktörün birleştiği bir anda geldi: 30 günlük direnişin ardından YPG kapasitesini göstermiş, güçlü bir Kürdistan kamuoyu oluşmuş ve fakat Kobanê’nin daha fazla dayanamayacağı da belli olmuştu. Bu üç faktörden ilk ikisi Kobanê’yi düşmekten alıkoyarken üçüncüsüyse bunun ne pahasına olacağını biçimlendirdi. YPG’nin kapasitesi ve Kürdistanlıların alakası ABD’yi Kobanê’yi düşmekten alıkoymaya sevk ederken, YPG’nin Kobanê’yi daha fazla koruyamayacağının belli oluşu ise PYD’yi Kobanê’nin geleceğinin tayin edilmesinde daha tavizkar, daha kapsayıcı olmaya mecbur bıraktı. Geride kalan bu. Geride kalanın bugüne bıraktıkları ise hem Suriye Kürdistanı’nın hem de çözüm sürecinin akıbetini eskisinden de belirsiz kılıyor. Geride kalanın bugüne bıraktığı ilk önemli netice askeri kapasitesini hem göstermiş hem görmüş, ABD’yle ilişkiye geçmiş, Rojava’da iktidarı paylaşmaya hazırlanan bir PYD/PKK. PYD/PKK, bir yandan ciddiye alınması gereken bir askeri-siyasi aktör olduğunu göstermiş ve bu itibarla ABD’yle (aslında dünyayla) temas kurmuşken, beri yandan da bütün kapasitesine rağmen Ortadoğu’nun bu halinde Rojava’yı koruyacak kudrette olmadığını idrak etmiş durumda. Bu ikili durum PKK’nin Suriye’deki ve çözüm sürecindeki pozisyonunu şekillendirecek önemli bir faktör artık. Geride kalanın bugüne bıraktığı ikinci önemli netice ise Suriye, Irak ve Türkiye Kürdleri arasında politik, askeri ve sivil temasın kuvvetlenmesi. Bu durum hem Suriye Kürdistanı’nın hem de çözüm sürecinin akıbetinin şekillenmesinde önemli bir yeni faktörün de Kürdistan kamuoyu olacağı manasına geliyor. Son önemli netice ise Güney Kürdistan’la Türkiye arasındaki ilişkilerin eski tadında olmayışı. Bu ilişkiler belli ki bundan böyle bölge dinamiklerinin kaldırabileceği bir kıvamda olacak. Bu durumun da hem Suriye Kürdistanı’nın hem de çözüm sürecinin akıbetinin şekillenmesinde etkili olması muhtemel. Sonuç olarak, PYD- ABD teması, PKK’nin yapabileceklerinin ve yapamayacaklarının belli oluşu, genel bir Kürdistan kamuoyunun işlere dahil oluşu ve son olarak Güney Kürdistan’ın ‘yeni bölge siyaseti’ hem Rojava’nın hem de çözüm sürecinin akıbetini şekillendirmesi muhtemel yeni faktörler. Hem Rojava’nın hem de çözüm sürecinin akıbetini belirsizleştiren yeni faktörler. 10 POLİTİKA BasHaber 27 Ekim - 2 Kasım 2014 BasHaber POLİTİKA 27 Ekim - 2 Kasım 2014 Kürd siyaseti renkleniyor Yeter Polat Kürdistan’da legal siyaset yapan partilere bir yenisi daha eklendi. Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapan Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK-Partiya Azadiya Kurdistan) Ekim ayı sonunda İçişleri Bakanlığı’na resmi başvuru yapacaklarını duyurdu. Kürdistan’da çalışmalarını yürüten ekseni Kürd olan 6 parti var şu anda. BDP, HAK-PAR, HDP, KADEP, ÖSP ve TKDP’den sonra PAK’da partileştiğini ilan etti. İslami eksende siyaset yapan Hüda-Par’ın dışında Azadi İni- siyatifi olarak çalışma yürüten grup yine geçtiğimiz aylarda, parti hareketine dönüştüklerini duyurmuştu. Öte yandan Kürdistan Demokratlar Platformu’da (PDK) il ve ilçe çalışmalarına hız verdiklerini, önümüzdeki günlerde Kürdistan siyasetinde yeni bir renk olarak yerlerini alacaklarını ifade etti. Kürdistan sorununun çözümünü programlarına hedef olarak koyan Kürd legal siyasi partileri, 90’lılarda başlayan Halkın Emek Partisi (HEP) tecrübesini kullanarak; çoğulcu, çok sesli ve demokratik rekabetin esas alındığı yeni bir legal Kürd siyaset kültürünün oluş- Mustafa Özçelik - PAK Genel Başkanı: Bugünün ihtiyaçlarının partisiyiz Kürdistan Özgürlük Partisi resmi başvuru için tüm dökümanlarını toparlıyor. Henüz resmi başvurumuz olmadı. Ekim sonuna yetiştirmeye çalışıyoruz. Yaklaşık 150 kişilik resmi kurucu üyemiz olacak. Partinin ilanını yaptık ama resmi başvuruyu yapmadık. Program ve tüzük hem Kürdçe hem de Türkçe hazırlanmış durumda. Bu şekilde İçişleri Bakanlığı’na teslim edeceğiz. 27 Nisan 2013 tarihinde Diyarbakır’da 400 kişinin katıldığı bir toplantı gerçekleştirdik. Başlangıçta DDKD geleneğinden gelen kadrolar böyle bir çağrıyı yaptı. Ama 19-20 Ekim 2013’te daha geniş katılımlı bir toplantıyla Kürdistani Parti Girişimi oluşturuldu. Ve tümüyle farklı siyasal geleneklerden, toplumun değişik kesimlerinden insanların katıldığı, bir Kürd İslami hareket olarak yoluna devam etti. Kürdlere devlet istiyoruz Ulus itibariyle kendimizi faklı oluşumlarla karşılaştırmak üzerinden tarif etmiyoruz. Kendi program ve kendi düşünsel dünyamızla, kendi siyasetimizle kendimizi ifade etmek istiyoruz. En önemlisi de, 90 yılı aşkın süredir Türkiye’de devlet tarafından izlenen, tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dil siyaseti vardır ve bu siyaset bugün iflas etmiştir. Ancak bu realitenin henüz Türkiye siyasetinde bir algı ve değişim olarak öne çıkmadığını görüyoruz. Bunun revizyonu, kültürel alanda kısmi adımlarla sorunun çözülebileceği şeklinde bir karşılık bulmuştur. PAK olarak bir daha ne Kürdistan halkına ne de Türkiye halklarına bir 90 yıl daha kaybettirilmemelidir, diyoruz. Sorunun adı konmalıdır. Sorun Kürdistan sorunudur. Uluslararası alanda benzer sorunlar nasıl çözülmüşse, onların deneyimlerinden de yararlanıla bilir. Güney Kürdistan’daki devlet tecrübesinden de yararlanılarak çözümler geliştirilebilir. Birinci farkımız şu; Kürdler için devlet istiyoruz. Bu devlet nasıl bir devlettir? Eğer gerçekten de eşitlik, özgürlük ve adalet temelinde bir ortaklık söz konusu ise ve Türk devleti de bunu kabul ediyorsa, Federe veya konfedere bir Türkiye, Kürdistan ekseninde bir devlet çözümünü de savunuyoruz. Ama devlet hala tek vatan, tek devlet, tek bayrak derse, Kürd halkının da kendi tercihini yapma hakkı vardır diyoruz. Sonuçta bizim de bir ülkemiz, milletimiz ve bayrağımız vardır. Kendimizi özgür bir şekilde yönetmek istiyoruz. Sınırın ötesiyle titreşim hali FERHAT KENTEL turulacağı müjdesini veriyor. Kürdistan isminin ilk kez yer bulduğu parti olma özelliğini taşıyan, Kürdistan Demokrat Partisi-Türkiye’yi Partiya Azadiya Kürdistan-PAK takip ediyor. PAK Kürdlerin bağımsız devlet hakkını savunuyor. PAK Genel Başkanı Mustafa Özçelik, T-KDP Genel Başkanı Mehmet Emin Kardaş, PDK Başkanı Sertaç Bucak ve Azadi Hareketi Başkanı Adem Özcaner ile renklenen Kürd siyasi arenasında; Kürdlerin çoğulcu siyaset yapma arzusu, demokratik rekabet olgusu ve Kürdler arası birliğin anlam ve önemi üzerine konuştuk. Adem Özcaner - Azadi Parti Hareketi Başkanı: Ulusal Kongre toplanmalı Kürdlerin her medeni demokratik halk gibi demokratik yöntemlerle siyasi temsiliyetini oluşturması son derece sevindirici bir gelişme. Nitekim yüzyılları bulan bir hasret içindeydik. Bugüne kadar Kürdlerin meşru mücadelesi illegal yöntemlerle, yer altı örgütlenmeleriyle, ya da terörize edilmiş yöntemlerle savunuluyordu. Buna Ortadoğu’daki işgalci güçler ve emperyal devletler vesile oldu. Bu açıdan demokratik siyasi yöntemlerle mücadele yürütülmesi son derece sevindirici bir durum. Ortadoğu’da son birkaç yıldır yaşanan gelişmelere paralel olarak Kuzey Kürdistan’da çözüm süreci yürütülmektedir. Bu da şunu gösteriyor; demokratik zemin oluşursa, Kürdler de diğer medeni halklar gibi kendilerini çok renkli ve çok sesli, çok farklı siyasi düşüncelerle örgütleyeceklerdir. Kendilerini farklı partilerle örgütleyecekler ve taleplerini dile getireceklerdir. Yeni kurulan PAK’ta devletleşme iddiasıyla kuruluşunu ilan etmiştir. Devletleşme iddiası bulunan bu parti hem rüştünü, samimiyetini ispat etmesi gerekiyor hem de demokratik milli mücadelesini geliştirerek kendisini bu iddia ve söylem üzerinden var etmeye çalışacaktır. Hem kendilerine hem de Kürdistan halkına hayırlı olsun. Devlet olma değil özgür olma talebimiz var Biz anayasanın, konjönktürün buna uygun olup olmadığına bakmaksızın Kürdlerin devlet olma, devlet talep etme hakkını ilkesel olarak savunuyoruz. Ancak bir parti yoluyla bu devleti kurma iddiasında değiliz. Azadi olarak devlet olma değil, özgür olma ve bağımsız olma talebinde bulunuyoruz. Bunun için fiili çalışmalar yapmak gerekiyor. Kürdistan ismini kabullendirmek, bazen bir siyasal yapılanma ya da siyasal bir söylem üzerinden Kürdistan devleti istemini dayatmak ve bir çaba içinde olmak gerekiyor. Ulusal kongre için çaba sarfediyoruz Kürdistan’daki kazanımların korunması için ittifaklaşmayı da önemsiyoruz. Yaklaşık 3 yıldır yoğun çaba sarfediyoruz. Ulusal Kongre’de aktif yer aldık. Kuzey Kürdistan’da Kürd birliğinin sağlanması için çabalarımız işbirliğimiz oldu. Desteya Diyaloga Kurd adlı bir oluşum var. Burada da aktif rol alıyoruz. Bu çalışmaların temelinde Kürdlerin ortak bir platform oluşturması, ortak çatı örgütlenmesinin gerçekleştirilmesi, kendi içinde çok renkli ve çok sesli bir yapıya sahip olması, Türkiye Cumhuriyetine karşı da tek ses ve tek renk üzerinden kendisini var etmesi var. Bunun dışında faklı Kürd partileri de kendi amaç ve fikirlerine göre farklı oluşumlar da geliştire bilirler. Meşru olmak koşuluyla tüm siyasi renklere saygı duymak gerekiyor. 11 Sertaç Bucak - PDK Başkanı: Çoğulcu siyaset demokrasiyi getirir Çok partili bir sistemde demokrasi çok daha iyiye gider. Biz bu anlamda demokratik Kürd partilerin kurulmasını selamlıyoruz. Kürdistani, yurtsever ve ulusal bir çizgide bütün bu partilerin birlikte hareket etmeleri önemlidir. Partilerdeki çokluk, demokratik çoğulculuğa tekabül eder. Ulusal kurtuluş dönemlerinde veya farklı rejimlerde tek partinin başarıya ulaşması imkanı vardı ama demokrasilerde çoğulculuk esastır. Ama önemli olan bu çoğulculuğun yanında, Kürd sorununun çözümünde bu partilerin ortaklaşmasıdır. Bu yüzden yurtsever bir tavır sahibi ve Kürdistani olmaları çok önemlidir. Yani Kürd partileri birbirleri ile dostane ilişkiler içinde olmalıdırlar. Ulusal konularda ortak tavır sergileyebilmelidirler. Ama birbirlerinin varlığına ve çokluğuna da saygı duymalıdırlar. Resmileşme çalışmalarımız devam ediyor Biz zaten bir partiyiz. Sadece legalleşme sorunu- muz var. 10’uncu kongrede legalleşmek için kararımız var. Bunun çalışmalarını sürdürüyoruz. Çalışmalar sonuçlandığı zaman kamuoyuyla paylaşacağız. Kürd hareketleri ve siyasileri başarıya ulaşmak istiyorlarsa birlikte hareket etmek zorundadırlar. Tekçi anlayış bizi hiçbir zaman başarıya götürmez. Güney Kürdistan’da Sayın Mesud Barzani ve Sayın Celal Talabani Washington’da elele sıkıştıktan sonra Kürdistan’da çok şey değişti. Duhok’taki toplantıda da Barzani çok önemli bir rol oynadı. Tüm Rojavalı güçleri biraraya getirdi. Rojava Kürdistan’ı için başarının anahtarı Duhok görüşmeleri ile birlikte ortaya çıkmıştır. Biz bundan büyük sevinç duyuyoruz. Toplantıya katılarak birlik için çaba harcayan bütün Kürdistani partilere teşekkürlerimizi ve başarı dileklerimizi iletiyoruz. Biz Rojava’daki halkımızın başarıya ulaşacağına inanıyoruz. Kobanê direnişi ile birlikte bütün Kürdistan’da boydan boya bir direniş gelişecektir diye düşünüyoruz. Mehmet Emin Kardaş - PDK-T Genel Başkanı: Çoğulcu siyaset demokrasiyi getirir PAK’ı kuran arkadaşlara başarılar diliyorum. Kürd halkının geleceği açısından olumlu bir durumdur. Her farklı düşünce ve fikrin kendisini örgütleme hakkı vardır. Bu yaklaşımı destekliyorum. Akıl sahibi bir toplumda, farklı düşünceler kendilerini daha iyi örgütleyebilirse o zaman çatıda daha olumlu diyaloglar kurulabilir diye düşünüyorum. Duhok toplantıları örnek oldu. Hatta Kuzey’de olanlar da onun bir yansımasıdır. Onlardan da ilham alarak, feyz alarak Kuzey’de de toplantılar yapılmak. Rojava Kürdlerinin bir araya gelmesi sevindiricidir. Hepimizin alkışladığı bir olaydır. Duhok’taki toplantı ve birlik girişimleri önemli. Yine Peşmerge’nin Kobanê’ye geçmesi durumu var. Peşmerge resmi bir güç gibi görülüyor veTürkiye üzerinden Rojava’ya geçmesine izin veriliyor. Bu da Kürdler için büyük bir kazanımdır. Kürdler artık akıllanmalıdır. 21. yy’da yaşıyoruz ve mutlaka Kürdler kendi birliklerini sağlamalıdırlar, kendi topraklarını savunmalı ve kendi devletlerini kurmalıdırlar. Kürdlerin ulusal bayrağı da uluslararası camiada dalgalanmalıdır. Bunun bilincine varmak gerekiyor. Kuzey’de birlik çalışmaları devam ediyor Geçtiğimiz hafta 18 kurum, parti, çevre bir araya gelerek bir toplantı yaptık. Toplantımızın sonucunda şöyle bir karar alındı. Bir ay sonra yani 29 Kasım’da tekrar bir toplantı gerçekleştireceğiz. DTK-BDP dışındaki diğer tüm ulusalcı parti ve örgütleri davet edeceğiz. Ortak bir komisyon kuracağız. Her parti kendi içinde çalışmalarını ve örgütlenmesini yürütecek. Ancak bazı gelişmelere müdahale edebilmek için bir üst kurul oluşturacağız. Öncelikle şunu belirteyim: Diyarbakır’da Hüda Par’lı insanları saklandıkları evlerden çıkarıp, üzerlerine sürü gibi çullanıp kafasını taşla ezen ve parçalayan insanların sahip olduğu zihniyetin Malatya’da Protestanları kesen, Selendi’de Romanları linç eden faşist yaratıklarınkinden hiçbir farkı yok. Hiçbir gerekçe böyle bir vahşeti haklı gösteremez. Hüda-Par adlı partinin müktesebatındaki vahşet örnekleri de bu linçleri haklı çıkarmaz. Bir “davaya sahip olmak”, acılar çekmiş olmak otomatik olarak her şeyi mubah kılmaz. Birikmiş öfke anlaşılabilir. Geçmişteki travmaların yarattığı birikim de, unutmamak da anlaşılabilir. Ancak öfkenin bu şekilde dışa yansıması, beğenmediğiniz faşistlerin yöntemlerine benzemeye başlıyorsa, istediğiniz kadar siz davanızın “kutsal” olduğunu falan anlatın; hiçbir şeye yaramaz; davanızın o faşistlerin davasından farkı kalmaz. Dolayısıyla faşiste faşist demekte büyük yararlar var. Tabii başka ihtimaller de var; o faşist görünümlü yaratıkların aslında başka mahfiller tarafından Kobanê protestocusu kalabalıkların içine “iliştirilmiş” olmaları gibi... bu türden ihtimalleri aklımızda tutmakta yarar var. Bunları not ettikten sonra, PYD ve KDP arasında son “koridor açma” meselesinde gelişen irtibatın daha “öznelerarası” ve “diyalojik” yeni bir ilişki yaratabileceğini umabiliriz. İşin bir de “beri” tarafı yani Türkiye ciheti var. Her şeyden önce “PKK terör örgütüdür, onun uzantısı PYD de terör örgütüdür; dolayısıyla PYD ve IŞİD aynı şeydir” demek, neresinden baksanız iler tutar tarafı olmayan ideolojik, iç tüketime yönelik uyduruk bir jargondur. Çünkü bugün Kobanê’de dünya basında, Türkiye’nin “milli” basınında ya da TV kanallarında “kim nereden girerse ötekini yener, kime silahlar gidiyor, kim iki sokağı geri aldı?” minvalinde cereyan eden düzeysiz tartışmalarda dile getirilen cinsten “iki taraflı bir savaş” asla söz konusu değil. Kobanê’de IŞİD adlı bir güruh saldırıyor. Vaatlerini açık açık dile getiriyorlar; kafa kesmek, tecavüz etmek, kadın satmak... “Kürd kadınları bize helaldir” diyerek... Onlar Kürdlerin vatanlarına saldırıyorlar. PYD ise Kürdlerin toprağını, evini savunuyor. Bu manzara, soğuk bir şekilde hangi tarafın daha çok adam vurduğunun hesabının tutulmasıyla değerlendirilebilecek bir durum değil. Burada eğer ruhunuzu satmadıysanız, aklınızı, kalbinizi yitirmediyseniz, ancak PYD’nin yanında taraf tutabilirsiniz. Burada şantaj yapanın, “ama siz de KDP/PDK’lıları dışlamıştınız, ama Esad’a destek olmuştunuz” veya “biz dememiş miydik?” gibi gerekçeler üretmenin ya da “lütuf” gibi yüze çarparak, “iyilik yaptık, daha ne istiyorsunuz?” demenin hiçbir meşruiyeti olamaz. Çünkü çok açık bir durum var: soykırım Kobanê’nin kapısında nöbet tutuyor. Ve artık Ortadoğu’da Kürd realitesi var. Daha doğrusu hep vardı ancak bugün ulus-devletler arasında kurulmuş, köylerin ortasından geçen, akrabaları birbirinden ayıran, yapıntı, kurgusal ve deli gömleği gibi bir şey olan sınırların artık zihinlerde hiçbir hükmü yok. Kurgusal olsa da, o sınırları çizenlerin ellerindeki silahlar sayesinde gerçekmiş gibi dayatılan sınırlar çökmüş durumda. Bu yüzden Türkiye’deki, Irak Kürdistanı’ndaki, Rojava’daki, muhtemelen İran’daki Kürdlerin ruhlarının titreşim halinde olması kadar “normal” bir şey olamaz. Bu normallik bir zamanlar TC devletinin başbakanı Erdoğan’ın eşiyle birlikte, Suriye diktatörü ve eşiyle can ciğer kuzu sarması hallerinden çok daha “insani”dir. Bu “insanilik” olduğu için “Kobanê’den bize ne?” sorusu asla insani değildir. “Şam’dan size ne?” sorusunun cevabından bile daha “insani”dir. Çünkü içinde hesap-kitap yoktur; saf insanlık acısı vardır. Hesap-kitaptan, büyüklenmeden, “büyük-devlet” megalomanisinden uzak, böyle bir ruh haliyle düşünmek demek, Kobanê’de Kürdleri, Karatepe’de Türkmenleri ne yapıp edip IŞİD belasından korumak demektir. MEDYA BasHaber 27SÖYLEŞİ Ekim - 2 Kasım12 2014 Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu: IŞİD savaşında ilk kurban gerçekler oldu ‘A Aziz Tekin rap Baharı’nın dünya gündemini meşgul ettiği aylarda sıkça tartışılan sosyal medya ve medyanın rolü, IŞİD’in küresel gündem olmasıyla birlikte yeniden tartışılmaya değer hale geldi. Medya ve sosyal medya üzerindeki etkin propagandasıyla bütün dünyada eleman topladığı bilinen IŞİD, dünyada medya dili ve algısı ile sosyal medyanın kullanılma amacının da yeniden ele alınmasını gündeme getirdi. IŞİD’in hakim olduğu alanlarda bir nevi ‘Tanıksız savaş’ sürmekte ve orada görev yapan gazeteciler büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmakta. Kafa kesme ve bilumum öldürme yöntemlerinin adeta bir ölüm pornosu haliyle yayınlanma alanı bulduğu sosyal medya ve medyanın IŞİD sonrası algısını Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesinde ders veren iletişim uzmanı Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu ile konuştuk. Propagandanın, düşmana korku salmak ve reklam yapmak için eskiden beri kullanılan bir uygulama olduğunu ve IŞİD’in bunu yeni teknolojiye adapte ettiğini söyleyen İnceoğlu, IŞİD’in medya operasyonunda başarılı olduğunu ifade etti. İnceoğlu: “Biri, ABD ve müttefiklerini kışkırtmaya, diğeri de Ortadoğu dışında taraftar toplamaya yönelik propaganda ve aynı zamanda da psikolojik savaş yürütmeye yönelik. IŞİD bunu yaparken gelişmiş medya üretim tekniklerini, şiddet ve gaddarlık içeren yüksek kaliteli videoları vs. kullanıyor. Militanlar, kendilerini ellerinde kalaşnikof ve bıçaklar eşliğinde, gözlerini kameranın içine dikerek, zaman zaman bir metin okuyarak, ilahi hedeflerine ulaşan ‘kahramanlar’ havasında sunuyorlar” dedi. İnceoğlu, on yıl önce Usama bin Ladin’in propagandasını kendini filme alarak yaptığını ama IŞİD’in televizyona ihtiyacı olmadığını, katılımcı web 2.0’ın modern dilini kimilerini korkutma, kimilerine de esin kaynağı olma amacıyla Propaganda videoları ‘reality show’ kıvamında Savaş dönemlerinde tarafların propagandalarını yaymak için kullandığı yöntemler çok eskilere dayanmakta ve bunu değişik şekilde yapmaktalar. 11 Eylül saldırıları sonrası, Ladin’in propagandasında kullandığı yöntemin, monoton ve pazarlama stratejisinden yoksun olduğu eleştirisi aldığını belirten İnceoğlu, IŞİD’in ise reality show kıvamında çok daha profesyonel ve hatta kimilerine göre ‘eğlenceli’ olabilmek için rehin videoları ürettiğini ifade etti. İnceoğlu örgütün yaydığı vahşetin gerçekliğini kurguya dönüştürmesi hakkında da şunları söyledi: “Ekranlardan Foley, Sotloff ve diğer rehinelerin ABD yönetimini suçlayan ve müdahale etmemeleri yönünde uyarılar yapan açıklamalarını hep beraberce izliyoruz. İngiliz gazeteci John Cantlie, iki yıldır IŞİD’in elinde tutsak, beş farklı videodan dünyaya sesleniyor. IŞİD’i ‘son dönemde görülen en güçlü cihat hare- keti’ olarak tanımlayan Cantlie, Guantanamo mahpuslarının giydikleri turuncu gömleği ile önce yüzü izleyiciye dönük biçimde verilirken, konuşmasının orta yerinde ve kameranın açısı değişiyor ve modern belgesel ve TV mülakatlarında sıklıkla kullanılan bir teknik olarak çoklu kamera eşliğinde gönüllü veya gönülsüz bir biçimde IŞİD’e katıldığına dair bir algı yaratılıyor. Ve videonun sonunda ‘önümüzdeki programda görüşmek üzere, yayında kalın, bir yere ayrılmayın’ havasında video sonlanıyor. ‘Cihad John reality show’da mı’ yanılsamasına düşmemek mümkün değil.” Sinema ve video film tekniklerini, Batı’nın kitle iletişim araçları; You Tube, Twitter, Tumblr ve tüm sosyal medyayı başarılı kullandıklarını ve bunların günlük dağıtımı sağlandığını belirten İnceoğlu, ulusal haber kuruluşlarının kameralarının erişemediği, bu tür çatışma imgelerine ‘açlık duyan kullanıcılar ve yaygın medya kuruluşları’ için önemli bir malzeme oluşturduğunun altını çizdi. Kamuoyunun ‘seyirlik ölüm ‘Tanıksız savaş’ bulunmak çok da yanlış değil. Eğer CNN ve BBC için çalışmıyorsanız size hiçbir güvenlik danışmanı güvenliğiniz ile ilgili olarak ‘şunu yap bunu yapma’ diye herhangi bir öneri veya uyarıda bulunmuyor. Savaş bölgesinde gazetecilerin sağlık sigortası 2700 dolar tutarında, bu miktarı kendi cebinden karşılamak zorunda kalan gazeteciler bile var. Bilindiği gibi IŞİD, gazeteciler için Bağdadi’ye sadakat yemini etmeleri, yerel uluslararası kanalara içerik sağlanması ve denetimden geçirilmesi şartı koşuyor. Bunun yanında IŞİD’in hâkimiyetindeki bölgede fotoğraf çekmek izne tabi ve her şeyde bilgilendirme istiyor. Aslında görüldüğü gibi değişen pek bir şey yok. IŞİD medya ofisi de, ABD medyasının I.Körfez Savaşı ve Irak’ın işgali dönemlerinde Pentagon’un ‘haber onaylatma merkezi’ üzerinden haber üretmesinden tutun da ‘iliştirilmiş gazetecilik’ gereklerini taahhüt eden bir kontrat imzalatmaya kadar varan bir dizi uygulamayı yaşama soktu” dedi. İnceoğlu şöyle devam etti: “Gazeteciler kendi araçlarını kullanamazlar, komutanlar güvenlik açısından uygun görmediklerinde yayınlarını keserler, 72 saat geçmedikçe ölen ya da yaralanan Amerikalı askerlerin adı verilemez, komutanlar operasyonların selameti açısından ambargo uygulayabilir, komutanın izni olmadıkça askeri birliklerin tam olarak nerede olduğunu yazmak ve asker sayısı vermek yasak, gazetecilerin uydu telefonu kullanmaları yasak. Özetle her iki tarafın medyası, kendi politikalarını meşrulaştırma çabası içerisinde ‘savaştaki ilk kurbanların gerçekler’ olduğunu bir kez daha gözler önüne koymuş oldu.” Banê’den Ankara’ya: Esma’nın bir şarkılık kaçışı 13 Çözüm Süreci’nin geleceği BİLAL SAMBUR İ Roger Ehmed ran’da arkadaşlarının ısrarıyla söylediği şarkının internet ortamında paylaşılması üzerine rejim ve ailesi tarafından baskıya maruz kalan Doğu Kürdistanlı genç bir kadın, sınırları geçerek Ankara’ya ulaştı. Can güvenliği nedeniyle gerçek ismi yerine Esma ismini kullanan genç kadın, “Zulmün ve baskının olmadığı, özgürce şarkılarımı söyleyebildiğim bir hayat istiyorum” diyor. Kendi güvenliği açısından gerçek adını söylemek istemeyen Esma şimdilik bu isimle anılmak istiyor. Sırf bir şarkı söyledi diye kendi vatanından sürgün olmuş bir sanatçı ve bu sürgün oluşunun sebebini de, “kaçmaya mecburdum. Kaçmasaydım sonum çok iyi olmayacaktı” diye korkusunu dile getiriyor. “İran Kürdistanı’ndan kadınlara yönelik baskıdan dolayı kaçtım” diyen Esma, Banê şehrinden. Bir grup arkadaşıyla otururken, arkadaşlarının ısrarı üzerine bir şarkı söylediğini belirten Esma, “Başıma ne geldiyse o şarkıyı söylememden sonra geldi. Arkadaşlarımdan biri şarkı söylerken beni telefonla kameraya almış. Zamanla bu video şehirde yayılarak birçok kişiye ulaştı. Tabi ki rejim güçlerinin eline de ulaştı. Ondan sonra rahatsız edilmeye başlandım. Tabi bu durum doğal olarak aileme de ulaştı” diye öyküsünü anlatıyor. Ankara’da yine kendisiyle aynı durumda olan İran Kürdistanı’ndan arkadaşlarıyla kaldığını söyleyen Esma, “Bir haftadır bu arkadaşlarımın yanındayım. Daha önce de başka arkadaşlarla kalıyordum. Açıkçası şu an durumum biraz muğlak. Ankara’da yabancı bir kadın olarak iş bulmam da zor” diye şikayet ediyor. “Bu video ailem tarafından ilk duyulduğunda abimden dayak yedim. Abim bana silah çekti ve dedi ki, ‘sen bir kadınsın. Yiyecek bir ekmeğin varsa evinde oturur yersin. Yoksa da evinde açlıktan ölürsün.’ Bir taraftan da rejim güçleri tarafından rahatsız ediliyordum. Daha sonra kaçmaya karar verdim. Bir gün arkadaşlarımın da yardımıyla Urmiye’den birkaçakçıya ulaştım ve bir taksi kiralayıp Saqiz’a geçtim. Oradan da Razaiye’ye, Razaiye’den de Urmiye’ye geçtim. Urmiye’de beni sınırdan geçirecek olan kaçakçıyla buluştum. Kaçakçı beni evine götürdü. 2 eşi olan, esrarkeş biriydi. 6 gün onun evinde mahsur kaldım. Sürekli oyalıyordu beni. Bu kaçakçı 6 günün sonunda beni başka birkaçakçıya teslim etti. Fakat o kaçakçı benden tekrar para istedi. Ben ise tüm paramı ilk kaçakçıya vermiştim. İlk kaçakçı beni dolandırmıştı, ikinci kaçakçı da param olmadığı için beni sınırdan geçirmiyordu. 12 gün de bu kaçakçının evinde, ailesiyle birlikte yaşadım mecburen. Eve sürekli İran polisi geliyordu. Her an beni gözaltına alabilirlerdi. Daha sonra bir yolunu bulup kaçakçının telefonundan bir arkadaşımı aradım. O arkadaşım benim için biraz para buldu. Gelip kaçakçıya parayı verdi” diyerek başından geçenleri anlatıyor. “Kürd kadınlarının üzerindeki baskı iki kat daha fazla” Kürd bir kadının Fars bir kadından daha fazla sorun yaşadığını belirten Esma, “En azından Fars kadınlarının bizimkisi kadar ekonomik problemleri olmuyor. Kürd kadınlarının üzerindeki baskı iki kat daha fazla. Arkadaşımın parayı getirmesinden birkaç gün sonra bir gece boyu yürüyerek İran sınırından Van’a geçtik. 3 gün Van’ın bir köyünde saklandım. Ardından köyüler beni Van otogarında bir Ankara otobüsüne bindirdiler. Böylece Ankara’ya geldim” diyor. Şu sıralar Ankara’da bir taraftan iş bulmak için, öbür taraftan da Avrupa’ya gidebilmek için iltica işlemleriyle uğraşan Esma, “Kimse iş vermiyor burada. İş bulduğumda da yabancı bir kadın olduğum için değişik şekillerde rahatsız ediliyor, tacize uğruyorum. Dolayısıyla bu işler de çok uzun ömürlü olmuyor” diye konuşuyor. Gelecekle ilgili planlarının ne olduğu konusunda ise Esma, “Zulmün ve baskının olmadığı, özgürce şarkı söyleyebildiğim bir hayat istiyorum. Aslında bu hayalimi Kuzey Kürdistan’da gerçekleştirmek isterdim. Fakat Kuzey Kürdistanı’nda da durum ortada. Bu yüzden mecburen Avrupa’ya gitmeye çalışacağım” şeklinde konuşuyor. Tel: +90 212 243 27 79 Yayın Yönetmeni: Faysal Dağlı İmtiyaz Sahibi: Botan Tahsin Fax: +90 021 243 27 60 BasHaber Editörü: Yeter Polat Hukuk Danışmanı: Av. Hamiyet Çelebi E-mail: turkce@basnews.com BasNûçe Editörü: Rawîn Stêrk Görsel Yönetmen: Anıl Aslı Filiz www.basnews.com Haber Merkezi: Aziz Tekin, Özcan Şahin, Tasarım: Alp Tekin Babaç Meşelik Sk. No:22 D/3 Beyoğlu/İST Mustafa Turan, Fatoş Yıldız, Çimen Redaksiyon: Bedran Dere Baskı: İhlas Matbaası-Yenibosna/İST Gümüş, Mustafa Yeşil BasHaber/BasNûçe Gazetesi’nde yayınlanan haber, yazı ve fotoğrafların her türlü telif hakkı Basnews Medya Limited Şirketi’ne aittir. BasNûçe IŞİD’in hakim olduğu yerlerde de olayları takip edebilecek hiçbir gazetecinin olmaması ve birçok savaş bölgesinde görev almış gazetecinin oraya gitmek istememesinin ‘tanıksız savaş’ diyebileceğimiz bir duruma denk geldiğinin altını çizen incoğlu, “Gazetecileri Koruma Komitesi’nden yapılan açıklamaya göre uluslararası medya kuruluşları Suriye’deki çatışmayı haber yapmak için bölgeye gazeteci göndermiyorlar. Bu tanıksız savaş sürecinin en büyük kurbanı da habercilik. ‘Jim Foley ve diğer gazetecilerin başlarının kesilerek öldürülmeleri zaten bu çatışma bölgesine gitmek istemeyen gazetecileri bu bölgelerden daha da uzak tutuyor’ diye bir iddiada kullandığını belirtti. hazzı’nı tatmin ettiğini belirten İnceoğlu, Susan Sontag’un bu konu hakkındaki görüşlerine gönderme yaparak, “Savaşlarda biriken acıların farkında olmak, bu anlamıyla kurgusal bir farkındalıktır. Acı görüntüleri öncelikle bize aktarılır hiç de uzun olmayan bir zaman dilimi sonunda gözlerimizin önünden çekilir” dedi. IŞİD’e karşı direnenlerin, savaşanların (YPG, peşmerge vs.) medyada ve sosyal medyada IŞİD’den daha çok gündemleşmesinin nedeninin ise; ‘daha çok kanın, daha çok ölümün’ olduğu olayların ‘daha çok’ haber değeri kazanması ile doğru orantılı olup olmadığı sorusuna ise İnceoğlu, “Kapitalist ideolojinin ‘vahşet şiddet satar’ önermesinden yola çıkarsak; ‘Eğer kan varsa o zaman manşete çıkar’ özdeyişinin geçerliliğini bu örnekte görmekteyiz. Diğer nedeni kanımca işin mesaj boyutudur. Düşmanlara, kendilerine karşı direnmenin, savaşmanın bedeli ve kaçınılmaz sonucunu göstererek sindirmek, yandaşlarına da ‘bakın moralimiz ne kadar yüksek ve zafere koşuyoruz’ mesajını vermektir. ABD’nin IŞİD’e karşı operasyonlarını sertleştirmesi Amerikalı gazeteci James Foley’in infazına neden olmuştu. İçeriğini küresel ölçekte yaymak için IŞİD etiket stratejisi kullanıyor. IŞİD @ISİSMediaHub resmi twitter hesabında taraftar topluyor, moral sağlıyor hem de düşmanlarını kaçırıyor” şeklinde konuştu. İnceoğlu, örgütün sosyal medyayı kullanma yoğunluğu hakkında da şu bilgileri verdi: “Ağustos 2014’te Sosyal Medya Gözlem Platformu Recorded Future’un kurucusu Staffan Truvé ve ekibinin yaptığı araştırmada; IŞİD ile ilgili 27.000 olumlu twit atıldığı ve toplam 70.000 twitin IŞİD hakkında olduğu sonucuna varıldı. Sosyal medya propagandaları için Batılı Müslümanlar çok önemli bir hedef kitleyi oluşturuyorlar.” İnceoğlu, Twiter’ın terörist bağlantı şüphesiyle binlerce hesabı askıya aldığını ama yerine hemen yeni bir hesap yaratma konusunda uzmanlaşıldığını söyledi. KADIN BasHaber 27 Ekim - 2 Kasım 2014 13 SÖYLEŞİ BasHaber 12 Erbil önlerine kadar gelen IŞİD’in Kobanê’nin köylerini işgal edip şehir merkezini ele geçirme girişimleri karşısında Kürdler, güvende olmadıkları gerçeğiyle yüz yüze kaldılar. IŞİD’in Kobanê’yi istila etmesi tehlikesi karşısında on binlerce Kürd kadını, yaşlısı ve çocuğu yollara perişan bir şekilde düştüler ve sınırı geçip Türkiye’den içeri girdiler. IŞİD’in büyük bir askeri ve lojistik güçle Kobanê’ye saldırması, Kürdler arasında Şengal’den sonra Kobanê’de de ikinci bir soykırımın yaşanacağı yönünde büyük bir sosyal ve psikolojik depremin yaşanmasına neden olmuştur. IŞİD’in Kobanê saldırıları karşısında uluslararası güçlerin ve bölge devletlerinin tatmin edici düzeyde bir tepki ortaya koymaması, Kürdler tarafından ‘duyarsızlık ve Kobanê’yi ölüme terk etmek’ olarak okunmuştur. Bu durum Kürdlerin önemli bölümü arasında ciddi bir öfke ve çaresizlik durumu yaratmıştır. Oluşan çaresizlik ve öfke hali, Kürdlerin kitlesel eylemlerde ve protestolarda bulunmasına neden olmuştur. Gerçekleşen protestolarda kırka yakın kişi hayatını kaybetmiş, yüzlercesi yaralanmış ve yerleşim merkezlerinde ciddi hasarlar meydana gelmiştir. Yapılan eylemlerin boyutları, Türkiye’de yürütülmekte olan çözüm sürecinin geleceği konusunda ciddi soruların, şüphelerin ve tereddütlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kobanê’de IŞİD saldırıları engellenmedikçe, Rojava’ya insani bir koridor açılmadığı sürece, IŞİD’e açık veya örtük bir şekilde bölge devletlerinin desteği sürdüğü müddetçe çözüm sürecinin artık devam ettirilemeyeceği Kürd siyasi ve silahlı hareketlerinin sözcüleri tarafından açıklanmıştır. Bu açıklamalar karşısında Türkiye, Kobanê konusunda hükümetin duyarsız kalmadığını, on binlerce insanın Türkiye’ye sığınması için kapıların açıldığını ve insani yardımın yapıldığını ifade etmiştir. IŞİD’in Kobanê’ye yüksek bir askeri ve teknolojik güçle saldırması karşısında Kürd direniş güçlerinin sergilemiş olduğu büyük mücadele, Ortadoğu’da ezberleri bozmuştur. Kobanê’nin Musul olmadığı ve Kürd direniş güçlerininde Irak ordusu olmadığı artık net olarak anlaşılmıştır. IŞİD’i yenecek gücün Kürd direniş güçleri olduğu ortadadır. Amerika, ortaya çıkan bu durum çerçevesinde Paris ve Duhok’ta PYD lideri Salih Muslim ile görüşmeler yapmış, Kürd direniş güçlerine havadan silah yardımı yapmıştır. Kobanê direnişinin en önemli sonucu Rojava’nın dünya tarafından muhatap olarak alınmaya başlanmasıdır. Amerika’nın Rojava yönetimini muhatap almasından ve Kürd direniş güçlerine silah yardımı yapmasından sonra Türkiye, Peşmerge güçlerinin Türkiye üzerinden Kobanê’ye geçmesi için bir koridor oluşturmuştur. Peşmerge güçlerinin Kobanê’deki diğer Kürd direniş güçleriyle beraber IŞİD istilasına karşı mücadele etmesinin önünün açılması, önemli ve olumlu bir gelişmedir. Ancak Peşmerge güçlerinin Kobanê’ye geçirilmesinden sonra Rojava’nın yerel direniş güçleri ve Peşmergeler arasında yeni bir çatışma ortamı oluşturulmamasına dikkat edilmelidir. Rojava’da PYD-KDP, YPG-Peşmerge, birbirlerinin düşmanı olarak konumlandırılmamalıdırlar. Kürdler arasında yeni bir çatışma yaratmak suretiyle bölgesel hegemonya peşinde koşanların (IŞİD, İran, Esad rejimi gibi) hesabını, Sayın Barzani’nin ve Rojava yönetiminin Rojavalı güçleri ve Peşmerge’yi bütün olarak görme temelindeki ortak politikaları bozacaktır. Kobanê, çözüm sürecinin devamının bütün Ortadoğu için hayati önemde olduğunu göstermiştir. Çözüm süreci, Türkiye’nin ötesinde Ortadoğu’yu kapsayan kapsamlı bir bölgesel ve küresel boyuta evrilmelidir. Türkiye’nin Kürdleri ve Ortadoğu’yu yeniden okumaya, anlamaya ve değerlendirmeye ihtiyacı vardır. Çözüm sürecinin devamı için Türkiye’nin sahici anlamda demokratikleşmesi ve devletin hukuk çerçevesinde yeniden yapılandırılması gerekmektedir. 14 YAŞAM BasHaber 27SÖYLEŞİ Ekim - 2 Kasım14 2014 Mardin’den memleket manzaraları Turgay Demiryürek: Kebapçı Rıdo İ Öztekin Çaçan ki kadim kentte de ön yargıların sebebini, nedenini, başladığı tarihi bilen yoktur. Hele bugünkü nesilleri ilgilendiren bir olay, bir konu ise külliyen bulunmamaktadır. Neden kaynaklanıyor bilmiyorum ama Amedliler Mardinlileri, Mardinliler de Amedlileri pek beğenmezler. Durum böyle olmakla beraber Mardinliler ile birçok ortak noktamız vardır. Nasıl mı? İddia ediyorum Türkiye’de Sultan ve Şeyhmus ismine en çok bu iki kentte rastlanır. İnanmayanlar kayıtlara baksın… İddialı olmak kısmı şaka tabi ama isim konusu gerçek. Birinci ortak noktamız bu. İki kadim kentin hamile kalmakta zorlanan veya fazla çocuk isteyen kadınlarının neredeyse tamamı yüzyıllardır Mardin’e 20 km mesafedeki “Sultan Şeyhmus” türbesinde soluğu alır. Eğer keramet gerçekleşip çocuk dünyaya gelir ise kız çocuğuna “Sultan” erkek çocuğuna “Şeyhmus” ismini vermek neredeyse kanundur. Tersi mümkün değildir. Maazallah çarpılırız vallahi! Değerli dostum ve ağabeyim yazar Şeyhmus Diken’in de ismi bu yatırdan gelmektedir bilginize. Gitsen tanırsın, tanırsan seversin. Benim de yaptığım bu oldu gittim. Hani televizyonlarda bir reklam vardı insanlar uçağa atlayıp Anteb’e kebap yemeye gidiyorlardı ya tam da öyle bir sebeple bende yıllar önce birkaç arkadaşla atlayıp Mardin’e tavsiye üzerine kebap yemeye gittim. Ne büyük lüx ne konfor değil mi? İyiki de gitmişim. O güne kadar Mardinliler hakkında bildiğim tek şey sebebi benim için pek belli olmayan bir beğenmeme haliydi. Ama gidince anladım ki en az Amed kadar eski bu kente haksızlık ediyormuşuz. Amed de Mardin de taş kentlerdir o yüzden zamana direnebilir gözle görülüp elle tutulup sevilebilecek kadim kentler konumundadırlar. Hele Mardin den Mezopotamya ovasının sonsuzluğuna bakmak insana ne kadar çok şey hayal ettiriyor değil mi? İlk seyahatin devamında her yolum düştüğünde biraz daha etkilendim. Ve çok sevdim. Ki yılda en az beş kere çoğunlukla iş bazen de ‘yerli turist’ statüsünde eş, dost, akraba gezdirmek için Mardin’e uğrarım. Öyle çok gittim ki Mardin’e bir zamanlar Deyr ül Zaferan Manastırı’nda bekçilik yapan Süryani kardeşim Ayhan “abi sen çaktırtmadan profesyonel rehberlik mi yapıyorsun” diye bana takılır olmuştu. Ayhan şimdilerde orda değil ama ben yinede gidip gelmeye devam ediyorum. Amedliler olarak bizlerin Mardinlilerle İkinci bir ortak noktamız ise şu “kebap” yapma ve sevme biçimimiz. Yani ağız tadımız. Amed’de bugünkü kebap kültürü çoğu ilhamını Suriye Halep’ten alan Urfalı, Antepli, Mardinli ustaların ellerinde şekillenmiştir. Ama şimdilerde Amed’de tüketilen kebap daha çok Mardin usulü kebaplardır. Urfa kebabı çok yağlı Anteb’inki ise çok çeşnilidir ama Mardin kebabı öyle değil. Terbiyesinde sadece tuz ve isteğe göre de pul biber kullanılmaktadır. Amed’in ağız tadı diğer kebapçı ustalarınınkini bastırmış tercihini ufak tefek değişikliklerle temelde Mardin kebabından yana kullanmıştır. Urfa, Antep kanalından gelen kebaplar daha çok patlıcanlı, domatesli ve terbiyeli kebaplarda yaşamaya devam ederken kebapların şahı olan sade kıyma kebabı (eski Amedliler lüle kebabı der) Mardin usulünde devam etmiştir. Et ve yağ oranı mükemmel (%20-25 kuyruk yağı %70-80 kuzu eti) kalmış kebabın ne çok yağlı ne de çok etli olmayan kıvamı tutturulmuştur. Mardin’de sade kıyma kebabını neredeyse yüz yıldır yapan hatta “Mardin usulünü” neredeyse icad etmiş kişi ise Rıdo Usta’dır. Çok yakınındaki Halep işi kebaplara çok benzer Rıdo’nun kebabı. Ne dersiniz sanki Halep’ten Mardin’e oradan da Amed’e akan bir lezzet hattı var gibi. Anadolu’da kebabın bilinen tarihi zaten Arap kültürünü işaret eder. “Kebab” kelimesi Arapça’da ‘doğrudan ateşte pişirilen et’ anlamına gelmektedir. RESİM BasHaber 27 Ekim - 2 Kasım 2014 15 SÖYLEŞİ Resimlerimi eleştiri yapmak için çiziyorum E Kebabın hakkını ve sumağını veriyoruz! Mardin’e sık giderim dedim ya, giderim ama ilk seferimde dahil olmak üzere her gittiğimde ve her denk geldiğinde özellikle uğradığım tek bir mekân vardır: Kebapçı Rıdo. Tavsiye üzerine ilk gittiğim günden beri hep aynı kalitede kebap ve garnitür getirirler. Hem mevsimde aynı lezzeti tutturmak az başarı değildir. Rıdo beş yıl sonra yüz yılı deviriyor… Dede Rıdvan Ölük (Rıdo) 1900’lü yılların birinci çeyreğinde başlıyor mesleğe 1950’li yıllara gelindiğinde ise yanına önce usta sonrada damat olarak Dayısı Beşir Ammuşe’nin yanında mesleği öğrenmiş olan Mehmet Usta’yı alıyor. Rıdo Usta’nın büyük kızıyla evlenen Mehmet Usta’dan gelen evlatlar büyüyüp elleri işe yetiştiğinde ise 3. kuşak işe girişiyor artık. Rıdo’un torunları 1960’lı yıllardan beri dükkânı sırtlayıp bu günlere getiriyorlar. Temelde torunlardan Bedii ve Abdülkadir kardeşlerin üstlendiği bu süreç şimdilerde kısmen 4. kuşağa yani Mehmet Usta’nın torunlarına devredilmiş durumda. Yıllardır personelin neredeyse tamamı aileden ve ya yakın akrabalardan oluşuyor. Baba mesleğini sevmenin yolu insanın babasını sevmesinden geçer, hayat bu tecrübeyi bana öğretti. Mehmet Usta’nın oğulları Mehmet Usta’yı, onların oğulları da Bedii ve Abdülkadir Usta’yı sevmeseydiler aile bu kadar uzun yıllar mesleği bir arada sürdürebilir miydi? Bilemiyorum ama yine de eleştirilecek bir nokta var. Ne Mehmet Usta’nın oğulları Bedii, Abdülkadir Usta ne de onların çocukları liseden sonra okula heves etmemişler. İki katlı toplam yüz metrekarelik, kurulduğundan beri 1. Cadde’deki yerinde bulunan ekmek teknesi hepsinin en sevdiği mekân olabilmiş. Yoksa bazen 2 bazen de 3 neslin aynı mekanı paylaşabilmesi bu kadar sorunsuz olamazdı. Bölgedeki “kurumsallaşma kapasitemizin, kurumsallaşma kültürümüzün” ne kadar eksik olduğunu düşünürsek Mardinli Rıdo Usta’nın torunları ve onların oğullarının dedelerinden beri 4 nesildir bir arada çalışıyor olmaları ne kadar gurur ve umut verici değil mi? Ve görülen o ki en az yirmi yıl daha sorunsuz götürecekler. Rıdo Usta’nın torunlarından Bedii Usta “kebabımızı hiç bozmadık” diyor ve ekliyor: “Etimizi hep aynı kasaptan ve mutlaka da kuzu eti olarak alırız. Eğer eti bozarsak müşterimiz hemen anlar ve bizi uyarır.” “Eee peki nasıl oluyor da eti bozmadığınız halde müşteri sizi uyarıyor” diye soruyoruz. Mevsimine göre çıkan ottan kuzunun beslenmesinden kaynaklanan etin tadındaki değişiklikleri bile Mardinli’nin hemen anladığını ekliyor. Rıdo’ya her gittiğimde sade kıyma kebabı yerim, yanında her seferinde ve mutlaka yaz kış demem ayran içerim. En az iki tas. Sanki içine kana kana içirten haylaz, koşturmacı, susamış çocukluğumu koymuşlar. Yoğurdunun tadı var ya eski koyun yoğurdunun aynısı. Ayranın tadının sebebi hikmetini soruyoruz Bedii Usta’ya, o da bize yayılan, fenni beslenmeyen koyun yoğurdunun yağından dolayı güzel olduğunu anlatıyor. Hem de en az 70 yıldır alışveriş ettikleri yoğurtçu Abdülaziz Berber Cuma ismini veriyor. E kalite tek başına yakalanabilecek bir şey değil. Yani bir anlamda yan sanayi gerektiriyor. “Peki” diyoruz Bedii Usta’ya “şu basit ama çok lezzetli soğan salatanızın özelliği nedir?” “Ne olacak” diyor “Mardin sumağı, soğan ve bol maydanoz.” “Hepsi o kadar mı?” diye soruyoruz püf noktayı patlatıyor: “Soğanın dermanı sumak, ilacı ise maydanozdur” diyor. Yani soğanın tadını sumak tamamlar maydanoz ise ağızda bıraktığı kokuyu en aza düşürürmüş. Çok mantıklı. Dediklerine katılıyoruz tabii ki. Mardin’de ekmek yiyen ekmeğin tadına doyamaz. O kendine has ince tırnaklı taş fırında pişmiş ekmeğin tadı hep aklımda. Kebap işinin püf noktalarından biri de işte bu ekmek. Rıdo Usta’nın hemen yanındaki fırın ekmeği taze taze, sıcak sıcak kebaba yetiştiriyor. Ekmeği alıp stoklamıyorlar, azar azar ve satışa göre ayarlıyorlar. Sıcak ekmek ve sıcacık kebabın yanında da bol maydanozlu, sumaklı soğan ve Rıdo Usta’dan el almış lezzet üstadı Bedii. Bir de mangalın üzerindeki taş bacayı unutmamak lazım. Öyle dengeli çalışıyormuş ki kebabın ısısını tavında tutuyormuş. Çelik ya da bakır bacalar gibi sıcağı hemen çekmeyip ısıyı deminde tutuyormuş. Üstat Bedii “eskiden müşteri sabit ve çarşı esnafından oluşan müşteriydi” deyip şimdiki müşterinin ise çoğunluğunun turist olduğunu ekliyor. Gerçektende eski Mardin çarşılarında esnafın oldukça azalmış olduğunu biz de gözlemleyebiliyoruz. Ara sokaklarda, eski çarşılarda dükkanların çoğu boş. Mardin ana cadde hariç kent çarşılarının durumu hiç de iyi değil. Çarşıda esnaf mesnaf yok yani. Esnafın olmaması demek, turist mevsimi dışında işlerin oldukça düşmesi demek. Bunu da kader, kısmet deyip işi avuntuya bağlıyoruz. Bedii ekliyor: “Bizden başka kebabın hakkını veren usta pek kalmadı” diyor ve “Diyarbakır Kapı’daki Ammo Mecnun hariç” diye de ekliyor. Az yukarda “sevmek için tanımak, tanımak için de gitmek gerekir” dedik ya hazır iki kent arası yollar duble olmuşken Mardin ve Amedliler biri birimize iki kere gidip, iki kere tanıyıp, iki kere sevebiliriz. Benim sadece Amedliler değil külliyen şimdiki nesillere naçizane tavsiyem bu. Yoksa Rıdon’un kebabından mahrum kalırsınız. Demedi demeyin… Çimen Gümüş serlerinde dışavurumcu tarzı esas alarak, politik ve sosyal mesajlar veren Ressam Turgay Demiryürek, dünya gündemini meşgul etmeye devam eden Kobanê ve oradaki yaşam hallerini de son çalışmalarına yansıtıyor. Yaptığı resimlerde çoğunlukla kendi yaşamından yola çıktığını söyleyen Demiryürek, Kobanê için çizdiği resimle ilgili, “Burada bir kent var. Benim beynim ve ruhum ile bütünleşmiş bir kent. Kan ağlıyorum burada. Kafamın üstünde bombalar var. Şehrin üstünde patlıyor. Şehrin üstünde bombalar var kafamda patlıyor. Hem kafamın içinde hem de kentte. Dumanlar altında insanlık yanıyor” dedi. 32 yaşındaki genç ressam Turgay Demiryürek, yaptığı resimler ve çizimleri ile dışavurumculuğun genç temsilcilerinden biri olarak kabul ediliyor. Çocukken babasının çizdiği bir araba ile resim sanatına ilgi duymaya başladığını ifade eden Demiryürek, daha sonrasında bulduğu tüm kağıtlara ve gazete sayfalarına resimler yapmaya başladığını söyledi. O yaşlarda resim konusundaki yeteneğinin etrafındakilerin dikkatini çektiğini aktaran Demiryürek, o yılları şöyle anlatıyor: “Ortaokul ve lisede arkadaşlarıma parayla resim çiziyordum. O yüzden hocam hep bana düşük sözlü notu veriyordu. Onların resimlerini görünce benim yaptığımı anlıyordu. Bunu Turgay yapmış diyordu. Çizimlerimi tanıyordu ve notumu düşürüyordu. Lisede de bu şekilde devam etti.” Ortaokuldan sonra resim alanında lisede de öne çıktığını belirten Demiryürek, kafasında resim okumak gibi bir fikrin hiçbir zaman olmadığını ve zaman içerisinde gitar ile tanıştığını ve müzik yapmaya başladığını ifade etti. Demiryürek, okul yılları ile ilgili, “Derslerim iyi, münazaralarda hep seçiliyorum. Asilik yapıyorum. Çok konuşuyorum ve siyaset yaptığım için okuldan atılıyordum. Sanat diye adlandırdığımız birçok şeyi sürekli yapıyor ve seviyorken hiç takip etmedim, amaç meslek edinmedim” diye anlatıyor. Liseden sonra üniversitesi sınavları için babasının kendisini sınava bir ay kala bir resim atölyesine götürdüğünü kaydeden Demiryürek, “Atölyeye gittiğimizde hoca beni kabul etmedi. Bir ay var sınava bir şey öğretemem ve kabul edemem diyordu. Diğer çocuklar güzel sanatlar sınavı için 8-9 aydır çalışıyor diyordu. Ben ısrar ettim ve resimlerimi göstermek istedim. Resimlerimi görünce çok beğenen hoca beni bir hafta da olsa denemek istedi. Bir hafta sonra ben de o çocukların yanına oturdum” diyor. sağlandığını söylüyor. Demiryürek, “Kafamdan geçen bazı şeyler oluyor. Yaptığım resimleri tamamen yaşadıklarıma dayanarak ve ironi yöntemi ile eleştiri yapmak için yapıyorum. Uzun kış köşesini hazırlarken depresyondaydım. Her gece bir tane çiziyordum ve çizerek rahatlıyordum. Resimleri yaşadıklarımdan yola çıkarak yapıyorum” diyor. O sınavdan sonra resim çıktı hayatımdan Resim atölyesinde geçirdiği bir ayın sonunda sınav günü resim hocasının kendisine; “Seni ilk 5’in içinde bekliyorum” dediğini aktaran Demiryürek, “Sınavda duvarlar üstüme geldi gitti. Başım döndü ve hiçbir şey çizemedim. Bir saat boyunca sürekli çizip sildim. Çizdiklerimi silmekten kağıt yırtıldı. Sonra ağlamaya başladım ve kağıdı verip çıktım. Bir daha da hiç denemedim. Sınavdan o halde çıkınca resim hocam bana ‘sen ne yaptın’ diye kızdı. Ben bu sınavdan sonra hiç denemedim. O sınavdan sonra resim çıktı hayatımdan. Sonrasında da yıllarca resimden uzak durdum” diyor. Resimlerinde ironik eleştiriler var Girdiği sınavın ardından uzun yıllar resimden koptuğunu ve dört yıl önce tekrardan resim yapmaya başladığını aktaran genç ressam, Taksim’deki Mittani Cafe’nin duvarlarında oluşturduğu resim köşeleriyle yaptığı resimleri sergiliyor şu günlerde. Demiryürek, “Çizdiğim her resim politik veya sosyal mesaj barındırsa da ben çizilenlerin hepsinin böyle bir mesaj barındırmak zorunda olduğuna inanmıyorum. Burada indirim köşesi diye bir köşe var. Bu köşeyi ve yapılan sanat eserlerine bir değer biçilmesi gibi bir duruma eleştiri olsun diye yaptım. İnsanlar bunu sevdi. Yine bir diğer köşeye satılık duygu yazdım. Sanat biraz böyle bir şey, duygu satıyorsunuz. Fiyatlandırmam lazım diyerek, sanatçılar bir fiyat koyuyor. Burada bir ironi var. Emek satılabilir mi satılamaz mı bu tartışma çok garip geliyor bana. Satılırsa ben bunun ücretini nasıl koyacağım. Benim için çok değerli bir şeyi nasıl ücretlendireceğim. Bana maliyetine göre, harcadığım zamana göre ve eserin ebatlarına göre fiyat koyabilirsin diyorlar. Bu çok saçma geliyor bana” şeklinde konuşuyor. ‘Uzun kış’ köşesi depresif ruhumun yansıması Dışavurumculuğu, kişinin duygu, düşünce, yaşadığı olumsuzlukları veya hisslerini yaptığı resimler ve seçtiği renkler aracılığıyla dışa vurmak olarak ifade eden Demiryürek, soyut resimlerin yoğunlukta kullanıldığı bu akımda, iç dünyanın gerçekliğini anlatma ihtiyacının daha çok çizimler ve renklerle Barışın ruhu Kobanê’de bombalanıyor Sanatını icra etmek için felsefe ve psikoloji ve felsefeden beslendiğini ve ayrıca toplumun yaşadığı trajedilere de sessiz kalmadığının sözlerine ekleyen Demiryürek, Ortadoğu’daki vahşeti de resmettiğini ifade ediyor: “Savaş ve sistem. Her zaman mazlum olanlar ölüme, bombaya ve savaşa mahkum kalıyor. Halkların o çok istediği barışın kuşları bu kentlerde bombalanıyor. Kuş, bu bombalardan kurtulmaya çalışıyor ve uçmak istiyor. Kuşun kanatlarının altında bir sürü insan, yavru ve can var. Çıkmaya çalışıyor ama çıkamıyor.” 15 Herkesin bir babası olur SENNUR BAYBUĞA Küçük bir kız çocuğuyum ben. Bebeklik fotoğraflarımın tümünde babamla ben varız. Mama verirken, altımı değiştirirken, gezdirirken, bahçede beni çamurla banyo yaptırırken, arabamla gezdirirken… Tümü babamla, anneme sordum, fotoğrafları hep ben çektiğimden oldu dedi. Babam fotoğraf çekmeyi hiç sevmez, demek ki o zaman da beni o tutuyordu annem de hep fotoğraf çeken taraftı. Hangisinin beni daha çok sevdiğini anlayamadım ama sanırım ikisi de beni çok seviyor. Yoksa annem de o kadar uğraşıp hep babamın fotoğrafını çekmezdi. İlkokula giderken babam çok ders çalışma diye beni engellemeye çalışırdı, annem daha mı disiplinli ne hep ödevlerimi vaktinde yapmamı isterdi. Eğlenceli değildi. Annem kahvaltımı yatağımda yapmama izin vermez, benimle oyun oynayacaksa önce şunu şunu yap diye pazarlık yapar. Babam bunların hiçbirini yapmaz, yatağımda çikolatalı ekmek yememe bile izin verir, limonatamı yatağımda içmem için beni salona taşır, oyun oynarken pazarlık yapmaz, sadece oyun onamak için oyun oynar. Başına tokalar takıp tırnaklarına oje sürdüğümde bile itiraz etmez, fotoğraflarını çekip Facebook’a koysam bile bir şey demez. Onunla ben hemen hemen aynı yemekleri severiz, bana mangal yapar, kebap yapar, dolma sarmam için iç hazırlar, annemin sevdiği dolmalardan değil, babaanne dolmalarından yapıp babamla yeriz, annem de sinir olur. Babam her yaz beni babaannemin yaşadığı şehre götürür, biraz sıkılıyorum evet ama babam söz verdiği her şeyi yapıp beni orada da gezdiriyor, tarihi, doğal yerleri hep onunla gezdim ben. Onun annesi olduğu için sıkıcı da olsa bir hafta babaanneme de dayanmam gerektiğini düşünüyorum, Ama annemin annesine dayanamam, çünkü onun yaptığı plastiğe benzer yemekleri yiyemiyorum, zaten İstanbul’da yaşadığı halde ona da pek gitmiyorum, annem de zorlamıyor beni. Bu yaz planlarımızı yaptık, babamla babaanneye gidecek oradan da tatile gidecektik, onunla sonra annemle, çok plan yapmıştım okul tatil olmadan daha.Birgün babam bana hakkında dava mı ne bir şey olduğunu söyledi, oradan ceza aldığını davanın Ankara’da da görüldüğünü orada eğer hakimler onama yaparlarsa burada artık kalamayacağını, kalırsa hapse girmesi gerektiğini falan. Katiller ve hırsızlar ve kötü adamlar hapse girer bildiğim kadarıyla babam neden hapse girsin ki diye düşündüm. Annem avukat ama cezaevine iş için gidiyor babamın böyle demesini anlamadım. Bana bir sürü şey anlattı, iyilik doğruluk, başkalarının hakları ve başka çocukların da anne babalarıyla büyüme haklarıyla ilgili. Biraz anladım, babam kötü değil, yargılayanlar kötü demek ki annem de pek iyi bir iş yapmıyor. Bana bunları anlattığı gün babam bir akşam üstü eşyalarını topladı ve evden gitti, pek ağlamadım, en azından annem bunu görmedi. Kedim vardı, okulum vardı yeni okula başlayacağım için heyecanlıydım, babamı özlesem de bir sürü arkadaşım vardı, denize girerdim, hem belki bir gün dönerdi yine pek anlamıyorum ama. Annemi telefonda konuşurken duydum; babam hakkında verilen kararda büyük harflerle babalık haklarından ömür boyu mahrum edilmesine yazmışlar. Nasıl olduğunu anlamadım, anneme sorsam belki anlatmaz. Ama ben çocuk hakları sözleşmesini biliyorum, her çocuğun anne babası ile özgür ve sağlıklı bir şekilde yaşama hakkı olduğunu, devletin bunun için gerekli tedbirleri alması gerektiğini biliyorum. Babamı babalık haklarından mahrum bıraktıklarında benim çocuk haklarım ne olacak onu bilmiyorum. Şöyledir belki; babam bana ‘kızım’ diyemeyecektir ama ben hakkım olduğu için ona ‘baba’ diyebiliyorumdur. Şimdi babamın benimle fotoğraf çektirmesi, beni kucağına alması, gezdirmesi, babaanneme götürmesi, tatile gitmemiz, okula bırakması hatta benimle oyun oynaması yasak mı oluyor. Peki ben oyun oynamak istersem ona ‘baba’ demek istersem, ‘beni okula götür’ dersem ne olacak. Babam bana matematik İngilizce anlatamayacak mı, bir şey sorduğumda ansiklopedi gibi sakin sakin cevap veremeyecek mi, ama annem her zaman babam kadar iyi anlatamıyor bunları peki ben kime anlat diyeceğim. Şimdi babam bana kızım diyemeyecekse ve bu yasaksa hem de ömür boyu yasaksa e ben peki kime baba diyeceğim. İnsanın bir tane babası olur. Bu büyüklerin dünyasını anlamıyorum, annem de anlatmıyor, bir de avukat olacak. Bence o da pek bir şey bilmiyor, dava kazandığını bile sanmıyorum. En iyisi kendime bir avukat bulup ben bu kararı verenleri dava edeyim. Benim çocuk haklarım var, benim çocuk haklarım var. İnsanın bir tane babası olur, benim babam var. 16 MÜZİK BasHaber 27SÖYLEŞİ Ekim - 2 Kasım16 2014 Kara Güneş İstiklal’in düzen dışı müzisyenleri T Özcan Şahin ürkiye’nin ve dünyanın en yoğun caddelerinden biri olan İstiklal’den günde yaklaşık 4 milyon insan geçer. Yetmiş küsur milyonluk nüfusun her kesimini bu caddede görebilirsiniz. Kürd’ü Türk’ü Laz’ı dünyanın her milletinden insanı yanınızdan geçer ve pür telaş bir yerlere koşturur. İstiklal caddesinde bütün bu farklılıkların ortak noktada birleştiği bir yer vardır. Bütün farklılıklar, sokak müziği yapan insanları yarı çember şeklinde izleyen guruplarda bir araya gelir. İstiklal caddesinde sokak müziği yapmak bir gelenek haline gelmiştir. Neredeyse her 50 metrede farklı bir müzik ritmi gelir kulağınıza. Müzik yapan onlarca insan ve gurup İstiklal Caddesi’nden her milletten insan geçer. Müzik dinletisi yapan grupların bulunduğu noktalarda arasında bir gurup var oluyor. Bu bizim için çok tüm bu farklılıklar kesişir. ki sokağın kültlerinden. sevindirici’’ diyor. Kara Güneş de bu caddenin Yaklaşık 15 yıldır aynı Aslında Kara Güneş’in en sıradışı ve düzendışı caddede müzik yapan ve sadece hayran kitlesi farklı gruplarındandır. her kesimden hayranı olan insanlardan oluşmuyor. Gru- Kara Güneş Grubu sokakta özlenecek derecede sevilen ve kendilerini sokak müziğine adayan insanların oluşturduğu gurup. Öyle sokak müziği deyip geçmeyin bazen sırf onları dinlemek için birçok insan bu caddeye gelir. Çoğu zaman Kara Güneş’in sokaktaki yokluğu hissedilir. Grubun üyesi Mübin Dünen’e bunu hatırlattığımızda, “Sırf bizim için dünyanın farklı ülkelerinden bile gelenler oluyor, yakın zamanda Pakistan’dan biri gelmişti dört gün boyunca bizi aramış ‘neredesiniz siz abicim’ diyor. Türkiye farklı şehirlerden de gelenler bun üyelerinden Michel Angelo Severgnini’de 2008’de İtalya’dan sırf farklı müzikler keşfetmek için gelmiş ve soluğu Kara Güneş’te almış. Grubun bir diğer üyesi Özgür Yiğit ise bir psikolog, müzik yapmak için mesleğini bırakmış daha sonra Kara Güneş’e dahil olmuş. Kara Güneş öyle sabit isimlerden oluşan bir gurup değil zaman zaman başka insanlarda gruba katkı sunuyor. Grup kendine özgü yorumuyla insanların sokaktan başka bir yerde bulamayacakları bir müzik ziyafeti veriyor. Geçen yıl ilk albümlerini çıkaran gurup hayranlarında ‘acaba sokağı bırakıyorlar mı’ endişesi yarattı ama neyse ki albüm haftası tekrar sokakta gördük kendilerini. Grup piyasa koşullarına ve çalışma sistemine muhalif olduğu için albümlerini de kendilerine ait bir stüdyoda yapıyorlar. Grubun sıkı bir hayran kitlesi olduğundan, “piyasa müziğine çekilmeye çalışıyorlar mı?” şeklindeki merakını ise Mübin, “Öyle şeyler yaşadık zamanında, birçok insan teklif etti. Biz popüler kültür müziği yapmıyoruz her kesimden müzik çalıyoruz. Bizim için albüm yapmak isteyen yapar ama bizim burada yaptığımız müzik insanlara gidiyor bu yeterli bizim için piyasanın içerisinde olmak veya olmamak o kadar da önemli değil, gerçek yerinde güzeldir’’ cevabıyla gideriyor. İnsanların kendi diline özlemi var Kara Güneş’in geniş bir hayran kitlesi var ama sevenlerinin çoğu Kürdlerden oluşuyor. Nedenini sorduğumuzda, “Çünkü insanların kendi diline özlemi var. Keşke bu konuşmayı da Kürdçe yapabilseydik. Kürdler sokaklarda Kürdçe şarkılar söylenmesine pek alışık değil, bu özlemin bunda etkisi var. Ama ‘Eman Dilo’ şarkısını söylediğimizde karşımızdaki kim olursa olsun o sözlerde kendinden bir şeyler bulabiliyor’’ yanıtını veriyor. Kara Güneş genellikle halk türküleri ve Kürdçe ezgiler çalıyor. Çaldıkları Kürdçe parçalar içinde Mihemed Şêxo ve Aram Tigran vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Mihemed Şêxo’nun ‘Eman Dilo’ şarkısına ayrı bir hassasiyeti var Mübin’in, “Eman Dilo kendi kendini var etmiş bir parça, bunu söyleyince Fransız’ın dahi bir şeyler hissettiğini görebiliyorum’’ diyor. 15 yıl boyunca sokak müziğini aralıksız icra etmek konusunda ise Mübin, “Bizim için spor gibi sokakta müzik yapmak. Zaman zaman polis ve zabıta gibi handikaplar yüzün- den böyle şeyler düşünebiliyoruz ama sonra bununda bir mücadele olduğunu fark edince devam ediyoruz’’ ifadelerini kullanıyor. Sokağın özlenen Grubu Kara Güneş caddenin neredeyse her köşesinde müzik yapmış. Öyle ki caddenin en iyi akustiğe sahip alanını bile tespit etmiş ve son birkaç aydır caddenin sonunda tespit ettikleri bu yerde müzik yapıyorlar. İnsanlar sırf onları dinlemek için yürümeyi bırakıp köşede oturup sigarasını içiyor veya birini bekler numarası yapıp uzun bir müzik ziyafetine bırakıyorlar kendilerini. Kara Güneş ve diğer sokak müziği yapan gruplar caddenin her köşesini renklendiriyor. Cadde boyunca çalınan farklı müzikler adeta Türkiye’nin kültürel skalasını kulaklarınıza fısıldıyor. Ayrıca son zamanlarda İstiklal Caddesi’nde alışık olmadığımız ezgileri de görmek mümkün, Suriye’den gelen yoğun göçle birlikte Arapça ve Farsça müzik yapan guruplarda İstiklal Caddesi’nin renkleri arasında yerini almış bulunuyor.
Benzer belgeler
16.02.2015
büyük bir heyecan ve sevinçle karşılandı. Ortak idare, ortak siyasi ve askeri güç prensipleri üzerinden şekillenen anlaşmanın önümüzdeki iki ay içerisinde uygulanması bekleniyor. Anlaşmanın uygulan...
Detaylı20.10.2014
Barzani’nin çağrısı ve gözetimi altında yapılan anlaşma ile ilgili olarak PYD Eş Genel Başkanı Salih Muslim, “ulusal birlik ve iç barış anlaşması” olarak niteledi. Barzani ise Duhok Anlaşması’nı “K...
Detaylı13.09.2014
sürerken, ABD öncülüğündeki Koalisyon güçlerinin de IŞİD mevzilerine yönelik etkili bombardımanı sürüyor. Kentin dış mahallelerini ele geçiren IŞİD, YPG direnişine karşı intihar saldırıları düzenle...
Detaylı23.02.2015
sürerken, ABD öncülüğündeki Koalisyon güçlerinin de IŞİD mevzilerine yönelik etkili bombardımanı sürüyor. Kentin dış mahallelerini ele geçiren IŞİD, YPG direnişine karşı intihar saldırıları düzenle...
Detaylı