13.09.2014
Transkript
1 Amed’in efsane öğretmeni SÖYLEŞİ Deli Mevlo Haftalık haber gazetesi - 2.5 TL Sayı:20 - 13 - 19 Eylül 2014 Sayfa 12 basnews.com İlk Çerkez partisi siyasi arenada Yakın zamanda kurulan ve Çerkezlerin Türkiye’deki ilk ve tek partisi olma özelliğini taşıyan Çoğulcu Demokrasi Partisi (ÇDP), siyaset arenasında yerini almaya hazırlanıyor. Sayfa 14 ‘Kerkük’te Peşmerge hep kalacak’ Kerkük Valisi Necmettin Kerim, enerji kaynakları ve Kerkük’ün güvenliği hakkında görüşlerini BasHaber’e anlattı. Sayfa 10 ‘Kürd sineması özgün gücünü yaratmalı’ İstanbul doğumlu, Belçika’da yaşayan yönetmen Binewşa Berîvan ile Avrupa’da Kürd sineması ve sinema çalışmaları üzerine konuştuk. Sayfa 15 Erbil’den Bağdat’a 3 ay süre Irak’ta İbadi hükümeti parlamentodan onay alırken, tartışmalar da başladı. Erbil yönetimi, yeni hükümete beklentilerini karşılaması için üç ay süre tanıdı. Pek seçkinler ve... FERHAT KENTEL Kürdler, kendilerine verilen bakanlıklardan ve bakanlık sayısından memnun değil. İbadi, Kürdler’in talepleri konusunda henüz somut bir plan ortaya koymadı. Sayfa 2 Yeni Türkiye üzerine s07 MESUT YEĞEN s05 12 Eylül ile hesabımız SENNUR BAYBUĞA s09 ‘Dünya barışı için savaşıyoruz’ K ürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani, Eylül Devrimi’nin 53. yıldönümü münasebeti ile yayınladığı mesajında ‘Peşmerge’nin bütün dünyanın özgürlükçü ve barışseverleri adına teröristlerle mücadele ettiğini’ belirtti. Barzani, Peşmerge’den ve IŞİD’e karşı mücadele eden tüm Kürdlerden ‘Eylül Devrimi’nin ruhuyla işgalci teröristlere karşı savaşmalarını’ istedi. Barzani, mesajında Kürd halkının geleceğini belirleyebilecek bir savaş yürüttüğüne dikkat çekti. ‘Peşmerge’nin dünyanın özgürlükçü ve barışçıları adına teröristlere karşı savaştığını ve Kürdistan halkının hiçbir şekilde işgalci saldırılara boyun eğmeyeceğini’ vurgulayan Barzani şunları söyledi: “Teröristlere karşı devrimin ruhu ve ‘Ya Kürdistan ya ölüm’ sloganı ile savaşacağız. Kürdistan’ın her karışını temizleyeceğiz.” Barzani, ‘yürüttükleri savaşta zafere ulaşacaklarını’ söyleyerek, hiçbir gücün Kürdleri, meşru istemlerinden ve ulusal haklarından alıkoyamayacağını vurguladı. Barzani, ‘teröristlerin Ezdi, Hıristiyan ile diğer etnik ve dini gruplara karşı yaptığı katliamların ulusal haklarını daha da meşrulaştırdığını ve Kürd halkının büyük mücadelelerle elde ettiği kazanımlarını kaybetmemesi için hep beraber, tek ses, tek yürek birlik olmada ısrar etmesi gerektiğine’ dikkat çekti. KBY Başkanı mesajının devamında şunları söyledi: “Renkli ve özgür bir gelecek kurabilmemiz ve Kürdistanı kin ve fitnenin ateşinden koruyabilmemiz için son dönemdeki terörist saldırıların ve özgürlük düşmanlarının iyi bilinmesi lazım. Bu kutlu gün vesilesiyle, IŞİD teröristlerine karşı verdikleri savaşta Kürd halkının şerefi için canlarını veren temiz ruhlu ve dik başlı şehitlerimizi hürmetle anıyor ve ailelerine başsağlığı diliyorum. Kürd halkına ve Peşmergelerimize, cesaret ve fedakarlıklarından dolayı teşekkürlerimi arz ediyorum.” 02 MANŞET 2 BasHaber SÖYLEŞİ 13 - 19 Eylül 2014 Erbil’den İbadi’ye 3 ay süre Irak’ta yeni dönem sancılı başladı I rak’ta Haydar İbadi liderliğindeki yeni hükümet parlamentodan onay alırken, tartışmalar da başladı. Kürdistan Yönetimi, yeni hükümete beklentilerini karşılaması için üç ay süre tanıdı. Kürdler, kendilerine verilen bakanlıklardan ve bakanlık sayısından memnun değil. Yeni Başbakan Haydar İbadi, şimdiye kadar, Kürdler’in çözüme kavuşmasını istediği bütçe, peşmerge maaşları ve Irak Anayasası’nın 140’ıncı maddesi konusunda somut bir çözüm planı ortaya koymadı. Şii, eski başbakan Nuri Maliki, Sünni eski meclis başkanı Usame Nuceyfi ve laik Irakiye Bloku’nun lideri İyad Allavi ise Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak görevlendirildi. İbadi, Maliki gibi İçişleri ve Savunma Bakanlıklarını da boş tutarak vekaletten yürütecek. İbadi kabinesinde Kürdler 2010’daki konumlarının gerisine düştüler. Kürd Listesinden Eski Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Başbakan Yardımcısı oldu. Sünni siyasetçilerden Salih Mutlak da Zebari ile birlikte Başbakan Yardımcısı oldu. Zebari’nin Eski Başbakan Şii İbrahim Caferi Dışişleri Bakanı oldu. Kürdlere verilmesi konuşulan kritik bakanlıklardan Petrol Bakanlığı’na ise Şii, eski cumhurbaşkanı yardımcısı Adil Abdül Mehdi getirildi. İbadi’nin açıkladığı hükümet programında, idari reformlar, ordunun yeniden tıya BM ve ABD heyetleri de katılmıştı. Toplantı Goran Hareketi’nin merkez binasında yapıldı. Kürd siyasi partilerin toplantısına ABD Dışişleri Bakanlığı Irak ve İran’dan Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Brett McGurk ile Birleşmiş Milletler heyeti de katıldı. McGurk üç saat kaldığı toplantının çıkışında gazetecilere yaptığı açıklamada, “Dostlarımızla Irak’taki son gelişmeler hakkında görüş alışverişinde bulunduk. Toplantıda Kürd liderlerle ciddi kararlar aldık” dedi. Kurulacak hükümetin, ülkedeki tüm kesimlerin taleplerine cevap verecek şekilde geniş katılımlı olması gerektiğine işaret eden McGurt, yeni kabinenin bunu başaracağına inandıklarını dile getirdi. yapılandırılması ve vilayetlere daha fazla özerklik verilmesi gibi vaadler yer alıyor. Hükümet programı 280 milletvekilinin hazır bulunduğu oturumda 177 ‘evet’ oyuyla kabul edildi. Kürdlerden 3 ay süre Yeni Başbakan İbadi güven oylaması öncesi Kürdlere sorunların çözüleceği sözü verirken, IŞİD’i de yeneceklerini söyledi. Ancak Saddam Hüseyin sonrası bütün kabinelerde Dışişleri Bakanlığı Kürdlere verilirken bu kez koltuk Şiilere gitti. Kürd siyasi partiler geçtiğimiz hafta Süleymaniye’de yaptıkları olağanüstü Yeni kabinede yer alan toplantıda İbadi’nin hüküisimler ve konumları metine onay vereceklerini şöyle: açıklamıştı. Kürd siyasilerden Başbakan: Haydar İbadi Eski Dışişleri Bakanı Hoşyar / Başbakan Yardımcıları: Beha Araci, Salih Mutlag, Hoşyar Zebari / Dışişleri Bakanı: İbrahim Caferi / İçişleri Bakanı: Hadi Amri / Petrol Bakanı: Adil Abdulmehdi / Yüksek Öğrenim Bakanlığı: Hüseyin Şehristani / İnsan Kaynakları Bakanı: Muhammed El-Sudani / Yerel Yönetimler Bakanı: Tarık Şekani / Ulaştırma Bakanı: Bakır Cebir / Gençlik ve Spor Bakanı: Abdulhüseyn Abtan / Sağlık Bakanı: Adile Hamud / Tabii Kaynaklar Bakanı: Cevad El-Şehili. Yeni kabine Mesrur Barzani Zebari, İbadi liderliğindeki hükümete katılma kararını açıklarken, Bağdat ile Irak Kürdistanı arasındaki petrol ve diğer sorunların çözümü için hükümete üç ay süre vereceklerini söyledi. Bağdat’taki Kürd milletvekillerinden Ala Talabani de bu sürenin ‘bir nevi deneme süresi’ olacağını, üç ay içinde iki taraf arasındaki tartışmalı bölgeler, bütçe ve petrol satışıyla ilgili krizler çözülmezse hükümetten ayrılacaklarını söyledi. Irak Parlamentosu’nda 62 sandalyesi olan Kürdler, İbadi’nin başbakanlığında kurulacak hükümete katılmak için daha önce şartlarını açıklamışlardı. Erbil, sekiz aydır ödenmeyen bütçedeki paylarının verilmesini, peşmerge güçlerine gereken desteğin sağlanmasını, petrol ihracı önündeki engellerin kaldırılmasını ve Irak’ın yeni sürecinde anayasaya bağlı kalınmasını istiyor. Ancak yeni hükümet kurulmadan, Bağdat’ın, ABD’nin Teksas Eyaleti’nin Kürdistan petrolü taşıyan gemisi hakkında verdiği serbest bırakma kararına itiraz etmesi kafaları bulandırdı. Zebari: ABD garanti verdi Bağdat’ta, yeni hükümetin oluşumunda görev alan Kürdistan Koalisyonu’nun heyet başkanı Hoşyar Zebari, ABD’nin, yeni hükümetin farklı olacağı konusunda garanti verdiğini söyledi. Zebari, Süleymaniye’de yapılan toplantının ardından yaptığı açıklamada, “Eğer 3 ay içinde Bağdat’tan somut adımlar gelmezse kendi kararımızı verip, tavrımızı belli edeceğiz” dedi. Kürd siyasi partileriyle BM ve ABD yetkilileri arasında Süleymaniye’de gerçekleşen toplan- Taleplerimize dikkat Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani, Irak’ın yeni Başbakanı Haydar İbadi’yi tebrik etti. KBY Başkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre Barzani, İbadi’yle gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde, “Ülkenin içine düştüğü siyasi krizle güvenlik krizine son verilmesi için bütün tarafların dayanışma içinde olması gerekir” dedi. Kürd ve Şii tarafların önceki hükümet döneminde yapılan yanlışların tekrarlanmaması konusunda hemfikir olduğu aktarılan açıklamada, “Kürdler’in taleplerinin değerlendirilmesi ve ülkeyi terörden kurtarmaya çalışılması gerektiğine vurgu yapıldı” denildi. ABD Başkanı Barack Obama da, Irak Başbakanı Haydar İbadi’yi hükümetinin güvenoyu olması nedeniyle kutlayarak, Kürdlerin taleplerinin de yerine getirilmesi konusunda yeni hükümetten umutlu olduklarını söyledi. ABD ağır silah vermeli Kürdistan Bölgesi İç Güvenlik Müsteşarı Masrur Barzani yaptığı açıklamada ABD’den IŞİD’e karşı hava saldırılarını genişletmesini istedi. Masrur Barzani Amerikan CBS News televizyonuna verdiği demeçte ABD’nin IŞİD’e karşı yürüttüğü hava operasyonlarının olumlu sonuçlar verdiğini söyledi ve Peşmerge’nin işini kolaylaştırdığı için teşekkürlerini iletti. Mesrur Barzani silah yardımlarıyla ilgili de, Peşmergeye bazı askeri yardımların ulaştırıldığını ama IŞİD’e karşı daha başarılı mücadele edebilmesi için Peşmerge’nin ağır silahlara ihtiyacı olduğunu belirtterek şöyle dedi: “ABD’nin hava operasyonları Peşmerge’nin yükünü hafiflettiği için Peşmerge moral kazanmıştır. Ama bu hava operasyonlarının kapsamının genişletilmesi gerekmektedir.” IŞİD’in savaş kabiliyetinin çökertilmesi konusunda Barzani şunları kaydetti: “IŞİD şu ana kadar Suriye, Musul ve Telafer’de saldırılara devam ediyor. Bu savaş mekanizması, sistemi ve komutanlıkları her yerde hedef alınmalıdır.” Barzani, Peşmerge’nin daha fazla silahlandırılması ve siyasi alanda da ABD’nin Kürdistan Bölgesi’ne daha fazla yardım etmesi gerektiğini vurgulayarak, “ABD’den Peşmerge’ye ağır silah yardımı yapmasını istedik. Çünkü IŞİD ile mücadelede tank, helikopter, ağır silahlar, techizat, panzer ve Peşmerge’nin zırhlı araçlarının yenilenmesi çok önemli.’’ EZDİLER BasHaber 13 - 19 Eylül 2014 3 SÖYLEŞİ Batman’a 564 Ezdi aile sığındı Belediye seferber, Valilik sessiz I Ciwan Değer ŞİD’in Şengal saldırısı ardından göçerek Batman’a sığınan Ezdi sayısı 3174’e ulaştı. Batman’a gelen bazı Ezdiler belediye tarafından Mehmet Sincar, Musa Anter, Ahmet Kaya, Edip Solmaz halkevlerine ve Esentepe konukevine yerleştirilirken, çok sayıda kişi de köylerde onarılan boş evlere gönderiliyor. Beşiri ilçesine bağlı Hicrê (Yolkonak), Qorixê (Uğurca), Hemdûna, Çinêrya (Yolveren), Feqîran (Üç Kuyular), Şimzê (Oğuz) Şasimê (Onbaşı), Baziwanê (Kumgeçit), Dûşa (Meydancık) köylerine de çok sayıda Ezdi aile yerleştirildi. Şimdiye kadar toplam 564 aileden oluşan 3174 kişinin halkevlerine ve köylerdeki evlere yerleştirildiği ifade edildi. Gelenlerin çoğu çocuk ve hamile kadın IŞİD saldırılarından dolayı Batman’a gelmek zorunda kalan Ezdilerin çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşuyor. Bunlardan 1 ile 5 yaş arasında olan 302 kız çocuğu olduğu öğrenilirken, 167 tane de erkek çocuk bulunduğu belirtildi. Ayrıca gelenler arasında 110 tane bebek, toplam da ise 1348 tane de 15 yaş altı çocuğun geldiği bildirildi. Bu da Batman’a gelen nüfusun yüzde 40’ının çocuklardan oluştuğu gerçeğini ortaya koyuyor. Gelenler arasında 40 civarında hamile kadının bulunduğu tespit edilirken, bu kadınların çoğunun doğum yapmak üzere olduğu da gelen bilgiler arasında. Mevsimin yaz olması nedeniyle Batman’a sığınan Ezdilerin kaldıkları halkevlerinin bahçelerinde zamanlarını geçirdiği gözleniyor. Batman’a gelen Ezdilerin temel ihtiyaçları belediye tarafından karşılanırken, halkevlerinde kalanları mahalle sakinleri yalnız bırakmıyor. Mahalle sakinleri halkevlerine giderek gelen Ezdilerin yabancılık çekmemesi için moral verip teselli ediyor. Batmanlıların kendilerine gösterdiği ilgiden memnun kalan Ezdiler bir nebze de olsa psikolojik anlamda kendilerini toparlamaya çalışıyor. ‘Eşimi katlettiler bebeğimle kaçtım’ IŞİD’in Şengal’e saldırmasının üçüncü gününde eşini kaybeden iki çocuk annesi Naime Cemal Seydo isimli Ezdi kadın bir buçuk aylık bebeği ve 2 yaşındaki kız çocuğu ile topraklarını terk etmek zorunda kaldığını ifade etti. Akrabalarıyla birlikte Batman’a gelen 25 yaşındaki Naime Cemal Seydo biri bebek diğeri ise daha 2 yaşında olan iki kız çocuğu ile birlikte Mehmet Sincar Halkevinde kalıyor. Yaşadıklarından habersiz olan bir buçuk aylık bebeğine sarılarak ağlayan genç kadın Naime Cemal Seydo’nun dramı adeta yürek yakıyor. Seydo, “Saldırıların üçüncü gününde IŞİD’e karşı savaşan eşim Hazim Xidir çatışmada yaşamını yitirdi. Ben de mecburen çocuklarımı kurtarmak için kaçmak zorunda kaldım. Şimdi akrabalarımla birlikte burada kalıyorum. Sonumuzun ne olacağını bilmiyorum” ifadesini kullandı. Babasının fotoğrafını elinden düşürmüyor IŞİD saldırılarında babasını kaybeden 2 yaşındaki kız çocuğu Lazima Xidir isimli kız çocuğu bir an olsun babasının fotoğrafını elinden düşürmüyor. Daha 2 yaşında olmasına rağmen kendi topraklarından zorla uzaklaştırılarak başka bir memlekette yaşama tutunan minik Lazima’nın yaşam öyküsünü dinleyenler gözyaşlarına hakim olamıyor. Lazima, babasının fotoğrafını öperek avunurken daha bir buçuk aylık olan ve yaşananlardan habersiz olan küçük kardeşi Hazina ise annesinin kucağında göç yollarında büyümeyi bekliyor. ‘Silahımız olsaydı kaçmazdık’ IŞİD saldırılarından ailesini kurtarmak için Şengal’den gelen Newaf Xidir ise ellerinde kendilerini savunabilecek ağır silahları olmadığı için kaçmak zorunda kaldıklarını belirterek, “IŞİD bize ağır silahlarla saldırdı. Onlara karşı kendimizi savunabilecek gücümüz yoktu. Elimizdeki hafif silahlarla karşı koyamadık. Saldırılar sonucunda kaçamayanlar ya esir alındı, ya da katledildi” dedi. Şengal’in kurtarılması durumunda topraklarına geri dönebileceklerini ifade eden Newaf Xidir, saldırılarda genç bir kardeşinin yaşamını yitirdiğini hatırlatarak “HPG ve YPG güçlerinin Şengal’i IŞİD’in elinden mutlaka kurtaracağını düşünüyoruz. Saldırıların ilk ikinci gününde IŞİD ile çatışmaya giren bir kardeşim yaşamını yitirdi. Ben de kendi çocuklarımı ve hayatını kaybeden Newaf Xidir kardeşimin çocuklarını kurtarmak için buraya geldim. Şimdi ise geri gidip topraklarımı savunmak için imkan yaratmaya çalışıyorum” diye konuştu. Belediye seferber, valilikten ses yok IŞİD saldırılarından canlarını kurtarmak için Batman’a sığınan Ezdilere Batman Belediyesi, STK’lar ve duyarlı insanların dışında kimsenin sahip çıkmadığını dile getiren Seyitler mahallesi sakinlerinden Ahmet Boti isimli yurttaş, Vali Azmi Çelik’e çağrıda bulunarak savaştan kaçmak zorunda kalan mazlum insanlar için devlet imkânlarının kullanılmasını istedi. Valiliğin ve diğer devlet kurumlarının da katkılarıyla Batman’a gelen Ezdi sığınmacıların yaralarının elbirliğiyle daha kolay bir şekilde sarılabileceğinin altını çizen Ahmet Boti, şöyle dedi: “Biz burada insani görevimizi yapmaya çalışıyoruz. Bugün, bizim gözümüzle gördüğümüz tek şey buraya sığınmak zorunda kalan bu insanlara Batman Belediyesi’nin dışında kimse yardımcı olmuyor. Başta başkanlarımız olmak üzere tüm belediye çalışanları elerinden gelen ne varsa yapıyorlar. Bu konuda belediyemiz ve tüm halkımız seferber olmuş durumda. Gönül isterdi ki Batman Belediyemizle beraber sayın valimiz ve hükümetimiz dahil herkesin bu yaşanan insanlık dramını görmesiydi ve gelen sığınmacıların sorunlarını çözmesiydi. Diliyoruz ki sayın valimiz de bu çığlığı duyar ve desteğini sunar. ‘Koruyucu aile olmak istiyoruz’ Batman’ın Petrolkent mahallesinde oturan Şirin Dalgıç, Hanım Okay ve Halime Kara isimli kadınlar Mehmet Sincar Halkevine belediye tarafından yerleştirilen Ezdi aileleri ziyaret ederek savaşta ailesini kaybeden çocuklara koruyucu aile olmak istediler. Burada ailesini kaybeden çocuk bulamayan Dalgıç, Okay ve Kara bakacak kimsesi olmayan Ezdi çocuk bulunduğunda kendilerine haber verilmesini istedi. Şirin Dalgıç, savaş mağduru olan ve ailesini kaybeden Ezdi çocuklarına gönüllü bir şekilde kendi öz çocuğu gibi annelik yapmaya hazır olduğunu kaydetti. Hanım Okay ise alacağı çocuğu Ezdi inancına göre büyütebileceğini ve ömür boyu bütün ihtiyaçlarını karşılayacaklarını açıklayarak katliamlarda ailesini kaybeden 2 çocuk alabileceğini ifade etti. Halime Kara da savaşta ailesini kaybeden mazlum Ezdi çocuklarının sahipsiz bırakılmaması için çağrıda bulunarak bu konuda üzerine düşen her şeyi yapmaya hazır olduğunu söyledi. 03 Ezdi göçmenlere ekolojik köyler Batman’a sığınan Ezdiler için, daha önce evlerini boşaltıp Avrupa ülkelerine göç eden Ezdilerin köylerinin yeniden yaşam alanı olarak kullanılabilmesi için başlatılan ‘Ekolojik Köyler’ projesi dikkat çekiyor. Proje kapsamında köylerdeki evler, Batman belediyesinin de desteğiyle yeniden yaşam alanlarına dönüştürülecek. Ekoloji köylerinde kültür sanat faaliyetlerinin yanı sıra tarım ve hayvancılık alanında da çalışmalar yapılacak. Konu ile ilgili bilgi veren Batman Kent Konseyi Başkanı sosyolog Ömer Faruk Akyüz, geçmiş dönemlerde yaşanan çatışmalardan dolayı Avrupa ülkelerine gitmek zorunda kalan Ezdilerin boşalan evlerinin onarım çalışmasının Batman Belediyesi tarafından yapıldığını söyledi. Eskiden bir karış toprak için birbirine karşı defalarca sorunlar çıkaran bir toplumun bugün her yönüyle kendi köyünü, evini, barkını IŞİD saldırılarından kaçan mazlum Ezdi halkına açtığını aktaran Akyüz, “Halk evleriyle beraber yüreğini de bu mazlum insanlara açmıştır. Duyarlılık ve dayanışma zirveye ulaşmış durumdadır” dedi. Ekolojik köylerin kurulmasıyla halkın yeniden doğa ile buluşacağını bildiren Akyüz, “Ekolojik köyler kurulursa kadim ‘Kürdistan’ coğrafyasının asıl sahibi olan Ezdilerin kendi coğrafyalarında doğa ile daha barışık yaşayabileceklerine inanıyoruz ve bu önemli bir model olacaktır. Bu kapsamda evlerin onarımı Batman belediyesi tarafından üstlenilmiş durumda. Onarım tamamlandığı gibi yeni yaşam alanları oluşmuş olacak. Yerel yönetimlerin böyle bir durumu üstlenmesi de ayrı bir özelliktir” diye konuştu. 04 4 BasHaber SÖYLEŞİ 13 - 19 Eylül 2014 ROJAVA Fûad Elîko: Rojava için en iyi formül federasyon S Kürd politikasıyla da ilgili değerlendirmelerde bulundu: “İran’da 10 milyon Kürd yaşıyor, çoğunluk Sünni’dir ve Güney Kürdistan’ın sınırlarına yakın yerlerde yaşıyorlar. Güney’de bir Kürd devleti kurulursa kuşkusuz orayı da etkileyecektir. Kürdlerden başka 20 milyona yakın Azeri, 5 milyona yakın Beluci, 4 milyona yakın Arap var. Ortadoğu’da parçalanmak normalleşirse, bu İran’ı da zorlar. İran Irak’tan korktuğu gibi kendi durumundan da korkuyor. Ancak bütün Kürdler bağımsızlık istese, İran kabul etmek zorunda kalacaktır ve siyasetini değiştirip pazar kapmaya çalışacaktır. Herkes iyi bilmeli ki Güney Kürdistan’ın bağımsızlığının önündeki en büyük engel İran’dır.” Celîl Cewher uriye Kürd Birlik Partisi (Partiya Pêşverû / PPKS) Politbüro Üyesi Fuad Elîko, Rojava’da yaşanan son gelişmeleri BasHaber’e değerlendirdi. Kürdistan’a yönelen IŞİD saldırılarının bazı bölge devletlerinin planıyla gerçekleştirildiğini söyleyen Elîko ile Rojava’daki durumu, olası Kürd Ulusal Kongresi’ni, Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı ve Kürd partileri arasındaki siyasi ilişkileri konuştuk. Bağımsızlığı engellemek için IŞİD’i saldırttılar IŞİD’in saldırılarının İran ve Maliki’nin planları dâhilinde geliştiğini söyleyerek, bununla Güney Kürdistan’ın olası bağımsızlık girişimlerinin engellenmek istendiğini belirtti. Elîko, IŞİD saldırısının amaçlarını şöyle değerlendirdi: “Bana göre IŞİD’in Musul’a girmesi ve ardından ağır silahlarla önce Kobanê’ye sonra Şengal’e saldırmasının arkasında İran ve Maliki rejiminin yönlendirmesi vardı. Yakınlaşan Kürdistan’ın bağımsızlığını çıkmaza sokmak için böyle bir oyun oynadılar. Kürdistan’daki savaş bundan kaynaklanıyor. IŞİD ve diğer şiddet yanlısı güçleri Kürdlerle çatıştırmak istiyorlar. 70 bin Irak askeri savaşmadan geri çekildi. Burada kesinlikle bir oyun vardır. Ama bu karmaşadan Kürdistan Bölgesi iyi bir rol oynadı. Önceden haberleri vardı ve Maliki’ye, ‘IŞİD Musul’u işgal edecek buna engel olmalısın’ diye uyarıda bulundular. IŞİD’in Musul’a girmesiyle Peşmergeler de ‘tartışmalı bölgeleri’ ele geçirdi. Bu önemli bir adımdır. Kerkük’ün Kürdlerin eline geçmesi tarihi bir fırsattır. Bunu çok az bir zararla yaptı Kürdler. İkinci önemli durum da Maliki’nin Sünnileri Kürdlere yöneltme politikası tutmamasıdır. Sünniler yönlerini, kinlerini Maliki’ye yönelttiler. Bir çok Sünni büyüğü, ‘Biz Kürdistan Bölgesi ile savaşmak istemiyoruz, onlar bizim düşmanımız değil, bizim düşmanımız Maliki’dir’ dedi. IŞİD bütün Sünni gruplar içinde karar sahibi değil, diğer güçler de etkilidir. Maliki’nin oyunu tutmadı ve hedef haline geldi. Esad nasıl ki bu radikal gruplara yer açıp kendini kabul edilebilir tercih içine sokmaya çalıştıysa, Maliki de aynısını yaparak; ‘Bunların hepsi teröristtir, bize yardım etmeniz gerekiyor’ imajı oluşturmaya çalıştı. Ama başarılı olamadı ve koltuğundan bile oldu. Bağımsızlığa en büyük engel İran Elîko, IŞİD’in Güney Kürdistan’a yönelik saldırılarıyla ilgili özellikle İran’ı suçlayarak, Tahran’ın hiçbir zaman Kürdleri ve özellikle Güney Kürdistan’ın Kürdlerinin haklarını elde etmesine inanmadığını söylüyor. İran’ın Kürdlerin zayıflamasını istediğini, bunun için, Kürdlerin birlik olmasını istemediğini söyleyerek, İran’ın Rojava’nın Güney’e bağlanması düşüncesi erken Rojava ve Güney Kürdistan birleşmeli mi? sorusuna ‘bunun için daha erken’ diyen Elîko, Suriye için federasyon istediklerini söyleyerek şöyle devam etti: “Biz niye federasyon istiyoruz? Durumumuz Güney Kürdistan gibi değil. Güney 22 yıldır federal bir şekilde yönetiliyor. Biz hala kendi varlığımızı kanıtlama aşamasındayız. 66’dan beri ara ara hukuki haklar oldu Güney’de. Bu aşama aşama olur. Suriye Kürdleri’nin sorunları son dört yıla kadar gündeme gelmiyordu. Suriye Kürdleri kayıptı, kimse onlardan konuşmuyordu. Suriye’de Kürdlere federasyon istemek gayet ilerici bir adımdır, ama bağımsızlık için temeller henüz oluşmuş değil. Biz ve Araplar federasyon içinde yaşarsak bu iyi bir adım olacaktır.” Şengal’de Peşmerge ile YPG ittifakı IŞİD’in Kürdistan’a saldırmasının ardından başlayan çatışmalarda Kürd güçleri ortak savunma hattı kuruyor. Peşmerge’nin Şengal’i IŞİD’den temizlemek için başlattığı operasyonlar bundan böyle YPG ile koordineli bir şekilde yürütülecek. Polat Can Peşmerge Bakanlığı Basın Sözcüsü Helgurt Hîkmet, BasHaber’e yaptığı açıklamada cephede resmi olarak resmi bir ittifak olmamasına rağmen Peşmerge’nin kimi cephelerde YPG ve diğer güçlerle koordineli bir şekilde hareket ettiğini söyledi. Şengal’de IŞİD tehlikesi altında olan birçok yerde yapılan operasyonda Peşmerge ile YPG’nin birlikte hareket ettiğini belirtten Hîkmet, Maxmûr ve Kerkük cephesinin sessiz olduğunu vurguladı. Eskiye oranla sıcak çatışmaların yaşanmadığı, IŞİD’in birçok yerden geri çekildiğini, aldığı darbelerin ve verdiği kayıpların büyük olduğunu söyleyen Hîkmet, yakında IŞİD’in tüm Kürdistan’dan temizleneceğini ifade etti. BasHaber’e konuşan YPG Sözcüsü Polat Can da, Şengal’de YPG ile Peşmerge arasında ortak hareket fikri olduğuna dikkat çekerek, IŞİD’e karşı PKK, YNK ve PDK masaya oturup ortak hareket etme kararı aldığını, ancak YPG olarak bu görüşmede hazır bulunmadığını söyledi. Önceki gün Şengal Dağı’nda toplanan KCK, PDK ve YNK temsilcileri, bölgedeki güçlerinin Ezdi komutanı Qasim Şeşo koordinesinde ortak hareket etmesine karar vermişti. Şerefdin Türbesi’nde yapılan toplantıya KCK Yönetim Kurulu Üyesi Zeki Şengali, PDK Komutanı Qasim Şeşo ile YNK yetkilileri katılmış, toplantıda bölgedeki güçlerin ortak hareket etmesi kararı alınmıştı. YPG - ÖSO ittifakı YPG Sözcüsü Polat Can, YPG’nin IŞİD’e karşı bazı Arap aşiretlerinden oluşan kimi silahlı gruplarla da ittifak içinde olduğunu söyledi. Can, geçtiğimiz gün YPG-YPJ ve Ekrad Cephesi ile ÖSO’nun kimi grupları arasındaki IŞİD karşıtı ittifak hakkında da şöyle konuştu: “Bir çok grup bizimle görüştü ve anlaşma sağladık. Bunlar IŞİD’e karşı YPG ile ittifak yapmaya çalışıyorlar. Şemsû Şîmal alayları ve Cephet-ül Ekrad uzun bir süredir bizimle birlikte hareket ediyor. IŞİD Kobanê taraflarında Arap yerleşim yerlerini işgal edince buradaki muhalifler Kürdlere sığındı. Biz IŞİD’e karşı birlikte savaşıyoruz. 10 Eylül’de resmi olarak IŞİD’e karşı bir operasyon odası ve bir ope- rasyon masası oluşturduk. Bunların çoğu Özgür Ordu birlikleri ve YPG’ye olumlu yaklaşan gruplardan oluşuyor. Bunların içerisinde İslami gruplar yok. Bunlar daha çok burada yerleşik olan aşiretlerden oluşuyor ve bunlar IŞİD boyunduruğuna girmek istemeyen gruplar.” Helgurt Hîkmet ROJAVA BasHaber 13 - 19 Eylül 2014 5 SÖYLEŞİ Kobanî Kantonu Yasama Meclisi Eşbaşkanı Fewza Abdi Türkiye Kobanê sınırını kapattı S on günlerde Batı Kürdistan’da yaşanan gelişmeleri değerlendiren Kobanî Kantonu Yasama Meclisi Eşbaşkanı Fewza Abdi, Kobanê’nin halen IŞİD ablukası altında olduğunu, Kuzey’de de Türkiye’nin sınırları kapattığını söyledi. IŞİD’in Kobanê’nin elektriği ve suyunu kestiğini belirten Abdi, Kobanê’nin etrafındaki ablukanın halen devam ettiğini, Kuzey’den de Türkiye’nin sınırı sıkı kontrole alarak yardımların önünü kestiğini vurguladı. Abdi, Kobanê halkının günlük yaşamındaki sıkıntılarına dikkat çekerek söyle konuştu: “Rejim zamanında elektriğimiz Rakka’dan, suyumuz da Carablus’dan geliyordu. IŞİD buraları alınca elektrik ve suyu kesti. Ekonomik ambargo altındayız. İhtiyaç sahibi biri un veya başka bir şey almak için IŞİD’in bulunduğu alandan geçerse yakalayıp başını kesiyorlar. 150 öğrencimiz sınavlarına girmek için gittikleri Halep yolunda kaçırıldılar ve halen IŞİD’in elinde bulunuyorlar. Bunlardan başka da bir çok sivil rehin alındı. IŞİD çok gaddarca zulmediyor. Savaşta ölülerini bile bırakıp kaçıyorlar. Direnişimiz sonuna kadar sürecek. Daha önce Kobanî’de 4 cephe vardı şimdi ise yedi cephe açılmış durumda. Geçen ayki yenilgilerinden sonra durum biraz normale döndü ve eskiye oranla fazla saldırı olmuyor.” IŞİD Kobanê’ye tekrar saldırabilir Efrin ve Şengal’de yaşanan olaylara da değinen Abdi, IŞİD’in Efrine saldırı planına da dikkat çekterek şöyle dedi: “Efrin’de ÖSO ve Ekrad Cephesi grubu bulunuyor ve YPG ile ilişkileri bulunuyor. Zannedersem aralarında antlaşma da var. IŞİD Exteri’ni aldıktan sonra, Efrin’e yürümek istedi ama YPG onları durdurup yenilgiye uğrattı. Tabi bu bir daha saldırmayacakları anlamına gelmez. Kobanê’de başarılı olamayınca Şengal’e yöneldiler, oradan da Cezaa’ya yöneldiler. Ondan 05 Yeni Türkiye üzerine temrinler Mesut YEĞEN Geçtiğimiz hafta Amed’de yapılan DTK Kongresi’ne katılan Kobanî Kantonu Yasama Meclisi Eşbaşkanı Fewza Abdi, Batı Kürdistan’da yaşanan son gelişmelerle ilgili BasHaber’e konuştu. Abdi, DTK Kongresi’nde Kürdlerin birlikteliğine ve Kürd Ulusal Kongresi’nin acilen toplanmasının önemine vurgu yaptı. sonra belki tekrar Kobanê’ye saldırırlar. Şengal’de ise ortak bir ordu kuruldu. Ama orada halkın mülteci olduğunu biliyorum. Aynı zamanda Şengal’de bir halk örgütlenmesi de var. Şengal’de durumlar şu an eskiye göre daha iyi ama çok da iyi sayılmaz. YPG Şengalliler’in çığlıklarını duyunca orayı savunmaya gitti. Zannedersem YPG’nin büyük kısmı geri çekildi ama orada hala kalıp halkı savunma anlamında eğitenler kaldı. Biz de Kobanê’de yardım toplayıp onlara yolladık.” Bütün Kürdler birlik istiyor Kürdlerin acılarının ortak olduğunu ve Ulusal Kongre’nin toplanması için çaba sarf edilmesi gerektiğini söyleyen Abdi birlik konusunda da şunları söyledi: “Artık bütün Kürdler birlik istiyor. Ulusal Kongre’nin toplanmasını herkes istiyor. Bütün Kürd tarafların arasındaki anlaşmazlıkların ortadan kaldırılması lazım. Eğer birlik sağlanırsa ve ortak savunma hattı oluşturulursa durumumuz daha farklı olabilir. Son Kobanê ve Şengal saldırılarıyla birlikte Kürdler birliğini sağladı ve bu Ulusal Kongre’nin temeli olabilir. Kobanê kantonunun bakışı da bu yöndedir ve bence bütün Kürdler böyle düşünüyor. Kongredeki mesajlarımız da bu yöndeydi. Bütün katılımcılar Kürd siyasilerinin arasındaki sorunların ortadan kaldırılmasını ve ulusal bir kongrenin düzenlenmesini istiyorlar. Rojava ve Şengal’e yardım yapılması gerektiği fikri de var herkeste. Güney’in tüm sınırlarının tam açılması ve yardım yapılması gerektiğini de söyledik.” Ak Parti kurmaylığı net: Parti kurmaylarına göre, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına seçilmesi Türkiye’de yeni bir dönemin, ‘yeni Türkiye’nin açılış sahnesidir. Bunu galiba şöyle okumak lazım: Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına seçilmesiyle beraber Ak Parti’nin ‘büyük meselesi’ yenilenmiş oldu. 2003’ten bugüne, geride kalan 11 senelik iktidar döneminde, Ak Parti’nin büyük meselesi önce mütedeyyinlerin mağduriyetlerine son vermek, ardından da ‘vesayet rejimini bitirip, milli iradeyi hakim kılmak’ olmuşken, bugün Ak Parti’nin büyük meselesi ‘yeni Türkiye’yi inşa etmektir. Peki ama ‘yeni Türkiye’ nedir? Şimdiye kadar okuduklarımdan, duyduklarımdan anladığım kadarıyla ortada yeni Türkiye şudur diye gösterilebilecek bir tasavvur, bir resim, bir program yok. Lakin, elimizde yeni Türkiye’yi biraz da olsa anlamamıza imkan veren, yeni Türkiye kadar kuvvetli ve lakin yeni Türkiye kadar belirsiz bir metafor var: ‘Yüz senelik parantezi kapatmak’. İttihat ve Terakki’yle açılan ve Cumhuriyetle genişletilen parantezin kapandığı bir yer, bir siyasi hal: Galiba yeni Türkiye’den en çok bunu anlamak lazım. Yeni Türkiye üzerine bu metafor üzerinden konuşmak gerekirse, yüz senelik parantezi kapatmanın iyi bir fikir olduğunu düşünenlerdenim. İttihatçıların ve Cumhuriyetçilerin elinde kaldığı kadarıyla bile Osmanlı Devleti’nden 1924’ün otoriter-Türk Cumhuriyetini çıkarmaya koyulmanın berbat bir çaba olduğuna aynen katılıyorum. Toplumsal olanla siyasal olan arasındaki mesafeyi tahammülfersa bir biçimde genişleten bu jakoben çabanın günahının sevabından katbekat fazla olduğuna da inancım tam. Lakin, sözünü ettiğim bu parantezi kapatma işi üzerine çokça konuşmak, etraflıca müzakere etmek gerektiğini de düşünüyorum. Kendi açımdan şimdilik açılış mahiyetinde bir iki mevzuya işaret edeyim. İlkin, mezkur parantez açılmadan evvel de durumumuz pek parlak değildi, bunu kabul etmek lazım. Şunu demek istiyorum: Jakobenlerimizin kökten biçimde kestirip attığı ekalliyetler, ıslahatlar, inkılaplar gibi meselelerde mezkur parantez açılmadan önce de öyle aman aman parlak bir performansımız yoktu. Bir örnek: 1878’de sözü verilen Vilayatı Sitte ıslahatı 1908’de bile doğru düzgün başlamamıştı. İkinci olarak: Yüz senelik mezkur parantezi, yeni bir parantez açacak biçimde kapatmamak lazım gelir. Toplumsal olanla siyasal olan arasındaki mesafeyi bir taraftan kapatayım derken, başka bir taraftan açmamak akıllıca olur. Bunu becerebilmek içinse toplumsal olanın hem yüz sene öncesine hem de bugününe dair adil bir resmi birlikte çizmek lazım. Kestirmeden söyleyeyim: İttihat Terakki ya da Cumhuriyetle açılan parantezi kapatmanın ardındaki büyük müşevvik toplumsal olanla siyasal olan arasındaki mesafeyi tahammül edilebilir bir yere çekmekse eğer, hem çeşitli biçimlerde Müslüman olma hallerinin hem de Müslüman olmama hallerinin, hem yüz sene önceki hem de bugünkü toplumsalın parçası olduğunu kabul etmek gerekiyor. Müslümanlık toplumsal olanın, yerliliğinin en önemli uzvu kabul, lakin çeşitli biçimlerde Müslüman olma ya da olmama halleri de öyle. Diyeceğim o ki, memleketteki seküler hal, kökleri yüz senelik mezkur parantezin öncesine uzanan, yerli bir hal; parantezi kapatmak metaforuyla düşünenlerin diliyle söyleyecek olursam, ‘milli bünyenin’ kurucu bir hali. Tercümesi: Bugünkü seküler halimizin, hallerimizin kaynağında yüz sene önce başlamış bir ithalattan epey fazlası var. Özetle, seküler hallerimizin zeminini oluşturan çeşitli biçimlerde Müslüman olma ya da Müslüman olmama halleri ‘milli bünyeye’ yabancı değil, bunu kabul etmek lazım. Haddizatında, yüz senelik parantezi selim bir biçimde kapatmak istiyorsak eğer, memleketin çeşitli biçimlerde Müslüman olma ve olmama hallerini ‘milli bünyeye’ yabancı gören nazarın, Müslümanlığı arkaik bir kalıntı, milli bünyede bir fazlalık olarak gören jakoben nazarın simetrisi olduğunu görmek gerekiyor. Hülasa: Yüz senelik parantezi kapatmak iyi fikir. Elbette, birlikte ve yeni bir parantez açmayacak biçimde. 06 HABER BasHaber 13 - 19 Eylül 2014 Sürgün Parlamentosu dönüyor Peşmerge Nigar hayatını kaybetti Doğu Kürdistan Azadi Partisi (PAK) üyesi Peşmerge Nigar Muhammed Huseyni, Kerkük’te IŞİD güçleriyle girilen çatışmada yaşamını yitirdi. 7 Eylül 2014 tarihinde Kerkük cephesinde girdiği çatışmada hayatını kaybeden Nigar Muhammed Huseyni, çatışmalardan önce, kişisel Facebook hesabı üzerinden görüntülü bir video yayımlayarak “Kutsal Kürdistan topraklarını koruma adına şehit olma şerefine nail olmak istiyorum” şeklinde bir paylaşımda bulunmuştu. Huseyni, IŞİD’e karşı savaşta yaşamını yitiren ilk Doğu Kürdistanlı kadın Peşmerge oldu. PETROL 13 - 19 Eylül 2014 Doç. Dr. Emre İşeri: Petrolde Kürdlerin eli güçleniyor 1 kalan insanların 995’te Avrupa’da dönmemesi için kurulan hiçbir sebep kalSürgünde Kürd madı. Dönüp siyaParlamentosu’nun sete güç vermeleri (PKDW) üyeleri katkı sunmaları eski milletvekili gerekiyor.” Mahmut Kılınç ve Yüksekova eski eski Yüksekova Belediye Başkanı Belediye Başkanı Necdet Buldan da Necdet Buldan da davanın ortadan 10 Eylül 2014’de kalkmış olmasına Türkiye’ye döndü. ve Türkiye’ye geri PKDW Başkanı Yadönebilmelerinin şar Kaya, üyelerden tanımlanamaz Serhat Bucak ve bir şey olduğunu diğer kimi üyeler söyledi. Buldan; de geçtiğimiz haf“20 yıla yakındır Necdet Buldan Mahmut Kılınç talarda Türkiye’ye kendi insanımdönmüştü. dan, ailemden verilirse, uygun görenler dönebilir’ Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi, uzakta yaşıyorum. Bu durum insanın talebinde bulundu. 8. Ağır Ceza Maharalarında eski milletvekillerinin de yaşamında yeni bir sayfa oluyor. Şu an kemesi tutuklanmama güvencesi verdi, bulunduğu PKDW ile Kürdistan Ulusal ailemle birlikteyim. Bu onlar içinde bübiz de döndük” şeklinde konuştu. Kongresi (KNK)’nin 26 üyesi hakkınyük bir mutluluk, benim içinde büyük Siyasetten uzak kalmanın pek imkan daki yakalama kararını kaldırarak, 3 bir mutluluk” dedi. dahilinde olmadığını dile getiren Kıay içinde Türkiye’ye gelmeleri halinde Avukatlarına 3 ay içinde geri dönmelınç, uzun süredir yurtdışında olduğunu tutuklanmama güvencesi verdi. Bunun- belirterek, hangi platformda kimlerle leri halinde tutuklanmama garanti bella bağlantılı olarak geri dönen Buldan gesinin verildiğini onların da bu karar siyaset yapacağına dair kesin bir şey ve Kılınç ifade verdikten sonra serbest üzerine Türkiye’ye döndüklerini söylesöylemezken, kesin olan şeyinse, ‘sibırakıldı. yen Buldan; “Tamamen mahkemenin yasetin dışında kalmayacağı’ yönünde Haklarında açılan suçlama dosyakararıyla olan bir dönüş bu, zaten başoldu. sının kaldırılması için hukuki yollara ka türlü gelemezdik, çünkü aramamız Dönüşünden sonra memleketi başvurduklarını dile getiren Mahmut vardı. Yıllardır devam eden bir dava Semsûr’a yerleşmeyi düşündüğünü dile Kılınç BasHaber’e yaptığı açıklamada; getiren Kılınç, sürgüne çıkan Kürd siya- ve gıyabında olduğu için genellikle “Bu dava 1995 yılında açılmıştı. Davayavukatlarımız davalarla ilgileniyordu. setçilerinin Türkiye’ye geri dönüşlerila bağlantılı olarak PKDW kurucuları Avukatlarımızın böyle bir talebi vardı nin çözüm sürecine etkileri konusunda ve üyelerine yönelik gıyabi tutuklama mahkeme bunu göz önüne alarak böyle da şunları söyledi: “Meselenin artık kararı verilmişti. Bunlar 31 kişiden bir karar verdi” diye konuştu. siyasi platformlara çekildiği kanaatinoluşuyordu. Kimseyi yakalayamadıkları Öte yandan konu hakkında görüşlerideyim. Türkiye dışında yaşayan Kürd ya da kimse gelip teslim olmadığı için siyasetçileri Türkiye’ye ya da ülkelerine ni almak istediğimiz Kürdistan Ulusal döndüklerinde siyasete güç verebileuzun süre dava dosyası açılamamıştı. Kongresi (KNK) Başkanı Remzi Kartal ceklerine inanıyorum. PKDW fesheile Kongra Gel Başkanı Zübeyir Aydar, Avukatlarımız mahkemeye başvurarak, dildiğine göre, ortada böyle bir kurum “Güney basınına konuşmak istemedik‘tutuklama kararını kaldırırsanız ya da olmadığına göre, bu nedenle dışarıda lerini” söylediler. tutuklanmayacaklarına dair güvence BasHaber Y Aziz Tekin aşar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi ve uluslararası ilişkiler, Ortadoğu politikaları ve enerji güvenliği konusunda uzmanı Doç. Dr. Emre İşeri, IŞİD’in Musul’u alması sonrası Ortadoğu’da değişen dengeleri ve Kürdistan Bölgesi’nin enerji politikası ve uluslararası güçlerin buna bakışı hakkındaki düşüncelerini BasHaber’e değerlendirdi. Aras, Kelaş’a renk kattı Kürd ses sanatçısı Aras Fettah, daha çok Doğu ve Güney Kürdistan’da yazlık ayakkabı olarak kullanılan, el yapımı ve tek renk keçi tüyü ipliğinden yapılan Kelaş ayakkabılarına yeni bir model kazandırdı. Bölge kültürünün önemli bir parçası olan ve tamamıyla beyaz iplik ve kumaştan dokunarak yapılan ayakkabılarda faklı renklerin kullanılmasını ‘’kültürün orjinalliğini bozmak değil, aksine bu kültüre modern bir düşünce katmak’’ şeklide yorumlayan sanatçı Aras, ‘Renkli Kelaş’ın yapımının Süleymaniye kentinde Kelaş ayakkabı ustası Ali Usta tarafından 4 ayda tamamlandığını söyledi. Spariş verdiği Kelaş’ı özel bir projede kullanacağını ifade eden Aras Fattah, projenin süpriz olarak kalmasını istediğini söyledi. Renkli Kelaş’ının büyük ilgi topladığını da söyleyen Aras, ‘’Kelaş daha yapım aşamasındayken sosyal medyada resimleri yayımlandı. Planım bu değildi. Ancak gördüğünüz gibi farklı renkleri kullandım. Bu ayakkabılar çok büyük bir emeğin sonucunda özel olarak hazırlandı. Özel olmasının diğer bir sebebi de şimdiye kadar hiç bir yerde renkli Kelaş olamamasıdır’’ şeklinde konuştu. Kelaş nedir? Yaklaşık iki bin yıllık bir geçmişe sahip olduğu belirtilen ve Hewraman Bölgesi ile özdeşleşen Kelaş ayakkabıları, gelişen teknolojiye rağmen yaygın kullanım özelliğini kaybetmiyor. Büyük bir emek sonucu üretilebilen bu ayakkabılar tamamen el yapımı. Bir ayakkabı ustası bir çift kelaş için yaklaşık bir hafta çalışıyor. Tabanını yaklaşık 17 metreden oluşan bir kumaş parçası sıkıştırılarak yapılan Kelaşlar yaklaşık 5 yıl kullanılabiliyor. Ayağı serin tutan Kelaşların diğer bir özelliği ise sağ-sol farkı olmadan her bir tekinin her iki ayaktada giyilebilmesi. ABD petrol geriliminde tarafsız bir tutum alacak İşeri; Daha önce ABD’nin Teksas Eyaleti Federal Mahkemesi’nin Kürd petrolünün satışına şerh koyması ve daha sonra bu kararını bozarak; mevcut anlaşmazlığın Erbil ve Bağdat arasında giderilmesi gerektiğine karar vermesinin Kürd petrolünün satışının önündeki engelleri ortadan kaldırıp kaldırmayacağı hakkındaki sorumuza, ‘bu kararın Kürd petrolünün önündeki bütün engellerin kalktığı anlamına gelmese de Kürdlerin elini güçlendirdiğini’ söyledi. İşeri, “Bu kararla beraber bir yerde mahkeme enerji anlaşmazlığında topu Bağdat merkezi hükümetine atmış oldu. Karar, Kürd petrolü önündeki siyasi engellerin kalktığı manasına gelemezse de yeni kurulmakta olan Bağdat hükümetiyle olan müzakerelerde Kürdlerin elinin nispi olarak kuvvetlendiği söylenebilir. Ayrıca, ilgili karar ABD’nin, Erbil-Bağdat enerji geriliminde, daha tarafsız bir tutum almasına sebebiyet verebilir” dedi. Kürdistan Bölgesi Irak’ın Kürd Cumhurbaşkanı Fûad Mahsum tarafından yeni hükümeti kurmakla görevlendiren Haydar el-İbadi hükümetine katılma ve destek şartlarından birisinin Kürdistan Bölgesi’nin petrol satışındaki engeleyeci tutumunu terk etmesi ve inisiyatifin kendilerine bırakılmasıydı yolundaki hatırlatmamızı İşeri şöyle yorumluyor: “İbadi’nin halefi Maliki’ye göre hem Sünni kesimle hem de Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile daha uyumlu çalışacağına yönelik bir beklenti mevcuttu. Hem Amerika hem de İran’ın desteğiyle Irak’ın bütünlüğünü sağlayacağına olan inanç nedeniyle IŞİD tehdidinin ayyuka çıktığı bir dönemde, İbadi bu göreve getirildi. Bu bakımdan İbadi’nin halefi Maliki’ye göre hem Sünni kesimle hem de Kürd yönetimi ile daha uyumlu çalışacağına yönelik bir beklenti var. Ama, İbadi’nin kendi Şii tabanından kopup ne derece Irak’ın tüm kesimlerini kapsayıcı ve tarafların taleplerine cevap verebilecek bir yaklaşım getireceğini zaman gösterecek. Yeni kurulan hükümetin en zor sınavının Kürdlerin isteklerinin ne denli yerine getirilmesi ile bağlantılıdır. Şüphesiz bu süreçteki en zorlu testlerin başında Kürd yönetimini de tatmin edecek bir Hidrokarbon Yasası üzerinde uzlaşılması olacaktır. Bundan başka Kürd yönetimin kontrolüne geçen ve petrol satışına başlanan Kerkük’ün statüsünün ne olacağı konusudur.” IŞİD, hem Türkiye hem de Kürd yönetimi için ortak tehdit Kürdistan Bölgesi’nin uluslararası piyasaya petrol satışının Türkiye üzerinden yapılması ve Türkiye ile arasında nispi bir yakınlaşmanın birçok ayağının olduğunu söyleyen İşeri; “Son dönemde yakınlaşan Türkiye-Kürdistan Bölgesi yakınlaşmasının iktisadi ayağını başta enerji ve diğer ticaret kalemleri oluştururken, siyasi ayağını ise Türkiye’nin Kürd Açılımı/PKK meselesi oluşturmaktadır” dedi. İşeri ileriki süreçte bu ilişkilerin nasıl olacağı hakkında da; “Taraflar arasındaki ilişkilerin ne yönde seyredeceğinin belirleyicisi bu iktisadi ve siyasi ayakların ne oranda ortak hareket edebilecekleri olacaktır. IŞİD tehdidi ise hem Türkiye hem de Kürdistan Yönetimi açısından ortak tehdit olarak belirmiştir” dedi. Kürd gazı Rus gazına alternatif değil AB, Ukrayna krizi nedeniyle Rusya’ya yeni yaptırımları devreye sokma kararını onaylamasının ardından Rusya, Avrupa’yı gaz vanalarını kısmakla tehdit etti. Ukrayna krizinin gündemde olduğu bu günlerde Kürdistan Bölgesi gazının Türkiye üzerinden Avrupa piyasasına gönderilmesinin, iptal edilen Nabucco projesine ve Avrupa’nın bağımlı olduğu Rus gazına alternatif olup olmayacağı konusunda ise İşeri şöyle dedi: Bu durum şu anda pek mümkün gözükmüyor. Rusya’nın dünyadaki en geniş doğal gaz rezervlerine sahip olmasının yanında gaz üretimin yaklaşık % 80’ini boru hatlarıyla Avrupa’ya ihraç etmektedir. Bu bakımdan kısa vadede Avrupa’nın –toplam doğal gaz ihtiyacının yaklaşık % 30’unu tedarik ettiği - Rusya’ya alternatif yaratması pek mümkün gözükmemektedir. Dünyanın 12. en geniş doğal gaz rezervlerine sahip olan altyapı yoksunu/elektrik sıkıntısı çeken Irak/Kürdistan gazının ne oranda ihraç edilebileceği belirsizdir. En iyi tahminler Kürdistan Bölgesi’nin -Türkiye üzerinden - Avrupa’ya 2018’den itibaren 10 bcm’den başlamak üzere 2025 yılında 40 bcm gaz ihraç edebileceği yönündedir ki bu rakamlar tek başına Türkiye’nin ihtiyaçlarına bile cevap veremez.” İşeri, Türkiye’nin yanısıra İran’ın da Kürdistan Bölgesi’nden petrol almasının rasyonel bir politikanın sonucu olduğunu belirtip sözlerini şöyle sürdürdü: “Rantiye bir ekonomi olan İran için enerji gelirleri bütçesinin önemli bir kalemini oluşturmaktadır. Bağdat-Erbil gerilimini fırsat bilerek İran’ın Kürd Bölgesi’nden ithal edeceği kaynakları –Türkmenistan örneğinde olduğu gibi– yüksek fiyatlara üçüncü ülkelere satma düşüncesi kendi açısından son derece rasyoneldir.” Emre İşeri kimdir? Doç. Dr. Emre İşeri, Yaşar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesidir. Lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde 2002 yılında tamamlamasının ardından Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü’nden AB Siyaseti ve University of Kent’ten Uluslararası Çatışma Analizi alanlarında yüksek lisans yapmıştır. Doktora tezini, “21. Yüzyıl’da Amerikan Büyük Stratejisi ve Avrasya Kalpgahı: Hazar Petrol Boru Hattı Bakü-Tiflis-Ceyhan” isimiyle 2008 yılında Keele Univesity’de tamamlayan İşeri, İsveç’teki Silk Road Studies ve Kadir Has ile Bahçeşehir üniversitelerinde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 07 Pek seçkinler ve atık insanlar FERHAT KENTEL Çinlilerin dediği gibi “ilginç” bir haftaydı... Düne kadar Gülen cemaatinin CİA’nın, ABD’nin kullandığı bir “dış mihrak” olarak gören bu medya, aynı cemaatin nasıl da “ABD’yi bile ele geçirdiği” (aslında gayet “milli” bir faaliyet yapmışlar demek ki!) gibi saçmalıkları manşetlerine astıktan sonra, şimdi de “Paralele karşı MİT-CIA işbirliği!” üzerine zafer tamtamları çalmaya başladılar. Bizim acar ve de her şeyin farkında olan medyamız ve o medyamızın nadide, aydın ve de seçkin köşe yazarları muhtemelen şunu demek istiyorlar: “paralel” denilen örgütün “dış mihrak” olması aslında “uzaylı” olmasından kaynaklanıyor; bu yüzden “paralelciler Amerika’yı bile örümcek gibi sararken” (“Mars attacks!”), MİT ve CİA dünyayı kurtarmak için işbirliği yapmaya karar veriyorlar. İlginç tabii... Kürt konusunda gayet milliyetçi tavırlar takınan, hükümete çakmak için habire “canavar PKK” referansını ya da PKK’yı “günah keçisi” olarak kullanan, “Şefkat Tepesi” gibi akıllara ziyan ırkçı dizileri hala televizyonlarında endam eden bir cemaati bu şekillerde tek hedef haline getirmek çok daha derin devlet içi ilişkileri, çok çeşitli “paralel” güç ve çıkar ilişkilerini saklıyor ama sakladığını saklayamıyor; çok belli oluyor... Başka ironik bir vaziyet... Geçenlerde gördüm: İstanbul’un Anadolu yakasında bir gökdelenin üzerine koskoca harflerle “Rönesans tower” yazmışlar... Belli ki, “havalı bir şeyler” olsun diye biri Türkçe yazılışıyla Fransızca, diğeri yazılışı da aynen korunmuş İngilizce olmak üzere iki kelimeden oluşmuş garabet bir isim tamlaması! Gökdelenlerle “ekonomi” yaptığını zanneden ve toprağı sadece bir rant alanı olarak görebilen bir zihniyetin yansımaları... “Millilik”le alakası olmasa da, mühim olan lafın kendisidir diyerek “Milli ekonomi” safsatasını yutturmaya çalışanların hükmünün sürdüğü bir zamanda gökdelen patronlarının “milliliği” bu kadar... Global dünyanın yerli elit magandalığı! Ama ne yazık ki, bu yeni seçkinlerin dünyası sadece komik bir dünya değil. Onların dünyası inanılmaz derecede vahşi! 301 işçiyi öldürdükleri Soma’dan sonra, Mecidiyeköy beton ormanına en büyük beton “tower”ları dikerken on işçiyi katlettiklerinde de gene aynı dillerle (“Valla hiç hatamız yok!”) geçiştirmeye çalışıyorlar. Çünkü, çok iyi biliyorlar ki, birileri çok işe yarayan “fıtrat” adlı aktörü devreye soktuğu için başlarına bir şey gelmeyecek. Sonra Antalya’nın Kaş ilçesinde Mahir Çetin adlı Kürt bir genç, “pis Kürtler” diye bağıran 30 kadar ırkçı (ya da bu iş için hazırlanmış) yaratık tarafından dövülerek öldürüldü. Tabii, bunlar “münferit vakalar”... Bütün diğerleri gibi... Şarkıcıdan Zazaca türkü isteyen adamın kurşunlanmasında, Hrant’ın Ermeni olduğu için öldürülmesinde, takside müşteri kadının Ermeni olduğu için şoför tarafından tekme tokat dövülmesinde, “eski” bir başbakanın HDP’lilere saldıran bir linççi güruhu “Herkes böyle tepki vermeli” diye övebilmesinde, vs. vs. olduğu gibi... Binlerce ağacı kesip, “kıtaları birleştiriyoruz” kibriyle “köprü” adı altında, geçmişle ve tabiatla tüm köprüleri yok eden inşaatlarda olduğu gibi, vs. vs. hayatımız baştan aşağı “münferit”... “Yeni Türkiye” mavrasında gerçekten “yeni bir anlam” var... Şöyle bir şey: birileri gökdelenleri dikmek için inanılmaz bir güce ve siyasi etkiye sahipler. Bu güç, topu topu 1000 TL’lik asgari ücretle, ibadullah bulabileceğiniz sendikasızlaştırılmış köleleştirilmiş insanların bolluğuna ve zombileşmesine dayanıyor. Ama daha da önemlisi, son yıllarda bu memlekette, gündemi kontrol eden, uyum ve rıza elde eden iktidar mantığına iyice yerleşmiş olan “atık insan” fikrinin gücüne dayanıyor. Atık insanlarla en ucuza inşaat da, gemi yaparsınız, kömür de çıkarırsınız; diliyle, müziğiyle falan kafa konforunuzu bozarlarsa, linç edersiniz olur biter. 08 8 BasHaber SÖYLEŞİ 13 - 19 Eylül 2014 YÜZLEŞME Murat Paker: Eşitlik yoksa huzur da yok Yeter Polat Çözüm süreci üzerinden değerlendir- Çözüm süreci neleri kapsayacak, nelere mal olacak, bedelleri ne olacak? 2 yıldır devam eden çözüm süreci çerçevesinde gerillaya ‘haydi dağdan inin gelip takım elbiselerinizi giyin siyaset yapın’ bu ifade doğru mudur, doğrusu nedir? Türkiye’de derin bir çözülmenin yaşandığı, toplumsal bağların aşındığı bir dönemden geçtiğine dair ciddi tespitler var, siz bu görüşe katılır mısınız? Bir anlamda katılırım. Uzunca bir süredir eski köhnemiş, kireçleşmiş, inkarcı, vesayetçi ve bir türlü demokratikleşemeyen bir sistemin çözüldüğünü görüyoruz. Birkaç boyutta ise, İslamcı siyaset ana akım siyasetin dışındaydı. On yıllardır bastırılmışlardı ve şimdi de sistemin merkezindeler ve sistemi fethetmiş durumdalar. Bu anlamda bir sistemin eski koordinatlarının çözülmesi söz konusudur. Öbür taraftan da Kürd siyaseti on yıllardır bastırılarak inkar ediliyordu. Kürdler mücadeleleri ile bu kolonu dağıtmışsa da, herkesi içine alabilecek demokratik bir zemin henüz çıkmış değil. Bu durum da arafta olduğumuzu gösterir ki, bu sistem buradan çok otoriter ve çok daha faşizan yönlere doğru da savrulabilir. Yanı sıra, değişik güçlerin mücadelesiyle daha demokrasi standartları yükselmiş, derinleşmiş bir yöne doğru da evrilebiliriz. Türkiye toplumunda politik ve sosyolojik düzeylerde çok ciddi bir karmaşa ve değişim dönemi yaşanıyor. aktif destek de vermiyor. O da bu işte en çok beğenilen lider, parti, AKP, Erdoğan ‘devam edelim’ diyor. ‘Lider bilir, doğrusunu o biliyordur’ diye onun peşinden gidiyor. Bu savaşta 40-50 bin kişi öldü, sonuçta herkesi yordu, yıprattı, tüketti. Yani ölüm olmasın, savaş olmasın, şiddet olmasın gibi genel bir halk bilgisi, hayat bilgisi var. Bu soruların yanıtları oluşturulmaya çalışıldığında yani aktif işler yapmaya gelinildiğinde ciddi sindirim zorlukları çekilecek. Türk tarafının önemli bir kesimini bu süreç çok kırılgan hale getirecek, o kırılganlığı azaltabilmek için en başından beri bunu diyoruz o kırılganlığı azaltabilmek, bu süreci toplumun büyük çoğunluğu tarafından aktif olarak sahiplenilir, desteklenilir hale getirmek için yüzleşme dediğimiz çok katmanlı bir süreçten geçmesi lazım Türkiye’nin. O da bu meseleye dair TC’nin kuruluşundan başlayarak bu meseleye dair neler olup bittiğini, bu topluma ayrıntılı olarak anlatmaktan geçiyor. ‘Çözüm Süreci’ adı altında devam eden tartışmaların en önemli boyutunu ‘Toplumsal Yüzleşme’ alt başlığında konuşmaya, tartışmaya devam ediyoruz. İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde Öğretim Görevlisi olan Yrd. Doç. Dr. Murat Paker ile toplumsal yüzleşmenin biçimleri ve psikolojik boyutlarını konuştuk. Psikoterapide daha çok travma, şiddet ve istismar konularında çalışmaları olan Paker sorularımızı yanıtladı. Bu tür uzun süreli iç savaş benzeri şiddetli çatışmalı dönemlerden sonra, kalıcı bir barış dönemine geçiliyorsa, bunun böyle birkaç liderin görüşmesiyle, pazarlığıyla biteceğini sanmak büyük bir yanılsama olur. Bu işin toplumun kılcal damarlarına doğru inen sosyal düzeyi kaplayan ciddi bir yüzleşme boyutu ile sağlanılması lazımdır ki toplumun büyük çoğunluğu, ‘bu mesele neydi, niye çıkmıştı, ne tür sorunlar yaşandı’ gibi sorgulamalarla fikir ve duygu sahibi olabilsin. mek gerekirse… Tüm bunları çözüm sürecine doğru getirirsek; çözüm sürecinin en önemli eksiği, başından beri sosyal düzeyde, toplumsal düzeyde bu işin konuşulmuyor ve ele alınmıyor, yüzleşilmiyor olmasıdır. Üst makro düzeyde bazı politik görüşmeler yapılıyor evet. Müzakereler yapılıyor, pazarlıklar yapılıyor, bunlar tabi ki gerekli ve önemli ama bu tür uzun süreli iç savaş benzeri şiddetli çatışmalı dönem- lerden sonra, kalıcı bir barış dönemine geçiliyorsa, bunun böyle birkaç liderin görüşmesiyle, pazarlığıyla biteceğini sanmak büyük bir yanılsama olur. Bu işin toplumun kılcal damarlarına doğru inen sosyal düzeyi kaplayan ciddi bir yüzleşme boyutu ile sağlanılması lazımdır ki toplumun büyük çoğunluğu, ‘bu mesele neydi, niye çıkmıştı, bu mesele boyunca neler oldu, ne tür sorunlar yaşandı, karşı taraf neler yaşadı, ne tür acılar yaşandı’ gibi sorgulamalarla bunlara dair bir fikir ve duygu ikilisine birden sahip olabilsin. Türkiye siyasal yaşamında Kürd özgürlük mücadelesinin öğrettiği hayat bilgisi nedir? Kürd tarafı, neler yaşadığını ve ne olduğunu biliyor ama Türk tarafının büyük çoğunluğu hala bu barış sürecine rağmen aslında bu meselenin ne olduğunu, niye çıktığını, boyutlarını, derinliğini, kapsamını bilmiyor. Liderleri iki nedenle bu sürece şimdilik pasif destek veriyor, İşkence mağdurlarına psikoterapi Murat Paker, 1985’te İstanbul Tıp Fakültesinden mezun olup bir süre hekimlik yaptı. Bu süreçte Boğaziçi Üniversitesi’nde Klinik Psikolojisi yüksek lisans eğitimini tamamladı. 1992’de aynı alanda doktora yapmak üzere New York, New School for Social Research’e gitti. Burada doktora ve doktora sonrası çalışmalarını 2000 yılında tamamladı. 2005 yılında Türkiye’ye dönenene kadar yine New York’ta travma-işkence mağdurlarına psiko-sosyal hizmet veren bir merkezde psikoterapist ve klinik direktörü olarak çalıştı. Halen Bilgi Üniversitesi Psikoloji bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmakta ve aynı bölümdeki Klinik Psikoloji Yüksek Lisans programının direktörlüğünü yürütmektedir. Aynı zamanda da kısmi zamanlı olarak özel psikoterapi yapmakta ve klinik süpervizyon vermektedir. Birikim dergisine düzenli katkıda bulunan yazarlar arasındadır. Psikanaliz travma, psikoterapi ve bunların politikayla kesişimi temel ilgi alanlarını oluşturmaktadır. YÜZLEŞME BasHaber 13 - 19 Eylül 2014 9 SÖYLEŞİ yon süreci sonuçta. Peki “barışmak” fikrinde bir gönülülük yokmuş gibi, zorunluluk ve dayatma varmış gibi yani bunun karşı taraftan böyle algılanması muhtemel değil midir? Şimdi nasıl bir süreç yaşandığına bağlı. Sonuçta zorla yapılacak bir şey değil bu. Yani iki taraf gönüllü olarak bir barış sürecine girecekse, bunun adımlarını alt başlıklarını yapacaksa sonuçta savaşan insanların yani o yöne doğru gidilecekse o aşamalara uğrayacaksa, bir noktada herhalde silahlar bırakılıp savaşçılar sivil vatandaş olarak toplum içerisine girecekler. Bunun adı öyle değil böyle değil ama uluslararası literatürde entegrasyondur tabi ki. Entegrasyon zorla olamaz zaten asimilasyon zorla olur. Entegrasyon gönüllü bir şeydir ama entegrasyon şu demektir: ‘sen bana benzeyeceksin’ değil, entegrasyon iki ayrı parçanın farklı şeyin bir araya gelip yeni bir şey yaratmasıdır. Yani o yeni dışarıdan gelenin de renginin, duyarlılıklarının farklılıklarının, o yeni entegre olunan sistemde yansımasının bulunmasıdır, yoksa ‘ben hiç değişmeyeceğim, sen gel bana katıl’ öyle bir şey değil zaten entegrasyon. Nedir peki? Valla bende çok merak ediyorum. Herhalde birileri Zaten barış olacaksa herhalde iki tarafında talepleri var. bunun ayrıntılarını konuşuyor. Yani müzakere falan Şu var, bu var, bunlar demokratik bir dönüşüm olmadan dediğimizde bunun bir sürü alt başlığı var. Önemli bir alt işte Kürd tarafının belli temel talepleri var bunlar önemli başlığı da bu binlerce insan, nasıl yapacağız diye herhalde ölçüde karşılanmadığı takdirde zaten herhangi bir şeyin konuşuyorlar ve bunun hiç de öyle olmayacağı belli. Onlar olacak, bir kolay bir şey olmadığının bir sürü de askerlik, gerillalık yapan kişilerin ayrıntısının olduğunun farkındasilahlarının bırakılıp topluma sivil Bir kere yüzleşmek, dırlar. Yoksa çok ciddi hem politik siyasete entegre olmasından bahsehem sosyal ve psikolojik zorluklar hesaplaşmak barışmak diyoruz. Onların entegre olabilmesi yaşanır, patlamalar yaşanır. Kolay için zaten buradaki sivil siyasetin, bunlar öyle kolay şeyler bir iş değil bu. Dünyanın neresinyasanın, anayasasının, şunun bunun değil. Vakit alan şeyler ve de olursa olsun savaşan grupların ciddi değişikliklerden geçmesi lazım. barış süreci yaşandıktan sonra, O zaten ön koşul. ciddi tazminat mekanizmaişte ovadaki hayata diyelim entegları gerektiren şeyler. Özür Özür dilemek yeterli midir? re edilmesi kolay bir iş değil. Yani Yüzleşmek özürü getiriyorsizin de dediğiniz gibi haydi bakalım bunlardan bir tanesi ama sa hesaplaşma kısmında ne silahlarınızı bırakıp kıyafetlerinizi özür sihirli bir şey değil. olmalı? Hesaplaşma dediğimiz değiştiriyorsunuz, gibi kolay bir iş kavram insan ruhunda nasıl Özür diledik bitti gibi bir değil bunun politik bir boyutu var. bir etki yaratıyor? Bu kadar insan hayatlarını adadıkşey değil. ları şeyi bırakmaya değer nasıl bir Şimdi çok zor bir iş. Bir kere barış, ne kadar adalet, ne kadar eşityüzleşmek, hesaplaşmak barışmak lik sorularını soracak. Bu insanların bunlar öyle kolay şeyler değil. Vakit dolayısıyla ikna olması lazım, sadece alan şeyler ve ciddi tazminat mekanizmaları gerektiren liderleri biz öyle istedik oldu kabul edin bu öyle olacak şeyler. Özür bunlardan bir tanesi ama özür sihirli bir şey bir şey değil. Sosyal boyutu var. Bu insanlar nereye nasıl değil. Özür diledik bitti gibi bir şey değil. Bu tür çatışmalı entegre olacak, bunun için ne tür programlar yapılacak, dönemlerden sonra, barışma sürecinde dilenen özürler uyum süreci gerekecek ve bu uyum süreci öyle kolay bir iş sadece dar anlamıyla özür değil, özür bir paketin sembolik değil, birkaç haftalık günlük bir süreç değil birkaç yıla yabir parçası olarak anlam kazanıyor. Özür diliyorsak topluyılması gereken ciddi programların olması gereken gelişti- mu hazırlamamız lazım bir kere. Mesela Kürd meselesini rilmesi gereken bir süreç. Bu insanlar nerede çalışacaklar, ele alalım, özelde konuşalım. Bir yıllık yoğun bir yüzleşme nerede oturacaklar, siyasete nasıl katılacaklar -istiyorlarsa sürecinden geçilmesi lazım, topluma anlatılması lazım. eğer- gibi çok ayrıntılı planlamaların yapılması gereken “Bu olay nedir, ne olmuştur” diye hakikat komisyonu olur, bir süreç. mahkemeler üzerinden olur, meclis araştırma komisyonGittikleri yerlerde nasıl entegre olacaklar? Bu meselede entegrasyon kavramı kullanmak doğru mudur? Burada Ankara ile PKK’nin, HDP’nin belediyelerinin bölge belediyelerinin ve toplumun değişik kesimlerinin bir araya gelip kafa yorması ve somut projeler üretmesi gereken bu uyum sürecinin, entegrasyon sürecini düşünmesi gerekir. Bu teknik de bir iş. Politik bir boyutu da var ama çok teknik ayrıntısı da olan bir iş. Bu düzeyde bir çalışma yürütülüyor mu, yürütülmüyor mu haberim yok ama yürütülmüyorsa eğer çok ciddi bir eksiklik var demektir. Bu işin kavramı bu. Entegre olmak bütünleşmek demek, bütünleşik hayata geçmek demek, barış da bir entegras- 09 ları üzerinden olur... Bunların meclis tarafından kabul edilmesi, ortaya çıkartılması topluma anlatılması lazım. Ondan sonra çıkacak devletin Cumhurbaşkanı, Başbakanı; “Şunlar şunlar olmuştur maalesef daha önceki iktidar şunları şunları yapmıştır. Şu şu kesimler şöyle şöyle mağdur edilmiştir. Bunlardan dolayı çok üzgünüz özür diliyoruz, bundan sonra bunların yapılmaması için şu şu önlemleri aldık gibi mağdurların mağduriyetlerini giderebilmek için -tamamen gideremeyiz- ama kısmen de olsa giderebilmek için şu tazminat mekanizmalarını şu rehabilitasyon mekanizmalarını, şu tamirat mekanizmalarını, düşündük. Uyguluyoruz, uygulayacağız şu şu yasaları değiştirdik, değiştirecez” gibi bir paketin parçası olursa özür, böyle bir anlamı var o zaman. İşin en zor kısmı Asker demişken öldürdüğü gerillaların kulaklarını kesip boynuna kolye yapan bir taraf var. Onlar bizim sosyal hayatımızda, oturduğumuz kafelerdeler. Bu işin polis, asker, korucu, çocuğu askerde ölmüş aileler kısmı var, gerilla aileleri var. Toplumsal arınma nasıl sağlanacak? Şimdi bu işin en zor kısmı bu zaten. O yüzden bu iş zaten çok karmaşık ve zor iş. Şimdiye kadar gördüğümüz kadarıyla, bize yansıyan kadarıyla bir barış çözüm süreci bu karmaşıklığı bu zorluğu gören kavrayan bir kapsamda gitmiyor. Çok yüzeysel basit düzeyde gidiyor. Yüzleşme eksik dediğim şey de bu. Şimdi şöyle bir şey hayal edelim. Tutun ki, Erdoğan ve Öcalan dar çerçevede müzakereler yaptılar, belli konularda anlaştılar ve bunları yavaş yavaş yapıyorlar. Belli düzenlemeleri oluyor falan filan. İşte deklare ettiler ki barış oldu, çözüm oldu. İşte şöyle şöyle değişiklikler olacak bundan sonra, siyasi normal sivil siyaset falan anayasada yasalarda da şunlar bunlar değişti. Şimdi eğer bu değişiklikler Kürdlerin önemli kısmı tarafından iyi gibi görülüyorsa Kürdler açısından sorun yok. Zaten ‘mücadele ettik bir şeyleri kazandık’ diyecekler. Şimdi Türklerin çoğu ne diyecek diye bakalım. Yani 90 yıl boyunca beyinleri belli bir şekilde yıkanmış bir sürü resmi yalanlarla yetiştirilmiş Türkler, bunu nasıl karşılayacaklar? Böyle bir değişimi eğer yüzleşme yapılmazsa bu insanlara neyin ne olduğu anlatılmazsa, neden böyle bir meselenin çıktığı, neden bunca kepazelik yaşandığı, bu süreçte ne tür katliamlar yaşandığı, Kürdlerin ne hissettikleri, neden yabancılaştıkları, neden isyan ettikleri anlatılmazsa o zaman Türklerin çoğu açıkta olmasa bile bir kısmı açıkta ama. Çoğu diş bileyecek, memnun olmayacak, sindiremeyecek bu barış sürecini, barış yapılmış olsa da, imzalar atılmış olsa bile sonrası için kırılgan hale gelir. Toplumsal kutuplaşmayı, tansiyonu arttırıcı bir hale getirir. Çünkü sindirilmemiş, Türklerin önemlice bir çoğunluğu tarafından sindirilmemiş. Barış bunlar için de, Türkler için de olacak. 10 SÖYLEŞİ BasHaber 13 - 19 Eylül 2014 Kerkük Valisi Dr. Necmeddin Kerim: Kerkük’te sadece Peşmerge var ve hep kalacak K parçası sayılmasıdır ve bunun giderleri ve mali yükümlülüğü konusunda Bağdat’ın üzerine düşeni yapmasıdır. Bunlar bizim ön koşullarımızdır ama her şeyden önemlisi biz demokratik, herkesin kendisini ifade edebileceği bir Irak istiyoruz. Bunlar çözülmediği vakit bu bahsettiğimiz 3 ana artel hiçbir zaman çözülmeyecektir ve Irak’ın sorunları da daha da büyüyecektir. Hatice Özhan erkük Valisi Dr. Necmeddin Kerim, 3 - 5 Eylül 2014 tarihlerinde STEAM tarafından Istanbul’da düzenlenen, “Türkiye ve Avrupa İçin Enerjinin Geleceği; Yeni Bağlantılar 2014” uluslararası enerji konferansına katıldı. Irak Parlamentosu YNK Milletvekili de olan Dr. Kerim, enerji kaynakları, Kerkük’ün güvenliği,İbadi hükümetinin Kürdlere yönelik tutumu ile hakkındaki birtakım iddiaları BasHaber’e değerlendirdi. Kerkük Petrolü Türkiye üzerinden dünyaya sevk ediliyor mu? Benim bu konuda bilgim olmuyor. Irak hükümeti, Peşmerge’nin Kerkük’ten çıkmasını talep ediyor mu? Sizin Peşmerge’nin ordan çıkmasına dönük bir demeciniz oldu mu? Bu tip yalan haberler çok. Benim ağzımdan böyle bir şey çıkmadı, kesinlikle böyle bir şey söylemedim. Peşmerge 2003 yılından bu yana bölgede var ve olmaya da devam edecek. 2003’e göre sayıları bugünkünden azdı ama bugün güvenlik, koşullar ve konjönktür nedeniyle sayıları daha artmıştır. Ayrıca Kerkük halkının önemli bir tecrübesi var. Irak ordusu IŞİD Musul’a girdiği andan itibaren kaçıp gitti. Tikrit’te de bu böyle, diğer yerlerde de bu böyledir. Peşmerge, Kerkük’te kalmaya devam edecek mi? Kerkük’ün güvenliği tamamen Peşmerge’nin elindedir ve Peşmerge kesinlikle şehri terk etmeyecektir. Zaten Irak merkezi yönetimi de bugüne kadar beni arayıp ‘Peşmergeyi çıkarın’ diye bir çağrıda ya da istekte bulunmadı. Bu tip haberler kesinlikle doğru değildir. PKK gerillalarının da Kerkük’te güvenliğin sağlanmasına katkıda bulundukları haberleri var. Bu doğru mu? Bu doğru bir haber değil. Şehrin içinde Peşmerge ve Kürdistan İçişleri Bakanlığına bağlı polis gücü var. Bu polis gücü de sadece Kürdlerden oluşmuyor. İçerisinde Arap ve Türkmenler de var. Bunun dışında şehrin elektrik ve rafineri alanlarının güvenliği de tamamen Özellikle ABD’nin Kürdlerin petrollerini satmasına karşı tavrında bir yumuşama olduğunu düşünüyor musunuz? Türk hükümetinin bu konuda yeni bir pozisyonu var mı? Peşmerge 2003 yılından bu yana bölgede var ve olmaya da devam edecek. 2003’e göre sayıları bugünkünden azdı ama bugün güvenlik, koşullar ve konjönktür nedeniyle sayıları daha artmıştır. Peşmerge’nin kontrolünde. Peki Kerkük’te silahlı Şii milisler var mı? Şehir içinde kesinlikle herhangi bir alternatif güç, silahlı güç yoktur. Bunlar doğru haberler değil. Biz dışarıdan hiçbir gücü içeriye sokmayız. İçeride sadece Peşmerge var, asayiş gücü var bir de polis gücümüz var. Biz de bu olaylar başladığı ilk andan itibaren dedik ki, ‘kesinlikle Şii güçleri kabul etmeyiz, Kerkük’ün içerisine herhangi bir şekilde girmelerine asla izin vermeyiz.’ Bunu da resmi olarak ben söyledim. Beşir Bölgesine bir grup geldi, bunlar da bölgeyi bilmedikleri için çatışmalarda geri çekilip kaçmak zorunda kaldılar. Ama onun dışında biz Peşmerge’nin dışında bir gücün gelip Kerkük’e girmesine izin vermedik, vermeyeceğiz de. Irak’taki yeni İbadi hüküme- tinden memnun musunuz? İbadi hükümeti Kürdlerin taleplerini yanıtlar mı? Yeni hükümet 140. Madde’yi işletirse Kürdlerin pozisyonu ne olur? Biz Kürdler olarak zaten federal yapının olmasını destekliyoruz. Bu sadece bir partinin değil YNK, İslami partiler veya Goran’ın değil bütün Kürdlerin talebidir. Siyaset dışı kalan bütün Kürdlerin de talebidir. Bu konuda ortak bir delegasyon var ve bu delegasyon Bağdat’tan beklentilerini zaten ilan etmiş durumda. Bizim birinci talebimiz; enerji, petrol ve gaz kanunun bir an önce yasallaşmasıdır ve Kürdlerin bu anlamda önlerinin açılmasıdır. İkincisi ise; 140. Madde’nin uygulanmasıdır. Çünkü Kerkük’ün en önemli beklentisi bunun çözüme kavuşturulmasıdır. Üçüncüsü ise; Peşmerge gücünün artık Irak savunma birliğinin bir Bu konferans Kerkük’te de yapılmalıydı Konferanstan beklentiniz neydi? Sonuç nasıl oldu sizin açınızdan? Bu konferans çok önemliydi çünkü konferansa katılanlar bu piyasanın söz sahibi sektörlerinden insanlardı. Patronlar, şirket sahipleri ve bizlerdik. Birbirimizle karşılaştık, tanıştık, tartıştık. IŞİD saldırıları tüm bunları yan yana koyduğumuzda bu sürecin önemli bir hamlesiydi. Karşılıklı durumumuzu, beklentilerimizi anlatarak birbirimizi dinledik, ikna etmeye çalıştık. Geldiğimiz noktada onları ikna ettiğimizi düşünüyorum. Keşke Bağdat’tan da enerji bakanı burada olsaydı ama Bağdat’tan kimsenin buraya gelmediğini görüyorum ancak inanıyorum ki yeni dönemde bu daha farklı olacaktır. Benim en büyük hevesim, amacım bir sonraki konferansın Kerkük’te yapılması. Çünkü Kerkük dünyanın en büyük petrol zengini kentidir. Bu konferansın Kerkük’te yapılması herkes için ayrı bir anlam ifade edecektir. Öncelikle Türkiye çok önemli ve stratejik bir noktadadır. Hem bizim için hem de Irak için çok önemlidir. Dolayısıyla biz bu noktadan bakıyoruz ama bir noktada var ki, biz de Türkiye için çok önemliyiz, biz de enerji kaynağıyız. Hem akrabalık ilişkileri hem de enerji ilişkilerini yan yana koyduğunuz zaman, biz de Türkiye için önemli bir ittifak ortağıyız. Bizim için önemli olan tabi ki Bağdat’ın bu noktada tepki göstermeden, Kürdlerin mevcut durumuna saygı gösterip aynı şekilde bu petrol ve gazın dünya pazarlarına gidişinin önünü açmasıdır. Bu sadece bize değil, Bağdat’a da büyük ölçüde yarar sağlayacaktır. Ama bir ölçüde de bize fayda sağlayacaktır. Türkiye’nin bunda rol alması, stratejik noktada bulunmasını destekliyoruz, değer biçiyoruz buna. Dünyanın da ‘hayır’ demesi mümkün değildir. BasHaber HABER 13 - 19 Eylül 2014 11 Yunanistan Kültür Temsilcisi Bazidî: Yunan halkının Kürdlere büyük sempatisi var I rak’ın geleceğinin dünyada tartışıldığı bir dönemde Kürdistan Bölgesi Başkenti Erbil uluslararası siyasetin ilgi odaklarından biri haline geldi. Bölgesel sorunların çözümünde ABD ve Avrupa ile birçok bölge ülkesi tarafından önemli bir merkez olarak görülen Erbil’de çok sayıda ülkenin konsolosluk ve diplomatik temsilcilik açtıkları biliniyor. Geçtiğimiz aylarda da Erbil’de Yunanistan Kültür Temsilciliği açıldı. Yunanistan’da tanınan Kürd gazeteci yazar Cemil Turan Bazidî, Hewler’e Yunan Kültür Temsilcisi olarak atandı. Yunanistan’ın Kürd siyaseti ile Yunan kamuoyunu yakından tanıyan Bazidî ile Erbil-Atina ilişkilerini konuştuk. Bazidî, Yunan ve Kürd halklarının birçok ortak değeri olduğuna işaret ederek iki halkın ilişkilerinin M.Ö 300’lere kadar uzandığına dikkat çekti. Bazidî, bu tarihsel ilişkiye örnek olarak Büyük İskender’in Mezopotamya’dan geçmesi, Yunan hoplitlerinin Karduklarla savaşımlarını ve ortak kültürel paylaşımlarını gösterdi. “Bu ortak değerler bugün neden yeşermesin?” diyen Bazidî, örf, gelenek ve adetlerden folklorik aidiyetlerde bir sürü ortaklık varken kendisinin de Yunanistan’ın Kültür Ataşesi olarak atandığını, her iki halkın birbirini daha iyi tanıması ve kültürler arasında bir köprü kurmak istediğini söyledi. Atina-Erbil ilişkileri bağlamındaki görevini nasıl yürüteceği konusunda bilgi veren Bazidî, Yunan mitolojisindeki örneklerin resimli olarak anlatılacağı kitaplar hazırlayacağını, genç neslin bunları bilmesi gerektiğini ve her iki halkın kendilerine ait sanatlarının ve sanatçılarının tanışmasını sağlayarak onların ortak projeler üretmesinin önünü açmak amacında olduğunu söyledi. Kürdlere sempati ile bakılıyor Yunan halkının geçmişinde yaşadığı Yunanca’da ‘Demokratik Kürdistan Başkanı’ terimi var Cemil Turan Bazidî, Kültür Bakanı Kawa Mahmud ile 400 yıllık Osmanlı esareti, Musoloni İtalyası ile Nazi işgaline karşı verdikleri mücadelelerin Kürdleri daha iyi anlamasına ve sempati duymasına yol açtığını belirten Bazidî şunları söyledi: “Yunanlıların Kürd halkına sempati ile bakmasından daha doğal bir şey olamaz. Ancak, bunu partiler ve hükümetler için söyleyemeyiz, her partinin kendi yaklaşımı var, hükümetler ise, ülke çıkarı ile politik çıkarlara göre yaklaşmaktalar.” Bazidî ayrıca Yunanistan-Kürdistan ilişkilerinin istenen düzeyde olmadığını, bir de Kültür ataşeliği açarak diplomatik ilişkileri üst seviyeye çıkarmak istediklerini ve bu konuda güçlü bir siyasi istemin olduğunun altını çizdi. Kürdistan hükümetinin azınlıkları koruması önemli Kürdistan Bölgesi’nin AB ülkeleri ile kurduğu ekonomik ilişkilerin benzerinini, Atina ile de kurulması gerektiğini söyleyen Bazidî, Kürd hükümetinin bölgedeki demokratik işlevinin, Yuna- nistan gibi AB, BM ve onlarca uluslararası kuruluş tarafından takdir edildiğini belirtti: “Kürdistan hükümetinin uluslararası diplomatik ilişkilerinin sağlıklı ve tutarlı yürümesi, sözlerinin arkasında olması nedeniyledir ve destek görmektedirler. Bu talihsiz savaşta terör cenahı IŞİD’e karşı başarıyla karşı koyması, Peşmerge’nin fedakarlığı ve sivil halkın ve azınlıkların korunması, dini mabetlerin Kürdistan’ın zenginliği olarak görülüp korunması çok önemlidir. Bunu Kürdistan hükümeti asli bir görev olarak yaptı. AB ülkeleri bunu Kürdlerin tarihine önemli bir not olarak yazdılar.” Kürdistan’ın, tüm zorluklara rağmen bunca geniş katılımlı, renkli, demokratik bir yapıya sahip olmasının ekonomik başarılara da yol açacağını ifade eden Bazidî, Kürdistan hükümeti ile AB arasında ekonomik ve siyasi ilişkilerinin gelişmesinin önemli olduğunu ve bu konuda Yunaistan’ın önemli katkılar sunacağına inandığını söyledi. Kürd halkının acıları romanlarında Siyasetçi özelliğinin yanı sıra Yunan kamuoyunda edebiyatçı yönüyle de bilinen Bazidî, yayınladığı eserler ve edebi çalışmaları hakkında da konuştu. Şimdiye kadar yayınlanan “Kardelenler Kan İçinde, Ararat’ın Çocukları, Kurtların Gözü, Güne Bakan Gece, Orada Tanrı Uyuyordu, Azad Benim Adım, Kürt Ezdilerin Kadim Bilgelikler ve Yunanca-Kürtçe Turistik Rehber ve Gramer” adlı kitaplarının olduğunu ve bu kitapların çok sayıda yabancı dile çevrildiğini söylüyor. Kitaplarını daha çok gerçek olaylardan yola çıkarak yazdığını söyleyen Bazidî, Kürd halkının yaşamından kesitler işleyerek, geçmişte ve şimdi çektikleri acıları edebileştirdiğini belirtti. Cemil Bazidî’nin yaşam hikayesi de yazar Nikos Kaşdağlis tarafından “Ağrı Dağı Volkan Püskürüyor” ismiyle romanlaştırılmış. Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı konusunda Yunanlılar’ın self-determinasyona inandıklarını ve Kürdlerin de bu hakka sahip olduklarını vurgulayan Bazîdî, ‘Yunanlılar, yurtsever Kürdler gibi düşünüyor’ diyerek, Yunan kamuoyunun Kürdlerin bu tarihi fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeleri gerektiği fikrinde olduklarını ifade etti. Yunanca’da “Demokratik Kürdistan Başkanı” terimi olduğunu söyleyen Bazidî, bunun Kürdlere olan yaklaşımı da gösterdiğini söyledi. Merkezi Irak’a nazaran Kürdistan Bölgesi’nin, Yunan kamuoyu nazarında daha önemli ve ilgi uyandıran bir konumda olduğunu da sözlerine ekleyen Bazidî, bu duruma dayanak olarak da, Irak’ın 2003’ten beri içinde bulunduğu çatışmalı ve kaotik durumu gösterdi. “Halen süren çatışmalara, saldırılara rağmen görece Kürdistan’da yaşamın sakin ve güven içerisinde sürmesi Kürdistan’a olan sempatiyi de arttırıyor” dedi. Peşmerge’nin IŞİD saldırılarına maruz kalan Hıristiyanlara, Ezidilere, Kakeyilere sahip çıkarak mabetleri korumasına Yunan basınında yer verildiğini anlatan Bazidî, bunun kamuoyunda büyük bir insani başarı örneği olarak olarak görüldüğünü, Mesud Barzani’nin açıklamalarının dikkatle takip edildiğini söyledi. Musul’a 20 km uzaklıkta bulunan Alfaf dağındaki Der Mar Mattai manastırının Peşmerge’nin büyük kahramanlığı ile kurtulduğunu belirten Bazidî, “ Burası dünyanın en eski manastırlarından sayılmakta. Hıristiyanlığın ilk yıllarında M.S 363’te kuruldu. Bu konuda yazdığım yazı büyük beğeni gördü” dedi. 12 BasHaber SÖYLEŞİ 13 - 19 Eylül 2014 YAŞAM Deli Mevlo: Amed’in efsane öğretmeni Y hocaya sürekli peynir getiren Şeyhmus T. İse “% 80 oranında i..ne’dir.” Sabahın ilk derslerinde arkadaşım Mirza Tanaman’ın ” Oxxx Heci Ana, bana sen küfür ettiğin zaman uyxim açıli, kendime geliyem” dediği hepimizin gençliğinin en haylaz en komik anılarında yer edinmiştir Heci Ana… Bizde deliler biraz da “veli statüsünde” olduğundan saygı ile karışık çekiniriz de Mevlide Hoca’dan. Bu sebeple Deli Mevlo kime ne derse desin, ne yaparsa yapsın “sosyal-dinsel” bir dokunulmazlığı vardır. Kimse ona yanlış yapmaz, kin gütmez. Çünkü dokunulmazdır. Mevlide Hoca, Türk Cumhuriyeti’ni kuran 1. Meclis Üyesi Diyarbakır Milletvekili M. Akif Tütenk ‘in torunudur ve köklü bir aileden gelmektedir. Ayrıca Amed’de liseyi okumuş herkesin de öğretmenidir. Müdürler, müdür yardımcıları ya öğrencileri ya onu tanır ya da bilirler! O zamanın ruhu farklıydı! Mehmet Kapçak bize verdiği tıraş parası… Erol Türkay Hoca’dan sınırsız fedakarlık örnekleri… Sedat Balgün Hoca tam bir centilmen ve bilim aşığı olması… Daha niceleri, hepsinin emeği bize çok geçmiştir. O hocalar sebebiyle Amed o yıllarda üniversiteyi kazanma sıralamasında Türkiye’de 11. Sırasındaydı. Şimdi ise 71. sırada. Hepsi bizim için çok uğraşıp, didindi… Hocalarımız ve genel eğitim durumumuz böyle olmakla birlikte biz Mevlide Hoca’mıza geri dönelim onun yeri başka. O bizim zulamız, hayat dilimiz. Okul dışında ve içinde bize sürekli düzen ve sorumluluk dayatan, hayatın en tatlı karşı koyuş şeklini onda yaşıyoruz. Gençliğimi- Mevlide Hoca neden bu kadar ünlü? Akdamar’da kardeşlik sofrası oldukça da canlı bir fan sitesi vardır. Deli Mevlo’nun öğrencilerle iletişim kurarken tek ayrım noktası kız öğrenciler idi. Birçok kişi tarafından dillendirilen yarı abartma - yarı gerçek meselelere girmek istemiyorum ama hocamızın kızlara düşman olduğu kesin. Her derste kız öğrencilerden birine ya saçından ya başından bir konu bulur ve mutlaka takardı. Taktığı andan itibaren de o meşhur sinkaflı lafların ardı arkası kesilmeden sınıfta gürlerdi. “Xirçikli ziyaretler” dediği kızların tamamından nefret etmezdi hoca. Dersi iyi olan kızlar Mevlide Hoca’nın kız öğrenci yeğenlerine ders vermek için eve davet edilirdi çünkü. Bizim dönemden Müjgan G’in oldukça emeği vardır hocanın yeğenlerinde. Az önce Mevlide Hoca iletişim kurarken kız öğrenciler dışında kimseyle ayrım koymazdı dedik ya konuyu orda bırakmamak lazım. Hocamız kimseyi dilinden, dininden ve siyasi görüşünden dolayı ayrıma tabi tutmazdı. Bunu her zaman gözlemlemişimdir, onun kendi kriterlerine göre bir insan iyi veya kötüdür. Ya “Or..pu” yada “beden altı i..nesi”dir. Ya dobra ya da sinsi. Yaşam ve iletişimin hatta “ötekileştirmenin” sınırı burada başlar ve biter. Bu yönüyle Mevlide Hoca altan alta farkında olarak ya da olmayarak bize Amed’in kendine has kadim hoşgörü kültürünü de aktarmıştır. Kullandığı şive, bakış açısındaki kendine has naiflik, usul usul genç dimağlarımıza yerleşmiştir. Bir anlamda Mevlide Hoca konuşma tavrı ve genel davranış mantığıyla “Genç Diyarbakırlılara Diyarbakırlı olmayı” öğretmiştir. Az gittik uz gittik geldik hikayenin sonuna… Bu yazı kuru bir hayat hikayesiyle dolu bir biyografi yazısı ya da komik hikayelerle dolu anılar silsilesi olsun istemedim. Amacım biraz “Deli Mevlo” bizde, bizim kuşakta neye tekabül eder?’ sorusunun cevabını bulmaktı. Başarılı oldum mu bilmiyorum. Nerede, ne yapıyor biraz da “ya ona bir şey olmuşsa” diye araştırmak ve ayrıntıya girmek istemedim. Ama yaşadığını, sağlığının da fena olmadığını biliyorum. Şimdilerde sağlık koşulları sebebiyle İstanbul’da ve Zeytinburnu Öğretmen Evi’nde kalıyor. Mevlide Hoca’nın ‘deliliğini’ de, insanlığını da Amed’in kendine has kültür taşıyıcılığını da anlatan bir anıyı öğrencilerinden Ahmet Kılıç’ın ağzından aktarıp, hocamızı saygı ile yad edelim: “Bir gün Mevlide Hoca’mın evine gitmiştim. Kapıyı açar açmaz elime bir kova tutuşturup beni Mardinkapı’ya yoğurt almaya gönderdi. Yol uzun, ben yolda kara kara düşünerek Mardinkapı’da hocanın tarif ettiği yoğurtçuya vardığımda, birden yanıma iri kıyım biri gelerek ‘Ahmet sen misin’ diye sordu. Ben ‘evet’ deyince, “Haci Ana beni gönderdi, dedi ki ‘git Ahmet’e yetiş, onun elleri kaleme alışmış, yoğurt kovası taşıyamaz. Ahmet’e bir taksi tut, birlikte gelin.’ Elimden kovayı kaptığı gibi bir taksiye bindik ve hocamın evinin yolunu tuttuk. Öğrencilerini evladı gibi severdi. Hocam benim kıymetlim, baş tacımdır. Hayat felsefesini bilendir. İsteyene öğretendir. Saygıyla anıyorum.” Sen gitme Mevlide Hocam, gidersen gençliğimiz de seninle gidecek. V an’ın Gevaş İlçesi’ne bağlı Akdamar Adası’nda bulunan ve yılda bir defa Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın özel izniyle ibadete açılan kilise de bu yıl yapılacak olan ayin 7 Eylül Pazar günü gerçekleştirildi. Ayin öncesi bölgede yoğun güvenlik önlemleri alındı. Günler öncesinden bölgeye gelip Van’ın çeşitli yerlerinde konaklayan misafirler ayin günü Akdamar İskelesi’nde bir araya gelip teknelerle adaya taşındı. Dünyanın farklı yerlerine dağılmış olan Ermenileri bir araya getiren ayin çok sayıda din adamının da buluşmasına vesile oldu. Yakın ilgiyle karşılandık Ayin öncesinde sabahın erken saatlerinde kalkan misafirler adayı gezme imkanı da buldu. Ayrıca kentte bulundukları süre zarfında Van halkının kendilerine yakın ilgi gösterdiğini belirterek; atalarının uzun yıllar öncesinde yaşamış oldukları topraklarda bulunmaktan mutluluk duyduklarını belirttiler. Ayin için Türkiye’nin çeşitli yerlerinden ve yurtdışından gelen Ermeniler ayin sırasında duygulu anlar yaşadı. Saat 10.00 da başlayan Ermeni Ruhani Patriği Aram Ateşyan’ın başkanlık ettiği, ABD Doğu Diyakosluğu Ruhani Önderi Başpiskopos Khajak Barsamian’ın yönettiği ayin, yaklaşık olarak iki saat sürdü. İlk yıla oranla katılımın az olduğu ayine yaklaşık bin Ermeni katıldı. Ermeni vatandaşlarının yanı sıra Vanlı vatandaşlar da ayine yoğun ilgi gösterdi. Nikah izni verilmeli Ayin için İtalya’dan gelen Ermeni Bogos Tomisyan “Bizler Kürdçe ile büyüyen Ermenileriz. Ben Ermeniyim. Yıllar önce bu topraklarda Kürdler ve Ermeniler yaşıyorlardı. Şimdi Ermeniler yok denecek kadar az dolayısıyla bu kilise bu topraklar Kürdlere emanet. M.S 9.Yüzyılda inşa edilen bu kilise adını Ermeni bir kadın ile bir Kürd erkeğinin aşkının efsanesinden alan Akdamar Adası’ndaki bu kadim kilisede nikahlara da izin verilmeli. Ermeniler inançları gereği bu kiliselerde evlenmeli” şeklinde konuştu. Van Belediye Eş başkanı Hatice Çoban da “ İnsanlarımız doğdukları toprağı, acılarını yaşadıkları kültürü sahiplenmek istiyorlar. Bugün böyle bir imkan yaratıldıysa nikah izni için de bir imkan yaratmak Yayın Yönetmeni: Faysal Dağlı BasHaber Editörü: Yeter Polat BasNûçe Editörü: Rawîn Stêrk Haber Merkezi: Cesim İlhan, Aziz Tekin, Özcan Şahin, Mustafa Turan, Hatice Özhan, Roni Saklı, Fatoş Yıldız gerekir. İnsanlarımız gelip kendi kültürlerini yaşamalılar. Burada kendilerini huzurlu hissettikleri bir yerde kendi nikahlarını kıyabilmelidirler” dedi. Barış Sofrası renklerin sofrasıdır Ayin’den sonra Barış Sofrası kuruldu. Dünyanın farklı yerlerinden gelen Ermeniler, Süryaniler, Rumlar ile Van’ın yerel halkından insanlar bu sofrada birleşti. Barış Sofrası’nın önemine vurgu yapan Eş Başkan Çoban, “Bugün burada çok dilin, çok kültürün, çok rengin bize kattıklarını görüyor; buna tanıklık ediyoruz. Barış sofrası, renklerin sofrasıdır, dinlerin sofrasıdır, kültürlerin sofrasıdır. Bugün Vanımızın böyle önemli bir şeye ev sahipliği yapıyor olmasından çok mutluyuz” şeklinde konuştu. Ermenilere ait mekanlar restore edilip ibadete açılmalı 1915’ten önce Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı yerlerden biri olan Van’ın Gürpınar ilçesine bağlı Urtuğ Mahallesi’nde yıllar önce terk edilmiş bir kilise ve etrafındaki evlerin onarımı için Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Mehmet Top yaptığı araştırmalardan sonra bu evlerin restorasyonu için harekete geçti. Şu an sadece bir kısmı ayakta kalan kilisenin tarihini 400 yıllık olduğu tahmin ediliyor. Mehmet Top yaptığı kazı ve arkeolojik çalışmalarından yapının Hıristiyan mimarisine ait olduğunu kilisenin ve evlerin onarımı için Kültür Bakanlığı’na başvurduğunu dile getirdi. Mehmet Top “Bölgede Ermeni mimarisine ait birçok örnek var. Gün yüzüne çıkarılmış ya da çıkarılmamış. Var olan yapılar korunmalı Surp Haç Kilisesi’nin ibadete açıldığı gibi diğer kiliseler de ibadete açılmalı” şeklinde konuştu. İmtiyaz Sahibi: Botan Tahsin İdare Müdürü: Brusk Solduk Hukuk Danışmanı: Av. Hamiyet Çelebi Görsel Yönetmen: Anıl Aslı İncesu Tasarım: Alp Tekin Babaç Redaksiyon: Bedran Dere İnisiyatiften partileşmeye Azadi İnisiyatifi 1. Olağan Kongresini 6-7 Eylül 2014 tarihinde Diyarbakır’da gerçekleştirdi. Konu ile ilgili BasHaber’e konuşan Azadi Hareketi Genel Sekreteri Adem Özcaner, artık bir parti hareketi olduklarını söyleyerek, bundan sonra siyasi çalışmalarını yeni bir program ve tüzükle, daha disiplinli bir şekilde mücadelelerini bir üst aşamaya çıkaracaklarını ifade etti. Azadi Hareketinin De Facto bir parti olduğunu dile getiren Özcaner, Türkiye kanunlarının uygun hale gelmesi durumunda partileşeceklerini söyledi. Kürdistan siyasetinde mevcut istilacı ülkelerin kanunlarının, resmi bir şekilde siyaset yapmaya elverişli olmadığı için De facto bir siyasi mücadeleyi tercih ettiklerini belirtti. Diğer Kürd partileri hem muhatabımız hem de muhaliflerimizdir Sivil siyaseti tercih ettiklerini belirten Özcaner şöyle konuştu: ‘’Eğer tanımlama yapacaksak bu bir parti hareketidir. Bu aynı zamanda resmi bir parti olabilme koşullarını da zorlayacak ve Türkiye’nin kanunları da buna elverir hale geldiğinde elbette ki resmi bir parti bizim hedef perspektifimizdir. Kuzey Kürdistan’da aktif olan siyasi bir hareketiz. Buradaki siyasi ve politik aktörler bizim hem muhatabımız hem de muhtemel muhaliflerimizdir. Doğal olarak bu partilerle milli temelde müşterek bir gelecek oluşturmamız lazım. Fakat genel olarak dört parça Kürdistan’daki parti ve örgütlerle de farklı temellerde benzerliklerimiz de vardır. Özellikle Kürd milli bilincini temsil eden Melle Mustafa Barzani’nin anlayışını kendimize yakın gördüğümüzü ifade edebiliriz. Bunun dışında yine Güney Kürdistan’da İslami hassasiyet doğrultusunda siyaset yapan partileri de dini inancımız gereği kendimize yakın görmekteyiz. Biz, Kuzey’de siyaset yapan bir hareket olmamız hasebiyle, gerek başat Kürd hareketini, gerekse diğer kardeş Kürd çevrelerini de öncelikle ittifaklar ve birlikte milli politikalar oluşturma ihtiyacı ve mesuliyetinden dolayı önemsiyoruz. Ama bunların hiçbiri bizim onların programı dahilinde siyaset yaptığımız anlamına gelmez. Biz son derece özgün ve bağımsız bir hareketiz. Diğer Kürd hareketleriyle yakınlığımız olduğu gibi kimisine de uzak olabilmekteyiz” diye konuştu. BasNews Medya Tel: +90 212 243 27 79 Fax: +90 021 243 27 60 E-mail: turkce@basnews.com www.basnews.com Meşelik Sk. No:22 D/3 Beyoğlu/İST Baskı: İhlas Matbaası-Yenibosna/İST BasHaber/BasNûçe Gazetesi’nde yayınlanan haber, yazı ve fotoğrafların her türlü telif hakkı Basnews Medya Limited Şirketi’ne aittir. BasNûçe Bizim kuşak 12 Eylül darbesinin ağır koşullarında tanıdı Mevlide Hoca’yı. Dışarda ve okulda haki renkli yaşam ne kadar katı ve kural koyucu idiyse bir tek o kural dışıydı. Hatta yaşamımızda neredeyse kural dışı olan tek şey de oydu. Ona duyulan sempatinin de bence en büyük sebebi bizim kuşak açısından buydu. Nasıl ki “İnek Şaban” filmlerindeki o saflık ve temizlik bugün bile bu filmlere bir talep doğuruyorsa, bizim kuşağın “Mevlide Hocası” da bu yüzden yani saf ve pazarlıksız, sempatik ve ilgi çekicidir. Kimseye karşı bir sinsiliği, hinliği, hainliği görülmemiştir, neyse odur. O saflık, özgünlük Mevlide Hoca’ya olan ilgiyi bugün bile canlı tutmaktadır. Kaç öğretmen adına öğrencileri tarafından açılmış facebook fan siteleri vardır bilmem ama Mevlide Hoca’nın 13 zin geçtiği 12 Eylül dönemini düşünüldüğünde, bizim küfüredemediğimiz her şeye bizim adımıza küfreden tek kişi o. Öztekin Çaçan ıl 1982, Amed’de Ziya Gökalp Lisesi 2. sınıfında, koridorun sonunda kaloriferi yanmayan bir sınıfta stres altındayız. Dersimiz ‘İnkılap Tarihi’. Önemli bir sınavımız var. Hoca derse girmiş, tırnak ve diş kontrolü yapmış, uzun tırnaklı kızları ve dişini fırçalamamışları en kallavisinden küfürlemiş, temizliklerini yaptırmış ve yerlerine oturtmuştur. Hocaya göre sınıfın ve hayatın gereksizleri olan kızlar tepki çekmemek, küfürlerden pay almamak için sıralarında “tam kamuflaj” pozisyonda. Sınav başlayabilir artık. Sorular yazılıyor. A grubu 1. soru: “İstiklal Marşı’nı kim yazmıştır?” B grubu 1. soru: “Mehmet Akif Ersoy kimdir?” A grubu 2. soru: “İstiklal Marşı’nın ilk iki kıtasını eksiksiz yazınız.” B grubu 2. soru: “İstiklal Marşı’nın son iki kıtasını eksiksiz yazınız. Sorular sınıf tahtasına yazılmıştır. Ve tahtanın hemen üzerindeki çerçeve içinde de cevaplar asılı durmaktadır. Ama kopya çekmek yasaktır! Sınıfı sürekli “ O. çocukları kopya çekeni yakarım ”diye uyaran bir de öğretmenimiz vardır. Adı Deli Mevlo’dur! “Deli Mevlo” lakabıyla maruf ve müsemma aynı zamanda da meşhur Mevlide Tütenk hocamız 1980’lerde Amed’de ZGL’den mezun herkesin yaşamında yer etmiş efsane ve bir “fenomen” dir. Deliliği zararından veya aklından değil, dobra kişiliğinden ve küfürbaz hitabından kaynaklanır. O’nun gözünde bütün kızlar o…pu, erkekler ise o… çocuğu veya i…ne’dirler. Hocanın kendine yakın gördüğü en sevdiği öğrencileri bile bu kategoridendir ve bu hitaplardan mutlaka paylarını alırlar. Sevdiği öğrencilerinden Yavuz onun nazarında “% 100 o. çocuğu“, en sevdiği öğrencisi, HABER BasHaber 13 - 19 Eylül 2014 13 SÖYLEŞİ BasHaber 12 İBAN: TR90 0006400000110520941254 Türkiye İş Bankası/ Taksim Şubesi/İstanbul Hesap No: 1052 0941254 Abone Tel: +90 212 243 27 60 - 79 Adres: BasNews Medya Ltd. Şti. Meşelik Sok. No:22 D/3 Beyoğlu/İstanbul E-mail: basnewsturkce@yahoo.com Abone bedelini bu formu doldurup adresimize yolladıktan sonra aboneliğiniz başlayacaktır. Abonelik Formu Ad Soyad:..................................... Adres:........................................... ...................................................... ...................................................... ...................................................... ...................................................... Tel:................................................ E-mail: ......................................... 6 Aylık 80 TL 1 Yıllık 160 TL 14 14 BasHaber SÖYLEŞİ 13 - 19 Eylül 2014 ÖTEKİLER Çoğulcu Demokrasi Partisi Taş yerinde ağırdır FİLORİTA ULUK BENLİ Mezar taşlarının bile köşe kapmaca oynadığı bir coğrafyada, içi boşaltılmış özlü sözlerin, atasözlerinin hiç bir anlamı kalmadığı gibi, “şehitliğin” de içini boşaltıp, yapılan katliamları allayıp pullayıp satmaya başladı iktidar. Kur’anı bile hiçe sayıp, siyasetine malzeme yapan zihniyetin “joker” olarak kullandığı “şehitlik”, İslam dininde, Allah yolunda vefat eden bir Müslüman’a verilen mertebedir. “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemesiniz” diyor Kur’an (Bakara 154). Soma faciasında maden ocağına, rezidans inşaatında betona, yıkılan üst geçidin altındaki caddeye diri diri gömülenlerin hangisi Allah yolunda katledilerek “şehit” oldular diye sormak gerek mi? Dirisinin beş kuruşluk hükmü olmadığı TC vatandaşlarının, ölüsü ile de dalga geçen din tacirlerine göre, gayrimüslim ve iktidar yanlısı olmadıkça, iktidar ve yandaşları tarafından, göz göre göre gelen her katliamın kurbanları şehit sayılabiliyor. Bir yandan, katliamları meşrulaştırmak için, “sus payı” gibi “şehitlik payesi” dağıtılıyor, öte yandan, ana dilinde konuştuğu için sokak ortasında faşist güruh tarafından linç edilen Kürt genci, Roboski’de bizzat devletin bombalarla paramparça ettiği canlar, Gezi direnişinde “kahraman polisler” tarafından kurşunlanarak katledilen gençler veya hunharca öldürülen LGBTİ bireylerle kadınlar insandan bile sayılmıyor. Geçmişle yüzleşme çağrısı yapanların duvara çarparak kala kalmasına neden bu güruh, günümüz gerçekliğini bile çarpıtarak geleceğe taşıyor. Bunun böyle süremeyeceğini göstermek isteyenler de var. İnsan Hakları Derneği Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon, 6 Eylül 2014’te İstanbul’da bir toplantı düzenleyerek, 6-7 Eylül 1955’teki gibi meydana inen ve ete kemiğe bürünen yok etme zihniyetinin başka bir tezahürünü gün yüzüne çıkardı. Komisyon, Rumların anayurtlarından biri İmroz Adası’nın nasıl Rum nüfustan arındırılacağı ve adadaki arazi ve mülklerin hangi yöntemlerle Türkleştirileceğine dair MGK tarafından 1964 yılında alınan 34 sayılı karar belgesini ifşa ederek, bu konuda devleti hesap vermeye ve kararın gerekçelerinin kamuoyuna açıklamasını talep etti. Aynı günlerde, NATO zirvesi için gittiği Galler’de Yunanistan Başbakanı ile görüşen Tayyip Erdoğan, sanki tüm bunlar yaşanmamış gibi, baskıcı bir tutumla, Yunanistan Parlamentosu gündemine alınan Irkçılığa Karşı Mücadele Yasa tasarısına dair “ciddi endişeleri” olduğunu söyledi. Neyse ki, ülkemizde günden günde artan ve olağanlaşan ırkçılık, komşu Yunanistan’da aynı şekilde bir vurdum duymazlıkla karşılanmıyor. Yunanistan Parlamentosu, Erdoğan’ın “İlişkilerimizde sorun çıkar” tehdidine rağmen, 9 Eylül 2014’te yasayı oy çokluğuyla kabul etti. Türkiye, henüz resmi bir dille bu konuda bir açıklama yapmamış olsa da, yasaya dair basında yer alan haberler “Yunanistan, soykırımı inkâr yasasını onayladı” bağlığı taşıyordu. Çünkü yasa, Ermeni ve Rum soykırımlarını inkâr eden veya aşağılayanlara hapis cezası öngörüyor. Sınırdaş olduğumuz yanı başımızdaki komşu ülke, insanlığa karşı bir daha suç işlenmesin, artık ırkçılık yapılmasın diye irade gösterip bunu yasalaştırırken, bizde ise, karanlık ve utanç dolu geçmişin “onurlu sahipleri” olan ırkçıların bugünkü temsilcileri hâlâ o kirli geçmişi sahiplenmekten utanmıyor bile. Öyle ya, ülkenin en üst düzey resmi siyasetçisi olan Erdoğan’ın “Afedersiniz Ermeni” sözleri, RTÜK’ten de onay aldı. RTÜK Üst Kurulu, Erdoğan’ın bu sözleri, “kendisine daha önce yapılan yakışık almayan ithamları hatırlatmak ve mezhep siyaseti yapmadığını vurgulamak amacıyla kullandığı” gerekçesiyle yayında ihlal olmadığına karar verdi. Kenan Evren döneminde kurulan ve şimdi ise kime hizmet ettiği ortaya çıkan RTÜK’ün bu kararı bizleri şaşırtmadı. Fakat insanız, aklımıza gelmez mi, hâlâ yürürlükte olan 301. madde ile “Türklüğü aşağıladığı” iddiasıyla Hrant Dink’in katledilmesine neden olan o linç etme ortamında, yazdığı bir yazıdan sadece bir cümleyi cımbızlayıp böyle hayali bir yargıya varmak adil miydi? RTÜK’ler, üst kurullar siz kimlere hizmet ediyorsunuz? Çerkezler Türkiye’nin siyasi arenasında Y Özcan Şahin akın zamanda kurulan ve Çerkezlerin Türkiye’deki ilk ve tek partisi olma özelliğini taşıyan Çoğulcu Demokrasi Partisi (ÇDP), Türkiye siyaset arenasında yerini almaya hazırlanıyor. Anadilde eğitim hakkı, özerk yönetimleri desteklemek, vatandaşlık tanımının değiştirilmesini talep etmek gibi somut istemler doğrultusunda hareket eden Çoğulcu Demokrasi Partisi’nin Genel Başkanı Kenan Kaplan, bu taleplerin en doğal hakları olduğunu, bunlar sağlanmadan Türkiye’nin gerçek bir demokrasiye geçemeyeceğini belirterek, “Dil konusu gizlisi saklısı olmayan bir konu, biz anadilde eğitim istiyoruz ve bu olmazsa olmazlarımız arasındadır. Bunun devlet güvencesine alınmasını istiyoruz kaç kişinin veya ne kadar talebin olduğu önemli değildir. Devlet olarak önce sizin bu güvenceyi sağlamanız lazım. Benim bu hakkı kullanıp kullanmamam bana kalmış’’diye konuştu. En büyük soykırım Çerkezlere uygulanmıştır Çerkezlerin vatanlarını nasıl terk ettikleri ve buraya nasıl geldikleri hakkında birçok insanın fikir sahibi olmadığını, Çerkezlerin asimilasyon politikalarına maruz kaldıklarını, Türkiye’nin kuruluşunda büyük katkıları olmasına rağmen yok sayıldıklarını belirten Kaplan;’’Yahudilerden önce dünyanın en büyük soykırımı Çerkezler’e uygulanmıştır. Türkiye topraklarına geldikten sonra, Çerkezleri Balkanlarda, Anadolu’da, Ortadoğu’da dağınık bir coğrafyaya ve Osmanlının problemli yerlerine yerleştirdiler. Osmanlı, Çerkezleri tampon olarak kullandı. Ve 300 haneden fazla olmamak şartıyla bir yere yerleşmeleri veya yerleştirilmeleri hakkında bir talimatname çıkarıldı. Daha getirilirken asimilasyonun zemini hazırlandı. Çerkez Ethem’e ‘hain’ yaftası vurarak aşağıladılar, Kenan Kaplan Yönetmen Binevşa Berîvan: Kürd sineması özgün gücünü yaratmalı Y 150’likler listesindeki 80 kişi Çerkez idi. Ama buna rağmen cumhuriyetin kurulmasına büyük katkı sağladılar. Fakat yok sayılmaktan kurtulamadılar. Biz burada kendi kimliğimizi inkar edip, başka bir kimliği kabul edecek olsaydık, orada Rus kimliğini kabul ederdik, ne anavatanımızdan olurduk ne de sıkıntı yaşardık. Onun için burada da kendimizi inkar etmemizi hiç kimse beklemesin.’’ Çözüm süreci ve haklar Çözüm süreci ile ilgili kendilerinin süreci desteklediklerini ancak bu sürecin tüm Türkiye halklarının çıkarları üzerinden yürütülmesi gerektiğine dikkat çeken Kaplan, Kürdlerin mücadelesinin Türkiye demokrasisinin önünü açtığını belirterek; “Eğer biz bugün kimliğimiz adına bir takım haklar talep edebiliyorsak verilen mücadelenin payını inkar edemeyiz. Bu nedenle Kürd halkının taleplerine biz parti olarak saygı ile yaklaşıyoruz ve onlarında bu süreci sadece Türklerle Kürdlerin bir uzlaşma süreci olarak değil de Türkiye’nin bir demokrasi süreci olarak sürdürmesini diliyoruz. Çünkü devlet bugün şöyle bir politika uyguluyor; Kürdler ve diğerleri. Kürdler öcü olarak gösteriliyor, diğerleri bir potada eritilmek isteniyor ve Kürd karşıtlığı üzerinden bir asimilasyon yürütülüyor. Dolayısıyla bütün o unsurlar bu Kürdlerin de bu tutuma razı olmaması lazım. Biz sadece kendimiz için değil tüm Türkiye halkları için gerçek bir demokrasi istiyoruz demesi lazım ve görüşmeleri bu zemin üzerinde yürütmesi lazım. Öyle olursa Türkiye halklarının bütünleşmesinin de önü açılmış olacak. Bugüne kadar ki ötekileştirilmelerin de önüne geçilmiş olacak. İşte bizim temel çıkış felsefemiz bu .” Bütün kimliklere anayasal teminat Anayasal talepler konusunda eşit vatandaşlık, özerklik, seçim barajı, hakkında önemli açıklamalarda bulunan Kaplan, değiştirilen köy isimlerinin geri verilmesine vurgu yaparak, yargının yeniden yapılandırılması gerektiğini belirtti. Kaplan şöyle devam etti: “ Vatandaşlık tanımı kesinlikle değişmeli etnik bir tanım olmamalı. Bütün kimlikler ve kültürler anayasal teminat altına alınmalıdır. Bunlara devlet tarafından desteklenen TV ve kültür merkezleri açılmalı. Değiştirilen köy adlarının geri verilmesi gerekiyor. Bu ülkenin tarih kitaplarında Türkiye’nin tüm halklarına yer verilmesi lazım. Türk etnik egemen devlet anlayışına dayalı bütün söylemler, ortadan kaldırılmalı ve Türkiye’deki halkların tarihleri yansıtılmalı. Milli gelirde adaletli bir dağılım olmasını istiyoruz, bunda özerklik yasasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Yargının yeniden yapılandırılması gerekiyor. Bütün toplumsal kesimlerin gücü nispetinde temsil edilmesini istiyoruz. Seçim barajı adaletli bir şekilde değiştirilmeli, hatta gerekirse kaldırılmalı, çünkü yüzde 10 çok yüksek bir oran dünyanın en yüksek seçim barajı bizdedir. Türkiye şimdiye kadar tek tipleştirici politikalar nedeniyle insani değerlerin yok olduğu, kısırlaştırılan, ortak değer üretemeyen ve dünyaya mal olan üretimler yapamayan bir ülke oldu. İnsani değerleri özümsemeliyiz, Çoğulcu Demokrasi Partisi’nin amacı bu dönüşümü sağlamaktır. Sayısal olarak olmasa bile etki olarak büyük bir etki yaratacağımızı düşünüyoruz.’’ SİNEMA BasHaber 13 - 19 Eylül 2014 15 SÖYLEŞİ Fatoş Yıldız aşamını Belçika’da sürdüren İstanbul doğumlu Kürd Yönetmen Binevşa Berîvan ile Avrupa’da Kürd sineması ve Berîvan’ın çalışmaları üzerine konuştuk. Berîvan, Belçika’nın Brüksel kentinde İNRACİ Film Okulu’nda sinema eğitimini tamamladıktan sonra “Devam Et Özgür Olacaksın” adlı ilk kısa filmini çekti. 2004 yılında “Küçük Şatonun Melodisi” adlı başka bir kısa filmi tamamladı ve çeşitli festivallerde ödüller aldı. 2006 yılında ise Ermenistan Ezdilerini konu alan “ Tavus Kuşu İnsanları” adlı 52 dakikalık ilk belgeselini çekti. 2009 yılında “Telefonun Hikayesi”ni, 2011 de “Kaldırım” adlı filmi çekti. 2013 yılında ise Brüksel’de yaşayan üç kadını konu alan belgeseli “Ciao Bella ve Bruxelles’in çekimlerini tamamladı. Şu anda belgeselin post prodüksüyonu tamamlanma aşamasında. Kürd Sineması desteklenmelidir Kürd sinemasının büyük zorluklara rağmen bugün bu aşamaya gelmesinin, katıldıkları festivallerden büyük ödüllerle dönmesinin, böyle kısa bir zamanda büyük başarı elde etmesinin önemine dikkat çeken Berîvan, “Bu başarıların devam etmesi, Kürd sinemasının ve sinemacıların büyük adımlar atabilmesi için Kürd sinemacılarının ciddi bir şekilde desteklenmesi gerekir” dedi. Berîvan, “Kültürü ve düşüncesi harap edilmiş toplumların sosyolojik yapısına katkıda bulunan sinema, hem görsel hem düşünsel açıdan etkisi olan bir güce sahiptir. Kürd sineması da bu gücü yaratmalıdır” şeklinde konuştu. Berîvan, Kürd sinemacılarının yapı fonlarının eksik olmasına vurgu yaparak kendi filmlerinde de yapım ülkesinin Belçika olduğunu, ancak bütün filmlerini Kürdçe çekmekle beraber oyuncularının ve filmin öyküsünün de Kürd sinemasına dair olduğunu dile getirdi. Berîvan şunları söyledi: “Bu sorunu gidermek için Kürd prodüksiyon fonları oluşturulmalı, Kürd senaristlerin, Kürd oyuncuların, Kürd sinema teknisiyenlerinin yetişebileceği sinematekler kurulmalı.” Festivaller Kürd sinemasına büyük katkı sağlıyor Son zamanlarda sayıları artan Kürd film festivallerinin ve Avrupa’daki diğer film festivallerinde Kürd filmlerinin gösteriliyor olmasının Kürd sineması için büyük başarı sağladığını dile getiren Berîvan, Kürd film festivallerinin Kürd sinemacıları için büyük bir olanak olduğunu ve festivallerde çalışan arkadaşların da büyük bir özveriyle çalıştığını dile getirdi. Berîvan, festivallerin diğer bir önemini de şöyle açıkladı: “Birbirinden uzak, farklı ülkelerde yaşayan yapımcıların, aktörlerin, yönetmenlerin bir araya gelmesini sağlıyorlar. Bozulan toplum sosyolojisinin yeniden inşaası demektir bu. Bir araya gelmek, aynı zorluk- larla, sorunlarla mücadele eden insanlarla fikir alışverişi yapmak, güzel dostluklarla birlikte, beraber çalışmak gibi kazanımları da katıyor” dedi. Kürdistan’da gerçekleştirilen film festivallerinin gelecek için umut taşıdığını, sayılarının artması gerektiğine değinen Berîvan, “Amed’ de ve Duhok’da birkaç festivalede bulunma şansım oldu. Etkileyici belgesel ve kurgu filmleri seyrettim. İlerisi için umut ve heyecan verici” şeklinde konuştu. Ayrıca Kürd sineması içinde ‘sınırın içindekiler ve dışındakiler’ gibi bir ayrım yapmanın da doğru olmadığını söyleyen Berîvan, “İçerdeki sinemacılar da bir nevi sürgünü, yasaklar sürgünlüğünü yaşıyorlar; dışardaki sinemacılar da sürgünlüğü yaşıyorlar. Yalnız sınırın içindekilerin farkları belki de onların toprağa yakın olmaları. Toprağa yakın olmak güzeldir. Toprak diriltir, insanı faydalı olmaya iter, yönlendirir. Kürdistan’da yaşayan sinemacı arkadaşlardan daha fazlasını beklemek belki bu ayrıcalıklarındandır” dedi. Kayıp bir tarihin peşindeki belgesel Daha önce Ermenistan’a gidip Ezdiler üzerine “Ezdiler Tavus Kuşu İnsanları” adlı belgeseli çeken Binevşa Berîvan, bu belgeselin eğitiminden sonra çektiği ilk belgesel olduğunu söyledi. Binevş, “Bu belgeselde Ermenistan’daki Ezdilerin kayıp bir tarihi vardı. Hem süreç açısından hem halk hem de inanç açısından. Kürd halkının dramatik yanlarından sadece bir tanesidir. Sinema da, kendini sorgulayan önemli bir sanat dilidir” dedi. Ezdiler üzerine belgesel çekme fikrinin bir nevi sorumluluk olduğunu, yapılan sorgulamada da önce kendisiyle başladığını şöyle dile getirdi. “Büyük acılar yaşamış, ötekileştirilmiş, dışlanmış, anlaşılmamış, bilerek ve faşizmi çağrıştıracak bir siyasi amaçla yok edilmeye çalışılan bir halk. Bu yok oluşta inanç var, kültür var, dil, adet, örf gelenek, tarih, coğrafya var. Ben de bu halkın çocuğuyum ve bunu düşünerek yola çıktım” şeklinde konuştu. Belgeseli çekme sürecinde Ermenistan Ezdilerinin yaşadıkları sıkıntı ve acılardan ötürü bir Kürd kadınına, bazı hassas konuları açıklamakta kapalı davrandıklarını Ezdi olmayan bir kadının yaşamlarıyla ilgili bilgi edinmenin beklemedikleri bir şey olduğunu söyleyen Berîvan, Ermenistan’da yaşadıkları köyü Kürdistan’a çevirdikleri, yerden kopmanın zor geldiğini Ermenistan’daki Ezdi şeyhleriyle sadece yaşanılan acıları değil, yanlış tanımlanmışlıkları da (şeytana tapanlar) -her ne kadar onlar için günah sayılsa da- daha iyi anlaşılmak adına kendisiyle paylaştıklarını dile getirdi. Ezdilerin barışçı bir yapılarının olduğunu söyleyen Berîvan, “Ezdiler sade ve barışçı insanlar. Dinleri de barışçıdır. Yezdan’dan (Allah) bir şey isterken önce 72 millete, sonra kendilerine isterler” dedi. Son olarak Berîvan, ‘Ciao Bella, Bruxelles’ adlı belgeseli bitirme aşamasında olduğunu; belgeselin Brüksel’de yaşayan bir Kürd, bir İranlı, bir de Türk kadınını anlattığını söyleyerek, bunun dışında ayrıca bir senaryo üzerinde çalıştığını da belirtti. 15 12 Eylül’le hesabımız yeni başlıyor SENNUR BAYBUĞA 03/01/2012 tarih 2012/2 esas sayılı iddianame ile A. Tahsin Şahinkaya ve A. Kenan Evren hakkında suç tarihleri olan 02/01/1980 tarihi, 12/09/1980-06/12/1983 tarihleri arasında ‘’Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Tamamını veya Bir Kısmını Değiştirmeye veya Ortadan Kaldırmaya ve Anayasa İle Teşekkül Etmiş Olan Türkiye Büyük Millet Meclisini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasına Engel Olmaya Cebren Teşebbüs Etmek’’ suçlarından dolayı açılan ve hepimizce 12 Eylül Davası olarak bilinen dava; Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 18 Haziran 2014 tarihinde karara çıktı. Sağ kalan iki darbeci paşaya müebbet hapis cezası verildi. 351 sayfalık gerekçeli karar önümde, birkaç gündür arada bakıp duruyorum. Mesleğimin ilk yıllarında örgüt davalarında, yargılanan örgütle ilgili ilk bilgileri emniyet fezlekelerinden öğrenirdim, gerekçeli kararı okurken, yıllardır bildiğimi sandığım, bölük pörçük, dönem dönem okuduğum olayları tekrar okudum ve yargının gözüyle bu olayları nasıl değerlendirdiğini belki de ilk kez gördüm. Yani 12 Eylül öncesine döndüm (!) 12 Eylül darbesinin yasal zeminini hazırlayan süreç, 1960 yılı darbesinden başlayarak bu ülkede yaşanan olayların özeti geçilerek anlatılmaya çalışılmış ve sonrasında da 1980 darbesini hızlandıran ya da darbecilerin yasal gerekçe olarak bize yutturmaya çalıştıkları olayların manaları üzerine mahkeme kafa yormuş, ya da zaten bizce bilinen bir sürü hakikati peş peşe sıralamış. 1979 yılında Kenan Evren’in komutanları ile birlikte kurduğu çalışma grubunun ülkede devam eden iç karışıkları bahane ederek darbe yapmaya karar verdikleri ve bunun için Türk silahlı kuvvetleri iç hizmet kanunu 35.maddeyi gerekçe olarak gösterdikleri kararda ifade edilmiş. Detaylarını bu köşede belki daha sonra bildirmek üzere; özetle Kenan Paşa liderliğindeki cuntacılardan sağ kalan iki kişiye müebbet hapis cezası verildi. Bu paşaların memlekette darbe koşullarını hazırlayan bahanelerinin, tertibinde nasıl ustaca işler kotardıkları çoğumuzca bilinen olaylar, tertipçileri ve gelişimleri ile açıkça yazılmış. Kararla iki paşaya mahkumiyet hükmü vermenin yanı sıra başka şeyler de belgeye kavuştu, devletin yargının resmi belgesine hem de. Cunta, cuntayı hazırlayan koşullar ve cuntanın yarattığı ilerisi ya da bugün, kurumları tümü ile gayrimeşru ilan edildi bir anlamda. Belki darbeci paşaların yargılanması ve darbe eyleminin cezalandırılması bir kısmımızın kısmen de olsa yüreğini soğuttu; Ama kararda da çekinilmeden ifade edildiği gibi, yarattığı hukuk, paşalarca anayasanın ilgası ile ortaya çıkan yeni anayasa ve rejim tüm kurumları ile alt yasaları ile bu ülkede 30 yıldır uygulanmakta. Antidemokratik bir biçimde kapatılan sendikalar, el konulan mallar, üniversiteden atılanlar, öğrenciliklerini kaybedenler, meslekten atılan memurlar, işkencede sakatlanan, yitirilen insanlar ve bunların yakınları, anasız babasız ismini bile gizleyerek büyütülmüş çocuklar, yıllarca içerde yatmış ve beraat etmiş ya da gayrimeşru ilan edilen hukukça mahkum olmuş insanlar ve hala ortalıkta cezasını çekmeden hesabını ödemeden dolaşan işkenceciler, yöneticiler. Bundan sonra ne yapacağız; cuntanın yarattığı tüm kurumlarla, yasalarla, işkencecilerle ve onların destekçisi yardakçılarıyla, YÖK yasası ile en başta anayasa ile ve anayasadan cesaret alarak oluşturulan tüm kurumlarla teker teker sabırla ilmik örer gibi mücadele etmeyecek miyiz. Üşenip kenara mı çekileceğiz, herkesin dudak bükerek baktığı bir davayı iki yıl Ankara’da takip eden bir avuç mağdur ve yakını mıdır bu memlekette sadece cuntanın hayatını kararttığı. Maksimalist siyaseti bir kenara bırakıp artık tek tek o kanserli ve bizi öldüren vücudun tümü ile savaşmayacak mıyız. Hadi devam edelim, bir şeyler yapalım, işimiz daha yeni başlıyor. 16 KARİKATÜR BasHaberSÖYLEŞİ 13 - 19 Eylül16 2014 Avni Odabaşı, 1957 yılında Diyarbakır’da doğdu.1977 yılında Endüstri Meslek Lisesi’ni Manisa’da bitirdi. Tabela ressamlığı yaptı. 12 Eylül Askeri darbe sonrası 1982 yılında politik nedenlerden dolayı tutuklandı. Çeşitli cezaevlerinde yattı. Karikatüre cezaevinde başladı. İlk karikatürü 1983 yılında Gırgır Mizah Dergisi’nde yayınlandı. İlk kişisel sergisi 1985 yılında İstanbul’da açıldı. Ardından 1986 yılında Gırgır dergisinin düzenlediği “İçeriden Dışarıya Sevgilerle” adlı karma karikatür sergisinde cezaevi konulu çalışmaları sergilendi.1986 yılında cezaevinden tahliye olduktan sonra “Dışarıya Merhaba” adlı kişisel sergisini Türkiye’nin 36 il ve ilçelerine taşıdı. Karikatürle cezaevi olgusunu gündeme getiren Odabaşı, yurtdışında da sergi açması konusunda çeşitli öneriler aldı. Siyasal nedenlerden dolayı pasaport verilmediği için, bu önerileri gerçekleştiremedi. 12 yıl sonra pasaport yasağının kalkmasının ardından 1998 yılında Wuppertal Şehir Kütüphane’nin resmi davetlisi olarak Almanya’ya gelip “Türkiye’den Politik Karikatürler” adlı sergisini gerçekleş- tirdi. Türkçe ve Almanca hazırladığı “Düşünceme Dokunma” adlı ilk karikatür albümünü de burada imzaya sundu. İlk yurtdışı sergisi Alman Medya ve basınında yer aldı, karikatür kritikleri yaptı. “Karikatürcüler Derneği” üyesi olan Odabaşı’nın karikatürleri, Amerika’nın Türkiye’de çıkardığı “Dateline Turkey”,Yunanistan’ın,”Anti ve Pontiki”, Küba’nın “Detede”, Kıbrıs ‘”Akrep” dergilerinde, Almanya’nın “Frankfurter Rundschau” ve “Die Tageszeitung” gazetelerinde ve Fransa’nın “Amnesty Internatonal” broşürlerinde, İtalya’nın “Premio Satira Politica”,Kore’nin “Taejen” karikatür albümlerinde eserleri yayınlandı. İtalyan göçmen dergisi “Emigrato”nun düzenlediği “Göçmenlik ve Mizah” konulu uluslararası karikatür sergisindeki bir çalışması, kartpostal olarak basıldı. Ulusal ve uluslararası yarışmalarda 4 ödül aldı. Halen Almanya’nın Köln şehrinde karikatür sanatçısı olarak yaşamını sürdüren Avni Odabaşı iki kız çocuğu babasıdır. Sanatçı Avni Odabaşı ile karikatür sanatını, 16 yıllık sürgünlüğünü ve Diyarbakır’a olan hasreti üzerine sohbet ettik. Sanatçı Avni Odabaşı: Mizahın çizgili anlatımıdır karikatür Besê Çelik Sürgünde bir sanatçı olarak özlediniz mi doğduğunuz şehri… Elbette özledim. Diyarbakır sadece doğduğum yer değil, ait olduğum ve onur duyduğum memleketimdir. Kendimi hep ait hissettiğim ve ayrılmak zorunda kaldığım ve gurbetin bana yoğun olarak hissettirdiği duygu oldu. Özlem oldu Diyarbakır… Ne zamandan beri Almanya’dasınız, adaptasyon zor oldu mu, neler yaşadınız başlangıçta? 16 yıldır Almanya’da yaşıyorum. Sürgünde olmak köklerinden kopmaktır. Köklerinden kopan bir insan başka topraklara, başka iklimlere, başka hayatlara nasıl adapte olabilir ki?.. Çünkü sürgünde olmak soluğun uzunluğunda değil, soluk alışın düzenliliğindedir. Bu düzen olmadı bir türlü. Kendi doğrularımla, öz kimliğiyle yaşamaya çalıştığım için uyum sağlayamadım. Ülkenizde sergi açmayı ülkenize dönmeyi ister misiniz? 1983 yılında karikatüre 12 Eylül zindanlarında başladım. “Terörist diye içeri attılar, bende karikatürist olup çıktım dışarı”. 1986 yılında cezaevinden çıktıktan sonra özgürlüğe merhaba diyemediğim sergimi içerinin karşıtı olan “Dışarıya Merhaba” adlı sergimi Türkiye’nin 36 yerinde açtım. Bir çok yerde açtığım sergimi doğduğum topraklarda açamadım. Çünkü o dönemlerde sıkıyönetim vardı, olağanüstü hal durumları vardı. Sonra savaş oldu. Ne gidebildim ne de sergi açabildim herhangi bir Kürt ilinde. Bu hep içimde bir eksiklik olarak kaldı. Yıllar sonra da olsa şimdi bunu gerçekleştirmek adına Diyarbakır Belediyesi Kültür ve Turizm Şube Müdürlüğü’ne ile irtibata geçtim. Şu anda ayrıntılar üzerinde görüşmelerimiz devam ediyor. Henüz Türkiye’ye dönmeyi düşünmüyorum. Sonra neler yaşandı? Cezaevinden çıktıktan sonra uzun soluklu sergilerim oldu. Katıldığım yarışmalardan aldığım ödüllerim oldu.Ulusal ve uluslararası birçok mizah, kültür, sanat dergilerinde, gazetelerde karikatürlerim yayınlandı. Almanya’nın Wuppertal şehir kütüphanesinin daveti üzerine yurtdışı sergilerim ve karikatür söyleşilerim oldu.. Diyarbakır Cezaevi’nin müze yapılması çalışmaları var. Cezaevinde uzun yıllar kalmış birisi olarak ‘toplumsal yüzleşme’ konusunda ki fikirlerinizi paylaşır mısınız? Diyarbakır cezaevi, 12 Eylül faşist rejiminin somutlaştığı ve cehenneme çevirdiği yerdir. Bu yeri seçenlerle, içinde “özgün” yöntemler geliştirenlerle, burada insanlık dışı işkencelerden sorumlu olanlarla hesaplaşılmadığı sürece, Türkiye’nin üzerindeki bu karanlık örtü kalkmayacaktır. 12 Eylül Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Çanakkale, Malatya cezaevlerinde korkunç yasandı. Ama Diyarbakır cezaevinde yaşananlar bunların on katı korkunçtu. İnsanı dehşete düşüren işkence metodlarının uygulandığını duyuyor bizlerde kaldığımız cezaevlerinde protesto ediyorduk. İnsanlık dışı uygulamaların yaşandığı, onların sadece kimliğinin değil, benliklerinin, her şeylerinin unutturulmaya zorlandığı bir cehennemdi. Bugün Almanya’da ve birçok Avrupa ülkesinde İşkence Müzeleri bulunmaktadır. Bunlardan birinde Rüdesheim’de gidip kendim gördüm. İşkence Müzesinde, tarih boyunca Engizisyon Mahkemeleri işkence âletleri, cadıları yakma sehpaları, giyotinler, Haçlı askerlerinin kullandığı malzemeler de sergileniyordu. Her türlü insan hakları ihlallerinde başı çeken Türkiye’nin insan hakları müzesi yoktur. Türkiye utancıyla yüzleşmesi adına Diyarbakır cezaevi insan hakları müzesi olmalıdır. Türkiye’de Karikatürcülerin malzeme sıkıntısı çekmediği söylenir katılır mısınız? Türkiye’de ne karikatürcüler ne espri konusunda ne de malzeme konusunda sıkıntı çektiğini sanmıyorum. Eşitsizliğin, haksızlığın, adaletsizliğin, çelişkilerin, çarpıklıkların yaşandığını Türkiye, karikatüristler için bir espri makinesidir. Karikatüristler komiklik mi yapar yoksa hep bir politik mesaj mı verirler çizgileriyle? Karikatür şunu yapar diye bir kalıba koyamayız. Karikatür kendi içinde mizaha dair birçok şeyi barındırır. Hem gülmeceyi hem de düşündürme öğesini içinde taşır. Bana sorarsanız karikatür, Türkiye gibi ülkelerde muhalefettir. Karikatürün bu yelpazesinde politik karikatüristim. Almanya’da ki yaşantınızın mesleğinize katkısı oldu mu? Almanya’daki yaşamımın da mesleğime katkısı olduğu kadar, mesleğimin de hem yaşamıma hem de Almanya’ya katkısı oldu. Yüzümü Almanya’ya döndüğümde burada da bir çok sorunların biriktiğini gördüm. Bunları gazetelerde çizerek ve sergiler açarak insanlara iletmeye çalıştım. Sizi mesleki olarak diğer meslektaşlarınızdan ayırt eden temel fark nedir? Karikatürün hakkı neyse onu vermeye çalıyorum. Az, öz ve yalın çizmeye çalışıyorum. Günceliğini koruyan karikatürler çiziyorum. Karikatür mizahın yazılı değil, çizgiyle anlatımıdır. Ve görevi de muhalefettir. Diyarbakır’da bir sergi açmanız konusunda talep geldiği ve görüşmelerin devam ettiğini biliyoruz. Yakın zamanda sizi Türkiye’de bir sergi de görebilecek miyiz? Yurtiçinde ve yurtdışında birçok sergiler açan bir sanatçı olarak Diyarbakır’da bugüne kadar sergi açamam benim için bir eksiklik olduğu kadar bu konuda eleştiri ve önerilerde çok aldım. 27 yıl aradan sonra “Diyar-ı Bekir’e Merhaba” diyebilmek adına sanatçı ve Kürt kimliğimle Diyarbakır’a gideceğim.
Benzer belgeler
16.02.2015
Teksas Eyaleti’nin Kürdistan petrolü taşıyan gemisi hakkında verdiği serbest bırakma kararına itiraz etmesi kafaları bulandırdı. Zebari: ABD garanti verdi Bağdat’ta, yeni hükümetin oluşumunda görev...
Detaylı26.01.2015
Pêşverû / PPKS) Politbüro Üyesi Fuad Elîko, Rojava’da yaşanan son gelişmeleri BasHaber’e değerlendirdi. Kürdistan’a yönelen IŞİD saldırılarının bazı bölge devletlerinin planıyla gerçekleştirildiğin...
Detaylı09.05.2014
oluşumunda görev alan Kürdistan Koalisyonu’nun heyet başkanı Hoşyar Zebari, ABD’nin, yeni hükümetin farklı olacağı konusunda garanti verdiğini söyledi. Zebari, Süleymaniye’de yapılan toplantının ar...
Detaylı23.02.2015
açıklamaya göre Barzani, İbadi’yle gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde, “Ülkenin içine düştüğü siyasi krizle güvenlik krizine son verilmesi için bütün tarafların dayanışma içinde olması gerekir” ...
DetaylıKBY temiz siyaset sınavında Dr. Nick Brauns:
oluşumunda görev alan Kürdistan Koalisyonu’nun heyet başkanı Hoşyar Zebari, ABD’nin, yeni hükümetin farklı olacağı konusunda garanti verdiğini söyledi. Zebari, Süleymaniye’de yapılan toplantının ar...
Detaylı23.05.2016
Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Brett McGurk ile Birleşmiş Milletler heyeti de katıldı. McGurk üç saat kaldığı toplantının çıkışında gazetecilere yaptığı açıklamada, “Dostlarımızla Irak’taki son gelişm...
DetaylıBarzani dünya zirvesinde
19/20 Ekim: ABD hava kuvvetleri, Barzani’nin isteği üzerine havadan Kobanê direnişçilerine gıda, askeri malzeme ve silah yardımında bulunyor. Kürd yönetiminin gönderdiği ağır silahlar arasında Alma...
Detaylı