UNUTMAYACAK AFFETMEYECEĞİZ
Transkript
UNUTMAYACAK AFFETMEYECEĞİZ
TEMMUZ 1999 SAYI:14 EMPERYALÝSTLER TEKELLER TOPRAK AÐALARI TEFECÝLER ÝÞBÝRLÝKÇÝLER BÜTÜN FAÞÝST YÖNETÝCÝLER AJANLAR MUHBÝRLER ÝÞKENCECÝLER KONTRALAR DÜÞMANIMIZDIR DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ TÜM HALK DÜÞMANLARINDAN HESAP SORACAÐIZ ÞÝMDÝ YA DA HALKIN ÝKTÝDARINDA KESÝN OLAN ÞUDUR KÝ; ASLA UNUTMAYACAK AFFETMEYECEÐÝZ 2 ÝÇÝNDEKÝLER Cephe Açýklamasý: Turan Ünal’ý Cezalandýrdýk Sayfa 3 Hiçbir Halk Düþmaný Halkýn Adaletinden Kurtulamayacak Sayfa 9 12 Temmuz Direniþ, Savaþ ve Zafer Kararlýlýðýmýzdýr Sayfa 12 Namlularýmýz Hep Emperyalizme Dönük Olacak Sayfa 21 Tüm Dünya Halklarý Emperyalizme Karþý Birleþmelidir Sayfa 26 Meþruluðu ve Devrimci Kimliði Kitleler Nezdinde Yeniden Kazanmalýyýz Sayfa 33 Dünyanýn En Güzel, En Onurlu Ýþi: Devrimcilik Sayfa 45 Dostluk ve Eleþtiri Sayfa 52 Türkiye Devriminin Stratejisi ve Kürt Milliyetçiliðinin Stratejisizliði Sayfa 56 Cephe’den Sayfa 64 Disiplinimiz, Kollektivizmimiz, Adaletimiz Her Türlü Ajan Faaliyetinin Panzehiridir Sayfa 71 Ýmralý’da Konulan Son Nokta Sayfa 77 Enternasyonalizm ezilen halklar için ölebilmektir 3 Tarih: 08 Temmuz 1999 Açýklama: 90 KAYIPL AR, ÝNFA ZL AR, ÝÞKENCE VE UYUÞTURUCU SUÇL ARINI ÝÞLEYEN KONTRGERÝLL ACI TURAN ÜNAL’I CEZ AL ANDIRDIK Turan ÜNAL Çankýrý hapishanesinde gasp nedeniyle hükümlüdür. Gaspý kontra üyesi suç ortaklarýyla yapmýþ ama kendisi yakalandýðýnda sahip çýkmamýþlardýr. Turan ÜNAL suç ortaklarýyla arasýndaki anlaþmazlýk nedeniyle, bizimle iliþki geliþtirebileceði görüntüsü vererek suç ortaklarýna þantaj yapmak istemiþtir. Ama bize de kendini fazla riske sokmadan sýnýrlý bilgiler vererek, suç ortaklarýnýn olasý bir susturma giriþimine karþý güvenceli bir yer edinmek istemiþtir. Turan ÜNAL’ýn bu hesaplarý bilinerek gözaltýna alýndý ve sorgulandý. Turan ÜNAL bütün suçlarýný itiraf ederek kontra örgütlenmesini, bu örgütlenmede yer alan bazý kiþileri, kaybettikleri insanlarý, infazlarý, iþkenceleri, uyuþturucu kaçakçýlýðý gibi birçok suçunu itiraf etti. 1995 Martýnda Polis Akademisi sýnavlarýný kazanmasý ve Amasya Emniyet Müdürü Mümtaz KARADUMAN’la tanýþmasýyla kontrayla ilk iliþkilerini kuruyor. Mümtaz KARADUMAN Ankara Emniyet Müdürlüðünde personel þube müdürü olarak çalýþan Burhan TANSU ile tanýþtýrýyor. Burhan TANSU ise iþadamý görünümündeki Tarýk ATEÞ ve ortaðý Turan ile tanýþtýrýyor. Bu þahýslar ithalat-ihracat ve gümrükleme iþleri yapýyor görünümünde her türlü kontra faaliyeti ile birlikte uyuþturucu kaçakçýlýðý da yapmaktadýrlar. Turan ÜNAL Polis Akademisi sýnavlarýný kazanmasýna raðmen ailevi bir takým sorunlarý nedeniyle askere gider. Bu isteðini de yine Amasya Emniyet Müdürüne iletir. Amasya Emniyet Müdürü askere gitmesi için gerekli iþlemlerin yapýlmasý talimatýný bizzat verir. 21 Kasým 1995’te Sivas 1. Av Eðitim Temeltepe’de askerliðe baþlar. Bölük komutaný yüzbaþý Salih DOÐAN Turan ÜNAL’la birlikte 29 kiþiyi ayrý bir yerde toplayarak kendilerine özel bir eðitim verileceðini belirtir. Diðer askerlerden yalýtýlýrlar. Burada çeþitli silahlar, atýþ, silah bakýmý, silahlý ve silahsýz savunma, dövüþ teknikleri, tim çalýþmalarý, çeþitli teknik cihazlarýn 4 kullanýlmasý, terörle mücadele stratejisi ve psikolojisi, toplum, insan ve suçlu psikolojisi gibi birçok konuda eðitilirler. Turan ÜNAL artýk bir JÝTEM üyesidir. Birçok katliam, iþkence faaliyetlerine katýlýr. Askerlik sonrasý kontra faaliyetlerine devam eder. KONTRANIN 03 TÝMLERÝ: Kayýp ve infazlarý gerçekleþtirirler. “Merkezi Ankara Yenimahalle Ýl Jandarma Komutanlýðý Emniyet Hizmet Birimi Amiri Albay Erol BULUN, Arþiv Bilgileri Amiri Albay ÝBRAHÝM’dir. Ýstihbarat ve Fizibilite Amiri Albay SONER...” “Timlerin resmi bir konumu ve rütbesi veya statüsü bulunmuyor. Herkes sanki normal er, onbaþý, çavuþ gibi resmi kayýtlarý bulunuyor. Görev askerlikle baþlýyor, eðitim veriliyor. Normal askerlik süresi bitiminde aktif olarak enaz üç yýl devam ediyor. Ýsteyen sýnavla MÝT, Özel Harekat ve askeri bir konumda kalabilir. Veya sivilde normal þartlar veya iþler dahilinde ve denetim altýnda bulunuyor. Timler genelde üçer kiþi oluyor. Test ve kiþisel bilgiler dahil olmak üzere yakýn konumda ve anlaþabileceklerinden emin olunan kiþiler ortalama üçer kiþilik gruplaþtýrýlýyor. Çalýþmalardaki tutum ve davranýþlarý ve tespitlere göre tim þefliði veriliyor. Ve timleri hücreleþtirmeye özel önem gösteriliyor. Hareket alanýnýn geniþlemesi, birbirinden baðýmsýz çalýþmasý, özellikle bilgi, sýzma konusunda titizlikle duruluyor. 03 Grubu joker konumunda bulunduðu için ani görevler ve son dakika görevler çýkýyor. Emniyet, MÝT ve diðer askeri kuruluþlar bilgi, malzeme ve personel alanýnda kullanýlýyor. Tim’e emirler üst düzey emniyet hizmet ve daire baþkanlýðýndan geliyor. Kolluk kuvvetlerinin -emniyet, MÝT, askeri komutanlýklar- sahip olduðu bütün yetkiler, kimlikler kullanýlýyor. Çözümlenmenin gerekli olduðu kilit noktalarda kullanýlýyor...” “ANKARA’DA KULLANILAN YÖNTEMLER Timdeki personel genelde Jandarma Ýl Komutanlýðý’nda ikamet eder. Eðer durum gerektiriyor ise Ankara içerisinde konunun durumuna göre, örneðin yakýn takip edilecek, dinlenecek ve devamlý gözetim altýnda tutulacak bir geliþme söz konusu ise, yakýn bir eve, daireye veya bir meskene konumlanabilir. Genel olarak sahte isim ve kimliklerle oteller de kullanýlýr. Tunalý’da Bülten Sokak’ta Aldina, diðer büyük oteller, Hilton, Sheraton, Büyük Ankara Oteli, Dedeman gibi. Ýsimler, kodlar, görev öncesi belirlenir. Daha öncesinde bilgi verilmez” (...) "Turkcell ve Telsim’den alýnan kayýtsýz numaralar gerekirse Tim’e verilir. Merkezle iletiþim bu þekilde veya genelde bulunacaðý adres, telefon önceden belirlenir. O þekilde irtibat saðlanýr. Veya otomobildeki araç telsizi, el telsizi kullanýlýr...” “Bulunduðumuz yerde en geçerli resmi kimlik örneðin rütbeli polis, MÝT ya da subay önceden belirlenir ve verilir...” ASKERLÝK SONRASI KONTRA FAALÝYETLERÝNE DEVAM EDÝYOR Kontrgerilla iliþkisini Polis Akademisi sýnavlarýný kazandýðýnda tanýþtýrýldýðý Ankara Emniyet Müdürlüðündeki Burhan TANSU, Tarýk ATEÞ ve Zekeriya URGANCIOÐLU’nun referanslarý ile kuruyor. Bu insanlarýn talimatýyla Ankara DAL’a DHKP-C timine gönderilip iliþki kurduruluyor. Burada Osman AK, Ýsmet ..., Can (veya Cem), Tansel ile görüþüyor. Ýlk olarak Osman AK’ýn ve Ýstanbul Þube Müdürlüðünün yönlendirmesiyle Amasya Diphacýköy’de kontra faaliyeti yürütüyor. Adý geçen köy ve çevresinde dernek kurarak devrimci-demokrat potansiyeli buraya çekip DHKP-C ve TKP-ML’nin ilgisini bu derneðe çekmek, daha sonra bu dernek aracýlýðýyla DHKP-C ve TKPML’nin kýrsaldaki örgütlenmesine sýzmak istiyor. 5 Derneði kuruyor. Yine ayný köyde Halk Kütüphanesi açýyor ama köylülerin polis olmasýndan þüphelenmesi üzerine kendi yerine baþka birini býrakarak geri çekiliyorlar. Fakat bu çevrede kalýp bilgi akýþýný saðlýyor. Verimli bir çalýþma yapamadýklarýndan dernek daðýtýlýyor, Turan ÜNAL da Ankara’ya çekiliyor. Ankara’da bulunduðu süre içerisinde yukarýda saydýðýmýz isimlerle sýk sýk görüþüyor. Takip, adam devþirme, iþkence gibi faaliyetlerde bulunuyor. Bu faaliyetleri üç kiþilik tim olarak sürdürüyorlar. Ve zaman zaman Antalya, Ýstanbul ve Sivas’ta da sorgulamalara katýlýyorlar. Birçok insana Yeni Mahalle’deki JÝTEM’de iþkence yapýyorlar. Gözaltýna alýp kayda geçmediklerini Eskiþehir Yolu, Gölbaþý, Kýzýlcahamam, Kýrýkkale Yolu civarlarýna götürüp infaz provalarý yapýyorlar. Üç kiþilik 03 TÝMÝ Elemanlarý: Turan ÜNAL Sedat KABASAKAL (Þu anda halen Ýzmir’de suç iþlemeye devam etmektedir.) Ertan ÇETÝN (Halen Ankara’da suç iþlemeye devam etmektedir.) Bu örgütlenme içerisinde üçer kiþilik altmýþa yakýn tim var. 01, 03, 05, 07, 09 11 kodlarýna göre sýnýflandýrma yapýlýyor. Her sýnýfýn ayrý bir uzmanlýk alaný var. Yalnýzca 03 kodlu birim tüm birimlerin aldýðý eðitimin toplamýný alýyor. 03 en profesyonel birim oluyor. Turan ÜNAL da bu 03 biriminden. Faili meçhul kaybetme gibi iþleri bunlar yapýyor. Devrimcilere yönelik kontra faaliyetleri dýþýnda uyuþturucu ticareti yapýyorlar. Ýtalya’dan TIR ve Mercedes ile Türkiye’ye kokain getiriyorlar. Bu iþi merkezi Ankara Yeni mahalle’de bulunan SALEM KORAY þirketi aracýlýðýyla yaptýklarýný, bu þirketin kontrgerillaya ait olduðunu... Yurtdýþýnda ise HAÞET ÝNÞAAT Þirketinin eroinlerini yine ayný yolla çýkardýklarýný söylüyor. Uyuþturucu ticareti nedeniyle Çeþme’de Ali KURTOÐLU’nu ve bunun dýþýnda 4 veya 5 kiþiyi daha öldürdüklerini itiraf ediyor. EÐÝTÝM YAPTIKLARI YERLER: Çorlu’da Ýnsan Psikolojisi, kamufle olma dersleri. Sivas Temeltepe’de; Sorgulama, takip, iþbirlikçileþtirme eðitimi. Ankara Yenimahalle JÝTEM’de; Silah, delil býrakmadan adam öldürme, teknik iþler, yakýn dövüþ gibi eðitimler alýyorlar. Turan ÜNAL’ýn aldýðý eðitim: Ankara JÝTEM’de ve Çorlu’da yurtdýþýndan gelen yabancý uzmanlardan silah kullanma, delil býrakmadan adam öldürme, silah kullanmadan adam öldürme, sorgu, takip, devþirme, iþkence, teknik iþler, psikoloji, yakýn dövüþ -aikido-, yüzme, iyi araba kullanma vb eðitimleri almýþ. SORGULAMA YERLERÝ “Sorgulamayý iþin büyüklüðüne göre farklý yerlerde yapýyoruz. Büyükse Bayrak Garnizonu'nda, normalse Yenimahalle’deki JÝTEM’de veya Gölbaþý'ndaki Özel Tim’in binalarýnda...” Eskiþehir yolu üzerinde arazilere ve emniyetin inþaat halindeki binalarýna götürülüp gerekli sorgulama ve sonrasý durumlar burada gerçekleþtirilir...” KAYBETMELER 95’te Gazi Ayaklanmasý sonrasý Ýstanbul ve Ankara’da JÝTEM, MÝT ve Emniyet’in hazýrladýðý bir listede kaybedilecek kiþiler tespit ediliyor. Liste Turan ÜNAL’ýn da içinde bulunduðu 03 timlerine veriliyor. Listedeki isimlere yönelik ön çalýþma yapýyorlar. “Kim ne kadar örgüt içinde etkin, kim kiþiye baðlý örgütlenme yapýyor, ve kimi kaybederlerse o birim yada bölgede moral bozukluðu ve örgütü, devrimciliði býrakanlar artar.” Bütün bunlarýn hesaplarý yapýlýp, hedefler netleþtirilmiþ ve yoðun olarak 96 baþlarýndan itibaren kaybetmeler yapýlmýþ. Kamuoyunda bilinenlerin dýþýnda kayýplarýn olduðunu, hatta kendi kullandýklarý bazý iþbirlikçileri de iþleri bitince, bazý þeyleri bildikleri 6 için kaybettiklerini söylüyor. “DAL’da kaybedilmesi gereken biri olursa, biz gidiyor, onu DAL’dan alýyor ve sorguladýktan sonra kaybediyoruz.” 31 MART ’98 ÇEÞME’DE METÝN ANDAÞ, NESLÝHAN USLU, MEHMET ALÝ MANDAL, HASAN AYDOÐAN’IN KAYBEDÝLMESÝ Turan ÜNAL bu kaybedilme olayýnda kendisinin olmadýðýný, ama kimlerin ve nasýl kaybettiðini bildiðini söylemektedir. Kendisinin katýlmadýðýna dair ifadeleri doðru deðildir. Kendini kurtarmaya yöneliktir. Kanaatimizce Turan ÜNAL da dört yoldaþýmýzýn kaybedilmesinin içindedir ve tüm ayrýntýlarý bilmektedir. Çeþme ALAÇATI’dan kaçýrýlan dört yoldaþýmýz Foça’da Askeri alan içerisinde olan kontrgerillaya ait binalarda iþkenceli sorguya alýnýyor. Sonra Hatay Üçkuyular semtinde kontrgerillaya ait binada 3-4 gün tutuluyorlar. Nisan sonunda aðýr iþkenceden çýkmýþ, kollarý kýrýk ve hap ile uyutulmuþ bir halde Ýzmir Seferihisar kýyýsýnda küçük kamarasý olan bir balýkçý teknesine bindirilip tekneyi batýrýyorlar. Seferihisar’ý seçmelerinin nedeni daðlarýn direk denize inmesi, ýssýz, derin bir yer olmasý nedeniyleymiþ. Kaybetme Kutlamasý Dört insanýmýz kaybedildikten sonra Çeþme’de bulunan 40 dönümlük arazi üzerinde kurulan FLY-ÝN adýnda bir eðlence yerinde bu operasyonu kutluyorlar. Burasý kontrgerillanýn sürekli eðlenmek için gittikleri bir yermiþ. Ýstanbul’da da bir þubesi bulunuyormuþ. KAÇIRMA VE KAYBETME SUÇUNU ÝÞLEYENLER; - “Turan ÜNAL; cezalandýrýldý. - “Bünyamin: Tim sorumlusu, Bursalý, 1990 Eylülünde Bursa’da görevli. Bursa’da Nergiz Holding’in güvenlik danýþmanlýðýný yapýyor. 1.80 boylarýnda, beyaz tenli, kumral düz saçlý, 80 kilo aðýrlýðýnda, 25-26 yaþlarýnda, atletik yapýlý.” - “Alpaslan: Kendini Alp diye tanýtýr. Lakabý Arap, numaralý gözlüðü var ama her zaman takmýyor, Antalyalý, dayýsý eskiden Kemer Belediye Baþkanlýðý yapmýþ, Kemer’e baðlý Kuzdere Köyü''nde oturuyor. Annesinin evi Lara’da. Esmer, 1.80 boylarýnda, büyük kafalý, dolgun dudaklý, zenci dudaðýna benziyor, hýzlý konuþuyor, kývýrcýk saçlý, koyu renk gözlü, 80 kilo aðýrlýðýnda, atletik yapýlý, futbol oynamayý çok seviyor. Sýksýk Antalya Konyaaltý'nda Tecavüzcü Coþkun’a ait olan halý sahaya top oynamaya gidiyor.” - “Ýbrahim; lakabý Ayý Ýbrahim, Ispartalý, Cumhurbaþkanýndan torpilli olduðu söyleniyor. 1.75 boylarýnda, beyaz tenli, düz saçlý, kahverengi gözlü, büyük burunlu, köþeli suratlý, 75 kilo aðýrlýðýnda.” KAYBEDÝLEN ÝNSANLARI, KAYBETTÝKLERÝ ÝNSANLARI GÖMDÜKLERÝ YERLER “Bir kýsmýnýn Bayrak Garnizonu’nun askeri alanýna gömüldüðünü, Bir kýsmýnýn Haþemoðlu Ýnþaat’ýn yaptýðý devlet -çoðu emniyet- binalarýnýn temellerine gömüldüðü, Bir kýsmýnýn ise devlete ait ya da devletle iliþkisi olan asit kullanan petrol yan ürünlerinin iþlendiði fabrikalarda asit kazanlarýnda eritilip yokedildiðini” söylemekte ve buralarý ise kendi içlerinde “Çukur” olarak adlandýrdýklarýný söylemektedir. BAZI KONTRA ÝSÝM VE EÞGALLERÝ - “HAKAN YAÐIZ: 1.90 boylarýnda, 90 kilo, esmer, yuvarlak yüzlü, alný açýk, ela gözlü, burnu kýrýk, atletik yapýlý, Türkçeyi aksanlý konuþur. Sanki yabancýlarýn Türkçe konuþmasý gibi. -EKREM AKDEMÝR: 1.80 boylarýnda, 8590 kilo, esmer, yuvarlak yüzlü, kahverengi gözlü, siyah parlak saçlý, aðýrlýk ve body çalýþtýðý için 7 oldukça yapýlý bir vücudü var. Kayserili. -ALÝ CEYLAN: 1.80 boy, 80 kilo, beyaz tenli, kahverengi gözlü, hafif saçlý, uzun yüzlü, konuþurken elleri hep hareketlidir. -ERDOÐAN KAYA: 1.85 boylarýnda, 80 kilo, kumral, yeþil gözlü, toplu bir suratý var, konuþurken sol gözünü biraz kýsar, atletik vücutlu. -HÜSEYÝN EREN: 1,80 boylarýnda, 80 kilo, esmer, siyah saçlý, kahverengi gözlü, uzun yüzlü, kalýn kaþlý, -ERDAL: 1.90 boylarýnda, 85 kilo, kumral, dalgalý saçlý, ela gözlü, toplu bir yüzü, hep tebessüm ediyor gibi bir duruþu var. -ÝBRAHÝM GÖKÇE: 1.80 boylarýnda, 80 kilo, beyaz tenli, kumral saçlý, ela ya da kahverengi gözlü, atletik yapýlý, dolgun dudaklý, Ispartalý. -TARIK ATEÞ: Ülkü Ocaklarýndaki gençlerin örgütlenmesi, asker-polis cenazelerinde slogan atarak toplu yürüyüþ yapmalarý, kendisine ait restoranta -Ateþ Et Restoraný- üst düzey kontra toplantýlarý, yurtdýþý uyuþturucu baðlantýlarý ve silah alýmlarý gibi iþlerle ilgilenir.” UYUÞTURUCU, SÝLAH, GÜMRÜK ÇIKIÞLARI VE KULLANILAN BAZI YERLER VE YÖNTEMLER “Kontralarda ve devlet kanallý özel iþlerde kullanýlacak olan, silah mühimmat ve araç ve gereçlerin bulunmamasý gerekir. Ve yabancý teknik cihaz, silah ve mühimmat yurda kaçak sokulur. Bu tür alýþveriþlerde kullanýlan paranýn kaynaðý ise genellikle Türkiye’den yurtdýþýna yapýlan uyuþturucu gönderiminden temin edilir. UYUÞTURUCU KAYNAÐI Büyük aþiret aðalarý -güneydoðu- çeþitli imtiyazlar karþýlýðý uyuþturucu temininde kullanýlýr. Ýhbar destekli uyuþturucu kaçakçýlarýndan temin edilen uyuþturucular imha edilmez. Büyük parti halinde Avrupa ve diðer yabancý ülkelere sokulur ve daðýtýmý yapýlýr. Türkiye’de uyuþturucu kaçakçýlýðýnýn yoðun olduðu gümrük kapýlarý ve kullanýlan yöntemler: Edirne Kapýkule, Ýzmir Çeþme Limaný, Gaziantep Kilis Öncüpýnar Bölgesi -Suriye Ýsrail baðlantýlý-, bir diðeri de Mersin limaný Ýsrail’den silah giriþleri-. Gümrük kapýlarýnda uyuþturucu ve silah giriþlerindeki yöntemler; 1.Gümrük kapýlarýnda o gün bulunan vardiyalarýn önceden ayarlanmasý, 2.Daha önceden ihbarý alýnmýþ yurtdýþýna uyuþturucu çýkaracak olan aracýn gününün bilinmesi -kaçak olanlarýn, kontra baðlantýsýz yapýlanve hazýr halde bulunan uyuþturucunun o gün dýþarýya gönderilmesi. Örneðin; ihbar alýnan uyuþturucu yüklü araç gümrük kapýsýna kadar izlenir. Peþlerinde baðlantýlarýnýn bulunduðu uyuþturucu yüklü araç ve araçlar bulunur. Bu arada medya organlarýna da emniyet tarafýndan önceki kaçak uyuþturucuyu taþýyan aracýn ihbarý yapýlýr. Buradaki maksat ilgiyi önceki araca çekmek ve güvenli bir biçimde diðer baðlantýlý araçlarý gümrüðe kadar getirmek ve geçiþlerini saðlamak. Yani herkes öbürüyle ilgilenirken diðerleri elini kolunu sallayarak geçiþ yapar. Gümrük kapýlarýndan silah mühimmat giriþleri önceden baðlantýlý ithalat, ihracat þirketleri özel yabancý araba galerileri tarafýndan kontralar gözetiminde yurda giriþ yapar. Örneðin; Çeþme limaný Kapýkule ve Mersin limaný -Mersin limaný Ýsrail’den gelen ABD silahlarý için kullanýlýr -Jeriko, Uzi, M.16- E-DAL; Osman AK, Tansel, Ali, Ayvaz ve ismini hatýrlayamadýðým fakat oraya olan ziyaretlerim esnasýnda gördüðüm bir kiþi vardý. Bir yetmiþ 1.70- boylarýnda, iri kafalý, gözlük kullanýyor, dalgalý saçlý, geniþ bir suratý var. -Her zaman gözlük takmýyor- Ýliþkilerinde ýlýmlý bir yapýya sahip. Burada ben buradaki personelden gerekirse gerekli bilgileri almaya, dosyalarý incelemek, sorguya girip çýkan insanlar hakkýnda bilgiler, orada uyguladýklarý ve izledikleri tutum ve davranýþlarý hakkýnda gerekli bilgiler öðrenebiliyordum. Bu 8 genelde MÝT, DAL, JÝTEM buralarýn imkanlarýný kullanma yöntemlerini öðrenip üst seviyede teori üretip gereken operasyonlarda kullanmak üzere son dönemlerde MÝT, DAL, JÝTEM gibi yapýlarýn faili meçhul, kayýp ve sonradan su yüzüne çýkan çeliþkili iþlerden dolayý halkýn gözünde de en deþifre ve dikkatin onlar üzerinde toplanmasýndan kaynaklý bu tür iþlerin kontrgerillalara verilmesi ve deþifre olmadan profesyonelce yapýlmasýna baðlandý. Emniyetle olan bu tür çeliþkiler 1997 dönemlerine kadar yaþandý. Ciddi uyarýlara raðmen deþifre olabilinecek iþlerin yapýlmasýna devamýndan da dolayý Ankara’da Erdal DOÐAN isimli bir polis intihar süsü verilerek yokedildi... Bundan sonraki süreç içerisinde ezici bir üstünlük saðlanarak kontralarýn eline geçti. Denetim ve uyarý imtiyazlarý oldu...” KONTRACI TURAN ÜNAL’IN SUÇLARI 1- 30 Ocak 1996’da Sivas’ta Mete Nezihi ALTINAY, Ýmran AYHAN, Mustafa AKTAÞ, Muharrem ÖZDEMÝR, Tevfik DURDEMÝR, Ali Duran EROÐLU, Cömert ÖZEN’in katledilmesi. 2- 31 Mart 1998’de Ýzmir Çeþme’de Neslihan USLU, Metin ANDAÇ, Mehmet Ali MANDAL ve Hasan AYDOÐAN’ý kaçýrmak, iþkence yapmak, Ýzmir Seferihisar açýklarýnda kollarý bacaklarý kýrýlmýþ ve uyuþturulmuþ olarak bir tekneye bindirip, tekneyi bomba ile batýrýp katletmek. 3- Marmaris’te bir eylem hazýrlýðýnda olan iki devrimciyi katletmek için beklemek. 4- Ýstanbul; TEM, Ankara, DAL, Bayrak Gazinosu, Yenimahalle JÝTEM, Ýzmir, Foça ve Üçkuyular’da devrimcilere bizzat iþkence yapmak, kaybetmek ve katletmek. 5- 1998 nisan ayýnda Amasya Diphacýköy’de dernek ve halk kütüphanesi kurarak DHKP-C ve TKP-ML Kýrsalýna sýzmak için adam yetiþtirmek. 6- Kayýp ve tutsak annelerini 96 Temmuz’unda HABÝTAT sürecinde takip etme, gözaltýna alma ve iþkence yapmak. 7- Ege ve Toros’larda iþbirlikçileþtirme faaliyetleri. 8- Ankara; Hacettepe, Beytepe ve Siyasal’da; Ýstanbul’da Edebiyat Fakültesi'nde devrimci öðrencilere, türban eylemlerine yönelik izleme, provokasyon yaratma, iþbirlikçileþtirmeye çalýþmak. 9- 1995 Kasým’ýndan 1998 Kasým ayýna kadar JÝTEM ve 03 Timinde tim þefi olarak devrimcilerin kaybedilmesi ve iþkencesine bizzat katýlmasý yanýnda, kontrgerillanýn uyuþturucu, silah kaçakçýlýðý gibi iþlerini yapmak. 10- Devrimci demokrat insanlarý kaçýrýp tehdit etme, ajanlaþtýrma faaliyetleri yürütme, izleme, sorgulama ve iþkence yapmak. Turan ÜNAL’ýn saydýðýmýz suçlarý iþlediði kendi itiraflarýyla kesinleþmiþtir. Turan ÜNAL’ý halkýn adaletine teslim olmasý, halka karþý iþlediði suçlarýný gönüllü bir þekilde itiraf edip, kontrgerilla örgütünü, elemanlarýný, halka teþhir edip, adalete sýðýnmasý ve tüm bunlarý kamuoyuna açýklamasý durumunda hayatýný baðýþlayabilirdik. Onun halka açýk konuþmasý, halk düþmaný örgütü tüm yönleriyle, belgelerle açýklamasý suçunu hafifletebilirdi. Bu teklifi kendisine götürdük. Ama o ikili oynamaya devam etti. Ve bu teklifi kabul etmedi. Sözü edilen aðýr suçlarý iþlediði kanýtlandýðýndan 4 Temmuz 1999, saat 18:00’de Çankýrý Hapishanesi'nde ölümle cezalandýrýlmýþtýr. HALK DÜÞMANLARI YA HALKIN ADALETÝNE SIÐINACAK YA DA SONLARI TURAN ÜNAL GÝBÝ OLACAKTIR! DEVRÝMCÝ HALK KURTULUÞ CEPHESÝ 9 Yoldaþlar! Hesabýnýzý sormaya devam edeceðiz... Neslihan Uslu Metin Andaþ M. Ali Mandal Hasan Aydoðan YOLDAÞLARIMIZI KAYBEDEN KATÝLLERDEN BÝRÝNÝ BULDUK VE CEZALANDIRDIK! HÝÇ BÝR HALK DÜÞMANI ALETÝNDEN HALKIN AD ADALETÝNDEN YACAK! KUR TULAMA KURTULAMA TULAMAY Ölüm mangalarýný suçüstü denilebilecek bir biçimde yakaladýk. Turan Ünal bir kontra elemanýydý. Eðitilmiþ, yetiþtirilmiþ bir eleman olarak yýllarca oligarþinin katletme, kaybetme, iþkence politikalarýnýn doðrudan uygulayýcýsý olmuþ bir halk düþmanýydý. Cephemiz tarafýndan ayrýntýlarý açýklanan biçimiyle sorgulandý ve cezalandýrýldý. Elde edilen bilgiler, oligarþinin kaybetme, katletme politikasýný ve buna hizmet eden organizasyonlarýný hiçbir tereddüte yer býrakmayacak biçimde ortaya koymaktadýr. Ýnsanlarýmýz toz olup havaya uçmuyorlardý elbette. Bunu biliyorduk. Onlarý kimlerin aldýðýný, kimlerin elinde tuttuðunu veya 10 katlettiðini de biliyorduk. “Neredeler?” diye sormuyoruz dedik çoðu kez. Belki fiziki olarak tam yerlerini bilmiyorduk, ama kimin elinde olduklarý veya kimler tarafýndan katledildiklerini biliyorduk. Biz katilleri istiyorduk. Halk düþmaný, kontrgerilla elemaný Turan Ünal’ýn itiraflarý bildiklerimizi doðrulamýþ ve daha ayrýntýlý, somut hale getirmiþtir. TÜM YETKÝLÝLERÝ AÇIKLAMA YAPMAYA ÇAÐIRIYORUZ! Genelkurmay’ý, hükümeti, baþta Milli Savunma, Ýçiþleri Bakanlýklarý olmak üzere ilgili tüm bakanlýklarý, Eski yeni tüm Baþbakanlarý, bakanlarý, Ordunun veya devletin üst kademelerinde göre yapan tüm bürokratlarý, AÇIKLAMA YAPMAYA ÇAÐIRIYORUZ! AÇIKLAYIN! BU ORGANÝZASYONLAR KÝMLERÝN EMÝR VE TALÝMATLARIYLA NASIL OLUÞTURULDU? NASIL KATLETTÝNÝZ? NASIL KAYBETTÝNÝZ? Bu organizasyon, ne yalnýz Mehmet Aðar’larýn, ne yalnýz Albay bilmem kimlerin organizasyonu deðildir. Erdal Ýnönü’ler, Murat Karayalçýn’lar, Deniz Bay- kal’lar, Bülent Ecevit’ler, Mesut Yýlmaz’lar, Tansu Çiller’ler, Doðan Güreþ’ler, Ýsmail Hakký Karadayý’lar, Hüseyin Kývrýkoðlu’lar, Hepsi bu organizasyondan haberdardýrlar. SUSURLUK DEVLETTÝR Bu düzen iþkenceyle, katliamla, faili meçhullerle, baský ve yasaklarla ayakta duran bir düzendir. Bu devletin, baþta ordusu olmak üzere tüm kurumlarý iç savaþa göre örgütlendirilmiþtir. Bu iç savaþ örgütlenmelerinin asýl hedefi devrimcilerdir. Bu düzen “huzur ve istikrarý” ancak devrimcileri imha edip halký sindirebilmekte arayan bir düzendir. Kontrgerilla elemanýnýn itiraflarý, devlet üzerine tüm yanýlgýlý tahlillerin, demokratikleþme rüyasýyla yatýp kalkanlarýn ülke gerçeðinden ne denli uzak olduðunu herkese bir kez daha gösteriyor. Bu ülkede devrim için, demokrasi için mücadele eden herkes, böyle bir güçle mücadele ettiðini bilmek zorundadýr. Mücadele ettiði gücü tanýmayanlar, ya (reformistler gibi) o gücün yönlendirmelerinden kurtulamazlar, ya da Kürt milliyetçileri gibi, o güç hakkýnda hergün yeniden yanýldýklarý beklentilerin sahibi olurlar. Karþýmýzdaki bir kontrgerilla cumhuriyetidir. Demokrasisi sahte, parlamentosu göstermeliktir. Karþýmýzdaki Susurluk gerçeðidir. “Susurluk”ta simgeleþen çetelerin, Çiller-Aðar-Bucak Özel Örgütü’nden veya özel timcilerden veya devletin içinde yuvalanmýþ bir “özel savaþ kliði”nden ÝBARET OLMADIÐI, ortaya çýkan her bilgide, bir kez daha kanýtlanmaktadýr. Turan Ünal’ýn itiraflarýný okuyanlar görecektir ki, iþin içinde her kademesiyle ordu da vardýr, bürokrasi de, hükümetler de. ANCAK BU KONTRGERÝLLA ÖRGÜTLENMESÝ DE BU DÜZENÝ KURTARMAYA YETMEYECEKTÝR! Gerçekte bugüne kadar kontrgerillanýn örgütlenmesine iliþkin açýða çýkan bilgiler, ortada çok “olaðanüstü” bir þey olmadýðýný da göstermektedir. Bu örgütlenme hemen tüm yeni sömürgelerde þu veya bu ölçüde varolan bir örgütlenmedir. Yeni sömürgelerin baþka türlü yaþama þansý yoktur. Ama bu “þans” ayný zamanda onlarýn çaresizliðinin, güçsüzlüðünün de göstergesidir. 11 Halka, baský ve terörden baþka verecek bir þeyleri olmadýðýnýn itirafýdýr. Bu, yeni sömürgelerdeki faþist diktatörlüklerin zayýflýðýdýr. Bu, yeni sömürgelerdeki devrim koþullarýnýn varlýðýnýn da ifadesidir. Ölüm mangalarý, kaybetmeler, ne kadar geniþ organize olurlarsa olsunlar, hiçbir ülkede devrimci hareketi yoketmeyi, halký sindirmeyi ve devrimleri engellemeyi baþaramamýþlardýr. Türkiye’de de baþaramayacaklardýr. KAYIPLAR MÜCADELESÝ, DEMOKRASÝ MÜCADELESÝ, NE TEKELLERLE, NE AVRUPA EMPERYALÝSTLERÝYLE BÝRLÝKTE YÜRÜTÜLEMEZ Bu ülkede onyýllardýr insanlar kaybediliyor. Bu ülkede devletin resmi rakamlarýna göre bile binlerce faili meçhul var. Hangi tekelci, kaybetme, katletme politikasýna karþýdýr? Hangi emperyalist bu zulüm düzenine karþýdýr? Karþý olamazlar; çünkü insanlarýmýz, tekellerin ve emperyalistlerin çýkarlarýný korumak için kaybediliyor ve katlediliyorlar. Evet, onlar bazen bu uygulamalara karþý çýkýyor gibi görünüyorlar. Bütün istedikleri zulmün biraz daha “kitabýna” uydurulmasýdýr. Deðilse, TBMM’nin hazýrladýðý komisyon raporlarý gibi, tekelci burjuvazinin hazýrlattýðý raporlar da aslýnda düzeni aklamaya yönelik bir muhteva taþýrlar. Bu ülkede kayýplarýn son bulmasýný isteyenler, devrimciler, demokratlardýr. Halktýr. Kayýplar mücadelesini de ancak bu güçler, kendi özgüçleri temelinde yürütebilirler. Tekellere, emperyalistlere güvenenler, aldatýlmaktan, mevcut sömürü ve zulüm düzenine güç vermekten kurtulamaz. KATLÝAMLARIN, KAYIPLARIN, DÖKÜLEN HER DAMLA KANIMIZIN HESABINI SORACAÐIZ! BUGÜN, YARIN, YA DA HALKIN ÝKTÝDARINDA! Oligarþi devasa ordu ve polis gücüne, bunlarýn dýþýnda örgütlediði yüzlerce ölüm mangasýna, korucular ordusuna, yüzlercesini sürekli “çalýþýr” halde tuttuðu iþkencehanelerine raðmen, korku içinde yaþamaktadýr. Ölüm mangalarý, “03 Timleri”, iþkenceciler, özel timler ise, katlettikçe korkularý büyümektedir. Düzenin efendileri yüzlerce korumayla dolaþmakta, kendilerine güvenli villalar, holding merkezleri yaptýrmaktadýrlar. Düzen adýna katledenler, halkýn içine çýkamamaktadýrlar. Ancak bu koruma önlemlerinin hiçbiri onlarý korumaya yetmemiþtir. Baþbakanlarýndan bakanlarýna, generallerinden tekelci burjuvalara, iþkenceci þeflerden MÝT’çilere kadar bulup cezalandýrdýklarýmýz bu gerçeðin kanýtýdýr. Katledilen hiçbir yoldaþýmýzý, katledilen halktan insanlarýmýzý asla unutmadýk, unutmayacaðýz ve unutturmayacaðýz. Katledenleri, katlettirenleri de unutmuyoruz. Ýsmini bildiklerimiz ve bilmediklerimiz, halkýn adaleti hepsinin peþindedir. Bulacak ve cezalandýracaðýz. Devrim sürecimiz boyunca halkýn adaletinden kurtulmayý baþaranlarýn yakasýna da eninde sonunda yapýþacaðýz. “Yaralarý sarmak” veya baþka bir þey adýna, halkýmýzý, yoldaþlarýmýzý katlettirenleri “affetmek”, asla bizim politikamýz olmayacak. Halka zulmedenler, bugün, bugün deðilse halkýn iktidarýnda... ama mutlaka bunun cezasýný çekecekler. 12 Baðýmsýzlýk, Demokr asi v e Sosy alizm Ýçin Demokrasi ve Sosyalizm Sa vaþmasýný v e Ölmesini Bilme yenler Sav ve Bilmey Halklarýn Öncüsü Olamazlar 12 TEMMUZ DÝRENÝÞ, SAVAÞ VE ZAFER KARARLILIÐIMIZDIR 12 Temmuz’un gücü, görkemi, onlarýn direniþ ve savaþ sloganlarýný hala en yüksek sesimizle haykýrýyor oluþumuzdadýr. Baþta 12 Temmuz’da olmaz üzere, tarihimizin çeþitli kesitlerinde hakkýmýzda “bittiler” fermanlarý verilmesine raðmen, 12 Temmuz’dan 8 yýl sonra SAVAÞI SÜRDÜRÜYORUZ diyebilmenin onurunu; ve kayýplarýmýza, emperyalizmin dünyada terör estiren gücüne karþý, SAVAÞI ZAFERE KADAR SÜRDÜRECEÐÝZ diyebilmenin gururunu taþýyoruz. 12 Temmuz þehitlerimizin 8. yýldönümü arifesinde þehitlerimize Sadýk ve Selçuk yoldaþlarýmýzýn isimleri eklendi. Niyazi yoldaþlarýmýzýn isimlerinin yanýna Sadýk yoldaþlarýmýzýn isimleri yazýldý. Sadýk ve Selçuk yoldaþlarýmýz, cesetleri emperyalist haydut ABD’ye sunulan 12 Temmuz þehitlerimizin yýldönümlerinin arifesini, ABD’ye karþý bir eylem hazýrlýðý içinde karþýladýlar. ABD 12 Temmuz’lara raðmen, hala DHKP-C’den gelebilecek saldýrýlarýn korkusunu yaþýyor. Rastlantý deðildir; 12 Temmuz’lara raðmen savaþýmýzýn kesintisizliðinin, emperyalizme karþý savaþma kararlýlýðýmýzýn ifadesidir. 12 Temmuz’un üzerinden 8 yýl geçti. 8. yýldönümü dünya ve ülkemiz açýsýndan son derece önemli ve çarpýcý geliþmelerin yaþandýðý bir döneme denk düþüyor. Emperyalizm gerçeði, aradan geçen yýllarýn tüm aldatýcý propaganda ve görünümlerinin ötesinde tüm çýplaklýðýyla dünya halklarýnýn gündemine girerken, ülkemiz solu tüm çarpýcýlýðý ve sarsýcýlýðýyla bir yanýný Kürt milliyetçiliðinin oluþturduðu bir ayrýþmayý, saflaþmayý yaþýyor. Bütün bunlar çeþitli baþlýklarda yeni tartýþmalara yol açýyor. Ama bu tartýþmalarýn hiç biri özü itibarýyla yeni deðildir. Gelinen noktada emperya- 13 lizme karþý izlenecek politikalarýn, dünya ve ülkemizde devrimci iktidar hedefiyle yürütülecek bir savaþýn nasýl olmasý veya nasýl olmamasý gerektiðine iliþkin ortaya çýkan olgular, 12 Temmuz’un Türkiye solunun tarihindeki yerinin daha doðru bir biçimde görülmesini ve kavranmasýný saðlayacak önemdedir. 12 Temmuz’dan kimler ne ders çýkardý, 12 Temmuz kimler için neyin ifadesiydi, özellikle bu sorunun cevabýna yeniden bakmalýyýz. 12 Temmuz yalnýzca 10 deðerli yoldaþýmýzýn katledilmesi ve yalnýzca düþmana teslim olmayýp direnmeleri deðildir. 12 Temmuz, faþizme ve emperyalizme karþý nasýl savaþacaðýz, savaþa nasýl hazýrlanacaðýz, bu savaþýn gereklerini nasýl yerine getireceðiz, dost kim, düþman kim, taktik ve manevra ne, nasýl bir savaþ, nasýl bir savaþçý ve nasýl bir devrim sorularýna verilmiþ cevaplarýmýzdýr. Elbette bunlar bizim cevaplarýmýz ve bizim çýkardýðýmýz derslerdir. Solun hangi dersleri çýkardýðý noktasýnda ise esas olarak çok somut bir çerçeve de çizmek kolay deðildir. Dýþýndaki bir savaþtýr, ne bu savaþýn kendisini, ne de sonuçlarýný kavramakta, kavradýðý noktada da gereklerini yerine getirmekte sürecin dýþýnda veya gerisindedir. Ama solun çeþitli kesimlerinin “çýkardýklarý ders” anlamýnda olumsuzluðun aðýr bastýðý söylenebilir. Ýnfazlarý, kayýplarý yaþayan bizdik, ama oligarþinin bu katliamlarla yarattýðý terör ortamýndan etkilenen baþkalarýydý. Biz, çok kýsa ve özet olarak 12 Temmuz’dan, savaþý ýsrarla, kararlýlýkla ve daha kurallý, ilkeli olarak sürdürmek gerektiði sonucunu çýkarýrken, sözünü ettiðimiz kesimler, daha da geriye çekilme, daha da saða savrulma sonucunu çýkardý. Savaþýn Deðil, Bitmek Bilmez “Hazýrlýk”larýn Teorisyenleri, Silahlý Savaþýmýzý ve 12 Temmuz’u Nasýl Deðerlendirdiler? 12 Temmuz öncesi hareketimizin atýlým dönemidir. 12 Eylül’ün yarattýðý depolitizasyon ortamýnýn kýrýldýðý, silahlý savaþýn yeniden örgütlendiril- diði, en geniþ kitlelerin adalet özlemlerine cevap verildiði bir dönemdir. Þüphesiz, her kesim gibi sol da silahlý mücadelemizi takip ediyordu. Kitlesel ve silahlý eylemlerimiz, sürecin, mücadelenin önünü açýyor, halkýn özlemlerine cevap oluyor, hayatýn her alanýnda devrimcilere moral güç kazandýrýyorken, solun bu silahlý pratik karþýsýnda eleþtirel bir tutum takýnmasý biraz güçtü. Ama beklemedeydiler. Çoðu legalizmin teorisini yaparken, silahlý mücadelenin baþarýsý, kendi sonlarý demekti. Fýrsat kolluyorlardý. Fýrsat devrimci hareketin darbe yemesiydi. Bu fýrsat uzun süre çýkmadý. Büyük çoðunluðun illegal örgütlenme olmaz, silahlý mücadele olmaz, dediði koþullarda silahlý devrimci birliklerimiz adeta efsaneleþiyor, düþmana önemli darbeler vuruyordu. Elbette biz, bu savaþýn böyle sürekli darbesiz, kayýpsýz gitmeyeceðinin bilincin- 14 Bu, solun karakteristik özelliklerinden biridir. Ayaklanmacýsý da, halk savaþçýsý da, iyi birer “hazýrlýk teorisyeni”dirler. Süreçler deðiþir, koþullar deðiþir, hazýrlýk teorileri deðiþmez. deydik. Ama yine de kayýpsýz olarak uzun süre sürdürülen bu eylemlilik dönemi, belli ölçülerde farklý bir atmosfer yaratmýþ, bizim insanlarýmýzda da belli bir aþýrý kendine güvene yolaçmýþtý. Nihayetinde 12 Temmuz yaþandý. Ancak ne oligarþinin, ne de kendi teorilerini kanýtlamak, sað, pasifist konumlarýný meþrulaþtýrmak için adeta yenilmemizi bekleyen solun “biteceðimiz” beklentileri gerçek- leþmedi. Savaþýmýz sürüyor, þehitler veriyorduk. Ýnfazlara, kayýplara raðmen Cephe potansiyeli büyümeye devam ediyordu. Oportünistler, reformistler, satýr aralarýnda bir þeyler söylemeye baþlamýþlardý, ama henüz çok cesaretli deðillerdi. 16-17 Nisan’dan ve ardýsýra yaþanan darbe ihanetinden sonra ise diller çözüldü. 12 Temmuz’a dönerek, “hazýr olmadan” silahlý mücadeleye giriþip darbe yediðimizden, silahlý mücadelenin koþullarýnýn olmadýðýna kadar çeþitli teoriler artýk daha açýk yazýlýp çiziliyordu. Pekçoðu sayfalarca süren klasik “THKP-C eleþtirileri” yine dergi sayfalarýnda görülmeye baþlandý. Solun birçok kesimi için verdiðimiz kayýplar altýndan asla kalkýlamayacak türdendi. Yüzlerce deneyimli kadronun, savaþçýnýn þehit düþmesi, kitlesi bile ancak bu rakamlarla ölçülebilen sol için düþünülemeyecek bir bedeldi. Sola göre yanlýþ yapmýþtýk; bu kadar deneyimli insanlarý korumamýz gerektiði halde savaþa sürmüþtük. Sol, bir yandan bunlarý düþünüyor, bir yandan da en düz, en basit sonuçlarý çýkartýyordu. Bu kadar aðýr kayýp veriliyorsa silahlý mücadelenin koþullarý yoktu; ya da en azýndan yeterli bir hazýrlýk evresi yaþanmadan silahlý mücadeleye baþlanmýþ, doðal ola- rak bunun sonucunda da aðýr kayýplar verilmiþti. Bu teoriler neyin ifadesiydi peki? Bir; savaþ gerçeðinin uzaðýndaydýlar. Ýki; iktidar perspektifinden yoksundular. “Hazýrlýk” solun bitmek bilmeyen taktiðidir. 12 Temmuz sonrasý bizi “yeterli hazýrlýk yapmadan” silahlý savaþý baþlatmakla eleþtirenler, aradan sekiz koca yýl geçmesine raðmen, düþmana tek kurþun sýkmamýþ, daha hazýrlýkla- 15 rýný o aþamaya getirememiþlerdir. Bu bakýþ açýsýyla o aþamaya hiç bir zaman gelemeyeceklerdir de. Hasbelkader niyetlenip bir kaç kurþun sýkarlarsa da, oligarþinin baský ve terörü karþýsýnda ya sonrasý gelmeyecek, kurþun sýkmaktan vazgeçilecek ya da yýllar yeniden hazýrlýklarla geçecektir. Silahlý mücadeleyle hiç ilgisi olmayanlar bile “hazýrlýksýz”, “eþitsiz koþullarda” savaþtan sözediyorlardý. Bu, solun karakteristik özelliklerinden biridir. Ayaklanma- cýsý da, halk savaþçýsý da, iyi birer “hazýrlýk teorisyeni”dirler. Süreçler deðiþir, koþullar deðiþir, hazýrlýk teorileri deðiþmez. Hemen her zaman geri çekilmenin, hazýrlýklarýný yoðunlaþtýrmanýn ve büyük ayaklanmalara veya genel greve, veya güçlü bir silahlý çýkýþa hazýrlýk yapmanýn teorisini yapmýþlardýr. Tabii, pratikte hep ayný düzey sürdürülmüþ, o hazýrlýklarýn sonuçlarý, bir türlü görülememiþtir. 12 Eylül öncesi, hayatýn her alanýnda faþistlerle diþe diþ kavga sürerken, “devrim dalgasýnýn düþtüðünü” tesbit edip geri çekilirler. Biz hapishanelerde direnmek ve teslim olmamak gerektiðinden söz ederiz; ama hep “uzun vadeli hazýrlýklarý” düþünenler “dýþarýya lazýmýz, aðýr kayýplar vermeye gerek yok” der, Brest-Litovsk tartýþmalarý yapar. Biz 1986-87’lerde kitle hareketini yeniden örgütlemeye baþlar ve bunun gerekliliðini anlatýrýz; ama sol, kitlenin hazýr olmadýðýnýn teorisini yapýp, yine geride durmanýn teorisini yapar. O hep hazýrlanýyordur. Biz 1990-91’de atýlýma baþlar, silahlý savaþý yeniden örgütleriz; ama bu da sola göre zamansýzdýr; çünkü anarþi-terör demagojisi etkili olmuþ, halk kitleleri silahlý mücadeleden soðumuþlardýr, öte yandan düþman da bizden çok güçlü- Sorunu daha da vahimleþtiren, en azýndan kendi hazýrlýk teorilerinin de gereðini yerine getirmemeleridir. Bitmeyen bir bekleyiþ, bitmeyen bir hazýrlýk döneminin tabii sonucu savaþacak ruhun kalmamasýdýr. dür, böyle bir durumda silahlý savaþý örgütlemeye çalýþmak yanlýþtýr... Evet, þöyle bir geriye dönüp bakýldýðýnda kýsa dönemli istisnalar hariç solun güncel politika, taktik adýna hep benzer teorileri yaptýðý görülecektir. Garip ama gerçektir. Tabii sorunu daha da vahimleþtiren, en azýndan kendi hazýrlýk teorilerinin de gereðini yerine getirmemeleridir. Bitmeyen bir 16 bekleyiþ, bitmeyen bir hazýrlýk döneminin tabii sonucu, savaþacak ruhun kalmamasýdýr. Bu durum, düzen içileþmenin, legalleþmenin ülkemizdeki pratik ve giderek siyasi zemini olagelmiþtir. Sol beklemeye ve “hazýrlýk” yapmaya o denli alýþmýþtýr ki, atýlým dönemi gibi statükolarý alt üst eden her süreç, onlar için “riskli”, “tehlikeli”dir. Uzak durulmasý, kendini korumanýn esas alýnmasý gereken süreçlerdir. Solun, tarihinin her döneminde, bulunduðu her alanda politikalarý ve pratiðiyle statükolarý kýran hareketimize karþý tahammülsüzlüðünün bir nedeni de budur. Hiçbir Devrim Tarihi, Kayýplar Vermeden Kazanýldýðýný Yazmaz. Devrim ve iktidar perspektifinden uzaklaþmýþ, bu ruh haline girmiþ bir solun 12 Temmuz’da göreceði de bundan baðýmsýz olmayacaktý. Sol, yalnýzca ortaya çýkan sonuçlara bakmýþtýr; ama ondan da doðru bir ders çýkarmamýþtýr. Sonuç nedir? Bizim gibi savaþanlarýn aðýr kayýplar verdiðidir. Doðal ki, hangi gözlüklerle baktýðýna göre bundan iki ders çýkarýlabilir. Birincisi, her þeye ve herkese raðmen savaþmanýn mümkün ve zorunlu olduðudur. Bu bizim çýkardýðýmýz derstir ve altý çeþitli þekillerde doldurulmuþtur. Ýkincisi, silahlý savaþýn zamansýz, hazýrlýksýz veya tümden yanlýþ olduðudur. Solun önemli bir bölümü de bu dersi çýkarmýþtýr. Þüphesiz bunun çeþitli biçimleri de vardýr. Reformistler devletin çok güçlü olduðu ve savaþmanýn tümüyle yanlýþ olduðunu düþünmüþlerdir örneðin; ve böylece de düzene daha hýzlý bir savruluþu yaþamýþlardýr... Silahlý savaþý teoride savunup pratikte buna uygun örgütlenmeyenler ise aldýðýmýz darbeleri, düþmanýn saldýrýsýnýn boyutunu, tamamen imhaya dönük olmasýný belli bir ürküntüyle karþýlamýþlar ve “daha fazla hazýrlýk” yapmak gerektiði sonucuna varmýþlardýr. Hazýrlýk nedir? Kitlesel ve askeri örgütlenme, donaným, lojistik açýdan savaþmak için gereken asgari seviyede bir organizasyonu gerçekleþtirmiþ olmaktýr. Hazýrlýktan kasýt, düþmanýn gücüne denk veya yakýn bir güce ulaþmak olamaz. Bu, devrimlerin doðasýna aykýrýdýr. Düþman elbette bizden çok çeþitli açýlardan güçlü durumdadýr. Ama zaten savaþýmýzýn çok büyük bir evresinde, belki de tamamýnda böyle olacaktýr. Düþman her zaman daha fazla teknik olanaða, araç gerece, organizasyona sahip olacaktýr; çünkü devlettir ve devlet olanaklarýný sýnýrsýz bir þekilde kullan- 12 Temmuz, 16-17 Nisan bizim kurallý bir savaþ örgütü haline gelmemizin sancýlarýný da taþýyordu. Siyasi bir hareket zaaflarýný açýklýkla ortaya koymadan savaþýný büyütemez; yeniden ayný deneyimleri yaþardý. 17 maktadýr. Bundan yola çýkarak hazýrlýk denilen þeyi idealize etmek, silahlý savaþ sürdürmemeyi meþrulaþtýrmaktýr; ve doðal ki, böyle yapanlar hazýrlýk evresinden ömürleri boyunca çýkamazlar. Silaha baþvurmak için “ayaklanmayý” beklemek de ayný biçimde savaþtan kaçýþýn teorisinden baþka birþey deðildir. Biz hazýrlýklarý nasýl görüyorduk? Atýlým kararý almýþtýk, birlikleri asgari ölçüde kurmuþ, üslerimizi asgari ölçüde kurumsallaþtýrmýþ, silah ve cephane donanýmýmýzý asgari ölçüde saðlamýþ, iþlerliðimizi asgari ölçüde oturtmuþ, partileþme hedefini hemen her açýdan somut bir programa kavuþturmuþtuk. Yani hazýrlýklarýmýz tamamlanmýþtý. Artýk bundan sonrasýný savaþýn içinde, savaþa savaþa öðrenecek, hazýrlýklarýmýzý böyle tamamlayacaktýk. Savaþta kararlýlýk, yeni bir savaþçý tipinin yaratýlmasý, kitlelere umut olma, adalet özlemlerinin seslendiricisi olma... Bütün bunlar bizi geliþtirecek, güçlendirecek ve düþman karþýsýnda yenilmez kýlarak en aðýr operasyonlarý en az kayýpla karþýlamamýzý saðlayacaktý. Bundan ötesi, “þu eksikti, bu eksikti, þunu da tamamlayalým, þu eðitimi de saðlayalým” diye düþünmek bizi bir adým ileri götüremezdi. Çünkü bunlar zaten savaþýn içinde de sýkça karþýlaþacaðýmýz sorunlardý. Darbeler de alacaktýk. Bunu biliyorduk. Her þeyden önce, savaþ dediðimiz þey zaten bizim ve düþmanýn kayýplar vermesini içeriyordu. Ancak esas önemli olan, kimin, verdiði kayýplara raðmen siyasi olarak geliþip güçleneceðiydi. Bu ise, iktidar savaþýnda daha kararlý ve ýsrarlý olmakla belirlenecekti. Ancak deðerleri sahiplenerek, gelenekler yaratarak, aldýðý her kayýptan savaþý büyütmek için dersler çýkartarak ve tek bir amaca; devrime kilitlenerek kayýplar kazanýma, devrimi geliþtiren adýmlara dönüþtürülebilirdi. Biz kendimize güveniyorduk. Neler yaþayabileceðimizi de biliyorduk. Kuþkusuz, o günkü koþullar açýsýndan kayýplar bu kadar aðýr olmak zorunda deðildi. Buna zemin hazýrlayan, yönetici, kadro ve savaþçýlarýmýzýn çok çeþitli nedenlerle içine düþtükleri ilkesizlikler, kuralsýzlýklar olmuþtu. Bu anlamda 12 Temmuz, 16-17 Nisan bizim kurallý bir savaþ örgütü haline gelmemizin sancýlarýný da taþýyordu. Siyasi bir hareket zaaflarýný açýklýkla ortaya koymadan savaþýný büyütemez; yeniden ayný deneyimleri yaþardý. Aldýðýmýz darbe bundan sonra ayný deneyimlerin yaþanmamasý için de eðitici, öðretici olmalýydý. Eðiticilik-öðreticilik bizimle de sýnýrlý deðildi; ayný zamanda solun savaþmak gerektiðini düþü- nen bütün kesimleri için de böyle bir iþlev taþýmalýydý. Bütün olumsuzluklarýmýzý, eksiklerimizi, darbeyi aðýrlaþtýran etkenleri iyice tartýþmalý ve kavramalýydýk. Biz bunu yaptýk. Solun sandýðý, “uzaktan” Darbeler de alacaktýk. Bunu biliyorduk. Her þeyden önce, savaþ dediðimiz þey zaten bizim ve düþmanýn kayýplar vermesini içeriyordu. Ancak esas önemli olan, kimin, verdiði kayýplara raðmen siyasi olarak geliþip güçleneceðiydi. Bu ise, iktidar savaþýnda daha kararlý ve ýsrarlý olmakla belirlenecekti. 18 Hayýr, düþman sanýldýðý kadar güçlü, baþarýlý, kadri mutlak deðildir... 12 Temmuz’da da bunu gördük. Baþarýsýnýn temeli, bizim býraktýðýmýz boþluklarý deðerlendirmekten ibaretti. Düþmaný küçümsüyor deðiliz. Ama bu düþmaný altedebileceðimizden de eminiz. tahlil ettiði gibi savaþýmýzdaki zamanlama hatasýnda, hazýrlýk evresinin yeterli olmayýþýnda deðildi sorun. Savaþ gerçeðinin asla kaldýramayacaðý en basit hatalarýn yapýlmýþ, düþmanýn küçümsenmiþ olmasýydý. Yani içimizdeki düþman dýþýmýzdaki düþmana davetiye çýkarmýþtý. Bunlarý tartýþmak, deðerlendirmek ve daha sonrasý için bu tür zaaflarýn üstüne gitmek bizi güçlendiren unsurlardan biridir. Sol burada 12 Temmuz’a ancak “uzaktan”, ancak “teorik” veya “akademik” olarak bakar durumdadýr. Böyle olduðu için de 12 Temmuz’u düþmanýn büyük gücünün sonucu olarak deðerlendirmiþtir. Ve silahlý savaþýn, illegalitenin baþarý þansýnýn olmadýðý sonucuna varmýþtýr. Hayýr, düþman sanýldýðý kadar güçlü, baþarýlý, kadri mutlak deðildir. Biz bu savaþýn içinde olduðumuz için bunu çok açýk gördük, 12 Temmuz’da da bunu gördük. Baþarýsýnýn temeli, bizim býraktýðýmýz boþluklarý deðerlendirmekten ibaretti. Düþmaný küçümsüyor deðiliz. Ama bu düþmaný altedebileceðimizden de eminiz. Düþman o zamandan bu yana teknik olarak, eðitilmiþ personel olarak kendini daha fazla geliþtirmiþtir; o zamandan bu yana, yüzlerce kadromuzu, savaþçýmýzý þehit vermiþizdir; ama silahlý savaþýmýz sürüyor. Düþman bunu engelleyemedi ve engelleyemiyor. Bugün silahlý savaþýn çok daha üst boyutta sürdürülememesinin nedeni, düþmanýn gücü deðil, bizim hayatýn çeþitli alanlarýndaki yetersizliklerimizdir. Bu yetersizliklerin bir yaný elbette düþmanýn baský ve terörünün sonucudur; ama bu aþýlabilir bir etkendir. Aþmak bizim politikada, eylemde, eðitimde, kadrolaþmada, örgütlenmede daha da ustalaþmamýzla mümkündür. Kayýplardan Korkarak Savaþa Girmekten Veya Savaþý Büyütmekten Kaçanlar Ýktidarý Ýstemeyenlerdir Dünya halklarýnýn iradesi ve geleceði gün gelir tek bir ülkede, gün gelir tek bir örgütte, gün gelir tek bir kiþide somutlanýr, ete kemiðe bürünür. Bu, ülke, kiþi veya örgüt için aðýr bir yüktür. Altýndan kalkmasý güçtür. Yalnýzca bizim yaþamýmýz, bizim politikalarýmýz, bizim taktiklerimiz, bizim düþüncelerimiz, bizim direniþimiz söz konusu deðildir; ayný zamanda dünya çapýnda bir ideoloji, direniþ söz konusudur. Bu, bir misyon demektir. 1990’larýn baþýnda Devrimci Sol’un üstlendiði misyon böyle bir misyondur iþte. Bu zorlu misyon o günün dünyasýnda sosyalizmi savunmak, emperyalizmin karþýsýna dikilmek demektir. Savaþýmýz, direniþimiz, geleneklerimiz, ülkemiz için olduðu gibi Ortadoðu ve dünya halklarý için de belirleyici bir öneme sahip olacaktýr. Bu bilinçle atýlýma baþlanmýþ ve devam ettirilmiþtir. Oysa aðýr bir emperyalist propaganda bombardýmaný altýnda, artýk hiçbir idealin kalmadýðý, hiçbir þey için ölmeye ve öldürmeye deðmeyeceði söylenmektedir ve bu propaganda etkili de olmaktadýr. Saldýrýlar ideolojik olduðu gibi fiziki olarak da imhaya yöneliktir. Ülkemizde yalnýzýzdýr. Ortadoðu’da yalnýzýzdýr. Dünyada, istisnai çýkýþlar dýþýnda yalnýzýzdýr. Geri çekilmenin, emperya- 19 lizmin güçlülüðünün, halklarýn emperyalizm karþýsýndaki zayýflýðýnýn teorileri yapýlmaktadýr. Hemen herkes, bu saldýrýlarý göðüsleme telaþýna girmiþ, en azýndan varlýðýný devam ettirmeye çalýþmaktadýr. Kürt milliyetçileri en çok etkilenen kesim durumundadýrlar ve emperyalizme direniþ politikalarý yerine “fýrsatçý” politikalar geliþtirmektedir. Bu etkilenmenin sonuçlarý bugün açýkça teslimiyet mesajlarýyla, “sen çöz” söylemleriyle, emperyalizmin hakimiyetinin kabul edildiði açýklamalarýyla ortaya çýkmaktadýr. Daha önceki pek çok yazýmýzda da belirttiðimiz gibi; Kürt milliyetçiliðinin geliþtirdiði gerilla savaþýndan elbette tüm solun çýkaracaðý dersler olmalýydý. Bizim çýkardýðýmýz en önemli derslerden biri ise “kayýplardan korkmamak gerektiði”ydi. PKK, 1986’ya gelindiðinde gerilla gücü büyük oranda darbe yemiþ, varolmakla yokolmak arasýndaydý. Ya yeniden geri çekilecek, ya da bu kayýplara raðmen, savaþta ýsrar edecekti. Ýkinci yol tercih edilmiþ ve eþik iþte o noktada aþýlmýþtýr. Ama ayný PKK 90’lardan itibaren savaþýn kayýplarýndan korkar durumdadýr. “Dökülen kan” edebiyatý, kendisiyle birlikte etkilediði halk kesimlerini de savaþýn zaferini istemekten, “akan kan dursun” noktasýna getirmiþtir. Ama ayný PKK kadro ve savaþçýlarýný koruma noktasýnda da hiç mi hiç özenli olmamýþtýr. Bunu da kendilerinin yaptýðý çok çeþitli deðerlendirmelerinden görmek mümkündür. Savaþýn bütününde kayýplardan korkmazken, emperyalizme ve oligarþiye karþý yürütülen bir iktidar savaþýnýn kaçýnýlmaz olarak kanlý, acýlý geçeceðini biliyoruz ve böyle bir savaþa girmiþ durumdayýz. Savaþý bu noktada kabullenme cesareti gösteremeyenler, asla iktidar için savaþan bir güç olamazlar. Ýktidar, savaþ gerçeðini bilmek, kabullenmek, gereðini yapmaktan geçer. Sol ise, bir olumluluk olarak ideallerini henüz tamamen kaybetmemiþ olsa da, tarihi boyunca yaptýðý gibi 12 Temmuz veya infazlarýn, kayýplarýn yoðunlaþtýðý, baský ve terörün arttýðý pek çok dönemi “ucuz atlatma”nýn hesaplarýný yapmýþtýr. Bugün de büyük ölçüde benzer bir durum sözkonusudur. Ve daha da önemlisi bu geri çekiliþ yalnýzca kendini korumayla, zaten son derece sýnýrlý olan güçlerini kaybetmemeyle sýnýrlý deðildir; esas olarak ideolojik bir geri çekiliþ vardýr. Ama bunlar, artýk tekrar tekrar görülmüþ olmalýdýr ki, savaþ gerçeðini de, DHKP-C gerçeðini de anlamaktan uzak ham hayallerdir. Sol, adeta, bir bütün olarak “bekle ve gör”cü olmuþtur. Þüphesiz biz de 1990’larýn baþýndaki, emperyalizmin dünya genelinde karþý-devrim dalgasýný estirdiði bu dönemi ucuz atlatmanýn hesaplarý içine girebilirdik... Biz de bunlarý yaptýktan sonra her þeyi “politik manevra” diye, “taktik” diye açýklamaya kalkabilirdik. Ama bunu yapmak bizi biz olmaktan çýkartýrdý. Hesaplar yapmýþtýr. Beklentileri içinde bizim yok olmamýz ve kalýntýlarýmýza kendilerinin sahip çýkmasý da vardýr. Görünen köy kýlavuz istemezdi; savaþmakta ýsrar demek düþmanýn bütün þimþeklerini üzerine çekmek ve aðýr kayýplar almak demekti. Ama buna raðmen savaþa giriþtik. Þüphesiz biz de 1990’larýn baþýndaki, emperyalizmin dünya genelinde karþý-devrim dalgasýný estirdiði bu dönemi ucuz atlatmanýn hesaplarý içine girebilirdik. Biz de “kimden ne kapabiliriz” hesabý içinde emperyalizmin karþýsýna dikilmeyip tavýrsýz kalmayý tercih edebilirdik. Biz de (eðer hala 20 kaldýysa) baþkalarýnýn savaþýný izleyip, yok olmasýný bekleyebilir ve bundan kendi hesabýmýza pay çýkartabileceðimizi düþünebilirdik. Biz de bunlarý yaptýktan sonra her þeyi “politik manevra” diye, “taktik” diye açýklamaya kalkabilirdik. Ama bunu yapmak bizi biz olmaktan çýkartýrdý. Biz demek, anti-emperyalist tavýr alýþ demekti. Asýl bundan vazgeçtiðimizde yok olurduk. Biz demek, her yerde, her zeminde, her koþulda ve ne pahasýna olursa olsun sosyalizmi savunmak demekti. Asýl artýk savunmamaya baþladýðýmýzda bu, bitiþimiz anlamýna gelirdi. Biz demek, silahlý savaþta ýsrar demekti. Israrýmýzdan vazgeçtiðimizde kendimizi de inkar etmiþ olurduk. Ne manevra, ne de taktik yapýlmaz deðil, yapýlýr. Ama bunlarýn tek baþlarýna hiçbir anlamý yoktur. Hiç kimse manevralar için ölmez; ama herkes idealleri için ölebilir. Siyasi manevra ve taktikler ancak bir stratejiye, bir ideolojiye, bir ideale baðlý olarak geliþtirilebilir. Esas olan ideolojimizdir, stratejimizdir. Diðer her þey, manevralarýmýz, taktiklerimiz talidir. Aksi, ideolojinin hiçbir þey, taktiklerin her þey haline gelmesidir. Bu, saflýðýn, temizliðin, güzelliðin kaybedilmesidir. Kirlenmenin baþlamasýdýr. Devrimcilikten uzaklaþmadýr. Bugün tekrar ve onurla söylüyoruz ki; biz bu kirlenmenin dýþýnda kaldýk. Tarihimizin her döneminde saflýðýmýzý ve temizliðimizi koruduk, bu özelliklerimizin üzerine titredik. Geriliklerimizi, yetersizliklerimizi taktik diye açýklamadýk. Üzerine gittik, nedenlerini tespit ettik ve ortadan kaldýrmaya çalýþtýk. Çizgimizi, düþüncelerimizi ne pahasýna olursa olsun terk etmedik. Kimseyi kullanmaya kalkmadýk veya kendimizi kullandýrmaya meyil vermedik. Kimseye karþý hesapçý yaklaþmadýk. Bizim için belirleyici olan daima ilkelerimiz, ideolojimiz, sýnýf çizgimiz ve geleneklerimiz oldu. 30 yýl önce Mahir þöyle yazýyordu: “Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi Amerikan emperyalizmini ve köpeklerini ülkeden kovana kadar mücadele etmeye ve her þart altýnda en son savaþçýsý ölünceye kadar savaþýný sürdürmeye kararlýdýr.” Bu çizgi 30 yýldýr en ufak bir sapma olmadan devam ettirilmiþtir. 30 yýl önce Mahirlerin koyduðu çizgiyi kararlýlýkla sürdürmeye, bu þiarlarý en yüksek sesimizle haykýrmaya devam ediyoruz. Hiçbir güç bizi savaþmaktan alýkoyamaz. Hiçbir þart, ne kadar aðýr da olsa savaþýmýzý engelleyemez. Hiçbir güçlük, emperyalizmle ve oligarþiyle uzlaþmamýza, ideal- “Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi Amerikan emperyalizmini ve köpeklerini ülkeden kovana kadar mücadele etmeye ve her þart altýnda en son savaþçýsý ölünceye kadar savaþýný sürdürmeye kararlýdýr.” Bu çizgi 30 yýldýr en ufak bir sapma olmadan devam ettirilmiþtir. lerimizi terketmemize neden olamaz. En büyük idealimiz ülkemizden emperyalizmi kovarak baðýmsýz, sosyalist bir ülke kurmaktýr. Bu ideali gerçekleþtireceðiz. Sürekli kuþatmalar içinde kalabiliriz. Gerilemeyeceðiz. 12 Temmuz’dan çok daha aðýr kayýplar da alabiliriz; ama Parti-Cepheyi asla yenemeyecekler. Çünkü biz, 12 Temmuzlarla, 16-17 Nisanlarla, yüzlerce þehidimizle, tarihimiz ve geleneklerimizle yenilmezliði kazandýk. En son savaþçýmýza kadar savaþacaðýz! Zafere kadar savaþacaðýz! Zafer Bizim Olacak! 21 YA ÖZGÜR VATAN YA ÖLÜM BAÐIMSIZ, DEMOKRATÝK BÝR ÜLKEMÝZ OLUNCAYA KADAR SÝLAHLARIMIZ ASLA SUSMAYACAK NAMLULARIMIZ HEP EMPERYALÝZME DÖNÜK OLACAK Vatanýmýzda baðýmsýzlýðýn kýrýntýsýný bile býrakmadýlar. Üsleriyle, hibe ve yardýmlarýyla, uluslararasý anlaþmalarýyla, iþbirlikçileþtirdikleri orduyla ülkemizi iþgal ettiler. Halkýmýzý onursuz ve kölece bir yaþama boyun eðmeye zorladýlar. Gizli bir iþgaldi bu. Görünürde gavur askerlerinin postallarýyla çiðnenmiyordu ülkemiz. Düþman generalleri yoktu ortada. Ama içimizdeydiler. Her þeyimize saldýrdýlar. Kültürümüze, geleneklerimi- ze, namusumuza, þerefimize... Ýþbirlikçi yöneticiler bu kukla rejimin baþýnda bulunmaktan gurur duydular. Amerikan baþkanýyla görüþmek için taklalar attýlar, birbirlerini çiðnediler. Emperyalistlerle en alçakça baðýmlýlýk anlaþmalarýna im- 22 zalar attýlar. Böylece ülkemizi Amerika’nýn sömürge valileri gibi yönetilir hale getirdiler. Ama emperyalistler, Anadolu’yu dikensiz bir gül bahçesi gibi talan edemeyeceklerdi. 1970’lerin baþýnda emperyalizme karþý baðýmsýzlýk bayraðýný açtýk. O zamandan beri onlarýn kabusuyuz. Parti-Cephe, Türkiye’de emperyalizme karþý savaþýn adýdýr. 30 yýldýr böyledir bu. Bizi yok etmeden rahat yüzü görmeyeceklerdi. Bu yüzden de ellerinden ne geliyorsa yaptýlar. Daðlarda, þehirlerde, iþkencehanelerde, okullarda, fabrikalarda; bulunduðumuz her yerde bizi imha etmeye çalýþtýlar. Kendilerini kurtarmaya çalýþýyorlardý. Geleceklerini kurtarmaya çalýþýyorlardý. Vatan neydi? Halk neydi? Baðýmsýzlýk neydi? Hürriyet neydi? Vatanýmýzýn kurtuluþu ve halkýmýzýn hürriyeti için bedel ödeyip bedel ödetilmiyorsa o topraða vatan denebilir miydi? Biz 30 yýldýr bu sorulara ayný cevaplarý verdik. Elrom’u kaçýrýp cezalandýrdýðýmýzda, TUSLOG’lara ilk bombayý yerleþtirdiðimizde verdik. Maltepe’de verdik. Nurhaklar’da verdik, Kýzýldere’de verdik, idam sehpalarýnda verdik... Selçuk ve Sadýk yoldaþlarýmýz, bir kez daha bu sorulara verilmiþ açýk, somut cevaplar oldular. Sadýk ve Selçuk yoldaþlarý- Enternasyonalizm bayraðý onyýllardýr Parti-Cephemizin ellerindedir Emperyalizme teslimiyet yarýþýna girildiði, çýkarlardan oluþmuþ ve bataklýk haline gelmiþ bu sol içerisinde boðulmayacak, ayakta kalacak, sosyalizmi yeniden yükseltecek siyasal bir çizginin, M-L’nin yalnýz ülkemizdeki deðil, dünyadaki temsilcilerinden olmalýydýk. ... Bu anlayýþý bize, THKP-C en zor koþullarda dahi enternasyonalizm bayraðýný taþýmasýyla ve bunu kuru sözlerden de çýkararak, emperyalizme ve siyonizme vurduðu darbelerle kanýtlamýþ ve miras býrakmýþtý. Bu miras üzerinde yol alarak, ciddi hiçbir örgütlülüðümüzün olmadýðý ‘74 koþullarýndan itibaren, dünyanýn neresinde olursa olsun halklara yönelmiþ emperyalist saldýrýlara 23 mýzýn eyleminde bizi biz yapan özelliklerimiz vardý. DHKP-C’liler bütün ezilen halklar için ölmesini bilirler. Ezilen halklar için ölmesini bilmeyenler, devrimci olamaz. Ezilen halklar için ölebilmek enternasyonalizmdir. Eylemimizde düþmaný ölerek dahi yenebilme; ölerek yenilmezleþme vardý. Biz ki, bütün dünyada barýþ ve teslimiyet rüzgarlarý eserken bile doðru bildiðimizden þaþmamýþtýk; düþmanlarýmýzla asla barýþmayacaðýmýzý, tek baþýmýza da kalsak kanýmýzýn son damlasýna kadar onurumuzu ve namusumuzu savunacaðýmýzý haykýrmýþtýk. Söylemek yetmiyordu. Yapmak gerekiyordu. Devrimci Halk Kurtuluþ Partisi-Cephesi, dünyanýn neresinde olursa olsun emperyalist saldýrýlarýn karþýsýnda, dünyanýn tüm ezilen halklarýnýn yanýndaydý. Ýþte bu yüzden Sadýk ve Selçuk yoldaþlarýmýz Amerika’nýn casus yuvasý karþýsýnda mevzilendiler. Ve gene bu yüzden 30 yýldýr silahlarýmýz hiç susmadý, namlularýmýz hiç soðumadý. “Tamam, bu kez bitti” dedikleri her defasýnda yeniden ayaða dikildik. Hiç beklemedikleri yerde, hiç beklemedikleri zamanda ve karþýlýðýnda en aðýr bedelleri ödeyeceðimizi bile bile vurduk. Biz yaþamasýný bilirdik; ama yaþamak ve yaþatmak için ölmesini de bilirdik. Öldük, öldürdük. Ama teslim olmadýk. Biliyorduk; teslim olmak demek, asalak, onursuz bir yaþam sürmek demekti. Bu topraklarda onuru, namusu, adaleti, baðýmsýz ve özgür bir vatan özlemini biz tem- eylemlerimizle tavýr almýþ bir harekettik. Kadrolarýmýz, taraftarlarýmýz bu anlayýþla yetiþmiþti. Emperyalizmin tüm Ortadoðu halklarýný sindirmek ve tüm dünya halklarýna gözdaðý verip, tehdit etmek için baþlattýðý bu vahþete, ülkemiz cephesinden de darbeler vurarak, emperyalizme karþý mücadelenin yok edilemediðini, yok edilemeyeceðini tüm dünya ve sola göstermeliydik. Politik taktik adýna, diplomasi adýna, daha doðrusu pragmatizm adýna emperyalizmin amacý ortadayken “kendi çýkarýmý düþüneyim, saldýrýdan zarar görmeyeyim, hatta nasýl sil ediyorduk. Bugün hala aðýz dolusu “Baðýmsýz Türkiye”, “Ya Özgür Vatan Ya Ölüm” sloganlarý atýlabiliyorsa, bu, Sadýk ve Selçuk yoldaþlarýmýzýn nezdinde cisimleþen Parti-Cephe iradesinin, emperyalizme karþý savaþma kararlýlýðýnýn, teslim olmamanýn, ölme ama yenilmeme geleneklerimizin sonucudur. ABD emperyalizmi, dünya halklarýnýn kendi vatanlarýnda baðýmsýz ve özgür yaþamasýný engelleyemeyecek. Ülkemizden ABD’yi ve tüm emperyalistleri kovacaðýz. THKP-C’den devraldýðýmýz ve DHKP-C’yle dalgalandýrmaya devam ettiðimiz emperyalizme karþý savaþ bayraðý, tam baðýmsýz ve gerçekten demokratik Türkiye’nin semalarýnda dalgalanýncaya kadar savaþmaya devam edeceðiz. faydalanabilirim” diyerek emperyalist saldýrýya sessiz kalmak emperyalizmin suç ortaklýðýný yapmaktýr. Bu bize yakýþmazdý. Bu anti-emperyalistlerin, devrimcilerin, halklarýn kardeþliðini savunanlarýn tavrý deðil, burjuva milliyetçilerinin, gericilerin, çeþitli orta tabakalarýn tavrý olabilirdi ancak. Bu gerici tavýr ülke ve dünya düzeyinde ideolojik ve politik olarak mahkum edilmedikçe, emperyalizm bu zeminde halklarý birbirlerine kýrdýrmaya, yönetmeye ve teslim almaya devam edecektir. (Dursun Karataþ, DHKP Kuruluþ Kongresi Raporu’ndan, sf. 139) 24 Sadýk Mamati 27 Eylül 1974 Rize doðumlu olan yoldaþýmýz üniversiteye baþlayana kadar bu ilde öðrenimini sürdürdü. Üniversiteye ise Afyon Kocatepe Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Bölümü’nde baþladý. Devrimci hareketi daha öncesinde eylemlerinden tanýmaktadýr. Özellikle 16-17 Nisan direniþinden çok etkilenir ve bundan sonra örgütlü iliþkiler içine girmeye karar verir. Üniversiteye gelir gelmez ilk yaptýðý iþlerden biri yoldaþlarýmýzla iliþki kurmak olur. Þehitlerimizden Nuran Demir tanýþtýðý ilk yoldaþýmýzdýr. Artýk Afyon’da Dev-Genç saflarýnda yerini almýþ ve hýzla devrimcileþmeye baþlamýþtý. Ýlk gözaltýsýný Afyon SHP iþgali nedeniyle yaþadý. Kýsa süreli bir tutukluluðun ardýndan yeniden mücadeleye döndü. Gençlik mücadelesinde öne çýkmasýyla birlikte polisin de baþlýca hedeflerinden biri oldu. Defalarca gözaltýna alýndý. 1994’te tekrar kýsa süreli bir tutsaklýk yaþadý. 1995 Aðustos ayýnda ise Ýstanbul’da savaþçý olarak istihdam edildi. Ancak bu süreçte bir kez daha gözaltýna alýndý. Serbest kaldýktan sonra son olarak Giresun’da tutsak düþtü. Üç yýl tutsak kaldý. Tutsaklýk yýllarýný kendini geliþtirmek için deðerlendirdi. Tahliye olduðunda savaþma azminden hiçbir þey kaybetmemiþti. Bir süre Alibeyköy’de mahalli birimlerde çalýþtý. Burada görev yaptýðý kýsa sürede herkesin çok sevdiði biri haline geldi. Alibeyköy halký onu “Rýza” adýyla tanýdý. Hep gülen yüzü, sýcak kanlýlýðýyla insanlarla çok kolay iliþki kurabiliyor, kurduðu her iliþkiyi devrimin yeni bir olanaðý, kazanýmý haline getirmeye çalýþýyordu. Sadýk yoldaþýmýzda Karadeniz halkýnýn tipik özelliklerini görmek mümkündür. Esprili, canlý ve inatçý... Doðru bildiðini sonuna kadar savunur ama ikna edildiðinde yanlýþýný kabullenmesini de bilirdi. Sadece doðru bildiðini savunmada deðil, eksiklerini aþmada, yoldaþlarýnýn hatalarýný, yanlýþlarýný göstermede, aþmalarýna yardýmcý olmada da inatçýydý. Halk iliþkilerine büyük önem verir, yoldaþlarýnýn ayný önemi, özeni göstermeleri için eðitirdi. Genç-yaþlý herkesin gönlünü kazanmasýný bilmiþti. Burada kaldýðý üç ay içinde iliþkileri toparlayarak birçok aksaklýðý kýsa sürede gidermeyi baþardý. Ýnsanlarýn eðitimini hýzla tamamlamak, onlarý daha aktif görevlere hazýrlamak için uðraþýyordu. Bu kýsa sürede iki kez gözaltýna alýndý. Ýkisinden de deðerlerimize sadýk kalarak alnýnýn akýyla çýktý. O da Selçuk gibi gerilla özlemiyle doluydu. Memleketine, Karadeniz’e tutkunluk derecinde baðlýydý. Kaçkar daðlarýna gerilla olarak çýkmak isterdi. Ancak onun için kendi istekleri deðil, her zaman devrimin, örgütümüzün ihtiyaçlarý öncelikliydi. Kýsa süre kaldýðý Alibeyköy’den sonra, Topkapý Bölge sorumluluðuna atandý. Bir çok yeni olanak yarattýðý Topkapý’daki görevi de kýsa süreli olmak zorunda kaldý. Polis tarafýndan aranýr duruma düþmesi nedeniyle illegalde görevlendirilmek üzere beklemeye alýndý. Beklemek zor geliyordu. Sürenin bir an önce bitmesini istiyor, bir an önce sýcak savaþýn içinde yer almak için sabýrsýzlanýyordu. Sabýrsýzlýðý silahlý birliklerimizden birinde görevlendirilmesiyle sona erdi. Bir savaþçý olarak yeni görevlere hazýrdý. Sadýk yoldaþýmýz ABD Baþkonsolosluðu’na saldýrý hazýrlýðýndayken þehit düþtü. Arkasýnda yerini alacak birçok Sadýk býraktý... 25 Selçuk Akgün Selçuk yoldaþýmýz 1952 doðumludur. Devrimci mücadeleyle iliþkisi 12 Eylül öncesinde Erzurum’da baþka bir siyasetin saflarýnda baþladý. 12 Eylül’den sonra gözaltýna alýndý ve aðýr iþkenceler gördü. Tutuklanarak Erzurum Hapishanesi’nde birkaç ay tutsak kaldý. Tahliyesinden sonra ailesiyle birlikte Ýstanbul Nurtepe’ye taþýndý. Adli bir olay nedeniyle tutuklandý. 5 yýla yakýn tutuklu kaldý. Ýstanbul Metris’te Devrimci Sol tutsaklarýnýn direniþlerinden etkilendi. Kaldýðý hapishanelerde adli tutsaklar arasýnda açlýk grevlerinden isyana kadar varan direniþler örgütledi. En son 93’te Tekirdað Yarý Açýk Hapishanesi’nden firar ederek tutsaklýðýna son verdi. Þehit düþene kadar da firari olarak yaþadý. Firari koþullarýnda da olsa ailesiyle iliþkisini sürdürüyordu. Halk meclisinde çalýþan eþinin devrimcileþmesi, yaptýklarý çalýþmalarý kendisiyle paylaþmasý onu da etkiliyordu. Eþi vasýtasýyla mücadelenin sýcaklýðýný yeniden hissetmeye baþlamýþtý. Sonunda kararýný vererek partimizle görüþmek istediðini bildirdi. Savaþmakta ýsrarlýydý. Ege-Balkýca direniþinden sonra bu ýsrarý daha da arttý. Artýk onun için yeni bir ha- yat baþlýyordu, kesin kararýný vererek gelmiþti. Örgütümüzle ilk görüþmelerinde ýsrarla kýra gitmek istediðini belirtiyor, “Yaþýma bakmayýn, her zorluða uyarým, hiçbir hastalý-ðým yok. Kafamda hep dað var. Bunca yýllýk kaybýmý telafi etmek istiyorum” diyordu. Ama emekçi mütevaziliðiyle “Baþka görev de olabilir. Hiçbir þey demem. Her göreve hazýrým” demeyi ihmal etmiyordu. Düzenle hesaplaþmasýný yapmýþ, arasýna kalýn bir çizgi çizmiþti. Ne geçindirmesi gereken 3 çocuklu ailesini, ne de 40’ýný aþmýþ yaþýný devrimci görevlerinin önünde engel olarak görmüyordu. Çocuklarýnýn, halkýnýn çýkarlarýnýn, geleceðinin devrimde olduðunu, bunun gerçekleþmesinin ise cesaret ve fedakarlýk gerektirdiðini biliyordu. Mücadele içinde geliþimi ve görevler almasý çok hýzlý oldu. Kendisinden yaþça çok daha küçük, genç bir yoldaþýmýzýn sorumluluðu altýnda ilk olarak bir milis ekibinde görevlendirildi. Sorumlusuyla aralarýndaki yaþ farkýný hiçbir zaman sorun yapmadý. Onun için önemli olan devrimin gereklerini yerine getirmekti. Emperyalist bir hedefe yö- neleceklerini öðrendiðinde “Kendine devrimci diyenler emperyalizmden medet umuyor. Biz emperyalizme vuracaðýz. Yüreðim kýpýr kýpýr... Demek ki; Che’nin baþka insanlar, halklar için duyduðu duygu bu olsa gerek... Biz de Yugoslavya halký için vuracaðýz. Ne kadar onurlu ve asil bir þey! Ben bugüne kadar neden sizden habersiz yaþamýþým sanki...” diyordu. Dünyanýn neresinde olursa olsun baþka halklar için de ölebilmek, eylem yapabilmek, kurþun sýkabilmek... devrimciliðimizin mayasýnda vardýr. Selçuk yoldaþýmýz bu mayaya can verenlerden oldu. Ýþçilerin “Nedim abisi” Selçuk yoldaþýmýz, devrimciliðin, onuruna, namusuna sahip çýkmanýn, emperyalizme ve iþbirlikçilerine karþý savaþmanýn yaþý olmadýðýný bir kez daha gösterdi tüm dünyaya. Yoldaþlarýmýz çok istediði o hedefe vurmayý baþaramadýlar ama, bu giriþimleri bile emperyalizmin yüreðine korku salmaya yetti. Eyleminizi yarým býrakmayacaðýz Selçuk yoldaþ... Vatanýmýzdan emperyalizmi tüm kurumlarýyla, tüm pislikleriyle temizleyene, yeryüzünden silene kadar savaþacaðýz. 26 ABD emperyalizmi, dünya halklarýnýn özgür, baðýmsýz yaþamalarýna engel olamayacak TÜM DÜNYA HALKLARI, DÜNYANIN TÜM DEVRÝMCÝ, DEMOKRAT, ÝLERÝCÝ GÜÇLERÝ EMPERYALÝZME KARÞI BÝRLEÞMELÝDÝR! 1980’li yýllarýn sonunda SSCB yýkýldýðýnda söylenen þuydu; "artýk tek kutuplu bir dünya var". Dünyanýn yeni bir barýþ dönemine baþladýðýný müjdeliyordu burjuva ideologlarý. Evet, söylenenlerde bir gerçek vardý; emperyalistler önceki dönemde sömürü ve tahakkümlerini kurmaya çalýþýrken, sosyalist sistemi hesaba katmak zorundaydýlar; ama sosyalist sistemin yýkýldýðý bir dünyada bu denge unsuru ortadan kalkmýþtý. Tüm dünya ülkeleri, halklarý bu “tek kutup”un, yani emperyalizmin egemenliðini kabul etmek zorundaydýlar. Bekledikleri gibi olmadý. Ne sosyalizmin öldüðü demagojisi kalýcý bir etkiye sahip olabildi, ne de tüm dünya teslim oldu. En baþta eski sosyalist ülkelerde yaþanan yoksulluk, fuhuþ, enflasyon, mafyalaþma ve buna baðlý olarak bu ülke halklarýnda güçlü bir biçimde ortaya çýkan “eskiye özlem”, sosyalizm öldü propagandasýna, en büyük darbeyi vurdu. Baþta Küba olmak üzere, Kuzey Kore, Vietnam gibi ülkeler, eksiklikleriyle de olsa sosyalizmi yaþatmaya devam ediyordu. Baþta Partimiz olmak üzere, ülkemizde ve dünyanýn çeþitli ülkelerinde devrimci hareketler, Marksizm-Leninizmi, sosyalizmi savunmaya, DEVRÝM ÝÇÝN mücadeleye devam ediyordu. Baþta Libya, Irak gibi ülkeler olmak üzere Asya’nýn, Afrika’nýn çeþitli ülkeleri, emperyalist efendiye tam teslimi- yeti reddediyorlardý. “Tek kutupluluk”, “globalleþme” diye baþlayan emperyalist propaganda iþte bu noktada, açýk bir emperyalist haydutluða dönüþtü. Emperyalizm, sosyalist ülkelerdeki karþý-devrimlerle elde ettiði moral, siyasal üstünlüðü, askeri olarak da tamamlamalý, artýk kimsenin emperyalizmin bu yeni dünya düzenine karþý koyamayacaðýný saldýrýlarýyla göstermeliydi. Ortadoðu’da, Körfez’de tarihin gördüðü en büyük silah yýðýnaðý yapýldý. Irak görünürdeki hedefti, ama hedef tüm dünya halklarýydý. Emperyalist savaþ makinasýyla tüm dünya halklarýna gözdaðý veriliyordu. Emperyalizm bu askeri þov eþliðindeki gözdaðý aþamasýndan sonra Irak’a saldýrýp yaktý 27 yýktý. Aradan yaklaþýk 8 yýl geçti. Dünyamýzýn içinde bulunduðu duruma bakalým. Emperyalizm, Ortadoðu’da, Kafkaslar’da, Balkanlar’da, Asya’da, Afrika’da, Latin Amerika’da, kendi denetimini kabul etmeyen ülkelere, bütün devrimci ilerici hareketlere karþý saldýrý içindedir. Sayýsýz ülkede halklarý bölme, milliyetleri birbirine düþürme temelinde milliyetçiliði kýþkýrtýp, kimilerini minik devletlere bölmüþ, kendi sömürü alanýna katmýþtýr. Dünyanýn her köþesinde uydu devletler yaratmaya çalýþmaktadýr. 1990’lý yýllarýn baþýnda teorisi ve propagandasý yapýlan, en fazla da dünyanýn bütün reformistlerinin caný gönülden inandýklarý, emperyalizmin dünyanýn bütün “sorunlu bölgelerine” müdahale edip, savaþlarý sona erdireceði, faþist diktatörlükleri tasfiye edeceði, en azýndan kendi ülkelerindeki kadar “burjuva demokrasisini dayatacaðý” beklentileri, dünyanýn her yerinde patlayan silahlar, akan kan tarafýndan her gün, her saat tekzip edilmektedir. Kan iki türlü akmaktadýr. Birincisi, emperyalist haydutluk, Irak’tan Yugoslavya’ya, Afganistan’dan Sudan’a, Ruanda’ya kadar pek çok yerde doðrudan saldýrarak, veya iþbirlikçi iktidarlarýnýn zulüm politikalarýný teþvik edip destekleyerek HALKLARIN KANINI AKITMAKTADIR. Ama dökülen yalnýz halkýn kaný da deðildir. Emperyalizmin karþýsýnda teslim olan bir dünya yoktur. Dünya halklarý devrimcilerin önderliðinde çok çeþitli biçimlerde emperyalizme karþý direniþ ve savaþý sürdürüyor. Emperyalistler ve iþbirlikçileri de, henüz gereken düzeyde olmasa da BEDEL ÖDÜYORLAR. Ödemeye de devam edecekler. ABD emperyalizmi, dünya halklarýnýn özgür, baðýmsýz yaþamalarýna engel olamayacak. EMPERYALÝSTLER ARASI ÇELÝÞKÝLER HER ÞEYE RAÐMEN BÝTMEZ Gerek Körfez krizinde, gerekse de Yugoslavya’ya saldýrýda emperyalistlerin birlikte hareket ettiði görülmektedir. Ama bu aralarýndaki çeliþkilerin bittiði anlamýna gelmiyor. ABD’nin son dönemlerdeki açýk saldýrganlýk politikalarýnýn temel hedeflerinden biri de Avrupa emperyalizmiyle rekabette Avrupa’yý geriletmektir. Bunu bir ölçüde de baþarmýþtýr. Avrupa emperyalizmi, ABD inisiyatifi karþýsýnda gerilerken, kaybý yalnýzca bu gerileme olmamýþ, dünya ka- Gerek Körfez krizinde, gerekse de Yugoslavya’ya saldýrýda emperyalistlerin birlikte hareket ettiði görülmektedir. Ama bu aralarýndaki çeliþkilerin bittiði anlamýna gelmiyor. ABD’nin son dönemlerdeki açýk saldýrganlýk politikalarýnýn temel hedeflerinden biri de Avrupa emperyalizmiyle rekabette Avrupa’yý geriletmektir. Bunu bir ölçüde de baþarmýþtýr. muoyu karþýsýnda yine emperyalizm adýna üstlendiði misyon açýsýndan da büyük ölçüde teþhir olmuþtur. Avrupa ülkelerinin çoðunda iktidarda bulunan "yeni dünya düzeni solcularý" teþhir olmuþtur. “Sosyalist”, “sosyal demokrat”, “yeþil”, hangi sýfatý taþýyor olurlarsa olsunlar, tereddütsüz ABD’nin saldýrganlýklarýna onay vermiþ, dünya kamuoyu karþýsýnda ABD’nin avukatlýðýna soyunmuþlardýr... Bütün Avrupa’da “sol”un iktidar olmasýndan hareketle yeni tahliller yapanlar, “Sosya- 28 Dizginsiz bir iþbirlikçilik geliþtirilmektedir. Arnavutluk Dýþiþleri Bakaný NATO’ya girmek için ... þöyle söylüyordu: “Arnavutluk hükümeti, NATO’nun diðer birliklerini de kabul etmeye hazýr. Biz, NATO’ya hava sahamýzý, limanlarýmýzý ve diðer askeri alt yapýmýzý kontrol etme hakkýný vermeye karar verdik.” listi var, komünisti var” diyerek bütün emperyalistleri ayný kefeye koymamak gerektiðini söyleyenler, ders çýkarýp, Avrupa’dan beklentilerine son verirler mi bilinmez ama, Yugoslavya saldýrýsýnda emperyalizm gerçeðiyle yeniden yüzyüze gelmiþlerdir. Avrupa ülkelerinde iktidar olan iþçi partisi, sosyalist parti sýfatý taþýyan tüm bu partilerin halkýn temsilcisi olmadýðý, insan haklarýnýn savunucu olmadýðý, tersine emperyalizmin temsilcileri, onlarýn çýkarlarýný savunan partiler olduðu ortadadýr. “Avrupa solunun yükseliþi”nden ülkemizde demokrasi rüzgarý bekleyenler, demokrasi mücadelesine niyet ve cesareti olmayanlardýr. Bu yükseliþten hareketle de ABD ile Avrupa arasýndaki çeliþkiler üzerine politika yapan Kürt milliyetçiliði de emperyalizm üzerine bu yanýlgýlarýnýn faturasýný pahalýya ödemiþtir. Avrupa solunun getirdiði bir þey de yoktur. Avrupa ülkelerindeki pek çok hak gasbý, bu iktidarlar tarafýndan gerçekleþtirilmekte, ABD, "Avrupa solu”nun iktidar olduðu dönemlerde saldýrganlýk politikalarýnda daha pervasýzlaþabilmektedir. Bu “sol”, Avrupa’ya gelmek zorunda kalmýþ mülteciler karþýsýnda daha fazla baský uygulayan, baþta Partimiz olmak üzere devrimcilerin faaliyetlerini yasaklayan, devrimcilere yýllarca cezalar veren, iade tehdidine daha çok baþvuran bir “sol”dur. Bunlarýn “solculuðu”nu esas alarak beklentilere girenler hep hayal kýrýklýklarý yaþamaya devam edeceklerdir. Emperyalist politikalarýn bir diðer hedefi, Rusya’yý güç olmaktan çýkarýp tümden denetimi altýna almaktýr. Rusya etrafýndaki kuþatmayý tamamlamak için emperyalistlerin baþvurduðu yollardan biri de Rusya’yla çeþitli ekonomik, askeri, siyasi iliþkilerini sürdüren ülkeleri emperyalizmin tam denetimi altýna almaktýr. Emperyalist saldýrganlýk 90’lardan itibaren esas olarak bu ülkeler üzerine yoðunlaþmýþtýr. Bu ülkeler taþýdýklarý büyük potansiyellerle daha en baþýndan emperyalistlerin hedefiydi zaten. Bu ülkeler emperyalistler arasý rekabetin de sahasý durumundadýr. Bu ülkelerde iþbirlikçi burjuvazi geliþtirilip, halklarýn bölünüp birbirine düþürülmesi politikasý da bu iþbirlikçi kesimler aracýlýðýyla uygulanmaktadýr. Yugoslavya açýk saldýrganlýkla denetim altýna alýnmaya çalýþýlýrken, iþbirlikçi iktidarlarýn daha kolay denetim saðlayabildikleri Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya, doðrudan NATO’ya kabul edilerek emperyalist sistemle bütünleþtirilmiþlerdir. Diðerleri de NATO’ya girme kuyruðundadýr. Dizginsiz bir iþbirlikçilik geliþtirilmektedir. Arnavutluk Dýþiþleri Bakaný NATO’ya girmek için, Menderes’in Kore’ye asker göndermesi gibi, ülkesinin her köþesini daha þimdiden NATO’nun kullanýmýna açarken þöyle söylüyordu: “Arnavutluk hükümeti, NATO’nun diðer birliklerini de kabul etmeye hazýr. Biz, NATO’ya hava sahamýzý, limanlarýmýzý ve diðer askeri alt yapýmýzý kontrol etme hakkýný vermeye karar verdik.” Bu ülkeleri yeni-sömürgeleþtirme süreci iþlemektedir. 29 YENÝ SÖMÜRGELERDEKÝ ÝÞBÝRLÝKÇÝLER, HER GEÇEN GÜN EMPERYALÝZME DAHAFAZLA YASLANMAK ZORUNDADIR Ýþbirlikçi iktidarlar, derinleþen kriz, büyüyen hoþnutsuzluk karþýsýnda geleceklerinin her geçen gün daha fazla emperyalizme baðlandýðýný biliyorlar. Daha fazla uþaklýkla emperyalistlerin daha fazla desteðini ve himayesini talep ediyorlar. Ve bu nedenle de yeni baðýmlýlýk, uþaklýk anlaþmalarý imzalamakta hiç tereddüt etmiyorlar. Türkiye oligarþisi de ayný süreci yaþamaktadýr. Oligarþi, her geçen gün daha fazla ABD emperyalizmiyle bütünleþmektedir. Elbette Avrupa emperyalistleriyle iliþkiler koparýlmamaktadýr ama emperyalistler arasý çeliþkilerde yerini ABD’den yana belirlemekte, bu çeliþkiden yararlanýp kendine düþen payý artýrmaya çalýþmaktadýr. “Avrupa Birliði bizi istemiyorsa, dünya Avrupa birliðinden ibaret deðildir. ABD var, Kafkaslar var...” Oligarþinin sözcüleri, bir süredir özellikle bu yaklaþýmý dile getirmektedirler. Türkiye oligarþisi ABD’nin bir uzantýsý olarak Avrupa Birliðine girmek istiyor. ABD’nin sözünün geçtiði, ABD çýkarlarýnýn savunucusu bir Türkiye, elbette Avrupa’nýn kendi çýkarlarýna uygun deðildir. Bu çeliþki hemen çözümlenemez, bu nedenle Avrupa Birliði, Türkiye’nin kabulünü uzatacaktýr. Avrupa’nýn insan haklarý, reform istekleri, Kürt meselesinin çözümü gibi gerekçelerinin hemen hepsi demagojiden ibarettir. Oligarþi herþeyiyle ABD emperyalizmine yaslanmýþ durumdadýr. Ordudan milliyetçilik sloganýný kullanan partilere kadar, oligarþi, yer yer bu iþbirliðinde zorlanmaktadýr. Ancak hiç birinin en küçük bir direnme politikasý yoktur. Emperyalizmin her istediðini harfiyen yerine getirmek durumundadýrlar. Emperyalizmin ve MGK’nýn Ýsrail’le anlaþmalarý yýllardýr siyonizm karþýtlýðýný varlýk nedenlerinden biri olarak kullanmýþ olan Refah Partisi’ne yaptýrtmasý düzen partilerinin emperyalizm karþýsýnda ne durumda olduklarýna çarpýcý bir örnektir. Ýþbirlikçilik ve uþaklýk, bugün alabildiðine pervasýzca uygulanmaktadýr. NATO’nun Yugoslavya’ya saldýrýsý dönemi boyunca Türkiye oligarþisinin hemen tüm politikasý, bu saldýrýya mümkün olan en üst boyutta katýlmak ve emperyalizmin en fazla övgüsüne mazhar olmak þeklinde biçimlenmiþtir. Amerika da bu övgülerini esirgememiþtir. Ýncirlik'ten kalkan Gerek Körfez krizinde, gerekse de Yugoslavya’ya saldýrýda emperyalistlerin birlikte hareket ettiði görülmektedir. Ama bu aralarýndaki çeliþkilerin bittiði anlamýna gelmiyor. ABD’nin son dönemlerdeki açýk saldýrganlýk politikalarýnýn temel hedeflerinden biri de ... Avrupa’yý geriletmektir. Bunu bir ölçüde de baþarmýþtýr. uçaklar, Irak’ý, Balkanlarý vurma, ABD ve Ýsrail ile girilen sýký iliþkiler emperyalizme baðýmlýlýðýn tablosudur. "YENÝ DÜNYA DÜZENÝ"NÝ KABUL ETMEK, ONURUNU VE GELECEÐÝNÝ EMPERYALÝSTLERÝN ELLERÝNE TESLÝM ETMEKTÝR 2. Paylaþým Savaþý’ndan bu yana, gerek emperyalistler arasý rekabet ve paylaþým sorunlarýný düzenlemek, gerekse de yeni sömürgecilik iliþkilerini pekiþtirmek, yeni sömürgeler üzerindeki ekono- 30 MAI’nin amacý kýsaca, yeni sömürgeleri emperyalizmin dikensiz gül bahçelerine çevirmektir. ... Elbette MAI bu konudaki tek anlaþma deðildir... Ancak MAI baðýmlýlýðý en uç noktada “yasallaþtýran” bir adýmdýr. mik, siyasi, askeri denetimi artýrmak için pek çok uluslararasý kurum oluþturuldu. 80’lerin sonunda sosyalist sistemdeki gerileyiþle birlikte, emperyalistler yeni sömürge ülkelere yönelik dayatmalarýný da artýrdýlar. Bunun son örneklerinden biri kýsaca MAI olarak anýlan "Çok Taraflý Yatýrým Anlaþmasý"dýr. MAI’nin amacý kýsaca, yeni sömürgeleri emperyalizmin dikensiz gül bahçelerine çevirmektir. Yatýrýmlar, özelleþtirmeler, gümrük yasalarý, hukuki sorunlar gibi çeþitli konularda çeþitli iç nedenler veya emperyalist rekabet nedeniyle çýkan sorunlarý asgariye indirmektir. Elbette MAI bu konudaki tek anlaþma deðildir; uluslararasý emperyalist tekellerin çýkarlarýný güvence altýna alabilmek için, emekçilerin haklarýný budayan, ulusal egemenliði kaðýt üzerinde bile ortadan kaldýran onlarca anlaþma yürürlüktedir. Ancak MAI baðýmlýlýðý en uç noktada “yasallaþtýran” bir adýmdýr. Anlaþma “Yatýrýmlarýn karþýlýklý teþviki ve korunmasý” adýna gündeme getirilmiþtir ama “karþýlýklý” olan hiç bir þey yoktur; emperyalizmin yeni sömürgelere dayatmasý vardýr. “Küresel Ekonominin Anayasasý” olarak da adlandýrýlan MAI’nin öngördükleri þunlar: - MAI’yi kabul eden ülkeler, grev, çatýþma, direniþ gibi geliþmelerden dolayý emperyalist tekellerin uðrayacaðý zararlarý karþýlayacak. - Emperyalist sermayenin giriþini engelleyecek kýsýtlayýcý hiçbir tedbire, engele izin verilmeyecek. - Anlaþmaya imza koyan devletlerin hukuku, herhangi bir anlaþmazlýk çýktýðý zaman, faaliyet yürüten uluslararasý þirketleri hiçbir þekilde baðlamayacak. - Hiç bir koruma önlemi emperyalist þirketlerin faaliyetlerini engeller nitelikte olmayacak. - Yatýrým yapýlan ülkede yabancý sermaye sendikal haklarý dikkate almayacak. - Çevrenin korunmasý gibi önlemlere uyup uymamak da yabancý sermayenin isteðine baðlanacak. Örneðin; EUROGOLD gibi emperyalist þirketlerin faaliyetlerini durdurmak için Danýþtay’ýn aldýðý iptal kararlarý bu þirketleri baðlamayacak. - Yatýrým yapan yabancý þirketle devlet arasýnda çýkabilecek anlaþmazlýklar da o ülkenin hukukuna göre deðil, "Uluslararasý Yüksek Tahkim Kurulu”nun hükümlerine göre çözülecek. Uluslararasý Yüksek Tahkim Kurulu denilen kurum ise, emperyalist ülkelerin belirlediði üyelerden oluþmaktadýr. Denetim tamamen emperyalist ülkelerin elindedir. Bunlarý kabul etmek herhangi bir ülke için, bir halk için onursuzluklarýn en büyüðüdür. ABD EMPERYALÝZMÝNE KARÞI DÜNYADAKÝ BÜTÜN YURTSEVERLER, ANTÝEMPERYALÝSTLER BÝRLEÞMELÝDÝR. Bugün emperyalizme karþý savaþýlmadan onurluca yaþamak mümkün deðildir. Emperyalizm üzerine tüm yanýlsamalara bizzat emperyalizmin politikalarý son vermektedir. Bu konudaki her tereddütlü tavýr, kendi ülkesinde yürüttüðü mücadeleyi, anti-emperyalist boyutuyla ele almayan her yaklaþým, dünya çapýnda emperyalizme karþý halklarýn cephesini büyütmeyen her düþünce, sonuçta emperyalizme güç verecektir. Irak’ý bombalamayý sürek- 31 lileþtiren ve bu ülkeye uyguladýðý gýda ve ilaç ambargosuyla beþyüzbinden çok çocuðun ölümüne neden olan ve kendilerine “bu sayý çok deðil mi, Hiroþima’da ölen çocuklardan daha da fazla, deðer mi?” diye sorulduðunda “evet deðer” cevabý veren, emperyalist politikalarýn sözcüsü Albright’týr. Emperyalizm budur. Hiroþima üzerine aðýtlar yakan aydýnlarýn Irak’a saldýrýyý desteklemesindeki çeliþki, emperyalizmin insan haklarý, demokrasi, barýþ savunuculuðu demagojisinin þu veya bu ölçüde etkili olmasýnda yatmaktadýr. Savaþýmýzla, mücadelemizle bu gerçeði ortaya koymalýyýz. EMPERYALÝZM GERÇEÐÝ ÖÐRENÝLMEDEN, KAVRANILMADAN HÝÇBÝR ÞEY DOÐRU YAPILAMAZ. Emperyalizmin terörü ve demagojisi, 1990’larýn baþýnda dünyanýn çeþitli devrimci, ilerici güçlerini beklenenin ötesinde etkilemiþtir. Beklenenin ötesindedir, çünkü, gerçekte bu güçlerin emperyalizmin demagojilerine, propagandalarýna kanmalarý için bir neden yoktur. Savunduklarý veya savunduklarýný iddia ettikleri Marksist-Leninist teori, onlarý her türlü sapmadan koruyacak güçte ve açýklýktadýr. Ama sorun tek baþýna teoriyi bilmek deðildir. Emperyalizmin terörü ve demagojisi, siyasi hareketlerde þu veya bu biçimde varolan reformist, düzen içi eðilimleri þaþýrtýcý bir hýzla açýða çýkartmýþtýr. Yýllardýr -daha çok geçmiþ tarihleri nedeniyle- bir türlü açýkça savunmaya cesaret edemedikleri þeyleri artýk tüm açýklýðýyla savunmaya baþlamýþlardýr. Ülkemizde de böyle olmamýþ mýdýr? Geçmiþin silahlý mücadele, ayaklanma savunucularý, legalleþirken, sosyalist ülkelerin yýkýldýðý, emperyalist propagandanýn beyinleri þu veya bu ölçüde etkilediði bu “elveriþli ortam” olmasaydý, bu büyük siyasi ve örgütsel tasfiyeyi bu kadar kolay gerçekleþtirebilirler miydi? Ancak bu dönemin etkileri, bu açýk tasfiyecilikle, “sosyal demokratlaþmayla” sýnýrlý kalmamýþtýr. Daha örtülü etkileri de vardýr. Bu etkiler, en açýk biçimde Romanya’daki karþý-devrimci komplo karþýsýnda veya Körfez krizi dönemindeki tavýrlarda ortaya çýktý. Görünürde Marksizm-Leninizmde, sosyalizmde ýsrar eden veya en azýndan emperyalizmin "yeni dünya düzeni"ne mesafeli yaklaþan çeþitli güçlerin, bu olaylar karþýsýndaki tavýrlarýyla gerçekte emperyalist terörün ve propagandanýn þu veya bu ölçüde etki Kaðýdýn baþýna oturduklarýnda emperyalist medyanýn nasýl yalan yazdýðý, nasýl yönlendirdiði üzerine sayfalarca yazacak teorisyenler, koskoca siyasi hareketler, Romanya’daki karþý-devrimi, Amerikan haber ajanslarýnýn gözüyle deðerlendirdiler. Sorun onlarý böyle büyük bir yanýlgýya düþüren ideolojik zayýflýk sorunuydu. alanýnýn içinde kaldýklarý görüldü. Kaðýdýn baþýna oturduklarýnda emperyalist medyanýn nasýl yalan yazdýðý, nasýl yönlendirdiði üzerine sayfalarca yazacak teorisyenler, koskoca siyasi hareketler, Romanya’daki karþý-devrimi, Amerikan haber ajanslarýnýn gözüyle deðerlendirdiler. Sorun onlarý böyle büyük bir yanýlgýya düþüren ideolojik zayýflýk sorunuydu. Körfez krizi ve ardýsýra gelen saldýrý karþýsýnda ise açýða çýkan bu defa, kendi gücüne güvensizlikti. Emperyalizm saldýrýyordu. Ülkemizde de iþbirlikçi iktidar savaþ ortamýndan aldýðý güçle saldýrýyordu. Dolayýsýyla dönem ortada faz- 32 la görünme dönemi deðildi. Tarihsel, siyasal sorumluluklar bir tarafa býrakýlýp dönemi atlatma taktiði öne geçti. Ama bu pratik tavýrdan daha vahim olan olaylarýn tahlil ediliþ biçimiydi. Emperyalizm ve dünya halklarý arasýndaki savaþ anlaþýlmamýþ, soruna Irak-Saddam çerçevesinde bakýlýp “it dalaþý” teorileri yapýlýyordu. Kürt milliyetçiliði ise, Marksist-Leninistlikten, yurtseverlikten, enternasyonalistlikten zerre kadar nasibini almamýþ bir bakýþ açýsýyla, Irak’ýn yakýlýp yýkýlmasýndan, halklarýn katledilmesinden kendisinin ne yarar saðlayacaðý hesabý içindeydi. Türkiye Solunun Körfez Krizinden yýllar sonra aþaðý yukarý ayný koþullarda gerçekleþen Yugoslavya saldýrýsý karþýsýnda aldýðý tavýr daha olumludur. Bir ilerleme, biraz daha netlik var denilebilir. Ama bir istikrarsýzlýðýn olduðu da açýktýr. Ýstikrarsýzlýðýn çözümü, geçmiþe dönüp, ideolojik zayýflýðýn kaynaðýný bulmaktýr. O gün nasýl düþünüldü? Nasýl tavýr alýndý? Romanya olayýnda nasýl olup da emperyalist medyaya kanýldý? Irak meselesinde neden emperyalizm karþýsýnda siyasal ve pratik olarak net bir tavýr gösterilemedi? Yanlýþ düþünenler, nelerin etkisi altýnda yanlýþ düþündüler? Saðlam olmayan taraflarý neresidir? Kürt milliyetçiliðinin hesaplarýnýn devrimcilikle bir ilgisi kurulamazdý, ama kendi pragmatizmi, emperyalizme iliþkin tespitleri açýsýndan çok anlaþýlmaz deðildi. Milliyetçi çizgisiyle uygunluk arzediyordu. Ama diðer sol ne yaptýðýný bilmemektedir. Son yüzyýllýk tarihin hiç bir döneminde emperyalizmin dünya halklarýnýn çýkarlarý için gerçekleþtirdiði tek bir þey yoktur. Ve tersine dünyanýn beþ kýtasýnda tüm zulüm ve sömürünün, faþist cuntalarýn, iþkence, kayýp, katliam politikalarýnýn, kontrgerilla örgütlenmelerinin hepsinin sorumlusu emperyalizmdir. Böyle olduðu için de sýnýf mücadelesi veya ulusal hiç bir mücadele, emperyalizm gerçeðinin dýþýnda düþünülemez. Devrimciliðin de, demokratlýðýn, ilericiliðin, yurtseverliðin de temel kýstaslarýndan biri EMPERYALÝZME KARÞI OLMAK’týr. Emperyalizme karþý olmayanlar, emperyalizme karþý mücadele etmeyenler, bu sýfatlarý kullanamazlar. DÜNYANIN TÜM YENÝ SÖMÜRGELERÝNDE EMPERYALÝZME KARÞI DÝRENÝÞÝN TEMEL YOLU SÝLAHLI MÜCADELEDÝR, GERÝLLA SAVAÞIDIR Emperyalist saldýrganlýk, Yugoslavya’da Kosova’ya soktuðu 50 bin kiþilik güçle, doðrudan bir açýk iþgal gerçekleþtirmiþtir. Yugoslav halklarýnýn, devrimci ilerici güçlerinin emperyalist iþgale karþý direniþ için önlerindeki temel yol, gerilla savaþýdýr. Bu yalnýz Yugoslav halklarý için deðil, emperyalist güçlerle yüzyüze olan tüm halklarýn tek direniþ yoludur. Emperyalistler Yugoslavya saldýrýsýnda, “kara savaþýna” girmeye cesaret edememiþlerdir. Çünkü emperyalizm halklarla yüzyüze gelmekten korkuyor. “Vietnam sendromu” yalnýz ABD’lilerin deðil, emperyalizmin korkusudur. Emperyalistler Vietnam’da ve halk savaþýnýn yürütüldüðü onlarca yerde, halklarýn direniþ ve savaþ gücünün devasa ordularla, ileri teknolojilerle bastýrýlamayacaðýný, yokedilemeyeceðini görmüþlerdir. Bugün yeryüzünde asýl savaþ, emperyalizmle dünya halklarý arasýndaki savaþtýr. Açýktýr ki, askeri güçler açýsýndan bu eþitsiz güçler arasýndaki bir savaþtýr. Gerilla savaþý, iþte bu dengesizliðe karþý halklarýn direniþ, savaþ ve zaferini mümkün kýlacak tek yoldur. 33 1 Mayýs, Öncesi, Sonrasý, Deðerlendirmeler... MEÞRULUÐU VE DEVRÝMCÝ KÝMLÝÐÝ KÝTLELER NEZDÝNDE YENÝDEN KAZANMALIYIZ Öcalan’ýn Roma’ya geliþiyle birlikte ülke içinde oligarþi tarafýndan þovenist bir kampanya baþlatýlmýþ, Öcalan’ýn Kenya’dan kaçýrýlýp getirilmesi sonrasýnda ise, bu kampanya psikolojik, ideolojik bir savaþ biçiminde sürdürülmüþtür. Ýdeolojik kavramlarýn, siyasi tavýrlarýn, eylemlerin hangisinin kime ait olduðunun belirsizleþtiði bu süreçte, halk ve devrimciler, belki de ülkemiz tarihinin en yoðun psikolojik, ideolojik saldýrýsýna maruz kalmýþtýr. Bu ideolojik, psikolojik kampanya, uzunca bir dönemdir semt baskýnlarý, huzur operasyonlarý, gözaltýlar, tutuklamalar biçiminde sürdürülen baskýlarýn olduðu bir ortamda hayata geçirilmiþtir. Bu baský, terör ve psikolojik savaþ halen de sürmektedir. 12 Mart Gazi ve 16 Mart katliamýnýn yýldönümlerine iþte böyle bir süreçte girildi. Oligarþinin bu yýldönümlerinde ne yapmaya çalýþacaðýný tahmin etmek zor deðildi. Kitlelerin içinde bulunduðu durum da belliydi. Ancak sola tam bir öngörüsüzlük hakimdi. Cephelilerin her iki alanda birlikte davranma önerileri de reddedildi. Oligarþinin politikasýný, kitlelerin durumunu kýsacasý sürecin özgünlüðünü kavramaktan uzak tavýrlarýyla yine Cephe’ye karþý kumpaslar peþinde koþtular. Dýþýmýzda oluþturduklarý veya oluþturulduðu iddia edilen birliktelikler, ilkesiz, subjektif hesaplarla oluþturulan birliklerin akýbetine iliþkin örnekler olmaktan öteye geçemediler. Anmalar öncesinde, her zaman olduðu gibi en yüksek perdeden açýklamalar yapýlmýþtý... “Tartýþmaya gerek yok”tu, 12 Mart’ta “kitlesellikleriyle, görsellikleriyle” orada olacaklardý. Gazi’de, olamadýlar. O gün olabileceklere iliþkin bir öngörü ve bunun karþýsýnda üretilmiþ bir politika yoktu. Politika olmayýnca tek bir pankart, tek bir dövizleri bile görülmedi ortada. Anma öncesi dýþtalamak için ellerinden geleni yaptýklarý Meclis ise pankartýyla, kitlesiyle oradaydý. 16 Mart’ta da çok farklý olmadý. Bizim birlikte davranma önerimizi reddedenler kendi aralarýnda birleþiverdiler. 13 örgüt, dergi birleþtiler... Sonuç, 50-60 kiþiydi. 13 örgüt, 50-60 kiþi (veya kendi rakamlarýyla 150!) Ne reformistlerin, ne Kürt milliyetçilerinin “kitleleri” yoktu ortada. Gençliðin onurlu geleneðini ÝYÖ-DER’liler sürdürdü. 34 Dergilerin 1 Mayýs sonrasý yazýlarýna bakarsanýz ... çoðunda sanki böyle bir olumsuzluk yaþanmamýþ gibiydi. Kimileri kitlesellikte düþüþ tespiti yapmakla birlikte niyesi, nedeni konusunda yüzeysel etkenler üzerinde dolaþýyorlardý. Kimileri de bütün bunlarý býrakýp bizim neden 1 Mayýs rakamlarýný vermediðimiz üzerine kalem oynatýyorlardý. Bunu kendilerine dert edinenlerin bazýlarýnýn alandaki varlýðý, iki haneli rakamlarýn bile alt sýnýrlarýndaydý... Bizim cephemizden bunlar yeterli miydi? Hayýr! Ama bunu tespit etmek kendi baþýna çok önemli deðildi. Neden olmadýðýný görmek gerekirdi. Ardýndan seçimler yapýldý ve þovenizmin yükseliþine tanýk olundu. Daha bu durum yeni yeni enine boyuna tartýþýlmaya baþlanmýþken de 1 Mayýs’a gelindi. Kitlesellikte büyük bir dü- þüþ vardý. Düþmanýn çeþitli biçimlerdeki kuþatmasý yarýlamamýþtý. Tabii ki durumu tartýþmak, ciddiyetle ele almak gerekiyordu. Ama dergilerin 1 Mayýs sonrasý yazýlarýna bakarsanýz býrakýn böyle bir ciddiyetle yaklaþmayý, çoðunda sanki böyle bir olumsuzluk yaþanmamýþ gibiydi. Kimileri kitlesellikte düþüþ tespiti yapmakla birlikte niyesi, nedeni konusunda yüzeysel etkenler üzerinde dolaþýyorlardý. Kimileri de bütün bunlarý býrakýp bizim neden 1 Mayýs rakamlarýný vermediðimiz üzerine kalem oynatýyorlardý. Bunu kendilerine dert edinenlerin bazýlarýnýn alandaki varlýðý, iki haneli rakamlarýn bile alt sýnýrlarýndaydý ama bunu dert etmiyorlardý. Sol tartýþmalýdýr: meþruluk ve devrimci kimlik sorunu nasýl ortaya çýkmýþtýr? Oysa alanda dert edinilmesi gereken farklý bir sorun vardýr. Daha doðrusu bu sorun, yýllardýr parça parça birikmiþ, son 4-5 aylýk süreçte iyice büyümüþ ve 1 Mayýs alanlarýnda kendini ortaya koymuþtur. Sorun devrimciliðin meþruiyet zemininin daraltýlmasý, kitlelerin gözünde devrimcilik kimliðinin çarpýtýlmasýdýr. Tartýþýlmasý gereken de budur. 1 Mayýs sonrasý yaptýðýmýz ilk deðerlendirmede bunu ortaya koyduk. Bu sonuçtu. Nedenlerini de ortaya koyduk. Bu nedenlerin en önemlilerinden biri de Kürt milliyetçiliðinin, teorisiyle, örgütlenmesiyle, eylem çizgisiyle yolaçtýðý tahribattý. Bu defa sol, bu neden üzerine tartýþacaðýna Kürt milliyetçiliðinin avukatlýðýna soyundu. Bu iþi canýný diþine takarak yapanlardan biri olan Atýlým, hýzýný alamayýp bu düþüncelerimizde “sosyal þovenizm” tespit ediyor, PKK’yý “en çok savunan” ünvanýný hak eder görünüyordu. Kurtuluþ’taki 1 Mayýs yazýsýna atfen þöyle diyordu: “Devrimci hareketin yeniden meþruluðunu kazanmak zorunda olduðu ifade edilen yazýda, ‘Devrimci hareketin PKK ile özdeþleþtirilmesinin önüne geçilmelidir’ diyerek Kürt ulusal hareketinin desteklenmesini, meþruluk derecesine indirecek kadar da ileri götürüyor sosyal þovenizmini.” (Atýlým, sayý:16) Kurtuluþ’ta ortaya konulaný ne kadar doðru kavrayýp ne kadar doðru aktardýðýný bir yana býrakýyoruz. Ama bunlarý yazanlar, ne o sayýda, ne de daha sonraki sayýlarda yaptýðýmýz tespitin özüne iliþkin hiç bir þey söylememiþtir. Örneðin, kitleler nezdinde -þu veya bu ölçüde- bir meþruluk sorunu var mýdýr, yok mudur, var- 35 sa, bu sorun nereden doðmuþtur, nasýl ortadan kaldýrýlacaktýr? Bunlara iliþkin hiç bir tartýþma yoktur. Hayatýn þu veya bu ölçüde içinde olan, kitlelerle sýnýrlý da olsa karþýlaþan herkes gerçekte böyle bir sorunun ortada olduðunu bilir, görür. Sorunu yok saymak, sorunu ortadan kaldýrmaz. Ama oportünizm çoðunluðu itibarýyla bu durumdadýr. Onlar bu aymazlýðý sürdürürken, Mavi Çarþý “eylemi” gündeme geldi. Herkes için son derece uyarýcýydý. Artýk geçiþtirmeciliðin, avukatlýðýn, Kürt milliyetçiliðinin çizgisindeki bu yanlarý görmezden gelmenin vakti geçmiþti. Ama görmemeye devam ettiler. Bu noktada bile Kürt milliyetçiliðine bir þey dememeyi baþardýlar. Bir þey derken bile bu çizgiyi, Mavi Çarþý “eylemi”ni meþrulaþtýran söylemler kullandýlar. Hayat yine de sýkýþtýrýyor herkesi. Belli sorunlara deðinmeden teori, politika yapmak imkansýzlaþýyor, o zaman da “sorumlusu kim”, “kaynaðý ne?” demeden, yalnýzca olgularý tesbit etmekle yetiniyorlar. Örneðin biri “psikolojik savaþ” üzerine yazýyor, ama o savaþta kimin hangi rolü üstlendiðini, kimin bu savaþta düþmana bolca malzeme verdiðini bulamýyorsunuz. Herkes þovenizmin kitleleri etkilediðini eninde sonunda yazmak durumunda kalýyor, ama bu etkinin nasýl olup da bu hale dönüþtüðünün, bundan kimlerin sorumlu olduðunun cevabýný yine bulamýyorsunuz. Bir diðeri MHP’nin yükseliþinin nedeni olarak “devrimcilik adýna ortalýkta dolaþan reformistlerin sosyal þovenist politikasýdýr” diye sayýyor, ama ayný yazýda Kürt milliyetçiliðinden bahis yok. Bu yöntem kimseyi bir yere götürmez. Herkes gerçeði görecek, tartýþacaktýr. Sol, mevcut sürece iliþkin, sýnýrlý da olsa varolan durumu tahlil etmeye çalýþan yazýlarýnda adeta kendini bir açmaza hapsetmiþ, adýný koyamadýðý bir þeylere karþý savaþmaktadýr. Kürt milliyetçiliðinden söz etmeden, onu eleþtirmeden bunlarý tahlil etmek mümkün deðildir. Ama sol, kendi güçsüzlüðü ve çaresizliði içinde Öcalan’ýn mahkum ettiði þeyleri dahi savunmaya çalýþan garip bir durumdadýr. Bundan çýkýlacaktýr. Bu gariplik sonuna kadar sürdürülemez. Herkes tartýþacaktýr. Bir soru þudur: Oligarþinin þovenizm politikalarýnýn geliþip beslendiði ortam nasýl þekillenmiþtir? PKK açýsýndan durum þudur; savunulan çizginin yarattýðý týkanýklýk görülmüþ, devrimci bir biçimde aþmak yerine savaþý ne koparýlýrsa kardýr mantýðýyla bitirme noktasýna gelmiþtir. Bir an önce “barýþ Kürt milliyetçiliðinden söz etmeden, onu eleþtirmeden bunlarý tahlil etmek mümkün deðildir. Ama sol, kendi güçsüzlüðü ve çaresizliði içinde Öcalan’ýn mahkum ettiði þeyleri dahi savunmaya çalýþan garip bir durumdadýr. Bundan çýkýlacaktýr. Bu gariplik sonuna kadar sürdürülemez. Herkes tartýþacaktýr. olmalý”, oligarþi masaya oturtulmalý, gerekirse emperyalistlerin bu doðrultudaki müdahalesi saðlanmalýdýr, tek amaç budur. Politikalar, silahlý eylemler... herþey buna yöneliktir. Ne yapýp edip oligarþiyi “barýþa razý etme” adeta bir saplantý halindedir. Bu siyasal ve askeri anlamda tam bir dengesizlik hali ortaya çýkarmýþtýr. Teoride, politikada, eylemde devrimci ilkeler, gelenekler ayaklar altýna alýnmýþ, emperyalizme övgüler, halka yönelik eylemler doðallaþmýþtýr. Bu dengesizlik hali þovenizmin de geliþtiði zemindir. Böyle bir eylem çizgisinin bir siyasi hareketi tüketeceði bellidir. En yakýn örneði Ceza- 36 Sendikalarda, derneklerde, gençlikte, mücadelenin olduðu her alanda halk milliyetlere göre bölünmüþtür. Demokratik kitle örgütlerinin yönetimlerinde “Kürt” kontenjanlarý ayýrmak kanýksanmýþtýr. Yanlýþ strateji, bunun getirdiði yanlýþ taktikler, oligarþinin ve MHP’li faþistlerin hiç de büyük bir çaba sarfetmeden þovenizmi hortlatarak, vatanýn bölünmezliði diyerek, kitleleri etkileyip devrimcileri bölücü göstermelerine yetmiþtir. yir’dir. Baþlangýçta devleti zora sokan ilkesiz kuralsýz þiddet, bir süre sonra dönüp kendini vurmaya baþlamýþtýr. Ayný þey ülkemizde de yaþanmýþtýr. Örneðin koruculuðu etkisizleþtirmek için çoluk çocuk korucu ailelerine yönelen þiddet, belki bir dönem koruculuðu geriletir gibi olmuþ, ama sonra tersine dönmüþ, bu þiddetin adaletsizliði, kazanýlabilecek veya tarafsýzlaþtýrýlabilecek belli kesimleri Kürt milliyetçiliðinin düþmaný haline getirmiþ, koruculuk öngörülenin de ötesinde bir güce, kurumlaþmaya dönüþmüþtür. Büyük þehirlerde patlatýlan bombalar, bir an için, PKK’yý ve Kürdistan’daki þiddeti de tartýþtýrmýþtýr belki ama, bu tartýþma Kürt milliyetçiliðinin halk nezdinde güvenilmezliði, adaletsizliði düþüncelerini de oluþturmuþtur. Ancak burada vurgulanmasý gereken bir baþka nokta þudur; bu çizgi “dönüp kendisini vurmanýn” ötesinde solu da vurmuþ, zarar vermiþtir. Bir diðer soru bu noktada ortaya çýkmaktadýr: Kürt milliyetçiliði, devrimci mücadeleye nasýl zarar vermiþtir? PKK milliyetçiliði devrimci mücadelenin meþruluk zemininin daralmasýnýn baþlýca sorumlusudur Öcalan’ýn bütün bunlar için gelinen noktada söylediði “yanlýþ yaptýk”týr. Bu yanlýþlar, kuru bir “yanlýþ yaptýk”la geçiþtirilemez. Sonuçlarý bir kaç açýklamayla ortadan kaldýrýlmaz. Bunlar öyle yanlýþlardýr ki; halkýmýzý milliyetlere göre bölmüþ, hatta bununla yetinmeyip mezheplere göre bölmeye kalkmýþ, Kürt Aleviler Birliði gibi oluþumlara gidilmiþtir. Bunun karþýlýðýnda iktidarýn veya MHP gibilerinin “Türk Aleviler Birliði” yarat- masý herhalde zor olmaz. Sendikalarda, derneklerde, gençlikte, mücadelenin olduðu her alanda halk milliyetlere göre bölünmüþtür. Demokratik kitle örgütlerinin yönetimlerinde “Kürt” kontenjanlarý ayýrmak, kanýksanmýþtýr. Yanlýþ strateji, bunun getirdiði yanlýþ taktikler, oligarþinin ve MHP’li faþistlerin hiç de büyük bir çaba sarfetmeden þovenizmi hortlatarak, vatanýn bölünmezliði diyerek, kitleleri etkileyip devrimcileri bölücü göstermelerine yetmiþtir. “Savaþtýr olur”, “kurþun adres sormaz”, “siz yakarsanýz biz de yakarýz” anlayýþý sol nezdinde de kabul görmeye, en azýndan sessizlikle, tarafsýzlýkla karþýlanmaya baþlayýnca solun meþruiyet zeminine yönelik tehlike de büyümüþ, giderek solun tümünün bu eylemlerle özdeþleþtirilmesi gündeme gelmiþtir. Emperyalizmden destek almak, emperyalizmin müdahalesiyle çözümü saðlamak adýna emperyalizme tavýr alýnmamýþ, övgüler dizilmiþtir. “Viva Ýtalya” sloganý solun tarihine bir utanç sloganý olarak yazýlmýþtýr. Faþistler Kürt milliyetçiliðinin bu gafletini görmüþ ve yýllardýr iþlenen “bunlar dýþ desteklidir” söylemini iyi kullanmýþlardýr. Çok somut olarak, “þovenizmin geliþtiði zemin” dediðimiz bu politikalardýr iþte. Bu süreç hala da devam etmek- 37 tedir. Öcalan’ýn Ýmralý’da yaptýðý açýklamalar, özellikle de “falanca ülkeler bizi kullandý, kullanmak istedi... bu mesele halledilmezse gelecekte de kullanýrlar” þeklindeki ifadeleri, bu propagandayý güçlendirmek bir yana adeta “kanýtlamýþ”, MHP’li faþistler ve oligarþi, devrimcilere karþý mücadeleyi “dýþ güçlere” karþý verilen bir savaþ olarak gösterip kamuoyu nezdinde baský ve teröre “haklýlýk” kazandýrmýþlardýr. Kürt milliyetçiliðinin yol açtýðý bu sorunu, yalnýzca emperyalizme övgüler ve yanlýþ eylem çizgisi çerçevesinde de tartýþmak mümkün deðildir. Çünkü sorun daha geniþ kapsamlýdýr ve doðrudan çizgiye iliþkindir. Kimileri bunu kavramaktan uzak bir tarzda, biz bunlarý yazdýðýmýz zaman “o halde 1984 atýlýmýný mahkum edin, ezilen uluslarýn haklý baþkaldýrýlarýný da reddedin” gibi ahkam kesmeye devam edebilirler, ama sorun budur. Emperyalizm ve yanlýþ eylem çizgisi tartýþmalarýndan çýkýp, diðer konulara baktýðýmýzda da ayný sonuçlar çýkar karþýmýza. PKK önderliðindeki savaþta, toprak aðalarýna ve tekellere hiçbir zaman dokunulmamýþ, mücadeleyi askerle sýnýrlý tutmuþlardýr. Bu anlayýþ bütün halka adaleti, hak ve özgürlük istemlerini düþündürtmemiþ, tersine, oligarþinin yönlendirmesiyle de adeta “kendisine karþý” verilmiþ bir savaþ olarak algýlamasýna neden olmuþtur. Ýþte bu bütünlük içerisinde, milliyetçi Kürt hareketi, Türk ve diðer halklar nezdinde meþruiyetini yitirmiþ, giderek de, bir ulusal hareket olarak algýlanmamýþtýr. Tersine oligarþinin “bölücü”, “dýþ destekli”, “yeni Sevr” propagandalarý etkili olmuþtur. PKK oligarþinin bu yöntemlerini bozacak hiçbir politika geliþtirmediði gibi, her türlü sýnýfsallýktan uzak “Kürtler” söylemiyle, “Viva Ýtalya”, “ABD çözsün, Blair çözsün”, “Avrupa müdahale etsin” gibi politika, taktik ve söylemlerle adeta oligarþiye yardým etmiþtir. Þimdi Ýmralý’da bazý Avrupa devletleri güya eleþtirilmekte, hatta suç duyurusunda bulunulmaktadýr. “Bunlar beni kullandý, bunlar Kürt-Türk savaþý çýkarmak istiyordu, Türkiye’ye tuzak kuruluyordu” gibi sözler, çok ucuz ve yine büyük taktik (!) hesaplarla söylenmektedir. Ve tabii bütün halklarýn asýl düþmaný, çaðýmýzýn Nazileri ve Hitler’i, Amerika ve Clinton, özenle ve ýsrarla korunmaktadýr. Bu tavýrlar oligarþinin demagojilerini gerçek, yalanlarýný doðru gibi gösterebilmesine, psikolojik savaþýn etkisini güçlendirebilmesine hizmet etmiþtir. O kürsüden oligarþinin iddialarýný, propagandalarýný çürütmek yerine, demagojilere güç veren ve do- Milliyetçi Kürt hareketi, Türk ve diðer halklar nezdinde meþruiyetini yitirmiþ, giderek de, bir ulusal hareket olarak algýlanmamýþtýr. ... PKK oligarþinin bu yöntemlerini bozacak hiçbir politika geliþtirmediði gibi, her türlü sýnýfsallýktan uzak “Kürtler” söylemiyle, “Viva Ýtalya”, “ABD çözsün, Blair çözsün”, “Avrupa müdahale etsin” gibi politika, taktik ve söylemlerle adeta oligarþiye yardým etmiþtir. layýsýyla, devrimcilerin meþruiyet zeminine saldýran açýklamalar yapýlmýþtýr. Denilir ki, tek sorumlu Kürt milliyetçiliði mi? Devrimcilerin sorumluluðu yok mu? Elbette vardýr. Ama bu farklý türden bir sorumluluktur. Devrimci hareketin þovenizmi besleyen, meþruiyet zeminini daraltan hiçbir politikasý, eylemi yoktur. Doðrudur; devrimci hareket 38 Türkiye’nin bir çok kentinde ve kýsmen kýrsal alanlarda Devrimci Sol silahlý savaþý baþlamýþtýr. Bu yýllarda Kürt milliyetçi hareketi her zamanki alýþkanlýklarý gereði kendi dýþýnda neden savaþ geliþtirilmez diye saða sola, özellikle de hareketimize hakaretler yaðdýrmakta, küçümsemekte küfretmektedir. çeþitli bölgesel veya baþka güçler tarafýndan korunup kollanan, çýkarlarý gereði önü açýlan Kürt milliyetçiliði hareketini aþacak, o politikalarý bozacak, politika ve eylem hattýný yeterince geliþtirememiþtir. Elbette biz Marksist-Leninistiz ve bunun nedenlerini, niçinlerini çok köklü inceleriz. Ama bu durum ne Kürt milliyetçiliðinin, ne de oportünizmin hatalarýný gizleyemez. Düþmanlýklarýný, bizi etkisiz hale getirmek için nasýl hareket ettiklerini, hareketimize karþý ne tür tezgahlar kurduklarýný unutturamaz veya haklý gösteremez. Meþruiyet zemininin nasýl ortadan kalktýðýný, devrimci ilke ve kurallarýn nasýl bu kadar tahrip olduðunu, devrim- ci örgütler arasýndaki iliþkilerin neden böyle bir kýsýr döngüye ve kullanma, kullanýlma iliþkilerine hapsolduðunu doðru çözmek için en baþta Kürt milliyetçiliði doðru tahlil edilmek, onun sorumluluðu çýkarýlmak durumundadýr. Elbette esas olarak geleceðe bakacaðýz, geçmiþe takýlýp kalmayacaðýz. Ama yeri geldikçe bu sürecin daha iyi kavranmasý için, dersler çýkarýlabilmesi için anlatacaðýz. Kürt milliyetçiliðinin emperyalizme, oligarþiye yakýnlaþmasýyla devrimci harekete saldýrmasý birbirine paralel geliþmiþtir 1990-’91 yýllarý hareketimizin atýlým yýllarýdýr. Oligarþinin bir kaç ilde lokalize ettiði Kürt milliyetçi hareketinin dýþýnda Türkiye’nin bir çok kentinde ve kýsmen kýrsal alanlarda Devrimci Sol silahlý savaþý baþlamýþtýr. Bu yýllarda Kürt milliyetçi hareketi her zamanki alýþkanlýklarý gereði kendi dýþýnda neden savaþ geliþtirilmez diye saða sola, özellikle de hareketimize hakaretler yaðdýrmakta, küçümsemekte küfretmektedir. THKP-C’den aldýðý geleneði sürdüren Devrimci Sol, ne Kürt milliyetçi hareketinin, ne de hiçbir sol yapýnýn þimdiye kadar sürdüremediði, yapamadýðý bir mü- cadele baþlatýr. Bütün halkýmýz -buna Kürt halký da dahildirnezdinde adalet olgusunu ön plana çýkartýr. En büyük halk düþmanlarý, iþkenceciler, generaller, ihbarcýlar, uluslararasý operasyonlarda görev yapmýþ MÝT ajanlarý, CIA ajanlarý cezalandýrýlýr. Savaþ giderek birçok kente yayýlýr. Düþman generalleri “siz Güneydoðu’yu býrakýn, burayý biz hallederiz, Ýstanbul’u halledin” derler. Oligarþinin kurmaylarý, halka karþý savaþ kararý alanlar, 12 Eylül suçunu iþleyenler panik halindedir. Sokaða çýkamaz hale gelmiþlerdir. Binlerce ordu ve polis gücü bu halk düþmanlarýnýn korunmasýna ayrýlmýþtýr. Amerika’nýn güvenlik þirketleri Türkiye’ye taþýnmaya baþlamýþtýr. Türkiye solunda, ilerici, devrimci kamuoyunda atmosfer tümden deðiþmiþtir. Sosyalist sistemin yýkýlmasýyla, sosyalizmi yeryüzünden sileceðini zanneden emperyalistler ve iþbirlikçileri büyük bir hayal kýrýklýðý içerisindedirler. Silahlý eylemliliði kitlesellik tamamlamýþtýr. Emperyalizm ve oligarþinin yaratmak istediði teslimiyet ve umutsuzluðun yerini büyük bir coþku ve devrim heyecaný sarmýþtýr. Artýk yalnýz “Güneydoðu” deðil, tüm ülkede savaþ vardýr. Ama bizim savaþýmýz farklý bir savaþtýr. Ýþbirlikçi tekelleri, her yönüyle bilinen, teþhir olmuþ halk düþmanlarýný, 39 iþkencecileri, emperyalistleri hedef almýþtýr. Çok zorunlu olmadýkça devletin sýradan güçlerine dokunulmamýþtýr. Emperyalistler ve oligarþi tehlikeyi gördüler. Bu hareket ne milliyetçi, ne mezhepçiydi. Halký milliyetlere, dinlere göre ayýrmýyor, bölmüyor, birleþtiriyordu. Sýradan insanlarý deðil, doðrudan devleti, devletin kurmaylarýný hedef alýyordu. Emperyalistleri ve tekelleri hedef alýyordu. “Suçlu bunlardýr” diyordu halka. Korku derinleþtikçe oligarþi ve emperyalistler bütün yasalarýný bir kenara iterek, kayýplar, infazlar politikasýna baþvurdular. Bunun yanýnda örgüt içerisinde yönlendirebilecekleri zaaflý kiþilikleri bulup kýþkýrtmaya ve parçalamaya çalýþtýlar. Kürt Halkýný da Etkileyen Devrimci Savaþýmýz, PKK’nýn Oklarýný Bize Yöneltmesine Yol Açýyor; Devrimci Sol, Marksizm-Leninizm bayraðý elinde, Türkiye topraklarýnda her gün geliþen, güçlenen, halkýn adaletini savunan, devrim için savaþan tek etkili güçtü. Halkýn adaleti denilince Devrimci Sol’un akla geldiði bir pratik ortaya konulmuþtu. Sokaktaki sýradan insan bile cezalandýrma eylemlerimiz karþýsýnda “Devrimci Sol yapmýþsa mutlaka bir suçu vardýr” diyecek duruma gelmiþti. Bu savaþ Kürt halkýný da derinden etkiledi. Kürt milliyetçi- liðinin “yalnýz biz savaþýyoruz, herkes devletin destekçisi, herkes Kemalist, herkes þoven” söylemlerine büyük darbe vurdu. Özellikle de Kürdistan’da halka karþý savaþý yöneten generallerden Kürt kasabý olarak bilinen Hulusi Sayýn, bizzat katliamlara katýlan, iþkence yapan Temel Cingöz ve Ýsmail Selen’in cezalandýrýlmasýndan sonra, Kürt milliyetçisi PKK birdenbire en üst düzeyde hareketimize karþý tavýr almaya baþladý. Karalama, yalanlar, oligarþiye yaranmak için iletilen mesajlar birbirini takip etti. Öyle ki, PKK’nýn dilinde iþkenceciler, en büyük halk düþmanlarý, MÝT ajanlarý, askerlere katletme ve iþkence emirleri verenler, savaþýn kurmaylarý ansýzýn “barýþçý”, “ýlýmlý” generaller olarak ilan edildiler: “Onlar bir þeyler yaptýklarýný sanýyorlar. General Selen ve Ersöz’ü öldürdüler. Ýki tane çok ýlýmlý (ölçülü, insaflý, makul) komutaný öldürmekle ne yaptýlar? Böylesi eylemlerin devrimci bir orjini olduðu nasýl söylenebilir?” (Abdullah Öcalan, Turkish Daily News, 4 Aralýk 1991) Spekülasyonlar aralýksýz sürdürüldü (1). Onlarýn Kürt sorununda “çözüm”den yana olduðu iddia edildi. “Çözüm”ün ne olduðu belirsizdi. Bunlar tamamen yalan ve uydurma tahlillerdi. Amaç hareketimizi karalamak, etkisini azaltmak Bu savaþ Kürt halkýný da derinden etkiledi. Kürt milliyetçiliðinin “yalnýz biz savaþýyoruz, herkes devletin destekçisi, herkes Kemalist, herkes þoven” söylemlerine büyük darbe vurdu. ve düþmana “bakýn, biz onlar gibi yapmýyoruz, onlar kötü, biz iyiyiz” demekti. Düþmana kendilerinin öyle bir düþmanlýklarýnýn olmadýðý mesajýný iletmek için adeta çýrpýndýlar. Mesela þöyle ifadeler PKK liderinin aðzýndan çok rahat duyulabiliyordu: “Onlarý Türkiye nasýl ýslah edecek þaþýyorum. Biz belki anlaþýrýz da. Fakat çok çatapatlar yani. Bir tanesini hizaya getirmek çok zor. Terörist mi diyelim artýk çok ilkeller.” (7 Aralýk 1991, Sabah, Öcalan’la Röportaj) Mesaj buydu ve çok açýktý. Ýmralý’da kanýtlama fýrsatý bulduklarý gibi ýslah olmaya hazýrdýlar. Zaten o günden de bu mesaja ters düþecek bir pratikleri yoktu. Öyle bir hale geldi ki, Bekaa’da uçan kuþa bizim ne kadar kötü olduðumuzu anlattýlar. Hemen tüm çalýþma alanlarýnda bize yönelik karalama faaliyetleri, PKK’nýn önceliklerinden biri durumundaydý. 40 Özellikle ‘91, ‘92 boyunca yerli ve yabancý basýna, herkese hakkýmýzda bir þeyler söylediler. Biz terörist, onlar iyi ve barýþçýydý. Onlar uzlaþýrdý ama bizle ne yapýlacaktý? Kendilerine “mesaj” getirdiði iddia edilen oligarþinin gazetecilerine hiç yeri ve gereði yokken, Devrimci Sol’un ne kadar kötü, ne kadar terörist olduðunu anlattýlar. Özellikle ‘91, ‘92 boyunca yerli ve yabancý basýna, herkese hakkýmýzda bir þeyler söylediler. Biz terörist, onlar iyi ve barýþçýydý. Onlar uzlaþýrdý ama bizle ne yapýlacaktý? Bütün bunlarý görmezden gelemezdik. Þu veya bu hesaplarla susamazdýk. Bu tür saldýrýlarýn yoðunlaþtýðý dönemde Merkez Komite’miz imzalý bir bildiriyle “PKK lideri ne yapmak istiyor?” diye sorduk. “Abdullah Öcalan “Onlarý Türkiye nasýl ýslah edecek þaþýyorum” derken, Türkiye oligarþisinin Devrimci Sol’u ýslah etmesini, burjuvaziyle uzlaþýcý bir çizgiye getirmesini, sindirmesini mi istiyor?” Öcalan o sýralar yine burjuva basýna yaptýðý açýklamalarda isteseler Devrimci Sol’u kullanabileceklerini belirten ifadeler kullanmaktaydý. Bildirimizde bu konudaki düþüncelerimizi de þöyle dile getirmiþtik: “PKK’lý dostlarýmýza belirtmek isteriz ki; “kullanma” ile þekillenmiþ faydacý ideolojilerin yön verdiði politik yapýlar, tüm güç gösterilerine ve devrimci söylemlerine raðmen, iç yapýlarýnda güçsüzlüðü ve zaafý taþýrlar. Bu politikanýn mantýðý, “Ben güçlüyüm, o halde herkesi kullanýrým”dýr. Güçsüzlüðün ve zaafýn ortaya çýktýðý nokta tam da burasýdýr. Güç olmaktan çýkýldýðý veya zaafa düþüldüðü an, “kullanma”, “kendini kullandýrmaya” dönüþür. “Ýlkesiz, faydacý, kullanma mantýðýnýn hakim olduðu bir politika oligarþiyle uzlaþma, anlaþma eksenine girdiði noktada devrimci kurallarý, enternasyonalizmi, dostluklarý unutmak zorundadýr. Böyle durumda dostlar ve düþmanlar süratle yer deðiþtirirler. Artýk bünyeyi sessizce kemiren, zaman zaman ortaya çýkan ama silahlarýn gücü nedeniyle fazla göze çarpmayan, gizlenen uzlaþmacý, özgücüne güvenden yoksun bir çizgidir.” PKK liderinin ne yapmak istediði açýktý aslýnda, ama bizim görevimiz onlarý devrimciliðe, devrimci çizgiye çaðýrmaktý. Kendi Dýþýnda Hiç Bir Eylem, Hiçbir Güç Ýstemeyen PKK, Darbe Ýhanetini Kullanmaya Çalýþýyor; Kuþkusuz biz küçük burjuva milliyetçi hareketini iyi tanýyorduk. Onlar kendi dýþlarýnda hiç bir gücün olmasýný istemezlerdi. Bunun teorisini de yapmýþlardý. Kitlelerine kendileri dýþýndaki herkesin hain, ajan olduðunu, en azýndan “özel savaþ”ýn oyununa geldiðini empoze ediyorlardý. Hele ki bu kendi dýþýndakiler, Kürt kökenliyse defalarca hainlik sýfatýný hak etmiþ oluyorlardý. Herþeyi onlar bilirdi. Her þey onlarýn þablonlarýna göre olmalýydý. Kuþkusuz Marksist-Leninist deðillerdi. Her ne kadar sosyalist sistem ayaktayken, sosyalizmden etkilenmiþlerse de, ideolojileri esas olarak milliyetçilikti. Ve ayný ideolojiyi paylaþtýklarý dünyadaki pek çok benzerleri gibi ayný süreçte ayný sorunlarý yaþýyorlardý. Yýl 1991-’92’dir. Sosyalist sistem yýkýlmýþtýr. Dünyada birçok devrimci veya ulusal hareketi umutsuzluk sarmýþtýr. Silah býrakmalar, legalleþmeler, emperyalizmle uzlaþmalar gündemdedir. PKK da bu süreçten ciddi bir biçimde etkilenir. Milliyetçiliðe dayalý teorinin ideolojisi esasýnda saðlam ilkeler, tesbitler, tezler üzerine oturmaz. Bu ideoloji, kullanma ve kullandýrýlmaya dayalýdýr. Bölge devletlerinin desteðinin ve milliyetçiliðin de sonuç alamayacaðýný görmeye baþlarlar. Zaten SSCB tümden 41 yýkýldýðýndan mevcut bölge devletlerinin de daha fazla direnemeyerek emperyalizme teslim olma süreci ile birlikte PKK’nýn teslim olma süreci de derinleþir. Adeta ayný paralellikte ilerler. Bu süreçte bir yandan emperyalizme teslim olmanýn teorileri yapýlýrken, bir yandan da hareketimizi baltalamak, sabote etmek için herþey yapýlýr. PKK teslim olma sürecinin teorisini yaparken, önünde bir engel kalmasýný istemez. Hareketimizin bu konuda siyasi ve pratik düzeyde engel olduðunu çok iyi bilmektedir. Kendileri ABD ve oligarþi ile barýþýrken, ülkede devrimci bir sesin, hareketin olmasý hesaplarýna hiç de uygun deðildir. Bizse hiç de onlarýn görmek istediði durumda deðilizdir. 12 Temmuzlarý, 16-17 Nisanlarý yaþayan Devrimci Sol, oligarþinin tüm infaz, kaybetme politikalarýna raðmen hiç kimsenin ummadýðý bir hýzla yeniden toparlanýr ve kesintisiz savaþýna devam eder. Ýþte bu ortamda oligarþi darbe ihanetini tezgahlar. Ýmha ile sonuç alamayan oligarþi, bununla sonuç almaya çalýþýr. Büyük bir savaþ baþlar. Bu savaþ devrim ve karþý-devrimin savaþýdýr. Birçok oportünist yapý (ki bunlarýn bir çoðu oligarþinin ve Kürt milliyetçilerinin planlarýný anlayamayacak kadar basit düþünen rekabetçi gruplardýr) ve PKK için beklenen an gelmiþtir. Bizi yalanlarla, ideolojik mücadeleyle yenemeyenler, oligarþiyle paralel darbeci hainleri destekleyerek bizi yoketmek istemiþlerdir. PKK öncülüðünde bir kýsým sol birleþerek bizi her alanda tecrit etme, darbecileri karþýmýza çýkarma, onlarýn propagandalarýný yapma, yayýnlarýný basma, koruma, anti-propaganda rollerini layýkýyla yerine getirmiþlerdir. Ve yine darbeci kontralara ilk destek Bekaa’dan burjuva basýna yapýlmýþtýr. Öcalan yaptýðý açýklamada darbecilere yönelik Kartal operasyonundan dolayý Devrimci Sol önderini þaibe altýna sokacak þeyler söylüyor, öte yandan hareketimizin daðýldýðýný, bittiðini düþünüp yeni politikalar geliþtiriyorlardý. Hareketimiz, bu ideolojiden yoksun çatlak sesleri bir kenara iterek mücadelesine devam etmiþtir. Ama darbe, özellikle de Kürt milliyetçilerine büyük bir koz vermiþtir. Çaðrýlara baþlamýþlardýr; “yokoldunuz, gelin bize katýlýn” deme cüreti bulmuþlardýr. Kürt milliyetçileri artýk biraz daha rahattýr. Biraz daha pervasýz teslimiyet teorilerini yapýp, emperyalizme övgüler düzülebilecektir. Ama yanýldýlar. Devrimci Sol, DHKP-C’ye dönüþerek dostlarýna ve düþmanlarýna gereken mesajý verdi. Tekrar baþladýlar. Yokedilemeyen DHKP-C engeline karþý kampanyalarýný sürdürmeye devam Ama yanýldýlar. Devrimci Sol, DHKP-C’ye dönüþerek dostlarýna ve düþmanlarýna gereken mesajý verdi. Tekrar baþladýlar. Yokedilemeyen DHKP-C engeline karþý kampanyalarýný sürdürmeye devam ettiler. ettiler. Ýstisnasý yoktur ki, DHKP-C’nin emperyalizme, tekellere ve 12 Eylülcülere yönelik bir tek eylemi karalanmasýn, þaibelendirilmesin! PKK artýk çok açýk kendi dýþýnda hiç bir eylem istememektedir. Yapanlara karþý, kaba demagojilerle burjuva basýna kontranýn dikte ettirdiði haberlere paralel karalama faaliyetine baþlamýþlardýr. Amaç açýk ve nettir. ABD ve oligarþiye teslim olunurken, inkarcýlýðý teorileþtirirken engel kalmasýn istemektedirler. Kürt milliyetçiliði, bu süreci yaþarken, solda her þeyi tahrip etmiþtir; bu tahribattan yanlýþlarý eleþtirmeyen herkes sorumludur. PKK teorisi ve pratiðiyle, politika ve taktikleriyle Türkiye solunda pek çok þeyi 42 Adaleti tartýþýlan bir sol... emperyalizme ne kadar karþý olduðu tartýþýlan bir sol... verdiði sözleri tutup tutmayacaðý belli olmayan bir sol... Fütursuzca halka yönelik eylem yapabilen bir sol... Sabancýlarý öven bir sol... Tabloda bunlar vardýr. köreltmiþ, dejenere etmiþ, tahrif etmiþtir. Türkiye solunda devrimci literatür dýþý ne varsa çok büyük bir bölümü PKK’yla girmiþtir. Adeta devrimciliðin geleceði karartýlmýþtýr. Elbette burada asýl önemli olan, bütün bunlarýn PKK’yla sýnýrlý olmayan bir etki ve yaygýnlýða ulaþmýþ olmasý, tüm solu töhmet altýna sokmasýdýr. Bu, solun çeþitli konulardaki yetersizlikleriyle de birleþince ortaya çok elveriþli koþullarda dahi, sürece denk düþen mücadeleyi örgütleyemeyen, geliþimi saðlayamayan bir sol tablosu çýkmýþtýr. Aslýnda tablo açýktýr. Þöyle bir dönüp kendimize bakalým; biz nasýl bir imaj verebiliyoruz? Halk düzen partilerinden umutsuz. Alternatif kim var? Devrimciler. Peki devrimciler ne durumda? Adaleti tartýþýlan bir sol... Emperyalizme ne kadar karþý olduðu tartýþýlan bir sol... Verdiði sözleri tutup tutmayacaðý belli olmayan bir sol... Fütursuzca halka yönelik eylem yapabilen bir sol... Sabancýlarý öven bir sol... Tabloda bunlar vardýr. Kýsacasý devrimciler güven verecek bir durumda deðiller. Ýþte bu tablonun yaratýlmasýnda belirleyici pay PKK’nýndýr. Bunlarý þu veya bu gerekçeyle meþrulaþtýran oportünizm de sorumludur. Bütün bunlarý ortaya çýkan sonuca bakarak söylediðimiz düþünülebilir. Hayýr. Bu gidiþi adým adým görüp ortaya koymuþuzdur. Biz her zaman küçük burjuva milliyetçiliðinin gerçeðini bilerek, onlarý pratiðimizle, düþüncelerimizle devrimci rotaya çekmek istedik. Ne kadar baþardýk veya baþaramadýk, neden yetersiz kaldýk, bu elbette tartýþýlýr. Ama diyebiliriz ki, bizim bu anlayýþ ve pratiðimiz, Kürt milliyetçiliðinin teslim olma sürecini uzatmýþtýr. Þimdi sormak gerekiyor; oportünizm veya Kürt milliyetçiliðinin barýþ politikalarýný güçlendirenler, ona destek verenler, onlarla birlikte darbeci hainleri destekleyenler, Mavi Çarþý gibi eylemleri meþrulaþtýranlar, KÝME, NEYE, NASIL HÝZMET ETMÝÞLERDÝR? Devrimci bir protokol ve PKK’nýn kullanýlacak güç arayýþý; DHKP-C düþmanlýðý sürüyor Evet, biz Kürt milliyetçileriyle protokol da yaptýk. Ama biz devrimin protokolünü yaptýk. Onlar ise devrimden çok uzak olduklarý için protokolün tek bir satýrýna bile uymadýlar ve tek taraflý protokolü bozdular. Protokole uyarlarsa, devrimi esas alacaklar, stratejik, taktik her konuda deðiþeceklerdi. Bunu yapamazlardý. Kullanýrýz diye düþündüler. Kullanamayacaklarýný gördüklerinde tek kelime açýklama cesareti gösteremeden protokolü bozdular. Ve kullanýlacak baþka güçler aradýlar. Buldular. BDGP’yi kurdular. Ama burada ne sola, ne halkýmýza açýklanmayan bir sýr vardý: DHKP bu birlikte olmayacaktý, asla olmamalýydý. Birliðin PKK için temel ilkesi buydu. DHKP olursa PKK barýþ politikalarý doðrultusunda diðer örgütleri kullanamazdý. Yine de diðer örgütlere PKK sonsuza kadar güvenemezdi. Bizim asla ve asla gelmememizi garanti altýna almalýydý. Bunun için lanetlenmiþ, hiçbir varlýðý olmayan darbeci hainleri bulup diðer örgütlere dayattýlar. Kimsenin itiraz edecek gücü yoktu. Kaldý ki gizliden herkesin iþine geliyordu. PKK’nýn kitlesiyle, silahýyla bedava güç olacaklar ve bu arada DHKP gibi bir engelden kurtulacaklar veya etkisizleþtireceklerdi. Tutanaklara geçi- 43 rilmeyen, PKK’nýn fikir babasý olduðu bu düþünce “sýr” olarak kalacaktý. Öyle bir hale geldi ki, BDGP, PKK’nýn barýþ ve teslimiyet politikalarýnýn kendi çaplarýnda propagandasýný yapan, bu politikalara övgüler düzen bir yapý olup çýktý ve bunun karþýlýðýnda PKK’nýn özellikle de Avrupa’daki gösterilerine bir kaç kiþiyle katýlýp pankart açma hakkýný aldýlar. Arada bir de MED-TV’de PKK’nýn BDGP içerisindeki solu toparlayýp oligarþiye “bakýn herkes benimle birlikte” dedirtmek için ve de bu sola hesap sorup aþaðýlamak için yaptýðý paneller vardýr. Bu paneller ibreti alem için, ders çýkartmak için, herkesin devrimciliðin ne olup olmadýðýný anlamasý için yeniden izlenmeli. PKK aslýnda bu birlikte yoktur. Hiçbir zaman PKK ile birlikte bir eylemlilik, bir kampanya düzenleyememiþlerdir zaten. PKK en fazla temsili düzeyde katýlmýþtýr. Bu nedenledir ki, PKK, panellerde kendisi birliðin dýþýndaymýþ gibi adeta sorgulama yapmýþtýr. Hesap sormuþtur. Ve istisnasýz her panel, panel yöneticisinin veya PKK’lýnýn “ne olacak bu Türk solunun hali?” alaycý sorularýyla doludur. Sol ne eleþtirebilmiþ, ne cevap verebilmiþ, ne bir tek politika ortaya koyabilmiþtir. Sürüklenmiþ, sürüklendikçe politikasýzlaþmýþ, politikasýzlaþtýkça, hiç bir þey yapamadýkça demoralize olmuþ ve o bataktan bütün ýsrarlarýmýza raðmen çýkamamýþlardýr. Bu yedeklenme, bu angaje olma, bu güçsüzlük ve çaresizlik sürdükçe, oportünizmin geliþmeleri doðru deðerlendirme imkaný da olmayacaktýr. Yukarýda da kýsmen deðindiðimiz gibi, artýk PKK’ya, PKK liderine raðmen PKK’yý savunma durumundadýrlar. Atýlým’ýn Mavi Çarþý eylemine iliþkin geçtiðimiz günlerde yazdýklarý buna çok çarpýcý bir örnektir. 20. sayýsýnda güya psikolojik savaþý ve “manipülasyon”u ele alýrken, Atýlým diyor ki: “Ýlerici, yurtsever, devrimci kamuoyuna karþý yürütülen psikolojik savaþ saldýrýsýnýn kafalarda ‘acaba’ sorusunu uyandýrmaya dönük olduðunu vurgulamýþtýk. Mesela bu saldýrýnýn devrimcilere karþý yoðunlukla uygulandýðý 90’lý yýllarýn baþýnda Dev-Sol’un devrimci suikast eylemlerinin ‘provokasyon’, ‘kliklerin iþi’ ‘iç çatýþma’ vb. olduðu iddialarý o denli yinelendi ki, ne yazýk ki bir kýsým ilerici çevre dahi bu yalanlara kandý.” Bunlarý yazan Atýlým, biraz sonra da þunu söylüyor: “Fakat acý olansa bu saldýrýlara çokça maruz kalan Dev-Sol çevresinin bundan yeteri kadar ders çýkarmamasýdýr. Bu yüzden Kurtuluþ, ‘Mavi Çarþý’ gibi þüphesiz yanlýþ ve kontrol- Sol ne eleþtirebilmiþ, ne cevap verebilmiþ, ne bir tek politika ortaya koyabilmiþtir. Sürüklenmiþ, sürüklendikçe politikasýzlaþmýþ, politikasýzlaþtýkça, hiç bir þey yapamadýkça demoralize olmuþ ve o bataktan bütün ýsrarlarýmýza raðmen çýkamamýþlardýr. süz þiddet eylemlerine ‘kontrgerilla eylemi’ yaftasýný yapýþtýrarak tersten ayný hataya düþmektedir.” Atýlým ve Atýlým gibileri halen Mavi Çarþý’nýn neden, niçin yapýldýðýndan zerre kadar birþey anlamamýþlardýr. Sübjektif olarak kontrgerilla iþi olup olmamasý birþey deðiþtirmez. Eylemin kendisinin niteliðine, iþlevine bakmalý herkes. Bu görülmediðinde, elbette ki, bizim meþruiyet konusunda sözünü ettiðimiz tespitlerden bir þey anlamaz, bir sonuç çýkaramazlar. Bizzat o hareketin lideri Mavi Çarþý eylemi için “Biliyorum TürkKürt çatýþmasý çýkarmak isteyenler yaptýrdý” der; ama oportunizm hala “hayýr öyle deðil” der. Anlaþýlmaz bir savunma içerisindedirler. Bu savunma, kimin ne iþine yarýyor, 44 kendilerinin de buna somut bir cevaplarý olduðunu sanmýyoruz. Biz psikolojik savaþý da, manipülasyonu da, kontrgerillayý da çok iyi biliriz. Atýlým gibileri bunlarý bilmez veya bildiði büyük ölçüde teoriktir. O sözünü ettiði eylemlerimiz hakkýnda þaibe yaratmak isteyenlerin baþýnda Kürt milliyetçileri gelir. Ama bunu nedense görmez, görüyorlarsa da yazmaz, yazamazlar. Çarpýklýk buradadýr iþte. Birþeyleri, birilerini eleþtiriyor ama ortaya... Bütün bu spekülasyonlarý, önce Kürt milliyetçiliði yapmýþtýr. Atýlým bunlarý unutturmak ister. Kürt milliyetçileri neden eylemlerimizi þaibeli hale getirmek istemiþtir? Atýlým bunun cevabýný bilmez mi? MGK’ya, Genelkurmay’a mesaj vermek için. Oportünizm Öcalan’ýn sayýsýz röportaj ve açýklamasýndaki mesajlarý okumamýþ mýdýr? Hulusi Sayýn, Ýsmail Selen, Hiram Abas eylemlerine iliþkin yaratýlmak istenen þaibeli havanýn nedenini bilmez mi? Milliyetçiler kendi dýþlarýnda hiç kimse olmasýn istemiþlerdir (2). Uzlaþma politikalarýný, devrimin olmadýðý politikalarý savunanlar böyle davranýr. Atýlým bunlarý bilir mi, bilir, ama söylemek iþine gelmez. Atýlým gibileri hesaplarý için hep susmuþtur. Mavi Çarþý’yý, Kürt milli- yetçiliðinin devrimci harekete ve devrimci eylemlere karþý saldýrýlarýný anlamayanlar, bunu nedenleriyle, niçinleriyle, sonuçlarýyla çözümleyemeyenler, bugünkü durumu da çözümleyemeyecek, belki ancak sonuçtan bir þeyler ortaya çýktýkça, gerçeðin bir bölümünü reddedemez hale geleceklerdir. Örneðin Öcalan’ýn jandarma ifadesinde geçen “öyle bir milliyetçilik yaratýn ki herkes milliyetler temelinde bloklaþsýn” þeklindeki sözler, gerek Öcalan’ýn, gerekse de PKK Baþkanlýk Konseyi’nin tekrar tekrar “Türk-Kürt çatýþmasý”ndan bahsedip, bu tehditle emperyalizme davetiye çýkarmalarý, Mavi Çarþý’yý hala anlamayanlar için öðretici olmalýdýr. Bugüne kadar ne yazýk ki, ne ideoloji, ne deney, hiç bir þeyden öðrenememiþlerdir. Belki Ýmralý’da olanlar öðretir. Geçmiþte düþünülüp de bir türlü açýklýkla söylenemeyenler, artýk Ýmralý’da söyleniyor çünkü. Umarýz bu gerçek, bu arkadaþlarýn saðlýklý bir muhasebe yapmasýna yardýmcý olur. Bu muhasebede, meþruiyet sorununa da, seçim sonuçlarýnýn, 1 Mayýs’ýn neden öyle olduðuna cevaplar da vardýr. Devrimciliðe saflýðýný, temizliðini yeniden kazandýrmalýyýz. Devrimciler, bu tahribattan ideolojik, pratik her boyutuyla kurtulmalý, devrimciliði arýndýrmalý, ilke ve kurallarý yeniden tüm faaliyetlerinde hakim kýlmalýdýrlar. 1 Mayýs derslerinin özeti budur. (1) Özgür Politika’nýn 15 Nisan 1996 tarihli sayýsýnda “Hüseyin Baybaþin Anlatýyor” yazý dizisinde þöyle bir manþet vardý: “Hulusi Sayýn’ý Aðar Öldürttü”. Devrimci bir hareket bu eylemi üstlenmiþ, konuya iliþkin açýk-lamalar yapýlmýþ, ama onun için önemli deðil, o bir mafyacýnýn açýklamalarýný esas alýyor. Asgari gazetecilik anlamýnda bir sorumluluk bile yok. Ama tabii amaç gazetecilik deðil zaten. Sorun devrimci hareketin eylemlerini karalamak. (2) PKK, sýk sýk sola her türlü desteði sunduklarýndan ve sunabileceklerinden sözetmiþtir. Oysa gerçek böyle deðildir. Türkiye soluna hemen hiç bir konuda bir destekleri sözkonusu olmamýþtýr. Öcalan’ýn geçtiðimiz günlerde basýnda yeralan ifadelerinde de Devrimci Sol’a kamp yeri verdikleri gibi açýklamalar geçmektedir. Doðru deðildir. Sözü edilen kamp yeri PKK’nýn deðildir. Daha önceden onlarýn kullanýp terkettiði bir alandýr. Kamp yerinin sahibi Lübnanlýdýr. Ancak kamp yeri PKK’nýn kampýna yakýn olduðu için, orada kamp kurmamýzýn kendileri açýsýndan bir sakýncasý olup olmadýðý kendilerine sorulmuþtur. Hepsi budur. Yine, kamp yerine çok büyük slogan yazdýðýmýz ve bundan dolayý sorun çýktýðý söylenmektedir. Bu sözlerinde bir “doðruluk” payý olmakla birlikte eksiktir ve sorunun özü deðildir. PKK her zamanki gibi denetim altýna almak istemiþ, alamayýnca aleyhimize çalýþmýþtýr. Her yerde bunu yapmýþtýr. Slogan yazýlmasý bunda vesile olarak kullanýlmýþtýr. Öcalan’ýn ayný ifadelerinde ayrýca Karadeniz’e çýkýþlarýna iliþkin “DHKP-C ile ittifak yaparak çýktýklarý” açýklamasýný yaptýðý belirtilmektedir. Bu konuda PKK ile Partimiz ve Cephemiz arasýnda hiç bir ittifak yapýlmamýþtýr. Daha önce DHKP-PKK Protokolü vesilesiyle izah ettiðimiz gibi bir kýþ onlara yardým etmemiz dýþýnda bir iliþki, ittifak anlaþmasý yoktur. 45 Dünyanýn En Güzel, En Onurlu Ýþi: DEVRÝMCÝLÝK “Devrimci olduðum için mutluyum. Yaþamýn, yaþamýmýn ancak böyle anlamlý olduðunu gördüm. Mücadele etmeyen insanlarýn yaþamýný düþünüyorum. Nasýl mutlu olabiliyorlar, onlarý yaþama ne baðlýyor?” (Zeynep Eda Berk) “Ben köyümden ayrýlýrken sýradan bir köy kýzý olarak ayrýldým. Þimdi Devrimci Sol savaþçýsý, gerillasý olarak dönüyorum. Bu gururu, onuru taþýmak çok güzel.” (Selvi Uzun) Dünya susarken, dünya bir halkýn katledilmesini adeta seyrederken, iki insan, partinin sunduðu perspektif ve verdiði talimatla silahlarýný yüklenip dünya halklarýný katleden emperyalist haydutu üslerinden birinde vurmak için harekete geçiyorlar. Milyarlarca insan içinde iki kiþi... Bu misyonun büyüklüðünü düþünün. O iki kiþi, Amerikan emperyalizminin karþýsýnda halkýmýzýn, dünya halklarýnýn onurunu temsil etmektedir. O iki kiþi, gün gelir adaletin temsilcisi olurlar. Gün gelir halkýn ýþýðý, yol göstericisi, gün gelir örgütleyicisi olurlar. Elde silah daðlardadýr kimi, kimi bir dernekte. Her yerde bulunabilirler, ama yaptýklarý iþ her yerde aynýdýr. Ýþleri, bedeli ne olursa olsun, halkýn kurtuluþu, mutluluðu için çalýþmaktýr. ADLARI, DEVRÝMCÝ’dir. Devrimci kimdir? denildiðinde bu soruya çok kýsa cevaplar verilebilir. Düzeni deðiþtirmek isteyendir, devrim yapmak isteyendir. Ama cevap gerçekte daha karmaþýktýr. Çünkü toplumlarýn, halklarýn tarihinde öyle çok misyonu birden üstlenir ki devrimci. Devrimci kime benzer örneðin? O, pekala yeldeðirmenlerine saldýran bir Don Kiþot’a benzetilebilir. Veya zenginden alýp fakire veren Robin Hood’a da benzetilebilir. Düzeni, devletteki veya toplumdaki çarpýklýklarý, yanlýþlýklarý eleþtiren bir Bektaþi’dir. Halkýn saðduyusu, Hacivat ile Karagöz’dür. Ama bunlar devrimciliðin ancak bir yanýný, oldukça küçük bir yanýný anlatýrlar... Yaptýðý iþ ise, biraz politikacýlýða benzer, ama klasik anlamýyla politikacý deðillerdir. Biraz mimardýrlar, fakat kurduklarý yapý ve yapýda kullandýklarý malzemeleri farklýdýr. Biraz doktordurlar, baktýklarý hastalýklarla, hastalýklara verdikleri ilaç ötekine benzemez. Ressamdýrlar, mutluluðun resmini çizmeye çalýþýrlar. Biraz hamal, biraz asker, çokça iþçidirler. Bazen tüm toplum içinde bir avuç gibiyizdir. Ama dövüþmeye devam ederiz. Yalnýz baþýmýza direnmenin onuruyla büyür, çoðalýrýz o 46 zaman. “Bir avuç” muyuz gerçekten? Örgütsel olarak, sayýsal olarak bazen böyle olabilir; ama devrimci halktýr. Halkýn temsilcisidir. Halkla birliktedir. Duyguda, taleplerde, çýkarlarda, gelecek düþlerinde bir aynýlýk vardýr. Bu aynýlýk ne kadar güçlüyse, devrimciliðin güzelliði ve devrimin yakýcýlýðý da o kadar somuttur. Bunu yaþamayan, halkýn yoksulluðunu, acýlarýný yüreðinin en derinlerinde hissetmeyen bir devrimciliðin altý giderek boþalacaktýr. Çünkü devrimcilik sadece mantýksal zorunluluk deðildir; ayný zamanda duygu iþidir, heyecan, öfke, coþkudur. Halktan, halkýn yaþamýndan kopuk bir devrimcinin bunlarý yaþamasý, süreklileþtirmesi, devrimcileþtirmesi mümkün deðildir. ANADOLU GERÇEK ÝHTÝLALCÝLERÝNÝ TANIYOR; Devrimcilik saf bir heyecandýr. Coþkudur. Hesapsýz bir kendini sunmadýr. Bu topraklarda devrimcilik böyle yeþermiþ, Anadolu halklarý tarafýndan da böyle tanýnmýþtýr. 1960’lý yýllarýn sonu ve ‘70’li yýllarýn baþlarýnda Anadolu ihtilalini þekillendiren devrimciler, devrimciliði halkýmýza böyle tanýtmýþlardýr. Onlar halkýn o güne kadar tanýdýðý devrimcilerden farklý- Binlerle ölmüþtür, ama halkýný faþist saldýrý karþýsýnda savunmasýz býrakmamýþtýr. Hep zor koþullarda yaþamýþtýr, yüksünmemiþtir. Onun ruhunu körelten, heyecanýný öldürmeye çalýþan tüm görüþlere direnmiþtir. O, “Faþizme karþý omuz omuza” derken yüreði titreyen, “kahrolsun faþist diktatörlük” derken öfkesini zor dizginleyen, “tek yol devrim” derken, umutla dolandýr. dýrlar. Ne masabaþý devrimcisidirler, ne halka yukarýdan bakarlar. Halka “politika” yapmazlar, yalan vaadlerde bulunmazlar. "Oy istemeyen" politikacýlardýr onlar. Ýstemezler verirler. Vadetmezler, yaparlar. Yaptýklarý, yüreklice savaþmaktýr. Bu devrimciliðin belki amatör, belki henüz tecrübesiz yanlarý vardýr, hatta bu devrimcilik zaman zaman giyim kuþam konusunda, din konusunda bazý “aykýrý” yanlar da taþýmýþtýr; ama halk sevmiþtir onlarý. Sevmiþ, güvenmiþtir. Kendinden görmüþtür. Bu saf, bu, kendini hesapsýzca sunan devrimciler, böyle bir sevgiyi, saygýyý kazanabildikleri içindir ki, bir kez uðradýklarý yerlerde bile arkalarýnda bir sempatizanlar ordusu býrakmýþlardýr. Bu sempatizanlar ordusu, ‘70’li yýllar boyunca devrimci hareketi yeniden örgütlemeye çalýþýrken, bu çizgiyi esas olarak sürdürmüþtür. Sürecin öne çýkardýðý görev olan anti-faþist mücadeleye katýlmakta tereddütsüz olmuþtur. Sonraki yýllarda “yasakçýlýk”, “ahlak bekçiliði” olarak yadsýnacak, küçümsenecek pek çok noktada devrimciliðin saflýðýný yaþatmaya çalýþmýþtýr. Binlerle ölmüþtür, ama halkýný faþist saldýrý karþýsýnda savunmasýz býrakmamýþtýr. Hep zor koþullarda yaþamýþtýr, yüksünmemiþtir. Onun ruhunu körelten, heyecanýný öldürmeye çalýþan tüm görüþlere direnmiþtir. O, “Faþizme karþý omuz omuza” derken yüreði titreyen, “kahrolsun faþist diktatörlük” derken öfkesini zor dizginleyen, “tek yol devrim” derken, umutla dolandýr. DEVRÝMCÝLÝKTE BOZULMA; 1980 sonrasý yýllarda, devrimcilik kirletilmiþ, dejenere edilmiþtir. Güzellikler bozulmuþ, saflýklar lekelenmiþtir. Bu dejenerasyon birden çok kaynaktan beslenmiþtir. 12 Eylül sonrasýnda bir yanda dýþarýda cuntanýn yarattýðý kültürel yozlaþma ortamý, bir 47 yanda da hapishaneler, bu kaynaklarýn en önemlilerindendir. Cuntanýn eðitimden medyaya kadar her aracý devreye sokarak yarattýðý bu ortam, gençlik üzerinde oldukça etkili olmuþ; ahlaki açýdan, halkýna, ülkesine karþý duyduðu sorumluluk açýsýndan daha farklý bir tip oluþmuþtur. 70’li yýllarýn gençliðine pek benzemeyen bir hayat felsefesi dolaþmaktadýr onlarýn beyinlerinde. Yüreklerinde farklý heyecanlarýn fýrtýnasý esmektedir. Bireysel fýrtýnalardýr bunlar. Fýrtýnalarý, içi kararmýþ denizlerde, bunalýmlarda son bulur. Ama onlarýn da sorunlarý, talepleri vardýr, onlarýn bir kýsmý da bir þeylere karþý mücadele edeceklerdir. Ve böylelikle bu felsefe devrimin saflarýna da taþýnmaya baþlar. Ancak devrimcilikteki bozulmada bu yine de tali bir etkendir. Sorun yalnýz bununla sýnýrlý kalsaydý, kuþku yok ki çözümü çok da zor olmazdý. Hapishaneler ‘80’li yýllar boyunca asýl olarak direniþlerle anýlmýþtýr. Bu dönemin tarihi bütün bir onyýla yayýlmýþ ve uzunlu-kýsalý açlýk grevleriyle, ölüm oruçlarýyla yazýlmýþtýr. Ancak bu dönemin, bu tablonun bir de o süreçte fazla görülmeyen, öne çýkmayan yaný vardýr. ‘87’lerden itibaren koþullarýn görece iyileþmesiyle birlikte, mücadeleden, örgüt disiplininden kaçýþ vardýr. Bu kaçýþ kendini örneðin bir ha- pishanede sabah akþam karate, vücut geliþtirme yapmakta gösterirken, bir baþkasýnda alkol tüketiminde, kiminde yabancý dil öðrenmeye yoðunlaþmak biçiminde göstermiþtir. Çoðu siyasi hareketin örgütlü yapýlarý adeta daðýlmýþ, eylemlerde az çok örgütlü bir tavýr ve katýlým sürdürülürken günlük yaþamda tam bir “baðýmsýzlaþma” ortaya çýkmýþtýr. Sol oligarþinin “baðýmsýz koðuþlar yaratma” politikasýný büyük ölçüde etkisizleþtirirken, kendi içindeki “baðýmsýzlaþmayý” önleyememiþtir. Bu tablo, dejenerasyonun kendini gizlediði tablodur. Öyle Her yaþam biçimi, kendi felsefesini de yaratacaktý tabii ki. 1980’li yýllarýn sonuna gelindiðinde, artýk pekçok siyasi hareketin içerideki unsurlarý, örgüt içi demokrasi adýna örgütsüzlüðü, disiplinsizliði, geçmiþin “ahlak bekçiliðini” mahkum etme diyerek her tür dejenere iliþkileri, yeniden hapishaneye düþmelerini engelleyecek diye de legal mücadeleyi savunur durumdadýrlar. ya, görünürde bir örgütlülük vardýr, eylemler yapýlmakta, herkes eylem kararlarýna tabi olmaktadýr. Ama ya ötesi? Örneðin, yabancý dil öðrenmenin neresi kötü denilecektir. Ancak orada dil öðrenme yalnýzca kaçýþý gizlemeye yarayan bir araçtýr. Kendini bir devrimci olarak yetkinleþtirme, bu iþi devrimci amaç ve hedeflerle yapma yoktur. Bunun böyle olmadýðý zaten sonuçtan da bellidir. Onyýl boyunca süren bu yabancý dil furyasýndan devrimci mücadelenin bir kazancý olmamýþtýr. Devrimci basýndaki “çeviri” düzeyine bakmak bunu yeterince gösterir. Bu alandaki yetersizliðin sonucunda dünyadaki çok çeþitli geliþmeler, çeþitli siyasi hareketler yeterince izlenememektedir. Peki nerede yýllarca dil öðrenenler? Hapishanelerde bu yýllarda açýkça iki ayrý yaþam tarzý vardýr. Bir yanda kendi iç devrimci disiplin ve örgütlülüklerini, devrimci yaþamýn genel ilke ve kurallarýný koruyup yaþamý kendini eðitme, dýþarýya katký sunma temelinde biçimlendirenler, diðer yanda, iyice dejenere olmuþ, örgütsüzleþmiþ, bohemleþmiþ bir tarz. Tabii ki, biraz öyle, biraz böyle ara kategorilerde yaþayan gruplar da vardýr. Eleþtiriler “hapishane içinde hapishane yaratmayalým” teorisiyle savuþturulmaktadýr. Kuþkusuz bizim saflarýmýz- 48 da da bu deðirmenin öðüttüðü insanlar olmuþtur. Ancak devrimci anlayýþ, devrimci yaþam tarzý, ilkeler, kurallar korunmuþtur. Örgütsüzleþme, elbette çýplak olarak cereyan etmemiþtir. Bu bazen kendini bu tür ilgi alanlarýnda “yoðunlaþma”yla, bazen “örgüt içi demokrasi” safsatalarýyla gizlemiþ, ama en kötüsü de giderek bunlarýn teorisi yapýlmýþtýr. Bunlar teorize edilmemiþ, meþrulaþtýrýlmamýþ olsaydý, tahribat bu kadar büyük olmaz, bu kadar yaygýn biçimde dýþarýya yansýmazdý. Ama her yaþam biçimi, kendi felsefesini de yaratacaktý tabii ki. 1980’li yýllarýn sonuna gelindiðinde, artýk pekçok siyasi hareketin içerideki unsurlarý, örgüt içi demokrasi adýna örgütsüzlüðü, disiplinsizliði, geçmiþin “ahlak bekçiliðini” mahkum etme diyerek her tür dejenere iliþkileri, yeniden hapishaneye düþmelerini engelleyecek diye de legal mücadeleyi savunur durumdadýrlar. Sonuçta bu kültür, bu kiþilerle birlikte dýþarýya da taþýnmýþtýr. Ýçerideyken teorileþtirilen “anti-örgütçülük”, dýþarý çýkýldýðýnda somut olarak örgüt tasfiyeciliðine ve anti-örgüt propagandasýna dönüþmüþtür. Bu kesimler hýzla legalizmi teorileþtirmiþler, sonuçta “Parti olmayan parti”ler doðmuþtur. Aðýrlýklý olarak bu kesimler nezdinde, devrimcilik de çeþitli 12 Eylül sonrasý, gerek çözülme, gerekse de hapishanelerdeki olumsuzluklar boyutuyla halk kitlelerinde devrimcilere karþý belli bir güvensizlik oluþmuþtu, bir de karþýlarýnda böyle tipler görünce, güvensizlik ve kopukluk daha da belirginleþmiþtir. ahlaksýzlýklarýn, halkýmýzýn geleneklerine aykýrý davranýþlarýn, halktan kopuk yaþamýn meþru görüldüðü bir tarza dönüþtürülmüþtür. 12 Eylül sonrasý, gerek çözülme, gerekse de hapishanelerdeki olumsuzluklar boyutuyla halk kitlelerinde devrimcilere karþý belli bir güvensizlik oluþmuþtu, bir de karþýlarýnda böyle tipler görünce, güvensizlik ve kopukluk daha da belirginleþmiþtir. Devrimci hareket ise esas olarak kendi cephesinden bunun tersi bir tablo çizmiþ, süreçten güven kazanarak çýkmýþ, 1980’li yýllarýn sonundaki büyük geliþiminde de bunun belirleyici bir rolü olmuþtur. BOZULMA, MERKEZÝ SÝYASET HALÝNE GELÝYOR: Kaynaklardan bir diðeri 12 Eylül sonrasý dýþarýda yaygýnlaþtýrýlan kültürdür demiþtik. Bu kültürün köþe taþlarýný bireycilik, ahlaki dejenerasyon ve inançsýzlýk oluþturmaktadýr. 12 Eylül cuntasýnýn saldýrý programýnýn bir parçasý olarak uygulanan apolitikleþtirme ve yozlaþtýrma, belli ölçülerde baþarý kazanmýþ, bu dönemin ve bu kültürün biçimlendirdiði özellikler, zaman içinde devrimci saflara da yansýmýþtýr. Ancak dediðimiz gibi bu etki bir “yansýma” düzeyindedir. Kendini daha çok yeni sempatizan, taraftar kitle düzeyinde ortaya koyan bir etkidir. Süreç açýsýndan yeni görevler, yeni sorunlar ortaya çýkarmasýna karþýn, bir hareketi belirleyemez. Asýl sorun, yani devrimciliðin bozulmasý, çeþitli hareketlerin bu dejenerasyonu, ilkesizlikleri, çarpýk anlayýþlarý merkezi politikalar olarak uygulayýp meþrulaþtýrmasýyla, teorisini yapmasýyla ortaya çýkmýþtýr. Kürt milliyetçiliði ve reformizm, belli ölçülerde de oportünizm, politika ve taktikleriyle, yöntemleriyle bu dejenerasyonun hayat bulduðu asýl zemin ve kendi dýþýna da bu bozulmayý taþýyan en önemli kaynaklardýr. Kürt milliyetçiliði, pragmatizmiyle, halký bölen teori ve stratejileriyle, “taktik”leriyle, 49 eylem anlayýþýyla, teori ve politika yapýþ biçimiyle tahrip etmedik hemen hiçbir þey býrakmamýþtýr. Kavramlar, ilkeler, kurallar alt üst olmuþtur. Devrimci saflýk, açýklýk, dürüstlük ortadan kaldýrýlmýþ, yerine çýkarlar, benmerkezcilik, dalaverecilik konulmuþtur. Reformist hareketler veya baþka deyiþle “legal çevreler” ise, “anti-örgüt” propagandasýný siyasi ve pratik varoluþ koþulu haline getirmiþlerdir. Disiplin karþýtýdýrlar. “Birey özgürlüðü”, “örgüt içi demokrasi” vb. gerekçelerle bunun teorisi yapýlmýþtýr. “Cinsel özgürlük”, “kadýn-erkek eþitliði” adýna geliþtirdikleri teori ve pratik sola verdikleri zararýn en baþýnda gelir. Bedel ödemekten kaçýþ teorileþtirilmiþtir. “Hiçbir þey insan yaþamýndan daha deðerli deðildir”, “biz geceleri evinin basýlmasý ihtimali olmadan uyuyabilenlerin partisiyiz”, “tembellik hakký” gibi onlarca çeþit düþünce, bunlarýn sürekli söylemi haline gelmiþ, kendilerini, partilerini, etkileyebildikleri kitle örgütlerini “en geri nokta”lara çekmiþlerdir. Ki bu “en geri direniþ noktasý” bile deðildir. Çünkü oligarþinin keyfi, hukuksuz saldýrýlarý karþýsýnda sýradan haklarýný bile savunmaktan aciz bir durumdadýrlar. Ýlkesiz, þekilsiz, garip bir devrimciliktir ortaya çýkan. Halkýn “nerede o eski devrimciler” deyiþleri duyulur olmuþtur. Halk haklýdýr bir yerde. Çünkü: Bu tür devrimcilik, adaletsizdir. Halk ve halk düþmanlarý ayrýmýný koymakta adaletsizdir. Siyasi hareketler arasýndaki iliþkilerde adaletsizdir. Emeðin deðerini bilmekte adaletsizdir. Risk üstlenmekte adaletsizdir. Bu tür devrimcilik, samimiyetsizdir. Samimiyetsizlik her düzeyde yansýmasýný bulur. Ýkili iliþkilerde de, örgütler arasý iliþkilerde de bu samimiyetsizlik artýk aradaki büyük ve kalýn bir duvar gibidir. Bu tür devrimcilik abartýcýdýr. Propagandada kendi örgütünü abartýr. Kiþisel olarak yaptýðý iþleri abartýr. Örgütüne karþý da ayný þeyi yapar. Bu tür devrimcilik, halký Bedel ödemiyor, ilke-kural hak getire... Ciddiyet, güvenilirlik yok, bütün iliþkileri alavere-dalavere, abartý üzerine kurulu. Tabii bu devrimcilik deðildir. Kitlenin bu devrimciliðe sempati duymasý, güvenmesi de mümkün deðildir. örgütleme, bilinçlendirme hýrs ve iddiasýndan uzaklaþmýþtýr. O büyük misyonunun duygularýný taþýmaz. Zaten halka karþý da büyük ölçüde inançsýzlaþmýþtýr. Artýk bu noktada asalak bir devrimcilik çýkmýþtýr ortaya. Hemen hiç bir konuda emek sarfetmeyen bir devrimciliktir bu. Bilinçlendirmeyen, örgütlemeyen bir devrimci “kendine” devrimcidir. Bu özellikleri taþýyan bir devrimci veya bir siyasi hareket, çürümeyi yaþýyordur. Çürüme çeþitli iç ve dýþ koþullara baðlý olarak hýzlý ya da yavaþ seyredebilir, ama bu sorunun özünü deðiþtirmez. Devrimci saflarda halka yabancýlaþma gündeme gelebilmiþtir. Bu devrimciliðin doðasýna aykýrýdýr, ama olabilmiþtir. Bedel ödemiyor, ilke-kural hak getire... Ciddiyet, güvenilirlik yok, bütün iliþkileri alavere-dalavere, abartý üzerine kurulu. Tabii bu, devrimcilik deðildir. Kitlenin bu devrimciliðe sempati duymasý, güvenmesi de mümkün deðildir. Sosyalist ülkeler nasýl yýkýldý diye uzun uzun düþünmeye, tahliller yapmaya gerek yok. Bu devrimci tipini kaldýrýp devrimini yapmýþ bir Türkiye’nin baþýna koyun. Onun artýk orada yönetici olduðunu, her türlü yetkiyi elinde topladýðýný varsayýn. Alýn size “nomenklatura”! (*) Bugün böy- 50 le bir adaletsizlik yapan o durumda, eline bir iktidar gücü geçtiðinde neler yapmaz ki? RÜZGARLARA KAPILMADIK, CEPHE SAFLARINDA DEVRÝMCÝLÝÐÝN SAFLIÐINI KORUDUK Devrimcilik arýnacaktýr. Bizim için fazla zor deðildir. Çünkü bu tür devrimcilik tarzý saflarýmýzda da çok çeþitli etkilerde bulunmuþ olsa bile, yaygýn deðildir ve bir “anlayýþ”a dönüþmemiþ, kimse bunlarýn teorisini yapmaya kalkýþmamýþtýr. Kimse bunlarý meþrulaþtýrmamýþtýr. Kimse buna cesaret de edemez. Bünyemiz buna yeltenecekleri dýþýna atacak kadar saðlamdýr. Böyle olduðu içindir ki, bu onyýllar boyunca kahramanlýklar yaratmaya devam ettik. Destanlar yazdýk. Her biri gelenekselleþen cüretlerin, fedakarlýklarýn, kahramanlýklarýn, halk sevgisinin altýnda bizim savaþçýlarýmýzýn imzasý vardý. Devrimci; bedel ödeyebilen, ilkeli, samimi, ciddi, sözünde duran, uzlaþmayan, küçük hesaplarýn deðil büyük ideallerin insanýdýr. Devrimcilik ancak bunlarla onurlu ve güzeldir. Cephe çizgisindeki devrimcilik, bu onurun, bu güzelliðin taþýyýcýsýdýr. Devrimciliðin güzelliðini, o nurluluðunu, görkemini, coþkusunu yaþamaya ve yaþatmaya devam ettik. Olumsuzluðun kitleler nezdindeki yansýmalarýný, etkilerini tümüyle ortadan kaldýramadýk belki, ama üzerinde geliþmemizi sürdüreceðimiz saðlam bir zemin hep korundu... Bu onurun, güzelliðin somut ifadesi, halký devrimcileþtirmek, kitleleri örgütlemek, düþmana darbeler vurmaktýr. Bunlarýn olmadýðý yerde ruhsuzlaþma vardýr. Devrimcilikteki bu bozulma, tüm solda son derece önemli etkilerde bulunmuþtur, kitleler nezdinde devrimciliðin güvenilirliðini, meþruiyetini zedelemiþtir ama hiçbir zaman tüm devrimcileri belirler hale de gelememiþtir. Buna izin vermedik. Bir yandan bu bozulma geliþirken, biz geleneklerimizle, ilkelerimiz, kurallarýmýz, ahlakýmýzla bunun karþýsýndaki anlayýþý temsil ettik. Devrimciliðin güzelliðini, onurluluðunu, görkemini, coþkusunu yaþamaya ve yaþatmaya devam ettik. Olumsuzluðun kitleler nezdindeki yansýmalarýný, etkilerini tü- müyle ortadan kaldýramadýk belki, ama üzerinde geliþmemizi sürdüreceðimiz saðlam bir zemin hep korundu. Asýl kaynaðýný Kürt milliyetçiliðinden alan ve reformizmin, oportünizmin aþama aþama katýldýðý bu bozulma, gerçekten de ülkemizde devrimciliði oldukça zor hale getirmiþtir. Devrimciler halka giderken, neyi savunduklarýyla deðil, neyi savunmadýklarýný açýklayarak gitme gibi bir zorunlulukla karþý karþýya kalmýþlardýr. Oligarþinin propaganda ve demagojileri de kuþkusuz bu yanlýþlýklar ortamýnda çok daha fazla etkide bulunmuþtur. Bu ortamýn bizim kitlelerle iliþkilerimizi, örgütsel çalýþmalarýmýzý etkilememesi düþünülemezdi elbette. Etkilemiþtir. Ama bundan çýkýþ koþullarýna sahibiz. Çünkü bozulmayý kendi saflarýmýza taþýmadýk, meþrulaþtýrmadýk. Daha zor da olsa devrimci olanda ýsrar ettik. Böyle bir ortamda bile, kahramanlýklar yaratmaya, halka baðlýlýðý ve halk kültürünü temsil etmeye, halkla yeni baðlar kurmaya devam ettik. Devrimcilik güzeldi. Bozulmaya karþý mücadelemiz de devrimciliðin bir baþka zorunluluðudur. Sonuç aldýkça bir düþmaný altetmenin coþkusunu yaþýyoruz yine. Çok büyük fedakarlýklarla karþýlaþtýk. Yalnýz yoldaþlarýmýzýn kuþatýlmýþ üslerindeki 51 veya ölüm oruçlarýndaki can bedeli fedakarlýk ve kahramanlýklarýndan sözetmiyoruz. Kitleler nezdinde de yaþadýk bunlarý ve yaþamaya devam ediyoruz. Tehlikeye atacaðý çok þeyleri olmasýna raðmen, bir an bile bunlarýn hesabýný yapmýyor insanlar. Aklýnýza gelmeyecek, ondan istemeyi bile düþünmeyeceðiniz desteklerle çýkýyor karþýnýza. Bunu yaratan yaptýðýmýz iþin soyluluðudur. Devrimcilik soylu bir iþtir, sýradanlýðý aþmýþ olmaktýr. Hayata farklý bakmaktýr. Herhangi biri daðlara baktýðýnda en fazla oradaki yeþilliði görür. Biz kurtuluþu görebiliriz orada. Yoldaki su birikintisi çoðu için yalnýzca yanýndan dolanýlacak bir þeydir. Biz onda mevcut düzenin bozukluklarýný görüp, yeni bir toplum, yeni kentler, yeni bir düzen projemizi geliþtiririz. “Babana bile güvenmeyeceksin” diye yaþýyor insanlarýn bir bölümü. Kapitalizm herkes bu güvensizlik ve kuþkuculuk içinde yaþasýn diyor. Biz yoldaþlarýmýza sýrtýmýzý rahatlýkla dönerek yaþýyoruz. Bu bile tek baþýna az fark mý, az þey mi? Güvensizlik, tatminsizlik, huzursuzluk, idealsizlik... Bunlarý veriyor kapitalizm insana. Ekonomik durumu biraz iyi olsa da bu deðiþmiyor. Paylaþ- macýlýðý, saflýðý, mütevaziliði, dürüstlüðü, ahlaklý olmayý zayýflýk veya enayilik sayýyor. Devrimcilik ise paylaþmanýn, ortaklýðýn, birlikteliðin en yalýnýný ve en görkemlisini sunuyor. Devrimcilik büyük ideallere, düþlere sahip olmaktýr. Ama boþ düþler peþinde deðildir devrimci. Onun düþleri, gücünü tarihten alýr. Halklarýn sýnýrsýz yaratýcýlýðýndan alýr. Yaratmanýn, deðiþtirmenin, dönüþtürmenin gücüdür devrimci olmak. “Sýradan”lýktan bu yanýyla da çok farklýdýr. O çaresizliði kabul etmez. O zavallýlýðý kabul etmez. Boyun eðmeyi kabul etmez. Yani insaný insanlýktan çýkaran, veya yaþadýðýna piþman eden þeyleri altetmenin pratiðidir. Bütün yönleriyle ele aldýðýmýzda devrimciliðin kolay bir þey olmadýðý da ortadadýr. Kimse bunu iddia etmiyor. Ama bir yanýyla devrimcilik zorluklarý ve sýkýntýlarý içinde güzeldir. Zorluklarý aþmak, sorunlarý çözmek ve attýðýmýz her adýmda halkýn kurtuluþunun, devrimin daha da yakýnlaþtýðýný bilmek, devrimciliðin coþkusudur. Meydan okumaktýr devrimcilik. Yüzlerce yýllýk düzene, halklarýn geliþmesini engelleyen yüzlerce, binlerce yýllýk zincirlere meydan okumaktýr. Adaletin savaþçýsý olmaktýr. Özgürlüðün korkusuz savaþçýsý olmaktýr. Onurun bayraðýný taþýmaktýr. Ama insan, devrimcilikte, deðiþtirmeden daha önce deðiþmenin güzelliðini yaþar. Bir insanýn geliþmesi denilen þey, en somut ve çarpýcý karþýlýðýný devrimcilikte bulur. Kuþku yok ki, ben devrimciyim demekle bütün bunlar bir anda olmuyor veya yaþanmýyor. Yetkinleþtikçe, kalýcýlaþtýkça, savaþtýkça, örgütledikçe güzelleþiyor devrimcilik. Bütün yönleriyle ele aldýðýmýzda devrimciliðin kolay bir þey olmadýðý da ortadadýr. Kimse bunu iddia etmiyor. Ama bir yanýyla devrimcilik zorluklarý ve sýkýntýlarý içinde güzeldir. Zorluklarý aþmak, sorunlarý çözmek ve attýðýmýz her adýmda halkýn kurtuluþunun, devrimin daha da yakýnlaþtýðýný bilmek, devrimciliðin coþkusudur. Devrimciliðin güzelliðini duydukça, devrimin anlamýný beynimizde ve yüreðimizde tüm görkemiyle duydukça, yaþanan veya yaþanmasý muhtemel her türlü zorluk gözümüzde küçülür. (*) SSCB’de ayrýcalýklý parti bürokrasisine verilen ad. 52 DOSTLUK VE ELEÞTÝRÝ Ýdeolojik mücadeleye her dönem önem veren bir geleneðe sahibiz. Çünkü bu ekonomik, demokratik ve siyasal mücadeleyle birlikte temel mücadele cephelerinden biridir. Ýktidarý hedefleyen bir siyasi hareket, bu cephelerden herhangi birini ihmal etmez. Ýdeolojik mücadele de kendi içinde çeþitli mevzilere ayrýlýr. Burjuvaziye karþý yürütülen ideolojik mücadele, sol içindeki çok çeþitli sapmalara karþý yürütülen ideolojik mücadele, örgütün ve halk örgütlülüklerinin içinde yürütülen ideolojik mücadele, baþlýca mevzilerdir. Bu mücadelenin hangi mevzilerde yoðunlaþacaðý, hangi araçlarla, hangi biçimlerde yürütüleceði elbette dönemlere, koþullara göre deðiþir. Oportünizme, reformizme veya kendini çok çeþitli biçimlerde ortaya koyan sapmalara karþý ideolojik mücadele de ertelenemezdir. Mahir’in dediði gibi “oportünizmin panzehirinin ideolojik mücadele” olduðuna inanýrýz. Bu yüzden de ideolojik mücadele adýna, soyut teori yapmak, eleþtiriyormuþ gibi yapýp zülfü yare dokunmaktan kaçýnmak, birlik adýna ideolojik mücadeleden, eleþtiriden vazgeçmek bizim tutumumuz olmamýþtýr hiçbir zaman. Ýdeolojik mücadele görünümü altýnda kendi gerçeðini gizlemek de bizim tutumumuz olamaz. Ýdeolojik mücadele bir “mat” etme aracý deðil, halký ve kendi kadrolarýný bilinçlendirme, dost güçlere yönelik bir uyarý, doðru çizgiye çekme aracýdýr. THKP-C’nin oluþum sürecinden baþlayarak bugüne kadar bu anlayýþýmýz çerçevesinde ideolojik mücadele sürdürdük. Bu konuda da açýk ve somut bir tarzýn sahibiyiz. Solun bundan çok hoþnut olduðu söylenemez elbette. Eleþtirinin kendisini tartýþmak yerine çoðu kez “kaba”, “birlik anlayýþýna uygun deðil” gibi gerekçelerle eleþtiri savuþturulmaya çalýþýlmýþ, asýl olarak da eleþtiri tarzýmýzdaki somutluk, açýklýk hoþlarýna gitmemiþtir. Son dönemde de özellikle Kürt milliyetçiliðine yönelik eleþtirilerimiz “eleþtiri” konusu yapýlmaktadýr. Gerekçe olarak “zamaný deðil” denilmektedir. Kimisi daha ileri gidip bunu “fýrsatçýlýk” olarak deðerlendirmektedir. ÝLGÝNÇ BÝR DURUM VARDIR; KENDÝSÝNE YÖNELÝK ELEÞTÝRÝLERE BÝR ÞEY DEMEYENLER, PKK’YA ELEÞTÝRÝ YÖNELTÝLMESÝNE KARÞI ÇIKMAKTADIRLAR. Kuþkusuz ki siyasi hareketler için çok özel dönemler, koþullar olabilir. Mesela hareketimizin darbe ihanetiyle karþý karþýya kaldýðý dönem böylesi bir dönemdir. Bugün “yeri zamaný deðil” diye PKK’nýn, Ýmralý’daki savunmalarýn eleþtirilmesine karþý çýkanlar, o zaman hiç de böyle bir hassasiyet içinde deðillerdi. Tersine, býrakýn eleþtiride bu özel durumu gözetmeyi, yazýlarýyla, pratik tavýrlarýyla kuþatmayý tamamlayan bir halka durumundaydýlar. Doðal ki, dün dostluk temelinde davranmak bir yana, bölünüp parçalanmamýz için ellerinden gelen herþeyi yapanlar, bugün “zamaný deðil” derken samimi deðil hesaplýlardýr. Ama bu bir yana herþeyin inkar edildiði, devrimin, devrimciliðin meþruiyetinin tartýþýldýðý, oligarþinin bu zeminde ideolojik saldýrýya geçtiði bir zamanda ideolojik mücadele yapýlmayacaksa, ne zaman yapýlacak? Bu konuda son derece çarpýk anlayýþlar geliþmiþtir. Bunu da Kürt milliyetçiliðinin sola “kazandýrdýðý” bir özellik sayabiliriz. Öyle bir tarz oluþmuþtur ki, ittifakla ideolojik mücadele, dostlukla 53 eleþtiri bir arada olmazmýþ gibi bir mantýk çýkmýþtýr ortaya. Bu tarzýn özünde yatan, pragmatizmdir, ilkesiz birlikteliklerdir. Tavýr, açýkça da idare-i maslahatçý bir tavýrdýr; sen benim yanlýþýmý görme, ben de senin yanlýþýný görmeyeyim tavrýdýr. Bu tür dostluk ve ittifaklar bize göre deðildir. Yanlýþa göz yummak zorunda kalacaðýmýz bir iliþki biçiminde mutlaka devrimin aleyhinde olan bir þey vardýr. Pragmatizmin çizgileþmesiyle, Ortadoðu politikacýlýðýnýn yerleþmesiyle kim dost, kim düþman ayýrmak oldukça zorlaþmýþtýr. Tekellerin “desteðine” büyük deðerler biçme, genelkurmayý soldan daha yakýn görme gibi dost-düþman kavramlarýný alt üst eden yaklaþýmlara tanýk olduk. Halk güçleri içinde, dost güçler içinde görülen, en azýndan öyle görüldüðü söylenen hareketlerin, çok rahatlýkla özel savaþýn aleti olmakla suçlanabildiðini gördük. Subjektif hesaplarla çok kolay bir araya gelindiðini, ve tabii ayný kolaylýkla da bu birlikteliklerin daðýldýðýný gördük. Dostun düþmanýn böylesine birbirine karýþmasýnýn temelinde devrim ve devrimcilikten uzaklaþma vardýr. Ýttifaklara, dostluklara devrimci bir bakýþ açýsýyla bakýlmadýðýnda, iliþkilerin þu veya bu biçimde yýpranmasý, karþýlýklý güvensizliðin geliþmesi, geleneklerin tahribi de kaçýnýlmazdýr. Bu tür iliþkiler, mücadelenin geliþimine, iliþkilere, temel devrimci ilke ve kurallara büyük zararlar vermektedir. Bunu herkes görmek durumundadýr. Bunlarý sürekli gündemde tutmaya, eleþtiri ve uyarý görevimizi yerine getirmeye çalýþtýk. “Bize ne” de diyebilirdik pekala. “Ýyi iliþkiler” adýna, bunlarý görmezden gelebilirdik. Ama bundan devrim kazançlý çýkmazdý. Kýsa vadeli “iyi iliþkiler” uðruna, halk güçlerinin gerçek cephesinin inþasýndan bir tuðla çalmýþ olurduk. Çünkü bu tarzýn, iliþkileri uzun vadede iyiye götürdüðü görülmemiþtir. KAYGIMIZ HALKIN, DEVRÝMÝN ÇIKARLARIDIR. Esnek olduðumuz yerde de, en sert biçimde eleþtirdiðimiz noktada da ölçümüz bu olmuþ, bunun gerektirdiðini yapmaya çalýþmýþýzdýr. Siyasi hareketleri günübirlik, kah devrimci, kah karþý devrimci ilan etmek bizim iþimiz deðildir. Yaptýðýmýz her tanýmý, söylediðimiz her sözü ölçüp biçerek söylemiþ, sorumluluðunu taþýmýþýzdýr. Dostumuza dost, düþmanýmýza düþmanýzdýr. Ne dostumuzun hatalarýndan dolayý dostluðumuzu sileriz, ne de düþmanýmýzýn oyunlarý, manevralarý karþýsýnda düþmanlýðýmýzý unuturuz. PKK somutunda da böyle- Herþeyin inkar edildiði, devrimin, devrimciliðin meþruiyetinin tartýþýldýðý, oligarþinin bu zeminde ideolojik saldýrýya geçtiði bir zamanda ideolojik mücadele yapýlmayacaksa, ne zaman yapýlacak? dir bu. Daha 1978-79’larda hemen tüm solun “Apocular” diyerek saldýrdýðý, pek çok siyasetin onlarý karþý-devrimci ilan ettiði, “Doðu’nun MHP’si” diye nitelediði koþullarda; PKK’yý oligarþiye, reformistlere karþý savunan biz olduk. 1979 Eylül’ünde çýkan DevGenç’in kapaðýnda “Faþizmin Terörü ve ‘Bölücülük’ Yaygaralarý, Kürt ve Türk Halklarýnýn Ortak Mücadelesini Engelleyemez” diye yazarken, hemen onun altýnda þu belirtiliyordu: “Bugün Apo’cular üzerinde yapýlan ihbar ve provokasyon çizgisine karþý, devrimciler ilgisiz kalamazlar... Apo’cular en geniþ anlamda Kürt milliyetçiliði temelinde oligarþiye tavýr alan Kürt yurtseverleridir. Mücadele anlayýþlarýnýn Kürdistan halkýný kurtuluþa götürmesi mümkün deðildir. Bu böyledir diye onlarý karþý devrime ihbar etmek devrimcilerin görevi olamaz... Ay- 54 dýnlýk’ýn ajan muhbir tavrýna karþý tüm Türkiye solundaki guruplar dersler çýkartmalýdýr.” Ama PKK, yýllar sonra, o gün kendisine karþý ajan, muhbir faaliyetinin baþýný çeken Aydýnlýk’çýlarý dost olarak görüp, karþý-devrimci Aydýnlýk çetesinin baþý Perinçek, tören kýtalarýyla karþýlarken, öbür taraftan da devrimci harekete saldýrýyordu. Bunlarý da yaþadýk. Ama bunlar bizim dostluk, ittifak çizgimizi, eleþtiri-özeleþtiri anlayýþýmýzý, tarzýmýzý deðiþtirmedi yine de. Biz doðru bildiðimizi, çoðu kez karþýlýðýný görmesek de yapmaya devam ettik. 1978’de olduðu gibi 1984 sonrasýnda da, 1990’larda da aynýdýr. Pratik, siyasi desteðimizi sunduk, aðýr kayýplarla yüzyüzeyken silahlý eylemler örgütledik; ama sahiplenirken, eleþtirimizi de sakýnmadýk. DOSTLUK ADINA ÞAKÞAKÇILIK BEKLEYENLER, BÝZDEN BÖYLE BÝR ÞEYÝ BULAMAYACAKLARDIR. AMA HERKES, EN GÜÇ DÖNEMLERÝNDE YANLARINDA OLACAÐIMIZDAN DA EMÝN OLMALIDIR. Bugün bizi “zamansýz” veya “sert” eleþtiri yapmakla “eleþtirenler”, PKK adýna avukatlýk yapanlar, bugünkü durumu tahlil etmekten, gerçek durumu görmekten uzaktýrlar. PKK’ya yaslanmak, BDGP içinde sürüklenmek, onlarýn gerçekleri görmesinin önündeki engeldir. Ýdeolojik mücadele açýsýndan durum son derece açýktýr; eðer siz devrimi savunuyorsanýz ve birileri devrimi tasfiye etmek, silahlý savaþý mahkum etmek noktasýna gelmiþse, sizin savaþtýðýnýz güçlere el uzatmýþ, ona iþbirliði teklif ediyor, onu güçlendirmekten sözediyorsa, ve siz orada zamansýz, yersiz gibi gerekçelerle susuyorsanýz, objektif olarak bu tasfiyeciliðe güç veriyorsunuz demektir. Böyle bir görev “nazik dönem” gibi gerekçelerle geçiþtirilemez. “Nazik dönem”in özgün görevlerini ayrýca yerine getirebilirsiniz, bu konuda gerekli siyasi tavrý alýrsýnýz, buna bir engel yoktur. Öcalan’ýn oligarþi tarafýndan tutsak edilmesine, tecrit statüsünde tutulmasýna karþý çýkmak gerekir. Ancak en baþta karþý çýkmasý gerekenlerin, bizzat Öcalan’ýn ve PKK’nýn karþý çýkýþýnýn olmadýðý yerde, sizin yapabileceðiniz de sýnýrlýdýr. Bu da “nazik dönem görevleri” meselesinin bir diðer yanýdýr. Kimse Öcalan’ýn ve PKK’nýn bu tavrý sürdüðü müddetçe bu çerçevenin dýþýna çýkamaz. Siz oligarþinin yargýlamaya hakký olmadýðýný, DGM’lerdeki hukuksuzluðu eleþtirirken, Öcalan devlete, yargýya çok iyi davrandýklarý, çok örnek bir þekilde yargýladýklarý için saygý ve þükranlarýný sunmaktadýr. Kimse kendini aldatmasýn. Böyle bir durumda “destek”leyenlerin neyi destekleyeceði de belirsizleþmiþtir zaten. Zamaný deðildir diyenler, dayanýþmayý yükseltmek gerek diyenler, farklý ne yapýyorlar acaba? Hiçbir þey! Yapacaklarý bir þey de yoktur. En fazla PKK’lýlarýn bazý gösterilerinde pankart açabilirler. Bunun ötesinde, kimse desteði, dayanýþmayý; Öcalan’ýn Ýmralý kürsüsünde savunduðu görüþlere destek, o görüþlerle dayanýþma olarak sunamaz, bunu isteyemez. Herkes, gerek Ýmralý’da, gerekse de PKK tarafýndan söylenenler, yapýlanlar karþýsýnda, bu tür zaman zemin gerekçelerine sarýlmadan, eveleyip gevelemeden, ne malýna ne mýhýna demeden açýkça düþüncelerini söylemelidir. Ýdeolojik mücadele budur. Dostluk da budur. Kürt milliyetçiliðinin daha geri, daha olumsuz bir noktaya savrulmasýný istemeyen herkes, bu eleþtirileri yapmak durumundadýr. Yanlýþlar açýkça ortaya konmuyorsa, orada devrimin, halklarýmýzýn çýkarlarý dýþýnda bir takým hesaplar, kaygýlar var demektir. Yöntem farklýlýklarý, üslup farklýlýklarý olacaktýr, olaylara farklý bakmamýz da doðaldýr, ama önemli olan ideolojik mücadelede ilkeli, 55 tutarlý olmaktýr. Ýdeolojik mücadele karþýlýklý bir saygý içinde yürümek zorundadýr. Bununla birlikte saygý, eleþtirilerin yumuþatýlmasý, yuvarlanmasý deðildir. Görüþleriniz, eleþtirileriniz karþýnýzdakinin hoþuna gitmeyebilir. Bunu asla amaçlamasanýz da, karþý tarafýn eleþtiri, ideolojik mücadele olayýna bakýþýndaki çarpýklýk nedeniyle iliþkileriniz de bozulabilir. Ama doðruluðunuza, haklýlýðýnýza inanýyorsanýz, söylemek zorundasýnýz. Dostluk da, ilkeli, tutarlý olmak da bunu gerektirir. Ýlkeli, kurallý davranmanýn da bir bedeli var. Biz bu bedeli çoðu zaman yalnýz kalarak ödedik. Karþýmýzda “cephe”ler oluþtu. Biz çizgimizi sürdürdük. Çok rahatlýkla söyleyebiliriz ki, hemen pek çok siyaset, pragmatizm kulvarýna girip iliþkilerden siyaset tarzýna kadar burjuva kültürden etkilenirken, biz bu etkilenmenin en uzaðýndaydýk. Bu, ilkeli ve kararlý tutumumuz sayesindedir. Birlik ve ittifaklar konusunda kadrolardan taraftarlara kadar devrimci bir bakýþ açýsýný esas alan bir bilinç oluþturduk. Kimi niye eleþtirdiðimiz, niye desteklediðimiz, nasýl sahiplendiðimiz bilinir ve anlaþýlýr. Öcalan’ýn tutsaklýðýnýn daha baþýnda asýl þiar olarak “oligarþinin halklarý, devrimcileri, yurtseverleri yargýlaya- mayacaðý” þiarýný öne çýkardýk. Pratik olarak da tecrit statüsüne karþý çýkýlmasý için can bedeli sürdürülecek bir direniþi önerdiðimiz biliniyor. Bu statü parçalansaydý, bugün yaþananlarýn en azýndan belli bir düzeyde engellenebileceði de ihtimal dahilindedir. Bizim anladýðýmýz dostluk budur iþte. Bu süreçte en azýndan çeþitli geliþmelerin netleþmesini bekleyen bir tutarlýlýk içinde davranmýþ, örneðin iþkence, ilaç gibi konularda geliþtirilen spekülasyonlara iliþkin görüþlerimizi saklý tutmuþuzdur. Ama Ýmralý’da siyasal anlamda hiçbir biçimde onaylanamayacak bir çizgi ortaya çýktýðýnda, dýþarýda PKK bu çizgiye katýlmakla kalmayýp, süreç Mavi Çarþý’lar yönünde geliþme eðilimine girdiði noktada, artýk susmak hiçbir gerekçeyle haklý olamazdý. Bu noktada ideolojik mücadelemiz olmasý gerektiði gibi bu mevzide yoðunlaþmýþtýr. DOSTLUK, SÝYASÝ HAREKETLER ARASINDA DAYANIÞMA KONUSUNDA MAHÝRLERDEN GÜÇLÜ BÝR GELENEK DEVRALDIK. Bu geleneði yeni örnekler yaratýp geliþtirdik. Bu gelenek içinde sahte dostluk gösterilerine, basit manevralara yer yoktur. Faydacýlýk yoktur. Temel ölçülerimiz dýþýnda küçük hesaplar, kullanma kaygýlarý yoktur. Fýrsatçýlýk hiç yoktur. “Fýrsatlar” peþinde olsak, Türkiye solun- Ýdeolojik mücadele budur. Dostluk da budur. Kürt milliyetçiliðinin daha geri, daha olumsuz bir noktaya savrulmasýný istemeyen herkes, bu eleþtirileri yapmak durumundadýr. da bunlardan bolca bulunacaðýna þüphe yoktur. Bu konuda son derece ilkeli olmamýza karþýn, bize veya birbirlerine, baþkalarýna karþý çoðu kez fýrsatçý yaklaþýlmýþtýr. Dostlukta ve eleþtiride açýk bir pratiðimizin olduðunu sanýyoruz. Yanlýþlarý eleþtirmeye devam edeceðiz. Hele ki devrimcilik adýna burjuva teorilerin, devrimci iliþkiler adýna burjuva iliþkilerin olduðu yerde eleþtiri görevimizi asla ihmal edemeyiz. Çünkü bunlara tanýk olup susmak, klasik deyiþte olduðu gibi, onaylamaktýr. HAYIR, BUNLARI ONAYLAMADIK VE ONAYLAMAYIZ. Yýllardýr dile getiriyoruz. Gerçek dostlarýnýn yaðcýlar, dalkavuklar olduðunu sananlar yanýlgý içindedir. Bu tarz iliþkiler ne kendilerine, ne de devrime hiçbir þey kazandýrmaz. Bunlarýn mücadelenin, devrimin çýkarlarýyla ilgisi yoktur, yalnýz günlük hesaplar vardýr. 56 TÜRKÝYE DEVRÝMÝNÝN STRA TEJÝSÝ VE KÜRT MÝLLÝYE TÇÝLÝÐÝNÝN STRATEJÝSÝZLÝÐÝ Türkiye solunun 80 öncesi temel tartýþma konularýndan biri “devrim stratejisi”dir. Tartýþma, asýl olarak “Halk Savaþý” mý “Sovyetik Ayaklanma” mý çerçevesinde yoðunlaþmýþtý. Elbette Halk Savaþý’nýn da Sovyetik Ayaklanmanýn da farklý yorumlarý vardý. Bu tartýþmada en özgün yaklaþýmlardan biri de KSD’ninkiydi. KSD kabaca, bir stratejiye sahip olunmamasýnýn teorisini yapýyor, bunun önceden belirlenemeyeceðini söylüyordu. 1980-1990’lý yýllarda solun çok büyük bir bölümünün bu açýdan KSD’lileþtiðini söyleyebiliriz. Ortada savunulan, kararlýlýkla uygulanan hemen hiçbir strateji kalmamýþ, stratejiler fiilen, pratik olarak rafa kaldýrýlmýþtýr. Günübirlik politik tercihler esas alýnmýþtýr. Bakmýþsýnýz, yýllarýn “iþçici” siyasetleri gecekondulara yönelmiþ, ayaklanmacýlar silahlý mücadeleye, “gerilla”ya soyunmuþ... Veya yýllarýn halk savaþý, silahlý propaganda savunucularý geçen onyýllara raðmen emperyalizme ve oligarþiye karþý tek bir kurþun sýkmamýþ, legalitede týkýlýp kalmýþ... Kürt milliyetçiliðinin pragmatik, günübirlik politika tarzý, buna denk düþen strateji ve taktik anlayýþý, solun gözünde de stratejinin önemini azaltýyor, taktiklerin “önemini” olaðanüstü artýrýyordu. PKK böyle yapýp “baþarýlý” olduðuna göre, doðru tarz da buydu, demek ki herþey taktiklerdeydi! Bu düþünüþ tarzýnýn yanlýþlýðý ve bu tarzýn “geçici” sonuçlarý karþýsýnda kendi stratejilerinden þüpheye düþenlerin yanýldýklarý bugün artýk görülmüþtür. Ama elbette bunun görülmesi için bu deneyin sonucunu beklemek gerekmiyordu. Çünkü herkes bilirdi ki, stratejisizlik el yordamýyla ilerlemeye çalýþmaktýr; her an yoldan sapma tehlikesiyle yaþamaktýr. Açýkladýklarý stratejik hedefte net olmayanlar, devrim, sosyalizm kararlýlýðýný taþýmayanlar, heran “farklý seçenekleri” de el altýnda bulundurmak istediklerinden, stratejik çizgide de bilinçli olarak belirsizliðin savunucusudurlar. Geçtiðimiz günlerde YCK adýna yapýlan bir açýklama bu anlayýþýn nasýl bir ideolojik-politik çarpýklýða yolaçtýðýný göstermesi açýsýndan ilginçtir. Açýklamada þöyle denilmektedir., “intikam ruhu ile fedaileþelim. ... Ne pahasýna olursa olsun amacýmýz barýþtýr.” PKK literatüründe (6. Kongre kararlarýnda) fedai savaþý, gerilla savaþýnýn bir biçimi, halk savaþýnýn bir parçasý olarak ortaya konulmaktadýr; ortada bir strateji vardýr: Halk Savaþý. Ama “stratejik hedef”in bu stratejik çizgiyle 57 ilgisi yoktur. Hedef, halkýn iktidarý deðil, ne olduðu belirsiz bir “barýþ”týr. Strateji, net bir hedefe sahip olmak ve bu hedefe nasýl bir yoldan ulaþýlacaðý konusunda netleþmiþ olmaktýr. Türkiye solunun iktidar perspektifi kazanmasýyla strateji konusunu gündeme almasý ayný döneme denk düþer. 1960’lý yýllara kadar Türkiye solundaki hemen tek örgütlü güç durumunda olan TKP, gerçekte hemen hiç bir dönem açýk bir stratejiye sahip olmamýþtýr. Legalleþmeye endeksli, düzenle uzlaþma halindeki taktikler, onun tüm siyasal yaþamýný belirlemiþtir. Görünürde (veya teoride) hedefinde “sosyalist devrim” vardýr; bu devrimi gerçekleþtirmek için de sovyetik bir ayaklanmayý öngörür; ancak örgütlenmesinde, mücadelesinde, politikalarýnda, pratiðinde böyle bir ayaklanmanýn hazýrlýðý da görülmez. Oysa stratejiye sahip olmak, bir ýsrara sahip olmak, o strateji doðrultusunda düþmanýn tüm engellemelerine raðmen, durmaksýzýn, býkmaksýzýn adýmlar atmaktýr. TKP’nin siyasal yaþamýnda hemen hiç bir konuda bu ýsrara rastlanmaz. Aslýnda stratejik, taktik herþey “141-142’ye Hayýr” çerçevesinde legalleþmeye çalýþmaktan ibarettir. Stratejik hedef, bu hedefe ulaþmak için izlenmesi gereken askeri strateji kavramlarýnýn tartýþýlmaya baþlanmasý, Türkiye solunun 50 yýllýk revizyonist gelenekten kopuþunu oluþturan halkalardan biridir. Bu kopuþta THKP-C bütünlüklü bir stratejik görüþe ulaþmýþtýr. TKP/ML’nin benimsediði strateji, gerek siyasal hedef açýsýndan, gerekse de askeri açýdan daha çok Çin’in tekrarý mahiyetindedir. THKO ise, askeri bakýþ açýsýnýn hakim olduðu fokocu bir çizgiyi benimsemiþtir. Stratejisizlik el yordamýyla ilerlemeye çalýþmaktýr; her an yoldan sapma tehlikesiyle yaþamaktýr. Açýkladýklarý stratejik hedefte net olmayanlar, devrim, sosyalizm kararlýlýðýný taþýmayanlar, heran “farklý seçenekleri” de el altýnda bulundurmak istediklerinden, stratejik çizgide de bilinçli olarak belirsizliðin savunucusudurlar. THKP-C, THKO ve TKPML bu stratejileri doðrultusunda Türkiye’de silahlý mücadeleyi de ilk baþlatanlardýr. Bu mücadele o günün koþullarýnda son derece önemli siyasal sonuçlar yaratmýþtýr. Türkiye devriminin yolu çizilmiþ, önü açýlmýþtýr. 74’lerden sonra geliþen mücadele ve örgütlenme, asýl olarak bu dönemin ürünüdür. Silahlý mücadelenin yürütülüþüne, hedeflerine iliþkin pek çok ilke ve gelenek de bu dönemin ve pratiðin ürünüdür. Kürt milliyetçiliðinin kendinden öncekini ve kendi dýþýndakini yok sayan benmerkezciliðine karþýn, silahlý mücadeleyi, gerillayý baþlatan Türkiye Solu’ndan baþkasý deðildir. Üstelik bu pratik içinde son derece görkemli gelenekler yaratýlmýþtýr. Bu gelenekler, Kürt milliyetçiliðinin geliþtireceði silahlý mücadele pratiðinde gün gün eritilecek, dejenere edilecektir. TÜRKÝYE GERÇEÐÝNDE STRATEJÝK HEDEF THKP-C stratejik hedefini þu kýsa formülasyonla ifade eder: “Stratejik hedefimiz anti-emperyalist, antioligarþik devrimdir.” Bu stratejik hedef tanýmý ülkemizin sosyo-ekonomik yapýsýnýn tahlilinin sonucudur. “Ülkemizde belirleyici olan süreç feodal süreç deðil, 'kapitalist' süreçtir. Ancak kapitalizm, ABD, Japonya ve Avrupa’daki gibi kendi iç dinamiði ile geliþen kapitalizm deðil, emperyalizme baðýmlý ve bunun uzantýsý olarak 58 ortaya çýkmýþ ve þekillenmiþtir. Bu nedenle de, emperyalizmin bunalýmý diðer yeni sömürge ülkelerde olduðu gibi, ülkemizde de hat safhada hissedilmektedir. Ülkemizde emperyalizmin esas müttefiki yerli egemen sýnýf, baþtan beri emperyalizmle bütünleþmiþ olan iþbirlikçi tekelci burjuvazidir. Tekelci burjuvazi siyasi, ekonomik ve ideolojik olarak sömürü düzenini sürdürebilmek ve yönetebilmek için kapitalizm öncesi unsurlarla (toprak aðasý, tefecitüccarlar) iþbirliðine ihtiyaç duymaktadýr.” (DHKP Programý) Bu tablonun özeti þudur: “Üretici güçlerin geliþmesini engelleyen sosyal ve siyasal güçler, emperyalizm ve oligarþidir.” Devrimimizin anti-emperyalist, anti-oligarþik karakteri bunun sonucudur. Bunun için, stratejik hedefte ýsrar, kapitalist düzeni, emperyalist demokrasiyi hiç bir biçimde kabul etmemektir. Stratejik hedefte ýsrar, emperyalizm ve oligarþiyle uzlaþmamaktýr. Bunlar, taktikler, büyük politikalar adýna, asla vazgeçilmeyecek ilkelerdir. Bu ilkelerin çiðnendiði yerde, artýk mevcut düzeni yerle bir edecek bir stratejiden uzaklaþýlmýþ demektir. Hiç bir laf kalabalýðý bu uzaklaþmayý giz- leyemez. Bu stratejik hedefe nasýl ulaþýlacaðý, yani emperyalizmin nasýl kovulup, oligarþik iktidarýn nasýl devrileceði ise, savaþýn yürütülüþ biçimi açýsýndan bir stratejiye sahip olmayý gerektirir. THKP-C bu stratejiyi “Politikleþmiþ Askeri Savaþ Bir stratejiye sahip olduðu iddiasýnda bulunana sorulacak iki temel soru vardýr: Bir, kime karþý savaþýyorsunuz, iki, nasýl bir iktidarý hedefliyorsunuz? Bu cevaplar, sözkonusu politikalarýn devrimci mi, düzen içi mi olduðunu da belirler. Stratejisi” (PASS) olarak tanýmlamýþtýr: “Silahlý propagandayý temel, öteki politik ekonomik ve demokratik mücadele biçimlerini, bu temel mücadele biçimine tabi olarak ele alan devrimci stratejiye, politikleþmiþ askeri savaþ stratejisi denir.” DHKP-C programýnda “Kurtuluþun Yolu” bu strateji temelinde tanýmlanmýþtýr: “Emperyalizm, ekonomik-politik olarak her alanda ülkeye hakim olup, iþbirlikçi iktidarý yönetip denetlemektedir. Emperyalizme baðýmlý, faþizmle yönetilen ülkemizde seçimle iktidarýn niteliðini deðiþtirmek mümkün deðildir. Bu nedenle Partimiz, emperyalizm ve oligarþinin denetim ve yönetimindeki faþist iktidarýn ancak halkýn silahlý savaþýyla yýkýlacaðýna inanýr. (...) Halk savaþýnýn temel biçimi silahlý mücadele olmasýna raðmen, mücadelenin tek biçimi deðildir. Halk savaþý ülkemiz koþullarýnda POLÝTÝKLEÞMÝÞ ASKERÝ SAVAÞ STRATEJÝSÝ’ni esas alýr. Bu strateji, þehirde ve kýrda gerilla savaþýný temel alýr. Gerilla savaþý yanýnda halk kitlelerinin günlük, kýsa vadeli hak ve özgürlüklerini, çýkarlarýný savunur. Bunlar için mücadele eder. Devrimi yozlaþtýrýp yolundan saptýrmak isteyen her türlü sapma düþüncelere karþý ideolojik mücadele verir. Halkýn günlük, ekonomik-demokratik mücadelesine öncülük ederken, bu mücadele ile nihai kurtuluþun saðlanamayacaðýnýn propagandasýný yapýp iktidar hedefini gösterir. Ancak, silahlý mücadele dýþýndaki tüm mücadele þekillerini silahlý halk savaþýný güçlendirici ve ona baðlý olarak ele alýr.” Strateji, bu hedeflere ula- 59 þýldýðýnda kurulacak iktidarýn niteliðinin tanýmlanmasýyla tamamlanýr: “Halk savaþýnýn hedefi, emperyalizm ve oligarþinin ekonomik, siyasal yönetimini ve faþist devleti yýkýp, yerine Devrimci Halk Ýktidarý’ný kurmaktýr. Devrimci Halk Ýktidarý, emperyalizm ve oligarþi dýþýnda kalan tüm halk sýnýf ve tabakalarýnýn devrimci iktidarýdýr.” Çoðu kez karmakarýþýk edilen strateji sorununun özeti budur. Farklý siyasi hareketler, elbette bu stratejiyi farklý da tanýmlayabilirler. Ama strateji dediðimiz þey, eninde sonunda böyle bir netliktir. Çok daha özetleyerek söylersek, stratejimiz, oligarþik iktidarý, politikleþmiþ askeri savaþ stratejisiyle yýkýp yerine devrimci halk iktidarýný kurmaktýr. Bir stratejiye sahip olduðu iddiasýnda bulunana sorulacak iki temel soru vardýr: Bir, kime karþý savaþýyorsunuz, iki, nasýl bir iktidarý hedefliyorsunuz? Bu cevaplar, sözkonusu politikalarýn devrimci mi, düzen içi mi olduðunu da belirler. Kime karþý savaþtýðý ve nasýl bir iktidar kurmak istediði konusunda netliðe sahip olmayanlar, veya teorik olarak bunu söyleyip, pratikte kime karþý savaþtýðý, nasýl bir iktidar istediði belirsiz olanlar, bir stratejiye de sahip deðillerdir. Sahip olduklarý bir strateji varsa eðer, bu ancak kaðýt üzerindeki bir stratejidir. Kürt milliyetçiliði, gerilla savaþý temelindeki farklý görünümüne raðmen, bu tür bir stratejisizliðin tipik bir ör- Savaþýn ulusal niteliði baðýmsýzlýk hedefinde, bu da anti-emperyalizmde ifadesini bulur. Ama Kürt milliyetçiliði baþýndan itibaren anti-emperyalist bir tavýr içinde olmamýþtýr. ABD kimdir, Avrupa kimdir? Belli deðildir. Strateji açýsýndan bu güçler düþman kategorisinde midir, dost mudur, ittifak güçleri midir, belli deðildir. neði durumundadýr. Yukarýda çerçevesini çizdiðimiz olgular açýsýndan PKK’nýn stratejisine, “taktik”leriyle bu strateji arasýndaki iliþkiye baktýðýmýzda, görülen budur. ANTÝ-EMPERYALÝST, ANTÝ-FEODAL, ANTÝ-OLÝGARÞÝK OLMAYAN BÝR HALK SAVAÞI STRATEJÝSÝ PKK “Baðýmsýz Sosyalist Kürdistan” stratejik hedefiyle ortaya çýkmýþtýr. Bu hedefe ulaþmak için benimsediði devrim stratejisi ise Halk Savaþý’ydý. Bu büyük ölçüde Vietnam Halk Savaþýnýn taklidi olarak biçimlenen bir stratejiydi. Özellikle 84’den bu yana “stratejik” anlamda gerilla savaþýnýn bir sürekliliðinden söz edilebilir ama stratejik hedef tam bir bulanýklýk içinde oluþmuþtur. Halk Savaþý verilen hemen tüm ülkelerde sýnýfsal ve ulusal yan birlikte ele alýnmýþtýr. Mahir ülkemiz somutu açýsýndan bunu þöyle formüle etmiþtir. “Ülkemizdeki baþ çeliþki oligarþi ile halkýmýz arasýndadýr. Oligarþi içinde bizzat emperyalizm yeraldýðý için devrimci savaþ sadece sýnýfsal planda yürümeyecektir. Savaþ, sýnýfsal ve ulusal planda yürüyecektir. Þüphesiz oligarþik devlet cihazýnýn militarize gücü yetersiz kalýp, Amerikan ordularýnýn açýkça savaþ içinde yeralmasýna kadar sýnýfsal yan aðýr basacaktýr.” (Kesintisiz Devrim, Devrimci Sol, sf. 139) Kürt milliyetçi hareketi Vietnam halk savaþý taklitçiliðine raðmen bu anlayýþýn çok uzaðýndadýr. Savaþýn ulusal niteliði baðýmsýzlýk hedefinde, 60 bu da anti-emperyalizmde ifadesini bulur. Ama Kürt milliyetçiliði baþýndan itibaren anti-emperyalist bir tavýr içinde olmamýþtýr. ABD kimdir, Avrupa kimdir? Belli deðildir. Strateji açýsýndan bu güçler düþman kategorisinde midir, dost mudur, ittifak güçleri midir, belli deðildir. Bu karýþýklýðýn sonucudur ki, emperyalizme iliþkin hemen her olay özelinde farklý deðerlendirmeler yapýlabilmiþ, ama bu deðerlendirmelerde hep beklenti yaný aðýr basmýþtýr. Sanki ABD dünyada insan haklarýnýn temel savunucusu, sanki Avrupa emperyalistleri halklarýn dostudur. Mesela 7 Þubat 1999’da Med TV’de þunlar söyleniyordu: “Avrupa Öcalan’ý tutuklamadý, yargýlamadýlar... bu önemli bir mesajdýr, olumlu, deðerlendirilmesi gereken bir mesajdýr... Almanya, Ýtalya, Fransa’nýn ve diðer baðlaþýklarýnýn Kürt hareketine örtülü bir desteðidir.” Bir de sonraki deðerlendirmeleri, Öcalan Türkiye oligarþisine teslim edildikten sonraki sözleri hatýrlayalým. Ama bu çeliþkinin PKK için önemi yoktur. Bundan bir ders de çýkarmamýþtýr. Çeliþki için illa ki, olaylarýn onu yalanlamasýný beklemek gerekmez PKK’da. Çünkü PKK’da teorinin belkemiði yoktur. 7 Þubat’ta Med TV’de bu sözler edilirken, 9 Þubat tarihli Serxwebun’da da þunlar yazýlýydý: “Avrupa’dan dost olmaz, onlarýn vicdanlarý cüzdanlarýdýr... Bu (aralarýndaki) çeliþkiler mazlum halklarýn karþýsýnda, iþçi sýnýfýnýn mücadelesinin olduðu yerde biter...” Bu kafa karýþýklýðýnýn olduðu yerde, esasýnda zaten bir stra- Daha tam bir deyiþle, ne Vietnam örneðine, ne ülkemiz gerçeðine uygun olmayan bir halk savaþýyla karþý karþýyayýz. Bu uygunsuzluk tabii kaçýnýlmaz olarak hem askeri, hem siyasal bir týkanýklýðý da doðuracaktý. tejiden sözetmek mümkün deðildir. Pratik bir yönelim hiç bir dönem yoktur. Teoride ise anti-emperyalist yanlar 90’lara kadar belli ölçüde vardýr. Ancak özellikle ‘90’lý yýllarla birlikte sosyalist sistemin yýkýlmasý sonrasýnda, kendisine emperyalist sistem içinde yer arayan bir evrim sözkonusudur. Peki bu savaþ ne kadar “anti-oligarþik” veya en azýndan “anti-feodal”dýr? PKK’nýn pratiðine baktýðýmýzda bu noktada da tam bir belirsizlik görürüz. Toprak aðalarýna tavýr yoktur. Toprak iþgalleri bir mücadele biçimi olarak hiç bir zaman gündeme gelmemiþ, getirilmeye de çalýþýlmamýþtýr. Oysa toprak sorununun çözümü, halk ordusunun sýnýfsal temelini oluþturan yoksul köylülüðün temel taleplerindendir ve bu nedenle toprak iþgalleri tüm halk savaþlarýnda karakteristik bir eylem biçimi olarak ortaya çýkmýþ; gerilla askeri anlamda da toprak aðalarýna yönelmiþtir. Kürdistan pratiðinde bu yoktur. 80 öncesi PKK pratiðinde toprak aðalarýna karþý yer yer alýnan tavýr ise, sýnýfsal olmaktan çok, bölgedeki güç iliþkilerine dayanan, toprak aðalarýnýn bazýlarýna karþý baþka toprak aðalarýný yanýnda tutma tavrýdýr. Tekellere tavýr yoktur. Ne Kürdistan’da, ne de daha sonra “Batý metropollerine” taþýnan eylemlerde tekeller hedeflenmemiþtir. Pratik olarak böyle bir yönelim yoktur, siyasi olarak ise özellikle barýþ, çözüm politikalarýnýn çizgi haline dönüþtüðü dönemlerde, tekellere ilerici bir rol yüklenmiþ, onlarýn sorunu çözebileceði öngörülmüþ, bu nedenle de kendileri dýþýnda tekellere yönelen devrimci eylemlere de karþý çýkmýþ, bu eylemler vesilesiyle tekellere karþý olmadýklarý mesajýný vermek için devrimci eylemleri karala- 61 mýþlardýr. Dolayýsýyla yine Vietnam örneðinden çok uzak bir tablo vardýr karþýmýzda. Daha tam bir deyiþle, ne Vietnam örneðine, ne ülkemiz gerçeðine uygun olmayan bir halk savaþýyla karþý karþýyayýz. Bu uygunsuzluk tabii kaçýnýlmaz olarak hem askeri, hem siyasal bir týkanýklýðý da doðuracaktý. TIKANIKLIK, HEDEFLERDEN VAZGEÇÝÞ NASIL GÝZLENMEYE ÇALIÞILDI? Kürt milliyetçiliði uzun yýllar gerilla savaþý sürdürmüþtür; ama süreç içinde netleþtiði haliyle sýnýfsal planda emperyalizme ve oligarþiye karþý olmayan, kendini bazý haklarla sýnýrlý tutan bir gerilla savaþýdýr bu. Pratik, gerilla savaþýnýn tümü boyunca böyledir. Teori ise baþta daha çok devrim, sosyalizm vurgusu taþýmasýna raðmen giderek dönüþmüþ ve nihayet son dönemde pratikle tam “uyum” saðlamýþtýr. Halk savaþý stratejisinde halkýn ordusu, belirleyici bir öneme sahiptir. Ayaklanmayla bütünleþerek sonucu tayin eder. Ancak Kürt milliyetçi hareketi açýsýndan stratejik hedeften uzaklaþmaya baðlý olarak gerillanýn rolü de deðiþime uðramýþ, gerilla barýþ, diplomasi politikalarýný güçlendiren bir araca dönüþmüþtür, gelinen noktada ise yalnýzca bir “tehdit unsuru” halindedir. Ýmralý’da savunulan görüþlerin içinde gerillanýn yeri budur. Bir dönem de “serhildan”lara bu strateji içinde önemli bir rol yüklenildi. Ama 6. Kongre sonrasý askeri anlamda stratejik çizgi “gerilla + serhildanlar + fedai savaþý” þeklinde formüle edilmiþtir. Bu formülasyon kendi iç tutarlýlýðý olmayan, siyasal ve askeri anlamda PKK’nýn karþý karþýya olduðu týkanýklýklarý çözmekten uzak bir formülasyondur. oligarþinin baský ve terörü, PKK’nýn kitle hareketine yanlýþ yaklaþýmý ve gerilla çizgisinde güven sarsýcý geliþmelerle birleþince bir dönem sonra Serhildanlar bitme noktasýna geldi. Ama burada da PKK mantýðý, yanlýþýný, eksiðini bulup serhildanlarý yeniden örgütlemeyi önüne koyacaðýna, abartýcýlýkla, 100-150 kiþilik ve herhangi bir sürekliliði olmayan gösterileri bile serhildan olarak niteleyip mevcut duru- mu geçiþtirmeyi tercih etti. Abartýcýlýk, gerçeði çarpýtma, her zaman döner ve sahibini vurur. Emperyalizme iliþkin abartýlar öyle olmuþtur. Ýþbirlikçi tekelci burjuvaziye, burjuva parti liderlerine, MGK’ye yönelik abartýlar, yine ayný þekilde olmuþtur. Savaþýn düzeyine, geliþimine iliþkin de hep abartý hakim olmuþ, bir muhasebe imkansýz hale getirilmiþtir. 6. Kongre sonrasý askeri anlamda stratejik çizgi “gerilla + serhildanlar + fedai savaþý” þeklinde formüle edilmiþtir. Bu formülasyon kendi iç tutarlýlýðý olmayan, siyasal ve askeri anlamda PKK’nýn karþý karþýya olduðu týkanýklýklarý çözmekten uzak bir formülasyondur. “Bir an önce barýþ” politikasýný güçlendirmekten uzak bir hedefi de yoktur. PKK pratiðindeki halk savaþý, politik ve askeri açýlardan taklitçi, tek yanlý, dogmatik ve pragmatiktir. Kurtarýlmýþ bölgeler, taklitçi, þabloncu anlayýþýn en çarpýcý yanlarýndan biridir. 80’li yýllarýn sonundan itibaren sürekli olarak kurtarýlmýþ bölgelerin sözü edilmiþ, kurtarýlmýþ bölgeler üzerinde “Botan Behdinan hükümeti” gibi oluþumlar öngörülmüþ, ancak bu politika ve taktiklerin hiç bir karþýlýðý olmamýþtýr. Ne var ki deðiþik vesilelerle tekrar tekrar tanýk olduðumuz gibi PKK pratiðinde ders çýkarma yoktur. Bu 62 konudaki açmaz, imkansýzlýklar, öngörülenin ne siyasal, ne askeri anlamda mevcut koþullara uygunsuzluðu görülmek istenmemiþ ve dolayýsýyla kurtarýlmýþ bölgeler söyleminde ýsrar edilmiþtir. PKK’nýn týkanýklýðý gizlemek için geliþtirdiði “taktik” söylemlerden biri de “Türkiyelileþme”dir. Doðru bir temelde ele alýndýðýnda devrimci stratejiye doðru atýlmýþ bir adým olarak deðerlendirilebilecek olan bu söylem, PKK’da yine her zamanki ciddiyetsizlik içinde telaffuz edilmiþ, ne teoride, ne askeri çizgide bunun içi doldurulmamýþtýr. Gerilla ise kelimenin tam anlamýyla sýnýfsallýktan ve adaletten uzak, kolaycý bir savaþ sürdürmüþtür. Gerillanýn hedefi neredeyse sadece asker olmuþ, koruculuða karþý mücadelede de korucularýn aileleri hedeflenmiþtir. Þehir gerillasý ise genel anlamda oluþmamýþ, oluþtuðu kadarýyla da Kürt milliyetçiliðinin “oligarþiyi bir an önce barýþa zorlama” politikasýna uygun olarak ilkesiz, kuralsýz bir pratik sergilemiþ, halka yönelmiþtir. Þehirlerde kapalý çarþýya, garlara, otobüslere konulan bombalarla biçimlenen pratik bir süre sonra dar kitle eylemlerinde de halka yönelik bir þekillenme yaratmýþtýr. Halk otobüslerinin, özel araçlarýn yakýlmasý, sýradan esnaflara yönelik saldýrýlar sürekli bir eylem çizgisine dönüþmüþtür. Mavi Çarþý eylemi ise bu anlayýþýn nerelere varabileceðinin tipik bir göstergesidir. Böyle bir gerillanýn halkýn güvenini, en azýndan saygýsýný kazanmasý mümkün olmamýþ, tersine Kürt halký içinde bile baþlangýçta kazandýðý Bir yandan devrimci þiddet “terörizm” olarak nitelendirilirken, öbür yandan PKK kongrelerinde halk savaþý üzerine, metropollerde devrimci þiddeti geliþtirmek üzerine kararlar alýnmaktadýr. Bu durum PKK gerçeðinin bir özetidir. Sözde teori, strateji her þey vardýr. Ama pratikte bütün bunlar anlamýný kaybetmiþtir. saygý, destek bu pratik sonucunda daralmýþtýr. Bu pratik ayný zamanda PKK’da hakim olan salt askeri bakýþ açýsýnýn sonucudur. THKP-C daha baþtan silahlý savaþýn askeri ve politik yanýný birlikte almýþtýr. Silahlý propaganda bu ele alýþýn biçimlerinden biridir: “Silahlý propaganda, as- keri deðil politik mücadeledir. Ferdi deðil, kitlevi mücadele biçimidir. Yani silahlý propaganda, pasifistlerin iddia ettiði gibi kesin olarak terörizm deðildir. Bireysel terörizmden amaç ve biçim olarak farklýdýr. Silahlý propaganda, belli bir devrimci stratejiden hareketle, emekçi kitleleri elle tutulur, gözle görülür maddi ve somut eylemlerden hareketle, soyuta gider. Maddi olaylar etrafýnda siyasi gerçekleri açýklayarak, kitleleri bilinçlendirir, onlara politik hedef gösterir. Silahlý propaganda halkýn düzene karþý memnuniyetsizliðini ajite eder, onlarý emperyalist beyin yýkamanýn giderek etkisinden kurtarýr.” Vietnam taklidiyle sonuç alamama, ülkemiz gerçeðini de doðru tahlil edemeyip, buna uygun bir savaþ tarzý geliþtirememe, týkanýklýðý yaratmýþ, PKK önderliði bu noktada halk savaþýyla sonuç almaktan umudu kesmiþtir. Bu noktadan itibaren de savaþa, þiddete iliþkin söylemler deðiþmeye baþlamýþtýr. Örneðin Öcalan daha ‘91-92’de hareketimizi karalama amaçlý bir ifadesinde þöyle demekteydi: “Türk Solu bir hayli geri. Dev-Sol diyorsunuz. Çok çatapatlar, terörist mi diyelim artýk. Çok ilkeller. Tipik terör kelimesinden bu mu anlaþýlmalý? Bizim durumu- 63 muz farklý. Bizim için þiddet, politikanýn basit bir aracý.” (Cumhuriyet, 7. 12. 1991, Öcalan’la Bekaa’da röportaj, ) Bu sözlerde ifade edilen anlayýþýn içinde “halk savaþý”ný bulmak mümkün deðildir. Tersine burada halkýn silahlý savaþýna, devrimci þiddete, burjuvazinin literatürüyle yaklaþýlmaktadýr. Þiddet’i araç deðil de amaç olarak gören mi vardýr da Öcalan bunlarý söylemek ihtiyacý duymaktadýr? Bir yandan devrimci þiddet “terörizm” olarak nitelendirilirken, öbür yandan PKK kongrelerinde halk savaþý üzerine, metropollerde devrimci þiddeti geliþtirmek üzerine kararlar alýnmaktadýr. Bu durum PKK gerçeðinin bir özetidir. Sözde teori, strateji her þey vardýr. Ama pratikte bütün bunlar anlamýný kaybetmiþtir. Bu dolaylý sözler, Ýmralý’da daha bir açýklýða kavuþmuþ, halklarýn direniþ ve savaþýnýn meþruluðu mahkum edilmiþtir. Kürt isyanlarýný ulusallýkla ilgisi yok diye nitelemekten, 60’lý yýllarýn sonundaki gençliðin mücadelesini egemen sýnýflarýn diliyle “anarþi” olarak adlandýrmaya, ve nihayetinde artýk isyan meþru deðil diyerek bugün yürütülecek bir mücadelenin haklý ve meþru olmayacaðýný söylemeye kadar, her türlü þiddet, her türlü savaþ “mahkum” edilmektedir. Bu noktada artýk stratejileri tartýþmanýn anlamý kalmamýþtýr. Mesele halk savaþýnýn nasýl uygulandýðýndan önce, stratejik hedefin bütünüyle tasfiye edilmiþ olmasýndadýr. Kendi tesbitleri çerçevesinde de olsa, anti-emperyalist, anti-feodal, anti-sömürgeci bir devrim hedeflenmemektedir. Buna baðlý olarak HALKIN ÝKTÝDARI hedefi kalmamýþtýr. PKK esasýnda þu anda dünün TKP’si konumundadýr. Devrim teorilerine, stratejilere iliþkin laf kalabalýðý içinde TKP’nin de bütün istediði 141142’nin kaldýrýlýp düzen içine kabul edilmesiydi. 141-142 kaldýrýlýnca Türkiye tamamen demokratikleþmiþ olacaktý. Türkiye demokrasisinin temel eksikliði buydu. Yani aynen Öcalan’ýn dil kýsýtlamalarý için çizdiði çerçeveye benzer bir çerçeve çizilmekteydi. 141142 kaldýrýldý. Türkiye’ye demokrasi gelmedi. Bildiðimiz faþizm yine devam etti. Ama TKP ders çýkarmadý, düzen içine yerleþme “stratejik hedefinden” asla vazgeçmedi. Sonuçta da muradýna erdi, legalleþti. VE BÝTTÝ! Kürt milliyetçiliði Ýmralý teorisi ve “stratejisiyle” ayný yoldadýr. Stratejik hedeften uzaklaþýldýkça “zafer” propagandasý artmýþtýr. Halk, ha bugün ha yarýn zafer kazanýlacak bir hava içine sokulmuþtur. Her sene zafer yýlý ilan edilmiþ, zafer gerçekleþmemiþ, ama bu sorgulanmayýp sonraki sene de zafer yýlý ilan edilmiþtir. Hemen her geliþme “yakýnda önemli geliþmeler olacak” yolunda tahlillerin nedeni haline getirilmiþtir. O tahliller doðru çýkmamýþ, ama sonraki geliþmeler de ayný mantýkla tahlile devam edilmiþtir. Yalnýzca bu olgu bile, PKK’nýn bir stratejisi olmadýðýnýn açýk bir göstergesidir. Son olarak Ýmralý’da stratejiyle, kavramlarla oynanmaya devam edilmektedir. Aslýnda her þeyden vazgeçilmiþtir ama hala demokratik cumhuriyet, demokratik devrim laflarý aðýzlarda sakýz gibi çiðnenmektedir. Ne emperyalizmin yenisömürgesi ve faþizmle yönetilen Türkiye, demokratik cumhuriyet kavramýyla yanyana getirilebilir, ne de Öcalan’ýn en önemli sorun olarak gördüðü dil, kültür serbestliðiyle demokratik devrim gerçekleþmiþ olacaktýr. Bunlar devrimci teoriyi, demokrasinin ve devrimlerin dünya ülkelerindeki geliþimini az çok bilen herkesin bildiði gerçeklerdir. Ama, Amerikan çözümünü Kürt halkýna, aydýnlarýna kabul ettirmek için bu gerçekler bile bile çarpýtýlmaktadýr. PKK’nýn Ýmralý’da açýklanan çizgisinde, ne strateji, ne taktik, ne bir hedef yoktur. Strateji, taktik adýna söylenenler, ideolojik yenilgiyi ve Amerikan çözümünü kabul etmeyi gizlemek için kullanýlan boþ sözlerden ibarettir. 64 CEPHE'DEN Tarih: 19 Nisan 1999 Açýklama: 84 30 MART-17 NÝSAN’DA ÞEHÝTLERÝMÝZÝ ANDIK, FAÞÝZMÝN SEÇÝM OYUNUNU PROTESTO ETTÝK Bunun için; 1- SABANCI’DAN SONRA KOMÝLÝ’NÝN MERKEZÝNE GÝRDÝK. Ýþbirlikçi tekeller ve onlarýn iktidarý, Sabancý Center’a girip hainleri cezalandýrmamýzdan sonra büyük bir korkuya kapýlmýþlardý. Bu korkularýný “Varoþlardan gelenler bir gün gýrtlaðýmýzý kesecekler” diye ifade etmiþlerdi. Bu korku nedeniyledir ki; ne Amerikancý tekeller, ne de onlarýn koruyucularý, DHKC savaþçýlarýnýn bu eylemini hiç unutamadýlar. Bir hainin teslim olmasý ve yapýlan spekülasyonlar gerçeði deðiþtirmemiþ, tekellerin korkusu büyüyerek devam etmiþtir. Korkuyu yaþatmaya devam edeceðiz. 8 Nisan 1999 günü TÜSÝAD eski baþkanlarýndan Halis Komili’nin Kabataþ’daki merkezine bomba yerleþtirdik. Sabancý Merkezi’ne yaptýðýmýz baskýndan sonra, emperyalizmin iþbirlikçisi bu vatan hainleri, karargahlarýnýn güvenliðini Amerika ve Ýsraillilere yaptýrdýlar. Halis Komili de bunlardan biriydi. Amerika ve Ýsrail’in en geliþmiþ tekniðini kullanarak devrimci adaletten kurtulmak istedi. Hiçbir teknik, devrimci iradeden üstün olamaz. Ve hiçbir teknik, devrimci adaleti engelleyemez. Bütün bu önlemleri aþarak, 8 Nisan 1999’da Komili Merkezi’nin bizzat Halis Komili ve diðer üst yöneticilerinin kaldýðý bölüme saatli bomba yerleþtirdik. Tekellerin koruyucusu polis, acizliðini göstermemek için bu eylemi duyurmak istemedi. Ýþbirlikçi tekellerden bile gizlemek istedi. Ancak korku çok büyüktü. Holdingler gerçeði öðrenmek için büyük bir çaba sarfettiler. Ancak bu vesile ile çok küçük de olsa kamuoyuna yansýyabildi. Halk düþmanlarý patlamamýþ bir bombadan bile bu kadar korkuyorlar. Bomba teknik bir nedenle patlamamýþ, ama Amerika ve Ýsrail’in bütün güvenlik önlemleri aþýlarak Komili Merkezi’ne girilmiþtir. 2- TEMSA EYÜP ANA BAYÝÝ 10 NÝSAN 1999 GÜNÜ BOMBALANDI. Mitsubishi’nin ana daðýtým merkezi olan iþbirlikçi tekellere ait TEMSA, savaþçýlarýmýz tarafýndan bombalanmýþtýr. 3- KAÐITHANE DYP ÝLÇE BÝNASI 13 NÝSAN GECESÝ BASILDI VE BOMBA YERLEÞTÝRÝLDÝ. Savaþçýlarýmýz, devrimci kaný dökmekle, baský ve zulümle yaþamaya çalýþan DYP’nin Kaðýthane’deki merkezini basarak duvarlara “Devrim Þehitleri Ölümsüzdür, Adalet Yýldýrým Ölümsüzdür, Düzen Partilerinin Halký Aldatmasýna Ýzin Vermeyeceðiz” sloganlarýný yazmýþ ve bomba yerleþtirerek geri çekilmiþlerdir. 22 Haziran 1996’da hapishanelerdeki tutsaklarýn direniþini desteklemek için yapýlan baskýnda Adalet Yýldýrým yoldaþýmýz da burada 65 þehit düþmüþtü. 4- ALÝBEYKÖY-EYÜP YOLUNDA EKÝP OTOSUNA SÝLAHLI SALDIRI. 14 Nisan gecesi saat 23.00 sýralarýnda Eyüp yolunda seyreden bir polis minibüsüne savaþçýlarýmýz tarafýndan silahlý saldýrý düzenlendi ve polis otosu tahrip edildi. Eylem sonrasý binlerce polis çevreyi kuþatýp, yüzlerce evi basarak terör estirmesine raðmen bir sonuç alamadý. 5- SÝVAS HAFÝK KIRSALINDA SEÇÝM SANDIÐINI TAÞIYAN ASKERÝ BÝRLÝÐE SALDIRI; 18 Nisan 1999 günü HAFÝK’ÝN KIZILÖREN Köyü SARAY Mezrasý kavþaðýnda seçim için bölgeye gelen iki zýrhlý araç ve iki cemseden oluþan askeri birliðe saldýrý düzenlenmiþtir. Þehitlerimizi anmak ve seçim oyununu protesto etmek için roketli, bombalý, silahlý yapýlan bu saldýrýda; jandarma komando onbaþýsý Davut Gündoðdu, komando er Hasan Yýlmaz ölmüþ birçok asker yaralanmýþtýr. Ayrýca bir cemse tamamen yandý, biri ise kullanýlamaz hale geldi, düþman ölü ve yaralýlarýný helikopterle taþýdý. Bunun dýþýnda iki seçim görevlisinin öldüðü, ikisinin de yaralandýðý söylenmektedir. Bunlar hedeflerimiz arasýnda deðildir. Ama askeri araçta bulunuyor iseler, irademiz dýþýnda hedef olmuþlardýr. Savaþçýlarýmýz saldýrýyý baþarýyla gerçekleþtirip geri çekilmiþtir. Düþman ise bölgedeki köyleri kuþatýp, yüzlerce köylüyü gözaltýna almaktadýr. Halkýmýzý uyarýyoruz; Ýktidarýn baský, zulüm kurumlarýnda yeralmayýn, asker ve polis araçlarýna binmeyin. Devletin zulmüne ortak olacak davranýþlara girmeyin. 30 Mart-17 Nisan þehitlerimizi anmak, DHKPC’nin kuruluþunu kutlamak ve 18 Nisan seçimlerini protesto etmek için bu eylemler dýþýnda; ülke genelinde birçok silahlý-silahsýz gösteri, anmalar, propaganda ve ajitasyon faaliyetleri düzenlenmiþtir. Ne yeni seçim oyunlarý, ne yeni Amerikancý faþist iktidarlar halkýn kurtuluþ mücadelesinin geliþmesini engelleyemeyecektir. PARTÝMÝZÝN VE ÞEHÝTLERÝMÝZÝN YOLUNDA KURTULUÞA KADAR SAVAÞMAYA DEVAM EDECEÐÝZ! ÜLKEMÝZ BAÐIMSIZ, HALKLARIMIZ ÖZGÜR OLACAK! DEVRÝMCÝ HALK KURTULUÞ CEPHESÝ 66 Tarih: 13 Mayýs 1999 Açýklama: 85 BASINA VE KAMUOYUNA YALAN HABER 10 MAYIS 1999 günü Avcýlar Denizköþkler Mahallesinde YILDIRIM TAÞ ve HASAN HÜSEYÝN MERCAN isimli kiþilerin evlerinde öldürüldüðü, evde para ve bir kýsým örgütsel döküman bulunduðu haberi TV’lerde ve kimi gazetelerde yeraldý. Haberlerin devamýnda “DHKP-C’nin hücre evi” olduðu, “DHKP-C’nin iç infazý” olduðu, yine kimi gazete ve haberlerde PKK’nýn DHKP-C’ye ait hücre evini bastýðý gibi, gerçekle uzaktan yakýndan ilgisi olmayan iddialar yeralmýþtýr. Ne adý geçen kiþilerin ne de basýlan evin örgütümüzle hiçbir iliþkisi yoktur. Örgütümüzle iliþkisi olmayan bu tür olaylarýn varmýþ gibi gösterilmesi polisin marifetidir. Polis olayýn kim tarafýndan ve neden yapýldýðýný bilmesine raðmen, kasten örgütümüzün adýný basýna vererek, örgütümüzün adý etrafýnda þaibe yaratmak istemektedir. Polisin bu tür yalan haberleri ne ilktir ne de son olacaktýr. Bu nedenle basýn mensuplarýný doðru haber yazmalarý için uyarýyoruz. Polisin dikte ettirdiði her türlü haberi yazmanýn gazetecilik olmadýðýný bilmek durumundadýrlar. Bu tür yalan ve yanlýþ haberleri yazanlarýn yanlýþlarýný düzeltmek de kendi görevleridir. DEVRÝMCÝ HALK KURTULUÞ CEPHESÝ Tarih: 20 Mayýs 1999 Açýklama: 86 MADDÝ VE MANEVÝ HERÞEYÝNÝ SATAN BÝR KÝÞÝLÝKSÝZ: OKTAY YILDIRIM Ýhanet hiçbir zaman, hiçbir yerde, hiçbir toplum tarafýndan affedilemez. Kendi kiþisel çýkarlarý için; halký, onun örgütlerini, en yakýn yoldaþlarýný düþmana satanlar alçalmakta sýnýr tanýmaz. Annelerini, babalarýný, kardeþlerini de satýp, satýlýða çýkarmadýklarý hiçbirþey býrakmazlar. Ýþte Oktay Yýldýrým da alçaklýkta, hainleþmede sýnýr tanýmamýþ biridir. “Seni bir yýl yatýrýp çýkarýrýz þeklinde konuþulunca ben de tamam dedim. Bunlar bana hapishanede ne yapacaðýmý anlattýlar. Tek gezenlerin, örgüt politikalarýna ve kurallarýna uymayanlarýn yanýna git, sohbetini onlarla et þeklinde söylediler. Biz sonra mahkemelere falan geliriz dediler.” Polisle anlaþmasýna raðmen bir yýl içerisinde çýkamayýnca, polise kendini ispat etmek için tutsak ailelerini dahi asýlsýz ihbarlarla gözaltýna aldýrýyor. Bir iþbirlikçi, bir ajan ne yapmasý gerekiyorsa hemen hepsini yapmaya çalýþýyor. Bütün bunlara raðmen, dýþarý çýkamýyor ve devrimci adaletten kurtulamýyor. SUÇLARI; 1- 1998 yýlýnda, ziyaret mahallinde yoldaþlarýmýzýn firar giriþimini görüp düþmana haber vermek. “...camý keserken gördüm. Gidip gardiyana söyledim, söylediðim gardiyan kýsa, þiþman, beyaz saçlý, yaþlý olandý. Bunun üzerine bir daha garantiye almak için anneme de, çýkýp askerlere söylemesini istedim, o da 67 gitti söyledi...” 2- 1998 yýlýnda C.13-14 havalandýrmasýnda yürütülen tünel faaliyetini hissederek düþmana bilgi vermek ve açýða çýkmasýný saðlamak. 3- Asýlsýz ihbarlarla ziyaretçileri gözaltýna aldýrmak. “... herkes hakkýnda, birinci kabinde gördüðüm eþyayý, bu kuryeliktir, bu özel duruyordur diye söyledim... kabinlerde... kiminle görüþtüðünü, ne yaptýðýný vb bilgileri annemle yolladým...” 4- Ýnsanlarýn moralini bozmak; zaaflý, eksik, düzen özlemleri olan sorunlu kiþilerle konuþup örgüte karþý kýþkýrtmak, bozgunculuk yapmak. “... gelirken bana orada sýkýntýlý, dýþarý özlemi olan, tartýþan, örgütün politikalarýný uyguladýðý yaþama uymayanlarý örgütle, eþyalarý alýn, insanlar birbirinden þüphelensin vb denildi... Bunlarý kendim yaptým... çaldým...” Oktay Yýldýrým 19 Mayýs 1999 tarihinde Bayrampaþa Hapishanesi’nde ihanet suçunu iþlediði kendi itiraflarý ve tüm kanýtlarýyla ortaya çýktýðýndan ölümle cezalandýrýlmýþtýr. Ýnsanlarý bu denli kiþiliksizleþtiren, kendi çýkarlarý için herkesi, herþeyi kullandýran polistir. Polis, bu düzende bu tür kiþiliksiz insanlarý bulabilir. Ama bunlar sonsuza kadar gizlenemez, kaçamaz. Onlarý ne polis, ne de yakýnlarý devrimci adaletin elinden kurtaramaz. Düzen vaadleri ile, her türlü ahlaksýzlýkla insanlarý aldatan, ailelerini dahi kullandýrtan polis; bu yöntemlerle sonuç alamadýðý gibi, bu insanlarýn ölümünden de doðrudan sorumludur. Herhangi bir þekilde bu tür suçlara ortak olanlar uzun süre saklanamayacaklarýný, mutlaka deþifre edileceklerini bilmeli ve devrimci adalete sýðýnmalýdýrlar. Tersi durumda sonlarý Oktay Yýldýrým gibi olacaktýr. Ýþbirlikçilerin ailelerini de uyarýyoruz; iþbirlikçilik suçuna ortak olmak, yardým etmek aðýr suçtur. Çocuklarýnýzýn, yakýnlarýnýzýn kiþiliksiz ve ahlaksýz bir kiþi olup yaþamasýný istemek ihanettir. Haine yardým etmek, onu bizzat öldürmeniz demektir. Oktay Yýldýrým’ýn annesi polisle birlikte Oktay’a suç iþletmiþ ve ölümünü hazýrlamýþtýr. Hiçbir anne çocuðunu kurtarmak adýna baþkalarýnýn yaþamýný hiçe sayamaz. Böyle biri annelik duygularýný kaybetmiþtir. Bu düzenin, bu iktidarýn hiçkimseye verebileceði birþey yoktur. Bütün halk, bütün ezilenler; ya bu düzene karþý savaþarak geleceðini kazanacak, ya da dolaylý veya dolaysýz düzenle iþbirliði yaparak kendine, çocuklarýna, vatanýna ve halkýna ihanet edip; sürünerek, aþaðýlanarak yaþayacaktýr. AÞAÐILANMAYI DEÐÝL ONURU, ÝHANETÝ DEÐÝL KAVGAYI SEÇÝN! DEVRÝMCÝ HALK KURTULUÞ CEPHESÝ Tarih: 4 Haziran 1999 Açýklama: 87 AMERÝKA BAÐIMSIZLIÐIMIZI YOK ETTÝ BÜTÜN ÜLKELERÝN BAÐIMSIZLIÐINI YOK ETMEK ÝSTÝYOR YUGOSLAVYA HALKINI AYLARDIR BOMBALIYOR BÖLÜP PARÇALAYIP HAKÝMÝYETÝNÝ SAÐLAMAK ÝSTÝYOR Amerikan emperyalizminin ve tüm tüm emperyalistlerin baþka bir ülkeye saldýrýsýnýn amacý baðýmsýzlýða, halklarýn özgürlüðüne, onurlu yaþamýna ait ne varsa yok etmek içindir. Ýþte bu amaçla üç aydýr Yugoslav halký bombalanýyor. Amerika’nýn uþaðý devletler, ve teslim alýnmýþ beyinler saldýrýyý alkýþlýyorlar. Taþ taþ üstünde 68 kalmamasý için, daha çok katliam için Amerikaya övgüler diziyorlar. Ýnsan haklarýndan, uluslarýn kaderlerini tayin hakkýndan, ülkelerin egemenliðinden söz edenlerin hepsi daha çok bombalayýn, daha çok katledin diyerek Amerikan katliamlarýna destek veriyorlar. Bombalar, füzeler, ordular hiç bir zaman halklarýn baðýmsýzlýk özlemlerini, özgür yaþam isteklerini yok edememiþtir. Taþ taþ üstünde býrakmayabilirler, milyonlarý katledebilirler ama bu silah er geç döner kendilerini vurur. Çünkü onlar bu silahlarla halklarý katletmiþler, tarihlerini yok etmek istemiþlerdir. Halklarýn tarihi yok edilemez. Katledilen halklar asla unutmaz ve o tarih yüzyýllar geçse de silinemez. Katledilen halklar öfkeyi, direniþi, isyaný, biriktirirler, o isyan er geç ortaya çýkar ve zalimleri ezip geçer. Þimdi tüm emperyalistler halklara kan kusan uçaklarýyla, uzakdan güdümlü füzeleriyle halký katlederek öðünüyorlar. Kim daha çok katliam yaptý diye birbirleriyle rekabet ediyorlar. Zalimlerin ömrü hiç bir zaman uzun olmayacaktýr. Emperyalistlerin ve iþbirlikçilerinin olduðu her yerde ezilen halklarýn mücadelesi de olacaktýr. Emperyalizm ezilen halklarý ne kadar birbirine düþman etmeye çalýþýp parçalamak isterse istesin, halklar er geç kardeþlik gerçeðini anlayacak ve mücedele bayraðýný kaldýracaktýr. Balkan halklarýyla halkýmýzýn hiç bir düþmanlýðý yoktur. Balkan halklarýna düþman olan onlarý bölüp güçten düþürmek isteyen, baðýmsýzlýklarýný yok etmek isteyen emperyalistlerdir. Bütün emperyalistler iþbirlikçileriyle birlikte ABD öncülüðünde Yugoslavya halkýný bombalamalarýna raðmen, hala teslim alamamýþlardýr. Bu, ezilen halklarýn gücüdür. Bu, devasa gücü olan tüm emperyalistlere karþý teknik ve askeri olarak güçsüz olan bir halkýn onurlu direniþidir. Yugoslavyada taþ taþ üstünde kalmasada, bölüp parçalasalar da kalýcý zafer emperyalistlerin olmayacaktýr. Amerika’nýn Yugoslavya halkýna yönelik saldýrýsýný protesto etmek, halkýmýzýn yugoslavya halký ile kardeþlik duygularaný güçlendirmek için 4 HAZÝRAN 1999 saat 06 sularýnda ABD'nin istanbul baþkonsolosluðuna lav silahý ile saldýrý giriþiminde bulunduk. Konsolosluða yaklaþýrken polislerin dikkatini çeken SADIK MAMATÝ ve SELÇUK AKGÜL isimli iki savaþçýmýz polisle çatýþmaya girmiþ, Halklarýn Kardeþliði ve Baðýmsýz Türkiye için savaþarak þehit düþmüþlerdir. Vatan topraklarýmýzýn üstünde Amerikan üsleri kaldýkça, ülkemiz baðýmlý olmaya devam ettikçe, emperyalizm halklarý birbirine düþman edip katlettikçe bizim savaþýmýz da sürecektir. KAHROLSUN AMERÝKAN EMPERYALÝZMÝ! YAÞASIN BAÐIMSIZ TÜRKÝYE! YAÞASIN YUGOSLAVYA VE TÜRKÝYE HAKLARININ KARDEÞLÝÐÝ! DEVRÝMCÝ HALK KURTULUÞ CEPHESÝ Tarih: 18 Haziran 1999 Açýklama: 88 ABD-NATO’NUN KOSOVA’YI ÝÞGALÝ TÜM HALKLARA SALDIRIDIR ABD emperyalizmi dünyada baðýmsýzlýk adýna, ezilen halklarýn özgürlüðü adýna ne varsa yokedip; herþeyi, herkesi kendi hakimiyeti altýna 69 almak istiyor. Irak’ta, Somali’de, Bosna’da, þimdi de Kosova’da ABD’nin baþýný çektiði emperyalistler, tekellerin pazar alanlarýný geniþletmek için her türlü katliamý, tahribatý yapmaktan çekinmiyor. Tüm ulusal deðerleri yokederek, kendi kozmopolit deðerlerini bunun yerine geçirip; halklarýn direniþ gücünü tümden yoketmek istiyorlar. Yakýp yýkarak, uluslarý yokederek bütün dünyaya korku salýp halkýn direniþ gücünü ezmek istiyorlar. Irak, Somali, Bosna’dan sonra Kosova’yý iþgaliyle; emperyalizmin insan haklarý, ulusal haklar demagojileri ve yalanlarýnýn neye hizmet ettiði çok net bir biçimde açýða çýkmýþtýr. Emperyalistlerin hiçbir ulusal, kültürel, insani amacý olamaz. Onlarýn tek amacý iþgal ve talan ile, soykýrým ile tekellerine yeni pazarlar açmaktýr. Kosova’da yapýlan budur. Kosova Yugoslavya’dan koparýlmýþtýr. Bütün Yugoslavya aylarca yakýlmýþ, yýkýlmýþ, bombalanmýþ; binlerce insan katledilmiþ, yüzbinlercesi göç ettirilmiþtir. Sonuçta, Kosova iþgal edilmiþ ve emperyalizmin bölüþtüðü bir alan haline gelmiþtir. Sýrbistan yýkýlmýþtýr. Bununla da yetinmiyorlar, “Yýktýðýmýzý yaparýz ama, bizim istediðimiz gibi bir hükümet, bizim istediðimiz kadar demokrasi” diyerek; tekellerin, bankalarýn koþullarýný dayatýyorlar. Füzelerin, katliamlarýn eksik býraktýðýný tekeller tamamlýyor. Herþey çok açýk sürdürülüyor. Emperyalizmin uydusu Kosova, yeni-sömürgeleþtirilmiþ iþbirlikçi iktidarýn olduðu Sýrbistan yaratmak istiyor emperyalizm. Günümüzün Nazi’leri olan ABD emperyalistleri ve iþbirlikçilerinin Kosova’nýn iþgali ile asýl yapmak istedikleri, tüm Balkanlar’da emperyalist hegemonyanýn saðlanmasýdýr. Bosna’dan sonra Kosova’nýn Yugoslavya’dan koparýlmasýyla benzer politikalarý, baþka halklar nezdinde de uygulayacaklardýr. Emperyalistler sosyalist sistemin yýkýlmasýndan sonra, bu alanlarý ele geçirmek için Kafkaslarda, Balkanlarda, Ortadoðuda milliyetleri bilinçli bir þekilde birbirine düþürmek ve parçalamak için çalýþmýþtýr. Bu parçalamanýn sonuçlarý bugün yaþananlardýr: Parçala, olmazsa iþgal et ve yenisömürgeleþtir. Politika budur. Ýþgal ve katliamla kazanýlan zaferler hiçbir zaman kalýcý olamaz. Ezilen halklar tarih boyunca iþgal ve talana karþý herzaman kendi özgüçleri ile direnmiþtir. Küçük burjuva ve burjuva iktidarlar zaman zaman iþgalcilere tavýr alsalar da, devrimci olmadýklarýndan, halkýn iktidarýný savunmadýklarýndan; halkýn özgücü ile zafere kadar direneceklerine inanmazlar. Tarihin bütün dönemlerinde zalimlere ve iþgalcilere karþý direnenler devrimciler olmuþtur. Nazilerin bütün dünyayý egemenliði altýna almasýna karþý çýkan ve zaferi saðlayan devrimcilerdir. Naziler nasýl ideolojik, kültürel ve fizik olarak ezilip yok edildiyse, çaðýmýzýn Nazileri ABD emperyalistleri de ezilecektir. ABD’nin parçalama, katliam ve iþgalle kazandýðý zaferler halklarýn direniþinin yeniden örgütlenmesini saðlayacaktýr. Ýktidarlar yenilebilir, iktidarlar teslim olabilir, ülkeler iþgal edilebilir. Ama o topraklar üzerinde yaþayan halklarýn ulusal deðerleri, hürriyetleri unutturulamaz. Halklarýn hür yaþama özlemi yokedilemez. Emperyalist iþgale karþý, halklarýn silahlý direniþi meþrudur. Yugoslavya halký bu meþru hakkýný kullanacaktýr. Devrimciler birleþtirir, emperyalistler böler. Bu Balkanlarda da, Kafkaslarda da halklarýn belleðinde unutulmayan bir gerçektir. Halklar parçalanýp güçten düþerken, ülkeler iþgal edilirken devrimcilerin halklarý hasýl birleþtirdiði, nasýl güçlendirdiði düþünceleri yeniden büyüyecektir. Halklar onurlu ve hür yaþamakla, emperyalist iþgal altýnda yaþamanýn ne anlama geldiðini yeniden öðrenecektir. KOSOVA’NIN ÝÞGALÝNE VE EMPERYALÝZME KARÞI ÇIKMALIYIZ Emperyalist iþgale karþý çýkmak, bütün ilericilerin, demokratlarýn, “emperyalist iþgale 70 karþýyým, vatanseverim” diyen herkesin görevidir. Vatanseverim diyen herkes Kosova iþgalini kendisine yapýlan bir saldýrý olarak görmelidir. Bütün anti-emperyalistler, devrimciler, yurtseverler Balkanlarýn iþgal edilmesine karþý çýkmak ve Balkan halklarýnýn emperyalizme karþý direniþinin yanýnda olmak zorundadýr. Örgütlenirsek, emperyalizme karþý olan bütün güçleri harekete geçirirsek; halklarýmýzýn gücü karþýsýnda, emperyalistlerin uçaklarý ve bombalarý etkisiz hale gelir. Emperyalizm halklarýn bu korkutucu gücünü çok iyi bildiðindendir ki; saldýrýyý uçaklarýn ve füzelerin dýþýna taþýramýyor. Dünyadaki bütün anti-emperyalistlerin, bütün devrimcilerin yüreði Balkan halklarý ile birlikte olmalýdýr. Yugoslavya halký ile birlikte ABD’ye karþý mücadeleyi örgütleyelim, dünyanýn her tarafýnda halklarýn tepkisini gösterelim. Biz 1971’de, 1991’de ve günümüzde emperyalizme karþý kardeþ Filistin, Irak ve Yugoslavya halkýyla dayanýþmada bulunup ABD emperyalizmine karþý birçok eylem gerçekleþtirdik. Bunun için birçok yoldaþýmýzý þehit ve tutsak verdik. Son olarak 4 Haziran 1999’da ABD Ýstanbul Baþkonsolosluðunu Lav’la vurma eyleminde iki yoldaþýmýzý þehit verdik. Þehit Sadýk Mamati ve Selçuk Aygül’ün bu tavrý emperyalizme karþý ezilen halklarýn savaþ çaðrýsýdýr. Ezilen halklarýn mücadelesini hiçbir gücün engelleyemeyeceðinin göstergesidir. Bu çaðrý dünyadaki bütün devrimci, anti-emperyalist ve vatanseverlere emperyalizm ve iþbirlikçi iktidarlara karþý mücadele çaðrýsýdýr. ABD EMPERYALÝZMÝNE KARÞI BÝRLEÞELÝM! KOSOVA’NIN ÝÞGALÝNE KARÞI BALKAN HALKLARIYLA BÝRLÝKTE OLALIM! BÝRLEÞELÝM HALKIN GÜCÜNÜ GÖSTERELÝM! DEVRÝMCÝ HALK KURTULUÞ CEPHESÝ Tarih: 19 Haziran 1999 Açýklama: 89 HÜRRÝYET GAZETESÝNÝN PROVOKATÝF HABERÝ 18 Haziran 1999 tarihli Hürriyet Gazetesinin 26. Sayfasýnda “ORTAKLIK BÝTTÝ” baþlýklý bir haber yayýnlanmýþtýr. Bu haberin tümü yalandýr. Kontrgerilla tarafýndan dikte ettirilmiþtir. PKK lideri Abdullah Öcalan’ýn Kenya’dan kaçýrýlmasýndan sonra emperyalizmin istediði; Türk- Kürt çatýþmasý ve örgütlerarasý çatýþma yaratmaktýr. Ne Türk- K1ürt ne de örgütlerarasý çatýþma yaratmayý baþaramayacaklardýr. Haberde örgütümüze aitmiþ gibi týrnak içinde yazýlanlarýn tümü yalan olup ne sözlü ne de yazýlý böyle bir açýklamamýz yoktur, tamamen uydurmadýr. Emperyalizmin ve oligarþinin halklarýmýzý, örgütleri çatýþtýrmaya yönelik oyunlarýný her koþulda bozacaðýz. DEVRÝMCÝ HALK KURTULUÞ CEPHESÝ 71 DÝSÝPLÝNÝMÝZ, KOLLEKTÝVÝZMÝMÝZ, ADALETÝMÝZ HER TÜRLÜ AJAN FAALÝYETÝNÝN PANZEHÝRÝDÝR Düþman boþ durmuyor. Bunu biliyoruz. Bize örgütsel darbeler vurmak, ideolojik olarak alanýmýzý daraltmak, kitle iliþkilerimizi sýnýrlamak için tüm imkanlarýný seferber ediyor. Hatalarýmýz, disiplinsizliklerimiz, kuralsýzlýklarýmýz, “bir þey olmaz”larýmýz, düþmanýn en önemli yardýmcýlarý. Düþman boþluklarý gözlüyor ve bulduðu her boþluktan sýzmaya çalýþýyor. Yazdýðýmýz bu ilk paragrafta biliyoruz ki, hiçbir yoldaþýmýz için “yeni bir þey” yok. Evet yok. Düþmanla aramýzdaki savaþýn bu yanýna iliþkin daha önceleri de yazýlmýþtýr ve teorik olarak insanlarýmýz bunu bilirler. Ancak sorun, bilmekle yapmak, bilmekle uygulamak, bilmekle uymak arasýndaki sorundur. Bilmemize raðmen yapmamak, bilmemize raðmen uymamak, bizim “karýn boþluðumuz”dur. Düþman buraya çalýþýyor. Düþmanýn ajanlaþtýrma giriþimleri üzerine aktaracaðýmýz bir örnek, bu boþluklarýn bize nelere malolduðunu veya olabileceðini hiç kuþkuya yer býrakmayacak þekilde bir kez daha gözlerimizin önüne sermektedir. Bir iþbirlikçi tarafýndan (ona X diyeceðiz) iþbirlikçi haline getirilmeye çalýþýlan ve bu noktada iþbirliðini bir süreliðine kabul eden bir insanýn (onu da burada Y diye adlandýracaðýz) hareketimiz tarafýndan yapýlan sorgu ve deðerlendirmesi sonucunda yazdýðý yazý, nelerin bu tür karþý-devrimci faaliyetler için uygun bir zemin oluþturduðunu gösteriyor. Yazýda, kendisinin iþbirlikçileþtirildiði dönemi þöyle anlatýyor: “O dönemi hatýrlarsak, ilkeli yaþamdan tavizler verildiðini, disiplinin ciddi anlamda dumura uðradýðý, insanlarýn birbirine karþý saygý ve sevgisinin þu veya bu oranda azaldýðý, af gibi tartýþmalarla düþmanýn psikolojik bir savaþ yaptýðýný... hatýrlarýz. Bu dönem için saydýklarýmýn hepsi benim için geçerlidir. Mesela, gazete ve TV’lerden af haberlerini hiç kaçýrmazdým. Bu beklenti oluþturmuþtu. Ýþte bu gibi aþamalar aslýnda bir iþbirlikçi için bulunmaz fýrsat. Tartýþmak, moral bozmak daha kolaydýr. Mesela, af bizim aðzýmýzdan hiç eksik olmazdý. Veya çýkýnca içki içeceðim gibi masum görülen sözler edilirdi.” “Aslýnda moral bozma iþi her zaman geçerli. Ama bunun en müsait zamaný, disiplinin gevþediði, iliþkilerin dejenere olduðu, en önemlisi de insanlarýn hem birbirine hem de kendilerine güvenlerini yitirdiði zaman bence.” ZAAFLAR VE ZAAFLI ORTAM BÝRLEÞÝNCE... Disiplinsizlik, moralsizlik uygun ortamý saðlýyor. Ajan, bu ortamda insanlarý gözlüyor; kimin hangi zayýf tarafýný yakalayabilirim diyor ve “hedefini” belirliyor: 72 “Moralim zaten her zaman bozuktu. Ailevi bir takým sorunlar da olduðu zaman bu sorunlarým üzerine tuz biber oluyordu. Ýþte böyle bozuk bir ruh halindeydim. X ise bu ruh halimi gördü. Zaten görülmemesi imkansýzdý. Kimseyle konuþmuyor, temizlik de dahil bir tek iþe bile elimi atmýyordum. Disiplinsiz, günübirlik yaþýyordum. Ýþte ben böyle iken geldi yanýma. Ýlkin aftan, dýþarýdaki yaþamdan konuþuyorduk. Ben hep arabesk müzik söylerdim. O da söylerdi. Dýþarýdaki serserilik dönemlerini anlatýrdý. Kadýnlardan konuþurduk. (...) Veya mahalle kavgalarýný, içki alemlerini vb. gibi þeyleri konuþurduk. Veya çýkýnca birkaç soygunla iyi yaþamak gerek gibi hep özlemleri kamçýlayan konuþmalarýmýz olurdu.” Hedef, zayýf, zaaflý, bunalýmlý kiþiliklerdir. Y bu durumda olduðu için, polis iþbirlikçisinin hedefi oluyor. Y’yi bu noktaya iten ne? Cevabýný özellikle þurada buluyoruz: “Burada bence önemli olan yan özlem meselesi. Þimdi herkesin özlemleri var. Kimi çocukken gelmiþ, kimi gençliðine doyamamýþ, kimi bir sevgili hiç sevememiþ veya sevdiyse de ayrýlmýþ. Kimi karýsýndan kýzýndan ayrýlmýþ... Bunlarýn hepsi özlem ve çok tehlikeli... Bu çok Özlemler... sorunlar... ve gevþek, disiplinsiz bir ortam... Düþmanýn sýzabileceði çatlak oluþmuþtur. Bunlarýn varlýðýnýn kendisi zaten düþman. Herhangi bir ajan faaliyeti ihtimali olmasa da, kiþilerde ve birimde bunlarýn olduðu koþullarda, zaten devrim gerektiði gibi geliþmiyor, devrimcilik gerektiði gibi yaþanmýyor demektir. Ama bu ortam bir de düþmanýn doðrudan hedeflediði bir ortamsa, tabii o zaman sonuçlar daha vahim olacaktýr. rahat kiþinin motivasyonunu, moralini bozabilecek bir þey bence. Sorunlu bir insana bakýnca da benim ilk gördüðüm þey mesela özlemdir. Mantýklý bir þekilde düþündüðünde ne kadar mantýksýz, küçük, diþ kovuðunu bile doldurmayan özlemler olduðunu zaten kiþinin kendisi de görüyor. Mesela X de ileriki süreçlerde bir insaný iþbirlikçileþtirmenin en temel aracýnýn o insanýn özlemleri olduðunu söylemiþti... Yani gerçekleþmeyecek özlemler. Ýnsanýn kendisini vuran bir silah bence... X benim saydýðým bu özlemlerimi kýþkýrtýrdý böyle.” “Niye bana geldin diye sorunca, seni elde etmek kolaydý türünden bir cevap vermiþti mesela. Ben sorunlarý en çok olandým çünkü. O yüzdenmiþ.” ÝÞBÝRLÝKÇÝ KENDÝNE UYGUN ORTAM BULUYOR Özlemler... sorunlar... ve gevþek, disiplinsiz bir ortam... Düþmanýn sýzabileceði çatlak oluþmuþtur. Bunlarýn varlýðýnýn kendisi zaten düþman. Herhangi bir ajan faaliyeti ihtimali olmasa da, kiþilerde ve birimde bunlarýn olduðu koþullarda, zaten devrim gerektiði gibi geliþmiyor, devrimcilik gerektiði gibi yaþanmýyor demektir. Ama bu ortam bir de düþmanýn doðrudan hedeflediði bir ortamsa, tabii o zaman sonuçlar daha vahim olacaktýr. “Burada bir önemli nokta da insanlarýn arasýndaki diyalogun ciddi anlamda bozulmasýydý... Mesela ben kimseyle konuþmamak için kendimi kapattýðýmda kimse yanýma gelmiyordu... Bu aslýnda insanlarýn sorunlarýnýn büyümesine hizmet etti bence. X sürekli yanýmda oldu ve bu boþluktan girdi. Umutsuz halimi derinleþtirecek bir tablo çiziyordu... Böyle adým adým ilerledi. ... ölürüz gibi sözler de deyip korkularýmý büyütürdü. Bir gün bana 73 iþbirliðini kabul et dedi. Ben de bana devrimcileri öldür derler dedim. Sonra evet dedim.” MORAL VE GÜVEN KAYBI DÜÞMANIN ÝÞÝNÝ KOLAYLAÞTIRIYOR “Bence moral bozmanýn en temel dayanaðý güven yitimi. Mesela benim kimseye güvenim yoktu... Biz konuþmamýzda da demiþtik; güven olmayýnca moral bozulur demiþtik... Konuþmamýzda her insanýn zaaflarý vardýr ve bunlardan insan elde edilir derdik.... Yani moral bozmak bile o insanýn zaaflarýyla olur... X bunu bana sürekli söylemiþtir. Veya gruplaþmalar. Bu insanlar arasýnda güveni zedeliyor. Biz gruplaþmýþtýk, diðer insanlara gitmezdik. Bu tarz konuþmalar olurdu, böylesi grup için. Zaten X gruplarýn olmasý iyi, otomatikman insanlarýn morali bozuluyor demiþti. Moral bozmanýn en büyük silahý da tartýþma. Bir insanýn moralini bozmak en çok böyle oluyordu. Mesela, gazete sýrasý konusunda tartýþma çýkarýlýrdý. Veya televizyon, teyp yüzünden tartýþma. Bunlar görünürde tartýþmayý masumlaþtýran þeyler ama öyle deðil. Veya nöbette küfreder gibi masayý silmek, el hareketiyle kýzmak gibi þekilde “Niye bana geldin diye sorunca, seni elde etmek kolaydý türünden bir cevap vermiþti mesela. Ben sorunlarý en çok olandým çünkü. O yüzdenmiþ.” moral bozulurdu.” Moral güç iþte bundan dolayý gerekli. Hiçbir þeyin moralimizi bozmasýna izin vermemek, ister objektif olarak veya isterse subjektif bir çabanýn sonucu olsun, devrimci faaliyetin, devrimci yaþamýn sabote edilmesinin karþýsýna çýkarabileceðimiz en güçlü barikatlardan biridir. Düþman iradi ve planlý bir çabayla halký, devrimcileri moral olarak zayýflatmaya yöneliyor. Moral gücün dayanak noktalarýný çökertmeyi hedefliyor. Bir iþbirlikçi de sýradan aklýyla bunu düþünüyor: “Çalýþmaya isteksiz havayla giriliyordu ki, genel hava da öyle olsun. Ýnsanlarýn caný, dolayýsýyla morali bozulsun... Bir örgütte yaþamý daðýtmak istiyorsan ilkin örgütlerin bacaklarýný, kollarýný yok etmen lazým bence. Bu kol da yöneticiler olduðuna göre onlarý ekarte etmek, aslýnda devrimci yaþamý ekarte etmek oluyor. Zaten, X de bu þekilde çok söyledi. Bunu yapmanýn bir yolu da iliþkide laubali, kafa-kol iliþkisi tarzýnda davranmaktýr zaten...” ORTAM DEÐÝÞÝNCE... Düþman faaliyetine uygun bu ortamýn “sunulmuþ” olmasý, iþte, baþta belirttiðimiz bilmekle yapmak arasýndaki mesafenin sonucudur. “Ortam” deðiþince, yani bulunulan alanda disiplin, kollektivizm daha eksiksiz uygulanmaya baþlayýnca iþbirlikçinin de alaný daralýyor... “... Ýnsanlar toparlanýnca, birbirleriyle ilgilenmeye baþlayýnca, o disiplinsizce yaþam düzelmeye baþlayýnca ve artýk daha çok politika konuþulmaya baþlanýnca bunalým da ortadan kalkýyor, bundan faydalanacak iþbirlikçi de birþeyler yapamýyor. Mesela X bana ben sana boþ yere gelmedim, ortam müsaitti. O yüzden planlý böyle geldim demiþti.” “Fakat eleþtiri-özeleþtiri, tüzük sonrasý bu ortam ortadan kalktý. Çünkü yaþam daha iradi oldu. Eski yýkýcý sohbetler azalmaya baþladý. Dün af dilden düþmezdi, daha sonra daha bilimsel deðerlendirildi. Dün insanlar en ufak bir þeyde tartýþýrdý. Daha sonra tahammüllü olmaya baþladý. Yöneticiler de daha aktif oldu.” “... genel kitlenin geliþen ruh hali, sen ne yaparsan yap bozulmuyordu. Çünkü yaþam düzelmiþti. Ýnsanlarýn birbirlerine olan moralleri dü- 74 zelmiþti.” “Ama Parti insanlara belli eðitim programlarýyla gidince, orada boþluk kalmadý. Ýnsanlar devrimciliði daha doðru, ayaklarý yere basan, mantýklý bir zemine oturtmaya baþladý. Örneðin, hiç tartýþmayan, fikrini söylemeyen insanlarý Parti konuþturdu. Mesela, görev verirdi. Belki senin gözünde, bu devrimciliði yapmaz dediðin insana nöbet sorumluðu verdi, yazý verdi. Veya yöneticiler daha çok örnek oldu.” ÝÞBÝRLÝKÇÝ NEFESSÝZ KALIYOR... “... Ýþte genel kitlede bir geliþme olduðu zaman kim olursa olsun bir þey yapamaz. Bir ara olumsuz olan bir insan dahi belli ilerlemeler katettiðinde sen onunla tartýþmaya kalkarsan o insan eskisi gibi tartýþmaz. Mesela gazete yüzünden çok rahat tartýþýlýrdý. Ama sonra genel hava deðiþince bu azaldý. Böyle olunca ve sen tartýþýrsan dikkat çekersin... Yani genel kitlenin ruh hali, morali ve disiplinin geliþmesi bence çok önemli. Ýnsanlar disiplinli olunca, nöbette, temizlikte, yemekte birbirine destek olunca, hele ki birbirlerinin sorunlarýný çözmeye, birbirlerini anlamaya baþlayýnca ne yaparsan yap geliþimi durduramazsýn.” Disiplinli, kollektif, yoldaþca bir ortam, iþbirlikçiyi, ajaný “iyot gibi” açýkta býrakýyor. ... Disiplinsizlik, rehavet, iç sorunlar onun için verimli bir bataklýk veya iþini rahat yapabileceði bir karanlýk rolü oynuyor. Her yönüyle yoldaþca ve devrimci bir ortam, bir güneþ gibi gözlerini kamaþtýrýyor onun, yarasa gibi ýþýktan kaçmaya çalýþýyor. (...) “En olumsuz insan bile disipline uyunca o oluþan veya her an geliþmeye müsait rehavet, kendiliðindencilik ortadan kalktý. Sonuçta disiplinin olduðu yerde sen disiplinsizlik yaptýðýnda sen göze batarsýn. O zaman hiçbir þey yapamaz, örgütlülüðün geliþimini engelleyemiyorsun.” (...) “Genel çalýþmalar da böyle oluyordu. Çok farklý deðildi. Herkes bir arada olduðundan kaynaþma oluyordu. Nasýl diyeyim bir sýcaklýk doðuyordu. Ýnsanlar böyle olunca biz de tabii tartýþamazdýk. Olumlu tablo çizerdik. Mesela X bu konuda fazla tartýþma, beni de eleþtir diyordu. Çünkü ben çok göze battým. Ýyi bir tablo çiz- meye çalýþacaðým demiþti. Bu Parti’nin çalýþmasýnýn bir sonucuydu bence.” Disiplinli, kollektif, yoldaþca bir ortam, iþbirlikçiyi, ajaný “iyot gibi” açýkta býrakýyor. Kendini nasýl araya kaynatacaðýnýn telaþýna kapýlýyor. Sabotör faaliyetlerinin önü kendiliðinden kesiliyor. Disiplinsizlik, rehavet, iç sorunlar onun için verimli bir bataklýk veya iþini rahat yapabileceði bir karanlýk rolü oynuyor. Her yönüyle yoldaþca ve devrimci bir ortam, bir güneþ gibi gözlerini kamaþtýrýyor onun, yarasa gibi ýþýktan kaçmaya çalýþýyor. “Yani benim söyleyeceðim aslýnda güven. Güven oldu mu kimse bir þey yapamýyor. Biz de yapamazdýk zaten. Çünkü bu güven insanlarý birbirine baðlýyordu. Moralsizlik durumu ortadan kalkýyordu. Bir de dýþarýdaki mücadelenin geliþmesi insanlarý coþkulandýrýyordu, daha saðlýklý düþünmesini saðlýyordu. Bence bunlar tüm yaptýklarýmýzý engelledi.” ADALETÝMÝZ CEZALANDIRMAYI DA BÝLÝR, AFFETMEYÝ DE Bu iþbirlikçileþtirme olayýnýn bir diðer yaný adaletimize iliþkindir. Olay, bu yanýyla, küçük burjuvazinin mücadele, savaþ ve devrimci adalet 75 gerçeðinden uzak hezeyanlarýna da bir cevaptýr. Olay ortaya çýkarýlmýþ, ajan faaliyetine katýlanlar, bulaþtýrýlanlar sorgulanmýþ, bu faaliyetin odaðýndaki iþbirlikçi (X) cezalandýrýlmýþtýr. Ýþbirlikçinin “örgütlediði” kiþilerden biri olan Y ise partimiz tarafýndan affedilmiþtir. “En güzel þey olan namuslu bir insan olmayý kaybettim. Bu öyle bir þey ki, insan yaþayan bir ölü oluyor. Yaþamý sadece yemek içmek oluyor. O kadar korkunç bir durum ki gerçekten nasýl anlatacaðýmý bilemiyorum. Böyle sanki insanýn her tarafýndan irin akýyor. Kendimi pis kokuyor hissederdim. Kafam allak bullak olmuþtu. Bir robot gibiydim adeta. Her þeyden nefret ediyordum. Ve buna raðmen parti beni affetti... içine aldý, beni namuslu yapacaklarýný söyledi, gerçekten de ölmem gerekirdi. Ama beni baðýþladý. Bu halime raðmen deðer verdiniz. Ne diyeyim ki, bilemiyorum iþte. Çok pisim. Gözaltýndayken bile bana çok duyarlý davandýlar. Þaþtým kaldým, ne diyeyim ki. Beni sonuna kadar dinlediler. Çok hassas oldular. Gerçekten bu konuda ne diyeceðimi bilemiyorum, sadece içimden þükür, teþekkür sözü geçiyor. Parti benimle çok ilgilendi... Parti her þeyimi sorardý. Þefkat gösterirdi... Buna raðmen ben “Adaletin bu derece bu kadarý olur demekten baþka bir þey diyemiyorum ki. Hayatým boyunca bunu unutmayacaðým. Tek istediðim bunlarý unutmak ve yaþama yeniden baþlamak. Yeni doðan bir insan olmak. Bu fýrsatý verdiðiniz için saðolun. Bu fýrsatý kaçýrmayacaðýmdan eminim, size söz veriyorum.” bunlarý yaptým. Baðýþlayýn ne diyeyim ki, parti o kadar adaletli davrandý ki, gerçekten de kurtulmam imkansýzdý. Bok yoluna gidecektim. Ama bunu yapmadý. Bununla da kalmadý. Affedince her þeyimi karþýladý. Adaletin bu derece bu kadarý olur demekten baþka bir þey diyemiyorum ki. Hayatým boyunca bunu unutmayacaðým. Tek istediðim bunlarý unutmak ve yaþama yeniden baþlamak. Yeni doðan bir insan olmak. Bu fýrsatý verdiðiniz için saðolun. Bu fýrsatý kaçýrmayacaðýmdan eminim, size söz veriyorum.” Cezalandýrmadýk. Ýþbirlikçileþmesine raðmen, büyük bir zarar vermemiþ olmasýný da gözönünde bulundurarak þans verdik. Devrimci hareketin ajanla- rý, hainleri cezalandýrmasý karþýsýnda feryat eden, hapishane koþullarýnda hiç olmaz diyenler, hayatýn ve savaþýn gerçeðinden uzaktýrlar. Bir ajanýn, hainin bir devrimci örgüt için ne anlama geldiðini bile bilmezler, tahmin edemezler. Devrimci savaþýn nasýl bir ölüm kalým savaþý olduðunun farkýnda deðillerdir. Kolaycý yoldan devrimci hareketi karalar, suçlarlar. Soyut “yaþam hakký” söylemiyle, saðdan soldan duyumlarýyla yargýlarda bulunup devrimci adaletin meþruluðuna gölge düþürmeye çalýþýrlar, adaletin meþruluðunu reddederler. Ama bu noktada da kelimenin tam anlamýyla ADALETSÝZDÝRLER. Devrimci hareketin olaya iliþkin açýklamasýný dahi beklemez, konuyu araþtýrýp soruþturmazlar. Ama bizim bu ölüm kalým savaþýnýn içinde uyguladýðýmýz adaleti, bu konudaki hassaslýðýmýzý deðil uygulamak, akýllarýnýn ucundan bile geçiremezler. “Parti aslýnda benim herþeyimle ilgilendi. Maddimanevi farketmez. Ailevi sorunum mu var; en ufak bir sorunda destek hiç kesilmedi. Veya farklý farklý sorunlarým mý var, istisnasýz hepsiyle ilgilendi... Parti’nin bana o kadar emeði oldu ki, bunlarý anlatmam mümkün deðil. Ama ben ne yaptým? Temiz, berrak olan bir yaþamý tepip þerefsizliði seçtim.” 76 “Ve ben buna raðmen baðýþlandým. Hala inanamýyorum. Bir mucize bu diyorum kendime, müthiþ þaþkýným. Ve bazen böyle kurtulmam rüya mý diye de düþünüyorum. Duygularýmý nasýl anlatacaðýmý bir türlü kestiremiyorum. Gerçekten pislik yaptým. Bir ailede bile ufak bir yanlýþ yapsan ailenin fertleri seni dýþtalar. Ama ben yanlýþ deðil suç yaptým. Ona raðmen dýþtalanmadým. Bana þans verildi... Her türlü ama her türlü sorunlarýmý paylaþmam gerektiðini söyledi bana parti... Size söz veriyorum temizleneceðim. Tek istediðim insanlarý sevmeyi baþarmak. Çünkü sevgisiz yaþanmýyor. Bence hayatýn tek anlamý da bu. Bu olmayýnca insanýn içi o kadar boþ oluyor ki anlatamam. Ama sevgi olunca, insan kendini yalnýz hissetmiyor. Yalnýz hissetmeyince de dün onun için aþýlmaz gibi görünen þeyler aþýlýr görülür. Parti bana bu þansý verince bana da aþýlýr gibi görünüyor. Bana göre hiçbir dönem olmadýðý kadar içim rahat. Ben kendimi bildim bileli hep kendi kendimleydim. Sýkýntýlarým beni yiyip bitirirdi. Mecalsiz kaldým. Parti adaletiyle bana umut verdi... Lütfen beni gönlünüzde baðýþlayýn. Bu çok güzel þeyi haketmek için elimden geleni deneyeceðim, her þeyimi ortaya koyarak kazanacaðým, hak edeceðim. Sizden, þehitlerimizden özür di- Devrimci hareketin ajanlarý, hainleri cezalandýrmasý karþýsýnda feryat eden, hapishane koþullarýnda hiç olmaz diyenler ... devrimci savaþýn nasýl bir ölüm kalým savaþý olduðunun farkýnda deðillerdir. ... Soyut “yaþam hakký” söylemiyle, saðdan soldan duyumlarýyla yargýlarda bulunup devrimci adaletin meþruluðuna gölge düþürmeye çalýþýrlar, adaletin meþruluðunu reddederler. Ama bu noktada da kelimenin tam anlamýyla ADALETSÝZDÝRLER. liyorum...” Partiye açýk olmasý gerektiði belirtiliyor Y’ye. Kendi ruh halini anlatarak cevap veriyor bu konuda: “Zaten kendini açmayýnca kendi kendini yiyip bitiriyorsun. Ruh gibi oluyorsun. Korku ve kaygýlarýn sürekli peþinde oluyor, bir dakika dahi seni yalnýz býrakmýyor. Ben bunlarý yaþadýðým için söylüyorum. Yani açýk olsan için de rahat olacak, daha fazla pisleþmeyeceksin de. Sonra keþke deyince geç oluyor. Yani adalet böyle hassas olunca açýk olmak iyi.” “Daha önceki çalýþmalarda halkýn adaletini konuþur- ken çok hassas, duyarlý olunduðunu dedik. Ama ben bunu þimdi kendimde görüyorum. Normalde öldürülmem gerekiyordu. Ama Parti hala ufak kýrýntý yanlarýmýn olduðundan dolayý, beni affettiðini, yeni bir þans verildiðini söyledi...” “Ne diyeceðimi bilemiyorum. Bu aslýnda bence insana verilen deðerdir. Bu bence aslýnda büyük bir güç. Çünkü yalnýzca güçlü olanlar affeder bence.” Ýþte bir iþbirlikçinin saflarýmýz içinde ajan faaliyeti yürütmesinin, bu faaliyetin içinde birini iþbirlikçileþtirmesinin, partimizin bu faaliyeti açýða çýkartýp birini cezalandýrmasý ve bir diðerini affetmesinin kýsa öyküsü. Kadrolarýmýzýn, taraftarlarýmýzýn, hareketimizin adaletine iliþkin ileri geri laflar eden, hainleri sahiplenen küçük burjuva kesimlerin pek çok ders çýkaracaðý bir olay. Herkesin çýkaracaðý dersler farklý elbette. Savaþýmýz ilkeli, kurallý bir savaþtýr. Düþman kuralsýzlýklarýmýzý affetmeyecektir. Savaþ acýmasýz bir savaþtýr. Ajanlýk, ihbarcýlýk, itirafçýlýk hangi biçimde olursa olsun halk düþmanlýklarýný affetmeyeceðiz. Savaþýmýz adalet içindir ve adaletli bir savaþtýr. Adalet terazimiz asla þaþmayacaktýr. 77 ÝMRALI’DA KONULAN SON NOKTA: BÝZ YENÝLDÝK DEVLET KAZANDI DOÐRULAR VE YANLIÞLAR AYRIÞMIÞTIR; SÖMÜRGECÝLÝKTEN BAÞLAYARAK MÝLLÝYETÇÝ TEORÝ ÇÖKMÜÞ, DEVRÝMCÝLERÝN DOÐRULARI DÝLE GETÝRDÝÐÝ ORTAYA ÇIKMIÞTIR. ÝMRALI PKK ÝÇÝN BÝR “SON”DUR. SONRASI NE OLACAK? SONRASININ “ESKÝNÝN TEKRARI” OLMASI MÜMKÜN DEÐÝLDÝR. YA EMPERYALÝZMÝN VE OLÝGARÞÝNÝN YEDEÐÝNDE BÝR GÜÇ OLUNACAK, YA DEVRÝMCÝLEÞÝLECEKTÝR. Türkiye halklarý ve devrimciler, Ýmralý’da bir yenilginin tanýðý oldular. Ýmralý’da yargýlayan deðil, yargýlanan olmayý kabul eden PKK Genel Baþkaný Abdullah Öcalan, o kürsüde “imkan verilirse... son noktayý koymak istediðini” söylerken, gerçekte son noktayý çoktan koymuþtu bile. Zafere ulaþmadan konulan son nokta, yenilgidir. Yenilgi ideolojiktir. Gerçekte askeri anlamda darbeler yenilmiþ, belli alanlarda sýkýþýlmýþ, güç kaybýna uðranýlmýþ olunsa da bir yenilgi yoktur. Gerilla varlýðýný ve savaþýný sürdürecek durumdadýr. Ama hiç bir askeri güç, idealleri olma- dan, ideolojisi olmadan, varlýðýný ve savaþýný sürdüremez. Ýdeolojik yenilgi, teslimiyet teorileri tümden ve kesin bir biçimde reddedilmediðinde, askeri olarak da devam edecektir. Öcalan’ýn “imkan istediði”, ideolojik, siyasal açýdan konulan bu son noktayý fiziki olarak da tamamlamaktýr. Yenilgi kabul edilmiþtir. Bundan ötesi fiziki olarak teslim olmanýn koþullarýna, örneðin gerillanýn daðdan nasýl indirileceðine iliþkindir ki, bu tali bir sorundur. Türkiye solu açýsýndan gerek geçmiþ yýllarýn doðru bir deðerlendirmesini yapabilmek, gerekse de bugünü tam olarak açýklayabilmek açýsýndan 78 özgün bir durum vardýr önümüzde. Bir yanda, sol adýna asla savunulamayacak, telaffuz bile edilemeyecek teoriler savunulurken, öte yanda hala sürmekte olan bir savaþ var. Bir hareketin önderi, o hareketin Baþkanlýk Konseyi, son derece açýk bir biçimde teslimiyetin teorisini yapýp, emperyalizme, oligarþiye iþbirliði teklif ederken, ayný hareketin gerilla güçleri, devletle askeri çatýþmayý sürdürüyor. Bu durum, hala kimilerinin kafasýný karýþtýrýyor, gerçeði görmelerine engel oluyor. Sorun, ne Öcalan’ýn kiþisel tavrýna indirgenebilir, ne de “dayanýþma” adýna sola karþý bir ideolojik saldýrý biçimine bürünen bu geliþmelere sessiz kalýnabilir. Türkiye solu, sorumlu, Türkiye halklarýnýn, Türkiye devriminin çýkarlarýný, geleceðini esas alan siyasi, ideolojik bir tavýr geliþtirmek durumundadýr. Sol açýsýndan sorun, yalnýzca dýþýndaki bir gücü deðerlendirmek deðil, ayný zamanda kendi yaþadýðý süreçlerin de deðerlendirilmesidir. PKK’nýn geldiði nokta, yalnýzca PKK açýsýndan DÜN “PKK, günümüzde sömürgeciliðin, ýrkçýlýðýn ve her türlü eþitsizliðin arkasýnda duran gücün emperyalizm olduðuna, ilerlemek için emperyalist sistemden bir an evvel kopmak gerektiðine inanýr (...) PKK, baþta ABD olmak üzere tüm emperyalistlerin ve bölgedeki iþbirlikçilerinin bölgedeki düzeni devrilmeden, Ortadoðu uluslarý arasýnda eþitlik ve özgürlük temelinde bir barýþ ve iþbirliði ortamý geliþtirilemeyeceði inancýndadýr.” (PKK Kuruluþ Bildirgesi) deðil, solun büyük bölümü açýsýndan da bir muhasebe zorunluluðunu doðurmuþtur. Bu muhasebeden kaçmak isteyenler, ideolojik olarak daha büyük savrulmalar yaþamayý engelleyemezler. Ýmralý, devrimciliðe, devrimci ideolojiye saldýrýdýr. Ýmralý’da ortaya çýkan ideolojik ve pratik tavýr, onyýllardýr yarattýðýmýz geleneklere, devrimci ideolojiye bir saldýrýdýr. Kimse bunu görmezden gelme hakkýna sahip deðildir. Kimse bunu küçük hesaplarýyla sessizce geçiþtirme sorumsuzluðuna düþmemelidir. Karmakarýþýk edilen devrimci teori, politika, strateji, taktik netleþecek, ayaklar altýna alýnan geleneklerimiz bu sürecin tahribatýndan kurtarýlacak, devrimcilik arýndýrýlacaktýr. Öcalan’la dayanýþma adýna, barýþý destekleme adýna, bu görevin yerine getirilmesinin önüne çýkanlar, bütün bunlardaki sorumluluklarýný da büyütmüþ olacaklardýr. NEYÝ SAVUNUYORLARDI? PKK baþlangýçta neler savundu, dünden DÜNKÜ, MARKSÝZMLENÝNÝZMDEN ETKÝLENMÝÞ BÝR PKK’NIN SÖZLERÝDÝR. BUGÜNKÜ ABD ÇÖZÜMÜNÜ KABUL ETMÝÞ, KENDÝNÝ EMPERYALÝZMÝN YENÝ DÜNYA DÜZENÝNE TESLÝM ETMEYE HAZIR BÝR PKK’NIN. BU FARK, TAKTÝKLERLE AÇIKLANABÝLÝR MÝ? DEÐÝÞEN KÝMDÝR? ABD MÝ? PKK MI? CEVAP ORTADADIR. BUGÜN “Þunu herkesin bilmesi gerekiyor; biz ABD’nin Kürdistan’da, bölgede kendisine göre istikrar yaratmasýna bir þey demiyoruz. Kendi çýkarlarýna göre düzenleme yapabilir... Ama bunu yaparken bir halký kurban etmeye kalkýþýrsa, bunun onay görmeyeceðini herkes bilmelidir.” (PKK Baþkanlýk Konseyi Üyesi Cemil BAYIK, 20 Haziran ‘99, Özgür Politika) 79 bugüne savunduklarý nasýl deðiþti? Bunlar, PKK programýndan baþlayarak, yüzlerce belge ve yazýdan uzun alýntýlarla aktarýlabilir. Ancak bu gereksizdir. Bugün artýk fazla bir anlamý yoktur. Ama artýk “saçmalýk” derecesinde bir görüþ de olsa, hala PKK’nýn ayný çizgide olduðunu, deðiþikliklerin taktikler ve politik ustalýk olduðunu, hatta asýl hedefin hala deðiþmediðini veya yola zaten “barýþ” için çýktýklarýný söyleyenler karþýsýnda bazý hatýrlatmalar yapmakta yarar var. Gerçekte bu yaklaþýmlar da fazla ciddiye alýnmayabilir. Çünkü Kürt milliyetçiliðinde teorinin bir ciddiyeti yoktur zaten. Örneðin, yýllarca sömürgecilik savunulup, sonra bütünüyle propagandif bir söylem olarak “Türkiyelileþme” savunulmaya baþlandýðýnda biz zaten baþtan beri Türkiye partisiydik denilmemiþ midir? Þimdi ayný teori “biz barýþ adýna yola çýktýk” diye yapýlýyor. Hayýr, böyle bir þey yoktur. Yola Türkiye oligarþisiyle Kürt dili üzerindeki serbestlik karþýsýnda “barýþ” yapýp onun hizmetine girmek için deðil, “Baðýmsýzlýk” denilerek çýkýlmýþtýr. Hedef, “baðýmsýz birleþik Kürdistan”dýr. Bunlar o kadar “net” ve “kesin” ifade edilen hedeflerdir ki, bir Kürt’ün bunlarýn dýþýnda bir þey savunmasý, ihanetle eþdeðerdi. PKK bu mantýkla Barzanicilerden Kürt milliyetçiliði temelinde örgütlenen reformist siyasetlere kadar bir çok kesimi ihanetçi olarak tanýmlamýþtýr. Bunlar tartýþýlmazdýr, çünkü yine PKK’nýn teorisinin en temel tezine göre “Türkiye sömürgecidir”. “Emperyalist sistemden kopmak gerektiðini” söyler PKK. Ýlk belgelerinde, emperyalistlerin ve bölgedeki iþbirlikçilerinin düzeninin devrilmesini hedeflediðini yazar. Yani baþlangýçta “devrim” vardýr PKK’nýn önünde. PKK’nýn ilk çýkardýðý temel yazýlý belgelerinden biri de zaten “Kürdistan Devriminin Yolu” baþlýðýný taþýmaktadýr. Ortadaki bunca belge karþýsýnda, yüzü kýzarmadan hala “Biz barýþ için yola çýktýk” diyebilenlerin hiç bir ciddiyeti olamaz. Onlar için her þey, bir burjuva politikacýsý açýsýndan olduðu gibi önemsizdir, kitleleri aldatmak için her þey söylenebilir. Halk savaþýyla, sömürge bir Türkiye’den ayrýlýp baðýmsýz birleþik bir Kürdistan’ýn kurulmasý olarak özetlenebilecek bu çýkýþ teorisi, yýllarca savunulan teoridir. Bunlarý baþlýklar halinde belirtmekle yetindik. PKK’nýn geçmiþten bugüne pek çok metinlerinde bunlarýn deðiþik ifadeleri vardýr. Bunlar yazýlý belgelerde, sözlü açýklamalarda savunulmuþtur ama süreç, daha baþýndan itibaren de bu tesbitlere uygun geliþmemiþtir. Örneðin PKK Programýndaki, Kuruluþ Bildirgesi’ndeki kesin ifadelere raðmen emperyalizme pratik olarak hiç bir zaman karþý olunmamýþtýr. Halk savaþý denmiþ, savaþýn sýnýfsal boyutu tümüyle yadsýnmýþtýr. Artýk düzenle bütünleþmenin nasýl olacaðýnýn tartýþýldýðý bugün bile hala Kürt milliyetçilerinin yazýlarýnda devrim’den, sosyalizm’den sözedilmesine rastlamak mümkündür. Ama altý boþ sözlerdir bunlar. Ciddiyeti, inandýrýcýlýðý, samimiyeti ve PKK’nýn örgütlenmesinde, mücadelesinde, politikalarýnda bir karþýlýðý yoktur. Ama teoriyi ele alýþtaki bu ciddiyetsizliðe ve tutarsýzlýða raðmen, milliyetçiliðin bir hareketi nereden nereye savuracaðýnýn görülmesi açýsýndan baþlangýçta söylenenler hatýrlanmalýdýr. Bugüne birden bire gelinmemiþtir. POLÝTÝKAYI NASIL KAVRADILAR, NASIL UYGULADILAR? PKK, siyasi arenaya çýktýðýnda kendini Marksist-Leninist olarak tanýmladý. Partinin “Kürdistan Ýþçi Partisi” þeklindeki adý da bu tanýmlamaya uygundu. Ama bunun dýþýndaki politikalarýnda, taktiklerinde, örgütlenme biçimlerinde, çalýþma tarzýnda, üslubunda baþka da bir uygunluk bulmak zordur. Kuþkusuz 80 Marksizm-Leninizmden deðiþik düzeylerde etkilenmeler devam etmekteydi, ama süreç her konuda milliyetçilik lehine bir evrim içindeydi. Milliyetçilik kendini en açýk biçimiyle Kürt milliyetçi hareketinin politika yapýþ tarzýnda göstermiþtir. Bu tarz zaman içinde sola da sirayet ederek ciddi bir bozulmanýn kaynaðý olacaktýr. Bu tarzýn sihirli sözcüðü “taktikler”dir. Öyle bir “taktik anlayýþý” geliþtirilmiþtir ki, devrimciliðe, halklarýn çýkarýna aykýrý yapýlan ne varsa, adý taktik olmuþtur. Emperyalistlerle iliþkileri taktik diye yorumlanmýþtýr. Bugün bu iliþkilerin “kullanýlma” olduðu itiraf edilmektedir. Geliþtirilen pragmatizm, PKK pratiðinde dost, düþman her þeyin birbirine karýþmasýný beraberinde getirmiþtir. Barzani ve Talabani’yle kurulan iliþkiler, bu pragmatizmin çarpýcý örnekleridir. Kah dost olunmuþ, kah savaþýlmýþtýr. Bazen biriyle, bazen ötekiyle dost olunup, bir diðerine karþý birlikte savaþýlmýþtýr. Türkiye soluna yaklaþým ise, tüm bu ilkesizlikler, çarpýklýklar karþýsýnda eleþtirecek güçleri susturma ve onlarý kullanma amacý çerçevesinde biçimlenmiþtir. Türk solu, Kürt solu kavramlarý icat edilip, Türkiye Soluna sürekli aþaðýlamalarla, hakaretlerle, küçümsemelerle seslenilmiþtir. PKK mevcut gücüne raðmen, Türkiye soluna destek olan deðil, geliþmesini istemeyen bir konumda olmuþtur. Benmerkezcilik bu tarzýn diðer karakteristik davranýþýdýr. Dünyanýn merkezine kendilerini koymuþlar, kimsenin politika bilmediðini iddia edip, herkesi kendi söylediklerine inanmaya, dahasý kendi politikalarýna tabi olmaya zorlamýþlardýr. BU TARZIN SONUÇLARI; Solu ve bir çok ilerici kesimi bu söylemleri ve tarzlarýyla büyük ölçüde etkilemiþlerdir. O hale getirilmiþtir ki, “ezilen ulus adýna” ne yapýlýrsa yapýlsýn meþrudur anlayýþý kabul ettirilmek istenmiþtir. Kendine güvensiz, ideolojisine güvensiz sol, güç baskýlanmasý altýnda bunu büyük ölçüde de kabul etmiþtir. Hemen her türlü yanlýþ, çarpýklýk, ezilen ulus edebiyatýyla görmezden gelinmiþtir. Kürt milliyetçilerinin bu edebiyat içinde “Türk solu” kavramýný adeta bir aþaðýlama, bir hakaret sözüne çevirmeleri sonucu, özellikle de Türk kökenli devrimcilerin kendi milliyetini söylemeye utandýðý bir ortam yaratýlmýþtýr. Tüm bunlarýn sonucunda, devrimciliði, Marksizm-Leninizm’i dejenere etmiþler, burjuva ideolojisini ve burjuva politikacýlýðýný sol saflara taþýmýþlar, üslupta, eylem biçiminde devrimcilere ait olamayacak ölçüler uygulamýþlar ve bunlarý da “devrimci politika” diye göstermiþlerdir. NELERÝ ÝNKAR EDÝYORLAR? Bu soruya verilebilecek en kýsa cevap, “neyi inkar etmiyorlar ki?” þeklinde olabilir. Sosyalizmi, devrimciliði, anti-emperyalistliði, enternasyonalizmi pratikte ve teoride adým adým inkarla geliþen süreç, Ýmralý’da toptan bir inkara ulaþmýþtýr. Ýmralý’da inkar edilmedik, mahkum edilmedik bir þey býrakýlmamýþtýr. Ýnkarýn karþýlýðýnda ise yeni kabuller vardýr. Dün yine sözde de olsa reddedilenler, mahkum edilenler meþrulaþtýrýlmýþ, aklanmýþ, onaylanmýþ, kabul edilmiþtir. HERÞEY AÇIKTIR. SÖYLENENLERÝN ANLAMI YORUM GEREKTÝRMEYECEK KADAR ORTADADIR. KÝMSE “DERÝN ANLAM” TAHLÝLLERÝYLE SÖYLENENLERÝ FARKLI GÖSTEREMEZ. ÝÞTE SÖYLENENLER: Aþaðýda yalnýzca Öcalan’ýn söylediklerinden bazý tesbitler aktarýyoruz. Benzer tesbitler PKK Baþkanlýk Konseyi Üyeleri ve Kürt milliyetçiliðinin teorisyenliðine soyunan bazýlarý tarafýndan da deðiþik biçimlerde tekrarlanmýþtýr. “Dünyada reel-sosyalizmin çözülüþü, genelde 81 otoriter ve totaliter rejimlerin geniþ bir coðrafyada çözülüþ ve çöküþ sürecine girmeleri dünya çapýnda demokratik sistemin zaferine götürdü.” “Demokrasinin, yüzyýlýn sonunda tam zaferini ilan etmesi, tekniðin, üretimin bu en muazzam çaðýnda nedensiz olmayýp, demokratik sistemin mekanizmalarýyla yakýndan baðlantýlýdýr. Toplumlarý, dolayýsýyla bireyleri, hiçbir sistem, kendi doðallýðýnda bu kadar açýða çýkaramamýþ ve yaratýcý kýlamamýþtýr. Gücünü özgürleþtirmeden alýr. Basit ve zor geliþir. Ama, sonuçlarýnýn en hýzlý ve güçlü görünen rejimden daha güçlü olduðu günümüzde tamamen kanýtlamýþtýr.” “Sovyet sisteminin 1990’lara doðru çözülüþü, en az 200 yýl önceki Fransýz Ýhtilali kadar demokratik dönüþüm üzerinde etkide bulunma potansiyeli taþýr. Nasýl, Sovyet Ekim Devrimi Türkiye’nin ulusal kurtuluþunda en önemli dýþ katkýya yol açmýþsa; bu çözülüþ de yaný baþýndaki Türkiye ve diðer Türki Cumhuriyetler üzerinde Soðuk Savaþ döneminden kalma ve demokratikleþmeyi zorlaþtýran statükodan uzaklaþma yönünde, o kadar derinden olumlu geliþmelere yol açmýþtýr.” “Günümüz demokrasileri... 20’inci yüzyýlda... faþizmin total amansýz diktatörlüðüyle, zýt yöndeki reel-sosyalizmin, totaliter rejimlerine karþý direnerek, yüzyýlýn sonunda kesin zaferini ilan etmiþtir.” SÖZLER YORUM GEREKTÝRMEYECEK KADAR AÇIK: SOSYALÝZM, SOSYALÝZMÝN KAZANIMLARI ÝNKAR EDÝLÝYOR, EMPERYALÝST DEMOKRASÝ SAVUNULUYOR. Bu sözler, hiç tartýþmasýz, kesin bir SAF DEÐÝÞTÝRMENÝN ifadesidirler. Bu saf deðiþikliði diðer konularda da görülecektir. “SÖMÜRGECÝ TC” TEORÝSÝNDEN VAZGEÇÝLMÝÞ, FAÞÝST YÖNETÝMÝN DEMOKRATÝK CUMHURÝYET OLDUÐU SAVUNULMAKTADIR “1990’lardan sonra birlik içinde Türkiye’de insan haklarýnda geliþmeler vardýr. Bundan sonra isyan yanlýþtýr. Mesele çözüm yoluna girmiþtir.” “Tez antitezden yeni bir sentez doðar. DevletPKK karþýtlýðý, Demokratik Cumhuriyet sentezine, zaferine yol açar.” “Ben demokratik cumhuriyet çatýsý altýnda toplanmak gerektiðine inanýyorum.” “Günümüz Türkiye Cumhuriyeti istenilen düzeyde olmazsa da demokratikleþmede epey mesafe aldýðý açýktýr. Anayasal ifadesi de temel insan haklarý, özgürlükleri konusunda kapsamlýdýr. Uygulama sorunlarý daha aðýrlýktadýr. Kaldý ki, deðiþim ihtiyacý, kapsamlý ve tüm toplum kesimlerince istenmektedir. Cumhuriyet hem ilkesel, hem toplumsal temelde büyük bir demokratik hareketlenmeyi yaþamaktadýr.” DEMOKRATÝK CUMHURÝYET TEORÝSÝNÝN SONUCU, ÝSYANIN, HALKIN SAVAÞININ ÝNKARI VE REDDÝDÝR “Her ideoloji, inanç zora baþvurmadan da teknik basýn-yayýn baþta olmak üzere olanaklarýyla, doðruysa kendini uygulayabilir. Yani bu anlamda da zor gereksizleþmiþtir.” “Türkiye’nin... batýlaþma çabalarý sonuç vermiþtir. Toplum ve siyasi yapýdaki þiddet, nasýl ki bu yüzyýllarýn deviniminde önemli rol oynadýysa, artýk bu anlamaný yitirecek ve tarihin hurdalýðýna atýlacaktýr. Þiddet, gereksizleþtiði gibi, her zamankinden fazla toplumun ilgisizliði ve çözümsüzlüðü nedeniyle ortada deðersiz kalacaktýr .” “En zor sorunu böyle çözüme giderse artýk þiddet onun devrimci, karþý- devrimci , darbeci, dinci biçimleri de gündemden oldukça düþeceklerdir. Batý tarzý sorunlarý ele alýþ hýzlý bir sürece girecektir.” “Demokratik sisteme veya onun devlet yapýsýna baðlý olduktan sonra, her parti çözüm gücünü 82 zora baþvurmadan bulabilir.” UKKTH’NI REDDEDÝYORLAR “Yetmiþlerde moda olan, ve uygulandýðýnda sadece, ayrý devlet anlamýnda yorumlanan 'uluslarýn kaderlerini tayin hakký' gerçekten, bu yorumuyla bir çýkmazdý. Kürdistan pratiðinde, sorunu yokuþa sürme yaný aðýr basýyordu.” “PKK burada direndi. Kendini geliþtirmeden ziyade aþýrý tekrarlayarak direndi... Halbuki reelsosyalizmin çözülüþünden, demokratik çözüm tarzýný çýkarabilmeliydi. 'Uluslarýn kaderlerini tayin hakký ilkesi'nin artýk geçerliliðini yitirdiðini... görmeliydi.” KÜRT ÝSYANLARI DA, GENÇLÝÐÝN 70’LÝ YILLARDAKÝ MÜCADELESÝ DE ÝNKAR EDÝLÝP DEVLET POLÝTÝKALARI SAVUNULMAKTADIR “Atatürk’ün kurduðu Cumhuriyeti etkilense bile ne Hitler’in Almanya’sý , ne Stalin’ in Rusya’sý gibi, cumhuriyeti aþýrý totaliter kýlmak istemedi, Fethi Okyar ile ikinci liberal deneme olan Serbest Fýrka olayýnda da karþýmýza çýkar. Liberal bir cumhuriyet geliþmesinden yanadýr, ama, bunu felsefi ve toplumsal temelini yakalama gücünden yoksundur. Daha sonraki Kürt isyanlarý için de yapabileceðimiz yorum ayrý çizgidedir. Hatta, yerel güçlerin alýþageldikleri genel nizama gelememe, alýþageldikleri baþýna buyruk yaþam ve sýnýrlý yabancý etkisi rol oynar ki, geliþen ve gittikçe güçlenen Cumhuriyet karþýsýnda baþarý þanslarý olamazdý.” “PKK’nin kuruluþ yýllarý; Soðuk Savaþýn katý ideolojik kamplara ayrýlmýþ... yýllardýr. Ayrýca anarþik yaný aðýr basan, demokratikleþmeyi pek tanýmayan gençliðin; sað-sol kamplara alabildiðine parçalandýðý bir sürecin damgasýný taþýr.” BAÐIMSIZLIKTAN VAZGEÇÝLMÝÞ, “TC” ÝLE BÜTÜNLEÞME, DEVLETÝN HÝZMETÝNE GÝRMEK SAVUNULMAKTADIR “PKK, Cumhuriyeti parçalayan iddiasýndan onu güçlendiren temel olgulardan birisine dönüþecektir.” “Bununla kesinlikle bölücülük, ayrýlýkçýlýk geliþmez. Tersine önü alýnýr. Zayýflama olmaz, yine güçlenme doðar. Devlete baðlýlýk geliþir. Çünkü, devlet artýk daha fazla kendinindir.” “... dil ve kültür özgürlüðü aðýrlýklý bazý yaklaþýmlarý geliþtirirse, gerçekten tarihi bir aþama yakalanýr. Bölge halký, devleti demokratik iradesiyle tanýyýp birleþmeyle artýk korku, endiþe kalkar... benim devletim anlayýþý geliþir. Ýsyan, çatýþma zeminleri de böyle kalkar... anayasal vatandaþlýk, ifade özgürlüðüyle bütünleþti mi, sorun büyük oranda çözüm yoluna girmiþtir.” “PKK sadece karþýt olmaktan çýkmakla kalmayacak, devletin en önemli destek gücü olacaktýr. “Ancak, demokratik çözüm tarzýnýn zenginliði karþýsýnda, ayrý devlet, federasyon, otonomi ve benzeri yaklaþýmlarýn bile, geri ve bazen çözümsüzlüðe yol açtýðýný pratikte görünce; demokratik sistem üzerinde yoðunlaþma, bana çok önemli geldi.” ANTÝ-EMPERYALÝSTLÝK ÝNKAR EDÝLÝYOR, EMPERYALÝZM SAVUNULUYOR “Birçok ülkede benzer sorunlarýn belki de yüzyýllardan sonra bu yönlü yumuþamayla çözüldüðü ve Avrupa demokratik sisteminin bunun örnekleriyle dolu olduðu açýktýr.” “Gerçekten bu sistemi inançlý, ölçülü ve nasýl uyguladýklarýný bilen toplumlar günümüzün en geliþkin toplumlarýdýr. Devletleri, dünyada gücünü kabul ettiren devletlerdir. ABD ve Ýngiltere’nin dünyaya nasýl yön verdiði göz önüne getirilirse bu gayet açýktýr.” 83 “Avrupa ülkelerinin deneyimi, tüm bu savaþlarýn sonunda kararlý demokratik sistemi geliþtirmiþ ve bu üstünlüðe yol açarken, Batý uygarlýðý bu anlamda, demokratik uygarlýk olarak da adlandýrýlabilir. Çünkü gücünün altýnda bu sistemi geliþtirmiþ olmasý yatar. Demokratik sistem en az bilimsel-teknik üstünlük kadar önemlidir. Karþýlýklý etkilemeleri güçlenmelerine yol açmýþ ve artýk dünya uygarlýðý anlamýný da yakalamýþlardýr.” “Demokrasi, adeta bir dil ve kültür bahçesidir. Günümüzün en geliþkin güçlü ilkeleri yine bunun açýk ifadeleridir. Tüm Avrupa ülkeleri, Kuzey Amerika net ispatlarýdýr.” HALKLAR BÝR YANA BIRAKILMIÞ, TÜRKÝYE OLÝGARÞÝSÝYLE BÝRLÝKTE EMPERYALÝZMÝN TAÞERONU OLMAK SAVUNULUYOR “Doðru deðerlendirilmesi halinde sadece geçmiþin bu en aðýr kilit sorunundan kurtulmakla kalmayacak, gelecek yüz yýlda bölgede lider ülke olma þansýný yakalamasý anlamýna gelecektir.” “Türkiye burada büyük tehlikelerden korunma kadar, tersine yani güç kaynaðýna dönüþtürme þansýna sahip olacaktýr. Ýçte ve dýþta PKK’nin askeri savaþ olanaklarý çözümle birlikte Türkiye’nin hizmetine girecektir.” “... dýþ politikada itilen baþta Avrupa olmak üzere bir çok mevziye girme ve gerçekten bölgede lider ülke konumuna yükselme bu çýkmazdan ve çatýþma ortamýndan kurtulma ile yakýndan baðlantýlýdýr.” “Ýç çýkmaz ve çatýþma ortamýnýn demokratik çözüm yolu, en çarpýcý etkisini dýþa açýlýmda gösterecektir. En baþta AB’ne üyelik sorun olmaktan çýkacak ve gerçekleþecektir.” “Bölgesel liderlik özgücüne dayalý olarak, en iddialý konuma gelecektir. Özellikle Kürtlerin bölgesel dostluðu, bölgesel gücüne büyük katký saðlayacaktýr. Tarihte olduðu gibi günümüzde ve gelecekte de Kürtlerin bu rolü Ortadoðu’da haklý ve güçlü olmanýn temeli olacaktýr. Stratejik bir tehlike olarak görülmekten çýkýp dayanýlan temel bir güç haline gelecektir.” “Bu temelde Balkanlardan Kafkasya’ya ve Orta Asya’ya kadar güçlenmenin yolu açýlacaktýr.” Bunlarý söyleyenlerin devrimcilikle bir iliþkisi kalmamýþtýr artýk. Alýntýlarýn bu kadarý yeterlidir. Gerçekte Öcalan’ýn Ýmralý’daki mahkemede yaptýðý birinci ve ikinci savunmalarýn, verdiði dilekçelerin, duruþmalar sýrasýnda yargýçlara verdiði cevaplarýn tümü, buraya alýntý olarak konulabilir ve hemen her satýrý yukarýdakilerle ayný muhtevadaki görüþlerden ibarettir. ÝMRALI’DAKÝ “SON NOKTA”, PKK’NIN TASFÝYESÝ VE DEVRÝMCÝLÝÐE BÝR SALDIRIDIR Öcalan, konuþmalarýnda Ýmralý’da “son nokta”yý koymak istediðini söylemekteydi. “Son nokta”, emperyalizmin ve MGK’nýn yönlendiriciliðinde bir tasfiye hareketidir. Ama söylenenleri daha da vahim hala getiren PKK Baþkanlýk Konseyi’nin de tüm bu söylenenlere katýldýðýný açýklayarak tasfiyeye ortak olmasýdýr. Ýmralý’da neler söylendiðinin baþlýklarýný anmak, orada devrimci bir tahlil, öngörü, talep olmadýðýný ortaya koyuyor zaten yeterince. Ýmralý’da emperyalizmin, MGK’nýn, oligarþinin duymak istedikleri söylenmiþtir. Atatürk’e, misak-ý milliye, orduya, MGK’ya övgüler vardýr. Emperyalizme övgüler vardýr. Bazý emperyalist ülkeleri suçlamasý bunu deðiþtirmiyor, onlar da daha çok ABD’nin ve Türkiye oligarþisinin duymak istedikleri çerçevededir. Oligarþinin yýllardýr milliyetçi harekete ve devrimci harekete karþý savuna geldiði tüm tezleri doðrulayan teoriler geliþtirilmiþtir. 84 UKKTH’nýn döneminin geçtiði, artýk gerekli olmadýðý, uluslarýn deðil, farklý kültürlerin olduðu söylenmektedir. Bu, çýkýþlarý dahil her þeyi yanlýþ yaptýklarýnýn itirafýdýr. Devamla, 70’lerden itibaren sað-sol çatýþmasýnýn nasýl herkesi savurduðu, demokratik çerçevede mücadele etme olanaklarýnýn olduðu, bunu yapmak gerektiði söyleniyor. Bu da her þeyin nasýl inkar edildiðinin açýk kanýtýdýr ve bu durumda oligarþinin dökülen kanýn sorumlusu PKK’dýr sözü kanýtlanmýþ olur. Yani PKK yanlýþla baþlamýþ, devlet kendini savunmuþ olur. Böylece devletin her türlü katliamý, kaybetmeleri, iþkenceleri, köy yakmalarý, boþaltmalarý meþru olur. Tarihteki bütün Kürt isyanlarýný aþaðýlýyor, yanlýþtý diyor. Milli özelliðini tartýþmak bile gereksizdi diyor. Keþke hiç olmasaydý diyor. Bütün bunlar, oligarþinin bile söylemeye cesaret edemediði kadar açýk inkarcýlýktýr. Elbette çeþitli Kürt isyanlarýnýn feodalizm içindeki yerleri, emperyalistlerle iliþkileri tartýþýlabilir, ama ne yazýk ki zamanýnda bunlarý tartýþanlara hain demiþlerdir, þovenist, devletçi, kemalist demiþlerdir. Bugün bunlarý söylemeleri devrimcilerin tutumunu kabul etmek anlamýna gelmiyor, tersine Öcalan her þeyi reddedip devletin onyýllardýr süren inkarcý, baskýcý tutumunu aklýyor. PKK ÞÝMDÝ NEREDE? 1990-91’den itibaren “barýþ”, “ateþkes” taktikleri çerçevesinde geliþtirilen çizginin emperyalizmle ve düzenle bütünleþmeye yöneldiði daha açýk görülür olmuþtur; eleþtirilerimizle bu yönelimin karþýsýnda durmaya çalýþtýk, evet ortada bir týkanýklýk vardý, o gün itiraf edilse de edilmese de gerçek buydu ve týkanýklýk farklý tesbit ve çözümleri gerekli kýlýyordu. Bu noktada PKK’yý ýsrarla muhasebeye çaðýrdýk. Ancak PKK muhasebe yerine, bu çizgiyi derinleþtirmeye devam etti. Bir süre sonra emperyalizme açýktan övgüler düzülen, burjuva düzen partilerinden çözüm beklenen, “çözüm”ün artýk tümüyle emperyalizmin kabul edebileceði bir çerçeveyle çizildiði bir aþamaya gelindi. Bu noktada PKK’nýn “nereden nereye?” geldiðini ortaya koyarak uyarý ve eleþtirilerimizi sürdürdük. Artýk gelinen noktada sorulmasý gereken ise, PKK’nýn nerede olduðu, sýnýf mücadelesinin neresinde hangi tavýr ve konum içinde olduðudur. Bugün artýk PKK’nýn lideri, yönetici mekanizmalarý tarafýndan açýkça “amerikancýlýk” yapýlmaktadýr. Bu ideolojik yenilgi ve savrulmanýn varabileceði “son nokta”lardan biridir. Ama buna raðmen, sürecin çok çeþitli etkenler altýnda geliþtiðini hesaba katarak belki herþeyin henüz nihai sonucunu, biçimini almadýðý söylenebilir. Ama gelinen noktanýn tesbiti yine de önemlidir. Anti-emperyalistlik yoktur; Bugün açýkça ABD’ye sizin tahakkümünüze karþý bir diyeceðimiz yoktur denilmektedir. Yaþanan onca musibete raðmen hala ABD’ye, Avrupa’ya çaðrýlar yapýlmakta, “Türk-Kürt çatýþmasý çýkar” diyerek emperyalist müdahaleye davet çýkarýlmaktadýr. Genelkurmay kemalistliði savunulmaktadýr. Yani emperyalizme karþý tavýr alan bir kemalistik de yoktur. Düpedüz bugünkü Amerikancý genelkurmayýn, düzenin kemalistliði savunulmaktadýr. Anti-faþist, anti-devlet özelliði yok olmuþtur. “Devletimiz” üslubunun benimsenmesi ve devlete övgülerle, demokratik cumhuriyet tespitleriyle geçmiþ söylemlerinden tamamen farklý, doðrudan devleti yücelten kendi varlýklarýný inkar eden bir çizgiye gelmiþlerdir. Bu çizginin devrimcilikle hiç bir ilgisi yoktur. Düzeni meþrulaþtýran devrimciliði meþru görmeyen reddeden bir çizgidir. Demokratlýðý da tartýþýlabilir. Anti-emperyalizmin, anti-faþizmin, anti-devletin olmadýðý yerde demokratlýk olamaz. Keza oligarþiye Ortadoðu’da, Balkanlar'da, Kafkaslar’da “emperyalist” rol biçilmiþ, birlikte bu rolü oynayalým demiþlerdir. Bu, açýkça halklara saldýrý politikasýdýr. Demokratlýklarý, Kürt dili ve kültürünü savunmalarý kadardýr. Bununla sýnýrlýdýr. Bunlarý savunmak için doðal ki, ne illegal olmaya, ne si- 85 lahlý mücadeleye, ne ölmeye ne de öldürmeye gerek yoktur. Düzen bunlarý kendi yeniden yapýlandýrma projesi içinde gündemine almýþtýr. Ýmralý’da ABD çözümü savunulmuþ ve bu çözüm halen yürürlüktedir. PKK da bu çözümü kabullenen bir siyasal, pratik tutum içindedir. PKK’nin nerede olduðu ABD çözümü karþýsýndaki tavrýyla belirlenmektedir. ANLATILANLAR BÝZ YENÝLDÝK DEVLET KAZANDI DEMEKTÝR Devlet kazandýysa sen yenilgiyi itiraf ettiysen artýk hiçbir rolün, iddian kalmamýþ demektir. Anlatýlanlar ders çýkartma deðil, ideolojik politik yenilginin açýk ve kesin itiraflarýdýr. Bu durumda ideolojik ve politik olarak PKK diye bir þey ortada kalmamýþtýr. Kendi kendisini tasfiye etmiþtir. Pazarlýk þansý da kalmamýþtýr. Kendisini tasfiye eden bir güç pazarlýk edemez. Ettiði noktada kendisini aldatýr. Birileri kullanýr. Bugün yapýlan sadece tasfiyenin fiziki olarak nasýl yapýlacaðýdýr. Bu program devletin programýdýr. EÐER BU ÇÝZGÝDE DEVAM EDÝLÝRSE TASFÝYECÝLÝÐÝN BAÞ SORUMLUSU BAÞKANLIK KONSEYÝ OLACAKTIR Baþkanlýk Konseyi bu görüþlere katýldýðýný açýklamýþtýr. Ve dünya devrim tarihine devletin tasfiye operasyonunu gönüllü olarak kabul etmiþ bir örgüt olarak geçecektir. Baþkanlýk Konseyi bu yoldan geri dönmelidir. Devletin tasfiye operasyonunu kabul etmemelidir. Hayýr, biz hem bu görüþleri savunup hem de mücadeleye devam ederiz diyorlarsa bu çeliþkiyle sürdürülecek mücadelenin hiç bir sonuç yaratmasý mümkün deðildir. Meþru olmadýðý, yanlýþ olduðu açýklanan bir çizgide yapýlan mücadele, yalýn hali ile bile bile intihar etmektir. PKK, bu noktada halka hesap vermek zorunda kalacaktýr. Halk yanlýþ olduðunu bilerek neden bedel ödendiðinin hesabýný sorma hakkýna sahip olacaktýr. Veya yanlýþ bilinen çizgide ýsrar baþka güçlerin hesabýna çalýþmayý getirecektir. Türk, Kürt çatýþmasýný bu günkü aþamada oligarþi istemiyor. Ýstemesi kendini inkar anlamýna gelir. Bunu sadece emperyalistler ister. Baþkanlýk Konseyi emperyalistlerin isteðine göre hareket etmeyecekse Kürt, Türk çatýþmasý çýkar söyleminin yerine “emperyalistler ve iþbirlikçiler halklarý çatýþtýramaz. Birbirine düþüremez. PKK bu oyuna gelmeyecektir” demelidir. Aksi halde emperyalizmin denetimindeki bu çatýþmanýn veya programýn sorumlularýndan biri de PKK olacaktýr. Bu PKK’nýn UÇK olmasý demektir. Hala bir parça anti-emperyalistlik, demokratlýk, ulusallýk kalmýþsa mevcut yoldan geri dönülmelidir. SORUN TÜM TÜRKÝYE SOLUNUN SORUNUDUR Mevcut ideolojik politik yenilgi, devlete teslimiyet, kendini inkar, yalnýz PKK’yý ilgilendiren bir sorun deðildir. Bütün Türkiye devrimcilerini, bütün halklarý çok yakýndan ilgilendirmektedir. Halkýmýz ve dünya halklarý bu yenilgiyi yalnýz PKK’nýn deðil, milliyetçiliðin deðil, devrimcilerin yenilgisi olarak kabul edecek ve oligarþi bu zeminde halký umutsuzluða sürüklemek isteyecektir. Böyle de yapýyorlar Bunun için PKK, “benim sorunum” deyip iþin içinden çýkamaz. Bu sorun gerek halkýmýz gerek Türkiyeli devrimci ve ilericiler, gerekse tüm dünyadaki anti-emperyalist, anti-faþist bütün kesimler tarafýndan tartýþýlýp ders çýkartýlmalýdýr. Bu tartýþma devrimciliðin ne olup olmadýðýný, oportünizmi, reformizmi, milliyetçiliði her türlü sapkýn teoriyi yeniden gündeme getirmelidir. Kim ne dedi, kim ne yaptý, Marksizm-Leninizm nasýl kirletilmeye kalkýldý? Kim hangi amaçlar için bunu yaptý. Emperyalizme ve oligarþiye nasýl kozlar verildi? Bu ve daha birçok sorun bu ze- 86 minde çok açýk ve net tartýþýlmak zorundadýr. Hiç kimse bu tartýþmalarýn üstünü kanla, yüksek sesle, provokasyonlarla örtemez. Bu tartýþma halkýmýzýn geleceði için vazgeçilmezdir. Bu tartýþma halk içinde yapýlmalýdýr. Kaný dökülen, bedel ödeyen haktýr. Bütün halklardýr. Bütün devrimcilerdir. Bedel ödeyenlerin sorma, tartýþma, sorgulama, yargýlama, ders çýkartma hakkýný hiç kimse engelleyemez Bu sorgulama artýk hiçbir þekilde kapatýlamaz. DOÐRULAR, YANLIÞLAR AÇIÐA ÇIKMIÞTIR; PKK HESAP VERME DURUMUNDADIR; ÖZELEÞTÝRÝ YAPMA DURUMUNDA OLAN DA PKK’DIR PKK hesap sorma, niye yapmadýnýz, niye desteklemediniz deme durumunda deðil, hesap verme durumundadýr. Eski üslupla hiçbir yere varamazlar. Kaldý ki eski üslubu, yani hesap soran, kendini arzýn merkezine koyan, herkesi etrafýnda döndürmek isteyen süreci kendileri kendi elleriyle bitirmiþlerdir. Yer deðiþtirmiþlerdir. Çok açýk tarihi gerçek bizim doðrularý söylediðimiz, onlarýn ise bu doðrulara “devletçi”, “kemalist” diye cevap verdikleridir. Þimdi herþey çok açýk, daha kesin ve net açýða çýkmýþ, tablo deðiþmiþtir. Kendilerinin deðil, bizim ve birçok devrimcinin söylediklerinin gerçek olduðu ortaya çýkmýþtýr. Milliyetçiliðin çýkmaz olduðu ortaya çýkmýþtýr. Biz onlara yirmi yýldýr, hatta otuz yýldýr bu gerçeði her vesileyle söyledik. Onlar hakaretlerle cevap verdiler. Bu gerçekleri görmek, bilmek için ne yirmi yýl, ne de bir kaç yýl bedel ödemeye gerek yok. Sýradan asgari MarksistLeninist bilgisi olanlar dahi bu gerçeði bilirler. Marksizm-Leninizm’in bilimsel gerçeðini deðiþtirmeye milliyetçiliðin gücü yetmez... Deðiþtirmeye kalktýlar. Yaþanan somutu, halkýn çýkarlarýný yok saymaya kalktýlar. DOSTLUÐUMUZ VE ELEÞTÝRÝMÝZ BÝR BÜTÜN OLMUÞTUR Bütün yanlýþlýklara raðmen, anti-devlet, antifaþist, demokrat bir niteliðe sahip olunan her noktada destekledik. Yanlýþlarý eleþtirerek doðruyu göstermek istedik. Ama korkunç bir kendini beðenmiþlik, korkunç bir güce tapma, onun üzerine tepinme, ne oldum delisi olma, demagoji, abartý ile gerçekler küllenmeye çalýþýldý. Bu yolun devrimci olmadýðý, bu yolun halklarý kurtuluþa götüremediði bir kez daha PKK deneyimleriyle ispatlanmýþtýr. Ne yazýk ki emperyalizm dünyanýn her tarafýnda milliyetleri dinleri mezhepleri körüklüyor ve yine ne yazýk ki, ne acý ki kimileri bu oyuna geliyor. Türkiye halklarý bu oyunlara karþý bilinçlenecek ve emperyalizmin kýþkýrtma politikalarýný bozacaktýr. Devrimcilik üzerindeki kir ve pas ortadan kalkacak, halklarýn birlikteliðini esas alan, iktidarýný esas alan, ortak mücadele yeniden yükselecektir. ÖDENEN BEDELLERE SAYGI MUHASEBE DEMEKTÝR Aðýr bedeller ödenmiþtir. Doðrudur, herkes bedel ödemiþtir. Ama en çok PKK ödemiþtir. Bu da doðrudur, ama artýk bu noktaya saplanýp kalýnamaz. Mücadelenin, bedel ödemenin gereksiz, yanlýþ olduðunu kendileri söylemektedir. O halde artýk bedel ödedik üzerinden tartýþma bastýrýlamaz. Zararýn neresinde dönerseniz kardýr. Kendinize saygý için, þehitlerinize, tarihinize saygý için bu muhasebe gereklidir. Bu muhasebe ahlaki olarak da gereklidir. Artýk hiçbir þeyin üzeri, taktik politika diyerek, insanlarý baþka düþüncelere kapatarak, saða sola devletçi, kemalist diyerek kapatýlamaz. Gerçekleri gizlemenin hiçbir yararý yoktur. Bu silah sizi vurur, sizi çürütür ve altýndan kalkamazsýnýz. Cüretli olmak zamanýdýr. Bir hareket týkanabilir. Yanlýþ yapabilir. Bunlar anlaþýlabilir. Ama bir hareket bunlardan ders çýkartýp devrime nasýl yü- 87 rüyeceðinin hesabýný yeniden yapar. Ben yanlýþ yaptým deyip bütün tarihini geçmiþini eylemini ideolojisini devlete teslim etmez. Devlete sen haklýsýn demez. Olabilir. Dünya devrimler tarihinde devrimci hareketler onlarca kez yenilmiþtir. Bütün örgütsel varlýklarý yok olmuþtur. Ama devrim iddiasýný koruyarak kendilerini düzeltmiþ yeniden ayaða kalkmýþ ve devrime yürümüþlerdir. PKK bunu yapmalýdýr. Doðrudur. Bütün stratejik, taktik, ideolojik görüþleri çökmüþtür. Ama PKK devrim iddiasýyla yola çýkmýþtýr. Devrimci bir potansiyeli taþýmaktadýr. Bu zeminde Türkiye devletine biat etmeyi deðil, devleti yýkmanýn stratejisini geliþtirmelidir. MÝLLÝYETÇÝ DEÐÝL DEVRÝMCÝ ÇÝZGÝ Türkiye devriminin çizgisidir. Bu çizgi halklarý bölüp her halka göre strateji yaratmayý deðil, bütün halklarýn birlikte örgütlenmesini birlikte mücadelesini ve iktidarýný esas alýr. Ýþte PKK devrimci potansiyelini tümden yitirmeden çizgisini bu zeminde tartýþmalý, devrimciliði bulmalýdýr. O zaman tartýþma çok daha saðlýklý olacak ve o zaman PKK gerçekten iddiasýnda samimidir, cüretlidir denebilecektir. Aksi halde PKK’nýn kendini sorgulama yeteneði dahi olmadýðý, siyasi iradesini tümden kaybettiði ortaya çýkacaktýr. Bu yol PKK için yeni açmazlar, daha karanlýk günler demektir. Bu yol tercih edilmemelidir. PKK kendisini Türkiye devrimci hareketinin bir unsuru olarak görmelidir. PKK’nýn yeni misak-ý milli projesi Kafkaslar’a, Ortadoðu’ya, Balkanlar’a yayýlma politikasý Turgut Özal’ýn politikasýdýr. “Anayasal vatandaþlýk” gibi söylemler, Demirel’lerin bütünüyle oyalama amaçlý politikalarýdýr. Emperyalistlerin, iþbirlikçilerin politikalarýnda ne Kürt ne de baþka hiçbir halkýn çýkarý olamaz. Bunlarý savunmak devrimcilerin iþi olamaz. Savunanlarýn devrimcilikle de iliþkisi olamaz. Ýdeolojik iflas sergilendikten sonra hala çözümden, zaferden, yüzyýllýk Kürt-Türk savaþýndan sözetmenin anlamý nedir? Ortadoðu’da yenilen hiç bir güç, hiç bir zaman yenildiðini kabul etmez. Bu, direniþin ifadesi olarak bir “kabul etmeme” deðildir. Yalnýzca kendi gerçeðini gizlemenin bir ifadesidir. Köylülük abartýcýlýðý ve Ortadoðu kurnazlýðý devrimci 6. Kongre kararlarýyla, ayný dönemlerdeki “8 politikanýn yerini alýnca bu tür ucube durumlar madde”nin ve Ýmralý’daki savunmanýn hiç bir ilortaya çýkýyor. Bundan çýkýlmalý, gerçeðe gisi yoktur. Nasýl bir dönülmelidir. silahlý savaþ sorusu da Mevcut teslimiyeti Bir hareket týkanabilir. Yanlýþ yapabilir. yeniden cevaplanmak reddedip, mücadelenin Bunlar anlaþýlabilir. Ama bir hareket zorundadýr. 15 yýl sadevrimci bir muhtebunlardan ders çýkartýp devrime nasýl vaþtýk, 15 yýl daha savada devamýný saðyürüyeceðinin hesabýný yeniden yapar. vaþýrýz söylemi bir þey layabilecek devrimci Ben yanlýþ yaptým deyip bütün tarihini ifade etmez. NE ÝÇÝN bir strateji, Kürt milgeçmiþini eylemini ideolojisini devlete savaþacaksýnýz, NAliyetçiliði etrafýnda þeteslim etmez. Devlete sen haklýsýn SIL savaþacaksýnýz killenmez. Zaten sorularýný cevaplamak demez. Olabilir. Dünya devrimler PKK’yý bugüne getigerekir. 15 yýl bu strateji tarihinde devrimci hareketler onlarca ren bu milliyetçi çizve politikalarla sakez yenilmiþtir. Bütün örgütsel gidir. Milliyetçi çizgi vaþýlmýþtýr. Kazanýlan varlýklarý yok olmuþtur. Ama devrim tümden reddedilbaþarýlar ve mevziler iddiasýný koruyarak kendilerini melidir. Bütün Türkiye vardýr; ama týkanmýþtýr. düzeltmiþ yeniden ayaða kalkmýþ ve halklarýnýn çýkarlarýný Tekrarýn getirebileceði devrime yürümüþlerdir. temsil edebilecek çizgi, hiç bir þey yoktur.
Benzer belgeler
özgürlük - Sosyalist Barikat
ATEÞ ve Zekeriya URGANCIOÐLU’nun referanslarý ile kuruyor. Bu insanlarýn talimatýyla Ankara DAL’a DHKP-C timine gönderilip iliþki kurduruluyor. Burada Osman AK, Ýsmet ..., Can (veya Cem), Tansel il...
Detaylıkitleler sosyalizme yöneliyor
95’te Gazi Ayaklanmasý sonrasý Ýstanbul ve Ankara’da JÝTEM, MÝT ve Emniyet’in hazýrladýðý bir listede kaybedilecek kiþiler tespit ediliyor. Liste Turan ÜNAL’ýn da içinde bulunduðu 03 timlerine veri...
Detaylı