Aralık
Transkript
Aralık
moda dekorasyon 01 bakım 09 seyahat adrenalin 20 Aral›k 2011 06 11 teknoloji 17 Moda Bu Kış Kimse Üşümeyecek 2011/12 Sonbahar-Kış modası kadın erkek ayırt etmeden belli trendlerde yoğunlaşıyor. Kürk, deri, pelerin ve askeri üniformalarla dolu bir sezon bizi bekliyor. Genişleyen kollar, büyük beden ceketler, omuzlara dolanan kürkler, tüm görünümünüzü örten pelerinler ve devasa paltolar sezonda sizi adeta bir kozaya almışçasına sarmalıyor. Bu kış üşümek mümkün olmayacak. Bu senenin vazgeçilmezi kürk ve deri, paltolarda da kendine yer buluyor. Yakada, etek ucunda ya da belde olması farketmez yeter ki kullanılmış olsun. Ayrıca bol kesim yarasa kol modellerin haricinde dar, bedeni saran kabanlar bu sezon bolca karşımıza çıkacak. Vintage detaylar paltolarda sıklıkla kullanılmış. Özellikle düğmelerde ve yakalarda tercih edilen bu detaylar paltolara romantik bir hava katıyor. Askeri tarzda tasarlanan paltolar da sezonun gözdelerinden. Yeşil ve kahve tonlarının ağırlıklı olduğu bu modeller metal düğmelerle zenginleştiriliyor. Hem kısa ceket formunda hem de diz üstü boylarıyla farklı ortamlar için alternatif sunuyor. 70’lerden fırlayıp gelmiş gibi duran pançolar ve pelerinlerse kalın yün kumaşlarıyla kışın da sizi ısıtmaya devam ediyor. Sezonun bir diğer trendi olan uzun eldivenlerle kombinleyebileceğiniz bu parçalar hem şık hem spor bir görünüm sağlıyor. Erkek modasında palto sezonun en gözde parçası. Her boyda tasarlanan modellerde yine kürk detaylar ön planda. Kürk paltolar, kürk yakalar ve kürk detaylar erkeklere de sıcak kış günleri vadediyor. Klasikten vazgeçemeyen erkekler için de seçenekler hala mevcut. Sezonun favori renklerinden olan camel ve siyah ağırlıklı kaşe kabanlar şıklığınızı tamamlıyor. Üstelik, senenin modasına uygun olarak deri, bu modellerde sıklıkla kullanılıyor. Bu yılın vazgeçilemeyenlerinden biri de kaz tüyü spor montlar. Bunları kırmızıdan fuşyaya, maviden yeşile her renkte görmeniz mümkün. Üstelik çizgilisi ve ekoselisi de makbul. Bu kış erkekler renk konusunda oldukça cesur olacak. Bakım EN BÜYÜK AKSESUARIMIZ SAÇLARIMIZ Saç tipinize göre ürün kullanımıyla siz de dilediğiniz parlaklıkta, sağlıklı saçlara sahip olabilirsiniz. Uzmanlara göre saçlar belli başlı sebeplerden dolayı yıpranıyor. Örneğin, ıslak saçlar özel bir bakım gerektiriyor. Çünkü ıslak saç, hassaslaşıyor ve doğal esnekliğini %20 oranında kaybediyor yani saçın pul tabakası kabarıyor ve yumuşuyor; bu nedenle de yırtılabiliyor. Ayrıca lif tabakası yani iç korteks hasar görmeye daha meyilli hale geliyor. Peki bunun çözümü ne? Çözüm kesinlikle nazik bakım uygulamak. Çevresel etkenler de saçlarımızı tahmin edemeyeceğimiz kadar etkiliyor. Kuru, kirli hava, ultraviyole ışınları, tuz, klorlu su ve rüzgar saçları olumsuz etkileyen faktörlerin başında geliyor. Bu tip durumlara maruz kaldığımızda ise düzenli nemlendirerek, ultraviyole filtresi içeren ürünler kullanarak ve saçlarımızı güçlü güneş ışığından sakınarak onları koruma altına alabiliyoruz. Bir diğer olumsuz konu ise kimyasal etkenler. Saç rengini açma, dekolore etme, boya, röfle, perma ve defrize işlemleri saçları tahmin edeceğinizden çok daha fazla yıpratıyor. Bu konuda da uzmanlar doğru, kaliteli ürünler kullanmayı, ürünlerin kullanım talimatlarına uymayı ve sürekli olarak bakım ürünlerinden destek almayı öneriyor. Bildiğimiz ama göz ardı ettiğimiz bir başka olumsuz faktör ise ısı ve mekanik etkenler. Yani sürekli fön makinesi, maşa veya mizampli kullanmak, sürekli fırçalamak ve taramak saçları tahmin ettiğinizden çok daha fazla yıpratıyor. Uzmanların bu konuda önerisi ise kurutucuyu uzun süre aynı noktaya tutmamak, ıslak saça değil nemli saça fön çektirmek, saçı nazikçe fırçalamak ve tarama kolaylaştırıcı bakım uygulamak. Son olaraksa sağlık etkenleri yani beslenme sistemindeki bozukluklar, ilaçlar, hormonlar, kemoterapi en büyük aksesuarımız olan saçlarımızı olumsuz etkiliyor. Gerektiğinde takviye besinler alarak, cilt doktoruna ve cilt uzmanına başvurarak, kuaförden kişisel saç bakım rejimi isteyerek bu ve benzeri etkenlerin saçlarımıza zarar vermesini engellememiz mümkün. Dekorasyon AYNAYLA GELEN FERAHLIK İster evinizi geniş göstermek için olsun ister sadece dekorasyon amaçlı, evde aynaların varlığı her zaman pozitif enerji verir. Halen cam denildiğinde akla gelen ilk yer olan Venedik bundan üç yüzyıl öncesine kadar cam eşya ve özellikle ayna yapımının gizine sahip tek yerdi. Murano’da kurulan ayna ve cam fabrikalarına camcı ustalarından başkasının girmesi kesinlikle yasaktı. Bu sırrı Fransızlar adadan kaçırdıkları dört usta sayesinde öğrendiler ve artık bir sır olmaktan çıkan ayna yapımı hızla dünyaya yayıldı. Günümüze gelen yapım tekniği çokca değişmiş olsa da aynanın dekorasyondaki yeri her zaman önemini koruyor. hem de dekorasyon amaçlı kullanabileceğiniz pek çok alan asacağınız aynı büyüklükteki birkaç ayna mekana ekstra bir kalmamış olur hem de odaya farklı bir hava katmış olursunuz. cı tercih edildiğinde sadece şıklık katmakla kalmaz aynı zamanda sını istiyorsanız yapmanız gereken şey pencerenin tam karşısına ayna yerleştirmek. Böylece gün ışığı aynadan yansıyarak odanın içinse aynaları karşı karşıya yerleştirdiğinizde ortaya çıkan sonuçtan memnun kalacaksınız, çünkü yaratılan etkiyle odanız hem daha aydınlık hem de daha ferah görünecek. ŞİMDİ TAM ZAMANI Seyahat Aralık ayı yılbaşını coşkusunu şehirlere getiriyor. Rengarenk süslenen caddeler, vitrinler, meydanlar soğuğu unutturup içimizi ısıtıyor. Peki Aralık ayında en güzel zamanlarını yaşayan yerler nereler? Sizin için her kıtadan rotalar çizdik. Amerika Amerika kıtasında yılın bu zamanı en güzel yer kuşkusuz Meksika. Maya uygarlığının gölgesinde mükemmel bir doğayla çevrelenmiş şehir tecrübesi sizi bekliyor. Ayrıca Meksika mutfağının değişik tatları, Frida ve Diego’nun sanatıyla bezeli duvarları ve mükemmel plajlarıyla tatilden beklediğiniz her şeyi Meksika’da bulabilirsiniz. Tabii ki Amerika kıtası Meksika’yla sınırı değil. Biraz daha güneye inerseniz 28 derece civarında gezinen havasıyla Karayipler, Bahamalar ve Küba da sizleri bekliyor olacak. Hem Aralık ayında yaz tatili yapmanın hem de değişik kültürler keşfetmenin tadını bu seyahatiniz de alabilirsiniz. Asya Aralık ayı Laos’u ziyaret etmek için en uygun zamanlardan biri. Bu aylarda Laos’da hava sıcaklığı fazla yüksek değil, üstelik yağmur da seyrek olarak yağıyor. Burada Budist tapınaklarını ziyaret edebilir, kolonyal mimarinin örneklerini görebilir ve “orijinal Asya” yaşam tarzını keşfedebilirsiniz. Ruhani seyahatler için tatilcilerin gözdesi durumundaki Laos’u fazla kalabalıklaşmadan ziyaret etmekte fayda var. Aralık ayında gidilebilecek bir diğer ülke ise Bangladeş. Ziyaretinizde Bangladeş’in plajlarını, arkeolojik alanlarını ve kibar insanlarını yakından tanıyabilirsiniz. Tayland ve Maldivler’de ise hava henüz çok ısınmadığı için turist yoğunluğundan kaçarak sakin bir tatil geçirebilirsiniz. Afrika Otantik bir Afrika seyahati yapmak istiyorsanız Kamerun ve Senegal Aralık ayında gidilebilecek en ideal ülkelerden. Kamerun’da kaybolmaya yüz tutan Busu dilini keşfedebilir, yöresel müziklerin keyfini çıkartabilirsiniz. Kabile krallıkları, Müslüman pastoralistler ve ormanda yaşayan Afrika yerlileri ise Kamerun’un zenginliklerinden. Senegal’in başkenti Dakar ise Batı Afrika’nın en canlı şehirlerinden biri. Her köşeden yükselen müzikle, düzenlenen sanat festivalleri ve plajlarıyla Dakar değişik bir tecrübe vadediyor. Ayrıca Fildişi Sahilleri ve Seyşeller de yılın bu aylarında en güzel zamanlarını yaşıyor. Aralık ayında denizin ve doğanın tadını çıkarmak isteyenler için Afrika kıyıları sürprizlerle dolu. Avrupa edebilirsiniz. Başlangıç seviyesinden profesyonellere kadar her seviyeye hitap eden pistleri ve lüks konaklama tesisleriyle bu ülkeler yılbaşı ağaçlarıyla donatılmış sokaklarında geçirmek özelliklle çocuklu aileler için oldukça keyifli olacaktır. Avustralya hava sayesinde sivrisineksiz günler geçirebilirsiniz. Bahar havasıyla doğada binbir renkli çiçekler ve mükemmel bir manzara da sizi bekliyor olacak. limandaki muhteşem ışık ve havai fişek gösterisini kıtasında nispeten kuru ve serin havasıyla dalış için yılın bu mevsimi özellikle su altını sevenler için çekici noktalar. Teknoloji KISA SÜREDE SAĞLIKLI ÇÖZÜMLER Mikrodalga fırınlar son yıllarda hayatımızı kolaylaştıran en önemli teknolojik aletlerden biri. Peki mikrodalgalar nasıl pişiriyor? Sağlık açısından zararlı mı? Ne kadar enerji harcıyor? Tüm bu soruların cevaplarını sizin için araştırdık. Şu an evlerimizde küçücük bir yer kaplayan şık mikrodalga fırınların ilk icat edildiği 1947 yılında büyükçe bir buzdolabıyla aynı ölçülere sahip olduğuna kim inanır? 1,80 boyunda ve 340 kg. ağırlığındaki bu fırınlar tüketiciden rağbet görmeyince, ürünler ilerleyen yıllarda gitgide küçülmüş ve şu an kullandığımız formlarına kavuşmuşlar. Yine de mikrodalgaların çalışma prensibi ve beraberinde getirdiği sağlık soruları hala kafa karışıklığına sebep oluyor. Mikrodalga fırınlarda pişirme, dıştan içe pişiren normal fırınların aksine, her yere aynı anda etki etme şeklinde yapılır. Bu yöntemle mikrodalga fırınlarda kullanılan radyo dalgaları yemeğin içine nüfuz eder, hatta bunu yaparken yemek dışında kalan hava moleküllerini de ısıtmaz, böylece enerjisini verimli kullanmış olur. Normal fırınlara göre mikrodalga fırınlar dörtte üç daha az enerji harcarlar. Ayrıca mikrodalga fırın içerisindeki yemeğin katmanları arasında sıcaklık farkı yoktur. Çünkü ısı yemeğin tüm moleküllerini aynı anda ısıtır ve enerjilerini artırır. Mikrodalga fırınların iç sıcaklığı da oda sıcaklığına eşittir. Böylece yemek kabuk tutmaz. Mikrodalgayla ilgili en önemli soru, kullandığı pişirme yönteminin besinlerin değerini düşürüp düşürmediğidir. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı araştırmalara göre mikrodalgaların enerjileri, besin içinde ısıya dönüştüğü için, besin içinde bir radyasyon oluşması gibi bir durum söz konusu değildir. Son dönemlerde yapılan diğer araştırmalar da, mikrodalgada pişen sebzelerin haşlama gibi diğer yöntemlerle pişirilmiş sebzelere göre daha fazla vitamin ve mineral değeri taşıdığını göstermiştir. Mikrodalganın kısa sürede ve daha az ısıda pişirmesi sayesinde besin değerleri kaybolmadan muhafaza edilebiliyor. İpuçları: tabağın konumu değiştirilmelidir. boyu yüksek derecede mikrodalgada bekletilebilir. yemek nemlenir ve ıslak olur. 2 TEKER ÜZERİNDE MACERA Adrenalin Bisikleti yeteri kadar heyecan verici bulmuyor musunuz? Bu yarışlar hakkında bilgi sahibi olmadan karar vermeyin. BMX Yarışları Bugün 30’lu yaşlarını süren hemen herkesin çocukken kıyısından köşesinden bir şekilde hayatına girmiş olan BMX aslında “Bicycle Moto Cross“’un kısaltması. 1970 yılından beri düzenlenen yarışlar aslında bildiğimiz motokros yarışlarından esinlenilerek ortaya çıkmış. Günümüzde yarışlar yaklaşık 350m’lik dairesel parkurlarda yapılıyor ve bu parkurlar atlama, zıplama, yükselen eğri virajlar ve diğer engelleri içeriyor. BMX yarışlarının, sekizerli gruplar halinde piste çıkan yarışmacıların arasından sürekli olarak en iyi 4 sporcunun bir sonraki tura geçtiği sıralama turları, çeyrek finaller, yarı finaller ve final olarak eleme usulü ile ilerleyen bir yapısı var. Sürekli hareket ve heyecan içerdiği için bisiklet yarışları arasında en heyecanla takip edilen yarışların başında gelen BMX yarışlarında kullanılan bisikletlerin direksiyonu da kendisi gibi oldukça hafiftir. Bu sayede kolay manevra kabiliyeti sağlar. Tekerlek kalınlığı 510 mm ya da 610 mm’dir ve vitessizdir. Her ne kadar bireysel bir spor da olsa genellikle iş anlaşmaları ve sponsorluk için yarışlar değişik klasmanlar altında gruplanabilir. BMX yarışlarında önemli olan güç, hız ve bisiklet kontrolüdür. BMX yarışları 2008 Pekin Yaz Olimpiyatlarında madalyalı bir yarış halini almıştır. Dağ Bisikleti Dağ bisikleti de tıpkı BMX yarışları gibi 1970’li yıllardan itibaren popürlerlik kazanan bir ekstrem spordur. Zor arazi koşullarında kullanılmak üzere çeşitli üreticiler tarafından ön ve arkası amortisörlü ve disk frenli, 29” tekerlerin de uygulandığı genellikle 26” tekerlek çapında, kalın ve dişli lastiklere sahip bisikletler geliştirmiştir. Bu dalda yarışan sporcular genellikle medeniyetten uzak doğa koşullarında yarıştıkları için bu sporda kendine güven, güç ve dayanıklılık ön plandadır. Kırılan, bozulan bisikletleri tamir etmek yine aynı şartlardan dolayı sporcuların görevidir. Bu yüzden, dağ bisikleti yapan sporcular sürüş sırasında içinde ekipmanlarının bulunduğu bir sırt çantası taşırlar. Dağ bisikleti sporu cross country (XC), trail, all mountain, downhill, freeride, dirt jumping ve trials kategorileri altında toplanır. Her ne kadar medyada fazla yer bulamasa da dağ bisikleti yarışlarının ana kategorisini XC oluşturur. 1996 yılında olimpiyatlara dahil edilen ve yaz olimpiyatlarında yarışılan tek kategori olan XC karışık ormanlık arazi parkurları ve taşlık parkurlarda yapılır. Yarış 30 dakikadan 24 saate kadar uzayabildiği gibi, bazen belirli etaplara bölündüğü için günlerce de sürebiliyor. Free Ride Her ne kadar dağ bisikleti yarışlarının bir alt kategorisi olarak görülse de medyada en fazla yer alan ve en çok bilinen ekstrem bisiklet sporlarından biri free ride’dır. Genellikle BMX bisikletlerle yapılan bu yarışlar için belirli parkurlar inşa edildiği gibi bazen de bu koşulları sağlayan doğal ortamlarda gerçekleştirilir. Stil, çeşitlilik, kontrol ve hız free ride yarışlarının özünü oluşturur. Her ne kadar parkur özelliklerinden dolayı downhill ile karıştırılsa da free ride’da sürüş daha ön plandadır. Sürücüler yerden 7-8 metre yükseklikteki tahta plakaların üzerinden, ya da 12-13 metrelik rampalardan atlayarak, havada bulundukları sürede akrobatik hareketler yaparlar. Bu aşamada yarışmacıların yaratıcılığı ve kontrolü en üst seviyeye ulaşır. Yapılan hareketlerden dolayı bisikletin hafif olduğu düşünülse de aslında downhill ve XC bisikletlerinden daha ağır bir donanımı vardır. Fakat free ride’da sürücü kendi sürüş tekniklerine göre bisikleti modifiye edebilir. Bu yüzden genel bir tanım vermek zor olsa da bisikletler 13-18 kilo ağırlığındadır ve 150-250 mm ön ve arka süspansiyona sahiptirler.