09.11.2015
Transkript
09.11.2015
1 ‘Barzani Ezdilere sözünü tutuyor’ SÖYLEŞİ Ezdilere saldırarak binlerce insanın göç etmesine ve yüzlercesinin ölümüne neden olan IŞİD’e yönelik Şengal’de nihayi operasyon hazırlıkları başlarken, PDK Milletvekili Ferhan Cewher, KBY Başkanı Mesud Barzani’nin Ezdi halkına verdiği sözü tuttuğunu belirtti. Şu an için en büyük hedeflerinin IŞİD’i yenmek ve onları Kürdistan’dan defetmek olduğunu dile getirdi. PDK Milletvekili Amîna Zikrî de, “Sayın Barzani, en başından beri bağımsızlık, birlik ve bütünlük için uğraş vermiştir. Şengal operasyonlarında da yine en başta o duruyor” derken, BM yetkilileri de Barzani’ye Ezdi halS11 kına sahip çıktığı için teşekkür etti. Ali Bayramoğlu: 21. yüzyıl, Kürdlerin yüzyılı olacak Haftalık haber gazetesi - 2.5 TL Sayı:77 9 Kasım - 15 Kasım 2015 S08 - 09 basnews.com Türkiye’nin Rojava çıkmazı Rojava’da Cerablus ve Rakka kıskacı s06 Sinirlioğlu Barzani’nin arabulucu olmasını istiyor s05 Almanya - Kürd Toplumu: Ülke Özgürlük Gelecek Kongresi s14 Türkiye’de 78 kişiye 1 mayın düşüyor s13 PAK mevzilerine saldıran uçaklar İran’ın s12 Türkiye hassas dönemeçte Türkiye 1 Kasım seçimleri sonrasında önemli bir eşiğe dayandı. 7 Haziran’da uğradığı başarısızlığın ardından tek başına iktidar olma sorumluluğu yüklenen AKP’nin yeni süreçte izleyeceği politika ülkenin ya sorunlarından önemli oranda kurtulması ya da ciddi bir krize sürüklenmesine neden olacak. Gözler; Çözüm Süreci, Suriye politikası, insan hakları ihlalleri, basın özgürlüğü ve ekonomideki sorunlara çevrilmiş durumda. “İstikrar” derken? 1 Kasım dersleri MESUT YEĞEN s03 FERHAT KENTEL Yeni hükümetin içeride ve dışarıda gerginlik siyasetini devam ettirmesinin Türkiye’nin geleceğini tehdit edeceğini ifade eden uzmanlar, AKP’nin yakın zamanda ciddi bir rota değişikliği yapmasının beklenmediğini ancak, orta vadede uluslararası ve bölgesel konjonktürün etkisi ile yapısal sorunların çözümüne odaklanacağına inanıyor. Kürd siyasetinde aktör değişimi olasılığına dikkat çekilirken, Çözün Süreci’nin şekil değiştirerek devam etmesi bekleniyor. Yeni Türkiye’nin yeni aktörleri s07 BİLAL SAMBUR s02 Seçimler ve çıkış yolu HAKAN TAHMAZ s09 MANŞET Yeni Türkiye’nin yeni aktörleri: AKP ve HDP BİLAL SAMBUR Ak Parti, 1 Kasım seçimlerinden tek başına hükümet olmanın ötesinde süper iktidar sistemi diyebileceğimiz bir sonuç elde ederek çıktı. Ak Parti, şimdiye kadar başkanlık sistemini gerçekleştirmemiş olabilir, ancak 1 Kasım seçim sonuçları ışığında Ak Parti’nin hakim parti sistemi veya süper iktidar sistemini kurmuş olduğunu söyleyebiliriz. Yeni iktidar döneminde Ak Parti için birinci öncelik, PKK’nin bölgede elde etmiş olduğu gücü kırmaktır. 7 Haziran seçimleri sonrasında, PKK ile şiddetli bir çatışma dönemi başlamıştı. 1 Kasım seçimlerinden sonra yapılan ilk güvenlik toplantısında kış boyunca PKK’ye karşı aralıksız olarak operasyonların devam ettirilmesi kararı çıkması, yeni dönemin çok yoğun çatışmalara gebe olduğunu göstermektedir. Türkiye, PKK ile yoğun bir çatışma dönemine girerken Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile de ilişkilerini daha da derinleştirmeyi istemektedir. Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu’nun Hewler’e gerçekleştirdiği ziyaret önemlidir. Türkiye, Mesut Barzani’nin bir dönem daha başkan olmasını istemekte ve Kürdistan üzerinde etkisini genişletmeye çalışan İran’ın politikalarından rahatsız olmaktadır. 7 Haziran seçimlerinde yüzde on üç oy oranıyla siyasetin yıldızı olarak parlayan HDP’nin 1 Kasım seçimlerinde barajı kıl payı geçmesi, çok önemli bir sonuçtur. Ortaya çıkan bu sonuç, Türkiye’nin barajı aşan HDP gerçeğine alışacağını göstermektedir. 1 Kasım seçimleri sonucunda HDP barajı geçmiş olmasına rağmen, 7 Haziran’da elde etmiş olduğu büyük siyasal, söylemsel, psikolojik ve sosyolojik avantajlarda gerileme içinde olduğunu söyleyebiliriz. 7 Haziran sonrası yaşanan çatışmaların siyasi faturasını seçmen HDP’ye kesmiştir. HDP, yaşanan çatışmalı süreç, Ankara-Suruç katliamları, HDP teşkilatlarına yapılan saldırılar, HDP’nin siyasi faaliyet yürütmesine uygun siyasal ve sosyal ortamın olmaması gibi faktörlerden dolayı, HDP topluma ulaşma konusunda ciddi zorluklar yaşamıştır.7 Haziran öncesi büyük bir psikolojik ve sosyal sempati kazanan HDP, 1 Kasım seçimlerine kendisine yönelen büyük bir toplumsal antipatiyle karşılaşmıştır. HDP, yeni dönemde daha sahici ve inandırıcı söylemler ve politikalar geliştirme durumuyla yüz yüze bulunmaktadır. Ak Parti, yeni iktidar döneminde PKK ile eskiden yürüttüğü şekilde bir çözüm süreci yürütmeyecektir. Öcalan, eskiden olduğu gibi referans kişi olarak öne çıkarılmayacak, HDP-Kandil-İmralı şeklinde bir üçgen oluşturulmayacaktır. Ak Parti hükümeti, Suriye ve Rojava’daki gelişmelere göre bir PKK-HDP-PYD politikası uygulayacaktır. Suriye’deki gelişmeler, PKK ve devlet arasında devam eden çatışmalı durumun uzun bir süre daha devam edeceğini göstermektedir. Yeni Ak Parti hükümeti, bazı Kürd grupları ve kuruluşlarla ilişkiler kurarak birtakım iyileştirici adımlar atma şeklinde yeni bir formatla kendi çözüm sürecini devam ettirme şeklinde yeni bir yol izleyebilir. 1 Kasım seçimleri, toplumun silahlı çatışma süreci ve özyönetim ilanlarına destek vermediğini göstermektedir. HDP, 1 Kasım seçimlerinde bir milyon civarında oy kaybetmiştir. Ak Parti, 1 Kasım seçimlerinde Kürd illerinde oy desteğini arttırmış bulunmaktadır. Toplum, demokratik siyasete destek vermekte, şiddet ve çatışmadan uzak durulmasını istemekte, öz yönetim ilanı gibi toplum ve devleti karşı karşıya getiren ve insanlara büyük mağduriyetler yaşatan uygulamalardan uzak durulmasını arzulamaktadır.1 Kasım seçim sonuçları, HDP ve Ak Parti’ye birlikte mesajlar vermişlerdir. Ak Parti ve HDP, 1 Kasım seçim sonuçlarını sağlıklı bir şekilde okumalı, gerekli muhasebeyi yaparak, demokratik ve barışçıl bir çözümün yollarını bulmalıdırlar. Ak Parti, artık HDP ve PKK’yi Kürd sorununun çözümünde muhatap görmemektedir. Ak Parti’ye göre Kürd sorunu çözülmüştür. Şu anda yapılacak iş PKK’nin silahsızlandırılması ve kamu güvenliğinin sağlanmasıdır. Ak Parti, HDP ve PKK’nın Ak Parti ve Erdoğan karşıtı söylemlerinden ve politikalarından rahatsızdır ve bu rahatsızlık yeni dönemde aralarında yeni bir diyalog kanalının açılmasını zorlaştırmaktadır. Ak Parti ve HDP, amansız bir mücadele içinde olmalarına rağmen, 1 Kasım seçim sonuçları Ak Parti ve HDP’yi ‘Yeni Türkiye’nin Yeni Aktörleri’ olarak ortaya çıkarmıştır. İki aktörün, yeni dönemde demokratik sorumluluk içinde ilişki ve işbirliği kurma olgunluğu göstermeleri gerekmektedir. BasHaber SÖYLEŞİ 9 Kasım - 15 Kasım 22015 Türkiye dönemeçte Yüzde 50 yüzde 50’ye karşı T ürkiye 1 Kasım seçimleri sonrasında hassas bir eşiğe dayandı. 7 Haziran’da uğradığı başarısızlığın ardından tek başına iktidar olma sorumluluğu yüklenen AKP’nin yeni süreçte izleyeceği politika ülkenin ya sorunlarından önemli oranda kurtulması ya da ciddi bir krize sürüklenmesine neden olacak. Gözler; Çözüm Süreci, Suriye politikası, insan hakları ihlalleri, basın özgürlüğü ve ekonomideki sorunlara çevrilmiş durumda. Yeni hükümetin içerde ve dışarda gerginlik siyasetini devam ettirmesinin Türkiye’nin geleceğini tehdit edeceğini ifade eden uzmanlar, AKP’nin yakın zamanda ciddi bir rota değişikliği yapmasının beklenmediğini ancak, orta vadede uluslararası ve bölgesel konjonktürün etkisi ile yapısal sorunların çözümüne odaklanacağına inanıyor. Kürd siyasetinde aktör değişimi olasılığına dikkat çekilirken, Çözün Süreci’nin şekil değiştirerek devam etmesi bekleniyor. Türkiye demokrasi bekliyor 1 Kasım seçimleri ile 2002 yılından bu yana 4. kez tek başına iktidar olma fırsatı yakalayan AKP’nin çözüm bekleyen ciddi sorunların ağırlığı altında nasıl bir rota izleyeceği farklı yorumlara neden oluyor. Erdoğan’ın Başkanlık isteminin ülkeyi ciddi bir kaosa sürekleyeceğine inanan kesimler, AKP’nin uğradığı iktidar zehirlenmesi ile ciddi bir kibir yaşadığını ve oylarını almadığı yüzde ellilik kesimin hassasiyetlerini dikkate almayacağını vurguluyor. Şimdi gündemde yeni ve demokratik bir anayasa tartışmaları var. Başbakan Ahmet Davutoğlu seçim sonrası yaptığı balkon konuşmasında meclisteki diğer partilere yeni bir anayasa yapımı konusunda çağrıda bulunması uzlaşma sinyalleri olarak algılanıyor. Muhetevası AKP’nin iç dengeleri ile de ilgilli olacak olan ve devletin Kürdlere yaklaşımını da ifade edecek olan yeni anayasa çalışmalarının hükümeti bekleyen ilk ciddi sınav olacak. Erdoğan’ın Başkanlık ihtirasından endişe eden uluslararası güç merkezlerinin ülkedeki farklı dinamikler ile birlikte bu planı bozmak için istikrarsızlık yaratacağını ifade edenler, bu nedenle Türkiye’nin yakın gelecekte selamete eremeyeceğini, AKP’nin alternatifinin de olmadığı için sürecin giderek sertleşeceğine inanıyor. Seçim sonuçlarının açıklanması ardından Başkanlık sisteminin yeniden tartışma konusu olması, AKP’nin anayasa değişikliği için diğer partilere ihtiyacının olması, yeni bir anayasa konusunda mecliste yumuşak bir geçişin olabileceğine yorumlanıyor. MHP gerilemesi ve CHP’nin yerinde sayması gibi sonuçlar AKP’nin Kürdlerin haklarının vurgulandığı bir anayasa konusunda HDP ile işbirliği yapabileceği, bunun karşılığında Kürd siyasetinin Başkanlık sistemine koyduğu çekinceyi kaldırabileceği iddia ediliyor. Hükümete yakın kaynaklar, AKP’nin 7 Haziran seçimlerinden seçmenin mesajını aldığını ve halkın gerginlik siyaseti istemediğinin not edildiğini ifade ediyor. Ekonomideki sıkıntıların siyasi istikrar ile bir nebze atlatılabileceğini ifade eden uzmanlar, uluslararası sermayenin Türkiye ile ilgili pozisyonunun tamamen siyasi olacağını, bu nedenle AKP’nin bu hassasiyetleri gözeteceğini belirtiyor. HDP’nin pozisyonu ve Çözüm Süreci 1 Kasım’da 7 Haziran’a göre oy kaybına uğrayan ancak barajı aşabilen HDP’de ise tartışmalar ve yeni bir yönetim ve siyaset tarzı arayışları da başladı. Demirtaş ekibinin Erdoğan’ı hedefleyen seçim stratejisinin Kürdlerin çıkarını yansıtmadığı yolunda eleştiriler yapılırken, HDP içinde Başkanlık sistemine karşılık Öcalan’ın özgürlüğü ve ademi merkeziyetçi bir idari reforma karşı AKP ile yeni anayasa konusunda işbirliği yapılabileceği ifade ediliyor. HDP’nin 7 Haziran skalasını yakalayamamasının nedenini PKK’nin şiddet eylemlerine bağlayan kesimler ise oy kaybından Kandil’i sorumlu tutuyor. PKK yetkilileri ise yaptıkları açıklamalarda oy yitiminden HDP’nin yanlış politilkasını ve hükümetin baskı siyasetini sorumlu tutuyor. HDP dışındaki Kürd siyaseti ise seçim sonuçlarını halkın şiddetten bıkması ve yeni bir alternatif siyaset arayışı olarak yorumluyor. Hak-Par’ın oylarını ikiye katlaması da bu arayışın küçük bir kıvılcımı olarak niteleniyor. Çözüm Süreci’nde ise hükümetin neçar devam edeceğini, ancak yeni süreçte aktörlerin değişebileceğini, Kandil ile HDP’nin ilk zamanlarda muhatap alınmayacağını, bunlar yerine Öcalan ile KBY yetkililerinin öne çıkacağı, AKP’nin bu süreci “halkın muhatap alınması” olarak ifade edeceğini bildiriyor. Türkiye’nin Rojava siyasetinin de Çözüm Süreci ile bağlantılı olduğunu ifade eden ilgililer, Ankara’nın esas olarak anlaşmadığı bir PKK’nin Rojava’da bir devlet sahibi olmasına izin vermek istemediğini, uzun vadede ise Rojava ve KBY’nin birleşme opsiyonuna karşı önlem almak istediğini ifade ediyor. Bashaber seçimlerin ardından Türkiye’yi bekleyen yeni sürecin mahiyetini AKP, HDP milletvekilleri, Kürd partilerin temsilcileri, akademsiyen ve sivil toplum kurumlarının yetkililerine sordu. Ayhan Meral Dengir M Salih Batırhan / Çimen Gümüş Tekoşîn Çelik / Adem Özgür 02 AKP cephesi değerlendiriyor AKP Mardin Mv. Orhan Miroğlu: PKK süreci istismar etti Türkiye’yi çözüm sürecinin devamını bekliyor. Bunlar bölgede bir milyona yakın istihdam sağlıyor. Türkiye’yi yeni anayasa bekliyor. Avrupa Birliği müzakere süreci, Erbil ile ilişkilerin gelişmesi bekliyor. Suriye’deki Kürdlerin geleceği konusunda herhangi bir engelleme öngörmüyor. Meseleyi Türkiye ve PYD olarak tartıştığımızda anlamıyoruz. Söz konusu PYD olduğunda Türkiye’nin görüşü değişiyor. PYD Rojava’ya farklı bakıyor. Örneğin Peşmerge hiçbir zaman Irak ordusunun bir parçasıyız demiyor. Ama PYD ‘Esad ve Suriye’nin bütünlüğünden yanayız’ diyor. Peşmerge ise ‘Kürdistan’ı savunuyoruz’ diyor. PYD Kürd temsiliyeti konusunda sağlam bir yerde durmuyor. Bu anlamda bir Goran ya da KDP gibi değildir. İmralı-Kandil-HDP ile yürütülen süreç, PKK’nin süreci istismar etmesi ve Öcalan’ın devre dışı bırakılması nedeniyle akamete uğradı. Dolayısıyla muhataplığın tekrar HDP ve PKK’ye geçmesi için, yapmak zorunda oldukları bazı şeyler var. Bu da silahlı mücadeleye son vermekle olur. Bunun dışında Orhan Miroğlu Galip Ensarioğlu hükümet olarak bizler demokratik ve siyasi olarak, halkın taleplerini karşılama konusunda meclisin dışında hiçbir kurumu muhatap almayız. Meseleyi HDP ile müzakere etmeyiz. Silahsızlandıklarını kamuoyuna deklare etmeliler. PKK bunu yapar ve KCK yapılanmasını iptal ettiğini beyan ederse, devletin belli ku- Ziver Özdemir rumları belli konularda görüşmeler yürütebileceklerdir. Müzakere için PKK’nin kayıtsız şartsız silah bırakması lazım, eğer bırakmazlarsa ne HDP ne PKK ne de İmralı muhatap olmaz. AKP Diyarbakır Mv. Galip Ensarioğlu: Çözümün muhatabı tüm Kürdlerdir MANŞET BasHaber 9 Kasım - 15 Kasım 2015 3 SÖYLEŞİ mı, yüzde 100 uzlaşma mı? HDP cephesi n Bilgen Beştaş Mir Fırat HDP Kars Mv. Ayhan Bilgen: Silah kimdeyse muhatap da odur Bizim dayandığımız toplumsal kesim çok zor şartlar altında bir seçim kampanyası yürüttü. Ağır bedeller ödedi ve büyük fedakarlıkta bulundu. Ama ne yazık ki daha etkin bir çalışmayı yoğun baskılardan kaynaklı yürütemedik. Elbette baskılar sonuç üzerinde etkilidir ama bizim de daha güçlü bir dille daha güçlü bir örgütlenmeyle halkın o fedakarlığına cevap olmamız, layık olmamız gerekirdi. Daha başarılı olmamız için bir yüzleşme ve yeniden yapılanma gerekiyor.Oy oranlarındaki düşüş, ciddi biçimde saldırılardan kaynaklı, kampanyanın güvenlik içinde yürütülmesi engellendi. Çok dar alanda ancak yüz yüze görüşmelerle sınırlı bir kampanya yürüttük. Sandık güvenliği konusunda ciddi sorunlar yaşandı. Bu konuda daha organizeli olmamız gerekirdi. Bütün bunlar önemli oranda seçim sonucunu etkiledi. Silah kimdeyse bırakılmasının muhatabı da odur. Siyasal temsiliyet kimde ise siyasal muhatap odur. Sorunlar muhatapları ile konuşularak çözülür. HDP Mersin Mv. Dengir Mir Mehmet Fırat: Türk tipi başkanlık sistemi diktadır Tayip Erdoğan’ın partisinin sunduğu başkanlık sistemi hala TBMM Anayasa Komisyonu’nda öneri halinde duruyor. AKP ve Erdoğan’ın istediği başkanlık sistemi Türk tipi bir başkanlık sistemidir. Türk tipi başkanlık sistemi; Saddam diktatörünün, Esad diktatörünün başkanlıklarına benzeyen bir sistemdir. Başkanlık sisteminin en önemli özelliği güçler ayrılığı ilkesinin güçlü bir şekilde işleyişinin sağlanmasıdır. Amerika’daki başkanlık sistemi böyledir, güçler ayrılığı yani kurumların ayrılığı çok keskindir ve aynı zamanda kurumlar, güçler bir birilerini denetleme görevini de üstlenirler. Biz de Amerika benzeri bir başkanlık sistemini tartışabiliriz. Sanki biz silahlı güçmüşüz gibi yakınlaşılıyor. Psikolojik bir savaş içinde tehdit etmekten de geri kalmıyorlar. Eşit vatandaşlık hakkını, anadilde eğitim hakkını, kimliği Türkiye’yi hem siyasi hem de ekonomik alanda istikrar bekliyor. Halk, AK Parti iktidarının zayıflamasının, Türkiye’nin gücünün zayıflaması anlamına geldiğini gördü. Düşmanları ve içerde ve dışarıda bütün şer odakları iş birliği yaptı. Bu yüzden halk kendi geleceğine sahip çıktı. Başkanlık sistemi uluslar arası dinamikleri ilgilendiren bir durum değil. Bu Türkiye’nin iç meselesidir. Başkasını ilgilendirmez. Başkanlık sistemi istikrar sistemidir. Onun için tartışmaya açıyoruz. Kaldı ki Türkiye’nin en büyük partisiyiz. Elbette tartışmaya açarız. Nasıl ki HDP demokratik özerkliği veya başka bir şeyi tartışmaya açıyorsa biz de başkanlık sistemini tartışma- ya açıyoruz. Bu bizim hakkımız. Türkiye ile Kürdlerin ittifakı, geleceği ve mutluluğu birlikte aranmalıdır. Bu arayış Güney Kürdistan yönetiminde son yıllarda gelişen iş birliğinin sonucudur. Bunu görüp değerlendirmek, kurgulamak lazım.. Çözüm süreci dediğimiz şey Kürd Sorununun çözümü ise muhatap tüm Kürdler’dir. Liberal, sosyalist, dindar tüm Kürdler’dir. Bu kimsenin tekelinde değildir. PKK’nin şiddetine teslim edilecek bir süreç değildir. Kürdler Hakkari ve Şırnak’tan ibaret değil, Elazığ, Erzurum, Antep, Urfa var. Bütün bunları yan yana getirdiğimizde Kürdlerin asıl temsilcisinin kim olduğu ortaya çıkıyor. tanıyorsa, isterse Putinle oturup konuşsunlar. Mühim olan bizim temel isteklerimiz, anayasal vatandaşlık, kimlik, anadilde eğitim. Bunlar çözülsün. Kiminle görüşüyorlarsa görüşsünler. HDP Adana Mv. Meral Danış Beştaş: HDP olarak başarısızız noktasında değiliz Türkiye’yi neler beklediğini söylemeye gerek yok. Maalesef iktidar çoğunluğunu elde edemedikleri için 7 Haziran’dan bu yana çok vahim bir dönem geçirdik. Hem sivillerin öldürülmesi hem katliamlar, hem hak ihlalleri hem de basın yayına ilişkin sansür uygulamaları, bir bütün olarak diktatöryal ve otoriter bir yönelim ve yönetim tarzı vardı. Şu an medyaya yansıyanlar neler yaşandığını gösteriyor. Polisler artık hiç bir şey eskisi olmayacak şeklinde naralar atıyorlar. Sur ve Silvan’da halka yönelik güvenlik güçleri tarafından ciddi sıkıntılar var. Bunlar yaşananlar. Bu iktidarın tek şansı var. Hak ve özgürlüklere yönelik Türkiye’nin önünü açmak. Kürd meselesinin çözümünün silahla değil masada olması gerektiğini kabul etmesi gerekiyor. Bu da onların tek başına karar verebileceği bir mesele değil. Biz çözeriz adını şöyle koyar böyle yaparız ile çözülebilecek bir mesele değil. Sonuçta bu deneyimlenmiş. Ve bir an önce AKP iktidarının aklını başına alması lazım. Bu yüzde 49’a çok güvenmesinler. Kenan Evren’de yüzde 92 ile anayasayı kabul ettirmişti. Ama sonrasını gördük ve birlikte yaşadık. Türkiye’nin tek şansı demokrasidir. Türkiye’nin ve mevcut yönetimin de demokratikleşmesi gerekiyor. Muhatap halk demek, bizimde muhatabımız halk. Demokrasilerde halk son kararı verir. Onların kastettiği halkı AKP’lileştirmektir. Yani Kürdlere ‘AKP’ye boyun eğin onların politikalarını kabul edin’ demektir. Bir anlamda Kürd meselesinin çözümünü Kürdleri AKP’lileştirmekte gördüler. Bütün bunlara karşın yine de biz HDP olarak başarısızız noktasında değiliz. Daha başarılı olabilirdik ama mevcut koşullarda olmadı. AKP Batman Mv. Ziver Özdemir: Tek aktör HDP olamaz Başkanlık sistemini ele alırken, sistemin bir çıkmazda olduğu gerçeğini gözden uzak tutmamamız gerekir. Yeni anayasa çalışmalarında bu gündeme gelecek ve tartışılacaktır. Uluslararası güçler elbette bunu istemez. Uluslar arası güçlerin halkın kendi kararlarına saygı duyması gerek. Halk bunu benimserse hiçbir güç bunun önüne engel olamaz. Türkiye’nin Rojava ile ilgili bir siyaseti olamaz. Bir Suriye politikası olur. Yarın Esad toparlandığında, ayakları yere bastığında Kürdlere neler yapacağı belli olmaz. Rojava’da Güney Kürdistan benzeri otur- muş bir durum yok. Türkiye’de AK Parti ret ve asimilasyon politikalarını, yasaklayıcı durumları ayaklar altına aldı ve bu tavrını devam ettirir. Geçmişte de karşı çıktığımız durum, meselenin sadece HDP ve PKK ile yürütülmesiydi. Muhatap sadece PKK değil, sadece bu kesimi dikkate almak ciddi handikaplar içerir, tek aktör HDP olamaz. Kurdi renginde HUDA-PAR Hak-Par, AK Parti varken sadece HDP’yi temsilci kabul ederseniz olmaz. HDP’nin muhatap alınması sadece HDP’nin kitlesini mutlu ya da ikna eder. Ama şartlar HDP’nin muhataplık rolünü üstlenecek bir pozisyon değil. Muhattap HDP olamaz ama bazı isimler muhatap alınabilir. 03 1 Kasım dersleri MESUT YEĞEN “Yine hükümet kurulamaz” endişesi, çatışma ortamının daha fazla derinleşmesinden duyulan korku vs., bütün bunların 7 Haziran’a göre Ak Parti oylarını biraz yükseltebileceğini herkes tahmin ediyordu, ama bu kadarını herhalde Ak Partililer de dahil çok az kişi bekliyordu. ‘İstikrar’ ve ‘güvenlik’ kaygısı, Ak Parti’yi 7 Haziran’da yüzde kırklara çeken Erdoğan’ın başkanlık hırsı ve yolsuzluklara karşı gösterilen kayıtsızlık gibi meselelerden duyulan rahatsızlığı silip süpürmüş olsa gerek ki, çok değil birkaç ay önce Ak Parti’den yüz çevirenler başta olmak üzere, Saadet Partili, MHP’li, BBP’li milyonlarca seçmen 1 Kasım’da Ak Parti’ye destek verdi. Sadece birkaç ay içerisinde gerçekleşen bu gel git durumundan çıkarılacak önemli dersler var; hem de her siyasi aktör için. Ak Parti’yle başlayayım. 7 Haziran’da yaşanan büyük yenilgiden çokça ders çıkarıp, “milletvekilliği listelerini yenilemek”, “başkanlık ısrarından vazgeçmek” ve “bizden sonrası tufan” fikrini kitlelere kabul ettirmek gibi kendi açılarından pek çok ‘doğru’ adım attıkları açık olmakla birlikte, Ak Parti kurmaylarının bütün bu olan bitenden çıkarması gereken ilk ders şu olsa gerek: Seçmen Ak Parti’yi, Ak Parti kurmaylığı gibi iktidara mahkum görmüyor; yüzde kırka da indirebiliyor, yüzde elliye de çıkarabiliyor. Dolayısıyla, Ak Partililerin 1 Kasım’dan çıkaracakları yanlış ders alınan yüzde ellilik desteğin Ak Parti’ye dair genel bir destek olduğu zannına kapılmak olur. Seçmenlerin Ak Parti’nin 2013-2015 performansını onaylamadığını, yüzde elliyle onaylanan tek şeyin “istikrarsızlıktansa, Ak Parti” önermesi olduğunu unutmamak Ak Parti için hayırlı olur. Bu yapılmaz da yüzde ellilik destek “başkanlığa onay”, “20132015 arasının keyfi ve nobran siyasetine destek” olarak okunursa 7 Haziran’da ortaya çıkan tablonun ilk fırsatta tekrar etmesi sürpriz olmaz; Ak Parti kurmaylığı bu durumun farkında olsa gerek. 1 Kasım sonuçları PKK-HDP hattı için de önemli dersler içeriyor. İstikrar ve güvenlik meselelerinin seçim atmosferinin en önemli motifleri haline gelmesinde HDP’nin katkısı minimum olduğu için HDP için söylenecek şeyler biraz sınırlı ve insaflı olmak zorunda. Ancak HDP’ye verilen desteğin esas olarak Kürdlerden ve Kürdistan’dan geldiğini gösteren 1 Kasım seçimleri HDP için de alınması gereken bir ders olduğunu gösteriyor. Ders şu: HDP fikrinin ve yönetiminin HDP’ye verilen desteğin esas olarak Kürdlerden ve Kürdistan’dan geldiği gerçeğine daha uyarlı olması gerekiyor. HDP-PKK hattında büyük ders elbette PKK’ye. İster mecbur bırakılmış, ister sürüklenilmiş, isterse de tercih edilmiş olsun, PKK’nin çatışma durumuna dönmüş olmasının, hele de özyönetim vs. işlerinin hem HDP’ye verilen desteği azalttığı hem de Ak Parti’ye verilen desteği çoğalttığı aşikar. Bu durumun PKK’ye verdiği ders şu: PKK, seçimlerin, HDP’nin alacağı oyun miktarının kendisi için, Kürdler için önemli olup olmadığına ya da ne kadar önemli olduğuna karar vermek durumunda. Bir askeri örgüt olarak PKK’nin “HDP’nin oy kaybının önemi yok, benim stratejik hesaplarım asıldır” demesi anlaşılmaz değil. Ancak “hem çatışma durumuna döneyim hem de HDP oylarını arttırsın” beklentisinin makul olmadığını da görmek gerekiyor. Dolayısıyla, PKK karar vermek zorunda: aralarında esaslı bir uyuşmazlık olan “Türkiye siyasetinde HDP kuvvetli bir parti olarak devam etsin” arzusu mu PKK için daha önemli, yoksa çatışma durumunun devam etmesi mi? Son ders de CHP için. CHP artık şunu görse iyi olur. CHP istediği kadar “sekülerlik-dindarlık gerilimi mevzuunu devam ettirmeyeceğim, bundan sonra ekonomi, sosyal adalet, hakça bölüşüm işlerine ağırlık vereceğim” desin, seçmenlerin büyük kısmı CHP’den bu gerilime ilişkin ‘yeni’ bir tutum bekliyor. CHP bu mevzuya ilişkin geçmişiyle, yatkınlıklarıyla hesaplaşmadıkça, bu yatkınlıklara dair esaslı yenilenme yaşamadıkça, istediği kadar ilgilenmiyor gibi yapsın, seçmenler CHP’nin bu meselelere dair pozisyonunun değişmemiş olduğunu düşünmeye devam edecek. Bu minvalde esaslı bir hesaplaşma yapmadıkça, hem dindarlara hem de Kürdlere “geçmişte büyük hatalar yaptım, değişmeye karar verdim” intibaını vermedikçe, CHP yüzde 25 çıkmazında kalmaya devam edecek. Üstelik, “onu değil de bunu genel başkan yaparsam” bu çıkmazdan çıkarım diye düşünmeye devam ederek. 04 MANŞET BasHaber SÖYLEŞİ 9 Kasım - 15 Kasım 42015 Kürd siyasetçiler ve akademisyenler: Silahlar susmalı, müzakereye dönülmeli DTK Diplomasi Komisyonu Üyesi Abdullah Demirbaş: HDP’nin barajı aşması başarıdır HDP’nin barajı aşmış olması öncelikle bir başarıdır. Ama sonuç her ne ise bu sonuç halkın iradesidir ve saygı duymak gerekir. Bu tablodan Türkiye’nin sorunlarını demokrasi barış ve özgürlükler çerçevesinde çözmek gerekir. En önemlisi ise sivil demokratik ve özgürlükçü bir anayasayı 21. yüzyıl Türkiye’sine taşımaktır. Kürd siyaseti için önemli gelişmeler olacak, çünkü parlamento, başta Kürd sorunu olmak üzere, bütün sorunların çözüm merkezi olacaktır. Tabi ki eksiklikler ve yanlışlıklar görülüp değerlendirilecektir. Azadi Genel Sekreteri Sıdkı Zilan: PKK, HDP’yi boşa çıkardı Kuzey Kurdistan ve Türkiye deki temel beklenti siyasetin öne çıkmasıydı. Kürd kamuoyu nezdinde de HDP’nin dönüşmesi beklendi ama HDP bu dönüşünde hantal davrandı ve PKK, HDP’yi boşa çıkardı. Müspet ve dindar bir milliyetçi parti bekleniyordu ama bu beklentiler karşılanmadı. PYD devletin oyununa gelmedi, ama PKK geldi. HDP, Kurdi hassasiyete ve Kürdlerin özgürlük taleplerine sözcü olması gerekirken, emek bloğu üzerinden Türkiyelileşmeyi seçti. Mademki bu sorun silahla çözülmeyecek, o zaman HDP tüm Kürd kesimlerini kapsayan bir strateji temelinde siyaset yapıp bu doğrultuda bir seçim hazırlığı yapması gerekirdi. TEVGER Sözcüsü Özgür Amed: Kutuplaşma derinleşti AKP’nin koalisyon hükümetine karşı 1 Kasım seçimini tercih etmesi, sadece Türkiye’de kutuplaştırmayı daha derinleştirdi. Halkın beklentisi çözüm sürecine geri dönülmesiydi ve bu yüzden HDP’ye destek verip meclise girmesini sağladı. Bunu yapanlar AKP’nin dindar Kürd kesimiydi, ama HDP’nin ‘Herkesle koalisyon kurarız, ama AKP ile kurmayız’ tavrı kendisine oy kaybettirdi ve 1 Kasım seçim sonuçları da bunu göstermiştir. KADEP Genel Başkanı Lütfi Baksi: Türkiyelileşme siyaseti iflas etti Türkiyelileşmek iflas etti. Kürdistanilikten uzaklaşınca olacağı buydu. Erdoğan’ın yaptığını HDP yapmalıydı, yani muhtar, halkla, hatta korucularla buluşmalıydı. Demokratik özerklikten bahsediyor, ama demokrasi ile şiddet bir arada olamaz ve HDP bunu unutuyor. Devlette bunu fırsata çevirip kullandı. Halk bundan korktu. Suriye’ye, Rojava’ya dönüşmekten korktu, AKP’de elinden geleni ardına koymadı; İlçelerin hali göz önünde ve artık hiç koymayacakta. PDK-Bakur Başkanı Sertaç Bucak: HDP görevini yapamadı Çatışmaların başladığı dönem HDP, kendisine verilen görevi yerine getirmedi. Bu bize şunları gösteriyor: Bir, Kürdler çatışma istemiyor. İki, halk savaştan yorgun ve çatışmaların gereği yok. Bu seçimler bize Kurdistani bir alternatifin yaratılması gerektiğini söyledi. Barışçıl ve eşitlikçi bir siyaset Kürdistan’da başarılı olabilir. Ama devletin tuzağına düşmemek gerek, ya da minderinde dövüşmeye gitmemek gerek. Selahattin Demirtaş’ı dinlerken sanki bir Türk sol partisinin başkanı konuşuyormuş gibime geldi ve faşizm diyordu. Türkiye’de otoriter bir yapı olabilir, ama bu yapı faşist bir yapı değildir. Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi: Kürd siyaseti silahtan heyecan duymuyor Bu seçimin en önemli sonuçlarından birisi, seçimin kaybedilmesi değil AKP’yi daha güçlü meclise sokmasıdır. Bunun sebebi ise toplumda istikrarsızlık korkusu ve asıl belirleyici faktör de silahların devreye girmesi olmuştur. Akademisyen Fazıl Hüsnü Erdem: Öcalan ile ilişki kopmadı Türkiye’nin önünde çok temel bir takım meseleler var. Bu meselelerin başında Kürd meselesi geliyor. Kürd meselesinin barışçıl bir çözüme kavuşturulabilmesi ve Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu yeni bir anayasaya kavuşabilmesi, Türkiye’de var olan toplumsal gerilimin giderilmesi ile olur. Türkiye’de bazı fay hatları var. Gelişen toplumsal fay hatları var bu fay hatları kırılgandır. İşte Ak parti bu sonra ki süreçte geliştireceği politikalarla bu fay hatların kırılganlığını engeller ise Kürd siyasi hareketi artık çatışma ve silahlı süreçten heyecan duymuyor, aksine çözüme odaklı demokratik mücadeleye heyecan duyuyor. Gerçekçi olmayan hedeflere odaklanılmamalı, demokratik özerklikten tümüyle farklı olan öz yönetim modeli arayışlarının gerçekçi olduğunu düşünmüyoruz. Özerklik talebi mümkün ama benimsenmeyen strateji ile ilerleyemez. T-KDP Başkanı Mehmet Emin Kardaş: Halk, HDP’ye verdiği oyları geri aldı Hendek kazmalar, ölümler, sokağa çıkma yasakları ve kepenk kapatmalardan dolayı halk, HDP’ye verdiği oyları geri almış oldu. Aynı zamanda 7 Haziran’da polisi, jandarması, Türk solu da HDP’ye oy vermişti ve tek amaç Erdoğan’ın devrilmesi olmuştu. Ama gerçekleşmedi ve çatışmalı süreç başladı. Bu süreç HDP’ye kaybettirdi. HDP’nin geçmiş fraksiyonları da dahil, doyum noktası yüzde 7’dir ve gerisi de emanettir. HDP’nin strateji geliştirip demokratik bir siyaset izlemesi gerekli. Zaten Kürdistani bir duruşu yok, bari demokratik bir duruşu olsun. PAK Genel Başkanı Mustafa Özçelik: Savaşsız sürecin mesajı 7 Haziran seçimlerinde seçmen, tüm siyasi partilere savaşsız bir sürecin başlaması gerektiği mesajı verdi, ama çatışmalar çıktı ve en büyük zararı Kürd halkı gördü. PKK ve KCK, pozitif bir siyaset yürütmediler ve savaşa yol açtılar. 1 Kasım’da halk buna tepkisini oy vermeyerek gösterdi. AKP ise halkı şiddeti tırmandırarak aynı zamanda PKK’yi de alana çekip savaşını meşrulaştırarak halktan oy almayı amaçladı ve başardı. Kürdler ve Kürdistani partiler, bundan sonraki süreci daha iyi değerlendirmeli ve HDP’de kendine pay çıkarmalı. hiç şüphesiz Ak Parti ve Türkiye için faydalı olur. Herkes çözüm sürecinin devam etmesini istiyor. Kürd sorununu barışçıl yöntemlerle çözülmesi için bütün çabalar sarf edilmelidir. Güvenlikçi siyaset terk edilmelidir. Meselenin buzdolabına konulması çözümsüzlüğü derinleştirir. Ak Parti aldığı yüzde ellilik güçle çözümü devam ettirmelidir. Kısa vadede HDP, İmralı ve Kandil dışlanabilir. Bu sorunu çözümünde kiriktik nokta silahların susmasıdır bunun için İmralı ve Kandil ile müzakere olması zorunludur. Siyasetçi Bayram Bozyel: Kürdler çatışmadan yoruldu Kürdler silahlı çatışma ve bundan kaynaklı yıkımlardan yoruldu. Dolayısıyla Kürdler nezdinde artık silahlı mücadelenin toplumsal ve siyasal bir karşılığı yok. Silahlı mücadele, Kürdlerin elindeki mevcut kazanımlara da zarar veriyor, gereksiz can ve mal kaybı ve de büyük moral bozukluklarına yol açıyor. Kürd toplumundaki bu belirgin eğilime rağmen PKK’nin önümüzdeki dönemde izleyeceği tutum önemli. PKK’nin yapması gereken şey Kürd toplumunun söz konusu eğilim ve beklentisini dikkate alarak silahlı mücadeleyi sonlandırmasıdır. İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Raci Bilici: Seçimlerde demokratik ortam yoktu AKP, 7 Haziran seçimleri sonrası planlı bir şekilde çözüm sürecini bitirmeye başlamıştı. Her şey sıfırlandı, hatta inkar noktasına gelindi. Kürdler özerk yönetim ilanlarıyla varlığını ispat derdine düştü. AKP 1 Kasım seçimi sonrası eğer retçi tavrını devam ettirirse ve Sayın Öcalan ile görüşme başlamazsa, tekrar içinden çıkılmayacak bir durum ortaya çıkacak. AKP’ye verilen oylar istikrar ve çatışmasızlık sürecine verildi. Eski Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar: Seçimler olağanüstü halde gerçekleşti Seçimler olağanüstü hal yönetimi içerisinde gerçekleşti. AKP’nin seçim zaferi herkese sürpriz oldu. HDP’ye oy veren Türk solu, bu sefer vermedi. Az miktarda da olsa HDP’den AKP’ye kayan oy var. Bazı kırsal yerleşim yerlerinde ise silahların gölgesinde bir seçimi olduğu söylendi. Zaten Avrupa’daki gözlemcilere müdahale ve engeller bunu gösteriyor. Devlet, elini zayıflattığı bir partnerle masaya oturmak istiyor. Bunun için de elinden geleni yapıyor. Bayram Bozyel M. Emin Kardaş M. Emin Aktar Mustafa Özçelik Özgür Amed Raci Bilici Sertaç Bucak Sıtkı Zilan Tahir Elçi Abdullah Demirbaş Akademisyen Doç. Dr. Vahap Coşkun: HDP’nin alanı daraldı HDP’nin 7 Haziran’da desteklenmesinin sebebi, sorunu siyasetle çözme vaadinde bulunmasıydı. Eğer HDP ve PKK bu mesajı doğru okusalardı siyaseti güçlendirecek hamleler yapmaları gerekecekti ve bu şekilde belki de 7 Haziran seçimlerinden daha iyi bir sonuç elde etmiş olacaktı. Ama HDP bunu değerlendiremedi ve bunun sonucunda HDP’nin alanı daraldı ve çatışmalı süreç devam etti. F. Hüsnü Erdem Vahap Coşkun GÜNDEM BasHaber 9 Kasım - 15 Kasım 2015 5 SÖYLEŞİ 05 Sinirlioğlu’ndan Barzani’ye arabuluculuk talebi O rtadoğu’da savaş ve siyaset sahnesi IŞİD’e karşı büyük ve kapsamlı bir hamlenin başlatılacağına işaret ederken Kürdistan ve başkent Erbil hem diplomasi ve siyasetin, hem hem de savaşın merkezi olmaya devam ediyor. Bir taraftan IŞİD’e karşı savaşta güçler yerlerini belirlerken KBY ile ilişkilerini güçlendirme ataklarına girişirken diğer taraftan geçen haftaki seçimlerden tek başına iktidar olarak çıkan AKP’nin bölgedeki pozisyonu ve seçimin ardından ilk ziyaret adresini Erbil olarak belirleyen ve burada KBY Başkanı Mesud Barzani tarafından kabul edilen Türk Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu’nun ziyaretleri merak edilen konuların başında geliyor. Erbil’deki siyasi kulislerde Sinirlioğlu’nun Barzani’den Çözüm Süreci’nin yeniden başlaması için arabulucu olma ricasında bulunurken, Peşmerge’nin katılacağı olası Musul operasyonunda Türkiye’nin hava desteği sunmaya hazır olduğu mesajı ilettiği bilgisi konuşuluyor. Sinirlioğlu’nun PDK, YNK ve Goran Hareketi yetkilileriyle gerçekleştirdiği görüşmelerde taraflara aralarındaki sorunları çözmeleri yönünde telkinlerde bulunduğu bildirildi. Irak cephesinde Şii Sadr Hareketi lideri Mukteda El Sadr’ın Parastin-Pentagon ortak Hawice operasyonuna karşı olumsuz tavrı ve eski Başbakan Nuri el Maliki’nin, “Kerkük’ün Bağdat’a bağlanması gerekir.” sözleri Kürdistan Bölgesinde tepkiyle karşılanırken Başbakan Nêçirvan Barzani Erbil’deki MERİ toplantısında KBY’nin kendi petrollerinin kontrolünü Bağdat’a vermeyeceğini vurgulaması, Erbil-Bağdat hattının onarılması zor kırılmalarla darbelendiği yorumlarına yol açtı. Sinirlioğlu: Türkiye KBY’nin kalkınmasından yana Geçtiğimiz Salı günü Erbil’deki temaslarına başlayan Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu, KBY Başkanı Mesud Barzani ile görüşmesinde Ortadoğu’daki son gelişmeler konuşulurken Sinirlioğlu’nun Türkiye’nin KBY’nin kendi iç sorunlarını çözerek kalkınma hamleleri gerçekleştir- mesinin bölgenin istikrarı ve güvenliği için önemli olduğunu vurguladığı belirtiliyor. Sinirlioğlu’nun Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Peşmerge ve bölgedeki Arap güçlerin katılımıyla gerçekleşecek Musul operasyonuna Türkiye’nin de hava desteği sunabileceği mesajını KBY Başkanı Mesud Barzani’ye ilettiği de gelen bilgiler arasında. Görüşmede Barzani’de seçim başarısından dolayı Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’na kutlama mesajını ileterek, seçim sonuçlarının Türkiye ve bölgenin huzur ve güvenliğine vesile olmasını diledi. Barzani, huzur ve güvenliğin tesisi için Türkiye ile KBY arasındaki dostane komşuluk ilişkilerinin güçlenerek devam etmesinin önemine de vurgu yaparak bunun aynı zamanda Türkiye’nin iç barışına da olumlu yansıyacağını söyledi. Görüşmeyle ilgili kamuoyuna yansımasa da Erbil’den gelen bilgiler Türkiye’de buzlukta dondurulmaya bırakılmış çözüm sürecinin de detaylı konuşulduğu ve Ankara’nın Barzani’den sürecin devamı için arabulucu olmasını istediği kaydedildi. Sinirlioğlu KBY Başkanı Mesud Barzani’nin ardından Başbakan Nêçirvan Barzani, PDK, YNK ve Goran Hareketi yöneticileri ile de görüşmeler gerçekleştirdikten sonra Ortadoğu Araştırma Enstitüsü’nün (MERI) Erbil’de gerçekleştirdiği ‘Ortadoğu’nun Geleceği’ isimli Konferansa da katıldı. Barzani yoğun diplomasi mesaisinde Son haftalarda artan diplomasi trafiği ile yoğun bir mesai harcayan KBY Başkanı Mesud Barzani bu hafta da yoğundu. Salı günü Irak Yüksek İslam Konseyi Başkanı Ammar el Hakim’i kabul ederek diplomatik görüşmelerine başlayan Barzani, ardından Türk Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu’nu kabul etti. Aynı gün İsveç Dışişleri Bakanı Margot Wallström, Savunma Bakanı Peter Hultgvist ve İsveç’ın Irak Büyükelçisi Anika Molin Helgern’i de kabul etti. İsveç heyeti ile görüşmede Dışişleri Bakanı Wallström IŞİD’e karşı savaşta ülkesinin KBY ve Peşmerge’ye desteğinin devam edeceğini, bütün dünyaya korku salan IŞİD’e karşı insanlık adına savaşan Peşmerge’nin tüm dünya tarafından saygıyla anıldığını ve bu insanlık savaşında medeni dünyanın birlik olup bu tehlikenin atlatılması için mücadele vermesi gerektiğini söyledi. Savunma Bakanı Peter Hultgvist ise Ortadoğu’daki sorunların IŞİD’in bitirilmesiyle çözülebileceğini ve IŞİD’in bitirilmesi için Peşmerge’ye askeri ve diğer ihtiyaçları noktasında desteklerinin devam edeceğini vurguladı. Görüşmede Barzani’de terör belasının bertaraf edilmesi için terörün kaynağına inilip çözümü burada sağlamanın gerektiğini vurgulayarak, IŞİD’e karşı savaşın sadece Peşmerge’nin omuzlarına bırakılamayacağını ve herkesin bu savaşa destek vermesi gerektiğini vurguladı. Barzani BM’den Ezdiler için tedbir almasını istedi Öte yandan Ezdilere ve Irak ile Kürdistan’daki diğer etnik ve dini azınlıklara dair soykırım girişimlerini araştırmak için Erbil’e gelen Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi Soykırımla İlgili Özel Koordinatörü Adam Ding ve beraberindeki BM heyeti, KBY Başkanı Mesud Barzani ile de bir görüşme gerçekleştirdi. BM Koordinatörü Ding Kürdistan’da tarihsel katliamlardan haberdar olduklarını dile getirip, Şengal’deki IŞİD katliamına vurgu yaparak KBY’nin büyük mülteci akınına kucak açarak ve etnik ve dini grupları korumaya alarak büyük bir insanlık hizmeti yaptığını, hem bu insani hizmetler hem de IŞİD’e karşı verilen mücadeleden dolayı Barzani’ye teşekkürlerini sundu. Barzani de Ding’in sürdürdüğü çalışmaların çok değerli olduğunun altını çizerek Şengal ve Kürdistan’daki trajedilere duyarlılıklarından dolayı teşekkür etti. Kürdistan’da bir buçuk milyon mülteciyi barındırdıklarını da vurgulayan Barzani, bu tavrın Kürd tarihsel misafirperverliğinden gelen önemli ve güzel bir özellik olduğunu söyledi. Barzani ayrıca Peşmerge güçlerinin IŞİD’e karşı yürüttüğü savaş, Ezdiler ve diğer toplulukların IŞİD’den dolayı yaşadıkları trajediler hakkında bilgi vererek, Bu konularda BM’nin gerekli tedbirleri alması gerektiğini de belirtti. Kanaat önderlerinden çağrı Öte yandan Süleymaniye ve Germiyan bölgelerinin kanaat önderlerinden oluşan heyetle de görüşme gerçekleştiren KBY Başkanı Mesud Barzani, bölge halkının kendisinden beklentilerini dinledi. Kanaat önderlerin, siyasi ve ekonomik krizin halkın yaşamını derinden etkilediğini ve halkın Barzani’den yana büyük bir beklenti içerisinde olduğunu belirttiler. Halkın Barzani’den krizlerin çözümü için inisiyatif almasını beklediğini söyleyen kanaat önderleri, krizlerin çözümü için tüm tarafların toplanarak sorunlara çözüm üretmeleri gerektiğini vurguladılar. Barzani de bu krizlerin çözümü için büyük bir çaba göstereceğini söyledi. Mesrur Barzani: KBY, Kanada ile işbirliğinde ısrarlıdır KBY Güvenlik Ajansı Müsteşarı Mesrur Barzani, Kanada’nın IŞİD karşıtı uluslararası ittifaktan hava desteğini çekmesi ardından, Kanada’dan bir yetkili ile görüştü. Kanada’nın Irak ve Ürdün Büyükelçisi Bruno Saccomani başkanlığındaki heyeti kabul eden Mesrur Barzani Kanada ile işbirliğini geliştirmekten memnun olacaklarını ve bu konuda ısrarlı olduklarını söyledi. Kanada’nın son seçimlerin ardından IŞİD’e karşı savaş uluslararası ittifaktan hava desteğini çekmesi, KBY ile Kanada arasındaki siyasi, ekonomik ve güvenlik ilişkilerinin konuşulduğu görüşmede Barzani ayrıca KBY ile Kanada arasındaki ilişkilerin geliştirilmesindeki aktif rolünden dolayı Saccomani’ye teşekkür etti. Kanada Büyükelçisi Saccomani ise ülkesinin uluslararası ittifaktan hava desteğini çekmesine rağmen KBY’ye desteğinin devam edeceğini ve KBY ile siyasi ve ekonomik ilişkiler geliştirmekten memnuniyet duyacaklarını söyledi. Saccomani, IŞİD’e karşı savaşta sergiledikleri cesur mücadeleden dolayı Peşmerge’yi kutlayarak ülkesinin desteğinin devam edeceğini söyledi. Uzun zamandan berî Kürdistan’ın dünya tarafından unutulduğunu dile getiren Saccomani, ‘IŞİD’e karşı yürüttüğü savaşın ardından artık Kürdistan’ın dünya ülkeleri arasında yer almasının zamanının gelmiştir” dedi. 06 ROJAVA BasHaber 9 Kasım - 15 Kasım 2015 Türkiye’nin Rojava çıkmazı Rojava’da Cerablus ve Rakka kıskacı Salih Batırhan / Çimen Gümüş V iyana’da geçtiğimiz hafta bir araya gelen ABD, Rusya, Türkiye, İran ve Suudi Arabistan arasında ateşkesin sağlanması konusunda uzlaşma çıkmazken, seçimlerinden tek başına iktidar olarak çıkan AKP’nin yeni dönemde Suriye siyaseti merak konusu oldu. IŞİD’i Rojava’dan çıkarma operasyonlarını tüm hızıyla sürdüren Kürd güçlerine Türkiye’den yapılan açılan taciz ateşi ve saldırılar da devam ediyor. Analistler, Ankara’yı, Suriye’de zor günlerin beklediğine de işaret ederken, Çözüm Süreci’nin Suriye ve Rojava ile paralel bir şekilde yürütmek zorunda olan Türkiye’nin Esad’lı geçişi kabul etse de ABD’nin Rojava’daki Kürdlere verdiği desteğin önüne geçemeyeceği ve eninde sonuca Rojava Kürdleri ile uzlaşmak zorunda kalacağını bildiriyor. İbrahim Kurdo: Rakka ve Cerablus alınacak Bölgede Kürd güçlerinin Cerablus ve Rakka operasyonlarının hazırlıkları da sürüyor. Edinilen bilgilere göre Kürd güçlerinin 25 bin kişilik bir birlikle bölgeye doğru ilerlediğini belirtiyor. Gelişmeleri BasHaber’e değerlendiren Kobanê Dışişleri Sözcüsü İbrahim Kurdo, IŞİD’i Cerablus’u Rakka’dan çıkarmak için büyük bir çalışma içerisinde Ramazan Tunç: Türkiye Rojava’ya saldırmaya devam edecek Suriye’deki politika ile paralel yürüyen Türkiye iç politikası 2011 yılından bu yana Ortadoğu’daki güç dengesinde kendine pay edinme ve yeni Türkiye yaratma stratejisi üzerine kurulu. Türkiye’nin Suriye dış politikasını değerlendiren ve Türkiye’nin konumu için “değerli yalnızlık” değerlendirmesini yapan akademisyen Ramazan Tunç, Türkiye’nin Rojava siyaseti için, “Bu değerli yalnızlıkta suni blokla birlikte Rojava’daki Kürdlerin kazanımlarına yönelik saldırıları devam edecek” diyor. olduğuklarını ve operasyonun koalisyon güçleri ve Rusya ile eşzamanlı yapılacağını kaydetti. Güvenlik nedeni ile basına bilgi vermekten kaçındıklarını aktaran Kurdo, ABD ve Rusya’nın PYD’nin müttefiki olduğunu ve bunun Türkiye tarafından da kabul edilmesi gerektiğini açıkladı. Operasyonlar kapsamında Hesekê’nin güneyinde Kürd güçlerinin Hol yolundaki Heqil Tişrîn köyüne ulaştıkları ve bölgede stratejik bir öneme sahip bölgeyi kontrol ettikleri öğrenildi. Cezire bölgesindeki askeri operasyonları BasHaber’e aktaran Gazeteci Mihemed Billo, Hasekê’nin güney cephesinde büyük ilerleme kaydeden Kürd güçlerinin Xabûr Deresi’ne ulaştığını ifade etti. Operasyonun temel amacının IŞİD’ın Irak ve Şengal bağlantılarını kesmek olduğunu aktaran Billo, IŞİD’in operasyonlara cevap veremeyerek geri çekildiğini ifade etti. PYD, Hrıstiyanların iddiasını yalanlıyor Ayrıca Rojava’daki Süryani ve Ermeni kurumları ortak bir bildiri yayınlayarak, Kürd güçlerinin Suriye’nin Haseke ilinde özel mülkleri gasp ettiğini ileri sürdü. Bildiride imzası bulunan 18 kurum, PYD’nin ve YPG’nin Kürd güçlerini insan haklarını ihlal etmek, özel mülkü gasp etmek, zorla askere almak, haksız vergi koymak ve kilise okullarının müfredatına müdahale ettiğini iddia etti. PYD’nin Hristiyan azınlıkların mallarına el koyduğu ve onları yerinden ettiği yönünde yapılan iddiaları BasHaber’e değerlendiren Cezire Yürütme Meclisi Eşbaşkanı Ekrem Hiso, iddiaların gerçeği yansıtmadığını söyledi. Cezire kent meclisinde tüm azınlık gruplarının temsil edildiğini ve herkesin can ve mal güvenliğinin korunduğunu açıklayan Hiso, Rojava’daki demokratik yönetime karşı olan dış güçlerin Rojava’daki bazı azınlıkları ve etnik unsurları Kürdlere karşı ayaklandırmaya çalıştığını belirtti. ABD: YPG’ye silah yardımı devam edecek Öte yandan Kürd ve Arap güçlerinin ortaklaştığı Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) Washington’dan daha fazla silah desteği geleceği öğrenildi. ABD’nin IŞİD’e yönelik operasyonlarının koordinasyonunu Bağdat’tan sağlayan Albay Steve Warren, SDG’nin Hasekê yakınlarında bulunan El Havle kentinde IŞİD’e karşı önemli kazanımlar elde ettiğini ve bir anlamda rüştünü ispatladığını ifade etti. Warren “Taktiksel anlamda çok büyük bir kazanım değil. Ancak gördüklerimiz ümit verici” diyen Warren, ‘Daha fazla silah yardımı yapacak mısınız?’ sorusuna ise de “Silah ikmali konusunda cevabımız evet. Devam edeceğiz” yanıtını verdi. Mehmet Kaya: PYD, Uluslararası Koalisyon’un önemli mütefiği Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Başkanı Mehmet Kaya da Seçim sonrası sürecin de Kürd karşıtlığı üzerinden geliştirilmesinin, Türkiye ve bölge için hayırlı olmayacağını vurguladı. AKP’nin 7 Haziran seçimlerinden ders çıkararak, Rojava’daki ve Kuzey’deki Kürdlere de Güney Kürdistan’a yaklaştığı gibi yaklaşmasının hem bölgede hem de kendi iç huzurunu sağlayacağını kaydeden Kaya, ancak bu politikanın böyle devam etmesi durumunda IŞİD’in Türkiye’ye de girmesine vesile olacağını ifade etti. Kaya, PYD’nin koalisyon güçlerinin önemli bir müttefiki olduğunu söylüyor: “Öyle görünüyor ki Suriye’de PYD, Amerika ve Rusya tarafından IŞİD’in varlığı sonlandırılmasına yönelik büyük bir operasyon başlayacak. Bunun karşısında Türkiye’nin farklı bir tavır alması süreç içerisinde kendi iç huzurunu da bozacak. Bu anlamda son politikaları belirleyici olacak.” “Rojava’ya saldırının bedeli ağır olur” Türkiye’nin 1 Kasım seçimleri öncesi Girêspî’ye yaptığı müdahalelerin devam edip edemeyeceğini ve Rusya ve ABD’ye rağmen Kürdlere saldırıp saldırmayacağı yolundaki soruya da Kaya, “Bir pazarlık konusu olarak Türkiye’nin Kürd fobisini aşmasının zorunlu olduğuna inanıyorum. Eğer aşmaz ve PYD’nin Suriye’deki yapılanmasına yönelik rahatsızlığı devam ederse başka sonuçlar ortaya çıkar” şeklinde yanıt veriyor. Uluslararası koalisyon güçlerinin ve diğer büyük güçlerin tüm güçlerini kullanmalarına rağmen IŞİD’e karşı başarılı olamadıklarına işaret eden Kaya, Suriye’de IŞİD’e karşı sonuç alabilen tek gücün PYD olduğunun görüldüğünü ve tüm büyük güçlerin PYD ile uzlaştığını belirterek, “Bu Rusya ve ABD’nin PYD’yi çok sevmesinden kaynaklanan bir durum değil. Suriye’deki çözümün bu olduğunu, PYD’nin desteklenmesinin zorunlu olduğunu biliyorlar. Türkiye’nin pazarlıksız olarak PYD ile diyalog kurup bu süreci bu şekilde desteklemesi gerekiyor” şeklinde konuşuyor. Türkiye’nin başta Ortadoğu olmak üzere dış politikasında tutarlı bir politika izlemediğinin altını çizen Kaya şöyle diyor: “Erdoğan Suriye’deki duruma sessiz kalmayacaklarını açıklamıştı. Yani bu Barzani’de olsa, Müslim’de olsa Türkiye’nin tavrını değişmeyeceğini gösteriyor. Türkiye son kozlarını oynuyor. Ama bence bu hayata geçmeyecektir. Türkiye Rojava’daki politikasında Güney ile geliştirdiği ilişkilerin yarın Rojava ile de oluşabileceği ve bu çerçevede hareket etmesi gerektiğini er ya da geç anlayacaktır.” Özkan Gökcan: Türkiye’nin, Kürdistan korkusu var Türkiye’nin Rojava saldırılarını ve seçim sonrası politikalarını değerlendiren Bolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü akademisyenlerinden Özkan Gökcan, Türkiye’nin Rojava politikasının seçimden sonra da değişikliğe uğramayacağını belirterek, “Türkiye’nin, Kürdistan’ın dört parçasına karşı tarihi korkuları ve refleksleri var. Türkiye’nin Suriye Kürdlerine yönelik tehdit algısının en önemli nedenlerinden bir tanesi oradaki Kürdlerin ya da siyasal aktörlerin büyük bir çoğunluğunun PKK ile ilişkilendirilmesidir” şeklinde konuştu. Veysel Ayhan: Rojava merkezli siyaset yürütülüyor Ortadoğu Barış Araştırmaları Merkezi Başkanı Veysel Ayhan Kürdlerin kazanımlar elde etmesinden sonra Türkiye’nin Rojava merkezli bir politika izlediğini ifade etti. Türkiye’nin, ABD ve Rusya’nın Kürdlere verdikleri destekten rahatsız olduğunu da vurgulayan Ayhan, Türkiye’nin ABD’ye baskı yapmaya çalıştığını aktardı: “Türkiye’nin Suriye politikasının pek fazla değişeceğini tahmin etmiyorum fakat küresel dinamiklerden kaynaklı değişimlerin meydana gelecektir. Özellikle Rusya’nın alana girmesi ile bazı değişiklikler meydana gelecektir fakat bu değişikliklerin hangi yönde ne şekilde olacağını Ortadoğu’daki gelişmeler belirleyecektir. Zaten bazı değişimlerde çok doğal karşılanmalıdır. Mevcut dört yıl önceki politikaları devam ettirmenin bir mantığı yoktur.” BasHaber HABER 9 Kasım - 15 Kasım 2015 “Beyaz Toros” devriyeye mi? C Kadir Gürhan izre’de, 1993-95 yılları arasında işlenen “faili mçhul” 21 cinayetin faili oldukları gerekçesi ile haklarında dava açılan ve aralarında Emekli Jandarma Kıdemli Albay Cemal Temizöz ve eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atağ’ın da bulunduğu 8 kişinin yargılandığı davada beraat kararı verildi. Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada mahkeme dava savcısının talebini kabul ederek, Albay Cemal Temizöz dâhil bütün sanıklar hakkında “delil yetersizliğinden” beraat kararı verdi. Baro başkanları ve insan hakları dernekleri davadaki berat kararını BasHaber Gazetesi’ne değerlendirerek kararın siyasi olduğunu “Beyaz Toros” ekibinin dışarı salınmasının manidar olduğunu açıkladı. Murat Yıldız: İktidar ve JİTEM anlaştı “JİTEM Davası” olarak bilinen en önemli dosyalardan biri olduğunu belirten Çağdaş Hukukçular Derneği Ankara Şube Başkanı Av. Murat Yıldız, “Sanıkları uzun süre tutuklu kalmıştı. İçinde korucubaşı kardeşlerin, Cizre’yi kan gölüne çeviren dönemin yüzbaşısı daha sonra da Albay Cemal Temizöz, itirafçılar bir çete kurmuşlardı. Kendince orada Cizre halkından örgüte yardım ettikleri düşündükleri insanları ya da örgüte yakın gördüklerini işkenceye tabi tutarak öldürmüşlerdi” dedi. Yıllar sonra bu konuda iyi kötü bir dava açıldığını söyleyen Yıldız, “21 insanın gözaltına alınmaları, işkence ile öldürülmeleri birçok tanıklıkla sabit idi. Bu tanıklıklar yeni ortaya çıkmamıştı eskiden de ifade vermişlerdi fakat bu dosyalar bir türlü açılmıyordu. Ama daha sonra davalar bir şekilde açıldı. Sonuçta Ergenekon ve Balyoz süreciyle birlikte iktidarla devletin eski katilleri ve Genelkurmayı anlaşma ya da iş birliği yapınca, bölgede o dönemde katliam yapan korucubaşı, itirafçı, devlet görevlileri ve komutanların bir şekilde aklanması gerekiyordu. Aklanmanın projesi şöyle yürüdü; öncelikle Özel Askeri Mahkemeler kaldırıldı, arkasından dosya Şırnak’a gönderildi ve buradan da güvenlik sorunu bahanesi ile dosya Eskişehir’e nakledildi. Zaten dosyanın Eskişehir’e nakledilmesiyle bu dosyadan beraat çıkacağını öngörmüştük” şeklinde konuştu. “Hukuk siyasal iktidarın elinde” Türk yargısının bu katilleri koruduğunu ve daha sonra akladığını dile getiren Yıldız, konuşmasını şöyle sür- dürdü: “Bugünler de ‘Beyaz Toros’ çok tartışılıyor. Bunlara ödül verildi. Yargı beraat olmayacak bir dosyaya gözünü kapatarak beraat kararı verdi. Çünkü Diyarbakır’da esas hakkında ki mütalaa okunduğu zaman orada müebbet istenmişti, öldürmenin nasıl gerçekleştiği delillerle ortaya konmuştu. Devlet eski kadrolarla hukuksuzluğa devam edecek, bunlarla devam edebilmesi için de bunları kurtarması gerekirdi. Kürdlere, ezilenlere, yoksullara, devrimcilere herhangi bir şekilde hukuk uygulanmayacağını biliyoruz. Nitekim Temizöz dosyası da bunu gösterdi.” Noşirvan Elçi: 17-25 Aralık sonrası konsept değişti Beraat kararının ülkede siyasi havanın değişmesiyle birlikte verilen siyasal bir karar olduğunu belirten Şırnak Baro Başkanı Noşirvan Elçi ise, “Özelikle 2009 ve 2010’lu yıllarda geçmişte yaşanan suçları açığa çıkartmak için bir gayret vardı. 17-25 Aralık’tan sonra bu konsept biraz değişti. Balyoz ve Ergenekon davalarının hepsi sıfırlandı. Bu anlamada dün verilen beraat kararı hukuki bir karardan ziyade siyasi bir karardır. Bu davalarda yaşanan hukuksuzlukların önüne geçmek için öncelikle doksanlarda yaşanan bütün cinayetler ve işkencelerin insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına alınıp zaman aşınımının durdurulması gerekir. Hatta demokrasi güçleri, sivil toplum kuruluşları, kamuoyu ve siyasal partilerin bu davalara ciddi bir destek vermesi gerekir, yoksa bu davaların işlenişinde hiçbir şey değişmez. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yargı tavuk hırsızlıkları gibi davaları sonuçlandırıyor. Yargıya hiçbir zaman güç verilmemiştir, siyasal iktidarın denetimindedir” şeklinde konuştu. Tahir Elçi: Hükümet Beyaz Torosları sokağa saldı Masum Kürd sivillerin ölümünden sorumlu olanlara açılan davalara adli ve idari bariyerin yanında siyasi bir bariyerin de eklendiğini söyleyen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, “Öteden beri faili belli davalar açılmıyordu, ancak 2009 yılı ve sonrasında bazı iyi niyetli çabalar sonucunda kimi davalar açılmıştı. Ne yazık ki hükümet 17-25 Aralık depreminden sonra bu davaları kapatma yoluna gitti. Siyasal iktidar güvenlik bürokrasisinin çok kritik noktalarında bulunan bürokratlara dokunacak olan bu soruşturmaları kapatmanın daha doğru olduğuna karar verdi ve ‘geçmişle yüzleşme’ diyebileceğimiz meseleye bir çarpı attı. Beyaz Toroslarla bütünleşmiş ve o isimle sembolleşmiş dava bu davadır, bu ekiptir. Hükümetin ilk icraatı bu ekibi dışarı salmak oldu. Biz mağdurların adalet mücadelesine destek sunmaya ve katilleri takip etmeyi sürdüreceğiz” şeklinde konuştu. Türkdoğan: Yargı adına vahim bir karar JİTEM’cilere açılan davanın beraat ile sonuçlanmasını “yargı adına vahim bir karar” olarak değerlendiren İHD Öztürk Türkdoğan, “Bu dosyada failleri yargılamaya yetecek kadar delil vardır. Dosyada sadece adli tıp raporları değil bire bir görgü tanıkları vardır. Dolayısıyla bu davayı diğer ceza davalarıyla karşılaştırdığımızda faillerin cezalandırılmasına yetebilecek kadar delil bulunuyor. Mahkemenin bu delillere rağmen beraat kararı vermesi cezasızlık politikasının yargı yoluyla devam etmesidir. 90’lı yılların faili meçhul vakaları devlet tarafından aydınlatılmayıp kapatılmak istenmektedir. Biz insan hakları savunucuları buna izin vermeyeceğiz, adalet mücadelesine devam edeceğiz. Türkiye geçmişle yüzleşmediği sürece, demokratik bir anayasa yapmadığı sürece ve Kürd meselesinde çözüme gitmediği sürece, faili meçhul cinayetler ve gözaltında kayıpların normal bir ceza yargılanmasıyla aydınlanmasını beklemek saflık olur. Çünkü bu bir devlet politikasıdır, bu kişiler devlet politikasının gereğini yaptılar” dedi. 07 “İstikrar” derken? FERHAT KENTEL Rejimin ideoloji komiserlerinin en çok bahsettikleri şey istikrar... “Yeni Türkiye”nin istikrarı... Üniversiteye başörtüsüyle gitme hakkı için her türlü sembolik şiddete maruz kalan öğrencilere karşı; anadillerini savunan Kürdlere karşı; 1915’i hatırlayarak hafızalarını yeniden kurmaya çalışan Ermenilere karşı “Nereden çıktı bu başörtülüler!”, “Nereden çıktı bu Kürdler!”, “Nereden çıktı bu Ermeniler!” “Eskiden yoktu böyle şeyler!” diye feryat figan eden orta sınıfların söyleminde gördüğümüz gibi... Başörtülüler, Kürdler, Ermeniler o orta sınıfların, o muhafazakarların, milliyetçilik ürünü o konforlu zihin yapısına sahip olan insanların huzurunu bozdular; “dostum, manzaranız bir felaket!” dediler... Egemen olanın eline geçen muhafazakarlık ve istikrar dili bizzat egemenlik ilişkilerini, birilerinin egemen olma yollarındaki “ayıpları saklar”... Geçenlerde Tarlabaşı’nda bir gençle tanıştım. İyiliksever insanlar alenen sokakta “bulmuşlar”... Ayaklarında ayakkabı yerine naylon torba... Üstbaş darmadağın, perişan... Parkta bir bankın üzerinde yorgunluktan adeta baygın vaziyette uyurken nüfus kağıdını bile çalmışlar. İyiliksever insanlar temizleyip, giydirip, karnını doyurmuşlar... Genç adam “onlar sayesinde aylar sonra ilk defa huzurlu bir uyku uyuduğunu” söylüyordu. O hale nasıl gelmiş? Çünkü aslında overlokçuluk gibi pekala bir meslek sahibi olduğu için Şırnak’tan gelip İstanbul’da tekstil sektöründe bir iş bulmuş. İşyerinde yemeğini yemiş, yatmış kalkmış. Tam dört ay boyunca sabah 8.00’den gece 01.00’e kadar çalışmış. Dört ay çalıştıktan sonra kaç para kazanmış peki? Tam tamına “0”, yazıyla “sıfır” yani... İstikrar, Tarlabaşı’nı ya da Şırnak’tan yollara düşüp 120 gün köle gibi kullanılan insanı görmez. Tarlabaşı görünmez olduğu için istikrar var zannederiz. Bize istikrarın olup olmadığını Dolar’a, Euro’ya göre söylerler. Eğer Tarlabaşı’nda, Şırnak’ta hoşumuza gitmeyecek bir şeyler oluyorsa, huzurumuzu korumak için oralarda bize çaktırmadan “kentsel dönüşüm”, “asayiş dönüşümü” yapılır, yerle bir edilir, istikrar getirilir. Görmediğimizi, görmek istemediğimizi gene görmemeyi beceririz. Hatırlayalım, 12 Eylülcülerden bu yana bu istikrar lafını hep duyduk. “İstikrar” seçim sistemlerine ilişkin hep ısıtıldı ve “istikrar” ve “temsilde adalet” ikileminde sunuldu. Sanki illâ ki birini seçmemiz gerekiyormuş gibi... “Temsilde adalet” olunca, istikrarlarının zarara gireceğinden korkarak... Yani aslında adaleti vermemek için istikrar büyülü bir tuzaktır. İstikrara sarınıp, huzur içinde uyumak çok rahatlatıcıdır. Manzarayı bozan fırça darbelerini görmezseniz, her yer güllük gülistanlıktır. Ama görmek, şahit olmak riskli bir durumdur. Tatsız bir fırça darbesine şahit olursanız, en ufak ihtimalle karakola gidip şahitlik yapmanız beklenir. Bu vakit kaybıdır; çünkü tam o sırada bakkala müşteri gelecektir; kahvede okeye dördüncü olmak üzere ya da dersinize veya da tenceredeki yemeğinizin altı yanmasın diye koşturmaktasınızdır. Şahit olduğunuza müdahale etmek, “bir dakika dur, ne yapıyorsun?” demek; eğer cesaretiniz varsa, alenen engellemek daha da risklidir. Bütün bunlar konforunuzu bozar... Ama bunları siz görmezseniz, başkaları da görmezse o durum “yok” gibi sayılabilir. Hele o konfor bozucu unsurlar ya da dekorlar zaten zayıfsa, bizim konforlu dünyamızda yer almazlar ve istikrar mükemmelen işler... “Ne kadar da mükemmel bir dünyada yaşıyoruz!” oto-propagandası da birlikte... İstikrar burjuva sistemlerinin büyülü lafıdır ve kocaman bir palavradır. Egemen olan muhafazakar burjuva mantığına göre, “Sistem zaten her zaman gayet iyi çalışır; zenginler zenginliklerini hakketmişler ve kazanmışlardır; fakirler de zaten tembeldir ve pistir ve de bunun aksini iddia edenler de istikrarı bozan bölücülerdir.” Sonra... neydi o slogan? “Tek devlet, tek millet!” Ve diğer “tek” şeyler... Kısaca istikrar yani... 08 SÖYLEŞİ BasHaber SÖYLEŞİ 9 Kasım - 15 Kasım 82015 Gazeteci-Yazar Ali Bayramoğlu: 21. yüzyıl Kürdlerin yüzyılı olacak AKP’nin 12 yıllık yıpranmış geçmişini ‘temize çekmesi’ olarak da yorumlanan 1 Kasım seçimleri, ulusal ve uluslararası dinamiklerde soğuk duş etkisi yaratmış olsa da CHP, MHP ve HDP için yeni dönemde reorganizasyon kanallarını açmış, ertelenen ve zamanı gelen kongreler dönemine dönüşmüştür. 1 Kasım seçim sonuçları tüm kesimlerde özeleştiri mekanizmala- Yeter Polat AKP’nin seçim başarısı neden kamuoyunu şok etti? 12 yıllık yıpranmış iktidarın tek başına hükümet olamama gibi bir seçimin hemen ardından yüzde 9’luk oy artışı mucizesi nasıl açıklanır? Kamuoyunun bir kısmını şoke ettiğini söyleyebiliriz. Toplumun tespit, tavrı, desteği ve beklentisi konusunda ne kadar iki uçta kutuplaştığını gösteren bir tablo var karşımızda. Büyük bir AK Parti başarısıdır. 13 yıldan sonra bu yüksek oy oranına ulaşması hafife alınacak bir durum değildir. Günlerdir gazeteciler bunu izah etmeye çalışıyor, herhalde en önemli faktörlerden birisi siyasi istikrar faktörü. Türkiye kötü koalisyon deneyimleri yaşamış bir ülke. Uzlaşma kültürü çok zayıf olan bir diyar burası. Kurulabilecek hükümete dair umut beslendi, olmadı. Bunun olmamasının, AK Parti’yi yüzde 43-44 oranıyla yeniden iktidara getirmesi de beklen bir şeydi. En azından kıyısına yaklaştırması bekleniyordu. Yüzde 40’a düşmüş yıpranmış bir siyasi parti, istikrar endişesiyle muhafazakâr seçmenden oy alacaktı, bu beklenen bir durumdu. Bunun ötesine geçmesi sadece istikrarla açıklanamaz. Benim tespitim biraz varsayımsal, biraz da sosyolojik olacak. Ben şöyle düşünüyorum: Türkiye’de son dönemlerde oylar çok kemikleşti ve kimlikleşti. Bölgede yaşayan Kürd seçmenin çok küçük bir kısmında bir seyyaliyet var. Diğeri konsolide olmuş bir oya işaret ediyor. CHP, zaten bunun bir aynasıdır. 24-25 olarak gidiyor. MHP, AK Parti, Saadet Partisi gibi sağ muhafazakâr partilerde bir geçiş var. O zaman muhafazakâr kesim bütün desteğini, seferberliğini AK Parti’ye yöneltti. Seçmenlerin bir kısmını AK Parti’ye verdiler. Bu da açıklamak için yeterli değildir. Geçen seçimlerde sandığa gitmeyen, AK Parti’ye oy vermek istemeyen AK Parti’liler tekrar AK Parti’ye oy verdiler. O zaman bu kesimler AK Parti ile birlikte belli kazanımlar elde ettiler. Bu kazanımlar, AK Parti’ye yönelen elin ifadesi olarak değerlendirilebilir. Bu kazanımlar nedir? Kürdler dışında kalan kesimler, yani dindarlar, muhafazakârlar, sistem dışına tutulan modernistler diğer gruplarla eşitlendiler. Üniversiteleri ele geçirdiler, yargıda güçlendiler, iş dünyasın- rını harekete geçirirken, 7 Haziran’a benzer sonuçların elde edileceği beklentisinin boşa çıkması, iktidar olan yüzde 50 ile muhalefette kalan yüzde ellinin adı konamayan tartışmalarına sahne olmuştur. Türkiye’yi 4. AKP iktidarı sonrası nelerin beklediği, temel sorunlardan Kürd meselesinin nereye, nasıl evrileceği, Kürdistan’da çatışmalar devam ederken ‘kamu güvenliği’ me- da diğerleri kadar olmasa da öne çıkmaya başladılar. İkincisi de kabul edelim ki kimi mağduriyetlerin de giderilmesini ifade ediyor. Üniversitede başörtüsü yasağı ile bir takım yasakların ortadan kalkması bazı şeyleri beraberinde getirdi. Bunun getirdiği bir eşitlik söz konusu. Ben buna sosyolojik eşitlenme diyorum. Muhafazakâr seçmenin demokrasiye verdiği en büyük anlam budur. Ne basın özgürlüğüdür, ne yargı bağımsızlığıdır, ne kuvvetler ayrılığıdır, o denli mağdur edilmiştir ki, Cumhuriyetin başından bu yana kendisi adına atılmış adımlar ve kendisini diğerleriyle eşitleyen her türlü adımı demokratik ve eşitlikçi bir adım olarak görür. Bu, AK Parti’nin büyük bir başarısıdır. İkinci husus, ekonomidir. Sadece AK Parti’ye mal edilmemesi doğru olan ama onun döneminde olduğu için ona mal edilen bir tablodur. Nedir o? Orta sınıf. Yüzde 22’lerden toplam nüfus içinde yüzde 45’lere ulaşan bir orta sınıftan bahsediyoruz. Orta sınıfın gelirinin arttığı, hizmet tüketme imkânlarının arttığı, banka kredilerinden aldıkları pay arttı, Anadolu sermayesinin küçük pazarlardan hareketle batıyla kurduğu ilişkiler arttı. Üçüncü boyutta şudur; AK Parti otoriter bir partidir. Tüm otoriter partiler gibi, AK Parti de otoriterdir. Bu otoriterlik yozlaşmayla, yolsuzluk dosyalarıyla, kibirle, siyasetin tahakkümüyle ortaya çıkmaya başladı. Laiklik tartışması bitti ama kamu alanında kim nasıl yaşayacak, içecek mi içmeyecek mi? Bütün bunlara baktığınız zaman AK Parti 2013’ten bu yana büyük bir yıpranma başladı. Bu yıpranma sadece muhalif kesimin AK Parti ve Erdoğan’dan nefret etmesiyle başlamadı, aynı zamanda muhafazakâr kesim içinde de kimi sorunların ortaya çıkmasının da önünü açtı. Bu, yüzde 40’ın açıklamasıdır. AK Parti reformcu, özgürlükçü kimliğini kaybetmekle kalmadı, aynı zamanda muhafazakârları tatmin eden daha ahlakçı yönünden de, daha eşitlikçi dilinden de kayıplar yaşamaya başladığı zaman burada bir yıpranma söz konusu oldu. Haziran ve Kasım seçimlerini birlikte değerlendiriyorum. Oy geçişi yok. AK Partili CHP’ye, CHP’li AK Parti’ye oy vermiyor. Kürdler içerisinde taş çatlasa 800-900 bin oy geçişi olmuştur. Bu 900 bin oyun tamamı da AK Parti’ye gitmedi. Elbette HDP’nin muhafazakâr seçmeni AK Parti’ye geçti, selesinde hükümetin ısrarlı tavrı, İmralı’nın sessizliği, Kandil’in seçim süreçlerinde ve sonrasında yürüttüğü siyaset, AKP’nin Rojava ve Güney Kürdistan’a yaklaşımlarında olası değişikliklere dair BasHaber’in sorularını yanıtlayan Gazeteci-Yazar Ali Bayramoğlu, “21. yüzyılın ortaları Ortadoğu’da Kürdlerin yüzyılı olacaktır” dedi. ama bu bir patlama olmadı. Bu 900 bin kayıp içerisinde muhtemelen 300 bini oy kullanmayan Kürdlerdir. HDP’li olmayan, ama HDP’ye oy veren insanların kayıpları olarak da değerlendirilebilir. 7 Haziran’da AK Parti’nin seçmeni kendisi kendi partisine bir uyarı verdi. AK Parti’siz iktidar tartışması, HDP’nin ve MHP’nin birleşmesini hayal edenler oldu. AK Parti koalisyonun dışında kalsın diye devam eden anlaşmalar, bazı basın gruplarının ısırgan politikası, Erdoğan’ın onları vesile bularak daha çok ısırması yeni ortaya çıkan kutuplaşma kayıp halinin riskli olduğunu ve uyarı veren seçmenin bu kez kendi alanına sahip çıkarak sandığa kuvvetli bir şekilde gitmesiyle sonuçlandı. Yaşanan şok iktidar ortağı olamayan yüzde 50’nin şokudur, iktidar olan yüzde 50 şok olmadı mı? Hiçbir şekilde! Yüzde 50’nin arzusu budur. Yüzde 50 insan bu adamı seviyor, bu partiyi destekliyor. Her zaman söylüyorum Ak Parti hiçbir siyasi partinin beceremediği demokratik eşitlenmeyi becermiştir. Bunu Kürdler için yapamadı. Biraz daha cesur olabilselerdi veya bir iki nesil sonrasına sahip olabilselerdi bu çözülürdü. Dolayısıyla eşitlenme önemlidir; ekonomik başarı önemlidir. Türkiye’de büyük bir imparatorluğun bakiyesi olan Sünni Müslümanların yeniden ‘biz buradayız’ demesi önemlidir. Bütün bunları temsil eden büyük bir ruhtur. Bir de Mustafa Kemal bir elbise dikti bize, Tayyip Erdoğan o elbiseyi söktü, ters yüz etti yeniden verdi bize. Bunu anlamadığınız zaman yüzde 49’a döndü. Kürdler 25 yıllık legal siyaset mücadelelerinde en büyük handikap gördükleri seçim barajını geçmelerine rağmen neden bir şok durumu var? Yüzde 11 civarında bir oran neden HDP için başarısızlık olarak algılandı? HDP’den birbiri ile çelişen farklı beklentiler mi vardı? Yüzde 11’in başarısızlık olduğunu düşünmüyorum. Beklenti çok yüksek olduğu için bir başarısızlık algısı var. HDP eğer Türkiye’de yaşayan Kürdlerin, ya da Kürd sorununu sorun eden Kürdleri temsil eden bir siyasi partiyse bu siyasi parti son 2 seçimde yüzde 7’lerden yüzde 11’lere, 13’lere büyük sıçramalar yaptı. Bunun ayrıntılarını her ne kadar çok bilmesek de çok kuvvetli akan bir ırmağın dar bir yerde ivme kazanıp yeniden akması gibi değerlendirebiliriz. Türkiye’de yaşayan Kürdler şu veya bu derecede bu meseleyi kendilerine daha çok dert etmeye başlayıp, siyasi tavırlarını bu yöne çevirdiler. Bunun özgürlükle de, silahlı mücadeleyle de, çözüm süreciyle de alakası vardır. Büyük bir sıçramadır. Böyle devam ederse Türkiye’de yaşayan Kürdlerin oyları açısından esas olarak HDP’ye yönelme politik ve sosyolojik olarak son derece önemli ve anlamlıdır. HDP’nin ortaya koymuş olduğu iddia nedir? Bu iddia, Kürd hareketinin legal temsilcisi olmakla sınırlı mıdır? Yoksa kendilerinin de bunu da içeren bir Türkiye partisi olma iddiası mıdır? Türkiye partisi olmasının bazı gerekleri vardır. Türkiye partisi olmak için daha kitle partisi olmayı gerektiriyor. Bu da birbirinden çelişkili, zıt fikirlerin olduğu bir havuz gibidir. Orada ulusalcılar, liberaller, solcular da olur. Bu açıdan baktığınız zaman HDP başarılı olamadı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sergilemiş olduğu alternatif muhalefet olma, Türkiye partisi olma, Erdoğan ve AK Parti’nin iddiaları karşısında ana engel olma çabasının bir sonraki seçimde de bir sonraki seçimde de başarılı götürdüğü ama bu seçimde ciddi dönüşler yaşandığını görüyoruz. SÖYLEŞİ BasHaber 9 Kasım - 15 Kasım 2015 9 SÖYLEŞİ Bunun birçok nedeni var. Bu nedenlerden birisi Türkiye’deki şiddet ortamıdır. Yani Suruç olayından bu yana başlayan gerginliklerdir, çatışmalardır. Pek çok ilçede sokağa çıkma yasakları olduğu, özyönetim ilanlarının olduğu yerlerde yaşanan sıkıntılar, dağda ve şehir içinde çatışmaların olması, bu çatışmaların sivil halkta karşılık bulması gibi etkenler var, Kürdlerin bunlardan duyduğu kaygılar var. Kürd hareketinin 7 Haziran’dan sonra yaptığı açıklamalarla, çıkışlarla biraz HDP’nin hareket alanını sınırlaması ve belirlemesi… AKP yeni dönemde eski Suriye siyasetini gözden geçirmeyi düşünür mü? Rojava’da Kürdlere karşı agresif siyaset, içerideki operasyonların bir uzantısı olarak mı algılanmalı? Yoksa Rojava ile Kuzey Kürdistan’da iki farklı süreç ve siyaset olarak mı algılanmalı? Rojava’da YGP’ye karşı saldırgan bir tavır sürerken, içeride Çözüm Süreci’ne dönülebilir mi? Yoksa Kürdleri zorlama siyaseti mi yürütülüyor? Zorlama siyaseti kelimesi nereye oturur bilmiyorum ama verilen açıklamalarda ve brifinglerden devleti biliyoruz. Özellikle Rojava’da oluşan doku Türkiye’nin Kürd meselesini tanımlayan bir yapıdır. Birbirini tarif eden bir yapıdır. İran’ın işin içinde olduğu, PKK ile anlaşmaların olduğu, Türkiye’deki özyönetim ilanlarının, Türkiye’deki istikrarı bozma niyeti taşıdığı gibi bir telaki var. Oradaki yapılanmayla Türkiye’deki çatışmalar devlet tarafından bütün olarak görülüyor. Ayrıca Türkiye’nin Suriye politikası değişir mi? Suriye politikasının temel olarak değişeceği kanısında değilim. Suriye’de bir PKK devletinin riski, yani PYD devletine itiraz yok ama PKK devletinin oluşumu olarak algılanıyor ve bunun doğal olarak Türkiye’nin Kürdleriyle ilişkilendiriyor. İkincisi IŞİD’tir. Türkiye’nin IŞİD meselesine karşı olmasının en büyük noktası göçmen tahrikidir. IŞİD şu anda en büyük nüfus yoğunluğunun bulunduğu Mare ve Hesekê hattını geçerse 4 milyon insanın bulunduğu bir yerdir. Oradan gelecek bir göç dalgası kabul edilemez bir dalga olur ve çok ciddi bir güvenlik meselesi olarak görülüyor. Yoksa IŞİD’le Türkiye arasında doğrudan bir çatışma ortada yok. Ankara katliamı, IŞİD’in Kürdlere karşı bir saldırısı olarak okunursa bu daha doğru bir okuma olur. Bunun içerisinde kim var, kim yok bu başka bir tartışmadır. Örneğin AK Parti’nin Ankara mitinginde bir olay olmadı. Dolayısıyla bunun böyle okunması gerekiyor. IŞİD, çatışırken, Türkiye’yi de vurmaya çalışıyor. Yaptığı eylemleri üstlenmeyerek ortada bırakıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin bu iki politikasının Suriye’de çok kısa vadede değişebileceğini sanmıyorum. Bunun değişme imkanı şöyle olabilirdi: Rojava bu kadar keskinleşmeseydi çözüm süreci çok kolay yürürdü. Türkiye PYD’ye yaklaşabilirdi ama PYD’nin PKK ile mesafe açması koşulu öne sürülecekti. Bu gerçekçi bir istek değildir tabi ki. Seçim sonuçları Türkiye’nin Güney Kürdistan siyasetinde revizyona yol açabilir mi? Dışişleri Bakanı Siniroğlu’nun seçim sonrası ilk ziyareti Erbil’e oldu. Musul operasyonu, Rakka, Şia mihveri, İran’ın yayılmacı siyaseti, Rusya’nın bölgeye gelişi vs. Türkiye kimlerle nasıl hareket eder bu yeni konjonktürde? Türkiye için çok açık ifade etmese bile bölgedeki en büyük tehlike İran’dır, İran’ın yayılmacı politikalarıdır. Bir IŞİD yetkilisinin resmi bir açıklamasına göre IŞİD’in büyümesi İran operasyonu olarak değerlendiriliyor. İran’ın PKK ile de yapmış olduğu anlaşmaların altı çok çiziliyor. Dolayısıyla İran’ın Suriye’deki Esad Rejimi’ni tam sahiplenmesini, Rusya’nın da kendi çıkarları için İran’ı tam sahiplenmesi böyle bir zinciri oluşturduğunu ve bu zincirin tam merkezinde İran’ın bulunduğunu görüyorlar. Türkiye’nin bu ülkelerle ilişkileri olmakla birlikte bu kampın karşısında bir konumlanma içerisindedir. Bu kampın karşısında bir kere Irak Kürdleri var. Suriye’deki Kürdler ve PKK daha çok ilişkiler kuruyor. KDP ile değişik Kürd hareketleri arasındaki gerginlik ve sorunlar var ve çok doğaldır. Kürdlerin yüz yılı zor ve acı doludur. Ancak, 21. yüzyılın ortaları Ortadoğu’da Kürdlerin yüzyılı olacaktır. Dört parçaya ayrılmış en aşağı 3 parçasındaki Kürdlerin arasında son derece organik ilişkiler var. Onların bir vatanları var, bu vatanın coğrafi bir yapıdan siyasi bir yapıya dönüp dönmemesi tartışması var. Bunlar ortadan kalkmadığına göre burada kimler taşıyıcıdır, kim kiminle ilişki içindedir, mücadeleleri kadar Türkiye’de Kürd hareketi var, öbür tarafta Barzani var. Bunların arasındaki ilişkiler çok gergin. Barzani, Irak koşulları içerisinde çok yol aldı. Tam meşruiyet kazandı. Demek ki Türkiye’nin pozisyonunun çok değişeceğini bu konuda sanmıyorum. Başkanlık, yeni rejim, yeni anayasa tartışmaları konusunda ne ile karşılaşacağız? Erdoğan bir süre geri çekilir mi? AKP’de sorun beklenebilir mi? Bu sorunun cevabını bilmiyoruz, tam bir muammadır. Ama yüzde 49’dan sonra kısa vadede böyle bir sorunla karşılacağımızı sanmıyorum. Sadece AK Parti’yi desteklemedi insanlar, Tayyip Erdoğan’ı da desteklediler. Bu destekler Erdoğan’ı daha idealist olmaya mı, daha başı buyruk davranmaya mı itecek, bilmiyoruz. Başkanlık meselesine gelince şu anda tamamen devreden çıkmışken tekrar ufukta belirdi. Şu veya bu şekilde MHP’den gelebilecek desteklerle bir başkanlık projesi referandumuna gidilebilir. Beklentinin MHP’den ziyade HDP’den gelebileceği tartışılmakta… AK Parti, HDP ile başkanlık konusunda ittifaka gider. Başka konularda gitmez ama bu konuda gider. HDP bu desteği verirse, AK Parti de bu desteği alır. HDP ile yan yana görülmek istemeyebilir ama kim çıkarsa onunla tamamlar. Burada MHP daha yatkın olabilir. Şu aşamada yeni anayasal tartışmalar değildir, fiili ilişkilerin, yani Erdoğan ile Davutoğlu arasındaki ilişkinin ne şekilde şekilleneceğidir. Başkanlık sistemi tartışmaları hep devrede olacaktır, ancak fiilen şuan için değildir. Kısa vadede baktığınız zaman Türkiye siyasetinde bir kriz görüyor musunuz? Siyasette bir tıkanma yaşanır mı? Eğer Cumhurbaşkanı’nın davranışları anayasal tartışmaları tahrik etmezse hayır. En önemli sorunlardan birisi buydu. Bu kendi yetkilerini aşması meselesidir. Kendi yetkilerini daha da aşarsa burada bir sorun çıkabilir. Seçim sonuçlarının krizleri bir süre rafa kaldıracağını düşünüyorum. Röportajın tamamı için basnews.com 09 Seçimler ve çıkış yolu HAKAN TAHMAZ AK Parti benzerine çok zor rastlanacak bir başarıyla hedefine ulaştı. Tek başına hükümet kuracak sayıyı elde etti. Ancak bu tek başına ülkeyi yönetmesini kolaylaştırmaya yeterli bir başarı değil. Bizzat Başbakanın ve Cumhurbaşkanın seçim sonrası ilk açıklamalarında “yeni anayasa” ve Çözüm Süreci’nin altını vurgulu biçimde çizmeleri ve siyasetin ana rotasını ilan etmeleri ülkenin son yıllarda olduğu gibi yönetebilmenin sınırlarını gösteriyor. Tek başına iktidar olmanın yarattığı avantajların nasıl kullanıldığı veya değerlendirildiği süreci belirleyecektir. AK Parti hükümeti yöntem, anlayış ve tarzını değiştirmeden yaşanan krizi aşmak zor görünüyor. Yeni anayasa yapma ve Kürd sorununun çözümünün kapsamları itibariyle AK Parti ne kadar güçlü hükümet olursa olsun, diğer siyasi partileri, sivil toplum kuruluşlarını ve toplumsal özneleri sürece dahil etmeden başarabileceği konular değil. Bunlar büyük riskleri içeren konular. AK Parti’yi iktidara taşıyan oyların büyük bölümünün Türk milliyetçisi seçmenin oyları olduğunu hesaba kattığımızda önümüzdeki dönemin zorluklarının bir başka yönüyle yüz yüze geliyoruz. Söz konusu olan bu seçmen kitlesinin her iki konuda da AK Parti’nin ortalama kitlesinin çok fazla gerisinde bir duruşa sahip olduğu bir gerçek. AK Parti yönetimi, MHP kökenli bu seçmen kitlesinin partiye güç katmasının şevkine kapılıp, politikalarını onların eski partilerine dönmelerini engelleme üzerine belirlemeye ve söylemini sırtlarını sıvazlayarak kurmayı devam ettiğinde bu yeni AK Parti’ye gidiş olacaktır. Muhafazakâr merkez parti olmaktan çıkar, kendine merkezin sağında yer arayan parti olur. Başbakan’ın balkon konuşmasındaki daha önce birçok konuda olduğu gibi “milli anayasa” vurgusu dikkat çekiciydi. İki yıl önce evrensel normlarda anayasadan söz edenlerin şimdi her şeyi millileştirme gayreti içine girmeleri nereye doğru yol aldıklarını gösteriyor. Yani MHP’ye oldukça yakın bir yerde konumlanmaya yöneldi. Bu ise sorunlarımızın kalıcı çözümüne ve krizi aşmasına imkân vermez. Bu nedenle iktidar olma yeter sayısına ulaşmış olmak ancak AK Parti’nin iki şeyi yapmasıyla anlamlı hale gelebilir. Birincisi yönetebilir olmaya ulaşmak diğeri ise MHP’den gelen oyların peşine takılarak merkez sağın sağına doğru kaymayı engellemektir. Bir şeyi yönetmekle idare etmek arasından ki çizgi çoğulculuğun, demokrasinin anahtarıdır. Yönetmek anlamayı, diyaloğu, kamplara ayrışmış toplumu birleştirmeyi, zamanında hareket edebilmeyi ve doğru kararlar almayı içerir. Ama esası bunların belirlenmiş ortak hukuk temelinde hayat bulmasıdır. Bildiğini okuma politika ve yönetim tarzının değişimi parlamentonun işlevli hale getirilmesini zorunlu kılıyor. Önümüzdeki dönemin ana ekseni olan yeni anayasa ve Kürd sorunu bunu daha fazla önemli kılan iki konudur. Demokratik ülkelerde anayasa yapımı birden fazla partinin ve sivil toplum örgütlerinin ortak çabasını yansıtan bir toplumsal sözleşmeyi ifade eder. İktidar olmak, uzlaşmazlıkları giderici, diyaloğa dayalı bir yaklaşımla hareket ederek anlam kazanır; sorun çözücü ve sonuç alıcı olur. Bu toplumsal sahiplenmeyi getirir. 2015 Temmuz’undan itibaren askıya alınan Çözüm Süreci’nde de yola devam edebilmesi ve bu çabalardan sonuç alınabilmesi çatışmanın sonlanmasıyla sağlanır. Barış süreçleri güvensizlikten güven, istikrarsızlıktan istikrar oluşturur. Çatışmanın nedenlerini ortadan kaldırır. Böylece silaha başvurma artık anlamsız hale gelir. Tüm bunların gerçekleşmesi sadece TBMM’deki sandalye sayısına ve hükümet olmaya değil, süreçlerin yönetilebilme kabiliyetini göstermeye bağlıdır. Diyalog, müzakere ve çoğulculuğu benimsemekle, hukuksal zeminlere sıkı sıkıya bağlı kalmakla ve her şeyden çok ve önce demokratik siyaset ve mücadele zeminlerini güçlü kılmakla mümkün olabilir. Başka bir Türkiye’de uyanmak istiyorsak başka bir yolumuz yok. Aksisi ise eski tas eski hamamdır. 10 HABER BasHaber 9 Kasım - 15 Kasım 2015 Şengal’de geri sayım Ş engal’de Peşmerge ve IŞİD karşılıklı güç yığarken nihayi savaş yaklaşıyor. Bölgede yapılması beklenen büyük operasyona kendi başlarına katılmakta ayak direten PKK/YPG’nin tavrının endişelere yol açtığını ifade eden Peşmerge yetkilileri, kardeş kavgası çıkmasın diye PKK’nin olumsuz tavırlarını görmezden geldiklerini ancak bu kez bu işi tek başlarına yapmaya kararlı olduklarını söylüyor. Operasyon hazırlıkları çerçevesinde hava saldırılarını artıran Uluslararası İttifak ile ABD’li askeri yetkililerin de PKK’nin tavrından rahatsız olduğu gelen bilgiler arasında. Peşmerge Genelkurmay Başkanı General Cemal Mihemed, operasyonun sadece Peşmerge tarafından gerçekleştirileceğini duyurdu. Şengal’deki Ezdi Peşmergelerin Komutanı Qasim Şeşo da PKK’ye seslenerek; “Biz kardeşiz, kardeş kavgası çıksın istemiyoruz, Rojava veya Kuzey’e gidin” dedi. 3 Ağustos 2014’te IŞİD’in Musul’dan sonra Şengal’e saldırmasının ardından Ezdilerin 74. Ferman olarak nitelendirdikleri katliamlar, göç ve büyük trajediler yaşanmış, 30 bine yakın Ezdi de Şengal Dağı’nda mahsur kalmıştı. Ezdiler, YPG güçlerinin Rojava’dan Şengal Dağı’nda açtıkları koridor ile Rojava üzerinden Duhok bölgesine göçmüştü. 17 Aralık’ta KBY Başkanı Mesud Barzani’nin Başkomutan sıfatıyla başlattığı Şengal Operasyonu ile bölgedeki önemli stratejik noktalar IŞİD’den geri alınmış, 20 Aralık’ta Peşmerge güçleri Şengal ilçe merkezinin Eski Şengal diye bilinen üçte birine yakın bir kısmını IŞİD’den kurtarılmıştı. Karşılıklı mevzilenmenin olduğu bölgede uzun zamandır çatışmalar devam ediyor. ABD Şengal’de PKK’nin tavrından rahatsız Geçtiğimiz hafta Erbil’e gelen üst düzey Amerikan askeri yetkililer ile Başkan Obama’nın Özel Temsilcisi Brett McGurk’un KBY Başkanı Mesud Barzani ve güvenlik yetkilileri ile gerçekleştirdikleri toplantılarda Şengal operasyonunda Uluslararası Koalisyon ile Peşmerge Güçleri arasındaki koordinasyonun da masaya yatırıldığını, PKK’nin operasyonu sabote etme tehlikesi doğuran yaklaşımlarının ABD’li yetkililer tarafından da rahatsızlıkla karşılandığı dile getiriliyor. Şengal’deki operasyon hazırlıklarına karşı IŞİD’in de bölgeye ağır silahlarla birlikte yoğun bir güç yığdığı bildiriliyor. Yerel kaynaklar PKK’nin de Şengal’in kurtarılması hamlesinden pay kapma arayışında olduğunu, bunun için Ezdilerden oluşan kendisine yakın küçük silahlı grupları tek çatı altında birleştirip, YPG üzerinden de Şengal’e takviye birlikler göndermeye çalıştığını, buna karşın Peşmerge yetkililerinin de PKK’nin daha önceki taktik ataklarıyla ertelenmek zorunda kalınan operasyonun tekrar sekteye uğramaması için PKK ve ona yakın silahlı grupların operasyona dahil edilmemesinden yana olmadıklarını söylüyor. General Mihemed: Son hazırlıklar tamamlandı Yakın zamanda başlanması öngörülen Şengal operasyonu hakkında açıklamalarda bulunan KBY Genelkurmay Başkanı General Cemal Mihemed, İŞİD’in Şengal’e güç yığdığı iddialarını doğrulayarak, Peşmerge’nin bütün hazırlıkları tamamladığını ve operasyona başlamak için KBY Başkanı Mesud Barzani’nin talimatını beklediklerini söyledi. General Mihemed açıklamasında şunları söyledi: “Şengal’i kurtarmak için bütün stratejik plan ve projeler tamamlanmıştır. Gerçekleştirilecek Şengal operasyonunda hedef Şengal’in kurtarılması ve Musul ile Rojava arasındaki alanların IŞİD’den temizlenmesidir. Bütün herkese bu operasyonun sadece Peşmerge tarafından gerçekleştirileceğini ve bu operasyona müdahil olmamaları YNK: Şengal KBY’ye bağlanacak Öte yandan YNK’nin Şengal’deki 15. Merkez Sorumlusu Cemil Xidir da PKK’nin Şengal’deki varlığından kaynaklı Kürd partileri arasında sorunların yaşandığını, YNK olarak kendilerinin de PKK’nin burdaki varlığından rahatsız olduklarını ve bu sorunun biran önce çözülmesi gerektiğini söyledi. Xidir, PDK ve YNK’nin kurtarıldıktan sonra Şengal’in Kürdistan Bölge Yönetimi’ne (KBY) bağlanmasını öngören ortak bir projesinin olduğunu da söyledi. gerektiğini ilettik. Bir yıllık zaman zarfında birçok çarpışmada IŞİD’e büyük darbeler vurulduktan sonra bu bölgedeki birçok stratejik nokta IŞİD’den geri alındı. Son hazırlıklar tamamlandı. IŞİD, Şengal’e büyük bir güç yığmasına karşın Şengal’i kurtarma operasyonu tamamlanmış ve Peşmerge KBY Başkanı Mesud Barzani’den emir beklemektedir.” Qasim Şeşo: Peşmerge sayısı 30 bine çıkacak Şengal’in 74. Kez katliamdan geçtiği, binlerce Ezdi kadının halen IŞİD’in elinde esir olduğu bunların çoğunun pazarlarda satıldığı, binlerce Ezdi’nin katliamdan geçirildiği ve yüz binlercesinin göç yollarında büyük eziyetlerle ulaştıkları güvenli alanlarda yaşam mücadelesi verdiği bir dönemde Şengal’in kurtarılması için Kürdlerin elbirliği ile mücadele etmesi gerektiğini ama PKK’nin Şengal’e bu söylem altından farklı yaklaşımlar sergilediğini dile getiren Şengal Peşmerge Komutanlarından Qasim Şeşo, BaşHaber’e verdiği demecinde Ezdi halkının tek beklentisinin Şengal’in biran önce IŞİD’den kurtarılması ve Şengal’e geri dönüşlerin başlaması olduğunu söyledi. Şeşo şöyle konuştu: “Katliam başladığında HPG ve YPG’nin imdada gelmeleri ve bu süreçte şehit vermeleri onurlu bir davranıştı. Bundan dolayı kendilerine minnet duyuyoruz ama bunun siyasi bir hesap çerçevesinde gerçekleştirilmek istenmesi bizi üzüyor. Doğru olan tavır ihtiyaç duyulduğunda gelmeleri ama ihtiyacın olmadığı anda kendi alanlarına çekilmeleriydi. Nasıl ki ihtiyaç duyulduğunda Peşmerge Kobanê’ye gidip, ihtiyaç kalmadığında geri dünmüşse, kendilerinin de dönmeleri gerekliydi. Ama hesapları farklıydı. Kurtarmak için değil Şengal’e yerleşmek için gelmişler. Biz böyle anlıyoruz.” Qasim Şeşo, olumsuz faaliyetlerinden dolayı Peşmerge’nin YPG’nin ek takviye göndermesinin önüne geçmek zorunda kaldığını söyledi. Şeşo, artık Ezdi halkının da bu güçlerin Şengal bölgesinde bulunmasından rahatsız olduğunu, kendisine yakın silahlı grupları birleştirme hamlesinin de kamuoyunu yanlış bilgilendirme amaçlı olduğunu, aslında bu grupların dişe dokunur güçte olmadıklarını ve bunların varlık göstermelerinin söz konusu olamayacağını vur- guladı. Peşmerge’nin Şengal’i kurtarmasını beklediklerini, bu esnada kendilerinin de devreye girip kamuoyuna ‘Şengal’i biz kurtardık’ görüntüsü vermeyi amaçladıklarını sözlerine ekleyen Şeşo, bu tavırlarından dolayı daha önce Şengal operasyonunun sekteye uğradığını ama bölgede 7 bin dolayında Peşmerge’ye büyük takviye yapıldığını ve bu sayının 30 bini geçebileceğini dolayısıyla bu gücün sadece Şengal değil, Beyci, Telafer ve hatta Musul’un kurtarılmasına da yetebileceğini söyledi. “Operasyondaki gecikmeden PKK sorumlu” KBY Başkanı Mesud Barzani’nin vereceği talimatla Peşmerge’nin yakın bir zamanda, tek başına bu operasyonu gerçekleştirmeye kararlı olduğunu da sözlerine ekleyen Şeşo, PKK’ye şu önerilerde bulundu: “Umut ediyorum PKK yöneticileri bu tavırlarından vazgeçerler ve kardeş kavgası tehlikesi doğurabilecek sonuçların yaşanmasını önlerler. Yüzbinlerce Şengalli Ezdi, Şengal’i kurtarma operasyonunun biran evvel başlamasını ve yerlerine yurtlarına dönmeyi bekliyor. Eğer PKK tavırlarını devam ettirse bu Şengal’in daha beter bir hale gelmesine sebep olur. IŞİD ağır silahla Şengal’e büyük bir güç yığmış durumda ve savunma hazırlıkları yapıyor. Dolayısıyla operasyonun erken başlaması Şengal’in çarçabuk özgürleştirilmesi demek. Bu haliyle bile Peşmerge Şengal’i saatler içerisinde kurtarabilir güçte ve pozisyondadır.” Peşmerge Komutanı Qasim Şeşo, Şengal operasyonunun halen yapılamamış olmasının PKK’nin tavrından kaynaklı olduğunu, buna rağmen kış başlamadan bu operasyonun yapılmasının gerekli olduğunu sözlerine ekledi. BasHaber HABER 9 Kasım - 15 Kasım 2015 “Barzani Ezdilere verdiği sözü tutuyor” E Adem Özgür zdilere saldırarak binlerce insanın göç etmesine ve yüzlercesinin ölümüne neden olan IŞİD’e yönelik nihayi operasyon hazırlıkları başlarken, PKK’nin engelleyici tavrı tepki çekiyor. Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başkanı Mesud Barzani’nin bizzat komuta ettiği operasyonlarda IŞİD’in ağır zayiat verdiği ve bölgenin tamamen temizleneceği vurgulanıyor. Karadan harekata girişen Peşmerge Güçleri’nin yanı sıra koalisyon güçlerinin de havadan bombaladığı ve bu operasyonlarda IŞİD’e ait çok sayıda karargâhın vurulduğu belirtiliyor. IŞİD’e yönelik operasyonlar dünya kamuoyunda da ilgiyle takip edilirken BM yetkilileri, KBY Başkanı Mesud Barzani’ye Ezdi halkına sahip çıktığı için teşekkür etti. Büyük operasyon öncesi hazırlıklar devam ediyor IŞİD’in 3 Ağustos 2014’te Şengal’e saldırmasından sonra, 20 Aralık 2014 tarihinde Peşmerge güçleri, Ezdi savaşçılar ve YPG’nin desteğiyle Şengal’e yapılan operasyonlarla kentin bir bölümü kontrol altına alınmıştı. Şengal’e Peşmerge yığınağı sürerken, bölgeden alınan haberlere göre operasyona 7 bin Peşmerge katılacak ve Başkomutan sıfatı ile Mesud Barzani operasyonu yönetecek. Diğer taraftan Şengal operasyonu hazırlıkları tüm hızı ile sürerken Şengal’de bulunan YPG ve YPG’ye bağlı YPJ ve TEVDA oluşumlarının Şengal operasyonunu engelleyici tavırlar içinde olduğu öğrenildi. Barzani’nin Şengal’in özgürleştirilmesine yönelik tavrını değerlendiren Rojava ve Güney Kürdistan’daki siyasetçiler Barzani’nin Ezdilere verdiği sözü tuttuğunu ve IŞİD’i Şengal’den çıkarmaya kararlı olduğunu kaydetti. PDK vekili Ferhan Cewher: Barzani verdiği sözü tutuyor BasHaber’e konuşan PDK Milletvekillerinden Ferhan Cewher, Şengal’de IŞİD’e yönelik yapılan operasyonların iyi gittiğini, Peşmerge’nin IŞİD’in bütün saldırılarına anında karşılık verdiğini söyledi. IŞİD’in çok büyük kayıplar verdiğini belirten Ferhan Cewher, “Peşmerge bütünüyle Şengal’in özgürleştirmesine odaklanmış durumda” dedi. Şengal’i IŞİD’ten temizleme hazırlığında olan Peşmerge’nin var gücüyle savaştığını dile getiren Cewher, KBY Başkanı Mesud Barzani’nin Ezdi halkına verdiği sözü tuttuğunu belirtti. Şu an için en büyük hedeflerinin IŞİD’i yenmek ve onları Kürdistan’dan defetmek olduğunu dile getiren Ferhan 11 1 Kasım sonuçları nasıl okunmalı? AHMET ÖZER Cewher, “Şu an en büyük hedefimiz ve sorunumuz IŞİD çetelerini yenmek ve onları Kürdistan’dan defetmektir. Onları Kürdistan’dan kovduktan sonra Kürdistan’ın bağımsızlığı kendiliğinden gelecektir” şeklinde konuştu. Zikrî: PKK, tavırları ile IŞİD’in ömrünü uzatıyor IŞİD’e yönelik operasyonları BasHaber’e değerlendiren PDK Milletvekili Amina Zikrî, IŞİD’in Şengal’e saldırılarını hatırlatarak şunları ifade etti: “Bu saldırılar Kürdler ve özellikle Ezdi halkında büyük acılara sebep oldu. Bizler, her şeyden önce bu acıları göz önüne almak ve bu acıları unutmamak zorundayız.” Peşmerge güçlerinin Şengal’in IŞİD’den temizlenmesi için bütün hazırlıkları yaparken, PKK ve YPG güçlerinin operasyonları engellemek istediğini dile getiren Zikri, PKK be YPG’nin Şengal’de başka hesapları olduğunu belirterek, “PKK ve YPG Şengal üzerinden Güney Kürdistan’da örgütlenmeyi hedefliyor ama bu düşüncesi Kürd birliğine zarar veriyor” şeklinde konuştu. Şengal’de başarılı operasyonlar sürdürmek için PKK ve YPG’nin hata yapmaması gerektiğini ifade eden Amina Zikrî, Şengal’de Kürdlerin özgürlüğe ihtiyacı olduğunu ve PKK-YPG’nin tıpkı Peşmerge Güçleri’nin Kobanê’de yaptığının aynısını yapması gerektiğini dile getirdi. Peşmerge Güçleri olmasaydı Kobanê’nin kaybedileceğini belirten Zikrî, PKK-YPG’nin bunu unuttuğunu iddia etti. “PKK böyle yaparak Şengal’in özgürleşmesini engelliyor” diyen Zikrî, şunları ifade etti: “PKK bu hamleleriyle IŞİD’in ömrünü uzatıyor. Bu sorunların aşılmasını umuyoruz. PKK Şengal’den çıkmalı, orayı Peşmerge denetimine bırakmalıdır.” KBY Başkanı Mesud Barzani’nin tüm Kürdistanlılara ve özellikle Ezdilere söz verdiğini ve görevini layıkıyla sürdürdüğünü belirten Zikrî, “Sayın Barzani, KBY’nin başkanıdır ve en başından beri bağımsızlık, birlik ve bütünlük için uğraş vermiştir. Operasyonlarda da yine en başta o duruyor” dedi. Eli Ewni: Ezdilerin acıları üzerinden propaganda PDK Politbüro Üyesi Eli Ewni ise BasHaber’e yaptığı değerlendirmede Şengal operasyonunun, Kürdistan’ın geleceği için önemli olduğunu, Başkan Barzani’nin idaresinin operasyonun başarı ile sonuçlanacağının işareti olduğunu söyledi. PKK ve YPG’nin Şengal’deki faaliyetlerine de değinen Ewni, PKK’nin ikinci kez Şengal’in özgürleşmesini engellediğini dile getirdi. PKK’nin Şengal’de propaganda savaşını yürüttüğünü belirten Eli Ewni, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ezdi halkımızın acıları üzerinde bir propaganda alanı yaratmaya çalışıyor. Bana göre PKK çok büyük bir yanlış yapıyor. Anlayamıyorum, PKK’nin Şengal dağında ne işi var?” PKK’nin işi düştüğünde Peşmerge’ye sığındığını ve Kobanê’de olduğu gibi Peşmerge’den yardım istediğini belirten Ewdi, “PKK’nin işi bittiğinde hiçbir şey olmamış gibi Peşmerge’ye ‘buradan ayrıl, seni istemiyoruz’ diyor. Bu politikayı anlamış değilim. PKK çok büyük bir yanlışın içinde” şeklinde konuştu. “Şengal zaferin tacı olacak” Kobanê Yasama Meclisi Eş Başkanı Fewziya Ebdo’da Barzani’nin Şengal’in IŞİD’ten kurtarılması yönündeki tavrı ve kararlılığına dikkat çekerek Barzani’nin Kürdlere söz verdiğini ve Kürdistan’ın tümüyle IŞİD’ten kurtulana kadar terör örgütleri ile savaşı sürdüreceğini belirtti. Şengal’in kurtarılmasının IŞİD’i büyük oranda zayıflatacağını aktaran Ebdo, operasyonun KBY Başkanı Barzani’nin başkanlığında yapılmasının önemli olduğunu ve Kürdlerin, Şengal’i özgürleştirerek operasyonu taçlandıracaklarını belirtti. 1 Kasım sonuçları herkes, her kesim kendine göre yorumlayarak, kendi pozisyonuna göre çıkarımlar yapmaya çalışıyor. Ancak bu objektif olmayan değerlendirmeler gerçeğin yerine geçmediği gibi kişiyi, kurumu ve seçmeni yanıltıcı olur. Koltuğu bırakmak istemeyenler yenilgilerini bile zafer gibi sunmaya çalışacak, seçmenini oylayacak, gerçeği saklayıp eksiklerinin üstünü örterek gelecekteki başarılarını da şimdiden engelleyecek, ipotek altına alacaklardır. Çünkü herkes zafere sahip çıkar ama maalesef yenilginin sahibi yoktur. Oysa esas olan bir olguyu olumlu ve olumsuz yanlarıyla görebilmek, resmin tümüne bakmak ve değerlendirmektir. Bu taktirde ancak eksikleri tespit edip gidermek, yanlışları görüp düzeltmek sözkonusu olabilir. Genel olarak baktığımızda bu seçimin galibi, 7 Hazirana göre 80 ilde oyunu artıran AKP iken; seçimin mağlubu ise bütün illerde oy kaybeden MHP ve HDP’dir. CHP de, çok az oy artırmasına ve 2 vekil fazla çıkarmasına rağmen bana göre en büyük mağluplar arasında sayılmalıdır. Çünkü bu kadar olumlu bir konjonktüre rağmen %30’un üzerinde oy beklerken ancak 25,4 gibi bir oy alan bir anamuhalefetten bahsediyoruz. Buna karşılık AKP bu kadar yolsuzluğa, usulsuzluğa, baskıya, kötü yönetime rağmen 7 Hazirana göre 4 milyon civarında oyunu artırarak %49,4’e çıktı ve 316 vekille açık ara tek başına iktidar oldu. Demek ki toplum anamuhalafetin ülkeyi yönetemeyeceğine inanıyor ki ehveni-şerci davranarak istikrar adına AKP’nin iktidarını sürdürmesini istiyor. İki seçim arasında en büyük kaybı ise MHP yaşadı. 7 Haziranda ortaya çıkan tabloda muhalefetin önemli parçası olan ülkücüler Meclis Başkanlık seçimlerinde muhalefet yerine AK Parti yanında yer alarak ilk büyük hayal kırıklığına imza atmıştı. HDP’nin olduğu hiçbir yerde olmayız tavrıyla muhalefetten çok iktidara yarayan bu tavır medya gücünü de elinde bulunduran AKP’nin başarılı kamuoyu kampanyasıyla bir süre sonra “MHP her şeye karşı” algısına yol açtı ve bu çerçevede MHP’den kopan oylar benzer sağ tabana sahip AKP’ye gitti. İyi düşünmesi gereken diğer bir parti HDP’dir. HDP 7 Haziran seçimi öncesi toplumun en çok konuştuğu partiyken, anahtar konumuna gelmişken, oy versin vermesin birçok kesimin pozitif yaklaştığı bir söyleme ve liderliğe sahipken aradan beş ay geçmeden ne oldu da bir milyon oy kaybederek, kıl payı barajın üstünde kalabildi ve %10,7 ile yarışı bitirebildi. Demirtaş’ın 7 Haziran sonrası yaptığı açıklamalarda önemle altını çizdiği “emanet aldığımız oyların farkındayız ve onları kaybetmemenin sorumluluğu içinde olacağız” sözlerinin taşıdığı anlama rağmen bu düşünce ne yazık ki sahanın sosyolojik gerçeğiyle örtüşmedi ve çaba havada kaldı. Şimdi gelelim sonuca. AKP’nin aldığı sonuç, onda bir özgüven yaratacaktır kuşkusuz. Mesele, bu özgüveni nasıl kullanacağında yatıyor. Tevazu içinde herkesi kucaklayacak biçimde mi kullanacak yoksa bu gücü muhalifleri daha fazla sindirmek için mi kullancak? Örneğin tekrar başkanlık kutusunu mu açacak yoksa rejimin aksayan antidemokratik arazılarını gidererek daha özgürlükçü ve elşitlikçi bir yöne mi gidecek? Avrupa Birliğin’den uzaklaşacak mı yoksa yeniden ona yönelecek mi? Daha da önemlisi tekrar çözüm ve barış sürecine geri mi dönecek yoksa savaşı daha da tırmandıracak? Türkiye’yi Ortadoğu ve Suriye bataklığına mı sürekleyecek yoksa itidale mi dönecek? 2002’de iktidara geldiğinde dediği gibi demokrasiyi bir amaç gibi görüp ihya mı idecek yoksa bu özgüvenle yeniden demokrasiyi araçsallaştırarak toplumun hayat tarzına müdahale eden islami politikalara mı dönecek? Ortadoğuda, Kürdler başta olmak üzere bütün halkları kardeşçe kucaklayacak bir politika mı güdecek yoksa Neo Osmanlıcılık peşinde mi koşacak? Bütün kesimlerle yendien diyalog kuararak katılımcılık ve diyalog konusunda “fabrika ayarları” dediği döneme geri mi dönecek yoksa güç zehirlenmesi ile öfkeli ve kibirli davranarak kenididen olmayanları baskılayacak mı? Bu ikilem AKP ve Türkiye demokrasisi için bir yol ayrımına işaret ediyor. AKP’ninin seçeceği ve yürüyeceği yol sadece kendi kaderini değil aynı zamnda Türkiye’nin geleceğini de belirleyecektir. 12 ROJHİLAT BasHaber SÖYLEŞİ 9 Kasım - 15 Kasım12 2015 Yezdanpenah: PAK mevzilerine saldıran uçaklar İran’ın T Siwar Bedirxan ahran yönetimi, KBY Başkanı Mesud Barzani’nin bağımsızlık açıklamalarının Doğu Kürdistan’ı etkileyeceği kaygısı ile Kerkük petrollerinin olduğu alanlarda IŞİD’e karşı kurduğu Şii milis güçleri ile bölgeyi militarize ettiği bildirilirken, PAK Genel Sekreteri Hûsên Yezdanpenah ve Kerkük’teki Peşmerge mevzilerine yönelik menşeyi belirsiz uçakların da İran’a ait olduğu iddia ediliyor. Gelişmeleri BasHaber’e değerlendiren PAK Genel Sekreter Yardımcısı Husên Yezdanpenah ve Gazeteci Yazar Arsalan Yarahmadi, İran’ın Kürdler arası çatışma ve bölünme kartını kullanarak Kürdistan’ın bağımsızlık girişimine engel olduğunu kaydetti. “PAK’a saldırılar Bağdat ve Tahran’ın işidir” PAK Genel Sekreter Yardımcısı Husên Yezdanpenah, İran’ın Ortadoğu’daki temel politikasının Kürdlerin kazanımlarına son vermek olduğunu ve İran’ın IŞİD saldırıları ile eşzamanlı Kürdistan’ın içişlerine karışmaya başladığını belirterek konu ile ilgili, “İran Ortadoğu’da güçlü, dünyada tanınan bir Kürdistan ve Erbil istemiyor. İran’ın Erbil’in de Bağdat gibi kendi kontrolünde olmasını istiyor” diyerek Kürdistan’daki siyasi krizin İran merkezli olduğunu söyledi. Kendisine ve PAK Peşmergelerine yönelik saldırılara da dikkat çeken Yezdanpenah, “2 yıldan fazla IŞİD ile savaşarak Kürdistan’ı savunuyoruz. İran KBY’ne baskı uygulayarak bizim Kerkük Cephesi’nde yer almamızı ve İŞİD ile mücadelemizden rahatsızlığını bildiriyor. Bizim için Kerkük’ün Mahabad ve Sinê’den hiçbir farkı yok. Biz Kerkük’ü sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz. Mevzilerimize yapılan saldırılar da Bağdat ve Tahran’ın işidir” dedi. “Barzani Doğu Kürdistan’a sahip çıkıyor” Yezdanpenah, İran’ın Kerkük’e yönelik emellerine dikkat çekerek İran’ın Kürdistan Bölge Yönetimi’ni ilhak etme planları içerisinde olduğunu ve bunu Kerkük’te karışıklık çıkarma eğiliminde olduğunu ifade etti. Kürdistan’daki kimi siyasi partilerin İran’ın emellerinin gerçekleşmesi için İran ile ittifak kurduklarını söyleyen Yezdanpenah bu siyasi parti temsilcilerinin Kürdlerin kazanımlarını tehlikeye attıklarını dile getirdi. Doğu Kürdistan’daki Kürdlerin durumunun PDK ve KBY Başkanı Mesud Barzani tarafından gözetildiğini belirten Hûsen Yezdanpenah konu ile ilgili de, “İran Doğu Kürdistan’da Kürd halkına büyük zulümler yapıyor. İran ile siyasi çıkar içine giren kimi siyasi parti liderleri Kürdlere yapılan zulme göz yumuyor. KBY Başkanı Barzani, Doğu Kürdistan’daki siyasi partilere her konuda sahip çıkıyor” dedi. “İran ile ittifak Kürd liderlere saygısızlıktır” Bir dönem İran Kürdistan Demokrat Partisi (PDKİ) Yönetim Kurulu Üyesi olan gazeteci Arsalan Yarahmadi de İran’ın KBY’de çıkardığı krize dikkat çekiyor. Yarahmadi, İran’ın Kürdleri bölmeye çalıştığını, Kürdleri hem siyasi hem de askeri anlamda karşı karşıya getirerek; KBY’de güç sahibi olmaya çalıştığını ve siyasi menfaatlerini düşünen kimi siyasi partilerin İran’ın denetimine girdiğini söylüyor. İran ile yapılan ittifakın Kürdistan mücadelesinde önemli yeri olan Qasemlo, Dr. Şerefkendi, Qazi Muhammed ve Molla Mustafa Barzani’ye saygısızlık olduğunu belirten Arsalan Yarahmadi, İran’ın bazı siyasi parti temsilcilerinin söylediği gibi Kürdlerin müttefiki olmadığını, İran’ın Kürdistan’ı işgal eden devletlerden biri olduğunu vurguluyor. İran’ın planlarının Kürd birliği ile boşa çıkarılacağını söyleyen Yarahmadi, Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’nin Kürdistan’ın kazanımlarının savunucusu olduğunu da sözlerine ekleyerek açıklamasına şöyle devam ediyor: “Mesud Barzani Kürdlerin hayalini gerçekleştirecek iradeye sahiptir. Onun iradesinin arkasında Kürd halkı var. Barzani Kürd kazanımlarını savunacaktır.” İdam suskunluğu! Öte yandan İran’daki idamlara dikkat çeken ve 2005 yılından bu yana idamlar ile ilgili raporlar tutan BM raporuna göre infazlar katlanarak artıyor. BM Özel Raportörü Ahmed Şahid, İran’ın, şiddet içermeyen suçlara ve çocuklara idam cezasını yasaklayan uluslararası sözleşmeleri ihlal ettiğini açıkladı. İran’ın kasten adam öldürme gibi “ağır suçlar” dışında idam cezalarını askıya alması gerektiği uyarısında bulunan Şahid, geçen yıl 753 kişinin idam edildiğini ve 2015’in ilk yedi ayında bu rakamın 694 olduğunu kaydetti. İnsan hakları örgütlerinin İran’da son 10 ayda 800’den fazla kişinin idam edildiğine yönelik raporlar yayımladığına işaret eden Şahid, onlarca kişinin de idam edilecekleri günü beklediklerini söyledi. “İran zulmü kabul ediliyor” Doğu Kürdistanlı Şoreş Golkar İran’ın idam ettiği Kürd gençlerinin sayısının binleri bulduğunu ve Kürd siyasi partilerinin, diasporada yaşayan Kürdlerin konuya duyarsız olduğunu ve tepkilerinin idam haberlerini sosyal medyada paylaşmak olduğunu belirtti. KBY Yönetimi ve siyasi partilerin konuya duyarsız kalmalarını eleştiren Golkar KBY’nin uluslararası diplomaside tanındığını ve Kürdlerin temsilcisi olduğunu belirterek, Kürd gençlerinin idamına tepki göstermemesini eleştirdi. KBY’nin İran’a bu konuda uyarı yapmaktan çekindiğini ve Kürd gençlerinin ölümüne göz yumulduğunu belirten Golkar, “KBY’deki siyasi partiler kendi çıkarları için İran ile her türlü anlaşmayı yapıyorlar. Parti çıkarlarını Doğu Kürdistan’daki Kürdlerin hak ve özgürlüklerinin üzerinde görüyorlar. Kürdlerin ölümüne sessiz olmak zulmü kabul etmektir” dedi. “İdamları engellemek herkesin görevidir” Yazar Jamal Ekhtiar’da İran’ın katlettiği Kürd gençlerinin dramına dikkat çekerek ve İran’ın Doğu Kürdistan’da uyguladığı tüm insanlık dışı uygulamaların diğer Kürdler tarafından görülmediğini ve duyulmadığını belirtti. İran’ın siyasal ve ulusal bilinci yok etmek için idamı bir kılıç olarak kullandığını söyleyen Ektiar, idam ile katledilen Kürd gencinin sayısının binleri bulduğunu belirtti. İran’ın idam politikasının Kürdleri göçerttiğini de belirten Ekhtiar idamların devam etmesi halinde Doğu Kürdistan’ın boşalacağını ve demografisinin değişeceğini kaydetti. KBY yö- neticilerini, Kuzey Kürdistan’daki siyasi partileri ve diasporadaki Kürdlerine çağrı yapan Ekhtiar “Kürdler her yerde tepki gösterebilirler. Özellikle Güney ve Kuzey’deki Kürdler alanlara çıkıp sivil eylemler yapabilirler. Diasporadaki Kürdler yollara düşüp farklı etkinlikler yapabilirler” değerlendirmesinde bulundu. Dünyaca tanınmış Kürd sanatçı ve aydınların da konu üzerinde açıklamalar yapmalarının gündem oluşturacağını ifade eden Ekhtiar Kürd gençlerinin katledilmesinin önene geçilmesinin herkesin görevi olduğunu savundu. HABER BasHaber 9 Kasım - 15 Kasım 2015 13 SÖYLEŞİ 13 Çocuklara mayın eğitimi Türkiye’de 78 kişiye 1 mayın düşüyor T Reyhan Akgün ürkiye’de imha edilmeyen 1 milyon mayının, 1 milyon canlıya eşdeğer olduğunu vurgulayan Mayınsız Bir Türkiye Girişimi Koordinatörü Muteber Öğreten, sözleşme gereği mayınların temizlenmesi ve patlamalarda uzuvlarını kaybeden mağdurların hayata yeniden kazandırılması konusunda hükümetin adım atması gerektiğini vurguladı. İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici ise mayın ve patlamalarda hayatını kaybeden, yaralanan veya zarar gören canlıların sorumlusunun devlet olduğunu söyledi. Ezidi çocuklara Mayın Riski Eğitimi Türkiye’de anti personel kara mayınları ve bunların yol açtığı sorunların araştırılması, kamuoyuna aktarılması, toplumsal duyarlılığın geliştirilmesi ve mayınlı bölgelerde bulunan halkın özellikle de çocukların eğitilmesi amacıyla kurulan ve 2002 yılından bu yana birçok etkinlik yürüten Mayınsız Bir Türkiye Girişimi, Uluslararası Mayın Yasaklama Kampanyası (ICBL) çerçevesinde çocuklara yönelik başlatmış olduğu, “Mayın Riski Eğitimi”nin startını 2425 Ekim tarihleri arasında Diyarbakır’da verdi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, İnsan Hakları Derneği, Diyarbakır Barosu ve Mazlum-Der’in desteklediği eğitim, IŞİD saldırılarından kaçan ve Yenişehir Belediyesi Piknik Alanı’na yerleştirilen Ezidi mülteci çocuklara verildi. Mayınsız Bir Türkiye Girişimi Koordinatörü Muteber Öğreten, eğitimi Kocaeli Üniversitesi Çocuk Koruma Merkezi’nde görevli psikolog Nesligül Olgun ve birçok eğitimciyle “Mayın Riski Eğitimi” verdiklerini kaydetti. Öğreten: Diyarbakır pilot bölge Eğitimin verimli olması için Kürdçe ve Arapça bastırılan broşürler ve tercüman desteğiyle yapıldığını aktaran Öğreten, “Eğitim gruplar halinde 3 aşamalı yapıldı. Eğitimin ilk adımını Diyarbakır’da gerçekleştirdik ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nden büyük bir destek aldık. Diyarbakır pilot bölgeydi ve eğitimden amaçladığımızı aldık” dedi. “Her çatışma sonrası yeni riskler ekleniyor” Ağustos ayında yapmayı planladıkları bu eğitimi, bölgede yaşanan çatışmalar nedeniyle 24-25 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirdiklerini söyleyen Öğreten, “Her çatışma ve operasyon sonrası yeni riskler ekleniyor. Çünkü ortalıkta savaş artığı patlayıcılar, el bombaları ve çeşitli mermiler kalıyor. Bunlar çocuklar için bir merak unsuru ve çocuklar bunları kurcalarken de olan oluyor ne yazık ki. Mayın ve patlayıcı maddelerin olduğu çatışma sonrası ortalıkta bu maddelerin olduğu iller hedefimiz ve dolayısıyla hep bölgede olacağız” diye konuştu. “Türkiye’de 1 milyon mayın var” Daha çok Kamboçya, Laos, Afganistan, Irak gibi ülkelerin mayından etkilendiğini ancak Türkiye’nin de etkilenen ülkeler arasında olduğunu vurgulayan Öğreten, “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin iç kısımları ve sınırları en fazla mayınlı alanların olduğu yerlerdir. Burada temizlenmeyi bekleyen 1 Milyon mayın var. Bu 1 milyon mayının yaklaşık 600 bini Türkiye-Suriye sınırında. Yine aynı yerde 80 binin üzerinde iç bölgelerde kara mayın var. Bir milyon eşittir bir milyon canlı demektir ve başta da insanlar risk altındadır. Bu Türkiye açısından önemli bir sorun ve temizleme için daha adımlar atılmadı” diye konuşan Öğreten, Türkiye’nin 4 yıl önce yaklaşık 3 milyon mayını imha ettiğini ve bunun da önemli bir adım olduğunu aktardı. “Mayınlar imha edilmeli” Türkiye’nin sınır topraklarına yerleştirilmiş 1 milyon mayının geçen yıl imha edilmesi ve temizlenmesi gerektiğini vurgulayan Öğreten, Türkiye’nin 8 yıl ek süre aldığını ve bunun bir yılının bittiğini söyledi. Öğreten Türkiye’nin bu mayınları 7 yıl içerisinde temizlemesi gerektiğine dikkat çekti. Barış sürecinde mayın ve patlayıcı maddelerden kaynaklı yaşanan ölüm ve yaralanmaların düştüğünü söyleyen Öğreten, “Ancak son dönemlerde bölgede süren çatışmalardan kaynaklı ölüm ve yaralanmalarda tekrar bir yükselme söz konusu. Özellikle Kobanê ve Suriye’den Türkiye’ye geçişlerde bir artış oldu. Son üç yıl öncesine kadar her üç günde bir, bir çocuk mayından ya ölüyor ya da uzuvlarını kaybediyor” dedi. “Mağdurlar hayata kazandırılmalı” Bölgenin silahlardan etkilendiğine dikkat çeken Öğreten, “Bir kişinin ölmesi ya da uzvunu kaybetmesi çok önemli. Sayının yüksek olması sorunun vahametini ve hemen adım atılması gerektiği mesajını verebiliyor. Sonuç olarak kaybettiğimiz bir insan bir çocuk dolayısıyla dünyayı kaybe- diyoruz orada” dedi. Türkiye’nin mayınların yasaklanması sözleşmesini imzaladığını ve sözleşme gereği yapması gereken şeyler olduğunu söyledi. Mayınların temizlenmesi ve mağdurların yeniden hayata kazandırılması için çağrıda bulunan Öğreten, bir an önce hükümetin adım atması gerektiğini vurguladı. “Mayınları Türkiye döşedi” Türkiye’deki mayınların temizlenmesi için Mayınsız Bir Türkiye Girişimi ile birlikte çalışma yürüttüklerini aktaran İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, mayınların Türkiye tarafından bilerek ve isteyerek döşendiğini vurgulayarak şunları söyledi: “Türkiye, mayınlar konusunda duyarsız. Nedeni ise Suriye ve Rojava ile yaşanan sıkıntılardır. Ayrıca PKK ile arasında devam eden çatışmalardır.” Devletin diğer konularda olduğu gibi mayın konusunda da çalışma yürütmediğini ve bu nedenle de çok sayıda insanın öldüğü yada yaralandığını aktaran Bilici, “Özellikle operasyona çıkan birlikler operasyon sonrası patlayabilecek cisimleri bilerek ve isteyerek bırakıyor. Bunu PKK militanları için bırakıyorlar. Ancak kırsalda yaşayan insanlar ve çocukları zarar görüyor. Devlet birebir cinayet işliyor” diye konuştu. “Kayıpların sorumlusu devlettir” Mayın ve patlayıcılardan yaralanan insanların, yaşamlarını sürdürecek imkanlarının olmadığını belirten Bilici, yaralanan vatandaşlara sosyal güvenlik, rehabilitasyon, protez gibi yardımların da olmadığına değindi. Türkiye’nin sözleşme gereği mayınlı alanları belirlemesi, işaretlemesi ve orada yaşayan halka bilgi ve eğitim vermesi gerektiğini dile getirdi. Bilici, “Yaşamını yitiren, yaralanan veya zarar gören canlıların sorumlusu devlettir. Vebali devletin boynunadır. Bu 1 milyon mayın temizlenmediği sürece ölen, yaralanan ve zarar gören her şeyin sorumlusu devlettir. Devlet bir an önce bunlarla yüzleşmeli ve imzaladığı uluslararası sözleşmelerin gereğini yerine getirmelidir” diye konuştu. 14 DİASPORA BasHaber SÖYLEŞİ 9 Kasım - 15 Kasım14 2015 Almanya-Kürd Toplumu Ülke Özgürlük Gelecek Kongresi U Adem Özgür zun yıllardan bu yana etkinliklerine devam eden Almanya Kürd topluluğu 13– 14 Kasım 2015 tarihleri arasında Hannover kentinde olağan kongresini düzenliyor. Etkili kampanyalara imza atan Topluluk, Kürdistan sorununa Alman kamuoyunun dikkatini çekmekte başarılı işler yapmakla tanınıyor. 1994 yılında kurulan Almanya Kürd Topluluğu (Kurdische Gemeinde in Dutschland / Civaka Kurd li Almanya), kurulduğu günden bu yana Kürd sorunuyla ilgili faaliyetler yürüterek ve etkinlikler düzenleyerek, Batılı ülkelerin dikkatini bu yöne çekmeyi hedefliyor, öte yandan diasporadaki Kürdleri bir araya getirmek için uğraşıyor. Kürd meselesinin kalıcı çözümü için de çözüm önerilerinde bulunuyor. Almanya Kürd Topluluğu, Almanya’da faaliyet gösteren bir dernek ve bu dernek içerisinde kültür, sanat, politika ve eğitim konularına da yer verilmekte. Diğer yandan da Kürd gençlerinin Almanya siyaseti içerisinde aktif yer almaları için uğraşlar veriyor. Hiçbir ideolojik ve parti bağı olmadan faaliyetlerini sürdüren Almanya Kürd Topluluğu bünyesinde Kürdistan’ın dört parçasından farklı görüş ve düşüncelere sahip insanlar bulunurken; aynı zamanda Almanya’daki çeşitli sivil toplum örgütleri ve siyasi şahsiyetleri de içinde barındırıyor. Almanya’da yaşayan 1 milyonu aşkın Kürdün henüz hiçbir hakka sahip olmadığı ve kimlik mücadelesi yürüttüğü düşünüldüğünde derneğin çalışmaları önem kazanıyor. 13– 14 Kasım 2015 tarihleri arasında Hannover kentinde düzenlecek olan “Ülke, Özgürlük ve Gelecek” konulu kongreye Güney Kürdistan’dan, Rojhilat’tan, Rojava’dan ve Türkiye’den temsilciler davet edilmiş. Yayın Yönetmeni - Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Faysal Dağlı Editör: Yeter Polat Kongrenin konuşmacıları arasında Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir, Sosyolog İsmail Beşikçi, PAK Genel Başkanı Mustafa Özçelik, Prof. İlhan Kızılhan ve birçok tanınmış Alman siyasetçi bulunuyor. Kongre’nin moderasyonu Almanya Yeşiller Partisi üylerinden Berivan Aymaz ve Cahit Başer tarafından yapılacak. Kongrede Kürd kadın operas sanatçıları müzisyenler Pervin Çakar, Nûre Dilovanî ve Nazê Îşxan da birer resital verecek. Kongrenin amacı, Kürdistan’ın son yıllarda içinde bulunduğu bunalım, Kürdistan’ın bağımsızlığını hazırlıkları, Rojava’da IŞİD’e karşı verilen mücadelenin sonuçları ve Türkiye’de çatışmaların yeniden başlamasını diasporadaki Kürdlere anlatmak ve bu konuda çözüm önerileri geliştirmek. Kongreye HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın görüntülü bir mesaj göndermesi beklenirken, Güney Kürdistan’dan çok sayıda temsilcinin katılacağı belirtiliyor. Mehmet Tanrıverdi: Tüm Kürdistanlıları davet ettik Almanya Kürd Topluluğu kurucularından ve yönetim kurulundan olan Mehmet Tanrıverdi, 13–14 Kasım tarihlerinde yapılacak kongreyle ilgili BasHaber’e yaptığı değerlendirmede, “Kürd toplumunun sesi olmak istiyoruz. Bu nedenle İsmail Beşikçi’yi, İlhan Kızılhan’ı, Yeşiller Partisi’nden Cem Özdemir’i davet ettik. Haber Merkezi: Mustafa Turan, Emin Kan, Salih Batırhan, Çimen Gümüş, Adem Özgür İmtiyaz Sahibi: Basnews Medya Ltd. Şti. adına Faysal Dağlı Sahibi: Botan Tahsin Hukuk Danışmanı: Av. Sennur Baybuğa Görsel Yönetmen: Alp Tekin Babaç, Hüseyin Ünal Alman-Kürd dostlarını çağırdık. Eski Hannover Belediye Başkanını çağırdık. Bu kişi Almanya’da tanınan bilinen bir şahsiyettir. PAK Başkanı Mustafa Özçelik’i ve Selahattin Demirtaş’ı da davet ettik” dedi. Amaçlarının Alman toplumu içerisinde Kürdlerin sesinin yükselmesini sağlamak olduğunu belirten Tanrıverdi, kongrede birlik mesajları verileceğini dile getirdi. yer alan Kürdler, Almanya’nın bir parçasıdır. Bizler, kendi kimliğimizle tanınmak ve kabul edilmek istiyoruz. Almanya’daki Kürd toplumunun sesi olmak istiyoruz” şeklinde konuştu. Derneklerinde Kürdistan’ın dört parçasından siyasilerin bulunduğunu belirten Tanrıverdi, İsveç’te bulunan Kürd Federasyonu gibi çalıştıklarını ve hiçbir siyasi parti ve kuruma bağlı olmadıklarını söyledi. “Amacımız Kürd kimliğinin tanınmasıdır” 1994 yılında kurulan derneğin 2000-2013 yılları arasında eksik çalışmalar yürüttüğünü ve son iki yılda yeniden aktif çalışmalara başladıklarını ifade eden Tanrıverdi, Alman solu içerisinde aktif siyaset yapan insanları federasyonlarına kattıklarını belirtti. Almanya’da 1 milyon 200 bin Kürdün yaşadığını ve Kürdlerin şu ana kadar mülteci hakları içerisinde kimliğinin tanınmadığını ifade eden Tanrıverdi, “Amacımız Kürd kimliğinin tanınmasıdır. Kürdler, Kürd olarak kabul edilsin, zirvelere katılsın. Kürdlerin Almanya’da tarihi 60 yıldan daha fazladır. Kürdler, mülteci olarak Alman toplumu içerisinde en çalışkan ve aktif halklardan birisidir. Her kademede “Kürd dili üzerinde de çalışmalar yapacağız” Almanya dil, kültür, sanat ve eğitim alanlarında Kürdlerin zayıf kaldığını ve şu ana kadar kısıtlı sayıda faaliyet yürütüldüğünü belirten Tanrıverdi, Federal Almanya’da 16 eyalet içerisinde 6’sının Kürdçe eğitimi kabul ettiğini hatırlattı. Bu kongre için herkese çağrıda bulunduklarını da belirten Tanrıverdi, “Kürd gençlerine Alman partilerine girip siyaset yapmaları konusunda teşviklerde bulunuyoruz. Alman Kürd Toplumu Başkanı Ali Ertan Toprak da buradaki Hristiyan Demokrat Partisi içerisinde yer alıyor, Genel Sekreterimiz de Muhafazakâr Hristiyan Partisi’nin içindedir. Yeşiller içinde arkadaşlarımız var. Umut ediyoruz ki önümüzdeki dönemlerde eyaletlere giden Kürdlerin sayısı çoğalacak. Biz bu konuda tüm Kürdlere destek oluyoruz” dedi. Tel: +90 212 243 27 60 Fax: +90 212 243 27 79 E-mail: turkce@basnews.com www.basnews.com Meşelik Sk. No:22 D/3 Beyoğlu/İST Baskı: İhlas Matbaası-Yenibosna/İST BasHaber/BasNûçe Gazetesi’nde yayınlanan haber, yazı ve fotoğrafların her türlü telif hakkı Basnews Medya Limited Şirketi’ne aittir. Mustafa Özçelik (PAK): Kongrede Kürd sorunu tartışılacak Kongreye Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) Genel Başkanı Mustafa Özçelik konuşmacı olarak katılacak. Almanya Kürd Topluluğu için, “Kürdistanlıların Almanya’da bir araya gelerek oluşturdukları ve Kürd/Kürdistan meseleleriyle ilgilenen bir dernektir” diyen Özçelik, bu kongrede diğer konuşmacılarla birlikte Kürd/Kürdistan sorunu üzerine tartışacaklarını ve çözüm geliştirecek alanlar açmak istediklerini belirtti. Özçelik, sözlerini şöyle sürdürdü: “Almanya Kürd Topluluğu, Buna benzer sürekli olarak farklı faaliyetler düzenlemektedir. Bizi de bu etkinliğe çağırdılar. Ben de orada PAK’ı temsil edeceğim ve görüşlerimizi orada ifade edeceğiz.” EKONOMİ BasHaber 9 Kasım - 15 Kasım 2015 15 SÖYLEŞİ Ekonomide Çözüm Süreci tek çare B Rihan Roj ciddi bir darbe vurduğunu söyledi. arış süreciyle birlikte bölgede esmeye başlayan olumlu hava ve ekonomik hareketlilik 6-7 Ekim olayları ardından 7 Haziran seçimlerinin yaklaşması ve barış sürecinin son bulmasıyla tersyüz olmuştu. 1 Kasım seçimleri ardından normalleşme umutları ile birlikte gelişmesi beklenen siyasi ve ekonomik dengeleri değerlendiren Diyarbakır iş çevreleri, barış süreci başlatılmadığı sürece bölgenin sorunlarının çözülmeyeceği kanısında. Çatışmalar yatırımları durdurdu Bölge ekonomisinin düzelmesi ve kalkınması için bugüne kadar çok sayıda teşvik paketinin açıldığına ancak yaşanan çatışmalardan dolayı bölgenin gelişmediğine değinen Ebedinoğlu, “Çatışmalı süreç bitmediği sürece teşviklerle bölge sanayisini ne güçlendirebilir ne de istihdam sorununu ortadan kaldırabilirsiniz. Bölge her an patlamaya hazır bir bomba gibi. Birçok işletme işini durdurdu, yatırımlar durduruldu” diye konuştu. Savaş ihracatı bitirdi PKK ile devlet arasındaki 30 yıllık savaş ve çatışmalı durumdan kaynaklı yaşanan sıkıntıların ardından, 2013’te başlayan barış sürecinden sonra özellikle bölgede ciddi bir kalkınma hamlesinin başlamasına yol açmıştı. Bölge ciddi anlamda turist çekmeye başlamış, yatırımlar artmış ve bu gelişmeler bölge halkına savaşı ve gözyaşını unutturacak, umutları artıracak olumlu gelişmelere yol açmıştı. 6-7 Ekim olaylarından sonra ve 7 Haziran seçimlerine yakın dönemde gelişen çatışmalı ortam ise bütün bu umutların sönmesine sebep oldu. Bu süreçten sonra ihracatta % 40’a varan gerilemeler yaşandı. Küçük işletmeler iş yapamaz hale geldi. Büyük firmalar küçülmeye giderek çalışanlarını işten çıkarmaya başladı. Şu an bölge ve Diyarbakır çok ciddi bir istihdam sorunu ile karşı karşıya. Son verilere göre kapanan işyeri sayısı 500’ün üzerine çıkmışken bu sayının bine yükseleceği ifade ediliyor. Hükümet savaşı sonlandırmalı 6-7 Ekim olaylarının patlak vermesi ardından çözüm sürecinin sağlam bir zemin üzerinden yürümediğinin anlaşılması açısından yeterli bir veri olduğuna işaret eden Alican Ebedinoğlu, “Bölgede ekonominin ayakta kalabilmesi için yeni hükümetin ciddi önlemler alması ve güçlü destekler sunması gerekiyor. Burası şuan bir deprem bölgesi ve bunun etkisi bütün Türkiye’yi sarsıyor” diye konuştu. Devletin çözüm üretmemesi bölge gençlerinin, batı illerine göç edeceğini ve işsizlik sorunun batı illerinde de yükseleceğine dikkat çekti. Ebedinoğlu, 1 Kasım seçimleriyle yeni bir sürece girildiğini ve oluşacak hükümetin bir an önce bu savaşı durdurması gerektiğini belirtti. Ekonomi ve istihdamda sorun büyüyor Bölgede yaşanan ekonomik kötü gidişatla ilgili BasHaber’e konuşan Diyarbakır Esnaf ve Sanatkârlar Odası Başkanı Alican Ebedinoğlu, bölgede 30 yıldır yaşanan çatışmalı sürecin beraberinde getirdiği ekonomik sıkıntılar ve istihdam sorununun olumlu bir duraktan sonra tekrar büyüyerek devam ettiğini belirtti. Çözüm Süreci’nin başlamasıyla birlikte yeni bir umudun ve hareketliliğin oluştuğunu, küçük işletmelerin siteleşmeye gittiğini, turizmde ciddi bir hareketliliğin başladığını ve bunun bölge ekonomisine olumlu yansımasının gözle görünür bir şekilde arttığını vurgulayan Ebedinoğlu, olumlu gelişmeyi, “Organize sanayi bölgesinin ikincisinin temeli Diyarbakır’da atıldı. Diyarbakır ve ilçelerinde 100 bine yakın gence küçük işletmeler, esnaf, sanatkâr ve hizmet sektöründeki işletmelerde istihdam olanakları sağlıyordu. İş böyleyken biz ciddi anlamda umutlanmıştık” diye ifade ederek yeniden başlayan çatışmalı sürecin ekonomiye Anayasanın ilk dört maddesi değişmeli 1 Kasım seçimleri ardından AKP’nin Türkiye’yi 4 yıl daha yönetmek için görev aldığını belirten Ebedinoğlu muhalefet partilerinin de Kürd sorununun çözümü konusunda ortak bir paydada buluşmaları ve bölgeyi içine düştüğü kaostik ortamından çıkarmaları gerektiğini söyledi. Bölge ihracatı 40 Milyon Dolar daraldı Çözüm Süreci ile birlikte bölge ihracatının Türkiye ortalamasının üzerine çıktığını ancak barış sürecinin çatışmalı ortama evrilmesi ve IŞİD’in Kürdistan Bölgesi’ne saldırılarıyla birlikte, bölge ihracatında 40 milyon Dolarlık bir daralmanın meydana geldiğini söyleyen Ticaret Odası Başkanı Ahmet Sayar ise, ihracatta yüzde 70’lere varan bir artış meydana geldiğini ancak bunun bölgedeki çatışmalardan dolayı hızla eksilmeye başladığını söyledi. İhraç ettikleri ürünlerin başında mermer, hububat ve bakliyat ürünlerinin geldiğini belirten Sayar, Ortadoğu’daki kargaşadan, Çin’de ise Çin hükümetinin alım politikalarında yaptığı değişiklikler nedeniyle ihracatta daralma yaşandığını kaydederek, “Son üç aydır organize sanayi bölgesine yeni yatırım başvurusu veya yer tahsisi yapmış bir yatırımcı yok. Turizm sektörü çok ciddi zarar gördü. Özellikle otellerin doluluk oranları yüzde 60’lardan yüzde 20’nin altına düştü. Çatışmalar kırsaldan kente sıçradığı için de iç pazardaki tüketim de azaldı” dedi. Barış sürecine derhal dönülmeli “Barış süreci devam ettiği zaman bölgenin ekonomik yaralarının telafisi mümkündü” diyen Sayar şunları söyledi: “Bizim her beş kelimemizden biri barıştır. Çünkü yaşanan sorunların çözümü barış süreciyle mümkündür. Dolayısıyla 1 Kasım seçimlerinden sonra tek başına iktidar olan AKP’den iş camiası olarak en büyük isteğimiz ve talebimiz, zaman kaybı yaşanmadan Çözüm Süreci’ne dönülmesidir. Çatışmalı süreç diğer ekonomik ve sosyal sorunları geri planda bırakıyor. Kriz döneminin daha az hasarla atlatılabilmesi için iş camiasının hükümetten talep ettiği faizsiz kredilerin verilmesi gerekiyor.” Kredi borcu olan esnafın, borcunun ertelenmesi ve faizlerinin devlet tarafından karşılanması gerektiğini söyleyen Sayar, “Hükümetin bölgeye ihtiyaçları doğrultusunda destekler sunmasını bekliyoruz” dedi. 15 Siyasete tekrar dönmek SENNUR BAYBUĞA Bir yanımızda iktidarı bırakmamak için her türlü müsibeti yaptığı ve yapacağı iddia olunan ve seçim sonuçlarına göre halkın yarısı kadarının teveccühüne yine nail olmuş bir adam ve onun kurduğu parti. Bir yanda da aslında böyle olmamakla beraber bu iktidarın karşısında sanki tek cephe halinde hareket ediyormuş gibi tüm iyi niyetimizle tahayyülünü yaptığımız bir yüzde ellilik kesim var. Seçimin sonuçlarına göre okunan bu. Oy verdiğimiz partinin oyları düştü, barajı geçti ve 7 Haziran sonuçlarına göre daha az vekille ama sayısal bakımdan meclisin üçüncü partisi olarak sıralarda yerini alacak vekillerimiz var. Evet seçimler bitti, koalisyon kavgaları ve gerilimleri de bitti. İktidarı çoğunlukla kazanan hükümet gerilimli süreci bitirdiğine göre, tersinden okursak önceden yaptığı, iktidarı tekrar almak için yaptığı hiçbir şeyi artık yapmayacak demektir. Böyle düşünelim ve neye ihtiyacımız var ona bakalım. Bir yanda Kürdlerin yaşadığı haritamızın doğu tarafına düşen Kuzey Kürdistan bölgesi, sınırları üç ayrı devlete parça halinde bölünmüş Kürdistan sınırlarına komşu bir toprak parçası. Bir de Anadolu’nun diğer tarafları, teorik olarak tabi. Benim gördüğüm, Kürdlerin bu ülkedeki kaderleri ve kendilerine çizdikleri gelecek projesi tek başına bu ülkenin dinamiklerine dayanmıyor artık. Ortadoğu’da olan biten her şey, Kobane, Rojava, Suriye, Güney Kürdistan, İran. Tüm bu ülkelerde meydana gelmiş gelecek ittifaklar, yer değiştiren taşlar ve o bölgelerdeki Kürdlerin kendi varlık savaşları bu ülkenin sınırları içinde tarif edilemez biçimde, aynı zamanda bu ülkenin Kürdünü de etkileyecek şekilde devam ediyor ve edecek. Bizim hükümetimizin -iktidarda kim olursa olsun- bu bölgede olan bitene ilişkin tüm ittifak ve siyaseti aynı zamanda bu ülkede yaşayan Kürdü de dolaysız olarak etkileyecek bir tablo çiziyor. Barış. Birlikte yaşam söylemlerimizin aslında çok az bölümünde bu ülkedeki halkların söz sahibi olabileceği, kalan kısmının tamamen Kürd ulusal varlığı ve devamının sorunu olduğu ortaya çıkıyor. Bu anlamda ben bu meseleye dair, ne diyorlarsa odur deyip, ülkemiz içinde yaşayan, birlikte yaşadığımız Kürdlerin tercihi ne ise, oradan meseleye yaklaşmak ve orada durmak yanlısıyım. Eğer onlara birlikte yaşayabileceğimiz bir toplum modeli sunmaktan uzaktaysak hele de sadece Kürd-Türk çatışmasında saf tutan ve saflaşmayı derinleştiren sağ ya da karşısındaki siyasetten bağımsız olarak biz nasıl yaşamak istiyoruz, ya da isteyeceğiz sorusu karşımıza yine dikilmiş görünüyor. Kaderimiz hem birbirine bağlı ve hem de birlikte yapacağımız siyasete de bağlı kısmen de olsa artık. AKP mecliste çoğunluk hükümetini önümüzdeki haftalarda kuracak, anayasa değiştirmeye milletvekili sayıları da yetmiyor. Şimdi ‘ihtiyaçları olan’ 14 civarında vekili nereden ‘satın alacakları’ tartışmaları yapılırken ve bu tartışma yine aynı muhalefet ed-emeyiş- biçimi ile bizi sarmalarken, siyasetin aslında bir pazarlıklar ve taktikler sanatı olduğunu unutmadan bir ki şey söylemek gerekiyor. 82 Anayasası’nın değiştirilmesi ve sivil bir anayasa yapılması için mecliste birkaç yıl evvel bir komisyon kuruldu ve bu komisyona tüm siyasi partiler üyeleri oranında vekil verdiler. STK’lar, sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler raporlar, öneriler sundular bu komisyona, tartışmalar görüşmeler devam ederken de bu komisyon kilitlendi ve çalışamaz hale gelip dağıldı. Şimdi oradayız tekrar. Bu ülkeye bir anayasa lazım, kısa zamanda bunun çağrısının yapılacağından endişemiz yok ki, basında yine meseleyi kısır ve manasız bir ‘başkanlık’ tartışması üzerinden kilitleyen yazılar çıkmaya başladı. Kartaca yıkılmalıdır siyasetini bırakmayı denersek, siyasetin diplomasi ve pazarlıklarla açılacak yolların olduğunu da görebiliriz, aynı partide çalıştığımız insanların bile çoğunluk partisine oy verdiğine tanıklık etmiş birisi olarak söylüyorum ki; ‘seçmen’ herkese gereken sözünü söylemiş görünüyor, kulaklarımızı bir kez daha kapatır ve ayağını yere vuran şımarık çocuklar gibi davranırsak elimizdekini de kaybedeceğiz artık. 16 MÜZİK BasHaber SÖYLEŞİ 9 Kasım - 15 Kasım16 2015 Yavuz Canpolat: Müzik benim kalbimdir! Henüz 6 yaşındayken ailesiyle birlikte Dersim’den İskenderun’a taşınan ve uzun yıllar İskenderun’da yaşamını sürdüren Kürd müzisyen Yavuz Canpolat, 22 yıldır müzikle ilgileniyor. “Bir Resim Sessizliği” adlı ilk solo albümünde toplumsal meseleleri dillendiren Canpolat, IŞİD saldırılarına maruz kalan Ezdilerin dramını anlatan bir Azad Celikani Yaptığınız müziği, müzikle kurduğunuz ilişkiyi bizimle paylaşır mısınız nasıl başladı bu yolculuk? Müzikle daha 6-7 yaşlarında tanıştım. Hatırlıyorum, çocukken evimizin bahçesindeki dut ağacına çıkıp “Dama çıkma üşürsün emmioğlu” şarkısını söylerdim. Ben dut ağacının üzerindeyken annem de aşağıda beni dinliyordu. Ortaokul bittikten sonra İskenderun Halk Eğitim Merkezi’nde bağlama ve müzik eğitimi aldım. 1992 yılında Arif Sağ Kültür Merkezi’nde de müzik eğitimi aldım. Bunun yanında birçok şan ve solfej eğitimi aldım ve bugünlere kadar süreç ilerledi. Müzik, hayatımın bir parçası değil, tam kalbidir. Müzik bir yaşam tarzıdır, müzik insanın ruhunun gıdasıdır. Müziksiz toplumlar şizofrenik ve travmatik toplumlardır. Müziğin geliştirme, rehabilite etme özelliği vardır. Müzik aynı zamanda bir yaşam tarzıdır, duruştur. Müzik, hırçın bir nehir gibi akan ve toplumdan topluma aktarılabilen bir araçtır. Müziğin toplumsal gerçeklikle ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz? Yani siz, toplumsal so- de video klip de çekti. Yavuz Canpolat, yaşamını ve müzik serüvenini Kürd müziğindeki tekelleşmeyi ve müziğin siyasi kimlik kazanmasını eleştiriyor. Müziğin zorla siyasallaşmasının da müziğe zarar verdiğini belirten Canpolat, müzik çalışmalarını ve Kürd müziğine dair görüşlerini BasHaber’e değerlendirdi. runları ve toplumu ilgilendiren konular üzerine eser üretiyorsunuz. Toplumsal gerçeklikten kopuk bir müziğin devamlılığı var mı? Kuşkusuz müziğin toplumsal gerçeklikle birebir bir ilişkisi var. Popüler müziğin bir estetiği ve derinliği olmadığı için devamlılığı da yoktur. Pir Sultan’ın, Karacaoğlan’ın eserlerine bakın; bizim o eski dengbêjlerin söylediklerine bakın hala devam ediyor. Kültürdür hepsi. Şiir, edebiyat, müzik bir kültürdür. Bunlar hep birer zincirin halkalarıdır. Müzik, topluma doğru aktarıldığında temsili paylaşım hakkını ortaya çıkaran çok özel durumdur. Doğru bir yerden yakalamak gerekiyor; olabildiğince namuslu, vicdanlı ve dürüst olmak gerekiyor. Önce kendimize karşı, sonra da topluma karşı dürüst olacağız. Topluma karşı bir sorumluluğumuz var. Tam da bu noktada Ezdiler için bir şarkı söylüyorsunuz. Neden? Ezdilerle ilgili söylediğim şarkının sözleri Kerem Anqosi’ye ait. İnsanların öldürüldüğü, katledildiği, kadınların tecavüze uğradığı; insanların acı çektiği bir dönemde kayıtsız kalamazdım. Aksi durumda insani bir şey olamazdı. En azından onların o yaralarına, dertlerine ufak da olsa bir nefes olduysam ne mutlu bana. Birçok platformda dile getiriyoruz. Biz takkiyecilik dediğimiz zaman sadece dindarlar aklımıza geliyor. Oysa takkiyecilik her alanda var; solda da, sağda da, milliyetçilikte de var. Takkiyecilik, hedefe ulaşabilmek için olduğundan farklı görünmektir. Yani batı literatüründe Makyavelist olmaktır. Bu, bireyleri kişiliksizleştiren bir durumdur. Şu açıdan baktığımız zaman bizim de sanatçı olarak bir eksikliğimiz var, belki de toplumu doğru analiz edemiyoruz. O kadar çok manipülasyon ve bombardıman var ki kaçamıyoruz. Birinden kaçsanız, diğerine yakalanıyorsunuz. Dolayısıyla biz de dayanışma önemlidir. İlerde ne gibi projeleriniz var? Hedeflerimden birisi Pir Sultan Abdal, ya da bir Kızılbaş Alevi albümü yapmaktır. Ya da Kurmancî ve Zazakî albümler yapmaktır. Açığa çıkmamış eserleri ortaya koymak istiyorum. Klasikleşebilecek bir eser ya da çalışma olmalıdır. Günübirlik çalışmalar yapmak istemiyorum; popülerlikten uzak, yürekten çalışmalar yaparak insanlara katkı sunmak istiyorum. En büyük hayalim budur. Çingene müziklerle ilgili çalışmalarım olacak; ama bunlar dayanışmayla olur. Konuşuruz, emeğin kutsallığından bahsederiz. Biz bu şeylerden çok uzağız. Pir Sultan Abdal albümü ya da Kürdçe albüm yapmak istiyorum. Sesime, düşünceme ve yüreğime güveniyorum. Her şey metalaştığı için bunlar yetmiyor. Kapitalizmin o argümanlarıyla hareket etmek zorundayız. O kirli bombardıman ne yazık ki şu an çok önemli. 2010’da yaptığım çalışma, bana göre piyasadaki birçok albümden daha iyiydi; ama param olmadığı için reklam da olmadı ve hiç duyulmadı. Bir single çalışmam var, o da birkaç ay içerisinde bitecek. Bu albümde sosyal medyada tanıtımlar yapıp aynı zamanda görsel tasarımıyla da ilgili daha fazla çalışmalar yapacağım. Kürd müziği tekrar ediyor Biz Kürdler mazlum olsak bile kendi içimizde de mazlumlar yaratıyoruz ne yazık ki. Demokrasi diyoruz ve insanların mağdur olduğunu söylüyoruz. Farklı düşünen sanatçılara ambargo uygulanıyor. “İlla benim dediğimi yapıp, benim gibi düşüneceksin” diyor birileri. İnsanlar onlar gibi düşünecek değil ki. Türkiye’yi eleştiriyoruz, çoğu kez bizler de onların minyatür şekli gibi davranıyoruz. İnsan haklarını, özgürlükleri, demokrasiyi içselleştiren bir yapıya sahip değiliz. Müzik siyasallaşıyor. Müzik yerine göre siyasallaşır, ama doğal süreçler içerisinde siyasallaşır. Zoraki olarak siyasallaştırmak, sanatı engellemek anlamına gelir. Bu, Kürd müziğine çok zarar veriyor. Kürd müziğinde daha çok birbirini tekrar eden, arabesk tarzda müzikler ortaya çıkıyor. Müziği dinlediğim zaman müzik bana bir şey verebilmelidir; aksi takdirde ben o müziği dinlemem. Müzisyenlerin rahat bırakılması gerekiyor ve onların özgür bir ortamda kendini rahatça ifade etmeleri gerekiyor. Katliamlar nedeniyle konserlere ara verdik Konser çalışmaları oluyordu ne yazık ki son zamanlarda yaşanan katliamlar nedeniyle erteliyoruz, bu ortamda konser veremeyiz. Hepimiz depresyon halindeyiz; ama hayat devam ediyor ve konserler de bir zaman sonra devam edecek. Azimli biri olduğumu düşünüyorum, belli sınırlar içerisinde çalışmalarımı sürdüreceğim. Kendime olan borcumdan dolayı çalışmalarımı yapmak zorundayım. Zazaki ve Kurmanci albüm çıkaracağım Kürdçe yapmak için, albüm çıkarmak istemiyorum. Gücüm olursa evrensel normlarda klasikleşecek Zazakî ve Kurmancî bir albüm çıkarmak istiyorum. Sırf Kürdçe olsun diye albüme bir şarkı sıkıştırırsam, arada kaynayacaktır. Birkaç Kürdçe bestem var. En azından halkıma, boynumun borcudur.