MOĞOL İSTİLÂSINA KARŞI SULTAN I
Transkript
MOĞOL İSTİLÂSINA KARŞI SULTAN I
MOOL STLÂSINA KARI SULTAN I. ALÂEDDÎN KEYKUBÂD’IN GÜVENLK POLTKASI The Security Policy of Sultan ‘Al al-Dn Kayqubd Against the Mongol Invasions Salim KOCA * Özet Her siyasî teekkül için daima biri yakın, dieri uzak olmak üzere iki tehlike ve tehdit mevcut olmutur. Bunlardan yakın tehlike ve tehdidi hemen hemen herkesin kolayca tehis edebilmesine karılık, uzak tehlikeyi ve tehdidi ancak yüksek siyasî kavrayıa, salam düünce yeteneine ve büyük sezgi gücüne sahip büyük liderler ve bilge kiiler görebilmilerdir. XIII. yüzyılın balarında, Orta Asya’da, bütün dünyayı hedef alan büyük bir istilâ hareketi balamıtır. Bu, önüne çıkan her eyi ezen ve imha eden Mool istilâsı idi. Mool istilâsını, henüz kendisine çok uzak olmasına ramen, yüksek siyasî kavrayıı, isabetli düünce yapısı ve büyük sezgi gücüyle ilk görebilen Müslüman Türk hükümdarı, Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’tır. Sultan Keykubâd, Mool istilâsını çok erken görüp önemini kavramakla kalmamı, bu tehdit ve tehlikeye karı çok geni ve kapsamlı güvenlik önlemleri de almı veya almaya çalımıtır. Bu makalenin amacı, Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın Mool istilâsına karı aldıı ve almaya çalıtıı güvenlik önlemlerini tespit edip deerlendirmektir. Daha dorusu bu makalede, Sultan Alâeddîn Keykubâd, izledii güvenlik politikasıyla Mool istilâsını durdurabilir miydi? sorusuna cevap arama ve bulma amacı ve gayreti güdülmütür. Anahtar Kelimeler: Türkiye Selçuklu Devleti, Mool istilâsı, Sultan I. Alâeddîn Keykubâd, Güvenlik politikası, Celâleddîn Mengüberti, Eyyûbî melikleri, Ögedey Kaan, “il olma” (barı içinde olma, tâbi olma). Abstract For every political entity, two dangers and threats, of which one being nearby and one being afar, has always existed. Among these, even though nearly everyone could identify the nearby danger and threat, it was only the great leaders and sages with high political comprehension, ability of firm thinking and great power of sense who could foresee the afar dangers and threats. In the beginning of the XIIIth Century, a new invasive movement targeting the entire World had begun in Central Asia. This was the Mongol invasions that crushed and destroyed everything on its path. The first Muslim Turkish ruler to see the Mongol invasions was Sultan ‘Al al-Dn Kayqub d, with his high political comprehension, well directed thinking constitution and great sensing power. Sultan Kayqub d not only understood the importance of the Mongol invasions and foresaw that very early, but he also took or at least tried to take extensive safety precautions against this threat and danger. The purpose of this article is to determine and evaluate the safety precautions Sultan ‘Al al-Dn Kayqub d took and tried to take against the Mongol invasions. Or rather, the purpose and * Prof. Dr., Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü skoca@gazi.edu.tr Salim KOCA _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ effort to search and find the answer for the question “Could Sultan ‘Al al-Dn Kayqub d stop the Mongol invasions with the security policy he followed?” has been aimed in this article. Keywords: Anatolian Seljuk State, Mongol invasions, Sultan ‘Al al-Dn Kayqub d, Security Policy, Jal l al-Dn Mengüberti, Ayyubid maliks, Ögedei Qa’an, “il olma” (being in peace, being vassal). Giri XIII. yüzyılın baúlarında, Orta Asya’da, øslâm dünyasını tehdit edecek yeni ve son derece dinamik bir askerî güç belirmeye baúlamıútır. Bu askerî güç, önüne çıkan her úeyi ezen ve imha eden Mo÷ol ordularıydı. Cengiz Han yönetiminde harekete geçen Mo÷ol orduları, 10-15 yıl gibi kısa bir süre içinde Orta Asya’daki bütün siyasî ve askerî güçleri ezip hükmü altına alarak, bu geniú co÷rafyanın hemen hemen tamamına hâkim olmuútur. Fakat bu büyük baúarı, Cengiz Han için yeterli olmamıútır. Yenme ve hükmetme tutkusu (ihtirası) ona gere÷inden daha büyük bir fetih planı çizmiú ve yeni bir hedef göstermiútir. Bu yeni hedef Harezm, Mâverâünnehir, Horasan ve øran gibi do÷u øslâm ülkelerine sahip olan Harezmúâhlar Devleti idi. Cengiz Han, 1220 yılında bütün gücüyle Harezmúâhlar Devleti üzerine yürümüú, Harezmúâhlar hükümdarı Alâeddîn Muhammed ise bu büyük istilâ karúısında tutunamamıútır. Kısa sürede Harezmúâhlar Devleti ve teúkilâtı çökmüú, orduları da da÷ılmıútır. Mo÷ol orduları, önlerine çıkan kuvvetler üzerinde devamlı korku, ümitsizlik ve panik yaratabilmek için hiç kimseye aman vermemiúler, do÷u øslâm dünyasının en zengin úehirlerini tahrip ve ya÷ma etmiúler, sivil halktan da milyonlarca insan öldürmüúlerdir (Cüveynî 1988: I, 169 vd., 174, 176, 178, 180, 182, 198 vd.,200 vd., 203, 206, 211; øbnü’l-Esîr 1987: XII,325, 327, 332, 333, 335, 336, 340, 341342, 349, 350, 352, 353, 354, 355, 357; Turan 1980: 487-491; Grousset, 1980: 234-239)1. Bundan sonra, Mo÷ol istilâsı Orta ve Yakın Do÷u øslâm ülkelerini tehdit etmeye baúlamıútır. Özellikle memleketten memlekete hikâyeleri anlatılan ve her anlatıúta da abartılan Mo÷ol vahúeti, Orta ve Yakın Do÷u øslâm toplulukları arasında büyük bir korku, panik ve dehúet uyandırmıútır. Cengiz Han’ın do÷u øslâm dünyasını istilâ etti÷i sırada (1220) Türkiye Selçuklu Devletinin baúında, yeni tahta çıkmıú olan Sultan I. Alâeddîn Keykubâd bulunuyordu. Orta ve Yakın Do÷u Türk-øslâm Devletlerinin 1 øbnü’l-Esîr, øslâm ülkeleri üzerine olan Mo÷ol istilâsı için “Hz. Adem’den beri dünyada böyle büyük bir felâketin ne benzeri görülmüú ve ne de yaúanmıútır” dedikten sonra “bu felâketi anlatmaya yüre÷inin dayanmayaca÷ını” ifade etmiútir. Buna ra÷men o, görgü tanıklarından duyduklarını yazmaktan da geri durmamıútır. 188 Gazi Türkiyat Mo÷ol østilâsına Karúı Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın Güvenlik Politikası _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ hükümdarları arasında, kendisine henüz uzak olmasına ra÷men Mo÷ol tehdit ve tehlikesini ilk görebilen ve bu tehdit ve tehlikeye karúı gerekli ve isabetli önlemleri zamanında alabilen tek hükümdar, Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’dır. Onun bu hususta, bütün saltanatı boyunca aldı÷ı ve almaya çalıútı÷ı önlemleri (1220-1237) úu úekilde belirlemek mümkündür: • Herhangi bir tecavüze ve istilâya karı devletin önemli merkezlerinin ve kalelerinin savunmasını güçlendirmek ve bu yerlerde ek güvenlik önlemleri almak. • stilâcının karısına kuvvetli ve tek bir vücut hâlinde çıkabilmek için Anadolu’nun siyasî birliini ve bütünlüünü salamak. • stilâyı Türkiye Selçuklu Devletinin sınırları dıında durdurabilmek için komu devletlerden kuvvetli bir ittifak koalisyonu meydana getirmek. • Mool ordularının istilâsını geciktirebilmek veya yumuatabilmek için Moolların hâkimiyetindeki yerler ile Türkiye Selçuklu Devleti arasına tampon olabilecek siyasî ve askerî bir güç yerletirmek2. • Selçuklu ordusunun sayısını ve sava gücünü artırmak için onu yeni unsurlarla takviye etmek. • Mool beyleriyle bir ihtilâfa girmekten kaçınmak ve iki devlet arasında (Selçuklu-Mo÷ol) barıı koruyup devam ettirebilmek için büyük gayret sarf etmek. ùimdi, Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın, bütün saltanatı boyunca (12201237), yılmaz bir irade ve gayret ortaya koyarak aldı÷ı ve almaya çalıútı÷ı bu önlemlerin Türkiye Selçuklu Devletinin gelece÷i bakımından ne kadar gerekli ve isabetli oldu÷unu kısaca de÷erlendirmeye ve açıklamaya çalıúalım: 1-) Devletin Önemli Merkezlerindeki Güvenlik Sistemlerini Yenileme ve Kuvvetlendirme Faaliyetleri 2 Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın Mo÷ol istilâsına karúı aldı÷ı bu önleme dair Dr. Herbert Jansky, “Selçuklu Sultanlarından Birinci Alâeddin Keykubâd’ın Emniyet Politikası” adı altında bir makale yazmıútır. Bizim makalemizde ise, bununla birlikte beú farklı önlem daha tespit edilerek, her biri ayrı ayrı de÷erlendirilmiú ve böylece H. Jansky’nin çok eksik olan araútırması tamamlanmıútır. Güz 2009 / Sayı 5 189 Salim KOCA _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ Orta Ça÷ devletlerinde do÷al sınırlar, yani deniz sahilleri, ırmaklar ve sırada÷lar dıúında antlaúmalarla belirlenmiú kesin sınırlar hemen hemen yoktu. Dolayısıyla komúu devletlerin askerî güçleri, istedikleri zaman birbirlerinin ülkesine bu açık arazilerden kolayca girip çıkabilmekteydi. Böyle yerlerde ise, ülkenin savunma sistemini, genellikle, sınırlarda ve sınırlara yakın arazilerde kurulmuú, etrafı surlarla çevrili, tahkimatlarla berkitilmiú úehirler (kale-kentler) veya kaleler oluúturmaktaydı. Öte yandan bir devlette halk ve ülke üzerindeki egemenli÷in de temel dayana÷ı, etrafı surlarla çevrili úehirler ve kaleler, yani müstahkem yerler idi. Baúka bir ifade ile söylemek gerekirse, Orta Ça÷ devletlerinde egemenli÷i, úehirler ve kaleler temsil etmekteydi. Devrin anlayıúına göre, bir ülkede úehirler ve kaleler, yani müstahkem yerler düúürülmedikçe, o ülke fethedilmiú ve üzerinde egemenlik kurulmuú sayılmamaktaydı. Yine Orta Ça÷ devletlerinde halk, askerî güç ve maddî zenginlik de genellikle úehirlerde ve kalelerde toplanmaktaydı. Bu yüzden úehirler ve kaleler, istilâcı güçlerin baúlıca hedefi durumundaydı. Dolayısıyla hükümdarlar da istilâcılara karúı halkın can ve mal güvenli÷ini sa÷layabilmek, ülkelerini savunabilmek, egemenliklerini koruyabilmek ve devam ettirebilmek için kaleler inúa etmek, úehirleri kalın ve yüksek surlarla çevirmek ve bunların etrafında da dayanıklı ve sa÷lam istihkâmlar meydana getirmek zorundaydılar3. Bu hususta Türkiye Selçuklu Devletinin onuncu hükümdarı Sultan I. Alâeddîn Keykubâd, son derece bilinçli bir úekilde hareket etmiútir: Mo÷ol istilâsını, do÷al engeli olmayan sınırlarda durdurmanın güçlü÷ünü göz önüne alan Sultan Alâeddîn Keykubâd, saltanatının ilk yıllarını Türkiye Selçuklu Devletinin güvenlik sistemini yenileme ve kuvvetlendirme (berkitme) faaliyetleriyle geçirmiútir. O, özellikle devletin merkezi olan Konya’yı (Dârü’l-Mülk) yeniden kalın ve yüksek surlarla çevirterek4, úehrin savunmasını ve güvenli÷ini son derece 3 Savaúlarda bir ordunun karúısına çıkan en büyük engel, hiç kuúkusuz müstahkem yerler idi. Çünkü en büyük meydan savaúları bile bir günde baúlar ve biterken, müstahkem yerlerin düúürülmesi bazen aylarca ve hatta yıllarca sürmekteydi. Meselâ Horasan’da Tâlakân yöresinde bulunan Mansûr-Kûh kalesi, Cengiz Han’ın ordularına 9 ay gibi uzun bir süre direnmiútir (øbnü’l-Esîr, 1987: XII, 350). 4 Sultan Alâeddîn Keykubâd, Konya úehrinin surlarını yenileme ve geniúletme faaliyetinin gerekçesini úu úekilde açıklamıútır: “Dünyanın her yerinden insanların rahat ve huzur aramak için bin bir umutla geldikleri, malını mülkünü bırakıp, eúi÷ini günlerin olaylarından uzak bir yuva olarak seçtikleri böyle bir úehri, hisar süsünden mahrûm bırakmak hata olur. Her ne kadar haúmetimiz ve canlar yakan kılıcımız, dünyanın etrafını saran bir sur olsa da, yine de hırs ve tamah felâketine karúı tedbir almamız gerekir. Çünkü dünya bir karar üzere kalmaz. Onun iúi olay yaratmak ve insanlarda keder meydana getirmektir. Artık çalıúmamızın ve gayretimizin ço÷unu, iki renkli zamanın kötü olaylar kazmasının etki etmeyece÷i, devirlerin kin balyozundan uzak kalaca÷ı sa÷lam bir suru Konya’nın ve Sivas’ın etrafına çekmek için 190 Gazi Türkiyat Mo÷ol østilâsına Karúı Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın Güvenlik Politikası _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ artırmıútır. Surların etrafında da derin úarampoller açtırarak, úehre ve surlara dıúarıdan yaklaúmayı güçleútirmiútir. Ayrıca Sivas, Kayseri, Alâ’îyye (Alanya), Ni÷de, Erzincan, Amasya ve Malatya úehirlerinin surlarını ve tahkimatlarını da tamir ettirmek ve yer yer yenilemek suretiyle bu úehirlerin de güvenlik sistemlerini bir hayli kuvvetlendirmiútir (øbn Bîbî 1956: 253255; 1996: I, 271-273; Selçuknâme 2007: 81; Yazıcızâde, Tevârîh-i Âl-i Selçuk, 1902: IV, 252 vd., 257 vd.; Anonim Selçuk-nâme, 1952: 29 vd.; Cenâbî Mustafa Efendi 1994: 21; Turan, 1971: 331-333). Daha sonra ele geçirdi÷i úehirlere ve kalelere de kuvvetli garnizonlar yerleútirmiú, bunların içini de çok miktarda silâh ve erzakla doldurmuútur. Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın Türkiye Selçuklu Devletinin güvenlik ve savunma sistemini kuvvetlendirme hususunda aldı÷ı bu önlemler son derece yararlı olmuútur. Meselâ Köseda÷ bozgunundan önce Erzurum (1242), aynı bozgundan sonra Kayseri úehirlerinin (1243) garnizonları5, Mo÷ol ordusunun kuúatması karúısında, úehir surlarının sa÷ladı÷ı avantajla kuvvetli birer savunma yapmıútır. Her iki kuúatmada da Mo÷ol ordusunun saldırıları baúarıyla kırılmıútır. Baúka bir deyiúle, Mo÷ol komutanlarının bu úehirleri düúürebilmek için yaptıkları bütün hücumlar boúa gitmiútir. Mo÷ol komutanları (Çormogan ve Baycu Noyan), yine her iki kuúatmadan da vazgeçme kararı aldıkları bir sırada içeriden gelen ihanetlerle ancak bu úehirleri düúürebilmiúlerdir (øbn Bîbî, 1956: 514 vd., 528 vd.; 1996: II, 62 vd., 73 vd.; Selçuknâme 2007: 173 vd, 179)6. Bu ihanetler önlenebilseydi, hiç kuúkusuz Mo÷ol komutanları bu kuúatmalarda kesin olarak baúarısızlı÷a u÷rayacaklar, belki de Anadolu’yu istilâ ve iúgal etme düúüncelerinden vazgeçmiú olacaklardı. Bu baúarı da, özellikle Selçuklu askerî kuvvetinin kendisine olan güveni ve direnme gücünü son derece artırmıú olacaktı. Fakat ihanetler, durumu tamamen tersine çevirmiútir. Erzurum’un düúüúü ve burada Mo÷ol ordusu tarafından yapılan a÷ır katliam ve ya÷ma, bundan sonra meydana gelen Köseda÷ bozgunu, bazı Selçuklu garnizonlarını çok olumsuz bir úekilde etkilemiú, direnme güçlerini ve cesaretlerini kırmıútır. Meselâ Erzurum úehrinin akıbetini göz önüne alan Sivas garnizonu, Kayseri úehrinin akıbetini göz önüne alan Erzincan ve Malatya úehirlerindeki Selçuklu garnizonları da Mo÷ol ordusuna hiç direnmeden teslim olmuúlardır harcayalım” (øbn Bibi, 1956: 253 vd.; 1996: I, 272; Selçuknâme (muhtasar øbn BvEv ). 5 ùehri ve yöreyi koruyan ve savunan askerî birliklere garnizon denir. 6 Erzurum, úehrin valisi (úahne) ùerefeddîn Duvinî’nin, Sivas da Ermeni kökenli i÷diúbaúı Hacuk o÷lu Hüsam’ın ihaneti sonucunda Mo÷ol ordularının eline geçmiútir. Güz 2009 / Sayı 5 191 Salim KOCA _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ (øbn Bîbî, 1956: 527 vd; 1996: II, 72 vd.; Selçuknâme 2007: 178, 182; Turan 1971: 442 vd.). Öte yandan Erzurum ve Kayseri úehirlerindeki kuvvetli ve yüksek surların aynı úehirlerin savunulmasındaki büyük rolünü görmüú olan Mo÷ol komutanları, ilk fırsatta Konya úehrinin surlarını, savunmaya yaramayacak úekilde yıktırmıúlardır (øbn Bîbî 1956: 626; 1996: II, 151; Selçuknâme 2007: 215 vd.; Anonim Selçuk-nâme, 1952: 35)7. Bu da, Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın Mo÷ol istilâsı karúısında aldı÷ı önlemlerde ne kadar ileri görüúlü ve isabetli oldu÷unu açıkça göstermektedir. 2-) Anadolu’nun Siyasî Bütünlüünü Salama ve Devletin Sınırlarını Doal Sınırlarına Ulatırma Faaliyetleri Anadolu’yu istilâlara karúı korumak ve savunmak hususunda Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın daha geniú ve kapsamlı bir projesi vardı. Bu proje de, Anadolu’da siyasî birli÷i sa÷lamak ve Türkiye Selçuklu Devletinin sınırlarını do÷al sınırlarına ulaútırmak suretiyle Mo÷olların karúısına bir ve bütün olarak çıkmak úeklindeydi. Çünkü istilâlara açık ve hatta istilâları üzerine çeken bir özelli÷e ve konuma sahip bir ülke olan Anadolu’nun korunması ve savunulması, ancak onun siyasî birli÷inin sa÷lanması ve do÷al sınırlarına ulaútırılmasıyla mümkün olabilirdi. Türkiye Selçuklu Devletinde, Anadolu’da siyasî birli÷i kurma ve devletin sınırlarını da do÷al sınırlarına ulaútırma faaliyeti Sultan Alâeddîn Keykubâd ile baúlamıú bir faaliyet de÷ildir. Bu faaliyetin baúlangıcı, Sultan II. Kılıç Arslan dönemine (1155-1192) kadar geriye gider: Fethedilmesinden itibaren Anadolu’nun çeúitli yerlerinde Türkiye Selçukluları, Dânimendliler, Mengücükler, Saltuklular, Ahlatahlar, Artuklular, Togan Arslan Oulları, Yınallılar gibi birçok Türk devleti ve beyli÷i kurulmuútur. Daha sonra bunlara Çukurova Ermeni Baronluu, znik ve Trabzon Rum Devletleri gibi yabancı soydan ve kültürden siyasî teúekküller de eklenmiútir. Siyasî bakımdan parçalanmıú olan Anadolu’nun bu durumda herhangi bir dıú istilâya karúı korunması ve savunulması son derece güç idi. Bir asır Anadolu’da varlık mücadelesi vermek suretiyle bu ülkede tutunmayı baúaran Türkiye Selçuklu hükümdarları, XII. yüzyılın ikinci yarısından sonra bu büyük tehlikenin farkına vararak, bütün güç ve enerjilerini Anadolu’da siyasî bütünlü÷ü sa÷lama ve devletin sınırlarını da do÷al sınırlarına ulaútırma gayesi üzerinde toplamıúlardır. Bunun için onlar, Türk soyundan olan siyasî 7 Mevlevî kayna÷ı Eflâkî, Baycu Noyan’ın Konya’yı ya÷ma ve tahrip etmeyip, sadece surlarını yıktırmasını Mevlânâ’nın kerametine ba÷lar (Eflâkî 1976: I, 258-260; 1973: I, 283 vd.) 192 Gazi Türkiyat Mo÷ol østilâsına Karúı Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın Güvenlik Politikası _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ teúekkülleri ortadan kaldırıp topraklarını ilhak etmek, yabancı soydan ve kültürden olan devletleri ve beylikleri de belirli úartlarla kendilerine ba÷lamak suretiyle Anadolu’nun siyasî bütünlü÷ünü sa÷lamaya çalıúmıúlardır. Bu faaliyette ilk teúebbüs sahibi olan Türkiye Selçuklu hükümdarı, Sultan II. Kılıç Arslan’dır (1155-1192). II. Kılıç Arslan, Anadolu’da Türk siyasî birli÷inin önünde en büyük engel olan Dâniúmendliler Beyli÷ini (Kayseri úubesi: 1169, Sivas úubesi: 1175, Malatya úubesi: 1178) ortadan kaldırıp, topraklarını ilhak etmek suretiyle bu hususta büyük bir baúarı elde etmiútir. Kılıç Arslan’ın o÷lu Sultan II. Süleyman-úâh da, aynı gaye ile Erzurum Saltuklular Beyli÷ine son vererek (1202), babasının politikasını devam ettirmiútir8. Öte yandan, Çukurova Ermeni Baronlu÷u Sultan II. Süleyman-úâh (1196-1204), Trabzon Rum Devleti de Sultan I. øzzeddîn Keykâvus zamanında (1211-1220) Türkiye Selçuklu Devletine ba÷lanmıútır. Türkiye Selçuklu hükümdarları politikalarının öteki cephesini de ihmal etmemiúlerdir: Sultan II. Kılıç Arslan’dan itibaren Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’a kadar bütün Selçuklu sultanları, devletin sınırlarını do÷al sınırlarına ulaútırabilmek için ısrarla denizlere do÷ru yürümüúlerdir. Bu hususta Kılıç Arslan’ın komutanları (Atabeg, Sami) Adalar Denizine (Ege) kadar ilerlemek suretiyle batıda, Tokat meliki Süleyman-úâh da Samsun’u fethetmek suretiyle kuzeyde devleti do÷al sınırlarına ulaútırmıútır. Fakat bunlar kalıcı de÷il, geçici baúarılar olmuútur. Zira alınan yerler kısa bir süre sonra elden çıkmıútır. Devletin sınırlarını denizlere, yani do÷al sınırlarına ulaútırma faaliyetinde Sultan II. Kılıç Arslan’ın geçici baúarılarından sonra o÷lu I. Gıyâseddîn Keyhüsrev, 1207 yılında Antalya úehrini, sürekli ve ısrarlı bir kuúatma sonucunda düúürerek, bu politikada büyük bir baúarı elde etmiútir. Fakat Gıyâseddîn Keyhüsrev’in yerini alan o÷lu Sultan I. øzzeddîn Keykâvus’un saltanatının ilk yıllarında, Türkiye Selçuklu Devletinin içinde bulundu÷u otorite bunalımından (taht kavgası) yararlanan Antalya Rumları, Kıbrıs Franklarından aldıkları destekle úehirdeki Türk hâkimiyetine son vermiúlerdir. Kısa sürede iç meselesini halleden Keykâvus, önce Sinop’u fethetmek (1214) ve sonra Antalya’yı geri almak (1216) suretiyle devletin sınırlarını, bir daha de÷iúmemek üzere kuzeyde ve güneyde do÷al sınırlarına ulaútırmıútır. Antalya’da kurdu÷u bir deniz filosunu di÷er Akdeniz sahillerini ele geçirmek için de÷erlendiren Sultan Alâeddîn Keykubâd da, Kalonoros (Alâ’îyye) ve Alara kaleleri (1223) ile Anamur yöresini fethederek, kardeúi 8 Sultan II. Süleyman-úâh, Erzurum ve çevresinin mülkiyetini ve idaresini kardeúi Tu÷rul Arslan’a bırakmıútır (1202). Böylece burada, Tu÷rul Arslan’dan itibaren Türkiye Selçuklu Devletine tâbi (vassal) bir Selçuklu kolu oluúmuútur. Güz 2009 / Sayı 5 193 Salim KOCA _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ Keykâvus’un faaliyetlerini tamamlamıú, bu yönde Türkiye Selçuklu devletini en geniú sınırlara kavuúturmuútur. Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın baúarısı bununla sınırlı kalmamıútır: Anadolu’da siyasî birli÷in sa÷landı÷ı ölçüde emniyetinin artaca÷ını ve savunmasının daha kolay yapılabilece÷ini çok iyi kavramıú olan Sultan Alâeddîn Keykubâd, özellikle Mo÷ol istilâsını da göz önüne alarak, siyasî birli÷i tamamlama hususunda çok geniú bir faaliyet göstermiútir. Kısaca söylemek gerekirse, o, 1228 yılında Erzincan Mengücük Beyli÷ini, 1230 yılında Erzurum Selçuklu Kolunu, 1234 yılında da Harput Artuklu úubesini birer birer ortadan kaldırmak ve topraklarını ilhak etmek suretiyle dedesi II. Kılıç Arslan’ın baúlatmıú oldu÷u faaliyeti büyük ölçüde tamamlamıútır9. Ayrıca Akdeniz, Güney Do÷u ve Do÷u Anadolu bölgelerinde yaptı÷ı geniú fetihlerle de devleti do÷al sınırlarına ulaútırmıútır. Keykubâd, 1237 yılında menfur bir cinayetle bu dünyadan göçerken, øznik Rum Devleti istisna edilirse, Anadolu’da siyasî bütünlü÷ü tamamen sa÷lamıú, sınırlarını da Kuzey, Güney ve Do÷u Anadolu’da bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarına hemen hemen ulaútırmıú bulunuyordu. Artık Türkiye Selçuklu Devleti, Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın aldı÷ı bu esaslı önlemlerle herhangi bir askerî gücün kolay kolay saldırıyı göze alamayaca÷ı, saldırsa bile kolayca ülkesini istilâ ve iúgal edemeyece÷i güçlü bir devlet haline gelmiú durumdaydı. 3-) Mool stilâsına Karı Doudaki Siyasî Güçlerle Bir ttifak Koalisyonu Oluturma ve Siyasî Yalnızlıktan Kurtulma Faaliyetleri Sultan Alâeddîn Keykubâd, herhangi bir istilâ karúısında öncelikle kendi askerî gücüne güveniyordu. Fakat o, bunun yeterli olmayabilece÷i ihtimalini düúünüyor, kendisini daha da kuvvetlendirebilmek için aynı tehlikeye maruz bulunan komúu devletleri bir ittifak koalisyonu içinde birleútirmeyi planlıyordu. Bu düúünce ile harekete geçen Keykubâd, Silvan (daha sonra ùam) Eyyûbî Meliki Eúref ile temas kurup, onunla bir ittifak oluúturdu. Keykubâd bununla da kalmadı; daha sonra Eyyûbî ailesinden Melike Âdile’yi kendisine eú olarak almak suretiyle iki hanedan arasındaki ittifakı, dostluk ve akrabalık ba÷larıyla daha da kuvvetlendirdi (øbn Bîbî 1956: 294 vd.; 1996: I, 310 vdd.; Selçuknâme 2007: 95 vdd.; Yazıcızâde 9 Türkiye Selçuklu sultanları, Batı Anadolu’nun fethi faaliyetini Alaúehir savaúından sonra (1211) Sa÷ Kol ve Sol Kol Uç Beylerbeyli÷i olmak üzere iki kol halinde teúkilâtlanmıú olan Uç beylerine bırakmıúlardır. 194 Gazi Türkiyat Mo÷ol østilâsına Karúı Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın Güvenlik Politikası _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ 1902: IV, 307 vdd.; Ebû’l-Ferec Tarihi, 1950: II, 505)10. Hatta o, büyük o÷lu Gıyâseddîn Keyhüsrev dururken, Melike Âdile’den do÷muú ve henüz bir yaúında çocuk olan en küçük o÷lu øzzeddîn Kılıç Arslan’ı veliaht tayin ederek, Selçuklu-Eyyûbî ittifakının devamlılı÷ını da garantilemiú oldu (1228) (Selçuknâme 2007: 113; Yazıcızâde 1902: IV, 391; Cenâbî Mustafa Efendi 1994: 18; Turan, 1971: 357; Kaymaz 1958: 17). Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın Eyyûbî melikleriyle ittifak, dostluk ve akrabalık kurması, sadece Mo÷ol tehdidinden ileri gelmiyordu. Türkiye Selçuklu Devletinin do÷usunda 1225 yılından itibaren yeni ve tehlikeli bir siyasî oluúum belirmeye baúlamıútı. Bu siyasî oluúum, Harezmúâhlar hükümdarı Alâeddîn Muhammed’in o÷lu Celâleddîn Mengüberti’nin kurmuú oldu÷u yeni Türk-øslâm devletiydi. Mengüberti, Cengiz Han’ın yıkmıú oldu÷u Harezmúâhlar Devletini (1220) yeniden canlandırabilmek için önce Hindistan’a gitmiú; fakat bu ülkede birkaç sene mücadele verdiyse de tutunamamıútı. Bundan sonra øran’a geçen Mengüberti, bu ülkedeki kardeúlerini ve Harezmúâhlar Devletinin eski vassallarını (tâbi) kısa sürede bertaraf edip, Tebriz merkez olmak üzere Kirman, Fars, Batı øran (Irak-ı Acem) ve Azerbaycan’da yeni bir Harezmúâhlar Devleti kurmuútu (1225). Sultan Alâeddîn Keykubâd, Türkiye Selçuklu Devletinin do÷u sınırlarında Mo÷ollara rakip ve düúman bir devletin ortaya çıkmıú olmasını, baúlangıçta yeni bir tehdit unsuru olarak algılayarak, bu siyasî ve askerî güce karúı so÷uk ve temkinli bir tavır takındı. Çünkü bu siyasî ve askerî güç, Türkiye Selçuklu Devleti için tehdit olabilece÷i gibi Mo÷ollara rakip ve düúman oldu÷u için de onların istilâ arzularını bölge üzerine çekebilirdi. Dolayısıyla her iki durum da Türkiye Selçuklu Devletinin varlı÷ını tehlikeye sokabilirdi. Celâleddîn Mengüberti, 1225 yılında Sultan Alâeddîn Keykubâd’a, aralarındaki belirsizlik durumuna son verecek nitelikte bir mektup yazdı. O bu mektubunda,“Keykubâd ile aynı soydan olduundan ve batıda Sultanın, douda da kendisinin cihat ve gaza faaliyetleri yürüttüünden” söz ediyor ve sonuç olarak da “aralarında dostluk kurmanın gerekli ve faydalı olacaını” belirtiyordu. Mengüberti bununla da yetinmemiú; güçlü bir müttefik kazanabilmek için kızlarından birini Keykubâd’ın o÷ullarından birine eú olarak verme kararı da almıútır. Mengüberti’nin bu samimi düúüncesi ve tavrı, olumlu sonuç vermiú, Keykubâd’ın kaygılarını ve kuúkularını büyük ölçüde gidermiútir. Hatta onda, kendi politikası için 10 Sultan Alâeddîn Keykubâd ile Melik Eúref arasında ittifak kurulmasında, Melik Eúref ile ùam meli÷i Muazzam arasındaki rekabet baúlıca rol oynamıútır (Cahen 2002: 75). Güz 2009 / Sayı 5 195 Salim KOCA _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ Mengüberti’den yararlanma düúüncesi bile uyandırmıútır. Çünkü Mo÷ol istilâ hareketi, kendi devletinden önce yeni Harezmúâhlar Devletine çarpacaktı. Baúka bir ifade ile söylemek gerekirse, yeni Harezmúâhlar Devleti, Mo÷ollarla Selçuklular arasında tampon bir devlet olacak ve do÷udan gelecek olan istilâlara karúı da set ve siper görevi yapacaktı. Ayrıca tehlikenin zorladı÷ı úartlar da, Harezmúâhlar Devleti ile Türkiye Selçuklu Devleti arasında bir ittifakı zorunlu kılacaktı. Bu düúünce ile hareket eden Keykubâd, gönderdi÷i mektup ve elçi vasıtasıyla Mengüberti’ye “Moollara karı mücadelesinden memnun kaldıını, soydalık ve dostluk gereklerini yerine getirerek, dümanlarına karı kendisine yardım edeceini” bildirdi ve kendisine de÷erli hediyeler gönderdi (øbn Bîbî 1956: 367-369; 1996: II, 374-377; Selçuknâme, 2007: 116 vd.; Yazıcızâde 1902: IV, 400-407; Nesevî 1934: 69, 79, 96 vd.; Turan 1971: 363 vd.). Böylece bu samimi niyet beyanlarıyla iki Türk hükümdarı arasında bir ittifakın temeli atılmıú oldu. Bundan sonra yapılacak iú, ittifakı resmiyete dökmek ve bu ittifaka uygun harekette bulunmaktı. Çünkü bu ittifak, her iki hükümdarın da gayelerine ve çıkarlarına ayrı ayrı hizmet edecekti. Gerçekten de Mo÷ol istilâsını durdurabilecek en önemli set, SelçukluHarezmúâhlar ittifakı olacaktı. Fakat iki Türk hükümdarının samimi mektuplaúmalarından sonra ikinci adım atılıp, bu ittifak gerçekleútirilemedi. Bunun sebebi, böyle bir ittifakın önemini ve de÷erini, Celâleddîn Mengüberti’nin kavrayamamıú olmasıdır. Hâlbuki bu ittifaktan en çok çıkarı olan hükümdar, Sultan Alâeddîn Keykubâd’tan çok Celâleddîn Mengüberti idi. Siyasî kavrayıúı zayıf ve görüú ufku dar bir hükümdar olan Mengüberti, en çok kendisini tehdit eden Mo÷ol istilâsına karúı Selçuklu Devletiyle bir ittifak kurmak úöyle dursun, ilk büyük siyasî hatasını yaparak, bu devlete karúı düúmanca bir tutum içine girdi. Özellikle Anadolu iúlerine karıúmaya kalkıútı. Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın gönderdi÷i elçileri Ahlat’ın düúürülmesine kadar yanında alıkoymak ve mektuplarına da cevap vermemek suretiyle siyasî bir nezaketsizlikte bulundu. Üstelik Sultan Keykubâd’ın øslâm dünyası ve Mo÷ollar için yaptı÷ı uyarılarına ve tavsiyelerine de kulak asmadı (øbn Bîbî 1956: 380-384; 1996: I, 385-387; Nesevî 1934: 125)11. Böylece Türkiye Selçuklu Devleti için Mo÷ollardan daha çok, Celâleddîn Mengüberti tehlikeli olmaya baúladı. Buna ra÷men Sultan Alâeddîn Keykubâd, Mo÷ol istilâsının arifesinde Mengüberti ile çatıúmayı tehlikeli buluyor, herhangi bir yanlıú harekette 11 Sultan Celâleddîn Mengüberti ile Sultan Alâeddîn Keykubâd arasında elçi teatisi ve mektuplaúma hususunda geniú bilgi ve de÷erlendirme için bkz. Turan 1988: 82-101. 196 Gazi Türkiyat Mo÷ol østilâsına Karúı Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın Güvenlik Politikası _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ bulunmaması için onu devamlı uyarıyordu. Fakat ateúli ruhu Celâleddîn Mengüberti’yi tehlikeli bir maceraya sürüklemekteydi. Nitekim Mengüberti, ikinci büyük siyasî hatasını yaptı; Eyyûbîlere ait Ahlat úehrini kuúatarak aldı. Ahlat ve yöresinde büyük bir katliam ve ya÷ma yaptırarak, øslâm dünyasının düúmanlı÷ını üzerine çekti. Öte yandan Anadolu ve Suriye’yi istilâ ve iúgal etmekle hem Sultan Keykubâd’ı hem de Eyyûbî meliklerini tehdit etti (Cüveynî 1988: II, 147; Müneccimbaúı 2001: I, 71; Turan 1988: 97)12. Mengüberti’nin bu istilâcı tutumu, Sultan Keykubâd’ın sabır barda÷ını taúıran son damla oldu. Zira Ahlat’ın düúmesi, Sultan Alâeddîn Keykubâd için hem Harezmúâhlar istilâsını hem de Mo÷ol istilâsını Türkiye Selçuklu Devleti üzerine çekmek anlamına geliyordu13. Sultan Alâeddîn Keykubâd barıúçı bir hükümdar idi. Fakat úartlar zorladı÷ı, devletin ve milletin çıkarları söz konusu oldu÷u zaman, ordularını harekete geçirmekten ve savaúmaktan kaçınmaz idi. Hâl böyle olunca, Keykubâd, Mengüberti’yi durdurmak ve cezalandırmak, Memlûklu meliklerini memnun etmek ve onları kendi ittifakında tutmak için Selçuklu ordusunu hemen harekete geçirmek zorunda kaldı14. Baúta Melik Eúref 12 Celâleddîn Mengüberti’nin veziri ùerefü’lMülk, Selçuklu elçisiyle Ahlat önlerinde görüúürken kendisine “Sultan (Celâleddîn Mengüberti) bana müsaade etseydi, kendi úahsî askerimle memleketinize girer ve (bu ülkeyi) fethederdim” diyerek, aynı tehdidi yapmıútır (Turan 1988: 98). 13 Olaya Türkiye Selçuklu Devleti cephesinden bakılırsa, hiç kuúkusuz Alâeddîn Keykubâd haklı idi. Çünkü Ahlat, Anadolu’yu istilâ yollarının baúında bulunan müstahkem bir belde idi. Selçuklu ve Türkmen beyleri, Anadolu’ya ilk akınlarında, bu yeri hareket ve dönüú üssü olarak kullanmıúlardı. Bu müstahkem mevkiinin Celâleddîn Mengüberti’nin eline geçmesi, hiç kuúkusuz Türkiye Selçukluları için önemli bir tehlike teúkil ediyordu (Cahen 2002: 79). Fakat aynı olaya Celâleddîn Mengüberti açısından bakılacak olursa, baúka bir haklı sebep daha ortaya çıkar: Ahlat’ın düúmesi Alâeddîn Keykubâd için ne kadar tehlikeli idiyse de Mengüberti için de o kadar faydalı ve gerekliydi. Kanaatimizce, Mengüberti Ahlat’ı düúürmekle Anadolu’da Mo÷olların kolayca ellerinin ulaúamayaca÷ı uzaklıkta ve derinlikte bir arazi meydana getirmek ve kendisinin de bir tehlike anında sı÷ınabilece÷i emin bir yere sahip olmak istemiútir. 14 Sultan Alâeddîn Keykubâd, ordularını harekete geçirmeden önce gönderdi÷i elçi ve mektupla Celâleddîn Mengüberti’yi bir kere daha uyarmıú ve niyetini açıkça ortaya koymuútur. O, bu son mektubunda Mengüberti’ye úöyle hitap etmiútir: “Baban, büyük bir aileden gelmiútir. O zaman sizin durumunuz memnuniyet verici idi. Ancak, baban tasavvurlarını de÷iútirmesi ve kendisine zarar vermesinden sonra, durum aleyhinize oldu. Ben Eyyûbî ailesine yöneldim ve onlara kendimi yakın hissediyorum. Zira onlar, nesillerden beri büyük ve mesut bir topluluktur. Askerlere, halka ve komúularına iyilik yaparlar. Onların servetleri, memleketleri, adamları ve kudretleri vardır. Senin ülken ise, harabelerden ibarettir. Durumunu, biz senden iyi biliyoruz. Benim Eyyûbîlere düúman oldu÷uma inanma. Kendilerini suçladı÷ımız ve mücadele etti÷imiz zamanlar geçmiútir. Biz tekrar uzlaútık. Baúkasına inanma. Onlarla barıú yapmalı ve tekrar dostluk kurmalısın. Arkandaki düúmanı Güz 2009 / Sayı 5 197 Salim KOCA _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ olmak üzere bütün Eyyûbî meliklerini yardıma ça÷ırdı. Küçük de olsa, Melik Eúref komutasında bütün Eyyûbî kuvvetlerinden oluúmuú bir ordu (2 veya 5 bin atlı) Anadolu’ya gelerek, Selçuklu ordusuna katıldı. øki Türk ordusu, Erzincan yakınlarındaki Yassıçemen yöresinde karúılaútı. Alâeddîn Keykubâd’ın Eyyûbî meliklerinin kuvvetleriyle destekli ordusu galip geldi; Harezmúâhlar ordusu ise bozgun halinde da÷ıldı. Kaçmak suretiyle canını zor kurtaran Celâleddîn Mengüberti, pek az bir kuvvet ile Azerbaycan’a dönebildi. Fakat Mengüberti, burada da tutunamadı; Mo÷ol komutanı Çormogan’ın vurdu÷u ikinci bir darbe ile kalan ordusunu da kaybetti15. Fakat Mengüberti, baúarısızlıktan yılacak bir hükümdar de÷ildi. Mücadeleyi ve macerayı seviyordu. Talih kötüye giderken, hiç kimse onun kadar dayanıklı ve gayretli olamazdı. O, kahraman ve cesur oldu÷u kadar ihtiyatlı bir komutan de÷ildi. ùahsî güvenli÷ini korumada gösterdi÷i ihmal ve ihtiyatsızlık, hayatına mal oldu. Kendisi, yeni bir maceraya atılmak için tek baúına kaçarken da÷lı bir Kürt tarafından öldürüldü (1230). Artık øran’da, Mo÷ol istilâsının karúısında durabilecek ne bir lider ne de bir irade kaldı. Böylece, Mo÷ol istilâsına karúı kuvvetli bir siper ve set olabilecek Harezmúâhlar Devleti ortadan kalkmıú, Azerbaycan ve Batı øran toprakları Mo÷ol komutanı Çormogan’ın eline geçmiú ve Anadolu da istilâlara açık bir ülke haline gelmiú oldu. Celâleddîn Mengüberti ise, Harezmúâhlar Devletinin Mo÷ol istilâsına karúı cesaretle ve dirayetle dikilebilmiú son savunucusu olmuútur. Devletinin onunla parlayan yıldızı, yine onun ölümüyle sönüp gitmiútir. 4-) Devletinin Dou Sınırlarını Tampon ve Set Görevi Yapabilecek Siyasî ve Askerî Bir Güçle Çevirme Faaliyetleri Görüldü÷ü gibi, Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın Celâleddîn Mengüberti ile bir ittifak oluúturarak Mo÷ol istilâsını Anadolu sınırları dıúında karúılama projesi, Yassıçemen savaúından sonra tamamen çökmüútür. Buna ra÷men Sultan, bu konudaki düúüncesinden ve faaliyetlerinden vazgeçmemiútir; Mo÷ol istilâsına karúı baúka bir proje geliútirmiútir. Bu yeni projenin esası úu idi: Türkiye Selçuklu Devletinin dou sınırlarında, Eyyûbîlere ait tampon bir arazi meydana getirmek ve bu suretle devleti koruyucu çember içine almak. biliyoruz. Eyyûbîler, düúmanlarına karúı sana yardım edebilir. Böyle bir ittifak olursa, sen kendini Gürcülerden ve di÷erlerinden emin hissedersin. Bu, benim sana nasihatimdir. Seni yanlıú bir yere götüren hilelere, kendini kaptırma”. (Ebû’l-Ferec Tarihi, 1950: II, 527; Turan 1971: Taneri, 1977: 69 vd). 15 Cengiz Han’dan sonra Mo÷ol tahtına çıkan Ögedey Kaan, Harezmúâhlar Devletini yeniden canlandıran Mengüberti’ye kesin ve son darbeyi vurmak için 1230 yılında, øran’a Çormogan (1227-1241) komutasında 30 bin kiúilik bir ordu göndermiútir. 198 Gazi Türkiyat Mo÷ol østilâsına Karúı Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın Güvenlik Politikası _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ Bunun için Sultan biraz toprak fedakârlı÷ında bulundu. Eyyûbî meliki Eúref’i bölgeye çekebilmek için, Yassıçemen savaúından sonra geri aldı÷ı Ahlat’ı ona geri verdi. Sultan bununla da kalmadı; Oltu’dan itibaren Gürcistan’a kadar olan toprakların ve Ermeni ülkesinin fethini Melik Eúref’e bıraktı. Bu kararını da, Melik Eúref’e verdi÷i bir menúur ile teyit etti. Ayrıca, Melik Eúref’e yardım etmek üzere bazı komutanlarını görevlendirerek, onu bu faaliyete özendirdi (øbn Bîbî 1956: 410; 1996: I, 413; Selçuknâme 2007: 130 vd.)16. Bu proje yeniden gözden geçirilecek olursa, durum úudur: Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın bu hareket tarzı ile takip etti÷i politikanın hedefi gayet açık ve bellidir. O, Ahlat’ın hâkimiyeti ile Oltu’dan Gürcistan’a kadar olan arazinin ve Ermeni ülkesinin fethini Melik Eúref’e bırakmakla, kendi ülkesi ile Mo÷olların arasında tampon bir bölge yaratarak, Türkiye Selçukluları ile Eyyûbîlerin çıkarlarını ve savunma sistemlerini birbirine sıkıca ba÷lamıú olacaktı. Bu durum, yani Selçuklu-Eyyûbî çıkarlarının birbirine sıkıca ba÷lanması da, do÷udan gelecek bir istilâ karúısında bu iki siyasî gücü devamlı bir ittifak içinde tutmaya zorlayacak ve hatta mahkûm kılacaktı (Jansky 1955: 123 vd.). Burada ortaya konmuú olan mantık ve düúünce göz önüne alınacak olursa, bu projeyi, hiç kuúkusuz, üstün siyasî bir zekânın úaheseri saymak gerekir. Sultan Alâeddîn Keykubâd, bu önemli projeyi hayata geçirebilmek için acele ediyordu. Zira, Celâleddîn Mengüberti’nin ölümünden sonra Selçuklu ülkesi ile Mo÷ollar arasında tampon görevi yapan Harezmúâhlar devleti tamamen ortadan kalkmıú, Türkiye Selçuklularıyla Mo÷ollar sınır komúusu haline gelmiúlerdi. ùurası bir gerçekti ki, Mo÷ollar, Türkiye Selçuklu Devleti için Harezmúâhlardan daha tehlikeli bir komúu olacaklardı. Bu durumda Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın bir an önce istilâ yollarını, Mo÷ol akınlarına kapatması gerekiyordu. Fakat siyasî kavrayıúları zayıf olan Eyyûbî melikleri, onun bu önemli projesinin de÷erini kavramakta yetersiz ve zayıf kaldılar. Özellikle Melik Eúref, kendisine terk edilen yerleri fethedip, bu yerlere kuvvetli birer askerî birlik yerleútiremedi. Baúka bir ifade ile söylemek gerekirse, Sultan Keykubâd’ın Mo÷ol istilâsına karúı oluúturmaya çalıútı÷ı güvenlik sistemi, henüz ilk adım atılmadan çökmüú oldu. Eyyûbî meliklerinin hatası bununla da sınırlı kalmadı; onlar, Do÷u ve Güney Do÷u Anadolu bölgesindeki úehirlerinin ve kalelerinin 16 Sultan Alâeddîn Keykubâd, tevcihini bir menúur ile yapmıú olmasına bakılırsa, iki hükümdar arsındaki iliúki, eúit ve ba÷ımsız iki hükümdar arasındaki iliúkiden çok metbu’-tâbi iliúkisine benzemektedir. Güz 2009 / Sayı 5 199 Salim KOCA _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ savunulmasında da büyük ihmal ve gevúeklik gösterdiler. Bu durumdan yararlanan Mo÷ol komutanı Çormogan, Do÷u Anadolu bölgesi üzerine geniú bir akın faaliyetinde bulunarak, Ahlat, Diyarbakır, Malatya, Harput, Silvan gibi bölgenin en büyük ve en zengin úehirlerini birer birer tahrip ve ya÷ma etti (1231) (øbnü’l-Esîr 1987: XII, 465; Kaymaz 1958: 19). Mo÷ol komutanı Çormogan bu ilk akın sonucunda, Anadolu’da iútahını kabartacak ve aç gözlülü÷ünü giderecek derecede muazzam bir servetin bulundu÷unu görmüú ve anlamıú oldu. Bunun için o, 1232 yılında bir kere daha Anadolu’ya girerek, akınını tekrar etti. Bu defa Erzurum tarafından Anadolu’ya giren Mo÷ol komutanı Çormogan, Sivas yöresine kadar ilerledi. Yolu üzerindeki yerleúim yerlerini yine birer birer ya÷ma ve tahrip etti. Bundan sonra da süratli bir úekilde geri döndü. Çormogan’ın bundan amacı, istilâ yollarını tanımak ve açmaktı. Bu Mo÷ol akını, Sultan Alâeddîn Keykubâd’ı bir hayli endiúelendirdi. Çünkü o, bu olayı basit bir sınır ihlâli olarak görmüyordu. Aksine, ileride meydana gelmesi kuvvetle muhtemel büyük ve korkunç bir istilânın kötü bir habercisi olarak de÷erlendiriyordu. Sultan Keykubâd, bu düúüncesinde son derece haklıydı. Gerçekten de bu akın, onun görmezlikten gelebilece÷i veya sineye çekebilece÷i bir tecavüz de÷ildi. Zira Sivas yöresine kadar gelmiú olan Mo÷ol ordusu, Selçuklu Devletini hem yoklamıú hem de açıkça tehdit etmiúti. Bunun için Sultan, en seçme askerlerinden oluúan bir orduyu, derhal bu Mo÷ol ordusunun üzerine gönderdi. Selçuklu ordusu, Sivas’tan Erzurum’a kadar bütün yolları taradıysa da, Çormogan’ı yakalayamadı. Selçuklu komutanlarının Erzurum’da aldıkları habere göre, Mo÷ol ordusu yaptı÷ı akından sonra süratli bir úekilde Azerbaycan’a dönmüútü. Bundan sonra Selçuklu komutanları, geri dönmediler; Sultandan aldıkları yeni emirle do÷uya do÷ru ilerleyerek, Gürcistan topraklarına girdiler. Zira Mo÷ol komutanı, bu akını Gürcü kraliçesi Rosudan’ın tahrik ve teúvikleriyle yapmıútı. Kraliçe Rosudan, Selçuklu ordusunun ilerleyiúi karúısında direnemedi; itaatini arz ederek barıú istedi. Keykubâd, zayıf da olsa Mo÷ol istilâsına karúı Gürcü kraliçesinin gücünden yararlanmak için onun barıú iste÷ini kabul etti. Böylece, iki devlet arasında kurulmuú olan bu metbu’-tâbi iliúkisi, Keykubâd’ın büyük o÷lu Keyhüsrev ile Rosudan’ın kızı evlendirilme kararı alınmak suretiyle daha da kuvvetlendirilmiú oldu (øbn Bîbî 1956: 419424; 1996: I, 420-424; Müneccimbaúı, 2001: I, 72 vd.). Yukarıda belirtildi÷i gibi, Sultan Alâeddîn Keykubâd, Yassıçemen zaferinden sonra Mo÷ol istilâsına karúı Eyyûbî melikleriyle kuvvetli bir ittifak oluúturma fırsatı yakalamıútı. Fakat onun bu hususta ortaya koydu÷u proje, Eyyûbî meliklerinin dar görüúleri, iktidarsızlıkları, ihmalleri ve kendi 200 Gazi Türkiyat Mo÷ol østilâsına Karúı Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın Güvenlik Politikası _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ aralarındaki rekabet yüzünden hayata geçirilememiúti. Buna ra÷men Sultan Alâeddîn Keykubâd’ı, devletini ve ülkesini koruma ve savunma kararlılı÷ından vazgeçirememiútir. Bu defa Sultan, siyaset yoluyla elde edemedi÷i baúarıyı, kendi askerî gücü ile elde etmeye karar verdi ve hemen ordularını harekete geçirdi: Muhtemel istilâyı devletinin önemli merkezlerinden uzakta karúılayabilmek için baúta Ahlat olmak üzere Van gölü ile Bitlis yöresindeki úehirleri ve kaleleri birer birer ele geçirerek, ilhak etti (1233). Bundan sonra Güney Do÷u Anadolu bölgesine yönelen Sultan Keykubâd, Eyyûbî meliklerinin elinden Siverek, Surûc, Rakka, Urfa, ve Harran gibi Diyâr-ı Mudar bölgesinin önemli úehirlerini alarak (øbn Bîbî 1956: 447-450; 1996: I, 443-446; Selçuknâme 2007: 146 vd.; Müneccimbaúı 2001: I, 76; Turan 1971: 382). devletin çekirdek arazisini tam bir güvenlik barikatı içine aldı (1235). 5-) Selçuklu Ordusunu Yeni Askerî güçlerle Takviye Etme Faaliyetleri Bir askerî kuvvetin baúında bulunan hükümdarın rakip bir askerî güce karúı galip ve üstün gelebilmesi, her úeyden önce onun, rakip ordunun güçlü ve zayıf yanlarını ö÷renmesine ve ona göre strateji geliútirmesine ba÷lıdır. Sultan Alâeddîn Keykubâd, henüz Mo÷ol ordularıyla yüz yüze gelebilmiú ve bu gücü yakından tanıma fırsatı bulabilmiú de÷ildi. Bu askerî güç hakkındaki bilgisi ise, çeúitli kaynaklardan duymuú oldu÷u abartılı söylentilere dayanmaktaydı. Mo÷ol ordularıyla yüz yüze gelmiú bulunan ve birçok kere onunla çarpıúmıú olan Harezm birlikleriydi. Dolayısıyla Harezm birlikleri, Mo÷ol ordusunu yakından tanımakta olup, bu ordu hakkında en gerçekçi bilgilere sahip idiler. Yukarıda görüldü÷ü gibi, Harezmúâhlar ordusu Yassıçemen’de Türkiye Selçuklu ordusu karúısında yenilerek da÷ılmıútı. Bu ordunun bir kısmı Celâleddîn Mengüberti ile Azerbaycan’a kaçarken, daha büyük bir kısmı da Trabzon Rum Devletine sı÷ınmıútı (Ebû’l-Ferec Tarihi, 1950: II, 528). Selçuklu ordusu bölgeden çekildikten sonra bu birlikler, geri dönüp, Erzurum yöresine yerleúmiúlerdi. Üstelik bunlar, bölgeden geçen kervanları vurarak ve ya÷ma yaparak, Selçuklu ekonomisine ve yöre halkına zarar vermeye baúlamıúlardı. Bu durumda Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın, üzerlerine bir ordu göndererek bunları ya bölgeden çıkarması ya da devlet hizmetine alarak, faydalı hale getirmesi gerekiyordu. Sultan Alâeddîn Keykubâd, bu hususta ikinci úıkkı tercih etmiútir. Daha do÷rusu o, ülkesinin savunma sistemini kuvvetlendirmek, özellikle Mo÷ol istilâsına karúı ordusunu Harezm birlikleriyle takviye etmek ve onların gücünden ve tecrübesinden yararlanmak istemiútir. Bu düúünce ile Sultan Keykubâd, bu birliklerin Erzurum yöresine, yani do÷u uçlarına yerleúmelerine izin verdi÷ini ve hepsini de devlet hizmetine alaca÷ını Güz 2009 / Sayı 5 201 Salim KOCA _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ bildirmek üzere Selçuklu devlet adamlarını kendilerine göndermiúti. Fakat bu birlikler, Selçuklu devlet adamları henüz kendilerine ulaúmadan küçük bir Mo÷ol birli÷inin yaptı÷ı sürpriz baskın karúısında hiçbir direnme gösteremeden utanç verici bir úekilde kaçmıúlardır. Harezmli beyler ile görüúmek üzere bölgeye gelen Selçuklu devlet adamları, onların bu tutumu karúısında úaúırıp kalmıúlardır. Hâlbuki Harezm birliklerinin sayısı ve gücü (aile efratlarıyla birlikte 4000 veya 12000 kiúi), baskını yapan Mo÷ol birli÷inin sayısından ve gücünden (700 kiúi) katbekat çok idi. Harezmli beylerinden birinin kayın validesi olan bir kadın, onların içinde bulundu÷u psikolojiyi anlatmak için Selçuklu devlet adamlarına, “Harezm askerlerinden oluan bin kiilik bir topluluun üzerine bir Mool börkü atsan, hepsi korkudan darmadaın olur” demiútir. Gerçekten de Harezm birliklerinin Mo÷ol istilâsı karúısında içine düúmüú oldukları korku ve yılgınlık hâli, onların kararlı bir úekilde hareket etmelerini ve direnme güçlerini büyük ölçüde önlemekteydi. Buna ra÷men Sultan Alâeddîn Keykubâd, onları hizmete almaktan vazgeçmedi. øçinde bulundukları psikolojiden kurtulmaları için de onları do÷u uçlarından alıp, kuzey (Trabzon Rum Devleti) ve güney uçlarında (Ermeni Krallı÷ı) bulunan Erzincan, Amasya, Larende (Karaman), Ni÷de gibi úehirlere yerleútirdi. Her bir beye de bu úehirlerden zengin ıktâ’lar vererek, onları kendisine sıkıca ba÷ladı (øbn Bîbî, 1956: 429-435; 1996: I, 429-434; Selçuknâme 2007: 139 vd.; Müneccimbaúı 2001: I, 74). Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın düúündü÷ü gibi, hiç kuúkusuz Harezm kuvvetleri, Türkiye Selçuklu Devletinin savunmasına önemli bir katkıda bulunacaklardı. Nitekim onlar, Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın son zamanlarındaki bütün seferlerine ve savaúlarına katılmıúlar, Selçuklu ordularının baúarıya ulaúmalarında baúlıca rol oynamıúlardır. Fakat Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in saltanatının baúlangıcında, Emîr Sadeddîn Köpek’in kendisine rakip olarak gördü÷ü Harezmli beylerinden Kayır17 Han’ı haksız yere tutuklatması ve kapatıldı÷ı hapishanede ölümüne sebep olması, bütün Harezmli beylerinin maiyetleriyle birlikte isyanına ve Türkiye Selçuklu Devletinin hizmetinden ayrılmalarına yol açmıútır (øbn Bîbî 1956: 468; 1996: II, 23; Ebû’l-Ferec Tarihi 1950: II, 537; Müneccimbaúı 2001: I, 81). 6-) Barı ve yi likilerle Mool stilâsını Önleme Gayretleri 17 “Kayır” sözünün aslı “kadır” (katır)’dır. Bilindi÷i gibi, “sert, sa÷lam ve kuvvetli” anlamına gelen bu kelime, Karahanlı hükümdarları tarafından hükümdarlık unvanlarının önünde bir sıfat olarak kullanılmıútır (msl. Kadır Han gibi). 202 Gazi Türkiyat Mo÷ol østilâsına Karúı Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın Güvenlik Politikası _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ Sultan Alâeddîn Keykubâd, savaú olayını aklın ve politikanın terazisinde tartıp ölçmesini çok iyi bilen, siyasî kavrayıúı yüksek ve geniú ufuklu bir hükümdar idi. Onun gözünde savaú bir felaketti. Barıú yoluyla elde edebilece÷i baúarı için de hiçbir zaman kuvvet yoluna baúvurmazdı. Yukarıda görüldü÷ü gibi, kendisi, muhtemel bir Mo÷ol istilâsına karúı aldı÷ı ve almaya çalıútı÷ı önlemlere, hep barıúı koruyabilmek ve sa÷layabilmek için baúvurmuútur. Ona göre barıú, Mo÷ol istilâsını durdurabilecek tek ve en etkili çare idi. Keykubâd bu düúüncesini, daha saltanatın ikinci yılında meydana gelen bir olay vesilesiyle açıkça ortaya koymuútur. Bu olay úu idi: Mo÷ol ordularının Irak üzerine do÷ru yürümekte oldu÷u úeklinde bir haber almıú olan zamanın Abbasî halifesi Nasır Lidinillâh, Sultan Alâeddîn Keykubâd’dan kendisine “2 bin süvariden oluan bir ihtiyat ve imdat (necde) kuvveti” gönderilmesini talep etmiútir. Bunun üzerine Sultan, devlet adamlarını ve komutanları toplayarak, Mo÷ol istilâsına karúı izlenmesi gereken politikaya dair geniú bir de÷erlendirme yapmıútır. Bu de÷erlendirmede Keykubâd özetle úöyle demiútir: “Mool ordularına karı halifenin savala karılık vermesi asla doru deildir. Çünkü Moollar, kaynaktan coarak akan, bütün muhaliflerini ezip geçen, devleti genç, bahtı açık olan ve ate denizi gibi kaynayıp gelen bir orduya sahiptirler. Birlik ve beraberlik içinde ülkenin selâmeti, devlet ve din ilerinin yolunda gitmesi ve slâm bahçesinin daima canlı kalması için yapılacak i, Cengiz Han’a deerli hediyelerle dirayetli ve yetenekli bir elçi göndermek ve bu elçi vasıtasıyla onu barıa razı ve ikna etmektir.” Bu de÷erlendirmeyi Selçuklu devlet adamları ve komutanları da do÷ru ve isabetli bularak onayladılar. Buna ra÷men Sultan, halifenin talebini yerine getirmekten kaçınmadı; “kıdemli (eski) ve tecrübeli askerlerden, 10 bin askere bedel olabilecek nitelikte 5 bin asker seçtirerek”, bunları halifenin yardımına gönderdi. Fakat halife, daha sonra aldı÷ı haberin do÷ru olmadı÷ını ö÷rendi. Artık ihtiyacı kalmadı÷ı için bu birli÷i Irak’ta fazla tutmadı; hazinesine verece÷i masrafı düúünmüú olmalı ki hemen geri gönderdi (øbn Bîbî 1956: 258-264; 1996: ı; 277-282; Selçuknâme 2007: 83. Yazıcızâde 1902: IV, 265 vdd.). Biraz yukarıdaki sözlerinden anlaúılaca÷ı üzere, Sultan Alâeddîn Keykubâd, Mo÷ol istilâsına karúı en etkili önlemi daima barıúta görmüútür. Bunun için o, tâ baúından beri barıúı, dıú politikasının temel ve vazgeçilmez ilkesi yapmıútır. Hatta Keykubâd, bununla da kalmamıú, bu düúüncesini her zeminde ve fırsatta savunmuútur: Tarih, 1226 yılını gösteriyordu. Bu tarihte Celâleddîn Mengüberti, Anadolu iúlerine karıúarak, Eyyûbî meliklerine ait Ahlat’ı kuúatmıútı. Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın tepkisini ö÷renmek için de elçilerini Selçuklu sarayına göndermiúti. Harezmúâh’ın elçilerini Alanya’da (Alâ’îyye) kabul eden Sultan, bu hususta, elçilerin ve Selçuklu devlet Güz 2009 / Sayı 5 203 Salim KOCA _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ adamlarının hazır bulundu÷u bir toplantıda, Mengüberti’ye nakledilmek üzere geniú bir de÷erlendirme yapmıútır. Sultan, bu de÷erlendirmede Mengüberti’nin hatalarını birer birer sayıp döktükten sonra ona, bu hatalarını düzeltebilmek ve Mo÷ol istilâsını durdurabilmek için önemli telkinlerde ve uyarılarda bulunmuútur. Sultanın, son derece isabetli ve yerine olan telkinleri ve uyarıları özetle úöyle idi: “imdi kesin olarak örendik ki, garaz sahiplerinin hile ve aldatmalarına kanarak18, slâm’ın kubbesi (Kubbetü’lslâm) olan Ahlat kuatmasını balatmı, Tanrı’nın razı olmayacaı bir davranı içine girmi bulunuyorsunuz. Yürüyü dizginini o ehirden çevirip, mürik ülkelerden birine yöneltin. Bundan sonra önemli ilere kalkıırken düünüp taının. Nasihat olarak size söyleyeceim baka konu da udur: Mool hükümdarıyla iyi geçinmeniz gerekir. Her yolu deneyerek, Moollarla barı içinde olma gayreti güdün. Akıllı ve bilge kiiler, yeni devlet kurmu ve kendisini ilâhî kudrete balamı bir toplulua (Moollara) dümanlık göstermeye ve ona karı gelmeye kalkanların akıl ve izan yolundan uzaklamı olduklarını söylemilerdir. Bizim aklımızdan geçeni uygulayarak onlara elçi gönderelim. slâm dünyasının kurtuluu ve esenlii için Sultan Alâeddin Muhammed’in (Mengüberti’nin babası) yaptıı gibi onların karısına çıkma hatasını ilemeyelim. Bu ii ince fikirli, açık görülü, ortalıı yatıtırmasını bilen birine havale edelim. Ümidimiz odur ki, dou ülkelerini yakıp kül etmi olan bu fitne atei söndürülür. Böylece, insanolunun tükenmesine karı almı olduumuz bu önlem, isabetli düüncemiz ve övgüye deer çabamız, sonsuza dek unutulmaz. Tecrübelerimin bana örettiine göre, bir hükümdar devlet ilerini yürütürken bilgili kimselere danıma yolunu daima açık tutmalıdır. Ne kadar zayıf olursa olsun, ahmaklık edip dümanın eline koz vermemelidir.” Bu de÷erlendirmeden sonra Sultan Alâeddîn Keykubâd, Mengüberti’ye úu üç tavsiyede bulunarak, sözlerine devam etmiútir: “slâm ülkelerini ve ehirlerini yakıp yıkmaktan vazgeçiniz. Ordunuzu Ermeni ülkesine sürünüz. Mool Hanına elçi gönderip onunla anlama yolunu tutunuz. Ona karı hiçbir ekilde ayrılık ve dümanlık yoluna sapmayınız. slâm ülkelerine saldırmayacaına dair ondan salam bir söz alınız. Amcalarımız Sultan Melikâh, Sultan Sancar ve dier Selçuklu sultanları gibi sevgi ve merhametle hüküm sürünüz. Ancak bu suretle yaptıınız iler, ilâhî emir ve yasaklara uygun düer.” Bundan sonra Keykubâd, sözünü, “Eer garaz sahiplerinin sözlerine uyar, bizim sözlerimize kulak asmazsanız, biz 18 Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın burada kast etti÷i kiúi, Erzurum Selçuklu kolunun baúında bulunan Melik Cihan-úâh’tır. Bu sırada Türkiye Selçuklu Devletinin vassallı÷ından ayrılan Cihan-úâh, Mengüberti’ye ba÷lanarak, Ahlat’ı alması için onu tahrik ve teúvik etmiú; kuúatma sırasında da kendisine yardım etmiútir. 204 Gazi Türkiyat Mo÷ol østilâsına Karúı Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın Güvenlik Politikası _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ Sultanlıın gereini ve Müslümanlıın görevini yerine getireceiz” úeklinde son derece kesin ve sert bir ültimatomla tamamlamıútır (øbn Bîbî 1956: 377380; 1996: I, 382-384; Selçuknâme 2007: 119). Bilindi÷i gibi, cesareti son derece yüksek olmakla birlikte siyasî kavrayıúı zayıf ve ufku dar bir hükümdar olan Celâleddîn Mengüberti, gurura kapılarak Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın bu önemli uyarılarına ve tavsiyelerine kulak asmadı. Anadolu’nun önemli bilim ve kültür merkezlerinden olan Ahlat’ı alarak, ya÷ma ve tahrip etti. Sultan Keykubâd da, Yassıçemen savaúında kendisine, altından bir daha kalkamayaca÷ı a÷ır bir darbe vurarak, ültimatomunda sözünü etti÷i “sultanlık gereini ve Müslümanlık görevini” yerine getirmek suretiyle onu a÷ır bir úekilde cezalandırdı (1230). Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın iyi bir Türk-øslâm hükümdarı olarak görev ve sorumlulu÷unu yerine getirmesi, hiç kuúkusuz önemli bir davranıútır. Fakat ondan daha önemlisi, Keykubâd’ın bu toplantıda ortaya koydu÷u ve savundu÷u düúüncelerin sa÷lamlı÷ı ve mükemmelli÷idir. Gerçekten de, onun yukarıda metnini özetle verdi÷imiz uyarılarını ve tavsiyelerini, diplomasi sanatının emsalsiz bir örne÷i saymak gerekir: Sultan Alâeddîn Keykubâd, Mengüberti’nin Ahlat’ı kuúatmasını, kendisine gelen elçilerden ö÷renmiútir. O, bu olay vesilesiyle yapmıú oldu÷u geniú de÷erlendirmede, iki önemli endiúesini dile getirmiútir. Bunlardan biri Celâleddîn Mengüberti’nin slâm ülkelerine olan haksız tecavüzü, dieri ise Büyük Mool istilâsı idi. Sultan Alâeddîn Keykubâd, Mengüberti’nin yapmıú oldu÷u haksız tecavüz karúısında son derece sinirlenmiú olmasına ra÷men, her büyük hükümdar gibi kendisini tutmasını ve so÷ukkanlılı÷ını korumasını bilmiú, esip gürlememiútir. Gayet sâkin ve olgun bir devlet adamının tavrıyla, hiç aúırılı÷a kaçmadan ve hiç çekinmeden Celâleddîn Mengüberti’nin øslâm devletlerine ve topluluklarına karúı yapmıú oldu÷u hatalarını ve yanlıúlarını birer birer sayıp dökerek, ona gerekli uyarılarda ve telkinlerde bulunmuútur. Bunlara karúılık, onun için do÷ru ve isabetli politikanın ve davranıúın neler olması gerekti÷ini de açık ve net bir úekilde ortaya koymak suretiyle faydalı tavsiyeler yapmıútır. Bu hususta, ataları Melikúâh ve Sancar gibi büyük Selçuklu sultanlarının merhamet, úefkat ve adâlete dayanan baúarılı idarelerini de güzel ve takip edilmesi gereken örnekler olarak göstermiútir. Sultan Keykubâd için önemli olan bir husus da úu idi: Mo÷ol Kaanlarının dünya hâkimiyeti düúünceleri ve tutkuları, Batı øslâm ülkelerini baúlıca hedef haline getirmekteydi. Mo÷ol istilâsını bir bıçak gibi sırtında hisseden Sultan Alâeddîn Keykubâd, kendisini sadece Anadolu’nun de÷il, Güz 2009 / Sayı 5 205 Salim KOCA _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ bütün øslâm dünyasının gelece÷inden de sorumlu saymaktaydı. Onun bu hususta en büyük endiúesi, Alâeddîn Muhammed Harezmúâh’ın bir zamanlar yapmıú oldu÷u hatanın19 bir kere daha tekrarlanarak, tıpkı do÷u øslâm ülkeleri gibi batı øslâm ülkelerinin de yakılıp, yıkılıp, harap edilmesi ve milyonlarca insanın yine katliama tâbi tutulması idi. Bunun için Keykubâd, babası Harezmúâh’ın hatasını Mengüberti’ye bir kere daha hatırlatarak, Mo÷ollarla herhangi bir ihtilâfa girmemesini ve daima barıú yolunu tutmasını tavsiye etmiútir. Hatta o, Mengüberti’ye barıú hususunda birlikte hareket etmeyi bile teklif etmiútir. Fakat Celâleddîn Mengüberti, daha önce ittifak hususunda oldu÷u gibi onun bu önemli teklifini ve tavsiyesini ciddiye almamıútır. Arka arkaya yaptı÷ı hatalarla âdeta Mo÷ol istilâsını batı øslâm dünyasının üzerine çekmiútir. Celâleddîn Mengüberti’nin talihsiz ölümünden sonra Mo÷ollarla Türkiye Selçukluları arasında tampon ve set görevi yapan Harezmúâhlar Devleti tamamen ortadan kalkmıú, Mo÷ol komutan Çormogan da, 30 bin kiúilik ordusuyla gelip, Azerbaycan’ın Mogan ve Errân (Karaba÷) kıúlaklarına yerleúmiúti (1231). Çormogan, 1232 yılında Türkiye Selçuklu sınırlarını bir kere daha delerek, Sivas yöresine kadar uzanan bir akın yaptıysa da, Mo÷ol Kaan’ı Ögedey, henüz Anadolu istilâsı için kendisine bir emir vermiú de÷ildi. Bu sırada Ögedey Kaan, hakkında duydu÷u iyi haberlerden dolayı Sultan Alâeddîn Keykubâd’a karúı büyük bir saygı duymaktaydı. Üstelik o, Cengiz Han’ın bile kahramanlı÷ına hayranlık duydu÷u Celâleddîn Mengüberti’ye karúı Yassıçemen’de büyük bir zafer kazanmıú ve itibarını son derece yükseltmiú bulunuyordu. Sultan Alâeddîn Keykubâd, 1232 yılında, barıú hususunda niyetini ö÷renmek için Kaan’a bir elçi gönderdi. Keykubâd’ın elçisini memnuniyetle kabul eden Kaan, ona büyük bir gururla “Biz Alâeddîn’in çok akıllı ve salam görülü bir hükümdar olduunu örendik. Kendisi bizzat huzurumuza gelirse, ona ikramda bulunuruz. Böylece Sultan da memleketinde hüküm sürer” demiútir (Ahmed b. Mahmûd 1977: II, 152; 19 Sultan Alâeddîn Muhammed, Cengiz Han ile bir ticaret antlaúması yapmıú olmasına ra÷men Mo÷ollar adına ticaret yapan bir ticaret kervanına Harezm’de el konulmasına ve tüccarların da topluca öldürülmesine âdeta göz yummuútur. Cengiz Han, Harezmúâh’a elçi göndererek, yapılan ihaneti protesto etmiú, ihaneti yapanın da (ønalcık) teslimini istemiútir. Harezmúâh, onun bu talebini reddetmekle kalmamıú; Mo÷ol elçisini öldürmek ve muhafızların da sakallarını tıraú ettirip geri göndermek suretiyle Cengiz Han’ı a÷ır bir úekilde tahrik etmiú ve böylece Mo÷ol istilâsını kendi üzerine çekmiútir. Olayın nasıl cereyan etti÷i hususunda bütün görüúleri toplayan ve de÷erlendiren Barthold, “aslında bu sebepler olmasaydı bile Mo÷ollar bir süre sonra Harezmúâhlar ülkesini istilâya teúebbüs edeceklerdi” demiútir. (Barthold 1981: 490-493). 206 Gazi Türkiyat Mo÷ol østilâsına Karúı Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın Güvenlik Politikası _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ Turan 1971: 376). Bu davranıú, sadece Sultan Alâeddîn Keykubâd’a gösterilmiú özel bir davranıú de÷ildi. Mo÷ol hükümdarları, kendilerini, herkesin önünde boyun e÷di÷i dünyanın en büyük efendileri olarak görmekte ve kabul etmekteydiler. Bundan dolayı, kendileriyle barıú ve iyi iliúkiler içinde olmak isteyen her hükümdara, bunun bedeli olarak tâbilik (vassallık) úartlarını dayatmaktaydılar. Ögedey Kaan’ın buradaki davranıúı da aynı anlayıúı yansıtmaktaydı. Elçi Selçuklu sarayına dönüp Kaan’ın sözlerini Alâeddîn Keykubâd’a nakledince, bu mesaj, baúta Sultan olmak üzere bütün Selçuklu devlet adamları üzerinde büyük bir úaúkınlık ve hayal kırıklı÷ı yarattı. Çünkü Kaan’ın barıú ve iyi iliúkiler için ileri sürdü÷ü úartlar, ba÷ımsız iki hükümdar arasındaki iliúkilere hiç benzemiyordu. Bu, tamamen metbu’-tâbi iliúkisiydi. Zaten Kaan’ın bundan amacı da Sultan Keykubâd’ın gücünü ve tepkisini ölçmekti. Diplomasi sanatının inceliklerini çok iyi bilen ve uygulayan Sultan Alâeddîn Keykubâd, Kaan’ı tahrik etmek, eline koz ve fırsat vermek istemiyordu. Bunun için Kaan’ın bu onur kırıcı teklifine cevap vermedi. Bu tavır, hiç kuúkusuz, Kaan’ın teklifini, üstü kapalı olarak reddetme anlamına geliyordu. Bu bilgiden úu yargıya ulaúmak mümkündür: Hem Sultan Alâeddîn Keykubâd hem de Ögedey Kaan, kendileri ve rakipleri için imkân dâhilinde olan ile imkânsız olanı ayırt etmesini çok iyi biliyorlardı. Bu duruma göre onlar, birbirlerini denemiúler, tartmıúlar ve sonunda gerçe÷i anlamıúlardır. Ögedey Kaan, bu davranıúından sonra Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın önünde kolayca boyun e÷ecek bir sultan olmadı÷ını anlamıú ve onunla 5-6 sene ilgilenmemiútir. Bu arada Azerbaycan’daki Mo÷ol ordusu da Türkiye Selçuklu sınırlarından daima uzak durmuútur. 1236 yılında, Ögedey Kaan, ticaret yapmak amacıyla Erzurum’dan Mo÷ol ømparatorlu÷unun baúkenti Karakorum’a mal getirmiú olan bir tüccar20 ile karúılaúınca, durum de÷iúmiútir. Burada tüccar, Mo÷ol hazinesine kumaú verirken Ögedey Kaan’ın dikkatini çekmiútir. Kaan, bu tüccardan aldı÷ı yeni bilgilerle yukarıdaki tâbilik úartlarını biraz yumuúatarak, Sultan Alâeddîn Keykubâd’a yeni bir teklifte bulunmuútur. Bu hususta Kaan ile Müslüman tüccar arasında geçen konuúma úöyle cereyan etmiútir: “-Nereden geliyorsun?” “-Rum (Anadolu) beldelerinden”. 20 Bu tüccar, Kazvin (øran) ileri gelenlerinden olup, ticaret yapmak amacıyla Erzurum’a yerleúmiú ùemseddîn Ömer adlı bir kiúi idi. Güz 2009 / Sayı 5 207 Salim KOCA _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ “-O ülke saltanatının emir ve yasak dizgini, Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın yetenekli ellerinde ve mutluluk içinde midir?” “-Evet, siz cihan padiahının beenecei ekildedir. slâm dünyası hiçbir zaman onun gibi birini görmedi. Etei pak, duyguları temiz, dini salam, düüncesi isabetli, aklı kâmil, ülkesi mamur, malı çok ve halkı mutludur. Onun kahrının ve siyasetinin (ölümle cezalandırma) kemendiyle fitnelerin, zalimlerin ve yol kesicilerin yolu tamamen kapanmıtır. Adâlet daıtılırken ve mahkeme edilirken güçlü ile zayıf, zengin ile yoksul arasında ayrım yapılmaz. Güne gibi herkesin üzerine aynı ekilde ıık verir. Yamur gibi daa da yaar ovaya da. Rüzgâr gibi tepeye de eser düzlüe de. O, dümanı avlayan akıllı ve yetenekli bir yöneticidir”. “-Böyle özellikler ve yeteneklerle bezenmi bir hükümdarı sevgimizden ve dostluumuzdan mahrum bırakmak yazık olur. Onu uyaralım da hükümdarlıımıza il olsun (barı halinde)! Ülkesi ve halkı mamur ve müreffeh kalsın! daremiz tarafından yapılacak olan ihsanlarla (süyûrgamîî), gönderilecek olan hediyelerle onu sevindirelim” (øbn Bîbî 1956: 453-454; 1996: I, 448 vd.; Müneccimbaúı 2001: I, 77). Ögedey Kaan, bu hususta elçi olarak Sultan Alâeddîn Keykubâd’a bu kültürlü tüccarı göndermek istemiú, o da biraz tereddütten sonra bu görevi kabul ederek, Kaan’ın hizmetine girmiútir. Bundan sonra Kaan, Sultana ulaútırılmak üzere bir ferman (yarlıg) hazırlatmıú ve tüccarın yanına da Todun ve Urumtay adlarında iki muhafız (nöker) vererek, onları bu fermanla Selçuklu sarayına göndermiútir. Bu fermanın muhtevası úu idi: “Adil Sultan Alâeddîn Keykubâd bilsin ki, iyi yönetimin ve halka iyi davranman, geleni gideni honut etmen konusundaki iyi öhretini bize bildirdiler. Bu habere çok sevindim. Bunun için sana ihsan (süyûrgamîî) buyurdum. Ülkende her zaman huzur ve rahat içinde olmanı istedim. Yüce Tanrı bizi yüceltmi ve aziz kılmıtır. Dünyayı bizim soyumuza vermitir. Sen iyi yolda ilerliyorsun. Bunun için durumumuzu bildirmek ve seni itaate çaırmak, bize vacip oldu. Durumumuzu bildirdiimiz kimseler bize balanmazlar, âsilik yolunu tutarlarsa, ordumuz onların ülkesine girerek, köklerini kazır; kadın ve çocuklarını esir alır; mallarını ve mülklerini yamalayıp harap ederiz. O zaman bize söyleyeceiniz bir ey olmaz”(1236) (øbn Bîbî 1956: 454 vd.; 1996: I, 450; Selçuknâme 2007: 149; Müneccimbaúı 2001: 77 vd.). Ögedey Kaan’ın gönderdi÷i elçi, Kayseri’ye geldi÷i zaman Sultan Alâeddîn Keykubâd, kıúı geçirmek ve dinlenmek üzere Alanya’da (Alâ’îyye) bulunuyordu. Durum, hemen kendisine bildirildi. Bunun üzerine Sultan, 208 Gazi Türkiyat Mo÷ol østilâsına Karúı Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın Güvenlik Politikası _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ elçinin Kayseri sarayında iyi bir úekilde a÷ırlanarak, kendisi gelinceye kadar bekletilmesini buyurdu. Ayrıca bütün devlet adamlarının, komutanlarının, uç beylerinin ve ordusunun Kayseri’de toplanmasını emretti21. Kendisi de, havalar ısınmaya baúlayınca Kayseri’ye hareket etti. Öyle anlaúılıyor ki, Sultan, Kayseri’de büyük bir toplantı yapacak, devletin ve ülkenin gelece÷i ile ilgili önemli kararlar alacak ve uygulayacaktı. Bu sırada Sultan Alâeddîn Keykubâd’ı en çok endiúelendiren meselelerin baúında, Türkiye Selçuklu Devletinin sınırlarına dayanmıú olan Mo÷ol tehdit ve tehlikesi gelmekteydi. Bu tehdit, ola÷andıúı ya da beklenmedik bir tehdit olmamakla birlikte ciddî idi. Bunun için Sultan, Kayseri’ye varınca, ilk olarak Ögedey Kaan’ın elçisini huzuruna kabul etti. Kaan’ın gönderdi÷i fermanı, sarayın toplantı salonunda, devlet adamlarının ve elçinin önünde bizzat kendisi okudu. Bu arada Keykubâd’ın kafası birden karıúmıú olmalı ki, fermanda kendisine yapılan öneri hakkında hiçbir úey söylemedi. Toplantıya derhal son vererek, kendi özel odasına çekildi. Keykubâd, so÷ukkanlı ve duygularına hâkim yaratılıúta bir hükümdar idi. Sürpriz bir olay karúısında infiale kapılmazdı. Herhangi bir meselede acele karar vermezdi. Ele aldı÷ı her meseleyi kılı kırk yararcasına incelerdi. Fakat bir kere karar verdikten sonra onu asla de÷iútirmezdi. Sultan Keykubâd’ın kendi odasında ne düúündü÷ünü bilmiyoruz. Fakat Sultanın, hiçbir úey söylemeden toplantıya birden son vermesi ve toplantıyı terk ederken de dıúına yansımıú endiúeli hali, hiç kuúkusuz bu fermanla ilgiliydi. Sultan Keykubâd endiúesinde çok haklıydı. Çünkü kendisine gönderilen bu belge, ba÷ımsız bir hükümdara gönderilen resmî bir mektup de÷il, bir ferman (yarlıg) idi22. Ferman, ancak ba÷ımsız bir hükümdar tarafından ya maiyetine ya da vassallarına gönderilirdi. Resmî mektuplar da, genellikle iki ba÷ımsız ve eúit hükümdar arasında teati olunurdu. Dolayısıyla bu resmî belgelerde, diplomatik bir dil kullanılırdı. Fermanlarda ise, yapılması gereken bir iú emredilir ve bu iúin yapılmaması halinde de müeyyidesi (yaptırım) belirtilirdi. Üstelik bu belgeler (fermanlar=yarlıglar), yalın ve kesin ifadelerle kaleme alınırdı. Ayrıca bu belgelerde, diplomatik belgelerde (resmî mektup) oldu÷u gibi dolaylı ve üstü kapalı ifadeler kullanılmazdı. Bu duruma göre, Ögedey Kaan kendisini dünyanın tek hâkimi ve metbu’ bir hükümdar olarak saymakta ve kabul 21 Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın bundan amacı, gücünü dost ve düúmanlarına etkili bir úekilde göstererek, onları (elçileri) etkilemekti. 22 Kaynakta kullanılan ifadeye ve muhtevasına bakılacak olursa, bu belgenin mektup de÷il, bir ferman (yarlıg) oldu÷u derhal anlaúılır. Güz 2009 / Sayı 5 209 Salim KOCA _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ etmekteydi. Sultan Keykubâd’ı ise, kendisine vassal (tâbi) bir hükümdar olarak görmek istemekteydi. Bunun da, Tanrı tarafından kendi soylarına verilmiú bir hak ve imtiyaz oldu÷unu düúünmekteydi. Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın kendi yüksek egemenli÷ini kabul edip tanımasını ise, Türkçe “il olma (ili)”, yani barıú içinde ve dost olma kavramı ile ifade etmekteydi. Sultanın üzerine de kendi yüksek egemenli÷ini tanımak ve kabul etmekten baúka hiçbir yükümlülük yüklememekteydi. Hâlbuki Kaan, 1232 yılında kendisine gelen Selçuklu elçisine, barıúın bedeli olarak Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın bizzat huzuruna gelip itaatini bildirmesini istemiúti. Bilindi÷i gibi itaat, vassallı÷ın (tâbilik) en temel úartı idi. Bu defa Kaan, Sultanın øslâm dünyasındaki yüksek itibarını ve yaygın úöhretini göz önüne almıú olmalı ki, son derece onur kırıcı olan bu úartını kaldırmıútır. Bu duruma göre, Kaan, Sultan Alâeddîn Keykubâd’a bir bakıma imtiyazlı vassallık teklifinde bulunmuútur. Sultan Alâeddîn Keykubâd, barıútan en çok yararı olacak ülkenin kendi ülkesi oldu÷unun bilincindeydi. Fakat Ögedey Kaan’ın “il olma” kavramı ile neyi kast etti÷i hususunda úüpheleri vardı. Sultan úüphelerini giderebilmek için bir süre sonra, sadece tüccar elçiyi kendi odasına ça÷ırttı. Ona “biraderim” úeklinde samimi bir ifadeyle hitap eden Sultan Keykubâd, “Senin gibi bir Müslüman’ı bize elçi olarak gönderdii için Allâh’a ükürler olsun” dedi. Bundan sonra Sultan, bir tuzak karúısında olup olmadı÷ını anlamak için elçiye “Sana soracaım eye dindarlık icabı yalansız, dolansız ve açık olarak cevap ver! Benden hiçbir eyi saklama!” demek suretiyle onu deúifre etmek istedi. Elçi, bu hususta “Bildiim her eyi slâm Sultanının huzurunda ilan ederim” diyerek, Sultana söz verdi. Bunun üzerine Sultan, ona, “Onunla dost olursam (ili) ülkeme göz diker mi?” úeklinde kendisini en çok endiúelendiren sorusunu yöneltti. Sultanın endiúesini çok iyi anlamıú olan elçi, bu soruya, “Allâh korusun! Onun o kadar ülkesi var ki, her yıl bu ülkelerden huzuruna elçiler gelir. Elbiseleri hazinelerinde çürüyor. Atları sürülerde ve ahırlarda yalanıyor. O kadar altını var ki, yeraltında telef oluyor. Yalnız, buna ramen uzakta da olsa, ona bir hediye göndermek, kendisine karı içi ve dıı bir tutmak gerekir” úeklinde karúılık verdi. Selçuklu devrinin en ayrıntılı kayna÷ı olan øbn Bîbî’nin verdi÷i bilgiye göre bir yargıya varılacak olursa, Sultan Alâeddîn Keykubâd, bu açıklamadan tatmin olmuú, yani úüphelerini gidermiú olmalı ki, Ögedey Kaan ile “dost ve barı içinde olma”yı kabul etti. Kaan’a gönderilmek üzere de hediyeler ve arma÷anlar ile Anadolu’ya özgü eúyalar hazırlattı (øbn Bîbî 1956: 455 vd; 1996: I, 450 vd.; Selçuknâme 2007: 149 vd.; Müneccimbaúı 2001: 78). 210 Gazi Türkiyat Mo÷ol østilâsına Karúı Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın Güvenlik Politikası _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın verdi÷i tarihî karar bir daha de÷erlendirilecek ve yorumlanacak olursa, durum úudur: Sultan Keykubâd, bu tarihî kararı verirken elçinin verdi÷i güvenceye dayanmıú gözükmektedir. Gerçekten de Mo÷olların “il olma” kavramından kast ettikleri, fiilî de÷il, nazarî ve úeklî bir hâkimiyetti. Çünkü mal ve servete çok düúkün olan Mo÷ollar, bu hususta doyuma ulaúmıú bulunuyorlardı. Artık onların mal ve servet elde etmek için bir ülkeyi istilâ etmeleri gerekmiyordu. Bu duruma göre, onları harekete geçiren gerçek duygu ve düúünce, mal ve servet tamahından çok, dünya hâkimiyeti düúüncesiydi. Elçi, onların bu yanını ve yönünü görememiútir. Hâlbuki dünya hâkimiyeti düúüncesi onların dıú politikalarının gerçek temelini oluúturmaktaydı. Üstelik bu düúünce onlarda, hak ve davalarından vazgeçmeyecek kadar çok kuvvetliydi. Mo÷ol hükümdarlarına göre, bir hükümdarın kendileriyle uzlaúı ve barıú içinde olmasının iki temel úartı vardı. Bunlardan biri Mo÷ol gücünün üstünlü÷ünü tanımak, di÷eri de hediye adı altında vergileri (tuzgu) (Tuzgu için bkz. Koca 2005: 227; Cleaves 1949: 442; Turan 1971: 440) düzenli olarak Karakorum’a göndermekti. Bu duruma göre Kaan, Sultan Keykubâd ile eúit bir hükümdar olmaya ve onunla bu úartlar altında bir antlaúma yapmaya asla razı olmayacaktı. Çünkü o, dünya hâkimiyetinin sadece kendi soylarına verilmiú bir hak ve imtiyaz oldu÷una inanmaktaydı. Sultan Keykubâd ise, açı÷a vurmamakla birlikte onun bu düúüncesini anlamıú ve kavramıú gözükmekteydi. Sultan Alâeddîn Keykubâd, her dayatmaya boyun e÷en zayıf karakterli bir hükümdar de÷ildi. O, esasen Mo÷olların yüksek hâkimiyetini tanımaya kendisini mecbur ve mahkûm hissetmemekteydi. Bu, onun baúvurabilece÷i tek çare de de÷ildi. Fakat lüzumsuz bir hiddet ve gurur gösterisinde bulunarak, devletin gelece÷ini, sonunun nasıl bitece÷i belli olmayan bir maceraya atmak da istemiyordu. Çünkü Kaan’ın gönderdi÷i fermanın son ifadesi, âdeta kaçınılmaz bir savaúın açık bir ilanı gibiydi. E÷er Anadolu, Selçuklu hanedanının elinde kalacaksa, bu ancak Mo÷ollarla barıú ve iyi iliúkiler içinde olmakla mümkündü. Zira Ögedey Kaan, Sultan Alâeddîn Keykubâd “il olma”yı kabul etti÷i takdirde kendisinin Anadolu’daki hâkimiyetine dokunmak niyetinde de÷ildi. Sultan Keykubâd ise, Türkiye Selçuklu Devletinin gelece÷ini Ögedey Kaan ile bir ihtilâfa girmemekte ve onunla iyi geçinmekte görüyordu. Bu yüzden istilâya sebep olacak bütün bahaneleri ortadan kaldırıp, Kaan’ı mümkün oldu÷u kadar uzun bir süre oyalamak niyetindeydi. Bunun için o, son derece dikkatli ve ihtiyatlı hareket ederek, tahrik anlamına gelebilecek her türlü davranıútan özenle kaçındı. Böylece kendisine en do÷ru görünen Güz 2009 / Sayı 5 211 Salim KOCA _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ yolu seçmiú oldu. Biraz yukarıda belirtildi÷i gibi, barıúın bedeli olarak da Kaan’ın üstünlü÷ünü tanıdı ve hazırlattı÷ı hediyelerle (tuzgu) onun büyüklük duygusunu tatmin etme ve yatıútırma yoluna gitti. Burada hemen belirtelim ki, onun bu tutumu cesaret eksikli÷inden kaynaklanmamıútır. Çünkü o, gerekti÷i ya da fırsat elverdi÷i zaman daima cesaret göstermiútir. O bu kararı, Mo÷ol istilâsını önlemeyi, hiç olmazsa geciktirmeyi umarak vermiútir. Mo÷ollara karúı barıúçı bir oyalama siyaseti takip eden Sultan Alâeddîn Keykubâd, bu siyasetinin sonuçlarını görebilecek kadar yaúayamadı: Yukarıda görüldü÷ü gibi, Sultan, dıú politikada Eyyûbî meliklerinin daima destek ve yardımlarını alabilmek için bir Eyyûbî melikesinden do÷muú olan küçük o÷lu øzzeddîn Kılıç Arslan’ı veliaht tayin etmiúti. Sultan Keykubâd, bu o÷lunu veliaht belirlemekle, taht için yetersiz ve yeteneksiz olarak gördü÷ü büyük o÷lu Gıyâseddîn Keyhüsrev’in umutlarının ve kıskançlı÷ının kendili÷inden sönece÷ini ummuútu. Fakat Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın demir yumru÷u altından kurtulmak ve devlet iúlerinde kendi arzularına göre hüküm sürmek isteyen bazı devlet adamları ve komutanlar, úehzade Keyhüsrev’in kafasını öyle kıskançlık duygularıyla doldurdular ki, sonunda onu kendi ihtiraslarının ve suçlarının orta÷ı haline getirdiler. Sultanı, devlet büyüklerinin ve elçilerin hazır bulundu÷u bir ziyafette zehirlediler (1 Haziran 1237) (Anonim Selçuk-nâme 1952: 31; Hamdullâh Müstevfî 1381: 477; Cenâbî Mustafa Efendi 1994: 20; Fahrner 1957: 208; Kaymaz 1958: 21, 30). Böylece Türkiye Selçuklu Devleti, içinde bulundu÷u tehlikeleri yüksek politik zekâsı, engin tecrübesi, üstün yetene÷i ve cesaretiyle gö÷üsleyebilecek tek büyük hükümdarını (Ulu÷ Keykubâd) kaybetmiú oldu. Sonuç: Bilindi÷i gibi, Alâeddîn Keykubâd, Mo÷ol istilâsının do÷u øslâm ülkelerini kasıp kavurdu÷u bir zamanda Türkiye Selçuklu tahtına çıkmıútı (1220). Sultan Keykubâd, bundan önce, kardeúi Sultan I. øzzeddîn Keykâvus’un hemen hemen bütün saltanatı boyunca, yani 1212-1220 yılları arasında, 8 yıl gibi uzun bir süre her türlü sosyal iliúkiden ve bilgiden mahrum kör bir hapis hayatı yaúamıútı. Dolayısıyla o, yakın ve uzak çevresinde meydana gelen önemli de÷iúmelerden ve geliúmelerden tamamen habersiz idi. Buna ra÷men Sultan Keykubâd, tahta çıkar çıkmaz kendisi ve ülkesi için yakın ve uzak tehdit ve tehlikeleri yüksek siyasî kavrayıúı, sa÷lam düúünce yetene÷i, isabetli sezgi gücüyle birer birer tespit edip, politikasını, bu tehdit ve tehlikeleri bertaraf etme faaliyeti üzerinde yo÷unlaútırmıútır. Onun, kendisi ve ülkesi için görüp tespit etti÷i ve hemen önlem almaya 212 Gazi Türkiyat Mo÷ol østilâsına Karúı Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın Güvenlik Politikası _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ baúladı÷ı, bütün saltanatı boyunca da önlem almaya devam etti÷i en büyük dıú tehlike, øslâm dünyasının üzerine bir kâbus gibi çöken Mo÷ol istilâsı idi. Sultan Alâeddîn Keykubâd, Mo÷ol istilâsını ve bu istilânın øslâm dünyası için yarataca÷ı büyük tehlikeyi, kendisine henüz uzak olmasına ra÷men, tahta çıkar çıkmaz nasıl isabetli ve gerçekçi bir úekilde tespit etmiú ve kavramıútı? Sultan Keykubâd, bizzat kendi ifadesine göre, bütün saltanatı boyunca danıúma (meúveret) yolunu daima açık tutmuútur. O, øslâm dünyasının meseleleri için kendi çevresinde bulunan bilginlerle oldu÷u gibi, Mo÷ol istilâsının önünden kaçıp Anadolu’ya sı÷ınan bilginlerle de daima istiúare etmiútir. Onlardan özellikle bu hususta sa÷lam ve sa÷lıklı bilgiler ve fikirler almıútır. Ayrıca, zamanında Mo÷ol istilâsı önünden kaçıp Anadolu’ya sı÷ınma mutlu÷una eriúmiú olan büyük Türkmen kitleleri de, bu istilânın büyüklü÷ü ve vahameti hakkında onda sa÷lam bir fikir ve kanaat uyandırmıú olmalıdır. Çünkü Türk toplulukları, ciddî ve hayatî bir sebep olmaksızın kolay kolay yaúadıkları yerleri terk etmiyorlardı. Bir hükümdar için en büyük maharet, hiç kuúkusuz tehlike ve tehdit henüz mekân ve zaman olarak uzakta iken tespit edebilmek ve gerekli tedbirleri zamanında alabilmektir. Görüldü÷ü gibi, bu maharet ve özellik, Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ta da fazlasıyla vardı. O, Mo÷ol istilâsına karúı Abbasî halifesinin kendisinden yardım istemesi vesilesiyle yaptı÷ı ilk de÷erlendirmede, bu istilânın savaú gücüyle de÷il, ancak barıú yoluyla önlenebilece÷ini söylemiútir. Ona göre, Mo÷ollara karúı, úartlar de÷iúinceye kadar barıú siyaseti gütmek en iyi yol idi; fakat bu tek çare de÷ildi. Bunun için o, bu tehdit edici büyük ve korkunç tehlikeye karúı, devletini ve ülkesini korumak ve savunmak gayesiyle, baúta barıú olmak üzere birçok önleme birden baúvurmuútur. Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın, bir an bile aklından çıkarmadı÷ı Mo÷ol istilâsına karúı bütün saltanatı boyuca büyük gayretle aldı÷ı veya almaya çalıútı÷ı bu önlemleri iki ana baúlık altında toplamak mümkündür. Bunlardan biri iç siyaset ile ilgili önlemler, di÷eri ise dıú siyaset ile ilgili önlemler idi. Burada hemen belirtelim ki, Sultan Keykubâd, iç siyaset ile ilgili önlemlerde gösterdi÷i baúarıyı, büyük gayret sarf etmesine ra÷men dıú siyaset ile ilgili önlemlerde gösterememiútir. Zamanın dıú úartlarının, ne kadar olumsuz, de÷iúken ve dengesiz oldu÷u düúünülecek olursa, onu bu hususta, aúırı bir sertlik göstererek eleútirmek do÷ru de÷ildir. Bir hükümdarın, dıú istilâyı sınırlarından uzak tutabilmesi veya üzerine çekmemesi, hiç úüphesiz kendi durumuna ba÷lıdır. E÷er bir ülkenin, iktidarı (otorite), idaresi, askerî gücü, savunma sitemi, ekonomisi son derece Güz 2009 / Sayı 5 213 Salim KOCA _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ kuvvetli ve siyasî bütünlü÷ü de tam ise, istilâcı bu ülkeye saldırmaya kolay kolay cesaret edemez. Cesaret etse bile ya baúarısızlı÷a u÷rar ya da o ülkeyi kolayca istilâ ve iúgal edemez. Bu durum günümüzde oldu÷u gibi, tarihte de böyle idi. Hiç kuúkusuz bu durumu göz önüne alan Sultan I. Alâeddîn Keykubâd, bütün saltanatı boyuca iktidarını, idaresini, askerî gücünü, savunma sistemini, ekonomisini kuvvetlendirmeye ve Anadolu’da siyasî bütünlü÷ü sa÷lamaya çalıúmıú ve görüldü÷ü gibi bu faaliyetlerinde de tam bir baúarıya ulaúmıútır. Öte yandan Ögedey Kaan, onun bu güçlü durumunu dikkate alarak, Anadolu üzerine bir istilâ harekâtı düzenlemekten çekinmiútir. Sultan Alâeddîn Keykubâd, dıú siyasette ise büyük bir ılımlılık ve etrafını kollayan bir tutum ile hareket etmiútir. Özellikle kendisinin ve komúularının aleyhine olabilecek düúmanlık ve rekabet politikasından uzak durmuútur. Her tarafta dostluk, barıú ve ittifak antlaúmalarıyla kendisini ve ülkesini emniyet altına almaya çalıúmıútır. Mo÷ol istilâsına karúı kurdu÷u ve kurmaya çalıútı÷ı ittifaklara özel bir önem vermiútir. Fakat o, bu hususta a÷ır bir hayal kırıklı÷ına u÷ramıútır. Onun Celâleddîn Mengüberti ile ittifak kurma teúebbüsü tamamen sonuçsuz kalmıútır. Eyyûbî melikleriyle dostluk ve ittifakları da hiç yararlı olmamıútır. Sultan Alâeddîn Keykubâd, Mo÷ol istilâsını Anadolu üzerine çekebilecek her türlü davranıúlardan da özenle kaçınmıútır. Mo÷ollara karúı daima barıú ve uzlaúma politikası gütmüútür. Ögedey Kaan’ın “il olma” (barıú içinde olma) önerisini kabul etmek suretiyle onların Anadolu’yu istilâ arzu ve tutkularını, úartların kendi lehine dönmesine kadar oyalamak ve geciktirmek istemiútir. Çünkü onların dünya hâkimiyeti düúünceleri sınır ve ölçü tanımıyordu. Üstelik onlar, savaúta ve barıúta, kendi üstünlüklerinin dıúında hiçbir güç tanımıyorlardı. Dünyada birçok millette görülen úiddeti, hükmetme aracı, teslim olsun veya olmasın, önlerine çıkan her canlıyı katliama tâbi tutmayı da hâkimiyetlerinin devamı için bir zorunluluk olarak görmekteydiler. Barıú içinde olmayı (ili), kendi üstünlüklerini tanıma úeklinde anlayan ve kabul eden Mo÷ol Kaan’ı Ögedey ile Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın bundan sonraki iliúkileri nasıl olacaktı? Bunu bilemiyoruz. Çünkü Mo÷ol elçileri daha Selçuklu sarayından ayrılmadan Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın hayatına yakın çevresi tarafından son verilmiútir. Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın usta eli ve kararlı icraatıyla büyük bir geliúme göstererek doruk noktasına çıkmıú olan Türkiye Selçuklu devlet yönetimi ve düzeni, onun menfur bir cinayetle ölümünden sonra dengesini kaybetmiútir. Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in dengesiz ve zayıf karakteri, idarede karıúıklıklara, 214 Gazi Türkiyat Mo÷ol østilâsına Karúı Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın Güvenlik Politikası _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ uyuúmazlıklara ve devlet otoritesinin yok olmasına yol açmıútır. Bu da Mo÷olların Anadolu’yu kolayca istilâ ve iúgal etmelerine uygun bir zemin hazırlamıútır. K A Y N A K L A R: AHMED BøN MAHMUD (1977), Selçuk-nâme, II, haz. E. Merçil, østanbul. ANONøM SELÇUK-NÂME (1952), Târîh-i Âl-i Selçûk der Anadolu, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi, III, yay. ve çvr. F. N. Uzluk, Ankara. BARTHOLD, V. V. (1981), Mo÷ol østilâsına Kadar Türkistan, haz. H.D. Yıldız, østanbul. CAHEN, Claude (2002), Osmanlılardan Önce Anadolu, çvr. E. Üyepazarcı, østanbul. CENABÎ MUSTAFA EFENDø (1994), el-‘Aylemü’z-Zâhir fî Ahvâli’l-Evâil ve’lEvâhir, henüz basılmamıú yüksek lisans tezi, haz. M. Kesik, østanbul. CLEAVES, F. W. (1949), The Mongolian names and terms (…), Harvard Journal of Asiatic Studies, XII, S. 3-4, s. 400-443. CÜVEYNÎ (1988), Tarih-i Cihan Güúa, I, II, çvr. M. Öztürk, Ankara. EBU’LFEREC (1950), Ebû’l-Ferec Tarihi, çvr. Ö. R. Do÷rul, Ankara. EFLÂKÎ (1976, 1973), Menâkibü’l-‘Ârifîn, yay. ve çvr. T. Yazıcı, Ankara, østanbul. FAHRNER, Rudolf (1957) Alaeddin Keykubad, Robert Boehringer eine FFreundesgabe, s. 193-230, Tübingen. GrOUSSET, René (1980), Bozkır ømparatorlu÷u, østanbul. HAMDULLÂH MÜSTEVFÎ (1381), Tarih-i Güzîde, yay. Dr. Abdü’l-Hüseyin Nevâî, Tehran. øBN BÎBÎ (1956, 1996), el-Evâmîrü’l-‘Alâ’iyye fî’l-Umûri’l-‘Alâ’iyye, tıpkı basım ve çvr. M. Öztürk, I, II, Ankara. øBN BÎBÎ (2007), Selçuknâme, çvr. M. H. Yınanç, Ankara. øBNÜ’L-ESÎR (1987), el-Kâmil fî’t Tarih (øslâm Tarihi), II, çvr. A. A÷ırakça ve A. Özaydın, østanbul. JANSKÎ, Herbert (1955), Selçuklu Sultanlarından Birinci Alâeddin Keykubad’ın Emniyet Politikası, Zeki Velidi Togan Arma÷anı, s.115-126, østanbul. KAYMAZ, Nejat (1958),Anadolu Selçuklu Sultanlarından II. Gıyâsü’d-dîn Keyhüsrev ve Devri, DTCF, Ankara. KOCA, Salim (2005), Selçuklular’da Ordu ve Askerî Kültür, Ankara. MÜNECCøMBAùI (2001), Câmiü’d-Düvel, yay. ve çvr. A. Öngül, II, øzmir. NESEVÎ (1934), Celâlüttin Harezmúah, çvr. N. Asım, østanbul. TANERø, Aydın (1977), Celâlü’d-dîn Hârizmúâh ve Zamanı, Ankara. TURAN, Osman (1971), Selçuklular Zamanında Türkiye, østanbul. TURAN, Osman (1988), Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, Ankara. UYUMAZ, Emine (2004), Alâeddin Keykubad Devri, Türkiye Selçuklu Devri Siyasî Tarihi, Ankara. UZUNÇARùILI, øsmail Hakkı (1970), Osmanlı Devlet Teúkilâtına Medhal, Ankara. Güz 2009 / Sayı 5 215 Salim KOCA _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________ YAZICIZÂDE (1902), Tevârîh-i Âl-i Selçûk, muhtasar øbn Bîbî’nin Osm. çvr. Yazıcızâde Ali, Histoire des Seldjoucides d’Asie Mineure, IV, yay. Th. Houtsma, Leiden. 216 Gazi Türkiyat