paragrafta anlam ders notu ve uygulaması
Transkript
paragrafta anlam ders notu ve uygulaması
YAVUZ SULTAN SELİM ANADOLU LİSESİ ANLATIM BİÇİMLERİ VE DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI UYGULAMA ÇALIŞMASI-VB/DB ANLATIM BİÇİMLERİ VE ÖZELLİKLERİ ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM ÖZELLİKLERİ: 1.Olay, kişi, mekân ve zaman ortak öğeleridir. 2.Olaylar birinci şahsın ağzından anlatılabilir.(Anlatıcı olay kahramanlarından biridir) 3.Sanat metinleri öyküleyici anlatımla yazılır. 4.Olaylar ilahi bakış açısıyla anlatılabilir. 5.Olaylar 3.şahsın ağzından anlatılabilir.(Olan biten bir kamera sessizliğiyle izlenip anlatılır) 6. Kişi, mekân ve zaman olay ve olay örgüsünü oluşturmak için kullanılan ögelerdir. 7.Öyküleyici anlatım hikâye, roman, anı, söyleşi, görüşme(mülakat) gibi metin türlerinde kullanılır. 8.Öyküleyici anlatımda bir olayın olması şarttır. 9.Yaşanmış olaylarda olay zincir, kurgulanmış olaylarda olay zinciri vardır. 10. 3.Şahıs anlatımda anlatıcı her şeyi bilir. 11.Kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda kullanılır. BETİMLEYİCİ ANLATIM ÖZELLİKLERİ: 1.Betimlemeler açıklayıcı ve sanatsal betimleme olmak üzere ikiye ayrılır. 2.Kişinin iç dünyasını anlatan betimlemelere tahlil(ruhsal portre) denir. 3.Kişinin dış görünüşünü anlatan betimlemelere fiziksel betimleme denir. 4.Roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı, şiir gibi türlerde kullanılır. 5.Kelimenin yan ve mecaz anlamlarına yer verilebilir. Sanatsal Betimleme: 1.İzlenim kazandırmak amacıyla yazılır. 2.Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulur. 3.Ayrıntılar sübjektif olarak verilir. 4.Amaç sanat yapmaktır. Açıklayıcı Betimleme: 1.Bilgi vermek amacıyla yazılır. 2.Genel ayrıntılar üzerinde durulur. 3. Ayrıntılar objektif (olduğu gibi)olarak verilir. 4.Amaç sanat yapmak için değil, bir konu hakkında bilgi vermektir. 5. Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulmaz. 6.Betimlenecek varlığa kişisel duygu ve düşünceler katılmaz. COŞKU VE HEYECANA BAĞLI (LİRİK) ANLATIM Özellikleri: 1.Lirik anlatımda dil “heyecana bağlı işlev”de kullanılır. 2.Coşku ve heyecana bağlı anlatım daha çok şiir, roman, hikâye, tiyatro türlerinde kullanılır. 3.Öyküleyici anlatımda bir olay ve durumun anlatılması; betimleyici anlatımda kişi, durum ve varlıkların betimlenmesi; lirik anlatımda ise duyguların ifade edilmesi esastır. 4. Coşku ve heyecana bağlı anlatımlarda kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda kullanılır. 5.Öyküleyici anlatımlarda olay ve durumlar anlatılırken duygusal düşünceler katılmaz. Coşku ve heyecana bağlı anlatımda duygular ve içinde bulunulan ruh hali yansıtılır. DESTANSI(EPİK)ANLATIM Özellikleri: 1.Olağanüstü olaylar ve kişiler anlatılır. 2.Destan türünün yiğitçe havası vardır. 3.Yapıp etmeler yani fiiller ön plandadır. 4.Tarihi konular ve kahramanlıklar işlenir. 5.Etkileyici bir özellik taşır. 6.Sürekli hareket vardır. 7.Kelimeler mecaz ve yan anlamlarda kullanılabilirler. 8 Şiir, destan roman, hikâye, tiyatro, destansı anlatımın kullanıldığı türlerdir. 9.Anlatımda abartıya yer verilebilir. 10.Sanatlı bir dil kullanılır. EMREDİCİ ANLATIM Özellikleri: 1.Dil alıcıyı harekete geçirme işlevinde kullanılır. 2.Emir, telkin, öneri anlamı taşıyan ifadeler yer verilir. 3.Öğretici ve açıklayıcı yönleri vardır. 4.Cümlelerde fiiller hâkimdir. 5.Uyulması beklenen bir üslubu vardır.(Zorlama anlamı vardır) 6.Sosyal hayatın düzenlenmesinde emredici anlatım kullanılır. 7.Trafik kuralları, bazı eşyaların kullanma kılavuzları, ilaçların kullanma kılavuzları emredici anlatıma örnek verilebilir. ÖĞRETİCİ ANLATIM 1.Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır. 2.Söz sanatlarına, kelimelerin mecaz anlamı yer verilmez. 3.Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir. 4.Daha çok nesnel cümleler kullanılır. 5.Açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla yazılır. 6.Öğretici metnin anlaşılması ve yorumlanması için okuyucunun verilen bilgiyi kavrayabilecek birikime sahip olması gerekir. 7.İfade hiçbir engele uğramadan akıp gider. 8.Gereksiz söz tekrarı yapılmaz. 9.Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler yoktur. 10.Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür. 11.Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir. 12.Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders kitaplarında kullanılır. 13.Tarihi metinler, Felsefi metinler, Bilimsel metinler gibi bölümleri vardır. 6.Daha çok di’ li veya miş’li geçmiş zaman kipi kullanılır. Örnekler: Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi, Gora, E.T,Yıldız Savaşları TARTIŞMACI ANLATIM 1.Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır. 2.Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir. 3.Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür. 4.Gereksiz ifadelere yer verilmez. 5.Karmaşık ve anlaşılması güç cümleler kullanılmaz. 6.Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler yoktur. 7.Savunulan ve karşı çıkılan görüşlere yer verilir. 8.İki farklı bakış açısının olduğu konular bu türde işlenmeye daha elverişlidir. 9.Fıkra, deneme, makale, röportaj gibi türlerde kullanılır. 10.Yeteneğe, bilgi ve deneyime göre yöntem belirlenir. 11.Eleştirici bir bakış açısıyla yazılırlar. Anlatım tarzı sohbete varabilir. 12.İhtimal bildirmeyen, kesin, kanıtlanmış bilgiler kullanılır. GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM Gelecekten söz eden anlatımın kullanıldığı metin türleri: roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme Gelecekten söz eden metinlerin ortak özellikleri: 1. Gelecekten söz eden metinler varsayım ile oluşmuştur. 2. Gelecekten söz eder. 3. Verilerden yola çıkılarak geleceğe ait tahmin yapılabilir. 4. Olandan çok olması istenilen anlatılır. 5. Gerçekleşmesi mümkün olmayan tasarı ve düşünceler(ÜTOPYA) anlatılır. 6. Genellikle gelecek zaman ifadesi kullanılır. KANITLAYICI ANLATIM 1.İnandırma, aydınlatma, kendi görüşünü kabul ettirme amaç edinilir. 2.Kavramları tanımlama ve açıklama önemlidir. 3.Okuyucu ve dinleyiciyi ikna etmek, düşündürmek ve üzerinde durulan konudan uzaklaşmamak için bazı kelime, kelime grupları ve cümleler tekrar edilir. 4. Konuşmacı ve yazar üzerinde durduğu konuyu aydınlatmak ve düşüncelerini kabul ettirmek için örneklere başvurur. 5.Konuşmacı ve yazar konuyu aydınlatmak maksadıyla farklı kişilerin düşüncelerine müracaat eder. 6.Kelimeler ve kelime grupları gerçek anlamında kullanılır. 7.Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır. 8. ”Tanımlama, açıklayıcı betimleme, sınıflandırma örneklendirme, karşılaştırma, tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma “ gibi düşünceyi geliştirme yollarından faydalanılır. 9.Kanıtlayıcı anlatımda hitap edilen toplumun kültür düzeyi ve beklentileri önemlidir. DÜŞSEL (FANTASTİK) ANLATIM 1.D.A.da konu; olağanüstü ve fantastik özelliklere sahip, hayal ürünüdür. 2.Zaman belirli ya da belirsizdir; olağanüstü özelliklere sahip olabilir. 3.Mekân, olağanüstü, düşsel öğelerden oluşmuş olabilir. Mekân günlük yaşamda karşılaşamayacağımız niteliktedir. 4.Kişiler çoğu zaman gerçekten uzak kişilerdir. Olağanüstü nitelikte olabilirler. 5.Düşsel anlatımda hayal, varsayım, abartma, kişileştirme gibi unsurlar çok kullanılır. SÖYLEŞMEYE BAĞLI ANLATIMLA OLUŞTURULMUŞ METİNLERİN ÖZELLİKLERİ 1.Jest ve mimikler anlatımın gücünü arttırır. 2.Sohbet, mülakat ve diyalog, monolog metinleri söyleşmeye bağlıdır. 3.Karşılıklı konuşmalar, bağlama ve konuşulan kişiye göre değişebilir. 4.Görme ve işitmeyle kurulan iletişim önemlidir. 5.Vurgu ve tonlama önemlidir. 6.Hikâye Roman Tiyatro, Mülakat, Röportaj, Monolog söyleşmeye bağlı anlatımın kullanıldığı metin türleridir. 7.Roman, hikâye ve tiyatrolardaki karşılıklı konuşmalara diyalog, iç konuşmalara ise monolog denir. 8.Tekrarlar söyleşmeye bağlı anlatımlarda ifadeyi kuvvetlendirir. 9.Söyleşmeye bağlı metinlerde anlatımın süresi sınırlandırılmalıdır. MİZAHİ ANLATIM Özellikleri: 1.Okuyucuda uyandırılmak istenen etkiye göre düzenlenir. 2.Ses, taklit, hareket ve konuşma önemlidir. 3.Mizahi unsurlarda gerçekten sapma vardır. 4.Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar, durumlar, hareketler, kelime ve kelime gruplarından yararlanılabilir. 5.Amaç okuyucuyu düşündürmek ve eğlendirmektir. 6. Roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme gibi türlerde kullanılır. 7.Mizahi anlatımlarda dil bir olayı anlatmak için kullanılır.(sanatsal, edebi işlevlerde kull.) 8.Gereksiz söz tekrarı yapılmaz. 9.Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler yoktur. 10.Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür. 11.Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir. 12.Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders kitaplarında kullanılır. 13.Tarihi metinler, felsefi metinler, bilimsel metinler gibi bölümleri vardır. Aşağıdaki belirleyiniz. metinlerin anlatım biçimlerini Kelebek pulkanatlılar takımından kanatlı bir böcektir. Vücutları kiremit dizilişi şeklinde renkli pullarla örtülüdür. Pullar, uçları yassılaşarak genişlemiş kıllardır, iki çift olan kanatlarının büyüklüğü türlerine göre değişmektedir. Gıdaları çiçek özüdür. Tat alma cisimcikleri ayaklarına yerleştirildiğinden kelebekler ayaklarıyla tat alır. ………………………………………………………….. Henüz Kaçkar'ın eteklerine varmıştık ki havada artan oksijen miktarını hissediyoruz. Dağın kuzeyinde nemli ılıman iklim, bitki örtüsünü de etkilemiş, yeşilin her tonunu görme imkânı veriyor. Uzun köknar ağaçlarının tepişini görmek imkânsız adeta. Yapraklardaki çise damlalarına vuran güneş ışıkları birbirine karışıyor. Uzaktan gürül gürül akan derenin sesi bize kadar geliyor. ………………………………………………………….. Minibüsle sabahleyin yola çıktık. Yeşilin açığından koyusuna değin bütün tonlarıyla bezenmiş ağaçların süslediği yamaçlardan tepelerden geçtik. Şırıl şırıl akan derecikleri aşa aşa sonunda yeryüzü cennetine vardık. Çevresini irili ufaklı ağaçların kuşattığı mavi, duru, büyük bir göle bakan bir yamaçta durduk, kameramızı çıkarıp bu manzarayı görüntüledik. ………………………………………………………….. Hakan Bey, 40 yaşlarında, şakakları hafifçe ağarmış yakışıklı biriydi. Beni görünce koltuğundan kalktı, nazik bir biçimde elimi sıktı. "Buyurun, oturun lütfen!" dedi. Şaşırmışa benzemiyordu. Eski, sarı koltuğa oturdum. ………………………………………………………….. Sinemanın olanaklarını edebiyattan daha üstün olduğunu söyleyenler var. Hâlbuki ne kadar başarılı da olsa sinemanın olanakları sınırlıdır. Etkileme gücü, inebileceği gerçekleri görülenden öteyi pek aşamaz. Bir Hugo'yu, bir Proust'u, bir Hemingway'i okumak başkadır, ne kadar mükemmel olsa da onların eserlerinden yola çıkılarak yapılan bir filmi seyretmek başka. Zaten, edebiyat dünyasının büyük, ölmez eserlerine beyaz perdedeki canlandırmalarının hiçbir zaman erişemediğini çeşitli örneklerden biliyoruz. ………………………………………………………….. Şiirin gerçekliği hep kendine dönüktür. Dış dünyanın gerçekliğiyle ilintisi, nesnel gerçeklikle şiirsel gerçeklik arasındaki ilişkinin doğrulanması düzeyindedir sadece. Oysa düz yazı, doğrudan gerçeklere bağlıdır. Dış dünyanın gerçekliği, düz yazıda bire bir karşılık bulabilir. Bu bağlamda şiir, şiirsel gerçekliği; düz yazı ise hayatın gerçekliğini aktarır. Şiirin sözcükleri bile şiire aitken, düz yazı kimi zaman bütünüyle hayatın gerçekliğine bağlı kalır. ………………………………………………………….. DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI a)Tanımlama : Bir kavramın kendine has özelliklerini anlatmaya yarayan, ".......... nedir? ………….. kimdir?" sorusuna cevap veren anlatımdır. b)Karşılaştırma: İki farklı düşünce, kavram ya da durumun mukayese edilmesiyle ortaya çıkan bir yöntemdir. Karşılaştırmada, karşılaştırılan olgular arasında bir derecelendirme söz konusudur. Bir kavram diğerinden üstün, aşağı ya da diğeriyle aynı seviyede olması yönünden başka bir kavramla karşılaştırılır. Üslup olarak “Bu böyledir; şu ise şöyledir. “ ifadesi hâkimdir. c. Örneklendirme: Anlatılan konuyla ilgili örneklerin verilmesiyle ortaya çıkar. Konuyu daha anlaşılır ve zihinde daha iyi kalıcı bir niteliğe kavuşturur. Verilen örneğin okur tarafından bilinen, çağrışım yaptırıcı bir nitelik taşıması gerekir. Bazen bir fıkra, bir öykücük bile örnek olarak verilebilir. d.Tanık Gösterme: Yazarın, düşüncesini inandırıcı kılmak için, o konuda sözüne güvenilir birinin sözünü parçasına alıntı yaparak almasıyla oluşur. Genellikle bu söz tırnak içinde verilir. Sözün olmadığı yerde tanık gösterme de olmaz. e.Benzetme: Bir elemanı anlatırken başka bir elemanla benzerlik kurma şeklinde oluşur. İki eleman arasında sağlam bir benzerlik olmalıdır. Aşağıdaki metinlerde başvurulan geliştirme yollarını tespit ediniz. düşünceyi İstanbul'da yüzyıllar öncesinden günümüze ulaşan birçok tarihi yapının durumu bugün içler acısıdır. En başta, kentin önemli bir simgesi olan surlar can çekişmektedir. Sultan Ahmet Çeşmesi, Üsküdar Meydanı'ndaki Valide Sultan Çeşmesi gibi birçok çeşme bakımsızdır. Dahası en güzel yapılardan biri olan Dolmabahçe Sarayı bile yeterince korunamamakta, sarayın duvarları ve temeli su almaktadır. ………………………………………………………….. Şiirde fikirler değil, duygular ön plandadır. Yahya Kemal ve Ahmet Haşim, fikre çok önem vermemişlerdir. Tanpınar'ın eserlerinde de fikir, arka planda esrarlı bir kâinat gibi derinleşir. Valery de aynı düşünceyi savunur: "Sanat eserlerinde fikir, meyvenin içindeki besleyici gıda gibi erimiş olmalıdır." der. Tanpınar'ın şiirleri, hikâyeleri, romanları bu prensibe tamamıyla uygundur. Okuyucu, onları okurken bir masal âlemine girmiş gibi büyülenir. ………………………………………………………….. "İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal araca dil denmektedir. Başka deyişle yüzyıllar boyunca oluşturulan anlamlı sesler ve bu seslerin yazılı olarak ifade edildiği semboller bütünüdür. Düşünce, duygu ve isteklerin bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan öğeler ve kurallardan yararlanarak aktarılmasını sağlayan uzlaşımsal semboller topluluğudur dil. Öte yandan dil, bir ulusu, ulus yapan en önemli birleştirici unsurlardan biridir." ………………………………………………………….. Yapısı gereği öykü romana göre kısadır. Bu onun kolay yazılacağı anlamına gelmez. Hatta birçok roman yazarı öykünün daha zor yazıldığını söyleyerek bu türün hakkını teslim etmişlerdir. Elbette roman öyküye göre uzundur, kişileri, olayları çoktur ama bu onu öykü karşısında üstün bir tür yapmaz. ………………………………………………………….. Deneme, bir seyahat gibidir. Yazarı bu seyahatin ne zaman başlayıp biteceğini bilemez. Deneme bir yönüyle de sanki şiirin sıcaklığına sahiptir. Deneme bir ağacın tohumunun çatlayıp fidan ve ağaca dönüşmesi gibi yazarının duygu parçalarının ağaçlarıdır. ………………………………………………………….. Sonbahar, kendisinden sonra gelecek kış mevsiminin gizli telaşını yaşatıyor doğaya. Amasra'da bir Roma yapıtı olan Kuşkayası Yol Anıtı sarı bir örtüyle kaplanıyor. Hasankeyf’teki Artukoğulları zamanından kalma cami, minaresindeki son leyleği yolcu ediyor. Kaçkarlar’da yağmur fazla mesai yapmaya başlıyor. Bolu Dağları'nda, Istrancalar'da gezinirken yerlerde ağaç gövdelerinin hüzünlü yüzlerini, acılı bakışlarını görüyoruz. ………………………………………………………….. Aşağıdaki metinleri anlatım biçimleri ve başvurulan düşünceyi geliştirme yolları açısından değerlendiriniz. 1. Rabia'nın gözleri babasını buldu. Baba Tevfik, kendisine yer arayan bir kadının çocuğunu oyalıyordu. Rabia'yı görünce çocukla koştu. Aralarındaki çocuğu adeta ezerek kucaklaştılar. 2. İki katlı ahşap bir evin arka bahçesindeyiz. Kuş cıvıltıları ile kuşatılmış bir ortam... Yemyeşil, yumuşacık çimenlerde baharın tadına varıyoruz. Güneş, tatlı tatlı ısıtıyor bizi. 3. Geri döndü. Pazar yerini tekrar dolaştı, bu sefer gördü. Abdi Hoca, halkın selâmlarına yarı buçuk karşılıklar vererek ağır ağır gidiyordu. Koştu, bir şeyler söylemek ister gibi önünde durdu. Elleri göğsünde, gözleri yerde bekledi. 4. Bu uzun boylu, iri yapılı, esmer tenli marangozun sert bir yüz ifadesi vardı. Tanımayanlar, onun çok aksi, barut gibi bir adam olduğunu sanırlardı. Oysa sevgi dolu, yumuşak bir kalbi, engin sabrı ve hoşgörüsü vardı. delisi" denmiyor. Kitap yüzünden sefalete düşen görülmemiş. At uğruna insanlar perişan oluyor. 7. Zengin kültür mirasımızı yüklenmesi gereken çocuklarımız, ne gariptir ki çeşitli yarışmalarda Batılı masal kahramanlarının ismini bilmekle puan alıyor. Bizim masal kahramanlarımızın ne adı var ortada ne kendileri... Unutturmuşlar adeta. Yabancılaşma işte böyle başlıyor. 8. Bazıları bir edebiyat dergisinde birkaç şiiri yayımlanınca hemen şair olduklarını düşünmeye başlıyorlar. Oysa şairlik, "şiir yazarlığı" değildir, insan önce şiiri içinde duymalı, yaşamalıdır. Yıllarca pişmeden, kavrulmadan, şiirin çilesini çekmeden şair olunamaz. 9. Günlerdir bir şey yazmıyorum günlüğüme. Oysa o günlerde de yaşadım ben. Bir şeyler yaptım; gezdim, dolaştım, konuştum, okudum, düşündüm. Ama yazmamışım. Yazmayınca, yaşanmamış gibi oluyor her şey. 10.Romanın kurgusu ve dili üzerinde büyük bir sabırla çalışan, toplumsal değerlendirmelerinde ve eleştirilerinde yaygın yargılara kapılmayıp doğru olanı araştıran; roman kişilerini psikolojik gerçeklikle yaşatan, romancıdır. Romanlarında ele aldığı kişiler hem yaşayan kişiler hem toplumsal anlamı, toplumsal temsil niteliği olan kişilerdir. 11.Siyah simokini, bağlı olduğu baştan bağımsız ayrı bir canlı gibi kıvır kıvır uçuşan saçları ve kalın gözlükleriyle piyanonun başına gelip parçayı çalmadan önce gözlüğünü çıkartarak keskin bir bıçak gibi simsiyah parıldayan piyanonun üstüne koyan o genç çocuğun, dokunduğu her notayla geleceğinden ve hayatından bir parçayı tuşlara bıraktığı o konserde, olağanüstü bir duyarlılıkla çaldığı parçayı dinlemeliydiniz. 12.Sadece mesaj vermek amacıyla yazılan kitaba roman denir mi? Bir yazar yalnızca propaganda amacıyla ortaya çıkarsa yazdıkları kuru ve yavan olur. Çehov, orta tabaka insanlarının bunaltısını, yaşamlarının anlamsız yanlarını belirtmek amacıyla öykülerini yazmaya başlasaydı bunaltıyı, o anlamsızlıkları bu kadar güzel, güçlü anlatabilir miydi? 5. Divan şiirinde, Arap edebiyatından alınmış olan "aruz ölçüsü" kullanılmış. Bu ölçü, bir dizede belli bir düzenle sıralanan açık-kapalı hecelere göre oluşur. Arapça ve Farsça'dan dilimize pek çok sözcük girmesinde bu ölçünün etkisi vardır. 13.Kendi güçsüzlüklerini 'Ben toplumcu sanat yapıyorum, toplumsal kaygı çekiyorum.' diye gizlemeye kalkışanlar var. Böyle yazarlar, bir öykü anlatmıyor, bir kanıyı anlatmaya çalışıyor; onlar için önemli olan öyküleri değil, yaymaya çalıştıkları düşünceleri. 6. Okumayan bir toplum, yaşayamaz. Düşünceyi küçümsediğimiz için okumuyoruz. Kitaba harcadığımız parayı, at yarışları için harcadığımızla kıyaslarsak, yerin dibine geçmemiz gerekmez mi? Kitap sevene "kitap delisi" diyoruz ama kimseye "at 14.Bazı aydınlarımızın belli bir konu üzerinde düşünme, bu konuyla ilgili eski sözlere kendi düşüncelerini katma çabalarını pek görmüyoruz. Güç geldiğinden olmasa gerek. Daha çok 'yanılırsak halimiz nice olur, bize ne derler?' kaygısı. Bunlar kendilerine tehlikesiz bir iş bulmuşlar, başkalarının yazıları hakkında yazılar yazmak. Bunu, yeni bir sorunu dile getirmek, eksikleri tamamlamak için yapsalar, neyse... 15.Bizden öncekilere kızıp duruyoruz ya, bizim de kendi gerçeklerimizi pek incelediğimiz yok. Biz de işin kolayına kaçıyoruz. Ondan sonra gelsin kesin konuşmalar, kestirip atmalar. Ama öbür yanda kendi gerçeklerimiz başlarını alıp gitmişlerdir. Kimsenin umurunda değil! 16.Anadolu, pek az topraklarda görülebilecek kadar değişik, karmaşık medeniyet, dil, inanç, kısacası, insan örneklerini bir araya toplamış; tarih öncesinden bu yana bilinen bütün kültürlerle yakından kucaklaşmış; Doğu ile Batı arasında son yıllara kadar bir çeşit kültür köprüsü, uğrak ya da buluşma yeri olmuştur. 17.Büyük başlı, iri ve atletik yapılı, dalgın bakışlı bir delikanlıydı. Evde kimin nesini bulursa sırtına geçirir, hatta sokağa onunla çıktığı olurdu. Yüzü gözü sivilce içindeydi ve en aşağı üç günlük sakalı vardı. Ağır ağır, varılacak yere kesin varmayı kafasına koymuş gibi konuşurdu. 18.Sabahtan beri yürüyorduk. Düşe kalka geçtiğimiz sarp keçiyolları, bazen sık fundalıklardan ayrılarak, dibinde sivri sivri çam tepeleri görünen karanlık çukurlara sapıyordu. 19.Rutubet kokan bu sofada şimdi her tarafından yumuşacık pamukları fırlamış iki eski koltuk ile bir ayağı kırık, ceviz bir orta masadan başka eşya namına bir şey kalmamıştı. Bucevizden masanın üstünde uzun zamandan beri çalışmayan, pirinçten bir antika saat duruyordu. 20.Mağaranın ağzı büyük değildi o kadar. Üç insan gövdesi girecek büyüklükteydi. Mağara derindi. Uzundu. Tabanı un gibi yumuşak, kömür tozu gibi kara bir topraktı. Toprağın üstü kuş gübreleriyle doluydu. Duvarlar damar damar beyaz çizgilerle örtülüydü. 21.Bir balıkçı motoru geçiyor. Kumsalda bir adam yürüyor. Çocuklar parkta uçurtma uçuruyor. Bir kadın çocuklara sesleniyor, bir şey soruyor. 22.Kent, ardımdaydı artık. Veriştiriyor, onu batırıyordum. İki yanımızdan beyaz köpüklü ırmaklar akıyordu. Gökyüzünde tek karartı, fabrika dumanı, baca isi yoktu. Otobüs penceresinden giren duru havayı içime dolduruyordum. 23.Fantastik edebiyat; bilimkurgu ya da polisiye gibi bir iki asırlık bir tür değildir. Kökü ta Odysseia'ya, mitolojilere dayanır. Tüm fantastik yolculuk öykülerinin ve bilinmeyen bir dünyayı araştırdıktan sonra eve dönüp yazılan öykülerin toplamıdır fantastik edebiyat. Bilinmeyenden, tekinsiz olandan kaçmaz; tersine, onların üstüne üstüne gider. Hep yeni, keşfedilmemiş topraklarda dolaşır; yeni haritalar çizer, akıl dışına ve doğa ötesine kolaylıkla yelken açar. 24.Eski saatler zemberekliydi. Çalışması için kurulmaları gerekliydi. Genellikle ihtiyarlar tarafından kullanılırdı. Bu saatler, denize daldırılmış tekne çabası gibi yelek cebine zincirle sallandırılırdı. Günün bir vaktinde saatin kaç olduğunu öğrenmek için, zincirinden tutularak cepten çıkarılır, varsa kapağı açılır, göz ucuyla bakıldıktan sonra yerine konurdu. Bir günü yirmi dörde bölen bu saatlerden bir tane edinmek, zamanı saptamak bakımından kaçınılmazdı. 25.Bodrum'un bozulmamış doğasıyla insanı etkileyen Çiftlik bölgesinde ağaçlar içinde bir taş ev... Bölge sakinlerini buraya çeken en önemli şey yörenin doğası ve bu taş ev olmuş. 2000 yılında tamamlanan evin mimarı, eski Bodrum göçmenlerindenmiş. Dış mekânlar yazlık, iç mekânlarsa kışlık yaşama biçimine uygun olarak düzenlenmiş. Evin etrafını çevreleyen çiçekle bezeli bahçenin gerisinde zeytin ve meyve ağaçları uzayıp gidiyor. Kısaca, yöre sakinleri bu bölgede yalnızlığın tadını çıkarıyorlar. 26.Her yerde kuş cıvıltıları, şırıl şırıl akan dere ve biz yürüyoruz. Yosunların kendine özgü acımsı kokusu kaplamış etrafı. Dere boyunca sıralanan çeşit çeşit meyve ağaçlarının dallarındaki meyveler tam olgunlaşma döneminde. Kızılcıklarsa yeni yeni kızarıyor. Tatları henüz ekşimsi. Anlaşılan, olgunlaşmaları için on ile on beş günlük bir süreye ihtiyaçları var. 27.Gölün sığlıklarındaki nilüferlerin altın sarısı çiçekleri arasından yükselen kurbağa seslerine karıştı kazların coşkulu vakvakları. Köyün delikanlıları sırtlandıkları serpme ağlarıyla nehir kıyısına ulaştı. Nehrin kuytu köşeleri gözlendi dikkatle. Ağ ustalıkla saçıldı, öğle yemeğine yetecek kadar balık evlandı. Ormandan toplanan odunla ateş yakıldı, közde nar gibi kızaran balıklar, kaymaklı tandır ekmeğine yeşil soğan eşliğinde sarıldı. Yemyeşil çimenler üzerine halılar serilip masmavi göğün altında kuş cıvıltıları eşliğinde öğle yemekleri yendi 28.Eleştiri, yazınsal yapıtın gerçek yaşamdaki karşılığını yine dil içinde bulmaya çalışır. Roland Barthes'in yaklaşımıyla, eleştiri bir yapıtın gerçekliğini açığa çıkarmak değil, dil ve konu bütünlüğünün sağlanıp sağlanmadığını kontrol etmektir. Yapıtın kendi türündeki söyleşiye uygun olup olmadığını araştırmaktır. Yoksa eleştiri yapıtın gerçeklere bağlılığı derecesini ölçen bir termometre değildir. YAVUZ SULTAN SELİM ANADOLU LİSESİ PARAGRAFTA YAPI UYGULAMA ÇALIŞMASI-VB/DB Aşağıdaki paragraflarda anlamın akışını bozan cümleyi belirleyiniz. 1. (I) Bir bahçe düşü kurmadığım zaman olmuyor neredeyse. (II) Bir bahçe evet, şöyle korunaklı, küçücük... (III) Kıyısı boyunca renk renk ortancalar köpürecek, duvarın üstünden mor salkımlar sarkacak baharda. (IV) İlla ki çelimsiz de olsa bir erik olacak, bir ayva, bir çam... (V) Erik ağacı, diğer meyvelere göre erken çiçek açar ve bol suya ihtiyaç duyar. (VI) Sonra nisan geldi mi ayva: "Bak işte, yaz geliyor." diyecek ve çam, dağların kokusunu anımsatacak durduğu yerden. 2. (I) Duyulan, okunan, sözü edilen, ama anlaşılamayan belirsiz bir duyguya dönüşüyor giderek dostluk. (II) Çağımızda kişiler, soyut olgulardan çok elle tutulur nesnelere önem veriyor. (III) Dost dediğimiz kişiler, bu sözcüğün anlamını bilmiyor. (IV) "Biz seninle dostuz." diyenler de derhal birtakım isteklerde bulunuyor. (V) Dostluklar bir yana itilip gündelik yaşamın çıkarları öne geçiyor. 3. (I) Her zaman şık ve temiz giyinen, nazik, insanları olduğu gibi kabul etme olgunluğuna sahip bir yazardır. (II) Beyoğlu civarındaki evi, küçük bir müze görünümündedir. (III) Sanat dünyasına adım atmaya çabalayan gençlere kapısını ve yüreğini açmaktan kaçınmamıştır. (IV) Alçakgönüllü ve herkese değer veren bir beyefendidir. (V) Bu nitelikleri, tükenmekte olan bir neslin başlıca özelliklerini kişiliğinde bir araya getirmiştir. 4. (I) Tarlaların dikenli güzelleri, asırlardır bu topraklarda ve birçok Akdeniz ülkesinde sofraların efendisidir. (II) Yabani enginar, deli kenker, akkız, sarıcakız, akdiken bunlardan en tanınmış olanlardır. (III) Bu diken türlerinden yenebilir olanlar, bölgesine göre ekim ayından nisana dek pazarlarda boy gösterir. (IV) Bunların bazıları, aynı bitkinin yörelere göre farklı adlar almış halleriyken; bazıları benzer olmakla birlikte tamamen farklı bitkilerdir. (V) Türkiye dikenli bitkiler bakımından Akdeniz ülkeleri içinde özel bir yere sahiptir. (VI) Bunların ortak noktalarıysa, dikenli görünüşlerine rağmen lezzeti ve şifası için toplanır ve yenilir olmalarıdır. Aşağıdaki parçalar iki paragrafta bölünmek istense ikinci paragrafın hangi cümleyle başlayabileceğini belirleyiniz. 1. (I) Yazının başlangıcı konusundaki bilgiler kesin olmamakla beraber ilk kez Sümerler tarafından kullanıldığı düşünülmektedir. (II) işin bu yönü daha çok yazı bilimcileri ilgilendirmektedir. (III) Zaman içinde yeni bilgiler ortaya çıktıkça, yazının başlangıcına dair düşünceler de yeni boyutlar kazanacaktır. (IV) Bir ihtiyaca bağlı olarak kullanılmaya başlanan yazının, insan aklının gücünü ya da harikâlığını gösterircesine, insanlığın hayatında rol alması, yazı ve yazı kültürünün dışında kalan insanlar için akıl ötesi bir olaydır. (V) Hatta ilahi boyutlu bir anlayış çerçevesinde de düşünülmektedir. (VI) Bu yönüyle yazı, insana çok büyük değerler yüklemiştir. 2. (I) Dergilerde, gazete ve televizyonlarda en çok dinlenen ve istenen şarkıların listesi yapılır, en çok satan albümlerin sıralaması verilir. (II) Ama herkesin yüreğinin listesindeki şarkılar farklıdır. (III) Bazen de öyle olur ki bir şarkı, hep en ön sıradaki yerini korur. (IV) Eskimeyen, devam eden ve bugünden yarma yönelen şarkılar, bizi geleceğe taşır. (V) Geçmiş nasıl şarkılarda kendini ifade ediyorsa, gelecekle ilgili kaygı, umut ve beklentilerimiz de şarkılarda dile gelir. (VI) Şarkılar ayrıca toplumun ve kişilerin kendi yaşamlarına, geçmişe ve geleceğe nasıl baktıklarını da ortaya koyar. 3. (I) insan her şeyi adlandırır, etiketler, kategorize eder, sınıflandırır. (II) Bütün bu girişimler, bir adlandırmanın yanı sıra tanımlama, anlama ve egemen olma isteğinin de ifadesidir. (III) Bu yüzden adlandırma eylemi kadar, verilen adların, onların anlamlarının ve adlandırılanların da önemli olduğunu unutmamak gerekir. (IV) Adlandırmak kolay bir şey değildir. (V) Ad verirken zorlanır insan. (VI) Adlandırmak durumunda olduğumuz anlarda, sıkıntılı olmamız bundan olsa gerek. Aşağıdaki parçalarda numaralı cümlelerle anlamlı bir bütün oluşturmak için hangi cümlelerin yer değiştirmesi gerektiğini inceleyiniz. 1. (I) Deneme ve eleştiri, edebiyatın en az değerlendirilen, buna karşın en gerekli alanlarındandır. (II) Hele hele bir eleştiri yazarının cesaretli olması gerekir. (III) Sanıldığı kadar kolay olmayan, engin bir bilgi birikiminin yanı sıra; sentez yeteneği, sağduyu ve sezgi gerektiren alanlardır. (IV) Çevresindekilerin ne diyeceklerinden korkmayacak, neye inanıyorsa onu çekinmeden söyleyecek... (V) Bu cesareti kendinde bulamayanlar ise, ne kadar eleştiri yaptığını sanırsa sansın, başkalarına övgüler dizmekten öteye gidemeyeceklerdir. 2. (I) Bir ülkede edebiyatın gelişmesi, yalnız eser üretmekle mümkün değildir. (II) Bana kalırsa Türk edebiyatı bugün nicelik yönünden olmasa da nitelik olarak yerinde sayıyor. (III) Kabul etmek gerekir ki bunun da yolu, aydınlık bir tartışma ortamı yaratmaktan geçer. (IV) Yaratılan eserlerin iyi ve kötü, doğru ve yanlış yönlerinin ortaya konması da gerekir. (V) Çok üretken bir edebiyatımız var belki ama tekrar ediyorum, edebiyatımız nitelik olarak yeterince gelişmiyor ve böyle giderse gelişmeyecek de. 3. (I) Sanatçıları, ifade araçlarına bakarak ayırıyoruz. (II) Bir sanatçı yalnızca bir şair, bir müzikçi veya bir ressam değildir. (III) Ama bu, sadece dış görünüşe bakılarak yapılan bir ayırımdır. (IV) Kendini seslerle anlatana "müzikçi". renkleri kullanana "ressam", sözcüklerle iş görene "şair" diyoruz. (V) Onun ruhunda çeşitli sanatçılar toplanmıştır; eser, bütün bunların işbirliğinden doğar. I. Han Fook, söz üstadının yanında kaldıkça şiirlerine küçümsemeyle bakmaya başlar. II. Onların hepsini belleğinden siler. III. Onu, büyük ırmağın kıyısında, bambu kamışlarından yapılmış kulübesinde bulur. IV. Hatta ülkesinin şairlerinden öğrendiği şiirleri de... V. Han Fook; ailesini, nişanlısını ve ülkesini terk edip söz üstadını aramaya koyulur. Yukarıda numaralanmış cümlelerden anlamlı bir bütünlük sağlanması için doğru sıralama nasıl olmalıdır? Bizim köyde sulanabilen arazi çok azdır. (I) Düzenli sulamayı gerektiren domates, salatalık, marul, ıspanak gibi sebze üretimi hemen hemen hiç yapılmaz.(ll) Bilindiği gibi üzüm, düzenli sulama yapılmadan da yetiştirilebilen bir tarım ürünüdür. (III) Bu yüzden ailelerin çoğu, ağırlığı üzüm yetiştirmeye vermiştir. (IV) Köyün erkekleri de kadınları daüzüm yetiştiriciliği konusunda âdeta uzmanlaşmışlardır. (V) Bu parçadaki numaralanmış yerlerin hangisine Köydeki hemen her ailenin mutlaka bir ya da birkaç üzüm bağı vardır." cümlesi getirilebilir? Aşağıdaki cümlelerden hangisi bir paragrafın giriş cümlesi olabilir? • İnsan yaşamının bu üç önemli dönemine ait kültür unsurları toplanırsa, sözlü kültürümüzü bir bütün olarak kavramak mümkün olur. • Hangi işin niye yapıldığını çok iyi anlayarak yapmak gerekir. • Bu film ile bunu gündeme getirmeyi ve günlük yaşama olabildiği kadar sokmayı düşünüyoruz. • Orada kullanılan motiflerin hangi anlama geldikleri unutulmuş; ama onların tümünü derliyoruz. • Halbuki bizde metafizik, bir varoluşu da beraberinde getiriyor. Aşağıdaki paragraflara uygun giriş cümleleri bulunuz. …………………………………………………………. …………………………………………………………. …………………………………………………………. …………………………………………………………. Yazarın kimliği, duruşu ve düşünceleri elbette yapıtlarına şu ya da bu biçimde yansır. Ancak edebi bir yapıtta, romanda, bu yansıma dolaylı yoldan, yapıtın bütünü içinde gerçekleşir. Başka bir deyişle, roman kahramanlarının ağzından çıkan her sözü birebir yazarın düşüncesi olarak değerlendiren, roman kahramanına atfettiği kişilik kusurlarını yazarın kişiliğine mal eden, buradan hareketle de yazarı itham eden bir eleştiriyi ciddiye almak olanaksızdır. Zaten bu mantık geçerli olsaydı, psikopat bir katilin iç dünyasını anlatan bir romanın yazarı hakkında derhal suç duyurusunda bulunmak ya da onu cinayetten tutuklamak gerekirdi. …………………………………………………………. …………………………………………………………. …………………………………………………………. …………………………………………………………. Ben de şimdi bu soyut tarifler silsilesine yeni bir tanım daha ekleyecek değilim; ama şiirin ne olmadığı konusunda da daha somut örnekler verilebileceği kanaatini taşıyanlardanım. Edebiyatı başlı başına bir yansıma olarak gören Platoncu geleneksel anlayışın ya da diyalektik materyalizmin savunduğu yahut da din merkezli bakış açılarıyla ortaya konan şiir anlayışlarının çok da ötesindedir benim şiir hakkında savunduklarım. …………………………………………………………. …………………………………………………………. …………………………………………………………. …………………………………………………………. Çünkü bir öyküyü, bir romanı değerli kılan, yazarın anlatımıdır. Başka bir deyişle, sözcükleri seçme ve kullanma biçimidir, işlenen olay, ne denli özgün ve ilginç olursa olsun, başarısız ve kötü bir yazarın elinde ziyan olur gider. Buna karşılık sıradan bir konu, usta bir yazarın elinde tam bir şahesere dönüşebilir. Aşağıdaki paragraflara uygun sonuç cümleleri bulunuz. Dil kusurlu olursa sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlattlamazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez……………………….. Ülkemizde sayısı zaten çok fazla olmayan edebiyat okuru, edebilikten yoksun yazarların ve edebilikten yoksun kitapların kuşatması altında. Bu kirliliği dağıtmak ve okuru gerçek edebiyat ürünlerine götürmek için, nitelikten ödün vermeyen yayınevlerine, edebiyat dergilerine, eleştirmenlere edebi yönü olan yazar ve şairlere çok iş düşüyor; ………………………………….. Çağdaş eğitim, bireyi bilgi ile donatmaktan çok, ona kendi kendine bilgi edinme yollarını öğretmeyi amaçlar. Bireyde; sağlıklı düşünme, doğru anlama, toplum içinde türlü durumlara olumlu uyum sağlayabilme yeteneklerinin geliştirilmesini ister. Sağlıklı düşünme ve iyi bir eğitim öncelikle ana dilin işleyiş düzeninin kavranmasına bağlıdır. Bu sebeple………………………………….. Tanzimat şiiri divan şiirinin en çok biçim özelliklerine bağlı kalmıştır. Aruz ve beyit birimi eski egemenliğini sürdürmüştür. Divan söz sanatları ve mazmunları da bütünüyle terk edilmemiştir. Bu yüzden Tanzimat şiirinde bütünüyle bir yenilikten söz edemeyiz. Ancak Tanzimat şiirinde konu genişlemiş……………………………………………