FED, faiz artışı ile ilgili mesajında `kayda değer bir süre daha
Transkript
FED, faiz artışı ile ilgili mesajında `kayda değer bir süre daha
FED, faiz artışı ile ilgili mesajında 'kayda değer bir süre daha' ifadesinden, 'sabırlı olacağı' ifadesine geçti. Bu ifade, 2015 yılının ilk yarısı sonunda faiz artırımı ihtimalini güçlendirmiş durumda. TCMB'nin bu haftaki PPK toplantısından her hangi bir faiz değişikliği beklenmiyor. Dolar kuru 2,32-2,28 TL bandına oturabilir. TCB'nin tercihi ise, 2,28-2,24 TL bandı gibi gözüküyor. Geçtiğimiz hafta birbirinden zor başlıkların gündemi belirlediği, bu nedenle döviz kurlarının çok daha sert dalgalanmalar gösterdiği, yerli ve yabancı yatırımcının alım-satım kararlarının hisse senedi cephesinde daha belirgin, buna karşılık bonotahvil cephesinde daha sınırlı etkilere sebep olduğu bir haftaydı. Bu derece sert dalgalanmaların yaşandığı bir haftadan, Noel tatili nedeniyle, neredeyse yarısı piyasaların tatil olduğu bir haftaya geçiyoruz. Bu nedenle, bu hafta ağırlıklı olarak geçen haftanın bir analizi ile geçecek. Bununla birlikte,bu hafta ABD ekonomisinin makro ekonomik görünümüne yönelik bir dizi veri açıklanmaya devam edecek. Euro Bölgesi'ndeki kimi ülkelerin ve ABD'nin 3. çeyrek revize büyüme verileri de dikkatle takip edilecek. Geçen haftanın öncelikli gündem maddesi ve en kritik önemdeki gelişmesi, ABD Merkez Bankası'nın (FED) 2006’dan bu yana gerçekleştireceği ilk faiz artışı konusunda 'ifade'sini değiştirmesiydi. Söz konusu ifade değişikliği sonrası, her makro ekonomik hareketlilik ve toparlanmaya işaret eden yeni ABD verisi, piyasalarda 'beklenen' faiz indirimine bir adım daha yaklaşıldığı yönünde yorumlara sebep olacak. Çünkü, FED Açık Piyasa Komitesi (FOMC), para politikasına yönelik toplantılarının sonucunda açıkladığı karar metninde, uzun bir zamandır yer verdiği "faizlerin kayda değer bir süre daha düşük kalacağı" ifadesi yerine, karar tutanağına “Komite para politikasındaki duruşunda normalleşmeye başlamak konusunda ‘sabırlı’ olabileceğini kaydetmektedir” ifadesini yerleştirdi. FED, bu adımı ile, takvime dayalı bir ifadeden vazgeçerek, kendisine ekonomik verilere bağlı olma konusunda daha ciddi bir esneklik sağlamış oldu. FED'in ifade değişikliği, piyasa profesyonelleri ve ekonomistler tarafından, daha düşük bir ihtimalle 28-29 Nisan 2015, daha yüksek bir ihtimalle 16-17 Haziran 2015 tarihlerindeki FOMC toplantısında ilk faiz artırımı kararının alınabileceği yorumlarına sebep oldu. 28-29 Temmuz 2015 toplantısını da unutmamak gerekiyor. FED'in ifade değişikliği, bundan 8-9 yıl önce, yine FOMC tutanağına 'sabır' ifadesini yerleştirmiş olan iki önceki FED Başkanı Greenspan'ın vermek istediği mesajdan ise farklı algılandı. FOMC açıklamasında, “Komite bu yönlendirmesini daha önce ifade ettiği ‘faizlerin kayda değer bir süre’ düşük kalacağı taahhüdü ile uyumlu görmektedir” de denildi. Yorumlar, FED'in faiz artırımı kararı konusunda 'sabır' gösterilmesi ifadesini, enflasyonun gidişine bağladığına işaret ediyor. Bu nedenle, petrol fiyatları bu şekilde devam ettikçe ve küresel enerji fiyatlarının seyri enflasyonist baskıyı hafiflettikçe, FED'in faiz artırımı konusunda aceleci olamayacağı vurgulanmakta. Bununla birlikte, FED'in istihdam piyasası ile ilgili değerlendirmesini de iyileştirmiş olması da gözlerden kaçmadı. FOMC karar tutanağında, istihdam piyasasındaki toparlanmanın arttığı belirtilirken, istihdam piyasasındaki atıl kapasitenin azalmayı sürdüğü görüşünü de yinelendi. Eylül ayındaki toplantıdaki tahminlerle karşılaştırıldığında, FOMC üyelerinin federal fonlama oranı için 2015 yıl sonu tahminlerinin ortalaması, yüzde 1.375'den yüzde 1.125 geri gelmiş durumda. Üyeler, 2016 yıl sonu için ise yüzde 2.5 tahminini yapmışlar. FOMC tutanağında, küresel piyasalarda son dönemde görülen istikrarsızlıktan bahsedilmezken, Kocherlakota, Plosser ve Fisher karara muhalefet etmiş gözüküyorlar. Nitekim, Minneapolis FED Başkanı Kocherlakota, karar sonrasındaki değerlendirmesinde, FED'in para politikasında sıklaşma niyetini açıklayarak, düşük enflasyon beklentisi olan bir dönemde güvenilirliğini tehlikeye attığını belirtti. Kocherlakota, politika yapıcıların düşük enflasyona çare bulmak konusundaki başarısızlıklarının, Japonya ve Avrupa’da olduğu gibi enflasyonda ve uzun vadeli enflasyon beklentilerinde tehlikeli bir düşüş ihtimaline yol açabileceğine işaret ediyor. Yani, Kocherlakota, Japonya ve Avrupa gibi, ABD ekonomisi için de deflasyon riskine işaret etmekte. Kocherlakota'nın FOMC üyeliği bu yılın sonunda biterken, 2015'de FOMC kararlarını belirleyecek üyeler arasında yer alacak olan San Francisco FED Başkanı Williams ise, FED'in para politikası için kullandığı ‘sabır’ ifadesinin, faizlerde artış dönemine girilmesinin ilk adımı olduğunu ifade etti. Williams, bu değişimin para politikasında normalleşmeye yaklaşılması nedeniyle doğal bir süreç olduğunu dile getirdi. Williams’a göre politika yapıcılar politikada normalleşmeyi yakında değerlendirmeye başlayacak. San Francisco FED Başkanı, Haziran 2015’in faiz artışına başlamak için uygun bir zaman olacağını belirtti ki, bu açıklama yukarıdaki tespitlerimizle de örtüşüyor. FOMC karar metninin tartışmalara yol açtığını gözlemleyen FED Başkanı Yellen ise, toplantı sonrasındaki basın toplantısında, FED’in hemen olmasa da faiz oranlarını artırmaya yaklaştığını belirterek, FED’in en az ilk çeyrek dönemde faizleri sıfıra yakın seviyede tutma ihtimalinin yüksek olduğunu belirtti. Yellen ayrıca ekonomik parametrelerin faiz artırımı için uygun olması gerektiğini ve bundan sonra faizlerin kademeli olarak artırılabileceği belirtti. Yellen 2017’ye kadar faizlerin daha normal seviyelere dönemeyeceğini de sözlerine ekledi. New York'taki TD Securities'in ABD ofis yöneticilerinden Eric Green ise “açıklama pek net değildi; ancak Yellen'ın oldukça net olduğunu düşünüyorum. Yılın ikinci yarısı faizler artacak ve piyasa bunu fiyatlamak zorunda” diyerek, haziran veya temmuz FOMC toplantısını işaret etti. Türkiye cephesinde ise, geçen hafta hiç kolay geçmedi. 14 Aralık pazar günü gündeme damgasını vuran ve haftanın ilk iş günü olan 15 Aralık pazartesi günü de ciddi bir tartışma konusu olan 'operasyon' haberleri, Rusya'nın para birimi rubledeki ciddi boyutlardaki değer kayıplarıyla birleşerek, 'kötümser' algıyı daha da derinleştirdi. Aynı gün gelen (15 Aralık) işsizlik verilerinin de yüzde 10,7 gibi hayli yüksek bir işsizlik oranına işaret etmesi, esasen imalat sanayi, inşaat ve hizmetler sektörü istihdamını arttırmayı sürdürürken, işsizlikteki sıçramanın 500 bin civarındaki istihdam kaybı ile tarım sektöründen kaynaklandığının öne çıkmaması, moralleri bir hayli bozdu. Rusya Merkez Bankası'nın geçtiğimiz haftanın ilk gününde, para politikası faiz oranını 650 baz puan artırarak, yüzde 10.50'den yüzde 17'ye taşıması da, rublenin değer kaybındaki hızlanışı durduramadı. Rus Merkez Bankası'nın sert faiz artışı müdahalesi ruble dolar karşısında 64 rubleye geldiğinden dolayı yapılmış olmasına rağmen, sert değe kaybı ile, dolarruble kuru 80 rublenin bile üzerini gördü. Rusya Merkez Bankası'nın para birimini korumak adına, 1998'den bu yana ki en sert faiz artırma kararına rağmen, Ruble dolar karşısında bir günde yüzde 19 değer kaybederek, 80.10 seviyesini görmesinin ardından, tekrar 80 rublenin altına geriledi. 10 yıl vadeli devlet tahvilinin faizi 317 baz puan artarak yüzde 16.4 seviyesine geldi. Rusya MB Başkanı Nabiullina, rubledeki zayıflamanın ekonomi üzerindeki etkilerinin yüksek olduğunu ifade ederken, Rus şirketlerinin şu an için dış borçlarını ödeme kabiliyetine sahip durumda olduklarını ve Rusya'nın kendi finans imkanları çerçevesinde yaşamayı öğrenmesi gerektiğini de vurguladı. 3 hafta içerisinde, küresel ve dolayısı ile yerel piyasaların 'iyimserlik'ten 'kötümserlik'e hızlı bir geçiş yapmalarına birlikte şahit olduk. 'İyimserlik'in geçerli olduğu günlerde, 2,22-2,18 TL bandına oturan dolar kuru nedeniyle, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nı (TCMB), günlük döviz satım ihalelerinin kotasyonunu 20 milyon dolara indirmeye teşvik eden piyasa ortamı, 'kötümserlik'in geçerli olması ile, dolar kuru 2,26-2,30 TL bandına doğru hareket edince, önce TCMB'yi günlük döviz satım ihalesi tutarını (kotasyon) yineden, 40 milyon dolara çıkarmaya yönlendirdi; ardından dolar-TL kuru 16 Aralık günü 2,4147 TL'yi zorlayınca, TCMB kotasyonu bu defa 60 milyon dolara çıkardı. TCMB, bununla da yetinmedi; proaktif davranarak, BOTAŞ ve TPAO gibi enerji KİT'lerin vadesi gelen ithalat ve dış borç ödemelerinin piyasadan değil, TCMB ve Hazine'nin döviz imkanlarından karşılanacağını belirtti ve bu açıklama sonrasında, yurt içi piyasalarda döviz kurlarının ateşinin düştüğüne birlikte şahit olduk. 17 Aralık çarşamba günü Enerji Bakanı Yıldız'ın açıklamaları ile, 17-31 Aralık tarihlerinde enerji KİT'lerinin yapacakları döviz cinsinden ödemenin 1,2 milyar dolara bulacağını öğrendik ki, KİT'lerin bu meblağı, zaten yeterince derin olmayan, döviz piyasasından çekmeyecek olmalarının piyasayı neden rahatlattığı da böylece anlamış olduk. Bu noktada, 15 Aralık günü, haftaya 2,30 TL'nin hemen altından başlamış iken, gün içi 2,40 dolara dayanan ve günü 2,37 TL'nin hemen üstünde kapatan dolarTL kuru, 16 Aralık salı günü, bu defa yeni bir tarihi rekor ile 2,4147 TL'yi görmüş olsa da, günü 2,3650 TL'den kapattı ve 19 Aralık günü hafta kapanışı da 2,3123 TL oldu. Dolar-TL kuru 22 Aralık ile başlayan yeni haftaya 2,3136 TL'den başladı ve 2,3169 TL'ye kadar geldi. Sepet kur ise, 15-16 Aralık tarihlerinde 2,66-2,65 TL düzeyini görmüş olmakla birlikte, yeni haftaya 2,58 TL'den başlıyor. İkinci el faizler ise, 16 Aralık günü yüzde 9'a yaklaşmasına rağmen, 22 Aralık haftasına yüzde 8,4'ün altından başlıyor. Önde gelen gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin para birimlerindeki değer kayıplarının küresel rekabette yeniden konumlandırma açısından sebep olduğu etkileri dikkate alarak, Türkiye'nin dış ticaret hadleri açısından, dolar-TL kurunun 2,32-2,28 TL bandına oturması yararlı gözüküyor. Bununla birlikte, TCMB'nin enflasyonla mücadelesi açısından, dolar-TL kurunun 2,28-2,24 TL bandına dönmesinin daha fazla işine gelebileceği de göz ardı edilmemeli. Bu nedenle, 24 Aralık çarşamba günü gerçekleşecek olan TCMB Para Politikası Kurulu toplantısından bir faiz indirimi kararı çıkmasını beklemek hayal olacağı gibi, olası bir faiz indirim kararının, TCMB'nin saygınlığına zarar verebileceğini de göz ardı etmemek gerekiyor. TCMB Başkanı Başçı, 17 Aralık'ta Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu'na yaptığı sunumda, ihracatın büyümeye katkısının devam ettiğini ifade etti. Dış ticaret hadlerindeki olumlu gelişmeler ve tüketici kredilerindeki ılımlı seyrin cari dengedeki iyileşmeyi destekleyeceğini belirten Başçı, "Yılın başında alınan makroihtiyati önlemlerin ve para politikasındaki sıkı duruşun çekirdek malların enflasyon eğilimi üzerinde olumlu etkileri gözlenmektedir" dedi. TCMB Başkanı sunumda, enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışları ve enflasyonu etkileyen diğer unsurların yakından izleneceği ve enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar getiri eğrisini yataya yakın tutmak suretiyle para politikasındaki sıkı duruşun sürdürüleceğini de tekrar etti. Başçı ayrıca mevcut para politikası duruşu altında enflasyonun 2015 yılında Enflasyon Raporu'nda belirtilen görünümle uyumlu bir düşüş sergileyeceğinin öngörüldüğünü belirtirken, "Yapısal dönüşüm programının uygulamaya geçmesiyle birlikte Türkiye’nin büyüme potansiyeli kademeli olarak artacaktır" ifadelerini kullandı. Ruble ve Brezilya Reali'nden sonra, en çok kaybeden para biriminin Türk Lirası olmasının bir diğer nedeni de, özellikle küresel yatırımcılar ve yerli yatırımcılar açısından, ekim ayından başlayıp, kasım ayının ortasından itibaren hızlanan uluslararası sermaye girişleri ile, Hazine kağıtlarının 2. el gösterge faizinin yüzde 9'lardan 7,4'lere kadar gerilemesinin ve Borsa İstanbul (BIST) 100 Endeksi'nin de neredeyse 87 bin puana dayanmış olmasının sebep olduğu, kar realizasyonu arayışı. Noel tatili öncesi, bir çok gelişmekte olan piyasadaki zararlarını telafi etmek isteyen küresel yatırımcılar, Türkiye'deki karlarını realize etmek istediler. Bu nedenle, en fazla çıkış yaşanan ülkelerden birisi de Türkiye oldu. Bu arada, iç siyasi gerginlik başlıklarının da, Türkiye'nin uluslararası alandaki algısını etkilediğini unutmayalım. Dolar Endeksi ise, 88 ile 92 puan aralığındaki salınımını sürdürürken, 90 puanı geçmekte zorlanıyor. Bununla birlikte, FED'in FOMC toplantısı öncesinde, faizle ilgili kararın beklenenden yumuşak olacağı öngörüsü ile, Dolar Endeksi'nin 16 Aralık günü 88 puanın dahi altına sarktığına şahit olduk. Ancak, 17 Aralık günü FOMC tutanaklarının 2015 yılının ilk yarısı biterken faiz artırımı ihtimalinin güçlendiğine işaret etmesi sonrasında, endeks önce 89 puanın hemen üzerine çıktı. Ardından, haftayı 89,654 puanı test ederek kapattı. Dolar Endeksi, yeni haftaya 89,55 puanın hemen altından başlamış durumda. Bu tablonun doğal sonucu olarak, euro-dolar paritesi, 26 Kasım'dan sonra ilk kez, 16 Aralık'ta 1,25 doların üzerini görmüş olsa da ve 19 Kasım'daki gibi 1,26 dolara yaklaşmış olsa da, 17 Aralık'ta önce 1,2342 dolara, ardından haftanın son günü 1,2229 dolara geriledi. Parite yeni haftaya 1,2242 dolardan başlıyor ve 1,24-1,22 dolar bandındaki salınımını devam ettirmeye 'şimdilik' kararlı gözüküyor. Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkan Yardımcısı Vitor Constancio, gelecek aylarda Euro Bölgesi'nde enflasyonun negatife dönmesinin beklendiğini fakat eğer sadece geçici bir olguysa deflasyon riski görmediğini söyledi. Constancio, ''Gelecek aylarda negatif enflasyon oranı bekliyoruz, bu her merkez bankasının yakından izlemesi gereken bir olgu'' değerlendirmesinde bulundu. Aylarca sürecek negatif enflasyonun deflasyona dönmeyeceğini bildiren Constancio ''Eğer geçiciyse tehlike görmüyorum'' diye konuştu. Costancio, IMF, Avrupa Komisyonu ve OECD'nin Euro Bölgesi'nde ekonomik zayıflığın 2018'e kadar süreceği öngörüsünün, o zamana kadar enflasyonda aşağı yönlü baskının devam edeceği anlamına geldiğini ifade etti. Euro Bölgesi'nde yıllık enflasyon kasım ayında yüzde 0,3 seviyesine gerilemişti. Kıymetli madende dünyanın en büyük tüketicileri konumunda olan Çin ve Hindistan’da altına olan talebin artışı, hayli durugun geçen 2014 sonrasında, 2015 için umutları hareketlendirmiş durumda. ANZ Emtia Stratejisti Victor Thianpiriya; " Çin ve Hindistan'da Fiziksel altın talebi yüksek stoklar ve ithalat kontrolleri nedeniyle 2014 yılında gerilemişti. Bu iki pranga çözüldü ve 2015’e girerken altın talebi sağlam bir zemine oturdu” dedi. Uluslararası ekonomi ve finans medya kurumu CNBC'de yer alan habere göre Thianpiriya, stokların tükenmeye başlaması nedeniyle Çin'de fiziksel altın talebinin artmaya başlayacağını söyledi. Victor Thianpiriya; "2013 ve 2014 başındaki güçlü talep Çin'de önemli bir kara borsa oluşması ile sonuçlandı. Bu da 2014 yılının ikinci yarısında ithalatın azalmasına ve kara borsa stoklarının erimesine yol açtı” dedi. Hindistan, kaçakçılığı azaltmak ve yasal sevkiyatları artırmak için altın ithalatına getirdiği kısıtlamaları Kasım ayının son günlerinde kaldırdı. Tacirlerin artık ithal edilen altının yüzde 20'sini ihraç etme zorunlulukları bulunmuyor. Söz konusu karar ülkenin cari açığı azaltmak için geçen yıl alınmıştı. Thianpiriya, söz konusu kısıtlamaların kaldırılmasının Hindistan pazarı için manzarayı değiştirdiğini ve tüm ithalat kanallarının açıldığını belirtti. ANZ Emtia Stratejisti, bununla beraber, zamanla piyasada ithalat kotaları gibi başka kısıtlamalar olabileceğini söyledi. Yükselen dolar altının cazibesini azaltmış olsa da Thianpiriya, fiziksel talebin gelecek yıl daha güçlü bir dolar ile gelen dalgalanmalara denge getireceğine inanıyor. Güçlü bir dolar, yabancı para sahipleri için altını daha pahalı hale getireceği için altın talebi için negatif olabilir. Fat Prophets Kaynak Analisti David Lennox, güçlü doların yılın ilk yarısında altının başını ağrtıatacağını ancak ikinci altı ayda FED’in ilk faiz artırımı ile dolarda gevşeme olacağına inandığını söyledi. Lennox, bu durumun 2015 sonlarında altın için avantaj sağlayacağını belirtti. Lennox, Hindistan’daki Dhanteras ve Diwali festivallerinin de altın talebine yardımcı olacağını belirtti. Hindistan’da bu festival dönemleri yaygın olarak altın sezonu olarak adlandırılıyor. Lennox bu faktörlerin yanı sıra altın arzında bir yavaşlamanın yılsonunda fiyatları yaklaşık ons başına bin 350 dolara yükselteceğine inanıyor. David Lennox, altın fiyatlarındaki düşüşün üretim maliyetleri nedeniyle üretimin azaltılmasına yol açtığını kaydetti. Global Commodities Group CEO'su Greg Smith, önümüzdeki yıl yüksek altın fiyatlarının yükselmesinin sağlayacak tek gerçek nedenin jeopolitik risk olacağını söyledi. Smith; "Ortadoğu'da veya Rusya'da daha fazla gerginlik oluşursa altın yükselir, aksi takdirde mevcut seviyelerde seyreder” dedi.