İMO İzmir Şube Bülteni - 2013/1 - 168
Transkript
İMO İzmir Şube Bülteni - 2013/1 - 168
TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI İZMİR ŞUBESİ haber bülteni Yıl: 28 - Sayı: 168 - Ocak 2013 İki ayda bir yayınlanmaktadır. BAŞYAZI Başyazı 2 YAYIN KURULUNDAN Sahibi: İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi adına İnş. Müh. Ayhan EMEKLİ Sorumlu Yazı İşleri Yönetmeni: İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi adına İnş. Müh. Hülya ALTUN Yayın Kurulu Ayhan EMEKLİ Hülya ALTUN Erhan ARSLAN Şahin TÜZEN Gürkan ERDOĞAN Erkin ÖZER Vedat YORULMAZEL Yayın Koşuları: Gönderilen yazıların yayınlanıp yayınlanmamasına Yayın Kurulu karar verir. Yazılardaki görüşler yazarlarına aittir. Gönderilen yazılar geri verilmez. Yazılar yaygın kullanılan kelime işlem programlarından birinde yazılmış olarak CD ile veya imoizmir@imoizmir.org.tr adresine e-posta ekinde gönderilmelidir. İyi bir baskı kalitesi için yazılarda kullanılan fotoğraf, şema, tablo gibi görsel malzemeler tek sütun için en az 8 cm eninde, çift sütun için 16,5 cm eninde ve en az 300 dpi çözünürlükte olmalıdır. Bültenimizin bir sayfasında görsel malzeme bulunmayan yazılar yaklaşık 580 kelime (4.500 boşluklu karakter) içermektedir. Yazıların sayfa düzeni yeniden yapıldığı için yazar tarafından bültene uygun bir sayfa düzeni yapılmasına gerek yoktur. Merhaba5 ŞUBEDEN Kasım-Aralık 2012 / Ocak 2013 Etkinliklerimiz 7 Duyurular 12 14 2013 Kış İlkbahar Seminerlerimiz İMO’dan 18 TMMOB’den 24 33 TMMOB İKK’dan İNCELEMELER Betonarme Yapının “Yerinde” Beton Basınç Dayanımının Belirlenmesi 35 41 Hocam Ferguson İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ İnşaatlarda İş Güvenliği Sorunları Çalıştayı Sonuç Bildirisi 46 HUKUK İnsanın Bitmeyen Adalet ve Vicdan Arayışı 48 ÜYELERİMİZDEN Günlük Gazete Yazılarında Meslekî Terimler Üzerine 50 Yönetim Yeri: Anadolu Cad. Tepekule İş Merkezi, No: 40, Kat: 1 Bayraklı/İZMİR Telefon : 232 462 56 55 - Faks: 232 462 11 67 web: www.imoizmir.org.tr e-posta: imoizmir@imoizmir.org.tr Geleceği Yönetmek 52 Üniversite Temsilci Seçimleri 54 Tasarım ve Sayfa Düzenleme: Erkan Kara genç-İMO Etkinliklerimiz 55 Bu sayı 6000 adet basılmıştır. Şube üyelerine ücretsiz dağıtılır. genç-İMO Üniversite Temsilcileri Toplantısı 56 genç-İMO Kadın Komisyonu 56 Yayın Türü: Mesleki, Yerel, Süreli Yayın genç-İMO KÜLTÜR ve SANAT Baskı: Altındağ Grafik Matbaacılık 2839 Sokak No: 28 1. Sanayi Sitesi / İZMİR Tel: 0 232 457 58 33 - Faks: 0 232 457 89 99 Kitaplar Arasında 57 Tarihte Bugün 58 Basım Tarihi: 15 Şubat 2013 Mizah59 OYUN Bulmaca60 Başyazı Ayhan EMEKLİ İMO İzmir Şube Başkanı Değerli Meslektaşlarım, Mesleğimiz, Meslek örgütümüz, Ülkemiz ve Geleceğimiz için çok önemli olan iki ana gündemimizle ilgili süreçler; planlanarak hazırlanan, taraflara bilgi verilmeksizin dar, küçük gruplarda hızlı ve gizli oluşturulan ve oldubitti olarak önümüze getirilen düzenleme ve uygulamalarla Türkiye gündemi içinde devam ediyor. Bu iki ana gündemimiz hepimizin bildiği üzere TMMOB yasa değişikliği ile Kentsel dönüşüme ilişkin yasa, yönetmelik düzenlemeleri ve uygulamaları. Hiç kuşkusuz iki alan da bizleri doğrudan etkileyen, yakından izlememiz ve öncelikli olarak belirleyici olmamız gereken süreçlerdir. Biz Mühendisler ve Mimarların mesleğimize, meslek alanlarımıza ilişkin düzenlemeler ilk olarak 1938 yılında yasalaşan 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık hakkında kanun ile yapılmıştır. Bu yasayı daha sonra İnşaat Mühendisleri Odamızla birlikte Meslek Odaları ve üst birliğimiz TMMOB’nin meslek gruplarına göre yapılanmasını düzenleyen 1954 tarihli 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu ile kurulması izlemiştir. Bu yasal zemin üzerine TMMOB’nin ve Meslek Odalarının mesleki faaliyetleri ve örgütsel işleyişleri gereği TMMOB’nin Temel İlkeleri ve Çalışma Anlayışına uygun ürettiği “TMMOB yönetmelikleri” ve “Oda yönetmelikleri” kurumsallaşmanın temeli ortak değerlerimiz olarak düzenlenmiştir. TMMOB Anayasanın 135. Maddesinde belirtildiği üzere tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde meslek örgütüdür. Kuruluşunda 10 Meslek Odası ve 8.000’e yakın üyesi bulunan TMMOB, bugün 24 Oda ve 70 kadar mühendislik, mimarlık disiplininden mezun 410.000 üyeye, Odalara bağlı 197 Şube, Oda ve Şubelerin yapılanmalarında Bölge, İl, İlçe temsilcilikleri ile toplam 1306 birime ulaşmış ülkemizin her noktasında örgütlenmiş olarak görev yapmaktadır. İnşaat Mühendisleri Odamız TMMOB ile birlikte 1954 yılında kurulmuş, içinde İzmir’inde olduğu 3 şubesiyle ilk on yılda 4748 üye ulaşmıştır. İMO kuruluşunun hemen ardından Türkiye Mühendislik Haberlerini (TMH) yayına başlatmış(1955), Türkiye İnşaat Mühendisliği 1.(1962) ve 2.(1964) Teknik Kongreleri ile çeşitli mesleki konferanslar düzenlemiştir. Sonraki yıllarda 100’den fazla Ulusal ya da Uluslararası Kongre, Sempozyum, Konferans, Kurultay başta olmak üzere çok sayıda paneller, seminerler, forumlar, kurslar, meslekiçi eğitimler başarıyla hayata geçirilmiştir. Bunlar 2 Ocak 2013 - 168 arasında Deprem Konferansı, Çelik Yapılar, Geoteknik, Kıyı Mühendisliği Sempozyumları, Beton, Ulaştırma, İnşaat Mühendisliği Kongreleri ve Kurultayları, İnşaat Mühendisliği Eğitimi, Yapı Denetimi, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği, Yapı İşletmesi Sempozyumları ve Kültürel Mirasın Depremden korunması Konferansı olmak üzere çok sayıda etkinliği sayabiliriz. Teknik Güç 1974, Teknik Dergi ise 1990 yılından buyana yayınlanmaktadır. Birçok kitap, kurs notu, etkinlik kitapçıkları basılmış, düzenlenen kurs ve seminerlerle İnşaat Mühendislerinin gelişimi amaçlanmıştır. Meslektaşlarımıza ve İnşaat Mühendisliği öğrencilerine yönelik olarak birçok bina, zemin uygulaması, baraj, yüksek yapı, ulaştırma yapıları şantiyelerine teknik geziler düzenlenmiştir. Bugün İnşaat Mühendisleri Odamız ülke düzeyinde 26 Şube, 100’den fazla temsilcilik ve 85.000 üyesiyle örgütlülüğünü geliştiren, üyelerinin odasından güç aldığı, meslek alanına ilişkin belirleyici çalışmalar üreten yapısıyla ve ülke sorunlarına duyarlı ve meslektaşlarının sorunlarını ülke sorunlarından ayrı tutmayan anlayışla TMMOB örgütlülüğü içinde önemli bir güçtür. Ülkemizin yapılanmasını iyileştirme ve geliştirme sürecinde kaynaklarını halktan yana doğru kullanan ve kamu yararını gözeten planlamalarla etüt, proje, uygulama ve denetim hizmetlerinde mühendisliğin gerekli payı almasını savunmaktayız. Bugün geldiğimiz noktada meslekiçi eğitimlerin bilimsel bulgular, gelişen teknoloji ve ülke gerçeklerimiz çerçevesinde tüm toplum kesimleri için kamu kurumları, yerel yönetimler, sendikalar ve meslek örgütlerince planlanması ve sürekli kılınması gereklidir. TMMOB’nin de mesleki derinliği, uzmanlığı, yetkinliği geliştirme amaçlı tüm mesleki, bilimsel ve teknik etkinliklerini sürdürmesi üyelerine ve kamuya karşı sorumluluğudur. Odalarımız yılların birikimine dayanan, gücünü üyelerinden alan, üyelerinin katkı ve katılımlarıyla, çalışanlarının özverili ve seçilmiş yöneticilerinin gönüllü ve karşılık beklemeksizin yaptıkları görevleriyle demokratik, kapsayıcı ve kamu yararını önde tutan ilkeli anlayışı benimsemiştir. Böylesi mesleki deneyim ve birikime ulaşan, örgütlülüğünü Türkiye düzeyinde yaygınlaştıran, üyelerini Oda çatısı altında toplayan ve çalışmalarını birlikte planlayan, etkinliklerini meslektaşlarıyla yapan, uygulamalarını ortaklaştıran, mesleğin ve ülkenin gelişimini hedefleyen, toplumun sorunlarına duyarlı Meslek Odasının yeniden dizayn edilmesi ile ne amaçlanmaktadır? Yayın Kurulundan Süreç 2009 yılında Devlet Denetleme Kurulunun devreye sokulmasıyla başlatılmış, DDK raporu Odalar için siyaset yapıyor, demokratik değil gibi bir sonuca bağlanmıştır. Odalar (TMMOB, TTB) için bir başka çalışma daha hazırlatılmıştı. Liberal Düşünce Topluluğunun (LDT) yaptırdığı bu çalışmada meslek örgütleri hizmetin maliyetini yükselten, kendisini STK zanneden, yöneticilerinin görüşü doğrultusunda siyaset yapan, serbest rekabeti ve ticareti engelleyen, kamu zararına yol açan kurumlar olarak tanımlanmıştı. Geçtiğimiz yıl Nisan ayında yapılan Yapı Denetim ve Planlı alanlar imar yönetmeliklerindeki bir dizi değişiklik düzenlemeleriyle de Mesleki haklarımız ve Odalarımızın yetkileri budanmıştı. Meslek Odaları olarak haksız rekabeti engelledik. Hak edilen ücreti savunduk ve hiçbir zaman hizmetin maliyetini yükseltmedik. Politika yaptığımızı söyleyenlere de cevabımız Kamu yararını gözettik, meslek alanlarımız üzerinden ülkemiz ve toplum için doğruları söyledik ve söylemeye devam edeceğimiz olacaktır. Hiçbir zaman serbest rekabeti ve ticareti engellemedik; herkesin eşit şartlarda ve asgari standartlarda meslek onuruna, etik ve mesleki kurallara uygun, yaptığı işi nitelikli olarak üretmesini savunduk ve sağladık. Hiç kimseye, hiçbir kurum ya da kuruluşa ayrıcalık sağlamadık. Değil kamu zararına yol açmak, tam tersine her zaman kamu yararını önde tuttuk. Bizlere Kamusal sorumluluk veren “Kamu Kurumu niteliğinde Demokratik Meslek Örgütü” görevimizi yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz. TMMOB yasa değişikliği meslek odalarımızın görüşüne açılmamış ve katılımı alınmamış adeta bir kozmik odada hazırlanarak biz mühendis ve mimarlardan ve toplumdan kaçırılarak gizlenmiştir. Değişiklikler konusunda Meslek Odalarının mutabakatına gerek görülmeden ve müdahil olması istenmeden diğer düzenlemelerle birlikte torba yasa mantığıyla bir gece oturumunda meclisten geçirilmesi amaçlanmaktadır. TMMOB ve torba yasa içinde yer alan diğer yasa değişiklikleriyle temel olarak hedeflenen; iradenin mühendislik, mimarlık hizmetini yapanlarda değil işin sahiplerinde olmasının sağlanmasıdır. Teknik hizmetlerin gerekleri, kalitesi ve hak edilen değerinde olmasında mühendis ve mimarların belirleyiciliğinin, meslek odalarının denetiminin ortadan kaldırılmasıyla uzmanlık gerektiren teknik hizmetlerde tek karar verici konuma getirilen sermayenin kendi koşullarını dayatırken önünde engel kalmayacaktır. Mühendismimar olmayan teknik elemanların hatta meslekten olmayan kişilerin mühendislik mimarlık hizmeti vermeleriyle geri döndürülemez ve yaşamsal sonuçlara dönüşebilecek hataların yolu açılacaktır. Planlama İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr aşamasından uygulama aşamasına yapı üretim süreçlerinin denetlenmesinde meslek mensupları ve örgütleri etkisiz ve yetkisiz hale getirilecektir. Bu sayede meslektaşlarımızın ürettiği hizmetin bedeli piyasa şartlarına mahkûm edilerek ucuzlatılacak, önemsiz ve niteliksiz bir hizmete dönüştürülecektir. Mühendislik, mimarlık mesleklerinin serbest çalışma koşullarının yok edilerek taşeronlaştırılmasının ve ücretli çalışan meslektaşlarımızın “esnek çalışma” koşullarında sosyal güvencesiz çalıştırılmasının önü açılacak, Bakanlıktan onay alarak piyasada iş yapacak Odalar mesleki alanda üyelerine rakip hale getirilecektir. Değişiklikle Meslektaşlarının sorunlarını ele alan ve müteahhitlere, işverenlere karşı üyelerinin haklarını savunan, kendi meslek alanını düzenleyen, sermayeye ve çıkar gruplarına karşı kamu yararını gözeten, topluma karşı sorumluluk duyan etkin, örgütlü ve güçlü bir Meslek Odası işleyişi istenmediği açıkça görülmektedir. TMMOB kanunundaki değişiklikle; Kentsel Dönüşüm uygulamalarının tamamlayıcısı konumundaki diğer yasa değişiklikleri (İmar, Kıyı, Yapı Denetim, Mera Kanunları) ile birlikte merkezi etkiyi artırmak ve yerel yönetimlerin politikalarını etkisizleştirilmesi hedeflenmektedir. Buna yönelik olarak uzun süredir kamuoyu önünde yandaş medya üzerinden yapılan yanıltıcı, çarpıtıcı, karalayıcı yayınlarla itibarsızlaştırma propagandası çabalarının sonucu meslek odalarının işlevsizleştirerek vesayet altına alınması amaçlanmaktadır. Merkezi iktidarın TMMOB’yi kendi istekleri doğrultusunda biçimlendirmesi; bilimin ve teknolojinin halkın değil sermayenin liberal politikalarının koşulsuz kontrolüne ve hizmetine sunulması anlamı taşımaktadır. Ülkemize, Halkımıza, Mesleğimize, Meslek alanlarımıza, Geleceğimize, Kentlerimize, Derelerimize, Meralarımıza, Kıyılarımıza, Ormanlarımıza, Madenlerimize ve Yaşam alanlarımıza sahip çıkmak; saldırı ve tasfiye sürecine karşı durmak örgütlülüğümüze ve TMMOB‘ye karşı sorumluluğumuzdur. TMMOB’nin açtığı imza kampanyası; TMMOB yasa değişikliğine karşı mesleki ve toplumsal sorumluluklarımız ile meslek alanlarımızı koruma ve geliştirme mücadelemizin bir parçasıdır. “TMMOB İmza Kampanyası”na hep birlikte katılımımız savunduğumuz ortak değerlerimiz için önemlidir. Beraber yol aldığımız bu mücadelede meslektaşlarımızla birlikte hareket etme bilinciyle “TMMOB İmza Kampanyası”na en geniş katılımı sağlayacağımıza inanıyorum. Karabağlar ilçesi sınırlarında 548 hektarlık alan Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Önerisi ve Bakanlar Kurulu kararıyla yılın son günü 31 Aralık 2012 tarihli resmi gazetede yayımlanarak 6306 sayılı Afet riski altındaOcak 2013 - 168 3 Yayın Kurulundan ki alanların dönüştürülmesi hakkında kanun kapsamında riskli alan ilan edildi. İzmir Büyükşehir Belediyesinin çalışmalarını yaklaşık 4 yıldır sürdürdüğü ve kanun öncesinde bitirerek onaya gönderdiği bölgelerden biri olan 48 hektarlık Cennetçeşme Kentsel Dönüşüm Alanı’nı da içeren Riskli Alan kararı şimdiye dek belirlenmiş en büyük Kentsel dönüşüm alanı olmuştur. Tüm bölgenin yalnızca %9’u büyüklüğündeki Cennetçeşme’de 100.000 m2’yi aşan inşaat alanını oluşturan 1000’den fazla yapının ve 1500’den fazla bağımsız bölümün olduğu, bölgenin tamamında ise Onlarca mahallenin ve binlerce konutun bulunduğu çok sayıda aileyi ilgilendiren bu kararla 6306 sayılı yasayla dayatılan süreç başlatılmıştır. Yurdoğlu, Yüzbaşı Şerafettin, Özgür, Devrim, Gazi, Ali Fuat Erden, Umut, Limontepe, Salih Omurtak, Bahriye Üçok, Uzundere, Cennetçeşme mahallelerini kapsayan alanda Belediyenin tüm ruhsat ve imar çalışmaları durdurulmuş ve yetki Bakanlığa geçmiştir. Bölgenin imar planlarının bakanlıkça yapılması ve arkasından yeni inşaat çalışmaları için mevcut binalar yıkılacak ve bölgede oturanlar tahliye edileceklerdir. Yık-yap mantığına dayalı; böylelikle müteahhitlere rant paylaştırma temelli yasa halkın mağduriyetine ve hak kayıplarına, sosyal yaşama çözüm üretmemiş zorunlu göç dayatmasıyla onarılmaz toplumsal yaralara yol açacaktır. Bu yasanın uygulamalarını kentimizde ve ülkemizde izlemeye, gördüğümüz tüm yanlışları söylemeye ve uyarmaya devam edeceğiz. Ülkemizin topraklarına patriot füze bataryalarının yerleştirildiği, bölgemizdeki savaşa açık taraf olduğumuz dönemde 18 Aralık günü ODTÜ’de demokratik tepkilerini göstermek amacıyla bir araya gelen öğrencilere polisin şiddet uygulaması ve sonrasında cadı avı başlatılması iktidarın tahammülsüzlüğünün vardığı boyutu somut olarak gözler önüne sermektedir. ODTÜ’de yaşananlar siyasi iktidarın toplumun her kesiminde kendi yanlılarını oluşturma sürecinde yandaş olmayan bilime, özgür düşünceye ve özerk üniversiteye karşı üniversiteyi dönüştürme, kendi üniversitesini dayatma politikalarıdır. Sosyal devlet uygulamaları olan kamu yatırımları ve hizmetlerini terk eden iktidar; özelleştirme politikasına doludizgin devam ediyor. Yıllık karı yaklaşık 800 milyon lira olan otoyolları ve köprüleri yerli ve yabancı sermaye ortaklığına 25 yıllığına ve 5,7 milyar liraya ihale edilerek toplumun kazanımı olan kamusal değerler yok pahasına elden çıkarılmıştır. Zap suyuna 1969 yılında Devrim Köprüsünü inşa eden üniversite gençliği ogün Boğaza köprü yapılmasıyla İstanbul’un trafik sorununun çözülemeyeceğini, toplu taşımacılığın tek çıkar yol olduğunu söylemişler iktidarın tepkisini çekmişlerdi. Kamu kaynaklarının verimli 4 Ocak 2013 - 168 ve toplumdan yana kullanılmasını savunmuşlardı. Yine Vietnam kasabı olarak bilinen ABD Büyükelçisi Kommer’in 1968 yılı Ocak ayında ODTÜ’ye geldiğinde arabasının yakılması antiemperyalist, ilerici, yurtsever mücadelede unutulmaz yer edinmiştir. Saygı ve Selamlarımla… 1. Uluslararası Deprem Doğal Afetler Kongresi Hazırlık Kurulları 11-12-13 Ekim 2013 tarihlerinde 1. Uluslararası Deprem - Doğal Afetler Kongresi, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İZFAŞ’ın ev sahipliğinde İzmir’de düzenlenecektir. Hazırlık süreci başlayan Kongre’nin Danışma Kurulu üyeliğini Şube Başkanımız Ayhan EMEKLİ, Yürütme Kurulu üyeliğini Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyemiz Hülya ALTUN sürdürmekte olup, ayrıca Bilim Danışma Kurulu üyeliğinde Prof. Dr. Serap KAHRAMAN, Bilim Kurulu Üyeliğinde ise Prof. Dr. Ömer Zafer ALKU görev almışlardır. Yayın Kurulundan Merhaba; Yeni yılın ilk ayında sizlere merhaba diyoruz Bülten’in bu sayısında. Hep söylene geldiği gibi her yeni yıl yeni başlangıçları, yeni umutları hatırlatır. Bülten’in bu sayısında yeni umutlarımızı ve yeni başlangıçlarımızı geçmişin değerlendirmesinden çıkaracağımız sonuçlarla yapalım istedik hep birlikte. Bu değerlendirme elbetteki, dünya ve ülkemizde yaşadıklarımız ile bu yaşananların mesleğimize meslek örgütümüze yansımaları olduğu kadar; bu yaşadıklarımız karşısında takındığımız tavır ve davranış biçimi ile durduğumuz yerin önemi üzerine olacaktır. Aslında Bülten’in tüm sayılarında bunu yapa geliyoruz yıllardır. Bu kapsamdan olmak üzere; geçmiş sayılarımızda; demokrasinin en iyi ve tek savunucusu olduğu söylemindeki siyasi iktidarın, geldiği günden bugüne ortaya koyduğu uygulamalar tam bir tenafür göstergesi olmuştur.Yani siyasi iktidarın uygulamalarına alkış tutmayan her kesim ve statüdekiler tu-kaka ilan edilmiştir siyasi iktidar tarafından. Kimi zaman öğrenciler kötü olurken kimi zaman çiftçiler, kimi zaman işverenler kötü olurken kimi zaman işçiler kötü olmuştur. Bizlerin dahil olduğu meslek örgütleri ve bizler ise her daim kötü ilan edilmiştir siyasal iktidar tarafından, tespitinde bulunmuştuk örneğin. Ülkemiz, mesleğimiz ve örgütümüz siyasi iktidarın kendi ideolojisini yaşama geçirmeye yönelik uygulamalarına muhatap oldu geçtiğimiz yıllarda. Öncelikli olarak, mesleğimiz, piyasanın bir piyonu haline getirilerek kamusal yönü ve niteliğinin aşındırılmakta olduğu, Odalarımızın ve Birliğimizin kamu kurumu niteliği ile hep kamunun yararına kullandığı yetkileri, elimizden alınarak piyasaya terk edildiği, ticarileştirilmekten de öte rantçıların hizmetine sunulduğu; toplumsal denetim hak ve görevleri yok sayılarak siyasi iktidarın uygulamalarını denetimden kaçırma yollarını açtığı tespitini yapmıştık örneğin. Bu tespitimiz de halen geçerliliğini korumaktadır. Öyle ki siyasi iktidar bu durumu birkaç adım daha ileri götürmüştür. Artık sadece, çağdaş demokrasilerin gereği olan parlamento dışındaki bizim gibi örgütlerin muhalefetini yasa dışı bulduğu ve istemediği gibi, parlamenter demokrasinin gereği olan parlamento içindeki muhalefet partilerinin siyasi iktidarın politikalarına karşı İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr çıkışlarını da kendilerine engel olarak gördüklerinin bizzat Başbakan tarafından seslendirilmesinde beis görmemektedir. Ülkemizin gerçekliği olan deprem, depreme dayanıklı yapı, deprem öncesi ve sonrasında alınacak tedbirlere yönelik elle tutulur bilimsel verilere dayalı herhangi bir şey yapılmazken; arkasındaki niyet, amaç ve sonuçlar gizlenilerek kentsel dönüşüm projeleri yaldızlı paketlerle halka sunulmakta, aslında rantsal çıkarlar ihaleye çıkartılmaktadır. Bu işlemler yapılırken de; siyasi iktidar takiyye yapmaktan çekinmemektedir, Ya da mesleğimizi yapmamıza yönelik uygulamalara hız kesmeden devam etmektedir siyasi iktidar. Son olarak geçtiğimiz Eylül ayında yürürlüğe giren “Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile anahtar teknik personel uygulamasına son verilerek yapım işlerinde mühendislerin çalışmaları adeta engellenmektedir. Bu gidişle geçmişte olduğu gibi, yapım işleri mühendisin dışında “her meslekten insanın” iştigal alanı olacaktır. Siyasi iktidarın bu uygulamasının, müteahhitlik müessesesinin kurumsallaşmasını engelleyeceği, mühendislerin hak kaybına uğrayacağı, yapı güvenliği ve Kamu çıkarları açısından olumsuz sonuçlar doğuracağı da açıktır. Güvence sağlama gerekçesi ile kamuoyuna sunulan, ancak sonuçları itibariyle daha güvencesiz bir konuma karşılık gelen bu düzenlemeler, yapım işinde ihaleye girecek olan firmaların sürekli mühendis çalıştırma zorunluluğu ortadan kaldırılmaktadır. İşletilmek istenen bu süreç, güvencesiz mühendislerin yanı sıra güvensiz yapılara da neden olacağı gibi; bu anlamda, mesleğimizin ve istihdam alanlarımızın daraltılması, bizler için olduğu kadar tüm toplum için de risk oluşturacaktır. Mesleğimize ve örgütlenmemize karşı yapılanlar sadece yukarıda anlatılanlarla sınırlı değil elbette. Zaten şöyle bir etrafımıza baksak, her şeyi ayan beyan görmemiz mümkün. Ancak, bir kez daha ifade etmek isteriz ki; TMMOB ve bağlı Odalar dışarıda tutularak, deprem, kentleşme, imar planları, inşaat uygulamaları, denetim vb. konularda yıllardır söyleye geldiklerini dikkate alınmayarak yapılacaklar halkın çıkarına olmayacaktır, tespitimiz de vardır örneğin. Siyasi iktidarın mühendis ve mimarların örgütlülüğüne ve örgütüne karşı takındığı son durum için Ocak 2013 - 168 5 Yayın Kurulundan TMMOB’nin başlattığı imza kampanyası Bülten’in sayfalarından, basın açıklamalarından sizlerce takip ediliyordur muhakkak ve muhakkak tüm meslektaşlarımız geleceğini koruma adına çoktan bu imza kampanyasına katılmıştır. Zaten Şubemizin bu konuda her alanda kampanyalar yürüttüğü de sizlerce bilinmektedir. Ancak bir kez daha belirtmeliyiz ki; TMMOB üzerinde kurulan bu baskı yukarıda da belirttiğimiz gibi, sadece ve sadece üyelerinin örgütlü gücüyle yapmış olduğu halkın çıkarına olan çalışma eylem ve etkinliklerini kısaca halk adına yapılan denetim ve muhalefetimizi önlemeye yöneliktir. Dünya ve ülkemizin yaşamakta olduğu süreç; mesleğin ve üyelerin sorunlarının toplumsal sorunlardan ayrılamayacağı bilinci ve tavrıyla doğru politikalar üreten, mücadele veren ve yaşama geçiren; birlikte karar alma, birlikte üretme ve birlikte yönetme ilkesini gerçek anlamıyla yürütebildiğimiz örgütlenmelerin gerekliliğini ve verilecek mücadelenin tüm emekçi kesimleri kapsayacak örgütlenmelere geçmişten gelen anlayışımızla katkıda bulunma zorunluluğunun gerekliliğini de bir kez daha gözler önüne sermektedir. Genel anlamda belirleyeceğimiz tutum, davranış ve eylem biçimi her zamankinden önemli hale gelmiştir. Aslında, kendi sorunlarının ve çıkarlarının halkın sorunları ve çıkarlarından ayrı olmadığı bilincindeki mühendisler; ülkenin gelişmesi ve kalkınması, halkın çıkarlarının savunulması ve korunması anlamında, siyasi iktidarların uygulamalarına karşı mücadele vermekte hiçbir dönem geri durmamışlardır. 19 Eylül 1979 tarihinde insanca yaşam koşulları ve grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı için ülke çapında yoğun bir katılımla bir günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirilmiştir. Bu eylem o tarihte yapılan örgütlü eylemlerden sadece bir tanesi olup amacına ulaşmış bir eylemdir. Bu anlamda; meslek alanımızda, çalışma hayatında, örgütsel yapılarımızda sürekli hak kayıplarına uğradığımız, saldırıların, baskıların örgütsel anlamda da arttığı dönemler yaşadığımız süreçte mesleki örgütlülüğümüzü farklı değerlendirmeliyiz. Öte yandan doğru zamanda, doğru şeyleri söyleyerek doğru bir mücadele mesleki örgütümüzün meşruiyetini ve haklılığını kitlelere gösterecektir. O halde her türlü gelişimi üretim ilişkileri açısından irdeleyip, yorumlayarak, yaşamın her alanını olduğu gibi mesleğimizin uygulanabilirliğini de mesleki çalışma anlayışlarının dışında ve üstünde siyasetle ilişkilendirilerek duruş, davranış ve tercihlerimizi belirlemeliyiz her şeyden önce. 6 Ocak 2013 - 168 Daha kitlesel katılım sağlayıp, meslek örgütümüze, meslek alanlarımıza, kişisel özgürlüklerimize karşı saldırılara kitlesel örgütsel gücümüzle karşı durmalıyız. Toplumsal güç olabilmemiz için örgütsel yapılarımızı kullanmalı, kendi haklarını ileriye götürmek veya daha fazla hak kaybına uğramamak için kitlesel gücümüzü göstermeliyiz. Bunun yolu da; her bir üyenin her türlü egodan sıyrılarak “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” temrinini yaşama geçirmekten ibarettir. Başka bir ifade ile siyasi iktidarın uygulamalarına karşı en geniş toplumsal muhalefete katkı koyabilmek için, birliktelikten oluşacak gücümüzü parçalayıcı, zafiyete uğratacak ayrıştırıcı, görüş, davranış ve politikalar yerine; birleştirici, bütünleştirici, ortak mücadele hedefine yönelik ortaklaştırıcı görüş, davranış ve politikaları yaşama geçirmek bir zorunluluk olmaktadır. Ülkemizin siyasi, ekonomik, toplumsal gelişiminde emeği ve bedelleri bulunan mesleki örgütümüzün; siyasi iktidarın yapmış olduğu tüm uygulamaları için elbette söylenecek sözü de bulunmaktadır. Bu söz söylemekteki kastımız kakofoni yapmak değildir. Bizler bu ülkenin aydınları olarak aynı zamanda; dünyayı, ülkemizi ve yaşadıklarımızı bilen, düşünen, sorgulayan, yorumlayıp toplumun çıkarlarını koruyacak bilgi ve becerideki meslek mensupları olarak elbette yapılacak işimiz çıkaracak sesimiz vardır. Hepimiz; karanlığı aydınlatacak birer alev olmasını da biliriz. Mesleğini bilen, onu halkın hizmetinde kullanan inşaat mühendislerinden, ülkesinin her işini yapabilecek nicel ve nitel gücü bulunan teknik elemana, kalkınmamızın ve gelişmemizin denetiminden meslek düzeyimizin geliştirilmesine, ülke meslek ve meslektaş sorunlarının çözümüne kadar amaç, iş ve eylemleri gerçekleştirmek için elbette çıkaracak sesimiz, söyleyecek sözümüz vardır. Meslek Odamızda birlikte üretmenin, birlikte yönetmenin, mesleğimize ve yaşam hakkımıza sahip çıkmanın, insan olmanın onuru ile toplumsal olaylarda taraf olmanın, hak aramanın, birlikte başarmanın ve kazanmanın, mesleki bilimsel birikimleri ile geleceği bugünden kurmanın ortak paydasını büyütmek üzere ses çıkarmaya devam etmeliyiz. Şimdilik, TMMOB’nin açmış olduğu imza kampanyasına en geniş katılımı sağlayarak, Hepimiz birer alev olabilmeliyiz, geleceğimiz için. Sevgilerimizle... Şubeden Dikili’de Osman Özgüven’le Dayanışma Mitingi 17 Kasım 2012, 24 Kasım 2012 Dikili Belediye Başkanı meslektaşımız Osman Özgüven ile ilgili iki ayrı davada verilmiş olan hapis cezasının Yargıtay tarafından onaylanması üzerine 17 Kasım ve 24 Kasım 2012 tarihlerinde Aliağa’da miting yapıldı. Yapılan mitinglere TMMOB’ye bağlı diğer meslek odalarının İzmir Şubeleri ile diğer emek ve demokrasi güçleriyle birlikte katılım sağlandı. Performansa Bağlı Yapısal Tasarım Kursu 17 Kasım 2012 – 5 Ocak 2013 Dr. Şeref Polat ve Dr. Cüneyt Tüzün’ün eğitmenliğini yaptığı Performansa Bağlı Yapısal Tasarım Kursu Teori Bölümü 27 üyemizin katılımıyla tamamlandı. Yapı Denetim İstişare Toplantısı Ulaştırma Kongresi hazırlık toplantısı 23 Kasım 2012 Toplantıda, ilk Duyuru Broşürü ve afişin hazırlanması, Bilim, Danışma ve Düzenleme Kurullarının oluşturulması, Kongre temasının belirlenmesi konuları değerlendirildi. 10. Ulaştırma Kongrenin ana teması, “Bütünleşik Ulaştırma Sistemleri” olarak belirlenmiştir. İlköğretim Öğrencilerine Enerji Verimliliği Sunumu 30 Kasım 2012 Bornova Belediyesi ile Şubemizin okullara yönelik olarak birlikte yürüttüğü “Enerji Verimliliği Çalışması” kapsamında Dokuz Eylül İlkokulu ile Yavuz Selim Ortakulunda yapılan eğitimlere Şubemiz adına İnş. Müh. Fırat Ümmetoğlu katılarak öğrencilere enerjinin nasıl verimli kullanılacağını anlatmıştır. 21 Kasım 2012 Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nde düzenlenen ve Yapı Denetim Uygulamalarının değerlendirildiği toplantıya, üyemiz Baran UYGUN katıldı. İlçe Temsilcileri Toplantısı 22 Kasım 2012 Şube Yönetim Kurulumuz, Şubemize bağlı İlçe Temsilcikleri sorumluları ile ortak bir toplantı gerçekleştirdi. Şubemizde düzenlenen toplantıda, gündemde yer alan kentsel dönüşüm uygulamaları ve 5 Kasım 2012’de yürürlüğe giren İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği değişiklikleri değerlendirildi. Şubat-Mayıs 2012 döneminde Şubemizde ve Temsilciliklerde düzenlenmesi planlanan etkinlikler hakkında temsilciliklerin görüş ve önerileri alındı. Öncelikli konular olarak kentsel dönüşüm, imar yönetmeliği ve iş güvenliği olarak belirlendi. Probina Eğitim Toplantısı 1 Aralık 2012 Şubemiz seminer salonunda, Probina eğitim/tanıtım Semineri düzenlendi. İzmir Körfezi Rehabilitasyon Projesi Toplantısı 3 Aralık 2012 Tarihi Havagazı Fabrikası’nda İzmir BŞB tarafından düzenlenen İBB İzmir Körfezi Rehabilitasyon Projesi tanıtım toplantısına katıldık. TMMOB İzmir İKK’nın TMMOB Yasa Değişikliği ile İlgili Basın Toplantısı 5 Aralık 2012 TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, TMMOB İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Ocak 2013 - 168 7 Şubeden Yasası’nda yapılmak istenen değişikliklere ilişkin MMO Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’nde bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda İKK adına Ferdan Çiftçi tarafından Odalarımıza ve TMMOB’ye Sahip Çıkacağız başlıklı bir basın açıklaması yapıldı. Basın açıklaması metni Bültenimizin “TMMOB İzmir İKK’dan” bölümünde yer almaktadır. li, 41., 42. Dönemde Yönetim Kurullarında görev alan yukarıda belirtilen y.k. üyelerimize ve görevden ayrılan şube çalışanlarımız Erkay KILIÇ, Fırat ÜMMETOĞLU, Hüseyin KUZU ve Ceren NARİN’e özverili çalışmaları için teşekkür ederek, birer anı plaketi takdim etti. “Dere Taşkınları” Semineri 6 Aralık 2012 İZSU Genel Müdürü İnş. Yük. Müh. Dr. Ahmet Alpaslan tarafından sunulan “Kent Ölçeğinde Dere Taşkınları ve İzmir’deki Uygulamalar” başlıklı seminer Şube Konferans Salonumuzda gerçekleşti. “Betonarme Yapıların Deprem Performansının Belirlenmesi” Semineri 13 Aralık 2012 Prof. Dr. Mustafa Düzgün ve Araş. Gör. Dr. Özgür Bozdağ tarafından sunulan “Betonarme Yapıların Deprem Performansının Belirlenmesi” semineri İMO İzmir Şubesi konferans salonunda gerçekleştirildi. Önceki Dönem Yönetim Kurulu Üyelerimiz ve Şube Çalışanlarımıza Teşekkür Plaketleri Verildi 7 Aralık 2012 Yönetim Kurulumuz, Şubemizin 41. Dönem Yönetim Kurulunda görev almış olan Prof. Dr. Ömer Zafer ALKU, Aydın NOGAY ve Zehra GERMEN, 42. Dönem Yönetim Kurulunda görev almış olan A. Fuat GÜNAK, Ş. Seyhan HAS, Ilgaz CANDEMİR ve Necati ATICI ile Şube çalışanlarımızın ortak katılımıyla bir etkinlik düzenledi. Etkinlikte Şube Başkanımız Ayhan Emek8 Ocak 2013 - 168 SPK Gayrimenkul Değerleme Uzmanlığı Sınavına Hazırlık Kursu 17-29 Aralık 2012 İMO İzmir Şubesi’nde 17-29 Aralık 2012 tarihleri arasında toplam 72 saat ders süresi olan SPK Gayrimenkul Değerleme Uzmanlığı Sınavına Hazırlık Kursu gerçekleştirildi. Kursa 16’sı inşaat mühendisi olmak üzere toplam 27 kişi katıldı. Şubeden TMMOB Genişletilmiş İzmir- Manisa İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı Gerçekleşti 18 Aralık 2012 TMMOB Genişletilmiş İzmir İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi İrfan İnan`ın da katılımıyla 18 Aralık Salı günü gerçekleştirildi. Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi`nde gerçekleşen toplantıya, TMMOB`ye bağlı odaların İzmir şubeleri yönetim kurullarını temsilen 110 kişi katıldı. İktidarın TMMOB Yasası`na dair değişiklik planlarının ana gündemini oluşturduğu toplantıda bir konuşma yapan Mehmet Soğancı`nın konuşmasının ardından şubelerden temsilciler söz alarak yasa değişikliğine ve değişikliğe karşı mücadelenin şekline ilişkin görüşlerini belirttiler. Toplantı sonucunda, TMMOB İzmir İKK bileşenlerinin yerel eylem takvimini belirlemesi kararı alındı. kaybettiğimiz Şube Başkanımız Tahsin Vergin’ in de bu yıl meslekte 40. yılı olduğunu belirterek bu törende özel olarak anılması gerektiğini söyledi. Hakkındaki yargı kararı nedeniyle görevini bırakmak zorunda kalan Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’in de 40. Yıl plaketi için isminin okunması, katılımcılar tarafından yoğun bir şekilde alkışlandı. Tahsin VERGİN’i rahmet ve sevgiyle, Osman ÖZGÜVEN’ i de saygıyla anıyoruz. 50. yıl plaketini alan üyelerimiz Meslekte 50, 40 Ve 25. Yıl Plaket Töreni 19 Aralık 2012’de Gerçekleşti 19 Aralık 2012 İnşaat Mühendisliği Haftası kapsamında düzenlenen “Meslekte 50, 40 ve 25. Yıl Plaket Töreni” 19 Aralık 2012 tarihinde Tepekule Kongre Merkezi Anadolu Salonu’nda gerçekleştirildi. Törende İMO İzmir Şubesi arşivinden derlenen fotoğraflardan oluşan “İMO 58 Yaşında” başlıklı bir sunum ile törende plaket alacak olan üyelerimizin gönderdiği fotoğraflardan oluşan “Okul Yılları” başlıklı fotoğraf sunumu gerçekleştirildi. Törene, plaketlerini alan üyelerimizin öğrencilik dönemlerindeki hocaları da katılarak plaket sundular. Şube Başkanımız Ayhan Emekli törende yaptığı konuşmada TMMOB yasasının değişiminin gündemde olduğunu, TMMOB’ye ve meslek örgütlerimize sorulmadan kapalı kapılar ardında hazırlanan değişikliklere karşı meslek örgütlerimize ve TMMOB’ye sahip çıkmamız gerektiğini söyledi. Ayhan Emekli 2010 yılında İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr 40. yıl plaketini alan üyelerimiz 40. yıl plaketini alan üyelerimiz Ocak 2013 - 168 9 Şubeden dası Pine Bay otelinde yapıldı. 680 kişinin katıldığı gecenin açılışında İMO Yönetim Kurulu üyesi Galip Kılınç ve İMO İzmir Şube Başkanı Ayhan Emekli birer konuşma yaptılar. 2010 yılında kaybettiğimiz İMO İzmir Şube Başkanı Tahsin Vergin’in meslekte 40. Yıl plaketi eşi Canan Vergin ve oğlu İnşaat Mühendisi Alican Vergin’e takdim edildi. 25. yıl plaketini alan üyelerimiz TMMOB İzmir İKK, Torba Yasaya Karşı Sokağa Çıktı 21 Aralık 2012 TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, hükümetin TMMOB Yasası’nda değişikliği de içeren torba yasa çalışmalarına karşı, 21 Aralık 2012 tarihinde saat 19.00’da Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde meşaleli bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yaklaşık yarım saat süren yürüyüş sonunda basın açıklamasını TMMOB İzmir İKK Dönem Sekreteri Ferdan ÇİFTÇİ okudu. Yasaya karşı imza kampanyası başlatılmış olup, merkezi olarak TMMOB üyeleri için TMMOB web sayfası üzerinden, yerel düzeyde halkın desteği için ise aşağıda belirtilen program dahilinde açılan stantlar ile imza kampanyası yürütülmüştür. İzmir İKK tarafından Torba Yasa taslağına karşı halkı bilgilendirmek ve imza kampanyasına destek almak amacıyla, 22 Aralık Cumartesi, 24 Aralık Pazartesi, 26 Aralık Çarşamba ve 28 Aralık Cuma günleri 4 ilçede olmak üzere (Bornova Metro, Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi, Karşıyaka Çarşı Girişi ve Konak Meydan) imza masaları kurulmuştur. Geleneksel Oda Yemeği 22 Aralık 2012 İnşaat Mühendisliği Haftası kapsamında her yıl düzenlediğimiz geleneksel İMO Yemeği bu sene Kuşa- 10 Ocak 2013 - 168 Seminer: Deprem Etkisi Altında Yüksek Binalarda Tasarım Sorunları 4 Ocak 2013 Prof. Dr. Nuray Aydınoğlu tarafından sunulan seminer Tepekule Kongre Merkezi Akdeniz Salonu’nda gerçekleşti. Seminere yoğun katılım oldu. Şubeden Seminer: Deprem Etkisi Altında Yüksek Binalarda Tasarım Sorunları 10 Ocak 2013 Araş. Gör. Gökhan İMANÇLI tarafından sunulan seminer Şube Konferans Salonumuzda gerçekleşti. TMMOB Yasa Değişikliği İmza Kampanyası Standı 9 Ocak 2012 TMMOB İzmir İKK tarafından organize edilen imza kampanyası için İMO İzmir Şubesi olarak Karşıyaka Çarşı Girişinde İmza masası açarak bildiri dağıtıp imza topladık. Performansa Bağlı Yapısal Tasarım Kursu Uygulama Bölümü 19 Ocak 2013 Eğitmenliğini Dr. Şeref Polat ve Dr. Cüneyt Tüzün’ün yaptığı Performansa Bağlı Yapısal Tasarım Kursu’nun Uygulama Bölümü 19 Ocak 2013 tarihinde başladı. Her hafta Cumartesi günü 2 grup halinde 40 üyemizin katıldığı kurs 25 Şubat 2013 tarihine kadar devam edecek. İzmir Valiliği Ziyaretimiz 11Ocak 2013 Şube Başkanımız Ayhan Emekli, Afet ve Deprem Bilincini Yaygınlaştırma ve Yapı Stoğunu İyileştirme Komisyonu Başkanı Abdullah İncir ve Şube Sekreteri Eylem Ulutaş 11 Ocak 2013 Cuma günü İzmir Vali Yardımcısı Ardahan TOTUK’u ziyaret etti. Afet öncesi ve sonrası yapılması gereken çalışmalar konusunda Valilik ve Odamızın yapmış olduğu işbirliğinin devamı yönünde görüş birliğine varılan toplantıda, Kamuda ve Özel sektörde çalışan meslektaşlarımıza yönelik olarak hazırlamış olduğumuz 18 Şubat 2013- 2 Mart 2013 tarihleri arasında yapılacak olan Hasar Tespit Eğitimlerinin önemi vurgulandı. Söz konusu eğitimle ilgili duyuru bültenimizin Şubeden bölümünde yer almaktadır. Kentsel Dönüşüm Paneli 19 Ocak 2013 Sev-Der ve İPSD tarafından Yamanlar’da düzenlenen “Kentsel Dönüşüm mü? Rantsal Dönüşüm mü?” konulu etkinliğe Şube Başkanımız Ayhan Emekli ve üyemiz İnş. Müh. Levent Çelik katılmıştır. Bölgede yaşayan vatandaşların katıldığı toplantıda genel olarak Kentsel Dönüşümle ilgili bilgiler verilerek, vatandaşların süreçle ilgili merak ettikleri sorulara yanıt verildi. Yasadan önce TMMOB İzmir İKK’nın kentsel dönüşüme ilişkin belirlemiş olduğu “altı ilke” de aktarıldı. İMO Şubeler Ortak Toplantısı 12 Ocak 2013 İMO Şubeler Ortak Toplantısı, İMO Şube Yönetim Kurulu Üyeleri ile Şube Sekreterlerinin katılımıyla İMO Teoman Öztürk Kongre ve Kültür Salonu`nda gerçekleştirildi. “TMMOB Yasasında yapılmak istenilen değişikler” ve “İMO`nun önümüzdeki süreçte mali yapılandırılması” başlıklı iki gündemle gerçekleştirilen toplantıya Şube Yönetim Kurulu Üyelerimiz katıldı. İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Ocak 2013 - 168 11 Şubeden HASAR TESPİT EĞİTİMİ Afet öncesi ve sonrası yapılması gereken çalışmalar konusunda İzmir Valiliği ve Şubemizin ortak yürüttüğü çalışmalar kapsamında 18 Şubat 2013 - 2 Mart 2013 tarihleri arasında Hasar Tespit Eğitimi yapılacaktır. Ücretsiz olarak yapılacak eğitime katılmak isteyen üyelerimizin 8 Şubat 2013 tarihine kadar Şubemize kayıt yaptırmaları gerekmektedir. Kamuda çalışan üyelerimiz ile özel sektörde çalışan üyelerimize hafta içi ve hafta sonu olmak üzere iki grup halinde verilecek eğitimin programı aşağıdadır. Kamu Çalşanlar İçin Ders Program Gün/Tarih Saat Ders Depreme Dayankl Taşyc Sistem Tasarm 18.02.2013 Pazartesi 13.30-17.30 20.02.2013 Çarşamba 13.30-17.30 Deprem Hasar Görmüş Betonarme Yaplarda Beton ve Çelik Kalitesinin İncelenmesi Depreme Dayankl Taşyc Sistem Tasarm Deprem Hasar Görmüş Betonarme Yaplarda Beton ve Çelik Kalitesinin İncelenmesi Deprem Sonras Yapsal Hasarlar 22.02.2013 Cuma 13.30-17.30 25.02.2013 Pazartesi 13.30-17.30 Daha Önceden Meydana Gelmiş Depremler Nedeniyle Oluşmuş Yapsal Hasarlarn Değerlendirilmesi 27.02.2013 Çarşamba 13.30-17.30 Hasar Tespitindeki Çalşma Prensipleri Hasar Tespit Formlarnn Doldurulmas 01.03.2013 Cuma 13.30-15.30 Hasar Tespit Uygulamalar Deprem Hasar Görmüş Betonarme Yaplarda Beton ve Çelik Kalitesinin İncelenmesi Eğitmen Prof. Dr. Mustafa DÜZGÜN, Dr. Özgür BOZDAĞ, Doç. Dr. Şemsi YAZICI, Doç. Dr. Selçuk TÜRKEL, Vedat YORULMAZEL Prof. Dr. Mustafa DÜZGÜN, Dr. Özgür BOZDAĞ, Doç. Dr. Şemsi YAZICI, Doç. Dr. Selçuk TÜRKEL, Vedat YORULMAZEL Prof. Dr. Hikmet H. ÇATAL, Yrd. Doç. Dr. Yusuf YEŞİLCE Doç. Dr. Şemsi YAZICI, Doç. Dr. Selçuk TÜRKEL, Vedat YORULMAZEL Prof. Dr. Ömer Zafer ALKU, Prof. Dr. Hikmet H. ÇATAL Abdullah İNCİR, A.Latif BİLGİN, M.Semih EZBERCİ Abdullah İNCİR, A.Latif BİLGİN, M.Semih EZBERCİ Süre 3 1 3 1 3 1 4 4 2 Özel Sektör Çalşanlar İçin Ders Program Gün/Tarih Saat 23.02.2013 Cumartesi 09.00-12.00 13.00-19.00 24.02.2013 Pazar 09.00-12.00 13.00-17.00 02.03.2013 Cumartesi 09.00-13.00 14.00-16.00 Ders Deprem Hasar Görmüş Betonarme Yaplarda Beton ve Çelik Kalitesinin İncelenmesi Depreme Dayankl Taşyc Sistem Tasarm Deprem Sonras Yapsal Hasarlar Daha Önceden Meydana Gelmiş Depremler Nedeniyle Oluşmuş Yapsal Hasarlarn Değerlendirilmesi Hasar Tespitindeki Çalşma Prensipleri Hasar Tespit Formlarnn Doldurulmas Hasar Tespit Uygulamalar Eğitmen Doç. Dr. Şemsi YAZICI, Doç. Dr. Selçuk TÜRKEL, Vedat YORULMAZEL Prof. Dr. Mustafa DÜZGÜN, Dr. Özgür BOZDAĞ, Prof. Dr. Hikmet H. ÇATAL, Yrd. Doç. Dr. Yusuf YEŞİLCE Prof. Dr. Ömer Zafer ALKU, Prof. Dr. Hikmet H. ÇATAL Abdullah İNCİR, A.Latif BİLGİN, M.Semih EZBERCİ Abdullah İNCİR, A.Latif BİLGİN, M.Semih EZBERCİ Eğitim Ücretsizdir Eğitime katlmak isteyen üyelerimizin kayt için Şubemize başvurmalar gerekmektedir. Son Kayt Tarihi: 8 Şubat 2013 Tel: 0 232 462 56 55 12 Ocak 2013 - 168 Süre 3 6 3 4 4 2 Şubeden KASIM-ARALIK 2012 - OCAK 2013’TE YAYINLANAN YASA VE YÖNETMELİKLER 1. Orman Genel Müdürlüğünden: Orman Kadastrosu ve 2/B Uygulama Yönetmeliği (20 Kasım 2012 T, 28473 S. R.G.) 2. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından: İskân Kanunu Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (21 Kasım 2012 T, 28474 S. R.G.) 3. Bakanlar Kurulu Kararı 2012/3907 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunun Uygulanmasından Elde Edilen Gelirlerin Kullanımına İlişkin Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar (24 Kasım 2012 T, 28477 S. R.G.) 4. Kamu İhale Kurumu Teşkilatı ve Personelinin Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik - 2012/3914 (26 Kasım 2012 T, 28479 S. R.G.) 5. On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Kanun No. 6360 Kabul Tarihi: 12/11/2012 (6 Aralık 2012 T, 28498 S. R.G.) 6. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından: Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği (15 Aralık 2012 T, 28498 S. R.G.) 7. Toplu Konut İdaresi Başkanlığından: Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Satış, Devir, İntikal, Kiraya verme, Trampa, Sınırlı Ayni Hak Tesisi ve Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı İhale Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (26 Aralık 2012 T, 28509 S. R.G.) 8. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından: İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliği (26 Aralık 2012 T, 28509 S. R.G.) 9. Danıştay Genel Kurulundan: Danıştay Dava Daireleri Arasındaki İşbölümü Kararı, Esas No : 2012/20, Karar No : 2012/20 (26 Aralık 2012 T, 28509 S. R.G.) 10. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından: İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik (29 Aralık 2012 T, 28512 S. R.G.) 11. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından: İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği (29 Aralık 2012 T, 28512 S. R.G.) 12. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından: İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği (29 Aralık 2012 T, 28512 S. R.G.) İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr 13. Başbakanlık (Hazine Müsteşarlığı)’tan: Zorunlu Deprem Sigortası Tarife ve Talimat Tebliği (29 Aralık 2012 T, 28512 S. R.G.) (DÜZELTME 29/12/2012 tarihli ve 28512 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Zorunlu Deprem Sigortası Tarife ve Talimat Tebliği ile ilgili (10 Ocak 2013 T, 28524 S. R.G.) 14. Başbakanlık (Hazine Müsteşarlığı)’tan: Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapılmasına İlişkin Genel Şartlar (29 Aralık 2012 T, 28512 S. R.G.) 15. Bakanlar Kurulu Kararı 2012/4048 İzmir İli, Karabağlar İlçesinde Bulunan Bazı Alanların Riskli Alan İlan Edilmesi Hakkında Karar -540 Ha. (31 Aralık 2012 T, 28514 S. R.G.) 16. Ekonomi Bakanlığından: Yurt İçinde Düzenlenen Uluslararası Fuarlara İlişkin Tebliğ (İTHALAT: 2013/1) (31 Aralık 2012 T, 28514 S. R.G.- 3. Mükerrer) 17. Ekonomi Bakanlığından: Tebliğ İş Sağlığı ve Güvenliğini Etkileyen Bazı Maddelerin İthaline İlişkin Tebliğ (İTHALAT: 2013/13) (31 Aralık 2012 T, 28514 S. R.G.- 3. Mükerrer) 18. Gümrük ve Ticaret Bakanlığından: Pazar Yerleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (31 Aralık 2012 T, 28514 S. R.G.- 4. Mükerrer) 19. Maliye Bakanlığından:Tebliğ Belediye Gelirleri Kanunu Genel Tebliği (SERİ No: 42)(31 Aralık 2012 T, 28514 S. R.G.- 4. Mükerrer) 20. Vakıflar Genel Müdürlüğünden: Vakıf Kültür Varlıkları İhale Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (2 Ocak 2012 T, 28516 S. R.G.) 21. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığından: Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik (5 Ocak 2012 T, 28519 S. R.G.) 22. Orman ve Su İşleri Bakanlığından: Orman Kanununun 17 ve 18 İnci Maddelerinin Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (8 Ocak 2012 T, 28522 S. R.G.) 24. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından: İş Sağliği Ve Güvenliği Kurullari Hakkinda Yönetmel (18 Ocak 2013 t, 28532 s. R.G) 25. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından: Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (5 Şubat 2013 t, 28550 s. R.G) Ocak 2013 - 168 13 Şubeden 14 Ocak 2013 - 168 Şubeden EROL SÖNMEZ HOCAMIZI KAYBETTİK O hepimizin Erol Abisi idi ve şahsına münhasır özel bir kişiydi. Erol Abi inşaat mühendisi değildi. Fen Fakültesi matematik astronomi bölümünden mezun idi. 1969 yılında Ege Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisli Bölümünde asistan olarak göreve başladı. Uzun yıllar Prof. Dr. Semih Kavalalı’nın ve Prof. Dr. Sait Yaşar’ın verdiği topoğrafya dersinin asistanlığını yaptı. 1983 yılında da öğretim üyesi olarak Topoğrafya dersini vermeye başladı. Asistanlığı ve öğretim üyeliği döneminde (onun tabiriyle) birçok öğrenci Erol Abinin “tezgahından geçti”. Erol Abiyi iyi tanıyan birisi olarak onun bazı özelliklerini ve birkaç anıyı yazmadan geçemeyeceğim. Erol Abi iki renkli bir insandı. O ya siyahtı ya da beyaz. Bir olay için “hayır” dediyse, o olay bitmiştir. Öldürseniz evet dedirtemezsiniz. Bir kişi için olumsuz düşünüyorsa o kişinin notu değişmez. Bu not işi öğrencisi için de geçerlidir, arkadaşları için de. Ama olumlu düşünüyorsa her zaman o kişinin arkasında durur. Ondan “yaramaz” damgası yememek gerekir. - - - - Erol abi ne parası bu? Sorma ver. Niye sormayayım? Soracaksan verme. Birkaç kişiden aynı cevabı alınca kızardı. Biz de zaten bu anı beklerdik. Kendisinden böyle bir para veya borç isteyin alacağınız cevap şudur: - Ne o evlat, soyguna mı çıktın? Cüzdanını çıkarır, açar, içinde hiç para yoktur. O cüzdan “vallah billah” cüzdanıdır. Para dolu ikinci cüzdan başka cebindedir. Erol abi için “Efsane”, “şahsına münhasır insan” isimleri de kullanılır. Hakikaten öyleydi, ama o benim Erol Abimdi. Ömer Zafer Alku Öğrenciye karşı serttir, tavizsizdir. “Öğrenciyi okşamayacaksın sonra şımarır” vecizesi ona aittir. Kız-erkek öğrenci ilişkilerinin takipçisidir. İlişkinin ciddi olmasını ister, hatta nasihatte bulunur. Ama kendisi yedi defa nişanlanıp ayrıldığını söylemez. Ona derste soru sorulamaz. “Hocam sınav kağıdımdaki hatalarımı görebilir miyim” bile denemez. İsterseniz söyleyin. Güzel bir cevap alırsınız. Bir topoğrafya dersinde teodolitin özelliklerini tahtaya çizerek anlatıyor. “Üst kıl, orta kıl, alt kıl falan filan…” Öğrencilerden biri o kıllarla ilgili kıl bir soru soruyor. Erol Abinin cevabı “Dersten sonra gel ben sana o kılı göstereyim” Bölümdeki para işlerinin müdürüydü o. Herkesin imzalı boş bir kağıdı onda dururdu. Gerektiği zaman kağıdı o doldururdu. Birisi evlenecek, hediye alınması gerekiyor veya bir hayır işi için para toplanacak. Bu iş onun işi idi. Tahsilat için odaları dolaşmaya başlar. Diyalog aynen aşağıdaki gibidir. - Evlat ver 20 lira İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Ocak 2013 - 168 15 İMO’dan MESLEK ÖRGÜTÜMÜZÜ VE KAMU YARARI İLKESİNİ KISKANÇLIKLA KORUYACAĞIZ İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu’nun, TMMOB Yasa Taslağı ile ilgili yaptığı açıklama. 25 Aralık 2012 Meslek örgütümüzü ve kamu yararı ilkesini kıskançlıkla koruyacağız mesleki uygulamaların ve meslektaşların denetimi TMMOB Yasa taslağında yer almıyor • Siyasi iktidar mesleki alanlar da dahil olmak üzere kamusal yaşamı yeniden düzenliyor Siyasi iktidarın, “Yapı Denetimi Hakkında Kanun Tasarısı”nda değişikliler gerçekleştirmek üzere çalışma başlattığı, yasa değişikliğinin torba yasa formatında Meclise sunulacağı, yasanın, başta Yapı denetimi olmak üzere, İmar, Mera, Kıyı Kanunuyla ilgili bazı değişiklikler de içerdiği kamuoyuna yansıdı; Taslak çalışmanın TMMOB Yasası`nda da değişikliler taşıdığı anlaşıldı. • Mesleki alanlar ulusal/uluslararası sermaye gruplarının ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırılıyor • Bu çerçevede gündeme getirilen TMMOB Yasası değişikliği, mesleki örgütlenmeyi zayıflatacak hükümler içeriyor • Siyasi iktidarın ekonomi politiğine direnen kurumlardan biri olan TMMOB ve bağlı Odaları etkisizleştirilmek ve siyasi iktidarın vesayeti altına alınmak isteniyor • Yasası değiştirilirken TMMOB`den görüş alınmaması, siyasi iktidarın yönetsel tarzının emaresini içermekle kalmıyor, demokrasi anlayışını da gösteriyor • TMMOB ve bağlı Odaların merkezi yapısı zayıflatılıp “il Odacılığı” modeli uygulanacak • “İl Odacılığı” birkaç büyük il dışında, mevcut şubelerin mağdur olmasına neden olacak • Merkezi program çerçevesinde merkezi bütçeyle İMO tarafından bir çalışma döneminde düzenlenen 800 civarındaki mesleki-bilimsel etkinliğin gerçekleşme olanağı ortadan kaldırılıyor. • 12 Eylül döneminde getirilen kamu kesiminde çalışan mühendislerin meslek Odalarına üye olma yasağı, TMMOB Yasa Taslağında da aynen korunuyor • “İl Odalarının” kendi başlarına ulusal/uluslararası bilimsel etkinlikleri düzenleme, bilim insanlarıyla üyeleri buluşturma şansı ortadan kaldırılıyor • Meslek Odaları piyasa ilişkilerine açılarak, kamusal yararı, toplumsal çıkarı korumakla görevli meslek odalarının var olma gerekçesi dayanaksız hale getiriliyor • Üyelerinin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmekle yükümlü Meslek Odaları üyeleriyle rekabet eden “şirketler” haline getiriliyor • Bir deprem ülkesi olan Türkiye`nin asıl ihtiyacı olan 18 Ocak 2013 - 168 Torba yasanın akıbetinin ne olacağı, bu haliyle Meclis gündemine getirilip getirilmeyeceği, TMMOB Yasası`nın torba yasadan kopartılarak ele alınıp alınmayacağı ayrı bir konudur. Kaldı ki, yapı denetim sisteminde değişiklikler içeren taslak metinler defalarca kamuoyuyla paylaşıldı. Aynı şekilde, siyasi iktidarın uzun zamandır TMMOB Yasası`nda köklü değişiklikler hedeflediği de bilinmektedir. Bu nedenle, taslak çalışmaya bağlı kalmadan, siyasi iktidarın yapı üretim sürecine ve yapı üretim sürecinin bileşenlerine, yapı üretim sürecinin asli unsuru olan mühendis, mimar ve şehir plancılarının mesleki alanlarına ve meslek örgütlerine dönük politik yaklaşımın bütünlüklü bir analizini yapmak yerinde olacaktır. Kamusal yaşam yeniden düzenleniyor Son dönemde yapılan yasal değişikliklere bakıldığında, kamusal yaşamın serbest piyasanın ekonomikpolitik anlayışına uygun olarak yeniden yapılandırıldığı görülecektir. Serbest piyasa ekonomisinin gereği olarak, sermayenin önündeki tüm engellerin ortadan kaldırılması, mesleki alanların ve mesleki uygulamaların ulusal/uluslararası sermaye gruplarının çıkarları doğrultusunda düzenlenmesi, kamusal değerlerin metalaştırılarak piyasaya açılması, ulusal yatırımların özelleştirilerek elden çıkarılması mevzuat değişikliklerinin ana eksenini oluşturmaktadır. Kamu yönetiminin, kamusal hizmetlerden çekilmesi, sosyal devlet uygulamalarının ortadan kaldırılması, kamu yatırımlarının azaltılması, kamu kesiminde is- İMO’dan tihdamın daraltılması, eğitimden sağlığa, alt yapı yatırımlarından yapı üretim sürecinin denetime kadar geniş bir yelpazenin, kamusal özelliği törpülenmektedir. Hemen her mesleki alan, bilimsel ve mesleki gereklilikler, toplumsal ihtiyaçlar yok sayılarak, paraya, rekabete, piyasacılığa mahkûm edilmektedir. Son dönemde çıkartılan Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Afet Riski Altındaki Yapı ve Alanlar Hakkında Kanun, İmar`dan Mera, Kıyı`dan TMMOB Yasası`na kadar geniş bir yelpazede hazırlanan Torba Yasa, siyasi iktidarın sosyo-ekonomik tercihlerini yansıtmakta, yaratılmak istenen toplumsal modelin emarelerini taşımaktadır. Anlaşılan o ki, siyasi iktidar, bütünlüklü bir programı hayata geçirmek istemektedir. TMMOB Yasası`ndaki değişiklik ise bütünlüklü programın bir parçasını oluşturmaktadır. DDK Raporu işaret fişeğidir TMMOB ve bağlı Odaları ile ilgili Devlet Denetleme Kurulu tarafından 2009 yılında hazırlanan raporu hareket noktası olarak alırsak, dönem içerisinde, meslek Odalarının çalışma esaslarını düzenleyen, gelirlerini azaltan kanun hükmünde kararnameler çıkartılmış, yönetmelik değişiklikleri gerçekleştirilmiş, bu değişikliklerle meslek odalarının gelirleri ortadan kaldırılmak, oda-üye ilişkisi kesilmek istenmiştir; nihayetinde TMMOB Yasası gündeme getirilmiştir. TMMOB Yasa Taslağı`nın kamusal alana, mesleki yetki ve sorumluluklarımıza ve meslek örgütümüze dönük bütünlüklü planın bir parçası olduğu anlaşılmaktadır. TMMOB Yasası`nda öngörülen değişiklikler, kamu ve toplum adına, meslektaşların hak ve çıkarları doğrultusunda muhalefet eden TMMOB`nin etkisizleştirilmesinin ön hazırlığı niyetinedir; bilinmeli ve ifşa edilmelidir ki TMMOB, siyasi iktidarın ekonomi-politiğine kendi mesleki alanları çerçevesinde direnen kurumlardan biridir. Tam da bu noktada, siyasi iktidara yakınlığı ile bilinen Sabah gazetesinde 1 Aralık 2012 tarihinde yer alan bir haberi öne çıkarmak gerekmektedir. Çünkü haber, siyasi iktidarın TMMOB Yasası`nın değiştirilmek istenmesinin nedeni ve TMMOB`nin siyasi iktidar nezdinde yol açtığı rahatsızlığın açık itirafı niteliğindedir. Haber, “150 milyarlık neşter” başlığı ile verilmiştir. Habere göre, TMMOB Yasası`nın değiştirilme gerekçesi, TMMOB ve bağlı Odalarının, AKP Hükümetinin özelleştirme projelerine açtığı davalardır. Bu davaların toplam değeri 150 milyar liradır. TMMOB, yasası değiştirilerek, siyasi iktidarın tasarruflarına karşı hukuki mücadele yürütemeyecek bir durumda bırakılacaktır. Haberde, TMMOB`nin engellediği ya da engellemeye çalıştığı bazı projeler şöyle sıralanmıştır: GebzeOrhangazi-İzmir otoyolu, Marmaray projesi, 3‘üncü İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr köprü, kentsel dönüşüm projeleri, Dubai Şeyhi ElMaktum‘un Levent projesi, İzmir otoyolu, Galataport projesi, Taksim Topçu Kışlası ve cami projesi, Akkuyu nükleer santrali, Levent garajı ihalesi. Anlaşılan o ki, TMMOB`nin yağmaya, talana karşı çıkan, emekten, halktan, çevreden yana ve kamu yararını koruyan tutumu “neşter” vurulmasını zorunlu kılmıştır. Anlaşılan o ki, TMMOB ve bağlı Odalarının devre dışı bırakıldığı, etkisizleştirildiği ya da “ele geçirildiği” mesleki alan yaratılacak ve bu alan, siyasi iktidarın rant politikalarını herhangi bir engelle karşılaşmadan hayata geçirilmesini sağlayacaktır. Kapalı kapılar ardında hazırlanan yasa TMMOB ve bağlı Odalarının siyasi iktidar nezdinde yarattığı rahatsızlığın salt bu dönemle sınırlı olmadığı, hemen her dönemde, iktidarın karar ve tasarruflarının mesleki-bilimsel bazda eleştirildiği, itirazların kamusal ve toplumsal yararlar doğrultusunda dayanaklı hale getirildiği, özellikle üye ve meslektaşların hak ve çıkarlarını korumada tavizsiz davranıldığı öncelikle belirtilmeli ancak son yıllarda siyasi erk ile meslek Odaları arasındaki çelişkinin biraz daha belirginleştiği ve belirleyici olduğu vurgulanmalıdır. Son on yılda ekonomik-politik tercihlerin ve ulus ötesi büyük sermaye gruplarının dayatması sonucu gerçekleştirilen özelleştirmelerin bu durumun oluşmasına yol açtığı ifade edilmelidir. Bu nedenledir ki siyasi iktidar TMMOB Yasası`nı değiştirmek istemiş, hem de bunu, TMMOB ve bağlı meslek Odalarını sürece dahil etmeyerek ‘kapalı kapılar arkasında` yapmıştır. Yasası değiştirilirken, TMMOB`den görüş alınmamasını kabul etmek mümkün müdür? Değildir ancak bu tarzın şaşırtıcı olmadığına dikkat çekmek gerekmektedir. TMMOB`ye rağmen, yasasını değiştirmek, iktidarın yönetsel tarzının tipik bir örneğini oluşturmaktadır. Çalışma yaşamında köklü değişiklikler yaparken sendikalara, eğitim yasasını değiştirirken eğitimcilere, HES kararı verirken bölge halkına, kentsel dönüşüm projesi hazırlarken mahallelilere, sağlıkta dönüşüm yasaları hazırlarken sağlık sisteminin unsurlarına sorulmadığı gibi, TMMOB Yasası değiştirilirken de, TMMOB ve bağlı Odalarının görüşü alınmamıştır. TMMOB Yasa Taslağı katılımcılıktan ve şeffaflıktan uzak bir tarzla hazırlanmış olmasına ilişkin ilk değerlendirme, TMMOB ve bağlı Odaların başkanlarının katılımıyla yapılmış ve sonuçlar metin haline getirilerek kamuoyuyla paylaşılmıştır. “Mesleklerimize, Odalarımıza ve Birliğimize sahip çıkıyoruz. Kapalı kapılar ardında hazırlıkları yapılan TMMOB`siz TMMOB Yasasını Kabul etmiyoruz” başlığı ile kaleme alınan metinde, meslek örgütünü korumakla birlikte, mevcut yasasındaki temel amaca uygun olarak, kamu yararı ilkesini Ocak 2013 - 168 19 İMO’dan savunmak doğrultusundaki ısrarın devam edeceği vurgulanmıştır. Oysa yasa hazırlık süreci katılımcılığa açık olsaydı, TMMOB ve bağlı Odaların temsil edildiği bir heyet sürece eşit söz hakkıyla dahil edilseydi, mevcut yasanın değiştirilmesi ve korunması gereken hükümleriyle ilgili kamuoyu bilgilendirilir, özellikle mevcut yasanın günün gelişen ihtiyaçlarını karşılamayan yönlerine alternatif üretebilirdi. Mesleki alanlarının öznesi olan mühendisler, mimarlar ve plancıların, kendi alanlarına dönük görüş ve düşüncelerinin, uygulamadan doğan sorun ve sıkıntıların giderilmesi yönündeki yol ve yöntemlerin, mesleki bilgi birikimin gösterdiği doğruların, hem mesleki alan paydaşlarının hem de yasa hazırlık süreci katılımcılarının işini kolaylaştırması beklenen bir sonuç olurdu. Her aşamada mesleki denetim Mevcut 6235 sayılı TMMOB Yasası`nın, olumlu ya da olumsuz yönleri hareket noktası alınarak, yapılmak istenen değişiklikleri daha gerçekçi bir değerlendirmeye tabi tutmak ve bütünlüklü bir sonuca ulaşmak mümkündür. 1954 yılında çıkartılan ve büyük değişikliğin 12 Eylül döneminde, 1983 yılında yapıldığı TMMOB Yasası`nın çağın, farklılaşan toplumsal yaşamın, gelişen tekniğin ve bilimin, büyük mesafe kat eden mühendislik uygulamalarının, mühendislik eğitiminin gelişmiş teorik çerçevesinin gerisinde kalması ve en az diğerleri kadar önemli olan üretim sürecinin ve meslektaş denetiminin yasada yer almıyor olması mevcut yasaya dönük eleştirilerin odaklandığı noktalardır. TMMOB ve bağlı Odaları, mevcut yasaya ilişkin eleştiri ve önerilerini bu kapsamda derinleştirmeye çalışmış, özellikle üretimin ve uygulamacıların denetlenmesi konusunun mevzuata dahil edilmesi için ısrarlı tavır sergilemiştir. İnşaat Mühendisleri Odası bünyesinde önemli mesafeler alınan Serbest İnşaat Mühendisliği (SİM) ve İşyeri Tescil Belgesi (İTB) gibi uygulamalar bu ısrarın somut sonuçları olarak mesleki tarihteki yerini almıştır. Üretim sürecinin ve meslektaş denetiminin taşıdığı önem, özellikle 1999 depremleriyle İMO`nun gündemine girmiş, mesleki denetim faaliyetinin yarattığı olumlu sonuçlar, uygulamaların doğruluğunu kanıtlar düzeyde cereyan etmiştir. Yasada olmamasına rağmen mesleki gerekliliklerle devam ettirilen denetim ve belgelendirme uygulamaları, son dönemde çıkartılan KHK`larla tamamen devre dışı bırakılmıştır. Bugün TMMOB Yasa Taslağı adı altında kamuoyuna duyurulan metinde, mesleki denetime ve belgelendirme uygulamalarına yer verilmemiş olması, siyasi iktidarın, mesleki alanlarımızda denetimsizliğin devam etmesinden rahatsız olmadığını göstermektedir. 20 Ocak 2013 - 168 Oysa ülkemiz, özellikle yapı denetim sürecinin denetimsizliğinin faturasını çok ağır ödemiş, depremler ve diğer afetler denetimsizliğin olumsuz sonuçlarını tüm çıplaklığı ile açığa çıkartmıştır. İMO, mesleki uygulamaları ve meslektaşlarının belgelendirme yoluyla denetlenmesinin yapı üretim sürecinin vazgeçilmezi olduğunu düşünmekte ve bu yetkiyi istemektedir. Bu aynı zamanda mesleki alanımızın başat sorunlarından birinin çözüme kavuşturulması anlamına gelecektir. Ne yazık ki, yasa taslağında bu çözümün izi dahi yoktur. 12 Eylül izi 1954 yılında çıkartılan TMMOB Yasası`nda dönem dönem değişiklikler yapıldı. Asıl olarak 12 Eylül döneminde gerçekleştirilen değişikliklerle, TMMOB ve bağlı Odalarının gücü zayıflatılmak, meslektaşlarıyla kurduğu ilişki kesilmek, üye sayısı azaltılmak istendi. Özellikle kamu kesiminde çalışan “kamu emekçisi” teknik elemanların Oda örgütlülüğünden uzak kalması hedeflendi. 12 Eylülcülerin bu niyeti, 1983 yılında TMMOB Yasası`na eklenen Fıkra ile tezahür etti. İlgili Fıkra`da, “Kamu Kurumu ve Kuruluşları ile iktisadî Devlet Teşekkülleri ve Kamu iktisadî Kuruluşlarında asli ve sürekli olarak çalışan mühendislik ve mimarlık meslekleri mensuplarının meslek ve ihtisaslarıyla ilgili odaya girmeleri isteklerine bağlıdır.” denilerek, Odalara üyelik zorunlu olmaktan çıkartıldı. İşin doğrusu; o tarihten bu güne ortaya çıkan pek çok yapısal sorunun müsebbibi sayılan bu “yasak”, TMMOB Yasa Taslağında da korunmaktadır. Meslektaşlarımızın neredeyse yüzde ellisi kamuda çalışmaktadır. Mühendislerin yarısını oda üyeliğinden uzak tutarak oluşturulacak bir yasanın demokratik olduğunu iddia etmek güçtür. Bir parmak bal taktiği TMMOB Yasası`ndaki olası değişiklikleri, DDK Raporu ile başlayan, mesleki alanlarımızla ilgili çıkartılan KHK`lar ve Yönetmeliklerle devam eden süreçten ve meslek Odalarıyla ilgili medya aracılığıyla yaratılmak istenen algıdan ayrı düşünmek mümkün değildir. Siyasi iktidarın TMMOB ve bağlı Odalarına yaklaşımı hangi hassasiyetler üzerinden şekillendiyse, yaratılmak istenen toplumsal algı hangi noktalar üzerinde yoğunlaştıysa, olası yasa değişiklikleri de aynı noktalar bağlamında gerçekleştirilmek istenmektedir. Yasamızda olası değişiklikler bir sacayağı üzerinde kurgulanmıştır ki, bu kurgu, siyasi iktidarın nasıl bir mesleki alan ve meslek örgütü hedeflediğinin emarelerini taşımaktadır. Sacayağının bir yönünde, “il Odacılığı” olarak bilinen tarz bulunmaktadır. Buna göre; mevcut şubeler, “il İMO’dan Odası” olarak kabul edilecek, yeni il Odaları açılacak, il Odalarının mali, idari özerkliği bulunacak, Oda merkezi ile kurulan ilişki merkez payının ödenmesiyle sınırlı tutulacak, böylelikle Birliğin ve Oda merkezlerinin mali, siyasi, mesleki gücü zayıflatılacak, merkezi yapı, merkezi işleyiş, merkezi bütçe, merkezi kadro istihdamı ortadan kaldırılacak. “İl Odacılığının” mesleki alanımıza yeni girmiş bir kavram olmadığını hatırlatmak isteriz. Meslek Odaları tarihine bakıldığında dönem dönem bu başlık altında talepler olmuş, tartışmalar yaşanmış, “il Odacılığının” olumlu-olumsuz yanları kürsülerden özgürce dile getirilmiş, TMMOB üyeleri özgür iradeleri ile merkezi demokratik yapının korunmasını ve devam ettirilmesini istemiştir. “İl Odacılığının”, “merkezi vesayeti kaldırılacağı”, “şubelerin harcama yapma yetkisini elinde tutacağı” gibi sıradan ve yüzeysel gerekçelerle meşruluğu sağlanmak istenmiş, mesleki alanda yol açması olası olumsuz sonuçlar, “bir parmak bal” siyasetine uygun olarak yok sayılmıştır. Oysa “İl Odacılığı”, “bir parmak bal” taktisyenliği ile örtülemeyecek derecede olumsuz sonuçlara yol açacak, meslektaşlarımızın kazanılmış haklarının kaybedilmesi bir yana, mesleki bütünlüğün, mesleki değerlerin korunması mümkün olmaktan çıkacaktır. “İl Odacılığı” ile; il bazında farklı mesleki uygulamalarla karşılaşmak mümkün olacak, mesleki nitelik, mesleki itibar ve mesleki etik ile ilgili ortak tanımlar, ortak savunular, hedef ve amaç birliği geliştirilemeyecek, farklı mesleki uygulamaların doğuracağı sonuçlar bir bütün olarak mesleki itibarı ve inandırıcılığı tartışılır durumda bırakacak, “il Odalarının” ekonomik gücü mesleki gelişmişliklerini doğrudan etkileyecek, teknolojik ve bilimsel gelişmelerden il odaları aynı düzeyde yararlanamayacak, iller arasında eşitlikten söz etmek mümkün olmayacak, bugün merkezi program, organizasyon ve bütçeyle gerçekleştirilen mesleki-bilimsel etkinliklerin yapılma şansı ortadan kalkacak, sınırlı üyeye, kısıtlı bütçeye sahip il Odalarının bırakalım mesleki etkinlikleri, üyelerinin sıradan taleplerini bile karşılayamayacak, birkaç büyük il dışında kalanların ulusal/uluslararası ölçekte katılım sağlanan etkinlikler düzenleme olanağı olmayacaktır. Merkez, şube ve temsilcilikleri üzerinden bilimselmesleki etkinlik programı hazırlamakta ve hayata geçirmektedir. İMO`yu referans kurum haline getiren, kamuoyunda itibarlı bir kurum olmasını sağlayan teorik zemin, merkezi bilimsel etkinlikler sayesinde oluşturulmuştur. İMO salt ulusal ölçekte değil, uluslararası katılıma açık pek çok etkinliğe imza atmış, üniversiteleri, bilim insanlarını, konusunun uzmanı meslektaşları üyelerle buluşturmuştur. İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr İMO`nun merkezi program çerçevesinde, bir çalışma dönemi içerisinde 800 civarında kongre, sempozyum gibi büyük organizasyonlar ile kurs, panel, çalıştay, forum düzenlediği, yine aynı zaman dilimi içerisinde 250 bin katılımlı meslek içi eğitim olanağı yarattığı göz önüne alınırsa, bunun ancak merkezi bütçe ve organizasyonla gerçekleştirilebilmesinin mümkün olduğu görülecektir. “İl Odacılığının”, özellikle birkaç büyük il dışındaki irili-ufaklı şubeleri bu olanaklardan mahrum bırakacağı açıktır. Açık olan bir başka nokta, İMO üyelerinin “bir parmak bal” taktiğine aldanmayacağı ve örgütün merkezi gücünün tahkimatının sağlanması, kurumsallaşmanın kesintiye uğramaması, merkezi yapının dağılması bir yana aksine güçlenmesi doğrultusunda tercih kullanacağıdır. Nispi temsil demokratik midir Siyasi iktidarın bir taraftan TMMOB`nin sosyo-politik zemininde farklılaşma yaratmaya çalışırken, diğer taraftan da, yeni siyasal-kültürel ortalamaya uygun yönetimlerin oluşmasını da istediği ve bu doğrultuda yetkili kurul seçimlerinde nispi temsil sistemiyle belirlenmesini istediği anlaşılmaktadır. Nispi temsilin demokratik olup olmadığı konusuna girmeden önce, TMMOB ve bağlı Odalarının mevcut işleyişinin demokratik olduğuna dair yapılacak vurgunun, aslında nispi sistemle asıl neyin amaçlandığının da anlaşılır olması sağlanacaktır. İMO özelinden hareket edecek olursak; 26 şubesi 125 temsilciliği ile iMO`nun yüz bine yakın inşaat mühendisinin örgütü olduğunun, şubelerin üye sayıları bağlamında merkez genel kurulunda temsil edildiğinin, büyük şubelerin tek belirleyici olmasının önüne geçildiğinin, İMO ve şube genel kurulların son derecede demokratik atmosferde gerçekleştiğinin, merkez ve şube genel kurullarının hiçbir sorun yaşanmadan tamamlandığının ve sonuçların büyük bir olgunlukla karşılandığının, genel kurulların politik kamplaşmalardan uzak durduğunun, insan odaklı, daha doğru bir ifadeyle; meslektaş odaklı bir seçim sisteminin geçerli olduğunun, seçimlerin meslek dışı politik gruplaşmaların ifadesi olan blok liste bazında değil, çarşaf liste formatında yapıldığının, isteyen her üyenin, her kademe için özgürce aday olabildiğinin, genel kurul tercihlerinin tartışmasız bir hükmü bulunduğunun belirtilmesi gerekmektedir. Nispi temsil konusu tam da bu noktada ele alınmalıdır. Daha demokratik olduğu yanılsaması yaratılarak meşrulaştırılmak istenen nispi temsil sisteminin, topluma dayatılan algının dışında demokratik, eşitlikçi, işlevsel ve sonuç alıcı olduğunu savunmak mümkün değildir. Ocak 2013 - 168 21 İMO’dan Nispi temsil sistemi, meslek Odaları zemininde telafisi mümkün olmayan derin handikaplara yol açacak, karar alma süreçlerinde kilitlenmeye sebebiyet verecek ve örgütleri karar alamama noktasına taşıyacaktır. Demokrasi anlayışı çerçevesinde nispi temsil sistemine öz itibariyle karşı çıkmak elbette doğru değildir. Ancak nispi temsilin Oda genel kurullarının mesleki konular dışındaki unsurların belirleyiciliği altına gireceği, Devlet Denetleme Kurulu Raporu`nda öne çıkartılan “politika yapıyorlar” şeklindeki eleştirinin yasayla dayanaklı hale geçeceği de açıktır. Meslek Odalarına “politika” bizzat siyasi iktidar tarafından dahil edilecektir. Nispi temsil sisteminde belirleyici olan politik kamplaşmalar çerçevesinde bir araya gelen grupların oluşturduğu listeler olacak, bireylerin aday olması teknik olarak mümkün olmaktan çıkacak, bireylerin politik gruplaşmalardan birine dahil olmak dışında şansı kalmayacak, listeler doğrudan politik aidiyetler çerçevesinde düzenlenecek, genel kurula liste dayatması yapılacak, bireylerin aday olduğu “çarşaf liste” uygulaması ortadan kalkacak, aday olmada ve seçilmede liyakat, mesleki bilgi değil, politik görüş etkili kılınacaktır. Nispi temsilin yürütme organlarının seçiminde esas alınması, karar alamayan, gerginlikten beslenen, yönetemeyen kurulların ortaya çıkmasına neden olacaktır ki, bugünkü demokratik işleyişle bile çözülemeyen sorunlar, bırakalım ortadan kalkmasını, daha da pekişecektir. Şu nokta açık ve nettir: Farklı meslek disiplinlerini ve farklı alt disiplinleri bünyesinde toplayan, kendi iç dengelerini oluşturarak, mesleki talepleri bu denge üzerinde oluşturarak kamu görevi gören meslek Odalarının hayatına nispi temsil sistemini dahil etmek, meslek odalarına “siyaseti” ve “ayrımcılığı” sokmaktır. Bugünden söylenebilir ki, bu, mesleki zeminde ve örgütlenmede tahmin edilmeyecek büyük kırılmalara yol açacaktır. 58 yıllık hak ve çıkar örgütü olarak Meslek Odaları, kimin, hangi politik görüşün kaç sandalye kazandığı ve hatta “sandalyelerin havada uçuştuğu” genel kurullara itiraz etmektedir; mesleğimizin bugünkü ve gelecekteki ihtiyacı bu değildir, tıpkı dünün ihtiyacı bu olmadığı gibi. Nedir ihtiyaç olan; her durumda ve her şart altında, meslektaşların hak ve çıkarlarını korumak, meslek içi eğitimlerle eğitim sürecinin devamlılığını sağlayarak mesleki niteliği artırmak, gelişen mesleki bilgiyi, teknolojiyi, uygulamaları üyelerle buluşturmak, mesleki alanları düzenlemek, toplumsal çıkarları ve kamusal yararı tartışılır halde bırakmamak, yaşanabilir ülke, yaşanabilir kent, yaşanabilir konut yaratma amacını, mesleki hassasiyetin temel noktası haline getirmek… 22 Ocak 2013 - 168 Meslek disiplinlerinin uyumunu sağlayan TMMOB TMMOB`nin farklı mesleki disiplinlerini ortak zeminde buluşturduğunun, büyük küçük Oda ayrımını ortadan kaldıracak şekilde, her odanın TMMOB Yönetim Kurulu`nda bir kişiyle temsil edildiğinin, farklı mesleki disiplinlerinin, farklı bilim dallarının uyumlu birlikteliğinin sağlandığının da vurgulu hale getirilmesi gerekmektedir. Özellikle, üniversite eğitimi bağlamında; mühendislik ana bilim dallarının bölünerek, alt disiplinlerinin lisans eğitimi konusu haline getirilmek istendiği, bunun doğal sonucu olarak, alt disiplinlere Meslek Odası statüsü (ulaştırma mühendisleri odası, su yapıları mühendisleri odası vb.) verileceği kamuoyunun dikkatine sunulmalıdır ve aynı zamanda, üniversitelerin buna uygun donanıma sahip olmadığı, ana bilim dalları ve alt disiplinler arasındaki ilişki ve geçişler nedeniyle meslek örgütü bağlamında kelimenin tam anlamıyla karmaşaya ve kaotik bir ortama yol açacağı, uygulamada ise yetki ve sorumluluk sorununa neden olacağı eklenmelidir. TMMOB ve bağlı Odaları, mevcut demokratik işleyişi ile ana bilim dalları ve alt disiplinleri, toplum yararı temelinde ortak zeminde buluşturan iç işleyişe ve özelliğe sahiptir. Siyasi iktidar, TMMOB`nin merkezi gücünü zayıflatmak pahasına bu armoniyi kakofoniye çevirecek, üniversite eğitiminde ve mesleki alan İMO’dan örgütlenmesinde bilime ve uyuma aykırı, karışıklığa yol açacak değişiklikler gerçekleştirmek istemektedir. Meslek Odaları piyasa ilişkilerine çekiliyor TMMOB Yasası`nda yapılmak istenen değişikliğin bir başka tarafında mesleki alanların ve mesleki uygulamaların piyasa ilişkilerine açılması, ticari faaliyetin konusu haline getirilmesi bulunuyor ki bu yaklaşım, Anayasa`da ve mevcut TMMOB Yasası`nda tarif edilen “toplum yararı” ilkesini yok saymaktadır. Kamuoyuna yansıyan Taslak metin, bir taraftan merkezi yapıyı dağıtır ve güçsüzleştirirken, diğer taraftan Meslek Odaları ile siyasi iktidar arasında vesayet ilişkisi yaratacak hükümler içermektedir. Metinde, 12 Eylülün faşizan ve yasakçı yönetim tarzının, kapitalist dokunuşlarla varlığını sürdürdüğü görülmektedir. Yasa tasarısında, Meslek Odalarını piyasa ilişkilerinin bir unsuru gibi değerlendiren, ticari faaliyet yapabilmesinin önünü açan hükümler yer almaktadır. Taslak metinde, Odaların ve “il odalarının” bedeli karşılığı özel şirketlere, kamu kurumlarına, üniversitelere proje üretebileceği, bu amaçla iktisadi teşebbüs kurabileceği noktasında belirlemeler bulunmaktadır. Bu yaklaşım, Odaları sadece piyasa ilişkilerinin içine çekmekle kalmayacak, üyeleriyle rekabet içine girmesine neden olacaktır. Oysa Meslek Odaları meslektaşlarının hak ve çıkarlarını ve toplumsal yararı korumak ve kollamakla görevlidir. Mevcut yasanın amaç maddesinde vurgulu hale getirilen meslek ahlakı, bu yaklaşımda ticari faaliyete ve dolayısıyla “ticari ahlaka” bırakmaktadır. Odalar, toplumsal ve mesleki sorunlar bağlamında bir araya getirdiği üyeleriyle, bir başka kulvarda rakip “şirket” gibi yarışacaktır. Üyelerinin hak ve çıkarlarını koruyan bir meslek Odasından, üyeleriyle iş için rekabete giren bir meslek Odasına geçişin ön hazırlıkları yapılmaktadır ki, bu yeni durumun, ne meslek odaları ne de meslektaşlar tarafından kabul edilir olmadığı özellikle vurgulanmalıdır. TMMOB ve bağlı Odalar, kuruldukları 1950`li yıllardan bu yana, kamu yararı ve toplumsal çıkarlar doğrultusundan ayrılmamış; kamu idaresinin uygulamaları bu çerçevede değerlendirilmiş, eleştirilmiş, alternatif siyaset üretilmiş, temel ilkeye ters düşen, bilime ve bilimsel yönteme aykırı tasarruflarla hukuki zeminde mücadele edilmiş, temel mesleki bilgiler, teknolojik gelişim ve uluslararası kabuller dayanak noktası alınmıştır. Birinci Boğaz Köprüsü ile üçüncü Boğaz Köprüsü arasında kurulacak ilişki TMMOB ve bağlı Odalarının, bu konu çerçevesinde özellikle de İnşaat Mühendisleri Odası`nın, kamusal yarar ilkesine ne kadar bağlı olduğunu, aradan geçen zaman zarfında ilkesel duruİMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr şundan ödün vermediğinin göstergesi sayılmalıdır. Aynı şekilde, 1960`lı yılların sonunda mühendislik fakültelerinde okuyan devrimci gençler tarafından Zap Suyuna köprü yapılmasıyla, bugün TMMOB`nin mesleki desteği ile kentsel dönüşüm projelerine itiraz edilmesi arasındaki diyalektik bağ, insan hayatına verilen önemi açığa çıkartırken, sosyal adaletçi, eşitlikçi öğelerle beslenen mesleki-politik hattın inşa edilmesindeki ısrarı gözler önüne sermektedir. Teknik mi politik mi? TMMOB Yasası`ndaki değişikliklerin teknik mi yoksa politik mi olduğu sorusuna yanıt verilmelidir. Çünkü teknik ve daha çok işleyişe dönük gerekçelerle yapıldığı hissi yaratılan değişikliklerin öz itibariyle politik amaçlı olduğu görülmelidir. Şubelerin, il Odalarına dönüştürülmesi, yeni il Odalarının açılması için getirilen kıstaslar, il Odalarına mali, idari, mesleki özerlik verilmesi, üye aidatlarının ve işlemlerden elde edilecek gelirlerin il odaları tarafından belirlenmesi, il Odalarının gelirlerinden, Oda merkezine ve TMMOB`ye ayrılan payın oranı, il koordinasyon kurullarının il Odaları tarafından belirlenmesi, çalışma esaslarını düzenleyen yönetmeliklerin Oda merkezleri tarafından hazırlanması ancak il odaları tarafından yürütülecek olması, üye ve öğrenci üye bilgilerinin il Odaları tarafından tescil edilmesi ve lakin üye bilgilerinin Oda merkezi tarafından paylaşıma açılması gibi konular, öz itibariyle, Oda merkezlerinin gücünü zayıflatmayı, örgütsel bütünlüğünü parçalamayı, merkezi yapısını dağıtmayı, merkezi politik anlayış çerçevesinde oluşturulan müdahale kanallarını kapatmayı, örgütsel bütünlüğün doğal sonucu olarak, kamu idaresinin toplum yararına olmayan tasarruflarına karşı hukuki girişimleri de içeren mücadele iradesini geriletmeyi amaçlamaktadır. , Toplum yararı mı, korporatizm mi ? Değiştirilen ve korunan hükümlerin toplamı, yasa tasarısıyla, siyaset erkinin meslek odalarını vesayeti altına almak istediğini, Nazi Almanya`sında örneği görülen ve “parti-devlet” şeklinde formüle edilen toplumsal düzenin mesleki örgütlenmelere yansıtılmasının amaçlandığını, mesleki alanlarda korporatist örgütlenmeler yaratılmasının hedeflediğini göstermektir ki, bu toplama itiraz etmenin sorumluluğu, sadece mühendislere, mimarlara, şehir plancılarına değil, tüm siyasal, toplumsal, mesleki kesimlere düşmelidir Ocak 2013 - 168 23 TMMOB’den TMMOB’NİN MÜCADELESİNİ YASALARLA KISMAK VE KISITLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR! ÇÜNKÜ TMMOB GÜCÜNÜ BİLİMİ VE TEKNİĞİ TEMEL ALARAK ÖRGÜTLÜ ÜYEMİZ VE HALKIMIZDAN ALMAKTADIR TMMOB’ye bağlı Odaların Yönetim Kurulu Yazman/Sekreter Üyeleri tarafından hazırlanan bilgilendirme amaçlı referans metni ekte bilgilerinize sunulmaktadır. 10 Aralık 2012 Günümüz Dünyası Gerçeklikleri ve TMMOB TMMOB ve bağlı odaları meslek alanlarıyla ilgili olarak ülke gerçeklerini ifade edip sorunları tespit etmekte, çözüm önerileri oluşturup yaşama müdahil olmakta, bilimi ve tekniği halkımızın hizmetine sunmaktadır. TMMOB politikası, meslek alanlarımızdan yola çıkarak mühendislik mimarlık ve şehir plancılığının sorunlarının halkımızın sorunlarından ayrılamayacağını temel ilke kabul ederek, bilimsel, teknik ve insan odaklı bir çerçevede oluşturulmaktadır. Dünyada yaşanmakta olan emperyalist/kapitalist kriz ve savaşlar, ülkemizi doğrudan etkilemekte, mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı meslek alanlarımızın tamamı ülke yönetimindeki iktidarlarca neo-liberal iktisat politikalarına teslim edilmekte, TMMOB olarak rant ve kâr odaklı yönetilen bu düzene karşı örgütlü mücadelemiz devam etmektedir. Emperyalizm yeni döneminde neo-liberal iktisat politikalarıyla tüm dünyayı teslim alıp, vahşi kapitalizmi küresel ölçeğe yayarken buna karşı duran örgütümüze büyük görevler düşmektedir. Bu çerçevede halkımızın çıkarlarını korumak, bilimsel uygulamaların hayata geçmesini sağlamak amacıyla; nükleer santraller, 2B yasası, özelleştirmeler, imar rantı merkezli planlama süreçleri vb gibi meslek alanlarımızla ilişkili tüm konularda elde edilen kazanımlarda, TMMOB‘nin hukuksal ve siyasal alanda vermiş olduğu mücadelelerin payı çok büyüktür. AKP İktidarının Ekonomi Politiği ve TMMOB Küreselleşmenin baskısı altındaki Türkiye‘de kapitalizm; devlet eliyle ve himayesinde sermaye birikimini kentler ve doğal kaynaklar üzerinden oluşturmaya ve ayakta tutmaya çalışıyor. AKP iktidarı, TMMOB ve Odaları bu yöneliminin önündeki en büyük engel olarak görüyor. Ekonomiyi canlı tutmak için öncelikle kentsel alanlarda yıkım ve yapım işleri ile kentsel dönüşüm başlatılmış, inşaat sektörünün sıcak parayı getirmesi öngörülmüştür. 24 Ocak 2013 - 168 Bu sürecin hızlı ve kesintisiz işlemesi için bir takım yasal düzenlemeler yapılması amacıyla; ülke topraklarının ve kamu kaynaklarının yağma ve talanının önünde engel olan tüm mevzuat birer birer değiştirilmektedir. Bu vahşi dönüşüme karşı duran, kamuoyunu her platformda aydınlatan, kamunun ve halkın varlıklarına, kentlere, doğal ve kültürel kaynaklara sahip çıkan; bu amaçla yılmadan mücadelesini sürdüren, halkın yanında olan mühendis, mimar ve şehir plancıları da susturulmak ve bertaraf edilmek istenmektedir. Kamu kaynakları yerli ve yabancı sermayenin bölüşümü için hazır hale getirilerek, halkın malı olan kıyılar, ormanlar, maden alanları, su kaynakları v.b. her türlü doğal, tarihi, kültürel ve kentsel değerler; adeta yağmalanarak el değiştiriyor, serbestleştirme, özelleştirme politikalarıyla göz göre göre kamu ve halktan alınıp sermayeye veriliyor. TMMOB ve bağlı meslek odaları ile tüm üyeleri; ülkemiz üzerinde oynanan bu oyunun farkındadır. AKP‘nin iktidarını ekonomik boyutuyla ülkemiz ve kentlerimiz üzerinden sağlamlaştırma gayretinin hangi boyutta olduğu ve ona karşı etkin mücadele gerekliliğini kamuoyuna ve halkımıza anlatmak zorunludur. 10 yıllık iktidarları süresince; siyasi otorite, “ileri demokrasi” diyerek özgürlükleri yok etti, özgürlük diyerek korku imparatorluğu oluşturdu. Şimdi de kentsel dönüşüm diyerek kentlerimizi, kıyılarımızı, ormanlarımızı, doğal ve kültürel kaynaklarımızı yok etmektedirler. İşte bu nedenle TMMOB ve bağlı meslek Odaları da, susturularak parçalanmak ve yandaş kuruluşlar haline dönüştürülmek istenmektedir. Mühendislik, Mimarlık, Şehir Plancılığının Ekonomi Politiği ve Gerçekleşen Tahribat Bilindiği gibi TMMOB ve bağlı Odalarının kapsadıkları ve dahil oldukları meslek disiplinleri; bilim, teknoloji, Ar-Ge, inovasyon, sanayi, tarım, orman, enerji, ulaşım, madenler, tüm doğal kaynaklar, gıda, çevre ve kentleşme politikalarının başta gelen dinamik gücüdür ve bu gereklilik ile gerçekliğin, yasa yapıcıları ve kurumlarınca da böyle algılanması gerekir. TMMOB’den Ancak ne yazık ki söz konusu bilimsel gereklilik ve gerçekler bütün siyasi iktidarlar tarafından hep ikinci plana itilmiş, AKP iktidarında bu durum sistematik bir boyut kazanmıştır. Mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerinin ana sektörleri ve ilgili hizmetler kamusal fayda anlayışından çıkarılıp serbestleştirme, özelleştirme, ticarileştirmenin arpalıkları haline getirilmiştir. Kentler, tarım arazileri, kamu arazileri, madenler, enerji vb. tüm alanlar rantlara göre şekillendirilmiş, plansızlık egemen kılınmıştır. İnsanca barınma hakkı ve deprem gerçeğinin gerektirdiği yapı denetimi, enerji, tarım, orman, su kaynakları ve kentlerin yönetimi gibi alanlarda mühendislik, mimarlık, şehir plancılığının mesleki denetim ve bilimsel-teknik kriterleri devre dışı bırakılmış; aynı şekilde çalışma yaşamının büyük kısmı işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin dışında tutulmuş; KHK‘lar, yasa ve yönetmeliklerde peş peşe yapılan düzenlemelerle bilimsel-teknik mesleki gereklilikler dışlanmıştır. Bu nedenle iş cinayetlerinden yapı denetimsizliğine, depremlerin toplumsal yıkımlara dönüşmesine dek bir dizi acı olay artık kanıksanır hale gelmektedir. TMMOB‘nin Konumu TMMOB ve bağlı Odaları, Anayasa, yasalar, ilgili mevzuat ve iç yönetmelikleri, çalışma program ve ilkelerinde tanımlanan ülke, halk, kamu, meslek ve meslektaş çıkarlarının korunması ve bu kapsamda düzenleme yapmakla yetkili kılınmış ancak yine bu nedenle hep muhalif bir konuma sahip olmuştur. TMMOB ve Odaları kamusal konumları ile demokratik kitle örgütü olma hüviyetini başarıyla birleştirmiş, tek ayaklı bir konumlanmayı değil, birbiriyle bağıntılı alanları birleştirerek dengeli bir yürüyüşü gerçekleştirmiştir. TMMOB ve bağlı Odaları muhalif olmak için muhalefet yapma gibi bir yönelime girmeksizin, değindiğimiz bütünlüklü kamusal toplumsal çıkarlar doğrultusunda faaliyet yürüttükleri için iktidarların şimşeklerini üzerlerine çekmişlerdir. TMMOB hiçbir zaman dar meslekçi ve kendine dar anlamda bir siyaset misyonu yükleyen bir yaklaşıma sahip olmamış; geçmişten bu yana böylesi yaklaşımların ötesinde, meslek-ülke-halk-kamu çıkarları bütünlüğünde politikalar üretegelmiştir. TMMOB ve Odaları siyasi iktidarlardan bağımsız, özerk, ancak kamu kurumu niteliğiyle kamu idari yapısı içinde, kamusal hizmet veren, özerk yerinden yönetim kuruluşları olarak meslekleriyle doğrudan ilgili ve bağıntılı alanlardaki emperyalist-kapitalist sömürü, talan ve tasfiye politikalarına kararlılıkla karşı çıkmıştır. Bu bağlamda TMMOB; SEKA, Türk Telekom, Eti Seydi- İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr şehir Alüminyum, araç muayene istasyonları hizmeti, ERDEMİR, EGO, Başkent Doğalgaz Dağıtım, İzmit Gaz Dağıtım, elektrik dağıtım şirketleri vb. gibi özelleştirmelere; sanayi, tarım, orman, gıda, enerji, madenler, çevre ve kentsel uygulama alanlarında, kamuyu ve meslek disiplinlerimizi tasfiye edip ilgili alan ve hizmetleri metalaştırarak, birer rant alanı haline getiren uygulamalara karşı gerektiğinde hukuk yoluna da başvurmuştur. “İş Yapmamızı Engelliyorlar”: TMMOB Rantın Önünde Engel! Bizzat Başbakan yıllar önce bu nedenle “iş yapmamızı engelliyorlar” diyerek TMMOB örgütlülüğünü “ideolojik” davranmakla suçlamıştır. Örgütlerimizin mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı disiplinleriyle ilgili bilimsel, teknik gerekliliklerden uzak uygulamalara ve kentsel yağmalara karşı açtığı davalar nedeniyle, TMMOB ve Odalar, bizzat Başbakan ve Bakanların ağzından birçok kez hedef tahtasına oturtulmuş, Melih Gökçek gibi belediye başkanlarının çirkin saldırılarına uğramıştır. Çünkü TMMOB, hukuksal girişimlerle, siyasi iktidarın rant amaçlı politikalarına, serbestleştirme, özelleştirme uygulamalarına, yağma ve talana mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak “dur” demiş; taşeronlaştırma uygulamalarına, işten çıkarmalara, işsizlik, yoksulluk ve düşük ücretlere karşı, yüzlerce işyerinde direnen işçilerle bir arada olmuştur. AKP, Türkiye‘deki Değişim-Dönüşüm ve TMMOB TMMOB, emperyalizmin AKP eliyle kurguladığı ve yapmaya çalıştığı düzenlemelere karşı mücadele yürütmüş; AKP‘nin, Cumhuriyetin iktisadi, toplumsal kazanımları ile laikliği bertaraf edip dönüştürmesine ve dikta özlemlerine karşı çıkmış, gericiliğin ve dogmatizminin karşısında bilimi ve tekniği; sömürü, yolsuzluk ve talanın karşısında toplumsal gereksinimleri, insanımızın refah ve mutluluğunu esas alan bir ekonomiyi savunmuştur. Mesleki ve örgütsel birikimimizle, ekonomik, siyasal ve sosyal gelişmelere doğru olandan, olması gerekenden yana müdahale etmiştir. TMMOB, ülkemizde kökleştirilmek istenen şoven linç kültürüne karşı barış ve gönenç içerisinde bir arada yaşamı savunur. Diğer dost güçlerle birlikte emeğin, barışın, özgürlüklerin, bağımsızlığın, çağdaş değerlerin ve hakça bölüşümün egemen olduğu bir Türkiye için mücadele eder. TMMOB, mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerini de yıllardan beri olumsuz olarak doğrudan etkileyen egemen sermaye birikim politikalarının yönlendirmesiyle sanayide gerçekleşen dönüşümün, artan fason Ocak 2013 - 168 25 TMMOB’den üretimin ve rant yönelimli politikaların karşısında olmuş ve olmaya devam edecektir. Siyasi iktidar olağan yollar ve seçimlerle ele geçiremediği TMMOB‘yi şimdi kuruluş yasamızla oynayarak etkisizleştirmeye ve denetim altına almaya çalışmaktadır. TMMOB‘ye yönelik sınırlayıcı, tasfiye edici politikalar da esasen söz konusu ekonomik, politik kapsam içindedir. Sanayinin fason üretime yönelik yapısal dönüşümü, kentsel dönüşüm süreçleri ve bütün ülkenin imara açılması politikaları ile gerek mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerinin gerekse bu hizmetlere ilişkin meslek örgütlerinin zayıflatılması bir bütünlük arz etmektedir. Son Üç Yıl: Türkiye‘nin ve TMMOB‘nin Dönüştürülmesi Çabaları İç İçe 2009 yılında Devlet Denetleme Kurulu (DDK) raporu ile başlayan ve 2011 yılındaki Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile süren sürecin temel karakteristiği budur. Şimdi ise iktidarın TMMOB‘ye yönelik tasavvurlarının somutlaştığı, yasa/mevzuat taslaklarının üzerinde çalışıldığı günlere gelmiş bulunuyoruz. Şimdi gündemde olan «Yapı Denetimi Hakkındaki Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağı» ile de TMMOB Yasasını/mevzuatını değiştirme çabaları somutluk kazanmış durumdadır. Yasa değişikliğinin «Yapı Denetimi Hakkındaki Kanun» değişikliği ile birlikte bir torba yasa içinde yapılması anlamlıdır; zira bütün ülke rantsal şantiyeye dönüştürülürken ilgili meslek odalarının etkisizleştirilmesinin hedeflendiği açık olarak görülmektedir. Bu yasa taslağının gündeme getirilmesinden önceki son iki yılda yapılan düzenlemelere baktığımızda, ülkemiz ve meslek alanlarımızla ilgili çarpıcı gelişmelerin yaşandığı görülecektir. Bilindiği üzere iktidar, yapı denetimi ile doğrudan bağlantılı olan 1999 Marmara, 2003 Bingöl ve 2011 yılındaki Van depremlerinden toplum yararına hiçbir ders çıkarmamış, söz konusu yasayı, TMMOB ve Odalarımızın raporlarında ayrıntılı olarak irdelendiği üzere, mühendislik, mimarlık hizmetlerinin tasfiyesi ve rant esaslarına uygun olarak düzenlemiştir. İlgili yönetmeliklerin yanı sıra 17.08.2011 tarihli 648 sayılı KHK ile 4708 sayılı Yapı 26 Ocak 2013 - 168 Denetimi Hakkında Kanunda yapılan değişikliklerle, yasanın denetim kapsamı daraltılmış, denetimsiz yapılaşmanın sınırları genişletilmiştir. “Kamu-özel sektör işbirliği” yaklaşımının deprem gibi komplike ve tamamen kamusal düzeydeki bir sorumluluk alanına sokulması da “Ulusal Deprem Stratejisi Eylem Planı 2012-2023” ile gerçekleşmiş ve kamu idari yapısı ile kamusal hizmetlerin serbestleştirilip, özelleştirilmesinin yaygınlaşmasına hizmet edilmiştir. 2011 yılındaki KHK düzenlemeleri, son yıllarda sıkça başvurulan “torba yasaların” içeriklerine benzer bir “çok yönlülüğe” sahiptir ve AKP iktidarının “ustalık” döneminde rant talanının ulaşacağı boyutlar ile olağanüstü yöntemlerle yönetme karakteristiğine dair önemli veriler sunmaktadır. Siyasal iktidarca basına servis edilen ve çok kısa bir süre önce hazırlanan Yapı Denetimi Kanunu Tasarısı Taslağının; 3 Mayıs 2011 tarihinde, 27923 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe giren 6223 sayılı “Kamu Hizmetlerinin Düzenli, Etkin Ve Verimli Bir Şekilde Yürütülmesini Sağlamak Üzere Kamu Kurum Ve Kuruluşlarının Teşkilat, Görev Ve Yetkileri İle Kamu Görevlilerine İlişkin Konularda Yetki Kanunu” ile başlayan ve birbiri ardı sıra çıkartılan KHK‘ler, kanunlar ve yönetmelikler ile sürdürülen sürecin sonunda; kalan eksikleri tamamlamak amacıyla hazırlandığı anlaşılmaktadır. Söz konusu Yetki Kanununa dayalı olarak, 8 Haziran 2011 tarihli Resmi Gazete‘de yayımlanan 11 adet KHK ile bakanlıkların görev yetki ve teşkilatlanması tanımlanmış; daha sonra bu KHK‘lerde değişiklik yapan 24 adet “kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılmasına dair kanunlarla” bakanlıkların teşkilat ve görevlerinin belirlendiği 35 adet KHK ve KHK değişikliği Resmi Gazete‘de yayımlanmıştır. Meslek alanlarımızla doğrudan ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nın kuruluşuna dair 644, 648 ve 653 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerle başlatılan süreçte başta Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, İmar Kanunu, Yapı Denetim Kanunu, Kıyı Kanunu olmak üzere 14 kanunda değişiklik yapılmıştır. Böylece; ülkemizdeki imar faaliyetleri ve yapı üretim sürecinin demokratik katılım mekanizmaları olmaksızın, yerel yönetimleri de işlevsizleştirecek şekilde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘na bağlandığı ve adeta Bakanlığın “Türkiye Belediye Başkanlığı”na dönüştürüldüğü tekelci otoriter bir yapı tesis edilmiştir. TMMOB’den O tarihten bugüne Resmi Gazete‘de yayımlanan toplam 162 adet mevzuat, doğrudan ya da dolaylı olarak meslek alanlarımıza ilişkin düzenlemeleri içermektedir. 648 sayılı KHK ile yapılan son değişikliklerle bütün ülke (kentler, kırsal alanlar, tabiat varlıkları ve bütün koruma alanları, meralar, yaylalar, kışlaklar v.b.) benzer bir kapsam içine alınmış Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yerel yönetimlerin yapı, ruhsat v.b.yetkilerini de üstlenmiş; tüm çevre, milli parklar, koruma alanları, doğal sit alanları v.b. iktidarın keyfiyetine bırakılmış; kentsel dönüşüm merkezileştirilmiş, kırsal alanlar imar yasası kapsamının dışına çıkarılmış, mera, yaylak ve kışlaklar imara ve turizme açılmış; Yapı Denetimi Yasası‘nda yapılan değişikliklerle denetim dışı yapıların sayı tür ve dağılımında önemli değişiklikler yapılarak yasanın denetim kapsamı daraltılmış, denetimsiz yapılaşmanın sınırları genişletilmiştir. Böylece Bakanlık, 04.11.2010 tarihinde Resmi Gazete‘de yayımlanan Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planı-KENTGES‘de Bayındırlık ve İskan Bakanlığı için belirlenen yerleşme ve imara ilişkin “usul ve esasları belirleme” ve “koordinasyon” konumunun çok üzerine çıkarak neredeyse tek yetkili konumuna yükselmiştir. Ve ne yazık ki bu düzenlemeler plansız, düzensiz, yapı ruhsatsız yapılaşmanın, kent, kır, çevre, doğal varlıklar, milli park, sit v.b. alanların sınırsız “dönüşüm” ve talanına yol açacaktır. Yapı denetimiyle ilgili olarak 03.04.2012 ve 14.04.2012 tarihli yönetmelik değişiklikleri kapsamında da, “Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”in 16, 57, 58, 64. maddelerinde; “Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”in de 4, 5, 6, 7. maddelerinde değişiklik yapılmış ve her iki yönetmelikte yapılan değişiklikler sonucunda sicil durum belgelerinin meslek odaları tarafından düzenlenmesi kuralı kaldırılmıştır. Bu iki yönetmelikte yapılan değişiklik hükümleri uyarınca hem üye-oda ilişkileri hem de Odaların gelirlerinin büyük oranda azaltılması yönünde etkileri bulunan, TMMOB ve Odalarının mesleki denetimlerine el atılmıştır. 31.05.2012 tarihli “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ile de hiçbir kayıt ve koşula bağlı kalmaksızın yerleşim yerleri, orman alanları, kıyılar, boğaziçi, meralar, kültür ve tabiat varlıkları, tarım arazileri, zeytinlikler gibi özel koruma altında olan alanlar 3194 sayılı İmar Kanunu ve imara ilişkin hükümler ihtiva eden özel kanunlar da dahil olmak üzere özel mevzuatlardaki kısıtlamalara bağlı olmaksızın, rezerv yapı alanları, riskli alanlar ve riskli yapı statüsüne alınıp, tasfiye, dönüştürme, yeniden yerleştirme ve yıkım işlemlerine tabi tutulacaktır. Yeni sermaye birikimi politikaları ve rant uğruna yapılan bütün bu değişiklikler deprem, yapı denetimi, kentsel İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr dönüşüm süreçleri ve daha bir dizi toplumsal alanda çok ağır toplumsal sonuçlara mal olacaktır. Son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nden geçen “Büyükşehir Belediye Kanunu” ile de yerel seçimleri garanti altına alma, muhalefet partilerine mevzi kaybettirme yanında yerel yönetimleri merkezi iktidara daha fazla bağlayacak önemli değişiklikler yapılmıştır. Büyükşehir Belediye Kanunu ile birlikte toplam 10 kanunda değişiklik içeren bir diğer kanun taslağının, yoğun tartışmalar sonunda, 12 Kasım 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nde kabulünün peşinden gündemimize yeni bir taslak girmiştir. “Yapı Denetimi Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağı” adındaki, torba yasa niteliğindeki metnin sadece 15 maddesi “Yapı Denetimi Hakkında Kanun” ile ilgilidir; 18 maddesinde 3194 Sayılı İmar Kanunu‘nda, 6 maddesinde 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu‘nda, 6 maddesinde Kıyı Kanunu‘nda, 3 maddesinde Belediye Gelirleri Kanunu, İskan Kanunu, Mera Kanunu‘nda, 3 maddesinde 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu‘nda, 9 maddesinde Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu‘nda, 5 maddesinde ise 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK‘de değişiklik öngörülmektedir. Daha önce de belirttiğimiz üzere, birbiri ardına yapılan bu düzenlemelerle ülkenin buram buram rant kokan politikalarla bir şantiye alanına dönüştürülmesi ile Birliğimiz ve Odalarımızın etkisizleştirilmesi yönündeki çabalar bir bütünlük arz etmektedir. Antidemokratik bir sürecin ürünü olan 644 Sayılı KHK ve peşi sıra yayımlanan 648 ve 653 sayılı KHK‘ler, kanunlar, yönetmelikler ve diğer düzenlemeler; meslek odaları, yerel yönetimler ve kentleşme süreçlerini dönüştürerek “iktidarın emrine sunan” nitelikleri nedeniyle “kent ve doğanın birer rant aracına dönüştürülmesi” yönündeki düzenlemelerin en önemlileri olarak öne çıkmakta ve aynı zamanda meslek alanlarımızı ve mesleklerimizi yeniden yapılandırmayı hedeflemektedir. Uluslararası sözleşmeler ve Anayasayla güvence altında olan mimar, mühendis, şehir plancılarının telif haklarını yok etmeye yönelik düzenlemelerle birlikte, ücretli olarak çalışan meslektaşlarımızın sosyal ve özlük haklarını ortadan kaldıracak değişiklikler söz konusudur. Türkiye‘nin çok yoğun ve yakıcı gündemleri arasında yaşamsal düzeyde pek çok karar alınıp yürürlüğe girerken, bilindiği üzere kamuoyunun bu konuları yeterince tartışma, değerlendirme ve bilgilenme olanağı bulunmamaktadır. Bu ortamda, art arda yayımlanan KHK‘ler ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘na meslek odalarının, yerel yönetimlerin kimi yetkilerinin verilmesinin ne anlama geldiğini ve nasıl bir sürecin parçası olduğunun özetle irdelenmesi gerekmektedir. Ocak 2013 - 168 27 TMMOB’den TMMOB Parçalama, Küçültme Yoluyla İşlevsizleştirilecek! KHK‘lar ile bu alana yönelik tüm yetkilerin iktidarın elinde toplanması için TMMOB ve bağlı Odaların, yerel yönetimlerin “asli işlerine” ait yetkilerinin gasp edilmesi, “özerk ve kamusal kimliklerinin” yok edilmesi, TOKİ‘nin yetkilerinin Bakanlığa geçmesi, bilirkişilik müessesesinin Bakanlığın emrine verilmesi, tarihi, doğal, kültürel değerlerin ve mirasın yok edilmesine yol açacak gelişmelerin önünün açılması yönünde yapılan düzenlemeler ile diğer bazı kamu kurumlarının yetkilerinin devredilmesi yönünde kimi kanunlarda da değişiklik yapılmasını içeren sürecin son noktası “Yapı Denetimi Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağı”dır. Bu taslak ile, kamuoyuna tarafsız ve bilimsel temellerle gerçeklikleri aktaran, gerektiğinde hukuk yolu da dahil olmak üzere, siyasi iktidarlarca gündeme getirilen yanlışlıklara karşı etkin bir biçimde mücadele eden 58 yıllık yapımızın ve özellikle yetmişli yılların başından itibaren oluşturduğumuz yapının parçalanması amaçlanmaktadır. Özetle, mühendis, mimar, şehir plancılığı disiplinlerinin meslek örgütlülükleri, yasanın muhatabına sorulmadan, görüşü alınmadan, kapalı kapılar ardında yapılan hazırlıklarla tasfiye edilmek üzeredir. Kamu idari yapılanması içinde yer alması itibarıyla TMMOB üzerindeki genel vesayet, otoriter bir şekle dönüştürülmektedir. TMMOB Yasasını değiştirme ya da ortadan kaldırmaya yönelik bu girişim, DDK raporundan hareketle mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerini kamusal niteliğinden arındırarak rant politikalarına açma amacını gütmektedir. Bu değişikliklerle mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetleri ve ilgili meslek örgütleri, böl-parçala-küçültyönet yaklaşımıyla demokratik merkezi yapılardan rekabetçi yerel yapılara dönüştürülerek merkezi kamu yönetimine bağlanacaktır. Birliğimiz ve Odalarımız, bugüne kadar siyasi partilerin, siyasi iktidarların ve sermaye çevrelerinin arka bahçesi olmamaya özel bir önem göstermiştir. Ancak öngörülen yeni yapı ile Odalar, siyasi partiler ve özellikle iktidar ile yerli yabancı güçlerin çıkar, rant ve rekabetlerine ve müdahalelerine açık bir yapıya, arka bahçeleri konumuna doğru dönüştürülebilecektir. Mühendislik, Mimarlık, Şehir Plancılığı Disiplinleri Rant ve Rekabete Göre Düzenlenemez 28 Ocak 2013 - 168 Mühendislik bilimleri ile mimarlık ve şehir plancılığı bilim ve disiplinleri, çok disiplinli-çokbilimli mesleki hizmetleri gerektirmekte ve gerek kendi içlerinde gerekse aralarında mesleki, bilimsel, teknik geçiş gereklilikleri bulunmaktadır. TMMOB ortamı ve ilişkilerimiz, bu geçişkenlikleri düzenleyen bir yaklaşım ve geleneğe sahiptir. Sürekli gelişen ve değişen mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı mesleklerinin sınırları bu nedenle çıkar ve rant hesaplarına dayalı yasalarla tarif edilebilecek nitelikte değildir. Ancak mevcut iktidar, söz konusu yeni yapı ile aynı meslek grubu içinde ve o meslek grubu ile ilişkili meslek grupları arasında rekabetler yaratıp yayacak olan bir düzenleme ile bilimsel, teknik, mesleki, örgütsel, toplumsal gereklilikleri dışlamakta; kamusal hizmet ve toplumsal yarar gibi çok önemli ölçütlerimiz ortadan kaldırılmaktadır. TMMOB Direnecek, Varlığını ve Mücadelesini Sürdürecek TMMOB tarihi, bu ve benzeri türde baskı ve yıldırma politikalarına karşı verilen mücadelelerle doludur. Yıllar içinde oluşturduğumuz hukuku ve örgütlü gücümüzü pekiştirerek bu saldırıyı göğüslememiz ve yeni dönemi örgütlememiz gerekmektedir. Yılların birikimine dayanan; çok sayıda arkadaşımızın, emeği ve özverisiyle oluşturulan demokratik, emekten ve halktan yana TMMOB örgütlülüğünün korunarak sürdürülmesi, bu dönemin bize yüklediği en kritik sorumluluktur. Mesleki sorumluluklar ile toplumsal sorumluluklarımızı, meslek alanlarımızı koruma ve genişletme çabalarıyla kaynaştırıp bütünleyerek, yolumuza direngen bir tarzda devam etmeliyiz. Yurdumuz, ülkemiz, halkımız, mesleklerimiz ve meslektaşlarımızdan yana olan TMMOB‘nin ve Odalarımızın çalışma programı ve ilkeleri, tarihsel olarak kılavuzumuz olmaya devam etmelidir. Bu; etik, mesleki, toplumsal, bilimsel, teknik bir gerekliliktir; kendimize, ülkemize, halkımıza karşı toplumsal bir sorumluluktur. Mühendis, mimar ve şehir plancılarının sesi kısılırsa, bu ülkenin sesi kısılır. Ormanlarımızı kıyılarımızı, madenlerimizi, mera alanlarımızı ve kentlerimizi vahşi kapitalizme teslim etmeyeceğiz. Geleceğimize sahip çıkacağız. Örgütlü gücüne ve halkına güvenen TMMOB, bu yağmaya ve saldırıya sonuna kadar direnecek ve sonunda kazanan halkımız ve ülkemiz olacaktır. TMMOB’den ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI İLE YAPILAN TOPLANTI ÜZERİNE TMMOB ÖRGÜTLÜLÜĞÜNE TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile yapılan görüşme üzerine TMMOB Örgütlülüğüne yönelik olarak 31 Ocak 2013 tarihinde bir mesaj yayımladı. Sevgili Arkadaşlar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nın “sürdürülebilir çevre, yaşanabilir şehirler, güvenli ve nitelikli yapılar inşa edebilme hedefine varabilmek amacıyla afet riski taşıyan yapıların tasfiye edilerek can ve mal güvenliğinin sağlanmasına, çevreye duyarlı teknik altyapısını tamamlamış, nitelikli yaşam alanlarının oluşturulmasına ve sağlıklı bir imar düzeninin kurulmasına yönelik olarak görüş alışverişinde bulunmak ve birlikte çalışılabilmesine ilişkin yol haritası oluşturmak üzere” cümleleri ile yaptığı toplantı çağrısı üzerine çağrılı 10 Odamızın Yönetim Kurulu Başkanları ile 30 Ocak 2013 tarihinde Bakanın ve Bakanlık heyetinin katılımıyla bir toplantı gerçekleştirdik. Toplantıya; Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Müsteşar Ercan Tıraş, Müsteşar Yardımcıları İrfan Uzun, Sedat Kadıoğlu, Mücahit Demirtaş, Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Genel Müdürü Vedad Gürgen, Mekansal Planlama Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman, ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürü Mehmet Mustafa Satılmış, Mesleki Hizmetler Genel Müdürü Bülent Ercan, Çevre Yönetimi Genel Müdür Vekili Mehmet Baş, Yapı İşleri Genel Müdür Vekili Osman İyimaya, Yüksek Fen Kurulu Başkan Vekili Fuat Arabacı, I. Hukuk Müşaviri Bayram Keskin, Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü Şube Müdür Vekili Erdinç Yoldaş ile TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, çağrılı odaların Yönetim Kurulu Başkanları Baran Bozoğlu (ÇMO), Cengiz Göltaş (EMO), Ertuğrul Candaş (HKMO), Taner Yüzgeç (İMO), Şevket Demirbaş (JFMO), Dündar Çağlan (JMO), Ali Ekber Çakar (MMO), Eyüp Muhçu (MO), Ozan Yılmaz (PMO), Necati Uyar (ŞPO) katıldı. leştirildi, sonrasında da, merkezi idarenin/siyasilerin taleplerini karşılamak üzere ayrıcalıklı planlama yetkisine indirgendi. Bakanlıklar her zaman politize olmaya açık olmasına karşın, yakın zamana kadar kısmen de olsa Bakanlığın kurumsal hafızası korunmuşken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına dönüşüm sırasında ve sonrasında, ülke genelinde politika belirlenmesi zorunlu olan kentsel ve kırsal yerleşme stratejileri, yapı denetimi, afet gibi ülke için yaşamsal önemdeki konulardaki birikimini oluşturan müdürlüklerin içi boşaltıldı, kapatıldı, yetişmiş teknik elemanlar tasfiye edildi, Yüksek Fen Kurulu işlevsizleştirildi. Bu süreç içerisinde TMMOB, yerel idarelerin yetkilerinin “resen” yetkiler ile etkisizleştirilmesine, mimarlık, mühendislik ve planlamanın yasal, teknik ve bilimsel gereklerine aykırı uygulamalara karşı hukukun ve bilimin gereği olarak görüşlerini her zaman belirtmiş ve kamuoyu ile paylaşmıştır. Örneğin, yabancı mühendis, mimar ve plancıların çalışma izinleri -50 yıllık birikim göz ardı edilerek- uzmanlık alanı olmayan, konuya yabancı bir Bakanlığa devredilmiştir. Mülga Bakanlık bu konuda sadece seyirci kalmıştır. Bir başka örnek, ülkenin gelişme yönü ve stratejilerinin belirlendiği temel politika belgelerinden birisi olan kalkınma planlarının hazırlanması süreçlerinde TMMOB ile birlikte çalışan Bakanlık, Kalkınma Bakanlığı‘nın TMMOB‘yi bu süreçlere dahil etmemesini sorgulamadığı gibi, Kamu İhale Yasası‘na aykırı yayımlanan yönetmeliklerden yapım işlerinde mesleki ve teknik yeterlilik kriterinin aranmamasını görmezden gelebilmektedir. (Anahtar teknik personel bir yeterlilik olmaktan çıkarılmıştır.) Bunun sonucunda gerek ulusal düzeyde gerekse uluslararası düzeyde hizmet ticaretinde mühendislik, mimarlık ve şehir Toplantıda, Oda Başkanlarımızla birlikte özetle aşağıdaki konulara vurgu yapan görüşlerimizi ilettik: “Mülga Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Bakanlık bürokrasisi temel mühendislik, mimarlık ve planlama alanında TMMOB‘ye yakın yaklaşımlar sergilerken, 2000‘li yıllardan sonra nedeni bizce çok iyi bilinen şekilde TMMOB‘ye siyasi hasım olarak bakmaya başladığını öncelikle ifade etmek gerekir. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, ülkemizin mühendislik mimarlık ve planlama alanındaki teknik birikime sahip önemli bir kurumu idi. Süreç içerisinde önce, Bakanlığın planlama sürecindeki düzenleyici rolü etkisizİMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Ocak 2013 - 168 29 TMMOB’den planlama hizmetleri sahipsiz kalmakta ve geleceğe dönük programlar oluşturulamamaktadır. Mühendislik, mimarlık ve planlama hizmetleri Bakanlık bünyesinde dahi hızla itibarsızlaştırılmaktadır. Öyle ki, 25. yıl hizmetini dolduran teknik personel, teknik, hukuki ve uygulama birikimine, yeterliliğine bakılmaksızın sürekli yer değişikliğiyle emekliliğe zorlanmaktadır. İtibarsızlaşmanın bir diğer örneği, Bakanlık bünyesindeki il müdürlüklerinde kariyer ve liyakat ilkelerine aykırı olarak mühendis, mimar ve plancıların başına müdür olarak iki yıllık yüksekokul mezunu atanabilmektedir. Belediyeler ise kariyer ve liyakat ilkelerine hiç itibar etmemekte ve mühendis, mimar ve şehir plancılarının amirleri iki yıllık yüksek okul mezunu ve teknisyenler olabilmektedir. Mühendis, mimar ve şehir plancılarının meslek odaları yapı denetim süreçlerinden yönetmelikler ve genelgeler yoluyla dışlanmıştır. Bununla da yetinilmemiş 644, 646 ve 648 sayılı KHK‘ler yoluyla mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı hizmetlerini gerçekleştirme koşullarının yeterlilik ve yetkinliklerinin belirlenmesi, meslek içi eğitim gibi meslek odalarının ana görevleri Bakanlığın uhdesine alınmıştır. KHK‘larla kurulan Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü, “biz meslek mensuplarının üyeliklerini ve sicillerini bu listelerden takip edeceğiz” gerekçesiyle her gün ayrı Odadan üye bilgilerinin tümünü istemektedir. TMMOB olarak tüm üye listelerini veremeyeceğimizi, TMMOB ve Odaların Bakanlığın bir alt birimi olmadığını, TMMOB ve Odaların kuruluş gerekçesini ortadan kaldıran, işlevsizleştiren taleplere olumlu yanıt vermeyeceğimizi her defasında ifade ettik. Bu yanıtlar üzerine Bakanlığınıza bağlı Müdürlük tarafından hakkımızda yasal işlemlerin başlatılacağına dönük tehditvari yanıtlar gönderilmeye başlanmıştır. Bu süreç henüz aşılmamışken Yapı Denetim Uygulama Yönetmeliği ve Tip İmar Yönetmeliği‘nde değişiklikler yapılarak, yapı sürecindeki üyelerimizden (3 ve 14 Nisan Genelgeleri) oda üyeliği, sicil durum belgesi istenmeyeceği, üyelerin taahhütlerinin yeterli olduğu belirtilerek, yaşamsal önemdeki “Oda denetimi” ortadan kaldırılmıştır. Şimdi artık proje çizen, inşaat ruhsatı alan, ihaleye giren, teknik uygulama sorumlusu görevini üstlenen, yapı denetim elemanı, fenni mesullerin üye olup olmadığı bir yana mühendis ve mimar olduğu dahi kuşkuludur. Üstelik yabancı mühendis, mimar ve şehir plancılarının sınırsızca davet edildiği bu ortamda, bu süreçlerde görev üstlenen kişilerin mühendis ve mimar olduğuna ilişkin güvenilir hiçbir kayıt ve denetim bulunmamaktadır. Mühendislik, mimarlık, planlama alanlarının geriletilmesine yönelik bu genelgeler ivedilikle ortadan kaldırılmalıdır. Bakanlık uygulamayı artık öyle bir noktaya vardırmıştır ki, üye olduğunu ve mesleki denetimden geçtiğini 30 Ocak 2013 - 168 belgeleyen üyelerin projelerinin alınmaması için İçişleri Bakanlığı‘na, bilgi için tüm valilik ve belediyelere genelgeler yollamakta ve belge veren Oda yöneticileri hakkında ceza soruşturması açılması yönünde talimatlar vermektedir. Bakanlık tarihinde görülmemiş bu baskının gerekçesi bize ifade edilmelidir. Bu türden yazılara karşı Birliğimiz her türlü yasal yoldan hakkını arayacaktır. Tehditvari yazıların Birliğimizde ve bağlı odalarımızda bir karşılığının olmadığı Bakanlıkça bilinmelidir. 1961 yılından bu yana başta Ankara, İstanbul ve İzmir Belediyeleri olmak üzere çeşitli belediyelerce aranan Oda mesleki denetim uygulaması, öncelikle “sağlıksız proje üretimini engellemek”, “yapım sürecinde fenni mesuliyet mekanizmasını disipline etmek” ve “toplum yararına bir yapı üretim sürecini projelendirme aşamasından başlayarak kurgulayabilmek” amacıyla başlatılmış ve hemen ardından mülga İmar ve İskan Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘nca yerinde bir uygulama olarak kabul edilerek yaygınlaşması istenmiş ve IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde hazırlanan 1979 İcra Planında “Kamu ve Özel Kesim İnşaatlarının Denetlenmesi” amacıyla mülga Bayındırlık Bakanlığı, Yerel Yönetim Bakanlığı ve Meslek Odalarının işbirliğini öngören 710 no.lu tedbirle önemli mesafe kat edilmişti. Ancak, 1994 yerel seçimlerinden sonra dönemin ANAP‘lı Belediye Başkanları mesleki denetimi siyasal platforma çekmişler ve o günden bu yana Odalara siyasi hasım olarak muamele etmeye başlamışlardır. Mesleki denetim konusunda onca yargı kararı ortadayken, hak, yetki ve sorumluluklar da anayasal düzeyde belirlenmişken, Bakanlığın TMMOB ve bağlı Odaların yetkisine müdahale etmesini anlamakta güçlük çekmekteyiz. Bakanlık, “ülkenin yapı, imar ve planlamaya yönelik düzenleyici rolünü üstlendiği merkezi idare olmaya devam mı edecektir? Yoksa yerinden hizmet yönetim kuruluşu mu olmak istemektedir?” Bakanlık bu sorulara yanıt vermelidir. Çünkü birbirini tamamlayan kuruluş amacı ve görevlerimizle birlikte üretmek yerine, enerjimizin büyük çoğunluğunu Bakanlığın bilim, hukuk ve mühendislik, mimarlık ve planlama disiplinlerinin bilimsel esasları ve teknik gereklilikleri ile bağdaşmayan iş ve işlemlerine karşı çıkmak yutmaktadır. Kurulduğu günden bu yana, kuruluş amacı ve sorumluluklarının bir gereği olarak, mühendislik, mimarlık ve planlama disiplinlerinin bilimsel, yasal ve teknik gereklilikleri ile meslek kriterlerini esas alan TMMOB ve bağlı odaları, ülkedeki kamusal hizmetlerin ve varlıkların hızla özelleştirilmesi evresinde artık, bertaraf edilecek odaklar olarak hem siyasal iktidarların hem de siyasal iktidara bağlı belediyelerin hedef tahtası haline gelmişlerdir. Yerel yönetimlerin ve siyasal iktidarların hizmet amacının kamu yararı olması gerekirken, gelinen noktada TMMOB, mühendislik, mimarlık ve planlama hizmetlerinin sunumunda, her ölçekteki planların yapılmasında, kamu TMMOB’den hizmet ve mallarının ihalelerinde, ülkenin geleceğinin garantisi olan doğal varlıkların korunmasında, sağlıklı yaşanabilir bir kentsel çevrenin oluşturulmasında kamu yararını savunan birkaç kuruluştan biri olarak kalmıştır. Yerel taleplerin sembolü haline gelen Bergama Altın Madenciliğine karşı yürüttüğümüz mücadelede, Bugün Gazetesi ve Kanal-Türk gibi basın-yayın kuruluşlarının TMMOB ve odalar aleyhine kampanya başlatmalarının, son olarak da Sabah gazetesinde siyasetin suflesi ile yazıldığına inandığımız “Odalara 150 milyarlık Neşter” haberlerinin gerçek niyetinin “mimarlık, mühendislik, planlama ilke ve esaslarına uyulması isteğimizin, sağlıklı ve yaşanabilir bir çevre talebimizin, kamu yararını savunmamızın” engellenmek olduğunu biz iyi biliyoruz. Herkes bilmelidir ki; “Nerede mimarlık, mühendislik ve planlama hizmeti var ise orada üyesi ile birlikte Odası da olacaktır”. Akla, bilime ve teknolojiye aykırı her uygulama hakkında TMMOB ve Odaların görüş sunmasından doğal ne olabilir? Durduğumuz yer, aklın ve bilimin yanıdır. Bu türden aleyhimizde yürütülen kampanyalar bizim sözümüzü söylememizi engelleyemeyecektir. Avrupa Birliği müzakerelerinde, hizmetlerin serbest dolaşımında ve mesleki yeterlilik konularında proje bazındaki çalışmalarda bizlere mesleki yeterlik ve yetkinlik konusunda meslek odalarının otorite olduğu anlatılırken -Avrupa‘dan gelen konuşmacılar Avrupa örneklerinde meslek odalarının önemine vurgu yaparken-, yasa tekliflerinde ve yayımlanan yönetmeliklerde hüküm süren tersi bir otoriter anlayışla uygulama dışına itilmekteyiz. Mühendislik, mimarlık ve planlama hizmetlerini ilgilendiren konularda hiçbir görüşümüze itibar edilmemekte, yasa yapımından uygulama aşamasına kadar neredeyse tüm süreçte yok sayılmaktayız. Merak ediyoruz: Mühendislik, mimarlık ve planlama hizmetleri alanında kim otoritedir ki, bu kadar mevzuat üzerine mevzuat yayımlamaktadır? Yapı Denetimi Hakkında Kanun Değişikliği Taslağı adı altında 11 yasada değişiklik öngören taslak 2-3 aydan bu yana tartışılmaktadır. Bu taslak metin içinde TMMOB Yasası da vardır. TMMOB Yasası‘nda bir değişiklik talep etmesi gereken kurum TMMOB olmalıdır. Ancak, TMMOB bileşenleri dışında her kurum ve kuruluş TMMOB hakkında görüş bildirmek, yasa taslağı hazırlamakta bir beis görmemektedir. Bu durum normal demokratik süreçlerde normal olmayan bir davranış biçimidir. Mühendislik, mimarlık ve planlama alanında Oda ile üyesi arasındaki ilişkiyi, uzmanlık alanlarını, mesleki yeterlilik ve mesleki etik ve hizmet sunumunu belirleyen, meslek içi eğitimleri düzenleyen kurum TMMOB ve bağlı Odalar olması gerekirken, her Bakanlık birbirinden kopuk bir şekilde kendine göre kurallar koymaktadır. TMMOB anayasal meslek kuruluşudur ancak, pratikte TMMOB dışında herkes mesleki alanımızda kendini otorite görmektedir. İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Bunu ortada gezen TMMOB yasa taslağında da görmek mümkündür. Bakanlığınıza bağlı Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü‘nün AKP Yalova Parti Kadın Kolları Başkanına yazmış olduğu yazıdan bu taslağın Bakanlığınızca hazırlanmadığı bilgisine ulaşılmıştır. Bu bilginin muhataba yani bize değil de Kadın Kolları Başkanına verilmesi de Bakanlığın mühendislik, mimarlık ve planlama hizmetleri ile TMMOB arasında bir ilişki kurmadığının somut örneğidir. Böyle bir iletişim, keşmekeş ve dağınıklığın Dünyada bir örneği bulunmasa gerek. Müdürlüğünüzün bilgi yazısı doğru ise Bakanlığınızın konu hakkında kamuoyuna açıklamada bulunması bir zorunluluktur. Ülkenin tüm alanını yapılaşmaya açan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Yasa‘nın hazırlanış sürecine dahil edilmediğimiz bilginiz dahilindedir. “Bu yasanın uygulanmasında mühendislik, mimarlık ve planlama hizmeti nerededir?” diye bir soru sorduğumuzda bir yanıt vermek de olanaklı değildir. Bu yasaya göre, hiçbir kayıt ve koşula bağlı kalmaksızın yerleşim yerleri, orman alanları, kıyılar, boğaziçi, meralar, kültür ve tabiat varlıkları, tarım arazileri, zeytinlikler gibi özel koruma altında olan alanlar 3194 Sayılı İmar Kanunu ve planlamaya, yapılaşmaya, korumaya ilişkin hükümler ihtiva eden özel kanunlar da dahil olmak üzere özel mevzuatlardaki kısıtlamalara bağlı olmaksızın, yargıya başvurma hakkı dahi bertaraf edilerek rezerv yapı alanları, riskli alanlar ve riskli yapı statüsüne alınıp, tasfiye, dönüştürme, yeniden yerleştirme ve yıkım işlemlerine tabi tutulabilmektedir. Yasa cümlesi “Rezerv yapı alanını belirlemeye Bakanlık, riskli alanları Bakanlığın teklifi ile Bakanlar Kurulu, riskli yapıyı ise Bakanlığın lisanslandırdığı kurum ve kuruluşlar belirlemeye yetkilidir.” şeklindedir. Görüldüğü üzere, yasanın hükümleri normal zamanların hukuk normlarından muaftır ve bu alanların belirlenmesinde mühendisin, mimarın ve şehir plancısının bir söz hakkı yoktur ve bütün olağanüstü yetkiler idareye tanınmıştır. Yasada “Bakanlıkça lisanslandırılmış kurum ve kuruluşlar” ile “teknik heyet”in tanımı olmadığı gibi statüleri de belirsizdir. Yönetmeliğe bırakılan bu oluşumların niteliği ve yetkileri idarenin takdirine bırakılmıştır. Denetimin tamamen ortadan kaldırıldığı bu süreç sadece bugün yaşayanları değil gelecek kuşakların yaşamını da ipotek altına almaktadır. Diğer bir ifade ile ülkemizin geleceğinden vazgeçilmektedir. Önemli bir kamusal çalışma alanı olan, kamulaştırma davalarında mühendis, mimar ve şehir plancılarına bilirkişilik yolu kapatılmaktadır. Sermaye piyasasına hizmet sunan değerleme şirketlerinin kamulaştırma davalarında bilirkişilik yapmalarına öncelik tanınmıştır. Bu alan, sadece daha az kamulaştırma bedeli ödemek için, sermaye piyasasına hizmet etmek üzerine eğitilmiş değerleme şirketlerinde çalışan değerleme uzmanlarına tahsis edilmiştir. Oysa kamulaştırma bedelinin tespiti mühendislik, mimarlık ve şehir planlama alanıdır. Değerleme şirketleOcak 2013 - 168 31 TMMOB’den rinde işletme, hukuk, iktisat gibi sosyal bilimlerde 4 yıllık eğitim almış kişilerin çoğunlukta olduğu dikkate alındığında mühendis, mimar ve şehir plancılarına bu alanın kapatılmasının izahı yurttaşın mülkiyeti üzerinden haksız rant elde etmek olsa gerektir. Bakanlığın bu konuda mühendis, mimar ve şehir plancıları adına çalışma yapması bir gerekliliktir. Dönüşüm Yasası‘nın uygulama hükümleri bugüne kadar mühendis ve mimarlara öğretilen tasarım ve uygulama ilkelerine aykırıdır. Siyasal iktidarın, tartışmaya dahi gerek görmeden yürürlüğe koyduğu bu yasaların doğuracağı olumsuz sonuçlara, mağduriyetlere, yıkımlara mühendis, mimar ve şehir plancılarını ortak etmesini, hiçbir vicdanın kabul etmeyeceğini beyan etmeyi TMMOB tarihsel sorumluluk olarak görmektedir.” Ayrıca, toplantı sırasında TMMOB‘nin İKK‘lar aracılığı ile bugüne dek gerçekleştirdiği Kent Sempozyumlarının tüm kitaplarını, toplantı çağrısı ile ilgili konularda Birlik ve Oda ortamlarında bugüne dek oluşturulmuş tüm görüşleri ve açıklamaları dosyalar halinde sunduk. Toplantıda Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Erdoğan Bayraktar; Bakanlık yapısı ile ilgili bir sunum gerçekleştirdikten sonra özetle; görüşlerimizi dikkatle dinlediğini, TMMOB Yasası değişikliği üzerine bir çalışma yapıldığını, ancak bu çalışmanın durdurulduğunu, şimdi TMMOB Yasası ile ilgili bir gündemlerinin olmadığını, mühendislik mimarlık şehir planlama alanlarında TMMOB ve ilgili odaları ile birlikte çalışmak istediklerini, TMMOB ile gündemli toplantıları sürdürme niyetlerinin olduğunu, kısa süre içerisinde bunu gerçekleştireceklerini ifade etti. Sevgili Arkadaşlar; TMMOB, kamu kurum ve kuruluşları ile ilişkilerini bundan önce olduğu gibi bundan böyle de şüphesiz “işbirlikçilik” yapmadan sürdürecektir. Şimdi beklentimiz görüşlerimizi almak, sözlerimizi dinlemek üzere meslek alanlarımızla ilgili diğer bakanlıkların da bizleri davet etmeleridir. Ayrıca bu toplantı sonrasında vurgulanması gerekir ki; TMMOB Yasa değişikliğinin gündemden kaldırılmış olmasının söylenmesindeki en önemli etki bağlı odalarımız, İKK‘larımız ve örgütlü üyelerimizle birlikte inançla yürüttüğümüz mücadeledir. Sevgilerimle. Mehmet Soğancı TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı 32 Ocak 2013 - 168 TMMOB İKK’dan AKP TMMOB YASASI DEĞİŞİKLİĞİYLE MESLEĞİMİZİ ODALARIMIZI VE BİRLİĞİMİZİ TESLİM ALMAYA İŞLEVSİZLEŞTİRMEYE VE PARÇALAMAYA ÇALIŞMAKTADIR. TESLİM OLMAYACAĞIZ! ODALARIMIZA VE TMMOB‘YE SAHİP ÇIKACAĞIZ TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu’nun TMMOB Yasa Değişikliği ile ilgili yaptığı basın açıklaması. 5 Aralık 2012 AKP iktidarı döneminde atılmaya başlayan Odalarımız ve üst Birliğimiz Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği-TMMOB‘nin mevzuatını düzenlemeye yönelik adımlar, bugün doğrudan TMMOB Yasasını değiştirmeye yönelmiştir. Anayasa‘nın 123, 124 ve özellikle 135. maddelerinden hareketle yayımlanan 6235 sayılı TMMOB Yasasının değiştirilmesi yoluyla TMMOB örgütlülüğü ve mühendis, mimar, şehir plancılığı disiplinlerinin meslek örgütlülükleri, kapalı kapılar ardında yapılan hazırlıklarla tasfiye edilmek istenmektedir. Bizler Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği‘ne bağlı Odaların İzmir Şubeleri, on binlerce üyemizin demokratik ve katılımcı bir biçimde yapılan seçimleri ile görevi başında olan Odalarımızın İzmir Şube Başkanları olarak; mesleğimize, meslektaşlarımıza ve Odalarımıza sahip çıkacak, üst birliğimiz TMMOB‘ye yönelen her türlü tasfiye girişimine karşı birlikte ve yan yana duracağız. TMMOB Yasasında Yapılmak İstenen Değişiklik Ne Anlama Gelmektedir? 29 Eylül 2009 tarihli Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporunun Başbakanlığa gönderilmesinin ardından 2011 yılında çıkarılan birçok Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu yönetimi tekelci otoriter bir tarzda yeniden yapılandırılmaya başlanmıştır. Gerek mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetleri ve gerekse TMMOB mevzuatının Anayasa ve yasalara açıkça aykırılık oluşturacak bir şekilde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından düzenlenmesi öngörülmüştür. Bu düzenlemeler, Anayasa ve İdare Hukuku çerçevesinde merkezi idare ile özerk yerinden yönetim kuruluşları arasında olması gereken vesayet denetimini aşan, tekelci otoriter bir yönetim anlayışı ile bazı özerk kamu tüzelkişiliklerinin özerkliği ortadan kaldırılmış, bazıları da doğrudan bazı bakanlıkların bünyesine katılmıştır. Bugün meslek disiplinlerimiz ile kamusal hizmet ve kamusal mesleki denetim esaslı örgütlülükler tasfiye edilmek istenmektedir. Bu yapılar şekli yapılara İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr dönüştürülerek AKP çevresinde kümelenmiş rantiye tarafından sürdürülen talan politikalarının önünde engel olmaktan çıkarılmak istenmektedir. Kamuoyuna tarafsız ve bilimsel temellerle gerçeklikleri aktaran; gerektiğinde etkin bir biçimde hukuk yolunu kullanarak yapılan yanlışlarla mücadele eden TMMOB‘ye yönelik tasfiye politikaları da bu kapsam içindedir. Bu noktada öncelikle belirtmek isteriz ki, TMMOB Yasasını değiştirerek TMMOB‘yi işlevsizleştirmeye yönelik girişimler mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerini kamusal niteliğinden arındırarak rant politikalarına açma amacını gütmektedir. Odalarımız üyeleri ile birlikte bu sürece karşıdır, onbinlerce üyemizle birlikte TMMOB yasasına karşı da direneceğimiz bilinmelidir. TMMOB Susturulmak, İzmir Talan Edilmek İsteniyor! Hazırlanan torba yasa taslağında; Yapı Denetimi Hakkında Kanun, İmar Kanunu, Kat Mülkiyeti Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu, Kıyı Kanunu, İskan Kanunu, Mera Kanunu, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve TMMOB Kanunu ile ilgili düzenlemeler bulunuyor. Torba yasa taslağının bütününe bakıldığında neoliberal zihniyetin kentlerimizi, tarım arazilerimizi, kıyılarımızı, meralarımızı ve doğal yaşam alanlarımızı bir sermaye birikim alanı olarak hedef aldığı görülmektedir. AKP‘ye göre bu alanlarda gerçekleşecek mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerinin kamusal-toplumsal fayda anlayışından arındırılması gerekiyor. Bu nedenle sürece ayak direyen, izin vermeyen TMMOB‘nin parçalanması, dağıtılması gerekiyor. Sonuç olarak TMMOB‘nin etkisiz-yetkisiz bir hale getirilmesi, Bakanlığa bağlanması, merkezi bütünlüklü yapısının parçalanması hedeflenmektedir. Bu güne kadar halktan ve emekten yana yaptığımız mücadele ve kamu kaynaklarının, çevrenin tarihi ve Ocak 2013 - 168 33 TMMOB İKK’dan kültürel değerlerimizi korumak gelecek kuşaklara sağlıklı, güvenli yaşanabilir bir kent bırakmak adına açtığımız davalar TMMOB‘yi iktidarın hedefi haline getirmiştir. Sermayenin yüksek çıkarlarına hizmet eden hiçbir projeden geri atmayan AKP iktidarının İzmir‘a dair planlarını biliyor ve bunlara izin vermeyeceğimizi söylüyoruz. Bu nedenle TMMOB Yasasında yapılan değişiklik, TMMOB ve bağlı Odaların demokratik kurullarında yani genel kurullarında ortaya çıkmadığından bir oldu-bitti yasa değişikliği ile yapılıyor. TMMOB‘nin, AKP‘nin istediği şekilde biçimlendirilmesi demek bilimin ve teknolojinin halkın değil, bir avuç sömürücünün hizmetine sunulması demektir. Bir kez daha söylüyoruz önümüzdeki temel görev, bu saldırıya geçit vermemektir. Bizler TMMOB‘ye bağlı Odaların İzmir Şubeleri, onbinlerce üyemizin demokratik ve katılımcı bir biçimde yapılan seçimleri ile görev başında olan Şube Başkanları olarak; mesleğimize, meslektaşlarımıza ve Odalarımıza sahip çıkacak, birlik ve beraberlik içinde bağımsız ve demokratik meslek kuruluşlarımızın tasfiyesine dur diyeceğiz. Bunun bir kamusal görev olduğunu tekrar hatırlatıyor, iktidarı uyarıyor ve bu girişimlerinden vazgeçmeye çağırıyoruz. Yaşasın TMMOB Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz Kamuoyuna saygılarımızla. TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Gemi Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Gemi Makineleri İşletme Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Gıda Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesi Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İzmir Şubesi İçmimarlar Odası İzmir Şubesi İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Kimya Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Maden Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Makina Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Metalurji Mühendisleri Odası İzmir İl Temsilciliği Meteoroloji Mühendisleri Odası İzmir İl Temsilciliği Mimarlar Odası İzmir Şubesi Orman Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Peyzaj Mimarları Odası İzmir Şubesi Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Tekstil Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi 34 Ocak 2013 - 168 İncelemeler BETONARME YAPININ “YERİNDE” BETON BASINÇ DAYANIMININ BELİRLENMESİ Derleyen NEJAT BAYÜLKE İnşaat Y.Mühendisi Büyük ölçüde Michael Bartlett ve James G. MacGregor ‘un 1994’de yayınlanmış “Assessment of Concrete Strength in Existing Structures”dan esinlenerek, özetlenerek ve rapordaki bulgulara dayanılarak yazılmıştır. Amaç deprem güvenliği değerlendirilmesi yapılacak betonarme yapının beton basınç dayanımının nasıl bir şey olduğuna daha ayrıntılı ve gerçekci bir biçimde bakmak ve yapı güvenliğini değerlendirirken doğru ve gerçeğe uygun verilerle hesap yapmaktır. Betonarme Yapının deprem ya da daha genel amaçlı bir güvenlik değerlendirmesi için yapının malzeme dayanım özelliklerinin bu arada beton basınç dayanımının bilinmesi gerekir. Bitmiş bir yapıdaki betonun “yerinde” basınç dayanımının belirlenmesi aşamasında karşılaşılan durumlar incelenecektir. Güvenliği değerlendirmesinde sık sorulan bir soru “Güçlendirilebilecek Yapının beton basınç dayanımı en az ne kadar olmalıdır?” ya da “Beton basınç dayanımı hangi değerin altında ise yapı güçlendirilmeyip yerine yenisi yapılmalıdır?’ Bu çok sorulan sorunun yanıtı için de doğal olarak önce yapının beton basınç dayanımının doğru ve gerçeğe uygun bir biçimde belirlenmelidir. TASARIM VE GÜVENLİK BELİRLEME Önce bu iki farklı işlemin niteliklerini açıklamak gerekir. Her iki işlem için bilinmesi gerekenler etkiyen yükler ve bu yükleri taşıyan elemanların beton ve çelik dayanımlarıdır. Tasarım sırasında beton ve çeliğin dayanım değerleri varsayılmaktadır. C20 betonu ya da S420 çeliği gibi. Orta da henüz inşaa edilmiş, fiziki varlığı olan, bir yapı yoktur. Tasarım Yükleri ve malzeme dayanımları için yalnızca bir tek değer seçmek yerine bu değerlerdeki değişme olasılıkları da düşünülmeli ve öngörülmelidir. Bunun içinde malzeme ve yük katsayıları kullanılarak yüklerde çeşitli aşılma ya da dayanımlarda geride kalma olasılıkları dikkate alınmalıdır ki yapı kullanımı süresi içinde işlevini yitirmesin, yıkılmasın. İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Güvenlik belirlemede ise ortada malzemesinin her türlü fiziksel, kimyasal ve mekanik özellikleri dayanımları bilinen var olan bir yapı ve yapının taşıdığı miktarı genellikle bilinen yükleri vardır ya da kesinlikle hesaplanabilir. Yapının her odasında taşıdığı yükler ve bu yük etkisinde döşemesinde oluşan sehim bellidir. Ya da heran ölçülebilir. Yapının betonunun ve çeliğinin özellikleri ve dayanımı bellidir. Artık olasılıklar için malzeme katsayıları ve yükler için yük katsayılarına gerek yoktur. Çünkü her ikisi de, malzeme ve yük, bellidir ve bu parametrelerde kısa bir dönem içinde bir değişme olasılığı da yoktur. Yapı bir deprem yaşamış ise ya depremin kuvvetli yer hareketi ivmesi ölçülmüştür ya da depremin büyüklüğüne ve yapının deprem merkezine uzaklığına bağlı olarak hesaplanabilir. “Güçlendirilebilecek Yapının beton basınç dayanımı en az ne kadar olmalıdır?” ya da “Basınç dayanımı hangi değerin altında ise yapı güçlendirilmeyip yerine yenisi yapılmalıdır?’ Sorularına yanıt için yapının önce düşey yük taşıma güvenliği belirlenmelidir. Bu hesaplanabilir. Ancak düz mantık yaklaşımı ile yapıda düşey yükleri taşıma sorunun olmadığı bir gerçektir: Düşey yükünü taşımıyor olsaydı yapı çoktan yıkılmış olurdu! Yıkılmamış olsa da yapının düşey yükünü ne kadar bir güvenlik payı ile taşımakta olduğu da bilinmelidir ya da daha iyisi hesaplanmalıdır. Düşey yükünü taşıyan bir yapı da her zaman yatay deprem yüklerini de taşıyabilecek bir dayanıma ulaştırılabilir. Bu olanak en azından fiziksel olarak vardır. Kullanım ve maliyet açısından sorun olabilir: yapı güçlendirildiği zaman işlevini yitirebilir, kullanışsız olur ya da güçlendirme bedeli çok yüksek olabilır. YAPIDAKİ BETONUN BASINÇ DAYANIMINI BELİRLEME Bitmiş bir yapıdaki betonun dayanımı betonun agrega cinsine, su/çimento oranına, yaşına, sıkıştırma miktarına, kür özelliklerine, kür biçimine, elemanın boyutuna ve tipine bağlıdır. Ancak yapı bittiği için betonu üretildiği için artık bu özelliklerin niteliği ve dayanıma katkıları görülebilir ve ölçülebilir. Beton Ocak 2013 - 168 35 İncelemeler son biçim ve niteliğine ulaşmıştır. ne biçimde ve nasıl olduğu bellidir. Beton basınç dayanımı belirleme işleminin doğrusu yapıdan beton karot örnekleri alınması ve karotların üzerinde basınç dayanım deneyi yapılarak dayanımın bulunmasıdır (Akakın-2011). Beton tasarım dayanımının bitmiş yapıda, yapı elemanlarında, belli bir basınç dayanımı oluşturması beklenir. Tasarım dayanımı acaba yapıda ne miktarda bir yerinde (in situ) dayanım oluşturmuştur? Yapıdan örnek alınan betonun basınç dayanımın yapıda oluşturulması istenen dayanımda olup olmadığı karşılaştırılmalıdır. Yapıdan alınan beton karotun verdiği basınç dayanımını etkileyen çeşitli parametreler vardır. Bunlar sırası ile incelenecektir BETON DÖKÜM YÖNÜ VE KAROT YÖNÜNÜN DAYANIMA ETKİSİ Bütün yapı elemanlarına, özellikle betonarme kolonlara beton düşey yönde dökülür ancak kolondan karot, yatay yönde, beton dökülme yönüne dik yönde alınır. Aynı biçimde kirişlere ve döşemelere de beton düşey yönde dökülür ve beton karot kirişin yan yüzeyinden alınır. Döşemeden ise dökme yönünde düşey yönde karot alınır Bartlett ve MacGregor (1994) deneylerinde betonarme kolonun 50 cm yükseklik aralıklarında yatay yönde keserek her bir bölümde yandan ve beton dökülme yönünden karot alarak basınç dayanımlarını ölçmüşlerdir. Beton dökme yönünde (düşey yönde) (f1) ve dik yönde (f2) alınmış karotlardan bulunan basınç dayanımlarında kolonlarda f1= (1.08- 1.12) f2 kirişlerde ise f1= 1.06 f2 gibi bir fark olduğunu bulmuşlardır. Beton dökülme yönüne dik yönde alınan karot basınç dayanımı daha düşük bulunmuştur. Kirişlerde bu farkın daha az olması kirişin kolona göre çok daha “sığ” bir eleman olmasına bağlanmaktadır. KAROT DAYANIMLARI ARASINDA UYUM Karot dayanımlarının çok farklılık göstermesi bazı karotlarda ortalama dayanımdan çok düşük yada çok yüksek dayanımların bulunması bu farklı dayanımlardaki betonunun gerçek beton dayanımı kümesi içinde yeri olup olmadığı değerlendirilmelidir. Bir çö36 Ocak 2013 - 168 züm en büyük ve küçük değerlerin ortalama dayanım hesabında kullanılmadan geri kalan karot dayanımlarından gidilerek temsilci yerinde dayanım hesaplanmasıdır. Bu ise daha az sayıda karot dayanımına dayanarak yerinde beton dayanımını hesaplamaktır. Sonuç daha az güvenli olacaktır. Yapıdaki beton dayanımını temsil etmediği sanılan diğer karot dayanımlarına göre çok büyük yada çok küçük dayanımdaki beton karotların örnek alma aşamasında belirtileri olabilir. Karot düzgün bir aksda alınmamış olabilir. Yerinde çıkarılırken çok zorlanmış olabilir. Karotun presde kırılması sırasında gözlenen yük-şekildeğiştirme eğrisi diğer karotların eğrilerinden farklı olabilir ve karotun niteliğini gösterebilir. Bu özellikler karot dayanımın yanında belirtilmelidir. Diğer bir ayırma yöntemi ise ortalama değerden çok farklı değerlerin istatistik bir yaklaşımla ayıklanmasıdır. Bu farklı dayanım değeri ne kadar bir olasılıkla diğer değerlerden uzaktadır? Bu amaçla ASTM E178-00 (2000)‘de çeşitli değerlendirme yöntemleri verilmektedir. ASTM E178-00’da verilen en basit yöntem ölçülen değerlerin bir Gaus dağılımı olduğu ve belli bir ölçüm değerinin %5 den daha büyük bir olasılıkla diğer değerlerin oluşturduğu kümeiçinde olamayacağı hesaplanmaktadir. Bu hesap alınan karot sayısına bağlıdır. Tn =(Xort –X min)/s denkleminden Tn değeri hesaplanmaktadır. Ortalama değer Xort, X min en küçük değer ve (s) standart sapmadır. Bulunan sayı (Tn) ASTM E178-00 Tablo –1’deki belli bir yüzde ile bu en küçük Xmin değerine raslanma sayısı ile karşılaştırılmaktadır. Hesaplanan Tn değeri kabul edilen olasılık (%1 gibi) için Tablo-1’de verilen Tn değerinden küçük ise ölçülen bu basınç dayanım değeri ölçülmüş değerler kümesi içinde kalabilir Aynı işlem en büyük değer Xmaks için de hesaplanabilir. Bu durumda (Xmaks –X ort)/s kullanılır. Ortalama değer (Xort) ile en küçük değerin (Xmin) farkı minimum değerin ortalamadan çok uzak olup olmadığı standart sapmaya dayanan bir normalleştirme ile tanımlanmaktadır. ASTM E178-00 (2000)’de bir ölçüm değerinin ölçülen değerler kümesi içinde yer alıp alamayacağı değerlendirmesi için daha başka yöntemlerde vardır. İncelemeler KAROT ALINIRKEN BETONUN ÖRSELENMESİ Karot alma işlemi sırasında betonun örselenmesi de karot dayanımının yerinde beton dayanımından daha küçük olmasına neden olmaktadır. Bu farkı görebilmek için kirişe yükleme deneyleri yapılmıştır (Bartlett ve MacGregor-1994). Eğilme donatısı miktarı ve dayanım özellikleri bilinen kirişin ulaştığı kırılma moment değeri için betonda olması gereken basınç dayanımı hesaplanmıştır. Daha sonra bu deney kirişinin momentinin sıfır olduğu mesnete yakın bölgelerinden alınan beton karotlarından basınç dayanımı hesaplanmış ve hesap ve ölçülmüş beton dayanımları arasında % 6 fark bulunmuştur. Karot dayanımları % 6 daha düşük çıkmış ve dayanım farkı karotun yapı elemanının betonundan kesilerek alınırken örselenmesine bağlanmıştır. Kiriş ve döşeme gibi kolonlara göre derinliği daha az olan elemanlarda betonun üst yüzünde sulanma nedeni ile kiriş ve döşeme üst yüzeyinden alınan karotların basınç dayanımları da daha düşük olmaktadır (Bartlett ve MacGregor-1994). TASARIM DAYANIMI, YERİNDE DAYANIM VE KAROT DAYANIMI İLİŞKİSİ Tasarım dayanımı proje yapılırken seçilmiş dayanımdır. Yerinde (in-situ) dayanım yapı içindeki elemana dökülen ya da dökülmüş betonun eleman içindeki dayanımıdır. Bu dayanım bir anlamda beton dökülürken özel küp biçimindeki kalıplara dökülen beton örneklerinin dayanımıdır. Bartlett ve MacGregor (1994) beton dökülürken alınan örnek küplerin basınç dayanımının, tasarım dayanımına oranı için 1.25 ± 0.131 değerini vermektedir. Bu değer o çalışmadaki (Bartlett ve MacGregor (1994) deneylerden çıkarılmış belkide yalnızca Kanada için geçerli bir miktar olabilir. TS EN 13791’de de beton sınıfına göre örnek küp ve silindir basınç dayanımı ile tasarım beton sınıfı dayanımı arasında Şekil’de verilen ilişki olduğu varsayılmaktadır. EN 13791 standardına göre yerine dökülürken betondan alınan küp ya da silindir örneklerinin dayanımı yapıda “yerindeki” beton basınç dayanımıdır gibi varsayılmaktadır. Beton basınç dayanımı ile betonun birim ağırlığı arasında doğrusal ya da eğrisel bir ilişki vardır. Basınç dayanımı düşük beton daha çok boşluklu bir beton olabilir. Yoğunluğu daha az olan düşük dayanımlı betonun karot alınırken yüksek dayanımlı betona göre daha çok örselenmesi ve karottan ölçülen beton basınç dayanımın da yerindeki betona göre daha yüksek bir oranda düşük ölçülmesi beklenebilir. Aynı biçimde çapı daha küçük olan karotlarda örselenmenin daha çok olacağıda sanılmaktadır. KAROT BOYUTUNUN ETKİSİ Bu etki karotun çapına ve l/d oranına bağlıdır. Karot çapının küçük olması hem alımını kolaylaştırmakta hemde sık aralıklı donatısı olan elemandan iki donatı arasına girilerek beton karot alınabilmektedir. Bartlett ve MacGregor (1994) çapa bağlı olarak ölçülen karot dayanım azaltma faktörleri önermektedir 15 cm çapındaki karotun dayanımı 1.0 olarak alınırken, 10 cm çaplı karotun dayanımı 0.92 ve 5 cm çaplı karotun dayanımı 0.86 ile çarpılarak azaltılmalıdır. Karot boyu/çap = l/d etkisi ise beton karot kırılırken uç plakalarının betona bir tür “yanal destek” vermesine neden olmaktadır. l/d oranın küçülmesi ile daha yüksek karot dayanımları ölçülmektedir. 1 < l/d <2 arasında boyutları olan yüksek dayanımlı betonlarda l/d oranının katkısının giderek azaldığı ileri sürülmektedir (Bartlett ve MacGregor -1994). İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Şekil-1 Tasarım beton sınıfınını yapıda yerinde sağladığı varsayılan beton örnek küp ve silindir basınç dayanımları (EN 13791’e göre). Yerinde dayanım her zaman tasarım dayanımdan %15 daha yüksek bir dayanımı olan ya da olması istenen hazır betonun dayanımıdır. Karot dayanımı ise betonun döküldüğü yapı elemanından alınan beton silindir “karot”un dayanımıdır. Bartlett ve MacGregor (1994) yerinde (in-situ) beton dayanımı ile bu betondan alınan karot dayanımı arasında elemanın kalınlığına ve karotun beton döküm yönüne dik yönde alınmasına bağlı olarak yaklaşık bir ilişki vermektedir Yerinde dayanım = 0.95 beton karot dayanımı h< 45 cm Yerinde dayanım = 1.03 beton karot dayanımı h> 45 cm Sonuç olarak yapıda kurallara göre yapılmış nitelikli Ocak 2013 - 168 37 İncelemeler beton varsa, bu betonun varlığı döküm sırasında alınmış küp örneklerinin basınç dayanımlarının beton tasarım sınıf dayanımının belli bir miktar 1.15-1.25 katı kadar daha yüksek ise bitmiş yapıdaki beton (in-situ) tasarım beton dayanım sınıfından Ortalama yerinde dayanım = 1.2 x tasarım dayanımı ince eleman (kiriş ve plak) Ortalama yerinde dayanım = 1.3 x tasarım dayanımı derin eleman( kolon ve perde) Daha yüksek olabilir Bu ilişki şematik olarak Şekil-2‘de verilmektedir. Küp örneğinden ölçülmüş dayanım tasarım dayanımından daha büyüktür. Yerinde dayanım da örnek küp dayanımından yüksektir. Şekil-2 Tasarım Dayanımı (fc’), Küp örnek dayanımı ve Yerinde (in-situ) dayanım ilişkisi Şekil-3 EN 13791 Standardı uyarınca beton sınıfına bağlı yerinde basınç dayanımı (Küp ya da silindir örnek basınç dayanımı) Şekil-4 Kolon alt ve üst uçlarındaki beton basınç dayanımının kolon ortası dayanımına oranı (Bartlett ve MacGregor-1994) Avrupa Standardı EN 13791’e göre yerinde dayanım beton sınıfın göre aşağıdaki Şekil-3‘de verilmektedir. Bu standardın (EN 13791) anlayışına göre “yerinde dayanım” betondan yerine dökülmeden alınan silindir ya da küp örneklerinin dayanımı olarak varsayılmaktadır. Bu deneylere göre pek doğru ya da gerçeği yansıtan bir yaklaşım gibi görünmemektedir. Kolon üst ucundaki beton basınç dayanımı kolon orta noktasındaki beton basınç dayanımından ortalama olarak yaklaşık % 20 kadar düşüktür. Kolon alt ucundaki beton basınç dayanımı da kolon orta noktası dayanımından % 10 kadar daha büyüktür. Bu durum kolon alt ve üst uçlarındaki moment taşıma güçlerinin önemli boyutta farklı olabileceğini göstermektedir. KOLON ALT VE ÜST UCUNDAKİ BETONLARIN DAYANIM FARKI Bu farklılığın açıklaması ise kolon altucunda betonun daha çok sıkışmış ve daha yoğun olmasına bağlanması düşünülebilir. Şekil-5‘de yine ölçümlere dayanan kolon yüksekliği boyunca beton birim ağırlığı ilişkisi verilmektedir. Bartlett ve MacGregor (1994) kendi deneylerinde ve başka kaynaklardan buldukları deneylere sonuçlarına dayanarak Şekil-4’de görülen kolon yüksekliği boyunca beton basınç dayanımı değişimini vermektedirler. 38 Ocak 2013 - 168 İncelemeler karot basınç dayanımından standart sapma değerinin çıkarılması ile bulunmaktadır. Ortalama karot basınç dayanımının 100 kgf/cm2 ve standart sapmanın 30 kgf/cm2 olduğu bir yapıda beton dayanımın 100-30= 70 kgf/cm2 ya da ortalama değer olan 100 kgf/cm2’nin dayanınm değeri olarak alınması ile kirişin momentdönme ilişkisi çok farklı olmamaktadır Şekil-6. Şekil-5 Kolon yüksekliği boyunca beton yoğunluk değişimi (Bartlett ve MacGregor-1994) Betonun yoğunluğu kolon alt ucuna doğru az miktarda da olsa artmaktadır. Ancak beton dayanımdaki değişmenin betonun hidratasyon ısına bağlı olduğu sanılmaktadır. Yüksek hidratasyon ısısı dayanımı azaltmaktadır (Bartlett ve MacGregor-1994). Isının elemanların üst yüzüne yakın yerlerde daha yüksek olduğu sanılmaktadır. YAPI İÇİNDE DAYANIM FARKLILIKLARI Yapı içindeki betondaki dayanım farklılıkları değişik nedenlerden olmaktadır bunlar 1-Aynı tür yapı elemanı içinde dayanım farkı: bu fark farklı düzeyde sıkıştırma su oranı ve kür koşullarına bağlı olabilir. 2-Farklı tür elemanlarda dayanım farkı genellikle elemanın beton dökülme yönündeki kalınlığı ile ilgilidir. 3- Aynı tür elemanlarda dayanım farklı katlardaki kolonlar arasındaki dayanım farkı örneğın bu elemaların farklı zamanlarda mevsimlerde ve farklı ortam ısısında dökülmüş olmalarına bağlı olabilir. Farklı beton santrallarından gelen beton farklı betoncu ekipleri tarafından dökülmüş olabilir. İnşaatın farklı katları başka firmalar tarafından yapılmış olabilir. Farklı katların yapımı sırasında çok zaman aralığı geçmiş olabilir. Yapının örneğin zemin katları önce yapılmış aradan birçok yıl geçtikten sonra üst katlar yapılmıştır. Zemin katların betonları bu arada çevre koşullarından korunmamış olabilir. BETON DAYANIMININ ELEMAN DAYANIM VE DAVRANIŞINA ETKİSİ Yapı içindeki (in-situ) Betonun dayanımın belirlenmesi deprem Yönetmeliğine göre (DBYBHY-2007) ortalama İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Şekil-6 Kirişte beton dayanımının 200 kgf/cm2 tasarım dayanımı yerine 70 kgf/cm2 ya da 100 kgf/cm2 olmasının elemanın dayanımına etkisinin çok az olduğunu göstermektedir. Düşük dayanım kirişin sehimini artırmaktadır. Düşük dayanımlı betonun elastisite modülü de daha küçük olması nedeni ile sehim artmaktadır. Kirişlerde yerinde (in-situ) beton dayanımının proje dayanımının yarısı kadar bile düşük olmasının etkisi çok azdır. Genel olarak projeye göre donatısı ve tasarım beton basınç dayanımı olan kirişte 200 kgf/cm2 olması gereken beton basınç dayanımının gerçek yapıda 100 kgf/cm2 hatta 70 kgf/cm2 kadar az olmasının kesitin eğilme momenti taşıma gücüne etkisi çok azdır. Şekil-6 Kolonlarda ise beton dayanımının proje dayanımının altında olmasının sonuçları olumsuzdur. Tasarım dayanımından daha düşük beton basınç dayanımı ile gevrek, beton kırılması beklenirken kolonun moment taşıma gücü de düşük beton dayanımı ile birlikte çok azalmaktadır. Şekil-7 Kolonlar için beton dayanımının ortalama karot basınç dayanımı ya da ortalama dayanım – standart sapma olarak hesaplanması kırılma biçimini pek etkilememektedir. Her iki beton dayanım belirleme yaklaşımı ile bulunan “yerinde” dayanım tasarım dayanımından daha düşük ise kırılma gevrek basınç kırılması biçiminde olmaktadır. Ayrıca moment taşıma gücünde olan azalma % 35 – 50 düzeyindedir. Kesme kırılmasından önce eğilme kırılma olasılığı çok daha büyüktür. Ocak 2013 - 168 39 İncelemeler SONUÇ Bu yazıda bitmiş betonarme yapının güvenlik değerlendirmesi için varsayılacak yerinde beton dayanımının belirsizlikleri ya da yönetmelik ve standart yöntemleri ile hesaplanan dayanımın gerçek yerinde dayanımda çeşitli nedenlerle farklı olabileceği incelenmiştir. Şekil-7 Kolonlarda ise yerinde beton dayanımının projede öngörülen dayanımdan (özgün) daha düşük olmasının sonuçları çok önemlidir. Bir başka önemli nokta yapıdaki yerinde beton basınç dayanımının proje beton dayanımından düşük olmasının yapının düşey yük taşımayı sürdürmesine engel olmamasıdır. Proje dayanımından daha düşük basınç dayanımı olan yapıların yıllarca ayakta kaldığı ancak şiddetli bir depremle zorlandığı zaman ağır hasar gördüğü ya da yıkıldığı gözlenmektedir. Kendi öz ağırlığı ve normal kullanım yükleri altında yıkılan betonarme yapılara çok ender rastlanmaktadır. Yapıların tasarımında düşey yüklere karşı genellikle 3.00 düzeyinde olan güvenlik katsayısı beton dayanımı proje dayanımının % 50 si kadar olan yapılarda 1.75-1.80 düzeyin inmiş olsa da yapı düşey yükler etkisinde yıkılmamaktadır. Yapıldıktan bir süre sonra yıkılma için düşey yüklere karşı güvenlik katsayısının 1.25’den de daha küçük olması gerektiği sanılmaktadır. Geçmişte “emniyet gerilmeleri” yöntemi ile tasarımda kolon basınç emniyet gerilmesi 60 kgf/cm2 olarak kabul edilir ve buna göre donatı miktarı belirlenirdi. Beton basınç dayanımı 70 kgf/cm2 olduğu varsayılan bir kolon için güvenlik katsayısı 70 / 60 = 1.17 gibidir. Donatının katkısı ile belki biraz daha yüksek. Ancak yine de betonun uzun süre içinde sünme etkisi ile kırılmasına neden olan güvenlik katsayı limitine çok yakındır. Bu tür çok düşük beton basınç dayanımlı yapıların düşey yük etkisinde yıkılmamış olmaları gerçek yerinde (in-situ) beton basınç dayanımlarının daha yüksek olduğu ya da tasarımda etkidiği varsayılan boyutta düşey yükle zorlanmadıkları biçiminde algılanabilir. 40 Ocak 2013 - 168 Beton karot deneylerinden bulunan basınç dayanımlarının elemanın yerinde (in-situ) basınç dayanımından % 10-15 kadar daha küçük olduğu izlenimi edinilmektedir. Kolon alt ucundaki betonun basınç dayanımının üst ucundaki dayanıma göre % 30 kadar daha büyük olabileceği de gözlenmiştir (Bartlett ve MacGregor-1994). Deneyler, yapılmış bir betonarme yapıda “yerindeki” betonun basınç dayanımının oldukça değişken ve karmaşık özellikleri olduğunu göstermektedir. Standart ve Yönetmeliklerdeki beton yerinde basınç dayanımı yöntemleri oldukça sanal bir yaklaşımla belirlenmektedir. Yapılar “gerçek” beton dayanımları ile yapılacak güvenlik belirleme hesapları ile daha yüksek bir dayanımda olabilirler. Yapı için geçerli olduğu varsayılan beton dayanımı yapının uzun dönemde çoktan yıkılmış olmasını gerektirecek kadar düşük hesaplanabilir. Ancak yapı yerinde ise yapı için varsayılan çok düşük basınç dayanımı gerçek dışı olabilir. Yapılar tasarım beton basınç dayanımlarının çok altında yerinde beton dayanımları olmasına karşın düşey kullanım yükleri ve kendi öz ağırlıklarının etkisinde şiddetli bir deprem olana kadar “sağlam” gibi görünebilirler. KAYNAKLAR Akakın Tümer (2011) “Karot Hakkında” İMO Bülten, Sayı 112, Sayfa 13-20, İnşaat Mühendisleri Odası Istanbul Şubesi TS EN 13791 (Nisan 2010) “Basınç Dayanımının Yapılar ve Öndökümlü Beton Bileşenlerde Yerinde Tayini” Türk Standartları Enstitüsü DBYBHY (2007) “ Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik” Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 2007 Michael Bartlett ve James G. MacGregor (1994) “Assessment of Concrete Strength in Existing Structures” Structural Engineering Report No.198, Department of Civil Engineering, University of Alberta, May 1994 ASTM E178-00 (2000) “Standart Practice for Dealing with Outlying Observations” August 2000 İncelemeler HOCAM FERGUSON* Prof. Dr. Uğur Ersoy Phil M. FERGUSON (1899-1986) : Profesör, Texas Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, Austin - Texas. Betonarme ile uzaktan yakından ilgilenen tüm meslektaşlarım Profesör Ferguson’u tanır elbette. Yaptığı araştırmalarla çağdaş betonarmenin öncüsü olan Prof. Ferguson, yazdığı kitapla da dünya çapında ün yapmıştır. Bunların çoğunu biliyorsunuz. Ben burada size Ferguson’un bilmediğiniz özelliklerini tanıtmaya çalışacağım. Onun salt bilim adamı yönünü değil, insan yönünü de anlatmaya çalışacağım. Amacım, bana örnek olan, rehber olan bu insanın kısa bir portresini çizmek. Değer yargılarının büyük çapta erozyona uğradığı, dürüstlüğün erdem sayılmadığı, ilkelerin yerini para ve köşe dönme hırsının aldığı bu dönemde umarım Ferguson bana olduğu gibi gençlere de örnek olur. Onları çarpık düzenin yapay düşlerinden uyandırır. 1955 yılında Robert Kolej Mühendislik Okulu’ndan mezun olduğumda tek bir amacım vardı: Betonarme konusunda derinleşmek ve ülkeme dönüp öğretim üyesi olmak. O dönemde Ferguson’un yıldızı yeni parlıyordu. Robert Kolej’deki hocam elime çok güzel yazılmış bir mektup verdi, Prof. Ferguson’un bu mektubu okuyunca beni hemen yanına asistan alacağından öyle emindi ki! Texas Üniversitesi’ne gittiğim gün ilk işim Ferguson’u görmek oldu. Mektubu ona verirken asistanlığı çantada keklik görüyordum. Ferguson son derece temiz giyimli, beyaz saçlı, altın çerçeveli gözlüğü olan, orta boylu bir adamdı. Doğrusu biraz hayal kırıklığına uğramıştım. Büyük adam görünüşü yoktu Fergusonda! Mektubu dikkatle okudu, sonra gözlüğünün üstünden bana bakarak; “Seni neden asistan alayım ki?” dedi. Ben biraz şaşırmıştım. “Ben iyi bir öğrenciyim” diyebildim. Ferguson bana kaşlarını çatarak: “Bak Mr. Ersoy, Texas Üniversitesi’nde senin gibi çok sayıda yüksek lisans ve doktora yapan iyi öğrenci var. Seni tanımıyorum ama eminim senden iyi öğrenciler de var. Ben asistanımı seçtim. Sen derslerinde başarılı olmaya bak.” dedi. Odadan çıkarken yıkılmıştım adeta. Ta Türkiye’den buraya bu adam için gelmiştim. O ünlü adam bu muydu? Bana “insan adam”, “baba adam” diye anlattıkları bu kaba adam mıydı? Ferguson’dan aldığım lisansüstü betonarme dersinde bir şamar daha yemiştim suratıma. Texas’a giderken, uçakta şöyle düşünüyordum: “Robert Kolej’de hocamız bize betonarmeyi o kadar güzel anlattı ki. Her şeyi öğrendik, öğrenecek ne kaldı ki? Sanırım Texas’ta sıkılacağım derslerde!” Hiç unutmuyorum, ilk dersin ortasında önümde oturan, Robert Kolej’den sınıf arkadaşım Viron arkaya dönerek, “Yahu Uğur, bu adam neden bahsediyor?” diye sordu. Evet, kendimizi betonarme uzmanı sanan bizler, betonarme dersini anlamak bir yana, irdelenen konulardan bile habersizdik. Biz cahildik. Bize betonarme dersinde salt kesit hesabı yapmayı öğretmişlerdi. Davranış diye bir kavramdan haberimiz bile yoktu. Özetle biz betonarme bilmiyorduk. Bu kanıya vardıktan sonra Ferguson’un 4. sınıf betonarme dersini izlemeye karar verdim. Ufkum o derste açılmaya başladı ve betonarmeyi yeniden öğrenmeye başladım; bu kez doğru olarak. İkinci yarıyılın başlamasına birkaç gün vardı. Sekreter, Ferguson’un beni görmek istediğini söyledi. Odasına girerken biraz heyecanlıydım ve korkuyordum. Beni güler yüzle karşıladı. Oturmamı istedi. Ben oturur oturmaz damdan düşer gibi; “Ersoy benim asistanım olur musun?” dedi. O an heyecan ve sevinçten nefesim kesildi. Odasındaki ikinci masayı bana ayırmıştı. İnanamıyordum, Ferguson’la aynı ofisi paylaşacak her gün onunla birlikte olabilecek, onunla sohbet edebilecektim. Tanrıdan başka ne isteyebilirdim ki? Asistanlığımın üçüncü gününde Prof. Ferguson bir kez daha sevinçten çıldırttı beni. “Ersoy, biliyorsun Illinois Üniversitesi’nde betonarme kirişlerin kesme dayanımı üzerinde geniş çaplı deneysel araştırmalar yapılıyor. Ancak çok önemli bazı değişkenlerin gözardı edildiği kanısındayım. Bu konuları incelemek için deneysel bir araştırma projesi aldık. Tezini benimle * Makale, ilk kez İMO İstanbul Şube Bülteni’nin 100. sayısında yayınlanmıştır. Yazarın izniyle tekrar yayınlanmaktadır. İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Ocak 2013 - 168 41 İncelemeler yapıp bu projede çalışmak ister misin?” O dönemde para olanakları kısıtlıydı ve laboratuarda sadece bir teknisyen vardı. Deneylerde Ferguson da benimle birlikte işçi gibi çalışıyordu. Deney yapılmadan önce ve deneyden sonra hoca, hiç ihmal etmez, benim düşüncelerimi sorardı. Buna önceleri çok şaşardım. Ferguson gibi bir adamın bir yüksek lisans öğrencisinin düşüncelerini sormasını çok yadırgardım. Sonraları tanışıklığımız ilerledikçe onun, karşısındakinin kim ya da hangi düzeyde olursa olsun görüşlerine önem verdiğini ve bu görüşleri dikkate aldığını anladım. Sorulan soruyu veya ortaya atılan savı ne kadar saçma olursa olsun dinler ve tartışırdı. Onun bir öğrenciyi küçük düşürdüğüne, öğrencisine hakaret ettiğine veya onunla alay ettiğine hiç tanık olmadım. Koca Ferguson’a rahatlıkla, “Senin görüşlerin yanlış, onlara katılmıyorum.” diyebilirdiniz. Ferguson’un 4. sınıfa verdiği betonarme dersinin asistanıydım. Yanılmıyorsam yarıyıl ortalarıydı. Ferguson iki ayrı sempozyuma katılacağından onbeş gün derslerine gelemeyecekti. “Bakalım derslerini hangi hocaya bırakacak?” diye düşünüyordum ki beni yanına çağırdı ve, “Ersoy biliyorsun onbeş gün yokum. Dersleri senin vermeni istiyorum”, dedi. Ferguson’un böyle bir şey düşünmesi benim için büyük bir onurdu ama öneriyi kabul etmem olanaksızdı. Benden yalnızca bir yaş küçük ve çoğunun anadili ingilizce olan bu öğrencilere ben nasıl ders verebilirdim ki. Hem de Ferguson’un yerine. Öneriyi nazik bir biçimde reddettiğimde o demokrat Ferguson adeta bir asker gibi konuştu: “Ersoy, ben sana bu konudaki düşünceni sormadım. Dersi sen vereceksin, o kadar. Konu kapanmıştır.” deyip kestirip attı. Bu görevin getirdiği şoktan henüz kurtulamamıştım ki, Ferguson beni yıkan ikinci bombasını patlattı. Seyahate çıkmadan önce son dersini benim vermemi istiyordu. Kendi de arka sırada oturup beni dinleyecekmiş! O günü hiç unutamam. Konu ‘betonarmede aderans’tı, Ferguson’un o dönemde en yoğun biçimde araştırma yaptığı konu! İki gün, gece gündüz çalışıp hazırlanmıştım. Kürsüye çıktığımda ayaklarım titriyordu. Kırk çift göz bana bakıyordu. Daha korkuncu elinde bir bloknot ve kalemle arka sırada oturan Ferguson benim konuşmamı bekliyordu. Elime tebeşiri aldım ve derse başladım. Sözcükler ağzımdan zor çıkıyordu. Bu böyle olmayacaktı. İrademi zorlayarak Ferguson’a bakmamaya karar verdim. Bunda başarılı da oldum, bir süre sonra gerçekten Ferguson’un varlığını unutmuştum. Ders bittiğinde oldukça rahatlamıştım. Öğrenciler soru sormaya başladılar. Sanırım 42 Ocak 2013 - 168 onlar da beni sınamak istiyorlardı. Konu üzerinde çok çalışmış olduğumdan tüm soruları yanıtladım. Durumu kurtardık diye sevinirken son bir soru geldi. Bu sorunun yanıtını bilmiyordum. Panik ve heyecan içinde ağzımdan birkaç sözcük döküldü: “O durumda aderans gerilmesini yüzde 30 azaltmanız gerekir” dediğimi anımsıyorum. Yüzde 30’u kafadan atmıştım. Dersten çıktıktan sonra hocanın odasına gittik. Önce beni tebrik etti, dersi beğenmişti. Sonra gülen yüzü birden ciddileşti: “Ersoy bir insanın her şeyi bilmesi olanaksız. Sana bilmediğin bir konuda soru geldiğinde açıkça bilmediğini söyle. Ayıp ve yanlış olan biliyor gibi davranmak. Sen derste bilmiyorum diyeceğine yüzde 30 dedin. Bunu kesinlikle bir daha yapma.” İşin ilginci benim kafadan attığım yüzde 30 yanıtının doğru olmasıydı. Doğru olmasına karşın Ferguson, yüzümün ifadesinden soruyu bilmeden yanıtladığımı anlamış. Onbeş gün boyunca hiçbir sorun yaşamadım. Sınıfa hakim olmayı yavaş yavaş öğrendim. Gerisi zaten kolaydı. Sanırım tek idealimin öğretim üyeliği olduğunu bilen hoca, bu ders verme senaryosunu bilerek düzenlemişti. Ferguson’u tanıdıkça, onunla konuştukça bu alçakgönüllü adam gözümde devleşiyordu. Birçok konuda otorite olan hocanın hiçbir zaman övündüğüne, hatta “ben bu konunun uzmanıyım” dediğine tanık olmadım. En fazla bildiği konuda bile şöyle konuşurdu: “Sanırım sorunu şöyle çözümleyebilirsin. Ama sen yine de konuyu biraz araştır, ben yanılmış olabilirim.” Toplantılarda az konuşurdu. Çok iyi bildiği konulardaki tartışmalara bile sorulmadan karışmazdı. Alçakgönüllü olmaktan, tartışılan her konuda mutlaka iki çift söz söyleme gereği duymamış olmaktan hiçbir şey kaybetmedi Ferguson. Tam tersine, onu Ferguson yapan ve yücelten hep bu özellikleri oldu. Bunun tersini yapan şarlatanların ise bir an parlayıp kuyruklu yıldız gibi yok olduklarına çok tanık oldum. Umarım, çevresine kendini “uluslararası uzman” olarak tanıtan, tartışılan her konuya burnunu sokup, bilip bilmeden konuşarak ün yapabileceğini sanan gençlerin kulağına küpe olur bu söylediklerim. Deneylerimi bitirdikten sonra tezimin ilk müsveddesini hocaya verdim. Üç gün sonra beni çağırdı, tezi beğenmişti. Ancak, bir konuda benimle aynı görüşü paylaşmıyordu. Elimde o konuda az sayıda veri olmasına karşın ben, kirişteki boyuna donatı oranının kesme dayanımını artırdığı kanısındaydım. Hocaya göre bu doğru değildi. Hemen elimdeki kalemle o sayfayı karalamaya kalkıştım. Ferguson elimi tuttu: İncelemeler “Ne yapıyorsun sen?” “O bölümü tezden çıkaracağım.” “Neden?” “Siz bunun doğru olduğuna inanmıyorsunuz.” Öyle ya, koca Ferguson bu görüşe katılmıyorsa ve tezin yöneticisi oysa, bu bölüm tezden çıkartılmalıydı! Fakat hoca bu tutumuma da karşı çıktı: “Bak Ersoy, benim bu görüşe katılmamam, bunun yanlış olduğunu kanıtlamaz. Bu senin tezin. Boyuna donatının kesme dayanımını etkilediğine inanıyorsan bunu yaz. Ancak bu görüşü bilimsel bir biçimde savun.” Bu görüş ve savunma, tezimde aynen yer aldı. Tezin kabulünden sonra Ferguson, benimle aynı kanıda olmadığını bir kez daha yineledi. Aradan dört yıl daha geçti. Ben bu konuyu unutmuştum bile. Bir gün hocadan uzun bir mektup geldi. Zarfın içinde çok sayıda deneysel veri de vardı. Ferguson yapılan ek deneylerle boyuna donatının kesme dayanımını artırdığının kanıtlandığını söylüyor ve ekliyordu: “Ben yanılmışım. Senin görüşün doğruymuş. Anımsar mısın, ben engel olmasaydım bunu tezinden çıkaracaktın.” Evet, benim unuttuğumu o unutmamıştı, ünlü hoca rahatlıkla, “Ben yanılmışım”, diyebiliyordu. Bunu söylemekle küçülmüyor, tam tersine büyüyordu. Bu da gençlerin kulağına küpe olsun. Yüksek lisans derecemi aldıktan sonra proje mühendisi olarak çalışabileceğim bir iş arıyordum. Bir gün odasında otururken hoca, doktoraya başlamamı önerdi. Asistanlığım devam edeceğinden parasal sorunum olmayacaktı. Hocaya ilgi ve güveninden dolayı teşekkür ettikten sonra, doktoradan önce iyi bir mesleki deneyim kazanmak istediğimi söyledim. Mesleki deneyim olmadan iyi bir hoca olacağıma inanmıyordum çünkü. Ferguson da bu görüşüme katıldı. “Ersoy mesleki deneyim gerçekten önemli. Ama bu deneyimi elde edebileceğin proje ofisinin kalitesi de çok önemli. Sen bana yarın bir uğra. Sana iyi bir yer bulmaya çalışacağım”, dedi. Ertesi gün ofise geldiğimde çalışacağım yer kesinleşİMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr mişti: R. C. Reese Müşavir Mühendislik Bürosu. Çok sevinmiştim. Mr. Reese, Amerikan Beton Enstitüsü’nün çok tanınmış bir üyesiydi. O sıralarda taşıma gücünün ilk kez yer aldığı 1956 ACI Betonarme Şartnamesi’ni hazırlayan komitenin başkanıydı. Robert Kolej’de onun kitabını okumuştuk. O dönemin Amerikasındaki en ünlü iki proje bürosundan birinin sahibiydi Reese. Başka bir yazımda Reese’ı de tanıtayım sizlere. O ofiste iki yıl çalıştım. İki yılda okulda öğrendiklerimin fazlasını öğretti Reese bana. Proje ofisinde çalışırken sürekli mektuplaştık hocayla. Reese beni bir süre sonra “Özel Yapılar” bölümüne aldı. Genelde sorunlu yapılarla uğraşıyorduk. Gördüğüm tüm ilginç konuları Ferguson’a iletiyordum. Ferguson dersinde, betonarmede burulmanın çok önemi olmadığını, ihmal edilmesinde sakınca bulunmadığını anlatmıştı bize. Reese’nin ofisinde çalışırken burulmanın neden olduğu hasarlar gözlemiştik. Bunları da Ferguson’a aktardım. Bunlardan biri, 1958’de Ferguson’un ilk kitabında yer aldı. Hoca ile bu konuda yaptığımız tartışmalar sonunda bir karara vardık: Burulma konusunda bilmediğimiz çok şey vardı. Bunlar mutlaka deneysel olarak araştırılmalıydı. Yıllar sonra bu konuda hoca ile birlikte hazırladığımız proje önerisi Ulusal Bilim Vakfı’nca (National Science Foundation) kabul edildi. Ve benim doktora tezim oldu. Yurda dönüp vatani görevimi tamamladıktan sonra kurulmakta olan ODTÜ’ye katıldım. 1961 yılında Ferguson ve Reese Ankara’ya geldiler. Barakalarda iki nefis konferans verdiler. Konferans’tan sonra benden ısrarla Amerika’ya geri dönmemi ve doktora yapmamı istediler. 1963’te Texas’a doktora yapmaya gittim. Altı yedi yıl içinde çok şey değişmişti. Laboratuvarlar bir fabrikaya benzemişti. Bir çok proje bir arada yürütülüyordu. Cihaz ve teçhizat gelişip çoğalmış, proje paraları ile çok sayıda teknisyen alınmıştı. Tüm bunların yanı sıra, bilgisayar çağının ilk adımları atılmaya başlanmıştı. Texas’a bu ikinci gidişimde evliydim ve birbuçuk yaşında bir kızım vardı. ODTÜ’den burs almayı kabul etmemiştim. Bu nedenle üniversitede araştırmacı olarak çalışıp para kazanmak zorundaydım. O yaştaki idealizm ile doktorayı iki yıl içinde bitirip, ODTÜ’ye dönmek istiyordum. ODTÜ’nün bana gereksinmesi vardı! İlk yarıyıl dekanın özel izniyle beş ders alıyordum. Hem de derslerin ikisi mekanik bölümünden, üçü ise matematik bölümünden. Fazla ders yüklendiğimden haftada en fazla on saat çalışmama izin vardı. On saatin parası bana yetmiyordu. On saat de özel olarak Ferguson’un kitabı üzerinde çalışıyordum. Sabah 7:30’da evden ayrılıyor, ancak gece yarısı dönebiOcak 2013 - 168 43 İncelemeler liyordum. Ailenin sorumluluğu ve olağanüstü çalışma temposu beni kısa sürede tüketti. Moralim çok bozulmuştu. Doktorayı bırakmaya karar verdim. Vermesine verdim de, bunu hocaya nasıl söyleyecektim? guson, bana çok zor randevu veriyordu. Yarım saatlik randevuda, laboratuvarda diğer araştırmalarda çıkan sorunları anlatıyor, benim görüşümü soruyor, sonra aniden; Yorgunluk, sinir bozukluğu ve utancın etkisiyle bir senaryo hazırladım. Güya ODTÜ beni hemen geri çağırıyordu. Gidip bu yalanımı hemen hocaya anlattım. Çok üzüldü. Biraz düşündükten sonra; “Ersoy yarım saat dolmuş, seninle sonra konuşuruz”, diyordu. “ODTÜ’den istifa et. Burada para sorunun yok, çalışıyorsun”, dedi. “İyi ama ben öğretim üyesi olmak istiyorum, bu şansımı yitirmek istemem”, dedim. “Doktoranı bitirince senin atamanı hemen buraya yaptırırız.” Sıkıntı içinde bir yalan daha uydurdum: “Teşekkür ederim ama benim ODTÜ’ye zorunlu hizmetim var!” “Zorunlu hizmetin karşılığı kaç dolar?” diye sordu. Bu soruyu beklemiyordum. Panik içinde yanıtladım: “10.000 dolar” Ferguson çekmecesini açıp bir çek defteri çıkardı. Adıma 10.000 dolar yazıp imzaladı. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Yalanlarım da artık tükenmişti. Ne sorun çı- karsam hoca bir çözüm getiriyordu. Sıkıntı içinde: “Çek şimdilik sizde kalsın, ben ODTÜ ile temas edeyim, belki bir yol bulunur” dedim. Eve doğru yürürken kanlı terler döküyordum. Yalan söylediğim için kendime kızıyor, doktora konusunda kapana kısıldığım için üzülüyordum. Hocaya yalan söylemiş olmaktan o denli utandım ki, o gece kesin karar aldım. Tükensem de, ölsem de bu doktora tamamlanacaktı. Ertesi gün yeni bir enerji ile sarıldım işlere. Ferguson’un babalığı olmasa yurda doktorasız dönmüş olacaktım. Yaz yarıyılı dahil derslerimi üç dönemde bitirdim ve tezime başladım. Tez konum betonarmede burulma idi. Çok sayıda deney yapacaktım. Sıkıntılarım azalmıştı. Dersler bittiğinden resmi olarak yirmi saat çalışabiliyordum. Paramı tez yaptığım projeden almam nedeniyle hayat kolaylaşmıştı. Deney elemanlarını, deney ve ölçüm düzeneğini oluşturduktan sonra hocanın onayını almak istedim. İki eli kanda bile olsa öğrencilerine zaman ayıran Fer44 Ocak 2013 - 168 Ben de tezimin ilerlemeyişine sinirleniyor, bir yandan da Ferguson’un bana karşı olan bu tutumuna alınıyordum. Diğer tüm doktora öğrencileri Ferguson’la haftada bir buluşuyor ve en az bir saat konuşabiliyorlardı. Projenin bir takvimi olduğundan zaman açısından sıkışmaya başlamıştım. Çaresiz hocayla konuşmadan deneylere başladım. Onunla tez konusunu bir kez bile tartışmadan deneyleri bitirdim! Tezimle ilgili verdiğim ilk konferansta konuyu şöyle tanıtmıştı Ferguson: “Ersoy, tezini burulma konusunda yapıyor. Tez yöneticisiyim ama, yapılan deneyler hakkında hiçbir fikrim yok. Ben de bunları sizin gibi ilk kez dinleyeceğim!” İçimden “iyi halt edeceksin”, dedim. Doktorayı bitirip Texas’tan ayrılmak üzere iken, Ferguson bu randevu komedisinin perde arkasını anlattı bana. “Bak Ersoy, seninle tezini konuşmamak için her türlü numarayı yaptım. Sen yeni kurulan bir üniversiteye döneceksin ve orada laboratuvarda tek başına olacaksın. Kararları kimseye danışmadan vermek zorunda kalacaksın. Kusura bakma, bunu yapmak zorundaydım. Bu da senin eğitiminin bir parçası”, dedi. Ferguson çok dindar bir adamdı. Ayda bir kez, pazar günü, metodist kilisesinde vaaz bile verirdi. Bu kadar koyu dindar bir adam, kimsenin hayat tarzına karışmaz, başka dinden olanlara hatta dinsiz olanlara bile bu konuda saygılı davranırdı. Ellili yıllarda Amerika’da Mc Carthy rüzgarı esiyordu, önüne gelen komünistlikle suçlanıyor, soruşturmaların ardı arkası kesilmiyordu. Milliyetçilik ve dincilik günlük hayata egemen olmuştu. Ülkede tam anlamıyla bir terör havası esiyordu. İnsanlar korku içindeydi. Herkes milliyetçilikte ve dincilikte birbiriyle yarış ediyordu. İşte bu dönemde Texas Üniversitesi Mütevelli Heyeti bir karar aldı. Her öğretim üyesi Tanrı’ya inandığına dair imza verecekti. Öğretim üyeleri arasındaki paniği bugün gibi hatırlarım. Geç kalmak korkusu ile hocalar bir imza kuyruğu oluşturmuştu. Tanrı’ya inanmayanlar bile tereddütsüz basıyorlardı imzayı. Eee, ne de olsa işin sonunda damgalanmak vardı. Koca üniversitede tek bir öğretim üyesi bu deklarasyonu imzalamayı reddetti. Bu kişi, o üniversitede belki de İncelemeler Tanrı’ya en fazla inanan insandı. Bu öğretim üyesi Ferguson’du. İmzalamayı reddetmekle de kalmadı Ferguson, Bir de istifa mektubu yazdı o mütevellilere. Mektubunda insanların inançlarının sorgulandığı bir üniversiteye otuz yıldır hizmet etmiş olmaktan utanç duyduğunu belirtiyor ve istifasının kabulünü istiyordu. Bu soylu çıkış karşısında Mütevelli Heyeti kararını geri almak zorunda kaldı. Deklarasyonu imzalayanlar pişman oldular ve utandılar. Ferguson herkese bir insanlık dersi vermişti. O elbette Tanrı’ya inanıyordu, ama inançların sorgulanmasına da karşıydı. İşte Ferguson böyle bir insandı. Ferguson uzun yıllar önce karısından ayrılmıştı. Kendini öğrencilerine ve araştırmalarına adamıştı. Texas Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü yücelten oydu. Hocanın üstünde aşırı yük vardı. Günde 14-15 saat çalışırdı. Buna rağmen sorunu olan tüm öğrencilere zaman ayırabilirdi; özellikle yabancı öğrencilere. Victor isimli Hintli bir öğrenci doktora sınavını bir türlü geçemiyordu. Son şansında da geçemezse ülkesinden aldığı bursu kaybedecekti. Ferguson’un haftada üç saat özel ders vererek Victor’un sınavı geçmesini sağladığını öğrendiğimizde hepimiz çok şaşırmıştık. Ellili yıllarda ülkenin güneyinde ırk ayrımı vardı. Üniversitenin olduğu Austin, Texas’ın başkentidir. Otobüsler zenci ve beyaz diye bölümlere ayrılmıştı. Zenciler lokanta, gece kulübü, plaj gibi yerlere giremezlerdi. O zamanlar yirmi bin öğrencisi olan üniversitede bir tek zenci öğrenci yoktu. 1963’te Austin’e ikinci gidişimde ırk ayrımı konusunda büyük gelişmeler olduğunu gözledim. Artık üniversitede az da olsa zenci öğrenci vardı. Üniversitedeki tek zenci doktora öğrencisi ise İnşaat Mühendisliği Bölümü’ndeydi: E. Perry Ferguson, Perry’in doktorasını bitirdikten sonra üniversitede öğretim üyesi olarak kalmasını istiyordu. Üniversite Mütevelli Heyeti buna şiddetle karşı çıktı. Bunun üzerine Ferguson’un başlattığı kampanya ile yirmi öğretim üyesi Mütevelli Heyeti’ne bir muhtıra verdi. Ya Perry alınacak, ya da hepsi istifa edecekti. Mütevelli Heyeti geri adım attı. Böylece Perry, Texas Üniversitesi’ne alınan ilk zenci öğretim üyesi oldu. Dr. Perry, Texas İnşaat Mühendisleri Odası’na kaydolmak istediğinde de reddedildi. Bunun üzerine Ferguson, yıllarca başkanlığını yaptığı bu kurumdan istifa edeceğini ve tüm Amerika’yı baştan başa dolaşıp, odanın yaptığı ırk ayrımını anlatacağını bildirdi. Oda Perry’i üyeliğe kabul etti. Texas İnşaat Mühendisleri İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Odası’nın ilk zenci üyesi de oldu Perry. Ferguson’u son kez sekseninci yaş günü nedeniyle düzenlenen sempozyumda gördüm. Bu sempozyuma ben de konuşmacı olarak çağrılmıştım. Akşam otelde eski arkadaşlarla buluştuk. Texas üniversitesinde öğretim üyesi olan tüm bu arkadaşlar da benim gibi Ferguson’un öğrencileriydi. Bana o gece bir görev verdiler. Tüm ısrarlara karşın Ferguson sempozyuma bir bildiri sunmayı kabul etmemiş; “Onu ancak sen ikna edersin”, dediler. Gerçekten de Ferguson’un özel bir sevgisi vardı bana. Ertesi sabah Ferguson’un ofisine gittim. Bildiri vermemekte ısrar ediyor, seksen yaşında bir adamın bildiri vermesini komik bulduğunu söylüyordu. Bir saatlik bir çabadan sonra hocayı ikna ettim. Sempozyuma o günün tüm ünlü betonarmecileri katılmıştı. Yaşlı ve genç kuşak bir aradaydı. Ferguson kürsüye çıktığında büyük bir alkış koptu. Hoca konuştukça onu dinleyenler kaleme sarılıyorlardı. Nefis bir konuşmaydı. Ferguson, o güne kadar betonarme alanında yapılanları özetliyor, araştırmaların hangi alanlara kaydırılması gerektiğini vurguluyordu. Bu bir bildiri değil, adeta vasiyetnameydi. O geceki yemek çok eğlenceli geçti. Prof. Breen çok güzel bir program hazırlamıştı. “İşte Hayatım” adlı sunuşta Ferguson’un çocukluğundan bu yana ilginç fotoğrafları gösterildi. Daha sonra hepimiz hoca ile ilgili anılarımızı anlattık. Ertesi gün önemli bir sürpriz bekliyordu Ferguson’u. Texas üniversitesi Mütevelli Heyeti yıllarca değişmeyen bir kuralı bozarak Yapı Mekaniği Laboratuvarı’na Ferguson adının verilmesini onaylıyordu. Evet, Ferguson’la ünlenen, onun emeği ile gelişen bu laboratuvar artık onun adıyla anılacaktı. Ferguson çok duygulanmıştı. Ferguson hayatımda tanıdığım en büyük insanlardan biriydi. Salt bilim adamı niteliğiyle değil; insanlığı ile alçakgönüllülüğü ile ilkelerinden taviz vermezliği ile ve cesareti ile. Ferguson 84 yaşında üst üste birkaç kez felç geçirdi, hafızasını yitirdi. Onu son kez hastanede ziyaret etmek istediğimde, arkadaşım Prof. J.E.Breen beni engelledi: “Uğur, Ferguson seni tanımayacak. Sen ise o büyük adamı titrek bir ihtiyar olarak görünce üzüleceksin. Gitme, varsın Ferguson belleğinde o eski Ferguson olarak kalsın.” Ferguson benim için bir örnek, bir rehber, bir ışık olmuştur. Toprağı bol olsun... Ocak 2013 - 168 45 İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği İNŞAATLARDA İŞ GÜVENLİĞİ SORUNLARI ÇALIŞTAYI SONUÇ BİLDİRİSİ İnşaat Mühendisleri Odası İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulu tarafından düzenlenen “İnşaatlarda İş Güvenliği Çalıştayı” sonuç bildirisi. İnşaat Mühendisleri Odası İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulu tarafından düzenlenen “İnşaatlarda İş Güvenliği Çalıştayı” 17 Kasım 2012 tarihinde İnşaat Mühendisleri Odası Teoman Öztürk Kongre ve Kültür Merkezi`nde gerçekleştirildi. Çalıştaya inşaat mühendisleri, iş güvenliği uzmanları, kamu kurumları temsilcilerinden oluşan 150 kişilik bir topluluk katıldı. Çalıştayın açılış konuşmalarını, İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç ile İMO İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulu ve aynı zamanda Çalıştay Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Uğur Müngen gerçekleştirdi. Paneller halinde örgütlenen ve panel sonrasında katılımcılarla panelistler arasında canlı tartışmaların yaşandığı Çalıştay`da, hem mevzuattan kaynaklı sorunlar ele alındı hem de uygulamaya dönük sıkıntılar ve çözüm önerileri dile getirildi; iş güvenliği bağlamında, İnşaat sektörü paydaşlarının eşit düzeyde temsil edilmesi, sahici ve bir o kadar da verimli bir tartışma ortamının oluşmasını sağladı. Çalıştayın ilk paneli, “İnşaat Sektöründe İSG Mevzuatında Paydaşların Yükümlülükleri ve Sorumlulukları” konu başlığı ile; ikinci panel, “Denetim Kuruluşları ve Uygulamacıların Görüşleri” başlığı ile; üçüncü panel, “İş Güvenliği Uzmanları ve Çalışanların Görüşleri” başlığı ile; son panel ise “Akademisyenlerin Görüşleri” başlığı ile düzenlendi. İş Güvenliği Sorunları Çalıştayı`nda dile getirilen görüşler, tartışmalar, eleştiri ve öneriler şu şekilde özetlenebilir: »» Ülkemizin iş kazalarındaki sicili hayli kabarıktır. Dünya ölçeğinde iş kazaları sıralamasında ülkemizin bulunduğu yer, sorunun köklü olduğunu göstermekte, aynı zamanda çözümün de ancak inşaat sektörü paydaşların işbirliğiyle yaratılabileceğine işaret etmektedir. »» İş kazaları, inşaat sektörünün başat sorunlarından biridir; inşaat, en çok iş kazası olan sektörlerin başına gelmektedir. »» Sorun üzerinde çözüm odaklı araştırma yapabilmesinin olmazsa olmaz şartı, sağlıklı istatistikî verilere ulaşmaktır. “Teşhis-tedavi” ilişkisinin sağlanması ancak verilerin eksiksiz olması ile mümkündür. Bunun için, ilgili kamu kurumları tarafından gerçekleştirilecek merkezi çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır. »» SGK`nın dönem dönem kamuoyuyla paylaştığı iş kazaları verilerinde ciddi hata ve eksiklikler göze çarpmaktadır. Bu nedenle, Türkiye`deki iş kazalarıyla ilgili tek sayısal veri kaynağı olan SGK istatistiklerinin hatasız hazırlanmasına özen gösterilmeli, iş kolu bazında ayrıntılı veriler toplanmalı ve ayrıntılı kaza analizleri yapılmalıdır. Özellikle büyük ölçekli proje üreten inşaat şirketlerinin, uygulama alanlarında iş kazaları istatistikleri tutulmadığı gerçeğinden hareketle, bu şirketler baz alınarak, iş kazaları istatistiklerinin eksiklikleri giderilmelidir. »» Yasa ve yönetmelik değişiklikleri ve denetim konusunda geliştirilen sistemlere rağmen sorun çözülememekte, yaralanma ve ölümler devam etmekte, mevzuat değişikliklerinin tek başına sorunu çözemeyeceği gerçeğinden hareketle, sektör bileşenleriyle kamu kurumlarının ortaklaşa yürüteceği çalışmalar önem kazanmaktadır. Bu bağlamda, özellikle kamu kurumları ile meslek odaları arasında kurulacak ilişkinin önemine dikkat çekilmelidir. »» Tüm sektör bileşenlerini; iş sahiplerini, mühendisleri, işçileri kapsayan meslek içi eğitim ivedilikle ve büyük bir hassasiyetle ele alınmalı, iş güvenliği konusu üniversite eğitim müfredatına dahil edilmeli, iş güvenliği kültürünün oluşması sağlanmalıdır. Bu konuyla ilgili olarak, görev ve sorumluluğunun büyük kısmının ilgili kamu kurumlarına düştüğü belirtilmelidir. »» Üniversiteler ve TÜBİTAK gibi kurumlar konuya 46 Ocak 2013 - 168 İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği bilimsel araştırmalar yaparak destek vermeli, bu çalışmaların yapılması amacıyla kaynak oluşturulmalı, uluslararası örnekler, İLO normları baz alınarak ulaşılacak sonuçlar kamuoyu ve sektör bileşenleri ile paylaşılmalıdır. »» Denetim mekanizmasının kurulması ve gereği gibi işletilmesi, yasa ve yönetmelik hazırlamaktan, standart belirlemekten daha büyük bir öneme haizdir. Denetim bir yandan etkin olmalı, diğer yandan uzmanlar marifetiyle gerçekleştirilmelidir. İş güvenliği uzmanlığının bir yetkinlik, yeterlilik gerektirmesi, konu üzerinde önemle durulmasını beraberinde getirmeli, inşaatlarda iş güvenliği denetimi yapacak olan uzmanlar, özelleşmiş bir eğitim programına tabi tutulmalıdır. »» İş Güvenliği Uzmanları`nın yasal sorumlulukları ve yükümlülükleri yeni çıkartılan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ile artırılmıştır. Ancak bu kişilerin yükümlülük ve sorumlulukları ile yetkileri arasındaki açı kapatılmalı, İş Güvenliği uzmanlarının ekonomik anlamda işin sahibine olan bağımlılığının ve iş akdi ilişkisinin yaratacağı olumsuzluklara karşı, bu kişilerin iş güvencesi dahil olmak üzere, verimli ve sağlıklı çalışmaları kamu idaresi tarafından güvence altına alınmalıdır. »» Alt işveren sistemi iş kazalarının tetikleyici olmakBULMACA VE SUDOKU ÇÖZÜMLERİ ta, görevKARE ve sorumluluk karmaşası yol açmaktadır. Bu noktada bütünlüklü bir yaklaşım sergilenmeli, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 asıl işveren, alt işveren ayrımı bu bağlamda orta1 M İ L İ T A R İ Z M dan kaldırılmalıdır. KARE BULMACA VE 2SUDOKU İ T ÇÖZÜMLERİ İ R A F D İ A »» İnşaat, örgütsüzlüğün yoğun olduğu 3 H M A K A Sbir iş koluN L 1dur. 2 Yapı 3 üretim 4 5 sürecinin 6 7 8bileşenlerinden 9 10 olan 4 A S T A R A M Ain1 Mşaatİ mühendislerinin L İ T A Rmeslek İ Zörgütü M 5 N A S Z A İMO, R Abu an-P 2 İ lamda T İsektörün R A şansı F olarak D değerlendirilmelidir. İ A 6 İ P E K A A K S İ 3 H M A K A S N L 7 K A L E E N S E R 4»» Aİş kazalarından S T A özellikle R A inşaat M A işçileri hedef tahta8 K İ R İ L İ R İ 5 Nsına A alınmakta, S Z işAkazaları R Aişçilerin P bireysel hatala9 S K İ Rbu algının İ Z M A N değişti6 İ rına P bağlanmaktadır. E K A AÖncelikle K S İ 10 Aişçilerinin D A örgütlenmesinin M O T U P A rilmesi ve inşaat teşvik 7 K A L E E N S E R edilmesi gerekmektedir. İş kazalarının birinci de8 recede K İ mağduru R İ Lolduğuİ olan R işçilerin, İ sendika ( kolay ) N 9 Sçatısı altında K İ SUDOKU R İ Z M A örgütlenmesi, muhataplık sorununu 10 Aortadan D A kaldıracaktır. M O T U P A 5 4 7 6 9 3 8 2 1 6 8 3 makul 1 2 aralıklarla 5 9 4toplan7 »» İş Güvenliği Çalıştayı`nın SUDOKU ( kolay ) 9 1 2 4ihtiyaç 7 8duyduğu, 5 6 ortak 3 ması, sektör bileşenlerinin zeminde bir araya gelerek iletişimin devamını 5 4 7 6 9 13 38 52 21 8 6 7 9 4 sağlayacaktır ki, bu, aynı zamanda soruna akılcı 6 8 3 1 2 85 69 44 77 3 9 2 1 5 ve uygulanabilir çözüm üretilmesi için ilk adımın 25 96 53 4 1 6 3 8 9 atılması 1 2 anlamına 4 7 7 8 gelecektir. 1 3 5 2 8 6 4 7 7 2 9 5 8 36 77 19 94 5 3 49 92 61 85 1 4 21 56 83 38 6 3 7 1 9 5 2 4 8 6 4 9 6 8 1 7 3 5 2 2 5 8 3 6 4 1 7 9 İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr KARE BULMACA VE SUDOKU ÇÖZÜMLERİ KARE BULMACA ÇÖZÜMÜ KARE BULMACA VE SUDOKU ÇÖZÜMLERİ 1 M İ H A N İ K 2 3 4 5 6 7 8 1 İ L 1İ 2T 3 A4 R5 İ6 2 T 1İ MR İA L F İ T DA 2 İ T İ R A F 3 M A K A S 3 H M A K A 4 S 4 AT SA RT AA MR 5 A 5S N AZ SA RZ AA 6 P 6E İK PA E K AA K 7 A 7L KE A L EE N SE 8 K 8İ R Kİ İ LR İ İL 9 Sİ R K İ İ ZR Mİ 9 S K 10 A D A M O T 10 A D A M O T U SUDOKU SUDOKU ÇÖZÜMLERİ ( kolay ) SUDOKU ( kolay ) 5 4 7 6 9 3 9 Z7 R İ N S A A R 8 2 1 4 7 5 4 7 6 8 3 91 12 2 5 4 9 7 48 75 6 3 1 2 14 37 5 8 2 5 8 66 37 KOLAY 8 6 4 7 3 9 2 1 3 5 2 8 6 7 9 4 9 4 1 5 6 3 8 9 5 2 4 8 6 1 36 84 8 1 7 3 4 9 3 5 3 4 6 84 61 5 7 2 3 8 2 5 7 7 1 6 9 2 8 9 6 52 79 3 9 6 4 1 7 9 67 28 8 1 7 81 66 5 4 2 8 1 4 5 9 3 6 4 5 7 3 2 SUDOKU 7 2 9 ( orta 5 4) 8 6 4 7 7 2 9 45 1 291 4 9 6 3 3 8 1 9 1 91 6 2 82 9 7 1 2 1 5 3 5 2 2 26 44 72 9 5 8 8 1 3 6 6 2 4 9 93 35 8 9 5 7 72 13 4 5 7 3 89 56 9 3 6 2 7 1 8 6 18 31 2 7 9 8 1 8 31 27 44 95 6 ORTA 6 9 7 1 4 5 8 5 4 2 9 3 8 5 1 3 2 7 9 6 4 3 2 4 9 6 8 1 5 7 6 9 7 1 4 4 SUDOKU ( zor ) 1 N L A P S İ E R R İ A N P A 66 89 3 3 1 8 2 25 19 7 74 9 6 3 7 55 SUDOKU ( orta ) 4 8 1 M P A Kİ S R İİ M N S A N E R Z A U P A 9 5 10 8 9 10 M İ Z M A D İ A L 7 6 9 9 8 ZOR 4 6 2 5 3 1 5 8 3 2 SUDOKU ( zor ) 1 7 6 9 3 8 4 5 2 9 8 4 6 5 2 1 7 3 2 5 3 1 7 4 6 9 8 32 6 73 4 9 5 8 1 1 3 2 6 5 9 4 7 3 8 6 4 6 7 3 9 7 2 1 5 3 48 24 75 5 82 91 57 7 34 66 19 6 79 15 98 28 8 51 2 2 4 8 6 4 2 7 3 7 3 5 2 8 9 5 7 4 1 7 9 3 6 1 2 4 51 43 22 86 1 8 65 39 84 47 9 7 1 9 5 2 3 8 6 4 5 4 2 8 1 6 7 3 9 6 3 8 4 9 7 2 1 5 Ocak 2013 - 168 47 Hukuk İNSANIN BİTMEYEN ADALET VE VİCDAN ARAYIŞI Avukat Baki OKAN Zayıf, daima adalet ve eşitlik ister, halbuki bunlar kuvvetlinin umurunda bile değildir. Aristoteles Aslında hukuk felsefesinin konusu gibi görünse de gerçekte insanlık tarihinin ve onun güncel yaşamının vazgeçilmez kavramlarından biri ve belki de en değerlisidir adalet. Bu saptamadan yola çıkarak bu yazının kaçınılmaz olarak felsefi bir -derinlik değil ama- içerik taşıyacağını baştan belirtmeliyim. Platon’a göre, her insanın kendine özgü bir yapısı vardır ve bu yapısına göre, belirli erdemleri barındırmaktadır. İnsan, yapısında bulunan erdemlerine göre yaşamı boyunca kimi işlevleri yerine getirir. Tüm erdemleri kendinde toplayan adalet, tüm erdemlerin uyum içinde olduğunu anlatmaktadır. Adaletli insan da, tüm erdemleri ruhunda ahenk içinde barındırmaktadır. Adalete de her insan erişemez; yalnız ruhunda tüm erdemleri taşıyan insan erişebilir. O halde adalete erişebilecek yetiye sahip olan insan yöneten, adaleti yapan, adaleti sağlayan olmalıdır. Bunun aksi ise, adaleti ruhunda barındırmayan, tüm erdemlere uyum içinde sahip olmayan insan, yöneten, adaleti yapan, adaleti sağlayan olursa, bozulmuş toplum ortaya çıkacaktır. Platon’a göre bu toplumda, adalet yerine adaletsizlik meydana gelecektir. Platon’un dikkat çektiği yer de burasıdır. Adaleti yapısında barındırmayan, adaletinin bilgisine erişemez ve bu tip insanın yönetici olduğu toplum bozulmuştur. Özetle, Platon, toplumsal bozulmanın önüne geçmek için adaleti ruhunda barındıran insanın yönetici olması gerektiğine vurgu yapmaktadır. İnsanın her koşulda ileri sürdüğü, sürebildiği biricik savunma tezidir adalet. Ülkemizde adalet isteminin hemen her dönemde bireysel bir istem olmaktan çok toplumun ağırlıklı bir çoğunluğunun istemi olarak görüldüğünü, günümüze gelindiğinde ise, giderek yükselen toplumsal bir çığlığa dönüştüğünü gözlemliyoruz. Adalet isteminin bu yaygınlık ve düzeyde ortaya konulması aslında adaletin yokluğuna işaret eder. Bu nedenle hukuksal tezlerin önemli bir bölümünün gerçekten veya göstermelik olarak “adaletin yokluğundan” üretildiğini söylemek mümkün. İnsanın adalete yüklediği değer onun gerçekte olmamasına veya nadiren olmasına karşılık gelir. Zira çok olan bir şey bu kadar arzulanamaz, değerli kılınamaz. Hukukun üstünlüğü, hukuk devleti, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, eşitlik, özgürlük, güvenlik, vicdan ve diğer üstün hukuk kural ve kavramları hemen hemen hepimizde olumlu ve saygın duygular uyandırır. Hukuksal kural ve kavramlara yüklenen olumlu anlamlandırmanın arkasında genellikle hukukla bağdaştırılan adalete duyulan saygı, sevgi, özlem ve inanç vardır. Adalete yüklediğimiz üstün anlam ve saygınlık hukuka duyulan umudu ve güveni inanılır kılarak hukuk kuralına iyilikle özdeş bir nitelik, daha ileriye giderek meşruiyet zemini hazırlar. Adaletsizlik karşısında duyulan adalet istenci, hayatın ve toplumsalın sınır tanımaz karmaşıklığı içinde, ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz, sezgilerimizle ulaşmaya çalıştığımız güçlü bir isteğe yol açar. Yargılama ya da eski deyimiyle muhakeme, aslında toplumsal yaşamın yapısal bir özelliği olan çatışmaların hiç değilse simgesel olarak uygulamaya konulduğu resmi bir tartışma ortamından ibarettir. Bu tartışma ortamında karşıt çıkarları taşıyan tezler dramatik bir kurgu içinde sunulur. Taraflar açısından tam bir dramatik gerilime dönüşen bu süreç yargıcın nihai kararı ile son bulur. Davacı, davalı, katılan, sanık, mağdur gibi temel karakterlerin; tanık, bilirkişi gibi kişilerin yan karakter olarak rol aldığı yargı dramasında, başrol, karar verici konumundaki yargıçtadır. Yargıç kamusal işlevi dışında, elbet bir yurttaş olarak siyasal düşüncesine ve dünya görüşüne uygun olarak mevcut sistemi onaylayabileceği gibi ona karşıt/muhalif de olabilir. Yargıcın hukuku gerçekleştirmek ve adaleti sağlamak dışında başka bir görevi yoktur. Hangi niyet ve amaçla 18 olursa olsun yargıç kendisini siyasal düşüncesi/dünya görüşü/dinsel inancı vs. gibi bireysel yönlerinden soyutlayarak, yalnızca hukukun gerçekleşmesine çalışmalıdır. Bunu yaparken vicdanının sesini dinlemeli ve kendisine başkaca özel bir görev/rol/misyon yüklememeli, yüklenmesine yönelik dış etkenlere de en sert biçimde karşı koyabilmelidir. Aksine bir uygulamanın kabul edilemeyeceği, hukukun üstünlüğü ve hukuk güvenliği açısından ne denli tehlikeli olduğu açıktır. Yazık ki, ülkemiz açısından durumun belirttiğimiz gibi olmadığını, deneyimlerimize dayanarak söyleyebiliriz. Yargıcın kendisine devletin kamusal gücü ile özel (misyon) yüklenmesi veya yargıcın algısı konusunda, ülkemiz bağlamında, yapılan şu saptamalar dikkat çekicidir: * Yazı konusu yasa tasarısı bültenin basımı sırasında TBMM’de kabul edilmiştir. 48 Ocak 2013 - 168 Hukuk “Türkiye’de yargının bağımsızlığı kadar belki de ondan daha önemli olan yargının devletten bağımsızlığı bir başka deyişle yansızlığı sorunu bulunmaktadır. Türkiye’de yargı, asker ve sivil bürokratlar gibi kendisine siyaset üzerinde vesayetçi bir rol biçmiştir ve yargı kendini devletin sahipleri arasında görmektedir. Devletin çıkarlarıyla bireyin çıkarları birbiriyle çeliştiğinde mahkemeler hemen her zaman devlete öncelik vermektedir. Türkiye’de yargıçlar halk adına yetki kullanan bağımsız otoriteler olarak davranmamakta, tam tersine kendilerini yerleşik kurumsal yapı içinde devletin ve bu devletin ideolojisinin bekçileri olarak görmektedirler.” (Mehmet Turhan, Anayasa’nın Hak Temelli Yorumu ve Anayasa Yargısı, Mehmet Turhan/Nur Uluşahin, Anayasa Hukukuna Liberal Bakışlar, Ankara 2009 sav ve savunmalarını kanıtlamalarına yönelik hukuksal olanakları silahların eşitliği ilkesi çerçevesinde taraflara sağlamak durumundadır. Burada yargıcın somut olayın koşullarını göz önünde tutarak hukuka ve hakkaniyete göre karar vermesi öngörülmüştür. Roma hukukunda Aequatis sözcüğü ile karşılanan hakkaniyet, kısaca “somut olay adaleti” olarak tanımlanmaktadır. Hakkaniyete göre karar vermek ise hukukun adalet düşüncesine göre gerçekleştirilmesini ifade eder. Devletin örgütsel yapısı içinde yeralan yargı da bütçeden pay almaktadır. Ancak, yargısal faaliyetin devletin politik gücünden pay alıyor olması, o faaliyetin/işlevin başrolundeki yargıcı sözgelimi adalet bakanı gibi politik bir özne kılmaz. Her ne kadar yargı, kuvvetler ayrılığı çerçevesinde devlet örgütü içinde bir unsur olarak yeralmış olsa da, bu tarafsız ve bağımsız konumuyla, yargının, siyasal alanı belirleyen pozitif bir güç/kurum olduğunu göstermez. Öte yandan, sadece kendisine başvurulduğunda harekete geçebilen bir güç (organ) olan yargının, politik alanı gerektiği gibi takip edebilen işlevsel bir kurum olduğu söylenemez. Sokrates, genel olarak adaleti bireysel bir erdem olarak ele almaktadır. Doğruluk, iyilik, ahlak ve adaletin yasalara uymakla sağlanabileceğini, ayrıca bilgi ve düşüncenin hem ahlakın hem de adaletin temeli olduğunu söyleyen Sokrates, adaleti iyi olanı kötü olandan ayırma bilgisi olarak tanımlar. O’na göre bu bilgi hukuk duygusu şeklinde, insanların vicdanlarında vardır. İşte insanların vicdanlarında tanrısal bir ses gibi var olan adalet, insanlara neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bildirir. Kişiye düşen adaletli olmak için bu sesi dinlemektir. Ülkenin siyasal koşullarının olumsuzluğu gerekçesiyle yargıcın kamusal politikaları etkileyici bir tutum içine girmesi için de aynı şey söylenmelidir. Unutmamak gerekir ki, siyasal yanlılık/yan tutma yargıçtan beklenen adaletin gerçekleşmesi bir yana hukuka olan güveni tümden ortadan kaldırır. Yani, yargıç, kendi kişisel kimliği ile mesleki kimliği arasına mesafe koymalı ve bu uzaklığı koruyabilmelidir. Yargıç yansızlığı ve bağımsızlığını koruyamacak durumda ise yapacağı en onurlu ve erdemli davranış davadan çekilmektir. Max Weber’in değişiyle; yan tutmak, savaşmak, tutkuya kapılmak -yargıcın değil- siyaset adamının özellikleridir. Siyasi davalar o ülkenin siyasal konjoktründeki önemli dönemeçlerde gündeme gelen tartışmalı davalardır. Bu tür davalarda mahkemelerin kararlarını hukuk değil siyasal tutumların belirlediği ve bunun maddi gerçekle çeliştiği bilinen bir durumdur. Esasen bu tür davaların sonucunda ne yargınanlar ne de yargılayanlar adaletin gerçekleşmeyeceğini bilirler. Çünkü bu davalarda güçü eline geçiren ve o gücün siyasal amaçlarına hizmet eden hukuk ve yargılama kuralları geçerlidir. Yargıcın işlevi, anayasa tarafından kendisine tanınan yetkiye dayanarak, önündeki uyuşmazlığı hukuk kurallarına göre çözüme/karara bağlamaktır. Yargıç, tarafların İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Adalet “Bir toplumda değerlerin, ilkelerin ideallerin, erdemlerin cisimleşmiş, somutlaşmış, hayata geçirilmiş olması durumudur. Adalet en yüce, nesnel ve mutlak bir değerin anlatımı olarak insanın davranışını ahlaki açıdan inceleyen ve eleştiren bir düşünce...” biçiminde karşımıza çıkar. Ülkemizde adalet isteminin çığlığa dönüştüğü aşamada, tam da buna, herkesin, özellikle yargıçların sadece kendi vicdanlardaki sesi değil, toplumsal vicdanın sesini de dinlemeye her zamandan daha çok gereksinimi vardır. Aristonun dediği gibi, yargıca gitmek adalete gitmekle eşanlamlı ise, yargıcın temel görevi de ne yapalım mevzuat böyle anlayışıyla hukuku uygulamaktan ibaret biçimsel bir eyelemden öte hukuku toplum vicdanında gerçekleştirmektir. Kaynakça 1. Hasan SANLI, Platon’un Adalet Tasarımı, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arşivi, İstanbul Barosu Yayınları, 24. Kitap, Sf.192 vd. 2. Mehmet Akif TUTUMLU, Hukukun Gerçekleşmesinde Yargıcın Rolü, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arşivi, İstanbul Barosu Yayınları, 25. Kitap, Sf.13 vd. 3. Mehmet Turhan, Anayasa’nın Hak Temelli Yorumu ve Anayasa Yargısı, Mehmet Turhan/Nur Uluşahin, Anayasa Hukukuna Liberal Bakışlar, Ankara 2009 4. Ronald Dworkin, Siyasî Yargıçlar ve Hukuk Devleti, Çev. Kerem Altıparmak 5. Yıldız Karagöz, Liberal Öğretide Adalet, Hak Ve Özgürlük, C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi Aralık 2002 Cilt :26 No:267-295 Ocak 2013 - 168 49 Üyelerimizden GÜNLÜK GAZETE YAZILARINDA MESLEKÎ TERİMLER ÜZERİNE İnş. Yük. Müh. Abdullah BİZDEN Ülkemizde birkaç yıl kalıp sonra da kendi ülkesine dönen bir yabancının izlenimlerinde okumuştum sanıyorum; İlk zamanlarda ülkemizdeki hekim ve inşaat mühendisi sayısının çok fazla olduğunu düşünmüş. Çünkü birincisi, bir sağlık probleminden söz ettiğinde dinleyen herkesin mutlaka o hastalığa iyi geleceğine inandığı bir veya birkaç ilaç ya da tedavi yöntemini hararetle önerdiğini görmüş.İkinci kanısına da inşa halindeki bir yapının önünden ya da yakınından geçerken bu yapının sağlamlığı, işlevselliği konusunda görüş bildirenlerin çokluğu yüzünden varmış. Zaten Aziz Nesin’in de genelde inşaata olan ilgimiz için böyle bir saptaması olduğunu hatırlıyorum; Tahta perdeyle çevrilen bir inşaat alanında zemin altı kotlarda iş makinalarıyla falan çalışmalar sürerken, yakından geçenlerin ne yapıp edip tahta perdenin bir yerinde bir budak deliği,bir aralık bulup oraya tek gözünü dayayarak çalışmaları bir süre izlemeden geçemediğinden söz ediyordu. Ama sanırım inşaata olan bu yakın ilgimiz, genelde dilimizi doğru ve güzel kullanmayı dert etmeme, bu konuda pek de bir çaba harcamama özelliğimizi olumlu yönde etkilememiş. Ben bu kanıya nerden vardım derseniz, en azından artık eğitimli bir gazeteciler kuşağının kaleminden çıkan günlük gazete haberlerinden, diyebilirim. İsterseniz şu birkaç örneğe beraberce bakalım; Sözgelimi dilimize yabancı dilden girerek yerleşen rögar sözcüğünün pek çok haberde lögar, hattâ lögal diye yazıldığına rastlamadınız mı? Evet, ne yazık ki çocuklar sık sık kapağı açık unutulan lögarlara düşer, sel suları lögarlardan taşar. Arasıra mazgal diyenine de rastlayabilirsiniz. İş makinalarının adlandırmasında da pek zahmete girmeyiz, genelde toprak üzerinde çalışan her makine ya dozerdir haberlerde ya da kepçe. Hele günlük şehir trafiğine 1970’lerin ortalarında giren transmikserlere 40 yıldır herkesin benimsediği bir ad bulamamamıza ne dersiniz? den bekçiyi fark etmeyen YY araçla ayrıldı. Bazı işçiler girişin önünde birisinin yattığını fark etti. Kapıda görevli arkadaşlarının öldüğünü gören işçiler polisi aradı. Olay yerine gelen polis, genç adamı karıştırıcının ezdiğini belirledi. YY gözaltına aldı.’ Burada yanlış anlaşılmamak için zorunlu bir parantez açma durumundayım: Can kaybıyla sonuçlanan bu olayda insan hayatına kasıt açısından ‘taksirle öldürme’ bile denebilecek yönünün, iş güvenliği anlayışımızdaki bilinçsizlik, sorumsuzluk ve ihmal boyutunun vurgulanması mutlaka gerekir. Bunun yanında, dil titizliği ve doğru terminoloji kullanımının öneminin sözü bile edilemez elbette. Diğer örnekler için de bu böyle. Ama ben bilinç eksikliği yönünden bu iki olgu arasında bir bağlantı olduğu inancındayım. Bir başka haber başlığında ‘Beton mikseri yol kontrolüne daldı’ diye bir ifade görüp haberi okuduğunuzda, bir transmikserin hızla gelip yol kontrolü yaparken minibüs taşıyan bir çekiciyi durduran trafik polis ekibine çarptığını anlarsınız! (Hürriyet/4.11.2012) Bir diğerinde Miksere düşen işçi can verdi’ başlığını görürsünüz, ‘....karayolunun yapımını üstlenen şirkette çalışan 25 yaşlarındaki XX asfalt kaplama malzemesi yapmak için kullanılan miksere su sağlayan vanayı açmak istedi. Ancak bu sırada dengesini kaybeden xx koruma kapakları açık olan harç karıştırıcısının içine düştü’ (Hürriyet/9..3.2012) diye devamını okuyunca aklınız iyice karışmaz mı? ‘Beton kalıp çöktü: 3 işçi yaralı’ başlığını taşıyan haber metninde kazanın ‘...’da bir fabrika inşaatının demir beton kalıplarının çökmesi sonucu’ olduğu yazmaktadır (Hürriyet/28.2.2012). Bir başka haberde Araziye bırakılan künk can aldı’ başlığı vardır. Ama fotoğrafta görülen şey pişmiş kilden bir künk değil, betondan mamul bir büzdür. (Hürriyet/6.5.2012). Alın size en yüksek tirajlı günlük gazetemizin bölge ilâvesinden bir haber: Başlığı, ‘İnşaat bekçisi beton karıştırıcısı kurbanı’ (Hürriyet Ege/24.1.2012) Haber niteliğinden çok çimento sektörünün enerji ihtiyacı konusundaki bir inceleme niteliğinde olan bir yazıda santimetre başına taşıdığı yük 50 kilo daha fazla olan C25 standardı beton’dan söz edilir (Hürriyet/7.3.2012) Haberin devamını da okuyalım: ‘....depo inşaatında bekçilik yapan XX (27) geçen cumartesi günü saat 22.00 sıralarında çimento dökmeye gelen beton karıştırıcısını içeri aldı. Çimentoyu inşaata döken plakalı karıştırıcının şoförü YY (32) geri geri gelirken araç arkadaki XX’e çarptı. Çevrenin karanlık olması yüzün- Ekonomi yazıları özellikle vecize niteliğindeki ‘Son Sözleri ile zevkle okunan bir yazar bile -halkımızın anadan doğma inşaatçılığını iyi bildiğinden olacakekonomik bir olguyu inşaat mühendisliği terminolojisi ile anlatır: ‘İnşaat mühendisliği tek cümledir. Kirişin üstü basmaya, altı çekmeye çalışır.’ İnşaat mühen- 50 Ocak 2013 - 168 Üyelerimizden disleri az malzeme ile daha büyük açıklıkları geçmek için ön gerilimli kiriş diye bir şey icadetmişler. İktisatçılar da ön gerilimli sistem tasarlamak peşindeler.Bunun için finansal istikrarsızlıkta ilk darbeyi yiyecek bankalara sanal ortamda ‘stess/gerilim’ sınaması uyguluyorlar. Gazetelerde okuduğunuz ekonomi kırılgan lafları bu testlerden çıkıyor.’ (Ege cansen/Hümyet 31.3.2012oyunun Kuralı). Ve biz bunu okuyunca ekonominin kırılganlığını daha iyi anlarız da mesleğimizin saygı duyduğumuz birinin kalemiyle ‘tek cümleye’ indir- genmesine biraz olsun içimiz burkulmaz mı? ‘Acaba o yazara inşaat mühendisliğinin tek cümleye indirgenebileceği fikrini bir meslektaşımız mı verdi’ diye düşünmez miyiz? KAYBETTİKLERİMİZ Sözün özü, başka ihtiyaçlarımız yanında, toplum olarak doğru ve güzel konuşup yazmayı öğrenmeye de ihtiyacımız var. Dilimizi sevip özen göstermemiz gerek. Ama konu meslekî terimler olduğunda, buna öncülük edecek halk eğitmeni konumundaki kurumlar, bu arada yazılı ve sözlü basın da öncelikle doğrusunu bilmeli değil mi? İşte bu noktada -çuvaldızı kendimize batırarak- meslek odalarımızın da öğretici ve denetici işlevi olması gerekir diye düşünüyorum. Türkçem, benim ses bayrağım diyen ozan gibi düşününce, yanlış kullanılan ya da güzel Türkçe sayılamayacak meslek terimlerimizi okudukça ve duydukça, bundan üzüntü duyuyor muyuz? Bunları düzeltmek, daha doğrusunu ve Türkçeye yakışanını arayıp bulmak için bir çabamız oluyor mu? Cevabı herkes kendi payına düşünsün diyorum... Üyemiz Kaya Serdaroğlu 13 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir Üyemiz Zeki Kasman 10 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir Üyemiz Mehmet Şeref Tansu 12 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir Üyemiz Tuncay Akşit 13 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir Üyemiz Metin Eroğlu 13 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir Üyemiz Mehmet Bülent Öner 15 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir Üyemiz Hasan Hüsnü Ünal 20 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir Üyemiz Ramazan Koçer 30 Ocak 2013 tarihinde vefat etmiştir Öte yandan tüm suçu da gazetecilere, yazarlara bırakmak elbette doğru değil. Alalım kazı işi yapan firmalarımızı. Bunların antetli kağıtlarına, karvizitlerine, tabelalarına, kamyonlarının, iş makinalarının üzerine ‘harfiyat’ diye gazeteciler, yazarlar yazmıyor ya! Üyemiz Cem Şeker’in babası Celil Şeker 30 Kasım 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyemiz Mehmet Nejat Akpınar’ın annesi Zübeyde Akpınar 12 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyemiz Nazmi Şahin’in annesi Hacer Şahin 12 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyemiz Yusuf Ziya Yücebaş ile Celal Yücebaş’ın kardeşi Behlül Yücebaş 22 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyemiz Ali Soykan Özün 7 Şubat 2013 tarihinde vefat etmiştir Üyemiz Fatma Jale Şenalmas ile Ali Jeyan Çetin’in babaları Yüksel Çetin 29 Ocak 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyelerimizin ailelerine, dostlarına ve meslektaşlarımıza başsağlığı diliyoruz. Üyelerimizin acısını paylaşır, kendilerine ve yakınlarına başsağlığı dileriz. İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Ocak 2013 - 168 51 Üyelerimizden GELECEĞİ YÖNETMEK * Prof. Dr. Adnan AKYARLI İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis 1. Başkan Vekili ve CHP İl Başkanlığı Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu Kentleşme Çalışma Grubu Sorumlusu 3 – 13 Haziran 1996 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen “Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı”nın, yani kısa adı ile “HABITAT II – Kent Zirvesi”nin ana temaları, “herkese yeterli barınma olanağı” ve “sürdürülebilir insan yerleşimleri” olarak belirlenmiştir. Barınma, doğanın olumsuz koşullarından korunma dürtüsü ile ilk insanla birlikte başlayan insancıl bir duygudur. Esasen insan yerleşimlerinin oluşmasının temelinde de, bir anlamda bu duygunun eyleme dönüşmesi sonucunda ortaya çıkan ve günümüzde “konut” olarak isimlendirdiğimiz barınaklar yer almaktadır. Bu nedenle, “herkese yeterli barınma olanağı” tümcesini, bu insancıl duygunun bir hak olarak benimsenmesi anlamında değerlendirmeli ve daha çağdaş ve adil olan bir yaklaşımla : “Konut hakkı, insan hakkıdır” diyebilmeliyiz. “Sürdürülebilirlik”, son yıllarda “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramı ile gündeme gelen ve giderek, yitirilme kaygısı duyulan her şey için kullanılmaya başlayan bir anahtar kelimedir. 1983 yılında kurulan Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından hazırlanan “Ortak Geleceğimiz” isimli raporda, kalkınmanın sürdürülebilir olması, “insanlığın gelecek kuşakların kendi gereksinimlerini karşılama yeteneğini tehlikeye atmadan, bugünkü gereksinimlerin karşılanması” ifadesi ile açıklanmaktadır. Şimdi, “sürdürülebilir insan yerleşimleri” temasını, bu açıklama bağlamında ve İzmir kenti özelinde ele almak istiyorum. Bu kavramı benzer bir ifade ile “gelecek kuşakların yerleşim gereksinimlerini karşılama yeteneğini tehlikeye atmadan, bugünkü gereksinmelerin karşılanması” şeklinde tanımlayabiliriz. Yaşadığımız kent açısından bir öz eleştiriye olanak sağlama düşüncesi ile: sahip olduğumuz kentsel yaşam olanaklarını, gelecek kuşakların hakları açısından yargılamak; diğer bir değişle, eylemlerimizin “sürdürülebilirlik” ilkesi ile ne ölçüde uyuştuğunu sorgulamak istiyorum. Bir şeyin “sürdürülebilirlik” özelliğini içerip içermediğini kolayca test edebilmek için bugününüzü geçmişe kıyasla daha iyi bulup bulmadığınızı; geçmişi nostaljinin ötesinde bir özlemle anımsayıp anımsamadığınızı sınayınız! Bu sınama sonucunda bugününüzden hoşnut olduğunuzu görürseniz, test ettiğiniz konunun “sürdürülebilmiş” olduğunu söyleyebilirsiniz. Bu testi, İzmir’deki kentsel yaşama uygulamak istiyorum. Anılarım beni, deniz kıyısındaki bahçeli köşkleri; Caretta-Caretta cinsi dev kaplumbağaların ve sevimli yunusların gösterilerine sahne olan körfezi; günlük yaşamın gerilimlerinden daha az etkilenen güler yüzlü ve birbirlerine saygılı insanları ile nostaljiden çok daha ötelerde bir özlem duygusu uyandıran bir kente götürüyor. Oysa bugün yaşadığımız gerçekler öyle mi? Kentin denizle ilgisini kesen bir duvarı andıran Kordon Boyu; iki taraflı yüksek yapılarla adeta zevksiz bir mimarın tasarladığı işlevi belirsiz uzun bir koridora dönüştürülmüş olan Mithatpaşa Caddesi; tüm bu başarısız örneklerden ders alınmamasının ve aklın ve bilimselliğin artan kentsel rantlara mahkum edilmesinin sonucunda ortaya çıkan yeni ve fakat çağı yakalamaktan uzak yerleşim bölgeleri; çevresinde oluşan evsel ve endüstriyel kökenli sıvı atıklar için fosseptik çukuru olarak kullanılan ve isyanını renkten renge girerek haykıran bir körfez; ulaşımdan barınmaya değin birçok sorunla uğraşmaktan yorulan, genellikle aceleci ve gerilimleri yüzlerinden okunan insanlar… Bu sonuçlar, koşulların giderek olumsuzlaşmasına yol açan nesiller olarak, kentsel yaşam olanaklarının sürdürülebilirliği bağlamında gelecek kuşakların haklarına saygılı olamadığımızı kanıtlamaktadır. Hatalarımızdan ders alarak akla ve bilimselliğe dönmemiz koşulu ile hala yapabileceklerimiz olduğuna inanıyorum. Bu konuda en büyük yardımcımız, zamanın önlenemeyen tahribatları olacaktır. Ne yaparsak yapalım, mevcut çirkinlikleri yaratan “birinci nesil yapılar”, bir süre sonra onarılamayacak ölçüde eskiyecektir. Yıkıp yeniden yapma ise, sayıları miras yoluy- * Bu yazı, ilk kez 1996 yılının Temmuz ayında, “Başkan Vekili” olarak görev yaptığım “Ege Kültür Vakfı”nın “Ege Kültür” dergisinde yayınlanmıştır. 52 Ocak 2013 - 168 Üyelerimizden la giderek artacak olan ikinci veya üçüncü nesil hak sahipleri arasında, çözümleri pek de kolay olmayan hukuksal sorunlar yaratacaktır. Bizler, geleceği bugünden planlayarak işe başlayabiliriz. Bu konuda benim “ikinci nesil imar planları” diye isimlendirdiğim somut uygulama önerilerim var: »» Gelin! Yaşadığımız günleri mutsuzlaştıran rant tutkularından ve bireysel çıkar kaygılarından arınarak aklın ve bilimin olanaklarını kullanarak, geleceğin İzmir’ini hep birlikte yeniden planlayalım, »» Yıkılma durumuna gelen “birinci nesil yapı”ların sahiplerine, geliştireceğimiz çağdaş yerleşim alanlarında, en azından eş değerde olan yeni konut(lar) edinme olanaklarını sağlayalım, »» Böylece, bir anlamda gönüllü el koyma yöntemi ile topluma mal ettiğimiz “birinci nesil yapı”ların yer aldığı alanlarda, “ikinci nesil imar planları”nda öngörülen uygulamaları gerçekleştirerek, kentsel yaşam olanaklarını arttıralım ve çağı yeniden yakalamanın mutluluğunu yaşayalım. Bu adımları gerçekleştirirken kesinlikle geç kalmayalım. Çünkü daha şimdiden yıkılıp yeniden yapılmaya başlayan “birinci nesil yapılar” var ve unutmayalım ki: mevcut imar planlarına uyularak yenilenen her yapı, çirkinliklerin ömrünü biraz daha uzatmakta; diğer bir deyişle, özlediğimiz geleceği biraz daha uzaklaştırmaktadır. Buna karşın, özellikle son yılların gündem konusu olan “Kentsel Dönüşüm” uygulamalarını, “Hakça Bölüşüm” ilkesinden ödün vermeden ve yaratılan katma değeri - yandaşlara aktarmak yerine – İzmir halkının yararına kullanarak istediğimiz kenti yaratmak günümüz için de olanaklı. Bu noktada, uzmanlık alanlarına giren mesleki denetimleri toplumsal kaygıları ön plana alarak yapan “Meslek Odaları”mızın varlıkları ve katkıları yaşamsal önem taşıyor. Aslında, “Onlar” üzerinde oynanan oyunların geri planında da, “Hakça Bölüşüm”ü engelleyerek yandaşlar için rant yaratmayı hedefleyen politikalar var. İşte bu nedenle: »» Ulusal düzeydeki karar verme süreçlerinde yasama ve yürütme erklerinden başlayan köklü bir dönüşümü sağlamak; »» Bunun bütünleyicisi olarak da, yerel yönetimlerde “Yandaş Destekleme Anlayışı”nın önünü keserek “Hakça Bölüşüm” ilkesinin arkasında duran politikaları desteklemek çok önemli bir toplumsal görev olarak önümüzde duruyor. Bunun için öncelikle: ister seçilmiş, isterse atanmış olsun, sorunlar karşısında yetersiz kalan yöneticileri eleyen; bugünlerin ötesinde geleceği de planlayarak yönetmeye istekli olan ve bunu yapabilmek için gereken yeteneklere ve vizyona sahip olan yöneticilerin iş başına getirilmesine olanak veren; başarıyı nesnel ölçütlere göre saptayarak ödüllendiren; kararlardan etkilenmesi söz konusu olan bireylerin karar alma süreçlerine katılımını öngören adil ve demokrat bir sisteme gereksinmemiz vardır. HABITAT II ile ilişkili olarak oluşan sivil insiyatiflerin, gücünü akıl, bilim ve katılımcılıktan alan çağdaş ve “sürdürülebilir” eylem platformlarının nüvelerini oluşturacağına ve bu platformların da, bu yöndeki sistem arayışları doğrultusunda önemli katkılar sağlayacağına güveniyorum. Bu satırları yazdıktan bu yana, onbeş yılı aşkın bir süre geçti. Kentin önemli ve konut stokları bakımından riskli bölgelerinde, var olan imar planları ile kazanılmış haklar kullanılarak tekil dönüşümler yapıldı. İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Ocak 2013 - 168 53 genç-İMO Üniversitelerde genç-İMO Temsilcisi Seçimleri Yapıldı Üniversite : Dokuz Eylül Üniversitesi Seçim Tarihi : 28.11.2012 Temsilci Adayı Oy 1. Sınıf Gamze Erdağı Tek Aday 1. Sınıf İkinci Öğr. Oğuz Düztaş 16 Semih Akbaş 6 2. Sınıf Aycan Gündüz Tek Aday 2. Sınf İkinci Öğr. Ali Tok Tek Aday 3. Sınıf Nazlı Seda Bircan Tek Aday 3. Sınf İkinci Öğr. Aday Yok 4. Sınıf Aday Yok 4. Sınıf İkinci Öğr. Belemir Ünlü Tek Aday Hazal Canpolat 104 Özgür Bektaş 10 Kasım-Aralık 2012 İzmir’de bulunan üniversitelerde yapılan genç-İMO temsilci seçim sonuçları şu şekilde gerçekleşti: Üniversite : İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Seçim Tarihi : 23.11.2012 Temsilci Adayı 1. Sınıf Üniversite Oy Metin Akyüz 6 Erman Tuncer 1 Oğuzhan Yenigül Tek Aday Üniversite : Ege Üniversitesi Seçim Tarihi : 27.11.2012 Temsilci Adayı 1. Sınıf 2. Sınıf 3. Sınıf Oğulcan Ayazoğlu Oy Tek Aday Ezgi Özge Ocak 28 Refik Doğan 13 Hakan Özen 12 Kadir Karakaş 3 4. Sınıf Aday Yok Üniversite Volkan Bul 60 Onur Can Boyacı 21 Üniversite Üniversite : Katip Çelebi Üniversitesi Seçim Tarihi : 04.12.2011 Üniversite Temsilci Adayı Oy Yasemin Keskin Tek Aday Üniversite : Gediz Üniversitesi Seçim Tarihi : 05.12.2012 Temsilci Adayı Üniversite 54 Ocak 2013 - 168 Fikri Mert Gençer Oy Tek Aday genç-İMO Katip Çelebi Üniversitesi Tanışma Toplantısı 4 Aralık 2012 Gediz Üniversitesi genç-İMO Tanışma Toplantısı 5 Aralık 2012 Katip Çelebi Üniversitesi Müh. Mim. Fak. İnşaat Mühendisliği bölümünde, genç-İMO üyelerimiz ile ortak bir tanışma toplantısı düzenlendi. Toplantıya Şube Başkanımız Ayhan Emekli ve İzmir Katip Çelebi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Doç. Dr. Salih Yılmaz da katıldılar. Mesleğimiz, Tmmob ve genç-İMO’nun anlatıldığı toplantıda öğrenciler için genç-İMO’nun önemi vurgulandı. Toplantının ardından İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Doç. Dr Salih Yılmaz tarafından bölüm derslikleri ve kısa vadede yapılması planlanan laboratuvar, kütüphane vb. hakkında bilgi verildi. Tanışma toplantısının ardından, yaptığı katkılar için Doç. Dr Salih Yılmaz’a ve toplantıya katılan öğrencilere teşekkür edildi. Gediz Üniversitesinde düzenlenen toplantıda, gençİMOüyelerimiz ile ortak bir tanışma toplantısı düzenlendi. Toplantıya Şube Başkanımız Ayhan Emekli ve Gediz Üniversitesi Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Rıdvan Özel, Yrd. Doç. Dr. Mert Yücel Yardımcı, Yrd. Doç. Dr. Carmen Amaddeo, Araş. Gör. Erkan Durmazgezer katıldılar. Mesleğimiz, Tmmob ve genç-İMO’nun anlatıldığı toplantıda öğrenciler için genç-İMO’nun önemi vurgulandı. Toplantı sonrasında Gediz Üniversitesi Kampüsünde kısa bir bilgilendirme yapıldı. Ziyaretimiz süresince bizi yalnız bırakmayan hocalarımıza ve katılım gösteren öğrencilere teşekkür ederiz. genç-İMO Teknik Gezi: “Pasif Zemin Çivisi ve Püskürtme Beton Uygulaması” 8 Aralık 2012 100 kadar genç-İMO üyesiyle balçovada bulunan asma bahçeler projesine teknik gezi düzenlendi. Teknik gezi öncesinde proje mühendisleri tarafından kısa bir bilgilendirmenin ardından pasif zemin çivisi ve püskürtme beton uygulamaları yerinde görüldü. Teknik gezi sırasında genç-İMO üyelerini yalnız bırakmayan Tanyer İnşaat Yönetim Kuruluna ve çalışanlarına teşekkür ederiz İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Ocak 2013 - 168 55 genç-İMO genç-İMO ÜNİVERSİTE TEMSİLCİLERİ TOPLANTISI Volkan BUL Ege Üniversitesi 4. Sınıf Öğrencisi genç-İMO üniversitesi temsilcileri toplantısı 15 Aralık 2012 Cumartesi günü 49 üniversite temsilcisinin katılımıyla Ankara’da yapıldı. Toplantıya İzmir Şubesi’nden üniversiteleri temsilen Dokuz Eylül Üniversitesinden Hazal CANPOLAT, Ege Üniversitesinden Volkan BUL, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsünden Oğuzhan YENİGÜL ve Celal Bayar Üniversitesinden Cem ÖZCAN, isimleriyle katıldık. Toplantı İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç’in konuşmasıyla başladı 58 yılı geride bırakan İMO’nun tarihini ve bugününü gençlerle paylaşan Yüzgeç, son yıllarda meslek alanında birçok düzenlemelerin yapıldığını ve bu düzenlemelerin çalışma alanında yeni zorluklarla karşılaşmak anlamına geldiğini kaydetti. Böyle bir dönemde genç-İMO üyelerine büyük sorumluluklar düştüğünü belirten Yüzgeç, “Sizin örgütleneceğiniz, görüşlerinizi aktaracağınız zemin İMO`dur. Bu zemini iyi değerlendirin” diye konuştu. Konuşmaların ardından program üniversite temsilcilerinin sunumlarıyla devam etti. Her şube kendi dönem faaliyetlerini sunum şeklinde anlattıktan sonra Programın devamında genel olarak sunumlarda dillendirilen ve konseyin önerdiği şu başlıklar üzerinde duruldu; Oda politikaları ve genç-İMO´nun oda politikalarındaki rolü, üniversite temsilcilerinin görev ve sorumlulukları ve odayla ilişkileri, yereldeki örgütlenme problemleri, 6. Öğrenci meclisi gündem ve organizasyonu, teknik gezi genç-İMO KADIN KOMİSYONU Hazal CANPOLAT Dokuz Eylül Üniversitesi 4. Sınıf Öğrencisi Ülkemiz kadına yönelik din, töre, namus meselesinden kaynaklanan her türlü şiddetin uygulanılmasına devam edildiği bir ülkedir. Kadınlar hala eş, baba ya da yakınlarının şiddetine maruz kalmakta ve güvenliklerini sağlamakta zorluk çekmektedir. Çalışma yaşamında ve toplumsal yaşamda kadınlar, cinsiyetlerine bağlı olarak farklı konularda erkeklere oranla çok daha fazla olumsuz davranışla karşılaşmaktadır. Nüfusun yarısını oluşturan kadınların özellikle son yıllarda toplum içindeki ekonomik, kültürel ve sosyal etkinliği sürekli azaltılmaktadır. İstatistiklere bakıldığında ekonomik büyüklüğüyle dünyada 16. olan Türkiye’nin kadınların ekonomiye katılımında sondan 4. olması ciddi bir toplum meselesidir. İş hayatına katılabilen kadınların iş hayatındaki pozisyonlarına bakıldığında her 100 işverenden sadece 6 sının kadın olması sorunun ciddiyetini göstermektedir. Kadınlar olarak, ülkemizde yaşadığımız genel sorunların 56 Ocak 2013 - 168 etkinliğinin genel olarak bir formüle bağlanması, fakültelerimizde diğer mühendislik bölümlerinde bulunan meslek odaları öğrenci temsilcileriyle olan ilişkilerimiz ve TMMOB bileşenleri olarak kampüsteki birlikteliğimizin önemi, gibi başlıklar serbest kürsüde konuşuldu. Biten toplantı sonrası akşam programında, temsilciler TMMOB´yi işlevsizleştirmeyi amaçlayan Torba Yasa´ya karşı çıkan yüzlerce mühendis, mimar ve şehir plancısıyla birlikte Ankara´dan tüm Türkiye´ye yayılacak olan mücedele ateşini yakmak için meşaleli yürüyüşe katıldı. Ankara İMO Şubesi’nden ‘denizimiz, derelerimiz, meralarımız, ormanlarımız, kentlerimiz, köylerimiz, doğamız, ülkemiz, mesleğimiz ve Örgütümüz için mücadele meşalesini yakıyoruz’ yazılı pankartıyla başlayan yürüyüş sonrası Mimarlar Odası önünde bir basın açıklamasıyla sona erdi. yanısıra meslek alanlarımıza baktığımızda ise mühendislik okuyan kadınlar olarak hele ki inşaat mühendisliği okuyan kadınlar olarak, birçok sorunla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Üniversiteyi kazandığımız ilk günden beri “Neden öğretmen ya da hemşire olmadın?”, “Şantiyede kadın başına ne yapacaksın?”, “Olsun artık sen de büroda çalışırsın.” şeklinde soru ve yorumlarla karşılaşıyoruz. Bu işi yapamayacağımız düşüncesi her gün önümüze sunularak üzerimizde psikolojik baskı kuruluyor. Bu baskı dışında şantiyelerde de birçok sorunla karşı karşıyayız. Genelde kadınlara büro işlerinin erkeklere ise şantiye ve üretim işlerinin verilmesi, şantiye ortamının uygunsuzluğu (bazı şantiyelerde kadın tuvaletinin bile olmaması) gibi birçok sorunla karşı karşıyayız. Bütün bu sorunlarımızdan hareketle, bizler genç-İMO kadınları olarak genç-İMO Kadın Komisyonunu oluşturduk. Amacımız; meslektaşlarımız arasında kadın sorunlarına farkındalığı arttırmak, kadın bilincini geliştirmek, kadınların meslek alanlarına, Oda çalışmalarına katılımlarını artırmak, kadın üyeler arasında iletişim ve etkileşimi sağlamak ve çözüm arayışlarının tartışıldığı bir ortam yaratmaktır. Kültür ve Sanat İnş. Müh. Alim ŞADAN UĞUR ERSOY KİTAPLARI Meslek Kitapları 1. Ersoy, U., An Introduction to Limit Design, METU, Civil Engineering, Society Publication No. 2, 1962. 2. Ersoy, U., Betonarme Kesitlerin Taşıma Gücüne Göre Hesabı, ODTÜ, 1971. 3. Ersoy, U., ve Atımtay, E., Betonarme - Temel İlkeler ve Hesap Yöntemleri, Güven Kitabevi, 1975. 4. Ersoy, U., Betonarmede Burulma, Güven Kitabevi, 1975. 5. Ersoy, U., Tankut, T., Aktan, E., Erbatur, F., Atımtay, E., Taşıma Gücü El Kitabı, Bayındırlık Bakanlığı Yapı İşleri Gn. Md. No. 79/4, 1979. 6. Ersoy, U., ve Wasti, S.T., Introductory Mechanics of Deformable Bodies, METU, 1983. 7. Ersoy, U., Betonarme - Temel İlkeler ve Taşıma Gücü Hesabı, Bizim Büro, 1985 (ikinci baskı 1987, üçüncü baskı 1992). 8. Ersoy, U., Reinforced Concrete, METU, 1986 (Reviewed in Concrete International, American Concrete Institute). 9. Ersoy, U., ve Çıtıpıtıoğlu, E., Yüksek yapıların Tasarım ve Yapımında İzlenecek Temel İlkeler, İnşaat Müh. Odası Yayını, İzmir 1988. İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr 10. Ersoy, U., Betonarme 2 Döşeme ve Temeller, Evrim Yayınevi, İstanbul 1995. 11. Ersoy, U., ve Özcebe, G., Betonarme, Evrim Yayınevi, İstanbul, 2001. Prof. Dr. Uğur Ersoy’un yukarıda sıralanan eserleri dışında 60 adet yurtiçi makale ve bildirisi, 26 adet araştırma raporu ve bilimsel degiler dışındaki mesleki dergilerde yayımlanan 43 adet makalesi bulunmaktadır. Öykü ve Anı Kitapları 1. “Bir Efsane Bir Demet İnsan”, Evrim Yayınları, 1995 2. “Bir Zamanlar Mersin’de”, Evrim Yayınları, 1997 (ATV, NTV ve Kanal-E’de en fazla satilan 10 kitap arasında yer aldı). 3. “Ustalarımdan Öğrendiklerim”, İMO Yayınları, 1999. 4. “Sislerin Ardından Kaybolmayanlar”, Artı Yayınları 1999. 5. “Bozkırı Yeşertenler (ODTÜ Anıları)”, Evrim Yayınları, 2003. 6. “Erguvan Renkli Yıllar”, Evrim Yayınları,2004 7. “Gördüklerim, Duyduklarım ve Düşündüklerim”, Evrim Yayınevi, İstanbul, 2008 Ocak 2013 - 168 57 Kültür ve Sanat Demokrat Parti (DP) kuruldu (7 Ocak 1946) Türk siyasi hayatında çok partili geçiş dönemini başlatan parti olarak kabul edilen siyasi parti olan DP 1946 yılında Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuad Köprülü tarafından kurulmuştur. DP kurulmadan önce Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) çatısı altında milletvekilliği yapan bu isimleri CHP ile ayrım noktasına getiren konulardan başlıcalar şunlardı. CHP döneminde özellikle savaş yıllarında ortaya çıkan karaborsacılık sonucunda, sermaye tek elde toplanmıştı. Bu nedenle piyasaya olan arzda ciddi sıkıntılar yaşanmaktaydı. CHP tarafından bu sorunun çözümü için Varlık Vergisi getirilmişti. Bu vergi uygulamada amacı dışında daha çok azınlıklara ve gayri Müslimlere tatbik edildi ve CHP’nin kent burjuvazisinde güç kaybetmesine neden oldu. Bir diğer önemli konu ise ‘Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’ idi. Söz konusu dönemde ülke topraklarının yaklaşık olarak %70’i toprak ağalarının elindeydi. Bu toprakların köylülere paylaştırılmasını öngören yasa taslağına Adnan Menderes ve arkadaşları sert tepki gösterdi. Adnan Menderes’in kendisinin de ciddi miktarda arazileri vardı. Bu süreç sonunda kimi ihraç edilerek kimi de istifa ederek CHP’den ayrılanlar DP’yi kurdu. Bu iki ayrım konusu partinin kuruluşunda gelişen olaylarla ilgiliydi. Temel ayrım konularının ise İttihat ve Terakki’nin kuruluş sürecinde Jön Türkler’den ayrılan Osmanlı Ahrar Fırkasına kadar gittiği düşünülmektedir. Aynı düşüncenin 1920’li yıllarda ki bir yansıması olarak da Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası görülebilir. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasından sonra demokratik alanda kendini ifade edemeyen bu muhalif kanadın temsilcileri CHP içinde erimiştir. Aslında bu dönem CHP’si için gizli bir iki kanatlılık olduğunu söylemek çok da yanlış bir değerlendirme olamayacaktır. 14 Mayıs 1950 yılında yapılan seçimlerde DP tarihi bir başarı elde ederek çok iyi örgütlenmemiş bir parti olmasına rağmen ciddi bir başarı elde etti. DP’nin bu başarısında 1940 ile 1950 arasında geçen 2. Dünya Savaşı yıllarının payının büyük olduğunu düşünenler fazladır. Ülke ekonomisi bu dönemde ciddi sıkıntılar yaşamış ve karaborsacılık alıp başını gitmiştir. Bu başarıyı 1923–1950 arası dönemde yaşanan olumsuzluklara da bağlayan bir kesim vardır. Bu kesimin iddiası, cumhuriyet devrimleri asıl iddialı olduğu alan olan köylü ve işçi kitlelerine hiçbir zaman ulaşamamış olduğudur. Edebiyat dünyamızın ünlü romanı olan ‘İnce Memed’ için yazdığı önsözde Fethi Naci: ‘CHP’nin 1950 yılında aldığı seçim yenilgisini anlamayanlar bu romanı okusunlar’ diye söyler. Romanda Kurtuluş Savaşı sırasında yan gelip yatanların, savaş sonrası nasıl savaş kahramanı olarak ağa oldukları anlatılır. 58 Ocak 2013 - 168 1950 yılında iktidarı devir alan DP’nin iki önemli avantajı bulunmaktaydı. Bunlardan ilki hükümetin savaş yıllarında önlem amaçlı olarak altın ve dolar rezervi ile dolu tuttuğu bir bütçeydi. İkinci önemli avantajı ise savaş sonrası dönemde canlanan ekonomi de, savaşa girmediği için birçok ülkeyle arası iyi olan dünya ticaretinde payı artan bir Türkiye’nin olmasıdır. Bu tabloya Türkiye’nin NATO’ya girmesi sebebiyle aldığı dış krediler ve Marshall yardımları da eklenince DP’nin ilk yılları ekonomik açıdan çok iyi geçmişti. 1950–1953 yılları arasında gayri safi milli hasıla senelik %11,3 oranında artmıştı. Söz konusu dönemde tarımda makineleşme sağlandı. Karayolları politikasına hız verildi, köyler kasabalara kasabalar da kentlere hızlı bir biçimde bağlandı. Bu tablonun bir sonucu olarak 1954 yılında oylarını DP daha da artırarak tekrardan iktidar olmuştur. 1954–1957 yılları arasında 1955 yılında DP’den ayrılanların kurduğu Hürriyet Partisi ve ekonomik istikrarsızlıklar nedeniyle DP’nin oylarında ciddi bir kayıp yaşanmıştır. Bu kayıplar neticesinde 1957 yılı seçimlerini DP çok zor kazanmıştır. 1957 seçimlerinden sonra siyasi ortamda sertlik günden güne daha da artmaya başladı. 1958 yılında, dış ödemeler dengesindeki bozukluk alınan dış borçları ödenemez hale getirmişti. Türkiye’nin borçlandığı ülkeler arasında kurulan bir konsorsiyum ile varılan mutabakat ile 4 Ağustos 1958’de ekonomik istikrar tedbirleri yürürlüğe girdi. Yapılan devaülasyon ile Türk Lirası’nın değeri yeniden belirlendi. Doların fiyatı 2.80 liradan 9.02 liraya çıktı. Bu tedbir dış ödeme dengesini biraz olsun sağladı ise bile yaşanan ekonomik durgunluk, zamları, işsizliği ve iflasları da beraberinde getirmişti. İktidar ve muhalefet arasındaki kavga 1960 yılından itibaren artık en yüksek haline ulaşmıştı. CHP Genel Başkanı’nın yurt gezileri engellenmek isteniyor, muhalif yazarlar tutuklanıyor basın sansürleniyordu. CHP’yi ihtilal hazırlığı içerisinde olmakla suçlayan iktidar nisan ayında basını ve muhalefeti soruşturmak amacı ile, gazete kapatmaktan, muhalif düşüncede olanları tutuklamaya kadar geniş yetkilere sahip bir Tahkikat Komisyonu kurdu. Ülkedeki kaosun gitgide artması, sokaklarda çatışmalar çıkması, iktidar-muhalefet arasındaki sertlik sonunda 27 Mayıs 1960 tarihinde Milli Birlik Komitesi, Türk Silahlı Kuvvetleri adına ülke yönetimine el koydu. Anayasa ve parlamento feshedildi. Siyasi faaliyetler askıya alındı. 28 Mayıs 1960 tarihinde Org. Cemal Gürsel başkanlığında bir hükümet kuruldu. Yeni anayasa ve siyasi kurumların kurulması için çalışmalara başlandı. Tutuklu Demokrat Parti’liler yargılanmak üzere Yassıada’ya gönderildi. Demokrat Parti, 29 Eylül 1960’da kapatıldı. Kültür ve Sanat İnş. Müh. Tuğrul BAŞTAN ÜŞENMEDİK, KADINLAR İÇİN OFSAYTI ANLATTIK Bir giyim alışveriş mağazasına girdiğinizi düşünün. Yanınızda bir kız arkadaşınız var ve o kişi sizinle aynı takımda yer alıyor. Mağazada sevmediğiniz kız arkadaşlarınız da mevcut. O kişileri de karşı takım olarak kabul edelim. Takım arkadaşınızla birlikte bir bluzu beğendiniz. Ancak karşı takımdaki sevmediğiniz kişilerde aynı bluzu beğendiler. Ama siz bu bahsedilen bluzu onlardan daha önce kaptınız. Kasanın kale olduğunu düşünelim. Karşı takımdaki arkadaşlarınız bu durumda kasaya ulaşmamanız için savunma yapmaya başlıyorlar ve kasanın önünde dikilmiş bekliyorlar. Sizin de şöyle bir planınız var. Takım arkadaşınıza diyorsunuz ki; “Sen kasanın arka tarafına geç, ben sana bluzu atayım, ödemeyi yap ve bluzu alalım.” Arkadaşınız kasanın arkasına yani karşı takım kız arkadaşlarınızın arka tarafına geçiyor ve siz bluzu ona fırlatıyorsunuz. Bu durumda tabiki ofsayta düşmüş oluyorsunuz. Ancak, böyle yapmazsanız, sevmediğiniz o kızlarla yüzyüze, tartışarak, çirkefleşerek aralarından sıyrılıp kasaya ulaşırsanız, ofsayta düşmezsiniz. Şöyle bir şansınız da var. Siz tam bluzu fırlatacağınız sırada arkadaşınız kasa önünde savunma yapan karşı takım kızlarının yanında durur, siz fırlattığınız anda kasa arkasına koşmaya başlar ve karşı takım kızlarından önce bluzu kaparsa ofsayta düşmemiş olursunuz. Fakat zamanlamayı çok iyi ayarlamanız lazım. Bluz fırlatıldığı anda takım arkadaşınızın bulunduğu yerle ilgili çelişki olduğu durumda gözler yan hakeme (bu durumda yan hakem kasiyer oluyor) çevrilir. Yan hakem devam etmenize izin verirse ofsayta düşmemiş olursunuz. Bluzu kaptıktan sonra şayet ödemeyi yapabilirseniz buna da gol diyorlar. İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Ocak 2013 - 168 59 Oyun ALİ İHSAN ARGIT İNŞAAT MÜHENDİSİ Bulmaca köşesi İnş. Müh. Ali İhsan ARGIT KARE BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SUDOKU (Kolay) 10 1 5 2 6 3 4 7 9 2 1 1 5 6 4 3 5 6 7 2 5 7 5 7 7 6 8 9 3 1 6 5 4 8 2 8 5 3 8 8 1 2 6 7 9 9 10 SUDOKU (Orta) 3 SOLDAN SAĞA 1 – Bir ulusta ordu gücünün aşr seviyede ön plana çkmas. 2 – Bildiğini doğru olarak açklama – Slâyt, Saydam tabaka üzerine çekilen pozitif fotoğraf. 3 – Terzi keseceği – Hollanda’nn uluslararas işareti. 4 – Arsenik elementinin simgesi – Balk yumurtas ile yaplan bir meze türü. 5 – Gözü kapal inanlan düşünce.– Sivas iline ait ilçe. 6 – Altn kökü – Ters, zt, karşt. 7 – Satranç da bir taş – Büyük çivi. 8 – Yunan büyük harfi tipinde düzenlenmiş Slav alfabe ve yazs – Olağandan daha büyük. 9 – Sazlk ve kamşlk alan anlamnda İzmir’de bir semt. 10 – Patlcangillerden, geniş yaprakl, mavi çiçekli, meyveleri sar, çok yllk bir bitki, kankurutan – Eski dilde ayak. 2 4 9 5 7 4 6 3 6 8 1 1 6 8 7 5 9 2 4 9 8 9 5 8 SUDOKU (Zor) YUKARIDAN AŞAĞI 1– Eski dilde Mekanik – Nazi hücum ktas. 2 – Bir hayvan – Ana yoldan ayrlan yolun başlangç noktas. 3 – Küçük limon – Güzel söyleme ve yazma yeteneği 4 – Gelir getiren mülk – Soylu, asil, Eli açk, cömert. 5 – Azarlama, başa kakma – Anadolu’nun baz bölgelerinde Gökkuşağna verilen ad. 6 – Harman yerinde kalan taşl ve toprakl karşk tahl – Bir toplumda gücü ve saygnlğ olan kişi veya grup.7 – Kuşatan, çeviren – Kuzu’nun ikinci hecesi. 8 – İlkel benlik – Taksim edilecek, dağtlacak yer. 9 – Aralarnda evlilik bağ olmayan kişiler arasndaki cinsel ilişki – Çölde uzaktan su gibi görünen şk yanlmas, lgn. 10 – Büyükbaş hayvan – Zeytin küspesi. 8 7 9 4 9 3 2 1 7 6 8 9 2 6 5 9 3 4 5 9 8 7 1 Çözümleri sayfa 47’de 60 Ocak 2013 - 168 Çözümleri sayfa …….. da