90 sayfalar
Transkript
90 sayfalar
Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 81/124 Kozak ve Yunt dokumaları renkleri, desenleri ile diğerlerinden kolayca ayrılmaktadır. Bergama halıları tüm dünyada Holbein halısı olarak tanınmıştır. http://www. izmirkulturturizm. gov. tr/Genel/BelgeGoster. aspx?F6E10F8892433CFF3562477F0F09B0DC75327426C6FCD62E&Vurgulanacak=Trajan AKROPOL Bir tepe yerleşimi olan Pergamon’un şehircilik anlayışı, büyük ölçüde topografik zorunluluktan kaynaklanan bir kent düzeninin form ve planlama bakımından eşsiz bir örneğini oluşturmaktadır. Pergamon’da doğal bir düzlüğün olmaması yerleşimin en erken evresinden itibaren arazi teraslaması yapılmak suretiyle yer kazanılmasını gerekli kılmıştır. Azalan inşaat alanları yıllar içerisinde artan ihtiyaçlar sebebi ile eski terasların yeni teraslar içerisinde eritilmesine sebep olmuştur. Bu da, şehrin en erken tarihi hakkındaki yeterli ipuçlarının bulunamamış olmasının başlıca sebebidir. Kalede tespit edilen en eski yerleşim yerleri M. Ö 7-6. yy a tarihlenmektedir. Kent, başından beri iki ana kısımdan oluşan bir yapılar bütünü idi. Bunlar dağın en tepesinde yer alan ve kendi surları olan Kale ile güneyde daha yumuşak ve meyilli yamaçta yer alan keza sur duvarı ile çevrili bir aşağı kent idi. Konut alanları gerek büyüklük gerekse yayılma açısından siyasal ve ekonomik koşullara göre birçok değişikliklere uğramıştır. Pergamon’un kent surları, en geniş dönemine II. Eumenes zamanında ulaşmıştır. II. Eumenes Devrinin en önemli yapıları arasında Galatların mağlup edilmesi anısına inşa edilen Zeus Sunağı, Athena Tapınağının propylonu ve onu çevreleyen stoaları; ikiyüzbin kitap rulosunun muhafaza edildiği ünlü kütüphane, Büyük saray ve kent surları yer alır. Bu gelişme dönemi sırasında daha önce inşa edilmiş olan Athena Tapınağı ile onbin seyirci kapasiteli antik çağın en dik tiyatrosu korunmuş, kent bu çekirdeğin üç bir tarafında yelpaze biçiminde açılan bir plan düzeni içersinde gelişmiştir. Yukarı şehir daha çok kral aileleri ile ileri gelenlerin, aydınların, komutanların ikamet ettiği bir merkez idi. Bu nedenle burasının resmi bir karakteri vardır. Kentin orta kesiminde kuzeyden güneye doğru Hera ve Demeter Kutsal alanları, Asklepios Tapınağı, Gymnasionlar ve kent çeşmesi yer almakta idi. Bu yönü ile orta kentte, yönetim ile doğrudan ilgili olmayan yapılarla, halkın rahatlıkla girip çıktığı toplantı yerleri bulunmakta idi. Aşağı kentte Aşağı Agora, orta ve yukarı şehre çıkan ana yolun iki yanında sınırlanan çok sayıda dükkan, birinin avlusunda halen kazı evi olarak kullanılan, diğeri Attalos evi olarak adlandırılan peristylli evler yer alır. Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun. Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 82/124 Yukarı şehirdeki agora, konumu ve işlevi bakımından hem çok yükseklikte idi, hem de sadece devlet işlerine ayrılmış idi. Bu bakımdan, II. Eumenes’in yönetiminin ilk yıllarında inşa edilmiş olan aşağı agora kentin ticaret merkezi konumunda idi. Kenti bir baştan bir başa kat eden geniş ve düzgün rampalı yol, aşağı şehirde Eumenes kapısında başlar, birkaç zikzak ve orta kent yerleşim bölgesinde büyük bir kavis yaparak kent dağının güney yamacından yukarı şehre ulaşır. M. S II. yy’da İmparator Traianus ve Hadrianus yönetiminde Pergamon parlak bir dönem yaşamıştır. Kent artık sur duvarlarının dışına taşıp ızgara planlı bir yapılaşma ile ovaya kadar yayılmıştır. Genişlemenin en önemli yapısı Serapis (Kızıl Avlu)’ tapınağıdır. Roma kentine Roma tiyatrosu, amfitiyatro ve stadion da dahil edilmiştir. ASKLEPİON Bergama Asklepion’u Eskiçağ’da Epidaurus ve Kos’taki örneklerine eşdeğer önemde bir sağlık tedavi merkezi idi. Pausanias’a göre Bergama’da ilk Asklepios Tapınağı M. Ö 4. yy’ın ilk yarısında kurulmuştu. Kazılarda kutsal yerin M. Ö 4 yy’dan beri var olduğu ve Hellenistik Dönemde geliştiği saptanmıştır. Ancak Asklepion en parlak devrini M. S II. yy’da yaşamıştır Roma Çağında şehirden Asklepion’a bir kutsal yol ile gidiliyordu. Kutsal yol propylon avlusunda son bulur. Propylon avlusunun üç yanı Korint tarzında sütunlu galerilerle çevrilidir. Propylon M. S II. yy ‘da bir tarihçi olan Konsül Claudius Charax tarafından yaptırılmıştı. Asklepios Kutsal Alanı, galerili avlusu, 3500 kişilik tiyatro yapısı, İmparator Hadrianus’a ait kült salonu, kütüphanesi, yuvarlak planlı Asklepios Tapınağı ile Roma Dönemi’nde oldukça önemli bir sağlık merkeziydi. Güney kesiminde Hellenistik Dönemden kalma üç küçük tapınak ile uyku odaları, kutsal kaynak ve havuzlar bulunmaktadır. Kutsal kaynak yanında burada tedavi gören hastaların soğuk ve sıcak havadan korunmasını sağlamak amacıyla uzun bir yer altı tüneli yapılmıştır. Bu yer altı tünelinin hemen kuzeyinde yuvarlak planlı Asklepios Tapına’ğı yer alır. Bu tapınak Roma’daki Pantheon örnek alınarak M. S 150 yıllarında Konsül L. C Rufinus tarafından yaptırılmıştır. Sütunlu bir girişi bulunmaktadır. Tapınğın içinde dönüşümlü olarak 7 tane niş sıralanmaktadır. Girişin karşısındaki nişte tanrı Asklepios’un Kült Heykeli bulunmaktaydı. M. S II. yüzyıl ortalarında burada 13 yıl kalmış olan hatip Aelius Aristides’ten tedavi şekillerini ve yöntemlerini öğrenmekteyiz. Burada genellikle telkin ve fizyoterapinin bugün halen kullanılmakta olan çeşitli şekilleri uygulanmakta idi. Kutsal sudan içilmesi, su ve çamur banyoları, açlık-susuzluk kürleri, şifalı otlar, kremlerle yağlanma başlıca tedavi yöntemleri idi. Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun. Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 83/124 BAZALİKA Binanın tamamının tuğladan yapılmış olması ve büyük ön avlusu sebebi ile tapınak halk arasında “ Kızıl Avlu” olarak adlandırılmıştır. Avlusu, yüksek duvarlarla dışarıya kapalı idi. İç kısmının sütunlu galerilerle çevrili olduğu kabul edilir. Tapınağa, avlunun batı cephesinde yer alan üç adet anıtsal kapıdan girilmektedir. Bu girişin halen bir kısmı ayaktadır. Mısır Tanrılarına verilen önem sebebi ile tapınak Roma Dönemi aşağı Bergama kentinin tam merkezine inşa edilmiştir. Tapınağın avlusu ile bütünleşmesine engel teşkil eden Selinos çayında bugün halen kullanılmakta olan su tünelleri inşa edilmiştir. Tapınağın önünde tapınak ile aynı aks üzerinde avluya doğru çıkma yapan bir propylon ve gerisinde devasa bir tapınak kapısı yer almaktadır. Kutsal mekanın sadece ön tarafı pencerelerle aydınlatılmış, kült heykelinin bulunduğu arka kısmın yarı aydınlık olmasını sağlamak amacıyla pencere yapılmamıştır. Yanlardaki yuvarlak yapıların ve avluların bazı bölümlerinin altında uzayıp giden gizli geçitler ve merdivenler yer almaktadır. . Muhtemelen bu geçitlerden ilerleyen tapınağın baş rahibi içi boş olan kült heykelinin baş kısmına yükselerek oradan halka tanrı adına telkinlerde bulunuyordu. Tapınağın üzerini örten, çok sağlam yapıda ahşaptan bir çatı iskeletinin bulunduğu söylenmektedir. Kült ve sanat tarihi verilerine dayanarak tapınağın M. S II. yy’da muhtemelen İmparator Hadrian döneminde inşa edildiği ve Mısır tanrıları hem Serapis hem İsis’e itaf edildiği söylenebilir. Ancak tapınağın iki yanındaki yuvarlak yapıda kült mihraplarının bulunmasına karşılık yan tanrıların kimler olduğu bilinmemektedir. Erken Bizans döneminde kutsal mekanın içine ilaveler yapılan tapınak Anadolu’daki erken yedi kiliseden biri olarak kullanılmaya devam etmiştir. ASKLEPIOS Antik Grek mitolojisinde hasta insanlara şifa dağıtan, hekimliğin ve tıp biliminin tanrısıydı. Apolion oğlu Asklepiosu yarı at yarı insan olan Khiron'a emanet etti. Khiron ona okuma, yazma ve önemli hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların formüllerini öğretti. Asklepios un ünü kısa sürede yayıldı. Asklepios ölüleri de diriltiyordu. Zeus buna kızdığı için Asklepiosu öldürttü. Yunanlılar asklepiosun adını yaşatmak amacı ile aynı isimle sağlık merkezleri yaptılar. Allianoi de bunlardan biri. Topraklarından 45 derece kükürtlü su çıkan şifa merkezi Atlianoi, bu özelliğiyle dünyanın dört merkezinden biri. Pergamon Krallığı'nın sayfiye yeri olan bölge, yıllarca Hydroterapi (suyla tedavi) merkezi olarak hizmet vermiş. Yortantı Baraji'nın yapım aşamasında antik değeri anlaşılan bölgede hızlandırılan kazı çalışmaları esnasında, bölgenin Helenistik Çağ'da kurulduğu ve en parlak dönemini Roma İmparatorluğu Hadrian'la yaşadığını ortaya koydu, işte o zaman da kentin sağlık merkezi Asklepionlar'dan biri olduğu anlaşılmış. Allianoi 'de Hadrian döneminde Anadolu'daki pek çok kent gibi büyük bir bayındırlık hareketi yaşanmış ve gösterişli bir Asklepieion haline dönüştürülmüş. Kazılar sayesinde Bergama, ikinci bir sağlık merkezine kavuşmanın dışında arkeleoji alanında bölgenin ve Türkiye'nin önemini daha da artıran Asklepieion kültürünün Anadolu'da yaygın olduğunu da kanıtladı. Allianoi'nin MS 11. yüzyılın sonuna kadar Bakırçay havzasında önemli bir sağlık yurdu olarak kullanıldığı ve Bergama Asklepion 'unda yapılan psikoterapi tedavi merkezinden farklı olarak burada daha çok 'hydroterapi' uygulandığı yönündeki görüşler de güçlendi. Bergama'nın yaklaşık 23 kilometre doğusunda Bergama-İvrindi karayolunun üzerinde yapılan kazı çalışmalarıyla ortaya çıkarılan Allianoi antik yerleşmesi M. Ö 1. yüzyılda Paşa Ilıcası ve çevresinde kurulmuş. 1998–99 yılı kazıları sonucunda Helenistik Çağ, mimari, buluntularının yanı sıra özellikle M. S 2. yüzyıla ait pek çok arkeolojik eser ele geçirildi. Ayrıca kazılarda; çok sayıda heykeltıraşlık eser, metal eserler, çanak çömlek, kandiller, kemik objeler, çok sayıda üzeri işlemeli cam eser, 1500 civarında altın, gümüş ve bronz sikke, en son olarak da 2. yüzyıl Roma döneminden kalma bir metre 60 santim uzunluğunda kırılmamış olduğu için Büyük önem taşıyan mermer Afrodit heykeli bulundu. Bu güne kadar kazıda çıkanlar Afrodit heykeli, iki asklepios başı, torsolsr, termal havuzlar, heykeltıraşlık parçalar, dükkânlar, çeşme, şarap imalathanesi, seramik fırınları, antik kaideler. http://www. bergama. gov. tr/default_B1. aspx?content=187 Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun. Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 84/124 12. Gün: 03. 02. 2010 ÇARŞAMBA: AYVALIK – BERGAMA – ASSOS – TRUVA – CANAKKALE (350 km) Assos (Behramkale) Ayvacık ilçesinde yeralan Assos dört mevsim yerli ve yabancı turistleri konuk etmektedir. Akropol denizden 238 m. yüksekliğindedir. Athena Tapınağı M. Ö. 6ncı yüzyılda burada aynı yerde yapılmıştır. Biga yarımadası ve Edremit Körfezi'ni koruması özelliği yanında, eski ihtişamı nedeniyle bu Dorik tapınak restore edilmiştir. Tapınağın kalıntılarına vuran ay ışığını seyretmek için bir süre kalıp beklenebilir ya da sabah erkenden kalkıp güneş yavaş yavaş yükselirken şehrin yukarısından Edremit Körfezi'nin şahane görüntüsü izlenebilir ve böylece bu cennet köşesinin neden seçildiği anlaşılır. Tepelerden denize doğru agoralar, bir tiyatro ve bir de Jimnasyum yer almaktadır. Akropol'un kuzey köşesinden, hepsi de 14 üncü yüzyılda Osmanlı Sultanı I. Murat zamanında yapılan bir cami, bir köprü ve bir de kale görülür. Aşağısında ufak ve sevimli bir liman bulunmaktadır. Behramkale'nin 25 km. batısında, Gülpınar köyünde M. Ö. 2nci yüzyılda Apollon Smintheus Tapınağı'nın yapıldığı tarihi şehir Chryse yer almaktadır. Gülpınar'ın 15 km. batısında, işaretleri bulunmayan sivri kayalıklı bir sahil boyunca uzanan yolda, denize inen dik yamaçtaki hoş köy evleriyle, Babakale bulunmaktadır. http://www. canakkalekulturturizm. gov. tr/Genel/BelgeGoster. aspx?F6E10F8892433CFF445139E278E0BCE271B7B779D67639DF Troia (Troya, Troy, Truva) Troia'yı ziyaret edecek gezginlere bir uyarı. Troia gezginlerin kendi başına gezip anlayabilecekleri bir ören yeri değil. Mutlaka uzman bir rehber eşliğinde gezilmeli. Çanakkale'de bir çok seyahat acentası iyi rehberler eşliğinde turlar düzenliyor. Bölgeye bir turla gelmemiş olanların bu turlara katılmasını ısrarla öneriyoruz. Seyahat Acentaları için rehber bölüme bakınız. Kentin adının nasıl yazılacağı ve okunacağı tartışmalı. Eski Çağ'lardaki adların hepsi için geçerli bu. Herkes kendi diline göre yazıyor ve okuyor. Troia kazılarını yöneten Prof. Manfred Korfmann Homeros'un yazdığı gibi, yani Troia olarak yazılıp söylenmesini öneriyor. Troia, Çanakkale Boğazı girişi yakınındaki Hisarlık mevkisindeki Tunç Çağı'ndan kalma kale ve kentle birlikte Troia Savaşı sonunda yok edilen Kral Priamos'un efsanevi kentinin ortak adıdır. Troia, İlios ya da İlion olarak da anılıyordu. Troia'da ilk kazılar Zengin bir amatör arkeolog olan Henrich Schliemann Homeros'un İliada Destanı'ndan yola çıkarak 1870 yılında Troia'yı bulmak için kazılara başladı. Amacı arkeolojik olmaktan çok defineciliğe yakındı. (Bazı arkeologlar ise Schliemann'ın o zamana kadar define avcılığından öteye gitmeyen kazıların aynı zamanda kayıp uygarlıklar bilgi de sağlayabileceğini gösterdiğini ve kazılara yeni yöntemler getirdiğini ileri sürüyorlar. ) Priamos'un efsanevi hazinesi arıyordu. Troia II evresinden kapı ve rampanın yanındaki bir çukurda gerçekten de bir hazine buldu. Sonradan uzmanların Priamos'un hazinesi olmadığı görüşüne vardıkları hazineyi kaçırdı. Hazine uzun süren bilinmezlik döneminden sonra Rusya'da Puşkin Müzesi'nde ortaya çıktı. Troia ile ilgili en popüler öykü de bu oldu. Troia başından beri büyük tartışmalara konu oldu; bilim çevrelerindeki tartışmalar günümüzde de sürüyor. Büyük kamplaşmalara neden olan Troyia'da ilk bilimsel kazılar Schlieman'dan çok sonra Wilhelm Dörpfeld yönetiminde yapıldı. Anca bu kazılarda da "bir şeyler bulabilmek" için kent höyüğünün altı üstüne getirildi. 1932-1938 yılları arasında Carl W, Blegan başkanlığında Amerikalıların yaptığı kazılarla Troia bilimsel yönden yeterli düzeyde incelenmeye başlandı. Günümüzde de süren kazıları 1988'den beri Tübingen Üniversitesi adına Manfred Korfman yönetiyor. Prof. Korfman Troia ile ve çevreyle öylesine bütünleşti ki, adına bir Türk ismi eklenerek Manfred "Osman" Korfmann oldu. Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun. Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 85/124 Üst üste on Troia Troia'nın arkeoloji ve tarih açısından en önemli yanlarından birisi kentin yıkılıp, yanıp yeniden aynı yerde kurulması. Genellikle bir kent yıkıldığında bir başka yere kurulur. Oysa Troia hep aynı yerde yeniden kurulmuş. Böylece insanlık tarihinin, kültürün, mimarinin 5 bin yılını izleme, öğrenme şansı veriyor. Şimdi bu dokuz Troia'ya bakalım. Troia I, II, III ve öncesi İ. Ö. 300-2500 yılında yaşamış. Bu evre kentin surlarla çevrildiği, Güneye bakan büyük konutlar (megaron) yapılmış. Surlar eğimli, temelleri taş ve üst kısımları kerpiç. Rampalı kapısı ise savunma tekniği bakımından dünyadaki en eski ve en iyi korunmuş örnek. Troia'nın çevresine Troas deniliyordu. Troas'ta Troia kurulmadan önce de yerleşim vardı. Kumtepe'nin üzerinde insan yerleşiminin ilk izleri bulundu. Bu izler 7000 yıl geriye gidiyor günümüzden. İ. Ö. 4800 tarihinde burada bir köy yerleşimi olduğu anlaşılıyor. Köyün sakinleri tarım yapıyor, meyve ağacı yetiştiriyor, balık avlıyor ve keramik üretiyorlardı. Dahası o zaman bakırı biliyorlardı. İ. Ö. 4. bin yılın sonuna doğru yeni göçler geldi. Onlar da kurşun ve tunç kullanıyorlardı. Ayrıca sadece eti için değil yününden de yararlandıkları koyun beslemeyi geliştirmişlerdi. İşte İ. Ö. 3000 yıllarında körfeze doğru uzanan yükseltinin sırtında yeni bir yerleşim kurdular. Bu I. Troia'nın çekirdeğiydi bu. Troialılar kentlerine gerçek bir kale yaptıklarında Piramitlerin yapımına 400 yıl vardı. Yerleşim daha başından bir surla çevrilmişti ki İ, Ö, 3000 yılının başlarında bu bölgede bir ilkti. Daha bir çok ilk vardı. Buğday, arpa çeşitleri yanında bezelye, nohut, bakla gibi bir çok sebze türü yetiştiriyorlardı ve denizde bir çok tür balık avlıyorlardı. Tunçtan yapılmış aletler bulundu. Cam benzeri volkanik bir taş olan oksidiyenden çelik gibi keskin bıçaklar ele geçti. Gemiler yaptılar ve Kuzey Ege Marmara Denizi'ne kadar ticaretleri vardı. İ. Ö. 3000 yılı ortalarında planlı büyük bir kent olduğu düşünülüyor. Büyüklüğü 90 bin metrekare olan bir kent. Ege Bölgesi'nin en büyük kenti. Schliemann bulduğu her katmanı Troia I'den Troia IX'a kadar adlandırdılar. Sonraki arkeolojik çalışmalarda daha ince yöntemler kullanılıyordu elbette. Mimari aşamaları daha ayrıntılı olarak belirlediler. Bugüne kadar elliden fazla aşama belirlendi. Karışıklığa yol açmamak için de Troia VIIa, Troia VIIb şeklinde kodladılar. Daha ince farkların belirtilmesi gerekince de Troia VIIb1, Troia VIIb2 olarak ifade edildi. Troia II İ. Ö. 2500-2300, Troia III, IV, V ise İ. Ö, 2300-1900 yıllarını kapsıyor. 2350 yılında çıkan bir yangın sarayları, yeni konutları, muhtemelen Troia I'in konutlarını da yok etti. İ. Ö. 1900 sıralarında işler yeniden düzelmeye başlamış. Kent sakinlerinin daha büyük ve daha güzel evlerde oturdukları anlaşılıyor. Bulunan Troia V konutlarından birisinin büyük odası 5m. X 10m. Büyüklüğünde. Yani 50 metrekarelik büyük bir salon. Ayrıca mobilya türünden eşyalar yapıyorlar ve yeni bir estetik anlayış geliştiriyorlardı. Beslenmede av eti lehine azalan sığır eti tüketimi bu dönemde yeniden yükseliyor ve % 50'yi buluyordu. Sonra arkeologların açıklayıcı bir bulguya sahip olmadıkları bir çöküş yaşanıyor. Dana önceden İ. Ö. 1750 yıllarında da zaten kentin büyük ölçüde terk edildiği anlaşılıyor. Yüksek bir refah döneminden göçlere yol açacak bir çöküşün nedeni bilinemiyor. En azından şimdilik! Savaşın yıkımından sonra Troia savaşta yenilip kent yıkıldıktan sonra kent halkı göçmedi. Yeni gelen göçmenlerle birlikte kenti yeniden yapılandırmaya giriştiler. Eski evler onarıldı, kale içinde yeni evler yapıldı. Böylece kale içinde sadece egemenlerin yaşamasına da son verilmiş oldu. Bugünkü izler Troia VIIb1'in de pek yoksul olmadığını gösteriyor. Buluntular bu dönemde İtalya, Yunanistan ve Balkanlar'dan göçmenler geldiğini ortaya koyuyor. Ören yeri gezisi Troya Kalıntıları Yapılan kazılar sonucu 9 medeniyet katı ortaya çıkarılmış. Troya I: İ. Ö. 3000-2500 Kentin en eski yapı evresi. Schliemann yarması olarak adlandırılan yerde, balık sırtı taş örgülü, poyraza açık ev dizisi olarak izlenmektedir. Troya II: İ. Ö. 2500-2300 Kentin eğimli surlarla çevrelendiği ve yukarı hisara yönleri güneye bakan büyük konutların(megaronlar) inşa edildiği evre. Kenti çevreleyen surlar eğimli, temelleri taş, üst kesimleri kerpiç. . Rampalı kapı ise savunma tekniği açısından dünyanın en eski ve en iyi korunmuş örneği. Troya VI: İ. Ö. 1900-1300 Kentin gelişmiş evresi. Surlar genişletilerek kulelerle desteklenmiş. Kent örenine giriş, eğimli, eklemli surların önünden ve bindirme sur duvar aralığına yerleştirilmiş doğu kapısından başlar. Güney kapısı silik kalıntılarına karşın altından su kanalı geçen, dış kesiminde koruyucu stellerin dikili olduğu gösterişli bir kule olarak tasarlanmıştır. Direkli ev Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun. Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 86/124 ve VI M yapısı gibi büyük ve yeni bir plan anlayışı taşıyan konutlar bu evredendir. Troya III, IV, V:İ. Ö. 23001900 Kentin bu yapı katları silik izlerle saptanmıştır. Troya VII a: İ. Ö. 1300-1200 Buluntular açısından kıta Yunanistan'ı ile ilişkilerin belirdiği evre. Troya savaşlarının yaşandığı evre olarak kabul edilir. İzleyen evre Troya VII b, depremle oluşan yangın sonucunda ortadan kalkmıştır. Troya VIII: İ. Ö. 900-350 İlion adındaki yerleşim yeri, İ. Ö. 7. yüzyıldan başlayarak Ege ve Akdeniz dünyasından gelen nesnelerle tanımlanmaktadır. Troya IX: İ. Ö. 350-İ. S. 400 Son yapı katında inşa edilen Athena tapınağı, günümüzde oldukça iyi durumda doğu teras duvarı ve sağa sola saçılmış mermer mimarlık parçaları ile tanınır. Tapınağın avlu düzlemine ilişkin döşemeler, kent öreninde tüm zamanların yarattığı tabakalaşmanın en üst düzlemini gösterir. Antik çağın kalıntıları, güneyde Küçük Tiyatro, boulevterion olarak izlenirken, kazı çalışmaları yeni başlamış olan kuzey yönündeki Büyük Tiyatro yapısı, kentin Hellenistik ve Roma çağında ünlü ozan Homeros'un yaşatıldığı bir müze kent konumunda değerlendirildiğinin kanıtıdır. IX. Troya'dan Hellenistik Zeus başı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde sergilenen yüksek sanat değerli bir ilkçağ yapıtıdır http://www. canakkale. gov. tr/tr_truva. htm TRUVA SAVAŞI Zeus bize ünü sonsuza kadar sürecekse de gelmesi çok uzun süren ve yerine getirilmesi çok uzun sürecek olan bu alameti gönderdi. Yılan sekiz yavruyu ve onları yumurtlayan serçeyi yedi ki bu dokuz eder ve biz de Truva (Troya)'da dokuz yıl savaşacağız ama onuncu yılda kenti alacağız. HOMEROS, İÖ YAKLAŞIK 750. Truva (Troya) Savaşı Efsanesi üç güzel kadın arasındaki rekabet hikayesiyle başlar: Zeus'un karısı Hera ve kızları Aphrodite ve Athena. Aralarındaki kıskançlık ölümlü Kral Peleus ile yeni karısı deniz perisi Thetis'in düğünlerinde başlamıştı. Uyumsuzluk tanrıçası Eris kutlamaya altın bir elma getirmiş ve bunun oradaki "en güzel kadına" bir armağan olduğunu söylemişti. Hera, Aphrodite ve Athena elmanın ve unvanın kendilerine ait olduğunu iddia ettiler. Eris hiç de masumane olmayan bir öneride bulundu: Ailesindeki kadınlardan hangisinin elmayı hak ettiğine Zeus karar verecekti. Zeus akıllılık edip bu görevi Truva (Troya) kralı Priamos'un oğlu Paris'e aktardı. Hera kendisini seçtiği takdirde Paris'e akıllara hayallere sığmayacak derecede büyük bir güç vermeyi vaat etti. Athena savaş alanında inanılmaz başarılı olacak tarihi bir zafer vereceğini söyledi. Aphrodite ise, yeryüzünün en güzel kadınının aşkını vaat etti. Paris, siyasal gücü ve askeri zaferi bir yana itip altın elmayı, kendisine o en güzel kadını vaat eden Aphrodite'e verdi. Bu karar yüzyıllar ötesine, "Paris'in Kararı" olarak ölümsüzleşerek gelmiştir. Flâman ressam Peter Paul Rubens'in bu 17. yüzyıl tablosunda Priamos'un oğlu Paris, altın elmayı Peleus'un düğünündeki güzellik yarışmasında Aphrodite'ye veriyor. DENİZE BİN GEMİ İNDİREN YÜZ O dönemde dünyanın en güzel kadını, Zeus ile Leda'nın kızları Helena'ydı. Ancak ne yazık ki, Helena, Sparta kralı Menelaos ile evliydi. Daha da kötüsü, bu evliliğin Helena'nın diğer talipleri arasında büyük kavgalara neden olacağından korkan ölümlü üvey babası Tyndareos, bütün öteki Yunanlı hükümdar ve savaşçılardan Helena'nın Menelaos ile evliliğini koruyacakları sözünü almıştı. Truva (Troya)'ya dönen Paris, kendisinin Sparta'ya, Truva (Troya) elçisi olarak atanmasını sağladı. Sparta'ya vardığında Aphrodite gücünü kullanarak Helena'yı Paris'e âşık etti. İki sevgili Menelaos'un servetinin büyük bir kısmıyla Truva (Troya)'ya kaçtılar. Böylece Sparta kralının karısını ve servetini geri almak üzere Truva (Troya)'ya karşı "bin gemi" gönderen Yunanlılar'ın açtığı on yıl sürecek olan savaş başlamış oldu. TROYA SAVAŞI: EFSANE Mİ, TARİH Mİ, HER İKİSİ Mİ? Homeros'un İlyada'sında yer alan Truva (Troya) Savaşı hikâyesi İÖ 750 yılından kalmıştır. Ardından gelen Yunan tarihçileri, özellikle Herodotos ve Thucydides, Homeros'un hikâyesini kabul etmişler ve Truva (Troya)'nın İlyada'dâ anlatıldığı gibi Hellespont (şimdi Çanakkale Boğazı) yakınlarında bir kent olduğuna ve Mykenaİ (Argos) kralı Agamemnon liderliğinde birleşen Yunanlılar'la yapılan Truva (Troya) Savaşı'nın gerçek Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun. Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 87/124 olduğuna inanmışlardır. Çağdaş yazarlar ve bilginler daha kuşkulu davranmaktadırlar. Ne de olsa, Homeros'un hikâyesini ya da Truva (Troya)'nın varlığını doğrulayacak tarihi kayıtlar yoktur. Ancak İlyada'daki birleşik bir Yunan gücünün -belki de köle ve doğal kaynak elde etmek üzere-Batı Asya'ya uzun bir sefer düzenlemiş olması (Herodotos'a göre İÖ 1250 sularında) mümkündür. Homeros'un Truva (Troya)'sı (Truva (Troya) VI örneğine göre), aşılmaz surlarla sarılmış ve kulelerle korunuyor. İLYADA'NIN TUNÇ ÇAĞI BAĞLAMI İÖ 13. yüzyıl Akdeniz'i Homeros'un zamanından çok uzaksa da, İlyada'dâ artık doğru olduğunu bildiğimiz belirli pek çok tanım vardır. Örneğin İlyada'nın ikinci kitabında Truva (Troya)'ya karşı silahlı birlik gönderen 164 şehrin listesi ve kısmen de tanımları yer almaktadır. Homeros'un saydığı yerlerin çoğu kendi zamanında biliniyordu. Ancak Michael Wood'un in Search of Trojan War adlı eserinde belirttiği gibi listede Homeros zamanında çoktan terk edilmiş ve Yunan coğrafyacılarının bilmedikleri pek çok yer de vardı. Çağdaş arkeolojik ve tarihi araştırmalar artık bunların gerçek mekânlar olduklarını ve Homeros'un onların konumlarını doğru olarak bildirdiğini göstermiştir. (Solda) Truva (Troya)'da ana giriş kapısı ve kule. Homeros, Truva (Troya)'yı "zarif kuleleri" olan bir şehir olarak anlatmıştı. Bu tanım Hisarlık'taki surlara uymaktadır. (Sağda) Homeros'un Truva (Troya)'sının Türkiye'de Hisarlık'taki höyükte olduğu fikrinin savunucusu Heinrich Schliemann. Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun. Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 88/124 TROYA GERÇEK BİR YER MİYDİ? ARKEOLOJİK KANITLAR Ya Truva (Troya)? Arkeologlar ve tarihçiler çok uzun zaman boyunca Çanakkale'nin güneyinde tarihte Troad diye anılan bölgede bu kentin kalıntılarını aramışlardır. En çok ilgi çeken bölge Homeros'un tanımladığı Truva (Troya) coğrafyasına uygun olan Hisarlık höyüğüdür. Homeros'un Truva (Troya) için verdiği ayrıntılardan pek çoğu -tam ve kusursuz olmamakla birlikte- arkeolojik araştırmaların bölgede ortaya çıkardığı buluntulara uygundur. Truva (Troya)'nın araştırılmasında başta gelen kişi Heinrich Schliemann'dır. Schliemann, 1870 ile 1890 arasında Hisarlık'ta kazılar yapmış, höyükte birbiri üstünde dokuz kent tespit etmiştir. (Bunlar I-IX olarak numaralanmıştır). Daha sonraki yıllarda Cari Blegen ve daha yakın zamanlarda Manfred Korfmann gibi arkeologlar tarafından Hisarlık'ta yapılan kazılar pek çok ara dönemi ortaya çıkarmıştır. Schliemann ya da diğerleri burasının Homeros'un Truva (Troya)'sı olduğunu kanıtlayan herhangi bir şey bulmamışlarsa da, Hisarlık'taki arkeolojik kanıtlar, özellikle de Truva (Troya) VI ve VII(a) katmanları Homeros'un zaman ve mekân tanımlarının ayrıntılarından bazılarına uyum göstermektedir. Homeros'un İlyada'da. Truva (Troya)'yı "zarif kuleleri" ve "büyük kapıları" olan bir şehir olarak tanımlaması epey büyük ve etkileyici olan Truva (Troya) VI'ya uymaktadır. Homeros, Truva (Troya)'nın surlarının görkemli bir savunma yapısı olduğunu ama batı kanadının o kadar güçlü olmadığını söylemektedir. Truva (Troya) Vl'nın çevresindeki surlar dört metre eninde ve kimi yerlerde dokuz metre yüksekliğindedir ama batı yanındaki inşaat çok daha zayıftır. Homeros şehrin ana girişinde büyük bir kuleden söz etmiştir. Arkeologlar Truva (Troya) VI'nın ana girişinde gösterişli bir kapı bulunduğunu saptamışlardır. Hisarlık/Truva (Troya) sakinlerinin Miken dünyasıyla ilişkide olduğu anlaşılmıştır: Kazıda Yunanistan'dan Tunç Çağı eserleri, özellikle Miken çömlekleri bulunmuştur. Schliemann'ın çıkardığı gösterişli nesneler güçlü bir kraliyet ailesinin bulunduğunu göstermiştir. "Priamos'ın Hazinesi" içinde, altın yüzükler, bilezikler ve biri "Helena'nın Mücevherleri" olarak anılan iki soluk kesici altın taç vardır. Schliemann'ın karısı Sophie'nin mücevherleri takınmış olarak çekilmiş fotoğrafı Schliemann'ın büyük egosunun ve ün düşkünlüğünün simgesi olmuştur. Daha sonraları bu hazinenin aslında Truva (Troya) II'den (Dokuz kentlik dizinin ikincisi) kaldığı anlaşılmıştır. Sonuçta, bu eserler Truva (Troya) Savaşı'ndan bin yıl öncesine aittir. Hazine, İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda esrarengiz bir biçimde ortadan kaybolmuş ama sonra 1990'larda Moskova'da ortaya çıkmıştır. Son olarak, Truva (Troya) VI ve Truva (Troya) VII dönemlerinin sonunda yangın ve yıkılmış taş izleriyle büyük bir olayın izleri vardır. Ancak Truva (Troya) VI askeri bir güç tarafından değil de, deprem sonucu yıkılmış görünmektedir. Truva VII'nin bir savaşta yıkılmış olması olasılığı daha güçlü olduğundan Homeros'un Truva (Troya)'sına en yakın olan da budur. (Solda) Schliemann'ın arkeolojik çalışması sona erdikten yüz yıl sonra Hisarlık höyüğünde kazılar devam etmektedir. 1997'de kuzeybatıya dönük Tapınak'tan bir görüntü. Schliemann dokuz ayrı yerleşim katmanı bulmuşsa da daha sonraki çalışmalar ara katmanlar da olduğunu ortaya çıkarmıştır. (Sağda) Priamos'un hazinesinden altın salçalık. Hazine, İkinci Dünya Savaşı sonunda Berlin'den kaybolmuş ve sonra Moskova'da bulunmuştur. Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun. Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 89/124 TROYA ATI Homeros, Truva (Troya) at terbiyeciliğinden sık sık söz eder. At kemikleri ve atlara ilişkin malzeme buluntuları kesin olmamakla birlikte yine Homeros'un Truva (Troya)'sına uymaktadır. Truva (Troya) Atı'nı çok kimse bilir. Yunanlılar tahtadan dev bir at yapmışlar ve bunu Athena'ya bir armağan olarak Truva (Troya) kapılarında bırakmışlardır. Yunan ordusu daha sonra Helena'nın kaybını kabul etmiş olarak geri çekilmiştir. Truva (Troya)lılar zaferi kazandıklarına inanarak dev atı kentlerinin içine almışlardı. Gece karanlığında atın içinde gizlenmiş olan bir Yunan askeri birliği çıkıp şehrin kapılarını dışarıda gizlenmiş olan askerlere açmışlardı. Böyle bir saldırıya hazırlıklı olmayan Truva (Troya) erkekleri öldürülmüş, kadınlar yakalanıp köle ve odalık olarak satılmak üzere Yunanistan'a götürülmüştü. Helena da Yunanlılar tarafından yakalanıp kocasına iade edilmişti. Homeros'un anlattığı bu Truva (Troya) Atı'nın tarihi bir geçerliliği olabilir. Yakındoğu'da İÖ 13. yüzyıldan kalma yazılı metinlerde ve resimlerde bir kentin savunmasını yıkmak için at biçimli koçbaşları kullanıldığı belirtilmiştir. Tarihçi Michael Wood, İlyada'daki Truva (Troya) Atı'nın da böyle bir "kuşatma makinesinin biçim değiştirmiş bir hatırlanması olabileceğini ileri sürmüştür. (Solda) İÖ 7. yüzyıl sonlarından kalma Mikonos'ta Truva (Troya) Atı kabartmalı bir amfora. (Sağda) Schliemann'ın karısı Sophie, "Priamos'un Hazinesi"nden takıları takınmış. Buna benzer fotoğraflar Schliemann'ın keşiflerine karşı büyük ilgi uyandırmış ama onun aşırılıklarını ve egosunu da gözler önüne sermişti. TROYA GERÇEK Mİ, EFSANE Mİ? Truva (Troya) Savaşı'nın efsane mi, tarih mi, yoksa her ikisi de mi olduğu kesin olarak saptanamaz. İlyada'da Tunç Çağı coğrafyasının, politikasının ve maddi kültürünün bazı doğru tanımları bulunmaktadır ve hikâyenin tümünde bir gerçeklik de bulunmaktadır. Ancak Truva (Troya) Savaşı efsanesinin ayrıntılarının doğrulanıp doğrulanamayacağı konusunda Amerikan klasikçisi Jeremy B. Rutter'in sözleri akıldan çıkarılmamalıdır: "Truva (Troya) Savaşı'nın tarihselliğine inanmak ya da inanmamak, sonunda insanın benimsediği görüşe göre bir inanç eylemidir. " Truva (Troya) Savaşı'nın sanata yansımasına bakacak olursak iki önemli yapıt öne çıkar. Biri, Hector Berlioz'un, librettosunu Vergilius'un Aeneis'inden esinlenerek kendisinin yazdığı ve 1855-58 yılları arasında bestelediği (ilk bölümü olan Truva (Troya)lılar Kartaca'da, ilk kez 1863'te Paris'te sahnelenmişti) lirik tragedya Truva (Troya)lılar, öbürü ise ünlü antik çağ oyun yazarı Euripides'in alevler içindeki Truva (Troya)'dan bir dizi acıklı tablo sergileyen Truva (Troya)lılar'ıdır. (Troya)lılar'ıdır Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun. Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 90/124 13. Gün: 04. 02. 2010 PERŞEMBE: CANAKKALE – ŞEHİTLİK – EDİRNE – İSTANBUL (570 km) GELİBOLU YARIMADASI TARİHİ MİLLİ PARKI 1973 Yılında kurulmuş ve Birleşmiş Milletler Milli Parklar ve Koruma Alanları listesinde olan park, Çanakkale ili sınırları içerisinde, Gelibolu Yarımadası’nın güney ucunda Çanakkale Boğazının Avrupa yakasında 33. 000 hektarlık alanı kapsamaktadır. Birinci Dünya Savaşın da Çanakkale deniz ve kara savaşlarının yapıldığı yerler parkın içerisindedir. Ayrıca batık gemiler, toplar, siperler, kaleler, burçlar ve savaşla ilgili yüzlerce başka kalıntıdan oluşan geniş bir yelpazenin yanı sıra 250. 000’i aşan Türk şehidinin ve yine 250. 000 ‘ aşan Avustralya, Yeni Zelanda, İngiliz ve Fransız askerinin mezarları ve anıtları bu parkta bulunmaktadır. Savaş alanları, savaş mezarları, anıtlar ve savaşla ilgili kalıntılar ‘Tarihi Sit Alanı ‘ ve ‘Kültürel Varlık ‘olarak tescil edilmiştir. Ayrıca M. Ö. 4000’ li yıllara dek uzanan birçok ‘Arkeolojik Sit Alanı ‘ bulunmaktadır. Çok çeşitli Doğal Sit Alanları içerisinde ise kumsallar, koylar, Akdeniz çalıları (maki) ile karışık koru parçaları, çarpıcı görünümlü jeolojik ve jeomorfolojik oluşumlar, bir tuz gölü ve 15. yüzyıl askeri mimarisinin eşsiz örneklerini içeren ilginç bir Kültürel Miras koleksiyonu vardır. Milli parkta, Kilitbahir taş Yaylası, Seddülbahir Savaş alanı, Tekke Köyü, Ertuğrul Koyu, İkizler Koyu, Hisarlık Tepe, Alçı Tepe, Zığındere, Kereviz Dere, Arıburnu, Anafartalar Savaş alanlarında Kabatepe, Kanlısırt, Conkbayırı, Suvla ovası, Kakma Dağı ayrıca Türk Şehitlik ve anıtları, yabancı mezarlık ve anıtları, savaş kalıntıları (Tabyalar, silahlar, siperler, batıklar) arkeolojik ve tarihi sitler, müzeler ve yerleşmeler görülmesi gerekli yerlerdir. Doğal çevrenin zengin güzellikleri ve savaş alanları dışında, Kabatepe’deki müze, piknik ve kamp alanlarından yararlanılabilir. Ayrıca Eceabat idari ve ziyaretçi merkezi ile buradaki günübirlik alan ve kır gazinosundan yararlanmak mümkündür. Çadır ve karavanla konaklama olanağı vardır. 1- MECİDİYE BATARYASI – KOCA SEYİT ANITI Edremit Havran Çamlık Köyünde doğan ve Rumeli Mecidiyesi Bataryası’nda destan yazan Koca Seyit’ in ziyaret noktasıdır. Deniz savaşı tüm şiddetiyle devam ettiği bir anda batarya isabet almış ve Seyit ‘ in arkadaşları şehit olmuştur. Bu arada düşman donanması ilerlemektedir. Koca Seyit, vinci bozulan topun 275 kilo gramlık mermisini kaldırarak topa yerleştirmiş ve sağ kalan arkadaşıyla birlikte ateş ederek Ocean zırhlısının dümen tertibatına isabet kaydetmiştir. Bu zırhlı daha sonra mayına çarparak batmıştır. 2- SARGIYERİ ŞEHİTLİĞİ ANITI Kara savaşları sırasında yaralılarımıza ilk müdahalenin yapıldığı açık hava hastanesinin 28 Nisan 1915 ‘de yaralılar ve tüm sağlık personeliyle birlikte katledildiği yerde kurulmuştur. Bu katliam Avrupa basınınca ustaca gizlenmiştir. 3- ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ ANITI Çanakkale savaşlarında şehit olan 253. 000 kahramanımızın anısına yaptırılmıştır. 1954 yılında başlayıp 1960 yılında tamamlanan, 25x25 m kaide üzerine 41. 70 m. Yükseklikte oturtulan dört ayak şeklindedir. Aynı zamanda bu anıtımızın altında o günleri yansıtan objelerin yer aldığı bir müze bulunmaktadır. 4- FRANSIZ ANIT VE MEZARLIĞI Morto koyuna bakan bir yamaç üzerinde kurulan Anıt, Çanakkale Savaşlarında hayatlarını kaybeden 14. 382 Fransız askerinin anısına yapılmıştır. 5- YAHYA ÇAVUŞ ANITI Ertuğrul Koyuna hakim tepededir. 25 Nisan 1915 günü, düşmanın üç alayla çıkarma yaptığı V koyudur. Burada Yahya Çavuş ve arkadaşlarının insan üstü gayretle verdiği mücadelenin bir sembolüdür. Yahya Çavuş 63 kişilik takımı, düşmanı, bir gün boyunca şehit olma pahasına durdurmuştur. Bir kahraman takım ve Yahya Çavuştular, Tam üç alayla burada gönülden vuruştular, Düşman tümen sanırdı bu şaheser erleri, Allah’ı arzu ettiler akşama kavuştular. . . . . . . (Nail MEMİK) Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun.