Vergilius, Aeneis
Transkript
Vergilius, Aeneis
Vergilius, Aeneis. Çev. Türkân Uzel. İstanbul: Öteki Yayõnevi, 1998. I.453-498; VIII.369-455; VIII.609-731. Koca tapõnak önünde beklerken kraliçeyi gözden geçiriyordu teker teker yöresini; sanatçõlarõn çabasõna, birbirinden üstün eserlerine hayran hayran bakarken tam, birden ilişti gözüne, sõrayla, Troia cenklerinin, koca dünyaya ün salmõş savaşõn betimleri, ayrõmsadõ Atreus’oğullarõnõ ve Priamus’u, iki ulusa karşõ da kaskatõ Achilles’i. Durdu, buğulandõ gözleri: “Doldurmuş Achates, felaketimizin öyküsü bütün bölgeleri, dillere destan olmuşuz, işte şurda Priamus! Onura, değere burada bile ödül konmuş! Dertlere ağlayan insanlar var burada demek! Ölümlülerin kaderi dokunmuş yüreklere. Bu ün belki kurtarõr hepimizi, korkma artõk!” Böyle dedi, boş hayallerle baktõ doya doya; sõk sõk göğüs geçirdi, sel gibi aktõ gözyaşõ, õslattõ yüzünü, görüyordu Troia önünde savaşanlarõ: İşte şurda Grekler kaçõyorlar, Troia’lõ yiğitler sõkõştõrõyor; işte burda Tolgalõ Achilles peşlerinde arabasõyla Şurda tanõr kar gibi çadõrlarõnõ Rhesus’un; akar gözyaşlarõ: Tydeus’oğlunun gözünü1 kan bürümüş, yakõp yõkõp geçiriyor kõlõçtan. Otlatmadan Troia çayõrõnda, sulamadan Xanthus ordugâhõna. Başka yerde Troilus. Achilles’e denk olmaya rakibi, o mutsuz genç, yitirmiş silahlarõnõ kaçmakta; anlattõlar öyküsünü: Boş arabaya takõlmõş yerde uzanmõş arka üstü, atlar çekermiş ama o, gemleri bõrakmazmõş yine de; başõ saçlarõ sürünürmüş kara topraklarda: Uzun bir çizgi çiziyor bak mõzrağõnõn ters dönen demir ucu. Şunu yakarmaya gidiyor Troia’lõ kadõnlar hak hukuk bilmez Pallas’õn tapõnağõna doğru, götürüyorlar Tanrõçaya bayramlõk giysisini. Saçlarõ darmadağõnõk, acõlõ, yaslõ, bak 1 Tydeusoğlu: Diomedes 1 dövüyor göğüslerini: Tanrõçaysa dikmiş gözlerini yere, yüz çevirmiş insanlardan. Troia çevresinde Hector’u bak üç kez döndüren Achilles, altõnla değiştirmekte cansõz cesedi! Ganimetler, arabalar ve dostunun cesedi2, işte, Priamus’un yakaran, silahsõz elleri. Bunlarõ görünce sõzlar yüreği Aeneas’õn, bir inilti koparõr derinlerinden göğsünün. Kendini de fark eder Achaia’lõ önderlerle cenge tutuşmuştur, işte şurda doğudan gelen taburlarõ, zenci Memnon’un silahlarõnõ görmekte. Hilal biçimi kalkanlarõyla Amazonlarõn ordusunu yönetmekte ateşli Panthesilea. Binlerce Amazon arasõnda cenk aşkõna kaptõrmõş kendini,alttan çõplak göğüslerini altõn kemerle sõkmõş, kõzoğlankõz, ama cenkçi, gözünü kõrpmadan meydan okumakta erkeklere. İçi hayranlõkla dolar Troia’lõ Aeneas’õn bir resme takõlõr gözleri, donakalõr birden. Tam bu sõra göz kamaştõran tüm güzelliğiyle, Dido, põrõl põrõl, tapõnağa doğru ilerler İndi gece, kapladõ koyu renk kanatlarõyla yeryüzünü; ama Venus Laurentum’lularõn dehşete düşüp tehdidinden, endişe içinde zorlu kargaşadan, başvurdu Tanrõ Vulcanus’a. Altõn döşeği üztünde kocasõnõn, dil döküp başladõ Tanrõsal eşine bir sevda yaymaya: “Argus krallarõ Pergama’yõ yerle bir ederken, kader borcunu öderken kent, düşman ateşiyle düşmek üzereyken bütün kaleleri, hiç yardõm diledim mi senden zavallõlar için? Hiç silah istedim mi, sevgili kocacõğõm, boşu boşuna, Tanrõçanõn tüm armağanlarõndan, böylesine elinden gelen işi yapmanõ? Oysa birçok şeyler borçluydum Priamus’un oğullarõna, çok defa ağlõyordum Aeneas’õn ağõr çilesi için. Şimdi İuppiter’in buyruğuyla o, Rutul’lerin 2 370 380 Patroclus 2 yerleşti kõyõlarõna; yakarõcõ olarak geliyorum, ben, bir ana, oğlum için; şu anda silah istiyorum, benim için kutsal istencenden. Razõ etmediler mi seni Neteus’un kõzlarõ, Tithonus’un eşi gözyaşlarõyla? Hangi uluslar birleşiyor, hangi kentler, kapatõp kapõlarõ biliyorlar kõlõcõ, ölüm saçmak için bana, hem de yakõnlarõma, bir baksana!” Böyle dedi, attõ ordan burdan kar gibi kollarõnõ Venus duraksayan eşinin boynuna, tatlõ, yumuşak bir kucaklayõşla sardõ onu. Kavradõ birden bildiği bir ateş Tanrõyõ; iliklerine dek işledi hep bastõran bir sõcaklõk, aktõ durdu ağõrlaşmõş kemiklerinden tüm: Nasõl gün olup gürlerse gök, kõpkõzõl õşõğõyla bulutlarõ yõrta yõrta dolanõrsa şimşek, tõpkõ öyleydi. Dolaplarõndan mutluydu eşi, güzelliğinin bilincinde. Tanrõ baba o zaman tuzağõna yenilerek hiç değişmeyen aşkõn, şöyle dedi: “Neden gerekçeler arõyorsun çok uzaklardan? Yitirdin mi, Tanrõça, bana olan güvenini? Aynõ endişeyi duysaydõn yine o zaman da, Teucer’lere yardõm etmek borç olurdu boynuma. Ne her şeye kadir Babamõz izin veriyordu, ne de kaderler, Troia’nõn sayakta kalmasõna, Priamus’un da on yõl yaşamasõna arkadan. Ama şimdi hazõrlanõyorsan cenge, niyetin buysa eğer, ne vaat edebilirsem sanatõmla, demir, elektron’la ne yapõlabilirse, neye3 yeterse ateş, nefes, her şey! Vazgeç yalvarmaktan! Kuşku duyma hiç gücünden!” Böyle dedi arkadan kucakladõ istekli eşini, girdi koynuna, bedenine yayõlacak sakin uyku diledi. Yolun yarõsõna artõk ulaşõnca gece, ilk dinlence dağõtõnca uykuyu, hani, önce canlandõrõrõ külleri, küllenmiş korlarõ, (iğe, nankör çabaya bağlõydõ çünkü yaşamõ) gecesini katõp günlük işe çalõştõrõrõ ya mum õşõğõnda işçileri, koca yün payõnõ4 eğirsinler de, döşeğini eşinin tertemiz 390 400 410 3 Elektron, altõn gümüş alaşõmõ metal,4/5’ü altõn, gerisi gümüşten oluşan; electron, amber anlamõnda da gelir. Nefes, körükten geçen havadõr. 4 Pansum, işçilerin bir günde işlemesi gereken yün yumağõdõr. 3 korusun diye, büyütebilsin diye küçücük yavrularõnõ: İgnipotens de öyle, ateşe hükmeden Tanrõ, boş geçirmez zamanõnõ, kalkar yumuşacõk yatağõndan demiri dövmek için. Yalçõn kayalarõyla başõ dumanlõ Sicilya kõyõlarõna yakõn Lipara adasõ, dimdik yükselir Aeol soyunun. Alta bir mağara vardõr, Ceclops’larõn külhanlarõyla oyulmuş o mağra Etna’dakine benzer, gümbür gümbür gümbürder; güçlü kollar örslere inip kalkarken duyulur örs iniltileri õslõk õslõk sesleri gelir Chalyb’lerin: Külhanda soluk alõr verir alev.5 Burasõ Vulcanus’un evidir, Vulcanus toprağõ denir, İgnipotens yüce göklerden buraya inmiştir. Demir dövüyorlardõ Cyclops’lar koca mağrada, Brontes, Steropes, çõrçõplak bedenleri, Pyragmon,6 ellerinde yarõ biçim almõş şimşekler vardõ, yarõ işlenmiş; (Tanrõ Baba göğün her yerinden atardõ bunlarõ yere çok kez) bir bölümü de bitirilmemiş bir durumda bekliyordu daha. Üç bölüm eklemişlerdi doluya ve sağnaklõ7 buluta üç bölüm, kor gibi ateş için de üç, kanatlõ Auster için üç. Bu yapõya şimdi de eklemekteydiler dehşet veren yõldõrõmlarõ, gürültüyü, korkuyu ve alev alev öfkeyi. Başka yerde bir araba yapmaktaydõ Cyclops’lar Tanrõ Mars için ve uçan tekerlekler; bunlarla gümbürdetip ayağa kaldõrõrdõ insanlarõ, kentleri ecel tecel; öfkeli Pallas için de bir silahla, dehşet veren bir kalkan yapõyorlardõ8 altõnõ işliyorlar yõlanõn pullarõ gibi, birbirine dolanmõş yõlanlarõn; böğründe Tanrõçanõn, başõ kesilse bile, gözlerini fõldõr fõldõr döndüren Gorgon’u. “Haydi kaldõrõn, 5 6 420 430 Chalybes: Chalyb’ler, Karadeniz’in doğusunda demir çelik işlerinde usta bir soy. Bronte/Brontes: gök gürültüsü; Steropes: şimşek; Pyragmon: örs. Yaptõklarõ işe gore adlandõrõlmõş işçiler. 7 Cyclops’lar on iki etkinlik ekliyorlar işlerine, üçer üçer şimşekle fõrtõnanõn yardakçõlarõna; üç dolu için, üç yağmur için, üç ateş için, üç de yel için. 8 Dehşet vermesinin sebebi, kalkanõn fonunun yõlan pullarõ gibi altõn pullarla örülmüş olmasõ, kenarlarõnda birbirine dolanmõş yõlanlarõn, ortada ise Medusa’nõn kesik başõnõn, yani Gorgon’un bulunmasõydõ. 4 götürün başlanmõş işleri, Aetna’lõ Cyclops’lar! Şu işe verin aklõnõzõ: Cesur yiğit için, silahlar gerek! Şimdi vaktidir, güçlü, tez elli olmanõn! Gösterin olanca ustalõğõnõzõ! Gecikeyim de demeyin!” Böyle söyledi, kesti. Onlar da ad çekip yumuldular üstüne örsün elbirliğiyle; oluk oluk aktõ tunçla altõn, eridi beden deşen demirler geniş külhanda; koca kalkanlar yaptõlar, iç içe yedi katlõ; bir tek kalkan karşõ koyabilirdi, tek başõna, tüm Latin silahlarõna. Kimi Cyclops körükle hava basõp çekiyor õslõk õslõk, kimisi de havuza daldõrõyor tuncu, fõşõr fõşõr sesli; inliyor mağra örslerin ağõrlõğõ altõnda. Başkalarõ kaldõrõp kollarõnõ, güçlü güçlü ezgiyle indiriyorlar, çeviriyorlar sonra koca kitleyi yapõştõrdõklarõ kõskaçlarla. 440 Bu arada Tanrõça Venus da varmõş oraya armağanlarla birlikte, ak bulutlarõn içinden, 610 põrõl põrõl parlayarak. Yapayalnõz oturmuş görünce oğlunu uzaktan, õssõz bir koyakta, serin bir õrmağõn kõyõsõnda, görünerek ona, şöyle seslendi: “İşte şurda sana söz verdiğim armağanlar, sanat eseri silahlarõ kocamõn. Hiç çekinme, oğlum, ne mağrur Laurentum’lulardan, ne haşin Turnus’u savaşa çağõrmaktan sen!” Böyle dedi, sarõlmak istedi oğluna Venus, koydu parlak silahlarõ bir meşenin dibine. Tanrõçanõn tüm armağanlarõndan, böylesine görkemden neşe içinde doyamõyor bir türlü Aeneas, çeviriyor her birine gözlerini teker teker, hayran hayran, evirip çeviriyor elinde kollarõnda, tepelikleriyle korkunç alev kusan tolgayõ ve ölüm yüklü kõlõcõ, 620 tunçtan kaskatõ, kan renkli geniş zõrhõ, yiğit. Bulutlar tutuşunca gün õşõnlarõyla gökte, yansõtõnca uzaklara, nasõl kõzõlsa, öyle, hafif tozluklara, elektron’a, altõna çifte su verilip yapõlmõş; mõzraklara, kalkanlarõn anlatõlmaz işlenişine bakakalõr hayran. Kalkan üzerine kazõmõş kehanet bilen Tanrõ, gelecekten haberli, ateşe hâkim Vulcanus, 5 İtalya tarihini, tüm Roma yengilerini, Ascanius’un dölünden türeyecek soylarõ, başarõlarõ, savaşlarõ görülüyor üstünde sõra sõra. Ayrõca mars’õn yeşil mağrasõnda çizmişti kurdu doğumdan sonra, iki çocuk da memelerine yapõşmõş oynayõp emiyorlar, hiçbir korku duymadan sütanalarõnõ, o da düzgün başõnõ çevirerek okşuyordu bir bir çocuklarõ, biçim veriyordu bedenlerine yalaya yalaya! Yakõnlarõnda görülüyor Roma, ötreye aykõrõ, Sabin kõzlarõnõn tam Circus Oyunlarõ kutlanõrken kaçõrõlõşõ Tiyatrodan; eklenmiş sonra ansõzõn patlayan Savaşõ, Romulus soyuyla sert Cures kentinin ihtiyar kralõ Tatius arasõnda yapõlan. Artõk savaşõ sona erdirmiş aynõ önderler, İuppiter sunağõ önünde ayakta duruyor, silah kuşanmõş hepsi de, ellerinde kadehler, domuz kurban ederek bir anlaşma yapõyorlar. Yine o dolaylarda aksi yönde hõzla koşan arabalar yarõyordu Mettus’u ikiye.9 —Ama sen de sözünü tutmalõydõn, Alba Kralõ!— Yerlerde sürüklüyordu Tullus hõrçõn adamõn bağõrsaklarõnõ ormanda; yayõlan kanlarõ akõyordu dikenli çalõlardan, damla damla. Şurada kovulan Tarquinus’u geri almayõ buyuruyor Porsenna, büyük kuşatmayla kenti bastõrõyor: Aeneas soyu özgürlük uğrunda sarõlõyor silaha. Cocles de göze almõş köprüyü geçmeye, zincirlerini kõraraktan, nehri yüzerek geçmeye kalkmõş diye Cloelia, Porsenna kõzgõn bakõyor tehdit edermiş gibi. En üstünde kalkanõn dikilmektedir Manlius, Arpeius kalesi bekçisi, tapõnak önünde. Göklere değen Capitolium’un üstündedir. Romulus’un çatõsõ yeni konmuş samanla diken diken. Şurda da gümüşten bir kaz, altõndan ravaklar önünde kanat çõrparak şakõmakta kentin eşiklerine geldiğini Galler’in. Sisler arasõnda gelmiş Galler, çõkmõş çatõya, yoğun gecenin armağanõndan, karanlõklardan yararlanarak. Altõndandõr hepsinin saçlarõ, 9 630 640 650 Alba kralõ Mettus sözünden döndüğü için cezaya uğrar. 6 giydikleri altõndan. Põrõl põrõl yanõyordu kaputlarõndaki bandlarõ; altõnla dolanmõştõ kar gibi ak boyunlarõ: Her birinin elinde Alp dağlarõnõn çifte mõzraklarõ vardõ; upuzun bir kalkan koruyordu bedenlerini. Şurda çizilmiş sõçrayan Sali rahiplerini çõplak Lupercus’larõ, yünden sorguçlarõ, gökten düşmüş kalkanlarõ, kutsal eşyalarõ taşõyor rahat, esnek arabalarõnda tüm, kent boyunca, afif aile kadõnlarõ; Tanrõ Tartarus’un mekânlarõnõ da Vulcanus eklemiş uzaktan, geniş girişini Dis’in; suçlulara ne türlü cezalar vermektedir ve de senin Catilina! tehdit saçak kayaya asõlmõş, Furia’lardan dehşete düşmüş halini. Ayrõ bir yerde duran dindarlarõ, onlara yasalar veren Cato’yu. Hepsinin ortasõnda, altõn bir fon üzerinde, kabarmõş deniz yayõlmaktadõr ta uzaklara. Ama gök renkli dalgalarõn köpük köpük başõ ak aktõr; gümüşle işlenmiş açõk renk yunuslar döne döne yüzüyorlar, süpürüyorlar suyun yüzünü kuyruklarõyla, yararak gemilerin burgaçlarõnõ; ortada tunç donanmanõn resmi, Actium savaşõ, Leucades adalarõ bütün görülüyor, kaynaşõp durmakta harp düzeninde yanõp sönüyor altõn põrõltõsõnda dalganõn. Augustus Caesar çarpõşmaya sürüyor bir yandan İtalya’yõ, Senatör’leri, halkõ, Penat’larõ, ulu Tanrõlarõyla birlikte; dimdik duruyor yüksek pupasõnda geminin, kutlu şakaklarõ çifte alev saçõyor; babasõnõn yõldõzõ da görünüyor başõnõn üstünde. Karşõ tarafta yellerin ve Tanrõlarõn yardõmõyla Agrippa yönetiyor üst yandan ordusunu, parlõyor yüksek savaş nişanõ; şakaklarõnda altõndan gemi mahmuzlarõyla süslü bir deniz çelengi. Öte yanda Antonius barbar kuvvetleriyle, karma silahlarõyla, Kõzõldeniz kõyõsõnda, doğuda, uluslarõ yenen kumandan olarak, getiriyor kendisiyle birlikte Aegyptus’un güçlerini, Şafak yönündeki Irak Bactra’nõn. Eşlik etmektedir ona—Ne günah!—Aegyptus’lu karõsõ. Aynõ anda saldõrõyorlar ve sular kaynaşõyor küreklerle köpük köpük, üç çatal 660 670 680 690 7 gemi gagalarõyla; açõlõyorlar engine Cyclad adalarõ kopmuş da kökünden yüzüyor sanõlõr, ya da yüce dağlar vurmakta dağlara, öyle büyük kitle olup yükleniyor yiğitler kuleli gemilerle! Alevli kõtõklar, oklar, kanatlõ demirler savuruyorlar elleriyle, yeni kõyõmdan kõpkõzõl oluyor Neptunus’un sularõ; kraliçe de ortasõnda filosunun, ata borazanõyla çağõrõyor ordularõ, ama görmüyor daha sõrtõndaki çift yõlanõ her türden Tanrõ, canavarlar, havlayan Anubis Neptunus’a, Venus’a, Minerva’ya karşõ oklar fõrlatõyorlar. Çatõşmanõn civcivinde Mars da 700 çõlgõn gibi çizilmiş, demirin üzerine. Sonra esirden kopup gelen uğursuz Dira’lar. Neşeyle gidiyor Anlaşmazlõk da paramparaça üstü başõ; kanlõ kamçõsõyla kovalamakta Bellona onu; Actium Apollon’u bakõyor bu hale, geriyor yayõnõ üst yanda; hepsi de dehşete düşmüşler, Aegyptus, Hind, Arap ve Saba uluslarõ; yüz çevirmiş Kraliçe, çağõrarak yelleri, yelken açmak istiyor, salõveriyor gevşek halatlarõ gitgide! Kõyõmlar içinde ölüm korkusuyla sapsarõ belirtmiş kadõnõ. İgnipotens, İapyx’le dalgayla sürüklenirken, 710 karşõda acõlõ Nil plilerini giysisinin açmakta geniş bedeninde, çağõrmakta gök renk bağrõna yenilmişleri, gizli koylarõna, sularõnõn. Ama Caesar üçlü yengi kazanõp dönüyor Roma sularõna ölümsüz onurlar, tam üç yüz görkemli tapõnak Roma kentine, kutsamakta Tanrõlarõ uğruna İtalya’nõn; inliyor yollar neşe, oyun, alkõş seslerinden! Her tapõnakta, sunakta analar korosu var; sunaklarõn önünde kurban edilmiş boğalar, yerde yatõyor. Octavianus da kar gibi ak eşiğine oturmuş da Phoebus’un, uluslarõn 720 alõyor armağanlarõnõ, ulu kapõlara astõrõyor; yürüyorşlar uzun kuyruk halinde başka yenik uluslar dilleri ve giysileri, silahlarõ apayrõ: Şurda çizmiş Nomad’larõ türlü Afrika soylarõnõ, Mulciber, şurada Leleg’leri, Caria’lõlarõ, sadak taşõyan Gelon’larõ; Fõrat akõyor artõk sakin sakin; 8 dünyanõn bir ucundaki Morin’ler, Çift boynuzlu Ren õrmağõ, düzene sokulmamõş Daha’lar10 Ve köprüsüyle başõ dertli Araxes õrmağõ.11 İşte bunlar vardõ kalkanõ üstünde Vulcanus’un, ana armağanõ. Kral bilmediği olaylarõn hayaline hayran olur, sevinir. Yükler sonra sõrtõna, ününü, kaderini torunlarõnõn. 10 Hazar Denizi kõyõsõnda outran bir İskit soyu 11 Araxes, Ermenistan’da bir õrmak (Aras). Servius’un bildirdiğine gore, bu õrmak üstüne Büyük İskender bir köprü yaptõrmõş, ama õrmak sularõ köprüyü alõp götürmüş; Augustus köprüyü yeniden yaptõrmõş. 9