İÇ EGE` DE FELAKET VE ZAFER
Transkript
İÇ EGE` DE FELAKET VE ZAFER
http://www.cengizcetintas.com/index.html ÖNSÖZ Haritada bir nokta şeklinde gösterilen Kütahya İl Merkezi’nin üzerine pergelin bir ayağını koyalım ve yüz elli kilometre yarıçapında bir daire çizelim. Bu dairenin içine; Kütahya İli’nin ilçeleri ile birlikte tamamı, Eskişehir, Uşak, Afyonkarahisar il merkezleri, Bursa İli’nin güneyi ve Balıkesir İli’nin güneybatısı girer. Bu yöreye kabaca İç Ege veya İçbatı Anadolu denir. Doğduğum, büyüdüğüm, yaşadığım ve yaşlandığım bu yerler, Kurtuluş Savaşı’nın en önemli olaylarının geçtiği kutsal topraklardır. Bu topraklar, o zaman ki adı ile Kütahya Livası (Sancağı) (Mutasarrıflığı), şimdiki adı ile Kütahya İli toprakları ve çevresidir. Kütahya İl Merkezinde, Gediz, Simav, Altıntaş, Dumlupınar ilçelerinde, Eskişehir, Uşak ve Afyonkarahisar’da, Türk Milli Mücadelesi’nin destanları yazılmıştır. 1878 yılından, 1918 yılına kadar tam kırk yıl boyunca, Osmanlı-Rus (93 Harbi), Trablus, Balkan ve Birinci Dünya savaşlarında, Türk Ordusu galibiyet yüzü görmedi. En sonunda Mondros Ateşkes Anlaşması ile Ülke yolun sonuna geldi. Çanakkale’de yazılan destan Ülke’nin talihini düzeltmeye yetmedi. O günlerde, bu yörede yaşayan insanları, ülkenin ve ulusun gerçeklerinden soyutlamak mümkün değildi. Anadolu’nun her yerinde görülen, karamsarlık, bıkkınlık, İttihat ve Terakki liderlerine ve ordu komutanlarına duyulan öfke buralarda da vardı. Halk perişandı, yoksuldu, güvenlik hiçbir yerde kalmamıştı. Yıllarca süren savaşlar nedeniyle erkek nüfusu azalmıştı. Yöre halkı bu güç şartlar altında yeni bir döneme başladı. Bu döneme Kuvayı Milliye Dönemi adı verilir. 15 Mayıs 1919 gününden itibaren önce İzmir’e, daha sonra dalga dalga Ege Bölgesi’ne, oradan da daha doğuya yayılan Yunan istilasına karşı halkın oluşturduğu gücün adı Kuva-yı Milliye’dir. Bu ortamda Kuva-yı Milliye, düşmana karşı bir güç olarak gelişirken, Devlet yönetimini de, Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi eline almaya başlamıştır. Böylelikle Devlet yönetiminde ikili iktidar oluşmuştur. Bir yanda galip devletlerin işgali altındaki İstanbul’da bulunan padişah hükümeti, diğer yanda ise Mustafa Kemal Paşa’nın başkanı ve önderi olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti vardır. Ankara Hükümeti ilk günlerde ve aylarda düzenli ordudan yoksundu. Bir halk hareketi olarak başlayan milli iktidar, gücünü gene bir halk hareketi olan Kuva-yı Milliye’ den alıyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ ün dediği gibi, “Kuva-yı Milliye’yi amil (etkin) ve Milli İrade’yi hâkim kılmak esastır.” Böyle olunca, Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi, buralarda da sivil ve askeri idare tercihini Ankara Hükümeti’nden yana koydu. Kuva-yı Milliye’nin sivil örgütlenmesi olan Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak şubeleri; Kütahya, Eskişehir, Uşak, Afyonkarahisar, Gediz, Emet ve Simav’da faaliyete başladı. Mustafa Kemal Paşa’nın yakın arkadaşı Ali Fuat Paşa 20.Kolordu Komutanı olarak Eskişehir’de Kuva-yı Milliye’nin en büyük 2 yardımcısı oldu. Osmanlı Ordusu’nun Batı Anadolu’da kalan birliklerini derleyip, toparladı. Birbirine taban tabana zıt iki kuvvet, ordu ve çeteler, bir amaç için birleştiler ve ortak hareket etmeye başladılar. Kuva-yı Milliye çeteleri, subaylardan ve askeri eğitimden nefret eden, genellikle adaletle ve jandarma ile başı derde girmiş, kanun kaçağı liderlere sahipti. Ama düşmana karşı herkesin birlik olması ve ülkenin kurtuluşu için el ele vermeleri gerekiyordu. Çete liderleri içinde asker kökenli olanlar da vardı, ama bunlar azınlıktaydı. Bu askerler içinde çetecilik rüzgârına kapılanlar da vardı. Kuva-yı Milliye’nin asker ve bağış toplama yöntemleri farklıydı. Kırk yıl boyunca savaştan ve yenilgiden bıkmış olan halk orduya değil, çetelere yöneliyordu. Orduya katılacak askerin giyim-kuşam, silah ve cephane ihtiyaçları Ankara Hükümeti tarafından karşılanırken, çeteler köylerden adamlarını kıyafetleri, silah ve cephaneleri ile birlikte topluyorlardı. Kuva-yı Milliye’nin gelirleri, halktan bazen gönüllü, bazen de zorunu olarak alınan paralardan oluşuyordu. Başlangıçta devlet ve millet için para toplanması fazla bir hoşnutsuzluk yaratmazken, daha sonraları halk arasında bıkkınlık, korku ve endişe yaratmaya başladı. Başkent İstanbul’un bir taşra kenti olan Kütahya’da bu dönemde çeşitli siyasal görüşler toplumun çeşitli katmanlarında çatışmaya hazır hale geliyordu. Kütahya’yı yöneten sivil yöneticiler ve memurlar iki siyasal parti etrafında kümelenmişti. Her ne kadar askeri yenilginin ve ülkenin kötüye gidişinin sorumlusu İttihat ve Terakki Partisi olsa da, hâlâ bu partiye yakınlık duyanlar vardı. İstanbul Hükümeti’nde söz sahibi olan Hürriyet ve İtilaf Partisi taraftarları devlet idaresinde etkili olmaya çalışıyorlardı. O günün koşullarında Türkler arasında esnaf ve sanatkâr çok azdı. Bu meslekler daha çok Rum ve Ermeni azınlıklar arasında yaygındı. O yıllara kadar, gerek Türk olsun, gerekse azınlık olsun esnaf ve sanatkârlar politik ideolojiler ile pek ilgili değillerdi ve padişahlarına bağlı, Osmanlılık düşüncesine sahip kendi hallerinde topluluklardı. Hatta İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini protesto için 23.05.1919 günü Kütahya'da yapılan mitinge Kütahyalı Rum ve Ermeni halk ta katıldı. Fakat onların içinde de çağın radikal siyasi eğilimlerine kapılmış gençler bulunuyordu. Özellikle Rum azınlık içinde, Yunanistan’ın etkili propagandasından etkilenmiş Rum gençleri çoğalmaya başlamıştı. Fakat buralarda azınlıkta bulundukları için pek sesleri çıkmıyordu. Yunan askerinin İzmir’e çıkmasından sonra, Rumlar arasında bu durumdan hoşnut olanlar bulunduğu gibi, Ankara Hükümeti’nin ve Kuva-yı Milliye’nin onlara karşı harekete geçeceğinden çekinenler de az değildi. İzmir ve çevresindeki Rumların taşkınlıkları buradan da duyuluyordu. Bu nedenle yerli Rumlar kendilerine misilleme yapılmasından çekiniyorlardı. Köylerde yaşayan Türk nüfusunun asıl derdi, geçim ve güvenlik derdi idi. Kırk yıldan beri süren savaşlar, köylerde erkek nüfusun azalmasına yol açmıştı. Halk yoksuldu, bir yandan jandarma, diğer yandan da eşkıya korkusu onları bezdirmişti. 3 Bu koşullar içinde, Türk Milli Mücadelesi başladı, Bu mücadele, emperyalist Avrupa ve onun maşası Yunanistan ile Anadolu Türkü arasında geçti. Avrupa ve özellikle Yunanistan için … FELÂKET’ le … Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Milleti için … ZAFER’ le … sonuçlandı. Eskişehir, 30 Ağustos 2011 Cengiz ÇETİNTAŞ 4 1. BÖLÜM: KURTULUŞ SAVAŞI BAŞLARKEN BİR BELGE KÜTAHYA MUTASARRIFLIĞINA 30 Ekim 1918 tarihinde Devletimiz temsilcileri ve İngiltere, Fransa, İtalya temsilcileri arasında imzalanan ateşkes anlaşması ile dört yıl süren savaş sona ermiştir. Sözü edilen anlaşmanın Mutasarrıflığınızı ilgilendiren maddeleri aşağıdadır. —Sınırların korunması ve iç güvenliğin sağlanması dışında, Osmanlı Ordusu derhal terhis edilecektir. —İtilaf devletleri (İngiltere; Fransa, İtalya) güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde, herhangi bir önemli noktayı işgal edebileceklerdir. —Osmanlı demiryollarından, İtilaf devletleri yararlanabileceklerdir. —Hükümet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi, İtilaf devletlerine geçecektir. —Askeri, ticari ve denizle ilgili madde ve malzemenin tahribi önlenecektir. —İtilaf devletleri kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye’ den sağlayacak ve bu maddeler hiçbir şekilde ihraç edilmeyecektir. —Bütün demiryolları, İtilaf devletlerinin askerleri tarafından kontrol altına alınacaktır. —Gerek askeri malzemenin teslimine, gerek Osmanlı Ordusu’nun terhisine ve gerekse Kara taşıtlarının İtilaf devletlerine teslimine dair verilecek herhangi bir emir derhal yerine getirilecektir. Bu anlaşma maddeleri doğrultusunda gereğini önemle rica ederim. İstanbul, 2 Aralık 1918 Yusuf İzzet 1 Sadrazam GENEL DURUM Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşındaki yenilgisini belgeleyen 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalandığı günlerde, 1 Prof Dr. Hamza Eroğlu, Türk İnkılâp Tarihi, s.91-92, Devlet Kitapları, İstanbul, 1975 5 1 Kütahya bağımsız bir sancaktı. Gediz, Simav ve bugün il olan Uşak, bu sancağa bağlı birer ilçe idi. Sancak merkezi olan Kütahya Merkez İlçesi’nin bucak ve köyleri ile birlikte 135.000 nüfusu vardı. Nüfusun 6.000 kadarı yerli Rumlardan oluşuyordu. 1914 yılında 2.800 dolayında olan Ermeni nüfus, savaş sırasındaki tehcir nedeniyle önemli ölçüde azalmıştı. Kütahya Mutasarrıfı Naci Bey’in, Mondros Ateşkes Anlaşması’nın uygulanması ile ilgili yazıyı aldığı günlerde, anlaşma hükümlerini uygulamaktan başka bir yolu yoktu. Kütahya, daha önceki yüzyıllarda olduğu gibi, o dönemde de adını çinicilikle duyuruyordu. Kentte 1900’lü yıllarda bir çini fabrikası kurulmuştu. Bunun yanı sıra, el sanatları düzeyinde, küçük atölyelerde de çini üretiliyordu. El sanatlarında halıcılığın da önemli bir yeri vardı. Bu alanda Simav ve Uşak önde geliyordu. Kütahya maden, özellikle linyit yatakları bakımından da zengindi. Çok sayıda linyit ocağı özel kişilerce işletiliyordu. Emet’te krom ve bor mineralleri yatakları vardı. Ancak bu madenleri işleme teknolojisi henüz gelişmediği için değeri bilinmiyordu. Gediz ırmağı ile kollarının suladığı verimli topraklar, özellikle bahçe tarımına ve bağcılığa çok elverişli idi. Bu nedenle halkın büyük bir bölümü bahçecilikle uğraşıyordu. Bahçe ve bağ ürünlerinin dış satımı İzmir Limanı yoluyla gerçekleşiyordu. Ürünler bu limana, Alayunt’a dek uzanan demiryoluyla ulaştırılıyordu. Alayunt’tan, Kütahya Kenti’ne on kilometre uzunluğunda bir demiryolu bağlantısı daha vardı. Mondros Anlaşması’nın ilk uygulamaları sırasında Kütahya’nın siyasal ve toplumsal yaşamında önemli bir değişiklik olmadı. Kayda değer tek gelişme, demiryolunu denetim altına almaya çalışan İtalyanların, Alayunt’a ve Tavşanlı’ya üç, beş kişilik birer birlik göndermeleriydi. Bu birlikler de halkın gündelik yaşamına karışmamaya özen gösterirlerdi. Kütahya Ateşkes Anlaşması sonrasında, karargâhı Ankara’ da olan 20. Kolordu’nun denetim alanı içindeydi. Kente en yakın askeri birlik 2 Afyonkarahisar’da bulunan 23. Tümen idi. KÜTAHYA SİVAS KONGRESİ KARARLARINI DESTEKLİYOR 4–11 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi, tüm Anadolu’da canlı bir direniş havası yaratmıştı. Kongre’nin önemli kararlarından biri, milli nitelikte bir hükümet kuruluncaya kadar İstanbul’la her türlü haberleşme ve ilişkinin kesilmesiydi. Sivas’ ta seçilen Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti bu kararı bütün vilayetlere ve mutasarrıflıklara iletiyor, buna 1 İl ile ilçe arasında bir yönetim birimi. İller livalara (sancaklara)(mutasarrıflıklara), livalar da ilçelere (kazalara) ayrılırdı. Kütahya Livası herhangi bir il’ e bağlı değildi, bağımsız sancaktı. Doğrudan doğruya Sadaret’e (Başbakanlığa) bağlı idi 2 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5305, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 6 uyulmasını istiyordu. Anadolu’daki birçok yönetici gibi Kütahya Mutasarrıfı Sait Bey de bu kararı uygulamaya başlamış ve Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer almıştır. Her bakımdan milli bir kongre özelliği taşıyan Sivas Kongresi sonrasında İstanbul Hükümeti’ne, Anadolu’daki milli hareket kabul ettirilmiş, “Osmanlı Mebusan Meclisi” için seçim yapılmış ve Meclis toplanmıştır. Bu Mebusan Meclisi’nde, 28 Ocak 1920 tarihinde “Misak-ı Milli” kararı alınmış ve milli sınırlarımız belirlenmiştir. İstanbul Hükümeti’nin başındaki Ali Rıza Paşa, artık bundan sonra Meclisin, milli isteklerin ortaya konacağı, görüşüleceği ve karara bağlanacağı tek yer olmasını istemiştir. Daha sonra Hükümetin, Aznavur İsyanı ve Yunan ordusunun tekrar ilerlemeye başlaması üzerine istifa etmekten başka çaresi kalmamıştır. Ali Rıza Paşa’nın istifasını haber alan Mustafa Kemal Paşa ise Padişaha 4 Mart 1920 tarihinde bir telgraf çekerek, “İç ve dış bin türlü kötü niyetlerin taşkınlığı ile huzuru tehlike içinde bulunan memleketin, milli vicdana hesap veremeyecek bir hükümet başkanına bir dakika bile tahammül edemeyeceğini, aksi halde devletin tarihinde görülmemiş derecede üzücü olaylar çıkabileceğini bildirmiştir. Aynı gün Meclis Başkanı’na da telgraf çekerek durumu anlatan Mustafa Kemal Paşa, hemen yayınladığı bir bildiri ile ulusal kuruluşlara durumu açıklayarak, milli isteklere uygun bir hükümetin kurulmasını sağlamak için derhal Meclisi Mebusan Başkanlığı’na telgraflar çekilmesini istemiştir. Bu bildiri kısa sürede etkisini göstermiş, Meclisi Mebusan Başkanlık Divanı’na bütün yurttan telgraflar gelmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın bildirisi üzerine, yeni hükümetin ulusal isteklere uygun nitelikte kurulması için Mebusan Meclisi'ne Kütahya’dan aşağıda adları 1 olan kuruluş ve kişiler telgraf çekmiştir: Kütahya Müdafaa-i Hukuk Merkez Heyeti Reisi Nüzhet Kütahya Belediye Reisi Hasan Sırrızade Rıfat Uşakizade Rifat Yamalızade Hüsnü Dülgerzade Süleyman Kuyumcuzade Fevzi Kösezade Ahmet Germiyanzade Yakup Safizade Ahmet Karaağazade Mehmet Ispartalızade Gıyas Şeyh Bedreddinzade Seyfi Gediz Belediye Reisi Ali Osman Şeyh Yunus Belediye Azasından Salih Şeyh Hakkı Müftü Şakir Hacı İsmail 1 Sevinç Sezengöz, Sevinç Sezengöz, Milli Mücadelede Döneminde Kütahya ve Birinci Meclis’te Kütahya Milletvekilleri, Siyasi Görüşleri ve Hizmetleri (Dumlupınar Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), s.37-38, http://www belgeler.com, Kütahya, 2006 7 Tuzcu Mehmet Hocazade Umrani Hacı Salih Gediz Müdafaayı Hukuk-u Milliye Reisi Ali Haydar İŞGAL ASKERLERİ Anadolu’da bazı vali ve mutasarrıflar Sivas Kongresi kararlarını tanımayarak İstanbul’la ilişkilerini sürdürdüler. Kimileri daha da ileri giderek, Kongre Temsil Heyeti’nin çalışmalarını baltalayıcı önlemler almaya yöneldiler. Bunlarda biri de Eskişehir Mutasarrıfı Hilmi Bey’di. İstanbul Hükümeti ile sürekli haberleşerek Temsil Heyeti’nin çalışmalarının önlenmesini, bu arada bölgedeki 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’nın görevden alınmasını isteyen Hilmi Bey yaptığı görüşmelerde, gerekirse bölgedeki yabancı işgal güçlerinin de desteğini isteyebileceğini belirtiyordu. Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra Kütahya İstasyonu’na bir çavuş, beş er ve Alayunt İstasyonu’na iki subay, on beş er İtalyan askeri konuşlandırılmıştı. Bunlar demiryolunun ve trenlerin güvenliğini sağlamak için bulunuyorlardı. 15 Mayıs 1919 günü İngilizlerin desteği ile Yunan askerinin İzmir’e çıkmasından sonra, İtilaf devletleri arasında meydana gelen görüş ayrılığı nedeniyle, İtalyan askerleri Kütahya’dan çekilmişler ve boşalan bu istasyonlara İngiliz askerleri yerleşmişlerdi. Hilmi Bey’in yardımına başvurmayı 1 düşündüğü yabancı güç buydu. İNGİLİZ KONTROL SUBAYLARI: Mondros Ateşkes Anlaşması imzalandıktan sonra, İngilizler hemen her tarafa kol atmış, kontrol subayları şurada, burada devlet idaremizi sıkı bir gözetim altına almışlardı. Bunların asıl görevleri, Anlaşma hükümleri gereğince tutuklu olup, serbest bırakılacak Hıristiyan azınlıklardan kimse kalmamasını, ordumuzun terhisinin yolunda gitmesini izlemekten ibaretti. Bunlar ise, kendilerine bütün Türk memurlarının üstünde bir mevki vermek istiyorlar, her işe 2 karışıyorlar, haber alma ve istihbarat işleri ile uğraşıyorlardı. İngilizler görünürde Kütahya’da halkın arasında bulunmuyorlardı. Yalnızca istasyonların, demiryolunun ve trenlerin güvenliğini sağlıyorlardı. Komutanlarının Ali Fuat Paşa’ya hiç bir işe karışmayacakları konusunda güvence vermesine rağmen, 20. Kolordu güçleri ile bölgedeki İngiliz güçleri arasında gerginlik arttı. Ali Fuat Paşa’nın Eskişehir Mutasarrıfı Hilmi Bey’i korkutmak ve sindirmek için Eskişehir yakınlarına sığınak yapmasından telaşa düşen İngiliz Generali Sally Clade, 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya bir ültimatom 1 Kazım Özalp, Milli Mücadele 1919-1922, c.1, s.39, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1998 2 Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, c.1, s.124, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1998 8 göndererek Türk birliklerinin Eskişehir, Kütahya ve Afyonkarahisar ya da İzmit’e girmeleri durumunda silahla karşılık verileceğini bildirdi. Aynı günlerde, İngilizlerin Alayunt İstasyonu’nda büyük bir handa bulunan 87.000 sandık cephaneyi İzmit’e taşımak istedikleri istihbaratı alındı. Birinci Dünya Savaşı sırasında, İtilaf Devletleri’nin Çanakkale Boğazı’na saldırıları sırasında büyük miktarda cephane, Kütahya’ya nakledilip istasyondaki büyük handa saklanmıştı. Kuva-yı Milliye için büyük önemi olan bu cephanenin İngilizler tarafından Kütahya’dan çıkarılmasını önlemek gerekiyordu. Bunun için Ali Fuat Paşa, Kütahya’ya bir birlik göndermeye karar verdi. Böylece hem İngilizlerin ültimatomu yanıtlanmış olacak, hem de cephane düşmanın eline 1 geçmeyecekti. MÜDAFAA-İ HUKUK ŞUBESİ AÇILIYOR 20 Eylül 1919 Cumartesi günü akşamı Binbaşı İsmail Hakkı, Yüzbaşı İsmet, Yüzbaşı Süleyman ve Teğmen Tahsin beyler başta olmak üzere Kuva-yı Milliye güçleri, Ali Fuat Paşa’nın emri üzerine Kütahya’ya geldiler. Kısa süre içinde, Uşak, Gediz, Simav, Akhisar ve Alaşehir’den gelen atlı çetelerle, 350 kişilik bir müfreze kuruldu. Birliğin komutanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey oldu. KUVA-YI MİLLİYE (Ulusal Güçler): Kurtuluş Savaşı’nı (1919–1923) yürüten ulusal direniş kuvvetlerinin genel adı. Dar anlamda düzenli ordunun oluşmasından önceki direniş kuvvetlerini belirlemek için de kullanılır. Kuva-yı Milliye, Ege’ de Yunan işgalinin başlamasıyla birlikte çoğu kendiliğinden harekete geçen çeteleri, milis kuvvetlerini, Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak, Heyet-i Milliye gibi direniş örgütlerini, yerel ve bölgesel kongreleri kapsıyordu. Bazı Osmanlı ordu birlikleri de resmi kimliklerini kullanmadan Kuva-yı Milliye saflarında direnişe katıldılar. Önceleri gerilla taktiği ile çalışan Kuva-yı Milliye, zamanla düzenli bir yapıya yönelerek çeşitli cepheler oluşturdu. Kuva-yı Milliye’nin değişik kesimlerden gelme insanlardan oluşan karmaşık bir yapısı vardı. Saflarında ulusal duygularla çarpışmalara katılan gönüllülerin yanı sıra Kurtuluş Savaşı öncesinde ve savaş sırasında askerlikten, adaletten kaçanlar da yer alıyordu. Kuva-yı Milliye’ye katılmak ve ayrılmak serbest olduğundan mevcutların sayısı da sürekli değişiyordu. Kuva-yı Milliye çeteleri düzenli ordunun kurulması için gerekli zamanı ve ortamı sağladı. Ayrıca Müdafaa-i Hukuk örgütlerinin oluşumuna yardımcı olarak, Kurtuluş Savaşı karşıtlarını sindirdi. İstanbul yanlısı iç ayaklanmaların bastırılmasında yer yer belirleyici rol oynadı. Türk köylerini Rum ve Ermeni çetelerinden korudu. Aralık 1920’de Kuva-yı Milliye çetelerinin askeri 1 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5305-5306, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 9 başarısızlıklara yol 1 kararlaştırıldı. açtığı saptandı ve düzenli ordu aşamasına geçilmesi İsmail Hakkı Bey, ilk iş olarak Belediye Başkanı Şeyh Seyfi Efendi, Tahrirat Müdürü Hasan Sami Bey ile Polis Baş komiseri Feyzi Bey’in çabalarıyla ve köylülerin yardımıyla Alayunt İstasyonu’ndaki cephanenin bir kısmını, çevredeki 2 köylere taşıttı. Bunun üzerine İngiliz Bölüğü, durumun tehlikeli olduğunu sezerek Eskişehir’e taşındı. Binbaşı İsmail Hakkı Bey de, İngilizlerin yeniden Kütahya’ya dönmelerini önlemek amacıyla, Alayunt Köprüsünü havaya uçurtturdu. Böylece Kütahya ve çevresinin denetimi Kuva-yı Milliye güçlerinin eline geçmiş oldu. BİR TELGRAF ANADOLU VE RUMELİ MÜDAFAA-İ HUKUK, TEMSİL HEYETİ BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA’YA Kütahya ve civarından toplanan 350 dolayında atlı birlik, komutanları İsmail Hakkı yönetiminde Kütahya ve Alayunt istasyonlarında güvenliği sağlamış olup, buralarda bulunan İngiliz askerleri trenle daha kuzeye Bilecik dolaylarına çekinmişlerdir. Durum bilgilerinize arz olunur. Eskişehir, 29 Eylül 1919 Ali Fuat 3 20.Kolordu Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey’in Kütahya’ya gelmesiyle halkın direniş eğilimi de güçlendi. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kütahya Şubesi’nin kurulması da bu döneme rastlar. Şube Başkanlığına Eski Askerlik Şubesi Başkanı Binbaşı Şükrü Bey seçildi. Daha sonra Emet Şubesi kuruldu. 4 Başkanlığına da Doktor Fazıl Bey getirildi. 1919 senesinde çıkan bir yangınla tamamen yanan Gediz’e bir yıl sonra, İzmir’in işgali ile Manisa ve Aydın yörelerinden Anadolu içerisine çekilen ve cephe tutmaya çalışan milis kuvvetleri geldiler. Evini, barkını yangınla kaybetmiş bulunan fakat topraklarını korumaya azimli olan Gedizlilerle, milis kuvvetleri beraber Redd-i İlhak Cemiyetini kurdular. Bu heyet sonra da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını aldı ve başkanlığına Ali Haydar Bey getirildi. Bundan sonra Gediz’in idaresi tamamen milis kuvvetlerine geçti ve Kasabalı 1 Ana Britannica, c.14, s.119, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1989 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, s.181, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932 3 Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, c.1, s.246, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1998 4 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5305-5306, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 2 10 Zühtü Sait Bey’e Gediz’in güvenliği görevi verildi. Milis kuvvetlerine Gediz’den 1 de katılanlar olmuş ve buradan Salihli Cephesi’ne kuvvet sevk edilmiştir. Ayrıca Binbaşı İsmail Hakkı Bey 1 Kasım 1919 günü Simav’a giderek Red-di 2 İlhak Derneği’nin kurulmasında ön ayak oldu İsmail Hakkı Bey, Kütahya’da duruma hâkim olduktan sonra yaptığı ilk işlerden biri, Köşk ve Salihli cephelerine gönderilmek üzere eşraftan ve halktan 150.000 lira dolayında yardım toplamak oldu. Toplanan para, bu cephelerde 3 savaşan Kuva-yı Milliye güçlerine gönderildi. İLK KÜTAHYA MİLLETVEKİLLERİ BİR BELGE KÜTAHYA MUTASARRIFLIĞINA Devlet Başkentinin de İtilaf Devletlerince resmi olarak işgali; yasama, adalet ve yürütme gücünün meydana getirdiği milli devlet gücünü kırmış ve Millet Meclisi, bu durum karşısında görev yapamayacağını Hükümete resmi olarak bildirerek dağılmıştır. Şu duruma göre, Devlet Başkentinin korunması, ulusun bağımsızlığını ve devletin kurtarılmasını sağlayacak önlemleri düşünüp uygulamak üzere ulusça olağanüstü yetki verilecek bir Meclisin Ankara’da toplantıya çağrılması ve dağılmış olan milletvekillerinden Ankara’ya gelebileceklerin de bu meclise katılmaları zorunlu görülmüştür. Bunun için, aşağıda belirtilen yönerge gereğince, seçimlerin yapılmasını yurtseverliğinizden ve anlayışınızdan beklerim. DAĞITIM: Valiliklere, Bağımsız Mutasarrıflıklara, Kolordu Komutanlıklarına, Ordu Müfettişliğine Ankara, 19 Mart 1920 Temsil Heyeti adına 4 Mustafa KEMAL Mutasarrıf Rahmi Bey TBMM seçimleri ile ilgili genelgeyi alır almaz seçim hazırlıklarına başlanmış ve yapılan seçimlerin sonunda; Maarif (Milli Eğitim) Müdürü Besim (Atalay) Bey 103 oy, Daimi Encümen Üyesi Cemil (Altay) Bey 108 oy, 1 Mubahat Erdoğan, Milli Mücadelede Kütahya ve Çevresindeki Savaşlar (Dumlupınar Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), s.49, http://www.belgeler.com, Kütahya, 2006 2 Alaattin Gürırmak, Simav Düşman İşgalinden Nasıl kurtuldu (Makale), http://www.simav.gov.tr 3 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5306, Anadolu Yayıncılık, 1975, İstanbul 4 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.360-361, Bil Yayıncılık, Ankara,1993 11 Dar’ül Muallim (Öğretmen Okulu) Müdürü Cevdet İzrap (Barlas) Bey 144 oy, Dava Vekili (Avukat) Haydar Bey 149 oy, Belediye Reisi Şeyh Seyfi (Aydın) Efendi 180 oy … … alarak Kütahya’dan Milletvekili seçilmişlerdir. Ayrıca İstanbul Mebusan Meclisi'nden gelen Ragıp Bey de Ankara’daki Mecliste Kütahya Milletvekili olarak yer almıştır. Birinci Dönem Kütahya Milletvekillerini tespit eden seçim mazbatası 4 Nisan 1920 tarihinde düzenlenmiş ve Ankara’ya ulaştıktan sonra 1 24 Nisan 1920 tarihinde T.B.M.M. de onaylanmıştı. BESİM ATALAY BEY (Atalay) Ahmet Besim Atalay, 1882 yılında Uşak’ta doğmuştur. Demirci Mehmet Çavuş’un oğludur. İlk ve orta öğrenimini Uşak İptidai Mektebi ve Rüştiyesinde tamamladıktan sonra on bir yıl Medrese’de eğitim ve öğretim görmüştür. 1904’te İstanbul’a giderek, Şehzade Camii’nde Arapça derslerine devam etmiştir. 1906’da İstanbul (Darülmuallimin) Yüksek Öğretmen Okulu’nun sınavını kazanarak, 1909 yılına kadar burada okumuştur. 1909 yılında Yüksek Öğretmen Okulu’ndan mezun olan Besim Atalay, 18 Ekim 1910 tarihinde Konya Öğretmen Okulu’na Fenni Terbiye ve El İşleri Öğretmeni olarak atanmıştır. 4 Ocak 1912 tarihinde Trabzon Öğretmen Okulu Müdürlüğü’ne nakledilmiştir. 5 Ekim 1913 tarihinde Ankara Öğretmen Okulu Müdürü olmuştur. Ancak dokuz gün sonra İstanbul Darüşşafaka Akaid-i Diniye Öğretmenliği’ne tayin edilmiştir. 2 Nisan 1914 tarihinde bu görevinden istifa ederek ayrılmıştır. 5 Nisan 1914 tarihinde Konya Öğretmen Okulu Müdürü olarak görevlendirilmiştir. 2 Ekim 1915 tarihinde Maraş Maarif Müdürlüğü’ne getirilmiştir. 1916-1919 yılları arasında İçel ve Niğde maarif müdürlükleri yaptı. 23 Nisan 1919 günü İstanbul Hükümeti tarafından görevden alınmıştır. 30 Ağustos 1919 tarihinde ikinci defa İçel Maarif Müdürlüğü’ne atanmıştır. Burada Milli Mücadele’ye katılarak Silifkeli öğretmen ve aydınlarla birlikte Müdafaayı Hukuk Cemiyeti’ni kurmuştur. Memleketi olan Uşak’a giderek Kurtuluş Savası’nı destekleyen faaliyetlerde bulunan Besim Atalay, Reddi İlhak - Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinde konferanslar vermiştir. Uşak’ta, işgal günlerinde Annesi ve kız kardeşi Yunanlılar tarafından şehit edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Birinci Dönemi’nde Kütahya’dan Milletvekili seçilerek 24 Nisan 1920 günü Meclis’e katılmıştır. II., III., ve IV. Dönemlerde Aksaray’dan; V., VI. ve VII. Dönemlerde tekrar Kütahya’dan Milletvekili seçilerek Meclis’teki yerini 1946’ya kadar korumuştur. Parlamento 1 Sevinç Sezengöz, Sevinç Sezengöz, Milli Mücadelede Döneminde Kütahya ve Birinci Meclis’te Kütahya Milletvekilleri, Siyasi Görüşleri ve Hizmetleri (Dumlupınar Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), s.114-126, http://www belgeler.com, Kütahya, 2006 12 yaşamının yanında Türk Dili’nin sadeleştirilmesi alanında çalışmaları ve araştırmaları ile tanınmıştır. 1926’da Dil Encümeni’ne, 1931’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ne üye olmuştur. 18 yıl boyunca sürdürdüğü Türk Dil Kurumu’ndaki etkin görevi sırasında Atatürk’ün başkanlığında Dolmabahçe Sarayı’nda toplanan I. Dil Kurultayı’na katılmış ve 1937-1942 yılları arasında Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Farsça profesörlüğünde bulunmuştur. Besim Atalay, Atatürk’e olan sevgi ve bağlılığının nişanı olarak “Atalay” soyadını almıştır. Çalışmaları ve araştırmalarını kitap halinde ve ayrıca çeşitli dergilerde yayımlamıştır. Eserlerini Ankara Etnografya Müzesi’ne bağışlamıştır. Bu müzenin Besim Atalay Salonu’nda ünlü dil bilgini ve yazarı olan Kütahya Milletvekillerinden Besim Atalay Bey’in eserleri sergilenmektedir. Besim Bey, ileri yaşlarda evlendi ise de kısa bir süre sonra ayrılmıştır. Arapça ve Farsça bilen Ahmet Besim Atalay, 6 Kasım 1965 tarihinde Ankara’da vefat etmiştir. Yurtsever ve yardımsever bir kişi olan Besim Atalay, kendi deyişiyle sinesinde doğup büyüdüğü Uşak’taki hayır kurumlarına yardım ederdi. Uşaklılar, Besim Atalay’a olan sevgi ve şükranlarını Uşak Lisesi binasında 1968’de açılan ortaokula “Besim Atalay Ortaokulu” adını vererek ebedileştirmişlerdir. CEMİL BEY (Altay) Yusuf Cemil Altay, 1868 yılında İzmir’ in Kınık İlçesi’ nde doğmuştur. Bergama eşrafından Halil Kamil Efendi’nin ve Ayşe Hanım’ın oğludur. İlköğrenimini yaptığı mahalle mektebinden sonra bir süre Medrese’ye devam ederek dini bilgiler ve Arapça öğrenmeye çalıştı. Genç yaşta Anne ve Babasını kaybetmesi üzerine onlardan kalan mallar sayesinde zengin ve rahat bir yaşantı sürerken kefil olduğu kişilerin iflası, taşınmaz mallarının ellerinden çıkmasına yol açtı. Bu sırada askere alınarak Simav Redif Taburu’na katıldı. Taburu ile Birinci Dünya Savası’nın Yemen Harekâtında ve daha sonra 1897 Türk-Yunan Savaşı’nda Dömeke Meydan Savaşı’nda vatan hizmetinde bulundu. Taburu Simav’a döndükten birkaç yıl sonra askerlikten çekilerek ticaret hayatına atılmış ve maddi durumunu düzeltmiştir. 1900 yılından itibaren Simav’a yerleşerek, orada çalışmasını sürdürmüştür. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanı ile İttihat ve Terakki Fırkası’nda yer alarak politikaya girmiş ve partinin İlçe Yerel Yönetimi’nde etkili olmaya başlamıştır. 1913’de İttihat ve Terakki Fırkası’nın Kütahya Genel Meclisi’ne üye seçilince Simav’dan ayrılmış ve ticaret hayatına Kütahya’da devam etmiştir. Milli Mücadele’de Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde ulusal direnişe katılmıştır. TBMM’nin Birinci Dönemi’nde Kütahya Milletvekili seçilerek, 23 Nisan 1920 günü Meclis’in açılısında hazır bulunmuştur. Meclis’te Maliye, Mali Kanunlar, Dışişleri ve Dilekçe Komisyonlarında çalışmıştır. Birinci toplantı yılında Tasarı Komisyonu’nun kâtipliğini yapmıştır. 1922’de Müdafaa-i Hukuk Grubu’ndan istifa etti ise de muhalefeti oluşturan II. Grup içinde yer 13 almamıştır. Dönem sonunda Meclis’ten ayrıldıktan sonra Kütahya’daki menkul ve gayrimenkul malları Yunan işgali sırasında yağmaya uğradığı için Ankara’da bir dükkân açarak ticarete devam etti. 1901 tarihinde evlenen Cemil Bey’in, Muhasin ve Suavi adlarında iki erkek, Sebahat adında bir kız çocuğu vardır. 9 Mart 1925 tarihinde Ankara’da vefat etmiş, Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedilmiştir. CEVDET BEY (İzrap) Mehmet Ali Cevdet Barlas (veya Izrab), 1891 yılında Gaziantep’te doğmuştur. Abdülkadir Bey’in oğludur. İlk ve orta öğrenimini Gaziantep Rüştiyesi ve Amerikan Koleji’nde tamamlamıştır. 1910 yılında İstanbul Sultanisi’nden mezun olduktan sonra Devletçe açılan sınavı kazanarak Fransa’ya gönderilmiştir. Paris’te “Ecole Turmal Superieur” Yüksek Öğretmen Okulu’nu bitirmiştir. Ayrıca Fransızca tez yazarak “mekteplerde bedeni terbiye” konusunda ihtisas sahibi olmuştur. Yurda dönüşünde 15 Kasım 1913 tarihinde Konya Sultanisi ilk kısım öğretmenliğine atanmıştır. 24 Mart 1914 tarihinde Konya Öğretmen Okulu Müdür Yardımcılığı, 20 Eylül 1915 tarihinde ise Kütahya Öğretmen Okulu Müdürlüğü görevlerine atanmıştır. 24 Mayıs 1919’da Damat Ferit Hükümeti’nin Milli Eğitim Bakanı olan Ali Kemal Bey tarafından, Milliyetçi olduğu için görevine son verilmiştir. 22 Ocak 1920 tarihinde Temsil Heyeti tarafından Kütahya Sultanisi Fransızca öğretmenliğine getirilmiştir. Bu görevde iken TBMM’nin I. Dönemi için yapılan seçimlerde Kütahya Milletvekili olmuştur. 23 Nisan 1920 günü Meclisin açılısında hazır bulunmuş ve en genç üye olarak, Başkanlık Divanı’na Geçici Kâtip Üye olarak seçilmiştir. Ayrıca Tutanakları İnceleme Komisyonu’nda görev almıştır. 25 Nisan’da Divan Kâtipliği görevine asaleten seçilmiştir. Cevdet Bey, ayrıca Milli Eğitim, Dışişleri ve Anayasa Komisyonları’nda çalışmıştır. II. Toplantı Yılı’nda Milli Eğitim Komisyonu’nun önce kâtipliğini sonra da sözcülüğünü yapmıştır. 4 Aralık 1920 tarihinde Meclis tarafından Ankara İstiklal Mahkemesi Üyeliği’ne seçilmiştir. Cevdet Bey, II. ve III. dönemlerde yine Kütahya’dan seçilerek milletvekilliği görevini sürdürmüştür. 4 Mayıs 1931 tarihinde Meclis’ten ayrılınca, öğretmenlik görevine dönmüştür. 19311933 yılları arasında Kütahya Ortaokulu’nda ve Lisesi’nde Fransızca Öğretmenliği yapmıştır. 13 Aralık 1933 tarihinde Yozgat Maarif Müdürlüğü’ne atanmıştır. 13 Şubat 1934’te Adana Lisesi, 1 Eylül 1936’da İstanbul Erkek Öğretmen Okulu, 2 Ekim 1938’de Erenköy Kız Lisesi Fransızca Öğretmenliği görevlerini yapmıştır. Son görevi Çamlıca Kız Lisesi Müdürlüğü ve Fransızca Öğretmenliğidir. Bu görevinden 24 Temmuz 1951 tarihinde emekliye ayrılmış, sonraki yıllarını sağlık durumunun iyi olmaması nedeniyle evinde geçirmiştir. Cevdet Bey, 18 Ocak 1960 günü, İstanbul’da vefat etmiştir. Evli olup bir çocuk babasıdır. 14 HAYDAR BEY Haydar Bey, 1872 yılında Serez’de doğmuştur. Mehmet Emin Efendi’nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini ailenin göç ettiği Manisa’da tamamladıktan sonra yüksek öğrenimini İstanbul Hukuk Fakültesi’nde tamamlamıştır. Bir süre Hâkimlik ve Ceza Mahkemesi Başkanlığı yapmıştır. II. Meşrutiyetin ilanından sonra İttihat ve Terakki Fırkası’nda politikaya girerek Osmanlı Mebussan Meclisi’nin I. Dönemi için 17 Ekim 1908 tarihinde yapılan seçimlerde Saruhan (Aydın) Livası’ndan milletvekili olmuştur. Haydar Bey, Mebussan Meclisi’nde, Adalet, Milli Eğitim ve iç tüzük komisyonlarında çalışmıştır. Milli Eğitim Komisyonu’nun sözcülüğünü yapmıştır. II. ve III. Dönemlerde yeniden seçilmiştir. Bu görevi, Osmanlı Mebusan Meclisi’nin son toplantısında Misak-ı Milli’yi (Milli Andı) kabul etmesi üzerine 16 Mart günü İstanbul’un İtilaf devletlerince resmen işgal edilmesi ve 18 Mart 1920 günü Mebusan Meclisi’nin İtilaf kuvvetlerince basılıp dağıtılmasından sonra, Padişah tarafından resmen kapatıldığı 11 Nisan 1920 yılına kadar sürdürmüştür. Meclisten ayrıldıktan sonra Uşak’ta Avukatlık yapmaya başlayan Haydar Bey, Yurdumuzun işgal edilmesi üzerine Milli Mücadele’ye katılmıştır. Haydar Bey, TBMM’nin Birinci Dönemi için 16 Mart tarihli genelge doğrultusunda, 4 Nisan 1920 tarihinde Kütahya’da yapılan seçimde Kütahya Milletvekili olarak seçilmiş, 23 Nisan 1920 günü Meclis’in açılısında hazır bulunmuştur. Uşak’ta halk tarafından oluşturulan Hücum Taburu eşliğinde bando mızıka ile Meclis’e uğurlanan Haydar Bey, trene binmeden halka hitaben kısa bir konuşma yapmıştır. Konuşmasında şunları söylemiştir. “ Efendiler, hiçbir kıymetim, hiçbir meziyetim olmadığı halde beni TBMM üyeliğine seçmenizden dolayı teşekkür ederim. Eğer biz vazifemizi hakkıyla yaparsak bu çalgılarla karşılarsınız, yoksa sopalarla. Efendiler, sopalarla!” Haydar Bey, 25 Nisan günü Başkanlık Divanı’nın oluşturulmasında kâtip üyeliğe seçilmiş, bu görevini II. ve III. Dönemlerde de sürdürmüştür. Ayrıca Tasarı Komisyonu’nda da çalışmıştır. 22 Kasım 1920 tarihinde Meclis tarafından Eskişehir İstiklal Mahkemesi Üyeliğine seçilmiştir. Mahkemenin görevinin son bulduğu 17 Şubat 1921 tarihinde Meclis çalışmalarına geri dönmüştür. 5 Ocak 1922 tarihinde hastalık nedeniyle Şubat ayı sonuna kadar izin almıştır. Hastalığının devamı üzerine izni iki ay uzatılmış, 6 Nisan 1922 tarihinde felç geçirerek hastanede tedavi altına alındığı, Kayseri Mutasarrıflığı tarafından Meclis Başkanlığı’na bildirilmiştir. Bunun üzerine 15 Nisan tarihinde, iyileşinceye kadar ödeneği tam olarak ödenmek üzere izinli sayılması kararlaştırılmıştır. Cemil Bey Kütahya Milletvekili ve arkadaşları ile Karesi (Balıkesir) Milletvekili Hasan Basri Bey, 7 Nisan 1923 tarihinde Meclis Başkanlığı’na verdikleri kanun teklifleri ile halen felçli olan ve iyileşme imkânı olmayan, 1908’den beri milletvekilliği yapan arkadaşlarına Vatana hizmet aylığı bağlanmasını 15 önerdilerse de, bu ancak II. Dönem’de 13 Nisan 1924 tarihinde gerçekleşmiştir. Bu kanunla Haydar Bey’e ayda 25 lira aylık bağlanmıştır. Haydar Bey’in nüfus kaydı bulunamaması nedeniyle medeni hali, yakınları ve ölüm tarihi tespit edilememiştir. Ancak 1934 yılında Manisa Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan veraset davasından ve 1934 yılı içinde vatani hizmet aylığının kesilmesinden dolayı, bu tarihten önce vefat ettiği anlaşılmaktadır. RAGIP BEY (Soysal) Mehmet Ragıp (SOYSAL) Bey, TBMM’ne İstanbul Mebusan Meclisi'nden gelenler arasındadır. 1881 yılında Uşak’ta doğmuştur. Hocazade Hasan Hilmi Efendi’nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini Uşak Sıbyan Mektebi ve Rüştiyesi’nde okuyan Ragıp Bey, 1895 yılında orta öğrenimini tamamladıktan sonra ayrıca altı yıl özel öğrenim görmüştür. Yerel bazı memuriyetlerde bulunmakla beraber genel olarak ticaretle meşgul olmuştur. 1914-1918 yılları arasında Uşak Medresesi’nde Tarih Öğretmenliği yapmıştır. 1918’den sonra tekrar ticaretle uğraşmaya devam etmiştir. Osmanlı Mebusan Meclisi’nin son dönemi için 24 Aralık 1919 tarihinde yapılan seçimlerde Kütahya Milletvekili seçilmiştir. 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali üzerine firar ederek Heyeti Temsiliye’nin çağrısı üzerine Ankara’ya gelmiş ve TBMM’ne katılmıştır. Ragıp Bey, 23 Nisan 1920 günü TBMM’nin açılısında hazır bulunmuştur. Ragıp Bey, Meclis’te, İçişleri, Program, Milli Eğitim, Anayasa, İçtüzük ve İktisat Komisyonlarında çalışmıştır. 9 Aralık 1920’de Divan Kâtipliği’ne seçilmiştir. Bu görevi, II. Toplantı Yılında da sürdürmüştür. II. ve III. dönemlerde de Kütahya’dan Milletvekili seçilerek yasama görevini 5 Mart 1931 tarihine kadar sürdürmüştür. Milletvekilliği sona erince Ankara’ya yerleşerek ticaret ile uğraşısını sürdürmüştür. 25 Kasım 1947 tarihinde vefat eden Ragıp Bey, evli ve dört çocuk babası idi. ŞEYH SEYFİ EFENDİ (Aydın) Seyfi Aydın: 1873 yılında Kütahya’da doğmuştur. Germiyanoğlu Yakup Bey Tekkesi Şeyhi Bedreddinzade Şeyh Ahmet Fazıl Efendi’nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini Kütahya Medresesi’nde tamamladıktan sonra İstanbul’a giderek Kara Mustafa Paşa Medresesi’nde bilgisini geliştirmiş ve müderrislik icazeti almıştır. Bir süre de Hukuk Mektebine devam etti ise de bitiremeden memleketine dönmüştür. Milli Mücadele sırasında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde yararlı hizmetlerde bulundu. Özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında Kütahya’da depo edilen silah ve malzemenin savaş sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi hükümlerinin uygulanması sırasında 16 İngilizler ele geçirmeden, ulusal direnişe katılan kuvvetlere dağıtılmasını sağlamıştır. Milli teşkilat kurulduktan sonra bu cephaneden faydalanılmıştır. Şeyh Seyfi Aydın, Sivas Kongresi’ne Kütahya Delegesi olarak katılmıştır. Seyfi Efendi, Kütahya Belediye Başkanı iken TBMM’nin Birinci Döneminde Kütahya Milletvekili olarak seçilmiştir. 23 Nisan 1920 günü Meclisin açılısında hazır bulunmuştur. Büyük Millet Meclisi’nde, Şer’iye ve Evkaf Komisyonu, İrşat, Dilekçe, Sağlık ve Sosyal Yardım Komisyonlarında çalıştı. II. Dönemde Meclisteki yerini korudu. Dönem içinde hastalanarak, izinle ayrılması nedeniyle etkinliği kalmadı. Kütahya’da 15 Nisan 1925 tarihinde vefat etmiştir. Evli ve iki çocuk babası olan Seyfi Efendi’nin kızı ve oğluna, 25 Haziran 1927 tarihinde Vatani Hizmet Aylığı bağlanmıştır. Seyfi Aydın, Mecliste Şeyh Seyfi Efendi olarak anılırdı. 2. BÖLÜM: ÇETECİLİK DÖNEMİ ÇERKEZ ETEM KÜTAHYA’ DA Çerkez Ethem Bey ve Kuva-yı Seyyaresi, Aznavur, Düzce ve Yozgat isyanlarını bastırdıktan sonra Ankara’ya geldi. Niyetleri burada kalıp iktidar mücadelesi vermekti. ÇERKEZ ETHEM VE KUVA-YI SEYYARE (Gezici Güçler): Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan işgaline ve iç ayaklanmalara karşı yararlıkları görülen direniş örgütü. İzmir’in işgalinden sonra Yunan birliklerinin Ege içlerine doğru ilerlemeye başlaması sırasında Kuva-yı Milliye olarak adlandırılan bazı silahlı çeteler ve yerel gruplar karşı koydu. Poyraz Ağa ve Alaşehirli Mustafa Bey gibi çete reisleriyle direnişe katılan Çerkez Ethem, kısa bir süre sonra çetenin başına geçerek Salihli’de bir direniş çetesi oluşturdu. Zamanla Kuva-yı Seyyare adını verdiği çetesini güçlendirerek Kütahya’yı merkez edindi. Çerkez Ethem ve Kuva-yı Seyyare 1919–1920 yıllarında patlak veren Düzce, Adapazarı ve Yozgat ayaklanmalarının bastırılmasında belirleyici rol oynadı. Çerkez Ethem gerek bu harekâtlardaki başarısının getirdiği saygınlıkla, gerekse ağabeyleri Reşit ve Tevfik beylerin T.B.M.M. içindeki etkinliğiyle bir güç odağı durumuna geldi. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa’yla ve TBMM Hükümeti’yle çatışmalara girdi. Ethem’in Ankara’nın otoritesini zayıflatıcı tutumları ve Sovyet Devrimi’nden etkilenen Yeşil Ordu örgütündeki etkin rolü T.B.M.M. Hükümeti’ni giderek daha fazla rahatsız etmeye başladı. Albay İsmet Bey’in (İnönü) Batı Cephesi komutanlığına getirilmesinden sonra Ankara ile ilişkileri daha da gerginleşen Çerkez Ethem İstiklal Mahkemeleri’ne ve bütün milis kuvvetlerinin düzenli ordu birliklerine dönüştürülmesine karşı çıktı. 1920 sonlarında kardeşleri ve bir grup çeteci arkadaşlarıyla birlikte Ankara Hükümeti’ne karşı ayaklanarak kendisini “Umum Kuvayı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı” ilan etti. Başlangıçta Ethem’le uzlaşmaya 17 çalışan Ankara Hükümeti bundan sonuç alamayınca zora başvurdu. Kütahya’dan Gediz’e çekilmek zorunda kalan Çerkez Ethem’in Şubat 1921’de Yunanlılara sığınmasıyla birlikte Kuva-yı Seyyare dağıldı, başındaki çete reisleri düzenli orduya teslim oldu.1 Bu sırada büyük Yunan saldırısı başlar. Yunanlılar hızla ilerlemektedir. Balıkesir ve Bursa’nın düşmesi beklenmektedir. Yunan ilerleyişi karşısında, ne Kuva-yı Milliye müfrezeleri, ne de ordu birlikleri en ufak bir direniş gösteremezler. Disiplin ve yönetimi büsbütün bozulan ordu tümenlerinin geri çekilmesi, bir dağılma biçimini almıştı. Önceleri vatanı fedakârlıklarla savunmuş olan o kahraman yığınlar öteye beriye kaçıyorlar, önlerine çıkan her şeyi tahrip ediyorlardı. Bu perişanlıktan yararlanan Yunan Ordusu Salihli ve Alaşehir’i almış 2 ve Balıkesir’e yaklaşmıştı. Mustafa Kemal Paşa, Genel Kurmay Başkanı Albay İsmet Bey ve Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa, iç isyanların bastırılmasında büyük başarılar gösteren Ethem Bey’i ve adamlarını Ankara ve civarından uzaklaştırmak, Bursa Cephesine yerleştirmek istiyorlardı. BİR TELGRAF KUVA-YI SEYYARE KOMUTANI ETEM BEY’E Genelkurmay’a gelen son savaş raporlarına göre, hiçbir tarafta ciddi direnme göstermeyen ordu birlikleri ve milis kuvvetlerimiz, düşmen ilerledikçe erimekte ve dağılmakta, savunmayı zayıf bulan düşman ordusu da iki koldan ileri hareketine devam etmektedir. Bir kolu Balıkesir’i, öteki kolu da Alaşehir ve civarını işgal etmiş bulunuyor. Eğer Yunanlılara herhangi bir taraftan bir darbe indirmeyi başaramazsak, durmadan ilerleyecekler, Kuva-yı Milliye’nin can damarlarını teşkil eden önemli noktaları ellerine geçireceklerdir. Bu pek doğaldır. Bundan çıkacak fenalığın ve tehlikenin önünü almak şu durum içinde bizler için sonradan mümkün olmayacaktır. Henüz yeni ortadan kaldırılmış iç isyanlar kuşkusuz yeniden canlanacaktır. Böyle bir direnişi, böyle önemli bir görevi üzerine alıp başarabilecek olan kuvvet, ancak sizin morali kırılmamış müfrezelerinizdir. Ankara, 3 Temmuz 1920 İsmet 3 Genelkurmay Başkanı Ethem Bey ve kardeşleri ise Ankara’da kalmak ve iktidar mücadelesi vermek istiyorlardı. Bu öneriyi zoraki kabul ederler ve Kuva-yı Seyyare’yi, Eskişehir’deki istirahatları bittikten sonra Kütahya’ya geçirir. 1 Ana Britannica, c.14, s.119, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1989 Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, c.2, s.564, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1998 3 a.g.e, s.564 2 18 KUVA-YI SEYYARE ESKİŞEHİR’DE: Ethem ve kardeşleri, Yozgat İsyanını bastırdıktan sonra Ankara’ya döndükleri zaman, kendilerine yapılan gösterilerle, Anadolu’nun başkentinde dahi biricik güç, şeref ve iktidar sahibi adamlar olduklarını gördüler. Onlar kendilerini milli ihtilâlın efendisi saymakta haklı görüyorlardı. Büyük Millet Meclisi’nde önemli yandaşlara sahip oldular. Meclis ve hükümet onların tüfeklerinin kuvvetiyle yaşıyordu. Onları cephede bir görev vermek üzere Eskişehir’e göndermek bile incelik ve politikayla çözüldü. Onlar Ankara’da kalmak istiyorlardı. Fakat vatanseverlikleri söz konusu edilerek Eskişehir’e Garp Cephesi emrine hareket etmelerine razı ettirildiler. Ankara’dan Eskişehir’e gelen Kuva-yı Seyyare, hiç kimseye başvurmaksızın kendi konakçı subayları vasıtası ile keyiflerinin istediği en güzel evleri boşaltarak sahiplerini içlerinden kovup yerleştiler. Cepheye hareket etmezden önce biraz yorgunluk çıkardılar. Günlerce gezdiler, eğlendiler, at oynattılar. Yozgat’tan elde ettikleri banknotları, sarı liraları, kadınlara mahsus asım takımları burada israfla sarf eylediler. Kamçılarını gümüşlettiler, kılıçlarını 1 savlaştırdılar, hesaplarını düzelttiler. Yunan saldırısı sonunda yerel cepheler dağılınca, geniş bir bölgeyi içine alan ve daha çok oynak savaş yöntemlerini kullanan bir örgütlenme ortaya çıktı ve Ethem Bey, “Kütahya ve Havalisi Kuva-yı Seyyare Komutanı” olarak sesini daha çok duyurdu. 1. Kuva-yı Seyyare adı da verilen bu Kuva-yı Milliye gücü, 2 gerçekten de adı gibi her gittiği yerden ses getiren çevik bir kuvvetti. Askerleri ayda on beş liradan otuz liraya kadar aylık alırlardı. Yani düzenli ordu askerlerinin aldığı aylıktan hemen hemen üç kat daha fazla. Bu nedenle 3 ordu askerlerinin bir kısmı da onlara katılıyordu. ÇETECİLİK: Uzun süren 1. Dünya Savaşı, askerlik ve ordu, özellikle subaylık için bir soğukluk doğurmuştu. Fakat bunun asıl nedeni bu değildi. Millet savaştan ve kavgadan bıkmıştı. Bu nedenle kendisini kavgaya sürükleyenler kimlerdir diye çevresine bakınca subayları ve komutanları görüyordu. Şimdi onun gözünde bir yenilik gerekliydi. Subaylık yerine, atın üstüne binmiş, çaprazvari fişeklikleri boynundan ve koltuklarının altından geçirilmiş, iki üç bombayı kemerinden sarkıtmış, uzun kama, yüksek kalpak, çizmeler veya tozluklar. İşte milli harekâtın çetesi budur. Birçok subaylar dahi, zamanın modası budur diye bu kıyafete girdiler. Zorunlu askerlik hizmeti yaşında bulunan vatandaşlar askeri kıtalara katılacakları yerde, böyle kıyafetlere bürünüp çetecilere katıldılar. Bu aynı zamanda çıkar sağlıyordu. Çünkü çete olunca 20 liradan 40 liraya kadar maaş, hayvanının ve kendisinin yeme içmesi, genellikle köylünün 1 Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.193-194, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990 2 İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.141, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002 3 Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, s.151, Atlas Kitapevi, İstanbul, 1985 19 sırtında, köylünün arpası, samanı, ekmeği ve koyunu, tavuk ve yumurtası çete için 1 mubah sayılıyordu. Sonra önemli bir sıkılık yoktu. Herkes ağa, herkes komutan idi. ALBAY İSMET BEY (İnönü), DÜZENLİ ORDU ZOR KURULUYOR: Çete düzenini savunanların işini kolaylaştıran, bizi güç durumlara sokan konu, bir düzenli ordu kurabilmek için halk ile ordu arasındaki ruhi bağı sağlayamamızdan ileri gelmektedir. Ülke on beş yıldan beri savaş belası içinde çok yorulmuş ve çok bezmişti. Birinci Dünya Savaşında askeri hareketler nedeniyle uzun yılların türlü yolsuzlukları halk zihninde tedavisi olanaksız yaralar açmıştı. Yunana karşı ülkeyi savunmak istiyoruz. Bunun için halk varını yoğunu vermeye hazır. Fakat halk seferberlik istemiyor. Artık malını ve evladını vermek istemiyor. Bir ordu, her şeyden evvel, ülke halkının o orduyu istemesi ile kurulur. İşin esası budur. Oysa böyle bir ruhi bağ kalmamış. Ben bir yere bir askeri birlik gönderdiğim zaman, devletin elinde olan her türlü nimetle donatıyorum, ülke diyorum, onu da anlıyor, gidiyor ve kaçıyor. Elbise, silah ve cephane de gidiyor. Reşit Bey’le bu konuyu bir kere görüşmüştüm. Onlar yüz kişi ile gittikleri yerden yüz elli kişi olarak dönüyorlar. Firar şöyle dursun, kuvvetlerini artırmış olarak, daha sağlam olarak geliyorlar. Reşit Bey bana kendi yöntemlerini anlattığı zaman, sordu bunları yapabilir misiniz? diye. Ben, sizin yaptıklarınızın hiçbirini 2 yapamayız, dedim. O da öyle ise orduyu da kuramazsınız, demişti. Ethem Bey Kütahya’ya geldikten sonra, Simav ve Demirci üzerinden Yunanlıları durdurmak için yapacağı seferin hazırlıklarına başladı. Silah gücünü ve adamlarının sayısını artırmak için Mutasarrıf Rahmi Bey’den hapishanedeki mahkûmlardan yararlanacağını açıkladı. Hapishane tıklım tıklımdı. Cinayet işleyen, eli silah tutmasını bilen insandır mantığıyla 450 mahkûmu salıverdi. Bu mahkûmlara Hükümet Meydanında toplayarak Teselyalı Hafız Bey idaresinde 3 eğitim yaptırdı. 450 kadar genç mahkûmu ve 150 kadar gönüllüyü silahlandırarak Cezalılar 4 Taburu (Sonraki adıyla Katiller Taburu) adı altında yeni bir birlik kurmuş ve bunlarla beraber kuvveti 5000 atlı ve yaya askerle, 4 top ve 14 makineli tüfeği bulmuştu. O günlerde iyi giyinmiş, donanmış, karnı tok, toplu tüfekli bu birlik, iki tümenden çok daha güçlüydü. Atlı ve yaya askerleriyle Birinci Kuva-yı Seyyare adı verilen bu kuvvetli birlik, gerçekten de adı gibi gittiği yerlerden ses getiren 5 çevik bir kuvvetti. 1 Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.104-105, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990 2 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.928-929, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 3 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.202, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004 4 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s.275, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2004 5 İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.141, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002 20 KÖYLÜLERİN KORKUSU: Dumlupınar’da bulunan 23. Tümen Komutanı Yarbay İzzettin (Çalışlar) Bey 61. Tümen Komutanlığına tayin emrini aldıktan sonra yeni tümeninin başına gitmek için Afyon üzerinden Kütahya’ya hareket etti. Ertuğrul Gurubu Kumandanı Albay Kazım (Özalp) Bey bu sırada Kütahya’da idi. Kütahya, Birinci Kuva-yı Seyyare merkezi olduğu için Çerkez Ethem ve kardeşleri de orada idiler. İzzettin Bey yeni bölgeye geldikten sonra gördüğü durumu şöyle anlatmaktadır.“Bir gün Kütahya’da kaldıktan sonra Albay Kazım Bey ile birlikte 61. Tümenin bulunduğu Kızılinler’e hareket ettik. Öğle molasını Seydiköy’de vermiştik. Bu köye yaklaştığımız zaman köyün dışında ve harmanlarında çalışan birçok kadın ve kız bir feryat kopardılar ve hepsi köyün içine, evlere ve bazısı da köyün etrafındaki inlere sığındılar. Köye gittikten sonra soruşturdum, bizi çete zannederek korktuklarını öğrendim. Düzenli Ordu teşkilatını bir an evvel tamamlamak gerekli idi. Ben gördüğüm durumu ve düşüncelerimi bir mektupla T.B.M.M. Başkanı Mustafa Kemal 1 Paşa’ya ve Genel Kurmay Başkanı İsmet Bey’e yazdım. KÜTAHYA MİLLİ ALAYI Ethem Bey, 20 Temmuz 1920 tarihinde yanındaki çetecilerden Priştineli Jandarma Yüzbaşısı İsmail Hakkı Bey’ i “Kuva-yı Tedibiye ve Teşkilat-ı Mahsusa Komutanı” (Uyarıda Bulunma Kuvveti ve Özel Örgüt Komutanı) 2 unvanıyla Kütahya’ya gönderdi. İsmail Hakkı sert mizaçlı, idealist ama aynı zamanda acımasızdı. İşe, Kütahya Müdafaa-i Hukuk Şubesine, halka duyurulmak üzere bir bildiri göndererek başladı. BİR BELGE MÜDAFAA-İ HUKUK CEMİYETİ KÜTAHYA ŞUBE BAŞKANLIĞINA Vatanın büyük bir gayretle, şiddetli bir istekle savunulmasını ve Kutsal topraklarımızı çiğneyen Yunan’ın kovulmasını katkıda bulunmak için Kütahya’ya geldim. Bu amaçla yapacağımız işlerin başında bir askeri birlik kurmak olacaktır. Bu nedenle kurulması düşünülen Kütahya Milli Alayının ihtiyaçlarını karşılamak için… 1. 1874 doğumlulardan 1894 doğumlulara kadar olanlar silâhaltına alınacaklardır. 2. Bunlardan 200–250 fişek ve bir mavzer getirenler askere alınmayacaktır. 3. Askerin her türlü yiyecek, içecek ve giyecek ihtiyacı Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı tarafından karşılanacaktır. 1 Çalışlar İzzettin, Gediz Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.3, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 2 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5306, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 21 4. Hükümetin bilgisi ve belgesi olmadan Kütahya dışına çıkanlar cezalandırılacaklar, mal ve mülkleri alınacak, çoluk ve çocuğu başka yerlere sürülecektir. 5. Kaçaklar belirtilen günde gelmedikleri takdirde asılacaklardır. 6. Memleket içinde kötü propaganda yapanlara en ağır cezalar verilecektir. 7. Kurulacak taburlar için, Müdafaa-i Hukuk teşkilatından veya mahallelerin ileri gelenlerinden tabur komutanı olarak üç kişi seçilecektir. 8. Özürlüler bir sağlık kurulu tarafından muayene edildikten sonra gerekli görülenler askerlikten muaf tutulacaklardır. Bu Kütahya halkına bir duyuru ve görevlilere emir mahiyetindedir. Kütahya, 20 Temmuz 1920 İsmail Hakkı 1 Kuva-yı Tedibiye ve Teşkilat-ı Mahsusa Komutanı Priştineli İsmail Hakkı tarafından aynı şiddet ve kapsamda 21 Temmuz 1920 tarihli ikinci bir duyuru daha yapıldı. Fakat yeter sayıda silah ve cephane sağlanamıyordu. Bunun üzerine Müdafaa-i Hukuk Şubesi tarafından birer belge almak şartıyla isteyen gönüllülerin köylere gitmelerine izin verildi. Böylelikle üç gün geçmeden iki yüzü aşkın işe yarar silahla binlerce cephane toplandı. İsmail Hakkı Bey yaptıkları çalışmaları, Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa’ya bir 2 telgrafla bildirdi. BİR TELGRAF 20.KOLORDU KOMUTANLIĞINA Kütahya’da, 1875-1894 doğumlu silâhaltında bulunanlardan ve 1895-1900 doğumlu yaş grubundan 1500-2000 kişilik bir nizamiye kolu ve beşer yüz kişilik muharip askerden oluşturulmuş 1. ve 2. taburlar kurulmuş ve subayları belirlenmiştir. Bu taburlar elde edilen silahlarla düzenli bir bölük şeklinde silahlandırılmış, kıyafetleri ve yiyecekleri sağlanarak harekete hazır bir kuvvet haline getirilmiştir. Kütahya Mutasarrıflığı’nın, halkının ve eşrafın sözü üzerine, en geç bir hafta içinde 2000 silah toplanacağından, iki taburdan başka bir yardımcı kuvvetin daha silahlandırılmasına çalışılmaktadır. Bu iki taburun kadro ve teşkilatı sağlanınca emrimdeki 150 kişilik atlı asker müfrezesiyle birlikte Simav Cephesine hareket edeceğimi ayrıca bildireceğim. Durum bilgilerinize arz olunur. Kütahya, 26 Temmuz 1920 İsmail Hakkı 3 Kuva-yı Tedibiye ve Teşkilat-ı Mahsusa Komutanı 1 Mustafa Yeşil, Kütahya İlinin Kısa Tarihi, s.21-22, Ebüzziya Matbaası, İstanbul, 1937 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5306, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 3 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, s.184, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932 2 22 Ayrıca İsmail Hakkı Bey, Tavşanlı’daki krom madeninde bulunan kırk üç sandık dinamiti Kütahya’ya taşıtmış ve buradan trenle Eskişehir’e göndermiştir. Kurulacak yeni alay için silah ve cephane sağlanması konusunda sürekli çaba göstermiş ve Uşak’ta bulunan silahlar ile yirmi sandık cephaneyi de Kütahya’ya getirtmiştir. Kütahya Milli Alayı için tellallar aracılığıyla Kütahya halkından çadır talep etmiş ve bunun sonucunda birkaç gün içinde dört yüzden fazla çadır 1 toplanmıştır. Oldukça katı ve sert bir tutum takınan İsmail Hakkı Bey, davranışları nedeniyle yaygın bir eleştiriyle karşılaştıysa da, buyrukları kısa sürede yerine getirildi. Böylece Kütahya Milli Alayı’nın çekirdeği olan Birinci Tabur hazırlandı. Komutanlığına Yüzbaşı Mithat Bey atandı. Aynı tarihlerde Kütahya’daki ihtiyat subaylarının alaya katılmaları duyuruldu. Halkın elindeki yük hayvanlarının tabur komutanlığına teslimi Müdafaayı Hukuk Heyetinden istenildi. Köylerden ve şehirden istenildiği kadar silah ve cephane sağlanamadığı için 12. Kolordu Komutanlığından bu eksiklikler mümkün olduğu kadar tamamlanır. İkinci Tabur da böylelikle kurulur. Bu başarısından dolayı İsmail Hakkı, Ali Fuat Paşa tarafından Kütahya Milli Alayı Komutanlığına atandı. Alayın Birinci Tabur Komutan Yardımcılığına Mazlumzade Hasan Efendi, İkinci Tabur Komutan Yardımcılığına ise Ispartalıoğlu Nuri Bey atandılar. Alay taburlarının her birinin 600 er ve subayı, 72 yük hayvanı, 30 süvarisi, sağlık görevlileri, kazma kürek kullanan ameleleri ve çadırları vardı. Milli Alay’ın şapkaları, bahriye askerlerinin şapkalarına benzeyen, kenarına kırmızı, yeşil şerit çekilmiş, subayların yıldız ve sırma ile rütbelerinin belirtildiği türdendi. Tabur komutanlarının üç, bölük komutanlarının iki, kâtip ve takım komutanları2 nın şapkalarının önlerine birer yıldız takılmıştı. Uzun yıllar boyunca süren savaşlardan yılmış olan Anadolu halkı, Milli Mücadele yıllarında Kuva-yı Milliye’ye güvenmekte zorluk çekmiştir. Padişahın İtilaf devletleri ile anlaşma yaptığını, artık savaşın bittiğini düşünen halk, Yunan ordusunu ve arkasındaki İngiliz desteğini bilmediği için soyut bir düşman kavramına karşı, biz kendimizi koruruz, diyerek daha önce köylerine biz Kuva-yı Milliyeciyiz diye gelip yiyecek, para ve çeşitli malzemeyi toplayıp gidenlerden yıldığı için tepkili davranmıştır. Zaten Büyük Millet Meclisi kurulduktan sonra, Meclis’te de aynı konular gündeme gelmiş ve düzenli ordu oluşturulmuştur. Fakat ilerleyen Yunan ordusunu hiç olmazsa durdurabilmek için Milli teşkilatı kurmaya çalışan komutanlar, birlik ve beraberliği sağlayarak düşman karşısında güç birliği oluşturmaya çalışmışlar, halkı ve yöneticileri psikolojik yönden hazırlamışlardır. 1 2 A.g.e. s.187 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, s.198, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932 23 Kütahya Milli Alay Komutanı İsmail Hakkı Bey de, bu gelişmeleri sağlamak amacıyla 29 Temmuz 1920 tarihinde Orhaneli Kaymakamı’na halkın Kuva-yı Milliye’ye karşı muhalif tavır almasını şiddetle kınayan bir telgraf çekerek, İlçede bulunan silahları istemiş, ayrıca Harmancık Nahiyesi Müdürü’ne de nasihatte 1 bulunmuştur. SİMAV, DEMİRCİ SAVAŞI 27 Temmuz 1920 tarihinde İsmail Hakkı Bey’in, Emet Müdafaa-i Hukuk Reisi Doktor Fazıl Bey’den aldığı telgrafta, Simav halkının, Yunanlılara karsı kendi güvenliklerini kendilerinin sağlayabileceklerini, dolayısıyla Kuva-yı Milliye kuvvetlerini istemediklerini söyledikleri bildirilmekteydi. 28 Temmuz 1920 günü İsmail Hakkı Bey, bir taraftan nahiye müdürlerine telgraf çekerek halka nasihat edilmesini bildirdi, diğer taraftan, Fazıl Bey’e çektiği telgrafta, Simav’daki birkaç kişinin muhalefetinin, memleketin savunmasında yer alan fedakâr Simav 2 halkıyla hiçbir alakası olmadığını belirtmiştir. Bu sırada Ethem Bey Gediz yolundaydı ve Kuva-yı Seyyare’yi Yunanlılara taarruz etmek üzere Demirci’ye götürüyordu. Şalgamoğlu Mehmet Ağa’nın başını çektiği Simavlı Kuva-yı Milliye muhalifleri Kütahya’ya haber göndermekle yetinmeyerek, kasabanın dışında mevzilenmiş, olası bir çatışmaya karşı önlem almışlardı. Kuva-yı Seyyare kuvvetleri 30 Temmuz 1920 günü Simav yakınlarına geldi. Amacı Demirci’yi işgal eden Yunan Ayvalık Tümeni’ne karşı savaşan Albay Aşir Bey komutasındaki Panikçi Tümen lakabı ile anılan birliğe yardım etmekti. Ayrıca Ethem Bey, Yunan saldırısı karşısında Türk kuvvetlerinin uğradığı bunca yenilgiden sonra kendi adına bir zafer kazanmak ve adını bir de Yunanlılara 3 duyurmak istiyordu. Kuva-yı Seyyare muhaliflere saldırdı. Kısa bir çatışmadan sonra Simav’a girdi. Buradaki zayıf Yunan keşif birliğini atarak Simav’ı aldı. Ethem Bey, Demirci’nin Yunanlıların eline geçtiğini öğrenince, sokak çatışmalarına son 4 vererek Simav’ı terk etti. Bu arada Kuva-yı Milliye’nin Simavlı yerel güçleri Hisarbey ve Yeniköy'deki Yunan ileri karakollarına iki müfreze ile saldırıya geçerek buraları ele geçirildi. 1 Sevinç Sezengöz, Milli Mücadelede Döneminde Kütahya Milletvekilleri, Siyasi Görüşleri ve Hizmetleri (Dumlupınar Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), s.50, http://www.belgeler. com, Kütahya, 2006 2 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, s.184-187, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932 3 İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.142, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002 4 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.87, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004 24 Kako Mehmet komutasındaki Simav Müfrezesi Ahmetli ve Bahtıllı köylerindeki Yunan ileri karakollarına baskınlar yaptı. Müfreze komutanı Kako Mehmet bu savaşlarda şehit düştü. Yerine Simav Müfrezesi komutanlığına Simavlı Yusuf Çavuş görevlendirildi. 31 Temmuz 1920 gününün erken saatlerinde beş bin kişilik Kuva-yı Seyyare Birliği Demirci'ye doğru harekete geçti. Simav Dağları’nın Başalan, Tekkavak ve Yanık Değirmeni mevkilerinde Yunan askerleri ile kanlı boğuşmalarda Simav Demirciköylü topçu kumandanı Selim Ağa (Tezel) düşman mevzilerine kan kusturdu. Türk tarafı 15 şehit 30 yaralı verdi. Yunanlılar on bin kişidir. Simav Dağlarında bu boğuşma 9 saat sürer. Yenilen de yenen de henüz belli olmamıştır. Simav Dağları’nın Akçakertik Geçidi’ne yakın Cevizlik mevkiinde son boğuşma 5 saat sürer bu savaşta müfreze komutanları Halit Bey, Mısırlı Yusuf Bey büyük kahramanlılar gösterirler. Halit Bey'le birlikte 40 şehit 60 yaralı verilir. Bu savaş Yunanlılar üzerinde büyük etki yaptığından Yunanistan' da Venizelos Hükümeti düşürülür ve Başbakan Venezilos Yunanistan dışına kaçar. Türk Hava Kuvvetlerimizin Kartal Filosundan Fazıl Bey ve Vecihi Bey (Hürkuş) pilotlarımız bu savaşa havadan destek vererek Kuruluş savaşının ilk hava 1 saldırısını yapmışlardır. TÜRK UÇAKLARI SİMAV SEMALARINDA: 2. Uçak Bölüğü (Kartal Müfrezesi) muharebe görevine Sivil Pilot Vecihi Bey'in 15 Ağustos'ta Kula - Alaşehir yöresini keşfiyle başladı. Alaşehir, Elvanlar, Demirci, Simav bölgeleri havadan keşfedildi. Demirci bölgesindeki muharebelerde alçak irtifadan düşmana makineli tüfek ile taarruz edildi. 20 Ağustos 1920'de Halil ve Vecihi beyler iki kol halinde Simav yöresinin keşfini yaptılar. Aynı gün saat 18.00'da keşfe çıkan Vecihi, Demirci bölgesinde düşman karargâhını gördü ve bombaladı. Yunan Generali Neder, Kurtuluş Savaşı hatıralarında bu olayı şöyle anlatmıştı. "Aynı gün saat 10.15'te iki bin Türk askeri Demirci'deki bölüklerimize taarruz etti. Cepheyi yarmak istiyorlardı. Simav yönünden gelen bir Türk uçağı Demirci'de bulunan birliği ve birliğin yedek kuvvetlerini bombaladı.” 21 Ağustos 1920'de Pilot Yüzbaşı Fazıl Bey ve Sivil Pilot Vecihi Bey av uçakları ile Demirci bölgesi üzerinde uçarak muharebe sahasında Yunan kuvvetlerini bomba ve makineli tüfek ateşine tuttular. Uşak'ın Yunan kuvvetlerinin eline geçmesinden birkaç gün önce AEG C-IV tipi keşif uçağı bölgeye gelmişti. Uçak, uçuşa hazırlandığı sırada Yunan kuvvetlerinin hızla ilerlediği görüldü. Uçağın düşmanın eline geçmesini önlemek amacıyla bu uçak yakılmıştı. 29 Ağustos 1920'de 2 Uşak düşman eline geçmiş, Kartal Müfrezesi Afyon'a çekilmişti. 1 Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı (Makale), http://www.tayyareci.com.mht 2 a.g.e. 25 31 Temmuz 1920 günü akşamı Yunanlılar mağlup oldular. Kuva-yı Seyyare iki gün süren kanlı savaş sonunda Yunanlıları yenerek 1 Ağustos 1920 günü Demirci’yi ele geçirdi. Fakat bu başarının sevinci uzun sürmeyecekti. Yunan Ayvalık Tümeni durmadan takviye kuvvetler alarak toparlandı ve üç gün sonra Ethem kuvvetlerine karşı saldırıya geçti ve 4 Ağustos 1920 günü Demirci’yi tekrar ele geçirdi. Ethem Bey üstün Yunan kuvvetleri karşısında ciddi bir savaşı kabul etmeyerek çekilmiş, Yunanlılar tümen komutanı dâhil 25 yaralı ve 2 ölü vererek Demirci’yi tekrar ele geçirmişlerdi. Bu arada Kuva-yı Seyyare’nin de kayıpları vardı. En önemli liderlerinden Hafız Hüseyin Bey şehit oldu. Hiç olmazsa Gediz’ in düşman eline geçmesini önlemek için, Ethem Bey 1 kuvvetlerini Simav Gölü’nün kuzeyini esas tutan bir hatta çekti. YUNAN GENELKURMAYI’NA GÖRE SİMAV-DEMİRCİ MUHAREBESİ: Kemalist kuvvetleri, Uşak, Kütahya ve Eskişehir bölgesinde kendilerine çekidüzen vermek için gerekli zamanı kazanmak amacıyla, Demirci yöresine milli kuvvetler sevk ettiler. Bu kuvvetlerden önemli bir bölümü (2400 er, 6 makineli tüfek ve 3 top) Demirci’de hazır bulunan ve bir dağ bataryası ile takviye edilmiş olan Kidonya (Ayvalık) Tümeni 33.Alay’ın bir taburuna taarruz ettiler. Bu taburumuz, ertesi günü öğleye kadar direndiyse de, öğleden sonra Çataloluk istikametinde düzensiz bir şekilde çekildi. Bunun üzerine, taburun mensup olduğu Kidonya (Ayvalık) Tümeni acele toplanarak Kula ve Akhisar’dan iki kol halinde ileri yürüyüşe geçti. Türk kuvvetleri HızırlarAktepe hattında küçük bir savunmadan sonra geri çekildiler ve Kidonya (Ayvalık) Tümeni Demirci’yi tekrar ele geçirdi. Tümen Komutanı General Othoneos yaralandığı için yerine General Gargarides komutan oldu. Türk kuvvetlerini daha fazla takip etmek mümkün olmuyordu. Çünkü Yeniköy-Simav yolundan ilerleyerek Demirci Dağı’nı ve Simav Dağı’nı ele geçirmek gerekiyor. Fakat Salihli’den 140 kilometre uzak olan bu yörede kamyon, öküz arabaları ve 600 deve ile tümenin ihtiyaçlarını sağlamaya imkân 2 olmuyor. Bu nedenle Kidonya (Ayvalık) Tümeni tekrar geri Borla yöresine dönmüştür. MUSTAFA KEMEL PAŞA KÜTAHYA’ DA 18 Haziran 1920 günü Ordu Komutanlığı yetkisi ile Garp (Batı) Cephesi Komutanlığı kurulmuş ve 20.Kolordu’ya bağlı birlikler ile Kuva-yı Milliye çeteleri bu komutanlığa bağlanmıştı. Kolordu Komutanı olan Ali Fuat Paşa da Garp 1 2 Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.195, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990 a.g.e. s.195 26 Cephesi Komutanı oldu. 17 Temmuz 1920 günü Garp Cephesi birliklerinin maneviyatını yükseltmek amacıyla milletvekillerinden oluşan bir kurul Eskişehir’e gönderildi. Kurul Eskişehir, Kütahya ve Afyonkarahisar’da incelemelerde bulundu. Bu sırada 5 Ağustos 1920 günü Pozantı Kongresi’nden dönen Mustafa Kemal Paşa Konya üzerinden trenle Afyonkarahisar’a geldi. 1 Burada milletvekilleri ile buluştu. Kütahya Milli Alayı Komutanı İsmail Hakkı Bey, bunu öğrenince 6 Ağustos 1920 günü Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf çekerek Kütahya’ya davet etti. BİR TELGRAF MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİNE Konya’dan Afyonkarahisar’a geldiğinizi öğrenen Kütahya halkı ve ileri gelenleri, sizleri Kütahya’ya beklemektedirler. Değerli zamanınızın bir kısmını alarak Kütahya’ya teşrif etmenizi ve kurduğumuz Kütahya Milli Alayı’nı denetlemenizi istemek cesaretinde bulunuyoruz. Bu vesile ile hürmetlerimizi sunarız. Saygılarımızla. Kütahya, 6 Ağustos 1920 İsmail Hakkı 2 Kuva-yı Tedibiye ve Teşkilat-ı Mahsusa Komutanı Bu davet üzerine Mustafa Kemal Paşa beraberindeki milletvekilleri ile birlikte, aynı gün Afyonkarahisar’dan Kütahya’ya geldi. Kütahya Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti konukları için parlak bir karşılama töreni düzenledi. Mustafa Kemal Paşa coşkulu gösteriler arasında Kütahya Milli Alayı’nı denetledi. Kütahya Halkının vatanın kurtarılması ve milli hükümetin yanında yer alma çabaları Mustafa Kemal Paşa’yı çok sevindirdi. Alayın yaptığı geçit töreninden sonra Hükümet Konağına geçen Mustafa Kemal Paşa bir süre dinlendikten sonra aynı gün istasyonda trene binerek Eskişehir’e geçti. Kütahya’dan ayrıldıktan sonra, Mutasarrıf Sait Bey’e Kütahya halkına takdir ve teşekkürlerini 3 bildiren bir telgraf gönderdi. BİR BELGE KÜTAHYA MUTASARRIFI SAİT BEYEFENDİYE Büyük Millet Meclisi'nin selâm ve saygısını muhterem halkımıza, kahraman orduya ve hamiyetli kamu görevlilerine bildirmek üzere Kütahya'yı ziyaret eden heyetimiz, burada gördüğü övünç kaynağı ve tatmin edici samimi ve yüksek görüntüden dolayı 1 Mehmet Önder, Atatürk’ün Yurt Gezileri, 255-256, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1975 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, s.192, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932 3 A.Bekir Palazoğlu, Başöğretmen Atatürk, s.33, Milli Eğitim Yayınları, Ankara, 1991 2 27 fevkalâde iftihar ve sevinç duyar. Vatanperver Kütahya ahalisinin malî fedakârlığı, maddi ve manevi yardım ve çalışmasıyla beş on gün zarfında hazırlanan ve donatılan binlerce mevcuda ulaşan askeri birliğin giriştiğimiz dini, milli, vatani mücadelede zaferimizi temin edecek kahraman bir zümre olarak kanıtlanacağından eminiz. Gerek sizin ve Müdafaa-i Hukuk Heyetinin gayretleri, gerek umum Kütahya halkının yapması gereken çabalarından dolayı hissettiğimiz şükranı Büyük Millet Meclisi adına bildirerek son verir ve en iyi duygularımızın aynen bütün halka bildirilmesini rica ederiz. Ankara, 6 Ağustos 1920 Mustafa Kemal 1 Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa, cepheleri teftiş amacıyla çıktığı bu on günlük seyahat sonunda Ankara’ya döndüğünde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 9 Ağustos 1920 günü yapılan gizli oturumunda, gezi hakkında açıklamalar yapmış ve teftiş gezisinin son günü olan 6 Ağustos 1920 tarihinde Kütahya’da gördüklerini 2 milletvekillerine ayrıntılı olarak anlatmıştır. T.B.M.M. GİZLİ OTURUMUNDA MUSTAFA KEMAL PAŞA KÜTAHYA MİLLİ ALAYI’NI ANLATIYOR: Seyahatimizin sonuna doğru uğradığımız cepheye yakın bir yerden söz edeceğim. Bu yer Kütahya’dır efendim. Kütahya ve çevresi Ertuğrul Grubu’na yakın, geniş bir bölgedir ve ayrıca kuvvetler vardır. Bizim karşılaştığımız bu kuvvetler, Kütahya’da seyahatimiz esnasında ve on gün içinde ortaya çıkmış bir askeri birliktir. Bütün bir alay piyade idi. Üç taburlu bin yedi yüz er ve alay kurmak için teşekkül etmiş bir bölük süvarisi vardır. Bu kuvvetin tamamı giydirilmiş ve silahla donatılmıştır. Efendim, bütün bu kuvveti ortaya çıkaran, Kütahya halkıdır. On gün içinde bu şekilde kurulmuş ve biz Kütahya’ya vardığımız zaman cephede bulunmalarına gerek görülmüş, derhal gece bir kısmı ileriye hareket ettirilmiştir. Bu şekilde oluşturulan birliği dikkatli bir şekilde denetledik. Bu on günlük askeri birliği ortaya çıkaran insanlar, öteden beri hiç silâhını terk etmemiş ve firar etmemiş askeri yeteneğe ve disipline sahip kimselerdi. Hatta en düzenli ve talimli bir askeri birliğe yaptırılması gereken eğitimi tereddütsüz yapmışlardır. Bundan, bütün Milletimizin 3 eğitimli birer asker olduğu anlaşılmıştır. MİLLİ ALAY CEPHE YOLUNDA 1 Mustafa Yeşil, Kütahya İlinin Kısa Tarihi, s.22-23, Ebüzziya Matbaası, İstanbul, 1937 TBMM 1.Dönem Zabıt Ceridesi (9 Ağustos 1920), c.3, s.120, http://www.tbmm.gov.tr 3 a.g.e. 2 28 İsmail Hakkı Bey, bir taraftan Kuva-yı Seyyare Komutanı unvanını alan Çerkez Ethem Bey’e bağlı olduğu gibi diğer taraftan da ordu ile bağlantı kurması ve Kütahya Milli Alay Komutanlığı’nın Ali Fuat Paşa tarafından İsmail Hakkı Bey’e verilmesi, Ethem Bey’i şüphelendirmiştir. . Ethem Bey’in, İsmail Hakkı Bey’i kurduğu Kütahya Alayı ile birlikte defalarca yanına çağırmasına rağmen, İsmail Hakkı Bey, gitmeyip Ali Fuat Paşa ile temasa geçerek, emrindeki 1500 kişilik bu Alay’la Milli Kuvvetlere katılabileceğini bildirmiştir. Bu durumdan kuşkulanan Ethem Bey, İsmail Hakkı Bey’i kontrol altında bulundurmak üzere Kütahya Mıntıka Komutanlığı’na kendi adamlarından Binbaşı Abdullah Bey’i göndermiştir. Bu atamadan memnun olmayan İsmail Hakkı Bey, 30 Temmuz 1920 tarihinde Ethem Bey’e bir telgraf çekerek, Abdullah Bey’in bu görevin ehli olmadığını, bilgi ve tecrübeye sahip olan emekli Binbaşı Yanyalı Nüzhet Bey’in göreve layık olduğunu bildirmiştir. Fakat Ethem Bey, bu isteğini dikkate almamış, Abdullah Bey’i bu görevde bırakmıştır. Mustafa Kemal Paşa tarafından teftiş edildikten sonra, 6 Ağustos 1920 tarihinde, Üsteğmen Hulusi Efendi komutasındaki 1.Tabur, Simav’a doğru hareket ettirilmiştir. Bu birliğin cepheye gönderilmesinden sonra Ethem Bey, İsmail Hakkı Bey’i de cepheye davet eden bir telgraf çekmiş ve 2.Tabur’un eksiklerinin Gediz ve Simav’da tamamlanabileceğini, daha fazla gecikilmemesi gerektiğini bildirmiştir. Ethem Bey ayrıca geride kalacak olan 3.Tabur’un teşkilat çalışmalarını, Kütahya Mıntıka Komutanı Abdullah Bey’in sürdüreceğini belirtmiştir. İsmail Hakkı Bey, bu telgrafa aynı gün verdiği cevabında ise, henüz işlerinin bitmediğini ve şimdilik cepheye gelemeyeceğini bildirmiştir. BİR TELGRAF KUVA-YI SEYYARE KOMUTANI ETHEM BEYEFENDİYE 2. ve 3. taburlar henüz hazır değildir. Askeri birlikler sadece silah sağlamakla kurulamaz. Bu görev çok daha ayrıntılı bir iştir. Ayrıca, daha önce belirttiğim gibi Abdullah Bey bu yeteneğe sahip değildir. Ben de çok hastayım ve yola çıkmam imkânsız. Şu sıralarda benim ve henüz eksikleri tamamlanmamış olan taburların cepheye gitmelerinin mümkün olmadığını saygılarımla arz ederim. Kütahya, 9 Ağustos 1920 İsmail Hakkı 1 Kuva-yı Tedibiye ve Teşkilat-ı Mahsusa Komutanı 1 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, s.194, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932 29 BİR TELGRAF KUVA-YI TEDİBİYE VE TEŞKİLATI MAHSUSA KOMUTANI İSMAİL HAKKI BEY’E Hastalığınıza üzüldüm. Geçmiş olsun. İyileşinceye kadar Kütahya’da kalmanız uygundur. Yalnız 2.Tabur’un hemen bugün, 3.Tabur’un da en kısa zamanda cepheye gönderilmesini şarttır. Buna göre gereği emrolunur. Simav, 9 Ağustos 1920 Ethem Kuva-yı Seyyare Komutanı 1 Bunun üzerine İsmail Hakkı Bey, 11 Ağustos 1920 günü Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa’ya bir telgraf çekilerek, çadırlarıyla beraber Kıdemli Yüzbaşı Bergamalı Ahmet Hüsnü Efendi komutasındaki 2.Tabur’un da Simav’a hareket ettiğini bildirmiştir. Ayrıca bu durumu Ethem Bey’e de bildirmiştir. İsmail Hakkı Bey, 18 Ağustos 1920 tarihinde de Üsteğmen Bahaettin Efendi komutasındaki 3.Tabur’u da cepheye göndermiştir. Bunun ardından Yüzbaşı Mehmet Ziya Bey komutasında Depo Taburu adında dördüncü bir tabur daha kurulmuş ve Milli Alay teşkilatı 28 günde tamamlanmıştır. Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa, İsmail Hakkı Bey’i çalışmalarından dolayı bir telgrafla kutlamıştır. BİR TELGRAF KÜTAHYA MİLLİ ALAYI KOMUTANI İSMAİL HAKKI BEY’E Milli Alay’ın kurulması sırasında yaptığınız çalışmalardan dolayı şahsınızı ve Kütahya Halkını kutlarım. İstemiş olduğunuz top ve mitralyözleri ilk fırsatta gönderileceğim. Göndermiş olduğunuz maaş listesi toplam olarak ayda yaklaşık yirmi bin lira tutmaktadır. Milli Alay olmanızdan dolayı, bu miktarın Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kütahya Şubesi bütçesinden temin edilmesi daha uygun olur. Bundan sonraki çalışmalarınızda başarılar dilerim. Eskişehir, 18 Ağustos 1920 Ali Fuat 2 Garp Cephesi Komutanı 1 2 a.g.e. s.194 a.g.e. s.197 30 MİLLİ ALAY’IN SONU İsmail Hakkı Bey’in cepheye hareketi, Ethem Bey’in devamlı ısrarı üzerine 28 Ağustos 1920 tarihinde gerçekleşti. Bu tarihlerde Yunan Ordusu İç Batı Anadolu’da ilerliyordu. Uşak ve Simav işgal edilmişti ve Afyonkarahisar’da da durum kötüye gidiyordu. Bunun için İsmail Hakkı Bey’in yardımcısı Nüzhet Bey, Kütahya’da bulunan Depo Taburu’nun bir bölümünü ve yeterince silahı Afyonkarahisar’a gönderdi. Taburun geri kalanı da Garp Cephesi Komutanlığı’ na bağlandı. 28 Ağustos 1920 tarihinde Gediz’e hareket etmiş olan İsmail Hakkı Bey ise, Gediz’in güvenliğinin tehlikeye düşmesi üzerine işgal altında kalmamak için 1 Alayı ile birlikte Kütahya yakınlarına çekildi. Daha sonra Bolu İsyanının bastırılmasında görevlendirilmek üzere Milli Alay Eskişehir’e gönderildi. Burada Ali Fuat Paşa’nın emriyle Alaya hücum bölüğü, 2 mitralyöz takımı, kudretli cebel bataryası ilave olarak katıldı. Kütahya Milli Alayı Eskişehir’de bir geçit resmi yaptıktan sonra, isyan bölgesine hareket etti. Ne yazık ki alayın içinde bulunan bozguncular yüzünden askerler komutanlarına karşı ayaklandılar, İsmail Hakkı Bey yaralandı ve Alay 3 dağıldı. 1500 mevcutlu Milli Alay’ın dağılması bir gün içinde gerçekleşti ve 4 komutanları canlarını zor kurtardılar. İSMAİL HAKKI MİLLİ ALAYI NASIL KURDU? Çerkez Ethem’in Kütahya’daki temsilcisi Jandarma Yüzbaşısı İsmail Hakkı kısa bir zamanda büyük bir beceri göstererek bir milis alayı kurmayı başarmıştır. Ben bu alayı, Bolu isyanını bastırmak üzere sevk edileceğinin günün arifesinde Eskişehir’de yaptığı geçit resminde gördüm. Kütahya’da yaptırılan yazlık elbiselerle, en görkemli ordular gibi giydirilmiş olan askerler boylu, bosluydular. Ve o zaman, Kütahya gibi dar bir çevrede ve her türlü cereyanlar arasında İsmail Hakkı Bey’in bu teşkilatçılık yeteneğine hayran olmuştum. Bu alayın kurulması sırasında Kütahya ve çevresinde aşırıya kaçan şiddet ve zorlamalardan söz edilmişti. Ben bu sırada Kütahya’da bulunmadığım için, alayın kurulması için ne gibi emekler harcandığını ve ne gibi olağanüstü önlemlere başvurulduğunu bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey varsa, İsmail Hakkı Bey, güzel bir eser yaratmıştı. Fakat ne yazık ki, bu olağanüstü askeri birlik daha Geyve’ye 1 a.g.e. s.197-198 Mustafa Yeşil, Kütahya İlinin Kısa Tarihi, s.21-24, Ebüzziya Matbaası, İstanbul, 1937 3 Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.206, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2 4 1990 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s.263, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2004 31 varmadan yolda bozuldu. Askerler isyan ettiler. İsmail Hakkı Bey yaralandı. Milis 1 alayı dağıldı. İSYAN EDEN MİLLİ ALAY ASKERLERİ: Ertuğrul Grubu Komutanı Albay Kazım Bey (Özalp), İnönü mevzilerini görmek üzere, yanında yaveri ve karargâh doktoru olduğu halde araba ile Esnemez Köyü civarından geçerken İsmail Hakkı’nın, dağılmış olan Kütahya Milis Alayı erlerine tesadüf eder. Erler silahlı ve isyan halinde, bilhassa kendi subaylarına karşı silah kullanmış insanlar olduklarından, araba içinde giden Albay Kazım Bey, bunlara tesadüf edince, bir olay ile karşılaşacağını düşünür, fakat ne kendisi ve ne de yaveri askeri elbise giymemiş olduklarından, asiler arabanın çevresini sarıp, “Siz kimsiniz, nereye gidiyorsunuz?” diye sorunca. Ertuğrul Grubu Komutanı, “Ben sorgu hâkimiyim, yanımdaki de doktordur. Köyde bir olay olmuş, soruşturmaya gidiyoruz.” Diye cevap vermekle kendilerini kötü bir durumdan 2 kurtarmıştır. Çerkez Ethem Bey ise, cepheden Kütahya’ya geldi ve birkaç gün sonra istirahat etmek üzere Eskişehir’e gitti. Yerine vekil olarak bıraktığı ağabeyi Tevfik Bey, İsmail Hakkı Bey’in kurduğu Kuva-yı Tedibiye ve Teşkilatı Mahsusa Komutanlığı’nı kaldırdı, Milli Alay teşkilatının Kütahya’da kalan şubelerini Kuva3 yı Seyyare’ye kattı ve Milli Alay’a ait paraya da el koydu. İsmail Hakkı Bey, Çerkez Ethem İsyanı ile ilgili olarak hakkında şikâyette bulunulması üzerine tutuklandı ve Kütahya Hapishanesi’ne konuldu. 26 Ocak 1921 günü Antalya Mebusu Rasih, Denizli Mebusu Mehmet Yusuf ve Kütahya Mebusu Haydar beylerden kurulan İstiklal Mahkemesi Kütahya’ya gelerek bir bildiri ile firarilerin teslimi için bir hafta süre verdi ve davacılara mahkeme kapılarının açık olduğunu ilan etti. 29 Ocak 1921 günü İsmail Hakkı Bey’in yargılanmasına başlandı. İstiklal Mahkemesi 6 Şubat 1921 günü Kütahya’dan 4 Eskişehir’e gitti. İsmail Hakkı Bey daha sonra serbest bırakıldı. SİMAV, DEMİRCİ SAVAŞI’NIN SONUÇLARI Bursa ve Balıkesir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesinden sonra, küçük ölçekte de olsa, bir Yunan birliğine karşı elde edilen başarı Ethem Bey ve kardeşlerinin ününü ve etkisini yeniden artırdı. Bundan başka düzenli ordunun, zorunlu askerlik sistemi ile oluşturulan birliklerinin artık bir iş göremeyeceği, 1 Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.206, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990 a.g.e. s.207 3 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, s.198-199, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932 4 Hamza Güner, Tarihte Kütahya, s.31, Vilayet Matbaası, Kütahya, 1961 2 32 maaşlı asker, yani çetecilik yönteminin genel olarak yaygınlaştırılması ve düzenli ordunun ortadan kaldırılması hakkında öteden beri yapılmakta olan propagandaya bir kat daha hız verildi. Kütahya’da ve Eskişehir’de, açıktan açığa subaylığın ve zorunlu askerlik hizmetinin, daha doğrusu düzenli ordunun kaldırılmasının gerekli olduğu hakkında herkes korkusuzca bağıra bağıra konuşuyordu. Yeşilordu’ya girmiş ve destekleyen bazıları da aynı propagandayı yapmaktaydılar. Ethem Bey, bu başarıyı, rütbe ve emir komuta zincirini dinlemeyerek “Umum Kuva-yı Seyyare ve Kütahya ve Havalisi Komutanı” imzasıyla valilere, mutasarrıflara ve kaymakamlara, cephe, kolordu ve tümen komutanlıklarına 1 genelge ile bildirdi. YEŞİL ORDU: Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarında, özellikle 1920 yılında, dışarıda Enver Paşa, toplumsal devrim fikrinin şampiyonluğunu yapar, bir cins İslam Bolşevikliği icadına çalışırken, içerideki bir kısım ittihatçılar da Enver Paşa paralelinde çabalar içindedirler. Yeşil Ordu Cemiyeti bu çabaların ürünüdür. Çerkez Ethem’ in kardeşi Reşit de bu cemiyetin kurucuları arasındadır. Yeşil Ordu’nun Genel Sekreteri ve Maliye Bakanı Hakkı Behiç, amaçlarını şöyle açıklar: “Batı’nın ülkemizi yok etmek isteyen politikası karşısında, Doğu’ya ve Rus Devrimi’ne yaklaşmakta büyük bir kurtuluş ümidi gördük. Müslüman Âlemi’nde Rus Devrimi’ni değişikliğe uğratarak meydana getirilecek bir sosyalist birliği fikrine bağlandık. Mustafa Kemal Paşa bu fikrimize taraftar göründü.” İç isyanların bütün Anadolu’yu boydan boya sardığı, Bolşevik suçlamalarının alıp yürüdüğü bir dönemde ve düzenli ordu birliklerinin dağılıp çözüldüğü bir ortamda, Mustafa Kemal Paşa Kuva-yı Milliye’ye yardımcı olur, iç isyanların bastırılmasında rol oynar düşüncesiyle oldukça güvendiği kişilerce başlatılan Yeşil Ordu girişimini olumlu karşılamıştır. Ancak Yeşil Ordu’yu kuranların amacı daha başkadır. Onlar başlangıçta Enver Paşa ile işbirliği halinde İslam Dünyası’nda bir Yeşil Komünizm kurma düşleri görmektedirler. Ama o günlerin tek etkin askeri gücünün komutanı olan Çerkez Ethem’in kişiliğinde yeni bir lider kazanır. Kuva-yı Seyyare ve bazı düzenli ordu birlikleri yeşil ve kırmızı renkli flamalar kullanmaya başlarlar. Mustafa Kemal Paşa, kontrolden çıkan Çerkez Ethem’li bir Yeşil Ordu’nun kapatılmasını ister. Paşa’ya bağlı birçok Yeşil Ordu’cu kişiler bu emre uyar, ama Ankara ve Eskişehir il örgütleri faaliyetlerini sürdürür. Kütahya’da Çerkez Ethem’in, düzenli ordu birliklerine yenilmesiyle birlikte, Yeşil Ordu girişimi son bulmuş ve örgüt dağılmıştır. Yeşil ve kırmızı renkli flama taşıyan birlikler yeniden 2 kırmızı ve beyaz renkli flama taşımaya başlamışlardır. 1 Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.195-196, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990 2 Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, c.2, s.555-601, Tekin Yayınevi, İstanbul, 2001 33 SİMAV, GEDİZ VE UŞAK’IN İŞGALİ Demirci’yi işgal eden Yunan Ayvalık Tümeni, on günlük bir duraksamadan sonra tekrar taarruza geçerek Kuva-yı Seyyareyi tekrar geri attı ve 14 Ağustos 1920 günü Simav’ı işgal ederek durdu. Yunanlıların Demirci’yi ve Simav’ı işgal etmekle yetinmeyecekleri anlaşılmaktaydı. Ayvalık Tümeni’nin de içinde yer aldığı 1. Yunan Kolordusu bütün kuvvetleriyle taarruza hazırlanıyordu. Simav’ın alınmasından iki hafta sonra harekete geçen bu Yunan kuvvetleri, 23. Tümen Komutanı Kurmay Yarbay İzzettin (Çalışlar) Bey’in birlikleri ile karşı karşıya geldi. Yirmi bin kişiye varan Yunan kuvvetleri karşısında 23.Tümen’in bütün kuvveti ancak iki bin 1 kişiydi. Yunanlılar Türk kuvvetlerini ikiye ayırarak bir kısmını Demirci’ye, bir kısmını da Eşme yönüne attı. Ancak Yunan saldırısı karşısında Uşak’ı savunmakta olan 23. Tümen’in yerel direniş gruplarından Milli Piyade Taburu ile Milli Süvari Alayı’nın direnişi uzun sürmedi ve sonunda Yunanlılar 29 Ağustos 1920 günü 2 kenti işgal ettiler. Türk birliği bu harekâtta Uşak’ı terk ettikten başka 40 şehit, 70 yaralı, 400 esir vermiş ve 5 top kaybetmişti. Uşak’ta kaçırılamayan cephane yüklü 70 3 vagon da Yunanlıların eline geçmişti. BEHİÇ BEY’İN UYARISI: Demiryolları Genel Müdürü Behiç Bey, daha önceden askeri yetkilileri uyarmıştı. Şayet kısa bir süre için geri çekilme olacaksa, bu çekilmeden haberdar edilmeli ve demiryolu tahribatı işletme tarafından yapılmalıydı. Ama Behiç Bey’in bu uyarısı dikkate alınmayınca, Uşak’tan bir kilometre sonra askerlerimizin tahrip ettiği köprü, 12 vagonlu bir lokomotifin aşağıya uçmasına ve hemen arkasından gelen ve cephe gerisine çekilmekte olan trenin yoluna devam edememesine neden olmuştur. Ayrıca Uşak İstasyonu’nda bulunan iki lokomotif ile 4 yetmiş vagon düşmanın eline geçmiştir. 2.Yunan Tümeni Uşak Şehri’ne yerleşir. Yunanlılar zengin ailelerden ve köylüden birçoğunun evlerini yağmalayarak yakmışlar, pek çok insanı da 1 İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.142, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002 Adnan Şişman, Milli Mücadele’de Afyon ve Uşak’ın Kurtuluşu, s. 48-49, T.B.M.M. Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Afyon, 1996 3 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.87, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004 4 Emir Kıvırcık, Cepheye Giden Yol, s.197-198, GOA Yayınları, İstanbul, 2008 2 34 katletmişlerdir. Bu arada halkı sindirmek için nüfuzlu kişileri Atina’da ve Yunan 1 adalarında bulunan esir kamplarına sürmüşlerdir. 30 Ağustos 1920 günü 12. Yunan Tümeni kuzeye, Gediz’e doğru yönelerek Hamidiyehanı’nda (Abide Köyü) Kuva-yı Seyyare’yi ileri atar. 1 Eylül günü Ayvalık Tümeni’nden bir müfreze Simav’a yönelerek 3 Eylül’de buradaki Yunan birliği ile buluşur. 5 Eylül günü bu müfreze ve 12. Yunan Tümeni Gediz’i işgal eder ve 10 kilometre kuzeyde ileri karakollarını kurar. Böylece General Nider’in 1.Kolordusu tarafından yürütülen işgal harekâtı sona ermiştir. Dikkate değer ki üç Yunan tümenine karşı bütün bu savaşları yapan, Albay İzzettin Bey’in komuta ettiği mevcudu az, güçsüz 23.Türk Tümeni’dir. Panikçi Tümen diye de anılan bu tümen dağılmış, toplanmış, tekrar dağılmış, tekrar toplanmış, böylece kendinden adetçe, silahça dört beş kat fazla kuvvetlere karşı 1920 yılının son aylarında yeni kurulmakta olan Garp Cephesi’nin güney kısmında düşmanı 2 oyalamıştır. Ekim 1920 ortalarına gelindiğinde, Yunanlıların Gediz’de dört alayı 3 bulunan 13. Tümen’i vardı, bu yöredeki asıl güçleri Uşak’ta bulunmakta idi. ALAYUNT TOPLANTISI Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa, 13 Ekim 1920 tarihinde Genel Kurmay Başkanlığı’na, Yunanlıların Gediz’de dört alaylı bir tümeni olduğunu, Uşak’ın doğusundaki köylerde savunma durumuna geçtiklerini, Bursa bölgesinde Fransızların ve İtalyanların engel olmaları nedeniyle herhangi bir saldırıya geçemeyeceklerini, bu nedenle Gediz’de tek başına bulunan Yunan tümenine bir taarruz yapılabileceğini, böylece kış gelmeden hem askeri, hem de halk kamuoyunu ciddi şekilde oyalayacaklarını bildiren bir telgraf gönderdi. Genel Kurmay Başkanı Albay İsmet Bey, 15 Ekim 1920 tarihli cevabında, Gediz’e şimdilik taarruz yapmalarının sakıncalarından söz ederek, Gediz’de bulunan Yunan tümenine yapılacak bir taarruza Uşak’ta bulunan diğer Yunan tümenlerinin yardıma gelebileceklerini, eldeki cephanenin uzun süreli bir muharebe için yetersiz olduğunu, Bursa’ da ve Uşak’ta bulunan Yunan birliklerinin ordumuza saldırabileceklerini, bu saldırı sonunda elimizde bulunan demiryollarını ve Batı Anadolu’nun bir kısmını daha kaybetme tehlikesi ile karşı 4 karşıya kalınabileceğini bildirdi. 1 Adnan Şişman, Milli Mücadele’de Afyon ve Uşak’ın Kurtuluşu, s.49, T.B.M.M. Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları,1996, Afyon 2 Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.198, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5307, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 4 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.874-875, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 3 35 İsmet Bey, Ali Fuat Paşa ile yazışma yoluyla anlaşamayınca, 17 Ekim 1920 günü Ankara’dan Eskişehir’deki Garp Cephesi Komutanlığı karargâhına gitti. Genel Kurmay Başkanı İsmet Bey ile Ali Fuat Paşa’nın bu buluşmaları sonucunda da anlaşılamaması üzerine, durumun bir de taarruza katılması düşünülen birliklerin komutanlarıyla tartışılması ve eğer bu komutanlar olumlu 1 görüş belirtirlerse taarruzun gerçekleştirilmesi kararı alındı. Ali Fuat Paşa, Gediz’e yapılacak taarruzun başarı ile sonuçlanacağına inandığından bu hareketi mutlaka gerçekleştirmek istiyordu. Genel Kurmay’ın muhalefetine rağmen hazırlıklara başladı. Ertuğrul Grubu Komutanı Albay Kazım Bey Alayunt’ta idi, 11. ve 61. tümenler de bu grup komutanlığına bağlıydı. 18 Ekim günü Alayunt İstasyonu’nda bir vagonda toplantı düzenledi. Toplantıda Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Kurmay Başkanı Binbaşı Saffet Bey (Arıkan), Ertuğrul Grubu Komutanı Albay Kazım Bey (Özalp), 11.Tümen Komutanı Arif Bey (Ayıcı Arif), 61.Tümen Komutanı Yarbay İzzettin Bey (Çalışlar), Kuva-yı Seyyare Komutanı Ethem Bey ve Kuva-yı Seyyare Kurmay Başkanı Halil Bey bulundular. Yarbay İzzettin Bey yakası kapalı askeri elbise giymişti, bunun dışında diğerleri Kuva-yı Milliye’nin şef 2 üniformalarını giymişlerdi. Toplantıdaki görüşmelerde Gediz Taarruzu tartışıldı, herkes düşüncesini açık açık söyledi. TOPLANTIDA SAVAŞ KARARI ALINIYOR ALİ FUAT PAŞA: Arkadaşlar bugün burada toplanmamızın nedeni, hepinizin bildiği gibi Gediz’de bulunan Yunan taburuna yapmayı düşündüğümüz taarruzla ilgili. Ama bu konuda görüşlerinizi almadan ve asıl konuya geçmeden önce başka bir konu hakkında bilgi vermek durumundayım. Üzücü bir haberdir bu. Konya’da maalesef isyan hareketi başlamış. Asiler Çumra’dan Konya merkezini işgal etmişler. Ayrı bir grup Bozkır ve Ilgın’da imiş. Ankara, Ethem Bey’in kuvvetleri ile Konya’daki isyanı da bastırmasını istiyor. Şimdi biz ilk önce bu durumu tartışalım. ETHEM BEY: Görülüyor ki Yunanlıların her zaman, hatta çeşitli cephelerden saldırıya geçmeleri muhtemeldir. Refet Bey İçişleri Bakanı olarak elindeki yetkilerle de hareket edebilir ve o bölgeyi iyi bildiğinden isyanı bastırabilir. Refet Bey derhal harekete geçsin ve eğer bir miktar süvari isteniyorsa, büyük fedakârlık gerektirmesine rağmen Kuva-yı Seyyare’den gönderebilirim. KAZIM BEY: Ben de Ethem Bey’ in düşüncelerine katılıyorum. Durumu Ankara’ya iletelim. Cevaba göre durum değerlendirmesi yapalım. 1 Dr. Ayfer Özçelik, Gediz Taarruzu (Makale), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c.7, sayı:21, http://www.atam.gov.tr 2 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.874-875, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 36 İZZETTİN BEY: Eğer Yunanlılara taarruz edilecekse, benim taburumun mevcudunu Konya isyanı için azaltmam söz konusu olamaz. ARİF BEY: Ben de tabur mevcudumu azaltamam. ALİ FUAT PAŞA: Arkadaşlar yemek vakti yaklaştı. Sizler için koyun çevirmesi hazırlattım. Şu sıralarda savaş her zaman mümkün, lakin koyun kebabı her zaman bulunmaz. Hepinize afiyet olsun. Daha önce istasyondaki bir vagonda başlayan toplantıya yemekten sonra, gene istasyondaki bir odada devam edilir ve asıl konu olan Gediz taarruzu konusuna geçilir. ALİ FUAT PAŞA: Arkadaşlar durumu biliyorsunuz. İki gün önce Gediz üzerinden orada bulunan Yunan tümenine karşı bir harekâta girişilmesi için Genel Kurmay Başkanı İsmet Bey’e bir telgraf çektim. Bir gün sonra gelen cevapta bunun sakıncaları olduğunu İsmet Bey belirterek, bu taarruza hükümetin pek sıcak bakmadığını ifade etti. Bu konuda tek tek sizlerin görüşlerini alacağım. ETHEM BEY: Bu konuda Kurmay Başkanım Halil Bey’e bir rapor hazırlattım. Onu sizlere sunuyorum. Bildiğiniz gibi buradaki düzenli ordu birliklerini, daha önceki birlik kalıntılarını toplayarak oluşturduk. Şimdi bunlara, Kuva-yı Seyyare ile birlikte bir tatbikat yaptırmakta büyük fayda vardır. Baskın halinde yapılacak bir taarruzla hem bu düşman tümeninin imhası ve hem de cephane ve ganimet almamız mümkündür. Böylece cephane ihtiyacımızı da sağlamış oluruz. Bu harekette Kuva-yı Seyyare Uşak Gediz yolunu keserek Yunanlıların Uşak’tan takviye almalarını veya Gediz’deki düşmanın Uşak istikametinde geri çekilmesini önleyecektir. Ben bu galibiyeti yüzde yüz sağlayacağım. ARİF BEY: Ben Tümenimle (11 Tümen) Kuva-yı Seyyare’yi desteklerim. Gediz’deki Yunan tümenine taarruzu destekliyorum. Ordu birliklerimiz ve Kuva-yı Seyyare bu tümeni yenecek güçtedir. ETHEM BEY: Bir taarruzu ben şahsen uygun görmüş olabilirim. Bu çok sorumluluk isteyen ve o oranda da ülkenin geleceği ile ilgili bir konudur. Hata etmiş olabilirim. Bu nedenle bu konuda benimle görüş birliği içinde değilseniz beni uyarınız ve bu fikrimden vazgeçeyim. KAZIM BEY: Kuva-yı Seyyare’nin durumu, mevcudu ve maneviyatı böyle bir harekete uygun görülüyor. Bu durumda asıl düşünülmesi gereken ordu birliklerimizdir. Böyle bir göreve katılacak olan 61. ve 11. tümenlerdir. Tümen komutanları düşüncelerini açıklayabilirler. İZZETTİN BEY: Eğer Kuva-yı Seyyare düşmanın hem geri çekilme hattını keser ve hem de Uşak’tan alabileceği kuvvetleri Köprühan hattında durdurmayı başarırlarsa, Tümenim taarruzumuzu başarıyla sonuçlandıracak güçtedir. 37 ALİ FUAT PAŞA: O halde arkadaşlar bu durumda Gediz’deki Yunan kuvvetlerine küçük veya büyük çapta olması savaşın gelişmesine göre belirlenecek bir taarruzu kabul ediyor muyuz? Bu soru üzerine toplantıda bulunanlar, taarruza pek istekli olmayan İzzettin Bey 1 dâhil olumlu görüş bildirdiler ve hazırlıklara başlamak üzere dağıldılar. Gediz Taarruzu, Gediz yöresinde bulunan Yunan 13.Tümeni’ni, yalnız başına yakalayarak her taraftan sarıp yok etmek, böylece milli kuvvetler tarafından da üstünlüğü sağlamak ve maneviyatı düzeltmek için o zaman Ali Fuat Paşa tarafından düzenlenmiş bir harekâttır. Bütün hazırlıklar, Yunanlılara hiç bir şey sezdirmeksizin yapılmıştır. On beş gün önceden (9 Ekim 1920) İnönü’deki 11.Tümen Alayunt’un güneyine nakledilmiştir. 61.Tümen Kızılinler’de bulunuyordu. Bu tümenlerin kurmay başkanları, Gediz civarına gönderilmişler, harita üzerinde kendilerine gösterilmiş 2 olan toplantı ve harekât mevzilerini bizzat görmüşlerdir. GEDİZ SAVAŞI 21 Ekim 1920 tarihinden itibaren düzenli ordunun 11. ve 61 tümenleri ile Kuva-yı Seyyare, Kütahya’da toplanarak Gediz istikametine doğru yola çıktılar. Emet Milli Müfrezesi de, bu birliklere katılmak üzere Emet’ten yola çıktı. Birliklerin cephane ve eşyaları Kütahya köylerinden toplanan kağnı arabaları ile taşınıyordu. Arabaları köylü kadınları ve çocukları kullanıyorlardı. Hava açık, fakat bir gün önce yağan yağmur nedeniyle yollar çamurluydu. Birlikler 21, 22 ve 23 Ekim 1920 günleri gece yürüyüşleri yaparak ilerlediler. Düşmanın dikkatini çekmeden Yunan birliklerine iyice yaklaştılar. Gediz’in 30 km yakınlarına Efendi Köprüsü’ne sessizce geldiler ve 23 Ekim 1920 günü birlikler savaş durumunu aldılar. Harekâtı kumanda edecek olan Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa yüksekçe bir tepe üzerine karargâhını kurdurdu. Hava yağmurlu ve sisli idi. 3 Arazi de dağlıktı. 24 Ekim 1920 günü Ankara’nın uygun görmediği, fakat Ali Fuat Paşa ile Ethem Bey’in ısrarla yapılmasını istedikleri Gediz taarruzu sabah saat 06.00’ da Türk topçusunun ateşi ile başladı. 61.Tümen, Kütahya-Gediz karayolunun iki tarafından ve 11.Tümen de bu yolun solundan, topçu desteğinde Gediz’in 1 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.224-228, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004 2 Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.199, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 3 1990 İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.10, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 38 kuzeyinde bulunan Yunan 13.Tümeni’ne taarruz etti. Çerkez Ethem’in Kuva-yı Seyyare’si de daha soldaki vadilerden, Gediz Uşak karayolunu, yani Yunanlıların geri çekilme istikametini kesmek için Hamidiyehanı (Abide Köyü) 1 üzerine yürüdü. Ancak, Yunanlıların yoğun makineli tüfek ateşi karşısında, 61.Tümen ilk gün önemli bir ilerleme kaydedemedi. 11. Tümen’in durumu da bundan pek farklı olmadı. Fena hava şartları içinde başlayan taarruz, irtibatsız bir şekilde devam 2 etti. Ali Fuat Paşa, bütün birliklerle irtibat kuramadığı gibi, yan yana taarruz eden 11. ve 61. tümenlerin de irtibatları sürekli olarak sağlanamıyordu. Buna rağmen tümenlerin taarruz hareketleri düşman mevzilerinin önlerine kadar gelişmiş, fakat düşmanı bu mevzilerden atmayı sağlayamamıştı. ALİ FUAT PAŞA SOĞÜKKANLI AMA TEDİRGİN: Taarruz günü (24 Ekim 1920) saat 14.00’de 11.Tümen komuta yerine gelen Garp Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşa durumu yakından gördü. Yüksekçe bir sırtta bulunan kumanda yerinden, Gediz Vadisi Hamidiyehanı’na kadar fark ediliyordu. Dürbün ile yapılan gözetlemede birkaç atlıdan başka herhangi bir hareket görülmüyordu. Anlaşılan bu saate kadar Kuva-yı Seyyare muharebeye girmemiş olacaktı. Bu durum üzerine 11.Tümen Komutanı Yarbay Arif Bey Komutanına şöyle dedi. “Paşam görüyorsunuz ya, çeteler muharebeye girmiyorlar ve seyirci kalıyorlar. Onların maksadı yeni kurulmakta olan muvazzaf tümenlerimizi kırdırmak, zayıflatmak ve sonradan da düşman yerine bize saldırarak idareyi ellerine almaktır. Muharebeyi kesmeliyiz.” Ali Fuat Paşa bu sözleri çok soğukkanlılıkla karşılamıştı. Tümen Komutanına. “Acele derlenip toplanın. Ben şimdi sağ kanada 3 gidiyorum. Yapılacak işi size ayrıca bildiririm.” dedi ve uzaklaştı. Akşamüzeri ikinci kez başlatılan taarruzun da başarıya ulaşamamasına karşın, Gediz’deki 13.Yunan Tümeni, Türk birliklerinin topluca taarruza başladıklarını sanarak, aynı gece Gediz’i boşalttı. Yunanlıların kaybı 24 ölü ve beşi subay olmak üzere 72 yaralı idi. Garp Cephesi Komutanı bu durumdan habersiz düşmana hissettirmeden, geceden yararlanarak tümenlerin geri çekilmesi emrini verdi. Öyle ki, her iki taraf da, birbirlerinden habersiz, ters 4 yönlerde Gediz’den uzaklaşıyorlardı. TABUR KOMUTANININ SEZGİSİ: 61.Tümen Komutanı İzzettin Bey, geri çekilme emrini 159.Alayın 3.Tabur Komutanı Binbaşı Abdullah Bey’e bildirince, Binbaşı 1 Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.199, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.877, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 3 a.g.e. c.2, s.878 4 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5307, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 2 39 “Durumda bir gariplik hissediyorum. Biz çekileceğiz, ama düşman da çekilmiş olabilir.” dedi. Daha sonra gerçekleşen bu düşüncesine veya sezgisine, İzzettin Bey “Olabilir.” 1 demekle yetindi. Bütün gün devam eden muharebeler esnasında Kuva-yı Seyyare’den bir haber alınamadı. Esasen Kuva-yı Seyyare, Yunanlıların gerisini kesmek için Derbent istikametinde yapması gereken harekete girişememişti bile. Ethem Bey’in iddiasına göre, harekâtın başarısız olmasına, aniden bastıran sis engel 2 olmuştu. 25 Ekim 1920 sabahının erken saatlerinde Kütahya istikametine çekilmekte olan 61.Tümen’e ait bir alayın komutanına Gediz’den gelen bir Türk çocuğu Yunanlıların Gediz’den çekildikleri haberini verdi. Haber tümen komutanına ulaştırıldı. 61.Tümen Komutanı Yarbay İzzettin Bey durumu Efendi Köprüsü sırtlarında bulunan Ertuğrul Grubu Komutanı Albay Kazım Bey’e bildirdi. O da tümenin geri dönmesi emrini verdi. İzzettin Bey bunun üzerine tümeni geri 3 çevirerek Gediz’e girdi. Emet Milli Müfrezesi de Yunanlıların çekildiğini öğrenerek daha önce Gediz’e girmişti Kuva-yı Seyyare de düşmanın Gediz’den çekildiğini haber almış ve süvarileri ile süratle ilerleyerek, Gediz’e çok uzak mesafede olduğu halde 4 saat 22.00’de yetişerek Gediz’e girmeyi başarmıştı. SAVAŞ GANİMETİ: 61.Tümen Komutanı Yarbay İzzettin Bey, Kuva-yı Seyyare’nin Gediz’e girmesi ile ilgili olarak şöyle der. “Bunlar düşmanın Gediz’i boşalttığını haber alır almaz atlarından istifade ederek savaş ganimeti toplamak için süratle Gediz’e yetişmişlerdi. Gediz’de Yunanlılardan erzak ve eşya, elbise, bir kısım silah gibi oldukça değerli ganimet ele geçmişti. Çerkez Ethem’in kardeşi Tevfik, bu ganimeti hep kendilerine tahsis etmeye kalkışmış ise de, ben buna engel olarak, Gediz Muharebesi’ni yapan her üç tümene (61. 11. tümenler ve Kuva-yı Seyyare) eşit olarak 5 bölüştürdüm. Yunan 13.Tümen komutanının Türk birliklerinin toplu bir taarruza kalktığı sanısına kapılması, aslında sebepsiz değildi. Ali Fuat Paşa, Gediz Taarruzu’nu gizlemek için, aynı gün Bursa, Yenişehir, İnegöl yönlerinde gösteriş taarruzları düzenlemişti. Ancak, Yunan Ordusu komutanlığı bu durumu kavramakta 1 İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.15, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 2 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.228, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004 3 İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.16, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 4 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5307, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 5 İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.16, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 40 gecikmedi ve Hamidiyehanı’na çekilen Yunan 13.Tümeni’ne büyük çaplı takviye 1 kuvvet gönderdi. 2 Kuva-yı Seyyare Komutanı Tevfik bazı müfrezelerini Gediz’in güneyine doğru düşmanla temas için ileri sürmüştü. Çekilen düşmanın artçı olarak bıraktığı kuvvetler Gediz’e en çok 20 kilometre mesafede Çeltikçi’de bulunuyordu. Tevfik 26 Ekim’de Yunanlıların Çeltikçi’deki kuvvetlerine taarruz emri verdi. Aynı gün Çeltikçi’de çarpışmalar meydana geldi. Fakat Ali Fuat Paşa, 61.Tümen ile Kuva-yı Seyyare’nin Gediz’in güneyinde bir muharebe kabul etmelerine taraftar değildi. Tümen Komutanı İzzettin Bey’e verdiği emirde, bir alayın bu hatta bırakılarak, tümenin Gediz’den çekilmesini ve Derbent istikametine gelmesini bildirdi. Bu emirde ayrıca gerek Kuva-yı Seyyare’nin, gerekse orada bırakılacak 190.Alay’ın karşısındaki düşmana taarruz etmesine ve şayet üstün bir düşman taarruzu ile karşılaşılırsa bu alayın da geri çekilmesini ayrıca belirtmişti. Kuva-yı Seyyare geri çekilme yerine savaşmayı 3 tercih etmiş ve 61.Tümen bir alayını (190.Alay) bırakarak geri çekilmiştir. ALİ FUAT PAŞA’NIN UŞAK’I GERİ ALMA ARZUSU: Gediz’in geri alınması ve Kuvayı Seyyare’nin daha güney’e ilerleyerek Hamidiyehanı civarında Yunan artıklarıyla muhabereye girişmesi, oldukça şiddetli bir takip yapılabileceği düzenli ordu birliklerinin de bu takibe katılmasıyla Yunanlıların Uşak’ta da tutunamamasının temin edileceği ümidi uyanmıştı. Bu ümit ve düşünceni İsmet Bey’e 25 Ekim 1920’de bildirirken, İsmet Bey 26 Ekim 1920’de verdiği cevap ta, Uşak’a karşı yapılması düşünülen böyle bir harekâta Refet (Bele) Bey’in de bir atlı birliği ile katılmasının uygun olacağı görüşünde olduğu cevabının vermiştir. Kuva-yı Seyyare’ye, bu amaçla Hamidiyehanı’ndaki düşman artıklarını mutlaka imha ederek Uşak’a giden yolları tutmaları emredilmiştir. Bütün bu yazışmalardan anlaşıldığı üzere Ali Fuat Paşa, Gediz’in boşaltılmasından da aldığı cesaretle Uşak’ı Kuva-yı Seyyare ve düzenli ordu birlikleri ile geri almak istemekte, Genel Kurmay’da bunu onaylamaktadır. Fakat gerek Uşak istikametine çekilen Yunanlıların yeterince takip edilmemesi ve gerekse 27 Ekim 1920 günü Hamidiyehanı civarında Yunanlılar ile temasa geçen Kuva-yı Seyyare’nin düşman kuvveti karşısında tutunamaması ile bu harekât uygulanamayacaktır. Ali Fuat Paşa her ne kadar soğukkanlı davranarak iki tarafı (Genel Kurmay ile Kuva-yı Seyyare) yatıştırmaya çalıştıysa da, o da bu muharebede kendilerinden çok şey beklediği fakat umduğunu bulamadığı Kuva-yı Seyyare’yi 4 suçlamıştır. 1 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5307, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 Bazen Ethem, bazen de Tevfik, Kuva-yı Seyyare’yi komuta ederdi. 3 Dr. Ayfer Özçelik, Gediz Taarruzu (Makale), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c.7, sayı:21, http://www.atam.gov.tr 4 a.g.e. 2 41 26 ve 27 Ekim günleri Kuva-yı Seyyare ve 190.Alay Gediz’in güneyinde Çeltikçi’de Uşak’tan takviye almış Yunan kuvvetleri ile savaşmışlardır. Bu muharebelerde de bir başarı sağlanamamış ve Gediz Taarruzu Kuva-yı 1 Seyyare’nin ve 190.Alay’ın da geri çekilmeleri ile sona ermiştir. İşte bu ortamda Yunanlılar Bursa cephesinde harekete geçerek, 27 Ekim’de Yenişehir ve İnegöl’ü işgal ettiler. Daha sonra Ali Fuat Paşanın emriyle 11. ve 61. tümenler Kütahya’ya geri dönmüşlerdir. Gediz Muharebesinde düzenli ordudan 14 subay, 170 er şehit; 13 subay 260 er yaralı ve 700 er de kayıp olmuştur. Kuva-yı Seyyare’ de 200 şehit 2 ve 500 yaralı vermiştir. Yunan 13.Tümeni, Efsun Alayı ile takviye edilerek yeniden Gediz’e doğru ilerlemiş ve 31 Ekim 1920 günü Gediz yeniden Yunanlıların eline geçmiştir. Ancak Yunanlılar, Uşak’a yığınak yapmak ve Bursa ve Uşak istikametlerinden yeniden saldırmak amacıyla, Gediz’i 12 Kasım 1920 günü yeniden 3 boşaltmışlardır. Böylece Gediz tekrar Kuva-yı Seyyare’nin eline geçmiştir. Aynı gün Simav Yöresi’nde bulunan Yunan kuvvetleri, buraların güvenliğinden endişe ederek, toplu bulunmaları gerektiği için daha batıya kaydılar. Kuva-yı Seyyare ile diğer Simavlı çeteler tarafından azalan düşman kuvvetlerine baskın yapılarak Simav tekrar kurtarıldı. Kuva-yı Seyyare Simav ve Gediz’de cephe savunması için bir miktar kuvvet bırakarak Kütahya’ya çekildi. Yarbay İzzettin Bey de 61.Tümen’i Kütahya’ya çekti. ALBAY İZZETTİN BEY KAĞNILARI ANLATIYOR: Gediz Taarruzu’na katılan tümenimle birlikte 3 Kasım 1920 günü Kütahya’ya geri döndüm. 15 gün boyunca sürekli hareket ve muharebe halinde idik. Muharebe kaybımız 5 subay, 34 er şehit ve 3 subay, 93 er yaralıdan ibaretti. Bu hareket sırasında cephane kolları halkın kağnı arabaları idi. Bunların çoğu köylü kadınlar ve 13–15 yaşındaki çocuklar tarafından sevk olunuyordu. Bu pek asil ve ulvi manzara idi. Uzun yürüyüşlerde, gece ayaz, kar ve yağmur altında zorluk ve ıstırabın azamisini çeken bu aziz vatandaşlar, istiklal abidelerimizde heykellerini gördüğümüz köylülerimiz idi. Bunların içinde şiddetli soğuktan yolda hastalanıp, ölenler oldu. Yolculuğumuz sırasında kıtalarımızın 4 erzak ve cephanesini hep onlar taşıdılar. 1 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.878-879, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.248-250, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004 3 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5307, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 4 İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.27, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 2 42 İZZETTİN BEY ETHEM BEY’E KAFA TUTUYOR: Tümenimi kışlaya yerleştirmek üzere Alayunt’tan Kütahya’ya gitmiştim. Kütahya gene Ethem’in merkezi olmuştu. O, gene Kütahya Havalisi Komutanlığı unvanını taşıyordu. Kütahya’nın yönetimi büsbütün elinde idi. Mevsim soğuk olduğundan, kıtaların Kütahya’ya girmelerinden önce konaklama hazırlığını ve oldukça büyük olan Askeri Kışla’nın temizlenmesini daha önce Mevki Komutanlığı’na yazmıştım. Yarbay Abdullah Bey Mevki Komutanı olarak bu işi yapmadığı gibi, Merkez Komutanı Lütfü Bey’e de yaptırmamıştı. Kışla bir ahır gibi pis bir halde duruyordu. Mevki Komutanı’nı çağırdım, hasta haberi geldi. Merkez Komutanı’nı çağırdım, o geldi. Kışlayı neden hazırlamadıklarını sorarak yüksek sesle ihtar ve ikaz ettim. “Şimdi sana temizleteceğim.” dedim ve onu kışlaya sokarak temizlettirdim. Kışlanın bütün odalarının boşaltılmasını emretmiştim. Yalnız bir odasını tahliye etmediklerini öğrendim. Nedenini sorunca, şu cevabı verdiler: —Odada Ethem Bey’in hayvanlarına tahsis edilmiş ot ve saman vardır, boşaltamayız. —Oda boşaltılacaktır, dedim ve boşalttırdım. Benim bu hareketime herkes hayretle bakıyordu. Ethem Bey’in bulunduğu bir yerde onun emir ve arzusu olmadan iş yapmaya cesaret etmek bir mesele idi. Ben, soğuk ve yağmur altında uzun yürüyüşler yapan tümenimin iyi konaklara girmesini sağlamaya bakıyor ve hiçbir şey düşünmüyordum. Ethem Bey bana Aziz Bey’i gönderdi. Aziz Bey, bana: —Ne yapıyorsun İzzettin Bey, dedi, Ethem Bey de buradadır. Havali komutanlığı ondadır. —Sesimi kısmak için hiçbir sebep ve mani kabul etmiyorum. İstediğim konaklar hazırlanacak, Tümenim yerleşecektir. Teessüf ederim ki buradakiler askerin çabucak istirahata geçmesi için benden fazla uğraşacağına, herkes sıcak odasına çekilmiş istirahat ediyor, cevabını verdim. İstediğimi yaptırdıktan sonra hazırlanan tümen karargâhıma gittim. Biraz sonra Ethem Bey, Aziz Bey’le beraber ziyaretime geldiler. Başka konular üzerinde konuştuk. Bir gün sonra da ben iade-i ziyaret ettim. Bu olaydan sonra Kütahya’da her hangi bir müdahale görmedim. Ethem bana devamlı alçak gönüllülük ve dostluk gösterdi. Kütahya’da bulunduğumuz günlerde Ethem’in hep 1 iç politika işleri ile uğraştığını görüyordum. GEDİZ SAVAŞI’NIN SONUÇLARI Gediz başarısızlığı gerek Garp Cephesi karargâhında, gerek Ankara’da büyük tartışma ve sürtüşmelere yol açtı. Taarruza katılan düzenli ordu birliklerinin komutanları, daha harekâtın başında, Ethem Bey’in olaylara seyirci 1 a.g.e. s.27 43 kaldığını ve düzenli birliklerin yok olmasına adeta göz yumduğunu ileri sürüyorlardı. NUTUK’TA GEDİZ SAVAŞI: Batı Cephesi Komutanlığı, iki piyade tümeniyle Ethem Bey’in Kuva-yı Seyyaresi’ni Gediz’deki Yunan tümeninin üzerine gönderebilecekti. Bu hareketten parlak bir netice almayı kuvvetle umuyordu. Genel Kurmay Başkanlığı, Batı Cephesi Komutanlığı’nın bu teklifini kabul etmedi. Çünkü düşman ordusu bizim ordumuzdan bütünü ile daha kuvvetli idi. Biz henüz ordumuzu kurmuş ve düzene sokmuş değildik. Cephanemizin azlığı da ağırdan almamızı gerektiriyordu. Düşman aleyhine, Gediz’de bütün cephe kuvvetlerimize başvurarak nispeten üstün bir kuvvet toplayıp çabucak bir başarı elde edebilirdik. Ama kuvvetimiz ve hazırlığımız böyle bir başarıyı, genel bir sonuca götüren başarıya çevirmeye elverişli değildi. O halde bütün işe yarayan kuvvetlerimizi, bölgesel ve geçici bir başarı elde etmek için kullanmış ve yıpratmış olacaktık. Bu takdirde düşman, bütün kuvvetleriyle karşı saldırıya geçerse bizim için her tarafta yenilgi kesin olurdu. Bunun için, cephenin ve hükümetin şimdilik asıl görevi ordu kuruluşunu genişletip artırarak cepheyi güçlendirmek olmalıydı. Ülkenin ölüm kalım yeri olan Garp Cephesi’nde, kişisel ve sınırlı düşüncelere kapılmak uygun görülmüyordu. Efendiler, o günlerde bu taarruz lehine her tarafta ve mecliste müthiş bir propaganda yapılıyordu. “Düşman tümeni Gediz’de tek başına bulunuyordu. Biz onu orada mahvederiz. Parlak bir vaziyet hâsıl olur. Zaten Yunan Ordusu kaçmaya hazırdır.” sözleriyle Gediz Taarruzu’nun gerekliliği neredeyse genel bir kanı haline getirilmek isteniyordu. Efendiler, dalgalı, düzensiz ve komutasız bazı savaşlardan sonra, bilginiz üzere, Gediz’de yenildik. Yunan ordusu, bu harekete cevap olmak üzere, Bursa ve Uşak cephelerinden taarruza geçti. Bu surette Efendiler, cephenin her tarafından yeniden genel bir yenilgiye uğradık. Batı Cephesi Komutanı’nın, taarruza başladığından dört gün sonra Bakanlar Kurulu’nda şu telgrafı okundu. “1-Birliklerin savaş kayıplarının yerini süratle doldurmamız gereklidir. Gediz Savaşı, üç yüz savaşçıdan kurulu birliğin, bir taburun savaş görevini yapmaya yetmediğini gösterdiğinden, taburları er sayılarını dört yüz savaşçıya yükseltmek zorundayız. Bilinen savaşlar dolayısıyla bütün depo birlikleri dahi cepheye sürüldüğünden, eğitilmiş silahlı ve donatılmış bin erin, acele olarak özellikle Ankara’daki birliklerden, bu uygun değilse en yakın bir yerden verilmesini.” “2-Yürüyüş ve savaşlar, giydirilebilen erlerin de elbiselerini, ayakkabılarını parçalamış; kar yağan dağlarda erler, dünden beri, çıplak ve yalınayak kalmıştır. Cephe Komutanlığı Vekilliği elinde hiçbir şey olmadığından özellikle kaput, ayakkabı, pamuklu elbise, yelek, kuşak kısacası, havanın etkilerinden korunmak için ne verilmek gerekiyorsa tez elden gönderilmesini önemle buyruklarınıza sunarım.” “3-Milli Savunma Bakanlığına, Genelkurmay Başkanlığına ve bilgi için Cephe Komutanlığı Vekilliğine yazılmıştır.” 44 Efendiler, Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa’nın daha Gediz Savaşı’nın yapılmakta bulunduğu bir sırada okuduğunuz bu telgrafın kapsamının, özellikle bundan sezilen anlamın ve anlayışın pek ziyade dikkate değer görülmesi doğaldır, sanırım. Askerlik durumu, kuvvetimizin sayısı, hazırlığımızın ölçüsü, bütün Ülkede her bakımdan ihtiyaç duyduğumuz kaynakların gücü ve yeteneği elbette bu telgrafın yazılışından üç gün önce Batı Cephesi Komutanlığı’nca biliniyordu. Her şey vardı da, Gediz Savaşı’nın yapıldığı üç beş gün içinde mi yok olmuştu? Bilinen bütün gerçeklere karşın Batı Cephesi, Genelkurmayca mı taarruza zorlanmıştı? Söz konusu telgraf Bakanlar Kurulu’nda okundu. İleri sürülen nedenler ve olaylar akla yatkın bulunmadı. Telgrafa “Elbette gerekli yardım yapılacaktır. Üçüncü Alay’dan, tasarlanan kuvvet gönderilecektir.” diye not düşüldü. Efendiler, her başarısızlığın sonunda, bir takım dedikoduların yayılması beklenmelidir. Gediz Savaşı’ndan sonra da, genel durum acıklı bir görünüş alınca, her yerde dedikodu ve eleştiriler başladı. Bazıları ve bilhassa Kuva-yı Seyyareciler, Ethem ve kardeşleri, bütün suçu cephe komutanına ve savaşa katılan tümenlere yükleterek, kendilerinin güç durumda bırakılmış oldukları yolunda propaganda yaptırıyorlar ve “Ordu Komutanı, hatalarını kapatmak için suçu bize yüklüyor.” diyorlardı. Ordu da, Kuva-yı Seyyare’nin hiçbir iş yapmadığını, yapmaya da gücü yetmediğini ve savaşta verilen emirlere uymadığını, her zaman tehlikeden uzak 1 bulunduğunu ileri sürüyor ve ispat ediyordu. Ethem Bey ise kendisine, Uşak’tan gelebilecek Yunan birliklerinin önünü kesme görevinin verildiğini ve bu görevi de tümüyle yerine getirdiğini belirtiyor, asıl sorumluların, askerlerini eğitmeyen düzenli ordu komutanları olduğunu 2 savunuyordu. ETHEM BEY’E GÖRE: Şu kadarki düşmanın bu mağlubiyetinden ne yazık ki yararlanamadık. Çünkü elimizde sarsılmış düşmanı takip edecek ihtiyat kuvveti yoktu. Cephanemiz sınırlıydı. Ali Fuat Paşa’nın İtalya’dan getirileceğini söylediği cephanelerin Genel Kurmay’ın vagon sağlayamadığı için getirilemediğini sonradan öğrendim. Eğer düzenli ordunun top cephanesi yeterli miktarda olsaydı, sarsılmış ve geri çekilmekte olan düşmanı Uşak’ın güneyinde de tutunamayacak şekilde geri atmamız mümkün olacaktı. Ali Fuat Paşa, taarruza karar verdiğimiz zaman, bunun bir günlük baskın halinde olacağını söylemişti. Nitekim o gün (24 Ekim 1920) görevimizi de başarmıştık. Gediz Muharebesi’nde verdiğimiz şehit ve yaralı sayısı, şimdiye kadar, Simav, Demirci Muharebesi dâhil verdiğimiz kayıpların en ağırıdır. Düşmanın zayiatı bizimkinin en az iki misli. Hâlbuki o savunmada, biz ise taarruzda idik. Birçokları, Kuva’yı Seyyare’nin görevini yapmadığını, Gediz önünde taarruza geçmediğini ifade ederler. Yanlıştır. Çünkü en ağır zayiata Kuva-yı Seyyare vermiştir. Eğer taarruza geçmemiş olsaydık bu kadar kaybımız olur muydu? Kuva-yı Seyyare’nin 1 2 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.426–429, Bil Yayıncılık, Ankara,1993 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5307-5308, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 45 düşman karşısında ilk başarısını kazandıktan sonra sabit kaldığını ve taarruzlarına devam etmediğini ifade ederek hareketimi hatalı bulmaktadırlar. Bu doğru değildir ve doğru olmadığının apaçık kanıtı da Kuva-yı Seyyare’nin verdiği zayiatın büyüklüğüdür. Takip sırasında Gediz’den ayrılan düşman, Kuva-yı Seyyare’nin hücumlarına devam edeceğini tahmin ettiği için süratle geri çekilmiş ve Uşak’ın güneyindeki esas Yunan kuvvetleriyle irtibat kurmak gayretine kapılmıştır. İşte düzenli ordu birliklerimizin asıl taarruzunu bu anda yapması gerekirken maalesef bu fırsat tereddüt yüzünden heba edilmiştir. Bizler Gediz’de düşmana milli ordunun varlığını kanıtlamak için dövüştük. Zafer de kazanmıştık. Fakat bu sonuç yanlış anlaşıldı. Zannedilmiştir ki bu taarruzu mevki hırsı ile yaptık. Düzenli ordu birliklerinin tam başarıya erişememesinin asıl nedeni havanın tahmin edilemeyen muhalefeti ve Genel Kurmay’ın istenilen çarıkları bile gönderememesidir. Yalnız şurası gerçektir ki, Kuva-yı Seyyare kendi emrindeki adamlarının ihtiyaçlarını, o günkü şartlar içinde daha iyi ve tatminkâr şekilde sağlıyordu. Çünkü bizler kuvvetlerimizi yakın yerlerden yani çevreden sağlıyorduk. Bu meyanda asıl neden, o yöre halkının namus ve hayatı için bizi vatan savunmasında kendi arzu ve kararlarımızla görmüş olması idi. Bu sebebin de asıl ruhi unsur olduğunu belirtmek gerekir. Gediz taarruzunda düzenli ordu birliklerinin ayağında çarık yoktu. Bizde ise aynı kaynaklara başvurduğumuz halde, ayakları çıplak adamımız mevcut değildi. Bizim adamlarımız daha çok yöre halkının evlatları idiler ve aileler de çocuklarını çıplak ayakla bize göndermiyorlardı. Gerek bu, gerekse diğer farklılıkların düzenli ordu aleyhine, Kuva-yı Milliye’ce yapılmış olanları varsa, bunlardan sorumlu olanlar belki vardır, fakat ben sorumlu değilim. (Sözü “Kuva-yı Seyyare Komutanı yanlış yapmadı, 1 ama diğer çete reisleri yanlış yapmış olabilir.” demesine getiriyor. C.Ç.) Gediz olayı öteden beri Kuva-yı Seyyare örgütlenmesinden hoşnut olmayan ve bu güçlerin yerine düzenli ordu birliklerinin alması gerektiğini savunan Genel Kurmay Başkanlığı’nı ve Genel Kurmay Başkanı Albay İsmet Bey’i harekete geçirdi. İlk ağızda Genel Kurmay Başkanı’nın buyruğunu 2 dinlemeyip Gediz Harekâtı’nı düzenleyen Ali Fuat Paşa görevinden alındı. NUTUK’TAN: 8 Kasım 1920 günü Ali Fuat Paşa Ankara’ya geldi. Karşılamak için bizzat istasyonda bulunuyordum. Fuat Paşa’yı omzunda bir filinta olduğu halde Kuvayı Milliye kıyafetinde gördüm. Batı Cephesi Komutanı’nı bu kıyafete rağbet ettiren fikir ve zihniyet akımının bütün Garp Cephesi üzerinde ne derece ileri bir etki yapmış olduğunu anlamak için artık tereddüde yer kalmamıştı. Onun için Fuat Paşa’ya, kısa 3 bir gerekçeden sonra, yeni alabileceği görevi söyledim. Memnuniyetle kabul etti. 1 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.252-258, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004 2 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5308, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 3 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.433, Bil Yayıncılık, Ankara,1993 46 Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya çağırdığı Ali Fuat Paşa’ya, sürtüşmeler böyle büyük boyutlara varmışken Garp Cephesi Komutanlığı’nda daha fazla kalmasının doğru olmayacağını bildirdi ve kendisini, ilişkilerin yeni yeni gelişmekte olduğu Sovyet Rusya’ya, büyükelçi olarak göndereceklerini söyledi. Nitekim Ali Fuat Paşa Moskova Büyükelçiliği’ne atandı. Boşalan Garp Cephesi Komutanlığı’na da Albay İsmet Bey getirildi. Ayrıca İsmet Bey’in, bir yandan Genel Kurmay Başkanlığı görevini yürütürken, öte yandan da böyle geniş bir cepheyi yürütemeyeceği düşünülerek, Garp Cephesi Batı ve Güney olarak ikiye bölündü ve Güney Cephesi Komutanlığına da Albay Refet Bey (Bele) atandı. Bunun yanında Albay İsmet Bey’in Gediz Harekâtı’na karşı çıkarken ileri sürdüğü “Yeni bir Yunan saldırısının başlayabileceği” varsayımı, kısa süre sonra doğruluk kazandı ve Yunanlılar, Ocak 1921 başlarında Bursa Yenişehir 1 üzerinden yeni bir saldırıya geçtiler. 3. BÖLÜM: KUVA-YI SEYYARE’ NİN İSYANI ALBAY İSMET BEY (İnönü) ESKİŞEHİR’DE Albay İsmet Bey 10 Kasım 1920 tarihinde Eskişehir’e giderek, Ali Fuat Paşa’nın Moskova Büyükelçiliği’ne atanması ile boşalan Garp Cephesi Komutanlığı görevine başladı. Ali Fuat Paşa’nın görevden alınması ve Albay İsmet Bey’in Garp Cephesi Komutanlığı görevine başlaması, gerek ordu içinde, gerekse mecliste çatışmaya ve bölünmeye yol açtı. Ethem Bey ve kardeşleri kendileriyle iyi ilişkiler içinde olan Ali Fuat Paşa’nın Kütahya, Eskişehir, Afyon Bölgesi’nden uzaklaştırılmasına düşmanca ve Kuva-yı Seyyare’nin ortadan kaldırılmasına yönelik bir davranış olarak değerlendiriyorlardı. Bu değerlendirmede gerçek payı büyüktü. Ankara Hükümeti, böylesine büyük boyutlara varan Yunan Saldırısı’nın, eski ve örgütsüz yapısıyla ve kendiliğinden gelişen savaş yöntemleriyle durdurulamayacağını düşünüyor ve bir an önce düzenli orduya geçmenin yollarını arıyordu. Albay İsmet Bey’in Garp Cephesi Komutanlığı’na getirilmesinin amacı da buydu. Onun, Kuva-yı Seyyare’yi disiplin altına alacağı düşünülüyor ve ordu içinde 2 kurumlaşmayı sağlaması bekleniyordu. Başta Ankara Hükümeti’nin düşüncesi Kuva-yı Seyyare’yi dağıtmak değildi. Yalnızca bu kuvvetleri düzenli ordunun kadrosuna almak yoluyla derleyip, 1 2 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5308, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5308, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 47 toparlamak ve düzene sokmaktı. Oysaki Seyyar Kuvvetler Komutanlığı her türlü düzenlemeyi ve değişikliği kendilerine karşı gerçekleştirilecek planlar olarak 1 düşünmek gibi çok şaşırtıcı bir abartıya kapılmış bulunuyordu. İsmet Bey göreve başlar başlamaz, tümen komutanlarını Eskişehir’deki karargâhında toplantıya çağırdı. Bu toplantıda komutanlara, Garp Cephesi’nde yapılacak değişikliklerden, Kuva-yı Milliye ile düzenli ordu birlikleri arasındaki farklılıkların artık bundan sonra olmayacağından, cephe komutanı olarak takip edeceği politika ve stratejiden söz etti. T.B.M.M.’nin kurulmasından önce Kuvayı Milliye’nin cephe görevleri, mali yardım, inzibati faaliyetler bakımından sivil idare ile karışık bir durumda olduğunu, T.B.M.M.’nin kurulmasından sonra genel durum, sevk ve idarede önemli değişikliklerin meydana gelmesinin gerekliliği 2 üzerinde durdu. İSMET BEY’İN, TOPLANTIDA SÖYLEDİKLERİ: Değerli arkadaşlar, şimdiye kadar her komutan kendisine ayrılmış olan bölgeden asker olacakları alır, kıtasının yiyecek ve içeceklerini, silah ve cephanesini kendisi sağlar, birliğinin idaresi, hükümetle bir ilgisi olmaksızın komutan tarafından halkla doğrudan doğruya temas edilerek sağlanırdı. Artık bu yöntemi terk edeceğiz. Bundan sonra ne ihtiyacınız olursa Garp Cephesi Karargâhı’ndan isteyeceksiniz. İhtiyaçlarınızın ve maaşlarınızın sağlanmasında bu yöntemi kullanacağız. Artık ordunun bu konularda halkla ilişkisi olmayacak. Halktan asker almak gerekirse bildireceksiniz, bunların hepsini ben temin edeceğim. Kimseden on para alamazsınız ve kimseyi hiçbir nedenden dolayı tutuklayamazsınız. Vatandaştan şikâyetiniz varsa, bunları usulüne uygun olarak bana bildireceksiniz. Şikâyetler mahkemelerde veya gerekiyorsa Divan-ı Harp’te incelenecek ve gereği yapılacaktır. Hiç kimseden para almak yok, hiçbir vatandaşı kendiliğinden askere almak yok. Bugüne kadar yapılmış olan yanlış uygulamaların 3 hiçbirini aramayacağım, bundan sonra yapacaklarınız yanlışların hesabını sorarım. Garp Cephesi Komutanlığı’nın, sivil işlere ve geri hizmetlere karışmaması için verdiği genel emre aykırı olarak, Kuva-yı Seyyare komutanlığı Kütahya Bölgesinde sivil idareye karışmayı, halktan ve esnaftan keyfi olarak para ve mal 4 almayı sürdürdü. 1 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin ihaneti, s.22, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.922-923 Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 3 a.g.e. s.922-923 4 Zeki Sarıhan, Çerkez Ethem’in İhaneti, s.43, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998 2 48 BİR SORU ÖNERGESİ T.B.M.M. BAŞKANLIĞINA Kuva-yı Milliye’den bazılarının, esnaftan satın aldıkları eşyanın bedelini vermemek ya da kendilerince belirledikleri bir bedeli vererek gerçek bedelin bir kısmını kesmek gibi, rahatsız edici davranışlarda bulundukları halk tarafından sürekli şikâyet ediliyor. Halkımıza, Milli Hükümete karşı soğukluk yaratma eğilimine yol açacak bu gibi kötü davranışların yapılması acaba doğrumudur? Eğer doğru ise bunları yapanlar hakkında ibret verici cezalar veriliyor mu? Milli Savunma Bakanlığı tarafından cevaplandırılmasını teklif ederim. 22 Ağustos 1920 Cemil 1 Kütahya Milletvekili SORU ÖNERGESİNE CEVAP T.B.M.M. BAŞKANLIĞINA Kütahya Milletvekili Cemil Bey tarafından, Kuva-yı Milliye’den bazılarının, esnaftan satın aldıkları eşyanın bedelini vermemek ya da kendilerince belirledikleri bir bedeli vererek gerçek bedelin bir kısmını kesmek gibi davranışlarda bulunduklarının doğru olup olmadığı, eğer durum gerçekse yapanlar hakkında cezai bir işlem yapılıp yapılmadığı sorulmuştur? Durum Bakanlığımız tarafından incelenmiştir. Kuva-yı Milliye mensuplarından bazılarının geçtikleri köy ve kasabalarda şikâyetler üzerine sözü edilen kütü davranışların yapıldığı anlaşılmıştır. Yapanlardan yakalanabilenler hakkında yasal işlemler yapılmış, bazıları da cezalandırılacaklarını anlayınca birliklerinden firar etmişlerdir. Kötü davranışa uğrayan halkın ve esnafın, durumu kanıtlamaları halinde, yasal işlemlerin sonuçlanmasını beklemeksizin zararları ödenecektir. Durum bilgilerinize sunulur. 23 Eylül 1920 İsmet Milli Savunma Bakanı 1 2 2 TBMM 1.Dönem Zabıt Ceridesi (26 Eylül 1920), c.4, s.349, http://www.tbmm.gov.tr TBMM 1.Dönem Zabıt Ceridesi (26 Eylül 1920), c.4, s.350, http://www.tbmm.gov.tr 49 Kuva-yı Seyyare’nin bölge halkına karşı yaptığı her kötü hareket, halk kamuoyunda ayrı düşünülmüyor ve Kuva-yı Milliye geneli olarak algılanılıyordu. İsmet Bey, Kuva-yı Seyyare’nin, diğer gezici kuvvetlerden ayırt edilmesi için “1.Kuva-yı Seyyare” adı ile anılmasını emrettiği halde Ethem Bey ve kardeşleri bunu dikkate almak şöyle dursun, bu emre rağmen “Umum Kuva-yı Seyyare ve 1 Kütahya Bölgesi Komutanlığı” adı altında bir komuta yapısı ortaya çıkardılar. KUVA-YI SEYYARE’NİN BÜTÇESİ 1920 Kasım ayı ortalarında Ethem Bey, mide rahatsızlığı nedeniyle Kütahya’dan Ankara’ya gidiyordu. Eskişehir’de İsmet Bey’e uğradı. Garp Cephesi’nden Kuva-yı Seyyare maaşları için biraz para talep etti. Bunu fırsat bilen İsmet Bey, Kuva-yı Seyyare’nin bütçe ve hesap işlerini bir düzene sokmak 2 için, Ethem Bey’le bu konuyu konuşmaya karar verdi. GARP CEPHESİ KOMUTANI ALBAY İSMET BEY ANLATIYOR: Ethem Bey bir gün maaş istemek için bana gelmişti. İstediği az bir paraydı. Çoktan beri maaş vermedim diyordu. İstediği miktar dikkatimi çekti. Kendisine, istediğin para azdır, benim bildiğime göre sizin askerleriniz seyyar jandarma sayılıyor ve onların maaşları ödeniyor, o halde bu para yetmeyecek dedim. Özetle ben ona, senin askerinin maaşının daha çok olması gerekir diyorum, o bilmiyorum, öyledir gibi sözlerle işi geçiştirmek istiyor. Sonunda, yeni bir kural koymak, bir düzen sağlamak istiyorum. Konuyu kesip atmak için Ethem Bey’e şunları söyledim. “ —Ne kadar almak istiyorsan, ne alman gerekiyorsa bunu size verelim. Yalnız ödemenin bir kuralı vardır. Kaç kişiye maaş ödenecek, adları nedir, rütbeleri nedir? Bütün bunlar bir bordroda gösterilmeli, deftere kaydedilmelidir. Bu bordroya göre, rütbelerine göre maaşları hesap olunur, teslim edilir ve siz de kendilerine dağıtırsınız. Bundan sonra böyle yapacağız.” Ethem Bey bana: “—Çok iyi olur, böyle yapalım.” Dedi ve sonra gitti. Herhalde düşündüler, taşındılar. Askerlerin adları deftere yazılacak, bordro düzenlenecek, bunda bir iş var. Bir amaç sezerek para istemekten 3 vazgeçtiler ve bir daha para istemeye gelmediler. Bu görüşmeden sonra Kuva-yı Seyyare yetkilileri, Garp Cephesi’nden artık para istemediler. Fakat gerekli olan parayı kendileri buluyorlardı. Ethem ve Tevfik beyler kent, kasaba ve köylere irtibat subayları gönderiyor ve bu yolla 1 Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk, s.440,441, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.923, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 3 a.g.e. s.924 2 50 para sağlıyorlardı. Toplanan ve harcanan paranın belirli bir hesabı ve kaydı 1 yoktu. 22 Kasım 1920 tarihinde Garp Cephesi Komutanlığı, emri altındaki ordu birliklerine ve seyyar birliklere, ordu bütçesini düzenlemek amacıyla düzgün birer sayım çizelgesi göndermelerini belirten bir telgraf emri gönderdi. Cephe birliklerinin hepsinden cevap geldi. Kuva-yı seyyare istenilen sayım çizelgelerini 2 göndermedi. SİMAV BÖLGE KOMUTANLIĞI SORUNU Garp Cephesi ile Kuva-yı Seyyare arasındaki ilk sorun, Albay İsmet Bey tarafından Simav’a gönderilecek olan bir bölge komutanı yüzünden patlak vermişti. Kasım başlarında Yunan Genelkurmayı, birliklerini toplu bulundurmak amacıyla, yerleşme planında bir değişiklik yapmış ve Simav Yöresi’nde bulunan askerlerini Demirci’nin batısına çekme kararı almıştı. Bunun sonucunda Kuva-yı Seyyare 12 Kasım 1920 tarihinde Simav’ı yeniden ele geçirdi. İsmet Bey, bu yöredeki yönetim boşluğunu doldurmak amacıyla İbrahim Ethem Bey adında tecrübeli bir yarbay atadı. İbrahim Ethem Bey, Simav ve Havalisi Kumandanı olarak hem düşmana karşı istihbarat 3 görevini düzenleyecek, hem de kaymakam sıfatıyla kamu işlerini yürütecekti. Ayrıca İsmet Bey, Kuva-yı Seyyare’nin, cephe hattında düşmanla meşgul olurken, geri hizmetlerle ilgilenmesini önlemek amacıyla bu komutanlığı kurmayı 4 düşünmüştü. Bu nedenle, Garp Cephesi Komutanlığı tarafından, jandarma hizmetinde bulunmuş erlerden ve iyi olarak bilinen kimselerden seçilerek 150 kişilik bir 5 sahra jandarma bölüğü hazırlandı. Garp Cephesi Komutanlığı bu birliği Simav’a doğru yola çıkardı ve durumu 6 bir telgrafla Kuva-yı Seyyare Komutanlığı’na bildirdi. 1 a.g.e. s.925 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.443, Bil Yayıncılık, Ankara,1993 3 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.926, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 4 Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.212, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990 5 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.441, Bil Yayıncılık, Ankara,1993 6 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.24, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 2 51 BİR TELGRAF KUVA-YI SEYYARE KOMUTANLIĞINA Yunanlıların boşalttığı topraklarda, İçişleri Bakanlığı’ndan atanmış memurlar gelinceye kadar, hükümet idaresini kurmak ve bu memurların varışlarından sonra da onlara yardımcı olmak, askeri idareyi devam ettirmek ve orada bulunan memurları emri altına almak görevi ile “Simav ve Havalisi Kumandanlığı” tesis olunmuştur. Bölge kumandanlığının şimdilik sınırları Gediz, Emet, Demirci, Gördes ilçelerini kapsar. Buralarda harekât yapan veya yapacak olan ordu veya seyyar birlikler, yalnız askeri hareketlerden sorumlu olup kamu yönetimine karışamazlar. Harekât için halktan veya hükümetten isteyecekleri yardımları bölge kumandanlığına bildirirler. İşgalden kurtulan halkımıza karşı adaletli davranılmasını, hiçbir vatandaşın haksızlığa ve zulme uğramamasını, en ufak bir haksızlık yapanların en şiddetli cezalara çarptırılmasını bütün sorumlu memurlardan isterim. Düşman istilası altından kurtarılan ilçeler halkı, geri çekilme tarihinden itibaren iki ay askerlik hizmetinden muaftırlar. Ancak bunlardan silah ve elbisesi ile hizmete talip olanlar sahra jandarma bölüğüne kayıt ve kabul olunurlar. Cephe Komutanlığı Levazımatı, Bölge Komutanlığı emrine peşin ödeme yapacak ve gelecek aylarda ihtiyaçlar belirlenerek düzenli ödemede bulunulacaktır. Eskişehir, 23 Kasım 1920 İsmet 1 Garp Cephesi Komutanı O günlerde Ethem Bey Ankara’da olduğu için, kardeşi Tevfik Bey Kuva-yı Seyyare’ye komuta ediyordu. Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili Tevfik Bey, Garp Cephesi Komutanı’nın bu emrini, o zaman Demirci’de oturan Saruhan (Manisa) Mutasarrıfı Aziz Bey’e tebliğ etti. Manisa Yunan işgali altında bulunduğu için mutasarrıf, Demirci’de görev yapıyordu. İsmet Bey aynı gün yöre halkına bu 2 konuda bir bildiri gönderdi. 1 2 a.g.e. s.24 a.g.e, s.24 52 BİR BİLDİRİ GEDİZ, SİMAV, DEMİRCİ VE GÖRDES YÖRESİ HALKINA Uzun zamanlar Yunan istilası altında kaldıktan sonra Hükümetinize kavuştunuz. İnşallah Yüce Allah, halis Türk vatanı olan Anadolu’nun yakında büsbütün kurtulduğunu bize gösterecektir. Sizin her türlü dertlerinizi dinlemek, adil bir idare kurmak görevi ile Simav’a bir Bölge Komutanlığı kuruyorum. O yörede bütün sivil idarelerin başvurulacağı yer Bölge Komutanlığı’dır. Adalet ve güvenlik içinde hayat sürmeniz, Bölge Komutanlığı tarafından sağlanacaktır. Eskişehir, 23 Kasım 1920 İsmet 1 Garp Cephesi Komutanı Garp Cephesi Komutanlığı’nın Simav Yöresi ile ilgili bu çalışması, Kuva-yı Seyyare tarafında öfke ve kuşku yaratmıştı. Kuva-yı Milliye Komutan Vekili Tevfik Bey, Ankara’da bulunan Ethem Bey’e gönderdiği telgrafta, Garp Cephesi Komutanlığı’ndan can sıkıcı ve uygulanması imkânsız olan saçma emirler aldığını, bu böyle devam ederse büyük gürültü çıkaracağını ve Ankara’da bu durumu ilgililere bildireceğini belirtti. İlgililer dediği özellikle kendileri gibi 2 düşünen milletvekilleri idi. ANLAŞMAZLIK TIRMANIYOR Tevfik Bey’in hoşuna gitmeyen şey, özellikle Garp Cephesi Komutanlığı’nın, Kuva-yı Seyyare’yi bir tümen kadrosuna çevirmek ile ilgili emri idi. Bir de bölge kumandanlığı konusu ortaya çıkınca sorun iyice alevlendi. Tevfik Bey bu sorunların birikimi ve öfkesiyle İsmet Bey’e cevap niteliğinde bir telgraf 3 gönderdi. 1 a.g.e, s.25 a.g.e, s.25 3 a.g.e, s.26 2 53 BİR TELGRAF GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA Seyyar kuvvetlerin bir tümen haline çevrilmeleri nedeniyle senedi mahsus, muvazene cetvelleri vb birçok cetvellerin gönderilmesi ile ilgili levazım dairemize gönderilen telgrafı aldım. Ben asker olduğum için, bu konuların seyyar kuvvetlerce yapamayacağımızı ve yaparım diye bir yükün altına giremeyeceğimi aşağıdaki gibi arz ederim. Seyyar kuvvetler ne bir tümen ve ne de düzenli bir birlik haline getirilemez. Buna imkân da yoktur. Çünkü bu kuvvetin bir düzene girmesi ve bu yükü kabul edebilmesi için, her müfrezenin başına birçok subaylar ve hesap memurları bulundurmak ve kayıtları düzenli olarak tutmak gereklidir. Oysaki bu serserilerin başına ne bir subay ve ne de bir hesap memuru koymak mümkün olmamakla beraber, kabul ettirilmesi imkânı yoktur. Çünkü subay gördüler mi, Azrail görmüşçesine isyan ediyorlar. Bizim müfrezeler Pehlivan Ağa, Ahmet Onbaşı, Sarı Mehmet, Halil Efe, Topal İsmail gibi adamlar tarafından idare edilmekte ve bölük sorumluları da yazdığını okuyamaz, okuduğunu yazamaz adamlardır. Sen yapamıyorsun diye bunların değiştirilmesine de imkân yoktur. Seyyar kuvvetlerin şimdiye kadar olduğu gibi gelişigüzel idare edilmeleri zorunludur. Aksini iddia etmek kesinlikle doğru olmamakla beraber “Bu yükü de kabul ederiz.” dersek, büyük yalan söylemiş oluruz. Yok, bu zamana kadar olduğu gibi gelişi güzel idare olmaz derseniz, seyyar kuvvetlerin hizmetine son vermekten başka çare yoktur. Bunun dışında söylenecek her şey yalandır. Bendeniz bir defa bunun dışında bir iş kabul edemem. Ethem Bey’e yazınız. Bunu bu şekilde kabul ederse, gelsin idare etsin. Esasen bu kuvvet asker gibi zapt ve raptı ve düzene koymak değil, bu fikri meydan almakta olduğunu hissettiği anda seyyar kuvvetler çöker ve dağılır. Rica ederim bu yazdığım şeyleri başka bir şeye yormayınız. İşin doğrusu budur efendim. Kütahya, 27 Kasım 1920 Mehmet Tevfik 1 Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili Tevfik Bey’in bu telgrafı, seyyar kuvvetlerin o zamanki durumunu açıklayan ve anlatan en önemli belgedir. Ankara Hükümeti’nin düşüncesi, Seyyar Kuvvetleri gözden çıkarmak değildi, ama onlara bir çeki düzen vermekti. Seyyar 1 a.g.e, s.27 54 kuvvetlerin o zamana kadar yaptığı hizmetler takdir ediliyordu. Fakat bu takdir, düzenli ordunun feda edilmesine kadar ileri götürülemezdi. Ethem Bey ve kardeşlerinin de bu gerçeği anlayarak hareket etmeleri gerekirdi. Fakat onlar ve öyle düşünenler düzenli orduya gerek yok, bizim kuvvetlerimiz ve yöntemimizle bu işler olur düşüncesindeydiler. Ankara Hükümeti ve Garp Cephesi daha ılımlı davranıyor ve Kuva-yı Seyyare ile uzlaşmanın yollarını arıyordu. Bu düşünce ile Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili Tevfik’ Beyin telgrafına İsmet Bey aynı gün 1 cevap verdi. BİR TELGRAF BİRİNCİ KUVA-YI SEYYARE KOMUTANI TEVFİK BEY’E Cephe Levazım Şubesi’nden, Kuva-yı Seyyare Levazım Şubesi’ne yazılmış olan telgrafı görmemiştim. Getirttim, okudum. Gerçekten ilk cümlesi genişçe ve maksadı dışında yazılmış. Gerçi amaç, sadece bundan böyle Cephe levazımından yapılacak ödemeler ve sarf hesaplarının, iki levazım arasında iyi bir şekilde düzenlenmesini sağlamak içindir. Herhalde önemli harp görevleri yapmış ve yapmakta olan Kuva-yı Seyyare’nin yetenek ve varlığının muhafazası cidden gereklidir. Yazdığınızı herhangi bir şeye yormuyorum. Yalnız sizden, kahırlı olmayarak düşüncelerinizi samimi bir şekilde bildirmenizi rica ederim. Bugün Bilecik’e gidiyorum. Dönüşte sizinle nerede buluşup konuşabiliriz? Bildirmenizi rica ederim. Eskişehir, 27 Kasım 1920 İsmet 2 Garp Cephesi Komutanı Bu telgraf haberleşmesinden anlaşılacağına göre ipler iyice gerilmekte idi. Kütahya’da Tevfik Bey kızgınlığını ve öfkesini iyice belli edecek hareketlere girişmişti. Artık anlaşamadığı Garp Cephesi komuta heyetini Ankara’ya şikâyet etmesi gerekiyordu. Gerçi İsmet Bey’in Bilecik dönüşünde yapılmasını istediği görüşmeye Tevfik cevap bile vermedi ve buluşma gerçekleşmedi. Kuva-yı Seyyare Komutanlığı pek yetenekli olduğu işi yapmaya başlamış, yani aşağı yukarı isyan tavrı alarak, sağa sola ateş püskürmeye koyulmuştur. Bu yoldaki 3 gelişmelerden biri de T.B.M.M. Başkanlığı’na gönderilen telgraftır. 1 a.g.e, s.28 a.g.e, s.29 3 a.g.e, s.29 2 55 BİR TELGRAF ANKARA BÜYÜK MİLLET MECLİSİ REİSİ MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİNE Gediz, Simav, Demirci, Gördes ve havalisi kumandanlığına ait bildirinin bir örneği ektedir. Bildiğiniz gibi, Gediz ve Simav ilçeleri Kütahya Mutasarrıflığı’na bağlı, Demirci ve Gördes ilçeleri de Saruhan (Manisa) Mutasarrıflığı’na bağlıdır. Saruhan Mutasarrıfı Aziz Bey halen Demirci’dedir. Şu halde böyle bir kumandanlığa asla ihtiyaç yoktur. Bu dört ilçe Kuva-yı Seyyare birlikleri tarafından işgal edilmiştir. Bu bildiri, bu yörede bizim adaletsiz, güvensiz ve namussuzca hareket ettiğimizi ilan ediyor. Kuva-yı Seyyare bu adaletsizlik ve namussuzluğu asla kabul etmez. Bundan dolayı bu noktalar halledilinceye kadar Garp Cephesi Komutanlığı amir olarak tanınmayacaktır ve Simav ve Havalisi Komutanı’nın Eskişehir’e dönmesi için şimdi emir verilmiştir. Kütahya, 27 Kasım 1920 Mehmet Tevfik 1 Umum Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili Kuva-yı Seyyare’nin tutumu Ankara’da şaşkınlık ve hayret uyandırdı. Herhalde başlangıçta iş biraz şaka gibi görünüyordu. Bu olayın, iki tarafın 2 birbirlerine kurşun atacak kadar ileri gidebileceğine kimse ihtimal vermiyordu. HARP RAPORLARI KRİZİ Garp Cephesi Komutan İsmet Bey, İznik’te meydana gelen bir olaya karşı önlemler aldığı ve tertibat ile meşgul olduğu bir sırada, Kuva-yı Seyyare Komutanlığı’ndan, Garp Cephesi Komutanlığı’na olağan gönderilmesi gereken, harp raporları 28 Kasım 1920 tarihinden itibaren gitmemeye başladı. Bu raporlar makam atlanarak doğrudan doğruya Ankara’ya Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na gönderiliyordu. İsmet Bey, Ankara’da bulunan Ethem Bey’e bir telgraf göndererek, bir askeri cephenin bir bölümünden hiçbir haber alamamanın bütün cephenin idaresini yanlış yola sevk edeceğini belirterek, vekili Tevfik Bey’in uyarılmasını istiyor. 3 Aynı gün İsmet Bey Ankara’ya da bu konuda bir telgraf gönderiyor. 1 a.g.e, s.30 a.g.e, s.31 3 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.446, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 2 56 BİR TELGRAF ANKARA’DA GENELKURMAY BAŞKANLIĞINA Kuva-yı Seyyare Komutanlığı, 27.11.1920 akşamından beri cephe komutanlığına rapor vermemektedir. Bugün Ethem Bey’den vekilini uyarmasını rica ettim. Kendisinden bugün düşmandan geri alınan yerleri yönetmek üzere Simav ve Bölgesi Komutanlığı’nı kurmamız yüzünden Tevfik Bey’in üzüldüğünü bildirir bir telgraf almış ve cevap vermiştim. Durumda dikkati çekecek bir olağanüstülülük varsa da, daha geniş bir bilgim yoktur. Oradaki bilgilerin bize ulaştırılmasını dilerim. Eskişehir, 29 Kasım 1920 İsmet 1 Garp Cephesi Komutanı Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili Tevfik Bey ertesi gün, Ankara’da bulunan Ethem Bey’e bu konuda kısa bir telgraf göndermiştir. Telgrafında, namuslarıyla oynayan Garp Cephesi Komutanı’nı bundan böyle amir olarak tanımayacağını, Simav’a gönderilen kumandanı geri dönmesi için emir verdiğini bildirmiştir. Bunun üzerine Ethem Bey, İsmet Bey’e yazdığı telgrafta, kardeşinin üzüntüsünden söz ettikten sonra, bu işlerin kendisi dönünceye kadar geri bırakılmasını rica ediyor. Kardeşi Tevfik Bey’e de ılımlı ve saygılı davranmasının gerekli olduğundan söz ediyor. Bir gün sonra Tevfik Bey, Ethem Bey’e bu konu ile ilgili bir telgraf daha gönderiyor. Telgraftan anlaşılacağı gibi, Tevfik 2 Bey pek yumuşamamış ve hatta daha da hırçınlaşmış görülüyor. BİR TELGRAF KARDEŞİM EHEM BEYEFENDİYE Namusumuzla oynayan Garp Cephesi Komutanı’nı bundan böyle amir tanımayacağımı ve Simav’a gönderdiği komutanına, yanındaki görevlilerle birlikte Eskişehir’e dönmesi için emir verdiğimi yazmıştım. Bu konuda başka şey düşünemem ve düşünebilmek imkânı da yoktur. Kütahya, 28 Kasım 1920 Mehmet Tevfik 3 Umum Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili 1 a.g.e, s.446 a.g.e, s.446 3 a.g.e, s.446 2 57 Bu arada Simav ve Havalisi Komutanı ve birliği Gediz’e varmıştı. Mustafa Kemal Paşa ve Hükümet şimdilik olayın üzerine fazla gitmek istemiyordu. Kuvayı Seyyare ile çekişmesine rağmen Ankara Hükümeti, uzlaşma yolunu seçti. Simav ve Havalisi Komutanı’nı geri çağırdı ve yerine Saruhan Mutasarrıfı Aziz 1 Bey’i atadı. Bundan sonra Kuva-yı Seyyare’nin harp raporları, Ankara’ya Ethem Bey’e gönderiliyor ve o da Garp Cephesi Komutanlığı’na gönderiyordu. Bundan başka Tevfik Bey, Kuva-yı Seyyare ile Garp Cephesi komutanlıkları arasındaki haberleşmeye sansür koydu. Kuva-yı Seyyare Komutanlığı’nın haberleşme işlerinin yoğunluğu bahane edilerek Garp Cephesi ile haberleşmesi açıkça yasaklandı. Aynı zamanda, Kuva-yı Seyyare’nin Eskişehir yöresine saldıracağı 2 söylentisi yayıldı. Eskişehir’de, Garp Cephesi Karargâhı’ndan başka, cephe gerisindeki güvenlik işlerinden sorumlu, Garp Cephesi Komutanlık Vekâleti adı altında bir birlik daha vardı. 24.Tümen’in Hücum Taburu, bu hizmet için Eskişehir’de adı geçen vekâletin emrinde bulunduruluyordu ve çeteler tarafından yapılacak olası 3 bir saldırı için kullanılacaktı. Aralık ayı başlarında bir ara, Yenişehir yöresinde Yunanlıların bazı hareketleri sezilmiş ve Garp Cephesi Komutanı İsmet Bey, Kütahya’da bulunan Albay İzzettin Bey’in 61.Tümeni’ni İnönü mevzilerine yerleştirmek üzere Eskişehir’e aldırmıştı. Yunan ileri harekâtı gerçekleşmeyince bu tümenin Eskişehir’den tekrar Kütahya’ya gönderilmesi düşünüldü. İsmet Bey, Kütahya’da Ethem Bey’in etkinliğini azaltmak ve yöreye hâkim olmak istiyordu. Fakat bu sırada Tevfik Bey’in Garp Cephesi ile haberleşmeyi kesmiş olması ve harp raporlarını doğrudan TBMM’ne gönderiyor olması nedeniyle bir güvenlik önlemi olarak Eskişehir’de kuvvet toplamayı gerekli kılmıştı. Bu nedenle 61.Tümen’in Kütahya’ya gönderilmesinden vazgeçildi. Ayrıca Albay Arif Bey’in 11.Tümeni de 4 Bilecik ‘in Pazarcık yöresinden Eskişehir’e alındı. MUSTAFA KEMAL PAŞA VE ÇERKEZ ETHEM ESKİŞEHİR’DE Mustafa Kemal Paşa, Kuva-yı Seyyare’yi öncelikle nasihatle yola getirmeyi ve düzenli ordu içine alarak Yunanlılarla yapılacak mücadelede yararlanmayı düşünüyordu. Bu düşünce ile Aralık ayı başında Ethem ve Reşit kardeşlerle bazı kişileri yanına alarak Eskişehir’e gitmeye karar verdi. Orada İsmet Bey’le 1 Zeki Sarıhan, Çerkez Ethem’in İhaneti, s.56, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.447, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 3 Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.215, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2 4 1990 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.934-935, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 58 Çerkez Ethem’in yüz yüze konuşmalarını ve anlaşmalarını istiyordu. Ancak Ethem Bey hastalığını ileri sürerek bu yolculuğa çıkmak istemiyordu. Ethem Bey 1 gitmemekte ısrar ederse, mutlaka gitmesi için gereken önlemler de alınmıştı. O sıralarda İstanbul Hükümeti, başta Ahmet İzzet Paşa olmak üzere Anadolu’ya bir heyet göndermek ve Ankara ile konuşup anlaşmak istediğine dair bir istekte bulunmuştu. İstanbul’a uygun cevap verilmiş ve buluşma yeri Bilecik olarak belirlenmişti. Eskişehir’e gidilmişken bu buluşma da gerçek2 leştirilecekti. Mustafa Kemal Paşa Ethem Bey’e Eskişehir’e gitmeyi teklif edince, o hastalığından söz ederek seyahat edemeyeceğini bildirdi. Paşa ısrar edince, gitmeyi kabul etti ve 3 Aralık 1920 günü akşamı özel bir trenle Eskişehir’e hareket ettiler. Onlarla birlikte Eskişehir’e giden heyette Saruhan Milletvekili ve Ethem Bey’in ağabeyi Reşit Bey, Albay Kazım (Özalp) Bey, Mahmut Celal (Bayar) Bey, Kılıç Ali Bey, Eyüp Sabri (Akgöl) Bey, Hakkı Behiç Bey ve Hacı 3 Şükrü Bey bulunuyorlardı. Tren önce Eskişehir üzerinden Bilecik’e gidecek, İstanbul’dan gelecek heyet ile buluşulacak ve bu heyet ile orada görüşülmeyerek kendileri trene alınacak ve beraberce Ankara’ya dönülecekti. Bu arada Eskişehir’de İsmet Bey ile Ethem Bey arasındaki anlaşmazlıklar giderilmeye çalışılacak ve Ethem Bey de varılacak anlaşmaya göre hareket etmek üzere Kütahya’ya kuvvetlerinin başına gidecekti. Bu arada Tevfik Bey’in Garp Cephesi ile haberleşmeyi kesmesi üzerine, İsmet Bey her ihtimale karşı bazı tedbirler almış ve hazırlıklarda bulunmuş ve Eskişehir’in Kuva-yı Seyyare tarafından basılması ihtimaline karşı bir miktar kuvvet toplamıştı. 4 Aralık 1920 günü sabah erkenden tren Eskişehir 4 istasyonuna geldi. ÇERKEZ ETHEM KÜTAHYA YOLUNDA Ethem Bey, istasyondaki olağanüstü durumdan şüphelenmiş veya adamları tarafından uyarılmış olmalı ki trenden ayrıldı. Önce istasyonda bulunan özel konutuna gitti. Akşam olunca da Diyarbakır Milletvekili Hacı Şükrü Bey ve 5 muhafızlarıyla birlikte Kütahya’ya hareket etti. NUTUK’TAN: 4 Aralık 1920 sabahı, erkenden, henüz ben uykudayken tren Eskişehir'e vardı. Daha önce İsmet Paşa'nın henüz Bilecik'te bulunduğu anlaşılmış olduğundan Eskişehir'de durmayıp Bilecik istasyonuna gitmeye karar vermiştik. 1 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.448, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin ihaneti, s.31, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 3 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.448, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 4 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.31, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 5 a.g.e, s.32 2 59 Eskişehir'de uyandığım zaman, trenin niçin durduğunu ve yoluna devam etmediğini sordum. Yaverlerim, arkadaşların sabah kahvaltısı yapmak üzere istasyonun karşısındaki lokantaya gittiklerini ve şimdi gelmek üzere bulunduklarını söyledi. Çabuk gelmeleri için haber gönderilmesini istedim. Birkaç dakika sonra ”Hazırız” denildi. “Bütün arkadaşlar geldi mi?” dedim. Bunun üzerine yapılan araştırmadan anlaşıldı ki, herkes hazırdı ama Ethem Bey bir arkadaşıyla birlikte ortada yoktu. Derhal Ethem Bey'in kaçırıldığına hükmettim. Fakat bunu kimseye söylemedim. Yalnız, “O halde, dedim, Ethem Bey olmaksızın bizim Bilecik'e gitmemizde bir fayda yoktur. İsmet Paşa'yı da buraya çağırırız.” İsmet Paşa da, telgraf başında yapılan özel bir görüşmeden sonra, Eskişehir'e hareket etti. Daha önce, yalnız ve özel olarak görüşmemiz gerekli olduğundan ben de bir iki istasyon ileri giderek buluştuk. Birlikte 4 Aralık 1920 akşamı Eskişehir'e geldik. Orada bekleyen arkadaşlarla hep birlikte bir lokantada yemek yedik. Ethem Bey yoktu. Nerede olduğunu kardeşinden sordum. Rahatsız, yatıyor dedi. O gece İsmet Paşa'nın karargâhında Kazım Paşa, Celâl Bey, Hakkı Behiç Bey de hazır olduğu halde, Reşit ve Ethem Bey'lerle konuşacaktık. Onun için Reşit Bey, Ethem Bey'in hasta olduğunu söylerken, görüşmek üzere karargâha 1 gelebileceğini de ilâve etmişti. ETHEM BEY ANLATIYOR: Trenimiz Eskişehir’e sabahın erken saatlerinde varabildi. Kuva-yı Seyyare’ye ait birlikler istasyonun iki tarafında bulunuyordu. Kendilerine neden geldiklerini sordum. Garp Cephesi Komutanlığı’nın isteği üzerine Tevfik Bey, İstanbul’dan gelecek heyetin karşılanmasında bulunmaları için göndermiş. Bu hareket bana, İsmet Bey ile Tevfik Bey arasındaki anlaşmazlığın giderilmiş olduğu kanaati uyandırdı. Fakat ne yazık ki, kahvaltı yaparken yanıma iki subay geldiler. İsimlerini kesinlikle açıklayamam. Tereddütlü ve endişe içinde kısaca dediler ki. “Bunları söyleyeceğiz ve hemen buradan uzaklaşacağız. Burada fazla kalmayınız, çok acele olarak Kütahya’ya gidiniz. Eğer burada kalacak olursanız, İstanbul heyetinin gelmesinden sonra çok önemli şeyler olacaktır.” Şaşırmıştım. İçlerinden birisi benim sustuğumu, verdikleri bilginin belki üzerimdeki derin etkisini de görmüş olacak ki, şunları ekledi. “Eğer Kuva-yı Seyyare’de hizmet edenler kendiliklerinden on gün içinde ayrılmazlarsa bir daha mesleğe alınmamak şartı ile kovulacak ve cezalandırılacaklarmış. Refet Bey’in Konya civarından topladığı süvarilerden oluşan birlik de Kütahya ve Gediz civarında toplanmaya başladı. Sizin Ankara’da esir olduğunuz ve tutuklandığınız sanılıyor. Bize yeni görevler verildi. Doğu Anadolu’ya gidiyoruz.” Hemen trenden ayrıldım ve istasyondaki konut olarak kullandığım şimendifer hat komiserliği binasına gittim. Yaverlerimden birini, yanında kimlerin olduğunu öğrenmesi için, Mustafa Kemal Paşa’nın vagonuna gönderdim. Hemen yanına gidecektim ve kendisinin bilgisi olmadan bunların nasıl düşünülüp yapılabileceğini söyleyecektim. Yaver daha dönmeden, Mahmut Celal, Eyüp Sabri, Hakkı Behiç ve 1 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.448-449, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 60 Hacı Şükrü beyler geldiler. “Ani olarak trenden ayrılmanızı merak ettik, burada olduğunuzu öğrendik ve geldik. Mustafa Kemal Paşa da merak ettiler.” Halleri çok doğaldı ve hiçbir olağanüstülük görülmüyordu. “Trenimiz birkaç saat bekleyecekti. Öğleye kadar olan zamanı soğuk olan vagonda geçirmek yerine, eskiden kaldığım bu binada dinlenmeyi tercih ettim.” Bu arada Hakkı Behiç Bey birden dedi ki. Eskişehir’i biraz dolaştık. Halkta garip bir heyecan var. Herkes fevkalade bir şeyler bekleme havası içinde. Siz buraları daha iyi bilirsiniz. Gülerek şu cevabı verdim. “Ben sizlerle beraber hasta olarak yola çıktım. Burası Garp Cephesi karargâh merkezidir. Cephe Komutanı bu olağanüstü durumu daha iyi bilir. Bana gelenlerin içinde olan Diyarbakır Milletvekili Hacı Şükrü Bey’le samimi idik. Bana gizli bir şeyler söylemek istediği her halinden belli oluyordu. Kendisine bir şey mi var diyeceğim sırada içeriye Kılıç Ali Bey girdi ve dedi ki. “Paşa hazretlerinin selamı var. Tren hazırdır. Gelmenizi bekliyorlar.” Hayret ettim. Trenin daha hareketine en az üç saat vardı. Heyete hitaben. “O halde siz buyurunuz. Ben de hemen arkanızdan geliyorum.” Kılıç Ali Bey şüphe ile etrafı süzerken, iç salonda ayakta beni bekleyen ve hepsi silahlı on yedi kişilik muhafızlarımı gördü ve bir anda dedi ki. “Efendim, ben önden gideyim izninizle. Çünkü Paşa Hazretlerinin bir siparişi vardı. Onu alayım, yetişeyim.” Heyet ayrıldı, ben de muhafızlarımla birlikte birkaç dakika sonra çıktım ki, daha önce gönderdiğim yaverim koşarak yanıma geldi. Nefes nefese. “Efendim, tren hareket etti. Sizin yanınızdaki milletvekilleri istasyona geldikleri zaman tren kalkmak üzere idi. Yalnızca Kılıç Ali Bey trene bindi. Diğerleri yetişemediler.” Demek ki, Kılıç Ali Bey bana geldiğinde muhafızlarımı görmüş ve onlardan ürkerek kim bilir Paşa’ya neler söylemişti. Yolda tereddüt içinde durmuş kalmıştım. Birkaç dakika sonra trene binemeyen milletvekilleri geldiler. Hakkı Behiç Bey, Kılıç Ali Bey’i görüp görmediğimi sordu. Olup biteni birkaç cümle ile anlattım. Anlaşılıyordu ki, artık Eskişehir’de kalmam için hiçbir neden kalmamıştı. Tekrar konutuma döndüm. Milletvekilleri yanımdan ayrıldılar. Fakat Hacı Şükrü Bey, biraz sonra tekrar geldi. “Ne oluyor? Ben hiçbir şey anlamıyorum. Reşit Bey neden Mustafa Kemal Paşa ile beraber gitti.” “İsmet Bey Bilecik’teymiş. Belki benim geleceğimi görüşecekler.” Dedim. Benim arzu ve düşüncelerimi sordu. Kütahya’ya dönmek niyetinde olduğumu söyledim. Benimle birlikte geleceğini söyledi. Kendisinin milletvekili olduğunu, diğer arkadaşlarından ayrılmasının doğru olmayacağını söyledim. Bütün bunları düşündüğünü, fakat beni yalnız bırakmak istemediğini tekrar ederek ısrar etti. Kabul etmek zorunda kaldım. Trenle değil de arabalarla gitmeyi tercih ettim. Hacı Şükrü Bey ve muhafızlarımla beraber dört yaylı araba ile geceleyin hareket ettik. 5 Aralık 1920 günü sabahleyin Kütahya’ya geldik. Yol yorgunluğu beni çok sarsmıştı. Hemen karargâhımın üzerindeki daireme çekildim. Tevfik Bey Gediz’de idi. Kendisini görevinin başından ayırmak 61 istemedim. Zaten olayların gelişmesini beklemekten başka yapılacak bir şey yoktu. 1 Yakında Reşit Bey’den durumu aydınlatıcı haberler bekliyordum. ESKİŞEHİR TOPLANTISI 4 Aralık 1920 günü akşamı, Garp Cephesi Karargâhı’nda, Mustafa Kemal Paşa, İsmet Bey, Kazım Bey, Celâl Bey, Hakkı Behiç Bey ve Reşit Bey bir uzlaşma toplantısı için birlikte oldular. Ethem Bey ve Hacı Şükrü Bey, gündüz Kütahya’ya hareket ettikleri için toplantıda yoklardı. Bu toplantıda Milletvekili Reşit Bey ile Mustafa Kemal Paşa arasında çok sert tartışmalar geçti. Önce çok sinirli, öfkeli olan ve kendinden emin bir şekilde konuşan Reşit Bey, konuşmalar ilerledikçe Mustafa Kemal Paşa’nın sakin, tutarlı konuşmaları ve İsmet Bey’in her şeyi kanıtlayarak olayları anlatması karşısında oldukça yumuşadı ve çözüm 2 önerileri sunmaya başladı. TOPLANTIDA KONUŞULANLAR Mustafa Kemal Paşa ilk konuşan oldu. —Arkadaşlar toplantıya başlayabiliriz. Biz şimdi burada Garp Cephesi ile Kuva-yı Seyyare komutanları arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi için toplanmış bulunuyoruz. Beni bir taraf olarak görmeyiniz. Şu anda tarafsız bir şekilde her iki tarafı da dinleyerek, birlikte bir çözüm yolu arayacağız. Ama görüyorum ki Ethem Bey burada değiller. Reşit Bey kardeşinizin hasta olduğunu söylemiştiniz. Onun için mi gelemedi, yoksa gecikecekler mi? Reşit Bey rahat ve kendinden emin bir tavırla, —Efendim, Ethem Bey şu anda, Kütahya’da kuvvetlerinin başındadır. Artık tahammülü kalmamıştır. Bu sözler bir anda havanın gerginleşmesine neden oldu. Buna rağmen Mustafa Kemal Paşa, sakin olmayı ve görüşmeye devam etmeyi tercih etti ve sözü İsmet Bey’e verdi. İsmet Bey, Garp Cephesi Komutanlığı görevine başladığı günden itibaren Ethem ve Tevfik beylerle aralarında olup biteni bütün ayrıntısı ile anlattı. Kendilerinden neler beklediğini, neler istediğini ve onların nasıl davrandıklarını tek tek açıkladı. Bundan sonra Reşit Bey çok sert ve saldırgan bir üslupta söze başladı. —Kuva-yı Seyyare komutanları, yani kardeşlerim, Garp Cephesi Komutanı ve karargâhı tarafından iyi muamele görmüyorlar. Garp Cephesi emirleri, hâle ve zamana uygun verilmiyor. Bir emir verileceği zaman, ne emir verilecekse daha önce Kuva-yı 1 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.335-343, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004 2 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.929, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 62 Seyyare’ye söylensin, fikirleri alınsın, ona göre doğru emir verilmesi mümkün olsun. Onlar birer kahramandırlar. Hiç kimsenin emri altına giremezler. Bunu herkesin kabul etmesi gerekir. Garp Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey söze girdi. —Ben Garp Cephesi’nde göreve başladığım günden itibaren, karargâh arkadaşlarımla beraber, birliklerin oluşmaları ve yönetimleri ile ilgili bir takım esaslar ortaya koyduk ve ben bunları birer emirle tümenlere ve Kuva-yı Seyyare’ye gönderdim. Bu kuralları tümenlerin hepsine uyguluyoruz. Bu kuralları Kuva-yı Seyyareye de uygulamak istiyoruz. Bundan ne çıkar? Öğrendim ki benim emirlerimi, Kuva-yı Seyyare kendi aleyhine bir tertipmiş gibi algılıyormuş. Oysaki benim düşünceme göre, birliklerimin hepsi aynı derecede saygındır ve değerlidir. Emirlerimin hiçbirinde, birini kastederek diğerin yerecek bir anlam çıkmaz. Emrimdeki komutanlarla ne zaman, hangi konuyu tartışacağımı ben bilirim. Bunu ben tayin ederim. Cephe komutanının verdiği emirleri, bu emirleri alan komutanlar tartışamazlar. Cephe komutanlığını kim yapacak, ben mi, onlar mı? Bir hareketin başarısından da, başarısızlığından da sorumlu olan, emri veren komutandır. Emrimdeki komutan bana bir takım şeyler söyler, bazı önerilerde bulunur, şöyle yapalım, böyle yapalım diyebilir. Ben onun söylediklerinin tersine bir emir verdiğim zaman, benim emrimi yapacak mı, yapmayacak mı? Yapacaksa, ben komutanım, yapmayacaksa komutan odur. Onlara söyledim, sivil idareye karışmayın, şunu yapmayın, bunu yapmayın. Hâlâ yapıyorlar. —O halde bizim (Kuva-yı Seyyare) işimiz kalmadı, her şeyi siz yapacaksanız. —Rahat bırakırsanız yaparız. Mustafa Kemal Paşa Reşit Bey’e sordu: —Yapacak mısınız, yapmayacak mısınız? Adam söylüyor dinlemiyorsunuz. Bu dakikaya kadar sizinle eski bir arkadaşınız olarak sizden yana bir sonuca ulaşmak için içten gelen bir duygu ile görüşüyordum. Bu dakikadan itibaren arkadaşlık ve size olan yakınlığım sona ermiştir. Şimdi karşınızda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve Hükümeti’nin Başkanı bulunmaktadır. Devlet Başkanı kimliği ile Garp Cephesi Komutanı’na durumun gerektirdiğini yapmak için yetkisini kullanmasını emrediyorum. —Paşam, şimdi benim emrim altında bulunan komutan ile aramızda bir sorun var. Yani biri bana itaatsizlik etmiş. Ben bu işi düzeltirim. Ama olabilir ki gerçekten yapamam. O zaman siz yapamıyorsunuz dersiniz. Ya da bu sorunun çözümü beni aşıyor derim. Müdahale edersiniz, istediğinizi yaparsınız. Bu konuda henüz kimseye aciz olduğumu söylemedim ve hiç kimsenin bana ait olan bu görevin yapılmasına delaletini istemiş değilim. Ben bu sorunu çözeceğim. 63 Bunun üzerine, avazı çıktığı kadar yüksek sesle konuşan Reşit Bey derhal ılımlı bir durum aldı ve Mustafa Kemal Paşa’ya: —Aman bırakmayınız Paşam, buna bir çare bulun, çok fena olacak. Görüşmeler kesilmesin, acele edilmesin. Ben Kütahya’ya Ethem ve Tevfik’in yanına gidersem, bir 1 çözüm yolu bulabilirim. Bu konuşmaların ardından, Reşit Bey’in ve Kasım Bey’in Kütahya’ya gitmelerine, Ethem ve Tevfik beylerle konuşarak sorunu çözmek için 2 çalışmalarına karar verildi ve toplantı sona erdi. KAZIM VE REŞİT BEYLER KÜTAHYA’DA 5 Aralık 1920 günü sabahleyin Kazım Bey ve Reşit Bey trenle Kütahya’ya geldiler. Ethem Bey yaylı araba ile yolculuk yaptığı için henüz Kütahya’ya ulaşamamıştı. Onun gelmesini beklediler. Ethem Bey ve beraberinde yolculuk yapan Diyarbakır Milletvekili Hacı Şükrü Bey geldikten sonra Kuva-yı Seyyare Karargâhı’nda bir odada toplandılar ve görüşmeye başladılar. Toplantıya Gediz 3 Efendi Köprüsü’nde birliklerinin başında olan Tevfik Bey katılmadı. TOPLANTIDA KONUŞULANLAR Kasım Bey, doğrudan konuya girdi. —Bu haller ne olacak. Deyince, Ethem asabi bir ses tonuyla, —Kuva-yı Seyyare aleyhinde hazırlıklar yapılmaktadır. Konya’da Refet Bey, bu amaçla süvari birliği kuruyor. Garp Cephesi Karargâhı’ndan sızan haberlere göre, düzenli ordu birlikleri, Kuva-yı Seyyare’yi ezmek için hazırlanıyor. Refet Bey’le de aramızda onun meselesi oldu. Mustafa Kemal Paşa, onu korumayı tercih etti. Ankara’da Hükümet acizdir. Reşit Bey bizi oyaladı. Kuva-yı Seyyare aleyhindeki önlemler devam ederken, sonunda harekete geçer, kuvvetlerimle önce Konya üzerine yürür ve oradan Refet Bey’i önüme katarak, Ankara’ya kadar giderim. Bu şiddetli ve sert sözlere, Kasım Bey sakin bir şekilde cevap verdi. —Kuva-yı Seyyare aleyhine hiçbir tertip olmadığını biliyorum. Düzenli ordu kurulmasına hızla çalışılıyor. Kuva-yı Milliye’nin uyguladığı milis yapılanması ile büyük kuvvetlerin meydana gelemeyeceğini sizde bilirsiniz. Düzenli ve kuvvetli bir ordu 1 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.449-450, Bil Yayıncılık,1993, Ankara Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.932, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 3 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.96, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004 2 64 teşkilatının, ülkenin bütün kaynaklarından yararlanmakla ortaya çıkacağı herkes tarafından bilinmektedir. Kuva-yı Seyyare’nin dağıtılması fikri yoktur. Fakat memleket içindeki irtibat subaylarınız tarafından, Kuva-yı Seyyare için er toplamak, yeni kuvvetler yapmak, firari erleri takip etmek, para ve çeşitli yiyecek ve giyecek yardımı almak, düzenli ordu için gerekli olan silah, cephane, yiyecek ve giyecek toplanmasını güçleştirir. Bu nedenlerden dolayı Kuva-yı Seyyare’nin cephe gerisindeki faaliyetlerini kayıt altına almak gereği ortaya çıkmıştır. Kuva-yı Seyyare’nin, Garp Cephesi Komutanlığı’na istediklerini zorla yaptırmaya teşebbüs etmesi en tehlikeli bir yoldur. Bu memleket, geniş bir sahadır. Her tarafında, değerli komutanlar, subaylar, silahlı kuvvetler ve halk vardır. Yunanlıları bir tarafta serbest bırakıp, hele Kuva-yı Seyyare’nin karargâhında kendi Hükümetinize karşı yapılacak bir hareket hiçbir zaman karşılıksız kalmaz. Genel bir infial uyandırır. Bu, Kuva-yı seyyarenin itibarını düşürür. Karşı hareketlere ve daha bazı olaylara neden olur. Düşman bundan yararlanır. Sonunda kurtarmaya çalıştığınız memleket mahvolur. Ethem, Kasım Bey’i dikkatlice dinledi, düşündü ve sonunda. —Bu durumlar olmamalı idi. Nedeni biz değiliz. Her şeyi idareye çalışacağım, ama Refet Bey’i Konya’dan alsınlar. Dedi. Bir süre daha değişik konularda konuşuldu ve Kasım Bey karargâhtan pek 1 de ümitli olmayarak ayrıldı. Kasım Bey ve Reşit Bey 6 Aralık günü trenle Eskişehir’e döndüler ve oradan Ankara’ya gittiler. Kasım Bey’in Ethem Bey ile görüşmesinden sonra bazı olumlu gelişmeler de görüldü. Kuva-yı Seyyare ile Garp Cephesi arasındaki telgraf görüşmesi yeniden başladı. Karşılıklı ilişkiler daha yumuşak bir zeminde oluşmaya başladı. İsmet Bey’in emirleri yerine getiriliyordu. Bir taraftan da 2 Kuva-yı Seyyare olası bir saldırıya karşı hazırlanıyordu. DEMİRCİ MEHMET EFE İLE TEMAS BİR TELGRAF GEDİZ’DE KUVA-YI SEYYARE KURMAY BAŞKANI HALİL BEY’E Yunanlıların üstün kuvvetlerle saldırısı durumunda, ciddi bir direnişte bulunmadan geri çekilmek üzere gerekli önlemlerin alınmasını ve büyük birliklerden uzaklarda bulunan küçük birlik komutanlarının da gizli olarak uyarılmalarını rica ederim. Kütahya, 8 Aralık 1920 Ethem 1 2 a.g.e. s.96-97 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.932, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 65 Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı 1 BİR TELGRAF TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİNE Paşam, hayatınız ve mevkiiniz bana göre son derece önemlidir. Bütün beceri ve gücümüzü gayenin elde edilmesi için kullanalım. Yeter ki başkaları zorluk çıkarmasınlar. İnsan hatasız olmaz, hata yapınca uyarsınlar. Ben memleketin esenliği için, yalnızca üst komutanlarımın değil, en kıdemsiz askerimin görüşlerine bile başvururum. Her birliğin kaçaklarını, o kıtaya geri vermek çok uygun ve son kararın gereklerindendir. Geçen gün Maden’den dönen Kuva-yı Seyyare’ye ait bir müfrezemiz, Genel Kurmay’ın bir emri ile Güney Cephesi’ne gönderilmiştir. Dün de, Kuva-yı Seyyare’ye daha önce verilen tahsisatın, bundan böyle verilmeyeceği Garp Cephesi tarafından bize bildirilmiştir. Anadolu İhtilalı adına iyi ve kötü önlemler ve sonuçlar en çok sizi ilgilendirir. Yüksek saygılarımın kabulü ile gereğinin yapılmasını ve sonuçtan bilgi verilmesini arz ederim efendim. Kütahya, 9 Aralık 1920 Ethem Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı 2 BİR TELGRAF KARDEŞİM DEMİRCİ MEHMET EFE Bizim üstün çalışmalarımız sonunda kurulan Ankara Hükümeti, birkaç hırslı kişinin aleti olmaktan kurtulamamakta ve günden güne kişisel ihtirasları ve menfaatleri ön plana çıkmaktadır. Korkarım ki bu gidişle memleketin kurtulması mümkün değildir. Kıskançlık, fesatlık ve yakışıksız hareketlerine engel olacağımızı düşündükleri seni, Yörük Ali’yi, beni ve bazılarını her ne şekilde olursa olsun ortadan kaldırmaya karar vermişlerdir. Sizi yok edecek Güney Cephesi Komutanı Refet Bey’dir. Beni yok edecek de Garp Cephesi Komutanı İsmet Bey’dir ki, bu namussuzlar hazıra konmuş ve İsmet dün daha 1 2 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.39, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 a.g.e, s.40 66 yeni İstanbul’dan gelmiştir. Refet’in ise senin yanında son zamanlarda emir subayı gibi bulunduğunu bilirsiniz. Yani esenliğimiz ve memleketin kurtuluşu, el ele vermek ve birbirimizle sıkı bir bağ oluşturarak hareket birliğinde ve güçlenmededir. Kuvvetlerinizin arasına kesinlikle ordunun göndereceği kimseyi almayınız. Mazlum halkın hukukunu koruyunuz. Allah doğrunun yardımcısıdır. Kardeşim, birer birer rezil olmamak ve emeklerimizin boşa gitmemesi için birbirimize sarılmalıyız. Cevabınızı bekliyorum. Gözlerinizden öperim. Afyonkarahisar ve Uşak dolaylarına yanaşmaya ve benimle sıkı temasa gayret etmeye çalışmanızı rica ederim. Kütahya, 9 Aralık 1920 Ethem Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı 1 İki gün içinde farklı yerlere çekilen telgraflar, ileriki günlerde ortaya çıkacak önemli olayların habercisidir. Mustafa Kemal Paşa’ya güven verici telgraf çekilirken, öte yandan emri altındaki kuvvetleri Yunanlılarla savaştırmayıp, düzenli orduya karşı hazır bekletmeyi emreden telgraf çekilmekte, Demirci 2 Mehmet Efe’yi de, kendisi ile birlikte hareket etmeye davet etmektedir. Bir başka Kuva-yı Milliye Komutanı Sarı Edip Efe, İzmit, Düzce, Bolu taraflarında bulunuyordu. Ethem Bey ona da haber göndererek Kütahya’ya gelmesini istiyordu. Fakat Sarı Edip Efe bu teklifi kabul etmedi ve Kütahya’ya 3 gelmedi. GÖRDES İÇİN CEPHANE İSTEĞİ Yunanlılar, İzmir-Balıkesir demiryolunun güvenliğini sağlamak için, 9 Aralık 1920 günü Gördes’i işgal ettiler. Bunun üzerine Çerkez Ethem Garp Cephesi 4 Komutanlığı’ndan cephane ve asker isteğinde bulundu. BİR TELGRAF GARP CEPHESİ KOMUTANI İSMET BEY’E Yunanlılar üç bin piyade, bir bölük ve bir batarya kuvveti ile Gördes’i işgal etmiştir. Düşmanın daha da ilerleyeceğine ait işaretler vardır. Bu nedenle bol 1 a.g.e, s.41 a.g.e, s.42 3 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.933, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 4 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.43, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 2 67 miktarda piyade mermisi ve topçu mermisi göndermeniz gerekmektedir. Ayrıca Eskişehir’de toplanan süvari alaylarından birinin, Kuva-yı Seyyare’nin sağ kanadına yardımcı kuvvet olarak gönderilmesi halinde, sağ kanat kuvvetlerimizin daha çok faaliyette bulunarak, inşallah arzu ettiğiniz gibi hareket edecekleri arz olunur. Kütahya, 10 Aralık 1920 Ethem Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı 1 BİR TELGRAF KUVA-YI SEYYARE KOMUTANLIĞINA Bu tarihe kadar Kuva-yı Seyyare’ye 462 kudretli, 29 Alman, 33 Osmanlı ve 5 sandık Rus cephanesi verilmiştir. Ordu içinde cephane dağıtımının ayarlanmasını sağlamak için, mevcut cephane miktarı ile son Gördes Muharebesi’nde ne kadar topçu mermisi kullanıldığının ve halen elde ne kadar boş topçu kovanı bulunduğunun acele bildirilmesini rica ederim. Eskişehir, 10 Aralık 1920 İsmet 2 Garp Cephesi Komutanı İsmet Bey, Yunanlıların Gördes saldırısında, Kuva-yı Seyyare’nin ciddi bir savunma içinde bulunamadığını düşündüğü için mevcut cephane durumunu öğrenmek istemişti. Gördes’in Yunanlılar tarafından işgalinin hemen hiç muharebe edilmeden gerçekleştirildiği ve istenilen çok miktardaki cephanenin, 3 Yunanlılara karşı değil, başka amaçlarla istenildiği düşünülmektedir. BİR TELGRAF GARP CEPHESİ KOMUTANI İSMET BEY’E Dünkü telgraf haberleşmelerinden bize güvenmediğiniz anlıyorum. Cephane ne yenilir, ne içilir, ancak düşmana atılır. Bir güvensizlik konusu akla geliyorsa göndermeyebilirsiniz. Gediz, 11 Aralık 1920 Mehmet Tevfik 1 a.g.e, s.44 a.g.e, s.44 3 a.g.e, s.44 2 68 Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutan Vekili 1 Kuva-yı Seyyare Komutanı Ethem Bey, görevinin başında olduğu halde, kardeşi Tevfik Bey doğrudan doğruya bağlı bulunduğu Garp Cephesi Komutanlığı’na telgraf çekiyor. Telgraf olağan yazışma kuralları dışında bir üslupla yazılıyor. Anlaşmazlık şiddetini artırarak devam ediyordu. ANKARA’DA UZLAŞMA ÇABALARI Ankara’da, anlaşmazlık ve anlaşamazlıkların ortadan kaldırılması için, büyük bir hareket ve ciddiyetle çalışılıyordu. İlk bulunan çarelerden biri, Tevfik Bey’in daha önce kabul etmediği Simav Bölgesi Komutanı’nın ve birliğinin, Ankara’da bulunan Milletvekili Reşit Bey’in devreye girmesiyle bu defa Ethem Bey tarafından kabul olunması idi. Böylelikle, Garp Cephesi Komutanlığı’na karşı yapılan olumsuz hareket ortadan kalkacaktı. Bu durum bizzat Reşit Bey tarafından Kütahya’da bulunan Ethem Bey’e bildirilmişti. Ancak bu konuda Ethem Bey tarafından Garp Cephesi’ne hiçbir bilgi verilmediği, Ankara’nın Garp Cephesi’ne sorması sonunda anlaşılmıştır. Bunun üzerine Reşit Bey, Kütahya’ya telgraf çekerek, İsmet Bey’in henüz konu ile ilgili bir telgraf almadığını, Simav Bölgesi Komutanı İbrahim Bey’in görev yerine gitmesi için kolaylık sağlanmasını ve bir anlaşmazlığa, sürtüşmeye meydan verilmemesini istemiştir. Bunun üzerine Ethem Bey, Garp Cephesi’ne bununla 2 ilgili bir telgraf göndermiştir. BİR TELGRAF GARP CEPHESİ KOMUTANI İSMET BEY’E Simav Bölgesi Komutanlığı’na görevlendirilmesi sonunda birçok anlaşmazlıklara yol açan İbrahim Bey’in, bir bölgede aynı yetkide iki komutanın uygun olamayacağı, bu bölgede Kuva-yı Seyyare Komutanlığı bulunduğu sürece, bu makama bağlı olarak, gereğine göre gösterilecek herhangi bir merkezde bulunmak üzere göreve başlamasında herhangi bir sakınca yoktur. Emrinizin bu şekilde düzeltilerek kendisine bildirilmesini dilerim. Kütahya, 11 Aralık 1920 Ethem 1 2 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.454, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin ihaneti, s.45, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 69 Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı 1 Ethem Bey’in, aynı yetkide iki komutanın aynı yerde bulunmasının mümkün olmadığını bildirmesi üzerine, Garp Cephesi Komutanlığı’nın kurduğu Simav Bölgesi Komutanlığı’nın kuruluş amacının ortadan kalktığı anlaşılmıştır. Bu komutanlığın, Kuva-yı Seyyare emrine verilmesi tamamen gülünç bir durum alacağından, İsmet Bey bunu kabul etmemiştir. Fakat bu işin üzerine ısrarla gidilmesi yerine, şimdilik örtbas etmek suretiyle, daha kötü anlaşmazlıkların ortaya çıkmasının önlenmesi istenmiştir. KADI AHMET ASIM EFENDİ OLAYI Ankara, düzenli ordu kadrosuna girmek isteğine ve hatta düzenli ordu fikrine karşı olan Kuva-yı Seyyare’nin çıkarttığı sorunlarla uğraşırken, araya bir de Kütahya Kadısı krizi çıktı. Her zaman olduğu gibi, özellikle son günlerde, kendi başına ve açıkça Bölge Komutanlığı’nı da üzerine almış olan Kuva-yı Seyyare Komutanlığı, Kütahya’da hükümet ve adalet memurlarının işlem ve uygulamala2 rına da karışmaya başlamıştır. Bu tarihlerde Kütahya'da Mutasarrıflık görevini vekâleten Kadı Ahmet Asım Efendi yürütüyordu. Kuva-yı Seyyare’ye bağlı olan Kütahya Mevki Komutanı Abdullah Bey, kaçak asker ailelerinden bazılarının evrakını, sürgün edilmek üzere Kütahya Mutasarrıf Vekili Ahmet Asım Efendi'ye gönderir. Mutasarrıf Vekili, sürgün işlemlerinin son çıkarılan kanun gereğince, İstiklâl Mahkemesi'ne ait olduğunu bildirerek evrakı Komutanlığa geri gönderir. Bunun üzerine, Merkez Komutanı, Mutasarrıf Vekili'ni gece vakti makamına getirtmeye kalkar. Mutasarrıf Vekili, gece meşgul olduğundan sabahleyin görüşebileceğini bildirir. Komutanın gönderdiği erler, Mutasarrıf Vekili'nin evinin harem kapısını kırmak suretiyle zorla içeri girerler ve kendisini hakaret edici sözler söyleyerek alıp götürürler. Sorguya çektikten sonra, aynı gece silâhlı bir müfrezeyle on dört saat uzaklıkta Gediz Efendi Köprüsü’nde bulunan Kuva-yı Seyyare Komutanı'nın 3 huzuruna getirirler. Ondan sonra da Kütahya'dan çıkararak uzaklaştırırlar. Kadı Ahmet Asım Efendi, Kuva-yı Seyyare’nin elinden kurtulur kurtulmaz, doğruca Ankara’ya gider. İçişleri ve Din İşleri bakanlıklarına, Kuva-yı Seyyare hakkında şikâyette bulunur. Olay Ankara’da gerçekten çok kötü etki yapar. Milletvekilleri tarafından T.B.M.M.’ne olay ile ilgili soru önergeleri verilir. Bu 1 a.g.e, s.46 a.g.e. s.59 3 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.455, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 2 70 önergelere cevap vermek için, Milli Savunma ve Adliye bakanlıkları Garp 1 Cephesi Komutanlığı’ndan telgraflarla bilgi isterler. BİR SORU ÖNERGESİ T.B.M.M. BAŞKANLIĞINA Kütahya Livası Mevki Komutanı Abdullah Bey’in, firari asker ailelerinden bazılarının sürgün edilmek üzere hazırladığı evrakı, Kütahya Mutasarrıf Vekili Kadı Ahmet Asım Efendiye havale etmesi üzerine, bu tür işlemlerin artık istiklâl mahkemelerine ait olduğu gerekçesi ile evrak geri göndermiştir., Bunun üzerine Abdullah Bey son derecede infiale kapılmış ve Asım Efendi’yi makamına getirtmek için evine dört asker göndermiştir. Kadı Efendi gece geç olduğunu, sabahleyin görüşebileceğini söyleyerek kapıyı kapatmış ve arkasını sağlam demirler yerleştirmiştir. Abdullah Bey, ikinci defa tekrar altı asker göndermiş ve askerler kapıyı açılmayınca evin bitişiğinde bulunan okul bahçesinin parmaklığını kırarak sanki her türlü saldırıya karşı dokunulmazlığı olan harem kapısına dayanıp, Kadı Efendi’yi esir ve caniler gibi zorla, hakaretlerle Mevki Komutanlığı’na götürmüşlerdir. Bu kadar eziyet ve hakaret yetmiyormuş gibi, aynı gecede silahlı askerlerle on dört saat uzakta bulunan Gediz’e gönderilmiş ve kendisinden derhal Kütahya bölgesi dışına çıkması istenmiştir. Asım Efendi, can güvenliği kalmadığı için mutasarrıflık yaptığı Kütahya Livası’nı terk ederek Ankara’ya gelmek zorunda kalmıştır. Düşmanlarımıza karşı kullanılmak üzere bulundurulan silâhların ve askeri kuvvetin, Hilâfet Makamı’nı temsil eden bir kişiye karşı kullanılması olayının ve buna benzer diğer liva ve vilâyetlerde meydana gelen olayların, ilgili bakanlar tarafından öncelikle araştırılmaları için bu açıklama sunulmuştur. Efendim. 9 Aralık 1920 Mustafa Hulusi Afyonkarahisar Milletvekili 2 T.B.M.M. GENEL KURULU’NDA KADI ASIM EFENDİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞME 1 2 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.59, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 TBMM 1.Dönem Zabıt Ceridesi (26 Eylül 1920), c.6, s.274-275, http://www.tbmm.gov.tr 71 MECLİS BAŞKAN VEKİLİ VEHBİ EFENDİ: Mustafa Hulusi Bey’in vermiş olduğu önerge ile ilgili Adnan Bey söz istiyorlar, söz veriyorum. Dinleyiniz efendim. İÇİŞLERİ BAKANI Dr. ADNAN BEY: Efendim, İçişleri ve Milli Savunma bakanlıklarına havale edilmiş olan söz konusu önerge ile ilgili görüşlerimi sizlere arz etmek istiyorum. Kütahya Mutasarrıfı, Eskişehir’e atandığı için Kadı Ahmet Asım Efendi mutasarrıf vekili olarak görev yapıyordu. Bu sabah öğrendiğim üzere, orada firari olan bazı kişilerin ailelerinin oradan sürgün edilmesi için o civarda bulunan Kuva-yı Seyyare Komutanlığı’ndan Mutasarrıflığa yazı yazılmış, Kadı Efendi de gayet iyi bir şekilde bu işi incelemiş ve firari ailelerine ait işlemlerin İstiklâl mahkemelerinin görevi olduğu cevabını vermiştir. Bunun üzerine Kuva-yı Seyyare Komutanı bunu kendi görevine tecavüz olarak düşünmüş, Kadı Efendi’nin bu doğru olan görüşünü kabul etmemiş, oradaki Mıntıka Komutanına emir vermiş ve Kadı Efendiyi cepheye, bulunduğu yere istemiş. Kadı Efendi on beş saatlik bir yolculuktan sonra oraya ulaşmış, orada durumu tekrar açıklamış ve o zaman konunun yanlış anlaşıldığı, ikna olunduğu söylenilerek Kadı Efendi tekrar Kütahya'ya götürülmüş. Fakat o akşam hemen tekrar Mıntıka Komutanı tarafından Kuva-yı Seyyare bölgesi dışına sürülmesi emredilmiş. Bunun üzerine Kadı Efendi Eskişehir’e gitmiş ve zannederim dün akşam Ankara'ya ulaşmış. Bu sabah Bakanlığa geldi. İçişleri Bakanı olarak, Kadı Efendi’nin bir mutasarrıfa lâyık düşecek bir şekilde hareket ettiğini ve kendisinin tekrar yarın ilk trenle oraya giderek mutasarrıf gelinceye kadar görevini sürdürmesini etmesini ve Adalet Bakanlığı’ndan da kadılığa devam etmesi gerektiğini kendisine tebliğ ettim. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Oradan tekrar gönderirlerse. (Gürültüler) Dr. ADNAN BEY: Müsaade buyurunuz. Şimdi olay bu şekilde olmuştur. Bakanlığımın da yapması gereken, mutasarrıf vekâletinden dolayı Kadı Efendiyi görev yerine göndermek ve orada bulunmasını sağlamaktır. Bu yapılmıştır. Bu konuda daha fazla açıklama gerekirse, bilhassa Reis Paşa Hazretleri bu iş ile şahsen ilgileniyorlar, kendilerinden bilgi isteyebilirsiniz. (Hay, hay sesleri) MUSTAFA LÛTFÎ BEY (Siverek): Bir şey soracağım. İşittiğime göre Kuva-yı Seyyare Komutanı demiş ki, Ankara'da yapılan kanunlar burada sökmez. Bunun aslı var mı? SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat) — Kanunun sökmediğini fiilen ispat etmiş zaten. 1 BİR TELGRAF GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA Kütahya Mutasarrıf Vekili Kadı Ahmet Asım Efendi, Mıntıka Komutanı Abdullah Bey tarafından önce Gediz’e gönderilmiş, daha sonra Kütahya Livası (Mutasarrıflığı) 1 TBMM 1.Dönem Zabıt Ceridesi (26 Eylül 1920), c.6, s.292, http://www.tbmm.gov.tr 72 sınırları dışına çıkartılarak hükümet merkezine iade edilmiştir. Hayatından korkan hâkim efendinin, görevinden ayrılarak Ankara’ya gelmek zorunda kaldığı hakkında, Afyonkarahisar Milletvekili Mustafa Hulusi Bey tarafından T.B.M.M.’ne bir soru önergesi verilmiştir. Hükümetimiz tarafından bu önergeye cevap hazırlanması için, hemen inceleme ve araştırma yapılmasını ve sonuçtan Bakanlığımıza bilgi verilmesini rica ederim. Ankara, 12 Aralık 1920 Fevzi 1 Milli Savunma Bakanı BİR TELGRAF GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA Kütahya Kadısı Ahmet Asım Efendi, Birinci Kuva-yı Seyyare Komutanlığı’nın emri üzerine, Kütahya’dan çıkartılarak uzaklaştırılmıştır. Memurların yanlış ve yasa dışı uygulamaları, ilgili komutan tarafından o memurun bağlı bulunduğu bakanlığa bildirilir. Hükümet içinde önemli ve özel bir yere sahip kadıları bir tarafa bırakınız, en küçük bir memur için bile bu şekilde bir harekette bulunulamaz. Yanlışlığı açık olan bu kanunsuz davranışın düzeltilmesi için, adı geçen kadıya görevi başına dönmesi hususunda emir verilmiştir. Bu gibi başıbozuk hareketlerin tekrarının önlenmesi için, suçluların harp divanına sevkini rica ederim. Ankara, 12 Aralık 1920 Ahmet Muhtar 2 Adalet Bakanı O günlerde Garp Cephesi Komutanlığı, bu telgraflarda sözü edilen emirleri yerine getirecek durumda değildi. Ancak yapabildiği, Milli Savunma ve Adalet bakanlıklarından gelen bu telgrafları, gereği yapılması ricası ile Kuva-yı Seyyare Komutanlığı’na göndermek oldu. Özellikle Adalet Bakanlığı’nın telgrafı, Kuva-yı 3 Seyyare Komutanlığı tarafından kabul edilemeyecek derecede sertti. BİR TELGRAF MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞINA Kütahya Bölgesi Komutan Vekili Abdullah Bey’in, Kütahya Kadısı Asım Efendi’yi bölge dışına çıkarması ile ilgili Milli Savunma Bakanlığı’ndan gönderilen telgrafı aldım. 1 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.59-60, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 2 a.g.e, s.60 a.g.e, s.61 3 73 Abdullah Bey her ne yapmışsa verilen emirler üzerine yapmıştır ve yapmak zorundadır. Bu olayın esas nedeni Din İşleri Bakanlığı’na bildirilmiştir. Buna dayanarak, savaş bölgesi olan Kütahya’da da ikinci bir Derviş Vahdeti’nin ortaya çıkmasına Kütahya ve Havalisi Kuva-yı Seyyare Komutanlığı izin veremezdi. Asım Efendi’nin Kütahya’ya dönmesi için emir verildiği tarafınızdan bildiriliyor. Döndüğü takdirde üzülerek söyleyeyim ki memleketin selameti adına derhal idam edeceğimin bilinmesini, gereken yerlere bildirilmesini rica ederim. Gediz, 19 Aralık 1920 Mehmet Tevfik Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutan Vekili 1 Verilen cevap telgrafı, gelen soru telgrafından kat kat daha sertti. Öyle bir kızgın ve sinirli ortamda kaleme alınmıştı ki, yazan da yazdıran da Milli Savunma ve Adalet bakanlıklarının telgraflarını birbirlerine karıştırmışlardı. Asım Efendi’ye göreve dönmesi için emir veren bakanlık Milli Savunma değil, Adalet Bakanlığı idi. Konu T.B.M.M.’de görüşüldüğü zaman, soru önergesinin Hükümet’e verilmesi ile yetinilmiş olup, önerge sahibi de, inceleme yapılmakta olduğundan, bilgi almak için inceleme sonucunu bekliyordu. Gelen cevap, pek T.B.M.M.’ne sunulacak türden bir cevap değildi. Hükümet bu olayı da, çözülmesi gerekli olan 2 anlaşmazlık nedenleri arasına koyarak gayretlerine devam ediyordu. ALTINTAŞ’TA YUNAN CASUSU OLAYI Her gün işler birbiri peşine karışmakta devam ediyordu. Son zamanlarda alınan istihbarat bilgisine göre, Yunanlılar bazı casuslar bularak bunları asker veya çete kıyafeti ile Kütahya, Afyon, Eskişehir dolaylarında dolaştırmaktadırlar. Bu nedenle asker kaçağı yakalamak üzere gönderilen müfrezelere, bu gibi şüpheli şahısları yakalamak görevi de verilmişti. Albay Fahrettin (Altay) Bey’in komutanı olduğu 12.Kolordu’ya ait kaçak asker arayan bir müfreze, Siyah başlıklı ve silahlı bir kişinin Sandıklı’dan gelerek kuzeye Kütahya istikametine doğru gittiği istihbaratı alınmıştı. 17 Aralık 1920 günü sabaha karşı Kuva-yı Seyyare müfreze komutanlarından Sarı Mehmet’in annesi ile Ahmet adındaki kardeşi ziyaret için Burdur’dan Kütahya’ya gelirken, bu askerler tarafından Altıntaş yakınlarında Derbent’te durdurulurlar. Ahmet, belirtilen eşkâle uyduğu için casus sanılır ve Afyon’a götürülür. Bu olayı haber alan Ethem Bey, Kütahya’dan on üç kişilik bir müfrezeyi yola çıkartarak Altıntaş’a göndermiş ve 12.Kolordu’ya mensup üç er 1 2 a.g.e, s.61 a.g.e, s.61-62 74 yakalanarak Kütahya’ya getirilmiştir. Bundan sonra Kütahya ile Ankara arasında 1 yoğun bir telgraf trafiği yaşanmıştır. BİR TELGRAF 12.KOLORDU KOMUTANLIĞINA Müfreze komutanlarımızdan Sarı Mehmet’in annesi ve kardeşi Ahmet, Kütahya’ya gelirken üç kişi tarafından durdurulmuşlar ve Ahmet’in üzerindeki 400 lira civarında kâğıt parası alınarak dağa kaldırılmıştır. Olayın haber alınması üzerine on üç kişilik bir takip müfrezesi yollanmış ve olay yerinde inceleme yapılmıştır. İnceleme sonunda olayın, Altıntaş civarında Güneşlik köyünde bulunan ve 12.Kolordu’ya ait bir müfrezenin askerleri olan Ali Çavuş ve iki arkadaşı tarafından, subaylarının emir vermesi üzerine gerçekleştirildiği ve Ahmet’in casus sanılarak tutuklandığı anlaşılmıştır. Kütahya bölgesinde 12.Kolordu’ya ait bir müfrezenin neden bulunduğunun, Ahmet’in, kardeşi Kuva-yı Seyyare komutanı olduğu için mi casus sayıldığının bildirilmesini, Altıntaş’ta bulunan müfrezenin hemen geri aldırılmasını ve Ahmet’in eşya ve parası ile hemen Kütahya’ya gönderilmesini rica ederim. Kütahya, 19 Aralık 1920 Ethem Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı 2 BİR TELGRAF KUVA-YI SEYYARE KOMUTANLIĞINA Garp Cephesi Komutanlığı’nın iki cephe arası için belirlediği sınır, Dinar-Çay-Döğer hattıdır. Bu nedenle Altıntaş Köyü 12.Kolordu bölgesi içindedir ve müfrezemiz bölgenize geçmiş değildir. Geçse bile gayet doğaldır ve tabii ki Komutanlığınıza bilgi verilir. Bu müfreze asker kaçağı ve Yunan casusu aramak ve yakalamak görevi ile oradadır. Sözünü ettiğiniz kişi Yunan casusu sanılarak yakalanmış ve Afyon’a getirilmiştir. Belgeleri incelenmiş, casus olmadığı anlaşılarak ilk trenle Kütahya’ya gönderilmesi emri verilmiştir. Görevliler silahları ile beraber yedi lira olan parasını geri verdiler. Kendisi yirmi lirası olduğunu söyledi. Belki doğrudur, ama dört yüz lira denilmesi doğru değildir. Bu olayın telgrafla halledilmesi mümkün iken, bir müfreze gönderilerek üç askerimizin Kütahya’ya götürülmesi hiç de uygun bir davranış değildir. Elinizde bulunan üç askerimizin hemen Afyon’a gönderilmesini rica ederim. Afyonkarahisar, 19 Aralık 1920 1 2 a.g.e, s.63-64 a.g.e, s.66-67 75 Fahrettin 12.Kolordu Komutanı 1 Ethem Bey, bu olayı aynı gün telgrafla Mustafa Kemal Paşa’ya bildirmiştir. Telgrafında olayı ayrıntısı ile anlattıktan sonra Ahmet’in derhal Kütahya’ya gönderilmesini, aksi takdirde ağabeyi Sarı Mehmet’in karşı bir harekete geçebileceğini belirtmiştir. Bununla da kalmayarak Tevfik Bey’den, gerekirse 12.Kolordu’ya karşı kullanılmak üzere yeterli miktarda kuvveti Altıntaş yakınlarına sevk edilmesini istemiştir. Ancak bütün bu işleri iyi bir şekilde çözmeyi arzu eden Mustafa Kemal Paşa, Ethem Bey’e telgraf çekerek sorunun daha da büyümesini önlemiştir. Durum anlaşılınca Ahmet salıverilir ve annesi ile 2 birlikte trenle Kütahya’ya yollanırlar. BİR TELGRAF BİRİNCİ KUVA-YI SEYYARE KOMUTANI ETHEM BEY’E 12.Kolordu Komutanı Albay Fahrettin Bey’den konuyu incelettirdim. Aslında şüpheli kişileri tutuklamakla görevlendirilmiş olan ve 12.Kolordu Bölgesi içindeki Altıntaş’a gönderilmiş bulunan on erlik kaçak arama müfrezesi, bir kişiden şüphelenerek onu tutuklamış ve Afyon’a götürülmüştür. Orada yapılan inceleme sonunda durum anlaşılmış ve bu kişi silahları ve yirmi lira parası kendisine iade edilerek salıverilmiştir. Bu olay nedeniyle bir müfrezeniz tarafından tutuklanarak Kütahya’ya götürülen üç askerin salıverilerek, Afyon’a gönderilmesini ve sonuçtan bilgi verilmesini rica ederim. Ankara, 22 Aralık 1920 Mustafa Kemal Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı 3 FIRTINA ÖNCESİ DURGUNLUK Aralık ayının başından, son haftasına kadar Kütahya, Eskişehir ve Ankara’da gergin ve sıkıcı bir hava vardı. Hiçbir yerde güvenlik yoktu. Herkes bir yerden bir yere giderken kuşkulu idi. Garp Cephesi subayları, bir yerden bir yere gönderildikleri zaman başlarına ne geleceğini kestiremiyorlardı. Bu durum 1 a.g.e, s.67-68 a.g.e, s.68 3 a.g.e, s.69 2 76 gayet gergin, güç, tehlikeli ve ümitsiz bir hava yaratmıştı. Bunun en büyük ve en 1 ağır yükü, Mustafa Kemal Paşa ve T.B.M.M. üzerinde idi. GARP CEPHESİ KOMUTANI İSMET BEY’İN TEDİRGİNLİĞİ: Şimdi bütün iş Kuvayı Seyyare ile olası bir çatışmaya karşı subayları ve askerleri hazırlamakta. Tümen komutanlarına devamlı telkinde bulunuyorum. Birliklerine hâkim olsunlar, karşıdan gelecek olumsuz propagandalara karşı subaylarını ve askerlerini hazırlasınlar istiyorum. Orduyu gece ve gündüz uyanık tutmaya çalışıyorum. İstanbul’dan gelen İzzet Paşa heyetinin Bilecik’ten Ankara’ya götürülmesi, Yeşil Ordu cephesinin propogandalarına hız vermişti. Barış yapmaya gelen bir heyeti Mustafa Kemal Paşa tutukladı, çünkü kendisi barış istemiyor, kişisel menfaat peşinde koşuyor, bunun için savaşın devam etmesini istiyor türünde geniş bir propaganda var. Böylece hem Orduda savaşma isteğini kırmaya çalışıyorlar, hem de Ordu içinde subaylar arasında, kurmay subaylarla, sınıf subayları arasında sürtüşme yaratmaya uğraşıyorlar. Güya bazı tümenleri kendi taraflarına çekmiş gibi bir başka çeşit propagandayı da aynı zamanda yürütüyorlar. İşitiyoruz, etrafa yayıyorlarmış, 61.Tümen bizimle beraber yahut 20.Tümen bizimle beraber diye. Tümenlerin bazılarında “Yeşilbayrak”, “Albayrak”, “Gökbayrak” gibi Kuva-yı Milliye müfrezeleri var. İşitiyoruz ki, Ethem Bey bu müfrezelerle meşgul. Onları kendi tarafına çekmek istiyor. Bu durum karşısında emrimizdeki kuvvetleri sağlam tutmaktan ve her ihtimale karşı hazırlıklı bulunmaktan başka çaremiz yok. İşi çok ciddiye alıyoruz ve komutanlarımla beraber 2 kararlıyız, bekliyoruz. Çerkez Ethem Bey, gerçi hiçbir konuşmasında ve yazışmasında, Ankara Hükümeti’nin görevine son verip onun yerine geçme isteğini açıkça belirtmemiştir. Asıl hedefi, Kütahya yöresinde T.B.M.M.’nin egemenliğini kurmaya uğraşan komutanlar İsmet Bey ile Refet Bey ve bu ikisinin emir aldıkları Mustafa Kemal Paşa’ydı. Ancak Mustafa Kemal Paşa’yı doğrudan hedef almak yerine, şimdilik onunla ipleri tamamen koparmayarak diğerlerini tasfiye etmekti. Mustafa Kemal Paşa’dan anlaşmazlık çıkaranların uyarılmasını istiyordu. ETHEM BEY’İN ÜZÜNTÜSÜ VE ÖFKESİ: Güya ben Kuva-yı Seyyare’nin başında Eskişehir’e girecekmişim, burasını işgal edecekmişim ve sonra da isteklerimizin hepsini kabul ettirecekmişim. Benim bu hareketi kararlaştırmış olmamdan dolayı Eskişehir’de bazı önlemler alınmış olduğu ve bu tedbirlerin beni asabiyete sevk ettiği söyleniyormuş. Bu sözleri duyunca gerçekten hayret ve hatta dehşet içinde kaldım. Bunlar nereden çıkmıştı? Anlıyordum ki ben, bu sözleri çıkaranlar ve anlaşmazlık yaratmak, olayları arzu ve amaçlarına göre sonuçlandırmak kararında olanlarla hiçbir zaman mücadele edemezdim. Bunları duyunca üzerimde derin bir yeis ve keder, aynı 1 2 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.933, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 a.g.e, s.935 77 zamanda hiddet ve asabiyet toplandı. Bu duyduğum sözler önünde ya ağlamak ya gülmek ya da çıkaranların yakasına yapışarak hesap sormak gerekir. İsmet benimle karşılaştığı gün bunları çıkaran fesatçıların Allah belasını versin diyordu. Şimdi ben de aynı şeyi söylüyorum. Bana bunları meydana çıkaracağına söz vermişti. Bu sözü yerine getirmemiş ki fesat kazanı kaynamakta devam ediyor. Bir kere düşününüz ki ben düşmanla temas halindeyim. Nasıl kuvvetlerimi çekerek bunca kan döktüğümüz, şeref ve namus sözü vererek üzerimize aldığımız vatan savunmasından vazgeçip, cepheyi Yunan ilerlemesine açarım? Fakat şunu açıkça söyleyeyim ki, bana karşı iftira ve yalan ile asla hayal etmediğim durumlar ve olaylar bana yüklenerek, beni milletimin nazarında kötü gösterecek gelişmeler olursa buna asla izin vermem. Üzerime gelinirse savunurum. Saldırıları cevapsız bırakmam. Tarih ve millet vicdanı huzurunda 1 da buna neden olanlar, bu sebepsiz kardeş kavgasını çıkaranlardır . Olaylar göstermektedir ki, Ethem Bey’e karşı anlaşmazlık çıkaranlar varsa bu, Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat kendisiydi. Bu bir İsmet Bey-Ethem Bey çekişmesi değildi. Mustafa Kemal Paşa-Ethem Bey çekişmesiydi. Daha genel bir ifade ile Anadolu İhtilalı’nın siyasi ve askeri karargâhı ile Kuva-yı Seyyare, 2 daha doğrusu Kuva-yı Milliye ve çetecilik anlayışı arasındaki çekişme idi. Anlaşmazlığın iyi bir şekilde halledilerek ortadan kaldırılması için Ankara’da başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere pek çok milletvekili çalışıyordu. Bir yandan Kuva-yı Seyyare’yi dağıtmadan düzenli ordu kuralları içinde bir tümen haline getirmek ve bir yandan da, daha önce çok hizmetleri dokunmuş olan Ethem Bey’i isyan ettirmeden komutanlar arasına almaktı. Gerçek şuydu ki, Ethem Bey ve kardeşleri, düzenli ordu fikrini mutlaka yürütmek ve gerçekleştirmek azmine karşı, başıbozuk birliklerden oluşan Kuva-yı Seyyare’nin bu halde bırakılamayacağını kanaat getirmişlerdi. Onlara göre Kuva-yı Seyyare’nin düzenli ordu içine alınması, bu kuvvetlerin ortadan kaldırılması anlamı taşıyordu. Bu nedenle özellikle Ethem Bey’in ağabeyi milletvekili Reşit Bey’in, düzenli ordu aleyhinde atıp tutmaları son günlerde çok arttığından, durum gerçekten kötüye gitmekteydi. Gerçekten kriz, mümkün olduğu kadar çabuk çözülmeliydi. Çünkü bir kısmı düzenli, bir kısmı da başıbozuk olsa da, hepsi düşman karşısında bulunan kuvvetlerin kendi aralarında çatışmaları olasılığı çok kuvvetli görülüyordu. Böyle bir çatışma ise çok kötü sonuçlar doğurabilirdi. Özellikle düşman bu iç karışıklığımızdan yararlanarak ilerleyebilir ve daha önce olduğu 3 gibi tekrar iç karışıklıklar meydana gelebilirdi. 1 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.344-345, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004 2 Zeki Sarıhan, Çerkez Ethem’in İhaneti, s.66, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998 3 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.70-71, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 78 MİLLETVEKİLLERİNİN ANKARA TOPLANTISI Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekilleri bu krizi nasıl atlatacaklarını düşünüyorlar ve bu amaçla sık sık toplantılar yapıyorlardı. Doğaldır ki, Ethem Bey’in ağabeyi Reşit Bey ve onun gibi düşünen milletvekilleri de az değildi ve onlar Genel Kurul’da daha etkili olmaya çalışıyorlardı. 20 Aralık 1920 günü veya bir gün önce ya da bir gün sonra, Bakanlar Kurulu Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında toplantı halinde iken, kırk elli kadar milletvekili mecliste toplandılar. Eskişehir ve Kütahya’daki durum hakkında ilgili bakanları çağırarak bilgi almak istiyorlardı. Bu konuda bir mektup yazarak, Bolu Milletvekili Yusuf İzzet Paşa ile Bakanlar Kurulu’na Mustafa Kemal Paşa’ya yolladılar. Konu Bakanlar Kurulu’nda acele görüşüldü. Bakanlar bunu bir emrivaki olarak kabul ettiler. Mustafa Kemal Paşa bu isteğe olumsuz cevap verdi ve durumu Yusuf İzzet Paşa’ya bildirdi. NUTUK’TAN: Bolu Milletvekili Yusuf İzzet Paşa, TBMM’de Kuva-yı Seyyare’nin durumu ile ilgili olarak toplanan kırk, elli kadar milletvekilinin, bazı bakanları açıklama için davet ettiklerini bildiren mektubu bana ulaştırdı. Ben de bakanlara durumu bildirdim. Bakanlar Kurulu, “Bu durumu ve toplanan milletvekillerinin herhangi bir konuyu sormak için hükümeti davet etmesi usule uygun değildir, kabul edemeyiz.” dedi. Ben bu kararı, yine Yusuf İzzet Paşa vasıtasıyla duyurmakla beraber, kendi düşüncem olarak ekledim ki, “Siz milletvekilisiniz, ben de Başkanınızım. Herhangi bir konu hakkında benimle görüşmek isterseniz, seve seve kabul ederim.” dedim. Benim cevabımı, Yusuf İzzet Paşa, toplantıda bulunanlara bildirdiği zaman, Reşit Bey ayağa kalkarak: “Efendiler! Bu cevap, göğsünüzü kapayın, düğmelerinizi ilikleyin demektir. 1 Biliyorsunuz ki askerlerin göğüslerinin kapalı bulunması disiplin gereğidir.” demiş. Buna karşılık Mustafa Kemal Paşa 22 Aralık 1920 günü, Ankara Hükümet Konağı’nda bakanların ve on beş kadar milletvekilinin hazır bulunduğu bir toplantı yaptı. Toplantıya katılanlar arasında Celal Bey (Bayar), Reşit Bey, Kazım Bey (Özalp), Eyüp Sabri Bey (Akgöl), Adnan Bey (Adıvar), Vehbi Bey (Bolak), Hasan Fehmi Bey (Eğriboyun), İhsan Bey (Eryavuz), Kılıç Ali Bey; Yusuf İzzet Paşa, Emir Paşa, Fevzi Paşa (Çakmak) vardı. Mustafa Kemal Paşa, toplantıya katılanlara Garp Cephesi ile Kuva-yı Seyyare arasındaki sorunları, gereken belgeleri de göstererek açık bir tarzda anlattı. Düzenli orduyu 2 savunanlarla, çetecilik düzenini savunanlar arasında sert tartışmalar oldu. TOPLANTIDA KONUŞULANLAR MUSTAFA KEMAL PAŞA: Hepinizin bildiği gibi, son derece üzüntü veren bu anlaşmazlığı gidermek için, sizlerin vatana ait hizmetlerinizdeki azim ve samimiyetiniz, bize yeter derecede yol gösterebilir. Öncelikle söyleyeyim ki, Ethem 1 2 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.460, Bil Yayıncılık, Ankara,1993 a.g.e, s.461 79 Bey ve biraderlerinin, ordunun düzenlenmesine ait herhangi bir konudan dolayı kendilerine hakaret görmüş veya hatırları kırılmış olarak düşünmelerine neden yoktur. Önümüzdeki sorun, sen ben kavgasında hangi tarafın üstün tutulması gibi sıradan bir onur konusu değildir. Gerçek şudur ki, önümüzde denize dökülmesi gereken bir Yunan Ordusu vardır. Bu büyük sonucu alabilmek için ise, büyük ve ciddi önlemlere ihtiyaç vardır. REŞİT BEY: Bugüne kadarki bütün başarıları Kuva-yı Seyyare elde etmiştir. Ankara’yı işgalcilerin elinden bu kuvvet kurtarmıştır. Bu kuvvetler Yunan ilerleyişini durdurmuştur. Ali Fuat Paşa’nın Garp Cephesi komutanlığı süresince hiçbir olay çıkmamıştır ve şikâyet olmamıştır. T.B.M.M.’de Ethem Bey, başarıları için takdir görmüş ve teşekkür edilmiştir. Yapılması gereken, Ethem Bey’in kuvvetlerinin artırılması ve Kuva-yı Seyyare’nin kendi bünyesi içinde belirlenmiş faaliyetlerine engel olunmaması, aksine yardım edilmesidir. MUSTAFA KEMAL PAŞA: Ethem Bey’in kullanabileceği kuvvet en çok bin iki yüz, iki bin kişidir. Bu miktar şayet artırılacak olursa disiplinsizlikten dağılıp felaket nedeni olur. Memleketin geleceği, herhalde şahıslara değil, T.B.M.M.’nin kanunlarına göre oluşturulmuş düzenli orduya teslim edilmelidir. Kuva-yı Seyyare muayyen bir kadro dâhilinde verilen emirlere tamamen uyarsa, ondan yararlanılabilinir. Benim askerliğime güvenirseniz –ki arkadaşlarımın bu güveni sakınmayacaklarını sanırım- bu büyük iş ancak düzenli, bir ucundan diğer ucuna ve en büyük birliğinden son erine kadar disiplini mükemmel bir ordu ile başarılabilinir. Garp Cephesi Ordusu’nda, bir süredir başlatılan bu faaliyet, işte bizi bu gayeye götürmeyi amaçlayan gayret ve emekten oluşuyor. Amaç bundan ibaret olduğuna göre Kuva-yı Seyyare’nin başında bulunan arkadaşlarımın da bu gerçeği anlamaları, onu sadece takdir etmeleri ve güvenmeleri gerekir. Bu takdir ve güven olduktan sonra, ortada çözülemeyecek sorun kalmaz. REŞİT BEY: Hâlâ düzenli ordular yapmak gibi boş hülyalar peşinde misiniz? Hâlâ bu kurmay beylerle mi gâvuru kovacağımızı sanıyorsunuz. MUSTAFA KEMAL PAŞA: Reşit Bey, düzenli ordu ile ilgili şimdiye kadar yapmış olduğunuz gereksiz sözlerinize artık son vermezin gerekir. Kardeşlerinizin hizmetlerini inkâr eden yok. Fakat o demek değildir ki, insanın yapmış olduğu iki buçuk hizmeti ile her gerçeği çiğneyerek memleketin başına bela olmaya hak kazanır. Herkes hakkında ve haddinde kalmak zorundadır. Askerlik mesleğinin bu kadar abartma ile tartışılması yalnızca bilime değil, karşınızda bulunan asker arkadaşlara da saygısızlıktır. REŞİT BEY: Bu Anadolu harekâtına katıldığımıza hata etmişiz. Bu yüzden bizim yüz binlerce liralık çiftliklerimiz, servet ve zenginliğimiz düşman tarafında kaldı. Benim ne zorum vardı da geleyim, buralarda sonunda bu hale getirilecek işler için uğraşıp 80 durayım? Paşa, Paşa daha açık söyleyeyim. Ben Venizelos’la da pekâlâ diz dize oturabilirim. MUSTAFA KEMAL PAŞA: Reşit Bey, bu sözlerinizi üzüntünüzün fazlalığından ileri gelmiş saymak bile, onların ağırlığını ve çirkinliğini hafifletmez. Biz karşımızda Venizelos’la diz dize oturabilecek yetenekte kişi bulunacağını düşünemeyiz. Seninle Bingazi’de de beraberdik. Böyle anlamsız ve abes sözleri bırakalım da asıl konumuza 1 gelelim. Toplantıda tartışmalar bazen şiddetlendi ve bazen de sakin bir havada sürdü. Sonunda bir nasihat heyetinin acele olarak Kütahya’ya, Ethem ve Tevfik beylerin yanına gönderilmesine karar verildi. Heyet, Saruhan (Manisa) Milletvekili Mahmut Celal Bey (Bayar), Eskişehir Milletvekili Eyüp Sabri Bey (Akgöl), Saruhan Milletvekili Reşit Bey, Karesi (Balıkesir) Milletvekili Vehbi Bey 2 (Bolak), Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali Bey’den oluşuyordu. Heyet üyeleri Kuva-yı Seyyare’ye daha yakın düşüncede olan, fakat Hükümet’i ele geçirmesini değil, Hükümet ile uzlaşmasını isteyen kişilerdi. Mustafa Kemal Paşa heyete, Ethem ve Tevfik beylerin ordu içinde kurallara uygun çalışarak görevlerine devam edebileceklerini, işlerine gelmiyorsa görevden ayrılıp istirahat edebileceklerini, anlaşmazlık ve düşmanlığa asla izin 3 verilmeyeceğini söyleyerek, onlara başarılar diledi. ALBAY KASIM BEY (Orbay) ANLATIYOR: 22 Aralık 1920 günü Mustafa Kemal Paşa’nın davetiyle ben ve daha bazı milletvekili arkadaşlar hükümette toplandık. Bu toplantıda Kütahya’ya bir heyet gönderilerek Ethem Bey’e önerilerde bulunulmasına karar verildi. Bu heyette benimde bulunmam önerildi. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa bana gizli bir işaret vererek, gitmememi istedi. Bende özür belirterek Kütahya’ya gitmedim. Oradan ayrıldıktan sonra, bana dedi ki, “Bu işin sonu bir çarpışmaya varacaktır ve çok yakındır. Sen gidersen, orada zorla alıkoyarlar. Senin imzan ile şimdiye kadar beraber çalışmış olduğun subaylara ve Kuva-yı Milliye komutanlarına telgraflar ve mektuplar göndererek, propaganda yaparlar, bizi güç 4 duruma sokarlar diye düşündüm.” dedi. 1 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.72-74, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.103, Özgür Yayınları, 2004, İstanbul 2 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.74, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 3 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.74, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 4 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.98-99, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004 81 NASİHAT HEYETİ SONUÇTAN ÜMİTSİZ: Kütahya’ya gidecek olan heyet arasında bulunanlar, koşulların Ethem Bey tarafından kabul edilse bile, kardeşleri Reşit ve Tevfik beyler tarafından kabul edilmeyeceği düşüncesini taşıyorlardı. Çünkü sonuç olarak bu önerilerin benimsenmesi, özellikle kişisel olan sorunların ayaklandırdığı duyguların sınırına dayanacak ve çıkmaza sürükleyecekti. Heyet Mustafa Kemal Paşa’nın yanından ayrılınca Reşit Bey diğer heyet üyelerine “Arkadaşlar, Kuva-yı Seyyare artık istenmiyor. Bunu açıkça ifade etmek ve bizi itham ettirici nedenler aramadan gerçeği cesaretle açıklamak daha doğru değil midir?” dedi. Heyetin diğer üyeleri Reşit Bey’i yatıştırdılar ve sorunun Kütahya’da daha sakin ve yerinde 1 görüşüleceğini söylediler. Heyet Kütahya’da Kuva-yı Seyyare’ye, T.B.M.M. Hükümeti’nin son ve kesin olan isteklerini bildirecekti. T.B.M.M. HÜKÜMETİNİN, KUVA-YI SEYYARE’DEN SON İSTEKLERİ 1-Kuva-yı Seyyare, diğer birlikler gibi emir ve komutaya tam uyacak ve yasadışı her türlü taşkınlıklardan çekinecektir. 2-Kuva-yı Seyyare, gücünü artırmak için, kendiliğinden hiçbir yerde, hiçbir yolla adam toplamayacak ve bu amaçla gönderdiği adamların çalışmalarına hemen son verecektir. 3-Kuva-yı Seyyare, kaçaklarını yakalatmak için doğrudan doğruya adam görevlendirip göndermeyecek, diğer birliklerde olduğu gibi, izlettirilecek ve yakalattırılacaktır. 4-Kuva-yı Seyyare’nin, kendi adamlarının ailelerine bakmak üzere, bazı yerlerde bulundurduğu irtibat subaylarının kim oldukları hükümetçe bilinecek ve bunların 2 elinde bulunan telgraf şifrelerinin bir örneği de bize verilecektir. Nasihat Heyeti 23 Aralık 1920 günü öğleyin özel bir trenle Kütahya’ya hareket etti. Akşamın geç saatlerinde Eskişehir’e vardılar. Garp Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey onları akşam yemeğine davet etti. Yemek sırasında İsmet Bey’in de onlarla birlikte Kütahya’ya gelmesini istediler. İsmet Bey işlerinin yoğunluğunu gerekçe göstererek onlarla birlikte olamayacağını söyledi. Tren 3 Eskişehir’den ayrılarak 24 Aralık 1920 günü 16.45’de Kütahya’ya ulaştı. MUSTAFA KEMAL PAŞA, İSMET BEY’İ UYARIYOR: Nasihat Heyetini getirecek olan tren Ankara’dan yola çıktıktan sonra, Mustafa Kemal Paşa’dan bir telgraf aldım. Heyette bulunanlar Çerkez Ethem taraftarıdır, seni de beraber götürmek isteyeceklerdir sakın gitmeyin, diyordu. Heyetten hiçbir kimseye, hiçbir söze 1 a.g.e, s.106 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.461-462, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 3 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.936, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 2 82 inanmamamı istiyordu. Geldiler, beraber yemek yedik, görüştük. Gerçekten kendileri ile beraber Kütahya’ya gitmemi teklif ettiler. Hay hay dedim. Şimdi işlerim var, onları bitirebilirsem ben de gelirim dedim. Hareket saati geldiği zaman, ben bir ara dışarı çıkıp, tekrar yanlarına dönmüştüm. Beraber yola çıkacağımızı sanıyorlardı. Özür diledim. Şimdi haber verdiler, bir kıtayı teftişe gidecekmişim, unutmuşum, benim gitmeme imkân yok dedim. Şaştılar, biraz ısrar ettiler. Ben kaldım onlar ile 1 beraber gitmedim. NASİHAT HEYETİ KÜTAHYA’DA Nasihat Heyeti daha Kütahya yolunda iken, Kuva-yı Seyyare birlikleri Gediz, Simav dolaylarındaki cephe mevzilerinden batıya doğru Kütahya istikametine kaydırılıyordu. Bunu yaparken Ethem ve Tevfik beyler, Eskişehir’deki Garp Cephesi karargâhına bilgi vermedi. Bilindiği gibi Kuva-yı Seyyare birlikleri içinde düzenli orduya ait olanları da vardı. Bunlardan biri 61.Tümen’e bağlı 190.Alay’dı. Bu alay Gediz Savaşı’ndan beri Kuva-yı Seyyare emrinde Gediz’de bulunuyordu. Ethem ve Tevfik beyler tarafından bu düzenli ordu birlikleri daha uzak istikametlere gönderilirken, esas Kuva-yı Seyyare birlikleri Kütahya’ya doğru yola çıkarıldılar. Süvari Yüzbaşı Abdurrâhman Bey’in Vardar Akıncı Müfrezesi Gediz’e ve Parti Pehlivan Müfrezesi Kütahya Kenti çevresine, Yellice 2 Dağı eteklerine yerleştirildiler. Garp Cephesi Komutanlığı da karşı önlemler alıyordu. Aralık ayı başında Eskişehir’e Kuva-yı Seyyare’nin saldırması ihtimaline karşı çeşitli önlemler alınmıştı ve burada şimdi artan askeri bir hareketlilik görülüyordu. Eskişehir’de bulunan 11. Tümen ile İnönü’de bulunan 61.Tümen daha batıya, Kütahya istikametine kaydırılmak üzere hazır bekliyorlardı. Kuva-yı Seyyare birliklerinin, Yunan cephesinde az bir kuvvet bırakarak, Kütahya’ya doğru harekete geçtiği haberi Ankara’ya ulaşınca, Mustafa Kemal 3 Paşa Kütahya’ya yeni gelmiş olan nasihat heyetinden bilgi istedi. BİR TELGRAF KÜTAHYA’DA T.B.M.M. İKTİSAT BAKANI CELAL BEY VE ARKADAŞLARINA Birinci Kuva-yı Seyyare Komutanlığı’nın, Garp Cephesi Karargâhı’nın bilgisi ve izni olmadan o bölgede bulunan düzenli ordu birliklerini Yunan cephesine yayarak, Kuva-yı Seyyare birliklerini Gediz’de, Pehlivan Ağa Müfrezesi’ni de Kütahya’da topladığını öğrenmiş bulunuyorum. Bu hareket tarzından amaç ve anlamın ne olduğunu bilmek 1 a.g.e, 937 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.106, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004 3 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.83, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 2 83 isterim. Bu konudaki düşüncelerinizin bildirilmesini telgraf makinesi başında bekliyorum. Ankara, 25 Aralık 1920 Mustafa Kemal Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı 1 Heyet 24 Aralık 1920 günü Kütahya’ya geldiğinde ve ertesi günde, henüz Kuva-yı Seyyare komutanları ile bir görüşme sağlanamamıştı. Ethem Bey’in hasta olduğu söylenmişti. Tevfik Bey ise Gediz’de idi ve ertesi günü Kütahya’ya gelecekti. Mustafa Kemal Paşa’nın elde etmiş olduğu bilgiden, belki de heyet üyelerinin haberi yoktu. Buna rağmen gene de Mustafa Kemal Paşa’nın telgrafına hemen cevap verdiler. BİR TELGRAF T.B.M.M. BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİNE Müsterih olunuz. Yanlış anlaşılabilecek hiçbir amaç yoktur. Tevfik Bey yarın gelecek, hep birlikte görüşeceğiz. Sonucu ayrıntısı ile arz ederiz. Kütahya, 25 Aralık 1920 Celal, Vehbi, Kılıç Ali, Eyüp Sabri, Reşit 2 Mustafa Kemal Paşa, bu telgrafı okuyunca çok şaşırdı. Kütahya’daki milletvekillerinin ya gerçek durumu bilmediklerini, Ethem Bey ve kardeşleri tarafından aldatıldıklarını, ya da tutuklanarak istenildiği gibi yazı yazmak 3 zorunda kaldıklarını düşündü. Nasihat Heyeti Ankara’ya telgraf gönderdiği saatlerde Pehlivan Ağa Müfrezesi Kütahya’da bulunuyordu. Bu arada Kuva-yı Seyyare adam toplamakla uğraşıyordu ve hatta ordu erlerini bile kandırarak kendisine çekiyordu. Mustafa Kemal Paşa aynı zamanda bu konu ile de ilgileniyordu ve 4 bununla ilgili bir bildiri yayımladı. BİR BİLDİRİ GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA, BİRİNCİ KUVA-YI SEYYARE KOMUTANLIĞINA, ESKİŞEHİR, AFYONKARAHİSAR, KÜTAHYA MUTASARRAFLIKLARINA 1 a.g.e, s.84,85 a.g.e, s.85 3 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.461-463, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 4 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.86, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 2 84 Hiçbir kimse, hiçbir sebep ve surette Merkezi Hükümetin bilgisi olmaksızın kuvvet toplamaya yetkili değildir. Bu bildirinin yayımlandığı tarihten önce bu yolda teşebbüste bulunmuş olanlar varsa, derhal kendilerini ve teşebbüs amaçlarını doğrudan doğruya bana bildireceklerdir. Aksi halde bu gibi teşebbüslerin, memleketin güvenliğini bozmak, T.B.M.M. Hükümeti’ne zarar vermek ve masum memleket halkına hakaret etmekle suçlandırılacaklarını bildirir ve ilan ederim. Ankara, 25 Aralık 1920 Mustafa Kemal 1 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ankara’da giderek artan olağanüstü duyarlılığa karşın, Kütahya’daki heyet üyeleri sorunu olumlu yönde çözebilmek için çok zorlanıyorlardı ve çok müşkül bir durumda idiler. Buradaki Kuva-yı Seyyare birliklerinde gördükleri olağanüstü hareketlilik ve görüşmeler için ertesi günü beklemek onları çok tedirgin etmişti. Reşit Bey, heyetten ayrılmış ve kardeşi Ethem Bey’in yanında idi. Bu durum 2 onların tedirginliğini artırıyordu. EMET ‘TEN HAYVAN SÜRÜLERİ TOPLANIYOR Bu günlerde Kuva-yı Seyyare, her zamanki gibi Emet ve köylerinden hayvan sürüleri toplama işine girişmişti. Emet Bucak Müdürü, oraya giden on kadar Kuva-yı Seyyare askerinin halktan gelişigüzel hayvan toplamakta olduğunu bildiren bir telgrafı Kütahya Mutasarrıflığı’na göndermişti. Mutasarrıflık da bu durumu Eskişehir’e Garp Cephesi Komutanlığı’na telgraf çekerek bildirmek istemiştir. Postanede bulunan Kuva-yı Seyyare’nin sansür subayı bu telgrafın gönderilmesini engellemiş ve durumu Ethem Bey’e bildirmiştir. Ethem Bey de Mutasarrıflığa, telgrafın makam atlanıldığı için Eskişehir’e gönderilmediğini ve bundan böyle bu gibi konuların kendisiyle görüşülmesi gerektiğini bildiren bir 3 yazı göndermiştir. BİR BELGE KÜTAHYA MUTASARRIFLIĞINA Sansür subayım tarafından, postanede görevi sırasında fark edilerek bana gönderilen telgrafı aynen iade ediyorum. Üst makamların gereksiz yazışmalarla rahatsız edilmemesi gerekir. Ancak sorumlu makam tarafından herhangi bir işlem yapılmaması durumunda, üst makama başvurma hakkı doğar. Bu konuyu dün gece haber alır almaz, hemen gereğine başvurulmuş ve gerekli emirler tarafımdan 1 a.g.e, s.86 a.g.e, s.86 3 a.g.e, s.92 2 85 verilmiştir. Bu bölgede bu gibi konuların izlenmesi ve önlenmesinde benim makamım sorumludur. Kütahya ve çevresinin komutanı benim. Bu konuda makamıma hiçbir şekilde bilgi vermeden, Garp Cephesi Komutanlığı’nın neden rahatsız edildiğinin bildirilmesini ve zorunluluk olmadıkça böyle bir durumun tekrar edilmemesini rica ederim. 26 Aralık 1920 Ethem Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı 1 Bu olay, Nasihat Heyeti’nin Kütahya’da bulunduğu günlerde meydana gelmiş ve Kuva-yı Seyyare’nin Garp Cephesi’ne baş kaldırmasının ilk işareti sayılmıştır. Çünkü Kuva-yı Seyyare Komutanlığı en küçük bir olayda ve konuda bile, bağlı bulunduğu Garp Cephesi Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı makamlarını atlayarak doğrudan T.B.M.M. ve Başkanı Mustafa Kemal Paşa ile haberleşmeyi olağan sayarken, kendi makamı atlandığında bu durumu uygun görmemektedir. NASİHAT HEYETİ GÖRÜŞMELERE BAŞLIYOR 26 Aralık 1920 günü Tevfik Bey Gediz’den Kütahya’ya geldikten sonra, Ankara’dan gelen Nasihat Heyeti milletvekilleri ile Ethem ve Tevfik beyler Kuvayı Seyyare Karargâhı’nda toplandılar ve görüşmelere başladılar. Görüşmeler çok çetin geçiyordu. Ethem Bey’in kardeşleri çok sinirli ve yüksek sesle konuşuyorlar ve özellikle Reşit Bey kişisel konulara giriyordu. Toplantıyı da yöneten o idi. Milletvekilleri ise kişisel konuşmalara girmiyorlar, daha çok genel konular üzerinde duruyorlardı. Kardeşlerinin kişileri itham eden konuşmaları 2 karşısında Ethem Bey sessiz ve sakin bir tavırla onları dinliyordu. Uzun görüşmelerden sonra, Kuva-yı Seyyare önderlerinin Ankara Hükümeti’nden isteklerini içeren bir telgrafın TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya çekilmesine ve verilecek cevaba göre davranılmasına karar verildi. BİR TELGRAF TBMM BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİNE Ethem ve Tevfik beylerle şimdi görüştük. T.B.M.M. kararlarına eksiksiz uymalarını söyledik. Bunun için anlaşmazlık olmayacağının cevabını aldık. Kütahya’da, Yunan cephesi ihmal edilmemek üzere, (düzenli ordu birliklerine karşı) güvenlik önlemleri alınmıştır. Kendilerine karşı toplanan ve mevzilere giren kuvvetler (düzenli ordu 1 2 a.g.e, s.92 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.112-116, Özgür Yayınları, 2004, İstanbul 86 birlikleri) ve kurulan karakollar asıl yerlerine (Eskişehir’e) çekildikleri ve herhangi bir düşmanca harekete uğramadıkları takdirde, bu güvenlik önlemlerini kaldıracaklarını, memleketin gelecekteki selameti için ve Şahsınıza karşı besledikleri sevgiden dolayı, her türlü hareketlerden vazgeçeceklerini en büyük yeminlerle söz vermişlerdir. Gerçekten, Eskişehir’den Kütahya’ya gelirken yoldaki karakol yetkilileri tarafından, Kuva-yı Seyyare’nin izinli ve hasta iki askerinin silahları alınmış ve geçmelerine izin verilmemiştir. Bizler olaya müdahale ederek, askerlerin silahlarının geri verilmesini ve yollarına devam etmelerini sağladık. Yine bu türden olmak üzere, 12.Kolordu Süvari Bölüğü Komutanı Ahmet Vecdi Bey’in tahrik edici mektubu dün buraya gelmiştir. Bu mektubun örneğini ekte size gönderiyoruz. Kuva-yı Seyyare’nin bu bölgeye geldiğinden beri orduya üç bin asker kazandırdıkları ve yarın da kazandırmaya devam edeceklerini söylemişlerdir. Yalnız, Yozgat İsyanı sonrasında hazırlanıp sevk edilen, fakat Konya ve Alaca’da alıkonulan askerlerin, Konya’da Teğmen Sadrettin Bey komutasında gelmekte iken 12.Kolordu tarafından tutulan askerlerin ve Kalecik’te Kürt İsmail Ağa’nın toplayacağı askerlerin Kütahya’ya gönderilmelerini istemektedirler. İki gün önce, Garp Cephesi Komutanlığı’ndan Kütahya Mutasarrıflığı’na gönderilen, Kuva-yı Seyyare’nin halktan para toplayamayacağı ile ilgili telgrafın geri alınmasını rica etmektedirler. Ankara’dan hareketimizin bir gün öncesinde, Ethem ve Tevfik beylerin bu seyahat ve görüşmeler ile ilgili yapmak istedikleri telgraf görüşmesinin, Posta ve Telgraf Genel Müdürü tarafından engellenmesine üzüldüklerini belirtmişlerdir. Karşılıklı güven ve iyi niyetin yeniden sağlanması için, Fahrettin (Altay) ve Refet (Bele) beylerin görev yerlerinin değiştirilmesini istemektedirler. Refet Bey’den boşalan Cenup (Güney) Cephesi Komutanlığı’na Kazım (Özalp) Bey’in, Fahrettin Bey’den boşalan 12.Kolordu Komutanlığı’na da tarafsız herhangi bir komutanın atanmasını arzu etmektedirler. Hissettiğimize ve düşündüklerimize göre, bu sorunların çözüm yolları bunlardır. Bu görüş açısına göre alacağınız önlemleri, memleketin selameti adına özellikle arzu ederiz efendim. Kütahya, 26 Aralık 1920 Celal, Vehbi, Kılıç Ali, Eyüp Sabri, Reşit 1 1 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.87-89, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 87 Mustafa Kemal Paşa telgrafı alır almaz, bir gün önce heyet üyelerinin Kuvayı Seyyare tarafından tutuklanarak istenildiği gibi yazı yazmak zorunda kaldıkları düşüncesinde haklı olduğunu anladı. O gece kendilerine, telgraflarını aldığını ve ertesi gün Bakanlar Kurulu’na sunarak durumu görüşeceklerini bildiren bir telgraf çekti. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa, Garp Cephesi ve Güney Cephesi komutanlıklarına da gelen telgrafın özetini göndererek, kıtaların bulundukları yerlerde toplu ve uyanık bulunmalarını, alınmış önlemlere daha çok önem vermelerini, Kuva-yı Seyyare başlamadan herhangi bir harekete 1 başlamamalarını belirten birer telgraf gönderdi. BAKANLAR KURULU TOPLANIYOR Kütahya’da ortaya çıkan bu yeni durum karşısında Ankara’da Bakanlar Kurulu 27 Aralık 1920 günü Mustafa Kemal Paşa Başkanlığında toplanarak, Kuva-yı Seyyare’ye uygulanacak yaptırımları konuşmuş ve alınan kararları uygulanmak üzere Genelkurmay Başkanlığı’na göndermiştir. Genelkurmay hiç vakit geçirmeksizin bu kararı Garp Cephesi ve Güney Cephesi Karargâhlarına bildirmiştir. Mustafa Kemal Paşa da ertesi gün Kütahya’da bulunan milletvekillerine Bakanlar Kurulu kararını telgrafla bildirerek, görevlerinin sona erdiğini belirtmiş ve Ankara’ya dönmelerini istemiştir. BİR KARAR T.B.M.M. BAKANLAR KURULU KARARI Yurdun selâmeti ve kurtuluşu için ordularda görüş birliğinin ve emirlere yüzde yüz uyulmasının şart ve gerekli olduğunu her şeyden önemli sayan Bakanlar Kurulu, Büyük Millet Meclisi üyelerinden Celâl, Reşit, Eyüp Sabri, Vehbi ve Kılıç Ali Bey'lerin Kütahya'dan gönderdikleri 26/27 Aralık 1920 tarihli telgraflarını ve bu konu ile ilgili olarak ortaya çıkan durum ve olayları görüşüp inceledikten sonra, aşağıdaki kararları almıştır: 1 — Birinci Kuvve-i Seyyare, bütün öteki ordu birlikleri gibi, kayıtsız şartsız Büyük Millet Meclisi'nin kanunlarına, Hükümetin koyduğu düzen ve emirlere ayak uydurmakla yükümlü ve askerî disipline bağlıdır. 2 — Birinci Kuvve-i Seyyare Komutanlığı'nın askerî görev ve konularla ilgili bütün teklif ve görüşleri, ancak emri altında bulunduğu komutanlığa ve bu komutanlık aracılığı ile ilgili makamlara bildirilir. 1 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.464, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 88 3 — Yukarıdaki kararları Genelkurmay Başkanlığı uygular. 27 Aralık 1920 Mustafa Kemal TBMM Başkanı Fehmi Din İşleri Bakanı Fevzi Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Bşk. Vekili Ahmet Muhtar Dışişleri Bakanı Dr. Adnan İçişleri Bakanı Ferit 1 Maliye Bakanı Kütahya’da Nasihat Heyeti milletvekilleri Bakanlar Kurulu Kararını öğrenir öğrenmez, 28 Aralık 1920 günü son bir teşebbüste daha bulunarak Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf daha gönderdiler. BİR TELGRAF ANKARA’DA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ YÜCE BAŞKANLIĞINA Bakanlar Kurulu kararını bildiren telgraf emrinizi akşam aldık. Aslında her birimiz memleket ve milletin selâmeti için, büyük bir samimiyetle emrinize uyarak buraya geldik. Eskişehir'in ve buranın durum ve tutumunu gördük. Anlaşmazlık konusu olan meseleyi tam bir tarafsızlık ve doğrulukla inceledik ve araştırdık. Görüşmelerin nasıl geçtiğini ve safhalarını olduğu gibi bilginize sunduk ve samimî inançlarımıza dayanarak meselenin çözüm şeklini anladığımız gibi yazdık. Sunduğumuz hususlara karşılık, Bakanlar Kurulu'nun bize bildirilen kararının neyi ifade ettiğini anlayamadık. Aksine, vatanın selâmet ve mutluluğunu göz önünde bulunduran dileklerimizin iyi karşılanmadığını gördük. Bu konunun daha fazla sürüncemede bırakılmaya tahammülü olmadığına itimat buyurmalarını istirham ederiz. Kütahya, 28 Aralık 1920 Celal, Vehbi, Kılıç Ali, Eyüp Sabri, Reşit 2 Doğaldır ki Mustafa Kemal Paşa bu telgrafa hemen cevap vererek, Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasının şart olduğunu ve kendisinin ve onların arabuluculuk girişimlerinin son bulduğunu ve artık sorunun çözümünü ilgili makamlara bıraktığını ifade etmiştir. BİR TELGRAF KÜTAHYA’DA T.B.M.M. ÜYELERİNDEN 1 2 a.g.e, s.465 a.g.e, s.466 89 CELAL, REŞİT, EYÜP SABRİ, VEHBİ VE KILIÇ ALİ BEYLERE Memleket ve milletin selâmeti için bana karşı gösterdiğiniz samimiyete cidden müteşekkirim. Söz konusu durum hakkında sizlerin buradan ayrılmasından önce, bütün belgeleri göstermek suretiyle yaptığım açıklamalar sonunda, konuyu resmen hükümete intikal ettirirken, sizlerin yerinde olan hareket tarzını, oradaki arkadaşlara açıklamak ve anlatmak üzere, yolculuk zahmetine katlanmanızı rica etmiştim. Konunun çözüm noktası olarak telgrafınızda işaret buyurduğunuz nokta zaten burada da söz konusu olmuştu. Hükümetin alacağı genel tedbir ve tertibatın herhangi bir tarafın isteğine göre olamayacağını bildirmiştim. Bakanlar Kurulu kararı, aslında uyulması gereken tabii ve bilinen hususları resmî ve kesin olarak bir defa daha ifade eder. Yüksek görüşleriniz hiçbir şekilde kötüye yorulmuş değildir. Ancak, burada da arz ettiğim üzere, benim bir buçuk aydan beri süregelen şahsî ve özel gayret ve teşebbüslerimle ve büyük bir samimiyetle yaptığım çalışmaların, ne yazık ki, takdir edilmemiş olduğunu görüyorum. Şüphesiz bu konunun çözüm ve takibini sorumlu ve ilgili makamlara bırakmış bulunuyorum. Ankara, 28 Aralık 1920 Mustafa Kemal Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı 1 NASİHAT HEYETİ TUTUKLANDI MI? Kütahya’da bulunan Nasihat Heyeti milletvekilleri, Mustafa Kemal Paşa’dan son telgrafı alır almaz ertesi günü Ankara’ya gitmeye karar vermişlerdir. Son bir defa daha Ethem, Reşit ve Tevfik beylerle görüşerek veda etmek istemişlerdir. Bu görüşmenin gerçekleşip, gerçekleşmediği bilinmemektedir ama bilinen bir şey varsa, durumun kötüye gittiğidir. 28 Aralık 1920 günü gecesi Reşit Bey milletvekillerinin yanında değildir. Diğer dört milletvekili o gece bir tehlike atlatmışlardır. Onların tutuklanıp, rehine olarak Kütahya’da alıkonulmaları 2 düşünülmüş ama sonradan bundan vazgeçilmiştir. CELAL BEY (Bayar), PARTİ PEHLİVAN’I ANLATIYOR: 27 Aralık 1920 günü akşamı, bizi rehine olarak kullanmak düşüncesiyle olacak, bir odaya kapattılar. Artık tutukluyduk. Bulunduğumuz yer küçük bir oda idi. İçine iki karyola ile bir masa ve sandalye ancak sığabilmişti. Ethem’in kardeşi Reşit bizimle beraber olmadığı için, dört kişi iki yatakta yatmak zorundaydık. Bu durumda insanı uyku tutmaz, sabaha kadar sürekli yağan yağmur ile yollardan geçen Kuva-yı Seyyare askerlerinin ve askeri malzemelerin seslerini dinledik. Besbelliydi ki, Ethem’in kuvvetleri geri 1 2 a.g.e, s.467 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.91-92, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 90 çekiliyorlardı. Sonunda Sabah oldu. Kahvaltı getiren yok. Dışarı çıkacak olduk, önlediler. Yalnızca su veriyorlardı. Bir gün, bir geceyi böyle tedirgin, böyle aç ve korkulu geçirdikten sonra, öğleye doğru, şiddetli bir tekme, odanın kapısında patladı ve elinde filintası ile Parti Pelvan (Pehlivan Ağa) kapının çerçevesinde belirdi. İçkiliydi ve silahının mekanizmasıyla oynuyordu. Homurdandığından belli ki, niyeti iyi değildi. —Bizden ne istiyor bu İsmet Bey. Biz kardeşi kardeşe kırdırmayalım diye, geri, geri çekiliyoruz. O üstümüze, üstümüze geliyor. Siz bizim eski arkadaşımız olacaksınız. Şimdi döndünüz de onu savunmak için mi buraya geldiniz? Yazıklar olsun size. Uzun boyu ve iri gövdesiyle vahşi bir görünümü vardı. Sanki elindeki filinta ile dördümüzü de haklayacak, sonra intikam almanın doygunluğu içinde basıp gidecekti. Arkadaşlar ateşten geçmiş, tecrübeli, gözü pek insanlardı. Parti Pelvan gibi bir adama tavuk gibi yakalanmazlardı ama bir kere kapışırsak, sonunda birimizden birimiz burada kalabilirdi. Parti Pelvan’ı iyi tanıyorum. Savaşta iken kız kardeşinin ırzına geçmişler, o da bu alçaklığı yapanı gelip vurmuştu. Bir süre dağlarda gezdi. Sonra ben kendisini düze indirip küçük bir ceza ile kurtarmıştım. Hatta Ethem’in atlılarına katılmasını öğüt veren de bendim. Onun için konuşurken, benden yana bakmamaya çalışıyor, adeta ilk kurşunu kime sıkacağını kestirmek niyetiyle gözlerini diğer üç arkadaşın üzerinde gezdiriyordu. —Bana bak Pelvan Ağa, sen beni bilmez misin? —Bilmem mi? —Nasıl söylersin öyle ise, siz hepiniz buraya İsmet Bey’i savunmak için geldiniz diye? Biz şimdiye kadar Ethem’i kendi kardeşimiz gibi bildik ve canımız gibi esirgemedik mi? Ya seni Parti Pehlivan, ya seni dağlarda perişan olmaktan, hapishanelerde çürümekten çekip almadık mı? Ben senin dostun değimliyim Parti Pehlivan, şu arkadaşlar senin ağan değil mi? Eline bir tüfek geçirdin de, elinde çakısı bile olmayan bize mi efeleniyorsun? Hadi de! Senin bildiğin yiğitlik buysa, daha ne duruyorsun, çeksene tetiği. Anlaşılan bu temiz yürekli Anadolu çocuğu, olup bitenlere içlenmiş, sonunda içkiye vurup kurmaya başlamış. İşler tıkırında giderken bu beyler gelip tekerleğe değnek uzattılar, gidip hesaplarını göreyim demiş olacak ki, filintasını kaptığı gibi bizi temizlemeye gelmiş. Ben sandalyede oturuyordum. Kılıç Ali Bey ayaktaydı. Eyüp Sabri Bey’le, Vehbi Bey’de yataklara ilişmişlerdi. Ben daha ne duruyorsun çeksene tetiği deyince, Vehbi Bey’le, Eyüp Sabri Bey ayağa fırladılar, hadi çek tetiği de yiğitliğinin ne olduğunu öğrenelim, deyince, Parti Pehlivan o koca gövdesiyle adeta çöktü. 91 —Gördünüz mü, beni yine yanlış bellediniz. Sizin gibi beylere silah çekmek, hele vurmaya kalkmak, benim ne haddime. Ethem kardeşimizi ezilmiş gördük de, biraz içimizi boşaltalım, olup biteni anlayalım diye geldik buraya. Tüfeğini bana doğru uzattı, alın isterseniz siz beni vurun. Tövbe, tövbe. Bu günlere demi kalacaktık dedi. Baktım neredeyse ağlayacak. Ben yatıştırmaya çalışarak, biz buraya sizi kurtarmaya geldik. Bu Ethem-İsmet konusu değil, T.B.M.M. Hükümeti’nin konusu. Göreceksin sonu iyiye çıkacak, dedim. Bunun üzerine üzgün bir 1 durumda odadan ayrıldı. ÇERKEZ ETHEM’İN TBMM’NE ÇEKTİĞİ TELGRAF BİR TELGRAF ANKARA’DA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA, BAKANLAR KURULUNA, AFYON’DA 12.KOLORDU KOMUTANLIĞINA, ESKİŞEHİR’DE GARP (Batı) CEPHESİ KOMUTANLIĞINA, KONYA’DA CENUP (Güney) CEPHESİ KOMUTANLIĞINA Bu israf ve ihtiraslarla dolu şartlar altında Millet ve Devletin artık savaşa katlanacak gücü kalmamıştır. İstanbul’dan gelen ve tutuklanan Barışı Sağlama Heyeti’nin uygun ve elverişli şartlar altında geldikleri gerçek olduğuna göre, bu heyetin serbest bırakılarak barış konuşmalarının çabuklaştırılmasını bütün asker ve sivil ileri gelenlerine tercüman olabilirim. Ankara’da toplanan Meclisin ne şekilde toplandığını gerçekten hepimiz biliyoruz. Bu meclisin ilk yaptığı da, fakir milletin sırtından kendilerine yılda üç yüz bin küsur lira ödenek ayırmaları olmuştur ki, içlerinde bir yılda yüz lirayı bir arada gören pek az kişi vardır. Şimdi bol bol dalkavukluk yapmaktadırlar. Ankara’da bulunan heyetin hemen İstanbul’a gönderilmesi gerekmektedir. Kütahya, 29 Aralık 1920 Ethem Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı 2 29 Aralık1920 günü sabahı milletvekilleri Ankara’ya gitme hazırlığında iken, Ethem Bey’in geceden postaneye gönderdiği telgrafın bir örneğini okuyunca 1 2 İsmet Bozdağ, Bilinmeyen Atatürk, s.48-50, Truva Yayınları, İstanbul, 2005 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.91, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 92 adeta akılları başlarından gidecek kadar hayret ve endişe içinde kalmışlardır. Önce şaka yapıldığını sanmışlarsa da, Reşit Bey’in işin ciddi olduğunu söylemesinden sonra, hiç olmazsa postaneye yetişilip gönderilmemesi ve geri alınması için koşmuşlar, fakat telgrafın geceden çekildiği anlaşılınca artık yapılacak bir şeyin kalmadığını üzülerek anlamışlardır. Bu durum karşısında, Nasihat Heyeti üyeleri hüzün ve kederle trene binerek Ankara’ya gitmek üzere 1 Kütahya’dan ayrılmışlardır. ETHEM BEY’İN EN BÜYÜK HATASI: Hayatımın en büyük hatasını o gece (28 Aralık 1920), sabaha karşı, herkes odalarına çekildikten sonra yaptım. Ağabeyim Reşit Bey’e hiç bahsetmeden ve özellikle ondan gizlice, T.B.M.M. Başkanlığına ağır bir telgraf çektim. Bana sadık ve her zaman canını vermeye hazır olan yaverlerimden birini çağırdım, derhal postaneye gitmesini ve bu telgrafı göndermesini istedim. Bilindiği gibi Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa idi. Bunu neden ve ne için yaptım? 2 Hâlâ mantıklı bir cevap veremem. 4: BÖLÜM: ÇETECİLİĞİN SONU KUVA-YI SEYYARE’NİN GÜCÜ Kuva-yı Seyyare, ordunun o tarihteki kuruluşuna ve gücüne göre bir tümen gibi kabul edilmekteydi. Kuva-yı Seyyare Karargâhı’nda kurmay subaylar ve emir subayları vardı. Düzenli Ordu birlikleri Kütahya’ya doğru harekete geçtiği sırada Kuva-yı Seyyare’nin elinde 159.Piyade Alayı ile şu müfrezeler bulunuyordu. Sarı Mehmet Müfrezesi, Pelvan Ağa (Parti Pehlivan) Müfrezesi, Halit Bey Müfrezesi, Makedonya Müfrezesi, Şevket Bey Müfrezesi, Tahsin Bey Müfrezesi, Kaptan Naci Müfrezesi, Alaca Müfrezesi, Kamil Çavuş Müfrezesi, Emet Müfrezesi, Bolşevik Taburu. Ethem Bey’in emrindeki kuvvetlerin sayısı kesin olarak bilinmemekle beraber beş bin civarında olduğu tahmin edilmekte idi. 159.Piyade Alayı ile birlikte Kuva-yı Seyyare’nin kuvvetleri; 2000 piyade, 1800 süvari, 12 ağır makineli tüfek ve 4 toptan oluşuyordu. Fakat Ethem Bey, 159.Piyade Alayı’na güvenmiyordu. Ordunun bir parçası olan bu birliğin, kendisi ile beraber orduya karşı savaşacağı şüpheli idi. Bu nedenle alayın subay ve erlerini toplayarak, isteyenlerin kalabileceğini, istemeyenlerin de gitmekte serbest olduklarını söyledi. Gerçekten de alayın çok azı kalmak istemiş, diğerleri Kuva-yı Seyyare’den ayrılmışlardır. 1 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.347, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004 2 a.g.e. s.91 93 Kuva-yı Seyyare’ye karşı harekete geçen düzenli ordu birlikleri ise; Batı Cephesi’nden 11.Tümen ve 61.Tümen ile Süvari Tugayı, Güney Cephesi’nden 8.Tümen ve 23.Tümen ile 1.Süvari ve 2.Süvari grupları idi. Bu kuvvetlerin gücü 1 4000 piyade, 1100 Süvari 67 ağır makineli tüfek ve 29 top idi. DÜZENLİ ORDU BİRLİKLERİ KÜTAHYA’DA Eskişehir’de yola çıkmaları için hazır bekletilen, Garp Cephesi’nin 11 ve 61. tümenleri ile Süvari Tugayı, 29 Aralık 1920 günü Kütahya’ya doğru yola çıktılar. Güney Cephesi’nden de, 8. ve 23. tümenler ile 1. ve 2. süvari grupları 2 Dumlupınar’dan Kütahya’ya doğru hareket ettiler. Önde giden Albay İzzettin Bey’in 61.Tümen’i o gün, Kuva-yı Seyyare’den hiçbir kuvvetle karşılaşmadan, akşam konaklayacağı yere geldi. Garp Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey de aynı akşam Sabuncupınar’a gelmişti. Aynı gün Ethem Bey de kuvvetlerini Gediz istikametine doğru hareket ettirerek Kütahya’dan ayrıldı. Sadece artçı görevi yapacak 120 atlıdan oluşan Parti Pehlivan Müfrezesi’ni Kütahya’da bıraktı. İSMET BEY (İnönü) KÜTAHYA YOLUNDA: 29 Aralık 1920 günü otomobilimle askerlerimin başında Kütahya’ya doğru ilerliyordum. Kütahya’da bulunan Nasihat Heyeti de Ankara’ya gitmek üzere yola çıkmışlardı. Yolda onlarla karşılaştım. Onlara Kütahya’da katılmış olan Saruhan (Manisa) Milletvekili Reşat Bey; —Çok hazırlandılar, çok hiddetliler, kendilerine güveniyorlar, savaşacaklar. dedi. Karesi (Balıkesir) Milletvekili Vehbi Bey de; —Bu silahları biz size memleketin evlatlarını birbirine vurdurmak için vermedik. Yaptığınız hareket yanlıştır. diye bana çıkıştı. Ben de; —T.B.M.M.’ne hakaret dolusu telgraf gönderdiler. İstanbul Hükümeti ile gizlice telgrafla haberleşiyorlardı, yakaladık. Daha ne yapalım. deyince sesleri kesildi. Bunun üzerine onlar geçip gittiler. Biz de yolumuza devam ettik. 3 30 Aralık 1920 günü sabahleyin tekrar yürüyüşe geçildi. O gün de hiçbir Kuva-yı Seyyare kuvveti ile karşılaşılmadan akşama doğru Kütahya’ya girildi. Artçı görevi yapan Parti Pehlivan Müfrezesi bunun üzerine Kütahya’dan ayrıldı. Kütahya’da sıkıyönetim ilan edildi. Halktan ellerindeki silah ve mermilerin iki gün 1 Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, c.1, s.392-393, Kastaş Yayınları, İstanbul, 2004 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.938, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 3 a.g.e, s.938 2 94 içinde orduya teslim etmeleri istendi. Aynı gün Refet Bey’in Güney Cephesi kuvvetleri de Porsuk Çayı’nın güneyine Çöğürler Köyü’ne ulaştılar. Refet Bey Kütahya’ya geldi ve İsmet Bey’le beraber tümen komutanlarını da yanlarına alarak Belediye’de bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda Gediz’e doğru yapacakları harekâtı görüştüler. Toplantıda birliklerin ne şekilde kullanılacakları da kararlaştırıldı. Buna göre, Refet Bey’in emrinde bulunan 8.Piyade Tümeni İsmet Bey’in emrine girecek ve İsmet Bey, 8. 11. ve 61. piyade tümenleri ile Kuva-yı Seyyare’nin bulunduğu Gediz’e doğru ilerleyecek. İsmet Bey’in emrindeki Süvari Tugayı Refet Bey’in emrine geçecek ve beraberinde getirdiği dört süvari alayına eklenen bu tugay ile birlikte Garp Cephesi kuvvetlerinin sol kanadı gerisinde ilerleyecek. Garp Cephesi kuvvetleri Kuva-yı Seyyare’yi taarruzla dağıttıktan sonra, Refet Bey’in komutasındaki süvariler, dağıtılmış olan 1 Kuva-yı Seyyare kuvvetlerini takip edecek. T.B.M.M.’DE KUVA-YI SEYYARE İLE İLGİLİ GİZLİ OTURUM Ethem Bey’in Türkiye Büyük Millet Meclisini aşağılayan telgrafı 29 Aralık 1920 günü Mecliste okunmuş ve milletvekilleri hayretler içinde kalmışlardı. Bu konu ile ilgili olarak Meclis, ertesi günü saat 14.40’da gizli oturum ile toplandı. Meclisi Başkan Vekili Celalettin Arif Bey oturumu yönetti. Kütahya Milletvekili Ragıp (Soysal) Bey, kâtip üye olarak görev yaptı. Gizli toplantı on sekiz saat sürdü. Önce Ethem Bey’in bir gün önce gönderdiği milletvekillerine hakaret içeren telgrafı tekrar okundu. Kütahya’dan dönen Nasihat Heyeti üyeleri açıklamalarda bulundular. Milletvekillerinin sorularını Mustafa Kemal Paşa 2 cevapladı. O da konu hakkında geniş açıklamalarda bulundu. Meclisin, Kuva-yı Seyyare’nin aldığı son durum karşısında bir karar verilmesi gerekiyordu. Kütahya’dan gelen milletvekilleri gelişmelerden dolayı çok üzgündüler. Kuva-yı Seyyare komutanlarının cehalet ve kabalıkla hareket ettikleri ortada idi. T.B.M.M.’ne hakaret, hiç de affedilecek bir suç değildi. Fakat bütün bunlara karşın, bu anlaşmazlığa barış yolu ile bir çözüm yolunun bulunup, bulunulmayacağı tartışıldı. Ortada bastırılması ve cezalandırılması gereken bir hareket bulunduğu apaçık ortada iken, hepsi Vatanı kurtarmak için çalışmış memleket çocukları arasında kan dökülmesi ile sonuçlanacak çarpışmanın çıkmasını hiçbir milletvekili istemiyordu. Üstelik konunun önemi, yalnızca bu duygusal durum değildi. Türk birlikleri iç çekişmelerle uğraşırken, Yunan birliklerinin saldırıya geçebilecekleri olasılığı da vardı. Her düşünce, her fikir tartışılıyordu. Meclisi 1 İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.35, Genelkurmay ATASE Yayınları, 2006 2 TBMM 1.Dönem Gizli Celse Zabıtları (30 Aralık 1920), c.7, s.290-305, http://www.tbmm.gov.tr 95 büyük bir üzüntü ve acı kaplamıştı. Sonunda bir karar verilmeliydi. Ama bu karar 1 nasıl olmalıydı. TBMM GİZLİ OTURUM TUTANAKLARINDAN BİR BÖLÜM MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara) — Konuşmalar arasında cevap verilmesini gerekli gördüğüm noktalar şunlardır. Diyorsunuz ki, Ethem Bey iyi adamdır. Hâlbuki öyle değildir. Ethem Bey şakidir. İdare edilerek kullanılıyordu. Şaki, daima şakidir. Bunun anlaşılır bir tarafı yoktur. Efendiler, bunu dikkat etmenizi rica ederim. Buna, bu harekete, hıyanetten ziyade idaresizliktir diyorsunuz. Eğer Garp Ordusu Komutanlığının kurulmasından itibaren bugünkü idare olsaydı mesele kalmayacaktı. Meselâ bazı yerde koyunlar gasp olunmuştur. Hükümet ağzını kapamış, kulaklarını tıkamıştır. Müracaat eden insanların parasını vermiştir. MUHİDDİN BAHA BEY (Bursa) - Efendiler; düne kadar Yunan ordusu karşısında koşan iki kuvvet vardı. Birine Kuva-yı Milliye, diğerine Kuva-yı Muntazama-yı Askeriye (Düzenli Ordu) diyorduk. Şimdi bu iki kuvvet karşı karşıya gelsin, ne yaptığını bilmeyen iki masum kuvvet birbirini boğsun. Askerlerin ne kabahati vardır? Bundan dolayı ben bu çok önemli sorunu Büyük Millet Meclisinin onuru, şerefi ve her şeyin üstünde olmak üzere, gayemizden hiçbir şey feda etmemek şartıyla, yapılan şeyleri unuttuğumuzu gösterelim. Cahillerin cehalet nedeniyle yaptıkları şeylere karşılık vermeyelim. Bu, T.B.M.M.’nin düşünce sahibi bir meclis olduğunu, kanıtlar. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara) — Muhterem efendiler; hiç zannetmem ki içinizden herhangi biriniz, filan ve falanı yok etmek düşüncesini bir an için aklına koymuş olsun. Garp Ordusu’nun bir kısım birliklerinin Kütahya'ya girmiş olduğu ile ilgili telgrafı aldık. Cenup Ordusu’nun kuvvetleri zannederim ki Altıntaş'ta bulunuyor. Yani Birinci Kuva-yı Seyyare dar bir alana sıkıştırılmıştır. Şimdiye kadar çatışma olmadı. Kütahya'da bulunan Kuva-yı Seyyare kuvvetlerinin çekilmiş olduğu anlaşıldı. Bundan sonra da çatışmamaya gayret ederiz. Ethem, Reşit ve Tevfik beylerin suçları tabii ki gayet ağırdır. Fakat bu suçların cezasını vermek ve yine cezaları af etmek T.B.M.M.’ne aittir. Komutadan çekildikten sonra kendilerinin hayatlarının güven ve koruma altında olacağını garanti veririz. Yalnız o açık telgrafla T.B.M.M.’nin meşruiyetine taarruz etmişlerdir. Ondan dolayı sizlerin nezdinde delâletimizi söyleriz. Kendileri çarpışmadan teslim olur. Kuvvetleri dağıtmak hatırımızdan geçmemiştir. Arkadaşların buyurdukları gibi, onlar masum kuvvetlerdir. Yurtsever insanlardır. Başlarına diğer bir arkadaş geçer, Cephenin şurasına burasına ayrılabilirler. Dağıtmak uygun olmayabilir. Böyle bir teklifte bulunabiliriz. Son yaptıklarından dolayı affa uğramaları için Yüce Meclisinize teklifte bulunabileceğimizi vaat edebiliriz. (Pek uygundur sesleri) 1 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.94-95, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 96 EYÜB SABRİ BEY (Eskişehir) — Ethem Bey, Tevfik Rey hakkında yapılsın, Reşit Bey hakkında bir muamele yapılmasın. Çünkü uzlaşmak için gitmiştir. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara) — Öyleyse uzlaşma için gitti deniyor, ben de Reşit Bey’i, kendisini suçlayacak belgeler vardır ve kendi itirafıdır. Bu nedenle o arkadaş da müsamaha ile geçiştirilemez. Gerçeği söyleyelim ki, durum aydınlansın, tabii ki Reşit Bey orada kalmıştır. YUNUS NADİ BEY (İzmir) — Paşa Hazretlerinin son teklifleri, kendileri tarafından Yüce Meclisinize ileri sürülmüş bir teklif kapsamında. Meclise Hüseyin Avni Beyin evvelce sorduğu bir soru cevapsız kalmıştır. Meclis bu sonucu kabul etmektedir. Ben bunu anlayamadım, fakat bu sorunun çözümüne çare bulunamayıp, bugün Hükümetçe icraata geçilerek sonuçlanması istenmiştir. Hükümetin buradaki açıklaması, bilgilendirmek türünden bir şey mi? Bu kadar önemli olan bir konu için Hükümetin Meclise yalnızca bilgi vermek için geldiği düşünülemez. Doğal olanı, Meclisin bu konu ile ilgili bir karar almasıdır. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara) - Arkadaşlardan birinin sorduğu soruya, Yunus Nadi Beyefendinin verdiği cevabı dinlediniz. Konunun önemini inkâr edecek ve olayı küçümseyecek değilim. Yüce Meclisinizi herhangi bir konu hakkında karar verme hakkı da vardır. Fakat bu tür konularda, Hükümetin karar alamayacağı asla doğru değildir. Hatta eğer sizin karşınıza bu tür konular karşısında karar alamayan bir hükümet gelirse, siz onu kabul etmeyiniz ve hemen düşürünüz. Hükümetimiz bu isyan karşısında, buraya gelmeden önce bir takım kararlar ve önlemler almıştır. Tartışmayı 1 sonuçlandırabilmek için bu durumu da bilmeniz gerekir. Uzun tartışmalardan sonra Meclis, Hükümetin almış olduğu kararlarları etkilemeyecek biçimde, gene de bir karar aldı. Bu karar, eğer Çerkez Ethem Bey ve kardeşleri kendi özgür iradeleri ile Kuva-yı Seyyare’nin başında bulunmaktan vazgeçerek bir yerde oturmak isterlerse, bu durum Hükümet tarafından kabul edilsin, aksi durumda Hükümet, Memleketin ve Ordunun selametinin gerektirdiği önlemleri alsın şeklinde idi. Son bir ümit, Ethem Bey’in Ankara’da bulunan babası Ali Bey’i, Eyüp Sabri Bey’le beraber Kütahya’ya gönderme teşebbüsü idi. Belki babaları onları ikna edebilir diye düşünüldü. Ama cepheden gelen bir haber nedeniyle bu teşebbüsten vazgeçildi. Çünkü Ethem Bey ve kardeşlerinin, Yunanlılarla anlaşmak için temasa geçtikleri, haberi Ankara’ya gelince, artık her ümit bitmiş 2 ve olayın çözümü komutanlara bırakılmıştı. 1 TBMM 1.Dönem Gizli Celse Zabıtları (30 Aralık 1920), c.7, s.300-305, http://www.tbmm.gov.tr 2 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.95, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 97 İSMET (İnönü) BEY’İN BİLDİRİLERİ Garp Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey, Kütahya’ya gelir gelmez, T.B.M.M. gizli oturumu sona ermeden ve kendisine bildirilen Hükümet emirlerini alıp, inceledikten sonra, biri Kütahya Mutasarrıflığı’na, diğeri ise Kuva-yı Seyyare askerlerine olmak üzere iki bildiri yayımladı. BİR BİLDİRİ KÜTAHYA MUTASARRIFLIĞINA Türkiye Büyük Millet Meclisi, kişi veya kişiler tarafından para toplamayı yasaklamıştır. 1. Kuva-yı Seyyare’nin başında bulunan Ethem ve Tevfik Beyler de halktan yasal olmaksızın para almak konusunda Meclisin verdiği emirlere kesinlikle uymak zorundadırlar. Ayrıca hükümet tarafından verilen paraların nerelere harcandığı hususunda hesap vermek zorundadırlar. Hükümet tarafından 1. Kuva-yı Seyyare’ye verilen para komutan ve erlerin maaşlarına, yiyecek ve içecekleri ile silah ve cephanelerine ait olup, Ethem ve Tevfik Beylerin kişisel harcamalarına ait değildir. T.B.M.M. Hükümeti’nin müfettişleri, bütün askeri birlikleri ve komutanlarını olduğu gibi, 1. Kuva-yı Seyyare’yi komutanlarını de denetlemeye zorunludurlar. T.B.M.M., vatana ihanet ve savaş suçlarının muhakeme yetkisini İstiklal Mahkemeleri’ne vermiştir. Ethem ve Tevfik Beyler, halkı yasal olmaksızın muhakeme etme ve cezalandırma yetkisine sahip değillerdir. T.B.M.M., asker toplama, halktan silah ve cephane, savaş araç ve gereci, at alma işlerini ancak askerlik şubeleri kanalıyla gerçekleştirir. 1. Kuva-yı Seyyare’nin başında bulunan Ethem ve Tevfik Beyler, kendi adamları ile köylerden istedikleri gibi asker toplayamaz, halktan silah ve cephane, savaş araç ve gereci, at alamazlar. Durumu bilgilerinize sunar, gereğini önemle rica ederim. 31 Aralık 1920, Kütahya İsmet T.B.M.M. Genelkurmay Başkanı ve Garp Cephesi Komutanı 1 Dr. Ayfer Özçelik, Gediz Taarruzu (Makale), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c.7, sayı:21, http://www.atam.gov.tr 98 1 BİR BİLDİRİ BİRİNCİ KUVA-YI SEYYARE ASKERLERİ Birinci Kuva-yı Seyyare Komutanı olan Ethem ve kardeşleri Büyük Millet Meclisine isyan etmişlerdir. İsyanlarının nedeni, halka zulmedilmemesi, halktan vergileri dışında doğrudan doğruya kendi adamları tarafından para toplanmaması, askerlik şubelerinden başka hiç kimsenin kendiliğinden askere alınmaması, askeri ve halkı istiklal mahkemelerine verilmeden idam etmemeleri konularında T.B.M.M. tarafından uyarıldıkları halde, emirlere uymamalarıdır. Birinci Kuva-yı Seyyare’de bulunan askerler, Yunanlılarla savaşmak için görevlendirilmiş olup Ethem ve kardeşlerinin diledikleri gibi halkı soymaları için ellerine verilmemiştir. Birinci Kuva-yı Seyyare askerleri, Büyük Millet Meclisi yanında makbul ve muteberdirler. Ethem’in arkasından ayrılıp en yakın ordu birliğine sığınmaları ve Ethem’den kurtulmaları gerekir. 31 Aralık 1920, Kütahya İsmet Genelkurmay Başkanı ve Garp Cephesi Komutanı 1 İSMET (İnönü) BEY’İN, ÇERKEZ ETHEM İLE SON HABERLEŞMESİ Ethem Bey’in, 29 Aralık 1920 günü T.B.M.M.’ye gönderdiği telgraf nedeniyle, Bakanlar Kurulu tarafından Kuva-yı Seyyare Komutanlığı’ndan alınmasına ve kanuni işlem yapılmasına karar verilmişti. Ayrıca 30 Aralık 1920 günü T.B.M.M.’de yapılan gizli oturumda da, eğer Ethem Bey ve kardeşleri kendi özgür iradeleri ile Kuva-yı Seyyare’nin başında bulunmaktan vazgeçerek bir yerde oturmak isterlerse, bu durum Hükümet tarafından kabul edilsin, diye karar verilmişti. Hükümet bu kararları Genelkurmay Başkanlığı’na gönderdi. Genelkurmay da Garp Cephesi Komutanı İsmet Bey’e gereğinin yapılması için duyurdu. İsmet Bey bu kararları içeren teklifleri Kuva-yı Seyyare’ye ve Ethem 2 Bey’e telgraflarla gönderdi. BİR TELGRAF GEDİZ’DE BİRİNCİ KUVA-YI SEYYARE KOMUTANLIĞINA 1 2 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.100, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 a.g.e, s.103 99 Ankara’ya ve Garp Cephesi Komutanlığı’na yazdığı açık telgraf, Büyük Millet Meclisi’nin meşruluğuna karşı isyan ve bu nedenle vatan hıyaneti olduğundan, Ethem Bey’in görevden alınmasıyla hakkında kanuni işlem yapılması, Genelkurmay Başkanlığı’ndan emredilmiştir. Birinci Kuva-yı Seyyare Komutanlığı görevini sizden ve kardeşiniz Tevfik Bey’den sonra, en kıdemli müfreze komutanına teslim edip bırakınız. Kütahya, 31 Aralık 1920 İsmet 1 Garp Cephesi Komutanı BİR TELGRAF GEDİZ’DE ETHEM BEY’E Büyük Millet Meclisi’nin meşruiyetine saldırı ve isyanı ifade ederek çekmiş olduğunuz telgraf üzerine, durum 30 Aralık 1920 tarihinde Mecliste konu edilmiş ve Büyük Millet Meclisi’nce komutanlıktan alınmanız ve bu konuda Hükümet tarafından tedbir alınması uygun görülmüştür. Kütahya’dan milletvekili heyetinin dönmesi üzerine, konunun kan dökülmeden çözümlenmesi için Büyük Millet Meclisi’nin Ethem Bey’le kardeşlerine kuvvetleri başından ayrılarak Hükümete sığınmaları için teklifte bulunulması, istedikleri bir yerde oturabilecekleri, haklarında verilecek kanuni bir kararın affı için Hükümetçe Meclise aracı olunabileceği TBMM’ne Mustafa Kemal Paşa tarafından teklifte bulunulmuş ve bu teklif kabul edilmiştir. Aldığım emir üzerine teklifi aynen duyurur ve cevabınızı beklerim. Kütahya, 31 Aralık 1920 İsmet 2 Garp Cephesi Komutanı BİR TELGRAF GEDİZ’DE ETHEM BEYEFENDİYE (Kişiye özeldir) Artık bundan sonra haberleşmemizde özel duygu ve düşüncelerin yeri kalmamıştır. Bununla beraber, sırf kendiliğimden olmak üzere size kişisel bilgilerimi açıklamayı kutsal bir arkadaşlık görevi sayarım. Bir buçuk aydan beri sizlere türlü türlü kuruntular verildikten başka, sizden herkes türlü türlü yararlanmaya yeltendi. Bu gibi anlaşmazlıklarda ya insan büyüğünün sözüne güvenir yahut inadın sonunda direnme ve çatışma olursa başarı olasılığı şansa kalır. Cephede emir, komuta, itaat ve güvenlik durumları Ankara’nın bir siyasi konusu haline getirildi. Ondan sonra diğer 1 2 a.g.e, s.103 a.g.e, s.103 100 cephelerde bulunan Kuva-yı Milliye önderlerinin size katılmalarına gizlice başvuruldu. Ondan sonra ordu içinde propagandanın etkilerine güvenildi. En sonunda kuvvetlerinizin bastırılması için hem Hükümetin karar veremeyeceği, hem de yeterli kuvvet bulunamayacağı sanıldı. Bunlar yanlış ve zararlı şeylerdi. Ve en sonunda kaleme aldığınız bana ve T.B.M.M.’ne gönderdiğiniz son telgrafla en uygunsuz bir işe başvurdunuz. Kardeşler arasında kan akması yazık ki kaçınılmaz görünüyor. Saygıdeğer olan, kendi saygınlığınızı koruyarak büyük mücadelelere girişmiş kişilerde hayat korkusu olmaz. Fakat herhangi bir çarpışmanın başarı olasılığını, daha çarpışmadan önce düşünmek gerekir. Ordunun kurşun atmayacağı ve bazı birliklerin size katılacakları hakkındaki güvenceye inanmayınız. Oradaki kuvvetlerin gerçek sayısı belli. Beş bin asker olduğunu işitmekle beraber, hadi on bin olduğunu sayalım. Oradaki kuvvetlerin ne şekilde yönetildiği, eğitim ve disiplin durumları tarafımızdan bilinmekle beraber, askerlerinizin canlarını ve mallarını savunma kaygısına düşerek ciddi biçimde karşı koymaları için yemin ettirilecekleri ve çok miktarda cephaneye de sahip olduğunuz kabul edilmiş olup, ona göre önlemler alınmıştır. Hiç kimse size açık ve samimi bir kardeşlik yapmadı. İşte ben durumu bu şekilde özetledikten sonra, T.B.M.M.’nin teklifi üzerine, kardeşlerinizle beraber uygun gördüğünüz şekilde çekilmenizi, hem şerefiniz ve hayatınız için, hem de Kuva-yı Seyyare için en uygunu olduğunu düşünüyorum. Bugün başka bir çözüm yolu kalmamıştır. Askeri ve siyasi mücadele hayatında, sırası geldiği zaman çekilmesini bilen adam, memlekete kısa bir süre sonra yeniden hizmet edecek ve düşüncelerinden yararlanılacak bir duruma girer. Bunu yapmamak ve bir defa daha çarpışmayı denemek gibi bir harekete başvurulursa, bunun sonucunda şerefi ve memlekete hizmet imkânı ortadan kalkar. Ben görevim gereği bu telgrafı gizli ve özel şifre ile gönderdim. Bir defasında yüz yüze görüştüğümüz zaman, açık olarak fikirlerimi söylediğim gibi, bu defa da yazı ile aynı açıklık ve samimiyetle gerçeği söylüyorum. Telgrafımın başka amaçla ve pazarlık için yazıldığının düşünülmesi yanlış olur. Baki son selam. Kütahya, 31 Aralık 1920 İsmet 1 Garp Cephesi Komutanı BİR TELGRAF KÜTAHYA’DA İSMET BEYEFENDİ’YE Benim gönderdiğim telgraflar büsbütün gerçektir. Büyük Millet Meclisi’nin böyle bir kararı varsa, haktan ve gerçekten uzak bir nankörlüktür. Meclisin durumunu 1 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, ek.16, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 101 bilmem. Fakat Hükümetin aleyhimde düzenlediği tuzaklara haberim olduğu günden beri her türlü önlemi aldım. Şimdiki işim, olayları lehime çevirerek Tarih’e geçmek için saldırmanızı beklemektir. Sonra da, meşruluğunu iddia ettiğiniz durumunuz darmadağın olacaktır. Bana saldırtacağınız askerlerin sizin gibi nankör olacaklarını düşünmüyorum. Ama bu ihtimal de düşünülerek gerekli önlemler alınmıştır. Beni ve benim kuvvetlerimi ezebilecek, vurabilecek gücünüz vardı da, bu münasebetsizliklerin ortaya çıkmasından önce Uşak için önerdiğim taarruzu niçin kabul etmediniz. Öyle ise hain, cani hep sen, hep siz. Diyorsunuz ki, bir buçuk aydan beri bizlere türlü türlü kuruntular verildikten başka, bizden herkes türlü türlü yararlanmaya yeltendi. A budala kardeş, kurutluyu ortaya çıkaran siz değil misiniz? Buna sebep olan, Topçu Müfettişi Galip değil mi? Bu gibi şeyleri bilmezlikten gelerek konuşuyorsunuz. Sizin ve sizin gibilerin çekememezliğinize, kıskançlığınıza, tutkularınıza, kişiler değil, memleketler feda ettiğinize, edebileceğinize, bu kararlarınızdan başka ne gibi tanıklar ve ne gibi kanıtlar aranabilir. Bu kadar hırslı olduğunuzu bildiğim sizlere karşı alacağım ve aldığım önlemleri çok görmemek gerekir. Reşit Bey değilmidir ki, saflığı ile bu fırsatları sizlere verdi. Fakat ne yapayım kardeş. Yoksa bana kalsaydı, ne Mustafa Kemal Meclis Başkanı olurdu, ne sen şimdi benim idam fermanımı okuyabilirdin ve ne de meclis koridorlarındaki eli silahlılar önce Mustafa Kemal’in diktatörlüğünü işaret edebilirlerdi. Bir de izzeti nefisten söz ediyorsunuz. Koltuklarda, salonlarda söz edilen izzeti nefis kelimelerine değer vermeyiniz. Çünkü aslı yoktur. Büyük mücadelelere girişmiş kişilerde hayat korkusu olmaz diyorsunuz. Bu öğüdü bana vermeden önce Uşak cephesine buyurmanız gerekir. Ordunun bana kurşun atmayacağını ve bana katılacağını kabul edersem, pek hata etmiş olmam. Çünkü ne onlar sizin gibi nankör ne de benim isyan edeceğime inanmıştırlar. Kuvvetlerimizin beş bin veya on bin olması, Mustafa Kemal’in daima Kuva-yı Seyyare’yi bir, iki yüz kişiden ibaret olduğunu iddia ve propagandasına karşıdır. Yoksa kuvvetlerimiz ister az, ister çok olsun, imanına, dayanıklılığına tanık, Çanakkale’den, Sivas’lara kadar alayları kâh tekbir, kâh tehdit ile esir eden, asileri sindirip, haddini bildirmiş bir kuvvettir. İki gözümün biçareleri, eğitim ve öğretim ile doksan üç harbinden beri kazandığınız en ufak bir muharebeyi gösterebilecek durumda olursanız, bu iddianıza o kadar şaşmayacağım. Bize kimse kardeşlik yapmamış ve en açık bir samimi kardeşliği sizin yaptığınızı söylüyorsunuz. Teşekkür ederim. Fakat inanılmasını güç görüyorum. Köprüyü geçinceye kadar eyvallah diyorsunuz, ama bilmiyorsunuz köprünün binde birini geçememişsiniz. Ah fesatla uğraşan vatanseverler. Biçare Millet Meclisi, sizin askeri sahte şöhretlerinizi anlayamıyor. Ondan dolayı, vatanseverlik hissim şunu söylememi emrediyor: Bana karşı önem verici bir durum alınız, aksi durumda doğruluk ve hak başarılı olacaktır. Tarih bana az, size çok lanet edecektir. Baki ilk selam. 102 Gediz, 2 Ocak 1921 Ethem 1 Umum Kuva-yı Milliye Komutanı Ethem Bey’in Gediz’den gönderdiği son telgraf, bütün iyi niyet çabalarının sonu olmuştu. Telgrafta kullanılan ifadeler, Çerkez Ethem’in ruhi durumunda herhangi bir değişiklik olmadığını ve tersine daha da asabi ve sinirli bir ruh haline girdiğini gösteriyordu. Artık Kuva-yı Seyyare’ye karşı askeri hareket bu haberleşmeden sonra başlayacaktı. ÇERKEZ ETHEM’İN İSTANBUL’A ÇEKTİĞİ TELGRAF Ethem Bey Gediz’de, yardım ve destek almak düşüncesiyle İstanbul Hükümeti ile de haberleşmeyi düşündü ve Anadolu üzerinden haberleşemeyeceğini bildiği için, Gördes Kaymakamlığına çektiği telgraftan anlaşıldığı üzere, Yunan kuvvetlerinin telgraf hattını kullanmak istedi. BİR TELGRAF GÖRDES KAYMAKAMLIĞINA (Geciktirilmesi ve ihmali idamı gerektirir.) İstanbul’la görüşmek ve Memleketi Ankara’nın ihtiraslarına feda etmemek üzere, Ankara’da bulunan Barış Heyeti’nin tutuklanmasından dolayı Ankara Hükümeti’ne verdiğim protesto telgrafının en yakın Yunan komutanlığına özel bir memurla gönderilerek doğrudan doğruya İstanbul ile haberleşmemizin sağlanması için başvurulması ve sonuçtan tarafıma bilgi verilmesini önemle rica ederim. Gediz, 2 Ocak 1921 Ethem 2 Umum Kuva-yı Milliye Komutanı BİR TELGRAF İSTANBUL'DA SADRAZAMLIK YÜKSEK MAKAMINA Ankara'da tutuklanan sayın arkadaşlarınızın İstanbul'a geri gönderilmeleri için, Ankara Meclis Başkanlığı'na çektiğim protesto yazısı aşağıda bilgilerinize sunulmuştur. Şimdi, Millet Meclisi'nin kararıyla saldırıya uğramış bulunuyorum. 1 2 a.g.e, c.2, ek.17 Çerkez Ethem Kuvvetlerinin ihaneti, s.106, Yunus Nadi, Sel Yayınları, 1955, İstanbul 103 Kuvvettim savunmaya hatta karşı saldırıya bile yeterli olmakla birlikte, karşımda ve yanlarımda Yunanlılar bulunduğundan, tutulacak yol konusunda Yunan komutanlığı ile anlaşmaya varılmış ise de, zatı devletlerinin onayını almayı da her bakımdan lüzumlu buldum. Gereğinin yapılması, haberleşmelerin ve zatı devletlerinin emirlerinin alınmasının sağlanması için, Gediz telgraf hattının onarımı ve düzeltilmesi, yüksek emirlerinize arz olunur. Gediz, 2 Ocak 1921 Ethem Umum Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Bölgesi Eski Komutanı ve 1 Şimdiki Umum Kuva-yı Milliye Komutanı DÜZENLİ ORDU BİRLİKLERİ GEDİZ YOLUNDA 2 Ocak 1921 günü Albay İzzettin Bey’in (Çalışlar) 61.Tümeni ile Albay Arif Bey’in (Ayıcı Arif) 11.Tümeni ve Güney Cephesi’ne ait 8.Piyade Tümeni Garp Cephesi Komutan Albay İsmet Bey’in komutasında Kütahya’dan, Gediz karayolu boyunca harekete geçtiler. Yol boyunca her taraf karla kaplı idi. Birlikler saat 16.00’da konaklama yerlerine ulaşarak, yerleştiler. Yürüyüş boyunca, çetelerle karşılaşılmadı. Ancak birlikler konakladıktan sonra ileriye gönderilen keşif kolları, Kuva-yı Seyyare’nin keşif kollarına rastlamışlar ve 2 çarpışarak onları uzaklaştırmışlardır. Aynı gün Çöğürler’de bulunan Yarbay Derviş (Günday) Bey’in 1.Süvari Grubu ile Yarbay Rahmi Bey’in (Apak) 2.Süvari Gurubu ve Garp Cephesi’ne ait Süvari Tugayı, Güney (Cenup) Cephesi Komutanı Albay Refet Bey’in komutasında Altıntaş üzerinden ve Murat Dağı eteklerinden ilerleyerek Gediz’e 3 ulaşmak üzere yola çıktılar. YARBAY RAHMİ BEY SÜVARİLERİ ANLATIYOR: Cephe Komutanımız Albay Refet Bey, her biri bir tümen gücünde bulunan iki süvari grubunu alelacele ortaya çıkarmıştı. Bunlar her türlü askeri eğitimlerini tamamlayamadıkları gibi, birer tüfekle altmış, yetmiş kadar mermileri vardı. Eski bir süvari deyimini kullanırsak, “süvariler ip üzengi ve tahta kılıçlara sahiptiler.” Hayvanlar küçük ve zayıf Anadolu beygirleri olup, üzerlerinde piyade erleri vardı. Süvarilerinin savaş gücünün azlığını bilen Refet Bey, Altıntaş Ovası’nda zikzak yürüyüşlerle hareket ettirerek uzaktan çetelere 1 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.468, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.40, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 3 Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.218-219, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990 2 104 göstermek suretiyle onların moralini bozmak istiyordu. Gerçekten de, dağlık bölgede mevzi almış olan çeteler, hiçbir çatışmaya cesaret edemeyerek kademe, kademe geri 1 çekiliyorlardı. Bu atlı birlikler, daha önce komutanlarla Kütahya’da yapılan toplantıda alınan karar gereğince, Gediz karayolu boyunca hareket eden piyade 2 birliklerinin sol kanadı gerisinde ilerlemeye başladılar. 3 Ocak 1921 günü, Garp Cephesi emrinde bulunan piyadelerin yürüyüşü aynı şekilde geçti. Yalnızca 61.Tümen süvari bölüğü dokuz kadar çeteyi yakaladı. 8.Tümen’in öncüleri, Kuva-yı Seyyare’nin keşif kollarına rastlayınca, bazı ufak çarpışmalar meydana geldi. Bu piyade birliklerinin o gün akşamı konakladıkları yerler, Gediz’e taarruz için uygun mesafede idi. Piyade tümenleri, 3 4 Ocak 1921 gününü de konakladıkları yerlerde hazırlıkla geçirdiler. KUVA-YI SEYYARE GEDİZ’DEN AYRILIYOR 5 Ocak 1921 günü İsmet Bey Gediz’e taarruz emrini verdi ve piyade tümenleri yürüyüşe geçtiler. 61.Tümen hiçbir direnme ile karşılaşmadan Gediz’e girdi. Kuva-yı Seyyare Gediz’den daha önce ayrılmıştı. Bu nedenle kasaba 4 içinde çarpışma olmadı. ETHEM BEY ANLATIYOR: Gediz’de 4 Ocak 1921 günü gecesi, Parti Pehlivan’ın öncülerinden üç kişinin geldiğini haber verdiler. Birisi yaralı idi. Ordu birliklerinin kendilerine baskın yaptığını, bunun üzerine geri çekildiklerini anlattılar. Şafak sökerken başka gelenlerden Çavdarhisar’ın 8. ve 11. tümenlerce geçildiğini öğrendim. Aramızdaki mesafe her an kısalıyordu. 5 Ocak 1921 günü, gün ağarırken üzerimizden geçen bir tayyare bazı bildiriler attı. Atılan bildiriyi okuyunca dehşet içinde kaldım. Kuva-yı Seyyare askerlerine teslim olmaları, kendilerine fenalık yapılmayacağı, benim orduya isyan ettiğim yazıyordu. Artık kesin karar verme zamanı gelmişti. Tevfik Bey’in yanına gitmiş olan ağabeyim Reşit Bey’e, Tevfik Bey’i de alarak Dereköy’e doğru gelmesini, benim de yola çıktığımı bildirdim. Üçümüz Dereköy’de buluşunca, ortaklaşa verdiğimiz karar şu oldu: Uşak’taki Yunan ordu komutanından birkaç günlük ateşkes sağlamak. Eğer bunu yapacak olursak, Kuva-yı Seyyare’yi Gediz’in güneyinde toplayacak ve önlemlerimi aldıktan sonra İsmet, Refet veya Kazım beylerden birisi ile görüşecek, kardeşkanı dökülmeden benden istenenleri öğrenecek, ya memleketin bir tarafında oturmak veya vatanı terk etmenin dahi mümkün olduğunu 1 a.g.e, s.218 a.g.e, s.219 3 İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.40, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 4 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.354, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004 2 105 söyleyecektim. Yaverlerimden Sami Bey ile daha önce esir aldığımız bir Yunan binbaşıyı ve casusluk suçundan yakaladığımız bir Ermeni’yi Uşak’taki Yunan ordu merkez karargâhına gönderdim. O gün akşama kadar hafif çarpışmalar oldu. Ben müfreze komutanlarına çatışmalardan kaçınmalarını, daima geri çekilmelerini bildirdim. Bu sırada Uşak’a giden yaverimden haber geldi. Yunan Komutanı General Maneta dört günlük ateşkes teklifimizi kabul etmişti. Bundan yararlanarak 6 Ocak 1921 günü, geri çekilen birliklerimizi topladım ve akşama kadar üzerimize gelmiş olan 1 Garp Cephesi kuvvetlerini geri atarak eski mevzilerimize ulaştırdım. Ethem Bey, izini kaybettirmek ve çetelerin çekildikleri istikametleri gizlemek için yanlış haberler yayıyor ve kendisinin Tavşanlı bölgesine geçtiğine dair haberler bırakıyordu. Yapılan istihbarat sonunda, Kuva-yı Seyyare’nin büyük bir bölümünün Simav’a çekildiği anlaşıldı. Dr Fazıl Bey Müfrezesi Emet’e, Recep Bey Müfrezesi de Tavşanlı istikametine çekildiler. Aynı gün Altıntaş Ovası’nda ilerleyen süvari birlikleri Gediz’e on kilometre yaklaşmış bulunuyorlardı. Bu birlikler dağlık bölgede yol alırken, en önde yürüyen süvariler bir bölük sayısı kadar atlı çetenin dinlendiği bir köye girince, kısa bir çatışma oldu ve çeteler dağıldılar. Burada bazı çeteler hayvanlarına binemeden kaçtıkları için otuz kadar hayvan süvariler tarafından yakalandı. Akşamüzeri Ethem Bey’in emrinde bulunan 59.Piyade Alayı, dağılarak askerleri düzenli ordu birliklerine sığındılar. Bu askerler toplandı, ellerine iki aylık izin 2 belgesi verilerek, daha sonra orduya katılmak üzere memleketlerine gönderildi. Gene aynı gün Kuva-yı Seyyare’nin müfreze komutanlarından Kaplan Naci Bey, Kütahya Merkez Komutanlığı’na bir mektup göndererek, hükümetime isyanı ve Yunanla birleşmeyi kabul etmiyorum ve yüz kişilik süvarilerimle 3 ordumuza teslim olacağım diyordu. Gediz’de komutanların yapmış oldukları değerlendirmeye göre Kuva-yı Seyyare kuvvetlerinin, girişilecek hızlı bir hareketle dağıtılacakları anlaşılıyordu. Ethem Bey ve kardeşlerinin daima uzak mesafede bulundukları ve bütün yükü 4 Parti Pehlivan’a bıraktıkları öğrenildi. BİRİNCİ İNÖNÜ SAVAŞI BAŞLIYOR Düzenli ordu birlikleri 6 Ocak 1921 günü de Kuva-yı Seyyare ile karşılaşamadı. Birlikler günü sakin ve dinlenerek geçirdiler. Fakat akşamüzeri 1 2 a.g.e, s.354-357 Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.219, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990 İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.249, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002 4 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.948-949, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 3 106 hiç beklenmedik bir şey oldu. Bursa ve Uşak bölgelerindeki birliklerden, 1 Yunanlıların ileri harekâta geçtikleri bildirildi. BİR TELGRAF GEDİZ’DE GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA Bu gün sabahleyin saat 08.00’den itibaren düşman birlikleri Bursa istikametinden Yenişehir’e doğru harekete geçmiş bulunmaktadırlar. Durumu bilgilerinize arz ederim. Yenişehir, 6 Ocak 1921 Atıf 2 24.Tümen Komutanı BİR TELGRAF GEDİZ’DE CENUP CEPHESİ KURMAY BAŞKANLIĞINA 6 Ocak 1921 günü sabah saat 08.00’de Yunan kuvvetleri Uşak istikametinden İslamköy’e doğru harekete başlamışlardır. Durumu bilgilerinize önemle arz ederim. Afyon, 6 Ocak 1921 12.Kolordu Kurmay Başkanlığı 3 Korkulan şey başa gelmişti. Ne zamandır hazırlıkları bilinen Yunan Ordusu iki koldan harekâta geçmişti. Bursa Grubu İnönü’ye, Uşak Grubu da Dumlupınar’a doğru yürüyordu. Haber öğle üzeri duyulmuştu ve her iki cephe komutanı İsmet ve Refet Beyler bir arada idiler. Kısaca durumu gözden geçirdikten sonra 61.Tümen’in bir bölümü ile Süvari Tugayı’nı Gediz’de bırakarak diğer kuvvetlerle Yunanlıları karşılamak üzere cepheye ulaşmak kararına vardılar. İsmet Bey’in savunma mevzii İnönü’de, Refet Bey’in ise Dumlupınar’da idi. Bir dakika bile kaybedecek zaman yoktu. Aldıkları bu kararı 1 Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.219, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.949, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 3 a.g.e, s.949 2 107 bir taraftan Ankara’ya Genel Kurmay Başkanlığı’na bildirirken, diğer yandan da 1 uygulamaya geçtiler. 7 Ocak 1921 günü, 11.Tümen ile 61.Tümen’in İnönü’ye gidecek bölümü Kütahya’ya doğru yürüyüşe geçti. Refet Bey’in Cenup Cephesi birlikleri ise daha 2 yakın olan Dumlupınar mevzilerine yürüyüşe geçti. GARP CEPHESİ KOMUTANI İSMET BEY İNÖNÜ’YE KOŞUYOR: Durumu aramızda tartıştık. Kuva-yı Seyyare harekâtını geçici bir süre için ertelemeye ve Yunan kuvvetlerini İnönü’de karşılamak üzere geri dönmeye karar verdik. Birliklerimizin şimdi bulunduğu yer, İnönü mevzilerine düşmandan daha uzak. Biz dört günlük uzaklıkta bulunuyoruz, Yunanlılar ise üç günlük uzaklıkta bulunuyorlar. Burada kalacak olan 61.Tümen Komutanı İzzettin Bey’e, Efendi Köprüsü’nde Kuva-yı Milliye’yi oyalamasını ve ileri harekâtını geciktirmesini bildirdim. Verdiğim emirde Karaköy civarının vakit kazanmaya çok uygun olduğunu belirttim. Ertesi sabah, Gediz’de bulunan Garp Cephesi kuvvetlerinin büyük bir kısmını Kütahya’ya doğru yola çıkarttım. Daha sonra, İzzettin Bey tümeninin bir kısmı ile Kütahya’ya çekilecek ve Çerkez Ethem’in olası saldırısına karşı İnönü mevzilerinin arkasını güvene alacaktı. 3 Ben artık İnönü mevzilerine koşuyorum, önce bir kere orduyu kurtarayım istedim. 61.TÜMEN KÜTAHYA’YA ÇEKİLİYOR 61.Tümen’in Gediz’de kalan bölümü 7 Ocak 1921 gününü orada geçirecek ve ertesi günü Kütahya’ya çekilecekti. Daha önce Refet Bey emrine verilen Süvari Alayı ile 8.Piyade Tümeni’nin sahra topları bu defa 61.Tümen’in emrine verildi. Tümen Komutanı İzzettin Bey, Gediz’den çekilmenin halk üzerinde kötü etki yaratmaması için kasaba ileri gelenlerini ve belediye yetkililerini karargâha davet ederek çekilmenin nedenlerini anlattı. Askerlerin Gediz’den çekildiğini Kuva-yı Seyyare’nin geç haber alması için gerekli önlemlere başvuruldu. Kuva-yı Seyyare kuvvetleri, 8 Ocak 1921 günü sabahleyin Gediz’e taarruza geçtiler. Kuva-yı Seyyare emrindeki topçu bataryası Gediz’in kenar mahallelerine ateş ediyordu. Tümen komutanı hemen karşı taarruza geçti. Kuva-yı Seyyare dayanamayarak geri çekilmeye başladı. Fakat 61.Tümen Kuva-yı Seyyare’yi takip etmedi. Kütahya’ya geri çekilmek zorunda olan tümen komutanı, taarruzu devam ettirmeyi gereksiz bulmuştu. Süvari Tugayı’nın bir alayını mevzilere yerleştirerek aynı gün öğleden önce tümeni Gediz’den Kütahya’ya doğru harekete geçirdi. Süvari Alayı da arkadan tümeni takip 1 İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.249, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.950, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 3 a.g.e, s.950 2 108 edecekti. Gediz böylece boşaltıldı ve alınan önlemler sayesinde Ethem Bey durumu ancak 24 saat sonra haber alabildi. Gediz’in boşaltıldığını gece öğrenen Çerkez Ethem, Gediz’e girerek oradan süratle Kütahya’ya doğru ilerlemeye başladı. Tümenin artçısı olarak ilerleyen 14.Süvari Alayı, Kuva-yı Seyyare kuvvetleri ile iki yerde çarpışmaya mecbur oldu. Böylelikle Kütahya’ya çekilen 1 tümene zaman kazandırdı. Bu arada aynı gün Emet’te bulunan Doktor Fazıl Bey, Emet Müfrezesi’nin üç yüz atlı askeriyle orduya teslim olmak istediğini bildirdi. Gene aynı gün İsmet Bey’in Garp Cephesi birlikleri, karlı çamurlu yollarda, yırtık çarıklı ayaklarla yaya olarak Kütahya’ya koşuyor ve vagonlara doluşarak trenle İnönü mevzilerine ulaşıyorlardı. Bursa bölgesindeki Yunan kuvvetleri 24.Tümen’i geri atarak İnönü’ye doğru ilerlemesini sürdürdü. Ama güneydeki Yunan Uşak grubu, her nedense Dumlupınar’a varmadan önce ilerlemesini 2 durdurdu. ORDU İKİ ATEŞ ARASINDA, 61.TÜMEN KÜTAHYA’DA 9 Ocak 1921 günü 61.Tümen, Kuva-yı Seyyare kuvvetleriyle çarpışarak Kütahya’ya çekilmesini sürdürdü. Bugün Yunan Bursa grubu İnönü mevzilerine ulaşmış ve 24.Tümen’e taarruza geçmişse de burada durdurulmuştu. Albay İsmet Bey, 61.Tümen Komutanı İzzettin Bey’den Tümenin bir alayını İnönü’ye göndermesini istedi. Ertesi gün 10 Ocak 1921 günü, İnönü Savaşı’nın en kanlı günüdür. Ankara ne bulabilirse İnönü’ye göndermeye çalışmaktadır. Güneyde Dumlupınar’da bir Yunan saldırısı olmadığından, Genelkurmay buradaki bazı birliklerin trenle ve acele İnönü’ye yetiştirilmesi için Refet Bey’e emir verir. Ayrıca Kütahya bölgesinde Kuva-yı Seyyare ile mücadele işi Refet Bey’in sorumluluğuna bırakılır. Refet Bey Afyon’da bulunan 8.Tümen’i trenle Eskişehir’e doğru yola 3 çıkarırken, kendisi de süvari gruplarıyla Kütahya’ya hareket eder. 10 Ocak 1921 günü İnönü’de Yunanlılarla zorlu mücadele devam ederken, 61.Tümen Kütahya’ya yerleşti ve kenti Kuva-yı Seyyare’ye karşı korumak için 4 çeşitli önlemler alındı. TÜRK KUVVETLERİNİN EN KRİTİK GÜNÜ: 10 Ocak 1021 günü, İsmet Bey’in ve Garp Cephesi’nin en kritik günüdür. Türk birlikleri Yunan ve Kuva-yı Seyyare kuvvetlerinin arasında kalmıştır. Bunlardan yalnız birinin başarılı olması halinde bile, 1 İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.46, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 2 İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.251, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002 3 a.g.e, s.252 4 a.g.e, s.252 109 Garp Cephesi kuvvetleri için kuşatılıp imha edilme tehlikesi vardır. Hele Çerkez Ethem’in Kütahya’yı alıp süvarilerle hızla Eskişehir’e ulaşması ve İnönü’deki Ordunun geri ile olan bağlantısının kesilmesi ihtimali, bir felaket olur ve Kuva-yı Seyyare’ye Ankara yolu açılırdı. Ocak ayının bu karlı ve çamurlu günlerinde Türk Milli Mücadelesi’nin kaderi, adeta bir pamuk ipliğine bağlı kalır. Ve çok hassas bir denge üzerinde çok bunalımlı saatler geçirilir. Denilebilir ki o saatlerde Mustafa Kemal Paşa ve cephe komutanlarının kalpleri İnönü ve Kütahya’daki savunma mevzilerinde atmıştır. Çünkü bunlardan birinin çökmesi, bu setlerden birinin yıkılması, kuzeydeki 1 bütün Türk kuvvetlerini silip süpürecekti. Bu arada Tümenin bir alayı İsmet Bey’in bir gün önceki emri üzerine İnönü’ye gönderildi. Diğer biri, 159.Alay daha önce Ethem Bey’in emrinde idi ve 6 Ocak 1921 günü Altıntaş Ovası’nda ordu birliklerine sığınmıştı. Bu alayın askerlerine Refet Bey izinli olarak memleketlerine göndermişti. Tümenin emrinde yalnızca iki taburlu 190.Alay, bir istihkâm bölüğü, bir hücum bölüğü ve bir topçu bölüğü kalmıştı. Bunların toplam sayısı yedi yüz kişi idi. Ayrıca iki alayı bulunan ve beş yüz atlısı olan bir Süvari Tugayı vardı. 61.Tümen’in bu kuvvetlerine karşılık, Çerkez Ethem’in elinde binden fazla kuvvet vardı ve Kütahya yakınlarına, Yellice Dağı’nın güney eteklerine ulaşmışlardı. Ayrıca Parti Pehlivan Müfrezesi Kütahya’ya üç saatlik bir uzaklıkta bulunuyordu. Emet Müfrezesi Komutanı Doktor Fazıl Bey, her ne kadar 8 Ocak 1921 günü orduya teslim olmak istediğini bildirdi ise de, Tavşanlı üzerinden Kütahya’ya doğru ilerliyordu. KUVA-YI SEYYARE KÜTAHYA’ YA TAARRUZ EDİYOR Yarbay İzzettin Bey, Kütahya’nın çevresinde gerekli önlemleri almış, Kuva-yı Seyyare’nin taarruzunu bekliyordu. 11 Ocak 1921 günü öğleden sonra saat üçte Kuva-yı Seyyare kuvvetleri taarruza başladılar. Asiler her taraftan saldırıyorlar ve Kütahya’yı ateş altında bulunduruyorlardı. Çarpışmalar devam ederken Dumlupınar’dan yola çıkan Refet Bey, iki süvari grubu ile beraber Alayunt İstasyonuna ulaştı. Kuva-yı Seyyare’nin baskısı gittikçe artarak devam etti ve gecenin geç saatlerine kadar aralıksız sürdü. Bazı birlikler gece dayanamayarak çekilmeye başlamışlardı. İzzettin Bey’in verdiği şiddetli emirler üzerine, cephaneleri bittiği için çekilen bu birlikler, süngü hücumu ile eski mevzilerini 2 tekrar geri aldılar. 61.TÜMEN KOMUTANI YARBAY İZZETTİN BEY’İN DÜŞÜNCESİ: Kütahya’yı savunarak elde tutmak ve İnönü’de savaşan ordumuzun gerisini emniyete almak görevi benim tümenime verilmişti. Tümenin birliklerini dar bir cephede ve Kütahya 1 2 a.g.e, s.252 İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.47-49, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 110 çevresinde tutmaya karar verdim. Bu durumda asiler Kütahya’ya saldırır ve yakıp yıkmak isterlerse şiddetle karşı koyup onları geri püskürteceğim. Eğer İnönü bölgesinde Yunanlılara yardım amacıyla Eskişehir’e doğru ilerlerlerse, ben de yan ve 1 arkalarına düşüp onları tepeleyeceğim. BİRİNCİ İNÖNÜ ZAFERİ, KÜTAHYA’DA TEHLİKE Bu sırada İnönü’de durum Türk Ordusu lehine gelişiyordu. 11 Ocak 1921 günü ortalık aydınlandığında düşman tarafında hiçbir hareket yoktu. Öğle üzeri durum anlaşılmıştı. İnönü mevzilerini geçemeyeceğini anlayan Yunan ordusu Bursa istikametine çekilmiş ve Birinci İnönü Savaşı, Türk Ordusu’nun zaferi ile sonuçlanmıştı. Kütahya’da ise gece yarısından sonra duran çarpışmalar, 12 Ocak 1921 günü sabah saat sekizde tekrar başladı. Çarpışmalar öğleye kadar fazla bir şiddet kazanmamıştı. Fakat öğle üzeri birden şiddetlendi. Kuva-yı Seyyare toplarını kullanmaya başladı. 61.Tümen birliklerinin en büyük sıkıntısı cephane azlığı idi. Biraz topçu cephanesi gelmişti. Fakat piyade mermisi çok azdı. Refet Bey’in getirdiği süvariler çok yorulmuşlardı. Bu nedenle Alayunt’tan Parmakören Köyü’ne getirilmişler ve orada dinleniyorlardı. Bu nedenle süvariler öğleye kadar 2 muharebeye sokulmadılar. 190.Alay’da dağılma eğilimi görülmüştü. Bu duruma, sürekli olarak savunmada bulunmak, Kuva-yı Seyyare’nin alışılmamış savaş taktiği ve azda olsa askerler arasında yayılan kötü propaganda neden olmuştu. Neyse ki İzzettin Bey’in elinde 12 top vardı. Bunların bir kısmı Kütahya Kalesi’ne yerleştirilmişti. Çetelerin de çatışmalarda en çok yıldıkları şey, topçu ateşi ile 3 süngü hücumu idi. KUVA-YI SEYYARE’NİN SAVAŞ TAKTİĞİ: Kuva-yı Seyyare müfrezeleri, kendi savaş taktiklerine göre birçok yerde kuvvet gösterileri yapıyorlar ve savunmada bulunan birliklerin çeşitli istikametlere dağılmalarını sağlamaya çalışıyorlardı. Kütahya’nın 5–8 kilometre ilerisindeki savunma cephesinin engebeli bir yöre olmasından da yararlanıyorlardı. Kuva-yı Seyyare müfrezeleri, cephenin bir yerinden diğerine uzaktan ateş açıyor ve hemen sonra araziden yararlanarak başka tarafa 4 geçip, cephenin en önemli noktası üzerine yükleniyorlardı. 1 a.g.e, s.48 a.g.e, s.49 3 a.g.e, s.49 4 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.957, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 2 111 Ayrıca İzzettin Bey, İnönü’deki Türk Ordusu’nun zaferini haber almıştı. 1 Askerlerin moral gücünü yükseltmek için birliklere bir duyuru yayınladı. BİR DUYURU 61. TÜMEN BİRLİKLERİNE Yunanlılar, 11 Ocak 1921 günü itibarı ile İnönü Cephesinden süratle geri çekilmişler ve Garp Cephesi askerlerimiz tarafından takip ediliyorlar. 159.Alay, Tümenimiz emrine girmek üzere Kütahya İstasyonu’na gelmektedir. Cenup Cephesi Komutanı Albay Refet Beyefendi, kuvvetli süvarileri ile bugün Kütahya’da olacaktır. Tümen birlikleri asileri durdurabilirse, yeni gelecek kuvvetlerle bunların büsbütün mahvolmaları ve cezalandırılmaları kolay olacaktır. Bütün subay ve askerlerin, buna göre azami derecede fedakârlıkta bulunarak, Vatan savunması görevini yerine getirmelerini önemle rica ederim. Kütahya, 12 Ocak 1921 İzzettin 2 61.Tümen Komutanı Öğleden sonra saat 15’de Kütahya’nın bütün cephesinde çarpışmalar şiddetlenmişti. Kütahya’nın güneyinde, Yellice Dağı’ndaki cepheye saldıran çeteleri Ethem ve Tevfik Beyler idare ediyordu. Cephenin gerek bu kısmına ve gerekse 190.Alay’ın beş bölükle savunduğu Yokuşbaşı-Kumarı kesimine yüklenen asiler geçici olarak, cephenin çözülmesine neden oldular. Kuva-yı Seyyare saldırısı üzerine, 190.Alay’ın 5.Bölüğü Kumarı’dan Kütahya Şehrine doğru geri çekilmeye başladı. Yellice Dağı’nı savunan bu alayın 3.Bölüğü de Beşikkaya Değirmenleri Mevzii’ni bırakarak geriye çekildi. Kütahya’nın Kuva-yı Seyyare eline geçmesi gibi bir tehlike belirmişti. Bunun üzerine İzzettin Bey, Kütahya Kışlası’nda bulundurduğu topçu alayını şehrin güneyine yerleştirdi. Topçuların ateşe başlamasıyla asilerin ileri harekâtı yavaşladı. İkinci önlem olarak İzzettin Bey emir subayı Yüzbaşı İbrahim Bey’i, çekilmekte olan kuvvetleri durdurmak için Beşikkaya Değirmenleri Mevzii’ne gönderdi. İbrahim Bey burada çekilmekte olan askerleri topladı ve karşı taarruzla asileri geri attı. Fakat Kumarı’dan çekilmekte olan 5.Bölüğü durdurmak mümkün olmadı ve 1 İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.50, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 2 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.958, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 112 asiler şehre girmeye başladılar. Cephenin bu kısmı ancak yeni bir kuvvetle tutulabilirdi. Tam bu sırada, İnönü Cephesi’nden trenle Afyon’a gönderilen 189.Alay’ın iki taburu, 12.Kolordu Komutanı Fahrettin Bey tarafından Alayunt İstasyonu’nda indirilerek İzzettin Bey’in yardımına gönderildi. Alay Komutanı Binbaşı Avni Bey, bu iki taburu Kütahya Kışlası’na getirdi ve İzzettin Bey’in emrine verdi. İzzettin Bey bu askerleri hemen 190 Alay’a yardım için gönderdi. Bu arada akşam da olmuştu. Çeteler, adetleri üzere geceyi geçirmek için gerideki köylere, Kumarı, Aydoğdu, Göynükören’e çekildiler. Genelkurmay Başkanlığı bir komuta değişikliği yaparak 61.Tümen’i Garp Cephesi’nden alarak Cenup Cephesi Komutanlığı emrine verdi. Gece bu emri Refet ve İzzettin beylere duyurdu. Bunun üzerine Refet Bey, geceden 61.Tümen emrine bir istikam bölüğü gönderdi. 13 Ocak 1921 günü güneş doğarken çarpışmalar yeniden başladı. Kuva-yı Seyyare’den ele geçirilen birkaç esir, çetecilerin büyük bir bölümünün istemeyerek savaştıklarını söylemişlerdi. Bir fırsat çıksa ordu tarafına geçeceklerdi. Kuva-yı Seyyare önderleri müfreze komutanlarını ölümle tehdit ediyorlar ve geri çekilenleri öldürüyorlardı. Ethem Bey, müfreze komutanlarının gayretini artırmak için, Kütahya’nın malı, canı, namusu helaldir, diye söz vermişti. Öğle üzeri çarpışmaların şiddeti azalmasına rağmen, öğleden sonra Kuva-yı Seyyare yeniden saldırıya başladı. Bir gün önce çarpışmalara katılan 189.Alay askerleri bozguna uğrayarak, şehrin dışına çekildiler. Bu arada İzzettin Bey, bir gün önce bozulup, dağılan 190.Alay’ın iki taburunu derleyip, toplayıp 189.Alay’ın yardımına gönderdi. 61.Tümen Kurmay Başkanı Yüzbaşı Asım Bey, çekilmekte olan 189.Alay’ın yanına gelerek tabancasını çekti ve kaçanları vururum tehdidi ile askerlerin çekilmesini önledi. Bundan sonra 189.Alay şehre girerek daha önceki mevzilerini tekrar ele geçirdi. Arkadan 190.Alay da yetişe1 rek durum düzeldi. BİR BELGE 61.TÜMEN KOMUTANLIĞINA Kütahya Kalesi’nin önüne kadar çekilen 189.Alay’ı geri çevirdim. Askerlerin dağılıp çekilmemeleri için zor kullanıyorum. 190.Alay’ı takviye olarak kullanacağım ve daha önceki mevzileri tekrar geri alacağım. Durumu bilgilerinize arz ederim. Kütahya, 13 Ocak 1921 Asım 1 İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.55, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 113 61.Tümen Kurmay Başkanı 1 Ancak Kuva-yı Seyyare kuvvetlerinin Kütahya’dan atılmasının, kısıtlı sayıdaki 61.Tümen birlikleri ile gerçekleştirilemeyeceği anlaşılmıştır. Tümen komutanı İzzettin Bey, bu nedenle Cenup Cephesi Komutanı Refet Bey’den takviye kuvvet göndermesini ister. Fakat Cephe Komutanı’ndan olumlu bir 2 cevap alamaz. 61.TÜMEN KOMUTANI YARDIM İSTİYOR: 61.Tümen Komutanı İzzettin Bey, artık durumun düzeltilmesinin yeni kuvvetlere ihtiyaç gösterdiğine kanaat getirmişti. Elindeki kuvvetlerle gerekli önlemleri alıyordu. Fakat bu kadar askerle Kütahya’nın savunulamayacağını görerek, Refet Bey’in emrinde bulunan süvari alaylarının harekete geçmelerini gerekli görüyordu. Bir binbaşıyı bu amaçla Alayunt’a, Refet Bey’in yanına gönderdi. Binbaşı Cephe Komutanı’na durumu anlattı. Refet Bey, zorunluluk karşısında 61.Tümen’in, Porsuk Çayı doğu sırtlarına çekilebileceği talimatını verir. Bu, yeniden Kütahya’nın Çerkez Ethem’in eline geçmesi demektir. İzzettin Bey, bu hayret edilecek cevabı aldıktan sonra savaşı kendi imkânları ile 3 sürdürmekten başka çaresinin kalmadığını anlamıştır. KUVA-YI SEYYARE DAĞILARAK BATIYA ÇEKİLİYOR 13 Ocak 1920 günü öğleden sonra, yani Kütahya Savunması’nın üçüncü gününde de, Kuva-yı Seyyare çeteleri, bütün güçleriyle taarruz etmelerine rağmen, 61.Tümen’i yenememiş ve kente girememiştir. Cephe Komutanı Refet Bey’in takviye kuvvet vermemesi, kentin savunmasını çok güçleştiriyordu. Ancak Yüzbaşı Asım Bey’in cesurca ileriye atılarak askerlere moral vermesi ve Kuva-yı Seyyare birlikleri içinde baş gösteren çözülme ve bıkkınlık, düzenli ordu 4 lehine bir durum yarattı. NUTUK’TAN BİR DEĞERLENDİRME: Ethem ve kardeşleri toptan yok edilmekten kurtulabilmişler ise, bunu da hiç sevmedikleri Refet Paşa'ya borçlu olduklarını söylemeliyim. Refet Paşa, iki süvari tümeniyle, Dumlupınar'ın on kilometre kadar doğusunda Küçükköy'de bulunuyordu. Kütahya'da bulunan 61'inci Tümen'e, batıdan taarruz eden Ethem kuvvetlerini derhal yenmek ve yok etmek üzere hareketi emrolundu. Refet Paşa, kendi süvarileriyle Ethem kuvvetlerinin yan ve arkasına gidecekti. Bulunduğu yerden kuzeye, Kütahya'ya bakılacak olursa, bu görevin tabii bir 1 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.960, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.55, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 3 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.961, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 4 a.g.e., s.962 2 114 yürüyüşle ve pek etkili bir şekilde yapılabileceği meydandaydı. Hâlbuki Refet Paşa, gereken yere gitmemiş. Bunun aksi tarafına, Kütahya'nın batısına değil, doğusuna Alayunt'a gitmiş. Süvari kuvvetleri, 12 Ocak 1921 günü öğleye doğru Alayunt bölgesine ulaştı. Refet Paşa, İzzettin Paşa ile görüşmek üzere Kütahya'ya gitti. İzzettin Paşa, süvari tümenlerinin Kütahya güneyinden, Yellice dağı batısından, tamamen süvariden ibaret olan Ethem kuvvetlerinin gerilerine gönderilmesini teklif etmiş. Refet Paşa, iki tarafın savaş durumu hakkında tam bir bilgisi olmadığını ileri sürerek, böyle bir harekete yanaşmamış. Refet Paşa, İzzettin Paşa kuvvetleri, doğuya, Porsuk suyu gerisine çekilme durumu ile karşılaşırsa, süvarileriyle Kütahya ovasından asilerin yan ve gerilerine taarruzu düşünüyormuş. Atlı asilerin hayvanlarından inip piyade tümenimiz karşısında yaya olarak savaştığı en zayıf durumunda bile üzerine yürümekte kararsızlığa düşen komutanın, piyade tümenimiz yenilmiş olarak geri çekilirken atları üzerinde bulunacak, manevî güçleri yükselmiş asilerin, hangi yanına ve nasıl taarruz etmeyi düşündüğü, gerçekten her asker için üzerinde durup düşünülecek bir meseledir. Böyle şey olamaz! Bu düşman süvarisi, geri çekilmeye mecbur ettiği piyadeyi bırakıp Refet Paşa süvarileri üzerine atılmayacak mıydı? Efendiler, savaş alanına, top ve tüfek sesine gelen kuvvetin, bir tek tüfek atmadan, savaşmakta olan kendinden bir kuvvetin yenilmesini beklemesi ve ondan sonra iş görebileceğini sanması, yalnız asker olanların değil, en sade görüşlü insanların bile akla yatkın bulacağı bir düşünce değildir. Görev ve fedakârlık, savaşan birliklerin yenilmeden, çekilmeden başarısını sağlamaya çalışmakla yerine getirilir. Arkadaşı savaşırken ve yardıma muhtaç iken, seyirci kalmış olan komutanlar, arkadaşının yenilgisine şahit olabilirlerse de tarihin amansız tenkit ve suçlamalarından asla kurtulamazlar. İzzettin Paşa, 11 Ocak 1921 öğlesinden 13 Ocak gece yarısına kadar devam eden şiddetli ve kritik çarpışmalar sırasında, süvari gruplarının da taarruza katılması zamanının geldiğini Genelkurmay Başkanlığı'na bildirmişti. Refet Paşa, Güney Cephesi'nden getirtmekte olduğu 8'inci Tümen yetişebildiği takdirde, 14 Ocakta taarruza geçmek niyetinde olduğunu, birliklerine bildiriyordu. İzzettin Paşa, 11, 12, 13 Ocak günlerinde yalnız başına düşmanla savaştıktan sonra, akşam gün batarken yaptığı bir karşı taarruzla asileri yenerek kaçmaya mecbur etti. Refet Paşa, muharebeye seyirci kalmak suretiyle büyük bir fırsatı kaçırdı; Ethem'i ve kuvvetlerinin geri çekilmesine elverişli bir durum yarattı. 14'üncü günü emri altında bulunan bütün süvari kuvvetlerini Süvari Tümen Komutanlarından Derviş Bey'in emrine vererek, onu, Ethem'in takibi ile görevlendirdi. Derviş Bey, Afşar'da, özellikle Gediz'de Ethem kuvvetlerinin gerilerine doğru, geceleri de yürümek suretiyle indirdiği korkunç darbelerle Ethem, Tevfik ve Reşit kardeşleri sersem etti. Kuvvetlerinin toplanmasına zaman bırakmadı. Derviş Bey, Ethem ve kardeşlerini 14 Ocaktan 22 Ocağa kadar dokuz gün nefes aldırmaksızın durmadan takip etmiştir. Sonunda, bütün Ethem kuvvetleri esir 115 edilmiş; yalnız Ethem, Tevfik ve Reşit kardeşler yine bir görev almak üzere düşman 1 ordugâhına kaçabilmişlerdir. Kuva-yı Seyyare akşama kadar hiçbir başarı elde edememiş ve bütün ümitlerini yitirerek gece Gediz istikametine doğru çekilmeye başlamıştır. Aynı gece, İnönü Cephesi’nde bulunan 8.Piyade Tümeni trenle Kütahya’ya ulaşmıştır. Cephe Komutanı Refet Bey, İzzettin Bey’e, sabahleyin Kuva-yı 2 Seyyare üzerine taarruz etmesi emrini vermiştir. BİR BELGE 61.TÜMEN KOMUTANLIĞINA Bu gece 8.Tümen’in alayları yetişir yetişmez, yarın taarruza geçmek niyetindeyim. Buna hazırlıklı olmak üzere 1.Süvari Tugayı’nın iki sahra topunu Ağaç Köy’e gönderilmesini ve orada mevzie sokulmasını rica ederim. Alayunt, 13 Ocak 1921 Refet Cenup Cephesi Komutanı 3 14 Ocak 1921 günü sabahleyin 8. ve 61.Tümen birlikleri, Kumarı üzerinden Gediz’e doğru Kuva-yı Seyyare’yi takip ve kovalamaya başladılar. Bugünkü takip hareketi irtibatsız ve dağınık bir şekilde gerçekleşti. Cephe Komutanı’nın tümen komutanları ile ve Ankara’da Genel Kurmay Başkanlığı ile haberleşmesi kesikti. Ankara’da Fevzi Paşa, ancak 61. Tümen Komutanı ile haberleşebili4 yordu. BİR TELGRAF 61.TÜMEN KOMUTANLIĞINA Cenup Cephesi Komutanı Refet Bey’in 8.Tümeni nerededir? Süvarilerle bugün harekete geçmiş midir? Genel harekât için ne emirler vermiştir? 15.01.1921 günü yapılacak harekât bugünden planlanmış mıdır? Asilerden sığınacak olanlar için ne düşünülmüştür? En kısa süre içinde bildirilmesini rica ederim. Ankara, 14 Ocak 1921 Fevzi 1 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.468, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.961-962, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 3 a.g.e, s.962 4 a.g.e, s.962 2 116 Genelkurmay Başkanı 1 BİR TELGRAF GENELKURMAY BAŞKANLIĞINA Refet Bey, 1.Süvari Tugayı ile Ağaç Köy sırtlarında bulunduğunu bildirmişti. Daha sonra kendisinin oradan Porsuk üzerinden ileriye hareket ettiği ve Porsuk Köprüsü’nde bıraktığı bir haberleşme müfrezesi ile haberleşebileceğimizi bildirmişti. Ama bu gece nerede kaldığını bilmiyorum. Yarın ne yapılacağı konusunda henüz bir bilgi alamadım. Asilerden sığınacak olanlar için ne yapılacağı konusunda kendisinden bir emir almadım. Durumu bilgilerinize arz ederim. Kütahya, 14 Ocak 1921 İzzettin 2 61.Tümen Komutanı TBMM’ DE, ASKERLERE YARDIM EDEN KÜTAHYALI KADINLAR İÇİN BİLDİRİ : BAŞKAN (Hasan Fehmi Bey): Muharebe sırasında, kutsal hizmetleri yerine getiren Kütahya hanımları hakkında, Kütahya Milletvekili Cemil Bey’in bildirisi okunacak. KÂTİP ÜYE (Feyyaz Ali Bey): “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’na; Kahraman askerlerimizin korkusuzca taarruzları ve bundan da vahimi, Kütahya civarından kötü durumda iken sürülüp ve uzaklaştırıldıkları esnada, anne şefkati ile ve cesurca yaralı askerlerin yaralarını sarmak ve kahraman askerlerimize teker teker çeşitli yardımlarda bulunmak gibi, Kütahya kadınlarının pek büyük kutsal görevler yaptıklarını ve gayret gösterdiklerini, onur duyarak ve sevinerek haber aldım. Osmanlı Dünyası’nın diğer yarısını teşkil eden, daima gözle görülen, merhametli ve gönül alan hayatını, şefkat sahibi özelliklerini, bir kat daha ispatlayan Kütahya kadınlığının hamiyetli davranışını, Allah’ın rızası için ve muhterem arkadaşların haberdar olması ve bu suretle Yüce Meclisin duyup öğrenmesi ve takdirinden mahrum kalmamaları düşüncesiyle sizlere sunma girişimde bulundum. Amacım sadece bilgi vermekten ibarettir efendim. Kütahya Mebusu Cemil.” HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Teşekkür ederiz. Bütün kadınlık âlemine. Bu 3 fedakârlığı Dünya Savaşı’nda da gösterdiler. Cenup Cephesi Komutanı Albay Refet Bey, süvari birlikleri ile hızlı hareket ediyordu. Bu nedenle haberleşme sağlanamıyordu. Gediz istikametinde Kuva1 a.g.e, s.963 a.g.e, s.963 3 TBMM 1.Dönem Zabıt Ceridesi (31 Ocak 1921), c.7, s.439, http://www.tbmm.gov.tr 2 117 yı Seyyare’yi kovalıyordu. Bu sırada Ethem Bey’in emrinde bulunan 159.Alay’ın 190 kişilik kuvveti, ordu birliklerine teslim olur. 16 Ocak 1921 günü Refet Bey’in süvarileri Gediz’e girerler. Süvarilerin büyük bir bölümü Gediz’de kalmayıp, Emet’e doğru ilerler. Bolşevik Tabur Komutanı İsmail Hakkı, Kütahya’da düzenli orduya sığınır. 5 subay ve 261 erden oluşan taburunu dağıtmış ve herkesi 1 memleketlerine yollamıştır. Emet Müfrezesi Komutanı Doktor Fazıl Bey, Demirciören Köyü’nden teslim olacağını bildiren bir haber gönderdi. Kendisini teslim almak üzere köye bir müfreze gönderilmişse de, Doktor Fazıl’ın Yoncalı’ya gittiği öğrenilmiştir. Yoncalı’ya giden müfreze Doktor Fazıl Bey’in Tavşanlı üzerinden Emet’te doğru 2 gittiğini öğrendi ve takipten vazgeçti. 17 Ocak 1921 günü 200 kadar çeteci yakalanır veya teslim olur. Simav’a girilir. Ethem Bey elinde tutabildiği kuvvetlerle Demirci’ye gider. 18 Ocak 1921 günü Kuva-yı Seyyare askerlerinden bazıları Demirci Kaymakamı İbrahim Hakkı Bey’e başvurarak teslim olurlar. Kaymakam tarafından bu askerler güvenilir 3 yerlerde Ethem Bey’e fark ettirilmeden saklanırlar. ÇERKEZ ETHEM BEY DEMİRCİ’DE: Çerkez Ethem Demirci’ye girince, Kaymakam İbrahim Hakkı Bey, zor kullanmasını önlemek amacıyla Kuva-yı Seyyare’ye yiyecek verdi, yatacakları yerler gösterdi. Gece Ethem, Reşit, Demirci Kaymakamı, Jandarma Komutanı ve Kuva-yı Seyyare’nin bazı komutanları bir odada toplandılar. Ethem düşüncelidir. Parti Pehlivan’ın kendisini izlemeyeceğinden korkmakta, ordu 4 hücumlarının şiddetinden yakınmaktadır. Toplantı uzun sürmemiştir. ÇERKEZ ETHEM YUNANLILARA SIĞINIYOR 1. Süvari Grup Komutanı Binbaşı Derviş Bey, Ethem Bey’e bir mektup yazarak daha fazla kan dökülmemesini, Yunanlılara sığınmak gibi kötü bir duruma düşmemesini ve teslim olmasını ister. Olumlu bir cevap alamaz. Aksine Derviş Bey’in ordudan istifa ederek Kuva-yı Seyyare’ye katıldığını etrafa yayar. Ayrıca Parti Pehlivan’ın Demirci’ye geldiğini yayarak, askerlerinin moralini yükseltmeye çalışır. Ethem Bey gece yarısından sonra Demirci’den ayrılarak Gördes’e hareket emri verir. Beraberinde Kaymakam İbrahim Hakkı Bey’i de götürmek ister, ancak Kaymakam saklanarak, kendisini kurtarır. Bu sırada Ethem Bey’in yanında bulunan ağabeyi Reşit Bey, İltica koşullarını konuşmak için Yunan Generali Manetta ile buluşmak üzere Uşak’a gider. 1 İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.254, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002 2 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.963-264, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 Zeki Sarıhan, Çerkez Ethem’in İhaneti, s.77, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998 4 a.g.e, s.77 3 118 Süvariler 19 Ocak 1921 günü Ethem Bey’in boşalttığı Demirci’ye girerler. Ordu birlikleri, Ethem Bey ile birlikte Gördes’e gitmeyen Kuva-yı Seyyare’nin kalan son askerlerini teslim almışlardır. Kuva-yı Seyyare’nin Osmancık Alayı perişan bir halde Demirci’ye gelmişse de kalamadan çekilip gitmiştir. Öğleye doğru, ordunun yedi kişilik süvari keşif kolu, 1.Süvari Grubu ve 8.Tümen’de görevli subaylar, Yarbay Derviş Bey ve Cenup Cephesi Komutanı Albay Refet Bey Demirci’ye gelmişlerdir. Refet Bey, Ethem Bey’e bir mektup daha yazılmasını ister. Derviş Bey, Ethem Bey’in teslim olmasını isteyen bir mektubu 1 Gördes’e gönderir. BİR MEKTUP BİRİNCİ KUVA-YI SEYYARE KOMUTANI ETHEM BEY’E Tarihe kazandırdığınız büyük bir ün’ün lekelenmemesi fırsatını sağlamanızı herkes gibi ben de çok istediğimden ve buna çalıştığımdan, devam eden askeri harekâtın bugün buna uygun bir şekilde idaresine çalıştım. Tevfik Beyefendi ile birlikte Simav’a teşrif buyurmanızı rica eder ve şimdi uygun cevabınızı beklerim. Demirci, 19 Ocak 1921 Derviş 1.Süvari Grubu Komutanı 2 Ethem Bey’in bu mektuba vermiş olduğu cevap Derviş Bey’in eline geçmemiştir. 20 Ocak 1921 günü Doktor Fazıl 80 kişilik Emet Müfrezesi ile orduya teslim olur. Aynı gün Derviş Bey bir mektup daha yazıp cevap 3 alamadığını ve cevabın tekrar gönderilmesini ister. BİR MEKTUP BİRİNCİ KUVA-YI SEYYARE KOMUTANI ETHEM BEY’E Şu çaresiz milletin esenliği konusunda, daha önceki yararlı çalışmalarınıza devam etmek ve aradaki anlaşmazlığın giderilmesini sağlamak üzere, Yunan işgali altında bulunan Balıkesir ve Biga bölgesine giderek orada çalışmanın mümkün olabileceğini ve bu halde birlikte çalışmamıza yeniden başlamış olacağımızdan gereken yardımın sağlanması için çaba harcayacağımı arz ederim. Kabul ettiğiniz takdirde, yanınızda götüremeyeceğiniz ağır silah ve cephanenin Yunanlıların eline geçmemesi için Gördes’te bırakmanızı ve cevabınızı en geç iki güne kadar bildirmenizi rica ederim. 1 a.g.e, s.77 a.g.e, s.78 3 a.g.e, s.78 2 119 Demirci, 20 Ocak 1921 Derviş 1 1.Süvari Grubu Komutanı Bu mektuba, Ethem Bey’in adamlarından Yusuf cevap getirmiştir. Bu cevapta Çerkez Ethem, hükümete teslim olmayı esasta kabul ettiğini, kesin cevabını, kardeşi Tevfik Bey’in görüşünü aldıktan sonra bildireceğini yazmıştır. Ancak Tevfik Bey Yunanlılarla görüşmeye gitmişti ve ertesi akşam yani iki gün sonra 22 Ocak 1921 günü dönecekti. Bu sırada da Yunanlılarla teslim tutanağını imzalamış bulunuyordu. 21 Ocak 1921 günü Derviş Bey’in 1.Süvari Grubu Gördes’e hareket eder. 22 Ocak 1921 günü kalan az sayıdaki Kuva-yı Seyyare askerleri Gördes’te direnme imkânı bulamayarak, Yunan ileri karakolları yakınında bulunan Kayacık Bucağı’na çekilirler. Komutanları arasında düşmana teslim olup, olmama konusunda hararetli tartışmalar olur. Parti Pehlivan ve Halil Efe kesinlikle düşmana teslim olmayacaklarını bildirerek, top ve makineli tüfekleri orduya gönderirler. Ordu birlikleri, 23 Ocak 1921 günü teslim olan Kuva-yı Seyyare subay ve erleri ile birlikte Demirci’ye, 24 Ocak 1921 günü de Simav’a geri 2 dönerler. PARTİ PEHLİVAN YURT SAVUNMASINA DEVAM EDİYOR: Parti Pehlivan, Ethem ve kardeşlerinin Yunanlılarla işbirliği ve girişimlerinden habersiz bulunuyordu. 33 kişilik kuvvetiyle Kayacık Köyü’nde kalmıştı. Daha sonra Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey’in komutanlığında kurulan ve Yunan işgali altındaki yerlerde faaliyet gösteren akıncı birliklerinde çalıştı. Cahil, sade, fakat yılmaz, imanlı bir adam olan Parti Pehlivan, İbrahim Hakkı Bey’e cahilliği ve olayların içyüzünü bilmeyişi yüzünden ordu ve hükümete karşı büyük bir suç işlediğini, sonuçta durumu kavrayarak Ethem’den ayrıldığını, topları ve makineli tüfekleri düşmana teslim etmeyerek orduya gönderdiğini, böylelikle orduya büyük hizmetler yapmış ise de önceki suçunun büyüklüğünden affedileceğini sanmadığını, onun için Gördes’ten içerilere girmekten çekindiğini, kendisine görev verilirse de memnuniyetle yapabileceğini söylemiştir. Bunun üzerine İbrahim Ethem Bey, Parti Pehlivan’dan yararlanmayı Garp Cephesi’ne teklif etmiş, bu teklifi kabul edilerek hükümet emrinde seyyar jandarma kuvveti kurması ve düşman içerlerine akınlar yapması istenmiş, onunla birlikte hükümet emrine giren Halil Efe’ye de asker yardımı yapılarak ellişer askerli iki akıncı 3 müfrezesi kurulmuştur. 1 a.g.e, s.78 a.g.e, s.78-80 3 a.g.e, s.80-81 2 120 Çerkez Ethem Bey ve ağabeyi Tevfik Bey yanlarındaki birkaç kişi ile birlikte bulundukları Eskimanyas Köyü’nden çıkarak hemen yakındaki Yörük Köyü’nde Yunanlılara teslim olurlar. Bu sırada ağabeyi Reşit Bey’de Uşak’ta bulunuyor ve 1 teslim koşullarını görüşüyordu. KUVA-YI MİLLİYE TARİHTEKİ ŞEREFLİ YERİNİ ALIYOR 15 Mayıs 1919 günü başlayan Yunan işgaline karşı ilk milli direniş, Kuva-yı Milliye genel adı ile anılan, çete kuruluşlarından olmuştur. Kuva-yı Milliye kavramı iki yönden ele alınır. Bunlardan biri teşkilatlanma özelliğidir. Bu özellik çeşitli gelişmeler sonunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti şeklini alır. İkinci özellik ise bir halk direnişidir. Bu direniş, çeşitli saldırılar, can ve yurt tehlikeleri karşısında Halk’ın kendi içinde beliren bir savunma çabasıdır. Bu çaba, yerel ve bölgesel direnişler şeklinde Yunan işgali ile başlamış, 1921 yılı başına kadar sürmüştür. Kuva-yı Milliye elbette ki ordu demek değildir. Orduda asker vardır. Asker gelenekleri, yerleşmiş kurallarıyla, belli bir düzen içinde, kendi iradesine bağlı olmayan zorunlu görevleri yapar. Bu kurulu düzen ordudur. Kuva-yı Milliye’de ise ben’lik duyguları daha üstündür. Kişisel davranışlar, şöhret kaygıları, giyim2 kuşam, gösteriş, sivrilmek vb itici ruh halleri baskındır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Atatürk, Kuva-yı Milliye hareketini o günlerin koşulları içinde değerlendirmiş ve bu hareketten ölçülü biçimde yararlanmasını bilmiştir. Ancak çeteciliğin daima dışında kalmıştır. Olayların ortaya attığı yerel direnişleri elbette ki izlemiş ve bunları gereği kadar değerlendirmiştir. Ama o bir an önce düzenli orduya geçmek ve onu kuvvetlendirmek istemiştir. Olayların akışı, onun düşündüğü ve istediği biçimde gerçekleşmiştir. Yunan işgalinin yavaşlatılmasında, iç isyanların bastırılmasında elbette ki Kuva-yı Milliye inkâr edilemeyecek başarılar ortaya koymuştur. Ancak bu başarı bundan sonraki direniş için yeterli olamayacaktı. Düzenli ve güçlü Yunan Ordusu’na karşı, bir o kadar daha düzenli ve güçlü Türk Ordusu’na ihtiyaç vardı. İşte bunun için, o zamanki adı Kütahya Livası olan bu yurt parçasında, Kuva-yı Milliye’nin son temsilcisi olan Kuva-yı Seyyare’nin sonu gerçekleştirildi. Daha önceden ordu içine alınan ve Kuva-yı Seyyare’nin tasfiyesinden sonra orduya katılan Kuva-yı Milliye müfrezelerinden, bir süre daha yararlanılmıştır. Sakarya Savaşı’ndan sonra bu müfrezeler ordu içinde, düzenli ordu birliklerine dönüştürülmüştür. Bu milli örgüt ve bir düşünce tarzı olan çetecilik, tarihin şerefli sayfaları içinde yerini almıştır. 1 2 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5309, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, c.2, s.142, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2005 121 5. BÖLÜM: YUNAN ORDUSU’ NUN İLERLEYİŞİ İKİNCİ İNÖNÜ SAVAŞI’NDAN ÖNCEKİ DURUM T.B.M.M. Ordusu, İnönü’de Yunanlıları ve Kütahya’da asileri yenmiş ve ilk defa iki zaferi birden kazanmıştı. Yunanlıların 15 Mayıs 1919 günü İzmir’e ayak bastıklarından itibaren Birinci İnönü Zaferi’ne kadar iki yıllık bir zaman diliminde, Kuva-yı Milliye ile Ordu birlikleri yan yana savaşmışlardı. Ancak Ordu önemli bir varlık gösterememişti. Çünkü henüz daha hazır değildi. İç ayaklanmaların bastırılmasında Kuva-yı Milliye’nin gösterdiği başarı, Orduyu ve subayları itibardan düşürdü. İnönü’de Ordu ilk defa, yanında Kuva-yı Milliye olmadan ve komuta aksaklıklarına rağmen çok iyi savaştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ nin yeni kurulmakta olan Ordusu itibar kazandı. 61.TÜMEN KOMUTANI İZZETTİN BEY’İN DEĞERLENDİRMESİ: Küçük Asya Yunan Ordusu Başkomutanı Papulas’ın “Askeri gezinti ve gurur verici bir geri çekilme.” dediği Birinci İnönü Muharebesi zaferimizle sonuçlanmıştı. Bu zafer iki sonuç vermiştir. Birincisi Yunanlılara o zamana kadar görmedikleri askeri bir güç gösterdik. Bu savaşa kadar Yunanlılar, askeri teşkilatımızın yetersizliğinden kaynaklanan ve cephelerimizin esasını milis ve yerel güçler oluşturduğundan dolayı, başarılara çok kolay ulaşıyorlardı. Bursa ve Uşak’ın doğusuna kadar zorluklarla karşılaşmadan ilerlemişlerdi. Kuva-yı Milliye’nin bütün gayretleri ve vatanseverlikleriyle beraber, askeri bir disiplin ve dayanıklılık gösteremiyordu. Yunan Ordusu gerilerinde bir vur kaç savaşı yapamıyordu. Bunun başlıca sebebi de, Yunanlıların istila ettikleri yerlerde İstanbul Hükümeti’nin siyaseti ve fetvaları doğal olarak milli heyecanı söndürüyordu. Yunanlılar gerilerinden taciz görmeden ilerliyorlardı. Milli bir amaç ortaya çıkmış ve olgunlaşmış değildi. İşte böyle kolaylıkla ilerleyen Yunanlılar, ilk defa İnönü’de düzenli Türk kuvvetlerinin direnişiyle 1 karşılaşarak geri çekilmişlerdir. Kuva-yı Seyyare’ye karşı büyük başarılar elde eden ve dağılmasına neden olan İzzettin Bey komutasındaki 61.Tümen, Ocak ayının son günlerinde Kütahya’dan Eskişehir’e nakledilmişti. Yalnızca bu tümene bağlı 174.Alay, Simav’ın Karacahisar Köyü’nde kaldı. Kütahya’nın batı kesimi, Gediz ve Simav dolayları çok engebeli bir arazi yapısına sahip olduğundan, olası bir Yunan taarruzu için tercih edilecek bir yer değildi. Bu nedenle Garp Cephesi birlikleri daha çok Bursa ve Uşak yörelerine kaydırıldı. Yunan Ordusu’nun teşkilatı, gerek sayı ve gerekse silah gücü bakımından kuvvetliydi. Onların bir piyade alayı, Türk Ordusu’nun bir tümen gücüne eşitti. 1 İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.75-76, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 122 Teçhizat ve elbiseler kusursuz, bol miktarda ve mükemmeldi. Türk askerlerinin pantolonları köylü pantolonu, ceketleri asker ceketiydi. Türk Ordusu’nda okuryazar oranı % 10 idi. Yunan Ordusu’nda ise bu oran % 50 den fazla idi. Yunan gazetelerini okuyarak milli heyecanlarını pekiştiriyorlardı. Eğitim ve öğretimleri 1 çok iyiydi. 1921 Yılı’nın şubat ve mart ayları sakin geçti. Türk Ordusu geçen zaman içinde gerek sayı ve gerekse nitelik yönünden Yunan Ordusu ile savaşabilecek bir duruma getiriliyordu. Kuva-yı Milliye birlikleri devamlı olarak düzenli ordu içinde eritiliyor veya askeri örgüte katılıyordu. Bir yandan asker almaya devam edilmekte ve bir yandan da yeni birlikler kurulmaktaydı. Eğitime, eksiklikleri giderme gayretlerine, yiyecek ve cephane ikmalini düzene koyma işlerine ara vermeksizin çalışılıyordu. Yunan Ordusu, kuzeyde Bursa Grubu, güneyde ise Uşak Grubu olarak konuşlanmıştı. Bursa Grubu daha kuvvetliydi. Çünkü düşmanın Eskişehir ve Ankara’ya ulaşılması için, kuzeyden saldırması daha uygundu. Uşak Grubunda daha az kuvvet vardı. Türk Ordusu da bu duruma uygun olarak konuşlanmıştı. Kuvvetlerin çoğu Yunan asıl taarruzunu karşılayacak şekilde kuzeyde, daha az kuvvet de güneyde bulunduruldu. Kuzeydeki savunma, daha önce de olduğu gibi İsmet Paşa’nın komutasındaki Garp Cephesi’nin sorumluluğunda, güney savunması da Refet Paşa’nın komutasındaki Cenup Cephesi sorumluluğunda 2 olacaktı. Orta bölgede, Kütahya civarında da ihtiyat (yedek) kuvvetler bulundurulacak ve gerektiğinde Alayunt ve Çöğürler istasyonlarından demiryolu kullanılarak bu kuvvetler kuzeye veya güneye kaydırılacaktı. Bu sırada Londra Konferansı düzenlendi. Bu konferansa, Osmanlı Padişah Hükümeti’nin yanı sıra TBMM Hükümeti de davet edildi. TBMM barış önerilerini kabul etmeyince, Londra Konferansı sona erdi. Bu arada Yunan Ordusu’nda da hazırlıklar son hızıyla sürüyordu. Elde edilen bilgiler, Yunanlıların mart ayı sonlarına doğru Kütahya ve Eskişehir’e doğru taarruz edecekleri doğrultu3 sundaydı. CEPHE EMRİ YUNAN ORDUSU ASKERLERİ Asker! Türklere taarruz edeceğiz. Bunlar, Yunan İyonyası’na ayak bastığımız 15 Mayıs 1919 gününden beri yenip kovaladığımız düşmandır. Hızımız karşısında kaçıyorlar. Zulmün son kalıntılarını yok edip Yunan Uygarlığı’nın kurucuları olunuz. 1 a.g.e, s.75-80 Birinci İnönü Savaşı’ndan sonra Albay İsmet Bey ve Albay Refet Bey, paşalığa terfi ettirilmişlerdi. 3 İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.352-355, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002 2 123 Asker! Böyle insanların komutanı olduğum için iftihar ediyorum. Sizi yeni bir zafere çağırıyorum. 22 Mart 1921, Bursa Papulas Küçük Asya Ordusu Başkomutanı 1 YUNAN TAARRUZU BAŞLIYOR Yunan kuvvetleri 23 Mart 1921 günü sabahı, Bursa ve ondan üç yüz kilometre güneydeki Uşak’tan aynı saatte doğuya, Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başladılar. İki bölgede de hava hafif yağmurlu ve soğuktu. Türk askerleri, kuzeyde İnönü ve güneyde Dumlupınar mevzilerinde bulabildikleri sapı kırık kazma ve küreklerle siperlerini kazmış, silahlarını yerleştirmiş, hazırlıklarını bitirmişlerdi. İki buçuk ay önceki 1.İnönü Savaşı’ndaki o telaş, mevziiye bir an önce yetişmek için o koşuşturmalardan şimdi eser yoktu. Yunan Bursa Grubu, harekete geçtiği ilk gün, Türk süvarilerini geriye atarak Yenişehir’i ve İnegöl’ü ele geçirdi. Güneydeki Uşak Grubu da Türk örtme kuvvetlerini atarak Dumlupınar mevzilerine ilerledi. Harekâtın ikinci gününde, bütün gözler İnönü Cephesi’nde iken, beklenmedik bir şey oldu ve Yunanlılar Dumlupınar mevzilerini zorlamaya başladı. Yunan 1.Kolordusu, akşama doğru cepheyi yaracak bir durum aldı. Dumlupınar mevzilerini savunan 12.Türk Kolordusu, ağır hücumlar karşısında cephenin bazı kesimlerini kaybetmiş ve savunmanın bütünlüğü bozulmuştu. Kolordu Komutanı Albay Fahrettin Bey, kolordusunun kuşatılmasını önlemek için 24 Mart 1921 günü gecesi yirmi kilometre gerideki bir mevziiye çekilmeye karar verdi. Bu kadar ümit bağlanan Dumlupınar mevzileri, harekâtın daha ikinci gününde elden çıktı. 25 Mart 1921 günü 12.Kolordu, çekildiği bu hatta da tutunamadı ve Cenup 2 Cephesi Komutanı Refet Paşa’nın emri ile daha doğudaki bir hatta çekildi. 26 ve 27 Mart günleri Yunan birliklerinin ilerleyişi ve Türk birliklerinin geri çekilmesi devam etti. Refet Paşa, Cenup Cephesi birliklerini ikiye ayırdı. 8. ve 23. piyade tümenleri ile 2.Piyade Tümeni’ni kendi komutası altında Altıntaş’a çekti. Yunan kuvvetleri, Altıntaş yönüne değil, Afyonkarahisar’a doğru geri çekilmekte olan Fahrettin Bey’in 12.Kolordusu’nu takip ederek ilerledi ve 27 Mart 1921 günü akşamüzeri Afyonkarahisar’ı işgal etti. Fahrettin Bey de 1 2 a.g.e, s.360-361 a.g.e, s.353-362 124 birliklerini Afyonkarahisar’ın doğusuna çekerek Çay, Bolvadin hattında yeni bir 1 cephe oluşturdu. Eskişehir-Afyonkarahisar hattını ele geçirmek üzere hareket eden Yunan Ordusu, böylece hedeflerinden birine ulaşmış oluyordu. Türk Genelkurmayı ise Afyonkarahisar’ın işgaline fazla önem vermiyordu. Çünkü stratejik değeri daha fazla olan Eskişehir’i elden çıkartmamak için önce İnönü’de Yunanlıları yenmeyi, sonra da Afyonkarahisar’a yönelerek ikinci zaferi burada sağlamayı 2 düşünüyordu. NUTUK’A GÖRE YUNAN GENELKORMAYI’NIN STRATEJİK HATASI: Yunan Ordusu’nun uyguladığı genel taarruz planında çok göze çarpan bir hatayı işaret etmek isterim. Yunan Ordusu Uşak Grubu’nun Dumlupınar’dan sonra, Eskişehir genel doğrultusunda yürümesi gerekirdi. Düşmanın Afyonkarahisar üzerinden Konya doğrultusuna yönelmesi, asıl kesin sonuç alanından kuvvetlerini uzaklaştırarak onları tehlikeli bir durumda bırakmıştır. İnönü’de başarı bizde kaldıktan sonra, bu kuvvetlerin kendilerini tehlikeden kurtarmak için bir an önce ve ivedilikle geri 3 çekilmeyi sağlamaktan başka bir şey düşünmeyeceklerine şüphe yoktu. İNÖNÜ’DE İKİNCİ ZAFER 26 Mart 1921 günü akşamı İsmet Paşa, İnönü mevzileri önlerine gelmiş olan Yunan kuvvetlerine karşı taarruz emri verdi. Fakat ertesi sabah daha Türk kuvvetleri taarruza geçmeden bütün cephede Yunan saldırısı başladı. Yunan taarruzları Türk savunması karşısında gelişme gösterememiş ve öğleden sonra durmuştur. Bundan sonra saat 16.00’da Türk taarruzu başladı. Üç tümene yakın bir kuvvetle sağ kanattan yapılan bu Türk taarruzu da, sert Yunan direnişiyle karşılaşarak fazla ilerleyemedi. 27/28 Mart 1921 gecesi çok soğuktu ve herkes yarasını sarmakta, ertesi güne hazırlanmaktaydı. Kütahya’daki 1.Süvari Tümeni hızlı bir yürüyüşle dün savaş alanına yetişmişti. Yarbay Nazım Bey komutasındaki 4.Piyade Tümeni de 4 Kütahya’dan üç tren katarıyla gelmişti. 28 Mart 1921 sabahı saat 06.15’te Yunan kuvvetleri piyade ateşine başladılar. Bu ateş yarım saat kadar devam etti. Daha sonra cephe boyunca ilerlemeye başladılar. Metristepe’ye doğru ilerleyen Yunanlılar, saat 15.00’te taarruza başladılar. Şiddetli bir muharebe başladı. Yunan uçakları çok alçaktan uçarak makineli tüfekleriyle taarruza katıldılar. Saat 18.15’te Metristepe’deki 1 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.498-499, Bil Yayıncılık, Ankara,1993 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.499, Bil Yayıncılık, Ankara,1993 3 a.g.e, s.499 4 İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.362-363, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002 2 125 Türk birlikleri düzensiz bir halde çekilmeye başladılar. Tepe Yunanlıların eline 1 geçti. Cephenin sağ kanadı çökmüş sayılabilirdi. Birlikler mevzilerde tutunmakta zorluk çekiyorlardı. Kanlısırt ve Metristepe’nin Yunanlıların eline geçmesiyle, hemen her yerde süngüye dayanan ve yirmi iki kez tekrarlanan şiddetli Türk karşı taarruzlarının meydana getirdiği sarsıntı ve yılgınlık, Yunan Komutanlığına bu başarıdan yararlanmaya imkân vermedi. Gerçekten de Türk kayıpları kadar, Yunan kayıpları da fazlaydı. Yunanlıların kaybı, ölü ve yaralı olarak 850 subay 2 ve er idi. PONPON PABUÇLU, BALE ETEKLİ YUNAN ASKERLERİ: Yunanlılarla beraber bulunan Ernest Hemingway adlı bir savaş muhabiri şöyle anlatmaktadır: “Yunan topçusu, yeni gelmiş, hiçbir şey bilmeyen Konstantin subayları komutasında hücuma geçtikleri sırada, kendi asıl kuvvetleri üzerine ateş açmıştı. İngiliz gözlemcisi çocuk gibi ağlıyordu. Hayatımda ilk olarak, burunları ponponlu sivri pabuçları havaya dikilmiş, beyaz bale eteklikli ölülere rastlıyordum. Türkler, sımsıkı yığın halinde koşarak geliyorlardı. İngiliz gözlemcisi ile ciğerlerimiz patlayıncaya ve ağızlarımıza acı bir tat doluncaya kadar koştuk, kayaların arkasında durduk, ama Türkler de 3 durmadan üzerimize geliyorlardı, daha büyük bir yığın halinde.” Gece Mustafa Kemal Paşa, Meclis Muhafız Taburu’nu cepheye gönderdi. Aynı zamanda Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa 1.Tümen’in Hücum Taburu’nu Ankara’dan, Cenup Cephesi Komutanı Refet Paşa 5.Kafkas Tümeni’ni Kütahya’dan yola çıkardılar. Savaşın yedinci günü olan 29 Mart 1921 günü sabahı İnönü mevzilerinde mücadele Yunan top sesleriyle yeniden başladı. Öğleye doğru İnönü’ye gelen Meclis Muhafız Taburu, Hücum Taburu ve Kafkas Tümeni hemen cepheye gönderildi. Akşama kadar savaş bütün şiddetiyle sürdü. İki taraf da inatla dövüşüyordu. Ama artık asker yorulmuştu. Yine de iki taraf askerleri son gayretle ve zaman zaman süngü savaşlarıyla dalgalanıp durdular. Akşam olduğunda önemli bir gelişme göstermeyen Yunan taarruzu yavaşlamış ve sonra da durmuştu. Mart ayının son iki günü de Yunanlılar bir başarı elde edemediler. 1 Nisan 1921 günü savaş alanındaki hareketsizlik çok daha belirginleşti. Yunanlıların 1 İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.108112, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 2 İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.367-369, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002 3 Lord Kindross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, s.406, Sander Yayınları, İstanbul, 1974 126 geceden geri çekildikleri ancak saat 09.30’da anlaşıldı. Bunun üzerine Türk kuvvetleri hemen taarruza geçtiler ve Yunan artçıları ile mücadele akşama 1 kadar sürdü. Artçıların da çekilmesiyle savaş sona erdi. BİR TELGRAF TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİNE Saat 18.30’da Metristepe’den gördüğüm durum: Gündüzbey kuzeyinde beri direnen ve artçı oldukları sanılan bir Yunan müfrezesi, sağ kanat taarruzu ile düzensiz bir şekilde çekiliyor, yakından takip ediyoruz. istikametinde temas ve faaliyet yok. Bozüyük yanıyor. Yunanlılar binlerce doldurduğu muharebe meydanını silahlarımıza terk etmiştir. sabahtan grubunun Hamidiye ölüleriyle İnönü, 1 Nisan 1921 İsmet 2 Garp Cephesi Komutanı BİR TELGRAF GARP CEPHESİ KOMUTANI VE GENEL KURMAY BAŞKANI İSMET BEYEFENDİYE Bütün Dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Muharebeleri'nde üzerinize yüklendiğiniz görev kadar ağır bir görev yüklenmiş komutanlar pek azdır. Milletimizin istiklal ve varlığı, dâhice idareniz altında görevlerini şerefle yapan komuta ve silah arkadaşlarınızın kalbine ve vatanseverliğine büyük bir güvenle dayanıyordu. Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs (tersine dönmüş) talihini de yendiniz. İstilâ altındaki talihsiz topraklarımızla birlikte bütün vatan, bugün en ücra köşelerine kadar zaferinizi kutluyor. Düşmanın istilâ hırsı, azminizin ve vatanseverliğinizin yalçın kayalarına başını çarparak paramparça oldu. 1 İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.370-372, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002 2 a.g.e,, s.380 127 Adınızı tarihin şeref abidelerine yazan ve bütün millete size karşı sonsuz bir minnet ve şükran duygusu uyandıran büyük gaza ve zaferinizi tebrik ederken, üstünde durduğunuz tepenin size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir şeref meydanı seyrettirdiği kadar, milletimiz ve kendiniz için yükseliş parıltılarıyla dolu bir geleceğin ufkuna da baktığını ve hâkim olduğunu söylemek isterim. Ankara, 1 Nisan 1921 Mustafa Kemal Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı 1 İkinci İnönü Meydan Savaşı, 23 Mart 1921 günü Yunan Bursa Grubu'nun hareketi ile başladı, 1 Nisan 1921 akşamı İnönü mevzilerinde, İsmet Paşa'nın komutasındaki Garp Cephesi kuvvetlerinin zaferi ile sonuçlandı. Gerçekte “milletin makûs talihi” henüz yenilebilmiş değildi. Milletin makûs talihi Mustafa Kemal Paşa tarafından Sakarya ve Dumlupınar’da yenilecekti. Ancak Mustafa Kemal Paşa böyle bir iyimser, güç verici, ferahlatıcı değerlendirme ile Anadolu Türk halkını rahatlatmayı amaçlıyordu. Ayrıca dışa karşı bir kuvvet, bir direnç ifadesi olan bu açıklamalar Yunanlıların moralini bozacaktı. Mustafa Kemal Paşa’nın Türk Ordusu’na, Anadolu Türk halkına verdiği bu güç, verdiği bu mesaj amacına kısa zamanda ulaştı. İnançlı ve kendine güvenen komutanların ardından, İnönü Zaferi’nin yankıları Anadolu’yu dalga dalga kapladı. İstanbul ve Anadolu basını her zamankinden daha güçlü, daha güvenli, daha heyecanlı bir şekilde millî mücadeleyi desteklediler. Halkı millî mücadeleyi desteklemeye teşvik ettiler. Millî bir heyecan ve düşmana karşı bir galeyan uyandırdılar. Bu heyecanla yazılar, şiirler yazıldı, mitingler düzenlendi, bütün Anadolu Türk halkı bir yumruk, tek yumruk haline geldi. 4 Nisan 1921 günü Kütahya’da kutlamalar yapıldı, mevlitler okundu ve hatimler 2 indirildi. Afyonkarahisar’a kadar ilerlemiş Yunan kuvvetlerinin durumu da güçleşti ve hemen Uşak’a doğru geri çekilmeye başladılar. Garp Cephesi kuvvetlerinin bir bölümü de Eskişehir üzerinden Kütahya’ya ve Altıntaş’a yönelerek Afyonkarahisar’ın doğusunda bulunan ve geri çekilmeye başlayan Yunan Uşak Grubu’nun geri çekilme yolunu kesmek üzere demiryolu ile Refet Paşa’nın emrine verildi. Cenup Cephesi Komutanı Refet Paşa karargâhını Çöğürler 3 İstasyonu’na taşıdı. 1 Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı (Makale), http://www.tayyareci com.mht 2 Yrd. Doç. Dr Ahmet Vehbi Ecer, İkinci İnönü Zaferinin Türk Milletine Kazandırdığı Moral 3 Güç (Makale), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı:44, http://www.atam.gov.tr/ Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.499-500, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 128 ASLIHANLAR SAVAŞI Yunan Ordusu Komutanı Papulas ve Afyonkarahisar’da bulunan 1.Kolordu Komutanı Kondilis, İnönü’deki yenilgiden sonra, güneydeki tehlikenin farkındaydılar. Kondilis, İnönü’deki yenilgi haberini alır almaz, ordu komutanından gelecek olan çekilme emrini beklemeksizin askerlerini Dumlupınar’a doğru çekmeye karar verdi. Papulas, Afyonkarahisar’ın şimdilik zayıf bir kuvvetle elde tutulmasını, ama kesinlikle Dumlupınar sırtlarının savunulmasını istiyordu. Savunulması kolay, doğal bir mevzii olan Dumlupınar’ın, Yunanlıların elinde kalması çok sakıncalıydı. Bu zamana karşı bir savaştı. Dumlupınar’a daha önce gelen ordu, diğerine karşı önemli bir üstünlük sağlayacaktı. Bu nedenle Kondilis, 7 Nisan 1921 günü on iki gün işgal ettiği Afyonkarahisar’ı boşaltarak, kolordusunu Dumlupınar’a doğru geri çekmeye başladı. Akşamüzeri Fahrettin Bey’in 12.Kolordusu’nun öncü birlikleri Afyonkarahisar’a girdiler. Refet Paşa bunu öğrenir öğrenmez, avını elinden kaçırdığı duygusuna kapıldı ve İnönü Cephesi’nden gelecek olan diğer kuvvetleri beklemeden, elindeki üç tümenle taarruza karar verdi. 8 Nisan 1921 günü 4. ve 11. tümenler önde, 5.Kafkas Tümeni arkada, Kütahya’dan hareket ettiler ve Altıntaş Ovası’nda toplandılar. 12.Kolordu da Afyonkarahisar’dan hareket etti. Öğleden sonra Yunan öncü ve yancı birliklerine rastlayıp, çarpıştılar. Fazla bir ilerleme olmadı ve akşam karanlığı ile birlikte harekât durdu. Refet Paşa’nın kuvvetleri ile Fahrettin Bey’in kuvvetleri arasında henüz bir bağlantı sağlanamadı. Fahrettin Bey’in tümenleri de Yunan kuvvetlerinin peşinden batıya doğru 1 ilerlemekteydi. İki süvari tümeni, Dumlupınar mevzilerinin, dolayısıyla Birinci Yunan Kolordusu’nun arkasına inmesi için, Murat Dağı geçitlerinden Banaz’a gönderildi. Bir piyade tümeni, Dumlupınar mevzilerinin sol kanadını tutan Yunan alayına, bir başka piyade tümeni ise, Yunan çekilişini korumakla görevli alaya hücum edecekti. Beşinci Kafkas Tümeni yedekte bekliyordu. Takviye olarak yollanan iki tümen de yoldaydı. Fahrettin Bey’in Kolordusu da Afyonkarahisar’ dan batıya doğru hızla ilerliyordu. Birinci Yunan Kolordusu kıskaca girmek üzereydi. 9 Nisan 1921 günü sabahleyin erkenden Refet Paşa kuvvetleri taarruza geçtiler. İhtiyatta tutulan Beşinci Kafkas Tümeni de ileri kaydırılarak Dumlupınar önündeki Yunan alayını kıskaca aldı. Yunanlıların durumu iyice tehlikeye girmişti. Afyonkarahisar’dan gelen 12.Kolordu’nun yavaş hareket ettiğini gören Yunan İkinci Tümeni’nin usta komutanı Albay Valettas, 12.Kolordu’ya karşı bir alay bırakarak, iki alayı ile hızla Dumlupınar’a koştu ve yaklaşan Türk tümenine taarruz etti. 1 İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.384-387, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002 129 Bu beklenmedik cesur taarruz, Türk Cephesi’ni dalgalandırdı. Taarruza uğrayan Türk Tümeni geri çekildi. Bu sayede zaman kazanan Birinci Yunan 1 Kolordusu, çekilmeyi sürdürdü. Fakat artık geç kalınmıştı. Kondilis kuvvetleri Aslıhanlar bölgesinde mevzilerine yerleştiler ve Uşak’tan takviye kuvvetler aldılar. Bu güçle Yunanlılar taarruza geçtiler. Akşama kadar karşılıklı hücumlar ve süngü savaşları ile devam eden mücadele, iki tarafa da ağır kayıplar verdirmişti. Bu arada 12.Kolordu kuvvetleri de Aslıhanlar’a ulaştılar ve Refet Paşa’nın komutası altına girdiler. 10 Nisan 1921 günü de savaş, karşılıklı taarruzlarla akşama kadar sürdü, ama bir sonuç alınamadı. Refet Paşa, Yunanlıların kuvvetli bir savunma yapacaklarını ve parça, parça gelen yorgun kuvvetlerle taarruz edilemeyeceğini anlamıştı. Tersine, İnönü yenilgisinin acısını çıkartmak için büyük bir Yunan taarruzu bile olabilirdi. Refet Paşa’nın önerisi üzerine Genelkurmay taarruzun durdurulması için emir verdi. Ertesi gün sakin geçti. İki taraf mevzilerinden dışarı çıkmadılar. Gece yarısı Yunanlılar Aslıhanlar mevzilerinde kuvvetli artçılar bırakarak daha gerideki Dumlupınar sırtlarına çekildiler. 12 Nisan 1921 günü, bu çekilmeden habersiz, Türk kuvvetleri de savunma durumu aldı. Aslıhanlar Savaşı olarak adlandırılan 2 ve beş gün süren savaş böylelikle sona erdi. DUMLUPINAR SAVAŞI Cenup Cephesi Komutanı Refet Paşa, Yunanlıların Aslıhanlar mevzilerinden, Dumlupınar sırtlarına doğru çekildiklerini öğrenince tekrar taarruz emri verdi. 13 Nisan 1921 günü Türk birlikleri, Aslıhanlar’da artçı olarak bırakılan Yunan birliklerini önüne katarak Dumlupınar mevzilerine kadar ilerledi. Savaş 13 Nisan’dan, 15 Nisan’a kadar üç gün sürdü. Çoğu İnönü cephesindeki savaşa katılmış, eksiklerini ve kayıplarını bile daha doğru dürüst giderememiş, hatta cephesini bile tamamlayamamış, yorgun birliklerle yapılan Türk taarruzları, yeni kayıplardan başka bir sonuç vermemiştir. Sarp ve çalılık, taarruza zorluk veren bir arazide kuvvetli Yunan mevzilerini ele geçirmek mümkün olamamıştır. Bu 3 savaşta da başarı, Aslıhanlar Savaşı’nda olduğu gibi, Yunanlıların olmuştur. MUSTAFA KEMAL PAŞA REFET PAŞA’YI SORUMLU TUTUYOR: Yunan kuvvetlerinin sağlam bir savaş hattı tutmak için gerekli düzenlemeleri yaparken ilerideki birliklerini o hatta çekmek üzere geri yürüyüşleri, Refet Paşa’nın savaş sonucu 1 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.46-54, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.384-387, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002 3 a.g.e, s.388 2 130 üzerinde yanlış yargıda bulunmasına yol açtı. Gerçekten Refet Paşa, kendisi yenildiği halde, Yunanlıların yenilip kaçtığını kabul etti ve Dumlupınar Meydan Savaşı’nda düşmana son yumruğunu indirebildiğini bildiren telgrafıyla bize de duyurdu. Biz de elbette sevinerek ivedilikle onu çokça övdük ve kutladık. Ancak durumu iyice anlamak için telgraf başında kendisine sorduğum sorulara aldığım cevaplardan, işin bildirildiği gibi olduğundan şüphe ve tereddüde düştük. Sonunda anlaşıldı ki, Yunanlılar tamamen maksadına uygun olarak Dumlupınar’da, savunması kolay, sağlam ve üstün bir mevziiye yerleşiyordu. Refet Paşa ise, tersine bütün kuvvetleriyle biraz geride Aydemir, 1 Çalköy, Selkisaray hattını tutmak zorundaydı. Kütahya, Eskişehir ve Afyonkarahisar’da 23 Mart 1921 günü başlayan bir mücadele, 16 Nisan 1921 günü Dumlupınar sırtlarında sona erdi ve her iki taraf ta büyük kayıplar verdi. Kuzeyde İnönü’de Yunanlılar acı bir yenilgi aldılar, fakat 2 güneyde Dumlupınar’ı ele geçirdiler ve elde tuttular. Ankara Hükümeti’nin, Refet Paşa’ya pek güveni kalmamıştı. Durumu yerinde incelemek üzere Ankara’dan Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa, 3 Eskişehir’den de İsmet Paşa, Alayunt’a Refet Paşa’nın karargâhına gittiler. Durumu yerinde incelediler. Refet Paşa’nın Cenup Cephesi Komutanlığı’nda kalmasını uygun görmediler. Cenup Cephesi, Garp Cephesi ile birleştirildi ve İsmet Paşa’nın komutası altına girdi. Refet Paşa’ya da, Ankara’da bir görev 4 verilmek üzere, oraya gitmesi bildirildi. 6. BÖLÜM: KÜTAHYA, ESKİŞEHİR SAVAŞI YUNAN ORDUSU’NDA STRATEJİ DEĞİŞİKLİĞİ Yunan Ordusu, sonu olmayan bir maceraya sürüklenirken, onun iki destekçisi vardı. Biri İngiliz Hükümeti, değeri de işgal altındaki İstanbul’da bulunan Padişah Hükümeti. Bu ordunun amacı, Türk Ordusu’nu yenerek Ankara’daki T.B.M.M.’ni ve Hükümetini dize getirmek ve Sevr Antlaşması’nı zorla kabul ettirmekti. Bu amaç peşinde koşan Yunan Ordusu, iki defa denediği İnönü muharebeleri ile amacına ulaşamamış, üstelik yenilerek, maddi ve manevi sarsıntı içinde, geldiği yerlere geri dönmüştü. Ancak teselli kabilinden savunması kolay olan Dumlupınar sırtlarını ele geçirmişti. Bu tecrübelerden sonra Yunan Ordusu, ya destekçisi İngiltere’nin kendisine bağışladığı sınırlar 1 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.501, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, İbrahim Artuç, s.387-388, Kastaş Yayınevi, 2002, İstanbul 3 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, c.2, s.441, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2005 4 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.501, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993 2 131 içine çekilecekti, ya da Türk Ordusu’nu dağıtmak ve yok etmek suretiyle 1 Anadolu’da daha geniş bir arazi parçasını işgal edecekti. 1921 Yılı’nın ilk aylarında Eskişehir ve Kütahya’da ortaya çıkan gelişmeler yalnızca Ankara ve Atina hükümetlerini değil, itilaf devletlerini de büyük ölçüde etkilemişti. Yunan Ordusu’nun İnönü savaşlarında uğradığı başarısızlıklar, İngiltere’nin Türkiye’ye ilişkin planlarında önemli gedikler açmış, Türk Hükümeti’nin bu yıl içinde Fransa ve İtalya ile kurup geliştirdiği ilişkiler, İngiliz Hükümeti için sorunu daha da güçleştirmişti. İngilizler, yalnızca Yunan kozunu oynayarak çıkmaza girmekten ve elde ettikleri üstünlükleri Fransa ve İtalya’ya kaptırmaktan çekinir olmuşlardı. Haziran ayında bir araya gelen itilaf devletleri temsilcileri barış konusunu yeniden ele aldılar ve barış yolları sonuna dek zorlanmaksızın, Yunan Hükümeti’nin askeri harekâtlara girişmesini hoş karşılamayacaklarını uygun bir üslupla dile getirdiler. Bu tutum, Anadolu harekâtını sürdürebilmek için yeni mali ve askeri desteğe ihtiyaç duyan Yunanistan için ağır bir darbe oldu. Yunan Hükümeti, itilaf devletlerinin takındığı bu yeni tutumu değerlendirip barış için adım atacağı yerde, yeni bir askeri maceraya atılmayı ve üçüncü kez şansını denemeyi tercih. Aslında bunu biraz da Yunanistan’daki iç siyasal koşullar dayatıyordu. Aralık ayında Başbakan Venizelos’u iktidardan uzaklaştıran Kral Konstantin, o zamandan beri bu güçlü siyaset adamının baskısı altındaydı. Venizelos Kral’ın hemen her konudaki politikasını eleştiriyordu. Yunan halkı ve ordusu kralcı ve Venizelos’cu diye ikiye ayrılmıştı. Savaştan çekinen taraf, diğeri tarafından vatan haini olarak suçlanıyordu. Haliyle Kral Konstantin ve Başbakan Gunaris Hükümeti savaştan yana tavır aldılar. Haziran Ayı sonlarında Kral’ın başkanlığında Atina’da toplanan Savaş Konseyi, Afyonkarahisar, Kütahya ve 2 Eskişehir’in işgali ve Anadolu’daki Türk Ordusu’nun yok edilmesi kararını aldı. Birinci ve İkinci İnönü savaşları, Türk Ordusu’nu yenmek için daha çok kuvvete ihtiyaç olduğunu ortaya çıkarmış ve Yunan Küçükasya Ordusu 3 Komutanı Papulas, hükümetine bununla ilgili bir rapor göndermiştir. BİR RAPOR BAKANLAR KURULUNA SUNULMAK ÜZERE GENELKURMAY BAŞKANLIĞINA Kuruluş halinde bulunan Türk Ordusu’nun Doğu ve Güney Anadolu’dan takviye kuvvetleri alarak daha çok kuvvetlenmesine meydan vermeden tekrar taarruz etmek zorundayız. Başarılı bir taarruz için Anadolu’daki kuvvetin daha 52.000 askerle 1 Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.1, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 2 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5309, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 3 Muzaffer Erendil, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri, s.15, Genelkurmay ATESE Yayınları, Ankara, 1980 132 takviyesi gereklidir. Her geçen gün güçlenen Türk Ordusu’na karsı on beş gün içinde taarruza geçmek zorunluluğu vardır. Durumu bilgilerinize arz ederim. Bursa, 1 Temmuz 1921 Papulas Yunan Küçükasya Ordusu Komutanı 1 Yunan Genelkurmayı da aynı görüşte idi ve Türk Ordusu’nu dağıtabileceklerine inanıyordu. Yeni bir taarruz planıyla ortaya çıkan Yunanlılar, Bursa ve Uşak gruplarını kuşatıcı bir manevra ile taarruza geçirerek kesin sonuç almayı düşünüyorlardı. Plan başarıya ulaşabilirse, Uşak Grubu, Afyonkarahisar ve Kütahya üzerinden geniş bir kuşatma hareketiyle Eskişehir gerisine düşecek, Ankara yolu açılacak ve Yunan Ordusu’nun bu geniş kuşatma hareketi Türk 2 Ordusu’nun toptan yok edilmesi veya teslim olmasıyla sonuçlanabilecekti. BİR BİLDİRİ KOLORDU KOMUTANLARINA Ordumuzun Uşak Grubu’nun Afyon Cephesi’ne taarruz etmesini ve buradaki Türk kuvvetlerinin Konya, Kütahya veya Seyitgazi istikametlerinde çekilmelerini önleyerek imhasına çalışmak emelindeyim. Gediz civarında bulunan Türk kuvvetlerini oyalayarak, buradan büyük taarruz yapılacağı hissini verdireceğim. Bu surette Kütahya mevzilerinde Türklerin fazla kuvvet bulundurmasına çalışacağım. Bursa Grubu, Türk kuvvetlerinin Eskişehir’e doğru geri çekilme hattını kesecektir. Böylece Türk Ordusu cepheden tespit ederek kuzeyden ve güneyden çevirmek surette yok edilecektir. General Papulas Küçük Asya Ordusu Başkomutanı 3 Yunan komuta kademesi, İnönü savaşlarından gerekli dersi almışa benziyordu, artık aynı hataya düşmeyeceklerdi. Ellerinde bulunan bütün kuvvetleri savaşa sokacaklardı. Tüm cepheyi bir bütün olarak ele alacaklar ve planlarını buna dayandıracaklardı. Yunan Ordusu, sınırlı hedef ele geçirmek gibi bir maksatla yola çıkmayacak, Türk Ordusu’nun bütününün imhası gibi kesin sonuçlu bir harekâta girişecekti. 1 a.g,e, s.15 a.g,e, s.15 3 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1090, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 2 133 Kuvvetlerinin büyük bir bölümünü Kütahya-Eskişehir bölgesinde bulunduran Türk Ordusu’nu, zayıf Bursa Grubu ile oyalayarak, kuvvetli Uşak Grubu ile Ankara’ya doğru çekilmesini fırsat vermeden, güneyden kuşatıp imha etmek, 1 Yunan Genelkurmayı’nın yeni stratejik planıydı. YUNAN KOLORDU KOMUTANI PRENS ANDREA’NIN GÖRÜŞÜ: Türk Ordusu’nun herhangi bir teşebbüsü ele almak üstünlüğünde bulunamayışına karşılık, Yunan Ordusu’nun girişeceği harekâtın gösterdiği müsaade, pek ender ele geçen fırsatlardandır. Bu planı tatbik etmemizle, bizim geniş kuşatma hareketimizin Türkleri ya toptan imhasına veyahut toptan teslim olmasına sebep olacağı ümit ediliyordu. Bundan başka, Eskişehir ve Afyonkarahisar gibi iki demiryolu düğüm noktasının, Konya ve Ankara’nın birbirleriyle ve dışarı ile olan ulaşımını kesecek ve böyle kuvvetli bir baskı karşısında düşman, bizim barış şartlarımızı kabul etmek 2 zorunda kalacaktı. TÜRK ORDUSU’NUN DURUMU İkinci İnönü Savaşı öncesinde olduğu gibi, Yunan kuvvetleri karşısındaki Ordumuz, Garp (Batı) Cephesi birlikleriyle Eskişehir Bölgesi’nde, Cenup (Güney) Cephesi birlikleriyle de Kütahya’dan, Afyonkarahisar’a kadar olan bölgede bulunuyordu. Dumlupınar Savaşı nedeniyle Cenup Cephesi’nde daha fazla kuvvet vardı. Yeni şekillenmekte olan ve ulaşım araçlarıyla henüz yeterli derecede ikmal edilemeyen Ordunun, uzak bölgelerden itibaren, kesin sonuçlu bir savaşı kabul etmesi mümkün değildi. Bu nedenle Yunan Ordusu’nun Bursa ve Uşak grupları karşısında örtme görevi yapacak süvari birlikleri bırakıldı. 1.Grup İnönü’ye, 3. ve 4. gruplar Kütahya’ya, 12.Grup ta Afyonkarahisar’a yerleştirilmiştir. Doğu ve Merkez ordularından getirilen iki piyade ve bir süvari tümeni Eskişehir ile Sabuncupınar arasındaki Porsuk Vadisi’ne ihtiyat olarak konuşlandırılmıştır. Gruplar, üç piyade ve bir süvari tümeninden oluşuyordu. Türk Ordusu’nun iki tümeninin asker ve silah bakımından mevcudu, Yunan Ordusu’nun bir tümenine eşitti. En büyük zorluk, erzak ve cephane kollarının oluşturulmasıydı. Henüz yeterli derecede ulaşım aracı ve hayvan sağlanamadığından, her tümen bulunduğu bölgedeki köylerden sağladıkları kağnı arabaları ile ulaşım kolları oluşturmuştu. Yunan hatlarının gerilerine akınlar yapmak, demiryolları ve telgraf 1 İbrahim Artuç, Büyük Dönemeç Sakarya Meydan Muharebesi, s.30-32, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 1985 2 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1090, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 134 hatlarını tahrip etmek ve lojistik destek yollarına baskınlar yapmak amacıyla, her 1 biri otuz erden oluşan toplam yirmi iki akıncı müfrezesi kuruldu. Yeter derecede ulaşım araç ve gereçlerine sahip olmayan Türk Ordusu’nun cephane ve yiyecek maddeleri, Türk kadın ve çocukları tarafından, kağnılarla taşınıyordu ve bu ilkel taşıtlar, Yunanlıların taarruza geçecekleri bu tarihlerde, 2 İnönü-Kütahya-Döger hattında dört grup halinde toplanmış bulunuyordu. İkinci İnönü Savaşı’ndan, Kütahya Savaşı’na kadar geçen üç aylık zamanda, her gün yeni bir düşman taarruzu beklemek suretiyle de olsa, oldukça düzenli hazırlanmış programlar çerçevesinde askerlerin eğitimlerine devam edildi. Bu üç aylık süre içinde, gündüzleri Yunan kuvvetlerine doğru yürüyüşler düzenleyerek, geceleri konaklama yerlerine geri dönmek, cepheye yakın yerlerde ordugâh ateşleri yakmak, cephe yakınındaki köylerde taarruz hazırlıkları yaparak, bunları Yunanlılara duyurmak ve halktan ulaşım araçları toplayarak, yakın bir zamanda taarruz edileceği intibaı vermek isteniyordu. Aynı taktikleri Yunanlılar da, zaman zaman uyguluyordu. Böylelikle, bu süre içinde her iki taraf, kendi asıl harekâtını ve hazırlığını gizlemek amacıyla yalan haberler yaymada yarışıyorlardı. Şu gerçekti ki, Yunan Ordusu taarruza daha çok hazırdı ve asıl planını ona göre yapıyordu. Türk Ordusu’nun taarruz 3 hazırlığı henüz tamamlanmamıştı ve asıl planı savunma amaçlıydı. YUNAN ORDUSU HAREKETLENİYOR İzmit’te bulunan iki Yunan alayı, 27 Haziran 1921 günü gecesi kenti boşaltarak denizden Mudanya ve Gemlik yoluyla Bursa Bölgesi’ne geçti. Bursa Ovası’nda üç Yunan tümeni toplanmış olup, hazır olarak beklemektedir. Dumlupınar önlerinde ve Uşak’ta beş tümen toplanmıştır. Yunanlıların cephe yakınlarında ulaşım araçlarını toplaması, birliklerini derli toplu tutması ve alınan 4 istihbarat haberleri Yunan taarruzunun yakında başlayacağını göstermektedir. Garp Cephesi Komutanlığı, Yunan birliklerinin ağırlıklı olarak Uşak Cephesi’nde toplandığını tahmin etmektedir. Eskişehir’den havalanan Türk uçaklarının arızalanması ya da kısıtlı akaryakıt yüzünden sağlıklı ve sürekli 1 Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.2-6, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 Mubahat Erdoğan, Milli Mücadelede Kütahya ve Çevresindeki Savaşlar (Dumlupınar Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), s.101, http://www.belgeler.com, Kütahya, 2006 3 Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.6-7, Genelkurmay 2 4 ATASE Yayınları, Ankara, 2006 a.g.e. s.13 135 hava keşfi yapılamıyordu. Benzin kullanımını azaltmak için uçakların bir 1 bölümünün Kütahya’da toplanarak cepheye yaklaştırılması kararlaştırıldı. 30 Haziran 1921 günü Garp Cephesi Komutanlığı'nın emri ile 1. ve 2. Uçak bölükleri geçici olarak birleştirilip Komutanlığına Yüzbaşı Fazıl Bey atandı. 1. 2 Bölük’ün teçhizat, akaryakıt ve personeli Kütahya'ya gönderildi. Yunan Savaş Konseyi, ikinci kez Yunan Kralı Konstantin’in başkanlığında İzmir’de toplandı. Kral, Yunan Orduları Başkomutanlığı görevini üstlendiğini açıkladı. Ancak Kral ordunun yönetimine doğrudan katılmayacak, yalnızca savaş planlarını onaylayacak, ya da geri çevirecekti. Savaş Konseyi, Küçük Asya Ordusu Komutanı Papulas’ın da görüşünü alarak, taarruzun 10 Temmuz 1921 günü Uşak Cephesinden başlatılmasını kararlaştırdı. Bu nedenle İzmir’de 3 bulunan Küçük Asya Ordusu Karargâhı, 8 Temmuz 1921 günü Uşak’a taşındı. BİR BİLDİRİ GRUP KOMUTANLIKLARINA Yunan birliklerinin her tarafta cephelere yanaştırılmasına ve halktan ulaşım araçları toparlanmasına devam ediliyor. Anadolu’da bulunan Yunan tümenlerinin ileri harekete hazır hale geldikleri kabul edilebilir. Şimdiye kadar belirlendiğine göre Yunan Ordusu’na ait on bir tümen taarruza hazır bulunmaktadır. Ayrıca Trakya’da bulunan iki tümenin de Anadolu’ya gönderilmesi muhtemeldir. Bütün Yunan Ordusu ve Yunanistan’ın çıkarabileceği kuvvet, yeni teşkilat olsa ve bunları da Anadolu’ya getirse bile, bugün Garp Cephesi’nde bulunan ordunun, ülkeyi savunacağını ve düşmanı mağlup edebileceğine inanıyorum. Eğer biz yüreğimizde davamızın ateşiyle yanıyorsak, eğer biz Yunanlılarla üstünlüğümüze, bin seneden beri olduğu gibi, sonuna kadar sahip olduğumuza gerçekten inanıyorsak, ordumuzun kesin taarruz muharebelerinin dahi Yunanlıları yok edebileceğine inanmamız gerekir. Milletimizin kaderini gerçekten omuzlarında taşıyan grup ve tümen komutanlarından bir aylık bir taarruz eğitimini takip etmelerini rica ederim. Bu bir ayın sonunda yapılacak denetlemelerden sonra, bir taraftan eğitim hazırlıklarının genişletilmesine, diğer taraftan da taarruz harekâtının uygulanması devresine girilebilir. 1 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.149, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı (Makale), http://www.tayyareci com.mht 3 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5309, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 2 136 Tam anlamıyla bir taarruz eğitiminin en az ne kadar süreceği ve nasıl bir program uygulanacağına dair grup komutanlarından kısa bir bilgi bekliyorum. 6 Temmuz 1921, Eskişehir İsmet 1 Garp Cephesi Komutanı Garp Cephesi Komutanı, yalnız savunma ile bir sonuç alınamayacağına inanıyor ve bu amaçla birliklerin taarruz becerilerini kazanmaları için eğitim yapmalarını istiyordu. Ancak Yunan taarruzu beklenenden önce başlayacak ve buna imkân bırakmayacaktı. 8 Temmuz 1921 günü Bursa Ovası’nda bulunan Yunan tümenleri yürüyüşe geçtiler. Üç ayrı yoldan, üç kol halinde ilerleyen birlikler Domaniç, İnönü ve Bilecik istikametlerine doğru ilerliyorlardı. Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa bunu haber alır almaz 9 Temmuz 1921 günü, bir süvari alayı ile Orhaneli Müfrezesi’ni Domaniç’e hareket ettirdi. Yunan birlikleri yaya ve atlı olarak ilerliyorlar, onların yük ve cephaneleri de kamyonlar ve develerle taşınıyordu. Gerek Bursa Bölgesi’nde ve gerekse Dumlupınar ve güneyinde, 8, 9 Temmuz günleri, Yunan birliklerinde hissedilen hareketlilik 2 taarruzun artık başlamak üzere olduğunun işaretleriydi. YUNAN ORDUSU TAARRUZA BAŞLIYOR Yunan birlikleri 10 Temmuz 1921 Pazar günü saat sabah dörtte … Bursa-İnegöl-Eskişehir, Orhaneli(Beyce)-Tavşanlı-Kütahya, Uşak–Dumlupınar-Seyitgazi Yunan uçakları Türk mevzilere üç ayrı koldan taarruza geçtiler. 1, 3, 4 ve 12. Gruplar ile bir Mürettep Kolordu olmak üzere; 20 tümen ve 4 süvari tümeninden oluşan Türk Kuvvetleri ise İnönü-Kütahya-Döğer mevzilerinde savunma için tertiplenmişlerdi. Türk Ordusu'nun imha edilmesini ve Afyonkarahisar, Eskişehir, Kütahya gibi stratejik noktaların işgalini amaçlayan Yunanlılar, İnönü ve Kütahya tahkim edilmiş mevzilerine çatmak yerine, zayıf kuvvetlerle tutulmuş olan Türk Kuvvetlerini güney kanattan kuşatmak üzere 3 harekâta başladılar. üzerinde durmadan dolanmaktaydı. Bir Yunan uçağı Kütahya üzerinde uçuyordu. Hızları ve yükselme yetenekleri düşük, kolayca 1 Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, 28-29 Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 a.g.e, s.30-32 3 a.g.e. s.32-36 2 137 arızalanan eski 1 çalışıyorlardı. Türk uçakları Yunan uçaklarını zorlukla engellemeye Yunanlılar üç bin metrede uçuyordu. Türk uçağının bu yüksekliğe çıkabilmesi için yarım saate ihtiyacı vardı. Bu sırada Yunan filosu gelişi güzel dört bomba atarak uzaklaştı. Bombalar hava meydanına isabet etmediği için 2 herhangi bir hasar olmamıştı. General Trikopis komutasındaki Kuzey Tümenler Grubu İnönü mevzilerine, General Polimenakos komutasındaki 3.Kolordu Kütahya’nın kuzeyine ilerleyecekti. Bunların görevi, buradaki Türk birliklerini oyalamak ve yerlerinde tutmaktı. Albay Çiroyannis komutasındaki 9.Tümen’in hedefi de Kütahya idi. Bu tümenin görevi kuzey ve güneydeki Yunan kuvvetleri arasında güvenliği ve haberleşmeyi sağlamaktı. Uşak, Dumlupınar çevresinde toplanmış olan General Kondilis komutasındaki 1.Kolordu ile General Vlahapulos komutasındaki 2.Kolordu doğuya doğru hızla yürüyecekler ve Türk kuvvetlerinin sol kanadına taarruz edeceklerdi. Kral’ın kardeşi Prens General Andreas komutasındaki 12.Kolordu ve Süvari Kolordusu Afyonkarahisar düştükten sonra Türk kuvvelerinin güney 3 kanadının arkasına dolanıp kuşatmak için kuzeye ve kuzeydoğuya yönelecekti. İki Yunan tümeni Bursa’dan İnegöl istikametine yöneldi. İnegöl Yunan askerleri tarafından işgal edildi. Aynı gün bir Yunan tümeni Uşak, Gediz üzerinden hareketle Hacıköy-Göynükviran hattına ilerledi. Daha güneyden üç Yunan tümeni taarruza geçerek Çöğürler-Döğer hattına ve bir Yunan tümeni de 4 Afyonkarahisar’a doğru hareket etti. BİR BİLDİRİ GRUP KOMUTANLIKLARINA Bugün Yunan bütün cephelerde bir kez daha harekete başladı. Milletimiz ve tarihimiz huzurunda aylardan beri hazırlandığımız görevi, subay ve asker hep beraber bir kez daha hatırlayalım. Allahın yardımıyla düşmanı mutlaka bozmaya ve yorgun düşmanın son askerini yok edinceye kadar takip etmeye mecburuz. Bu uğurda şehitliğin yüksek ve temiz mertebesine ulaşmayı, erinden ordu komutanına kadar, hepimizin gönülden istediğini bütün Dünya’ya göstereceğiz. Bunun sonucu olarak ta bütün Dünya, Milletimizin sonsuza dek sürecek bağımsızlığına mecburen saygı duyacaktır. 1 2 3 4 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.169, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı (Makale), http://www.tayyareci com.mht Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.167-168, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, c.2, s.442, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2005 138 Arkadaşlar! Önümüzdeki muharebeler, bağımsızlık savaşımızın, kesin sonuca ulaşabileceği muharebeler olabilir. Bunu düşünerek görevimizi büyük azim ve kararlılıkla yerine getirecek ve getirteceğiz. 10 Temmuz 1921 Eskişehir İsmet 1 Garp Cephesi Komutanı Garp Cephesi komutanı İsmet Paşa bu bildiride belirttiği üzere Yunan taarruzunun, daha önceki İnönü savaşlarında olduğu gibi, durdurulacağı inancında idi. Ama bu defa durum farklı idi. Yunan Ordusu hem sayı hem de donanım bakımından daha üstün bir duruma ulaşmıştı. Bu üstünlük, kuzeyde Söğüt’ten, güneyde Afyonkarahisar’a kadar uzanan 170 kilometre uzunluğundaki Türk Garp (Batı) Cephesi’ne doğru, Yunan kuvvetlerinin ilerleyişini hızlandırdı. YUNAN TÜMENLERİ TOZU DUMANA KATARAK İLERLİYOR: Yunan öncü ve yancı birlikleri, yollardan, derelerden, vadilerden, tarlalardan geçerek, otları, ekinleri, kır çiçeklerini eze eze, karınca yuvalarını çiğneye çiğneye, postal, nal, boru, tekerlek ve motor seslerinden oluşan ürkütücü bir uğultu ve homurtu içinde ilerlediler. Kuşlar çığlık çığlığa havalanıyordu. Atlı ve yaya öncüleri, kalabalık ve uzun alaylar, otomobiller, telsiz kamyonları, bataryalar, istihkâmcılar, muhabereciler, sıhhiyeciler, bandocular, seyyar hastane ve mutfaklar, su tankları, kasap müfrezeleri, ağır ve hafif cephane ve erzak kamyonları, ambulanslar, at arabaları, deve kolları, kesimlik 2 sürüler izliyordu. TAVŞANLI’NIN İŞGALİ Kütahya’nın kuzeyine doğru üç gün önce Bursa’dan yola çıkan, General Polimenakos komutasındaki 3.Yunan Kolordu’suna bağlı iki tümen 11 Temmuz 1921 günü sabahleyin Adırnas (Adranos) Vadisi boyunca, Orhaneli (Beyce)Tavşanlı yolunda ilerlemelerini sürdürdü. Binbir güçlükle Kütahya’dan havalana3 bilen bir uçak yaptığı keşif uçuşu ile bu durumu tespit etti. HAVA KEŞFİ: Yardımcı Pilot Avni (Okar) Bey, Garp Cephesi Komutanlığı tarafından yapılması istenilen hava keşfi ile ilgili şunları söylemektedir. “Elde mevcut 1 Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.37 Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.168-169, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 3 Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.37 Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 2 139 Almanlardan kalma ve bin bir zorlukla tamir edilen bir keşif tayyaresi ile görev yapılacaktı. Göl haline gelen Kütahya Havaalanı’nın ortasında 70–80 metrelik nispeten kuru ve tümsekçe bir yer mevcuttu. Bu yerden tayyareyi havalandırmak istedik. Fakat tayyare çamura gömüldü. Bu durumu bilmeyen Garp Cephesi Komutanlığı uçuş için ısrar ediyor ve uçuş yapılmamasının nedenini Kütahya’da bulunan 5. Grup Komutanlığı’ndan soruyordu. Uzunca uğraştan sonra Pilot Yzb. Fazıl Bey, yardımcısı 1 ben ve tayyare çamurdan mucize eseri kurtulduk.” Ayrıca İnegöl’den güneye doğru yönelen bir Yunan piyade alayı Domaniç’e doğru ilerlemeye başladı. 12 Temmuz 1921 günü Tavşanlı’ya doğru ilerleyen Yunan kuvvetleri akşama doğru Yeniköy-Derbent hattının beş kilometre kadar batısına yaklaştı. Bunun üzerine Harmancık’ın doğu sırtlarında bulunan 2 Orhaneli Müfrezesi Tavşanlı’ya çekilmek zorunda kaldı. Tavşanlı’ya doğru ilerleyen Yunan ordusunun ileri harekâtı hakkında bizzat bilgi alabilmek için Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa, birkaç subayla beraber Kütahya’dan Tavşanlı’ya gelmiş ve Zeytinoğulları’nın konağında bir gece misafir 3 olmuştur. İsmet Paşa, Sorkun Boğazı istikametinden Derbent Köyü, Uzundere, Kuyualtı yönüyle Nusratlar Köyü yakınlarına kadar giderek keşif yapmıştır. Dönüşte Tavşanlı Hükümet Konağında İlçenin ileri gelenlerine stratejik geri çekilme yapmak zorunda kalacaklarından Tavşanlı'nın Yunan işgaline uğrayacağını, cepheyi Kütahya'nın ilerisine kuracakları gerçeğini dile getirmiştir. Bu dönemde Orhaneli ve Tavşanlı, Arif Kaptan kumandasındaki Milli Kuvvetler tarafından savunulmaktadır. Tavşanlı Kaymakamı Kamil Bey, İğillerin Mehmet (Ünlü) komutasındaki 9 kişilik süvari keşif mangasını, Derbent, Uzundereİlkilidere-Kuyualtı mevkiine göndermiştir. Keşif mangası, orada önceden mevzilenmiş Mehmet Çavuş komutasındaki Milli Kuvvetler tarafından durdurularak, Yunanlıların birkaç saat uzağa kadar olan yerleri işgal ettikleri, 4 daha ileri gitmemeleri bildirilmiştir. Tavşanlı’ya doğru ilerlemeye başlayan Yunan tümenlerine, Garp Cephesi’nin 3.Grup birlikleri karşı koymaya çalışıyordu. Bu grubun yükünü azaltmak için, 14.Süvari Tümeni, 15.Piyade Tümeni ve Kütahya’da bulunan Meclis Muhafız Taburu ile 5.Grup oluşturuldu ve komutanlığına Albay Fahrettin (Altay) Bey getirildi. 1 a.g.e, s.50 a.g.e, s.44 3 Ömer Faruk Dinçel, Tavşanlı Tarihi (Makale), http://omerfarukdincel.googlepages.com 2 4 Recep Aydoğdu, Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesi’ne Bağlı Bir Bölüm Köy ve Beldelerin Tarihi, (Makale), http://www.recepaydogdu.com 140 Geceyi Yeniköy-Derbent hattının batısında geçiren Yunan birlikleri, 13 Temmuz 1921 günü sabahleyin saat sekizden itibaren Yeniköy istikametinde ilerledi. Bir süvari bölüğü ile iki piyade alayından oluşan bu birliğin bir alayı Yeniköy’de kaldı, diğer alayı ise Tavşanlı’ya doğru ilerlemesine devam etti. Diğer taraftan Tavşanlı’ya doğru gönderilen 5.Grup’un 14.Süvari Tümeni gece Tunçbilek’te konakladı. 15.Piyade Tümeni Doğaköy-Kükürt hattının batısına yerleştirildi. Gün boyunca Adırnas Vadisi boyunca ilerlemesini sürdüren Yunan 1 birlikleri, gece yarısından itibaren 14.Süvari Tümeni mevzilerine taarruz etti. Tavşanlı’da oluşturulan Müzaheret (yardım) Bölüğü, Orhaneli Müfreze Komutanlığı emrine verilmiş ve bölük bu müfrezeye bağlı olarak Yunanlılarla mücadele etmiştir. Sonunda 14 Temmuz 1921 tarihinde Tavşanlı istikametinde ilerleyen Yunan 3.Kolordusu’na bağlı 7. ve 10. tümenler, Tavşanlı’da Orhaneli Müfrezesinin mukavemeti ile karşılaşmışsa da bu direnmeyi kırarak, sabah saat yedi sıralarında Tavşanlı’ya girmişlerdir. Binbaşı Zamanist komutasında bir birlik Tavşanlı’da güvenliği sağlamak için bırakılmıştır. Yunanlıların tümenleri, ileri hareketlerini akşama kadar sürdürüp Çukurköy’ün beş kilometre doğusunda, Kökemler-Derbendi-Şabandede kesiminde dinlendikten sonra Kütahya’ya doğru ilerlemiştir. İnegöl’den yola çıkan başka bir Yunan birliği de 13 Temmuz 1921 2 günü Domaniç’i işgal etmiştir. GEDİZ’IN ÜÇÜNCÜ KEZ İŞGALİ Gediz, Yunanlılar tarafından ilk olarak 5 Eylül 1920 günü işgal edilmiştir. 25 Ekim 1920 günü Yunanlıların çekilmesiyle Türk askeri Gediz’e girmiş ve 31 Ekim 1920 günü tekrar Yunan birlikleri taarruz ederek ikinci defa Gediz’i işgal etmiştir. 12 Kasım 1920 günü Yunanlılar ikinci defa Gediz’den çekilmişlerdir. 10 Temmuz 1921 günü Uşak’ın kuzeyinden, Kızıldağ ve Karaçayır üzerinden ilerleyen bir Yunan tümeni saat 16.30 da Güneyköy’e ulaşmış ve oradan da Vakıf Köyü istikametinde ilerlemiştir. Bu tümenin karşısında 3.Grup’a bağlı 1.Süvari Tümeni bulunuyordu. Yunan tümeni 11 Temmuz 1921 günü de Gediz’e doğru ilerlemelerine devam etti ve akşamüzeri Hamidiyehanı (Abide Köyü)-Vakıf hattında konakladı. Yunan tümeni 12 Temmuz 1921 günü sabahleyin 7.30 dan itibaren Gediz’in güneyinde Çeltikçi-Dayınlar hattına doğru ilerlemiş ve bir kolu da batıya Gediz’e yönelmiştir. Öğleye doğru Gediz üçüncü kez Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Önceden yapılan keşifte bir tümen olarak tahmin edilen Yunan birliğinin, bugün yapılan keşifte iki tümen olduğu yanılgısına varıldı. 1.Süvari 1 Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.44-67 Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 2 Ömer Faruk Dinçel, Tavşanlı Tarihi (Makale), http://omerfarukdincel.googlepages.com 141 Tümeni’nin bu keşfi hatalıydı. Gerçekte bu istikamette 9.Yunan Tümeni’ne ait Karma Müfreze ilerlemişti. Aslında adından da anlaşıldığı gibi bu birlik bir tümen bile değildi. Yunanlılar Gediz’de güvenlik için bir miktar kuvvet bıraktıktan sonra, kuzeye Kütahya istikametine yönelmişlerdir. Akşama kadar YağmurlarEfendiköprüsü hattına ilerleyen Yunan kuvvetlerinin karşısında bulunan Türk 1.Süvari Tümeni geri çekilerek geceyi Dereköy’de geçirmiştir. Ayrıca 13 Temmuz 1921 günü Yeniköy’den Tavşanlı’ya doğru ilerleyen Yunan kuvvetinin bir bölümü yön değiştirerek, Emet’e doğru ilerlemeye başladı. Bir gün önce Yağmurlar- Efendiköprüsü hattında konaklayan Yunan kuvveti 13 Temmuz günü akşamüzeri saat 19.30 a kadar Derbent-Yongalıgedik hattından daha ileriye geçmemiştir. Daha önce Emet istikametinde geri çekilmesi düşünülen 1.Süvari Tümeni, Tavşanlı istikametinden ilerleyen Yunan birliğinin 1 durumu dolayısıyla akşamüzeri Esatlar’a çekilmiştir. Türk kuvvetleri de geri çekilmeyi bozgun halinde değil de bir düzen içinde yapıyorlardı. Bir yandan askerlerden ve yöre halkından kurulan işçi taburları mevzileri hazırlarken, bir yandan da gene halkın desteği ile oluşturulan akıncı 2 kolları işgal edilen yerlere akınlar düzenliyorlardı. İŞÇİ TABURLARI VE AKINCI KOLLARI: Askerler ile kadınlar ve askerlik yaşı dışında kalan erkeklerden kurulu işçi taburları, mevzileri daha da geliştirmek ve pekiştirmek için boğucu sıcakta durmadan çalışmaktaydılar. Her tümenin bir subay komutasında, otuz askerden kurulu birkaç akıncı kolu vardı. Bunlar numaraları ile anılıyorlardı. Bu serdengeçti kollar, Yunan birliklerinin gerilerine sarkıyor, aralarına sızıyor, telefon ve telgraf hatlarını kesmek, ikmal yollarını vurmak için canlarını cömertçe tehlikeye atıyorlardı. Akıncılar Garp Cephesi Komutanlığı’nın emri gereğince, Ordu’ya katılmayıp düşman cephesinin gerilerinde, dağlarda kalacak, 3 binbir tehlike içinde düşmanla çarpışmayı sürdüreceklerdir. ALTINTAŞ’IN İŞGALİ İkinci İnönü Savaşı dört ay önce, 16 Nisan 1921 günü Dumlupınar sırtlarında sona ermiş ve kuzeyde İnönü’de Yunanlılar acı bir yenilgi almışlar, fakat güneyde Dumlupınar’ı ele geçirmişlerdi. Uşak’ta bulunan General Kondilis komutasındaki 1.Yunan Kolordusu ile General Vlahapulos komutasındaki 2.Yunan Kolordusu, Dumlupınar çevresinde toplanmaya ve taarruz için hazırlık yapmaya 8 Temmuz 1921 tarihinden itibaren 1 Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.44-56 Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 2 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.172, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 3 a.g.e, s.172 142 başlamıştı. Bu kuvvetlerin karşısında Garp Cephesi’nin 4.Grup birlikleri bulunuyordu. 10 Temmuz 1921 günü 4.Grup’un karşısındaki Yunan birliklerinde herhangi bir hareket görülmedi. Ancak Yunan uçakları gün boyu keşif uçuşları yaptı. 11 Temmuz 1921 günü sabahleyin Yunanlıların bir süvari alayı ile bir piyade taburunun Oturak Köyü’nden ilerlediği ve Kaplangı Dağı ile Toklusivri Tepesi arasında üç piyade alayı kadar bir kuvvetin yürüyüşe hazır olarak bekledikleri görülmüştür. Dört Yunan uçağı bugün de keşif faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. 12 Temmuz 1921 günü sabah saat 7.30’dan itibaren üç süvari alayı ve bir piyade tümeni Yunan askeri, Dumlupınar’dan ilerledi ve saat 8.30 da Küçükaslıhanlar Köyü’ne girdi. Aydemir-Akpirim-Hamurköy hattında konuşlanmış olan Türk 2.Süvari Tümeni, Yunan kuvvetlerinin ilerlemesi üzerine tutunamayarak Kurtköy-Genişler-Murathanlar hattına geri çekildi. Yunanlılar 2.Süvari Tümeni’ni Hamurköy Vadisi’nden ve Çalköy-Genişler Yolu üzerinden takip etmiştir. Ayrıca Olucak Köyü’nden bir süvari alayı Eğret Kasabası’na (Anıtkaya), diğer bir süvari alayı da Efted (Yolçatı) Köyü’ne doğru ilerlemiştir. Yunan birlikleri akşama doğru Altıntaş’a iyice yaklaşarak, Karaağaç-GenişlerBeşkarış hattının kuzeyinde konaklamıştır. Bu nedenle 2.Süvari Tümeni aldığı emir gereğince gece Cin Dağları yöresine çekilmiştir. 13 Temmuz 1921 günü sabah saat 6.30’dan itibaren Yunan kuvvetleri Altıntaş’a doğru ilerlemelerine devam etmiştir. Bir tümenden fazla olduğu tahmin edilen Yunan askerleri saat 12.20’de Beşkarış Köyü’ne girmiş ve akşama doğru Altıntaş işgal edilmiştir. Bunun üzerine Türk 2.Süvari Tümeni Cin Dağları’nı terk 1 ederek daha kuzeye çekilmiştir. KÜTAHYA’YA DOĞRU ÇEMBER DARALIYOR 10 Temmuz sabahı, eş zamanlı olarak Tavşanlı, Gediz ve Altıntaş’a doğru başlayan Yunan ilerleyişine, Afyonkarahisar’a doğru harekete geçen ve Yunan Kralı’nın kardeşi Prens Andrea’nın komuta ettiği 12.Yunan Tümeni de katıldı. Bu tümenin karşısında Garp Cephesi’nin, Albay Halit (Karsıalan) Bey komutasındaki 12.Grup birlikleri bulunuyordu. Yunan tümeninin üç günlük ilerlemesi ve 12.Grup’un geri çekilmesi sonunda 13 Temmuz 1921 günü Afyonkarahisar ikinci kez Yunan işgaline girdi. Yunan Genelkurmayı’nın amacı, Yunan 12.Tümen’ini Afyonkarahisar’dan Seyitgazi’ye ilerletmek ve Türk 2 Ordusu’nu Kütahya’da çember içine alıp imha etmekti. 1 Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.35-56 Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 2 İbrahim Artuç, Büyük Dönemeç Sakarya Meydan Muharebesi, s.32, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 1985 143 AFYONKARAHİSAR RUMLARININ COŞKUSU: Kütahya’nın işgalinden dört gün önce, 13 Temmuz 1921 günü sabaha karşı, 12.Yunan Tümeni’nden bir alay Afyonkarahisar’a girdi. Her saat biraz daha yaklaşan top ve makineli tüfek sesleri yüzünden gece Afyonluların gözüne uyku girmemişti, bazı Türk birliklerinin şehrin doğusuna doğru çekildiklerini görmek onları kahretmişti. Başlarına gelecekleri üç ay önceki işgalden biliyorlardı. Yunan alayının silah ve boru sesleriyle Afyonkarahisar’a girmesi Rumları ayağa kaldırdı. İlahiler, marşlar ve şarkılar söyleyerek, Yunan bayraklarını sallayarak hükümet alanına doldular. Coşku sarhoşu bir subay, ilk gelen kafilenin önündeki Rum’un taşıdığı bayrağı havaya kaldırdı; “İşte bayrağımız üç ay sonra yine Afyon’da! Yakında Kütahya’da, Eskişehir’de, Ankara’da ve İstanbul’da dalgalanacak! Yaşasın büyük Yunanistan! Yaşasın yeni Bizans İmparatorluğu! Yaşasın Kralımız 1 12.Konstantin!” Kalabalık çığlık, çığlığa kendinden geçti. 13 Temmuz 1921 günü akşamı General Papulas komutasındaki Yunan kuvvetleri 11 piyade tümeni ve bir süvari tugayı olarak 136 000 askerdi. Bunun karşısında İsmet Paşa komutasındaki Türk Garp Cephesi kuvvetleri ise 15 piyade, dört süvari tümeni ile iki süvari tugayı olarak 125 000 askere yükselebilmişti. İki Türk tümeninin mevcudu ancak bir Yunan tümeni kadardı. Yunan kuvvetleri bir hilal şeklinde Kütahya Kenti çevresinde konuşlanmışlardı. Hilalin açık kanadı Porsuk vadisi boyunca Kütahya-Eskişehir demiryolu ile Alayunt2 Seyitgazi karayolu idi. Yunan toplu taarruzunun dört günde önemli bir alanı işgal etmesinde, Eskişehir’de bulunan Garp Cephesi karargâhının, taarruzun yönü konusunda yeterli bilgiye sahip olamamasının büyük payı vardı. Karargâhtaki görevli subaylar taarruzun ağırlık noktasının, daha önceki İnönü savaşlarında olduğu gibi Bursa-Eskişehir hattı olduğu kanısındaydı ve önlemler de buna göre alınıyordu. Bu nedenle Bursa’dan gelen Yunan birlikleri fazla bir ilerleme 3 gösterememekle birlikte, Uşak’tan gelen birlikler oldukça hızlı yol almışlardı. Durum 4. ve 12. gruplar kesiminde yani Kütahya’nın güneyinde kritikleşmişti. Garp Cephesi Karargâhı tarafından çeşitli önlemler alındı. 3.Grup’tan Yarbay Nazım Bey’in komuta ettiği 4.Tümen’in çok acele 4.Grup emrine gönderilmesi istendi. Ama 3.Grup Komutanı Albay Arif Bey, bu emri 12 saat 4 sonra yerine getirecek, üstelik tümenin 3.Alayı’nı da bir gün sonra yollayacaktı. 1 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.175, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 İbrahim Artuç, Büyük Dönemeç Sakarya Meydan Muharebesi, s.33, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 1985 3 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5309-5310, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 4 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.175, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 2 144 YUMRUÇAL-NASUHÇAL MUHAREBESİ 14 Temmuz 1921 günü Altıntaş’tan, Cin Dağları’nın doğusunu dolaşarak Körs Köyü’nü işgal eden Yunan birlikleri, geceyi köyün kuzeyinde geçirmişlerdir. Diğer yandan Gediz’den ilerleyen birlikler Göynükören Köyü doğusunda bulunuyordu. Tavşanlı’dan Kütahya’ya doğru ilerleyen birlikler de Köprüören1 Gümüşköy hattında toplanmıştı. Gün boyu Kütahya ve Alayunt istasyonlarında takviye birlikleri toplanıyor ve tren katarları Çöğürler İstasyonu’na durmadan asker taşıyordu. Albay Arif Bey’in hareketini geciktirdiği Yarbay Nazım Bey’in 4.Tümeni ancak öğleden sonra Çöğürler’e gelebilmişti. Tümen yürüyüşe geçti. Yumruçal-Nasuhçal hattını savunmak için mevzilere yerleştirildi. Yumruçal ve Nasuhçal tepeleri, 1800 2 metre yüksekliğinde, bir tepeler zincirinin iki ucuydu. YARBAY NAZIM BEY’İN SON GECESİ: Cepheye yerleştirilen 4.Tümen’de hummalı bir çalışma vardı. Bırakılmış siperler, makineli tüfek yuvaları, top mevzileri, sığınaklar, yollar inceleniyor, birliklerin görevleri belirleniyor, toplar ve makineli tüfekler yerleştiriliyor, mesafe ayarları yapılıyor, keşif birlikleri çıkarılıyor, telefon ve telgraf hatları çekiliyordu. Tümen aç gelmişti. Akşam yemeği için kazanlar ateşe kondu. Gece yarısı yaklaşırken 4.Grup Komutanı Albay Kemalettin Sami Bey telefon etti. “Nazım Bey yerleştiniz mi?” dedi. “Yerleştik sayılır. 58.Alayım mevziiye girdi. 40.Alayım da Yumruçal’da mevziiye girecek. Ama bu alay tümenime yeni verildi. Eğitim düzeyi düşük. Komutanına da güvenemiyorum. Sabah erkenden o kesime gidip duruma bakacağım.” diye cevap verdi. “Düşman iyice yakınınızda, yarın senin mevzilerine taarruz edebilir. Göreyim seni Nazım, düşmana adım attırma.” Nazım Bey, “Keşke 3.Alayım da burada olsaydı. Ama merak etmeyin Komutanım, Tümenim gerekirse kendini feda etmeye hazırdır.” dedi. Kemalettin Sami Bey, “Allah yardımcınız olsun.” dileğinde bulundu. Nazım Bey, Emir Subayı Nimet Bey’e gerekli emirleri verdi. Sonra karargâh emrinde tuttuğu Yüzbaşı Faruk Bey’e, “Savaşmak istiyordun, işte beklediğin gün geldi. Yarın senin komutanlığında bir müfreze düzenleyip şu 40.Alay’ı takviye etmeni isteyeceğim. Sabah sen de bizimle gel. Çevreyi 3 bir gör.” dedi. Yunan kuvvetleri, 15 Temmuz 1921 günü saat 8.45 ten itibaren İhsaniye’nin (İsmiç) iki tarafından, Yumruçal’a ve doğusuna doğru taarruza başladı. Tümen Komutanı, karargâh subaylarıyla beraber 40.Alay cephesinde keşif yaparken, aniden bir Yunan Müfrezesinin saldırısına uğradı. Tümen Komutanı Yarbay Nazım Bey şehit oldu, Tümen Kurmay Başkanı Binbaşı Şerafettin Bey’de yaralı 1 Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.78-84 Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 2 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.177, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 3 a.g.e, s.177 145 olarak Yunanlılara esir düştü. 1 YARBAY NAZIM BEY’İN ŞEHADETİ: 15 Temmuz 1921 Cuma günü sabahı gün doğarken Yarbay Nazım Bey, Kurmay Başkanı Binbaşı Şerafettin Bey, Yüzbaşı Faruk Bey, Emir Subayı Nimet Bey, bazı karargâh subayları atlarına bindiler, Tümen Süvari Takımı ile birlikte Yumruçal kesimine hareket ettiler. Orman yollarından geçerek Yumruçal mevzilerinin önlerine geldiler. Az ileride bir tepe vardı. Tepede kimse yoktu. Oysa mevziinin güvenliği için bu tepenin mutlaka tutulmuş olması gerekirdi. 40.Alay Komutanının bu zorunlu önlemi aldırmadığı, tembellik edip bugüne ertelediği anlaşılıyordu. Atlarından indiler. Süvari Takımı az geride beklemekteydi. Nazım Bey, “Olacak iş değil. Düşman bu tepeyi ele geçirirse mevzi nasıl savunulur? Yarım gün daha erken gelebilseydik, bu eksiklikleri vaktinde görüp düzelttirebilirdik.” dedi. Uzaktan top sesleri geliyordu. Süvari Takımı Komutanı’na, “Takımınla hemen tepeyi tut, düşman taarruza geçerse, alaydan birlik gelene kadar burayı ne pahasına olursa olsun savunacaksın. Şimdi alaya gidip o tembel…” cümlesini tamamlayamadı. Bir Yunan müfrezesi sabaha karşı bu kesime sızmış, gelenleri görünce yakındaki ağaçlığa sinmişti. Bir makineli tüfek birdenbire ölüm yağdırmaya başladı. Geride bekleyen süvari takımı öfke çığlıkları atarak ormana hücum etti. Nazım Bey’in emir çavuşu Eyüp atıldı, komutanını kucağına alıp atına bindi, deli gibi sürdü. Nazım Bey’in kara gözlü, beyaz atı da peşlerine takıldı. Genç komutan elinden ve göğsünden yaralanmıştı. Eyüp Çavuş bir yandan atını uçuruyor, bir yandan da, sesi şefkat ve ümitle titreyerek, “Ne olur dayan, Allah aşkına dayan, sakın ölme komutanım.” diye yalvarıyordu. Ağaçların arasından sızan ışık oklarını biçerek, tepeleri rüzgâr gibi aşarak, peşinde beyaz at, tümen karargâhına geldi. Tümen doktoru ilk tedavisini yaptı. Durumu ağırdı. Nazım Bey’i Eskişehir hastanesine yetiştirmek için atlı bir cankurtaran arabasıyla Çöğürler İstasyonu’na indirdiler. Nazım Bey’in gözleri hafifçe aralandı. Eyüp Çavuş sevinç içinde, “Yaşıyor.” dedi. Ama Nazım Bey son anlarını yaşıyordu. Durmayan kan, göğsünü saran sargıya yayılmaktaydı. Fısıltıyla, “Tepeyi tuttular değil mi?” diye sordu. Bir subay, “Evet efendim, müsterih olun.” dedi gözleri yaşararak. “Arkadaşlar iyi mi?” “Hepsi çok iyi.” Başında diz çökmüş olan Eyüp Çavuş’a baktı. Belki okşamak için sağ elini oynatmaya çalıştı. Ancak kıpırdatabildi, canının son kırıntısını harcayarak, “Asıl siz dayanın çocuğum.” diyebildi. Başı yavaşça sağına yaslandı ve öylece kaldı. Eyüp Çavuş ciğerleri parçalanarak haykırdı. “Hayırrrrr.” Süvarilerin, hücuma kalkan Yunanlıların elinden mucize eseri kaçırabildikleri bazı ağır yaralı subayları da istasyona getirilmişti. Acele hazırlanan bir terenle Eskişehir’e sevk edildiler. Nazım’ın beyaz atı da trenin yanında koşmaya başladı. Arazi, trenin yanından koşmasını engelleyince, at bir süre trenden uzağa düşüyor, yol elverince 2 yeniden Nazım’ın bulunduğu vagonun yanında beliriyordu. 1 2 a.g.e, s.178 a.g.e, s.179-180 146 Komutanı ve komuta kurulu savaş dışı kalmış olan 4.Tümen sarsılıyordu. Saat 11.00 de Yumruçal işgal edilmiş, İhsaniye yoluyla Çavuşçiftliği arasından mevzilerimize girilmiş ve korkulan olmuştu. 40.Alay Yumruçal’ı boşalttı, dağınık bir şekilde Çöğürler’e doğru geri çekilmeye başladı. Taarruz eden Yunan tümeni 1 4.Grup mevzilerinin bir bölümünü eline geçirdi. Yumruçal’da sıkıntılı muharebeler yapılırken, Ayrancı Gediği’nden ilerleyen Yunan tümeni iki alayı ile Nasuhçal’a taarruza başlamıştı. Gün boyunca akşama kadar Yunan taarruzları, karşı taarruzlarla önlendi. Gece muharebe boğuşma şeklinde bütün şiddeti ile devam etti. 12.Grup, Garp Cephesi Komutanlığı’nın, “Kesin sonuçlu muharebelerden sakınıp zaman kazanarak, Seyitgazi yolunun güvenliğini sağlamasına” dair olan emrini, zamanından önce uygulamaya kalkışmış ve henüz fazla düşman baskısına uğramadan kuvvetlerini gece yarısı 2 Gökbeni-Virancık hattına çekmiştir. 4.Grup Komutanı Albay Kemalettin Sami Bey, bu kesimdeki tehlikeli gelişmeyi durdurmak için elindeki son küçük birlikleri de takviye için 4.Tümen emrine yolladı. 12.Grup, Türk Cephesi sol kanadını kuşatmaya çalışan Yunan birliklerine karşı biraz dağınıkça ama kanını esirgemeden direniyordu. Savaşın yaman koşulları içinde 4.Grup ile 12.Grup arasında oluşan tehlikeli boşluğa, 3 Prens Andreas’ın 12.Tümeni sokulmaktaydı. Yunanlıların, özellikle 4.Grup cephesinde, Yumruçal-Nasuhçal hattında girişmiş olduğu sonuç alınabilecek muharebeler sürerken, diğer bütün grupların karşısındaki kuvvetlerini adeta seyirci gibi hareketsiz bırakmaları veya tereddütlü ve çok kısa ilerlemeleri bir hata idi. Garp Cephesi Komutanlığı’nın tek endişesi, Yunanlıların Seyitgazi istikametinden bir kuşatma hareketi veya 4 Nasuhçal’da bir çökeltme hareketi yapmasıydı. GERİ ÇEKİLME BAŞLIYOR 16 Temmuz 1921 günü sabahleyin 9.15 te, Yunanlılar tekrar taarruz ederek Yumruçal’ın kuzeyindeki sırtları işgal ettiler ve Ağalar yolu üzerinde ilerlediler. Aynı saatte Nasuhçal ve Kırmızıtepe’de yeniden şiddetli taarruzlar başladı. Saat 11.00 de Kırmızıtepe Yunanlılar tarafından işgal edildi. İyice yıpranmış ve yorulmuş olan Türk birlikleri, tepenin hemen batısındaki ormanlık sırtlarda geçici bir zaman için cephe oluşturmuş ve geri çekilmeyi güvenli olarak gerçekleş1 2 a.g.e, s.181 Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.90, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.181, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 4 Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.86, Genelkurmay 3 ATASE Yayınları, Ankara, 2006 147 tirmek için önlemler alınmıştır. 23.Tümen’in sol kanadını hedef alan Yunan taarruzu, bu kanadı kısa bir zamanda çökelterek cepheyi Göçeri’ye doğru derinlemesine yarmıştır. Yarılan cephenin kapatılamaması ve Kırmızıtepe’nin elden çıkmasından dolayı, bu mevziinin elde tutulamayacağını anlayan 4.Grup Komutanlığı birliklerine, durumun düzeltilememesi halinde, çekilecekleri istikametleri bildirmiş ve saat 14.00’te de çekilme emri vermiştir. Bu emir birliklere henüz ulaşmışken Kırmızıtepe ve Nasuhçal üzerinden yeniden başlayan Yunan taarruzu karşısında, buradaki birlikler biraz düzensiz olarak Avdan üzerinden Akoluk’a 1 doğru çekilmeye başlamışlardır. Türk Cephesinin yarılmasının en önemli nedeni,12.Grup’un zamansız geri çekilmesi sonucu, 4.Grup ile arasında boşluk oluşturması idi. İsmet Paşa, Türk cephesinin gerisini tehlikeye soktuğu için 12.Grup Komutanı’nı sert bir dille 2 uyardı ve bulundukları hattı kesin savunmasını emretti. İSMET PAŞA 12.GRUP KOMUTANI HALİT BEYİ AZARLIYOR: Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa, 12.Grup Komutanı Halit Bey’i, “4.Grup’un sol yanında boşluk bırakarak orduyu tehlikeye soktuğu için” azarladı ve bulunduğu hattı kesinlikle savunmasını emretti. Bu azar Halit Bey’i çok sarstı. Birliklerini zaten sertlikle yönetiyordu. Sertliğini daha da artırdı. Birliklere kesin savunma yapılacağını bildiren emirler yağdırdı. 2.Süvari Tümen Komutanı’na yolladığı emri şöyle bitirecekti: “Tümeniniz bu görevi yapmadığı takdirde sizi şahsen sorumlu tutacağım ve her türlü 3 örfi işlemi yapacağım.” Bu asker dilinde “kurşuna dizdiririm” demekti. Yunan 1.Kolordusu cephe yarığını genişleterek, geri çekilen birliklerin yollarını kesmek üzere Türkmen Dağı’na ilerliyordu. Türk birliklerinin komutanları askerlerini, savaşın dişleri arasından çekip biraz gerilerde toplamak için gün boyu didindiler. İlk iş olarak Kütahya Havaalanı’ndaki uçaklar Eskişehir’e kaçırıldı. Garp Cephesi Karargâhı, cepheye yakın Eskişehir’in güneyindeki Karacahisar’a taşındı. Yunan Küçük Asya Ordusu karargâhı da ilerleyen birliklerini izleyerek, komutanları Papulas ile birlikte Uşak’tan, Afyonkarahisar’ın kuzeyindeki Belcemeşe (İhsaniye) İstasyonu’na geldi ve çalışmalarına bir vagonda devem etti. Karacahisar’da bulunan Türk Garp Cephesi Karargâhı ile 4 Yunan Ordusu Karargâhı arasında, yalnızca 100 km mesafe kalmıştı. KARACAHİSAR (Karacaşehir): Eskişehir’in hemen güneybatısında yer alan ve günümüzde Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde bulunan, o günlerin unutulmuş, 1 a.g.e, s.86 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.185, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 3 a.g.e, s.185 4 a.g.e, s.185-187 2 148 sessiz Karacahisar Köyü, birdenbire çadırlar, atlar, arabalar, kamyonlar, koşuşan ve bağıran insanlarla dolmuştu. Osmanlı Hanedanı’nın atası Osman Bey’in 600 yıl önce beyliğini ilan ettiği tarihi bir yerdi burası. Karacahisar’da doğan o küçücük beylik üç 1 kıtaya yayılarak görkemli bir imparatorluk olmuştu. HALİDE EDİP (Adıvar) HANIM KARACAHİSAR’DA: Geri çekilmenin başlangıcında, Karacahisar’da İsmet Paşa’nın karargâhına gittim. Bu çekilmenin bizi nerelere kadar götüreceğini bilmiyorduk. İsmet Paşa’nın odası Anadolu’nun alçak tavanlı, iki küçük pencereli odalarından biriydi. Eşyası bir portatif karyola, bir tahta masa, bir tek sandalyeden ibaretti. Paşa bir er gibi giyinmişti. Bu sadelik, bu eşyalara çok uymuştu. Fakat kendisi çok üzgündü. Çünkü çekilme emrini vermek zorunda kalmıştı. Ona karşı o zaman duyduğum saygı ve teessürü ifade etmek çok güçtü. Ordunun insanüstü gayret ve kahramanlığının herhangi bir zaferden daha büyük olduğunu söylemeye çalıştım. Fakat Dünya, eğer zaferle bitmezse, hiçbir fedakârlığı dikkate almaz. İsmet Paşa da bunu ifade etti. Fakat bu gibi fedakârlıkları yapanlar ölmez bir eser bırakırlar. Beni yemeğe alıkoydu. Odanın önündeki bahçeye bakarak yemek yedik. Ben 2 giderken Mustafa Kemal Paşa’nın da geleceğini söyledi. Daha önceleri sakin olan diğer grupların cephelerinde 16 Temmuz 1921 günü hareketlenme başladı. Buralardaki Yunan kuvvetleri de taarruza geçtiler. 3.Grup’un karşısında, Gediz yoluyla Kütahya’ya doğru ilerleyen Yunan tümeni Yalnızsaray’a kadar ulaştı. Birkaç kol halinde Tavşanlı’dan 5.Grup Cephesi’ne 3 doğru ilerleyen iki Yunan tümeni de Yoncalı’ya kadar geldiler. Yunanlıların yararlanmaması için birlikler bulundukları yerlerdeki demiryollarını bozup, köprüleri yıkıyorlardı. Karargâhı Kütahya’da bulunan 3. Grup Komutanlığı kuvvetleri Dereköy istikametinde çekildiler ve Yunan kuvvetleri 4 Kütahya’nın batısındaki ve güneyindeki mevzileri işgal ettiler. Türk cephesinin yarılması derinleşmişti. Ordu tehlikedeydi. Garp Cephesi Komutanlığı, saat 21.30 da, bütün Ordunun Yunanlılarla teması keserek Karacahisar-Seyitgazi hattına çekilmesi emrini verdi. Ordu, bu yeni hatta 5 toplanıp, toparlanarak savaşa devam edecekti. BİR TELGRAF 1 a.g.e, s.187 Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, s.171, Atlas Kitapevi, İstanbul, 1985 3 Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.95 Genelkurmay 2 ATASE Yayınları, Ankara, 2006 Muzaffer Erendil, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri, s.25-26, Genelkurmay ATESE Yayınları, Ankara, 1980 5 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.185, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 4 149 GENELKURMAY BAŞKANLIĞINA Muharebenin gelişimine, esirlerin ifadelerine ve yapılan çeşitli gözlemlere göre, Yunan Ordusu’nun harekâtı şöyledir: Yunanlıların iki tümeni Bursa cephesinde, iki tümeni Tavşanlı bölgesinde, bir tümeni Kütahya’nın karşısında, üç tümeni 4.Grup’a ve iki tümeni de 12.Grup’a karşı taarruz etmektedir. Bu defaki taarruzunda, geri hizmetlerini koruma kaygısı olmadan hareket eden düşmanın, Afyonkarahisar ve Menderes’te toplu halde bir tümen bıraktığı kabul edilirse toplam tümen sayısı 11 eder. Yunan Genelkurmayı’nın planı; hazırlanmış mevzilere çarpmaktan sakınarak Nasuhçal üzerinden, Seyitgazi istikametinden cepheyi yararak Ordumuzu mağlup etmektir. Bugün Nasuhçal üzerinden ve 4.Grup cephesinden gerçekleşen muharebe hareketi başarılı olmamıştır. Ancak, muharebe en şiddetli safhasında ve sonuç aşamasındadır. Yunanlılar Seyitgazi yoluna hâkim durumdadır. Grup komutanlıklarına, Seyitgazi’nin doğusuna kadar geri çekilme emri verilmiştir. Durum bilgilerinize arz olunur. Eskişehir, 16 Temmuz 1921 İsmet 1 Garp Cephesi Komutanı CEPHE EMRİ GRUP KOMUTANLIKLARINA Yunan, kuvvetleri büyük kısmıyla Seyitgazi istikametine hâkim olmuştur. Ordu, bütün kuvvetiyle Seyitgazi’nin doğusunda toplanacak ve kesin sonuç için düşmanla yeniden savaşacaktır. Gruplardaki süvari tümenlerinden bir Süvari Grubu oluşturulmuş ve komutanlığına 5.Grup Komutanı Albay Fahrettin Bey atanmıştır. Geri çekilme ve toplanma esnasında bütün malzemenin korunması ve amacın Yunanlılardan gizlenmesi, 17 Temmuz 1921 tarihinde temasın kesilerek, zayiatsız bir yürüyüş yapılmasıyla gerçekleştirilebilecektir. Ağır toplar ve top mermileri Kütahya ve Alayunt istasyonlarından Alpu’ya taşınacaktır. Yükleme tamamlanıncaya kadar, istasyonlarda güvenlik sağlanacaktır. Grup komutanlıklarına gereği için duyurulur. 1 Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.86-87 Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 150 Eskişehir, 16 Temmuz 1921 İsmet 1 Garp Cephesi Komutanı YUNAN ASKERLERİ KÜTAHYA KENTİ’NDE Garp Cephesi birlikleri, aldıkları çekilme emri gereği, Seyitömer-KümbetEskişehir, Kütahya-Eskişehir, Alayunt-Sabuncupınar-Eskişehir karayolları ve Çöğürler-Alayunt-Eskişehir demiryolu boyunca, 16 Temmuz 1921 gece boyu çekilmeyi sürdürdüler. Kent, gece boyu süren çalışmalar sonunda, sabaha karşı boşaltıldı. Bir tek Türk askeri kalmadı. Ayrıca Ankara Hükümeti adına görev yapan Kütahya Mutasarrıfı Rahmi Bey, resmi kurum amir ve memurları da askerlerle birlikte Kütahya’yı terk ettiler. Kent’te bulunan Rum ve Ermeniler de gece boyu Yunan askerlerini karşılama töreni için çalıştı. Evlerde ve terzi dükkânlarında Yunan bayrakları dikildi. 17 Temmuz 1921 günü de geri çekilme devam etti. Sabahleyin, yeni oluşturulan Albay Fahrettin Bey komutasındaki Süvari Grubu tümenleri, ilerleyen Yunan ordusu birliklerine zayıf akınlar düzenleyerek, geri çekilmekte olan Türk Ordusu birliklerine zaman kazandırıyordu. Tavşanlı üzerinden Yoncalı’ya gelip, gece burada konaklayan Yunan birlikleri Seyitömer üzerinden Eskişehir yoluna yöneldiler. Yumruçal-Nasuhçal hattında bulunan Yunan birlikleri de, Çöğürler-Alayunt demiryolunu takiben Eskişehir’e doğru ilerlediler. YARBAY CEMİL (Toydemir) BEY ANLATIYOR: 17 Temmuz 1921 günü komutanı olduğum 5.Kafkas Tümeni’nin başında İncik Köyü’ne gelince, orada 41.Tümen’in süvari bölüğüne rastladım. Bölük komutanı, Türkmen Dağı’nda bir boğazı tutma görevini aldığını söyledi, başka bilgi vermedi. Bu boğazdan 7. ve 23. tümenlerin geride kalan askerleri geliyordu. Başören Köyü yoluna saptığım zaman, yolun geçtiği dar boğazı, 41.Tümen’in yüzlerce kağnı ve öküz arabalarıyla tıkamış olduğunu gördüm. Yürüyüş tümüyle durmuştu. İleriye bir süvari subayı göndererek 41.Tümen Komutanı’na, Tümenimin geriden gelmekte olduğunu, gece bir yanlışlığa yol açılmamasını bildirdim. Gönderdiğim subay geri geldi ve 41.Tümen Komutanı Albay Şerif (Yaçağaz) Bey hemen ilerimizdedir dedi. Atımı sürdüm, fakat kendisine yetişemedim ve akşam karanlığı bastığı için bulamadım. Binbir güçlükle çeşitli tümenlerin ulaşım ve sıhhiye kağnılarından, öküz arabalarından bir yol açarak Tümenimin toplarını ileriye geçirdim. Kimsenin kimseden haberi yoktu. Kimse nereye gittiğini bilmiyordu. Erler başıboş, subaylar birliklerini yitirmiş, kağnılar ve öküz arabaları sahipsizdi. Çok kötü bir 1 a.g.e, s.97-98 151 görüntüydü bu durum. Öteye beriye giden, nereye niçin gittiğini bilmeyen birçok er ve subayı toplayıp, bir sırt üzerinde durdurdum. Topladığım başıboş erleri de birkaç subayın komutasına vererek tümenin ardından gelmelerini emrettim. Kağnılar, öküz arabaları ve sıhhiye arabaları da bizi izlediler. Görünüş, tümüyle uğursuz Balkan 1 Savaşı’nı andırıyordu. Bir gün önce Gediz yolunu takiben Yalnızsaray’a gelen ve gece burada konaklayan Yunan birliklerinden Albay Çuroyanis komutasındaki Yunan alayı, Sultanbağı Deresi ve Okmeydanı istikametinden Kente girdi. İki yıldan beri, Yunanın işgal ettiği kasaba ve kentlerde, İzmir’de, Aydın’da, Manisa’da, en son Afyonkarahisar’da, Yunan askerleri nasıl karşılanmışsa, Kütahya’da da öyle karşılandı. Yerli Rumlar ve diğer azınlıklar, evlerini ve işyerlerini Yunan bayrakları ile donattılar. Kente giren Yunan askerlerini coşku içinde karşıladılar ve alkışladılar. Sayıları az da olsa Yunan işbirlikçisi Türkler de onlara katıldılar. Kütahya’nın işgali Avrupa kamuoyunda da büyük yankı uyandırdı. Atina’da halk sokaklara döküldü. Haberler buradan hızla Avrupa başkentlerine duyuruldu. BİR TELGRAF SAYIN LORD CURZON, İNGİLTERE DIŞİŞLERİ BAKANI Kütahya’nın alınışı haberi Atina’ya 18 Temmuz akşamı geç saatlerde ulaştı ve Yunanistan Millet Meclisi’nde Başbakan Gunaris tarafından açıklandı. Kiliselerin çanları çaldı ve halk yığınları alkışlarla, silahlarıyla havaya ateş ederek, gece boyu sokaklarda dolaştı. Halk kitleleri sabahın erken saatlerinde iki defa Elçiliğimizi ziyaret etti ve Büyük Britanya Devleti ile Başbakanımızı alkışladı. Halk diğer elçilikleri ziyaret etmedi. Dün sabah yüz bir pare top atıldı ve Katedral’de resmi şükran ayini yapıldı. Bütün gazeteler, Yunanistan’ın gördüğü bu en büyük zafer için heyecanlı övgüler yayımlıyorlar ve bazıları bunun Dünya’nın en önemli savaşı olarak bilineceğini yazıyorlar. Gazeteler dün bunu savaşın son zaferi olarak ilan ettiler ve sayılan elli bine ulaşan tutsak alındığı yolunda hikâyeler anlatıldı. Bu sabah Dışişleri Bakanı bana Hükümetlerinin henüz hiçbir açıklama almadığını, fakat zaferin pek tatminkâr olduğuna dair Kralın Başbakanlarına telgraf çektiğini söyledi. Şimdilik durum bundan ibarettir. Saygılarımla. Atina, 20 Temmuz 1921 Lord Granville 1 İbrahim Artuç, Büyük Dönemeç Sakarya Meydan Muharebesi, s.34, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 1985 152 Atina Büyükelçisi 1 SİMAV’IN İŞGALİ VE EMET’İN DURUMU Daha önce Demirci’den gelen Yunan askerleri tarafından Simav, 1 Eylül 1920 Çarşamba (14 Ağustos 1920) günü ilk defa işgal edilmişti. 25 Ekim 1920 gecesi Emet Müfrezesi tarafından yapılan baskın sonucu Yunanlılar Simav’ı terk etmişlerdi. Bir hafta sonra, 2 Kasım 1920 (31 Ekim 1920) günü ikinci defa işgal edilen Simav’da Yunan askerleri on gün kalabilmişlerdi. 12 Kasım 1920 günü Çerkez Ethem’in Kuva-yı Seyyare’si tarafından baskın yapılarak Simav ikinci defa kurtarılmıştı. Kütahya-Eskişehir Savaşı’nı kazanarak Ankara’ya doğru harekete geçen Yunan Ordusu’nun, Pipyos adındaki bir subay tarafından komuta edilen 2 54.Tabur’u 23 Temmuz 1920 günü Simav’ı üçündü defa işgal etti. Yunanlılar Simav, Gediz, Tavşanlı ve Kütahya’yı işgal ettikten sonra, daha önce defalarca karşılaştıkları Emet Milli Müfrezesi’nin varlığını bildiklerinden, Emet’i işgal etmeyip buranın ve civarının güvenliğini Tavşanlıda onlarla işbirliği 3 yapan Alabardalı Kabakçı Salih Efe’ye bıraktılar. TÜRK ORDUSU ESKİŞEHİR’İN DOĞUSUNA ÇEKİLİYOR Mustafa Kemal Paşa, durumu yerinde görmek için 17 Temmuz 1921 günü Karacahisar’a, Garp Cephesi Karargâhı’na geldi. İsmet Paşa ile geri çekilme konusunu görüştüler. Savaş kaybedilmişti. Bu koşullar altında Eskişehir’in batısında Yunan kuvvetleri ile yeniden savaşa tutuşmak tehlikeliydi. Mustafa Kemal Paşa Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya, Sakarya Irmağı’nın doğusuna, yani Polatlı önlerine kadar geri çekilmenin doğru olacağını ifade etti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde durumu açıklamak, gerekli önlemleri almak 4 üzere Ankara’ya geri döndü. NUTUK’TAN: 18 Temmuz 1921 tarihinde, İsmet Paşa'nın Eskişehir'in güneybatısında, Karacahisar'da bulunan karargâhına giderek, durumu yakından inceledikten sonra, İsmet Paşa'ya genel olarak şu direktifi vermiştim: Orduyu, Eskişehir'in kuzey ve güneyinde topladıktan sonra, düşman ordusuyla aramızda büyük 1 Bilal N.Şimşir, İngiliz Belgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e (1921-1922), s.120, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1989 2 Alaattin Gürırmak, Simav Düşman İşgalinden Nasıl kurtuldu (Makale), http://www. simav. gov.tr 3 Gazi Emet’te Milli Mücadele (Makale), http://www.emet.gov.tr 4 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.522, Bil Yayıncılık, Ankara,1993 153 bir açıklık bırakmak gerekir ki, orduyu derleyip toparlamak ve güçlendirmek mümkün olabilsin. Bunun için Sakarya'nın doğusuna kadar çekilmek yerindedir. Yunanlılar hiç durmadan takip ederse, hareket üssünden uzaklaşacak ve yeniden menzil hatları kurmaya mecbur olacak; herhalde beklemediği birçok güçlüklerle karşılaşacak; buna karşılık bizim ordumuz toplu bulunacak ve daha elverişli şartlara sahip olacaktır. Bu şekildeki çekilişimizin en büyük sakıncası, Eskişehir gibi önemli yerlerimizi ve birçok topraklarımızı Yunan’a bırakmaktan dolayı kamuoyunda doğabilecek manevî sarsıntıdır. Fakat kısa zamanda elde edebileceğimiz başarılı sonuçlarla, bu sakıncalar kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Askerliğin gereğini kararsızlığa düşmeden 1 uygulayalım. Başka türden sakıncalara karşı koyabiliriz." Türk Ordusu, 18 Temmuz 1921 günü de Eskişehir’e doğru geri çekilmesine devam etti. Bazı küçük aksaklıklar ve düzensizlikler olsa da genel olarak gruplar düzenli bir şekilde çekilmelerini sürdürdüler. Karacahisar’da bulunan Garp Cephesi Karargâhı, Eskişehir’in doğusuna taşındı. 19 Temmuz 1921 günü Eskişehir boşaltıldı. Önce kentteki mahalli hükümet ve birlikler ayrıldılar. Eskişehir telgrafhanesinde Yunan askerleri kente yaklaşıncaya kadar bir subay ve bir telgrafçı bırakılarak haberleşmeyi sağlaması ve bunlar için muhafız verilmesi, diğer yandan Eskişehir-Ağapınar arasındaki demiryolunu ve Porsuk üzerindeki büyük demiryolu köprüsünü istihkâm askerleri tarafından Eskişehir’den çıkacak son trenden sonra tahrip etmesi istendi. Saat 17.00’ye kadar kent en son telgrafçıların ayrılmasıyla düzensiz bir şekilde boşaltıldı. Bu çekiliş birlikler üzerinde moral çöküntüsü 2 yarattı. Akşamüzeri saat 20.00’de Yunan birlikleri Kente girdiler. HALİDE EDİP (Adıvar) HANIM’IN ÜZÜNTÜSÜ: Eskişehir’e dönerken artık çekilme başlamıştı. O an duyduğum teessürü ve savaşa karşı nefreti hiç unutmayacağım. Fakat biz savaşmaya mecburduk. Çünkü düşmanlar evlerimize kadar gelmiş, savaş istesek de istemesek de yurdumuzu yakıp yıkacaklardı. Niçin? Çünkü bir veya birkaç siyaset adamı Yakındoğu’nun haritasını değiştirmek hevesine düşmüşlerdi. Fakat onlar da bunun neye mal olacağını görüyorlardı. Gerçi henüz zafere kavuşmamışlardı, işin sonu da gelmiş değildi. Eskişehir sokaklarında hayat kaynaşıyordu. Askerlerden başka öküz arabaları eşyalarla dolu, üzerlerinde, gözleri korku içinde oturtulmuş 3 çocuklar. Kadınlar öküzleri çekiyorlar. Bir insan seli akıp gidiyordu. ESKİŞEHİR YAĞMALANIYOR: Türk ordusu Eskişehir'i boşalttıktan sonra, Yunan elini kolunu sallayarak girdi buraya. Aylardan Temmuz, Eskişehir'de zerdali vaktiydi. Yunan Ordusu dağınık, perişandı. İlk günler Aşağı Mahalledeki çarşının dükkânlarını 1 a.g,e, s.522 Prof.Dr. Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadelede Eskişehir, s.88, Osmangazi Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2002 3 Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, s.171, Atlas Kitapevi, İstanbul, 1985 2 154 yağmaladılar. Kurşunlu camiinin menzilhanesini erzak deposu, aşhaneyi mutfak yaptılar. Semahane Yunan askerleriyle doldu. Komutanlar Fransız mektebine, Doğaloğlu Hanı ve diğer büyük binalara yerleştiler. Odunpazanndaki Turan Numune Mektebi hastane oldu. İşgalden iki gün önce Ankara yönüne göçmüş zenginlerin evlerine yerleştiler. Bütün evlere beyaz bayrak asın dediler, astık. Gece dokuzdan sonra sokağa çıkmayın dediler, çıkmadık. Bahçe duvarlarına delik açtık, sokağa 1 çıkmadan birbirimize gidip geldik. 20 Temmuz 1921 günü, Türk Ordusu, Eskişehir doğusu-Seyitgazi hattını tutarak savunmaya geçti. Bütün cephede çatışmalar oldu. Fakat durum değişmedi. 21 Temmuz 1921 günü, Yunanlılara karşı taarruza geçildi. Özellikle Eskişehir’i geri almak hedefini güden bu taarruz, Eskişehir yönünde başarılı olmuş ise de, kendini toparlayan Yunan kuvvetlerinin karşı taarruzunu 2 durduramayan Türk kuvvetleri, tekrar geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Bunun üzerine Türk kuvvetleri 22 Temmuz 1921 günü, Alpu-MahmudiyeÇifteler hattına çekildi. Korkulan olmamıştı ve Türk Ordusu Kütahya’da Yunan Ordusu tarafından çember içine alınıp imha edilememişti. Toplar, silahlar, cephane ve araç-gereçler çok az bir kayıpla kurtarılmıştı. Türk Ordusu, Kütahya-Eskişehir Savaşı’nda yenildiği için değil, YumruçalNasuhçal hattının Yunanlıların eline geçmesinden dolayı geri çekilmiştir. Bu hatta savaşa devam etseydi, yenilgi kaçınılmaz olurdu. Yunanlıların Seyitgazi istikametinden değil de Porsuk Vadisi’nden Eskişehir istikametine doğru çok yavaş ve dağınık olarak ilerlemesi, Türk Ordusu’nun fırsattan yaralanabilmesini sağladı. Daha önce Mustafa Kemal Paşa’nın, Ordunun Sakarya Irmağı’nın doğusuna kadar geri çekilmesi önerisini, Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa 22 Temmuz 1921 günü birliklerine bildirdi. Böylece Türk Ordusu düzenli bir şekilde ve fazla 3 zarara uğramadan Polatlı önlerine kadar geri çekildi. 2.KOLORDU KOMUTANI PRENS ANDREA’NIN ÖNGÖRÜSÜ: Türk Ordusu’nun geri çekilmesi, bizim taarruzumuzun boşa gittiği anlamına gelmez. Fakat bundan dolayı savaşın uzaması tehlikesi baş göstermiştir. Çünkü Türkler, bizim üstün kuvvetlerimiz karşısında kendileri için yapılması gereken tek doğru hareketi yapmışlardır. Geri çekiliyorlardı. Anadolu’nun pek geniş bulunması, çekilerek Türklere daha uygun bir zamanda ve kendileri için daha elverişli bir arazi üzerinde gelecek bir harekât için hazırlıklı bulunmak imkânını veriyordu. Türkler bunun için kuvvetlerini bozulmamış bir 1 Suzan Albek, Dorylaion'dan Eskişehir'e, s.193, Anadolu Üniversitesi Eğitim Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayını, Eskişehir, 1991 2 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1105, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 3 Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.158-159, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 155 durumda elde tutmaya çalışıyorlardı. Bize gelince, Türkleri savaşmayı kabul etmeye zorlamakla, kendimizi onlar çekilirken takip etmek zorunda olduğumuzu hissediyorduk. Böylece misafirliğimiz istemeyen bir memlekette derinliğine doğru ilerliyor ve ikmal üslerimizden durmadan uzaklaşıyorduk. Doğaldır ki askerlerimiz kaçınılmaz bir yorgunluğa ve silah, cephane, araç-gereçlerimiz aynı şekilde bir aşınmaya uğruyordu. Türk Genelkurmayı, ordumuzun oluşturduğu yarım dairenin iki ucunun Kütahya’da birleşeceğini anlayarak, Türk Ordusu’nu Eskişehir’e doğru geri çekti. Çekilme tam bir düzen içinde oluyor ve birliklerin büyük bir kısmı çemberden kurtuluyordu. Türklerin bir miktar asker, üç yahut dört top ve bir miktar makineli tüfek kaybına uğramaları, bizim umduğumuz büyük bozgunun gerçekleşemediğini 1 gösteriyordu. 7. BÖLÜM: YUNAN İŞGALİ KÜTAHYA’DA İŞGAL GÜNLERİ Kütahya bir yıldan fazla Yunan işgali altında kaldı. İşgalle birlikte evlere beyaz bayraklar, belediye binasına ise Yunan bayrağı çekildi. Kütahya’ya gelen Yunan Veliahdı Rumlar tarafından gösterilerle karşılandı. General Papulas, tam 2 itaate karşılık halka güven ve özgürlük vaat etti. Yunanlılar kentte, Yarbay Patros Barbies komutasında bir jandarma birliği ile güvenliği sağladı. Mıntıka Komutanlığı görevi yapan Patros, çok acımasız bir askerdi. Gece dokuzdan sonra sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bazı evlerin dış kapılarında bulunan sokak fenerlerinin akşamları o evlerde oturanlar tarafından yakılması zorunlu tutuldu. Un değirmenlerine, ekmek fırınlarına el konuldu. Kentte kalan on sekiz yaşından küçük erkek çocukları buralarda çalıştırıldı. BİR GENCİN İŞGAL ANILARI: Yunan askeri Kütahya’ya girdiğinde ben on yedi yaşında bir gençtim. Henüz daha askere alınmamıştım. Yunanlılar kentte kalan yaşıtlarımla birlikte beni de bir ekmek fırınında çalıştırdılar. Köylerden topladıkları buğdayları değirmenlerde öğüttürüyorlar ve fırınlarda ekmek yaptırıp askerlerine dağıtıyorlardı. Buğdayların parasını ödemedikleri gibi değirmenlerin ve fırınların sahiplerine, bizim gibi zorla çalıştırılanlara hiçbir ücret ödemiyorlardı. Akşam hava karardığında, bazı evlerin kapılarında bulunan fener askılarına, o evde kalanlar fener yakmak zorundaydı. Gündüzden fenerlerin camları silinir ve yağ doldurularak hazırlanırdı. Bizim evin kapısında da fener yanardı. Bazı geceler atlı bir Yunan devriyesi kapımızın önünde durur, üfleyerek feneri söndürür ve giderdi. Bir iki 1 2 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1104-1105, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, c.3, s.611, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1996 156 dakika sonra başka bir Yunan devriyesi gelir, fenerimizin yanmadığını, bu nedenle ceza olarak bir tavuk ve birkaç yumurta vermemiz gerektiğini söylerdi. Annem, pencerede nöbet tutmamı isterdi. Beni gören Yunan devriyesi de fenerimizi söndüremez ve tavuklarımızı, yumurtalarımızı alamazdı. Bu nedenle Yunan askerlerine 1 yumurtacı adını takmıştık. Kentte Türkler için zor ve meşakkatli, Rum azınlık için ise rahat ve ihtişamlı günler başlamıştı. Aslında işgalden önce de durum aynı idi. Rumlar, işgale kadar padişahlarına bağlı, Osmanlının hoşgörü ikliminden fazlasıyla yararlanan ve refah içinde yaşayan bir topluluktu. Onların içinde de çağın radikal siyasi eğilimlerine kapılmış olan gençler bulunuyordu. İşgale kadar Yunanistan’ın etkili propagandasından etkilenmiş bu gençlerin pek sesleri çıkmıyordu. Fakat işgalden sonra, Yunan askerleri ile birlikte onlar da Türklere baskı yapmaya başladılar. Türk askerleri kentten ayrılırken, Ankara Hükümeti’nin emrinde önemli hizmetleri bulunmuş olan, Kütahya Mutasarrıfı Rahmi Bey de görevini bırakarak Ankara’ya gitti. Kütahya’da kalması durumunda, Yunanlılar tarafından görevinden alınacağı ve tutuklanacağı kesindi. Onun yerine Yunanlılar Hoca Rasihzade İbrahim Bey’i mutasarrıf olarak atadılar. Belediye Başkanı Hüseyin Hüsnü Bey, kentten ayrılmadı. Yunanlılar onun görevde kalmasını kendileri için uygun buldular ve o da Belediye Başkanlığı görevine devam etti. Kentte işgal kurallarına uygun bir düzen kuruldu. Ankara Hükümeti taraftarı asker ve sivil görevliler kenti terk ederek Ankara’ya göçtüler. Kütahya Kenti’nde Türk olarak kadınlar, çocuklar ve yaşlı erkekler kalmıştı. Yunan askerleri şüpheli bulduklarını yakalayıp, tutukluyorlardı. YUNAN KRALI KONSTANTİN KÜTAHYA’DA Yunan Küçükasya Ordusu Başkomutanı General Papulas, ordu karargâhını Kütahya’ya taşıdı. Karargâh personeli ve askerler Askeri Kışla, Askeri Mahfel (Orduevi), Askerlik Şubesi binalarına yerleştiler. İzmir’de bulunan Kral Konstantin, beraberinde Veliaht Prens Yorgi, Başbakan Gunaris, Savunma Bakanı Teotakis, Genelkurmay Başkanı General Dusmanis ve Askerî Danışman Stratigos ile birlikte 22 Temmuz 1921 günü Afyonkarahisar üzerinden trenle Alayunt İstasyonu’na geldiler. Aynı gün yanlarına Papulas’ı da alarak Eskişehir’e vardılar. Yunan askeri gücünün en üst rütbeli kişileri ile Eskişehir’de bir toplantı yapıldı. Savaşın sürdürülmesi konusunda, Yunan Hükümeti ile Ordu Komutanı Papulas arasında öteden beri var olan ve Türk birliklerine, fazla kayıp vermeden Sakarya Irmağı’nın doğusuna 1 Babam Merhum Mütevellizade Börekçi Hacı Nazif Bey’in bana anlattıklarından, CÇ 157 geçme ve hazırlanma olanağı veren anlaşmazlık, bu toplantı sırasında iyice açığa çıktı. Askeri Danışman Stratigos, Kral’ı ve Başbakan’ı, savaşı sürdürme konusunda çok etkiliyordu. Papulas yeni bir askeri harekâttan yana değildi. Türk Ordusu’nun Sakarya’nın batısında iken yok edilmesi fırsatının kaçırıldığını, bu koşullarda düzenlenecek bir taarruzun başarı şansının olmayacağını savunuyordu. Kral ve Yunan Hükümeti ise, her ne pahasına olursa olsun taarruzun sürdürülmesini istiyorlardı. Ancak savaşı sürdürecek komutanın buna karşı çıkması, harekâtı gittikçe geciktiriyordu. Bu nedenle savaşın sürdürülüp, 1 sürdürülmemesi konusunda bir karar alınamadı. Ordu Komutanı General Papulas Kütahya’ya döndükten bir gün sonra, 26 Temmuz 1921 günü Başbakan Gunaris, Savunma Bakanı Teotakis, Genelkurmay Başkanı General Dusmanis ve Askerî Danışman Stratigos Kütahya’ya geldiler. Başbakan, General Papulas’ın karşı görüşte olduğunu bildiği için, önce Küçükasya Ordusu Kurmay Başkanı Yardımcısı Albay Sarıyanis’le gizli bir görüşme yaptı. Sarıyanis, Papulas’ın tersine hemen gecikmeksizin Türk Ordusu’nu takip ve yok etme düşüncesinde idi. Gizli görüşmede Başbakan Gunaris, Sarıyanis’e Kral’ın başkanlığında yapılacak Savaş Konseyi’ne sunulmak üzere Savaş Planını hazırlamasını istedi. Sarıyanis, Kurmay Başkanı Albay Pallis ile birlikte Savaş Planı Taslağını hazırladığını, ancak kabul edilmez düşüncesiyle Papulas’a sunamadıklarını 2 belirtti. YUNAN BAŞBAKANININ GİZLİ GÖRÜŞMESİ: Gunaris, Kütahya’ya, yanına Savaş Bakanı Teotokis’i de alarak gelmişti. Danışmanı General Stratigos’un tavsiyesine uyarak, önce hiç sevmediği Albay Sarıyanis’le gizli bir görüşme yaptı. GUNARİS: Albay, ayrı görüşlerin insanıyız. (Gunaris kralcı, Sarıyanis Venizeloscu) Ama bana size güvenilebileceği söylendi. Hükümeti aydınlatmanızı istiyorum. Gerçek durum ne? Ne yapmalıyız? SARIYANİS: Gerçek şu ki Türk Ordusu yenilmemiş, geriye atılmıştır. Şimdi ulaştığımız noktada kalır ve beklersek, Türklere yeniden güçlenmeleri için fırsat vermiş oluruz. Savaş katlanamayacağımız kadar çok uzar. Bu kadar geniş bir bölgeyi uzun süre güven altında tutmamız çok zor. Bu sebeple Türk Ordusu’nu pes ettirmek ya da iyice doğuya sürmek, Ankara’daki tesis ve depoları yok etmek, yararlanabileceği bütün kaynakları kurutmak, Ankara–Eskişehir demiryolunu bir daha kullanılamayacak biçimde bozmak zorundayız. Bunu yaptığımız zaman Türk tehlikesi sona erer. TEOTOKİS: Başarabilir miyiz? 1 2 Yurt Ansiklopedisi, c.11, s.8242, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.220-221, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 158 SARIYANİS: Tabii, çünkü Türkler bu kadar kısa zamanda yeniden toparlanamazlar. Türk Ordusu daha doğuya çekilirse, doğuda Ermeniler, kuzeyde Pontus çeteleri, güneydeki Kürt aşiretleri arasında kalacak. Batıda da biz varız. Ayrıca Delibaş Mehmet’in yardımıyla Konya’da, Kemalistlere karşı büyük bir ayaklanma da hazırlıyoruz. Nereye kaçacak? Böyle bir ateş çemberinin içinden hiç kimse sıyrılamaz. GUNARİS: Peki, askerlerimizin büyük bölümünü ne zaman terhis edebiliriz? SARIYANİS: Bu kesin zaferden hemen sonra. Çünkü karşımızda çekineceğimiz ciddi bir kuvvet kalmayacak. Türk Ordusu’ndan geriye en fazla, dağlara kaçmış bir avuç subay ve asker kalır. GUNARİS: Size inanıyorum ve güveniyorum. Savaş Konseyi’ne sunulacak raporu bu anlayışla hazırlamanızı rica ediyorum. SARIYANİS: Albay Pallis’le birlikte rapor taslağını hazırladık bile. Ama imzalaması için General Papulas’ı ikna etmek gerek. GUNARİS: Onu ben ikna ederim. Ordunun neye ihtiyacı var? SARIYANİS: Biraz daha kamyon ve giyeceğe. İkisi de Ayağa kalkıp el sıkıştılar. En fanatik Venizeloscu ile en sadık Kralcı, Türk 1 Ordusu’nu yok etmek için anlaştılar. Bu gizli görüşmeden sonra Başbakan Gunaris, Savaş Bakanı Teotokis, Genelkurmay Başkanı General Dusmanis ve Askerî Danışman Stratigos ile General Papulas bir araya geldiler. Papulas görüşmede her şeyi tekrar açıkça ortaya koydu. Bu aşamada Türk Ordusu’nu takip ve yok etmenin mümkün olamayacağını, Yunan Ordusu için bunun bir felaketle sonuçlanabileceğini ifade etti. Ancak Başbakan düşüncelerinden vazgeçmedi ve Papulas’a manevi baskı yaptı. Papulas bu durumu istemeye istemeye kabul etmek zorunda kaldı. Sarıyanis tarafından hazırlanan Savaş Planı’nın Kral’ın da hazır bulunacağı 2 Savaş Konseyi’ne sunulması kararlaştırıldı. PAPULAS PES EDİYOR: Yunan Başbakanı Gunaris’in, Savaş Bakanı Teotokis, Genelkurmay Başkanı General Dusmanis ve Askerî Danışman Stratigos ile birlikte apansız ziyaretine gelmesi Papulas’ı şaşırtmıştı. Başbakanın çok haşin bir hali vardı. GUNARİS: Hükümet savaş emrini düşmana boyun eğdirin diye vermişti. Bunu sağlamanız için hiçbir şeyi esirgemedik. Peki, ne oldu General? Türkler boyun eğdi mi? 1 2 a.g.e, s.222 a.g.e, s.222-223 159 PAPULAS: Hayır. GUNARİS: Türkleri elinizden kaçırdınız. Şu halde savaş bitmedi. Yeni haklar elde etmek bir yana, Sevr Antlaşması ile sağlanmış olan çıkarlarımız bile askıda kaldı. PAPULAS: Sayın Başbakan, Anadolu’nun en zengin ve verimli bölgesi elimizde. Bu kadar başarıyla yetinemez miyiz? GUNARİS: Hayır! Çünkü bu geçici bir durum. Sevr Antlaşması’nın yürürlüğe girmesini sağlamak, böylece durumumuzu yasallaştırmak ve sürekli kılmak gerek. Bunun için de Ankara’ya yürümek ve düşmana Sevr’i kabul ettirmek zorundayız. PAPULAS: Ordu görevini fazlasıyla yaptı. Çok yoruldu. Bizim de çok kaybımız var. GUNARİS: Zararı yok. Trakya’dan Anadolu’ya yeni bir tümen daha geçiriyoruz. PAPULAS: Orta Anadolu bozkırını geçmek zorunda kalacağız. İkmal çok güçleşecek. Ankara çok uzak. GUNARİS: Yeni kamyonlar geliyor. PAPULAS: Türkler de hazırlanıyor. Kendi seçtiği yerde savunma yapacak. Çok kayıp verebiliriz. STRATİGOS: Korkmayın General. GUNARİS: Haydi Papulas! Karar ver! Yoksa yarın sabah Kral Hazretlerinin ve tarihin huzurunda, Yunanistan için çok hayati olan bu savaşa karşı çıkan tek insan olarak kalacaksın. PAPULAS: Peki. Tanrı beni utandırmasın. 1 Yunan Kralı Kütahya’ya gelmeden önce Rumlar, evlerden kumaş ve çarşafları toplayarak Yunan bayrakları yaptılar ve Kentin çeşitli yerlerine astılar. Kral Konstantin ve beraberindekiler, 27 Temmuz 1921 günü Eskişehir’den 2 Kütahya’ya döndü ve Rum Ortodoks Kilisesi’nde zafer duası ayinine katıldı. Yunan Savaş Konseyi, 28 Temmuz 1921 günü toplandı. Kral Konstantin, Veliaht Prens Yorgi, Başbakan Gunaris, Savunma Bakanı Theodokis, Genelkurmay Başkanı Dusmanis, Askerî Danışman Stratigos, Küçükasya Ordusu Başkomutanı Papulas, Kurmay Başkanı Albay Pallis, yardımcısı Albay Sarıyanis toplantıda hazır bulundular. Pallis savaş planını okudu ve 3 açıklamalarda bulundu. 1 a.g.e, s.223 Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, c.3, s.611, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1996 3 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.134, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 2 160 BİR BELGE YUNAN KÜÇÜKASYA ORDUSU SAVAŞ PLANI 1. Kütahya, Afyon ve Eskişehir’in işgali ve bu cephede Türk Ordusu’nun parçalanması ile Küçükasya Seferi’nin birinci dönemi sonuçlanmıştır. 2. İkinci dönemin hedefi, Kemal kuvvetlerinin bir daha Eskişehir önünde tekrar toplanmalarını imkânsız kılmaktır. 3. Bu hedefi elde etmek için ordu Ankara üzerine akınlar yapmaya mecburdur. Bu akınlar sırasında Türk kuvvetleriyle temasa gelinecek olursak, bu kuvvetleri ezmek ve Ankara’da toplanmış olan cephane ve araç-gerecin yok edilmesi, Türkler gene de teslim olmazlarsa Ankara’da kalmak sakıncalı olacağı için, demiryolları tahrip edilerek Eskişehir’e dönülmesi planlanmıştır. 4. Bu akından sonra Kemal’in büyük bir kuvveti elde bulundurması ve ona bir hareket gücü sağlaması olanağı kalmayacaktır. 5. Başkomutanlığın şimdiye kadar yaptığı incelemelere göre ordumuzun, Sakarya’nın doğusuna kadar ilerlemesinin mümkün olduğu anlaşılmıştır. 6. Ordumuzun en büyük sorunu, cepheye yapılacak olan cephane ve malzeme ikmalinin zorluğudur. Ordumuzun herhangi bir güçlükle karşılaşmadan ulaşabileceği en son nokta, Beylikköprü-Kabak hattıdır. Türk Ordusu’yla bu yol üzerinde karşılaşılması ve onun yenilgiye uğratılması durumunda, harekât Ankara’ya dek sürdürülebilir. 7. Ancak Türkler Sakarya’nın doğusuna çekilmeyi başarırlarsa, Ankara’ya yürümeden önce durumun yeniden değerlendirilmesi gerekir. Bu durumda o zamanki şartlara göre karar verilerek ya ileri harekâta devam edilecek ya da harekât durdurulacaktır. Kütahya, 28 Temmuz 1921 Papulas Küçükasya Ordusu Komutanı 1 Toplantıda General Papulas "Türkler yok edilmemiştir, yalnız kayıpları çoktur. Eskişehir'den çekildikten sonra barış istemediler." diyerek gerçeği anlattı. Birçok Yunan generali Türk Ordusu'nun bozularak kaçtığını düşünürken, General Papulas, Türklerin düzenli bir şekilde çekildiklerini belirtiyordu. Papulas’ın bu çekincelerine karşın, Yunan Savaş Konseyi Ankara seferinin 1 a.g,e, s.134-135 161 sürdürülmesini oybirliği ile karar altına aldı. 1 SAVAŞ KONSEYİNDE NELER KONUŞULDU: Savaş Konseyi, sabahleyin Kral’ın başkanlığında toplandı. Ordunun raporu Gunaris’in istediği doğrultuda hazırlanmıştı. Pallis, Ankara’ya yürüyüşün gerekçesini açıklayarak hareketin amacını özetledi. PALLİS: Türk Ordusu’nu pes ettirmek, çekilirse dağıtıncaya kadar takip etmek, Ankara’daki bütün tesis ve depoları yıkmak, malzemeyi imha etmek, Ankara-Eskişehir demiryolunu bir daha kullanılamayacak şekilde bozarak bugünkü hatlarımıza geri dönmek. KRAL: Hazırlık için kaç güne ihtiyaç var. PALLİS: En fazla yirmi güne. KRAL: Türkler bu süre içinde toparlanamaz mı? PALLİS: Mümkün değil efendim. Kaçaklar yüzünden çok zayıflamış durumdalar. Kaynakları yeni bir ordu kurmaya elverişli değil. Askerlerine üniforma bile veremeyecek kadar yoksullar. Bu kısa zaman içinde ne top sayısını artırabilirler, ne de mühimmat sağlayabilirler. Yeniden askere alacakları gençleri eğitecek kadar zamanları da olmayacak. Türk Ordusu şu anda bizim bakımımızdan en uygun durumda bulunuyor. KRAL: Hükümetin görüşü? GUNARİS: Hükümetim, ordunun bu haklı ve cesur kararını destekliyor, zamanlamayı uygun buluyor, siyasi sorumluluğunu üstleniyor. KRAL: Genelkurmay? DUSMANİS: Biz de harekete karşı değiliz. Ama bu kez Mustafa Kemal’i elimizden kaçırmayalım. KRAL: Bir yerde durmalı ki yakalayabilelim. Karşı görüşte olan var mı? Papulas önüne baktı. İstifa etme zamanını kaçırmıştı. Artık orduyu Ankara’ya 2 götürmek ve zaferle dönmek zorundaydı. Çünkü istemese de savaş kararı verilmişti. Yunan Başbakanı Gunaris bu kararı Atina’ya Yunan Hükümeti’ne bildirirken, Yunan Kralı Konstantin de Papulas ile birlikte ileri harekâtın başlangıç noktası olan Eskişehir’e gitti. Ordu Karargâhı Kütahya’dan Eskişehir’e taşındı. Harekâtın 3 ağustos ortalarında başlatılması için hazırlıklara başlandı. 1 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.225, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 a.g.e, s.225-226 3 Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5310, Anadolu Yayıncılık, 1975 2 162 İŞGAL ALTINDA İLK BAYRAM Kütahya-Eskişehir Savaşı sonunda Türk Ordusu Sakarya Irmağı’nı geçerek, Polatlı’nın batısına kadar çekilmişti. Yunan Ordusu ise Eskişehir’in doğusunda bulunuyordu. İki ordunun arasında140 km mesafe vardı. Bu sırada T.B.M.M.’ de Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutan olması kabul edilmişti. Tekâlif-i Milliye (Ulusal Yükümlülük) emirleri yayınlanmış ve işgal altında bulunmayan köy, kasaba ve kentlerden orduya her türlü yardımlar akmaya başlamıştı. Yunan Ordusu’nun ileri harekâtı, 14 Ağustos 1921 Pazar günü Kurban Bayramı’nın ilk gününe rastlar. Kütahya, Afyonkarahisar, Eskişehir ilk defa işgal altında Kurban Bayramı’na girmişlerdi. Türkler bayram namazından sonra birbirleriyle bayramlaşmışlardır ama bu nasıl bir bayramlaşmadır. Allah bilir. Yunan Ordusu’nun, Kralı başta, silahlarını şakırdatarak son yumruğu vurmak üzere Ankara üzerine yürüdüğü böyle bir günde bu nasıl bir bayramdı ki ? Daha önceki bayramlarda bayramlaşmaya katılan Rum ve Ermeni komşular bu bayramda yoktur. Belki de Yunan askerlerinin kente girdiklerinde onlara gösterdikleri aşırı coşkudan dolayı, Türk komşularının tepkisinden çekiniyorlar ya da utanıyorlardı. Kütahya’da Yunan işgali henüz ilk ayını bile doldurmamıştı. Kentte, Yunan Ordusu’nun Sakarya’ya doğru olan harekâtından kimse haberdar değildi. Ancak Kütahya ve Alayunt istasyonlarında olağanüstü bir hareketlilik gözleniyordu. Trenler devamlı Eskişehir’e doğru asker, malzeme ve cephane taşıyordu. Bu durumu gözleyenler yakında tekrar Yunan taarruzunun başlayacağını kestirebiliyorlardı. Ayrıca Ankara ile gizli haberleşen ve Türk Ordusu için haber ulaştıran bazı kişiler de yaklaşan taarruz için bilgi sahibi idiler. Sabahleyin saat beşte Eskişehir ve Seyitgazi doğusunda bulunan, üç kolordudan oluşan Yunan Kuzey Grubu ve Afyonkarahisar’da bulunan bir kolordu kuvvetindeki Güney Grubu, Polatlı’ya doğru harekete geçtiler. Yunan büyük taarruzunun ikinci evresi başlamıştı. Kuzeydeki 3.Kolordu’ya General Polimenakos komuta ediyordu. Bu kolordunun üç tümeni Eskişehir-Ankara demiryolunun iki yanından Sakarya’ya doğru ilerliyorlardı. Ortada 1.Kolordu vardı. Komutanı General Kondilis’ti. Bu kolordu üç tümeniyle Sivrihisar doğrultusunda yürüyordu. Güneyde General Prens Andreas’ın komuta ettiği ikinci kolordu bulunmaktaydı. Seyitgazi’den yola çıkmış ve Sakarya’nın 1 güneyinden ilerlemekteydi. PRENS ANDREAS’A GÖRE PAPULAS DELİRDİ: “Seyitgazi’de bir Türk tekkesine çevrilmiş olan bir Bizans manastırı vardır. Bu tekkede büyük bir Türk komutanı ve 1 İbrahim Artuç, Büyük Dönemeç Sakarya Meydan Muharebesi, s.66, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 1985 163 evliyası olan Seyit Battal Gazi’nin mezarı bulunmaktadır. Bu mezar on metre uzunluğundadır. Çünkü kişi ne kadar önemliyse mezarının boyu da o kadar uzun olurmuş. Birkaç gün sonra Başkomutan Papulas burayı ziyaret ettiği ve mezarın öyküsünü öğrendiği zaman şöyle söyledi: O halde benim mezarım yirmi metre uzunluğunda olacaktır! Başkomutanın ağzından bu sözü işittiğim zaman bütün ümitlerim mahvoldu. Orduyu kendi hareket üssünden yüz kilometreden daha uzaklara, vahşi ve yarı çöl halinde bir memleketin içerilerine sürükleyecek olan bu askeri harekâtın kesin olarak başarılı olacağına nasıl güvenilebilir? Papulas karargâhının temel fikri, Türklerin daha uzun süre ayakta kalamayacağı ve Ankara üzerine yapılacak bir ileri harekâtın bir askeri gezintiden ibaret olacağı merkezinde idi. Albay Sarıyanis, ordu yiyeceğini sağlamak konusunda bazı güçlükler varsa da gidilen yerlerde bulunacak su ve yiyeceklerle bunun giderilebileceğini söylüyordu. Hâlbuki harekât yapacağımız bölgede köyler, birbirlerinden yedi, sekiz saat uzaklıktaydı ve köylüler kendilerini bile beslemekten yoksundular. Bir Yunan atasözü 1 der ki: Yunan ilahları, mahvetmek istedikleri insanı önce deli ederler.” Alay alay yürüyen kalabalık tümenleri, yiyecek ve cephane kamyonları, ambulanslar, arabalar, deve kolları, benzin ve su tankerleri, hizmet birimleri ve 2 hayvan sürüleri izliyordu. Zaman zaman Türk Ordusu’nun geride kalan zayıf örtme birlikleri ile ilerleyen Yunan birlikleri arasında çatışmalar oluyor ve 120 000 kişilik Yunan Küçükasya Ordusu Polatlı’ya doğru ağır ağır ilerliyordu. Bu ilerleyiş bir hafta sürdü ve Yunan Ordusu 21 Ağustos 1922 günü Sakarya Irmağı’nın doğu yakasında ancak 96 000 askerini toplayabilmiş olan Türk Ordusu ile karşı karşıya geldi. SAKARYA’DAN GERİSİN GERİYE Yunan Ordusu’nun Sakarya saldırısı 23 Ağustos 1921 günü başladı. Savaş 22 gündüz ve 22 gece sürdü. Türk Ordusu’nu yok ederek Ankara’yı ele geçirmek ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni dağıtmak amacıyla saldırıya geçen Yunan Küçükasya Ordusu, Polatlı’nın batısında Sakarya’da durduruldu. 13 Eylül 1921 gününe dek süren çatışmalarda Yunanlılar bir üstünlük sağlayamadılar ve 3 batıya doğru geri çekilmeye başladılar. BİR BİLDİRİ YÜCE TÜRK MİLLETİ 1 a.g.e, s.61-62 Yayınevi, İstanbul, 1985 2 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.302, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 3 Toktamış Ateş, Türk Devrim Tarihi, s.133, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2000 164 Kutsal topraklarımızı çiğneyerek Ankara’ya girmek ve memleket bağımsızlığının fedakâr bekçisi olan Ordumuzu yok etmek isteyen Yunan Ordusu, yirmi iki gün süren pek kanlı çatışmalardan sonra Allah’ın yardımıyla yenilmiştir. Milletimiz, Ordumuzun güçlenmesi için hiçbir fedakârlıktan çekinmedi. Ordumuzu takviye için para, insan, silah, hayvan, araba, her ne gerekli ise çekinmeden verdi. Avrupa’nın en üstün araçları ile donatılmış olan Yunan Ordusu’ndan, Ordumuzun donanım itibarıyla geri kalmaması ve hatta ona üstünlük elde edebilmesi gibi inanılmaz bir mucizeyi, Anadolu Halkının fedakârlığına borçluyuz. Ancak silahlarımızı, amacımızı tamamen elde ettikten sonra bırakacağımızdan, Milletimizin son derece gayret ve fedakârlık göstermesini bekleriz. Zaferimiz kutlu olsun. Polatlı, 14 Eylül 1921 Mustafa Kemal Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı 1 Yunan kaynaklı haberler, Yunan Ordusu’nun büyük bir başarı elde ettiği, görevini hakkıyla yerine getirerek düzenli bir şekilde geri çekilmeye başladığı ve kışı geçirdikten sonra yeniden taarruz edecekleri yönünde idi. Ama Kentte gözlenen durum hiçte böyle değildi. Kütahya İstasyonuna gelen trenler durmadan yaralı Yunan askerlerini taşıyordu. Kütahya Sultanisi (Lisesi) askeri hastane olarak düzenlenmişti ve tıklım tıklım yaralı doluydu. Türkler, doğrulanamayan bazı haberlerle, Türk Ordusu’nun Yunanlıları geri püskürttüğünü ve çekilen Yunan birliklerini takip ettiklerini duyuyorlardı. CEPHE EMRİ YUNAN ORDUSU ASKERLERİ Bursa ve Dumlupınar’dan ilerleyerek yaptığımız zaferlerle dolu muharebelerle, Sakarya’dan doksan kilometre içeriye kadar girdik. Bu zaferle bize lazım olan işgal hattını elde ettik. Türklere pek çok zayiat verdirdik. Bu bizim için yeterlidir. Sonuna kadar zaferden eminim. Türklere daima taarruza devam edeceğimizi unutmayalım. Askeri ve siyasi amaçlarımıza ulaştığımız için bugün akşamdan itibaren ordumuz düzenli bir şekilde batıya doğru geri çekilecektir. Zaferinizi kutlarım. Sivrihisar, 17 Eylül 1921 Papulas Küçük Asya Ordusu Başkomutanı 1 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1164, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 165 1 Gerçek tamamen farklıydı. Yunan Ordusu yenilmişti ve perişan bir şekilde geri çekiliyordu. Çekilirken Eskişehir-Afyonkarahisar hattına kadar köyleri ateşe vermişler, halkı zulmetmişler, tarlalardaki ekinleri tahrip etmişler, hayvanları beraberlerinde götürmüşlerdi. EGELİ RUM MANOLİ ANLATIYOR: Yunanlıların bugün bile “Büyük Felaket” diye adlandırdıkları yenilginin ortaya çıkardığı toplumsal sorunlar, Yunanlı yazar Dido Satiriyu’nun romanında bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. Roman kahramanı Egeli Türk Vatandaşı Manoli Aksiyotis, savaşın başında Osmanlı Ordusu’nun “Amele Taburları” na alınmış, sonra askerden kaçmış, ama bu kez de Yunan İşgali olunca, Yunan Ordusu’nda askerliğe ve savaşa zorlanmıştır. Türk Büyük Zaferi’nden önce aynı birlikte arkadaş olduğu Giritli Nikita Drossakis, Sakarya Savaşı’nda başından geçenleri şöyle anlatır Manoli’ye. “Eskişehir Ovası’ndayım ben ve Sakarya’daydım. Bahar ve yaz mevsimlerindeki bütün gürültülü zaferler, Eskişehir, Kütahya, Afyonkarahisar’lar bizi perişan etti. Cephe gerisinde pusulayı tamamıyla şaşırdık! Çalan çanlar, her yerde bayraklar, vatan, millet nutukları, cilalı makaleler… hepsi saçmaydı! Ve Atina’da iyi bir çözüm şekli için, stratejik bir geri çekilip toparlanma için önümüze çıkan fırsatı yakalamak yerine hükümet: Ankara’ya ileri! emrini veriyor… İleri ama neyle? Kiminle? Ve böylece ağustos ayında, Anadolu’nun o dayanılma sıcağında Eskişehir yürüyüşü başladı! Güneş bedenimizi yakıyor kavuruyor, içimizi kurutuyor. Susuz tarlalar gibi çatlıyordu dudaklarımız, dillerimiz. Terimiz akmıyordu artık, salyamız yoktu. Fişeklerin kurşununu emiyorduk, biraz serinleyelim diye! Arkadaşım Oresti çıldırıp damarlarını kesti sonunda. Biz son gücümüzü de tüketmekteydik, Türklerse, olanca az kayıp vererek düzenli bir şekilde geri çekiliyor ve bizi kendi istediği yere doğru sürüklüyordu! Sakarya’daki o yirmi iki günlük savaş bizi mahvetti… Yüz kilometrelik bir cephe üzerinde dövüşmekteydik. Sarp dağlarda, uçurumlar arasında… Yirmi beş kilometre derinliğinde olan Türk istihkâmları, Polatlı’dan Tuz Gölü’ne kadar tepelere yayılmış durumdaydı. Her tepecik bir müstahkem mevki halindeydi sözün kısası. Yığın yığın siperler, dikenli tel örgüleri, gözetleme karakolları vardı. Ve bu cehennemden canlı çıkmayacaklarına dair sanki yemin vermişti Türkler; inatla boğazlaşıyorduk. Depolar dolusu silah ve cephane vardı ellerinin altında, uçakları bile vardı… Bizim, sadece süngülere dayanan yiğitliğimiz ne ifade edebilirdi ki? Yirmi beş bin delikanlı öldü savaşta! Hastaneler ağzına kadar 2 doluydu. Havaya savurup attık kuvvetlerimizi, sonra da geri çekildik. 1 2 İbrahim Artuç, Büyük Dönemeç Sakarya Meydan Muharebesi, s.273, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 1985 Dido Sotiriyu, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, s.171-172, Sander Yayınları, İstanbul, 1970 166 CEPHE GERİSİNDE DAĞ YÖRESİ VE DEMİRCİ AKINCILARI Sakarya Savaşı’ndan sonra Türk ve Yunan orduları arasındaki sınır, yani cephe, Bilecik, Eskişehir ve Afyonkarahisar’ın doğusundan geçiyordu. Cephenin batısında kalan Anadolu topraklarında Yunan işgali on bir ay daha sürecekti. Bursa, Balıkesir ve Kütahya il sınırlarının birleştiği engebeli ve dağlık yöreye Dağ Yöresi denir. Bu yörede Tavşanlı, Emet, Simav, Demirci, Dursunbey, Orhaneli, Harmancık, Keles ilçelerinin kasaba ve köyleri bulunur. Bu yöre dağlık ve engebeli olduğu için Yunan işgal kuvvetleri tarafından çok zor kontrol edilebiliyordu. Bu yörede güvenliği sağlamakta zorluk çeken Yunan İşgal İdaresi, dağlara çıkmış olan Akıncı kollarının baskınlarını ve sabotajlarını durduramıyordu. Her gün bir iki kayıp vermekte, haberleşme ve ulaşım aksamaktaydı. Bütün bölgenin binlerce köyünü işgale yetecek kadar askeri olmadığı için çetelere ve akıncılara yataklık yaptıklarından kuşkulandıkları yerleri zaman zaman işgal ediyor, halka insafsızca gözdağı vererek direniş ruhunu kırmaya çalışıyor, birçok sivil erkek ve kadını esir ya da rehine diye Yunanistan’a götürüyordu. Sefalet içindeki 1 kamplarda tutulan bu sivillerin sayısı üç bini aşmıştı. Kütahya-Eskişehir Savaşı başlamadan ve henüz Kütahya Yunan işgaline girmeden önce, Demirci’nin Yunan İşgali’ne gireceği anlaşılınca, Kaymakam İbrahim Ethem Bey, yanına Kuva-yı Seyyare’nin dağılan bir kısım adamlarını ve yöre efelerini alarak dağa çıkar. Kütahya’da bulunan 1. Süvari Alayı Komutanı Derviş Bey’in isteği ile Kütahya Mutasarrıfı Rahmi Bey, Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey’e 100 lira gönderir. Durumu Rahmi Bey ve Derviş Bey ayrı ayrı telgraflarla İbrahim Bey’e bildirirler. Böylece Demirci Akıncı müfrezeleri orduya bağlı olarak kurulmuş olur. Bir yanda Türk Genel Kurmayı hizmetinde gerilla yöntemi ile Yunan birliklerine baskınlar yapan Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey komutasındaki Demirci Akıncıları, bir yanda Yunan işgal komutanları ile iyi ilişki kurmuş veya öyle görülen yerli çeteler, bir yandan da Çerkez Ethem Kuva-yı Seyyaresi’nin dağılması ile boşta kalan ve yalnızca eşkıyalığı düşünen bağımsız çeteler, Dağ Yöresi’nde faaliyet gösteriyorlardı. Dağ Yöresi köylerinde eli silah tutanlar, Yunana boyun eğmeyenler, eşkıyalığa tenezzül etmeyenler Demirci Akıncılarına katıldılar. Müfrezeler 13 kısma ayrılır ve her müfrezede 25–30 kişi bulunurdu. Bir zamanlar Çerkez Ethem’in yanında yer alan ve Yunan’a sığınmaktan vazgeçen Parti Pehlivan, adamları ile birlikte 11.Müfreze’yi oluşturur ve Simav ile Demirci ilçelerinden sorumlu olur. Yunan işgali süresince Parti Pehlivan Müfrezesi, içinde onlarca 1 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.246, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 167 Simavlının da bulunduğu 300 dolayında silahlı çete ile Simav Dağları’nda on iki 1 bin Yunan kuvvetine baskınlar yaparak göz açtırmamıştır. Kaymakam İbrahim Ethem Bey, gizli olarak Türk Genel Kurmay’ından emir alıyor ve durum raporlarını sık sık Genel Kurmay’a gönderiyordu. Demirci Akıncıları, kısa bir süre içinde Dağ Yöresi’nin bir bölümünde düzensizlikleri gidermiş, dağlarda başıboş dolaşan, zaman zaman da eşkıyalığa yönelen 2 Kuva-yı Seyyare artıklarını düzene sokmuş ve kendilerine bağlamışlardır. Tavşanlı’da Yunan işgali başladığında, Tavşanlı Jandarma Komutanlığı görevini yürüten Alabardalı Kabakçı Salih Efe, Yunanlı Komutan Zamanist ile dost olmuş ve Yunanlılar adına çetesi ile birlikte, Dağ Yöresi’nin güvenliğini üstlenmişti. Salih Efe, bu görevi yerine getirirken, bir yandan da gizliden gizliye 3 çevrede çapulculuk yapan Yunan askerlerine göz açtırmamıştır. ALABARDALI KABAKÇI SALİH EFE: Tavşanlı’nın Çamalan (Alabarda) köyünden Kabakçı Salih, gençlik yıllarında çobanlık yapmış ve askerlik yaşı geldiğinde Çanakkale’ye askere gitmiştir. Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasından sonra terhis olmuş ve köyüne geri dönmüştür. Yunan işgalinden önce, Tavşanlı Askerlik Şubesi Başkanı Hurşit Bey, askerlik süresini tamamlamadığı gerekçesi ile Kabakçı’yı ve Yörük Mustafa’yı hapse attırır. Bu sıralarda astığı astık, kestiği kestik bir eşkıya olan Alagöz Ahmet, Kütahya’daki hapishaneden kaçmış olup ortalığı kasıp kavurmaktadır. Hurşit Bey, Alagöz’ü yakalattırmak için, Kabakçı’yı ve Yörük Mustafa’yı hapisten çıkarttırır ve kaçtıkları haberi yayılır. Her ikisi de Alagöz’ün çetesine katılırlar ve onu öldürmek için fırsat kollarlar. Dereli Köyü’nde zehirli gözleme yedirterek öldürürler. Alagöz öldükten sonra, Kabakçı üzerine kurşun sıkar ve çatışmada öldürüldü süsü verilir. Bu olay sonrasında askerliğinin kalan kısmını tamamlaması için Kabakçı Tavşanlı Jandarma Bölük Komutanlığı görevine getirilir. Daha sonra Tavşanlı Yunan işgaline girer. Kabakçı adamları ile birlikte Kütahya yönüne geri çekileceğine veya Demirci Akıncıları’na katılacağına, Tavşanlı’da kalır ve işgal komutanı Zamanist ile iyi geçinir. Kabakçı, Yunan işgali sırasında yaklaşık altı ay Yunanlılar adına Dağ Yöresi’nde özellikle Tavşanlı’da, Emet’te çalışmıştır. Bu arada gizliden gizliye, çapulculuk yapan Yunan askerlerinin köylere zarar vermelerini 4 önlemiştir. O sıralarda Kabakçı Salih Efe ve onunla birlikte olan Topal Sadettin Efe, Türk Genelkurmayı tarafından Yunanlılarla işbirliği yapan çeteler olarak biliniyorlardı. Çünkü bunlar Kaymakam İbrahim Ethem Bey ile birlikte 1 Alaattin Gürırmak, Simav Düşman İşgalinden Nasıl kurtuldu (Makale), http://www.simav.gov.tr/ 2 Prof Dr. Metin Ayışığı, Kuva-yı Milliye ve Dursunbey (Sempozyum Sunumu), http://w3.balikesir.edu.tr/~metinay/dursunbey.htm 3 Ömer Faruk Dinçel, Kabakçı Salih Efe (Makale), http://omerfarukdincel.com/ 4 a.g.e. 168 çalışmıyorlar ve hatta bazen de çatışıyorlardı. 1 BİR TELGRAF GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA Görev alanım içinde bulunan Emet, Tavşanlı, Yenice, Gökçedağ ve Dağardı’nda Yunan kuvveti bulunmamaktadır. Fakat buralarda Yunanlılar, Kabakçı ve Saadettin gibi hainlerden yararlanmaktadır. Durum bilgilerinize arz olunur. 28 Şubat 1922 İbrahim Ethem Demirci Kaymakamı 2 AĞAÇHİSAR BASKINI Çerkez Ethem’in Yunanlılara sığınmasından sonra, dağılan Kuva-yı Seyyare’ye bağlı çetelerin bir bölümü Demirci Akıncıları’na, bir bölümü ordu birliklerine katılmış, bir bölümü de Dağ Yöresi’nde başıbozuk bir şekilde eşkıyalığa başlamıştır. Bunların, Ankara Hükümeti ve ordu adına para topladıklarını öne sürerek yöre halkına, özellikle azınlık Rumlarına ve işbirlikçilere yapmadıkları eziyet kalmıyordu. Hâlbuki Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa bu yönteme kesinlikle karşı idi. Ama yöre Yunan işgalinde olduğu için ve Yunanlılar da yeterince güvenliği sağlayamadıklarından eşkıyalığın önüne geçilemiyordu. Bu çetelerle mücadele eden ise Tavşanlı Jandarma Bölük Komutanı Kabakçı Salih Efe ve adamları idi. Sakarya Zaferi’nin son günleri olan, 12 Eylül 1921 günü Orhaneli’nin Ağaçhisar Köyü’ne yüz kişilik bir grup gelir ve cami bahçesinde hayvanlar kestirilir, yemekler yenir, eğlenilir, halka işkence edilip kadınları mücevherleri gasp edilir. Bu olayı haber alan Salih Efe adamları ile köyün etrafını sarar. Önce teslim olmaları için uyarıda bulunurlar ve sonra ateşe başlarlar. Yörede Garp Cephesi emrinde görev yapan Kirmastılı Akıncı Müfrezesi, Yunanlılarla işbirliği yaptığı için Salih Efe karşısında ve çetelerin yanında çatışmaya girmiştir. Sekiz saat süren çatışmadan sonra çeteciler bozguna uğramış, müfreze komutanı Kirmastılı Ahmet Nazif Bey şehit düşmüş, çetecilerin ve akıncıların bir bölümü kaçmış, bir bölümü de yakalanmıştır. Yakalananlar Kabakçı Salih Efe ve adamları tarafından, önce Harmancık’a ve oradan Tavşanlı’ya getirilir ve Yunan askerlerine teslim edilirler. 26 Eylül 1 Recep Aydoğdu, Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesi’ne Bağlı Bir Bölüm Köy ve Beldelerin Tarihi (Makale), http://www.recepaydogdu.com/ 2 a.g.e. 169 1921 günü de Kütahya’ya nakledilerek hapsedilmişlerdir. 1 KELES MINTIKA KOMUTANI FİRUZ BEY’IN İFADESİ: Keles Mıntıka Komutanlığı'na tayin edildiğimden itibaren verilen görevleri yapıyor ve askerlerimle Kocaeli bölgesinde çalışıyordum. Yunanlılara hizmet eden Tavşanlılı Kabakçı Salih ile Orhanelili Topal Sadeddin'in başlarına topladıkları üç yüz kadar asiyle çarpıştım. Sekiz saat devam eden mücadele sonunda esir düştüm. Bizi kollarımız bağlı olarak Kütahya'ya götüren asiler, 26 Eylül 1921 günü Yunan işgal komutanına teslim ettiler. Her birimiz tüfek dipçikleriyle güzelce dövüldükten sonra elbisemi soyup hapis ettiler. Tutuklandığımın ikinci gecesi karargâha götürüldüm ve üç saat aralıksız dayak yedim. Yan taraftaki hücreden acı acı yükselen; “Aman Allah!” sesleri üzerine indirilen sopaları saymaya başladım. Yedi yüze kadar saydıktan sonra nöbet bekleyen Kurşunlulu Petro'dan dayak yiyenin kim olduğunu sordum. Arkadaşlarımdan Dağıstanlı 2 Mehmet ile Bursalı Osman olduğunu söyledi. 1921–1922 KIŞI ÇOK SERT GEÇTİ Sakarya Savaşı sona erdikten, Yunan Ordusu batıya doğru geri çekildikten ve Türk Ordusu onu takip ettikten sonra, Bursa-Eskişehir-Afyonkarahisar doğusundan itibaren yeni bir cephe oluşalı henüz dört ay geçmişti. Ne Yunanlıların kendilerini tekrar hücum edecek ve ne de Türk Ordusu’nun ilerleyecek durumu kalmıştı. Bu yıl kış mevsimi biraz daha erken ve biraz daha sert olarak gelmişti. Daha ekim ayının sonunda yağan yağmurlarla ham toprak yollar büsbütün geçilmez hale gelmiş, dereler ve ırmaklar daha bir deli akar olmuştu. Kağnılar ve at arabaları ikide bir balçık çamurlara saplanıyor, cephane sağlama bir yana, ordunun yiyecek ve yem ihtiyacını sağlamak bile sorun oluyordu. Aylar boyu iki taraf askerleri, İçbatı Anadolu Yaylası’nın soğuk rüzgârlarına, sürekli yağan karına göğüs germiş, toprak siperlerde, kerpiç köy evlerinde çamur ve yağmur arasında zor günler geçirmişlerdi. İki taraf da bu arada birbirlerine dokunmamaya sanki özel bir önem gösteriyorlardı. Türk Ordusu’nun önemli bir bölümü, ulaşım kolaylıkları nedeniyle güneye, yani Konya-Afyonkarahisar demiryoluna doğru kaydırılmaya başlanmıştı. Bu durum Yunan Ordusu’nu da etkilemiş, bu ordunun da önemli bir bölümü kuzeyden Afyonkarahisar’a doğru taşınmıştı. Bu yer değiştirmeler, EskişehirKütahya-Afyonkarahisar demiryolundan yararlanan Yunan Ordusu için ne kadar kolay olmuşsa, olanakları kıt, ulaştırma araçlarından yoksun ve kuzey-güney yönünde bir demiryolundan mahrum Türk Ordusu için de o kadar zor ve 1 2 Ömer Faruk Dinçel, Kabakçı Salih Efe'nin Faaliyetleri (Makale), http://doganlar-koyu/ a.g.e. 170 zahmetli olmuştur. 1 Nasıl ki 1921 yılı Kurban Bayramı Türkler için işgal altında buruk ve hüzünlü bir havada geçtiyse, 1922 yılı Noel’i de Kütahya’daki Yunan askerleri ve yerli Rumlar için de öyle geçti. Kütahya Rumlarının, Yunan askerini çiçek yağmuru, çan sesleri ve Yunan bayrakları ile karşılamalarından yılbaşına kadar henüz altı ay geçmişti. GECİKEN EMET İŞGALİ Tavşanlı’daki Yunan işgalinin ilk altı ayında, Jandarma Bölük Komutanı Alabardalı Kabakçı Salih Efe ile Tavşanlı İşgal kuvvetleri Komutanı Zamanist’in arası çok iyidir. Şubat ayı ortalarında, Yunan karargâhının bulunduğu Çukurköy’de Salih Efe ile Zamanist kavgaya tutuşurlar. Nöbetçilerin içeri girmesiyle Salih Efe pencereden kaçar. Bu olaydan sonra Salih Efe’nin Yunan işbirlikçiliği sona erer, Zamanist de onun yakalanarak öldürülmesi emrini verir. 2 Bu kavga, Kabakçı’nın Yunanlılarla mücadelesinin başlangıcı olur. Salih Efe, önce Kuruçay Köyü’ne gelir. Burada sağduyu sahibi arkadaşlarıyla yaptığı uzun tartışmalardan sonra, geçmiş hatalarını telafi etmek için 3 çalışacağına söz verir. Daha sonra Salih Efe, adamları ile birlikte Emet yakınlarında, Günlüce ile Eğrigöz köyleri arasında yer alan Türkmen Tepesi’ne sığınır. Burası savunulması kolay, ulaşılması zor bir yerdir. Yunanlılar da bunun üzerine 20 Şubat 1922 günü, daha önce işgal etmeye gerek duymadıkları Emet’i kırk kişilik bir birlikle işgal ederler. Askerlerini hükümet konağına yerleştirirler. İşgalin başlangıcında Emet ileri gelenleri, Yunanlıların Emet’e bir zarar vermedikçe Emetlilerin de onlara bir zarar vermeyeceklerini bildirirler. Bu günlerde Türk Genelkurmay’ı, hazırlıklar yetişirse Büyük Taarruz’un ilkbaharda yapılmasını planlıyordu. Bu amaçla işgal bölgesinde keşif yapmak, Yunan Ordusu’nun gerilerine saldırmak ve gönüllü asker toplayıp eğitmek için subaylar komutasında küçük müfrezeler yollandı. Bunlar Yunan kuvvetlerine görünmeden bölgeye sızıyorlar ve güvendikleri kişi ve gruplarla temasa geçiyorlardı. Mart ayında, 7.Tümen’den Yüzbaşı Reşit Bey ve Teğmen Şakir Bey ile birlikte on er Emet yakınlarına kadar geldiler ve çalışmalarına başladılar. Yunanlılarla arası bozulan ve kaçarak Türkmen Tepesi’ne sığınan Kabakçı 1 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.9-10, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 Ömer Faruk Dinçel, Kabakçı Salih Efe (Makale), http://omerfarukdincel.com/ 3 Recep Aydoğdu, Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesi’ne Bağlı Bir Bölüm Köy ve 2 Beldelerin Tarihi (Makale), http://www.recepaydogdu.com/ 171 Salih Efe de adamlarıyla bu birliğe katılmak ister. Fakat daha önce Yunan 1 işbirlikçisi olduğu için bu isteği kabul edilmez. Ancak bazı kaynaklarda ise Yüzbaşı Reşit ve Teğmen Şakir beylerin, Kabakçı Salih Efe ve Arif Çavuş gibi kimselerden yardım gördükleri, Erenköy, Emet ve Harmancık dolaylarında halka silah ve cephane dağıttıkları, Kadıköy’de toplanan silahlı halk ile birlikte bu yörede bulunan otuz beş kişilik bir Yunan 2 takip müfrezesiyle çarpışarak kayıp verdirdikleri ifade edilmiştir. DEĞİRMİSAZ OLAYI VE EMET HÜKÜMET KONAĞI’NIN YAKILMASI 19 Nisan 1922 günü on kişilik bir Yunan birliği Emet’te bulunan askerlere gıda ve yiyecek temini için Değirmisaz’a gider. Orada onları gören Sülyebala Köyü’nden bir kişi, ellerindeki silahlara karşıdan bakıp, “İşgal altında olan biziz. Bizim kendimizi savunacak bir silahımız bile yokken onlar makineli tüfeklerle halkı soyuyorlar.” diyerek durumu Yüzbaşı Reşit Bey’e bildirir. Gece Yunanlıların Değirmisaz’da konakladıkları köy odasına baskın yapılacaktır. Sülyebalalılar Değirmisaz’a vardıklarında Köy Muhtarı Kadıoğlu İsmail eğer bu gece köy odasına baskın yapılırsa Yunanlıların bunun sorumluluğunu kendilerine yükleyeceklerini, mümkünse bu baskının ertesi günü köyden çıktıktan sonra yapılmasını söyler. Bu kabul edilir. Yunanlılar, köyden ayrılır ayrılmaz köyün dışında bulunan Emet Çayı’nı geçerler. 20 Nisan 1922 günü pusuya yatan Sülyebalalılar tarafından altı Yunanlı asker öldürülür. Avcı kolu halinde köyden çıkmaları sebebiyle hepsi pusuya düşmez. İkisi yaralı halde kaçarak Emet’teki birliğe ulaşırlar. Bu olay üzerine Değirmisaz Muhtarı Kadıoğlu İsmail ile birlikte iki azası Yunanlılar tarafından yakalanıp Emet’e getirilir. Akla hayale gelmeyen işkenceler yapılır. İşkence yapılan Değirmisazlılar’ın feryatları Emet sokaklarında çınlamaktadır. Üç gün süren bu eziyetler sonrasında Değirmisazlılar dayanamayıp baskını kendilerinin yapmadıklarını, yapsa yapsa Sülyebalalıların yapmış olabileceğini söylerler. Bunun üzerine Yunan Komutanı, Emet Belediye Reisi Terlemez Hasan Bey’i çağırıp Hükümet Konağı’nda bir eğlence düzenlemesini ister ve ahlaksız isteklerde bulunur. Ayrıca Sülyebala’yı da yakıp yıkacağını söyler. Belediye Reisi eğlence için hazırlıklara başlar ve Sülyebala Köyü’ne haber uçurur. Artık tahammül edilecek hal kalmamıştır ve bir plan hazırlanır. Ertesi günü plan işlemeye başlar. 24 Nisan 1922 günü Belediye Reisi Terlemez Hasan Bey eğlenceyi düzenler. Şeyhler Köyü’nden çalgıcılar getirtilir. Eğlence başlar. Belli bir süre sonra çalgıcılar bir fırsatını bulup binayı terk edeceklerdir. Sarhoş olan Yunanlılardan büyük bir bölümü sızmışlardır. 1 2 Gazi Emet’te Milli Mücadele (Makale), http://www.emet.gov.tr Ömer Faruk Dinçel, Kabakçı Salih Efe (Makale), http://omerfarukdincel.com 172 Hükümet Binası’na emme basma itfaiye tulumbasıyla gazyağı püskürtülecek ve bina ateşe verilecektir. Yüzbaşı Reşit Bey, Teğmen Şakir Bey, askerler, Eğrigözlü efeler, Sülyebalalı ve Emetli efeler toplam otuz, kırk kişi Hükümet Konağı etrafına mevzilenirler. Ama plan düşünüldüğü gibi işlemez. İtfaiye tulumbası çalışmaz. Emetliler Hükümet Konağı’na yaklaşamadıkları için plan hemen değiştirilir. Kalaycı Artin adlı bir gayrimüslimin eline gazyağına batırılmış paçavralar verilir. Bunu yakıp arka bahçedeki pencereden içeriye atması söylenir. O da öldürülme korkusu ile denileni yapar. Çalgıcılar tuvalete gitme bahanesi ile dışarı çıkmışlardır. Yangın kısa sürede binayı sarmış dışarı kaçmaya çalışanlar teker teker vurulmuştur. Yunan Komutan ile birlikte Yunanlı askerler burada öldürülür. Ancak o sırada Hükümet Binası’nda olmayan bir Yunanlı asker, silah sesleri üzerine bulunduğu evden yerel kadın kıyafetleri giyerek kaçar. Durumu Tavşanlı’daki Yunan karargâhına bildirir, onlar da Kütahya’daki karargâha bildirirler. Bunun üzerine Kütahya’daki karargâhtan bir tabur asker Tavşanlı üzerinden Emet’e yönlendirilir. Emetliler için iki seçenek vardır. Ya Emet’i ve köylerini boşaltıp dağlara kaçacak, ya da Yunanlılara karşı 1 koyacaklardır. CEVİZDERESİ DESTANI Emetli gençler halkı galeyana getirip karşı durmak kararındadırlar. Zaten kaçmaya ve bütün köyleri boşaltmaya da pek vakit yoktur. 26 Nisan 1922 gecesi Cevizderesi’nin bulunduğu yerde Yüzbaşı Reşit Bey, Teğmen Şakir Bey ile askerleri, Eğrigözlü seymenler, Sülyebalalı ve Emetli efeler toplam elli, altmış kişi mevzilenirler. Silah sesi gelmeden kesinlikle ateşe başlanmayacaktır. Dar bir vadide bulunan bu bölge pusu için en uygun yerdir. 27 Nisan 1922 günü öğle vaktine doğru 200–300 kişilik Yunan taburu Cevizderesi’ne girer. Pusunun baş tarafında Sülyebalalılar, ortasında Eğrigözlüler ve 7.Tümen’den gelen subaylar ile erler, sonunda ise Emetliler bulunmaktadır. Yunanlılar sayıca çok olduğu için tamamı pusunun içine girmez. Dolayısıyla pusunun baş tarafında bulunanlar pusu gerçekleşmeyecek diye yavaş yavaş açılmaya başlarlar. Ama o anda bir mucize olur. Yunan komutanı derenin aktığı yere geldiğinde atından iner ve atını sulamaya başlar. Pusunun sonunda bulunan Emetli efelerden Porsuk Ahmet uyuyup kaldığı siperinden atların ayak sesleriyle uyanır ve Yunanlıları büyük bir dikkatle izlemeye başlar. Yunan komutanı tekrar atına bindiğinde herhalde askerlerine üçerli sıraya geçmelerini söylemiş olmalı ki sayıca fazla olan Yunanlıların tamamı pusu kurulan bölgenin içine girmeye başlarlar. Tabi bu sırada pusunun baş tarafı yavaş yavaş açılmış haldedir. Yüzbaşı Reşit Bey, açılan bu pusuyu gördüğü, belki de Yunanlıların tamamının pusunun içine girmesini beklediği için ilk atışı bir türlü yapmamıştır. Yunan Komutanı, Porsuk Ahmet’in siperine yaklaşınca Efe ani bir kararla tetiği çekmiş ve komutanın atını vurmuştur. 1 Gazi Emet’te Milli Mücadele (Makale), http://www.emet.gov.tr 173 Porsuk Ahmet’in ilk atışından sonra başlayan mermi tufanı akşama kadar hiç susmamış, pusunun baş tarafı da açılan ilk atıştan sonra tekrar kapanmış ve Yunanlıların tamamı pusu içinde kalmış, hatta kurmaya bile fırsat bulamadıkları mitralyöz de Emetlilerin eline geçmişti. Yunanlılardan 25 kadarı bugün “Şekerlerin Damları” diye bilinen yerde bulunan taşlarla örülü bir samanlığa sığınmışlar, taşların arasından açtıkları ateşle efelerin yanlarına sokulmalarını engellemişlerdi. Havanın kararması üzerine efeler Cevizdere’den ayrılırlar. Samanlığa sığınan Yunanlılar ise Tavşanlı ve Kütahya’ya ulaşmak için değişik köyleri ve yolları deneseler de yol iz bilmedikleri için onlar da rast geldikleri köylüler tarafından öldürülmüş Kütahya’ya ancak iki asker ulaşabilmişti. Yunan işgali altındaki hiçbir yerde bu tarihe kadar Yunanlılara böyle ağır bir darbe 1 vurulmamıştı. PORSUK AHMET EFE’NİN ANLATTIKLARI: Benim sipere yattığım yer hemen yolun altında, kayaların arasında bir yerdi. Karşımdan gelen Yunanlıların beni görmelerine imkân yoktu. Ancak benim yanımdan geçerlerken bir tanesi başını sola çevirse beni görecek ve beni öldüreceklerdi. O anda kafamdan birçok şey geçti. “Nasıl olsa beni görecek ve öldürecekler. En iyisi ölmeden öldürebildiğim kadar Yunanlı öldürüp ondan sonra öleyim.” diyerek ani bir kararla başlarındaki komutana nişan aldım ve ateş ettim. Kurşun komutanın atının başına isabet etmişti. Atın vurulması sonucu yere düşen komutan atından silahını almaya yeltenirken ikinci atışı yaptım ve komutanı vurdum. Ondan sonra mermiler havada uçuşmaya başladı. Benim silahımın patlamasıyla diğer arkadaşlarım da ateşe başladılar. Ortalık anacı babacı günü olmuştu. 85 mermim vardı. Bir tanesini bile boşa atmadım. Mermim bir tane kalınca vurduğum Yunan komutanının silahını gözüme kestirdim. Onu almaya giderken bir Yunanlı beni fark etmiş olmalı ki onun silahını bana doğrulttuğunu fark ettim ve kalçamdan vuruldum. Döndüğüm gibi son mermimle beni vuran Yunanlıya ateş ettim ve 2 onu vurdum. Böylelikle Cevizderesi’ndeki görevimi tamamlamış oldum. BİR RAPOR MÜFREZE KOMUTANLARINA Emet’te Kabakçı Salih Yunanlıların karşısında yer almış olup, Emetlilerle beraber çok sayıda Yunan askerini imha etmişlerdir. Ama ne yazık ki Emet ve birkaç köy yanmıştır. 21 Mayıs 1922 İbrahim Ethem 1 2 a.g.e. a.g.e. 174 Demirci Kaymakamı 1 YUNANLILAR GAZİ EMET VE KÖYLERİNDEN İNTİKAM ALIYOR Cevizderesi baskınını haber alan Yunanlılar iki alay Kütahya’dan, uçak takviyeli iki alay da İzmir’den olmak üzere toplam dört alaylık birliği Emet üzerine gönderir. Emet için acı ve hüzün dolu günler daha da artarak devam etmektedir. Mayıs başında Emet bölgesine gelen dört alay Yunan birliği 24 Mayıs 1922 gününe kadar Emet’le beraber 14 köyünü taş üstünde taş kalmayacak şekilde yakmışlardır. Cevzideresi’ne katılanları isim isim tespit etmişler ve teker teker aramaya başlamışlardır. Özellikle yakılan köyler, Cevizderesi baskınına katılanların köyleridir. Gittikleri her köyde çoluk çocuk, hamile yaşlı, kadın erkek ayırt etmeden önlerine geleni hunharca şehit etmişlerdir. Bu işgal Ramazan ayına rastlamış hatta Emet’in girişinde bulunan ve şimdi şehitlik olan yerde, Ramazan Bayramı günü şehit edilmişlerdir. Cevizderesi’nde ele geçirilen mitralyöz de Yunanlılar tarafından Umutlu Köyü’nde bulunmuş ve geri alınmıştır. Yaralı olan Porsuk Ahmet Efe ve Belediye Reisi Terlemez Hasan Bey ile birçok kişi esir alınmış, bir kısmı Simav’da hapsedilmiş, bir kısmı da Manisa’da Yunan Divan-ı Harbi’nde yargılanarak Korfo Adası’na ve Atina’ya esir olarak götürülmüşlerdir. Gazi Emet’in bu kahramanlık destanı, Yunanlıların savunma hattını zayıflatmış ve dört alay Yunanlıyı üzerine çekerek cephe gerisindeki akıncı müfrezelerinin birçok yerde rahatlamasını ve ilerlemesini sağlamıştır. Bazı çevrelerce de Emet’in bu konuda aceleci davrandığı iddia edilmektedir. Oysa 7.Tümen’den gelen Yüzbaşı Reşit Bey’in, Büyük Taarruz”un nisan ve mayıs aylarında yapılacağını söylemesine rağmen bu taarruz hazırlıkların yetiştirilememesi sebebiyle birkaç defa ertelenmiştir. Ayrıca Reşit Bey’in Garp Cephesi Karargâhı’ndan aldığı emir, cephedeki Yunan kuvvetlerinden bir kısmının cephe gerisine çekilmesinin sağlanması için baskınlar düzenlemesi şeklindedir. Dağlarda, kovuklarda gizlenen mücahitler boş durmadılar ve perakende dolaşan Yunanlıları tek tek kapanlarına düşürdüler. Sonunda Emetlilerle başa çıkılamayacağını anlayan Yunanlılar buradan bütün kuvvetlerini çekmek zorunda kaldılar. Bütün ev ve barklarının yanmasına aldırmadan, toprağımızda tek bir Yunanlı bırakmadık, diye candan sevinen Gazi Emetlilerin bu büyük kahramanlığını, işgal altındaki başka yerler de gösterseydi, Yunanlıların birçok 2 kent, kasaba ve köyleri alarak Anadolu içlerine girmesi pek kolay olmazdı. 1 İbrahim Ethem Akıncı, s.233, Demirci Akıncıları, TTK Yayınları, Ankara, 1978 2 a.g.e. 175 Bu nedenle Emet’e Gazi Unvanı ve İstiklal Madalyası verilmesi Emetlilerin hakkıdır, verilmemesi ise çok geciken bir karardır. TAVŞANLI YUNAN İŞGAL KOMUTANININ ÖLDÜRÜLMESİ Bir yandan Emet Hükümet Konağı yangını ve Cevizderesi baskını, bir yandan da Alabardalı Kabakçı Salih Efe’nin Yunanlılarla arasının bozulup, dağa çıkması, Tavşanlı Yunan İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’nın Dağ Yöresi’nde daha sert önlemler almasına neden olmuştu. Yunanlılar sürekli devriye geziyorlar, köy ve kasabaları basıyorlar ve aramalar yapıyorlardı. Salih Efe ve çetesi, Yunan işbirlikçiliğini bırakmış olup, Milli Mücadele yararına işler yapmak ve kendilerini affettirmek istiyorlardı. Dağları mesken edinen Kabakçı Çetesi’ne önceleri korkuları nedeniyle yardımda bulunan yöre halkı, artık gönüllü olarak yiyecek yardımı yapmaya başladı. Köseler, Nusratlar ve Derbent köyleri arasındaki Türkmen Tepesi’nde gizlenen Kabakçı Çetesi’ne diğer köylüler gibi Derbentliler de yiyeceksiz bırakmazlar. Temmuz Ayı ortalarında, Tavşanlı’dan Keles’e gitmekte olan Yunan taburuna Değirmen Deresi’nde Kabakçı Çetesi tarafından pusu kurulur. Yunan taburu, pusu ihtimalini düşünerek veya pusu kurulduğunu öğrenerek, yolunu 1 değiştirir ve başka yoldan Keles’e ulaşır. Ellerindeki fırsatı kaçıran çeteler, Eşen Köyü’ne gelirler. Köy meydanında dinlenirlerken bir de bakarlar ki, Yunan İşgal Kuvvetleri Komutanı Zamanist beş atlı askerle birlikte köye doğru gelmektedir. Fırsat Kabakçı'nın önüne gelmiştir. Yapılan çatışmada Yunan komutanı ve yanındakiler bir samanlığa sığınırlar. Çatışma devam eder. Bu arada Derbent Köyü’nden Bombacı Eyüp Efe sürünerek düşmana yaklaşmış ilk attığı bomba beriye düşmüş attığı ikinci bomba sonucunda samanlıktan artık ses gelmemiş, efeler her iki taraftan samanlığa yaklaşmışlar ve Yunan Komutanının halen ölmediğini görünce üzerine kurşun sıkarak komutanı ve Yunanlı askerleri öldürmüşlerdir. Daha sonra Zamanist’in ve ölen Yunanlı askerlerin cesetleri orada bulunan bir kuyuya atılmıştır. Daha sonra çeteler köyden ayrılarak, Türkmen Tepesi’ne çekilmiş2 lerdir. 1 2 Recep Aydoğdu, Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesi’ne Bağlı Bir Bölüm Köy ve Beldelerin Tarihi (Makale), http://www.recepaydogdu.com/index.html Ömer Faruk Dinçel, Kabakçı Salih Efe'nin Faaliyetleri (Makale), http://www.doganlarkoyu/ 176 DERBENT, YENİKÖY, EŞEN VE ALABARDA KÖYLERİNİN YAKILMASI Zamanist'in askerleri ile birlikte Keles'e ulaşmadığını öğrenen Yunan Taburu, araştırmaları sonucunda Eşen Köyündeki kuyuya atılan cesetleri bulur. Yunanlılar yaptıkları inceleme sonucu, Kabakçı Çetesinden Bombacı Eyüp Efe’nin Derbentli olduğunu, ayrıca Derbentlilerin çetelere yardımcı olduklarını öğrenirler. Eşen Köyü’nde bazı evleri yakarak 18 Temmuz 1922 günü Derbent Köyüne gelirler. Bir gün önceki çatışmadan haberdar olan Derbentliler, hasat zamanını da bahane ederek dağlara ve köye uzak tarlalara kaçarlar. Köyde kalanlar ise, yaşlılar, sakatlar ile onlara bakanlar ve köyün zarar görmesini önlemek için ağzı laf yapabilen insanlardır. Köyün etrafını saran Yunan Taburu, evleri basarak buldukları insanları, yaşlı, genç, hasta, çocuk demeden köy camiine doldurur. Daha sonra bu insanları ite kaka Bombacı Eyüp'ün evi zannettikleri başka bir eve doldururlar. Evin kapı ve pencerelerini çakarak, yanıcı madde püskürtürler ve evi ateşe verirler. Yanan evden kaçmaya çalışan iki kişiyi vurarak tekrar ateşe atarlar. Köyün dışında mevzilenen Yunan Taburu üç gün boyunca köylülerin köye girip ölülerini gömmesine izin vermez. Üçüncü günün sonunda çetecilerin köye gelmeyeceklerini anlayan Yunan Birliği, köydeki birçok evle birlikte harmanları da ateşe vererek geri çekilir. Derbent Köyü’nün yakıldığı gün, Derbent ve Eşen'den başka, Bozbelen, Yeniköy ve Alabarda Köyleri de yakılmıştır. Yunanlılar çekildikten sonra köylerine girebilen Derbentliler, yanan evdeki kömürleşmiş cesetlerle karşılaşırlar. Komşu evlerden sökülen eski kapılar üzerine yatırılan şehitler, cenaze namazları kılınarak, topluca 21 Temmuz 1922 günü, günümüzde Şehitler Mezarlığı diye bilinen alana defnedilirler. Üzerine 1 yatırıldıkları ev kapılarından şehitlere mezar tahtaları yapılır. CEPHENİN İKİ TARAFINDAKİ SESSİZLİK 1922 Yılı’nın ilkbaharı gelmiş ve geçmişti. Şimdide yaz mevsimi başlamıştı. Ama beklenen Türk Taarruzu başlamıyordu. Cephenin iki tarafında da sessizlik hüküm sürüyordu. İşgal bölgesinde, özellikle Dağ Yöresi’nde küçük ölçekte olaylar oluyordu. Fakat Yunanlılar tarafından acımasızca bastırılıyordu. Yaz mevsiminin bu ilk günlerinde, uzaktan Anadolu’ya bakanların, bir savaşın varlığını anlamaları bir hayli zordu. Hâlbuki işgal altındaki Ege Bölgesi gizli bir yara halinde içten içe kaynayıp durmaktaydı ve buralar kurtarılmadıkça bir barış söz konusu değildi. Bu nedenle böyle uzaktan değil de durumu yakından bakanlar, bu huzur uyandıran sessizliğin yanıltıcı olduğunu 1 a.g.e. 177 bilmekteydiler. Her iki ordu da mevsimle beraber canlanmış, toparlanmışlardı ama pek de rahat değillerdi. Karşılıklı cephelerde mevzilenmiş her iki ordunun askerleri, her an kopması olası bir kızılca kıyametten tedirgin, her an birbirinin üzerine atılmaya hazır bir gerilim içindeydiler. Bununla birlikte, keşif kolları hareketlerinden ve bunların arasında meydana gelen küçük çarpışmalardan başka dişe dokunur bir muharebe faaliyeti yoktu. İki taraf da içten içe 1 hazırlanıyor, iki taraf da birbirlerini kollayıp duruyordu. 8. BÖLÜM: KOCATEPE’DEN DUMLUPINAR’A TAARRUZ ÖNCESİ ORDULARIN DURUMU Türk Garp Cephesi, 1922 Yılı yaz mevsimi başında, gittikçe hızını artıran bir tempo ile kaderini belirleyecek büyük güne hazırlanıyordu. Kağnı tekerleğinin her dönüşünde, çarıklı ayağın her adım atışında cepheye yeni bir kan, yeni bir can gelmekteydi. Sakarya’dan gelen Ordunun, Yunan Ordusu ile eşit bir duruma gelebilmesi için, asker sayısını en az üçte bir, tüfek sayısının üç kat, makineli tüfek ve top sayısını da iki kat artırmak gerekirdi. Her şeyden önce, böyle büyüyecek ordunun bakılıp, beslenmesi gerekliydi. Ordu yaza kadar tüm kaynaklar kullanılarak, gerek asker sayısı bakımından, gerekse silah ve cephane bakımından, aşağı yukarı Yunan Ordusu düzeyine ulaştırıldı. Hepsinden önemli olarak da Ordu iyi eğitim görüyordu. Sakarya Savaşı öncesinde on, on beş günlük bir eğitimin yeterli görülmesine karşın, şimdi bol zaman vardı ve erler değişik eğitim merkezlerinde altı ay eğitim görerek yetişiyorlardı. Ayrıca birliklerde kurslar açılıyor, sık sık tatbikatlar ve manevralar yapılıyor, askerlerin morali gün geçtikçe düzeliyordu. Çünkü zamanla asker daha iyi yiyor, daha iyi giyiniyor, daha iyi bakılıyordu. Denilebilir ki, Kurtuluş Savaşı başladığı günden beri, ordu denilebilecek bir kuvvete ilk defa Büyük Zafer’den önce kavuşulmuştu. Garp Cephesi kuvvetleri, Sakarya Savaşı’ndan önce oluşturulan grup düzeninden, ordular ve kolordular düzenine geçirildi. Cephe Komutanı gene İsmet Paşa idi. Cephe’ye bağlı iki ordu kuruldu. Nurettin Paşa komutasındaki 1.Ordu’nun karargâhı Çay’da idi, 1.Kolordu, 4.Kolordu, Dinar Müfrezesi’nden oluşuyordu ve Afyorkarahisar’ın doğusundan, Ege Denizi’ne kadar olan geniş bir bölgeden sorumluydu. Yakup Şevki (Subaşı) Paşa komutasındaki 2.Ordu’nun karargâhı Bolvadin’de idi, 2.Kolordu, 3.Kolordu, 6.Kolordu’dan oluşuyordu ve Afyonkarahisar’ın doğusundan, Eskişehir’in kuzeyine kadar olan bölgeden sorumluydu. Ayrıca Fahrettin (Altay) Paşa komutasında 5.Süvari 1 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.26, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 178 Kolordusu ve kolordu gücünde Halit (Karsıalan) Paşa komutasında Kocaeli Grubu doğrudan Garp Cephesi’ne bağlandı. Süvari Kolordusu’nun karargâhı Ilgın’da, Kocaeli Grubu’nun karargâhı da Geyve’de idi. Sakarya yenilgisinden sonra Yunan Küçükasya Ordusu da boş durmuyordu. Kuşkusuz bu yenilgi hatırı sayılı ölçüde moral çöküntüsü yaratmıştı ama Ordu büyük bir kayba da uğramamıştı. Sakarya’dan, Eskişehir-Afyonkarahisar hattına çekilmesi de hiçbir zaman bir kaçış şeklini almamıştı. Bu nedenle şimdiki mevzilerine rahatlıkla yerleşmiş, Yunanistan’dan gelen asker, silah ve cephane ile Sakarya Savaşı’nın kayıplarını gidermişti. Bu arada cephesini tel örgülerle, hendeklerle, engellerle kuvvetlendirmiş, eğitimine de ayrıca önem verilmişti. Yunan askerleri ve yerli Anadolu Rumları da olası bir Türk taarruzunun durdurulup, geriye atılamazsa, başlarına ne gelebileceğinin bilincindeydiler. Her ne kadar bahar ayları gelip geçti ve hatta yaz da neredeyse sona ermek üzere olduğu halde, Türklerin bu tür bir saldırıya cesaret edememesi kendilerine 1 güveni artırıyorsa da, yine de moralleri iyi sayılmazdı. Sakarya yenilgisinden sonra, Yunan tarafında hem siyasi ve hem de askeri kadrolarda önemli değişiklikler oldu. Başbakan Gunaris istifa etti. Yerine Stratos getirildi. Sakarya Savaşı’na isteksiz olarak başlayan, ama savaş kararı verilince istifa etmeyip görevine devam eden Küçükasya Ordusu Komutanı General Papulas da istifa etti. Yerine General Hacıanesti atandı. Hacıanesti, ordu karargâhını Eskişehir’den İzmir’e taşıttı. Küçükasya Ordusu, üç kolordu, bir süvari tümeni ve dokuz bağımsız alaydan oluşturuldu. General Trikopis komutasındaki 1.Kolordu’nun karargâhı Afyonkarahisar’da idi, dört tümenden oluşuyordu ve Afyorkarahisar çevresinin savunmasından sorumluydu. General Diyenis komutasındaki 2.Kolordu’nun karargâhı Gazlıgöl’de idi, dört tümenden oluşuyordu ve Afyorkarahisar, Altıntaş, Kütahya arasında ihtiyat (yedek) olarak bulunuyordu. General Sumalis komutasındaki 3.Kolordu’nun karargâhı Eskişehir’de idi, dört tümenden oluşuyordu ve Eskişehir, Kütahya, Bilecik dolaylarının savunmasından sorumluydu. Yunan Süvari Tümeni Uşak’ın güneyinde ihtiyatta idi. Bağımsız piyade alaylarının dördü kolordular emrinde, ikisi bölge güvenliği için cephe gerisinde, dördü de Büyük Menderes Vadisi boyunca cephede konuşlandırılmıştı. Her ne kadar, Türk Garp Cephesi yirmi üç tümen ve bir bağımsız tugaya, Yunan Küçükasya Ordusu da on üç tümen ve dokuz bağımsız alaya sahip olsalar da, bir Türk tümeninin yedi, sekiz bin, bir Yunan tümeninin de on iki, on üç bin askerden kurulduğu unutulmamalıdır. Bu durumda Türk Ordusu 213 000, Yunan Ordusu da 226 000 askerden oluşuyordu. Ancak Türk Ordusu, 5 300 süvari mevcudu ile Yunan Ordusu’nun 1 300 süvarisi karşısında önemli bir 1 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.39-57, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 179 üstünlük sağlamıştı. 1 YUNAN BAŞKOMUTANI HACIANESTİ CEPHEDE Göreve gelir gelmez karargâhını Eskişehir’den İzmir’e taşıyan Yunan Küçükasya Ordusu Komutanı Hacıanesti, birlikleri denetlemek üzere haziran ayında cepheye geldi. Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir’de askeri birlikleri ve cephede alınan önlemleri denetledi. Denetlemeler sırasında tümen komutanları, Hacıanesti’ye özel olarak giydirilmiş ve araç-gereci kusursuz birlikleri gösteriyorlar ve askerlerin morallerinin iyi olduğunu, Türklerle savaşmak için sabırsızlandıklarını belirterek göze girmeye çalışıyorlardı. Ama cephenin tahkimatı göğsü kabartacak bir mükemmellikteydi. Türklerin bu cephe tahkimatını yıkıp geçmesi mümkün görünmüyordu. Yunan Ordusu’nun asker sayısı, eğitim, silah, araç-gereç üstünlüğü karşısında, Türk taarruzunun kesin olarak yenilgiye uğrayacağı düşüncesi, yalnızca Hacıanesti’nin değil Yunan kolordu ve tümen komutanlarının değişmez bir düşüncesi idi. Denetlemeler on beş gün sürdü. Bu uzun denetlemeler sonunda, kimilerince disiplinli ve iyi bir asker olduğu öne sürülen Hacıanesti’nin edindiği izlenim, madalyonun diğer tarafını görememenin verdiği yanılgı ile olumlu idi. İzmir’e döndüğü gün gazetecilere, bütün cepheyi dolaştım Mustafa Kemal adında bir 2 komutana rastlamadım, diye demeç verdi. Bu sıralarda Atina’daki İngiliz Askeri Ataşesi Albay Naire’nin İngiltere Genelkurmay Başkanlığı’na sunulmak üzere, Anadolu’daki Yunan Ordusu’nun durumunu belirten bir rapor hazırlaması gerekiyordu. Bu amaçla Albay Naire, İzmir’de görev yapan iki İngiliz irtibat subayını da yanına alarak haziran ayında cephede, Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir’de bir ay dolaştı. Yunan Ordusu lehinde iyi izlenimler edindi. Atina’ya döndükten sonra Yunan Küçükasya Ordusu’nu abartılı bir biçimde öven raporunu hazırlayarak, İngiltere’ye 3 gönderdi. BİR RAPOR BÜYÜK BRİTANYA DIŞ İŞLERİ BAKANLIĞINA Haziran Ayı içinde, İzmir’de görevli Binbaşı Johnston ve Binbaşı Strover ile birlikte, Yunan Küçükasya Ordusu’nun genel durumunu öğrenmek üzere Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir’de incelemelerde bulundum. Cephede edindiğim izlenimlere göre, Yunan askerlerinin genel durumu umduğumdan daha iyidir. Askerler iyi giyinmişler, iyi besleniyorlar, haftada üç dört 1 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.7-8, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 Damar (Zamir) Arıkoğlu, Hatıralarım, s.280, Tan Gazetesi Yayınları, İstanbul, 1961 3 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.32-33, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 2 180 defa et veriliyor, açıkta asker yok, bütün askerler bir barınakta veya örtü altında kalıyorlar, silahları iyi ve bakımlı. Erler ile subaylar arasında iyi bir ilişki var. Askerler her zamankinden daha iyi eğitim görüyorlar. Cephe tahkimatı olağanüstü ve çok kuvvetlendirilmiş. İlk deha organize eğlenceler düzenleniyor, kukla oyunlarından, iddialı piyeslere kadar çeşitli temsiller veriliyor. Sonuç olarak, gerek askerlik ve gerekse moral yönünden Türk askerlerine göre Yunan askerleri daha iyidir. Türk taarruzuna, aktif bir savunma ile karşılayacaklarına ve başarı kazanacaklarına tam bir güvenleri vardır. Türkleri püskürttükten sonra, büyük bir hırsla geri atıp kovalayabilirler. Ama geçen yıl olduğu gibi, Yunan Ordusu kendiliğinden taarruza geçmek niyetinde değildir. Yunan komutanları, Mustafa Kemal’in kuvvetleri karşısında, cephenin güven içinde olduğundan şüphe etmiyorlar. Atina, 13 Temmuz 1922 Albay Naire 1 Atina Askeri Ataşesi İlkbaharda, Yunan devlet adamları ve hatta İzmir’e gelmeden önce Hacıanesti bile, İç Ege’den vazgeçip Milne Hattı’na çekilmeyi ve bunun yerine İstanbul’u işgal etmeyi veya dahası Batı Anadolu işgaline son verip, Küçükasya Ordusu’nu Yunanistan’a geri çekmeyi bile düşünmüşlerdi. Eğer Batı Anadolu’dan çekilme düşünceleri gerçekleşse ve Ankara Hükümeti bunu kabul etse idi, bekli de yerli Anadolu Rumlarının zorunlu göçü olmayacaktı, ya da olsa bile bir trajedi boyutuna varmayacaktı. Nisan ayında İtilaf devletleri ateşkes anlaşması için Türk ve Yunan hükümetlerine nota vermişler, fakat Ankara Hükümeti ateşkesin ancak Anadolu’dan Yunan askerlerinin çekilmesi ve işgalin 2 sona etmesi ile kabul edilebileceğini bildirmişti. SÖZDE İYONYA DEVLETİ Sakarya yenilgisinden sonra geri çekilmek zorunda kalan Yunan Ordusu’nun, artık Türkleri yenemeyeceği anlaşılmıştı. Hatta Yunan Ordusu’nun işgal ettiği yerleri bile elinde tutup tutamayacağı tartışmalı bir hale gelmişti. Gerek. Yunan ordusunun durumu, gerek Yunanlılar arasında birbirinden ayrı olarak doğan siyasal görüşlerin tek çare olarak Batı Anadolu’da yeni bir devlet kurulmasında birleşmesi, İyonya Devleti düşüncesine yol açmıştır. Artık Yunanistan Batı Anadolu’yu topraklarına katmaktan da, Sevr Antlaşması ile 1 2 a.g.e, s.33-34 Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, c.2, s.717 Kastaş Yayınları, İstanbul, 2004 181 kendisine verilen İzmir bölgesinden de vazgeçmekte, İzmir bölgesinden biraz 1 büyükçe bir alanda İyonya Devleti kurulmasını istemektedir. Haziran ayında, Küçükasya Genel Valisi (Yunan Yüksek Komiseri) Stergiadis, İzmir Belediye Başkanı Hacı Hasan Paşa, Efes Metropoliti Hrisostomos ve Rum Cemaati adına üç Rum lider İzmir’de toplanarak, Yunan işgali altındaki Batı Anadolu’da daha önce düşünülen İyonya Devleti adında 2 özerk bir yönetim kurmak için bir tasarı hazırladılar. HRİSOSTOMOS’UN HAYALİ: Efes Metropoliti Hrisostomos toplantıdan eteklerini hışırdatarak çıkarken, birden kapı eşiğinde durdu ve Stergiadis’e “Atina’dakilere söylemeyi unutmayın. Biz Anadolu Rumları, son üç yıl içinde Yunan Ordusu’na asker olarak otuz beş bin çocuğumuzu verdik. Şimdi bir o kadar insanımızı da İyonya Yönetimi’nin emrine veriyoruz. Yalnız İzmir çevresinde kurulacak küçük bir devlete razı değiliz. İyonya Devleti, Antalya’dan İzmit’e, İzmir’den Eskişehir’e kadar bütün Batı Anadolu’yı içine almalı. Kendi kendine ancak böyle yeterli olur ve ayakta 3 durabilir.” dedi. Bursa, Bandırma, Soma, Manisa, Simav yörelerinden yirmi bin kişilik Politophylakion (Silahlı Sivil Muhafız Teşkilatı) adı altında bir ordu kurdular. Yunan subayları 16–55 yaş arasındaki bu askerleri eğitiyor, Rum kadınlar bu ordu için asker elbiseleri dikiyorlardı. Yunan Ordusu Batı Anadolu’dan çekilse bile, bu yeni ordu Anadolu Rumlarını koruyacaktı. Küçükasya Genel Valisi Stergiadis, 30 Temmuz 1922 günü İzmir’de, tepki çekmemek için İyonya adını anmadan, Batı Anadolu’da özerk bir yönetim kurulduğunu ilan etti. Bu girişim, İtilaf devletleri tarafından İzmir’in Türklere geri verilmesi olasılığına karşı Yunanlıların buldukları tek çare idi. Yunan Ordusu Batı Anadolu’yu boşaltsa bile, geride bir Yunan yönetimi kalacaktı. İyonya Özerk Yönetimi’ni, Müslümanlar adına İzmir Belediye Başkanı Hacı Hasan Paşa bir 4 demeçle destekledi. Başkenti İzmir olan bu devlet yaklaşık on sekiz bin kilometre karelik bir alanı kapsayacak ve bir buçuk milyonluk bir nüfusa sahip olacaktı. Devlet henüz kuruluş aşamasını tamamlamadan, 30 Ağustos günü Yunan ordusu büyük hezimete uğrayacak ve İzmir’e doğru kaçmaya başlayacaktır. Gemilere binerek Anadolu’yu terk eden Yunan ordusu artıklarıyla birlikte yeni kurulan devletin 1 Alptekin Müderrisoğlu, İyonya Devleti (Makale), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 27, http://www.atam.gov.tr 2 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.573, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 3 a.g.e, s.573 4 a.g.e, s.573-586 182 yöneticileri de kaçacaklar ve 9 Eylül 1922 günü Türk ordusunun İzmir’e 1 girmesiyle, İyonya Devleti tarihe karışmış olacaktır. TAARRUZ PLANI: SAD Sakarya Zaferi’nden sonra Mustafa Kemal Paşa, Garp Cephesi komutanı İsmet Paşa’ya ileride yapılacak taarruz için gerekli olan planın hazırlanmasını ister. İsmet Paşa ve kurmaylarının hazırlayıp 10 Ekim 1921 tarihinde Başkomutanlığa sunduğu bu taarruz planına Sad Hareketi adı verilmiştir. Eski alfabede Sandıklı’nın ilk harfi S’nin söylenişi “Sad” olduğu için plana bu ad verilmiştir. Bu plana göre, Cephe’nin Eskişehir-Afyonkarahisar-Bilecik kesiminde 2.Ordu’nun iki kolordusu ile Kocaeli Grubu bulunacak ve bunlar Yunan birliklerini cepheden taarruz ediliyormuş gibi oyalarken, 1.Ordu’nun iki kolordusu ve 5.Süvari Kolordusu Afyonkarahisar’ın güney ve güneybatısından Afyonkarahisar-Uşak kesimine baskın şeklinde kesin sonuçlu taarruz 2 yapacaklardır. Başarıya ulaşmak için, Yunanlıların asıl taarruzun nereden, ne zaman yapılacağını bilmemeleri ve hazırlıklardan haberdar olmamaları gerekir. Dar tutulacak olan asıl taarruz kesimine olabildiğince çok kuvvet, silah ve cephane yığılacak, yumruk buradan şiddetle indirilecek ve Yunanlıların toparlanmalarına fırsat verilmeden cephesi hızla yarılacak. Güneyde 1.Ordu cephesinde bunlar olurken doğuda 2.Ordu, karşısındaki Yunan birliklerinin yakasına yapışarak, güneye birlik kaydırmaları ve yardıma koşmalarını engelleyecek. Türk Ordusu, sağ eliyle (2.Ordu ve Kocaeli Grubu) Yunan Küçükasya Ordusu’nun yakasına yapışıp tutacak, sol yumruğuyla (1.Ordu ve 5.Süvari Kolordusu) yandan vuracak. Böylelikle Yunan Küçükasya Ordusu yarılarak iki veya üç parçaya ayrılacak ve İzmir ile olan bağlantı kesecektir. Parçalanan Yunan birlikleri kuşatılarak imha edilecekler, kurtulanlar da yeni bir cephe kuramadan denize doğru sürüleceklerdir. Bu plan, kesin sonuç almak bakımından son derece uygun bir plandı. Fakat başarı sağlanamadığı takdirde, Türk Ordusu için büyük tehlikeler yaratabilirdi. Çünkü Ordunun büyük bir kısmı, Yunanlıların güney kanadına taarruz edecek şekilde ters bir cephe tutmuş oluyordu. Bu durum 2. Ordu karşısındaki cepheyi adeta ince bir perde halinde bırakılıyordu. Bu, Ankara ile Konya ikmal yollarını tehlikeye sokmaktı. Türk 1 Alptekin Müderrisoğlu, İyonya Devleti (Makale), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 27, http://www.atam.gov.tr 2 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1208, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 183 taarruzu başarılı olamazsa veya çok ağır gelişirse, Yunan Ordusu’nun Afyonkarahisar-Akşehir doğrultusunda karşı taarruzu, Türk Ordusu’nu çok güç bir duruma sokabilirdi. Türk Ordusu’nun büyük bir bölümü, Göller Yöresi ve Toroslar gibi engebeli bir bölgeye atılarak imha edilme tehlikesi ile karşı karşıya gelebilirdi. Üstelik Yunan Ordusu’nun konumu da buna elverişliydi. Tehlike büyüktü ama uygulama başarı ile sonuçlandırılırsa elde edilecek zafer de o 1 derece büyük ve o derece kesindi. Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa, 27 Temmuz 1922 günü Akşehir’deki Garp Cephesi karargâhına geldiler. İsmet Paşa ile birlikte üçü gerekli son düzenlemeleri yaptılar ve plana son şeklini verdiler. Ertesi günü dikkat çekmemek için birlikler arası futbol turnuvası bahane edilerek, ordu ve kolordu komutanları Akşehir’e çağrıldılar. Gündüz futbol karşılaşmaları yapıldı. Akşam yemeğinden sonra, 1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa, 2.Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa ve kolordu komutanlarının da katıldıkları ikinci bir toplantıda planın ayrıntılarına inildi. Bu toplantıda özellikle Yakup Şevki Paşa, daha önce yaptığı gibi, şiddetle karşı çıktı. Yapılan tartışmalardan sonra, o da ikna olarak, planın 2 uygulanmaya geçilmesi kabul edildi. Dört gün sonra 30 Temmuz 1922 günü Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya dönerken, hazırlıkların en geç 15 Ağustos 1922 gününe kadar tamamlanması 3 için İsmet Paşa’ya kesin emir vermiş bulunuyordu. İSMET PAŞA TAARRUZ PLANINI ANLATIYOR: Yunan Ordusu’na, Afyonkarahisar’dan batıya doğru ve cephesi güneye dönük olan sağ kanadının en uygun yerinden yirmi beş kilometre genişliğinde bir yarma hareketi yapılacak. Buraya toplayacağımız kuvvetler, Yunan kuvvetlerinden dört kat daha fazla olacak. Bu esasa göre Afyonkarahisar’ın güneyine kuvvet kaydırması ve yığınak yapıyoruz. Önemli olan bu yığınağı, Yunanlılardan gizleyerek yapmak. 2.Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa; yapamazsın, bu son derece zor bir harekettir, dedi. Devamla; ben bir taburu cephede yerinden oynatıyorum, alıp başka yere getiriyorum, ertesi gün bir Yunan uçağı bunu öğreniyor. Yunanlıların aramızda casusları var. Sen kolorduları cephenin bir tarafından alacaksın, öbür ucuna götüreceksin ve Yunanlılar bunu sezmeyecekler. Yakup Şevki Paşa bu planı çok tehlikeli buluyor, Yunanlılar taarruzumuzu durdurarak karşı taarruz yaparlarsa Göller Yöresi’nde, Antalya Torosları’nda, arkamız Akdeniz’e dayalı olarak sıkışıp kalırız ve Ordumuz yok olur gider diyor. Ona göre cephenin her tarafından Yunanlılara taarruz ederiz, geri çekilirlerse takip ederiz, tekrar taarruz ederiz, Çok iyi ama bizim bunu yapmak için ne arkamızda fabrikalar, ne altımızda motorlu taşıtlar var. Biz her türlü tehlikeyi göze alarak, cesur bir atakla, bir defada sonuç almak zorundayız. Taarruz planını üzerinde görüşmeler oldu, tartışmalar 1 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.60-64, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1209, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002, 3 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.64-66, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 2 184 yapıldı, itirazlar üzerinde duruldu, sonunda plan Başkomutanlıkça da kabul edildi ve 1 uygulamaya konuldu. UZUN VE ZORLU YÜRÜYÜŞLER GİZLİLİK İÇİNDE BAŞLIYOR CEPHE EMRİ 1.ORDU, 2.ORDU, SÜVARİ KOLORDUSU VE KOCAELİ GRUBU KOMUTANLIKLARINA Başkomutanımız Mustafa Kemal Paşa ve Genelkurmay Başkanımız Fevzi Paşa ile birlikte, sizlerin de katılımlarıyla 28 Temmuz 1922 günü yaptığımız toplantıda kabul edilen taarruz planına göre, kolordularımızın yürüyüş ve yerleşmeleri 14 Ağustos 1922 günü sabahtan itibaren başlayacaktır. O tarihe kadar emri, yalnızca siz ordu ve kolordu komutanları bilecekler ve bu emir, ilgili olmayan alt kademelere bildirilmeyecektir. Yürüyüş ve yerleşmenin başlayacağı 14 Ağustos 1922 tarihine kadar bir haftalık süre içinde gizlice keşif ve hazırlık çalışmaları yapılacaktır. Durumu gereği için bilgilerinize sunarım. Akşehir, 6 Ağustos 1922 İsmet 2 Garp Cephesi Komutanı Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın, ordu komutanlarına verdiği ilk emirle kolorduların yürüyüşü 14 Ağustos 1922 günü gecesi başladı. 2.Kolordu Aziziye’den (Emirdağ), 4.Kolordu Bolvadin’den ve 1.Kolordu da Çay’dan Afyonkarahisar’ın güneyine, 5.Süvari Kolordusu da Ilgın’dan Sandıklı’ya yürüyecekti. Yapılan planlamaya göre yürüyüş ve yerleşmeler on gün sürecek 3 ve 24 Ağustos 1922 günü Türk Ordusu’nun tamamı cephedeki yerini alacaktı. Yunan uçaklarından ve casuslarından gizlenerek yapılacak olan bu yer değiştirmeye yetmiş, seksen bin asker, on beş bin at, iki binden fazla öküz, eşek, deve ve yüzden fazla top arabası katılacaktı. Yürüyüş mesafesi otuz ile yüz kilometre arasında değişiyordu. Uzun yürüyüşler başlamadan önce, birliklerin gidiş yolları seçildi, gerekli yerlere geçitler açıldı, bozuk yollar ve köprüler onarıldı. Çalışmalar geceleri yapıldı. Yeni toprak kalıntıları çalı çırpı ile gizlendi. Yürüyüşler de geceleri 1 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1209-1212, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 Büyük Taarruz, s.69, İbrahim Artuç, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 3 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.14, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 2 185 yapıldı. Gündüzleri ağaçlıklı yerlerde, köylerde konaklanıldı ve hiçbir hareket gösterilmedi. Bir birliğin terk ettiği yere, geriden gelen başka bir birliğin yerleştirilmesine çalışıldı. Çekirge örneği bir gece içinde bir birlik ileriye zıplatılırken, arkadan gelen diğer birlik onun yerine hoplatıldı. Terk edilen yerde bazı çadırlar sökülmeden bırakıldı. Taarruza birinci hatta katılacak birlikler, son bir iki günü Yunan askerlerinin on, on beş kilometre kadar yakınında, fakat göz ve kulağından uzakta, tam bir hareketsizlik içinde nefeslerini tutarak geçirdiler. Cepheye yaklaştıkça arttırılan bir gizleme disiplini uygulandı, geceleri ışık karartmasına ve sessizliğe kesinlikle uyuldu, toz ve duman gösterilmekten kaçınıldı. Yunanlıları yanıltmak için ara sıra bazı birlikler onların göreceği şekilde ters yöne yürütüldüler, sonra geceleri tekrar asıl yerlerine alındılar. Yakında bir Yunan taarruzunun beklenmekte olduğu, Türk Ordusu’nun taarruz için hazırlıklarını tamamlayamadığı, yakında 1 barış girişimleri yapılacağı konusunda haberler yayıldı. AKINCILAR VE EFELER DE HAZIRLIK EMRİNİ ALIYORLAR Mart ayında, Kocaeli Grubu’na bağlı 7.Tümen’den Yüzbaşı Reşit Bey ve Teğmen Şakir Bey ile birlikte on er Emet yakınlarına kadar gelmişler ve cephe gerisinde, Dağ Yöresi’nde ileride yapılacak olan taarruzun hazırlıklarına başlamışlardı. Yüzbaşı Reşit Bey, Garp Cephesi Komutanlığı’nın 6 Ağustos 1922 günlü cephe emri doğrultusunda, Kocaeli Grup Komutanlığı’ndan hazırlıklı olmaları ile ilgili ilk emri aldı. Bu emir doğrultusunda Emet ve Tavşanlı’daki köylerde hazırlıklara başladı. Daha önce Yunan işgal kuvvetleri ile arası iyi olan Alabardalı Kabakçı Salih Efe ve Sadettin Efe gibi çetecilerin Yunanlılarla araları bozulmuş ve dağa çıkarak mücadeleye başlamışlardı. Bu çetelerin de hazır olmalarını bildirdi. Kocaeli Grubu’nun bu emri atlı bir haberci ile Dağ Yöresi’nde Dursunbey yakınlarında bulunan akıncıların komutanı İbrahim Ethem Bey’e de gönderdi. BİR BELGE AKINCI MÜFREZELERİ KOMUTANI İBRAHİM ETHEM BEY’E Garp Cephesi Komutanlığı’nın emrine göre Ordumuzun taarruzu yakında başlayacaktır. Taarruz başlamadan önce birlikte olduğunuz çeteler ile birlikte yörenizde bulunan köylerde halkı bilgilendiriniz. Taarruz başlayınca geri çekilecek olan Yunan askerlerinin köy ve kasabalara zarar vermelerini önleyiniz ve onları etkisiz hale getirecek taarruzlarda bulununuz. Birliklerimiz yörenize ulaşıncaya kadar güvenliği sağlayınız. 1 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.70-72, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 186 Geyve, 10 Ağustos 1922 Halit 1 Kocaeli Grup Komutanı BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL PAŞA CEPHEDE Mustafa Kemal Paşa 17 Ağustos 1922 günü, kimseye haber vermeden, gizlice karayolu ile Tuz Gölü kıyısını takiben Konya’ya hareket etti. Gazi’nin hareketi çok gizli tutuldu. Onun hareketini bilen çok az sayıdaki görevli, o Ankara’daymış gibi davrandılar. Hatta yolculuk günü onun Çankaya’da bir çay ziyafeti verdiği de gazetelerde yayımlandı. 20 Ağustos 1922 günü kimseye görünmeden Konya’dan Akşehir’e Garp Cephesi Karargâhı’na geldi. Fevzi Paşa Akşehir’e bir hafta önce gelmişti. Öğleden sonra Mustafa Kemal, Fevzi ve İsmet paşalar kısa bir toplantıdan sonra, birliklerin yürüyüş ve yerleşmelerinin üç dört gün içinde tamamlanacağı anlaşıldığı için, taarruz tarihini 26 Ağustos 1922 2 günü olarak kararlaştırdılar. 24 Ağustos 1922 günü planlandığı şekilde kolorduların tamamı yürüyüşlerini tamamladılar ve cephede taarruz için yerlerini aldılar. Büyük bir gizlilik içinde yapılan bu yer değiştirmeden Yunanlıların son anda, kısmen haberi olmuştu. 3 Ama Türk taarruzunun çok yakın olduğunu düşünememişlerdi. HACIANESTİ HÂLÂ UYANMIYOR: Afyonkarahisar’da bir Yunan uçağı, bir Türk uçağının saldırısına uğramış ve zorunlu iniş yaparak kurtulmuştu. Uçağın pilotu, Türk tarafında geceleri yol çalışmaları yapıldığını düşündüren boğuk sesler duyduğunu rapor etti. Bunun üzerine Trikopis, Türklerin taarruz edeceğinden kuşkulandığını İzmir’e Yunan Başkomutanı Hacıanesti’ye bildirdi. HACIANESTİ: Cephedeki komutanlar abartıcı ve duyarlı olurlar. Bugüne kadar ki bilgilerimiz gösteriyor ki Türklerin genel bir taarruza geçmesi olası değil. İngilizler de bu kanıda. PASSARİS: Fakat generalim. HACIANESTİ: Olsa olsa Mustafa Kemal kendi kamuoyunu oyalamak için sınırlı bir hareket yapacaktır. VALETTAS: Buna rağmen bazı önlemler almamız doğru olmaz mı? HACIANESTİ: Pekâlâ. Orduyu uyarın. Ama telaşa vermeden. 1 4 İbrahim Ethem Akıncı, Demirci Akıncıları, s.308, TTK Yayınları, Ankara, 1978 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, s.473, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2005 3 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.600, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 4 a.g.e, s.600-601 2 187 Bu nedenle General Trikopis bir önlem olarak 25 Ağustos 1922 günü, sadece Kütahya’nın güneyinde bulunan bir tümeni Afyonkarahisar’ın güneyine doğru trenle yola çıkardı. Hâlbuki Yunanlılar, kolorduların yürüyüşleri sırasında, daha önceleri bundan haberdar olup, doğuya doğru 2.Ordu cephesine taarruz 1 etselerdi, bu Türk Ordusu için bir felaket olurdu. BÜYÜK TAARRUZA ALTI SAAT KALA O güne kadar Türk Ordusu’nda, yalnızca üst düzey komutanlar taarruz zamanını biliyorlardı. Taarruza bir gün kala 25 Ağustos 1922 günü saat 12.00 2 de İsmet Paşa tarafından asıl taarruz emri yayınlandı. CEPHE EMRİ GARP CEPHESİ ASKERLERİ 14 Ağustos 1922 günü başlamış olan yürüyüşlerle, birliklerimizin taarruz cephesine yerleşmesi ve hazırlıkları sona ermiştir. Yunanlılar, bu süre içinde taarruz planımızın amacını fark edemedikleri için cephe konumlarında her hangi bir değişiklik yapmamışlardır. 26 Ağustos 1922 günü Güneş’in doğuşu ile birlikte Yunan Ordusu’na genel taarruz başlayacaktır. 1.Ordu, Afyonkarahisar’ın güneyi ve batısında bulunan Yunan kuvvetlerini yok edecek şekilde taarruz edecektir. Yunan mevzileri alındıktan sonra Genel harekât Cephe Komutanlığı tarafından ayrıca planlanacak ve bildirilecektir. 5.Süvari Kolordusu, önce 1.Ordu karşısındaki Yunan kuvvetlerinin gerilerine geçecek ve sonra onların Uşak ve İzmir’le olan demiryolu bağlantısını kesecektir. 2.Ordu, Eskişehir’in ve Afyonkarahisar’ın doğusunda bulunan Yunan Kuvvetlerine yanıltıcı taarruzlar yaparak, onları oyalamak ve asıl taarruz cephesi olan Afyonkarahisar’ın güneyine yetişmelerini önlemek olacaktır. Kocaeli Grubu da, cephe gerisinde faaliyet gösteren akıncılar ve çetelerle birlikte kuzeydeki Yunan kuvvetlerini küçük taarruzlarla oyalayarak, ilerideki Yunan çekilmesi sırasında köy ve kasabalara vermeleri olası zararları önlemek ve takip etmek olacaktır. Cephe emrinin en kısa sürede emrinizdeki birliklere duyurularak, başarı dileklerimle birlikte, gereğini önemle rica ederim. 1 2 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.19-20, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.74, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 188 Şuhut, 25 Ağustos 1922 İsmet 1 Garp Cephesi Komutanı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 25 Ağustos 1922 günü akşamı Anadolu ile dış dünya arasındaki bütün haberleşmelerin kesilmesi emrini verdi. Başkomutanlık ve Garp Cephesi karargâhları Şuhut Kasabası yakınlarındaki 2 dağlık yöreye, oradan da Kocatepe’nin arkasındaki bir yamaca taşındı. Güneş battıktan sonra birlikler taarruz mevzilerine doğru ilerlediler. Gece 3 yürüyüşleri tam bir sessizlik ve düzen içinde yapılıyordu. Gecenin koyu karanlığında Türk Ordusu yeniden ayaklandı. Son iki gündür cephenin hemen hemen yakınına kadar gelen fakat tam bir hareketsizlik içinde bekleyen ileri hattaki tümenler, gündüzün saklandıkları tepelerin ardından, vadi içlerinden çıkarak sessizce ileriye doğru yürüyüşü geçtiler. Koca ordu, en ileri hatta taarruz edeceği yere doğru nefesini tutarak ilerledi. Topların demir tekerleklerine ve atların ayaklarına bez sarılmış, ses çıkaran her şey hatta 4 mataralar bile sıkıca bağlanmıştı. Gece yarısı Türk Başkomutanı Mustafa Kemal Paşa, Kocatepe yamacında cepheye tırmanırken, Yunan Başkomutanı Hacıanesti her şeyden habersiz İzmir Körfezi’nde demirlemiş olan bir yatta, harita üzerinde harp oyunu ile oyalanıyor, Kolordu Komutanı Trikopis Afyonkarahisar’da bir gece önce katıldığı balonun yorgunluğunu gideriyor. Diğer bir Kolordu Komutanı Sumalis Eskişehir’de, aldığı istihbaratı önemsemeden ve hiçbir önlem almayı gerek duymadan uyuyordu. Türk Ordusu’nun on binlerce askeri 26 Ağustos 1922 sabahı günün ağarmasını ve zaferi sabırsızlıkla bekliyordu. İSMET PAŞA O GECEYİ ANLATIYOR: O gece sabaha kadar uyuduk mu uyumadık mı bilmiyorum. Yalnız çok iyi hatırlıyorum, Cephe Komutanı olarak, birliklerin hepsinin yerlerinde hazır bulunup bulunmadığını sabaha kadar kim bilir kaç defa sordum. O güne kadar Yunanlıların bizden ne kadar bilgi aldığını bilmiyoruz ve yarın ortalık aydınlandığı zaman her şey ortaya çıkacak. Doğaldır ki beklenmesi komutan için çok 5 heyecanlı olan bir gece. 1 2 a.g.e, s.75 Lord Kindross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, s.476, Sander Yayınları, İstanbul, 1974 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.21, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 4 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.75-76, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 5 a.g.e, s.76 3 189 SÜVARİ KOLORDUSU AHIR DAĞI’ NI AŞIYOR Afyonkarahisar’ın güneyinde yer alan Ahır Dağı’nın on beş kilometrelik kısmı çok engebeli olduğu için Yunan Genelkurmayı tarafından boş bırakılmıştı. 1 Yalnızca Toklu Sivrisi denilen tepe, bir Yunan alayı tarafından tutulmuştu. Komutanları Fahrettin Paşa ile birlikte, Süvari Kolordusu Karargâhı 24 Ağustos 1922 günü akşama doğru Sandıklı’ya geldiler. Akşehir’in güneyinde değişik yerlerde bulunan kolordu birliklerinin taarruz yerinde toplanmaları çok 2 güç şartlar altında gerçekleştirilmişti. Süvariler, cephe yarılınca açılan gedikten geçerek Sincanlı Ovası’na, Yunan kuvvetlerinin gerisine akacaklardı. Bunun için de cephenin yarılmasını beklemek gerekiyordu. Fahrettin Paşa ise acele ediyor ve başka bir çözüm yolu bulmaya çalışıyordu. Sarp, sık ormanla kaplı ve yolsuz Ahır Dağı’nı geçmenin olanaksız olduğunu düşünen Yunanlılar, geceleri bu kesimde nöbetçi bırakmaya gerek görmemişlerdi. Süvari Kolordusu’nun sol tarafında mevzilenmiş olan 6.Tümen’in akıncıları yöreyi çok iyi biliyorlardı. Fahrettin Paşa bu tümenin komutanı ile ilişki kurdu. Yapılan keşif ve inceleme sonunda, Ballıkaya denilen yerden, Sincanlı Ovası’na inilen dar, uçurumlu, gerçekten geçilmez gibi görülen bir keçi yolu olduğu öğrenildi. 25 Ağustos 1922 gecesi, henüz daha ordu taarruza başlamadan Süvari Kolordusu’nun 1.Süvari Tümeni tek sıra olup yöre köylülerinden bir kılavuz eşliğinde Ballıkaya’dan yola çıktı. Bu tümeni Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa ve karargâhı izledi. Ardından diğer iki tümen, toplar, telsiz arabası ve diğer 3 savaş malzemeleri takip etti. SÜVARİLER SEL GİBİ AKIYOR: Ahır Dağı’nın kuzey eteğine yakın Yörükmezarı adlı köyde bir kadın küçük bahçesine yayılmış tavuklara yem veriyordu. Dağ yolundan gelen bir uğultu duydu. Uğultu büyüyerek yaklaşıyor, yer titriyordu. Köpekler havlamaktan vazgeçip sindiler. Tavuklar ürküp kümeslerine kaçtılar. Neydi ki bu? Birden dağın içinden kalpaklı süvariler çıkıverdiler. Kadın çığlığı bastı. “Bizimkiler! Kemal’in askerleri!” Baştaki subay seslendi. “Bacım, buralarda Yunan askeri var mıdır?” Kadın cevap verdi. “Yok! Tokuşlar Köyü’ne kadar rahat. Yunan askerleri ondan sonra.” Köylüler dışarı uğramışlardı. El sallıyor, sesleniyor, ağlıyor, dua ediyorlardı. 1 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.20, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 Fahrettin Altay, On Yıl Savaş, 1919-1922 ve Sonrası, s.331, İnsel Yayınları, İstanbul, 1970 3 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.602-603, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 2 190 Binlerce süvari, arkası kesilmeksizin sel gibi ovaya akıyordu. Köyün muhtarı şükür 1 secdesine kapandı. Rezil işgal sona eriyordu. Dar patikalarda, orman ve çalılıklar arasından yol alınarak, uçurum kenarlarından geçilerek zifiri karanlıkta yapılan bu zahmetli yürüyüş bütün gece sürdü. Çoğu zaman atlardan inilmiş, atlar yedeğe alınarak yaya yürünmüştü. Toplar askerlerin yardımı ile götürülebilmiş, fakat at arabasında taşınan kolordunun biricik telsizi ve tekerlekli topçu taburunun dört topu zorunlu olarak yarı yolda bırakılmıştı. 26 Ağustos 1922 sabahının ilk saatlerinde bütün güçlüklere rağmen öndeki 1.Süvari Tümeni’nin ilk atlıları, bütün gece süren yorucu bir yürüyüşten sonra yirmi kilometrelik dağ yollarını aşarak Sincanlı Ovası’na inmiş bulunuyorlardı. 2 Yani bir bakıma Yunan işgal sahsının yirmi kilometre içine girilmişti. 26 AGUSTOS SABAHA KARŞI, BÜYÜK TAARRUZ BAŞLIYOR Mustafa Kemal, Fevzi ve İsmet paşalar karargâhları ile birlikte atlarına bindiler ve saat üçte ağır ağır Kocatepe’ye doğru yola çıktılar. 1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa karargâhı ile birlikte Kocatepe’de gecelemişti. Onları karşıladı. Sis nedeniyle topların ateşe biraz geç başlayacaklarını bildirdi. Saat beşe doğru gün ışımaya, sis dağılmaya ve tepeler yavaş yavaş belirmeye başladı. Ahır Dağı’nın tepeleri; Kalecik Sivrisi, Tınaztepe, Belentepe, Erkmentepe bir duvar gibi yükseliyordu. Cephe, Kocatepe ile bu tepelerin arasından geçiyordu. Cephenin kuzeyinde Yunan Ordusu hiçbir şeyden habersiz uyuyor, güneyinde Türk Ordusu yayından fırlayacak bir ok gibi tetikte bekliyordu. Saat beş buçukta Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın onayıyla Nurettin Paşa kolordu 3 komutanlarına ateş emrini verdi. Bu emirle Türk Ordusu’nun yüzden fazla topu düzenleme ve hazırlık ateşine başladı. Sabahın sessizliğinde aniden patlayan top sesleri sanki birbiri peşinden 4 sürüklercesine bütün cepheye yayıldı. Hazırlanmış ateş planına göre Türk topçusu Yunan mevzilerini, makineli tüfek yuvalarını, tel örgüleri, Yunan toplarını ateş altına aldı. Ortalık toz dumandı. Tepeler yanıyor, kamyonlar uçuyor, toplar parçalanıyordu. Bu cehennemlik ateş yirmi dakika sürdü. Ardından on dakika sürecek imha ateşi başladı. Bazı tel örgüler topçu ateşi ile yıkıldı. Bazılarını da istihkâm askerleri 5 yıktılar. 4 a.g.e, s.614 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.84-85, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 2 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.611, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 4 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.78, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 4 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.612, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 2 191 Topçu ateşi biter bitmez piyadeler açılan gediklerden hücuma kalktılar. Şimdi sıra onlarındı. Artık iyice ağaran tan kızıllığında 1.Ordu’nun piyade birlikleri dalgalar halinde hedeflerine atılıyor, tel örgüleri geçiyor, cepheyi yarmak için tepelere doğru ilerliyordu. Topçu ateşi ile yıkılmayan tel örgüler makas ve kancalarla, hatta kol gücüyle yıkılıyordu. Bütün tepeler üstünde, Yunan siperleri içinde süngü süngüye kıyasıya bir mücadele vardı. Öğleden sonra cephe boyunca bir duvar gibi yükselen tepeler Türk askerinin eline geçti. Ama akşama doğru durum Yunanlıların lehine dönmeye başladı. Çünkü ilk birkaç saatte çok önemli direnek noktalarını kaybetmiş olmalarına rağmen, süratle toparlanmışlar ve karşı taarruza geçerek kaybettikleri tepelerin bazılarını geri almışlardı. Cephe sarsılmış, Yunan mevzilerine girilmiş, bazı kazançlar sağlanmıştı ama cephe yarılamamıştı. Sabahın ilk aydınlığında başlayarak karanlığa kadar on iki saatten fazla süren zorlu mücadelenin yorgunluğu, her iki taraf askerini de halsiz düşürmüştü. Gecenin ileri saatlerinde iki taraf da siperlerinde bir iki saat uyumaya 1 çalışıyordu. İKİNCİ ORDU GÖSTERİ TAARRUZUNA BAŞLIYOR 26 Ağustos 1922 sabahı 1.Ordu’nun topçu ateşine başladığı saatte, Afyonkarahisar ve Eskişehir’in doğusunda konuşlanmış olan 2.Ordu ile Bilecik’in doğusunda konuşlanmış olan Kocaeli Grubu’nun yaklaşık yüz topu da ateşe başlamıştı. Topçu ateşleri geri kaydırılınca, karşılarındaki Yunan kuvvetlerini yerlerinde tutmak için piyadeler taarruza kalktılar. Gösteri taarruzu olduğu için çatışmalar sert değildi ve taarruzun amacı Yunan kuvvetlerinin Afyonkarahisar’ın güneyine, 2 asıl taarruz cephesine kaymalarını önlemekti. Bu nedenle gün boyunca Başkomutanlığa 2.Ordu’dan ve Kocaeli Grubu’ndan önemli bir başarı haberi ulaşmamıştı. Zaten böyle bir şey de beklenmiyordu. Asıl taarruz cephesinden 1.Ordu’nun ve Süvari Kolordusu’nun 3 başarıları yeter de artardı bile. Yunan işgal sahası içinde kalan Dağ Yöresi’nde vur kaç yöntemi ile mücadele eden Demirci Akıncıları Komutanı Kaymakam İbrahim Ethem Bey’e Kocaeli Grubu Karargâhı’ndan taarruz başlayacağına dair haber geldi. Bunun üzerine İbrahim Ethem Bey, kendine bağlı akıncılara ve birlikte hareket eden 1 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.81-93, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.613, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 3 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.86, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 2 192 çetelere, eli silah tutan köylülere, Yunan kuvvetlerine karşı harekete geçme 1 emrini verdi. YERİ GÖĞÜ TİTRETEN TOP SESLERİ: Faris Ağa ve bazı akıncılar kaç gündür sabah namazından sonra, nöbetleşe kulaklarını yere dayayıp toprağın kalbini dinlemekteydiler. Bu sabah da öyle yapmışlardı. Toprağa kulağını dayamış olan Faris Ağa titremeye başladı. Birden ayağa zıplayarak ondan beklenmeyen bir coşku ile bağırdı. “Top sesi bu top! Toplarımız gürlemeye başladı! Heeeey!” İbrahim Ethem Bey talimat almak için yakın köylerden gelip nöbet bekleyen köylülere döndü: “Duydunuz, üç yıldır beklediğimiz gün geldi. Şimdi köyünüze koşun. Herkes çarığını çeksin, silahını kuşansın. Verdiğim talimata göre hareket edeceksiniz. Haydi bakalım. Gazamız mübarek ola!” Köylüler el öpüp koşarak ayrıldılar. İbrahim Ethem Bey 2 müfreze komutanlarına seslendi. “Ağalar! Müfrezelerinizi toplayın! Gidiyoruz.” Bu emirle Demirci Akıncıları ve çeteler, Dağ Yöresi’ndeki Yunan karakollarını basmışlar, telgraf tellerini kesmişler, yolları, köprüleri tahrip ederek Yunan 3 kuvvetlerini zorda bırakmışlardır. Bu gösteriş taarruzları ve cephe gerisindeki akıncı baskınları Yunan Genelkurmayı’nı yanılttı. Yunan Başkomutanı Hacıanesti hâlâ asıl taarruz yerinin cephenin doğusu olduğunu sanıyor ve savunma planlarını buna göre yapıyordu. SÜVARİLER CEPHE GERİSİNE AKIYOR 26 Ağustos 1922 günü sabahleyin, Fahrettin Paşa komutasındaki Süvari Kolordusu Ahır Dağı’nı aşmış ve Sincanlı Ovası’nın kenarında toplanmıştı. Bu sıralarda bulundukları yerin batısından, asıl taarruz yerinden top sesleri duyulmaya başladı. Bunun üzerine süvariler saat ona doğru Sincanlı Ovası’nda at koşturmaya başladılar. Albay Mürsel (Baku) Bey komutasındaki 1.Süvari Tümeni’nin öncü alayı Dumlupınar doğusuna kadar ilerledi. İzmir-Afyonkarahisar demiryolu hattının bir bölümünü tahrip etti, köprüleri ve telgraf direklerini yıktı, telleri kopardı. Böylece İzmir’de bulunan Yunan Başkomutanlık Karargâhı ile cephedeki Yunan kolorduları arasındaki ulaşım ve haberleşme kesildi. Yer yer Türk süvarileri ile Yunan kuvvetleri arasında çarpışmalar başladı. Bir gecede Sincanlı Ovası’nda 1 İbrahim Ethem Akıncı, Demirci Akıncıları, s.311, T.T.K. Yayını, Ankara, 1978 a.g.e, s.311 3 Prof.Dr. Metin Ayışığı, Kuva-yı Milliye ve Dursunbey (Sempozyum Sunumu), http://w3.balikesir.edu.tr/ ~metinay/dursunbey.htm 2 193 beliren binlerce Türk süvarisi, Yunan askerleri arasında müthiş bir etki yarattı ve 1 Yunan geri bölgesinde yer yer paniğe neden oldu. YUNAN SİPERLERİNDEKİ KORKU: Aşağı yukarı beş yüz atlı tutan bir Türk kolu bir dere yatağından aniden fırlayıp bizi demiryolundan ayırmak için sağa doğru dörtnala ilerledi. Topçu birliklerimiz harekete geçti hemen; biraz sonra da Türkler, ilerlemesini kesmiş ve kendi hatlarına çekilmiş bulunuyordu. Birdenbire sustu toplar. Türk süvarileri bundan cesaret alıp yeniden hücuma kalktılar. Biz yukarıda siperlerin içinde beklediğimizden bir şey anlayamamıştık. Ama facianın havada dolandığını biliyorduk. Birbirimize bakıyorduk durmadan. İdam mahkûmları gibi sessiz ve soluktuk. Şüphe ve korkular dudaklarımıza kadar yükseliyor ama ifade bulamıyordu 2 bir türlü. Süvari Kolordusu, bir tümeni ile Kırka’ya ve Çiğiltepe gerisine taarruz etti. İki tümeni ile de Düzağaç ve Balmahmut’a gitti. Başkilise’de (Başkimse) Yunan 3 taarruzunu püskürttü. Düzağaç Köyü’nden Balmahmut İstasyonu’na doğru ilerleyen süvariler bir Yunan taburu ile karşılaştı. Küçük çapta bir çatışmadan sonra süvariler kuzeye 4 cephe içlerine doğru ilerlemelerini sürdürdüler. Gece Ahır Dağı’ndan Sincanlı Ovası’na iniş sırasında Süvari Kolordusu’nun telsizi yolda kaldığı için, Fahrettin Paşa Başkomutanlık Karargâhı ile haberleşemiyor ve başarısını bildiremiyordu. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa ve komutanlar süvarilerin Dumlupınar önlerine kadar ilerlediklerinden 5 habersizlerdi. YUNAN KARARGÂHLARINDAKİ TUTARSIZLIKLAR BİR TELGRAF KÜTAHYA YUNAN İŞGAL KUVVETİ KOMUTANLIĞINA 1 2 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.31, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 Dido Sotiriyu, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, s.207-208, Sander Yayınları, İstanbul, 1970 İsmet Görgülü, Büyük Taarruz, s.22, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992 4 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.31, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 5 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.86, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 3 194 Bugün sabahtan itibaren Türk Ordusu, cephenin her yerinden taarruza başlamıştır. Her zaman olduğu gibi bu taarruz kuvvetlerimiz tarafından engellenecek ve en kısa zamanda karşı taarruza geçilecektir. İşgal bölgenizde daha önce gönderilen savaş planına göre gerekli önlemleri almanızı rica ederim. Eskişehir, 26 Ağustos 1922 Sumalis 3.Kolordu Komutanı Kütahya Yunan İşgal Kuvveti Komutanı Yarbay Patros Barbies, 26 Ağustos 1922 günü öğleye doğru bağlı bulunduğu Eskişehir’deki 3.Kolordu Karargâhı’ ndan, Türk Ordusu’nun taarruza başladığı haberini aldı. Kütahya merkezinde güvenliği sağlayan bir jandarma birliğinden başka bir Yunan kuvveti yoktu. En yakın Yunan karargâhı Eskişehir’deki 3.Kolordu Karargâhı idi. Bu nedenle taarruzun ilk günü Kütahya Kenti’nde olağanüstü bir durum görülmedi. Askeri hastane olarak hazırlanmış Kütahya Sultanisi (Lisesi) binasına henüz yaralı askerler gelmemişti. Türkler ve Rumlar dört gün sonra patlayacak fırtınanın öncesinde olağan ve sessiz günlerinden birini yaşıyorlardı. Ama Eskişehir’de ve özellikle Afyonkarahisar’da durum farklıydı. Bu iki kent cepheye yakındı ve komuta merkezleriydi. Yunan 1.Kolordu Karargâhı Afyonkarahisar’da, 2.Kolordu Karargâhı Gazlıgöl’de ve 3.Kolordu Karargâhı da Eskişehir’de idi. Haliyle bu iki kentteki hareketlilik ve olağanüstülük hem Türkler ve hem de Rumlar tarafından hissediliyordu. Hele Afyonkarahisar’da Türk topçusunun gök gürültüsünü andıran sesleri gün boyunca hiç kesilmedi. Türkler içten içe kurtuluş umudu ve sevinç, Rumlar ise yaptıkları taşkınlıklardan dolayı pişmanlık ve kuşku duyuyorlardı. Asıl taarruz mevziinin Afyonkarahisar’ın güneyi olduğu 1.Kolordu Komutanı Trikopis tarafından anlaşılmıştı. Ama karargâhı ile birlikte İzmir’de bulunan Yunan Başkomutanı Hacıanesti henüz daha tehlikenin önemini kavrayamamıştı. Trikopis, yedek kuvvetlerin yardımına gönderilmesini istiyor, olmazsa daha batıya Dumlupınar mevzilerine çekilmekten başka çare olmadığını belirtiyor. Hacıanesti ise Trikopis’in yardımına kuvvet göndermediği gibi, kaybedilen yerlerin geri alınmasını ve doğuya Çay yönüne doğru hemen karşı taarruza 1 geçilmesini istiyordu. AKSİNİ DÜŞÜNEN HAİNDİR: Asıl taarruz yerinin Afyonkarahisar’ın güneyi olduğu belli olmuştu. Trikopis Kolordusu içinde gerekli kaydırma ve düzenlemeleri yapmıştı. Yetmeyecekti bu. Daha fazla yedek kuvvet istedi. Hacıanesti bunu gerekli görmedi: -Türkler, bizim kuruntulu Passaris gibi şaşkın. En güçlü olduğumuz yere saldırıyorlar. Yedek Kolordumuz taarruza geçince, bunları ikiye böler ve ezer. Trikopis’e bugün 1 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.615, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 195 kaybedilen yerleri geri almasını, Yedek Kolordusu’nu da Çay’a doğru hemen taarruza geçirmesini yazalım. Albay Passaris Komutanı yine kızdırmayı göze aldı: -Yedek Kolordu’nun taarruz hazırlığı için zamana ihtiyacı var. Ancak kırk sekiz saat sonra karşı taarruza geçebiliriz. General Trikopis’in kırk sekiz saat dayanması çok zor. Dayanamazsa her şey mahvolur. Hiç beklemeden Dumlupınar mevzilerine geri çekilmesi daha doğru olur diye düşünüyorum. Hacıanesti bütün damarları kabararak bağırdı: -Ne diyorsun sen? O mevziler, bir yıldır, böyle bir gün için hazırlanmadı mı? Ben 1 gördüm. Çok rahat dayanır. Aksini düşünen haindir. Bu karar Türk Genelkurmayı’nın işine yaramıştı. Trikopis gecikmeksizin Kolordusunu düzenli bir şekilde Dumlupınar mevzilerine çekerek yeni bir cephe oluştursa idi, savaşın seyri değişirdi. 26 Ağustos 1922 günü akşam karanlığı çöktüğünde durum Yunanlıların lehinde gibi görülüyordu. Çünkü Yunan kuvvetleri birkaç saatte çok önemli direnek noktalarını kaybetmiş olmalarına rağmen süratle toplanmışlar, öğleden sonra karşı taarruza geçerek kaybettiklerinin çoğunu geri almışlardı. Türk Genelkurmayı’nın korkusu da buydu. Eğer iş Trikopis’e kalsa Türklerin korktuğu başlarına gelir, cephe bir darbede yarılamazsa savaş kaybedilebilirdi. Hacıanesti buna izin vermemiş, aksine Türk asıl kuvvetlerini yolsuz Göller Bölgesi’ne atıp imha etmek gibi cesur ama gerçekleşme olasılığı çok az olan bir 2 hareket tarzını seçmişti. Hacıanesti’nin bu planı Trikopis’i hayal kırıklığına uğrattı. Bu görüş ayrılığı Yunan Ordusu’nu felakete sürükleyecekti. Cephede bulunmadığı için durumu yakından takip edemeyen Hacıanesti’nin İzmir’den öğle üzeri verdiği emir akşam cepheye ulaşmış, bu geçen zaman içinde önemli değişiklikler olmuştu. İki başlı komuta Yunan kuvvetlerinin zamanında ve yerinde kullanılmasına engel olmuş, gün boyunca yedek kuvvetler boşu boşuna bekletilmiş, Trikopis’in 3 emrine gönderilmemişti. YUNAN CEPHESİ YARILIYOR 27 Ağustos 1922 Pazar gecesi bütün hazırlığını tamamlayan 1.Ordu, bir gün öncesinin acısını çıkarmak istercesine sabahın ilk ışıklarıyla birlikte hınç ve şiddetle Yunan Ordusu’nun üzerine atıldı ve süngü hücumuyla mevzilerinden 1 a.g,e, s.615 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.89-92, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 3 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.32-33, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 2 196 sökerek Sincanlı Ovası’na doğru sürdü. Gerçi Yunan komuta kademesi de Türklerin taarruzlarına bıraktıkları yerden devam edeceklerini tahmin ediyor 1 ama doğrusu bu derece müthiş bir taarruzu beklemiyordu. Türk topçusu da, Yunan mevzilerini dövmeye devam etti. Patlayışlar dev kayaları sallıyor, Yunan mevzileri bir yanardağın ağzı gibi kaynıyordu. Tel örgüler yıkılıyor, toprağa gömülmüş mayınlar birer birer patlıyordu. Top ateşi ileriye doğru kayarken, piyade birlikleri hücuma geçtiler, siperlere ve sığınaklara daldılar, dayanak noktalarını yerle bir ettiler. Ağır kayıplar veren Yunanlılar 2 Sincanlı Ovası’ndan daha kuzeye kaçtılar. BAYBURTLU YÜZBAŞI AGÂH EFENDİ ŞEHİTLİĞİ KİTABESİ: Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922 günü sabah dört buçukta başlamış ve iki saat içinde düşmanın bütün tel örgüleri parçalanarak gün doğmadan zaferin ilk ışıkları Anadolu’yu parlatmaya başlamıştır. Başkumandanlık Karargâhı’nın bulunduğu Kocatepe’ye tek geçit yeri olan Kalecik ve Kurtkaya Bölgeleri Türk ordusu için çok önemli idi ve düşmandan bir an önce alınması ve düşmanın yok edilmesi görevi 12. Tümen 36. Alay 6.Bölük Komutanı 24 yaşındaki Bayburtlu Yüzbaşı Agâh’a verildi. Agâh Efendi, emrindeki 150 Mehmetçik ve Sinoplu Üsteğmen Feyzullah ile beraber 2500 kişilik düşman tümenine saldırarak büyük bir savaşa başladı. 26 Ağustos öğleden sonra başlayan çarpışmalar 27 Ağustos öğlene kadar sürdü. Düşmanın içine kadar dalan Yüzbaşı Agâh Efendi onlara ağır kayıplar verdirerek batı istikametine kaçmalarını sağladı. Büyük bir takviye alan düşman birliği ile çarpışırken, Agâh Efendi 100 Mehmetçik ve Üsteğmen Feyzullah ile birlikte şehit düştü. Geriye kalan 50 Mehmetçik ve gelen takviye kuvvetlerimizle düşman bu vadi içinde tamamen yok edildi. Kahraman Yüzbaşı Agâh Efendi ve arkadaşlarını minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun. 3 Sürekli ve şiddetli Türk taarruzu karşısında geri çekilen Yunan kuvvetleri dağlık ve sarp arazide tekrar mevzilenmeyi başardılar. Ama bir süre sonra bu mevzide de tutunamadılar ve saat on birden itibaren kuzeye doğru geri çekilme 4 yeniden başladı. Afyonkarahisar’ın batısında mevzilenen, Trikopis’e bağlı General Franko’nun komuta ettiği Yunan 1.Tümeni çok güç durumdaydı. Komutanlar askerleri silah zoruyla siperde tutuyorlardı. Bu tümen şiddetli taarruz karşısında mevzide tutunamadı ve batıya, Dumlupınar’a doğru çekilmeye başladı. 1 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.93, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.620-621, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 3 F.Ferihan Beşli, Bu Topraklar İçin, s.39, Güldikeni Yayınları, Ankara, 2005 4 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.39, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 3 197 Böylelikle Trikopis’in 1.Kolordusu iki parçaya bölündü. Tümenin Kolordu ile haberleşmesi kesildi. Saatler ilerledikçe 1.Ordu kuvvetleri adım adım siperden sipere, kuzeye doğru önlenemez bir güçle ilerliyor, cephenin çatırdamaya başladığı hissediliyordu. Bu sırada 57. Tümen Komutanı Albay Reşat (Çiğiltepe) Bey’in intihar ettiği haberi Kocatepe’ye ulaştı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa eskiden beri tanıdığı bu değerli askerin ölüm haberine çok üzüldü. Albay Reşat Bey’in intiharının nedeni, tümenine hedef olarak gösterilen Çiğil Tepe’yi iki gündür bir türlü ele geçiremeyişi idi. İntiharından birkaç saat sonra Çiğil Tepe 1 57.Tümen askerleri tarafından ele geçirildi. ALBAY REŞAT BEY’İN İNTİHARI: 57.Tümen’in sorumluluk sahası genişti, üstelik ağır topçu desteğinden yoksundu. Çünkü on iki kilometrelik asıl yarma sahasının dışındaydı. Ele geçirilmesi istenen Çiğil Tepe çok sarp, kayalık, dikenlik ve çalılarla örtülü bir yapıdaydı. Sabahleyin taarruza başlayan 57.Tümen, dün olduğu gibi bugün de inatçı bir savunmanın karşısında kan ve ter döküp duruyor, bir türlü ilerleyemiyor, her hücumu ağır kayıplarla başladığı noktada bitiyordu. Saatler ilerledikçe bu durum, bunca gayret ve fedakârlığa rağmen uğranılan başarısızlık, Tümen Komutanı başta olmak üzere herkeste büyük bir düş kırıklığı ve moral çöküntüsü yaratıyordu. Üst komutanlıklardan gelen telefon emirleri, biran önce Çiğil Tepe’nin alınmasını istemekte, Tümenin son bir gayretle ileri atılmasını talep etmekteydi. Bütün bunlardan büyük bir üzüntüye kapılan Albay Reşat Bey, durumu hissederek kendisini yalnız bırakmak istemeyen kurmay başkanının bir telefon için yanından ayrılmasını fırsat bilip tabancasıyla başına bir kurşun sıkarak intihar etti. Yanındaki doktorun müdahalesine rağmen kurtarılamadı. Cebinden çıkan küçük bir kâğıtta: “Başarısızlık beni hayatımdan bizar etti.” yazıyordu. Hâlbuki o sıralarda cephe yarılmış ve birkaç 2 saat sonra da Çiğil Tepe kendi tümeni tarafından zapt olunmuştu. ALBAY REŞAT ÇİĞİLTEPE ŞEHİTLİĞİ: Afyonkarahisar’ın güneybatısında yer alan, Çiğil Tepe üzerinde, 27 Ağustos 1922 günü Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e verdiği sözü yerine getirememenin üzüntüsü sonucu intihar eden 57.Tümen Komutanı Albay Reşat Bey ile o çevrede şehit düşenlerin anısına yaptırılmış olup, 22 Haziran 1996 günü ziyarete açılmıştır. Şehitlik, girişte bronzdan yapılmış Albay Reşat Çiğiltepe büstü, kitabesi ve kaidesi, şehitlik ortasında çekilmiş bir kılıcı andıran dikili bir taş ve kitabeleri ile mermerden yapılmış şehit mezarlarından oluşmaktadır. Afyon Sincanlı İlçesi sınırları içinde bulunur. Sincanlı İlçesi’nin güneydoğusunda bulunan şehitlik, ilçe merkezine on sekiz kilometre uzaklıktadır. 1 2 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.99, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 a.g,e, s.99-100 198 AFYONKARAHİSAR İKİNCİ DEFA YUNAN İŞGALİNDEN KURTULUYOR Afyonkarahisar ilk defa İkinci İnönü Savaşı öncesinde 27 Mart 1921 tarihinde Yunanlılar tarafından işgal edilmiş ve on iki gün süren bu işgal 7 Nisan 1921 tarihinde sona ermişti. Afyonkarahisar ikinci defa Kütahya-Eskişehir Savaşı sırasında 13 Temmuz 1921 tarihinde işgal edilmişti. Cephe yarılınca, Yunan direnek merkezleri arka arkaya düşmeye başladı. Karargâhı Afyonkarahisar’da bulunan General Trikopis tekrar takviye kuvveti istedi. Ama Başkomutan Hacıanesti gene izin vermedi. Yunan Başkomutanlığı ertesi gün Çay doğrultusuna doğru taarruz edilmesinde ısrar ediyordu. Bu doğru bir karardı ama Afyonkarahisar’ın ayakta kalması şartıyla. Oysa büyük çaplı top mermileri Kentin içine de düşüyordu artık. Trikopis, Afyonkarahisar’ın boşaltılması ve Kolordusunu kuzeybatı yönünde, Eğret-Resulbaba-Balmahmut hattına 1 çekilmesi kararını verdi. TRİKOPİS’İN DOĞRU KARARI: Yunan 1.Kolordu Komutanı Trikopis, Afyonkarahisar’ı terk etme kararını şöyle anlatır. “Türklerin şiddetli taarruzları 4.Tümenimizin cephesini yarmıştı. Cephedeki gedik her an büyüyor, Türkler Afyonkarahisar’a her an biraz daha yaklaşıyorlardı. Durumu kurtarmak için henüz vakit olduğunu ümit ediyordum. Gazlıgölde karargâhı bulunan 2.Kolordu Komutanı General Diyenis’i telefona istedim ve kendisinden takviye kuvvet isteyerek, karar vermesi için on dakika süre tanıdım. Fakat bu kararı almaya vakit kalmamıştı. Afyonkarahisar’a gelen 4.Tümen komutanı, tümen karargâhının sustuğunu ve artık durumu düzeltmeye imkân olmadığını bildirdi. Bunun üzerine Kenti boşaltmaya ve kuzeybatıya doğru çekilmeye 2 karar verdim.” Saat 15.30’da Türk kuvvetleri Afyonkarahisar’ı koruyan son Yunan mevzilerini de ele geçirmiş ve kente doğru ilerlemeye başlamıştı. Bu saatte Afyonkarahisar yanıyordu ve Yunanlıların Kenti acele boşalttıkları görülüyordu. Sonunda Türk 8.Tümeni’nin askerleri 27 Ağustos 1922 Pazar günü saat 17.30’da yer yer yanmakta olan Afyonkarahisar’a girdi. Böylelikle kent bir yıldan 3 fazla süren Yunan işgalinden ikinci defa kurtulmuş oldu. AFYONKARAHİSARLI RUMLARIN KORKUSU: Kentin boşaltılacağı haberi yıldırım gibi yayıldı. Rumları ve Ermenileri korku sardı. Bir yıl önce Yunan Ordusu Afyonkarahisar’ı işgal edince, Türklerle aralarındaki sekiz yüz yıllık toprak kardeşliğini bozmuşlardı. Birçok acı ve kirli olay yaşanmıştı o günden bu yana. Türklerin tepkisinden kurtulmanın tek yolu kaçmaktı. Çabuk hazırlananlar istasyona hücum ettiler. Ama yetkililer sivilleri bindirmediler. Durmadan yaralı geliyordu 2 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.622, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 M.Şevki Yazman, Anadolu’nun İşgali, s.198, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006 3 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.101, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 2 199 cepheden. Kütahya’ya ve Eskişehir’e onlar yollanacaktı. Binlerce Rum ve Ermeni, tıpkı bir zamanların Türk göçmenleri gibi, taşıyabilecekleri eşyaları yükleyip göç yoluna düştü. Bu da her göç kafilesi gibi kalbi olanlara acı veren bir kafileydi. Yaşlılar, kadınlar, erkekler, gençler çocuklar, bebekler, köpekler, kuşlar, bavullar, sepetler, bohçalar… Aralarında yaldız çerçeveli aynasını ya da hunili gramofonunu bırakmaya kıyamayanlar da vardı. Kimi askerlere karışıp gidecek, kimi Kütahya’ya doğru 1 yürüyecekti. SÜVARİLER NEREDELER VE NE YAPIYORLAR? Fahrettin Paşa komutasındaki 5.Süvari Kolordusu bir gün önce Ahır Dağı’nı aşıp Yunan işgal bölgesine girmiş ve Sincanlı Ovası’nda kuzeye doğru at koşturmaya başlamıştı. Bu arada yolu üzerindeki İzmir-Afyonkarahisar demiryolunu, köprüleri, telgraf direklerini tahrip ederek Dumlupınar’a yaklaşmıştı. Ahır Dağı’nı aşamadıkları için geri bırakılan Kolordu telsiz arabası ile Sahra Topçu Taburu süvarilere yetişti ve göreve başladı. Süvariler, çevredeki köylülerin de yardımıyla hızla ilerlediler. İlerleme sırasında Yunan demiryolu koruma birlikleri ve sağdan soldan koşup gelen parça parça Yunan birlikleri ile çarpışıyorlardı. Cephe yarıldıktan sonra geri çekilen bazı Yunan birlikleri de süvarilerle çatıştı. Fahrettin Paşa’nın öncelikli hedefi, Sincanlı Ovası’nı Altıntaş Ovası’ndan ayıran İlbulak Dağı’nı ele geçirmekti. Böylece Sincanlı Ovası’ndaki Yunan kuvvetlerinin geri çekilmesi önlenecek, Altıntaş Ovası’ndaki kuvvetlerin de 2 güneye inerek buradaki kuvvetlerle birleşmesi engellenecekti. Akşamüzeri, Türk Süvari Kolordusu Küçükköy (Yıldırım Kemal) İstasyonu dolaylarında Afyonkarahisar’dan Dumlupınar’a ve Uşak’a giden yolları kesti. 1.Süvari Tümeni Balmahmut’a, 2.Süvari Tümeni de Yelgediği’ne doğru, Yunan kuvvetlerinin gerisine düşecek şekilde taarruza geçtiler. 2.Süvari Tümeni’nden bir birlik Küçükköy (Yıldırım Kemal) İstasyonu’ nu ele geçirmek için Yunan demiryolu muhafızları ile çarpışıyordu. Bu çarpışmada Teğmen Yıldırım Kemal 3 ile birlikte dört subay ve otuz er şehit oldu. YILDIRIM KEMAL ŞEHİTLİĞİ: Dumlupınar'a 14 km uzaklıktaki Yıldırım Kemal Şehitliği, Afyonkarahisar Sinanpaşa İlçesi'ne bağlı, eski adı Küçükköy iken Yıldırım Kemal adını alan köyde tren istasyonu bitişiğine yapılmıştır. Dumlupınar'dan karayolu ve demiryolu ile ulaşım imkânı vardır. Yıldırım Kemal, Konya'da hastaneden kaçarak Fahrettin Altay Paşa'nın bulunduğu cepheye gelmiş, Paşa onu İkinci Tümen'e göndermiş, bu arada Küçükköy'de muharebe etmekte olan İkinci Alaya katılmıştır. 1 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.623, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 İsmet Görgülü, Büyük Taarruz, s.26-27, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992 3 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.101, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 2 200 Yıldırım Kemal, 27 Ağustos 1922 tarihinde Küçükköy Tren İstasyonu'ndaki Yunan birliklerini ortadan kaldırmak için görevlendirilmiş, yapılan çarpışmalar sonucunda Küçükköy düşmandan temizlenmiş, ancak Üsteğmen Yıldırım Kemal ile dört subay ve 30 er bu arada şehit olmuşlardır. Topluca gömülen şehitlerin mezar ve anıtları 1966 yılında bugünkü biçimde inşa edilmiştir. Şehitlikte 1996 yılında da yeni düzenlemeler yapılmıştır. Anıt mezar taşı kitabesinde, "Bu taş 26-27 Ağustos 1922 muharebesinde Yunan Ordusu’nun geri çekilme yolunu kesen Türk Süvari Kolordusu’nun bu civarda verdiği şehitler adına dikilmiştir. Kendilerine Allah’tan rahmeti niyaz olunur.” diye yazı bulunmaktadır. İstasyon ele geçirildikten sonra, Fahrettin Paşa 1.Süvari Tümeni’ni burada bırakarak iki tümeniyle Altıntaş yoluna yöneldi. Yarbay Suphi Bey komutasındaki 14.Süvari Tümeni, gece Yunan birlikleriyle karşılaşmamak için dolambaçlı yollar takip ettiğinden gerilerde kaldı. Kurmay Yarbay Zeki Bey’in öndeki 2.Süvari Tümeni de gece karanlığında ikiye ayrıldı. Bir alayı Bayramgazi istikametine gitti. Böylece iki tümenle varılması düşünülen Eğret’e (Anıtkaya) ancak iki alay ulaşabildi. Orada 2.Yunan Kolordusu’nun hiç savaşa girmemiş 9.Tümeni bulunuyordu. Yunan kuvvetlerinin mevcudu on beş bin asker iken Türk süvarisi bin iki yüz atlıdan ibaretti. Yapılan baskın sonucu zarar gören Yunanlıların toparlanmaları üzerine Türk süvarileri Olucak istikametine çekildi. Bayramgazi istikametinde ilerleyen süvariler de General Trikopis’in karargâhına ve yakındaki bir Yunan müfrezesine rastladı. Bir hayli karışıklık çıkardıktan sonra mevzie giren Yunan topçusunun ateşi üzerine Olucak istikametinde çekildi. 14.Süvari Tümeni ise Başkimse civarında General Franko’nun komutasındaki 1. ve 7.Yunan tümenleriyle ve Albay Plastras müfrezesi ile muharebeye tutuştu. Bu gece baskınında Yunan askerleri panik içinde sağa sola kaçıştılar. Subaylarının gayretlerine rağmen panik önlenemedi ve Yunan askerleri ancak Dumlupınar’da toplanabildiler. Bu tümenler Dumlupınar’a çekilirken Küçükköy (Yıldırım Kemal) bölgesinde bırakılan 1.Süvari Tümeni’yle karşılaştılar. Franko 1.Süvari Tümeni’nin çevresinden dolaşarak Dumlupınar mevziine çekilmeyi ve 1 buradaki 2.Yunan Tümeni’yle birleşerek İzmir istikametini kapatmayı başardı. Süvari Kolordusu’nu gün içindeki vur-kaç baskınları sonucunda Afyonkarahisar-Kütahya karayolu kesilmiş oldu. Altıntaş Yunanlılar tarafından boşaltıldı. Taarruzun ikinci günü sonunda Kütahya’ya sadece kırk beş kilometre mesafe kalmıştı. Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa, cephenin yarıldığını ancak 27 Ağustos 1922 akşamı öğrenebilmişti. YUNAN BAŞKOMUTANI’NIN UYGULANAMAYAN TAARRUZ EMRİ 1 İsmet Görgülü, Büyük Taarruz, s.31-32, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992 201 27 Ağustos 1922 sabahı başlayan şiddetli taarruzlar karşısında 1.Kolordu Komutanı Trikopis, durumun vahametini Başkomutan Hacıanesti’ye bildirerek Afyonkarahisar-Eskişehir arasında yedekte tutulan 2.Kolordu’dan yardım istedi. Trikopis daha batıya Dumlupınar mevzilerine geri çekilmek istiyordu. Böyle bir 1 hareket Yunan Ordusu’nu imhadan kurtarabilirdi. Savaş alanının çok uzağında, İzmir’deki karargâhında olan bitenden habersiz Hacıanesti, Türk Ordusu’na taarruz yapılmasında ısrarlı idi ve saat 15.00’te kolordulara telgrafla taarruz emrini gönderdi. CEPHE EMRİ YUNAN KÜÇÜKASYA ORDUSU, KOLORDU KOMUTANLIKLARINA Ordumuz 28 Ağustos 1922 günü sabahtan itibaren, Türkleri işgal ettikleri yerlerden çıkartıp Göller Yöresi’ne sürmek üzere Çay doğrultusunda taarruza başlayacaktır. 1.Kolordu kaybettikleri mevzileri geri alacak, 2.Kolordu Çobanlar doğrultusunda taarruz edecektir. 3.Kolordu ise Eskişehir cephesinde dört taburluk birlik bırakarak, kalan bütün kuvvetleriyle 2.Kolordu’nun taarruzunu kolaylaştıracak şekilde Başvurdu doğrultusunda taarruz edecektir. Bu ana plan çerçevesinde taarruza hazırlanmanız ve gereğini mutlaka yerine getirmeniz emrolunur. İzmir, 27 Ağustos 1922 Hacıanesti 2 Başkomutan Bu saatlerde savaş alanının hemen hemen içinde, Kocatepe’de bulunan Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ise geri çekilmeye başlayan ve Afyonkarahisar’ı boşaltan Yunan Ordusu’nun imhası için komutanları ile birlikte durum değerlendirmesi yapıyordu. Saat 17.00’de Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa Türk ordularına, geri çekilen Yunanlıları takip etmeleri ve kuşatmaları hakkındaki emrini gönderdi. CEPHE EMRİ ORDU KOMUTANLIKLARINA 1 2 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.43-44, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.108, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 202 1.Ordumuz tarafından Afyonkarahisar’ın güneyinden cephe yarılmıştır. Yunan kuvvetleri hızla kuzeye ve kuzeybatıya çekilmekte, askerlerimiz de onları takip etmektedir. 1.Ordu ve Süvari Kolordusu Dumlupınar istikametini kuvvetlerinin İzmir’e doğru çekilmesini önleyecektir. kapatarak Yunan 2.Ordu ise Altıntaş istikametini kapatarak Yunan kuvvetlerinin Kütahya’ya doğru çekilmesini ve Eskişehir’deki Yunan 3.Kolordusu ile birleşmesini önleyecektir. Bilgileriniz ve gereği önemle emrolunur. Kocatepe, 27 Ağustos 1922 İsmet 1 Garp Cephesi Komutanı Geri çekilmekte olan Trikopis, Başkomutanı Hacıanesti’nin taarruz emrini yolda, saat 20.00’ye doğru aldı ve hırsından deliye döndü. Taarruz etmekte olan Türk 1.Ordusu’ndan sıyrılmaya çalıştığı şu sıralarda, koca bir süvari kolordusu da çekilme yönünü kesmişken, yani iki kuvvet arasında sıkışmış tam bir bozgun halindeyken bu emrin uygulanması mümkün değildi. Trikopis büyük bir çaresizlik içindeydi. Öğleden beri bazı birlikleriyle haberleşmeyi kaybetmişti. İzmir ile olan telgraf iletişimi, kara ve demiryolu ulaşımı kesilmişti. Kolordusuna bağlı General Franko’nun 1.Tümeninden hiç haber alamıyordu. Kolordusunun telsizi de bozulmuştu. Yunan 2.Kolordu Komutanı Diyenis de, Trikopis gibi düşünüyordu. Başkomutan Hacıanesti’nin taarruz emrini uygulayamayacağını Trikopis’e bildirdi. 27 Ağustos 1922 gecesi 1. ve 2. Yunan kolorduları ikinci mevzie, Eğret-ResulbabaBalmahmut hattına çekiliyor, Türk 1.Ordusu da onları takip ediyordu. Afyonkarahisar ve çevresindeki köyler nefes nefese bir koşunun, alışılmamış bir hareketin sesleri ile dolmuştu. Buradan kilometrelerce uzaktaki Yunan 3.Kolordu bölgesinde, Kütahya ve Eskişehir’de kuşkulu bir sessizlik ve huzursuz bir bekleyiş vardı. Burada henüz ciddi denecek bir çarpışma ve savaş 2 başlamamıştı. HACIANESTİ SONUNDA GERÇEĞİ ANLIYOR: Yunan Başkomutanı gazetecilerle akşam yemeği yiyordu. Yaveri sessizce masaya yaklaştı. Yüzü kıpkırmızıydı. Eğilip fısıldadı: -Karargâha gelmeniz gerekiyor. Cephe yarılmış efendim. 1 2 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.45-46, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.108-110, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 203 Hacıanestı donup kaldı. Sonra sarhoş gibi sallanarak ayağa kalktı: -Özür diliyorum gitmem gerekiyor. dedi ve acele Başkomutanlık karargâhına gitti. Komuta kurulu toplantı halinde idi. Hepsinin yüzüne felaketin gölgesi vurmuştu. Başkomutan, -Ne yapacağız? diye sordu. Passaris konuştu: -İki kolorduyu da General Trikopis’in emrine verelim. Trikopis, hiç vakit kaybetmeden iki kolorduyu Dumlupınar mevzilerine çeksin. Böylece İzmir yolu da sağlamca örülmüş olur. dedi. Hacıanesti, –Bunun için Trikopis kuvvetlerinin Dumlupınar’a Türklerden önce ulaşması gerek. dedi. General Valletas durumu toparladı. -General Franko da Dumlupınar’a çekiliyor. İkisi Dumlupınar’da birleşirse, Türkleri durdurabiliriz. Hacıanesti başını kaldırdı: -Ama Trikopis’in bu ölüm yarışını kazanması şart. Yoksa… Ötesini söylemek istemedi. Bu yarışı kazanamamanın sonucunu düşünerek hepsi ürperdi. Çoğu haç çıkardı. Hacıanesti: -Trikopis’e ve Franko’ya yollanacak emri hazırlayın. emrini verdi. Böylece ertesi gün yapılmasını istediği taarruzdan vazgeçmiş oldu. 1 DUMLUPINAR’A DOĞRU ZORLU BİR YARIŞ Kocatepe’ de 28 Ağustos 1922 gece yarısı, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa, genel bir değerlendirme yaptılar. Trikopis birliklerinin Kütahya-Eskişehir doğrultusuna değil, İzmir doğrultusuna çekildikleri anlaşıldı. Bu nedenle yapılacak en doğru hareketin, 1.Ordu ile Yunanlıların gerisini keserek İzmir’e doğru çekilmelerini önlemek, 2.Ordu ile kuzeyden ilerleyerek Kütahya-Eskişehir yönünü kapamak olduğuna karar verdiler. Bunun amacı kuşatılan Yunan kuvvetlerini Dumlupınar’da muharebeye zorlayarak imha etmekti. CEPHE EMRİ 1 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.628-629, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 204 ORDU KOMUTANLIKLARINA Yunan 1.Kolordusu’nun üç tümenden fazla kuvveti Afyonkarahisar’ın güney mevzilerinden dağınık olarak kuzeye atılmış olup, 1.Ordu tarafından takip edilmektedir. İzmir yolu kesilmiştir. Hangi hatta muharebeye girişeceği belli değildir. Bu kuvvetler aralıksız takip edilerek muharebeye zorlanacak ve kuşatılarak imha edilecektir. İkinci Ordu, Yunan 1. ve 2. kolordularının Kütahya-Eskişehir doğrultusunda çekilmesini ve Eskişehir’deki Yunan 3.Kolordusu ile birleşmesini önleyecektir. Bilgileriniz ve gereği önemle emrolunur. Kocatepe, 28 Ağustos 1922 İsmet 1 Garp Cephesi Komutanı 1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa, kuvvetlerini kuzeye doğru yönlendirmişti. Ama Trikopis batıya, Dumlupınar’a çekiliyordu. Çünkü Dumlupınar, stratejik önemi olan bir mevzi idi ve yakınında bulunan Toklu Sivrisi (Tepesi) buranın savunmasını kolaylaştıran bir kabartıydı. Bu yeni duruma göre 1.Ordu birlikleri kuzeye doğru ilerlerken çark ederek batıya yöneldiler. 28 Ağustos 1922 sabahından itibaren, Yunan 1.Kolordusu ile Türk 1.Ordusu arasında Dumlupınar’a doğru amansız ve zorlu bir yarış başladı. Yunanlılar önce varırlarsa çembere alınıp imha olmaktan kurtulacaklar ve General Franko’nun kuvvetleri ile birleşip Dumlupınar’da yeni bir mevzi oluşturacaklardı. Türkler önce varırlarsa Trikopis’in kuvvetlerini çembere alıp imha edecekler ve İzmir’e akacaklardı. Bu yarış sırasında Türk ve Yunan kuvvetleri zaman zaman birbirlerini fark etmeden yan yana yürüdüler. Ama çoğunlukla Türk piyade ve süvari birlikleri Yunan kuvvetleri ile çarpıştı ve Yunanlıların hızlarını biraz kesti. Öğleye doğru Afyonkarahisar ve kuzeyinden gelen Yunan birlikleri, İzmir demiryolunun yanında ilerleyen Türk birliklerini gördüler. Yunanlılar batıya doğru ilerlemelerine imkân olmadığını anlayarak ve çarpışmayı göze alamayarak yönlerini kuzeye döndürdüler. Afyonkarahisar’ın güneyinden çekilen birlikler ilk darbeyi yiyen birliklerdi ve büyük bir çözülme görülüyordu. İlk çözülme bu birliklerin süvari hücumu karşısında Balmahmut’tan kaçışları ile başladı. KONSERVE ZİYAFETİ: Balmahmut İstasyonu’ndaki depolarda Yunanlılardan kalma çok miktarda yiyecek maddesi ile cephane ve malzeme vardı. Erler çantalarını konservelerle doldurdular. Batıya doğru giderken diğer yürüyüş kolları ile 1 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.110-111, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 205 karşılaşılıyor, birlikler birbirlerine yol veriyorlardı. Bu sırada erlerimiz çantalarındaki konserve kutularını bunlara ikram ediyorlardı. Yunanlıların bıraktıkları savaş malzemeleri ve toplar arasından geçen birlikler neşe içindeydiler. Bunlarda 1 yorgunluktan eser görülmüyordu. Bu olaydan sonra yürüyüş yollarının tehlikeye girdiğini ve batıya doğru olan çekilme yollarının kapandığını gören diğer Yunan birlikleri kuzeye doğru çekilmeye başladılar. Kuzeye doğru geri çekilme, daha çok bozgun ve kaçış halini aldı. Beş bin askeri olan bir Yunan birliğinin Ulucak Köyü civarında toplandığında asker mevcudu beş yüze inmiştir. Geride kalan dört bin beş yüz askerin öldüğü, yaralandığı veya esir düştüğü kabul edilemez. Bunların çoğu 2 korkudan, bir an önce güvenli yerlere ulaşmak için firar etmişlerdir. Kaçan Yunan askerlerinin bir bölümü düzenli biçimde mücadele ederek geri çekilecekleri yerde, yolları üstündeki köyleri yıkıyor, yakıyor, yağmalıyor, önüne gelen köylüleri hunharca öldürüyorlardı. Bu vahşet İzmir’e kadar on gün devam edecekti. EGELİ RUM MANOLİ DE KAÇIYOR: Siperlerimizde saatlerdir bekliyoruz. Ne olup bittiğinin pek farkında değiliz ama önemli gelişmeler olduğunu da hissediyoruz. Saatlerdir beklenen haberci posta erleri sonunda görüldüler. Dayak yemiş gibiydiler. Soluk soluğaydı atları. Subaylarımızla bir köşeye çekildiler. Ama böyle bir anda sır saklamak olur muydu hiç! Gelen haberler hemen kulaktan kulağa yayıldı: -Cephe çökmüş! Alaylar darmadağınmış! Komutasız kalan ordu, başıboş ve perişan, aklına geleni yapıyormuş! Kimisi dağlara, kimisi dere yataklarına doğru kaçıyormuş! Bir taşıtta yer bulabilmek için birbirini öldürüyormuş insanlar! İntihar edenler varmış!” O zaman olup biteni anlatmak imkânsız. Hiç kimse düşünmek, emir ya da öğüt dinlemek için saniye kaybetmedi. Aylardan beri hazırdılar ve sadece bu anı bekliyorlardı sanki! Arkadaşı dönüp de arkadaşına bakmadan, kaçmaya koyuldular. Her şeyin sonu olduğunu anladığım vakit, tüfeğimi kapıp haykırarak koşmaya başladım. -Nereye gidiyorsunuz arkadaşlar? Terk etmeyin her şeyi! Durun! Durun da kendimizi savunalım! -Ateş edin, devirin şunu! 1 2 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.54, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 M.Şevki Yazman, Anadolu’nun İşgali, s.202-203, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006 206 diye gürledi bir çavuş. Yere attım kendimi, bir caminin arkasına doğru süründüm. Kurşun yağıyordu üzerime, beni susturmak için. Ağlamak, bağıra bağıra ağlamak 1 istedim ilkin. Sonra birden ben de paniğe kapıldım ve deli gibi kaçmaya koyuldum. SÜVARİLERİN ZOR GÜNÜ 28 Ağustos 1922 sabahının ilk aydınlığında, bölünerek iki kol halinde ilerleyen 2.Süvari Tümeni, birbirlerinden habersiz olarak Yunan kuvvetleri ile karşılaştı. Güneyden ilerleyen kol, Belce yakınlarında yürüyüş halindeki Yunanlılara baskın tarzında taarruz etti. Bunlar Yunan 1.Kolordusu’na bağlı birlikler ile Yedek Subay Eğitim Merkezi öğrencileriydi. Ne yapacaklarını şaşırarak dağıldılar. Ölenler, yaralananlar, esir alınanlar oldu. Aynı saatlerde kuzeyden ilerleyen kol, Eğret yakınlarında rastladığı Yunan 2.Kolordusu kuvvetlerine taarruz etti. Kolordu Komutanı General Diyenis karargâhı ile buradaydı. Diyenis neye uğradığını anlayamamış, çadırını delen kurşunlardan şans eseri kurtulmuştu. İlk paniği atlatan ve toparlanan Yunan birliklerinin karşı taarruzu karşısında 2. Süvari Tümeni’nin her iki kolu ve 14.Süvari Tümeni Olucak civarında toplanarak daha kuzeye Altıntaş Ovası’na Kurtköy’e doğru çekildiler. Öğlene doğru Yunan 2.Kolordusu’nun öncü birlikleri, Türk süvarilerinin az önce çekildikleri Olucak Köyü’ne girerek köyü insanlarıyla beraber vahşi şekilde yaktılar. Yenilginin büsbütün alevlendiği kör bir intikam duygusu her yerde kendini göstermeye başlamıştı. Öldürme, yakma, yağmalama vahşeti gittikçe 2 artıyordu. BİR RAPOR GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA Yunan kuvvetleri, 28 Ağustos 1922 günü Olucak Köyü’nde bir eve kadın ve çocukları toplayarak tamamen yaktı. Bu vahşetin ve sorumluluğun tamamıyla Yunanlılara ait olduğunu bütün Dünya’ya ilan etmenizi önemle arz ederim. Kurtköy, 28 Ağustos 1922 Fahrettin 5.Süvari Kolordusu Komutanı 1 3 Dido Sotiriyu, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, s.210-211, Sander Yayınları, İstanbul, 1970 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.115, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 3 a.g.e, s.115 2 207 28 Ağustos 1922 günü karanlık çökerken Fahrettin Paşa çok tedirgindi. Cephenin yarıldığını ve Yunanlıların çekildiğini öğrenmişti ama son durum hakkında herhangi bir bilgi alamamıştı. Ordu ile sabahtan beri bağlantı kuramamış, bir emir alamadığı gibi atlı habercilerle ulaştırmaya çalıştığı raporlarının yerlerine varıp varamadığını da bilmiyordu. Türk süvarileri cephede yenilip can havliyle kaçan Yunan kuvvetleri önünde iki zayıf tümeni ile kalakalmıştı. İnsan ve hayvan yiyeceği şöyle veya böyle yöreden sağlanabiliyordu ama üç gündür ikmal yapamadığı için cephane çok azalmıştı. Süvari Kolordusu Yunan kuvvetlerinden başka bu civarda dolaşan üç yüz atlı 1 gücündeki Rum ve Ermeni karışımı çete ile de çarpışmak zorunda kalmıştı. Türk süvarileri, sayıca üstün Yunan kuvvetleri tarafından ağır kayıplara uğramışlardı ama yaptıkları muharebe ve manevralar sonucunda Türk piyade kuvvetlerine büyük ölçüde yardım da sağlamışlardı. Türk süvarilerinin hareketleriyle, İlbulak Dağı’nın kuzeyinde kalan Trikopis grubu ile güneyindeki Franko grubunun birleşmesi önlenmişti. Ayrıca Fahrettin Paşa, iki tümenini Altıntaş Ovası’na çekmekle, Kütahya yolunu kapatmış oldu. Akşam saatlerinden 2 itibaren de 2.Ordu piyadeleri süvari birliklerinin arasında yerini aldı. DERBENTLİLERİN İNTİKAMI On gün önce Demirci Akıncıları Komutanı Kaymakam İbrahim Ethem Bey, Kocaeli Grup Komutanlığı’ndan, yakında taarruzun başlayacağı bilgisini ve işgal altındaki halkın ve efelerin hazırlıklı olmaları emrini almıştı. Bu emir doğrultusunda Emet ve Tavşanlı’daki köylerde de hazırlıklara başladı. Taarruzun üçüncü gününde, bu yöredeki akıncılar, bir kısım köylüler ve efeler Yunan askerlerinin geri çekilmesini zorlaştırmak için faaliyete geçtiler. Daha önce zulme uğramış olan köylüler, doğal olarak yapılan kötülüklerin intikamını da düşünüyorlardı. Kırk gün kadar önce yakınları, evleri ve harmanları yakılan Derbentliler yaralarını sarmaya çalışırken, 28 Ağustos 1922 günü köy korucusu bir Yunan askerini yakalayarak atıyla birlikte köye gelir. Yerli Rumlardan olan Yunan askerinin sorgulanması sırasında üzerinde bir mektup bulunur. Köyün uyanık ve önde gelen adamı olan Talip Ağa, bu askerin köye yakın Asarlık Tepesinde gözetleme görevi yapan bir manga askere, Tavşanlı'ya geri çekilme emri getirdiğini ve çok yakında Yunanlıların Kütahya'ya geri çekileceklerini anlar. Derhal bir plan yapılır. Talip Ağa, güvenlik amacıyla bulundurduğu silahları, gizlediği yerden çıkararak intikam için fırsat bekleyen köylülere dağıtır. Eli silah tutan, ağzı sıkı gönüllüler çok geçmeden bulunur. Çetecilere mektup götürme işine Nömen Efe talip olur. 1 2 a.g.e, s.115 İsmet Görgülü, Büyük Taarruz, s.31-32, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992 208 Efe’nin işi daha zordur. Her ihtimale karşı, Yunan asker elbisesi giyerek atla çetecilere gidecek; çevrede Yunan askerine rastlarsa, bir bahane uydurarak canını kurtarmaya çalışacak. Yunanlılara yakalanmadan çetecilere ulaşabilirse mektubu verip Yunanlıların Kütahya'ya doğru geri çekileceğini bildirecek. Böylece Dağ Yöresi’nde Yunan askerlerinin çevreye zarar vermeden önce yok edilmelerini veya geri çekilmelerini çetecilere sağlatacaktır. Efe, Yunan askerini önüne katıp, atla birlikte köyün üst tarafında gözden kaybolur ve orman içinde askeri öldürüp, Türkmen Tepesi’ne ulaşır. Böylelikle Yunanlıların geri çekilmekte olduğunu öğrenen Kabakçı ve Topal Saadettin Efeler adamları ile harekete geçerler. Dağ yöresinde bulunan Yunan artıkları, Kabakçı ve Topal Saadettin Efe çeteleri tarafından temizlenir. Bu sırada Derbent Köyü Asarlık Tepesi’nde gizlenen bir manga Yunan askeri 28 Ağustos 1922 gecesi, tepeyi sessizce çeviren Derbentliler tarafından yok edilir. Yanan yakınlarının intikamını almanın verdiği huzur içinde, acıları biraz azalmış olarak şafak sökmeden sessizce köye gelip, Talip Ağaya silahları teslim ederler. Böylelikle Derbentliler, Kütahya’nın kurtuluşundan iki gün önce 1 köylerinin çevresini Yunanlılardan temizlerler. İKİNCİ ORDU GEÇ KALIYOR Taarruzun üçüncü gününde, Yakup Şevki Paşa’nın komuta ettiği 2.Ordu da İsmet Paşa’nın emirleri doğrultusunda batıya doğru harekete geçti. Ama Cephenin güneyinin yarıldığı ve Yunanlıların hızla geri çekildikleri bir günde fazla atak değildi ve hareketlerinde 1.Ordu’nun atılganlığı yoktu. Gerçi karşısındaki Yunan kuvvetleri azdı ve çok geniş bir cepheye yayılmışlardı. Dün geceden beri 2.Ordu’nun karşısındaki Yunan kuvvetleri de mevzilerini boşaltıp, 2 geri çekilmeye başlamışlardı. 2.Ordu birlikleri bugün batıya doğru hiçbir çatışma olmadan yirmi kilometre yol yürüyerek Kazuçuran ve Gazlıgöl bölgelerine ulaştılar. Bu yürüyüş sırasında hiçbir Yunan kuvvetine rastlamadılar. Hâlbuki on kilometre daha yürümüş olsalardı, Resulbaba Dağı kuzeyinde Yunanlılara yetişecekler ve önlerini keseceklerdi. Bu durumda ertesi gün yani 29 ağustos 1922 günü Yunan kuvvetleri doğudan 2.Ordu, güneyden 1.Ordu tarafından kuşatılacaklar ve belki 3 zafer bir gün önce gerçekleşecekti. YAKUP ŞEVKİ PAŞA YUNANLILARIN GERİ ÇEKİLDİKLERİNİ İNANAMIYOR: 1 Recep Aydoğdu, Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesi’ne Bağlı Bir Bölüm Köy ve Beldelerin Tarihi (Makale), http://www.recepaydogdu.com/index.html Kabakçı Salih Efe (Makale), http://site.mynet.com/kabakcisalihefe/Kabakçı/index.htm 2 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.117, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 3 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.56, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 209 Kocatepe’de portatif bir tahta masaya serilmiş harita başında Mustafa Kemal, Fevzi ve İsmet paşalar ile Garp Cephesi Kurmay Başkanı Albay Asım (Gündüz) Bey, bundan sonraki durumu görüşüyorlardı. Cephe yarılmıştı ve 1.Ordu batıya doğru çekilen Yunan kuvvetlerini hızla takip ediyordu. 2.Ordu karşısındaki Yunan cephesinin Afyonkarahisar kesimi boş kalmıştı. Buradaki Yunan kuvvetlerinin geri çekilmesi için 2.Ordu’nun biraz ilerlemesi yetecekti. Durumun 2.Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa’ya telefonla bildirilmesi kararlaştırıldı. Albay Asım Bey arayıp durumu anlattı. Yakup Şevki Paşa itiraz etti: -Benim cephemden çekilen yok. Yunanlılar yerlerinde duruyorlar. Harekete geçemem. dedi. Afyonkarahisar müstahkem mevkiinin bu kadar çabuk yıkılabileceğine inanmadığı için durumu kabullenemiyordu. Ordusunun Kurmay Başkanı Albay Hüseyin Hüsnü (Erkilet) Bey’e döndü: -Güya Yunanlılar Afyonkarahisar’dan çekiliyormuş. Yalan! Yakup Şevki Paşa’nın cevabı İsmet Paşa’yı kızdırdı. Mustafa Kemal Paşa: -Kolayı var. Hareket emrini doğrudan kolordu komutanlarına ver. Yakup Şevki Paşa da ordusunun peşine takılsın. dedi. Fevzi Paşa: -İşte bu kadar. diye bir kahkaha attı. 1 BAŞKOMUTAN VE KOMUTANLAR AFYONKARAHİSAR’DA Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa karargâhları ile birlikte önce Şuhut’a gelmişler ve 25 Ağustos 1922 akşamı Kocatepe’ye çıkmışlardı. 2.Kolordu Komutanı Albay Hikmet Bey, bir gün önce akşamüzeri işgalden kurtulan Afyonkarahisar’a, hâlâ söndürülemeyen yangınların kızıllığında 28 Ağustos 1922 günü sabaha karşı girdi. Saat 08.00’e kadar yangınlar tamamen 2 söndürülmüş, kentte güvenlik ve düzen sağlanmıştı. 28 ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa ve komutanlar, Afyonkarahisar’a gitmek üzere otomobille Kocatepe’den ayrıldılar. Yol çok kötü idi. Tel örgüler, top mermisi çukurları, derin hendekler, otomobilin ilerlemesini geciktirdi. Yörede güvenliğin henüz sağlanamadığı, kaçak Yunan askerlerinin ve Rum çetecilerin cirit attığı yerlerden geçmek gerçekten cesaret işi idi. Bir de ihtiyar bir 1 2 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.627, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.111, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 210 köylünün yanlış yol tarifi işlerini daha da zorlaştırdı. Öğleye doğru Kente girdiklerinde yer yer söndürülmüş yangınların dumanları hâlâ tütüyordu. Yanan mahalleler kül yığını halini almıştı. Mustafa Kemal Paşa ve komutanlar halkın sevgi gösterileri ile karşılandılar. Karargâhları ile birlikte Belediye binasına 1 yerleştiler ve vakit geçirmeksizin çalışmalarına başladılar. HALİDE EDİP ONBAŞI DA AFYONKARAHİSAR’DA: Konya, Çay üzerinden bugün (28 Ağustos 1922) Afyonkarahisar’a vardık. Kentin yüksek kayalıkları görüldüğü zaman, ortalıkta bir takım hâki renkli gölgeler göze çarpıyordu. Yunanlıların yakmış olduğu evlerin harabelerinde hâlâ ateş vardı. Karargâh birkaç saat önce Afyonkarahisar’a girmişti. Sakarya günlerindekinden daha büyük bir sofa. Büyük bir masa. Subaylar dolaşıyor. Bir küçük odanın kapısı açık. Yuvarlak bir masada iki lamba yanıyor. Mustafa Kemal Paşa ile Fevzi Paşa bir harita üzerine eğilmişler, bir şeyler konuşuyorlar. Mustafa Kemal Paşa’nın başında yüz güneş birden doğmuş gibi yüzü parlıyor. “Safa geldin, Hanımefendi.” “Tebrikler Paşam, nihayet muvaffak oldunuz.” Bir kahkaha: “Evet nihayet bu işi yaptık. Gelin hanımefendi, yemek yiyelim.” Fevzi Paşa karşımda oturuyor ve memnun olduğu anlardaki gibi sağ göğsüne vurup gürüldüyordu. İsmet Paşa da oradaydı. Geçmiş günlerde neler çekmiş olduğunu 2 düşünerek Mustafa Kemal Paşa’nın neşesi insana ferahlık veriyordu. KARAR DOĞRU, UYGULAMA YANLIŞ Yunan 1.Kolordu Komutanı General Trikopis, İzmir’deki Başkomutanlık Karargâhı ile düzenli haberleşme sağlayamıyordu. Taarruzdan önce Afyonkarahisar’ın doğusunda konuşlanmış olan ve bugün de batıya doğru geri çekilen General Digenis’in komuta ettiği Yunan 2.Kolordusu’nu da emrine almıştı. Bu iki kolordu 27 Ağustos 1922 gecesi ve 28 Ağustos 1922 günü boyunca hızla batıya, Eğret-Resulbaba-Balmahmut hattına doğru çekilmişler ve arayı bir hayli açmışlardı. Trikopis öncelikli olarak bu hatta durup savunmaya geçmek istemişti. Fakat hattın güneyi, yani Balmahmut civarı Türk kuvvetlerinin eline geçince, Trikopis yeni bir durum değerlendirmesi yapmak zorunda kaldı. Bunun yanında Yunan 1.Kolordusu’nun daha güneydeki iki tümeni (1.ve 7. tümenler) General Franko tarafından komuta ediliyorlardı. Bu iki tümen batıya doğru çekilirken, Kolordunun diğer üç tümeni arasına Türk süvari ve piyade kuvvetleri girdi ve 1.Kolordu iki parçaya bölündü. Franko birliklerinin önü henüz kapatılamadığı için, bunlar hızla Dumlupınar mevzilerine çekildiler. Bu sırada sağdan soldan bir tümen kuvvetinde asker de bunlara katıldı ve üç tümen 1 2 30 Ağustos Hatıraları, s.33-34, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 2000 Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, s.226-227, 8. Baskı, Atlas Kitapevi, İstanbul, 1985 211 gücünde bir kuvvete ulaştı. 1 Franko askerlerinin çekilmesi akşama doğru bozgun halini aldı. Yunan subayları birliklerine söz geçiremiyorlardı. Birçok dağınık ve başıbozuk asker grupları kendiliklerinden Dumlupınar’a doğru kaçıyorlardı. Bu başıboş asker seli köyleri yakıyor, yağmalıyor, her yeri talan ediyorlardı. Trikopis grubu daha kötü durumdaydı. 28 Ağustos 1922 akşamı Olucak Köyü civarında konaklayan Trikopis, Franko’dan haber alamıyordu. İzmir’deki Başkomutan Hacıanesti ile de haberleşemiyordu. Trikopis hiçbir komutanın arzu etmediği kötü bir bilinmezlik ve karanlık içindeydi. Yunan askerleri yorucu yürüyüşlerle çekilerek Ulucak civarına yığılmışlardı ve Trikopis’in kararını bekliyorlardı. Köylüler köylerini terk ederek dağa çıkmışlar ve hava kararınca av tüfekleri ile Yunan kuvvetleri üzerine ateş etmektedirler. Küçük kıtalar halindeki Türk süvarileri Yunanlıların hareket sahasında 2 pervasızca dolaşmakta, küçük kıtalara hücum etmekteydiler. Sonunda Trikopis, daha batıya Dumlupınar mevzilerine çekilerek Franko grubu ile birleşme kararını verdi. Generalin bu kararı doğruydu, ama uygulaması yanlıştı. Çünkü geri çekiliş hiç duraksamadan yapılmalıydı ama bu yapılmadı. Trikopis gece burada konaklamaya ve ertesi sabah Dumlupınar’a çekilmeye karar verdi. Bu kararın sonucu, iki gün sonra Yunan Ordusu’nun 3 felaketi olacaktı. GAFLET UYKUSU: Yunanlı tarih yazarları, Trikopis grubunun geri çekilmesine yerinde saymak diyorlar. Biz de onun Ulucak civarında gecelemesine gaflet uykusu diyoruz. Trikopis durum raporunda, gece yürüyüşleri için yerli halktan kılavuz bulamadığını, yolların çok kötü olduğunu, bu yollarda birliklerin birbirlerine girme ihtimali olduğunu, Türk süvarilerin yakın tehdidini yazmakta ise de bunları ciddi mazeretler olarak kabul edemeyiz. Ancak Trikopis, Franko’dan kendi güney yanını koruyacağını ümit etmiş olabilir. Franko’nun da birdenbire Dumlupınar’a 4 çekilmeyerek, bunu yapması gerekirdi. TÜRK ZAFERİNE VE YUNAN FELAKETİNE BİR GÜN KALA 29 Ağustos 1922 sabahı erken saatlerde iki taraf ta ayaklandı. Trikopis Grubu bir an önce batıya, Dumlupınar’a çekilmek, Türk 1.Ordusu ise onların önünü kesip yakalayabilmek için daha Güneş doğmadan harekete geçmişlerdi. Görünüşe göre Türk kuvvetleri daha hızlıydı. Sabahın ilk aydınlığında, habersiz yan yana geceleyen bir Yunan tümeni ile bir Türk tümeni birbirlerini fark edince 1 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.57-58, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 M.Şevki Yazman, Anadolu’nun İşgali, s.204, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006 3 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.119-120, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 4 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.58, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 2 212 önce şaşırdılar, sonra mevzi aldılar. Kısa bir çatışmadan sonra yeniden batıya doğru kaçış ve kovalamaca başladı. Bu sırada bazı Yunan karşı taarruzları olur ve süngülerin de karıştığı dalgalanmalar göze çarpar. Genellikle Yunan birlikleri hem artçı savaşları verir 1 ve hem de kurtarabildikleri kadar çok kuvvetle çekilmeye çalışırlar. Trikopis, karargâhı ile İzmir-Afyonkarahisar demiryoluna geldiğinde çatışmalar tekrar başlar. Yunan kuvvetleri durur ve öğleden sonra saat ikiye kadar çetin 2 bir savunma yaparlar. Daha sonra batıya çekilme yolları kapanır. Öğleden sonra 1.Ordu’ya bağlı Yarbay Ömer Halis (Bıyıktay) Bey’in tümeni, en batıdaki Dumlupınar mevzilerine doğru olanca hızıyla yaklaşmakta idi. Görevi, Dumlupınar’ı alıp kuzeye geçmek ve Arpagediği’ni zapt ederek Trikopis ve Franko gruplarının arasına girmekti. Öyle de oldu. Dumlupınar Türk kuvvetlerinin eline geçti ve Arpagediği önlerinde şiddetli bir mücadele başladı. Saat 14.00 sıralarında Arpagediği’ni savunan Franko grubuna bağlı General Plastras komutasındaki Evzon Alayı ile Trikopis grubuna bağlı bir tümen neredeyse birleşmek üzereydiler. Hiç hesapta olmayan bu Türk tümeninin araya girmesi, birleşmeyi önledi. Saat 14.30’da Trikopis kuvvetleri kuzeye doğru atıldı ve Dumlupınar-Uşak demiryolu ele geçirildi. Aslıhanlar Ovası’na hâkim tepeler 3 zapt edildi. Böylece Trikopis grubunun yegâne çekilme istikameti kesildi. Bu sırada Dumlupınar’ın güneyindeki stratejik önemi olan Toklu Sivrisi (Tepesi) ve önündeki Franko Grubu’nun oluşturduğu Yunan savunması da kırılır ve Dumlupınar mevzileri Türk kuvvetlerinin eline geçer. Kuzeye doğru sürülen Trikopis, Dumlupınar’ın kuzeyinde yer alan Çalköy’e (Zafertepeçalköy) geldiğinde, iki gün önce Balmahmut’ta olduğu gibi Franko’yu bulamaz. Çünkü Franko Grubu, Dumlupınar mevzilerini bırakarak daha batıdaki Arpagediği4 Kaplangı hattına çekilmektedir. SÜVARİLER BİR ORADA, BİR BURADA 29 Ağustos 1922 günü Türk Süvari Kolordusu Beşkarış Köyü civarında idi. Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa süratine güvenerek Trikopis kuvvetlerini kuzeyden yakalamak istiyordu. 2.Ordu öncülerinin yakınlarına geldiğini görerek, onlara yer açmak ve daha uzaktan Kızıltaş Vadisi’ni kapatmak üzere, Şıhlar üzerinden Belova Gediği’ne doğru süvarilerine at koşturdu. Fahrettin Paşa bu 5 sırada sıtma hastalığına yakalandı. 1 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.126, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 M.Şevki Yazman, Anadolu’nun İşgali, s.205, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006 3 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.126, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 4 M.Şevki Yazman, Anadolu’nun İşgali, s.205-206, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006 5 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.63-64, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 2 213 İlerleme sırasında 14.Süvari Tümeni, Olucak’tan Hamurköy’e giderken bir Yunan birliğine rastladı ve hücuma geçti. Mermisi bitene kadar top ateşi altına aldı. Top mermileri kalabalık, sıkışık yürüyüş kollarının içine düşüyordu. Hava kararırken süvarilerin bir kısmı Çalköy’den geçip, atlı hücuma başladılar. Yunan birliğinin içine ilk dalan Yüzbaşı Harputlu Şekip Efendi’nin bölüğü oldu. Yunan askerleri dehşete kapıldılar. Sağa sola kaçıştılar. Daha sonra çatışma başladı. İki bine yakın Yunanlı direnmeden teslim oldu. Çatışma sürdüğünden Yüzbaşı Şekip Efendi, esirlerin götürülmesi için çok az sayıda er ayırabilmişti. Erler o kargaşadan iki bin Yunanlı esiri çıkarmayı çabalarken Yüzbaşı ve yirmi üç er, binlerce Yunanlının içinde kaldılar ve şehit edildiler. Akşam karanlığından yararlanan Yunanlı esirler de kurtulup diğerleri ile birlikte 1 kuzeye doğru kaçtılar. YÜZBAŞI HARPUTLU ŞEKİP EFENDİ: Üsküdar Kız Lisesi öğrencileri, öğretmenleri ile birlikte otobüsle bir tarih gezisine çıkmışlardı. Amaçları, Kurtuluş Savaşı’nın geçtiği yerleri dolaşmak, şehitlikleri, savaşların geçtiği yerleri görmek ve tarih bilincini geliştirmekti. Otobüs Zafertepeçalköy’de Atatürk Anıtı’nın yanında durur. Otobüsten inerler ve bir kahvehanenin önünde topluca otururlar ve çevreyi gözlemeye başlarlar. Birkaç köylü onlara yaklaşır ve hoş geldiniz der. İçlerinde Ahmet Amca da vardır. Onlara çay ısmarlar ve savaş yıllarını, köylülerin yaşadığı acıları, Yunan zulmünü anlatmaya başlar. Bu sırada Tarih Öğretmeni Maide Hanım’ın gözü duvardaki “Harputlu Caddesi” tabelasına takılır. “Aman Allahım! Köyünüzün Harput’la ne ilgisi var? Niye caddenin adı Harput?” diye heyecanla sorar. Ahmet Amca, “O çok değerli bir şehidimizin anısına hürmeten verilmiştir. İleride onun için yapılmış bir şehitlik var. O askerleriyle birlikte burada şehit olmuştu.” der. Maide Öğretmen titremeye başlar. “Kim? Kim? Adını söyleyin!” çığlığı duyulur. “Yüzbaşı Şekip Efendi.” cevabını alınca, “Babam, babacığım! Yıllardır aradığım babam!” diye bağırır ve bayılır. Biraz sonra kendine gelen Maide Öğretmen, “Yalvarırım, beni hemen oraya, babama götürün! diye yalvarır. Ahmet Amca, köylüler, öğrenciler, hep birlikte şehitliğe varırlar. Maide Öğretmen soğuk mermerin üzerine atılır ve hıçkıra hıçkıra ağlar. Sonra Ahmet Amca’ya döner: “Siz babamı hiç gördünüz mü? diye sorar. “Kızım savaşın en kanlı günüydü. İkindi namazından çıkmış, yardım edeceğimiz bir iş olursa diye bekleşiyorduk. Bu sırada süvariler geçmeye başladı. Başlarında babayiğit bir yüzbaşı vardı. Arkalarından dua ettik. Hava kararınca evlerimize çekildik. Kadınlarımızı, çocuklarımızı dağın ilerisinde kayaların içine saklamıştık. Gece boyunca top, silah sesleri, kıyamet kopuyordu. Bir ara sessizlik oldu. Sonra gene at sesleri, koşuşturmalar duyduk. Ne olduğunu öğrenmek için dışarı çıkınca asker kalabalığı gördük. Yüzbaşı Şekip Efendi ve yirmiden fazla er şehit olmuş yerde yatıyorlardı. Hava aydınlanıyordu. Köyün erkekleriyle birlikte cenaze namazlarını kıldık ve onları 1 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.635, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 214 buraya defnettik.” diye anlattı. Şehitlikten tekrar kahvehaneye geldiler. Köylülerin hazırladığı yemekleri hep birlikte yediler. Maide Öğretmen,” Görüyorum ki, babamla birlikte, şehitlerimizi bağırlarına basan sizlerin gönlündeler. Huzurlu ve mutluyum.” 1 dedi ve gözyaşlarıyla otobüse bindiler. Köylülerde gözyaşlarıyla onları uğurladılar. YUNAN KÜÇÜKASYA ORDUSU ÜÇ PARÇA Üç parçaya bölünen Yunan Küçükasya Ordusu’nun parçaları, 29 Ağustos 1922 gecesi birbirinden biraz daha kopmuş ve ayrılmıştı. Ortadaki en büyük parça olan Trikopis Grubu Dumlupınar mevzilerine çekilememiş ve Franko Grubu ile birleşip yeni bir savunma hattı oluşturamamıştı. Çalköy’de geceledikten sonra kuzeybatıdaki Kızıltaş Vadisi’nden geçerek İzmir istikametine çekilmeyi düşünüyordu. Trikopis Grubu çembere alınmak üzereydi. Yalnızca Murat Dağı’nın kuzeyindeki dar Kızıltaş Vadisi açıktır. Yani torbanın ağzı hemen hemen büzülmüş gibidir. Franko Grubu da Dumlupınar Mevzilerini terk etmiş, daha batıdaki Kaplangı mevzilerine doğru çekiliyor ve iki grup arasındaki açıklık giderek büyüyordu. Kütahya-Eskişehir bölgesindeki General Sumalis komutasındaki 3.Kolordu diğer iki gruptan oldukça uzaktı ve Bursa’ya doğru geri çekilmek için hazırlıklara 2 başlamıştı. ÖZGÜRLÜK MÜ, TUTSAKLIK MI? Gece yarısına doğru bir otomobilin, Hamurköy’ deki Trikopis’in karargâhına yaklaştığı görüldü. İçinde bir subay vardı. Bayılacak kadar yorgundu! “Generalim! Dumlupınar’a üç kilometre kadar yaklaşmıştık. Fakat bir Türk birliği önümüzü kesti. Çok çabaladık. Yolu açmayı başaramadık. Savaşmayı sürdürüyoruz ama tümen komutanım sonuç alacağımızı hiç sanmıyor. Türkler çok sert.” diye bilgi verdi. Bunun üzerine ümitsizlik iniltileri duyuldu. Bir subay, “İki gündür açız. Cephane de bitiyor.” diye çığlık attı. Bir başka subay öne çıktı: “Biz savaştıkça Türkler sertleşiyor. Yarın daha da sert olacak. Teslim olma vakti geldi komutanım.” Yakarışlar yükseldi: “Teslim olalım!” “Lütfen!” “Durdurun bu savaşı, İsa aşkına!” Trikopis, Dumlupınar yolunun açılması için savaşan birliğin hemen takviye edilmesini emretti. Franko’nun Dumlupınar’dan ayrıldığını bilmiyordu. Bu inançla şöyle dedi: “Teslim olmak sözünü bir daha duymak istemiyorum. General Franko Dumlupınar’da bizi bekliyor. Gece olduğu için olup biteni görmediğini, anlamadığını sanıyorum. Yarın sabah şansımızı bir daha deneyeceğiz. Araya girmiş olan Türk birliğini ezer ve Dumlupınar’a varırız. Şimdi Dumlupınar’a yakın olmak için Çalköy’e yürüyeceğiz. Kısa bir yol bu. Komutanlar hazırlık yapsın. Çocuklarım! Bu geceki 1 2 F.Ferihan Beşli, Bu Topraklar İçin, s.134-141, Güldikeni Yayınları, Ankara, 2005 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.134-138, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 215 parolamız özgürlük olsun!” 1 KÜTAHYA RUMLARI GÖÇE HAZIRLANIYOR 2.Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa, Yunan kuvvetlerinin çekildiğini sonunda kabul etti ve o da ordusunu 29 Ağustos 1922 günü batıya doğru hızla ilerletti. Öğleye doğru 2.Ordu’nun Süvari Tümeni ile Meclis Muhafız Taburu Kurtköy’e geldi ve Süvari Kolordusu ile buluştu. Bu kuvvetlerin hedefi kuzeye yönelip Kütahya’yı kurtarmak ve İnönü’ye ulaşıp Eskişehir’den Bursa istikametine çekilecek olan Yunan 3.Kolordusu’nun önünü kesmekti. Altıntaş’ın kuzeyinde geceyi geçireceklerdi. Kütahya’ya sadece otuz kilometre uzaktay2 dılar. Kütahya’da Yunan işgalinin sona ermesine saatler kalmıştı. Kentte Türk taarruzunu duymayan kalmamıştı. Türkler sevinç içindeydiler. Ama çok tedirgindiler. Afyonkarahisar’daki yağma ve yangınlar, Kütahyalıları korkutmuştu. Böyle bir ihtimal ortaya çıkarsa, Kente en yakın sığınma yerine, Yellice Dağı’na kaçacaklardı. Yüzyıllarca Türklerle birlikte yan yana yaşayan, komşuluk yapan, Kentin havasını birlikte soluyan Rum ve Ermeniler de Kütahya’dan ayrılmak zorundaydılar. Rumların bir bölümü Yunan askerini hiç istememişlerdi. Onlar Yunan Devleti ile hiç ilgilenmeyen, Türk Devleti’ne bağlı Osmanlı vatandaşlarıydı. Ama bir bölümü de bir yıl önce Yunan askerinin Kente gelişine çok sevinmişlerdi ve törenlerle, şenliklerle kutlamışlardı. Onlar Yunanistan ile bütünleşme isteğindeydiler. Kentteki Yunan askerleri, Rum ve Ermeni işbirlikçileri ve hatta onlarla birlikte olan bazı Türkler panik ve korku içindeydiler. Bunun yanında, son günde bile bazı rüşvetçi Yunan askerleri Türklerden rüşvet alma girişimlerini ihmal etmediler. Ama yaklaşmakta olan Türk askerleri sayesinde, özgüvenlerini kazanan Türkler, onlara fazla yüz vermiyordu artık. Yunan askerlerinin rüşvet girişimleri ve daha önceki husumetler sebebiyle yer yer olaylar da meydana geldi. Kütahya’nın kurtuluşuna ve Yunan-Rum-Ermeni göçüne bir günden daha az bir süre kala, Kentte fırtına öncesi sessizlik hâkimdi. SEVİNÇ VE ACI: Kütahya’da bir yıldan fazla süren Yunan işgali sırasında Yunan askerleri tarafından birçok haraç olayları meydana gelmiştir. Önceleri yumurta, tavuk vb gibi istekler, daha sonra paraya dönüşmüş ve vermeyenler eziyete uğramışlar, hakaret görmüşler, hapse atılmışlardır. Her ne kadar bazı Yunan üst düzey komutanlar bu olayları onaylamamışlar ve önlemeye çalışmışlarsa da, başarılı olamamışlardır. Yunan askerlerinin Kütahya’yı boşaltmalarından bir gün önce, 29 Ağustos 1922 günü onların Kentten ayrılacaklarını hemen hemen duymayan 1 2 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.636, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 İsmet Görgülü, Büyük Taarruz, s.30-37, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992 216 kalmamıştı. O gün Karagözpaşa Camii’nde ikindi namazını kılıp, evine dönmekte olan Domaniçzâde Rıza Efendi’yi atlı bir Yunan subayı durdurur. Subayın yanında silahlı emir eri vardır. Para ister. Rıza Efendi, “Benim Yunana verecek param yok!” der. Yunan subayı bunun üzerine küfür eder. Rıza Efendi sinirlenir ve Türk askerlerinin kente yaklaşmakta olmasının verdiği özgüven sayesinde subayı ayağından çekerek atından düşürür. İkisi arasında kıyasıya bir kavga başlar. Bir süre sonra emir eri tüfeğini doğrultur ve ateş eder. Kurşunlar Rıza Efendi’yi yere yatırır ve oracıkta vefat eder. İnceden inceye yağan yağmur, daha sonra hızlanır ve Rıza Efendi’nin kanı yağmur suyuna karışarak yol boyunca kıpkırmızı akar. Rıza Efendi’nin yakınları ve arkadaşları, olayı Yunan İşgal Kuvvetleri Komutanına duyururlar ve şikâyetçi olurlar. Hemen cinayet işleyen emir eri ve subay tutuklanır ve gece yarısı idam edilirler. Ertesi gün, yani 30 Ağustos 1922 günü halk kurtuluşun sevincini yaşarken ve bayram ederken, Domaniçzâde Rıza Efendi’nin naşı üzüntü içinde yakınları ve arkadaşları 1 tarafından Alipaşa Camii bahçesinde toprağa verilir. Sevinç ve acı birbirine karışır. 9. BÖLÜM: BÜYÜK ZAFER MUSTAFA KEMAL PAŞA ÇALKÖY ZAFERTEPE’DE Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa 29/30 Ağustos 1922 gecesi Afyonkarahisar’da belediye binasında bulunuyorlardı. Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa odalarında istirahat ediyorlar, İsmet Paşa ise alt komutanlıklardan gelen son durum raporlarını inceliyordu. Gece yarısından az önce 2.Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa’nın, gece yarısından az sonra ise 1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa’nın raporları gelmişti. Garp Cephesi Harekât Şubesi Müdürü Albay Tevfik (Bıyıklıoğlu) Bey de bu raporlardaki belirtilen son durumu bir harita üzerine işaretledi. İsmet Paşa raporları okuyup, haritayı inceledikten sonra heyecan ve sevinçle, Tevfik Bey’den bunları Mustafa Kemal Paşa’ya göstermesini istedi. Başkomutan haritayı inceledikten sonra hemen Fevzi ve İsmet paşaları odasına çağırttı. Birlikte raporları tekrar okuyup, haritayı tekrar incelediler ve kesin sonucun yarın, yani 30 Ağustos 1922 günü kesinleşeceği yönünde görüş birliğine vardılar. Mustafa Kemal Paşa, kendisinin 1.Ordu karargâhının bulunduğu Dumlupınar’a, Fevzi Paşa’nın 2.Ordu karargâhının bulunduğu Altıntaş’a gitmelerini, İsmet Paşa’nın da Afyonkarahisar’da kalıp harekâtı buradan yönetmesini istedi. Garp Cephesi Komutanı, ordulara gönderilmek üzere bir cephe emri hazırladı. Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa bu cephe emrini ordu komutanlıklarına götürmek üzere yanlarına aldılar. 1 Domaniçzâde Rıza Efendi’nin torunu Rıza Özdomaniç’in anlattıklarından, CÇ 217 ATATÜRK' ÜN ZAFERTEPE' DE YAPTIĞI KONUŞMADAN (30 Ağustos1924): 29/30 Ağustos gecesi sabaha karşı Batı Cephesi Hareket Şubesi Müdürü Tevfik Bey, alışıldığı gibi o saate kadar çeşitli karargâh merkezlerinden gelen raporlara göre harita üzerinden belirlediği ve gösterdiği genel durumu, cephe komutanı İsmet Paşa’ya göstermiş ve o da hemen Paşa’ya göster emriyle Tevfik Bey’i yanıma göndermişti. Afyonkarahisar’da Belediye dairesinde bana ayrılan odada yatmaktaydım. Beni uyandıran Tevfik Bey’in gösterdiği haritaya baktım, hemen yataktan fırladım. Arkadaşlar, haritada gördüğüm şey şuydu ki, ordularımız düşmanın önemli kuvvetini kuzeyden, güneyden, batıdan kuşatmaya uygun bir durum almış bulunuyorlardı. Şu halde düşündüğümüz ve en büyük sonuçları sağlayacağını beklediğimiz durumlar ortaya çıkıyordu. Hemen Fevzi ve İsmet Paşaları çağırınız, dedim; üçümüz toplandık. Durumu bir daha düşündük ve kesinlikle karar verdik ki, Türk’ün gerçek kurtuluş güneşi 30 Ağustos sabahı ufuktan bütün parlaklığıyla doğacaktır. Bu karara göre ordulara yeni emir yazıldı. Fakat durum o kadar önemli, o kadar hız ve şiddet istiyordu ki, bu yazılı emirlerle yetinmek önlemi uygun olmazdı. Onun için Fevzi Paşa’dan, Altıntaş ve güneyinden hareket eden 2.Ordumuzun ve bunun daha batısında bulunan Atlı Kolordumuzun yanına giderek düşüncemize göre hareketleri düzenlemesini kendilerinden rica ettim. 4.Kolordu ile amaçladığımız düşmanın büyük kısmını güneyden izleyen 1.Ordu merkezine de kendim gidecektim. 1 İsmet Paşa’nın merkezde kalıp genel durumu yönetmesini uygun gördüm. CEPHE EMRİ ORDU KOMUTANLIKLARINA 1-Ordulardan alınan bilgilere göre Yunanlıların en az iki tümen tahmin olunan kuvveti Kozluca tepeleri-Hamurköy-Aslıhanlar mıntıkasında güneye cephe almış olarak 1.Ordu birlikleriyle muharebe halinde ve kuzeyden ilerlemekte olan 2.Ordu birlikleriyle muharebe temasındadır. Toklusivrisi'nden Kaplangı'ya doğru iki tümenimiz onların çekilme yoluna doğru ilerlemektedir. Genellikle Yunan kuvvetleri bir an önce kaçıp kurtulmaya çalışmaktadır. Tahminimize göre onlar için açık görünen Çalköy-Kızıltaş Vadisi yolu Yunan kuvvetleri ve enkazı ile dolu olacaktır. 3.Süvari Tümeni Uşak'ın batısında Ulubey civarında demiryolu ulaştırmasını kesmiştir. 2-Orduların görevi: Aslıhanlar Savaşı’nın her iki ordu tarafından bütün kuvvetleriyle süratle sonuçlandırılması ve Dumhupınar'ın süratle düşürülerek düşman çekilme yollarının tamamen kesilmesi ve İzmir doğrultusunda takibin aralıksız devamı ile kurtulmuş olması umulan dağınık Yunan kollarının da durmaksızın muharebeye ve bu 1 Atatürk’ün 30 Ağustos 1924 günü Çalköy Zafertepe’de yaptığı konuşmadan bir bölüm, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, http://www.atam.gov.tr 218 suretle teslim olmaya zorlanmasıdır. Günlerden beri gece gündüz muharebe eden birliklerimiz, durmaksızın ve dinlenmeksizin harekâta devam etmelidir. 3-Mürettep Süvari Tümeni ile Kütahya'nın kurtarılması ve oradan İnönü'ye yürütülmesiyle Eskişehir istikameti en iyi keşif ve temin edilmiş olur. 5.Süvari Kolordusu’nun, Aslıhanlar Savaşı’nın sonuçlandırılmasından sonra durmaksızın ve dinlenmeksizin Kızıltaş Vadisi’nden Uşak'a yöneltilmesi kararlaştırılmıştır. Afyonkarahisar, 30 Ağustos 1922, 06.00 İsmet 1 Garp Cephesi Komutanı 30 Ağustos 1922 günü sabahleyin saat 06,30’da Fevzi Paşa 2.Ordu karargâhına doğru hareket etti. Daha sonra saat yediye doğru Mustafa Kemal 2 Paşa’nın otomobili 1.Ordu karargâhına doğru yol almaya başladı. Otomobil, Yunan Ordusu’nun enkazıyla ve Türk Ordusu’nun ulaştırma kollarıyla dolu olan yol üzerinde o günün koşullarında mümkün olan en son süratle ilerledi. Yolun kenarı ve üzeri, Yunanlılardan kalma kırık arabalar, yakılmış otomobiller, hayvan cesetleri, barut kokan çukurlarla dolu idi. Kafile kafile yürütülen Yunan esirleri, topallaya topallaya geri getirilen yaralı Türk askerleri yol boyunca artarak göründü. İleriye doğru manzara biraz daha hazinleşiyor, yanmış köyler, dumanı tüten evler ve bunların etrafında toplanmış 3 bir sürü insan, çocuk, kadın, ihtiyar görülüyordu. Afyonkarahisar-İzmir demiryolu boyunca ilerleyen Başkomutanlık otomobili saat dokuza varmadan 1.Ordu karargâhının bulunduğu Akçasar’a ulaştı. Burada 1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa, Başkomutanı karşıladı ve durum hakkında bilgi verdi. Mustafa Kemal Paşa Afyonkarahisar’da gece hazırladıkları harekât planı ve cephe emrini Nurettin Paşa’ya verdi. Esir edilen bazı Yunanlı subaylarla görüştü. Bu sırada Yunanlı esir bir kurmay subaydan, Trikopis’in Çalköy’de çembere alınan Yunan kuvvetlerinin arasında olduğunu öğrendi. MUSTAFA KEMAL PAŞA, TRİKOPİS’İN ÇALKÖY’DE OLDUĞUNU ÖĞRENİYOR: 1.Ordu karargâhında sürekli olarak gelen çeşitli rütbedeki esir subaylarla görüştüm. Bunlardan biri kurmay subay idi. Zavallı, verdiği bilgiler ışığında istemeyerek Başkomutan görevini alan General Trikopis’in ve İkinci Kolordu Komutanı General Digenis’in de bizim çevirmek istediğimiz çemberin içinde bulunduğunu söylemiş oldu. Hemen yanımda bulunan Ordu Komutanına: Kemâlettin Paşayı bulunuz, kendisine Trikopis’le beraber bütün düşman generallerini mutlaka esir etmesini söyleyiniz 1 Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.138-140, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 3 M.Şevki Yazman, Anadolu’nun İşgali, s.210-211, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006 2 219 dedim. Bu emir hemen telefonla bildirildi. Zavallı esir subay benim bu emrimi işitir 1 işitmez sunduğum çayı içemeyerek büyük bir baygınlık geçirdi. Mustafa Kemal Paşa, Yunan subayından bu bilgiyi aldıktan sonra, savaşın bütün şiddetiyle sürdüğü Çalköy’ün yakınında bulunan 4.Kolordu Karargâhı’na gitmek istedi. 1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa, yolun son derece tehlikeli olduğunu söylemesine rağmen, öğle üzeri Başkomutan ve karargâhı tekrar yola çıktılar. Nurettin Paşa ve karargâh subayları da başka bir otomobille onları izlediler. Yol boyunca Yunanlıların attıkları mermiler yakınlarına düşüyor ve bu sırada 4.Kolordu birlikleri de Çalköy’e doğru ilerliyordu. Bir süre buradaki 4.Kolordu karargâhında kalındıktan sonra saat ikide Karatepe’ye (Zafertepe) ulaşıldı. Burası Çalköy düzlüğünü ve çevresindeki tepecikleri gören, 2.Tümen karargâhı idi, ama savaş meydanına çok yakın olan tehlikeli, yüksekçe bir kabartıydı. Bu tepenin bir adım daha ilerisi ise alay ve bölüklerin karargâhlarıydı, yani muharebe alanının içi idi. Mustafa Kemal Paşa, daha sonra “Başkomutan Dumlupınar Meydan Savaşı” adı verilecek olan “Büyük Zafer” i bu tepeden 2 komuta etmeye başladı. FEVZİ PAŞA ALTINTAŞ’TA Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Dumlupınar’a doğru yol alırken, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa da Altıntaş yolundaydı. İlk önce yolu üzerindeki Kurtköy’de Süvari Kolordusu Komutan Fahrettin Paşa ile buluştu. Fahrettin Paşa’nın sıtma krizi tekrarlamıştı, titriyordu, ama görevinin başındaydı. Fevzi Paşa ona harekât planını ve cephe emrini bildirdi. Kısa bir görüşme yaptılar. Süvari Kolordusu Kızıltaş Vadisi’ni tutmak üzere Gediz’e doğru harekete geçti. Fevzi Paşa da 2.Ordu karargâhına gitmek üzere hareket etti. Öğle üzeri Beşkarış Köyü'nde bulunan 2.Ordu Karargâhında Yakup Şevki Paşa ile buluştu ve cephe emrini bildirdi. İki komutan ve kurmayları toplanarak yapılacakları görüştüler. Daha sonra Fevzi Paşa ve Yakup Şevki Paşa, 2.Ordu birlikleri ile 3 Altıntaş’tan Çalköy’e doğru hareket ettiler. 2.Ordu’nun iki tümeni Beşkarış civarında ve bir tümeni de Altıntaş’ta idi. Bu kuvvetler Çalköy’deki Trikopis Grubu’na yirmi kilometre uzakta bulundukları için 4 ancak 30 Ağustos 1922 günü öğle üzeri muharebeye katılabildiler. 1 Atatürk’ün 30 Ağustos 1924 günü Çalköy Zafertepe’de yaptığı konuşmadan bir bölüm, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, http://www.atam.gov.tr 2 30 Ağustos Hatıraları, s.9-10, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 2000 3 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.142, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 4 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.77, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 220 YAKUP ŞEVKİ PAŞA’NIN İTİRAFI: Fevzi Paşa, Yakup Şevki Paşa’nın savaş idare yerine gelmişti. İki paşa kucaklaştılar. Kurmay subaylar paşaların çevresini sardı. Hepsinin yüzü parlıyordu. Fevzi Paşa’nın açıklamalarını dinleyen Yakup Şevki Paşa, -Yani Afyonkarahisar cephesini yardık, Yunan Ordusu’nu üçe böldük ve dört günde Yunanlıların iki kolordusunu kuşatacak duruma geldik ha? dedi. Hayret içindeydi. Fevzi Paşa güldü: -Evet Paşam. diye cevap verdi. Yakup Şevki Paşa, -Ben tecrübesiz, kararsız, korkak bir asker değilim. Ama ne iddia ettimse tersi çıktı. Neye karşı durdumsa mahcup oldum. Yahu bu mucizenin sırrı ne? diye sordu, kendine dargın bir sesle. Fevzi Paşa, Yakup Şevki Paşa’nın elini okşadı ve sorusunu cevapladı. -Mustafa Kemal Paşa. 1 KÜTAHYA’NIN KURTULUŞU 29/30 Ağustos 1922 gecesini Akoluk’ta geçiren 3.Yunan Kolordusu’na bağlı 15.Yunan Tümeni’nin nereye gideceği önemliydi. Bu tümen Seyitgazi’de toplanmış ve Kütahya’ya doğru hareket halindeydi. Buradan sonra nereye gideceği belli değildi. Altıntaş’a doğru hareket ederek 2.Ordu’ya taarruz edebilir, ya da Gediz üzerinden Trikopis grubuna yardıma gidebilirdi. Yakup Şevki Paşa, bu olasılıkların önlenmesi için Mürettep Süvari Tümeni’ni uyardı. Albay Mehmet Arif komutasındaki Mürettep Süvari Tümeni, geceyi Altıntaş’ın kuzeyindeki Pusan Köyü’nde bir iki saati dinlenerek geçirdikten sonra Kütahya’ya doğru harekete geçti. Tümen sabahleyin saat altıda Kütahya’ya on kilometre uzaklıktaki Porsuk Köprüsü’ne varınca 15.Yunan Tümeni’nin öncü alayına rastladı. Üç saat süren çatışmadan sonra saat dokuzda Yunan alayı dağıtıldı. Yetmiş Yunan askeri esir edildi, üç yüzden fazlası öldürüldü, kurtulanlar da Hacıazizler ve Göynükören ormanlarına kaçtılar. Gediz yolunun kuzeyindeki bu arazinin sarp ve sık ormanlık oluşu, süvarilerin takibine engel olmuş, Yunan alayının kaçabilen kısımları orman ve kayalıklar aralarında 2 gizlenmişlerdir. 1 2 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.640, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht 221 30 Ağustos günü, Mürettep Süvari Tümeni’nin bir müfrezesi sabah saat 10.00 sıralarında Kütahya’ya girdi. Birkaç saat kaldıktan sonra çekilen bu 1 müfreze, Kütahya halkına uyanık bulunmalarını söyledi. Saat 12.00’de Alayunt İstasyonu’na ve Kütahya’ya keşif birlikleri gönderildi. Durum telgrafla Garp Cephesi ve 2.Ordu karargâhlarına bildirdi. Daha sonra saat on sekizde Mürettep Süvari Tümen Komutanı Albay Mehmet Arif Bey, 2 askerleri ile birlikte kente girdi. Kütahya halkı, Türk askerini büyük bir coşku içinde karşıladı. Hükümet Konağı ve Belediye Binası’na Türk bayrakları çekildi. Her yer bayraklarla donatıldı. Kütahya’nın Yunan işgalinden kurtuluşu halk tarafından kurbanlar kesilerek ve şenlikler yapılarak kutlandı. Ertesi gün Kütahya halkının ileri gelenleri Belediye Binası’nda toplanarak Kadı Asım Efendi’yi Mutasarrıf Vekili 3 olarak görevlendirdiler. Kentte, Afyonkarahisar’da olduğu gibi yağma, katliam, yangın pek olmadı sayılır. Çünkü hızla ilerleyen Mürettep Süvari Tümeni’nin, beklenenden daha kısa bir süre içinde Kütahya’ya yaklaşması, Yunanlı askerler arasında paniğe yol açtı ve kötülük yapmaya fırsat bırakmadı. Bir gün öncesinden Yunan askerleri ve yerli Rumlar Kütahya’yı terk etmeye başlamışlardı. Tabii ki işbirlikçi Türkler de onlarla beraber ayrıldılar. Türklerle birlikte yüzyıllar boyu birlikte yaşayan Kütahya'nın yerli Rumları, bilmedikleri yabancı bir diyara, Yunanistan’a yerleşmek için yollara döküldüler. YEMENİLİ, ŞALVARLI RUM GELİN: Hikâye, 1922 yılının soğuk bir kış gününde Yunanistan'ın Florina Kasabası'nda başlıyor. Florina, eski Osmanlının Manastır Vilayeti'ne bağlı 4 ilçesinden biridir. Yunanistan sınırları içinde bir kasabadır. O akşam geç saatlerde, ev sahibesi Güzide Hanım ve kızları sokaktan gelen sesleri fark ederler. Pencereden dışarı baktıklarında, Anadolu'dan gelen Rum mübadillerin kasabaya girdiklerini görürler. Bir süre sonra aynı duyguları onlar da yaşayacaklardır. Çünkü Türkiye ile Yunanistan arasındaki nüfus mübadelesi anlaşması, onları da doğdukları bu güzel kasabadan söküp çıkaracaktır. Güzide Hanım kızlarına, -Bizim evimizin altı müsait. Bu zavallı insanları sokakta bırakmayalım, bir aileyi de biz yanımıza alalım. der. Alırlar. Gelenlerden biri genç bir hamile gelindir. Ellerine sarılır, öper. Rum mübadiller Kütahya'dan gelmektedirler. Kadınlarının altlarında şalvar, başlarında rengârenk yemeniler vardır. Bu halleriyle Türklerden hiç farkları yoktur. Türk aile, gelen mübadilleri, komşuları olan Yunanlılarla tanıştırmak isterler. Onları evlerine 1 Hamza Güner, Tarihte Kütahya, s.31, Vilayet Matbaası, Kütahya, 1961 Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht 3 Hamza Güner, Tarihte Kütahya, s.32, Vilayet Matbaası, Kütahya, 1961 2 222 davet ederler. Kütahya'dan zorla gönderilen Rumlar, hiç Yunanca bilmemektedirler. Konuştukları tek dil Türkçedir. Yunanlı komşu şaşırır. -Bunlar ne biçim Yunanlı, dilimizi bile konuşamıyorlar. der. Ama Anadolu'dan gelen Rumlar da aynı şaşkınlığı yaşarlar: -Bunlar bizim dilimizi konuşmuyorlar. Galiba biz buralara hiç alışamayacağız. Mübadele işte bu insanların dramıdır. Yunanca bilmeyen Rumlar, o Rumlara, komşularından daha yakın Türkler. Türkiye'yi anavatan kabul eden Rumlar, Yunanistan'ı anavatan kabul eden Türkler. Bundan beş altı ay sonra sıra Florina 1 Türklerine gelir. Bu defa onlar yola koyulurlar. Porsuk Köprüsü batısında dağıtılan Yunan alayının terk ettikleri silah, donatım ve gereçleri toplamak üzere Mürettep Süvari Tümeni’nin 37. Alayı bırakıldı. Bu Alay bugünkü muharebeye bir süvari ve bir makineli tüfek bölüğüyle katılmıştı. Bir bölüğü Osmanköy'den, bir bölüğü de Karaören bölgesinden henüz gelmemişti. Porsuk köprüsünün bir kilometre güneyinde saat 16.00'da Alay Komutanı tarafından yazılan ve saat 18.00'de Kütahya’daki Tümen karargâhına gelen raporda: "Ağırlıklar Kütahya’ya doğru sevk edilirken çevredeki Yunan askerlerinin ateşiyle karşılaşılmıştır. İki ateş arasında kalan ağırlıkların tekrar Kütahya'ya gönderilmesi için taarruz etmek kayıplar verilmesine yol açacağından Kütahya'dan güneye Porsuk üzerine taarruz edecek bir kuvvet süratle sevk edildiği takdirde, bu Yunan kuvveti iki ateş arasında kalacak ve yok edilmesi mümkün olacaktır." diye bildirildi. Bu raporu alan Mürettep Tümen Komutanı Albay Mehmet Arif Bey hiç bir şey yapmadığı gibi, Raporu gönderen Alay Komutanı da ağırlıkların Yunanlıların eline geçmesine karşı herhangi bir teşebbüste bulunmadı. Bu olaydan kurtulabilen yaralı erlerden ve köylülerden öğrenildiğine göre, Mürettep Süvari Tümeni’ne ilaç götüren Doktor Yüzbaşı Hamdi Bey ile 158 Türk askeri, öncü alayı dağıtılan Yunan tümeninin diğer askerleri tarafından şehit 2 edilmişlerdir. BAŞKOMUTAN MEYDAN SAVAŞI Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 2.Ordu Komutan Nurettin Paşa ve 4.Kolordu Komutanı Albay Kemalettin Sami (Gökçen) Bey ile birlikte Zafertepe’ye çıktıklarında, savaşın komutasını doğrudan kendisi üstlendi. 11.Tümen Komutanı Yarbay Derviş Bey’e, taarruzun şiddetlendirilmesini ve topçuların açığa çıkarak ateş etmelerini emretti. Derviş Bey, taarruzun başında bulunmak üzere ileri hatta koştu. Başkomutanlarının savaşı ateş hattında 1 2 Ertuğrul Özkök, Bir Bit’li Muhacir Hikâyesi (Makale), Hürriyet Gazetesi, 18.05.2003 Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht 223 izlemesi ve komuta etmesi, çevredeki subay ve askerleri daha da coşturdu ve 1 yüreklendirdi. Sabahtan beri 1.Ordu kuvvetleri batıdan ve güneyden, 2.Ordu kuvvetleri de doğudan hızla ilerliyorlardı. Çemberin kuzey kesiminde sadece bir, iki kilometrelik bir açıklık kalmıştı. 5.Süvari Kolordusu da, bu açıklığı kapatmak için Gediz üzerinden hızla Kızıltaş Vadisi’ne ilerliyordu. Saat 14.30’a geldiğinde her yönden çekilen Trikopis kuvvetleri Küçük Adatepe önüne yığıldı. Bu kuvvetler Kızıltaş Deresi üzerinden Banaz’a çekilmek üzere harekete geçtiklerinde, 2 Allıören’de bulunan 2.Ordu’nun 61.Tümeni önlerini kesti. 61. Tümen sabahleyin Kurtöy'de toplanmıştı. Tümen komutanı, Süvari Kolordusu’nun Akpirim tepelerindeki kuvvetlerini Genişler'den Çalköy doğrultusuna hareket ettireceğinden, burasının kendileri tarafından tutulması emrini aldığı için, Tümen Süvari Bölüğü’nü Kurtköy'den Allıören’e doğru hareket ettirdi. Yunanlıların Çalköy'den Allıören'e yürüdükleri görüldü. Bunun üzerine, süvariler yürüyüşlerini hızlandırarak Eydemir Köyü’nün güneyindeki ormanlık sırtları tuttular. Allıören'e yaklaşan Yunan yürüyüş kolu ateş altına alındı. Yunanlılar yürüyüşlerini durdurdular ve kuzeye çekilerek karşı taarruza geçtiler. 3 İki taraf arasında çok şiddetli bir muharebe başladı. Allıören’de savaş devam ederken, 1.Ordu kuvvetleri Küçük Adatepe’ye doğru topçu ateşi eşliğinde ilerlemelerini sürdürdüler. Saat 16.00 sıralarında beş, altı kilometre çapında, yirmi beş, otuz kilometre karelik dar bir alana sıkışmış otuz, otuz beş bin Yunan askeri, at, araba, top, tüfek karmakarışık bir yığın, son bir ümitle, son güçlerini de harcayarak çırpınıp duruyordu. Fakat onları saran çember her taraftan ve her geçen dakika biraz daha daralıyordu. Özellikle Türk topçusu ateş şiddetini en üst düzeye çıkarmıştı. Saat 17.00’de Türk piyadeleri, dağınık Yunan kuvvetleri üzerine iyice yaklaştılar. Başkomutan, süngü hücumunun başlamasını ve Küçük Adatepe’nin zapt edilmesini emretti. Bu emir ağızdan ağza bütün birliklere yayıldı. Yarım saat sonra Küçük Adatepe Türk askerinin eline geçti. Yunan subayları birliklerine hâkim olmakta güçlük çekiyorlardı. Panik başlamış, düzen ve disiplin kaybolmuştu. Saat 18.30 sıralarında Yunan topçusu tamamen sustu. Bu da Yunan askerlerinin moralini büsbütün bozmuştu. Trikopis birliklerine, hava kararıncaya kadar savunma yapmalarını ve sonra Allıören’deki Türk kuvvetlerini ileri atarak, Kızıltaş Vadisi üzerinden Banaz’a çekilmelerini emretti. Ama Türk taarruzlarının şiddetle devam etmesi, canlarını kurtarabilen4 lerin çekilmesini paniğe dönüştürdü. 2 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.641, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.87, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 3 Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht 4 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.140-145, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 2 224 Yunan askerleri yığınlar halinde kaçıyordu. Bu yığınların önü de kuzeyde, 1 Allıören’de mevzilenen 61.Tümen kuvvetleri tarafından kesilmişti. KURMAY YÜZBAŞI KANELLOPULOS ANLATIYOR: Topçular ile bazı birlikler henüz disiplini koruyorlardı. Kızıltaş Vadisi yolu ile kaçmak isteyenler Allıören’e doğru sızmaktaydılar. General Trikopis’in emrine göre, karanlık basana kadar direnilecek, karanlık basınca Kızıltaş Vadisi’nden batıya doğru hep birlikte çekinilecekti. Türkler çevremizi kuşatmayı tamamladılar. Acı savaş başladı. General Trikopis ve General Digenis, bir taş ocağında, heykel gibi duygusuz ve sakin, başlayan faciayı izlediler. Karargâh subayları çevrelerinde oturmuşlar, komutanlarını şarapnel parçalarına karşı koruyorlardı. Trikopis teslim olma önerilerini sürekli reddediyordu. Akşama doğru Türk topçusunun faaliyeti doruğa çıktı. Eriyorduk. Bataryalarımız mahvoluyor, cephane ve yaralı dolu kamyonlar havaya uçuyor, insanlar büyük bir korku içinde, ormanlara, yarıklara, kuytulara kaçıyorlardı. Sinirler boşanmıştı. Bazı komutanlar korkudan çılgına dönmüş askerlerini yatıştırmak için alay sancaklarını açtırdılar. Bir yararı olmadı. Kuzeyden, doğudan yeni yeni Türk birliklerinin yaklaştıkları görülüyordu. Akşamüzeri bütün toplarımız susmuştu. Titreyerek Güneş’in batmasını 2 bekliyorduk. Emir ve komutayı kaybeden Yunan 1. ve 2. kolordu karargâhları da saat 20.30’da karmakarışık bir halde kalabalığa karıştılar. Gecenin karanlığı ve ayazı ürperticiydi. Köylülerden kılavuz bulunamıyordu. Birlikler birbirlerine karışmıştı. Yığınlar birbirlerini ite ite Kızıltaş Vadisi’ne ulaşmaya çalışıyor, bir kısım Yunan askeri de yamaçlara tırmanarak dağ eteklerinden kaçmaya çalışıyordu. Türk piyadeleri gece yarısına doğru saat 23.30’da süngü hücumuyla Büyük Adatepe’yi de ele geçirdi. Artık Çalköy-Allıören-Aslıhanlar çemberi içinde 3 savaşacak Yunan kuvveti kalmamıştı. Fakat çemberin kuzeydeki bir, iki kilometrelik açıklık hâlâ kapatılamadığından, içinde Trikopis’in de bulunduğu sekiz bin kadar Yunan askeri 30/31 Ağustos 1922 gecesi Kızıltaş Vadisi’nden Banaz’a doğru, o an için kurtulabildiler. Ama Yunan kuvvetlerinin çoğu Adatepeler önlerinde imha edildi ya da esir 4 alındı. Dağılan Yunan askerleri bütün motorlu ve atlı taşıtlarını, toplarını, cephanelerini ve savaş malzemelerini terk ettiler. Bunların Yunan kaynaklarına göre yüzden fazla top ve iki yüz elli kadar motorlu taşıt olduğu belirtilmektedir. Böylece Başkomutan Meydan Savaşı büyük bir zaferle sonuçlanmış oluyordu. 1 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, s.483, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2005 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.642-643, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 3 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.140-150, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 4 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, s.483, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2005 2 225 Bu Türk Ordusu için Büyük Zafer, Yunan Ordusu için ise Büyük Felaket’ti. 1 MUSTAFA KEMAL PAŞA, BÜYÜK ZAFER’İ ANLATIYOR: 30 Ağustos 1922 günü saat ikide bu tepeye çıkmış bulunuyorduk. Düşman kuvvetlerini gündüz gözüyle tamamen kuşatmak ve düşmanın inatla savunduğu savaş alanlarına, süngü saldırılarıyla girerek kesin bir sonuç almak gerekliydi. Bunun için bütün ordunun büyük özveriyle ilerlemesini ve bütün bataryalarımızın, hatta gizliliğe bakmaksızın, ateş alanlarına girip düşman alanlarını sarsmasını istiyordum. Yanımdaki komutanlar bu görüşümü anlar anlamaz hemen ve en sinirli bir şekilde harekete geçtiler. Yazık ki şimdi ismini hatırlayamadığım, yanımda bulunan bir atlı subaya birkaç kelime not ettirerek düşman alanlarını kuzeyden saran 2.Ordu’ya gönderdim. Ve sözlü olarak burada benden işittiklerini onlara da söylemesini emrettim. Bu subay görevini yapmış ve birkaç saat sonra tekrar yanıma gelerek bilgi de vermişti. 11.Tümen’in kahraman komutanı Derviş Bey, kendi ileriye atılarak bütün kuvvetiyle düşman alanına ilerliyordu. Kolordu Komutanı Kemâlettin Sami Paşa, güneyden ve batıdan düşmana saldırdığı diğer tümenlerine yeniden şiddetli ve hızlı hareketler için emirlerini ulaştırıyordu. 2.Ordu’nun 16. ve 65. tümenleri düşmanla gerçek savaşa girişiyorlar, diğer tümenleri de kuşatma çemberini daraltıyorlardı. Bunları görüyordum. Atlı kolumuzun daha batıdan düşmanın arkasını kesmek üzere bulunduğunu bana haber getiren atlı subay söylemişti. Saat ilerledikçe gözlerimin önünde gelişen manzara şu idi: Düşman Başkomutanının şu karşıki tepede son gücüyle çırpındığını görüyor gibiydim. Bütün düşman alanlarında büyük bir heyecan ve telaş vardı. Artık toplarının, tüfeklerinin ve mitralyözlerinin ateşlerinde sanki öldürücü özellik kalmamıştı. Bu ovadan, kuzeyden ve güneyden birbirini izleyen vurucu hatlarımızın, batışa yaklaşan Güneş’in son ışıklarıyla parlayan süngüleri her an daha ileride görülüyordu. Düşman alanlarını saran bir çember üzerinde yer almış olan bataryalarımızın aralıksız ve amansız ateşleri düşman alanlarını, içinde durulmaz bir cehennem haline getiriyordu. Güneş batıya yaklaştıkça ateşli, kanlı ve ölümlü bir kıyametin kopmak üzere olduğu bütün ruhlarda duyuluyordu. Bir zaman sonra Dünya’da büyük bir yıkım olacaktı. Ve beklediğimiz Kurtuluş Güneşi’nin doğabilmesi için bu yıkım gerekliydi. Karanlıklar içinde bu yıkım gerçekleşmeli idi. Gerçekten gökyüzünün karardığı bir dakikada Türk süngüleri düşman dolu o sırtlara saldırdılar. Artık karşımda bir ordu, bir kuvvet kalmamıştı. Tam olarak yok olmuş perişan bir arta kalan kitle bulunuyordu. Kendilerinin dediği gibi çok korkan ve titreyen, şekilsiz bir kitle, tuhaf bir karmaşa halinde kaçmak için açıklık arıyordu. Artık gecenin koyulaşan ağırlığı, sonucu gözle 2 görmek için Güneş’in tekrar doğudan doğmasını beklemeyi zorunlu kılıyordu. 1 2 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.91-92, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 Atatürk’ün 30 Ağustos 1924 günü Çalköy Zafertepe’de yaptığı konuşmadan bir bölüm, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, http://www.atam.gov.tr 226 GELİNKAYASI HAREKÂTI 30 Ağustos 1922 günü Çalköy’de Başkomutan Meydan Savaşı devam ederken, Kütahya, 2.Ordu’ya bağlı Mürettep Süvari Tümeni tarafından Yunan işgalinden kurtarılmıştı. Ancak Kentin doğusunda Akoluk Köyü civarında konaklayan 3.Yunan Kolordusu’na bağlı 15.Yunan Tümeni, sayıca Mürettep 1 Süvari Tümeni’nden çok fazlaydı. On bin askeri olan bu Yunan tümeni, Sakarya Savaşı’ndan önce Yunan Genel Kurmayı tarafından Trakya’dan Kütahya’ya getirilmiş ve Seyitgazi bölgesinde konuşlandırılmıştı. Hiç savaşa girmemiş, yorulmamış, yıpranmamış, 2 dinç bir askeri birlikti. Bu Yunan tümeni Akoluk Köyü’nü ateşe vererek, Gediz üzerinden Trikopis grubu ile birleşmek için batıya doğru harekete geçti. Bu sırada Akoluk ve civar köylerin efeleri milis oluşturarak ordu birliklerine yardımcı olmuşlardır. BİR RAPOR 3.KOLORDU KOMUTANLIĞINA Tümenimizin Süvari Bölüğü, sabahleyin Akoluk'a gelen Yunan birliğinin hareketlerini keşif ve takip için Karacaören’e gönderildi. Bölüğün, saat 14.45'te gönderdiği raporda, Yunanlıların bir tümen kadar bir kuvvetinin İkizoluk'tan Akoluk'a geldiği ve Akoluk Köyü’nü yaktıktan sonra Ahılar üzerinden Çöğürler İstasyonu’na gelerek öğleye kadar orada kaldığı ve Türk Ordusu hakkında bilgi alıp Akmescit doğrultusuna yürüdüğünü, oradan da Porsuk köprüsüne gitmesinin umulduğu bildirilmektedir. Durumu bilgilerinize arz ederim. 30 Ağustos 1922 Abdurrahman Nafiz 3 1.Tümen Komutanı 31 Ağustos 1922 günü sabahleyin, Altıntaş’ta bulunan 2.Ordu’ya bağlı Albay Şükrü Naili (Gökberk) Bey’in 3.Kolordusu kuzeye doğru ilerlemeye başladı. Bu Kolordunun 1.Tümeni Tatarmahmut Köyü üzerinden, Yunan tümeninin önünü kesmek üzere yürüyüşe geçti. Aykırıkçı’da bulunan Meclis Muhafız Taburu da, 4 Mürettep Süvari Tümeni’ne destek için Kütahya’ya ilerledi. 1 Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht Alaattin Gürırmak, Simav Düşman İşgalinden Nasıl Kurtuldu (Makale), www.simav.gov.tr 3 Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht 4 a.g.e. 2 227 Bu sırada Mürettep Süvari Tümeni ile Gediz’e doğru ilerleyen Yunan 15.Tümeni, Kütahya’nın güneyindeki Gelinkayası mevkiinde muharebeye başladı. Buradaki çatışmada Yunan tümeni seksen ölü ile savaş malzemelerini, toplarını ve ulaşım araçlarını kaybetti. Buna rağmen 1.Türk Tümeni yardıma yetişemediği için, akşamüzeri Yunan tümeni Gediz’e doğru çekilmeyi başardı. Yunan Eskişehir grubu, Kütahya’nın ellerinden çıkması ile Bursa’ya doğru başlattıkları çekilmelerini hızlandırdı. Eskişehir civarındaki 3.Yunan Kolordusu, onları takip eden 3.Türk Kolordusu’na oranla daha üstün ve sayıca daha fazla kuvvete sahipti. Yunan Kolordusunun elli bin dinlenmiş, dinç askerine karşın, Türk Kolordusunun asker sayısı yirmi yedi bin dolaylarındaydı. Bunlar da 1 günlerce yol yürümüş, yer yer savaşmış, yorgun askerlerdi. Bu nedenle Eskişehir’e doğru ilerleyen Türk kuvvetlerinin hızı, İzmir’e doğru ilerleyen kuvvetlere göre daha yavaştı. Bu durumda Çalköy’de Trikopis grubunun başına gelen çembere alma ve imha olayı, Eskişehir grubunun başına gelmedi. Hâlbuki 3.Kolordu kuvvetleri daha hızlı hareket edip İnönü’ye daha çabuk ulaşabilselerdi ve Bilecik dolaylarında bulunan Kocaeli Grubu daha çok kuvvete sahip olsaydı, Yunan Eskişehir grubunun sonu da Trikopis grubununki gibi olabilirdi. Bundan dolayı yer yer meydana gelen çatışmalarla birlikte Yunan kuvvetleri Bursa’ya doğru çekiliyor ve 3.Kolordu kuvvetleri onları kovalıyordu. ÇALKÖY’ DE KAĞNI BAŞINDAKİ GÖRÜŞME 30 Ağustos 1922 günü akşamüzeri karanlık basmak üzereyken, Çalköy Karatepe’de (Zafertepe) bulunan Mustafa Kemal Paşa, Nurettin Paşa ile birlikte geceyi geçirmek üzere Dumlupınar’a gittiler. O zamanlar küçük bir köy olan Dumlupınar’da kendilerine ayrılan bir köy evinde gecelediler. BAŞYAVER SALİH (Bozok) BEY ANLATIYOR: Güneş batıyordu. Ufuktaki dağların arkasına çekilen Güneş’in son ışıkları, askerlerimizin parlayan süngülerinden bize yansıyordu. Bozguna uğrayan Yunan askerleri çil yavrusu gibi dağıldılar, dağlara, tepelere, ormanlara kaçtılar. Gece başlarken ateş kesildi. Karanlık basmıştı. Karargâhımızın bulunduğu Afyonkarahisar’a döneceğimizi zannederken, Gazi Paşa Dumlupınar’a gitmek için emir verdi. Savaş alanından ayrılarak Dumlupınar’a geldik. Ne yanımızda, ne de köyde eşya vardı. Sabaha kadar, Gazi Paşa ile birlikte oda döşemeleri, peykeler ve toprak üzerinde yattık. Eşyalarımız ancak ertesi gün 2 öğleüzeri geldi. Gazi Paşa’nın çadırını köy evlerinden birinin damına kurduk. Karargâhı ile Afyonkarahisar’da bulunan Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Başkomutan ve 1.Ordu Komutanı ile yaptığı telefon görüşmelerinden sonra, Trikopis grubunun kuşatıldığını ve büyük bir kısmının imha edildiğini ve 1 2 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.99, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 30 Ağustos Hatıraları, s.38, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 2000 228 bir kısmının da Kızıltaş Vadisi’ne doğru kaçmakta olduğunu, öğrenmişti. Bu nedenle akşamüzeri gecikmeden 31 Ağustos 1922 günü için bir cephe emri hazırladı ve ordulara gönderdi. 1 CEPHE EMRİ ORDU KOMUTANLIKLARINA 1. ve 2. ordular önce kuşatma bölgelerindeki Yunan tümenlerini tamamıyla esir edeceklerdir. Bundan sonra 1.Ordu Uşak doğrultusunda şiddetle takibe devam edecektir. Süvari Kolordusu ise yalnız Kızıltaş Vadisi’ni kapatmakla kalmayacak, Alaşehir doğrultusunda ilerleyerek Franko grubunun önünü kesip durdurmaya çalışacaktır. 2.Ordu’nun 3.Kolordusu Kütahya’ya doğru hızla ilerleyecektir. Garp Cephesi Karargâhı bu gece Afyonkarahisar’dadır, Yarın Dumlupınar’a taşınacaktır. Gereği önemle emrolunur. Afyonkarahisar, 30 Ağustos 1922, 20.15 İsmet Garp Cephesi Komutanı 2 İsmet Paşa daha sabah olmasını beklemeden geceleyin karargâhı ile birlikte Dumlupınar’a hareket etti. Kuzeyde Altıntaş’ta 2.Ordu bölgesinde bulunan Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa da Dumlupınar’a doğru yola çıktı. Komutanlar 31 Ağustos 1922 günü sabahleyin, Başkomutan Meydan Savaşı’nın yapıldığı Çalköy’de buluştular. Köyün içindeki bir kağnı arabasının kenarına ilişerek kısa bir görüşme yaptılar. Komutanların gördükleri her şey dehşet vericiydi. Fakat bu görüntüler dehşet verici olmalarının yanında, Yunan ana kuvvetlerinin kesin olarak yenilgiye uğratıldıkları hükmünü de veriyordu. Bir kısım kuvvetleriyle kaçmış olmalarına rağmen, Trikopis kuvvetlerinin beli kırıldığına kuşku yoktu. Dar bir alanda, Çalköy-Aslıhanlar-Allıören üçgeninde, seyyar hastane, top, motorlu araç, araba, eşya, donatım ve gereçler, dereleri ve yolları doldurmuştu. Savaş alanından kaçamayan ve çevresindeki orman ve koruluklarda kalan Yunan askerleri ve yaralılar toplatılıyordu. Kurtulabilenler Murat Dağı eteklerine dağılmışlardı, ne yapacaklarını, nereye gideceklerini bilmiyorlardı. 3 BAŞKOMUTAN' IN SAVAŞ MEYDANINDA GÖRDÜKLERİ: Savaş alanını dolaştığım zaman, ordumuzun kazandığı zaferin yüceliği ve buna karşılık Yunan Ordusu’nun düşürüldüğü felâketin büyüklüğü beni çok duygulandırdı. Karşı sırtların gerilerindeki 1 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.157, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 a.g.e, s.157 3 a.g.e, s.157-159 2 229 bütün vadiler, bütün dereler, bütün kapalı kalmış yerler bırakılmış toplarla, otomobillerle ve bitmez tükenmez donatım ve malzeme ile ve bütün bu bırakılan şeylerin aralarında yığınlar oluşturan ölülerle ve toplanıp merkezlerimize gönderilmekte olan sürü sürü esir gruplarıyla, gerçekten bir kıyamet yerini andırıyordu. Bu dar ateş ve saldırı çemberinden bugün için kurtulabilenler birkaç bin kişilik arta kalanlardan oluşmaktaydı. Efendiler, Ağustosun otuz birinci günü yaklaşık öğle vaktiydi ki, yine bu Çalköy’de, yıkık bir evin avlusu içinde İsmet Paşa ve Fevzi Paşa ile buluştuk. Kırık kağnı arabalarının döşeme ve oklarına ilişerek bundan sonraki durumu düşündük. Kazandığımız meydan savaşının bütün seferi sona erdirebilecek bir kararlılık ve önemde olduğunda birleştik. Şimdi Bursa yönünde çekilen düşman kuvvetlerini yok 1 etmekle birlikte, bütün orduyla dinlenmeden İzmir’e yürüyecektik. ŞEHİT SANCAKTAR MEHMETÇİK ANITI: 31 Ağustos 1922 günü Başkomutan Meydan Savaşının yapıldığı sahayı gezen Gazi Mustafa Kemal Paşa, şehitler arasında çukura gömülmüş bir sancaktar Mehmetçik görür. Şehit Mehmetçik çukurdan çıkan katılaşmış kolu ile sancağını dimdik tutmaktadır. Manzaradan duygulanan Başkomutan, bunun anıt olarak simgeleştirilmesini ister. 30 Ağustos 1924 günü bizzat Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından temeli atılan anıt, 1927 yılında törenle 2 açılmıştır. Mustafa Kemal Paşa ve komutanlar, akşamüzeri tekrar gecelemek için Dumlupınar’a döndüler. Burada Afyonkarahisar’dan yeni gelmiş olan Halide Edip (Adıvar) Hanım ile karşılaştılar. Mustafa Kemal Paşa Halide Edip Hanım’dan, işgalden kurtulan köyleri dolaşarak Yunan zulmünü saptaması ve Dünya kamuoyuna duyurması görevini vermişti. Bu nedenle Halide Edip Hanım, Afyonkarhisar’dan İzmir’e kadar, köy köy dolaşıp raporlar hazırlayacak ve Dünya medyasına bildirecekti.3 HALİDE EDİP ONBAŞI DUMLUPINAR’DA: Ağustosun otuz birinci günü, Dr. Murat beni Afyonkarahisar’dan Dumlupınar’a götürdü. Yollar, cephane ve savaş malzemesi yüklü kamyonlar ve yorgun düşmüş atlarla doluydu. Köylüler bizim otomobili durdurarak, gözleri ışık içinde, konuşuyorlardı. Biri boynuma sarılarak, elimin içine sıcak bir somun ekmek bıraktı. Asker alayları tıkanık bir boğazdan fırlayan bir akım halinde, kurtaracakları şehre bir tufan gibi gireceklerdi. Dumlupınar ilkel bir köydü. Büyük kısmı yanmıştı. Etrafı vadiler ve tepelerle çevriliydi. Her taraf, siperler, tel örgülerle doluydu. Önce Yüzbaşı Şemsettin’le karşılaştım. Dedi ki: 1 Atatürk’ün 30 Ağustos 1924 günü Çalköy Zafertepe’de yaptığı konuşmadan bir bölüm, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, http://www.atam.gov.tr 2 Zafertepe Çalköy'ün Tarihteki Yeri ve Önemi (Makale), http://zafertepe43.com/ 3 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.158, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 230 -Onbaşı. Köyün kadınları ağza alınmayacak kadar kötü bir muameleye maruz kalmışlar. Bir Yunanlıyı linç ettiler. Mustafa Kemal Paşa’yı Nurettin Paşa’nın evinde buldum. Nurettin Paşa dedi ki: -Dün gelip de kadınların nasıl öç aldıklarını ve bir Yunanlıyı nasıl linç ettiklerini görmeliydin. Bu sözlerinde benim öç almaya ve işkenceye karşı olduğuma bir ima vardı. Mustafa Kemal Paşa: -Bana ayrılan odayı size veriyorum. Ben çadırda yatacağım. dedi, sonra Nurettin Paşa’ya dönerek: -Kızıltaş Vadisi’ni gösterin ona. diye ekledi. Kızıltaş Vadisi, dört buçuk Yunan tümeninin sıkıştırılıp yok edildiği yerdi. Yunanlılar buradan İzmir’e kaçmak istemişlerdi. Nurettin Paşa, vadinin ağzını 11. ve 12. tümenleriyle tutmuştu. Daha ileride 61.Tümen vardı. Bu da Yakup Şevki Paşa’ya, yani 2.Ordu’ya aitti. Nurettin Paşa, bu planı kendisi Mustafa Kemal Paşa’ya önerdiğini söyledi. Bunun üzerine İsmet Paşa sözünü keserek: -Bu Başkomutan Meydan Muharebesi’dir. dedi. Bu dar ve uzun, iki yanı ormanlık dağlar arasındaki vadi, âdete bir korkulu rüyaya benziyordu. Bırakılmış tüfekler ve cephane yığınları bütün vadide Güneş’in altında parlıyordu. Aralarında birçok insan ve hayvan cesetleri vardı. Dönüşümüzde, yakılmış bir köyde Yunan esirleri gördük. Gözleri yerdeki küllerdeydi. Kendilerinin yapmış oldukları bu harabeden korkuyorlardı. Dönüşte Mustafa Kemal Paşa’yı bir ahırın yanında kurulmuş olan çadırında bulduk. Kadınlar etrafını sarmışlardı. -Öcümüzü al! Onların kadınlarını yakalarsan, bize yaptıklarını yap. Köpekler, domuzlar. diye haykırıyorlardı. Evet. Sonunda Batı’nın gönderdiği Yunan Ordusu, biz 1 Türklere karşı besledikleri kini, kendilerine karşı uyandırmışlardı. Dumlupınar’da Başkomutan ve komutanlar bir durum değerlendirmesi yaptılar. Trikopis grubunun Kızıltaş Vadisi’nden kaçan bölümü ile Franko grubunun takip edilerek imhasına ve Bursa’ya doğru çekilmeye başlayan Eskişehir grubunun da hızla takibine karar verildi. 1.Ordu’nun iki kolordusu ve 2.Ordu’nun 6.Kolordusu ile Süvari Kolordusu İzmir’e doğru, 2.Ordu’nun 3.Kolordusu ile Kocaeli Grubu da Bursa’ya doğru ilerleyeceklerdi. Mustafa Kemal Paşa, bu karara uygun olarak 31 Ağustos 1922 günü akşamleyin Türk 1 Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, s.227-229, Atlas Kitapevi, İstanbul, 1985 231 birliklerine duyurulmak üzere bir bildiri hazırladı. Bu bildiri 1 Eylül 1922 günü bütün ordu birliklerine duyuruldu.1 BİR BİLDİRİ TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ ORDULARI Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılamayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve soylu Milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız. Sahibimiz olan Büyük Türk Milleti geleceğinden emin olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki beceri ve fedakârlıklarınızı yakından görüp takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine aracılık etmek görevini, arkasına bırakmayarak devamlı olarak yapacağım. Başkomutanlığa teklifte bulunmasını Garp Cephesi Komutanlığı’na emrettim. Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da daha başka meydan savaşları verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin zihinsel güçlerini, kahramanlık ve yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına göstermeye devam etmesini isterim. Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir. İleri! Dumlupınar, 1 Eylül 1922 Mustafa Kemal 2 Başkomutan İZMİR’E DOĞRU BÜYÜK YARIŞ Türk kuvvetlerinin hızlı bir şekilde İzmir’e doğru ilerlemesi gerekliydi. Çünkü Yunan kuvvetleri yenilginin verdiği hırsla, çekildikleri yerlerdeki ve yolları üzerindeki Türk halkını öldürüyor, yakıp yıkıyor, her yeri talan ediyordu. Bu olayları Yunan kuvvetlerinin tümüne yüklemek doğru değildir ama yapılanlar da ortadadır. Yunan Ordusu’nda emir komuta zinciri kırılmıştı. Komutanları birliklerine ve askerlerine söz geçiremiyordu. Hatta bazı küçük rütbeli komutanlar bu olayların olmasını teşvik de ediyordu. RUM ASKER MANOLİ’NİN İSYANI: İri ter damlaları akıyordu yüzümden, boynumdaki sinirler gerildikçe geriliyordu. Ellerimi duymuyordum artık, ilerliyordum. Gözlerimin gördüklerine bir türlü kabul etmeye yanaşmıyordu aklım. Önümde iki asker vardı. Sandıklar, eşyalar ve halılarla yüklü bir arabayı götürüyorlardı. İhtiyar bir Türk ile ihtiyar karısını, ellerini kollarını sımsıkıya bağlayıp oturtmuşlardı arabanın üstüne. Ben konuşunca durdular. Dilimden anlamaz gibi baktılar yüzüme. Gözleri çakmak çakmaktı. Zil zurna sarhoştular. Paytaklaşmış bir sesle: 1 2 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.168, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.169, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 232 -Köprünün öte yanında bizi bekle. dedi birisi. Bir rakı matarasını sırayla ağızlarına götürüp diktiler. Günlerdir susuz kalmışçasına içiyorlardı. Beraber geçtik köprünün öbür yanına. Daha sonra köprüyü havaya uçurdular. Köprüyle beraber ihtiyarları da. Bir an önce yola koyulmak için atı kırbaçladıklarını görerek koştum. Bu fırsatı kaçıracak olursam, Türklerin eline düşmemek mucize olacaktı. Fırlayıp gemlerinden yakaladım hayvanı. -Ben yolu biliyorum arkadaşlar. Tek başınıza kaybolursunuz bu yörede. Sonra arabayı elinizden almak için bizimkiler bile öldürür sizi. dedim. Düşünüp itiraz edecek durumda değildiler. Beni arabaya aldılar. Yola çıkınca yiyip içmeye koyuldular hemen. Bir yandan da yakası açılmadık laflar edip gülüşüyorlardı. Geçtiğimiz yerlerde harabe ve kahırdan, yangından, cinayetten, ırz düşmanlığı ve soygundan başka bir şey görmedim. Sivil Türk halkı ödüyordu bizim bozgunun ceremesini. Binlerce insan deli gibi kaçıyordu oradan oraya. Hiçbir şeyin anlamı, hiçbir şeyin değeri yoktu artık. Alevler içinde yanan bir kasabanın kıyısında, vurulmuş oğlunun vücudu üzerine eğilmiş yüzünü gözünü paralayarak iç yırtıcı çığlıklar atan bir Türk kadını gördük. İçkiyle kızışan arabadaki askerler hemen sarktı kadına. Sonra sözle de yetinmeyip: -Dur! dediler bana. İşitmezlikten gelince üstüme atladılar. -Sen canına susadın her halde arkadaş! diye gürlerken biri, diğeri tüfeğinin namlusunu üzerime çevirdi. Çaresiz, durdurup indim arabadan. Yola koyuldum yeniden. Ölümden korkmuyordum artık. Yaşananlardan korkuyordum şimdi. Bir tren bulabilmem için tam iki gün mücadele etmem gerekti. Sonunda kırık bir kapıya kenetlenebildim ve tren hareket ederken tırmanıp çıktım vagonun üzerine. Yol boyunca soydaşımız binlerce kadın ve çocuk iniyordu köylerinden: -Türkler geliyor! Geliyorlar! diye haykırıyorlardı. Ve durmuyordu tren. Korkunç bir istif halindeydi içi vagonların. Asker ya da sivil, tüm erkekler kabadayı kesilmişlerdi trenin içinde. Bıçak çekip, ateş ederek, dışarıdan girilmesine engel oluyorlardı. Dışarıda ise insanlar soluk soluğa koşuyorlardı trenin ardından. Yalvarıp haykırıyorlar, lanet ve tehdit yağdırıyorlardı. -Alçaklar! Kalleşler! Namussuzlar! Durun! Durun ne olur! Bırakmayın bizi! Soluk soluğa ilerleyen vahşi bir hayvan gibiydi lokomotif. Yolu açabilmek için, 233 süngü darbelerinden daha keskin düdük öttürüyordu. 1 Yunan Küçükasya Ordusu’nun beli kırılmıştı ama tehlike hâlâ devam ediyordu. Yunan Genelkurmayı’nın Trakya’dan ve Yunanistan’dan getirecekleri yeni kuvvetlerle, Franko grubunu takviye ederek İzmir’in doğusunda yeni bir savunma hattı kurmaları bir tehlike yaratabilirdi. Bu nedenle Kütahya-Eskişehir doğrultusuna daha fazla kuvvet ayırmadan, hızla İzmir’e doğru ilerlemek, daha uygun bir hareket tarzı olarak seçilmişti. Bu nedenle Türk ordularının ilk hedefi 2 Akdeniz’di. Yani Ege idi. Yani İzmir’di. Başkomutan, Türk Ordusu’nun elde ettiği zaferi Milletine de bir bildiri ile duyurdu. Bu bildiri Dumlupınar’dan Kars’a kadar bütün Anadolu’da büyük bir coşku ve sevinç yarattı. Henüz daha işgalden kurtarılamamış İzmir, Manisa, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, İstanbul gibi yerlerde ise, gizli çalışan Ankara Hükümeti’ne bağlı örgütler tarafından halka duyuruldu. BİR BİLDİRİ BÜYÜK VE ASİL TÜRK MİLLETİ Garp Cephesi’nde 26 Ağustos'tan beri başlayan taarruz harekâtımız Afyonkarahisar-Altıntaş-Dumlupınar arasında büyük bir meydan muharebesi halinde beş gün beş gece devam etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları’nın üstün kahramanlığı ve Allah'ın yardımıyla zafer gerçekleşti. Zalim ve mağrur düşman ordusunun temel varlığı akıllara dehşet verecek bir kesinlikle yok edildi. Teşkilat ve teçhizatı gibi geleneksel ve ismi Milletimizin çok eski, bilinmeyen zamanlardan beri ve sonsuzluğa kadar olan imanından vücut bulan ordularımızı fedakârlığınıza lâyık olarak size takdim ediyorum. En büyük komutanından en genç erine kadar ordularımıza hâkim olan fikir, milletin gösterdiği vazife uğrunda şehit olmaktır. Bunu muharebe meydanlarında yakından görerek büyük milletimize haber veriyorum. Milletimizin yaradılışındaki mevcut güç ve ülküyü üç buçuk sene evvel çalışma arkadaşlarımla ifade etmekten başlayarak dayanılmaz müşkülat içinde devam eden savaşlarımızın neticeleri görülmektedir. Milletin oy, karar, emir ve isteğine dayanan her işin sonucu Millet için hayırlı olduğu bir gerçektir. Milletimizin geleceği emindir ve Tanrı'nın vaat ettiği zaferi ordularımızın kazanması kesindir. Dumlupınar, 1 Eylül 1922 Mustafa Kemal 3 Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi, Başkomutan 1 Dido Sotiriyu, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, s.212-215, Sander Yayınları, İstanbul, 1970 2 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.168, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 3 Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht 234 SÜVARİLER TRİKOPİS’İ KOVALIYOR VE GEDİZ KURTULUYOR Fahrettin Paşa’nın 5.Süvari Kolordusu, 31 Ağustos 1922 günü akşama kadar imhadan kurtulan Trikopis kuvvetlerinin önünü kesmek için Altıntaş’tan Gediz’e doğru at koşturdu. 30/31 Ağustos 1922 gecesi Trikopis ve onunla kaçabilen birlikleri Murat Dağı’nın kuzeyinden, Kızıltaş Vadisi’nden ilerlediler. Gecenin zifiri karanlığında yollarını kaybettiler ve yolsuz, susuz, fundalıklı, engebeli vadiden batıya doğru yorgun, argın yürüyüş halindeydiler. Murat Dağı, geçit vermez yar ve dereleri, fundalıklarla çevrili büyük gövdesiyle savaş alanını ikiye bölmekteydi. Bu nedenle Uşak yöresindeki Franko grubu ile canlarını kurtarabilen Trikopis kuvvetleri arasında sanki yüzlerce kilometrelik erişilmez bir uzaklık var gibiydi. Hâlbuki Uşak ile Gediz arası kuş uçuşu sadece kırk kilometredir. Trikopis grubunun sekiz, on bin kadar yorgun ve yılgın askerleri, bu sonu gelmez dere ve tepeleriyle Murat Dağı’nın kuzeyinden dolaşıp Uşak’a yönelerek, Franko grubu ile birleşmek çabasındaydı. Her ne kadar Türk süvarileri, Kızıltaş Vadisi’nden kaçan Trikopis kuvvetlerinin önünü kesmeyi başaramamışsa da, onları oyalamış, kayıplar verdirmiş, bir kısım kuvvetlerinin de dağılmasına sebep olmuş ve Gediz Kasabası’na doğru 1 çekilmelerini önlemiştir. Gediz ve çevresindeki Yunan askerleri ve yerli Rumlar 31 Ağustos 1922 günü telaşla ve aniden yöreyi boşaltarak Simav’a doğru çekilmişlerdi. Bu olay Gedizliler arasında bir taraftan sevinç ve diğer yandan da kuşku ile karşılandı. Çünkü Yunanlılar iki yıl içinde, Gediz’i iki defa boşaltmış ve her defasında da yeniden işgal etmişlerdi. Bu nedenle halk kurtuluş gününü tedirgin ancak umut 2 dolu bekleyiş içinde geçirdi. Fahrettin Paşa, artık 1 Eylül 1922 günü kaçmakta olan Trikopis kuvvetlerinin önünü mutlaka kesmek kararındaydı. Ama aksilikler birbirini kovalıyordu. Kolordu telsizi sık sık bozuluyordu. Askerlerin yiyeceğini ve atların otunu, samanını kaç gündür parası karşılığı köylerden sağlıyordu. Cephanesi azalmıştı. Üstüne üstlük sıtma nöbetleri durmaksızın tekrarlıyordu. Ama 3 durulacak, beklenecek zaman değildi. 1 Eylül 1922 günü sabahleyin saat beşte, Gediz halkı atların uyandı. Fahrettin Paşa’nın süvarileri Gediz’e doğudan girip, Hamidiyehanı’na (Abide Köyü) doğru ilerlediler. Fahrettin Paşa Gediz’de kaldı. Belediye önünde halka kısa bir konuşma yaptı ve 4 ikinci kez Yunan işgalinden kurtulmuş oldu. 1 nal sesleriyle hızla batıya, kısa bir süre ayrıldı. Gediz İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.164, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 F.Ferihan Beşli, Bu Topraklar İçin, s.93, Güldikeni Yayınları, Ankara, 2005 3 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.165, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 4 F.Ferihan Beşli, Bu Topraklar İçin, s.94, Güldikeni Yayınları, Ankara, 2005 2 235 SÜVARİLER GEDİZ’DE: Saat beş buçuk suları. Gediz’de sabah ezanları okunuyor. Seher esintileriyle titreşip gönüllere akan ezan seslerine bir anda yüzlerce atın nal şakırtıları karışıverdi. Al bayraklarıyla Gediz’e uçar gibi giren süvariler, Fahrettin Paşa komutasındaki 5.Süvari Kolordusu idi. Onları ilk görenler, birer ikişer camilere giden yaşlılardı. Önce sevinç gözyaşlarını tutamadılar, sonra alkışladılar, daha sonra da asker evlatlarına sarıldılar. Gediz bir anda ayağa kalkmıştı. Evlerinden fırlayan insanlar sokakları doldurmuş, âdeta coşkun bir sel gibi çarşı içine akıyordu. Halk yol boyunca geçip giden süvarileri alkış tufanına tutuyor, gönüllerinden taşan sevgi ve minnet duygularıyla onlara koşuyor, ellerine sarılıyorlardı. Fahrettin Paşa o sıralarda hasta idi. Buna karşın arabasından inerek kendisini karşılayan Gediz Kaymakamı Cemil Bey, Belediye Başkanı Hacı Mehmet Efendi ve halkla beraber Belediye binasına kadar yürür. Burada yaptığı konuşmada, Yunanlıların kesin olarak yenildiğini ve İzmir’e doğru kaçmakta olduklarını, süvarilerinin de kaçan Yunanlıların kaçış yollarını kesmek için hareket halinde olduklarını anlatır. Halk coşmuş, yer yerinden oynuyordu. Bu arada Fahrettin paşa, İbrahim Efe (Efecan) ile görüştü. İbrahim Efe, o yıllarda Yunanlılara karşı yaptığı mücadeleler nedeniyle çevrede nam salmıştı. Fahrettin Paşa, çevreyi çok iyi bilen bir kılavuz istedi. İbrahim Efe, bu iş için kardeşi Ali Efe’yi görevlendirdi. Fahrettin Paşa, süvarileri ile Gediz’den ayrılırken, bando Belediye 1 önünde marşlar çalıyor, halk askerlerimizi uğurluyordu. HAMİDİYEHANI (Abide Köyü) VE OYSU KÖYÜ BASKINLARI 1 Eylül 1922 sabahı, Süvari Kolordusu’nun 1.Süvari Tümeni, Gediz’den batıya doğru hızlı bir yürüyüşle saat 09.00’da Gediz-Simav-Uşak yol kavşağına, yani Abide Köyü’ne (Hamidiyehanı) ulaştı ve bu yolla Simav’a doğru çekilmeye çalışan Yunan yürüyüş koluna taarruz etti. Taarruz ve karşı taarruzlar akşama kadar sürdü. Süvariler Simav yolunu kapamayı başardılar ama Uşak yolu kapatılamamıştı. Akşamleyin Yunanlılar Türk süvarilerini geriye atmayı başararak güneye, yani Uşak’a doğru kaçma olanağı buldular. Buradaki çarpışmalarda Yunanlılar yüzden fazla ölü, bir top ve üç makineli tüfek bıraktılar. Fakat çevre köyleri yaktılar ve köylü kadınları esir alarak beraberlerinde götürdüler. 14.Süvari Tümeni de öğleden sonra Sazköy civarında dağınık bir şekilde batıya doğru çekilmekte olan bir Yunan birliğine rastlayarak taarruz etti. Bunların içinde General Trikopis de vardı. Bunun üzerine buradaki Yunanlılar da çekilme yönünü batıdan güneye çevirdiler. Bu sıralarda Yakup Şevki Paşa’nın 2.Ordusu’na bağlı tümenler de, Süvari Kolordusu’nu takip ederek Altıntaş’tan Gediz’e doğru ilerlemekteydiler. 18.Tümen Komutanı Albay Aşir (Atlı) Bey, Yunanlıların bir gün önce kaçarken 1 a.g.e, s.94-95 236 terk ettiği bir topu tümen yerine getirtmek için istihkâm bölüğünü sabahleyin Oysu Köyü’ne göndermişti. Top arabasını alarak dönmekte olan istihkâm askerleri yolda kalabalık bir Yunanlı grubu ile karşılaştılar. Yunanlı askerler hiç mukavemet etmediler ve beyaz bayrak kaldırarak teslim oldular. Teslim olan bu grup içinde tümen komutanları General Dinaras ve Albay Kallidopulas da vardı. Ayrıca binden fazla Yunan askeri, bir hayli silah ve cephaneden başka üç dağ topu da teslim alındı. İstihkâm bölüğü ve komutanları Üsteğmen Celal Efendi, büyük bir kafile halinde tümene döndüklerinde henüz akşam olmamıştı. 1 Eylül 1922 günü sona ererken, Trikopis kuvvetlerinin öndeki kolu Abide Köyü’nde bazı kayıplar pahasına Türk süvarilerinin elinden kurtulmuş, diğer bir yürüyüş kolu Oysu Köyü yakınlarında teslim olmuş, Trikopis’in de aralarında bulunduğu büyük grup bu gün de yakalanamamıştı. Ama Türk Süvari Kolordusu, onların İzmir’e doğru çekilmelerini önlemiş, darbelerle güneye atmış, hırpalamış ve geciktirmişti. Bu süre içinde Uşak’a doğru ilerleyen 1.Ordu kuvvetleri, daha büyük bir çevirme hareketi oluşturuyorlardı. Trikopis ve askerleri de hava kararırken Murat Dağı’nın yolsuz tepe ve vadileri arasında 1 güneye, Uşak’a doğru yorgun ve ümitsiz kendilerine bir çıkış yolu arıyorlardı. KAPLANGI MUHAREBESİ Büyük Taarruz’un başladığı 26 Ağustos 1922 gününden itibaren Trikopis’in Yunan 1.Kolordusu’ndan koparak batıya doğru savrulan Franko Grubu, 30 Ağustos 1922 günü Uşak’ın doğusunda, Murat Dağı ile Kaplangı Dağı arasında bir mevzie yerleşmişti. Böylece otuz, otuz beş bin askeri olan Franko kuvvetleri imhadan son anda kurtuldular. Türk 1.Ordusu’nun Albay İzzettin (Çalışlar) Bey 2 komutasındaki 1.Kolordusu, Franko Grubu ile bu mevzide karşı karşıya geldi. Kaplangı Dağı’na Yunan askerleri yerleşmişlerdi. 30/31 Ağustos 1922 gecesi sabaha kadar bu dağ çevresinde muharebe sürdü. 31 Ağustos 1922 sabahı 1.Kolordu askerleri Kaplangı Dağı’nı ele geçirdiler. Franko kuvvetleri yüzden fazla ölü, iki yüzden fazla esir, üç dağ topu ve yedi makineli tüfek kaybetti. Sabahın ilk saatlerinde Yunanlılar Banaz Ovası’na dökülmüş, karışık bir halde kaçıyorlardı. Banaz Kasabası Yunan işgalinden kurtuldu. Kayıplar veren ve Kaplangı mevziinde de tutunamayıp düzensiz bir şekilde çekilen Franko grubu Uşak’ın on beş kilometre doğusundaki Kapaklar-Elmadağ 3 mevzisinde tutunmaya çalışacaklardı. 31 Ağustos 1922 günü Pilot Yüzbaşı Fazıl ve Üsteğmen Osman Nuri (Baykal) beyler, Uşak bölgesinde bir keşif uçuşu yaptılar. Yunan askerlerinin hızla Uşak’a doğru çekildiklerini gördüler ve Garp Cephesi Karargâhı’na durumu 1 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.181-183, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.103, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 3 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.162, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 2 237 rapor ettiler. Aynı gün Hava Bölüğü’nün bütün uçakları, Uşak yönüne kaçan Yunan kuvvetlerini bombalamak için hazırlanmışlardı. Ancak şiddetli fırtına 1 yüzünden uçaklar havalanamadılar. BİR RAPOR GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA Bugün saat 08.00-09.30 arası Uşak bölgesinde yaptığımız keşif uçuşunda; Banaz’la Kapaklar İstasyonu arasında iki Yunan tümeninin Uşak’a doğru yürüyüş halinde olduğu, bunların gerisinde iki tümenin daha bulunduğu, demiryolu kuzeyindeki sırtların gerisinde de iki Yunan süvari alayının aynı yönde ilerlediği gözlemlenmiştir. Durumu bilgilerinize arz ederim. 31 Ağustos 1922 Fazıl Hava Bölüğü Pilotu 2 Franko’ya kalsa, bu mevzide tutunmak yerine düzenli bir şekilde yıpranmadan Uşak’ı da boşaltıp İzmir’e doğru çekilmek düşüncesindeydi. Ama hala İzmir’de Başkomutan görevini sürdüren Hacıanesti, Trikopis grubunun Uşak’a çekilesiye kadar beklemesini ve iki grubun birleşmesini emretti. Ama Trikopis kuvvetlerinin bir gün önce Çalköy’de imha edildiğinden ve geri kalanın dağıtıldığından, ne Hacıanesti’nin ve ne de Franko’nun haberi vardı. Yunan Başkomutanı’nın Franko’ya Uşak’ta savunma emri vermesi doğaldı. Fakat sarsılan Franko kuvvetleri ile emredilen mevzide istenilen zamanı kazanma 3 mümkün değildi. UŞAK’IN KURTULUŞU Dumlupınar’da bulunan Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa, 1 Eylül 1922 günü için 31 Ağustos 1922 saat 23.00’de ordulara bir cephe emri gönderdi. CEPHE EMRİ ORDU KOMUTANLIKLARINA 5.Süvari Kolordusu, Murat Dağı’nın kuzeyinden Alaşehir doğrultusunda, 1 Ordu Murat Dağı’nın güneyinden Uşak doğrultusunda, Yunan kuvvetlerini hızla takip 1 Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht a.g.e. 3 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.106, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 2 238 edecekler. 2.Ordu’nun 6.Kolordusu, Süvari Kolordusu’nu izleyecek, 3.Kolordusu ise, Kütahya-İnönü doğrultusunda Yunan Eskişehir grubunun önünü kesecektir. Gereği önemle emrolunur. Dumlupınar, 31 Ağustos 1922, 23.00 İsmet Garp Cephesi Komutanı 1 Albay İzzettin (Çalışlar) Bey’in 1.Kolordusu cephe emrini alır almaz, 1 Eylül 1922 günü sabahın ilk saatlerinde Uşak’a doğru harekete geçti. Askerler durup dinlenmeksizin tam yedi gün savaşmışlardı ama hala yorgunluk belirtisi göstermiyorlardı. Daha saat 10.00’a gelmeden 1.Kolordu’nun tümenleri, Kapaklar mevziindeki Franko kuvvetleri ile muharebeye başladılar. Kapaklar-Kusura Deresi-Elma Dağı hattında bulunan bu mevzi de, diğerleri gibi daha önceden hazırlanmış ve tahkim edilmişti. Ama Franko kuvvetleri doğru dürüst yerleşmeye vakit bulamamışlardı. Türk 1.Kolordusu enselerinden hiç ayrılmıyor, hiç nefes aldırmıyordu. Saat 12.00’de şiddetli bir muharebe başladı. Yunan askerleri mevzilerini korumakta zorlanıyorlardı. Kısa bir süre içinde Yunan mevzii yer yer parçalandı ve saat 13.00’e doğru artık bir savunma hattı olmaktan çıktı. Franko, saat 13.30’da Uşak’ı da boşaltarak Elvanlar-Takmak (Eşme) mevziine çekilme emri verdi. Bu sırada Trikopis grubunun önde yürüyen iki alayı, Gediz’den Uşak’a 2 doğru çekilip Franko grubuna katılmayı başardı. Yerli Rumlar da uzun bir tren katarıyla İzmir’e göç etmek üzere Uşak’tan ayrıldılar. Katar, vagonların çatılarına kadar insan ve eşya doluydu. Yunan askerleri çekilirken Uşak’ı yaktılar. İzmir’e kadar yollarının geçtiği her yeri yakıp yıkacaklardı. Amaçları geride kullanılamaz, yaşanamaz bir yangın yeri 3 bırakmaktı. Akşama doğru Yunan askerlerinin yakarak ve yıkarak terk ettikleri Uşak ve çevresi bir mahşeri andırıyordu. Öğleden beri yanmakta olan kent, koyu bir duman ardında kaybolmuş, çevresindeki köyler yer yer yanıp kavrulmuştu. 1.Kolordu’nun süvarileri, bu cehennem sıcağında akşam saat 18.00 sıralarında Kente girdiler. Önce 1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa, ardından 1.Kolordu Komutanı İzzettin Bey Kente geldiler. Albay İzzettin Bey, iki yıl önce Uşak’ı Yunanlılara terk etmek zorunda kalan 23.Tümen’in komutanıydı. Talih ona kaybettiği kenti geri alma mutluluğunu yaşatmıştı. Nurettin Paşa, 1 Eylül 1922 1 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.175, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.108, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 3 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.648, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 2 239 akşamı Uşak'a geldiğinde, 2. Kolordu'ya, 1. Kolordu'nun güneyinden Yunan kuvvetlerini takip etme görevini verdi. 1. Kolordu'ya da Kışladağı-Takmak hattının kuzeyinden Kula'ya doğru ilerlemesi emrini verdi. General Franko bir gün daha Uşak'ta dayanabilseydi, Murat dağından Uşak'a doğru gelen Trikopis 1 grubu da kurtulacaktı. Uşak kurtulmuştu ama harabe ve bir yığın külden başka bir şey değildi. Henüz Yunan artçı birlikleri bile çekilmeden Uşak’a hızla girilmiş olmasına ve kaçamayıp Kentte kalan bir kısım halkın da yardımıyla yangınların söndürülmesi için verilen uğraşa rağmen yine de 1500 den fazla ev, 500 den fazla işyeri, cami ve mescit yanıp gitti. Afyonkarahisar’dan itibaren Uşak’a kadar bütün demiryolu, köprüler, telgraf hatları tamamen tahrip edildikten başka, yüzlerce köy ve kasaba da yakılıp yıkılmış, insanlar katledilmiş, hayvan sürüleri götürülmüş, su kuyuları toprakla doldurulmuştu. 1 Eylül 1922 Cuma gününün hüzünlü gecesinde Uşak Ovası, 2 hâlâ yer yer yanmakta olan kent ve çevre köylerinin alevleri ile kıpkızıldı YUNAN TÜMEN KOMUTANI İSMET PAŞA’DAN ÖZÜR DİLİYOR: Bir akşam vakti Banaz’dayız. Karargâhımla oraya henüz yeni gelmiştim. Ben karargâhın önünde, dışarıda ayakta duruyorum kafileyi seyrediyorum. Geç vakit bir ufak kafilenin, bir esir kafilesinin Banaz’a getirildiğini gördüm. Kafile içinde bir tümen komutanı varmış. Bu Yunan komutanını bana getirdiler. Yanında bir de tercüman var. “Vazifeniz nedir?” diye sordum. “Filan tümenin komutanı.” dedi, kendisini tanıttı. Etraftaki yangını gösterdim. “Niçin yakıyorsunuz, böyle bir şey var mı?” dedim. “Şimdi siz bir tümen komutanısınız. Bu birlik sizindir. Sizi harp divanına veririm ve kurşuna dizdiririm. Harp kanunları, her türlü kanunlar bunu emreder. Halka böyle muamele yapılır mı?” Ben sözlerimi bitirince, Yunan komutanı tercümanına sormuş. “Bu adam kimdir?” demiş. “Cephe Komutanı İsmet Paşa!” demişler. Bunu duyar duymaz hemen selam vaziyetine geçti. Bana selam verdi, çok özür diledi. “Söz dinletemiyoruz. Orduda düzen ve disiplin kalmadı. Herkes bildiğini yapıyor. Hiçbir suçum yoktur.” dedi. Pekâlâ 3 dedim, bıraktım. Yapacak bir şey yoktu artık. ESİR BAŞKOMUTAN TRİKOPİS 2 Eylül 1922 günü Trikopis için bir bakıma esaret, bir bakıma da günlerdir süren azap ve işkenceden kurtuluş günüdür. Sekiz gün içinde Yunan Generalinin başına gelenler bir komutan olarak çok kötü, bir insan olarak çok acı verici 1 Milli Mücadelede Uşak (Makale), http://www.tarihportali.net/ İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.176-180, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 3 a.g.e, s.179-180 2 240 1 olmuştu. Başkomutan Meydan Savaşı’ndan sonra, imhadan kurtulabilen Trikopis kuvvetleri üç yürüyüş koluna ayrılmıştı. Öndeki kol, çemberden kurtulmayı ve İzmir’e doğru çekilmeyi başarmıştı. Diğer bir kol esir edilmiş ve içinde Trikopis’in de bulunduğu kol ise Murat Dağı’ndan Uşak’a doğru ilerlemeye çalışmaktaydı. Bir gün önce Yunan işgalinden kurtarılan Uşak’ta yangınlar söndürülmüş, dükkânlar açılmış ve normal hayat başlamıştı. Öğleden sonra Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa, İsmet Paşa karargâhları ile birlikte Dumlupınar’dan Uşak’a 2 gelmişler ve çalışmalarına başlamışlardı. Ertesi gün Trikopis ve beraberindeki askerler, sabahleyin saat 04.00’te Murat Dağı’nın engebeli yamaçlarından güneye, Uşak’a doğru tekrar yürüyüşe geçtiler. Trikopis hala Franko’nun onu Uşak’ta beklediğini düşünüyordu. Yürüyüş kolu başlangıçta düzgündü. Bir süre sonra askerler, açlıktan ve yorgunluktan dağılmaya başladılar. Öğleye doğru zar zor Minkarip Köyü’ne vardılar. Trikopis, Uşak’ın bir gün önce elden çıktığını ve Franko’nun onu beklemeden batıya doğru çekildiğini orada öğrendi. Bu sırada silah sesleri duyuldu ve panik başladı. Askerler arasında isyan belirtileri hissedilmeye başlayınca Trikopis kararını verdi. Borazan ateşkes işareti verdi. Yürüyüş durdu. Trikopis, erlerin isyan ederek kalan mermilerini subaylarına karşı kullanmalarını önlemek için topların ve makineli tüfeklerin tahrip edilmelerini emretti. Subaylardan, askerlerin isyanı ile ilgili yazılı belgeler aldı. En sonunda beyaz 3 bayrak çekilerek, en yakındaki Türk birliğine teslim olunacağı haberi gönderildi. TRİKOPİS BEYAZ BAYRAĞI ÇEKTİRİYOR: 30 Ağustos 1922 günü karanlık basınca batıya doğru kaçmaya başladık. Murat Dağı’nın sarp yollarında ilerledik. İki gün dağlarda avare ve korkulu bir dolaşma başladı. Geçtiğimiz yollarda Türk müfrezelerinin izlerine rastladık. Somaklı Köyü’ne geldiğimiz zaman, orada 60 Türk süvarisi ile biraz piyadenin bulunduğunu haber aldık. Artık savaşacak halimiz olmadığından yolumuzu değiştirmek suretiyle bu defa da güneye Uşak’a doğru ilerledik. 2 Eylül 1922 günü Uşak’ın Türkler tarafından alındığını öğrendik. Bu sırada askerlerimiz yürüyemiyor, adeta sürükleniyordu. Beş gündür ağzımıza yemek namına hiçbir şey girmemişti. Otlarla, çiğ sebzeler ve meyvelerle karınlarımızı doyuruyorduk. Birkaç saat dinlenmek için Uşak’ın doğusundaki bir tepede gizlendik. Saat 04.00’e doğru gözcüler, bir Türk süvarisinin bize doğru ilerlemekte olduğunu haber verdiler. Biraz sonra güneyden de piyade ateşi başladı. Ben gene savunma yapmayı emrettim. Fakat askerler artık ateş etmeyeceklerini ve gereksiz yere kurban edilmeleri istenirse subaylara hücum edeceklerini bildirdiler. Artık subaylar da savaş ve gayretin gereksiz olduğunu söylüyorlardı. Bu elem verici durum 1 a.g.e, s.188-189 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.112, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 3 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.192-193, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 2 241 karşısında beyaz bayrağı çektirmeye karar verdim. 1 23.Tümen’e bağlı 69.Alay’ın Öncü Tabur Komutanı Yüzbaşı Nihat Bey ile Yunanlı subaylar arasında teslim görüşmeleri başladı. Görüşmeler sonunda, başta 1.Kolordu Komutanı General Trikopis, 2.Kolordu Komutanı General Digenis, 120 subay, 3000 er esir alınarak Uşak’a götürüldüler. Bu sıralarda Yunan Genel Kurmayı, olanlardan habersiz, İzmir’deki Hacıanesti’yi görevinden 2 almış ve Trikopis’i Yunan Başkomutanı olarak görevlendirmişti. AHMET ÇAVUŞ’UN TRİKOPİS’İ ESİR ALDIĞI AN: Keşif için üç kişi dağı tırmanmaya başladık. Arkamızdan da kırk kişi yollayacaklardı. Alacakaranlıkta tepenin bir boyun noktasına vardığımız zaman, beş on kadar Yunan subayının oturduklarını gördüm. Derhal, -Davranmayın, teslim olun! diye bağırdım. Hepsi ellerini kaldırdılar. Arkadaşlarım da yanlarına gelmişti. -Ne kadar kuvvetiniz var? -Üç ordu. Etrafınız çevrilmiş durumda. Ya teslim olacaksınız, ya da sizi grup ateşine vereceğiz. -Hangi kıtayı komuta ediyorsun? -Alay komutanıyım. -Rütben nedir? -Başçavuş! dediğim zaman hepsi hayret içinde kalmışlardı. Hayretlerini gidermek için devam ettim. -Bizde onbaşıdan tümen komutanı bile var. dedim. Onlara, torbalarımızdan peksimet çıkararak verdik. Onlar da bize bol bol sigara ikram ettiler. Biz onları böylece esir aldıktan epey sonra Yarbay Hüseyin Hüsnü Bey’le, tabur komutanımız Fuat Bey geldiler. Hüseyin Hüsnü Bey, esir subayların içerisinden birisini eliyle işaret ederek bana sordu. -Bu subayın kim olduğunu biliyor musun? -Ne bileyim. Düşman işte!. Babamın oğlu değil ya! Fuat Bey’in gözleri fal taşı gibi açılmıştı. 1 2 M.Şevki Yazman, Anadolu’nun İşgali, s.216-217, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.114-115, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 242 -Trikopis! Trikopis! Yunan Başkomutanı bu! diye haykırdı. Trikopis’i Uşak’a kadar getirdik. Orada bana İstiklal Madalyası taktılar. Terhis 1 olduktan sonra Afyonkarahisar Hapishanesi’nde başgardiyan olarak görev yaptım. Ertesi gün, 3 Eylül 1922 günü öğleden sonra Mustafa Kemal Paşa, Trikopis’i ve Digenis’i Uşak’ta daha önce Yunan Başkomutanı Hacıanesti için hazırlanmış bir konağın geniş salonunda kabul etti. Mustafa Kemal Paşa, Fevzi ve İsmet paşaların arasında oturuyordu. Kıyafetleri erler gibi son derece sade ve yüzleri çok sakindi. Halide Edip (Adıvar) Hanım ve Ruşen Eşref (Ünaydın) Bey de salonda hazır bulunuyorlardı. 1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa ve 4.Kolordu Komutanı Kemalettin Sami Paşa arasında getirilen Yunanlı generaller, sırmalı üniformalar giymişlerdi. Her ikisi de yorgundu. Suçluların korkusunu ve utancını 2 taşıdıkları, yüzlerinden ve hallerinden belliydi. Mustafa Kemal Paşa ayağa kalkarak Trikopis’in ve Digenis’in ellerini sıktı. Masanın etrafında oturdular ve savaştan konuşmaya başladılar. Konuşma bir tercüman aracılığıyla Rumca başlamıştı, daha sonra zayıf bir Fransızca ile devam etti. Trikopis, Mustafa Kemal Paşa’nın savaşı cephe hattında yönettiğini öğrenince hayret etti. Başkomutanı Hacıanesti’nin İzmir’den savaşı yönetmesini eleştirdi. Bir ara Trikopis ile Digenis kendi aralarında tartıştılar da. Çünkü Trikopis daha açık konuşuyor, özeleştiri yapıyor, yapılan hataları bir bir dile getiriyordu. Bu arada Mustafa Kemal Paşa, Hacıanesti’nin görevinden alındığını ve kendisinin Yunan Başkomutanı olarak atandığını Trikopis’e bildirdi. Bu bilgiye Türk Ordusu telsiz dinlemelerinden elde etmişti. Kahveler içildikten sonra ayağa kalktılar. Mustafa Kemal Paşa, Trikopis’e ne gibi bir yardımı olabileceğini sordu. O da esir düştüğünü İstanbul Büyükada’da oturan eşine bildirmesini istedi. Böylece Yunan Başkomutanı Trikopis için Kayseri Cezaevi’nde iki yıl sürecek 3 esir hayatı başlıyordu. HALİDE EDİP, BÜYÜK BULUŞMAYA TANIKLIK EDİYOR: Üç gün Uşak’ta kaldık. Karargâhta herkes Trikopis’ten söz ediyordu. Daha önceki Başkomutan Hacıanesti görevinden alınmıştı. Yunanlılar Trikopis’in nerede olduğunu bilmiyorlardı. Bazıları da Trikopis’in intihar ettiğini söylüyorlardı. Eylülün ikinci günü, Mustafa Kemal Paşa, Fevzi ve İsmet paşaları Uşak’ta bir masanın çevresinde bulduk. General Trikopis’le General Digenis Türklere teslim olmuştu. Mustafa Kemal Paşa’nın huzuruna, Nurettin Paşa’yla Kemalettin Paşa’nın arasında geldiler. Eğer korunmasalardı, Uşak halkı onları 1 30 Ağustos Hatıraları, s.73-74, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 2000 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.193, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 3 Lord Kindross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, s.483-484, Sander Yayınları, İstanbul, 1974 2 243 da parçalayacaktı. Uşaklılar onları, sevgililerini öldürenler, evlerini barklarını yakanlar arasında sayıyorlar, mevkilerine (rütbelerine) hiç önem vermiyorlardı. Yunan generalleri getirildikleri zaman, Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ile İsmet Paşa’nın arasında duruyordu. Benim için bu, birinci derecede militer dramdı. Onun için büyük bir ilgiyle seyrettim ve dinledim. Bizimkilerin üniformaları erlerinki kadar sade, yüzleri sakin ve hareketsizdi. Buna karşılık Yunanlılar sırmalı üniformalar giymişlerdi. Yüzleri ve elleri son derece sinirli olduklarını gösteriyordu. Fevzi Paşa ise bir Buda heykeli gibi sakindi, fakat belki de içinden “Bu herifler hakiki asker olamaz, âdeta dans eder gibi sıçrayıp selam veriyorlar.” diyordu. İsmet Paşa, gözlerindeki öfkeyi göstermemeye çalışıyordu. O askerden daha başka bir şeydi. O bölgede yerli halka yapılan zulme dayanamıyordu. Fevzi Paşa’yla İsmet Paşa eğildiler, fakat ellerini vermediler. Mustafa Kemal Paşa bu sahnenin hâkim karakteri, askerlik alanında bir büyük sanatkâr ve oyunun kurallarına uyan bir sporcuydu. O Yunan generallerinin kılıklarına ve askerlerinin yaptıkları kötülüklere hiç önem vermiyordu. Trikopis onun, bu oyundaki rakibi idi. Bu askerlik oyununda yere vurduğu adama kurala uygun olan hareketi elden bırakmıyordu. Sırtını yere getirdiği pehlivanın elini sıkan galip bir pehlivan gibi, Trikopis’in elini yakaladı, herhangi bir el sıkışı süresinden fazla tuttu. -Oturun General yorulmuş olacaksınız. Bundan sonra sigara tabakasını uzattı, kahve ısmarladı. General Digenis’e de nezaketle davranmakla birlikte, gözleri Trikopis’in gözlerinde. Trikopis de ona açık bir hayranlıkla bakıyor. Elli yaşlarında kadar, sinirli, hastalıklı, tiyatro sahnesindeymiş gibi giyinmiş bir adam. -Ben sizin bu kadar genç olduğunuzu bilmiyordum. General. Bundan sonra masanın etrafına oturdular. Mustafa Kemal Paşa, askerlik alanında oynadıkları oyunu tartışmak için sabırsızlanıyordu. Ona, âdeta halkın ıslıkladığı bir piyesin yazarına bakar gibi bakıyordu. General Trikopis, dertlerini bir profesyonele döken bir amatör gibi konuşuyordu. Yunan Ordusu’nun kötü durumunu, bundan sorumlu olan deli Komutan Hacıanesti’nin kusurlarını, durumu anlamadan ordusuna emirler verdiğini anlatıyordu. Bütün haberleşme Türk süvarisi tarafından kesildiği için, Yunan Ordusu’nun muhtelif parçaları birbirleriyle anlaşamamışlardı. Bundan başka da, Yunan Ordusu’ndaki Venizelist ve Konstantinist bölümler birbirine girmişti. İnsan, Afyonkarahisar’daki Yunan Ordusu’nun neden paniğe uğradığını seziyordu. Mustafa Kemal Paşa konuşmanın sonunda, -Hacıanesti’nin yerine Başkomutanlığa atandığınızı biliyor musunuz? diye sordu. Trikopis, -Hayır. Durumumuz bu işte Mareşalim. Yönetim her zaman olayların gerisinde kaldı. Sonuç da tabii ki böyle oldu. 244 dedi ve utanç içinde önüne baktı. -Üzülmeyin General. Siz vazifenizi yaptınız. Artık misafirimizsiniz. Ayağa kalktı. Ötekiler de kalktı. -Sizin için bir şey yapabilir miyim? -Eşime sağ olduğumu bildirmenizi rica ederim. Kendisi İstanbul Büyükada’da. Başkomutan İsmet Paşa’ya, -Gerekeni yapın. dedi. Esir generaller, Mustafa Kemal Paşa’yı derin bir saygıyla selamlayıp 1 ayrıldılar. ESKİŞEHİR’İN KURTULUŞU Garp Cephesi Komutanlığı’nın 30 Ağustos 1922 günü sabah saat 06.00’da yayımladığı cephe emri gereğince, 2.Ordu’ya bağlı Mürettep Süvari Tümeni Kütahya’yı Yunan işgalinden kurtarmış ve Eskişehir’den Bursa yönüne çekilecek olan Yunan 3.Kolordusu’nun önünü kesmek için İnönü’ye hareket 2 etmişti. Eğer İzmir’deki Yunan Başkomutanlığı Eskişehir grubuna Bursa’ya doğru değil de, Kütahya’ya doğru çekilme emri verseydi savaşın seyri çok değişirdi. Bu durumda 29 Ağustos 1922 günü elli bin Yunanlı asker Kütahya’da olacaktı ve Gediz yoluyla Trikopis’e yardıma gidebilecekti. Gene de on bin mevcutlu Yunan 15.Tümeni bu yolla Trikopis’le buluşmak istedi ve Gediz’e ulaştı. Ama başarılı olamadı ve dağlık Gediz, Simav arazisinde denize çıkış yolu aramak3 taydı. Bursa yönünde çekilme emri alan Yunan 3.Kolordusu’nun Seyitgazi bölgesinde bulunan diğer kuvvetleri 30 Ağustos 1922 günü Eskişehir’e doğru çekiliyor ve 2.Ordu’ya bağlı Porsuk Müfrezesi de onları takip ediyordu. Porsuk Müfrezesi bir ara Hamidiye doğrultusuna taarruz ettiyse de başarı sağlayamadı 4 ve elliden fazla şehit ve yaralı verdi. 1 Eylül 1922 günü Yunanlıların Eskişehir’den Bursa’ya doğru çekilmeleri hızlandı. Yunan askerleri Eskişehir’den ayrılmadan önce dükkân ve mağazaları soydular. Gasp ettikleri kıymetli mal ve eşyayı kamyonlara yüklediler. Kundakçı 1 Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, s.231-233, 8. Baskı, Atlas Kitapevi, İstanbul, 1985 2 Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht 3 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.105-106, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 4 Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht 245 müfrezeleri Kenti üç yerinden ateşe verdiler. Yangınlar sırasında halkın ateşleri söndürme girişimleri engellendiği gibi, eşyalarını kurtarmak isteyenler de şehit edildiler. Türk askerlerinin Kente yaklaşmakta olduğunu haber alan Yunan askerleri, beraberlerinde Yerli Rumlar ve işbirlikçiler ile Eskişehir’i terk ettiler. Bu durumdan yararlanan halk derhal yangınları söndürmeye koştu ve Kentin diğer 1 kısımları yanmaktan kurtuldu. 2 Eylül 1922 günü saat 10.00’da, Seyitgazi yönünden gelen Porsuk Müfrezesi süvarileri Tekkeönü'nden Eskişehir'e girdiler. Saat 10.30’da da 3.Kolorduya bağlı 16.Alay Eskişehir’e ulaştı. Halk büyük bir coşku içinde Türk askerlerini karşıladı. Eskişehir'in işgalinden sonra memurlarıyla birlikte Sivrihisar'a taşınmış olan Mutasarrıf İbrahim Bey, geri dönerek yönetimi ele aldı. 2 Böylece Eskişehir’de de bir yılı aşkın süren Yunan işgali sona ermiş oldu. BİR GAZETECİNİN ESKİŞEHİR İZLENİMLERİ: 2 Eylül 1922 günü Eskişehir düşman işgalinden kurtuldu. Ancak işgalciler geri çekilirken Kenti yakıp, yıkmış harabe haline getirmişlerdi. Hâkimiyeti Milliye Gazetesi'nin muhabirine göre; Yunanlılar geri çekilirken 250 kişiyi öldürmüş, kent merkezinde 2 bin ev, 22 otel ve han, 2 bin mağaza ve dükkân, 5 hamam, 4 fabrika, 2 cami, 3 mescit ve 10 okul yakmışlardı. Köylerde ise 13 bin ev ve 2 bin davar ağılı ateşe vermişlerdi. 150 bin dönüm ormanlık alan da kül haline getirilmişti. O günkü kaynaklara göre kent ve 3 çevresinde 150 milyon lira zarar meydana gelmişti. ONBİNLERİN KAÇIŞI VE SİMAV’IN KURTULUŞU Yunan Eskişehir grubunun 15.Tümeni, Kütahya’nın işgalden kurtulduğu 30 Ağustos 1922 günü, Kentin güneyindeki Gelinkayası mevkiinde 3.Kolordu’nun elinden kurtularak iki günden beri serseri mayın gibi Gediz’e doğru yol almaktaydı. Bu Yunan tümeni, 1 Eylül 1922 günü Gediz’in boşaltıldığını öğrenince, kuzeye yönelerek Simav’a doğru ilerlemeye başladı. Bu defa Süvari Kolordusu’nu izleyen 6.Kolordu’nun 61.Tümeni, Yunan tümenini kovalamaya 4 başladı, ancak yetişemedi. Yunan askerleri, 2 Eylül 1922 akşamı Yunuslar Köyü’nde konakladılar. 3 Eylül 1922 sabahı da İğdiş, Kayaköy, Çatak, yolunda ilerlerken, saat 08.00 sularında 61.Tümen’in süvarileri Yunan tümenine yetiştiler. Buradaki çatışma saatlerce sürdü ve saat 15.00’te Yunanlılar Alınviran köyüne saptılar. Fakat dağların arasında sıkışıp kaldıklarında anlayınca süratle geri dönüp Simav yoluna çıkmak üzere Kestel, Dağyenice (Yeşilyayla) yoluna yöneldiler. Geceyi 1 Prof.Dr. Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadelede Eskişehir, s.152-153, Osmangazi Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2002 2 Milli Mücadelede Eskişehir (Makale), http://www.eskisehir-bld.gov.tr 3 Kurtuluş Savaşında Eskişehir (Makale), http://www.eskisehir.gov.tr 4 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.109, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 246 Dağyenice Köyü’nde geçirdiler ve 4 Eylül 1922 günü Taşlık, Kalkan yolundan ilerleyerek, öğleden sonra saat 14.00’te bitkin ve yorgun bir halde Simav’a girmeden Gölköy, Ahmetli, Hisarbey istikametinden Demirci’ye doğru yola 1 koyuldular. TURİST TÜMENİ BENZETMESİ: Kütahya, Gediz ve Simav’ı savunamadan ve savaşamadan, Demirci, Sındırgı, Soma, Bergama üzerinden Dikili Limanı’na ulaşan Yunan 15.Tümeni, 13 Eylül 1922 gecesi Yunan savaş gemilerine binerek Midilli Adası’na kaçmıştır. Yunanlılar bu kaçmayı bir zafer saymışlar ve bu olayı “Yeni Onbinlerin Dönüşü” adlı kitapta, bir övgü olarak yer vermişlerdir. A.Tufan Yazman’ın “Dumlupınar’dan İzmir’e Esen Kasırga” adlı kitabında ise; “Onları takip eden Türk Müfrezesi, ancak üçte bir oranında bir kuvvetle, kendisinden çok daha kalabalık ve üstün silahlarla donatılmış Yunan tümenini, etkisiz bir hale getirerek, denize kadar kovalamıştır.” diye yazar ve ekler. “Bu on bin kişilik tümene, Turist Tümeni adı 2 verilmeli.” der. On bin Yunan askerine karşılık, Simav’da 3700 yaşlı, kadın ve çocuk bulunmaktaydı ve Yunanlılar kaçacakları yerde Simav’ın içine girselerdi felaket olurdu. Yunan tümenini kovalayan 61.Tümen’in öncüleri aynı gün Dağyenice Köyü’ne ulaştılar ve geceyi burada geçirdiler. 61.Tümen askerleri, 5 Eylül 1922 Salı günü sabahleyin Dağyenice’den, Gökçeler’e ve oradan da Simav Leylekkürü Merası’na (Panayır Yeri) geldiler. Simavlılar burada askerleri gözyaşları içinde karşıladılar. Albay Osman Arif Bey, kısa bir konuşma yaptı. Askerlere ev ekmeği ve ayran ikram edildi. Böylece 3 Simav üçüncü kez Yunan işgalinden kurtulmuş oldu. BİR AÇIK MEKTUP 85 yıl önce Simavlılar ile Türk Ordusu’nun buluştuğu Leylekkürü Mezrası, Simavlıların öz malıdır. Buranın bir bölümü sanayi sitesi esnafına satılmış olup, kalan kısmında da Geleneksel Simav Panayırı kurulmaktadır. Bence meranın Şehitler Bulvarı cephesine bir Kurtuluş ve Şehitler Anıtı dikerek, Yunanın yaptığı eziyetleri canlı tutmanın yanı sıra, adsız kahramanlarımızın ve şehitlerimizin devamlı yâd edilmesine imkân tanıyacaktır. Böyle bir teşebbüs için şimdiden Allah razı olsun derim. Saygılarımla. 26 Ağustos 2007 Alaattin Gürırmak 1 Simav Düşman İşgalinden Nasıl Kurtuldu (Makale), Alaattin Gürırmak, www.simav.gov.tr 2 a.g.e. 3 a.g.e. 4 a.g.e. 247 4 YUNANLILARIN KÜTAHYA VE ESKİŞEHİR’DEN BURSA’YA KAÇIŞI Kütahya ve Eskişehir Yunan işgalinden kurtarıldıktan sonra, Türk kuvvetleri Yunan Eskişehir grubunun peşine takıldı. Her ne kadar General Sumalis komutasındaki Yunan 3.Kolordusu çekilmekte ve Şükrü Naili Paşa komutasındaki Türk 3.Kolordusu kovalamakta ise de, Yunanlılar Türklere nazaran daha kalabalık ve daha kuvvetliydiler. 3 Eylül 1922 sabahı erken saatlerde İnönü bölgesinde başlayan ve gittikçe şiddetini artıran bir taarruz sonunda, İnönü Kasabası, Kütahya’dan gelen Albay Abdurrahman Nafiz (Gürman) Bey komutasındaki 1.Tümen’in eline geçti. Yunanlılar Bursa’ya doğru çekilmelerini hızlandırdılar. Daha kuzeyde ise 4 Eylül 1922 günü Halit (Karsıalan) Paşa komutasındaki Kocaeli Grubu da, İznik ile 1 Gemlik arasındaki cepheye taarruz ederek Bursa’ya doğru ilerlemeye başladı. Dağ Yöresi, cephe gerisinde olduğu için burada fazla Yunan kuvveti yoktu. Yunanlılar yalnızca güvenlik için kuvvet bulunduruyorlardı. Kaymakam İbrahim Ethem Bey komutasındaki Demirci Akıncıları yirmi gündür Yunanlılara aman vermiyorlardı. Akıncılar da taarruza başladılar. 3 Eylül 1922 günü Sındırgı’yı, bir gün sonra da Bigadiç’i kurtardılar ve Balıkesir’e doğru ilerlemeye başladılar. Üç gün sonra 6 Eylül 1922 günü Akıncı müfrezeleriyle komutanları İbrahim Ethem Bey Balıkesir’e girdiler. On beş gün sonra da Yakup Şevki Paşa komutasındaki 2.Ordu birlikleri Balıkesir’e gelince, İbrahim Ethem Bey, Akıncıları terhis etti ve 2 onlar da tarihteki şerefli yerlerini aldılar. AKINCILARIN VEDASI: Demirci Akıncıları Balıkesir hükümet konağı önünde toplandılar. Silahlarını, fişeklerini ve el bombalarını ordu ambarına bırakmışlardı. O korkunç görünüşlü akıncılar yeniden sıradan köylüler olmuşlardı. Yakup Şevki Paşa ve karargâhı bu veda töreninde bulunmak için konağın merdivenlerinde yerlerini aldılar. İbrahim Ethem Bey kısa bir veda konuşması yaptı. “Akıncı kardeşlerim! İşimiz bitti. Şimdi, verdiğimiz söz gereği, bir teşekkür bile beklemeden köyünüzün yolunu tutun ve sabana yapışın. Siz savaşırken köyünüz yıkılmış, eviniz yağmalanmış, aileniz kayba uğramış olabilir. Tevekkülle karşılayın. Daha acısı belki bazı hainleri zengin, hatta mevki sahibi olmuş görebilirsiniz. Bir gün, hizmetinizi küçümseyenler bile çıkabilir. Bütün bunları ölüme meydan okumuşların vakarı ile seyredin. Ancak vatanın kurtuluşunda payı olanların duyabileceği o engin hazzı, hiçbir şeye değişmeyin. Çünkü bu hazzı vatanın kurtuluşunda payı olanlardan başka hiç kimse duyamaz.” diye 3 konuşmasını sürdürdü ve sonra helalleşmek için akıncıların arasına karıştı. 1 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.203-204, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 İbrahim Ethem Akıncı (Makale), http://www.demirci.gov.tr 3 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.669-670, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 2 248 Yunanlılar Emet’ten iki ay önce çekilmişlerdi. Emet civarından ise 3 Eylül 1922 günü tamamen çekildiler. 4 Eylül 1922 günü Tavşanlı Yunan işgalinden kurtuldu. Alabardalı Kabakçı Salih Efe, Topal Saadettin Efe, Canip Efe, Derbentli Eyüp ve Nömen efeler Yunan askerlerini Bursa istikametinde 1 kovaladılar. 5 Eylül 1922 günü Domaniç kurtarıldı. Akıncılar ve çeteler Yunanlılar için Dağ Yöresi’ni cehenneme çevirdiler. Asker kurallara uyuyordu. Ama çeteler ve köylüler için kural, halka kötü davranmış Yunan askerlerini yakalayıp, yok etmekti. Yunanlılarla işbirliği yapanların büyük bölümü, Yunan askerleri ve göçen Rumlarla birlikte 2 kaçıyorlardı. Çeteler 10 Eylül 1922 günü Bursa’ya girdiler. Yunanlılar kenti bir gün önce boşaltmışlardı. Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3.Kolordu birlikleri 11 Eylül 1922 günü Bursa’ya ulaştılar. Bursa’da birleşen askerlerle çeteler Mudanya’ya 3 kadar Yunanlıları takip ettiler. Mudanya’da gemilere binecek kadar zamanı olan Yunanlılar kaçabildiler. Kocaeli Grubu da Gemlik üzerinden Mudanya’ya yetişti. Mudanya kıskaç içine alınınca Yunanlılar daha batıya Bandırma’ya kaçtılar. 17/18 Eylül 1922 gecesi 4 son Yunan askerleri de Erdek’ten gemilere binerek Anadolu’yu terk ettiler. SÜVARİLERİN VE PİYADELERİN İZMİR’E DOĞRU BÜYÜK YARIŞI Uşak’ı terk eden Franko grubu, Takmak-Eşme-Elvanlar hattında tutunmaya çalıştı. 1.Ordu tümenleri de Yunan kuvvetlerini hızla takip ediyordu. 3 Eylül 1922 günü Franko kuvvetleri bu hattan da atıldı ve Yunanlılar Alaşehir’e doğru çekilmeye başladılar. Franko grubunu yakalamak mümkün olmuyordu. Durumun endişe verici olduğunu bilen General Franko, çemberden kurtulmak için emir üstüne emir veriyordu. Kısa bir duraksama bile onları felakete sürükleyebilirdi. Çekilirken de köyleri ve kentleri yakıp yıkmaktan geri 5 durmuyorlardı. 4 Eylül 1922 akşamı Franko kuvvetleri Alaşehir önlerinde kuşatılmışlardı. General Franko Türk birliklerine gönderilen bir telgraftan durumu öğrenince, ara vermeksizin batıya doğru çekilmeye devam kararı verdi ve tekrar çemberden kurtuldu. 5 Eylül 1922 günü Yunan çekilmesi daha da hızlandı ama bir o kadar 1 Recep Aydoğdu, Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesi’ne Bağlı Bir Bölüm Köy ve Beldelerin Tarihi (Makale), http://www.recepaydogdu.com/index.html Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.657, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 3 Kabakçı Salih Efe (Makale), http://site.mynet.com/kabakcisalihefe/Kabakçı/index.htm 4 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.249-252, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 5 Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.117-122, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 2 249 da karmakarışık bir durum aldı. Yunan askerlerinin moralleri iyice bozuldu, bazı birlikler de dağılmaya başladı. BİR RAPOR KÜÇÜKASYA ORDUSU BAŞKOMUTANLIĞINA Komutanımız General Franko, birlikleri ile sağlıklı bir haberleşme sağlayamıyor ve karargâhı dağılmış durumdadır. Benim tümenin karargâhında da iki subay kalmıştır. Tümenimi komuta edecek durumda değilim. Uzun yürüyüşler ve yorgunluk, durumu bozguna çevirdi. Askerler tekrar savaşmak güç ve cesaretini kaybetmiş durumdalar. Savaşın sona ermesini istiyorlar. İzmir’e doğru sürekli çekiliş, askerlerin moralini her gün biraz daha sarsıyor. Düşünceme göre hiç vakit geçirmeksizin önemli bir karar almak zorunluluğu vardır. Durumu bilgilerinize arz ederim. 5 Eylül 1922 / Salihli Gonatas 1 2.Tümen Komutanı Artık İzmir Yunanlılar tarafından boşaltılmaya başlamıştı. Türk piyadeleri Alaşehir’e girdi. Alaşehir de diğer kasabalar gibi yakılmış, yıkılmıştı. Hızla kaçan Yunan kuvvetleri ile Türk Ordusu arasındaki açıklık daha da arttı. Yunanlılar ağırlıklarını, cephanelerini terk ediyorlar, tren ve taşıtlarla daha hızlı kaçıyorlardı. 6 Eylül 1922 günü de İzmir doğrultusunda nefes nefese bir kaçma ve kovalamaca devam etti. Franko kuvvetleri Salihli’yi de terk ederek Turgutlu’ya çekildi. 7.Eylül 1922 günü Türk Süvari Kolordusu Manisa’nın kuzeyine ulaştı. Gene Franko kuvvetleri Turgutlu’da kuşatılmak üzereydiler. Franko bunun üzerine Turgutlu’yu da terk etme kararı verdi. 8 Eylül günü Türk piyade tümenleri Turgutlu’ya doğru ilerlerken, süvariler de Manisa’ya doğru at koşturuyorlardı. Fahrettin Paşa komutasındaki Süvari Kolordusu saat 10.00’da Manisa’ya girdi. Yunanlılar kentten ayrılmışlardı. Manisa tamamen yakılmış ve dağlara kaçamayan Türkler öldürülmüştü. 8/9 Eylül 1922 gecesi süvariler Manisa’dan, piyadeler de Turgutlu’dan İzmir’e doğru yarışa başladılar. 9 Eylül 1922 sabahı süvariler Karşıyaka ve Bornova üzerinden, piyadeler de Nif (Kemalpaşa) üzerinden İzmir’e girdiler. Franko kuvvetleri gece boyunca hiç durmadan çekilmeyi sürdürdü. İzmir’e girmeden Balçova üzerinden Çeşme Limanı’na ve oradan da gemilerle Sakız 1 İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.211, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005 250 Adası’na kaçtılar. Böylece Türk Ordusu, Başkomutanları Mustafa Kemal 1 Paşa’nın gösterdiği hedefe, yani Akdeniz’e (Ege Denizi) ulaştı. BİR BİLDİRİ BÜYÜK VE ASİL TÜRK MİLLETİ Ordularımız 9 Eylül 1922 günü İzmir’imizi ve yine 9 Eylül 1922 akşamı Bursa’mızı kurtardılar. Akdeniz askerlerimizin zafer teraneleriyle dalgalanıyor. Asya İmparatorluğuna yeltenen küstah bir düşmanın muharebe meydanlarına gelmek cesaretinde bulunan ordu komutanları ile komuta heyetleri günlerden beri Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin harp esiri bulunuyorlar. General Trikopis birçok gece ve gündüz ümitsizce savaştıktan ve her kurtuluş çaresini denedikten sonra emrindeki generaller, kurmayları ve komuta ettiği ordunun elinde kalabilen askerleri ile teslim oldu. Batı fabrikalarının çelik zırhlarıyla kaplanan görkemli Yunan orduları, artık Anadolu dağlarında subayları tarafından terk edilmiş zavallı sürüler, cinayetlerinden dehşete düşerek kudurmuş kitleler ve ağaç diplerinde kalmış dermansız yaralılardan ibaret kaldı. Düşman ordularının harp gereçlerinin hemen hemen üçte ikisi topraklarımızdadır. Düşmanın esirlerden başka, asker kaybının yüz binden fazla olduğunu tahmin edilmektedir. Fakat müjde ederim ki bizim insan kaybımızın dörtte üçü hafif yaralı olmak üzere on bin kişidir. Büyük Türk Milleti; Ordularımızın yetenek ve kudreti düşmanlarımıza dehşet, dostlarımıza güven verecek durumdadır. Millet orduları on dört gün zarfında büyük bir düşman ordusunu imha ettiler. Dört yüz kilometrelik aralıksız bir takip yaptılar. Anadolu’daki bütün işgal altındaki topraklarımızı ele geçirdiler. Bu büyük zafer yalnız senin eserindir. Büyük ve asil Türk Milleti! Anadolu’nun kurtuluş zaferini kutlarken, İzmir’den, Akdeniz ufuklarından ordularının selamını da gönderiyorum. İzmir, 10 Eylül 1922 Mustafa Kemal Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı 2 Başkomutan 1 2 a.g.e, s.209-233 Mubahat Erdoğan, Milli Mücadelede Kütahya ve Çevresindeki Savaşlar (Dumlupınar Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), s.176-177, http://www.belgeler.com, Kütahya, 2006 251 SONSÖZ Fransız Devrimi ile ortaya çıkan milliyetçilik akımı, etkilerini Yunan Yarımadası’nda da gösterdi ve Büyük Zafer’den bir yüzyıl önce, 1822 yılında Yunan İsyanı başladı. Bu isyan sırasında Mora Yarımadası ve Girit Adası’nda binlerce Türk, ya öldürüldü ya da Anadolu’ya göç ettirildi. Bu olaylar Anadolu Rumları için bir kırılma noktasıydı. Batı Anadolu’ya getirilen Türk göçmenler, başlarına gelen olayları anlattıkça, Türkler ile Rumlar arasında giderek soğukluk ve husumet artıyordu. Ayrıca Yunanistan’a eğitime giden Rum gençleri, eğitimlerinden sonra birer fanatik Yunan milliyetçisi olarak Anadolu’ya dönüyorlardı. Yunanlılar, kurdukları devletin sınırları dışında Anadolu’da bulunan ve soydaş olarak gördükleri Ortodoks Rum Azınlığı, üzerinde yasadığı topraklarla birlikte Yunanistan’a katılması fikrinden hareket ederek, aralıksız bir şekilde çaba sarf etmişlerdi. Birinci Dünya Savaşı’na kadar bir fikir olarak sürdürülen bu cereyan, savaş stratejisi içinde yine Osmanlı’ya karşı savaşan Avrupa devletlerinin Yunanistan’ı alet etmek istedikleri bir politikaya dönüşerek, Anadolu’da Hellenizm’i canlandırmasına ve daha sonra da Yunanlıların da kabul etmek zorunda kalacakları bir Küçük Asya Seferi ne yol açmıştı. Bu yöreleri işgal edenlerin amacı, bölgenin demografik, sosyal, kültürel ve ekonomik yapısını değiştirerek, burayı her yönden Yunanistan’ın bir parçası haline getirmekti. Bu bölgedeki Türkleri göçe zorlamak, Yunanistan ve adalardan getirilen göçmenleri buralara yerleştirmek, okullar açmak, Türk lirasının yerine drahmiyi geçerli kılmak, Türklerin daha önce kurmuş oldukları dernek ve kurumları işlemez bir hale getirmek, bu ilhak politikasının belli başlı 1 uygulamaları olarak görülmekteydi. Ama olmadı. Yüz yıl önce Moralı ve Giritli Türklerin başına gelenler, 1922 yılında Kütahyalı, Eskişehirli, Afyonkarahisarlı ve tüm Egeli Rumların başına geldi. Asırlardır Anadolu’da birlikte yaşayan iki ulus için ayrılık vakti geldi. Artık sadık Osmanlı vatandaşı Rum azınlık mensubu olmak ta önemli değildi. Sonuçta Rum değiller miydi, isteseler bile kalamazlardı Anadolu’da. Yunanca bilmeyen, Anadolu’nun coğrafi koşullarına alışkın, Türklerle birlikte yaşayan Egeli Rumlar, bilmedikleri yabancı bir diyara, Yunanistan’a yerleşmek için yollara döküldüler. Bazıları durumun önemini pek kavrayamamışlardı. Yeniden döneriz ümidi ile evini kilitleyip, anahtarını Türk komşusuna bırakanlar vardı. Nasıl olsa iki tarafın devlet adamları anlaşırlar da biz tekrar evlerimize döneriz diye ümit edenler de vardı. Ama Mora ve Girit’ten ayrılarak Anadolu’ya göç eden Türkler, yüz yıl geçtiği halde geri dönememişlerdi. Egeli Rumların da geri dönmeleri bir hayaldi. Çünkü emperyalist Avrupa bir kumar oynamış ve kaybetmişti. Artık hiçbir şey eskisi gibi olamazdı. 1 Mubahat Erdoğan, Milli Mücadelede Kütahya ve Çevresindeki Savaşlar (Dumlupınar Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), s.25, http://www.belgeler.com, Kütahya, 2006 252 Haritada bir nokta şeklinde gösterilen Kütahya İl Merkezi’nin üzerine pergelin bir ayağını koyarak, yüz elli kilometre yarıçapında çizdiğimiz dairenin içinde, bir FELAKET yaşandı ve aynı zamanda bir de ZAFER kazanıldı. Tarih yazılmaya devam ediyordu. Mudanya Ateşkes Anlaşması ve Lozan Barış Antlaşması imzalandı. Mustafa Kemal Paşa Atatürk soyadını aldı ve Cumhurbaşkanı oldu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Devrimlerle birlikte çağdaşlaşma gerçekleşti. Tarihte bir ilk yaşandı. Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan ve emperyalist Avrupa’ya rağmen bağımsız, demokrat, laik bir devlet kuruldu. Bu, Dünya’daki mazlum milletlere bir örnek oluşturdu. Tarih günümüzde de bu çizgide yazılmaya devam etti ve etmektedir. Eskişehir, 15 Aralık 2013 Cengiz ÇETİNTAŞ 253 KAYNAKLAR KİTAPLAR Atatürk Mustafa Kemal, Nutuk, Bil Yayıncılık, Ankara,1993 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, http://www.atam. gov.tr Abalıoğlu Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, Sel Yayınları, İstanbul, 1955 Adıvar Halide Edip, Türkün Ateşle İmtihanı, Atlas Kitapevi, İstanbul, 1985 Akıncı İbrahim Ethem, Demirci Akıncıları, TTK Yayınları, Ankara, 1978 Albek Suzan, Dorylaion'dan Eskişehir'e, Anadolu Üniversitesi Eğitim Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayını, Eskişehir, 1991 Altay Fahrettin, On Yıl Savaş, 1919-1922 ve Sonrası, İnsel Yayınları, İstanbul, 1970 Apak Rahmi, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990 Arıkoğlu Damar (Zamir), Hatıralarım, Tan Gazetesi Yayınları, İstanbul, 1961 Artuç İbrahim, Büyük Dönemeç Sakarya Meydan Muharebesi, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 1985 Artuç İbrahim, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002 Atay Falih Rıfkı, Çankaya, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2004 Ateş Toktamış, Türk Devrim Tarihi, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2000 Avcıoğlu Doğan, Milli Kurtuluş Tarihi, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1998 Aydemir Şevket Süreyya, Tek Adam, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2005 Aykut Fahri, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 Belen Fahri, Büyük Türk Zaferi, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999 Beşli F.Ferihan, Bu Topraklar İçin, Güldikeni Yayınları, Ankara, 2005 Bozdağ İsmet, Bilinmeyen Atatürk, Truva Yayınları, İstanbul, 2005 Çalışlar İzzettin, Gediz Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006 Erdoğan Mubahat, Milli Mücadelede Kütahya ve Çevresindeki Savaşlar (Dumlupınar Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), http://www.belgeler.com, Kütahya, 2006 Erendil Muzaffer, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri, Genelkurmay ATESE Yayınları, Ankara, 1980 254 Görgülü İsmet, Büyük Taarruz, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992 Güner Hamza, Tarihte Kütahya, Vilayet Matbaası, Kütahya, 1961 Eroğlu Prof Dr. Hamza, Türk İnkılâp Tarihi, Devlet Kitapları, İstanbul, 1982 Kıvırcık Emir, Cepheye Giden Yol, GOA Yayınları, İstanbul, 2008 Kindross Lord, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Sander Yayınları, İstanbul, 1974 Kutay Cemal, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004 Önder Mehmet, Atatürk’ün Yurt Gezileri, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1975 Özakman Turgut, Şu Çılgın Türkler, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005 Özalp Kazım, Milli Mücadele 1919-1922, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1998 Palazoğlu A.Bekir, Başöğretmen Atatürk, Milli Eğitim Yayınları, Ankara, 1991 Par Arif Hikmet, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Sözlük, Serhat Yayınları, İstanbul, 1990 Sarıhan Zeki, Çerkez Ethem’in İhaneti, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998 Sarıhan Zeki, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1996 Sarıkoyuncu Prof.Dr. Ali, Milli Mücadelede Eskişehir, Osmangazi Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2002 Selek Sabahattin, Anadolu İhtilali, Kastaş Yayınları, İstanbul, 2004 Selek Sabahattin, Milli Mücadele, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002 Sezengöz Sevinç, Sevinç Sezengöz, Milli Mücadelede Döneminde Kütahya ve Birinci Meclis’te Kütahya Milletvekilleri, Siyasi Görüşleri ve Hizmetleri (Dumlupınar Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), http://www. belgeler.com, Kütahya, 2006 Sotiriyu Dido, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, Sander Yayınları, İstanbul, 1970 Şimşir Bilal N. İngiliz Belgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e (1921-1922), Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1989 Şişman Adnan, Milli Mücadele’de Afyon ve Uşak’ın Kurtuluşu, T.B.M.M. Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Afyon, 1996 Uzunçarşılı İsmail Hakkı, Kütahya Şehri, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932 Yazman M.Şevki, Anadolu’nun İşgali, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006 Yeşil Mustafa, Kütahya İlinin Kısa Tarihi, Ebüzziya Matbaası, İstanbul, 1937 30 Ağustos Hatıraları, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 2000 Ana Britannica, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1989 255 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, http://www.atam.gov.tr Osmanlıca Sözlük, http://www.osmanlicaturkce.com TBMM 1.Dönem Gizli Celse Zabıtları, http://www.tbmm.gov.tr TBMM 1.Dönem Zabıt Cerideleri, http://www.tbmm.gov.tr Yurt Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975 MAKALELER Aydoğdu Recep, Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesi’ne Bağlı Bir Bölüm Köy ve Beldelerin Tarihi, http://www.recepaydogdu.com/ Ayışığı Prof Dr. Metin, Kuva-yı Milliye ve Dursunbey (Sempozyum Sunumu), http://w3.balikesir.edu.tr/~metinay/dursunbey.htm Çetinerler Ercan, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht Dinçel Ömer Faruk, Kabakçı Salih Efe, http://omerfarukdincel.com/ Dinçel Ömer Faruk, Kabakçı Salih Efe'nin Faaliyetleri, http://doganlar-koyu/ Dinçel Ömer Faruk, Tavşanlı Tarihi, http://omerfarukdincel.googlepages.com Gürırmak Alaattin, Simav Düşman İşgalinden Nasıl kurtuldu, http://www.simav.gov.tr Müderrisoğlu Alptekin, İyonya Devleti, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı 27 http://www.atam.gov.tr Özçelik Dr. Ayfer, Gediz Taarruzu, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı:21, http://www.atam.gov.tr Özkök Ertuğrul, Bir Bit’li Muhacir Hikâyesi, Hürriyet Gazetesi, 18.05.2003 Gazi Emet’te Milli Mücadele, http://www.emet.gov.tr İbrahim Ethem Akıncı, http://www.demirci.gov.tr Kurtuluş Savaşında Eskişehir, http://www.eskisehir.gov.tr Milli Mücadelede Eskişehir, http://www.eskisehir-bld.gov.tr Milli Mücadelede Uşak, http://www.tarihportali.net/ Zafertepe Çalköy'ün Tarihteki Yeri ve Önemi, http://zafertepe43.com 256 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ................................................................................................................ 2 1. BÖLÜM: KURTULUŞ SAVAŞI BAŞLARKEN ............................................... 5 GENEL DURUM .................................................................................................. 5 KÜTAHYA SİVAS KONGRESİ KARARLARINI DESTEKLİYOR ......................... 6 İŞGAL ASKERLERİ ............................................................................................. 8 MÜDAFAA-İ HUKUK ŞUBESİ AÇILIYOR ........................................................... 9 İLK KÜTAHYA MİLLETVEKİLLERİ .................................................................... 11 2. BÖLÜM: ÇETECİLİK DÖNEMİ ..................................................................... 17 ÇERKEZ ETEM KÜTAHYA’ DA ........................................................................ 17 KÜTAHYA MİLLİ ALAYI ..................................................................................... 21 SİMAV, DEMİRCİ SAVAŞI ................................................................................ 24 MUSTAFA KEMEL PAŞA KÜTAHYA’ DA ......................................................... 26 MİLLİ ALAY CEPHE YOLUNDA ........................................................................ 28 MİLLİ ALAY’IN SONU ........................................................................................ 31 SİMAV, DEMİRCİ SAVAŞI’NIN SONUÇLARI ................................................... 32 SİMAV, GEDİZ VE UŞAK’IN İŞGALİ ................................................................. 34 ALAYUNT TOPLANTISI .................................................................................... 35 GEDİZ SAVAŞI .................................................................................................. 38 GEDİZ SAVAŞI’NIN SONUÇLARI ..................................................................... 43 3. BÖLÜM: KUVA-YI SEYYARE’ NİN İSYANI ................................................. 47 ALBAY İSMET BEY (İnönü) ESKİŞEHİR’DE .................................................... 47 KUVA-YI SEYYARE’NİN BÜTÇESİ ................................................................... 50 SİMAV BÖLGE KOMUTANLIĞI SORUNU ........................................................ 51 ANLAŞMAZLIK TIRMANIYOR .......................................................................... 53 HARP RAPORLARI KRİZİ ................................................................................. 56 MUSTAFA KEMAL PAŞA VE ÇERKEZ ETHEM ESKİŞEHİR’DE .................... 58 ÇERKEZ ETHEM KÜTAHYA YOLUNDA .......................................................... 59 ESKİŞEHİR TOPLANTISI .................................................................................. 62 KAZIM VE REŞİT BEYLER KÜTAHYA’DA ....................................................... 64 ANKARA’DA UZLAŞMA ÇABALARI ................................................................. 69 KADI AHMET ASIM EFENDİ OLAYI ................................................................. 70 ALTINTAŞ’TA YUNAN CASUSU OLAYI ........................................................... 74 FIRTINA ÖNCESİ DURGUNLUK ...................................................................... 76 MİLLETVEKİLLERİNİN ANKARA TOPLANTISI ................................................ 79 NASİHAT HEYETİ KÜTAHYA’DA ..................................................................... 83 EMET ‘TEN HAYVAN SÜRÜLERİ TOPLANIYOR ............................................ 85 NASİHAT HEYETİ GÖRÜŞMELERE BAŞLIYOR ............................................. 86 BAKANLAR KURULU TOPLANIYOR ................................................................ 88 NASİHAT HEYETİ TUTUKLANDI MI? ............................................................... 90 257 ÇERKEZ ETHEM’İN TBMM’NE ÇEKTİĞİ TELGRAF ........................................ 92 4: BÖLÜM: ÇETECİLİĞİN SONU ..................................................................... 93 KUVA-YI SEYYARE’NİN GÜCÜ ........................................................................ 93 DÜZENLİ ORDU BİRLİKLERİ KÜTAHYA’DA.................................................... 94 T.B.M.M.’DE KUVA-YI SEYYARE İLE İLGİLİ GİZLİ OTURUM ......................... 95 İSMET (İnönü) BEY’İN BİLDİRİLERİ ................................................................. 98 İSMET (İnönü) BEY’İN, ÇERKEZ ETHEM İLE SON HABERLEŞMESİ ............ 99 ÇERKEZ ETHEM’İN İSTANBUL’A ÇEKTİĞİ TELGRAF ................................. 103 DÜZENLİ ORDU BİRLİKLERİ GEDİZ YOLUNDA ........................................... 104 KUVA-YI SEYYARE GEDİZ’DEN AYRILIYOR ................................................ 105 BİRİNCİ İNÖNÜ SAVAŞI BAŞLIYOR .............................................................. 106 61.TÜMEN KÜTAHYA’YA ÇEKİLİYOR ........................................................... 108 ORDU İKİ ATEŞ ARASINDA, 61.TÜMEN KÜTAHYA’DA ............................... 109 BİRİNCİ İNÖNÜ ZAFERİ, KÜTAHYA’DA TEHLİKE ........................................ 111 KUVA-YI SEYYARE DAĞILARAK BATIYA ÇEKİLİYOR ................................. 114 ÇERKEZ ETHEM YUNANLILARA SIĞINIYOR ............................................... 118 KUVA-YI MİLLİYE TARİHTEKİ ŞEREFLİ YERİNİ ALIYOR ............................ 121 5. BÖLÜM: YUNAN ORDUSU’ NUN İLERLEYİŞİ ......................................... 122 İKİNCİ İNÖNÜ SAVAŞI’NDAN ÖNCEKİ DURUM ........................................... 122 YUNAN TAARRUZU BAŞLIYOR ..................................................................... 124 İNÖNÜ’DE İKİNCİ ZAFER ............................................................................... 125 ASLIHANLAR SAVAŞI..................................................................................... 129 6. BÖLÜM: KÜTAHYA, ESKİŞEHİR SAVAŞI ................................................ 131 YUNAN ORDUSU’NDA STRATEJİ DEĞİŞİKLİĞİ ........................................... 131 TÜRK ORDUSU’NUN DURUMU ..................................................................... 134 YUNAN ORDUSU TAARRUZA BAŞLIYOR .................................................... 137 TAVŞANLI’NIN İŞGALİ .................................................................................... 139 GEDİZ’IN ÜÇÜNCÜ KEZ İŞGALİ .................................................................... 141 ALTINTAŞ’IN İŞGALİ ....................................................................................... 142 KÜTAHYA’YA DOĞRU ÇEMBER DARALIYOR ............................................. 143 YUMRUÇAL-NASUHÇAL MUHAREBESİ ....................................................... 145 GERİ ÇEKİLME BAŞLIYOR ............................................................................ 147 YUNAN ASKERLERİ KÜTAHYA KENTİ’NDE ................................................. 151 SİMAV’IN İŞGALİ VE EMET’İN DURUMU ...................................................... 153 TÜRK ORDUSU ESKİŞEHİR’İN DOĞUSUNA ÇEKİLİYOR............................ 153 7. BÖLÜM: YUNAN İŞGALİ ............................................................................ 156 KÜTAHYA’DA İŞGAL GÜNLERİ ..................................................................... 156 YUNAN KRALI KONSTANTİN KÜTAHYA’DA ................................................. 157 İŞGAL ALTINDA İLK BAYRAM ....................................................................... 163 SAKARYA’DAN GERİSİN GERİYE ................................................................. 164 CEPHE GERİSİNDE DAĞ YÖRESİ VE DEMİRCİ AKINCILARI ..................... 167 AĞAÇHİSAR BASKINI..................................................................................... 169 258 1921–1922 KIŞI ÇOK SERT GEÇTİ................................................................ 170 GECİKEN EMET İŞGALİ ................................................................................. 171 DEĞİRMİSAZ OLAYI VE EMET HÜKÜMET KONAĞI’NIN YAKILMASI ......... 172 CEVİZDERESİ DESTANI ................................................................................ 173 YUNANLILAR GAZİ EMET VE KÖYLERİNDEN İNTİKAM ALIYOR ............... 175 TAVŞANLI YUNAN İŞGAL KOMUTANININ ÖLDÜRÜLMESİ ......................... 176 DERBENT, YENİKÖY, EŞEN VE ALABARDA KÖYLERİNİN YAKILMASI....... 177 CEPHENİN İKİ TARAFINDAKİ SESSİZLİK ..................................................... 177 8. BÖLÜM: KOCATEPE’DEN DUMLUPINAR’A ............................................ 178 TAARRUZ ÖNCESİ ORDULARIN DURUMU .................................................. 178 YUNAN BAŞKOMUTANI HACIANESTİ CEPHEDE ........................................ 180 SÖZDE İYONYA DEVLETİ .............................................................................. 181 TAARRUZ PLANI: SAD ................................................................................... 183 UZUN VE ZORLU YÜRÜYÜŞLER GİZLİLİK İÇİNDE BAŞLIYOR .................. 185 AKINCILAR VE EFELER DE HAZIRLIK EMRİNİ ALIYORLAR ....................... 186 BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL PAŞA CEPHEDE ................................... 187 BÜYÜK TAARRUZA ALTI SAAT KALA ........................................................... 188 SÜVARİ KOLORDUSU AHIR DAĞI’ NI AŞIYOR ............................................ 190 26 AGUSTOS SABAHA KARŞI, BÜYÜK TAARRUZ BAŞLIYOR ................... 191 İKİNCİ ORDU GÖSTERİ TAARRUZUNA BAŞLIYOR ..................................... 192 SÜVARİLER CEPHE GERİSİNE AKIYOR ...................................................... 193 YUNAN KARARGÂHLARINDAKİ TUTARSIZLIKLAR ..................................... 194 YUNAN CEPHESİ YARILIYOR ....................................................................... 196 AFYONKARAHİSAR İKİNCİ DEFA YUNAN İŞGALİNDEN KURTULUYOR ... 199 SÜVARİLER NEREDELER VE NE YAPIYORLAR? ....................................... 200 YUNAN BAŞKOMUTANI’NIN UYGULANAMAYAN TAARRUZ EMRİ ............ 201 DUMLUPINAR’A DOĞRU ZORLU BİR YARIŞ ............................................... 204 SÜVARİLERİN ZOR GÜNÜ ............................................................................. 207 DERBENTLİLERİN İNTİKAMI ......................................................................... 208 İKİNCİ ORDU GEÇ KALIYOR ......................................................................... 209 BAŞKOMUTAN VE KOMUTANLAR AFYONKARAHİSAR’DA........................ 210 KARAR DOĞRU, UYGULAMA YANLIŞ .......................................................... 211 TÜRK ZAFERİNE VE YUNAN FELAKETİNE BİR GÜN KALA ....................... 212 SÜVARİLER BİR ORADA, BİR BURADA ........................................................ 213 YUNAN KÜÇÜKASYA ORDUSU ÜÇ PARÇA ................................................. 215 KÜTAHYA RUMLARI GÖÇE HAZIRLANIYOR ............................................... 216 9. BÖLÜM: BÜYÜK ZAFER ............................................................................ 217 MUSTAFA KEMAL PAŞA ÇALKÖY ZAFERTEPE’DE .................................... 217 FEVZİ PAŞA ALTINTAŞ’TA ............................................................................ 220 KÜTAHYA’NIN KURTULUŞU .......................................................................... 221 BAŞKOMUTAN MEYDAN SAVAŞI ................................................................. 223 GELİNKAYASI HAREKÂTI .............................................................................. 227 ÇALKÖY’ DE KAĞNI BAŞINDAKİ GÖRÜŞME ............................................... 228 259 İZMİR’E DOĞRU BÜYÜK YARIŞ .................................................................... 232 SÜVARİLER TRİKOPİS’İ KOVALIYOR VE GEDİZ KURTULUYOR ............... 235 HAMİDİYEHANI (Abide Köyü) VE OYSU KÖYÜ BASKINLARI ...................... 236 KAPLANGI MUHAREBESİ .............................................................................. 237 UŞAK’IN KURTULUŞU .................................................................................... 238 ESİR BAŞKOMUTAN TRİKOPİS .................................................................... 240 ESKİŞEHİR’İN KURTULUŞU .......................................................................... 245 ONBİNLERİN KAÇIŞI VE SİMAV’IN KURTULUŞU ........................................ 246 YUNANLILARIN KÜTAHYA VE ESKİŞEHİR’DEN BURSA’YA KAÇIŞI .......... 248 SÜVARİLERİN VE PİYADELERİN İZMİR’E DOĞRU BÜYÜK YARIŞI ........... 249 SONSÖZ .......................................................................................................... 252 KAYNAKLAR .................................................................................................. 254 260 http://www.cengizcetintas.com/index.html 261