Sosyal program 15 Haziran 2012
Transkript
Sosyal program 15 Haziran 2012
Sosyal program 15 Haziran 2012 1 . Ani harabeleri kültür gezisi ANİ ANTİK KENTİ Anadolu’daki en eski yerleşimlerden biri olan Ani, Kars’ın güneydoğusunda, kent merkezinden 42 kilometre uzaklıktaki Ocaklı Köyü sınırları içinde, beş hektarlık bir alanda yer alır. Türkiye ile Ermenistan arasındaki doğal sınırı oluşturan Arpaçay Nehri’nin her iki yakasında, tarihi ‘İpek Yolu’ üzerinde kurulmuş önemli bir ticaret merkezi olan Ani’den günümüze kalanların tamamına yakını vadinin batısında, Türkiye topraklarındadır. Ani adının kökeni konusunda farklı görüşler vardır. Pers mitolojisinde aşk ve doğurganlık tanrıçası olan Anahita’ya atıf yapılır. Kimi metinlerde ise Ani’nin Ermenice bir kadın adı olduğundan söz edilir. Ani; İran, Eski Yunan, Ermeni, Selçuklu, Gürcü, Arap, Seddat ve Anadolu’da yaşayan diğer kültürlerin ortak değeridir. Ani kenti binlerce yılı aşan köklü tarihi boyunca sırasıyla Hurriler, Urartular, Kimmerler, İskitler, Karsaklar, Sasaniler ve Araplar gibi halklara 8. yüzyıl başlarına kadar ev sahipliği yapar. İpek Yolu’nun Anadolu’ya kuzeyden girdiği noktada bulunan şehir ticaretle gelişir. 732’de, Ermeni Bagratlı Krallığı dönemi başlar. Kral III. Aşot Ani’yi 732 yılında bir Ermeni beyliği olan Bagrati Krallığı’nın başkenti yapar. Kent siyasi ve ticari anlamda gücünün zirvesine çıkar. 100 bine yakın nüfusuyla İpek Yolu boyunca Kafkasya, Orta Asya ve Çin’e kadar uzanan bir ticaret ağının ana duraklarından biri haline gelir. 1064’te Alparslan’ın Ani’yi ele geçirmesiyle kent Selçuklu medeniyetiyle tanışır. 1124’te Gürcü egemenliğine geçer. 1239’da Moğol istilasını yaşar. Bu istila büyük tahribata yol açar. Kent ticari önemini yitirmeye başlar. Bir süre çeşitli Osmanlı beyliklerinin hâkimiyetinde kalır.1534’te Osmanlı Devleti, Ani’deki tek hâkim güç haline gelir. Ümit Burnu’nun keşfi ve ticaret yollarının denizlere kaymasıyla İpek Yolu’nun önemi azalır. Bu durum, Ani’nin Moğol istilası ve depremlerle etkisini zaten kaybetmiş olan ticari önemini daha da zayıflatır. 15. yüzyılda kent terk edilmeye başlanır. 1877–78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında 40 yıl Rus egemenliğinde kalan kent, 1921’de Ruslardan geri alınır. MEKANSAL GELİŞİM Ani’de tarih öncesi dönemlere ait ilk yerleşim alanları, Bostanlar Deresi olarak bilinen vadideki volkanik oluşumlu mağaralardır. 4. yüzyılda Karsaklar tarafından ‘Üç Kale’ yapılır. 964 yılından itibaren Ermeni Bagratlı Kralı Aşot’un yaptırdığı ilk sur sistemi kenti çevreler. Ani’de ikinci sur sistemi 978 yılında Bagratlı Kralı Sembat döneminde tamamlanır. Bu dönemde kentin nüfusu artar. Selçuklu Sultanı Alparslan’ın 1064 yılındaki fethi sonrasında Seddatlı Beyi Ebu Manuçahr tarafından son sur sistemi eklenir. Toplam dört buçuk kilometre uzunluğundaki surlar içinde kalan düzlüğün tamamı iskân edilmiştir. Mahalleler kuzeye doğru uzanır. Konut alanları dışında dükkân, han, ambar, hamam, küçük kilise, bezirhane, çömlekçilik, demircilik, vb. gibi küçük üretimlerin yapıldığı imalathaneler bulunur. Ani’nin plansız geliştiği tespit edilmiştir. Ana yollar, dış surlardaki üç kapıdan başlar ve güney yönünde iç kaleye kadar gider. Günümüzde rahatlıkla izlenebilen tek yol, Aslanlı Kapı'dan başlar, yol üstünde Ebu'l Muammeran Cami'nin yıkılmış minaresinin yanından geçerek Manuçahr Camisi'ne ulaşır. Camiler, kiliseler, saraylar, kervansaray ve hamamlar gibi anıtsal yapılarla mimari bütünlüğe ulaşan kent 15. yüzyıl sonuna kadar ticari önemini korur. Bu zaman içinde farklı uygarlıkların ve kültürlerin etkisinde kalır. Günümüzde birinci derece arkeolojik sit alanı olan Ani’de tescilli 21 adet taşınmaz kültür varlığı bulunur. Bu anıtsal yapıların dışında yıkılarak bir kısmı toprak altında kalmış birçok sivil mimarlık örneği de vardır. Ani’deki yapılar Sasani, Arap, Ermeni, Selçuklu ve Gürcü uygarlıklarının mimari izlerini taşır. Birçok medeniyete beşiklik etmiş olan Ani, dünya uygarlıklarının ortak kültür mirasıdır. ÖNEMLİ YAPILAR Surlar Bagratlı Kralları Aşot ve II. Sembat tarafından ilk sur sistemleri yaptırılır. 1064’te Selçukluların Ani’yi fethinden sonra yıkılan surların tamiri 1066 yılında Emir Manuçahr tarafından gerçekleştirilir. Ortalama yükseklikleri yedi sekiz metre arasında değişen surlar, ustaca islenmiş bej bazalt ile kaplıdır. Yer yer kırmızı ve siyah taşlarla desenlenmiş, haçlar, hanedan armaları, tılsımlar, hayvanlar ve çeşitli sembollerle süslenmiştir. Ani Kent Surları Fotoğraf: Yıldırım Öztürkkan Aslanlı Kapı ve Diğer Kapılar Ani Antik Kenti’nin çevreleyen ikinci sıra surların ana giriş kapısı üzerine, 1064 yılında Ani’nin fethinden sonra bir arslan kabartması yerleştirilmiştir. Selçuklularda gücü ve iktidarı simgeleyen kabartma nedeniyle 'Arslanlı Kapı' olarak bilinir. Ani surlarının üstündeki diğer kapılar Divin Kapısı, Bey Sekisi Kapısı, Mıgmıg Kapısı, Acemağılı Kapısı, Hıdrellez (Satrançlı) Kapısı, Çiftebeden (Kars) Kapısı ve Eğribucak Kapısı’dır. Mağaralar Ani etrafındaki kayalık uçurumlar, altta yumuşak tüf, üstte sert bazalt oluşumlardan meydana gelmiştir. Kolayca oyulan bu oluşum oda, mezar, depo, güvercinlik, ev ve dini amaçlı mekânlar yaratılmasını sağlar. Bu mekânların bazıları iç merdivenlerle birbirine bağlıdır. Çoğu odanın ön yüzünün geçmişte moloz taş veya ahşapla kapalı olduğu bilinir. Ani'yi çevreleyen uçurumlara dağılmış olan mağaralar özellikle şehrin batı yanında yer alan Alaca Vadisi’nin her iki tarafında kümelenir. Burası, eski Tsagkotsadzor, yani Çiçek Bahçeleri Vadisi’dir. Mağaralar, 1915'te Rus arkeologları tarafından incelenir. Ruslar, aralarında 30 kilise, sekiz grup mezarlık ve 16 güvercinlik de bulunan yaklaşık 500 birimi araştırırlar. Selçuklu Sarayı Aynı zamanda Kale veya Sultan Sarayı olarak bilinen saray kalıntıları, Ani'nin kuzeybatı ucundadır. Yapım yılı kesin olarak bilinmeyen ancak 12. veya 13. yüzyıl eseri oldugu düsünülen yapının kimler tarafından yapıldığına iliskin bulgulara henüz ulaşılamamıştır. Kaynaklarda varlıklı bir tüccarın, bir prensin veya Ani Piskoposu’nun konağı olduğu öne sürülür. Tüccar Tigran Honents'in mezarının sarayın karşısındaki vadide kayalara oyulmuş olması ise sarayın ona ait olduğu fikrini doğurur. Bir diğer görüş ise sarayın Selçukluların Ani’yi fethinden sonra Ebu Manuçahr tarafından başlatılan imar çalışmaları sırasında yapıldığı yönündedir. Yapının mimari detaylarındaki Selçuklu taş işçiliği ve süsleme sanatına dair izler bu görüşü diğerlerine göre daha güçlü kılar. Dikdörtgen planlı ve beş katlı saray büyük bir salon ve bu salonun etrafına dağılmış odalardan oluşur. Binanın ahşap olan birinci katı yıkıldığı için günümüze, zemin katla bodrum katı görülebilir. Sarayın Alaca Çay Vadisi’ne bakan duvarları aynı zamanda şehir surlarının bir kısmını teşkil eder. Sarayın bodrum katını oluşturan tonoz kemerli bölümler ambar olarak kullanılır. L şeklindeki zemin kat ise yaşam alanıdır. Doğu cephesinin muhteşem süslemeli girişi, yapının günümüze ulaşan en dikkate değer kısmıdır. 12. yüzyıl Selçuklu süsleme tarzının izlerini taşıyan saray şadırvanı da dikkat çekicidir. Sarayda, onarım çalışmaları 1990’larda başlar. 2000 yılında görkemli kapının restorasyonu yapılır. Çalışmalar tamamlandıktan sonra arkeolojik koruma uygulamaları bakımından ciddi yanlışların yapıldığı konusunda eleştiriler yapılmıştır. Gagik Kilisesi “Milad'ın bininci yılının sonu, İmparator Basil'in dönemiydi ki, Ermeni Krallığı Hükümdarı Gagik kendini, o vakit harap olan, Aziz Krikor'a adanmış büyük Vagarsapat Kilisesi'nin, büyüklüğü ve planı bakımından benzerini Ani şehrinde yaptırma hevesine kaptırmıştır.” Taronlu Stefanos Asoğik Binyıl Kilisesi de denilen yapının inşası için 990 ile 1020 yılları arasında hüküm süren Ermeni Kralı Gagik'in, Ani Katredrali'ni tasarlayan mimar Trdat'ı seçtiği bilinir. Kilise 1010 yılında bitirilir. Ani’nin güneybatısında Bostanlar Deresi’ne inen yol üzerindeki dairesel planlı kilisenin duvarları ve kubbesi tamamen çökmüştür. Ermenistan mimarisinin yedinci yüzyıldaki en önemli dini yapısı olan Zvartnots’un taklidi niteliğinde olan kiliseden bugüne sadece temel duvarları ve iç mekândaki üç sütun ulaşır. Ermeni Kilisesi'nin Ani'deki meclisinin toplandığı yer olduğu söylenen Gagik Kilisesi’nden arta kalanlar, 1906 yılında Rus arkeolog Nikoli Marr tarafından kazılır. Çalışmalar sırasında, kilisenin planının yanı sıra, aralarında bir bronz şamdan ve bir avizenin de bulundugu birçok dini obje ve Kral Gagik’in heykeli ortaya çıkarılır. Ani Antik Kenti Gagik Kilisesi Fotoğraf: Yıldırım Öztürkkan Havariler Kilisesi “...Ani'deki abidelerin arasındaki en ilginç olan bu yapının planının karmaşıklığını çözebildiğimi iddia edemiyorum.” H. F. B. Lynch Bu önemli kilise, Pahlavuni sülalesince yaptırılır. Ani bu sülalenin himayesindeyken kilisenin piskoposlarca kullanıldığına inanılır. Duvarlarında, yapımına dair yazıt yoktur. En eski yazıt, 1031 tarihlidir ve Abugamir Pahlavuni'nin yaptığı bir toprak bağışından söz eder. Nikolai Marr, Havariler Kilisesi ile ona bitişik yapıların kazısını 1909'da tamamlar ve 1912'de kilisenin en zayıf kısımları sağlamlaştırılarak yapı güçlendirilir. Bu kilisenin mimarisi bölgede 7. yüzyıldan beri rastlanan bir plan türüdür, ancak binadaki süs unsurları, üslup olarak 11. yüzyılın başlarına tarihlenir. Ebu'l Muammeran Camisi 1890'da yıkılan minaresinin bazı bölümleri haricinde, camiden geriye pek bir şey kalmamıştır. Minare, Ani'yi konu edinen ilk gravürlerde görüldüğü gibi çok yüksek ve sekizgen bir kuledir. Bütünlüğünü koruyan kısımlarda yüksek kalitede taş isçiliği ve merdivenler görülür. Minarenin üzerindeki Farsça kitabe, Miladi 1199 (Hicri 595) tarihlidir ve Ebu'l Muameran Camisi'nin önünde koyun ve deve satışını yasaklar. Aziz Krikor (Poladoğlu) Şapeli Ören yerinin kuzeybatısında, Bostanlar Deresi’nin üzerindeki surlara yakın plato üzerinde inşa edilen şapel, 980 yılında Prens Pahlavuni tarafından yaptırılır. Bu küçük kilise, Alaca Çay Vadisi’ne bakan dik bir yokuşun kenarındadır. Ani'deki kiliselerin neredeyse hepsi, şehrin dışından iyi görünebilmeleri için, düzlüğün kenarında inşa edilmiştir. Şapelin dış planı 12 yüzlüdür. Girişi alışıldık doğu-batı ekseni yerine, güneybatı tarafındandır. Silindirik yapıdaki kilise sekizgen kubbelidir. Temeli altı kenar sütun üzerine oturur. Apsisinin bulunmayışı bu kilisenin bir aile anısına yapılmış bir anıt mezar olarak kullanıldığı olasılığını düşündürtür. Cephelerde kullanılan biçimlerin çeşitliliği ve bunların üzerindeki ışık gölge oyunları yapıya barok bir hava verir. 1998’de define avcıları tarafından talan edilen şapel günümüzde hâlâ ayaktadır. Güney cephesinde oyma tekniği ile yapılmış güneş saati koruna gelmiş özelliklerinden biridir. Aziz Prkitch (Halaskar) Kilisesi “480 (M.S. 1035) yılında ben, Abulgarib marzpan (general), Rum İmparatoru Mikael'e, Konstantinopolis'te, Sembat Şahenşah (krallar kralı) adına bir tebliğde bulundum ve büyük gayret ve masraf sonunda Kutsal Çarmıh'ın bir parçasını alabildim ve döndüğümde, bu tapınağı inşa ettirdim...” Kilisenin duvarlarındaki yazıttan alıntı. 1035 yılı civarında tamamlanan bu büyük kilisenin duvarları üzerine bulunan uzun ve zarif işçilikli yazıtlar, tarihi hakkında çok şey anlatır. Yukarıda kısmen aktarılan yazıt, prens Abulgarip Pahlavid'in bu kiliseyi, Gerçek Haç'ı barındırması için yaptırdığını kaydeder. Ani’nin güney doğusunda, büyük katedrale yakın bir noktada yer alan kilise, en tipik Ermeni kiliselerinden biridir. 19 yüzlü çokgen yapı neredeyse yuvarlaktır. Zemini daire planlı kilisenin mimarisi kubbeli ve iki kademelidir. Sekiz köşegenli iç mekânda duvarlar fresklerle kaplıdır. Kilise teknik bakımından Ani'deki en 'maceracı' yapılardandır. Ortaçağ Ermeni kiliselerinin inşa yöntemi kırılmış taş ile beton özden oluşmuş çekirdek ve bunu kaplayan kesme taş- bütüncül yapıdır. Duvarlar, çatılar, alın, kubbe, sütunlar, apsisler, hepsi tek, birleşik bir varlığa karışır. Bu yapı tekniği nedeniyle, çökmeler başladığında, kilisenin yarısı yerle bir olur. Bu özellik yapı açısından 'ya hep ya hiç' anlamına gelir. Büyük Katedral “Ermeni devrinin 450. yılında (1001) Tanrı ve Ermenilerin ruhani lideri Katolikos tarafından onurlandırılmış Sarkis ve Ermeni ve Gürcüler Şahenşahı Gagik'in sanlı hükümdarlığı zamanında, ben, Siunik Kralı Vasak'ın kızı, Ermeniler Kraliçesi Katranide, kendimi Tanrı'nın lütfüne emanet ederek zevcim Gagik Şahenşahın emri üzerine, Ulu Sembat'ın temelini attığı bu kutsal katedrali inşa ettirdim...” Katedralin güney yüzündeki 21 satırlık yazıttan alıntı Katedralin yapılışı 987-1010 yılları arasındadır. Bizans İmparatoru II. Basil’den (Basileus) imtiyazı olan Ani Bagratlı Kralı Sembat, dönemin mimarlarından Tridat ustaya yaptırmıştır. Yapılışında Bagrat Kraliçesi Katrenide’nin maddi katkıları olmuştur. Bizans İmparatorluğu’nun temsilcisi olan Magistros’un (Aron) girişimleriyle 1045- 1054 yılları arasında yeniden restore edilmiştir. Selçukluların bölgeye hakim olmasıyla bir dönem Fethiye Camisi olarak da kullanılmıştır. Katedralin dış yüzeyindeki kitabelerden birinde Bizans İmparatorluk temsilcisi olan X. Konstantin Dukas’ın bazı vergileri kaldırarak halkın yükünü hafifletmiş olduğu yazılıdır. Katedralin mimarı İstanbul’da depremden zarar gören Ayasofya Kilisesi’nin de tamiratını yapan Ortaçağ’ın ünlü mimarlarından Anili Terdat'tır. Ani’nin merkezinde yer alan katedral kırmızı renkli tüf taşı kullanılarak kubbeli bazilika şeklinde inşa edilir. Batıda halk kapısı, kuzeyde patrik kapısı, güneyde kral kapısı olmak üzere üç girişe sahip katedral kemerli, dar ve yüksek pencereler ile aydınlatılır. İçi, merkezi kubbesi yıkılmış olmasına rağmen karanlıktır. Bu etki mimari tarafından istenerek elde edilmiştir. 1064’te Selçukluların Ani’yi fethinden sonra katedral camiye çevrilir ve fetih sonrası ilk namaz burada kılınır. Bu sebeple katedrale Fethiye Camisi de denir. Basamaklı bir zemin üzerine oturtulmuş olan katedralin kubbesi ve çan kulesi, kuzey cephesindeki duvarın bir bölümü ile birlikte yıkılmıştır. 2000 ve 2001 yıllarında Ermenistan tarafındaki taş ocaklarında yapılan patlatmalar nedeniyle iyice hasar gören katedral Ani’de günümüze kadar ayakta kalabilen en önemli ve en büyük yapıdır. Ani Antik Kenti Büyük Katedral’e güneydoğudan bakış Çizen: Charles Texier, Yıldırım Öztürkkan Arşivi Tigran Honents (Resimli) Kilisesi “1215 yılında, Tanrı'nın lütfüyle, Ani şehrinin beyi güçlü ve muktedir Zakaria iken... ben, Tanrı'nın kulu, Honents ailesinden Sulem Smbatorents'in oğlu Tigran, efendilerimin ve çocuklarının uzun ömürlerine, kayalıkların kenarında ve çalılıktan geçilmeyen bu yerde, Aziz Krikor'a adadığım bu manastırı yaptırdım, ve onu sahiplerinden helal servetimle satın aldım ve büyük zahmet ve masraf ile ona her yandan savunma sağladım. Bu kiliseyi Aziz Krikor Lusavoriç adına yaptırdım ve onu birçok süs ile güzelleştirdim...” Kilisenin doğu cephesindeki yazıt Tüccar Tigran Honents tarafından Aziz Krikor’a adanarak yapılan kilise aynı zamanda Honents’in mezarını da barındırır. İç mekânın tamamı, kiliseyle yaşıt fresklerle kaplıdır. Fresklerde iki ana konu işlenir: Hazreti İsa'nın hayatı ve Krikor Lusavoriç'in hayatı. Bu nedenle Resimli Kilise diye de anılır. İç mekân dört büyük sütunla kubbeye bağlıdır. Yarım daire şeklindeki apsisin sağında ve solunda iki katlı günah çıkarma odaları bulunur. Kilisenin önüne daha sonra ilave edilmiş olan narteks, bugün oldukça harap durumdadır. Narteks üzerinde de çok sayıda fresk olmasına rağmen, elle uzanılabilen yükseklikteki resimler, yakın zamanda yapılan karalamalarla hasar görmüştür. Ancak en ağır hasar, karalamaların verdiği zararı ’kapatma’ uğruna, fresklerin büyük kısmının badana ile kapatılmasıyla verilmiştir. Özellikle kilisenin kuzey duvarındaki fresklerin alt sırası tamamıyla tahrip olmuştur. Kilise çok eski tarihlerde yıkılmış, ancak bir bölümü freskleriyle birlikte, günümüze ulaşmıştır. Ebu Manuçahr Camisi İç Kale’ye giden yol üzerinde bulunan ve Arpaçay’a bakan yamaçta inşa edilen cami, Anadolu’da günümüze kadar ayakta kalabilmiş en eski Selçuklu eseridir. Cami, Selçukluların 1064’te Ani’yi fethinden sonra hüküm süren Şeddatoğulları zamanında Ebu Manuçahr tarafından yaptırılır. Çatı, iç hacmi on bir bölmeye ayıran altı bağımsız sütunla desteklenmiştir. Bugün, bu bölmelerin sadece altısı ayaktadır. Bölmelerin her birinin tavanının tasarımı, bir diğerinden farklıdır ve çok renkli taş kakma ile süslenmiştir. Minarenin günümüzde tamamen açık olan tepesine, bir sütunun etrafına sarmalanan dik bir merdivenle çıkılır. Mihrabı bulunmayan caminin iç duvarındaki nis kıblenin yönünü gösterir. 1906'ya kadar yakında oturan köylüler tarafından kullanılmış olan cami, aynı yıl Nikoli Marr'ın kazı bulgularını barındırmak üzere kazı deposuna çevrilmiş olsa da, yağmalanmaktan kurtulamamıştır. Bakireler (Rahibeler) Manastırı Türkiye - Ermenistan sınırının en uç noktasında, Arpaçay Nehri'nin aktığı derin vadi üzerindeki sarp kayalıklar üzerine kurulan bu manastır, 1215 yılında yapılır. Azize Hripsime'nin bakire şehitlerine adanır. Aziz Krikor Kilisesi'nin bir yazıtı, yakın civarda Tigran Honents tarafından onarılmış Bekhents adlı manastırın varlığından söz eder. Bekhents'in, Bakireler Manastırı olduğu iddia edilir. Bir avlunun içinde, birkaç binanın kalıntıları arasında karşımıza tahminen 13. yüzyılda inşa edilmiş olan küçük, narin ve çok çekici bir manastır olan bu yapı çıkar. Küçük hacmine rağmen kilisenin tasarımı karmaşıktır. Manastıra güneyden birleşen küçük bir de şapel vardır. İçindeki sadelik ve fresk bulunmayan duvarlarıyla manastırın tasarımında Türk kümbet türü mezarlardan etkilenildiği düşünülebilir. Bir kayalığın doruğuna oturmuş, kırmızı tüf taşından yapısıyla, manastır kalıntıları son derece güzel ve romantik görünür. Ani Antik Kenti Bakireler Manastırı Fotoğraf: Yıldırım Öztürkkan İç Kale Ani'nin güney ucunda, alçak bir tepe yükselir. Burası, iç kale veya iç şehir olarak bilinen tek bir sıra surla çevrili alandır. Ani’deki ilk yerleşimdir. 622 yılında Kamsarakan Hanedanı’nın oturduğu mekândır. Bu tepenin en yüksek noktasında, Bagratlı hükümdarlarının ve ardıllarının sarayı yer alır. Bagratlıların başkentlerini Ani'ye nakletmelerinden önce, şehrin çoğu nüfusu muhtemelen bu kale alanının içindedir. Saray, düşmüş taşlar ve duvar kalıntılarından ibarettir. Kalenin içinde üç kilisenin kalıntıları görülür. Bunlar sarayın kilisesi, çocuk Prenslerin Mozolesi ve Altıgen Kilise’dir. Sarayın Altıgen Kilisesi, İç Kale’nin en güney ucundadır. Uzaktan bakıldığında bir kuleye benzer. Altıgen kilise ile sarayın arasındaki eğimde başka bir kilisenin kalıntıları olduğu tahmin edilen bir taş yığını vardır. Ateşgede Ani’de yer alan Ateşgede kalıntıları, Rus Arkeolog Nikoli Marr’ın 1909 yılı kazısı sırasında ortaya çıkarılır. Milattan sonra ilk birkaç yüzyıl içinde yapılmış olduğu düşünülen bu Ateşgede Tapınağı, aynı zamanda Anadolu’daki ilk Zerdüşt Ateşgedesi’dir. Yapısal özellikler bakımından kare planlı ve köşelerden yükselen dört sütun üzerinde çatı ile sonlanan bir biçime sahip, bazalt taş bloklarından yapılmıştır. Çatıya ait kalıntı bulunamamıştır. Yapılan son kazılarda ise yapının yakınında bazı duvar kalıntılarına rastlanmış ve bu duvarların Ateşgede’nin şapele dönüşümünden sonra yapıldığı sanılmaktadır. Zerdüştlük en eski tektanrıcı inançlardan biridir. Yaklaşık üç bin 500 yıl önce Zerdüşt tarafından İran'da kurulur. Zerdüşt ilke ve felsefesini anlatan Avesta isimli eserinde insanlar arasındaki kıskançlık, anlaşmazlık ve çatışmaların temelinde özel mülkiyet yatar demektedir. Günümüzde dünyada Zerdüşt inancına sahip yaklaşık bir milyon insan olduğu tahmin edilir. Kız Kalesi Burnu Ani'nin en güney ucundaki arazi, Arpaçay ile çevrilmiş bir burun şeklinde daralır ve dimdik uçurumlarla korunur. Bu bölgede bulunan ev temelleri, Ani’nin diğer kısımlarına göre daha iyi korunduğu için bu alanın terk edilen son yerlerden biri olduğu düşünülür. Bugün, Ermenice adının anlamıyla aynı ismi taşıyan Kızkalesi’nin bulunduğu zirveye dolambaçlı ve zorlu yollardan ulaşılır. Arpaçay'a nazır taraftaki patika olasılıkla kalenin asıl yoludur. Bugün harabe durumdaki bir kapı ile korunmuş olması bunun en önemli belirtisidir. Kız Kalesi Burnu’nun sarp uçurumu kenarında, olasılıkla 13. yüzyılda inşa edilmiş bir kilisenin kalıntıları vardır. Kilisenin dış planı dikdörtgen, içi haç şeklindedir. Yapının kimi kısımlarında, devşirilmiş malzeme görülür. Bu malzeme, belki de aynı yerdeki daha eski bir kiliseden alınmadır. Ani kenti surlarından Kız kalesi Burnu’na ve kiliseye varmak için yaklaşık bir saat yol yürümek gerekir. Bu nedenle Ani'nin bu bölümü nadiren gezilir. Oysa Kars’ta Rus hâkimiyeti döneminde, Kız kalesi bugüne göre daha gözde bir yer olmalıymış ki kilisenin duvarlarında görülen duvar yazılarının çoğu Rusça ve Ermenicedir. Ani kentinin, Arpaçay’ın ve Ermenistan sınır boyunun Kız Kalesi burnundan toplu görünümü, bu mekâna varmak için yapılan yürüyüşe değer. İpek Yolu Köprüsü İpek Yolu Köprüsü, Türkiye - Ermenistan sınırını belirleyen Arpaçay Nehri’nin aktığı vadi üzerinde kurulduğu için karşı kıyı ile ulaşımı sağlamak amacıyla 10. yüzyılda, Bagratlı Krallığı döneminde yapılır. Köprünün 30 metrelik tek kemeri çökmüştür. Geriye kalan, belki de takviyeli olan kapının bir parçası ve uzun ayaklarıdır. 19. yüzyıl gezginleri, köprünün yanında bir askeri karakoldan bahsederler. Kız Kalesi Burnu’nun altında ikinci bir köprü olduğu söylenir ancak geriye kalan herhangi bir iz yoktur. Küçük Hamam Arpaçay’ın kuzeybatısında Bey Sekisi kapısının yüz metre güneyinde, Selçuklu mimari tarzında yapılmış hamam, dört eyvan ve dört halvet odasından oluşur. Odaların kapı girişleri sivri kemerlidir. Ayrıca eyvanlar beşik tonoz kemerlerle örtülüdür. Hamamın girişi batı istikametindedir ve buradan bir koridorla soyunma odalarına geçilir. Hamam Ani’nin merkezi sayılabilecek bir yerde, Büyük Katedral’in 30 metre batısında inşa edilen büyük hamam, Selçuklu dönemine aittir. 1965–1966 yıllarında yapılan kazılarda ortaya çıkarılan 12. yüzyıl eseri hamam kalıntılarının önemli bir kısmı toprak altındadır. Bir Ani efsanesi Ani bölgesinde ‘Urum Papa’ adında bir ihtiyar yaşarmış. Yedi yılda bir yatağından doğrulur ve yedi olmaz iş sayarmış. Yedinci soru her zaman “Ani şenlendi mi?” olurmuş. İnanışa göre bu yedi olmaz iş gerçekleştiği zaman Ani yeniden şenlenecektir. Aksi takdirde Ani kıyamete kadar insan yüzü görmeyecektir. Urum Papa’nın saydığı yedi olmaz is ise; Göğe direk dikildi mi? Denize köprü kuruldu mu? Yumurtaya kulp takıldı mı? Deveye nal çakıldı mı? Katır doğurdu mu? Ölüler dirildi mi? Ani şenlendi mi? Ani’yi anlatan birkaç söz: “Ani bir dünyadır ama dünya bir Ani etmez.” “Kırk kapılı şehir.” “Bin bir kiliseli şehir.” 2.Kars Kalesi ve Kaleiçi KALEİÇİ (Eskiş Şehir) İhtişamlı görünüşü ile göz dolduran Kars Kalesi, kentin simgesi ve en baskın kimlik öğesidir. Şehrin kuzeyinde, Karadağ'ın batı ucunda yüksek bir kayalık üzerine kurulmuştur. Selçuklular çağında 1153 yılında, Kars Emiri Kerimeddin'in kızı Tacünnisa Hatun'un yardımıyla Saltukoğullarından Melik İzzeddin Salduk'un veziri Firuz Akay tarafından yaptırılır. 1386 yılında Timur orduları tarafından şehirle birlikte yıkılır. Kanuni Sultan Süleyman, 1548'deki İkinci Doğu Seferi sırasında, kalenin imarını başlatsa da, İran Ordusu'nun ani baskını nedeniyle tamamlanamaz. III. Sultan Murat, Kars Kalesi ile birlikte şehrin imarı için Mustafa Lala ,Paşa’ya ferman gönderir. Dereiçi Mevkii'nde taş ocakları açılır, kireç kuyuları hazırlanır. Trabzon'dan gelen yapı ustaları 26 Temmuz 1579 günü çalışmaya başlar ve Kale 1153’teki temelleri üzerine yeniden inşa edilir. Kale doğu-batı istikametinde 250 metre uzunluğunda, kuzey-güney yönünde ise 80-100 metre genişliğindedir. 220 burcu, kulesi ve 2 bin 80 mazgalı vardır. Çevre uzunluğu 3 bin 500 metredir. Kalenin Su, Orta ve Behrampaşa adlarıyla anılan üç kapısı bulunurdu. Karahanoğlu Taş Köprüsü, kale eteği ve Vaizoğlu Camisi Fotoğraf: Arşiv Yıldırım Öztürkkan KARS ÇAYI Kars’ın en önemli ekolojik değerlerinden biri olan Kars Çayı, Kaleiçi ve eteklerindeki Osmanlı-Selçuklu yerleşimi ile Rus döneminde gelişen Tahtdüzün'deki ızgara planlı dokuyu birbirinden ayıran doğal bir sınır işlevi görür. Kent içinden geçen çay, kalenin batısından kıvrılarak kuzeye akar ve Ermenistan sınırından gelen Arpaçay’a karışır. Kars Çayı’nın kalenin arkasını takip ettiği yolda, çok zengin flora ve faunaya sahip bir alan yer alır. Kışın donan Kars Çayı üzerinde gezinen yayalara, kızak kayan çocuklara rastlanır. ÇATLAK KALE BURCU 1579 tarihinde Kars imar edilirken Kale ile birlikte Beylerbeyi Behram Paşa tarafından yaptırılır. Kaleiçi mahallesindedir. Burası aynı zamanda Çatlak Tabya olarak da anılır. Burası, Kaleiçi mahallesini çepeçevre saran surların Bayrampaşa mahallesindeki dönemecini sağlayan ana burçtur. Bir diğer burç da, Evliya Camisi önünde bulunur. Bu iki burç arası boydan boya duvardır. KARAHANOĞLU KÖPRÜSÜ (TAŞKÖPRÜ) Kars Çayı’nın üzerindeki ve iç kale altındaki üç kemerli Taş Köprü, 1579 yılında Osmanlılar döneminde Sultan III. Murat’ın emri ile Lala Mustafa Paşa tarafından şehrin imarı sırasında yapılır. 1715 yılında yaşanan taşkın sırasında yıkılan ve sadece ayak temelleri kalan köprü, dört sene sonra Kars eşrafından Hacı Ebubekir Karahanoğlu tarafından yeniden yaptırılır. 1877–1915 yılları arasındaki Rus işgali sırasında sökülen Taş Köprü’nün kitabesi tahrip edilir. Köprüyü yaptıranların torunlarından Müstak Hatifi Karahanoğlu, Hattat Hamit Aytaç tarafından yeniden yazılan kitabeyi yerine konmak üzere Kars’a gönderir ancak bu yazıt yolda kaybolur. Daha sonra Hamit Aytaç'ın öğrencilerinden birinin yazdığı kitabe, orta kemer üzerine yerleştirilir. Köprü kitabesinde söyle yazar: Eşraf-ı Kars dan El-Hac Ebubekir Ceddi Karahanoğluna El yak Bir köprü yapdı, nas etdi bin Şükr Dar eyende mesrur kılsın anı Hak. Sene: H–1131(1719) Karahanoğlu Taş Köprüsü Fotoğraf: Yıldırım Öztürkkan Köprü o zamanın parasıyla 4200 kuruşa mal olur. Ustalar günde iki paraya, işçiler bir paraya çalışır. 40 para bir kuruş olduğuna göre köprünün yapımı bir hayli masraflı olmuştur. Hacı Ebubekir Bey, köprüden sonra Kaleiçi mahallesine bir konak yaptırır ve konağının bir kısmına 400 ciltlik bir kütüphane kurar. Osmanlı çağında Kars'ta bilinen ilk kütüphane budur. Kitaplar bugün Erzurum Atatürk Üniversitesi’ndedir. KÜÇÜK KÖPRÜ (DEMİR KÖPRÜ) 1878–1918 arasında Rus Hâkimiyeti döneminde yapılır. Kars Çayı üzerine inşa edilen köprü, doğu-batı istikametindedir. İki silindirik konsol üzerine üç tonoz kemerli olarak inşa edilir. Köprünün yapımında aynı büyüklükte bazalt taşlar kullanılır. DEREİÇİ 2. TAŞ KÖPRÜ Kars Çayı üzerine 1855 yılında yapılan köprünün sağında Arap Tabya, solunda ise İngiliz Tabyaları bulunur. Tabyaları birbirine bağlayan stratejik açıdan önemli bir konumdadır. İngiliz Albay Henry Atwell Lake tarafında projelendirilen ve temeli atılan köprü halen kullanılmaktadır. BEYLERBEYİ SARAYI 1579'da Kale ile birlikte Osmanlı Beylerbeyi'ne konut olarak yapılan saray, Kaleiçi mahallesindedir. III. Murat dönemindeki imar çalışmaları sırasında Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılan sarayın, şu anda sadece kalıntıları mevcuttur. ON İKİ HAVARİLER KİLİSESİ (KÜMBET CAMİSİ) 932 yılında yapımına başlanan, 937 yılında tamamlanan 12 Havari'ler Kilisesi, kesme bazalt taşları kullanılarak inşa edilir. Bagratlı Kralı Abas tarafından yaptırılan Ermeni kilisesi, dört yapraklı yonca seklinde, haç planlıdır. Özellikle kubbe kasnağının pencere kemerleri arasında yer alan On iki Havarilerin taş kabartma figürleri dikkat çekicidir.1579 yılında cami olarak kullanılmaya başlanan yapı Kümbet Camisi adıyla anılır. Ruslar Kars’a geldikten sonra tekrar kiliseye çevrilerek çan kulesi ve asıl binaya ek olarak kapı çıkışlarına yapılar yapılır. Başpiskoposluk merkezi olur. 1882 yılında papaz evi ve bahçe duvarları yapılır. Sonraki yıllarda çan kulesi yıktırılırsa da, kilisenin kapı girişlerine eklenmiş olan ve muhtemelen soğuğu kesmek amacıyla yapılmış olan ek yapılar korunur. Yapı tekrar camiye çevrilmeden önce bir süre müze olarak kullanılır. Bu gün söz konusu yapıda özellikle dış cephe restorasyonları sürmektedir. On İki Havariler Kilisesi, Çan Kulesi ve Evliya Camisi Fotoğraf: Yıldırım Öztürkkan Arşivi HAMAMLAR Kars Çayı etrafında, Osmanlılar ve Selçuklular zamanında inşa edilmiş, ilginç mimari yapılarıyla dikkati çeken üç hamam bulunur. Daha önce özel mülkiyette olan hamamlar bugün koruma altındadır, yenileme çalışmaları sürmektedir. HAMAM VE SAUNALAR Kars’ta tarihi hamamların hiç biri şu an hizmet vermemektedir. Ancak, modern binalarda hizmet veren hamamlar mevcuttur. Kızılay Hamamı Faik Bey Caddesi Adres: Güngören Hamamı Halitpaşa Caddesi Millet Sokak Tel: 0474 2125699 - 0474 2120298 Cuma Hamamı (Asri Hamamı) Kars Çayı'nın güney kıyısındaki yapı Kars’taki hamamların en büyüğüdür. Kesme taş malzemeyle örülen hamamın şu anda bir işlevi yoktur. Cuma Hamamı’nda, soğukluk diğer hamamlardan farklı olarak L biçimindedir ve tali mekânlarla çevrilmiştir. Eyvan türünde, yuvarlak kemerli taç kapıdan, giriş mekânına geçilir. Ortasında büyük bir havuz bulunan bu bölümün kuzey tarafına ferah bir seyir salonu eklenmiştir. Ünlü Rus yazarı Puşkin'in 1829 yılında yıkandığı odayı, Ruslar Puşkin Şeref-Yeri olarak isimlendirirler. Burada onun el yazılarından ve bütün eserlerinden bir koleksiyon ile bronz biblo büstleri, 1917'de Ruslar çekilinceye kadar sergilenmiştir. O dönemde Puşkin’in Bronz büstleri Kars’ta biblo olarak satılır. Hamamın, Kars Belediyesi tarafından Sağlıklı Yaşam Merkezi olarak düzenlenmesi planlanmıştır. MURADİYE (ELBEYİOĞLU) HAMAMI Balkonlu Hamam olarak da adlandırılır. Kars Çayı’nın kıyısındadır. Taşköprü’nün kuzeyindeki kubbeli yapı, 18. yüzyıla tarihlenir. Kaleiçi mahallesinde Taş Köprü'nün yanında hamamın beden duvarı üzerine kazınmış tarihe göre H.1188 (M.1774) yılında yapılmıştır. Yapının inşasında düzgün kesme tas kullanılır. Doğu batı doğrultusunda uzanan yapı, güney cephesiyle Kars Çayı'na paraleldir. Hamamın asıl girişi eskiden soğukluğun kuzeybatı köşesindeyken, önüne ev yapılınca bu kapı kapatılarak Kars Çayı kenarında külhanın solundan ahşap bir giriş eklenir. Soğukluğun güney pencerelerinin birisinden kapı açılarak geçit verilir. Kars Kalesi’nden Mazlumağa, Muradiye, Topçuoğlu hamamları ve Karahanoğlu (Taş) Köprüsü Fotoğraf: Yıldırım Öztürkkan TOPÇUOĞLU HAMAMI ( Mazlumağa hamamı ) Klasik hamamlara göre değişik bir uygulamayla inşa edilen hamam, doğu batı doğrultusunda uzanır. Tamamında düzgün kesme taş malzeme kullanılır. Hacim olarak büyük bir alanı kaplayan soğukluk, güney cephesi boyunca asıl kütleden ayrılarak serbest bir konuma oturtulur. Hamama, bu bölümün kuzeyinden eyvan türü basit bir taç kapıyla girilir. Hamamın kitabesi yerinde değildir. Doğu cephenin köşesindeki bir duvara kazınmış tarihten Hicri 1155, Miladi 1742'de yapıldığı anlaşılır. Soğukluk, sivri kemerli tromplara yaslanan bir kubbeyle örtülüdür. Batıdan üç pencereyle aydınlatılan bu bölümün ortasında, yuvarlak bir havuz ve sonradan eklenen ahşap soyunma odaları yer alır. Basık kemerli bir kapıyla geçilen ılıklık ile külhan aynı hizada planlanmıştır. Kars Belediyesi tarafından restore edilen yapı, Kültür Merkezi olarak kullanılacaktır. NAMIK KEMAL EVİ Taşköprü ile Mazlumağa Hamamı arasındaki kâgir konak Namık Kemal Evi'dir. Zemin katı 350 yıllıktır. Vatan şairi Namık Kemal, 1853-1854 yıllarında Kars Mutasarrıfı olan dedesi Abdullatif Paşa ile bir buçuk yıl bu konakta yaşar ve ilk şiirlerini burada yazar. Konağın yeniden işlevlendirilmesi için çalışmalar sürmektedir. Toplum Merkezi olarak hizmete girmesi planlanmaktadır. KABUN- KAB KİLİSESİ (BEŞİK CAMİSİ) Kars'ın en eski eserlerindendir. 1044–1064 yılları arasındaki Bizans egemenliği sırasında Ortodoks Rum Kilisesi olarak yapılmış, sonradan camiye çevrilmiştir. ULU CAMİ Osmanlı Padişahı Sultan İbrahim zamanında Kars Beylerbeyi Dilaver Paşa tarafından yaptırılır. 1643 yılında inşa edilen cami, Rus hâkimiyeti döneminde kullanılamaz hale gelir. Ulucami 1997 yılında restore edilir. EVLİYA CAMİSİ 1579 yılında Kars’ın imarı sırasında Ebul Hasan Harakani’nin mezarının bulunmasından sonra, III. Murat tarafından çıkarılan ferman üzerine buraya bir cami ve türbe inşa edilir. 1604 yılında İran istilasında temellerine kadar sökülen bu cami, 1617 yılında toprak damlı olarak yeniden yapılır. İkinci yıkımı 1877–1878 Osmanlı-Rus savaşlarında görür. 1917'de mabet olarak kullanılır. 1996 yılında ise yeniden yapılır. Cami yapılmadan önce 1034 yılında Evliya'nın buraya defnedilmesi ve 1915 yılında şimdiki arkın bulunduğu yerde bir kadının mumyasının bulunması, buranın daha evvel şehir mezarlığı olduğunu gösterir. Bu mumya Ruslar tarafından Petersburg Müzesi’ne götürülür. EBUL HASAN HARAKANİ TÜRBESİ Evliya Camisi’nin bahçesinde yer alan türbe, Ebul Hasan Harakani’ye aittir. Buhara'nın Rey Kasabası Harakan köyünde doğan Caferoğlu Şeyh Ebul Hasan Harakani, 1021'de Sultan Alparslan'ın babası Çağrı Bey ile birlikte başlayan ilk Selçuklu akınları sırasında Horasan’dan Kars'a gelir. Yahni Dağı'ndaki çatışmaların birinde şehit olur. 1579 yılında Kars Kalesi ile birlikte yapılan türbe, İran akınları sırasında, 1604 yılında yıkılır. 1617 yılında toprak damlı olarak yapılan cami ve türbe, Evliya Camisi ile birlikte yenilenir. Türbe 1996 yılında cami ile birlikte yeniden yapılır. EBUL HASAN HARAKANİ Horasan’da, Bistam şehri yakınlarında, Harakan köyünde 963 yılında dünyaya gelir. Felsefesini yansıtan sözleri müritleri tarafından Nuru’l- Ulum adı ile derlenir. Beşaretname ve Esrar- ı Sülük gibi eserlerinden söz edilir. Veciz sözlerinde insana verilen değer ve gönülleri hoşnut etme teması vardır. “Her kim ki, bu dergâha gelirse, ekmeğini veriniz. İnancını sormayınız. Zira Allah katında ruh taşıyan herkes Ebul Hasan Harakani’nin sofrasında ekmeğe layıktır” sözleri Mevlana’nın “...Gel, gel, ne olursan ol yine gel, İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel…” sözlerini çağrıştırır. Mevlana, Mesnevi’de, Harakani için “kendi zamanının yegânesi, manevi değerlerin en üst mertebesi…” der. Harakani, tasavvuf düşüncesinin merkezine insan gönlünü koyar. İnsana hizmeti, kendi varlığının amacı sayar. Fotoğraf: Yıldırım Öztürkkan CELAL BABA TÜRBESİ Türbe, kalenin ana girişinde sağ tarafta yer alır. 1239 tarihinde Moğolların Kars'ı istilası sırasında şehit düşen Celal Baba, kalenin manevi sahibi ve koruyucusu sayılır. ARAP BABA ŞEHİTLİĞİ Kars’ın kuzey doğusundaki şehre hakim tepenin üzerinde bugün GSM baz istasyonlarının ve TV vericilerinin bulunduğu yer Arap Baba Şehitliği’dir. Buradaki yatır da aynı adı taşır. Peygamber soyundan gelen Konya erenlerinden Sadrettin Konevi’nin torunlarından M. Hasimi Konevi 1856’da şehit olmuştur. AHMET TEVFİK PAŞA KONAĞI Kars Kalesi'nin güneybatı eteğinde, Muradiye Hamamı'nın hemen arkasında yer alan Kars Çayı’na nazır iki katlı eyvanlı konak Kars eşrafından Hacı Eyüp Bey tarafından 1764 yılında yaptırılır. Konak, Selçuklulardan ilham alınarak Osmanlı stilinde inşa edilmiştir. Aynı zamanda Kars'a özgü özellikleri taşır. Konak sonradan Kars’ın savunmasında büyük emeği geçen Hacı Eyüp Bey’in oğlu, Kars Kalesi Muhafızı Miralay Ahmet Tevfik Pasa tarafından karargâh olarak kullanılır ve onun adıyla anılır. Yapı 2006 yılında restore edilir. PAŞA KONAĞI Kars’taki Rus hâkimiyeti döneminde devlet erkânı için yaptırılır. 19. yüzyıla tarihlenen konak, taş malzeme ile yapılmış Baltık mimarisinin özelliklerini taşır. Konak, günümüzde, Kafkas Üniversitesi tarafından kullanılır. Kalenin arka tarafında, dere boyunda çok sayıda eski Rus dönemi yapıları bulunur 3. Kars Müzesi: Doğu Anadolu'nun en zengin müzelerindendir. Arkeolojik eserler bölümünde Kars yöresinde bulunmuş seramik ve bronz eserler, yüzük taşları, çeşitli paralar, süslemeli ahşap kapılar, nişler, çanlar; etnografik eserler bölümünde Kars halkının tarih içinde kullandığı eşyalar; bahçede ise çeşitli devirlere ait rölyefler, koç heykelleri, mezar taşları sergilenmektedir. Tel: (+90-474) 212 38 17 Ziyarete açık saatleri: 08.30-12.30 / 13.30-17.00 Ziyarete açık günler: Pazartesi hariç her gün 4. Kars şehir turu TAHTDÜZÜ (Yeni Şehir) 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile 40 yıllık Rus hâkimiyetine giren şehrin merkezi, Kaleiçi bölgesinden, Tahtdüzü adı verilen bölgeye taşınır. Tahtdüzü bölgesinde ızgara plan üzerine kurulan şehirde, Rus yapıları özellikle bugünkü Ortakapı, Yusufpaşa ve Cumhuriyet mahallelerinde yoğunlaşır. Bu mahallelerde yol boyunca dizilmiş birçok konut, ticari, resmi yapı görülür. Ayrıca, birkaç dini yapı da göze çarpar. DEFTERDARLIK Kars’ta yer alan en ilgi çeken yapılardan biridir. Ruslar tarafından 1883 yılında yapılan bina eğlenceler için tasarlanmıştır. Yapı Kars’ta bir süre hükümet binası olarak kullanıldıktan sonra Defterdarlık Binası olarak hizmet vermeye başlar. Bina köşelerine denk gelen balkonları ve süslemeleri ile dikkat çekicidir. DEFTERDARLIK MİSAFİRHANESİ Kapı üzerindeki tarihten 1897’de yapıldığı anlaşılır. Demir işlemeli çok güzel merdivenleri ve trabzanı vardır. İlk önceleri Adliye Binası olarak kullanılan bu bina, restorasyondan sonra Defterdarlık Misafirhanesi olarak değerlendirilir. Güney ve güneydoğu duvarlarında ahşap islemeli süsler görülür. VALİ KONAĞI Erzurum'dan gelen zengin bir Ermeni ailesinin 1883 yılında yaptırdığı binalardan biridir. Bu bina, 1918 Aralık ayından başlamak üzere, yıkılışına değin Cenub-i Garbi Kafkas Demokratik Cumhuriyeti’nin Parlamento Binası olarak kullanılır. Kurtuluş Savaş'ı sırasında Kazım Karabekir Paşa'ya karargâh binası olarak hizmet verir. 1921 yılındaki Kars Anlaşması burada imzalanır. Uzun bir süre valilik konutu olarak kullanılan yapı, Kars Valiliği tarafından 'Kars Araştırmaları Merkezi'ne tahsis edilmiş olup restore edilmektedir. Süreç içinde kent müzesi olarak kullanımı planlanmaktadır. SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ - ESKİ HASTANE Yusufpaşa Mahallesi'nde, Ordu Caddesi üzerinde bulunan bina L plan üzerine inşa edilmiştir. Ön cephesi andezit taşıyla işlenmiş stilize bitki ve geometrik motiflerle süslüdür. Ayrıca cephe üzerinde yalancı sütunlar bulunur. Binanın diğer kısımlarda ise bazalt yığma tekniği uygulandığı görülür. Bina bodrum dâhil olmak üzere üç katlıdır. Demir korkulukların üzerinde 1903 tarihi bulunur. Uzun yıllar hastane olarak kullanılan yapı günümüzde Sağlık Müdürlüğü Binası olarak hizmet verir. ESKİ S.S.C.B KONSOLOSLUĞU Gazi Ahmet Muhtar Paşa Caddesi’ndeki yapı, özellikle balkonu ile dikkat çeker. Rus Konsolosluğu olarak hizmet verdiği bilinir. Yapı, bugün konut olarak kullanılır. İSMET PAŞA İLKÖĞRETİM OKULU Bina, 1886–1888 yılları arasında askeri amaçlarla kullanılmak üzere yapılır. 30 Ekim 1920’de Kars'ın son kurtuluşu üzerine, yetim çocukları toplayan Kâzım Karabekir Paşa, burayı (Köy-yatı Mektebi) yapar. Yapı 1926 yılında İsmet Paşa ismi ile okul olarak hizmete girer. Binanın, ilginç bir hikâyesi vardır. Rus döneminde bu arsaya güçlü bir grup oluşturan Gregoryen Ermeniler bir kilise yapmak ister. Katolik Ermenilerin Taş Köprü’nün güneybatısında beton Frenk Kilisesi vardır. On İki Havariler Kilisesi ise, Ruslar tarafından metropollük olarak kullanılmaktadır. Rus Askeri Valisi kanunlara göre metropollüğün 750 metre yakınına başka bir mezhebin kilise yapamayacağını belirterek inşaata izin vermez. Onun yerine, eski Belediye Hamamı’nın bulunduğu yere Ermeni Kilisesi yapılır.1964 yılında Kars Belediyesi tarafından sökülen bu kilisenin yerine hamam inşa edilir. TUNCER GÜVENSOY EVİ 1890 yılında konut olarak yapılan bina uzun süre Hayvan Borsası olarak kullanılır. Kar’s Hotel’in de sahibi olan Tuncer Güvensoy tarafından alınarak restore edilir. HEKİMEVİ – CHELTİKOV KONAĞI – OPERA 1894 yılında Rus Cheltikov ailesi için konak olarak yapılır. Söz konusu yapı Rus egemenliği döneminde opera binası olarak da kullanılmıştır. Daha sonra Zirai Donatım Kurumu tarafından kullanılır. Bir dönem sağlıkçıların misafirhanesi olarak kullanışmıştır. Hekimevi diye bilinir ESKİ BELEDİYE BİNASI 1883 yılında yapılan bina, Erzurum’a bağlı Sitavuk köyünden (Yolgeçmez), Sitavuyski adındaki zengin bir Ermeni tarafından yaptırılır. Bina Ruslar zamanında kız mektebi olarak kullanılır, ihtiyaca cevap veremez duruma gelince 1903 yılında ikinci kat ilave edilir. Yapı, 1920 yılından sonra, Kars Belediyesi olarak hizmet vermeye başlar. 2005 yılında belediyenin yeni binaya taşınmasından sonra restorasyona alınır. Beş yıldızlı otel olarak düzenleme çalışmaları devam etmektedir. Eski Kars Belediyesi Fotoğraf: Yıldırım Öztürkkan FEVZİ PAŞA İLKÖĞRETİM OKULU 1877 Harbi’ne kadar tamamen Türklerin yaşadığı Hacı Said Mahallesi’nde bulunan bugünkü okulun arsası o dönemde Civelekoğlu Mustafa Ağa’ya aittir. Rus işgalinden sonra Peçinov tarafından bu arsaya bir ev olarak inşa edilir. Kars Ruslardan geri alındıktan sonra, 1919'da bitişiğindeki Cihangiroğlu İbrahim Bey’in evi ile birlikte askeri ecza deposu yapılır. 1922’de 'Ana mektebi' olarak kullanılır. 1926’da Merkez Mektebi adı altında öğretime açılır. 1930 senesinde “Fevzi Paşa İlk Mektebi” adını alır. 1989 yılında tadilat görür ve ilkokul olur. ANADOLU LİSESİ Rusların, Çarlık Rusyası yıkılmadan önce 1917’de Kars’ta yaptıkları tek devlet dairesi bu iki katlı binadır. Rusların ziraat bankası olarak inşa edilir. Kasa dairesi ikinci katta, güney köşeye kurulur. Binanın dışında gri kesme taş ve pembe tüf taş kullanılır. Taşların şekilli olarak yerleştirilmesi dekoratif etki yaratır. Bir süre Ziraat Bankası olarak kullanıldıktan sonra boş kalır. Batı tarafına ekleme yapılarak, büyütülen bina bir dönem Anadolu Lisesi olarak kullanılmıştır. Daha sonra Özel İdare’ye devredilmiştir. KENT KONSEYİ Eskiden gümrük binası olarak kullanılan yapı, restore edildikten sonra Kars Kent Konseyi tarafından kullanılmaktadır. Binanın önünde Kars’ın eski günlerinde kullanılan bir fayton vardır. Binanın içinde eski Kars fotoğrafları görülebilir. ALEKSANDR NEVSKİ – RUS ASKERİ KİLİSESİ (FETHİYE CAMİSİ) Ortakapı mahallesinde bulunan kilise, Ortodoks olan Rusların dini mimarisine iyi bir örnek teşkil eder.1905 Japon Harbi’nden sonra Ruslar tarafından yapılır ve Kazak Kilisesi olarak da bilinir. Dikdörtgen plânlıdır. Üç giriş kapısı bulunur. Kapılar duvar yüzeyinden bir metre kadar çıkıntılıdır. Çatı ile duvar bitiminde, batı cephesi üzerinde, kapının sağ ve sol tarafına gelen yanlarında dört adet sivri kemerli çatı penceresi vardır. Bu sanat eserinin en dikkat çekici yanı, bugün yerinde olmayan soğan kubbeleridir. Kubbeler, 1953 yılında sökülmüştür. Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1970’li yıllara kadar kapalı spor salonu olarak kullanılan kilisenin iç mekânı, yoğun onarımlar nedeniyle özgünlüğünü büyük ölçüde kaybeder. 1985 yılında ise iki minare eklenerek camiye çevrilir. Kilisenin önünde yer alan ve Rusların zaferini temsil eden heykel ise, Kars’ın tekrar alınmasından sonra sökülür. İstanbul Deniz Müzesi’ne gönderilir. Aleksandr Nevski – Rus Askeri Kilisesi (Fethiye Camisi) Fotoğraf: Yıldırım Öztürkkan Arşivi GAZİ AHMET MUHTAR PAŞA KONAĞI Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın karargâh binası olarak kullandığı konak, sonradan yapılan istinat duvarlarıyla çevrili bir bahçe içindedir. Bina iki katlıdır ve tipik Osmanlı mimarisi özelliklerini taşımaktadır. Tamamında taş, kireç, harç ve ahşap malzeme kullanılır. Doğuya bakan ön cephede taşlar düzgün kesimlidir. Zemin kata tek kanatlı büyük ahşap bir kapıdan girilir. Ön cepheyi boydan boya ahşap bir balkon kaplar. Balkonu tavana bağlayan sütunlar üzerinde ahşap oymalar bulunur. Üst kat yazlık, alt kat kışlık olarak kullanılır. Peç ile ısıtılan üst kata binanın arkasındaki merdivenlerden çıkılır. Binadaki üç adet peç, tuğla duvardan taşan şömine tarzındadır. Tavan tahta, üst örtüsü ise toprak damdır. Balkonun üst örtüsü tek meyilli saç çatıdır. Bina uzun yıllar Müze Müdürlüğü olarak kullanılır. Şimdi sanat galerisidir. ALMAN EVİ Kars’ın Rus yönetiminde olduğu dönemde Volga Almanları (Nemis) tarafından inşa edilen ve uzun süre kullanılan bu ev 1914’te Hasan Tekel’in mülkiyetine geçer. Evin mimari özellikleri kadar yazılar ve resimlerle yapılan süslemeler dikkat çeker. Tablolardan biri Almanya’nın güney batısında Kara Ormanlar'dan bir manzaradır. Büyük bir ihtimalle evin sahipleri o bölgeden gelmişlerdir. Tabloda eski evleri görünür. Evdeki yazı ve resimlerde, kutsal kitaplardan yapılan alıntıların yanı sıra çeşitli tasvirler de görülür. Bina, Paşa Çayır mevkiinde olup, Mehmet Tekel’in mülkiyetindedir. 5. Kafkas Dans Grubu gosterisi 16 Haziran 2012 Sarıkamış Ormanlarında gezi ve piknik Kars’ın doğal güzelliklerinin başında Sarıkamış Ormanları gelmektedir. İlçe merkezi tamamen ormanlarla kaplı olup, Kars’ın kış sporları merkezi de Sarıkamış’ta bulunmaktadır. Ayrıca iki adet Telesiej Tesisi vardır. Kars'ta, denizden yüksekliği 2 bin 100-3 bin metre arasında değişen en yüksek noktası 3 bin 120 rakımlı Sarıkamış Allah-u Ekber Dağları Milli Parkı'nda dört mevsim bir arada yaşanmaktadır. Sarıkamış Ormanları ile Allah-u Ekber Dağlarını kapsayan 22 bin 980 hektar büyüklüğündeki Milli Park alanında; güneş, yağmur, dolu ve kar görüntülerine rastlamak her an Mümkünür. Sarikamis Sehitligi ziyareti ve Tarihi Sarikamis Harekati hakkinda sunum. Amacı 1877-1878'deki 93 Harbi, Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgisi ile sonuçlanınca Batum savaş tazminatı olarak Rusya'ya verilmişti. Sarıkamış, Kars, Ardahan ve Artvin de Berlin Antlaşması ile Rusya'ya bırakılmıştı. 1914 yılında dönemin Başkomutan Vekili olan Enver Paşa, daha önce yitirilen bu yurt topraklarını geri almak amacıyla 19 Aralık tarihinde "Sarıkamış Harekatı" planlarını kurmaylarına sundu. Harekat Güçleri] 3. Ordu kış kıyafetiyle Doğuyu korumakla görevli Üçüncü Ordu dur. Bu harekâtı uygulayacak Üçüncü Ordunun IX , X XI ’inci Kolordular ve 2’nci Süvari Tümeninden oluşuyordu. 3. Ordu karargahı ve IX Kor. Erzurum kalesinde yerleşmişti. XI Kolordu Elazığ kalesinde yerleşmişti. X Kolordu Sivas'da konuşlanmışdı. Üçüncü Ordu o IX Kolordu - Ahmet Fevzi Paşa o X Kolordu - Hafız Hakkı Paşa o XI Kolordu - Abdul Kerim Paşa 2 Süvari Tümeni Üçüncü Ordunun toplam gücünün 150,000 olduğu yazılsa da bu güce savaçcı olmayan taşıma birimleri, depo alayı, askeri polis ile ulaşıldığı anımsatılmaktadır. Osmanlının savaşa hazır gücü 83.000 düzenli asker, yedekler ve Erzurum Kalesi'nin personeli de içinde 118.000 silahlı güç. Bu askere 73 makineli tüfek ve 218 adet top destek vermekte. IX Kolordunun iki tümen hiçbir kış giyimi olmadığı ve sadece kuru ekmek ve erzak için zeytin ile uzun trek bulunmaktadır. Cephedeki Kafkas ordusu mevcudu 100.000. Sayıca fazla olmamasına rağmen ağır silah, topçu ve donatım bakımından kesin bir üstünlüğe sahiptiler. [1] Bu mevcuda 4 tane olan Ermeni Gönüllü Tugaylarından 2 tugay katılmışdır. Diğer iki tugay İran Cephesinde bulunmaktaydı. Harekât] Hazırlık] Enver Paşa ve Otto von Feldmann cephe birliklerini izliyorlar. 6 Aralık'ta Enver Paşa ve Otto von Feldmann Yavuz Zırhlısına binerek Trabzon üzerinden Erzurum'a yola çıktı. 13 Aralık'ta Köprüköy'e ulaşılmıştı. Burada 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa ile görüşmüştür. Enver Paşa ve Gnkur. II. nci Bşk. Albay Hafız Hakkı Bey planı geliştirmişlerdir. Planın amacı Ruslara süratle bir darbe indirerek bir Tanenberg yaratmaktır. Enver Paşa, Rus Kafkas ordusunun zayıf ve özellikle çevirme manevralarına karşı çok hassas olduğunu düşünmektedir. Osmanlı birliklerinin bu zayıflığı kullanmasını amaçlamaktaydı. Tamamen karlarla kaplı, çok yüksek dağlık ve yolsuz bir arazide o günün koşulları altında kış donatımından yoksun yaya ve atlı birliklerle yapılan bu harekât çok riskli idi ama Enver Paşa, başarıldığında Rusların bu cephede varlıklarının yok olmasının bu riske değeceğini hesaplamıştı. Enver büyük başarı için büyük risk almaya karar verdi. Enver Paşa'nın amacı kuzeyden kuşatıcı bir manevra yapılmasıydı. Kısaca XI. Kor. ve 2. nci nizamiye süvari tümeni düşmanı cepheden karşılayacak, IX. Kor. Çatak-Pitkir hattından kötek istikametinde, X. Kor. Oltu üzerinden. Albay Hafız Hakkı Beyin IX. Kor. Bardız istikametinde düşmanı karşılayacak. Bunlara destek olarak IX. ve X. Kor. ların Sarıkamış Selim-Sarıkamış hattına ilerlemesiyle üç taraftan geniş bir çevirme hareketine dönüşecek ve bu kıskaç altında Ruslar imha edilecekdi. Kağıt üzerindeki plana nazaran cephede malzeme ve iaşe çok noksandı. Mesela mevcut 6 yıllık iaşesi için 88.000 ton buğday, çavdar ve arpa ihtiyacı olmasına karşın, Ordu ambarında 1.250 ton hububat vardı. Kışa girilmiş olduğu için erzağın gereği gibi taşınması, dağıtılması bir hayli güçtü. Bu güçlükte Rusların Karadeniz'deki donanma üstünlüğünün de payı vardı. Ruslar Zonguldak'ı bombalamak için 10 gemiyle denize açıldıklarında, doğuya erzak götürmekle görevli en büyük üç erzak gemisi Bahriahmer, Bezmialem ve Mithatpaşa gemilerine rast gelmiş ve onları da batırmışlardır. Bunun yanında 4.000 tonluk Derne gemisinin yine Ruslar tarafından batırılması da askerin erzaksız kalmasındaki bir diğer önemli etkendir. Bir iddiaya göre de erzağın az olması ve salgın hastalık olması Enver Paşa'nın hemen bir harekâta girişmesine sebep olmuştur. Nikolai Yudenich Hafız Hakkı İsmail Enver Saldırı, 23 - 29 Aralık] Ermeni 4th tümeni Barduz Geçitinde Osmanlı kolordusunu tutacak ve çevirme harekatının bir kanatı hedefine geç ulaşacak 22 Aralık, XI Kor. büyük yürüyüşüne başlar. IX Kor. Lafsor'a kadar uzanan ilk hedefine ulaşır. X Kor. oltu batısı-narman hattına zorlukla ulaşır. 23 Aralık, XI Kor. Rusların 4. Ermeni Tümeni ile karşılaşır. IX Kor. Çatak Pitkir hattına ulaşır. IX Kor. erlerin ikmalini mahallinden yapmaları, ve cephaneyi idareli kullanmaları emredildi. IX Kor. ikmal ve ulaştırma güçlükleri daha ikinci günden başlamış bulunuyordu. X Kor. Oltu'yu ele geçirmeyi başardı. 24 Aralık, XI Kor. düşman karşı taarruzları devam etti. IX Kor. Bardiz'e vardı. X Kor. 30 ve 31.nci tümenleri ile kosor istikametinde stomin tugayının peşine takılması, bir tümeni ile Bardiz'a ilerlemesi emredildi. X Kor'nun büyük kısmı ile Kosor istikametinde geniş bir kuşatmaya girişmesi kesin sonuç alınmasında (muharebe gücü toplanmamasına ve geç kalınmasına) ve netice olarak felaketin ana nedenlerinden birisi olmuştur. 25 Aralık, Rus IX Kor. Sarıkamış'a doğru geriledi. IX Kor. ikmal ve ulaştırma zorlukları yüzünden asker kaybetmeye başladı. Sahra toplarını beraberlerinde taşıyamaz hale gelmişdir. Enver Paşanın X Kor. Kosor yolunda olduğunu sanıyordu, ama ağır koşullar altında Beyköy hattında erişmesi ancak gerçekleşmişdi. Beyköy hattında X Kor. 3000m. yolsuz bir kar çölü olan Allahüekber dağların kendi düşmanını bulmuştu. Doğa her geçen saat X Kor. kuvvetlerinin erimesine yol açıyordu. Gerileme, 29 Aralık - 15 Ocak] Rus Ordusu Sarıkamış'da Saldırı kısmında açıklandığı gibi X. ve XI. Kolordu Sarıkamışa ulaşamadan erimişdir. IX Kor. tek başına Sarıkamış'a ulaşabilmişdir. 29 Aralık Sarıkamış’a girebilen 300 kişilik bir IX Kor. kuvveti de Ruslar tarafından geri atılmıştır. Büyük kayıplar verilmiş ve IX Kor'nun mevcudu azalmıştı. Müteaddit taarruzları başarısızlıkla sonuçlandı. 6 Ocak 1915, 3. Ordu karargahı ateş altında kaldı. Hafız Hakkı Paşa geri çekilme emri verdi. 7 Ocak, kalan güçlerin Erzurum yolundaki yürüyüşü başladı. Ordunun bu atak için görevlendirilen güçlerinden sadece 10% başlama pozisyonu geri çekilmeyi başardı. 10 Ocak 1915’te 3’üncü Ordu komutanlığını Enver Paşa Tuğgeneral Hafız Hakkı Paşa’ya devrederek İstanbul’a dönmüştür. Kayıplar] Ruslar Sarıkamış yollarında donmuş askerleri toplarken. Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığına göre Osmanlı zayiatları 60.000 ve Rus zayiatları 30.000'dir.[1] Savaşın en hazin kısmı ise Osmanlı kayıplarının bir çoğunun Rus'lar ile yapılan çarpışmalarda değil de ağır soğuk hava koşulları yüzünden ölmesidir. Ruslar; Türklerden 200 subay, 7000 eri esir, 20 makineli tüfekle 30 topu ganimet olarak almışlardır. 5000 kişi civarında esir alınmıştır. Bunlar tahmine göre Kırımda domuz çifliğinde çalıştırılarak ve aç bırakılarak ölmüşlerdir.[4] Tarihçi-yazar Mehmet Niyazi Sarıkamış harekatındaki şehit sayısının tüm belgelerde toplamda 23.000 olduğunu, 90.000 rakamının 60.000 kayıp veren Rusların yalanı olduğunu kaydeder. [5] Sonuçları] Savaştan sonra İstanbul'a dönen [Enver Paşa] uzun bir süre Sarıkamış hakkında herhangi bir haber, bildiri, veya yayın yapılmasını engelleyerek sansür uygulamış ve Osmanlı halkı savaşta olup bitenleri uzun yıllar sonra öğrenebilmiştir. [6] Harbiye Nazırı Mirliva Enver Paşa ile düştüğü anlaşmazlık yüzünden Irak’a gönderilen ve orada Osmanlı 6. Ordusu komutanı olarak Britanya İmparatorluğu Mezopotamya Ordusunu bozguna uğratacak olan Osmanlı ve Alman Mareşali Goltz Paşa günlüğüne şöyle yazmıştı: “Kafkasya’da maalesef kendilerini Napolyon Bonapart zanneden ve cahil yetişen birçok adam var. Bunlar, ordularına güçleriyle bağdaşmayan görevler vermişler ve bu yüzden ordularını büyük zarara uğratmışlardır. Ermeni gönüllü tümenleri Rus kuvvetlerinin başarısında onemli etken olmusdur. Bunlar kritik zamanlarda Osmanlı haraketlerine meydan okudu: "Osmanlı'nın gecikmesi Sarıkamış etrafında yeterli kuvvet konsantre etmesi için Rus Kafkasya Ordusu'na zaman kazandırmıştır." Enver Paşa, Ermeniler'i suçladı ve bölgede Rusya ile aktif beraberlikde bulunduklarini söyledi. 1918 Mart ayında Brest-Litovsk Antlaşması ile Sarıkamış ve Kars geri alınmış, ama aynı yılın Ekim ayında Mondros Mütarekesi uyarınca eski sınırlara dönülmüş ve topraklar elden çıkmıştı. Gala yemeği MÜzik dinletisi. Not: Hava durumuna göre programda degisiklikler olabilecektir.