- Aile Hekimliği Portalı
Transkript
- Aile Hekimliği Portalı
1 Saatlerde yaz indirimi vadelialisveris.com’da KARGO BİZDEN KARGO BİZDEN KARGO BİZDEN CASİO MTP-E201-9BVDF STANDART ERKEK KOL SAATİ MTP-1314D-1AVDF CASIO KOL SAATI CASİO EFR-543BK-1A4VUDF KOD: 0460306425 KOD: 0460005182 KOD: 0460014745 286.00 TL 199.90 TL 136.00 TL 99.00 TL 668.00 TL 419.90 TL İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar. Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz. 2 3 İÇİNDEKİLER 38 Sezen AKSU Doktor Deli Olduğumu Aileme Söylemedi 16 26 46 58 18 Uzm. Dr. Ruşen TOPALLI KÜRŞAT BAŞAR DR. HAKAN UZUN UZM. DR. MİTHAT TOSUN DR. HATİCE BOLATCAN 44 Mercedes-Benz B180 CDI Elite: Ailelerin Mercedes’i 8 MEGAPİKSEL 11 BÜYÜK FİKİR 13 ILMAZ Dr. Ali Y 30 KİTAP KULÜBÜ 22 AİLE HEKİMLERİMİZLE YARDIMLAŞMA İÇİNDEYİZ Dr. Mustafa KASAPOĞLU 28 AİLE HEKİMLİĞİ YAPMAYA 100 ÜM VAR Dr. Gürsel ÖZER 34 ACARLAR LONGOZU DR. HASAN KOCA 42 48 TEKNOLOJİ NEDEN UNUTUYORUZ? 4 5 EDİTÖR kalemleri bu ay NE YAZDI? KÜNYE İMTİYAZ SAHİBİ VE GENEL YAYIN YÖNETMENİ MUHAMMET SIDDIK AKDOĞAN YAYIN EDİTÖRÜ MURAT KAAN YURTTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ MUHAMMET SIDDIK AKDOĞAN REDAKTÖR CEYDA AKDOĞAN HUKUK DANIŞMANI Av. Fahrettin CANPOLAT KURUMSAL İLETİŞİM TM Bilgisayar Tel: (0 362) 237 22 56 Kazımkarabekir Mah. Siteler Bulvarı No:3Demetkent Sitesi A Blok Daire 8 İlkadım/SAMSUN www.ailehekimleri.net mk.yurtturk@gmail.com murat@ailehekimleri.net GRAFİK TASARIM UĞUR OFSET www.ugurofset.com.tr REKLAM REZERVASYON GSM: 0 505 637 00 69 BASKI YERİ UĞUR OFSET MATBAACILIK Pazar Mahallesi Mukayyitzade Sk. No:48 İlkadım/SAMSUN Tel: 0362 431 52 55 – 432 09 90 Baskı Tarihi: 5 AĞUSTOS 2015 6 Dr. Tolga SUCU Dualarımız değerli meslektaşımıza…! Hepimizin yakınen tanıdığı ve mutlaka her hangi bir etkinlik ya da seminer de tanışma fırsatı bulup o güzel sohbetine ortak olduğu değerli meslektaşımız Dr. Mithat Tosun’a acil şifalar diliyoruz. Dergimizde yazdığı yazılarla gönüllere taht kuran değerli arkadaşım, içinde bulunduğu durum nedeniyle bizi derin bir üzüntüye boğdu. Umutluyuz! Mutlaka aramıza dönecektir ve tüm dualarımız Mithat Tosun için. Evet… Gündem devam ediyor, hayat bir şekilde akıyor. Bu sayımızda AHEF Yönetim Kurulu Üyesi ve ÇAHED Başkanı Dr. Ali Yılmaz ile son olayları değerlendirdik. Giresun Aile Hekimleri Derneği Başkanı Uzm. Dr. Ruşen Topallı ile bölgedeki meslektaşlarımızın sorunlarını masaya yatırdık. Dr. Hasan Koca, her zamanki gibi çektiği harika fotoğraflarla bizi bu defa başka bir bölgeye götürdü ve o bölgeyi tanıttı. İSTAHED, tüm sosyal medyayı sallayan bir çalışmaya imza attı. Çalışmanın ne olduğunu tahmin etmeye çalışmanıza gerek yok. Facebook grubuyla büyük ilgi gören bu aktivist çalışmaya bu sayımızda yer verdik. Yine otomobilden teknolojiye, geziden araştırma haberlerimize kadar çok önemli çalışmalarla bu sayımızda da sizlerle birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Dr. Mithat Tosun’a tekrar acil şifalar diliyor ve bir daha ki sayımızda yeniden görüşmek dileğiyle. 7 CALBUCO UYANDI ŞİLİ’NİN güneyindeki Calbuco yanardağı, 22 Nisan’da, 40 yıl süren uykusundan uyandı. Püsküren küllerin birkaç kilometrelik toz bulutu oluşturması nedeniyle kırmızı alarm verilerek bölgede bulunan herkes tahliye edildi. Gökyüzündeki hızla büyüyen toz bulutu nedeniyle çevre kentlerde büyük panik yaşandı. 8 9 BÜYÜK FİKİR Subjektif Ölçek kararı” şeklinde yazılı bir açıklama yaptı. Kimsenin bilmediği yepyeni şeylere yer verilmediğinin altını çizen yetkililer, bu yeniliğin daha da güvenilir olduğunu ifade etti. Google’ın yaptığı yenilik, kontrolden geçmiş ve doğru bilginin, kullanıcıların gördüğü sonuçların başında gelmesi. Ne var ki Knowledge Graph’ın faydası da tam burada sona eriyor. Eğer Google’dakiler bir tıp ansiklopedisi yapmak isteselerdi çok daha az kaynak kullanabilir ve örneğin Ulusal Sağlık Enstitüleri’nin (NIS) sonuçlarını öne çıkarabilirlerdi. Knowledge Graph bu durumun altında yatan soruna çözüm sunmuyor. Yani sağlık semptomlarımızı araştırma biçimimizi değiştirmiyor (genellikle gecenin geç saatlerinde, korku içindeki, tıp dergilerindeki makalelerle, birbiriyle çelişen verilerle ve natüropatların bloklarıyla boğuşarak). Bu da hiç iyi değil. GOOGLE TIPTA SINIFTA KALDI Arama motoru, daha doğru sağlık bilgileri vermek için çaba harcıyor Yazı/Araştırma: Kaan YURTTÜRK 10 TÜM TÜRLERDEN ESKİ Bir yerimize tuhaf bir ağrı saplansa ya da bir kızarıklık olsa birçoğumuz teşhis için doktora değil de bilgisayara, internet başına koşarız. Özellikle Türkiye gibi üçüncü dünya ülkelerinde, sağlık başta olmak üzere çoğu hayati meselenin araştırmasının öncelikle internet üzerinden yapıldığı yakın bir zamanda gerçekleştirilen bir araştırmanın sonucuna göre ortaya çıkarıldı. İnsanlar yaşadıkları sağlık sorunlarının ne olduğunu öğrenmek adına doktorundan önce internetteki arama motorlarına müracaat ediyor. Bunun da sonu pek hayırlı değil (Kayalık Dağlar Lekeli Humması! Yok, o değil Zona! Yoksa cüzzam mı?) Google, bu tür aramalarda hiç değilse en üstte elle tutulur bilgilerin çıkması için, yeni araştırma aracı Knowledge Graph’a yeni bir medikal birleşen ekledi. Graph’a dahil olan 400 küsur tıp konusundan birini araştırdığınızda, ekranın sağ köşesindeki büyük bir kutu içinde bir doktor ve uzman ekibinin hazırladığı bilgiler karşınıza çıkıyor. GEZEGENİMİZDEKİ en eski türün, 350 milyon yıl önce bugünkü Sahra Çölü’nün olduğu yerde yeşeren Archaeopteris adlı bir ağaç türü olduğu sanılıyordu. Ama artık bu bilginin güncellenme zamanı geldi. Zira yeni araştırmalar, köpekbalıklarının 400 milyondan bu yana yaşadıklarını gösteriyor. İlk başlangıçta bu kutunun içeriği (yaygın semptomlar, tipik tedaviler) kendi başınıza internette saygın kaynakları araştırırken bulacağınız şeylerden farklı gözükmüyor. Google’ın ürün müdürlerinden Prem Ramaswami, bu bilginin ABD’nin dört bir yanından yüzlerce doktorun çabasıyla oluşturulmuş ve Mayo Clinic’ten bir doktor paneli tarafından kontrol edilmiş olduğunu söylüyor. Google’a yeni araştırma aracı Knowledge Graph’ın eklenmesinden sonra bir açıklama yapan yetkililer “Her bir ifade 11 farklı doktor tarafından doğrulanıyor. Bu bir oy birliği İnternetin asıl ihtiyacı, yanlış bilgileri işaretleyecek güvenilir bir ses. Aslında işimize yarayacak şey, karşımıza serilen engin sonuçlar arasında gerçeği kurgudan ayıran, korkuları yatıştıran, aldatıcı reklamları çürüten akıllı bir filtre. İdeal şartlar altında, birisi “kızamık”, “aşı” ve “otizm” sözcüklerini aratınca bu üçünü birbirine bağlayan hiçbir saygın araştırmanın bulunmadığı anında görülmeli. Belki çok olası değil, ancak internetin asıl ihtiyacı yanlış tıbbi bilgileri daha yayılmadan işaretleyecek güvenilir bir ses. İnsanlar yaşadıkları sağlık sorunlarının ne olduğunu öğrenmek adına doktorundan önce internetteki arama motorlarına müracaat ediyor. 11 KAFANIZI KURCALAYAN KEŞFET BiR SORU MU VAR ? KİTAP KULÜBÜ kaan.yurtturk@ailehekimleri.net Adresine yollayın cevaplayalım Hazırlayan: Kaan YURTTÜRK PARANORMAL ENTOPLAZMA NEDİR? Kısa yanıt:Zamanının bilimini yansıtan bir spiritüel saçmalığı. C ŞEKER ÇOCUKLARI HİPERAKTİFLEŞTİRİYOR MU? Kısa yanıt:Ancak buna inanırsanız. C 1970’lerde ve 80’lerde yapılan bazı araştırmalar, şeker alımının hiperaktivite gibi davranışsal sorunlarla ilgisi olduğunu öne sürünce, aşırı şeker yiyip düz duvara tırmanan çocuk imajı yaygınlık kazandı. Ne var ki Vanderbilt Üniversitesi’nde pediyatri uzmanı olan Mark Wolraich, 1995’te 400’ten fazla çocuğu kapsayan 23 araştırmayı inceledi ve şekerlerin çocukların davranışlarında ya da bilişsel durumunda bir etki yarattığına ilişkin inancı destekleyecek hiçbir şey bulamadı. Şu anda Oklohama Üniversitesi’nde Gelişimsel ve Davranışsal Pediyatri Bölüm Başkanı olan Wolraich, dünyanın en önemli bilim dergisinde yaptığı bir açıklamada şekerin çocuklarda hiperaktiviteye neden olmadığına dair önemli bir noktaya gelindiğini dile getirdi. 1990’ların başında Richard Milich ve Daniel Hoover adlı psikologlar ise bu soruna farklı bir yöntemle yaklaştılar. Ebeveynleri tarafından “şekere duyarlı” olarak tanımlanan, yaşı 5-7 arası değişen 31 erkek çocuğunu incelediler. Onlara aspartamla tatlandırılmış meşrubat verip anneleriyle etkileşimlerini kaydettiler. Araştırmacılar 12 bu görüşme öncesi annelerin yarısına çocuklara tatlandırıcılı içeceği, yarısına ise şeker verildiğini söyledi. Çocuklarının şeker tükettiğini zanneden ebeveynler onların hiperaktif olduğunu söyledi ve bu konuda daha çok eleştiride bulundu. Milich ve Hoover, şeker ile davranış arasındaki bağlantının tatlandırıcının kendisiyle değil, ebeveynlerin beklentileriyle ilişkili olduğu sonucuna vardı. Şeker yiyen çocuklar yaramazlık yapıyorsa bunun nedenini başka yerlerde aramak gerekebilir. Örneğin şeker ve pasta, doğum günlerinin ve kutlamaların vazgeçilmezidir. Bu etkinliklerde ise çocukların kontrolden çıkması sık görülür. İşin içinde başka maddelerde olabilir. Söz gelimi, çikolatanın içinde kafein ve teobromin gibi bir sürü uyarıcı var. Yine de bir çok anne baba için şeker, bu yönde hiçbir kanıt olmasa da günah keçisi. Bu birazda ailelerin sürekli davranışları birşeylerle açıklama isteğinden kaynaklanıyor. İnsanoğlu bir davranışın neden gerçekleştiğini hiç bilmese bile ona yanlışda olsa bir şey mutlaka bulmak istiyor. On dokuzuncu yüzyıl fizyoloğu Charles Richet, ruh çağırma seansları sırasında medyumlardan aktığı iddia edilen tuhaf materyali betimlemek için “ektoplazma” sözcüğünü kullanan ilk kişiydi. Medyumların bedeninden ip gibi sızan bu maddeler birleştirilerek vücutsuz birer uzuv ya da hayaletimsi yüz şekli alıyordu. Elbette ektoplazma bir hileydi. Medyumlar gazlı bez, hayvan parçaları ve el çabukluğu kullanarak bunu spiritüel bir olgu olarak gösteriyordu. Şu anda kulağa komik gelse de, zamanın birçok entelektüeli bu gösterileri gerçekçi buluyordu. Anafilaksi konusundaki çalışmalarıyla Nobel Ödülü’ne layık görülen Richet’de bunlardan biriydi. British Columbia Üniversitesi, ektoplazma çalışmalarına kendilerine kaptıranlara “aptalsınız” açıklamasında bulunmuştu. Yine de paranormal ektoplazmayla ilgili çok sayıda çalışma yapan bilim insanları oldu. Ektoplazmayı normalde aklı başında saygın bilim insanlarına makul gösterenin ne olduğu bilinmiyor. Belki gizemli oluşu ve bu gizemi çözmek isteği. 1800’lerin ortasında bilim insanları hayvan ve bitki hücrelerinin içinde jelatinimsi bir madde, ya da “plazma” bulmuş ve bunun Dünya’daki tüm yaşamın temeli olduğunu düşünmüşlerdi. Biyologlar 100 yıl boyunca protoplazma konusunu araştırdı. Bu düşünce o zamanlar çok yaygındı. Bunu dikkate alınca, sıra dışı şartlar altında vücudun plazma salgılaması fikri ya da harici protoplazmanın (yani ektoplazmanın) biçim değiştirmesi o kadar tuhaf görünmüyordu. Modern moleküler biyologlar daha sonra kalıtsal bilginin jöleyi andıran plazmanın titreşimlerinde değil, çekirdeğindeki asitlerde depolandığını ortaya çıkardılar. O noktada ise protoplazma, biyolojinin utanç kaynağına dönüşmüş oldu. HANGİ TÜRÜ TERCİH EDERSİNİZ ? Kristin Hannah’tan Beklenen Roman: EZOTERİK BİLGELİĞİ MERAK EDENE Gitme Zamanı / Aret Vartanyan / Destek Yayınları Kitapları ve atölye çalışmalarıyla adından sıkça söz ettiren Aret Vartanyan, yeni kitabında okuru yine ruhani sırları irdeleyeceği, kadim bilgileri bugüne taşıyabileceği gizemli bir yolculuğa çıkarıyor. Romanda bir yanda bilge simyacı, Schrödinger’in kedisi, mahkeme salonuna doluşmuş düşünürler ve ezoterik kahramanlar, diğer yanda ise entrika. Kristin Hannah dünyanın en çok kazanan 4. yazarı GİZEMLİ BİR YOLCULUĞA ÇIKMAK İSTEYENE Çamlık / Blake Crouch / 6 Sayfa Yayınları Blake Crouch’un, 2013’te Uluslararası Gerilim Ödülü Adayı olan ‘Pines’ adlı kitabı ‘Çamlık’ adıyla raflardaki yerini aldı. Gizli sevis ajanı Ethan Burke, kayıp iki federal ajanı bulmak için Wayward Pines’a giderken ağır bir trafik kazası geçirir. Bir hastane odasında kendine geldiğinde kimliğinin, silahının, telefonunun ve cüzdanının kaybolduğunu fark eder. Ethan, o andan itibaren gizemli sorulara cevap bulmak zorunda kalır. Gümüş Gözyaşları / Kristin Hannah / Pegasus Karısı Mikaela geçirdiği bir kaza sonucu komaya girince Liam’ın dünyası yıkılır. Bir dizi olaylar zincirinin mutlu sonu olan bu kitabında Kristin Hannah, yine üslubuyla fark yaratıyor. 1960 yılının eylül ayında Güney Kaliforniya’da doğan yazar, bir süre bir reklam ajansında çalıştıktan sonra hukuk fakültesine gitmeye karar verir. Annesi Kristin’in hukuk fakültesine yazar olmak için gittiğini dile getirir. Kristin Hannah hukuk fakültesinde 3. ve son senesindeyken annesi kansere yakalanır. Annesi hastanede hayatının en ağır savaşını verirken, hala kızının bir yazar olacağına inanmaktadır. Bu inançla birlikte Kristin Hannah hayatının en klişelerle dolu romantik yazılarını yazar. Ardından annesi de vefat eder. Annesinin ölümünün ardından yazdığı tüm yazıları bir kutuya koyarak yazarlık fikrini bir kenara koyan Kristin Hannah evlenir. Artık evli bir kadın olan Hannah, eşinin de desteği ile kutulara kaldırılan eski notlar tekrar ortaya çıkarılır. Kristin Hannah oğlunu doğurduğu zaman elinde bir kitap taslağı da hazırda bulunuyordu. 1990 yılında aldığı bir çağrıya cevap verdiğinde, hayatı da değişmiş oldu. O andan itibaren artık geriye hiç bakmadı ve profesyonel bir yazar olma yolunda adımlarını attı, o günden bugüne de yazma hevesini hiç kaybetmedi. EDEBİYAT ALEMLERİNDE KONUŞULAN 3 MEVZU 1 2 3 Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yazarlara ayırdığı 463 bin TL’lik fon tarafından desteklenen 40 yazarın isminin bir sır gibi saklanması İngiliz edebiyatının en meşhur yazarlarından Martin Amis’in yeni romanı The Zone of İnterest’in çevirisini yayımlamayı reddeden Alman Hanser ve Fransız Gallimard yayınevleri Biz yeni Haruki Murakami romanı ve 96 sayfalık Tuhaf Kütüphane’nin Türkçesini beklerken, kitabın Türkiye hariç pek çok ülkede yayınlanması ve Türkiye’de yayınlanmasının 2016 yılına ertelenmesi TOPLUMSAL DEĞİŞİMİ MERAK EDENE Türkçenin Tadı Ve Ahengi / Refik Halid Karay / İnkılap Kitabevi “Bizim Türkçemiz hem tatlı hem ahenklidir” diyen Refik Halid Karay’ın Tan, Akşam, Aydede ve Yeni İstanbul’da yayınlanmış yazılarını bir araya getiren kitap, dilinin güzelliği ile akıllarda yer etmiş, kelimeşer arasında ince nüansları hafızasına kaydeden dil işçisi bir yazarın özel dünyasına açılıyor. Karay, her satırında leziz bir üslupla dile, gramere, toplumsal değişime, dil reformuna, deyimlere, Türkçeye eğiliyor. BENLİĞİN İŞLEYİŞİNİ MERAK EDENE Benim Balığım Yaşayacak / Ruth Ozeki Parodi Yayınları Yazar ve okur, geçmiş ve şimdi, gelecek ve kurgu, kuantum fiziği, tarih ve mitolojinin iç içe geçtiği ‘Benim Balığım Yaşayacak’ benliği ve tüm dünyayı keşfe çıkan özgün bir hikaye. Beni bu kitapta en çok etkileyen şey Ruth ve Nao’ın kaderleri birbirine mühürlenmiş iki zaman kahramanı olması. Ozeki’nin bu romanı, edenbiyattan ve entelektüel bir coşkuyla sarmalanmış iyi bir hikayeden haz alanları kesinlikle memnun edecek. 13 Şiddetin faili yabancı hasta 16 Nolu Aile Sağlık Merkezi’nde görevli Dr. Abdullah Sezai ve Dr. Özben Şaldıran, yabancı uyruklu hasta ve yanındakilerin sözlü ve fiziki saldırısına uğradı. Olayı protesto eden Antalya Tabip Odası, saldırıyı kınayan açıklamalarda bulundu. Antalya Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. İbrahim Çelik, “İnsanlar karşılaştıkları her sorunun sebebi olarak, yetkililer tarafından daha önceden ‘suçlu, kusurlu’ ilan edilen sağlık çalışanlarına yöneltmekte. Bu anlayışın sonucu olarak her gün sağlık çalışanları hakarete uğruyor, aşağılanıyor, tehdit ediliyor, darp ediliyor, cinayete kurban gidiyor” dedi. bu ay neler oldu? Defin nöbeti iptal ettirildi! AHEF açılan davalardan sonra açıklanan kararları ilan etti. Erzurum Pasinler’de aile hekimlerine yazılan angarya nöbetler iptal ettirildi. AHEF tarafından Aydın Nazilli’de 30.06.2014-04.01.2015 tarihleri arasında adli tabip nöbet ve ölüm bildirim sistemi nöbetçi listesinin belirlenmesine ilişkin 14.05.2014 tarih ve 1240 sayılı işlemin iptali için açılan dava sonuçlandı. Aydın 1. İdare Mahkemesi 5258 sayılı kanunun aile hekimi tanımını esas alarak verdiği karar sonucu, mahkeme Esas No: 2014/886 Karar No: 2015/579 ile bu görev tanımı dışında aile hekimlerine görev verilemeyeceğine hükmetti. Yunanlılar, ilaca geliyor Yunanistan’da yaşanan ekonomik krizin ardından ecza depoları, ilaç aldıkları yurtdışı firmalara borcunu ödeyemiyor. Yabancı firmaların ilaç getirmeyi bıraktığı Yunanistan’da eczanelerin rafları boşalırken komşu, çareyi Ege kıyısındaki illerde aramaya başladı. TEB’in 39. Dönem Merkez Heyeti 3. Bölgeler Arası Toplantısı Samsun’da gerçekleştirildi. TEB Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak, Yunanistan Eczacılar Birliği’nden gönderilen mektupta ciddi ilaç sıkıntısının yaşandığını ve yardım çağrısında bulunulduğunu söyledi. Bu konuda Sağlık Bakanlığı’nın adım atması gerektiğini belirten Ecz. Çolak, Türkiye’de 30 Haziran tarihi itibariyle SGK ile yapılan ilaç alım protokülünün sona erdiğini söyledi. 14 Aile hekiminin alnına Mülteci girişleri aşı takvimini bozdu silah dayadılar Suriyeli mültecilerin sağlık kontrolü Malatya Halk Sağlığı Müdürü Şener, Fırat Aile Sağlığı Merkezi’nde görevli bir doktorun, kendisine yanlış ilaç yazıldığını öne süren hasta tarafından silahla tehdit edildiğini ve saldırıya maruz kaldığını belirterek, olayı kınadı. Şener, yaptığı yazılı açıklamada, son yıllarda sağlık çalışanlarına yönelik saldırıların arttığına dikkati çekerek bunun son örneğinin Malatya’da gerçekleştiğini bildirdi. Konuyla ilgili yazılı bir açıklama yapan AHEF Genel Sekreteri Dr. Lütfi Tiyekli, sağlık çalışanlarının sağlığını koruyamayan bakanlığın, halkın sağlığını nasıl koruyabileceğini merak ettiklerini ifade etti. yapılmadan Türkiye’ye alınması ciddi sorunları da beraberinde getirdi. Uzmanlar, Türkiye’deki 30 yıllık aşı takviminin bozulduğunu belirterek kızamık ve verem gibi hastalıkların yeniden görülmeye başlayabileceği uyarısında bulundu. İçişleri Bakanlığı’nın resmi verilerinde haziran 2015 itibarıyla Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin sayısının 1 milyon 385 bine ulaştığı görülüyor. Resmi olmayan verilere göre ise bu rakam 3 milyon civarında. Sınır ötesinde ve göç yolunda 4 yılı aşkındır kötü şartlarda barınan Suriyeli mültecilerde ve özellikle çocuklarında ciddi sağlık sorunları da baş gösteriyor. Dr. Mithat Tosun, hastaneye kaldırıldı Eskişehir’de aile hekimi olarak görev yapan ve Ailehekimleri.net Dergisi’nin yazarlarından Dr. Mithat Tosun Osmangazi Üniversitesi’nde yoğun bakıma alındı. Beyninde meydana gelen rahatsızlık sonucu hastaneye kaldırılan Dr. Mithat Tosun’un, durumunu yakından takip ediyoruz. Kendisine acil şifalar diliyor ve bir an önce sağlığına kavuşarak bizlerle olmasını temenni ediyoruz. ‘Ceza puanı aile hekimi üzerinde baskı aracı olarak kullanılıyor’ Türkiye Kamu-Sen’e bağlı Türk Sağlık-Sen Başkanı Önder Kahveci ve sendika yönetim kurulu üyeleri TBMM’de bir basın açıklaması düzenledi. Boşluktan yararlanılarak sağlıkta kadrolaşmaya gidildiğini iddia eden Kahveci, “Sanki mevcut hükümetin göreve devam etmesi istenerek önü açılmaktadır. Bu arada mevcut hükümet bu fırsattan yararlanarak keyfi davranışlar ve tutumlar içerisindedir. Yeni bir hükümet gibi kamuda kadrolaşma faaliyetlerine devam etmektedir” dedi. Karikatür: Dr. Serdar ÇELİKTAŞ 15 Kürşat BAŞAR YAZAR Ayrılığı kabul edebİlseydİk... Bir mafya babasının panik atak sendromu yaşayıp gizlice bir psikiyatra gitmesi ve bununla birlikte gelişen olayların ele alındığı ‘Anlat Bakalım’ filmini hatırlarsınız. Robert De Niro ve Billy Crystal’in başrollerini paylaştığı filmde psikiyatr rolündeki Billy Crystal, eşi tarafından aldatılan ve terk edilen bir kadınla terapi seansı sırasında onun ağlama ve yakınmalarından o kadar sıkılır ki, kalkıp onu boğazladığı hayaline bile kapılır. Ve ona, “Bazen başımıza böyle beklenmedik şeyler gelebilir, önemli olan onunla nasıl baş edebileceğimizin yolunu bulmak...” türünden bir cümle kurar. Tabii bu cümle kadıncağızın derdine çare filan olmaz ve gelecek seans yeniden orada olmak üzere ağlayarak ayrılır. Ayrılık, aldatılmak, sevdiğimiz biriyle ilgili planlarımızın gerçekleşmemesi mutlaka bir travma. Ama acaba gerçekten de hayatımızı allak bullak edip, kendimizi mahvetmemizi gerektirecek kadar ciddi bir travma mı yoksa bununla gerçekten baş edebilmenin bir yolu var mı? Bu soruya net bir karşılık bulabilseydim ya da böyle bir ilaç bulabilseydim, herhalde şu an başka bir yerde olurdum, farkındayım. Ama yine de tartışmaya değer. Bir arkadaşım yıllar önce bir kızla nişanlıydı. 1-2 kez aralarında ciddi sorunlar yaşayıp ayrıldılar. Ama her seferinde arkadaşımız onsuz yaşayamayacağını söyleyerek normalde kabul etmeyeceği şeyleri sineye çekerek geri döndü. Hem de yalvarıp yakararak. Aslında kendisi de mutlu değildi. Hatta hiç mutlu değildi. Öyle ki sürekli doktora gidiyor, kaygılar ve endişeler içinde sürekli strese giriyor, panik atak yaşıyordu. Sürekli kavga edip duruyorlardı. Tabii sonunda işler daha da kötüye gitti. Ve evlenmeye pek az 16 kala ailelerin de araya girmesiyle yollarını ayırdılar. Arkadaşımız da yurt dışından gelen bir iş teklifini değerlendirerek bu durumdan kendince bir çıkış yolu buldu. Aradan birkaç yıl geçti. Orada bir gün bir iş görüşmesine gitti ve şirketin sorumlularından birinin Türk bir kız olduğunu gördü. Onunla karşılaştığı anda farklı bir şey hissetti. Sonra birkaç kez yemek yediler, sinemaya gittiler ve bir ilişkiye başladılar. Aradan geçen 15 yılda üç çocukları oldu ve hala kendisini dünyanın en mutlu erkeği olarak tarif ediyor. Mesleğindeki ilerlemesini bile eşine borçlu olduğunu söylüyor. Tabii ona, ayrıldığı günlerdeki halini hatırlatmıyoruz. ‘Sliding Doors’ filmindeki gibi eğer o gün öyle değil de böyle olsaydı, o kararı vereceğimize son anda ötekini seçseydik neler olurdu diye düşünür müsünüz zaman zaman? Eminim hepimiz düşünüyoruz bunu... Bir başka arkadaşım da kendisiyle evleneceğine kesin gözüyle bakılan nişanlısını terk etti ve aniden gidip başka bir kadınla evlendi. Bunun üzerine aslında son derece munis, aklı başında, herkesin bayıldığı bir kız olan eski nişanlı bir anda bir canavara dönüştü. Kendisinden asla beklenmeyecek şeyler yapmaya, adamı ve yeni eşini sürekli taciz etmeye, evlerine, iş yerlerine kadar gitmelere başladı. Bu durum yaklaşık üç yıl kadar sürdü. Bir sürü tatsız, istenmeyen olay yaşandı. Her biri asla yapmayacağı şeyler yaptı ve bu üç yılı oldukça sıkıntılı geçirdiler. Neyse ki sonunda ne olduysa oldu, kızcağız bir başkasını buldu ve evlenip çocuk doğurdu da mesele kapandı. Ama aslında o üç yıl, o kızcağız için büyük bir kayıp oldu. Hayatının belki de en değerli yıllarını böyle bir saçmalıkla uğraşarak geçirdi. Ona hiçbirimiz, kimsenin kimseye mecbur olmadığını, kimseyi zorla evlendiremeyeceğimizi, insanların bir süre birbirlerine farklı duygular besleyip sonra da bu durumun değişebileceğini anlatamadık. Doktorlara taşındı, bir sürü abuk sabuk ilaç içti, olmadık insanlarla görüşmeye başladı, kendisine aslında o arkadaşımızın ya da bir başkasının asla veremeyeceği zararı vermeyi başardı. Bir psikiyatr arkadaşım söylemişti. İlişki iki kişiyle başlar ama bir kişi tarafından bitirilir. Belki de bunu kabul edemiyoruz bir türlü. “Artık seni istemiyorum” diyen birine ya da demese bile size bunu bir biçimde hissettiren birine “hayır, ille de beni isteyeceksin” demenin bir anlamı var mı? Buna sesini çıkartmayıp oturmaya devam eden birini kabullenmenin bir sonu var mı? Çoğumuzda, başımıza gelenlerden dolayı hep başkalarını suçlama adeti var. Televizyonlardaki programları izlerken, dizilere bakarken, çok beğenilen şarkıları dinlerken bu durumun yıllar içinde fazla değişmediğini hatta giderek daha da kötüleştiğini düşünüyorum. Bizden ayrılan veya bir başkasını sevmeye karar veren biri aslında bize bir kötülük yapmış olmuyor. Ya da kasten bize bir kötülük yapmıyor. O kendi istediğini yapıyor. Eğer düşündüğümüz gibi biri değilse, onu suçlamaktansa, neden bunu daha önce fark etmediğimizi düşünsek daha doğru olmaz mı? Ve en üzücü olan, bu tür bir travmanın ardından insanlar uzun zaman hayatlarını kendilerine zehir edip geçmişe takılıp kalmaya devam ederek aslında en büyük kötülüğü kendilerine yapmış oluyorlar. Hem yeni başlayacakları hayatı bozuyor hem de aslında yeni bir başlangıcın hayatlarına neler getirebileceğini ıskalıyorlar. Elbette keşke öyle bir imkanımız olsaydı da geleceği görebilseydik. Tabii masallarla ve efsane aşk hikayeleriyle büyütüldük hepimiz. ‘Romeo ve Juliet’in kavuşamamaları hepimizi bir biçimde derinden yaraladı. Ama unutmayın, Ephraim Kishon’ın yazdığı ‘Tarla Kuşuydu Jüliet’ madalyonun tersini bize hatırlatan harika bir komedidir. ‘Romeo ve Juliet, gerçekte evlenselerdi yıllar sonra neler olurdu?’yu anlatan bir komedi. Juliet mutfakta patates soyuyor ve “Allahın cezası Romeo kim bilir yine ne işler çeviriyor?” diye söyleniyor... 17 Uzm. Dr. Topallı; “Çünkü pilot uygulama sonuçları değerlendirilmeden aile hekimliği uygulaması çok hızlı bir şekilde yaygınlaştırıldı. Hatta pilot uygulama bittikten, ülke geneline yayıldıktan sonra, çok fazla değişiklik yapıldı, yeni görev tanımları yapılarak esas pilot uygulama yeni başlıyormuş gibi bir duruma gelindi. RÖPORTAJ Avrupalı meslektaşlarınızla bir kıyaslama yaptığınızda Türkiye’deki uygulamayı nasıl bulmaktasınız? Avrupa ile bir kıyaslama yapmak bana gereksiz geliyor. Bizim olduğu kadar, her bir Avrupa ülkesinin koşulları birbirinden farklı. Bu alanda geçmiş ve köklü geleneği olan ülkelere bakmak gerek belki. Hollanda ve İngiltere gibi ülkelerde pek çok şey oturmuş durumda. Yapılan işin karşılığı daha iyi alınıyor. Fakat, bu ülkelerde de herşey harika işlemiyor elbette. Ama aramızdaki en önemli fark hasta sayıları. Bizim kadar hasta sayısına sahip değiller ve sevk zincirinin işliyor olması da çok öenmli. n Ruşe . Dr. Uzm LLI KAĞIT ÜZERİNDE SONUÇ ALAMAZSIN! TOPA İdeal aile hekimliği uygulaması nasıl olmalı? Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının, çalışma koşulları düzelmeden, sanırım ‘İdeal Aile Hekimliği Uygulaması’ndan söz etmek mümkün olmayacak. Uzm. Dr. Ruşen Topallı, bu koşullar sağlanmadığı sürece, kağıt üzerinde en mükemmel sistem kurulsa dahi sonuç alınamayacağını söylüyor. Giresun Aile Hekimleri Derneği Başkanı Uzm. Dr. Ruşen Topallı, iş yoğunluğunun düşük, diğer bölgelerde görev yapan meslektaşlarına oranla sorunların daha az olduğu bir ASM’de görev yapıyor. Fakat, buna rağmen “100 puanımı verselerde gitsem” dediğini söylüyor. Tüm aile hekimleri aşağı yukarı Giresun Aile Hekimleri Derneği Başkanı Uzm. Dr. Ruşen Topallı’nın neden böyle dediğini kestirebiliyordur. Zira tüm ülke genelindeki aile hekimleri çalışanların mutluluğu ve motivasyonunu sağlayacak düzenlemelerin bir an önce yapılmasını istiyor. Aile, hekimliğine başladığı günlerde duyduğu heyecandan 18 eser kalmadığını ifade eden Uzm. Dr. Topallı; “Bakanlığın lüzumsuz dayatmalarıyla mücadele eden aile hekimleri, genellikle aile hekimliğini de en çok ciddiye alan, hastalarının sağlığına hizmet kalitesine en çok önem veren gruptur. Bu gruba aile hekimliği uygulamasına girmeyen her türlü ‘ANGARYA’nın yüklenmesi, sistemdeki açığın bizlerin yama olarak kullanılarak giderilmeye çalışılmasına son verilmelidir. Yalnız bunun ne şekilde olacağını bilmiyoruz?” Evet, aile hekimleri ‘Angarya’nın nasıl sonlandırılacağını ve gerçek an- lamda görev tanımı yapılmış bir aile hekimliği uygulamasının nasıl hayata geçirileceğini bilmiyor. Sorunun çözümüne yönelik tüm rapor ve sunumlar, yetkililerce değerlendirilmediğinden, aile hekimleri dayatmalara maruz kaldıklarını söylüyor. “YIKILIP YENİDEN YAPILMALI!” Aile hekimliği uygulamasında yaşanan sorunların onarılamaz hald eolduğunu belirtiyor Uzm. Dr. Ruşen Topallı. Ona göre en sağlıklı çözüm yolu, uygulamanın sonlandırılıp yeniden yapılandırılmasına gitmek. Aile hekimliği uygulamasının daha en baştan aceleye getirildiğine inanan Giresun’da ASM kiraları ne durumda, yerel yönetimler ya da Halk Sağlığı Müdürlüğü size bu konuda yardımcı oluyor mu? Giresun’da çoğu ASM kamuya ait ve burada az sayıda açılmış özel ASM var. Bazı ilçelerimizde başlangıçta uygun ASM binası yoktu ve bunların özel açılacağı duyurulmuştu. Bu ve buna benzer birçok ilçemizde daha iyi ASM binaları yapıldı. Bir kaç ASM binamızın boşaltılması istenmişti. Yapılan görüşmeler ve mücadeleler ile bu ASM’lerin de tahliysi durduruldu. Yüksek fiyatla özel şahıştan kiralanmış binaya çıkmak zorunda kalan bir ASM oldu. Kamuya ait ASM kiraları ise genellikle uygun sseviyelerde. “BU UYGULAMAYA HAZIR DEĞİLİZ!” Geçen yıl aile hekimlerinin karşı karşıya olduğu sorunların bu yıl da devam ettiğine değinen Giresun Aile Hekimleri Derneği Başkanı Uzm. Dr. Ruşen Topallı, sağlı Ocağı sisteminden vazgeçilme nedeni olan iş çeşitliliğinin aynen uygulanmaya başlandığını söylüyor. Başlı başına yaşanan bu durumun bile ülkenin henüz aile hekimliği uygulamasına hazır olmadığının bir göstergesi olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Topallı; “Bu yıl da angaryalar arttı. Ücretler ise azaldı. Sistem kurgulanırken aile hekimlerine verilmeyeceği söylenen tüm işleri yapar hale getirildik. Ücretlerde ise önce cari giderler yarı yarıya azaltıldı, sonra katsayı numaralarıyla kişi başı ödemeler düşürüldü. Mevcut kötü yasaya bile uygun olmayan bir çok kötü uygulamaya ne yazık ki devam ediliyor” diyor. Uzm. Dr. Ruşen Topallı gibi çok sayıda aile hekimi de Sağlık Bakanlığı’nın yapısında köklü bir değişikliğe gidilmediği sürece Aile Hekimliği Uygulaması’nda birşeylerin düzelebileceğine inanmıyor. Hatta zihniyet değişmediği sürece yeni bir yasanın dahi çözüm olamayacağını belirtiyor. SAHADAN UZAK BİR YAKLAŞIM Ücret ve sözleşme yönetmeliği hakkındaki düşüncelerini sorduğumuzda ise Topallı, bunun sonradan yapılan tüm mevzuat düzenlemelri gibi sahadan uzak, danışmadan, görüş alınmadan ortaya konulduğunu söylüyor. Yeni yönetmelik değişikliğinde göze çarpan ilk şeyin artırılmış ceza puanları olduğuna işaret eden Giresun Aile Hekimleri Derneği Başkanı Uzm. Dr. Ruşen Topallı, ‘Nöbet Görevine Gitmemek’ adıyla yeni bir suçun icat edildiğini söylüyor. “Artan puandan korkarak nöbet tutmaya çalışacak bir grup aile hekimi ve aile sağlığı çalışanı olacaktır. Bu grubun büyüklüğü bazı illerde Bakanlığın gözden çıkaramayacı boyuttadır ve kısa sürede 100 puana ulaşmış olan bu grup karşısında bakanlık ne yapacaktır? Bunların yerini dolduracak hekim sayısına sahip midir? Bu durumda hizmet kaliteside düşecektir” diyor Uzm. Dr. Topallı. Sözlerine aile hekimlerinin bir teknisyen boyutuna indirgenmek istediğini belirterek devam ediyor Uzm. Dr. Ruşen Topallı ve ekliyor; “İyi sağlık hizmeti almak isteyen vatandaş belki de özel hastanelere yönlendirilmek isteniyordur. İşin kötüsü, kötü yönetim nedeniyle vatandaşta oluşan bu algı, yani aile hekiminin hekimlikten çıkıp teknisyen olarak algılanması, yavaş yavaş hekimler tarafından da benimsenen bir rol haline gelmektedir. Bu yönetmelik değişikliği ile getirilen yeni bir uygulama da, gezici sağlık hizmetlerinin ücretlendirilmesi konusunda oldu. Ama nedense bakanlık yol parası vermemek için aile hekimlerinin asgari sınırdan, ayda gidilebilecek en az sayıda köylere gitmesini istemeye başladı. Parası aile hekiminden giderken, her hafta köylere gidilmesini istiyor. Şimdi kilometre başına yol parası ödeme durumu oluşunca, ayda bir gitmemiz, aynı yol üzerindekileri de bir güne sıkıştırmamız istendi. Bu da bir başka çifte standart örneği olsa gerek.” CİDDİ BİR REVİZYONA İHTİYAÇ VAR! Aile hekimliğinden vazgeçilmemesi gerektiği, tüm aile hekimlerinin üstünde uzlaştığı bir görüş. İster adı ‘Aile Hekimi’ olsun ya da süreç içerisinde başka bir adla isimlendirilsin, kişilerin sağlığından doğrudan haberdar olmaları açısından büyük bir önem taşıyor. Tabii ki kişiler öncelikli olarak kendi sağlıklarından sorumlular ama hastayla birebir bir ilişki kuran bir hekimin, birinci basamak sağlık hizmetlerinde büyük bir öneme sahip olduğu bilimsel olarak da ispatlanmış durumda. Evet, birinci basamak sağlık hizmetlerinin ulaştırılmasında büyük bir rol üstlenen aile hekimliği uygulamasından vazgeçilmemeli. Peki, ülkemizdeki uygulamadan hem çalışanlar hem de bu hizmeti alanlar memnun mu? Aslında hasta memnuniyeti 19 de, her alanda şiddet artış gösteriyor. Şiddet; iş yükünün aşırı artması, yanlış sağlık politikalarıyla halkın gerçek dışı beklentilere sürüklenmesi sağlıktaki şiddetin özel nedenleri olarak görülebilir. Sağlıkta şiddet en çok acillerde görülüyor ve oradaki şiddetin başlıca nedeni iş yoğunluğu ve hastalarının ihmal edildiği düşüncesi. Aile hekimliğine baktığımızda ise şiddet daha çok usulsüz taleplerin hekim tarafından reddedilmesi sonucu ortaya çıkıyor. Hiçbir yetkili de çıkıp, hekimden bu görevleri istemezsiniz demiyor. Sadece bu yapılsa bile aile hekimliğindeki şiddet azalır. Ama vatandaş yardakçılığı ve popülizm buna engel oluyor” diyor. oldukça yüksek olmasına rağmen, bu hizmeti veren aile hekimleri sistemden memnun değil. Giresun Aile Hekimleri Derneği Başkanı Uzm. Dr. Ruşen Topallı, aile hekimliğinde ciddi bir revizyona, hatta sıfırlamaya ve bir formata ihtiyaç duyulduğunu söylüyor. Aile hekimlerinin statülerinin netleşmesi gerektiğini belirtiyor Uzm. Dr. Topallı ve ekliyor; “Aile hekimlerinin kamu ya da özel olup olmadığı netleştirilmelidir. Ya da tercihen hem kamu, hem de özel aile hekimlerinin bir arada var olabilmeleri (hastaneler gibi) sağlanmalıdır. Herkesin aile hekimi olmak zorunda olmamalı, ancak aile hekimine kayıt olmak özendirilmelidir. Aile hekimlerinin teknisyen olarak algılanmasına yol açan iş ve işlemler, başta ‘İlaç yazdırma’ olmak üzere kaldırılmalı. Normal gebe ve çocuk izlemleri ebelerin görevi olmalı, hangi durumda hekime yönlendirileceği konusunda protokoller belirlenmeli ve uygulanmalıdır. İsteyen hekimlerin, yine istediği şekilde düzenleyebildiği, gerekirse randevusuz başvuruyu tamamen engelleyebildiği bir randevu sistemi kurulmalıdır” diyor. SAĞLIK RAPORLARI ÜCRETLİ OLMALI Giresun Aile Hekimleri Derneği Başkanı Uzm. Dr. Ruşen Topallı, aile hekim20 lerinin içinde bulunduğu sorunları dile getirirken aynı zamanda bu sorunlara da oldukça gerçekci çözüm önerileri sunuyor. Mesela; sağlık raporlarının ücretli olması ve bu ücretin de yerine göre talep eden kurum ya da kişi tarafından karşılanması gibi. Yaşanan diğer sorunlara da farklı çözüm önerileri getiren Uzm. Dr. Topallı, şunları söylüyor; “Aile hekimlerinin başka uzman aracılığı olmaksızın doğrudan ulaşabileceği görüntüleme, diyetisyen, fizyoterapist, psikolog, sosyal çalışmacı gibi hizmet ve sağlık çalışanları bulunmalıdır. Başta misafir hasta kavramı olmak üzere tüm angaryalar kalkmalı. Aile hekimliği uzmanlığı kösteklenmekten vazgeçilerek özendirilmeli, hiçbir ihtiyaca cevap olmayan, bünyesinde haksızlıklar barındıran ‘sözleşmeli’, kısmi zamanlı aile hekimliği asistanlığı kaldırılmalıdır. Haftasonu ya da mesai saatleri dışında çalışma isteğe bağlı olmalı ve karşılığı normal çalışmanın üzerinde olmak üzere verilmelidir. Adli tabiplik ve ölüm belgesi düzenleme işleri, bu konuda daha uzun düzenlemeler yapılıncaya kadar, mutlaka ayrıca ücreti ilgili kurumlarca karşılanarak gönüllü olarak verilmelidir.” Röportajımıza sağlıkta yaşanan şiddet hakkındaki düşüncelerini sorarak devam ettiğimiz Uzm. Dr. Ruşen Topallı, “Sadece sağlıkta değil her yer- Peki, sizce aile hekimliği uygulamasında, tüm aile hekimlerinin istediği ve arzuladığı uygulama nasıl olmalı? Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir? Tüm aile hekimlerinin mesleki önceliklerinin ve beklentilerinin aynı olmasını beklemek sanırım doğru bir yaklaşım olmaz. Çoğunluğun ortak payda da buluşabileceği konular sanırım negatif performans uygulamasının kalkması, zorunlu nöbet olmaması, gelir kaybı olmadan hasta sayısının azalması, yasada yeri olmayan aile hekimliği ile ilgisi olmayan adli tabiplik, ölüm belgesi düzenleme gibi işlerin olmaması, ilaç yazdırma gibi gereksiz işlerin, her bir kurumun kafasına göre talep ettiği sağlık raporlarının ortadan kalkması olarak belirlenebilir. Aile hekimliği ilk başlarken, karşı propagandanın da etkisiyle, aile hekimliğini cazip kılmak adına, o zamanki hekim gelirlerine göre oldukça iyi sağlanabilecek bir gelir sağlandı. Bu parasal motivasyonla aile hekimliğine çok sıcak bakmayan hekimlerin de aile hekimliğini seçmesine neden oldu. Zamanla çekiciliği oldukça azalmış da olsa, o zamanki yüksek gelir algısı, ustaca yapılan manüpilasyonlarla, bugünde devam ediyor. Ailehekimliğinin zamanla çekiciliği azaldı, o zaman ki yüksek gelir algısı maniplasyonlarla devam ettirildi Maybelline ürünleri şimdi vadelialisveris.com’da MAYBELLİNE FONDÖTEN DREAM PURE BB OİLY SKİN LİGHT MAYBELLİNE VOLUM EXPRESS COLOSSAL MASCARA - SİYAH KOD: 0830000899 KOD: 0190001128 26.00 TL 15.90 TL 16.94 TL 15.90 TL MAYBELLİNE AFFİNİTONE 24H FOUNDATİON 32 GOLDEN - FONDÖTEN KOD: 0190000382 29.24 TL 19.90 TL MAYBELLİNE HYDRA EXTREME COLLAGEN RUJ 480 KOD: 0830000572 18.00 TL 12.00 TL İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar. Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz. 21 RÖPORTAJ DR. Mustafa Kasapoğlu “AİLE HEKİMLERİMİZLE YARDIMLAŞMA İÇİNDEYİZ” Samsun Halk Sağlığı Müdürü Dr. Mustafa Kasapoğlu, Samsun ve ilçelerinde görev yapan tüm aile hekimleriyle yardımlaşma içinde olduklarını söylüyor. Bölgede görev yapan aile hekimlerinin yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi veren Dr. Kasapoğlu, aile hekimlerinin sorunlarına duyarlı olduklarını ifade ediyor. u staf Dr. M LU POĞ SA a KA ASM BİNALARININ KİRA ÖDEMELERİ 2007 yılında aile hekimliği uygulamasına geçen Samsun’da, kira tespit oranları Defterdarlık Milli Emlak Müdürlüğü tarafından belirlendi. Aile hekimleri ve milli emlak arasında yapılan sözleşme sürelerinin bitiş tarihinden sonra kira artış oranları Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan ÜFE-TÜFE oranları yansıtılarak yapıldı. Samsun’da bazı kira bedellerinin aile hekimleri tarafınddan yüksek bulunduğunu belirten Dr. Mustafa Kasapoğlu, bu ASM’lerin kiralarına yönelik ilgili mercilerle görüşülüp, özellikle belediyelerden alınan kira oranları nispetinde düzenlemeye gidildiğini söylüyor. Aile hekimleri ‘Evde sağlık hizmetleri’ veriyor. Bizi bu konuda bilgilendirir misiniz? Evde sağlık hizmeti, özellikle bizimde oldukça önem verdiğimiz bir çalışmadır. Evde sağlık hizmetleri; “evinde sağlık hizmetine ihtiyaç duyan bireylerin sağlık hizmetlerinin sosyal devlet anlayışı içerisinde etkin, ulaşılabilir ve ev ziyaretleri kapsamında sunulması” olarak tanımlanmıştır. Bu hizmetle herhangi bir nedenle yatağa bağımlı hale gelmiş olan hastaların evlerinde ziyaret edilerek ihtiyaçları olan sağlık 22 hizmetinin belirlenmesi, muayene, tetkik, tahlil, tedavi, tıbbi bakım ve rehabilitasyonlarının evinde ve aile ortamında sağlanması, hastalara ve aile bireylerine sosyal ve psikolojik destek verilmesi ve tüm bu hizmetlerin bir bütün olarak birlikte sunulması amaçlanmıştır. “Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşları Tarafından Evde Sağlık Hizmetlerinin Sunulmasına Dair Yönetmelik” kapsamında evde sağlık hizmetlerinin sunumu 2015 Mart ayı itibariyle T tipi (toplum sağlığı merkezi) evde sağlık hizmet birimleri ile aile hekimliği birimleri tarafından sunulmaktadır. Hizmetin yönetimi, birimler arasındaki iletişim ve koordinasyon Halk Sağlığı Müdürlüğü bünyesinde teşekkül ettirilen “Koordinasyon Merkezi” tarafından sağlanmaktadır. Evde sağlık hizmet başvurusu; hasta, hasta yakını, diğer kişi veya kurumlar tarafından 444 38 33 numaralı telefon hattı aranarak ya da “Evde Sağlık Hizmeti Başvuru Formu” doldurularak veya Toplum sağlığı merkezi/aile hekimleri aracılığıyla il koordinasyon merkezine yapılmaktadır. Koordinasyon merkezi, yapacağı ön değerlendirme neticesinde talepleri uygun görülen hasta için, ikamet ettiği yerin yakınlığını, sağlık hizmeti ihtiyacının düzeyini ve hasta yoğunluğunu dikkate alarak, uygun gördüğü birimi ya da hastanın kayıtlı olduğu aile hekimini görevlendirir. Aile hekimi kendisine bildirim yapılan kayıtlı kişiyi, bildirimi takip eden beş iş günü içerisinde evinde ziyaret eder. Bununla birlikte aile hekimi de hizmet sunumu esnasında tespit ettiği evde sağlık hizmetine ihtiyacı olan hastayı koordinasyon merkezine bildirebilir. Haziran ayı itibariyle 46 sağlık personeli ve 8 şoför ile 3442 hastaya evde sağlık hizmeti sunulmaktadır. SAMSUN YENİ ASM-TSM BİNALARI PLANLAMASI Önümüzdeki yıldan itibaren Samsun’da ASM-TSM binalarının yapımı ve bakımları konusunda da Samsun Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından çalışmalar gerçekleştirilecek. Dr. Mustafa Kasapoğlu, bu yönde binaların yapımı için 2016 yılı yatırım programına teklif sunulduğunu söylüyor. Bu bağlamda; 19 Mayıs TSM ve ASM Çarşamba TSM, ASM ve 112 Ayvacık TSM ve ASM Havza TSM ve ASM Atakum TSM ve ASM İlkadım TSM ve ASM yapımına başlanacak. Geçici koruma altına alınanlara verilen sağlık hizmetleri nasıl gerçekleştirilecek? Geçici korunma statüsünde ülkemize giriş yapan Suriye vatandaşları Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından kayıt altına alınarak ikamet ettikleri İlin Valiliği tarafından geçici koruma kimlik belgesi düzenlenir. Kimlik belgesi verilenlere yabancı kimlik numarası da verilir. Geçici korunma altındaki yabancıların kayıt yaptırdıkları ilde sağlık hizmetleri almaları esastır. Geçici koruma altındaki yabancıların sağlık hizmetlerinden yararlanmaları için öncelikle birinci basamak sağlık hizmeti vermekte olan bir sağlık kuruluşuna başvurmaları gerekmektedir. Birinci basamak sağlık kuruluşunca gerekli görülmesi halinde geçici koruma altındaki yabancı sevk zincirine uygun olarak ikinci ve üçüncü basamak 23 sağlık kuruluşuna yönlendirilir. Birinci basamak sağlık kuruluşuna başvurulmadan ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşlarına doğrudan başvurulamaz. VALİLİK TARAFINDAN KARŞILANACAK Samsun Halk Sağlığı Müdürü Dr. Mustafa Kasapoğlu, geçici koruma altındaki yabancılara ikinci ve üçüncü basamakta sunulan sağlık hizmetleri dâhil olmak üzere sağlık hizmetlerinin bedelleri; Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından genel sağlık sigortalıları için belirlenmiş olan güncel sağlık uygulama tebliğindeki bedeller uyarınca geçici koruma altındaki yabancının kayıtlı olduğu Valilik tarafından karşılanacağını belirtiyor. Fakat, geçici korunanlara birinci basamak sağlık hizmetleri Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından verilecek. Peki, geçici korunanlara yönelik birinci basamak sağlık hizmetleri kapsamında hangi hizmetler sunulacak? Bu hizmetler maddeler halinde şunları kapsayacak: a) İlk kademe tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri sunulur. b) Bulaşıcı hastalık riskine karşı gerekli tarama ve aşılar yapılır c) Aşılama hizmetler. ç) Ülkemizdeki bebek/çocuk ve ergenlere yönelik olarak sunulan sağlık hizmetleri geçici koruma altına alınanlara da aynı şekilde verilir. d) Ülkemizdeki doğurganlık çağındaki kadınlara yönelik verilen kadın ve üreme sağlığı ile ilgili hizmetler geçici koruma altındaki kadınlara da aynı şekilde verilir. e) Toplu kullanım alanlarının ve gerektiğinde kişisel alanların sağlığı uygunluğu kontrol edilerek, tespit edilen aksaklıkların giderilmesi ve geçici barınma merkezlerinin bulunduğu çevre koşullarının sağlık açısından uygun hale getirilmesine yönelik çevre sağlığı ile ilgili hizmetler yürütülür. f) Geçici korunanlar arasında madde bağımlılığı veya psikolojik sorunları olduğu tespit edilenler hakkında, sağlık kurumuna nakli de içerebilecek tedbirler alınır. g) Geçici korunanlar arasında halk sağlığını tehlikeye düşürebilecek potansiyel bir durum/hastalık olması halinde profilaksi, izolasyon/karantina gibi koruyucu önlemler Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından uygulanır. 24 Bizlere ÖBS hakkında bilgi verir misiniz? Ölüm istatistiklerinin eksiksiz, hızlı ve daha kaliteli şekilde derlenmesi için; Sağlık Bakanlığı, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü ve Türkiye İstatistik Kurumu ile veri alışverişini ve ülkemizde ölen kişilere ait bilgilerin elektronik ortama aktarılmasını sağlayabilmek amacıyla hazırlanan “Ölüm Bildirim Sistemi (ÖBS)” yazılım programı 01/01/2013 tarihi itibariyle uygulanmaya başladı. Ölüm resmi sağlık kurumlarında gerçekleşmiş veya cenaze resmi sağlık kurumuna getirilmiş ise, ölüm belgesi sağlık kurumunca düzenleniyor. Ölümün sağlık kurumları dışında gerçekleşmesi durumunda ise ölüm belgesi cenazenin bulunduğu yerdeki belediye tabibi tarafından, belediye tabibi bulunmayan yerlerde toplum sağlığı merkezi hekimi yoksa aile hekimi tarafından, bunların bulunmaması halinde ise ölüm belgesi düzenleme yetkilisi tarafından verilecek. İlimizdeki tüm belediyelerle konu ile ilgili resmi yazışmalar yapıldı, maalesef belediyelerde tabip olmaması nedeniyle onlar tarafından sadece şoför ve araç desteği sağlanıyor. Adli tıp kurumunun doğrudan hizmet vermediği ve hastane bulunan yerlerde yerinde ölü muayenesi dışındaki adli tıp hizmetleri hastaneler tarafından verilmektedir. Merkez ilçelerde (Atakum, Canik, İlkadım ve Tekkeköy) mesai saatleri dışında gerçekleşen ölümlerde 0(362) 239004049 numaralı telefondan Halk Sağlığı Müdürlüğü bünyesinde hizmet veren icap nöbeti bulunan hekime ulaşılarak ölüm belgesi düzenlenir. Diğer ilçelerde ise bu sistem icapcı adli tabip tarafından yürümekte ve böylece 24 saat kesintisiz hizmet veriliyor. KETEM’LER OLDUKÇA ÖNEMLİ Günümüzde kanserin önemli bir halk sağlığı sorunu haline geldiğine değinen Dr. Mustafa Kasapoğlu, kanserin ölüme sebep olmasının yanı sıra tedavideki yüksek maliyetler nedeniyle de hem iş gücü hem de ülke ekonomisine çok ağır kayıplar verdiğini söylüyor. DSÖ’nün 2025 yılına kadar bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan ölüm oranlarını yüzde 25 oranında azaltmayı hedeflediğini söyleyen Dr. Kasapoğlu; “Tüm kanserlerin üçte biri önlenebilir, üçte biri erken teşhis edilebilir kanserlerdir. Toplum bilincinin ve kanser farkındalığının oluşturulması ile meme, rahim ağzı, kalın bağırsak kanseri gibi kanserlerde erken taramalarla ölümler önemli ölçüde azaltılabilmektedir. Kanser yüzde 90 oranında çevresel, yüzde 10 oranında ise kalıtsal genetik faktörlere bağlı oluşmaktadır. Çevresel faktörler arasında da tütün ürünlerinin kullanımı, sağlıksız beslenme ve obezite, alkol ve enfeksiyonlar ilk sıralarda yer alıyor. Kanser kontrolünün en önemli aşaması hiç kuşkusuz ki kanseri önlemektir. Bu amaçla yurt genelinde Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezleri (KETEM) kurulmuştur. İlimizde de İlkadım ve Çarşamba ilçelerinde olmak üzere iki KETEM hizmet vermektedir. Aile Sağlığı Merkezleri, Toplum Sağlığı Merkezleri ve KETEM işbirliğiyle Ulusal Kanser Kontrol Programı kapsamında 3 kansere yönelik tarama programları yürütülmektedir. Samsun Halk Sağlığı Müdürlüğü olarak “ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARIR” diyerek, tüm Samsun’lu vatandaşlarımızı Aile Sağlığı Merkezlerine ve KETEM’e kanser taramalarını yaptırmak için bekliyoruz” diyor. MOBİL HİZMET UYGULAMASI Samsun’da 160 aile hekimi tarafından 183 Bin kişiye mobil hizmet sunulduğunu söyleyen Dr. Mustafa Kasapoğlu; “Bu oran İl nüfusunun yaklaşık yüzde 15’ ini oluşturmaktadır. 2015 Temmuz ayı itibariyle Coğrafi Bilgi Sistemine geçilerek Aile hekimlerinin mobil bölgeleri için güzergâh ve km bilgileri belirlenmiş ve böylece hizmet sunumunda bir standart oluşturmak amaçlandı” diyor. Sağlık Bakanlığı Sağlık Bilgi Sistemleri Genel Müdürlüğü tarafından fert ve toplum sağlığının korunması, iyileştirilmesi ve geliştirilmesi için kişisel sağlık kayıtlarının gizlilik, güvenlik, bütünlük ve mahremiyeti korunarak kişilerin kendileri tarafından kendi dijital sağlık kayıtlarına erişebilmesini sağlamak amacıyla e-Nabız adı verilen Sağlık Net Online Sistemi kuruldu. Bu hizmete de değinen Dr. Kasapoğlu, şunları söylüyor; “Bu kapsamda tüm sağlık hizmeti sunucularından kendilerine ait verileri sisteme entegre etmeleri konusunda gereken çalışmalar başlatılmıştır. Ayrıca e- İmza, mobil imza ve e-Devlet şifresi olmayan vatandaşlarımızın e-Nabız sistemine erişimini kolaylaştırmak için aile hekimlerimiz geçici şifre oluşturmak amacı ile vatandaşlarımıza yardımcı olacak.” 25 YAZAR Hakan UZUN - TRABZON işlerde kendilerine muavenette bulunmak üzere küçük sıhhat memurları istihdam edilir.” hükmü yer almaktadır. DEFİN RUHSATI DÜZENLEMEK, KİMİN GÖREVİDİR? BU SAYIMIZDA DEFİN RUHSATI DÜZENLEME GÖREVİNİN KİME AİT OLDUĞUNU BULMAYA ÇALIŞACAĞIZ. HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ İLK ÖNCE KANUNLARA SONRA YÖNETMELİKLER VE YÖNERGELERE BAKACAĞIZ. Defin Ruhsatları ile ilgili kanun, 24.04.1930 tarihinde kabul edilen 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’dur. Bu kanunu incelediğimiz zaman, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 216. Maddesinde defin ruhsatının kimler tarafından düzenleneceği belirtilmiştir. Madde-216 “ Belediye tabipleri olan yerlerde defin ruhsatiyeleri bu tabipler tarafından, bulunmadığı takdirde Hükümet tabipleri tarafından mevtanın muayenesinden sonra verilir. Ölümüne sebep olan hastalık esnasında tedavi eden tabibin verdiği ruhsatname resmi tabipler tarafından tasdik edilmek şartiyle muteberdir.” hükmü yer almaktadır. Demek ki belediye tabiplerinin olduğu yerlerde defin ruhsatı belediye tabipleri tarafından, belediye tabibinin bulunmadığı yerlerde ise Hükümet tabipleri tarafından defin ruhsatı verilecektir. PEKİ HÜKÜMET TABİBİ KİMDİR? Bu sorunun cevabı yine Umumi Hıfzıssıhha Kanununda yer almaktadır. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’ nun 8. maddesinde, “Her kazada ve icabı takdirinde nahiye merkezlerinde bir veya mütaaddit Hükümet tabipleri istihdam olunur. Hükümet tabipleri doğrudan doğruya vilayet sıhhiye müdürünün emri altında olup memur oldukları mahallerin sıhhi umur ve muamelelerinden mesuldür ve kaymakamın sıhhi hususatta sıhhi müşaviridir. Hükümet tabiplerinin maiyyetlerinde sıhhi 26 ŞİFREYİ ÇÖZECEK OLURSAK Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 8. maddesinde tarif edilen, hükümet tabibi şifresini çözecek olursak; Hükümet tabipleri Her kazada (ilçede), istihdam olacak, İl Sıhhiye (Sağlık veya Halk Sağlığı) Müdürünün emri altında olacak, Memur oldukları mahallerin sıhhi işlerinden mesul olacak, Kaymakamın, sıhhi hususta müşaviri olacaktır. Günümüze uyarladığımız zaman, Hükümet tabiplerinin Toplum Sağlığı Merkezi Hekimleri olduğu açık ve seçik olarak bellidir. Bu durumda belediye hekiminin bulunmadığı yerlerde defin ruhsatı düzenleme görevi, Toplum Sağlığı Merkezi Hekimlerinindir. görevleri bulunmadığı net olarak anlaşılmaktadır. Kanunu incelemeleri tamamladıktan sonra konu ile ilgili yönetmelikleri incelediğimiz zaman, 19.01.2010 tarihinde yayınlanan, 1. Değişikliği 03.04.2012 tarihinde, 2. Değişikliği 19.01.2013 tarihinde yapılan, Mezarlık Yerlerinin İnşaası ile Cenaze Nakil ve Defin İşlemleri Hakkında Yönetmeliği’ nin 4. maddesinde ki tanımlar kısmının h) maddesinde, Hükümet tabibi: Toplum sağlığı merkezi hekimini veya aile hekimini,(değ:19.01.2013) ifade eder, hükmünün bulunmasına rağmen, bu hükmün çıkartılacak olan yönetmeliklerin, mevcut kanunlara aykırı olamayacağı gerçeğine göre değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Bu hukuksal tespite göre 19.01.2013 tarihinde yönetmelikte yapılan bu değişikliğin HUKUKSUZ olduğu açık ve nettir. Bu hukuksuzluğun, Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu’nun (AHEF) açmış olduğu dava ile giderileceğine eminiz. Adaletin ve Hukukun Her Zaman Üstün Olduğu Günlerde Yaşamak Dileklerimle… AİLE HEKİMLERİ HÜKÜMETE TABİBİ MİDİR? Bunu anlayabilmek için yine iki Kanunu ve Aile Hekimliği Hizmet Sözleşmesini inceleyeceğiz. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nu yukarıda incelediğimiz zaman, aile hekimlerinin hükümet tabibi tanımına uymadığını net bir şekilde görebilmekteyiz. 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu’nu incelediğimiz zaman ise aile hekimlerinin defin ruhsatı düzenleme görevi olduğuna veya hükümet tabibi olduğuna dair hiçbir ibarenin yer almadığı görülmektedir. Aile Hekimlerinin görev tanımı, 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu’ nun 2. maddesinde tanımlanmıştır. ” Aile hekimi; kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini yaş, cinsiyet ve hastalık ayrımı yapmaksızın her kişiye kapsamlı ve devamlı olarak belli bir mekânda vermekle yükümlü, gerektiği ölçüde gezici sağlık hizmeti veren ve tam gün esasına göre çalışan aile hekimliği uzmanı veya Sağlık Bakanlığının öngördüğü eğitimleri alan uzman tabip veya tabiptir.” Aile Hekimi ile Vali arasında imzalanan, Aile Hekimliği Hizmet Sözleşmesini de incelediğimiz zaman, aile hekimlerinin defin ruhsatı düzenleme görevi olduğuna veya hükümet tabibi olduğuna dair hiçbir maddenin yer almadığı görülmektedir. DEFİN RUHSATI GÖREVİMİZ YOK! Yukarıda açıkladığımız kanunu gerekçeler doğrultusunda, aile hekimlerinin hükümet tabibi olmadıkları ve defin ruhsatı düzenleme 27 RÖPORTAJ Her yerde bulunamayan hediyelik ürünler vadelialisveris.com ALIŞVERİŞ AİLE HEKİMLİĞİ YAPMAYA 100 ÜM VAR! Sağlık Bakanlığı’nın aile hekimelerine cumartesi günleri 8 saat nöbet tutma yükümlülüğü getirmesi üzerine, aile hekimleri tarafından başlatılan eylemler farklı bir boyut kazandı. Her ne kadar meydanlara inilmese de, tabii Sağlık Bakanlığı ve aile hekimleri arasındaki bu nöbet düellosu sosyal medyada tam gaz devam ediyor. FACEBOOK GRUBU’nda birbirinden ilginç paylaşımlarda bulunarak ‘Ceza Yönetmeliği’ni tabir yerindeyse komik bir üslupla alaya almaya başladı. Bizlerde İSTAHED Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Gürsel Özer ile bu oluşumu masaya yatırdık. Güç Birliği Platformu tam olarak neyi amaçlıyor? Güç Birliği Platformu verilen cezalardan korkmadığını, 100 puanla sözleşme feshi tehdidine boyun eğmeyeceğini kararlılıkla bildirdi. İSTAHED Yönetim Kurulu Üyemiz Engin Çapar’ın paylaşımı tüm etkinliğin kıvılcımı oldu. Engin Çapar, paylaşımında; “Hiçbir nöbette açılmadı, ne aile hekimi, ne de aile sağlığı çalışanı ebelerimiz, hemşirelerimiz hiçbir cumartesi bu kapıdan geçmedi… Var mı başka?” dedi. İSTAHED facebook grubunda paylaşımlar ard arda gelmeye başladı. Ayrı paylaşımlarla bu olay genişledi. Etkinlik geniş kitlelere yayılarak kabul gördü ve paylaşımlar arttı. Aktivist birimler resimlerini koyarak etkinliğe devam ettirdi. Sağlık Bakanlığı tarafından 2014 yılında çıkartılan aile hekimlerine haftasonu nöbeti getirilmesi, 2015 yılının Nisan ayında yürürlüğe girmişti. Bakanlığın bu uygulamasına aile hekimlerinin yanıtı sert oldu. Binlerce hekim meydanlara indi ve cumartesi nöbetlerine gidilmeyeceğini beyan etti. Aile hekimlerinin kararlılığını ve direncini gören bürokratlar, karşı bir atak gerçekleştirerek nöbete gitmeyen aile hekimlerine 20 ceza puanı uygulanacağını ‘Ceza Yönetmeliği’ ile ilan etti. 100 ceza puanına ulaşan aile hekimlerinin sözleşmeleri fesedilecek. Peki, ceza ile yola getirmeye çalışma yöntemi aile hekimleri tarafında nasıl bir yanıt buldu dersiniz? Sizleri fazla merakta bırakmayalım ve hemen açıklayalım. İstanbul Aile Hekimleri’nin (İSTAHED) çağrısı ile İstanbul Tabip Odası (İTO), İstanbul SES Şubeleri, Birlik ve Dayanışma Sendikası, Türkiye Aile Hekimleri Uzmanları Derneği (TAHUD) İstanbul Şubesi ile Türk Sağlık-Sen’den oluşan ‘GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU’ adı altında 15 Haziran Pazartesi günü biraraya geldi. Sürece daha sonra dahil olan Genel Sağlık İş Sendikası ve İstanbul Aile Sağlığı Elemanları Derneği (İSTASED) ile gücüne güç katan platform, İSTASED 28 FLAMELİNE BACASIZ BİO ŞÖMİNE KOD: 0400004341 369.90 TL 249.90 TL GÜNEŞ ENERJİLİ 10.400 MAH POWERBANK (DARBE VE SUYA DAYANIKLI) - KARE KOD: KNSHRKGS UZAKTAN KUMANDALI HELİKOPTER UFO QUADCOPTER KOD: T650 189.90 TL 119.90 TL PARA SAYAN KAVANOZ KUMBARA KOD: 1090001357 65.32 TL GÖKKUŞAĞI PROJEKSİYON GECE LAMBASI - LUCKY RAİNBOW KOD: LCK70045 86.70 TL 28.90 TL SİHİRLİ ZİNCİR ŞİŞE TUTACAĞI CHAİN HOLDER KOD: 1090001223 20.52 TL 169.90 TL 99.90 TL Aktivist ruh tekrar canlanmış oldu… Evet. Nöbete direnç oranları tekrar yükseldi. Aile sağlığı çalışanları geniş kitlesel katılımı görünce yalnız olmadıklarını anladı. Daha sonra bireysel paylaşımlar başladı. Çok sayıda afiş, yaratıcı sloganlar, zeki espiriler her geçen gün artarak devam etti. Dirence ivme kazandırdı. Son olarak neler söylemek istersiniz? Aile hekimleri ve aile sağlığı çalışanları, gelecek nesillere sağlıklı yaşam bırakmak için, meslek onuru için, anayasal dinlenme hakkı için, emeğimizin değersizleştirilmesine ‘DUR’ demek için, halkın ve hekimin sağlığı için, koruyucu hekimlik ve aile hekimliği uygulaması için direnmeye devam edecek. AUTOMİX MUCİZE 3D KAYDIRMAZ TORPİDO PEDİ KOD: 32NN54 19.90 TL 9.90 TL DİNAMİT ALARMLI SAAT KOD: 1090000640 99.90 TL 54.90 TL KENDİNDEN ÇİÇEK SULAYAN BULUT SAKSI KOD: YMB0203400 49.90 TL 19.90 TL İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar. Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz. 29 RÖPORTAJ SAĞLIKTA AÇIK OLAN HER DELİK AİLE HEKİMLERİNCE KAPATILIYOR üzerinden bu görev mutlaka kaldırılmalıdır. Son zamanlarda sağlıkta yaşanan şiddet olayları arttı. Sizce sağlıkta şiddetin önlenmesi adına yetkililerin ve AHEF’in yapmasını istediğiniz çalışmalar nelerdir? Sağlıkta şiddetin temeline bakmak gerek. Şiddetin temelinde, halkın sağlık okur-yazarlığının çok az seviyede olduğu var. Bundan ziyade hekimlik mesleğini değersizleştiren popülist söylemlerin ön plana çıkması, sağlıksız sağlık politikaları ile çalışana yüklenen aşırı angaryaların olduğu görülmektedir. Günümüzde halen daha çalışma şartları netleşmemiş, her şartta çalışır anlayışı ile yönetilen bir Aile Hekimliği Uygulaması söz konusu. AHEF Yönetim Kurulu Üyesi ve ÇAHED Başkanı Dr. Ali Yılmaz ile aile hekimlerinin yaşadığı her sorunu masaya yatırdık.Aile hekimlerinin çalışma şartları gittikçe zorlaşırken, aile hekimleri yaşanan süreçte AHEF’in nasıl bir yol haritası izleyeceğini merak ediyor. garya uygulamalarla karşı karşıyayız” diyor. Dr. Ali YILMAZ AHEF Yönetim Kurulu Üyesi ve ÇAHED Başkanı Dr. Ali Yılmaz, aile hekimlerinin çalışma şartlarının gün geçtikçe bozulduğunu söylüyor. Peki, başlarda özendirici olan hatta büyük başarılara imza atan aile hekimleri bir anda nasıl üvey evlat durumuna düştü? Bu sorunun cevabını elbette Dr. Ali Yılmaz’dan alacağız. Ama onun öncesinde Dr. Yılmaz, aile hekimlerinin çalışma şartlarında her hangi bir düzenlemeye gidilmemesi halinde aile hekimlerinin başlarının çaresine bakmaya yöneleceğini söylüyor. Çünkü mevcut çalışma şartlarına bakıldığında bir aile hekimi olarak Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerini veriyor olmakla mükellef değilsiniz. Hekimliğin yanı sıra iyi bir muhasebeci, bilgisayar 30 uzmanı, avukat, idareci, dedektif ve tüm popülist politikaları göğüsleyebilecek kadar sinirlerinize hakim bir yapıya sahip olmanız gerekiyor. Zaten aile hekimleri, hemen hemen her platformda özellikle tek bir şeyi dile getiriyor; “Geleceğin sağlıklı nesillerini yetiştirmenin en önemli ayağı olarak, Birinci Basamak Koruyucu Sağlık Hizmetlerini, sürdürülebilir bir sağlık politikasıyla sunulmasını sağlayan, uygulayıcıları olmak istiyoruz.” AHEF Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ali Yılmaz; “Sağlıkta ve sağlık hizmetlerinde açık olan her delik aile hekimleri üzerinden kapatılmaya çalışılıyor. An- ‘ANGARYA’ olarak tabir ettiğiniz işlerden sözeder misiniz? İş ve işçi sağlığı muayeneleri-aşıları, mobil hizmetler, evde sağlık hizmetleri, ev ziyaretleri, nöbetler, ölüm bildirim sistemi hizmetleri, entegre hastane hizmetleri, adli tabiplik, görev tanımı belli olmayan cumartesi nöbetleri… yoruldunuz değil mi? Bir de bu hizmetlerin desteklenmesi gereken hastane ve diğer kurumların entegrasyonlarının olmadığını düşünün. Kabus gibi… Evet, biz aile hekimleri hergün bu kabusla uyanıyor ve olağanüstü bir eforla bu hizmetleri bugün için göğüslüyoruz. Gelişmiş ülkelerdeki meslektaşlarımızın kendilerine kayıtlı olan hastalarının dört katı kadar bir hastaya bakıyoruz. Özlük haklarımızın ge- rilemesine rağmen, hiçbir vatandaş sorumluluğu verilmeksizin, yıpranma payımızın gasp edilmesine, eşdeğer emeklilik haklarımızın verilmemesine rağmen, bu hizmetleri üretiyoruz. Tüm bu sorunlara karşı önerdiğiniz çözüm yolları neler? Aile hekimliği birimine kayıtlı kişi sayısı 1500-2000 kişiye çekilmeli ve sevk zinciri oluşturulmalıdır. Sürdürülebilir bir aile hekimliği uygulaması için, asıl hizmetlerimizin dışında angaryalar verilmemelidir. Özlük haklarımız daha ileriye taşınmalı, yıpranma payımız ve eşdeğer emeklilik hakkımız düzenlenmeli. Sonra kronik hasta takipleri ve kanser hastaları başta olmak üzere asıl hizmetlerimizin sürdürülebilir olması için hastane entegrasyonları sağlanmalı. Etkinliği olan vatandaş sorumluluğu olmalıdır. Cumartesi nöbetleri adı altında ASM’lerde tutturulmaya çalışılan nöbet sistemi baştan değerlendirilmeye alınmalı, bizlerin Aile hekimleri geçtiğimiz yıl oldukça zor bir dönem geçirdi. 2015 yılında sizce aile hekimlerini neler bekliyor? Sadece geçtiğimiz yıl değil geçen her yıl bir önce ki yılı aratır oldu. Giderek yüklenen angaryalar, idarecilerin tutum ve tavırları, sistemdeki açıkların Aile Hekimleri üzerinden kapatılmaya çalışılması gayretleri, iller arası mevzuatsal ve saha pratiği uygulama farklılıkları, özlük haklarımızda gerilemelerin olması, tartmadan sürekli değişken mevzuatların ortaya konması, siyasilerce mesleki saygınlığımızı düşürecek tutumların sergilenmesi, oy uğruna ilmi olmayan akıl almaz uygulamaların ortaya konması, Aile Hekimlerini çalışma huzurunu maalesef bozdu ve bozmaya da devam edeceğini düşünüyorum. “ALGI YÖNETİMİ YAPILIYOR” AHEF’in aile hekimlerinin haklarını korumak için raporlar yazıp TBMM’deki milletvekillerine ziyaretler gerçekleştirdiğini söylüyor AHEF Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ali Yılmaz. Komisyonlarda AHEF’in görüşlerini dile getirmesine, bakanlık, müsteşarlık ve başkanlık seviyelerinde defalarca görüşmeler yapılmasına rağmen istenilen sonucun alınamadığını hatırlatan Dr. Yılmaz, bildiğini okuyan, iyi bir algı yönetimi yaparak AHEF’in icraatlarını değersizleştiren bürokrasinin maalesef aşılamadığını söylüyor. Bazı yerlerde AHEF’in kazanma noktasına gelmişken geri adımlar attığını söyleyen Dr. Yılmaz, “AHEF olaylara yeterince tepki veremedi ve ‘DUR!’ 31 diyememesi hepimizi hüsrana uğrattı. Oysa bunu aşmanın tek yolu bakanlığın ve bürokrasinin algıyı yönetemeyecekleri bir eylemsizlik sürecine girilmesi olmalıydı. Her ne kadar son 3+1 günlük iş bırakma kararına karşı çıkan bir AHEF başkanının olmasını da anlamak güç tabi. Aksine, vatandaşın bi haber olduğu , Bakanlıkla flört ettiğimiz, biz aile hekimliği çalışanlarını yoran, cumartesi nöbetlerine gidilmemesi eylemi ile uzun soluklu sinir harbine başlandı. Saha da çalışanlarımız adına Masaya oturma becerisini kullanamadı” diyor. MASAYA YUMRUĞUNU VURMALI “AHEF, son noktayı, saha da bir arkadaşımın sözleşmesinin, nöbetlere katılmadığı için fesh edilmesi durumunda, tüm aile hekimlerimizin iş bırakması ile sonlandırır ve bugünden itibaren dillendirir. Bakanlığın algıyı yönetemeyeceği, her türlü eylemselliği ‘’süresiz iş bırakmayı’’göze alabilir, alabilmeli ki masaya oturabilsin ve hangi siyasi otorite gelirse gelsin sahada ortaya konacak uygulama AHEF ‘in görüşünden geçebilsin” diyen AHEF Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ali Yılmaz, nasıl bir AHEF yönetimi istediğini de bu sözleriyle ortaya koymuş oluyor. Sahanında AHEF Yönetimine mutlaka destek vermesi gerektiğini üstüne basa basa dile getiren Dr. Yılmaz, aksi halde hiçbir yönetimin başarılı olamayacağını söylüyor. Peki, Ömründe savunma vermemiş, ceza almamış hekimler dahi savunma ve cezalarla karşı karşıya olduğu bir süreç yaşanıyor. Sizce bunun nedenleri neler? Yeni ceza 32 yönetmeliği konusundaki düşünceleriniz neler? Soruşturma ve cezai süreçle karşı karşıya kalınacağı, bu noktaya gelineceği sürecin başından buyana belli idi. Süreğen ve uzun soluklu,’’Halkın bihaber ‘’olduğu (Cumartesi nöbetlerine gitmeme eylemi) bir eylemsellik süreci , sadece biz çalışanları yıpratacağı ve taşra teşkilatı idarecilerini yoracağı, Bakanlığa fazlaca bir zorluk oluşturmayacağı ortada idi. Ne tekim ceza yönetmeliğinde katmerlenerek gelen ceza puanlarından bunu rahatlıkla anlayabilirsiniz. Ancak karar karardır, pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. 100’’e az kaldı ve bu şekilde ‘’Garip-Guraba’’ bir Aile Hekimliği Uygulaması içerisinde çalışmaktansa sözleşmemin fesh olmasını tercih ederim. Çözüm; kati sonuç elde edecek bir eylemsellikle yola çıkmanın gerekliliği de orta da. Çünkü yazılan, çizilen hiç bir raporunuzun dikkate alınmadığı, dinlenmediğiniz ve ilmi yolları dikkate almayan, sadece kendi bildiğini okuduğu, uygulamalarını algı üzerine kurgulayan bir otorite ile karşı karşıyayız. Avrupa’daki meslektaşlarınızla kendinizi kıyasladığınızda aramızdaki en büyük farklılıklar neler? Avrupalı meslektaşlarımız, mesleki tatmini, mesleki saygınlığı, itibarı, özlük hakları en üst düzeyde olan hekimlik mesleğini icra ediyorlar. Bizler ise angaryalarla boğuşan, mesleki saygınlığı, özlük hakları için çaba gösteren, eder değerini belirlemeye çalışan, bugün için mesleki tatminini yaşayamayan, bu zorlu şartlar altında hekimlik mesleğimizi en iyi şekilde icra etmeye çalışıyoruz. Evde sağlık hizmeti yönetmeliği hakkındaki düşünceleriniz neler? Aile hekiminin Evde Sağlık Hizmetleri’nde tek bir görevi vardır; Polikliniğe gelen veya mobil ziyaretimizde tespit ettiğimiz Evde Bakım Hizmetine İhtiyacı olan kişiyi, ilgili birime bildirmek ve irtibatlandırmaktır. Başkaca bir görevi yoktur. Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir? İki önemli konu var; birincisi STK’ların önemi; Bizler STK’larımıza neden üye oluruz ne bekleriz? STK’larımızın kişi, siyaset ve herhangi bir kurum kuruluşa bağlı olmaksızın mesleki eğitim vb. hizmetleri üretmelerini, çıkacak mevzuatlar da haklarımızı savunmalarını ve bizi üst bürokrasi ile görüşmelerinde en iyi şekilde temsil etmelerini, zorda kalırlarsa bizlere dönmelerini isteriz. Oturup aleyhimize çıkacak mevzuatlarda pazarlık yapıp sonrasında Milletvekili olmalarını değil. Bu anlamda mesleki geleceğimiz için tüm STK’larda yer alınmalı, görevler üstlenmeliyiz ki, etkin ve verimli olabilelim, sağlık politikalrını bizler yönlendirebilelim. Yoksa hangi siyasi oterite gelirse gelsin bizlerden yararlanmak ve oy kapısı haline getirmek isteyecektir. Diğeri ise AHEF’in önemi; Bir aile olması, aynı sıkıntıları aynı sevinçleri paylaşan meslek örgütü olmasıdır. AHEF’i hep birlikte; kurumsallaşmış, proaktif, toplum yararını gözeterek birinci basamak hizmetleri planlayan, mesleki gelecek kaygısını giderecek şekilde politikalar üreten, Sağlık Bakanlığı önünde giden kurumsal yapı haline getirmeliyiz. Bunun tek yolu da sahanın yararı gözetilerek bir ve birlikte hareket etmekle olacaktır. 33 ACARLAR LONGOZU CA san KO Dr. Ha BİR ORMAN DÜŞÜNÜN, BİLDİĞİNİZ DİŞBUDAK, KIZILAĞAÇ, KARAAĞAÇ VE SÖĞÜTLERDEN OLUŞUYOR. AMA KÖKLERİ HER MEVSİM SUYUN İÇİNDE, GÖĞE BAKAN DALLARINDA İRİLİ UFAKLI KUŞLAR ÖTÜŞÜYOR. BİR GÖL DÜŞÜNÜN, İÇİNDE YÜCE AĞAÇLAR YÜKSELİYOR. ARALARINDA KADİFE ÖRDEKLER, ELMABAŞ PATLAKLAR, BAHRİLER GEZİNİYOR. BURASI SAKARYA’DAKİ ACARLAR LONGOZU. 34 Burası bir subasar orman, Acarlar Gölü Subasar Ormanı. Göl tabanının yoğun bir ormanla kaplı olduğu, dünyada ender rastlanan bir doğal oluşum. Daha bilimsel bir açıklamayla, ‘Longoz’ olarak da adlandırılan subasar orman “yılın belli dönemlerinde veya yıl boyunca taban suyunun yüksek olmasına bağlı olarak bataklık ve göllerde oluşan orman”a deniyor. Doğduğum ve çocukluğumun geçtiği köy olan Sakarya Karasu’nun Kancalar Köyü’ne artık sadece ortalama yılda bir kez gidebiliyorum. Ama Kancalar Köyü’ne giderken de mutlaka köyümüzün yakınındaki Acarlar Longozu’na uğramayı ihmal etmiyorum. Köyümüz, Acarlar Longozu’nun güneyinde yer alan küçük bir köy. Çocukken denize gittiğimizde o zamanki adıyla Gölköprü, bu günkü adıyla da Acarlar Longozu olan bu subasar ormanından geçerdik. Adını üzerindeki eski tahta köprüden olan Gölköprü, 1960’lı yıllara kadar Gölköprü Muhtarlığı’na bağlı altı mahalleden oluşmaktaydı. Daha sonra muhtarlıkları ayrılınca Longoz’un bulunduğu mahalle olan Karamüezzinler Köyü de, tıpkı bizim köyümüz gibi ayrı bir muhtarlık oldu. Şuan ki Gölköprü Köyü ise, eski adıyla Baltaköy mahallesi, Acarlar Longozu’nun beş altı kilometre güneyinde kaldı. sazan, yılan balığı, kızılkanat, turna, kefal gibi balık türleri. Yıllar geçtikçe eski tahta köprü yıkıldı ve yerine beton bir köprü yapıldı. Sonra bir gün Birinci Derece Doğal Sit Alanı, yaban hayatı geliştirme sahası olarak koruma altına alındı. Böylelikle öncelikle doğa severlerin ilgisini çekmeye başladı. Daha sonra yanına, yurt dışından köyüne dönen Yılmaz Sütçü tarafından bir restoran açılınca, günübirlik ziyaretçilerin sayısı da artmaya başladı. Karasu Kaymakamlığı tarafından yapılan, uzun bir yürüyüş yolu da tamamlanınca birçok kişi Acarlar Longozu’nun adını duymaya başlamış oldu. Acarlar Longozu Sakarya ilinin sınırları içinde; Sakarya Nehri’nin Karadeniz’e döküldüğü yerin yaklaşık 6 km batısında yer alıyor. Doğusu Karasu, batısı ise Kaynarca ilçelerinin sınırları için- Yaz günleri bazen traktör üstünde, çoğu zaman da yürüyerek denize giderken, bu eski köprüden geçerken görürdük Acarlar Longozu’nu. Yaz ayları olduğu için de her tarafındaki muhteşem güzellikteki nilüfer çiçeklerini seyretmekten kendimizi alamazdık. Bizden yaşça büyük olan ağabeylerimiz için ise önemli bir av alanıydı burası. Özellikle gece lüks lambası ile gidilen ve zıpkınla vurulan yarım metre ile bir metre arasında değişen büyük yayın balıkları. Yayın balığının yanında, 35 de kalan Acarlar, 23 kilometrekarelik büyüklüğüyle Türkiye’nin tek parça halindeki en büyük subasar ormanı. Güneybatıdan Kaynarca Deresi, güneyden Kancalar Deresi ile bunlara bağlanan küçük kollardan beslenen longozun su seviyesi yağışa ve mevsim şartlarına göre yıl içinde 1 ile 5 metre arasında değişiyor. Longozun fazla sularıysa doğudan Okçudere kanalıyla Sakarya Nehri’nin ağız kesimine boşalıyor. Acarlar Longozu, orman ve sulakalan ekosistemlerinin tüm özelliklerinin iç içe geçmesi nedeniyle flora ve fauna açısından zengin bir alan. Nemli iklim şartları nedeniyle hem orman, hem de orman altı bitki örtüsü çok çeşitlilik gösteriyor burada. Hakim ağaç türü dişbudak olmakla birlikte, kızılağaç ve karaağaç da yoğun olarak görülüyor. Ne şans! Su içinde yetişen zarif bir bitki olan su menekşesini Türkiye’de sadece Acarlar Longozu ve çevresindeki birkaç sulak alanda 36 görebilirsiniz. Gene ülkemizin nadir su bitkilerinden göl soğanı ve bataklık eğreltisi de bu alanda yetişiyor. Bunların dışında su küpesi, sarı nilüfer, beyaz nilüfer, su keneviri alanda görülen türler arasında. Acarlar Longozu ile Karadeniz kıyısı arasındaki kumullarda ise zambak ve sütleğen türleri, peygamber çiçeği, katırtırnağı ve kum sazı görülüyor. Ayrıca kuzey kıyılarında boyları 3-4 metreyi aşmayan ve yabani bir çalı türü olan böğürtlenler yer alıyor. Acarlar Longozu, Sakarya Nehri’nin ağzından batıya doğru 26 km uzanan ve kumul, bataklık, açık su ve subasar orman habitatlarının bir mozaiğini içeren Kefken-Karasu Kıyıları Önemli Bitki Alanı (ÖBA) sınırları içinde kalıyor. Acarlar Longozu kuşlar için de vazgeçilmez bir alan. Anadolu’nun üzerinden geçen iki önemli göç yolundan birisinin üzerinde bulunması nedeniyle longozda yıl boyunca 200’e yakın kuş türü ya konaklıyor ya da kuluçka- ya yatıyor. Kuş uzmanlarının yaptığı gözleme göre yerli, yaz göçmeni, kış göçmeni ve geçit yapan birçok kuş türü Acarlar Longozu’nda barınma, saklanma, üreme ve beslenme imkânı buluyor. Bu kuş türlerinin arasında alaca balıkçıl, kaşıkçı, çeltikçi, karabatak, dalgıç türleri, bahri, elmabaş pakta, altıngöz, kadife ördek, deniz ve balık kartalları sayılabilir. Acarlar Longozu bu özelliği ile Önemli Kuş Alanı (ÖKA) statüsünde ve Sakarya Deltası Önemli Kuş Alanı sınırları içinde yer alıyor. Acarlar Longozu, sadece dünyada ender rastlanan bir oluşum değil, ev sahipliği yaptığı nadir su bitkileri ve kuş türleri ile doğa severler için bulunmaz bir vaha. Şu an gece konaklama imkanı bulunmayan bu doğa cennetinde, zaman içinde ağaç evler (tree house), pansiyonlar ya da kamp alanları yapılabilirse, konuklarını daha uzun süre misafir edebilmesi mümkün olabilecektir. 37 RÖPORTAJ SEZEN AKSU DOKTOR DELİ OLDUĞUMU AİLEME SÖYLEMEDİ Sanat hayatında dile kolay, tam 40 yılı geride bırakan Sezen Aksu’nun hayatından doktorlar hiç eksik olmamış. Annesi bir gün onun normal olmadığını düşünüyor ve Dr. Bekir Urfalı’ya götürüyor. Dr. Urfalı da, Sezen Aksu’nun annesine “Bu kızın canı büyük, bedeni küçük. Sığmıyor” diyerek normal olduğunu söylüyor. Yıllar sonra Dr. Bekir Urfalı Sezen Aksu’yu arıyor ve “Senin deli olduğunu ailene söylemedim” diyor. Röportaj: Kaan YURTTÜRK Fotoğraf: İlgin AYIK 38 39 Bazı insanlar vardır, kısacık da olsa hayatınıza girdiği için ‘İyi ki tanıdım’ dersiniz. Ben de o günün sonunda Sezen Aksu için tam da bu cümleyi geçirdim aklımdan. Bu kadar çok röportaj yapılmasına rağmen onun hakkında pek bir şey bilmiyoruz aslında. Röportaj öncesi bizi uyarıyorlar. Merdivenden düşerek ayak bileğini kıran ve her ne kadar tedavi görsede ağrıları olduğunu söyledikleri Sezen Aksu, bizi karşısında görür görmez yüzünde kocaman bir gülümsemeyle soruyor; “Eee sorular neler? Yanınızda bir doktorda getirdiniz mi?” Kocaman kahkahalar atarak gülüyoruz ve röportaj öncesi bize göstermiş olduğu bu ilgiyle rahatlıyor ve hatta yanında kendimizi tüm endişe ve kaygılardan arınmış hissediyoruz. Ne de olsa karşımızda sanat hayatında 40 yılı geride bırakmış, tüm ülkenin hayran olduğu bir sanatçı var. Yanımda İTÜ Konservatuar’ında keman dersleri veren arkadaşım İlgin Ayık var. İkinci kez Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda sahne alacak olan Sezen Aksu’nun ekibinde olan İlgin’e yaklaşıp tam ortamıza giriyor ve ikimizin koluna girerek merdivenden düşerek ayak bileğini kırdığından, tedavi olmasına rağmen bir türlü geçmeyen ayak bileğindeki ağrılardan şikayet ediyor. Hep birlikte ofisine geçiyoruz. Sezen Aksu’nun Kanlıca’daki evi sanatçılardan geçilmiyor. Yanımızdan Mustafa Cecilli geçiyor ve ben “Aaa Mustafa Bey değil mi o?” diyorum. Sezen Aksu gülüyor. Her ne kadar gülümsese de yüzünden ciddi ağrıları olduğu belli oluyor. Ben, İlgin Ayık ve Sezen Aksu’nun karşısında yerimi alırken, onlar yan yana bir müddet konser hazırlıklarından ve provalardan söz ediyorlar. Sonrasında da röportajımıza başlıyoruz. Efendim öncelikle sormak zorundayım. Hekimlere yönelik çıkan dergimizin de adından da anlaşılacağı gibi, bir aile hgekiminiz var mı? (Gülüyor)… Bir aile hekimi mi? Çok sayıda doktor çevremden eksik olmuyor. Ben kendimi bildim bileli sağlık sorunları yaşadım. Hatta bakın size annemle ilginç bir anımı anlatmak isterim. Annemler normal olmadığımı düşünürlerdi. 8 yaşımdayken beni Dr. Bekir Urfalı’ya götürmüşlerdi. Doktor da “Bu kızın canı büyük, bedeni küçük. Sığmıyor” diyerek normal olduğumu söylemişti. Yıllar sonra Bekir Bey beni aradı ve “Senin deli olduğunu ailene söylemedim” dedi. Ayşecik filmleri izleyip evden kaçardım. Bir gün kafamda senaryo yazıp bavulumla birlikte evden kaçtım. Kimsenin dikkatini çekmediğimi anlayınca bir merdiven köşesinde ağlayarak dikkat çekmeye çalıştım. Nihayet biri benimle ilgilenmiş ve polise teslim etmişti. Annemle babam kaçtıktan sonra bana çok iyi davrandılar. Ben de bunu iyi bir şey zannedip 15 gün sonra tekrar kaçtım. Bu kez annem beni çok kötü dövdü. Bir daha kaçmayı denemedim. Sen ne sordun ben neler anlattım. Evet, sağlığınızdan söz edecektik. Ciddi sağlık sorunları yaşadığınızı söylediniz. Biraz daha bilgi verir misiniz? Yoksa beni tedavimi edecen. (Gülüyoruz. O arada yardımcıları masamızı ufak çaplı donatıyorlar. Pastalar ve kurabiyelerin yanında neyi içmek istersen, herşey masada.) Pinpon 40 oynamak benim hayatımı kurtardı. Bu bana Osman Müftüoğlu’nun tavsiyesiydi. Böbrek üstü bezimde rahatsızlık vardı. Bu, uyuduğu zaman kolay kolay uyanmak istemeyen bir organmış. O yüzden sürekli adrenalin salgılamam gerekiyordu. Pinpona böyle başladım. Önder (Fırat) bana pinpon öğretti. Günde 8-9 saat oynuyordum. Ayağım iyileşir iyileşmez devam etmem edecem. Sen bir sağlık sorusu daha sorarsan ben fenalık geçirecem mesela. (Gülüyoruz ve sohbetin akışı mecburen değişiyor) Peki, ama merak ediyorum. Yoğun bir temponuz var. Nasıl rahatlatıyorsunuz kendinizi? Ben kedi-köpek uykusu uyuyorum. Gün içerisinde 10 dakika, 10 dakika uyuyorum. Ne zaman 7-8 saat uyusam gözlerim kararıp midem bulanıyor. Bizim mesleği yapıp da 05.30’da ayağa kalkan pek yoktur. Saat 09.00’da stüdyoya girerim. En güzel şarkıyı o zaman söylerim. Sezen Aksu, hep mutlu bir insan mıdır? Hiç onu sinirlendiren bir şey olmaz mı? Bana mı dediniz (Gülüyor). Tam karşındayım. İsmimle konuşmana gerek yok. Bir yere gittiğimde sürekli fotoğrafım çekiliyor. Bunun şöhretin bedeli olduğunu söylüyorlar. Nedir bu, ayet mi? Ben kesinlikle aynı fikirde değilim. Bu cezayı çekmek zorundasın diyorlar. Neden çekecekmişim? Beni evde mi bulup ünlü yaptılar? Herkesin bir hayatı var. Her insanın sahip olduğu haklar var. Ünlüleri ayrı tutmak yanlış. Bu nedenle senin fotoğraf çekmene izin vermeyecem. Asista- Hep böyle mi çıkıyor şarkılar? Planlı, programlı yazılanlar vardı ama kalıcı olmadılar. Yürürken duvara tosladım, kafam çok acıdı diyelim... Orada attığın çığlık gibi... Hakikati, kalbin gerçek sesini, iç sesi ifade eden şarkılar, bulunduğu zamanı aşıyor. Acayip hit şarkılarım var, aynı etkiyi yaratamadılar. Ismarlama yazdığım şarkılar esti, yağdı ama kalmadı. “İç hisseder hakikat sırrını, ağırdan al yargını aman” diye bir cümle kurmuştum bir şarkımda. nım Gaye hanım bu noktada sana yardımcı olacak. Tamam, öyle olsun. İnsanlara şarkılarınızla zaten çok şey anlatıyorsunuz. Başka ne söylemek isterdiniz? Mesela hayata dair? Zaten benim şarkılarımı dinleyenler, hayat hakkındaki görüşümü de öğrenmek isterler. Galiba filozof olduğum düşünülüyor (gülüyoruz). Daha çok gençlere söyleyeceklerim var. Gençler hayallerinin peşinden koşmalılar. İzmir’de yaşarken şarkıcı olmayı aklımdan geçirmezdim. Ama hayallerimin peşinden koştum. Babamlar evden gidince, ışıkları kapatıp şarkı söylerdim. Çaktırmadan aşağıda kaç kişinin beni dinlediğine bakardım. Bir gün “Her Yer Karanlık” diye şarkı söylerken babam saçımdan tutup “Işıkları açtım” kızım demişti. İddialı belki ama siz insanların hayatına dokunmuş birisiniz... Belki şarkılarım özgürleştirmiştir biraz. Benim üniversite yıllarımda aşkla ilgili şarkı yok gibiydi. Şarkılarınızda var ama… Evladım var ama beni bulunduğum yere getiren anılarım elbette. Şarkılarımın içine sızan haykırışlarım, hayatın şifreleri. Oturayım da mesaj vereyim diye yazmadım. Hayatta ne biriktirirseniz onu döküyorsunuz. Farkında olmadan kalbinizden akıyor, kulağınızdan akıyor, dilden, gözden, sözden akıyor. Zaman geldi. Son soru mu? Evet. Gençleri asla kırmayı sevmem. Fakat, az önce gördüğün “Aaaa Mustafa mı o?” dediğin kişilerce bir toplantım var. (Gülüyoruz). Ya da sen soru sorma ben genel olarak bir şeyler söyleyeyim ve son noktayı koymuş olalım. Doktorlar gerçekten bizlerin yaptığı işten bile oldukça önemli şeyler yapıyor. Yahu insan kurtarıyor. Onların yaşadığı sorunları izliyoruz. Çevremdekiler anlatıyor. Ben herşeyin iyiye gideceğinden umutluyum. Bu ülkede umut etmezsen, var olamazsın. Oysa insanları umut ettirmek bile acizliktir. Zaten bir şeylerin ters gittiğinin göstergesidir. Sinyalidir. Neyse hadi bakalım, tutun beni. Derginiz güzel. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Sizce mutluluğun formülü nedir? Bir formülüm yok. Şahane mutlu bir ailede büyüdüm. Çok özel bir anne babaya sahiptim. Her şey insanlar için. Acı ve keder hep yakınında. Düğün ve cenaze hepsi bir arada. İçime atmaktan yorulduğum zamanlar oldu. Uğuldayarak ağlamak istediğim, fakat içime atmak zorunda olduğum zamanlar vardı. İçe atmak pek iyi bir şey değil. Yasını tutmazsan yas seni bulur ve tutturur. ‘Aşkı Türklere öğreten kadın’ diye yazmış biri sizinle ilgili... İddialı olmuş yahu. 41 LG 65UF850V DVB-S2/T2/C 4K UHD 3D TEKNOLOJİ 3D WEBOS SMART LED TV + 2 ADET 3D GÖZLÜK (LG TÜRKİYE GARANTİLİ) KOD: 65UF850V 7,569.00 TL KARGO BİZDEN HP Slate 7 6104en Voice Tab Dört çekirdekten güç alan bu tablet ile konuşun oyun oynayın ve çalışın. 3G sesli çağrı yeteneği, güvenilir HP performansı ile filmden müziğe, oyunlardan web’e kadar sizin için tasarlandı. KOD: G3N02 KARGO BİZDEN 950.00 TL 699.00 TL CANON POWERSHOT SX600 HS Önemli bulduğunuz anların tüm ayrıntılarını yakalayın İnce ve cep boyutunda tasarımının yanı sıra güçlü 18x zoom özelliğine sahip PowerShot SX600 HS yüksek kaliteli fotoğraflar ve videolar çekmek için gereken tüm ihtiyaçları sunar, Wi-Fi özelliğiyle çekimlerinizi çevrimiçi olarak kolaylıkla paylaşmanızı sağlar. Lenovo IdeaPad Yoga 11s 59-394431 Orange Lenovo B5030 59-433111 N2830 Güç ve performansı zengin multimedya özellikleriyle birleştiren Lenovo B5030 dizüstü bilgisayar, çok düşük maliyetle üretkenlik seviyelerinizi artıracak. Kolayca yapılandırılabilen bu bilgisayar, isteğe bağlı HD ekran ve DVD sürücü ile sunuluyor. 800.00 TL 899.00 TL 349.99 TL Yeni Yoga huzurlarınızda. IdeaPad Yoga 11s Ultrabook bir Ultrabook™ gücünü ve üretkenliğini bir tabletin mobilitesi ve özgürlüğü ile sunuyor. 360 derece çevrilip katlanır tasarım, dört yenilikçi ve göz alıcı kullanım moduyla pek çok aygıta aynı anda sahip olmuş olacaksınız. 3,000.00 TL 2,199.00 TL KOD: CSX600 KARGO BİZDEN KOD: 394431 KARGO BİZDEN KARGO BİZDEN KOD: 59433111 599.00 TL QUADRO XGAME IFW03TR-87413 İNTEL CORE İ7 En kaliteli ve birbiri ile en uyumlu bileşenlerden oluşan quadro bilgisayarlar, çok düşük bir ariza oranına sahiptir. Olası sorunlarınızda Türkiye’nin her bölgesine yayılmış quadro servis merkezlerinde, ürünlerinizin sorunları çok kısa bir sürede giderilecektir. Sahip olduğunuz quadro bilgisayarlarınızı yıllarca gönül rahatlığı ile kullanabilirsiniz. Çünkü üstün quadro teknolojisi tam 5 yıl garantilidir. SAMSUNG GALAXY TAB4 T530 10.1” TABLET SİYAH Mükemmel ergonomik uyumu ile Galaxy Tab 4 maksimum taşınabilirlik ve şık tasarım sağlıyor. Samsung Galaxy Tab 4 sizlere sonsuz eğlence seçenekleri sunarken, aynı zamanda ince çerçevesi ve yumuşak kıvrımlı kapağı ile yanınızda taşımayı ve elde tutmayı kolay hale getirecek. Uzun yolculuklarınızda sizlere eşlik edecek ve hayatınızı kolaylaştırmada yardımcı olacak. 700.00 TL 609.00 TL KOD: 87413 KARGO BİZDEN 1,900.00 TL 1,179.00 TL ARZUM AR232 FIRRIN EKMEK KIZARTMA MAKİNASI KOD: 324277 100.80 TL KOD: 0620003520 Dark SW04 Smart Design Android ve IOS Uyumlu Akıllı Saat Akıllı saat teknolojisi, Dark SW04 ile yeniden tanımlanıyor! Nabız sensörü, kamera, adımsayar, uyku monitörü, çağrı yanıtlama, numara çevirme, rehberden arama, mesaj ve bildirim okuma, kronometre, alarm, tv kumandası, hesap makinesi, fener, takvim, müzik ve video oynatıcısı gibi üst seviye özellikler ile donatılan SW04, metal dış kaplaması ve şık kayış yapısıyla dikkatleri üzerinize çekecek! 400.00 TL KOD: SW04 KARGO BİZDEN 339.00 TL BUSES SERİES BVF120S VANTİLATÖR Soğuk buhar özelliği, Güçlü ve sessiz motor 3 farklı tıpte ruzgar ufleme, Normal/Dogal/Uyku KOD: 546058 Vestel Smart 42FA7500 106 Ekran Led Tv KARGO BİZDEN 214.90 TL ARNİCA AA172L GH25100 OMEGA YUMURTA PİŞİRME MAKİNESİ Vestel Smart TV, standart televizyonun ötesinde, birbirinden farklı içerik alternatifleri sunuyor. Vestel Smart TV ile evde geçirdiğiniz zaman artık daha da eğlenceli olacak. 1,840.00 TL 42 1,219.00 TL KOD: VES5533 360 W, Gösterge ışığı ve alarm sinyali, Ölçü kabı ve iğne, Buharda yumurta. 50.00 TL 25.90 TL İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar. Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz. KOD: 462700 43 OTOMOBİL Mercedes-Benz B180 CDI Elite: Ailelerin Mercedes’i Mercedes-Benz B180 CDI Elite, tam bir aile otomobili. Başarılı performansı ve ekonomik yapısıyla geniş ailelerin gönlünde taht kuracak TASARIM Tasarımı genel olarak oval hatlara sahip MercedesBenz B180 CDI Elite’in ön konsolu oldukça şık bir görünüme sahip. Ön tarafta ızgaranın ortasındaki büyük marka logosu siyah bir zemin üzerinde sunulmuş. LED far teknolojisi ise buradaki en kışkırtıcı ayrıntılardan. Yan bölümde katlanan ve otomatik kararan aynalar göze çarpıyor. Yine jantlar ve krom detaylar bölümün şıklık çıtasını yükseltmiş. Arka bölümde yanlara uzatılmış stoplar göze çarpıyor. Bagaj kapağı üzerine uzatılmış ve yükleme alanını engellemeyen detay işlevselliği arttırmış. İÇ MEKAN Model içeride ailedeki kardeşleriyle benzer tasarıma sahip. Havalandırma ve direksiyon üzerindeki krom detaylar göz alıcı. Gösterge paneli okunaklı ve oldukça sade. Vites kolunun direksiyon arkasında konumlandırılması orta konsolda bolca eşya gözü olmasını sağlamış. Klima ve müzik sisteminin kullanımı oldukça basit. İki sistemin de performansı beğenimizi kazandı. Ön panelin üst kısmında yer alan ekranın orta konsoldan kontrol edilebilmesi oldukça pratik. Geri park kamerası özellikli bu ekran müzik sistemi kapalıyken devreye girmiyor. Önde ve arkada sunulan alan yeterli. Arkaya doğru alçalan tavan çizgisine rağmen bu bölümdeki baş mesafesi oldukça başarılı. 44 KONFOR VE YOL TUTUŞ Mercedes B Serisi’nin yol tutuş konusunda üstün olabilmesi için süspansiyonları sert olarak tasarlanmış. Bu durum asfalttaki irili ufaklı birçok çukuru size hissettiriyor. Rüzgar ve yol sesini kabin içine yansıtmayan model, motor sesi konusunda da başarılı. Vücudu iyi saran koltuklar sert yapısıyla uzun yolculuklarda yorulmayı geciktiriyor. Arka koltuktaki yolculara sunulan havalandırma ızgarası da bir diğer konfor detayı oluyor. GÜVENLİK Aracın çarpışma testinden 5 yıldızla ayrıldığını öğreniyoruz. Teste giren aracın önden çarpışmada yolcu kabini sağlam kalmış. Sürücü ve yolcunun vücutlarında ise iyi koruma sağlandığı görülmüş. BAGAJ B serisinin bagajı, bahsettiğim gibi geniş aileler için ideal. Yani bundan iyisini bu zamana kadar gerçekleştirdiğimiz otomobillerle kıyasladığımızda ben şahsen pek görmedim. Ekonomik yakıt, uzun yolda sürücüyü yormayan koltuk yapısı ve yol tutuşundaki performansıyla, kesinlikle aile hekimleri ve diğer meslektaşlarım adına diyebilirm ki test edin, zaten vazgeçemeyeksiniz. 45 YAZAR Uzm. Dr. Mithat TOSUN Delivery (Tüccar Paket Teslimatı) olarak değiştirmişti. Şirket artık paket teslimatına odaklanıyordu. UPS neden asla sola dönemez ? Posted on 15 Nisan 2014 19:16 by Dr.Mithat Tosun 1 Comment UPS (United Parcel Service of America, Inc) neden asla sola dönmez ? Şirket 28 Ağustos 1907 yılında Seattle‘da James E. Casey ve Claude Ryan tarafından 100 dolar borç bulunarak American Messenger Company adıyla kuruldu. İkisinin bir ortak bisikleti vardı. Bu ilk ad, yeni şirketin iş hedefleri için çok uygundu. O dönemlerde otomobil sayısı azdı ve telefon henüz yaygınlaşmamıştı. Daha çok telgraf kullanılıyor ve telgraflar zarfsız olarak elden teslim ediliyordu. Yani işleri daha çok kuryelikti denebilir. Şirket önce bir otelin bodrum katında, kaldırım seviyesinin altında kala basit bir büroda hizmet vermeye başladı. Jim’in kardeşi George ile bir kaç delikanlı şirkette kurye olarak çalışmaktaydı. Giriş kattaki merkezlerine gelen telefonlar üzerine kuryeler, ayak işlerine koşar, paket teslim eder ve notlar, çantalar, bavullar ve restoranlardan yemek siparişlerini de adreslere ulaştırırlardı. Teslimatları genelde yaya olarak yaparlar, uzak mesafeler içinse bisiklet kullanırlardı. 1913 yılına gelindiğinde artık otomobil sayısı artmaya başlamış, at arabaları azalmış, telefon yaygınlaşmaya başlamıştı. Eskisi gibi telgraf kullanımı yoktu ve işler zorlaşmaya başlamıştı. Bu dönemde şirket T model bir Ford olan ilk teslimat arabasını almış ve birleştirilmiş teslimat sistemi olarak adlandırılan, yani belli bir adrese gidecek paketleri tek bir teslimat aracında toplayan bir sisteme geçmişti. Adını da rakibi Evert ‘Mac’, McCabe ile birleşerek Merchants Parcel 46 Şirket ilk yıllarında birden çok aracı olduğunu göstermek için çeşitli renklerde araçlar kullanıyordu. Daha sonra tüm araçları sarı renge boyatmayı düşündüler ancak 1916 da Alman Charlie Soderstrom şirkete katılmış ve sarının kir ve toz kaldırmayacağını, temizliğinin zor olacağını söyleyerek şimdiki pullman vagonlarının koyu kahverengisi olarak tanımlanan renkte ısrar etmiş ve ortakları ikna etmeyi başarmıştı. Oysa UPS in arabaları günümüzde hergün yıkanır ve temizlenir. UPS Batı Almanya‘ya açıldığında, kahverengi olan üniformaları yeşile çevirmek zorunda kalmışlardı. Çünkü, Hitler Almanyası’nda Nazi partisinin hücum kıtası olan SS ler Kahverengi Gömlekler giyerlerdi. 1919 yılında, yani 6 yıl sonra adı United Parcel Service olarak değiştirildi. 2003 yılından beri de şirket logosu olarak kısaca UPS kullanılmaktadır. 1924 yılında Ford’un işi işçilerin ayağına getiren üretim bandı teknolojisi UPS e de girecek ve şirketin geleceğini şekillendirecekti. Paketleri işlemek için ilk taşıma bandı sistemi kullanılmaya başlanacaktı. İkinci dünya savaşı yılları UPS’in kendini yeniden tanımlamasına neden olacaktı. Yakıt ve lastik kıtlıkları, perakende dükkanlarının teslimat hizmetlerini azaltmasına ve müşterilerin kendi paketlerini eve kendilerinin taşımasına neden olacaktı. 2004 e gelindiğinde 2001 den beri hazırlığı süren yeni bir sisteme geçiliyordu. Her ayın ilk Pazartesi günü olduğu gibi yine bir Pazartesi günü tüm UPS çalışanları müdürleri David Barnes’in yaptığı yarım saatlik konuşmayı dinliyorlardı. Ama o günkü konuşmanın ardından oturanlar arasından ‘’nasıl yani ?’ sesleri yükselince konuşmayı yapan müdür sesini yükselterek aynı şeyi tekrarladı; “Bugünden itibaren hiç bir şirket aracı ile trafikte sola dönülmeyecek, sola dönmek bir sonraki bildiriye kadar yasaklanmıştır” Çalışanlar arasından bir şoför: – Nasıl yani ? Peki teslimat adresi solumuzda kalıyorsa ne yapacağız ? diye sordu – Eğer araçtaki navigosyon cihazına uyarsanız öyle bir şeyin olmayacağını garanti ediyorum şeklinde yanıtını aldı. Tabi bu sisteme inanamayanlar oldu ama müdür bey son sözünü söylemişti ve artık herkes bu kurala uyacaktı. Ve sistem çalıştı. Bu sadece ve sadece GPS sistemine eklenen bir yazılım sayesinde oldu. Kendisi de vakti zamanında taşıyıcılık yapmış olan Barnes, sola dönmek zorunda olduğunda karşıdan gelen araçları beklerken kaybettiği zaman üzülmüştü hep. Son yıllarda hazır bir program olmadığından sola dönüşü ortadan kaldırarak araçlara bir rut çizen programın geliştirilmesine 600 milyon dolar harcamıştı. Bu inanılmaz bir rakam ve programın arkasında çok yoğun bir emek var. Herşeyden öte bu yeni sisteme güven var elbette. Uygulamaya başladıkları yılın ilk 7 ayında 91.000 kahverengi araç 22 milyon kilometre daha az yol yapmıştı. Bu sadece araçların akaryakıt tasarrufuna neden olmuyor, bakım maliyetlerini de düşürüyordu. Sistem tam olarak oturduğunda eskisi gibi bir vardiyada 100 müşteriye hizmet ulaştırabilen bir şoför aynı sürede 109 müşteriye hizmet ulaştırabilecek. Yani verimlilik % 9 kadar artacak. Yılda 50 milyon litre akaryakıt tasarrufu sağlanması bekleniyordu. İlk uygulama başladığında bölgelerin üçte birinde beklenen hız ve tasarrufa ulaşılamamış. Hatalar bulunup ayıklanarak sistem zamanla mükemmelleştirilmiş ve UPS şeflerinden Michael Eskew’in deyimiyle ‘iğrenç sola dönüşler’ bitmişti. hatta bu sistem ünlü mythbusters ekibi tarafından bir tv show’unda mercek altına alınıp incelenmişti. UPS yine de yükleme ve teslimat için uygun parkyeri bulmak için zaman harcamaya devam edecek gibi görünüyor. Sonuçta ne yaparsanız yapın bazı sorunları kabullenip birlikte yaşamaya alışmak zorunda kalıyorsunuz denebilir. Ancak UPS bir çokları gibi hemen sorunlarla yaşamayı kabullenmeyip çözüm yolu var mı diye araştırmayı şirket kültürü haline getirmiş, sürekli çağın yeni getirdiklerine uyum sağlamaya ve yeni sorunlara yeni çözümler üretmeye, dünya çapında dev bir ağa sahip mamut bir şirkete çeviklik kazandırmaya ve hala hakimiyeti ve denetimi eden bırakmamaya kararlı bir şirket kültürüne sahip. Günümüzde UPS 185’ten fazla ülke ve bölgede uluslararası bir küçük paket ve belge ağı işletiyor ve dört milyardan fazla kişiye, yani herhangi bir telefon ağıyla ulaşılabilen kişi sayısının iki katı insana ulaşabiliyor. 47 ARAŞTIRMA NE DEN ANILARIMIZI NEREDE DEPOLUYORUZ? BU SORUNUN CEVABINI BULURSAK ONLARI GÜÇLENDİRMEYİ YA DA İÇLERİNDEN DİLEDİĞİMİZ BÖLÜMLERİ SEÇİP UNUTMAYI BAŞARABİLİR MİYİZ? YAZAN: KAAN YURTTÜRK Her yeni güne uyandığımızda, baştan başlamak zorunda kalmadan, bir önceki günden devraldıklarımızla hayata devam ediyoruz. Anılar, öğrendiğimiz bilgiler dünden devralarak sürdürdüğümüz görevler beynimizin içinde bir yerlerde son derece işlevsel bir şekilde kategorilere ayrılıp saklanmış olmasaydı ne yapardık? 48 UNUTUYORUZ? Unutkanlığımızın sebeplerini anlayabilmek için hafızayı oluşturan üç temel evreye göz atmakta fayda var. Bunlar; İlk kodlama evresi, uzun erimli bellekte depolama ve bilgiyi geri çağırma. Bir enformasyonla ilk karşılaşma anında dikkat ve konsantrasyonu nasıl kullandığımız çok önemli. Ne kadar yoğunlaşmış olursak, hafızaya yazılma kalitesi ve uzun erimli bellekte saklanma ihtimali o oranda artıyor. Diğer taraftan uzun erimli bellekteki bu kayıtlar aslında sadece gerçekte yaşanan şeyin bir özeti ya da ona anlam kazandıran bölümü. Bu nedenle genelde bir anının belli bölümleri ya da sadece içeriğini hatırlıyoruz. Örneğin; bir yıl önce okuduğunuz bir kitabı şu anda özetlemeye kalksanız, olayları birbirine bağlayan bölümlerin çoğunu unuttuğunuzu fark eder, buna rağmen ana hatlarıyla anlatmayı başarabilirsiniz. Hatırlamayan Adam MIT sinirbilim uzmanları uzun yıllar boyunca incelediği hastayı, bilim dünyasında ‘Hatırlamayan Adam’ olarak tanımlıyor. Bilim insanları ona kısaca HM diyorlar. Bilim insanları bu hastayla yani HM’le öyle çok zaman geçirdiki hayatına ilişkin tüm detayları ayrıntılarına kadar biliyorlardı. Oysa bu hasta, onların kim olduğunu asla hatırlayamadı. HM, tıp dünyasında en uzun süre araştırılan insan ünvanına sahip. Hayatının 53 yılı çeşitli uzmanların üzerinde araştırma yapmasıyla geçti. Onunla mulakat yapan veya bilimsel araştırmalar yürüten uzmanların sayısı 100’den fazla. Öyleki hafıza alanında yapılan keşiflerin önemli bir kısmı HM sayesinde elde edildi. Öncesinde hafıza konusunda neredeyse hiçbir şey bilmiyorduk. Bildiklerimiz ise şundan ibaretti: Bir şeyi hatırladığımızda beynimizin tamamı ya da en azından beyin korteksinin tamamını kullanıyoruz. Bu da beynimizde tüm nöronların hafıza konusunda çalıştığı anlamına geliyor. Onun sayesinde, hafızanın beynin tamamında gerçekleşen bir mekanizma değil, temporal lobla ilişkili bir süreç olduğu anlaşıldı. Yine Hm üstünde yapılan araştırmalardan önce, hafızanın tamamı kaybedilse bile zekanın bundan etkilenmediği varsayılmaktaydı. Oysa onun algısal kusurları ve dil becerilerindeki eksiklik, hafızanın zeka konusunda çok önemli bir rol oynadığı sonucuna varmamızı sağladı. HM’de hiç psikiyatrik semptomlara rastlanmadı. Benzeri görülmemiş hafıza kaybı dışında oldukça sağ- lıklı bir insandı. Hayatı boyunca bir kez bile endişe duyduğu bir şey olmadı. Hiç depresyona girmedi. Çünkü katıksız bir amnezi yaşamaktaydı. HM’nin hafıza sorunu, gençlik yıllarında yaşadığı epilepsi nöbetlerine çözüm aranırken başladı. Okulu geç bitirmesine, iş hayatında zorlanmasına sebep olan bu nöbetler yüzünden uzun süre tedavi gördü. Tedavi yöntemlerinin başarısız olması nedeniyle deneysel bir operasyona katılmak için gönüllü oldu. Operasyonda HM’nin hipokampusu ile onu çevreleyen korteksin tamamı çıkarıldı. Sonrasında nöbetlerin sayısında büyük bir düşüş yaşandı. Artık yılda en fazla bir iki nöbet geçirmeye başlamıştı. Epilepsi nöbetleri konusunda büyük bir başarı kaydedilmesine rağmen, geçirdiği operasyon sonrasında uzun erimli belleğin tüm faaliyetlerine son verilmiş oldu. Gazeteleri okuyor, gündelik işlerde ailesine yardımcı oluyor, televizyon izliyor ama hayatına kaldığı yerden devam edemediği için sosyal ilişkiler kuramıyordu. Yaklaşık 15 dakikalık bir periyotta aynı şeyleri tekrar etme eğilimindeydi. Bunu yaparken aynı sözcükleri kullanıyor, aynı ses tonuyla konuşuyor ve tekrar ettiği görevi birebir aynı şekilde yapıyordu. Tabii tekrar ettiğini bilmiyor, her seferinde 49 Doktoru HM’in epilep si nöbetlerinin hipoka mpus bölgesinden kaynaklandığını anlay ınca, deneysel bir op erasyon gerçekleştire rek bu bölgeyi kesip çıkardı. O yıllarda, hip okampusun hafıza konusunda ne kadar bü yük bir öneme sahip olduğu bilinmiyordu. yamayan bilim dünyasında ‘hatırla Henry Gustav Molaison, HM diyorlar. ca kısa ona rı nla Bilim insa adam’ olarak tanınıyor. ilk kez yaşıyordu. İnsanları tanıyamasa da sık görüştüğü uzman doktorlar için bir yakınlık hissediyor fakat nereden tanıdığını çıkaramıyordu. Bu nedenle çevresinde gördüğü herkese dostça davranıp güvenmeyi tercih etti. Tek hobisi bulmaca çözmekti. Kelimeleri hatırlamaya çalışmanın iyi hissettirdiğini söylüyordu. HM, hipokampusunun çıkarılıp alınması yüzünden bir daha hiçbir zaman yeni anılar oluşturamadı. Ancak öncesindeki anılarının bir kısmını gayet net hatırlıyor, beyninde anlamsal bilgiye erişimi devam ettiği için örneğin; borsada yaşanan çöküşü ya da İkinci Dünya Savaşı’nı zihninde tıpkı bir film gibi görüp anlatabiliyordu. Hatırladığı yıllardan kalan kişisel anılarını da aktarabiliyor ama aynı anılar için eylemsel belleğe erişemediğinden, zihninin gördüğü filmin dışında kalan detayları veremiyordu. Bu durum, otobiyografik hafızanın birden fazla mekanizma kullanarak oluştuğunu göstermekteydi. Böylece, anıların hipokampus ve onu çevreleyen kor50 yler olduğu gitmeyen bir şe asında yolunda n bomboş bir nr gü so r n he yo r, as ıyo er am Op bir şeyi hatırlay dikkatini hiç rın tık ar ıla ac HM ı. tırm anlaşıld durum tüm araş Bu u. neyler rd de ıyo li şit an hafızayla uy ı, üzerinde çe bundan sonras ın tın ya ha ve çekti çti. yapılmasıyla ge lanılel araştırmalarda kul ünde, beynini bilims ni donduyni be ’in 2008 yılında öldüğ HM se, ne ıştı. Dr. Jacopo An lar tarafından tek tek ması için bağışlam ı. Bu kesitler uzman ald it kes et ad 41 rarak 2.0 nüştürüldü. yutlu bir modele dö incelendi ve üç bo tekse saklanmadığı gerçeğine de erişmiş olduk. Ayrıca araştırmacıların HM üzerinde gerçekleştirdiği bazı seanslarda, kısa süre için bile olsa yeni beceriler geliştirebildiği tespit edildi. Bu gözlem motor becerilerin sergilenmesinde beynin farklı birimlerinin devreye girdiğini gösteriyordu. Hm sayesinde keşfedilenler, hafıza araştırmalarına yön vererek, farkında olmadan öğirendiğimiz becerilerin beyindeki izini sürmemizi sağladı. Böylece bilinçli denilen verilerden oluşan açık bellek dışında, bir de uygulama yöntemiyle öğrendiğimiz becerilerin saklandığı örtülü belleğe sahip olduğumuzu anladık. Bilim insanları, hafızanın farklı türlerini şöyle özetliyor: “HM sayesinde, hafızanın türüne göre beynin farklı alanlarında depolama yapıldığını öğrendik. Size dün akşam ne yediğinizi sorsam erişim yapacağınız hafıza birimi, Fransa’nın başkentini sorduğumda erişeceğiniz yerden farklı. 10 yıl aradan sonra bisiklete bindiğinizde hala sürebiliyor olmanızı da farklı bir hafıza sistemine borçlusunuz. Hipokampusunuzu yerinden çıkarsak bile, bu bildiklerimiz dışında yeni hafıza sistemleri geliştirme imkanına sahipsiniz. Hafıza konusunda hala öğrenmemiz gereken çok şey var.” Bilim insanları yeni hafıza sistemleri geliştirebileceğimiz konusunda haklı. HM’nin uzun süren bir eğitimle, sonradan geliştiridiği fotoğrafik hafıza, adresini hatırlamayan bu adamın, evin yerini kuşbakışı olarak canlandırmasını ve her seferinde bulunmasını sağlamıştı. Hm, ölümünden sonra bilimsel araştırmalarda kullanılması adına beynini tıp dünyasına bağışladı. California Üniversitesi’ne bağlı olan Beyin Gözlemevi’nde (The Brain Observatory) HM Projesi adı altında özel bir araştırma başlatıldı. Nöro-anotomi uzmanları, HM’nin beynini dondurarak 2.041 adet ince kesit aldı. Bunların tümü tek tek incelendi ve elde edilen veriler üç boyutlu bir modele dönüştürüldü. Sinyal Kalitesi Sinir hücreleri, elektrik sinyalleri yol- layarak haberleşiyor. Bu elektriksel uyarılar sinapslar tarafından kimyasal mesajlara çevriliyor. Bir hücrenin diğerleriyle iletişim kurması gerektiğinde, sinaplar arası kimyasal alışveriş devreye giriyor ve iletişimin gerçekleşmesi sağlanıyor. Sadece birkaç sinyal yollanırsa beynin haberleşme ağındaki dönüşüm geçici oluyor ve kısa erimli bellek ortaya çıkıyor. Sinyaller gelmeye devam ederse o an aktif olan sinapslardaki değişimler kalıcı olmaya başlıyor ve uzun erimli belleğe yazılıyor. Bir başka deyişle; uzun erimli hafıza, beyinde anatomik açıdan kalıcı bir değişim yaratıyor. Bazı araştırmacılar, bunun PKMzeta adı verilen bir molekül sayesinde gerçekleştiğini düşünmekte. Bu molekül tıpkı bir yapıştırıcı gibi davranarak aktif durumda kalması gereken bağlantıyı sağlamlaştırıyor. Nöronlar bir kez bu şekilde bağlandıklarında artık kalıcı bir şekilde yol inşa etmiş oluyorlar. Biz de dilediğimiz zaman o bilgilere erişebiliyoruz. New York Üniversitesi sinir bilim uzmanları, molekülün önemini test etmek için deney farelerine yeni anılar kazandırdı. Deneyde, fare içeri girdiği anda çok hafif bir şok verecek olan bir bölge oluşturuldu. Şoka maruz kalan fareler bir daha bu bölgeye asla girmediler. İkinci aşamada farelerin hipokampusuna ZIP adlı bir kimyasal enjekte edildi. Bu, PKMzeta molekülünün yarattığı etkiyi siliyor. Fareler bu kez önceki deneyimlerini unutmuşcasına yine şok bölgesine girmeye başladılar. Deneyin sonucu, PKMzeta’nın etkisiz kılınmasıyla şok bölgesi anısının silindiğini gösteriyor. Bu molekül olmadan fareler uzun erimli bellek kaydı oluşturamıyor. Anılar, her biri farklı derecede güçlendirilmiş bağlantılar aracılığıyla oluşturulmakta. Nöronların kurduğu bu matris yapısında, enformasyon her zaman deneyimle ilişkilendirilerek saklanıyor. Çünkü her bir hafıza matrisinde, bu deneyimin yaşandığı an, kaydedilen enformasyonla birlikte tutuluyor. Dolayısıyla benzer koşullar tekrar bir araya geldiğinde hatırlamak kolaylaşıyor. Örneğin, o ana özel bir koku, bir hatıranın tamamını rahatlıkla canlandırabiliyor. Sesler ve kokular yeniden canlnadırma anında başrolü oynuyor. Kolayca hatırlayamadığımız anıların çoğu, oluşturuldukları anda sürece müdahale edilmiş olduğu için güçsüzler. Yani o anılardaki enformasyon Sahte Anılar Bilim insanları farelere sahte anılar aşılayarak, insanların hiç yaşamadıkları halde yaşamışcasına hatırladıkları olayların sırlarını aydınlatmak istiyor. Sahte anılar özellikle hukuki durumlar söz konusu olduğunda büyük bir probleme dönüşmekte. Örneğin, bazı insanlar aslında hiç yaşanmamış ya da farklı şekilde yaşanmış bir olayı, kendi hatırladıkları şekilde anlatarak görgü tanıklığı yapıyor ve adaletin terazisinin şaşmasına sebap oluyor. MIT araştırmaları, bu durumun nasıl oluştuğunu anlamak adına farelerin nöronlarını manipüle ederek bazı sahte anılar yaratmalarına sebep oldu. Engram denilen bu kayıtlar, beyin hücrelerindeki fiziksel ve kimyasal değişimleri kodlayarak bağlantıları etkiliyor. Deneyde farelerin hipokampus bölgesine yapılan müdahaleyle, belirli bir proteini kontrol eden gen uyarıldı. Bu durumda o proteini içeren hücreler aktif duruma geliyor. Bunun ardından fareler, keşfetmeleri istenen özel bir alana alındı. Onlar keşif halindeyken, hafıza kodlayan beyin hücreleri bu proteini üretmeye başlıyor. Ertesi gün aynı fareler, içinde hafif bir şok yemelerine sebep olacak farklı bir odacığa alındı ve buradan uzak durmak için duygusal bir refleks olarak korku üretmeleri hedeflendi. Bu esnada farelerin beyinlerini kontrol altında tutan araştırmacılar ilk günün anılarını aktif duruma getirdiler. Böylece tüm fareler ilk günün deneyimini ikinci gün hissettikleri korkuyla ilişkilendirmiş oldu. Deneyin son aşamasında tüm fareler ilk günkü alana alındığında, burada şoka maruz kalmadıkları halde hepsinin korku içinde oldukları tespit edildi. Bu araştırma, sahte ve gerçek anıların aynı beyin mekanizmasını kullanarak ortaya çıktığını göstermekte. İnsan beyni söz konusu olduğunda ise, çevrede olan bitenden bağımuzun erimli belleğe kaydedilemiyor. Ancak gayet iyi bir şekilde kodlanıp güçlü bir bağlantıyla kaydedildikleri halde hatırlama anında geri çağırırken zarar verdiğimizde oluyor. Çünkü bazen zihinsel bir tarama yaparak aradığımız o anıyla ilişkili diğer bilgiler, aradığımız şeyin kendisinden daha güçlü bir şekilde aktif hale geliyor. “Aslında dilimin ucunda ama bir türlü sız olarak, içeride bambaşka zihinsel faaliyetler yürütülüyor. Dolayısıyla hayalimizde canlandırdığımız ve gerçekte yaşanan olay arasında bir bağ kurup bunu o anki duygusal durumumuzla çarpıtmamız da çok kolay oluyor. Bu önemli çalışma bilim insanlarının daha karmaşık anıları çözümlemesine de yardımcı olabilir. Paris’te yürütülen başka bir araştırmada, uyuyan farenin beyninde sahte pozitif anılar yaratıldı. Bu secfer fare beynine belirli bir yer için olumlu duygular içeren anılar kaydedildi ve uyandığında onu mutlu eden bu yeri bulması beklendi. Sinirbilim uzmanları, bu deneyle depresyon ve post-travmatik stres bozukluğunu yenebilmek adına sahte anıların nasıl kullanılabileceğini bulmaya çalışıyordu. Bunun için farenin beynine, bir tanesi hipokampus, diğeride ödül merkezi olarak çalışan birime denk gelecek şekilde iki adet elektrot bağlandı. Fareler, uyku esnasında, o gün edindikleri tecrübe ve anıları tekrar canlandırıyorlar. Araştırmacılar, onlar uykudayken kendiliğinden gelişen bu faaliyetin aynısını elektrotlarla gerçekleştirdiler: Hedef alınan hücreler aktif hale gelince, ikinci elektrotla bir ödül dürtüsü yaratılıp bu ikisi birleştirilmiş oldu. Fare uyandığında hemen bu yeri aramaya başladı ve onu bulduğunda beyni tarafından ödüllendirilip mutlu oldu. Araştırmanın sonuçları, insanlarda da yapay anılar yaratılabileceğini ve bu sayede korku, endişe gibi negatif duyguların azaltılabileceğini gösteriyor. hatırlayamıyorum” dediğimiz zamanlar bunun mükemmel bir örneği. Farklı Hafızalar, Farklı Kayıplar Hafızanın olduğu gibi, unutmanın da çeşitleri var. Araştırmalar, o an anımsayamıyor olsak da çok iyi kaydedilmiş olan anıların, hatırlamaya çalıştığımız esnada nöral ağ içinde belirli bir patikayı kullandığını gösterdi. 51 GEZİ nereye Nereye, ne zaman, nasıl gitmeli? BİRAZ DENİZ BİRAZ UYKU Masmavi deniz, yemyeşil doğa, parlak bir güneş ve hatta tarih! Ege ve Akdeniz’in saklı köşelerinden bulup çıkardığımız, tatillerinizde kiralayabileceğiniz bu lüks 5 villa biraz deniz ve uykudan çok daha fazlasını vaat ediyor. Yazı Kaan YURTTÜRK Güneyin lüks villaları 52 Sevilla hızlanıyor İTALYAN AİLELERİ GİBİ VİLLA LALE, Göcek KISACA Gencinden yaşlısına tüm aile fertleri için geniş ve konforlu bir mekan. Geniş aileler ve arkadaş grupları için mükemmel bir kaçış noktası olan Villa Lale, Göcek’te en çarpıcı konuma sahip villaların başında; tepe bir noktada. İki katlı villanın altı yatak odası ve beş banyosu var. Havuz kaydırağı, oyun salonu, sinema odası, futbol oynanabilen bir alan, trambolin ve masa tenisi gibi imkanlar, çocukların eğlenceli vakit geçirebilmeleri için düşünülmüş. Mermer kurnalı evin banyoları da oldukça büyük. Geniş ve açık, turkuaz ahşap doğrama kaplı mutfakta yemek yapmanın ayrı bir keyfi var. Dilerseniz çocuklar eğlenirken terastaki hamakta yorgunluk atabilir veya yemyeşil tepelere bakan havuz başında kitabınızı okuyabilirsiniz. Kaplosuz internet, televizyon, müzik dinlemek için surround sistem evin sunduğu diğer imkanlar. Haftalık 2500 Euro’dan başlıyor. +31202401050, lalevilla.com GİTMİŞKEN Arabayla 15 dakikada Göcek merkezindesiniz. Lüks butiklerden alışveriş yapabilir sonra bir tekne kiralayıp Göcek’in eşsiz koylarını gezebilirsiniz. 53 HUZUR, DAHA ÇOK HUZUR BANA BİR MASAL ANLAT THE CHATEAU, Kaş KISACA Masalsı bir ortamda doğayı ve tarihi aynı anda yaşabileceğiniz nadir mekanlardan. Bir Avrupa şatosunun romantizmini daha önce hiç yaşamadıysanız daha uzağa gitmenize gerek yok. Beş yatak odalı bu özel villa, Kaş yarımadasındaki muhteşem konumu ve mimarisiyle misafirlerini masalsı bir atmosferin içine çekiyor. Giriş bölümündeki fıskiye ve etrafındaki klasik döneme ait heykeller sizi zaman yolculuğuna çıkarıyor. Yarım daire şeklindeki oturma alanına girdiğinizde karşınıza çıkan yüksek tavanlar ve görkemli avizeler dikkat çekici. Bu ufak şatonun en özel köşelerinden biri de yemek salonu. İhtişamlı avizesi, büyük yemek masası, gotk tarzı pencereleri ve kubbeli tavanıyla ortaçağ havası soluyorsunuz. Yukarı doğru kıvrılan merdivenlerden kulelere çıkmak bir başka zevk. Mekanın sunduğu hizmetler arasında size özel bir şef, çocuk bakıcısı, sürat teknesi ile günlük ada turu, kültürel geziler, varış gününüzde barbekü, oda temizliği, çamaşır yıkama gibi imkanlar yer alıyor. Kule kısmındaki yatak odası unutulmaz; kavisli mimarisiyle son derece etkileyici. Hemen aynı yerdeki merdivenlerden terasa çıktığınızda inanılmaz bir deniz manzarasıyla baş başa kalıyorsunuz. Günlük 3 bin 800 TL. +908508850688, elixirvillas. com 54 GİTMİŞKEN Kaş’a uğrayın ve daracık sokaklarında dükkanları gezin. Özellikle orijinal gümüş parçalar ve mücevharat bulabilirsiniz. EŞ DOST GİTMEK İÇİN KARAKAYA VİLLA, Bodrum THE BOAT HOUSE, Kalkan KISACA Gümüşlük tepelerinde kuş sesleri eşliğinde son derece huzurlu, harika bir taş ev. Bu villa ilk bakışta insana sonsuzlukla birlikte gerçek bir huzur hissi veriyor. Karakaya antik bölgesinin yamacına kurulmuş bu büyük taş evin Gümüşlük Koyu’na bakan muhteşem, panoramik bir manzarası var. Dört yatak odalı mekanda dokuz kişi kalabiliyor. Özel havuzu ve geniş bahçesiyle hem çiftler hem de ailelerin kalabileceği şekilde bir ortam yaratılmış. En dikkat çekici bölüm, lounge tarzındaki oturma salonunun yüksek tavanları ve manzaraya açılan geniş penceresi. Rustik mobilyalar son derece zevkli seçilmiş. Havuzun ilerisindeki kapalı büyük yemek terası bahçede keyifle vakit geçirebileceğiniz ayrı bir alan olarak düşünülmüş. Evin doğayla uyumlu olması ve sakin bir ortam yaratması için her detay düşünülmüş. Villada kaplosuz internet ve akşam yemekleri için barbekü alanı da var. Karakaya villa, arabayla Gümüşlük Koyu’na beş dakika, Yalıkavak Marina’ya sadece 15 dakika uzaklıkta. Haftalık 1650 Pound’dan başlıyor. KISACA Büyüleyici bir manzara eşlinde son teknolojiyle donatılmış ev konforu arayanlar, eş-dost tatile çıkmayıo sevenler için ideal. +447881850025, peninsulavillacare. com GTİMİŞKEN Gümüşlükte hediyelik eşyalar satan tezgahları, otantik kafeleri gezin. Popüler balık lokantalarının birinde deniz kıyısında lezzetli bir akşam yemeği yemeden dönmeyin. Giden bilir. Akdeniz’in dağlarından denize doğru uzanan nefes kesici manzaraları görüp de büyülenmemek imkansız. Kalkan’daki The Boat House villa hem varış yolu boyunca hem de eşsiz manzarasıyla aynen böyle bir görsel şölen sunuyor. Kalamar Koyunda bulunan bu modern mimariye sahip mekanda, arkadaşlarınızla son derece konforlu bir tatil geçirebilirsiniz. Altı yatak odasıyla 12 kişiyi ağırlaya bilen villanın her odasında özel banyosu ve duşu var. Infinity havuzuna ilk kattaki odalarından doğrudan giriş sağlanabiliyor. Villanın denize sadece 100 metre oluşu ve Fransız tarzı geniş camları size denizde bir teknenin içindeymişsiniz hissini veriyor. Güneşlenmek için konforlu koltuklar ve teraslar rahatı seven gençler için. Geniş deniz manzarasına karşı havuzda serinlemek kıyas götürmez. Kasabaya arabayla ulaşmanız üç dakika. Kumsal ise birkaç dakikalı yürüme mesafesinde. Haftalık 12 Bin TL. +905337723596, overseascollection.com GİTMİŞKEN Akdeniz’in en uzun, 12 km’lik Patara kumsalını görmeye gidin. Şansınız varsa kumsala yumurtalarını bırakan Caretta Caretta’ları görebilirsiniz. EVET, KABUL EDİYORUM! THE WATERFRONT COTTAGE, Bozburun KISACA Sınırsız romantizm: Deniz kıyısında benzersiz bir kır evi ortamında tıpkı filmlerdeki gibi unutulmaz anlar yaşamak için. Henüz Bodrum veya Alaçatı kadar popüler olmasa da –hatta hiç olmasın- Bozburun gün geçtikçe ismi sıkça anılan yerlerden. Söğüt köyünde yer alan bu kır evi sahil kenarındaki konumu ve eşsiz manzarasıyla favorilerimizden. Bahçesinde muz, nar ve limon ağaçları var. Rustik dekorasyondaki her detay son derece zevkle ve gizli Rachmaninov’lar için salonda çok şık bir piyano var. Bu evde sadece iki kişi kalabiliyor. İnsan arasına karışmak istemediğiniz günlerde etrafı bitki örtüsüyle sarılmış gizli havuzunda serinleyebilirsiniz. Akşamları deniz kıyısına yaklaşan balıkçılardan taze balık alıp barbekü yapın. Villa, plaja yürüyerek bir dakika, restoranlara iki dakika mesafede. Haftalık 1040 Pound’dan başlıyor. +442080036557, simpsontravel. com 55 tip bakkallar ve mahalle barlarının yanında sıralanan yeni jenerasyon sanat galerileri, gastro lounge’lar, butikler ve tasarım mağazaları bulunuyor. Bünyesinde renkli bir eşya pazarı ve arkeoloji müzesi, teras katında ise teras restoranı ile yürüyüş yolları bulunan Metropol Parasol Sevilla’yı ziyaret etmek için yegane sebep değil elbette. Şehirde güzel bir akşam üstünde ziyaret edilecek çok yer var. DELİMBO Kentin belki de en ileri görüşlü galerisi olan Delimbo, 1919 tarihli bir binadaki, beyazlar içerisinde bir sanat alanı. Kurucuları Laura Calvarro ve Seleka Munoz sokak sanatları ve grafiti alanında uzman. Sokağı tuvalleri gibi kullanan Suso33, Eltono, Daniel Munoz “San” ve Nuria Mora gibi yeni jenerasyon sanatçıları destekliyorlar. delimbo. com ESKİŞEHİR yenilendi Sevilla’yı ziyaret eden turist sayısının aniden artması tesadüf değil. Cüretkar tasarımlar, dünyanın en eski kentlerinden Sevilla’ya gelenleri hayrete düşürüyor. 56 LA IMPARTADORA Vintage kıyafetler, retro mobilyalar, antika mücevherler ve gelecek vaat eden Endülis markalarını barındıran La Impartadora yani “ithalatçı”; alışveriş meraklıları için esaslı bir keşif. Mağazanın sahibi moda takıntılı tasarımcı ve sanatçı Rafa Garcia Forcada’nın dükkanı Londra veya New York’ta olsaydı özel sayılabilecek dükkanların arasına girebilirdi; küçük Sevilla’da ise adeta eşi bulunmaz bir mücevher değerinde. LA TRAVIESA DE SEVİLLA Popüler bir bar/sandviççi olan La Traviesa de Sevilla’nın terrazzo’su Plaza de la Encarnacion’a meydana hakim dev ‘Mantarlar’a bakıyor. Buz gibi bir kutu biranın yanında birkaç tapa atıştırmak için Bundan on yıl önce Sevilla’nın tarihi kent mer- ideal. kezindeki küçük La Encarnacion mahallesi köhnelikten yıkılmak üzereydi. Dört sene önce Berlin PATRICIA BUFFUMA merkezli mimar Jürgen Mayer-Hermann’ın tasa- Mağazanın ismi kapının üzerinde yazmıyor ama vitrin herşeyi açıklırımı olan, yarı bina yarı heykel görünümlü, yarı yor. Patricia Buffuna, Sevilla’nın en yetenekli çağdaş şapkacısı. Fötrahşap yarı beton Metropol Parasol inşa edilince den hasıra yaptığı tüm şapkalar kişiye özel tasarım olan Patricia’nın bir anda işin rengi değişti. Tarihi şehrin siluetini eserleri. Şapkalar İngiliz şapka geleneğine göz kırpıyor. yeniden biçimlendiren bu 26 metre yüksekliğindeki yapı, kısa sürede ‘Mantarlar’ takma ismiyle UN GATO EN BICICLETA Geleneksel kitapçılığa taze bir yorum getiren “Bisikletli Kedi”, mahalünlendi. Metropol Parasol, geleneklerine bağlı bir şehir lenin yaratıcılığa kucak açan buluşma noktası olmuş. Şiir okumalarınolan Sevila’da önce hayret ve biraz da dehşetle dan sanat enstalasyonlarına, yerel grupların performanslarına kadar karşılandı. Fakat zamanla mahalleye yeni renkler birçok sanatsal faaliyete ev sahipliği yapan mekanın boş zamanlarıve insanlar gelmeye başladı. Sempte artık eski nızda gelip karıştırabileceğiniz oldukça geniş bir kitap arşivi var. 57 Dr. Hatice BOLATCAN YAZAR LEONORDO DA VİNCİ MONA LİSA…HEMEN HERKESİN BİLDİĞİ ÜNLÜ TABLO. MONA LİSA’NIN RESSAMI LEONORDO DA VİNCİ’YE Tanrı öyle harikulade, öylesine bol miktarda güzellik, zerafet, yetenek bahşetmiştir ki ‘’O tanrının Floransa’ya ve insanlığa armağanıdır.’’ İnsan zekasının ve mükemmelliğin en büyük temsilcisi, yaşadığı yüzyıldan taşarak yüzyıllara damgasını vuran, en çok ressam kimliği ile bilinse de aslında bir müzisyen, heykeltraş, botanist, mucit, mimar, mühendis, filozof, matematikçi, anatomist, bilimadamı, kartograftır. İtalyan rönesansının en büyük ressamı... Asıl adı ‘’Leonordo di ser Picaro da Vinci’’ olan Leonordo da Vinci İtalya’da doğmuş, 1452-1519 yılları arasında yaşamıştır. Floransa’lı noter Pietro da Vinci’nin oğludur. Küçük yaşlarda sanata olan ilgisi babası tarafındanfarkedildi. Leonordo Andrea del Verrcchio’nun atölyesine çırak olarak girmiştir. Perspektif sanatını öğrenmesi, mekanikle ilgili çalışmalar ve heykeltraşlıkla ilgili kendini geliştirmesi açısından bu atölye O’nun hayatında önemli bir yere sahip olacaktır. Leonordo mekaniğe yoğun ilgi duyar ve mekanikle ilgili eskizler yapmaya başlar. Bir çoğu kendisinin daha önce görmediği! Mekanik aletlere ait olmak üzere defterleri mekanik alet çizimleriyle doludur. Leonordo’nun mucitliğini bu çizimlerle vurgulanmıştır. Mekaniğe olan ilgisi O’na ün kazandırsa da üniversite okumaması, Latince bilmemesi mekaniği bir bilim olarak geliştirmesine engel olmuştur. Leonordo’nun mucitliği bu sebeplerden gizli kalmıştır. Ancak mekaniğe duyduğu ilginin ün sayesinde Milano Dükü tarafından istihdam müfettişi olarak göreve getirilmiştir. Leonordo görevde bulunduğu 17 yıllık süreçte makina ve silah tasarımları yapmış, bunların yanısıra sanatsal çalışmalarını da yürütmüştür. Hayvanlar aleminden çok keyif alıyordu. Sözgelimi, sık sık kuş satılan yerlerden geçerken istenen ücreti ödeyip kuşları kafeslerinden çıkarıyor, yitirdikleri özgürlüğü onlara geri vererek hayvancıkları havaya salıyordu. Kuşları uzun bir dönem gözlemleyerek, uçuş makinası betimlemesi dikkat 58 çekicidir. Leonordo ikna kabiliyeti çok yüksek iyi bir konuşmacıdır. Doğaçlama çok güzel şiir okuması ve lir çalmasıyla da bilinir. İnsanlara karşı son derece sevecen ve yardımcıdır. Herkes O’nun Floransa’ya yapıtlar bırakması için dua ederdi. Bir ressamın sadece gördükleri ve gözlemledikleriyle yetinmeyip, insan anatomisine ilgi duyması, otuz kadar insan kadavrası ayrıca inekler üzerinde yaptığı araştırmalar Leonordo’nun ( 15-16. yy) yaşadığı dönemde kadavra çalışmaları yapmanın zorluğu düşünülürse çok çarpıcı bir o kadar da etkileyici değil midir? Floransa’nın en eski hastanesi (Santa Maria Nuova) mahzeninde kadavralarla ilgili çalışmalarını yürütür Leonordo. Böylece Vatikan’dan gizlenirken bir yandan da ortamın soğuk olması sayesinde kadavraların çürümesini yavaşlatarak rahat çalışmıştır. Kadavralar üzerİnde araştırmalar yaptı Kadavralar üzerinde araştırmalar yapması hoş görülmemesi nedeniyle Leonordo ‘yu Vatikan’dan özellikle Papa’dan gizli çalışmak durumunda bırakmıştır. Otopsiyi yaptığı yer, kullandığı aletler, gördüklerini duraksayıp yavaş yavaş çizdiği, bu sebepten çalışma süresinin uzadığı düşünülürse Leonordo’nun sabırlı ve azimli davrandığı açıktır. Tüm zorluklardan yılmamış otuz kadar kadavra üzerinde inceleme yapmıştır. Leonordo gizlilik açısından geceleri çalışsa da bu ancak fetüs çalışmalarını sürdürdüğü dönemde Papa’ya şikayet edilmesine kadar sürer. Sonrasında Leonordo’nun kadavra inceleme çalışmaları yasaklanır. Leonordo yasaklanıncaya dek kendini tatmin edecek kadar kadavra incelemiş, bunları eskizler halinde kağıtlara dökmüştür. Kalbi tüm detaylarıyla çizdiği eskizler sonraki dönemlerde bilim adamları için çok önemli olmuştur. Kafatası çizimleri, akciğer, karaciğer, Vitruvius Adamı(insan vücudunun oranlarını ifade eder), cinsel organların kusursuz çizimi çalışmalarının detaylı ve kapsamlı olduğunu vurgular. ‘’Sadece damarların işlevini, nasıl çalıştığını anlamak için on ceset açmak zorunda kaldım’’der. Bu sözü O’nun araştırmacı ve detaycı kimliğe sahip olduğunun ölçeğidir aslında.. Mona Lisa Tablosu’nu yaparken Leonordo,yaptığı anatomi çalışmalarından faydalandığını öne sürenler de vardır. Hiçbir zaman yayınlanmayan eskizleri O’nun ölümünden çok sonra değerli hale gelmiştir. Bilgilerini başkasına aktarma konusunda isteksiz olması Leonordo’nun çizimlerinin büyük bir bölümünün karanlıkta kalmasına neden olmuştur. 1502 yılında tarihin en büyük mucitlerinden ve saatçılarından biri olan Leonordo Da Vinci 2.Beyazid’a, Haliç üzerine yapılması için 240 metre uzunluğunda bir köprü projesi sundu. Da Vinci’nin olağanüstü projesi 2.Beyazıt tarafından kabul edilmedi. Ve yıllar sonra benzer bir köprü 2001 yılında Norveç’te yapıldı. Kanımca bu proje kabul edilmiş olsaydı belki de İtalyan Rönesansının mimari ayağı Türkiye’de gerçekleşecekti.. Belki de VİNCİ başka projelere de imza atacaktı.. Fransa Kralı 1.Francis aldığı davet üzerine baş ressam vemühendis olarak çalışmak üzere 1516’da İtalya’dan Fransa’ya gitti. Ölümüne kadar (1519) burada ikamet etmiştir. Verdiği eserlerle dünya sanat tarihinde önemli yere sahip olan Leonordo, kadavralardan bilgi toplayan bilim adamı olmasıyla da eşsiz bir dâhidir. Detaycı ve araştırmacı yapısı geride kusursuz yapıtlar bırakmasına sebeptir. Sanat çalışmalarını bilimsel çalışmalarıyla birlikte yürütmesi, bilimsel çalışmaların sanatsal çalışmaları desteklemesi sanatçı kimliğinin bu denli ön plana çıkmasına neden olmuştur. 220 IQ ile Galileo Galilei, Nikola Tesla, Charles Darwin, Albert Einstein ve onlarca dâhiyi geride bırakmıştır. Leonordo 2 Mayıs 1519’da vefat etti. Ölümünden önceki son sözü; ‘’Çalışmalarım olması gereken kaliteye erişmediği için Tanrıyı ve insanlığı gücendirdim.’’ Görüldüğü üzere Leonordo gibi dahi bir insanın bunları söylemesi, bizlerin ne kadar yaşayıp yaşamadığımızı sorgulatmıyor mu? 59 SİNEMA Kaan YURTTÜRK ANT-MAN YÖNETMEN Peyton Reed OYUNCULAR Paul Rudd, Michael Douglas, Corey Stoll, Evangeline Lilly, Judy Greer, Michael Pena YAPIM 2015 ABD 117 dk DAĞITIM UIP FİLMİN, HEMEN HER ANINDA ELDEN BIRAKMADIĞI MİZAHI VE MAKİNE GİBİ İŞLEYEN SENARYOSUYLA O ÖZLEDİĞİMİZ YAZ EĞLENCESİNİ BİZLERE SUNMAKTA EPEY BECERİKLİ. 60 N E OLUP BİTTİĞİNİ KATİ SURETLE ANLAYAMADIĞINIZ DEVASA DÖVÜŞ VE SAVAŞ SAHNELERİNDEN SITKINIZ MI SIYRILDI. GÖKYÜZÜNDEN DÜŞEN ŞEHİRLER, ENERJİ PATLAMALARI, GÜÇ REAKTÖRLERİNİN ÇAKIŞMASI, TEORİK DÜZEYDE DAHİ OLSA anlamadığımız türlü türlü bilimsel verinin havada uçuştuğu süper kahraman filmlerinden illahlah mı dediniz? “Ant-Man” asla bunlardan biri olmamak üzere çıkmış yola. İzledikten sonra “Hollywood kafayı yemiş” dedirten, büyük, daha da büyük, en büyük filmlerin peşi sıra gelen “Ant-Man”, hemen her anında elden bırakmadığı mizahi yaklaşımı ve makine gibi işleyen senaryosuyla o özlediğimiz yaz eğlencesini bizlere sunmakta epey becerikli. Bu becerisinde senaryosunun, bu seyoryada da, büyük oranda yazar kadrosunda ismini ilk sırada gördüğümüz “Sıkı Aynasızlar” (Hot Fuzz) ve “Zombilerin Şafağı”nın (Shaun Of The Dead) mucidi Edgar Wright’ın maharetli ellerinin etkisi yoğun görünüyor. Filmin yönetmen tercihinin, başarılı komedilerle (Ayrılık/The Break-Up, Bay Evet/Yes Man) tanıdığımız Peyton Reed’den yana kullanmış olması da yapım açısından projenin sacayağını doğru oturtan bir hamle olmuş. Sacayağın son parçası ise Paul Rudd gibi, komedilerle tanınan, sempatik yakışıklı kontenjanından bir ismin başrole yerleştirilmesi şüphesiz. “Ant-Man” başından sonuna bir süper kahraman-çizgi roman uyarlaması gibi değil, dört başı mamur bir komedi-macera olarak kurgulanınca, ortaya seyri zevkli bir iş çıkmış. Eni konu “Abi şimdi bir adam var. Bir giysi giyiyor karınca kadar küçülüyor”, gibi deli saçması bir fikirden yola çıkan, 60’lardan günümğüze kadar yayımlanmış bir hikaye bu. Bukez delirenler bizden. Güzel delirmişler. İyi delirmişler! Çizgi roman uyarlamalarında çoğu zaman iş senaryo masasında biter. Hikayenin 60’lı yıllardan bu yana devam eden zaman çizelgesini neresinden yakalayacağınıza, eldeki tonlarca hikaye arasından hangisinin perdedeki anlatıma en uygun olacağına karar vermek, filmin yüzde 49’unu kurtarmak ya da batırmak anlamına gelir. Bu bağlamda “Ant-Man” evrenini tek bir filmde, lüzumsuz geriye dönüşlere ya da laf kalabalığına mahal vermeden anlatmayı başaran bir senaryoyla karşı karşıya olduğumuzu söylemek gerek. Sahne içlerindeki ‘karınca kararınca’ nüanslarla, senaryo hem izleyicisini ne olup bittiğine dair, hem de karakterlerin geçmişine dair bilgilendirmeyi becerirken bir yandan da hikayesini ilerletmeyi başarıyor. “Ant-Man”, çizgi roman serisinin ilk kahramanı Dr. Pym’e hakettiğini verip, yine çizgi romanda sonradan “Ant-Man” kostümünü taşıyan Scott Lang’le açıyor hikayesini. Bu tercihin getirisi, şüphesiz filme ve “Ant-Man” evrenine genç izleyicinin de kolay adapte olabilmesini sağlıyor. Orijinal hikayede, Scott Lang bulaştığı karanlık işleri kızının kalp sağlığı için kabul eden bir karakter. Fakat filmde bu denli dramatik bir durum istenmemiş. Marvel evreninin belki de doğayla en barışık karakterlerinden biri olan “Ant-Man”, karıncalarla kurduğu ilişki açısından ilgi çekici olabilecek bir kahraman malum. Filmde bu durumun altı da, yer yer bir kanatlı karınca için içinizi burkabilecek kadar çiziliyor. Paul Rudd’un “Ant-Man” ve Scott Lang performansının izleyende bıraktığı lezzetin tam kıvamında olduğunu belirtmekle birlikte, filmin mizahi yükünü Rudd’un değil, filmde onun can dostu rolünde izlediğimiz Luis rolündeki Michael Pena’nın sırtladığını belirtmek gerek. Pena, bilhassa anlık flashback sekanslarla izlediğimiz lafı uzatan öyküleriyle birçok anda kahkaha attırıyor. (Bu flashback’lerden birinde Stan Lee de klasik cameolarından birini gerçekleştiriyor). Filmde Ant-Man’in mucidi Pym’i canlandıran Michael Doglas’ın, yavaş yavaş babasıyla yakınlaştığı anlar sezinleniyor. Hızlı günlerini geride bırakan aktörün hem kendisini ciddiye alan hem de kendisiyle alay eden bilen kıvamı yerinde bir oyun ortaya koyduğunu söylemek mümkün. Bu ara şansı bilim insanı rollerinden yana yaver giden (The Strain adlı dizide iyi bir bilim insanı rolünde) Corey Stoll’unsa, Darren Cross ya da diğer Yellowjacket rolünde Marvel evrenindeki ‘kel kötü’ kontenjanını doldurmakta hiç zorlanmadığı kesin. Silahların ve bilimin izafi bir iyilik kavramının (böyle hikayelerin sapık iyisi de elbette ABD oluyor) yararına kullanılması gerektiği savıondan sapmayan Marvel öykülerinden biri “Ant-Man” elbette. Zira, filmdeki dünyayı kurtarma hali, şimdilik, silah kaçakçısı bir manyaktan insanlığı kurtarmakla sınırlı. Söylediğimiz gibi Hollywood’un ‘ama iyi delirdik, güzel delirdik’ filmlerinden birine denk gel- Karıncayı bile incitmeyen cinsten nefis mizah. mek, sinemayı bir kez daha sevmeye yarıyor. “Ant-Man” bunun küçük örneklerinden birisi. Ve filmin delilik seviyesini belki de tek bir sahneyle özetlemek mümkün: İyi ve kötü kahramanlarınız bir bond çantanın içinde binlerce metreden aşağıya düşerken dövüşüyorlar, dövüşürken çantanın içindeki cep telefonunda The Cure’dan “Plain Song” çalmaya başlıyor ve onlar kavga etmeye devam ediyor. Düşünün ki senaryonuza şöyle bir cümle yazıyorsunuz ve sizi akıl hastanesine kapatmıyorlar. İşte buna biz “güzel delirmek” diyor ve alkışlıyoruz. Filmin kötü tarafı “Yenilmezler” (The Avengers) bağlantısı. HOLLYWOOD’UN ‘AMA İYİ DELİRDİK, GÜZEL DELİRDİK’ FİLMLERİNDEN BİRİNE DENK GELMEK, SİNEMAYI BİR KEZ DAHA SEVMEYE YARIYOR. 61 ÇENGEL BULMACA ÖD Ü LLÜ Yukarıdan Aşağı Soldan Sağa 1. Tarihçi, gazeteci, yazar(Resim 2) 2. tepki 4. Eklemlerin ağrılı iltihabı 5. Atomda bulunan negatif yüke sahip temel parçacık 6. Kan basıncı 7. köprücük kemiği 8. Kişinin bilincini saran kurtulması olanaksız yineleyici düşünce 9. Çorum Aile Hekimleri Derneği Başkanı(Resim 5) 11. Gece boyunca sık idrara çıkma 12. camide namaza kalkmak için okunan ezan 13. Resimdeki ses sanatçısı(Resim 1) 15. Kaval kemiği 17. Diyet şekeri,tatlandırıcı 18. Güreşte bir oyun 21. Epifiz bezi tarafından salgılanan hormon 22. Mesafe 24. Solunum yollarında oluşan salgıların atımını kolaylaştıran 25. Diklitaş 30. Hiç tuzu olmayan yumuşak krem peynir 31. Tavlada olmazsa olmaz 33. terapi,sağaltım,iyi etme 34. Japon imparatorlarına verilen ad 35. Sıtma hastalığına yol açan paraziti taşıyan sinek 3. Amerikada bir eyalet 10. Elverişsiz durum,engel 12. Manken ve Oyuncu (Resim 3) 14. Bir çeşit iltihaplı romatizmal hastalık 15. Kısaca Toplum Sağlığı Merkezi 16. Yüksek ateş 19. Kesilmiş hayvanın iç organı,baş ve ayakları 20. Eklem 21. Hint dilleri terminolojisinde ermiş ve bilge kişi 23. Giresun Aile Hekimleri Derneği Başkanı (Resim 4) 26. Lezetli bir balık türü 27. Sosyal Güvenlik Kurumu kısaca 28. Memeden kendiliğinden süt gelmesi,süt taşması 29. Allerjik bünyelerde yüksek olan bir akyuvar türü 32. Plasenta,meşime,son 34. Samsun Halk Sağlığı Müdürü(Resim 6) 36. Astronomi alanındaki çalışmalarıyla ünlü orta çağın en büyük bilginlerinden biri 31 AĞUSTOS’da Anahtar Kodunu aşağıdaki E-mail adresine gönderen ilk Aile Hekimine 32 GB Flash Memori HEDİYE! e-mail: murat@ailehekimleri.net Not: Mail adresine gelen cevapların gönderiş saatlerine bakılacaktır. 62 63 64