OTORİTE, MEŞRULUK VE SİYASAL SİSTEM
Transkript
OTORİTE, MEŞRULUK VE SİYASAL SİSTEM
BAĞIMLILIK TEORİSİ DÜNYA SİSTEMLERİ YAKLAŞIMI Geçen Hafta Araştırma yöntemleri Pozitivist Yorumsamacı Eleştirel Veri toplama yöntemleri Anketler Gözlemler İçerik analizleri Anketler Örneklem Olasılıklı örneklem Olasılıklı olmayan örneklem Bu hafta Bağımlılık teorisi I. Wallerstein- Dünya sistemleri yaklaşımı Merkez Yarı çevre Çevre B.Moore-Siyasal sistemlerin oluşumunda toplumsal iç dinamikler H.İslamoğlu- Doğu toplumları siyasal özellikleri Bağımlılık teorisi Başta Doğu ve Afrika ülkeleri olmak üzere geri kalmış ülkelerin geri kalmışlığının temel nedeninin Batılı-gelişmiş ülkelerin yararlanabileceği şekilde oluşmuş olan ekonomik sistemden kaynaklanan “dış etkiler” olduğunu savunur. En önemli temsilcileri: I. Wallerstein, Fernando Cordoso, Andre G. Frank ve Samir Amin gibi akademisyenlerdir Tüm dünyanın birbiriyle bağımlı ve bağlantılı br sistem oluşturduğu varsayımıyla hareket eden, ekonomik ilişkiler ve altyapıyı öncül güç olarak kabul eden teori daha sonra başta uluslararası ilişkiler olmak üzere bir çok alanda kullanılmıştır. Üzerind een çok konuşulan versiyonu: Wallerstein’ın 1974 yılında yayınladığı Modern Dünya Sistemi isimli kitabında tanımlanan Dünya Sistemleri Teorisidir. I. Wallerstein Dünya Sistemleri Yaklaşımı Kapitalizm sitemi tüm dünyaya nasıl nüfuz etmiştir? Özellikle “milli devletlerin” oluşumu esnasında 15 ve 17 yy. arasında yaşanan ekonomik dönüşümler ve bu dönüşümlerin oluşturduğu politik ve toplumsal oluşumların bir sonucu olarak. Üretim güçlerinin sayısal ve nitelik olarak artışı; Deniz yollarının daha etkili kullanılmaya başlaması sonucu yicaretin büyük bir gelişim göstermesi (Akdeniz limanları, Portekiz, Hollanda vb.) İlk defa dünya ölçeğinde bir ekonomi gelişmeye başlamıştır. I. Wallerstein Dünya Sistemleri Yaklaşımı Dünya ölçeğinde bir ekonominin gelişmesi sonucu: Farklı coğrafyalardaki ülkeler arasında ekonomik olarak farklılaşmanın ve işbölümünün gerçekleşmesine yol açmıştır. Bu aynı zamanda Avrupa’daki devletlerin siyaset ve yönetim anlayışlarınıda etkilemiştir Ör: Atlantik kıyısındaki ülkelerin Ceneviz ve Venedik gibi ticaret merkezlerinin yerine geçmesi ve denizaşırı imkanlardan yararlanma şansı (İngiltere, Hollanda, Portekiz, Fransa). Diğer ülkeler bu imkanı yakalayamayıp tarım ülkesi olarak kalmışlardır Bu aşamada karşımıza ticaret yollarına ve aynı zamanda sömürgelere sahip “merkez” devletleri ile bu imkanlardan yoksun çoğunlukla feodal beylikler halinde yanetimini devam ettiren “çevre-periferi” ülkeler ayrımı ortaya çıkmaya başlamıştır I. Wallerstein Dünya Sistemleri Yaklaşımı Wallerstein’ın yaklaşımı temelde ülkelerin üç kategoride ele alınmasına dayanır. Atlantik kıyılarındaki Kuzeybatı Avrupa ülkelerinden oluşan “merkez” ülkeler Çoğunluğu bu ülkelere yakın olan (istisnaları var) “yarı çevre- yarı periferik” ülkeler Merkez ülkelerin hammadde kaynağı olan ve ekonomileri çoğunlukla merkez ülkeleri tarafından sömürülen “çevre-periferik” ülkeler Kapitalizm bir “dünya sistemi” oluşturduğu için periferi ülkeleri de merkezin etkisi ve baskısı altındadırlar. Siyasal, toplumsal ve ekonomik yapıları etkilenmektedir I. Wallerstein Dünya Sistemleri Yaklaşımı Merkez ülkeleri: Güçlü bir devlet aygıtına sahip. Çeşitlenmiş bir ürün ve hizmet sektörüne dayalı ekonomik yapı Eğitimli, kalifiye ve yüksek ücretli bir işgücü kapasitesi Çevre-Periferik ülkeler: Devlet zayıf Ekonomi bir veya birkaç hammaddenin üretimine dayalı Eğitimsiz, kalifiyesi düşük ve oldukça düşük ücretli bir işgücü kapasitesi I. Wallerstein Dünya Sistemleri Yaklaşımı Merkez ülkelerinin lehine çalışan bu sistem, çevre ülkelerinin ekonomik olarak gerilemesinin en önemli nedenidir. Sadece çevre ülkelerin “iç dinamikleri” değil sistemden kaynaklanan “dış dinamikler” nedeniyle gerileme yaşanmaktadır. Kapitalist sistem bu ülkeler üzerinde “aktif bir geriletme” durumuna yol açmaktadır. Bu sistemde gelişmiş ekonomiler, çevre ülkeleri kendi pazarları için üretim yapma konusunda motive veya zora koşmakta bu da çevre ülkelerin Pazar, üretim ve tüketim alışkanlıklarını değiştirmektedir. I. Wallerstein Dünya Sistemleri Yaklaşımı Bu sistemin yıkılmadan durması ve kendisini yeniden üretmesi “yarı çevre” ülkelerin sayesinde olmaktadır. “Yarı çevre- yarı periferik” ülkeler ne merkezde ne de çevreye dahil. İkisinin de kısmi özelliklerini taşımakta. Bu ülkelerin temel görevi çevre ülkeleri merkez adına denetimleri altında tutmaktır. Bu ülkeler sanayileşmeyi tamamlayamamış ancak çevre ülkelere göre durumları daha iyi durumdadır Bu ülkelerin fazla ilerleme kaydetmeleri istenmez Genellikle bu ülkelerde merkeze doğru bir ilerleme ve kalkınma görüldüğünde çoğunlukla bu tür ülkelerde siyasal kargaşa, toplumsal huzursuzluk, ekonomik krizler ve gelir dağılımında adaletsizlikler sonucunda toplumsal gerilimler yaşanabilir. Bu gelişmiş ülkelerin fren mekanizmasıdır. Türkiye’nin pozisyonu I. Wallerstein Dünya Sistemleri Yaklaşımı 16. yy da ortaya çıkan kapitalizmin oluşturduğu yeni dünya sisteminin en önemli etkilerinden birisi ekonomik gücün artık tek bir merkeze (payitaht) bağlı yapıdan çıkıp tamamen çok merkezli bir hale gelmesidir. Ekonomi ulus devletlerin oluşumunda en önemli faktör haline gelmiştir. Sömürüler yoluyla ekonomik olarak güçlenen devletler bürokratik alt yapılarını da hızla gerçekleştirecek güce erişmişlerdir. Özellikle bu ülkelerde gelişmeye başlayan ticari burjuvazi ve sanayi burjuvazisinin korunmasına yönelik yasal ve idari alt yapılar hazırlanması bürokrasiye geçişi zorunlu kılmıştır Eleştiriler Özetle Wallerstein toplumsal değişimi tamamen dış faktörlere bağlıyor, belirli bir toplumda meydana gelen siyasi oluşum ve değişimlerin uluslararası ekonomik ilişkilerin bir sonucu olduğunu ileri sürüyor Ekonomi tek neden olarak belirtilmiş Kültür gözardı edilmiş Batıya karşı tüm ayaklanmalar olumlu ve ilerlemeci kabul edilmiş Barrington Moore- İç faktörlerin Önemi Moore, Wallernstein’in aksine toplumsal değğişmelerde özellikle bir toplumun demokrasiye geçmesinde veya geçememesinde o toplumun iç dinamik ve özelliklerinin önemli olduğunu ileri sürüyor Temel eseri Diktatörlüğün ve DemokrasininToplumsal Kökenleri Üç farklı toplumsal gelişimi inceliyor İngiliz toplumu: Burjuva, toprak sahipleri ve aristokrasi ortaklığı demokrasiye geçiş Alman, Japon toplumu: Tepeden inme, kalkınmacı bir değişim modeli zayıf toprak sahipleri ve devlete sığınmış burjuva ve aristokrasi yarı parlementer ve zayıf demokratik bir yönetime evrilme Rusya ve Çin: Burjuva yok, sanayi yok, köylüler ve toprak sahipleri arasında bir mücadele var, devlet aşırı şekilde merleziyetçi. Köylü bir taraftan devletin diğer taraftan toprak sahiplerinin baskısı altında. Sonuçta meydana gelen köylü devrimi “Doğu Despotizmi” ve Osmanlı Devleti Osmanlı devletine ilişkin Batılı çalışmaların çoğunluğu İslam karşıtlığı üzerine bina edilmiş H. İslamoğlu bu önyargılardan uzak kalınıp objektif bir ekonomik analiz yapılmasının daha doğru sonuçlar vereceği iddiasında (Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Köylü kitabı) Hızla çevreleşmenin yaşandığı dönemde Osmanlı devlet politikasının çiftçinin korunmasına yönelik düzenlemeleri köylü ayaklanmalarını engelleyen en önemli faktör 19 yy dan itibaren başlayan Batılılaşma ve beraberinde gelişen bürokrasinin köylüden kopuşu (Batıya uyum toplumla çelişme). Yöneticilerinde Gramsci’nini yaklaşımıyla ikna yeteneğini yitidikçe baskıya yönelmesi Özetle; Batılıların ve özellikle Oryantalistlerin “doğu despotizmi” olarak adlandırdıkları baskıcı yaklaşım Osmanlı devleti’nin özünde var olan birşey olmayıp çevreleşme süreci sonucunda başlayan modernleşmenin getirdiği bir paradoks olarak karşımıza çıkmıştır. Oukma tavsiyesi Nur Vergin bölüm 10 syf 187-215 Zafer Cirhinlioğlu. Azgelişmişliğin Toplumsal Boyutu. İmge yayınları