Untitled - Eskişehir Eti Sosyal Bilimler Lisesi
Transkript
Untitled - Eskişehir Eti Sosyal Bilimler Lisesi
Sayfa 2 ETİ SOSYAL BİLİMLER LİSESİ AYLIK YAYIN DERGİSİDİR Nisan-2011 Cilt 1, Sayı 1 Sayfa 3 Bu sayıda: ETİ SOSYAL BİLİMLER LİSESİ Aylık Dergisi İlk Sayımız Röportaj 4 Makale 5 Biyografi 6 Makale 8 English 9 Okulumuz, Eskişehir’in en eksiklerimizi kapatıp, da- gözde ve de tek Sosyal ha güzel sayılar hazırlaya- Bilimler Lisesidir. Eti Gru- cağız. Tarihte Bugün 10 Bu derginin bir özelliği de Makale 11 Eğlenelim 12 Germany 13 Makale 14 Film Köşesi 15 bu tarafından yaptırılan okulumuz geçen yıl ilk mezunlarını da vermiştir. tümüyle öğrenciler tarafından üretilen bir dergi Başarılı, öz güveni yüksek, oluşudur. Öğrencilerimiz çalışkan bir öğrenci toplu- hazırladıkları yazı ve re- muna sahip olan okulu- simleri, mutlaka öğret- muzun tarihinde hiç dergi men ve idarecilerimizden çıkmamış olduğunu gö- oluşan bir yönetim kuru- rünce ve de öğrencileri- luna mizden sürekli dergi çıkar- yayınlanır. talım çabasını hissedince dergi çıkarmak boynumuzun borcu oldu. Ama zevkle ilk sayımızı gösterir. Uygunsa YAYIN KURULUMUZ Umarım beğeneceğiniz bir dergi olur… Sorumlu Öğretmenler Saygılarımızla… çıkardık. İlk sayımızda siz okurları- Cem ÖNER mıza röportajdan, makalelere, eğlence sayfasın- Başkan: İlhan ŞAN Formatör Öğretmen dan, İngilizce ve Almanca sayfalarına kadar dopdolu bir sayı hazırladık. İlk sayı olmamızın etkisiyle bazı eksiklerimiz olacaktır. Diğer sayılarda bu ETİ SOSYAL BİLİMLER LİSESİ AYLIK YAYIN DERGİSİDİR Cem ÖNER Mehmet KONUKÇU Seyfi ERDOĞAN Mehmet Ali ERSÖZ Ayşe ERZİNCANLI RÖPORTAJ Sayfa 4 Okul Müdürümüz İlhan ŞAN okul müdürü olmayı tercih ettim. Okulumuzun idaresinde bulunurken neler yapmayı planlıyorsunuz? Meslek hayatınıza nerede başladınız? Bugüne kadar nerelerde ve hangi konumlarda çalıştınız? Meslek hayatıma Kırşehir’in Merkez Köylerinden Dedeli İlköğretim Okulu’ nda Fen Bilgisi Öğretmeni olarak başladım. Daha sonra Eskişehir’in Beylikova ilçesi Halilbağı Orta Okulu’nda Fen Bilgisi Öğretmeni, Beylikova Lisesi Fizik Öğretmeni ve Okul Müdürü olarak çalıştım. Daha sonra Sivrihisar (Eskişehir) ilçesi Kaymaz Lisesi okul müdürlüğünde bulundum. Son olarak Eskişehir Eti Sosyal Bilimler Lisesi’nde bir buçuk yıl Fizik öğretmeni olarak çalıştıktan sonra okul müdürü oldum. Öğretmenlik mesleğini seçmenize neden olan etkenler nelerdir? Mesleğimi seçmemi sağlayan en önemli etken öğretmenlerimi çok sevmemdi. Özellikle ilkokul öğretmenimi, ortaokul ve lise öğretmenlerimi çok severdim. Mesleğimi bilinçli bir biçimde severek ve isteyerek seçtim ve çok seviyorum. Öğretmenlik mesleğinizi isteyerek seçtiğinizi ve çok sevdiğinizi söylediniz. Peki öğretmenlikten idareciliğe geçmenize neden olan nedir? Öğretmenlikten idareciliğe geçmeme bazı okul müdürlerinin doğru bulmadığım davranışları neden oldu. Daha farklı bir bakış açısı ile idarecilik yapılabileceğini düşündüğüm için Burası bizim için bir yaşam alanı, bu nedenle okulumuzun daha temiz daha kaliteli bir eğitim ortamı olması öncelikli amacımız. Aynı şekilde başka bir amacımızda öğrencilerimiz ve çalışanlarımızın okulumuza severek ve isteyerek gelmesini sağlamak. Pansiyonumuzda da çalışmalar yaparak büyük oranda iyileştirilen şartları daha da iyi bir hale getirmek, özellikle fiziki şartları iyileştirmek de amaçlarımızdan. En büyük amacımız okulumuzun Eskişehir’deki Liseler ve Sosyal Bilimler Liseleri arasında kendisine en uygun yere gelmesini, beğenilen ve istenilen bir okul olmasını sağlamak ve iyi insanlar yetiştirmek. muzda istediğiniz öğrenci profili nedir? Şuan ki durumun buna ne kadar yakın olduğunu düşünüyorsunuz? Adı üzerinde Sosyal Bilimler Lisesi olduğumuz için sosyal alanda ön plana çıkabilmiş, kendini geliştirmiş, okulumuzun felsefesini anlayabilmiş, iyi huylu, karakterli, kendine ve çevresine yararlı öğrenciler istediğimiz profile uygun öğrencilerdir. Her toplulukta olduğu gibi elbette okulumuzda da bize yakışmayan, felsefemizi anlamamış öğrencilerimiz var ancak yok denebilecek kadar az. Büyük çoğunluk akademik, davranış biçimi ve uygun felsefe açısından beklentileri karşılıyor. Okulumuzda bir Sosyal Bilimler Lisesi olarak İyi, öncelikle kendisine, ailesine, Yapmayı planlayıp uyguladığınız projelerin başarı durumu nedir? Yapmayı planlayıp uyguladığımız projelerimiz tamamen başarılı sonuçlandı. Başlıca projelerimizden, konferans salonumuzdan yüzde yüz başarı aldık. Kısa sürede geri dönütlerle tamamlanacak birkaç eksikliği olabilir fakat şu an salonumuzu gayet verimli kullanabiliyoruz, hatta başka okullarda ve kurumlarda salonumuzdan yararlanabiliyor. Okulumuzun yirmi sınıfına yetecek bilgisayar projeksiyon ve akıllı tahta projemizde yüzde yüz başarıya ulaşan çalışmalarımızdan. Kütüphanemize de istekler doğrultusunda kitap desteği ve fiziki iyileştirme sağlıyoruz. Tüm bu çalışmalarımızı Devlet Desteği olmadan bağış yolu ile temin edebiliyoruz. Bir müdür olarak okulu- ülkesine Bu durum okul yönetimi konusunda sıkıntı oluşturmuyor. Bazen alanlar arası farklılıklar yaşanıyor. Anadolu Üniversitesi mezunuyum, sosyal bilimler mezunu olsaydım belki bu alandaki hocalarımızla okulumuz için daha sıkı ilişkiler kurabilirdik. Ancak bu büyük bir sorun değil, istediğimizde hocalarımızla iyi iletişim kurabiliyoruz. 9- Bir idareci olarak çocuğunuz okul kurallarına aykırı bir davranışta bulunursa tepkiniz ne olur? Tepkilerinizde baba ve idarecilik pozisyonlarınızın etkisi ne olur? Bir baba olarak çocuğumu yanlıştan önce uyarıyorum, kuralları aktarıyorum. Böyle bir durum olduğunda baba olarak kızıyorum. Beni diğer idarecilerin yanında utandırmamasını söylüyorum burada idarecilik pozisyonu daha etkili. yararlı bireyler yetiştirmek istiyorum. yeterli sosyal etkinlik ve çalışmaların olduğunu düşünüyor musunuz? Bence yapılan çalışmalar yeterli değil, geliştirilebilir. Tiyatro, spor alnında faaliyetler, resim sergisi, konser vb. yapılabilir. İlimizde bulunan iki üniversiteden en iyi şekilde yaralanabiliyoruz. Bazı etkinliklerimize olumlu dönütler alıyoruz. Bu da bizi sevindiriyor. Branşınız fizik ancak sosyal bilimler alanında olan idarecilik mesleğini Sosyal Bilimler Lisesinde sürdürüyorsunuz. Bu durumun avantaj ve dezavantajları var mı? Varsa nelerdir? ETİ SOSYAL BİLİMLER LİSESİ AYLIK YAYIN DERGİSİDİR 10- Kısa ve uzun vadede Eti Sosyal Bilimler Lisesi’ni nerede görüyorsunuz? Kısa vadede iyi tanıtımların olacağını düşünüyorum. En iyi tanıtım başarılarla (ÖSS, etkinlikler), ödül ve derecelerle yapılabilir. Uzun vadede ise Eskişehir’de eşit ağırlık ve sözel alanda, aynı şekilde Sosyal Bilimler Liseleri arasında en uygun noktaya geleceğini düşünüyorum. 11-Mesleğinizi bırakmadan önce kesinlikle yapmalıyım dediğiniz şeyler nelerdir? İyi, öncelikle kendisine, ailesine, ülkesine yararlı bireyler yetiştirmek istiyorum. MAKALE Sayfa 5 MEHMET AKİF’İ ANLAMAK Uygarlık tarihini incelediğimizde, Doğu medeniyetinin bilim ve teknoloji alanında altın çağını yaşamaktayken, Batı medeniyeti karanlık dönemini yaşamakta idi. Batı medeniyeti, Doğu İslam medeniyetinin bu gelişmişliğinden yararlanarak kendini geliştirmiş ve hatta Doğu medeniyetinin üzerinde bir medeniyet kurmuştur. Yani Batı; medeniyetini Doğu İslam medeniyeti üzerine inşaa ettiğini söylemek daha doğru olur. Batı medeniyetleri bilim ve teknoloji alanında büyük atılımlar yapmışlardır ve teknolojik üstünlükleri sayesinde başka coğrafyalardaki ülkeleri sömürge yapmış, insanlarını köleleştirmiş, yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürmüştür. Gittikleri her yerdeki yerli halklara kan ve gözyaşı döktürmüşlerdir. Bazı çevrelerce hayran olunan Batı medeniyeti kendi coğrafyalarında bile 19. yüzyılda milyonlarca insanın katledilmesine sebep olmuştur. 1. ve 2. Dünya Savaşları bu durumun en somut sonuçları değil midir? Medeniyet olgusunu, eserlerinde en realist ve bilgece işleyen Mehmet Akif Ersoy’un medeniyet olgusundan kastı Batı medeniyetidir. Akif Batı’yı ve Doğu’yu derinlemesine araştırmış bir gözlemcidir. Edindiği gözlem ve izlenimlerini şiirleriyle ifade etmektedir. Avrupalıların yapmış olduğu acımasız ve zalim- ce davranışlarını göz ardı etmeyen Mehmet Akif, şiirlerinde Batı medeniyetini ağır bir üslupla eleştirmiştir. Dinine son derece bağlı olan Akif, Batı’nın rahatlığından hoşnutsuzluğunu ve örnek alınmaması gerektiğini defalarca şiirlerinde konu edinmiştir. İstiklal Marşımızın dördüncü kıtasında geçen “Medeniyet! Dediğin tek dişi kalmış canavar?” mısrasında Batı’nın bilimsel ve teknolojik gelişmişliğinde maneviyat ayağının eksik olduğunu vurgulamak istemiştir “Medeniyet” kelimesi Akif’in şiirlerinde sıkça geçmektedir. Şiirlerinde işlemiş olduğu Batı medeniyeti ve Doğu medeniyeti arasındaki ilişkidir. Akif, şiirlerinde Batı’nın ahlâkını eleştirmektedir ve tedirginliği, Türk vatandaşının Batı’nın İslam dinine uygun olmayan alışkanlıklarına özenip hakiki İslam’dan uzaklaşmasıdır. “Demek; İslam’ın ancak namı kalmış Müslümanlarda;/ Bu yüzdenmiş demek, hüsran-ı millî son zamanlarda./Eğer çiğnenmemek isterlerse seylâb-ı eyyâma;/Rücû etsinler artık Müslümanlar sadr-ı İslâm’a.” Dizeleri onun bu endişesini ne de güzel anlatır. Mehmet Akif Avrupalıların bilimsel ve teknolojik gelişmişliklerinin inkâr edilemeyeceğini fakat onların insaniyetlerinin, kendilerinin bu maddiyattaki gelişmeleriyle kıyaslamanın büyük bir yanlış olduğunu ifade eder ve Avrupalıların sadece bilimsel gelişmişliklerini örnek almamız gerektiğini insaniyetlerinden ise uzak durmamız gerektiğini vurgular. Akif’in bu tutumu Batı’nın bilim ve teknoloji alanındaki üstünlüğünü kabul ve takdir ettiğini fakat insaniyetlerine gelince onları cani ve hain bulduğunu göstermektedir. Bilim ve teknoloji bir medeniyetten başka bir medeniyete aktarılabilir. Ancak bu sadece bilimsel ve teknolojik anlamda olmalı ve bununla sınırlı kalmalıdır. Mehmet Akif Ersoy’un öngördüğü yargı bu şekildedir. Akif’e göre Batı’nın ilim ve teknolojisini alıp kendi maneviyat, ahlâk ve kültürümüzle birleştirdiğimiz zaman ancak daha üstün bir medeniyet yaratabiliriz. Eğer bir uygarlığa medeniyet denilecekse bu uygarlığın insanlığa huzur, refah ve mutluluk getirmesi gerekir. Ancak o zaman medeniyet medeniyet olur. Mehmet Akif’in arzuladığı medeniyet böyle bir medeniyettir. O yüzden eserlerinde Batı uygarlığını yermiş, insanî ve ahlâki yönünden noksan bir medeniyet olduğunu vurgulamıştır. Böyle bir medeniyet Mehmet Akif’in ön gördüğü gibi gün gelecek kendini yok edecektir. Çağdaş olduğunu ileri süren Batı medeniyeti devletleri ülkesinde üretilen ileri teknoloji ürünü silahların, savunma gücü Batı medeniyeti devletleri kadar yüksek olmayan devletler üzerinde uygulamaktadır. Ve bir başka açıdan baktığımızda Batı medeniyeti devletlerinin payına düşen temiz su miktarının, Afrika ülkelerindekine oranla çok daha fazla olduğunu görüyoruz. Bütün dünya devletleri, özellikle Batı medeniyeti devletleri, Afrika ülkelerinin durumundan haberdar olmasına rağmen bu durumu görmezden gelmektedirler. Bu tam anlamıyla bir adaletsizliktir. Akif bu haksızlığa isyan etmiştir. Bu yüzden Batı medeniyetini canavara benzetmiştir, tek dişli bir canavar olmasıyla da can vermek üzere olduğunu vurgulamıştır. Vermiş olduğum bu örnekler Mehmet Akif’i haklı çıkartmıyor mu? ETİ SOSYAL BİLİMLER LİSESİ AYLIK YAYIN DERGİSİDİR Esra ÜTÜKLER Sayfa 6 BİYOGRAFİ Yüreği aşkla tanışmadan mümkün müdür şair olabilmek? Aşkı hissettiğini sanmıştı birçok kez. Ama bu farklıydı hem de çok farklıydı diğerlerinden. Onu her gördüğünde damarlarından geçen sıcak kanın tüm vücudunu ısıtmasına bir saniye yetiyordu. Hayatında hiç bir şeyin kolay olamadığı gibi bu da kolay olmayacaktı. Çünkü tek bir kadın iki büyük aşk vardı ortada.Üniversite yıllarında arkadaşı Sezai Karakoç ile kendisi aynı kadına aşık olmuşlardı. Öyle ki birbirlerini kırmadan ancak galip olarak çıkmak istiyordu ikisi de bu aşka karşı açılan savaştan. Sonunda bir iddaya girdiler. Kaybeden soyadından bir harfi feda edecekti aşkına. Ve anlaşıldığı üzere soy ismindeki “y” harfini işte böyle kaybetti Cemal Süreya. "1931 yılında Erzincan'da doğdum. Bir doğum günüm yoktur benim" der şair yazdığı bir mektupta. Asıl adı “Cemalettin Seber” olan Cemal Süreya zor bir çocukluk geçirmiş belki de doğum gününü bu yüzden silmişti hatırından. Daha yedi yaşındayken Dersim İsyanı sonucu ailesiyle birlikte Bilecik‟e sürgün edilmişti. Çevresinde olup bitenleri anlayabilecek yaşta bile değildi o yıllarda. Ancak sürgünün yarattığı derin etki ona yıllar sonra şu dizeleri yazdırmıştı. “Bir yük vagonunda açtım gözlerimi./ Bizi bir kamyona doldurdular./Tüfekli iki erin nezaretinde./Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular./ Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar./Tarih öncesi köpekler havlıyordu./Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler./ Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki. Yine çeşitli zorluklarla ilk ve ortaokulu bitirdi. Parasız yatılı sınavını kazanarak lise öğrenimi için İstanbul‟a geldi. 1950 yılında Haydarpaşa Lisesi‟ni, 1954 yılında da Siyasal Bilgiler Fakültesi‟ni bitirdi. Maliye Bakanlığı'nda müfettişlik, darphane müdürü, Kültür Bakanlığı'nda yayın kurulu danışma üyeliği, Orta Doğu İktisat Bankası yönetim kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Yayınevlerinde danışmanlık, ansiklopedilerde redaktörlük, çevirmenlik yaptı. Papirüs dergisini üç kez çeşitli aralıklarla çıkardı. Pazar Postası, Yeditepe, Oluşum, Türkiye Yazıları, Politika, Yeni Ulus, Aydınlık, Saçak, Yazko Somut, 2000'e Doğru gibi yayın organlarında şiir ve yazılarını yayımladı. İkinci Yeni şiirinin en önemli isimlerindendir. Geleneğe karşı olmasına karşın geleneği şiirinde en güzel kullanan şairlerden birisiydi. Şiirin akıl, mantık ve düzlemle uyuşmayacağını, tüm kural, gelenek ve baskıya bir isyan olarak görür şair. Bunu da “şiir anayasaya haykırıdır.” diyerek açıklar. Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı buluşlarıyla, zengin birikimi ile, duyarlı, çarpıcı, yoğun, diri imgeleriyle İkinci Yeni şiirinin en başarılı örneklerini vermiştir. “Çok şükür büyük şair değilim Ama bir sır söyleyeyim mi kulağına Cins şairim ben! Çıkar giderim Nişancı bir şairim Gözünden haklarım imgeyi” Cemal Süreya‟nın şiirlerinde dünyayı bir ressamın gözünden görürsünüz sanki. Eşyayı, canlıları ve duyguları dokunmamızı ister gibi somutlaştırır. Soyut kavramları muhteşem bir şekilde cisim halinde sunar . Bu ona kalıcılık ve özgünlük katmıştır. Sen çıkardın utancını duvara astın Ben masanın üstüne koydum kuralları Siz, saatleri yaşadınız. Henüz sözcük haline dönüşmemiş, ya da bir sözcük karşılığı oluşmamış durumlar yarattınız. Tanığınızım. Cemal Süreya hayatını gizler hep şiirlerinde. Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum Yıkadılar aldılar götürdüler Babamdan ummazdım bunu kör oldum Sayfa 7 Bir çocuk masumluğuyla belki de babasının yanında hep çocuk kalanlar için yazmıştı. Asla babasının karşısında rahat sigara içemeyen, içki içemeyen, babasının karşısında bacak bacak üstüne atarken rahatsız olanlar içindi. Babası daha hayattayken iliklerine kadar hissetmişti bu acıyı. Daha o gün anlamıştı babası ölünce bir daha hiç çocuk olamayacağını. "Biz iki ayrı ırmak gibi ayrı yerlerden kopup geldik, kavuştuk bir noktada, yanı başımızdan küçük bir kol da alarak büyük bir nehir meydana getirdik; birlikte akıyoruz şimdi. Nicedir bu böyle. Hep de böyle olacak. Denize dökülene, ölene dek." Eşine yazdığı bir mektup da işte böyle dile getirir şair duygularını. Yani sevmek ne uzun kelimedir… Aşkın ve hüznün sürgün şairi olan Süreya aşkı şiirlerinde tılsımlı bir anlatımla sunar karşımıza. Her okuduğumuzda farklı tatlar bırakır. Her yaşa hissettirir masum ve saf aşkı. Onu okuyan her kadın imrenir Süreya‟nın aşkına ve bir Zühal olmak ister belki de. Yalnız aşkı vardır aşkı olanın Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan Sen yüzüne sürgün olduğum kadın Kardeşim olan gözlerini unutamadım Aşkım‟ların, canım‟ların sıradanlaştığı zamanlarda sahip olabileceğin en güzel şeydir kendi sevgi sözcüğün. Cemal Süreya herkesten zengindir bu konuda. “Güvercin kanadı” ndan türettiği “üvercinka” onun sevgisinin sembolüdür. Şair kıvrak zekasını yaptığı imgeler kadar bu konuda da göstermiştir. “üvercinka” şiirinden; Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor Bütün kara parçalarında Afrika dâhil Cemal Süreya‟nın aşk hayatı da karışıktır. Belki de biraz çapkındır. Ancak ben şairlerinde kaptanlar gibi aşka aşık olmak zorunda olduklarını düşünürüm hep. Aşık olmadan nasıl yazar şair insanın içine işleyen o dizeleri, nasıl hissettirirler tatmadıkları duyguyu bize? Bu yüzdendir beklide şairlerin her limanın gerisinde bir sevda bırakmaları. Ancak yaşadıkları kimi zaman karşılıklı bir aşkken, bazen de tek yanlı bir tutkudur bu belki de. Ne kadar yakından ve arada uçurum; insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım Ben artık adam olmam bu derde düşeli Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini Platonik aşkı bile bu denli güzelleştirebilir bir şair ve ancak bu kadar doğru ifade edebilir. Aşkın yalnız da yaşanabildiğini, yokluğa bile en güzel anlamların yüklenebildiğini gösteren şair her okuyanın kendini farklı noktalarda buldurur. İnsanın tek yanlı bir aşka, çaresizliğe düşesi gelir san ki… Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git. Gözlerin durur mu onlarda gidiyorlar. Gitsinler Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin Geride bir başına kalmışlığına inat aşkını gözlerde sürdürür şair. Ve ilk gözlerde biter aşk. Gözler haykırır o iki kelimeyi. Seni seviyorum der gözler, yasaksa bile aşk. Ve yine ilk göz- ler söyler sana gitme vaktinin geldiğini. Cemal Süreya 9 Ocak 1990‟da hayata gözlerini yumdu, bizi kendinden mahrum bıraktı ve nihayet ölümü sonsuzlaştırdığı o eşsiz dizeleri kaldı geriye. Ölüyorum tanrım bu da oldu işte Her ölüm erken ölümdür biliyorum tanrım Ama ayrıca aldığın şu hayat fena değildir Üstü kalsın. CEMAL SÜREYA HAKKINDA - Orhan Kahyaoğlu: “İnsan denen karmaşık varlığa bütün yüzleriyle kucak açan ilk şair Cemal Süreya‟dır. Klasikleşmiş toplumcı gerçekçiliğin hiçbir zaman kavrayamadığı noktalardan biri de budur.” - Gülten Akın: “Bir geleneği, hazır bir durumu sürdürmekle kalmayıp ona yeni şeyler katabilmiş bir ozandır o. „Gülün ortasında ağlıyorum‟. Anlamı kullanıyor, zorluyor. Duyarlığı işliyor. Kendini alayla bitiriyor. Anlam, anlamsızlığın önüne geçiyor.” - Melih Cevdet Anday “Şiiri bütün fazlalıklardan kurtarmak istiyor, usun özgürlüğünden ne güzellikler doğabileceğini gösteriyor.” - Ülkü Tamer: “Tanrı binbirinci gece şiiri yarattı Binikinci gece Cemal‟i. Bin üçüncü gece şiir okudu Tanrı Başa döndü sonra, Kadını yeniden yarattı.” - Ceyhun Atuf Kansu: “Soylu duyarlığın şairi.” - Can Yücel: “Aşk yok gayri memlekette Cemal Süreya beri gideli” - Ahmed Arif: “Eros‟tu kendi okuyla kendini vuran” - Aziz Nesin: “Jean Paul Sartre ve Cemal Süreya, dünyanın en küçük devletleri. İkisinde de bir devlet olabilecek kadar birikim var” - Turgut Uyar: “Cemal Süreya ölmüş diyorlar ilahi azrail!.. Cemal Süreya ölür mü hiç!” MAKALE Sayfa 8 MUTLU– LUK Şu dünya hayat denilen pürüzler, sevgilinizle çıkan olabilmek imkânsız. Topluma zaten çünkü insansınız ama oyunu sergilememiz için bir anlaşmazlıklar, ekonomik aykırı, ahlaka aykırı, dine aykı- tabi buna bir itirazınız varsa sahne ve herkes kendi oyu- problemler ve yatılı öğrenci- rı, geleneklere aykırı bir kere hiç karşı çıkıp ta Darvin teorinunu çevirmekle meşgul. Bu liğinde verdiği yük altında insanlığa aykırı hoş insanlığın sini benimsemiş bir şeyle oyunun sonu nasıl bitecek ezilmek bir de aile ile olan tanımını da yapacak durumda burada şey dememden kasıt bilen yok ama oyunun akışı- husumetler var tabi. Bütün değilim sizlere çünkü bende kendini insan olarak görmena göre kimi zaman gülüyor unuttum. Artık ne ‘yaratılanı yen şeyden: D bahsediyorum kimi zaman eğleniyoruz keş- severim’ nede ‘ne olursan ol tartışmaya girmeye niyetim ke hep gülebilsek ya da göz- gel’ lafları geçerli hepsi tarihte yok. yaşları mutluluktan dolayı unutulmuş, okulların ve bazı olsa ama öyle olmuyor bu kuruluşların yıllık planları için- oyun hep lehimize işlemi- de düzenlenecek olan makale yor. Hatta .. ve kompozisyon yarışmaların- Hayat bizlere genelde hüzünlü sahneler yaşatıyor. Maalesef .. Evet, mutlu olmak mumla aranır bir şey oldu artık, zaten olduğu yerde de paylaşmak isteyen o kadar çok ki sana ufak bir kırıntı kalıyor o da şanslıysan. Sizler kendinizi şanslı görüyor musunuz? Umarım bu soruya cevabınız evettir. Çünkü bu yazı hayır diyenlerde daha da karamsar olmaya yol açabilir. Üzülmek günümüz dünyasında ve bu yaşlarda pek de sık rastlanan bir durum çünkü o kadar çok sebep var ki üzgün olmak için; bir yandan sınav stresi, gelecek kaygısı, arkadaşlılarımızdaki bunların arasında insan du- da konu başlığı olarak kalmış, rup da demeden edemiyor ‘ hapis olmuş durumda. ben nasıl mutlu olacağım arkadaş’ diye. Ben cevap vereyim olamayacaksın kusura bakma şartlar böyle hem artık üzüntün için uğraşacak dost diye anılan kişilerde kalmadı. Aslında büyük sorun da bu zaten. Yanında duracak sana zor zamanında destek çıkacak birileri artık yok ama mutluysan o ayrı paylaşımda bulunabilirsin. Çevremize Şimdi buraya nasıl mı geldik ilk başta üzüntü dünyasından girdik lafa daha sonra neden üzüntülü olduğumuzdan devam ettik en son suçu kendimizde bulduk çözüme kavuş- Bu yazıda o tarz beylik laflar turamasak ta bir farkındalık üzerine yazılmış bir deneme oluşturduk o halde amacımıza sadece ne okuyan bunda mut- da ulaştık. Keşke kalemim ya luluğun formülünü bulacak da klavyem daha güçlü olsaydı nede yazan çevresine karşı da sizlere mutluluğun formüaşırı duyarlı, herkesi düşün- lünü yazabilseydim ama olmamekten yorulmuş biri. Sadece dı ileride belki diye beylik bir farkında bu durumun. Zaten laf etmeyeceğim zaten yazı da yazının amacı da bu farkındalı- yeterince böyle laflara yer ğı sizlerde de yayabilmek. Hiç verdik. Umarım aklınızda kakimse bu konu beni ilgilendir- lanlar ‘aman saçmaladı işte’ miyor, ben öyle değilim deyip gibi beylik laflar ettirecek cins- baktığımızda kendini kandırmasın Pollynna ten değildirler. Kendinize iyi ne kadar da bencil insan bu zamanda yaşasaydı kim bakınız yarınlar daima güzel mevcut değil mi? Herkes ben bilir kimlerin arkasından oyun olacak bir kendimi güldüreyim de çeviriyor olurdu. Bizler yine başkası neyime lazım gözüy- iyiyiz yani öyleyizdir inşallah. le bakıyor buda tabi genel O yüzden hepiniz boş bir anıbir mutsuzluğa yol açmakta. nızda bunu düşünün ki isteBu tarz bir düşüce ile mutlu meseniz de düşüneceksinizdir ( bugün dünün yarını değil güzel bir günün öncesidir).. ENGLISH Sayfa 9 English Part of Magazine How are you, Sir Thomas? Shopping in “Fortnum and Mason‟s” Sir Thomas Beecham saw a lady. He half-recognized her but could not put a name to her face. He tried to retreat, but it was no good. „Good afternoon, Sir Thomas How are you?‟ said the lady. „I‟m very well, thank you. And how are you?‟ replied the famous conductor. „Very well thank you. And how is your family?‟ „Very well, thank you. And how is your family?‟ „Very well, thank you, Sir Thomas. But my sister is rather unwell.‟ „I‟m sorry to hear it‟ „Oh, it‟s not serious. She‟s just tired really. She‟s been working rather hard lately‟ „I hope she can get some rest. Err… What does your sister do? I‟ve forgotten.” „She is the Queen of England!‟ Special Delivery At 1980‟s, someone called Steve Smith met a German girl while he was on holiday in Spain. One of a million similar meetings. Back in Germany Angela lost Steve address. But she wrote to him all the same. She simply put his name and telephone number on the envelope. There are more than thirty pages of Smiths in the London telephone directory and the Post Office handles about fifty million letters per a day. But this later arrived in Steve‟s letterbox only four days later. Steve and Angela were obviously very grateful to Post Office. They were married next year. But the Post Office prefer it if you address the envelope in the conventional way. TARİHTE BUGÜN Sayfa 10 T AR İ HT E B U A Y SÖ ZL Ü ĞÜ Her ay içinde tarihin hazinelerini saklar. Yıllar aylardan müteşekkeldir. Her ay her gün hatta her dakika tarihin mahzenidir. Bu mahzenden elimizden geldiğince kıt anlayışımızla sizleri bilgilendirmeye çalışacağız. Hepsini anlatmamız elbette mümkün değil. Anlatabildiğimiz kadarını anlatmaya çalışacağız. Sosyal bilimcileri alakadar eden konu başlıklarını seçmeye çalışacağız. İBN-İ KEMAL’İN VEFATI Asıl adı Şemseddin Ahmet bin Süleyman. Tokat doğumlu. Dedesi Kemal Paşaya izafeten bu ad verilmiş. Gençlik yıllarında bir sipahi olarak yetişir. Askerliği bırakıp ilim adamı olmaya şu şekilde karar verir. Katıldığı bir seferde orduyla Filibe’ye gelir. Oranın müderrisi hiç kimseye ehemmiyet vermeyerek vezirin huzuruna gelerek o zamanın en büyük kumandanlarından Evranoszade Ali Bey’in üstünde bir yere oturur. İbn-i Kemal düşünür. Evranoszade kadar meşhur olamayacağını bilir. Ama çalışırsa bu molla gibi olabileceğine inanır ve askerliği bırakıp ilim adamı olmaya karar verir. Daha iyi hatırlamanız açısından şu kıssayı da anlatayım. İbn-i Kemal Yavuz ile çıktığı seferde atının ayağındaki çamur Yavuz’un kaftanına sıçrar. Yavuz da “Bilginlerin ayağından sıçrayan çamur kaftanımızın süsü olur” diyerek ölümünden sonra bu kaftanın sandukasının üstüne örtülmesini vasiyet eder. HZ MUHAMMED’İN DOĞUMU İnsanlık tarihinin en mükemmeli, insanlığın kurtarıcısı, , üzerine binlerce kitap yazılan, getirdiği kurallar yıl geçtikçe eskimeyen aksine gençleşen ve kıyamete kadar sünnetine uyulacak olan Hz Muhammed 20 Nisan 571’de dünyamızı şereflendirmiştir. Dostunun ve düşmanın kararıyla insanlık tarihinin en mükemmel insanıdır. Getirdiği din “İslam’dan önce Ömer, İslam’dan sonra” muvazeneTÜRK TARİH KURUMU’NUN KURULUŞU Türk tarihinin araştırılması amacıyla Mustafa Kemal’in direktifleriyle 15 Nisan 1931’de kurulmuştur. Topluluğun ilk hedefi Orta Asya’dan 4 farklı bölgeye giden Türklerin oraları uygarlaştırdıkları fikrini savunan kitabın ana fikrinin okul kitaplarına uygulanması olmuştur. Atatürk vasiyetinde Türk Tarih Kurumuna maddi bir miras bırakmıştır. Çeşitli kazılar yapmış, arşivcilik çalışmalarında bulunmuş ve dört TURGUT ÖZAL’IN VEFATI TC’nin 45 ve 46. dönem hükümetini kurmuş ardından 8. cumhurbaşkanı seçilmiştir. Görevi başındayken hayatını kaybetmiştir.12 ülkeyi kapsayan bir gezinin ardından vefat etmiştir. Bir suikasta kurban gittiği hala tartışılmaktadır. Vasiyeti üzerine İstanbul’a defnedilmiştir. Malatya doğumludur. Asıl mesleği elektrik mühendisliğidir. Texas Üniversitesinde ekonomi alanında ihtisas yapmıştır. Milli Selamet Partisinde siyasi hayatına başlamıştır. Anavatan Partisi’ni kurmuştur. Bir suikast sonucu yaralanmıştır. Başbakanlık döneminin en önemli olayı 1. Körfez Savaşı’dır. Saddam’ı bir tehdit olarak görmüş bu sebeple ABD’nin açık desteğini almıştır. Savaşa Türk ordusunun da katılıp MisakMilli sınırları içinde bulunan Musul ve Kerkük’ü alması gerektiğini savunmuştur. Bunun üzerine dönemin genelkurmay başkanı kendi isteği üzerine süresi dolmadan emekli olmuştur. MAKALE Sayfa 11 SUSSAM ROMAN OLUR SUSUŞUMUZ Düşünürüm bazen; keşke „güzel susma‟ dersleri de olsa diye… Güzel konuşma ve yazma, dil bilgisi dersleri gibi. Nasıl yüzyıllardır yüksek sesle dinlenen güzel besteler yapan ustalar, gürültülü bir ortamdan kurtulmak için kullanılabilecek bir „sessizlik bestesi‟ yapmadılarsa; hiçbir dilbilimci de susmak üzerine, konuşmada kullanılan mikroskobik aygıtlar kadar bile derinlemesine bir araştırma yapma- mıştır. Neredeyse herkes, kelimelerin kifayetsiz kalabildiğini bilir. Ancak susmada böyle bir durum yoktur. Susmanın tek riskli görünen kısmı, yanlış yorumlanabilmesi olsa da, susup sabretmek insanın kendisini en iyi terbiye etme yoludur. Hem insan kendisi için susar zaten, diğerleri için değil. Kime, neyi, niye, kaç kere ispatlayacaksın ki? Şartlanmış kurşungeçirmez beyinlere söz geçirilmez! Susmak, kabul etmek midir habersiz geleni? Bazen acı çekmek, haklılığını bile bile boyun bükmek mi? Kelimelere mi küsmektir üzmemek için sevdiğini? Hüznü sessizliğe zincirlemek midir, göstermemek için toprağa düşeni? Sevmek midir yoksa adını haykıramadığın kişiyi? Gitmesin diye örtmek midir sıkı sıkı yüreğini? Hapsetmek midir aşamadığın çaresizliği? Dostluk adına çiğnemek midir gururunu? Birleştirmek midir kaderle yaşamı? Kaçıp gitmek, teslim olup kaybetmek de olabilir mi yoksa? Ya da sinsice doğru anı beklemek… Her susan haksız mıdır? Belki de her suskunluğun arka planında ciltler dolusu anlamlar vardır. Belki de susmak, yaratılmamış halidir dünyanın… Aslında bunların hepsidir susmak ya da hiçbiri. Hepsinden biraz da olabilir, daha fazlası da. Susmamız bazen abeslik ve mantık dışılığın, mücadele gücümüzün kat kat üstünde olmasındandır. Belki sessiz bir onaydır susuşumuz… Biraz utangaçlık belki, ama içten bir katılıştır söylenenlere. Sessiz bir bekleyiş olur susmak… Ya kendimizin ya da karşımızdakinin ortak değerlerinin yeniden gözden geçirilmesine tanınmış bir fırsattır sessizliğimiz… Ya da birinin bizi fark etmesi, doğru algılayabilmesi için tanınmış bir süre… Susan için endişe ve olasılık hesapları arasındaki gelgitlerle biraz da huzursuz bir bekleyiştir susmak… Dile getirilmeyen bir öfkedir bazen suskunluğumuz… Öylesine yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz, yüreğini acıtmak ve kanatmak… Ve biliriz ki hiçbir söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir suskunluk kadar… Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen… Hassas ve kırılgan bir tepkidir. Kırıcı olmamak için sustuğumuz da olmuştur, ne de olsa “yuttukları zehirli sözler nedeniyle mide rahatsızlığına yakalanan kimse görülmemiştir”(!) Küçücük bir hatırlatmadır belki… Fark edilmesi ve onarılması incelik ister. Ya yeniden bir kazanıştır ya da aleyhte bir delil olarak kalır karşımızdaki için… Ayağımız yerden kesilmiş, bulutların üstündeyizdir ve çiçek bahardır yüreğimiz… Sevdiğimizle „yan yana, can cana‟yızdır… Öyle bir ruhsal bütünleşmedir ki; hiçbir söz ta- nımlamaya yetmez hissedilenleri ve susarız… Sadece yüreklerin ve gözlerin konuştuğu andır suskunluğumuz… Kabul edilmiş bir hata ya da suçtur susuşumuz ve söylenecek her söz kaybetme riskidir… Korku eşlik eder suskunluğumuza… Susmak, avazın çıktığı kadar bağırmaktır da… Yazık ki; bazen de sadece sustuklarımız duyulur. Kaçtı derler. Varsın desinler. Derin denizleri her rüzgâr dalgalandıramaz… Susmak her şeye rağmen güzeldir. Her zaman her yerde her istenileni anlatamayacağın için. Tarif edemediğin acıları, hayal kırıklıklarını susuşlarınla örtebildiğin için. Anlamsız konuşmalardan kaçıp sığınabileceğin güvenli bir yer; ya da yüreğinin en ücra köşelerine inen zehirli okların ıskalaması için bir yakarış olduğu için. EĞLENELİM Sayfa 12 BEYİN EGZERSİZİ MD-2005-1. 1 Yumurta Olayı. Adamın biri her biri 2 YTL’den bir düzine yumurta satın alıyor. Adamın satın aldığı yumurta sayısını Yanıtı: Adam bir düzine yumurta aldıysa oniki tane yumurta satın almıştır tabi ki ! J MD-2005-1. 2. Doğumgünü pastasında 9 mum var. Üçü söndü. Kaç mum kaldı ? Yanıtı: Dokuz mumdan üçü sönerse bile o mumlar pastada durur! Yani gene dokuz mum kalır. SUDOKU BİL BAKALIM Koyun, keçi ve inek besleyen bir çiftçiye kaç hayvanı olduğu sorulduğu zaman "koyunlarımı saymazsanız 36, keçilerimi saymazsanız 54, ineklerimi saymazsanız 72 tane hayvanım var demiş. Bu çiftçinin kaç hayvanı vardır? TEK HAMLEDE MAT GERMANY Sayfa 13 JOHANN WOLFGANG von GOETHE Er is im Jahre 1749 in Frankfurt geboren. Siene erste Werk war “ Goetz von Berlichingen “ . Er hat das Buch im Jahre 1773 geschrieben. Er is im Jahr 1775 nach Weimar gefahren. Er hat Weimar als Kulturhaupstadt bekannt gemacht. Er hat für 60 jahre über siene wichtige Werk ( Faust ) gearbeitet, das ist sehr wichtig für Weltliteratur. Siene Familie war sehr reich und Zeitgenosse. Sie haben eine sehr große Bibliothek. Er hat Französischi Latenisch und Griechisch gelernt. Er interessierte sich für französische Literatur, weil Frankfurt war Besetzung von Franzosen. Er ging nach Leipzig um Künstler, Dichter und Archaologier seiner Epoche zu kenen. Siene Interesse an die griechische Kunst fing in der Zeit an. Er kam nach Hause im Jahre 1768 zurück, weil er sehr krank wurde. Als er nach Hause hami interessierte er sich für Astrologie und Alchemie. Seine erste Roman ist “ Die Leiden des Jungen Werther “ . Er hat es im Jahre 1774 geschrieben. Er wurde mit diesem Roman bekannt. Er schrieb kurze Geschichten. Im Jahre 1775 ruft Kaiser Karl August Goethe nach Weimar. Er verliebte sich ib Charlotte von Stein. Er schrieb Gedichtee und Balladen über Charlotte von Stein. Z.B : Iphiginei auf Tauris(1787) und Tarquato Tassı(1780-87) . Er ging nach Italien im Jahre 1786. Italien war ein Versteck und ein Neugeburt für Goethe. Er entschloss sich, wieder zu finden. Er lernte Altgriechische und Römische Kunst. Im Jahre 1794 befreundete er sich mit Friedrich von Schiller. Die Briefe zwischen Goethe und Schiller sind für Deutsche Literatur sehr wichtig. Sie wurden mit diesem Brief bekannt. Er ist im Jahre 1832 in Weimar gestorben. Sayfa 14 TÜRKÜLER Türküler... Anadolunun asırlardır biriken, gelişen, duygularını, yaşadıklarını, özlemlerini, şikayetlerini dillendirdiği, dinleyeni mest eden, sehli mümteni harikası, türküler... İş Adı türkülerin. Hey onbeşli onbeşli tokat yolları taşlı onbeşliler gidiyor kızların gözü yaşlı diyenin derdini de neden dediğini de ne zaman dediğini de biliyoruz. Çanakkale için yazılmış binlercesinden biri... Türküler bir başkadır. Bu aslında türkü yazılmaz, yakıcoğrafyada bir garip çoban- lır. Ağıt da bir türküdür, türdan tutun da beğlere, ağala- kün dertlerini anlattığı... kırk ra, padişahlara kadar herke- okkalık adamcıkların, çocuksin söylenecek sözü olduğu- ların ölüme gidişine yakılan nu ve herkesin işitmesi gere- ağıtlar, türküler. ken sözler olduğunu isbat eden türküler... Ayıplarım gönül seni hal bil- meze hal sorarsın yanında bülbül dururken kargalardan gül sorarsın nalbant olmayan şehirde aşk atına nal sorarsın... Acı, tatlı, hüzünlü, komik hepsinin bir hikayesi, hepsinin anlatmak istediği birşey olan, dedelerimizin biz torunlarına bırakltıkları en güzel miraslardan biri, türkçe ve türküler... Nasihtir aynı zamanda her biri. Atalar sözü kadar derin, değerli. Asırlık tecrübelerle dolu, insani ilimlerin, özellikle felsefenin alanına girecek o kadar bol örneği vardır ki türkülerin. Her birinden bir araştırma, bir kitap bir film çıkarmak sizin maharetinize kalmıştır. Öylesine ironiktirler ben derdimi söyleyemem dilim yaralı bülbülüm amma ötemem gülüm yaralı derken derdini ne güzel demiş, kim demiş, ne zaman demiş, derdi neymiş bilemesek de bizden birşeyler olduğunu biliyoruz bu türküde. Hani denir ya, bu beni anlatıyor. Dilimiz yaralı olabilir, dil hem gönül hem dildir. Çift ki, hem gerçek hem hayal, anlamlıdır. Derinliği böyledir hem ahiret hem dünya için MAKALE dört aç da beni dinle der. Bak ben yaşadım gördüm, görenlerin sözüyüm, ona göre... ey zahit şaraba eyle ihtiram insan ol cihanda bu dünya fani ehline helaldir na-ehle haram biz içeriz bizde yoktur bir sözde iki mana, bir dizede vebali iki rüya meyva verir de sazın tellerinde tıngır tıngır kulak- onun gözünden hiç bir tan gönüle giden yola girive- şey kaçmaz. Sadece söyleyenin değil söylerir. tenin yüceliği de karışmıştır bunlara çünkü. Nerden geldim istanbula Türkü bir aynadır, kentutuldum kaldım avare şimdi bin kere pişmanım dimize, geçmişimize dönük. Onun tasavvufi vakit geçti ah ne çare istanbulun kış denizi derinliği, zihni altyapısı, kavramsal analize zorlagemileri dizi dizi merhametin insafın yok mu yan mazmunları, imgesel zenginliği, kapsayıcıniçin mahzun ettin sen bizi lığı insanı hayrete düşüTüm çıplaklığı ile, sayfalarca rür. Geçmişi ile bu günü yazıya, filme ve diğerlerine arasında bir köprü kurgerek kalmadan nice gerçek- mak derdinde olan inleri açıklayan türküler vardır. sanların ilk başvuru kayHayatın görünmeyen yönleri- nağı olmayı hak eder ni görmek için bizi dürten, türküler. Böyle bir dert uyandıran, uyandıran türkü- ile dertlenmeyenlerin ler... kaldır başını ey gafil, yaklaşımları zaten belli değil midir? Sanat tellallığı yapmalarına rağmen türküyü değersiz gören çağdaşlarımız da vardır. Olacaktır da. Mevzu onların gafleti değil, türkünün tahrik gücü yüksek birşey olması bizim meselemiz. Muharriktir türküler. Insanı harekete geçirir. Coşturur, ağlatır, meraklandırır, düşündürür. Eylem için hazırlar. Moral değeri vardır. Türkü müthiştir kısacası. Anlatılmaz dinlenir... :) uyan, bir yoldasın, hayat denen şeyin ne olduğunu anlamak istersen kulağını Ali Kıvrak FİLM15 KÖŞESİ Sayfa İş Adı Sayfa 15 Canınız mı sıkıldı,yapacak bir şey bulamıyor musunuz? Gününüzü güzel bir filmle geçirmeye karar verdiniz.film arşivinize şöyle bir baktınız ama film bulamadınız. İşte tam o noktada devreye giriyor ve birbirinden güzel bu filmleri sizlere öneriyorum İyi seyirler… Dövüş Kulübü (1999) Fight Club Y: David Fincher O: Brad Pitt, Edward Norton Tam bir şaheser. Fincher'ın dünyaya ve insanlara sunduğu eşsiz bir sanat eseri.Gerek konusu olsun, gerek oyunculuklar, gerekse müthiş replikleriyle dört V (2006) V For Vendetta Y: James McTeigue O: Natalie Portman, Hugo Weaving Oyunculukları ve senaryosuyla göz dolduran olağanüstü bir film..Natalie Portman'a bir kez daha hayran kaldım..düzene karşı sorgulayıcılık oldukça çarpıcı bir şekilde yansıtılmış.. Yıldız Tozu (2007) Stardust Y: Matthew Vaughn O: Robert De Niro, Michelle Pfeiffer büyüleyici bir akış var filmde;masalsı,destansı,yaratıcı bir senaryoyla sağlam görsellik ve oyunculuğun birleşmesi sağlamış bu akıcılığı. Gerçek aşkı,aksiyonu,komediyi ,macerayı ve heyecanı aynı pastadan tatmak isteyenlere Prestij (2006) The Prestige Y: Christopher Nolan O: Christian Bale, Hugh Jackman kurgu ve entrika filme o kadar hakim ki takip etmek oldukça güçleşiyor ama merakı da aynı oranda kışkırtıyor film..ve finaliyle de enfes bir sinema yapıtı ortaya çıkıyor.. Pers Prensi: Zamanın Kumları (2010) Prince of Persia: The Sands of Time Y: Mike Newell O: Jake Gyllenhaal, Gemma Arterton güzel bir fantastik filmdi. görsel efektler renk katmış filme. konusu ve oyunculuklar gayet iyiydi. sıkmadan izlettiriyor kendini. hoş vakit geçirmek için izlenilebilir.