Meninski`nin Türk Dili ve Kültürü Üzerine Görüşleri: Bir Değerlendirme
Transkript
Meninski`nin Türk Dili ve Kültürü Üzerine Görüşleri: Bir Değerlendirme
EFD / JFL Edebiyat Fakültesi Dergisi/ Journal of Faculty of Letters Cilt/Volume 32 Sayı/Number 1 (Haziran/June 2015) Meninski’nin Türk Dili ve Kültürü Üzerine Görüşleri: Bir Değerlendirme Meninski’s Views on the Turkish Language and Culture: An Assessment Himmet UMUNÇ* Öz 1628-1698 yılları arasında yaşamış olan Fransız asıllı Polonyalı Doğu dilleri (Türkçe, Arapça ve Farsça; yani, Osmanlıca) uzmanı Meninski, XVI. yüzyıldan itibaren Avrupa’da güçlenmeye başlayan ve XVII. yüzyılda daha da ivme kazanan Türkiye odaklı şarkiyatçılığın öncülerinden biridir. Onun ve Avrupalı diğer XVII. yüzyıl şarkiyatçılarının Osmanlı İmparatorluğu’na ve dolayısıyla Türkiye’ye ilişkin ortaya koydukları eserler, Orientalism kitabı (1978) ile şöhret kazanan Filistin asıllı günümüz araştırmacısı Edward Said’in XVIII. yüzyıldan itibaren başlattığı ve sadece “Orta Doğu” Arap coğrafyası ile sınırladığı “şarkiyatçılık” anlayışının ne denli eksik, yanlış ve geçersiz olduğunun kanıtlarıdır. Bu bağlamda, Meninski’nin 1680’de Viyana’da yayınladığı Thesaurus Linguarum Orientalium Turcicae, Arabicae [et] Persicae […]: Lexicon Turcico-ArabicoPersicum[…]& Grammatica Turcica ve 1687’de yine Viyana’da ek olarak yayınladığı Complementum Thesauri Linguarum Orientalium seu Onomasticum Latino-Turcico-Arabico-Persicum, hem Türkiye odaklı o dönem Avrupa şarkiyatçılığı bakımından, hem bu şarkiyatçılığın temel stratejik amacı olan Osmanlı İmparatorluğu’nu her yönüyle tanıma sürecine ciddî bir katkı olması bakımından, en önemli kaynaklar arasındadır. Başka deyişle, XVI. ve XVII. yüzyıllarda Avrupa’lıların, toplumsal yaşam, kültür, dil, tarih, coğrafya, nüfus ve etnik yapı, siyaset, ekonomi, yönetim, kurumlar, ordu ve donanma, ulaşım, mimari, tarihî yerler ve arkeolojik kalıntılar gibi pek çok konulara odaklanarak Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm yapısını ve gücünü anlama girişimleri, o dönemdeki Avrupa şarkiyatçılığının salt bir humanist ve bilimsel yaklaşımı olarak değil, aslında öncelikle temel bir stratejik amacın gereği olarak algılanmalıdır. Nitekim, Meninski’nin Viyana Habsburg İmparatoru Leopold I’e hitaben yazdığı ithafnamesinde bu amaca yönelik ifadeler yer almaktadır. Dolayısıyla, Meninski’nin sözlüğü ve Türkçe dilbilgisi, Türk dili üzerine humanist ve akademik bir çalışma olmasının ötesinde, Türk kimliği ve kültürüne ilişkin gözlemler içeren ve Avrupa’daki yaygın Türk karşıtlığını yansıtan çalışmalardır. İşte, bu makalede, Meninski’nin Türk diline ve kültürüne ilişkin gözlemleri ve görüşleri, Avrupa Türk şarkiyatçılığının gelişimi ve amaçları bağlamında ele alınmaktadır. Anahtar sözcükler: Meninski, şarkiyat çalışmaları, Türk kimliği, Osmanlıca araştırmaları, Türk dili, Meninski’nin Osmanlıca Sözlüğü, Batıda Türk Dili Araştırmaları. Abstract Franciscus à Mesgnien Meninski (1628-1698), the Polish orientalist and linguist of the French origin, is one of the leading pioneers of the oriental studies that began to flourish in the West in the sixteenth century and acquired much more momentum in the seventeenth century. His writings as well as the writings of other seventeenthcentury orientalists on the Ottoman Empire and, hence on Turkey, clearly demonstrate to what extent Edward Said was mistaken in his best known book Orientalism (1978) as regards his perception of the Orient, which, for him, comprises only the Arab geography of the Middle East, and also his view that orientalism in Europe began in the eighteenth century. Evidently, Meninski’s Thesaurus Linguarum Orientalium Turcicae, Arabicae [et] Persicae […]: Lexicon Turcico-Arabico-Persicum[…]& Grammatica Turcica, which was published in Vienna * Prof. Dr., Başkent Üniversitesi, Fen ve Edebiyat Fakültesi, Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü, umunch@baskent.edu.tr © 2015, Hacettepe University Faculty of Letters, All Rights Reserved Meninski’nin Türk Dili ve Kültürü Üzerine Görüşleri: Bir Değerlendirme in 1680, and his Complementum Thesauri Linguarum Orientalium seu Onomasticum Latino-Turcico-ArabicoPersicum, which he published in 1687 also in Vienna as an appendix to his former work, is to be considered among the most significant sources of seventeenth-century European orientalism concerning Turkey. Moreover, Meninski’s work is also to be regarded as a serious and major contribution to the attempts at the time to study and learn about all aspects of the Ottoman Empire, since a full understanding of the Ottoman Empire was among the fundamental and strategical aims of the European oriental studies. In other words, the European attempts in the sixteenth and seventeenth centuries to learn about the whole system and power of the Ottoman Empire by focusing on its various aspects such as its social life, culture, language, history, geography, demographic and ethnic structure, politics, economy, administration, institutions, army, navy, transportation, architecture, historical sites, and archaeological remnants, ought to be seen in relation to a basic strategical purpose rather than as a purely humanistic and academic approach of the period’s orientalists. Indeed, in his dedicatory statement, addressed to the Habsburg emperor Leopold I, Meninski did include remarks that refer to this purpose. In this regard, besides being a humanistic and academic study on the Turkish language, Meninski’s Turkish lexicon and grammar become a serious and comprehensive study that both contains his views on Turkish identity and culture and reflects the Turkish antagonism common throughout Europe at the time. So this article is mainly concerned with Meninski’s views on the Turkish language and culture, which is approached within the context of European oriental studies concerning the Ottoman Empire. Keywords: Meninski, oriental studies, Turkish identity, Ottoman studies, the Turkish language, Meninski’s Turkish lexicon, European studies on the Turkish language. Batılıların Türkiye’ye ilişkin kapsamlı ve çok amaçlı yayınları, XV. yüzyıldan itibaren yoğunluk kazanmaya başlamıştır. Özellikle, İstanbul’un Türkler tarafından fethedilmesi, Osmanlı Devleti’nin önce Balkanlarda, sonra Orta Avrupa’da ve Akdeniz’de üstün bir siyasî ve askerî güç olması ve bu bağlamda Türk etkisinin her bakımdan bu coğrafyalarda giderek artması sonucu, Batılıların Türkiye’ye olan ilgisi giderek yoğunlaşmıştır. Kültürü, dili, tarihi, toplum yaşamı, coğrafyası, yöneticileri, ordu düzeni ve kurumları ile Türkiye, her bakımdan ele alınmaya başlanmış ve pek çok yayına konu olmuştur. Bu yayınların büyük çoğunluğu, Türkiye’de bulunmuş Batılı diplomatlar, seyyahlar, tüccarlar, cizvit misyonerler ve savaş tutsağı eğitimli kişilerce yazılmıştır. Ayrıca, XVI. ve XVII. yüzyıllarda Avrupa saraylarında tercüman olarak görev yapan, Osmanlı Türkçesi ile birlikte Arapça ve Farsçayı Roma’daki cizvit eğitim merkezi “Collegio Romano”da1 veya üniversitelerin şarkiyat bölümlerinde öğrenmiş ve Türkiye’de casusluk faaliyetlerinde bulunmuş uzmanlar da bu tür yayınlar yapmıştır. Türkiye’ye, özellikle, Türk diline ve kültürüne ilişkin içerdiği bilgiler ve gözlemler bakımından önemli olan, döneminde yaygın olarak okunan ve Batıda Türkiye şarkiyatçılığının oluşmasını sağlayan bu yayınlardan bazıları şunlardır:2 - 1481’de Nürnberg’te isimsiz olarak yayınlanmış olan Tractatus de Turcis, - 1450’li yıllarda Türkiye’de savaş tutsağı olarak bulunmuş olan Georgius de Hungaria’nın Tractatus de Moribus, Condicionibus et Nequicia Turcorum (Urach, 1481), - Dubrovnik’li Hırvat diplomat and humanist Felix Petantius’un Historia Turcica (1501) ve De Itineribus quibus Aggrediendi sunt Turci (1502),3 1 Cizvitlerin eğitimi ve Roma’daki eğitim kurumları için, bkz. O’Malley (1993), ss. 54, 233-236 ve 254-257; ayrıca, Güngör (2002), s. 90. 2 Ayrıca bkz. Schmidt (1923), s.5; Özçam (1997), ss.121-163. 3 Burada sözü edilen Hırvat humanistlerle ilgili olarak bkz. <http://www. hic.hr/books/latinists/01latin.htm> 244 Himmet UMUNÇ - Mohaç’tan sonra savaş tutsağı olarak dokuz yıl kadar Türkiye’de yaşamış olan Hırvat humanist Bartol Georgijevic’in De Turcarum Ritu et Caeremoniis (Anvers, 1544), - Antoine Geuffroy’nın Aulae Turcicae, Othomanicique Imperii, Descriptio (Basel, 1573), - Hırvat humanist Ludovik Crijevic Tuberon’un De Turcarum Origine, Moribus, & Rebus Gestis Commentariis (Floransa, 1590), - Alman diplomat Johannes Löwenklau’nun Historiae Musulmanae Turcorum (Frankfurt, 1590), - Alman humanist Joachim Camerarius’un De Rebus Turcicis Commentarii Duo (Frankfurt, 1598), - Pietro Ferraguta’nın Grammatica Turchesca (1611), - Alman dilbilimci ve şarkiyatçı Hieronymus Megiser’in Institutionum Linguae Turcicae Libri Quattuor (Leipzig, 1617), - Fransız şarkiyatçı André du Ryer’in Rudimenta Grammatica Linguae Turcicae (Paris, 1630), -Francesco Maria Maggio’nun Syntagmaton Linguarum Orientalium adlı eserinin ikinci kitabı olan Liber Secundus, Complectens Arabum et Turcarum Orthographiam et Turcicae Linguae Institutiones (Roma, 1643), - Fransiskan rahipler Bernard de Paris ve Pierre d’Albeville’in ortak eseri Grammaire Turque (Paris, 1667), - Giovanni Batista Podestà’nın Tractatus Varii de Linguis Orientalibus, Praecipue Arabica, Persica et Turcica (Viyana, 1669), - William Seaman’ın Turkish Grammar (Oxford, 1670), - Yedi yıl Türkiye’de bulunmuş Macar soylu Jakab Harsányi-Nagy’nin Colloquia Familiaria Turcico-Latina seu Status Turcicus Loquens (Köln,1672), - Alman şarkiyatçı J.D. Schieferdecker’in Grammatica Turcica (Weissenburg, 1695), - ve 1623?-1698 yılları arasında yaşamış ve bu makalenin konusu olan Fransız asıllı Polonya’lı diplomat ve şarkiyatçı François à Mesgnien Meninski’nin Thesaurus Linguarum Orientalium Turcicae, Arabicae, et Persicae: Lexicon Turcico-Arabico-Persicum & Grammatica Turcica (Viyana, 1680) ve ayrıca ek olarak yayınladığı Latince-Osmanlıca lügatçe Onomasticum (Viyana, 1687). Ayrıca, tüm bu dil ve kültür yayınlarına, XVI. ve XVII. yüzyıllardan itibaren giderek artan seyahatnameleri de ekleyebiliriz. Bunlar arasında, 1554-1562 yılları arasında Avusturya Habsburg İmparatorluğu elçisi olarak Türkiye’de bulunmuş Flaman diplomat Busbecq’in İstanbul anılarını ve İran seferine çıkmış olan Kanunî Sultan Süleyman tarafından kabul edilmek için gittiği Amasya gözlemlerini içeren 1581 basımı Itinera Constantinopolitanum et Amasianum veya 1595 Paris’te yapılan yeni basımı ile A. G. Busbequii D. Legationis Turcicae Epistolae Quattuor, İngiliz şair ve seyyah George Sandys’in 1615’te Londra yayınlanan A Relation of a Journey […] in Four Books ve yine İngiliz seyyah Henry Blount’ın 1634’te Londra’da yayınlanan A Voyage into the Levant adlı seyahatnameleri ile, 1678-1684 yılları arasında Türkiye’de seyahat etmiş olan Hollandalı ressam ve seyyah Cornelis de Bruyn’ın 1698’de Reizen […] door de vermaardste Deelen van 245 Meninski’nin Türk Dili ve Kültürü Üzerine Görüşleri: Bir Değerlendirme Klein Azië başlığı ile Hollanda’da ve Fransızca çevirisi Voyage au Levant olarak 1700’de Paris’te yayınlanan seyahatnamesini sayabiliriz.4 Avrupa’da Türkiye şarkiyatçılığının temeli olan bu yayınlar içinde, Meninski’nin Lexicon Turcico-Arabico-Persicum [Türkçe, Arapça, Farsça Sözlük, yani Osmanlıca Sözlük] ile buna ek olarak yazdığı dilbilgisi Grammatica Turcica [Türkçe Dilbilgisi], gerek kapsam ve içerik, gerek dilbilimi özellikleri bakımından ciddî ve sağlam bilimsel çalışmalardır. Meninski, her iki eserini 1680’de bir bütün olarak Thesaurus Linguarum Orientalium Turcicæ, Arabicæ, Persicæ [Şark Dilleri Türkçe, Arapça, Farsça’nın Hazinesi] genel başlığı altında yayınladıktan sonra, Latince-Türkçe ek bir sözlük hazırlığına girişmiş ve Complementum Thesauri seu Onomasticum Latino-Turcico-ArabicoPersici [Hazineye Ek veya Latince, Türkçe, Arapça, Farsça Sözlük] adını verdiği bu çalışmasının basımı, önsözünde de belirttiği gibi, 1683 Viyana kuşatması sırasında matbaasının yanması sonucu sekteye uğramış,5 ancak 1687’de bazı bölümleri eksik olarak yayınlanabilmiştir.6 İşte makalemizin amacı, Meninski’nin bu üç eserinden özellikle Lexicon’da Türk diline ve kültürüne ilişkin yer alan görüşlerinin bir değerlendirmesini sunmaktır.7 Bu değerlendirmeye geçmeden önce, Avrupa’da şarkiyatçılığın kökenleri ve oluşumu üzerinde kısaca durmak ve Meninski’yi bu bağlam içinde ele almak yararlı olacaktır. Günümüzde Avrupa şarkiyatçılığı üzerine yapılmış en iddialı ve tartışmalı çalışma, kuşkusuz Filistin asıllı Amerikalı araştırmacı Edward Said’in Orientalism adlı eseridir. İlk kez 1978 sonlarında yayınlanan bu eserde ileri sürülen görüşlerin geçerliliği ve bilimsel sağlamlığı, Batılı araştırmacılarca sorgulanmıştır. Örneğin, İngiliz tarihçi MacKenzie şu görüşü ileri sürer: “Tarihçiler hem Orientalism hem özellikle bundan esinlenmiş çalışmalara ilişkin sürekli sorunlar yaşamaktadırlar. […] [Said’in] eseri hem son derece tartışmalı, hem belirgin bir şekilde şizofrenik olarak […] görülmüştür.”8 MacKenzie, abartılı ve öznel bir anlatımla da olsa, Said’in eserini “hiddetin bir ürünü, yurdundan kopmuş bir Filistinlinin, Batı karşıtı ve dolayısıyla Siyonizm karşıtı risalesi” olarak niteler.9 Aynı bağlamda, bir diğer tarihçi Barfoot da Said’in çalışmalarını “tartışmaya açık çalışmalar” olarak görür.10 Türkiye açısından bu eserin tartışmalı ve yetersiz olması, “Şark” ve “şarkiyat” kavramları içinde Osmanlı İmparatorluğu’na yer verilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Said, muhtemelen 4 Cornelis de Bruyn ve onun bu seyahati üzerine, bkz. Umunç ( 2009), ss. 145-163. 5 Ayrıntılar için bkz. Meninski (1687): “Auctor Lectori S.” 6 Bkz. Stachowski (2000), s. xvi. 7 Aşağıda “Kaynaklar” bölümünde de belirtildiği gibi, makalemizde, Meninski’nin eserinin tam metni olarak, İstanbul Simurg Yayıncılık tarafınadn yayınlanmış olan 5 ciltlik tıpkı basım kullanılmıştır. 8 Bkz. MacKenzie (1995), s. 5:“Historians continue to have problems both with Orientalism and, more particularly, with some of the work inspired by it. […] [Said’s] work has […] been seen as both highly polemical and distinctly schizophrenic” (Makaledeki tüm İngilizce ve Latince alıntıların çevirisi tarafımdan yapılmıştır). 9 Bkz. Ayn. es., s. 5 : “A product of rage, the anti-western and by extension anti-Zionist tract of a dispossessed Palestinian.” 10 Bkz. Barfoot (1998), s. 6: “polemical studies.” 246 Himmet UMUNÇ Türkiye karşıtı Arap milliyetçiliğine dayalı ön yargılarından hareketle, “şarkiyat” kavramını, tamamen Osmanlı İmparatorluğu’ndan soyutlayarak Mısır, Suriye, Arabistan ve İran ile sınırlı imiş gibi ele almıştır.11 Ayrıca, Avrupa şarkiyatçılığını, tarihsel ve coğrafî gerçeklere aykırı olarak, Arap dili ve kültürüne bağlayarak eksik ve yanlış konumlandırmıştır. Başka bir deyişle, XV. ve XVI. yüzyıllardan itibaren Doğu coğrafyasının baskın simgesi olarak Batılılarca algılanmaya başlanan ve genelde imperium turcicum olarak nitelendirilen Osmanlı İmapartorluğu ve dolayısıyla Türkiye, Said’in “Şark” kavramında yer almamıştır. Öyle ki Said, “Şark” kavramının, Batılılar için, “ondokuzuncu yüzyıl başlarına kadar gerçekten sadece Hindistan ve İncil toprakları anlamına geldiğini” iddia etmiştir.12 Buna ek olarak, Avrupa’da şarkiyatçılığın XVIII. yüzyıldan itibaren başladığını öne sürmesi,13 onun, önceki yüzyıllarda Osmanlı Türkiyesi’ne ilişkin olarak Avrupalı şarkiyatçılar ve seyyahlarca yazılmış pek çok eseri göz ardı ettiğinin somut bir kanıtıdır. Dolayısıyla, onun böylesine yanlı ve eksik şark yorumu, ciddî ve telafi edilemeyecek bir bilimsel gaftır. Esasında, tarihsel olarak bakıldığında, Batılılar, Türkleri, gerek haçlı seferlerinden ve Bizans kaynaklarından, gerek ticarî ilişkileri nedeniyle Selçuklulardan beri yakından tanımışlardır.14 Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’da siyasî ve askerî olarak etkili olmaya başlaması üzerine, bu tanıma, temelde stratejik ve siyasî amaçlı çok boyutlu bir Türkiye incelemeleri sürecine dönüşmüş ve sonuçta ortaya Avrupa Türk şarkiyatçılığı çıkmıştır. Özellikle Avrupalı humanistlerin, aydınların, siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin ortak dili olan Latincenin sağladığı iletişim kolaylığı sonucu, Avrupa Türk şarkiyatçılığı daha da yaygınlaşmış ve Batılıların kafasındaki “Şark” kavramı öncelikle Osmanlı Türkiye’si ile özdeşleşmiştir. Dolayısıyla, Türkiye ile “Şark” eş anlamlı olarak kullanılmaya başlanmış ve coğrafî olarak Levant (Yakın Doğu) sözcüğü ile nitelendirilmiştir. Bu bağlamda, XVI. yüzyıldan itibaren Batıda yazılan çeşitli seyahatnamelerden açıkça görüldüğü gibi, Avrupalılar, bir yandan İstanbul’un güzelliklerini ve mimarî farklılıklarını, haremi ve saray yaşamını, devlet erkanının ve ordunun görkemli törenlerini, toplumsal yaşamın renkliliğini ve ekonomik canlılığını romantize ederek, gizemli ve iç gıcıklayıcı şarkın ve şarklılığın somut simgesi olarak görme eğilimine girmiş, bir yandan da Batının ve Hıristiyanlığın baş düşmanı (archenemy) olarak kabul ettiği Türk insanını, olumsuz nitelemelerle betimlemiş ve “Öteki” olarak görmüştür. Bu bakımdan, Batı şarkiyatçılığını tamamen bilimsel, kültürel ve dolayısıyla humanist amaçlı bir ilgiye bağlamak yeterli değildir.15 Özellikle Osmanlı Türkiyesi’ne yönelik şarkiyatçılığın hiç üzerinde durulmayan ve çok önemli olan bir diğer yüzü de Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm özelliklerini ortaya çıkarma ve buna göre ileriye dönük siyasî, askerî, ekonomik ve kültürel stratejilerin geliştirilmesine imkân verecek istihbarat ve raporlama birikimini oluşturma sürecidir.16 Bu amaç çerçevesinde, Türk dili, tarihi, edebiyatı, dini, kültürü, coğrafyası ve kurumlarına ilişkin olarak yürütülen çalışmaların yanısıra, Batılı seyyahların Türkiye’ye ve başta Doğu Akdeniz 11 Bkz. Said (1979), s. 17 v.d. 12 Bkz. Ayn. es., s. 4: “the Orient, which until the early nineteenth century had really meant only India and the Bible lands.” Ayrıca, bkz. Ayn. es., s. 17. 13 Bkz. Ayn.es., , ss. 3, 7, 17 ve 31-73. 14 Ayrıntılı bir inceleme için, bkz. Umunç (1986), ss. 419-431 ve Umunç (2013), ss. 293-305. 15 Örneğin, Said’in benimsediği ve ele aldığı tek boyutlu görüşe göre, Hindistan’ı ve Asya’yı da içine alan Avrupa şarklılığı, tamamen akademik bir ilgiden ve ayrıca emperyalist bir ideolojiden kaynaklanmıştır. Bkz. Said (1979), ss. 12-19, 31-53 v.d. 16 Bu konuda bkz. Umunç (2006), özellikle ss. 905-909. 247 Meninski’nin Türk Dili ve Kültürü Üzerine Görüşleri: Bir Değerlendirme coğrafyası olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki diğer bölgelere yönelik seyahatleri de XVI. ve XVII. yüzyıllardan itibaren artmaya başlamıştır. Görünürde tamamen humanist bir merak ve ilgiden kaynaklanmış gibi algılanabilen bu seyahatler ve ayrıca XIX. yüzyıl sonlarından itibaren başlayan Batılı arkeolojik faaliyetler, aynı zamanda birer istihbarat toplama ve olup bitenleri raporlama girişimleri idi.17 İşte Meninski’nin Türk diline ve kültürüne yönelik çalışmalarını, salt bir humanist ve bilimsel ilgiye değil, aslında öncelikle istihbarata dayalı temel bir stratejik ve siyasî amaca bağlamak gerekir. Dolayısıyla, böyle bir amacın gerçekleşmesinde dilin ve kültürün tam olarak bilinmesi en başta gelen bir gereklilik olmuştur. Nitekim Meninski’nin ana çizgileriyle bilinen yaşam öyküsüne baktığımızda,18 onun Türkçeyi öğrenme amacı içinde istihbarat yapma amacının da olduğunu görürüz. Öyle ki 1660’ların başında Avusturya Habsburg sarayında şark dilleri tercümanı olarak görev almadan önce, Polonya kraliyet sarayının şarkiyat bölümünde yardımcı tercüman olarak çalışırken, ilk kez 1653 yılında bir Polonya elçilik heyeti ile İstanbul’a geldiğinde, kalış süresini iki yıl uzatmış ve bunun gerekçesini şöyle açıklamıştır: “[…] efendimiz kralımıza iyi hizmet edebilmek amacıyla Türkçe çalışmak için burada [İstanbul’da] bir süre daha kalmaya […] ikna oldum.”19 Kuşkusuz İstanbul’da kaldığı bu süre içinde Türk dilini ve kültürünü yaşayarak yakından tanımıştır; özellikle, Osmanlı sarayında baştercüman olarak görev yapan Polonya asıllı Ali Ufkî’nin (yani Wojciech Bobowski’nin) yakın ilgisini görmüştür.20 Meninski, Ali Ufkî’den öylesine etkilenmiş olmalı ki ondan “dillerin açılmış altın kapısı”21 diye söz ederek, onun dil uzmanlığına olan hayranlığını belirtmiştir. 1655 yılında Varşova’ya dönerek kraliyet baştercümanlığı görevini üstlenen Meninski, kral Jan Kazimierz tarafından “gayriresmî” casus olarak 1657’de tekrar İstanbul’a gönderilmiş ve iki yıl kaldıktan sonra 1659 ortalarında ülkesine dönmüştür. Aynı yılın sonbaharında, diplomasi ve istihbarat çalışmalarını sürdürmesi için Kazimierz tarafından yeniden İstanbul’da görevlendirilmiş ve bu görevi 1660 yazına kadar sürmüştür.22 Meninski’nin Türkiye’ye yönelik diplomasi ve istihbarat faaliyetleri, Habsburg sarayında görev aldıktan sonra da devam etmiş ve kendisi, Stachowski’nin de belirttiği gibi, Türkiye’ye giden Avusturya elçilik heyetlerinde yer almıştır.23 Tüm bu faaliyetlerinden açıkça görülmektedir ki Meninski’nin Türk şarkiyatçılığı öncelikle siyasî ve stratejik bir amaca yöneliktir; Türk dili ve kültürüne ilişkin geniş şarkiyat birikimini bu amaca hizmet için kullanmıştır. Meninski’nin Türk dili ve kültürü ile ilgisinin başlangıcını kesin olarak belirlemek, yeterli kanıt ve bilgi olmaması nedeniyle mümkün olamamıştır. Ancak, onun şarkiyat uzmanlığının oluşumuna temel olan eğitim sürecini dikkate aldığımızda bazı sonuçlar çıkarılabilir. Meninski’nin, ilk şarkiyat 17 Örneğin, İngiliz arkeologların Türkiye’deki bu tür faaliyetleri için, bkz. Winstone (1978), s. 110-11; Umunç (2007), s. 735. 18 Bkz. Stachowski (2000), ss. xiii-xv. 19 Stachowski’den yapılan bu alıntı için bkz. Ayn. es., s. xiv. 20 Bkz. Ayn. es., s. xiv. 21 Bkz. Meninski (1680), Thesaurus, I: “Prooemium,” [s. 10]: “Bobovius, seu Janua Linguarum aurea reserata.” 22 Bkz. Stachowski (2000), s. xiv. 23 Bkz. Ayn. es., s. xiv. 248 Himmet UMUNÇ eğitimini, cizvitlerin Roma’daki ana eğitim merkezi olan “Collegio Romano”da24 aldığı bilinen bir gerçektir. Tarihsel olarak, özellikle Almanya’da ve kuzey Avrupa’da hızla yayılan Protestanlığa karşı savaşmak ve “Hıristiyanlığı Avrupa dışındaki kültürlere yaymak”25 amacıyla, militan bir Hıristiyan olan İspanyol soylusu Loyola’lı İgnatius tarafından 1540’da Roma’da “Hazreti İsa Cemiyeti”26 kurulmuş ve bu cemiyetin mensuplarına “Hazreti İsa’nın Askerleri” anlamında “Jesuit” (cizvit) denilmiştir.27 Cemiyetin temel siyaseti, yetenekli ve zeki erkek Katolik çocukları devşirmek ve onları Roma’daki merkezde eğittikten sonra, Katolik kilisesinin öğretilerini yaymak ve güçlü kılmak için, Protestan ve Müslüman “bölgeler”de (provinciae) eğitim ve sosyal hizmetler sunan misyonerler olarak görevlendirmek olmuştur.28 Genç cizvit öğrencilerin Roma’daki merkezde aldıkları meslekî ve diğer sosyal içerikli eğitim, çok boyutlu olup, pek çok farklı konulardan oluşuyordu; skolastik ilâhiyat, mantık, fizik, metafizik, diyalektik, matematik, astronomi ve belâgatın yanısıra tiyatro, dans, müzik, mimarlık, atçılık ve kılıç sanatı gibi kültür dersleri de veriliyordu.29 Dil öğretimi ise, Tevrat ve İncil yorumlamaları ve incelemeleri için temelde gerekli olan Latince, Yunanca ve İbranice’ye ek olarak görev alınacak bölgelerin ve ülkelerin dillerini de kapsıyordu. 30 Bu bakımdan, Osmanlı İmparatorluğu içinde ve Orta Doğu bölgesinde görev alacak cizvitlerin, Türkçe, Arapça, Farsça, Süryanice, Aramice ve Keldanice de öğrenmeleri doğal olarak kaçınılmaz görülüyordu. Türkiye’ye ilk cizvitlerin, Kanunî Sultan Süleyman döneminde Osmanlı hükûmetinin Fransa ile oluşturduğu dostluk ve işbirliği çerçevesinde geldiği bilinmektedir.31 Özellikle, XVII. yüzyılda Osmanlı hükûmetinin “Fransızlara karşı müsamahakâr bir vaziyet alması sebebiyle,” Türkiye’de Katolik propagandanın arttığı ve bunun için çok sağlam Türkçe bilgisi gerektiği dikkate alınırsa,32 Roma’daki cizvit eğitim merkezinde Arapça ve Farsça’nın yanısıra Türkçe öğretiminin ne denli önemli olduğu kuşku götürmemektedir. Tüm bu bağlamda Meninski’yi değerlendirdiğimizde, onun da genç ve yetenekli Katolik bir Fransız olarak Collegio Romano’ya kabul edilmiş olduğunu ve buradaki temel konular ve Şark dilleri eğitiminden sonra, Osmanlı İmparatorluğu içinde cizvit olarak görevlendirilmesinin öngörüldüğünü söyleyebiliriz. Ancak, 1646 veya 1647’de Roma’ya yaptığı bir ziyarette, Polonya Prensi Michal Kazimierz Radziwill, henüz 23 veya 24 yaşında olan Meninski’nin Şark dillerine, özellikle Türkçe’ye hâkimiyetini muhtemelen farketmiş olmalı ki onu yanında Varşova’ya götürmüştür.33 Polonya kraliyet ailesi Katolik mezhebine mensup olduğu için, cizvitler bu ülkede son derece rahat koşullarda faaliyet gösteriyordu ve etkileri oldukça yoğundu.34 Ayrıca, bu dönemde, Türkiye-Polonya ilişkileri, 24 O’Malley’ye göre, Collegio Romano, cizvit cemaatinin Roma’daki “önde gelen eğitim kurumu”dur [“the preeminent educational institution”]. Bkz. O’Malley (1994), s. 233. 25 Bkz. Ayn.es., s. 30: “to introduce Christianity into non-Western cultures.” 26 Bkz. Ayn.es., s. 23: “The Society of Jesus.” 27 Cizvitlerin örgütlenmesi ve amaçları için bkz. Ayn. es., öncelikle ss. 23-36 vd.; ayrıca, Cubitt (1993), s. 19. 28 Ayrıntılar için bkz. O’Malley (1994), ss. 241-242 vd. 29 Bkz. Ayn.es., ss. 233-238, 242, 254-257 vd. 30 Bkz. Ayn.es., ss. 254-257; ayrıca, Güngör (2002), ss. 89-90. 31 Bkz. Uzunçarşılı (1988), ss. 117-119. 32 Bkz. Ayn. es., s. 119. 33 Bkz. Stachowski (2000), s. xiii. 34 Bkz. Uzunçarşılı (1988), ss. 132-133. 249 Meninski’nin Türk Dili ve Kültürü Üzerine Görüşleri: Bir Değerlendirme çok yoğun bir diplomasi ve siyasî işbirliği sürecini gerektiriyordu, çünkü İsveç’in Polonya’yı işgal etmesi ve Polonya kralı Jan Kazimierz’in çaresizlik içinde Osmanlı hükûmetinden yardım istemesi, böyle bir yoğunluğu gerekli kılıyordu.35 İşte Meninski’nin Türkçe, Arapça ve Farsça’yı ve bu dillerin birleşimi olan Osmanlıca’yı çok iyi bilmesi, onun Polonya sarayındaki önemini olabildiğince arttırmıştır. Nitekim, kendisi, 1653 yılının sonunda İstanbul’a gelen Polonya elçilik heyetinde yer almıştır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, daha sonraki yıllarda yoğun olarak devam eden TürkiyePolonya diplomatik ilişkilerinde Meninski etkili bir rol oynamıştır. 1660’ların başında Avusturya Habsburg sarayında görev aldıktan sonra da Türkiye’ye yönelik etkinliğini sürdürmüş ve sonuçta, tüm bilgi, birikim ve araştırmalarının ürünü olan Osmanlıca Türkçesi’nin sözlüğünü ve dilbilgisini yazarak 1680’de Viyana’da yayınlamıştır. Meninski, Habsburg İmparatoru Leopold I’e ithaf ettiği eserini “orientalium linguarum thesaurus” (Şark dilleri hazinesi) olarak adlandırmasını şöyle açıklar: “Aslında, Kayzer’den ve Avusturya Kayzer’inden başka hiç kimseye daha yakışan bir başlığın olmaması nedeniyle, Şark Dilleri Hazinesi denmiştir. Zira sen Kayzer olduğun için, atalarının eski mülkü olan Şark [Balkanlar ve Anadolu] sana umut bağlamaktadır.”36 Meninski, bu sözlerini ithafnamede daha da açarak, Dalmaçya, Sırbistan, Yunanistan ve Tuna ile Asya’da (yani, Osmanlı yönetimindeki topraklarda) acı çeken Hıristiyan ulusların, “barbar esareti”nden ( barbara servitus) ve “barbar boyunduruğu”ndan (barbarum jugum) ancak, kilisenin savunucusu ve koruyucusu olarak görülen İmparatorun kendisi tarafından kurtarılabileceğini vurgular.37 Başka bir deyişle, Meninski’ye göre, Avusturya Habsburg İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı Şark’ın kurtuluşunu sağlayacak tek güçtür. Meninski’nin, Avusturya imparatorluk baştercümanı olmasının yanı sıra, İmparatorluk Konseyi’nin ( savaş meclisinin) üyesi olduğu anımsanırsa, onun Türkiye’ye yönelik bu tür kışkırtıcı ve savaşçı söylemi, temeldeki bir stratejik amacın ifadesi olarak görülmelidir. O halde denilebilir ki, bu stratejik amacın gerçekleşebilmesi için, öncelikle Şark’ı elinde bulunduran Osmanlı İmparatorluğu’nu iyi tanımak gerekmektedir. Bunun en etkin yolu ise, gerek istihbarat için, gerek Osmanlı yazışmalarının anlaşılması için, onun dilini kusursuz bir şekilde öğrenmek ve kullanmaktır. Meninski, eserinin başlık sayfasında bu noktaya dikkat çekmekte ve eserini, Osmanlıca tercümanlarının ve kendilerini Türkçe, Arapça ve Farsça’yı öğrenmeye adamış diğer kişilerin, “öncelikle yararlı ve gerekli olan her türlü yazışmayı ve kitabı anlamaları için”38 yazdığını söylemektedir. Meninski, Osmanlı Türkçesi’ne ilişkin görüşlerini yoğun olarak Lexicon’un Önsöz’ünde (Prooemium’da) ortaya koymuştur. Ayrıca, sözlükte yer alan Türkçe, Arapça ve Farsça maddelerin Latince açıklamalarında ve Osmanlıca Türkçesi’ndeki kullanım örneklemelerinde, hem dil hem kültür bağlamında önemli ve ilginç gözlemleri bulunmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki Meninski, 35 XVII. yüzyıl ortalarındaki Türkiye-Polonya ilişkilerinin ayrıntıları için bkz. ayn.es., ss. 181-183. 36 Bkz. Meninski (1680), Thesaurus, I: [ithafname], [s. 1] : “Orientalium verò Linguarum thesaurus quòd est, justiore nemini titulo, quàm Cæsari, Eique Austriaco debetur. Quòd Cæsar es, Te Oriens spectat antiqua Præcessorum Tuorum possessio.” 37 Bkz. Ayn. es., I: [ithafname], [ss. 1-2]. 38 Bkz. Ayn. es., I: başlık sayfası: “ad intelligendum omne genus Literarum Librorumque apprimè utile ac necessarium.” 250 Himmet UMUNÇ Türkçe’nin aslında fakir bir dil olduğu, ancak Arapça ve Farsça’dan yaptığı alıntılarla zenginleştiği görüşündedir. Bu görüşünü, daha eserinin başlığında suçlayıcı bir ifade ile vermektedir: “[Thesaurus], […]Arap ve Fars dillerinden Türklerin özellikle gaspedip haksızca sahiplendikleri zenginlikleri içermektedir.”39 Meninski’nin, “gaspetmek ve haksızca sahiplenmek” anlamına gelen usurpare fiilini kendi Latince ifadesinde özellikle seçtiği söylenebilir, çünkü bu Latince fiili kullanarak, Türklerin sadece siyasî ve askerî anlamda değil, kültürel anlamda da gaspçı olduğunu, Batıdaki yaygın Türk karşıtlığı bağlamında çok kurnazca ima etmektedir. Benzer görüş, eserinin Önsöz’ünde Osmanlı Türkçesi’ne yönelik yaptığı ağır değerlendirmede de ifade edilmektedir: “[ Osmanlı Türkçesi’nin] imlâsı çok serbest bir şekilde yazılır. Gerçekten, gerek çok daha az üretken bir dil olmasının kusurlarını telâfi etmek için, gerek kökeni nedeniyle önceki barbarlığından ve kabalığından kurtulmak için, Türkçe, hiçbir ayırım yapmadan, diğer dillerden yararlanır. Sesliler veya ses işaretleri, harflere ek olarak hemen hemen hiç yazılmaz; bilâkis harflerin harekeleri çoğu kez atılmakta veya yazıdan çıkarılmaktadır (çünkü matbaa kullanılmamaktadır). Ayrıca, tek bir ses genellikle aynı karakterlerle değişik şekilde gösterilir ve değişik şekilde okunur, öyle ki bu durum okuyan kişiye farklı okunuşlar olarak görünebilir. […] Nihayet, aynı dilbilgisi kuralından ortaya konulan farklılıklar vardır. Tüm bu nedenler, Türkçe’yi en zor hale getirmektedir ve her an daima okuyucunun kendisinin karar vermesi gerekmektedir.”40 Meninski, Türklerin, daha önce hiç bilmedikleri pek çok şeyin adını Rumca, İtalyanca, Slavca ve Macarca’dan da aldıklarını belirtir.41 Ona göre, Türkler, gerek konuşmada gerek yazmada, en çok Arapça ve Farsça’yı karışık olarak kullanırlar ve sadece basit ifadelere değil, terkiplere ve tamlamalara yer verirler; çoğu kez, araya şiir ve vecizeler serpiştirerek konuşmalarını ve yazılarını süslerler, onlara anlam zenginliği kazandırırlar. Ancak, Arapça ve Farsça’yı mükemmel şekilde bilmedikçe, söylenen ve yazılanları yeterince anlamak mümkün değildir.42 Meninski’nin bu özet söylemlerinden ve Önsöz’deki diğer ifadelerinden açıkça görülmektedir ki Arapça ve Farsça, Osmanlı Türkçesi’ni 39 Bkz. Ayn. es., I: başlık sayfası: “Thesaurus […]Præcipuas earum [Arabicæ et Persicæ] à Turcis peculiariter usurpatas continens.” 40 Bkz. Ayn. es., I: Prooemium, [s. 2]: “Liberrimâ[…] scribatur orthographiâ [Turcica]. Verùm quia Turcæ passim adhibent alias linguas, vel ad supplendos defectûs linguæ suæ minùs foecundæ, vel ad exornandam eandem origine aliàs barbaram & incultam: tum quia vocales seu vocalium signa rarò literis adscribunt, immò verò ipsa puncta diacritica literarum sæpe omittunt aut transponunt in scriptione, (typis enim non utuntur), quia vox una isdem omnino characteribus picta variè & variè legi, adeoque æquivocationes varias legenti parere potest, […] atque ob alias demum rationes ex ipsa Grammatica eruendas: redditur longè difficillima, præsensque semper & applicatum Lectoris requirit judicium.” 41 Bkz. Ayn. es., I: Prooemium, [s. 2]. 42 Bkz. Ayn. es., I: Prooemium, [s. 2]. 251 Meninski’nin Türk Dili ve Kültürü Üzerine Görüşleri: Bir Değerlendirme öğrenmenin ön koşulu olarak gösterilmektedir ve özellikle saraylarda tercümanlık yapacak olanların bu iki dili bir bakıma “içmiş” olmaları gerekmektedir: “[…] Her kim ki bu İmparatorluk Sarayı’nda veya başka bir hükümdarın sarayında mükemmel Türk dili [Osmanlı Türkçesi] tercümanı olmayı arzu eder, onun kaçınılmaz olarak Arap ve Fars edebiyatını içmiş olması şarttır. […] Arapça ve Farsça’yı anlayamayan ve her iki dili gerek konuşmada, gerek yazmada karışık kullanamayan, mükemmel bir Türk dili tercümanı olamayacaktır.”43 Meninski, Arap dili üzerine çok, Türkçe üzerine az ve Farsça üzerine daha da az kitap yazılmış olduğunu belirterek,44 eserinin önemini ima etmektedir. Bunun için yirmi yıldan fazla çalıştığını, Türkçe’yi gerek halktan, gerek özel çabalarıyla öğrendiğini (ki burada Divan baştercümanı Ali Ufkî’nin ve Galata Mevlevihanesi postnişi Ahmet Çelebi’nin45 katkılarına gönderme yapmaktadır) ve böyle bir eseri ortaya koymayı hep arzuladığını ifade eder.46 Bu çalışmalarında, daha önce bazı Batılı şarkiyatçılarca Türkçe üzerine yazılmış kaynaklardan yararlandığını söyler ve isim olarak Bernard de Paris, Maggio, Du Ryer ve Seaman’ı verir.47 Ayrıca, başta Kur’an olmak üzere çeşitli Arapça ve Farsça kaynakların yanı sıra Türkçe’den de pek çok kaynak kullanmıştır; sözünü ettiği Türkçe kaynaklardan bazıları şöyledir: Tevarih-i Ben-i Adem, İskendername, Tevarih-i Taberî, Süleymanname, Seyd-i Battal (Battal Gazi), Hikâyet-i Şirin-ü Ferhad, Kitab-ı Yusuf-u Züleyha, Ahval-i Kıyamet, Şerh-i Gülistan, Şerh-i Hafız, Divan-ı Necatî, Selimname, Ruzname ve Ahmetname.48 Buradan da açıkça görülmektedir ki Meninski, oldukça bilimsel araştırma normları içinde eserini hazırlamış ve çeşitli metinleri taramıştır. Ayrıca, halkın kullandığı günlük Türkçe’den de pek çok derleme yapmıştır. Bu bakımdan, özellikle Lexicon, gerek XVII. yüzyıldaki Türkçe’nin kullanımı gerek halk dilinde yaygın olan kelime ve deyimlerin çeşitliliği yönünden, bu gün bile önemini koruyan ve dil çalışmaları için çok zengin malzeme içeren temel bir kaynaktır. Meninski, Önsöz’de ayrıca Türkçe seslerin, Batı harfleri ile telâffuzunu, Batı dillerindeki benzer seslerle karşılaştırır ve uygun örnekler verir. Özellikle, kısa (a), uzun (a), (c), (ç), açık uzun (e), (g), (ğ), kısa (i), uzun (i), genizsi (n), (ö), (s), (ş), kısa (u), uzun (u), (ü), (v), (y) ve (z) seslerini açıklarken, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Lehçe, Latince ve Yunanca’dan benzer sesleri içeren kelimeleri vererek açıklar.49Ancak, bazı Türkçe seslerin traskripsiyonunu, aşağıda belirtildiği şekilde, Batı’da kullanılan ses işaretleri ile yapmıştır: 43 Bkz. Ayn. es., I: Prooemium, [s. 2]: “[…] Quicunque in Aula hac Caesarea aut alterius cujusvis Principis perfectus linguæ Turcicæ Interpres dici cupit, necessariò Arabicis Persicisque literis imbui debeat. […] Ita perfectus vix erit Interpres linguæ Turcicæ, qui Arabicam Persicamque non intelligat, & utriusque voces tam in loquendo, quàm in scribendo non intermisceat.” 44 Bkz. Ayn. es., I: Prooemium, [s. 4]. 45 Bkz. Stachowski (2000), s. xiv. 46 Bkz. Meninski (1680), Thesaurus, I: Prooemium, [s. 4]. 47 Bkz. Ayn. es., I: Prooemium, [s. 4]. 48 Bkz. Ayn. es., I: Prooemium, [s. 13]. 49 Bkz. Ayn. es., I: Prooemium, [ss. 6-7]. 252 Himmet UMUNÇ Türkçe ses Transkripsiyonu Türkçe Örnek Transkripsiyonu uzun (a) ā isabet, ispat isābet, ispāt açık (a) æ külhan, taraf külchæn, tæræf (c) ğ ecza, acıkmak eğzā, ağikmak (ç) ć içecek, çıban ićeğek, ćiban (g) g’ göz, düzgün g’öz, düzg’ün (ğ) gh, g’ dağılmak, değişmek dāghylmak, deg’iśmek (h) h, ch ihtiyat, külhan yhtyjat, külchæn kısa (i) ve (ı) i, y, ý dilek,ihtilaf, isyan dilek, ychtylaf, ýsjan uzun/açık (i, ı) ī, ỹ rehin, asılsız, razı rehīn, a∫ỹlsyz, rāzỹ genizsi (n) n- derin, erlerin derin-, erlerün- (ö) ö dönüm, göstermek dönüm, gö∫termek (s) s, ∫ miras, sefer, eser mīrās, ∫efer , e∫er (ş) ś danışmak, düşünmek daniśmak, düśünmek kısa (u) u, y kuyruk, oğlu kuiruk, oghly uzun (u) ū destur, duracak destūr, dūrāğiak (ü) ü düzeltmek düzeltmek (v) w devlet, devşirmek dewlet, dewśirmek (y) j, i eziyet, isyan, olmayan ezījet, ýsjan, olmaian Meninski’nin, gerek bazı seslerin traskripsiyonunda, gerek verdiği bazı örneklerdeki kelimelerin yazımında tutarlılık göstermediği görünmektedir. Muhtemelen, halk dilindeki telâffuz farklılıklarından veya, yukarıda belirttiğimiz gibi, kendisinin şikâyet ettiği harekesiz Osmanlıca imlâsından dolayı, bu tür farklılıklar ortaya çıkmış olabilir. Örneğin, “dostluk” kelimesinin transkripsiyonunu “do∫tlyk” olarak vermiş, ancak “dostluk ile” deyimini, halk deyişine uygun olarak “do∫tlygh ile” [dostluğ ile] şeklinde yazmıştır; yine, benzer şekilde, “içmek ile” ifadesi de “ićmeg’ ile” [içmeğ ile] olarak verilmiştir.50 Meninski, Lexicon’daki maddelerin dizimini, her sayfayı iki sütuna ayırarak, Arap alfabesine göre düzenlemiştir. Her bir madde, öncelikle Arap harfleri ile girilmiş ve hemen yanına transkripsiyonu verilmiştir. Eğer madde öz Türkçe bir kelime ise, Arapça ve Farsça; Arapça ise Farsça ve Türkçe; Farsça ise Arapça ve Türkçe karşılıkları yer yer verilmiştir. Bundan sonra, maddenin Latince karşılığı da verilerek, anlama yönelik Latince geniş açıklamalar yapılmıştır. Sonra maddenin Türkçe’deki kullanımı örneklerle gösterilmiş ve madde ile ilgili deyimler veya tamlamalar eklenmiştir. Daha sonra da mümkün olduğunca maddenin Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Lehçe karşılıkları sıralanmıştır. Örneğin, “āteś” (ateş) maddesi, sırasıyla Arapça “od” ve “nār,” Farsça “āzer,” Latince “ignis,” Almanca “feuer,” İtalyanca “fuoco,” ve Fransızca “feu” olarak verilmiştir.51 Sonra, bu maddeyi içeren ifade ve deyimler, Latince ve belirtilen Avrupa dillerindeki karşılıkları ile açıklanmıştır. “Ateş” maddesine 50 Bkz. Ayn. es., II: süt. 2171, ve I: süt. 15. 51 Bkz. Ayn. es., I: süt. 39. 253 Meninski’nin Türk Dili ve Kültürü Üzerine Görüşleri: Bir Değerlendirme ilişkin verilen ifade ve deyimler şunlardır: “āteśi āsümān” (âteş-i âsümân); “āteśi pārsī” (âteş-i pârsî): “tatlü ujuz” (tatlı uyuz hastalığı); “āteśi ter” ve “āteśter”: “∫erap” (şarap); “āteśi süm” :“ignis qui ab ungula jumenti ex lapide elicitur” (at nalının taştan çıkardığı kıvılcım); “āteśi tutuśtürmak” (ateşi tutuşturmak): “jakmak” (yakmak): “iś-âlün-nār”; “āteś söjündürmek” (ateş söndürmek); “āteśe urmak” (ateşe vurmak, ateşe atmak); “āteś efrūz” (âteş-efrûz) veya “āteś eng’iz” (âteş-engîz): “kibrīt” (kibrit), “kau” (kav); “āteś efśān” (âteş-efşân) veya “āteś fiśān” (âteş-feşân): “od ∫aćiği” (od saçıcı); “ejderi āteś fiśān” (ejder-i âteş-feşân); “āteś rīz” (âteş-riz): “od dökiği” (od dökücü).52 Lexicon için hedef kitlesi Avrupalılar olduğu için, Meninski, gerek maddelerin olabildiğince sayısal çokluğunda, gerek maddelere ilişkin açıklamalarında, çok ayrıntıya girmiş ve sonuçta ortaya XVII. yüzyıldaki Türk toplumunun her katmanında bilinen, konuşulan ve yazılan Türkçe’nin özelliklerini koymuştur. Çeşitli metinlerden yaptığı taramaların yanısıra, halk arasında günlük konuşulan Türkçe’den de yaptığı derlemeler son derece özgün kelime ve deyimler içermektedir. Bu derlemelerde öyle kelimeler ve deyimler vardır ki günümüz Türkçe’sinden daha duru ve anlamlıdır. Örneğin, Farsça “chorendeī āb” [hôrende-i âb] ifadesinin Türkçe karşılığı olarak “∫ulanğ” [sulanc] kelimesini vermiş ve bunu da “∫u ićiği” [su içici] olarak açıklamıştır.53 Bir diğer ilginç Türkçe kelime ise, “yalan ve palavra konuşan, boş konuşan, geveze” anlamında kullandığı “söjleiği” [söyleyici] kelimesidir.54 “Aparmak,”55 “∫u∫mak” ve “tek durmak” anlamında “eb∫em durmak,”56 Farsça “ebled” ve “ebleğ” [eblec] karşılığı “aćıuk kaślu we ∫emiz g’ewdelü kiśi” [açık kaşlı ve semiz gövdeli kişi] ifadesi,57 “a∫ylağiak” [asılacak] anlamında “boghazy iplü” [boğazı ipli] deyimi,58 Farsça “ābile” karşılığı “kubbelü ćibān” [kubbeli çıban] ifadesi ve “kabarğik” [kabarcık],59 Farsça “telğīm” [telcîm] karşılığı, “ata gem vurmak” veya “atı gemlemek” anlamında “ata ujan wurmak” [ata uyan vurmak] veya “ati ujanlæmak” [atı uyanlamak]60 ve “kütürdi patürdi” [kütürtü patırtı]61 deyimleri, “ittifāklyk” [ittifaklık] karşılığı “birlik,”62 bir işten veya bir şeyden “el çekmek” anlamında “andan el jujup etek silkmiśidum” [ondan el yuyup etek silkmiştim]63 deyimi, “irghad” [ırgat],64 bedenen ince, cılız, yağsız anlamında “aryk” [arık] ve bu kelimenin türevleri olan “aryklyk” [arıklık], “aryklamak” [arıklamak] ve “aryklanmak” [arıklanmak],65 “vardırmak” anlamında “irg’örmek” [ırgörmek] veya “erg’örmek,” 52 Bkz. Ayn. es., I: süt. 39. 53 Bkz. Ayn. es., I: süt. 17. 54 Bkz. Ayn. es., I: süt. 21: “söjleiği. Vaniloquium, vanidicus, garrulus, qui inania & inepta loquitur.” 55 Bkz. Ayn. es., I: süt. 25. 56 Bkz. Ayn. es., I: süt. 26. 57 Bkz. Ayn. es., I: süt. 30. 58 Bkz. Ayn. es., I: süt. 30. 59 Bkz. Ayn. es., I: süt. 31. 60 Bkz. Ayn. es., I: süt. 35. 61 Bkz. Ayn. es., I: süt. 37. 62 Bkz. Ayn. es., I: süt. 44. 63 Bkz. Ayn. es., I: süt. 45. 64 Bkz. Ayn. es., I: süt. 144. 65 Bkz. Ayn. es., I: süt. 145. 254 Himmet UMUNÇ [ergörmek],66 şarkı söylemek anlamında “irlamak,”67 “deg’in” [değin],68 “dilleśmek” [dilleşmek]69 ve daha pek çok kelime ve deyim, XVII. yüzyılda öz Türkçe’nin de ne denli yaygın olduğunu ve günlük konuşmada duru bir Türkçe konuşulduğunu açıkça göstermektedir. Ayrıca, Meninski’nin günlük halk yaşamıyla içiçe olduğunu, toplumun her kesimi ile yakından iletişim kurduğunu, Türkçe’nin her kesimdeki kullanımını iyi bildiğini ve böylelikle Türk kültürünü her yönüyle tanıma fırsatı bulduğunu söyleyebiliriz. Şu bir gerçektir ki günümüz Türkçe’sinde sürdürülen özleştirmeler ve kelime türetimleri için, Meninski’nin eseri, çok önemli, zengin ve verimli bir kaynaktır. Meninski’nin Osmanlı Türkçesi’nin dilbilgisine yönelik çalışması olan Grammatica Turcica, Lexicon gibi kapsamlı bir bilimsel çabanın ürünüdür.70 Eser, Habsburg İmparatoru Leopold I’in komutanlarından biri olan ve 1660-64 Erdel krizi sırasında71 Avusturya’yı Türklere karşı savunan Montecucculi Prensi ve Amalfi Dükü Raimondo’ya ithaf edilmiştir.72 İmparatorluk fermanı ile Raimondo’nun emrine ve komutasına girmiş olduğunu73 belirten Meninski, eserinin ithafnamesinde şöyle der: “ Devletin müdahale gerektiren sorunlarını, komşu Türklerle tercüme yoluyla çoğu kez birlikte çözdük.”74 Buradan da anlaşılmaktadır ki Meninski, 1660’lı yıllarda Avusturya ile Türkiye arasında yerel düzeyde ortaya çıkan sorunların çözümü için, Buda’daki Türk yöneticilerle [yani, “komşu Türklerle”] yapılan görüşmelere, Raimondo’nun yanında tercüman olarak katılmıştır. Dolayısıyla, o yıllarda hazırlamakta olduğu sözlük ve dilbilgisi için, Raimondo’dan teşvik görmüş olduğu düşünülebilir. Meninski, Lexicon’da belirttiği gibi, bu eserinde de, Türkçenin gerek köken, gerek kullanım bakımından “barbar bir dil” (barbara lingua) olduğunu ve hem konuşma, hem yazımda zarif ve son derece işlenmiş olabilmek için Arapça ve Farsça’dan pek çok kelime, deyim ve vecizeler aldığını tekrar eder.75 Ayrıca, Türkçe’nin kökünün Tatarca’dan geldiğini ileri sürer.76 Meninski, eserini yedi bölüme ayırmış ve sırasıyla harfler ve yazım biçimleri birinci bölümde, isimler ve sayılar ikinci bölümde, zamirler üçüncü bölümde, fiiller dördüncü bölümde, diğer dilbilgisi ögeleri olarak adlandırdığı zarflar, edatlar, bağlaçlar ve ünlemler beşinci bölümde, söz dizimi ve cümle çeşitleri altıncı bölümde, vezin 66 Bkz. Ayn. es., I: süt. 148. 67 Bkz. Ayn. es., I: süt. 149. 68 Bkz. Ayn. es., I: süt. 2114. 69 Bkz. Ayn. es., I: süt. 2127. 70 Bkz. Tam metin olarak, Ayn. es., C. IV. 71 Ayrıntılar için, bkz. Uzunçarşılı (1988), ss. 199-200. 72 İthafname için, bkz. Meninski (1680), Thesaurus, C. IV: Grammatica Turcica. 73 Bkz. Ayn. es., C. IV: [İthafname]. 74 Bkz. Ayn. es., C. IV: [İthafname]: “Quotquot cum vicinis Turcis intercedentia Reipublicæ negotia interpretando administramus.” 75 Bkz. Ayn. es., C. IV: s. 1. 76 Bkz. Ayn. es., C. IV: [Başlık sayfası]: “[Tatarica] ex qua originem trahere videtur Turcica.” 255 Meninski’nin Türk Dili ve Kültürü Üzerine Görüşleri: Bir Değerlendirme biçimleri ise yedinci bölümde ayrıntılı olarak ve örneklendirilerek ele alınmıştır. Ayrıca, kitabın sonuna, Farsça ve Türkçe okuma metinleri eklemiştir. İsim ve fiil çekimlerine baktığımızda, Latince dilbilgisi kalıplarının kullanıldığını görürüz. Başka deyişle, isimlerin çekimi, Latince’de olduğu gibi, tekil ve çoğul olarak, nominativus, genitivus, dativus, accusativus, vocativus ve ablativus hallerine göre yapılmıştır. Örneğin, “er” isminin çekimini şöyle vermiştir:77 Singularis [Tekil] Nomin. er erler Pluralis[Çoğul] Genit. erün- [erin] erlerün- [erlerin] Dativ. ere erlere Accus. eri erleri Vocat. jā er! [ya er!] ja erler! [ ya erler!] Abl. erden erlerden Fiil çekimleri ise, Türkçe, Arapça ve Farsça’da kiplere göre ayrılarak, præsens, imperfectum, futurum, imperativum, perfectum, plusquamperfectum zaman kalıplarına göre gösterilmiştir. Ancak, Türkçe’de præsens olarak sadece geniş zaman çekimini vermiş, şimdiki zaman çekimini tamamen dışarıda bırakmıştır. Ayrıca, futurum olarak hem gelecek zaman çekimini, hem geniş zaman çekimini vermiştir. Meninski’nin tüm dilbilgisi açıklamalarına baktığımızda, model olarak Latince grameri aldığını ve bu modele göre Türkçe’nin gramerini açıklayıp yorumladığını söyleyebiliriz. Onun bu açıklama ve yorumları, kendisinin gerek Türkçe, gerek Arapça ve Farsça gramer bilgisinin, güncel yaşamdaki dil kullanımlarına ilişkin geniş ve sağlam gözlemlerine, karşılaştırmalı incelemelerine ve zengin bir dilbilim birikimine dayandığını ortaya koymaktadır. Sonuç olarak diyebiliriz ki Meninski’nin Türk dili üzerine çalışmalarını, XVII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa ile ilişkileri çerçevesinde yaklaşarak değerlendirmek gerekir. Avrupa’da yerleşmiş olan Türk karşıtlığının da etkisiyle, bu çalışmalar, öncelikle, siyasî ve askerî parametreleri de içeren stratejik bir amaca yönelik olarak yapılmıştır. Amaç, Avrupa’yı ve Hıristiyan dünyayı tehdit eden ve varlığından her zaman çekinilen Osmanlı İmparatorluğu’nu her yönüyle tamamen anlamak, çözümlemek ve elde edilen sonuçlara göre stratejiler geliştirmek olmuştur. Burada humanistçe veya salt bilimsel ilgiye dayalı bir yaklaşım yoktur. Zaten Meninski’nin böyle bir yaklaşım içinde olmadığı, kendisinin Türkiye karşıtlığını açıkça ortaya koyan ifadelerinden anlaşılmaktadır. Ancak, Türk araştırmacılar ve türkologlar açısından, Meninski’nin Türk diline ilişkin çalışmaları çok önemlidir ve etkisini günümüzde bile sürdüren veya sürdürecek güçtedir. Özellikle Lexicon, dil arkeolojisi bakımından günümüz Türkçe’si için zengin bir kaynaktır. 77 Bkz. Ayn. es., C. IV: s. 26. Diğer örnekler için bkz. Ayn. es., C. IV: ss. 26-28. 256 Himmet UMUNÇ Kaynaklar I. Metin Meninski, Franciscus à Mesgnien. Thesaurus Linguarum Orientalium Turcicae-Arabicae- Persicae: Lexicon Turcico-Arabico-Persicum. Viennae, 1680. Tıpkıbasım. 5 Cilt. Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi 27. İstanbul: Simurg, 2000. Meninski, Franciscus à Mesgnien. (1680). Grammatica Turcica. Viennae, 1680. Tıpkıbasım. Thesaurus Linguarum Orientalium: Cilt IV. Meninski, Franciscus à Mesgnien (1687). Onomasticum. Viennae, 1687. Tıpkıbasım. Thesaurus Linguarum Orientalium: Cilt V. II. İkinci Kaynaklar Barfoot, C.C., ve D’haen, T. (Editörler) (1998). Oriental Prospects: Western Literature and the Lure of the East. Amsterdam: Rodopi. Cubitt, G. (1993). The Jesuit Myth: Conspriacy Theory and Politics in Nineteenth-Century France. Oxford: Clarendon. Güngör, A. İ. (2002). Cizvitler ve Katolik Kilisesi’ndeki Yeri. Ankara: ASAM, 2002. MacKenzie, J. M. (1995). Orientalism: History, Theory, and the Arts. Manchester: Manchester University Press. O’Malley, J. W. ( 1994). The First Jesuits. Cambridge, MA: Harvard University Press. Özçam, Ç. (1997). “Türkiye Türkçesi ile İlgili Gramer Çalışmaları: Bibliyografya Denemesi.” Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı 110: 121-163. Said, Edward W. (1979). Orientalism. New York: Vintage. Schmidt, N. (1923). “Early Oriental Studies in Europe and the Work of the American Oriental Society, 1842-1922.” Journal of the American Oriental Society, 43: 1-14. Stachowski, S. (2000). François à Mesgnien Meninski ve Thesaurus Linguarum Orientalium. Çev. Cuma Kazancı ve Mehmet Ölmez. İstanbul: Simurg. Umunç, H. (2013). “The European Constructs of Turkish Identity in the Early Modern Times.” Mapping Identity and Identification Processes: Approaches from Cultural Studies. Ed. Eduardo de Gregorio-Godeo and Ángel Mateos-Aparicio Martín-Albo. Bern: Peter Lang: 293-305. Umunç, H. (2009). “Türkiye’de Hollandalı Bir Seyyah: Cornelis de Bruyn ve Gözlemleri.” Belleten LXXIII (266): 145-163. Umunç, H. (2007). “The Other Geography: Representations of the Turkish Landscape in English Travel Writings.” Belleten, LXX (261): 721-743. Umunç, H. (2006). “On Her Majesty’s Secret Service: Marlowe and Turkey.” Belleten, LXX (259): 903-918. Umunç, H. (1986). “Batılılar Gözüyle Türkler ve Türkiye: Tarih İçinde Bir Değerlendirme. Türk Dili, C. 51 (414): 417-439. Uzunçarşılı, İ. H. (1988) Osmanlı Tarihi. Cilt III, Kısım 2: XVI. Yüzyıl Ortalarından XVII. Yüzyıl Sonuna Kadar. 4. bs.. Ankara: Türk Tarih Kurumu. Winstone, H.V.F. (1978). Gertrude Bell. New York: Quartet. 257