Bedensel zararlar nedeniyle tazminat
Transkript
Bedensel zararlar nedeniyle tazminat
TRAFİK KAZALARIYLA İLGİLİ TAZMİNAT DAVALARINDA KANITLARIN TOPLANMASI ÇELİK AHMET ÇELİK I- BAŞLANGIÇTA MAHKEMEYE SUNULACAK KANITLAR H uk uk u. A) Genel olarak cana gelen tüm zararlarda sunulacak kanıtlar co m Trafik kazası sonucu ölüm ve yaralanma nedeniyle açılan tazminat davalarında, başlıca şu kanıtlar “dava açılmadan önce" toplanmalı; eğer "ihtiyati tedbir” istenecekse dava açılırken dava dilekçesi ekinde veya dava açıldıktan sonra kanıt bildirme aşamasında mahkemeye sunulmalıdır. in at 1) Trafik kazası tespit tutanağı, 2) Sürücülerin ve görgü tanıklarının ilk ifadeleri, 3) Karakol yazısı, 4) Alkol raporları, 5) Araçların ruhsatname fotokopileri, 6) Sürücülerin ehliyetname ve nüfus kâğıdı fotokopileri, 7) Araçların sahip ve işletenlerinin adları ve adresleri, 8) Sigorta poliçelerinin fotokopileri, 9) Zarar gören kişiler hakkında bilgiler, 10) C. Savcılığı iddianamesi, fezleke veya takipsizlik kararı, 11) Ceza davası açılmışsa dosya no.su ve dosyadaki belgelerin fotokopileri, 12)C.Savcılığı Hazırlık aşamasında veya Ceza Mahkemesince keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmışsa, tutanak ve bilirkişi raporlarının birer sureti. w. Ta zm B) Ölümlü olaylarda sunulacak kanıtlar w w 1) 2) 3) 4) bilgiler, 5) 6) 7) 8) 9) Yukardaki belgelere ek olarak: Ölü muayene (otopsi) raporu, Ölenden aile nüfus tablosu, Ölenin kimliği ve kişiliği hakkında bilgiler, Ölen çalışan biri ise işi, işyeri, mesleği, kazancı, öğrenim durumu hakkında belge ve Ölen öğrenci ise okulu, sınıfı hakkında belgeler ve bilgiler, Destekten yoksun kalanların kimlik bilgileri, adresleri, ölenle yakınlık dereceleri, Destekten yoksun kalanlar aynı zamanda mirasçı iseler mirasçılık belgesi, Ölüm hemen değil de, olaydan bir süre sonra gerçekleşmişse, tedavi belgeleri, Cenaze ve defin işleri ile ilgili belgeler. C) Yaralanmalı olaylarda sunulacak kanıtlar Yukarda A’daki kanıtlara ek olarak: 1) Adli Tabip raporu (geçici veya kesin rapor), 2) Kaza geçiren kişinin kimlik bilgileri, işi, işyeri, mesleği, kazancı, öğrenim durumu hakkında belgeler ve bilgiler, 3) Hastane kayıtları ve tedavi belgeleri, 4) Tedavi sürmekte ve yeni bir ameliyat gerekmekte ise, buna ilişkin bilgiler, 5) Geleceğe yönelik tedavi ve ameliyat söz konusu ise buna ilişkin hekim raporu, 2 co m 6) Tedavi ve iyileşme için yapılan tüm harcamalara ilişkin belgeler, bilgiler ile fatura ve makbuz gibi belgelerden yeterince yoksa, ne gibi harcamalar yapıldığına ilişkin açıklamalar, örneğin özel bakım ve beslenme giderleri ile yardımcı kişi giderleri, hastanın ve yakınlarının tedavi için yol giderleri, tedavi için gidilen yerde hastanın ve yakınlarının barınma, yiyip içme ve yol giderleri hakkında açıklamalar, 7) Kaza geçiren okul çağında bir çocuksa, hangi okulda okuduğu, kaçıncı sınıfta olduğu hakkında okul müdürlüğünden alınacak belgeler, uzun süren tedavisi nedeniyle sınıfta kalıp kalmadığı veya kaç yıl kaybettiği, II- DURUŞMA HAZIRLIĞI w. Ta zm in at H uk uk u. Tazminat davaları açıldıktan sonra, mahkemeler genellikle duruşma günü vermekle yetinmekte, doğrudan yapılacak işler ve toplanacak kanıtlar konusunda bir işlem yapmamaktadırlar. Bizce, duruşma hazırlığı aşamasında şunlar yapılmalıdır: 1) Ceza Mahkemesi dosyası veya Savcılık Hazırlık ya da Takipsizlik dosyası istenmelidir. 2) Kazaya karışan araçların trafik sicil kayıtları ilgili yerlerden istenmelidir. 3) Tarafların kimlik bilgileri ve aile nüfus tabloları için Nüfus Müdürlüklerine yazı yazılmalıdır. 4) Tarafların sosyal ve ekonomik durumları araştırılmalıdır. 5) İstek varsa, trafik kayıtları üzerine “ihtiyati tedbir” konulmasına karar verilmeli, bu konuda duraksama ve gecikmenin ilerde tazminatın tahsil edilememesi tehlikesi yaratacağı ve hak kaybına yol açacağı düşünülmeli, güvence parası da istenmemelidir. 6) Adli Tabip raporunda kaza geçiren kişinin organ kaybı ve kalıcı sakatlığı açıkça belirtilmişse, tüm tedavi belgeleri ilgili hastanelerden istenip, kurul raporlarının çok geç verildiği gerçeği de gözönünde bulundurularak, davacı derhal Adli Tıp Kurumu’na veya rapor vermeye yetkili kamu hastanelerinden birinin sağlık kurullarına sevk olunmalıdır. Duruşma hazırlığı aşamasında mahkemece doğrudan yapılmasını önerdiğimiz bu ve bunun gibi işlemler çoğu kişilere ters gelebilir, yadırganabilir. Ama bunları deneyen bir yargıç görecektir ki, yargılama büyük bir hız kazanacak, davalar çabuk sonuçlanacak, mahkemelerin iş yükü azalacaktır. Elbette, tüm bu ön hazırlıklara taraf vekillerinin (özellikle davacı avukatlarının) yardımcı olmaları, görevlerinin gereğini yerine getirmeleri koşuluyla... w w III- KUSUR İNCELEMESİ 1-Tazminat davalarında kusurun belirleyici işlevi Kusur, tazminatın miktarını ve kapsamını belirlemede ilk ve en etkin unsur olmasına karşın, çoğu tazminat davalarında kusur incelemesine gereken önemin verilmediğini, yeterince araştırma yapılmadığını ve değerlendirmelerde yanılgıya düşüldüğünü gözlemlemekteyiz. Oysa, davacıların haksız eylem sonucu uğradıkları “zarar”ın ne kadarını davalılardan isteyebilecekleri, başka bir deyişle, “tazminat”ın miktarı kusurla belli olacaktır. Zararın miktarı ve kapsamı ne olursa olsun, kusur varsa ödenmesi gerekli bir tazminat olacak, kusur yoksa dava reddedilecektir. Öte yandan kusur fazlaysa tazminat yüksek çıkacak, kusur azsa tazminat düşük olacaktır. 3 Bu nedenlerle, tazminat davalarında öncelikle kusur konusu en başta ele alınıp, titizlikle incelenmeli; nedensellik bağına (neden-sonuç ilişkisine) ağırlık verilerek en doğru ve en adaletli bir sonuca ulaşılmaya çalışılmalıdır. 2- Kusur incelemesi için gerekli belgeler ve bilgiler co m a) Kaza tutanakları Trafik kazalarından zarar görenlerin açtıkları tazminat davasında, öncelikle kaza ile ilgili ilk tutanaklar incelenmek gerekecektir. Bunlar Trafik Kazası Tespit Tutanağı ve eki olay yeri krokisi, sürücülerin ve görgü tanıklarının sıcağı sıcağına alınmış ilk ifadeleri, kaza yerleşim yerlerinden uzak bir yerde olmuşsa Jandarma görevlileri tarafından düzenlenen tutanaklar ve benzerleridir. H uk uk u. b) C. Savcılığı Hazırlık veya Takipsizlik dosyaları Kolluk güçlerinin işlemlerinden ayrı olarak C. Savcılığı’nca alınan ifadeler ile toplanan kanıtlar, olay yerinde inceleme yapılmışsa keşif tutanağı ve bilirkişi raporu, Ceza davası açılmışsa iddianame ve herhangi bir nedenle dava açılmasına gerek görülmemişse Takipsizlik dosyası. c) Ceza mahkemesi dosyasındaki belgeler ve duruşma tutanakları Ceza davası açılmışsa, hangi aşamada olduğu saptandıktan sonra, kusur incelemesi için gerekli tüm belgelerin birer sureti ile sanıkların, suçtan zarar görenlerin ve görgü tanıklarının ifadelerini ve yargılama seyrini içeren duruşma tutanakları, ceza mahkemesince keşif yapılmışsa ve bilirkişi görevlendirilmişse keşif tutanağı ile bilirkişi raporu. in at d) Ceza davası sonuçlanmışsa Mahkeme kararının onaylı bir sureti, karar temyiz edilmişse hangi aşamada olduğuna ilişkin bilgiler. w. Ta zm e) Taraf tanıkları Taraflar, ceza davasında dinlenen görgü tanıklarını hukuk mahkemesinde yeniden dinletmek isteyebilecekleri gibi, ayrıca olayla ilgili yeni tanıklar bulmuşlarsa onları da dinletebilirler. w w f) Kusur oranlarını etkileyebilecek başka kanıtlar Taraflar, kaza tutanaklarına yansımayan veya tutanaklarda yanlış belirlenen hususlarda yeni kanıtlar ileri sürebilirler. Örneğin, olay günü hava ve yol durumu kaza tutanaklarında yanlış gösterilmiş olabilir. Ana yol-yan yol ayrımı yanlış olabilir. Yaya geçitleri, üst geçitler, kavşaklar, banketler, park ve duraklama yerleri, işaret levhaları, ışıklandırma sistemleri krokide gösterilmemiş veya yanlış çizilmiş olabilir. Bütün bunlarla ilgili tarafların ileri sürdükleri hususların araştırılıp incelenebilmesi için, ilgili yerlere (Trafik şubelerine, Karayolları idaresine, Belediyelere, il trafik komisyonlarına) yazılar yazılarak gerekli belge ve bilgiler derlenmelidir. 3- Hukuk hâkiminin kusur belirlemede bağımsızlığı ve bunun sınırları Borçlar Kanunu 53. maddesine göre, hukuk hâkimi, ceza davasında alınan kusur raporu ile bağlı değil ise de, ceza hâkiminin saptadığı maddi olgularla ve özellikle eylemin hukuka aykırılığı yolundaki kararı ile bağlıdır. Başka bir deyişle, ceza mahkemesinin kesin mahkûmiyet kararları ile suçun sanık tarafından işlenmediğine ilişkin kesin aklama kararları hukuk hâkimini bağlar. Buna karşılık, ceza mahkemesinin kanıt yetersizliğine dayanan aklama kararları, kusurun kast çeşidini esas alan aklama kararları, nedensellik bağı 4 bulunmadığına ilişkin kararlar, ayırtım gücünün saptanmasına ilişkin kararlar hukuk hâkimini bağlamaz. Hukuk hâkimi, ceza davasından ayrı olarak, kusur bulunup bulunmadığını araştırırken ceza hukukunun sorumluluk kurallarıyla bağlı değildir. (BK. m.53, ilk cümle) Öte yandan, hukuk hâkimi, kusurun derecesini ve zarar tutarını belirlemede tam bağımsızdır. (BK. m.53, son cümle) co m 4- Tazminat davalarında kusur belirlemede ölçü “nedensellik bağı”dır. H uk uk u. Tazminat davalarında önemli olan zarar ile eylem arasındaki neden-sonuç ilişkisidir. Ceza mahkemelerinde ise eylemin ceza yasalarında yazılı kurallara aykırı olup olmadığı, ceza verilmesini gerektirir bir suç işlenip işlenmediği araştırılır. Bu yüzden ceza mahkemelerinde, zararı doğuran eylemin sonuca etkisi üzerinde fazlaca durulmamakta, kusur incelemesi eksik bırakılmakta ve zarar hesabında gözetilecek sorumluluk etkenleri yeterince değerlendirilmemektedir. in at Ceza davalarında aranan kurallara aykırılık, zararın doğumu için doğrudan değil de dolaylı etken ise de, tazminat davalarında ayrıca eylem ile zarar arasındaki nedensellik bağı, başka bir deyişle, eylemin zarar oluşumuna etki derecesi araştırılmalı ve kusur dağılımı buna göre yapılmalıdır. Örneğin, bir trafik olayında yan yoldan çıkan aracın ana yoldan geçene öncelik tanıması kuralına göre belirlenen kusur oranları, zararlı sonucu doğuran etkenler açısından yapılan bir değerlendirmede değişebilir ve farklı bir kusur dağılımı gerektirebilir. Ceza davasında yan yoldan çıkan araç sürücüsü kurallara aykırılık yönünden birinci derecede kusurlu sayılsa bile, eğer ana yoldan geçenin hız sınırını aşması yüzünden araç hasarı ile atlatılabilecek bir kaza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanmışsa, nedensellik bağı yönünden yapılacak bir değerlendirmede, ana yoldan geçen ve hızlı araç kullanan sürücüye daha fazla bir kusur yüklemek gerekecektir. Çünkü, ölüm ve yaralanmada ana etken aracın hız sınırını aşması durumudur. w. Ta zm Ceza hukukunun sorumluluk kurallarına göre hafif kusur olarak nitelenen bir eylem, hukuk mahkemesinde zararın oluşumuna etkileri yönünden ağır kusur olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle hukuk hakimi BK. m.53 uyarınca zararı ve kapsamını araştırırken ceza davasında alınan kusur raporunu eksik ve yetersiz bulursa, eylemin, zararın doğumuna ve büyüklüğüne etkilerini temel alarak yeniden bir kusur incelemesi yaptıracak ve kusur oranlarını yeniden belirleyecektir. 5- Bilirkişi seçimi ve raporların değerlendirilmesi w w Uygulamada kusur incelemeleri, tek veya üç kişiden oluşan teknik bilirkişilere yaptırılmakta; hukuk bilgisi olmayan bu bilirkişiler, bir tazminat davasında zararın doğumu için gerekli olan neden-sonuç ilişkisini (nedensellik bağını) belirlemekte yetersiz kalmaktadırlar. Raporlarda genellikle kusur dağılımının ölçüsü “kurallara uymazlık” olmaktadır. Oysa, kullara aykırı davranılmış olsa bile, zararı doğuran eylem ile kurallara uymazlık arasında neden-sonuç ilişkisi kurulamıyorsa, kusuru başka yerde aramak gerekmektedir. Örneğin, yukarda verdiğimiz örnekte olduğu gibi, ana yoldan geçene yan yoldan çıkanın öncelik tanımamış olması can veya mal zararının nedeni değilse, zararı doğuran eylem ana yolda hız sınırının aşılmış olması ise, kusur, yan yoldan çıkana değil, ana yolda sürat yapana verilecektir. Bir başka örnekte, aşırı alkollü araç kullanmak trafik kurallarına aykırı ise de, eğer kazanın nedeni aşırı alkollü olmak değil de, karşı araç sürücüsünün kusurlu eylemi ise, nedensellik bağı buna göre kurulacak; kusur, alkollü sürücüye değil, zararın doğumuna yol açan sürücüye verilecektir. 5 co m Ceza dosyasındaki bilirkişi raporları ile hukuk mahkemesindeki bilirkişi raporları arasında fark bulunması doğal karşılanabilir ise de, kimi zaman hukuk mahkemesinde aynı olayla ilgili raporların birbirine benzemediği, giderek, aynı bilirkişi kurulunun daha önce başka bir dosyaya verdiği rapora bütünüyle aykırı rapor düzenlediği de görülmektedir.1 Dahası, hukuk mahkemesinde ikinci ve üçüncü rapor alınmasını gerektiren durumlarda, çoğu kez raporlar arasında benzemezliği anlamak ve kavramak zor olmaktadır. 2 Kimi zaman da bilirkişiler, önceki raporları değiştirmeksizin yinelemekle yetinmekte; bu konuda Adli Tıp Kurumu Trafik Dairesi’nin, iş yoğunluğundan olsa gerek, zaman zaman önceki raporların onay makamı gibi davrandığı görülmektedir. H uk uk u. Bize göre, hukuk mahkemesine verilen raporlardaki en önemli eksiklik, zarara neyin ve hangi eylemin yol açtığının gereği gibi saptanamaması, neden-sonuç ilişkisinin yeterince irdelenmemesidir. Bu nedenle, görevlendirilecek bilirkişiler arasında mutlaka “konunun uzmanı” bir hukukçuya da yer verilmelidir. Böylece, trafik uzmanları ile uzman hukukçudan oluşacak bilirkişi kurulu tarafından, hem trafik kurallarına aykırı davranışlar (tedbirsizlik, dikkatsizlik, meslek ve sanatta acemilik, yasa, yönetmelik ve yönergelere uymazlık) incelenecek ve hem de bu davranışların zararın doğumunda ne derece etken oldukları araştırılıp nedensellik bağı kurulabilecektir.3 in at Yargıtay’ın bazı bozma kararlarında, uyuşturucu ve keyif verici maddelerin veya alkolün etkisiyle güvenli sürme yeteneğini kaybettikleri ileri sürülen araç sürücülerinin bu durumlarının saptanması ve kazanın bu yüzden meydana gelip gelmediğinin araştırılması için, bilirkişi kurulunun nöroloji uzmanı, trafik uzmanı ve hukukçudan oluşturulmasını öngördüğü görülmektedir. Yalnız bu konuda değil, tüm kusur incelemelerinde farklı uzmanlık dallarının bir araya getirilmesinin daha doğru olacağı kanısındayız. 4 w. Ta zm Gerek ceza dosyasındaki bilirkişi raporları ve gerekse hukuk mahkemesinde birkaç kez alınan raporlar arasında aykırılık varsa, çelişkiler giderilmeden kesin bir sonuca varmak doğru olmayacaktır. Bir Yargıtay kararında denildiği gibi, hukuk hâkimi ceza mahkemesinde alınan kusur raporuyla bağlı değilse de, yeniden yaptırılan inceleme sonucu iki rapor arasında yüzde yüz belirgin farklılık varsa, bunun nedenleri araştırılmalı ve üçüncü bir raporla farklılık giderilmelidir. Bu arada ceza mahkemesi kararı ile bu karara dayanak yapılan bilirkişi raporunun, hukuk davasında önemli bir kanıt oluşturduğu gözardı edilmemelidir.5 1 w w Yarg. 11. HD. 10.11.2003 gün 3735-10644 sayılı bozma kararına göre, aynı kaza ile ilgili olarak iki ayrı mahkemede açılan davalardan birincisinde Adli Tıp Kurumu Trafik Dairesi davalı sürücüyü %50 kusurlu bulmuşken, ikinci davada gene Adli Tıp Kurumu raporunda davalı sürücü %25 kusurlu bulunmuş; bozma kararında, davalı vekilinin iki davanın birleştirilmesi istemi üzerinde durulması veya ilk raporun ikinci davada güçlü delil sayılması öngörülmüştür. (Karar Kazancı Yazılım’dan alınmıştır.) 2 Yarg. 4. HD. 04.02.2002 gün 2001/10479 - 2002/1242 sayılı bozma kararı Fatih 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2002/340 esas no.lu dosyası ile ilgili olup, (4) kez yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan (hepsi de üç kişilik) bilirkişi raporları tarih sırasına göre şöyledir: 20.11.2002 günlü ilk raporda davalı sürücü %100 kusurlu ve davacı yaya kusursuz, 05.08.2003 günlü ikinci raporda davalı sürücü %50 ve davacı yaya %50 kusurlu, 08.12.2003 günlü üçüncü raporda davalı sürücü %40 ve davacı yaya %60 kusurlu, 11.06.2004 günlü dördüncü raporda davalı sürcü %25 ve davacı yaya %75 kusurlu bulunmuşlardır. Dört raporun benzemezliği düşündürücüdür. 3 Yargıtay Onursal Üyesi Sn. Çetin Aşçıoğlu, kusur oranlarının yargıç tarafından belirlenmesi gerektiği görüşünde ise de, bizce bu iki yönden olanaksızdır: Birincisi, yargıcın kusur değerlendirmesi yapabilmesi için uzun yıllardan beri benzer davalara bakıyor olması, deneyim ve bilgi birikimi gereklidir. Eğer, İş, Ticaret ve Aile mahkemeleri gibi, trafikle ve başka haksız eylemlerle ilgili tazminat davalarına bakan uzmanlık mahkemeleri kurulmuş olsaydı ve bu mahkemelerde uzun süre görev yaparak deneyim edinmiş yargıçlar bulunsaydı, belki kusur ve derecesini belirleme işi yargıç tarafından yapılabilirdi. İkincisi, mahkemelerin bilinen iş yükü, iş bölümü düzenlemesi yapılmadığı için çok ve çeşitli davalara bakmak zorunda kalmaları nedeniyle, yargıcın bilirkişi gibi görev yapması olanaksızdır. (Sn. Çetin Aşçıoğlu, Trafik Kazalarından Doğan Hukuk ve Ceza Sorumlulukları. Ankara, 2005, sf. 127-128’de şöyle demektedir: Kusur, “değer yargısı” niteliğinde bir kavramdır. Hukuka aykırı bir davranıştır. Kusur ve derecesini belirlemek yargıcın görevidir.) 4 Yarg. 11. HD. 13.10.2003, 4136-9209 (Legal, 2003/11-2842) 5 Yarg. 4. HD. 12.10.2004 gün 3519-11446 sayılı kararına göre: “Kesinleşen ceza davasında davalı kusurlu bulunduğuna ve mahkûmiyet kararı verildiğine göre, hukuk mahkemesinde yeniden görevlendirilen bilirkişinin 6 6- Keşifyapılmasını gerektiren durumlar Uygulamada, gerek ceza davasında ve gerekse hukuk davasında, çoğunlukla, olay yerinde keşif yapılmamaktadır. Oysa, kimi zaman keşif gerekli ve zorunlu olmaktadır. co m Özellikle, kaza raporlarında krokinin yetersiz kaldığı ve eksik çizildiği durumlarda olay yeri görülmeli, yol durumu, geçitler, kavşaklar, trafik işaretleri, ışıklar, ana ve yan yollardaki trafik akışı yakından gözlemlenmeli, kazayı etkileyen koşullar incelenmelidir. Kimi zaman tanık anlatımlarının daha iyi anlaşılabilmesi için olay yerinde dinlenmeleri yararlı olmaktadır. H uk uk u. Ayrıca, taraflardan biri, olay yerinin bazı özelliklerinin krokide işaretlenmemiş ve tutanaklarda açıklanmamış olduğunu, örneğin yol çizgilerinin, kavşakların, yakındaki alt veya üst geçitlerin krokide gösterilmemiş ve tutanakta belirtilmemiş olduğunu ileri sürmüşse, bütün bunların olay yerinde keşif yapılarak görülmesi gerekecektir.6 Bize göre, kırsal bölgelerde meydana gelen trafik kazalarında kroki ve tutanaklar son derece yetersiz ve yanlış olduğundan, mutlaka keşif yapılmalı ve olay yeri görülmelidir.7 in at 7- Ceza dosyasındaki bilirkişi raporlarının dikkate alınmasını gerektiren durumlar Borçlar Kanunu 53. maddesine göre hukuk hâkimi, kusurun derecesi ile zararın miktarını belirlemede, ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı değilse de, ceza mahkemesinde toplanan kanıtları ve maddi olguları dikkate almak zorunda olduğundan ve raporlar arasındaki çok açık farklılıklar adalete olan güveni sarsabileceğinden:8 w. Ta zm a) Ceza davasında sanık kusurlu bulunup mahkûmiyet kararı verildikten ve karar kesinleştikten sonra, hukuk mahkemesinde görevlendirilen bilirkişinin, davalının kusursuz olduğuna ilişkin raporuna dayanılarak davanın reddine karar verilemez.9 b) Bu durumda yapılacak iş, ceza dosyasındaki kusur raporu ile hukuk mahkemesinde alınan bilirkişi raporu arasındaki çelişkinin giderilmesi, iki rapor arasındaki farkın nedenlerinin gösterilmesidir. Bunun için en uygun seçim, uzmanlardan oluşan üç kişilik bilirkişi kurulundan gerekçeli rapor istenmesidir.10 w w “davalının kusursuz olduğuna” ilişkin raporuna dayanılarak davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. (Legal, 2004/11-3226) 6 Yag. 4. HD. 04.02.2002 gün 2001/10479-2002/1242 sayılı kararında “Davalı tarafından olay yerine yakın alt ve üst geçitlerin bulunduğu savunulduğu halde, bu husus araştırılmadan ve özellikle olay yerinde keşif yapılmadan dosya üzerinden kusura ilişkin rapor alınarak eksik inceleme ile hüküm kurulması” doğru bulunmamıştır. (Fatih 4. Asliye Hukuk Mah. 2002/340 esas no.lu dosyasından alınmıştır. 7 Yarg. 4. HD. 30.10.1989 gün 3564-8279 sayılı kararında açıklandığı üzere: “Hükme esas alınan ve mahallinde Jandarma tarafından düzenlenen tespit tutanağına ve çizilen krokiye dayanılarak, Adli Tıp Kurumu raporuna göre hüküm kurulmuş olup, kusur dağılımının sağlıklı bir biçimde saptanabilmesi için özellikle mahallinde keşif ve uygulama yapmak suretiyle olayın gerçekleşme biçimi belirlenmelidir.” (Yasa HD. 1990/2-230, no: 81) 8 Yarg. 11. HD. 01.12.2003 gün 4227-11328 sayılı kararına göre: Ceza kovuşturması sırasında dinlenen tanıkların anlatımları ile bilirkişi raporu değerlendirilmeksizin, hukuk mahkemesinde alınan bilirkişi raporuna dayanılamaz. Raporlar arasındaki açık farklılık adalete olan güveni sarsabilir. Bu nedenle üç kişilik bilirkişi kurulundan yukarda anılan hususlara uygun rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir. (Kazancı Yazılım) 9 Yarg. 4. HD. 12.10.2004, 3519-11446 sayılı (Legal, 2004/11-3226), - 4. HD. 25.01.2005, 2004/16557-2005/310 sayılı kararları (Kazancı Yazılım) 10 HGK. 11.10.2000 gün E. 2000/4-1230 K. 1282 sayılı kararında açıklandığı üzere, kamyon ile Tır çarpışmasında, ceza mahkemesindeki raporda kamyon sürücüsü kusursuz ve Tır şoförü tam kusurlu bulunmuş; kamyon işleteni tarafından açılan tazminat davasında bu kez kamyon sürücüsü %25 ve Tır Sürücüsü %75 kusurlu bulunmuş; iki rapor arasındaki farklılığı açıklamayan bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulması doğru bulunmamıştır. (Kazancı Yazılım) 7 co m c) Yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılırken, ceza mahkemesinde toplanan kanıtların, tanık anlatımlarının ve somut olayın özelliklerinin ayrı ayrı ele alınması, ceza dosyasındaki bilirkişi raporunda neden farklı sonuca varıldığının ayrıntılarıyla açıklanması istenmeli; yeniden kusur dağılımı yapılırken bunun gerekçeleri gösterilmelidir. 11 d) Bir kez daha belirtelim ki, raporlar arasındaki çelişkiler giderilmeye çalışılırken, hukuk mahkemesinde açılan tazminat davasında asıl saptanması gereken hususun, zararı doğuran eylemin niteliği olduğu, başka bir deyişle, asıl amacın eylem ile zarar arasındaki neden-sonuç ilişkisinin açıklığa kavuşturulması olduğu, kusur dağılımının buna göre yapılması gerektiği unutulmamalıdır. H uk uk u. 8- Hukuk hâkiminin, ceza dosyasındaki bilirkişi raporu ile bağlı olmadığı durumlar: Hukuk hakimini, kendisinin yaptırmadığı ve fakat başka bir amaçla ve başka bir görüş açısından yaptırılan inceleme sonunda elde edilen “kusur” ve derecesiyle bağlı saymak, hem yukarda değinilen yasa hükümlerine aykırı ve hem de tarafların haklarını ihlal edici bir görüşün ifadesidir. Aksi halde HMUK. 240. maddesinde yer alan (...hakim delilleri serbestçe takdir eder) hükmü ve bilirkişi incelemesi ile aynı kanunun 283. maddesinde yer alan (Hakim raporda eksik ve anlaşılmaz gördüğü yönleri tamamlatmak ve açıklatmak için bilirkişiye yeni sorular yöneltebilir. İki taraf dahi eksik ve anlaşılmaz yönler hakkında bilirkişiden açıklama alınmasını raporun kendilerine tebliği tarihinden başlayarak bir hafta içinde yargıçtan yazılı olarak isteyebilirler) ve onu izleyen 284. maddede yer alan (Gerçeğin ortaya çıkması için gerek görürse hakim önceki ve yeniden seçeceği bilirkişiler aracılığıyla yeniden inceleme yaptırabilir.) biçimindeki hükümlerine taban tabana zıt bir uygulama ortaya çıkmış olur.12 in at Bu nedenlerle, ceza mahkemesindeki bilirkişi raporuyla bağlı kalmaksızın, hukuk hakimi, tarafların istemlerini ve varsa yeni kanıtları da dikkate alarak (kesin bir sonuç alınıncaya kadar) bir veya birkaç kez bilirkişi incelemesi yaptıracaktır. 9- Ceza davasının sonucu beklenmeli midir? w. Ta zm Hukuk hâkimi ceza davasının sonuçlanmasını beklemeli midir? Başka bir deyişle, ceza davası sürmekte iken, hukuk mahkemesinde açılan tazminat davasında, hâkim, ceza davasını “bekletici sorun” yapmalı mıdır? w w Bu konuda farklı görüşler ileri sürülmüş olup, bir görüşe göre “bekletici sorun” bir davada davalı tarafından ileri sürülen bir hususun, davayı gören mahkemenin görevi dışında kalması durumunda söz konusu olabilir. Oysa, haksız eylem nedeniyle açılan tazminat davalarını çözmek bütünüyle hukuk yargıcının görevi içindedir. Kaldı ki, bir “bekletici sorun” savı karşısında kalan dava yargıcının bile, görevi dışındaki bu savın mutlaka görevli mahkemede çözülmesini bekleme yükümlülüğü yoktur. Kendisi de bir çok durumlarda ileri sürülen savları karara bağlayabilir.13 11 Kusur oranlarıyla ilgili çeşitli raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulundan ceza dosyasındaki bilirkişi raporunun da incelenmesi istenmelidir. (4. HD. 12.06.2003, 2002/136692003/7609) - Her ne kadar ceza mahkemesindeki kusur oranı hukuk hâkimini bağlamaz ise de, somut olayın özelliklerine ve ceza davasında dinlenen tanık anlatımlarına göre, kazanın daha farklı gerçekleştiği açıklanmasına göre, kusur belirlemede ceza dosyasından yararlanılmalıdır. (11. HD. 25.09.2003, 1988-8291) Ceza mahkemesinin dayanağı Adli Tıp Kurumu Trafik Dairesi raporunda davalı sürücü kusursuz bulunmuş olup, hukuk hâkimi bu kusur oranıyla bağlı değil ise de, ceza mahkemesi kararı ile maddi olguların yeniden yaptırılacak bilirkişi incelemesinde dikkate alınması gerekir. (11. HD. 04.12.2003, 12936-11427) (Kararlar Kazancı Yazılım’dan alınmıştır.) 12 (İ. Doğanay, “Hukuk Hakimi Ceza Mahkemesinin Hangi Nevi Kararları ile Bağlıdır” adlı makalesi, Yargıtay Dergisi, 1975, sa: 2, sayfa: 31-35) 13 Prof. Dr. Kenan Tunçomağ, Mahkeme Kararları Kroniği, İHFM. 1962, sayı: 3-4, sf. 844 8 co m Ceza davasının sonucunun beklenmesi gerektiği görüşünde olanlara göre ise, BK. m.53 gereğince hukuk hakimi, ceza mahkemesinin mahkumiyet kararıyla veya suçun işlenmediğine ilişkin kesin aklama kararıyla bağlıdır. Öte yandan, gene BK. m.53’e göre, olayın ne yolda meydana geldiğine ilişkin ceza hakiminin saptamaları da hukuk hakimini bağlar. Tüm bu nedenlerle ceza davasının sonucu beklenmeli ve çıkacak sonuca göre karar verilmelidir. Öte yandan, ceza ve hukuk mahkemelerinin verecekleri kararlar arasında, aynı olay için, ayrı ayrı sonuçlar doğmasını önlemek, sonuç ve görüş birliğini sağlamak için “bekletici sorun”un kabulünde zorunluk vardır. 14 Çünkü, iki mahkeme kararı arasındaki çok açık farklılıklar adalete olan güveni sarsabilir. H uk uk u. Ceza davasının beklenmesi gerektiğine ilişkin görüşleri savunanlar, BK. 53 maddesini ve iki mahkemenin konularının ve amaçlarının farklı olduğunu; ceza hukukunda suçluluk için “kast” ve “taksir” öğelerinin esas alındığını, tazminat davalarında ise “kusur” ve “sorumluluk” arandığını gözardı etmektedirler. Kuşkusuz, ceza dosyasında toplanan kanıtlar, bu kanıtlara dayanan kesin mahkûmiyet veya aklama kararları hukuk davasında dikkate alınmak zorundadır. Ancak bu zorunluk, zarar sorumlularından tazminat istenmesine engel olmayacaktır. Eğer eylem, ceza hukuku yönünden suç oluşturmasa veya kanıt yetersizliğinden aklama kararı verilmiş olsa bile, zararın doğmasına neden olmuşsa; başka bir deyişle, eylem ile zarar arasında neden-sonuç ilişkisi varsa, hukuk hâkimi tazminat ödenmesine karar verecektir. Bize göre, ceza-hukuk ilişkisinde ortalama bir yol izlenmelidir. Buna göre: in at a) Hukuk hâkimi, kusurun varlığını ve derecesini belirlemede bağımsız ise de, ceza davasında toplanan kanıtları, maddi olguları ve eylemin hukuka aykırılığını saptayan kararları dikkate almak zorunda olduğundan, ceza davası daha önce açılmış ise, en azından kanıt toplama aşamasının tamamlanmasını beklemelidir. Buna karşılık, ceza davasındaki kusur incelemesinin sonuçlanmasını ve kararın kesinleşmesini beklemek gereksizdir. w. Ta zm b) Buna karşılık, hukuk mahkemesinde tazminat davası açılmış ve ileri bir aşamaya gelinmiş olup da, ceza kovuşturması uzamış ve henüz ceza davası açılmamışsa veya türlü nedenlerle açılması gecikecek ise, artık beklemek söz konusu olmamak gerekir. Çünkü, Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, haksız eylemin aynı zamanda cezalandırılabilir bir suç niteliğinde sayılması için ceza davası açılmış olması ve mahkumiyet kararı verilmiş bulunması şart değildir.15 Ayrıca, hukuk hakiminin, eylemin suç niteliğini doğrudan araştırma yetkisi bulunmaktadır. 10-Raporlara itirazların incelenmesi ve değerlendirilmesi: w w a) Taraflar ceza davasındaki bilirkişi raporuna itiraz etmemişlerse: Taraflar, ceza dosyası içerisindeki bilirkişi raporuna karşı herhangi bir itirazda bulunmayarak o raporun içeriğini aynen kabul ederlerse, o zaman hukuk hakimi, HMUK. 74 ve 75. maddeleri hükümleri çerçevesinde, tarafların talep etmediği bir hususu, kendi kendine yeniden inceleme konusu yapamaz.16 14 Yargıtay 4. HD. 19.04.1965, 4159-2061, M. R. Karahasan, Tazminat Davaları, 1973, sf. 1002-1003 Bu konuda ayrıntılı açıklamalar ve Yargıtay kararlarından örnekler “Tazminat ve Alacaklarda Zamanaşımı” kitabımızın 209-222 sayfalarında yer almıştır. 16 Yarg. 19. HD. 08.07.1994 gün 132-7493 sayılı kararına göre: “Hukuk davasının davalısı olan kimse, ceza dosyasındaki kusur raporuna itiraz etmez ise, bu rapor, hukuk davasında esas alınır.” (Gönen Eriş, Kara Taşıma Hukuku, 1996, sf. 657) 15 9 co m b) Taraflardan biri, ceza davasındaki bilirkişi raporuna itiraz etmişse: Hukuk hâkimi, yeniden bilirkişi incelemesi istemlerini reddederek, ceza dosyasındaki bilirkişi raporunu “kesin delil” kabul edemez. Çünkü bu kabul şekli, hem BK. 53. maddesine ve hem de HMUK. 283,284 ve 286. maddelerinde yer alan ilkelere aykırı bir uygulama şeklidir. Yargıtay HGK. 10.1.1975 gün E. 1971/T-406, K.1975/1 sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere, ceza mahkemesinde alınan bilirkişi raporu hukuk hakimini bağlamayacağı gibi (BK. m.53), böyle bir rapora taraflardan birinin itirazı üzerine de, hukuk hakimi, yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmak zorundadır. Çünkü, ceza davasında yaptırılan bilirkişi incelemesi ile hukuk hakiminin yaptıracağı bilirkişi incelemesi, her iki dava türünün amaç ve ilkeleri bakımından birbirlerinden çok farklı bulunmaktadır. H uk uk u. c) Bilirkişi raporlarına itirazların incelenmesi: Hukuk hâkiminin, ceza dosyasındaki rapordan ayrı olarak, görevlendirdiği bilirkişiler tarafından düzenlenen kusur raporlarına tarafların itirazları haklı nedenlere dayanmalı ve gerekçeli olmalıdır. Hiçbir neden göstermeden “Raporu kabûl etmiyoruz” biçimindeki soyut itirazların dikkate alınmasına ve yeniden bilirkişi incelemesine gerek yoktur. Ancak itirazlar haklı nedenlere dayanmakta ise, yeniden bilirkişi kurulu oluşturmak ve yeni bir rapor almak gerekecektir. İki rapor arasında açık çelişki varsa ve kusur dağılımı değişmişse, üçüncü bir bilirkişi kurulundan rapor almak zorunludur. in at d) Davacı vekili rapora itiraz etmezse: Davacı vekilinin rapora itiraz etmemesi, davalı yararına kazanılmış hak oluşturur ve yeniden alınacak bilirkişi raporunda davalının kusuru artmış ise, davacı bundan yararlanamaz. 17 IV- ÖLÜMLÜ OLAYLARDA TOPLANACAK KANITLAR VE İNCELEME KONULARI w. Ta zm 1- Ölen ile davacılar arasındaki yakınlığın kanıtlanması: a) Ölenin desteğinden yoksun kalanlar eşi, çocukları, annesi, babası ise nüfus müdürlüklerinden “Aile Nüfus Tabloları” istenmelidir. Mirasçılık belgelerinde ölenin ve mirasçılarının doğum tarihleri ayrıntılı olarak açıklanmadığından, mutlaka aile nüfus tabloları dosyalarda yer almalıdır. w w b) Ölenin kardeşleri destekten yoksun kaldıkları savı ile dava açmışlarsa, eski Medeni Yasanın 315 ve 316. maddelerine ve yeni Medeni Yasanın 364. maddesine göre, kardeşin kardeşe destekliği için özel koşullar gerektiğinden, bu koşulların bulunup bulunmadığı kanıtlanmalı ve kanıtların yeterli olup olmadığı mahkemece değerlendirilmelidir. c) Destekten yoksun kalma tazminatını, yalnız mirasçılar ve kan bağı olanlar değil, üçüncü kişiler de isteyebileceklerinden, bu kişiler, ölen ile yakın ilişki içinde olduklarını, ondan parasal veya hizmet yoluyla maddi destek aldıklarını kanıtlamalıdırlar. 17 Bu konuda örnek kararlar: 11. HD. 21.02.1994, 4171-1291 (G. Eriş, age., sf. 637, no: 65) - 17. HD. 21.03.2005 gün 3895-2524 sayılı kararında şöyle denilmiştir: “Trafik kazası nedeniyle açılan maddi tazminat davasında, mahkemece yaptırılan keşif sonunda bilirkişi raporunda davalının ve davacının kusur oranları saptanmıştır. Davacı vekili rapora itiraz etmemiştir. İkinci bilirkişi raporunda ise davalının tam kusurlu olduğu belirtilmiştir. Davacı vekili ilk rapora itiraz etmediğinden kusur oranı yönünden davalı yararına usuli kazanılmış hak doğmuştur. Buna rağmen ikinci rapora göre karar verilmesi hatalıdır.” (Yargı Dünyası, 2005/11-174) 10 2- Ölenin işi, uğraşı ve kazancı hakkında bilgilerin ve kanıtların derlenmesi: co m Ölümlü olaylarda, mahkemeler, gereksiz yere davacıların sosyal ve ekonomik durumlarını, ne iş yaptıklarını, nereden ne kadar ücret veya kazanç elde ettiklerini soruşturmakta; ama asıl önemli konu olan ölenin işi ve kazançları hakkında araştırma yapmayı gözardı etmekte, davacılar ve vekilleri de bu yönde kanıt sunmayı savsaklamaktadırlar. Oysa, burada araştırma konusu ve tazminat hesabı için gerekli olan ölenin parasal veya bedensel destekliğinin miktarı ve ölçüsüdür. Ölenin işi uğraşı ve kazancı hakkında yapılacak araştırmalar, desteğin ve destekliğin türüne göre şöyle sıralanabilir: H uk uk u. a) Ölen kişi tüccar, sanayici, girişimce, şirket ortağı veya serbest meslek sahibi ise, bu kişilerin işleri, işyerleri, meslek ve kazanç bilgileri, vergi kayıtları ve gelir vergisi bildirimleri derlenmeli ve mahkemeye sunulmalı; ayrıca mahkemece de doğrudan araştırma yapılmalıdır. Ancak Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, vergi kayıtları gerçek kazançları belirlemede ölçü olamayacağından, meslek kuruluşlarından veya ticaret odalarından (ölüm gününden rapor-hüküm gününe kadar) eşdeğer (emsal) kazançların ne olabileceği sorulmalı; bildirilen eşdeğer kazançlar üzerinden destek tazminatı hesaplanmalıdır.18 w. Ta zm in at b) Ölen kişi bir işyerinde işverene bağlı olarak çalışıyor idiyse, ücret bordroları, varsa bireysel veya toplu sözleşmeler, ücret ekleri ve sosyal haklarla ilgili bilgiler işyerinden istenmelidir. Eğer işyeri ücret bordrolarını ve ücretle ilgili belgeleri göndermekten kaçınırsa veya ücret bordroları gerçek kazançları yansıtmıyorsa, o zaman işçinin yaptığı işe, kıdemine, uzmanlık ve ustalık derecesine göre ne ücret alabileceği ve eğer yaşasaydı ölüm tarihinden rapor (hüküm) tarihine en yakın güne kadar gerçek ve eşdeğer kazançlarının ne olabileceği19 (Yargıtay’ın yerleşik kararları uyarınca) ilgili meslek kuruluşlarından veya ticaret odasından sorulacak; gelen bilgilere göre tazminat hesabı yapılacaktır.20 18 w w Ticaret ve serbest meslek kazançlarının değerlendirilmesinde vergi kayıtlarının esas alınamayacağına ilişkin Yargıtay kararlarından örnekler: Vergi kamu düzeni ile ilgili olup, davacının gelirini düşük göstermesi veya gerçeğe aykırı beyanname vermesi vergi mevzuatını ilgilendirir; kazanç kaybının hesaplanmasında esas alınamaz. Davacının kazanç kaybı yönünden gerçek zararı saptanarak ona göre hüküm kurulması gerekir. (11. HD. 27.06.1986, 3111-3213) (Yasa HD. 1986/8-1106, no: 374) - Davacıların vergi yükümlüsü olarak tuttukları defterler ve vergi beyannamelerinde gösterdikleri kazançların zarar hesabında esas alınması ve davacıların oradaki beyanlarıyla bağlı sayılarak zararın hesabı, tazminat hukuku ilkeleriyle bağdaştırılamaz. Mahkemece yapılacak iş, davacıların gerçek kazançlarına ait delillerini toplayıp sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir. (HGK. 21.03.1990, 4-67 E. 197 K.) - Vergi mevzuatını ilgilendiren belgelerdeki açıklamalar, zarar hesabında gözetilebilecek kanıt olabilir, ancak bağlayıcı nitelikte kabul edilemez. Mahkemece yapılacak iş, davacıların gerçek kazanç kayıplarına ait delillerini toplayıp sonucuna göre karar vermekten ibarettir. (4. HD. 29.05.1989, 662-4892) (YKD. 1989/11-1554) - Kazanç kaybının tespitinde, davacının vergi beyannamesi esas alınamaz. İşten kalma nedeniyle gerçek zararın neden ibaret olduğu araştırılarak, kusurlu olan kişinin gerçek zarardan sorumlu tutulması gerekir. (11. HD. 09.02.1984, 306-653) (İKİD. 1984/7-2723) - Mahkemece zararın hesaplanmasında gözönünde tutulacak kazanç, vergi kayıtlarıyla bağlı kalmaksızın, tanık ifadeleri de gözönünde tutularak tayin ve tespit edilmelidir. (19. HD. 09.03.1995, 94/7459-95/2055) 19 Hüküm tarihine en yakın tarihe kadar olan sürede davacının alması gereken ücret meslek kuruluşundan sorulmak suretiyle tesbit edilmesi ve buna göre tazminatın hesaplanması zorunludur. (21. HD. 31.05.2001, 3989-4326) 20 Gerçek kazanç araştırmasına ilişkin Yargıtay kararlarından örnekler: İmzalı bordrolar gerçeği yansıtmıyorsa, meslek kuruluşundan gerçek ücret araştırılmalıdır. (9. HD. 27.10.2004, 8503-24277) - Nitelikli işçinin yaptığı iş, kıdemi ve yaşı nazara alınarak ilgili meslek kuruluşlarından ne kadar ücret alabileceği sorulmalıdır. (21. HD. 29.09.1998, 5889-6025) - İşçinin yaptığı işin karşılığı olan ücret meslek kuruluşundan sorulmalıdır. (9. HD. 09.06.1992, 669-6306) - Davacının maddi zarar hesabı yapılırken gördüğü işe uygun gerçek ücret ve kazançları bildirebilecek ilgili meslek kuruluşlarının verileri esas alınmalıdır. (21. HD. 27.04.1999, 2981-2837) - İşçinin yaşı, kıdemi, yaptığı işin niteliği gözönünde tutularak ücretin meslek kuruluşundan sorulup saptanması yerine Belediyeden sorulması yerinde değildir. (21. HD. 21.05.1996, 1481-2893) - Arada yazılı bir sözleşme bulunmadığına ve tanıklar da çelişkili bilgiler verdiklerine göre, işçinin alabileceği ücretin ilgili meslek kuruluşundan sorularak açıklığa kavuşturulması gerekir. (9. HD. 25.05.2001, 6224-8839) - Uzun yıllar aynı işyerinde çalışan ve iki yabancı dil bilen davacının ücretinin gerçeğe uygun belirlenebilmesi için ilgili meslek 11 c) Ölen kişi, bir kamu kurumunda çalışıyorsa, ölüm gününde ikramiye, sosyal yardımların aylık ve yıllık tutarları ile rapor (hüküm) gününe en yakın güne kadar (eğer yaşasaydı) alabileceği (eşdeğer) ücretlerin ve yan ödemelerin ne olabileceği ilgili kamu kurumundan sorulmalıdır. co m d) Ölen kişi, bir çocuk veya öğrenim çağında bir genç ise, kaza geçirip öldüğü sırada hangi okulda okuduğu, kaçıncı sınıfta olduğu belgelenmeli veya ilgili yerlere yazı yazılarak bilgi istenmelidir. Öğrenci olup da, ilerde hangi mesleği seçeceği önceden belli ise, örneğin meslek lisesi veya üniversite öğrencisi ise, okulunu bitirdiğinde kamuda veya özel kesimde çalışması durumunda ne kadar ücret alabileceği ilgili kamu kurumundan veya meslek kuruluşlarından ya da ticaret odalarından sorulup tazminat hesabı buna göre yapılmalıdır. 21 H uk uk u. e) Ölen kişi çocuk yaşta olup da ilerde hangi mesleği seçeceği önceden belli olamıyorsa, tazminat hesabı yasal asgari ücretler üzerinden yapılacak; bunun için, ölen çocuğun en erken onsekiz yaşında çalışmaya ve kazanç elde etmeye başlayacağı varsayımıyla, asgari ücretin ilerdeki “ulaşım değeri” bulunup, hak sahiplerinin destek tazminatı ona göre hesaplanacaktır. f) Ölenin destekliği parasal değil de yardım ve hizmet etme biçiminde ise, örneğin ev kadını ev hizmetleri yaparak, emeklilik çağındaki yaşlı erkek ev hizmetlerine katılarak, kız ve erkek evlâtlar anne ve babalarına yardım ve hizmet ederek destek olmakta iseler, tazminat hesapları yasal asgari ücretler üzerinden yapılacaktır. in at g) Niteliksiz işçilerin, öldüğü sırada belirli bir işi ve kazancı olmayanların destekliği de asgari ücretler üzerinden değerlendirilecektir. w. Ta zm h) Ölenin işi ve kazançları konusunda, haksız eylem ile ölüm arasında nedensellik bağı kurulamayacak ve haksız eylemin yarattığı zarar kalemleri arasında yer alamayacak gelir ve kazançların araştırılmasına gerek yoktur. Örneğin, ölenin mirası ve miras geliri, şirket kâr payları, ölüm sigortasından bağlanan dul ve yetim aylıkları, aynı biçimde ana ve babaya bağlanan aylıklar, yaşam ve ferdi kaza sigortasından alınan paralar hiçbir şekilde tazminat hesabına katılamayacağından, bunların araştırılması ve soruşturulması gereksizdir. 3- İş kazalarında Sosyal Güvenlik Kurumlarınca bağlanan gelirlerin araştırılması: w w a) Ölenin haksahiplerine Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından bağlanan gelirler “iş kazası veya meslek hastalığı” sigorta dalından ise, Kurum, bağladığı gelirlerin peşin sermaye değeri üzerinden sorumlulara karşı rücu davası açacağından, Mahkemece, karar aşamasına gelindiği sırada bağlanan gelirlerin “en son” peşin değerleri Kurum’dan sorulmalı ve bildirilen miktarın tamamı zarardan veya rücu edilebilecek miktarı tazminattan düşülmelidir. kuruluşundan bilgi istenmelidir. (9. HD. 02.10.2001, 11421-15334) -Uzman işçi olarak yurt dışına gönderildiği anlaşılan davacının asgari ücretle çalışması hayatın olağan akışına uygun değildir. Davacının uzmanlık konusu ve çalışma şekli açıklanarak, alabileceği ücretin ilgili meslek kuruluşundan sorularak saptanması gerekir. (9. HD. 01.11.2001, 12919-16880) - İşçinin kıdemine, iş ve işyerine göre gerçek ücreti meslek kuruluşundan saptanmalıdır. (9. HD. 14.04.1997, 1666-7407) - Bordrolarda asgari ücretli olarak çalışmış görünmesine rağmen, tanıklar aksini açıklamışlarsa, öncelikle nitelikli veya niteliksiz işçi grubundan hangisine girdiği, yaptığı iş ile ünvanı itibariyle asgari ücretle çalışıp çalışmayacağı değerlendirilmeli, gerekirse meslek kuruluşundan kıdemi, iş ve ünvanına göre ne kadar ücret alabileceği sorularak sonucuna göre karar verilmelidir. (9. HD. 14.05.1997, 4925-8984) 21 Üniversite öğrencileri hakkında Yargıtay karar örnekleri: Davacının kızının üniversite öğrencisi olmasına göre, bu öğretim durumu göz önüne alınarak zarar hesabı gerekirken, asgari ücret üzerinden hesap yapılması doğru değildir. (11. HD. 27.09.1993, 6543-5906) - Davacının desteğinin üniversite öğrencisi olmasına göre, ilerde okulunu bitirdiği gündeki ücreti, emsallerine göre belirlenip tazminatın buna göre hesaplanması gerekir. (4. HD. 19.06.2000, 3810-5975) - Ölen gencin açıköğretimde okuduğu, yüksek öğrenimini tamamladığında asgari ücretin üzerinde bir gelire sahip olacağı, gördüğü öğrenime uygun bir kurumda görev alacağı veya serbest çalışarak kazanç elde edeceği göz önüne alınarak tazminat hesaplanmalıdır. (19. HD. 01.02.1996, 7311-857) 12 b) Eğer gelir bağlayan Bağ-Kur ise, bağlanan gelirlerin tamamı değil yalnızca “ilk peşin değeri” indirilecek ve kalan miktara hükmedilecektir. Ancak, şu durumlarda Bağ-Kur gelirlerinin indirimi söz konusu olmaz: co m aa) 1479 sayılı Yasa’nın 4956 sayılı Yasa ile değişik 63. maddesi 3. fıkrasına göre, kusurlu eylemiyle ölümlü kazaya neden olan kişi, Bağ-Kur sigortalısının eşi, çocukları, ana ve babası ise, örneğin bir trafik kazasında aracı kullanan ve kusurlu hareketiyle kazaya neden olan kişi, Bağ-Kur sigortalısının eşi veya çocuğu ya da ana ve babasından biri ise, Kurum, sigortalısına yaptığı yardımlardan ve bağladığı gelirlerden dolayı bunlara rücu edemeyeceğinden tazminattan indirim de söz konusu olmaz. H uk uk u. bb) Gene 63. maddenin 4. fıkrasına göre, Kurum’un rücu hakkını doğuran suç sayılır hareket yurt dışında meydana gelmiş, suçun faili yabancı uyruklu ve yurt dışında ikâmet ediyorsa, bu kişilere de rücu edilemeyeceğinden, gene indirim söz konusu olmaz. cc) Yasa’da öngörülen miktarda prim ödeyerek yaşlılık aylığına hak kazanmış olan Bağ-Kur sigortalısının haksahiplerine bağlanan dul ve yetim aylıklarının tazminattan indirilmemesi ve bu konuda Kurum’un zarar sorumlularına karşı dönme (rücu) hakkının bulunmaması gerekir. dd) Yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra, haksız eylem sonucu ölen Bağ-Kur emeklisinin hak sahiplerine bağlanan dul ve yetim aylıklarının da tazminattan indirilmesi sözkonusu olamaz. Çünkü, yaşlılık aylığının dul ve yetim aylığına çevrilmesi ile suç sayılır eylem arasında nedensellik bağı yoktur.22 in at c) Hangi sosyal güvenlik kurumu söz konusu olursa olsun, bunların ölüm sigortasından bağladıkları gelirler tazminattan indirilmez. w. Ta zm d) T.C. Emekli Sandığı tarafından bağlanan gelirler, türü ne olursa olsun, hiçbir biçimde tazminattan indirilmez. (Yarg.6.3.1978 gün 1/3 sayılı İçt. Bir. K.) 4- Olay iş kazası değilse, tazminattan indirim yapılamayacağından, sosyal güvenlik kurumlarından bilgi istenmesi gereksizdir. Genellikle trafik kazalarında, davalı vekillerinin ısrarla ve inatla sigorta gelirlerinin sorulmasını istedikleri gözlemlenmektedir. Bu tür araştırmalar zaman kaybına neden olmaktadır. Çünkü: w w a) Sigortalı işçinin iş kazası sayılmayan bir trafik kazası sonucu ölümü halinde, ölüm sigortası dalından bağlanan aylıklar tazminattan indirilmez. Bunun gibi, sigortalının ölümü trafik-iş kazası değil de, yalnızca trafik kazası ise, Kurum tarafından gelir bağlanmayacağından, gene indirim söz konusu olmaz. b) Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan yaşlılık veya malûllük aylığı almakta iken, trafik kazasında ölen kişinin eşine ve çocuklarına bağlanan dul ve yetim aylıkları, destekten yoksun 22 Bu konuda karar örneği: 10. HD. 22.09.1992 gün E. 1991/3865 K. 1992/8622 sayılı kararına göre: “Yaşlılık aylığı bağlanan sigortalının trafik kazası sonucu ölmesi halinde Kurum rücu hakkını kullanamaz. Uyuşmazlık Bağ-Kur’dan yaşlılık aylığı almakta iken üçüncü şahsın suç sayılı eylemi ile ölen kişinin hak sahibine (yaşlılık aylığı ölüm aylığına dönüştürülerek) %70 oranında ödenen ölüm aylığının peşin değerinin Bağ-Kur Kanunu’nun 63. maddesi uyarınca rücuen istenip istenemeyeceği konusunda olup, ölüm aylığının yaşlılık aylığından da az bulunmasına, eceliyle ölseydi dahi aynı aylığın bağlanacağına, böyle olunca yaşlılık aylığından çevrilen ölüm aylığının salt suç sayılır eylem nedeniyle bağlanmış sayılamayacağına ve anılan maddedeki koşulların oluşamayacağına göre, rücu davasının reddi doğrudur. (Orhan Yalçınkaya, Bağ-Kur Kanunu, 2001, sf. 254, nO. 286) 13 kalma tazminatından indirilmez. Çünkü her iki olgu arasında yasal bağlantı bulunmadığı gibi, nedensellik bağı da yoktur. (506 sayılı Yasa m.66) 5- Sorumluluk sigortalarından yapılan ödemelerin sorulması: Trafik kazalarıyla ilgili başlıca zorunlu sigorta türleri şunlardır: Trafik Sigortası (Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) (KTK m.91/1) Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası (4925 sa. Taşıma K. Otobüs Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası (89/14684 BKK.) Karayolu Trafik Garanti Sigortası (Garanti Fonu) (KTK m.108) H uk uk u. 1. 2. m.18/1) 3. 4. co m a) Zorunlu sigortalarda, sigorta şirketleri, sigorta yaptıranın üçüncü kişilere vereceği zararların belli bir miktara kadar sorumluluğunu üstlenmiş olduğundan, eğer sigorta şirketi zarar görenlere bir ödeme yapmışsa, ödenen miktar tazminattan indirilir. b) İsteğe bağlı sorumluluk sigortası yapılmışsa, buradan yapılan ödemeler de tazminattan indirilir. c) İndirim konusunda Otobüs Zorunlu Koltuk Sigortası ile ilgili şöyle bir ayrım yapmak gerekmektedir: w. Ta zm in at aa) Otobüs Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası, ölüm ve yaralanmalarda yolcular ile sürücüler ve yardımcıları için bir ferdi kaza (can) sigortası ve “meblâğ sigortası”dır. Bu nedenle, (tedavi giderleri dışındaki) ödemeler üçüncü kişilere karşı açılan davalarda tazminattan indirilmez. Sigortacının, bu tür sigortada, üçüncü kişilere (zarar sorumlularına) dönme (rücu) hakkı yoktur. Koltuk sigortasında, ölen yolcunun desteğinden yoksun kalanlara değil, mirasçılarına poliçedeki tutarın tamamı ödenir. Bu yönüyle koltuk sigortası bir “meblâğ sigortası”dır. Sakatlanmalarda, Ferdi Kaza Genel Şartlarında belirtilen oranlar üzerinden tazminat ödenir. Koltuk Sigortasının bir başka özelliği de, sigorta ettiren (taşıyıcı, işleten, otobüs sahibi ve eylemlerinden sorumlu oldukları sürücü ve yardımcıları) yüzde yüz kusursuz olsalar bile Zorunlu Koltuk Sigortasından tazminat ödenmesidir. w w bb) Otobüs kazalarında kusurlu olan üçüncü kişi ise, meblâğ sigortası niteliğindeki ödemelerin tazminattan indirilmesi söz konusu değilse de, eğer otobüs işleteni ve onun eylemlerinden sorumlu olduğu sürücü ve yardımcıları kusurlu iseler veya taşımacı tehlike sorumlusu olarak tazminat ödemek zorunda ise, bu gibi durumlarda Koltuk Sigortasından yapılan ödemeler tazminattan indirilir. Çünkü sigorta ettiren olarak “taşımacı”, yolculara karşı olan tazminat ödeme yükümlülüğünü Koltuk Sigortası ile belli bir oranda güvence altına almıştır. d) Hayat sigortasından ve ferdi kaza sigortasından alınan paralar tazminattan indirilmez. Çünkü bunlar, sigorta ettirenin ödediği primlerin karşılığıdır. Bu tür sigortalardan tazminat alınmış olması, zarar görenin, üçüncü kişilere başvurma ve onlardan (ayrıca) tazminat isteme hakkını ortadan kaldırmaz. Sigortacının da, ödediği tazminattan dolayı üçüncü kişilere (zarar sorumlularına) karşı dönme (rücu) hakkı yoktur. e) Şunu önemle vurgulayalım ki, zorunlu sigortalardan yapılan ödemelerin üzerinden uzun bir zaman geçmiş ve uzayan davada yeni bir tazminat hesabı yapılmışsa, sigorta ödemeleri “güncellenerek” tazminattan düşülmelidir. 14 6- Ölümün, kazadan bir süre sonra gerçekleşmesi durumunda yapılması gerekenler: Borçlar Kanunu m. 45/1, cümle 2’ye göre: “Ölüm hemen gerçekleşmemişse, zarar ve ziyan, tedavi masraflarını ve çalışma gücünden yoksun kalmaktan doğan zararları da kapsar.” H uk uk u. co m Trafik kazasında ağır yaralanan kişi hemen ölmeyip kazadan bir süre sonra ölmüşse ya da aradan çok uzun zaman geçtikten sonra ölmüş olup da beden zararı ile ölüm olayı arasında nedensellik bağı kurulabiliyorsa, başka bir deyişle ölüm yaralanmanın bir sonucu ise, tedavi masrafları ile kazanç kayıplarının (kişi ölmeyip bedensel zarara uğramış gibi) değerlendirilmesi gerekecek ve bu tür zararlar, ölenin desteğinden yoksun kalanlar tarafından istenebilecektir. Ayrıca, davacılar kaza ile ölüm arasında yaptıkları yol, barınma, beslenme, tedavi gibi kişisel masraflarını da zarar tutarına ekleyebileceklerdir. Ölen için yapılan tedavi masrafları ile kazanç kayıplarının kanıtlanması için yeterli belge sunulamıyorsa, yargıç, BK. m.42/2 çerçevesinde ve bu konudaki Yargıtay kararları uyarınca zararı ve kapsamını uzman bilirkişiye hesaplatacaktır. 23 V-CENAZE VE GÖMME GİDERLERİ 1- Ölüm nedeniyle yapılan masrafların istenmesi: in at Cenaze ve defin (gömme) giderleri BK. 45/1 maddesinde şöyle açıklanmış: “Bir adam öldüğü takdirde zarar ziyan özellikle defin giderlerini kapsar” denilmiştir.24 w. Ta zm Uygulamada bu konu hep gözardı edilmekte, davacılar ve vekilleri genellikle bu yönde bir istekte bulunmamaktadırlar. Oysa, aşağıda açıklayacağımız Yargıtay kararında görüleceği üzere, cenaze ve defin (gömme) giderlerinin gelenekler çerçevesinde yapılacak bir değerlendirme ile takdiren hesaplanıp ödenmesi gerekmektedir. Cenaze giderleri için mutlaka belge sunulması gerekli değildir. Belge sunulmasa bile, geleneklere ve dinsel kurallara göre yapılan masrafların takdiren hesaplanıp hüküm altına 23 w w Bu konuda geniş bilgi ve çok sayıda Yargıtay kararları için bakınız: Geçici İşgöremezlik Zararları ve Tedavi Giderleri” adlı kitabımız, Legal, 2004 - Örnek olarak birkaç karar özetleri verelim: Kural olarak zararın ve kapsamının davacı tarafından kanıtlanması gerekir. (BK.m. 42/1) Ancak, zararın gerçek tutarının kanıtlanamadığı durumlarda, işlerin olağan gidişi ve zarar görenin aldığı önlemler de gözönünde tutularak, zarar kapsamı hakim tarafından belirlenir. (BK.m. 42/2) Mahkemece yapılacak iş, yaralanmanın niteliğine göre, benzer olaylardaki olağan tedavi ve iyileştirme giderlerinin bir uzman bilirkişi görüşü ile saptanmasından sonra gerçek zarara hükmetmektir. (4. HD. 14.04.2003, 2002/14353 - 2003/4658) (YKD. 2003/8-1191) - Haksız eylemde zararı ispat etmek, bu zararı iddia edene düşeceği konusunda kuşku yoksa da, BK.42. maddesine göre, zararın gerçek miktarının ispatı mümkün olmadığı takdirde, hakim, halin olağan gelişimine ve zarara uğrayan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak onu adalete uygun bir şekilde tayin etmek zorundadır. (HGK. 26.04.1995, 1995/11-122 E. 1995/430 K.) (YKD. 1995/10-1524) - Hakim zararın kapsamını araştırmak zorundadır. Tazminat davalarında, tedavi ve bununla ilgili yol giderleri, iş kaybı, ceza dosyasındaki delillerle ve her türlü delille ispatlanabilir. (4. HD. 02.06.1994, 1898-5093) (YKD. 1994/9-1427) - Borçlar Yasasının 42. maddesine göre, hakime, zararın tutar ve kapsamını doğrudan doğruya (resen) araştırmak ve belirlemek ödevi yükletilmiştir. Davacının iyileştirme giderleri için belge verememiş olması, tutar ve kapsamının araştırılmasına engel değildir. (15. HD. 21.04.1975, 2093-2228) (YKD. 1996/6-871) - Bedensel zarar durumunda tedavi giderlerinin mutlaka belgelendirilmesi zorunlu değildir. Bu giderlerle ilgili iddia kanıtlanamasa bile, yaralanmanın derecesi ve doktor raporları ile hastane kayıtları incelenerek uzman bir doktordan yaralanma nedeniyle yapılması zorunlu tedavi giderlerinin ne kadar olabileceği konusunda bilirkişiden görüş alınmalıdır. Buna karşın zararın miktarı tam olarak belirlenemezse. BK.’nun 42. maddesi gereğince hakim tarafından somut olayın özelliği ve kapsamı da gözetilerek tedavi gideri yönünden uygun bir tazminata hükmedilebilecektir. (4. HD. 11.02.2002, 2001/10735 2002/1543) (YKD. 2002/8-1169) 24 Borçlar Kanunu Tasarısında da cenaze giderleri ilk fıkrada yer almıştır. Oysa, ölüm halinde asıl zarar destekten yoksunluk olup, maddenin yeniden düzenlenmesinde cenaze giderlerinin son fıkrada yer alması daha doğru olur. 15 H uk uk u. co m alınması gerekir. Herkesçe bilindiği gibi, ölüm nedeniyle yapılan masraflar için alınabilecek belgeler yok denecek kadar azdır. Çoğu ödemeler kayıt dışıdır. Daha çok geleneklere göre yapılan cenaze törenleri ile gömme sırasında ve sonrasında yapılan dinsel ödevlerin belgelenmesi neredeyse olanaksızdır. Bu tür zarar kalemlerinin BK. m.42/2 çerçevesinde yargıç tarafından değerlendirilmesi ve uzman bilirkişinin de gelenekleri ve dinsel töreleri dikkate alarak günün koşullarına uygun bir hesap sonucunu ortaya koyması gerekir. Ölüm nedeniyle yapılan masraflar kişiden kişiye, aileden aileye değişir. Ailelerin sosyal ve ekonomik düzeylerine, gelenek ve göreneklerine göre az veya çok masraf yapılır. Kimi cenaze törenleri görkemli olur, gazetelere ilanlar verilir, sadaklar dağıtılır, gömme sonrası şölen gibi yemekler verilir, cenaze hazırlığı yapanlara, mezar yeri hazırlayanlara ve din adamlarına bahşişler dağıtılır. Akşam hatim duası ve kırk mevlidi ünlü hocalar ve mevlithanlar tarafından okunur. Kimi aileler de az masrafla ödevlerini tamamlamaya çalışırlar. Cenaze giderleri sigorta şirketlerinden de istenebilir. Bu konuda başvurular nedense pek azdır. Oysa, Trafik Zorunlu Sorumluluk Sigortasından, Karayolu Taşımacılık Sorumluluk Sigortasından ve Garanti Fonundan cenaze giderlerinin ödenmesi gerekir. Yukarda belirttiğimiz gibi, cenaze giderlerinin belgeye bağlanmasındaki zorluklar sigorta şirketlerince de dikkate alınmalı, belge istenmemelidir. Bizce, sigorta şirketleri de uygun bir rakam belirleyip ödeme yapmalıdırlar. Aksi takdirde, açılacak bir davada mahkemece bilirkişiye hesaplatılacak cenaze gideri faiziyle birlikte sigorta şirketlerine ödetilecektir. 2- Cenaze ve gömme giderlerine ilişkin görüşler: w. Ta zm in at Ölüm olayı, ölü evinin başına bir takım masraflar açar. Bu masraflar, o ailenin sosyal durumuna uygun olmak üzere renkli ve çeşitli bir masraf listesi oluşturur. Bu masrafların belirlenmesinde bazı güçlükler doğabilir. O takdirde bu konudaki mahalli örf ve âdetlere bakılmalıdır. Mahalli örfün, cenazenin defnine ilişkin olarak yapılmasını gerekli bulduğu bütün masrafları bu arada gözetmek gerekir. Bu cümleden olarak ölü yıkama, naaşın saklanmasına ilişkin mahzen ücreti, teneşir ve tabut masrafları, kefenleme giderleri, gömme yerine kadar gidip gelme ve taşıma masrafları, kabir ücreti, mezar yaptırma masrafları, ölüm ilânları, cenazeye katılanlara verilmesi gelenek olmuş yemek masrafları vs. haksız eylem sorumlularından istenebilecektir.25 w w Kural olarak bu giderler ölümle doğrudan doğruya ilgisi bulunan ve ölenin dinine, sosyal ve ekonomik durumuna uygun giderleri kapsar. Ölenin yıkanması, taşınması, gömülmesi, mezarlık ücreti, mezar taşı, ilân giderleri, sadaka ve din adamlarına verilen paralar, ölenin sosyal ve ekonomik durumuna uygun bulunmak koşuluyla haksız eylemi işleyen kimseye ödettirilmek gerekir. Bu giderler, yerel göreneklere (örf ve âdetlere) uygun düşmelidir. Mezarlıkta dua okuyan din adamlarına ekonomik ve sosyal seviyeye uygun biçimde yapılan ödemeler, mevlit vs. giderler de defin gideri olarak istenebilir. Bu giderlerin gerçekten yapılmış olması ve yerel geleneklere uygun olması gerekir. Ölüm olayı başka bir yerde gerçekleşmiş ya da tedavi için başka bir şehre götürülüp orada ölmüş ise ve defnedileceği şehre taşınacaksa, bu giderler dahi istenebilir.26 Cenaze giderlerinin bir kısmı belgelenebilir türden iken, bir kısmı belgelenmesi teamüle göre mümkün olmayan giderlerdir. Belgeli masraflar kabir ücreti, mezar taşı, ölüm ilânı, nakil ücreti gibi ücretlerdir. Fakat, ölüm nedeniyle bazı yörelerde geleneklere göre yemek verilmesi, mevlit okutturulması ve din adamlarına bu nedenle para ödenmesi gibi durumlarda bunların belgesi olmayabilir. Bu giderler zarar görenin sosyal ve ekonomik 25 26 Arkun Kudat, Cismani Kazalardan Doğan Zararların Değerlendirilmesi, 1966, (sf. 47-48) M. R. Karahasan, Maddi Tazminat, 1996, sf. 246 16 durumuna göre, o yöredeki âdet gereği tahmini müftülüklerden görüş alınabilir.27 olarak hesaplanır. Bunun için H uk uk u. co m Bu konuda Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde açılan bir davada alınan ara kararı ile cenaze giderlerinin kapsamı Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan sorulmuş ve alınan cevabi yazıda: “İslâmi hükümlere göre, ölen bir müslümanın cenazesinin usulüne göre yıkanması, kefenlenmesi ve namazının kılınıp kabre defnedilmesinin dini bir görev olduğu, bu hizmetler dışında cenaze için yapılması gereken dini bir görevin olmadığı, söz konusu hizmetlerin, teşkilâtı bulunan yerlerde Belediyelerce belirli bir ücret karşılığında yapıldığı, Belediye teşkilâtı olmayan veya Belediyelerce cenaze hizmetleri yapılmayan yerlerde bu hizmetlerin mahalli örfe göre komşuların ve din görevlilerinin yardımları ile cenaze sahibi veya yakınları tarafından yerine getirildiği, bu duruma göre cenaze için yapılması zorunlu masrafların cenazenin nakli, kefen ve yıkama ücreti ile kabir kazma ve defnetme ücretinden ibaret olduğu, kefenin yaklaşık 10-12 metre patiskadan yapıldığı, ayrıca ölenin ruhu için ücretle okumanın dinen caiz olmadığı, ancak mezarın kaybolmaması için israf ölçüsüne varmadan basit şekilde yaptırılmasının caiz olduğu” açıklamaları yapılmış olup, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu yazısının ve yazıda ileri sürülen görüşlerin yaşam gerçeklerine hiç uymadığını, gerek cenaze kaldırma sırasında ve gerekse sonraki günlerde ölenin ruhu için okutulan dualar ve mevlit için din adamlarına, hafızlara, mevlithanlara günün rayicine göre belli bir ücret ödendiğini söyleyebiliriz.28 3- Yargıtay kararları: w. Ta zm in at Borçlar Kanunu m.45/1 kapsamında ele alınması gereken defin masrafları, ölümle doğrudan doğruya ilgili olan ve ölenin dini ile sosyal ve ekonomik durumuna uygun bulunan giderlerdir. Bunlar, ölenin taşınması, yıkatılması, gömülmesi, mezarlık ücreti, mezartaşı, ilân giderleri, sadakalar ve din adamlarına verilen paralar ile otopsi için yapılan giderleri kapsar. Şu var ki, bu giderler gerçekten yapılmalı ve yerel göreneklere (mahalli âdetlere) uygun düşmelidir. Mahkeme kararının dayandığı bilirkişi raporunun BK. m.45/1 uyarınca “defin masraflarını” belirlemede yeterli olmaması karşısında, yeniden uzman bilirkişi seçilip inceleme yaptırılarak BK. 45/1’e göre davacıların ödedikleri “defin masraflarının” kapsamı belirlendikten sonra, uygun sonuç çerçevesinde karar verilmelidir. (15.HD 02.07.1975, 2313-3366)29 w w Davacılar dava dilekçelerinde, desteklerinin ölümü nedeniyle katlandıkları defin masraflarının da tahsilini istemişlerdir. Gerçi maddi tazminatın her türünün ispatı davacılara aittir. Ne var ki ölen her şahıs için yakınlarının veya ailesinin ya da ailelerden birinin mutlak surette bazı defin giderlerine katlandığının kabulü zorunludur. Bunun aksi düşünülemez. Bütün mesele defin giderelerinin kapsamını belirlemekte toplanır. Bu tür giderler her türlü delille ispatlanabilir. Bu konuda delil ibraz edilememesi halinde dahi mahkeme, bir bilirkişi incelemesi yaptırmak suretiyle sarfedilen giderleri tespit ettirmek zorundadır. Mahkemenin, defin giderleri hakkındaki isteği gerekçe göstermeksizin reddetmiş olması bozmayı gerektirmiştir. (4.HD.06.05.1980, 1110-5858)30 Davacılar, maddi tazminat kalemleri arasında tedavi ve cenaze giderlerini de istemişlerdir. Mahkemece bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiştir. 27 H. T. Gökcan-S. Kaymaz, Hukuki Sorumluluk, Tazminat, Sigorta, Rücu Davaları, 2000, Seçkin, sf. 434-435 Ayim 2. D. 25. 01. 1984 gün 29-19 sayılı dosyası. (Bakınız: Dr. Serdar Özgüldür, İdare Hukukunda Tazminat Hesabının Unsurları, İş Hukukuna İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri 1996, GSÜ. Yayını, sf. 131, Dip not: 22) 29 YKD. 1976/ 9 - 1346 30 Yasa HD. 1980, sayı: 5 28 17 Davacıların bu kalem istekleri BK. m.45/1 kapsamındadır. Davacılara bu zarar kalemini ispat olanağı tanınmalı; diğer yandan BK. m.42/2 hükmü gereğince de zararın gerçek miktarının belirlenmesinin hakimin görevi içinde bulunduğu da gözönünde tutulmalıdır. Anılan ilkeler gözetilmeksizin karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. (4.HD.25.10.1990, 2498-7814)31 co m Ölen kişi için cenaze gideri yapılması normal yaşam koşulu olup, bu kalem isteğin çevre koşullarına, yörede geçerli örf ve âdete göre belirlenerek hükmedilmesi gerekir iken, ispatlanamadığından söz edilerek reddedilmesi bozma nedenidir. (4.HD.27.05.1999, 3367-4975)32 H uk uk u. Cenaze gideri konusunda belge ibraz edilmediği gerekçesiyle bu konudaki istem reddedilmiştir. Oysa, ölüm olayı gerçekleştiğine göre, bunun için bir takım giderlerin yapıldığının da kabulü gerekir. Mahkemece bu konuda ilgili birimlerden bilgi alınarak karar verilebileceği gibi, BK. 42/2 maddesi uyarınca da bu kalem istek için takdir edilecek tazminata hükmedilmek gerekirken, belge ibraz edilmediği gerekçesiyle reddi doğru değildir. (4.HD.17.04.2000, 1294-3548)33 w. Ta zm in at Davacılar, defin giderlerinin ödetilmesi isteminde bulunmuşlardır. Mahkemece, anılan istek kalemleri ile ilgili olarak soyut ispatlanmadığı gerekçesiyle ret kararı verilmiştir. Ölüm halinde zarar ziyan özellikle defin giderlerini de içerir. Bu nedenle (BK. m. 45, ilk cümle) mahkemenin, bu noktaya ilişkin olarak vardığı sonuç yasanın açık hükmüne aykırı olduğu gibi, yaşam deneyi kurallarına da uygun düşmemiştir. Her ne kadar, dosya arasında bulunan Belediye Başkanlığı’nın yazısında, ölenin Belediye tarafından karşılıksız defnedildiği bildirilmiş ise de, bu yön, davacıların ölenin dini, sosyo-ekonomik durumuna uygun olarak ve yerel göreneklere göre giderde bulunmadıkları sonucunu doğurmaz. Mahkemece yapılacak iş, yukarda açıklanan ilkeler doğrultusunda davacıların defin giderlerinin kapsamını belirlemekten ibarettir. Yetersiz ve yanılgılı gerekçelerle bu kalem isteğin reddi bozmayı gerektirmiştir. (4.HD.14.04.2003, 2002/14353-2003/4658)34 4- Ölüm nedeniyle yapılan masrafların kapsamı ve türleri: w w Yukardaki görüşler ve Yargıtay kararlarındaki açıklamalar ile İstanbul Mezarlıklar Bölge Müdürlüğü’nden aldığımız bilgileri hep birlikte değerlendirerek, ölüm nedeniyle yapılan masrafları şöyle bölümlendirdik: 31 a) Cenaze ve gömme hazırlıkları: Mezar yeri satın alınması Mezar kazdırılması Ölünün yıkanması Kefen parası Tabut yaptırma Gasilhane ücreti Ölüm ilânı Kazancı Yazılım H. T. Gökcan, Haksız Fiil Sorumluluğu ve Tazminat Davaları, 2003, Seçkin, sf. 290) 33 Gökcan, age., sf. 290 34 YKD. 2003/8-1191 32 18 d) Sonraki günlerde: Yedinci gün hatim duası Kırk mevlidi Mezar yaptırma (bütçeye göre) H uk uk u. c) Gömme sonrası giderleri: Evde konuklara yemek verilmesi Gece okunan dualar (ailenin ekonomik gücüne göre): Hatim duası ise sayıları sekize kadar varan din adamları Yasin veya tebareke ise bir ile dört din adamı co m b) Cenaze kaldırma ve gömme giderleri: Cenaze taşıtma (Cenaze arabası) Töreni yöneten imamın hediyesi 35 Konuklara otobüs Mezar kapatan işçilerin ücretleri Sadakalar Mezar başında dua okunması in at e) Olağan dışı masraflar: Cenaze töreni için birkaç gün beklenecekse, ölü saklama yerine ödenen ücret Cenaze başka bir şehre götürülecekse yol giderleri Ölen kişi yaşadığı yerden başka bir yerde kaza geçirip ölmüşse, yakınlarının yol ve barınma giderleri ile ölüm daha sonra gerçekleşmişse hastane giderleri. 5- Cenaze giderleri nasıl kanıtlanacak ve nasıl hesaplanacak? w. Ta zm Yukarda da belirttiğimiz gibi, ölüm nedeniyle yapılan masraflar için alınabilecek belgeler yok denecek kadar azdır. Çoğu ödemeler kayıt dışıdır. Daha çok geleneklere göre yapılan cenaze törenleri ile gömme sırasında ve sonrasında yapılan dinsel ödevlerin belgelenmesi neredeyse olanaksızdır. Bu tür zarar kalemlerinin BK. m.42/2 çerçevesinde yargıç tarafından değerlendirilmesi ve uzman bilirkişinin de gelenekleri ve dinsel töreleri dikkate alarak günün koşullarına uygun bir hesap sonucunu ortaya koyması gerekir. Ancak bunun için davacılar da mahkemeye yardımcı olmalı, bazı konularda kanıtlama yükümlülüklerini yerine getirmelidirler. w w Cenaze giderlerinin, daha doğrusu ölüm dolayısıyla yapılan masrafların yöntemince hesaplanabilmesi için, dosya bilirkişiye verilmeden önce, davacılar tarafından ve mahkemece şu hususların yerine getirilmesi gerektiği kanısındayız: a) Davacıların yükümlülükleri: Her ne kadar cenaze ve gömme giderlerinin belgelenmesi kesin koşul değil ise de, mezar yeri alınması, tabut yaptırılması, kefen diktirilmesi, gasilhane, ambulans ve kiralanan taşıtlar için ödenen paralar belgelenebilir. Cenaze başka şehre taşınıyorsa taşıyıcıdan makbuz veya gider pusulası alınabilir. Geleneklere göre yapılan işler ve harcamalar için tanık dinletilebilir. Gömme sonrası hatim duası mı yapılmıştır, yoksa yasin veya tebareke ile mi yetinilmiştir, dualar kaç din 35 Cenaze töreninde ve sonrasında görev alan din adamlarına, ailenin ekonomik düzeyine göre, bir miktar para verilmekte ise de, bizi bilgilendiren Mezarlıklar Müdürlüğü görevlilerinin ısrarları karşısında, onları incitmemek için “para” yerine “hediye” demeyi yeğledik. 19 adamı tarafından okunmuştur, konuklara ne ikram edilmiştir, hocalara kaç para verilmiştir, yedinci günde hatim duası yapılmış mıdır, mevlit okunmuş mudur, mezarlıkta ne miktar sadaka dağıtılmıştır veya hayır için ne kadar para dağıtılmıştır, bütün bunlar tanık dinletilerek kanıtlanabilir. H uk uk u. co m b) Mahkemece doğrudan yapılabilecek araştırmalar ve değerlendirmeler: Müftülüklerden, Belediyeden, Mezarlıklar Müdürlüğünden yöre koşullarına ve geleneklere göre cenaze ve defin (gömme) giderlerinin neler olabileceği sorulabilir. Bu tür giderleri hesaplayacak bilirkişinin de konuyu bilen biri olması uygun olur. Yukarda özetlenen Yargıtay kararlarında da açıklandığı üzere, cenaze giderleri konusunda yeterli kanıt ortaya konulamasa bile, mahkemece BK. m.42/2 çerçevesinde zarar ve kapsamı değerlendirilmek gerekeceğinden, bilirkişi aracılığıyla ve bilirkişiye yapacağı iş de anlatılarak, yörenin koşullarına ve geleneklere göre yapılması olağan harcamalar (takdiren) hesaplatılıp ortaya çıkacak meblâğ hüküm altına alınacaktır. VI-BEDENSEL ZARARLARDA TOPLANACAK KANITLAR 1- İş, uğraş ve kazançlar hakkında bilgiler: Bedensel zarara uğrayan kişinin işi uğraşı ve kazancı hakkında mahkemeye sunulacak belgeleri ve bilgileri şöyle sıralayabiliriz: in at a) Belli bir mesleği olanlar, bununla ilgili belgeleri mahkemeye sunmalıdırlar. Doktor, avukat, mimar, mühendis, mali müşavir, muhasebeci, eczacı, kimyager, teknisyen, makinist, şoför, eğitimci, sporcu, müzisyen, tiyatrocu, sinemacı, gazeteci, yazar, ressam, reklamcı, modacı ve benzeri mesleği olanlar bu meslekleriyle ilgili diploma, meslek odası belgesi, çalışma belgesi, uzmanlık belgesi gibi belgeleri mahkemeye sunarak yaptıkları işi kanıtlayabilirler. w w w. Ta zm b) Bağımsız çalışanlar için işyeri kayıtları yeterlidir. Özel işyeri ve ticarethane sahipleri, tüccarlar, sanayiciler, serbest meslek sahipleri, şirket ortak ve yöneticileri, esnaf ve benzeri kişiler bu durumlarını işyeri kaydı, çalışma ruhsatı, vergi ve sigorta kayıtları, ortaklık belgeleri, şirket anasözleşmeleri, yönetici durumunda iseler buna ilişkin kararlar v.b belgelerle kanıtlayabilirler. Ancak Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, vergi kayıtları gerçek kazançları belirlemede ölçü olamayacağından, meslek kuruluşlarından veya ticaret odalarından (haksız eylem gününden hüküm gününe en yakın güne kadar) eşdeğer (emsal) kazançların ne olabileceği sorulmalı; bildirilen eşdeğer kazançlar üzerinden işgöremezlik tazminatı hesaplanmalıdır. c) Bir işverene bağlı olarak çalışanlar için işyerinden belge ve bilgi istenmelidir. Bir işyerinde işverene bağlı olarak çalışanların ücret bordroları, varsa bireysel veya toplu sözleşmeler, ücret ekleri ve sosyal haklarıyla ilgili bilgiler işyerinden istenmelidir. Eğer işyeri ücret bordrolarını ve ücretle ilgili belgeleri göndermekten kaçınırsa veya ücret bordroları gerçek kazançları yansıtmıyorsa, o zaman işçinin yaptığı işe, kıdemine, uzmanlık ve ustalık derecesine göre ne ücret alabileceği ve olay tarihinden rapor (hüküm) tarihine en yakın güne kadar gerçek ve eşdeğer kazançlarının ne olabileceği36 (Yargıtay’ın yerleşik kararları uyarınca) ilgili meslek kuruluşlarından veya ticaret odasından sorulmalı; gelen bilgilere göre tazminat hesabı yapılmalıdır. 36 Hüküm tarihine en yakın tarihe kadar olan sürede davacının alması gereken ücret meslek kuruluşundan sorulmak suretiyle tesbit edilmesi ve buna göre tazminatın hesaplanması zorunludur. (21. HD. 31.05.2001, 3989-4326) 20 d) İş ve uğraşın belgelenmesi zorunlu olmayıp tanık da dinletilebilir. Geçici veya sürekli işgücü kaybına uğrayan kişinin, yaptığı işi ve kazançlarını belgelemesi zorunlu olmayıp, bu konuda tanık dinletebilir. Örneği, vergi kaydı ve çalışma izni olmayan seyyar satıcılar, evlere temizliğe giden kadınlar, ayaküstü işler yapan kişiler veya kaçak çalışan işçiler tanık dinleterek kazanç durumlarını kanıtlayabilirler. H uk uk u. co m e) Üniversite ve meslek okulu öğrencileri için okullarından belge istenmelidir. Bedensel zarara uğrayan kişi, üniversite veya meslek okulu öğrencisi ise, onlar yönünden işgücü ve kazanç kaybı farklı bir yöntemle hesaplanacağından, kaza geçirdiği sırada hangi okulda okuduğu, kaçıncı sınıfta olduğu belgelenmeli veya ilgili yerlere yazı yazılarak bilgi istenmelidir. Ayrıca ilerde hangi mesleği seçeceği önceden belli olduğundan, okulunu bitirdiğinde kamuda veya özel kesimde çalışması durumunda ne kadar ücret alabileceği ilgili kamu kurumundan veya meslek kuruluşlarından ya da ticaret odalarından sorulup tazminat hesabı buna göre yapılmalıdır.37 2- Tedavi belgelerinin ilgili sağlık kuruluşlarından istenmesi ve rapor alınması: a) Sürekli veya geçici beden gücü kayıplarının ve sakatlık derecelerinin belirlenebilmesi için öncelikle tedaviyi yapan sağlık kuruluşlarından tedavi belgeleri, ameliyat kayıtları, hasta izleme ve gözlemleme belgeleri, röntgen, ültrason, tomografi çekimleri, tahlil sonuçları, sağlık kurulu raporları ve tedavinin seyrine ilişkin tüm belgeler istenmelidir. in at b) Sürekli işgöremezlik (kalıcı sakatlık) söz konusu ise, belgeler geldikten sonra davacı bir an önce Adli Tıp Kurumu’na veya yetkili sağlık kurullarından birine gönderilmelidir. Sevk yazılarında davacının hangi mesleği yaptığı belirtilmediği için, raporlarda, sakatlık derecesi açıklanırken “meslek grup numarası bildirilmemiş olmakla” biçiminde bir açıklama, daha doğrusu uyarı yer almaktadır. Oysa, davacının mesleği sevk yazısında belirtilirse, farklı bir sakatlık derecesi ortaya çıkabilecektir. Bu nedenle, kişi, sağlık kuruluna gönderilirken mesleği mutlaka belirtilmelidir. w w w. Ta zm c) Geçici işgöremezliklerde, başka bir deyişle, yaralanmanın hafif ve kalıcı sakatlığın söz konusu olmadığı durumlarda kişinin Adli Tıp Kurumu’na veya benzeri Sağlık Kurullarına sevki iş ve zaman kaybı olduğu gibi, bu tür zararların kaç gün iş ve güçten kalmaya neden olduğu bu kurullarca saptanamamakta, baştan savma bir süre belirlenerek haksız bir sonuç yaratılmaktadır. Bunun nedeni, geçici işgöremezliğin kendine özgü koşullarının yeterince bilinmemesidir. Geçici işgöremezliğin saptanmasında bilinmesi gerekenler kişinin ne iş yaptığı, işini yaparken daha çok hangi uzvunu kulandığı, işyerinin nerede olduğu, evi ile işyeri arasındaki uzaklığın ne kadar olduğu, tedavi sonrası işe uyumunun ne kadar zaman aldığı gibi hususlardır. Yargıtay bazı kararlarında, geçici işgöremezlik süresini saptayacak bilirkişi kurulunun uzman hekim, davacının meslek dalından birisi ve tazminat uzmanı olmak üzere üç kişiden oluşmasını önermiştir. 38 37 Üniversite öğrencileri hakkında Yargıtay karar örnekleri yukarda destek tazminatı bölümünde verilmiştir. Yarg. 19. HD. 02.10.1995, 901-7750 ve 06. 05. 1994, 6250-4625 sayılı kararları (G. Eriş, Kara Taşıma Hukuku, 1996, sf. 648 ve 681) 38 21 VII- TEDAVİ GİDERLERİNE İLİŞKİN KANITLARIN TOPLANMASI 1- Tedavi giderleri nelerdir? a) Doğrudan tedavi ile ilgili giderler co m Tedavi ve tüm iyileştirme giderlerini, doğrudan doğruya ve dolayısıyla yapılan harcamalar olarak ikiye ayırabiliriz. Hastane, klinik, dispanser, rehabilitasyon merkezi gibi sağlık kurumlarına ödenen paralar; H uk uk u. Doktor, hemşire, hastabakıcı, iğneci, pansumancı, fizyoterapist, psikoterapist gibi tedavi edenlere ve yardımcılarına ödenen ücretler ; Tahlil, iğne, serum, kan, ilaç paraları, röntgen, ultrason, tomografi ve benzeri görüntüleme ile diyaliz, elektro gibi aygıtlara ödenen paralar; Her türlü ameliyat, yoğun bakım, ambulans ve ilk yardım giderleri; Ortopedik aygıtlar, protez, takma organ bedelleri ile bunların yenilenmesi için yapılan harcamalar; tekerlekli sandalye, havalı yatak, koltuk değneği, baston gibi nesnelere ödenen paralar. b) Tedavi sırasında veya sonrasında yapılması zorunlu dolaylı harcamalar w w w. Ta zm in at Refakatçi, özel bakıcı ve özel beslenme giderleri; Tedavi için yol giderleri (Hastanın ve yakınlarının hastanelere, sağlık kurumlarına, doktor muayenehanelerine, fizik tedavi merkezlerine gidip gelme yol giderleri) ; Hastanın başka bir şehirde veya yurt dışında tedavisi gerekiyorsa, kendisinin ve yakınlarının (otomobil, otobüs, tren, uçak gibi) taşıt giderleri; Tedavi için gidilen yerde hastanın ve yakınlarının otel, lokanta, ulaşım gibi barınma ve beslenme giderleri; Haksız eyleme uğranıldığı veya kaza geçirildiği sırada, hastanın yakınları uzak bir yerleşim yerinde iseler, onların hastanın tedavi gördüğü kente geliş gidiş ulaşım giderleri ile geldikleri yerde otel, lokanta gibi barınma ve beslenme giderleri; Hastaneden çıktıktan sonra evde bakımı sürdürülen yaralı için eve gelip giden iğneci, pansumancı, fizyoterapist gibi kişilere ödenen ücretler; Hekimlerce gerekli görülmesi durumunda kaplıca, ılıca, dağ veya deniz kıyısı gibi hava değişim yerlerine ödenen paralar; Tedavisi sonuçlanmasına karşın, bir süre toplu taşıma araçlarına binemeyen veya kendi otomobilini kullanamayan hastanın işe gidiş geliş taksi ücretlerinden, toplu taşıma ücretlerinin veya kendi aracının benzin paralarının indiriminden sonra aradaki farktan oluşan harcamalar. 2- Tedavi belgeleri neler olabilir? a) Tedaviyi yapan hastanelerden istenecek belgeler Tedaviyi yapan hastanenin kayıtları, hem geçici veya sürekli işgöremezlik durumunun saptanmasında ve hem de tedavi giderlerinin değerlendirilmesinde işe yarayacaktır. Hastane belgeleri şunlar olabilir:Giriş çıkış kayıtları, hasta izleme ve gözlemleme belgeleri, laboratuar kayıtları ve tahlil sonuçları, röntgen, ultrason, tomografi vb. görüntüleme 22 film ve kayıtları; ameliyat yapıldığına ve sonuçlarına ilişkin kayıtlar ve raporlar, ilgili hekimlerin tanı ve tedavi raporları; hastaya verilen ilaçların türü ve kullanma sürelerine ilişkin belgeler ve bilgiler, patolojik uygulamalar, yoğun bakım hizmetleri, fizik tedavi kayıtları, oda ve refakatçi ücretleri, hastaya uygulanan tedaviler ve yapılan harcamalarla ilgili hesap döküm cetvelleri . b) Yapılan masraflar karşılığı alınabilen belgeler co m Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, tedavi giderlerinin mutlaka belgeye bağlanması koşul olmayıp, geniş bir kanıtlama olanağı tanınmıştır. Fatura ve makbuz gibi harcama belgeleri sunulamadığı durumlarda BK. m.42/2 çerçevesinde tedavi için yapılması olası giderler uzman bilirkişiye hesaplatılacaktır. H uk uk u. Tedaviyi yapan hastane ve hekimler, fatura ve makbuz vermiş olsalar bile, gene de harcamaların bir bölümünü belgeleme olanağı bulunamamaktadır. Bununla birlikte, eğer elde edilmiş ise, şu türden belgeler tedavi giderleri için kanıt olabilir: in at Hastanelerin faturaları, Döner sermaye ve vakıf makbuzları, Devlet ve Kurum Hastanelerine giriş çıkışlarda verilen “alındı” belgeleri; Devlet veya Kurum hastanelerinde ücretsiz tedavi yapılıyor olmasına karşın, hastanenin ecza deposunda bulunmadığı için hasta yakınlarına dışardan aldırılan ilaç, serum vb. ücretleri ile dışarda yaptırılan tahlillerin ve sıra gelmediği için ivedi dışarda çektirilen röntgen v.s. bedelleri; Kesin ödeme belgesi niteliğinde olmamasına karşın, hastanelerin muhasebe ve bilgisayar kayıtlarından çıkarılan hesap döküm cetvelleri, Hekimlerin serbest meslek makbuzları, Reçete içeriğine uygun ilaç bedelleri, ödeme fişleri veya ilaç kutusu kesikleri, Ambulans makbuzu. w. Ta zm Bunların dışında hastanın ve yakınlarının hastaneye gidiş gelişleri için, bindikleri taksinin şoföründen imza almalarının veya evde bakıcı ya da hizmetçi kullanıldığı savı ile bir takım (uydurma ve zorlama) kağıtlar düzenlemelerinin hiç gereği ve yararı yoktur. Bu tür harcamaların yapıldığının ileri sürülmesi yeterlidir. Bunları, istek halinde (olağan bulduğu ölçüde) bilirkişi değerlendirecektir. 3- Tedavi belgeleri dışında kanıtlar a) Savcılık veya Ceza mahkemesi dosyalarından yararlanılması w w Kimi durumlarda hastane belgeleri tedavi giderlerini belirlemede yeterli olmayabilir. Eğer yaralanan kişi ayakta tedavi görmüş ise, kayıtlara işlenmemiş olabilir.39 Bu gibi durumlarda, olayla ilgili tutanaklar ve özellikle Savcılığa veya Ceza mahkemesine verilen geçici veya kesin Adli Tabip Raporları son derece yararlı birer kanıt olabilmektedir. Adli Tabip Raporlarında tanımlanan yaralanma şekli ve zarar gören organın durumu, tedavi giderlerini hesaplamada birer ipucu olacaktır. Yargıtay’ın bir kararında, tedavi ve yol giderleri için kanıt sunamayan davacının “delil olarak ceza dosyasına dayanması” yeterli bulunmuş; zararın, ceza dosyasındaki belgelerle ve her türlü delille ispatlanabileceği belirtildikten sonra, ceza dosyasındaki “iş ve güçten kalma” raporlarına bakılarak, tedavi giderlerinin bu konuda uzman bilirkişi tarafından 39 Nitekim, İstanbul 5. İş Mahkemesi’nin 2001/1073 esas no. sunda açılan bir davada hastane kayıtları istenmiş; SSK. Eğitim Hastanesi’nin 10. 04. 2002 gün 46460 sayılı yazısında: ”Yatış kaydına alınmayan ve ayakta tedavi gören hastalar için tıbbi doküman arşivi düzenlenmediği” yanıtı verildiği görülmüştür. 23 hesaplatılması ve gerektiğinde BK. m.42/2. uyarınca zararın ve kapsamının yargıç tarafından takdir edilmesi öngörülmüştür.40 co m b) Tutanaklarda adı yazılı kişilerin çağrılıp dinlenmeleri Davacının bedensel zarara uğradığı kesin olup da, tedavisi için gerekli masrafların hesaplanmasında belgeler hiçbir türlü yeterli olamıyorsa, o zaman yargıç, dava dosyasına usulüne uygun biçimde girmiş olan belgelerde ve tutanaklarda adı yazılı bulunan kişileri, (taraflarca tanık olarak gösterilmemiş olsalar bile) mahkemeye çağırıp kendiliğinden tanık olarak dinleyebilir. (HMUK. m.75/3) 41 c) Taraf tanıklarının dinlenmeleri H uk uk u. Tedavi giderleri konusunda tanık da dinletilebilir. Bunu ikiye ayırmak gerekir: in at aa) Davacı yönünden: Davacı, yaptığı tedavi harcamaları konusunda dinleteceği tanıklara, ne tür bir tedavi gördüğünden daha çok, dolaylı giderlerini (yol, beslenme, evde bakılma gibi) söyletebilir. Yargıtay, bu tür masraflar için tanık dinlenmesine gerek bulunmadığı, BK. m.42. uyarınca, işlerin olağan gidişine ve zarar görenin almış bulunduğu önlemlere bakılarak, bilirkişi tarafından bir hesap sonucu çıkarabileceği görüşündedir: Örneğin, trafik kazasında yaralanan davacının, kaburga kemiklerindeki kırıklar yüzünden toplu taşıma araçlarına binemeyip, bir süre işine taksi ile gidip gelmesi ile ilgili masrafları için taksi şoförlerinin tanıklığına başvurmasını gereksiz bulmuş; evi ile işyeri arasındaki uzaklığa göre ve ne kadar süre taksi ile gidip geleceğinin ve ne miktar yol gideri ödeyeceğinin bilirkişi aracılığı ile hesaplatılmasını öngörmüştür. 42 w. Ta zm bb) Davalı yönünden: Davalı, tedavi giderleri ile ilgili olarak ancak bir tek konuda tanık dinletebilir: Eğer tedavi giderlerinin tamamını veya bir bölümünü ödemiş olup da, bu ödemelerini belgeleyemiyorsa, davacı da yapılan yardımları inkar ediyorsa, davalı tanık dinletme yolunu seçebilir. Bunun dışında, tedavi giderlerinin aşırı ve abartılı olduğu ya da davacının başka bir hastalığına bağlı giderler de bulunduğu türünden savunmaları için tanık dinletmeye kalkışamaz. Bunlar, mahkemece görevlendirilecek olan uzman “hekim bilirkişi”nin yapacağı incelemelerle belirlenecek hususlardır. d) Tedaviyi yapan hekimden görüş alınması w w Mahkemeler genellikle tedaviyi yapan hekimlerin görüşlerinden yararlanmamaktadırlar. Oysa, yeterli kanıt toplanamaması durumunda, hastanın tedavi evrelerini en iyi bilebilecek olan kişiler tedaviyi yapan hekimlerdir. Onların mahkemeye çağrılıp tanık gibi dinlenmeleri gerekli değildir; bir yazıyla, davacıya ne tür tıbbi uygulamalar yapıldığı sorulup görüşleri alınabilir. Özellikle, davacının tedavisi, dava sonuçlandıktan sonra da sürecekse, ilerde yeni bir ameliyat geçirmesi zorunlu ise, bedensel zararında gelişen ve değişen bir durum olacaksa, ya da yaşam boyu uyması gereken sağlık kuralları ve sürekli kullanması gereken ilaçlar söz konusu ise, bu gibi durumlarda soyut ve ezbere bilirkişi incelemesi yerine, öncelikle tedaviyi yapan ve yapmayı sürdürecek olan hekimin görüşü alınmalıdır. 40 Yarg. 4. HD. 02.06.1994 gün 1898-5093 sayılı kararı. (YKD. 1994/9-1427) 4. HD. 06.11.2002, 7810-12411 (YKD. 2003/4-528) 42 4. HD. 25.09.1986, 5934-6538 (Yasa HD. 1987/5-720, no: 284) 41 24 4-Tedavi giderlerini kanıtlama zorlukları co m Haksız saldırı veya kaza sonucu yaralanan bir kimsenin, olay sırasında ve onu izleyen günlerde can kaygısından başka bir düşüncesi olamayacağından, ondan ve yakınlarından yaptıkları masraflar için fatura toplamaları beklenmemelidir. Yaralanan kişinin, olay yerinden alınıp ambulansla veya taksiyle hastaneye getirilmesinden başlayarak taşıt ücretleri, ilk yardım, ilaç, serum, kan, iğne, tahlil, röntgen bedelleri için belge toplaması, olayın etkisi, çektiği acı ve can korkusu içerisinde pek akla gelmemektedir. H uk uk u. Yaralanan kişinin yakınları da korku, üzüntü, şaşkınlık ve ne yaptıklarını bilmeyen bir ruhsal kargaşa içerisinde hastaneye ve hekime koşturmaktalar iken, ya da ameliyat öncesi ve sonrası kaygılı bekleyişin üzüntülerini ve sıkıntılarını yaşadıkları sırada, yaptıkları harcamaların çoğunu belgeye bağlamak zaman, fırsat ve olanağını bulamamaktadırlar; bulsalar bile, bilinen nedenlerle, fatura veya makbuz elde etmeleri çoğu kez zor olmaktadır. Ülkemiz koşullarında fatura, makbuz ve benzeri belgeleri elde edebilmenin zorlukları herkesçe bilinen bir gerçektir. Pek çok alanda olduğu gibi, sağlık kesiminde de kayıt dışı kazançlardan söz etmek olasıdır. Bunun başlıca nedeni, vergilendirmedeki adaletsiz ve tutarsız uygulamalar ve vergi politikalarındaki yanlışlıklardır. Bu yüzden, kişiler belge vermekten, makbuz ve fatura düzenlemekten kaçınmaktadırlar. Kamu düzeni ile ilgili bu yanlış uygulamalardan, haksız eylemden zarar görenlerin etkilenmemesi gerektiği görüşü, Yargıtay kararlarına yansımış; harcama belgesi (makbuz, fatura) aranmaksızın, tedavi (iyileştirme) giderleri için kanıtlama kolaylıkları getirilmiştir. w. Ta zm in at Bütün bu durumları ve yaşam gerçeklerini iyi gözlemleyen Yargıtay’ımız, uzun yıllara yayılan ve tutarlı bir biçimde sürdürülen kararlarında, haksız eylemden zarar görenleri koruyup kollayıcı ilkeler geliştirmiş; tedavi ve iyileştirme giderlerinin zarar sorumlularından kolayca alınabilmesinin yollarını göstermiş; harcamaların belgeye bağlanamaması ve kanıtlamada zorluklarla karşılaşılması durumunda, yargıcın, BK. m.42/2 gereği zararı ve kapsamını doğrudan araştırmakla ve hüküm altına almakla yükümlü olacağı kuralına açıklık getirmiş; bilirkişi incelemesinin nasıl yapılacağı ve hangi uzmanlardan yararlanılacağı konularında dahi açıklamalara yer vermiştir. w w Tedavi giderlerinin araştırılması, kanıtlanması ve değerlendirilmesine ilişkin Yargıtay’ca benimsenen ilkeleri şu başlıklar altında toplayabiliriz: 1. Tedavi giderlerinin belgeye bağlanması koşul değildir. 2. Tedavi giderleri her biçimde, her yola başvurularak kanıtlanabilir. 3. Tedavi giderleri tarifelerle sınırlı değildir. 4. Özel hastanelere ödenen tedavi giderleri, resmi tarifelerle sınırlandırılamaz. 5. Tedavi giderlerinin resmi bir kurum tarafından ödenmesi, ek zararın istenmesine engel değildir. 6. İlerde yapılacak tedavi giderlerinin hesaplatılıp hüküm altına alınması istenebilir. 7. Yeterli belge ve bilgi bulunmasa bile, dava ve hüküm gününe kadar yapılması olası harcamalar ile hüküm gününden sonra (ilerde) yapılacağı kesin olan veya yapılması beklenen tedavi harcamalarının uzman bilirkişiye hesaplatılması gerekir. 8. Kanıtların yetersiz kalması durumunda, yargıç, BK. m.42 gereği zararı ve kapsamını doğrudan araştırmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. Aşağıdaki bölümde bu ilkeler ayrı ayrı ele alınacak ve Yargıtay kararlarından örnekler verilecektir. 25 5- Yargıtay kararlarıyla getirilen kanıtlama kolaylıkları Yargıtay’ın tedavi giderlerinin kanıtlanmasına ilişkin ilke kararlarına göre: a) Tedavi giderlerinin belgeye bağlanması koşul değildir H uk uk u. co m Kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının kanıtlanması yeterli olup, ayrıca tedavi giderleri için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi koşul değildir. BK. 42/2 maddesine göre, zararın gerçek tutarının kanıtlanamaması durumunda, yargıç, bedensel zararın özelliğine, uygulanan tedavinin şekline ve iyileşme süresine göre zararı ve kapsamını doğrudan araştırmakla ve uzman bilirkişi aracılığı ile tutarını hesaplatmakla yükümlüdür.Davacı, tedavi giderleri için belge ibraz etmese bile, uğradığı cismani zararın nitelik ve içeriğine göre (...) tedavi giderleri araştırılıp saptanmalıdır. (19.HD.18.10.1993, 11827 - 6752)43 Tedavi giderleri için belge ibraz edilemeyen hallerde, yaraların tedavisi bakımından ne miktar bir gider yapılması gerektiği konusunda bilirkişi raporu alınmalı ve gerektiğinde BK.’nun 42’nci maddesi gözetilmelidir. (4.HD.30.5.1996, 4332 - 4798)44 in at Davacının iyileştirme giderleri için belge vermemiş olması, tutar ve kapsamının araştırılmasına engel değildir. Öyle ki, iyileştirme giderlerinin yapılmasında zorunluk olduğu olayların normal akışına ve görgülerine uygun düşünüyorsa, yaralanmanın niteliği, iyileşme süresi, davacının sosyal ve ekonomik durumu gözönünde bulundurulup, böyle bir yaralanmaya bağlı olarak davacının iyileşmesini sağlayacak “tıbbi tedavi”nin gerektirdiği giderlerin tutar ve kapsamının bu işlerden anlayan uzman bilirkişi eliyle saptanması gerekir. (15.HD.21.4.1975, 2093 - 2228)45 w. Ta zm Bedensel zarar durumunda tedavi giderlerinin mutlaka belgelendirilmesi zorunlu değildir. Bu giderlerle ilgili iddia kanıtlanamasa bile, yaralanmanın derecesi ve doktor raporları ile hastane kayıtları incelenerek, yaralanma nedeniyle yapılması zorunlu tedavi giderlerinin ne kadar olabileceği konusunda hekim bilirkişiden görüş alınmalıdır. Buna karşın zararın miktarı tam olarak belirlenemezse, BK. 42/2. maddesi gereğince, yargıç tarafından somut olayın özelliği ve kapsamı da gözetilerek tedavi gideri yönünden uygun bir tazminata hükmedilecektir. Yerel mahkemece bu yönler gözetilmeden tedavi giderine ilişkin dava bölümünün reddedilmesi bozma nedenidir. (4.HD.11.02.2002, 2001/10735-2002/1543)46 w w Tedavi için davacıların yaptığı giderlerin davalı tarafından karşılanması gerekir. Ancak yerel mahkeme bu hususta yeterli belge ve kanıt sunulmadığından davacıların bu yoldaki istemlerini reddetmiştir. Oysa BK. 42/2. maddesi hükmünce yargıç, halin olağan cereyanına ve zarar gören tarafın aldığı önlemlere göre uygun bir tazminat takdir etmek zorundadır. Tedavi giderlerinin kanıtlanamadığı nedeniyle davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır. (4.HD.21.09.1999, 5378-7375)47 43 G. Eriş, age., sf. 268, no: 48 G. Eriş, age., sf. 718, no: 244 45 YKD. 1976/6-781 46 YKD. 2002/8-1168 47 Yasa HD. 2000/8-1095, no: 469 44 26 co m Davacı, olay nedeniyle yaptığı tedavi harcamalarının ödetilmesini istemiş, mahkemece, bu konudaki istemin belge ile ispatlanamadığı gerekçesiyle istek reddedilmiştir. Dosya içerisindeki delillerden davacının tedavi olmasını gerektirecek şekilde yaralandığı tartışmasızdır. Tedavi konusunda belge sunulmamış olmasına rağmen, bilirkişi görüşüne başvurularak tedavi giderleri belirlenebileceği gibi BK.’nun 42. maddesi gözetilerek uygun bir miktar tazminata hükmedilebilir. (4.HD.20.02.1997, 1966/11919-1997/912)48 H uk uk u. Davalının haksız eylemi sonucu davacının ön dişi kırılmıştır. Davacı, dişinin muayenesi ve protezi için davalıdan maddi tazminat alınmasını istemiştir. Mahkemece, bu yönden henüz bir masraf yapılmadığı ve “masraf belgesi” bulunmadığı gerekçesiyle istek reddedilmiştir. Oysa zarar, kişinin isteği dışında oluşan eksikliktir. Eksilmenin giderilmesi bir harcamayı gerektirecek nitelikte bulunduğu zaman maddi zarar oluşmuş olur; harcamanın yapılmış bulunması koşulu yoktur. Somut olayda, diş tedavisi için bir harcama yapılması gerektiği benimsendiğine göre zarar oluşmuştur. Öyleyse ödetme kararı verilmelidir. (4.HD.02.10.1986, 6103-6707)49 w. Ta zm in at Belgelenemeyen tedavi giderlerine de hükmedilebilir. Davacının istek kalemleri arasında tedavi giderleri de bulunmaktadır. Mahkemece sadece belgeye bağlanmış olan tedavi giderleri için hesaplama yapılıp hüküm altına alınmış, diğer bölümü reddedilmiştir. Ne var ki, somut olaydaki özellik itibariyle tüm tedavi giderlerinin belgelenmesi olanaksızdır. Bu gibi durumlarda yaralanmanın derecesi, iyileşme süresi ve bu yaralanma için gereken tedavinin ne miktar bir giderle yapılabileceği konularında bu işten anlayan uzman bir bilirkişiden düşünce alınmalı, buna karşın zarar belirlenemiyorsa BK. 42. maddesi uyarınca hakim, tüm olguları gözeterek bu kalem istek için adalete uygun bir miktarda tazminata hükmetmelidir. Bu yön gözetilmeden sadece belgeye dayalı tedavi giderine hükmedilmesi bozma nedenidir. (4.HD.01.02.2001, 9793-692)50 b) Tedavi giderleri her biçimde kanıtlanabilir w w Tedavi giderleri için fatura ve makbuz gibi kesin harcama belgeleri istenmediğine göre, zararın kanıtlanması için her yola başvurulabilir. Usul yasasındaki biçime bağlı koşullar dışında, kanıtlama olanaklarının sınırsız olduğu durumlarda akla gelebilen her yol denenebilir. Örneğin, tanık dinletilebilir. Tanıklar tedaviyi yapan hekim ile hemşire, hastabakıcı, laborant gibi yardımcılar olabilir. Hastanın yakınları, arkadaşları da dinlenebilir. Hastaneye giriş çıkış kayıtlarından, tahlil raporların, röntgen, ultrason, tomografi çekimlerinden, doktor reçetelerinden yararlanılabilir; bunların üzerinde bir rakam bulunmasa bile tedavinin şeklini ve süresini gösterdikleri için, uzman bilirkişi tarafından yapılacak değerlendirmelerde işe yarayacaktır. Yargıtay kararlarına göre: Kural olarak, tedavi giderlerinin her tür kanıtla ispatlanması olanaklıdır. (19.HD.18.10.1993, 11827-6752) Tazminat davalarında, tedavi ve bununla ilgili yol giderleri, iş kaybı zararı, ceza dosyasındaki delillerle ve her türlü delille ispat edilebilir. Mahkemece, bilirkişi raporundaki görüş benimsenerek maddi zararın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddedilmiş olması 48 İntegra yazılım. Yasa HD. 1987/3-391, no: 151 50 H. Tahsin Gökcan age., sf. 277 49 27 yasaya aykırıdır. Tedavi giderlerinin bu konuda uzman doktor bilirkişiye tespit ettirilmesi mümkündür. Hakim gerektiğinde BK. 42. maddesi uyarınca maddi tazminat miktarını takdir edebilir. (4.HD.2.6.1994, 1898-5093)51 co m Bu giderlerin ispatlanması için her türlü delile başvurulabilir. Özellikle bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle de zararın hesabı mümkündür. Mahkemece, davacının gerçekten hangi tür ilaçları ne oranda ve ne kadar süre ile kullanması gerektiği hususunda bu işlerden anlayan bir bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılmak suretiyle, ilaçla ilgili giderlerin tutarı ve kapsamı tespit edilmek ve sonucuna göre bir karar verilmek gerekir. (4.HD.08.07.1980, 6794-9112)52 H uk uk u. Trafik kazasında yaralanan ve bir süre toplu taşıma araçlarına binemeyecek olan davacının yolculuk giderlerinin kanıtlanması için, bindiği taksilerin sürücülerinin tanıklığı ile ispatı zorunlu değildir. Davacının çalıştığı yer ile evinin bulunduğu yer bellidir. İşten kalma süresi geçtikten sonra binebileceği veya kendi arabasını kullanabileceği güne kadar ne kadar yolculuk yapacağı ve bu yolculukta ne miktar taksi ücreti ödeyeceği, ayrıca genel taşıta binmemek veya kendi arabasını kullanmamak suretiyle mahsubu yoluna gidilecek olan tasarruf ettiği miktar, bilirkişi eliyle tespit edilebilir. (4. HD. 25.09.1986, 5934-6538)53 c) Tedavi giderleri tarifelerle sınırlı değildir . w w w. Ta zm in at Tedavi giderleri tarifelerle sınırlı değildir. Zarar gören kimse bütün giderleri isteyebilir. Bu nedenle tedavi giderleri zararının objektif değil subjektif olarak değerlendirilmesi gerekir. İnsan sağlığı ve yaşamı gerek kişiler gerekse toplum için önem taşır. Bu nedenledir ki, bugün çağdaş hukuk, insan yaşam ve sağlığını kollama, koruma ve ona saygı duyma yükümlülüğünü kurallaştırmıştır. Medeni Kanun (m.23-24) ve Borçlar Kanunundaki (m.4546-47) düzenlemeler bu amaçtan kaynaklanmıştır. Bu nedenle bedensel sakatlıklar ve rahatsızlıklar için yapılan tedavi giderlerinin mala verilen zararlardan ayrı değerlendirilmesi gerekir. Bugün ülkemizde insan sağlığının korunması ve yardım için resmi kurumların yanında özel hastaneler ve doktorlar da görev yapmaktadır. Kişi daha iyi ve özenli bakım için bu tür özel yerlere başvurabilir. Kişinin daha iyi tedavi kurumlarına gitmesi, yalnız kendisi için değil, sorumlunun da yararınadır; çünkü ilgisiz ve özensiz yerlerde yapılacak tedavinin zarar miktarını daha da artırabileceği olasılığı unutulmamalıdır. Bu nedenlerle, mahkemenin, tedavi giderlerini resmi kurum tarifeleri ile sınırlı olarak değerlendiren bilirkişi raporunu benimseyerek hüküm kurması usul ve yasaya aykırıdır. (4. HD. 30.3.1985, 604-2504)54 Davacı özel sağlık kurumunda yatmak suretiyle tedavi gördüğü için, bu kuruma ödenen giderler istenmiş; ancak yerel mahkeme, devlet sağlık kurumlarında uygulanan ücret tarifesine göre hüküm kurmuştur. Yaşam hakkı kişinin vazgeçilmez en önemli haklarındandır. Ağır yaralanma nedeniyle kişinin sosyal durumuna uygun özel bir sağlık kuruluşunda tedavi görmesini olağan karşılamak gerekir. Hayati tehlike geçiren bir kişinin mutlak surette devlet sağlık kurumlarında tedavi görmeye zorlanması, onun yaşam hakkının sınırlandırılması ve bu konuda seçim yapmasını engellemek sonucunu doğurur. Bu nedenlerle, davacının tedavi gördüğü özel sağlık kurumunca düzenlenen ödeme belgelerine göre hüküm kurulması gerekir. Davacının davalıyı zararlandırma kastıyla, kötü niyetle özel sağlık kurumunda tedavi gördüğü iddia ve ispat edilmemiştir. Yapılan tedavi giderleri yönünden BK. 44 ve 43. maddelerinin 51 YKD. 1994/9-1428 M. R. Karahasan, age., sf. 632 53 Yasa. HD. 1987/5-720, no: 284 54 YKD. 1985/9-1300 52 28 uygulanmasını gerektiren bir yön yoktur. Yerel mahkemenin, devlet kurumlarında uygulanan ücret tarifesine göre karar vermesi bozma nedenidir. (HGK.29.09.1999, 1994/4-619 E. 1999/737 K.)55 sağlık H uk uk u. co m Davacı sigortalının, ani ve yaşamsal tehlike nedeniyle, özel bir sağlık kuruluşunda tedavi edilmesi durumunda, davalı S.S.Kurumu, özel sağlık kuruluşuna ödenen tedavi giderlerinin tamamından sorumlu olur. Dava, davacı sigortalının hastalığı nedeniyle özel sağlık kuruluşlarında yaptırdığı tedavi giderlerinin faizi ile birlikte Kurum’dan tahsili istemine ilişkindir. Davacının ani, acil ve hayati tehlike arz eden hastalığı nedeniyle Kurum sağlık kuruluşları dışında özel sağlık tesislerinde tedavi görmesi, Kurumun sağlık hizmetlerini gereğince ve özenle yerine getirmemesi sonucudur. Bu durum karşısında davalı Kurum, davacı sigortalının özel sağlık tesisinde yaptırdığı tedavi masraflarından sorumludur. Kurumun sevki olmadan, Kurum hastanesi dışında tedavisi mümkün bir hastalıktan özel sağlık tesisinde tedavi yaptırılması halinde, yapılan giderlerin Kurumca ödeneceğine dair hüküm bulunmadığı ileri sürülemez. İlgili mevzuat: 5065 K. madde 32, 33, 34 (10.HD.17.10.2000, 6072-6339)56 w. Ta zm in at İvedi durumlarda, başka sağlık kuruluşunda tedavi görmüş olanların masrafları, raporla belgelenmek koşuluyla, tedaviyi yapan sağlık kuruluşunun normal ücret tarifesi üzerinden S.S. Kurumu tarafından ödenmek zorundadır. Somut olayda, hastalığın aniden ortaya çıktığı, S.S.Kurumu hastanesinin uzaklığı nedeniyle hastanın oraya götürülmesi durumunda yaşamsal tehlikeye uğrayabileceği; bu yüzden Tıp Fakültesi Hastanesine götürülmek zorunda kalındığı ileri sürülmüştür. İnsan yaşamının kutsallığı ilkesi gereği olarak, ivedilik söz konusu ise hastanın en yakın hastaneye başvurma hakkına sahip olduğu gerçeği kabul edilmelidir. Nitekim Sosyal Sigorta İşlemleri Tüzüğü’nün 57. maddesi hükmü buna olanak sağlamakta, sağlık yardımlarından yararlanma koşullarını taşıyanların ani ve acil hastalığı nedeniyle Kuruma ait Sağlık Kuruluşları dışında başka bir sağlık kuruluşuna yatırılabilecekleri öngörülmektedir. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, resmi sağlık kurumlarında özel surette tedavi görmüş olanların masrafları, raporla belgelenmek koşuluyla, o sağlık kuruluşunun normal ücret tarifesi üzerinden Kurum tarafından ödenmek zorundadır. (10.HD.11.09.2001, 4972-5582)57 d) Tedavi giderlerini resmi bir kurumun karşılamış olması, ek zararın istenmesine engel değildir. w w Tedavi giderlerinin sosyal güvenlik kurumlarından biri tarafından (T.C. Emekli Sandığı, SSK., Bağ-Kur) ödenmiş olması veya kişinin devlet ve üniversite hastanelerinde ücretsiz tedavi görmesi, fazladan yapılması olası (belgeli-belgesiz) bir takım ek harcamaların tazminat sorumlularından istenmesine engel değildir. Bir Yargıtay kararında değinildiği üzere: “Bağ-Kur tarafından yapılan ödemelerin dışında bir harcama yapılıp yapılmadığı, bunlara gereksinim olup olmadığı, hastane dışı alınan ilaçların neler olduğu, ne miktar yol masrafı yapıldığı araştırılıp, bu giderlerin bilirkişilerce incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekir.” (19. HD. 02.10.1995, 901-7750)58 Ek harcamalar şunlar olabilir: aa) Hastanın ve yakınlarının yol giderleri, bb) Hastane dışından alınan ilaç bedelleri, 55 Bu karar, 4. HD. 15.10.1998 gün 4109-7796 sayılı kararına yerel mahkemenin direnmesi üzerine verilmiştir. (Bkz. YKD. 1999/3-324 ve Yargı Dünyas, 2000/6-27) 56 Yargı Dünyası, 2001/2-112 YKD. 2002/1-51 58 G. Eriş, age., sf. 682, no: 158 57 29 cc) Döner sermayeye veya yardım vakfına ödetilen paralar, dd)Tedavi görülen hastanede yapılamayan ve hasta yakınları tarafından ivedi yerine getirilen bir takım tahliller için ödenen ücretler, ee) Başka bir şehirden gelen (ana, baba, eş, çocuk gibi) hasta yakınlarının yol, barınma ve beslenme giderleri, ff) Bir yaşam gerçeği olarak bahşişler. co m Bunların dışında, kurumların tedavi yönetmeliklerinde yer almayan bazı tedavi giderlerinin hastaya veya yakınlarına ödetildiği bilinmektedir. H uk uk u. Ek harcamaların çoğunun belgelenmesi olanaksızdır. Bunun sorun yaratmadığını, Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, tedavi giderlerinin belgelenmesinin koşul olmadığını ve her biçimde kanıtlanabileceğini yukarda çok sayıda karar örnekleriyle açıklamıştık. BK. 42. maddesindeki düzenlemeyle de, yeterli kanıt gösterilememesi durumunda, yargıcın zararı ve kapsamını doğrudan araştırma yükümlülüğü getirilmiş; araştırmanın nasıl yapılacağı konusunda, Yargıtay kararlarında, uzman bilirkişiden görüş alınması öngörülmüştür. Buna göre, davacının bildirdiği ek harcamalar bilirkişi tarafından değerlendirilecek ve olağan bulunanlar hüküm altına alınıp tazminat sorumlularından istenebilecektir. e) Sosyal Güvenlik Kurumlarınca karşılanmayan “fark” giderler, tazminat sorumlularından istenebilir. w. Ta zm in at Bir Yargıtay kararında değinildiği üzere, resmi kurumlarda tedavi hakkını kullanmak istemeyen ve özel sağlık kuruluşlarında kendini daha güvencede gören kişinin sosyal durumuna uygun özel bir sağlık kuruluşunda tedavi görmesini olağan karşılamak gerekir. Yaşamsal tehlike geçiren ve ivedi hastaneye kaldırılan kişinin mutlak surette devlet sağlık kurumlarında tedavi görmeye zorlanması, onun yaşam hakkının sınırlandırılması ve bu konuda seçim yapma hakkının engellenmesi sonucunu doğurur.59 Genellikle, yaşamsal tehlikenin söz konusu olduğu ani ve ivedi durumlarda, sigortalı kişi, bağlı bulunduğu sosyal güvenlik kurumunun hastaneleri yerine, en yakın ve en güvenli resmi veya özel bir hastaneye götürülmekte ve orada tedavi edilmektedir. Bu gibi durumlarda, eğer, ani ve yaşamsal tehlikenin varlığı kabul olunursa, ilgili sosyal güvenlik kurumu tedavi giderlerinin tamamını ödemekte, yok eğer “yaşamsal tehlike ve ivedilik” durumu kabul olunmazsa, o zaman, tedavi, Kurum hastanelerinde yapılmış olsaydı kaça mal olacak idiyse, o kadar miktar sigortalıya ödenmekte; aradaki fark için tazminat sorumlularına başvurmak ve onlara karşı dava açmak gerekmektedir. Bu konuda Yargıtay kararlarından örnekler şöyledir: w w Ani ve ivedi hastalık savıyla Kurum dışında başka bir sağlık kuruluşunda tedavi görenlerin masrafları, raporla belgelenmek ve Kurumca kabul olunmak koşuluyla, tedaviyi yapan sağlık kuruluşunun normal ücret tarifesi üzerinden Kurum tarafından ödenmek zorundadır. Ancak, ani ve ivedi hastalık savının Kurumca kabul edilmemesi durumunda, tedavi, Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesinde yapılsaydı kaça mal olacak idiyse, o kadar miktarın Kurum’dan tahsiline karar verilmek gerekir. (10.HD.11.09.2001, 4972-5582)60 59 HGK. 29.09.1999, 1994/4-619 E. 1999/737 K. - Ayrıca 4. HD. 15.10.1998, 4109-7796 ve 4. HD. 30.03.1985, 604-2504 sayılı kararları. 60 YKD. 2002/1-51 30 Bu durumda, aradaki fark, tazminat sorumlularından istenebilecektir. Kamu kurumunda çalışan davacının sosyal güvenlik sistemince karşılanmamış olan bir zararı varsa, bu konuda göstereceği delillerin toplanmasından sonra, gerekirse bilirkişi görüşüne başvurularak varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmelidir. Bu yolla bir sonuca ulaşılamaması halinde, BK. 42 maddesinin tanıdığı yetkiye dayanılarak doğrudan bir miktar belirlenip ona göre karar verilmelidir. (4.HD.10.04.2000, 1115-3259) 61 co m f) Özel hastanelerin faturaları, tedavinin zorunlu kıldığı sınırları aşmamalıdır. H uk uk u. Haksız eylemden zarar gören kişilerin, daha iyi ve özenli bakılacakları inancı ile devlet hastaneleri yerine özel hastaneleri yeğlemeleri Yargıtay’ca haklı görülmekte: “Resmi kurumlara ait hastanelerin kamuoyuna mal olmuş bilinen davranış ve tutumlarının haklı olarak özel tedavi kurumlarına ilgiyi artırdığı” görüşüne yer verilerek “insanın hukuki kişiliğine dahil ve kendisinin dahi asla vazgeçemeyeceği yaşamı ve sağlığını korumak için, kendine göre daha özenli, daha güçlü ilgi gördüğü yer ve ellerde tedavi görmesi tazminat isteğinde bir indirim nedeni olmamalıdır. Kişinin daha iyi tedavi kurumlarına gitmesi yalnız kendisi için değil sorumlunun da yararınadır; çünkü ilgisiz ve özensiz yerlerde yapılacak bir tedavinin zararı daha da artırabileceği ihtimali unutulmamalıdır” denilmektedir. (4.HD. 30.03.1985, 604-2504) in at Bu karardan ondört yıl sonra verilen benzer bir kararda da “özel sağlık kurumunda tedavi gören davacının yaptığı harcamaların, yerel mahkemece devlet sağlık kurumlarınca uygulanan ücret tarifesine göre değerlendirilmesi” doğru bulunmamış; “davacının tedavi gördüğü özel sağlık kurumunca düzenlenen sarf belgesine göre hüküm kurulması gerektiği” görüşüyle karar bozulmuştur. (4.HD.15.10.1998, 4109-7796 (Direnme üzerine HGK.29.09.1999, 4-619 E. 737 K.) w w w. Ta zm Bu sonuncu kararlara “karşı oy” yazan üyelerin görüşleri üzerinde durup düşünülmesi gerekmektedir. Çünkü, sayıları her geçen gün artan özel hastanelerin faturaları üzerinde yaptığımız inceleme ve araştırmalar sonucu, özel hastane ücretlerinin “ticari” boyutlarının gittikçe artmakta olduğunu ve abartılı rakamlara yer verildiğini gözlemlemiş bulunuyoruz. Ne yazık ki, Sağlık Bakanlığı bu konuda denetim işlevini yerine getirmemekte, bir sınır konulması yönünde girişimde bulunmamaktadır. Karşı oy yazan üyelerden biri “Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde, özel sağlık kuruluşunda yapılan tedavi masrafı ile bu tedavinin üniversite hastanesi gibi bir hastanede yapılması halinde, yapılacak masraf arasında on mislinin üzerinde fark olduğunu” saptamıştır.62 Hukuk Genel Kurulu kararına eklenen ve daha ayrıntılı olan karşıoy yazısında ise “Tedavi giderleri zarar görenin malvarlığında bir eksilmedir. Zarar veren bunu gidermelidir. Ancak bu giderlerin karara yansıtılması adaletsiz bir durum yaratıyorsa, yargıç, takdir yetkisini kullanır. Bunu yaparken objektif durumları gözönünde bulundurur. Somut olayda yargıç, özel sağlık kurumundaki tedavi giderlerini aşırı bulmuş, Tıp Fakültesi değerlerini ölçüt almıştır. Alınan ölçütün doğru olup olmadığı tartışılabilir. Bu tartışma yapılmadan lüks bir hastane olduğu bilinen özel kuruluşun sarf değerleri hükme esas alınamaz. Yabancı öğretide lüks masraflar red edilmektedir. Somut olayda tıp fakültesinde yapılacak tedavi masrafları objektif ölçüttür. Bu nedenle yerel mahkeme kararı doğrudur.” denilmiştir.63 61 H. Tahsin Gökcan, age., sf. 278 4. HD. 15.10.1998 gün 4109-7796 sayılı kararı altında üye Salim Öztuna’nın karşı oy yazısı. (YKD. 1999/3-325) 63 HGK. 29.09.1999 gün E. 4-619 K. 737 sayılı kararı altında üye Mustafa Kılıçoğlu’nun karşı oy yazısı. (Yargı D., 2000/6-28) 62 31 Karşıoy yazıları ile uyumlu bir Yargıtay kararında “tedavi giderleri, lüks özel sağlık giderleri değil, hal ve mevkiin gereğine uygun giderler olmalıdır.” denilmiştir. (19.HD. 22.10.1993, 11522-6888) 64 co m Gerek bu karardaki ve gerekse karşı oy yazılarındaki görüş ve uyarıları haklı bulmakla birlikte, çözüm önerilerine katılmıyoruz. Bizce, hakkaniyet ölçüsü zarar görenin sırtına vurulmamalıdır. Zarar gören kişi, bedensel zarara uğrayan ve can kaygısıyla güvenli bulduğu yerde tedavi olmak isteyen kişidir; onu, can kaygısından dolayı haklı bulmak gerekir. Buna karşılık özel hastanelerin şişkin ve abartılı faturaları karşısında, tazminat sorumlularını da korumak ve kollamak gerekmektedir. O halde ne yapılacaktır? H uk uk u. Bizce yapılması gereken, zarar görenin ödemek zorunda kaldığı faturayı aynen hüküm altına almak ve bu faturayı ödeyen tazminat sorumlularına “dönme hakkı” tanımaktır.65 g) İlerde yapılması zorunlu tedavi giderleri “gerçekleşmiş zarar” niteliğinde olup, uzman bilirkişiye hesaplatılarak hüküm altına alınmalıdır. in at Kural olarak, ilerde yapılması zorunlu tedavi giderlerinin önceden istenmesi olanaklıdır. Ne uygulamada ve ne de öğretide aksine bir görüş bulunmamaktadır. Yeter ki tedavi zorunlu olsun. Bu gibi durumlarda asıl olan beden bütünlüğünde bir zararın gerçekleşmiş olmasıdır. Kişiyi sağlık açısından eski durumuna getirecek giderlerin istenmesi için, bu yolda harcama yapılmış olması koşulu aranmaz; beden bütünlüğünde oluşan eksiklik veya bozukluk zarar kavramı için yeterlidir. Kaldı ki, beden bütünlüğündeki bozuklukların giderilmesi girişimi zarar veren yararınadır. Çünkü, zarar gören, bu yolda yapılacak tedavilere katlanmaya razı olmakla, zarar verenin tazminat ödeme yükümlülüğünü azaltabilecektir. (4. HD. 26.05.1986, 3535-4223)66 w. Ta zm İlerde yapılmasında zorunluk bulunan ameliyat giderleri “gerçekleşmiş zarar” niteliğindedir. Bu giderlerin, ameliyat yapıldıktan sonra isteneceği şeklindeki görüş BK. 46/1. maddesine aykırıdır. Yapılacak iş, ameliyat giderleri davacıya açıklattırılıp, bilirkişi aracılığı ile gerçek tutarı tespit ettirilmeli ve bulunacak gerçek giderin davalıdan alınmasına karar verilmelidir. (4.HD.14.07.1967, 7693)67 w w Davacının yüzündeki değişikliğin, çirkinliğin düzeltilmesi için yapılması gerekli estetik ya da benzeri ameliyatlara ilişkin giderler ”gerçekleşmiş” zarar niteliğindedir. O halde, bu giderlerin ancak yapılmasından sonra istenebileceği şeklindeki görüş yasaya aykırıdır. (4. HD. 27.03.1979, 1978/13013-1979/4136) 68 64 G. Eriş, age., sf. 629, no: 51 Örneğin, trafik kazasında ağır yaralanıp bir devlet hastanesine yatırılan kişiye, orada gereken ilgi ve özenin gösterilmemesi veya iyi bakılacağı güvencesinin duyumsatılmaması karşısında ya da iyi bakılıyor olsa dahi (toplumdaki) resmi hastanelere olan güvensizliğin etkisiyle, hastanın, (ne kadar bir borç yükü altında kalınacağı düşünülmeden) bir özel hastaneye götürülmesi olağan karşılanmalıdır. Biliyoruz ve duyuyoruz ki, özel hastanelerin aşırı pahalı ücretlerini ve yüksek faturalarını ödemeyen pek çok kişi, borçlanarak veya malını mülkünü satarak tedavi parasını ödemektedir. Şimdi bu kişilerin, (kuramsal) objektif ölçü ve hakkaniyet anlayışıyla, zarara sokmak ne derece adaletli bir çözüm olur, bilemiyoruz. Bu nedenlerle de, özel hastane faturaları aynen tazminat sorumlularına ödetilmeli, onlar da (zarar görenlerin ardılı olarak) özel hastaneye karşı dava açıp haksız zenginleşme savıyla geri alma ve dönme (rücu) davası açmalıdırlar, diyoruz. 66 M. R. Karahasan, age., sf. 639 67 M. R. Karahasan, age., sf. 643 68 YKD. 1980/2-220 65 32 h) Yaşam boyu kullanılacak ilaç giderleri istenebilir. H uk uk u. ı) Harcama yapılmadan da tedavi gideri istenebilir. co m Zarara uğrayan, yitirdiği sağlığını ve çalışma gücünü tekrar kazanmak için katlanmak zorunda kaldığı ya da kalacağı bütün giderleri isteyebilir. Çünkü BK. 46. maddesindeki “bütün masraflar” deyimi çok kapsamlıdır. Bu masraflar kapsamına, zarara uğrayanın dava tarihine kadar yapmış olduğu ve dava tarihinden ölünceye kadar yapması gereken tüm giderler de girer. Hatta mağdurun yapmış olduğu ya da yapması gereken bu giderlerin zorunlu olması da şart değildir. İyileşme olanağı olmasa dahi yine bu giderler istenebilir. Mahkemece yapılacak iş, bilirkişi incelemesi yaptırılarak, davacının yaşam boyu katlanması gereken hijyenik ve ortopedik tedavisi için gerekli giderlerin tespiti ile sonucuna göre bir karar vermektir. (4. HD.21.02.1980, 1979/2840-1980/2233)69 Davalının haksız eylemi sonucu davacının ön dişinin kırıldığı ve diş tedavisi için bir harcama yapılması gerektiği saptanmasına göre, mahkemece, henüz bir harcama yapılmadığı ve masraf belgesi bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddedilmesi doğru olmayıp, oluşan zararın ödetilmesine karar verilmelidir. (4.HD. 02.10.1986, 6103-6707)70 in at i) Tedavinin sürmekte oluşu ve ilerde de süreceğinin anlaşılması durumunda, yapılmış ve yapılacak tüm tedavi harcamaları uzman bilirkişiye hesaplatılıp hüküm altına alınmalıdır. w w w. Ta zm Davacılar, minibüste yolcu olarak bulundukları sırada trafik kazası geçirdiklerini, bu kazada sekiz aylık çocuklarının yaralandığını, ameliyat ettirilmesine karşın iyileşemediğini ve yeniden ameliyat edilmesi gerektiğini ileri sürerek yaptıkları ve fazladan yapacakları ameliyat giderlerini istemişler; mahkemece, fazladan yapılan masrafların ispatlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacılar birlikte seyahat ettikleri sırada sekiz aylık oğullarının çok ağır bir şekilde yaralandığı, hastanede iki aylık tedavisi sırasında iki defa ameliyat edilmesine rağmen iyileşemediği, üç-dört yıl sonra yeniden ameliyatının gerektiği (dosyadaki belgelerden ve fotoğraflardan) anlaşılmaktadır. Mahkemece görüşüne başvurulan adli tabip bilirkişi, verdiği raporlarda, yaralananın çocuk olması nedeniyle sürekli bakıma muhtaç olduğunu, iyileşmesinin bir yılın üzerine çıkabileceğini ve oldukça masraflı bir tedaviyi gerektirebileceğini vurguladıktan sonra, bakiye ve karşılanmayan tedavi giderleri bulunduğunu ve bunların yerinde ve olaya uygun istekler olduğunu raporunda belirtmiştir. Haksız eylemde zararı ispat etmek bu zararı ileri sürene düşer ise de, BK. 42 maddesine göre, zararın gerçek miktarının ispatı mümkün olmadığı takdirde, hakim, halin olağan gelişimini ve zarara uğrayan tarafın aldığı tedbirleri nazara alarak, onu adalete uygun bir şekilde tayin etmek zorundadır. Mağdurun iki ameliyatla iyileşmemiş olması, üçüncü ameliyata gerek duyulması, bu süre içerisinde yeni ve artan masrafların yapılmasının olağan olması karşısında, davanın ispat edilmediği görüşü ile reddedilmesi isabetsizdir. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. (HGK.26.04.1995, 1995/11-122, E. 1995/430 K) (YKD. 1995/10-1520) 69 70 YKD. 1981/4-430 Yasa HD. 1987/3-391, no: 151 33 6- Yargıcın tedavi giderlerinin kapsamını araştırma yükümlülüğü a) Genel olarak co m Kural olarak, zararı kanıtlamak davacıya düşer. (BK. m.42/1). Ancak, zararın gerçek tutarını kanıtlamak mümkün olmadığı takdirde, yargıç, olayın özelliğini, oluş biçimini ve zarar görenin aldığı önlemleri ve diğer olguları gözeterek, uygun göreceği bir miktar tazminata hükmedebilir. (BK. m.42/2, MK.m.4) Burada, yargıç bakımından bir yetkinin kullanılmasının ötesinde bir görevin söz konusu olduğu gözönünde tutulmalıdır. 71 H uk uk u. BK.42/2. maddesiyle yargıca tanınan bu yetki ve görev, yargılama hukuku bakımından da HMUK 240. maddesinin uygulanmasını ön plana çıkarmaktadır. Zarar görenin yeterli kanıt bulamaması durumunda, HMUK. 240. maddesinin verdiği yetkiyle “delilleri serbestçe değerlendirme” hakkını kullanacak olan yargıç, BK. 42/2. maddesinin tanıdığı yetkiyle de “zararı ve kapsamını” adalete uygun bir biçimde belirleme görevini yerine getirecektir.72 w. Ta zm in at Ancak yargıç, zararı ve kapsamını doğrudan belirleme noktasına gelinceye kadar bütün olanaklarını denemiş ve yargılamanın tüm aşamalarını tamamlamış bulunmalıdır. Bu aşamalardan ilki davacının yeterli kanıt sunamamış olması, ikincisi yargıcın doğrudan araştırma işlevini yerine getirmesi ve üçüncü aşama bilirkişi incelemesidir. En son, bilirkişi görüşünden kesin bir sonuç alınamaması durumunda yargıç, zararı doğrudan belirleme yetkisini kullanacaktır. Bunun için bilirkişi veya bilirkişiler “gerçek zararın saptanmasının olanaksız olduğu” sonucuna varmış bulunmalıdırlar. Giderek yargıç, ilk görevlendirdiği bilirkişinin raporunu doyurucu bulmazsa, bir ikincisini görevlendirecek ya da üç kişilik bir kurul oluşturacaktır. Bilirkişilerin seçiminde gereken özen gösterilmeli, konunun uzmanları aranıp bulunmalı ve olabildiğince çözüm sağlayıcı bir rapor elde edilmeye çalışılmalıdır. Bütün bunlar yerine getirilmeden, istek tutarı üzerinden soyut bir değerlendirme yapılarak, bunun biraz altında bir rakam belirlenip hüküm altına alınması doğru olmasa gerektir.73 b) Tedavi giderleri yönünden BK.’nun 42/2’nin uygulanması w w Borçlar Kanunu 42. maddesindeki genel kural, tedavi giderleri için de geçerlidir. Buna göre, haksız eylemden zarar gören kişiler iyileşmek için yaptıkları tedavi masraflarını belgeleyemiyorlarsa, dahası, haksız eylem sonucu bedensel zarara uğradıkları açıkça belli olmasına karşın, tedavileri ile ilgili yeterli derecede kanıt ortaya koyamıyorlarsa (BK. 42/1), bu gibi durumlarda yargıç, tedavi giderlerinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle davayı reddedemeyip, zararı ve kapsamını doğrudan araştırmakla ve hüküm altına almakla yükümlü olacaktır. (BK. 42/2) 71 4. HD. 06.11.2002 gün 7810-12411 sayılı kararı. (YKD. 2003/4-528) Yargıtay 08.10.1999 gün 97/2 E. 99/1 sayılı İçtihadı Birleştirme kararının konu ile ilgili bölümü. 73 Yargıtay 4. HD. 22.09.1980 gün 7675-9922 sayılı kararında şöyle denilmiştir: “Herşeyden önce zararın gerçek kapsamının doğrudan araştırılıp belirlenmesi zorunludur. Bu yöne başvurulmadan, bu hususta yetenekli bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişiler kuruluna görev verilip gerçek zararın tespitine girişilmeden ve bilirkişiden “gerçek zararın tespitine imkan yoktur.” yanıtı alınmadan, mahkemece BK.42. madde hükmüne dayanılarak, talep edilen miktar esas alınıp, bundan bir miktar indirim yapılmak suretiyle tazminatın belirlenmesi mümkün değildir.” (Yasa HD. 1981/11-1604, no: 604) 72 34 co m c) Yargıcın tedavi giderlerini değerlendirmesi ile ilgili Yargıtay kararlarından örnekler Kural olarak zararın ve kapsamının davacı tarafından kanıtlanması gerekir. (BK. m.42/1) Ancak, zararın gerçek tutarının kanıtlanamadığı durumlarda, işlerin olağan gidişi ve zarar görenin aldığı önlemler de gözönünde tutularak, zarar kapsamı hakim tarafından belirlenir. (BK. m.42/2) Mahkemece yapılacak iş, yaralanmanın niteliğine göre, benzer olaylardaki olağan tedavi ve iyileştirme giderlerinin bir uzman bilirkişi görüşü ile saptanmasından sonra gerçek zarara hükmetmektir. (4.HD.14.04.2003, 2002/14353 - 2003/4658) (YKD. 2003/8-1191) H uk uk u. Haksız eylemde zararı ispat etmek, bu zararı iddia edene düşeceği konusunda kuşku yoksa da, BK. 42. maddesine göre, zararın gerçek miktarının ispatı mümkün olmadığı takdirde, hakim, halin olağan gelişimine ve zarara uğrayan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak onu adalete uygun bir şekilde tayin etmek zorundadır. Mağdurun iki ameliyatla iyileşmemiş olması, üçüncü ameliyata gerek duyulması, bu süre içerisinde yeni ve artan masrafların yapılmasının olağan olması karşısında, davanın ispat edilmediği görüşüyle reddedilmesi isabetsizdir. (HGK.26.04.1995, 1995/11-122 E. 1995/430 K.) (YKD. 1995/10-1524) w. Ta zm in at Hakim zararın kapsamını araştırmak zorundadır. Tazminat davalarında, tedavi ve bununla ilgili yol giderleri, iş kaybı, ceza dosyasındaki delillerle ve her türlü delille ispatlanabilir. Mahkemece, bilirkişi raporundaki görüş benimsenerek “maddi zararın ispat edilemediği” gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Oysa, davacı, maddi tazminat olarak (tedavi giderlerini, hastaneye gidip gelme masraflarını, çalışamadığı günler için iş kaybından doğan zararlarını) talep etmiştir. Tedavi ve bununla ilgili yol giderleri her türlü delille ispat edilebilir. İş kaybı zararı da aynı niteliktedir. Davacı da delil olarak ceza dosyasına dayanmıştır. Davacının tedavi giderlerinin bu konuda uzman doktor bilirkişiye tespit ettirilmesi mümkündür. Sayıştay uzman deneticisi olan bilirkişi bu konuda mahkemenin zarar belirlemesine yardımcı olamaz. Zararın kapsamını hakim resen araştırma durumundadır. Bu kalem zararla ilgili olarak hakim, Usulün 75/3. maddesi uyarınca davacı taraftan ayrıca delil isteyebilir. Hakim, gerektiğinde Borçlar Kanununun 42. maddesi uyarınca maddi tazminat miktarını takdir edebilir. Açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeden maddi tazminat isteminin reddedilmiş olması yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. (4.HD.02.06.1994, 1898-5093) (YKD. 1994/9-1427) w w Borçlar Yasasının 42. maddesine göre, hakime, zararın tutar ve kapsamını doğrudan doğruya (resen) araştırmak ve belirlemek ödevi yükletilmiştir. Davacının iyileştirme giderleri için belge verememiş olması, tutar ve kapsamının araştırılmasına engel değildir. Öyle ki, böyle bir yaralanmanın gerektirdiği iyileştirme giderlerinin yapılmasında zorunluk olduğu, olayların normal akışına ve de yaşam görgülerine (hayat tecrübelerine) uygun düşer. Bu nedenle, yaralanmanın mahiyeti, iyileşme süresi, davacının sosyal ve ekonomik durumu gözönünde bulundurulup böyle bir yaralanmaya bağlı olarak davacının iyileşmesini sağlayacak “tıbbi tedavinin” gerektirdiği giderlerin tutar ve kapsamının, bu işlerden anlayan uzman bilirkişi eliyle tespit edilmesi yerine, 2.3.1974 günlü bilirkişi raporundaki yeterli olmayan “Tedavi masraflarına ilişkin davalarda yazılı delile istinat edilmesi icab eder...” sözlerine dayanılarak, isteğin bu bölümünün reddi yoluna gidilmesi doğru değildir. (15.HD.21.04.1975, 2093-2228) (YKD.1996/6-871) 35 Tedavi için davacıların yaptığı giderlerin davalı tarafından karşılanması gerekir. Ancak yerel mahkeme bu hususta yeterli belge ve kanıt sunulamadığından davacıların bu yoldaki istemlerini reddetmiştir. Oysa, BK. 42. maddesi hükmünce hakim, olayların olağan gelişimine ve zarar gören tarafın aldığı önlemlere uygun bir tazminat takdir etmek zorundadır. Tedavi giderlerinin kanıtlanamadığı görüşüyle davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır. (4.HD.21.09.1999, 5378-7375) (Yasa. HD.2000/8-1095, no:469) H uk uk u. co m Bedensel zarar durumunda tedavi giderlerinin mutlaka belgelendirilmesi zorunlu değildir. Bu giderlerle ilgili iddia kanıtlanamasa bile, yaralanmanın derecesi ve doktor raporları ile hastane kayıtları incelenerek uzman bir doktordan yaralanma nedeniyle yapılması zorunlu tedavi giderlerinin ne kadar olabileceği konusunda bilirkişiden görüş alınmalıdır. Buna karşın zararın miktarı tam olarak belirlenemezse. BK.’nun 42. maddesi gereğince hakim tarafından somut olayın özelliği ve kapsamı da gözetilerek tedavi gideri yönünden uygun bir tazminata hükmedilebilecektir. Yerel mahkemece bu yön gözetilmeden tedavi giderine ilişkin dava bölümünün reddedilmesi ayrıca bozma nedenidir. (4.HD.11.02.2002, 2001/10735 - 2002/1543) (YKD. 2002/8-1169) in at Yargıç, tazminat tutarının belirlenmesinde doğrudan hareket etme yetkisine sahiptir. Davacı, dava dilekçesinde ameliyat, ilaç ve bakım gideri, ayrıca İstanbul’a gidiş ve oradan dönüş için yol parası istemiştir. Davalı taraf, yapıldığı ileri sürülen masrafların hem tutarına ve hem de gereksiz yapıldığı hususlarına itiraz etmiştir. O halde mahkemece yapılacak iş, davacı mağdurun hastalık durumuna göre yapılan masrafların gerekli olup olmadığını, tedavinin daha az masrafla yapılması mümkün iken davacının bunu artırıcı bir davranışta bulunup bulunmadığını, bu işlerden anlar bir bilirkişi kuruluna inceletmek ve ortaya çıkacak sonuca göre hüküm kurmaktan ibarettir. Mahkemenin bu yönler üzerinde durmadan, eksik inceleme ile karar vermesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (4.HD. 19.10.1978, 1977/13068-1978/11610) (Yasa. HD. 1981/1-72, no:9) w. Ta zm 7- Tedavi giderleriyle ilgili bilirkişi incelemesi w w Tedavi ve tüm iyileştirme giderleriyle ilgili kanıtların toplanmasından sonra, mahkemece hüküm altına alınacak miktarın hesaplanmasına sıra gelecek; kuşkusuz, hesaplamada Yargıtay’ın yukarda açıklanan ilke kararlarının gözetilmesi gerekecektir. Hesaplamayı kim yapacaktır? Yargıtay kararlarında tedavi giderlerinin “hekim bilirkişi” tarafından hesaplanması öngörülmüş ise de, bunun bir yanılgı olduğunu düşünüyoruz. Bizce, hekim bilirkişinin yapacağı iş “hesaplama” değil, “değerlendirme” olmalı; uzman hekimin görüşü alındıktan sonra, hesaplamayı “tazminat hesaplarında uzman” bilirkişi yapmalıdır. En iyisi, tedavi giderlerinin ve geçici işgöremezlik zararlarının ayrı ayrı hesaplatılması yerine, bir defada görevlendirilecek üç kişilik “Bilirkişi Kurulu”ndan rapor alınmalı; Yargıtay’ın bazı kararlarında belirtildiği gibi, bilirkişilerden biri uzman doktor, ikincisi davacının mesleğinden olan bir bilirkişi, üçüncüsü tazminat hesabı uzmanı olmalı; doktor bilirkişi tek başına “tedavi giderlerini” değerlendirmeli, daha sonra meslek sahibi bilirkişi ile tazminat uzmanının katılımıyla “işgöremezlik süresi” belirlenmeli ve en son üç bilirkişinin ortak görüşleri çerçevesinde hesap uzmanı bilirkişi tarafından hem tedavi giderleri, hem kazanç kayıpları ve varsa başka zararlar hesaplanmalıdır. 74 74 19. HD. 02.10.1995 gün 901-7750 sayılı ve 19. HD. 06.05.1994 gün 6250-4625 sayılı kararları. (G. Eriş, age., sf. 648, 681) 36 Tedavi giderleriyle ilgili bilirkişi incelemesi konusunda Yargıtay kararlarından seçtiğimiz örnekler şöyledir: co m Mahkemece eksik yönler araştırıldıktan sonra, önceki bilirkişiler dışında, birisi konusunda uzman doktor, birisi tazminat hesabı konusunda uzman ve diğeri de davacının mesleğinden olan üç kişilik Kuruluna inceleme yaptırılarak davacıların maddi istekleri hakkında gerekçeli rapor alınıp, oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir. (19.HD.02.10.1995, 901-7750)75 H uk uk u. Trafik olayı sonucu yaralanan çocuğun, beden ve ruh tamlığının bozulması biçimi ve derecesi ile çalışma gücünde ve öğrenim yaşamında yapmış olduğu etki, gelişme ve ilerlemesinde ne oranda tehlike oluşturduğu, sosyal ve ekonomik durum ve koşulların özelliği gibi ölçütler gözönünde tutularak maddi ödencenin hesaplattırılması yönünden, konusunda uzman doktor, eğitimci ve hukukçu gibi kimselerden oluşturulan bilirkişi kurulundan rapor alınması gerekir. (19.HD.06.05.1994, 6250-4625)76 Davacının tedavi giderlerinin bu konuda uzman doktor bilirkişi’ye tespit ettirilmesi mümkündür. (4.HD.02.06.1994, 1898-5093) (YKD. 1994/9-1428) in at Yaralanmanın derecesi, doktor raporları ve hastane kayıtlarının incelettirilmesi suretiyle, yaralanma nedeniyle tedavi giderlerinin ne kadar olabileceği konusunda uzman “doktor bilirkişi”den rapor alınmalıdır. (4.HD.11.02.2002, 2001/10735 – 2002/1543) (YKD. 2002/8-1168) w. Ta zm Davacı, tedavi giderleri için belge ibraz etmese bile, uğradığı cismani zararın nitelik ve içeriğine göre, böyle bir yaralanmanın zorunlu kıldığı tedavi giderleriyle yol ve ulaşım giderleri araştırılıp saptandıktan sonra, bu konularda uzman olan bir “doktor bilirkişi” den ayrıntılı rapor alınmalı ve sonucuna uygun bir karar verilmelidir. (19.HD.18.10.1993, 11827-6752)77 Davacının geçici işgöremezlik için ne miktar ve tedavi giderleri için ne miktar para talep ettiği davacıya açıklattırılmalı; bundan sonra, kazaya uğrayanın yaralanmasının niteliği ve derecesine göre, o tarihte normal tedavi giderlerinin neden ibaret olabileceğinin, bu işlerden anlayan uzman bilirkişiye incelettirilmesi gerekir. (13.HD.31.03.1992, 2349-3081)78 w w Tedavi giderleri için belge ibraz edilemeyen hallerde, yaraların tedavisi bakımından ne miktar bir gider yapılması gerektiği konusunda bilirkişi raporu alınmalı ve gerektiğinde BK.’nun 42. maddesi gözetilmelidir. (4.HD.30.05.1996, 4332-4798)79 Yurt dışında yapılan ameliyat ve tedavi giderleri konusunda Uzman Bilirkişi aracılığı ile inceleme yapılmalıdır. (13.HD.29.04.1987, 704-2608)80 75 G. Eriş, age., sf. 681-683, no: 158 G. Eriş, age., sf. 648, no: 91 77 G. Eriş, age., sf. 628, no. 48 78 M. R. Karahasan, age., sf. 634 79 G. Eriş, age., sf. 718, no: 244 76 37 Davacının gerçekten hangi tür ilaçları ne oranda ve ne kadar süre ile kullanması gerektiği hususunda bu işlerden anlayan bir bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılmak suretiyle ilaçla ilgili giderlerin tutar ve kapsamı tespit edilmek ve sonucuna göre bir karar verilmek gerekir. (4.HD.08.07.1980, 6794-9112)81 co m Yaralanmanın mahiyeti, iyileşme süresi davacının sosyal ve ekonomik durumu gözönünde bulundurulup böyle bir yaralanmaya bağlı olarak davacının iyileşmesini sağlayacak tıbbi tedavinin gerektirdiği giderlerin tutar ve kapsamının, bu işlerden anlayan uzman bilirkişi eliyle tespit edilmesi gerekir. (15.HD.21.04.1975, 2093-2226) (YKD, 1796/6-871) w w w. Ta zm in at H uk uk u. Tedaviye ilişkin fatura ve gider belgelerinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı ve gerçek tedavi giderinin ne olacağı hususunda uzman bilirkişi raporu alınmalıdır. (4. HD. 09.05.1996, 2460-3731)82 80 M. R. Karahasan, age., sf. 635 M. R. Karahasan, age., sf. 632 82 G. Eriş, age., sf. 628, no: 48 81 w w in at w. Ta zm H uk uk u. co m w w in at w. Ta zm H uk uk u. co m