ceza bölümü - askerihukuk.net
Transkript
ceza bölümü - askerihukuk.net
CEZA BÖLÜMÜ T.C. YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ E. 2011/579 K. 2011/1043 T. 28.2.2011 • KASTEN ÖLDÜRME ( Sanığın Kızının Aralarında Sorun Olan Maktulden Ayrılıp Yanına Geldikten Sonra Maktulün Kızını Almak Üzere Eve Geldiği ve Olumsuz Yanıt Alınca Kendisini Uğurlayan Kayınvalidesini Av Tüfeğiyle Ateş Ederek Öldürdüğü - Sanığın Eylemini Meşru Savunma Koşulları Altında Gerçekleştirmesi ) • MEŞRU SAVUNMA ( Maktulün Ateş Etmeye Devam Etmesi Üzerine Sanığın Kapıda Oluşan Boşluğa Ateş Ederek Maktulü Öldürdüğü Olayda Sanığın Eylemini Kendisine Yönelen Haksız Saldırıyı Saldırıyla Orantılı Biçimde Giderme Zorunluluğu İle Meşru Savunma Koşulları Altında Gerçekleştirdiği Beraati Gereği ) • ZORUNLULUĞUN GEREKTİRDİĞİ SINIR ÇERÇEVESİNDE ÖLDÜRME ( Maktulün Ateş Etmeye Devam Etmesi Üzerine Sanığın Kapıda Oluşan Boşluğa Ateş Ederek Maktulü Öldürdüğü Olayda Sanığın Eylemini Kendisine Yönelen Haksız Saldırıyı Saldırıyla Orantılı Biçimde Giderme Zorunluluğu İle Meşru Savunma Koşulları Altında Gerçekleştirdiği ) 5237/m.25, 27, 81/1 ÖZET : Sanığın kızının aralarında sorun olan maktulden ayrılıp yanına geldikten sonra, maktulün kızını almak üzere eve geldiği, olumsuz yanıt alınca, kendisini uğurlayan kayınvalidesini av tüfeğiyle ateş ederek öldürdüğü, sonra eve yönelip kilitli kapıyı tekmelediği, ateş ettiği ve sanığı sol el ve sağ dizinden yaraladığı, maktulün ateş etmeye devam etmesi üzerine sanığın kapıda oluşan boşluğa ateş ederek maktulü öldürdüğü olayda; sanığın eylemini kendisine yönelen haksız saldırıyı saldırıyla orantılı biçimde giderme zorunluluğu ile meşru savunma koşulları altında gerçekleştirdiğinin kabulü gerekir. DAVA : Zaruretin tayin ettiği hududu aşarak Erdoğan'ı kasten öldürmekten sanık Aziz'in bozma üzerine yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne ilişkin ( Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesi )'nden verilen 27.09.2007 gün ve 120/193 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava 1 1 dosyası C.Başsavcılığı'ndan tebliğname ile Dairemize gönderilmekle incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi: KARAR : Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, incelenen dosyaya göre bozma üzerine verilen hükümde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiştir. Ancak; Oluşa, dosya içeriğine ve tanık anlatımlarına göre; sanık Aziz'in kızı Nuray'ın olay tarihinden yaklaşık iki gün kadar önce aralarındaki problemler nedeniyle maktul eşi Erdoğan tarafından babasının evine bırakıldığı, eşi Nuray'ı tekrar evine götürmek isteyen maktulün olay tarihinde gece saat 24.00-24.30 sularında sanığın evine geldiği, eşini geri götürme isteğine olumsuz cevap aldığı, kendisini geçirmek amacıyla avluya çıkan kayınvalidesi Hasibe'yi arabasından aldığı av tüfeğiyle ateş ederek öldürdüğü, sonrasında eve doğru yönelen maktulün evin kilitli kapısını tekmeleyerek açmaya çalıştığı ve av tüfeğiyle ateş ederek sanığı sol el ve sağ diz bölgesinden yaraladığı, maktulün ateş etmeye devam etmesi üzerine sanığın evinde bulundurduğu av tüfeğiyle kapıda meydana gelen açıklığa doğru ateş ederek maktulü öldürdüğü olayda; sanığın, kendisine yönelmiş gerçekleşen ve tekrarı muhakkak olan haksız saldırıyı o andaki hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetme zorunluluğu ile eylemini meşru savunma koşulları altında gerçekleştirdiği ve sanığın kapıyı açtıktan sonra evinden çıkarak dışarıda bulunan maktule ateş ettiğinin de somut delilinin bulunmadığı, böylelikle meşru savunmada aşırıya kaçılmadığı anlaşıldığından, 5237 sayılı TCK'nın 25 ve CMK'nın 223. maddeleri uyarınca sanığın beraatına karar verilmesi yerine, delillerin takdirinde hata ile yazılı şekilde cezalandırılmasına karar verilmesi, SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün CMUK'nın 321. maddesi uyarınca tebliğnamedeki düşünce gibi ( BOZULMASINA ), 28.02.2011 gününde oybirliği ile karar verildi. T.C. YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ E. 2009/18905 K. 2010/23843 T. 14.7.2010 • KONUT DOKUNULMAZLIĞINI İHLAL ( Sanık Katılanın Kızı İle Konutta Uzun Süredir Birlikte Yaşadığı/Katılanın Evine Serbestçe Girip Çıktığı - Sanığın Katılanın Kızının Rızasına Dayanarak Katılanın Kızı İle Paylaştığı Ortak Konuta Girmesinin Hukuka Aykırı Olmadığı ) 2 2 • ORTAK KONUTA GİRME ( Sanık Katılanın Kızı İle Konutta Uzun Süredir Birlikte Yaşadığı/Katılanın Evine Serbestçe Girip Çıktığı - Sanığın Katılanın Kızının Rızasına Dayanarak Katılanın Kızı İle Paylaştığı Ortak Konuta Girmesinin Hukuka Aykırı Olmadığı - Konut Dokunulmazlığını İhlal Suçunun Oluşmadığı ) • CİNSEL ÖZGÜRLÜK ( Katılanın Kızı Eşinden Boşanmış Olup Ergindir ve Eve Serbestçe Giren Sanık İle Resmen Evli Olmadığı Halde Karı Koca Gibi Birlikte Yaşadığı - Katılanın Kızı Üzerinde Hukuki Bir Otoritesi ve Kızının Cinsel Özgürlüğünü Sınırlama Yetkisi Olmadığı ) 5237/m.116 ÖZET : Sanık, katılanın kızı ile konutta uzun süredir birlikte yaşamaktadır. Bu nedenle katılanın evine serbestçe girip çıkmaktadır. Katılanın kızı ise eşinden boşanmış olup ergindir ve eve serbestçe giren sanık ile resmen evli olmadığı halde karı koca gibi birlikte yaşamaktadır. Bu durumda, katılanın kızı üzerinde hukuki bir otoritesi ve kızının cinsel özgürlüğünü sınırlama yetkisi yoktur. Ergin olan kızının, erkek arkadaşını kabule ve onunla özgürce ilişkiye girme hakkı vardır. Bu yüzden de, katılan annesinin Almanya'dan döndükten sonra, birlikte yaşadığı ortak konutun dokunulmazlığının bozulup bozulmamasında kendi rızası başta rol aynayacaktır. Sanığın, katılanın kızının rızasına dayanarak, katılanın kızı ile paylaştığı ortak konuta girmesi, hukuka aykırı olmadığı ve katılanın haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığı açıktır. DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : Konut ( mesken ), devamlı ya da geçici olarak kişilerin yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerlerdir. Bir yerin konut ya da eklenti olup olmadığı ise, ondan yararlanmaya hakkı olanların açık ya da örtülü biçimde sergilenen iradeleriyle belirlenir. Türk Ceza Yasası'nın 116.maddesinde düzenlenen konut dokunulmazlığını bozma suçu, bireysel özgürlüğe karşı işlenen suçlardandır. Bu suçla korunan değer, konuttan yararlanmaya hakkı bulunanların kişi özgürlüğüdür. Bu varlık, değer ya da yararlar, her zaman ve her yerde değil ancak konut ya da eklenti sayılabilen yer koşulu ile sınırlıdır. Bu madde ile irade ve rıza özgürlüğünü ihlal ederek konut ya da eklenti sayılabilen yerlere girmeyi yasaklamıştır. Konut, aile bireylerinden ya da birden fazla kişi tarafından birlikte kullanılması durumunda, birlikte oturanlardan birinin konuta girme konusunda geçerli rızasından söz edebilmek için bu kişinin rızasına dayanarak giren failin ( sanığın ) konutta oturan başkalarının haklarını çiğnememesi gerekir. Başka bir anlatımla, konutu birlikte kullananlardan, bu kimsenın failin ( sanığın ) konuta girmesine ilişkin rızasının geçerli olması için, bu hukuka aykırı ve başkalarının haklarına saldırı niteliğinde bulunmamalıdır. 3 3 Somut olayda, Almanya'da yaşayan katılan, eşinden ayrılmış olan kızına ve torunlarına Türkiye'de bulunan konutunu ( evini ) devamlı oturmaları için koşulsuz olarak tahsis etmiştir. Kızı da kendisinin yararlanması için katılan tarafındanh verilen bu konuta aralarında resmi evlilik birliği de olmadığı halde sanığı da alarak, birlikte yaşamaya başlamışlardır. Katılanın kızı ile sanığın, katılannın evinde birlikte üç yıl kadar kaldıktan sonra, katılan Almanya'dan dönmüştür.Katılan, kızına oturması için bıraktığı konuta yerleşerek, kızı ve kızının birlikte karı koca gibi yaşadığı sanık ile birlikte oturmaya başlamıştır. Bu şekilde üç ay süre ile birlikte yaşayan katılan, daha sonra kızına sanığın eve gelmesini istemediğini bildirmiştir. Kızı ise, sanık ile uzun süredir bu evde birlikte yaşadığını, bundan sonra da birlikte yaşamaya devam edeceğini açıklamıştır. Katılan ise, sanığın kendi rızası olmadığı halde, kızının rızasıyla birlikte oturdukları mülkiyeti kendi adına olan konuta ( eve ) gelerek kızı ile karı koca gibi yaşadığı için konut dokunulmazlığını bozma suçunu işlediğinden dolayı şikayetçi olmuştur. Sanık, katılanın kızı ile bu konutta uzun süredir birlikte yaşamaktadır.Bu nedenle katılanın evine serbestçe girip çıkmaktadır. Katılanın kızı ise eşinden boşanmış, 14.11.1965 doğumlu olup ergindir ve eve serbestçe giren sanık ile resmen evli olmadığı halde karı koca gibi birlikte yaşamaktadır. Bu durumda, katılanın kızı üzerinde hukuki bir otoritesi ve kızının cinsel özgürlüğünü sınırlama yetkisi yoktur. Ergin olan kızının, erkek arkadaşını kabule ve onunla özgürce ilişkiye girme hakkı vardır. Bu yüzden de, katılan annesinin Almanya'dan döndükten sonra, birlikte yaşadığı ortak konutun dokunulmazlığının bozulup bozulmamasında kendi rızası başta rol aynayacaktır. Sanığın, katılanın kızının rızasına dayanarak, katılanın kızı ile paylaştığı ortak konuta girmesi, hukuka aykırı olmadığı ve katılanın haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığı açıktır. SONUÇ : Bu nedenlerle, konut dokunulmazlığını bozma suçu unsurları itibariyle oluşmadığı halde, sanığın hükümlülüğüne karar verilmesi yasaya aykırı olduğundan, hükmün BOZULMASINA, 14.07.2010 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY : Konut dokunulmazlığını bozmak suçu hak sahibinin rızası dışında konuta girmek veya rızası ile konuta girdikten sonra çıkmamak suretiyle işlenebilir. Konut dokunulmazlığını bozmak suçu ile Türk Ceza Kanununun korumak istediği yerler “mesken veya meskenin eklentileri”dir. Konuta girmek,failin bütün vücudu ile tamamen konuta girmesi demektir.Konuta veya eklentisine nereden girildiğinin önemi yoktur. Konuttan çıkmamak,konut sahibinin rızası ile girilen konuttan,söz, hareket ve tavırlarıyla kendisini çıkmaya davet edilmesine rağmen, çıkmamaktadır. Konuta rıza olmadan, gizlice veya hileyle girilmesi hâlinde bu suç oluşmaktadır. Sahibinin rızasına dayalı olarak konuta girildikten sonra bu rızanın geri 4 4 alınmasıhâlinde; konutun terk edilmemesi hâlinde suç oluşur. Açıklanan rızanın, sakatlanmamış olması gerekir. Suçun,genel suç kastı ile işlenmesi yeterli olup özel suç kastı aranmamıştır. Evlilik birliğinde aile bireylerinden birinin rızasının olması,hukuka uygunluk sebebidir.Konutun birden fazla kişinin ortak kullanması durumunda, bunlardan birinin rızasının olması hukuka uygunluk sebebidir.Konut,sahibinin rızasıyla bu yere girilmesi hâlinde suç oluşmayacaktır.Rızanın varlığı veya yokluğu,failin davranışlarına; amacına, giriş nedenine göre tespit edilmelidir.Yerel ve olaysal koşullar, gelenekler nazara alınmalıdır.Sütçünün süt, gazetecinin gazete, postacının mektup bırakmak için eklentiye girmesinde örtülü rıza mevcuttur.Ancak aynı yere,ırza geçmek,söz atmak tasaddide veya sarkıntılıkta bulunmak, röntgencilik yapmak için girilmesinde rızanın varlığı kabul edilemez. Çünkü; konut sahibinin huzuru, güvenliği bozulmuş,kişisel özgürlüğü ihlâl edilmiştir. Bu itibarla;konuta girmede,burayı kullanma ve tasarruf etme hakkına sahip olanların rızalarının tespiti zımnında,sanığın davranışları değerlendirilmeli,giriş amacı araştırılmalı,olaysal olarak değerlendirme yapılmalıdır. Her halde de rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması zorunludur.Meşru amaç,hukuka aykırı olmıyan,hukuk düzeni tarafından suç kabul edilmeyen,haksız sayılmayan,yani hukuk düzenini bozmayan amaçlardır. Ortak kullananlardan birinin,şehvet amacıyla bir başkasını konuta alması hâlinde, meşru bir amaca yönelik olmadığından, vaki rızası geçersizdir. ( Haydar Erol Gerekçeli ve Açıklamalı Türk Ceza Kanunu 2010 sayfa 2178-2179 ) Bu konuda hemen hatırlanması gereken iki içtihadı birleştirme kararı : “Karının çağırması üzerine, kocanın örtülü ( zımni ) olarak anlaşılan onamasızlığına karşın, cinsel ilişkide bulunmak maksadıyla konuta girmek eylemi bu konutun dokunulmazlığını bozmak suçunu oluşturur. ( İçt.Birl.K. 18.02.1942 21 – 4 ) Hizmetçinin yasal olmayan bir maksat için eve aldığı kişinin bu hareketi, kendisini oradan çıkarmak hakkına sahip kimsenin rızası dışında olmuş demektir.Bu nedenle konut dokunulmazlığını bozmak cürmünü oluşturur. ( İçt.Birl.K. 12.03.1941 38 – 8 )”şeklindedir. Genel açıklamarlardan sonra somut olayımıza gelince: Katılan Periha Arslan tapusu kendisine ait olan ve örneği Dosyada bulunan evinde suç tarihinden bir yıl öncesinden itibaren oturmaktadır.Almanyadan kesin dönüş yapmadan önce evini eşinden ayrılan ve iki çoçuğuyla yaşayan kızının kullanımına vermiş ve kesin dönüşten sonrada evine yerleşerek kızı ve torunlarıyla yaşamaya başlamıştır.Konutun sahibi katılandır. Kızı Konutun ortak kullananı durumundadır ve gayrı meşru ilişki içinde olduğu üçüncü bir kişiyi konuta almaktadır.Kızın,yasal olmayan bir maksat için eve aldığı sanığın bu 5 5 hareketi, kendisini oradan çıkarmak hakkına sahip kimsenin rızası dışında olmuş demektir.Bu kişi katılanın rızası dışında eve gelmekte ve kendisinin konuta girmesine müsaade etmiyen katılana evde kızınında hakkı olduğunu söylemekte evden çıkmamakta ve katılana karşı tavır koymaktadır. Katılanın sanığa konutunu terk etmesini söyleyip sanığın konutu terk etmemesi fiili durumdur.Sahibinin rızasına dayalı olarak konuta girildikten sonra bu rızanın geri alınması;hâlinde konutun terk edilmemesi hâlinde suç oluşur. Konutun ortak kullananı durumunda olan katılanın kızının, rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik değildir.Gayrı meşru birlikteliği devam ettirmek,Meşru amaç değildir.Zira Meşru amaç,hukuka aykırı olmıyan,hukuk düzeni tarafından haksız sayılmayan,yani hukuk düzenini bozmayan amaçlardır. Yerel ve olaysal koşullar, gelenekler nazara alındığında ortak kulananın ısrarı hoş karşılanmaz. Sanık hakında yerel mahkemenin kurduğu hüküm isabetlidir ve Tebliğnameye uygun olarak ONANMASI gerektiği düşüncesindeyim. T.C. YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2008/1816 6 K. 2008/17979 T. 30.6.2008 • FESHİN GEÇERSİZLİĞİ VE İŞE İADE DAVASI ( Davacının İş Sözleşmesinin Feshinin İşletme ve İşyeri Gereklerinden Kaynaklandığından Davanın Reddi Gerektiği ) • FESHİN KAÇINILMAZLIĞI ( İşletmesel Karar İle İstihdam Fazlalığının Meydana Gelip Gelmediği İşverenin Bu Kararı Tutarlı Şekilde Uygulayıp Uygulamadığı İşverenin Fesihte Keyfi Davranıp Davranmadığı ve İşletmesel Karar Sonucu Feshin Kaçınılmaz Olup Olmadığının Araştırılması Gerektiği ) • İŞLETMESEL KARARLAR SONUCU İŞ SÖZLEŞMESİNİN FESHİ ( Nakle Tabi Tutulan ve Çıkarılan İşçilerin Belirlenmesinde İşvereni Bağlayan Bir Kural ve Karar Bulunmadığı - Davacının İş Sözleşmesinin Feshinin İşletme ve İşyeri Gereklerinden Kaynaklandığı/İşe İade Davasının Reddi Gereği ) • FESHİN SON ÇARE OLMASI İLKESİ ( İşverenin Fesihte Keyfi Davranıp Davranmadığı ve İşletmesel Karar Sonucu Feshin Kaçınılmaz Olup Olmadığının Araştırılması Gerektiği - Feshin Geçersizliği ve İşe İade Davası ) 4857/m. 18, 20, 21 6 ÖZET : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir. Feshin işletme, işyeri ve işin gerekleri nedenleri ile yapıldığı ileri sürüldüğünde, öncelikle bu konuda işverenin işletmesel kararı aranmalı, bağlı işveren kararında işgörme ediminde ifayı engelleyen, bir başka anlatımla istihdamı engelleyen durum araştırılmalı, işletmesel karar ile istihdam fazlalığının meydana gelip gelmediği, işverenin bu kararı tutarlı şekilde uygulayıp uygulamadığı ( tutarlılık denetimi ), işverenin fesihte keyfi davranıp davranmadığı ( keyfilik denetimi ) ve işletmesel karar sonucu feshin kaçınılmaz olup olmadığı ( ölçülülük denetimi-feshin son çare olması ilkesi ) açıklığa kavuşturulmalıdır. Somut uyuşmazlıkta, bölüm kapatılma kararı sonrası, istihdam fazlalığı meydana geldiği, alınan kararın tutarlı şekilde uygulandığı, başka bölümlerde değerlendirilmesi gereken işçilerin istihdam olanağı araştırıldığı, istihdam olanağı kalmayan davacı gibi işçilerin iş sözleşmesinin feshedildiği, feshin kaçınılmaz hale geldiği, son çare olarak bakıldığı, nakle tabi tutulan ve çıkarılan işçilerin belirlenmesinde işvereni bağlayan bir kural ve karar bulunmadığı, davacının iş sözleşmesinin feshinin işletme ve işyeri gereklerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Davanın reddi gerekir. DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi S.Göktaş tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : İş sözleşmesinin davalı işveren tarafından geçerli neden olmadan feshedildiğini belirten davacı işçi, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı işveren vekili, davacının Kablo üretim fabrikasında TGA kablo demetlerini yapan bölümde çalıştığını, Yönetim Kurulu kararı ile bu fabrikada TGA kamyonlarında kullanılan kablo demetlerine ilişkin üretim yapan birimin 20.04.2007 tarihi itibari ile kapatılmasına karar verildiğini, başka bölümde istihdam olanağı kalmadığını, iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca işletmenin, işyerinin gereklerinden oluşan nedenlerle 24.04.2007 tarihi itibari ile feshedildiğini, feshin geçerli nedene dayandığını savunmuştur. Mahkemece, davacıdan sonra işe başlayan bazı çalışanların dahi iş sözleşmeleri feshedilmez iken, davacının çalıştığı birimin kapatılması nedeni ile iş sözleşmesinin feshedilmesinin hakkaniyete uygun görülmediği, davacıya başka bir birimde çalışmasının teklif edilmediği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesinde işletmenin, işyerinin veya işin gerekleri kavramına yer verildiği halde, işletmesel karar kavramından söz edilmemiştir. İşveren amaç ve içeriğini belirlemekte serbest olduğu kararlar, yönetim hakkı kapsamında alabilir. Geniş anlamda, işletme, işyeri ile ilgili ve işin düzenlenmesi konusunda, bu kapsamda işçinin iş sözleşmesinin feshi dahil olmak üzere işverenin aldığı her türlü kararlar, işletmesel karardır. İşletmenin, işyerinin ve işin gereklerinden kaynaklanan 7 7 fesihte, yargısal denetim yapılabilmesi için mutlaka bir işletmesel karar gerekir. İş sözleşmesinin iş, işyeri veya işletme gereklerine dayalı olarak feshi, işletmesel kararın sonucu olarak gerçekleşmekte, fesih işlemi de işletmesel karar çerçevesinde değişen durumlara karşı işverene tepkisini oluşturmaktadır. Bu kararlar işletme ve işyeri içinden kaynaklanan nedenlerden dolayı alınabileceği gibi, işyeri dışından kaynaklanan nedenlerden dolayı da alınabilir. İşletmesel karar söz konusu olduğunda, kararın yararlı ya da amaca uygun olup olmadığı yönünde bir inceleme yapılamaz; kısaca işletmesel kararlar yerindelik denetimine tabi tutulamaz. İşverenin serbestçe işletmesel karar alabilmesi ve bunun kural olarak yargı denetimi dışında tutulması şüphesiz bu kararların hukuk düzeni tarafından öngörülen sınırlar içinde kalınarak alınmış olmalarına bağlıdır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20/2 maddesinde açıkça, feshin geçerli nedenlere dayandığının ispat yükü davalı işverene verilmiştir. İşveren ispat yükünü yerine getirirken, öncelikle feshin biçimsel koşullarına uyduğunu, daha sonra, içerik yönünden fesih nedenlerinin geçerli ( veya haklı ) olduğunu kanıtlayacaktır. Bu kapsamda, işveren fesihle ilgili karar aldığını, bu kararın istihdam fazlası meydana getirdiğini, tutarlı şekilde uyguladığını ve feshin kaçınılmaz olduğunu ispatlamalıdır. İşverenin, dayandığı fesih sebebinin geçerli ( veya haklı ) olduğunu uygun kanıtlarla inandırıcı bir biçimde ortaya koyması, kanıt yükünü yerine getirmiş sayılması bakımından yeterlidir. Ancak bu durum, uyuşmazlığın çözümlenmesine yetmemektedir. Çünkü yasa koyucu işçiye başka bir olanak daha sunmuştur. Eğer işçi, feshin, işverenin dayandığı ve uygun kanıtlarla inandırıcı bir biçimde ortaya koyduğu sebebe değil, başka bir sebebe dayandığını iddia ederse, bu başka sebebi kendisi kanıtlamakla yükümlüdür. İşçinin işverenin savunmasında belirttiği neden dışında, iş sözleşmesinin örneğin sendikal nedenle, eşitlik ilkesine aykırı olarak, keza keyfi olarak feshedildiğini iddia ettiğinde, işçi bu iddiasını kanıtlamak zorundadır. Feshin işletme, işyeri ve işin gerekleri nedenleri ile yapıldığı ileri sürüldüğünde, öncelikle bu konuda işverenin işletmesel kararı aranmalı, bağlı işveren kararında işgörme ediminde ifayı engelleyen, bir başka anlatımla istihdamı engelleyen durum araştırılmalı, işletmesel karar ile istihdam fazlalığının meydana gelip gelmediği, işverenin bu kararı tutarlı şekilde uygulayıp uygulamadığı ( tutarlılık denetimi ), işverenin fesihte keyfi davranıp davranmadığı ( keyfilik denetimi ) ve işletmesel karar sonucu feshin kaçınılmaz olup olmadığı ( ölçülülük denetimi-feshin son çare olması ilkesi ) açıklığa kavuşturulmalıdır. İşletmesel kararın amacı ve içeriğini belirlemekte özgür olan işveren, işletmesel kararı uygulamak için aldığı tedbirin feshi gerekli kıldığını, feshin geçerli nedeni olduğunu kanıtlamalıdır. İşletmesel kararın amacı ve içeriğini serbestçe belirleyen işveren, uygulamak için aldığı, geçerli neden teşkil eden ve ayrıca istihdam fazlası doğuran tedbire ilişkin kararı, sürekli ve kalıcı şekilde uygulamalıdır. İşveren işletme, işyeri ve işin gerekleri nedeni ile aldığı fesih kararında, işyerinde istihdam fazlalığı meydana geldiğini ve feshin kaçınılmazlığını kanıtlamak zorundadır. İş sözleşmesinin feshiyle takip edilen amaca uygun daha hafif somut belirli tedbirlerin mevcut olup olmadığının değerlendirilmesi, işverenin tekelinde değildir. Bir bakıma feshin kaçınılmaz olup olmadığı yönünde, işletmesel kararın gerekliliği de denetlenmelidir. 8 8 Feshin kaçınılmazlığı ekonomik açıdan değil, teknik denetim kapsamında, bu kararın hukuka uygun olup olmadığı ve işçinin çalışma olanağını ortadan kaldırıp kaldırmadığı yönünde, kısaca feshin son çare olması ilkesi çerçevesinde yapılmalıdır. İş ilişkisinde işletmesel kararla iş sözleşmesini fesheden işveren, Medeni Kanun’un 2. maddesi uyarınca, yönetim yetkisi kapsamındaki bu hakkını kullanırken, keyfi davranmamalı, işletmesel kararı alırken dürüst olmalıdır. Keyfilik denetiminde işverenin keyfi davrandığını işçi iddia ettiğinden, genel ispat kuralı gereği, işçi bu durumu kanıtlamalıdır. Girişim özgürlüğü kapsamında serbestçe işletmesel karar alan, bu işletmesel kararı şekil açısından 4857 sayılı İş Kanunu’nun 19. maddesi, esas yönünden ise aynı yasanın 18, 20, 21 ve 22. maddeleri uyarınca yukarda açıklanan ilkeler kapsamında denetime tabi tutulan işverenin, ileri sürülmediği veya taraflar arasında bu konuda ayrıca bir düzenleme bulunmadığı sürece işgücü fazlalığı nedeni ile işten çıkarılacak işçilerin seçiminde bir kritere tabi tutulması yasal olmayacaktır. İşten çıkarılacak işçilerin seçiminde taraflar arasında bir bireysel veya toplu, ya da sözleşme eki iç yönetmelik hükmü var ise, işverenin bu hükümlere uyup uymadığı, keza işveren hiçbir iddia ve sözleşme hükmü olmadan çıkarılan işçilerin seçiminde bazı kriterleri dikkate aldığını, örneğin emekliliği gelenleri veya performansı yetersiz olanları seçtiğini savunmuş ise, bu savunması tutarlılık denetimi kapsamında denetime tabi tutulmalıdır. Feshin geçersizliğini iddia eden işçi, işverenin kendisini işten çıkarırken, keyfi olarak davrandığını, kendisinin seçilmemesi gerektiğini ileri sürerse, bu iddiası da keyfilik denetimi kapsamında incelenmelidir. Her şeyden önce mahkemece yukarda ki yargısal denetim ve ilkeleri karşılamayan emsal davada alınan bilirkişi raporuna itibar edilerek sonuca gidilmesi hatalıdır. Zira davalı işveren TGA kamyonlarında kullanılan kablo demetlerine ilişkin üretim yapan birimin 20.04.2007 tarihi itibari ile kapatılmasına karar vermiş ve aldığı bu işletmesel kararı uygulamıştır. Bölüm kapatılması kurucu bir işveren kararıdır. Bu karar sonrası istihdam fazlası meydana geleceği tartışmasızdır. Davalı işveren bu bölümde çalışan 68 işçiden 42 işçiyi işten çıkarırken, diğer 26 kişiyi Otobüslerde kullanılan kablo demet üretim bölümünde istihdam edilmeleri için nakletmiştir. Çıkarılan ve nakledilen işçiler konusunda işveren ve sendika toplu işçi çıkarma kuralına uygun olarak protokol de yapmışlardır. Davalı işvereni, gerek çıkarılacak ve gerekse nakledilecek işçilerin belirlenmesinde, kısaca seçimde bağlayan bir kural ve bağlayıcı bir karar bulunmamaktadır. Dairemizin 2008/18367 Esasında denetimde geçen ve feshin geçerli nedenle yapıldığı yönündeki emsal Ankara 10. İş Mahkemesinin dava dosyasında, “kapatılan bölümdeki üretim malzemeleri paketlenip depoya kaldırıldığı, toplu işçi çıkarma kuralı olan 4857 sayılı İş Kanunu’nun 29. maddesine uygun davranıldığı ve sendika ile uzlaşma sonucu çıkarılacak 42 işçinin belirlendiği, çıkarılan işçilerden kendi isteği ile ayrılmak kaydı ile ilave olarak 6 aylık ücretleri tutarında ek ödeme yapılmasına karar verildiği, davacının kalifiyesine uygun olan montaj işlerinde ve diğer bölümlerde 118 işçi olmak üzere 152 işçi, keza nakledilen otobüs kablo üretiminde de işçi çıkartıldığı, dava açan işçinin kendi istihdamı ile ilgili olmayan işçileri emsal gösterdiği, emsal işçilerin ise belirli süreli iş sözleşmesi ile işe alınıp, bir kısmının iş sözleşmelerinin yenilendiği, bölüm kapatıldığı için esnek veya vardiyalı çalışma türlerinin uygulanmasının istenmesi mümkün olmadığı, iş sözleşmesi feshedilmeyip, otobüs bölümüne geçen işçilerin oradaki çalışmalarında 9 9 fazla mesai yaptıkları söz konusu ise de, fazla mesai süresinin istihdamı sağlayacak bir süre olamayacağı” keşif sonrası bilirkişi raporu ile saptanmıştır. Bu tespitler sonucu feshin geçerli nedene dayandığı yönündeki emsal kararın onanmasına karar verilmiştir. Somut uyuşmazlıkta, bölüm kapatılma kararı sonrası, istihdam fazlalığı meydana geldiği, alınan kararın tutarlı şekilde uygulandığı, başka bölümlerde değerlendirilmesi gereken işçilerin istihdam olanağı araştırıldığı, istihdam olanağı kalmayan davacı gibi işçilerin iş sözleşmesinin feshedildiği, feshin kaçınılmaz hale geldiği, son çare olarak bakıldığı, nakle tabi tutulan ve çıkarılan işçilerin belirlenmesinde işvereni bağlayan bir kural ve karar bulunmadığı, davacının iş sözleşmesinin feshinin işletme ve işyeri gereklerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır. 4857 sayılı İş Yasasının 20/3 maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. SONUÇ : Yukarda açıklanan gerekçe ile; 1. Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, 2. Davanın REDDİNE, 3. Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, 4. Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, davalının yaptığı yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine, 5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre 500.-YTL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6. Peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davalıya iadesine, kesin olarak, 30.06.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ E. 2009/14974 K. 2009/15220 T. 30.9.2009 • BASIN YOLUYLA HAKARET ( Kamu Adına Kovuşturulması Gereken Suçlarda Dava Açma Süresinin Başlangıcını Saptamak Amacıyla Suça Konu Yayının C. Başsavcılığı'na Teslim Edilip Edilmediğinin Araştırılması Gerektiği ) 10 10 • GÖREVLİYE BASIN YOLUYLA HAKARET ( Dava Açma Süresinin Başlangıcını Saptamak Amacıyla Suça Konu Yayının C. Başsavcılığı'na Teslim Edilip Edilmediğinin Araştırılması Gerektiği - ) • DAVA AÇMA SÜRESİ ( Görevliye Basın Yoluyla Hakaret - Dava Açma Süresinin Başlangıcını Saptamak Amacıyla Suça Konu Yayının C. Başsavcılığı'na Teslim Edilip Edilmediğinin Araştırılacağı/Teslim Edilmişse Bu Tarihin Teslim Edilmemişse C. Başsavcılığının Bu Suçu Daha Önce Başka Yolla Öğrenmemişse Şikayet Dilekçesinin Verildiği Tarihin Esas Alınacağı ) 5187/m.26/2 5237/m.125/3, 131/1 ÖZET : Basılı eserler yoluyla işlenen suçlarda dava açma süresi şikayete bağlı suçlarla diğer suçlar açısından farklıdır. Kamu adına kovuşturulması gereken suçlarda dava açma süresinin başlangıcını saptamak amacıyla suça konu yayının Cumhuriyet Başsavcılığı 'na teslim edilip edilmediği araştırılmalı, teslim edilmişse bu tarihin, teslim edilmemişse Cumhuriyet Başsavcılığı bu suçu daha önce başka yolla öğrenmemişse şikayet dilekçesinin verildiği tarihin esas alınması gerekir. DAVA : Basın yoluyla hakaret, kamu görevinden dolayı tahkir ve tezyif suçlarından şüpheli Mehmet hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 07.01.2009 tarihli ve 2008/59097 soruşturma, 2009/719 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine dair mercii Beyoğlu İkinci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'nın 29.01.2009 tarihli ve 2009/297 müteferrik sayılı kararının Adalet Bakanlığı'nca 02.04.2009 gün ve 19564 sayılı yazı ile yasa yararına bozulmasının istenmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.05.2009 gün ve 100932 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi: Tebliğnamede; Dosya kapsamına göre; İlgili haberin yayımlandığı "B..." gazetesinin günlük süreli yayımlardan olduğu, 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 26/1. maddesi gereğince günlük süreli yayımlarla işlenen suçlarda kamu davasının iki ay içerisinde açılması gerektiği, söz konusu haber 15.09.2008 tarihli nüshada yayımlandığından iki aylık sürenin 15.11.2008 tarihinde dolduğundan bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de; Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi'nin 28.11.2007 tarihli ve 2007/7328 esas, 2007/10102 sayılı kararında da belirtildiği üzere, iki aylık hak düşürücü sürenin basılı eserin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim tarihi veya eylemin Cumhuriyet Başsavcılığınca öğrenildiği tarihte başlayacağı, müşteki vekillerinin de 19.12.2008 havale tarihli dilekçe ile Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ettikleri nazara alındığında, suçun bu tarihte öğrenildiği kabul edilerek kamu davasının bu tarihten itibaren iki aylık sürede açılması gerektiği gözetilmeksizin itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir" denilmektedir. 11 11 Gereği görüşüldü: KARAR : 5187 sayılı Basın Yasası'nın 26/1. maddesinde basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının günlük süreli yayınlar yönünden iki ay, diğer basılmış eserler yönünden dört ay içinde açılması gerektiği belirtilmiştir. Yasada belirtilen bu hak düşürücü dava açma süresinin başlangıcı kural olarak ikinci fıkra gereği eserin C.Başsavcılığı'na teslim edildiği tarih, teslim edilmemişse öğrenildiği tarihtir. Aynı Yasa'nın 10. maddesi uyarınca, basımcı, bastığı her türlü yayının imzalı iki nüshasını, dağıtım veya yayımın yapıldığı gün, mahallin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim etmekle yükümlüdür. Fakat aynı maddenin 5. fıkrasında; kovuşturulması şikayete bağlı suçlarda dava açma sürelerinin, suç için kanunun öngördüğü dava zamanaşımı süresini aşmamak şartıyla, suçun işlendiğinin öğrenildiği tarihte başlayacağı hükme bağlanmıştır. Şu halde Basın Yasası'nda dava açma süresinin başlangıcı yönünden şikayete tabi suçlarla diğer suçlar arasında bir ayrım yapılmış, kamu adına kovuşturulması gerekli suçlar yönünden sürenin başlangıcı bakımından 26/2. maddedeki kural kabul edilmiştir. Ayrıca, 26. maddenin 3. fıkrasında sorumlu müdür ve bağlı olduğu yetkili hakkındaki beraat kararının kesinleştiği tarihin, 4. fıkrasında ise sorumlu müdürün eserin sahibini bildirmesi halinde eser sahibi aleyhine açılacak davada bildirim tarihinin süre başlangıcı olacağı düzenlenmiştir. Dosyada, yakınan vekilince verilen 19.12.2008 havale tarihli dilekçe ile, İ... Emniyet Müdürlüğü'nde görevli yakınana görevi nedeniyle hakaret edildiği iddiasıyla şüphelinin cezalandırılması istenilmiştir. 5237 sayılı Yasa'nın 125/3, 131/1. maddeleri uyarınca şüphelinin işlediği iddia edilen suç kamu adına kovuşturulması gerekli olan suçlardandır. Şu halde itirazı inceleyen merciin, 5187 sayılı Yasa'nın 26/2. maddesi gereği, dava açma süresinin başlangıcını saptamak amacıyla, günlük gazete olan suça konu yayının anılan 10. madde uyarınca Cumhuriyet Başsavcılığı'na teslim edilmiş olup olmadığını araştırıp, teslim edilmişse bu tarihi dava açma süresinin başlangıcı için esas alması gerekir. Basımcının 15.09.2008 tarihli gazete nüshasını usulünce teslim etmediğinin anlaşılması durumunda, Cumhuriyet Başsavcılığının bu suçu daha önce öğrendiğine ilişkin bir kanıt bulunamaması halinde, suçun en geç şikayet dilekçesinin verildiği 19.12.2008 tarihinde öğrenilmiş olacağı kabul edilmelidir. SONUÇ : Açıklanan gerekçeler karşısında itirazı inceleyen merciin, dava açma süresinin başlangıç tarihini saptamadan, soyut olarak kovuşturmaya yer olmadığı kararının usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle itirazı reddetmesi yasaya aykırı görüldüğünden, 5271 sayılı CYY'nin 309/4-a maddesi uyarınca Beyoğlu İkinci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'nın 29.01.2009 tarih ve 297 müteferrik sayılı kararının YASA YARARINA BOZULMASINA, bozma doğrultusunda yeniden karar verilmek üzere müteakip işlemlerin merciince yerine getirilmesine, 30.09.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ 12 12 E. 2010/10859 K. 2011/1753 T. 4.3.2011 • GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA ( Suçtan Zarar Göreninin Kamu Kurum ve Kuruluşları Olması Nedeniyle Davaya Katılma ve Öteki Haklarını Kullanabilmeleri İçin İlgili Kamu Kurum ve Kuruluşlarının ve Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü'nün Duruşmadan Haberdar Edilmesi Gerektiği ) • SUÇTAN ZARAR GÖRME ( Görevi Kötüye Kullanma - Kamu Kurum ve Kuruluşları Olması Nedeniyle Davaya Katılma ve Öteki Haklarını Kullanabilmeleri İçin İlgili Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Duruşmadan Haberdar Edilmesi Gerektiği ) • KAMU DAVASINA KATILMA ( Görevi Kötüye Kullanma - Suçtan Zarar Göreninin Kamu Kurum ve Kuruluşları Olması Nedeniyle Davaya Katılma ve Öteki Haklarını Kullanabilmeleri İçin İlgili Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Duruşmadan Haberdar Edilmesi Gerektiği ) • LEHE KANUN UYGULAMASI ( Görevi Kötüye Kullanma - 257/1-2. Md. ve Fıkralarında Yer Alan "Kazanç" Sözcüğünün "Menfaat" Olarak Değiştirilmesi ve Bu Fıkralarda Öngörülen Cezaların Alt ve Üst Sınırlarının İndirilmesi ve 3. Fıkra İçin Yeni Bir Ceza İhdas Edilmesi Nedeniyle Sanığın Hukuki Durumunun Yeniden Değerlendirilmesi Gerektiği ) 5237/m.7/2, 257 5271/m.231, 233, 234 3628/m.18 ÖZET : Görevi kötüye kullanma suçunun mağduru ve suçtan zarar göreninin kamu kurum ve kuruluşları olması nedeniyle davaya katılma ve öteki haklarını kullanabilmeleri için ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının ve Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü'nün duruşmadan haberdar edilmesi gerekir. TCK'nın 257/1-2. madde-fıkralarında yer alan "kazanç" sözcüğünün "menfaat" olarak değiştirilmesi, bu fıkralarda öngörülen cezaların alt ve üst sınırlarının indirilmesi ve 3. fıkra için yeni bir ceza ihdas edilmiştir. DAVA : İrtikap suçundan sanık Ceylan'ın yapılan yargılanması sonunda; eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğunun kabulüyle 5237 sayılı Yasa hükümlerine göre mahkumiyetine dair, ( Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi )'nden verilen 19.07.2007 gün ve 2007/570 Esas, 2007/765 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanık müdafii ve Hazine vekili tarafından istenilmiş 13 13 olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığı'ndan tebliğname ve ek tebliğname ile Daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : 3628 sayılı Yasa'nın 18. maddesine göre Hazine ile ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının bu suçun mağduru ve suçtan zarar göreni oldukları, bu sıfatlarının gereği olarak CMK'nın 233 ve 234. maddeleri gereğince kovuşturma evresinde sahip olduğu davaya katılma ve öteki haklarını kullanabilmeleri için ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının ve Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü'nün duruşmadan haberdar edilerek CMK'nın öngördüğü haklardan yararlanma olanağı sağlanmadan yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, Hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve TCK'nın 7/2. maddesi uyarınca sanık yararına olan 5728 sayılı Kanun'un 562. maddesinin 1. fıkrası ile değişik CMK'nın 231/5. maddesinde hapis cezası için öngörülen sınırın 2 yıla çıkarılması ve anılan maddenin 2. fıkrası ile de 231/14. maddesindeki soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suç olma koşulunun kaldırılması karşısında, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının karar yerinde tartışılması lüzumu ve 19.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Yasa'nın 1. maddesi ile TCK'nın 257/1-2. madde-fıkralarında yer alan "kazanç" sözcüğünün "menfaat" olarak değiştirilmesi, bu fıkralarda öngörülen cezaların alt ve üst sınırlarının indirilmesi ve 3. fıkra için yeni bir ceza ihdas edilmesi karşısında TCK'nın 7/2. madde fıkrasındaki "suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur" hükmü gözetilerek, sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu, SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin ve Hazine vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan esası incelenmeyen hükmün 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK'nın 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), 04.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ E. 2010/16752 K. 2011/1578 T. 21.2.2011 • HIRSIZLIK ( Hastahanede Koltuk Üzerinde Uyuyan Katılanın Kemerindeki Kılıfdan Cep Telefonunu Çalan Sanığın Katılanın Uyku Hali Nedeniyle “Özel Beceri” Göstermesi Gerekmediği - TCK. Md. 142/1-a Uygulanacağı ) 14 14 • ÖZEL BECERİ GEREKTİRMEYEN HIRSIZLIK ( TCK. Md. 142/1-a Uygulanacağı Hastahanede Koltuk Üzerinde Uyuyan Katılanın Kemerindeki Kılıfdan Cep Telefonunu Çalan Sanığın Katılanın Uyku Hali Nedeniyle “Özel Beceri” Göstermesi Gerekmediği ) • UYUYAN KİŞİNİN KEMERİNDEKİ KILIFTAN CEP TELEFONUNU ÇALMAK ( Hastahanede Koltuk Üzerinde/Sanığın Uyku Hali Nedeniyle “Özel Beceri” Göstermesi Gerekmediği - TCK. Md. 142/1-a Uygulanacağı ) 5237/m. 142 ÖZET : Hastahane binası içinde bulunan bir koltuk üzerinde uyumakta olan katılanın kemerine takılı kılıfın içinden cep telefonunu çalan sanığın, fiili gerçekleştirdiği sırada katılanın uyku halinde olması nedeniyle, “özel beceri” göstermesi gerekmediği ve mevcut uyku halinin hırsızlık suçunun işlenmesini kolaylaştıran fiili bir durum olduğu düşünülmelidir. DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü: KARAR : Hastahane binası içinde bulunan bir koltuk üzerinde uyumakta olan katılanın kemerine takılı kılıfın içinden cep telefonunu çalan sanığın, fiili gerçekleştirdiği sırada katılanın uyku halinde olması nedeniyle, “özel beceri” göstermesi gerekmediği ve mevcut uyku halinin hırsızlık suçunun işlenmesini kolaylaştıran fiili bir durum olduğu düşünülmeden; sanığın eylemine uyan 5237 sayılı TCK'nın 142. maddesinin 1-a fıkra ve bendi yerine, aynı Yasa maddesinin 2-b. fıkra ve bendi ile cezalandırılmasına hükmedilmesi, SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık savunmanının temyiz itirazları ve tebliğnamedeki düşünce bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle BOZULMASINA, 21.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ E. 2008/2221 K. 2011/2361 T. 14.3.2011 • KAÇAKÇILIK KANUNUNA MUHALEFET ( Çekicilerin Gümrük Vergileri Kısmen veya Tamamen Ödenmeksizin Türkiye'ye İthal Edilip Edilmediği Tartışılarak Müsadere veya İade Kararı Verileceği ) 15 15 • MÜSADERE ( Kaçakçılık Kanunu'na Muhalefet - Çekicilerin Gümrük Vergileri Kısmen veya Tamamen Ödenmeksizin Türkiye'ye İthal Edilip Edilmediği Tartışılarak Müsadere veya İade Kararı Verileceği ) 1918/m.47 5237/m.54 ÖZET : Dava konusu çekicilerin ithalinde sahte belge kullanmak suretiyle gümrük vergileri kısmen veya tamamen ödenmeksizin, Türkiye'ye ithal edilip edilmediği tespit edilip karar yerinde tartışılarak ulaşılacak sonuca göre dava konusu çekicilerin müsaderesine veya iadesine karar verilmesi gerekir. DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Suç tarihi itibariyle hüküm gününde zamanaşımı gerçekleşmiş bulunduğundan katılan vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değil ise de, dava konusu eşyanın iadesi yönünden yapılan incelemede; 5237 sayılı TCK'nın 54/3. maddesi "suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir." hükmü öngörülmüş olup, iadesine karar verilen çekiciler suçta kullanılan eşya niteliğinde olmayıp, TCK'nın 54/4. maddesi kapsamında bizzat kendisinin suç oluşturması nedeniyle müsadereye tabi olduğu gözetilerek, sanıklar hakkında soruşturma evresinde aynı eylem nedeniyle sahtecilik suçundan evrak tefrik edilerek Ağır Ceza Mahkemesine dava açıldığına göre öncelikle delillerin birlikte değerlendirilmesi bakımından davaların da birleştirilmesi hususu da düşünülüp ve gerektiğinde dış ticaret konusunda uzman bilirkişilere de inceleme yaptırılarak dava konusu çekicilerin ithalinde sahte belge kullanmak suretiyle gümrük vergileri kısmen veya tamamen ödenmeksizin, Türkiye'ye ithal edilip edilmediği tespit edilip karar yerinde tartışılarak ulaşılacak sonuca göre dava konusu çekicilerin müsaderesine veya iadesine karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve eşyanın niteliğinde hataya düşülerek suçta kullanılan eşya olarak kabul edilmek suretiyle iade kararı verilmesi, SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün isteme aykırı olarak ( BOZULMASINA ), 14.03.2011 günü oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E. 2010/14558 16 16 K. 2010/14136 T. 15.12.2010 • PARADA SAHTECİLİK ( Bir Kişi Hakkında Birden Çok Kesinleşmiş Mahkumiyet Hükmü Bulunması Halinde İnfaz Rejimleri Farklı Olsa da Cezaların İnfazları İle Deneme Sürelerinin Çakışmasının Önlenmesi Amacıyla ve İnfazda Kolaylık Sağlanması İçin Cezaların Toplanması Gerektiği ) • CEZALARIN TOPLANMASI ( Parada Sahtecilik - Bir Kişi Hakkında Birden Çok Kesinleşmiş Mahkumiyet Hükmü Bulunması Halinde İnfaz Rejimleri Farklı Olsa da Cezaların İnfazları İle Deneme Sürelerinin Çakışmasının Önlenmesi Amacıyla Toplanması Gerektiği ) • BİRDEN ÇOK KESİNLEŞMİŞ MAHKUMİYET HÜKMÜ BULUNMASI ( Halinde İnfaz Rejimleri Farklı Olsa da Cezaların İnfazları İle Deneme Sürelerinin Çakışmasının Önlenmesi Amacıyla ve İnfazda Kolaylık Sağlanması İçin Cezaların Toplanması ve Tek Bir Şartla Tahliye Tarihi ve Deneme Süresi ve Bihakkın Tahliye Tarihinin Saptanması Gerektiği - Parada Sahtecilik ) • TAHLİYE TARİHİ ( Parada Sahtecilik - Bir Kişi Hakkında Birden Çok Kesinleşmiş Mahkumiyet Hükmü Bulunması Halinde İnfaz Rejimleri Farklı Olsa da Cezaların İnfazları İle Deneme Sürelerinin Çakışmasının Önlenmesi Amacıyla Tek Bir Şartla Tahliye Tarihi ve Deneme Süresi ve Bihakkın Tahliye Tarihinin Saptanması Gerektiği ) 5275/m.99,107 ÖZET : Bir kişi hakkında birden çok kesinleşmiş mahkumiyet hükmü bulunması halinde, infaz rejimleri farklı olsa da, cezaların infazları ile deneme sürelerinin çakışmasının önlenmesi amacıyla ve infazda kolaylık sağlanması için cezaların toplanması, tek bir şartla tahliye tarihi, deneme süresi ve bihakkın tahliye tarihi saptanması gerekir. DAVA : Hükümlü Metin'in, piyasaya sahte para sürmek suçundan ( İzmir Dokuzuncu Ağır Ceza Mahkemesi )'nin 16.07.2007 tarihli ve 2007/121 esas, 2007/246 sayılı kararı ile mahkum olduğu 2 yıl 6 ay hapis cezası ile kamu malına zarar vermek suçundan ( İzmir Onbirinci Asliye Ceza Mahkemesi )'nin 30.12.2008 tarihli ve 2007/473 esas, 2008/866 sayılı kararı ile mahkum olduğu mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilen 4 ay hapis cezasının infazı sırasında, bu cezaların toplanması talebinin reddine dair ( İzmir Dokuzuncu Ağır Ceza Mahkemesi )'nin 03.05.2010 tarihli ve 2010/428 değişik iş sayılı kararına yapılan itirazın kabulü ile anılan kararın kaldırılmasına, 2 yıl 6 ay hapis cezası ile 4 ay hapis cezasının 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 99. maddesi uyarınca 2 yıl 10 ay hapis olarak toplanmasına dair ( İzmir Onbirinci Ağır Ceza Mahkemesi )'nin 02.06.2010 tarihli ve 2010/452 değişik iş sayılı kararını kapsayan infaz dosyası ile ilgili olarak; 17 17 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 99. maddesinde yer alan "Bir kişi hakkında hükmolunan her bir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar. Ancak bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler bulunur ise, 107. maddenin uygulanabilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı istenir." biçimindeki düzenleme karşısında, toplamanın şartla salıverilme için gerekli olduğu, infaz biçimi, infaz edilecek ceza süresi ve infaz sonuçları farklı bulunan cezaların toplanmasının karışıklıklara yol açacağı, somut olayda mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilen ilamdaki cezanın diğer ceza ile toplanmasının mümkün olmadığı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 21.10.2010 gün ve 65253 sayılı Kanun Yararına Bozma istemine atfen Yargıtay C.Başsavcılığı'nın 09.11.2010 gün ve KYB-2010/275425 sayılı ihbarnamesi ile Dairemize tevdii kılınmakla incelendi: Gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : 1-Hükümlü Metin'in, İzmir Dokuzuncu Ağır Ceza Mahkemesi'nin 16.07.2007 gün ve 2007/121-246 sayılı kararı ile parada sahtecilik suçundan 5237 sayılı TCK'nın 197/1, 62. madde ve fıkraları uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırıldığı, 2-İzmir Onbirinci Asliye Ceza Mahkemesi'nin 30.12.2008 gün ve 2007/473 Esas 2008/866 Karar sayılı kararıyla hükümlünün, mala zarar verme suçundan 5237 sayılı TCK'nın 152/1-a., 168/1., 58/6. madde ve fıkraları uyarınca 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezasının infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verildiği, 3-İzmir C.Başsavcılığı tarafından hükümlü hakkındaki ilamlarda yer alan hapis cezalarının toplanmasına karar verilmesinin talep edilmesi üzerine, İzmir Dokuzuncu Ağır Ceza Mahkemesi'nin 03.05.2010 gün ve 2010/428 D.İş sayılı kararıyla özetle, infaz biçimi, infaz sonuçları ve infaz edilecek ceza süresi birbirinden farklı olan ilamlarda belirtilen cezaların toplanmasının mümkün olmadığı, İzmir Onbirinci Asliye Ceza Mahkemesi kararındaki hükmün infazında 5275 sayılı Yasa'nın 108. maddesinin, Dokuzuncu Ağır Ceza Mahkemesi kararındaki hükmün infazında ise aynı Yasa'nın 107. maddesinin uygulanacağı; anılan maddelerde infaz edilecek ceza süresi ve infaz sonuçlarının farklı olarak düzenlenmesi nedeniyle ilamlardaki hapis cezalarının toplanamayacağı gerekçesiyle talebin reddine karar verildiği, 4-İzmir C.Başsavcılığı'nın bu karara itirazı ve mahkemenin itirazı reddetmesi üzerine, itirazı inceleyen İzmir Onbirinci Ağır Ceza Mahkemesi'nin 02.06.2010 gün ve 2010/452 D.İş sayılı kararıyla özetle, 5275 sayılı Yasa'nın 99. maddesinde aynı Yasa'nın 107. maddesinin yani şartla tahliye hükümlerinin uygulanabilmesi için mahkemeden bir toplama kararı isteneceğinin amir hüküm olduğu, maddede herhangi bir istisnaya yer verilmediği, zira yasanın amacının içtimalı bir hüküm için tek bir deneme süresinin belirlenmesi ve hükümlerin infazı sırasında bir ilamın ceza müddetinin diğer cezanın deneme süresi içerisine girmesini engellemek olduğu, mükerrirler için şartla tahliye süresinin farklı olmasının farklı infaz rejimine tabi olduğu anlamına gelmeyeceği, infazı yapacak olan C.Başsavcılığı'nın her bir ilamın yatar 18 18 sürelerini ayrı ayrı hesaplayıp müddetnamede göstermesinin olanaklı olduğu gerekçesiyle itirazın kabulü ile İzmir Dokuzuncu Ağır Ceza Mahkemesi kararının kaldırılmasına, hükümlü hakkındaki hapis cezalarının 5275 sayılı Yasa'nın 99. maddesi gereğince toplanarak 2 yıl 10 ay hapis cezası olarak infazına karar verildiği, Dosya içeriğinden anlaşılmıştır. 5275 sayılı Yasa'nın 99. maddesine göre, bir kişi hakkında hükmolunan her bir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar; ancak, bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler bulunur ise 107. maddenin uygulanabilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı istenir. Bu düzenleme ile, hükümlünün birden çok kesinleşmiş mahkumiyetinin bulunması halinde infazda kolaylık sağlanması için cezaların toplanması, infazı gereken tüm hapis cezaları için toplam süre üzerinden tek bir şartla tahliye tarihi, deneme süresi ve bihakkın tahliye tarihinin saptanması ve cezaların infazları ile deneme sürelerinin çakışmasının önlenmesi amaçlanmaktadır. Hükümlü hakkında tayin olunan hürriyeti bağlayıcı cezaların şartla tahliye süreleri ve infaz rejimlerinin farklı olması anılan Yasa maddesinin uygulanmasına engel değildir. Cezaların infazındaki bu farklılık, şartla ve bihakkın tahliye tarihlerinin de farklı olmasını gerektirmeyecek, hükümlünün farklı süre ve rejimlere tabi her bir cezası açısından cezaevinde geçireceği sürelerin C.Başsavcılığı tarafından müddetnamede gösterilmesi yeterli olacak ancak yine toplam ceza süresi üzerinden tahliye tarihleri hesaplanacaktır. SONUÇ : Bu itibarla, İzmir Dokuzuncu Ağır Ceza Mahkemesi kararının kaldırılarak hükümlü hakkındaki cezaların toplanmasına ilişkin İzmir Onbirinci Ağır Ceza Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan ve Adalet Bakanlığı'nın kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriği yerinde görülmediğinden istemin ( REDDİNE ), dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 15.12.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ E. 2009/7705 K. 2011/2208 T. 12.4.2011 • HIRSIZLIK ( Telefon Kabloları Çalınmak İstenirken Zorunlu Olarak Kesilmesi Malın Aynına Zarar Verildiği/Hırsızlık Suçu Dışında Ayrıca Mala Zarar Verme Suçundan da Ceza Verilemeyeceği ) 19 19 • BİLEŞİK SUÇ ( Telefon Kabloları Çalınmak İstenirken Zorunlu Olarak Kesilmesi - Hırsızlık Suçu Dışında Ayrıca Mala Zarar Verme Suçundan da Ceza Verilemeyeceği/Malın Aynına Zarar Verildiği ) • MALA ZARAR VERMEK ( Telefon Kabloları Çalınmak İstenirken Zorunlu Olarak Kesilmesinin Bu Nitelikte Olmadığı - Hırsızlık Suçundan Ceza Verilmesi Gerektiği ) 5237/m. 42, 44, 142/1, 151 ÖZET : Sanık tarafından katılan kuruma ait telefon kablolarının çalınmak istenmesi sırasında zorunlu olarak kesilmesi suretiyle, çalınmak istenen malın aynına zarar verildiği anlaşılan olayda, hırsızlık suçu dışında ayrıca mala zarar verme suçundan da ceza verilemez. DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : Tekerrüre esas mahkumiyeti nedeniyle sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 58. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. Sanık tarafından katılan kuruma ait telefon kablolarının çalınmak istenmesi sırasında zorunlu olarak kesilmesi suretiyle, çalınmak istenen malın aynına zarar verildiği anlaşılan olayda, hırsızlık suçu dışında ayrıca mala zarar verme suçundan da ceza verilemeyeceği gözetilmeden, sanık hakkında her iki suçtan hüküm kurularak fazla ceza verilmesi, SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı ( BOZULMASINA ), 12.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ E. 2007/5799 K. 2008/17108 T. 19.11.2008 • UYUŞTURUCU MADDE İTHAL ETMEK ( Sanıkların Uyuşturucu Maddeyi Otobüsün Gizli Bölmelerine Yerleştirip Türkiye'ye Girdikleri ve Giriş İşlemlerinden Sonra Yapılan Aramada Uyuşturucu Maddelerin Ele Geçtiği Uyuşturucu Madde İthal Etme Suçunun Oluştuğu ) 20 20 • UYUŞTURUCU MADDE BULUNDURMA ( Sanıkların Uyuşturucu Maddeyi Otobüsün Gizli Bölmelerine Yerleştirip Türkiye'ye Girdikleri ve Giriş İşlemlerinden Sonra Yapılan Aramada Uyuşturucu Maddelerin Ele Geçtiği Uyuşturucu Madde Bulundurma Değil İthal Etme Suçunun Oluştuğu ) • ETKİN PİŞMANLIK ( Uyuşturucu Madde İthali - Sanığın Suçunu İnkar Eden Diğer Sanığın Suçla İlgisini Açıkladığı El Yazısı Notunu İbraz Ettiği ve Böylece Suçunun Ortaya Çıkmasına Yardım Ettiğinin Gözönüne Alınması Gerektiği ) • SUÇUN ORTAYA ÇIKMASINA YARDIM ETME ( Uyuşturucu Madde İthali Sanığın Suçunu İnkar Eden Diğer Sanığın Suçla İlgisini Açıkladığı El Yazısı Notunu İbraz Etmesi Nedeniyle ) 5237/m.188/1-3, 192/3 ÖZET : Sanıkların suç konusu uyuşturucu maddeyi otobüsün gizli bölmelerine yerleştirip Türkiye'ye girdikleri, giriş işlemlerinden sonra şüphe üzerine yapılan aramada uyuşturucu maddelerin ele geçtiği olayda sanıkların uyuşturucu maddeyi ithal kasıtları belirgin olduğundan uyuşturucu madde ithal etme suçunun oluştuğu gözetilmelidir. Sanığın suçunu inkar eden diğer sanığın suçla ilgisini açıkladığı, el yazısı notunu ibraz ettiği, böylece suçunun ortaya çıkmasına yardım ettiği gözönüne alınmalıdır. DAVA : Uyuşturucu madde ithal etmek suçundan sanıklar Afrim ve Fehmi hakkında ( İstanbul Onbirinci Ağır Ceza Mahkemesi )'nce yapılan yargılama sonucu, 27.09.2006 tarihinde 2005/235 esas ve 2006/222 karar sayı ile sanıkların eyleminin nakil amacıyla uyuşturucu madde bulundurmak suçunu oluşturduğu kabul edilerek bu suçtan kurulan mahkumiyet hükmünün sanıkların müdafileri ile suçta kullanılan aracın müsaderesi yönünden araç maliki olan ve davaya katılan şirketin vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının onama isteyen tebliğnamesi ile 11.04.2007 tarihinde Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine, 5237 sayılı TCK'nın 7/2. maddesi uyarınca değerlendirme yapılarak hüküm kurulmuş olmasına göre, yerinde görülmeyen sanıkların müdafilerinin diğer temyiz itirazları ile katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddine, ancak; 1-Uyuşturucu madde ithal etme suçu, kural olarak, uyuşturucu maddenin ülke sınırından içeri sokulması ile tamamlanır. Ancak, suçun faili uyuşturucu maddeyi gizlemeden gümrük görevlilerine kendiliğinden bildirdiği takdirde, istisna olarak, failin ithal kastının bulunmadığı ve eyleminin uyuşturucu madde bulundurma ve nakletme suçunu oluşturduğu kabul edilir. Somut olayda, sanıkların suç konusu uyuşturucu maddeyi, yurt dışında otobüsün gizli bölmelerine yerleştirdikleri ve sanık Afrim yönetimindeki bu otobüsle Türkiye'ye 21 21 girdikleri, giriş işlemlerinden sonra, şüphe üzerine otobüsün ay cihazından geçirildiği ve uyuşturucu maddelerin yerleştirildiği gizli bölmelerin belirlendiği, daha sonra bu bölmeler açılarak uyuşturucu maddenin ele geçirildiği; buna göre, sanıkların uyuşturucu maddeyi ithal kasıtları belirgin olduğundan, uyuşturucu madde ithal etme suçunun oluştuğu gözetilmeden, aramadan önce sanıkların beyana tabi tutulmadıkları gerekçesiyle, nakil amacıyla uyuşturucu madde bulundurmak suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması, 2-Sanık Afrim'in, kovuşturma aşamasındaki dilekçesi ve mahkemedeki beyanı ile diğer sanık Fehmi'nin suçla ilgisini açıkladığı, ayrıca Fehmi'nin cezaevinde kendisine gönderdiği el yazısı ile yazılmış notunu ibraz ettiği, bu nottaki imza ve yazıların Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi'nce yapılan inceleme sonucu Fehmi'ye ait olduğunun belirlendiği; böylece sanık Afrim'in, tüm aşamalarda suçunu inkar eden diğer sanık Fehmi'nin suçunun ortaya çıkmasına yardım ettiği dikkate alınarak, sanık Afrim hakkında TCK'nın 192/3. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, 3-TCK'nın 53. maddesinin ( 3 ) fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki "velayet hakkından; vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksunluğun" sadece sanıkların kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoyu haricindekiler yönünden ise yoksunluğun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesi, SONUÇ : Yasaya aykırı, sanıkların müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün isteme aykırı olarak ( BOZULMASINA ), CMUK'nın 326/son maddesi uyarınca sanıkların kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, 19.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ E. 2010/5722 K. 2010/13725 T. 30.11.2010 • RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK ( Olay Yeri Tutanağına Göre İki Adet Sahte Sürücü Belgesi Bulunduğu Anlaşılmakla Hangi Sürücü Belgesinden Hüküm Kurulduğu ve Zoralıma Karar Verildiğinin Kararda Belirtilmesi Gerektiği ) • SAHTE SÜRÜCÜ BELGESİ NEDENİYLE SAHTECİLİK ( Olay Yeri Tutanağına Göre İki Adet Sahte Sürücü Belgesi Bulunduğu Anlaşılmakla Hangi Sürücü Belgesinden Hüküm Kurulduğu ve Zoralıma Karar Verildiğinin Kararda Belirtilmesi Gerektiği ) 22 22 • DENETİMLİ SERBESTLİK VE TEDAVİYE HÜKMEDİLMESİ ( Sanıklar Hakkında Cezaya Hükmedilmeden de Denetimli Serbestlik ve Tedaviye Hükmedilebileceğine Göre Her İkisine Birlikte Hükmedilmesinin Gerekçelerinin Gösterilmesi Gerektiği ) • KREDİ KARTININ KÖTÜYE KULLANILMASI ( Sahte Kredi Kartı İle Alışveriş Yapan Sanıkların Yakalandıklarında Üzerinde Başka Kredi Kartları da Bulunduğu ve Çeşitli Yerlerde Alışveriş Yaptıkları Haklarında Açılmış Başka Davalar Bulunduğu Gözetilerek Açılmış Davalar Mümkünse Birleştirilmesi Gerektiği ) 5237/m.191, 204/1, 245/2-3 ÖZET : Sanıklar hakkında bir adet sahte sürücü belgesi nedeniyle sahtecilik suçunu işledikleri ileri sürülmüş ise de, olay yeri tutanağına göre iki adet sahte sürücü belgesi bulunduğu anlaşılmakla, hangi sürücü belgesinden hüküm kurulduğu ve zoralıma karar verildiği kararda belirtilmelidir. Sanıklar hakkında cezaya hükmedilmeden de denetimli serbestlik ve tedaviye hükmedilebileceğine göre, her ikisine birlikte hükmedilmesinin gerekçeleri gösterilmelidir. Sahte kredi kartı ile alışveriş yapan sanıkların yakalandıklarında üzerinde başka kredi kartları da bulunduğu ve çeşitli yerlerde alışveriş yaptıkları, haklarında açılmış başka davalar bulunduğu gözetilerek, açılmış davalar mümkünse birleştirilmeli, değilse dosyaların özetleri tutanağa geçirilmeli, sahte kredi kartları, üreten bankalar, hamilleri, kullanılıp kullanılmadıkları araştırılarak karar verilmelidir. DAVA VE KARAR : Yargıtay Onuncu Ceza Dairesi'nin yerleşmiş kararlarında da açıklandığı üzere 5271 sayılı Yasa'nın 5728 sayılı Yasa ile değişik 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için yapılan yargılama sonunda hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması gerektiği cihetle sanıklar hakkında hapis cezası ile birlikte "tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine" hükmolunduğunun anlaşılması ve tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin geciktirilmesinin bunun niteliği ve amacı ile bağdaşmayacak olması karşısında, tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak olunmamıştır. Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanıklar müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; 1-Sanıkların olay tarihinde yakalandıklarında yapılan aramalar sonucunda 1 adet sahte sürücü belgesinin ele geçirildiğinden bahisle resmi belgede sahtecilik suçunu işledikleri iddia olunmuş ise de; 25.05.2006 05:30 tarihli tutanakta sanıkların yakalanmadan önce kaçtıkları istikamette bulunan bir akaryakıt istasyonunun çöp 23 23 bidonunda bulunduğu aynı günlü 07:15 saatli tutanakta ise sanık Z.İsmet'in üzerinden ele geçirildiği belirtilen kimin fotoğrafının bulunduğu anlaşılamayan Kamil adına düzenlenmiş 1 adet ve sanık Vural'ın üzerinden ele geçirilen adına düzenlenmiş 1 adet olmak üzere toplam 2 adet sürücü belgesinin emanette kayıtlı bulunduğu, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi'nin 28.09.2006 ve 13.07.2007 tarihli raporları ile her iki sürücü belgesinin de sahte olduğunun anlaşılması karşısında; hangi sürücü belgesinden hüküm kurulduğu anlaşılmayacak biçimde sanıkların mahkumiyetlerine ve her iki sürücü belgesinin zoralımına karar verilmesi, 2-Sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK'nın 5560 sayılı Yasa ile değişik 191/2. maddesi uyarınca aynı maddenin birinci fıkrası uyarınca cezaya hükmedilmeden önce sadece tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi mümkün bulunduğu halde müdafilerinin lehe olan yasa maddelerinin uygulanması talebine rağmen hiçbir gerekçe gösterilmeden aleyhlerine olacak biçimde 191/1-6. maddeleri uyarınca uygulama yapılması, 3-Sanıkların olay tarihinde bir akaryakıt istasyonunda sahte bir kredi kartı ile alışveriş yaptıkları ihbarı üzerine yakalandıklarında araçları ve üzerlerinde yapılan aramalarda toplam 18 adet sahte kredi kartı ve bu kartlarla alınmış çeşitli eşyaların ele geçirildiğinin iddia olunması, sanıkların bu kartlar ile yol boyunca çeşitli yerlerde alışveriş yaptıklarını savunmaları, haklarında işyerinden yaptıkları alışveriş nedeni ile dolandırıcılık suçundan Dairemizce incelemesi yapılan Edirne Birinci Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2006/261 Esas sırasında kayıtlı ayrı bir kamu davası açıldığı ayrıca Gelibolu C.Başsavcılığı'nca 2006/518 sırasında kayıtlı bir soruşturma yürütüldüğü ve kartların manyetik şeritleri üzerindeki bilgiler ile bankalararası kart sistemindeki kullanım durumları incelenmeden düzenlenen banka cevapları ve Adli Tıp Kurumu raporunun hükme esas alınmaya yeter nitelikte bulunmadıkları anlaşılmakla; sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartının kullanılmaması halinde 5237 sayılı TCK'nın 245/2. maddesinde öngörülen suçu, kullanılıp yarar sağlanması durumunda ise 5237 sayılı TCK'nın 245/2 ve 3. maddelerinde öngörülen suçlan oluşturacağı da gözetilerek bağlantılı bulunan belirtilen soruşturma ve dava dosyası getirilip incelenerek mümkünse davaların birleştirilmesi, değil ise ilgili dava veya soruşturma dosyalarının özetlerinin duruşma tutanağına geçirilip bu davayı ilgilendiren bilgi ve belgelerin onaylı örneklerinin dosya arasına konulması, suça konu kartlar Bankalararası Kart Merkezi'ne ( BKM ) incelettirilerek gerçek numaraları, hamilleri, üreten bankalar ile herhangi bir ATM veya POS cihazında kullanılıp kullanılmadıklarının araştırılması, toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirilip sonucuna göre aynı kartların birden çok yerde kullanılması halinde zincirleme suç hükümleri de tartışılmak suretiyle sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, Kabule göre de, 4-Suça konu sahte sürücü belgeleri ve kredi kartlarının dosyada delil olarak saklanması yerine zoralımına karar verilmesi, 5-Yargılama giderinin sanıklardan müteselsilen tahsiline karar verilmesi suretiyle CMK'nın 326/2. maddesine aykırı davranılması, 24 24 SONUÇ : Yasaya aykırı, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu nedenlerden dolayı 5320 sayılı Yasa'nın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), ceza miktarı itibari ile kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 30.11.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi. 25 25