GÜNCEL Birliğimiz Derik"te Hasar Tespit Çalışması Yaptı
Transkript
GÜNCEL Birliğimiz Derik"te Hasar Tespit Çalışması Yaptı
Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği adına SA H İ Bİ Gültan KIŞANAK Tuncer BAKIRHAN YAYIN DANIŞMA KURULU Kerem DURUK Hediye KILINÇ Metin AKDENİZ Seher TÜMER Erdal BALSAK Halil BAYHAN YAYIN YÖNETMENİ İdris ELHAKAN İLETİŞİM ADRESİ Şehitlik Mahallesi İstasyon Caddesi Sümerpark Yerleşkesi Merkez Bina K:2 Yenişehir - Diyarbakır Tel: 0 412 224 53 37 Faks: 0 412 224 53 38 E-Posta: basin@gabb.gov.tr Web: www.gabb.gov.tr BASIMEVİ: Gün Matbaası Beşyol Mah. Akasya Sok. N: 23 Küçükçekmece-İSTANBUL Tel: 0212 580 63 81 GÖRSEL YÖNETMEN Naturel Basın Tel: (0412) 251 61 98 KAPAK FOTOĞRAFI www.haberdar.com Birlik Dergisi dört ayda bir ücretsiz olarak yayımlanır. Dergide yayımlanan yazılardaki görüş ve önerilerden yazarları sorumludur. 7 3 9 10 17 21 32 34 40 45 50 54 GÜNCEL 32 54 Birliğimiz Derik"te Hasar Tespit Çalışması Yaptı Cizre ve Silopi Belediyeleri ile Dayanışma Hamlesi Sur İçinde Hasar Tespit Çalışmaları Bölgeden İzlenimler AKADEMİ GÜNCEL Akademi’de Yerel Yönetimler Tartışıldı. Eğitim Müdürlüğü / son 4 ay içerisinde düzenlenen eğitimler DOSYA “Bölgesel Hasar Tespit Raporu” (Strateji Geliştirme & Dış ilişkiler ve Kadın Politikalar Müdürlüğü) MEVZUAT Harcama Yetkilisi – Birlik Yazı İşleri Müdürü Metin AKDENİZ ŞEHİR VE EŞ BAŞKAN Varto Belediyesi Eşbaşkanları ile Röportaj (Eş Bşk. Sabite EKİNCİ - Eş Bşk. Hüseyin GÜNEŞ) KADIN “Yerel Yönetimlerde Kadın Eğitimleri Devam Ediyor ” Güncel haberler “JİNEOLOJİ“den Derlenen (Kadın Politikaları Müdürlüğü) MAKALE Kamusal Alanlar - Peyzaj Mimarı Evin Dinar AKBOĞA SAĞLIK Çatışmalı Süreçte Kent ve İnsan sağlığı – Diyarbakır Tabip odası Yönetim Kurulu YEŞİL SAYFA Savaş Stratejisi ve Doğanın Yıkımı - Talat Çetinkaya GEZİ REHBERİNDEN Batman İlçelerini tanıyalım (Sason, Gercüş, Hasankeyf, Beşiri, Kozluk) KÜLTÜR Çatışmalı Süreç ve Kültürel Miras-Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültürel Miras Daire Bşk. Nevin SOYUKAYA EDİTÖR Merhaba, 2016 yılının ilk, Birliğimizin 18'inci sayısını siz değerli okurlarımıza sunuyoruz. Dünya da ekonomik, sosyal ve siyasal alt üst oluşların yaşandığı, kentlerin yeniden dizayn edildiği ve geleneksel birçok kurum ve anlayışın nitelik ve şekil değiştirdiği bir dönem de yeni sayımızla sizlerle buluşuyoruz. Dergimiz, yerel yönetimleri ilgilendiren konulara ilişkin özel temalı iki dilli olarak dört ayda bir yayımlanmakta olup, bu sayımızda Aralık 2015 – Mart 2016 dönemine ait birlik faaliyetlerimiz, yapılan eğitimler, kadın politikaları ve mevzuat bölümleri ile üye belediyelerimize ilişkin bölümler yer almaktadır. Her sayıda özel olarak hazırladığımız dosya bölümünde, yoğun çatışmaların yaşandığı, Varto, Sur, Silvan, Derik, Nusaybin, Cizre, idil, Silopi, Lice, Hakkari Merkez, Yüksekova ve Bitlis Hizan’da birlik olarak yürüttüğümüz çalışmaların sonucunda ortaya çıkan, strateji-dış ilişkiler ve kadın politikalar müdürlüklerimizin oluşturduğu “Bölgesel Hasar Tespit Raporu”na yer verilmektedir. Yine şehir ve o şehrin eşbaşkanı’nın tanıtıldığı “Şehir ve Eşbaşkan” sayfamızda; üye belediyelerimizden Varto Belediyesi’nin çalışmalarını ve eş başkanlarını sizlerle buluşturuyoruz. BİRLİK üyesi belediyelerimizin yaptığı bazı çalışmalardan kısa haberlere her sayımızda olduğu gibi bu sayımızda da yer veriyoruz. Üye belediyelerimiz dünya yerel yönetimler deneyimi açısından bir ilk olan, eştemsiliyeti esas almış, kadın politikaları daire başkanlıkları/müdürlükleri/birimleşmelerini gerçekleştirmiş, kadın çalışmaları açısından ön açıcı pratikler açığa çıkarmışlardır. Bizlerde Kadın sayfasında, katılımcılığı-kadın bakışını esas alan Kadın Politikalar Müdürlüğümüzün yürüttüğü çalışmaların materyallerine yer veriyoruz. Yine 21. yy’da iktidarlaşan - erilleşen bilimi eşitlikçi temelde yeniden tartışmaya açan “JİNEOLOJİ” yi, bizde yeniden derlediğimiz bir yazıyla sizlerle paylaşıyoruz. Dergimizin “Sağlık” bölümünün bu sayıdaki konusu ise “Çatışmalı Süreçte Kent ve İnsan Sağlığı” başlıklı yazıyı, Diyarbakır Tabip Odası Yönetim Kurulu kaleme aldı, Yine yeşil sayfamızda birlik çalışanımız Talat Çetinkaya’nın, “Savaş Stratejisi Olarak Doğanın Yıkımı” başlıklı kapsamlı değerlendirmesi, bizlere yeniden ekolojik bilinçle yaşamanın önemini hatırlatmaktadır. Birlikte belediyecilik anlayışı ile kentlerimizde yeni yaşamı inşa etmek için yolumuza devam edeceğiz. Değerli okurlarımıza dergimize gösterdikleri ilgi nedeniyle teşekkür ediyor, Yeni sayımızda tekrar sizlerle buluşabilmek dileğiyle. Dostçakalın Mardin'in Derik ilçesinde (25 Kasım 2015) tarihinde sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Yaşanan yoğun çatışmaların sonucunda yurttaşların evlerinde yaşam şartlarının zorlaştığı, 8 gün boyunca elektrik, su sıkıntısının yaşandığını dile getirdiler. Birliğimiz Derik"te Hasar Tespit Çalışması Yaptı Sokağa çıkma yasağının 8. günde kalkmasının ardından, (04.12.2015) tarihinde Derik belediyesi’nin talebi üzerine Birliğimiz, Mardin Büyükşehir Belediyesi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Kızıltepe Belediyesi tarafından İlçede hasar tespit çalışmaları yürütüldü. Hasar tespit çalışmaları esnasında, ilçede yakılmış ya da zarar görmüş evler, dükkanlar, harabe haline gelen sokaklar ve besicilerin yetiştirdiği hayvanlarının telef olduğu izine rastlandı. Özellikle 4 mahallede bazı ev ve işyeri kullanılamaz halde. Yoğun çatışmaların yaşandığı Dağ, Küçükpınar, Cevizpınar ve Kale mahallelerinde patlamalar nedeniyle hasar gören içme suyu şebekesinin kesildiği, yurttaşların damlarında bulunan su depolarının zarar gördüğü, elektrik direklerinin devrildiği sokaklarda, kurşunlara hedef olmuş araçlar bulunuyor. Yoğun çatışma ve patlamalar sebebiyle mahalle sakinlerinin evlerini terk etmeleri sebebiyle özel değerli eşyalarının çalındığı ve evini terk etmeyenlerin ise sokaktan uzak mutfak bölümünde günlerce, aç, susuz kaldıkları tespit edildi. Birlik Ocak - Mayıs 2015 3 Birlik Ocak - Mayıs 2016 4 mahallede kurşunlara hedef olan kimi evlerin harabeye uğradığı, ev eşyalarının talan edildiği, özel değerli eşyaların çalındığı ve hayvanların telef edildiği izlendi. GABB üyesi belediyeler, Mardin Büyükşehir belediyesi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Kızıltepe Belediyesi ve Derik belediyesiyle ortaklaşa 40 kişilik mimar, inşaat ve elektrik mühendisleri, şehir plancıları ve yapı-kontrol teknik çalışanlarından oluşan ekipler ilk etapta belediye hizmet binasında bir araya gelerek, incelemeler esnasında ne tür hizmetler yürütüleceği konusunu görüştüler. Teknik ekipler daha sonra Dağ, Küçükpınar, Cevizpınar ve Kale mahallelerinde yapı kontrol ve hasar tespiti için çalışmalarını ikişer kişiden oluşan grup- lar halinde yürüttü. Bu çalışmaların sonucunda ortaya çıkan zarar ziyan ve tüm hasar formları birliğimiz teknik komisyonuna sunuldu, en önemlisi yoğun zarar gören yurttaşların zarar ziyanlarının giderilmesi konusu birliğimiz üyeleriyle ortaklaşa ele alındı. Yürütülen bu çalışmalar neticesinde elde edilen görüntü materyalleriyle tespit edilmiş hasar tespitleri az hasarlı ve çok hasarlı olarak yapılarda oluşan iç ve dış mekansal hasarlar ayrıca yurttaşların zarara uğrayan ev eşyalarının durumu da belgelenerek, bir rapor halinde zarar ziyanların tespiti kamuoyuyla paylaşıldı. Sur İlçesinde Hasar Tespit Çalışmaları Diyarbakır'ın Sur ilçesinde (30 Kasım 2015) tarihinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı, yaşanan yoğun çatışmalar sebebiyle; ilçede yaşayan yurttaşlar elektrik, su sıkıntısı, şiddetli sarsıntılardan dolayı camlarının sürekli kırıldığını ve gıda ihtiyaçlarının tükendiğini dile getirdiler. 6 mahallede ise patlayıcıların ve kurşunların hedefi olmuş, apartman ve meskenlerin adeta yıkık harabeye olduğu ev eşyalarının talana uğradığı tespit edilmiştir, ilçede yaşamını sürdüren yurttaşlar yardım eli uzatılmasını, zorlaşan yaşam koşulları karşısında seslerinin duyulmasını istemişlerdir. Birlik Ocak - Mayıs 2015 5 Birlik Ocak - Mayıs 2016 Sokağa çıkma yasağının kısmen sürdüğü mahallelere patlamamış mühimmatların imha edilmesi nedeniyle söz konusu yerlere güvenlik sebebiyetiyle girilememektedir. Harabeye dönen ilçede savaşları aratmayan yoğun çatışmalardan etkilenen Sur’da her şeye rağmen yaşamın sürdüğü diğer 9 mahallede ve ilçenin en işlek yerlerinden Melikahmet caddesindeki işyerlerinde yerinde incelemeler yapıldı. (04.02.2016) tarihi itibariyle Birliğimiz, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Sur belediyesinin ortaklaşa yürüttükleri hasar tespiti ve onarım çalışmalarımız halen devam etmektedir. Çalışmalar esnasında, ilçede yakılmış, yıkılmış, talan edilmiş ya da zarar görmüş apartman, evler ve işyerleri, harabe haline gelmiş cadde ve sokaklarda patlamamış mühimmat izlerine rastlandı. Özellikle Hasırlı, Cevatpaşa, Fatihpaşa ve Cemal Yılmaz mahallelerinde içme suyu şebekesinin tamamen kesildiği, elektrik direklerinin devrildiği, yurttaşların tamamen boşalttığı evlerinin, işyerlerinin ve inanç yerlerinin tamamen zarar gördüğü, yoğun çatışma ve patlama seslerinin duyulduğu yerler tamamen yok olmuş yaşanamaz durumdadır. Yoğun çatışmanın yaşandığı ilçenin diğer 9 mahallesinde (27 Ocak 2016) tarihinde ilçe kaymakamlığınca sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, bu esnada ev aramaları yapılırken yurttaşların çoğu evlerini terk etmek zorunda kalmış, (03 Şubat 2016) 6 gün süren yasağın kaldırılmasının hemen ardından Sur belediyesinin talebi üzerine patlamalardan dolayı zarar görmüş, yardım bekleyen yurttaşlar için GABB, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Sur belediyesi tarafından ortaklaşa oluşturulan hasar tespit komisyonu incelemede bulunmuş ve ilçede halen çalışmalar aralıksız sürmektedir. 15 kişilik basın, zabıta, inşaat mühendisi, yapıkontrol ve teknik elemanlardan oluşan hasar tespit komisyonu ekipleri çalışmaların başında ilk etapta belediye hizmet binası meclis toplantı salonunda bir araya gelerek, ne yapılabilir konusunda görev dağılımında bulundu. Ayrıca Sur belediyesi giriş katında bir kriz masası oluşturularak halkın sorunlarına cevap olunmaya çalışılıyor. Teknik ekipler İskenderpaşa, Abdaldede, Alipaşa, Lale bey, Süleyman Nazif, Ziya Gökalp, Caminebi, Camikebir, Melikahmet mahallelerinde yapı kontrol ve hasar tespiti için çalışmalarını ikişer gruplar halinde sürdürmektedir. Bu çalışmaların sonucunda komisyon ortaya çıkan zarar ziyan formlarını belediye yetkililerine sunarak, en önemlisi aciliyet gereken yerlerde yoğun zarar gören yurttaşlara hasarların giderilmesi konusunda yerinde çalışma yürüterek yurttaşlara yardımda bulunulmaktadır. Cizre ve Silopi Belediyeleri ile Dayanışma Hamlesi Birliğimiz, Diyarbakır büyükşehir belediyesi, Mardin büyükşehir belediyesi, Silopi belediyesi ve Cizre belediyesi ortaklaşa kentsel altyapının onarımı, hasar tespiti ve gıda ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik çalışmalar sürüyor. Yürütülen bu çalışmalar ihtiyaç doğrultusunda devam etmektedir. 2015 yılı Ağustos ayından beri bölgede yaşanan çatışmalı süreçten birebir etkilenen yerleşim yerlerindeki üye belediyelerimize desteklerimiz devam etmektedir. Yaşanan yıkımı bir afet ve acil durum olarak ortaya koyan birliğimiz bu doğrultuda yaraları sarmaya ve çözüm gücü olmayı kendine amaç edinmiştir. Silopi ve Cizre ilçelerinde uygulanan sokağa çıkma yasakları kaldırıldığı andan itibaren birliğimiz üye belediyelerimizin ihtiyaçları doğrultusunda Cizre ve Silopi’de yurttaşlara sunulan hizmet kalitesinin artırılması yönünde çalışmalara hızlı ve etkin bir şekilde başlamıştır. Çatışmalı süreçten etkilenen yerleşimlerdeki altyapı ve üstyapı alanındaki tespitler hızlı bir şekilde yapılmaya devam etmektedir. Cizre belediyesinin talebi doğrultusunda birliğimize üye belediyelerden mühendis ve mimarlardan oluşan teknik ekipler hasar tespit çalışmalarına devam etmektedir. Çalışmaya kurumsal olarak katılan TMMOB ve gönüllü mühendis, mimarlarla çalışmalar koordineli bir şekilde yürütülmektedir. Özellikle altyapıda su ve kanal ile ilgili yaşanan sorunlara çözüm gücü olmak amacıyla belediyelerimize ilgili teknik destek birimleri yönlendirilmiş ve sorunlara müdahale kapasitesinin artırılması yönünde çalışmalar yapılmıştır. Bu kapsamda Diyarbakır DİSKİ, Van VASKİ ve Mardin MARSU idareleri Cizre ilçesine yeterli teknik donanıma sahip ekiplerle destek sunmuş ve çalışmalarını sürdürmektedirler. Aynı şekilde 10.000 kişilik yemek çıkarma kapasiteli yemekhane, itfaiye hizmetleri, arama-kurtarma hizmetleri, temizlik hizmetleri ile ilgili üye belediyelerden gerekli teknik ekipler, araç ve ekipmanlar dayanışma amacıyla Cizre’ye gitmiş ve çalışmalarına başlamışlardır. Birlik Ocak - Mayıs 2015 7 Birlik Ocak - Mayıs 2016 GABB olarak “birlikten kuvvet doğar” şiarımızla üye belediyelerimiz arasında dayanışmanın tam da zor zamanlarda ortaya çıkarılması gerekliliğini savunuyoruz. Cizre ve Silopi’de yaşayan yurttaşlarımızın belediye hizmetlerinden en verimli şekilde faydalanabilmeleri için çalışmalarımız devam edecektir. Ayrıca bölgemizde yoğun çatışmaların yaşandığı kentlerde; Birlik üyesi bir kısım belediyelerde meydana gelen olaylar nedeniyle içme suyu ve kanalizasyon hatları ile üst yapıda büyük yıkımlar oluşmuş, hatlar kısmen kullanılamaz hale gelmiş ve şehirlerde yaşayan vatandaşlara hizmet sunulamaz bir hal almıştır. Söz konusu ortamlar sebebiyle vatandaşların evleri büyük hasar görmüş işyerleri yıkıma uğramıştır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği, üye belediyelerinin de ihtiyaçları doğrultusunda; zor durumdaki belediyeler için her türlü yardım ve desteği sağlayacaktır. Bu amaçla, Birlik tarafından bir dayanışma hamlesi başlatılmıştır. Dayanışma için banka hesap numarası ek’te sunulmuştur. Bu dayanışma Birlik çatısı altında koordine edilecektir. Üye belediyelerimizin, diğer yerel kuruluşların, STK'lar ile meslek odalarının ve birliklerin bir insanlık görevi olan başlattığımız bu dayanışmaya her türlü desteği verecekleri inancındayız. Saygılarımızla kamuoyuna duyurulur. HESAP NUMARASI Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği Halk Bankası Ofis Şubesi(0325) TL Hesabı: IBAN: TR18 0001 2009 3250 0016 0001 51 ‘ Birliğimiz Yerel Yönetimler Akademisi üye belediyelerimizin eşbaşkan, eşbaşkan yardımcıları ve meclis üyelerine yönelik karma olarak bir eğitim çalışması gerçekleştirdi. AKADEMİDE Yerel Yönetimler TA R T I Ş I L D I Eğitim programına toplamda 30 belediye seçilmişi katıldı.15 gün boyunca süren eğitim programı, Diyarbakır Kayapınar Belediyesi Amed Spor Kompleksi Toplantı Salonu’nda yapıldı. Yerel Yönetimler Akademimizce görevlendirilen uzman eğitmenler tarafından verilen eğitim programında, Yerel yönetimlerin demokratikleşmesi ve bu çerçevede tartışmalar yürütüldü. Belediyelerin mevzuatları, çalışma esasları üzerine bilgilendirme sunumları yapıldı. Ayrıca eğitimde, belediyelerin geçmiş deneyimleri paylaşıldı ve nasıl bir yerel yönetim anlayışı yürütülmeli konuları irdelenerek, görüş ve öneriler sunuldu. Birliğimizce Aralık 2015 - Mart 2016 Döneminde Düzenlenen Eğitimlerin Bilgileri Sıra Toplantı Adı Toplantı Yeri Toplantı Tarihi Katılım Toplantı Gün Sayısı Süresi 1. Kadın Seçilmişler / Personelleri Eğitimi Diyarbakır 12 Kasım – 13 Aralık 2015 10 10 2. Belediye Seçilmişleri Eğitimi Diyarbakır 30 Kasım – 14 Aralık 2015 32 15 3. Toplumsal Cinsiyet Eğitimi Mardin 2-23 Ocak 2015 55 2 4. Belediye Kadın Politikaları Eğitimi Diyarbakır 14 Ocak -15 Şubat 2016 22 30 5. Belediye Seçilmişleri Eğitimi Diyarbakır 16-30 Ocak 2016 24 15 6. Toplumsal Cinsiyet Eğitimi Halfeti 5 Şubat 2015 45 1 7. Toplumsal Cinsiyet Eğitimi Cizre 11 Şubat 2015 32 1 8. Toplumsal Cinsiyet Eğitimi Bağlar 17, 20 ve 24 Şubat 2015 45 3 9. Belediye Seçilmişleri Eğitimi Diyarbakır 16 Şubat – 1 Mart 2016 36 15 Toplam 301 92 Birlik Ocak - Mayıs 2015 9 Birlik Ocak - Mayıs 2016 GABB BÖLGESEL HASAR TESPiT RAPORU Güneydoğu Anadolu Bölgesi belediyeler Birliği, Ağustos 2015 - Ocak 2016 Bölgesel Hasar Tespit Raporu; çatışmaların yaşandığı ve sokağa çıkma yasağı ilan edilen ilçelerde hasar tespitini, ekolojik tahribatı, kadınların etkilenme düzeyi ile yaşam ve hak ihlalleri anlatılıyor… 2011 yılında yaşadığımız Van depremi ve 2014 yılında Irak'ta ŞengalliEzidilerin DAİŞ tarafından katliamla yüz yüze bırakılmaları karşısında bölgeye büyük bir insan akışının olmuş, aynı yıl içerisinde Kobanê Savaşı sürecinde Kobanê halkının Suruç, Adıyaman, Şanlıurfa ve Diyarbakır gibi kentlere gelmek zorunda kalmıştır. GABB, bu durumları afet ve acil durumlar olarak tanımlayıp yaşanan insani krize yerel yönetimlerle birlikte çözüm bulmaya çalışmıştır. Özellikle savaş, afet ve acil durumlarda lojistik konusunda yardımların organize edilmesi, üye belediyeler arası dayanışma ağlarının güçlendirilmesi, uluslararası toplumda duyarlılık oluşturma, düzenli raporlama gibi konularda adımlar atılmıştır. Bu çerçevede, bölgemizde son dönemlerde yaşanan çatışmalı ortamın yarattığı ağır tahribat üzerine GABB olarak, Ağustos 2015-Ocak 2016 arası dönemi kapsayan bir Bölgesel Hasar Tespit Raporu hazırladık. Rapor, çatışma yaşanan ve sokağa çıkma yasağı bulunan ilçelerde hasar tespitini, ekolojik tahribatı, kadınların etkilenme düzeyi ile yaşam ve hak ihlallerini içermektedir. Rapor hazırlandığı esnada, Sur, Cizre ve Silopi ilçelerinde sokağa çıkma yasaklarının ve çatışmaların yüksek yoğunlukta devam etmesi nedeniyle, bu ilçelerdeki tahribatın son durumu, özellikle hasar tespit kısmında yansıtılamamıştır. Bu raporda ortaya konan hasar tespit verilerinin elde edilmesini sağlayan saha çalışmaları, kent merkezlerine ağır silahlar ve ordu birliklerinin girdiği Aralık 2015 öncesinde yapılmıştır. Başta adı geçen bu ilçeler olmak üzere, tüm bölge gerçekleşen insani tahribat, göç etmek zorunda kalan insan sayısı, yıkılan ve kullanılamayacak hale gelen yapı stoku sayısı Aralık 2015 sonrasında kat be kat artmış ve ne yazık ki hala da artmaktadır. Kent merkezlerinde ağır silahların kullanılması sonucu ortaya çıkan yıkım, geçici olarak yer değiştirdiği varsayılan nüfusun ciddi bir barınma sorunu ile karşı karşıya kalmasına yol açmıştır. 11 Ocak 2016 tarihinde İçişleri Bakanlığı tarafından verilen bilgilere göre; Şırnak'ın Cizre ve Silopi, Diyarbakır'ın Sur ve Mardin'in Nusaybin ilçelerinin toplam nüfusu olan 439 bin kişinin yüzde 50'si bölgedeki çatışmalardan etkilenmiştir. Etkilenen nüfus sayısı 220 bin 400 olarak açıklanmıştır. 4 ilçeden göç edenlerin sayısı ise 93 bin civarında olduğu belirtilmiştir. İç göç süreçlerinde kesin veriler ortaya koymanın pratik imkânsızları göz önünde bulundurulduğunda bu sayının belirtilenden daha fazla olması kuvvetle muhtemeldir. Yerel kaynaklardan alınan bilgilerin derlenmesi sonucunda, göç akışlarının şimdilik yakın kentsel ve kırsal alanlara doğru olduğunu söylemek mümkündür. Cizre ve Silopi’den Şırnak ili merkezine, Nusaybin’den Mardin ili merkeze Diyarbakır’da ise Silvan ve Sur ilçelerinden kent merkezindeki diğer ilçelere doğru bir göç akışının gerçekleştiği tespit edilmiştir. Belediyeler, ilgili sivil toplum ve yardım kuruluşları ile görüşerek elde ettiğimiz tahmini veriler toplandığında, hala devam etmekte olan göç dalgasının İç İşleri Bakanlığı tarafından ortaya konan bilançodan 2 katı büyüklüğünde olduğu ve artışın devam ettiği görülmektedir. Yaşanan süreçte, insan hakları ve yaşam hakkı ihlallerine ilişkin oldukça kaygı verici bir tablo söz konusudur. 10 Ocak 2016 tarihine kadar, 7 ilin 20 ilçesinde onlarca mahalleyi kapsayacak şekilde 56 kez ilan edilen sokağa çıkma yasakları, toplamda 288 günü bulmuş durumdadır. Yaşamını kaybeden başta engelli ve çocuklar olmak üzere sivil sayısı ise her geçen gün artmaktadır. Birlik Ocak - Mayıs 2015 11 Birlik Ocak - Mayıs 2016 FiZiKi HASAR TESPiT ÇALIŞMASI ÇALIŞMAveYÖNTEMİ ZAMAN DİLİMİ GABB tarafından saha çalışmaları yürütülürken üç çalışma metodu benimsenmiştir: 1. TMMOB 'nin Diyarbakır, Mardin ve Van'daki İKK ( İl Koordinasyon Kurulu) kurulları ile birliğimiz tarafından görüşülmüş ve hazırlanan ortak standart form ile sahaya çıkılmıştır. (Suriçi, Nusaybin, Cizre, Dargeçit, Dicle, Bismil) 2. Üye belediyelerimizin mühendis, mimar ve teknikerlerinden oluşan teknik personellerlerle, ortalama 50 kişilik ekiplerle sahaya çıkılıp saha çalışmaları yürütülmüştür (Suriçi, Nusaybin, Silvan, Derik) 3. Çatışmadan zarar gören yerleşim yerlerinde kendi özgücüyle veya çevre belediyelerden gelen teknik ekiple hasar tespit tutanakları tutan belediyelerimizden ilgili hasar tespit tutanakları istenmiş ve arşivlenmiştir. ( Şemdinli, Yüksekova, Lice, Varto, Beytüşşebap) Bütün yerleşim yerlerinde çatışmalı süreç eş zamanlı ol- madığı için ve bazı yerleşim yerlerinde (Nusaybin, Suriçi örneği) birden çok defa sokağa çıkma yasakları ve çatışmalı süreç yaşandığı için Ağustos 2015-Ocak 2015 ayları arasındaki zaman dilimi bu raporda işlenmiştir. Ayrıca Birliğimiz tarafından Ekim ayında Fransa merkezli, bütün dünyada çatışmalı süreçlerde ve afet durumlarında hasar tespit çalışmaları yürüten bir vakıf olan EmergencyArchitects Foundation ile iletişime geçilmiş, kendileri bölgeye davet edilmişlerdir. Grup Suriçi, Silvan ve Cizre ilçelerine gitmiş ve gözlemlerini raporlaştırmışlardır. Bu çerçevede, saha çalışmasının yürütüldüğü ve hasar tespitinin yapıldığı Varto, Cizre, Silopi, Beytüşşebap, Yüksekova, Şemdinli, Silvan, Sur, Bismil, Lice, Dicle, Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçeleri ile ilgili ayrıntılı bilgiler geniş raporumuzda yer almaktadır. Aşağıda yer alan Tablo 1’de, bu ilçelerden toplanan veriler özet biçiminde derlenmiştir: Tablo1: BÖLGESEL HASAR TESPİT RAPORU VERİLERİ 10.01.2016 itibariyle Toplam Nüfus (Köyler dahil) Çatışmadan Etkilenen Nüfus Çatışmadan Etkilenen Yapılar Hasar Tespit Saha Çalışması Sonrası Dargeçit / Mardin 28.891 15355 26 konut + 9 işyeri + 1 Kamu Binası (28.10.15 itibariyle) Hasar tespit çalışması sonrası öncekinden daha yoğun çatışmalar yaşandı. 29.12.15'te sokağa çıkma yasağı kaldırıldı. Çatışmalar yer yer devam ediyor. Nusaybin / Mardin 116.068 33922 55 Konut + 27 İşyeri + 5 Kamu Binası (28.11.15 itibariyle) Hasar tespit çalışması sonrası çok daha yoğun çatışmalar yaşandı ve devam etmekte. İç İşleri Bakanlığına göre 10.01.16 itibariyle 20 bin kişi göç etti. Derik / Mardin 61.320 14280 172 konut + 56 işyeri (04.12.15 itibariyle) Hasar tespit çalışması sonrası öncekine kıyasla çok daha yoğun çatışmalar yaşandı. Çatışmalar devam etmiyor. Silvan / Diyarbakır 86.633 14345 552 konut + 105 İşyeri + 4 Kamu binası (18.11.15 itibariyle) Hasar tespit çalışması sonrası çatışma yaşanmadı. Sur / Diyarbakır 121.750 26084 706 işyeri ve konut (Ekim ayı itibariyle) Hasar tespit çalışması sonrası çok daha yoğun çatışmalar yaşandı ve devam etmekte. İç İşleri Bakanlığına göre 10.01.16 itibariyle 18 bin kişi göç etti. Bismil / Diyarbakır 112.461 11698 41 işyeri ve konut (Ekim ayı itibariyle) Hasar tespit çalışması sonrası çatışma yaşanmadı. Lice / Diyarbakır 26.427 26.427 Tüm kırsal bölgedeki ormanlar ve köyler ile merkezde 2 hane Hasar tespit çalışması sonrası çatışma yaşanmadı. Dicle/Diyarbakır 40.033 518 22 adet konut ve işyeri (Ekim Ayı itibarı ile) Hasar tespit çalışması sonrası çatışma yaşanmadı. Yüksekova / Hakkari 68757 11990 20 konut ve 2 işyeri (24.11.15 itibariyle) Hasar tespit çalışması sonrası çok daha yoğun çatışmalar yaşandı. Çatışmalar devam ediyor. Şemdinli / Hakkari 15.739 15.739 42 konut + 122 işyeri ve 4 kamu binası Hasar tespit çalışması sonrası çatışma yaşanmadı. Cizre / Şırnak 112.973 67.162 652 konut + 208 işyeri + 9 Kamu binası (Ekim ayı itibariyle) Hasar tespit çalışması sonrası çok daha yoğun çatışmalar yaşandı ve devam etmekte. İç İşleri Bakanlığına göre 10.01.16 itibariyle 25 bin kişi göç etti. Silopi / Şırnak 87.839 43.670 45 konut ve işyeri (3.11.15 itibariyle) Hasar tespit çalışması sonrası çok daha yoğun çatışmalar yaşandı ve devam etmekte. İç İşleri Bakanlığına göre 10.01.16 itibariyle 30 bin kişi göç etti. Beytüşşebap/Şırnak 5263 5263 24 konut ve işyeri (Ekim ayı itibariyle) Hasar tespit çalışması sonrası çatışma yaşanmadı. Varto / Muş 10.241 10.241 91 konut ve işyeri (Ekim ayı itibariyle) Hasar tespit çalışması sonrası çatışma yaşanmadı. Birlik Ocak - Mayıs 2015 13 Birlik Ocak - Mayıs 2016 YEREL YÖNETİMLERİN KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR Yerellerde halk meclislerinin ve yerel dinamiklerin yapmış olduğu özyönetim ilanlarından sonra belediyeler ve yerel yöneticiler için zorlu bir süreç başlamıştır. Sur, Hakkâri, Nusaybin, Silvan ve Edremit eşbaşkanları ardı ardına gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Eylül-Ekim aylarında diğer belediyelerin eşbaşkanları, meclis üyeleri ve başkan yardımcıları yoğun bir biçimde tutuklanmaya, görevden alınmaya ve hakkında arama kararı çıkartılmaya başlanmıştır. 10 Ocak itibariyle, 9’u kadın, toplam 18 eşbaşkan tutuklu bulunmaktadır. Tutuklanan belediye meclis üyesi, il genel meclis eşbaşkanı ve il genel meclis üyesi sayısı ise 30’dur. Tutuklanan neredeyse tüm eşbaşkanlar ve meclis üyeleri TCK 302’nci maddeden yargılanmaktadır. Bu süreçte, İçişleri Bakanlığı talimatıyla 25 eşbaşkan ve 23 belediye meclis üyesi/il genel meclis eşbaşkanı/il genel meclis üyesi görevden alınmıştır. Tutuklanan ve görevden alınan yerel yöneticilerin dışında, 7 eşbaşkan ve 6 meclis üyesi hakkında arama kararı bulunmaktadır. Gözaltına alındıktan sonra denetimli serbestlik ile serbest bırakılan 3 eşbaşkan ve 3 meclis üyesi bulunmaktadır. Belediye çalışanları da bu süreçte saldırı, gözaltı ve tutuklamalara maruz kalmışlardır. Cizre’de sokağa çıkma yasağında mahallelerin birkaç gün susuz bırakılması üzerine su vanalarını açmaya giden bir belediye çalışanı darp edilerek gözaltına alınmıştır. 18 Aralık tarihinde ise yine Cizre Belediyesi çalışanı İrfan Uysal, su vanasını açmaya gittiğinde vurularak ağır yaralanmış ve bir kolu kesilmek zorunda kalmıştır. Farklı belediyelerde birçok çalışan ise tutuklanmıştır. Bu süreç içerisinde bazı üye belediyelerimizin araçlarına “amacı dışında kullanıldığı” gerekçesiyle el konulmuştur. Lice Belediyesi’ne ait 1 kepçeye, Dargeçit Belediyesi’ne ait bir 1 traktöre, Sur Belediyesi’ne ait 2 kepçeye, Dicle Belediyesine ait 1 kepçeye ve DİSKİ Bismil şubesine ait bir kepçeye savcılık tarafından el konulmuştur. Silvan ve Dicle Belediyelerinin tüm araçları ise mesai saatleri dışında Kaymakamlık gözetiminde, İlçe Emniyeti’nin bahçesinde park edilmek zorundadır. Belediyeler sokağa çıkma yasağı bulunan ve/veya çatışma yaşanan mahallelerde belediye hizmetlerini yerine getirememişlerdir. Altyapı hizmetleri, çöplerin toplanması ve hijyenin sağlanması gibi asli görevler yerine getirilememiştir. Bu durum, başta çocuklar olmak üzere, sokağa çıkma yasağının uygulandığı bölgelerdeki yerel halkın sağlık sorunları yaşamasına sebep olmuştur. Yine, çatışma bölgelerinde askeri mühimmat atıklarının zamanında temizlenmemesi, özellikle çocukların bu atıklarla farkında olmadan oynaması büyük bir risk olarak önümüzde durmaktadır. Belediye eşbaşkanları, kentin seçilmişleri olarak sokağa çıkma yasağı bölgelerine girmeye çalışmışlardır. Ancak, eşbaşkanlar ve diğer yerel yöneticiler güvenlik güçleri tarafından engellenmiş, çoğunlukla biber gazlı müdaheleye maruz kalmışlardır. Silopi eşbaşkanı Emine Esmer, sokağa çıkma yasağı bulunan Silopi’de dışarı çıktığı için gözaltına alınmıştır. Belediye eşbaşkanları, günlerce süren sokağa çıkma yasakları boyunca yasaklı bölgelere girememiş ve yerel halk ile hiçbir iletişim kuramamıştır. Yasakların yarattığı ve yerel yönetimlerin yüz yüze kaldığı bir başka sorun ise göç olmuştur. Yerel yönetimler, şu anda göçleri tespit etmeye, sosyal hizmetler birimleri aracılığıyla ailelerin temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktadır. Ancak, evleri yıkılan, sosyo-ekonomik düzenleri bozulan onbinlerce insanın ihtiyaçlarını karşılamak ve her türlü desteği sunmak uzun bir süre, maddi kaynaklar ve insan kaynağı gerektirmektedir. Yıkımın maddi ve manevi boyutu öngörülemeyecek kadar büyüktür. Bu boyutlardan biri de ekolojik sistemin tahribatıdır. Kent merkezine tank ve toplarla girilmesi ve kentteki yerleşim yerlerinin top atışlarına maruz kalması, ormanlık alanların bombalanması ve sonrasında oluşan orman yangınları, hayvanların bombalamalarda ölmesi, özel askeri güvenlik bölgelerinde yapılan tarım faaliyetlerinin durdurulması, tüm bunlar ekosistemde ciddi bir tahribata yol açmıştır. Şemdinli, Dersim ve Lice’de binlerce hektar ormanlık alan yanıp kül olurken, güvenlik güçleri itfaiyenin yangına müdahale etmesine izin vermediği gibi belediyeye ait diğer iş makinelerinin de müdahalesine engel olmuş ve valilikler iş makinelerinin kullanım alanlarını daraltmaya başlamıştır. Yangın söndürme çalışmalarına destek için Diyarbakır’dan yerel halka Lice’ye gelmeleri için çağrı yapan Lice Belediye Eşbaşkanı 3 Ağustos’ta “terör örgütüne yardım ve yataklık”tan tutuklanmış ve dosyasına gizlilik kararı getirilmiştir. Temmuz –Eylül 2015 tarihleri arasında top atışlarından kaynaklı Diyarbakır’da 500 hektar, Bitlis’te 400 hektar, Bingöl’de 500 hektar, Dersim’de 1500 hektar, Şırnak, Mardin ve Hakkari’de ise 2800 hektar ormanlık alan yanmıştır. Birlik Ocak - Mayıs 2015 15 Birlik Ocak - Mayıs 2016 KADINLARIN YAŞADIĞI SORUNLAR GABB Kadın Politikaları Müdürlüğü, sokağa çıkma yasağının ve çatışmaların kadınlar üzerindeki etkilerini açığa çıkarmak üzere Aralık ayında Şemdinli, Beytüşşebap, Dargeçit, Silopi, Cizre, Bismil, Silvan ve Sur belediyelerinin kadın müdürlükleri ve kadın danışma merkezleri ile ortak bir çalışma yürütmüştür. Çalışma sonucunda elde ettiğimiz bilgilere göre, Çatışma ortamında bulunan kadınlarda ciddi psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkmıştır. Akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, majör depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu, somatizasyon, uyum bozuklukları ve davranış problemleri yoğun olarak tespit edilmiştir. Sokağa çıkma yasağı süreci boyunca ambulanslar mahallelere hiçbir şekilde alınmamıştır. Bu da, kadın ve çocukların hastaneye gitmelerini engellemiştir. Kadınlarda fiziksel rahatsızlıklar ortaya çıkmış, var olan hastalıklar ise ilerleme göstermiştir. Birçok hamile kadın, bu süreçte, hastaneye gidemediği için evde doğum yapmak zorunda kalmıştır. Doğumların çoğu erken doğum olarak gerçekleşmiştir. Düşük yapan kadın sayısı oldukça fazla olmakla birlikte bunların rakamlarına ulaşmak mümkün olmamıştır. Örneğin doğum oranının yüksek olduğu (günde 10-12) Cizre ilçesinde, sokağa çıkma yasağının olduğu 9 günlük süre içerisinde hastanede sadece 7 doğum olmuştur. Diğer kadınlar hastaneye gidemedikleri için doğum sayısı ve düşük sayısı bilinmemektedir. Kadınlara ve kız çocuklarına dönük taciz vakaları gerçekleşmiştir. Çatışmalı ortamda kadınlar psikolojik olarak ciddi şekilde etkilenmiş ve özel hareketçi polislerin tehdit, hakaret, küfür, tecavüz tehdidi ve cinsiyetçi söylemlerle kadınları ve kız çocuklarını hedef aldığı ifade edilmiştir. Sokağa çıkma yasakları boyunca en çok kadınlar üzerinden psikolojik şiddet ve taciz uygulanmıştır. Çatışmalardan en çok etkilenenler ise çocuklar olmuştur. Yasaklar boyunca okula gidemeyen, sürekli evlerin içinde kapalı kalan ve çatışmalara tanıklık eden çocuklarda, ciddi psikolojik bozukluklar başlamış, bu da davranış problemlerine dönüşmüştür. Uyumama, yalnız uyuyamama, içine kapanma, iletişim kuramama, sokağa çıkamama, kaygı ve korku, anksiyete bozukluğu gibi birçok psikolojik sorun tespit edilmiştir. Ev baskınları sırasında ailelere yapılan hakaretler sonucu ve saldırılar nedeniyle çok sayıda çocuk psikolojik şiddet gördüğü, polisin kapıları kırıp bağırması, çocukların uykularından bağrışmayla uyanmaları, yüzü maskeli ve eli silahlı polisleri gören çocuklarda psikolojik bozukluklar tespit edilmiştir. HARCAMA YETKİLİSİ İHALE YETKİLİSİ Metin AKDENİZ Birlik Yazı İşleri Müdürü T Belediye ve il özel idareleri ile bunlara bağlı idarelerin harcama yetkilileri bu yetkilerini yardımcılarına, yardımcısı olmayanlar ise hiyerarşik olarak bir alt kademedeki yöneticilere; mahalli idare birliklerinde birlik başkanı harcama yetkisini birlik genel sekreteri, birlik müdürü veya birim amirlerine, kısmen veya tamamen devredebileceklerdir. erim olarak Harcama Yetkilisi mali mevzuata 5018 sayılı Kanun ile birlikte girmiş bulunmaktadır. Harcama, bir kamu kaynağının kanunların verdiği yetki ve belirlediği sınırlar içerisinde sarf edilmesi konusunda yetkinin kullanılmasıdır. 5018 sayılı Kanundan önce belediyelerde bu yetki belediye başkanları tarafından kullanılmakta idi. 5018 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi sonucu “Bütçeyle ödenek tahsis edilen her bir harcama biriminin en üst yöneticisi harcama yetkilisidir” hükmü ile birim amirleri harcama yetkilisi olarak belirlenmiştir. Birim amirleri tanımından belediyelerde müdürlükleri (Büyükşehir belediyelerinde daire başkanlıklarını) anlamak gerekecektir. Harcama yetkililerinin belirlenmesi Harcama Yetkilisinin tarifinden sonra Mahalli idarelerde harcama yetkililerinin kimler olduklarına değinelim. Bir kere 5018 sayılı Kanunun getirdiği temel kural (31 inci maddesi): “Bütçeyle kendilerine ödenek tahsis edilen her bir harcama biriminin üst yöneticisi (birim amirleri) harcama yetkilisidir”. Mahalli idare birliklerinde harcama yetkilisinin birlik başkanı olduğu 5355 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında hükme bağlanmıştır. Bu temel düzenleme karşısında küçük belediyelerde (özellikle belde belediyelerinde) harcama yetkililerinin belirlenmesinde birtakım sorunlar ortaya çıkmıştır. Zira belde belediyeleri için analitik bütçe sınıflandırmasının “Kurumsal Sınıflandırma” bölümünde birim öngörülmemiştir. Birlik Ocak - Mayıs 2015 17 Birlik Ocak - Mayıs 2016 Harcama yetkilileri ise; kendi yardımcılarına, yardımcıları olmayanlar ise hiyerarşik olarak bir alt kademedeki yöneticilere yetki devri yapabilecekler, başka birim amirleri ya da görevlilere harcama yetkisi devredemeyeceklerdir. Kurumsal sınıflandırma dört düzeyli olarak öngörüldüğünden, dördüncü düzeyde ancak belde belediyesinin kendisi tanımlanabilmektedir. Yukarıda 5018 sayılı Kanunun temel hükmünü verirken “bütçe ile kendisine ödenek tahsis edilen” ifadesinin kullanıldığını belirtmiştik. Belde belediyelerinde de birim düzeyinde ödenek tahsis edilemediğinden, birimleri oluşturulmuş olsa bile birim amirleri harcama yetkilisi olarak belirlenememektedir. Bu durumu 5018 sayılı Kanun hükümlerine uydurabilmek için 5018 sayılı Kanunun 31’inci maddesine 22.12.2005 tarih ve 5436 sayılı Kanunun 1’inci maddesi ile “Ancak, teşkilât yapısı ve personel durumu gibi nedenlerle harcama yetkililerinin belirlenmesinde güçlük bulunan idareler ile bütçelerinde harcama birimleri sınıflandırılmayan idarelerde harcama yetkisi, üst yönetici veya üst yöneticinin belirleyeceği kişiler tarafından; mahallî idarelerde İçişleri Bakanlığının, uygun görüşü üzerine yürütülebilir” şeklinde düzenleme getirilerek mevzuat mevcut duruma uygun düzenleme yapmaya elverişli hale getirilmiştir. Tabi sadece belde belediyeleri için değil, teşkilat yapısı uygun olmayan ya da birimleri teşekkül ettirilememiş veya personel durumu yetersiz olan diğer belediyeler de bu düzenleme içerisine alınarak harcama yetkililerinin belirlenmesinde kolaylık tanınmıştır. Bu düzenleme üzerine İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünce 30.12.2005 tarih ve 2005/133 no’lu ve 24.02.2006 tarih ve …../45181 sayılı Genelgeleri çıkarılarak Kanunun bu hükmüne uygun düzenleme yapılmış ve belde belediyeleri ile nüfusu 10.000’in altındaki ilçe belediyelerinde harcama yetkilisi olarak belediye başkanları belirlenmiş, bu şekilde belirli bir nüfusa kadar genel uygun görüş verilmiş bulunmaktadır. Bu durumda nüfusu 10.000’in üzerinde olmakla birlikte 5018 sayılı Kanunun 31’inci maddesinde belirtilen nedenlerle harcama yetkilileri belirlenemeyen diğer ilçe belediyelerinde yine İçişleri Bakanlığının uygun görüşü üzerine harcama yetkisi üst yönetici veya onun belirleyeceği kişiler tarafından kullanılabilecektir. Harcama yetkisinin devri 5018 sayılı Kanunun 31’inci maddesinin 4’üncü fıkrasının “harcama yetkisinin bir üst yönetim kademesinde birleştirilmesine ve devredilmesine ilişkin usûl ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir” hükmüne göre harcama yetkisinin devri ile bir üst yönetim kademesinde (harcama yetkilisi ve üst yönetici arasındaki yönetim kademesi) bileştirilmesi mümkün bulunmaktadır. Bu hüküm gereği Maliye Bakanlığınca 1 Seri No’lu Harcama Yetkilileri Hakkında Genel Tebliğ çıkarılarak konuya açıklık getirilmiştir. Bu tebliğ hükümlerine göre; Belediye ve il özel idareleri ile bunlara bağlı idarelerin harcama yetkilileri bu yetkilerini yardımcılarına, yardımcısı olmayanlar ise hiyerarşik olarak bir alt kademedeki yöneticilere; mahalli idare birliklerinde birlik başkanı harcama yetkisini birlik genel sekreteri, birlik müdürü veya birim amirlerine, kısmen veya tamamen devredebileceklerdir. Bu hüküm karşısında bir hususa dikkat etmek gerekecektir. Harcama yetkilileri kendi yardımcılarına, yardımcıları olmayanlar ise hiyerarşik olarak bir alt kademedeki yöneticilere yetki devri yapabilecekler, başka birim amirleri ya da görevlilere harcama yetkisi devredemeyeceklerdir. Yine aynı tebliğ hükümlerine göre, yetki devri yazılı yapılmalı ve devredilecek yetkinin sınırları açıkça belirlenmiş olmalıdır. Yetki devri üst yöneticiye, mali hizmetler birimine ve muhasebe yetkilisine yazılı olarak bildirilmelidir. Devredilemeyecek harcama yetkisi Yukarıda bahsedilen Maliye Bakanlığı tebliğine göre; her bir harcama işlemi itibarıyla, mal ve hizmet alımlarında her mali yılbaşında belirlenen eşik değerleri aşan harcamalara ilişkin harcama yetkisi hiçbir şekilde devredilemeyecektir. Harcama yetkisinin devredilmesinin, yetkiyi devredenin idarî sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağına dair gerek 5018 sayılı Kanunun 31’inci maddesinde gerekse yukarıda bahsedilen tebliğde hüküm bulunmaktadır. Harcama yetkisinin birleştirilmesi Harcama yetkisinin birleştirilmesine ilişkin olarak 5018 sayılı Kanunun 31’inci maddesindeki hükme dayanılarak Maliye Bakanlığınca çıkarılan 1 Seri no’lu Harcama Yetkilileri Hakkında Genel Tebliğinde, “Teşkilat yapısında üst yönetici ile harcama birimleri arasında yönetim kademesi yer almak şartıyla, bütçeyle ödenek tahsis edilen harcama birimlerinin harcama yetkisi harcama türleri itibarıyla kısmen veya tamamen, mahalli idarelerde ise İçişleri Bakanlığının uygun görüşü ve üst yöneticinin onayı ile bir üst yönetim kademesinde birleştirilebilir. Üst yönetici ve yardımcılarına harcama yetkisinin birleştirilmesi suretiyle harcama yetkisi verilemez.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Bu hüküm karşısında mahalli idareler açısından harcama yetkisinin birleştirilebilmesi ancak Büyükşehir Belediyelerinde mümkün olabilecektir. Çünkü harcama birimi ile üst yönetim arasında bir makam (Genel Sekreterlik) ancak Büyükşehirlerde bulunmaktadır. Üst yöneticinin birimlerin harcama yetkilerini kendisinde veya yardımcılarında toplama ihtimaline karşı da yine yukarıda belirtilen düzenlemeye yer verilmiştir. Mali Hizmetler Biriminin durumu: 5018 sayılı Kanunun (31 inci maddesi) genel hükmü gereği, mali hizmetler biriminin harcama yetkilisi Mali Hizmetler Birim Yetkilisi (amiri ya da yetkilisi) dir. Ancak harcama yetkililiği konusunda mali hizmetler birimi için mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalar bulunmaktadır. 5018 sayılı Kanunun 60’ıncı maddesinin dördüncü fıkrası, Muhasebe Yetkililerinin Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 25’inci maddesinin üçüncü fıkrası, İç Kontrol ve Ön Mali Kontrole İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 15’inci maddesi hükümleri gereğince Harcama yetkilisi ile Muhasebe yetkilisi görevleri aynı kişide birleşemeyecek; malî hizmetler biriminde ön malî kontrol görevini yürütenler malî işlem sürecinde görev alamayacaklar, onay belgesi ve ekleri ile şartname ve sözleşme tasarılarının hazırlanması, malî karar ve işlemlerin belgelendirilmesi, mal ve hizmetlerin teslim alınması gibi malî karar ve işlemlerin hazırlanması ve uygulanması aşamalarında görevlendirilemeyecekler, ihale komisyonu ile muayene ve kabul komisyonunda başkan ve üye olamayacaklardır. Mali Hizmetler Birim Yöneticiliği (veya yetkililiği) ile Muhasebe Yetkililiği görevleri aynı kişide birleşmesi durumda, Mali Hizmetler Birim Yetkilisi aynı zamanda (birim amiri olarak) harcama yetkisi kullanamayacaktır. Muhasebe yetkililiği görevinin sertifikalı başka bir görevli tarafından yürütülmesi halinde Mali Hizmetler Birim Amiri harcama yetkisini kullanabilecektir. Bu durumda, İç Kontrol ve Ön Mali Kontrole İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 14’üncü maddesi hükmü gereğince ön malî kontrol görevi, iç kontrol alt birim yöneticisi tarafından yürütülecektir. Genel olarak harcama yetkililerinin ihale komisyonlarında görev alıp alamayacakları konusunda 5018 sayılı Kanun ve ona bağlı ikincil mevzuatta (yönetmelikler, tebliğler, genelgeler) bir kısıtlama (mali hizmetler birimi için getirilen düzenlemeler hariç olmak üzere) bulunmamaktadır. Ancak, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 6’ıncı maddesinde ihale komisyonunun oluşumu düzenlenmiş ve “İhale yetkilisi, biri başkan olmak üzere, ikisinin ihale konusu işin uzmanı olması şartıyla, ilgili idare personelinden en az dört kişi ile muhasebe veya malî işlerden sorumlu bir personelin katılımıyla kurulacak en az beş ve tek sayıda kişiden oluşan ihale komisyonunu, yedek üyeler de dahil olmak üzere görevlendirir” hükmüne yer verilmiştir. Bu ifadeden anlaşıldığı kadarıyla; ihale yetkilisi sanki komisyonda kendisi yer almayacak, idare görevlilerinden komisyonu oluşturacaktır. Zira İfade “ihale yetkilisi kendisinin yada görevlendireceği kişinin başkanlığında …” şeklinde başlayabilirdi; ancak bu şekilde ifade kullanılmamıştır. Yine bu paralelde bir hüküm Kamu İhale Genel Tebliğinde de yer almaktadır. Tebliğin V-Tanımlar Bölümünün “İhale Yetkilisi ve İhale Komisyonu” kısmında “İhale yetkilisi ihale komisyonunda görev alamaz. Kurulların ihale yetkilisi olduğu durumlarda da kurul üyeleri ihale komisyon üyesi olamazlar” hükmü bulunmaktadır. Bu düzenlemeler karşısında ihale yetkilisinin ihale komisyonlarında görev alamayacağı açıktır. Bu durumda özellikle küçük idarelerde ihale komisyonu oluşturmakta ilave güçlükler ortaya çıkacaktır. Birlik Ocak - Mayıs 2015 19 Birlik Ocak - Mayıs 2016 Örneğin, fen işleri ile ilgili bir ihale işinde konuyu en iyi bilen görevli muhtemelen birim amiridir. Onu devre dışı bıraktığımızda ihale komisyonu oluşturulması zorlaşacak, sürekli birim ve kurum dışından komisyona üye temini gerekecek, bu da her zaman mümkün olmayacaktır. Üst yöneticinin harcama yetkililiği Yukarıda verilen açıklamalarda belirtildiği üzere birim amirlerinin harcama yetkilisi olmaları esastır. Ancak, 5018 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen hükmü ve belirtilen tebliğ/genelgeler birlikte değerlendirildiğinde; kasaba belediyeleri ile nüfusu 10.000’in altındaki ilçe belediyelerinde harcama yetkilileri belediye başkanları olabileceklerdir. Bu durumda belediye başkanlarının yetki devri yapabilmeleri de mümkündür. Nüfusu 10.000’in üzerindeki ilçe belediyelerinde harcama yetkisi birim amirleri tarafından kullanılacak olmakla birlikte, teşkilat yapısı ve personel durumu müsait olmayan belediyelerde harcama yetkisi, İçişleri Bakanlığının uygun görüşü ile belediye başkanları veya uygun görecekleri kişiler tarafından kullanılabilecektir. Üst yöneticiler ayrıca, üst yönetim giderleri için (başkanlık, meclis, encümen) bütçeye konulan ödeneklerin (kadrolu özel kalem müdürü bulunmayan idarelerde) harcama yetkilisi olacaklardır. Bunların dışında, üst yöneticilerin görev, yetki ve sorumlulukları 5018 sayılı Kanunun 11’inci, 5393 sayılı Belediye Kanununun 38’inci maddesinde sayılmıştır. Buna göre üst yöneticiler (bu arada belediye başkanları); kurum stratejilerinin oluşturulması, sorumlulukları altındaki kaynakların etkili, ekonomik ve verimli şekilde elde edilmesi ve kul- lanımının sağlaması, kayıp ve kötüye kullanımların önlenmesi, malî yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesi, izlenmesi ve 5018 sayılı Kanunda belirtilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinden kendi meclislerine karşı sorumludurlar. Birim amirlerinin harcama yetkisi kullanmada sınırlar Yukarıda detaylı olarak açıklandığı üzere, birim amirlerine harcama ve ihale yetkisi verilmiş olması onlara ödenek kullanımında keyfi hareket etme, üst yöneticinin sevk ve idaresi dışına çıkma yetkisi verir mi? Kesinlikle hayır. Yukarıda üst yöneticinin harcama ve ihale yetkisinden bahsederken genel olarak üst yöneticinin görev, yetki ve sorumluluklarından bahsetmiştik. Bu bağlamda üst yöneticinin, bütçe uygulamalarını kontrol ve izleme, birimlerin koordinasyonu, harcamaların bütçe ve ayrıntılı harcama programına uygunluğun sağlanması yönünde görev ve yetkileri bulunmaktadır. Üst yönetici bunu iç kontrol sistemini kurup işleterek yerine getirecektir. 5018 sayılı Kanunla harcama yetkisinin birim amirlerine verilmesi ile sorumlulukların dağıtılması, bütçe ödeneğinin kullanılmasında yetkinin doğrudan program uygulayıcılarına verilmesi amaçlanmıştır. Eski uygulamada bütçe kaynaklarının kullanımında tüm yetki üst yönetici durumunda olan amire verilmişken mali yönden tüm sorumluluk saymana (kısmen de tahakkuk memuruna) yüklenmiş bulunmakta idi. Bu bakımdan yeni getirilen düzenlemenin avantajları bulunmakla birlikte birtakım dezavantajları da bulunmaktadır. Bu açıklamalar ve değerlendirmeler sonucunda, harcama ve ihale yetkisinin üst yöneticinin uhdesinde verilmesinin, kaynakların tek elden sevk ve idaresini, çok başlılığın önlenmesini, sevk ve koordinasyonun kolaylaşmasını sağlayacağı; birim amirleri ile üst yöneticinin zaman zaman karşı karşıya gelmelerinin önleneceği; üst yöneticilerin uhdelerinde bulunduracakları harcama yetkilerinden bir kısmını kendi uygun görecekleri birim amiri veya diğer üst düzey görevlilere (başkan yardımcıları, genel sekreterler) devredebilme imkânının korunarak aynı zamanda kullanacakları yetkilerden dolayı mali yönden de sorumlu tutulmalarının, sorumsuz yetki kullanılmasına imkân tanınmaması, mevcut idari yapıya ve işleyişe daha uygun düşmektedir. Tek hedefimiz; insanlarının refah içinde ve herkesin imrendiği her yönüyle çağdaş, modern bir kent yapmayı sağlamaktır. HÜSEYİN GÜNEŞ VARTO Yaşanan Şiddetli Çatışmalar Ardından Birlik Ocak - Mayıs 2015 21 Birlik Ocak - Mayıs 2016 Kendi hakkınızda kısa bilgi verebilir misiniz? Hüseyin Güneş kimdir? Üniversite mezunuyum. 25 yıl kamuda çalıştım. 2014 yılında yapılan yerel seçimlerde belediye eş başkanı olarak seçildim. Göreve geldiğiniz ilk günden biraz bahsedebilir misiniz? Halkımızın iradesi sonucu seçilebilenler yine partimizden 2009 yılı seçimleri kazanan arkadaşlardan görevi devraldık halkımız ve partimizin müşterek çalışmaları ile bu görevimizi yapmaya kendimizi adadık. Belediyenizde hangi Birimler bulunur? Personel Müdürlüğü, Yazı İşleri Müdürlüğü, Özel Kalem Memurluğu, Hesap İşleri Müdürlüğü, Mali Hizmetler Müdürlüğü, Fen İşleri Müdürlüğü, Temizlik İşleri Müdürlüğü İmar ve Şehircilik Müdürlüğü, Zabıta Amirliği, İtfaiye Amirliği, Kadın politikaları Müdürlüğü, Gelir Şefliği, Su ve Kanalizasyon Müdürlüğü Evlendirme ve Ambar Ayniyat Memurluğu mevcuttur. Belediye meclis üye sayınız kaç tanedir? 9 meclis Üyesi DBP, 2 si AKP olmak üzere toplamda 11 Meclis Üyesi vardır. ilçe nüfusunuz ne kadar? İlçe nüfusumuz 9.956 dir. Belediyenizde toplam kaç kişi çalışıyor, kaçı erkek kaçı kadın? 28 memur, 25 Kadrolu İşçi, 16 Geçici İşçi, 10 Hizmet Alımı İşçisi, Kadın İşçimiz 1 tanedir. Belediyeniz hangi hizmetleri gerçekleştirdi ve hangi projeleri gerçekleştirmeye çalışıyor? İlçemizde mevcut yollarda 7814m² lik kilitli beton parke taşı, 1530m bahçe tipi bordür ve 1120 m beton yağmur oluğu döşenmiştir. İlçeye 2300 metreden ilave içme suyu kaynakları ana kaynağa aktarma ilave edildi. İlçe girişinde ve gımgım mahallesinde iki adet çocuklar ve halk için parklar yapıldı. 1 adet itfaiye aracı alındı. Yeni yerleşim yerlerine alt yapı ve üst yapı çalışmaları yapıldı. Önceki dönemde çalışmaları başlatılan ilçemize ait imar planı iller bankası üzerinde yapılarak halkın hizmetine sunuldu. İlçemiz sınırları içerisindeki dipsiz gölün ıslah çalışmaları yapıldı. Halk sağlığı için gerekli olan tüm ilçeyi kapsayan yeni bir alt yapı (kanalizasyon ve su) arıtma tesisi projesi iller bankasınca yapılması ve uygulanması hedeflenmiştir. İlçeye gerekli olan mezbaha, şehirlerarası ve köyler arası taşımaya hizmet edecek otogar yapım çalışmaları hedeflenmiştir. Yine dağınık alana sahip olan ilçemizde toplu taşıma ile ilgili çalışmalarımız başlamıştır. Be le diy e hizmetler in de kullan dığın ız mali kaynaklar nelerdir ? İller bankasından gelen pay, su ve kira gelirleridir. Yapmak isteyip te yapamadığınız projeler var mı; varsa hangileridir? Az önce size belirttiğim kaleme aldığınız kentimiz için saydığım projeler bölümündeki işler için kaynak olmadığından sıkıntıya düşeceğimizi düşünmekteyim. Ağustos ayında Varto da meydana gelen olaylarda esnaflar büyük ölçüde zarar görmüş bu zararlar tespit edilerek bir rapor haline dönüştürülüp, Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği’ne gönderilmiştir. Be lediy eniz çocu klar a hangi faaliy etle rde bu lundu? Çocuk Parkları yaptık. Belediyemize bağlı Mordem Kültür Merkezimizde çocuk korosu ve dil kurslarımız çocuklarımız için devam etmektedir. Belediyeniz kadınlara yönelik hangi faaliyetler de bulundu? Belediyemizce faaliyete konulan kadın destek evimiz mevcuttur. İlçenizde diğer yerel yöneticiler kimlerdir, mevcut yerel yöneticiler sizlere yeterince yardımda bulunuyor mu? İlçemizde seçilen il genel meclis üyemiz (2 Erkek1 kadın), Mümkün olduğu kadar yardımlaşma olmaktadır.Mümkün olduğu kadar yardımlaşma olmaktadır. İlçen izde kaç mahalle muhtarlığı var? Var olan kaynaklar mahallelerin ihtiyacına yeterli mi? Yedi mahalle muhtarlığı vardır. Var olan kaynaklar yeterli olmadığından hizmet götürmede sıkıntı yaşamaktayız. Belediye eş başkanı olmanın zorlukları nelerdir? Yetki karmaşalığı dışında herhangi bir zorluğu yoktur. Bu zorluklara rağmen belediye Eşbaşkanı olmaktan mutlu musunuz? Evet Memnunum. Var to belediy e başkanı olmak istey enlere hangi tavsiyelerde bulunursunuz? Halkımıza hizmeti esas almalarını, halkımızla her zaman beraber olduklarını halkımıza hissettirmeleri, çalışmalarında objektif ve şeffaf olmalarını tavsiye ediyorum. DBP Belediyesi olarak belediyeyi zaten borçla almıştınız değil mi, şuan ki durumunuz nedir mesela? Evet 2.862.000.000 Tl borcumuz vardı. Şu anki durumda biz bu durumu iyileştirmeye çaba sarf ediyoruz. Böylesine çatışmalı bir ortamda Eşbaşkan olmak nasıl bir duygu sizce? Tabiî ki tüm halkımız gibi bizde etkilendik. Zorlukları da vardır. Çatışmalı or tam Var to halkını nasıl etkiledi? Çatışmalı ortamdan dolayı ilçede belirli göç görüldü. Birlik Ocak - Mayıs 2015 23 Birlik Ocak - Mayıs 2016 Var to'nun geleceğine dair hedefleriniz nelerdir? Varto’nun geleceğine dair hedeflerimiz insanlarının refah içinde olduğu çağdaş bir kent yaratmak ve herkesin imrendiği her yönüyle modern bir ilçe de yaşamaktır. Var to'n un bugü nkü dur umu ve ken te yaşanan ö n ce l i k l i s ı k ı n t ı l a r ı n ç ö z ü m ü k o n u s u n d a n a s ı l bir yol izlediniz? Sıkıntıların giderilmesi konusunda kaynaklarımızı kullanırken ihtiyaçların önem sırasını gözettik. Yapmak isteyip de yapamadığımız birçok eksikliğimiz bulunmaktadır. Var to'nun diğer ilçelere göre ar tısı nedir? Eğitim seviyesi yüksek olan bir ilçedir. İlçede politik halkımız var belediye ile uyumlu çalışmaktadır. Var to'ya olan hassasiyetinizi biliyoruz. Bu kentin değerlerinin korunması konusunda yapılan çalışmalarınızdan bahsederimsiniz? Varto’da suni, alevi ve ermeni vatandaşlar birlikte yaşamaktadır. Belediyemiz bu hassasiyetleri göz önünde bulundurarak çalışmalarını yapmaktadır. Bu çerçevede ilçemiz hürriyet mahallesinde yapılan cem evine öncülük yapılmıştır. Alevilerin Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili sorunları var. Bunu nasıl görüyorsunuz? Daha doğru bir deyimle yöne timde temsil edilmeleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Bunlarla birlikte Alevilerin Türkiye de yaşadığı ge nel s orunların ilçeye yansıması nedir? Aleviler içinde sunileri temsil eden Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kuruluş olması, cem evi ve burada çalışan personelin giderlerinin devlet bütçesinden ödenmesine inanıyorum. İlçedeki yansıması ise ilçe halkının ileri görüşlü olması sorun yaşatmamaktadır. Yerel seçimlerden bu yana tam iki yıl geçti bu süre de neler yapıldı? Çalışmalarınız esnasında hangi zorluklarla karşılaştınız? Söylediklerim içerisinde yapılan işleri tek tek belirttim sizlere, yine yapmak isteyip te maddi imkânsızlıklar nedeniyle yapılamayan çalışmalarımız da zorlanıyoruz. Varto'da yaşanan Şiddetli çatışmalar ardından; kentin fiziki durumuna ilişkin genel sıkıntılar SABİTE EKİNCİ Farklılıkları Dışlayan Değil Kucaklayan Bir İlçe Birlik Ocak - Mayıs 2015 25 Birlik Ocak - Mayıs 2016 Sizi tanıyabilir miyiz? Sabite Ekinci kimdir? 1970 Muş-Varto doğumluyum. Gazi Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi mezunuyum. 1992 yılından 2014 yılına kadar eğitim emekçileri alanında görev yapmaktaydım. Öğrencilik yıllarında okuduğum üniversitenin halk müziği korosuna ve amatör tiyatro kurslarına katıldım.1990-1991 yılları arasında Ankara da Amed kültür merkezinde ilk tiyatro eğitimi aldım. Öğretmen olarak birçok ilde görev yaptıktan sonra 1998 yılında İstanbul’da yaşamaya başladım. Ara verdiğim tiyatro eğitimine İstanbul’da Mezopotamya Kültür Merkezınde yeniden başladım. DarioFO’nun “Biz ve Onlar” oyununda oynadım. Daha sonra 2005-2006 yılları arasında Müjdat Gezen Sinema-tv bölümünde eğitim gördüm. Okul sonrası “Herşey Bembeyaz” adlı kısa bir film çektim. “HerşeyBembeyaz”da Varto’ya bağlı bir köye öğretmen olarak giden kahramanın burada Türkçe bilmeyen Kürt öğrencilerle karşılaşmasını işliyor. Film, Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali, Almanya-Türkiye Film Festivali, Berlin, Londra, Bern, Zürih film festivallerinde gösterildi, Kısa filmden sonra ikinci çalışmam “Dotmam” adlı belgesel filmi çektim. Film Mardin’e bağlı Kızıltepe ilçesinin kadın belediye başkanı Cihan Sincar’ın hayatını konu alır. Sinema çalışmaların yanında Ekol Drama eğitim merkezinde Ayla Algan’dan sinema oyunculuğu eğitimi aldım. “Binbir Gece” ve “Kalpsiz Adam” dizilerinde rol aldım. 2011 yılın da fuhuş sektöründe çalışan kadınların hayat hikayesini anlatan “BEDENSİZ RUHLAR” adlı belgesel çektim, aynı yıl Antalya altın portakal ödülü, Ayvalık film festivalinde en iyi belgesel ve festival gösterimleri yapılan bir donemde ve 22 yıllık öğretmenlikten şu an Varto Belediyesinin kadın başkanıyım. Göreve geldiğiniz ilk günden biraz bahsedebilir misiniz? Göreve geldiğim ilk gün, bir halkın yüzyıllara uzanan hikayesinde küçük bir halka olmanın gururu ve onurunu taşıyor olmaktan dolayı çok mutluydum. Ama mücadelenin büyüklüğü oranında, bu emeğe layık olma sorumluluğunun ağırlığı karşısında da ürkmüştüm. Yıllarca toplumuma karşı his etiğim borçlu olma halinden, ilk defa borcunu ödeme ve layık olma fırsatını yakalamış olmaktan dolayı da mutlu ve gururluydum. Belediyeniz hangi hizmetleri gerçekleştirdi ve hangi projeleri gerçekleştirmeye çalışıyor? Belediyemizin ekolojik çalışmaları çerçevesin de ilçemizin giriş kısmında 25 dönümlük mera alanında Kent Ormanı oluşturuldu. İlkbahar aylarında vatandaşlara ücretsiz binlerce fidan dağıtımı yapılmıştır. İlçe merkezimizin ana giriş caddesinde alt yapı çalışmalarından dolayı bozulan parkeler ve kaldırımlar sökülerek yeniden düzenlenmiştir. Bu caddemizde 3.288 metrekarelik alan parke taşı, 496 metre bahçe tipi bordür taşı, 400 metre beton yağmur oluğu alınmış ve toplamda 3200 metrekare yol ve kaldırım parke döşemesi yapılmıştır. yeni yerleşim alanlarına 600 m, Yenimahalle de ise 200 metre olmak üzere toplam 3.000 metre yeni kanalizasyon şebekesi döşenmiştir. Çeşitli nedenlere bağlı olarak artan su talebi, suyun aşırı ve kaçak kullanımı gibi nedenlerle ilçemizde zaman zaman yaşanan su sıkıntısına köklü bir çözüm bulmak amacıyla 200’lük borularla 2.800 metre uzunluğunda yeni bir ishale hattı döşenmiş ve ilçe içme suyuna yeni kaynak eklenerek su sıkıntısı giderilmiştir. İlçemizin dış mahallelerinden Alagöz mahallesi yolunun kullanılamaz hale gelmesinden dolayı 2900 metre mevcut yol yeniden asfaltlanmıştır. İlçemizde özelikle okul önleri ve trafik yoğunluğu ve araç akışı hızının fazla olduğu 9 ayrı noktaya kauçuk takoz hız kesici atılmıştır. İlan ve reklamların asılabilmesi için ilan panoları yapılmıştır. İlçemize içme suyu sağlayan bütün su depoları ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde temizlenmiş, bakımları yapılmış ve klorlu suyla yıkanmıştır. Hürriyet Mahallesi’nde 430 metre, Kültür Mahallesi’nde 280 metre, Gımgım Mahallesi’nde 550 metre, İnönü Mahallesi’nde 100 metre, Yenimahalle’de 260 metre, Bahçelievler Mahallesi’nde 120 metre olmak üzere yeni yerleşim alanlarına toplam 1.740 metre yeni içme suyu şebekesi döşenmiştir. Mahallelerde Birlik Ocak - Mayıs 2015 27 Birlik Ocak - Mayıs 2016 Belediyemiz İmar İşleri Müdürlüğü tarafından; ilçemizdeki çarpık imarımızı düzeltmek buna göre yeni kullanılabilinir alanlar yaratmak ve modern kentleşmenin temelini oluşturmak amacıyla ilçemizin 7 mahallesini de etkileyecek yaklaşık 1000 hektarlık alanda imar planı yapılmış, deprem fay hatları dikkate alınarak imar planı yapılırken imara esas jeolojik ve jeofizik etütleri de yapıldı. Toplam 67 arsanın ifraz ve tevhit işleri yapılmış, 67 kişiye yeni yapı ruhsatı verilmiş, bina yapımları takip edilerek yapımları tamamlanan 129 yapıya da kullanma izni verilerek 476.225,50 TL gelir sağlanmıştır. Kent yaşamında, insan ve doğa için gerekli olan hava, su, toprak gibi değerlerin korunması için çevrenin yaşanılabilir hale getirilmesi için Temizlik Müdürlüğümüz tarafından; İlçemizde günlük çöpler toplanıp, çöp depolama alanına götürülmektedir. Son iki yılda ilçemizin belli noktalarına koymak üzere 100 adet çöp konteynırı alınmıştır. Daha temiz bir ilçe için mahalle toplantıları yapılarak bilgilendirmeler yapılarak halkın görüşleri alınmıştır. İlçeye gerekli olan mezbaha, şehirlerarası ve köyler arası taşımaya hizmet edecek otogar yapım çalışmaları hedeflenmiştir. Yapmak isteyip te yapamadığınız projeler var mı; varsa hangileridir? Projelerimize, kaynak olmadığından bu sorunuza yanıt arayamam da bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum. Belediyeniz çocuklara hangi faaliyetlerde bulundu? Çocuk Parkları yapıldı. Belediyemize bağlı Mordem Kültür Merkezimizde çocuk korosu ve dil kursları açıldı.. Kültür merkezimiz de çocuklar için gitar ve saz kursları açıldı. Belediyeniz kadınlara yönelik hangi faaliyetler de bulundu? 3 Mart 2015 tarihinde Savuşka Kadın Danışma Merkezi belediyemiz tarafından açıldı. Savuşka Kadın Danışma Merkezi’nin açılışı ardından kadınlara bireysel danışmanlık yapılması yanı sıra saha çalışması ve kadın girişimciliğini için uzmanlar eşliğinde eğitim seminerleri yanı sıra “toplumsal cinsiyet” konulu eğitim semineri de verildi. Kadın sorunlarını tartışmak için kadınlarla çok sayıda toplantı, ev ziyaretleri gerçekleştirildi. Savuşka Kadın Danışma Merkezi’nde, kadın farkındalığını geliştiren film gösterimleri yapıldı. Mahallelerde kadın arkadaşlarla ev toplantıları yaptık. Hem bizden beklentilerini hem de ilçede kadınlar olarak neler yapabileceğimizi tartıştık. Kadın belediye eşbaşkanı olmanın zorlukları nelerdir? Küçük, en temel belediyecilik hizmeti (kanalizasyon, su vb) alanlarının dahi henüz yetersiz ve eksik olan, bunun yanında halkımızın, belediyeciliği ve belediye hizmetlerine karşı sorumluluk (su, çöp parası, kira bedelini ödememeleri. Belediyesini koruma ve sahiplenme isteksizlikleri nedeniyle, istenen düzeyde yeterli ve kaliteli hizmet edememenin sıkıntılarını yaşamaktayız. Belediyecilik hizmeti yanın da yaşanan zorlu siyasal ve çatışmalı sürecin iç içe geçmişliğinden dolayı, çalışmalara yeterince yoğunlaşamamanın yanında, çatışmalar nedeniyle oluşan toplumsal yaralara ve belediye ve eşbaşkanlar’dan beklentilere yeterince cevap olamamanın sıkıntıları, Bütün bu zorluklara rağmen belediy e Eşbaşkanı olmaktan mutlu musunuz? Ağustos ayında Varto da meydana gelen olaylarda ilçe esnafı büyük ölçüde zarar görmüş, Yine bu çatışmalarda ilçenin alt ve üst yapıları büyük ölçüde zarar görmüş belediyemiz kendi kıt imkanlarıyla bu hasarları gidermeye çalışmıştır. İnandığım değerlere ve haklı bir mücadelenin bir çalışanı olmaktan, kadın ve onurlu bir halka hizmet ediyor olmaktan dolayı belediye eş başkanı olmaktan mutluyum ve onurluyum. Var to belediye başkanı olmak isteyenlere hangi tavsiyelerde bulunursunuz? Onurlu ve haklı bir mücadelenin bir ferdi olarak güçlü olmasını, sınıfsal, aşiretselyada hangi konum ya da durumda olursa olsun insanlara eşit ve hakça davranılmasını, Varto’nun alevi, suni, Ermeni, Kürt, Türk hatta çerkezlerin yaşadığı kozmopolit bir ilçe olmasından dolayı hem çok zengin bir kültüre sahip olduğunun bilinmesini, hem de böylesi halklar mozaiği olan bir ilçenin kültürel hassasiyetlerinin var olduğunun bilinmesini, Siyasal tarihi ve mücadelesi çok güçlü bir ilçe olmasından dolayı, farklılıkları dışlayan değil kucaklayan bir durumda olmalarını, yurtsever, fedakar, mücadele de bedeli ve emeği çok olan bir ilçe de eşbaşkan oluyor olmak. Çatışmalı bir süreçteyiz, eşbaşkan olmak nasıl bir duygu? Çatışmalı bir ortam da eşbaşkan olmak, sorumluluğu ağır bir duygu. Yaşanan çatışmanın kazanımları yanın da kayıpların yarattığı sıkıntılara cevap olmak, halkın maddi ve manevi her türlü beklenti ve ihtiyacına cevap olma beklentilerden dolayı çoğu defa beklentiye cevap olamamanın üzüntüsünü yaşamaktayız. Bunun yanın da tarihi bir sürecin en etkili ilçe ve insanlarıyla birlikte, tarih yazıcıların tanığı ve sanığı olmak, sorumluluk ve yeniden yaratmanın bir parçası olmaktan dolayı da onurlu ve gururluyuz. Çatışmalı or tam Var to halkını nasıl etkiledi? Varto da yaşanan çatışmalardan dolayı, kısmı bir göç yaşandı. Özellikle Eğitim ve insan gelişmişliğini çok önemseyen bir ilçe olmasından dolayı, çatışmalar da 7 okulun yakılması nedeniyle, çocuklarının eğitim kaygısını yaşayanlar ilçeyi terk ettiler, terk edemeyenler de olası bir yeni çatışmalar da yeni bir göç yaşanabilir. Özellikle çatışmalarla beraber ilçede çok sayı da insan tutuklandı. Tutuklanmayan genç kesimin korkudan ilçeyi terk etmeleri nedeniyle, ilçe de gözle görülür bir sessizlik hâkim. Ticaretin çok etkilendiği ve bundan dolayı da yaşanan sureci anlıyor ve hak veriyor olmalarına rağmen ekonominin çok etkilenmesinden dolayı da çok ciddi bir sitem var. Var to'nun geleceğine dair hedefleriniz nelerdir? Tarihi olaylara tanıklık etmiş bir ilçeyiz. İçerisinde Alevi, Suni, Türk, Kürt, Çerkez ve Ermeniler yaşamaktadır. Varto, barındırdığı halklar ve mezheplerle ortak bir ruh oluşturmayı başarmıştır. Birlik Ocak - Mayıs 2015 29 Birlik Ocak - Mayıs 2016 farklılıklarına saygı duyan ve bu mozaiğin ilçe’de yarattığı zenginliği ve olumlu etkiyi çok iyi anlamış bir ilçedir..iki büyük ve yıkıcı deprem sonrası yurt içi ve yurt dışına çok göç vermiş bir ilçe olarak farklı toplumları ve farklı ülkelerden gelen yaşanmışlıklar nedeniyle evrensel düşünebilen, aynı zaman da yaşanan özgürlük mücadelesiyle de kendine ait toplumsal gerçekliği iyi sorgulamış bir topluluk olması nedeniyle Belediye ve siyasi gelişmişlikten beklentisi çok yüksek bir ilçedir. Bundan dolayı, en büyük idealim, halklar, inançlar ve mücadele eden ve halkına layık bu tarih yaratıcılarına yaraşır bir ilçe yaratmak. İlçenin tarihi mirasını geleceğe taşıyacak bir kültür evi oluşturmak. İnsanların maddi sebeplerden dolayı, ilçeyi terk etmeyecek iş alanları yaratmak ve uğruna büyük bedeller ödenen bu toprakları gelecek çocuklarımıza, huzur duyacakları bir ilçe ortamı oluşturmak. V a r t o' n u n b u g ü n k ü d u r u m u v e k e n t e y a ş a n a n öncelikli sıkın tıların çöz ümü kon us unda nasıl bir yol izlediniz? Sıkıntıların giderilmesi konusunda kaynaklarımızı kullanırken ihtiyaçların önem sırasını gözettik. İlçenin ekonomik durumu kötü. İş alanları neredeyse yok denecek kadar azdır. Varto belediyesinin tek düzenli geliri, su, kira ve verdiği hizmete karşılık (kanalizasyon açmak, ruhsat vb.) aldığı küçük gelirlerdir. Belediyeye ait dükkânlardan alınan ücret, ortalama kira bedellerinin çok çok altın da ve çoğu kiracı ödemesini dahi yapmamaktadır. İlçede en önemli gelir kaynağımız su parasıdır. Halkımızın yarısından fazlası su parasını ödememektedir. Tek düzenli su geliri resmi kurumlardan aldığımız ücretlerdir. Yapmak isteyip de yapamadığımız birçok eksikliğimiz bulunmaktadır. Varto'nun diğer ilçelere göre artısı nedir? Eğitim seviyesi yüksek olan bir ilçedir. İlçede politik halkımız var belediye ile uyumlu çalışmaktadır. Varto'ya olan hassasiyetinizi biliyoruz. Bu kentin değerlerinin korunması konusunda yapılan çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Varto da, Sünni, Alevi ve Ermeni Türk, Kürt ve az da olsa Çerkez vatandaşlar birlikte yaşamaktadır. Belediyemiz bu hassasiyetleri göz önünde bulundurarak çalışmalarımızı yapmaktayız.. Bu çerçevede ilçemiz hürriyet mahallesinde yapılan cem evi, cami vb inanç kurum ve etkinliklere katılmaktayız. Taziye, hasta, düğün vb. sosyal etkinliklerde bulunmaya ve herkesime karşı duyarlı eşit mesafede yaklaşmaya çalışıyoruz, festivaller yaparak, tiyatro ve sosyal etkinliklerle ortak bir ruh oluşturmaya çalışıyoruz. Belediye olarak AB Projeleri ile ilgili çalışmalarınız var mı? Nitelikli personel alma ve yetiştirme konusunda sıkıntılarımız nedeniyle AB projeleri için şu ana kadar herhangi bir proje hazırlığımız olmamıştır. Yerel seçimlerden bu yana tam iki yıl geçti bu süre de neler yapıldı? Belediyemize bağlı Mordem Kültür Merkezi (MKM) kurumumuz 2014-2015 yılı boyunca kültür-sanat alanlarında çeşitli kurs ve atölye çalışmaları yürütüldü. Çeşitli şenlik, festival planlanması ve organizasyonda aktif olarak yer almıştır. 3 Mart 2015 tarihinde Savuşka Kadın Danışma Merkezi belediyemiz tarafından açıldı. Savuşka Kadın Danışma Merkezi’nin açılışı ardından kadınlara bireysel danışmanlık yapılması yanı sıra saha çalışması ve kadın girişimciliğini için uzmanlar eşliğinde eğitim seminerleri yanı sıra “toplumsal cinsiyet” konulu eğitim seminerleri verildi. İlçemizin 6 mahallesinde taziye evleri bulunurken ilçemizin Bahçelievler Mahallesi’nde ise taziye evi bulunmamaktaydı. Belediye ve mahallelinin ortaklaşması ile taziye evinin yapımına başlanmış ve taziye evi mahallelinin hizmetine sunulma aşamasındadır. İlçemizde yaban kuşlarının uğrak alanı olan yedi bin yetmiş üç metrekarelik bir alanı kapsayan ancak zamanla artık malzemeler ve çamurla tabanı tamamen dolan Dipsiz Göl’de belediyemiz bir çalışmayla gölde artık malzeme ve çamurdan temizleme çalışması başlattı. Yol yapım çalışmaları kapsamında ilçe merkezimizde orta mahallesinde bir çok sokak ve Tekel Caddesi parke taşı ile döşenmiştir. Yapılan ifraz sonucunda kamu lehine çeşitli genişlikte yaklaşık 4500 metre ham yollar yapılmıştır. İlçemizin Kültür Mahallesi’nde bulunan lojmanlar eski yapı olması, içlerinin boş olması ve deprem açısından risk ihtiva etmesi nedeniyle yıkımına karar verilen binalar yıkılarak, düzenlenmiştir. İlçemize içme suyu sağlayan su kaynaklarında rutin olarak gerekli kontroller yapılmış, ana kaynaklardaki arızalara veya kirlenmelere karşı yıl boyunca gerekli tedbirler alınmıştır. Son iki yılda ilçemizin belli noktalarına koymak üzere 100 adet çöp konteynırı alınmıştır. Temizlik konusunda mahalle toplantıları yapılarak bilgilendirmeler yapılarak halkın görüşleri alınmıştır. Çalışmalarınız esnasında hangi zorluklarla karşılaştınız? En büyük sıkıntımız, yeterli kaynak ve nitelikli çalışanımızın olmayışından kaynaklı, daha yaratıcı, üretken ve geleceğe yönelik planlama ve çalışma yürütememek. Halkın belediyeye karşı olan sorumluluklarına yeterli ciddiyeti göstermemeleri. Yine yapmak isteyip de maddi imkânsızlıklar nedeniyle yapılmayan çalışmalarda belirtilmiştir. Birlik Ocak - Mayıs 2015 31 Birlik Ocak - Mayıs 2016 KADIN EĞİTİMLERİ Akademide Birliğimiz ‘Yerel Yönetimler Akademisi’ tarafından üye belediyelerimizin belediye eşbaşkan, eşbaşkan yardımcıları, meclis üyeleri ve personellerine yönelik karma olarak düzenlenen kadın ve toplumsal cinsiyet eğitimleri eğitimi (15 Ocak 2016) tarihinde Diyarbakır’da Kayapınar Belediyesi’ne ait Amed Spor Kompleksinde bulunan eğitim merkezinde gerçekleşti. Devam Ediyor Eğitimin açılış konuşmasını yapan birliğimiz ve Diyarbakır büyükşehir belediyesi eşbaşkanı Gültan Kışanak eğitimlerin önemine değindi, eğitim anlayışlarının bilgiyi paylaşma üzerine kurulu olduğunu, tam da bu noktada eğitimlerin farkını burada açığa çıkarmak istediklerini vurgulayan Kışanak, “Bilgiyi bir yerde biriktirmek değil, bilgiyi paylaşmak önemlidir. Düzenlenen bu eğitimlerimizin maksadı daha çok bilgiyi paylaşmak, dağıtmak ve kadının daha fazla bildiği iktidar ilişkilerinde boyun eğmediği bir toplumsal zemin yaratmaktır. Önemli olan bunu başarmaktır. Bu başarı daha çok şeyin başarılacağı anlamındadır." dedi. 'Erkek egemen sistemin öğretmediklerini öğretmek için kadın eğitim sistemimizi kurmalıyız' Kışanak konuşmasında şunları kaydetti: “Tarih boyunca en derin ayrım olan erkek egemenlik zihniyeti kadınların toplumsal baskı altında tutulduğu süreçten bu yana bilgiyi kadından alıp kendi çıkarları doğrultusunda kullanmıştır. Bilgiden en çok uzak tutulan kesim kadın olmuştur. Bunun sosyal-sınıfsal katmanları var ama biz kadınlara istedikleri kadar bilgiyi vermişler ve çoğunlukla erkek egemenlikli sistem daha da ilerlemesi için kadınlardan beklentileri üzerine kurulmuştur. Kadın için bilginin yeniden üretilmesi, kuşaktan kuşağa yeniden aktarılması iktidar ilişkilerini derinden sarsacak kadın eğitimleridir. Bu sebeple erkek egemen sistemin öğretmediklerini öğretmek ve paylaşmak üzere kadın eğitimleri sistemimizi kurmak durumundayız.” şeklinde konuştu. Eğitime katılanlar arasında birliğimize üye belediyelerin eş başkanları, eş başkan yardımcıları, meclis üyeleri ve personelleri yer aldı. GABB Yerel Yönetimler Akademisi tarafından düzenlenen eğitimde; kadının toplumdaki rolü ve kadının yerel yönetimlerdeki rolü üzerine tartışmalar yürütüldü. Yerel yönetimlerin demokratikleşmesi ve toplumsal cinsiyet konularının işlendiği eğitimde, deneyimlerin paylaşıldı, belediyelerin mevzuatları ve çalışma esasları üzerine bilgilendirme sunumlarının ardından sona erdi. Birlik Ocak - Mayıs 2015 33 Birlik Ocak - Mayıs 2016 YENİ BİR BİLİME DOĞRU JINEOLOJÎ Kadın biliminin tanımı (kadına dayalı, kadın eksenli bir aydınlanma, değişim gücü ve çalışması olarak Jineoloji) K avrama ilişkin: Jineoloji oldukça orijinal bir adlandırma. Kadın ve yaşam anlamına gelen jin ile bilim anlamına gelen loji. Jin (kürtçe)-zen(farsça, çince)-gyn (latince) ortak bir kökenden gelmekte, woman, femin, wiss gibi kelimelerden daha kapsayıcı bir anlamı taşımaktadır. Bu kelimeye benzer biçimde jinekoloji de başlangıçta kadın bilimi anlamına gelse de giderek kadın hastalıkları anlamını taşımıştır. İlginç bir şekilde kelime latincegyn ile loji’nin birleşmesinden geliyor olsa da Türkçeye tercümesi kadınların fizyolojik sağlığı, işlevleri ve hastalıklarıyla ilgilenen bilim. Zaten içeriği de bu kapsamdadır. Jinosentrik (kadın merkezli), jeneoloji ise soybilim olarak kullanılan söylemlerdir. jinarşi-kadınlar tarafından yönetim, jinokrasi-kadınların yönetimi, jinelatori-kadınlara tapma, jinosid-kadın soykırımı, jinofobi-kadınlardan nefret ya da korku, jinomorfik- dişil gerçeklik duygusu yaratmaya çalışan bir dil kadın eksenli dil, "Kadın oluşumu"nu sağlayan sihirli madde, "jinerji" ya da kadınların enerjisidir. Jineoloji ortaya koyduğu, hem etimolojik hem de içerik olarak orijinal bir anlama sahiptir. Kadın bilimi ihtiyacı: Bir kadın bilimine neden ihtiyaç olduğu en fazla sorulan soru oysa jineolojiyi tanımlarken neden bir kadın bilimi olmadığı sorusu ile başlıyor. bunun egemen erkeklikten kaynaklandığını da ifade ediyor. Matematiğin 3500 alt dalını, insan vücudunun her organının hatta onunda detaylarını inceleyen bilim dallarını oluşturacak kadar parçalanan, her şeyi bir bilim dalı ve araştırma konusu olarak inceleyen bilim neden kadınları incelememiştir asıl sorulması gereken soru budur. Kadın bilimi tartışılırken önce kadın nedir sorusunu sormak önemlidir. Yani Freud’un onca cinsiyetçi kadın düşmanı söylemlerine rağmen ölürken sorduğu soru? Biz kadını Kürtçenin güzel söylemi olan jin-jiyan yani yaşamla özdeş görüyoruz. Toplumun özü olarak görüyoruz. Toplumsallığı yaratan kültürün sahibi. Form kazanmamış akışkan enerji. Yaratıcı enerji olarak tanımlıyoruz. Yazdığı mektuptaki ifadesiyle toplumun özü ve tortusu. “Kadın doğası karanlıkta kaldıkça, tüm toplum doğası aydınlanmamış olarak kalacaktır. Toplumsal doğanın gerçek ve kapsamlı aydınlanması, ancak kadın doğasının kapsamlı ve gerçekçi aydınlanmasıyla mümkündür”. Öyleyse jineoloji öncelikle kadının kendini tanımlaması olacaktır. Şimdiye kadar kimse kadını tanımlamadı mı? Mitoloji, din, sanat, bilimin yaptığı milyonlarca tanım var. Feministlerin geliştirdiği tanımlar var. Ama biz bunlarda çarpık, yanlış, eksik yanları olduğunu düşünüyoruz. Mitoloji, din, sanat ve bilimlerin kadın gerçekliğini inkar, imha, çarpıtma, yok saymaya dayalı. Feministlerin tanımlarında ise toplumdan kopuk sadece bir cins gerçekliğine sıkıştırma yada bütünlüklü ele almak yerine belirli boyutlarını öne çıkaran yönler ağır basmaktadır. Kadının kendi hakikatini araştırma, tanımlama ve kavramsallaştırması hala yerine getirilmemiş bir görevdir. “kadının kölelik tarihi yazılmamıştır özgürlük tarihi ise yazılmayı bekliyor” Kadın bilimi bu yönüyle feminist çalışmaları toparlayan ve eril bilimci ideolojiyi sorgulayarak öncelikli sosyal bilimler ancak doğa bilimlerini de kapsayacak biçimde yeni bir bilimi ifade ediyor. “kadının kölelik tarihi yazılmamıştır özgürlük tarihi ise yazılmayı bekliyor” Kadın bilimi bu yönüyle feminist çalışmaları toparlayan ve eril bilimci ideolojiyi sorgulayarak öncelikli sosyal bilimler ancak doğa bilimlerini de kapsayacak biçimde yeni bir bilimi ifade ediyor. … neden kadın çalışmalarını bir ideoloji, yada başka bir kavramla yürütmek yerine bilimi üzerinde tartışmamız ve yanıtlamamız gereken bir soru? Yada geçmiş deneyimimiz bunun neresinde oturacak ondan farkı ne olacak hala tüm boyutları ile tartışmamızı gerektiren konulardır. yürüttüğü çalışmaları bir laboratuvar çalışması olarak tanımlamıştır ve ürünlerinin daha sonra açığa çıkacağını vurgulamıştır. Bizim kadın deneyimimiz kendisini bilimsel bir ifadeye kavuşturması olacak aynı zamanda. Zaten biz buna dayanarak jineolojiyi geliştirme iddiasını dile getiriyoruz. Farkımız kendi deneyimimiz. Biz deneyimimizden bilgi üretiyoruz. Bu bilgiye dayalı bilim yapacağız. K a d ı n b i l i mi k o n u s u n d a k i d i ğ e r y a k l a ş ı m l a r : Bir kadın bilimi ortaya çıkarma anlamında olmasa da bilimin cinsiyetçi karakterini sorgulama ve kadın değerleri ile bilim yapılması konusunda kimi feministlerce yürütülmüş tartışmalar vardır. Feminist bilim tarihçileri, bilimin tarihsel kuruluşundaki toplumsal cinsiyet bağlamını farklı boyutlarıyla açığa çıkaran çalışmalar yapmışlardır. Genevieve Lloyd, erkek akıl kitabı ile batı felsefesinde erkek ve kadını irdelemiştir. Susan Bordo tarafından kartezyen düşüncenin "kadınsı olandan kaçış” ile özdeşleştirilmesi üzerine değerlendirmeler yapmıştır. Merchant’a göre de, kadın ile tabiat modern tabiat biliminin ortaya çıkışından çok önceleri özdeşleştirilmiştir. Ancak, mekanik tabiat biliminin ortaya çıkışından önce tabiat organik bir biçimde anlaşıldığından, bu, kadına saygın bir konum sağladığı için her zaman olumsuz olmamıştır. Ruether"bugün çevreyi ve insan türünü yok etme noktasına gelmiş olan insan uygarlığının aşil topuğunun, dişinin bastırılması yoluyla gerçekleşen bu yanlış erkeklik gelişiminde olduğu" sonucuna varır. EvelynFoxKeller "Bilimin varoluşu hangi ölçüde erkek tasavvuruyla bağlıdır? Ve eğer böyle olmasaydı, bu bilim için ne anlama gelirdi?"Fox Keller, bilimin basitçe “eril bir proje” olduğu ve reddedilmesi gerektiği fikrine karşı çıkar. Aynı şekilde “dişil bilim” kavramını da yanlış bulur. Bunların yerine: “bilimin eril bir proje olmaktan çıkartılıp insani bir proje olarak yine bilimin içindekilerce düzeltilmesi ve duygusal emek ile düşünsel emek arasındaki, bilimin erkeklere tahsis edilmiş bir alan olarak görülmesindeki iş bölümümün reddedilmesi” görüşünü savunur. Keller, çağdaş bilim kadını Barbara McClintock'un tutumunu Francis Bacon'un önerdiği doğanın sömürüsü ile karşılaştırır. McClintock "bırakın materyal sizinle konuşsun" ya da "bundan sonra ne yapacağınızı size onun söylemesine izin verin" derken, kadınsı bir tarzı ortaya koyar. McClintock bilim/kadınının materyale "bir yanıt dayatması" gerektiğine inanmaz; daha çok o materyale ya¬nıt vermeli ve empatik bir saygı göstermelidir. Birlik Ocak - Mayıs 2015 35 Birlik Ocak - Mayıs 2016 Keller, bir kadın tarzının "egemen olma itkisi tarafından daha az sınırlandırılmış bir bilim"e işaret ettiğini öne sürer- Keller'inpozitif olarak gördüğü bir yön. 1979'da AdrienneRichbunu anlatmak için temel bir soru soruyordu: Bir kadın kendi bilincine ve kendi kararlarına sahip bir insan olabilmek için hangi bilgilere gereksinme duyar? Kadınların Akademik Alandaki Çalışmalarına İlişkin Egemen bilim tarihinde yer alan kadın sayısı az olmasına rağmen yazılmayan bilim kadınlarının tarihi de mevcuttur. Günümüzdeyse çeşitli akademik alanlarda kadınlar yer almakta ancak bu alanda hâkimiyetleri engellenmektedir. “Erkekleşen bilim kadınları” ve “marjinal gösterilen bilim kadınları” diye ikili, karşıt ve çatışan bir kadın akademisyen alanı söz konusudur. Feminist muhalefet, 1970’lerin sonlarından itibaren akademiye de yansıdı ve edebiyat araştırmalarından sosyal tarihe ve sosyal politikaya dek birçok disiplini etkiledi; aynı zamanda çok sayıda kadın merkezli inisiyatifin ve projenin (özellikle yayın, öğretim etkinlikleri, konferanslar, forumlar vb.) hayata geçirilmesine yol açtı. Önemli bir diğer sonucu ise, “Kadın Çalışmaları” adı verilen yeni bir disiplinlerarası araştırma alanının ortaya çıkmasıydı. İsveç, Almanya, Türkiye ve diğer yerlerdeki üniversitelerde kadının statüsü, tarihi üzerine araş- tırmalar yapan Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalları var. Önce Kadın Araştırma Merkezleri sonra Feminist Araştırma Merkezleri sonra da, Toplumsal Cinsiyet Araştırma Merkezleri çıktı. Bu araştırma mekânlarında 'aile ve kadın', 'hukuk ve kadın', 'siyaset ve kadın', 'devlet ve kadın', 'işgücü ve kadın' gibi konular işleniyor. Feministler toplumsal cinsiyet merkezlerinin kadın meselesinden uzaklaşmaya neden olması nedeniyle buna pek olumlu bakmıyorlar. Batı’da, Avrupa ve Amerika’da bir savaş alanıdır. Masculinity dersi dışında, yani erkeklik çalışmaları dışındaki “gender” derslerinin hiçbirini erkekler veremez. Türkiye’de ise erkekler veriyor. Quer teori akademik alanı işgal etmiş durumda. Türkiye de Akademideki kurumsallaşma 90 sonrasında ortaya çıktı. İlk Kadın Araştırma Merkezi İstanbul Üniversitesi’nde 1989’da kuruldu. Ankara, Hacettepe, Gazi, İstanbul, Marmara, Çukurova, Ege, Gaziantep, Mersin, Yüzüncü Yıl, Anadolu, ODTÜ, Çankaya ve Atılım Üniversiteleri olmak üzere toplam 14 üniversitede kadın sorunları ile ilgili araştırma ve uygulama amaçlı merkezler kurulmuş ve bugüne kadar çeşitli çalışmalar yürütmüşlerdir. Ayrıca, İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi bünyesinde Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesi Çalışma Grubu mevcuttur. Ayrıca İstanbul ve birkaç ilde daha kadın eserleri kütüphaneleri oluşturulmuştur. JİNELOJİ TARTIŞMAL ARINDAN DERLENMİŞTİR. ÖZGÜRLÜKLER ALANI OLARAK KAMUSAL ALAN EVİN AKBOĞA GABB Peyzaj Mimarı K Kamusal alanın bir zemin kaymasına yol vermeden gerek somut kentsel alanlar gerek eleştirel, ideal alanın yeniden canlandırılması tüm insanlığın önünde duran en hayati görevdir. amusal alan kavramının, insan hakları, sosyal devlet ve kent hakkı bağlamında gelişen ve çeşitlenen bir alanı olarak, bir taraftan egemen sınıflar, resmi ideolojiler; diğer bir taraftan toplumun kendisini yeniden var etme olgusu noktasında giderek daha çok önem kazanarak başat gündem olma noktasında hızla ilerlediği görülmektedir. Kamusal alan ile ilgili kafa karışıklığının yanı sıra, esasında toplumun muktedirlere karşı seslerini yükselttiği, haykırdıkları alandır. Egemenlerin özenle kamusal alanı devlet otoritesiyle özdeşleştirmesinin aksine kamusal alanlar, toplumsal özgürlükler alanı olarak devlet erkinden azade alandır. Günümüzde kamusal alan üzerine yapılan tartışmalarda her ne kadar bir görüş birliği olmasa da muktedirlerin dayatmalarının tersine, devlet kapısı olarak veya devlet kurum ve kuruluşları olarak algılanmadığını, geniş toplumsal kesimlerin kendilerini ifade ettikleri, etkileşimde bulundukları ve mesaj ilettikleri alan olarak görülmeye başlandığını söylemek mümkün. Kamusal alanla ilgili en kapsamlı ve en dikkat çekici tartışmaları Habermas yapmıştır. Kendilerini ilgilendiren ortak meseleler etrafında düşünce belirttikleri, çeşitli tartışmaların yapıldığı, eylemini inşa ettiği yaşam alanı olarak tanımlar kamusal alanı. Habermas’a göre kamusal alan 18.yüzyılda devletten bağımsız burjuvazinin alanı olarak doğmuştur. 17.yy da kahvehanelerde okuma odalarında ve kulüplerde ortaya çıkan edebi tartışmalar 18.yy da politik iktidardan bağımsız hatta iktidara karşı düşünce üreten bir alan olarak, kamuoyu oluşturarak, insanların bir araya gelmesiyle düşünce alışverişinde bulunması sonucu toplumların yönetimlerde söz sahibi olma, demokrasiyi geliştirmede ve bireylerin sosyal hayatta daha etkin ve kendilerini var etme noktasında kayda değer ivme kazanmasına vesile olmuştur. Kamusal alanın herkese açık olması ve katılım sağlayan her birey ve grubun eşit ve özgür olması, tartışmaların açık yapılıyor olması, katılım sağlayanların önündeki engellerin olmaması, bu alana katılan herkes için erişimin garanti altına alınmış olması, devlet otoritesi dışında yer alması ve genel yarara hitap ediyor olması Hebarmas’ın kamusal alan tanımında ön plana çıkan unsurlar olarak dikkat çekmektedir (Ercins, 2013, s.301). Birlik Ocak - Mayıs 2015 37 Birlik Ocak - Mayıs 2016 Sennett’e göre kamusal alan herkesin daha kolay ulaşabileceği ve yer alabileceği somut alanlar; meydan, cadde, sokak, park gibi yerlerdir. Sennett’e göre toplum bu yerleri sembolik bir araç olarak görerek, kentin dönüştürülmesi veya kentin yeniden şekillendirmesi amacıyla kullanır. (Sennett, 1999). Weber’ göre kamusal alan, birebir ilişkilerin, karşıt görüşlerin, diyalogların, uyumun ve anlaşmaların yapıldığı yer olarak farklı sosyal tabakadan ve etnik yapıdan insanların karşılaştığı alanlardır (Weber,2000). Kamusal alanı melez bir alan olarak tanımlayan Arendt, modernliğin yükselişi ile toplumsalın kamusalı işgal ettiğini, tüketime yönelen insanın dünyaya ve politik alana giren tüm insani konulara yabancılaştığını ifade eder. Modernizm eleştirisini yapan Arendt, modern çağda politikanın ekonomi tarafından işgal edildiğini belirtir. Ve bunun sonucunda yeni bir alan olan ‘toplumsal alan’ ın doğduğunu ifade ederek toplumsal alanın ne özel ne de kamusal özellikler gösteren farklı, ilginç, melez bir alan olduğunu anlatır. (Arendt, 1994). Arendt’in de işaret ettiği gibi kapitalist moderniteninhegomonik anlayışı sonucu kamusallık düşüncesi artık demokrasi, çoğulculuk, katılımcılık, farklı inanç ve kimliklerin oluşması alanı yerine daha pasif, çıkara dayalı politikanın ekonomi tarafından kuşatıldığı tüketime dayalı, medya seçkinleri ve kapitalist modernite yöntemleriyle yönetilmektedir. Her ne kadar kapitalist modernite tarafından kamusal alan bulanıklaştırmaya ve manipülatif yöntemlerle müzakereci düşünceden uzaklaştırılmaya çalışılsa da kamusal alanın temel özgürlükler, bireysel ve kolektif hakların tesis edilmesinde öncü rol oynadığını belirtmek gerekir. Kamusal alan farklılıkların bir arada tartışmalarına imkan sağlayan, özgürlüklerin ve hakların genişlemesinin ve çeşitlenmesinin önünü açan bir alandır. Habermas’ın da işaret ettiği gibi, toplumun ortaklaştığı ve kendi yararına yönelik eylem ve düşüncelerin zenginleştirildiği, her türlü çıkardan uzak iktidar erkinin baskı ve istemlerinden bağımsız, salt kentsel kamusal alan olarak tanımlanan meydan, cadde, sokak, gibi somut mekanları aşan ortak kanaatin oluştuğu süreçler bütünüdür. Bu süreç toplumsal yaşamımızın en önemli parçasını oluşturmaktadır. Her türlü ilişkimizin kurulmasında ve kamuoyu oluşturulması çerçevesinde herhangi bir sınırlama olmaksızın bireylerin ve grupların düşüncelerini özgürce ifade edip örgütlenme imkanı sağlayan alanlardır. Kamusal alanın demokrasi ile arasında zorunlu ilişki olması nedeniyle bu alanı özgürlükler alanı haline getirmektedir. Demokrasinin özünü oluşturan, farklı toplumsal kesimlerin, çoğulculuk, hoşgörü, açıklık ve katılımcı düzlemin oluşmasına ön ayak olacaktır. Özgürlüklerin varlık sebebi olan kamusal alan, demokratik bir toplum düzeninde her türlü farlılığın kendine hayat bulma imkanını verecektir. Kamusal alan kavramı her ne kadar toplumun ortak yararına dönük, düşünce, söylem ve eylemlerin tasarlandığı ve geliştiği somut mekanları işaret etse de, esas itibariyle ufkun sonsuzluğunu ya da eleştirel olan, bireylerin, grupların kendi dünyalarını tartıştıkları platformlardır. Kamusal alanın bir zemin kaymasına yol vermeden gerek somut kentsel alanlar gerek eleştirel, ideal alanın yeniden canlandırılması tüm insanlığın önünde duran en hayati görevdir. Kapitalist modernitenin dayattığı mekansal ve düşünsel değişimin hizmet ettiği ekonomik, siyasal ve kültürel projenin anlamlandırması, kamusal hayatı özgürlüklerin ve demokrasinin hayata geçirildiği alan haline getirecektir. Bu farkındalık devlet otoritesini gerileterek sivil alanın yeniden kurgulanmasında önemli katkı sunacaktır. Farklı inanç düşünce ve kimliklerin oluşturacağı çoğulcu, sınırları aşan ve her kesimden insanın katılacağı bir zeminin teminatıdır kamusal alan. Kamusal alan açısında yerel yönetimlerin rolü ve/veya kamusallık ile yerellik arasında nasıl bir geçişkenlik olduğuna bakmakta yarar var. Yukarda, kamusal alanların meydan, cadde, sokak, park gibi mekanları aşan bütünlüklü bir kavram olduğunu belirttik. Dolayısıyla bu alanların tasarımından, karar verme süreçlerine kadar birkaç kişi ya da birkaç birimin sorumluluğunu yahut inisiyatifini aşacak kadar önemli ve tüm toplumsal kesimlerin katılımını ve katkısını gerektiğini farkında olunarak ele alınması gerekir. Genel kanı olarak demokrasi ile yerel yönetimler arasında doğrudan bir ilişki kurulur. Bir coğrafyada demokrasinin en önemli kriteri yerel düzeyde toplulukların demokratik bir şekilde yönetilip yönetilmediğine bakılır. Geniş halk kesimlerine en yakın yönetim organı yerel yönetimlerdir. Farklı grup ve bireylerin taleplerini iletmede, yönetim üzerinde etkin ve etkili olma açısından yerel yönetimler yapı taşı konumundadır. Çıkışı itibariyle eşitliğin ve katılımcılığın numuneleri olarak ortaya çıkan yerel yönetimler, yerel toplulukların ortak sorunlarının çözümüne en yakın kurumlardır. Özgürlükler alanı olan kamusal alanın gelişip boy vermesi açısından yerel yönetimler temel bir gereksinim olarak demokrasinin hayata geçirilmesi daha elzemdir. Geniş halk kesimlerinin kendilerini ilgilendiren meselelerde ve mesajlarını iletme noktasında yerel yönetimlerde merkezi düzeyden daha yoğun ve doğrudandır. Bu anlamda yerel yönetimlerin demokratik kuruluşlar olarak gelişmeleri kamusal alanları da beraberinde geliştirecektir. Demokrasinin gelişmesinde yerel yönetimler motor güç durumunda olan kurumlardır. Yönetme olgularının zayıflaması, kitlelerin sorunları birlikte ve kolektif çözmeleri yerel yönetimlerin güç kazanmasına bağlı bir durumdur. Gerçek anlamda halkın kendi kendini yönetmesi yahut halkın kendi sorularını kendisinin çözmesi kamusal alanın önemini daha güçlü ifade etmekten geçer. Kamusal alanın gelişmesi ise yerel yönetimlerin daha etkin kurumlar haline gelmesinden geçer. ARENDT, Hannah (1994), İnsanlık Durumu, İletişim Yayınları, İstanbul. ERCİNS,Gülay ,Ç.Ü İktisadi Ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 14, Sayı, 2013. HABERMAS, Jürgen (2010), Kamusallığın Yapısal Dönüşümü, İletişim Yayınları, İstanbul. SENNETT,R (1996), Kamusal İnsanın Çöküşü, Ayrıntı Yayınları, İstanbul. SENNETT,R (1999), Gözün Vicdanı Kentin Tasarımı Ve Toplumsal Yaşam, Ayrıntı Yayınları, İstanbul. Birlik Ocak - Mayıs 2015 39 Birlik Ocak - Mayıs 2016 ÇATIŞMALI SÜREÇTE KENT ve İNSAN SAĞLIĞI Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur Barış ise bu sorunu önleyen bir "koruyucu tıp" uygulamasıdır. O Sosyal medya, görsel ve yazılı basında birçok sağlık emekçisi hedef gösterilmiş DÜTF getirilen Polis ve Askerlerin tedavileri iyi yapılmadığı için öldüklerini iddia ederek sağlık emekçileri hedef gösterilmiştir. Bölgedeki kolluk kuvvetleri hastane ve ambulans çalışanlarına güvenmeme eğilimi göstermiş, dışarıdan sağlık emekçisi getirilmiş 112, Hastane ve sahra hastanesi çalışmaları sağlanmıştır. rtadoğu’da yaşanan gelişmeler sonucunda vekâlet savaşı yürüten paramiliter güçler eli ile Ortadoğu bir alev topuna dönüşmüştür. Rojava da DAİŞ çetelerine karşı Kürtlerin kazanımları tüm Dünya ülkeleri tarafından desteklenirken Türkiye’nin burada bulunan halkların kazanımlarını tanımaması ve siyasi temsilcilerini terör örgütü olarak görmeleri düşündürücüdür. Ortadoğu da bu gelişmeler olurken Türkiye’de müzakere edilen çözüm süreci buzdolabına kaldırılmış görüşme masası devrilmiş bölgede hemen hemen tüm alanlar güvenlik bölgesi ilan edilmiş ve sokağa çıkma yasakları ile birlikte bugün içinden çıkılamaz bir hal alan ve yüzlerce insanımızın hayatını kaybettiği bir tablo ortaya çıkmıştır. Sokağa çıkma yasağı 7 ilde 19 ilçede ve 58 kez ilan edilmiş yaklaşık olarak 1,5 Milyon insan bu durumdan etkilenmiştir. Yaşam hakkı ihlali başta olmak üzere Barınma, Beslenme, Sağlık, Eğitim ve diğer tüm haklar ihlal edilmiştir. Sokağa çıkma yasağının ilan edildiği yerlerde tüm bölgeye giriş ve çıkışların engellendiği tüm iletişim araçlarının ve Elektriğin kesildiği, Elektrik trafolarının hedef alındığı, patlamalar sonucunda içme suyu şebekelerinin su depolarının ve kanalizasyon şebekelerinin tahrip edildiği, temel yaşam ihtiyaçların karşılandığı yerlerin, Fırınların kapatıldığı Sağlık Merkezleri ve Eczanelerinde hizmet vermediği bunun sonucunda yerleşim yerlerinin boşaltılması hedeflenmektedir. Sokağa çıkma yasakları sırasında son 6 ayda 42 çocuk, 31 kadın, 30 Altmış yaş üzeri olmak üzere toplam 223 sivil yurttaş hayatını kaybetmiştir. Sokağa çıkma yasaklarının uzun süreye yayılması, mahalle altyapılarının tahrip edilmesi, beslenme ve barınma koşullarının ortadan kaldırılmasıyla salgın hastalık riski de ortaya çıkmıştır. Yaralı ve hastaların sağlık hizmetlerine erişiminin ne şekilde yapılacağı, insani yardım ve ihtiyaçlarının ne şekilde ulaştırılacağına dair sorulara resmi makamlarca tatmin edici cevaplar verilmemektedir. Hastanelerin ablukaya alınıp askeri üs olarak kullanılması, sokakta hareket eden her canlının hedeflenmesi nedeniyle, halktan yaralı ve acil hastaların hastaneye ulaşımı mümkün olmamaktadır. “Sağlık Bakanlığı’nın son süreçte yaptığı ‘şefkat elimizi cebimize koyduk, kudret elimizi çıkardık. Operasyonlarda yüzde 80 başarılıyız, bu operasyonlar 3 yıl sürecek’ gibi açıklamalar adeta sağlık değil savaş bakanlığı olduğu hissi uyandırmaktadır. Bu ölümlerin, diyaliz hastalarının evde tedavi edilme, gebelerin evlerde doğum yapma ve sağlık hizmetlerine erişememe durumunun 3 yıl süreceğinin ifadesi midir. SİLVAN OLAYLARI 16 Ağustos 2015 tarihinden bu yana ilçede değişik zamanlarda (3 günden az olmamak üzere) 6 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Süresi en uzun uygulanan yasak, 03-13 Kasım 2015 tarihlerinde ilan edilen ve 11 gün süren 6. sokağa çıkma yasağıdır. Bu ilan edilen yasakta Tekel, Mescit ve Konak mahallelerinde, operasyon süresi boyunca şiddetli çatışmalar meydana gelmiş ve mahallelerde bulunan yurttaşlar çatışmaların arasında kalmış, insani ihtiyaçlardan mahrum bırakılmıştır. Operasyon sırasında, ev ve işyerleri kurşunlanmış, yaşam hakkı ihlali gerçekleşmiş, sivil yurttaşların can ve mal güvenlikleri tehdit edilecek şekilde hak ihlalleri meydana gelmiştir. Operasyon sırasında 8 sivil yurttaş, güvenlik güçleri tarafından açıldığı iddia edilen ateş sonucu yaşamını yitirmiş 10 yurttaş yaralanmıştır. Yaralıların hastaneye götürülmesi oradaki sivil yurttaşlar tarafından gerçekleştirilmiş olay yerine ambulansların gitmesine güvenlik gerekçesi nedeni ile izin verilmemiştir. Bu sokağa çıkma yasaklarının olduğu dönemlerde bu üç mahallede bulunan Aile Sağlığı Merkezi hizmet üretememiş ve büyük bir kısmı tahrip edilmiştir. Mahalle duvarlarında çok sayıda ve Türkiye bayrağı simgelerinin yoğun kullanıldığı milliyetçi, ırkçı ve cinsiyetçi tehdit içeren yazılamalar olduğu görülmüştür. CİZRE OLAYLARI Cudi, Yafes ve Nur mahallerin de 04 Eylül 2015 tarihinden başlayan ve 12 Eylül 2015 tarihinde sona erdirilen sokağa çıkma yasağı süresi içersin de 22 yurttaş yaşamını yitirmiş 24 yurttaş da yaralanmıştır. Nur Mahallesinde 8 gün boyunca hiç su akmamış ve elektrikler kesilmiş İnek, Kedi, Güvercin gibi hayvanlar kurşunlanarak öldürülmüştür. Mahallede ağır bir leş kokusu oluşmuş, Hayvan leşleri hala kaldırılmamıştır. Mahallenin birçok sokağından yer altı su şebekesinin patlaması sonucu su akmış, kirli olan bu su birikintilerinde çocuklar oynamaktadır. Nur Mahallesinde birçok kişi evlerine gelen kurşun-roket olduğu belirtilen patlayıcılardan dolayı yaralanmıştır. Yaralılar 112 ambulansı defalarca aramalarına rağmen kendilerine hizmet veremeyeceklerini, güvenlik olmamasından dolayı gelemeyeceklerini söylemiştir. Nur Mahallesinde bir yurttaş, evlerinde hiç su kalmadığını, sokağın kenarından akan pis sudan aldıklarını ve kaynatarak çocuklarına verdiklerini belirtmiştir. Çocuklarının psikolojilerinin bozulduğunu, hiç uyuyamadıklarını ve sürekli ağladıklarını bir türlü susturamadığını belirtmiştir Birlik Ocak - Mayıs 2015 41 Birlik Ocak - Mayıs 2016 Cudi Mahallesindeki 3 Aile Sağlığı Merkezi 8 gün boyunca kapatılmış ve hizmet verilmemiştir. Mahallenin her tarafında çöpler birikmiş etrafa da çok kötü kokular yayılmasına neden olmuştur. Yafes Mahallesinde bir yurttaş; 17 yaşlarında bir genç keskin nişancılar tarafından vurulmuş, hastaneye götürülmek istenmiş, 5 dakika süren yoğun ateş altında hasta alınamayınca yaşamını yitirdiğini belirtmiştir. Yine Yafes Mahallede bulunan bir genç bacağının yan tarafından vurulmuş 112 Ambulansının arandığı ve ambulansların güvenlik gerekçesi gelemeyeceği belirtmiştir. 10 metre aralarla sokaklara bombalama yapılmış sokağın başına ortasına ve sonuna 3 bomba atar mermisi atılarak orada bulunan tüm canlıların yaralandığı veya hayatını kaybettiği belirtilmiştir. Son olarak 14.12.2015 tarihinde Cizre de ilan edilen sokağa çıkma yasağı halen devam etmektedir. 3 korgeneral, 36 general ve on binlerce askerin yer aldığı bir operasyonla ağır silahların, topların, tankların, kullanıldığı birçok insanın hayatını kaybettiği, tüm konutların yerle bir edildiği bir durumu yaşamaktayız. Sokağa çıkma yasağı devam ettiği için basına yansıyan bilgilerde uzun süre bodrum katlarında bulunan sivil ve yaralıların yapılan operas- yonlar sonucu hayatlarını kaybettikleri ve bu yurttaşlardan birçoğunun bedenlerinin (166 kişi ) yanmış halde bulunulduğu belirtilmiş ve halen yıkılan binaların altında cenazelerin bulunduğu iddiası bulunmaktadır. Çıkarılan cenazelerin farklı illere gönderildiği birçoğunun da Silopi sınır kapısında bulunan bir soğuk hava deposunda bulunmaktadır. Yine bu cenazelerin birçoğunun tanınmaz halde olduğunu yapılan otopsilerine bağımsız hukuk ve hekim heyetlerinin katılmasına izin verilmediği belirtilmektedir. Bu vahşet bodrumlarında insanların hayatının kaybetmemesi bir yaşam ve sağlık koridorunun oluşması için birçok heyet girişimlerde bulunmuş ve hükümet ile görüşmeler yapmıştır. TTB ve SES in yapmış olduğu görüşmeler sonucunda bölgede bulunan sağlık emekçilerinin ambulanslar ile günlerce Cizre’ye gitmeleri engellenmiştir. Şebnem Korur Fincancının tespitlerinde ‘’Cizre yanık et kokuyor. İnsan eti. Sonra göreceğiz o kokunun nasıl olduğunu. İlk bodruma varıyoruz. Halk meclisi eş başkanlarının katledildiği o bodruma. Binanın cephesi çığlık atar gibi, delik deşik, irili ufaklı. Üst katın pervazında tank mermisi benzeri bir metal cisim parçası. Bodruma inen yıkıntının arasından geçiyoruz, içerisi karanlık. Göreceklerimiz daha da karanlık olacak. Cılız ışıklı fenerlerle aydınlatmaya çalışıyoruz etrafı. O yaralarına bastıklarını söyledikleri yünler var girişin biraz berisinde. Lekeler üzerinde, pas rengi… Kan mı? Anlatılanları düşününce, öyle olmalı. Biraz sola doğru gidince yere sanki odun kömürü serilmiş gibi, ama değil. Kemik onlar, yanmış kemik parçaları. Gözüm hemen ortalarındaki altçene kemiğine takılıyor. Çocuk kemiği gibi duruyor. Yaklaşıyorum, etraftakiler fenerleri tutuyor daha iyi görebilmem için. Evet, orada yanmış bir gözlük çerçevesi var, hemen yanı başında. Altçene kemiğinin neredeyse iki katı eninde. İlk bakışta 8-10 yaşlarında olsa gerek diye düşünüyorum kemik için, öyle küçücük, narin. Yakından bakınca yanmış haliyle biraz olsun kaybı hesaba katıp hadi 10-12 bilemedin 14’e kadar çıkıyorum. Ama orada duruyorum. Çocuk kemiklerinin o ince, narin duruşu hep yüreğimi kanatmıştır. Bu da saplanıp kalıyor incecik. Yerde kısmen yanmış kafatası kemikleri, sayısız kemik parçası, havada ağır bir yanık et kokusu. Hayret, bunca yanık kemiğin yanı başında yünler sapasağlam, hiç yanmamış.’’ SUR OLAYLARI Surları ile UNESCO Dünya Kültürler mirasına giren Diyarbakır’ın kalbi konumunda olan Dillerin, Dinlerin, kültürlerin birlikte yaşadığı Sur ilçesinde birçok kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Son olarak ilan edilen sokağa çıkma yasağı yaklaşık 3 ayı buldu. 24.000 yurttaşın yaşadığı Sur ’da 6 mahallede sokağa çıkma yasağı hala devam etmektedir. Ağır silahların kullanıldığı birçok kişinin hayatını kaybettiği cenazelerin günlerce sokak ortasında kaldığı, birçok konutun yıkıldığı, birçok tarihi yapının tahrip edildiği, yüzlerce sivil yurttaşın çatışma bölgesinde evlerinde kaldığı, binlerce yurttaşın göç etmek zorunda kaldığını belirtebiliriz. İnsan olarak içimizi yakan bu ölümlere karşı sağlıkçı kimliğimizle üzerimize sorumluluklar yüklediğinin farkındaydık. Halen abluka olan ve sayısız kere bombalanan, tanklarla dövülen Sur a girmek istedik. İnsanlık onurunu kurtarmak için, meslek onurumuzu yaşatmak için orada olmak için girişimlerde bulunduk ancak Valilik tarafından izin verilmedi. Buna karşın ölüme karşı yaşam, siyaha karşı beyaz duruş adıyla Beyaz nöbet tutma kararı verildi. Yerel yönetimlerden resmi izin alarak kurduğumuz çadırın, valilikçe yasaklanması nedeniyle, kötü hava koşullarına ve sert kış şartlarına ( -15 dereceyi bulan soğuk ) rağmen, kısmi barış nöbetlerimize devam ettik. Her gün saat 12:00-18:30 arası nöbet alanında bulunduk. Ayrıca neredeyse her gün, ablukanın ve savaşın devam ettiği Sur İlçesi’ne girmek için girişimlerde bulunmaya devam ettik. Varmak istediğimiz nihai nokta, ablukaların kaldırılması, savaşın sonlandırılarak ölüm ve yaralanmaların son bulması, anlaşmazlıkların diyalogla çözülmesi için siyaset kurumunun bir an önce aktif rol almasıdır. Hedeflediğimiz noktalara ulaşmaya çalışırken, dayanaklarımızı; insan hakları, tıbbi etik ve uluslararası insancıl hukuk olarak belirliyoruz. Tüm insanların barış içinde yaşama hakkı, sağlık hakkı, gıdaya ve temiz suya ulaşım hakkı, barınma hakkı ve iletişim hakkına sahip olması gerekir. İnsanlar din, dil, ırk, cinsiyet, etnik yapı ve siyasi görüşüne bakılmaksızın sağlık hakkına sahip olmalıdır. Tıpta hasta ve sağlıklı insan olabilir, düşman, terörist, polis, asker veya sivil gibi kavramlar tıbba ait terimler değildir ve sağlık bu terimler üzerinden tanımlanamaz. Uluslararası insancıl hukuk ise çatışma ve savaş alanlarında uygulanacak hukuktur. 1949 ve 1977 Cenevre sözleşmeleri ve ek protokolleri gereği sağlıkçıların savaş alanlarında, siviller ile savaşma yeteneğini kaybetmiş savaşçılara sağlık bakım ve yardımı yapma sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk nedeniyle sağlıkçıların çatışma ve savaş alanlarına girme hakkı bulunmaktadır. Bu çerçevede, dokunulmaz sağlık sembolleri vardır. Sağlık sembollerinin olduğu hastane gibi yerlerin içinde ve çevresinde askeri bir gücün konuşlanması yasaklanmıştır. Buna uyulmadığı durumlarda sağlıkçılar ve kurumları hedef haline gelecektir. 19 Şubat ta 55 yaşında yaralanan Fatma Ateş adlı yurttaşın çıkarılması için içerisinde Gazeteci Mazlum Dolanın bulunduğu 6 kişi oluşturulan Yaşam Koridorundan çıkarıldı. Ambulansta müdahale edilen Fatma Ateş maalesef hayatını kaybetti. Bunun üzerine STK ve birçok heyetin yapmış olduğu girişimler sonucu içerisinde çocukların ve kadınların olduğu 56 kişilik bir grup daha yaşam koridorundan çıkarıldı. Hastanede kontrolleri yapılan bu sivil yurttaşların birçoğunun tutuklandığı belirtebiliriz. Sur ’da halen sivillerin olduğu ve bunların birçoğunun yaralı olduğu, bunlardan bir kısmının enkazın altında olduğu belirtilmektedir. SAĞLIKÇILAR HEDEFTE “Dünya Tabipleri Birliğinin Tıp Etiği Uluslararası Kurallarında belirtildiği gibi, silahlı çatışma ortamlarındaki tıp etiği barış zamanlarındaki tıp etiği ile aynıdır. Doktorlar mesleki görevlerini yerine getirirken birbiriyle çelişen bağlamlar içindelerse de, birinci yükümlülükleri hastalarına karşıdır; doktorlar, mesleki faaliyetlerinin hepsinde, insan hakları alanındaki uluslararası sözleşmelere, uluslararası insani hukuka ve DTB’nin tıp etiği alanındaki bildirgelerine bağlı kalmalıdır.” Birlik Ocak - Mayıs 2015 43 Birlik Ocak - Mayıs 2016 “Hükümetler, silahlı güçler ve elinde güç bulunan diğerleri, doktorların ve diğer sağlık profesyonellerinin silahlı çatışma ve diğer şiddet durumlarında ihtiyacı olan herkese bakım verebilmesini sağlamak üzere Cenevre Sözleşmelerine uygun hareket etmelidirler. Bu yükümlülük, sağlık personelinin ve sağlık tesislerinin korunması gereklidir.” Sağlık hakkı mücadelesi veren ve bu ahlaki duruşu yaşamında somutlaştıran sağlıkçılar sivil yaralılara yardım ettikleri sırada öldürülmektedir. Sokağa çıkma yasakları başladığı ilk dönemlerde Cizre Devlet Hastanesin de çalışan sağlık emekçisi Eyüp Ergen açılan ateş sonucu hayatını kaybetmiştir. Beytüşşebap da ambulans şoförü olarak görev yapan Şeyhmus Dursun ambulansın içinde vurularak öldürülmüştür. Cizre’de Sağlık Emekçisi AbdulAziz Yular ayağından yaralanan bir anneye yardım etmeye giderken keskin nişancılar tarafından vurularak hayatını kaybetmiştir. Cizre de Devlet Hastanesinin etrafı zırhlı araçlarla kuşatılarak çatısına keskin nişancılar yerleştirilmiştir. Bu şekilde hastane hedef konumuna getirilmiş çıkan çatışmalar sonucunda hastaneye birkaç kez roket isabet etmiştir. Burada çalışan sağlık emekçileri de bu şartlar altında çalışmak zorunda bırakılmıştır. Lice de çatışmalardan sonra Devlet Hastanesine sol kolundan yaralanan hasta getirilmiş. İlk müdahalesi yapılan hastaya Elektrik olmadığı için röntgen çekilememiş. Güvenlik nedeninden dolayı karayolu ile Diyarbakır’a sevk edilemeyen hasta için emniyet personelinden yardım istenmiş. Hastaneye gelen emniyet güçleri hastane personellerine hakaret ederek Acil de bulunan yaralının ağzına silah koyarak ölümle tehdit etmiş ve koridora çıkan Sağlık Memurun başına silahı dayayarak zorla yere yatırılmak istemiştir. Tüm nöbetçi sağlık ekibi acil servis poliklinik odasında toplanılması istenmiş. Hastanenin birçok odasının kapısı kırılarak aranmış ve kamera görüntülerine el konulmuştur. Silopi de çatışmalar sonrası hastane zırhlı araçlar ve polisler tarafından ablukaya alınmış. Hastane bahçesinde rastgele ateş edilmiş ve orada bulunan yurttaşlar hakaret- ler edilerek hastane dışına çıkarılmıştır. Girişler engellenmiş acil servisin girişleri tutulmuştur. Gelen ambulanslar bile aranmıştır. Yaralı getiren yurttaşlar darp edilip gözaltına alınmış, Hastanede çalışan personeller korku ve kaygı içerisinde görevlerini yapmaya çalışmıştır. Nöbetçi doktorun kafasına silah dayayarak yaralanan polislere müdahale etmek için çatışma bölgesine götürülmek istenmiştir. Nusaybin Devlet Hastanesinde çalışan bir doktor örgüt üyelerini tedavi ettiği gerekçesi ile önce Kızıltepe’ye sürgün edilmiş ve daha sonra tutuklanarak Cezaevine konmuştur. Sosyal medya, görsel ve yazılı basında birçok sağlık emekçisi hedef gösterilmiş DÜTF getirilen Polis ve Askerlerin tedavileri iyi yapılmadığı için öldüklerini iddia ederek yine orada bulunan sağlık emekçileri hedef gösterilmiştir. Bölgedeki kolluk kuvvetleri hastane ve ambulans çalışanlarına güvenmeme eğilimi göstermiş, dışarıdan sağlık emekçisi getirilmiş 112, Hastane ve sahra hastanesi çalışmaları sağlanmıştır. Tüm bölgede yaşanan bu çatışmalı durum sonucunda sıkılan her kurşun çıkan her cenaze Halklar arasında birlikte ortak yaşama sıkılmış ve oluşturulan iyi niyetli adımlara zarar vermiştir. Başta çatışmalı bölgelerde yaşayan Gebeler, Kronik Hastalıkları olanlar, Diyaliz Hastaları, yaralılar, Aşılanması gereken çocukların sağlık hakkına erişimi engellenmiş, ısınma, barınma, beslenme temiz içme ve kullanma suyu, Elektrik gibi yaşamsal imkânlarda engellenmiştir. Cenazeler günlerce yerde bekletilmiş yine bazı cenazelere insanlık dışı uygulamalar yapılmış, kadın bedenleri sosyal medya üzerinden teşhir edilmiştir. Birçok eve ateş düştüğü bu dönemde sokağa çıkma yasağının bulunduğu bölgedeki başta çocuklar olmak üzere bu çatışmalı süreçten etkilenen yurttaşların çoğunda Post Travmatik Stres Bozukluğu gelişmiştir. Sayın Tahir Elçin’inin son sözlerinde söylediği gibi; İnsanlığın bu ortak mekânında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun. Tarihimize değerlerimize sahip çıkalım. SAVAŞ STRATEJİSİ OLARAK DOĞANIN YIKIMI 2 015 Temmuz ayından bu yana yeniden başlayan çatışmaların, toplumsal, kültürel, ekonomik alanda yarattığı yıkım gün geçtikçe daha çok tartışılıyor ve gün yüzüne çıkıyor. Öyle görünüyor ki demokratik, özgürlükçü bir sistem kurulmadığı sürece, çatışmalar devam edecek. Ekolojistler olarak tabi ki savaş karşıtı ve farklılıkların bir arada yaşadığı bir sistemden yana olmak gerekiyor. İnsanı ve toplumu doğanın bir parçası, iç içe geçmiş varlıklar olarak düşünmek gerek, biri olmadan diğeri olamayacaktır. Savaş yürüten egemenler de bunun farkında ve her savaşta, önce doğayı toplum üzerinde silah olarak kullanmaktadırlar. Bu yazıyla her zaman görmezden gelinen doğa varlığının savaş ortamında stratejik ve sistematik olarak nasıl yok edilmeye çalışıldığı, toplumlar üzerinde acımasız bir silah olarak nasıl kullanılmaya çalışıldığını ortaya koymaya çalışacağız. Doğayı, savaş suçu sayan uluslararası hukuk, gerek doğanın savaş sırasında korunmasına yönelik kurallar, gerekse de uluslararası hukukta geçerli olan genel uluslararası sorumluluk rejimi çerçevesinde bu tür eylemlere, saldırılara ilişkin olarak bir tür sorumluluk rejiminden söz etmektedirler. Birlik Ocak - Mayıs 2015 45 Birlik Ocak - Mayıs 2016 Ekolojik bir barış için, özümüze dönmek, özümüze sahip çıkmak ve yaşadığımız toprakları tekrar cennete çevirmek için ormanların oluşturulması, nehirlerin ve bio çeşitliliğin, suyun, toprağın korunması ve bu varlıkları yok etmek isteyenlere karşı mücadele vermek gerekir. Ancak hukuk meselesine değinmeden önce, savaşın ya da silahlı çatışmaların doğa üzerinde hangi etkilerinin bulunduğunun belirlenmesi uygun olacaktır. Bu etkileri ikiye ayırmak olanaklıdır. Birinci grupta doğanın doğrudan düşmanca amaçlarla bir savaş aracı olarak kullanılması nedeniyle doğanın zarar görmesi durumları yer almaktadır. İkinci gurupta ise savaş sırasında kullanılan silahların çevreye zarar vermesidir. Doğayı doğrudan etkileyen bu tekniklere dolaylı yoldan etkileyen bir takım teknikleri de eklemek olanaklıdır. Bu tekniklerin başlıca konular şunlardır: Ormanları ve bitki örtüsünü yakmak suretiyle “düşmanın” gizlenmesinin ve ürünlerden yararlanmasının önlenmesi Barajlar ya da su kanalları açmak ya da bunları tahrip ederek su baskını ve seller yaratılması ya da bu yönetmelerle belli bir alanı insansızlaştırmak. Birinci duruma tarihten iki büyük örnek verilebilir. Birincisi Avrupalıların Amerika’yı fethetmeleri sırasında yerlileri yok etmek için doğal alanlar üzerinde uyguladıkları strateji, diğeri ise özellikle 90’lardan bugüne uzanan devlet ve pkk arasında yaşanan yoğun çatışmalar sırasında doğal alanların yok olması gibi gösterebiliriz. Sırasıyla iki konuyla ilgili, alıntılarla bu süreçleri hızlı bir şekilde örneklendirip güncele doğru yol almaya çalışalım. “Günümüzde ordu tarafından yönlendirilen Bufalo avcıları, bu sinir harbine dönmüş Kızılderili sorununu çözmek için son 30 yılda ordunun yaptıklarından daha fazlasını başardı. Kızılderililerin ikmal kaynaklarını yok ettiler. Bu kaynaklardan yoksun bir gurup ayakta kalamaz. Barış adına bırakın bufaloları öldürsünler, derilerini yüzsünler, tek bir bufalo kalmayıncaya dek… Avcıların ardından çayırları, gelişmiş bir medeniyetin üyeleri olan sığır ve kovboylar şenlendirecektir (Generalphilipp Shridan-1877) ve 90’larda Kürt köylülerini zorla yerinden etme ve geçim kaynaklarını yok etme…(yaylaları yasakladılar bize. Yüksek dağlara mayın döşediler. Yaylaya gidemeyince hayvancılık yapamaz olduk. Aile başına 100-150 tane küçükbaş hayvanımız vardı. Hepsi heba oldu gitti. Devlet bizi kendisine muhtaç etti. Muhtaç kalınca korucu olmak istemeyenler de mecbur korucu oldu. Olmayanlarda kentlere göç edip yoksullukla boğuşmak zorunda kaldı.(Şahbaz- g.köyü-Şırnak) “sonra binlerce hayvanı öldürüp salgın hastalık olmasın diye suya attılar. O kadar hayvan ölüsü vardı ki suda, su durmuştu, akmıyordu”(cemile-malan barkır köyü, Siirt) ikinci duruma örnek olarak sadece Hasankeyf barajını göstermek bile yeterli olacaktır. Yaratacağı toplumsal, ekonomik, ekolojik tahribatlar, bir atom bombasının yarattığı tahribatla eş değer tutulmaktadır. Özellikle ulus-devletler yaratma sürecinde, buna benzer yok etme durumları yüzlerce kez tekrarlanmıştır. Yukarıdaki örnekler onlardan en çarpıcı olanları temsil etmektedir. Bu örnekler çoğalmasın diye uluslararası ölçekte devletleri yükümlülük altına sokacak antlaşmalar gündeme getirilmiştir. İngilizce kısaltması ENMOD olan “çevrenin düşmanca amaçlarla değiştirilmesi tekniklerinin yasaklanması” olan sözleşme 5 Ekim 1978’de BM milletler zemininde yürürlüğe girmiştir. Türkiye devleti de bu hükümlere uyacağını taahhüt etmiştir. Aynı şekilde Türkiye anayasasında bu konuyla ilgili gerekli yasalar da bulunmaktadır. T.C Anayasası madde 56 şöyledir: "Herkes çevre hakkına sahiptir. Bu hak, insani gelişimi mümkün kılan, sağlıklı, ekosistem açısından dengeli bir çevrede yaşama, çevrenin etkili biçimde korunmasını isteme haklarını da kapsar. Devlet doğal hayatı ve hayvanları korur. Hayvanlara yönelik eziyet ve kötü muamele yapılmaması amacıyla gerekli tedbirleri alır.” Oysaki 2015 Temmuz ayında Şırnak’tan başlayıp, Malatya’ya oradan Van’a ve Kars’a kadar olan ormanlık alanlar üç gün boyunca hiç durmadan yanmıştır. Orman ve su işleri bakanlığı başta olmak üzere yangınları söndürmek için resmi kurumlar harekete geçmemiştir. Özellikle belediyeler, Köylüler ve Stk’lar tarafından yangınlar söndürülmek istenmişse de ilan edilen özel güvenlik bölgeleri öne sürülerek yangına müdahaleler de engellenmiştir. “İlk yangın haberleri, Herbol ve Silib köylerinin arkasındaki dağlık alandan geldi. Silopi ve civar yerleşimlerden gelen halkın katılımıyla dördüncü gününde ancak kontrol altına alınabilen ve geniş ormanlık alanlarla meyveliklerin yok olmasına neden olan yangın, basında kendine yer bulamadı. Cudi'nin ardından Mardin Nusaybin’de Bagok (Eskihisar mahallesi ormanlığı), Savur ve Mazıdağı, Diyarbakır’da Lice merkez ve Fis Ovası, Hazro, Silvan, Kulp, Malatya, Dersim, Bitlis, Bingöl sessiz sedasız yandı. Yangınlara halk, bidonlarla su taşıyarak, ellerindeki çalıları savurarak müdahale etti. Devlet söndürme kısmında yoktu. Ana haber bültenlerinin bahsettiği tek yangın, Kaliforniya'da 260 kilometrekarelik alanı yok eden yangındı. Yıllardır bin bir emekle büyümüş meyve ağaçlarını, ekili alanları, bir yıllık hasadı, kışlık hayvan yemlerini küle çeviren yangın, görünmezdi de.”(DTK ekoloji komisyonu, Mezopotamya Ekoloji Hareketi orman yangınlarını araştırma inceleme gözlem raporu s,1) 1990’lı yıllardaki savaş ortamının bir stratejisi olan “alan boşaltma”, insansızlaştırma tekrar gündeme geldiği saha gözlemlerden netleşmiştir. Askeri anlamda “sonuca” ulaşmanın dolaylı yolu köylülerin doğal yaşam alanları olan ormanlık ve mera alanlarının yok edilmesi ve ekonomik faaliyetlerinin elinden alınmasıydı. Bu süreç Temmuz ayından sonra tekrar gündeme geldi ve bu yangınlar sonucunda da 2000 hektarlık ormanlık alan küle döndü ve canlı hayat yok oldu. “Bölgenin yabani hayvan çeşitliliği orman yangınlarından dolayı çok zarar gördü. Arıcılıkla uğraşanların bu yangınlar nedeniyle çok büyük ekonomik zararlara uğradılar. Ayrıca yangınlar arıların bal üretimine neden olan doğal ortamın yok olmasına sebep oldu”(aynı rapor). Daha önce Roboski’de köylülerin sınır ticaretini engellemek için, katırların jandarmalar tarafından kırımdan geçirilmesi üzerine, Radikal gazetesi yazarı Fehim Taştekin, 11.04.2015 tarihli “katır ölür insan susar” başlıklı köşe yazısında konuya şöyle açıklık getirmişti: “Roboski'de devletin hırsı geçmedi, sıra katırlara geldi. Hayvan katliamı kadim bir taktik; iz bırakmak için, sonsuza dek susturmak için...” diyerek aslında hayvan ve doğa katliamının toplumları baskılamak için tarihsel bir strateji olduğuna parmak basmıştı. Öz yönetim ilanlarından sonra başlayan çatışmalı ortamda, aynı stratejinin izleri şüphe götürmeyecek şekilde sistematikleşmişti. Mezopotamya ekoloji hareketinin 15 ilçe merkezinde 800 aileyle yaptığı ve 25.12.2015 tarihin de basınla paylaştığı “çatışmalı ortamda ekolojik tahribat” raporunda da benzer sonuçlara ulaşılmıştır: “Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar öldürülmüş, meralara çıkmak yasaklanmış, tarım yapılması engellenmiş, su kaynaklarına ulaşım zorlaşmıştır.” gibi tespitlerle dolu bir rapor yayınlanmıştır. 10 Haziran 1977 tarihli 1949 Cenevre sözleşmesine ek Cenevre 1. Protokolü ve bu protokolün 35. Maddesi 3.fıkrası ise şöyle demektedir: “Doğal çevrede yaygın, uzun süreli ve ağır zararlara neden olan ya da neden olması beklenen savaş yöntemlerinin ya da araçlarının kullanılması yasaktır.” 1. Protokolün dolaylı olarak bu sonuca dönük birtakım hükümleri de bulunmaktadır. Bunların birisi 54/2 maddesidir. Anılan hüküm sivil halkın varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan “gıda maddeleri ve bunları yetiştiren tarım alanları ile ürünler, besi hayvanları, içilebilir su, tesis ve depoları ve sulama tesisleri” gibi öğelere, halkın ve bunlardan yoksun bırakılması gerekçesiyle saldırılmasını, yok edilmesini ya da kullanım dışı bırakılmasını yasaklamaktadır Aynı protokolün 2. Maddesinin 4.fıkrası ormanların ya da bitki örtüsünün yakıcı silahlarla hedef yapılmasını yasaklamıştır.(orman yangını fotosu 5) 1991 körfez savaşında bu kurallara uymadığı için Irak devleti 3 Nisan 1991 tarihli BM güvenlik konseyinin kararıyla yaptırıma uğramıştır. (bkz.Hüseyin pazarcı, çevrenin savaş sırasında korunması) Bu durumda, doğal çeşitliliğin, hayvanların ve diğer tüm canlıların bir savaş stratejisi dahilinde sistematik olarak yok edilmesine kaşı, ekolojistlerin, özellikle de belediyelerin, doğa-toplum dengesini koruyacak, geliştirecek barışçıl, karşı stratejiler geliştirmesi ve hayata geçirmesi gerekmektedir. Halen bulunamayan River of Eden (Cennet vadisi) ve Nuh’un Gemisinin Cizre’de olduğu bilinmektedir. Botan’dan Dersime ve oradan Anadolu doğasına uzanacak ekolojik bir barış için, özümüze dönmek, özümüze sahip çıkmak ve yaşadığımız toprakları tekrar cennete çevirmek için ormanların oluşturulması, nehirlerin ve bio çeşitliliğin, suyun, toprağın korunması ve bu varlıkları yok etmek isteyenlere karşı mücadele verilmesi gerekmektedir. Birlik Ocak - Mayıs 2015 47 Birlik BATMAN anıyalım ilçelerini Ocak - Mayıs 2016 1955 yılında Elih Köyünde kurulan Batman ili Türkiye'nin en eski ve büyük petrol rafinerilerinden birinin bulunduğu, bugün de önemini koruyan bir petrol üretim merkezidir. Batman geçmişte bazı ilçe ve köylerinde, Süryani, Ermeni ve Yezidilerin yaşadığı bir yerleşim iken, günümüzde gayri-müslim nüfusu, az sayıda ailenin ikamet ettiği birkaç köyden ibarettir. Dicle kıyısında çekici bir görünüme sahip olan Hasankeyf, eski mağara evlerin de bulunduğu dik yamaçların oluşturduğu farklı bir topografyaya sahiptir. Ancak, bu ilçeyi görülmeye değer kılan, sözü edilen ilginç manzaraların yanı sıra buradaki eski camilerin hayranlık uyandıran mimarisi ve aşağıdaki nehre ve ovalara bakan tepedeki kaledir. Foto: Aydın Çetin Bastanoğlu Beşiri (Qubîn) Beşiri (nüfus: 30.342) ilçesi Batman il merkezinin 16 km kuzeydoğusunda yer almaktadır. Bir zamanlar Diyarbakır iline bağlı bir köy olan Beşiri, daha sonra ilçe olarak Siirt’e, 1990 yılında ise Batman’a bağlanmıştır. Bir dönem Beşiri’ye bağlı Kurukavak (Hamdûna) ve Uğrak (Texeriyê) gibi köylerde geniş bir Kürt Yezidi nüfusu bulunurken günümüzde buralarda çok az sayıda Yezidi aile kalmıştır. Bununla birlikte başka yerlerde, örneğin Yolveren (Çinêra), Oğuz (Şimzê) ve Üçkuyular (Faqîra) Köylerindeki Yezidilerin bir bölümü yeniden yerleşmek üzere yurtdışından geri dönmüştür. Bu aileler, Avrupa’daki diasporanın da desteğiyle, Üçkuyular Köyü‘nde geleneklere uygun bir sosyal dayanışma evi açmışlardır. Burası köyün ve civar köylerin sakinleri tarafından düğün, cenaze, ibadet ve benzeri amaçlar için kullanılmaktadır. Taşıdığı kültürel anlamın yanı sıra dayanışma evi konukların geceleyebileceği şekilde döşenmiştir. Nitekim yazları köylerine dönen diaspora Yezidileri burada kalmaktadır. Dört odası, mutfağı ve ibadet yeri olan bu evin bölgedeki Yezidi kültürünün ve geleneklerinin sürdürülmesine katkıda bulunacağı umulmaktadır. Beşiri’den doğuya, Mor Kiryakos Manastırı’na giderken eski Ermeni köylerinden geçeceksiniz. Başta kiliseleri olmak üzere bu köylerin kalıntıları, sizi geçmişe doğru bir yolculuğa çıkaracaktır. Memikan Köprüsü (PiraMemikan) Bu eski köprü Beşiri’ye yaklaşık 30 km mesafededir. Gedikli (Memikan) isimli küçük köye gelmeden önce yol boyunca Yazıhan (Mezrikê) dâhil çeşitli köylerden geçilmektedir. Yapılış tarihi kesin olarak bilinmeyen dört ayaklı bu köprü Hasankeyf, Malabadi ve Cizre’deki köprülerde kullanılan malzemeler benzer özellikler taşıdığından köprünün 6. yüzyılda İslam fetihlerinden hemen sonra yapıldığı söylenebilir. Hasankeyf yoluyla Kuzey Mezopotamya’ya uzanan ticaret yolunu birbirine bağlayan köprü uzun yıllar Hasankeyf ile çevredeki diğer yerleşimler arasında da bağlantıyı sağlamıştır Zercil Kilisesi ve Şeyh Halid Türbesi Ayrancı’dan, Danalı (Zercîl) Köyü‘ne kolayca ulaşabilirsiniz. Buradaki Süryani Kilisesi de, tahmin edilebileceği gibi, harap durumdadır. Yakınlardaki Ağalcık (KâniRewa) Köyü‘nde ise, Şeyh Halid (ö. 1954) ile yakınlarına ait türbeler yer almaktadır. Türbeler her yıl binlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Birlik Ocak - Mayıs 2015 49 Birlik Ocak - Mayıs 2016 Hazzo Kalesi Kozluk (Hezo/Hazzo) Batman’ın 65 km kuzeydoğusunda yer alan Kozluk (nüfus: 61.587) Muş Dağları’nın güneyinde yer almaktadır. Türkiye’deki ilk petrol yatağı Kozluk’a bağlı Ulaşlı (Şelmo) adlı bir köy civarında bulunmuştur. 1990 yılına kadar Siirt’in ilçesi olan Kozluk, Batman’ın il olmasıyla birlikte buraya bağlanmıştır. Kozluk, güzel manzaralı yeşil vadiler arasında kalan bir yerleşim yeridir. Resmi dairelerin ve yeni inşa edilen modern apartmanların bulunduğu kesim vadinin zeminindedir. İlçe merkezinde yer alan eski bir kaleyle birkaç eski caminin dışında merkez dışındaki kale kalıntıları ve Kaletepe (Dehlik) Köyü‘nde ilginç özellikler taşıyan tarihi bir köprü bulunmaktadır. İlçede tarımla uğraşanlar buğday, arpa, üzüm, tütün, soğan, nar ve badem gibi ürünler yetiştirmektedir. Kırsal kesimde hayvancılık yapanlar yaz aylarında sürülerini yaylalara çıkarmaktadır. Arazinin genel olarak engebeli olması ve sulama ihtiyacı nedeniyle tarım ağırlıklı olarak akarsu boylarında yapılmaktadır. Keçi kılından üretilen ünlü Siirt battaniyeleri Kozluk ilçesinde de yapılmaktadır. Bu battaniyeler boyanmayıp renklerini tiftiğin doğal renginden almaktadır. Tiftiğin genel olarak yüne göre üstün yanı tüylerinin kolay kolay toz tutmayan pürüzsüz bir yüzeye sahip olmasıdır. Hayvanların yüksek yaylalarda iyi beslenmeleri nedeniyle Kozluk’un peynir, tereyağı ve diğer hayvancılık ürünleri de kalitelidir. Batman’dan yola çıkıp Kozluk’a doğru giderken Hazzo Kalesi hemen dikkatinizi çekecektir. Büyük ölçüde harabe halinde olmasına karşın kaleden eski ve yeni Kozluk ilçesinin güzel manzarasını görebilirsiniz. Evliya Çelebi’ye (1611–1682) göre Timur bu kaleyi Diyarbakır Hükümdarı Akkoyunlu Uzun Hasan’dan almış ve yıktırmıştır. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Seferinden sonra kale Bitlis’te hüküm süren fi e-refxan’a verilmiştir. Kale Mahallesi‘nde yer alan Hazzo Kalesi‘ne 10 dakikalık bir tırmanışla çıkılabilmektedir. Doğu duvarlarının büyük bölümü ve burçlardan biri hala ayaktadır. Hallan Çemi (Çemê Helan) Kaletepe (Dehlik) Köyü‘nde, geçmişi M.Ö.10000–8000 yıllarına uzanan, Türkiye’deki en eski arkeolojik alan ve yerleşimlerden birini görebilirsiniz. Buranın bir dönem avcı toplulukların yerleşimi olduğu sanılmaktadır. Yapılan arkeolojik kazılar sonucunda elde edilen ve halen üzerinde çalışmaların devam ettiği buluntular, Diyarbakır Arkeoloji Müzesi koleksiyonunda yer almaktadır. Taşlıdere Termal Kaplıcaları Batman’dan 39 km uzaklıkta, Kozluk Yolu üzerindeki yeni yapılan Bato Termal Otel bir kaplıca tesisidir. Kaynak suyunun çıktığı yer Taşlıdere (Holê) Köyü’dür. Bileşimi Diyarbakır İlindeki Çermik kaplıcalarındakine benzeyen bu suyun, romatizma, çocuk felci, nefrit, kadın hastalıkları, üst solunum yolu ve cilt enfeksiyonları gibi sorunlara iyi geldiği söylenmektedir. Sason (Kabil Cevz/Qabilcewz) Batman’dan 80 km uzaklıkta olan Sason İlçesi’nin (nüfus: 32.457) dik ve engebeli coğrafyası tarıma elverişli alanları sınırlamaktadır ve bu sınırlı alanlarda da ağırlıklı olarak tütün yetiştirilmektedir. Ancak ilçenin asıl ünü organik balından ve cevizinden gelmektedir. Nitekim ilçede 2001 yılından bu yana Ekim aylarında Bal ve Ceviz Festivali düzenlenmektedir. İlçeye gelenler için çekici olan, yüksek dağların ve derin vadilerin el değmemiş doğal güzelliğidir. Bunlar arasında güzelliğiyle en çarpıcı olan yer, Batman Çayı’nın dar ve yeşil vadisidir. Bu küçük ve dağlık ilçeye vadi izlenerek ulaşılır. Sason, kırsal kesimin içten misafirperverliğine ve geleneksel yaşamına tanık olmak ve muhteşem kırları keşfetmek açısından ideal bir yerdir. Büyük ahşap bingilerle desteklenmiş geleneksel taş evler de manzaraya bir başka güzellik katmaktadır. Sason tarihsel olarak güçlü bir Ermeni kimliğe sahiptir. İlçe bir zamanlar iki önemli silahlı ayaklanmaya sahne olmuş, bu ayaklanmalar Osmanlı yönetimi tarafından sert biçimde bastırılmıştır. Kimi tarihçiler 1920’lerin büyük Ermeni olaylarının bu ayaklanmalardan kaynaklandığı kanısındadır. Sason’un kuzeyinde bugün de Ermeni Köyleri vardır. Bu köylerin yanı sıra Sason’da birkaç Ermeni Kilisesi’nin kalıntılarını görmek mümkündür. Örneğin, ilçenin eski bölümünde iki kilise ve Belediye Binası’nın yanındaki askeri tesislerin hemen arkasında daha küçük bir başka kilise vardır. İlçe merkezi ve yakınlardaki kimi köylerde bugün geniş bir Arap topluluğu yaşamaktadır. Sason ve çevresinde yaşayan Araplar çoğunlukla Irak’ın Basra Kentinden buraya gelip yerleşenlerdir. İlçe merkezi ve ana çarşı hayli canlıdır. Çevredeki pek çok kahvede kâğıt oynayıp sohbet eden erkekler göreceksiniz. Lokantaların ve dükkânların büyük bölümü, ilçe otogarıyla birlikte ana cadde üzerindedir. Pertukan ve Bozikan Kaleleri Tekevler (Gundênû) Köyü’nün doğusunda bulunan Pertukan Kalesi, Sason’un yaklaşık 4km güneybatısında yer almaktadır. Kalıntıları uzaktan görülebilen kalenin bulunduğu zirveye 15 dakikalık tırmanışla çıkılabilmektedir. Bizans Döneminden kalma bu kale neredeyse tamamen harabe halindedir. Duvarlarında büyük gedikler olan kale arazinin de elverişli olması yüzünden yıllar boyu birçok defa el değiştirmiştir. Birlik Ocak - Mayıs 2015 51 Birlik Ocak - Mayıs 2016 Hasankeyf (Heskîf) Hasankeyf (nüfus:6.637) Batman ve Midyat’tan karayoluyla kolayca ulaşılabilen küçük ve güzel bir ilçedir. Buradan Van’a da her gün düzenli otobüs seferleri yapılmaktadır. Batman’dan dolmuşa bindiğinizde 35km sonra Dicle’ye bakan, bir zamanlar İpek Yolu’nun kesişen bir noktasında yer alan bu muhteşem antik kente ulaşırsınız. Pek çok uygarlığa kucak açmış olan ilçe bunlardan birine bir dönem başkentlik de yapmıştır. Çeşitli STK’ların, yerel Kürt yöneticilerin ve Türkiye’deki diğer entellektüel çevrelerin aktif biçimde karşı çıkmasına karşın Hasankeyf’in kendisi de tarih olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bölgede yapılması planlanan Ilısu Baraj Projesi’nin durdurulmaması halinde tarihi Hasankeyf İlçesi sulara gömülecektir. Hasankeyf, 3. yüzyılda bölge üzerinde denetimi ele geçirmek için savaşan Bizanslılar ve Sasaniler için stratejik önem taşımaktaydı. Kaledeki Büyük Saray büyük olasılıkla Bizans İmparatorluğu’nu Sasanilerden korumak amacıyla yapılmıştır. İlçe, 638 yılında bölgedeki diğer yerleşimlerle birlikte İslam orduları tarafından ele geçirilmiştir. 1101’den 1232’ye kadar süren Artuklu egemenliği döneminde Hasankeyf en parlak dönemini yaşamış ve bu dönemde Artukluların başkenti olmuştur. 1232 yılında Hasankeyf, Kürt Eyyubi Hanedanlığının eline geçmiş ve Selahaddin’in akrabalarından biri olan Al-Kamil tarafından yönetilmiştir. 1260 yılında Moğollar tarafından ele geçirilip talan edilen Hasankeyf, 15. yüzyılın ikinci yarısında burada iki türbe yaptıran Akkoyunluların hakimiyeti altına girmiştir. Osmanlı etkisi burada, kentin artık gerilemeye yüz tuttuğu 16. yüzyılın ikinci yarısında başlamıştır. Kürt Beyi Şerefxanê Bedlîs tarafından yazılan Şerefxanê’ye göre, Hasankeyf adı, idam edilmeden önce son arzusunu dile getirmek isteyen bir Arap mahkûmdan gelmektedir. Mahkûm, binip son kez dolaşmak için atının kaleye getirilmesini istemiştir. Muhafızlar bunu kabul etmiş, gelen at ise aşağıdaki Dicle Nehri’ne kadar atlayarak sahibinin yaşamını kurtarmış, ancak kendisi ölmüştür. Bu kaçışı gören diğer mahkûmlar şaşkınlıkla “Hasan, keif?” (“Hasan, nasıl?”) diye bağırmışlardır. Osmanlı arşivleri Hasankeyf’ten iki kervansarayı ve dört camisi olan, mağara evlerden oluşmuş bir yerleşim olarak söz etmektedir. Çevredeki dik uçurumlarda bulunan bu doğal veya kalker yüzeye oyulmuş mağaralarda 3000 yıldan beri insanlar yaşamaktadır. Çevrede halen 4000 kadar mağara vardır ve bunlardan bazıları günümüzde de kullanılmaktadır. Ancak, Cumhuriyet ilanından sonra, Hasankeyf’in kültürel mirası unutulmuş, 1954 yılında, Güneydoğu Anadolu Projesi’nden (GAP) ayrı bir proje olarak Ilısu Barajı’nın yapılacağı açıklanmıştır. Sonuçta burada yaşayan pek çok kişi başka yerlere göç etmiş, ancak proje geciktikçe gecikmiştir. İlçe, 1980 yılında koruma alanı ilan edilmiştir. 1990’ların sonunda çevredeki sivil kuruluşlar baraj yapımının durdurulması için kampanya başlatmıştır. Oluşturulan ilk iki konsorsiyumun kamuoyu baskısı nedeniyle dağılmasının ardından barajın inşaatı ulusal bankaların desteğiyle sürdürülmektedir. Bu arada, eski yerleşim ve anıtların korunması alanında dünyanın önde gelen Sivil Toplum Kuruluşlarından biri olan World MonumentsFund (Dünya Anıtları Vakfı), en fazla tehlike altında olan 100 tarihi alanın sıralandığı 2008 Dünya Anıtları Gözlem listesine Hasankeyf’i de dâhil etmiştir. Batman tarafından geldiğinizde Hasankeyf’i bu noktada kuzeye doğru akan Dicle üzerindeki modern Atatürk Köprüsü’nü doğu tarafında görürsünüz. Hasankeyf’teki tüm tarihi yer ve mekânlar birbirine yürüme mesafesindedir. Köprüyü geçtikten sonra ana caddeden ilk sağa saptığınızda önce hatıra ve hediyelik eşya satan dükkânlarla karşılaşırsınız; buradan ise Rızkiye Camii’ne, kaleye ve Koç Camii’ne ulaşabilirsiniz. Hasankeyf Mağaraları Hasankeyf Vadisi mağaralarla doludur. İlçede ve çevresinde yaklaşık 4000 mağara vardır. Yakın zamanlara kadar insanların oturdukları bu mağaralar şimdi boşaltılmıştır. Mağaraların butik otel ve restoran olarak yeniden düzenlenmesine ilişkin bir takım projeler vardır. Ancak elektrik enerjisi üretmek adına bu antik kenti sulara gömecek baraj projesi, pek çok turistik projenin gelişmesini engel olmaktadır. Gercüş (Kercews/Kercos) Midyat ve Hasankeyf arasında yer alan Gercüş ilçesi (nüfus: 22.771) Batman’a 60 km mesafede, dağlarla çevrili 850 m yükseltide bir yaylada kurulmuştur. Arıca (Kefrê) Köyü Gercüş’teki tarihi alanların çoğu ilçe merkezinin dışındadır ve bunlara Hasankeyf veya Midyat’tan günübirlik gezilerle ulaşılması mümkündür. İlçeden 20 km uzaklıktaki güzel Arıca (Kefrê) Köyü’ne gittiğinizde etkileyici kaya manastırları görebilirsiniz. Geleneksel tarzda yapılmış güzel taş evleriyle bu köye kendine özgü Süryani kimliği damgasını vurmaktadır. Köyün ortasındaki Mor Yakup Kilisesi yöredeki bir Süryani tarafından yakın zamanda restore ettirilmiştir ve görülmeye değer özellikler taşımaktadır. Bekçi sizi memnuniyetle içeri alacak ve size rehberlik edecektir. 5. yüzyılda yapılan kilisenin büyük salonunda ve ana girişteki özgün kaligrafi bugün de görülebilmektedir. Süryaniler bir zamanlar başta şarap yapımında kullanılan, bölgedeki en iyi üzümü yetiştirmekle ünlülerdi. Bugün bağlarda yetiştirilen üzümler genel olarak pekmez veya diğer üzüm ürünleri yapımında kullanılmaktadır. Birlik Ocak - Mayıs 2015 53 Birlik Ocak - Mayıs 2016 Bölgede yaşanan şiddetli çatışmaların ardından; KENTLERİN KÜLTÜREL MİRASLARIN genel durumuna ilişkin sıkıntılar Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültürel Miras Dairesi Başkanı Nevin Soyukaya: Öncelikle kısaca sizi tanıyabilir miyiz? Nevin Soyukaya kimdir? Diyarbakırlıyım. Arkeoloji eğitimi aldım. 18 yıl Diyarbakır Arkeoloji Müzesinde Arkeolog ve Müze Müdürü olarak çalıştım. Eylül 2015 tarihinden itibaren de Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültürel Miras Ve Turizm Daire Başkanı olarak görev yapmaktayım. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen “Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı” Alan Yönetimi Başkanı olarak da çalışmalar yürütmekteyim. Kültürel Miras denince akla ne gelir? Farklı çalışma alanları tarafından nasıl tanımlanır? Kültürel miras veya kültür mirası daha önceki kuşaklar tarafından oluşturulmuş ve evrensel değerlere sahip olduğuna inanılan eserlere verilen genel bir isimdir. Somut ve somut olmayan kültürel miras olarak iki ayrı kategoride tanımlanır. Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi somut kültür mirasını üç sınıfta gruplandırmaktadır: Tarihi, sanatsal veya bilimsel olarak evrensel değerlere sahip anıtlar, sitler ve yapı toplulukları olarak tanımlanırlar. “Somut Olmayan Kültürel Miras”, toplulukların, grupların ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekanlar anlamına gelir. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu somut olmayan miras, toplulukların ve grupların çevreleriyle, doğayla ve tarihleriyle etkileşimlerine bağlı olarak, sürekli biçimde yeniden yaratılır ve bu onlara kimlik ve devamlılık duygusu verir; böylece kültürel çeşitliliğe ve insan yaratıcılığına duyulan saygıya katkıda bulunur. Bölgemizi kültürel miras açısından kısaca değerlendirebilir misiniz? Bölgemiz “Bereketli Hilal “ olarak da adlandırılan Mezopotamya’nın kuzeyinde, ilklerin yeşerdiği topraklarda yer alır. Dicle ile Fırat’ın beslediği bereketli topraklarda, Göbekli Tepe, Kortik Tepe, Nevalaçoli, Hallançemi, Çayönü gibi önemli arkeolojik kazılarla da belgelendiği gibi, ilk tapınaklar ve yerleşik düzenin erken örnekleri bu topraklardadır. Buğdayın, mercimeğin, koyunun, keçinin ilk kez evcilleştirildiği, bakırın ilk kez işlendiği, insan doğa ilişkilerinin şekillendiği ve birlikte yaşamın düzenlendiği, neolitik devrim olarak da adlandırılan ilklerdir bunlar. İklimin uygunluğu, toprağın verimliliği ile yaşam erken başlamıştır bu topraklarda. Ancak sahip olduğu bu zenginlikler onu paylaşılmaz da kılmıştır. Bu nedenle gerek savaşlar ve gerekse ticaret yoluyla tarih öncesi dönemden itibaren sürekli el değiştirmiştir. Bu nedenledir ki çok katmanlı, çok kültürlü, çok dilli, çok dinli bir yapıyla kültürel zenginliğin süreklilik kazandığı somut ve somut olmayan kültürel miras açısından bir çok kültürün kalıntılarını günümüzde de barındıran topraklar olarak tanımlayabiliriz bölgemizi. Bölgemizdeki kültürel miras çalışmalarının kapsamı ve zorlukları nelerdir? Yukarıda da sözünü ettiğim gibi, Yukarı Mezopotamya’da yer alan bölgemiz sahip olduğu tarihsel derinlik nedeniyle zengin bir kültürel mirasa sahiptir. Gerek arkeolojik açıdan gerekse de mimari ve kentsel doku açısından süreklilik arz eden, üstün evrensel değerlere haiz önemli değerlerle iç içe yaşamaktayız. Ancak günümüze kadar ulaşabilmiş bu değerleri yarınlara taşımak üzere yapılması gereken koruma çalışmalarının önünde farklı zorluklar ve sorunlar bulunmaktadır. Öncelikle yasaların yetersizliği, bu konuda ki bilinç eksikliği, uzmanlaşmış eleman eksikliği koruma çalışmalarını zayıflatmakla birlikte yasal yetersizliğin dışındaki sorunlar aşılabilir ve giderilebilir problemlerdir. Ancak son yıllarda büyük coğrafik alanları, kentleri kapsayan, ranta dayalı, merkezi yönetim tarafından geliştirilen ve mega, çılgın projeler olarak da adlandırılan projeler, doğal ve kültürel mirasın varlığının ve sürdürülebilirliğinin önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır. Zira bu büyük projeler uygulandıkları alanlarda koruma bütünlüğünü bozan, kültürel sürekliliği kesintiye uğratan, ekosistemi yok eden, şehirlerde geleneksel kent dokusunu değiştiren, bununla birlikte demografik yapının, sosyal ve kültürel dokunun da değişimini hedefleyen projeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Barajlar, HES’ler, madencilik faaliyetleri, kentsel dönüşüm uygulamaları gibi projeler ile son dönemlerde doğal ve kültürel mirasın tahrip edildiğine, itirazlara, karşı çıkışlara rağmen tanıklık etmekteyiz. Tabi bunlara son aylarda ki bölge kentlerinde sokağa çıkma yasakları, ablukalarla birlikte yaşanan çatışmalar sonucunda tarihi kentlerin yıkımlarını da eklememiz gerekiyor. Şu ana kadar bölgemizde kaç adet varlığımız UNESCO Dünya Miras Listesine dahil edilmiştir? Bölgemizde, Adıyaman sınırlarında yer alan Nemrut Dağı, 1987 yılında UNESCO Dünya Miras Listesinde yer almıştır. Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı ise Temmuz 2015’de Dünya Kültür Mirası olarak tescillenmiştir. Kentin kültürel mirasları, sosyo-kültürel yapısı v e t ü m d e ğ e r l e r i n i n , k ı s a ca g e çm i ş t e k i d u r u muyla kıy aslandığın da bugünkü durumu hakkın daki bilgiler nelerdir? Bu kıyaslama uzun bir analiz gerektirir ancak kısaca değinmek gerekirse elbette ki kültürel miraslarının durumunda kayıplar çok büyük. Kent dokusunda ciddi bozulmalar, tahripler var. Özellikle de Suriçinde yaşanan çatışmaları göz önüne aldığımızda sosyo-kültürel yapısında da kayıplar çok fazla ve bu kayıplar birer sorun yumağı olarak geleceğe taşınmakta ne yazık ki. Kültürel Mirasları korumaya çalışan birisi olarak, bu konudaki tecr übelerinizden yola çıkılarak şehir plan lama ya da projeler konusun da sizlere danışılıyor mu? Fikriniz alınıp bu çerçevede bir ş e y l e r y a p ı l ı y or m u ? Üniversite sonrasında çalışmaya başladığım 1989 yılından beri profesyonel çalışmalarımın yanı sıra çeşitli STK lar içerisinde aktif yer alarak bölgede kültürel mirasın korunması konusunda gönüllü çalışmalar yürüttüm. 2012 yılından beri de Büyükşehir Belediyesi bünyesinde yürütülen Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı Alan Yönetimi başkanlığını yürütmekteyim. kentin UNESCO ya taşınması süreci ve sonrasında bütünlüklü korunması yönünde kent bileşenleriyle ve gönüllüleriyle katılımcılığı esas alan çalışmalar yürütmekteyiz. Tüm bu süreçlerde tecrübelerimizi paylaştığımız gibi çok değerli tecrübelerden de yararlanmaktayız. Birlik Ocak - Mayıs 2015 55 Birlik Ocak - Mayıs 2016 Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39’uncu Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri ‘Dünya Kültür Mirası’ olarak tescillendi. Bu çalışmada gelinen son nokta nedir? Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajının Dünya Mirası olarak Temmuz 2015 tarihinde tescillenmesi ile Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin öncülüğünde katılımcılığı esas alarak yürütülen bu çalışmada kent olarak büyük bir başarıya imza atmış olduk. Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Dünya Mirası olurken, Suriçi ve Dicle Vadisinin bir bölümü de tampon bölge olarak tescillenmiş oldu. Sonuçta dünya miras alanı ve tampon bölgeleriyle yönetim alanı sınırları yerel ve uluslar arası koruma yasaları kapsamına alınmış oldu. Ancak yaklaşık bir ay sonra başlayan ve hala sürmekte olan çatışmalı süreç, sokağa çıkma yasakları, ablukalar ile tam da miras alanımızın göbeğinin, Diyarbakır’ın kalbinin yakılıp yıkılması ile gelinen nokta hepimizin malumudur. Biz dünya mirası olduktan sonra, Alan Yönetimi Planı kapsamında var olan değerlerimizi uluslar arası standartlarda korumak ve alanda var olan fiziki sorunları çözmeye dönük projeler geliştirirken, şehrimizin bir harabeye dön- üştürülmesini büyük bir üzüntü ile karşılamaktayız. Nasıl korunmalı ve sahiplenmelidir? Alanın yeniden özgün dokusuna uygun, sosyo-kültürel olarak iyileştirilmesi koruma kuram ve kurallarının gözetildiği insanı odağına alan proje ve çalışmalarla mümkündür. Alanın var olan Koruma Amaçlı İmar Planını anayasa olarak kabul edip, Alan Yönetim Planına uygun, kentin demografik yapısını, ve somut olmayan kültürel mirasını da dikkate alarak projeler geliştirilip uygulamalar yapılmalıdır. Tabi tüm çalışmalar yerel yönetimlerin öncülüğünde, kentin tüm dinamiklerinin katılım ve katkılarıyla gerçekleştirilmelidir ki uygulanabilir ve sürdürülebilir olsun. STK’lar bu konuda nasıl rol almalıdırlar? STK lar bu sürecin en önemli unsurlarıdır. Zira kentin tüm dinamiklerini barındırmaktadırlar ve yerelin ihtiyaçlarını yansıtabilecek birincil yapılanmalardır. Dolayısıyla bunun bilincinde olarak sürecin her aşamasında var olmak, katılım ve katkı sağlamak için çaba sarf etmeli, ilgili kurum ve kuruluşların yapacakları çalışmalara katılım sağlamalıdırlar.