Lorem ipsum dolor - Polimeks Holding
Transkript
Lorem ipsum dolor - Polimeks Holding
02 EYLÜL’10 Polimeks Holding yayınıdır 21. YÜZYILIN HAVALİMANI Türk Çağdaş Sanat Ortamı Kıpır Kıpır Şehr-i İstanbul’da Zaman Yolculuğu giriş intro Değerli Arkadaşlar, Çok genç bir ekip tarafından hazırlanan yeni dergimiz Chizm’in ikinci sayısına hoş geldiniz. “Yaşam süresince her ne yapıyor, ne üretmeye çalışıyorsan, hedefin daima en iyisini, en kalitelisini üretmek olsun; felsefesiyle tek vücut olduğumuz firmamız yine bu anlayışla çalışan çok genç kadromuzun çabalarıyla Dergimiz Chizm hayat buluyor. Kendimizi sürekli geliştirdikçe, önümüzdeki sayılarda eksikliklerimizi de görüp Chizm’i daha da iyi yerlere getireceğimize inancım sonsuz. Dolayısıyla da bu genç ekibi yürekten kutluyorum. Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipisicing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat. Duis aute irure dolor in reprehenderit in voluptate velit esse cillum dolore eu fugiat nulla pariatur. Excepteur sint occaecat cupidatat non proident, sunt in culpa qui officia deserunt mollit anim id est laborum. Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipisicing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat. Duis aute irure dolor in reprehenderit in voluptate velit esse cillum dolore eu fugiat nulla pariatur. Excepteur sint occaecat cupidatat non proident, sunt in culpa qui officia deserunt mollit anim id est laborum. Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipisicing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat. Duis aute irure dolor in reprehenderit in voluptate velit esse cillum dolore eu fugiat nulla pariatur. Excepteur sint occaecat cupidatat non proident,. Yine bu dönemde gururlanarak söyleyeceğimiz gelişmelerden de kısaca bahsetmek istiyorum. “Fortune Türkiye 500” listesinde 2010 yılında, Türkiye’nin en büyük şirketleri arasında 45. sıraya yerleşerek büyük bir başarıya imza attık. Sektörlere göre sıralamada ise, İnşaat ve Taahhüt sektöründe Türkiye’nin en büyük 4. şirketi olduk. 16.700 çalışanımız ile, “Çalışan Sayısı En Yüksek Şirketler” arasında 4., “Özkaynak Kârlılığı En Yüksek Şirketler” sıralamasında 5. ve “Özkaynak Devir Hızı” sıralamasında 46. olarak Türkiye’nin devleri arasında olduğumuzu kanıtladık. Ülkemiz içinde yapılan sıralamalara ek olarak ENR (Engineering News Record) dergisinin dünya çapında her yıl yayınladığı “The Top 225 International Contractors” listesine geçen yıl 159. sıradan giriş yapmıştık. Bu başarıyı 2010 yılında daha da ileri götürüp büyük bir sıçramayla listede 102. sıraya yerleştik. Polimeks olarak rekorlara imza atmanın mutluluğunu hep birlikte yaşıyoruz. 2010 yılının Ağustos ayında, aylık ihracatımız 57 milyon dolara ulaştı, Yeni açılan Libya Tripoli ofisimizin de yeni iş olanaklarının yaratılmasına katkı sağlayacağına ve uluslararası alandaki tanınırlığımızı artıracağına inanıyoruz. Bugüne kadar gerçekleştirdiği bütün projelere yüreğini koyan çalışanlarımızın önümüzdeki dönemde de bu azmini sürdüreceğine güvenim sonsuz. Yurtiçinde ve yurtdışında hazırlanan başarı listelerinin üst sıralarında yer almamızı ve projelerimizi mükemmel bir şekilde en kısa sürede tamamlamamızı sağlayan her bir Polimeks çalışanını emekleri, çalışmaları, inançları ve sabırları için yürekten kutluyor ve tebrik ediyorum. Hep beraber daha iyi yerlerde olmak, ülkemizi gururla dünya çapında temsil etmek temennisiyle hepinize başarılar diliyorum. Cem Siyahi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Vice President chizm 02 Lorem ipsum dolor Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipisicing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat. Duis aute irure dolor in reprehenderit in voluptate velit esse cillum dolore eu fugiat nulla pariatur. Excepteur sint occaecat cupidatat non proident, sunt in culpa qui officia deserunt mollit anim id est laborum. İlk sayımızdan bu güne kadar; Polimeks olarak yaptıklarımıza bir göz atarsak, çok başarılı bir dönem geçirdiğimizi söyleyebiliriz. Türkmenistan’ın Awaza Bölgesi’nde ülkenin gelişmesine katkı sağlayacak üç dev projeyi tamamladık. Uluslararası Türkmenbaşı Havaalanı, Deniz Suyu Arıtma Tesisi ve yedi kilometrelik Suni Kanal görkemli bir törenle açıldı. Türkmenbaşı’nda çok kısa bir sürede tamamlanan bu projelerin yanı sıra, Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta Pamuk Yağı Fabrikası, Gaz Beton Fabrikası, Altı Hastane Kompleksi, Tıp Fakültesi, Nissa Otel, Şay Yolu ve Galkınış Yolu, Sivil Savunma Binaları, Türkmenpahta Konutları ve Sağlık Bakanlığı Konutları projelerimiz tamamlandı ve çoğunun açılışları yapıldı. içindekiler contents Proje / Project Polimeks’ten 3 Dev Proje 3 Giant Projects from Polimeks 06 Proje / Project Türkmenistan’ın Modern Yüzü: Uluslararası Türkmenbaşı Havalimanı The Modern Face of Turkmenistan: International Turkmenbashi Airport 12 18 Proje / Project Türkmen Devlet Tıp Üniversitesi’nde Polimeks imzası… xxxxxxxxxxxx 20 Proje / Project Türkmenistan’da sağlıkta önemli adım! xxxxxxxxxxxx 22 Kentsel Dönüşüm / Urban Renewal 1910’dan 2010’a Şehr-i İstanbul 1910-2010 Istanbul: A Journey in Time 28 Objektif / Objective İstanbul’un Halleri The Moods of Istanbul 34 Çizgi Dışı / Extra Ordinary Da Vinci Köprüsü’nün Hikayesi Story of the Da Vinci Bridge 36 Portre / Portrait Devrim Erbil’in İstanbul’u Devrim Erbil’s Istanbul 40 Sanat / Art Türk Çağdaş Sanat Ortamı Kıpır Kıpır Turkish Contemporary Art scene is alive and kicking 48 Dünyadan / Around the World Yeni Projeler New Projects 02 AĞUSTOS’10 Yayın Türü / Type of Publication Yerel – Süreli – 3 aylık Polimeks Holding yayınıdır Polimeks İnşaat Taahhüt ve San. Tic. A.Ş. Adına Sahibi / Publisher Cem Siyahi 21. YÜZYILIN HAVALİMANI Türk Çağdaş Sanat Ortamı Kıpır Kıpır Şehr-i İstanbul’da Zaman Yolculuğu Adresi / Address Elmadağ, Askerocağı Cad. Süzer Plaza No:15 Kat:2 34367 Şişli, İstanbul/Türkiye Genel Yayın Müdürü ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü / General Manager& Editor-in-Chief Neşe Aktan Yayın Kurulu / Editorial Board İdil Orcallı, Pınar Siyahi, Başak Karamehmet, Rana Erkan Tabanca, Emine B. Tusavul, Enis Demirbağ, Leyla Atay Dergi Yönetim Yeri / Headquarters Polimeks İnşaat Taahhüt ve San. Tic. A.Ş. Elmadağ, Askerocağı Cad. Süzer Plaza No:15 Kat:2 34367 Şişli/İstanbul/Türkiye Tel : 0212 249 37 37 Fax: 0212 293 45 50 E -mail: info@polimeks.com Web: www.polimeks.com Söyleşi / Interview Efe Siyahi: Güçlü, yürekli, kararlı Efe Siyahi: Strong, courageous and determined Gezi / Travel Labraunda Geçmişin Gizemine Çağrı Labraunda: A call to the mystery of the past 54 58 Ayrıntı / Detail Zamanı Ölçen Kuleler Towers that measure the time 62 YazıYorum / Comment Mutluluğun Mimarisi The Architecture of Happiness 66 Ekolojik Çözümler / Ecological Solutions 68 Polimeks’ten Haberler / News from Polimeks Polimeks Fortune 500 listelerinin üst sıralarında… Polimeks is at top positions in the Fortune 500 lists 70 Polimeks Ustaları / Polimeks Masters Polimeks Aşkabat Bürosu Çizim Ekibi The Design Team of Polimeks at Ashgabat Office 74 Kitap / Books 76 Ajanda / Agenda 78 SoruCevap / Questionnaire Engin Aşkar İçerik / Tasarım ve Uygulama / Editorial&Design Demirbağ Yayın ve Tasarım Akkavak Sokak Hacı Ömer Apt. 18/3 Nişantaşı /İstanbul Tel.: 0212 291 55 53 E -mail: info@demirbag.net Web: www.demirbag.net Görsel Yönetmen / Visual Director Selma Pakdamar Katkıda Bulunanlar / Contributors Burcu Baç, Didem Çelikbilek, Tuğba Kökmehmetoğlu, 80 Ayşegül Düzarat, Can Fide, Evren Uzunal, Dair Gadjiagayev, Hesel Toycanova, Güzel Kara, Dudu Karaman, Senem Ener, Seher Karataş, Çağla Güneşler, Pırıl Güleşçi Arıkonmaz, Aykut Karadere Çizimler / Drawings Hakan Ansen, Elyor Kutlimuradov, İstemialp Köse, Bülent Koru Renk Ayrımı ve Baskı / Printed by Gezegen Tanıtım NATO Caddesi, Çınarlı Sokak No.19, Seyrantepe/İstanbul Tel.: 0212 325 71 25 E-mail: info@gezegentanitim.com.tr Web: www.gezegentanitim.com.tr Bu derginin tasarımı ve içeriği Demirbağ Yayın ve Tasarım tarafından yaratılmış olup fikir ve sanat eserler yasası kapsamında eser olarak koruma altındadır. “Chizm” Dergisi’nde yayınlanan yazı ve fotoğrafları yayma hakkı ve “Chizm” Markası Polimeks İnşaat Taahhüt ve San. Tic. A.Ş.’ye aittir. Kaynak gösterilse dahi hak sahiplerinin yazılı izni olmaksızın ticari amaçlarla kullanılamaz. Dergide yayınlanan yazılar, yazarların kişisel görüş, yorum ve tavsiyelerini içermektedir. Demirbağ Yayın ve Tasarım veya Polimeks İnşaat Taahhüt ve San. Tic. A.Ş. yazılarda yer alan bilgi, görüş ve tavsiyeler nedeniyle doğabilecek, maddi veya manevi zararlardan hiçbir şekilde sorumlu değildir. proje 6 project Polimeks’ten ÜÇ DEV PROJE! chizm 02 TÜRKMENİSTAN’IN HAZAR DENİZİ KIYISINDAKİ AVAZA BÖLGESİ’NDE YAPIMI TAMAMLANIP HİZMETE GİREN ÜÇ DEV POLİMEKS PROJESİ TÜRKMENİSTAN DEVLET BAŞKANI GURBANGULY BERDİMUHAMEDOW TARAFINDAN 12 NİSAN’DA GERÇEKLEŞTİRİLEN MUHTEŞEM TÖRENLE AÇILDI. Uluslararası Türkmenbaşı Havalimanı Dünyanın en zengin doğalgaz ve petrol rezervlerine sahip olan ülkelerinden Türkmenistan’ın Avaza Bölgesi, Orta Asya’nın turizm merkezi olma yolunda hızla ilerliyor. Avaza’nın yeniden yapılanmasında önemli rol oynayan Polimeks’in inşa ettiği Uluslararası Türkmenbaşı Havalimanı, Deniz Suyu Arıtma Tesisi ve 7 kilometrelik Suni Kanal Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguly Berdimuhamedow tarafından 12 Nisan’da törenle açıldı. Polimeks tarafından organize edilen açılışa, Türkmenistan devlet başkanı yardımcıları, bakanlar, büyükelçiler, Türk işadamları ve çok sayıda yabancı davetli katıldı. Dünya standartlarında bir havalimanı Türkmenistan, Avrupa, Asya ve Kafkasların deniz, kara ve havayollarının kavşağında bulunan yeni havalimanı ile bölgenin kalkınmasına önemli katkıda bulunmayı hedefliyor. Güneşi ve temiz havası ile ekolojik açıdan turizme elverişli olan Avaza Bölgesi gelecekte dünyanın sayılı turizm merkezlerinden olacak. 7 Avaza’ya yapılan 7 kilometre uzunluğundaki suni kanal bölgenin turizm potansiyelini artıracak. chizm 02 Avaza Su Arıtma Tesisi, günde 35 bin metreküp deniz suyunu arıtarak bölgenin temiz su ihtiyacını karşılayacak. proje 8 project 125 milyon euro’ya mal olan, aynı anda 14 uçağın iniş yapabileceği kapasitedeki Uluslararası Türkmenbaşı Havalimanı 80 hektarlık bir inşa edildi. Havalimanının açılışı sırasında gerçekleştirilen uçak gösterileri Gurbanguly Berdimuhamedow ve diğer davetliler tarafından büyük bir ilgiyle izlendi. Havaalanının ardından Berdimuhamedow, su arıtma tesisinin açılışını yaptı. Avaza Serbest Turizm Bölgesi’nde bulunan su arıtma tesisi, günde 35 bin metreküp deniz suyunu arıtarak bölgenin temiz su ihtiyacını karşılayacak. chizm 02 Yedi kilometrelik Suni Kanal Akşam saatlerinde ise, Avaza bölgesinde inşa edilen Avaza Suni Kanalı’nın açılışı yapıldı. 7 km uzunluğundaki kanalın temeli 2007 yılında atılmıştı. Berdimuhamedow, açılış düğmesine bastıktan sonra kendisi için ayrılan bota binerek, kanalda gezintiye çıktı. Taban genişliği 30-50m, yüzey genişliği 50-70m, derinliği 2,5-3,5m arasında değişen kanalda altı gölet bulunuyor. Suyunu Hazar Denizi’nden alan kanalın her iki kıyısına restoranlar, kafeler, büfeler, yürüme ve bisiklet yolları, yeşil alanlar, plajlar, spor sahaları, yüzer ve sabit iskeleler ile kanal üzerinden araç ve yaya geçişini sağlayan köprüler inşa edildi. Proje 180 milyon euro’ya maloldu. “Şirketimizde olumsuz yaklaşımlara yer yoktur. Hepimiz hem çok çalışırız hem de gerektiğinde her işi yapabiliriz” diyen Polimeks ekibi kendileri için imkansız diye bir şey olmadığını vurguluyorlar. Açılış sırasındaki en ince detaylarla bile tek tek uğraşmaları da bunun bir göstergesi. 9 Yaklaşık 45 dakika süren yolculuk sırasında da gösteriler devam etti. Cumhurbaşkanı, kurulan sahnenin karşısında yer alan gemi restorandan gösterileri izledi. İki saat boyunca devam eden programda daha çok geleneksel danslar, konserler, ünlü sanatçıların performansları yer aldı. Cumhurbaşkanı’nın ve Türkmen halkının çok mutlu olduğu gözlemlendi. Onların mutluluğu bizi de sevindirdi. chizm 02 Polimeks organizasyonda da başarılıydı Dev projeleri başarıyla hayata geçiren Polimeks yetkilileri gerçekleştirdikleri açılış organizasyonu ile de büyük beğeni topladı. Havalimanındaki etkinliklerle başlayan açılış törenleri suni kanaldaki konser programı ve havai fişek gösterileriyle son buldu. Su balonlarındaki kızlar akrobatik gösterileriyle izleyicileri büyüledi. Polimeks Çalışanlarından Anekdotlar • Havalimanındaki açılış sırasında herşey çok güzeldi; hiçbir aksaklık olmadı. Her şey çalışır vaziyetteydi ve Türkmenbaşı Havalimanı’nın ülkenin yurtdışına açılan modern kapısı olacağı yönünde herkes hemfikirdi. •Havalimanından ilk uçuşu Cumhurbaşkanı ve misafirler yaptı. Biz iki gün sonra döndük. Kendi yaptığınız havalimanından uçmak çok farklı bir duygu. • Deniz Suyu Arıtma Tesisi’nde Cumhurbaşkanı ve bakanlar arıtılmış suyun tadına baktılar. Suni kanal da çok beğenildi. Suyun getirdiği güzelliğe bizim oya gibi işlediğimiz cıvıl cıvıl binalar eklenince çok hoş görüntüler ortaya çıktı. • Havaalanındaki gösteri için Türkiye’den bir, İngiltere’den de iki akrobasi uçağı geldi. İngiltere’den gelen uçakların Türkmenistan’a ulaşması oldukça maceralı oldu. Uçak gösterilerinin hayranlıkla izlenmesi bütün yorgunlukları unutturdu. • Özel olarak yaptırılan saltanat kayığı kanal açılışı sırasında Cumhurbaşkanı Gurbanguly Berdimuhamedow’a hediye edildi. Kanal gezisi sırasında Polimeks Yönetim Kurulu Başkanı Erol Tabanca da Cumhurbaşkanı’na eşlik etti. proje project 10 Türkmenistan’da 12 Nisan’da gerçekleştirilen açılışlara katılan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı Kortan Çelikbilek, izlenimlerini bizimle paylaştı. “Polimeks, Türkmenistan’da ülkemizi başarıyla temsil ediyor” chizm temmuz 2010 “Öncelikle bu açılış programlarında, bizlere gösterdikleri yüksek konukseverlik nedeniyle Polimeks ailesine teşekkür ediyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak sürekli bir gelişim süreci içinde olan İstanbul’un ihtiyaçlarını, büyük bir optimizasyon kurarak karşılamaya çalışıyoruz. Bu gelişim, yılların birikimi olan karşılıklı bilgi paylaşımı ve Başkanımız Mimar Kadir Topbaş’ın mesleki bilgisi, hızlı ve düzenli iş takibi, şahsi risk alması sonucunda hızla ilerliyor. Başkanımızın duruşu, birçok projenin çevre faktörlerine rağmen doğru ve insanlarımızın yararına gelişmesini sağlıyor. Bütün bu unsurların kararlılıkla ortaya konulması sonucunda birtakım kalıplaşmış sorunların çözümü mümkün oluyor. Tüm projelerin kendine has problemleri, akutlaşmış sorunları ve önyargıları var. Bunları aşmanın yöntemi ise öncelikle yapacağınız projeye inanmaktan geçiyor. Eşimle birlikte Türkmenistan yöresine yaptığımız bu ilk ziyaretimizde bölgenin varlarını ve yoklarını gözlemleme şansımız oldu. Bahsettiğim duruşun bu bölgede ne kadar önemli olduğunu, gerek proje geliştirilmesi gerekse bu projenin uygulamasında ne denli önemli olduğunu algılamamız için fazla bir gözlem yeteneğine ihtiyaç olmadığını söyleyebiliriz. Polimeks bu coğrafyada hem sağlam organizasyon yeteneği hem başarılı yönetim kadrosu ile ülkemizi çok başarılı şekilde temsil ediyor. Gelişen dünya şartları doğru ve başarıyı kesintisiz desteklemeyi gerektiriyor, zira birçok alternatif üretebilen yeni dünya düzeninde temsil edilmek ve kendi insanınıza birtakım artılar kazandırabilmek bu tarzdaki büyük organizasyonlar aracılığıyla mümkün olabiliyor. Bu olguyu görebilirsiniz ve desteklersiniz ya da tam tersi. Önemli olan doğru izler bırakmak ve yeni gelişmelere yol açmak ise Polimeks bu konuda çok dikkatli ve detaycı. Geliştirilen projeler çok zor coğrafya ve teknik imkânsızlıklara rağmen çok titiz bir şekilde ele alınmış ve inanması çok güç bir sürede hayata geçirilmiş. 20 bin çalışanı ile inanılamaz bir organizasyon kuran Polimeks’in başarısını, yalnızca yapıların detaylarını değil tüm bu konuları ele alınarak değerlendirdiğimizde daha iyi algılayabiliriz. Yeni kurulan kıyı kenti ve bu projeye büyük destek veren inanılması güç uzunluktaki kanal projesi doğa ile başa çıkmanın büyük zorluğunu, yakınındaki büyük arıtma tesisi, güncel dünyadan alınabilecek teknik desteğin en doğru şekilde edinilmesini ve bölgedeki hava limanı inşaatı, günümüz teknolojik ve çevre kurallarına uygun bir teknoloji yapısının bu denli başarıyla gerçekleştirilmesini Polimeks sayesinde tüm coğrafyaya gösteriyor. Bu başarı; öncelikle Polimeks çalışanları, düzgün ve dinamik yönetim kadrosu ve her şeyden önemlisi bahsi geçen coğrafyaya önemli sorumlulukları olan Türkiye Cumhuriyeti için büyük bir başarıdır. Yaptığınız açılış programı bizleri çok etkiledi. Gezide; yüzme imkanı bulduğum Hazar Denizi’nin ne kadar soğuk olduğunu, Polimeks’in başarısında etkisi tartışılmaz aile desteğinin ne denli içten ve sıcak olduğunu gözlemleme imkanı buldum.” 11 Three major projects by Polimeks The Avaza region in Turkmenistan, one of the largest oil and natural gas reserves in the world, is being developed as an exciting new tourism center for Central Asia. On April 12, 2010, President Gurbanguly Berbimuhamedow attended the spectacular official opening of three spectacular projects, the new International Turkmenbashi Airport, a sea water Desalination Plant and a 7-km artificial river. Designed and built by Polimeks Holding the company is proud to play a significant role in the creation of a tourism centre in such a desirable region. Amongst those who attended the opening was the Vice President, ministers, ambassadors, Turkish businessmen as well as a large number of foreign guests. The aim of the Turkmenistan government is to partake in a serious contribution to the development of this region. As well as overland connection the construction of the airport at an intersection point of the marine offers easy access for flights from Europe, Asia and the Caucasus. The International Turkmenbashi Airport, at a cost of 125 million euros, covers an area of over 80 hectars allowing 14 planes to land simultaneously. Following the airport opening ceremonies, guests attended the opening of the Desalination Plant. The plant, located inside the Avaza Free Trade Region is capable of processing 35 thousand cubic meter water per day enough to provide fresh water for the whole region. Finally, at dusk, the 7-km Avaza artificial navigable river was opened with a fanfare. President Berdimuhamedow, as he pressed the activation button and enjoyed a boat ride on the river, expressed his pleasure at the successful completion of these three extremely important projects. The artificial river (30 to 50m X 50 to 70m surface and 2.5 to 3.5 m depth) has 6 lagoons surrounded with recreational facilities. Members of the Board, officials and staff of Polimeks who successfully conceived and constructed these projects official opening of the airport followed by a concert and ended in a glorious evening at the artificial river with a grand finale of fireworks and an incredible acrobatic show by a team of girls in water balloons. chizm 02 were also congratulated for the organization of the spectacular opening events. The day’s festivities began with the proje project 12 BİLGİ BİRİKİMİ, DENEYİM VE YARATICILIĞI BAŞARIYLA HARMANLAYAN POLİMEKS, TÜRKMENİSTAN’IN DÜNYAYA AÇILAN MODERN KAPISINA İMZA ATMANIN GURURUNU YAŞIYOR. TÜRKMENİSTAN’IN MODERN YÜZÜ Uluslararası Türkmenbaşı Havalimanı chizm 02 Sanatsal çizgileriyle öne çıkan anıtsal kamu yapılarından ticari komplekslere, hastane ve arıtma tesisi gibi teknik işlevi yoğun projelerden konut sitelerine kadar uzanan geniş bir portföyün sahibi olan Polimeks, başarılı projelerine bir yenisini daha ekledi: Uluslararası Türkmenbaşı Havalimanı. İnşaat uygulamalarında detaylara gösterilen özen, yüksek kalite standartlarındaki tutarlılık ve hızlı teslim anlayışını Uluslararası Türkmenbaşı Havalimanı’nda da sürdüren Polimeks, yaptığı ilk havalimanı olmasına rağmen projeyi kısa sürede tamamladı. Türkmenistan’da bir turizm merkezi olarak geliştirilmekte olan Avaza Bölgesi’nin ulaşım altyapısını güçlendirmeyi amaçlayan Uluslararası Türkmenbaşı Havalimanı, modern çizgileri, en son teknolojileri kullanan güvenli altyapısı, konfor ve rahatlık sunan tasarımıyla dikkat çekiyor. Bilgi birikimi, deneyim ve yaratıcılığı başarıyla harmanlayan Polimeks, Türkmenistan’ın yurtdışına açılan yeni modern kapısına imza atmanın gururunu yaşıyor. 2008’in Şubat ayında inşaatı başlayan Uluslararası Türkmenbaşı Havalimanı’nın açılışı 12 Nisan 2010’da gerçekleştirildi. Yüksek nitelikli insan kaynağı, ileri teknolojisi, genç ve dinamik ekibiyle Polimeks, modern, konforlu, güvenli ve şık bir havalimanı yarattı. Projenin bu kadar kısa bir sürede büyük bir başarıyla tamamlanmasında yoğun bir tempo ile yılmadan çalışan Polimeks ekibinin büyük özverisi buluhuyor. Şimdi onlar, projenin her aşamasını adım adım planladıktan sonra harekete geçerek büyük bir titizlikle yürüttükleri projeyi nihayetlendirmenin gururunu yaşıyorlar. Zaman zaman yaşanan aksaklıkları da soğukkanlılıkla telafi ettiklerini belirten Polimeks yetkilileri, projenin her döneminde işin kalitesine büyük bir özen gösterildiğini vurguluyorlar. Butik bir havalimanı Modern bir çizgisi olan havalimanı Polimeks’in Aşkabat Mimari Grubu’nun hazırladığı proje ile başlamış. Dış cephede modern çizgiye sahip olan havalimanının bu çizgisi içeride de devam ediyor. Klasik dekorasyon anlayışı sadece Cumhurbaşkanının VIP binasında uygulanmış. 13 Projenin özellikleri Türkmenbaşı Uluslararası Havalimanı IATA gereğince C tipi kriterlerine uygun, saatte 800 yolcu kapasiteli olarak planlanmış. Havalimanı kompleksi içerisinde giriş kontrol binası, ana terminal binası, VIP binası, kargo binası, kontrol kulesi, kaza yangın binası, araç bakım atölyesi, elektrik mekanik ve trafo binaları, radar binası, yakıt çiftliği, 250 araçlık üstü kapalı otoparkı, pisti ve apronu bulunuyor. ICAO’ya göre Kategori 1 olarak dizayn edilen pistin tam boyu 3.500 m, genişliği ise 60 m. Pist, Boeing 777, Boeing 747 tipi uçakların iniş yapabileceği özelliklere sahip. Cumhurbaşkanı için VIP binası VIP binası Cumhurbaşkanı’nın kullanımına ayrılmış. Özel misafirlerin karşılandığı ve ağırlandığı binada bekleme salonu, 70 kişilik toplantı salonu, cumhurbaşkanı çalışma odası ile servis mekânları bulunuyor. 900 m2 olan YÜKSEK NİTELİKLİ İNSAN KAYNAĞI, İLERİ TEKNOLOJİSİ, GENÇ VE DİNAMİK EKİBİYLE POLİMEKS, MODERN, KONFORLU, GÜVENLİ VE ŞIK BİR HAVALİMANI YARATTI. chizm 02 Terminal binasının içinde ise daha çağdaş çizgiler hakim. Binanın konseptinde paslanmaz, cam, granit ve ahşap kaplamalar kullanılmış. Detaylarda da modern ve işlevsel yaklaşımlar öne çıkarılmış. Polimeks bünyesindeki mimari proje grupları bütün detaylar üzerinde özenle çalışmış. proje project 14 TÜRKMENİSTAN’DA BİR TURİZM MERKEZİ OLARAK GELİŞTİRİLMEKTE OLAN AVAZA BÖLGESİ’NİN ULAŞIM ALTYAPISINI GÜÇLENDİRMEYİ AMAÇLAYAN ULUSLARARASI TÜRKMENBAŞI HAVALİMANI, MODERN ÇİZGİLERİ, EN SON TEKNOLOJİLERİ KULLANAN GÜVENLİ ALTYAPISI, KONFOR VE RAHATLIK SUNAN TASARIMIYLA DİKKAT ÇEKİYOR. chizm 02 binanın dekorasyonu özel olarak tasarlanmış. VIP binasında beyaz sedefli lake ahşap duvar kaplamaları, varak işlemeler, yeşil oniks kolon kaplamalar kullanılmış. Avizeler bu binaya özel olarak yapılmış. Çalışma ve toplantı odalarında kullanılan beyaz lake mobilyalar şıklığıyla öne çıkıyor. Maharetli ellerin dokuduğu eşsiz Türkmen halıları da güzellikleriyle görenleri büyülüyor. Terminal binasında dijital su perdesi hareketli yazıları ile ilk girişte yolcuları karşılıyor. Binanın tüm mekânlarında kullanılan doğal ahşap, granit, cam, paslanmaz kaplamalar ve bitkiler ile sıcak bir ortam yaratılmış. Toplam 33.000 m2 ve dört katlı olan terminal binasının giriş katında check-in bankoları, bilet satış gişeleri, banka, postane, doktor odası, kafeler, iç ve dış hatlar bagaj holleri bulunuyor. Birinci kat gelen yolcuya, ikinci kat giden yolcuya ayrılmış. Yolcuların her katta kullanabileceği cafe ve büfeler, dış hatlarda duty free bulunuyor. Binanın dördüncü katı ise yönetime ayrılmış. Terminal binasında FIDS bilgi ekranları, CCTV bulunuyor. Tüm sistemlerin IP bazlı kontrolü tek bir merkezden yapılabiliyor. Modern teknolojilerin, sistemlerin ve malzemelerin kullanıldığı bina iç ve dış mekanları ile sınıfında özel bir yere sahip. Türkmenistan havalimanının amblemi Türkmen halkı için çok önemli olan Laçin Kuşu. Laçin Kuşu da havalimanında kullanılmış olup yolcuları girişte karşılıyor. 15 chizm 02 Teknik notlar • Türkmenbaşı Uluslararası Havalimanı IATA gereğince C tipi kriterlerine uygun saatte 800 yolcu kapasiteli olarak planlandı. • Terminal Binası toplam 33.000 m2 ve dört katlı. • ICAO standartları gereğince iki adet C tipi, iki adet D tipi, iki adet E tipi toplam altı uçak için yapılan hareketli köprüler gelen ve giden yolcu katlarına hizmet veriyor. • Terminal binasında FIDS bilgi ekranları, CCTV bulunuyor. Tüm sistemlerin IP bazlı kontrolü tek bir merkezden yapılabiliyor. Modern teknolojilerin, sistemlerin ve malzemelerin kullanıldığı bina iç ve dış mekanlarıyla sınıfında özel bir yer alıyor. • Kargo binası 3.816 m2 olup yurtiçi ve yurtdışı kargo hizmetleri verecek kapasitede. Bu binada uçuş personeli konaklaması için 13 odalı bir otel ve restoran bulunuyor. • Kontrol kulesi 65 m yükseklikte. Dış cephesi beyaz mermer ve Alucobond kaplama olarak yapılmış. Gazlı yangın söndürme sistemi ile korunan bina, kompleksin en önemli teknik yapısı. • Merkezi uçak yakıt istasyonuna 4.500 m boru hattı ile rafineriden alınan yakıt 8.000 m3 kapasiteli tanklarda depolanıyor. Yakıt istasyonundan terminal binası körüklerine kadar yapılan yakıt hidrant hattı ile körüklerde veya açıkta park etmiş uçaklara yakıt ikmali hizmeti sağlanıyor. • Havalimanı kompleksinde binaların cephesinde beyaz mermer kaplama ile alucobond saçaklarda metalik renkli ve beyaz alucobond kullanılıyor. Çatılar metal kenetli sistem ile yapıldı. proje project chizm 02 16 With its highly qualified human resources, advanced technology and a young, dynamic team, Polimeks has created a modern, comfortable, safe and grand airport. 17 The modern face of Turkmenistan: Turkmenbashi International Airport Polimeks is honored to have its signature on an airport which is yet another of Turkmenistan’s gateway to the world. Construction work began on February, 2008 and was completed on April12th, 2010. With highly qualified human resources, advanced technology and a dynamic team, Polimeks has created an International, modern, elegant and safe airport. Features of the project Turkmenbashi International Airport modern design is based on the IATA’s Type C criterion with a capacity to manage 800 passengers-per hour. The President’s VIP building The VIP building is reserved for the President and his guests and consists of a reception room, a meeting room for 70 people, the President’s private study plus service areas. The interior décor of this 900 sq m building has been specially designed. The walls are covered with lacquered wood inlaid with white mother-of pearl engraving and silver leaves with columns plated with green onyx and custom designed crystal chandeliers. The study and meeting room are decorated with white lacquered, simple but elegant furniture set off by beautiful unique Turkmen hand-woven carpets. chizm 02 The airport complex includes entrance control building, main terminal,VIP building, cargo facilities, traffic control tower, accident-fire building, service depot, electrical, mechanical and transformer structures, radar, fuel farm, indoor car park for 250 vehicles, water storages and runway. The runway designed in compliance with ICAO’s Category 1 specifications, is 3.500m long and 60m wide appropriate for Boeing 777 and Boeing 747 type aircrafts. The four-storey terminal building covers an area of 33.000 sq. Decorated with natural wood, granite, glass, stainless plating and greenery it offers a welcoming elegant atmosphere to all travelers. Inside the terminal building, the IP based control for all systems is located in a single center. The modern technology, systems and the materials used in the indoor and outdoor spaces of the building occupies a unique place in its class. 18 POLİMEKS’İN TÜRKMENİSTAN’DA İNŞA ETTİĞİ TAM TEŞEKKÜLLÜ 6’LI HASTANE SAĞLIK KOMPLEKSİ HİZMETE GİRDİ. MODERN MİMARİSİ VE SON TEKNOLOJİYLE DONATILMIŞ TIBBİ CİHAZLARIYLA ÖNE ÇIKAN HASTANELER TÜRKMENİSTAN’DA SAĞLIĞA VERİLEN ÖNEMİ AÇIKÇA ORTAYA KOYUYOR. Türkmenistan’da sağlıkta önemli adım! Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbangulı Berdimuhamedov’un Türkmen Devlet Tıp Üniversitesi ile aynı gün, 1 Eylül’de, hizmete açtığı 6’lı Hastane Kompleksi modern mimarisiyle dikkat çekiyor. İleri teknoloji tıbbi ekipman cihazlarla donatılan kompleks, mimarisi ve çevre düzenlemesiyle uluslararası sağlık standartlarına uygun olarak tasarlandı. 1 Eylül 2008’de inşaatı başlayan ve toplam maliyeti 103 milyon dolar olan proje, iki yıl gibi kısa bir sürede tamamlandı. chizm 02 Polimeks tarafından yapılan 6’lı Hastane Sağlık Kompleksi, Kan Merkezi, Aids Merkezi, Merkez Laboratuvarı, Verem Hastanesi, Deri ve Zührevi hastalıklar hastanesi, enfeksiyon hastanesi ve vivarium’dan oluşuyor. 445 yatak kapasitesine sahip olan komplekste yer alan binaların dış cephesi komple beyaz mermer, doğramalar gri ve camlar tentesol mavi. Binaların dış cephelerinin yanı sıra hastanelerin içinde yer alan bütün birimler de çağdaş bir çizgiyi yansıtıyor. Komplekste neler var? Kan merkezi plazma odası, kan depoları ve ilgili laboratuarlardan oluşuyor. Muayene odaları ve laboratuvarın yer aldığı Aids merkezinde ise 20 yataklı 10 hasta odası mevcut. Merkez laboratuvarları ise rutin laboratuvarları, biyokimya laboratuvarı, PCR laboratuvarı, İmmunoseroloji laboratuvarı gibi tam donanımlı laboratuvarlardan oluşuyor. 60 yataklı verem hastanesinde ise eczane, morg, CT odası, bronskopi, endoskopi gibi ilgili birimler, doktor muayene odaları ve bunlara servis veren bölümler mevcut. Hastanenin 3. katında iki ameliyathane, yoğun bakım ve ilgi birimler, 3. ve 4. katlarda ise hasta odaları bulunuyor. 105 yataklı deri ve zührevi hastalıklar hastanesinde, eczane, konferans salonu, muayene odaları, tedavi ve konsültasyon ünitesi ve fizyoterapi bölümü yer alıyor. 3,4 ve 5. katlarda hasta odaları var. Hastanede 10 adet izoleli oda da bulunuyor. 260 yataklı enfeksiyon hastanesi 3 katlı A Blok ve 2 katlı B-C-D-E bloktan oluşuyor. A Blokta teşhis ve muayene odaları, doğum ve ameliyathane bölümü ve sınıflar yer alıyor. Diğer bloklarda ise hasta odaları ve bunlara servis veren üniteler bulunuyor. 100 kişilik konferans salonu olan merkezde yer alan tüm binaların kendi mutfak ve çamaşırhanesi var. 19 1 EYLÜL 2008’DE İNŞAATI BAŞLAYAN 6’LI HASTANE SAĞLIK KOMPLEKSİ, İKİ YIL GİBİ KISA BİR SÜREDE TAMAMLANDI. Lorem ipsum dolor Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipisicing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat. Duis aute irure dolor in reprehenderit in voluptate velit esse cillum dolore eu fugiat nulla pariatur. Excepteur sint occaecat cupidatat non proident, sunt in culpa qui officia deserunt mollit anim id est laborum. chizm 02 İLERİ TEKNOLOJİ TIBBİ EKİPMAN CİHAZLARLA DONATILAN KOMPLEKS, MİMARİSİ VE ÇEVRE DÜZENLEMESİYLE ULUSLARARASI SAĞLIK STANDARTLARINA UYGUN OLARAK TASARLANDI. Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipisicing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat. Duis aute irure dolor in reprehenderit in voluptate velit esse cillum dolore eu fugiat nulla pariatur. 20 POLİMEKS TARAFINDAN İNŞA EDİLEN TÜRKMEN DEVLET TIP ÜNİVERSİTESİ, DEVLET BAŞKANI GURBANGULİ BERDİMUHAMEDOV’UN KATILIMIYLA TÖRENLE HİZMETE AÇILDI. ÜÇ BİN ÖĞRENCİNİN EĞİTİM GÖRECEĞİ ÜNİVERSİTE, ALANINDA DÜNYACA TANINAN UZMAN DOKTORLAR YETİŞTİRMEYİ HEDEFLİYOR. Türkmen Devlet Tıp Üniversitesi’nde Polimeks imzası… chizm 02 Polimeks tarafından yapılan Türkmen Devlet Tıp Üniversitesi ve Hastanesi, Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbangulı Berdimuhamedov’un katıldığı törenle hizmete açıldı. 1 Ocak 2009’da inşaatı başlayan üniversite, 1 Eylül 2010’da hizmete girdi. Törende konuşan Berdimuhamedov, tıp alanında dünyanın sayılı ülkelerinden biri olmayı hedeflediklerini belirterek ileri teknolojileriyle donattıkları üniversitede, alanında uzman doktorları yetiştirmeyi hedeflediklerini ifade etti. Türkmenistan’da eğiminin kalitesini daha da artırmak amacıyla başta Aşkabat olmak üzere bütün vilayetlerde modern eğitim kurumları inşa ettiklerini söyledi. Aşkabat’ın doğu kısmında uluslararası tıp merkezini oluşturduklarını ve bu bölgede modern hastanelerin halka hizmet ettiğini belirtti. Üniversitenin bu bölgede olmasının ayrı bir öneme sahip olduğunu vurgulayan Berdimuhamedov, öğrencilerin buradaki hastanelerde staj yapabileceklerini ifade etti. Üniversitedeki tesisler Türkmen Devlet Tıp Üniversitesi öğrencilerin ve öğretim üyelerinin tüm ihtiyaçları düşünülerek yapılmış. Üniversite içinde yurt kompleksi, Biyoloji ve Fizyoloji binaları, yemekhane, kütüphane, spor kompleksi ve idari bina yer alıyor. Açık spor sahaları kapsamında 1 futbol sahası ve tribünü, 2’şer tane basketbol, voleybol ve tenis sahası mevcut. Tüp cephede beyaz mermer, kubbelerde Emaux de Briare mozaik kaplama kullanılmış, cephe giydirmeleri ve 21 TÜRKMENİSTAN’DA 1 EYLÜL’DE KUTLANAN ‘BİLİM VE ÖĞRENCİLER GÜNÜ’ ETKİNLİKLERİ KAPSAMINDA AÇILAN TÜRKMEN DEVLET TIP ÜNİVERSİTESİ, MODERN TEKNOLOJİYLE DONATILMIŞ. Lorem ipsum dolor Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipisicing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat. Duis aute irure dolor in reprehenderit in voluptate velit esse cillum dolore eu fugiat nulla pariatur. Excepteur sint occaecat cupidatat non proident, sunt in culpa qui officia deserunt mollit anim id est laborum. Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipisicing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat. Duis aute irure dolor in reprehenderit in voluptate chizm 02 doğramalarda ise altın rengi tercih edilmiş. 168 odalı iki tane yurt binasında odalar banyosu içinde ve beşer kişilik şekilde dizayn edildi. Kişiye özel yatak, çalışma masası, soyunma dolabı olacak şekilde planlandı. İki blokta da revir, tv odaları, servis mutfakları ve banyolar var. İki katlı olan yemekhane ve kütüphane binasının giriş katında 3000 kişiye hizmet edecek yemekhane ve mutfağı yer alıyor. Ayrıca öğretmenler için iki özel yemek odası bulunuyor. 160 kişilik kütüphanede ise kitap odaları özel okuma, bilgisayar ve hobi odaları mevcut. Biyoloji ve fizyoloji binaları ise eğitim için kullanılıyor. Bu binalarda tam donanımlı 1600 kişilik sınıflar, 450 kişilik toplantı odaları, 90 kişilik bilgisayar sınıfları, 150 kişilik amfiler, 50 kişilik dil sınıfları mevcut. Ayrıca 16 tane interaktif sınıf var. Basketbol ve voleybol sahası olarak kullanılabilen kapalı spor salonunda iki minderli güreş salonu ve kapalı yüzme havuzu da bulunuyor. İdari bina ise mimari açıdan diğer bloklardan ayrılıyor. Motifli mermer döşemeler, ahşap kaplamalar, varaklı kartonpiyerler, prinç korkuluk, kristal avizeler vb. özellikleriyle öne çıkan idari bina rektörlük çalışanlarına, dekan ve bölüm müdürlerine hizmet veriyor. Bu binanın giriş fuayesi 500 kişilik konferans salonuna bağlanıyor. 100 kişilik diğer konferans salonu da bu binanın 4. katında yer alıyor. kentsel dönüşüm urban renewal 1910’dan 2010’a Sehr-i Istanbul 23 AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ SEÇİLEN İSTANBUL’UN 1910’DAN 2010’A KADARKİ SON YÜZYILI, MODERN KENTLEŞME İLE POSTMODERN KENTLEŞMENİN KARIŞTIĞI, KESİŞTİĞİ, HATTA DAYATILDIĞI BİR DÖNEMİ YANSITIYOR. 1910’lu yıllarda İstanbul deyince akla ilk Beyoğlu, Galata, Tünel’in de aralarında olduğu bölge gelir ister istemez. Bu bölge, 1910’lu yıllarda Galata, tünel ve atlı tramvay hatlarının birbirine eklenmesi ile gündelik yaşamın hızlandığı, konut, iletişim, ticaret, işyeri gibi bütün yaşam ritmi ve yer seçim pratiklerinin kökten değiştiği bir mıntıkadır. 19. yüzyıl ortalarından itibaren İstanbul halkının gündelik yaşamının değişmeye başlamasıyla bu bölge de değişir, yenilenir. Mimari devşirmeye devam… Tanzimat sonrası dönemin geleneği olan Avrupalı uzmanlara başvurma adeti, 1923 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun yerini alan Cumhuriyet döneminde de sürdürülür. Türkiye’nin kentlerini modernleştirmek üzere birçok Avrupalı uzman davet edilir. Şehirleşme tarihinde “Fransız ekolünün” etkisi İstanbul’da Cumhuriyet döneminde de sürmektedir. İstanbul’un gelişmesini “nazım planlarla” denetim altına almak için ilk çaba 1930’larda başlar ve ilk danışmanlar heyetinde Fransız ve Almanlar yer alır: Alfred Agache, Herman Elgötz, H. Lambert ve Martin Wagner’in kent planlamasında temel konular olan, büyüme, ulaşım, tarihi korumacılık ve bölgelerin oluşturulması gibi alanlardaki önerileri uygulanmaz ancak bu öneriler günümüze kadar gelmiştir. Atatürk döneminin (1922-1938) sonlarında kentin nazım planını oluşturması için Fransız mimar Henri Prost İstanbul’a davet edilir. Prost: Modern mimariye imza Zamanının önde gelen şehir planlamacılarından Prost, gençliğinden beri tanıdığı ve fevkalade etkileyici bulduğu İstanbul’u ele alırken, bir yandan kentin kendine özgü topografyası, dokusu ve mimari anıtlarını korumayı, diğer taraftan onun mahrum olduğu çağdaş altyapılarla donatmayı hedefler. Hijyen koşullarının sağlanması, ulaşımın rahatlatılması, rekreasyon alanlarının düzenlenmesi, tarihi-kültürel açıdan önemli yapıların ortaya çıkarılması gibi birçok soruna, birbiriyle uyumlu çözümler getirmeye gayret eder. Tarihi yarımada başta olmak üzere, Galata-Beyoğlu ve Eyüp bölgeleri için Prost’un geliştirdiği önerilerin bir kısmı, daha sonra Demokrat Parti döneminde (19501960) uygulamaya konulmuş, bazıları ise rafa kaldırılmıştır. Türkiye değişiyor, İstanbul değişiyor II. Dünya Savaşı’nın yakıp yıktığı 1940’lı yıllarda Türkiye ve İstanbul da savaştan nasibini almıştı. En büyük sorunun hayat pahalılığı olduğu bu dönemde, “İstanbul’un taşı toprağı altın” olduğu rivayet edildiği için kent, koca bir şantiyeye dönüşür. Kendi topraklarında iş bulamayan insanların akın ettiği İstanbul, hızla kabuk değiştirir; kentin mimarisi, insan dokusu, sermayesi, kültürü yeni bir döneme girer. Bu değişimin en çarpıcı örneği Nişantaşı olmuştur. Demokrat Parti ve Adnan Menderes ile anılan 1950’li yıllarda Nişantaşı, Marshall yardımı ile kapitalizme eklemlenen iş chizm 02 Yaşarken çoğumuzun aşık olduğu bir şehir İstanbul. Bugün Avrupa’nın sayılı şehirleri arasında yer alan bu kent, coğrafi konumunun getirdiği stratejik önemine karşın geçmişte şehircilik açısından çok da kendine özgü bir çizgiye sahip değildi. 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti ilan edilmesi ile gözlerin üzerine çevrildiği İstanbul, çok sayıda farklı kültürü, ırkı, dili binlerce yıl içinde barındırması nedeniyle oluşan kozmopolit yapısını bugünlere taşıyor. Roma, Bizans, Osmanlı İmparatorluğu’nun yönettiği şehir bugün, bu uygarlıkların tarihi geçmişini yansıtan mimari ve tarihi binalarıyla günümüzün postmodern yapılarını harmanlamış durumda. İstanbul’un 1910’dan 2010’a kadarki son yüzyılı, modern kentleşme ile postmodern kentleşmenin karıştığı, kesiştiği, hatta dayatıldığı bir dönemi yansıtıyor. kentsel dönüşüm urban renewal 24 chizm 02 merkezlerinin olduğu bir yer haline gelir. Tarihi geçmişi 1870’li yıllara dayanan Nişantaşı, Teşvikiye ve Rumeli Caddesi, 1900’lü yılların yeni, sakin ve ‘teşvikli’ ortamından, 1930’lu yılların yeni ve ‘teşvikli’ ortamına dönüşür. Semt 1950’li yıllarda ise tramvay, otomobil ve otobüs gibi dönemi değiştiren büyük projelerle desteklenir. Gün geçtikçe gelişen bu bölge, batı dünyasının yeni ve seçme alışveriş ortamını ve yaşamını sunmaya başlamıştır. Bölgede o tarihlerde tek tük kurulmaya başlanan çarşılar, mağazalar ve bonmarşeler bugün de eski anlamında yaşamlarını sürdürüyor. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, 1950’li yılların “lüküs” hayatını simgeleyen Şişli ve çevresindeki yeni bir “Lüküs Hayat” dönemi, bir gerçeği de yansıtıyordu. İstanbul’da ilk kez geniş bir cadde çevresinde inşa edilmiş, çok özenli ve sakin apartman hayatı, burada yaratılmıştı. Bölgede, önceleri tramvay, sonra otomobil ve otobüsle devam eden gelişmeler en sonunda da yeraltı treniyle yaşamı desteklemeye devam ediyordu. 1950’li yıllarda Şişli Camii ile kırsal alan olmaktan çıkan bölge, elli yıl sonra, günümüzün en büyük çarşılarını biçimlendiren Levent’e açılan kapı olur. “Lüküs Hayat”ın operetine ilham kaynağı olan bölge, bugün şaşırtıcı bir merkez çarşı biçimine dönüşür. İstanbul’un, Osmanlı’nın son dönemlerinden 1980’li yıllara kadarki kentleşme süreci imar operasyonları üzerine kuruludur. Mimarlıkta 19101929 dönemi, Alman ekolünün nüfuz etmeye başladığı, ayrıca gayrimüslim ve levantenlerin yanı sıra Vedat Tek ve Kemalettin Bey gibi ilk Müslüman Türk mimarların kendini gösterdiği bir dönem olarak öne çıkar. 1929-1950’li yıllar ise mimarlığın Cumhuriyet rejiminin ideolojik aygıtı olarak devreye girdiği bir dönem olarak tanımlanır. 1950-1983 dönemi ise çok partili hayata geçişle birlikte ilk özel mimarlık bürolarının açıldığı, mimari kültürün Amerikanlaştığı, diğer yandan gecekondulaşmanın başladığı bir dönem olarak hafızalara kazınır. Postmodernizmin yükselişi 1910-2010 dönemi modernizme karşı postmodernizmin yükselmesini simgeler. Yeni oteller, alışveriş merkezleri, ofis kuleleri, rezidanslar, kent dışında lüks villalar Beylikdüzü gibi kenar kentlerin oluşması bunlara örnek teşkil etmektedir. Son yüzyılda kentleşmeye damgasını vuran imar operasyonları, katılıma olanak tanımayan, dayatmacı, sırtını siyasete dayamış, olağanüstü bütçelerin akıtıldığı kentsel müdahaleler haline gelir. Bu imar operasyonları, 1910-2010 arasındaki yüzyıllık süreçte Cumhuriyet öncesi Cemil Topuzlu operasyonu, 40’lı yıllarda Lütfi Kırdar operasyonu (Henri Prost dönemi), 50’lerin ikinci yarısında Adnan Menderes operasyonu ve 1980’li yılların sonunda Bedrettin Dalan operasyonu diye dört döneme ayrılır. Planlamada ikinci dalga 1950’lerde yaşanır. Bu aşamada görüşlerine başvurulan uzmanlar, Alman plancı Hans Högg ile İtalyan plancı Luigi Piccinato’dur. Högg’ün çalışmaları özellikle mekânsal kullanım esasına göre ayrışmanın önemine değinmekteyken, Piccinato’nun planı daha genel, bölgesel bir yaklaşım içermektedir. 20. yüzyılın ikinci yarısında ise Türk planlamacı ve mimarlar İstanbul’un planlamasıyla daha doğrudan meşgul 1950’li yılların İstanbul’unda şehircilik adına, Adnan Menderes’in imza attığı imar operasyonları dikkat çekmektedir. Bu dönem, Adnan Menderes kendi adını alan bir caddeyi hizmete sokar. Vatan Caddesi 1956-57’de hizmete açılır. 1957 seçimlerinden sonra, İstanbul’da imar çalışmalarına ağırlık veren Menderes, Vatan Caddesi dışında, Barbaros Bulvarı, Büyükdere Caddesi, Millet Caddesi ile Edirne Asfaltı (şimdiki E-5 otoyolu) yollarını da açar. Taksim Meydanı: Adını, Galata-Beyoğlu suyunun “taksim edildiği”, Taksim Maksemi’nden alan Taksim Meydanı, eskiden evlerin sıralandığı bir semtmiş. Meydan haline getirilip genişletildikten sonra, zamanla bugünkü görünümünü almış. Göçle birlikte nüfus hızla arttı Türkiye, 1960’lı yıllara 27 Mayıs darbesiyle girer. Bu yıllarda yaşanan siyasal kaos, en çok İstanbul’u etkiler. 1960’lı yıllarda İstanbul’da en büyük sorun, 1950’li yıllardan sonra Balkanlar’dan gelen göçle birlikte hızla artan nüfus olur. Çünkü İstanbul’un 1900’lerin başında 1 milyon, 1927’de 690 bin, 1935’de 740 bin, 1945’de 900 bin olan nüfusu, 1950’lerde 983 bine çıkar, 1960’larda 1 milyon 880 bine ulaşır. 1960’larda on yıl öncesine göre iki kat artış gösteren nüfusla birlikte şehirleşmede gecekondular ön plana çıkmış, gecekonduların yanında apartmanlaşma da başlamıştır. 25 1970’lerde nüfusun daha da artması ve artış hızının devam etmesi ile konut ve ulaşım sorunları daha da önem kazanır. Bu yıllarda şehirde, eski hızı ile olmasa da imar faaliyetleri canlanır. Bu dönemde otomobil sayısının artmasına bağlı olarak trafiğin de yoğunlaşması Boğaziçi Köprüsü’nün yapılmasını gündeme getirir. En nihayet Cumhuriyet’in 50. yılı olan 1973 yılında köprü açılır. 80’lerde İstanbul, ‘plaza’ kente dönüştü Türkiye’nin ve İstanbul’un yeni dönemini 1980’li yıllar belirler. 12 Eylül 1980 tarihinde Türkiye dünyanın değişim Eminönü Meydanı Eminönü Meydanı, İstanbul’un yok olmaya yüz tutmuş tarihi dokusunda ana yapısını bozmadan günlük hayatın içinde varlığını aynı eski günlerdeki hareketliliği içinde sürdürmeye çalışan ender yerlerden biri… chizm 02 olurlar. 1950’lerden sonra yaşanan, kentin o zamana kadar görülmemiş oranda büyümesi, kent planlamasının mevcut sorunlarına yeni boyutlar eklemektedir. kentsel dönüşüm urban renewal 26 Atatürk Bulvarı 1935 -1938 yılları arasında açılan Atatürk Bulvarı ile tarihi yarımada yeni bir görünüme kavuştu. olarak algıladığı döneme yeni bir askeri darbeyle girmiştir. Bu darbe ile birlikte demokratik, ekonomik ve sosyal olarak o güne kadar katedilen yollardan hızlı bir geri dönüş yaşanır. 1983 yılında Özal hükümetinin başa geçmesiyle birlikte Türkiye ve İstanbul, ekonomik, politik, kültürel, sanatsal alanlarda olduğu gibi kentleşme alanında ‘liberal’leşir. Bu dönemde İstanbul’un yeni simgesi ise Levent çevresindeki ‘plaza’ çarşıları olur. 1980’li yıllar Turgut Özal’la anılmaktadır. Özal, o yıllarda ‘liberalleşme’ adına çok sayıda ‘yeniliğe’ imza atar. Özal’ın şehircilik adına İstanbul’da yaptığı en önemli icraatlarından biri Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan ikinci bir köprü olur. 3 Temmuz 1988’de Fatih Sultan Mehmet Köprüsü hizmete açılır. Bu dönemde Galleria, Türkiye’nin ilk modern alışveriş merkezi olarak İstanbulluların hizmetine girmiştir. chizm 02 1984-1989 yılları arasında İstanbul’un özellikle Haliç’in çevresini değiştirecek girişimlerde bulunuldu. Yüz yılda devleşti, mega kent oldu Bugün 12 milyonu geçen nüfusuyla İstanbul’un konut sorununu çözmek için çok katlı sitelerin yapımına ağırlık Türkiye’nin ilk beş yıldızlı oteli Hilton Hilton’un Amerika dışında faaliyeti en uzun süredir devam eden uluslararası oteli ünvanına sahip Hilton İstanbul 1955 yılında açıldı. veriliyor. Bu siteler şehrin dış kısımlarında konumlandırılıyor. Şehrin sahip olduğu en yüksek çok katlı ofis ve konutlar, Avrupa yakasında Levent, Mecidiyeköy ve Maslak semtlerinde toplanmaktadır. Çok sayıda alışveriş merkezinin inşa edildiği Levent ve Etiler, Türkiye’nin en büyük şirket ve bankalarının önemli bir kısmına ev sahipliği yapıyor. Son otuz yılda oluşan yeni yerleşmeler çok çabuk olduğu için İstanbul bugün yüz yıl öncesinden daha düzensiz bir kent profili çizmektedir. 19. yüzyıl kentinin sorunları bugün de devam ediyor. İlk şehir planlamacılarının 1836`da Reşid Paşa`nın imparatorluğa getirdiği “intizam” kavramını oturtma hedefi, hala gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Avrupa Kültür Başkenti İstanbul İstanbul, 2010 yılında Almanya’dan Essen, Macaristan’dan Peç ile birlikte Avrupa Kültür Başkenti seçildi. Bu sayede İstanbul, kültürel zenginliklerini tüm Avrupa ile paylaşıyor, yeni müzeler açılıyor, kentin çehresinde önemli değişiklikler yapılıyor. Projeden dolayı sık sık dünya basınının gündemine gelmesi, İstanbul’un kültürel yapısının yanı sıra ekonomisinin de gelişmesini etkiliyor. Proje kapsamında, Ayazağa Kültür Merkezi, Rami Kışlası’nda İstanbul Kütüphanesi, Avrupa Sanat Evi, Sütlüce Kültür ve Kongre Merkezi gibi sanat mekanları açılacak, AKM ve Topkapı Sarayı restore edilecek, Arkeoloji Müzesi baştan yenilenecek. Peki tüm bu saydıklarımızın hayata geçirilmesi İstanbul’daki çarpık kentleşme, devşirme şehircilik anlayışının sonunu getirecek mi? KAYNAKÇA / REFERENCES İmparatorluk Başkentinden Cumhuriyet’in Modern Kentine: Henry Prost’un İstanbul Planlaması (1936-1951), İstanbul Araştırmaları Enstitüsü M.Vedad Tek Kimliğinin İzinde Bir Mimar, Afife Batur, Yapı Kredi Yayınları İstanbul 1900 Art Nouveau Mimarisi ve İç Mekanları, Diana Barillari, Ezio Godoli, Yem Yayınları Karaların ve Denizlerin Sultanı İstanbul Cilt I,II, Yapı Kredi Yayınları 19. Yüzyıl Osmanlı Başkenti: İstanbul, Zeynep Çelik, Tarih Vakfı Yurt Yayınları 27 Levent-Maslak Türkiye’nin ve İstanbul’un yeni dönemini 1980’li yıllar belirledi. 1980’li yıllarda İstanbul’un ‘plaza’ kente dönüşümü başladı. The 1980s set the style of Turkey’s and Istanbul’s new era. Istanbul’s transformation into a ‘plaza’ city started in the 1980s. 1910-2010 Istanbul: A Journey in Time In the past hundred years between 1910 and 2010, Istanbul underwent the Cemil Topuzlu operation during the Pre-Republic Era, the Lütfi Kırdar operation in the 40’s (Henri Prost Period), the Adnan Menderes operation during the second part of the 50’s and other important operations at the end of the 80’s. The political situation before the May 1960 military coup had an adverse affect on the city. People flooded from the country-side into the city increasing the population to than 1.9 millions which gave rise to blocks of apartment buildings as well as slums sprouting up. During the 70’s, the housing and transportation problems with the lack of any infra- structure became even more urgent. In the 80’s the rate and speed with which buildings mushroomed changed Istanbul’s skyline and it became a city of ‘towers and high-rises’. chizm 02 Much may be said about city planning in Istanbul today, but the process which shaped the city began in the19th century. It was a custom in the post Tanzimat Reform Era to consult and depend on European experts, a custom which continued until 1923 the beginning of the Republic Era. The first serious attempt to control the development of Istanbul began in the 30’s. At the end of the Atatürk Era (1922-1938) French architect, Henri Prost was invited to Istanbul to prepare a master plan for the city. In the early 40’s during World War 2, a time when Europe was set ablaze, the city became a huge construction site mostly because of the myth, “the streets are paved with gold in Istanbul”. Major building and development projects became urban interventions. objektif objective 28 İstanbul’un Halleri chizm 02 “İstanbul, büyük mimari eserlerinin olduğu kadar küçük köşelerin, sürpriz peyzajların da şehridir. Hatta iç İstanbul’u onlarda aramalıdır.” Ahmet Hamdi Tanpınar’a kulak veren Orhan Aksel İstanbul’un hallerinin peşine düşmüş bir fotoğraf gönüllüsü... 29 The changing moods of Istanbul chizm 02 “Istanbul is a city of simple corners and astonishing landscape as well as of great architectural monuments. One should pursue the inner Istanbul in those details.” Heeding the words of Ahmet Hamdi Tanpınar, photographer Orhan Aksel set out to chase the moods of Istanbul. çizgi dışı extra ordinary 30 Unutulmuş bir mektup Da Vinci Köprüsü’nün Hikayesi chizm 02 Bundan tam 508 yıl önce, 1502 yılında zamanın padişahı II. Bayezid’a İtalya’dan bir mektup gelir. “Ben kulunuz, İstanbul’dan Galata’ya uzanan bir köprü yapmak istediğinizi, yapabilecek biri bulunamadığı için köprüyü yapamadığınızı duydum…” diye başlayan mektubun sahibi Leonardo da Vinci’den başkası değildir. Mektup “Ben kulunuz, nasıl yapılacağını biliyorum… Öyle bir köprü yapacağım ki, yelkenleri fora olsa bile bir gemi altından geçebilecek… Allah sizi bu sözlere inandırsın ve bu kulunuzun her zaman hizmetinizde olduğunu bilin…” diye devam eder. BİR ŞEHRİN SİLUETİNİ BELKİ DE GELECEĞİNİ DEĞİŞTİREBİLECEK TARİHİ MEKTUPTA TASVİR EDİLEN KÖPRÜ, 508 YIL SONRA HAYATIMIZIN BİR PARÇASI OLUYOR. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından ve bilim adamlarından biri olarak kabul edilen Da Vinci, tarihin belki de en görkemli iş başvurusunu yapıyordu. Mektubunda Haliç için tasarladığı köprüyü anlatıyordu. II. Bayezid’a hitaben yazılan mektubu Sultan okudu mu bilinmez. Ancak saraya ulaştığı kesin, çünkü Osmanlıcaya çevrildiği Topkapı Sarayı’ndaki E 6184 numarayla kayıtlı tercümeden biliniyor. 1481’de 34 yaşında Osmanlı tahtına oturan, Fatih Sultan Mehmed’in Gülbahar Hatun’dan doğma büyük oğlu II. Bayezid, sanatkar ve barış yanlısı bir padişah olarak tanınmasına rağmen, padişahlık hayatı boyunca kardeşi Cem Sultan ile mücadeleden oldukça zarar görmüştür. Leonardo’nun mektubunun sultana sunulup sunulmadığını, Sultan’ın ne düşündüğünü, cevap yazılıp yazılmadığını maalesef bilen yok. 31 Gün yüzüne çıkarılan tarihi mektup Bu tarihi gerçeği ortaya çıkaran Alman Türkolog Franz Babinger’in 1952 yılında yazdığı makale, “Leonardo da Vinci’den Sultan 2. Beyazıd’a Dört Proje Teklifi” başlığını taşıyor. Bu çalışma, mektubun Paris’te 1795’de kurulan Fransa Enstitüsü’nde bulunan Leonardo da Vinci’ye ait el yazması ile ilişkisini açıklıyor. Paris’teki el yazması eserde, Haliç için Leonardo da Vinci tarafından tasarlanan köprünün iki ayrı çizimi var. Biri kuş bakışı olan bu iki çizimde, köprü Leonardo da Vinci’nin el yazısı ile ayrıntılı bir biçimde anlatılıyor: “Pera’dan Konstantinopolis’e uzanan köprü, 40 braccia genişliğinde, sudan 70 braccia yüksekliğinde, 600 braccia uzunluğunda, yani denizin 400, karanın 200 braccia üzerinde, böylece kendi mesnetlerine sahip.” 1 metre, yerel bir ölçü birimi olan 1,64 Floransa bracciası ediyor. Haliç’in yaklaşık genişliği 244 metre olduğu gerçeğinden yola çıkarak, “400 braccia denizin üzerinde” ifadesi, tamı tamına doğru bir ölçü. Uzunluğun 600 braccia yani 365 metre olacağı söylendiğine göre, Da Vinci Köprüsü dünya üzerinde o güne kadar inşa edilmiş en uzun köprü sıfatıyla da Vinci’nin birçok başarısından biri olarak tarihe geçecekti. Floransa’da 1452 yılında doğan Leonardo di ser Piero da Vinci 1519’daki ölümüne kadar Rönesans sanatını doruğuna ulaştırmış sanatçı kimliğinin yanı sıra, anatomiden mimariye, matematikten havacılığa birçok alandaki araştırmalarıyla ve buluşlarıyla dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından ve dehalarından biridir. Ülkemizde onun bir tek eserine sahip olmuş olmak bile tüm dengeleri değiştirebilirdi. Köprü, sanatçı Vebjörn Sand’in dikkatini çekince… Da Vinci Köprüsü, Norveçli sanatçı Vebjörn Sand’in dikkatini çekince, tüm dünya köprüyü yakından tanıma fırsatını elde etti. 2001 yılında Vebjörn Sand’ın konsept ve sanat yönetmenliğindeki, köprü projesi Oslo yakınlarındaki Aas kasabasında, aslının dörtte biri büyüklüğünde bir otoyol üst geçidi olarak çelik, çam ve tik ağacı kullanılarak hayata geçirildi. Sand, daha sonra köprüyü Güney Kutbu’nda buz kullanarak inşa etti ve aynı köprü, yine buzdan, bu kez 2008 yılı başında New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nin önündeki meydanda inşa edildi. Sanatçı, amacının bu girişimleriyle küresel ısınmaya dikkat çekmek olduğunu belirtiyor. Ülkemizde köprünün gündeme gelişi ise, Da Vinci Köprüsü belgeseliyle oldu. Adem Özkul’un yönetmenliğini yaptığı Cengiz Özdemir’in hem senarist hem de yapımcı olarak dahil olduğu Da Vinci Köprüsü belgeseli, köprünün 500 yıllık macerasını ayrıntılarıyla anlatıyor. Belgeselin ekibi, konunun Türkiye’de pek bilinmediğini fark edince bu belgeseli çekmeye karar vermiş. Belgeselin çekimleri Antarktika, ABD, Norveç, Fransa, İtalya ve İstanbul’da gerçekleştirilmiş. chizm 02 Bir şehrin siluetini belki de geleceğini değiştirebilecek tarihi mektup, zaman içinde Topkapı Sarayı’nın tozlu raflarında unutulur. Asırlar sonra, 1952 yılında mektubun Leonardo da Vinci tarafından yazıldığı ortaya çıkar. Dünya sanat ve bilim çevrelerinde büyük ilgiyle karşılanır. çizgi dışı extra ordinary 32 chizm 02 Köprü operaya da ilham kaynağı Bu ilginç hikaye, Hindistan asıllı Amerikalı besteci Daniel Nazareth’in de dikkatini çekmiş. Nazareth, İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasının da verdiği ilhamla Leonardo Köprüsü operasını yazmaya karar vermiş. Ünlü besteci, Leonardo gibi üstün bir dahinin 500 yıl önce Haliç’e köprü yapmak isteyip gerçekleştirememiş olmasından çok etkilendiğini belirtiyor. Operanın hikayesinde, Leonardo Topkapı’ya davet ediliyor, Sultan II. Bayezid ile tanışıyor ve birlikte köprüyü inşa etmeye karar veriyorlar. Operanın son sahnesinde tüm insanların barış içinde, bağımsız ve yapıcı bir atmosferde yaşamasının mümkün olduğu vurgulanıyor. Nazareth, Leonardo’nun hayalini gerçeğe dönüştüren eserinin Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen’in desteğiyle, 2010-2011 sanat sezonunda sahneleneceğini ve prömiyerinin de Leonardo’nun gitmek isteyip de hiç gidemediği Topkapı Sarayı’nda yapılmasının planlandığını söylüyor. orijinal fikrini bozmadan 21’inci yüzyıl Köprünün gerçeğine geri sayım Bu ses getiren projelerle tüm dünyanın tanıdığı Da Vinci Köprüsü’nün gerçeği ise, Hakan Kıran Mimarlık tarafından hayata geçirilecek. Kıran, köprüyü değiniyor: “Bu, Müslüman Türkiye ile teknolojisiyle çelik ve ahşap kullanarak inşa edeceklerini ve çalışmaların bu senenin ikinci ya da üçüncü yarısında başlayacağını belirtiyor. Leonardo da Vinci Köprüsü’nün gün ışığına çıkmasında en çok emeği geçen sanatçı Vebjörn Sand, köprünün İstanbul’a kurulmasının önemine Hıristiyan Avrupa arasında bir köprü, dünyanın günümüzde karşılaştığı zorluklara ilişkin güzel ve güçlü bir metafor. Kültürler arasında bir köprü...” KAYNAKÇA / REFERENCES http://www.vebjorn-sand.com/leonardo.html http://www.mimdap.org/w/?p=16021 http://www.habervesaire.com/haber/1231/ http://www.ntvmsnbc.com/id/25094614/ http://ekonomi.haberturk.com/emlak-mortgage/haber/515316-da-vincinin-hayali-gercek-oluyor http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=17.05.2010&ArticleID=997213 33 A forgotten letter: The fascinating story of the Da Vinci Bridge A bridge, described in an historical letter, which would have changed the skyline and outlook of Istanbul is, after 508 years becoming part of our life… In 1502, Bayezid II, the Ottoman Emperor received a letter from Italy written by none other than Leonardo da Vinci, the painter. In this letter he expressed his desire to build a bridge across the Golden Horn. Whether the letter was presented to the sultan is unknown but it is known that the palace received and translated the said letter as it is registered in the archives at Topkapı Palace, number E6 184. Forgotten in the over-crowded, dark, basements of Topkapı Palace for centuries, in 1952 it came to light that this important document had in fact been written by the great Leonardo da Vinci. In an article by German Turcologist, Franz Babinger he proved that it had been written by the great painter by comparing the relationship between the letter and another manuscript belonging to Leonardo da Vinci which was kept at the French Institute in Paris, established in 1795. The manuscript contains two separate drawings of the Golden Horn Bridge designed by Leonardo da Vinci. One of the drawings shows a bird’s eye view describing the bridge in detail with hand written notes. Had it been built, the Da Vinci Bridge would have been the longest bridge ever built. chizm 02 KÖPRÜ PROJESİ, 2001 YILINDA VEBJÖRN SAND’IN KONSEPT VE SANAT YÖNETMENLİĞİNDE, OSLO YAKINLARINDAKİ AAS KASABASINDA BİR OTOYOL ÜST GEÇİDİ OLARAK HAYATA GEÇİRİLDİ. In 2001, the Da Vinci Bridge was brought to life in Aas, a small town near Oslo, as a footbridge over a motorway by Vebjörn Sand, who worked as concept and art director for the project. Later on, Sand built the same bridge in the South Pole using ice and again in 2008 on the square in front of the U.N Building in New York. His aim was to draw attention to climate change. The bridge came to the fore in Turkey via a documentary: “Da Vinci Bridge’’ directed by Adem Özkul, written and produced by Cengiz Özdemir. It tells the 500-year-old story of Da Vinci Bridge in great detail. This inspired American composer, Daniel Nazareth, originally from India, to compose an opera based on the story. Nazareth says his performance will turn Leonardo’s dream into a reality when with the assistance of Rengim Gökmen, head of the State Opera and Ballet Company, Istanbul it will be staged in 2010-2011. The premier is to be held at Topkapı Palace, the place Leonardo Da Vinci had dreamed of visiting. To-day the Da Vinci Bridge design is known throughout the world. Architect Hakan Kiran has plans to build the bridge across the Golden Horn. Determined to remain faithful to the original concept, Hakan Kiran will use wood and steel plus 21st century technology. Work on the project is due to begin in the second or third quarter of 2010. çizgi dışı extra ordinary 34 LEONARDO’NUN İZİNDEN Da Vinci Köprüsü, Chizm’e de ilham kaynağı oldu Chizm ekibi olarak, Leonardo ustanın izinden gitmek isteyen Polimeks’in değerli mimarlarından Haliç’i taçlandıracak bir köprü tasarlamalarını istedik. Yoğun iş tempoları arasında vakit ayırıp, bize bu muhteşem tasarımları ulaştıran aramızdaki Leonardo’lara çok teşekkür ederiz. Aşkabat Ofis, Dizayn Grubu chizm 02 Ashgabat Office, Design Group The Da Vinci Bridge inspires Chizm Enthralled by the idea we asked Polimeks creative design team to follow Leonardo da Vinci’s steps and design a bridge to crown the Golden Horn Many thanks to the great “Leonardo”s amongst us who gave valuable time and effort to prepare these amazing designs. 35 Aşkabat Ofis, Dizayn Grubu (devam) Ashgabat Office, Design Group Hakan Ansen / Aşkabat Ofis, İnşaat Koordinatorü Hakan Ansen / Ashgabat Office, Construction Coordinator Bülent Koru / Merkez Ofis, 3D Uygulama Sorumlusu chizm 02 Bülent Koru / Head Office, 3D Application Specialist portre chizm 02 36 portrait Devrim Erbil’in İstanbul’u DEVRİM ERBİL’İN İSTANBULLARI DİĞER İSTANBULLARDAN FARKLI. SANATÇI, HOCA, MÜZECİ PROFESÖR DEVRİM ERBİL SUADİYE’DEKİ ATÖLYESİNDE BİZE KENDİ İSTANBUL’UNU ANLATTI. Son yıllarda eserlerinizin ana teması İstanbul. Neden İstanbul? Neden İstanbul olmasın? İnsan yaşadığı kentin özelliklerini benimsiyor, uzak kaldığı zaman onu düşünüyor, heyecanlanıyor, özlüyor. İnsanın yaşamının bir parçasıdır yaşadığı kent. Ama İstanbul bu kadar güzel mi, ben mi bu kadar güzel görüyorum, bilemem. İstanbul’u diğer insanlardan daha farklı gördüğümü zannediyorum. Neden İstanbul çiziyorum? Çünkü onu sevmemek, ilgi duymamak mümkün değil. Onun her renginde, her atmosferinde, günün değişen her saatinde aldığı renklerde Boğaz’ında Haliç’inde yakalanabilecek bütün güzellikler var. İnsanlar sadece yorucu trafiğinin, sorunlarının içine gömülüp kalmamalı. Çok güzel bir kadın düşünün, ona sahip olmanın bedelleri vardır. Peki, sizin İstanbullarınız hep uzaktan ve genellikle eski İstanbul’un bulunduğu yarımada… Benim İstanbullarım diğer İstanbul’lardan farklıdır. Bu fark, benim İstanbul’u tümüyle kucaklama isteğimden kaynaklanıyor. Osmanlı’nın düşünce yapısıyla, bu kente kattıklarıyla bütünleştiği için ben özellikle eski yarımadayı, Süleymaniye’den Boğaz’a, Haliç’e bir bakışı tercih ediyorum. Harita resim geleneğini, yani minyatürden kaynaklanan uzayı bütün derinliğiyle yakalamayı amaçlayan bir bakış açısı getiriyorum. Burada yeşermiş uygarlıklardan bir caminin, bir kilisenin ya da çağdaş dünyanın Boğaz Köprüsü’nün ve Haliç’in sokaklar ve evlerle oluşturduğu, bütünleşen kent dokusu. Başka bir açıdan 37 Kalabalık bir halk kitlesinin her zaman girip çıktığı bir yer, mesela bir gar, bir hükümet binası, adliye sarayı, istasyon, havaalanı isterdim. Şu anda İstanbul Vilayet binasının içinde yer alacak iki metreye beş metrelik bir resim üzerinde çalışıyorum. Gebze Organize Sanayi’nde Yönetim Binası’nın restoranında 1.2 metreye 10 metre bir İstanbul’um var. Büyük resim yapmayı seviyorum. Bir sergi açılıp kapanıyor, şu kadar insan geliyor, televizyon bu kadar yer veriyor. Ama büyük resim topluluklarla karşılaşıyor. Biri bana desin ki, yüz metrelik bir resim yap, tüm gücümü toplar, çalışırım. Bu benim başyapıtım olacak derim. Eserimin insanları kucaklamasını, her gün önünden onbinlerce insan geçmesini istiyorum. Benim resimlerimin temel amacı, insanlara mutluluk vermek, sevgiyi, yaşam sevincini tattırmaktır. On saniye benim resmimin önünden geçerken “Oh dünya ne güzelmiş, yaşamak ne güzelmiş, İstanbul ne güzelmiş” desinler. Bu on saniyeler her gün onbinlerce insan için tekrar etsin. Bir haftada, bir ayda, bir yılda, on yılda o mutluluk nefesleri çoğalsın. Bu ezgiler çoğaldıkça ben çoğalıyorum demektir. Böylece sanatım ve ben amacıma ulaşmış sayılırız. İstanbul boş bir tuval olsaydı, nasıl bir şey çizerdiniz? Herhalde en beğendiğim resmimi büyütüp çizmek isterdim. Çünkü ben onu sevgiyle yapıyorum. Benim İstanbul’um çok güzel bir İstanbul olurdu. İstanbul bir düzenin içindeki kargaşadır. Ben çalışmalarımda kargaşanın içinden düzeni çıkarıyorum. İstanbul’un insana huzur veren yanı kargaşasında değil, düzenindedir, o yüzden düzenli bir kent çizerdim. Ama yine de kentsel dokusunda, kubbeler, ağaçlar olsun isterdim. Ormanlar, bahçeler... Çalışmalarımda ben bugünkü İstanbul’u çiziyorum. Hayalimdekini henüz çizmedim. İstanbul’da size çalışmalarınızla hayat vermeniz için bir mekan tahsis edilseydi nasıl bir yer isterdiniz? Yani kitleler için sanat… Büyük boyutlu resim gibi, ben geniş kitlelere başka yollarla ulaşmaya da çalışıyorum; özgün baskıyla mesela. Herkesin büyük tablolar alma imkanı olamaz, mekanları yetmez. Sanatçının elinden çıkan ve imzasını taşıyan özgün baskı hoş bir şeydir. O yüzden ben serigrafi, gravür yapıyorum, ebruyla gravürü birleştiriyorum. Yeni denemeler yapıyorum. Sanat halka ulaşsın istiyorum. Her ulaştığı yerde de kendimin çoğaldığını hissediyorum. Bundan büyük bir gurur duyuyorum. İstanbul’un yapılaşmasında son elli yıldaki değişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Ben çirkin yapılaşma konusunda mimarları suçluyorum. İstanbul’a 1954’te geldim. O yıllarda İstanbul’un 765 bin nüfusu vardı. Tamam, belki kalabalıklaşacaktı, göç olayı meydana chizm 02 İstanbul’a bakayım dediğinizde sıra sıra evleri ya da dik dik binaları benim için İstanbul’u anlatan ögeler değil. Benim hocam Bedri Rahmi de büyük ve halka açık yerlerdeki eserlerden yanaydı, o yüzden mozaik yapıyordu. “Van Gogh’a” diyordu, “30 metrelik bir resim imkanı verilseydi, kimbilir ne çıkardı?” Gerçekten bu verilen bir şanstır da. Mikelanj’a Sistin Şapel tavan resimleri verilmeseydi ne olurdu acaba? portre 38 portrait gelecekti. Ama bunlara hazırlıklı olunmalıydı. Kentin yöneticileri, imar edenler çarpık yapılaşmaya izin vermemeliydi. Bir Viyana’da, Venedik’te, bir Paris’te kolay mı kentin eski dokusuna istediğiniz gibi girin. Burada herkes girdi, tarumar ettiler. Ne yapılabilirdi, eski yarımadada olduğu gibi sit bölgesi ilan edilebilirdi, ama 60 sene, 100 sene önce ilan edilirdi. Paris’teki örnekleri gibi uydu kentlerle yapılaşmaya devam edilirdi. Mimarlar bu işi baştan düşünemediler. Böyle büyük bir göç alacağını tahmin edemediler. Devrim Erbil İstanbul’da neler yapar? Gençliğimde İstanbul’da çok zor koşullarda yaşadım. Sevdiğim şeyleri yapacak imkanım yoktu, şimdi de zamanım yok. Üç yazlığım var ama gidemiyorum. Dediğim gibi vakit yok, yetiştirmem gereken birçok iş var. Şimdi zamana oynuyorum ben. İnsanın gelecekle ilgili bildiği tek şey ölüm ve onun da ne zaman olduğunu bilmiyoruz. Şöyle bir 10 sene zamanım olsa, bir takım hedeflerim var, vakıflar kuracağım, yetenekli çocuklara destek olacağım, burasını müze yapacağım. Mimar olma fikriyle hiç ilgilendiniz mi? Mimarın evrensel bir vizyonu, bir kenti değiştirmek gibi bir misyonu olabileceğini o zamanlar düşündüğümü zannetmiyorum. Daha özgür, daha kişisel bir yaratım mimarlıkta olmayabilirdi. Resmi tanımanın, onun çekiciliğine kapılmanın verdiği heyecanla zaten resmi seçtim. O yaşlarda Le Corbusier’i tanısaydım, Walter Gropius’u bilseydim durum farklı olurdu belki de. Sedad Hakkı’nın öyküsünü dinleseydim belki de mimar olmayı da düşünebilirdim. Sıradan bir mimar da olmazdım doğrusu canım! Ben kendimi biliyorum, ben sıradan bir adam olarak planlanmamışım gibime geliyor. chizm 02 Son yıllarda ivme kazanan Türk çağdaş sanatı hakkında ne düşünüyorsunuz? Sanatın temelinde şu var. Bir takım yeni bakışlar, yeni önermeler, yeni çizgiler olacak. Bunlar olmazsa zaten sanatın çok tutucu bir yanı ortaya çıkar, ilerleme kaydedilmez. Mesela 3 bin yıl önceki Çin’de sanat dendiği zaman, sadece bütün dünya görüşleri buna dayalı olduğu için, atalarının yaptıklarını tekrar ederlerse bir sanat eseri oluyordu. Ağaçlar şöyle çizilir, yapraklar böyle çizilir, her şey kurala bağlanmıştı ve gelişme yoktu. Günümüzde yenilik, farklı bir düşünce, yaratıcı bir yaklaşım ve özgünlük evrensel sanatın temel ögeleri. Gayet tabii Türk sanatında da bu yeni arayışlar olacak, olmalı. Bunların hepsinin tutarlı olduğunu söylemek mümkün değil, zaman bunları tasviye edecek, ilginç olanlarını müzelerine alacak. İstanbul 2010 Kültür Sanat Başkenti ile ilgili görüşleriniz? İstanbul coğrafyasıyla, tarihiyle ve tüm özellikleriyle dünyanın başkenti olabilecek bir konumdadır. Tamam, eksiklikleri var, biliyoruz ama düzeltebiliriz. Ancak kültür başkenti olmak olağanüstü gurur verici bir şey de değil. Ben yeni bir proje atıyorum ortaya! Anadolu’nun kültür başkentini seçelim, her yıl bir kent başkent olsun. Projenin adı ‘Her kentimiz bir kültür başkenti’. Kültür başkenti projesiyle, o kent bir yıl süreyle kültürün merkezi olsun. Diğer şehirler desteklesin, o yıl o şehir heyecana gelsin, Anadolu’daki şehirler arasında yarışma başlasın. Anadolu’daki kentlerimizi tarihsel ve kültürel boyutuyla ele aldığımızda ve bunu çağdaş sanatla desteklediğimizde ortaya çok ilginç şeyler çıkar. Hem turizm açısından hem o kentin dünyaya tanıtılması açısından hem de dolayısı ile ülkemizin tanıtılması açısından çok önemli. Ne dersiniz? ? ir d im k il b r E im Devr a ve lise öğrenimini Uşak’ta doğdu. İlk, ort si Devrim Erbil 1937`de zel Sanatlar Akademi Gü 5’de İstanbul Devlet 195 tı. dri Be yap de ’de lye sir atö , lıke Ba Dikmen’in en Erbil, galeride Halil bunu gru er 7`l u Resim Bölümü’ne gir utç Soy a öğrencisi oldu. 1959’d Rahmi Eyüboğlu’nun dri Rahmi Eyüboğlu, mi`ye asistan oldu. Be ade e Ak e 2’d kurdu. 196 ev aldı. Sanatçı, 1963`t gör Dereli atölyelerinde p’u Gru vi Ma Cemal Tollu ve Cevat kis`le an, Adnan Çoker ve Sar anarak Tülay Tura, Altan Gurm diği sanat bursunu kaz ver in etin üm hük a ve ma kurdu. 1965’de İspany ştır slek ara lona’da başladığı me gittiği Madrid ve Barse am etti. dev `da dra Lon ve incelemelerine Paris ı, Görsel Sanatçılar mlar Derneği Başkanlığ Türkiye Çağdaş Ressa zesi Müdürlüğü gibi nbul Resim Heykel Mü Derneği Başkanlığı, İsta 1 yılında İ.D.G.S 198 a, Doçentlik sonrasınd görevlerde bulundu. Mimar Sinan e 5’d 198 di. sel örlüğe yük Akademisi’nde Profes lümü Başkanlığı, Bö sim atlar Fakültesi Re 0 Üniversitesi, Güzel San lümü Başkanlığı, 199 tesi Güzel Sanatlar Bö kan De esi ült 1988’de Yıldız Üniversi Fak ar atl iversitesi Güzel San yılında Mimar Sinan Ün tesi’nde de kurucu irildi. Doğuş Üniversi get ne evi gör ğı Yardımcılı a halen İstanbul’da rın ala tı. Sanatçı çalışm dekan olarak görev yap devam etmektedir. Devrim Erbil’s Istanbul 39 Born in 1937, Professor Devrim Erbil studied painting at the Fine Arts Academy in Istanbul under Bedri Rahmi Eyüboğlu. Later he worked as assistant to many great Turkish painters such as Bedri Rahmi, Cevat Dereli and Cemal Tollu. With the help of a scholarship he continued to study at Madrid and Barcelona then Paris and London. As art professor he taught art at the Fine Arts Academy for 50 years. We discovered DEVRİM ERBIL’S ISTANBUL is a far cry from other depictions of the city as we spent a pleasant afternoon with him at his home and studio on the Anatolian side of the Bosphorus and spoke about his Istanbul. In your current and recent work your focus point is Istanbul. Why specifically Istanbul? Why not? It is impossible not to love Istanbul. I perceive the beauty of the city in its colors and atmosphere. One shouldn’t only think of its negative side or the hectic traffic problem. Istanbul is like a beautiful woman you have to commit yourself to possess her. My favorite place is the peninsular where the old city of Istanbul is located because it is one with the Ottoman way of thought. Sky-scrapers, business centers or rows of residential buildings don’t mean much to me. By painting in the miniature tradition I bring a perspective to my work that captures the space with its whole depth. How do you assess the latest developments in Turkish contemporary art? Today, innovative, different thoughts, a creative approach and originality are fundamental elements of universal art. Naturally, this new quest is found in Turkish art. Some pieces will disappear with time others will take their rightful place in museum. What is your view on Istanbul as the European Capital of Culture of 2010? Istanbul geographically, as well as historically is in a position to be the capital of the world. Okay, there are shortcomings, but we can fix them. However, to become a cultural capital is not that important. Here’s what I propose – a new project! Why not choose one of our cities each year as the cultural capital of Anatolia? Let all the cities compete and eventually they will improve. With the historical and cultural aspects of Anatolia, the outcome would be magnificently creative if supported with contemporary art. What do you think? DEVRİM ERBIL’S ISTANBUL IS A FAR CRY FROM OTHER DEPICTIONS OF ISTANBUL. WE CALLED ON PROFESSOR ERBIL IN HIS HOME-WORKSHOP ON THE ANATOLIAN SITE AND ENJOYED A LOVELY CONVERSATION ABOUT HIS ISTANBUL. chizm 02 If Istanbul was an empty canvas, what would you paint? I’d enlarge my favorite painting. I’d paint an orderly city. I enjoy painting on a large scale so I’d love to be assigned an art piece for a public place where crowds of people pass each day. The mission of my art is to make art lovers happy. The more joy my work brings to its viewers, the nearer I am to the purpose of my art then I would call it my masterpiece. sanat art 40 Arter iç m terior ter In / Ar ekan TÜRK ÇAĞD AŞ SANAT O RTAMI KIPIR KIPIR haline geldi. nında yeni bir çekim merkezi ala t na sa a ad ny dü tüm l bu an İst di. sanatta katettiğimiz yolu özetle Pırıl Güleşçi Arıkonmaz çağdaş chizm 02 2000’li yıllarda yaşanan sosyal, ekonomik ve siyasi pek çok olay beraberinde ivme kazanan kültürel dönüşüm, İstanbul’u bir çekim merkezi haline getirdi. Hatta bu çekim merkezi zamanla İstanbul sınırlarını bile aştı. Artık Ankara’nın modern müzesi, Mardin’in bienali var… On sene gibi çok kısa sayılabilecek bir zaman diliminde sanat adına gerçekleşen gelişmeler, haftanın her günü birbirinden farklı etkinlik bombardımanına tutuyor bizleri. Sanat yorgunuyuz artık! Modern ve çağdaş sanat müzelerimizin olmadığı günlerden, takip edilmesi gereken müze, galeri, bienal, trienal, fuar ve onlarca sanat etkinliğinin sanatseverleri bekliyor olduğu dinamik günlere hızlı bir geçiş yaptık. Üstelik bu geçişi lokal olarak yaşamakla kalmayıp, Türkiye’yi ve Türk sanatını yepyeni ve heyecan verici bir keşif bölgesi olarak dünya sanat ortamına sunmayı da başardık. Çok yol katettik… Müzeler devri 2002’den itibaren ard arda açılan Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), Pera Müzesi, İstanbul Modern ve Proje 4L/Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi, müzeciliği birçok önemli sergi üzerinden sanatseverlere yeniden okuttu. 2002’de kapılarını açan SSM’nin 2005 yılında gerçekleştirdiği ‘Picasso İstanbul’da’ sergisiyle, müzeye olan ilgi doruk noktasına taşındı. Bu sergiyle 251.500 sanatseverin bir müze kapısında dört ay boyunca uzun kuyruklar oluşturmasına şahit olduk. Sonrasında açılan ‘Heykelin Büyük Ustası Rodin İstanbul’da’ sergisinde ise sanatçının Paris Rodin Müzesi koleksiyonlarından seçilen ve ‘Düşünen Adam’, ‘Öpüşme’ gibi en ünlü çalışmalarının da aralarında bulunduğu 203 eseri Türk izleyici ile buluştu. SSM’nin ardından 2004’te bir antrepo müzeye dönüştürüldü; Eczacıbaşı Topluluğu’nun kurucu olarak ilk yatırımı ve çekirdek koleksiyonu sağladığı Türkiye’nin ilk modern sanat müzesi olan İstanbul Modern açıldı. Fikret Mualla, Sarkis gibi çok ses getiren retrospektiflerin gerçekleştiği müzede, sürekli genişletilen müze koleksiyonunun izleyiciye sunulmasının yanı sıra, bünyesinde yer alan fotoğraf galerisinde de kapsamlı sergilere öncülük edildi. 2005’te Suna - İnan Kıraç Vakfı tarafından kurulan Pera Müzesi de dünya ustalarını Türk sanat ortamına taşıdı. 41 Oya Eczacıbaşı tim Kurulu Başkanı İstanbul Modern Yöne Müze olarak Türk sanat ortamında yüklendiğiniz misyondan bahseder misiniz? İstanbul Modern Sanat Müzesi, Türkiye’nin sanatsal yaratıcılığını kitlelere ulaştırmayı ve kültürel kimliğini uluslararası sanat ortamıyla paylaşmayı amaçlayarak, disiplinlerarası etkinliklere ev sahipliği yapan bir müzedir. Bilgi Üniversitesi’ne bağlı Santralİstanbul, üniversite kampüsünde yer alan ve eskiden elektrik santrali olan mekanda 2007’de açıldı. Son dönemlerde gerçekleşen en başarılı retrospektiflerden biriyle Yüksel Arslan, 40 yıl aradan sonra ilk kez Türkiye’de, Santralİstanbul’daydı. 20. yüzyılın yetiştirdiği en istisnai sanatçı olarak tanımlanan Arslan’ın 500’ün üzerindeki ‘arture’ü beğeniyle izlendi. Sanat çevrelerinin koleksiyoner kimliğiyle tanıdığı Can Elgiz ise 2005 yılında kurduğu Proje4L/Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi ile Türk çağdaş sanatının yurt dışında saygınlık kazanmasına katkıda bulunurken, bir yandan da genç sanatçılarımızın dünya çağdaş sanat platformunda tanınmalarına destek oldu. Bienaller ve trienaller Dünyanın dört bir yanındaki şehirler, neredeyse küresel bir marka haline gelen bienallerden mahrum kalmak istemiyor. 53. edisyonu Müzemiz, koleksiyonları, sergileri ve eğitim programları ile her toplumsal kesimden ziyaretçiye, sanatı sevdirmeyi ve etkin biçimde sanata katılımını sağlamayı amaçlıyor. Süreli ve sürekli sergi salonları, fotoğraf galerisi, video, eğitim ve sosyal programları, kütüphane, sinema, kafe ve tasarım mağazası ile çok yönlü bir iletişim platformunu sunan İstanbul Modern, bir sanat eğitim kurumu niteliği de taşıyor. Müzemizde, çocukların ve gençlerin görsel sanatlar alanında eğitilmesi amacıyla müze içinde ve dışında çeşitli yaş gruplarına, aile, anne-çocuk, zihinsel ve görme engelli çocuklara yönelik programlar uygulanıyor. chizm 02 Fotoğrafın büyük ustaları Henri-Cartier Bresson ve Josef Koudelka’nın kapsamlı sergilerini Türkiye’de ilk kez burada izledik. Bu sergilerin yanı sıra Miro, Chagall, Picasso ve son olarak da Botero’nun sergisi sanatseverlerin yoğun ilgisiyle karşılaştı. Müzemiz, modern ve çağdaş sanat alanlarındaki üretimleri, uluslararası bir yönelimle koleksiyonunda topluyor, koruyor, sergiliyor ve belgeleyerek sanatseverlerin erişimine sunuyor. İstanbul Modern, koleksiyonu ve sergileriyle, gelecek kuşaklara aktarılan kültürel belleği oluştururken, çağdaş sanat alanındaki sürekli değişim doğrultusunda yeni ve farklı yaklaşımları bir araya getiriyor. Açıldığından bu yana ulusal ve uluslararası sergiler, retrospektifler gerçekleştirip, aynı zamanda fotoğraf, tasarım, video sanatı, heykel, sinema gibi çeşitli sanat alanlarına yer veriyor. sanat art 42 Arter iç mekan / Arter Interio r chizm 02 geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen Venedik Bienali, 1895 başlangıç tarihiyle en eski bienal olma ünvanına sahip. Türkiye’de ise 1987 yılında İKSV tarafından düzenlenmeye başlanan ve kesintisiz devam eden İstanbul Bienali’nin geçtiğimiz yıl 11. edisyonu düzenlendi. Kültür endüstrisinin önemli bir parçası olan bienaller arasında prestijli bir yere sahip olan İstanbul Bienali’nin bu son edisyonu, Bertolt Brecht’in ‘Üç Kuruşluk Opera’sının kapanış parçası olan ‘İnsan Neyle Yaşar?’ teması etrafında şekillendirildi. 101 bin kişinin gezdiği bienalde, 40 ülkeden 70 sanatçı farklı disiplinlerdeki işleriyle yer aldılar. Yabancı basının da ilgi odağı olan, diğer belli başlı bienallere kıyasla daha deneysel algılanan bu bienal politik, yırtıcı, radikal ve güçlü olarak değerlendirildi. İstanbul’da son zamanlarda düzenlenen ve genç sanatçı adaylarına alan açma misyonunu da üzerinde taşıyan en önemli etkinliklerden biri, bu yıl beşincisi düzenlenen ‘Uluslararası Öğrenci Trienali’ydi. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından düzenlenen, 46 ülkeden, 94 kurum ve 500’ü aşkın öğrencinin katılımıyla 7 Haziran’da açılışı gerçekleşen bu etkinlik, dünyanın en kapsamlı öğrenci trienali olma özelliğini taşıyor. Farklı ülkelerden genç sanatçılara tartışma ortamı yaratılmasının yanı sıra bilgi ve iletişim ağı sağlaması ise bu etkinliğin en önemli yanı. Galerilerde yeni yönelimler Sanat sahnesinin asıl oyuncularından galeriler, özellikle geçtiğimiz on senede tüm dünyada yaşanan hareketliliğe ve 43 oluşumlara ayak uydurdular. Küratör, konsept, enstalasyon, performans gibi kavramların hayatımıza girdiği bir süreç başladı. 90’lı yıllarda popüler olan resim ve heykele 2000’li yıllarda video, fotoğraf, yerleştirme gibi farklı disiplinlerde üretilen çalışmalar eşlik eder oldu. Sadece fotoğrafın sergilendiği galerilerin açılması ve fotoğrafın sanatçılar tarafından anlatım aracı olarak tercih edilmesiyle koleksiyonlara fotoğraf da girdi. Sanatseverler, küratörler tarafından kurgulanan konseptli sergilere aşina oldu. Sanat bölgesi olarak Beyoğlu rağbet görmeye devam ederken, İstiklal Caddesi’ni İstanbul Modern’e bağlayan Boğazkesen de burada açılan Outlet, NON, Rodeo gibi yeni galerilerle alternatif bir sanat bölgesi haline geldi. Beşiktaş’ta Cengiz Çekil sergisiyle açılan İstanbul’un en yeni galerisi Rampa ise bu bölgenin sınırlarını aşmış oldu. Önemli galerileriyle dikkat çeken Mısır Apartmanı sakinlerinden Galerist, özellikle Haluk Akakçe, Taner Ceylan gibi sanatçıların ses getiren sergileriyle ve Kate Moss gibi isimleri gördüğümüz açılış davetleriyle, sanat içerikli sosyal etkinliklerin vurgulandığı bir dönemi 4. Ulusla Sergisi, 11. Uluslararası İstanbul Bienali’ni 101 bin kişi gezdi. başlattı. Art Basel, Art Basel Miami Beach, Scope gibi prestijli fuarlara katılımın da öncülüğünü yaparak, Türk sanatçıları dünya pazarında görünür kılan Galerist’i, x-ist ve Pi Artworks de takip etti. Genç sanatçıların sanat ortamına taze alternatifler olarak önerilmesi ve bu genç sanatçıların galerilerde varlık bularak yepyeni işlerle izleyici ile karşı karşıya gelişleri de yine son yılların getirdiklerinden. Piyasanın olmazsa olmazı müzayedeler İkincil piyasanın başrol oyuncuları müzayedeler de altın çağını yaşayan çağdaş sanata yöneldiler. Galerilerin steril ortamlarından hoşlanmayan ya da kimi dikey koleksiyon yapan alıcılar için ilginç bir alternatif olan müzayedeler, sanat ve piyasa sözcüklerini yan yana getiriyor. Antik AŞ. Müzayedesi’nde 2 milyonun üzerindeki satış rakamıyla Türkiye’de rekor kıran Burhan Doğançay’ın ‘Mavi Senfoni’si 2009’da en çok konuşulan sanat yapıtı oldu. Bu satış rakamı, yüksekliğiyle konuşulmanın ötesinde, sanat piyasasında yeni bir sayfanın açılmasına da neden oldu. Beyaz Müzayede’nin 2006 yılından bugüne düzenlediği müzayedeler ise, özellikle modern ve çağdaş sanat Son yıllardaki Türk çağdaş sanatını nasıl değerlendiriyorsunuz? Geçtiğimiz yıllarda çağdaş sanat giderek önem kazandı ve bu gelişme sadece global sanat dünyası ya da sanat piyasası açısından olmadı. Bunun ötesinde, çağdaş sanat bir yaşam standardı göstergesi haline de dönüştü. İstanbul gibi bir kent, yüzyıllar boyunca yaşadıklarının izlerini taşımakta. Yeniliklere açık ve toleranslı bir yer olarak görülmesinin ve bunun sonucunda, özellikle de bugünlerde, yeniliklere açık ve yaratıcı insanları çekiyor olmasının bir sebebi de bu olmalı. Aynı İstanbul bugün, dinamik ve yaratıcı sanat dünyası sayesinde, çağdaş sanatın uluslararası düzeyde önemli noktalarından biri haline geldi ve kendisi için “İstanbul Mucizesi” ifadesi kullanılıyor. Ben geçtiğimiz yirmi yıl boyunca bu yaratıcı iyimserliğin ruhunu gözlemleyebildim. İstanbul Bienali, galerilerin büyüyerek artmasına zemin hazırlayarak bu gelişmede temel bir rol oynamıştır. Türkiye’den ve birçok başka ülkeden sanatçıları çekmiş ve genç nesilleri “yeni sanat” koleksiyonu yapmaya yönlendirmiştir. Bence İstanbul, Berlin’in yanı sıra, çağdaş sanatın piyasadan ve trendlerden bağımsız olarak gelişen kesimi için en ilgi çekici kent olmaya devam etmektedir. chizm 02 İstanb rter (Arter Sta üratör lock / K ) René Brarası İstanbul Bienali FOTOĞRAF: GÜLTEKİN TETİK rarası Ulusla a ul Bien onal Is ternati 0 / In li, 201 10 nal, 20 Bien tanbul sanat 44 art Leyla Tara Suyabatmaz Rampa Galeri Kurucusu Rampa , Ceng chizm 02 Rampa’nın günümüzün çağdaş Türk sanat ortamında kendisini nasıl konumlandırdığı konusunda bilgi verebilir misiniz? Bienaller, gün geçtikçe sayıları artan yeni sanat alanları ve özel müzeler sayesinde Türkiye’de güncel sanatın yorumlanmasına yönelik yeni bir dönem yaşanıyor. Bu bağlamda, 2010 yılının Mart ayında Akaretler’de kurduğumuz Rampa, Türkiye’den ve yurtdışından genç ve tecrübeli sanatçıların sergilerini ve özgün projelerini gerçekleştirme imkanı sunarken birlikte çalıştığı sanatçılarla ilgili kapsamlı araştırmaları destekleyen bir galeri olma özelliğiyle ön plana çıkıyor. Uzun vadede ise sanatçılarımızın işlerinin uluslararası tanınmış, özel ve kamu koleksiyonlarında yer almasını sağlamak belli başlı hedeflerimiz arasında yer alıyor. Genç ve tecrübeli sanatçıların nitelikli sergilerinin gerçekleştirileceği bir mekan olmak, yeni kavram ve tartışmalara zemin hazırlayan projeler gerçekleştirerek güncel sanata katkıda bulunmak, kalıplaşmış söylemleri sorgulayan çalışmaları desteklemek ve farklı mecralarda yapıt üreten sanatçılarla işbirliği yapmak Rampa’nın kurumsal amacını özetliyor. Bu çerçevede güncel Türk sanat ortamına yenilikçi ve sürdürülebilir bir bakış açısı kazandırmayı hedefliyoruz. Bunu yaparken de birlikte çalıştığımız sanatçılar hakkında gerçekleştirilen araştırmalara destek vermek, yerel, bölgesel ve uluslararası küratör ve araştırmacılarla ilişkiler geliştirmek ve önde gelen sanat fuarlarına katılarak sanatçıların uluslararası bilinirliliklerinin artmasına yardımcı olmak bizim için büyük önem taşıyor. Sanatın her yönüyle ele alınacağı yaratıcı ve söylemsel bir platform oluşturmak kurumsal misyonumuzun en önemli özelliği arasında yer alıyor. iz Çek il Serg isi / Ra mpa, C engiz Çekil E eserlerine ilgi duyan sanatseverlerin kaçırmadıkları bir etkinlik haline geldi. Köklü müzayede evlerinden Portakal Müzayede Evi, galerisinde bu yıl üst üste düzenlediği ‘Monet’den Picasso’ya Batı Resminin Büyük Ustaları’ ve ‘Warhol’dan Hirst’e Dünya Sanatının Modern ve Çağdaş Ustaları’ sergileriyle dünya sanatının dev isimlerini Türk sanat ortamına taşıdı. Tüm dünyanın izlediği Hindistan ve İran gibi yeni gelişmekte olan çağdaş sanat bölgelerinin ardından, Türkiye de ürettikleriyle uluslararası sanat pazarı için oldukça cazip bir alternatif halini aldı. Keşfedilen bu yepyeni bölgeden modern ve çağdaş sanat eserleri, iki yıl üst üste Londra’da Sotheby’s tarafından düzenlenen müzayedelerle uluslararası arenada görücüye çıktı. Yerli ve yabancı alıcının rağbet ettiği ikinci müzayedede 2.4 milyon sterlinlik satış rakamı telaffuz edildi. 657.250 sterline Fahr El Nissa Zeid, 121.250 sterline Taner Ceylan alıcı bulurken, Haluk Akakçe, Erol Akyavaş ve Mübin Orhon’un eserleri de satış fiyatlarıyla göz doldurdu. Bu arada, sanat ortamındaki bu piyasa sarmalının dışında kalıp, daha bağımsız işler yapmak isteyenler ise inisiyatif adı altında, kar amacı gütmeyen alternatif sanat mekanları kurdular. Pist, Sanatorium, Apartman Projesi, BAS, 5533, Kurye Video Organizasyonu gibi pek çok bağımsız oluşum daha yeni ve deneysel, disiplinlerarası işlere yer xhibitio n vererek sanat dünyasının enerjisini yükseltip özgür arayışlara olanak tanır oldular. Taptaze sanat alanları Açılışları 2010 yılına denk gelen Borusan Müzik Evi, ARTER ve OPAL de sanat galerisi ve müze konseptinden farklı kurgulanan yapılarıyla sanat ortamına ayrı bir renk kattılar. Sanatın farklı disiplinlerini geniş kitlelerle buluşturan Borusan Müzik Evi Beyoğlu’nun yepyeni uğrak noktalarından biri. İstiklal Caddesi üzerinde altı katlı tarihi bir binada yer alan mekanda müzik ve dans gösterilerinin yanı sıra çağdaş sanat sergileri de düzenleniyor. Borusan Sanat Koleksiyonu’ndan derlenen ‘Kozmik Latte’, Liam Gillick, Doug Aitken, Kutluğ Ataman ve Sol LeWitt gibi yerli ve yabancı birçok önemli sanatçıyı bir araya getiren açılış sergisiydi. Borusan binasının hemen karşısında ise ARTER-Sanat İçin Alan, René Block küratörlüğünde Vehbi Koç Vakfı Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan oluşturulan ‘Starter’ başlıklı sergiyle Mayıs 2010’da kapılarını açtı. Türkiye ve dünyadan çağdaş sanatın özgün örneklerini içeren, 87 sanatçı ve 160 üzerinde eserle İstanbul’un çağdaş sanat ortamına yeni bir hareket getiren ARTER’in müze olmadığı ve sonradan müzeye dönüştürülmeyeceği, VKV’nin ileride Saruhan Doğan / Koleksiyoner Finansbank Genel Müdür Yardımcısı eries Capital S Santralİstanbul, son dönemlerde gerçekleşen en başarılı retrospektiflerden biri olan Yüksel Arslan Sergisi’ne ev sahipliği yaptı. kurmayı hedeflediği müze kompleksi için bir hazırlık ortamı olarak yaratıldığının altı önemle çiziliyor. İstanbul’un her bölgesinde karşılaştığımız sanat şimdi de Balat’ta. Çok amaçlı bir sergi mekanı olarak tasarlanan OPAL Çağdaş Sanat Mekanı’nda, sanat ve tasarım arasındaki ilişkileri irdeleyen projeler, sergiler, performanslar ve etkinlikler düzenlemesi amaçlanıyor. Açılışı Başak Şenova küratörlüğündeki Daniel Garcia Andujar sergisiyle gerçekleşen OPAL’in, gelecek projelerinde tasarım ağırlıklı sergilere yer verilerek, sanat ve tasarım arasındaki geçişlerin ön plana çıktığı etkinliklerin düzenlenmesi hedefleniyor. Fuara yoğun ilgi Sanat piyasasının tüm aktörlerini bir araya getiren fuarlar ise sunulan işlerin yoğunluğu, galerilerin bolluğu ve kısıtlı günlerde yaşanan sanat maratonuyla sanatseverlere farklı bir deneyim yaşatıyor. Aralık 2009’da dördüncüsü düzenlenen, modern ve çağdaş sanat eserlerinin sergilendiği, uluslararası kontağı olan, Türkiye’nin en prestijli sanat fuarı Contemporary İstanbul 52 bin kişi tarafından izlendi. Çoğu galeri, tıpkı diğer belli başlı fuarlarda olduğu gibi, temsil ettikleri sanatçılardan oluşturdukları seçkinin en yeni ve iddialı işlerini standlarına taşıdılar. Şimdiye kadar Türkiye’de düzenlenen en başarılı fuar olarak tanımlanan bu fuarda gerçekleşen 6 milyon dolarlık satış, Lehmann Brothers çöküşü sonrası yaşanan ekonomik krizin ardından tüm dünyada gözlemlenen iyimser tablonun adeta İstanbul sanat çevresine de yansıdığını gösteriyor. Kültür Başkenti İstanbul Başta da belirttiğim gibi İstanbul tüm dünyada sanat alanında yeni bir çekim merkezi haline geldi. Son yıllarda yaşanan hareketliliğin kazandığı ivmede, İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti oluşunun payını göz ardı etmek ise haksızlık olur. AKB kapsamında en son gerçekleşen projelerden biri de Tophane’deki 5 no’lu antrepo binasının kamusal nitelikli ve kalıcı bir sergileme mekanına dönüştürülmesiydi. ‘Sanat Limanı’ olarak adlandırılan ve 19 Haziran’da dört uluslararası sergiyle açılan bu mekan, yerli-yabancı sanatçılar ve izleyiciler için 2010 sürecinde bilgi, iletişim ve buluşma yeri olarak işlev görecek olması açısından da önemli. Pırıl Güleşçi Arıkonmaz, Pg Art Space ve Pg Art Gallery’nin sahibi ve Habertürk Gazetesi’nde köşe yazarıdır. Çağdaş sanata gönül vermiş bir koleksiyoner olarak, koleksiyon yapmak isteyenlere önerilerinizi öğrenebilir miyiz? İlk önerim önce öğrenmeleri, sonra almaya başlamaları. Alarak öğrenmek bazen çok pahalı hatalara neden olabiliyor. Öğrenmek, okumak, hem kitap hem de özellikle uluslararası çağdaş sanat dergileri okumak, müze ve galeri gezmek, net’i izlemek gibi geniş bir yelpazeye yayılıyor ve koleksiyonerliğin temeli. Koleksiyonerlik bence almaktan önce bilmek demek, iyi bir koleksiyonu kötüsünden ayıran kriter bu. Yıllar geçtikten sonra büyük (sayı olarak) bir koleksiyona talihsiz alımlar envanteri olarak bakılmaması için sahibinin ne istediğini, neden istediğini bilecek kadar konuya hakim olması gerekiyor. Türk sanatı alacaksanız da dünya çağdaş sanatını çok iyi bilmeniz gerekli, referansları, göndermeleri, tarzları ayırt edebilmek, bir işle karşılaştığınızda beğenseniz de beğenmeseniz de o işin dünya ve Türkiye çağdaş sanatının içinde nerede durduğunu, ne güçte, ne önemde olduğunu anlıyor olmak gerekli. Bundan çok emin değilseniz tehlikeli sulardasınız demektir. İknci tavsiyemse koleksiyonun bir teması, sınırları veya hedefi olması. Bu Türk çağdaş sanatı da olabilir, 2000 sonrası Balkan sanatında kağıt üzerine işler de olabilir, tek bir sanatçı da olabilir. Önemli olan aradan 20-30 sene geçtikten sonra bir bütünlüğü olan, parçalarının toplamından daha değerli bir “toplam” yaratmış olmak. Koleksiyonunuzun iyi bir koleksiyon olup olmadığının tek bir kriteri var, bağış yaptığınızda iyi bir müzenin kabul etmesi, bu kriteri hep aklımızın bir köşesinde tutmalıyız. Tabii bir de bıkmadan, usanmadan almak gerekiyor, üstelik yıllar boyunca. Koleksiyonerlik on yıllara yayılan bir maraton. chizm 02 rsla Yüksel A in l Seris n, Kapita lan, from ksel Ars den / Yü 45 sanat art 46 Taner Ceylan, boya, 2008 / l üzerine yağlı Ruhani, tuva Taner Ceylan, Spritual, oil on canvas, 2008 chizm 02 Taner Ceylan / Sanatçı Ülkemizdeki bu dinamik sanat ortamı üretiminize/çalışmalarınıza nasıl yansıyor? ‘Ükemizdeki dinamik sanat ortamı’ndan ziyade ‘dinamik sanat piyasası’ demek daha doğru olur. Tüm dünyanın gözü burada, yurtdışından sayısız küratörler ve galericiler gelmekte. Yaptığınız satış oranına göre sözler veriliyor, sayısız görüşmeler yapılıyor. Tüm bunlar yeni görülen Türk sanatının ekonomik potansiyelinden faydalanmak üzerine gelişiyor. Kendi adıma şikayet etmiyorum, uluslararası standartlara ulaşmak için ciddi adımlar atan iyi bir galeriyle (Galerist) çalışıyorum. Yine de bir ikisi hariç galeriler sanatçıların haklarını korumuyor; sanatçıyı eleman olarak görülüyorlar. Ne bir marka stratejisi ne özel bir çalışma, ne de satışların belgelenmesi… Sergiden sergiye beyaz duvara resim asıyorlar. Sonra ‘neden bizim bir Marc Quinn’imiz veya Jeff Koons’umuz yok’ sorusu kendi içinde anlamsızlaşıyor. Yine de bulunduğum noktadan baktığımda bu günleri görebilmek on yıl öncesinden hayal gücümün ötesindeydi. Orijinal başyapıt görmeden mezun olmuş sanatçıların ülkesindeyiz. Ama heyecan ve ilham verici bir sanatsal etkinlik ile karşılaştın mı diye sorarsanız bu büyük bir soru işareti. Gerçek duyarlılığın ve duygunun keskin bir dehadan ve iyi bir zanaatkarlıktan geçtiğine inanıyorum. Günümüz koşulları artık bu türden formasyona ve inceliğe izin vermiyor ne yazık ki. Son dönemde yine yurtdışında gördüğüm sergilerden çok heyecan duydum. Gerçek anlamda istediğini yapabilmiş kişilerin ışığı yolları aydınlatıyor. Burada bırakın yolunuzu aydınlatabilecek sanatsal etkinlikleri ve ortamı, yıllardır hasbelkader kendi aydınlattığım yolum üzerine konmayan taş kalmadı. Biraz yorgun düştüm sanırım. Sonuçta geriye laftan ziyade iş kalıyor. Kendi payıma iyi iş çıkarttığımı düşünüyorum. Bu da beni heyecanlandırıyor en azından bir sonraki resmime kadar… 47 ist, Haluk Akakçe çe Sergisi / Galer Akak Galerist, Haluk Exhibition The contemporary art scene in Turkey is alive and kicking! The age of the museums: Since 2002, a number of new museums notably the Sakıp Sabancı Museum (SSM), Pera Museum, İstanbul Modern and Project 4L/Elgiz Contemporary Art Museum have opened their doors inviting art lovers to feast their eyes on a number of significant exhibitions: The “Picasso in Istanbul” exhibition at SSM, Fikret Mualla and Sarkis Exhibitions at the Istanbul Modern, Botero, Chagall, Miro at the Pera Museum, Yüksel Arslan Retrospective at SantralIstanbul and many more. Biennials and triennials: The 11th International Istanbul Biennial held last year hosted works of 70 individual artists with different disciplines from 40 countries who exhibited work around the central theme of ‘What keeps mankind alive?’ The Biennial was visited by 101 thousand people. This year the 5th International Students Triennial organized by the Fine Arts Department, Marmara University expects 94 institutions from 46 countries with more than 500 students to participate. Video Organization, non-profit companies have established alternative art space for those who wish to pursue a more independent stance. New trends in galleries: While Beyoğlu continues to enjoy its reputation as the art district with Galerist presenting some impressive exhibitions including Haluk Akakçe and Taner Ceylan, Boğazkesen which links Istiklal Street to the Istanbul Modern has opened an array of new galleries such as Outlet, NON and Rodeo. Another new gallery, Rampa, located in nearby Beşiktaş area, opened with a Cengiz Çekil Exhibition. X-ist and Pi Artworks are considered prominent city galleries. Fresh spaces for art: Borusan Music House was established to offer different ideas on art disciplines to wide audiences. ARTERSpace for Art opened its doors on May 2010 with an exhibition called Starter by René Block. Designed as a multi purpose exhibition space, OPAL Contemporary Art is yet another exciting new art space. The “Sine Qua Non” of the art market: Auction houses such as Beyaz Auction and Portakal auction house and others are including more contemporary art in their catalogue. The most talked about art work of 2009 was “the Blue Symphony” by Burhan Doğançay which went for the record breaking price of more than 2 million Turkish Liras. For the last two years, auctions held at Sothebys, London have sold modern Turkish artists giving them International status. Pist, Sanatorium, Apartment Project, BAS,5533, and Courier Intense interest in art fairs: Modern and contemporary works of art were exhibited at the 4th Contemporary Istanbul Fair held on December 2009 which was visited by 52 thousand people. İstanbul, the Cultural Capital of Europe… Istanbul has become the new global centre for contemporary art due to the growing enthusiasm and awareness of the last decade and its contribution on being chosen as 2010 Cultural Capital of Europe. Pırıl Güleşçi Arıkonmaz a journalist and writer in HaberTürk Newspaper is the owner of PgGallery and Pg Art Space.Gallery and Pg Art Space. chizm 02 Pırıl Güleşçi Arıkonmaz explained how we have developed in contemporary art. During the last decade the growth of the cultural transformation in Istanbul which made it such a centre of attraction is parallel to a series of social, economic and political events happening in the city. dünyadan around the world 48 MÜZE MAXXI Bir Hadid Harikası: chizm 02 Maxxi Müze 49 Hadid, MAXXI’nin tasarımı için şunları söylüyor: “MAXXI kentin kültürel yaşamını besleyen, fikir alışverişi yapılabilen bir kentsel-kültürel alan olarak tasarlandı. MAXXI sadece bir bina olarak algılanmamalıdır: Başlangıçta sadece sergi mekanlarını ayıran duvarlara ihtiyaç varken, tasarım çalışmalarımız bizi çizgilerin birleşip mekana yön verdiği bir konsepte götürdü. Bu proje bizi, “bir nesne olarak müze” fikrinden “binalar bütünü” fikrine ulaştırdı. MAXXI, sadece bir müze binası değil, iç ve dış mekanların birbirine geçişlerle örgülendiği bir kentsel kültür merkezidir. Galeriler, içeride şaşırtıcı bir biçimde içiçe geçerken, dışarıda doğrusal yüzeyleriyle koca bir alanı dolduruyor.” www.fondazionemaxxi.it MAXXI Museum: Another wonder from Zaha Hadid Rome’s MAXXI National Museum of 21st Century Arts billed as the first national museum dedicated to contemporary creativity in Italy opened its doors on May 30th 2010. The museum was designed by noted Iraqi architect, Zaha Hadid. In Hadid’s view densities are distributed around an open campus, which is navigated on the basis of directional drifts. “This is indicative of the character of the center as a whole,” notes the architect, “porous, immersive - a field space.” chizm 02 30 Mayıs’ta Roma’da açılan 21. Yüzyıl Sanatlar Müzesi (Museum of Art for the XXI Century/MAXXI) ünlü mimar Zaha Hadid imzasını taşıyor. En prestijli mimarlık ödülü Pritzker’i kazanan ilk kadın mimar olan Irak asıllı ve İngiliz pasaportu taşıyan Zaha Hadid’in tasarladığı MAXXI, İtalya’nın ilk ulusal çağdaş sanat ve mimari müzesi. 10 yılda tamamlanan MAXXI Müze yaklaşık 150 milyon avroya mal oldu. Roma’da antik kentin hemen yakınında, Flaminio bölgesinde terkedilmiş askeri lojmanların yerine kurulan müze, toplam 29 bin metrekarelik bir alan üzerine inşa edildi. MAXXI’de açılan ilk üç süreli sergiden biri de Kutluğ Ataman’ın ‘Mezopotamya Dramaturjileri’ sergisi. dünyadan around the world 50 Dünyanın En Eğik Kulesi Abu Dabi’de Abu Dabi’de inşaatı süren Capital Gate, dünyanın en eğik kulesi unvanını İtalya’daki Pisa Kulesi’nden aldı. İngiliz mimarlık şirketi RMJM tarafından tasarlanan ve Abu Dhabi National Exhibitions Company (ADNEC) tarafından develope edilen 160 metre yüksekliğindeki 35 katlı Capital Gate gökdeleninin bu unvanı artık Guinness Rekorlar Kitabı tarafından da kabul edildi. İnşaatı bu yılın sonunda bitmesi planlanan ve beş yıldızlı bir otelle (Hyatt) ofis katlarının bulunacağı gökdelenin eğikliğinin 18 derece olduğu, bu eğikliğin Pisa Kulesi’ninkinden dört kat fazla olduğu kaydedildi. Londra merkezli RMJM mimarlık şirketinin dünyanın çeşitli ülkelerinde 17 ofisi bulunuyor. Şirkette bin mimar çalışıyor. World’s Most Leaning Tower Capital Gate, an iconic tower development in Abu Dhabi - leaning 14 degrees more than the famous leaning tower of Pisa has reached a final height of 160 metres marking one of the most significant milestones in its construction. Capital Gate is set to enter the Guinness Book of Records as the ‘world’s most inclined tower’. Developed by Abu Dhabi National Exhibitions Company (ADNEC) and designed by RMJM, Capital Gate forms the focal point of the Capital Centre development, a business and residential micro city being constructed around the thriving Abu Dhabi National Exhibition Centre. Londra: Siemens’in Yeşil Binası Londra’nın doğusunda Newham semtinde oluşturulması kararlaştırılan Yeşil Girişim Bölgesi’ne ilk yatırımı Siemens yapıyor. 45 milyon dolara malolacak bir sürdürülebilirlik merkezi planlayan Siemens, Londra’nın bu terk edilmiş eski endüstriyel bölgesinin yeniden canlandırılması planında öncü rolü oynayacak. Planlarını Pringle Brandon mimarlık ofisinin çizdiği projede Wilkinson Eyre Architects ve Arup şirketleri de yer alıyor. Bu ikonik, çevre dostu ve gösterişli kompleksin 2012 yılında tamamlanması hedefleniyor. Böylece Londra Olimpiyatı’na yetiştirilmesi planlanıyor. chizm 02 Kickstarting London’s Green Enterprise District The Mayor of London has announced plans for a new landmark building in east London to kick-start the Green Enterprise District, a project that will transform one of the most deprived areas of the capital and stimulate a low carbon marketplace across London. Siemens Plc intend to invest $45 million in an iconic building that will provide a showcase for sustainable technologies. The design team led by Pringle Brandon includes Wilkinson Eyre Architects and Arup. The centre, with its exhibitions, shops and cafes, will provide a space for people to learn more about the innovations that help achieve the low-carbon society we need to secure a safe environmental and economical future. 51 Dünyanın ilk halka açık uzay limanının temeli 19 Haziran 2009’da Amerika Birleşik Devletleri’nin New Mexico eyaletinde atılmıştı. Amerikan mühendislik firması URS ile İngiliz mimari tasarım devi Foster & Partners’ın yürüttüğü bu projede sona yaklaşılıyor. 200 milyon dolara malolacak Spaceport America adını taşıyan proje New Mexico federal hükümeti tarafından yaptırılıyor. Uzay limanını kullanacak uzay şirketlerinin başında da, ilk özel uzay aracı üzerinde çalışmalarını sürdüren Virgin Galactic geliyor. İngiliz milyarder Richard Branson’ın sahibi olduğu Virgin Galactic 200 bin dolar karşılığında yolcularını dünyadan 100 kilometre yukarıya, yörünge altı da denilen yerçekimsiz ortama götürüp geri getireceğini iddia ediyor. Şimdiye kadar 45 bin kişinin uçmak için başvurduğu bildiriliyor. 500 yapıyı barındıracak büyük bir kompleks olarak planlanan alanda uzay limanının dışında, teknoloji araştırma, geliştirme firmaları, tıbbi laboratuvarlar gibi bilimsel başka kuruluşlarda yer alacak. www.spaceportamerica.com www.virgingalactic.com Beyond the Final Frontier Work is under way at Spaceport America location in New Mexico. The new port will be the nation’s first commercial spaceport. It will cost the New Mexico government around $200m. Virgin Galactic is expected to launch tourists into space from the spaceport by the end of 2010. More than 45,000 people have already registered to take the trip from New Mexico at a cost of $200,000 per person per trip to go up 50,000 feet in the air before accelerating into space. chizm 02 Yeni Ufuklara Doğru dünyadan 52 around the world Şanghay Expo 2010: Bir Fantezi Diyarı Mayıs başında ziyaretçilere açılan Şanghay Expo’ya 189 ülke katılıyor. Altı ay boyunca açık kalacak Expo’nun teması “Better City, Better Life - Daha İyi Şehir, Daha İyi Yaşam” olarak belirlendi. Bu temaya uygun olarak, katılımcı ülkeler kiraladıkları alanlarda pavyonlarını kurmak için hummalı bir çalışmaya giriştiler. Pek çok ülkede mimari tasarım konkurları açıldı, yarışmalar düzenlendi, nihayetinde otoritelerden oluşan jüriler kararlarını verdiler. Projeler hazırlandı, inşaat başladı. Mimarlık şirketlerinin görsel bir şovuna dönüşen 5.3 kilometrekarelik Şanghay Expo alanında ülkeler en sonunda ilginç pavyonlarını görücüye çıkardılar. Mimari bir şölen olarak tasvir edebileceğimiz muhteşem görünümleriyle pavyonlar hayranlık uyandırdı, hem mimari otoriteleri hem de ziyaretçileri şaşırttı; tüm dünyanın ilgisini çekmeyi başardı. Kimi ülkeler geleceğe yönelik tasarımlara yönelirken diğerleri geleneksele bağlı kalmayı tercih ettiler. 6 AYDA 70 MİLYON KİŞİNİN GEZMESİ BEKLENEN VE 60 MİLYAR DOLARLIK HARCAMAYLA REKORLARA İMZA ATAN ŞANGHAY EXPO 2010’DA KATILIMCI ÜLKELERİN HAZIRLADIKLARI FANTASTİK PAVYONLAR ZİYARETÇİLERİ ŞAŞIRTIYOR. ÇİN PAVYONU Japonya’nın pembe şekerlemeyi andıran ilginç tasarımından Hintlilerin geçmişe ve geleneğe gönderme yapan budist tapınağına ve Almanya’nın üç boyutlu bir heykeli andıran tasarımına kadar, Şanghay Expo 2010 adeta bir ilginçlikler diyarı görünümü sergiliyor. chizm 02 En ilginç pavyonlardan biri olan Mimar Thomas Heatherwick’in tasarladığı İngiliz pavyonu adeta bir süpürge yumağına benziyor. Heatherwick’in bir sebze olan hindibadan esinlendiği tasarımın en önemli özelliği ise dış yüzeyinde çevreye saygıya atıfta bulunarak 60 bin çeşit tohum kullanılıyor olması. POL ONY A PA VYO NU Türkmenistan Pavyonu 1.000 metrekarelik alana yayılan standıyla dikkat çeken Türkmenistan, EXPO Dünya Fuarı’na ilk defa katılıyor. Türkmen pavyonunun dış cephesinde Türkmenistan bayrağı ve armasının yer aldığı bir tasarım yer alıyor. Multimedya ve sergileme aracılığıyla ülkenin zengin gelenekgörenekleri ve doğası tanıtılıyor. TÜRKMENİSTAN PAVYONU Shanghai Expo 2010: An Homage to Fantastical Design 53 ALMANYA PAVYONU Many of the 189 countries participating in the six-month event, Shanghai Expo 2010 opened on May 1 spent more money on pavilions than usual this year in a bid to win national branding and attract consumers in the Asian giant, China. In theory the buildings should only stand for the duration of the Expo which is expected to draw more than 70 million visitors, mostly Chinese. From buildings furred like seed pods, to massive funnels that capture rain, the structures of the Shanghai Expo, are a tribute of fantastic design encapsulating the theme ‘’ better city, better life’’. A concentrated, orderly “global village” has grown within the 5.28 km area of the Expo site. Turkish pavilion attracts attention “Catalhoyuk” known as the centre of advanced culture in the Neolithic period and one of the first known settlements in the world was the inspiration for the exterior of the 2,000 sq metre Turkish pavilion. The large red and beige box with animal sculptures attracts its visitors to explore a maze of dreams. “MEDENİYETLER BEŞİĞİ ANADOLU” ALT TEMASIYLA YOLA ÇIKAN 2 BİN M2LİK TÜRKİYE PAVYONU, ZİYARETÇİLERİNİ, BİLİNEN İLK YERLEŞİM YERİ ÇATALHÖYÜK’TEN GÜNÜMÜZE, ORADAN DA GELECEĞİN TÜRKİYE’SİNE BİR YOLCULUĞA ÇIKARTIYOR. HİNDİSTAN PAVYONU chizm 02 JAPONYA PAVYONU BÜYÜK BRİTANYA PAVYONU söyleşi interview 54 Güçlü, yürekli, kararlı... Güçlü yapısı, görkemli duruşu, hızlı kavrayışı ve mağrur ifadesiyle soyluluğun ve asaletin simgesi olarak görülen atların ihtişamına kapılmamak elde değil. Efe Siyahi de atların büyüsüne kapılanlardan… Binicilik sporuna ilgisi ortaokul yıllarında başlayan Siyahi, dokuz yıldır bu camianın içinde. Küçüklüğünden beri hayvanlara çok düşkün olduğundan dolayı biniciliğin kendisi için biçilmiş kaftan olduğunu dile getiriyor. Polimeks sponsorluğunda, yurtiçinde ve yurtdışında elde ettiği derecelere yenilerini eklemeye kararlı olduğunu belirtiyor. Efe Siyahi, atların huzur veren ritmik ayak seslerinin yankılandığı Kemer Country Binicilik Kulübü’nde sorularımızı içtenlikle yanıtladı. 55 POLİMEKS’İN SPONSORLUĞUNDA BUGÜNLERE ULAŞTIĞINI BELİRTEN EFE SİYAHİ, TEMELİNDE DOĞA VE HAYVAN SEVGİSİNİ BARINDIRAN BİNİCİLİK SPORUNUN BİR YAŞAM BİÇİMİ OLDUĞUNU İFADE EDİYOR. Polimeks’le olan ilişkinizden ve onların size sunduğu sponsorluk desteğinden bahseder misiniz? Binicilik serüvenim babamın ortakları Erol Amca ve Abdullah Ağabey sayesinde başladı. Babamın başta eğitimimin aksaması açısından çekinceleri vardı. Ama her ikisi de beni kendi oğulları gibi görürler ve severler, her zaman bana destek olup babamın çekincelerine karşı beni desteklediler. Aslında babam tam bir at aşığıdır. Çocukluğundan beri bir atı olsun diye dua edip hayaller kurarmış. Benim başarılarımı gördükçe o da bana tam anlamıyla destek oldu. Her üçü de bana gerekli her türlü sponsorluk desteğini sağladılar ve bu desteği devam ettiriyorlar. Hepsine minnettarım. Polimeks’in sponsorluğu sayesinde bugünlere ulaştım. Bugüne kadar katıldığınız yarışlardan ve derecelerinizden bahseder misiniz? Binicilikte usta, genç, yetişkin, junior gibi dereceler var. Ben de farklı kategorilerde çeşitli dereceler aldım. Bugüne kadar Türkiye’nin yanı sıra Belçika, Hollanda, Almanya, İsviçre, Fransa, İtalya ve Balkanlarda olmak üzere yaklaşık 550 start aldım. Önemli derecelerimden bazıları şöyle: Bu sene A grubu Usta kategorisine geçip koştuğum ilk usta biniciler arası yarışmada birinci oldum. İkinci günde beşinci oldum ve yarışı Ustalar Bölge beşincisi olarak tamamladım. 2009 Albena’daki Balkan Şampiyonası’nda Balkan üçüncüsü oldum. Bu sene İstanbul kış liginde 1.35’de birinci oldum. Yazın yapılan Horse Show’u da birincilikle tamamladım. Ağustos ayında Hollanda Roggel’de yapılan Uluslararası CSI Show Jumping yarışlarında 1.25’de bir birincilik ve bir üçüncülük, 1.35’de ise bir beşincilik aldım. Sayısız ikincilik, üçüncülük derecelerim var. Babam der ki; “Oğlum yalnızca birinciler bilinir ve hatırlanır”. Dolayısıyla onları saymıyorum. Çıtamız daima en yüksek. Ülkemizdeki binicilik sporunun geldiği yer ile dünyayı karşılaştırdığınızda ortaya çıkan tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ülkemizdeki binicilik sporu dünyadaki örneklerinden çok farklı. Bunu futbolda olduğu gibi düşünebiliriz. Mesela Türkiye’de Galatasaray bir numarayken, Avrupa’da durum çok farklıdır. Binicilik için de benzer bir durum var. Türkiye’de ne kadar iyi olursan ol Avrupa’ya gittiğinde gökyüzündeki bir yıldız kadar ufak kalıyorsun. Orada da çok başarılı olabilmek için kendini çok daha iyi geliştirmen ve aşırı bir disiplinle çalışman gerekiyor. Çünkü Avrupa’daki herkes ciddi anlamda profesyonel olarak bu işle ilgileniyor. Liseye, üniversiteye gitmeden, ilkokulu ya da ortaokulu bitirdikten sonra doğrudan biniciliğe başlayanlar var. Çünkü buna Avrupa’da meslek olarak bakıyorlar. Herkes çiftliğinde, evinin önünde atlarının bakımını yaparak işin içinde yetişiyor. Böyle başlayıp bir yerlere gelmiş insanlarla mücadele etmek kolay değil. Türkiye’de zaten insanlar o kadar profesyonel değil. chizm 02 Okurlarımıza kendiniz hakkında bilgi verir misiniz? 1987 yılında Eskişehir’de doğdum. 23 yaşındayım. 12 yaşındayken İstanbul’a taşındık. Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü son sınıf öğrencisiyim. Küçüklüğümden beri hayvanlara çok düşkünüm. Her anım hayvanlarla geçerdi. İstanbul’a ilk geldiğimiz zamanlarda bir gün Saklıköy, Polonezköy’de babam Cem Siyahi’nin bir arkadaşının çiftliğine gittik. Orada Erol Amca (Tabanca) ile Abdullah Ağabey’in (Gözener) çiftlikteki bir atı bana almak için kendi aralarında konuştuklarını duydum. Doğum günü hediyesi olarak bana bir at alınmasıyla bu macera başladı ve biniciliği her geçen gün daha çok sevdim. Bir canlı ile yapılabilen tek spor olduğu için binicilik tam benim istediğim şeydi. Dokuz yıldır bu sporla uğraşıyorum. İlk başladığım zamanlarda, yaklaşık dört yıl, eğitim aldığım yer evimize çok uzak olmasına rağmen biniciliği ve atları çok sevdiğim için her gün Polonezköy’e gidip geldim. Yol yaklaşık 1,5 saat sürüyordu. O zamanlar küçüktüm. 13 yaşındaydım. Atın yanına ulaşmam her gün problem oluyordu. Araba yok, götüren yok. Birisini bulsam benim çalışmamın bitmesi, tekrar aynı yolu dönmem en az 4 saatimi alıyordu. Bu tutkuyla çalışmaya hiç ara vermeden ve kar kış demeden yılmadan devam ettim. Ama işi öğrendikçe ve biniciliğim geliştikçe bu spora ve atlara daha çok bağlandım. Babam baktı ki ben ısrarla ve her geçen gün daha büyük bir tutkuyla bu spora bağlanıyorum, şehre çok daha yakın olan Kemer’deki evimizi aldı ve Kemer Golf & Country Club’da daha iyi olanaklara kavuşmamı sağladı. Böylece altı yıldır süren Kemer Binicilik Kulübü hayatım başladı. 56 Buradaki rakipler çok güçlü olmadığı için belli bir yerde mükemmel bir hocadır. Bütün bu çalışmalar, uğraşılar, kalıyoruz. Yarışlar da oradakiler kadar zor değil. Bütün bu tutku ve disiplin bir araya gelince başarı ortaya çıkıyor. sebeplerden dolayı da Türkiye ile yurtdışı arasında uçurum var. İyi bir binici olmanın sırları nelerdir? Bu sporda hoca çok önemli bir faktör ama atı sevmeden hiçbir şekilde bir yere gelinemez. Hobi olarak 1-2 yıl binicilik yapılabilir ama bu iş uzun yıllar sevmeden asla yapılamaz. Dediğim gibi binicilik bir canlı ile yapılan tek spor. Ve at, bu sporun tam da ortasında. Ona aşık olmalı ve tutkuyla bağlanmalısınız. Bu sevgi, tutku ve hırs, iyi bir hocanın elinde yoğrulursa iyi bir binici olabilirsiniz. Bu sporda bir yere gelmek için yalnız sizin formda olmanız yetmez, atlarınızın da çok iyi durumda formda ve sağlıkta olmaları gerekmektedir. Dolayısıyla her gün, altını çiziyorum her gün, birlikte çalışmalısınız. Ben çok özel bazı günler dışında 9 yıldır, haftada 6 gün (pazartesileri kulüp kapalıdır) ata biniyorum, ata binmediğim disiplinimi bozduğum tek gün yoktur. Her gün en az 3 ata binerim, bazen bu 4-5 at da olur. Başarı ancak bu şekilde olabiliyor. Hoca faktörü çok önemli diğer konudur. Hocan ne kadar iyiyse sen de o kadar iyi olabilirsin. Beş yıldan beri Kemer Golf & Country Club’da Avni Atabek ile birlikte çalışıyorum. Avni Atabek bana göre Türkiye’nin en iyi antrenörü. Hem çok başarılı bir sporculuk hayatı var hem de tam bir hoca. Azim, hırs, disiplin ve at bilgisi uluslararası ve en üst düzeyde. Uzun yıllardır benim hocam, ağabeyim, herşeyim. Artık Avrupa’da da eğitim alıyor ve koşuyorum. chizm 02 Orada da atlarım var. Avrupa’daki teknik direktörüm Emile Hendrix. O da Avrupa’nın bilinen en iyi hocalarından birisidir. Uluslararası ünü, Avrupa ve dünya dereceleri olan Bir binicinin atıyla arasındaki bağ nasıl olmalı? Binicinin atıyla kurduğu bağ ve iletişim çok önemlidir. At, üzerindeki insanın hissettiklerini tamamen hissedebilen bir hayvan. ‘Ata hiçbir zaman korkarak binilmez’ derler. Çünkü at korkunuzu hisseder ve buna tepki verir. Engel atlarken düşeceğinizi düşünürseniz, düşersiniz. Ata güvenirseniz, at bunu hisseder. Kendisine duyulan güveni hisseden at, ‘binicim beni hiç yarı yolda bırakmaz’ hissiyle atlar. Atımın benim bir parçam olduğuna ve hissettiklerimi onun da hissedebildiğine inanıyorum. Yüksek performans sağlamak ve formunuzu korumak için neler yapıyorsunuz? Pazartesi hariç haftanın her günü 3-4 saat antrenman yapıyorum. Binicilik dışında da spor yapmaya özen gösteriyorum, tüm kas sisteminizin daima çok güçlü olması gerekiyor. Çünkü ata binerken formda olmak gerekiyor. Bu yüzden belli bir kilonun üzerine çıkmamak için yediklerime dikkat ederek kilomu sabit tutmaya çalışıyorum. Atlara ve biniciliğe meraklı olanlara tavsiyeleriniz nelerdir? Binicilik ancak sevilerek yapılabilecek çok nadir ve çok güzel bir spor. Çünkü dünyada bir canlı ile yapılabilen tek spor. Binicilik öyle bir spor ki, kafanız ne kadar karışık olursa olsun ata bindiğinizde negatif enerjinizi atar ve tamamen yaptığınız işe odaklanırsınız. Kafanızdaki her şeyi silerek rahatça zaman geçirirsiniz. Bunun keyfini alan kimse kolay kolay biniciliği bırakamaz. At sevgisi kanınıza bir işledi mi hayatınız o olur. Binicilik sporunun çok önemli ve diğer sporlarda pek olmayan bir yanı var. Bayanlar ve erkekler arasında ayırım yoktur. Birlikte yarışılan tek spordur. 57 Ayrıca diğer sporlar gibi genç yaşta bırakmak zorunda değilsiniz. Dünya klasmanında pek çok 40 yaş üstü binici mevcut yani uzun yıllar yapabilme imkanı var. Bize biraz da atlarınızdan bahseder misiniz? Burada Lucifer, Promise Me ve Carlisto adında üç atım var. Carlisto çok genç bir aygır, müthiş bir geleceği var. Ama onu henüz yetiştiriyoruz. Yurtdışında da atlarım var. Onlardan biri Lanuvio diğeri de Splitfire. Sakatlanmış olan bir atımdan şimdi tayımız oldu. Onun adını Firefly (Ateşböceği) koydum. Çünkü Hollanda’da her sene doğan atlara aynı harfle başlayan isimler verilmesi gerekiyor. 2010’da isimler F ile başlayacaktı, ben de ablamın önerisiyle bu ismi koydum. At deyince ne hissediyorsunuz, atları gördüğünüzde neler düşünüyorsunuz? Çocukluğumdan bu yana tüm hayvanlara, özellikle atlara inanılmaz bir ilgim var. Onlar özel güzellikte olan eşsiz dostlar. Biz atlara herkesten farklı bir gözle bakıyoruz. Normalde insanlar bir atın güzelliğine bakar, ama biz yarışta neyin önemli olduğunu bildiğimiz için o açıdan bakıyoruz. Engel atlarken ayaklarını nasıl topladığına, tekniğine, yüreğine bakarak atları inceliyoruz. Yani atların güzel olması yetmez, yürekli, zeki, güçlü, dikkatli ve çok sağlıklı olması lazım. Atların da binicinin de hem yürekli hem güçlü hem de kararlı olması bu spor için çok önemlidir. Binicilikle ilgili hayaliniz ne? Yaklaşık beş yıldır profesyonel olarak binicilikle uğraşıyorum, bir taraftan da okuluma devam ediyorum. Mezun olduktan sonra biniciliğe daha fazla ağırlık vereceğim. Yurtdışındaki eğitimimi biraz daha artırarak Türkiye ve Avrupa çapındaki büyük yarışlarda daha iyi dereceler elde etmek için çalışacağım. Binicilik sporundaki hedefim Avrupa ve dünya şampiyonalarına, olimpiyatlara katılmak ve buralarda iyi dereceler elde etmek. Strong, courageous and determined... Efe Siyahi is a young, professional equestrian rider sponsored by Polimeks. As a child he played with animals, kept pigeons and grew to love the country-side, nature and especially beautiful horses. Professional horse-riding is a demanding sport which requires one of the oldest ties in the world, that very special, intimate relationship between man and horse. Efe, a senior student at Bilgi University, Sociology Department has been actively involved with the horse-riding community in Kemer Country for nine years. He is extremely grateful and gives credit to Erol Tabanca, Abdullah Gözener and his father, Cem Siyahi for their moral support and encouragement throughout his years of riding. Efe is a member of the Kemer Equestrian Sports Club, his trainer for the last five years is Avni Atabek, himself a successful rider. When he travels abroad he works with Emile Hendrix. Efe believes a good trainer is essential to be successfully in competitive horse-riding events. Over the years he has developed the ultimate rapport between himself and his special horse, a relationship which is both physical and mental. “In order to achieve success in this sport it is not enough for the rider to be fit, the horse must be equally fit. I become one with my horse, we trust and understand each other’s personality.” Efe has entered 550 races in different countries including Belgium, the Netherlands, Germany, Switzerland, France and Italy. His most important achievements include one this year, when he came first in the first “Masters League” race he entered after being moved up to “Group A Masters Category”. On the second day of the competition he completed the race as fifth in the “Regional Masters Category”. In 2009, he came third in the Balkan Championship held in Albena and first in the Istanbul Winter League and in the summer Horse Show. “I have countless second and third standings but my father says ‘Only winners are known and remembered’ so I don’t really consider them. ‘ We set our goals very high”, says he, adding one of his goals is to enter and achieve firsts at the World and European Championships and the Olympics Games. Recently in August 2010, Efe had first, third and fifth rankings in the jumping categories in the International CSI Show in Roggel/Holland. Good luck to Efe who ride under the Polimex banner. chizm 02 ATIMIN BENİM BİR PARÇAM OLDUĞUNA VE HİSSETTİKLERİMİ ONUN DA HİSSEDEBİLDİĞİNE İNANIYORUM. gezi 58 travel YOLUMUZUN DÜŞTÜĞÜ LABRAUNDA, SİHİRLİ YAPILARI, SUNAKLARI, ÇEŞMELERİ VE TAŞ YOLUYLA BENZERSİZ BİR YER: BİR KUTSAL ALAN LA BR AU ND chizm 02 İsveçli bir arkeolog tarafından 1940’lı yılların sonunda keşfedilen antik kutsal tapınak alanı Labraunda Anadolu’nun geçmişinden günümüze taşınmış önemli bir ören yeri. M.Ö. 400-500 yıllarında tanrılara adanan bir kutsal alan olarak inşa edilen Labraunda, kuruluş amacı, yönetimi, dönemin yaşam biçimini anlatması, kutsal yerleşim yerlerine örnek olması açısından büyük bir değer. Bu vesileyle biz de Labraunda’nın tarihi geçmişini, yaşanmışlığını, gizemini sizlerle paylaşmak için yollara düştük. Bu yolculukta öğrendik ki ‘Labraunda’ adı antik metinlerde, “Göğün hava A GEÇMİŞİN GİZEMİNE ÇAĞRI tanrısına adanan kutsal alan” olarak geçiyor. Antik Karya döneminin başkenti Mylasa’nın (bugünkü Milas) sınırları içindeki Labraunda, elinde çifte balta tutan tanrı Zeus Labraundos’a (Labraunda’nın Zeus’u) adanan bir tapınak olarak yüzyıllarca Karyalılara hizmet vermiş. En bilinen geçmişi M.Ö. 6. yüzyıla dayanan Labraunda, Aydın, Muğla, Bodrum, Denizli’yi içine alan bölgede, Milas’ın 14 kilometre kuzey doğusunda, İzmir’e 200, Bodrum’a 46 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Adını, Anadolu’nun yerli halkı Karyalılardan alan Karia döneminin en iyi temsilcisi olan Labraunda, hem iyi korunmuş mimari yapılara hem de muhteşem bir manzaraya sahip. Bir de bunların üzerine eşsiz özellikleri de eklenince Labraunda’yı ziyaret etmek kaçınılmaz oluyor. En şaşaalı günlerinden sonra antik çağın sonuna kadar neredeyse hiç değişmeden kalan bir kutsal alan bulmak sıradan bir şey değil. Dolayısıyla geriye bu kutsal alanın en hareketli olduğu M.Ö. 4. yüzyılda nasıl göründüğünü hayal etmek kalıyor. Karya’nın tanrıları kurban istiyor Karyalılar bu kutsal alanı, tanrılara adaklar sunmak, kurbanlar kesmek için 59 ANTİK KARYA DÖNEMİNİN KUTSAL ALANI LABRAUNDA, TANRI ZEUS LABRAUNDOS İÇİN YILDA BİR KEZ, BEŞ GÜN YAPILAN KUTSAL ŞENLİKLERLE ŞAŞAALI GÜNLER YAŞADI. Kutsal alanın hemen birkaç yüz metre batısında yer alan stadion bunun en büyük kanıtı. Şenliklerin en önemli kısmı, sunakta hayvanların tanrılara sunulmasıydı. Burada hayvanların ritüellere göre kesilmesinden sonra hizmetliler ve köleler şenlikler için eti hazırlamaya ve pişirmeye başlıyordu. Bu sırada stadionda da yarışlar yapılıyordu. Toplulukların en önemli üyeleri, seçilmiş liderler ve rahipler bundan sonra ziyaret salonlarına yani andronlara davet ediliyordu. Karya döneminde Labraunda’ya en yakın kent 14 km uzaklıktaki Mylasa’ydı. Elbette Labraunda’da sürekli yaşayan kimseler de vardı. Örneğin rahipler ve aileleri, tapınak hizmetlileri ve köleleri, kutsal yapıların bakım ve onarımı için tutulan işçiler, zeytin ve başka ürünlerin yetiştirildiği kutsal alanda arazisini kiralayıp işleten çiftçiler gibi. Ama burada yaşayan küçük topluluk için günlük yaşam muhtemelen çok sıkıcı ve sıradandı. Şenliklerin yapıldığı birkaç gün gerçekten büyük bir fark yaratıyor olmalıydı. Görünüşe göre yılın en büyük olayı Zeus’a kurbanlar sunulan şenliklerdi. Kutsallık, yarık bir kayadan geliyor En şatafatlı dönemi 4. yüzyıl olsa da Labraunda’nın kutsal alan olarak tarihinin çok daha eskilere dayandığı tahmin ediliyor. Kutsal alanın hemen yukarısında dikkat çeken bir kaya nedeniyle Labraunda’nın kutsal sayıldığı düşünülüyor. Bu kaya adeta bir yıldırım çarpmasıyla ikiye yarılmış gibi duruyor. Buralarda sık sık fırtınalı yağmurların yağması da dikkate alındığında, insanların bu kayanın gök tanrısının ikamet yeri olduğuna inandığı yönünde bir görüş var. Bu yarık kayanın tam altında bir pınar kaynıyor ve antik çağda buraya bir çeşme inşa edilmiş. Labraunda’dan ilk bahseden yazar M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Herodotos’tur. Bodrumlu olan Herodotos’a göre, Karia’nın en önemli dönemi M.Ö. 4. chizm 02 kullanıyorlardı. Tanrı Zeus Labraundos onuruna yapılan ve muhtemelen beş gün süren şenlikler için buraya yılda bir kez yürüyerek gelen halk, sunakta kurban keser, dua eder, kah atletizm yarışlarında yer alır kah oyunları seyreder, düzenlenen şölene, kutlamalara katılırdı. Şenliklere katılmak için binlerce Karyalı, Mylasa’dan taş döşeli kutsal yolu izleyerek ya da Labraunda’nın kuzey tarafındaki dağlardan büyük kafileler halinde buraya geliyordu. Yanlarında kurban edilmek üzere öküzler, koyunlar ve keçilerle şenlikler için şarabın yanı sıra yiyecekler ve kamp malzemesi de getiriyorlardı. Hem kurban adamada hem de şenlikler sırasında müzisyenler hazır bulunuyordu. Tabii ki atletler, atletizm yarışları antik dünyanın diğer kutsal alanlarında olduğu gibi burada da şenliklerin bir parçasıydı. chizm 02 60 yüzyıldı. Ondan önce M.Ö. 497’de kutsal alanda bir savaş yapılır ve Karia ordusu müttefikleri Miletlilerle beraber Pers ordusuna yenilir. Bunun ardından Karia da Pers yönetimine geçer. Pers İmparatoru böylece yeni kurulan Karia satraplığına özerklik vermekle kalmaz, öteki eyaletlerde uygulanmayan şaşırtıcı bir kararla bu yeni satraplığın yerli bir hanedan tarafından yönetilmesini uygun bularak Mylasa’lı Hekatomnid ailesinden Hekatomnos’u satraplığa atar. kazandı. Mausoleos’dan önce kutsal alan, şimdiki tapınak terasının kuzey kısmını oluşturan tek bir terastan ibaretti. Muhtemelen, önde iki sütunlu küçük bir tapınak ve bir sunaktan oluşan yalnızca tek bir yapı vardı. Tabii bir de büyük bir çınar korusu vardı. Mausoleos önce yeni ve büyütülen teraslar için istinat duvarları ve Mylasa’dan buraya kadar taş döşeli bir yol inşa ettirdi. Daha sonra da bir stoa, kutsal şölenler için büyük bir bina ve bir andron (Andron B) yaptırdı. Kutsal alandaki yapıların çoğunluğu Hekatomnid ailesi tarafından M.Ö. 4. yüzyılda yaptırıldı. Kutsal alanı yaptıran ünlü Mausoleos da bu ailedendi. Tapınak bu dönemde en önemli devrini yaşadı. Mausoleos (M.Ö. 377-352) ve İdrieus (M.Ö. 351-344) adlı yöneticiler zamanında burası, yeni bir görünüm Kral Mausoleos’a suikast Labraunda’ya yaradı Anlaşılan Mausoleos, Karyalılar tarafından pek sevilmiyordu. Labraunda gibi inşaat projeleri bu hoşnutsuzluğun sebeplerinden biri olabilir. Çünkü finansmanı Karyalılara büyük yük getiriyordu. Yazıtlardan öğrendiğimize göre Mausoleos’a dört komplo kuruldu. Bunlardan biri 355-354 yıllarında Labraunda’daki yıllık kurban şenlikleri sırasında gerçekleşti. Anlaşılan güvenlik iyi işliyordu ve Mausoleos son anda bu suikastten kurtuldu. Manitas adındaki katil hemen oracıkta öldürüldü. Muhtemelen bu mutlu kurtuluş nedeniyledir ki burada, bir dizi suni teras, bir veya iki giriş binası, küçük bir Dor bina (olasılıkla çeşme binası), anıtsal merdiven, iki geniş ziyafet salonu (andronlar), sündürmeli yapı (oikoi diye adlandırılır), stoa ve etrafı sütunlu Zeus mabedi gibi geniş çaplı inşaat projeleri başlatıldı. Tapınağın ve diğer yapıların inşaatı Mausoleos tarafından planlandı hatta bazı binaların inşaatına başlandı. Ancak Mausoleos M.Ö. 352 baharında inşaatlar tamamlanamadan öldü. Dolayısıyla onun yaptırdığı binaların çoğu İdrieus’un 61 LABRAUNDA, İSVEÇLİ BİR ARKEOLOG SAYESİNDE, 1600 YILLIK TARİHİ UYKUSUNDAN UYANDI. Labraunda: A call to mystery of the past An ancient sanctuary discovered by a Swedish archeologist at the end of 40’s, Labraunda was built during 400500 BC as a sanctuary devoted to the gods. Its construction purpose and management is of great historical importance because of the information it contains about the lifestyle of that period. With this in mind we set off on a journey to share Labraunda’s historical past and mystery with you. Klasik çağdaki birçok kutsal alan gibi, Labraunda da Roma döneminde dinsel etkinliklerle bağlantılı bir yer olmaya devam etti. Ören yerinde dönemin anıtsal mimarlık örnekleri ve çok sayıda arkeolojik malzeme bulundu. Gerçi Hellenistik çağda kutsal alan eski canlılığını yitirmişti ama Julius-Claudius (1. yüzyıl başı) döneminde Labraunda yeniden önem kazandı. Büyük çapta ziyaretçi akınına uğrayan yörede, karşılanması gereken yeni lojistik ihtiyaçlar ortaya çıktı. İlk adım, 1. yüzyılda temizlik amacıyla tapınağın anıtsal girişleri arasına Doğu Hamamı’nın yapılmasıydı. Kutsal alanın kült yeri olarak kullanılması M.S. ilk yüzyıllarda meydana gelen büyük bir yangın felaketiyle sonlandı. 1948’de kutsal anıt gün ışığına çıkarıldı Her şey 1948 yılında İsveç Uppsala Üniversitesi’nden Prof. Axel W. Persson’un Tunç Çağı’na ait arkeolojik kalıntılar bulmak ümidiyle Milas’a gelmesiyle başladı. Prof. Persson’un yolu Milas’ın kuzey doğusundaki dağlara doğru düştü. Buralarda yaptığı araştırmalarda Tunç Çağı’na ait bir bulguya rastlamadı. Ancak yaklaşık 1600 yıldır uykuda olan, büyüleyici ve tüm Karya’nın “kutsal” kenti Labraunda’yı buldu. Büyü bozuldu ve Prof. Persson’un girişimleriyle Labraunda uyanmaya ve benzersiz varlıklarını sergilemeye başladı. Halen İsveçli arkeologlar tarafından kazılan ve düzenlenen Labraunda’da hayat Roma ve Bizans’tan sonra da devam ediyor. Yakındaki köylüler burasını yayla olarak kullanıyor ve adına da Kocayayla diyor. Aynı zamanda Labraunda’nın yakınındaki Çomakdağ köyleri özgün karakterlere sahip. Özellikle, kırsal mimari bakımından, dağların üst kesimlerinde son derece kısıtlı olanaklarla ve Labraunda’daki duvar tekniği ile yaptıkları evler ve süslemeleri Milas’taki evlerle bile karşılaştırılamayacak derecede benzersiz özellikte... KAYNAKÇA / REFERENCES Milas Çomakdağ: Güney Ege Bölgesi’nde Arkeoloji ve Kırsal Mimari/Küratör: Amélie Edgü Yayınlayan: Reasürans T.A.Ş. (2010) chizm 02 adıyla anılır oldu. Yine Hekatomnid ailesinin bir üyesi olan İdrieus, yeni Zeus tapınağını ve arkasındaki iki odalı Oikoi binasını inşa ettirdi ve tamamlattı. M.Ö. 344’de İdrieus’un ölümüyle bu proje ve inşaat faaliyetleri son buldu. ayrıntı detail 62 chizm 02 İzmit Saat Kulesi – Saraybahçe’de parkta yer alan saat kulesi, Neoklasik mimari özelliklere sahip. 1902’de yaptırıldı. ZAMANI ÖLÇEN SAATLER, GÜNEŞ SAATİYLE BAŞLAYAN SERÜVENLERİNE HALA DEVAM EDİYOR. MEYDANLARDA, TEPELERDE, BİR YAPININ ÜZERİNDE DEVASA CÜSSELERİYLE ŞEHİRLERE TEPEDEN BAKAN SAAT KULELERİ İSE ARTIK BELİRLEDİKLERİ ZAMANA SESSİZCE YENİK DÜŞÜYOR. ŞİMDİ YİTİK ZAMANIN İÇİNDE KAYBOLAN BU ANITLARI RESTORE EDİP TARİHİ ESER STATÜSÜ KAZANDIRARAK KORUMAK ZAMANI. 63 ZAMANI ÖLÇEN KULELER İnsanoğlu toplumsal bir varlık haline gelerek üretim ilişkileri üzerine bir yaşam sürmeye başladığında, zamanın hızla akıp gittiği ve birşeyleri kaçırdığı bilincinde olmasa da onu kontrol etme ihtiyacı duyarak ilk ‘zaman ölçen aletleri’ geliştirdi. Ve bu insanlık tarihi için büyük bir adım oldu. Bu adım, “Bir günlük sürenin yirmi dörtte birine eşit, altmış dakikalık, 60 saniyelik ve 60 saliselik zaman dilimi, zaman parçası ve günün hangi anı olduğunu gösteren alet” olarak tanımlayabileceğimiz günümüz saatlerinin doğumunu sağladı. Bazıları ‘mutlu insanlar saat taşımaz, saate bakmaz’ diye düşünse de bugün saat taşımamak, saate bakmamak mutsuzluk sebebi olabiliyor. Özellikle son yüzyıllarda yaşamımızda önemli bir yer edinen, modern çağı belirleyen teknoloji olarak görülen saatlerin ilk örnekleri yaklaşık 5 bin yıl önce ortaya çıkıyor. Tarihsel süreci içinde kum, güneş, su, duvar, sarkaçlı, kol vs çok sayıda çeşidinin yanı sıra, kulelerde de yerini alan saatler şehirlerin tarihi geçmişini, kültürel mirasını dünden bugüne taşıyor. Saat kulesi zengini Anadolu Saat kulelerinin ilk örnekleri Avrupa kıtasındaki kilise ve saraylarda 13. yüzyıldan itibaren görülmeye başlandı. Ardından Yeniçağ’ın başlamasıyla birlikte, modern hayatı belirleyen teknolojinin önemli bir göstergesi olarak da görülen saat kuleleri yaygınlaştı. Strasbourg Katedrali’nin saat kulesi, dünyanın ilk saat kulesi olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı. Ülkemizde saat kulelerinin görülmeye başlandığı tarih Osmanlı dönemine kadar uzanıyor. 16. yüzyılın sonlarında gündelik hayata giren saat kuleleri, 18 ve 19. yüzyıllarda kent ve kasabalarda giderek artan sayıda boy göstermeye başladı. Ülkenin her yanına inşa edilmiş bu zarif yapılar, özellikle saatçiliğe meraklı olan Sultan II. Abdülhamit devrinde yaygınlaştı. Sultan, 1901 yılında, tahta çıkışının 21. yılını kutlamak amacıyla, kendine bağlı sancak ve vilayetlerde saat kulelerinin yapımını emretti. Böylece Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi o dönem Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kalan Balkanlar ve Ortadoğu yerleşimlerinde de pek çok saat kulesi inşa edildi. Doç. Dr. Hakkı Acun’un ‘Anadolu Saat Kuleleri’ adlı çalışmasında zamana direnerek günümüze ulaşan 52, çeşitli nedenlerle yok olan 20, cumhuriyet sonrası sınırlarımız dışında kalan 72 adet olmak üzere toplam 144 anıtsal kule olduğu belirtiliyor. Sonradan, Cumhuriyet döneminde yapılan sekiz saat kulesi daha eklenmiş bu sayıya. Kültürel ve tarihi değerler arasında sayılan bu zaman göstericiler, değişik mimari biçimleriyle görsel bir abide olarak tasarlanmışlar. Barok, neo-klasik, ampir ve oryantal gibi tarzlarda inşa edilen bu görkemli yapılar, zamanı göstermenin yanı sıra, silindirik, çokgen, dörtgen, yukarıya doğru daralan, iç içe geçmiş prizmalar şeklindeki gövde tasarımlarıyla da birbirlerinden farklı görüntüler çizeriyorlar. Kimi oldukça sade tasarlanmışken, kimisi tüm süslerini takınıp mağrur bir edayla çıkıyor karşımıza. Bazılarının üzerinde II. Abdülhamit’in tuğrasına, bazılarının kapı ve duvarlarında ise değişik konular hakkındaki kitabelere rastlanıyor. En fazla saat kulesi İstanbul’da Hepimiz, çoğu günümüze kadar gelmiş, bazısı yangın, deprem gibi afetlerde yok olmuş, bir kısmı ise sararan fotoğraflarda kalmış saat kulelerine yaşadığımız kentlerde rastlamışızdır. Çoğu meydanlara ve yüksek yerlere, kısaca yerleşimlerin merkezlerine konumlandıkları için her yerden görülebilirler. Kimimiz altında randevu verir, kimimiz adres tarifinde yararlanır, kimimiz ise önünde hatıra fotoğrafı çektiririz. Saat kulelerinin bazıları, zamanı chizm 02 Tik tak, tik tak, tik tak… Zaman hızla akıyor, dünya hızla dönüyor. Bazen bir mola vermek, bir yanlışı düzeltmek için zamanı durdurabilmeyi çok istesek de bu ancak filmlerde mümkün olabiliyor. Zamanı durduramayacağımız gerçeğiyle yüzleşerek ‘her anı dolu dolu’ yaşamaya karar vermekten başka bir şey gelmiyor elimizden… ayrıntı detail 64 Antalya Saat Kulesi, şehrin merkezindeki, Kale Kapısı mevkiinde, dış surlar üzerinde yer alıyor. chizm 02 göstermenin yanı sıra yangın gözetleme kulesi ve meteorolojik olayların ölçüm istasyonu olarak da kullanılmış. Yıllar boyunca altlarındaki sebiller susayanlara hayat vermiş, sisli havalarda onun yol gösterici ışığından faydalanmış insanlar. Saat kulelerini bulundukları yer itibarıyla meydanlarda, tepelerde veya bir yapının üzerindeki kuleler olmak üzere üç değişik gruba ayırabiliriz. Her biri kültürel anıt niteliğinde olan saat kulelerine en fazla, belki de dönemin başkenti olma sıfatından dolayı İstanbul’da rastlıyoruz. Bulundukları yerleşimlerin izlerini taşıyan Mudurnu Saat Kulesi ahşap gövdesiyle diğerlerinden ayrılıyor. bu abideler birbirlerine oldukça yakın konumlanmış. Sirkeci Garı, Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi, Tophane, Dolmabahçe, Yıldız Sarayı ve Şişli Etfal’de bulunan saat kuleleri hala eski kentin anılarıyla birlikte yaşıyor. Bunlara sonradan yapılan Büyükada ve Boğaziçi Üniversitesi’ndeki saat kulelerini de eklemek gerekir. İzmir, Kocaeli, Dolmabahçe, Yıldız ve Tophane’deki saat kuleleri, dış görünümlerindeki olağanüstü mimari makyaj ve motiflerle, benzerleri arasında güzellikleriyle öne çıkıyorlar. Gökyüzüne uzanan bu yapıların en yüksekleri 33 metre ile Bursa ve 32 metre ile Adana saat kuleleri. Gerede ve Mudurnu saat kuleleri ise ahşap gövdeleriyle diğerlerinden ayrılıyor. Adana, Antalya, Erzurum ve Gümüşhacıköy gibi kuleler bir yapının üzerinde yükselenlere, Bilecik, Göynük, Kastamonu, Mudurnu ve Sivrihisar ise tepelere konumlanan kulelere en iyi örnekleri teşkil ediyor. Bu görkemli yapıların son örnekleri ise, Cumhuriyet döneminde yapılan Alaca, Boyabat, Çerikli, Gaziantep, Gerze, Karabük, Göynük Saat Kulesi - 1922 yılında Sakarya Meydan Savaşı anısına yapıldı. yer alan kulelerin büyük bir kısmı Towers that measure time bugün hala çalışıyor. Ama bir kısmı Time-measuring towers which started life as sundials continue to stir interest. For many centuries clock towers, massive structures overlooking cities and towns, standing in town squares or on top of a hill or building played a vital part in the lives of its citizens but now they are becoming extinct in the race against the time they used to set… Perhaps it is time to restore and preserve these monuments as historical buildings. From the 13th century clock towers appeared as part of church buildings and palaces in Europe. da ilgisizlik ve bakımsızlık nedeniyle terk edilmişliğin hüznünü yaşıyor. Süreç içinde mekanikten dijitale çeşitli evrelerden geçen saatler, giderek teknolojik tasarım ürünlerine dönüşüyor. Devasa cüsseleriyle saat kuleleri ise artık belirledikleri zamana yenik düşüyor sessizce. Şimdi yitik zamanın içinde kaybolan bu anıtları restore edip tarihi eser statüsü kazandırarak korumak zamanı. 65 In Turkey the history of clock towers date back to the Ottoman era appearing at the end of the 16th century and continued to existence in cities and towns around the Empire during the 18th and 19th century. Most of the clock towers stood in Istanbul, capital of the Ottoman Empire. When we researched the records of 144 monumental clock towers, we found 52 intact, 20 destroyed, and 72 outside Turkish borders. During the Republican era eight new constructions were added to the list. The clock towers of Sirkeci Train Station, Kasımpaşa Marital Hospital, Tophane, Dolmabahçe, Yıldız Palace and Şişli Etfal still survive as memories of the old city with the later built ones at Büyükada and Boğaziçi University. The clock towers of Izmir, Kocaeli, Dolmabahçe, Yıldız and Tophane are distinguished for their outstanding architectural details and ornaments. chizm 02 Şefaatli ve Yerköy saat kuleleri. Tüm bu saydıklarımıza Osmanlı döneminde yapılıp şimdi sınırlarımız dışında kalan Halep, Podgorica, Herceg Novi ve Saraybosna saat kulelerini de eklemek gerekir. Kulelerin hemen hepsi yapı olarak eski olmasına karşın, saatleri zaman içerisinde yenilenmiş. Ezani saat sistemi, 1926 yılında Miladî yıl ve alafranga saat uygulamasının kabul edilmesinden hemen sonra değiştirilmiş. Bunu 1928 harf devriminin ardından saat kadranlarındaki Arapça rakamların kaldırılması izlemiş. Meydanlarda, tepelerde ve bir yapının üzerinde yazıyorum 66 comment Mutluluğun Mimarisi Architecture of Happiness chizm 02 In his book ‘Architecture of Happiness’ Alain de Botton writes of the relationship between buildings and emotions. He turns his attention to architecture’s bearing on happiness and what we can learn about those who create, embrace or reject certain manifestations of architecture. Architects seek beauty but they also speak of ideals, beliefs and values through their designs. It looks at humanity’s search for the ideal architecture from a different perspective. Alain de Botton goes on to write “buildings and things that we regard as beautiful are those that bring happiness to our minds, whatever we call happiness…” He questions architecture in his book, but in an unconventional manner way. The author suggests new ways to view a hotel room, historical buildings or design in goods and nature prompting us to think about how we live and how we might change things. Bize mutluluğu çağrıştıran binaları ve eşyaları güzel bulduğumuzu belirten Alain de Botton, Mutluluğun Mimarisi’nde binalarla duygular arasındaki ilişkiyi anlatıyor, ideal mimarinin peşinden koşan insanlığın hikâyesine farklı bir pencereden bakıyor… Mimari her zaman insanların biraz kuşkuyla yaklaştığı bir alan olmuş. Mimarinin ciddiyeti, ahlaki değeri, bina yapmak için harcanan para ve emek hep sorgulanmış. Mutluluğun Mimarisi’nde “Güzel diye tanımladığımız binalar ve eşyalar mutluluk diye adlandırdığımız her neyse onu bize çağrıştıranlardır” diyen Alain de Botton da kitabında mimariyi sorguluyor ama bu sorgulama alışılagelmiş bir yaklaşımın oldukça dışında. Bir otel odasına, tarihi bir yapıya, eşyaların tasarımına, doğaya bakışa yeni yaklaşımlar katan Mutluluğun Mimarisi’nin kapağını açtığınızda cazip alt başlıklar ve dünyanın dört bucağından fotoğraflar sizi karşılıyor. Mimarinin önemi, binalarımızı hangi üsluba göre inşa edeceğiz, konuşan binalar, ideal yuva, binaların erdemleri ve toprağın vaat ettikleri gibi konuları derinlemesine ele alan Mutluluğun Mimarisi, yazarın zeki yaklaşımları, muzip edası sayesinde bir solukta keyifle okunuyor. Kimlik bunalımı Her gün önünden geçtiğiniz bir binanın neden sinirimize dokunduğunu bu kitabı okuyunca daha iyi anlayabiliyoruz. Çünkü önünden geçtiğimiz binanın “Kimlik bunalımı yaşayan insanlar gibi, çekingenlikle iddialılık arasında gidip gelen rahatsız edici bir belirsizliği” var. Mimarlığın kocaman sıkıcı kataloglardan ibaret olmadığını kanıtlayan kitap, binalarla duygular arasındaki yalın ilişkiyi aktarıyor. Tokyo’nun arka sokakları, Brezilya’nın bembeyaz kumsalları, Colombo’daki Parlamento binası değişik mimari özelliklere ilişkin imgeler sunarlar. Bu binaları dış görünüşleri açısından yerel ile evrenselin, tarih ile modern çağın sentezi olarak görebileceğimiz gibi, kişilik özellikleri açısından tanımlamak da mümkün. Mimarların hoşumuza giden ortamlar yaratma konusundaki başarısızlığının bizim mutluluğu yakalamak konusundaki başarısızlığımızın bir yansıması olduğunu ifade eden yazar, “Kötü mimari dediğimiz şey, yalnızca tasarımdaki sorunların değil, ruhsal sorunların da bir sonucudur. Kötü mimari yapıtlar ortaya koymak ile yanlış insanla evlenmek, kendimize uygun olmayan bir meslek seçmek, kötü bir tatil planı yapmak arasında fazlaca bir fark yoktur. Bütün bunlara yol açan, kim olduğumuzu ve bizi neyin memnun edeceğini anlama konusundaki yeteneksizliğimizdir” diyor. Kötü yapılmış binaları kötü yazılmış kitaplara da benzeten Botton, bu binaların her zaman göz önünde olmasının mutsuzluğu artırdığını ifade ediyor. Değerleri yüceltmek “Güzel bulduğumuz binalar önemsediğimiz değerleri farklı yollarla yücelten, yani gerek malzemeleriyle, gerekse biçim ve renkleriyle, herkesin olumlu nitelikler olarak düşündüğü dostluk, nezaket, derinlik, güç ve zeka gibi kavramlara gönderme yapan binalardır. Güzellik anlayışımız ile iyi bir yaşamın nasıl olması gerektiğine ilişkin düşüncelerimiz birbirinden ayrılamaz. Yatak odalarımızda huzuru çağrıştıran, sandalyelerimizde cömertlik ve uyumu akla getiren özellikler olsun, musluklarımız dürüstlük ve içtenliği simgelesin isteriz. Bütün zerafetiyle çatıya doğru yükselen bir sütundan, bilgelik çağrıştıran aşınmış taş basamaklardan, üzerine yerleştirilmiş yelpaze biçimindeki penceresiyle neşe ve nezaket abidesi gibi görünen bir kapıdan etkileniriz” diyen Botton, güzel bulduğumuz binaların yaratıcıları hakkında da şunları söylüyor: “Bu mimarlar gerçek arzularının ne olduğunu anlayabilmek için kendilerini gerektiği gibi sorgulayacak kadar alçak gönüllü, kendilerini neyin mutlu ettiğine ilişkin düşünce parçacıklarını bir araya getirip bunları akla uygun mimari planlara dönüştürebilecek kadar azimli insanlardır. Bu iki özellikleri sayesinde bilinç üstüne hiç çıkmayan gereksinimlerimizi karşılayacak ortamlar yaratırlar.” Mutluluğun Mimarisi’ni tanıtırken bir sorunla karşı karşıya kaldık: Kitabın her bir bölümü birbirinden ilginç ve çarpıcı fikirleri barındırdığı için bu yazıya her şeyi koymak istedik ama mümkün olmadı. Bu yüzden, “Küçücük camlar geniş çerçeveler içine oturtulduğunda bir şey söylemek için çok fazla sözcük kullanıldığı zaman hissettiğimize benzer bir rahatsızlık hissederiz” diyen yazarın, Mutluluğun Mimarisi ile, yaşamımızda görüş açımızı zenginleştirecek yeni bir pencere açtığını belirterek yazımıza son noktayı koyduk. chizm 02 “Kitapları başkaları yazmış olsa onlarda kendimizle ilgili bir şeyler buluruz, garip bir paradokstur bu. Kitaplar bize kendi hayatımızın fark edemediğimiz yönleriyle ilgili bir şeyler anlatırlar. Başka birinin kaleme aldığı bir kitaptaki sözcükler kim olduğumuzu ve nasıl bir dünyada yaşadığımızı tüm derinliğiyle kavramamızı sağlar.” Bu satırlar Alain de Botton’un Görmek ve Fark Etmek isimli kitabında yer alıyor. Yazarın Türkçe’deki sekizinci kitabı Mutluluğun Mimarisi de hayatımızda farkındalık yaratmayı, yaşadıklarımızı derinlikle kavramamıza katkıda bulunmayı hedefliyor. 67 ekolojik çözümler ecological solutions 68 Ken Yeang: Çevre Dostu Yaşam Alanları Copyright T.R. Hamzah&Yeang Sdn. Bhd. (2010) Malezyalı mimar Ken Yeang bio-iklimsel mimarinin ünlü isimlerinden... Bio-iklimsel mimari güneş ve rüzgarın içinden geçtiği, yeşil katların ve geriye doğru çekilen balkonların bulunduğu, enerji ihtiyacının güneşten sağlandığı, evsel atıkların geri dönüşümle kazandırıldığı ve yağmur sularının depolanıp sulamada kullanıldığı ekolojik çözümler ve en önemlisi doğal çevreyle barışık yeni bir hayat tarzı sunuyor. Ken Yeang şöyle diyor: “Daha basit bir hayat yaşayabilmeliyiz. Hayat tarzımız doğal hayata yabancı, dolayısıyla doğal hayatla barışık çözümler bulmak gerekiyor. Bio-iklimsel tasarım bunu sağlıyor.” Yeang’ın son yapıtları arasında Londra’da Elephant & Castle Eco-Towers, İstanbul’da Tulip Turkuaz, Alma Ata’da Premier City, Çin’de Chonqqing Tower bulunuyor. Ken Yeang: The Principle of Bioclimatic Architecture The principle of “bioclimatic architecture” or the use of external conditions for internal climate control is contained in all Ken Yeang’s work. His buildings contribute to the environment by producing energy rather than consuming it. The benefits are economical, ecological, and psychological: Yeang’s buildings save money on heating and air conditioning as well as supporting sustainable development and the emotional well-being of those who live and work in them. Avrupa’nın Yeşil Şehir Endeksi Avrupa’nın belli başlı 30 kentinin çevresel faaliyetlerinin ve politikalarının değerlendirildiği Siemens’in sponsorluğundaki The Economist Intelligence Unit’in yürüttüğü çalışmada Kopenhag “en yeşil şehir” seçilirken İstanbul yirmibeşinci, Kiev sonuncu oldu. Yeşil Kent Endeksi’nde 30 Avrupa kenti sekiz kategoride incelendi. Bu kategoriler şöyle: CO2 salımı, enerji, binalar, ulaşım, randımanlı su kullanımı, hava kalitesi, atık ve arazi kullanımı ve çevre yönetişimi. chizm 02 Çalışma, Avrupa kentlerinin çevre koruma faaliyetlerinde lider konumda olduklarını gösteriyor. Yaklaşık 75 milyon kişinin yaşadığı bu 30 kentte, kişi başına düşen CO2 salımı AB ülkelerinin ortalamasından (8.46 ton/yıl) daha düşük. Bu kategoride en başarılı kent olan Oslo, yılda kişi başına havaya yalnızca 2.5 ton CO2 salıyor. Dahası, bu kentlerin hemen hemen hepsi bir çevre stratejisi geliştirmiş ve stratejileri kısmen de olsa hayata geçirmiş durumda. European Green City Index Copenhagen has been chosen as top scorer in the new European Green City Index in a study sponsored by Siemens and developed by the Economist Intelligence Unit. The study consists of the sustainability ranking of 30 major European cities relative to one another in eight categories with 30 underlying qualitative and quantitative indicators. Istanbul came 25th. 69 Şimdi Ekolojik Turizm Zamanı Ekoturizm çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını gözeten, iki konumda da ziyaretçilerin önceden bilgilendirildikleri doğal alanlara karşı duyarlı bir seyahat. Buğday Ekolojik çiftlik evinin kurallarına ve koşullarına uymaları gerekiyor. Yaşamı Destekleme Derneği’nin projesi olan TaTuTa bu TaTuTa çiftlikleri kurulduğu günden bu yana birçok kişinin seyahate çıkmak isteyenler için önemli bir fırsat. Dernek, yaşamında önemli değişikliklere neden olan tecrübelerin 2003 yılında geçmişten gelen birikimini kullanarak ekolojik yaşanmasına vesile oluyor. ziyaretler başlığı altında “Tarım’da Turizm ve Bilgi, İşgücü ve Tecrübe Takası” projesini başlattı. TaTuTa sürecine dahil olan çiftlikler belli bir seçim ve eğitim sürecine katılıyorlar. Bu çiftliğin bizzat Buğday ekibi tarafından ziyaretiyle başlıyor. www.tatuta.org sitesindeki çiftliklere GençTur aracılığıyla rezervasyon yaptıran ziyaretçiler ise yine bir seçim sürecinden geçerek çiftliklere yerleştiriliyorlar. Konuk ve gönüllü kategorilerinden herhangi birini seçen ziyaretçiler için ise her iki seçenek için ayrı prosedürler var. Gönüllüler çiftlikte kalma karşılığında kendi emek, Now is the time for ecological tourism Sensitive to natural areas, eco-tourism is a way of travel which protects the environment and protects local people’s welfare. In 2003, Bugday Association for Supporting Ecological Living launched a “Tourism and Information in Agriculture, Labour and Experience Exchange” project. Under this project eco-tourism is available to many environment aware travelers. A visit to a TaTuTa farm is an unforgettable experience in a beautiful environment. işgücü ve bilgilerini, deneyimlerini paylaşıyorlar, konuklar Ayrıntılı Bilgi/For further information: www.tatuta.org Unilever: Türkiye’nin İlk Sertifikalı Yeşil Ofisi Türkiye’nin önde gelen hızlı tüketim ürünleri şirketi Unilever Türkiye, yeşil ofis konseptiyle Enerji ve Çevre Dostu Tasarımda Liderlik (LEED) sertifikası almaya değer görüldü. Unilever Türkiye, küresel ısınmanın etkilerini azaltmak için marka gündemini sürdürülebilirlik stratejilerine taşıdı. Bu strateji dahilinde hayata geçirilen yeşil ofis, sürdürülebilirlik gündeminin en önemli noktalarından birini oluşturuyor. Unilever Kurumsal İletişim Müdürü Ebru Şenel Erim, yeni ofisleriyle ilgili detayları şöyle anlattı: “Sensörlü ışıklar kullandık. Kullanılan tüm mobilya ve dekorasyon ürünleri geri dönüşümlü ürünlerden seçildi. Lavabolarda su tasarruflu armatürler ve susuz pisuvarları tercih ettik. Klozetlerde ve bahçe sulamada topladığımız yağmur suyunu kullanıyoruz. Ayrıca tüm ekipmanların bina otomasyon sisteminden izlenebilmesini sağladık.” Unilever: Turkey’s First Certificated Green Office Unilever Turkey’s green office in Istanbul has received a certificate from LEED, Leadership in Energy & Environmental Design (LEED) an internationally recognized green building certification system. chizm 02 ise belli bir ücret karşılığında tatillerini yapıyorlar. Her polimeks’ten haberler news from polimeks 70 POLİMEKS DEVLER LİSTESİNE GİRDİ FORTUNE’UN TÜRKİYE 500 LİSTESİNİN ÜST SIRALARINDA YER ALARAK ULUSLARARASI BİR PRESTİJE VE SAYGINLIĞA SAHİP OLDUĞUNU BİR KEZ DAHA KANITLAYAN POLİMEKS, CAPİTAL DERGİSİ’NİN AÇIKLADIĞI “TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK 500 ŞİRKETİ” LİSTESİNDE DE 61’NCİ SIRAYA YERLEŞTİ. Dünyanın en itibarlı ekonomi dergilerinden biri olan Fortune, Finar D&B’nin katkılarıyla hazırladığı Fortune 500 şirketlerini, düzenlediği bir basın toplantısıyla açıkladı. Fortune’un Türkiye 500 listesinin üst sıralarında yer alarak uluslararası bir prestije ve saygınlığa sahip olduğunu bir kez daha kanıtlayan Polimeks, Capital Dergisi’nin açıkladığı “Türkiye’nin En Büyük 500 Şirketi” listesinde de 61’nci sıraya yerleşti. Aynı zamanda, Capital’in listesinde, “Genç ve Hızlı” şirketler sıralamasına da girdik. chizm 02 Şirketleri satış cirolarına göre sıralayan “Fortune 500” listesi, dünyanın her yerinde büyük ilgi görüyor ve referans olarak kabul ediliyor. Bu listede Türkiye’nin en büyük şirketleri sıralamasında 45. sıraya yerleşen Polimeks, sektörlere göre yapılan sıralamada ise, İnşaat ve Taahhüt sektöründe Türkiye’nin en büyük dördüncü şirketi oldu. Polimeks, “Çalışan Sayısı En Yüksek Şirketler” arasında da dördüncü olarak listeye girdi. Fortune 500 şirketlerinin 2009 yılında 43 bin 333 çalışanının işine son verdiği bir ortamda yaşanan ekonomik krize rağmen Polimeks’in 16.700 kişiye istihdam sağlayarak dördüncü sırada yer alması şirketimizi gururlandırdı. “Özkaynak Kârlılığı En Yüksek Şirketler” sıralamasında %95.9 özkaynak kârlılığı ile beşinci olan Polimeks, “Özkaynak Devir Hızı” sıralamasında 46. olarak Türkiye’nin devleri arasında yerini aldı. 71 İngilizcesi gelecek Dünyanın en itibarlı ekonomi dergilerinden biri olan Fortune, Finar D&B’nin katkılarıyla hazırladığı Fortune 500 şirketlerini, düzenlediği bir basın toplantısıyla açıkladı. Fortune’un Türkiye 500 listesinin üst sıralarında yer alarak uluslararası bir prestije ve saygınlığa sahip olduğunu bir kez daha kanıtlayan Polimeks, Capital Dergisi’nin açıkladığı “Türkiye’nin En Büyük 500 Şirketi” listesinde de 61’nci sıraya yerleşti. Aynı zamanda, Capital’in listesinde, “Genç ve Hızlı” şirketler sıralamasına da girdik. Şirketleri satış cirolarına göre sıralayan “Fortune 500” listesi, dünyanın her yerinde büyük ilgi görüyor ve referans olarak kabul ediliyor. Bu listede Türkiye’nin en büyük şirketleri sıralamasında 45. sıraya yerleşen Polimeks, sektörlere göre yapılan sıralamada ise, İnşaat ve Taahhüt sektöründe Türkiye’nin en büyük dördüncü şirketi oldu. Polimeks, “Çalışan Sayısı En Yüksek Şirketler” arasında da dördüncü olarak listeye girdi. Dünya çapında başarı: Polimeks bu sene Fortune ve Capital dergilerinin Türkiye çapında yaptıkları sıralamalarındaki başarısına ek, prestijli uluslararası inşaat sektörü dergisi Engineering News Record (ENR) tarafından hazırlanan “Dünyanın en büyük 225 uluslararası müteahhit firması (The Top 225 International Contractors)” listesinde de 102. sırada yer aldı. Geçen yıl ENR listesine 159. sıradan giriş yapan Polimeks, bu büyük sıçramayla dikkat çekti. chizm 02 İngilizcesi gelecek Polimeks bu sene Fortune ve Capital dergilerinin Türkiye çapında yaptıkları sıralamalarındaki başarısına ek, prestijli uluslararası inşaat sektörü dergisi Engineering News Record (ENR) tarafından hazırlanan “Dünyanın en büyük 225 uluslararası müteahhit firması (The Top 225 International Contractors)” listesinde de 102. sırada yer aldı. Geçen yıl ENR listesine 159. sıradan giriş yapan Polimeks, bu büyük sıçramayla dikkat çekti. polimeks’ten haberler news from polimeks 72 Polimeks, 10 Numara İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri (İMMİB) ve İstanbul Demir Çelik İhracatçıları Birliği üyesi olan Polimeks, 2009’da gerçekleştirdiği inşaat aksamı ürün kategorisi ihracatındaki performansıyla, üye firmalar arasında 10. sıraya yerleşti. Ayrıca 2009 yılında kimyasal gübre ürün kategorisi ihracatında gerçekleştirdiği performansla da, İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği üyesi firmalar arasında 10. sırada yer aldı. Polimeks - number 10 Polimeks was ranked 10th on the list of Istanbul Mining and Metals Exporters’ Association and Istanbul Iron &Steel Exporters’ Association because of its export performance for construction equipments and fertilizers in 2009. İstanbul Corporate Games’e Katıldık Türkiye’de bugüne kadar düzenlenen en kapsamlı amatör spor aktivitesi olan İstanbul Corporate Games, 4-6 Haziran tarihleri arasında sekizinci kez gerçekleşti. Sportworks tarafından 2003 yılından bu yana düzenlenen organizasyona 101 şirketten 3.393 kişi katıldı. 14 spor branşında bireysel ve takım olarak firmalarını temsil eden katılımcılar, İstanbul’un çeşitli yerlerinde yarıştı. Polimeks çalışanları dragon boat, carting, koşu, basketbol, voleybol, futbol, masa tenisi dallarında mücadele verdi. 5 km açık koşuda, Polimeks Bilgi İşlem Sorumlusu Burak Bektaş altıncı oldu. Kurumsal ödül töreni 14 Haziran’da Tepebaşı NuTeras Restaurant’da gerçekleştirildi. Access 2007 Training Burak Bektaş, from the IT Department of Polimeks, came 6th at the 5km cross-country running race in the 8th Istanbul Corporate Games, which is the most extensive amateur sporting activity in chizm 02 Turkey. Merkezde Access Eğitimi Kariyer Günlerinde Polimeks Standı Çalışanlar için, raporlama, tablo oluşturma, tablolar arasındaki içerik bağlantılarını raporlamayı sağlayan temel düzey Access2007 eğitimi, Polimeks’in İstanbul Merkez ofisinde düzenlendi. Özellikle veri girişleriyle desteklenen yoğun Excel çalışmalarının raporlanmasında etkinlik sağlayan iki günlük program eğitimine 13 Polimeks çalışanı katıldı. Polimeks üç yıldır olduğu gibi, 2010’da da Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinin düzenlediği kariyer günlerine katıldı. Nisan ve mayıs ayları içinde Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nin düzenlediği kariyer günlerine katılan Polimeks İnsan Kaynakları Departmanı çalışanları, Polimeks standında öğrencilere şirket hakkında bilgiler verdi. Access 2007 Training The Human Resources Department personnel of Polimeks attended a Career Fair organized by the prominent universities of Turkey and gave students information about the Company. Access 2007 training, held in Polimeks Istanbul Central Office was attended by 13 Polimeks employees. Polimeks at Career Fair 73 Ertuğrul İçingir’den Başarılı Sonuçlar Başarılı Sörfçü Ertuğrul İçingir, Polimeks’in desteğiyle yarışmadan yarışmaya koşuyor. Polimeks’in 2009 ve 2010 yılları için sponsor olduğu milli sörfçü, PWA Dünya Kupası’nın, 15-21 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilen Kore ayağında, Türkiye’yi temsil etti. İçingir, 64 kişi arasından 26. oldu. PWA Dünya Kupası ikinci ayak yarışları öncesinde Urla-Çeşmealtı’nda yapılan Türkiye Kupası 1. ayak yarışlarına katılan İçingir, birincilik kürsüsüne çıktı. İspanya Costa Brava’da, 8-13 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilen PWA Dünya Kupası ikinci ayak yarışlarında ise, 59 sporcu arasından 24. sırada yarışı tamamladı. 19-21 Haziran tarihleri arasında Datça’da düzenlenen Türkiye Slalom Şampiyonası’nda birinci olan İçingir, 23 Temmuz-2 Ağustos tarihleri arasında Sotavento-Fuetteventura PWA Grand Slam yarışlarına katıldı. Impressive results from surfer, Ertuğrul Içingir Surfer, Ertuğrul Içingir, has achieved impressive results in the PWA World Cup with the aid of his sponsor, Polimeks in 2009 and 2010. İçingir, first in the 1st leg of Turkish Cup in Urla, Çeşmealtı, also ranked first in the Turkish Slalom Championship held in Datça. Polimeks Çalışanları TODEV Etkinliğinde Türkiye Otistiklere Destek ve Eğitim Vakfı (TODEV), Dünya Otizm Farkındalık Ayı sebebiyle 29 Nisan’da, otistik çocuklar yararına geleneksel Türk Sanat Müziği konseri düzenledi. Konsere Polimeks çalışanları da katıldı. İş Sanat Konser Salonu’nda gerçekleşen konsere Melihat Gürses, Umut Akyürek, Bekir Ünlü Ataer, Ahmet Özhan, Mehtap Saraç gibi konuk sanatçılar katıldı. Polimeks Employees at TODEV organization On April 29, 2010, Polimeks personnel attended a Turkish Art Music concert organized by TODEV (Turkish Autism Foundation) to help autistic children as part of the celebrations for the World Autism Awareness Month. Öğrenmeye meraklı aydınlık gençlere Polimeks desteği sürüyor. Nesin Vakfı’nın 2010 Haziran- Eylül yaz döneminde lise ve üniversitelilere yönelik olarak düzenlediği yaz okulu projesinde Polimeks, altı öğrencinin bir haftalık masraflarını karşılayacak. Dünyanın dört bir yanından ve Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden akademisyenler, matematiğe hevesli lise ve üniversite öğrencilerine dersler verecek. Polimeks student support Polimeks will cover the expenses of six students for one week at the Nesin Foundation summer school organized for high school and university students between June and September 2010. ICAMES 2010’a Destek Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Kulübü, uluslararası mühendislik proje yarışması International Cultural and Academic Meeting of Engineering Students (ICAMES)’ı 16. kez düzenledi. Polimeks, organizasyona gümüş sponsorlukla destek oldu. Her sene yaklaşık 20 farklı ülkeden 70 civarında üniversite öğrencisinin katılımıyla gerçekleşen ve değişik kültürlere ev sahipliği yapan ICAMES, sponsor firmaların standıyla şenlik havasına bürünen kampüsün en canlı organizasyonlarından biri olma özelliğini koruyor. Sponsorship to ICAMES Polimeks gave its support to the International Engineering Project Awards, ICAMES 2010 organized by Boğaziçi University’s Engineering Club. chizm 02 Matematik Köyü Projesi’ne Destek polimeks ustaları 74 polimeks masters Polimeks’in Aşkabat Bürosu’ndaki çizim ekibi gerçekleştirdiği birbirinden başarılı projelerle dikkat çekiyor. Bu ekibin en kıdemli üyeleri Marina Sabbatovskaya, Ramil Sultanov, ve Rimma Kulayeva ile görüştük. YARATICILIKTA SINIR TANIMAYAN BiR EKiP Yaklaşık 15 yıl önce hizmet vermeye Polimeks Aşkabat Bürosu, hayallerinin gerçeğe dönüşmesinde büyük rol oynamış. Bugüne kadar pek çok başarılı projeye imza atan büronun kalbini oluşturan ekibin emektarları Marina Sabbatovskaya, Ramil Sultanov ve Rimma Kulayeva yaratcılık, uyumluluk ve karşılıklı anlayış prensibiyle hareket ettiklerini ifade ediyorlar. Polimeks, Türkmenistan’da eskizlerden başlayarak inşaat ve yapım sürecinin tümünü gerçekleştiren az sayıdaki şirketten biri. Bugüne kadar Türkmenistan’da Bağımsızlık Anıtı, Tarafsızlık Kemeri, Bağımsızlığın 10. Yıl Anıtı, Anayasa Anıtı, Cumhurbaşkanı Dikilitaşı gibi gözgün projelere imza atan Polimeks, bu önemli ve prestijli projelerin yanı sıra toplumsalkültürel değerleri taşıyan projeler, konut, park, şehir yapıları ve sanayi tesisleri gerçekleştirdi. İşte, bütün bu projeler önce mimari grubun hayallerinde var oldu. chizm 02 “Şüphesiz mimari grubumuz şirket için büyük önem taşıyor, çünkü projeye ilk şeklini biz veriyoruz ve yıllardan beri Polimeks’in eşsiz tarzı olan özgün nitelikleri projelere katıyoruz” diyen Marina Sabbatovskaya, doğup büyüdüğü şehrin sokaklarında hayal ettiği binaları görmenin kendisine ilham verdiğini söylüyor. Bir zamanlar sadece kâğıt üzerinde var olan binaların gerçeğe dönüştüğünü görmenin ve bunda payı olduğunu bilmenin insana mutluluk verdiğini vurguluyor. “Yaptığımız her şeyin insanların iyiliği için olduğunu bilmek bizim için en büyük motivasyon ve ilham kaynağı” diyor. Ramil Sultanov, yönetimin destekçi yaklaşımından ve yaratıcılığı artırmak amacıyla yapılan yurtdışı gezilerinden ilham aldıklarını vurgularken, Rimma Kulayeva da İstanbul’daki ekip ile de büyük bir uyum içinde çalışmalarının kendilerine mutluluk ve güven verdiğini ifade ediyor. En iyi fikirler yarışıyor Polimeks’in kuruluşundan beri yöneticilerin doğrudan yönetimi altında mimari-tasarım ekibi var. Bu grup mimarlardan, tasarımcılardan ve teknisyen-uygulayıcılardan oluşuyor. “Biz konsept projelerle ilgileniyoruz. Bizde önce proje fikirleri doğuyor sonra da bu projeler gerçeğe dönüşüyor” diyen Sabbatovskaya, hep birlikte yaratmanın ve uyum içinde çalışmanın güzelliklerini vurguluyor. Polimeks Aşkabat Bürosu’nun her üyesi kendi yaratıcılık seviyesine göre çalışıyor. Eskizleri güzel çizen, projeleri tüm detaylarıyla görebilen kişi ekip liderliğine seçiliyor. Organizasyon yeteneği gelişmiş olanlar projelerin onay ve revizyon safhalarında çalışıyor. Ayrıca ekibe katılan gençlere kendini geliştirme ve ispatlama fırsatı tanınıyor. Çalışma anlayışı olarak ekip bölünmesi prensibi yok. Her mimar isteğine göre herhangi bir ekipte çalışabiliyor. Üç boyutlu modelleme yaptığını ifade eden Ramil Sultanov, bir projenin aşamalarını şöyle sıralıyor: “Mimari şartnameyi ve belirli talepleri aldıktan sonra mimari konsepti oluşturuyoruz. Bu sırada bir taraftan dünyadaki örnekleri araştırırken bir taraftan da eskizleri hazırlıyoruz. Sonraki safhalarda çalışmaya dizayn grubun geri kalan ekipleri de katılıyor. En iyi mimari fikirleri keşfetmek için sık sık yarışmalar yapılıyor. Bu süreçte firma başkanının fonksiyonu çok önemli. Çünkü ekibimiz onun önderliğinde ve taleplerine uygun işi yerine getirmeye çalışır” diyor. 75 “Yaratıcılıkta aynı kalmayın” Polimeks Yönetim Kurulu Başkanı Erol Tabanca’nın “yaratıcılıkta aynı kalmayın” cümlesini temel felsefe olarak benimsediklerini ifade eden Ramil Sultanov, bütün ekip üyelerinin bu anlayışla hareket ettiğini belirtiyor. Sabbatovskaya da her yeni projenin yeni bir fikir olduğunu ve kendilerine heyecan verdiğini vurguluyor. “Biz daima, fonksiyonel açıdan olduğu gibi estetik ifade açısından da her yeni projenin bir önceki projeden bir kademe üstün olması için çalışırız. Eşsiz ve orijinal bir şey yapmayı amaçlarız. Bizim görevimiz çağdaş inşaatın büyük tecrübesiyle projenin en önde gelen unsurlarını birleştirmektir” diyor. helikoptere biniyoruz veya dağın dik yamacına tırmanıyoruz. Bu yüzden bizim mesleğimizde sportif yeteneklere de ihtiyaç var.” Sultanov ve Kulayeva ise zaman darlığı ve iş yoğunluğu nedeniyle bazen çeşitli sorunlar yaşadıklarını itiraf etseler de işlerini severek yaptıkları için sıkıntıları değil güzel sonuçları hatırladıklarını dile getiriyorlar. Mimari yaratıcı bir emek gerektiriyor. Her emeğin olduğu gibi onun da kendine özgü eğlenceli ve hüzünlü anları var. Her yaratıcı iş gibi mimarlıkta sabır ve önemli ölçüde duygusallık gerektiriyor. Bugüne kadar gerçekleştirilen projeler içinde en çok Olimpiyat Kompleksi’ni sevdiğini belirten Sabbatovskaya, “Projedeki çok katı kurallara ve sınırlara rağmen modern mimarlık ve enfes doğu renkler sentezine ulaşmayı başardık” diyor. Diğer ekip üyeleri de Türkmenistan Cumhurbaşkanı ve onur konukların yanı sıra binlerce insanın katıldığı açılış töreninin kendilerini çok gururlandırdığını ifade ediyorlar. Ramil Sultanov ise “Luna Park” perspektifi ve metrelik plançete üzerinde Arçabil Bulvarı’nın genel görünüşünü yaptığı çalışmasını çok sevdiğini dile getiriyor. Sabır ve emekle yoğrulan bir projenin kabul edilmemesinin veya belirsiz nedenlerden dolayı unutulmasının kendilerine hüzün verdiğini ifade eden Sabbatovskaya, mesleğin keyifli taraflarını da eğlenceli bir dille aktarıyor: “Bir projeye başladığımızda, ilk önce arazinin fotoğrafını çekiyoruz, bazen Marina Sabbatovskaya’nın, Chizm isminin mimarları ve çizimi çağrıştırdığını belirtmesinin ve “Dergi için Chizm’i seçmek, çok sesli ve orijinal bir isim olmuş” demesinin ardından yaratıcı ekibimizle yaptığımız söyleşiye son veriyoruz. Yeni hayallerde buluşmak dileğiyle… Creativity beyond Borders chizm 02 İngilizce özet kitap books 76 NE OKUYALIM? WHAT SHALL WE READ? Semerkant Amin Maalouf / YKY Ömer Hayyam’ın hayatına ve onun gözünden tarihin akışına şahit olacağınız bu romanla şarabın ve şiirin büyüsü sizi de saracak. Ömer Hayyam’ın Semerkant’ını, Rübaiyat’ın yazılışını ve Titanik’te batışının öyküsünü okurken, İran tarihini daha iyi anlayacaksınız. Samarqand This novel which contains references to Omar Khayyam’s life helps one to understand and witness the changes in Iranian history. Parfümün Dansı Tom Robbins / Ayrıntı Savarona: Atatürk’e Son Armağan/ Rıfat N. Bali/ Libra Yayınları Bu çalışma, şimdiye kadar hiç incelenmemiş yerli ve yabancı arşiv kaynaklarını esas alarak Savarona yatının satın alınma sürecini anlatıyor. Ayrıca Atatürk’ün sağlığında, Savarona’daki günlük hayatı anlatan çeşitli hatıralar ve yazı dizileriyle de ilgi çekiyor. chizm 02 Savarona: The Last Gift to Ataturk The process of purchasing Savarona (Ataturk’s yacht) is examined based on domestic and International archive materials which have not been previously researched. Eğer siz de uzun yaşamanın sırrını merak ediyorsanız, parfümün dansını okuyun ve ölümsüzlüğün peşinden dünyayı gezen iki aşığın mistik yolcuğuna şahit olun. Gerçek olmasını isteyebileceğiniz bu öykü sizi, doğa ve insanın onunla yaşadığı büyük kopuş üzerine yeniden düşünmeye itecek. Jitterbug Perfume You might wish this story was real. It will make you rethink nature, and how people are becoming sadly so disengaged. Alamut: Fedailerin Kalesi / Wladimir Bartol/ Yurt Kitap Alamut Kalesi’nin surları içinde dolaşacağınız, gizemli bahçeleri keşfedeceğiniz bu romanda iktidar hırsı ve mücadele üzerine kurulu bir dünyayı tanıyacaksınız. Hasan Sabbah’ın kurduğu bu dünyada tanıklık edeceğiniz olaylar sizi şaşırtacak. Dünyanın ilk ölüm fedailerinin öyküsünden çok etkileneceksiniz. Alamut: The Castle of Assassins Walk inside the walls of Alamut Castle, discover the mysterious gardens and get to know the ruthless world built by Hasan-i Sabbah, his struggle and desire for power. 77 Osmanlı Mirası Taha Akyol / İlber Ortaylı/ Timaş Suskunlar İhsan Oktay Anar/ İletişim Türkiye’nin en çok tanınan ve sevilen tarihçilerinden biri olan İlber Ortaylı, Taha Akyol’un Osmanlı ve Cumhuriyet hakkındaki sorularını yanıtlıyor. Bugüne yansıyan birçok siyasi meselenin çıkış noktası olan tarihi süreçler hakkında birçok soruya ışık tutan Osmanlı Mirası, olayları ve akıl karışıklıklarımızı netleştirmek için iyi bir kaynak niteliğinde. Tanrı dünyayı yedi günde yarattı ve neyin sesi duyulduğunda hayat rengini buldu. Neyin ahenkli makamları arasında ruhunuza üflenen sonsuz aşkı ve gerçeği anlamanın yolunu keşfedeceksiniz. İhsan Oktay Anar’ın fantastik olay örgüleri ve özgün yazı diliyle kurguladığı bu romanı okurken fazlasıyla keyif alacaksınız. The Ottoman Heritage Ilber Ortaylı, one of the most recognized and popular historians of Turkey, answers Taha Akyol’s questions about the Ottomans and the Republic. The Silent Ones A very enjoyable fiction by Ihsan Oktay Anar, which is written in a unique literary language based on a plot of fantastic events. Halide Edib Biyografisine Sığmayan Kadın İpek Çalışlar/ Everest Cehenneme Övgü Gündüz Vassaf İletişim Gündüz, çalışıp didinir, telaş içinde koşturur, bizim gibi yaşayan milyonlarca insanla aynı yaşantıları paylaşırız. Farkında olmadan kabul ettiğimiz baskılar bizi bir ağ gibi sarmalar. Oysa ki gece özgürlüktür, bize yığından ayrıldığımız, farklılaştığımız bir alan yaratır. Düzen koruyucular ise geceyi her zaman ürkütücü bulur ve sizi de bu özgürlükten alıkoymaya çalışır… Cehenneme Övgü’de sıradan yaşantılarımızın sıra dışı analizini bulacaksınız. lı, ayrıntılı bir araştırmaya, tanıklıklara, bugüne kadar gün ışığına çıkmamış mektuplara, arşiv belgelerine dayanıyor. Çalışlar, edebiyat ve siyasetle geçmiş bir ömrün karanlıkta kalmış yanlarını da içeren çalışmasıyla, “Halide Edib gerçeği”ni anlatıyor. Halide Edib: The woman who does not fit into her biography İpek Çalışlar in a novel-like fluent style, her book is based on an enduring and detailed research, witness accounts, letters and archive documents never before brought to light. Prisoners of Ourselves: Essay on the Psychology of Totalitarianism in Everyday Life Gündüz Vassaf’s classic work analyses everyday experiences, oppression accepted without even noticing in our totalitarian world in a very unconventional manner. chizm 02 İpek Çalışlar’ın, roman akıcılığında kaleme aldığı bu kitap; sabır- 78 ajandagendajandagendajandagendajan Ankara ve İzmir’de Yapı Fuarları 1968 yılında kurulan YapıEndüstri Merkezi (YEM) tarafından düzenlenen fuarlar, Eylül ayında Uluslararası Yapı Fuarı Ankara 2010 ile devam ediyor. 23-26 Eylül 2010 tarihleri arasında Altınpark Expo Center’da gerçekleştirilecek olan Uluslararası Yapı Fuarı Ankara, 1988 yılından beri düzenleniyor. Yapı Fuarları zincirinde yılın son buluşması ise İzmir’de. 14-17 Ekim 2010 tarihlerinde düzenlenecek İzmir’deki fuar Kültürpark Fuar Alanı’nda ziyaret edilebilecek. ZOW İstanbul Mobilya Endüstrisi ve İç Tasarım Tedarikçi Fuarı ZOW, ilk kez 1995 yılında Almanya’da düzenlendi. Almanya, İtalya, İspanya, Rusya ve Çin mobilya endüstrilerinin takip ettiği önemli organizasyonlardan biri olan ZOW Türkiye’de ilk kez İstanbul’da, 2008 yılında gerçekleştirildi. Bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan fuar 16-19 Eylül 2010 tarihleri arasında İstanbul Expo Center’da yer alacak. ZOW’a paralel olarak organize edilen Ağaç İşleme ve Mobilya İmalat Makineleri Fuarı Z-TEC’i de İstanbul Fuar Merkezi, CNR Expo’da aynı tarihlerde ziyaret etmek mümkün olacak. Turkeybuild Fairs in Ankara and Izmir Turkeybuild Fairs organized by the Building Information Centre focus on the building industry in different regions around Turkey. Turkeybuild Ankara will be open to visitors between 23- 26 September at Altınpark Expo Center, followed by Turkeybuild Izmir between 14-17 October in Kültürpark Fair Area. First organized in 1995 in Germany, ZOW is an exposition for furniture suppliers. For the third time, ZOW will be in İstanbul16-19 September 2010 at the Istanbul Expo Center. Z-TEC Exposition of woodworking and furniture production machinery can also be visited during the same dates at Istanbul Fuar Merkezi, CNR Expo. Ayrıntılı bilgi için/For further information Ayrıntılı bilgi için/For further information www.yapiankara.com www. zow.com.tr chizm 02 www.yapiizmir.com BUILdIST Arkitera Mimarlık Merkezi ve Survey Fuarcılık ortaklığıyla hayata geçirilen BUILdIST’in ilki 30 Eylül-3 Ekim 2010 tarihleri arasında Yeşilköy İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Tasarım, mimarlık, inovasyon ve teknolojinin yeni buluşma noktası olarak konumlandırılan BUILdIST ile iç pazarda yapı malzemesi üreticilerine büyük fırsatlar sunulması hedefleniyor. A new meeting point for design, architecture, innovation and technology BUILdIST will be an innovative platform where professionals from different disciplines come together. BUILdIST will take place on 30 September-3 October at CNR EXPO for the first time. Ayrıntılı bilgi için/For further information www.buildist.com.tr ndagendajandagendajandagendajanda Rustem Hayroudinoff’un Rachmaninov albümü BBC Music dergisi tarafından yılın albümü ünvanına aday gösterildi. Hayroudinoff yılın albümü sanatçısı ünvanı için Mitsuko Uschida ve Steven Isserlis ile finale kaldı. BBC Radio 3 ise müzik kütüphanesi oluşturmak isteyenlere albümü “Bulunabilecek en başarılı Rachmaninov kaydı” olarak tanıttı. Istanbul Recitals Considered one of the most popular pianist in USA, Japan and Europe, Rustem Hayroudinoff, will perform on the 6th of October in a concert at the Mustafa Kemal Center Istanbul. After graduating from Moscow Tchaikovsky Conservatory, Hayroudinoff gained his masters degree at the London Royal Academy of Music. “Bir İkona” / Sarkis Çalışmalarına Paris’te devam eden dünyaca ünlü sanatçımız Sarkis, René Block küratörlüğünde ve Melih Fereli danışmanlığında gerçekleştirilen Yapı Kredi Kültür ve Sanat “İstiklal Serüveni” güncel sanat sergi dizisi için “Bir İkona” adlı yeni bir enstalasyon üretti. 1938’de İstanbul’da doğan Sarkis, 1960’dan günümüze 500’ün üzerinde sergi açtı. Üretmeye ve eserleriyle ABD, Almanya, Brezilya, Türkiye, Fransa, Hindistan, Japonya, Çin, Meksika dahil olmak üzere onlarca ülkeyi ziyaret etmeye devam ediyor. Sergi, 3 Eylül ile 20 Ekim tarihleri arasında İstiklal Caddesi’nde yer alan Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi’nde gezilebilir. “An Icon” / Sarkis World-renowned artist Sarkis has produced an installation for the Yapi Kredi Culture and Art’s “Independence Adventure” contemporary art exhibition series by curtator, René Block and Melih Fereli. Born in Istanbul in 1938, Sarkis has exhibited at over 500 exhibitions since the1960s. The exhibition can be visited from September 3rd to October 20th at Istiklal Street, Beyoglu at the Yapi Kredi, Kazim Taskent Art Gallery. Ayrıntılı bilgi için/For further information www.istanbulrecitals.com Ayrıntılı bilgi için/For further information www.mkm-online.com www.ykykultur.com.tr Orijinal Vücut Dünyası Sergisi&Yaşam Döngüsü Dünyanın çeşitli yerlerinde 30 milyondan fazla insanın ziyaret ettiği Body Worlds sergisi, diğer sergilerden farklı olarak kendimize bakış açımızı değiştiriyor. Alman bilim adamı Dr. Gunther von Hagens bu sergide 200’den fazla insan bedeni parçalarını “plastination” yöntemi denilen bir yöntem ile çürümez hale getirip sergiliyor. Body Worlds, gelen izleyicilerin insan vücudunun iç ve dış oluşumu görmesini, incelemesini sağlıyor. Kasları, damarları ve organları yaşayan vücudun içinde olduğu halde, yani bozulmamış haliyle sergiliyor ve sağlıklı organlar ile sağlıksız organların arasındaki farkı açıkça görülebiliyor. Original Body Worlds Exhibition & Life Cycle Designed by German scientist Dr. Gunther von Hagens, Body Worlds Exhibitions was visited by over 30 million people around the world. In the exhibition, real body parts have been used through plastination technique to depict how our body functions. Ayrıntılı bilgi için/For further information www.bodyworlds.com Biletler / tickets from: www.biletix.com chizm 02 İstanbul Resitalleri A.B.D., Japonya ve Avrupa’da son yılların en gözde piyanistlerinden biri olan piyano dehası Rustem Hayroudinoff, İstanbul Resitalleri kapsamında 6 Ekim’de bir Mustafa Kemal Merkezi’nde konser vermek üzere İstanbul’da olacak. Moskova Tchaikovsky Konservatuarı’nı bitirdikten sonra Londra Kraliyet Müzik Akademisi’nde master’ını tamamlayan Hayroudinoff, müzik otoriteleri tarafından “Çok ciddi bir sanatçı, çok ciddi bir usta” olarak nitelendiriliyor. 79 sorucevap questionnaire 80 Engin Aşkar Aşkabat Şantiye Şefi Site Manager, Ashgabat How would you define perfect happiness? Limited or unlimited happiness is experienced according to the size of the physical or mental effort made to reach one’s goal. I call that perfect happiness. Kusursuz mutluluğu nasıl tanımlarsınız? Bir amaca ulaşmak için sarf edilen fiziksel ya da zihinsel emeğin boyutlarına göre sınırlı ya da sınırsız mutluluk yaşar insan. Bu da kusursuz mutluluktur. What is your greatest fear? Personal failure and that my children might fail at school. Trabzonspor’s failure in the Superleague. En büyük korkunuz nedir? Kendi başarısızlığım ve çocuklarımın okulda, Trabzonspor’un Süperlig’de başarısız olması. What is your biggest luxury? I think I’m quite modest. Simple things make me happy, I love to share. En büyük lüksünüz? Oldukça mütevazı olduğumu düşünüyorum. Küçük şeylerden mutluluk duyarım ve paylaşmayı severim. Where and when was the last time you felt happy? May 21st when we learned my eldest son, Ali had been accepted to Alparslan College,a private school in Trabzon. Kendinizi en son nerede ve ne zaman mutlu hissettiniz? 21 Mayıs’ta büyük oğlum Ali’ye Trabzon Özel Alparslan Koleji’nde okuması için davetiye geldiği zaman. If you could change something about yourself what would it be? I’m too emotional it would be nice to take a bit off from the top. Kendinizle ilgili değiştirebileceğiniz bir şey olsa, hangi yönünüzü ya da neyi değiştirirdiniz? Fazla duygusalım, ucundan biraz kırpmak iyi olabilirdi. Gerçek hayattaki kahramanlarınız kimler? Çocuklarım, Trabzon ve Trabzonsporlular, bir de Polimeks Ailesi. Yaşam felsefenizi özetleyen cümle nedir? Yaşam felsefem saygı, sevgi, doğruluk ve dürüstlüktür. En çok hangi yeteneğe sahip olmak isterdiniz? Olması gereken bütün yeteneklere sahip olduğumu düşünüyorum. Yalnız, resim dersim hep zayıftı… chizm 02 Günlük hayatta en sık kullandığınız kelime hangisi? Çalışanlarıma kızdığımda “Kandıralı”, iş hakkında bir şeyler anlatırken “Ağabey” ya da “Moruk”, meleklere ise “Sosyete” ya da “Muhtar” diye hitap ederim. Hayatınızın en büyük aşkı kim? En büyük aşkım, kızım Elmas. Hangi ülkede ya da şehirde yaşamak isterdiniz? Trabzon’un Araklı Turnalı Köyü’nde yaşıyorum. Daha güzel bir yer yok ki… Who are your heroes in life? My children Trabzon, Trabzonspor community and the Polimeks family. What is the sentence that summarizes your philosophy of life? My philosophy is respect, love, truthfulness and honesty. Which talent would you like to have? I believe I have all the talents I need but I did get insufficient marks in painting classes at school. Which words do you use most often in daily life? When I get angry at work I tell that person ‘you must be from Kandıra’. When I’m explaining something at work, I use phrases like ‘Brother’ or ’Pops’. I call the angels ‘Society’ or ‘Chief’. Who is the greatest love of your life? My greatest love is my daughter Elmas. In which country or city do you want to live? I live in Araklı Turnalı, a village in Trabzon. There is no place more beautiful. www.polimeks.com