Laffait recrute dans la rue 5
Transkript
Laffait recrute dans la rue 5
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ AÇIK VE KAPALI MADEN İŞLETMECİLİĞİNDE ÇEVRESEL ETKİ MADENCİLİKTE ÖZEL KONULAR II DERS PROJESİ Merve Nazlı BORAND 506112008 Fen Bilimleri Enstitüsü Kimya Mühendisliği ABD Doktora Öğrencisi Maden Mühendisliği Anabilim Dalı Dersi Veren Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Orhan KURAL Proje Danışmanı: Prof.Dr. Filiz KARAOSMANOĞLU Nisan, 2012 İÇİNDEKİLER Sayfa No İÇİNDEKİLER .......................................................................................................... ii TABLO LİSTESİ ...................................................................................................... iv ŞEKİL LİSTESİ ......................................................................................................... v ÖZET.......................................................................................................................... vi 1. GİRİŞ ...................................................................................................................... 1 2. MADENCİLİK ....................................................................................................... 2 3. DÜNYADA MADENCİLİK.................................................................................. 5 3.1 Üretim ............................................................................................................. 6 3.2 Tüketim ........................................................................................................... 7 4. TÜRKİYE’DE MADENCİLİK .......................................................................... 12 4.1 Rezervler ....................................................................................................... 12 4.2 Madencilik Faaliyetlerine Yönelik Yasal Mevzuat ...................................... 16 5. MADEN İŞLETME METODLARI VE ÇEVRESEL ETKİSİ ....................... 22 5.1 Madencilikte İşletme Metodları .................................................................... 23 5.1.1 Açık maden işletmeleri .......................................................................... 23 5.1.2 Yeraltı (Kapalı) maden işletmeleri ........................................................ 29 6. MADEN CEVHERLERİ VE ÇEVRESEL ETKİLERİ ................................... 31 6.1 Kömür Cevherinin Çevreye Etkisi ................................................................ 31 6.1.1 Kömür üretimi sirasinda çevreye olan etkiler ....................................... 31 6.1.2 Kömürün açık ocak madenciliği ile üretimi sırasında çevreye olan etkileri............................................................................................................. 32 6.1.3 Kömürün yer altı madenciliği ile üretimi sırasında çevreye olan etkiler ........................................................................................................................ 34 6.1.4 Kömür hazırlama işlemleri sırasında çevreye olan etkiler .................... 36 6.2 Petrol Üretiminin Çevreye Etkisi .................................................................. 37 6.2.1 Petrol arama ve çevreye olan etkileri .................................................... 38 6.2.2 Petrolün üretilmesi sırasında çevreye olan etkileri ............................... 40 ii 6.3 Nükleer Enerji Kaynakları ve Çevresel Etkileri ........................................... 41 6.3.1 Uranyum cevherinin işlenmesi sırasında oluşan kirleticiler ................. 44 7. CEVHER HAZIRLAMA (ZENGİNLEŞTİRME) VE ÇEVRESEL ETKİLERİ ................................................................................................................ 46 8. MADENCİLİK FAALİYETLERİ SONUCU BOZULAN ARAZİ ................. 47 8.1 Sınıflandırılması ............................................................................................ 47 8.2 Madencilik Faaliyetleri ile Bozulan Alanların İyileştirilmesinden Beklenen Yararlar ............................................................................................................... 47 8.3 Bozulan Araziyi Geri Kazanma Çalışmaları ................................................. 48 8.3.1 Bitkilendirme süreci .............................................................................. 50 8.3.2 Bitki seçim kriterleri.............................................................................. 51 8.3.3 Ekim dikim yöntemleri.......................................................................... 52 9. ÖN ARAŞTIRMA VE ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRME (ÇED) RAPORLARI ........................................................................................................... 54 9.1 Haritalama ..................................................................................................... 54 9.2 Jeolojik Araştırmalar ..................................................................................... 54 9.3 Hidrojeolojik Araştırmalar ............................................................................ 55 9.4 Meteorolojik ve Klimatolojik Araştırmalar .................................................. 56 9.5 Toprak Araştırması ....................................................................................... 56 9.6 Biyolojik Veri Toplanması............................................................................ 57 9.7 Arazi Kullanımı ve Altyapı Araştırması ....................................................... 57 9.8 Madencilik Faaliyetlerinin Tanımlanması .................................................... 57 9.9 Sosyolojik Çalışmalar ................................................................................... 58 9.10 İyileştirme Faaliyetlerinin Planlanması ...................................................... 58 9.10.1 Ön planlama ........................................................................................ 58 9.10.2 Detay planlama .................................................................................... 59 10. KAYNAKLAR ................................................................................................... 61 iii TABLO LİSTESİ Sayfa No Tablo 3.1 : Dünya nüfus oranlarına göre başlıca madenlerdeki üretim oranları……..6 Tablo 3.2 : Ülkelerin bir grup metal madeni için kg bazında kişi başı tüketimi……..7 Tablo 4.1 : Yıllar itibariyle GSYH içerisindeki madencilik sektör payı…………...15 iv ŞEKİL LİSTESİ Sayfa No Şekil 3.1 : Kişi başına hesaplanan maden tüketim miktarı (ton)……………………..8 Şekil 3.2 : Bir Otomobil Üretimi için Gereken Maden Miktarı……………………...8 Şekil 4.1 : Türkiye’de bulunan madenler…………………………………………...13 Şekil 4.2 : Türkiye Maden Yatakları Haritası..……………………………………..14 Şekil 5.1 : Açık maden örneği………………………………………………………24 Şekil 5.2: Bitki örtüsü, alt-üst toprak ve kömür……………………………………..25 Şekil 5.3 : Kömür damarları ve örtü tabakası……………………………………….25 Şekil 5.4 : Toprağın örtü tabakasının kazılıp başka yere taşınması………………...27 Şekil 5.5 : Açık ocak madenciliği çalışması……………………………………...…29 Şekil 5.6 : Kapalı maden ocakları……………………………………………….….29 Şekil 6.1: Madenciliğin çevresel etkileri……………………………………...…….32 Şekil 6.2 : Eski maden ocaklarının göl ve orman olarak değerlendirilmesi………...33 Şekil 6.3 : Eski maden ocaklarının havaalanı ve spor alanı olarak değerlendirilmesi…………………………………………………………………….33 Şekil 6.4 : Petrolün doğada bulunuş şekli…………………………………………..38 Şekil 6.5 : Sondaj çalışması………………………………………………………....39 v ÖZET En önemli doğal kaynaklarımızdan olan madenlerin ülke kalkınmasındaki yeri ve ekonomiye yaptığı doğrudan katkılar hiç bir şekilde yadsınamaz. Madenlerimizi yer altından çıkarmaktan ve işlemekten vazgeçilemeyeceği de kesin olarak kabul edilen bir gerçektir. Bunun yanı sıra, maden işletiminde meydana gelen zararlı atıklar, hava, su, toprak kalitesinin bozulması, görüntü ve ses kirliliği gibi etmenler madenciliğin yan etkilerini oluşturmaktadır. Madencilik işlemlerinden vazgeçilmesi söz konusu olmadığından, çevre ve canlı sağlığı için madenlerin çıkartılmasında, işlenmesinde, kullanımında ve maden özelliğini kaybetmiş arazilerin tekrar doğaya kazandırılmasında yoğunlaşmak gereklidir. Madencilik, açık ve kapalı madencilik olmak üzere iki ana gruba ayrılabilir. Açık madencilikte, cevherin yeryüzüne yakın bir tabakada bulunması gerekirken, kapalı madencilikte cevher yeryüzünün derinliklerinde bulunabilir. Ayrıca açık madencilikte çevreye olan katkı daha fazladır çünkü, atıkların doğaya karışabilme yüzeyleri fazladır. Yağmur, rüzgar gibi doğal etmenlerle kolaylıkla taşınabilirler. Hem açık hem kapalı madencilikte maden özelliğini kaybetmiş bölgelerin tekrar topluma kazandırılması ve rehabilitasyonu gerekmektedir. Bu çalışmalar doğrultusunda, bu alanların tekrar kullanımı gündeme gelir. Böylelikle büyük yüzeylerdeki madenler, sosyal amaçlı kullanılabilir. Bu araziler, bitkilendirilebilir, spor ve sosyal amaçlı tesisler oluşturulabilir. Bunun yanı sıra, kapalı madenler, karbondioksit depoları olarak görev yapabilir ve böylece karbondioksit salınımının arttırdığı sera gazı etkisinin azaltılmasında yardımcı olur. vi 1. GİRİŞ Tüm dünyada ekonominin hızla gelişmesi, teknolojinin de beraberinde büyümesine ve bunun sonucu olarak da talep artışına neden olmaktadır. Giderek büyüyen sanayi, ekonomi ve talep artışının neticesinde dünya çevresel sorunlarla karşı karşıya kalmakta ve bu sorunlar günümüzde olduğu gibi gelecek için de önemli tehdit oluşturmaktadır. Çevresel sorumluluğun öneminin farkına varan toplumlar bu sorunları bertaraf etmek için birtakım çevresel ve mekânsal plânlama ve korumanın bütünleştirilmesi gerekliliğini kabul etmişlerdir [1,2]. Günümüzde yaşanan çevre problemlerinin ana kaynağını, mevcut doğal dengenin insan eli tarafından bozulması oluşturmaktadır. Madencilik çalışmaları da doğal dengeyi bozan, çevreyi kirleten ve canlıların yaşamını, dengesini bozan işlemlerdir. Yerkabuğundaki maden yataklarının çıkarılması ile arazi bozulmaları kaçınılmaz şekilde oluşmaktadır. Farklı tipte alan kullanımları ile peyzajda da önemli değişiklikler ve zararlar meydana gelmektedir. Genellikle açık ocak işletmelerde diğer madencilik türlerine göre daha büyük çevresel bozulma ve etkiler oluşmaktadır [2,3]. Günümüz modern yaşantısına bakıldığında madenler ve madenciliğin önemi büyüktür. Madencilik en basit anlamıyla; yerkabuğunda bulunan madenlerin bulunması, çıkarılması ve işlenmeye hazır hale getirilmesidir [2,3]. Madencilik, insanlığın tarımdan sonraki en büyük ve en eski uğraşısıdır. Madencilik faaliyetleri, insan yaşamı için tarım, endüstri ve taşımacılık gibi diğer faaliyet kollarıyla aynı önemi taşımaktadır ve diğer tüm endüstri kollarının temellerindendir [1,2]. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte madencilik çalışmaları ve talepleri oldukça artmıştır. Bu taleplerin sonucunda da maden çıkarmak için kazılan alan miktarı ve yeraltı ve açık işletmeler açısından da daha önceden olanaksız gibi görünen derinliklere inmek mümkün hale gelmiştir [2,3]. 1 2. MADENCİLİK Dünyamızda elementlerin özel bir takım fiziko-kimyasal şartlar altında bir araya gelmeleri sonucunda mineraller oluşur. Bir veya daha çok mineralin, ekonomik değer taşıyan ve belli geometrilerde yer kabuğunda oluşturdukları birikimlerine maden yatağı denir. Maden yataklarının işletilmesi sonucunda maden ocağı veya işletmesi ortaya çıkar. Günün koşullarına göre, kullanılabilen teknolojiler sayesinde insanlığın kullanımına sunulan ve ekonomik değeri bulunan mineral-mineral grupları veya kayaçlara maden adı verilir [4,5]. Madenlerin doğada bulunuş şekilleri rastgele değildir. Çok karmaşık mekanizmaları içeren doğa olayları sonucunda oluşur ve yer kabuğunun özellikli bir takım bölgelerine yerleşirler. Ancak çok küçük bölümleri yüzeylenebilen veya yüzeylenemeyen derinlerde bulunabilen bu oluşumların yer kabuğu içinde yerleştikleri noktaları ve gerçek boyutlarını belirleyebilmek için, onları oluşturan mekanizmaları ve bulundukları ortamları çok iyi tanımak gerekmektedir. Birer doğa gizemi sayılan madenlerin bulunup çıkarılması, yer bilimlerinin temel görevleri arasındadır [4,6]. Madencilik, ekonominin en önemli sektörlerinden biridir ve ulusların sosyoekonomik kalkınmaları için gerekli olan enerji ve sanayinin temel hammaddelerini sağlayan tüm faaliyetleri kapsamaktadır [7]. Maden yatağından çıkarılan madenler basit işlemlerden geçirilerek ham halde (tuvenan) pazarlanabildikleri gibi, bir dizi entegre sanayi tesisleri kurularak işletildikten sonra konsantre cevher, yarı mamul veya mamul eşya haline getirilerek de pazarlanabilirler. Madenlerin kurulan entegre tesisler sayesinde işlenerek en son ürün halinde kullanıcılara sunulması durumunda, katma değeri çok daha yüksek ürünlerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Bu durumda madenciliğe bağlı kurulan her sanayi tesisinin yaratacağı katma değer ve istihdam olanakları gibi olumlu gelişmeler, toplumun refah düzeyi ve ülkenin kalkınmasında önemli rol oynayacaktır [4,5]. 2 Madencilik sektörü; maden niteliğindeki oluşumların aranıp bulunması, işletilmesi, değerlendirilmesi, geliştirilmesi, nakledilmesi, çıkarılan cevherin kırma, eleme, öğütme, sınıflandırma, flatasyon, izabe, rafinaj gibi bir dizi prosesten geçirilerek zenginleştirilmesi ve pazarlama faaliyetlerinin bir plan dahilinde yapılması çalışmalarını kapsar. Ülke madenciliğinin kalkınması için çeşitli ekonomik ve idari düzenlemeler yapmak, ilgili kuruluşları oluşturmak ve ülke maden kaynaklarının yönetimine ilişkin örgütleri kurmak, bu alandaki eğitimi planlamak ve gerekli olanakları sağlamak, maden arama ve geliştirme için mevcut yasal ve idari düzenlemelerin denetiminde gelişme sağlayacak tedbirleri almak ve ülke madencilik politikasını oluşturmak üzere çeşitli teknik çalışmaları yürütmek de madencilik faaliyetleri içine girmektedir [4,5]. Madenler binlerce, çoğu zaman milyon yıllar ile ifade edilen zaman dilimlerinde, son derece özel ve karmaşık jeolojik olaylar sonucunda ve yerkabuğunun özellikli bölgelerinde gelişebilmiş birer doğa hazineleridir. Aranıp bulunabilmeleri, işletilmeleri uzun süren uğraşları gerektirir. Madenler yenilemez, yani bir kez işletildiklerinde yerine yenisini koyamayacağımız değerlerdir. Bu özellik madenlerin kıt kaynaklar sınıfında değerlendirilmesi sonucunu doğurmaktadır. Madenler ulusal sınırlara bağlı olmaksızın, hatta bu sınırlar içerisinde bile düzensiz olarak dağılmışlardır. Madenler genellikle yerleşim yerlerinin dışında ulaşım ağlarından uzak, kırsal alanlarda bulunmaktadır. Bazı madenlerin işletilmesini sınırlayan iklim şartları ve doğal engeller bulunmaktadır. Bu da madenlere ulaşmada ve işletmede bir takım zorlukları ve yatırım maliyetlerini yükseltmede birer faktör olarak karşımıza çıkmaktadır [4]. Madencilik sektörü gerek madenlerin kendisinden (doğasından) kaynaklanan, gerekse ulaşım, teknoloji, finansman, yürürlükteki yasal koşullar ve pazar olanakları gibi pek çok etken ve değişkenin etkilediği riskleri taşıyan bir yapıya sahiptir. Madenlerin genel özellikleri özetle şu şekilde sıralanabilir [4,7,8]: 1. Madenler yenilenemeyen, bir kez işletildiklerinde, bir daha yerine konulamayan, dünyada yeterli bollukta olmayan, kıt kaynaklardır. 2. Madenler çok özel koşullar altında binlerce, kimi zaman milyonlarca yılda oluşabilen varlıklardır. 3 3. Maden yatakları yeryüzüne eşit olarak dağılmamışlardır. Ulusal sınırlara bağlı olmaksızın, hatta bu sınırlar içerisinde bile düzensiz olarak dağılmışlardır. Belli madenler dünyanın ancak belli yerlerinde bulunmakta ve sadece oralardan temin edilebilmektedirler. Bu özellik kimi ülkelerin diğerlerine göre daha avantajlı olmaları sonucunu doğurmuştur. 4. Madencilik faaliyetleri; uzun süren, pahalı, geri dönüşümü zaman alan, riski yüksek, disiplinler arası uyumlu, titiz ve özverili çalışmaları gerektiren bir dizi uğraştan oluşur. 5. Maden fiyatları uluslararası fiyat hareketlerinden ve siyasi olaylardan çok çabuk etkilenebilmektedir. Maden fiyatlarının oluşturulmasında gelişmiş batılı ülkelerin ağırlıklı olarak etkileyebildikleri ve denetimleri altında bulunan New York-Londra metal borsalarının büyük bir etkisi söz konusudur. Kriz dönemleri, yaşanan gerginlikler, maden fiyatlarını direkt olarak etkileyebilmektedir. 6. Maden ürünlerinin talipleri yaygın bir coğrafyaya dağılmamış olup, dünyada sanayileşmiş ülkelerin ağırlıklı olarak bulunduğu alanlarda yoğunlaşmıştır. 7. Maden ürünlerinden elde edilen katma değerin milli gelire etkisi kısa vadede görülebilmekte ve kalıcı bir nitelik sunmaktadır. 8. Dünya ekonomisinin hammadde ihtiyacının % 70‟ini madencilik, % 30‟unu tarım sektörü karşılamaktadır. 9. Madencilik istihdam ağırlıklı bir sektördür. Madencilik yatırımlarının % 50-80 kadarı inşaat, makine ve enerji sektörlerinden oluşur ve bu sektörlere girdi sağlamasının yanında bu sektörleri sürükleyici, canlandırıcı bir rol üstlenerek adeta bir lokomotif görevi görür. Madencilikte istihdam edilen bir kişiye karşılık, madene bağlı kurulan ikincil ve üçüncül endüstrilerde 10 kişinin istihdam edilmesi mümkün olmaktadır. 10. Madencilik sektörü bünyesinde yüksek risk taşıyan bir sektördür. Bu risklerin başlıcaları; jeolojik, teknolojik, ekonomik ve siyasal risklerdir. 11. Madencilik yatırımları genelde kırsal kesimde olduğu için şehirlere akımı önleyici ve sosyo-coğrafik yapıyı düzenleyici bir fonksiyonu vardır. 4 3. DÜNYADA MADENCİLİK Dünya maden rezervlerinde önemli payları olduğu gibi dünya maden üretiminde de rol oynayan ülkelerin başında ABD, Çin, Güney Afrika, Kanada, Avustralya ve Rusya gelmektedir. Bunun yanı sıra maden grubuna girmeyen petrol üretiminde Suudi Arabistan, Kuveyt, İran, Rusya ve Türk Cumhuriyetleri önemli rezervlere sahiptir. Dünya ticaretinde madencilik ürünleri arasında ihracat değerlerine göre ham petrol, demir dışı metaller ve endüstriyel mineraller önemli yere sahiptir. Dünya ticaret rakamları incelendiğinde çelik, bakır, kurşun ve kalay gibi geleneksel metallerin kullanımı düşerken, ileri seramik malzemeleri, plastik ve polimer kökenli malzemeler gibi yüksek teknoloji malzemelerinin kullanımının giderek arttığı görülmektedir. Sektör birçok endüstrinin ilk tedarikçisi konumunda olması sebebiyle küresel ekonominin temel taşlarından biridir. Örneğin dünya ekonomisinin lokomotifi konumundaki ABD’de maden ve madenciliğe dayalı sanayilerin toplam üretimi 27,6 milyar dolar olup ABD ekonomisine sağladığı toplam katma değer 2,28 trilyon dolara kadar ulaşmaktadır. Yine dünya madenciliğinde önemli bir yeri olan Kanada’da ise toplam madencilik üretimi 2009 yılında 45,3 milyar dolar civarında olup, sektörden elde edilen vergi geliri ise yıllık 13,5 milyar dolar civarındadır [9]. Ekonomiye sağladığı katkılar açık olan madencilik sektörüne; yatırımcıların ilgisi de her geçen gün artmaktadır. Maden arama faaliyetlerine en çok yatırım yapan ülkelerin başında Kanada, Avustralya ve ABD gelmektedir. Söz konusu ülkeler toplam arama bütçesinin yaklaşık % 69’una tekabül eden 12,6 milyar USD değerinde harcama gerçekleştirmektedir [9]. Sektör fiyatları, metal ve mineral pazarlarındaki arz ve talebe dayalı olarak dönemsel hareket etmektedir. 2001’den beri özellikle Çin, Brezilya ve Hindistan gibi büyümekte olan ekonomilerdeki yüksek talep düzeyleri, küresel madencilik endüstrisinin yoğun büyüme sürecinin arkasındaki itici güç olmuştur. Bu güçlü talep artışına dayalı olarak metal fiyatlarında da 2002–2008 yılları arasındaki önemli artışlar gerçekleşmiştir. Nitekim dünyanın 40 büyük madencilik şirketi ile gerçekleştirilen bir araştırmada; özellikle 2006 yılında maden sektöründe faaliyet 5 gösteren firmaların karlarının rekor bir düzeye ulaştığı ve piyasa değerlerinin de ciddi oranda arttığı görülmüştür. Bütün bu olumlu gelişmeler 2008 yılı sonlarına doğru etkisini artıran küresel kriz nedeniyle durma noktasına gelirken, 2009 yılından itibaren dünya ekonomisinin düzelme hızına ve talebin artmasına bağlı olarak sektörün tekrar bir düzelme sürecine girdiği gözlemlenmiştir [9]. 3.1 Üretim Günümüzde, dünyada yıllık 1,5 trilyon USD değerinde 10 milyar tonun üzerinde maden üretilmektedir. Bu rakamın %75’i enerji ham maddeleri, %10’u metalik madenler ve %15’i endüstriyel hammadde üretimine aittir. Bu kapsamda verilen değerlerden madencilik endüstrisinin dünya ekonomisi için ne kadar önemli olduğu görülmektedir [9]. Dünya ekonomisinin lokomotifi olan ABD’de maden ve madenciliğe dayalı sanayilerin oransal olarak bütün ekonomi içindeki payı 2008 yılı itibarıyla %16 seviyesindedir (USGS, Mineral Commodity Summaries 2009). Yine dünya madenciliğinde önemli bir yeri olan Kanada’da madencilik sektöründen ciddi bir vergi geliri elde edilmektedir. Sektörün ülkedeki istihdam yaratmadaki gücü açık olup, örnek verilecek olursa sektörde 2008 yılında 58.506 işçi doğrudan çalışmaktayken, maden zenginleştirme ve ilgili imalat sanayisinde çalışan işçilerle birlikte toplam sayı 351.400 kişiye ulaşmaktadır [9]. Sanayileşmiş ülkelerin Dünya nüfus oranlarına göre başlıca madenlerdeki genel üretim oranlarına Tablo 3.1’de yer verilmektedir. Tablo 3.1 : Dünya nüfus oranlarına göre başlıca madenlerdeki üretim oranları [9] Ülkeler Dünya Nüfus Oranı Alüminyum % Bakır % Kurşun Çelik % % % Gelişmiş Ülkeler 14,6 61,5 56,8 60,1 48,8 Gelişmekte Olan Ülkeler 25,2 18,3 24,6 24,2 24,7 Çin, Hindistan, Orta Doğu ve Diğer Asya Ülkeleri 22,4 3,6 2,7 9,2 5 Türkiye 1,1 0,8 1,6 0,9 1,6 6 3.2 Tüketim Geçtiğimiz yüzyılda, dünya gayrisafi yurt içi hasılası yaklaşık 18 kat artmış ve tüketim miktarı da buna paralel olarak büyümüştür. Dünya ham petrol tüketimi 20,43 milyon tondan 3,5 milyar tona yükselerek 172 kat, çelik tüketimi 27,80 milyon tondan 847 milyon tona yükselerek 30 kat artış göstermiştir. Alüminyum tüketimi 6.800 tondan 24,54 milyon tona yükselerek yaklaşık 3.600 kat, bakır tüketimi ise 495 bin tondan 14 milyon tona yükselerek 28 kat artmıştır. Yaşam standardı kalitesiyle kişi başına düşen maden tüketimi miktarı arasında doğrusal bir ilişki bulunmakta olup, tüketim miktarının refah düzeyiyle birlikte arttığı görülmektedir [9]. Küresel kaynak Tablo 3.2’de, bir önceki tabloda bahsi geçen ülkelerin bir grup metal madeni için kg bazında kişi başı tüketim miktarları verilmiştir. Tablo 3.2 : Ülkelerin bir grup metal madeni için kg bazında kişi başı tüketimi [9] Ş e Ülkeler Dünya Nüfus Oranı k % i Gelişmiş Ülkeler l Gelişmekte Olan X Ülkeler ’ Çin, t Hindistan, e Doğu Orta ve Diğer Asya i Ülkeleri s Türkiye e Alüminyum Bakır Kurşun Çelik % % % % 14,6 17,8 10,3 4,4 438,4 25,2 3,1 2,5 1,0 128,4 22,4 0,7 0,3 0,2 9,3 1,1 0,3 3,7 0,9 188,8 Şekil 3.1’de ise ABD, AB ülkeleri ile Türkiye’deki kişi başına hesaplanan maden tüketim miktarları gösterilmektedir. 7 Şekil 3.1 : Kişi başına hesaplanan maden tüketim miktarı (ton) [9] Tüketim miktarlarının yüksek olmasına ve günlük yaşantımızda kullandığımız birçok eşyanın hammaddesinin madencilikten temin edilmesine rağmen, zaman zaman sektörün öneminin fark edilmemesi düşündürücüdür. Aşağıdaki örnekler, madenciliğin önemini vurgulamaları açısından önemlidir [9]: Ortalama bir konut için yaklaşık 400 ton, 1 km otoyol için 30.000 ton, Orta büyüklükte bir okul / hastane için yaklaşık 30.000 ton, 25-30 bin kişi kapasiteli bir stadyum için 300.000 ton agrega gereklidir. Şekil 3.2’de bir otomobil üretmek için gereken maden miktarı gösterilmiştir. Şekil 3.2 : Bir Otomobil Üretimi için Gereken Maden Miktarı 8 Bu kapsamda gerek üretim ve tüketim, gerekse de istihdam verileri açısından ciddi bir potansiyele sahip sektöre özel bir hassasiyetle yaklaşılması, tüm ülkeler açısından büyük önem arz etmektedir. Dünyada madenciliğin güçlü olduğu ülkeler arasında ABD, Çin, Güney Afrika, Kanada, Avustralya ve Rusya sayılabilmektedir. Madencilik faaliyetleri ile ilgilenen firmalara bakıldığında, özellikle KOBİ’ler yerel ve ulusal pazarlarda inşaat malzemesi ham maddelerinde uzmanlaşırken, çok uluslu şirketler endüstriyel ve metalik madenlerin üretiminde küresel faaliyetlerde bulunmaktadır. Çok uluslu büyük şirketler sayı olarak 4000’in üzerindeki maden şirketlerinin küçük bir bölümünü kapsamakla birlikte, bu şirketler metalik minerallerin üretiminde % 83’lük bir paya sahiptirler. Kalan % 17’lik üretim küçük ve orta ölçekli şirketler tarafından yapılmaktadır [9]. Maden aramacılığına en çok yatırım yapan ülkelerin başında Kanada, Avustralya ve ABD gelmektedir. Bu oranlar ülkelerin gelişmişliği ile birlikte maden potansiyeli ile de ilgilidir. Bu ülkeler toplam arama bütçesinin % 69’una tekabül eden 12,6 milyar USD tutarında harcama yapmaktadırlar. Madenlerin aranması için harcanan toplam para 1998’den 2002 yılına kadar hafif bir azalma gösterirken, 2002-2008 yılları arasında sürekli artış göstermiştir. 1998 yılından bu yana sadece aramalar için yaklaşık olarak 60 milyar dolar harcanmıştır. Dünya maden rezervleri açısından en zengin ülkeler ve bu ülkelerdeki önemli maden cevherleri aşağıdaki gibidir [9]: Güney Afrika Cumhuriyeti - Altın, platin grubu metaller, manganez, krom, alüminyum Çin - Demir, kurşun, manganez, molibden, kalay, zirkonyum, çinko ve fosfat Kanada - Uranyum, çinko, altın, bakır, nikel, kobalt, demir, petrol ve doğal gaz Avustralya - Kömür, demir, rutil, çinko, kurşun ve uranyum ABD - Kurşun, molibden ve fosfat cevherleri Güney Afrika Cumhuriyeti Maden rezervleri açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Güney Afrika; altın, platin grubu metaller, manganez, krom, alüminyum, silikat ve vanadyum rezervleri açısından dünyanın önde gelen ülkelerindendir. Titanyum, zirkonyum, 9 antimon ve fluorpar üretiminde lider olup kesilmiş elmas mücevheri üretiminde de dünyanın en büyük üreticisidir. Üretilen madenlerin önemli bir kısmı ihraç edilmekte olup, 2009 yılında ihraç gelirlerinin % 30’dan fazlasını madenler oluşturmuştur [9]. Çin Halk Cumhuriyeti Dünyadaki genel ekonomik gelişme ve özellikle Çin'in ulaştığı yüksek büyüme rakamları, beraberinde ham maddelere olan yüksek talebi gündeme getirmiştir. Çin sahip olduğu kayda değer maden potansiyeline rağmen, pek çok ham maddenin dünyadaki büyük alıcılarından olmaya devam etmektedir. Çin'in ham madde talebi özellikle malzeme yoğun inşaat ve otomotiv gibi sektörlerde kullanılan bakır, demir, krom, alüminyum ve manganez gibi metal ham maddelere yönelik olmaktadır. Artan büyüme rakamlarıyla, bu metal madenlerin yerli üretimleri, talebin ancak 1/3'ü ile yarısına kadar olan miktarını karşılamaya yetmektedir. Geri kalan talep ise ülke dışından temin edilmektedir. Çin’in giderek artan ham madde ihtiyacı göz önünde bulundurulduğunda, madencilik sektöründe ihracatı teşvik edici nitelikte uygulamalar olmadığı, hatta devlet tarafından uygulanan vergilerle ihracatı engelleyici bir tutum sergilendiği görülmektedir. Ham madde ithalatı ise bunun tam tersi sebeplerle ülkeye ham madde akışını sürdürülebilir kılmak amacıyla, düşük vergilerle teşvik edilmektedir [9]. Kanada Kanada, dünyanın sayılı madencilik ülkelerinden biri olup, önemli mineral kaynakları arasında nikel, kobalt, bakır, altın, demir, çinko, potas, sülfür, gümüş, uranyum, kurşun, kömür gelmektedir. Kanada dünya uranyum üretiminde % 23; potas üretiminde % 33 ile 1’inci, nikel üretiminde % 15,9; kobalt üretiminde % 13,3 ile 2’nci, titanyum üretiminde % 14,6; platinyum üretiminde % 4,4; alüminyum üretiminde % 8,1 ile 3’üncü sırada yer almaktadır. 2008 yılı Kanada GSYH’si 1.226 milyar dolar iken madencilik ve buna bağlı endüstrinin (petrol dâhil) değeri 263,5 milyar dolardır. 2008 yılı Kanada ihracatı 455 milyar dolar olup ihracatın 132 milyar dolarını petrol ürünleri; 85,4 milyar dolarını ise madencilik oluşturmaktadır. Alüminyum üreticisi olmamasına rağmen 6,15 milyar dolarlık alüminyum cevheri ithal eden Kanada, alüminyumu işleyerek 11,6 milyar dolarlık alüminyum ihracatı gerçekleştirmektedir. Kanada’da kişi başına düşen madencilik üretimi ise 2007 yılında 1.232 dolar, 2008 yılında 1.359 dolar olmuştur [9]. 10 Amerika Birleşik Devletleri ABD, kendi temel endüstrisi için gerekli metal ve mineraller bakımından çok zengin bir ülkedir. ABD’de büyük ölçüde çıkarılan maden ve mineraller arasında, demir, kömür, çinko, bakır, gümüş ve suni gübre üretiminde kullanılan fosfat bulunmaktadır. Ülkede, demir-çelik fabrikaları için yılda 80 milyon tondan fazla demir üretilmektedir. Amerika’nın başlıca tabii kaynaklarından ikincisi kömürdür. Yüzlerce yıl yetecek geniş rezervleri bulunmakta olup kömürün büyük bir kısmı elektrik üretimi için kullanılmakta ve ülkenin elektrik enerjisinin yarısı kömürden elde edilmektedir. Ülkedeki petrol kuyularından yılda 3,2 milyar varilden fazla petrol çıkarılmaktadır. Gaz ve benzin gibi petrol ürünlerinin üretimi, işlenmesi ve pazarlanması, ABD’nin en büyük endüstrilerinden biri konumundadır. Ülkede enerjinin % 33'ten fazlasını, doğal olarak elde edilen veya kömürden çıkarılan hava gazı sağlamaktadır [9]. 11 4. TÜRKİYE’DE MADENCİLİK 4.1 Rezervler Ülkemizin karmaşık jeolojik ve tektonik yapısı çok çeşitli maden yataklarının bulunmasına olanak sağlamıştır. Günümüzde dünyada yaklaşık 90 çeşit madenin üretimi yapılmaktayken ülkemizde 60 civarında maden türünde üretim yapılmaktadır. MTA verilerine göre, dünyada 132 ülke arasında toplam maden üretim değeri itibarıyla 28’inci sırada yer alan ülkemiz, maden çeşitliliği açısından ise 10’uncu sırada bulunmaktadır [9,10]. Başta endüstriyel ham maddeler olmak üzere, bazı metalik madenler, linyit ve jeotermal kaynaklar gibi enerji ham maddeleri açısından ülkemiz zengindir. Dünya endüstriyel ham madde rezervlerinin % 2,5’i; kömür rezervlerinin % 1’i; jeotermal potansiyelinin % 0,8’i ve metalik maden rezervlerinin % 0,4’ü ülkemizde bulunmaktadır. Ülkemizin zengin olduğu madenler arasında ise ilk sırayı dünya rezervlerinin % 72’sini oluşturan bor mineralleri almaktadır. Ancak, birkaç maden dışında dünya ölçeğindeki rezervlerimiz kısıtlıdır [9,10]. Dünyada üretimi ve ticareti yapılan 90 çeşit maden ve mineralden 13’ünün ekonomik ölçekteki varlığı ülkemizde henüz saptanamamıştır. Ülkemiz 50 çeşit madende kısmen yeterli kaynaklara sahipken, 27 maden ve mineralin günümüzde bilinen rezervleri ve kaliteleri, ekonomik madencilik için yetersizdir. Ülkemizin, maden kaynakları ve çeşitliliği bakımından kendi kendine kısmen yeterli olan ülkeler arasında yer aldığı söylenebilir [9,10]. Türkiye’de bulunan zengin mineral kaynaklar arasında; bor tuzları, barit, jips, lületaşı, mermer, diyatomit, perlit, manyezit, stronsiyum tuzları, sepiyolit, fluorit, kireçtaşı, pomza, sodyumsülfat, zeolit, profilit, kuvars-kuvarsit, linyit, feldspat, kayatuzu, olivin, doomit, siliskumu, altın, bentonit, trona, asbest, kalsit ve zımpara taşı önemli mineral kaynaklar arasında; kaolen, karbondioksit, krom, molibden, boksit, nefelin siyenit, civa, NTE, diatomit, Tras, antimuan, toryum, alünit, kumçakıl, gümüş, turba, tuğla toprağı, volfram sayılabilir. 12 Şekil 4.1 : Türkiye’de bulunan madenler Türkiye’deki yetersiz mineral kaynakları arasında ise bakır, manganez, grafit, boya toprakları, kurşun, alüminyum, maden kömürü, zirkon, çinko, arsenik, talk, titan, demir, kükürt, mika, nikel, fosfat, kil mineralleri sayılabilmektedir [9,10]. Şekil 4.2’de Türkiye’deki maden yatakları gösterilmiştir. Dünya piyasalarında gerçekleşen talebin büyüklüğü ve yurt içinde sağlanan üretimin hacmi, Türkiye’de madencilik sektörünün gerçekleştirdiği ihracatın üzerinde belirleyici olan temel bir etkendir. Küresel piyasalardaki gelişmeler özellikle metalik cevherlerin ihracı üzerinde etkili olmakta, dünya piyasalarındaki elverişli ekonomik gelişmeler de Türk madenciliğine önemli gelişim fırsatları sunmaktadır. Türk madencilik sektörü geleneksel olarak merkezde, orta-büyük ölçekli kamu kuruluşları ve onların çevresinde, küçük ölçekli özel sektör kuruluşlarından oluşan bir yapıya sahiptir. Ancak yakın zamana kadar devam eden bu yapı son dönemde, başta Eti Maden İşletmelerine bağlı bazı ortaklıkların özelleştirilmesi ve Türkiye Kömür İşletmeleri’ne (TKİ) bağlı işletmelerin bazılarının özelleştirilmek üzere Elektrik Üretim Anonim Şirket’ine devredilmesi sonucunda önemli ölçüde değişmiştir. Bugünkü durum itibarıyla Türk madenciliğinin kurumsal yapısının kamu-özel ayrımı olmaksızın küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluştuğu ifade edilebilir [9,10]. Sanayileşme ve ulusal kalkınma açısından ihmal edilmeyecek bir öneme sahip olan madencilik sektörünün ekonomiye katkısının en önemli göstergesi bu sektörün gayrisafi yurtiçi hasıla içindeki payıdır. Madenciliğin ülkemiz GSYH’deki payı 2009 yılı itibariyle %1,5 civarında olup, bu oran gelişmiş ülkelerdeki oran olan %4 ile kıyaslandığında, üretimimizi arttırmamız gerektiği açıktır [9,10]. 13 Şekil 4.2 : Türkiye Maden Yatakları Haritası [11] 14 Tablo 4.1 : Yıllar itibariyle GSYH içerisindeki madencilik sektör payı [9] GSYH İçinde Madencilik Sektörünün Payı (x1.000TL) Yıllar GSYH Madencilik Üretim Üretim Artış Oranı % Madenciliğin GSYH Payı % 1999 104.595.916 988.954 - 1,14 2000 166.658.021 1.658.124 68 1,14 2001 240.224.083 2.353.927 42 1,17 2002 350.476.089 3.225.992 37 1,05 2003 454.780.659 4.538.250 41 1,07 2004 559.033.026 5.898.572 30 1,20 2005 648.931.712 7.628.517 29 1,43 2006 758.390.785 8.952.359 17 1,44 2007 853.636.236 10.536.592 18 1,23 2008 950.534.251 13.458.457 28 1,37 2009 953.973.862 14.235.361 6 1,49 Sosyal Güvenlik Kurumu 2008 yılı istatistiklerine göre madencilik sektöründe 4.933 iş yerinde 114.962 işçi çalışmaktadır. Sektörde yer alan iş yerlerinin ülkemizdeki toplam 1.170.248 iş yeri sayısı içerisindeki oranı % 0,42; sektörde çalışan sigortalıların ülkemizdeki toplam 8.802.989 sigortalı sayısı içerisindeki oranı % 1,3’tür [9,10]. Türkiye’de üretilen maden ürünleri, inşaat sektöründe ve sanayide hammadde olarak tüketilmekte olup, ülkemiz ekonomisine ciddi katma değer sağlamaktadır. Türkiye, belli zenginlik ve kalitede olan maden kaynaklarını ihraç ederken; sanayisinin gerek duyduğu ve yurt içi kaynaklardan yeterli miktar ve /veya kalitede üretemediği madenleri de ithal etmektedir. Türkiye’nin ihraç ettiği başlıca madenler mermer ve doğal taşlar, bor konsantreleri ve ürünleri, krom, sodyum feldspat, manyezit, bakır, çinko, alçı, barit ve pomza iken ithal edilen önemli madenler arasında kömür, demir, 15 mermer ve doğal taşlar, fosfatlar, bakır, manyezit, potasyum feldspat, krom, kükürt, silis kumu ve grafit sayılmaktadır [9,10]. 4.2 Madencilik Faaliyetlerine Yönelik Yasal Mevzuat Ülkemizde, kömür madenciliğini etkileyen çevreyle ilgili kanun ve yönetmelikler, yürürlüğe giriş tarihine göre aşağıda belirtilmiştir [2]: Orman Kanunu (Kanun No: 6831 Kabul Tarihi: 31 Ağustos 1956) (Değişiklik Kanun No: 4999 Kabul Tarihi: 5.11.2003), Milli Parklar Kanunu (Kanun No 2873: Kabul Tarihi: 09 Ağustos 1983), Çevre Kanunu (Kanun No: 2872 Kabul Tarihi: 9 Ağustos 1983, 11 Ağustos 1983 tarih ve 18132 sayılı Resmî Gazete), Maden Kanunu (Kanun No: 3213 Kabul Tarihi: 4 Haziran 1985) (Değişiklik Kanun No: 5177, Kabul Tarihi: 26 Mayıs 2004), Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği (02.11.1986 tarih ve 19269 sayılı Resmî Gazete), Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği (14.03.1991 tarih ve 20814 sayılı Resmî Gazete), Tehlikeli Kimyasallar Yönetmeliği (11 Temmuz 1993 tarih ve 21634 sayılı Resmî Gazete) (Değişiklik 20 Nisan 2001 / 24379 sayılı Resmî Gazete), Orman Arazilerinin Tahsisi Hakkında Yönetmelik (05 Nisan 1995 tarih ve 22249 sayılı Resmî Gazete), Millî Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu (Kanun No: 4122 Kabul Tarihi: 23 Temmuz 1995 Yayını: 26 Temmuz 1995 tarih ve 22355 sayılı Resmî Gazete), Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği (7 Ağustos 1995 tarih ve 22387 sayılı Resmî Gazete), Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği (7 Şubat 1993 tarih Değişiklik: 6 Haziran 2002 tarih ve 24777 sayılı Resmî Gazete), Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun (Kanun No: 4856 Kabul Tarihi: 1 Mayıs 2003, 8 Mayıs 2003 tarih ve 25002 sayılı Resmî Gazete), 16 Ağaçlandırma Yönetmeliği (09 Ekim 2003 tarih ve 25254 sayılı Resmî Gazete), Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği (18 Mart 2004 tarih ve 25406 sayılı Resmî Gazete), Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği (31 Aralık Cuma 2004 tarih ve 25687 sayılı Resmî Gazete), Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği (31 Mayıs 2005 tarih ve 25831 sayılı Resmî Gazete), Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu (Yayın Tarihi: 19 Temmuz 2005 tarihli Resmî Gazete, Kanun No. 5403, Kabul Tarihi: 3 Temmuz 2005 ). 24 Nisan 1930 tarihinde yürürlüğe giren 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanununa dayanarak çıkarılan Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği'nde (26 Ekim 1983 tarih ve 18203 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir), işletmeler yerleşim alanlarına verebilecekleri zararların önem derecelerine göre 3 gruba ayrılmıştır. Yönetmelikte maden işletmeleri birinci derece sıhhi olmayan tesisler olarak belirtilmiştir. Bu durum, madencilik faaliyetlerinin yerleşim alanlarına yakın olamayacağı, ayrıca işletmeler etrafında Sağlık Koruma kuşağının bulundurulması zorunluluğunu getirmektedir [2]. 8 Eylül 1956 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren, 6831 sayılı Orman Kanununun 16. maddesi, ruhsatname veya imtiyaz almış olanlarla, ruhsatname veya imtiyaz alacakların, işe başlamadan önce çalışma sahalarını, Orman İdaresine bildirmesini ve ormana zarar gelebilecek hallerde orman idaresinin göstereceği tedbirlerin alınmasını mecbur kılmaktadır [2]. 27 Temmuz 1973 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Su Ürünleri Tüzüğü'nün Ek–5. Maddesinde iç sulara ve denizlerdeki istihsal yerlerine dökülmesi yasak olan zararlı maddeler belirtilmektedir. Madencilikle ilgili maddelerin de bulunduğu bu listede ayrıca, denizlerdeki istihsal yerlerine dökülmesi yasak olan zararlı maddelerin sınır değerleri de belirtilmektedir [2]. Ülkemizde ''çevre'' kavramı ilk kez 1982 Anayasası ile gündeme gelmiş ve ardından 11 Ağustos 1983 yılında amacı ''bütün vatandaşların ortak varlığı olan çevrenin korunması, iyileştirilmesi, kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun ve en verimli şekilde kullanılması ve korunması, su, toprak ve hava 17 kirliliğinin önlenmesi, ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginliklerinin korunarak, bugünkü ve gelecek kuşakların sağlık ve yaşam düzeylerinin geliştirilmesi ve güvence altına alınmasını ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleri ile uyumlu olarak sağlamaktır'' olarak açıklanan Çevre Kanunu yürürlüğe girmiştir. Kanunun 28. maddesi (3.3.1988 tarih ve 3416 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile değiştirilen şekli) ise, çevreyi kirleten ve çevreye zarar verenleri, sebep oldukları kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan dolayı kusur şartı aramaksızın sorumlu tutmakta ve meydana getirdikleri zararlardan ötürü, genel hükümlere göre tazminat sorumluluğunun saklı olduğunu belirtmektedir [2,12]. Madenler ise Anayasamızın 168. maddesi kapsamında ele alınmaktadır. Ayrıca amacı madenlerin aranması, işletilmesi, üzerinde hak sahibi olunması ve terk edilmesi ile ilgili esas ve usulleri düzenlemek olan ve 15 Haziran l985 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 3213 sayılı Maden Kanununun 46. maddesi, maden arama dönemi içerisinde, arama sahasının özel mülkiyete ait olması durumunda, arama çalışmaları için irtifak ve/veya irtifak hakkı tesisinin belirli süreler dahilinde Bakanlıktan istenebileceğini belirtmektedir. Ancak, bu süre içerisinde sahaya zarar verilmesi durumunda, adli merciler tarafından tespit edilecek tazminatın ruhsat sahibine ödenmesi gerektiğini belirtmekte ve sahanın kullanılabilir durumda terk edilmesini zorunlu tutmaktadır [2]. Doğrudan ilgili olmasa da 2 Kasım 1986 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Hava Kalitesini Koruma Yönetmeliği kömür üretimini dolaylı olarak etkilemektedir. Yönetmelikte hava kalitesini olumsuz etkileyen emisyon sınırları belirlenmiş, alınması gereken önlemler ile denetim ve yaptırımlar açıklanmıştır. 11 Aralık 1986 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren, Gürültü Kontrol Yönetmeliğinde, gürültü kaynakları belirtilerek, madencilik faaliyetlerinde de kullanılan iş makineleri ve diğer donanımların gürültü seviyeleri ayrı ayrı verilmiştir. Yönetmelik, teknik olarak önlenemeyen gürültü kaynaklarının etkilerini azaltmak amacıyla, çalışanlara koruyucu malzemelerin verilmesini zorunlu tutmaktadır. 4 Ağustos 1988 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde ise, endüstriler üretim tiplerine göre 16 gruba ayrılarak, alıcı ortama verebilecekleri proses atık sularının özellikleri belirtilmiştir. Maden sanayi sektör grubunda, kömür üretim ve nakli, atık sularının alıcı ortama verilmeden 18 önce sağlanması gereken standartlar belirtilmiştir. Bunun yanında, kömür hazırlama tesisleri atık sularının alıcı ortama deşarj standartları da belirtilmiştir [2]. 7 Şubat 1993 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren ÇED Yönetmeliği kamu veya özel sektöre ait kurum, kuruluş ve işletmelerin yatırım kararlarının çevre üzerinde yapabilecekleri tüm etkilerin belirlenmesini, tespit edilen olumsuz etkilerin önlenmesini ya da çevreye zarar vermeyecek şekilde en aza indirilmesini ve alternatiflerin değerlendirilmesini amaçlamaktadır. Faaliyetler yönetmeliği Ek-I ve Ek- III’ de iki gruba ayrılmıştır. Bunlardan Ek-I’de belirtilen faaliyetleri gerçekleştirecek kurum, kuruluş ve kişiler, yönetmeliğinin ekinde verilen ÇED Raporu formatına göre ÇED raporunu, yeterlik belgesi alarak hazırlamak veya bu belgeye sahip kurum, kuruluş ve kişilere hazırlatmakta yükümlü tutulmaktadır. ÇED yönetmeliğinde, kömür madencilik faaliyetleri, her türlü maden çıkarılması ve işletilmesi (metal içerenler veya enerji üretenler) şeklinde yer almaktadır [2]. Ülkemizde mevcut maden kanunlarına göre sadece ön işletme ruhsatlı sahalarda restorasyon (alan onarımı/ rekültivasyon) mecburidir. Bu konu da yeterli birimlerce denetlenmediği için tam olarak yerine getirilmemektedir. İşletme ruhsatlı sahalarda ise restorasyon mecburiyeti yoktur [3]. Bu nedenle ülkemizde yapılan ve yapılmakta olan pek çok madencilik faaliyeti sonrasında alan onarımı yerine getirilmemektedir. Bazı faaliyet sahaları onarım çalışmaları yapılmadan terk edilmektedir [2]. Ülkemizdeki madencilik uygulamalarında bazı eksiklikler ve sorunlar bulunmaktadır. Bunlar hukukî, teknik ve idarî sebepler olarak ayrılabilir. Bunlar kısa şöyle özetlenebilir: Hukuki sebepler: Halen yürürlükte olan Orman, Maden ve Çevre Kanunları ve bu kanunların yönetmeliklerinde de bazı eksiklikler bulunmaktadır. Üst toprağın depolanması hususunda herhangi bir yaptırım bulunmamaktadır. Orman Kanununa göre ormanlık araziler için ağaçlandırma bedeli madencilik faaliyetlerine başlarken işletmeci tarafından peşin olarak Orman İdaresi’ne ödenmektedir. Böylece ağaçlandırma işini Orman İdaresi kendi üstlenmektedir. Özel Ağaçlandırma Yönetmeliğine göre maden işletmecisine faaliyetini tamamladığı sahada özel ağaçlandırma için arazi tahsisi istendiğinde öncelik verilmektedir. 19 Yönetmelikte ayrıca, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, orman kapsamı içinde bulunan bir sahada kapalılık 0,1’den aşağı bulunursa ve hatta çeşitli sebeplerle üzerindeki orman örtüsü (vejetasyonu) tamamen kaldırılmış olsa da bu sahalar yine de orman sahası olarak muhafaza edileceği belirtilmektedir. Yönetmelikte, maden sahalarının ağaçlandırılması ile asli ve odun dışı orman ürünü işleyerek faaliyetlerini sürdüren kurum, kuruluş ve tüzel kişiliklerin ihtiyacı olan hammaddenin karşılanması amacıyla çalışmalarında yapacakları yönetmelikte ağaçlandırma, belirtilen saha erozyon kontrolü, büyüklüğü imar sınırlamaları uygulanmayacağı belirtilmektedir. İdari Sebepler: Orman Bakanlığına bağlı Orman Genel Müdürlüğü (OGM) ve Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü (AGM) teşkilat yapısı maden alanlarına ve madencilik faaliyetlerine göre değil, orman alanlarına ve orman faaliyetlerinin yoğunluğuna göre düzenlenmiştir. Orman İdaresi madencilik faaliyetleri için izin ve irtifak hakkı verdiği bu tür arazileri mali ve teknik yönden takip etmekte zorlanmaktadır [2,13]. Orman İdaresi genellikle arama ve işletme iznini 5 yıllık süre için vermektedir. Bu sürede kontrol ve takip etmektedir. Orman İdaresi orman arazisinin kullanma bedelini her yıl, ağaçlandırma bedelini ise faaliyetler başlarken peşin olarak tahsil etmektedir. Maden işletmeciliği yapılan ve döküm harmanı olarak kullanılan orman arazilerinin ağaçlandırılmasından Orman İdaresi sorumludur. Madencilik faaliyetleri tamamlanıp Orman İdaresine yeniden teslim edilen bu araziler büyük ağaçlandırma faaliyetlerine göre küçük ölçekli kaldığından program önceliğine sahip gözükmemektedir. Sonuç olarak mevcutta bulunan yasalar ve işleyişe göre madencilik faaliyetleri sürdürülmektedir, ve birbiriyle ağaçlandırma entegre olarak faaliyetleri sürmesi birbirinden gerekirken bağımsız ayrı ayrı yürütülmektedir [2,13]. Yeni Maden Kanunu Tasarısı 57. Hükümet döneminde TBMM'ye gelmiş, kamuoyu tarafından "talan yasası" olarak adlandırılan tasarı yoğun tepkiler sonucunda ve erken seçim kararı alındığı için yasalaşmamıştır. Başbakanlığın 07.01.2003 tarihli TBMM Başkanlığı muhatap yazısında da belirtildiği gibi Yeni Maden Kanunu Değişiklik Tasarısı 57. Hükümetin düzenlediği şekliyle aynen kabul edilmiştir [2]. 20 28.05.2003 tarihinde Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunun kabul ettiği ve 5 Haziran 2004 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan ve yürürlüğe giren "Maden Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun" da, 3213 sayılı Maden Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapılmıştır [2]. Ongür (2003), Yeni Maden Kanunu tasarı halinde iken, kanunun bazı maddelerine eleştiriler getirmiştir. Bu eleştirilerin temelinde; önemli sulak alanlarda, mera alanlarında, su havzalarında, milli parklarda madencilik faaliyetlerinin yürütülmesi ile ilgili hususlarda maden mühendislerine karar verme yetkisinin verilmesi; zeytinlik alanlarında yapılacak madencilik çalışmaları sırasında ücreti ödenerek zeytin ağaçlarının kesilmesi bulunmaktadır. En önemli konulardan biri olan ÇED çalışmalarının yapılması hususunda da yalnızca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı sorumlu tutulmuştur. Yeni haliyle kabul edilen kanunda üst toprağın depolanması veya madencilik sonrası onarım faaliyetleri ile ilgili herhangi bir yaptırım getirilmemiştir [2,14]. Yeni Kanunun olumlu yönlerinden bazıları ise; bürokratik işlemlerin biraz daha azaltılması, izin alımında çeşitli kurumlardaki karar süresinin sınırlanması, bazı bayındırlık alanlarında ruhsatların taksiri, ruhsatlarda yapılmak istenen değişikliklerin kolaylaştırılması, kamunun bayındırlık projeleri için yapılacak madencilik işletmelerinden harç alınmaması, işletilmeyen sahalardan akçalı ceza alınması, MTA'nın havza bazında arama yapmasına imkân sağlanması gibi konular sayılabilir [2,14]. 21 5. MADEN İŞLETME METODLARI VE ÇEVRESEL ETKİSİ Çevre, bütün canlıların yaşam boyu ilişki ve etkileşim içinde bulunduğu sosyal, fiziksel ve kültürel ortamlar bütünüdür. Ülkemiz önemli doğal kaynaklara sahip olup, dinamik nüfusuyla da her geçen gün gelişmişlik düzeyini artırmaktadır. Hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevre koşullarını tehlikeye atmaksızın çevresel değerleri güvence altına almak, kalkınmanın bir gereğini oluşturmaktadır. Çevre kirliliği, eski zamanlardan günümüze kadar gelmiş ve her dönemde en önemli sorun olarak kabul edilmiştir. Çevre sorunları evrensel sorunlar olup, tek başlarına ele alınmamaları gerekmektedir. Bu sorunlara yol açan başlıca sebep olumsuz insan davranışlarıdır. Kaynakların yanlış kullanılması, çarpık kentleşme gibi sorunlar, çevrede büyük bir tahribata yol açmaktadır. Madenler, ülkelerin doğal kaynaklarından biridir. Ülkelerin, tüketim miktarlarının artmasıyla birlikte madenlerin işletilmesi de kaçınılmaz olmuştur. Bununla beraber, madenler işletilirken, yoğun olarak arazi bozulmalarına ve doğal çevrenin tahrip olmasına neden olmaktadırlar. Faaliyetlerin yapıldığı alanlarda ve özellikle açık işletme yöntemi ile çalışılan sahalarda, çalışmalar bittikten sonra topografya, jeolojik yapı, röliyef, su rejimi, iklim ve peyzaj tamamen değişmekte ve bitki örtüsünün de tahrip olmasına neden olmaktadır. Günümüzde çevre bilincinin artması ve madencilik sektörünün ortaya çıkardığı tahribatın farkına varılması ve bu hammaddelerin tükenmesini önlemek amacıyla yapılan bilinçli toplumsal hareketlerle, bu problemlere çeşitli çözüm yolları aranmakta ve tedbirler alınmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma politikaları doğrultusunda doğal çevrenin korunumu için Çevre Kanunu çıkarılmıştır. Türkiye’de madencilik faaliyetleri Çevre Kanunu ve bu kanuna istinaden çıkarılmış diğer yönetmeliklere uyularak gerçekleştirilmektedir [9,10]. Çevresel Etki Değerlendirmesi, çevreye büyük ölçüde etkileri olabilecek projelerin tüm uygulama aşamalarında, bu etkilerin ve önlemlerinin izlenmesi ve değerlendirilmesi sürecidir ve bugün bütün dünyada çevre yönetiminin en üst 22 seviyesi olarak görülmektedir. Ülkemizde de yasal bir statüye oturtulmuş ve uygulamaya geçmiştir. Ayrıca ülkemizce taraf olunmuş çok sayıda sözleşme, protokol ve anlaşma bulunmaktadır. Kyoto Protokolü, ozon tabakasını incelten maddelere dair Montreal Protokolü, Cartagena Biyogüvenlik Protokolü bunların bazılarıdır [9,10]. Madencilik faaliyetleri sonucu iki tür çevre bozulması söz konusudur. Bunlar doğrudan bozulma ve dolaylı bozulmadır. Doğrudan Bozulma, maden ocakları çalışma sahalarındaki örtü ve atık yığınları ile madencilik binalarının inşa edildiği diğer alanlardaki toprak ve bitki örtüsünün yok edilmesi sonucu meydana gelirken dolaylı bozulma, eski maden hafriyat yerleri, örtü ve atık yığınları, maden binaları ile mineral zenginleştirme tesislerinin bulunduğu yerlerde toprak yapısı, su ilişkileri, kimyasal özellikler, toprak ve bitki örtüsü, yerel iklim, insan ve hayvan sağlığının değişime uğraması gibi olaylar olarak görülebilir [7]. 5.1 Madencilikte İşletme Metodları Toprak ve çevre bozulmasının karakteri, madencilik yapılan bölgenin tabiatına ve uygulanılan madencilik metodlarına bağlıdır. Maden işletmelerinde çok çeşitli metodlar kullanılmasına rağmen, bu metodlar genel olarak iki ana başlık altında incelenmektedir [7]. 5.1.1 Açık maden işletmeleri İnsanoğlunun her eylemi, çevresinde bir değişime yol açmaktadır. Eylemleri belli bir noktada yoğunlaştırarak büyük çaplı üretimlerin gerçekleştirildiği endüstriyel faaliyetlerin çevreye olan etkisi ise, diğer ekonomik faaliyetlere oranla daha büyük olmaktadır. Sonuçta, endüstrileşme beraberinde konfor, refah, gelişme ve toplumsal zenginleşme getirirken, diğer taraftan çevresel sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır [2,15]. 20. yy öncesinde görülen madencilik faaliyetleri genellikle dar kapsamlarda olduğu için bunların çevresel etkileri insanların dikkatini çok fazla çekmemiş ya da az yoğunlukta uygulandığından pek önemsenmemiş olabilir. Açık ocak madencilik yönteminde faaliyetler; Bitki örtüsü ve üst toprağı kaldırarak yüzeyi hazırlamak, Kaya tabakalarını kırmak veya patlayıcılar yardımıyla parçalamak, 23 Örtü tabakasını yükleyerek araziden uzaklaştırmak, Madeni çıkartarak araziden uzaklaştırmak olarak sıralanabilir [17]. Şekil 5.1’te açık maden işletmelerine örnekler gösterilmiştir. Şekil 5.1 : Açık maden örneği Jeolojik yapı, röliyef ve su rejimindeki doğrudan değişiklikler açık maden işletmelerinde çok daha belirgindir. Bu tür işletmelerde çok miktarda toprak çıkarılarak dış kısma yığılır. Hafriyat yerlerini çoğu zaman su basar ve dışarıya yığılan topraklar çok geniş alanları kaplar. Aynı zamanda tarım ve orman alanları da engellenmiş olur. Açık işletmelerin zararlı etkilerinin boyutu; jeolojik yapıya, hidrolojik özelliklere, ocak alanı ve derinliğine, mevcut toprak, bitki örtüsü ve iklim şartlarına bağlıdır. Dış kısımdaki yüksek yığınlar, toprak ve bitki örtüsünü önemli ölçüde bozarlar. Yığınlarda toplanan kayaçlar bozulmaya fazlasıyla direnç gösterirler ve bitki örtüsüne zehirli bileşikler verebilirler. İşletme sonrası hafriyat yerleri, derinlikleri, eğimlerin dikliği ve kayalık olması, su erozyonu ve su basması gibi sebeplerden dolayı, bu alanların yeniden kullanılmaları çok güçtür [7]. Açık işletme yöntemi sırasında toprak bitki örtüsü, alt ve üst toprak katmanları sırasıyla kaldırılmalı, Şekil 5.2’de görüldüğü gibi bu işlem yapılırken verimli üst toprak depolanmalıdır Madencilik faaliyeti bittikten sonra bu katmanın yeniden oluşabilmesi bütün şartlar elverişli olsa bile çok zaman alır. Madencilik sonrasında tahrip olmuş alanlara çevredeki topraklardan mikroorganizma aşılamakla organik madde oluşumu sağlanabilir [2,17]. 24 Şekil 5.2: Bitki örtüsü, alt-üst toprak ve kömür [18] Şekil 5.2’de görüldüğü gibi açık işletme kömür damarları yüzeye yakınsa yapılır ve üretime üzerindeki örtü tabakası kaldırılarak başlanır. Bu nedenle arazi daha fazla bozulur. Halk dilinde bozulmuş arazi terimi; arazi görünümünün iyi olmaması ve bakımsız olarak bırakılmış olmasını belirtir. Yasal terminolojide ise; iyileştirme teknikleri uygulanmadan yararlı kullanımlara olanak sağlamayan endüstri ya da diğer gelişmeler sonucu zarar görmüş araziler olarak tanımlanır. Bu tanıma doğal yollarla zarar görmüş araziler girmez [2,12]. Şekil 5.3 : Kömür damarları ve örtü tabakası [19] 25 Çevrenin ve ekosistemin korunması açısından madencilik faaliyetlerinin çevre üzerindeki etkilerinin en aza indirgenmesi veya tamamen ortadan kaldırılması, peyzaj onarım çalışmalarının ilk aşaması olan alan kullanım plânlaması ile sağlanır ve bu plânlama öncelikle devlet ekonomisine katkı sağlamakta, bunun yanında çevre korunmasında da en üst düzey madencilik çalışmasıyla ve ilerde yapılacak çevre düzenlemesi ve iyileştirmesi çalışmalarına da yardımcı olacak şekilde yürütülmektedir [2,3]. Alan kullanım plânlaması, bir alanın değişik faktörler yönünden irdelenip önerilen kullanımlara uygunluğunun araştırılmasıdır. Her alan için uygun bir kullanım, her kullanım için uygun bir alan bulunabileceği ilkesinin çift taraflı işletilip geliştirilmesine olanak sağlayacak plânlamalar dizisidir. Bu tip plânlamalar çevre değerlerini koruyarak ya da zararlanmayı en aza indirerek kaynaklardan optimum düzeyde yararlanmayı sağlar [2,20]. Doğayı ve üzerinde yaşayıp kazanç sağladığımız arazileri koruyabilmek, mevcut potansiyelinden en üst düzeyde yararlanabilmek, geliştirerek ileriki kuşakların yararlanmasına sunabilmek ancak birbiri ile çelişmeyen kullanım seçeneklerini irdeleyip araştırarak, bir plâna dayalı olarak uygulamak sürekli bakım ve denetimi sağlamakla mümkün olabilir [2,20]. İşletme alanı yaratmak veya mevcut alanı genişletmek için yerli nüfusu bir başka yere nakletmek gereği veya bu nüfusun bazen ocak yakınındaki arazilerde yaşama zorunluluğu insan sağlığı ve sosyal açıdan da oldukça güçlük yaratmaktadır [2]. Madencilik faaliyeti sırasında işletmenin yapılacağı alanda yol, nehir ve akarsu güzergâhlarının değiştirilmesinin gerektiği durumlarda, alandaki doğal yapının bozulması söz konusu olacaktır [2]. İşletme faaliyeti sırasında doğal bitki örtüsünün ve yaban hayatı için gerekli ortamın yok edilmesi; açık ocağı kuru tutmak için su seviyesinin düşürülmesi sonucu geniş bir alana yayılı bitki örtüsünün susuz kalması gibi sorunlar açık ocak işletmeciliği sırasında ortaya çıkmaktadır [2,21] Kazı ve nakliyat çalışmaları esnasında çıkan tozun meydana getirdiği kirlilik çevreyi etkilemekte ve insan sağlığını da tehdit etmektedir. Arazinin doğal görünümünün büyük ölçüde bozulması (topoğrafyanın değişimi) açık ocak işletmeciliğinin en büyük etkilerinin başında gelmektedir. Bu işlem sırasında rekültivasyon yapılmadığı 26 takdirde verimli üst toprağın kaybedilmesi söz konusudur. İşletme sırasında sahadaki drenaj nedeniyle yeryüzü su kaynakları kirlenebilecektir [2]. Yerleşim merkezlerine yakın alanlarda dekapaj ve üretim sırasında zaman zaman yapılan patlatmaların ve iş makinelerinin oluşturduğu toz, gürültü ve titreşimlerin etkisi ile açık ocak su seviyesinin düşmesi ve buna bağlı olarak önlem alınmadığı durumlarda ocak yakınlarındaki tarım arazilerinde oluşan verim kaybı açık ocak işletmeciliğinin zararlarındandır [2,15]. Açık ocak madenciliği sırasında cevherinin bulunduğu alan tespit edildikten sonra arazideki bitki örtüsü (maki, zeytinlik, orman vb.) kesilip temizlenmekte, verimli üst toprak tabakası iş makineleriyle kazılarak başka bir alana depolanmaktadır (Şekil 5.4). Genellikle bu işlem sırasında üst toprak katmanları (A, B, C horizonları) ayrı işlemlere tabi tutulmadan diğer malzemelerle (taş, kaya, kömür parçaları) birlikte depolanmaktadır. Bunun sonucunda da verimli toprak kaybolmakta ve arazide yeniden verimli toprak tabakası oluşması uzun yıllar sürmektedir [2,13]. Şekil 5.4 : Toprağın örtü tabakasının kazılıp başka yere taşınması [19] Madencilik faaliyetleri sırasında araziye verilen zararı en aza indirebilmek ve toprağı bir sonraki kullanıma hazırlamak için iyi bir işletme tasarımı ve uygulaması gerekmektedir. Söz konusu çalışmalar üretim süreci ile aynı zamanda plânlanmalı ve sürdürülmelidir. Geri kazanma ancak o zaman daha ekonomik ve az zaman kaybıyla gerçekleşir. Madencilik faaliyetleri sırasında uygulanan yöntem her ne olursa olsun olumsuz etkisi bilinmekle birlikte, açık ocak madenciliğinin yeraltı madenciliğine göre çevreye verdiği zarar ve olumsuz çevresel ve görsel etkinin daha fazla olduğu da belirlenmiştir [1,2]. Açık ocak madenciliğinden kaynaklanan toprak kayıpları ile bitki örtüsü ve topoğrafyadaki değişimler; ekolojik dengenin bozulması, görsel kirlenme, verimlilik 27 düşüşü, erozyon gibi olumsuz etkilere neden olmaktadır. Açık ocak işletmelerinin daha arama aşamasından başlayarak, kullanım aşamasına varıncaya kadar olan tüm adımlarında çevreyi yerel ve bölgesel olabildiği gibi bazen de tüm dünyayı etkileyebilecek şekilde etkileri olabilmektedir. Giderek artan onarım ve geri kazanım talepleri ve yapılan çalışmaların büyüklükleri karşısında önceden bir plânlama yapılması zorunlu hale gelmiştir. Plânlamaya konu olan bu çalışmalar, üretim faaliyetleri sırasında ve sonrasında yapılması gereken işlemleri kapsamaktadır. Peyzaj onarımının temel hedefi bozulan arazilerin yeniden kullanılabilir duruma getirilmesi, etkilenen alanın ekolojik ve ekonomik değerine mümkün olduğunca geri döndürmek olduğundan, onarım plânlamasının arazi kullanım plânlaması ile yakın ilişkisi bulunmaktadır [2,22]. Geri kazanım sırasında işin teknik ve ekonomik verimliliği ile birlikte doğal ve kültürel faktörlerin de dikkate alınması gerekir. Onarımda asıl amaç üretimi en yüksek seviyeye getirmek ve çevre kalitesinin korunması ile birlikte peyzaj onarım plânlamasının da yapılmasıdır [2,23]. Bir açık ocak plânlaması ancak onarım plânlamasını da içermesi durumunda, tamamlanmış bir plânlama olarak nitelenmektedir. Genel anlamda bir açık ocak plânlamasında onarıma dönük aşamalar aşağıdaki gibi sıralanabilir: Madencilik öncesi koşulların belirlenmesi, Madencilik faaliyetlerinden etkilenecek grupların istek ve ihtiyaçları ile uyumlu olarak, bölgenin madencilik sonrası gereksinimlerinin değerlendirilmesi ve karara bağlanması, Hedefe ulaşabilmek için, alternatif madencilik ve peyzaj onarım plânlarının incelenmesi, Teknik, ekonomik ve sosyal koşullara uygun madencilik, onarım ve alan kullanım plânlarının geliştirilmesidir [2,22]. Plânlama aşamasında çok çeşitli meslek disiplinleri bir araya gelmelidir. Peyzaj onarımı sağlamada meslekler arası işbirliği çok önemlidir. Devlet kademesinde yetkilileri ve yasaları da plânlama sürecine katarak bir çalışma yapılmalıdır. Devlet ile birlikte mühendisler, peyzaj mimarları, toprak bilimciler, sosyal bilimciler, ekoloji konusunda uzman profesyonellerden oluşan bir plânlama grubu bir arada çalışmalıdır [2,24]. Şekil 5.5’te açık ocak işletmecilik faaliyeti yapılan bir alanın genel görünümü 28 görülmektedir. Bir tarafta işletmesi bitip, onarımı yapılan arazi; bir tarafta halen işletme faaliyeti sürdürülen alan; diğer tarafta ise henüz faaliyete başlanmamış, doğal bitki örtüsüne sahip arazi görülmektedir. Şekil 5.5 : Açık ocak madenciliği çalışması [25] 5.1.2 Yeraltı (Kapalı) maden işletmeleri Yeraltı madenciliği maden yatağının üzerindeki örtü tabakasının çok kalın olduğu durumlarda uygulanan bir yöntemdir. Hangi yöntem uygulanırsa uygulansın madenciliğin temel hedefi yer kabuğunun farklı katmanlarında bulunan madenin yeryüzüne çıkarılmasıdır. Yeraltı madenciliğinde madenin bulunduğu alan tespit edilip yerin altında galeriler açılarak faaliyet sürerken, açık ocak işletmelerde alanın katman katman kazılmasıyla faaliyet sürdürülmektedir. Buradan da anlaşılabileceği gibi açık ocak işletmeler yörenin doğal ve ekolojik yapısını, peyzajı, doğal hayatı, habitatı tahrip etmektedir [2]. Şekil 5.6’da kapalı maden ocakları gösterilmiştir. Şekil 5.6 : Kapalı maden ocakları 29 Yeraltı madencilik faaliyetleri sırasında bozulan sahalar, genellikle, geniş alanlar kaplamaz. Bu nedenle bu tür sahalar için madencilik sonrası arazi kullanımı ile ilgili düzenleme ve iyileştirme çalışmaları da gündeme gelmez [2,22]. Açık işletmelere göre yeraltı maden işletmeciliği çok daha pahalı ve zor olmasına rağmen, madenin cinsine ve bulunduğu derinliğe bağlı olarak uygulanan bir metod olup, bu tür metodla yapılan maden işletmeciliği büyük miktarlarda arazi bozulmalarına sebep olabilmektedir. Yeraltı madenciliğinin doğrudan değişiklikleri atık yığınları ve pasalarla olduğu gibi üretim ve işletme tesisleri tarafından da meydana gelmektedir. Röliyef su rejimi, ekolojik ve ekonomik şartlardaki en büyük bozulmalar, çökmüş ocaklarda görülmektedir. Bu tür maden işletmelerinde kayaçların birkaç metreye varan yatay veya dikey hareketleri meydana gelebilir. Bu durum ise, sel basması veya toprağın dağılmasına neden olur. Etkilenen maden alanları tümüyle iyileştirilemez hale gelerek kullanım değeri düşer. Toprak çöküntüleri ve kaymalar ayrıca hizmet binaları, yer altı ve yerüstündeki tesislerin tamamı için tehlike kaynağı oluştururlar [7]. 30 6. MADEN CEVHERLERİ VE ÇEVRESEL ETKİLERİ Bu bölümde enerji kaynağı olarak kullanılan madenlerin çıkartılmasındaki çevresel etkiler incelenecektir. 6.1 Kömür Cevherinin Çevreye Etkisi Kömür, değişik oranlarda organik ve inorganik bileşenler içeren tortul bir kayaçtır. Kömürün ana bileşeni hidrokarbonlardır; bu nedenle, oluşumu karbon çevrimine çok bağlıdır. Kömürleşme, bir bitkisel deponun fiziksel, kimyasal ve biyokimyasal değişimlere uğrayarak karbonca zengin oksijence fakir hidrokarbonlara dönüşmesidir. Turba, bir kömür olmamakla birlikte kömür oluşumunun ilk evresini oluşturmaktadır. Kömürleşme süreci ise bunu takip etmektedir. Kömürleşme sürecinin, yumuşak linyit, sert linyit, taşkömürü ve antrasit kademelerini geçtikten sonra grafitte sonuçlandığı kabul edilir. Kömürün kullanılabilir enerjiye dönüştürülmesi; üretim, hazırlama, taşıma, depolama ve yakma gibi çeşitli süreçleri içerir. Bu süreçlerin hepsinde, çevre, az veya çok, olumsuz yönde etkilenmektedir. Rezervi en yüksek fosil enerji kaynağımız olan kömür, günümüz koşullarında ve kısa vadede vazgeçemeyeceğimiz bir enerji kaynağı durumundadır. Bu nedenle, enerji üretimi amacıyla kömür kullanımı ile ilgili kararlar alınırken, geniş kapsamlı bir çevre analizinin yapılması gerekmektedir [26]. Çevreyi korumak, kirlenmesini önlemek, büyük harcamalar gerekmektedir. Ancak, zamanında alınmayan tedbirlerin ileride yaratacağı sorunların giderilmesi çok daha pahalıya mal olacaktır [26]. 6.1.1 Kömür üretimi sirasinda çevreye olan etkiler Maden yatakları belirli bölgelerde oluştuğu için madencilik faaliyetleri için bölge seçimi veya önceden planlama yapılması söz konusu değildir. Maden yatakları genellikle yerleşim yerleri dışında ve nispeten bozulmamış doğada bulunurlar. Önceki nesiller için madencilik faaliyetleri ile topraktan elde edilen zenginlik ilerleme ve daha iyi bir geleceğin göstergesi olarak gurur verici bir durum ifade 31 etmekteydi. Günümüzde ise bir çok kişi tarafından yaşanılan çevrenin bozulması, kirletilmesi anlamına gelmektedir [26]. Kömür madeninin, açık ocak veya yer altı üretim yöntemleriyle üretilmesi sırasında meydana gelen başlıca çevre problemleri [26]; •Arazinin bozulması •Çevredeki manzaranın bozulması •Su kaynaklarının zarar görmesi •Tarım ve orman arazilerinin zarar görmesi •Gürültü kirliliği ve toz oluşumu •Erozyon ve toprak kayması •Arazide meydana gelebilecek göçük ve çökmeler ile patlamaların yarattığı sarsıntılar 6.1.2 Kömürün açık ocak madenciliği ile üretimi sırasında çevreye olan etkileri Kömür damarları yüzeye yakınsa ve örtü tabakaları da gerekli koşulları sağlıyorsa, üretim, yüzey madenciliği yani açık işletme ile yapılır. Üretime, çıkarılacak maden üzerindeki örtü tabakası kaldırılarak başlanır. Bu nedenle, arazi, yer altı madenciliğine oranla daha fazla bozulur ve doğal manzara yok olur. Şekil 6.1, doğal manzaranın bozulmasına bir örnek olarak gösterilmiştir. Şekil 6.1 : Madenciliğin çevresel etkileri 32 Açık işletme madenciliğinden kaynaklanan toprak kayıpları ile, bitki örtüsü ve topoğrafyadaki değişimler, ekolojik dengenin bozulması, görsel kirlenme, verimlilik düşüşü, erozyon gibi olumsuz etkilere neden olmaktadır. Ancak, meydana gelen bu olumsuzlukları, bozulan arazilerin yeniden düzenlenmesi ve iyileştirilmesi çalışmaları ile ortadan kaldırmak olasıdır. Bozulan arazilerin ekolojik ve ekonomik değerlerinin mümkün olduğu ölçüde geri kazanılmasını hedefleyen iyileştirme çalışmalarının başlıcaları [26]. Sığ hafriyat yerleri su ile doldurularak balık üretimine uygun hale getirilebilir; derin olanlar ise su tutma amacı ile kullanılabilir. Döküm sahaları ile kuru hafriyat alanları, çıkarılmış olan hafriyat ve örtü tabakasını da kullanmak suretiyle, tarım ve ormancılık amacı ile iyileştirilebilir. Ormancılık, daha çok, besleyici maddesi zayıf ve geçirgen topraklar için uygundur. Madencilik alanları ayrıca; konut yapımı, spor alanı, yeşil alan gibi amaçlarla da kullanılabilir. Şekil 6.2 ve Şekil 6.3’de tekrar kullanım gösterilmiştir [26]. Şekil 6.2 : Eski maden ocaklarının göl ve orman olarak değerlendirilmesi Şekil 6.3 : Eski maden ocaklarının havaalanı ve spor alanı olarak değerlendirilmesi 33 Açık ocak işletmelerinin en önemli sorunlarından birisi de, kaçak toz oluşumudur. Bu sorunu en düşük seviyede tutmak için kullanılan en pratik yöntem, maden sahasının ve yolların sık sık sulanmasıdır. Üretim sırasında oluşan tozu bastırmak, basınçlı su kullanarak kazı yapmak ve hidrolik yöntemle kömürün nakli gibi çeşitli amaçlarla, büyük miktarlarda su kullanımı söz konusudur. Kullanılmış atık su; askıda katıları, demir bileşiklerini, klorürleri, sülfatları ve eser elementleri içerdiğinden ve genellikle asidik karakterde olduğundan, çevre suların kalitesinin bozulmasına neden olmaktadır. Suda yasayan canlılar ile çevredeki bitki örtüsü, üretim atık suyunun olumsuz etkileri nedeniyle yok olabilmektedir [26]. Kömürün yüzey madenciliği ile çıkarılması için kullanılan büyük kapasiteli makineler yakın çevreyi rahatsız edebilecek ölçüde gürültü çıkarmaktadır. Bunun yanı sıra, üretim sırasında gerçekleştirilen patlatma ve öğütme işlemleri de, gürültü kirliliği yaratmaktadır. 6.1.3 Kömürün yer altı madenciliği ile üretimi sırasında çevreye olan etkiler Kömürün, yeraltı üretim yöntemleri uygulanarak çıkarılması sırasında meydana gelen olumsuz etkilerin başında, çevrede göçük ve çatlakların oluşumu gelmektedir. Ayrıca, atık maden suları, gürültü ve toz oluşumu da diğer kirlilik kaynaklarıdır. Yer altı madenciliğinde meydana gelen göçük ve çökmenin büyüklüğü veya şiddeti, maden oyuğunun büyüklüğüne ve yeryüzü tabakasının dayanıklılık karakteristiğine bağlı olarak değişir. Çökme problemleri genellikle, madencilik sonrası destek sistemleri ve kömür bariyerlerinin zayıflaması sonucu meydana gelmektedir. Aşağıda sıralanan birbiri ile ilişkili faktörler çöküntünün nasıl, nerede ve ne zaman olacağını belirlemektedir [26]. Kömür madeninin kalınlığı; Destek sütunlarının ve galerilerin dağılımı, şekli ve boyutu Çıkarılan kömürün yüzdesi Maden üzerindeki örtü tabakasının kalınlığı ve fiziksel karakteristikleri Madencilikte kullanılan yöntem Madenin kuru veya su basmış durumu Örtü tabakasının gerçek veya potansiyel çatlama derecesi ve seviyesi 34 Örtü tabakasının minerolojik özellikleri (örn. killi mineraller su ile karşılaştığında şişer, kükürtlü mineraller oksijen ve nem varlığında kimyasal ve fiziksel olarak değişir.) Yer altından kömürü çıkarmak amacıyla kazı yapılan alan, derinliğe oranla küçükse, üst katmanlarda meydana gelen göçük ve çökmeler yer yüzeyine kadar ulaşmamaktadır. 300 m derinlikte bulunan, 1.5 m kalınlığındaki bir kömür damarının, 250 m uzunluğundaki bir kısmında üretim yapılması, yüzeyde 1.2 metrelik bir çökmeye neden olurken; bu üretimin 600 m derinlikte gerçekleştirilmesi, sadece 0.6 metrelik bir çökmeye neden olmaktadır. Çökme olayının gerçekleştiği zaman aralığı da, damarın bulunduğu derinliğe bağlıdır; çökme hızı, üretim yapılan ayağın uzunluğundan ve üretim hızından etkilenmektedir. Yüzeydeki çökme, genellikle, damarın bulunduğu derinliğin yarısı kadar bir uzunlukta kömür üretildiğinde başlar ve üretim alanından, yine derinliğin yarısı kadar bir mesafe uzaklaşılana kadar devam eder. Yer altı madenciliği ile üretim yapılırken, kömürün yanı sıra, farklı boyutlarda kayaç parçaları da yeryüzüne taşınmaktadır. İnsan gücü ile üretim yapılan madenlerde, bu atığın çoğu yer altında kalmakta ve sorun yaratmamaktadır. Ancak, makine ile üretim yapılması durumunda çok fazla atık oluşumu söz konusudur ve bu atıkların toplandığı alanlar, toprak kaybına ve çevre kirliliğine neden olmaktadır [26]. Üretim sırasında kullanılan su, önemli ölçüde asidik atık su oluşturarak su kirliliğine neden olmaktadır. Bu yöntemle üretilen her bir ton kömür için, yaklaşık 3 ton asidik ocak suyu oluşmaktadır [26]. Kömür üretiminin yaygın bir hava kirliliği kaynağı da tozdur. Toz oluşumu, genellikle, delik delme, patlayıcı madde kullanımı, yükleme, taşıma, harmanlama, depolama ve tüketim alanlarına ulaştırma aşamalarında oluşmaktadır. Ayrıca, üretim sırasında, kömürün kendiliğinden tutuşması sonucu, çeşitli gazlar atmosfere yayılarak hava kirliliğine neden olmaktadır. Kömürün üretimi, hazırlanması ve taşınması sırasında toz oluşumu, özellikle kuru ve rüzgarlı havalarda önemli sorunlar yaratmaktadır. Bu, geçici bir kirliliktir ve oluşumunu engellemek için aşağıda özetlenen önlemlerin alınması gerekmektedir [26]; Kömürün taşındığı yolları stabilize etmek 35 Açık yüzeyleri mekanik olarak süpürerek, küçük boyutlu taneciklerin birikimini önlemek Su kullanarak, birikimleri ve ve yüzeyleri ıslatmak Toz bastırıcı sprey kullanmak, taşıma ve transfer noktalarını kapatmak Maden sahasının etrafını yeşillendirerek rüzgarı engellemek Ayrıca, kömürün, güç santrallerine demir yolu ile taşınması için gerekli tren yolları, toprak kaybına neden olurken; kara yolu ile tüketim alanlarına taşımada yararlanılan motorlu taşıtlar ise hava kirliliği yaratan egzoz gazları yaymaktadır. Son yıllarda çevre koruma ve kaynak yönetimi ile ilgili kanunlar klasik madencilik faaliyetleri ile ilgili bir çok değişimi ve prosedürü de beraberinde getirmiştir. Bunlar [26]; Çevresel etki değerlendirme yapılması ve halkın gereksinimlerinin dikkate alınması Kaynak yönetimi ve arazi kullanımının planlanması Madencilik sonrası arazi reklamasyon ve rehabilitasyon çalışmalarının yapılması 6.1.4 Kömür hazırlama işlemleri sırasında çevreye olan etkiler Ocaklardan çıkarılan kömürün bir kısmı doğrudan tüketiciye iletilirken, bir kısmı da kömür hazırlama işlemlerine tabi tutulmaktadır. Çeşitli tüketim alanlarında kullanılan kömürün, belirli bazı özelliklere sahip olması gerekmektedir. Bu özelliklere örnek olarak; maksimum ve minimum tane boyutu, kül, kükürt ve nem içeriği, ısıl değeri, uçucu madde içeriği ile koklaşma yeteneği verilebilir. Kömür hazırlama, ocaktan çıkarılmış kömürden, istenilen özelliklere sahip ürün elde etmek üzere yapılan işlemlerin tümünü kapsar. Kömürde bulunan en önemli safsızlıklar; inorganik maddeler, kükürt ve nemdir. İnorganik maddeleri kömürden ayırmakla, kömürün bıraktığı kül miktarı azaltılarak yanabilir kısımın oranı yükseltilmiş olmaktadır [26]. Kömür hazırlama işlemleri sırasında, istenen tane boyutunu elde etmek amacıyla uygulanan, kırma ve öğütme işlemleri sonucunda, önemli ölçüde toz oluşumu nedeniyle, hava kirliliği meydana gelmektedir. Kömür yıkama işlemleri, büyük miktarlarda su gerektirmektedir; örneğin, bir ton kömürün yıkanabilmesi için 36 yaklaşık 7500 litre su kullanılmaktadır. Yıkama işlemi sonunda oluşan ve tanecik boyutu küçük katıları içeren atık sular en önemli kirleticidir. Bu atık suların katı içeriği düşük (%3-10), hacmi oldukça yüksek (~1400 m3/h) olduğundan ekonomik ve güvenli bertaraf için öncelikle derişikleştirilir. Katı derişimi ~ %30-45 olduktan sonra uygun depolarda toplanır. Bu depoların çevre sularına herhangi bir kaçak ya da sızıntı olmayacak şekilde inşa edilmesi çok önemlidir [26]. Depo tamamen kuru atıkla dolduğu zaman bu atıklar alınıp son depolama alanına gönderilir ve toprak tabakası ile örtülerek çeşitli amaçlarla kullanılır. Bu yöntemin maliyeti 1 ton kuru atık için yaklaşık £1.2’dur. Kömür yıkama tesislerindeki su giderme ünitelerinden çıkan katı atığın kömür üretimi sonucu oluşan boşluklarda depolanması da söz konusudur. Böylece hem yüzeyde atık depolama sorunu çözülmüş hem de problemlerin önüne geçilmiş olur. Yıkama işleme sonucu oluşan ve yığınlar halinde biriktirilen katı atıklar, eğer maden ocağına geri döndürülmezlerse kendiliğinden tutuşabilir ve uzun süre yanarak, hava kirliliğine neden olabilir. Ayrıca, yağmur suları, bu yığınların tuz ve asit içeriklerini çözerek çevre sularının kirlenmesine neden olur [26]. 6.2 Petrol Üretiminin Çevreye Etkisi Petrol sözcüğü latince petra (taş) ile oleum (yağ) sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur. Ham petrol yüzlerce farklı hidrokarbondan oluşmuş kompleks bir karışıma sahiptir. Hidrokarbonlar dışında, çok az miktarlarda azot, kükürt, oksijen ve eser miktarda metalleri de içermektedir. Petrol ilk kez Amerika’da aydınlanma amacı ile 1850’li yıllarda kullanılmaya başlanmıştır. Büyük miktarda petrol üretimini sağlayan ilk petrol kuyusu yine Amerika’da (Pennsylvania) 1859 yılında açılmıştır. Ancak, petrolün yakıt olarak kullanımının hızla artması ve petrol endüstrisinin hızla gelişmesi, 20. yüzyılın başlarında içten yanmalı motorların geliştirilmesi sonucu olmuştur. Petrol ürünlerinin kullanımının çevre kirliliğine neden olmasının yanı sıra, ham petrolün ve ürünlerinin üretimi, taşınması ve depolanması sırasında da kirlenme olmaktadır [26]. Petrole olan ihtiyacın giderek artması, daha fazla arama ve üretim çalışması yapılmasını gündeme getirmektedir. Ancak, petrol arama ve üretim çalışmaları, 37 ekonomiye olan olumlu katkıları yanında doğal çevre üzerinde olumsuz etkileri nedeniyle birçok sorunların kaynağı durumundadır. Petrolün bulunmasından tüketime sunulmasına değin geçen süreç; arama, üretim, taşıma, depolama ve rafinasyon işlemlerini içermektedir. Tüm bu işlemler sırasında; değişik kimyasal maddeler ve tekniklerin kullanılması sonucunda katı, sıvı ve gaz atıklar üretilmektedir. Petrol; kara ve deniz sedimanları içinde bulunur. Genellikle gözenekli, geçirgen katmanlarda toplanmıştır ve bu kesim geçirimsiz bir katman ile kaplanmıştır [26]. Şekil 6.4 : Petrolün doğada bulunuş şekli 6.2.1 Petrol arama ve çevreye olan etkileri Petrol arama çalışmaları; petrol kaynaklarının varlığını belirlemek amacıyla, jeofizik yöntemlerin kullanılmasından, arama kuyusu açılmasına kadar olan süreci içerir. Bu süreç içerisinde özellikle sondaj çalışmaları sonucu önemli ölçüde • katı (kayaç kesintileri ve kırıntıları) ve • sıvı (sondaj sıvısı) atıklar ortaya çıkmaktadır. Şekil 6.5’te sondaj çalışmasının şematik gösterimi verilmiştir. 38 Şekil 6.5 : Sondaj çalışması [26]. Sondaj sıvılarının temel görevleri; sondaj kesintilerini yüzeye taşımak, formasyon basınçlarını kontrol etmek, matkabı soğutmak kuyunun stabilitesini sağlamak ve geçilen formasyonla ilgili maksimum bilgiyi sağlamaktır. Sondaj sıvıları genellikle tatlı ve tuzlu su bazlı, petrol bazlı veya polimer bazlı olarak hazırlanırlar; ayrıca, sıvının gerekli fiziksel özelliklere sahip olması için barit, bentonit, kostik soda, kromlignosülfonat, değişik tuzlar (KCl, CaCl2 vb.,) gibi katkı maddeleri kullanılır [26]. Sondaj sırasında geçilen kayaç katmanları ağır metaller (civa, kadminyum, çinko, molibden, bakır, krom...vb) içerebilmektedir. Bu tür kayaçların sondajı sonucu ortaya çıkan kesintiler, sondaj sıvısıyla yeryüzüne tasınırlar; bu kesintilerden arındırılmamış sondaj sıvısının atılması kirlenmeye yol açmaktadır. Örneğin; yüksek basınçlı formasyon kuyularında, sondaj sıvısının % 35’i kadar barit, basıncı karşılamak üzere eklenir. Basıncı karşılamak üzere eklenen barit, çevreye kullanıldığı oranda zarar verir. Çünkü, kadmiyum, civa ve kurşun gibi ağır metaller içerir. Kullanılacak baritin içindeki bu ağır metallerin miktarının daha az olmasına dikkat edilmelidir [26]. Özellikle petrol bazlı sondaj sıvılarının da çevre kirliliği açısından çok sakıncalı olduğu bilinmektedir. En basit bileşenleri; mazot, tuzlu su ve barittir. Mazot ve baritin çevreye olan olumsuz etkilerine ilaveten tuz yoğunluğu da yüksek olan bu atıklar; toprağın verimliliğini azaltmakta ve bitki örtüsüne zarar vermektedir. 39 Bir sondaj operasyonu süresince oluşan ve kirletici madde derişimi yüksek olan bu atıklar toprağın verimliliğini azaltır; bitki örtüsüne ve su kaynaklarına zarar verir [26]. Kullanılmış sondaj sıvılarının toplandığı atmosfere açık havuzlar, kirliliğin en yoğun olduğu alanlardır. Bu havuzların altındaki yer altı su kaynaklarından alınan su örneklerinde, normal değerlerin çok üstünde ağır metal yoğunluklarına ulaşıldığı gözlenmektedir. Sondaj atıklarının işlenmesi ve atımı için kullanılan yöntemler [26]: Sudan ayırma ve gömme (en ucuz yöntem: buharlaştırarak ayırma) Açıkta depolama (su bazlı sıvılar için geçerli) Atıkların katılaştırılması (çimentolaştırıcılarla karıştırma ve kurutma) Yakma ve biyolojik işlemler 6.2.2 Petrolün üretilmesi sırasında çevreye olan etkileri Üretim çalışmaları, varlığı belirlenmiş kaynakların ekonomik olarak değerlendirilmesine yönelik olarak bir alanda birden fazla kuyunun üretime açılması çalışmalarıyla, üretimi artırıcı çalışmaları içermektedir. Üretim kuyularının en önemli atık maddesi, petrolle birlikte üretilen formasyon suyudur. Formasyon sularının içindeki bileşenler esas olarak şu gruplara ayrılabilir [26]; 1. Hidrokarbonlar 2. Ağır metaller 3. Radyoaktif maddeler 4. Tuzlar ve 5. Çözünmüş gazlar Formasyon sularının atımı genellikle deniz veya göl gibi doğal su kütlelerine boşaltma veya yeraltında uygun kayaç katmanlarının içine basma şeklinde gerçekleştirilir. Bu sulara, çevreye atılmadan önce gerekli arıtma işlemleri uygulanmazsa, önemli ölçüde yeraltı ve yerüstü su kirliliği meydana geleceği açıktır; kirlilik sonucu su kaynakları kullanılmaz duruma gelebilmektedir. 40 Kullanılan yöntemler [26]; Yerinde azaltma (Kuyudibi su atımı, jelleştiriciler kullanma) Kaynak ayrımı (Santrifüj, elektrik/manyetik akış filtrasyonu) Tekrar kullanım, hapsetme Petrol üretiminde hava kirliliğine neden olan en önemli olaylar ani püskürmelerdir (blowouts). Püskürme ile birlikte petrol, gaz, çamur ve tuzlu su yayınımı olur. Bu kirleticiler rüzgar tarafından dağıtılarak çevre bitki örtüsünün, sularının ve toprağın kirlenmesine neden olurken; hidrokarbonlar doğrudan atmosfere yayılarak hava kirliliği yaratır. Su yüzeyinde dağılmış halde bulunan petrolün evaporasyonu ile de ilave bir miktar hidrokarbon atmosfere geçer [26]. Üretim sırasında çıkan yangınlar da önemli ölçüde hava kirliliğine neden olur. Üretimi artırıcı yöntemlerden olan buhar ile öteleme işlemi sonunda; kükürt ve hidrokarbon içeriği yüksek olan buhar, üretim kuyusundan atmosfere yayılır. Üretimi artırıcı diğer bir yöntem olan yerinde yakma işlemi sonunda açığa çıkan karbon monoksit ve karbondioksit gibi gazlar da atmosfere yayılır ve hava kirliliği yaratır. Denizde petrol üretimi karada petrol üretimine oranla çevreye daha az zarar vermektedir. Denizde petrol üretimi sırasında suyun kirlenmesinin başlıca nedenleri ani püskürme ve taşmalar sonucu yayılan hidrokarbonlar ile kullanılmış suyla atılan hidrokarbonlardır. Karada üretim sırasında ise bu etkilere ilave olarak, yolların yapımı ve kanalların açılması da su kirliliğine katkıda bulunur. Yol yapımı bölge suyunun kalitesini etkiler. Kanalların açılması ise geçici olarak bulanıklığın ve çökelti oluşturan madde derişiminin artmasına neden olur [26]. 6.3 Nükleer Enerji Kaynakları ve Çevresel Etkileri Hızla tükenmekte olan fosil yakıtlara karşı alternatif olarak sunulan ve atom çekirdeğinin parçalanma veya birleşmesi ile elde edilen nükleer enerji günümüzde üzerinde en çok konuşulan enerji türüdür. Nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanılması için yapılan araştırmalar 1930’lu yıllara dayanmaktadır. Bu zamandan günümüze dek inişli çıkışlı sürecine rağmen nükleer santrallerin bugün dünya elektrik enerjisi üretiminde önemli bir payı vardır. Çevre ve insan sağlığı açısından 41 bakıldığı zaman, elektrik enerjisi üretiminin büyük sorunları beraberinde getirdiği görülmektedir.Fosil yakıtlarla çalışan güç santrallerinin çevreye yaydığı karbon dioksit, kükürt oksitler, azot oksitler, tanecikler vb. kirleticiler günümüzde önemli çevre sorunları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanında, bir nükleer santralde bu kirleticilerin oluşmadığı; ancak, en önemli sorunun oluşan radyoaktif atıkların kontrolü ve bunların çok uzun bir süre güvenli bir şekilde saklanması olduğu bilinmektedir. Bu raporda nükleer yakıtın hammaddesi olarak uranyum cevherinin çıkarılması, arıtılması, saflaştırılması anlatılacaktır [26]. Uranyum maden işletmeciliği genel olarak diğer maden işletmelerine benzemektedir; ancak çıkartılan ve işlenen cevherin radyoaktif olması nedeniyle uranyum madenciliği insan ve çevre sağlığı açısından özel bir ilgi ve dikkat gerektirmektedir. Çıkartılan cevherin tenörü çok düşüktür (~ %1) ve sülfatları ile karışık halde bulunmaktadır. Bu nedenle cevherden kazanılan uranyumun ~ 525 katı atık olarak elde kalmaktadır. Eğer reaktörden çıkan yakıt işlenip tekrar kullanılacak olursa, cevher atığı % 40 oranında azalmaktadır. Uranyum cevheri genellikle yüzeyde veya yüzeye yakın derinliktedir. Madencilikte açık veya kapalı işletme yapılmasını, cevherin üzerini kapatan taş, toprak tabakasının kalınlığı belirlemektedir. Eğer cevher yüzeye yakınsa ve örtü tabakaları da gerekli koşulları sağlıyorsa, üretim yüzey madenciliği yani açık işletme ile yapılır [26]. Üretime, çıkarılacak maden üzerindeki örtü tabakası kaldırılarak başlanılır. Bu nedenle arazi yer altı madenciliğine oranla daha fazla bozulur ve doğal manzara yok olur. Açık işletme madenciliğinden kaynaklanan toprak kayıpları ile bitki örtüsü ve topoğrafyadaki değişimler, ekolojik dengenin bozulması, görsel kirlenme, verimlilik düşüşü, erozyon gibi olumsuz etkilere neden olmaktadır. Ancak, meydana gelen bu olumsuzlukları, bozulan arazilerin yeniden düzenlenmesi ve iyileştirilmesi çalışmaları ile ortadan kaldırmak olasıdır. Bir yer altı uranyum madeninin yerüstündeki kısmı sadece birkaç dönümdür. Yeraltındaki geçitler göz önüne alınırsa bu alan biraz daha büyük olabilir. Yüzeyde kalan bu alanın büyük bir kısmı madenden çıkartılan yığınlar tarafından kaplanmaktadır; ancak bu yığın daha sonra ocağa geri gönderilmektedir. Kömür işletmesindeki patlayıcı grizu gazının yerini, uranyum işletmesinde patlayıcı değil, fakat radyoaktif olan radon gazı alır. Yeraltı galerilerinde radon birikmesi bol hava akımı ile önlenir. Maden girişindeki fanlar, 42 uzun taşınabilir kablolarla taze havayı çalışma sahasına gönderirler. Madenin içinde uygun geçiş yollarının yapılması da iyi bir havalandırmaya katkıda bulunur. Açık ocak uranyum madenciliğinde açığa çıkan radon gazı sürekli olarak atmosfere yayılmakta ve yerel havadaki derişimi yer altı madenlerine kıyasla çok daha az olmaktadır. Buna karşılık rüzgar ve yağmura maruz kalmaları yüzünden açık işletmelerdeki tanecik yayınımı yeraltı işletmelerine oranla çok daha fazladır. Yeraltı işletmelerinde ise radonun bozunma ürünlerinin çoğu kolaylıkla taneciklere yapıştığından, etkin bir havalandırmanın güç olduğu durumlarda işçilerin solunum aygıtı kullanmaları söz konusu olabilmektedir [26]. Uranyum bozunma zinciri içindeki en önemli radyoaktif çekirdekler; radyum, toryum ve bunların bozunma ürünleridir. Bunlar içinde insan ve çevre sağlığı açısından potansiyel olarak en zararlı olanlar: Kurşun-210, polonyum-210 ve toryum-230’dur. Radon ise radyum-226’nın radyoaktif bozunma ürünüdür.Radon gazı, doğal uranyumun ana bileşeni olan uranyum-238’in kararlı bir kurşun izotopu ile son bulan bir seri radyoaktif bozunma tepkimelerinin bir ürünüdür ve aşağıdaki sıra ile oluşmaktadır. Uranyum-238’in radyoaktif bozunma ürünü olan toryum-230 radyoaktif bozunma ile önce radyum 226’ya, oluşan radyum-226 ise uranyum cevheri çıkarılırken atmosfere karışan radon-222’ye bozunmaktadır [26]. Radon gazından kaynaklanan temel tehlike gazın kendisinden değil, bozunma ürünlerinden ileri gelmektedir. Bu ürünler, maden çıkarılan alanlarda, haddeleme işlemlerinin yapıldığı sahalarda, ya da atık yığınlarından rüzgar yolu ile taşınan tozda bulunabilmektedir. Radon-222’nin yarı ömrü 92 saattir. Radon-222’nin katı bozunma ürünü olan Polonyum-218’in yarı ömrü ise ~3 dakikadır ve bu izotop da daha sonra sırası ile Kurşun-214, Bizmut-214 ve Polonyum-214’e bozunmaktadır. Katı halde olan bu radyoaktif çekirdekler grubuna radon gazının kısa ömürlü radyoaktif bozunma ürünleri denmektedir. Radon gazının yarılanma ömrü kısa olduğu için radon gazı bulunan her yerde bu bozunma ürünleri de bulunmaktadır. Radon gazı ve onun bozunma ürünlerini içeren hava solunacak olursa, katı ürünler ciğerler tarafından tutulur. Polonyum-218 ve Polonyum-214’den kaynaklanan kısa menzilli “α”ışınımı dokulara zarar vererek, akciğer kanseri oluşumuna neden olur. Radon gazının kendisi ciğerlerde kalmayarak, kısmen kan tarafından tutulmakta, kısmen de solunum yoluyla dışarı verilmektedir. Böylece havadaki radondan kaynaklanan asıl 43 tehlike, onun ciğerlerde depolanan kısa ömürlü olan ve “α”ışınımı yapan bozunma ürünleridir [26]. Uranyum madenciliğinde oluşan atık sular yer altı ve yerüstü madenlerinden gelen drenaj sularını, çeşitli yıkama ve tortu sularını içerir. Yer altı işletmelerine giren zemin suyu (cevher ile temas etmiş su) ise çamur kolektörlerinde toplanmakta ve daha sonra yüzeye pompalanmaktadır. Bu su, içinde uranyum ve radyumun da bulunduğu az miktarda radyoaktif madde içerir, ancak bunların büyük çoğunluğu toprak tarafından emilmektedir. Bazı yer altı madencilik işletmelerinde atık su boşaltılmadan önce uranyumu kazanmak ekonomik açıdan daha uygundur [26]. 6.3.1 Uranyum cevherinin işlenmesi sırasında oluşan kirleticiler Cevherin topraktan çıkarıldıktan sonra bir ön zenginleştirmeye tabi tutulması girişimleri uranyum cevheri için başarılı olmamıştır. Yani diğer madenlerde kullanılan yüzdürme (gravitasyon) ya da elektriksel veya manyetik alanlardan geçirme gibi fiziksel ayırma yöntemleri uranyum madeninde sonuç vermemiştir. Bu nedenle, topraktan çıkarılan cevherin tamamı “kimyasal ayırıma” uğratılmak zorundadır. Yalnız cevher tabakasının kazılması, bitişik tabakaların karıştırılmaması uranyum madenciliğinde daha çok önem taşır. Bunu sağlamak için bir kılavuz elinde bir radyasyon algılayıcısı ile kazıcı ve yükleyici makinalara sürekli yol gösterir. Ayrıca cevher işleme fabrikasına yükünü boşaltan her kamyondan hemen bir örnek alınarak hızlı analiz yöntemleri ile tenörün tayini yapılır. Uranyum cevherinin arıtılmasına ince toz haline öğütülmesi ile başlanır. Sonra kimyasal karakterine göre, genellikle asitte, bazen de bazda çözülür. Kimyasal tepkimeleri hızlandırmak için ortam buharla ısıtılır. Eğer asitte çözme söz konusu ise nitrik asit kullanılır. Nitrik asit, cevher içinden uranyumu çözerek alır, çözünmeyen safsızlıklar filtreden süzülerek ayrılır. Bu arada asitte çözünen safsızlıklarda olacaktır. Bunların uranyumdan ayrılmaları “iyon değiştirme” veya “çözücü ekstraksiyonu” yöntemleriyle gerçekleştirilir. Bu sırada uranyum sulu faza geçerken, safsızlıklar organik fazda kalır. Tekrar bir nitrik asit muamelesi safsızlıkları çökelterek, filtreden süzülüp alınmalarını sağlar. Kalan sulu çözelti uranyum diuranit şeklinde çöktürülür. Renginden ve kıvamından dolayı “sarı pasta” adı verilen bu çökelti % 60 uranyum içerir. İşlenen 1 ton cevherden yaklaşık 3kg sarı pasta elde edilir. Sarı pasta, daha ileri derecede saflaştırma ve uranyum hekzaflorüre dönüşüm için uranyum arıtma 44 ünitesine gönderilmektedir. Safsızlıkları içeren sulu faz ise atık gölcüğüne gönderilmektedir. Cevher işlenmesi sırasında oluşan atıklar [26]; •Katı atıklar •Sıvı atıklar •Gaz atıklar 45 7. CEVHER HAZIRLAMA (ZENGİNLEŞTİRME) VE ÇEVRESEL ETKİLERİ Yeraltından çeşitli metodlarla çıkarılan madenler, mineral atıklarıyla beraber çıkarıldığı için mineral dokusuna ulaşıncaya kadar kırma, öğütme ve eleme işlemine tabi tutulurlar. Eleklerden geçirildikten sonra silolarda depolanır. Buraya kadar tüm madenlerde aynı işlemler uygulanır. Bundan sonra zenginleştirme işlemine geçilir. Cevherin yapısına göre önce sulu sistem zenginleştirme ile mineral atıkları temizlenir. Her değişik tür cevheri zenginleştirmek için farklı metodlar uygulanır. Örneğin, demir cevherinin zenginleştirilmesi yüksek ısıda olur. Sonuç olarak zenginleştirme; yeraltından çıkarılan maden cevherinin fiziksel, kimyasal ve minerolojik işlemlere tabi tutularak cevherin pasadan ayrılmasıdır. Sulu sistem zenginleştirme sonucu ortaya çıkan sıvı atıklar ise sedimentasyon havuzlarına ihtiyaç gösterirler ve bu nedenle pasa barajlarında toplanırlar. Sıvı atıkların depolanması çoğu zaman su ilişkileri ve tuzlanmada etkili olurlar ve tarımsal zehirli metallerin veya maden cevherini işlemede kullanılan kimyasal atıkları bulundurabilirler. Aşırı dolu sedimentasyon havuzları oldukça zararlı ve tehlikelidir. Bunların etkileri ile hidrostatik basınç artar ve atık baraj duvarlarının çökmesi veya sızıntı olması durumunda çevrede doğrudan büyük tehlike oluşturabilirler. Genellikle yüksek düzeyde tuzun ve bitki örtüsü için zararlı diğer metallerin bulunması, atık barajındaki drenajla ilgili güçlükler nedeniyle, sulu pasa çamurunun iyileştirilmesi işleri oldukça sorunlu bir durum meydana getirilebilir [7]. 46 8. MADENCİLİK FAALİYETLERİ SONUCU BOZULAN ARAZİ 8.1 Sınıflandırılması Madencilikle ilgili arazi ve çevre bozulmalarını kapsayan sınıflandırmalar, uygulanan madencilik metodlarına bağlı olarak meydana gelen toprak ve çevre bozulması esas alınarak yapılmaktadır [7]. a. Cevher hazırlama (zenginleştirme) sonucu, toprak ve çevrenin bozulup kirlenmesi, b. Yüzey madenciliği sonucu meydana gelen arazi bozulmaları, c. Sıyırma madenciliği sonucu oluşan arazi bozulması, d. Açık maden işletmeciliği sonucu meydana gelen toprak ve arazi bozulmaları, e. Yer altı (kapalı) maden işletmeciliğine bağlı olarak ocak çökmeleri ve ocak ağızlarında biriken atıkların sebep olduğu arazi ve çevre bozulması olarak sayılabilir. Bir başka kritere göre, ıslahı gereken madencilik alanlarının sınıflandırılması şu şekilde yapılmaktadır [7]; a. Maden ocaklarının işletme süreleri, b. Madencilikle ilgili arazi bozulma biçimleri, c. Madencilik sonrası, hafriyat yer ve atık yığınlarının şekilleri, d. Arazi ve toprağın iyileştirilmesi ve eski haline getirilme yöntemleri, e. Su rejimi olarak sıralanmaktadır. 8.2 Madencilik Faaliyetleri ile Bozulan Alanların İyileştirilmesinden Beklenen Yararlar İyileştirmedeki başlıca amaç, madenciliğe bağlı olarak bozulan ve etkilenen alanlara ekolojik ve ekonomik değerlerini mümkün olduğu ölçüde geri kazandırmak olmalıdır. Yeniden kazanma arazinin güzel bir peyzaj görünümüne sahip olması kadar, bu alanlardan ekonomik olarak yararlanmayı da hedefler. Bu maksatla sığ 47 hafriyat yerleri suyla doldurulup balık yetiştirmeye uygun hale getirilebilir. Derin ocak alanları ise, su tutma yerleri olarak kullanılacağı gibi eğlence, dinlenme yerleri olarak da düzenlenebilir. Çok derin hafriyat yerleri dik eğimleri nedeni ile yalnızca su tutma yapıları olarak kullanılabilir. Taş yığınları, pasa barajları aynı zamanda kuru hafriyat yerleri ve çökmüş ocaklar, tarım ve ormancılık amaçları için iyileştirilebilir. Uygun amaçlar için iyileştirilmiş arazide tarımsal gelişme, gerekli röliyef, toprak ve su ilişkilerinin geliştirilmesi için, arazinin uygun biçimde düzenlenmesine, toprağın verimliliğinin eski haline getirilmesine eğimin azaltılmasına ve yol inşası gibi benzer faaliyetlere ihtiyaç gösterir. Ormancılık daha çok toprak besin maddesi zayıf ve fazla geçirgen topraklarda planlamalıdır. Zehirli ve termal yönden faal topraklarda iyileştirilmeden sonra tarım tercih edilmelidir. Çünkü bu tür topraklar üzerine 100150 cm humuslu- gübreli toprak malzemenin örtülmesi ile ot ve tahıl ürünlerinin yetiştirilmesi sağlanabilir. Madencilik yapılmış bazı alanlar konut yerleri, spor alanları, kentsel yeşil alanlar ve benzeri amaçlar için geri kazanılabilir [7]. 8.3 Bozulan Araziyi Geri Kazanma Çalışmaları Madencilik faaliyetleri nedeniyle tahrip edilmiş bir alam çevresel açıdan stabil bir duruma getirmek, temiz bir çevrenin ve doğal kaynakların gelecek nesillere aktarılması için zorunludur. Ancak, tahrip edilmiş bir alan kendi haline bırakıldığında ekolojik dengesine ulaşması, kendi kendini onarması çok uzun yıllar alabilir. Böyle bir zaman sürecinde bu alanların yeniden doğaya kazandırılması ya da onarılması için insanın yardımına gereksinim vardır. Bu amaçla; madencilik faaliyetleri sonrası onarım, tahrip edilmiş bir alanın verimliliğinin, ekolojik, ekonomik ve estetik değerlerinin yeniden kazandırılmasını hedefleyen çalışmalardır [27]. Onarım, madencilik sonrası kullanım için madencilik yapılan alanın hazırlanmasına ilişkin işlemler olarak ifade etmektedir. Ancak, onarım; madenciliği tamamlayan, ona ilave bir aşama değil, ilk madencilik planlarıyla başlayan, madencilik faaliyetleri aşamasında devam eden bir dizi aşamalardan oluşur. Buradan da anlaşılmaktadır ki; madencilik faaliyetleri ile kısmen yada tamamen tahrip edilen çevrenin onarılması, yeniden kazanılması, madencilik faaliyetleri başlamadan önce dikkate alınması gereken, madencilik faaliyetleriyle paralel yürütülen ve faaliyet soması alana yeni bir kullanım kazandırılmasıyla sonuçlanan çok yönlü ve çok faktörlü, mııltidisipliner bir çalışmadır. Bir alanı onarmak için yapılması gerekenleri 48 basit bir çözüm formatında tanımlamak imkansızdır. Bu kapsamda onarım çalışmaları 4 ana basamak halinde ele alınabilir. Bunlar; 1. Madencilik sonrası alan kullanım planlaması 2. Alan kullanım planlaması doğrultusunda yemden düzenleme (kazı, döküm, su rejimi kontrolü, üst örtünün ayrı olarak toplanıp serilmesi vb.) 3. İyileştirme (biyolojik onarım) 4. İzleme ve bakım olarak sıralanabilir [28] Alan kullanım planlaması; bir alamn değişik faktörler yönünden irdelenip önerilen kullanımlara uygunluğunun araştırılmasıdır. Her alan için uygun bir kullanım her kullanım için uygun bir alan bulunabileceği ilkesinin çift taraflı işletilip, geliştirilmesine olanak sağlayacak planlamalar dizinidir. Bu tip planlama çalışmaları çevre değerlerini koruyarak ya da zararlanmayı minimuma indirerek kaynaklardan optimum düzeyde yararlanması sağlar. Son alan kullanımının amacı ve hedefinin önceden belirlenmemesi onarım çalışmalarının kesilerek yürütülmesine, para ve zamanın boşa harcanmasına ve sonuçta istenmeyen durumlarla karşılaşılmasma neden olabilir. Yeniden düzenleme; planlamaya uygun olarak kazı döküm yapılması, döküm sahalarının ve şevlerin istenilen eğim ve yükseltide olmasının sağlanması, en üstteki bitkisel toprağın ve hemen altındaki verimli toprağın tekniğine uygun olarak toplanması ve serilmesi, grading, drenaj ve su rejimi kontrolü ve gerekli alt yapının hazırlanması açısından önemlidir. İyileştirme faaliyetlerine topoğrafik düzenlemesi tamamlanan alanlarda başlanır. Amaç; tahrip edilmiş alana biyolojik verimliliğin yemden kazandırılmasıdır ve bu süreç, toprağın değerlendirilmesi, iyileştirilmesi, geliştirilmesi ve yeniden bitkilendirme çalışmalarım içerir. Uygun bir yeniden düzenleme ve iyileştirme çalışmasından sonra arazinin verimli olarak kullanılmasını sağlamak için ek bir sürece ihtiyaç vardır. Bu aşamada izleme, kontrol, bakım ve gelişim planlarına gereksinim duyulur. Su kalitesi, drenaj, şev duyarlılığı, erozyon izlenmesi gereken başlıca faktörlerdir. Kalıcı bitkilendirmeyi takiben ise büyüme izlenir ve kaydedilir. Döküm alanlarında toprağın durumu ve gelişimi ise gerekli denemeler yapılarak gözlenebilir [16]. 49 Madencilik faaliyetlerinin yol açtığı olumsuz sonuçları gidermek, bozulan araziler ile ekolojik ve ekonomik iyileştirmeler için geri kazanma çalışmaları yapılır. Geri kazanma çalışmalarıyla; - Ziraat (tarım, bahçe, çayır, mera v.s.) - Orman (ticari ve ticari olmayan) - Rekreasyon (eğlence ve dinlenme yerleri, parklar, halka açık alanlar), - Su kullanımı (balıkçılık, toplumsal ihtiyaçlar için), - İnşaat (hafif endüstriyel binalar, konut ve hizmet binaları), - Yaban hayatı (doğal koruma alanları olarak ayrılabilir) gibi faaliyetler için sahalar yeniden kazanılabilir. 8.3.1 Bitkilendirme süreci Onarım çalışmaları sürecinde, onarımın amacı doğrultusunda ekosistem, bütün ekolojik özellikleriyle uygulama alam ve bitki örtüsü arasında etkileşim sistemidir. Ekosistem içinde uygulama alanı ve bitki örtüsü olmak üzere her iki ana sistem öğesi sürekli olarak birbirlerine bağımlı olup aralarında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Alamn biyotik ve abiyotik faktörleri, bitki örtüsünün gelişmesi ve biçimlenmesini etkilediği gibi aynı şekilde bitki örtüsünden de etkilenmektedir. Bu açıklamaların ışığında onarım sürecinde bitkilendirme; fiziksel, kimyasal ve biyolojik yasalar çerçevesinde ekosistem içerisindeki öğeler arasındaki olumlu ilişkilerin sağlanmasıdır [29] Onarım sürecinde kullanılan bitkiler ekosistem içerisindeki işlev ve gelişim durumlarına göre 3 grup altında toplanmaktadır. 1. Kriptogam 2. Otsu bitkiler 3. Odunsu bitkiler Kriptogamlar, yosun ve likenler olup, ilkel bitkilerdir. Bunlar bitkisel süksesyonun ilk aşaması olmakla beraber klimaks toplulukların arasında yaşamını sürdüren türler de bulunmaktadır. Bu bakımdan ekosistemin bir öğesi olarak kriptogamlara onarım çalışmalarında amaçlanan ekosisteme göre belirli bir oranda yer vermek gerekebilir. Bitkisel süksesyonun ikinci aşamasını genellikle bir ,iki ve çok yıllık gramineae ve 50 diğer familyalara bağlı otsu bitkiler oluşturmaktadır. Bununla birlikte ekstrem koşullara dayanıksız olduklarından onarım çalışmalarında yararlanılan otsu bitkilerin sayısı odunsulara oranla azdır [29]. Odunsu bitkiler ise, onarım süresinde çok yönlü ve çeşitli şekillerde kullanılmaktadır. Gerek otsu gerekse odunsu olsun bitkilerin onarım açısından işlevleri aşağıda sıralanmıştır [30]. 1. Toprak üstü kısımları ile yağmur damlalarının enerjilerini absorbe edip, doğrudan toprağa çarpmasını önleyerek toprak yüzeyini korur. 2. Toprak yüzeyinde belirli bir yüksekliğe dek yaptığı örtüleme ile yüzeydeki su ve hava hareketim önleyerek bunların erozif etkilerini azaltır. 3. Toprakaltı kısımlarıyla toprak kütlelerini derinlere kadar tutarak hareketlerini önlemede yardımcı olur. 4. Toprağı gölgeleyip evaporasyonu azaltarak erozyona olan duyarlılığı düşürür. 5. Artıklarıyla toprağın organik madde miktarını ve su tutma kapasitesini artırır. 6. Transpirasyon yoluyla su döngüsüne katkıda bulunur. Bitkiler aynca, iklim ve zaman koşullan ile yıkılma ve parçalanma sorunu ile karşı karşıya değillerdir. Bunun tamamen tersi, zamanla daha durağan ve daha etkin hale gelirler [33] 8.3.2 Bitki seçim kriterleri Onarım sürecinde kullanılacak bitki materyalinin seçiminde birçok faktörün dikkate alınması gerekir. Bu faktörler başlıca dört grup altında toplanabilir. 1. Ekolojik kriterler: Bitkiler öncelikle getirileceği alanın içinde bulunduğu bölgeye, sonra da alanın mikro-ekolojik özelliklerine uyum göstermelidir. Yıllık sıcaklık dağılımları ile maksimum ve minimum sıcaklıklar, yağış miktarı, toprak ve hava nemi, tuzluluk, kireçlilik, rüzgar, toprak pH'sı, hava, toprak ve su kirliliği gibi kısıtlayıcı özellikler seçimde önemli rol oynar. Bu nedenle önceden saptanmamışsa, literatür ve arazi çalışmaları ile alana uygun bitkilerin listesi çıkarılmalıdır. Seçilen bitkiler birbirleriyle mücadeleye girmeyecek türler olmalıdır. 2. İşlevsel kriterler: Birbirini çeşitli özellikler bakımından tamamlayan bitkiler seçilerek başarı şansı artırılmalıdır. Toprak yüzeyini iyice örten, yoğun dal ve yaprak 51 dokusuna sahip, yüzeydeki su ve toprak hareketlerini önleyen toprak üstü aksanıma, derin ve güçlü kök yapısına sahip, rizom ve tolonlarıyla alana yayılabilen bitkiler olmalıdır. Gelişme hızı yavaş , dallan kuılgan olmamalıdır. 3. Kültürel kriterler: Seçilen bitki; çalışılacak alanın büyüklüğüne bağlı olarak kolay ve bol miktarda üretilebilmeli, özel cihaz, yapı ve kimyasal maddeler gerektirmemelidir. Gerek üretim yerinde gerekse dikildiği – ekildiği yerde bakım ihtiyaçları minimal düzeyde olmalıdır. 4. Ekonomik kriterler: Bitkilerin, uygulama yapılacak alanda en ekonomik biçimde temini, özel bazı soranlar dışında temel ilke olarak alınmalıdır. Birbiri yerine kullanılabilecek bitkilerden en kolay ve ucuz biçimde elde edilebilecek ve ekimdikimi en ekonomik yolla gerçekleştirilecek, nakliye gideri en düşük, tutma şansı en yüksek bitkiler tercih edilmelidir [33]. Onarım çalışmalarında bitkilendirme sürecinde çeşitli ekim dikim yöntemleri kullanılabilir. Bunların seçiminde mevcut bitkisel materyalin çeşidi, miktarı, uygulama ekipmanı ve işçi mevcudu gibi faktörler rol oynar [33]. 8.3.3 Ekim dikim yöntemleri Madencilik faaliyetleri esnasında ve sonrasında sebep olunan çevresel olumsuzlukların giderilmesi veya yeniden kazanımına yönelik iyileştirme ve kullanım için planlar yapılmalı ve ocağın işletmeye açılmasıyla beraber bu plan programlı olarak uygulanmalıdır. Unutulmaması gereken gerçek şudur ki; çevreyi koruma, kirliliği önleme ve ekolojik değerleri geri kazanmada en etkili ve maliyeti en ucuz olan yol, arazi ve çevre bozulmalarını önlemeye erken başlamaktır. Sonuç olarak, endüstride kullanılan hammaddelerin büyük bir kısmı yer altı kaynaklarından sağlanmaktadır ve giderek artan talepler, madencilik teknolojisindeki ilerlemeler madencilik alanlarının genişlemesini ve düşük tenörlü maden yataklarının da işletilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu durum ise arazi ve çevre bozulmalarını daha da yaygınlaşmaktadır. Ayrıca teknolojik gelişmelerin arazi üzerindeki olumsuz etkileri çok daha belirgin olan açık maden işletmeciliğinde daha fazladır. Madenciliğin çevre üzerindeki doğrudan etkisi, toprak ve bitki örtüsünü yok etmesidir. Madencilik yapılan alanlarda çoğu zaman peyzajda önemli olumsuzluklar meydana geldiği görülür. Aynı zamanda madenciliğin bitişik alanlar üzerinde dolaylı etkileri de vardır. Bunlar cevher, bitki örtüsü ve atık yığınları ile madencilik binaları ve 52 tesislerinin bulunduğu arazilerde meydana gelir. İyileştirme ve yeniden kazanma çalışmaları üretim süreci çerçevesinde planlanmalıdır. Bu şekilde geri kazanma çalışmaları daha ekonomik olabilmekte ve minimum zaman kaybı ile iyileştirme gerçekleştirilebilmektedir. İyileştirme çalışmalarına başlamadan önce jeolojik, hidrojeolojik, meteorolojik, klimatolojik, arazi kullanım gibi ön araştırmalara gerek vardır [7]. 53 9. ÖN ARAŞTIRMA VE ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRME (ÇED) RAPORLARI 9.1 Haritalama Haritalama, doğrudan ve dolaylı olarak çevre bozulmasına uğrayacak alanları belirlemek için kullanılır. Jeodezik haritalama, röliyef, yerüstü, yer altı tabii ve suni özelliklerin tümünü kapsamalıdır. Uzaktan Algılama çalışmaları, planlama ve aynı zamanda envanter toplamada kullanılan bir yöntemdir. Haritanın ölçeği, söz konusu arazinin alanı ve madencilik faaliyetinin tipine bağlı olarak seçilmelidir. Genel prospeksiyon için 1: 5000’den 1:25000’e kadar ölçekli haritalar kullanılabilir. Kontur aralıklarının topoğrafik röliyef göstermesi ve bunların da 1-5 m. arasında olması düşünülmelidir. Toprak çalışmalarının yapılması düşünülen yerlerde, yardımcı ölçümler ve profil çalışmaları için 0.5-0.25 m. kontur aralıklarının kullanılması gerekli olabilir. Ayrıca, bu genel haritalardan başka, bazı özel haritaların hazırlanması da gerekebilir [7]. 9.2 Jeolojik Araştırmalar a. Genişletilmiş açık üretim alanı ile toprak dahil örtü tabakaları, b. Doğrudan bozulma zonunda örtü ve atık yığınları altında önceden bilinen yüzeyi ile toprak formasyonlar, c. Cevher yatağı içinde gang tabakaları ve mercekler, d. Atık yatağı ile birlikte asıl maden yatağı, e. Açık maden işletmeciliğinde, yüzeydeki tabakaların 1-15 m. aralıkta uzanımları incelenmelidir [7]. Örnekler, değişik litolojiler için sondaj deliklerinden sağlanır. Toprakla ilgili arazi ve laboratuvar deneyleri aşağıdaki özellikleri için yapılmalıdır [7]. a. Formasyonun muhtemel toksik etkisini belirlemek, b. Bitkiler için gerekli besleyici maddelerin belirlenmesi, 54 c. Arazinin iyileştirilmesi için kullanılabilir maddelerin araştırılması, d. Toprağın tekrar tarıma açılabilmesi için kullanılabilecek maddelerin araştırılması. Jeolojik araştırmalardan elde edilen bilgiler, iyileştirmeye uygun ve uygun olmayan fiziki yapı ve formasyonları belirleyebilmeli, aynı zamanda yığın ve pasalardaki havalandırmanın muhtemel sonuçlarının tahmini ile birlikte atık miktar ve kalitesinin tespiti için esas teşkil etmelidir. Jeolojik araştırmalar içinde, aynı zamanda yığınların kararlılığının hesaplanmasında ve iyileştirilen arazinin bina yapımı için de kullanılması durumunda yararlanılmak üzere, formasyonların jeomekanik özellikleri de tespit edilmelidir. Bu araştırmalar sırasında, jeolojik özelliklerin daha iyi belirlenebilmesi için çevresel jeoloji haritaları da yapılmalıdır. Bu haritaların ana amacı planlamaya yardımcı yorumlanabilecektir. Böyle bir çevresel jeoloji haritası planlama için gerekli bilgileri kapsamalı ve gereksiz bilgiler haritadan çıkarılmalıdır. İyi bir çevresel jeoloji haritasında bölgenin jeolojik ve hidrolojik bilgileri ile ayrıca mühendislik özellikleri de bulunur. Sahadan sahaya değişmesine rağmen geri kazanılan arazinin değerlendirilmesinde bazı özel bilgiler de çevre jeolojisinden sağlanabilir. Bunlar genel olarak şunlar olabilir [7]; a.Toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri, arazinin sismik kararlığı, yapı malzemesi potansiyeli, atık tanziminin yapılabilmesi için gerekli bilgiler, b. Eğim kararlılığı, c. Aktif ve muhtemel aktif faylar ve kırık sistemleri, d. Su tablasının derinliği ve yer altı suyu özelikleri, e. Taşkın durumunun incelenmesi. 9.3 Hidrojeolojik Araştırmalar Hidrojeolojik bilgiler, akarsular, göller gibi su birikintilerinin toplam yüzey alanları, yer altı su düzeyi ile yağmur suyunun yeraltına sızma oranları ve kimyasal özelliklerini içermelidir. İşletme ürünleri, örtü ve atık yığınlarının belirlenen şartları için, yerüstü ve yer altı sularında meydana gelebilecek kantitatif ve kalitatif değişikliklerin tahmini yapılmalıdır. Doğrudan ve dolaylı bozulmalara maruz olanlar için, filtrasyon parametreleri, yer altı suyunun akış yönleri ve oranları, yer altı ve 55 yerüstü sularının denge koşulları incelenmelidir. Hidrojeolojik araştırmalar aynı zamanda aşağıdaki konuları da kapsamalıdır [7]. a. Akiferlerin drenajı sonucu kuyulardaki su seviyesinin düşmesi, b. Yığınlar ve pasaların sebep olduğu su birikmeleri, c. Yer altı ve yerüstü suların kirlenmesi, d. Hidrolojik değişikliklerin tarım ve ormancılık, aynı zamanda diğer arazi kullanım biçimleri üzerine etkilerinin irdelenmesi, bu araştırmaların önemli bir hedefidir. 9.4 Meteorolojik ve Klimatolojik Araştırmalar İyileştirmeyi planlamak için meteorolojik istasyon kayıtlarından, iklim verilerinin toplanması gereklidir. Isı, güneşlik, bulutluluk, buharlaşma, havadaki nem, rüzgar dağılımı ve şiddeti gibi standart verileri, uzun zaman periyotları için toplanmalıdır. Eğer alan için gerekli veriler mevcut değilse, dünya meteorolojik teşkilatınca düzenlenen güvenilebilir standart verilere başvurulmalıdır. Madencilik faaliyetlerinin, mevcut yerel iklim üzerinde değişiklikler yaratıp yaratmayacağının, göller, ormanlar ve ekili alanlar gibi yerler üzerinde etkisinin belirlenmesi gerekir [7]. 9.5 Toprak Araştırması Toprak araştırması, bölgedeki değişik tip ve karakterdeki toprağın detay özelliklerini, toprak profillerinin tanımlamalarını ve laboratuar analizlerinin detaylı açıklanmasını sağlar. Toprak kapasitesi verilerini, toprak üstü ve alt tabakaların iyileştirme için uygunluğunu belirler. Dolaylı bozunma bölgelerinde toprak-su ve bütün fiziksel özelliklerinin belirlenmesi gereklidir. Toprakların kalite ve özelliklerin daha iyi görülebilmesi için toprak haritaları hazırlanabilir. Arazi kullanımının planlanması için bu haritalar çok yararlıdır. Topraklar arazi kullanım tipine göre sınıflandırılır (hafif endüstri, zararlı atık alanları, yollar, rekreasyon, tarım ve ormancılık gibi). Toprak özellikleri (eğim, su içeriği, permeabilite, ana kayaç derinliği, erozyona yatkınlık, şişme ve büzülme potansiyelleri, taşıma kuvveti ve korozyon potansiyeli) arazi kullanım kabiliyetlerin belirlenmesinde yardımcı olurlar [7]. 56 9.6 Biyolojik Veri Toplanması Bitki örtüsünün tanımlanmasında, planlanan türlerin nitelikleri, ekosistem ve arazi kullanımları gibi özellikler dikkate alınmalıdır. Araştırmanın sonuçları haritalarda gösterilmelidir. Topluluklar meydana getiren bitkilerin yoğun olduğu yerlere özel dikkat gösterilmelidir. Aynı zamanda zararlı faunanın veya zararlı maddeler içeren türlerin aşırı nüfus artışının sebep olabileceği dolaylı etkilerin de incelenmesi gerekir. Böyle bir araştırma için uygun uzmanlığa sahip pek çok personele ihtiyaç vardır [7]. 9.7 Arazi Kullanımı ve Altyapı Araştırması Arazi kullanım araştırması, sürülüp ekilebilir topraklar, çayırlar, meralar, ormanlar, konut yerleri, endüstriyel alanlar, kıraç arazilerin belirlenmesi için gerçekleştirilmelidir. Doğrudan ve dolaylı bozulmadan etkilenen alanlar için özelliği olan toprakların değeri belirlenmelidir. Yerüstü ve yeraltına ait etkiler değerlendirilmeli, böylece madenciliğin sebep olabileceği muhtemel kayıpları tahmin edilmelidir. İyileştirme çalışmalarının planlanmasında arazi kullanım araştırması ve geri kazanılan alanın hangi amaçla kullanılacağı çok önemlidir. Bu araştırmalar sırasında arazi sınıflama haritaları da yapılabilir. Bu haritalar arazi kullanım şeklinin uyumunu ve düzenini sağlar [7]. 9.8 Madencilik Faaliyetlerinin Tanımlanması Madencilik faaliyetleri, üretim metodları, cevher ürünü, örtü ve atığın taşınması için kullanılan makinaların ve aletlerin tipleri dikkate alınarak tanımlanmalıdır. Yeni tesis edilen madenler ve zenginleştirme tesisleri, işletilmesi, planlanan diğer alanlar için, yardımcı makinalar, yığınlar ve pasaların konulacağı alanların detayları ile birlikte, muhtemel faaliyet zaman tablosu verilmelidir. Aynı zamanda açılacak ocak ve kuyular, dağılacak parçaların etkileri ile gürültü ve titreşim etkileri hakkında tahminler yapılmalıdır [7]. Madencilik projeleri için aşağıdaki hususlar incelenmelidir [7] -Arazinin değerlendirilmesi, madencilik ve endüstriyel amaçlar için kullanımın programlanması ile birlikte madencilik faaliyetine başlanılmadan önce arazi kullanım metodu, 57 -Arazi değişikliklerinin çeşidi ve ölçeği, -Yatağın işletilmesi, örtü ve atıkların taşınması, yığılması ve işlenmesi için metodlar, -Radyoaktif ve zararlı maddelerin nötrolizasyonu, konsantrasyonu veya ayrılan yerlere yığılma metodları, -Drenaj metodları ve mevcut imkanlar hakkında veriler, nihai şev açısı ve bunun arazi rejimi, su basması ve çöküntü üzerindeki etkileri, -Çöküntü alanlarında yüzeyde ve binalarda meydana gelebilecek zararlar ile bunlar için alınacak önlemler hakkında veriler, -Binaların ve diğer tesislerin çeşidi, büyüklüğü ve şekilleri ile birlikte bunların, faaliyetin bitiminden sonra kullanılma durumları. 9.9 Sosyolojik Çalışmalar Sosyolojik çalışmalar, madencilik yatırımına konu olan bölgede nüfus büyüklüğünü, mülkiyet konularını, sosyal, dini, politik ve ekonomik hususları, aynı zamanda madencilikten etkilenecek değişiklikler ve sonucundaki iyileştirme ile ilgili tahmini de kapsamalıdır. Çalışmanın amacı, mahalli nüfus ve yetkilileri çevrede meydana gelebilecek değişikliklere alıştırmaktır. Bu faaliyetler, eski alışkanlıkları ve gelenekleri getirilen yeni tedbirler ile değişikliğe uğrayacak alanlardaki planlamalarla gelişmiş ülkelerde olduğu gibi daha önceden gerçekleştirmektir. Çalışmanın kapsamı, planlanan çevre değişikliğinin ölçeğine uygun olmalıdır [7]. 9.10 İyileştirme Faaliyetlerinin Planlanması 9.10.1 Ön planlama İyileştirme, bütün madencilik faaliyetleriyle aynı zamanda planlanmaktadır. Başlıca amaç, seçilen alanda kullanılacak iyileştirme tekniklerinin tanımlanmasına, probleme yaklaşım metodunun belirlenmesi ve iyileştirme faaliyetlerinin finansmanının düzenlenmesidir. İyileştirme, ön araştırmalar bölümünde bahsedilen araştırmalardan elde edilen sonuçlara dayandırılmalıdır. Ön planlama, aynı zamanda detay planlama için ihtiyaç duyulan ilave araştırmaları da kapsamalıdır. 58 Ön iyileştirme planları tartışılmalı, mahalli yetkilileri, doğrudan ilgili kurum ve kuruluşlar ile özellikle söz konusu alanın kullanıcıları tarafından kabul edilmelidir [7]. 9.10.2 Detay planlama Detay planlama, ön planlamada tanımlanan hususlara işaret eder. Ön araştırma bölümüne göre belirlenen konular da detay bilgileri içerir. Detay Planlamada [7]; a. Alternatif iyileştirme tekniklerinin tanımı, b. Korunması gereken toprak hakkında kantitatif ve kalitatif çalışmalar ve tabakaların çıkarma tekniklerinin irdelenmesi, malzemenin taşınması, nihai ve geçici yığınlara yerleştirilmesi, c. Verimli toprağın iyileştirilmesi ve kaybının en aza indirilecek bir biçimde depolanması için gereken özelliklerin tespiti, d. Yığınların, pasa eğimlerinin aynı zamanda madencilik yapılmış alanların eğimlerinin biçimlendirilmesi ve kuvvetlendirilmesi metodları, e. İyileştirilen alanlarda toprağın eski haline getirilmesi yöntemleri, f. Yığınlar, hafriyat yerleri ve dolaylı bozunma bölgeleri arasında su ilişkilerinin düzenlenmesi metodları, g. Hafriyat yerinin suyla doldurulması için, suyun özelliklerinin belirlenmesi ve kirlenmesini önleme usulleri, h. Yolların yapımı, yenileştirilmesi veya yeniden inşasının belirlenmesi, ı. İyileştirilmiş arazinin kullanımının programlanması, i. Öncü bitkilerin tanımı ve türlerin seçimi metodları ve bunların etkilerinin incelenmesi, j. Depolama alanlarında üst toprağın kullanılmasından sonra, iyileştirme usulleri, k. Örtü ve atık yığınlarını iyileştirme yöntemleri, l. İşletme maliyetinin hesaplanması ve iyileştirmenin etkilerinin tahmini, m. İyileştirme maliyetinin finansmanı, 59 n. İyileştirilmiş arazinin gelecekteki kullanımları için, satışı, dağıtılması usullerinin araştırılması, o. İyileştirilmiş arazinin kullanıcıları için öneriler gibi konular bulunmalıdır. 60 10. KAYNAKLAR [1] Atmaca, M. 2001. Afşin-Elbistan Termik Santrali açık işletme alanının madencilik sonrası olası alan kullanım alternatiflerinin değerlendirilmesi. Doktora tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana. [2] Acar, D., Ö., 2007, Türkiye’de Açık Ocak Kömür Madenciliği Sonrası Peyzaj Onarım Çalışmalarının İrdelenmesi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara. [3] Kocadağıstan, M. E. 1997. Pasinler-Esendere kum ocakları doğa onarımı ve rekreasyonel alan kullanımı planlaması. Yüksek lisans tezi, Atatürk Üniversitesi, Erzurum. [4] Bağırsakçı, S., 2000, Türkiye’de ve Dünya’da Madencilik Sektörü, Türkiye Ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Kamu Yönetimi Lisans Üstü Uzmanlık Programı, Doktora Tezi, Ankara. [5] Kaynak, Y.1983. Madencilik Araştırması, TSK Bankası, İstanbul, s.1. [6] Tok, Ç., 1987. Maden Aramacılığı ve MTA Genel Müdürlüğü, TODAİE-KYUP Uzmanlık Tezi, Ankara, s.1. [7] Türkiye Çevre Atlası, 2004, Türkiye Çevre ve Orman Bakanlığı, sf:172-180. [8] Seyhan, İ.,1993. Türkiye’de Madencilik, MTA Yayını, Ankara. [9] TBMM Araştırma Komisyonu Raporu, Mayıs 2010, Sayfa 227,228 [10] Ernst &Young Türkiye, Dünyada ve Türkiye’de Madencilik Sektörü, http://www.vergidegundem.com/tr/c/document_library/get_file?uuid=7 99f643c-16f0-427a-b282-b78516feaa1f&groupId=10156, Erişim Tarih: 04.04.2012 [11] Türkiye Maden Yatak Haritası, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, http://www.mta.gov.tr/v2.0/default.php?id=myatak, Erişim Tarihi: 04.04.2012 [12] Fanuscu, E. M. 1999. Bozulmuş alanların kentsel kullanım açısından değerlendirme olanakları (İstanbul Ağaçlı Yöresi açık maden alanı örneği). Doktora tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul. [13] Karakurt, H. 2002. Ege Bölgesinde açık kömür işletmeciliği yapılan orman sahalarının yeniden ağaçlandırılması için toprak verimliliği yönünden alınacak önlemler üzerinde bir araştırma. Basılmamış Doktora tezi, Ege Üniversitesi, 66 s., İzmir [14] Öngür, T. 2003. Maden yasa tasarısının getirdikleri. Makale. Web sitesi. www.geocities.com/siyanurlealtin/yazi/tasari2003.html - 61k Erişim tarihi: 08.04.2003 [15] Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı. DPT:2605, ÖİK:616, Ankara. 61 [16] Akpınar, N. 1994. Açık Kömür Ocaklarında ÇED ve Doğa Onarım Çalışmalarının Milas-Sekköy Açık Kömür Ocağı Örneğinde İrdelenmesi. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi. [17] Dizdar, Y. 1993. Açık Maden Alanlarının İmarı. Tabiat ve İnsan, Sayı 4; 32–33 s. İstanbul. [18] Karakurt, H., Akkaş, M.E., Kaymakçı, E. ve Kostak,S. 2006. Aydın Linyitleri açık kömür havzasında toprak ıslahı ve yeniden bitkilendirme imkanları. Powerpoint sunusu, Ege Ormancılık Araştırma Enstitüsü, Proje no: 15.6202, İzmir. [19] Karakurt, H., Akkaş, M.E., Kaymakçı, E. ve Kostak,S. 2006. Aydın Linyitleri açık kömür havzasında toprak ıslahı ve yeniden bitkilendirme imkanları. Powerpoint sunusu, Ege Ormancılık Araştırma Enstitüsü, Proje no: 15.6202, İzmir. [20] Akpınar, N., Kara, D. ve Ünal, E. 1993. Açık ocak madenciliği sonrası alan kullanım planlaması. Türkiye XIII. Madencilik Kongresi. [21] Papila, F. A. 1995. Türk kömür madenciliğinde çevre koruması açısından karşılaşılan sorunlar ve alınan tedbirler. İTÜ Maden ve Kimya Metalürji Fakülteleri ve Berlin Teknik Üniversitesi Sempozyum, İstanbul. [22] Kuzu, C., Ökten, G. ve Nasuf, E. 1997. Kömür ocaklarının çevre düzenlemesi. İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü, İstanbul. [23] Gentcheva-Kostadinova, S. and Haigh, M. 1998. Land reclamation and afforestation research on the coal-mine-disturbed lands of Bulgaria. Land Use Policy. Butterworth Co. Ltd. 94-102p. [24] Miao, Z. and Marrs, R. 2000. Ecological restoration and land reclamation in open-cast mines in Shanxi Province, China. Journal of Environmental Management, (59); 205–215 p. [25] İpekoğlu, İ. 2001. Kömür ocaklarının çevreye verdiği zararların giderilmesinde kullanılan yöntemler ve teknikler. Yüksek lisans tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul. [26] Meriçboyu, A., Yavuz, N., 2011. Enerji Çevre Hukuku Ders Notları, , İTÜ Enerji Enstitüsü, İstanbul [27] Akpınar, N, 2005. Madencilik Faaliyetleri Sonrası Onarım Çalışmalarında Bitkilendirme Süreci, Madencilik ve Çevre Sempozyum Kitabı, sf: 159164, Ankara. [28] Akpınar, N, 2000. Taş Ocaklarının Çevresel Etkileri ve Bu Alanların Onarımı. 2000’li Yıllarda Yaşadığımız Çevre ve Peyzaj Mimarlığı Sempozyum Kitabı. Ankara. [29] Köseoğlu, M. B. Özkan. 1984. Peyzaj Onarım Tekniği. Ege Üniv. Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Ders Kitabı. Bornova, İzmir. [30] Köse, H. F. Şimşir, A.Güney, 1993. Açık Maden işletmelerinde Rekültivasyon ve Rekreasyon. Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Yayınları No: 236. [31] Çeleni, H., 1988. Sorunlu Alanlarda Bitkilendirme Tekniği. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınlan No: 1047, Ankara. 62 [32] Öcal, M., 1993. “Madenciliğin Ülke Ekonomisindeki Yeri ve Önemi”, Türkiye 2. Madencilik Şurası, Komisyon Raporu, Ankara, , s.99; İsmail Hakkı Arslan, “Madencilik Sektöründe Bir Durum Değerlendirmesi”, MTA Doğal Kaynaklar ve Ekonomi Bülteni, Sayı: 1-2, Ankara. [33] Güney, A.,1989. Peyzaj Onarımında Bitki Kullanımı ve Ege Bölgesinde Kullanılabilecek Bazı Bitkiler. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi. Cilt: 26 Sayı:3. İzmir. 63