Bilgisayara İndir - Hisar Intercontinental Hospital
Transkript
Bilgisayara İndir - Hisar Intercontinental Hospital
Editörden Doç. Dr. Salih SOMUNCU Medikal Direktör ve Genel Yayın Editörü Değerli okuyucularımız, hastalarımız ve ziyaretçilerimiz; 2012 yılına merhaba diyen dergimiz “Hospital”ın yeni sayısına hoş geldiniz. Size özel hazırladığımız konular ve merak edilen soruların yanıtlarını bir araya getirdiğimiz bu yayınımızda ilginizi çekecek konular bulacağınızı umuyoruz. Her alanda olduğu gibi sağlık alanında yaşanan gelişmeler, hastalıklarla mücadelenin temelinde tedaviden önce önleyici çalışmaların olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Özellikle çağın vebası olarak nitelendirilen kanser hastalığının erken tanısının ne kadar önemli ve hayat kurtarıcı olduğunu görüyoruz. Bu amaçla 11. Sayımızda erken tanının en büyük yardımcısı Check‐up ile erken tanının hayat kurtarıcı olduğu pankreas ve akciğer kanserlerine detaylı olarak yer verdik. Teknolojik gelişmelerin çözümüne sağladığı katkıyı bir kez daha gözler önüne seren girişimsel radyoloji ve tüp bebekteki özel uygulamaları güncel başlığı altında sizlerin beğenisine sunduk. Kışın sert yüzünü göstermesi ve güneşin hayatımızdan çekilmeye başlamasıyla birlikte gündeme gelen D vitamini eksikliği de konu başlıklarımız arasında. Ayrıca kış sporlarında dikkat edilmesi gerekenler ve özellikle çocuklarımızda kış mevsimiyle birlikte daha sık görülen üst solunum yolu enfeksiyonları konusundaki yazılarımızı ilgiyle okuyacağınıza inanıyoruz. Plastik Cerrahi ve Dermatoloji konularında en çok merak edilen soruları Burun Estetiği, Saç Ekimi ve Lazer Epilasyon yazılarımızla yanıtladık. Ayrıca bu sayımızda çocuklarımızda çevredeki uyaranların artması nedeniyle daha fazla görülmeye başlayan öğrenme güçlüğü ve Disleksi’yi işledik. 2012 yılının ve bundan sonraki tüm yılların sizlere sağlık ve mutluluk getirmesi dileğiyle. HİSAR INTERCONTINENTAL HOSPITAL İmtiyaz Sahibi: Hisar Intercontinental Hospital adına Uzm. Dr. Fazlı YILMAZER Genel Yayın Editörü Doç. Dr. Salih SOMUNCU İÇİNDEKİLER Güncel • Başarıyı Artıran Özel Uygulamalar Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Banu BİCAN Görsel ve İçerik Editörleri Özlem ÖZEN M. Kemalettin SEVİNDİ Yayın Kurulu Doç. Dr. Salih SOMUNCU Prof. Dr. Bekir Sami UYANIK Doç. Dr. Yılmaz BİLSEL Doç. Dr. Seyhan ALKAN Gülveren AKYOL • Çocuklarda 24 Tekrarlayan Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları 8 Girişimsel Radyoloji • Tanı ve Tedavi Amaçlı Girişimsel Radyoloji 74 Gündem 12 • D Vitamini 66 • Akciğer Kanseri 16 • Check‐Up 32 • Pankreas Kanseri 36 Rinoplasti Kurumsal İletişim Hisar Intercontinental Hospital Kurumsal İletişim Müdürlüğü kurumsal@hisarhospital.com Tel: +90 216 524 13 00 Dosya Yerel süreli yayın Dergimizde yer alan yazılar hastalıkların tanı ve tedavi metodları hakkında toplumu bilgilendirmek üzere yayımlanmaktadır. Dergimizde kullanılan yazı ve fotoğraflar Hisar Intercontinetal Hospital’in izni olmadan kullanılamaz. 62 • Denizaltının Sessiz Ama Canlı Dünyası Çocuk Sağlığı Yaşamdan Kesitler • Disleksi 40 58 • Masum ve Mağdur İnsanların Coğrafyası Kısa Kısa Tıp ve Sanat Sağlıklı Yaşam 78 Dr. İzlem Göçmen 70 • Burun Estetiği ile İlgili Merak Edilenler Nijer Baskı Çamlıca Basım Yayın ve Tic. A.Ş. Bağlar Mah. Mimar Sinan Cad. No:52 Güneşli – Bağcılar / İstanbul Tel: +90 212 657 88 00 Faks: +90 212 657 95 88 www.camlicabasim.com.tr 54 • Diş Sıkma ve Gıcırdatma İçimizden Biri Yakın Plan • Kış Sporları • Greenlight • Kolesterol Sanat Yönetmeni ve Grafik Tasarım Ali UZUN Yönetim Merkezi Hisar Intercontinental Hospital Saray Mah. Site Yolu Cad. No: 7 PK.34768 Ümraniye / İstanbul Tel: +90 216 444 5 888 Faks: +90 216 524 13 23 www.hisarhospital.com Dosya Uzman Görüşü Tüp Bebek Tedavisi • Klinik Laboratuvarlar Saç Ekimi 20 • Saç Ekimi Öncesi ve Sonrasında Merak Edilen Her Şey Lazer Epilasyon Kötü Doktorlar, Şarlatanlar 50 • Multifestjin’deydik • Hijyen ve Cilt Sağlığı Eğitimi Verdik 28 • NRP Eğitimine Ev Sahipliği Yaptık 81 Tüp Bebek [IVF] Merkezi Direktörü 1983 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Dr. Gürbüz, ihtisasını Ankara Dr. Zekai Tahir Burak Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde tamamladı. Hacettepe Üniversitesi’nden doçentlik unvanını aldı. Amerika’da Johns Hopkins Üniversitesi Üreme Endokrinolojisi, İnfertilite ve Tüp Bebek Bölümü’nde çalışan Doç. Dr. Gürbüz, Hisar Intercontinental Hospital Tüp Bebek Merkezi Direktörü olarak görev yapıyor. İlk tüp bebek Louise Brown’ın doğumunun üzerinden 33 yıl geçti. Geçen bu süre zarfında, tüp bebek uygulamasında pek çok yenilik ve değişiklik de yaşandı. Özellikle son yıllarda başlayan özel uygulamaların desteğiyle, doğal yollarla bebek sahibi olamayan çiftlerin tedavisinde tüp bebek yöntemleri ilk sıralara yükseldi. Türkiye’de ise son verilere göre tüp bebek sayısı 50 binin üzerinde bulunuyor. Tüp bebek tedavisinde başarı şansını artıran uygulamaları, Hisar Intercontinental Hospital Tüp Bebek Merkezi Direktörü Doç. Dr. Birgül Gürbüz’den öğrendik… Tüp Bebek Doç. Dr. Birgül GÜRBÜZ Güncel Embriyo Dondurma (Cryopreservation) 5 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Tüp bebek uygulamasının yapıldığı dönemde hastaya kaliteli embriyoların transferinden sonra artan kaliteli embriyolar, çiftin isteği ile daha sonraki denemelerde kullanılmak üzere dondurularak saklanabilir. Türkiye’de yasal olarak 5 yıl boyunca embriyolar sıvı nitrojen içinde saklanabilmektedir. Bu durum hastaya maddi ve manevi avantaj sağlar. Eğer bu uygulamada gebelik oluşmaz veya düşük ile sonlanırsa veya çift doğumdan sonra tekrar bebek sahibi olmak isterse; bir sonraki tüp bebek işleminde tekrar yumurtalıkların uyarılması ve yumurta toplanmasına gerek kalmaksızın embriyolar çözülerek sadece embriyo transfer işlemi uygulanır. Bazen tıbbi zorunluluk nedeniyle de embriyoların dondurulup transferin ertelenmesi gerekebilir. Embriyoların transfer edileceği dönemde kadında herhangi bir hastalık, ameliyat gibi durumlar ortaya çıkarsa transfer ertelenip embriyolar dondurulabilir. Rahim iç duvarını döşeyen tabakalar yeterince olgunlaşmaz ve ince kalırsa, tedavi sırasında kadının yumurtalıklarının aşırı uyarılmasına bağlı hiperstimülasyon sendromu (OHSS) ortaya çıkarsa; embriyolar dondurulup, bu sorunların giderildiği bir dönemde embriyo transferi yapılabilir. Ayrıca rahim içinde yer kaplayan polip, miyom, yapışıklık gibi sorunlar tedavi sırasında fark edildiği zaman da embriyolar dondurulup bu sorunlar cerrahi olarak düzeltildikten sonra çözülüp, embriyo transferi yapılabilir. Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 6 Embriyolar Ne Zaman ve Nasıl Dondurulur? Embriyolar tüm gelişim evrelerinde dondurulabilir. Embriyolar koruyucu bir sıvı (kriyoprotektan) ile dengelenerek özel plastik taşıyıcılara konulur ve sıvı nitrojen içerisinde ‐196 derecede dondurulur. Her hasta için ayrı saklama yerleri olan özel tanklarda saklanır. Dondurulmuş embriyolar çözülecekleri zaman sıvı nitrojenden çıkarılır, koruyucu sıvıdan ayrılarak özel bir kültür ortamına alınır ve inkübatöre konulur. Aynı gün veya ertesi gün iyi görünen embriyolar transfer edilebilir. Embriyolar dondurma işlemine karşı hassas oldukları için tüm dondurulan embriyolar çözüldüğünde aynı canlılıkta bulunmaları mümkün olmayabilir. İyi bir dondurma programından beklenen canlılık oranı %75‐80'dir. Dondurulup çözdürülmüş embriyo transferi ile elde edilen klinik gebelik ve canlı doğum oranları taze embriyo transferleri ile elde edilen oranlara yakındır. tahlilleri değerlendirilip sağlık durumuyla ilgili bilgi edinildiği gibi; embriyoların da metabolizmalarını; yani beslenme alanı içindeki hangi maddeleri tükettiğini, bunun sonucunda içinde geliştiği ortama ne salgıladığını inceleyerek sağlık durumları ile ilgili bilgi alınabileceği ve gebelik oluşturma şansının değerlendirilebileceği düşünülmektedir. Yeni geliştirilen bu yeni yöntemin adı ‘Metabolomics’tir. Henüz rutin kullanıma girmemiş olan ve faydası araştırılan bu yöntemin ayrıca embriyonun tutunabilirliğini artırmak şeklinde bir avantajı yoktur. Endometrial Ko‐Kültür (Yapay Rahim) IMSI (Intra Cytoplasmic Morphologically Selected Sperm Injection) IMSI; geleneksel IVF/ICSI mikroskopları ile karşılaştırıldığında özel büyütme teknikleri kullanarak spermlerin morfolojik analizlerinin üst düzeyde incelemesine olanak sağlayan bir yöntemdir. Standart ICSI uygulamalarında canlı sperm hücresi en fazla 400 kat büyütülerek spermin genel morfolojik özellikleri (baş‐boyun‐kuyruk yapısı) incelenebilir. IMSI Kimlere Uygulanmalıdır? • Özellikle erkekte şiddetli kısırlık görülen vakalarda, • Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığında, • Nedeni izah edilemeyen infertilite durumlarında, • Sperm örneğinde normal sperm oranı düşük olan vakalarda IMSI uygulaması, implantasyon ve gebelik oranlarını artırıp; erken dönem düşük riskini azaltabilir. PGD (Pre‐implantasyon Genetik Tanı) Doğum öncesi anne karnında gelişen bebekte genetik bir hastalık olup olmadığı gebeliğin 12. haftasından itibaren Yumurtalar Hangi Durumlarda Dondurulabilir? yapılan testlerle anlaşılabilir. Ancak bu testler ciddi bir Tıbbi zorunluluk durumunda yumurtalar sperm ile döllenmeden daha ileri yıllarda kullanılmak üzere dondurulabilir. Bu tıbbi zorunluluk halleri Sağlık Bakanlığı Yönetmeliği’nde belirtilmektedir. Evli olmayan kadınlarda, kısırlık oluşturma riski yüksek olan kanser tedavileri öncesinde yumurtalar dondurulabilir. Kanser tedavisi öncesinde kadının evli olması durumunda yumurta dondurulması yerine embriyo dondurulması daha yüksek başarı sağlanması nedeni ile tercih edilir. Tıraşlama/Soyma (Assited Hatching) Transfer edilecek embriyoların en dış zarının (zona pellucida) mikroskop altında mekanik, asit veya lazer ile kısmen inceltilmesi işlemidir. Bu işlemin embriyonun, rahim duvarına tutunmasını kolaylaştırdığı düşünülmektedir. İleri yaşlarda, kalın duvarlı embriyolarda veya daha önceki uygulamalarda rahim içine tutunma (implantasyon) problemi olan hastalarda uygulanır. 7 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 hastalığı gösterdiğinde gebeliğin ilerlemiş döneminde (yaklaşık 5.ay) sonlandırılması gerekir. Bu da çiftin psikolojik ve fizyolojik olarak yıpranmasına neden olur. Oysaki pre‐implantasyon genetik tanı (PGD) ile genetik hastalığı olan embriyolar daha anneye transfer edilmeden yani gebelik başlamadan tespit edilerek; kromozomlarında sayısal ya da yapısal nitelikte bir bozukluğa sahip olabilecek olan embriyolar saptanır. Böylece sadece sağlıklı embriyolar transfer edilebilir. Embriyolar şekil ve yapı itibarı ile normal görünseler bile kromozom anomalilerine bağlı olarak gebelik gelişmeyebilir veya gelişen gebelik düşükle sonlanabilir. Yapılan araştırmalarda iyi kalitede görünen embriyolarda %35‐40, kötü kalitedeki embriyolarda %85‐90’a varan oranda kromozomal bozukluk saptanmıştır. • Üreme sağlığı uzmanı, genetik danışman ve ilgili hastalığın doktoru tarafından hastanın PGD için uygun olup olmadığı değerlendirilir. • Çift tüp bebek işlemine hazırlanır. • Anneden alınan yumurta, babadan alınan sperm ile laboratuvar ortamında döllenir. • Bölünmüş embriyolar 3. gün 6‐10 hücre aşamasına geldiğinde önce hücrelerin ayrışması için hazırlanan özel sıvıda bekletilir, daha sonra mikroskop altında uygun teknikle her embriyodan 1‐2 tane hücre çıkartılır. • Biyopsi ile elde edilen hücreler numaralandırılarak, fiksasyon işlemi uygulandıktan sonra kromozomların mikroskop altında incelenmesine olanak sağlayan özel teknikler uygulanır. • Sayısal ya da yapısal kromozomal bozukluk gösteren embriyolar tespit edilir ve sağlıklı embriyolar anne adayının rahmine transfer edilir. Bu tekniğin uygulanacağı vakaların son derece özenle seçilmesi gerekir. Unutulmamalıdır ki, PGD, embriyodan biyopsi yöntemiyle bir hücrenin alınmasını gerektiren ve potansiyel olarak embriyoya zarar verebilecek bir işlem olup; gereksiz uygulanan vakalarda yarardan çok zarara neden olabilir. Anne rahmine transfer edilmesi düşünülen embriyo sayısından daha az sayıda embriyo elde edilen vakalarda kesinlikle uygulanmamalıdır. Metabolomics Tekrarlayan tüp bebek başarısızlıkları ve tekrarlayan yavaş ve/veya kötü embriyo kalitesi olan çiftlerde; tedaviye başlamadan önce anne adayından toplanmış ve dondurularak saklanmış olan rahim içi endometrium hücreleri üzerinde embriyoların kültüre edilmelerinin sonuç verebileceği düşünülmüştür. Adetin 21. günü rahim içinden alınan ufak bir doku örneği laboratuvar koşullarında ayrıştırılır, hastanın kendi kanından elde edilen inaktive edilerek filtrasyondan geçirilmiş serum ile kültür ortamı oluşturulur ve gerekli hücreler çoğaltılır (1‐ 3 hafta arası sürmektedir). Eğer bir sonraki adet döneminde tedavi planlanıyorsa kültür devam ettirilir. Daha ileri bir tarih planlanması durumunda ise gelişen hücreler dondurularak saklanır. Daha sonra hasta tüp bebek tedavisine alınır. Yumurta toplama işlemi yapıldığında dondurulmuş olarak saklanan örnekler çözülür. Ko‐kültür dediğimiz yapay bir rahim içi dokusu oluşturulur. Tüp bebek işlemi yapılıp döllenme görüldükten sonra oluşan embriyolar transfer işlemine kadar bu doku içinde büyütülür. Son yıllarda geliştirilen kültür sıvıları, embriyolar için çok uygun beslenme alanı oluşturarak ko‐kültür uygulamalarının gebelik şansını çok yükseltmediğinden dolayı çoğu merkez riskler içeren bu yöntemi tercih etmemektedir. Günümüzde transfer edilecek embriyolar seçilirken mikroskop altında değerlendirilerek hücre sayıları ve şekilsel özelliklerine göre en kalitelisi ve anne rahmine tutunma ihtimali en yüksek olan seçilir. Ancak embriyonun kalitesinin iyi olması embriyoların genetik ve metabolik aktiviteler açısından normal olduğunu tespit etmeye yeterli değildir. Embriyoların kromozomal (genetik) olarak normal olup olmadığını değerlendirmek ancak biyopsi yoluyla alınan bir veya iki hücrenin pre‐ implantasyon genetik tanı (PGD) yöntemiyle incelemesiyle mümkün olabilir. Ancak bu yöntemin uygulanması için; ileri anne yaşı, genetik bir hastalık taşıyıcısı olmak, tekrarlayan gebelik kayıpları, tekrarlayan başarısız uygulamalar, şiddetli erkek faktörü gibi geçerli sebeplerinin olması gerekir. Bir insanın kan ve idrar Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 8 Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1998 yılında mezun olan Bülent Çapar, uzmanlığını 2005 yılında İzmir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği’nde tamamladı. 20072008 yılları arasında New York, Hospital for Special Surgery’de Spor Yaralanmaları ve Artroskopik Cerrahi, Protez Cerrahisi ile ilgili özel çalışmalarda bulunan Op. Dr. Bülent Çapar’ın mesleki ilgi alanları arasında; Spor Yaralanmaları ve Artroskopik Cerrahi (Diz, Omuz, Ayak Bileği, Kalça), Osteoartritte (Kireçlenme) Protez Cerrahisi, Revizyon Protez Cerrahisi (Sorunlu Protez Cerrahisinde İkincil Cerrahi) yer almaktadır. Op. Dr. Bülent Çapar Hisar Intercontinental Hospital Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nde görev yapmaktadır. Heyecan Tutkunuz, Sakatlıkla Sonlanmasın ! Gündem Kış mevsiminin gelmesiyle kar keyfini doyasıya yaşamak isteyen heyecan tutkunlarının ilk durağı kayak merkezleri, bu yıl da kayak sevdalılarıyla dolup taşacak gibi. Ancak gerekli tedbirler alınmazsa, bu keyifli spor ciddi sakatlanmalara yol açabiliyor... 9 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Bütün yıl spor yapmayıp bir anda, kayak gibi denge, hız, nefes, akciğer kapasitesi ve ciddi bir bedensel aktivite gerektiren bir spor tercihi dikkatsiz ve bilinçsiz yapıldığında ciddi yaralanmalara, ortopedik sakatlıklara neden olabiliyor. Spor yaralanmaları ve kayak yaparken sakatlanmamak için alınması gereken önlemleri Hisar Intercontinental Hospital Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Bülent Çapar’a sorduk… Kış sporlarında özellikle kayak yaparken dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? Her spor dalında olduğu gibi spora başlamadan önce gerekli kas egzersizlerimizi yapıp kaslarımızın aktiviteye hazırlıklı olmasını sağlamalı aktivite öncesi ısınmalıyız. Isınmamış kas ve bağlar yaralanmaya açıktır. Soğuk havalarda görülen sakatlıklar daha çok kas ve tendon sakatlıkları olduğundan vücut ısısını koruyan, rüzgâr ve su geçirmez kıyafetler tercih edilmelidir. Ayrıca hafif kıyafetler, ayakları terletmeyen ve ayak bileğini destekler nitelikte olan ayakkabılar ve kar gözlüğü, eldiven ve eklem pedleri gibi ekipmanların kullanımı spor yaralanmalarını önemli ölçüde azaltır. Kış sporlarında hangi tip yaralanmalarla daha sık karşılaşıyorsunuz? Genelde düşmeye bağlı el bileği burkulmaları ve eklem çevresi kırıkları gibi basit sakatlıklarla karşılaşıyoruz. Ancak ayak bileği‐diz yaralanmaları çapraz bağ, yan bağ yaralanmalarını da beraberinde getiriyor. Diz yaralanmaları basit bir menisküs yırtığından, daha ciddi bağ yaralanmalarına kadar değişen boyutlarda çok daha ciddi sakatlanmalara yol açabiliyor. Özellikle spor sırasında akut olarak kas gerilmeleri, yırtılmaları, eklem içi ve çevresindeki bağlarda kopma, eklem çıkıkları, kırıklar görülebileceği gibi kronik yaralanmalarda kıkırdak yaralanmaları ve osteoartrit (kireçlenme) de görülebilir. Kış Sporlarına Dikkat! Op. Dr. Bülent ÇAPAR Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 10 Bu tip yaralanmalar için risk faktörleri nelerdir? Bu Doğrultuda Yapılması Gerekenler: Öncelikle bu tip yaralanmalar kişinin yapmakta olduğu spora olan yetkinliğine, eğitimine ve tekniğine bağlıdır. Kayak gibi teknik bilgi isteyen sporlara başlamadan önce mutlaka ders alınmalıdır. Yaralanmalar için risk faktörlerini ise çevresel nedenler ve bedensel nedenler olarak basit iki başlık altında toplayabiliriz. Çevresel Nedenler • Vücuda aşırı yük binmesi Vücut kas ve bağları kişinin yapısına bağlı olarak belirli ölçüde baskıya dayanabilecek ölçüdedir. Bu dayanıklılık daha önce yapılan egzersize bağlı olarak değişir. • Doğru olmayan teknikle spor yapılması Özellikle spor yaparken bağ ve kas yapısının bilinçsizce baskıya maruz bırakılması dokunun yaralanmaya açık hale gelmesine neden olur. • Uygun olmayan ekipman Spora uygun olmayan kıyafet ve donanım ile spor yapılması özellikle ayak ‐ ayak bileği yaralanmalarına ve burkulmaların artmasına neden olur. • Vücutta ani ısı değişiklikleri Çeşitli nedenlerle vücut ısısının belirli sınırlar içinde kalamaması durumunda, çabuk yorulma, yorulmalara bağlı olarak da düşmeler görülebilir. Bedensel Nedenler • Bacak uzunluklarındaki eşitsizlikler, • Kas güçsüzlüğü, • Vücut esnekliğindeki azalma, • Eklem gevşekliği, • Obezite ve aşırı kilo. Spor yaralanmaları sonrası uygulanması gereken ilk müdahaleler nelerdir? Spor yaralanmaları bağ yırtılması, kırık gibi hastanede müdahale ve tedavi gerektirebildiği gibi çoğu yaralanma da kişinin kendi yapabileceği ilk müdahale ile de rahatlatılabilir. Tipik olarak birçok yaralanma sonrası şişlik, kızarıklık, yaralanan bölgede aşırı duyarlılık ve ısı artışı görülebilir. Yaralanma sonrası ilk yapılması gereken dokunun aşırı şişmesini (ödemi) önlemektir. 11 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Buz veya soğuk kompres uygulanması: Hem ağrının hem ödemin artışını önlemede yardımcıdır. Burada önemli olan buzun cilde direkt olarak temas ettirilmemesidir. Birkaç saatte bir 10‐20 dakika soğuk kompres uygulanması doğru olacaktır. Kompresyon: Yaralı bölge bandaj ile hafif sıkıca sarılarak uygulanabilir. Ödemin artmasını önlemekte yardımcıdır. Uç noktadan yukarıya doğru sarılarak uygulanmalıdır. Elevasyon: Yaralanan uzvun kalp seviyesine yakın hale getirilmesi ödemin gelişimini yavaşlatacaktır. İstirahat: Aktivitenin bırakılarak istirahata geçilmesi iyileşme sürecini hızlandıran önemli bir etkendir. İlk müdahalenin ardından zaman kaybetmeden ortopedi‐travmatoloji veya acil servis uzmanı olan bir sağlık merkezine başvurulmalıdır. Her ne kadar yukarıda belirttiğimiz ilk müdahalelerden sonra kişi kendini iyi hissedip sakatlığının düzeleceğini düşünse de bu büyük bir yanılgı olabilir, sakatlığının daha ciddi boyutlara ulaşmasına yol açabilir. Burada önemli olan ve sıklıkla karsılaştığımız konulardan birisi de bireye özgü farklılıklardır. Bazı hastaların ağrı eşiği yüksek olduğu için ciddi yaralanma geçirdikleri halde ayak‐ayak bileği hareketlerindeki kısıtlılığı önemsiz olarak değerlendirip sağlık merkezine geç başvururlar. Öncelikli olarak tavsiye edebileceğimiz şey yaralanma bölgesinde şişme (ödem) olan hastaların mümkün olan en kısa zamanda uygun bir sağlık merkezine giderek muayene olmasıdır. Sakatlığın ve tedavinin değerlendirilmesi mutlaka uzman hekimler tarafından yapılmalıdır. Doç. Dr. Ahmet Bekir ÖZTÜRK Medikal Onkoloji Uzmanı 1985 yılında Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nden mezun olan Öztürk, uzmanlığını 1994 yılında İç Hastalıkları; Yan Dal Uzmanlığını ise 1997 yılında yine GATA’da Tıbbı Onkoloji alanında tamamladı. 2000 yılında Yardımcı Doçent; 2004 yılında ise Doçent olan Öztürk, 2010 yılına kadar GATA Tıbbı Onkoloji Bilim Dalı’nda Öğretim Üyesi olarak çalıştı. Doç. Dr. Ahmet Bekir Öztürk; Hisar Intercontinental Hospital’da Medikal Onkoloji Bölümü’nde görev yapıyor. Çağın vebası akciğer kanseri. Ne yazık ki tüm dünyada, kalp hastalıklarına bağlı ölümlerden sonraki sırayı hiçbir şekilde başka bir hastalığa bırakmıyor. Dosya Özellikle son yıllarda artış gösteren bu kanser türü ile ilgili merak edilenleri Hisar Intercontinental Hospital Medikal Onkoloji Bölümü Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Bekir Öztürk ile konuştuk… 13 Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı 2007’de dünya genelinde 1 milyon 180 bin kişinin akciğer kanseri nedeni ile yaşamını kaybettiğini açıkladı. 2030 yılına kadar da her yıl 10 milyon kişinin bu nedenle yaşamını kaybedeceği tahmin ediliyor... Ülkemizde net sağlık istatistikleri olmasa da her yıl 20‐25 bin yeni akciğer kanseri hastası orta çıkıyor ve bu rakamın 30‐40 binlere kadar ulaşabileceğinden endişe duyuluyor. HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Erken tanının çok zor olduğu ancak düzenli sağlık kontrolleri ile erken yakalanma şansının olabildiği Akciğer Kanseri’nin, tüm dünya genelinde ciddi oranda artış göstermeye devam ettiğine dikkat çeken Öztürk, ‘2007 yılında Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre 114.760 erkek ve 98.260 kadın akciğer kanseri tanısı almış; ne yazık ki bunların %86’sı 5 yıl içerisinde hayatını kaybetmiş. Bu çok ciddi bir rakam.’ açıklamasında bulundu. Sigara ile Kısalan Hayatlar… Akciğer dokusunda olan hücreler ihtiyaç ve kontrol dışı çoğalarak akciğer içerisinde kitle oluşturur. Bu kitle bulunduğu ortamda büyümesinin yanı sıra hastalığın ileriki evrelerinde çevre dokulara veya dolaşım yoluyla uzak organlara (kemik, beyin, karaciğer gibi) sıçrayarak ciddi hasara yol açabilir. Akciğer kanserlerinin %85’ini sigara içenlerde görüyoruz. Yapılan incelemelerde tanı konulan akciğer kanseri hastalarının %50’sinin düzenli sigara içenler olduğu bilgisine ulaşılmış. Sigara içmeyenlerin akciğer kanseri olmayacağını söylemek ne yazık ki mümkün değil. İçmeyenlerde de akciğer kanseri görülebilir. Yıllarla birlikte akciğer kanserinin en sık görülen Steve Jobs tipi de değişti. Genelde genç ve 45 yaş altı kadınlarda sıklıkla görülen kanser tipi adenokarsinomdur. Geçen 25 yıl içerisinde adenokarsinom, yassı epitelyum hücreli karsinomun yerini alarak en sık görülen akciğer kanseri türü haline geldi. Küçük hücreli karsinom tipinin görülme sıklığında azalma devam ediyor. Akciğer Kanseri Bırakın Ciğerleriniz Nefes Alsın! Erkeklerde Akciğer Kanseri Azalırken Kadınlarda Artış Gösteriyor! Akciğer kanserini en sık 55‐65 yaş arasında görüyoruz. Son yıllarda erkeklerde azalma gözlemlenirken kadınlarda tam aksi bir durum görmeye başladık. 1980’li yıllardan sonra Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 14 • Yutma borusunun etkilenmesine bağlı yemekle oluşan ağrı, • Ses kısıklığı, • Kilo kaybı, • İştahsızlık, • Terleme ve halsizlik, • Beyine yayılıma bağlı baş ağrısı, sara atakları, çift görme, • Kemik tutulumuna bağlı, ağrı ve patolojik kırıklar, • Yemek yemede zorluk, • Karaciğer tutulumuna bağlı ağrı, sarılık gibi şikayetleriniz varsa gecikmeden doktora başvurmanız hayat kurtarıcı olabilir. ülkemizde kadınlarda bu kanser türü ciddi artış gösterdi. Bu, özellikle kadınlarda sigara tüketiminin yaygınlaşması ve hormonal nedenlere (sigaradaki kanserojenlere daha duyarlı olmalarına) bağlı. Sigarayı bıraktırma çalışmaları erkeklerde 40 yıl önce başlatıldı. Bu nedenle ölüm hızında düşme görülüyor. Ancak kadınlarda sigara içimi yoğunluğu erkeklere göre 10‐15 yıl daha gecikmiş olarak arttığı için sigara bıraktırma çalışmalarının özellikle yoğunlaştırılması gerekiyor. Çünkü ölüm hızı yüksekliği sigara içimi ile yakından ilintili. Akciğer Kanserinin Diğer Suçlusu: Radyasyon… Radyasyon akciğer kanseri gelişiminde suçlanan nedenlerin arasında. Yüksek düzeyde Radon’a maruz kalan veya meme kanseri, lenfoma nedeni ile tedavi amaçlı radyoterapi almış kişilerde de ilerleyen dönemde akciğer kanseri gelişebilir. Çevresel ve çalışma faktörleri olarak asbest toz, berilyum, hardal gazı ve silika akciğer kanseri riskini artıran nedenlerden kabul ediliyor. Özellikle asbeste maruz kalmanın yanı sıra sigara kullanımı mevcut ise akciğer kanseri riski daha da artıyor. Dökümhane işçileri ve kaynak işi ile uğraşanlarda kimyasal ajan olarak nikel, kadmiyum, krom ve kobalt, akciğer kanseri gelişme riskini kuvvetlendiriyor. Arseniğin solunum veya sindirim yolu ile alınması da akciğer kanseri riskini artıran bir diğer ajan. Özellikle işlenmiş suyun yoğun tüketildiği Şili gibi ülkelerde akciğer kanserinden ölüm riskinin artmış olduğu saptanmış. Ayrıca fabrika bacaları, motorlu taşıtlar gibi nedenlere bağlı hava kirliliğinin (kanser riskini artırabileceği düşünülmektedir, ancak riskin derecesi belirlenememiştir), evlerde uygun olmayan şekilde yakıt tüketiminin kanser yapıcı maddelerin oluşmasına neden olduğu biliniyor. Yanlış beslenme de diğer kanser türlerinde olduğu gibi akciğer kanserinde de risk faktörü yaratabilir. 15 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Risk altında mıyım? • Sigara içiyorsanız (Sigara içme süresi, toplam içilen sigara, başlama yaşı ve içilen sigaranın tipine göre de risk değişkenlik gösterir. Ayrıca, günde 2 paket sigara içenlerde, içmeyenlere göre akciğer kanserinden ölüm riski 70 kez fazladır.), • Ailenizde akciğer kanseri olan varsa (Sigara içmiyorsanız riski 2,8 oranında; sigara içiyorsanız 30 kat artırır), • Kendiniz içmediğiniz halde sigara dumanına maruz kalan pasif içicilerdenseniz (Riski 1,2‐1,3 artırır), • Hava kirliliğine maruz kalıyorsanız, • Asbest gibi maddeler kullanılan iş kollarında çalışıyorsanız, • Ailenizde akciğer hastalığı varsa risk altında olabilirsiniz. Akciğer Kanserinde Belirtiler Akciğer kanserinin en önemli özelliği sinsi olarak ilerleyen ve ileri aşamalara kadar belirtilerini çok fazla göstermeyen bir hastalık olmasıdır. Hastalığın sessiz seyretmesi müdahaleyi geciktirdiği için tedavi şansını düşürür. Bu nedenle: • İnatçı öksürük, • Kanlı balgam çıkarma, • Nefes darlığı, • Pnömoniye bağlı ateş, prodüktif öksürük (solunum sistemine kaçan bir yabancı cismin atılması için oluşan öksürük), • Plevra (akciğer zarı) ve göğüs duvarının tutulmasına bağlı ağrı, Akciğer Kanserinde Check‐Up, Erken Tanı İçin Büyük Destek! Hastalık yakın bölgelere yayılmadan önce nadiren belirti verdiği için hastalarımızın yaklaşık %15’ine erken dönemde tanı koyabiliyoruz. Genelde başka bir hastalık için yapılan incelemeler sonucunda ortaya çıkan verilerle tanı oluyor. Bu nedenle akciğer kanseri başta olmak üzere tüm kanser türleri ve hastalıklarla ilgili erken teşhis konulabilmesi için sağlıklı her insanın yılda en az 1 kez yaptıracağı check‐up’la erken teşhis şansı çok yükseliyor. Akciğer kanserinin erken tanısı için daha önce 50 yaş üzeri ve düzenli sigara içenlerde balgam sitolojisi, akciğer film takipleri ile erken tanı ve ölüm riskinde azalma sağlanamamıştır. Ayrıca bronkoskopi ile bronşları inceliyoruz. Gerekirse akciğerden incelenmek üzere parça alıyoruz. Bu süreç lokal anestezi altında yapıldığı için hasta ağrı hissetmiyor. Son yıllarda görüntüleme yöntemlerinin gelişmesi erken tanıyı da kolaylaştırdı. Bu yönde özellikle düşük radyasyon ile helikal veya spiral ince kesitli BT ile tarama çalışmaları yapılmaya başlandı. Ancak bunun sonuçlarını önümüzdeki yıllarda hep beraber göreceğiz. Hali hazırda BT ile tarama yöntemi rutin olarak uygulanmıyor. Sebze ve meyve tüketimi kanserden korur mu? Konuyla ilgili yapılan pek çok çalışmadan biri de D vitamini ve retinoidlerin akciğer kanserinden koruyucu etkilerine yönelik olanıdır. Ancak net bir sonuç görülmemiştir. Son dönemde Avrupa’da 450 bin kişiyi kapsayan bir çalışma meyve ve sebze tüketiminin kanserde koruyucu etkisi olduğunu göstermiştir. Brokoli, karnabahar gibi izosiyanat içeriği yüksek sebzelerin özellikle sigara içenlerde tüketiminin koruyucu etkisinden söz etmemiz mümkün. Narenciye ile alınan Beta‐Kriptoksantin de akciğer kanseri riskinde azalmaya yol açar. Çinko ve selenyum alımı ile hafif derecede bir risk azalması da söz konusu olabilir. Danimarka’da yapılan bir çalışmada alkol ve sigara tüketimi yoğun olan kişilerde diyetsel fosfat tüketiminin de koruyucu etkisi görülmüştür. Akciğer kanserinden nasıl korunabiliriz? • Kendinize bir iyilik yapın. Sigara içiyorsanız sigarayı bırakın. • İçmiyorsanız da sigara içilen alanlardan ve sigara içen insanlardan uzak durun. Çünkü pasif içicilik de sizi risk altına sokar. • Spor yapın. • Az yağlı besinlerle sağlıklı beslenin, meyve ve sebzeyi bol miktarda tüketin. • Alkol tüketiminden kaçının. Akciğer Kanserinde Tedavi Erken dönemde yakalanmış akciğer kanserinin tedavisi cerrahidir. Cerrahi tedaviden sonra kemoterapi ya da radyoterapi uygulamıyoruz. Ancak hastalığın ileriki evrelerinde ameliyat sonrası mutlaka kemoterapi ya da radyoterapi uygulanması gerekiyor. Damardan ya da ağız yoluyla ilaç verilmesi şeklinde uygulanan kemoterapi ya da ışın tedavisi olan radyoterapi ile kanser hücrelerinin vücutta yayılmasını önleyerek var olan kanserli hücreleri yok ediyoruz. Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 16 Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Sağlıklı Yaşam Hacettepe Tıp Fakültesi’nden 2001 yılında mezun olan Op. Dr. Hakan Özdemir, uzmanlığını 2008’de Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı’nda tamamladı. Mesleki ilgi alanları arasında Estetik Cerrahi, Ortognatik Cerrahi (Çene Bozuklukları Cerrahisi), Cilt Tümörleri, El Cerrahisi Ve Rekonstrüktif Mikrocerrahi, Tüm Vücut Yaralanmaları, Dudak-damak Yarıkları, Genital Bölge Cerrahisi (Genital Estetik), Saç Ekimi, Lazer Uygulamaları yer alan Op. Dr. Hakan Özdemir Hisar Intercontinental Hospital Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Bölümü’nde görev yapıyor. 17 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Saçlarınızda ciddi bir azalma mı var? Saçlı bölgenin giderek azaldığını hissetmenizin yanı sıra, çevrenizde de fark edilmeye mi başlandı? Bazıları dalga mı geçiyor? Modern tıbbın sunduğu saç ekim yöntemleriyle kendi saçlarınıza; üstelik eskisinden daha gür bir şekilde kavuşmanız mümkün. Plastik Cerrahi Op. Dr. Hakan ÖZDEMİR Saç ekimi nedir? Kıl Kökü Nakli Vücuttaki kılın veya saçın olduğu yerden doku dışına alınıp; saçsız veya vücutta başka bir alana yerleştirilmesi işlemine saç ekimi denir. Saç ekimi bir tür doku naklidir ve bu nakil kişinin kendi dokusuyla yapılır. Son zamanlarda kaş, kirpik, sakal, bıyık ve kol kılı gibi ekimler de yapıldığından ‘Saç Ekimi’ tanımı yetersiz kalmaktadır. Doğru tanımlama ‘Kıl Kökü Nakli’ şeklinde olmalıdır. Lokal anestezi altında Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı tarafından içinde canlı saç köklerinin bulunduğu bir doku parçası blok halinde (FUT) veya tek tek (FUE) alınır ve uzman ekip tarafından tekli, ikili ve üçlü greft adını verdiğimiz gruplara ayrılır. Daha sonra ayrılan bu saç kökleri yine lokal anesteziyle tamamen saçsız kalmış ya da seyrelmiş alanlara, cildin altına doğru mikro kanallar açarak; bu kanallar içerisine tek tek taşınır ve işlem tamamlanır. Saç ekiminde son yıllarda yaygın olarak kullanılan yöntemlerden biri FUE yöntemidir. FUE ile saç ekimi bir ameliyat olmadığı için ağrı, yara, enfeksiyon, kanama ve yara izi gibi genel ameliyat komplikasyonlarının gelişme olasılığı da çok düşüktür. Hastanemiz 3 çeşit saç ekim yöntemi uyguluyoruz. Saç Muayenesi ve Analizi Saç Ekimi Ünitesi’nde hastalarımızın estetik cerrahi uzmanı tarafından saç muayeneleri yapılır, saçsızlıklarının tedavi planı ve saç nakli hakkında kendilerine detaylı bilgi verilir. Bu muayenede açıklık ve seyreklik alan derecesi ölçülür, ense üzerindeki dökülmeyen saç köklerinin sağlığına ve sıklığına bakılır. Detaylı saç analiz raporu düzenlenerek kişi saçlarının durumu hakkında bilgilendirilir. Eğer kişinin ense üzerindeki saçlı alanı, açıklığını kapatacak kadar ise Saç Ekimi tedavisi yapılır, eğer bu alan uygun değilse diğer yöntemlerle ilgili bilgiler verilir. Saç ekimi uzmanları saç analizi ile saç sorunlarınızı tespit ederek, saç tedavisini planlar ve yapılan tedavilerin olumlu sonuçlarını gerçekçi bir şekilde rapor ederek hastalarına uygun bir tedavi sunar. Saç Naklinde Kullanılan Yöntemler FUE (Follicular Unit Extraction) Kısaca FUE olarak adlandırılan Follicular Unit Extraction, ensenizin üst kısmı ve kulak üstünüzdeki saçlarınızdan yararlanarak cerrahi işlem yapılmadan lokal anestezi altında Micromotor yöntemi ile 1 mm’den biraz küçük Punch’larla tek tek saçlı deriden çıkarılması işlemidir. Bu işlemde kesi yapılmadığı için dikiş atılması gerekmez. Çıkarılan saç kökleri, hücre suyunda bekletilerek saç ekimi başlayana kadar sağlıklı kalmaları sağlanır. Günümüzde; hastalarımızın tercihi doğrultusunda 10 hastamızdan 9’una bu yöntem uygulanmaktadır. FUE yönteminin avantajları, FUT yöntemi yapılan hastalarda görülen deride yara izinin kalmaması, ekimdeki başarı oranının daha yüksek olması ve daha çok saç kökü transferine olanak sağlaması şeklinde sayılabilir. FUT (Follicular Unit Transplant) FUT yöntemi olarak adlandırdığımız Fullicular Unit Transplant, ensenin üst kısmı olan iki kulak arasındaki alandan lokal anestezi altında cerrahi bir işlemle doku parçası alınmasıdır. Çıkarılan bu parça tekli ve ikili gruplara ayrılır. Ayrılan bu parçalar (greft), lokal anestezi Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 18 ile açılan kanallara yerleştirilir. Bu bölgede saç alınma işlemi sırasında bir doku kesisi yapıldığı için, estetik dikiş ile kapatmak gerekmektedir. FUT mu, yoksa FUE mi? Saç ekimi isteği olan hastaların ilk sorduğu sorulardan bir tanesi de FUT mu daha iyidir, yoksa FUE mi? Sanılanın aksine bu iki saç nakil yöntemi birbirinden çok da bağımsız olan yöntemler değildir. FUE yöntemi, FUT yönteminin bir adım daha ileri gitmiş şeklidir. FUT (Follicular Unit Transplant) yöntemi kıl foliküllerinin başka bir vücut alanına naklini tarif eder. FUE (Follicular Unit Extraction) ise kıl foliküllerinin saçlı alandan çıkarılmasını tarif eder. FUE yönteminde saçlı alandan mikromotorla tek tek çıkarılan kıl folikülleri (kökleri) işlem sonunda saçsız alana nakil edilir. Klasik saç ekimi işleminde, ense ve iki kulak arası saçlı deriden bir şerit halinde saç bloğu çıkarılmakta ve bu daha sonra 1’li 2’li 3’lü ve hatta daha çok kıl folikülünün olduğu parçalara ayrılır ve vücudun diğer bölgesine nakil edilirdi. Ense saçlı derisinden alınan alan ise dikiş atılarak kapatılırdı. Bu yöntem hem ağrılı hem de saçlı deride dikiş izi bırakması nedeniyle çok uygun olmayan bir yöntemdir. Adlandırılması FUT olarak yapılan bu yöntem, çok tercih edilmemektedir. Modern saç ekimi yönteminde ise kıl folikülü alınması işlemi ense ve iki kulak arkası bölgeden mikromotorla tek tek yapılmaktadır. Alınan alanda açık yara oluşmadığı için dikiş atılması da gerekmemekte ve iz kalması gözlenmemektedir. Çıkarılan kıl folükülleri yine aynı şekilde vücudun diğer bölgesine nakil edilmektedir. Adlandırılması FUE olan bu teknik, üstün sonuçları bakımından hem uzmanlar hem de hastalar tarafından çok daha fazla tercih edilmektedir. Sonuç olarak cerrahi olan yöntem FUT, cerrahi olmayan yöntem FUE şeklinde adlandırılmıştır. BHT (Body Hair Transplant) • Kanı sulandırıcı ve kanamayı artırıcı aspirin ve benzeri ilaçlar minimum 7 gün öncesinden kesilmelidir. Bu tür ilaçları düzenli kullanan kişiler doktorlarıyla görüşmeli ve hazırlanmalıdır. • Öncesinde duş alınmalı ve jöle, krem, losyon, boya gibi herhangi bir madde sürülmemelidir. • İşlem öncesi 2 saatlik açlık süresi olmalıdır. İşlem Sonrası İyileşme Süreci • Yanınızda araba kullanmak için 1 kişi bulunmalıdır. • Saç ekim operasyonuna gelirken önden fermuarlı, düğmeli rahat giyip çıkarabileceğiniz kıyafetler (eşofman tarzı) tercih edilmelidir. • 3 gün sonra saç ilk defa yıkanır. Masaj ve ovuşturma yapılmaz. Saç ekilen ve köklerin alındığı yerlerde oluşan kabuklar dökülmeye başlar. Nemlendirici ve epitelizan kremler sürülür. • Operasyondan en geç 3 gün önce sigara ve alkol kesilmelidir. • 10‐15 gün içinde saç ekilen yer iyileşir. Normal saç yıkama başlanır. • Operasyon öncesi gece ideal olarak 8 saat uyku alınmalıdır. • Varsa 15. günde dikişler alınır. • Operasyon öncesi, uzman istemediği takdirde saç kesimi yapılmamalıdır. • 3‐4 ay sonra dökülen saçlar uzar. İşlem Sonrası Öneriler • Doktorunuzun verdiği ilaç ve talimatları tek tek uygulayın. • İlaç kullanımından dolayı alkol ve benzeri maddeler tüketmeyin. • Operasyon sonrasında 1 gün süre ile araba kullanmayın. • Saç ekimi sonrası 2‐3 gün boyunca zor işlerden kaçının. • Stresli ortamlarda bulunmayın ve ağır spor yapmayın. • 3 hafta sonra ekilen saçlar dökülmeye başlar. • 9‐ 12 ay sonra istenilen ideal saç yapısına kavuşulur. Ekimden sonraki ilk yıkamanız genelde 3. günden itibaren başlar. Hekiminiz özel şampuan ve losyonlarla 1 hafta süreyle başınızı yıkamanızı isteyecektir. Bu yıkamalar sonunda ekim alanı ve greft alınan alandaki minik kepeğe benzer epitel dokuların, kabuklanmaların tamamen dökülmesi gerekir, zira kalıcı olması durumunda iz bırakabilirler. Saç Ekimi ile İlgili Merak Edilenler • Operasyondan sonraki 2‐3 gün cinsel ilişkide bulunmayın. Saç ekimi neden hastane ortamında yapılmalıdır? • Saç ekilen alanı sürtünme, kaşıma ve diğer travmalara maruz bırakmayın. Saç ekimi ciddi bir tıbbi işlemdir ve oluşabilecek komplikasyonlara karşı, hijyen koşullarının en iyi şekilde sağlandığı hastane ortamında yapılmalıdır. • 10 gün boyunca güneş ışığı, rüzgar gibi doğal dış ortamlardan korunun, dış ortamda şapka takın. Saç ekimi kimler tarafından yapılmalıdır? • Saçlarınızı yıkarken ekim alanına fazla yüklenmeyin. • Saçlarınızı yıkarken hafif masaj uygulayabilirsiniz ancak ekim alanına masaj yapmayın. • Saç kurutma makinesini belirli bir süreye kadar kullanmayın. • 15 gün sprey, boya, jöle gibi kozmetik ürünlerinden kaçının. • 10 gün denize, yüzme havuzuna girmeyin. HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Saç Ekimi Sonrası Saç Ekimi İşlemi Öncesi Hazırlık • Sırt üstü yatın. 19 Saç Ekimi Öncesi BHT; Saç köklerinizi vücudunuzdaki kıllardan yararlanarak tek tek almanıza olanak verir. FUE yöntemi ile aynı anda daha fazla saç teli nakledebilmek amacıyla da yapılmaktadır. Saç ekimi estetik‐plastik ve rekonstrüktif cerrahi uzmanı ve bu konuda eğitim almış, uzmanlaşmış sağlık teknikeri tarafından gerçekleştirilmelidir. Yasalarımız bu işlemin sadece plastik cerrahlar, dermatologlar ve cerrahi ekibi tarafından yapılmasına izin vermektedir. Saç ekimi kararı nasıl verilir? Saç nakli ve saç ekimi seçilecek tekniğin kişiye bağlı olarak değiştiği bir işlemdir. Bu yüzden doktorunuzu seçerken ekim tekniklerinde olduğu kadar aynı zamanda da flepler üzerinde deneyimi olan bir uzman olması gerekir. Bu uzman aynı zamanda hangi tür girişimin sizin için daha uygun olabileceğine karar verebilecek yetkide olmalıdır. Saç ekiminden beklenti ne olmalıdır? Bütün estetik operasyonlarda olduğu gibi, önkoşul sağlıklı olmak ve gerçekçi beklentiler taşımaktır. Operasyon limitlerinin anlaşılması çok önemlidir. Amaç görünümünüzü mümkün olduğunca iyileştirmektir. Saç ekimi kafadaki açık bölgenin tamamen saçla kaplanması anlamına gelmez. Sahip olduğunuz kök miktarına göre belirli bölgeye nakil yapılarak estetik bir görünüm sağlanması hedeflenir. Bu nedenle saç ekimine karar vermeden önce uzmanlarınızdan sizin saç dökülme tipiniz ve diğer özelliklerinizle ilgili, uygun olan seçenekleri size açıklamasını isteyiniz. Kimlere saç ekimi yapılır? Andogenetik tip (yaşa, hormonlara, ailesel kalıtıma bağlı), saç dökülmesi görülen erkekler saç ekiminin en sık uygulandığı hasta grubudur. Ayrıca yanık sonrası saçında veya kaşında açık alan oluşanlar, daha önce saç ekimi yaptırmış ama memnun kalmayanlar, geçirdiği saçlı deri ameliyatı sonrası kısmen saçsız alanı oluşmuş kişiler ve kadın tipi saç dökülmesi görülenler saç ekimine aday hasta grubudur. Saç ekimi yaptırmak için saçsız kalmayı beklemeye gerek yoktur. Yaş, saç ekimi için bir engel oluşturmaz. Her sağlıklı bireyin uygun verici alanla saç ektirmemesi için hiçbir sebep yoktur. Ayrıca başka bir bölgeye nakledilmek üzere alınan saç kökünün yerine yenisi çıkmaz. Operasyon sonrası günlük hayat nasıl olacak? 4‐6 saat süren operasyon sonucu hastalar günlük hayatına kaldığı yerden devam edebilirler. Saç ekimi ağrısız, acısız, yatak istirahatı gerektirmeyen bir işlemdir. Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 20 Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzman Görüşü İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden 1987 yılında mezun olan Emin Ünüvar, İhtisasını 1992 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nda tamamladı. Prof. Dr. Emin Ünüvar, Michigan Üniversitesi (USA), İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Pediatri Bilim Dalı gibi birçok önemli kurumda görev yapmıştır. 21 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Kış mevsiminin gelmesiyle birlikte üst solunum yolu enfeksiyonları çocukları daha sık yoklamaya başladı. Özellikle 2‐10 yaş arası çocuklarda erişkinlere göre grip, nezle, sinüzit, bademcik iltihabı (tonsillit) gibi birçok hastalık daha sık görülüyor. Bu hastalıklar tedavi edilmezse, ileride ciddi sorunlara yol açabiliyor. Çocuklarda tekrarlayan üst solunum yolu enfeksiyonları hakkında bilinmesi ve dikkat edilmesi gerekenleri, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Emin Ünüvar’a sorduk… Üst solunum yolu enfeksiyonu nedir? Nelere yol açar? Çocuk hekimlerinin en sık karşılaştığı hastalıklar üst solunum yolu enfeksiyonlarıdır. Basit gibi görünse de tedavi edilmezse çocuğun hayatını ciddi anlamda etkiler. Romatizmal ateş hastalığına yol açarak; eklemler, kalp kası ve böbrekleri etkiler, çok ciddi rahatsızlıklara neden olabilirler. Üst solunum yolu enfeksiyonları çocuklarda en sık görülen enfeksiyonlardır ve en sık akut nazofarenjit ve bademcik iltihabı olmak üzere tekrarlayan boğaz enfeksiyonu, kulak enfeksiyonu, akut bakteriyel rinosinüzit ve akut larenjitten oluşur. Bu enfeksiyonlar nezle, gripten farklı olarak çocuk hekimlerinin antibiyotik kullanmak durumunda kaldığı enfeksiyonların da başında gelir. Boğaz enfeksiyonlarının tekrarlayan boğaz enfeksiyonu olarak nitelendirilebilmesi için ne gerekir? Pediatride kabul gören tanımıyla; • Yılda en az 7 veya daha fazla bademcik iltihabı geçirilmesi, • Geçen son 2 yıl içerisinde her yılda en az 5 enfeksiyon geçirilmesi, • Geçen 3 yıl içerisinde her yıl başına en az 3 veya daha fazla enfeksiyon geçirilmesidir. Hastalığın tanımlanması da çok önemlidir. Klinik olarak 38° C veya daha fazla olan ateş, 2 cm’den küçük olan boğazdaki lenf bezlerinin büyümesi, bademcik ve yutakta iltihaplanmalar gibi enfeksiyon bulguları veya boğaz salgısından klinikle beraber Beta mikrobu kültürünün pozitif çıkmasıdır. Bu klinik bulgulardan en az bir veya daha fazlasının olması yeterli kabul edilir. Tekrarlayan boğaz enfeksiyonlarında tanı kadar tedavi de çok önemlidir. Eğer uygun tedavi verilmez, dozlar eksik kalırsa veya tedavi süresi yetersizse beta mikrobu tam tedavi edilemez ve tekrarlayan boğaz enfeksiyonu gelişebilir. Çocuklarda Tekrarlayan Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları Prof. Dr. Emin ÜNÜVAR Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 22 Boğaz enfeksiyonlarındaki belirtiler: • Ateş, Tekrarlayan boğaz enfeksiyonları, kimlerde Tekrarlayan boğaz enfeksiyonuna, neden olabilecek mikroplar nelerdir? daha sık görülür? Sıklıkla 2‐10 yaş arası çocuklarda gözlenir. İki yaş altında nadirdir. Kimler risk altındadır? • Erkek çocuklar, • Ailesinde tekrarlayan boğaz enfeksiyonu/bademciklerin büyümesi olanlar, • Geniz eti büyümesi görülenler (genetik bir yatkınlıkları vardır), • Evde pasif sigara dumanı, • Beslenme yetersizlikleri, • Aşıların eksikliği, • Bazı anatomik özellikler, • Down sendromu gibi sendromlar, • Beta mikrobu, • Mide asidinin yemek borusundan çıkıp nefes borusuna taşması sonucu reflü yaşayanlar, • Yuvaya, kreşe gitme, • Anne sütü ile beslenme eksikliği, • Nörolojik ve immunolojik başta olmak üzere kronik bazı hastalıkları olanlar, Tüm bademcik iltihabı geçiren çocukların %10‐15’inde uzun dönemde tekrarlayan boğaz enfeksiyonu ve bademcik büyümesi görülebilir. 23 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Akut bademcik iltihabına neden olan başlıca virüsler gribe neden olan virüslerdir. Bakterilerde ise %90 en sık etken, beta mikrobudur. Difteri, çeşitli bakteriler gibi nedenler ise nadir etkenler olarak daha düşük sıklıktadır. Mantarlar ancak bağışıklık sistemi bozulanlarda karşımıza çıkar. Akut hastalıkta durum böyle iken kronik veya tekrarlayan boğaz enfeksiyonu vakalarında ise yine beta mikrobu görülebilirse de kapalı alanlarda daha sık üreyen mikropların önde geldiği gösterilmiştir. Beta mikrobu taşıyıcılığı çocuklarda %15‐20 oranındadır. Taşıyıcı vakalarda görülen viral enfeksiyonlar sanki beta mikrobu enfeksiyonu gibi alınırlar. Hastalık bulguları nelerdir? • Boğaz ağrısı, • İştahsızlık, • Burun tıkanıklığı, • Akıntı, • Anjin, • Boyundaki lenf bezlerinin büyümesi önde gelenlerdir. Tekrarlayan boğaz enfeksiyonu ve bademciklerin büyümesinde de farklı olarak; • Kötü ağız kokusu, • Uyku apnesi bulguları, • İştahsızlık, • Yutma güçlüğü, • Obstrüktif uyku apne (OSA) bozukluğu, • Diş çürükleri, • Bademciklerde iltihaplanma, • Büyümede gerilik, • İşitme kayıpları, • Değişik düzeylerde bilinçsel fonksiyonlarda gerilik, • Çene yapısında bozukluk, • Ciddi vakalarda da akciğer hipertansiyonu görülebilir. Klinik mutlaka aileyi de içermelidir. Ailelerin akut eklem romatizması, ameliyatla bademcik ve geniz etinin alınması, antibiyotik sık kullanılmasından ötürü zehirlenme riski, işitme kaybı endişeleri ve öğrenme güçlükleri olasılıkları önem taşır. Çocuğun durumu mutlaka aile ile paylaşılmalı ve tedavi uyumu için ailelerle tekrarlayan boğaz enfeksiyonu hakkında ortak tutum içerisinde bulunulmalıdır. Tekrarlayan boğaz enfeksiyonu, bademciklerin büyümesi vakalarında ağız ve diş sağlığı mutlaka değerlendirilmelidir. Klinik tanıda en önemli nokta hastalığın tekrarlayan boğaz enfeksiyonu mu yoksa bademciklerin büyümesi mi? olduğunun belirlenmesidir. Hastalık kesin olarak nasıl tanımlanabilir? Klinik bulgular mutlaka iyi değerlendirilmelidir. Tekrarlayan boğaz enfeksiyonu/bademciklerin büyümesi vakalarında istenecek temel laboratuvar testleri belirlenmiş değildir. Her vaka kendi özellikleri ile değerlendirilmelidir. Solunum yolu alerjisini düşündürecek bulgular varsa bu yönde alerji testleri istenebilir. Tekrarlayan boğaz enfeksiyonu/bademciklerin büyümesi tanısına klinik bulgularla ulaşılır. Beta mikrobu için temel tanı yöntemi boğaz kültürüdür. Boğaz kültürü sadece beta mikrobu için yapılır ve kullanılan antibiyotiklerin vücutta oluşturacağı direnci ölçen test istenmez. Tanısal duyarlılığı %96’dır. Sonuç 24‐48 saat içerisinde çıkar. Bu nedenle klinik bulgular beta mikrobu enfeksiyonunu düşündürüyorsa hızla vücutta iltihap yapan bakterilerin testleri de kullanılabilir (Strept‐A test). Tanısal duyarlılığı %85 düzeyindedir. Klinik bulgular beta mikrobu ile uyumlu ve hızlı streptokok testleri pozitif ise beta mikrobu tedavisine başlanabilir. Eğer beta mikrobu klinik bulguları var ancak hızlı test negatif ise boğaz kültürü beklenmelidir. Geniz eti büyümesi için hasta değerlendirilip obstrüksiyon bulguları araştırıldıktan sonra mutlaka kulak burun boğaz hastalıkları uzmanı ile görüşülmelidir. Kulak muayenesi her vakada yapılmalıdır. Beta mikrobu tanısı için asla ASO testi istenmemelidir. Geniz ve boğaz salgısından gram boyamanın bir anlamı yoktur. CRP, lökosit değeri tanısal veya tanı değerleri bir anlam ifade etmez. Tekrarlayan boğaz enfeksiyonu ile bademciklerin büyümesi her zaman birbiriyle örtüşmez, farklı tablolar olarak da karşımıza çıkabilir. Tekrarlayan boğaz enfeksiyonu/bademciklerin büyümesinin en sık nedeni de bademcik ve geniz eti iltihaplarıdır. Geniz eti büyümesi sık tekrarlayan üst solunum yolu enfeksiyonlarıyla ortaya çıkabileceği gibi çocuklarda kronik burun tıkanıklığının en sık nedenidir. Tekrarlayan boğaz enfeksiyonu (bademciklerin büyümesi) durumunda klinik bulgular tekrarlayan boğaz enfeksiyonu olmayan vakalardan büyük bir fark göstermez. Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 24 Dermatoloji Uzmanı İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1995 yılında mezun olan Dr. Canan Savaş İyigün, uzmanlığını, 1999 yılında Şişli Etfal Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nde tamamladı. 10 yılı aşkın süredir Dermatolojik Lazer uygulamaları konusunda yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda lazer uygulamaları eğitimi bulunan Uzm. Dr. Canan Savaş İyigün Hisar Intercontinental Hospital Dermatoloji Bölümü’nde görev yapıyor. Sağlıklı Yaşam İstenmeyen tüyler, kadın erkek demeden herkesin bir an önce sağlıklı bir şekilde kurtulmak istediği şeylerin başında geliyor. Aslında onlardan kurtulmak hiç de zor değil. Üstelik bunu yaparken, kıl dönmelerine de veda edebilirsiniz! 25 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Lazer Epilasyonla Hem İstenmeyen Tüylerden, Hem de Kıl Dönmelerinden Kurtulmak Mümkün! Estetik ve güzelliğin yanı sıra, sağlıklı olmak için de tercih edilen yöntemlerden biri olan Lazer Epilasyon hakkında merak edilenleri, Hisar Intercontinental Hospital Dermatoloji Uzmanı Dr. Canan Savaş İyigün’e sorduk… Lazer epilasyon nedir? Lazer epilasyon uygulamasında her hastaya, bölgeye ve cilt tipine göre seçilecek lazer sistemi, enerji, dalga boyu vb... değişir. Bu sayede kıl köklerine etki edecek ama cilde zarar vermeyecek güçte çalışılarak en kısa sürede tedavinin bitirilmesi amaçlanır. Lazer epilasyonda, lazer ışığı kıl köklerine rengini veren melanin pigmentini hedef alır. Milisaniyeler içinde cilde uygulanan lazer ışığı, cilt hücrelerine zarar vermeden geçerek kıl kökündeki renk pigmentleri tarafından emilir. Gönderilen enerji ısıya dönüşerek kıl Lazer Epilasyon Uzm. Dr. Canan SAVAŞ İYİGÜN kökünü tahrip eder, kıl kökünün kıl üretme kabiliyeti kaybolur veya kısıtlanır. Güvenli bir uygulama mıdır? Lazer epilasyon, istenmeyen tüyleri kalıcı veya uzun süreli yok etmek için günümüzde kullanılan etkili teknolojik gelişmeler arasındadır. Lazer epilasyonun bu etkisi FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) tarafından ilk defa 1997 yılında onaylanmış ve o zamandan beri tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 26 Lazer epilasyonun en başarılı olduğu bölgeler Vücut bölgelerine göre seans aralıkları, seans hangileridir? süreleri nasıl olmalıdır? Epilasyon öncesinde dikkat edilmesi gerekenler: Lazer epilasyonda en etkili sonuçlar, açık renk cilt ve koyu renk kıl yapısına sahip olan kişilerde alınır. Hastaya göre değişebilmekle birlikte koltuk altı ve bacaklar daha kısa sürede sonuç alınan bölgelerdendir. Vücutta kıl dağılımı yaş, ırk, ilaçlar, hormonal bozukluklar, vücudun bölgesel özelliklerinden etkilenir. Bu nedenle öncelikle kişi değerlendirilir, tüylenmenin nedeni araştırılır, gerektiğinde tahlil ve tetkikler yapılır. Epilasyon amacı ile kullanılan lazerler nelerdir? Alexandrite, Diod, Nd Yag lazerler kullanılır ve birçok marka vardır. Ipl (Intense pulse light/yoğun atımlı ışık) sistemi, lazer olmamasına rağmen epilasyonda kullanılmaktadır. Lazerler arasında hem hekim hem hasta açısından en yaygın kullanılan Alexandrite Lazer’dir. Genellikle vücut bölgelerinde lazer epilasyon seans aralıkları 6‐8 hafta, yüz bölgesinde 4‐6 haftadır. Tedavi, uygun cilt yapısına sahip bireylerde ortalama 5‐8 seansta tamamlanır. Kılların renklerinde ve büyüme devrelerinde olan değişikliklerden ötürü lazer epilasyon seansı sayısı kişiye; hatta aynı kişide vücudun farklı bölgelerine göre değişir. Tekrarlanan seanslar sonrasında cilt ve kıl yapısının uygun olması halinde uygulama yapılan bölgedeki kılların, kadınlarda %70‐90'ı, erkeklerde ise %60‐80'i kalıcı olarak temizlenir. Geriye kalan kıllar ise ince, açık renkli ve kozmetik önemi az olanlardır. Seans süresi kullanılan cihazların özelliklerine göre değişmekle beraber ortalama yüz için 5‐6 dakika, Neden birden fazla seans bacaklar için 45‐60 dakika sürmektedir. uygulanması gerekir? Uygulama sırasında acı hissedilir mi? Lazer ışığı büyüme evresindeki kıl köklerini etkiler. Bütün kıl kökleri aynı zamanda büyüme evresinde olmadığından her seans sonrası %10‐25 oranında azalma beklenir ve uygulamalar belli aralıklarla tekrarlanan seanslardan oluşur. • Lazer epilasyon uygulanacak bölgeler güneş veya solaryumdan bronzlaşmamış; seans sırasında kişinin gerçek ten rengine yakın olmalıdır. • Lazer epilasyon uygulanacak bölgelerdeki kıllara 1 ay içinde kökten alma işlemi (ağda, cımbız, epilatör, ip gibi) sarartma, boyama yapılmamış olmalıdır. Uzayan kıllar seanstan 1‐2 gün önce kısaltılır. • Cilt soyucu ürün (peeling) kullanılıyorsa (retinoik asit, glikolik asit gibi) 1 hafta önceden bırakılmalı ve işlem öncesi uzmana bilgi verilmelidir. Kıl dönmelerini engellemede lazer epilasyonun bir rolü var mı? • Lazer uygulaması yapılacak bölge temiz olmalı cilt üzerinde makyaj malzemesi, deodorant gibi kalıntılar bulunmamalıdır. Kalıcı kıl kaybı olduğundan batıkları engellemede de faydalıdır. Lazer epilasyon sırasında ve sonrasında dikkat edilmesi gerekenler: İğneli epilasyondan üstünlükleri nelerdir? • Uygulama sırasında mutlaka koruyucu gözlük kullanılmalıdır. Lazer epilasyonun yan etkileri nelerdir? Uygulama sonrasında kızarıklık ve kıl köklerinde hafif kabarıklık olabilir. Bu etki kısa sürede kaybolur. Nadiren kabuklanma, uygulama alanında açık veya koyu renk değişikliği olabilir. HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Lazer tedavisine engel teşkil edecek bir hastalık veya ilaç kullanımı olup olmadığı değerlendirilir. Genel olarak çok acılı bir işlem değildir. Lastik çarpması gibi bir his duyulur. Ayrıca aşırı ısınan kıl gövdesinin çevre dokulara zarar vermesini engellemek için işlem sırasında cilt soğutulur. İğneli epilasyona göre daha kısa sürede ve kolay uygulanır. İğneli epilasyonda her kıl kökü için ayrı işlem yapılırken lazer uygulamasında aynı anda birçok kıl kökü tahrip edilmektedir. 27 İşlemden önce cilt tipi ve kıl rengi tedaviye uygun olup olmadığı, hangi lazerin kullanılacağı ve uygun dozu belirlenir. • Uygulama sonrası çok sıcak duş alınmamalı; epilasyon yapılan bölge tahriş edilmemelidir. • 1 ay kadar güneşten korunulmalı; solaryuma girilmemelidir. • İşlem yapılan kıllar 1‐3 haftada dökülür. • Seans aralarında çıkan tüyler jilet, makas gibi yöntemlerle kısaltılabilir. Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 28 İç Hastalıkları ve Romatoloji Uzmanı İç Hastalıkları Bölüm Başkanı Dosya 1990 yılında Çukurova Tıp Fakültesi’nden mezun olan Mehmet Soy, uzmanlığını 1995 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Bölümü’nde; yan dal uzmanlığını 1998 yılında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji-İmmünoloji Bilim Dalı’nda yaptı. Doçentliğini 2002 yılında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Romatoloji Bilim Dalı’nda; profesörlüğünü ise 2007 yılında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Romatoloji Bilim Dalı’nda tamamladı. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Hastane Başhekimliği, İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanlığı, Romatoloji Bilim Dalı Başkanlığı görevlerini yürüttü. İnflamatuar ve noninflamatuar romatizmal hastalıklar ve romatizmal hastalıklarda ateroskleroza eğilim mesleki ilgi alanları arasında yer almaktadır. Prof. Dr. Mehmet Soy Hisar Intercontinental Hospital’da İç Hastalıkları Bölüm Başkanı olarak görev yapıyor. Bu yıl kesinlikle sağlığıma önem vereceğim, çünkü hayatımı seviyorum diyorsanız; check‐up sizin için uygun sağlık taraması seçeneklerinden biri olabilir. Özellikle yeni yıla yenilenerek girmeye niyetlenmiş; bu yıl daha zayıf olacağım, bu yıl daha başarılı olacağım gibi sözler verip daha yılın ilk aylarında bu sözlerinizi tutamıyor olabilirsiniz. Ancak bu yıl kesinlikle sağlığıma önem vereceğim, çünkü hayatımı ve yaşamayı seviyorum diyorsanız check‐up sizin için uygun bir sağlık araştırması seçeneği olabilir. Çok kısa bir zaman ayırarak yaptırabileceğiniz bu uygulama ile sağlığınızın durumunu, başlangıç aşamasında olan hastalıklarınızı öğrenebilir; erken teşhisle zamanında tedavi olabilir ve bundan sonra tutabileceğiniz sözler vermeye devam edebilirsiniz. Dünya değişiyor, ekolojik denge bozuluyor. Buzulların erimeye başlamasıyla birlikte pek çok canlı yeryüzünden silinmeye başladı. Belki de gelecekte çocuklarımız bizim gördüklerimizi göremeyecek, bizim yediklerimizi yiyemeyecek, yaşadığımız doğal çevreye sahip olamayacak. Yaşadıklarımızı anlattığımızda bunlar onlara masal gibi gelecek. Bozulan ekolojik dengeyle birlikte görülen hastalıklar da değişim gösteriyor. Günümüz yaşam şartları, stresli çalışma ortamları, çevre faktörleri, refah düzeyinin artmasıyla değişen beslenme alışkanlıkları, kanser, koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, diyabet, böbrek hastalıkları, beyin 29 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Check-Up Prof. Dr. Mehmet SOY kanaması gibi komplikasyonlarla seyreden veya ölümcül olabilen hastalıkların görülme sıklığını artırdı. Böyle bir dönemde bu hastalıklarla savaşmanın altın kurallarından biri de erken teşhis. Erken teşhisin en büyük yardımcısı ise yılın belli dönemlerinde yaptırabileceğiniz check‐up’lar… Sağlık en değerli hazinemiz. Bu bilince ne yazık ki sağlığımızla ilgili sıkıntı yaşamaya başladığımızda sahip oluyoruz. Ancak sağlıklı her bireyin hastalanmadan yılda en az bir kez check‐up yaptırması gerekiyor. Özellikle çocukluk dönemi sağlıklı bir geleceğin temellerinin atıldığı dönem olduğu için; bu dönemde yapılan taramalar, ileri yaşlarda belirti vererek organ hasarlarına neden olabilecek hastalıkları erken teşhis etmek için çok önemli bir adım. Anemi, parazit ve enfeksiyon hastalıkları, obezite, görme ve işitme kusurları, diş sağlığı ve bakımı gibi konularda yapılabilecek tetkikler ve muayenelerle hem çocuklarınızın sağlıklı gelişimini takip etmiş hem de onları bu konuda bilinçlendirmiş olursunuz. Çocuk yaş gruplarına ait check‐up panellerinin yanı sıra yaş, cinsiyet, aile öyküsü ve risk faktörlerine göre çeşitli programlar, kişisel ihtiyaçlara yönelik bireysel taramalar da mevcuttur. Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 30 40‐49 yaşları arasındaysanız, özgeçmiş ve soy geçmişinize bağlı olarak bir ya da iki yılda bir; 50 yaş üzerindeyseniz her yıl düzenli olarak mamografi çektirmelisiniz. 5 soruda Check‐up Yaşla birlikte önemi artan; özellikle 50 yaş üzeri erkeklerde kalp damar hastalıkları, akciğer, prostat ve kolon kanseri, bayanlarda menopoz şikayetleri ve kemik erimesi, kalp‐damar hastalıkları, meme ve rahim kanseri gibi problemleri teşhis etmek üzere içeriği genişletilmiş yıllık check‐up programları uygulanır. Ortaya çıkan riskli durumlar için kontroller daha kısa aralıklarla önerilir. Check‐up, herhangi bir kişinin sağlık durumu, genetik ve çevresel faktörlere göre taşıdığı riskleri göz önünde bulundurarak yaşı ve cinsiyetine göre, çeşitli test ve radyolojik görüntülemelerle yapılan detaylı bir incelemedir. Özellikle bir şikayeti olmayan sağlıklı bireylerde gizli biçimde var olabilecek hastalıkların, önlenebilir sağlık sorunlarının ortaya çıkmasını engellemeye ve erken tanı koymaya, hatta genel sağlık durumunun daha da iyileştirilmesine yönelik periyodik bir muayenedir. Hastanemizin check‐up programlarının içeriğinde hastanın yaş ve klinik özelliklerine göre; hekim muayeneleri, hematolojik tetkikler, kalp risk faktörlerinin araştırılması, metabolizma, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri ve kan elektrolitlerini içeren biyokimya tetkikleri, hormon tetkikleri, enfeksiyon araştırması, radyolojik tetkikler, endoskopik muayeneler ve kanser tarama testleri yer almaktadır. Hastanın yaş, cinsiyet ve klinik özelliklerine göre Check‐up hizmetinde kullanılan üniteler: • Biyokimya, Hematoloji ve Mikrobiyoloji Laboratuvarları, • Konvansiyonel Radyografi, • Konvansiyonel ve Doppler Ultrasonografi, • Bilgisayarlı Tomografi, • Manyetik Rezonans Görüntüleme, • Nükleer Tıp, • Mamografi, Neden Check‐Up? • Kemik Yoğunluğu Ölçümü, Herhangi bir hastalığı ve yakınması olmayan kişilerin bile en az bir defa 20’li yaşlarda kolesterol, kan şekeri ve kan basıncı değerlerini ölçtürmesi gerekir. Eğer değerler normal çıkarsa 30 yaşına kadar 5 yılda bir, 30‐40 yaş aralığında 3 yılda bir, 40 yaşından sonra ise risk durumuna göre 1‐3 yıllık periyotlarla yapılması gerekir. • Standart Elektrokardiyografi, Check‐up programlarında kanserler için kişinin yaş ve cinsine uygun olarak dizi screen testleri bulunmaktadır. Herhangi bir kanser belirtisi olmadan kişide kanseri araştıran screen testleri hayat kurtarıcı olabilmektedir. Örneğin kolon kanserinin erken tanısı için ABD Ulusal Kanser Enstitüsü 50 yaşından sonra her yıl dışkıda gizli kan ve 5 yılda bir kolonoskopi önermektedir. Ailesinde erken yaşlarda kolon kanseri olanlarda bu incelemeler 35 yaşından itibaren önerilir. Kolonoskopi işleminde sadece kanser değil kanserin öncüsü olabilen polipler de saptanabilir ve işlem sırasında poliplerin çıkarılması işlemi de yapılarak tedavi edilebilir. 31 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 • Eforlu EKG ve Ekokardiyografi, • Nükleer Kardiyoloji, • Koroner BT Anjiyografi, • Özofagoskopi, Gastroskopi, Duodenoskopi, Sigmiodoskopi, Kolonoskopi, • Solunum Fonksiyon Testi, • Odyometri, • Patolojik İnceleme. Check‐up taramaları profesyonel bir sağlık ekibi tarafından laboratuvar ve görüntüleme olanaklarından yararlanılarak gerçekleştirilir. Önlem almanın tedavi etmekten daha kolay olduğu prensibine dayanan check‐up, yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen önemli yatırımlardan biridir.. Check‐up nedir? Neden yapılır? Günümüz tıbbı, hastalıklar ortaya çıkmadan önce gerekli önlemleri alarak, sağlıklı kalmamızı amaçlar. Çünkü her hastalığın önlenmesi, tedavisinden çok daha kolay ve ekonomiktir. Bu nedenle şikayeti olmayan kişilerde yapılacak muayene ve tetkiklerle, henüz gizli olan problemler tespit edilerek, hastalıkları önleyici tedbirler alınabilir veya erken teşhis ile hastalıkların ilerlemesi engellenebilir. Bu kontrollerin belirli aralıklarla tekrarı da gerekir. Özellikle risk grubunda olanlar daha kısa aralıklarla check‐up yaptırmalıdır. Hangi hastalıklar Check‐up ile erken teşhis edilebilir? Yaşa göre tetkik programları değişmekle birlikte genel olarak • Kolesterol (kandaki yağ), • Diyabet, • Hipertansiyon, Check‐up nasıl yapılmalıdır? Check‐up sadece tetkiklerden oluşan bir inceleme değildir. Bu tetkikler öncesi yapılacak uzman doktor muayenelerinde kişinin şikayeti, hikayesi, özgeçmişi, soy geçmişi, alışkanlıkları ve varsa kullandığı ilaçlara özgü alınacak bilgiler, kişiye özel tetkiklerin eklenmesini sağlayarak en güvenilir sonuca varılmasını amaçlar. Bu nedenle check‐up programlarının mutlaka uzman hekimler tarafından yapılması ve değerlendirilmesi gereklidir. • Kalp ve kapak hastalıkları, • Akciğer hastalıkları, Check‐up için hastaneye gelirken neler yapılmalıdır? • Böbrek hastalıkları, • Hamileyseniz veya kuşkularınız varsa bu durumu işlemlere başlamadan önce mutlaka doktorunuza bildiriniz. • Bulaşıcı hepatit virüsüne bağlı karaciğer hastalıkları, • Akciğer kanseri, • Kalın barsak kanseri • Karaciğer kanseri • Daha önceden yapılmış testler veya tetkik sonuçlarınız varsa onları da beraberinizde getiriniz. • Mesane kanseri • Mutlaka önceden randevu alınız ve randevunuza hiçbir şey yemeden, içmeden geliniz (8‐12 saatlik bir açlık süresi gereklidir). • Erkeklerde prostat, • Rahat bir kıyafetle geliniz. • Kadınlarda meme, rahim ve rahim ağzı kanserleri, • Sürekli kullandığınız ilaçlarınız varsa mutlaka Check‐ up doktorunuza iletiniz. • Pankreas kanseri • Kemik erimesi • Bazı kan hastalıkları bu tür check‐up programlarıyla tespit edilebilir. • Bayanların mümkünse adet dönemi dışında kalan günleri tercih etmeleri gerekir. Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 32 Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1992 yılında mezun olan Yılmaz Bilsel, Genel Cerrahi ihtisasını İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nde tamamladı. 2005 yılında Doçentlik unvanı alan Dr. Bilsel, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD B servisi ve Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 3. Cerrahi Kliniklerinde uzun süre çalıştı. Aynı zamanda; Clarenville Memorial Hospital - Kanada, Indianapolis Methodist Hospital – ABD, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Gastroenterolojik Cerrahi ve Endoskopi Ünitesi, İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi ERCP ünitesi’nde de çalışmalarda bulundu. Gastrointestinal Sistem Cerrahisi, GİS Endoskopisi ve ERCP, Laparoskopik Cerrahi ve Onkolojik Cerrahi alanlarıyla özel olarak ilgilenen Doç. Dr. Yılmaz Bilsel, Hisar Intercontinental Hospital Genel Cerrahi Bölümü’nde Onkolojik ve Laparoskopik Cerrahi konusunda Genel Cerrahi ekibimizin başında görev yapıyor. Vücudumuzun Şeker Kontrolörü Pankreas, Kanser Olursa! Geçtiğimiz aylarda bilgisayar ve eğlence dünyasının vizyon sahibi ve yaratıcı dehası, Apple’ın CEO’su Steve Jobs’u kaybettik. Yeryüzünde birçok kişi onu pankreas kanseri sayesinde tanıdı. Ya da tam tersi oldu, pankreas kanseri onun sayesinde yeniden gündeme oturdu. Dosya Kamuoyunun yakından tanıdığı Venezuella Devlet Başkanı Hugo Chavez de pankreas kanserine yakalanan ünlü simalar arasında bulunuyor. Yaşadığımız dünyayı değiştirme iddiasında olan bu iki ünlünün, kötü kaderleri haricinde, belki de tek ortak noktaları her ikisinin de deneysel tedavilere katılmak isteği oldu. Jobs Amerika’nın seçkin kliniklerinde derdine çare aradı ancak savaşı kaybetti. Chavez ise Küba ve Brezilya’da tedavi olanaklarını sonuna kadar kullanmaya devam ediyor. 33 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Karnın arkasına gizlenmiş bir organ olan pankreasın sinsice yayılan kanserini Hisar Intercontinental Hospital Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Yılmaz Bilsel’le konuştuk… Steve Jobs Pankreas Kanseri Doç. Dr. Yılmaz BİLSEL Çok zengin lenf ve sinir ağlarına sahip olan ve bulunduğu yer itibariyle de zor belirti veren pankreas kanseri, erken dönemde yakalanması oldukça zor olan bir kanser türüdür. Midenin arkasında enlemesine yerleşmiş sünger kıvamında bir organdır. Baş kısmı oniki parmak barsağıyla, kuyruk kısmı ise dalakla komşudur. Çeşitli hormonlar ve enzimler salgılamakla yükümlü olan pankreas, salgıladığı İnsülin ve Glukagon hormonları ile kan şekerini düzenler. Bu iki hormon düzgün çalışmazsa diyabet yani şeker hastalığı gelişir. Ayrıca pankreas salgıladığı enzimlerle de yağ, protein ve karbonhidrat sindirimine yardımcı olur. Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 34 (anestezi verilmeden, endoskopla ağızdan girilerek yapılan bir işlem) ile ana safra kanalına stent konarak hastanın sarılığının bir miktar azalması amaçlanır. Kimi zaman ameliyat edilemeyecek kadar ileri vakalarda kalıcı stentler yerleştirildiği de olur. Tümör çıkarılamayacak durumdaysa radyoterapi ve kemoterapi denenebilir. Eğer kanser başka organlara da sıçramışsa sadece kemoterapi uygulanır. Cerrahi uygulanan hastalar ameliyattan fayda görür. Ancak ne yazık ki hastaların % 70‐80’inin tanı anında hastalığı ilerlemiş bir safhadadır. Ameliyat olan hastalara ameliyat sonrası dönemde, hastalıklarının evresine göre kemoterapi veya radyoterapi de verilir. Pankreas Kanserinden Korunma Yolları Doğrudan bir korunma yolu ve kesin bir önlem olmamakla birlikte sağlıklı bir yaşam tarzını benimsemek çok önemlidir. • Öncelikle eğer sigara içiyorsanız, sigarayı mutlaka bırakın. • Beslenmenizde meyve, sebze ve tahıla ağırlık verin. • Düzenli bir şekilde egzersiz yapın. Pankreas Kanserinde Risk Faktörleri Pankreas kanserinin nasıl geliştiği henüz bilinmese de diyabetik hastalarda veya kronik pankreatiti (uzun süreli pankreas iltihabı) olan kişilerde daha sık görüldüğünü söylemek mümkündür. Sigara içiyor olmak bu hastalıkta diğer kanser türlerinde olduğu gibi önemli bir risk faktörüdür. Daha çok 50 yaşından sonra görülür. Kadınlarda erkeklere oranla biraz daha sık rastlanır. Vakaların küçük bir kısmı aileden genetik yolla geçebilmektedir. Belirtileri nelerdir? Pankreastaki bir tümör başlangıçta hiç belirti vermeyebilir. Bu nedenle hastaların birçoğunda pankreas kanseri ilk tespit edildiği anda genellikle ilerlemiş durumdadır. Erken bulguları arasında; koyu renkli idrar, yorgunluk‐halsizlik, sarılık (önce gözün beyaz kısmında Pankreas tümör hücresinin elektron mikroskobunda görüntüsü başlar sonra tüm cilde yayılır), iştah ve kilo kaybı, bulantı‐ kusma veya karnın üst kısmında arkaya, sırta doğru vuran ağrı sayılabilir. Bunların dışında ishal veya hazımsızlığa da rastlanabilir. Kanser tanısı nasıl konulur? Tümörün pankreastaki yerleşimine göre belirtiler farklı olabilir. Pankreas başındaki tümörler daha çok sarılık ile kendini gösterirken, gövde ve kuyruk tümörleri daha sıklıkla kilo kaybı ve ağrı ile ortaya çıkarlar. Tanıda ultrasonografi, karın tomografisi veya MR kullanılır. Tümör belirteçlerinden CEA ve CA 19‐9 değerleri yükselmiş olabilir. Bazen kesin tanı için iğne biyopsisi ile şüpheli lezyondan örnek almak gerekir. Fakat kimi zaman tanı o kadar belirgindir ki ameliyat kararı biyopsi alınmaksızın da verilebilir. Pankreas Kanserinde Tedavi Yöntemleri Eğer kanser çok ileri bir safhada değilse tek tedavi yöntemi cerrahidir. Pankreas başı tümörleri için pankreatikoduodenektomi yani Whipple Ameliyatı yapılır. Bu girişimde midenin uç kısmı, ana safra kanalı, safra kesesi, oniki parmak barsağının tamamı ve pankreasın baş kısmı alınır. Zor ve uzun bir ameliyattır. Gövde ve kuyruk tümörleri içinse dalakla beraber pankreasın sorunlu kısmının alınması yeterli olur. Nispeten daha kolay bir müdahaledir. Pankreas görüntüsü 35 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Eğer hastanın genel durumu çok kötü veya sarılığı çok ileri bir safhada ise, zaman kazanmak açısından, bazen ERCP Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 36 Acil Servis Doktoru Yaşamdan Kesitler 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1996 yılında mezun olan Dr. Kader Gürses Hisar Intercontinental Hospital Acil Servis Hekimliği’nin yanı sıra Hiperbarik Oksijen Tedavisi Merkezi’nde de görev yapıyor. 37 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Ömürleri Yardım Derneklerinin Yollarını Gözlemekle Geçen, Masum ve Mağdur İnsanların Coğrafyası Nijer… Dr. Kader GÜRSES Açlığı, kuraklığı ve türlü hastalıkları derinden hisseden, yaşamla ölüm arasındaki ince çizginin ölüm tarafına yakın olan; masum, bir o kadar da mağdur bir halkın hayata tutunma çabalarını Hastanemiz doktorlarından Acil Servis Hekimi Dr. Kader Gürses’ten dinledik… Nijer gibi Afrika’nın tam ortasında, kuraklığın ve yoksulluğun en yoğun hissedildiği bir bölgede yaşıyorsanız eğer, ömrünüz yardım derneklerinin ve yollarını gözlemekle geçiyor demektir. Orada açlık, kuraklık ve salgın hastalıklar yüzünden tedavisi en basit bir hastalığın bile ölümlere neden olduğu göz ardı edilemez bir gerçek. Biz de gönüllü hekim dostlarımızla birlikte “Gönüllüler” adı altında 5 ayrı yardım derneği, yardımsever iş adamları ve TİKA’nın desteğiyle birlikte Afrika’ya yapılan Sağlık Yardımı Seyahatine katıldık. Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 38 Hazırlıklar tamamlandıktan sonra Nijer yolculuğumuz başladı. Yaklaşık 40 saatlik uzun ve yorucu bir yolculuğun ardından yardım bölgemize ulaştık. Bizi ilk karşılayan Afrika’nın kızgın güneşiydi ve alışık olmadığımız kadar sıcak bir karşılamaydı. Gündüz 45, geceleri ise 35 derece civarında olan bunaltıcı sıcağa adapte olmak neredeyse imkânsızdı. Olamadık da diyebiliriz. Alışmaya çabalamak yerine elimizden geldiğince daha çok hastaya ulaşmak için, her gün sabah 8’de başlayıp yemek molalarını saymazsak akşam 8’e kadar çalıştık. Burada hayatında hiç doktor görmemiş insanlar, ileri seviyede görmediğimiz, göremeyeceğimiz türden yaralar hatta ne olduğunu bile anlayamadığımız hastalıklarla karşılaştık. Genel Cerrah, Göz Hastalıkları Uzmanı, Kadın Doğum Uzmanı, Üroloji Uzmanı 14 hekim, sağlık personeli hemşire ve yardımcı personelden oluşan toplam 34 kişilik geniş bir ekiptik. Aktif olarak çalıştığımız 10 gün içerisinde ameliyat listelerimiz doldu. Benim bir günde gördüğüm ve olası teşhislerine göre ilgili hekimlerimize yönlendirdiğim hasta sayısı ortalama 200’dü ve bu 200 hastadan en az 30‘u ameliyat gerektiren rahatsızlıklardı. Nijer doğum oranında 230 ülke arasında dünya birincisi, ölüm oranında ise dünyada ilk 15 içinde. Dışarıdan bakıldığında “Garip bir tesadüf” deyip geçilebilir belki. Ama oraya gidip gördüğünüzde; başınızı çevirdiğiniz her noktada “garip tesadüf” deyip geçtiğimiz şeylerin aslında “Acı Gerçeklik”ten farklı bir tanımı olmadığını derinden hissedebiliyorsunuz… Orada her bir kadın en az 10 çocuk doğuruyor, hatta bazı kadınlara; “Neden bu kadar çok doğum yapıyorsunuz?” diye sorduğumuzda, “Çocuklar ölüyor biz de mecburen çok doğuruyoruz, hiç değilse neslimizi sürdürebilecek birileri kalabilsin” diyorlar. Kabullenmişlik var, en ufak hastalığa yakalanan kişinin iyileşeceğinden ümidi kesip, umutsuzca ölümünü bekleyebiliyorlar. Ölüm onlar için o kadar normal bir şey ki insanlar ağlamıyor bile! Neredeyse tepkisizler bu duruma. Belki de bizim için tedavisi çok basit olan hastalıkları, devasız bir dert olarak görüp, hayatta kalmayı, iyileşmeyi bile umamıyorlar. HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Orada nadir yağan yağmurların oluşturduğu, yol kenarlarındaki ufak su birikintileri bile içine çalı çırpının dolmasıyla sinek yuvası haline gelebiliyor. Herkes bilir; bataklıklarda, su birikintilerinde çoğalan sinekler sıtma mikrobu taşır ve sıtma ilacı alındığında hasta tamamen iyileşir. Sıtma bizim için çok kolay yok edilebilen bir virüs olsa da onlar için hâlâ ölüme kadar götürebilen ciddi bir sorun. Sıtma şehir dediğimiz ortamlarda daha fazla, şehirden çıkıp kırsal kesimlere doğru gidildikçe bu defa tifo, kolera gibi bulaşıcı hastalıklar da baş gösteriyor. İçme suyunun şehirler kadar çözümlenemediği kırsalda hiç sıhhi olmayan sulardan ihtiyaçlarını gideriyorlar. Ve tifo gibi; böyle ortamlarda salgın haline gelen bulaşıcı hastalıklar kaçınılmaz oluyor. O bölgedeki sıtma mikrobuna uygun ve etkili olan 5 bin kişilik sıtma ilacı dağıttık. Sıtma mikrobu yayan sineklerden korunmaları için de 1500 adet üzerine ilaç emdirilmiş ve yıkanmadığı takdirde 2 sene etkisini sürdürebilen cibinlikler dağıttık. Orada yılın sadece 3 ayında az da olsa yağmur yağıyor, kalan 9 ay ise kurak. Onlar için iki mevsim var yağmurlu yaz ve kurak yaz. Yağmurlu yaz; gündüz 45, gece 35 derece, kurak yaz da ise; 50 dereceleri geçen gündüz sıcaklığı gece ise 10 dereceye kadar düşebiliyor. Bu şartlar altında yaşamak bile başlı başına bir zorlukken, insanlar geçimlerini sürdürmek, çalışmak, para kazanmak, karınlarını doyurmak zorundalar. Ama bunların hiçbirini o bölgede tam anlamıyla yapabilen kimse yok… İnsanların alım gücü yok, çalışılacak iş yok. Bölge halkı “milet” dedikleri kuş yemine benzeyen tohumları, ellerindeki çubukla eşeledikleri toprağa serpiştirip, ekiyorlar. 3 aylık yağmurlu yaz döneminde kısmen de olsa ektikleri topraktan mahsul alabiliyorlar. Ve yıl boyunca tek yiyebilecekleri şey o toprağın verdikleri... Aslında her şeye rağmen verimsiz değil Nijer toprakları. Yüzeyde yok denecek kadar az su kaynağı olsa da 40‐50 yaşında ağaçlar da var. Bu ağaçlar yılın 9 ayı tek damla su görmeden yıllardır yaşayabiliyorsa, yüzeye yakın yerlerde su var demektir ve bu kaynakları bulunup, tarım yapılabilir. Hamile kadınlar şanslıysa normal doğum yapıp kurtuluyorlar onlar kadar şanslı olmayanlar ise sezaryen yaptırılamadığından ölüyorlar. Doğan bebeklerin kaderiyse annelerinden farklı değil canlı doğan her 10 bebekten biri üç aylık olmadan, diğer ikisi 5 yaşına gelmeden ölüyor. Ancak doğal şartlara uyum sağlayabilen, yani güçlü olabilenler sağ kalıyor. 39 Sıtma şehirlerde, tifo kırsalda salgın. Hem şehirde hem kırsalda değişmeyen tek şey ise; açlık… Su ihtiyacını karşılamak adına Türk derneklerinin açtığı birçok kuyu var. Bölgede Türklere geri dönüşümsüz bir sevgi saygı besliyorlar. “Türkler bizim dostumuz” düşüncesi kazınmış belleklerine. Bölgede yapılan, bizim de destek verdiğimiz, farklı ve bence çok doğru projelerden biri de keçi dağıtımıydı. Bizden önce giden dernekler de bu dağıtımı yapmış ve birkaç yıl sonrasında etrafta keçi sürüleri görülebiliyormuş. Bu çok güzel bir şey. Keçi; o bölgenin sıcağına uyum sağlayabilen yılda 2 defa yavrulama dönemi olan ve her defasında 2 yavru veren bir hayvan. Genellikle kırsaldaki ailelere verilen 3 adet keçi 2 yılın sonunda ortalama 20 keçi oluyor. Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 40 Çağımızda çok basit tedavi edilebilen katarakta bağlı görme kayıpları onları açlığın, kuraklığın yanında karanlığa da mahkûm ediyor. 3 göz doktorumuz ile 10 günde toplam 240 katarakt ameliyatı yaptık. Bölgenin büyük kısmının çöl olması, güneşin daha dik gelmesi ve ışığın kumdan kolay yansıması bölge halkının çoğunda katarakt oluşturmuş. Katarakt çoğu kişide ileri derecede ya da kısmi görme kayıplarına neden olmuş. Çok duygusal bir olay da yaşadık orada. 6 yaşındaki bir çocuk annesinin elinden tutmuş bize getirdi. İki gözünde de ileri seviyede katarakt olan kadın nerdeyse hiç göremiyordu. Genç kadını ameliyata aldık ve başarılı bir işlemin ardından gözlerindeki bant açılır açılmaz, ilk söylediği şey; Çocuğum nerede? Genç kadın 6 yıl önce doğurduğu çocuğunu hiç görmemiş. Evladının yüzüne hasret yıllar geçirmiş, nedeniyse, en basit işlem olan katarakt ameliyatının yapılamaması… Gelirken annesinin elinden tutup getiren çocuğu, bu defa; hatta belki de ilk defa annesi ellerinden tutarak evine götürdü. Böyle güzel şeyleri görünce insan yaptığı işin keyfine varıyor. En azından bir işe yaradığını hissediyorsun, o çektiğin uzun ve yorucu yollar, sıkıntılar umurunda bile olmuyor. Sonrasında o ailelerden 3 keçi alınıp, diğer ailelere veriliyor ve bu döngü sürekli devam ediyor. Projenin daha çok kırsal kesimlerdeki ailelere yönelik olmasının nedeni; onların şehirdeki halka oranla daha fazla su ve gıdaya ihtiyaç duymaları. Bu proje onların hayatlarını sürdürebilmelerine büyük katkı sağlıyor. Et ve süt ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılayabiliyor. Bahsettiğimiz döngüde, yani keçileri çoğalan aileden, olmayan ailelere keçi verilirken yaşanan bayram havası görülmeye değer… İnsanlar keçilerini almaya gelirken en güzel, en temiz kıyafetlerini diğer bir deyişle bayramlıklarını giyiyorlar. Onlar için bayram kavramı, bizim bildiğimiz, tatil yapma, alışverişe çıkma anlamına gelmiyor. Orada bayram demek, karınlarının doyması demek. Belki de yılda iki kez unutabiliyorlar açlıklarını, yoksulluklarını; keçiler dağıtıldığında ve kurban bayramlarında… Geride bıraktığımız Kurban Bayramı’nda da o kardeşlerimizi unutmadık, Türkiye’den Nijer’e kurban bağışı yapmak isteyen tüm hayırseverler için vekâletler alındı ve onlar adına Nijer’de kurbanlar kesildi. Kesilen her kurban 10 parçaya bölünüp tüm yoksul ailelelere dağıtıldı. Dünya’nın bir köşesinden diğer bir köşesine, birbirlerini hiç tanımayan, bilmeyen insanlar arasında böylesine hoş bir bağın kurulması tam manasıyla yaşayamadığımız bayramları bir nebze olsun anlamlandırıyor. 41 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Yaptığımız şey o halkın kapanamayacak kadar büyük yaralarına ufak bir pansuman belki... Götürdüğümüz yardım bir kaç yüz kişinin hayatını kaybetmesini önlüyor ama sonuçta binlerce insan yine ölüyor. Kalıcı ekipler olabilse, düzenli malzeme yardımı gelebilse oradaki sağlık sorunlarını, ölüm oranlarını ciddi şekilde azaltabiliriz. Şubat sonu Mart başı gibi İnşallah Hisar Intercontinental Hospital olarak biz de kendi ekibimizle oralara tekrar gideceğiz. Biz kendi mesleğimiz doğrultusunda yardımlar yapmaya niyetlendik ve elimizden geldiğince yapıyoruz. Herkesin bir mesleği ve o doğrultuda yardım yapabileceği bir alan mutlaka vardır. Yardım etmek isteyenler, yardım dernekleriyle diyaloğa geçebilirler. Ulaşamayanlar bizlerle görüşebilirler. Biz yardımcı olur, yönlendiririz. Yeter ki gönüllü olabilsinler. Unutmayalım; Afrika özellikle Türkiye’den yardım bekliyor... Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 42 Üroloji Uzmanı 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1994 yılında Mezun olan Op. Dr. Basri Çakıroğlu, Uzmanlığını Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 2002 yılında tamamladı. Türkiye ve Avrupa’da birçok Üroloji Derneğine üyeliği bulunan Op. Dr. Basri Çakıroğlu Hisar Intercontinental Hospital Üroloji Bölümü Sorumlu Hekimi olarak görev alıyor. A’dan Z’ye İyi Huylu Prostat Büyümesi ve GreenLight Yöntemiyle Prostat Tedavisi İsmi ‘İyi Huylu’ olsa da, erkeklerin en büyük sorunlarından biri olan ve ihmal edildiğinde prostat kanserine neden olarak yaşamı tehlikeye atabilen, İyi Huylu Prostat Büyümesi, günlük yaşam konforunu bozan bir hastalık. Sık sık idrara çıkıyorsanız, sıkışıyor ve hemen ardından idrarınızı kaçırıyorsanız, idrarınızı yaparken zorlanıyorsanız, ağrı ve yanma hissi varsa, özellikle geceleri sık sık tuvalet için kalkmaya başladıysanız; tedavi seçeneklerini düşünmenizin zamanı gelmiş demektir. İyi Huylu Prostat Büyümesi’ni ve yeni nesil tedavi yöntemlerini Hisar Intercontinental Hospital Üroloji Uzmanı Op. Dr. Basri Çakıroğlu ile konuştuk… GreenLight Lazer Tedavisi Prostat Büyümesinde Yeni ve Güvenli Bir Tedavi Standardı Sunuyor… Prostat nedir? Prostatın hastalıkları nelerdir? Erkek üreme sisteminin bir parçası olan prostat, idrar torbasının (mesane) hemen altında bulunan rektum önüne yerleşmiş ceviz büyüklüğünde ve idrar yolunu çepeçevre saran bir bezdir. Ağırlığı yaklaşık 15‐20 gramdır. Görevi meniyi (sperm) sıvılaştırıp, içerisindeki sperm hücrelerinin harekete geçmesini ve kadın yumurtası ile buluşarak döllenmesini sağlamaktır. Prostatın 3 çeşit hastalığı vardır; GreenLight Dosya Op. Dr. Basri ÇAKIROĞLU 1. Prostat iltihaplanması: Bu daha çok genç yaştaki erkeklerde görülür. Akut ve kronik bakteriyel prostatit, prostat bezine enfekte idrarın prostat kanalları boyunca taşınması ile oluşur. Bakteriyel prostatit bulaşıcı değildir ve cinsel yolla geçen bir hastalık olarak düşünülmemelidir. 2. İyi huylu prostat büyümesi (BPH ‐Bening Prostat Hiperplazisi‐) 3. Prostat Kanseri. 43 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 44 Her prostat büyümesi iyi huylu mudur? Her prostat büyümesi yalnızca iyi huylu büyüme anlamına gelmez, bazen prostat kanseri şeklinde de kendini gösterebilir. İyi Huylu Prostat Büyümesi (BPH) nedir, risk faktörleri nelerdir? BPH, erkeklerde yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan prostatın iyi huylu büyümesidir. Prostatism olarak da adlandırılabilir. İdrar yapmayı zorlaştıran bazen idrar yapmayı tamamen engelleyerek hastanın ağrı başta olmak üzere aşırı rahatsızlıklar yaşamasına sebep olan; hayat kalitesini bozan bir hastalıktır. İlerleyen yaş, hipertansiyon ve ailede BPH öyküsü olması BPH için risk faktörleri sayılır. Şikayetlere yol açması genellikle 45‐50 yaşından sonra olur. Hastaların çok azı sadece bazı tedbirlerle sıkıntısız hayatını sürdürürken, çoğunluğuna tedavi gerekir. Tedavi ihtiyacı duyan hastaların yaklaşık yarısında cerrahi tedaviler gereklidir. İyi Huylu Prostat Büyümesi prostat kanserine neden olur mu? BPH kanser değildir ve kansere neden olmaz. Fakat her iki hastalık birlikte mevcut olabilir. Prostat kanserinin erken safhalarında genellikle şikayet olmadığı için yılda bir fizik muayene ve kanda PSA testi yapılması önerilir. Prostat büyümesi hangi yaş grubunda daha çok görülür? Son yıllarda yükselen yaş ortalamasıyla birlikte sıklığında önemli bir artış saptanmıştır. BPH oldukça sıktır. Yaşları 51‐60 arası erkeklerde %50; 80 yaşın üzerindeki erkeklerde %90 oranında rastlanır. Muayene ve takip nasıl yapılmalıdır? Parmakla rektal muayene ve kanda PSA isimli maddenin düzeyinin ölçülmesi en önemli tanı araçlarıdır. Genellikle 50 yaş üzerindeki sağlıklı erkeklerin PSA ve parmakla rektal muayene ile yılda bir kontrolü önerilir. Ancak ailesinde prostat kanseri olanların 40 yaşından itibaren bu kontrollere başlaması gerekir. Parmakla rektal muayene, ancak belirli bir boyuta ulaşmış kitleyi saptayabilir. Bu nedenle PSA düzeyinin ölçümü erken tanı açısından çok önemlidir. Prostat büyümesinin beraberinde getirdiği şikayetler nelerdir? • Sık idrara çıkma, • Acil idrar yapma gereksinimi, • Acil idrar yapma gereksinimi ve hemen ardından idrar kaçırma, • Gece idrara çıkma, • Duraksayarak idrar yapma, kesik kesik idrar yapma • İdrar yaparken zorlanma, bekleyerek yapma • İdrar akışında zayıflama, • İdrar yapmada güçlük, • İdrar yaparken yanma, • İdrar yaptıktan sonra damlama, • İdrar yaptıktan sonra tam olarak boşaltamama hissi, • Hiç idrar yapamama. Prostat büyümesinde hangi tetkikler yapılmalıdır? yükselme dikkat çeker. PSA yüksekliğinin tek nedeni • Tam idrar tetkiki, • PSA, • Üriner sistem ultrasonu, prostat volümü ile mesanede kalan idrar miktarının incelenmesi, • Üroflovmetri tetkiki. PSA nedir? PSA (Prostat Spesifik Antijen) sadece prostatta üretilen bir maddedir ve kandan bakılır. Normal değeri, 4 ng/ml’nin altında olmasıdır; ancak yaşa göre PSA aralığı farklılık gösterebilir. Prostat ile ilgili bir problem olduğunda kana daha fazla oranda karışır, kan PSA düzeyinde 45 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 prostat kanseri değildir. İyi huylu prostat büyümesi ve prostat iltihapları da PSA’yı yükseltir. PSA 4‐10 ng/ml arasında olanların yaklaşık % 30’unda prostat kanseri saptanırken 10 ng/ml üzerinde bu oran %50’yi geçer. Tedavi seçenekleri nelerdir? 1. İzlem: Şikayetleri yoğun olmayan, PSA değeri normal ve prostat muayenesinde şüpheli bir durum görülmeyen hastalar yıllık izlem protokolüne alınabilirler. 2. Medikal Tedavi: Prostat ve mesane boynu civarındaki düz kasları gevşetip idrar akımını kolaylaştıran bir grup ilaç bulunmaktadır. 4 haftalık bir tedavi ile hastaların %60’ında idrar akım hızlarında artış ve şikayetlerde gerileme sağlanabilir. 3. Cerrahi Tedavi: Prostat büyümesine bağlı komplikasyonları olan, ilaç tedavisine rağmen şikayetlerinde düzelme gözlenmeyen veya daha etkin bir tedavi yöntemini tercih eden hastalarda cerrahi tedavi uygulanır. Cerrahi yöntemler arasında tercih, hastanın prostat büyüklüğüne, genel durumuna, herhangi başka bir hastalığı olup olmamasına ve varsa bu hastalık için kullandığı ilaçlar ve benzeri birçok faktör değerlendirilerek yapılır. Verilen karara göre açık veya kapalı cerrahi prosedürlerden birisi uygulanır. Hastaların %90’ında kapalı yöntemler uygulanabilir. Bu operasyonlar spinal, epidural veya genel anestezi ile uygulanabilirler. Yüzde 70‐90 hastada yakınmalarda gerileme ve idrar akım hızında artış elde edilebilir. Kapalı cerrahi yöntemler, dünyada altın standart olarak kabul edilen TUR operasyonudur. TUR operasyonuna alternatif tedavi yöntemleri, lazer prostat ameliyatları, prostat stentleri, prostatın ısı ile küçültülmesi, cerrahi kesi ile mesane boynunun açılması, plazmakinetik ile prostatın çıkartılması sayılabilir. GreenLight Lazer ile Prostat Buharlaştırma Tedavisi Prostat Büyümesi) rahatsızlığının tedavisi için İdrar Günümüzde cerrahi tedavi seçenekleri içerisinde GreenLight Lazer tedavisi önemli yer tutmaktadır. Bütün ameliyat yöntemlerinde olduğu gibi gerekliliği ve yapılabilirliği her hasta için dikkatlice değerlendirilmelidir. İşlem lokal, bölgesel veya genel anestezi ile uygulanabilir. Yeni nesil GreenLight Lazer yöntemiyle kısa sürede ve etkili bir buharlaştırma ile prostat büyümesi tedavi edilip, genellikle bir gün içerisinde hastanın sondası çıkarılarak hasta idrar yapmaya başlayabilir. Özellikle ameliyat olması yüksek risk taşıyan hastalarda (Kalp, akciğer, kan hastalığı olanlar ve kan sulandırıcı ilaç kullanmak zorunda olanlar gibi.) kısa sürmesi ve kanamasız olması önemli avantaj sağlar. Günlük hayata erken dönülür ve cinsel fonksiyon bozukluğu görülmez. Kullanılan ince aletlerin idrar yolunu zedelememesi sayesinde ameliyata bağlı idrar yolu darlığı görülme ihtimali diğer kapalı yöntemlerden daha düşüktür. GreenLight Lazer Tedavisi, BPH (İyi Huylu Yolundan Prostat Alınması (TURP) olarak bilinen geleneksel ameliyat işlemine göre yan etki, kısa süreli sonda kullanımı, hızlı ve az acıyla geçirilen iyileşme sürelerini bir araya getiren, az düzeyde vücuda giriş gerektiren cerrahi bir seçenektir. Greenlight lazer kanda absorbe olur (emilir). Hücre düzeyinde hızlı emiliminden dolayı, büyümüş olan prostat dokusunu buharlaştırır ve prostatın etrafını saran ince alanı (1‐2 mm derinliğinde) kanamayı engelleyerek onarır. Hangi hastalar GreenLight Lazer ile prostat buharlaştırma tedavisi uygundur? FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Birliği) GreenLight Lazer ile prostat buharlaştırılması (PVP) operasyonuna etkili ve kalıcı bir tedavi sunduğu için onay vermiştir. Yani BPH nedeniyle ameliyatı gereken hastalara uygulanabilir bir tedavi seçeneğidir. Özellikle aşağıda yer alan hasta gruplarında tercih nedenidir: • Kalp, damar hastalığı, diyabet, hipertansiyon, astım, kronik akciğer hastalığı gibi nedenlerle operasyonları riskli olan hastalar, • Kanama eğilimi olan hastalar, • Sondaya mahkum kalmış, başka operasyonlarının riskli olduğu hastalar, yöntemlerle • Başka türlü bir operasyonu istemeyen ve ameliyattan korkan hastalar, • Diğer ameliyat yöntemlerinin başarısız kaldığı hastalarda güvenle kullanılabilecek bir yöntemdir. Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 46 Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Yüzyıla damgasını vuran tıp bilimindeki belirgin gelişmelere rağmen, 18. yüzyıl aynı zamanda şarlatanlığın ve düzenbazlığın altın çağı olarak da kabul edilir. En büyük hilekarlardan biri Mary Toft’tu. Kendisini tavşanların doğurduğu iddiasıyla (Kral’ın anatomisti ve cerrahı tarafından da doğrulanmıştı!) bütün Londra’yı, saray halkı da dahil, kandırmıştı. Hatta, aralarında Devanshire Düşesi gibi çok kültürlü kişilerin de bulunduğu birçok sponsorun yardımıyla, bir sağlık mabedi bile yaptırmayı başarmıştı... Tıp ve Sanat “Şarlatan” (quack) ifadesi 16. yüzyılda sokaklarda sahte ilaç satan seyyar satıcılara verilen isimdi. Günümüzde ise daha çok sahte doktorlara veya çalışmalarında etik kurallara uymayan hekimlere yakıştırılan bir terimdir. Geçmişte şarlatanlık çok yaygındı, zira etkili tedavi yöntemleri zaten pek fazla değildi ve dahası halk da günümüze göre çok daha saf ve akılsızdı. 47 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Bu konu geçmişte bir çok sanatçının ilgisini çekmiştir. Bunların arasında ilk öne çıkan Hollandalı ressam Gerrit Dou olmuştur. Dou, Leiden Esnaf Locasının kurucu üyelerinden birisi olması sebebiyle hekimle ressam arasındaki tarihsel bağların önemi üzerinde özellikle durmuştur. Dou döneminin en önemli ressamlarından birisidir. Hamileri arasında İngiltere Kralı II. Charles, İsveç Kraliçesi Christina ve Avusturya Arşidükü Leopold Wilhelm sayılabilir. Soldaki resimde pencereden resme bakanları izleyen bizzat kendisidir. Resimde bir Çin şemsiyesi altında iksir satan bir şarlatanı resmetmektedir. Satıcı inanırlılığını daha da artırmak için akademisyen cübbesi giymiştir. Onu çevreleyen kalabalığın satıcıya ilgisi ise farklıdır. Kötü Doktorlar, Şarlatanlar... Doç. Dr. Yılmaz BİLSEL Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 48 Avcı iksirin etkisine inanmış gibi görünmektedir ama sağdaki ev kadını olaya daha şüpheci yaklaşmaktadır. Satılan iksir muhtemelen bir aşk iksiridir. Zira avcının sol yanındaki genç adam beraberindeki partnerini iksirin etkileri konusunda ikna etmeye çalışmaktadır. Eğer resme daha dikkatli bakacak olursanız Dou’nun başka konularla da ilgilendiğini görürsünüz; bebeğinin altını değiştiren anne figürü, muhtemelen doktorun yaptığı işin ne kadar iğrenç (!) olduğuna dair bir göndermedir. Yerdeki kuşu yakalamaya çalışan çocuk da, etkili bir tedavi bulmanın ne kadar zor bir uğraş olduğunu anlatan bir benzetme olabilir mi? 17. yüzyılda günlük hayatı yansıtan bu tür eserlerde gelişigüzel baktığımızda fark edemeyeceğimiz birçok ince ayrıntı gizlidir. Ünlü İngiliz ressam William Howgarth resimlerinde ahlaki konuları işlemeyi severdi. Aşağıdaki resmi “Marriage a la Mode” isimli 6 resimlik serinin 3. resmidir. Bu seride bir kontun müsrif, akılsız ve kendini beğenmiş oğluyla, zengin bir tüccarın şımarık kızı arasındaki, sonu kaçınılmaz bir felaketle biten evlilikleri anlatılır.Bu resimde genç asilzade beyimizin tedavi için Fransız bir şarlatanı ziyareti anlatılır. Hogarth’ın tüm ahlaki serilerinde olduğu gibi, iyice araştırdığınızda bu resimde de önemli birçok ince detaya rastlarsınız. Sahne ve içerdikleri şarlatanlığı doğrudan eleştiriyor; şarlatan hekimin kendisi ve giydikleri oldukça kaba ve bayağı görünümlü, ortamdaki çok sayıdaki lüzumsuz obje de anlamsız tedavileri çağrıştırmakta. Ağzında hap tutan insan kafası modeli genellikle o zamanki eczanelerin dışında dükkanın bir eczane olduğunu belirten bir semboldür. Unicorn’un boynuzu; Ortaçağ’dan kalma bir mitolojiye bağlı olarak, cinsel gücü artırdığına inanılan pahalı bir tedavi aracıdır. Yine yukarıda dolabın üzerinde asılı duran idrar kabı, burada üroloji ile ilgili işlemlerin de yapıldığını ima etmekte. Ortam da çok daha fazlası var. Asilzade elinde bir kutu ilaç tutuyor, kapağı ise sandalye üzerinde tedaviye gereksinim duyulan bölgeyi gösteriyor. Boynunda siyah bir leke var, bu da cinsel hastalığının bir diğer göstergesi. Hogarth şarlatanlara ve onlara inananlara karşı hep eleştirel yaklaşmıştır. Hastalara olan ilgi ve sempatisini en güzel yansıttığı eseri “The Pool of Bethesda”dır. Eğer bir gün yolunuz St Barthomew Hastanesi’ne düşerse, bu eseri hastanenin ana merdivenlerini çıkarken görme şansına sahipsiniz. 19. yüzyılda Paris’te, Laennec, Duchenne ve Charcot gibi birçok ünlü ve başarılı hekim vardı ama onların yanı sıra şarlatanlar da pek çoktu. Honore Daumiere çizimlerinde ve taş baskılarında bu şarlatanları sürekli alay konusu ederek işlemiştir. Yandaki çalışmada bir hasta Doktor Macaire’ye muayene olmaya gelmiştir. Doktor Macaire, zamanın Paris’inde bir komedi oyunundaki kurgusal bir kahramandır. Daumier bu karakteri sadece doktorlar için değil, avukatlar, diş hekimleri, cerrahlar ve üçkağıtçı bankerler için de kullanmıştır. Doktorları alaya aldığı bu karikatürün altında şunlar yazmaktadır. ‘Allah aşkına bu hastalığı hafife almayın!.. Bana inanın, bol bol su için… bacak kemiklerini ovala… ve lütfen sık sık beni görmeye gel… bu seni fakirleştirmez… muayenelerim ücretsizdir… Şimdi, bu iki şişe için bana 20 Frank borçlusun… (bu fiyata her bir şişe için 10 sent depozito da dahildir).’ Daumier, Kral Louis Philippe’i bir dev gibi çizdiğinden, 1832 yılında bir müddet hapse girmek zorunda da kalmıştır. Çalışmaları Delacroix, Millet ve Corot gibi zamanının ünlü ressamları tarafından büyük ilgi görmüştür. Hastanın cerraha veya hekime karşı tutumu da birçok sanatçının ilgisini çekmiştir. Cerrahları çalışırken gösteren birçok resimde hastaların çekingenliği ve korkusu son derece aşikardır. Bazı sanatçılar hastaların kaçınılmaz son karşısındaki kabullenişlerini resmetmişlerdir. John Collier’in “Ölüm Cezası” gibi… Hogarth ve Gillray gibileri ise hastaların çaresizliklerini resmederken, mesleğin komik yanlarını da göstermekten geri kalmamışlardır. James Ensor’un aşağıdaki resminin komik olduğunu söylemek ise pek zordur. Ensor’un ilk çalışmaları pek beğenilmemiştir. Ama sonraki çalışmalarıyla ekspresyonizmin öncülerinden kabul edilmiştir. Çalışmalarında ikiyüzlü ve kendini beğenmiş olarak gördüğü politikacıları, rahipleri, hakimleri ve doktorları karikatürize etmiştir. Buradaki resim sanatçının klinik olarak depresyonda olduğu bir zamanda yapılmıştır. Cerrahları ve hekimleri ciddi bir şekilde kötülemektedir. Detaylı bir analiz gereksizdir zira her şey ortadadır. Yerdeki notta hastaya parasentez yapıldığı ve peritonit tanısı konulduğu yazmaktadır. Hastanın yüzünde çok korkmuş ve stresli bir ifade vardır. Ensor aynı zamanda müzisyendi. Çok güzel org çalardı. Burnuna flüt sokup çalabildiği de söylenir. Kalabalıklardan korkan yalnız bir adamdı. Hiç evlenmemiştir. Kanımca bu resim de hekimlerden çok sanatçının kendisini daha iyi anlatmaktadır. Günümüzde homeopati, naturopati, şifalı otlar ve çiçekler gibi, standart tıbbi tedavilere alternatif olabilecek bir çok saygın yöntem vardır. İster geleneksel tıp isterse doğal iyileştirme terapileri olsun, isteyen her zaman biraz şarlatan bulacaktır elbette!.. 49 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 50 Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü Protez Uzmanı 2007 yılında İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olan Serpil Öztürk, doktorasını 2011 yılında Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’nda tamamladı. Protez uzmanı olan Dr. Dentist Serpil Öztürk Hisar Intercontinental Hospital Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nde görev yapıyor. Geceleri dişinizi mi sıkıyorsunuz? Sabah uyandığınızda çeneniz mi ağrıyor? Eşiniz gece boyunca ‘dişlerini gıcırdatıyorsun’ diyerek sizi uyandırıyor mu? Belki bu belirtilerin geçici olduğunu düşünüyor ve umursamıyor olabilirsiniz. Ancak diş sıkma ve gıcırdatmanın önemli bir durum olduğunu; kontrol edilmezse ileride çene eklem rahatsızlıklarına yol açabileceğini lütfen göz ardı etmeyin… Diş sıkma ve gıcırdatmayla ilgili merak edilenleri Hisar Intercontinental Hospital Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü Protez Uzmanı Dr. Dentist Serpil Öztürk’ten öğrendik… Dosya Siz de Diş Sıkıyor musunuz? Diş sıkma ve gıcırdatma, gece ve/veya gündüz oluşabilen istemsiz bir aktivitedir. Toplumda yetişkin bireylerin büyük bir çoğunluğunda görülmesine rağmen; çeşitli olumsuz semptomlar ortaya çıkmadan hastalar tarafından genellikle farkına varılamaz. Hasta bize ancak dişlerde hassasiyet, aşınma, sallanma ve kırılma, diş sinirlerinde harabiyet, çevre dokularda yaralanma, çene eklem rahatsızlıkları, baş ağrısı ve fonksiyon bozukluğu gibi durumlarda geliyor. Çocuklarda gözlemlenen diş sıkma ve gıcırdatmayı ise normal bir süreç olarak kabul ediyor; ayrıca değerlendiriyoruz. 51 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Dişinizi mi Sıkıyorsunuz? Dr. Dt. Serpil ÖZTÜRK Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 52 Neden Diş Sıkıyoruz? Çene Eklem Rahatsızlıklarının Nedenleri Nelerdir? Diş sıkma ve gıcırdatmanın birçok nedeni vardır ve bu nedenler arasında; stres ve kişisel özellikler, uyku düzeni, uyku esnasındaki solunum bozuklukları, travmatik yaralanmalar, merkezi sinir sistemi rahatsızlıkları, yasadışı ilaç kullanımı, ilaç tedavileri, alkol, kafein ve sigara kullanımı gibi faktörler sayılabilir. Çene eklem rahatsızlıkları, çok nedenli olup bölgeyle ilgili çok sayıda rahatsızlığı içermektedir. Genel görüş birkaç faktörün birlikte rahatsızlığı meydana getirmesidir. Bu faktörlerden bazıları şunlardır; • Çenelere direkt gelen travma (kaza, darbe, sportif yaralanmalar, düşme, çarpma), Çene Eklem Rahatsızlığı Nedir? • Ağzın uzun süre çok açılması gereken diş tedavileri, Çene eklem rahatsızlığı, çiğneme kasları, çene eklemi, baş ve boyun kaslarının bir kısmı, eklem bağları, dişler, yanak, dudak ve tükürük bezlerinden oluşan sistemi etkileyen problemleri kapsayan kompleks bir rahatsızlıktır. Çene eklemi rahatsızlığı şikayeti ile bizlere başvuran hastalarımızın sayısı her geçen yıl artış göstermektedir. Bu artışın nedeni bu rahatsızlığın eskiden olmamasından değil, diş hekimlerinin ve kulak burun boğaz uzmanlarının bu konu ile ilgili bilgi düzeylerinin artmasıyla bu rahatsızlıkları teşhis edebilmelerinden kaynaklanmaktadır. • Genel anestezi verilirken ağzın aşırı derecede açılması, • Diş sıkma ve/veya gıcırdatma, dudak ısırma, tırnak yeme, sakız çiğneme gibi aktiviteler, • Alt ve üst dişler arasında normal olmayan ilişki. Nasıl Tanı Konulur? Çene eklem rahatsızlıklarının teşhisinde önemli olan, diş hekiminin bu verileri doğru bir şekilde değerlendirecek ve ayırıcı tanıyı koyacak yetenek ve bilgiye sahip olmasıdır. Klinik muayene, yaklaşık 30‐35 dakika sürer. Hastalarımızdan sağlık sorunları ile ilgili gerekli bilgileri aldıktan sonra, çene eklemi ve baş boyun kaslarını içeren ayrıntılı bir muayene ile tanıya varmaya çalışıyoruz. Eğer gerekliyse tanı için MRI veya diğer görüntüleme yöntemlerini de kullanabiliyoruz. Çene Eklem Rahatsızlığımını Nasıl Anlarım? Aparey Temporomandibular (çene) eklem rahatsızlığının birçok işaret ve belirtisi vardır. Bu işaret ve belirtilerden bazıları şunlardır; • Kulağın ön bölgesinde, çene ekleminde, yüz‐boyun kaslarında ve şakaklarda aniden başlayan veya yavaş yavaş oluşan ağrı, • Yüzde ağrı ve yorgunluk hissi, • Çiğnerken ya da konuşurken oluşan ağrı ve yorgunluk, • Esnemede ve ağız açmada zorluk, • Ağız açıp kapatırken tıklama, takırtı sesi, • Kısıtlı ağız açıklığı veya çene kilitlenmesi, • Çenenin tek tarafa doğru kayarak açılması, • Yüzde şişlik, • Dişlerde ağrı, • Dişlerde normal kapanmama hissi, • Kulaklarda çınlama, • Kulaklarda duyma problemi, • Baş ağrısı, • Göz çevresinde ağrı ve basınç, • Baş dönmesi. Çiğneme kasları ile ilgili ağrılar, diş sıkma ve/veya gıcırdatma sırasında bu kasların fazla çalışmasından kaynaklanır; boyun ve baş ağrısına neden olabilir. Çene eklemi ile ilgili ağrılar ise, eklem içindeki sert ve yumuşak dokuların değişikliğinden kaynaklanır. Nasıl Tedavi Olurum? Diş sıkma ve/veya gıcırdatmanın tedavisi, istemsiz aktivitenin ortadan kaldırılmasını amaçlamaz. Uygulanan tedavi metodu çoğunlukla ağız içi apareyleri kullanılarak bu aktivitenin kontrol altına alınmasını ve meydana gelebilecek patolojik veya fiziksel değişikliklerin önlemesini içerir. Temporomandibular rahatsızlık tedavisinin asıl amacı ise, çene eklemi içindeki basıncın düzenlenmesi ve normal çene fonksiyonlarının sağlanmasıdır. Doğru teşhis konulduğu taktirde, bu rahatsızlığın ortopedik aperey (splint) kullanımı, hasta eğitimi ve gerekli duyulduğunda fizik ve ilaç tedavisi ile kontrol altına alınabildiği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. • Kulaklarda ağrı, 53 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 54 Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2002 yılında mezun olan Dr. Işılay Altıntaş, uzmanlığını İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nda tamamladı. Uzm. Dr. Işılay Altıntaş Hisar Intercontinental Hospital Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nde Çocuk ve Ergen Psikiyatristi olarak görev yapıyor. Yüzyılın dahilerinden biri olarak kabul edilen Einstein, çocukluğunun ilk dönemlerinde ciddi anlamda konuşma bozukluğu; ilkokula başladığı dönemde ise, öğrenme ve iletişim güçlüğü yaşamıştı. Okuldaki otorite ve eğitim sistemiyle çatışan ve tüm hayatı boyunca okuldan nefret eden Einstein; aslında ailesinin o dönemde korktuğu gibi zeka geriliği yaşamıyordu; sadece Disleksi hastasıydı… Adını tam olarak bilmediğimiz ama son yıllarda özellikle çocuklarda öğrenme, ifade etme güçlüğü ile kendisini gösteren ve acaba benim çocuğumda zekâ geriliği mi var sorusuyla karşımıza çıkan öğrenme bozuklukları; aslında çocuğunuzun özel bir ilgiye ihtiyacı olduğunun göstergesi olabilir. Hisar Intercontinental Hospital Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzman Dr. Işılay Altıntaş’la çocuklarda görülen öğrenme bozukluklarını ve en sık görülen öğrenme bozukluğu Disleksi’yi konuştuk. Çocuğum Tembel mi, Disleksi mi? Çocuk ilkokula başladığında ailenin ve çocuğun hayatında aslında yeni bir dönem başlar. Tüm aileler çocuklarının başarılı olmasını hayal eder. Aslında çok akıllı olan çocukları ilkokula başlayıp da okumayı öğrenmede zorlanınca, bu öncelikle ailede bir hayal kırıklığı ve endişe yaratır. Genelde iki yol izlenir, bunlardan biri kendi hayal kırıklıklarının ve öfkelerinin çocuğa iletilmesidir ve malesef ülkemizde çok sık olur. Çocuk suçludur; çünkü dersleri sevmemekte, ders çalışmak istememektedir. Aslında canı istese yapar ama kolaya kaçmaktadır. Ardından çocuk 55 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 için ‘tembel’, ‘sorumsuz’ gibi olumsuz tanımlamalar başlar. Çocuk aileyi hayal kırıklığına uğratmıştır. Aslında olaya bu şekilde bakan ailelerin kolaya kaçtığını düşünürüz. Çünkü çocuk yetiştirirken muhtemel zorlukları erken fark edebilmek bu konuda gerekeni yapmak da ailelerin sorumluluğundadır. Zorlanan çocuğun dersleri keyifle yapmasını bekleyemezsiniz, birde tembellikle suçlanıyorsa ‘Madem ki tembelim o zaman bende çalışmıyorum’ diyecektir. Çocuk ergen psikiyatrisi polikliniklerine ders başarısızlığı sebebiyle pek çok başvuru olmaktadır. Bizde bu sorunun altındaki sebebleri anlamaya çalışırız. Bunlardan önemli bir kısmını dikkat eksikliği hiperaktivite ve öğrenme bozuklukları oluşturur. Klinik olarak bu iki hastalığı sıklıkla birlikte görürüz. Öğrenme bozuklukları içinde ise en sık gördüğümüz ise Disleksi yani okuma bozukluğudur. Öğrenme işlevi beynin birçok bölgesinin birlikte çalışmasını gerektiren oldukça karmaşık bir işlemdir. Bu sistemlerden çalışması aksayanlar varsa sisteme özgü belirtilerle sinyal verirler. Öğrenme bilginin alınması ile başlar, uygun Disleksi mi, O da Ne! Çocuk Sağlığı Uzm. Dr. Işılay ALTINTAŞ Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 56 çok iyi anlar. Okurken bazı harf ya da sayıları karıştırır ya da ters okur. Diğer taraftan çocuktan bilgiyi yazı diline çevirmesi de beklenir. Burada sıkıntı varsa yazma bozukluğu ismini alır. Bu çocuklarda el yazısı okunaksız ve çirkindir. Yazı yazmayı sevmez, ödevler gelmez. Sınıfa göre yazısı yavaş olduğundan çoğunlukla yetiştiremez. Yazarken bazı harf ve sayıları ters yazar ya da karıştırır. Harf atlayabilir ya da ekleyebilir. Bol sayıda imla ve noktalama hatası yapar. Yazarken sayfayı düzenli kullanamaz, satır atlayabilir. Matematikte matematiksel kavramlar sembollere çevrilir. Buradaki sorun kendini matematik bozukluğu olarak gösterir. Aritmetik becerisi dört işlemde yavaştır. Çarpım tablosunu öğrenmekte güçlük çeker ya da artı eksi gibi aritmetik sembollerini karıştırırlar. Öğrenme Güçlüğü Belirtileri şekilde depolanması ve istenildiği zaman depolandığı yerden yazılı ya da sözlü olarak ifade edilmesini gerektirir. Şimdi teker teker bu sistemlere göz atalım. Dikkat Kontrol Sistemi Dikkat kontrol sistemi, çocuğun dışarıdan gelen sesleri daha az duymasını, içinden gelen hayalleri engellemesini ve konu anlatılırken konuya odaklanmasını sağlar. Bilgi akışı devam ederken dikkat sisteminin diğer işlevi dikkatin sıkılmadan sürdürülmesini sağlamaktır. Bunu yapamayan çocuk ders çalışırken çok sıkılır. Dikkat becerileri azdır yoğun dikkat gerektiren ders gibi aktivitelerden kaçar. Başladığı işi bitiremez. Okulda eşyalarını unutur. Dil Sistemi Bilgi, dil sistemiyle tanımlanmalıdır. Okulda bilgi çoğunlukla okuyarak ve dinleyerek alınır. Çocuk gördüğü görsel sembolleri; harflerden kelimelere, kelimelerden kavramlara giden yazı sistemini ses sistemine çevirebilmelidir. Eğer çocuk gördüğünü sese ve kavrama çeviremiyorsa okuma güçlüğü oluşur ve buna disleksi adı da verilir. Bu çocuklarda okuma yaşıtlarından geridir, okumayı sevmez yavaş okurlar. Bazı harfleri görür ama seslerini öğrenemez. Sessiz ve sesli okurken parmağıyla izleyebilir, satır ya da kelime atlayabilir veya parçaya anlamı bozacak kelimeler ekleyebilir. Örneğin bir parçayı kendi okuduğunda anlamaz ama arkadaşı okuduğunda 57 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Öğrenme güçlüğü geniş bir yelpazedir aslında. Bu güçlüğe aşağıdaki belirtiler de değişen derecelerde eşlik edebilir: • Uzaklık derinlik ve boyut algıları zayıftır. • Bazı harfleri yanlış duyar, sözlü yönergeleri anlamakta güçlük çekebilirler. Birkaç şey birden söylendiğinde en az birini unutur; duyduklarını ayırt etmekte zorluk yaşayabilirler. • Çalışma alışkanlığı gelişmemiştir. Ev ödevleri eksik alınır, yavaş ve verimsizdir. Ödevler tek başına yapılamaz. • Organize olma becerisinde zorluklar olabilir. Odası dağınıktır, defterlerini kötü kullanır, kaybeder. Zamanı ayarlamakta güçlük yaşar. 15 dakikalık bir ödev saatler sürebilir. Yapması beklenen şeyleri organize etmede sıraya sokmakta zorluk çeker. • Sağ ve solunu karıştırır; yönünü bulmakta zorlanabilir. Alt üst, ön arka kavramlarını karıştırır. Dün, bugün, yıl, ay, gün, mevsim gibi zamansal kavramları öğrenmede zorlanır. • Sıralama becerileri eksiktir. Okuduğu öyküyü anlatması istendiğinde öykünün başını sonunu karıştırır. Haftanın günlerini ya da ayları sırayla sayabilir ama karışık sorulduğunda bir sonrakini bilemez • Bu çocukların özelikle erken gelişiminde döneminde konuşmalarında gecikme olabilir. Bazı sesleri söyleyemeyebilir, sözel olarak kendilerini ifade becerileri yeterli olmayabilir. aslında. Malesef günümüz eğitim sisteminde sıklıkla başarısızlık etiketlenen bu çocuklar kapasitelerinin çok altında bir gelecek yaşamaya mahkum oluyorlar. Disleksi okulu bırakan gençlerin büyük çoğunluğunda altta yatan sebeplerden biridir. Yapılması gereken şey çocuğun psikiyatrik olarak değerlendirilmesi, gereken test ve incelemelerden sonra, çocuğa uygun tanı ve tedavi şeması oluşturulmasıdır. Tüm eğitim programlarında çocuğun güçlüklerine uygun ayrıntılı düzenlenmiş, parçadan bütüne ilerleyen, giderek artan biçimde beceriler kazandıran eğitim hedeflenir ve çocuğun potansiyelini en iyi şekilde kullanması sağlanır. • Motor beceriler, top yakalama, ip atlama gibi işlerde yaşıtlarına oranla başarısızdırlar. Sakardır düşer ve yaralanırlar. Çatal kaşık kullanmak gibi el becerileri gerektiren şeyleri beceremezler. • Belki de zorlukların neticesinde çoğunlukla yalnız, kendine güvenleri az kaygılı ve mutsuz olmaya aday çocuklardır. Arkadaş ilişkileri iyi olmayabilir. Çocuğunuzda Disleksi Olması, Zeka Geriliği Olduğu Anlamına Gelmez! Özel öğrenme güçlüğü olan çocuklar için en tipik olan şey bu çocukların zekalarında hiçbir sorun olmamasıdır. Hatta tanı koyabilmek için zekanın normal olması koşulu vardır. Ancak çocuklar sorulan soruları çok iyi kavrasalar da doğru okuyamadıkları için yazarak doğru ifade edemezler. Bu nedenle sınav başarıları düşüktür. Buradaki temel sorun çocuğun anlayamaması değil; anladığını sembollerle ifade edememesidir. Sınav sistemi bu çocukları hızla başarısız olarak etiketler. Çünkü sistem onların bilgiyi ifade ediş şekline göre düzenlenmemiştir. Zor olan aslında sistem içinde birçok yetenekli ve zeki çocuğa başarısız ve kimi zaman maalesef zeka geriliği varmış muamelesi yapılmasıdır. Oysa Disleksi bu hastalığa sahip birçok ünlü ve başarılı kişi olmasıyla da tanınır. Disleksisi olan en ünlü kişilerden biri de Einstein’dır. Einstein’ın yazılarında ‘Öğretmenlerinin aklının yavaş çalıştığını, ölene kadar aptal rüyalarının peşinde sersemce savrulacağını’ söylediğini ifade eder. Böyle sert yargılarla geçen öğrencilik yıllarından, tüm sisteme meydan okuyan bir kurama giden bir başarı öyküsüdür onun hayatı. Bu bir taraftan umut verse de; bu örnekler çoğunluğu yansıtan başarı öyküleri değildir Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 58 Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1999 yılında mezun olan İzlem Göçmen, uzmanlığını 2005 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nde tamamlayan Göçmen, aynı bölümde Çocuk Alerji İmmunoloji Klinik Gözlemcilik yaptı. Uzm. Dr. İzlem Göçmen Hisar Intercontinental Hospital Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nde görev alıyor. Su altındayken bütün dertlerinizi unutuyorsunuz. Sessiz ama canlı bir ortam, etrafınızdaki balıkların, deniz bitkilerinin güzelliği ile sanki başka bir dünyada gibi oluyorsunuz. İzlem Göçmen’i kısaca tanıyabilir miyiz? 1976 Ankara doğumluyum. İlk, orta ve lise eğitimimi Ankara’da üniversite eğitimimi de İstanbul’da tamamladım. Evli ve iki erkek çocuk annesiyim. Neden çocuk doktorluğu? Mesleğe başlayalı ne kadar oldu? Çocuklar cıvıl cıvıl, masum, gülüşleri, bakışları sevgi dolu. Onlarla beraber olmak, dertlerine çare bulmak mutluluk veriyor. Altı senedir Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olarak çalışıyorum. Su altı dünyasıyla nasıl tanıştınız? Su altı dünyasında sizi ne cezbediyor? Üniversite yıllarında ağabeyim İTÜ’nün Sualtı Sporları Kulübü ile birlikte dalıyordu. Bir dalış gezisine ben de onlarla gittim ve o günden sonra sualtı dünyası maceram başladı. Su altındayken bütün dertlerinizi unutuyorsunuz. Sessiz ama canlı bir ortam, etrafınızdaki balıkların, deniz bitkilerinin güzelliği ile sanki başka bir dünyada gibi oluyorsunuz. Kimler dalabilir? Herkes dalış yapabilir mi? Hangi sağlık koşullarına sahip olmak gerekir? Herkes dalış yapabilir, ama bröve sahibi olabilmek için federasyonun istediği bazı özellikler var. Yüzme bilmek, en az ilkokul mezunu olmak ve 14 yaşını doldurmuş olmak (18 yaşından küçük adaylardan veli izin belgesi gerekir.), aletli dalış yapılmasında sakınca olmadığına dair sağlık raporu olması gerekiyor. Bu şartları sağlayan kişiler federasyon tarafından yetkilendirilen dalış merkezlerinden teorik ve pratik eğitimlerini tamamlayarak dalış brövesini (dalış sertifikası) alırlar. Dalış eğitiminin içeriği, dünya genelinde bir federasyon (CMAS) tarafından oluşturulmuştur. 59 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 CMAS hakkında kısa bilgi verebilir misiniz? Türkiye’de sualtı sporları ile ilgili bir federasyon var mı? CMAS (Confederation Mondiale Des Activites Subaquatiques) Türkçe adıyla Dünya Sualtı Etkinlikleri Konfederasyonu Jacques Cousteau’nun da aralarında bulunduğu kişiler tarafından 1959 tarihinde kurulmuş. İçimizden Biri Uzm. Dr. İzlem GÖÇMEN CMAS'ın amacı üye federasyonlara dalış kurallarını öğretmek, eğitim ve dalış sertifikalarında standart seviyeyi yakalayarak verilen sertifikaların üye ülkelerde kabul edilmesini sağlamak. Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu (TSSF) 1982 yılında kurulmuş, yakın bir tarihte özerkliğini kazanmış bir federasyon olarak CMAS’a üye. CMAS sertifikasının gerekliliği var mı? Dalış yapabilmek için bunun eğitimini almak şart. PADI (Professional Association of Diving Instructors ‐ Profesyonel Dalış Eğitmenleri Birliği) gibi başka özel kuruşular da var. Türkiye’de dalış yapabilmek için eğitim prensibi aynı olan bu iki federasyondan birinden sertifika almak gerekiyor. SCUBA nedir? 1942 yılında Jacques Cousteau ve Emile Gagnan'ın geliştirdikleri bir soluk alma aracı (regülatör) ile sualtına indirdikleri basınçlı hava dolu bir tüp, sualtında soluyabilmeyi ve ilk kez yüzeye bağlı kalmadan sualtında özgürce dolaşabilme olanağını sağlamış. SCUBA (Self Contained Underwater Breathing Apparatus‐Kendi Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 60 İki Yıldız Eğitmen: Bir yıldız dalış eğitmenin yetkilerine ek olarak, bir dalış kuruluşu kurabilir. Üç yıldız dalıcı eğitimlerini vermeye, sınavlarını yapmaya, değerlendirmeye ve başarılı olanların bilgi kayıt formlarını imzalamaya yetkilidir. Kaş başta olmak üzere Saroz, Çanakkale, Erdek, Fethiye ve Çeşme’de dalışlar yaptım. Dalış serüvenime başladığım ilk yıllarda İstanbul’un çeşitli yerlerinde de dalış yaptım. Üç Yıldız Eğitmen: Federasyondan yetki belgesi almış bir dalış kuruluşunda kayıtlı olmak koşulu ile bir yıldız ve iki yıldız dalış eğitmeni eğitimlerini verir. Sanırım 350‐400 civarındadır. Dalış öncesinde, sırasında ve sonrasında dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? Kurallara tam olarak uymak gerekiyor. Hava şartlarını ve çevresel şartları zorlamadan rahat bir ortamda bu işin zevk için yapıldığını aklımızdan çıkarmadan dalışımızı yapmamız lazım. Belli bir derinliğin altında sualtı dünyasındaki renkler, canlılar azalıyor, dolayısıyla hırsa ve heyecana kapılıp belli bir derinliğin altına (ki bu derinlik federasyon tarafından 42 metre olarak belirlenmiştir.) inmemek gerekir. Asla tek başına dalmamak gerekir. hangi bölgeleri önerebilirsiniz? Bugüne kadar kaç defa daldınız? En son ne zaman dalış yaptınız? Aslında tam olarak hatırlamıyorum, ama sanırım en son 6 yıl önce dalmıştım. Çalışma hayatı, çocuklar derken zaman kalmıyor. Dalış yapmak isteyenlere önerileriniz, uyarılarınız nelerdir? Zaman yaratabilirseniz zevkli, dinlendirici bir hobi. İki Yıldız Balıkadam brövesi sahibi olmak her türlü eğlenceli dalışı yapmak için yeterli. Türkiye’de nerelerde dalış yaptınız? Dalış için Türkiye’de Üzerinde Taşınabilen Sualtında Soluma Aygıtı) adıyla anılan bu buluş sayesinde, dalış hızla yayılan bir spor haline gelmiş. Hangi bröveye sahipsiniz, kısaca CMAS bröveleri hakkında bilgi verebilir misiniz? Bir Yıldız Eğitmen (Başlangıç seviyesi eğitmen) brövem var. Bir Yıldız Balıkadam: Eğitimi başarı ile tamamlayarak, dalış donanımlarının hepsini uygun olarak kuşanıp çıkarabilen, bunları sualtında doğru olarak kullanıp dalabilen ve yanında en az üç yıldız dalıcı ya da bir dalış eğitmeni ile açık deniz dalışları yapmaya hazır dalıcıdır. Bir yıldız balıkadam dalış derinliği sınırı ise 18 metredir. Gece dalışı yapamaz. konularında gerekli eğitimi almıştır ve uygulayabilir. Görevli olduğu durumlarda dalışla ilgili kural dışı davranışlarda bulunanları uyarmaya ve gerekirse dalıştan alıkoymaya yetkilidir. Önderliğini yaptığı dalıcıların güvenliğinden birinci derecede sorumludur. En çok 30 metre derinliğe kadar dalış yapabilir ve yaptırabilir. Dalış eğitmeni eşliğinde ve eğitim amacıyla en çok 42 metreye kadar dalış yapabilir. Bir Yıldız Eğitmen: Federasyonun düzenlediği eğitmen sınavında başarılı olmalıdır. Federasyona bağlı bir dalış kuruluşunda bir yıldız ve iki yıldız balıkadam eğitimlerini vermeye, sınavlarını yapmaya, değerlendirmeye, başarılı olanların bilgi kayıt formlarını imzalamaya yetkilidir. İki Yıldız Balıkadam: 20 kayıtlı dalış yaptıktan sonra üzerine ek eğitimler alarak en çok 30 metre derinliğe kadar dalış yapabilen dalıcıdır. Dalış eğitmeni eşliğinde eğitim amacıyla en çok 42 metre derinliğe kadar dalış yapabilir. Gece dalışı yapabilir. Üç Yıldız Balıkadam: Ek 50 dalış yapıp, genişletilmiş eğitim programını tamamladıktan sonra her düzeyde dalıcılara sualtında önderlik yapabilecek beceri ve deneyime sahip olan dalıcıdır. Önderlik yaptığı dalıcıların güvenli dalış kurallarına uygun dalış yapmalarını sağlamakla yükümlüdür. Sualtı kurtarma ve ilkyardım 61 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 62 Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı 1983 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Lütfiye Müslümanoğlu, aynı üniversitede 1990 yılında Uzmanlık, 1995 yılında Doçent, 2002 yılında ise Profesör unvanını aldı. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Elektrodiagnostik Nöroloji Bölümü’nde de yüksek lisansını tamamlayan Prof. Dr. Lütfiye Müslümanoğlu’nun mesleki ilgili alanları arasında Hareket Sistemi Bozuklukları (omurga, omuz, diz, kalça ağrıları) ve omurilik yaralanmaları), Ortopedik Rehabilitasyon , Nörolojik Rehabilitasyon, Tortikollis yer alıyor. Prof. Dr. Lütfiye Müslümanoğlu Hisar Intercontinental Hospital Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı olarak görev yapıyor. Kış geldi, yazın bizden ilgisini esirgemeyen tepemizde ışıl ışıl parlayarak bizi ısıtan bazen de terleten güneşe hasret kaldık. ‘’Güneş girmeyen eve doktor girer’’ sözünden de hareketle kış hastalıkları kendisini göstermeye başladı. Özellikle çocuklarda ve yaşlılarda görülen D vitamini eksikliği de bunlardan biri olarak güncelliğini koruyor… A’dan Z’ye D Vitamininin özellikleri ve eksikliğinde ortaya çıkan sağlık sorunlarını Hisar Intercontinental Hospital Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı, Bölüm Başkanı Prof. Dr. Lütfiye Müslümanoğlu ile konuştuk… Gündem D Vitamininin Özellikleri Nelerdir? Kalsiyumun barsaklardan emilimini ve kan dolaşımına geçmesini sağlayan D vitamini, kalsiyumun kemikle birleşmesini sağlama özelliğine de sahiptir. Bu nedenle kemikte yapılanma ve kemik kaybından korunmada önemli bir rol oynar. Kalsiyumun böbrekten atılımını azaltır. Kas kütlesinin ve gücünün artması, düşme riskinin azalması, meme ve kolon kanseri riskinde azalma, kan basıncında azalma gibi önemli etkileri de mevcuttur. D Vitamini Kaynakları Nelerdir? Güneş en büyük D vitamini kaynağıdır. Yumurta sarısı, karaciğer, yağlı balıklar, balık yağı, kakao, tereyağı, D vitamini destekli süt gibi bazı besinlerde bulunur. 63 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Steve Jobs D Vitaminine Hasret Kaldık! Prof. Dr. Lütfiye MÜSLÜMANOĞLU Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 64 D vitamini eksikliğinin belirtileri nelerdir ve ne gibi problemler yaratabilir? D vitamini eksikliğinde; • Vücut kalsiyum dengesi bozulacağından kemiklerdeki kalsiyum kana geçer ve kemikler zayıflar. • Kırık oluşma riski artar. • Kas gücü azalır. • Yürüme, merdiven inip‐çıkma zorlaşır. • Dengede bozulma olup, düşme riski artar. • Yorgunluk olur. • Yaygın vücut ağrıları oluşur. • Depresyona eğilim artar. D vitamini doğal yollardan nasıl alınır? Ülkemizde en kısa ve kesin yoldan D vitamini alımı güneşlenme ile olur. Her gün en az 30 dakika, saat 10.00‐ 15.00 arasında güneşlenmek, çıplak tenin direkt olarak güneşi görmesi D vitamininin en doğal ve sağlıklı alınabileceği bir yoldur. UV B ışınları camdan veya giysilerden geçemezler. Vücudun yüz ve el ayalarının güneş alması yeterli olabilir. Cilt koruyucu kremler sürülmesi UVB’nin alınmasını engeller ve D vitamini sentezlenemez. 37 derece kuzey enlem üstünde olan yerlerde özellikle Kasım‐Şubat ayları arasında D vitamini yoktur veya yetersizdir. Bu dönemlerde; • Kapalı ortamlarda yaşayanlarda, • Güneş görmeyenlerde, • Böbrek‐karaciğer yetersizliği olanlarda, • Yaşlılarda, • Şişmanlarda, • İlk 1 yıl anne sütü almayan ve güneşlenme yapılmayan bebeklerde D vitamini eksikliği görülür. D vitamininin yararları nelerdir? • Tip 1 (çocuklarda görülen diyabet‐şeker hastalığı) diyabet riskini azaltır. • Bazı tümörlerin büyümesini, kolon kanseri olma olasılığını azalttığı, kanser tedavi ajanının etkisini artırdığı çalışmalarda tespit edilmiştir. • Multipl skleroz olma olasılığını azalttığı gösterilmiştir. Multipl Skleroz, Sjögren Sendromu, Romatoid Artrit, Tiroidit, Crohn Hastalığı gibi hastalıklarda bağışıklık sistemi ile ilişkisi ileri sürülmektedir. • Enfeksiyon hastalıklarında azalmaya neden olabilir. Tüberküloz riskinde azalma görüldüğü belirtilmiştir. • Yaşlılarda demansı ve inme‐felç gelişimini azaltabilir. • Kas gücünü artırır. 65 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 • Unutkanlık olabilir • Kemik erimesi ve kemiklerde kırılmaya yol açarak sakatlığa neden olabilir. En Çok Kimlerde ve Neden Görülür? • Yaşlılarda (70 yaşından sonra), • Deride renk değişikliği artmış olanlarda, • Şişmanlar‐obezlerde, • Güneşlenirken devamlı cilt koruyucu krem kullananlarda, • Kapalı giyim ile dolaşanlarda (el ve yüzü kapalı olanlar daha çok risk altındadır), • Devamlı kapalı ortamlarda çalışanlar/bulunanlarda, • Beslenme bozukluğu olanlarda, • Barsakta emilim bozukluğu olanlarda, • Böbrek ve karaciğer yetersizliği olanlarda, • Sara ilacı, Antikonvülsan kullananlarda, • Kortizon kullananlarda, • AIDS hastalarında görülür. Ayrıca hamilelik ve emzirme döneminde de beslenme bozuksa, güneşlenme yapılmamışsa dikkatli olmak gerekir. Çocuklarda görülen D vitamini eksikliği nelere Yaşlılarda D vitamini eksikliği nelere yol açar? neden olur? Dengede bozulmaya, kas gücünde azalmaya yol açtığı için Süt çocuklarında D vitamini eksikliğinin bulguları çocuk 2 aylıkken ortaya çıkar. Gece huzursuzlukları, aşırı terleme, renk solukluğu, iştahsızlık, isteksizlik ilk belirtilerdir. Bronşit, zatürre ve kas kramplarına eğilim vardır. İskelette ilk önce kafatasında yumuşama, kaburgaların kemik, kıkırdak birleşim yerlerinde şişlikler görülür. Zamanla göğüs alt bölümü çan şeklinde genişler. Kaburgalar kolayca kırılır. Süt dişleri ufalanır. Kafatasında biçim bozuklukları, sırtta kamburluk, 0 veya X şeklinde bacaklar oluşur. Kaslarda genel bir güçsüzlük vardır. Yürümede gecikme ve ördekvari yürüme görülür. Tedavi edilmeyen çocuklarda boy uzaması olmaz. Yetişkinlerde görülen D vitamini eksikliğinin sonuçları nelerdir? Sırt omurları, kalça, ayak ve bazen de kaburgalar en çok ağrıyan kemiklerdir. Tam istirahatte ağrı olmaz. İleri dönemlerde kemiklerde eğrilik ve çarpıklıklar ortaya çıkabilir. Kan kalsiyum seviyesinde azalma olduğunda kas kasılmaları, kramplar görülür. Kemik ve kas güçsüzlüğü nedeniyle hastalar paytak paytak (ördekvari) yürürler, merdiven inip çıkamaz duruma gelirler. Yorgunluk hissederler, yaygın vücut ağrıları (inatçı kas iskelet ağrıları) olur, kemiklerde kırıklar ortaya çıkar. düşme artar ve kemiklerde özellikle kalçada kırık oluşabilir. Yürüme, hareket etme kabiliyeti azalır. Demans, hafıza kaybı olabilir, kas krampları, özellikle elde ve bacaklarda kas kasılmaları sık görülür. İnatçı kas iskelet ağrıları olur. Enfeksiyon riski artabilir, sık sık hastalanabilirler. D Vitaminin aşırı alımının zararları nelerdir? • Kusma, • İshal, • Halsizlik, • Huzursuzluk, • Kabızlık, • İştahsızlık, • Ağız kuruluğu, • Vücutta susuzluk hali (dehidratasyon), • Çok su içme ve çok idrara çıkma hali, böbrek taşları ve böbrek koliği oluşabilir. Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 66 KBB Hastalıkları Uzmanı Marmara Universitesi Tıp Fakültesi’nden 2000 yılında mezun olan Tayfun Demirel, Uzmanlığını İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 2005 yılında tamamladı. Hisar Intercontinental Hospital Kulak Burun Boğaz polikliniğinde KBB uzmanı olarak görev yapan Op Dr. Tayfun Demirel’in mesleki ilgi alanları arasında Radyofrekans Cerrahisi (horlama ve alt konka prosedürleri), Endoskopik Sinüs Cerrahisi, Orta Kulak Cerrahisi (timpanoplasti, mastoidektomi, stapez cerrahisi, ossiküloplasti), Baş Boyun Bölgesi Tümör Cerrahisi ve Rekonstrüksiyonu, Mikrolarengeal Şirürji yer almaktadır. Yakın Plan Son yıllarda kadınlardan daha çok erkeklerin yaptırmaya başladığı burun ameliyatlarını Hisar Intercontinental Hospital KBB Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Tayfun Demirel’le konuştuk… 67 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Rinoplasti nedir? Rinoplasti, burnun yapısı ve şeklinin cerrahi yöntemlerle değiştirilmesidir. Burna kalıcı şekil verme, estetik olarak burun şeklini değiştirme anlamını taşır. Tıp dilinde rinoplasti estetik burun ameliyatı anlamına gelir. Burun iskeleti ve yumuşak dokuların yeniden şekillendirilerek yüze göre uyumlu ve orantılı bir hale getirilmesidir. Özellikle kişinin yüzüne göre planlanması gereken, kemik kıkırdak, yumuşak dokular ve cilde şekil verilen ameliyattır. Son yıllarda aşırı kıkırdak ve kemik çıkarımı yapılan eski yöntemler bırakılmış ve ‘yapısal rinoplasti’ konsepti hakim olmuştur. Rinoplasti ameliyatının burun içi duvarın (septumun) düzeltilmesini de içeren şekline Septorinoplasti denir. Başarılı bir burun ameliyatı için olmazsa olmazlar nelerdir? Burun Estetiği Op. Dr. Tayfun DEMİREL Başarılı bir burun ameliyatı öncelikle hastanın ameliyat öncesini, ameliyatını ve de ameliyat sonrasını iyi değerlendirmek ve planlamakla başlar. Ameliyat öncesi değerlendirme; yüz analizi, muayene ve konsültasyonu içerir. İdeal estetik, tek bir şekilde ifade edilemez, öznel bir kavramdır. Hastanın beklentileri ve istekleri ile cerrahın belirli teknikleri kullanarak burun şeklini değiştirebileceği sınırların örtüşmesi, hastanın da hekimin de operasyon sonrası memnuniyetini oluşturur. Fizik muayenede el ile deformitenin şekli incelenir. Burun derisinin kalınlığı ve kemik kıkırdak yapıların durumu ayrı ayrı değerlendirilir. Kalın ve yağlı bir cilt altında yapılacak bir küçültme operasyonu derinin Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 68 Burun Ameliyatı Öncesi Burun Ameliyatı Sonrası Kimler yaptırabilir? Rinoplasti operasyonunu, • Cerrahi ve anesteziye engel medikal sorunu olmayan, • Akıl sağlığı yerinde, • Burun şeklinin değiştirilmesini ve iyileştirilmesini isteyen, 18 yaşını doldurmuş veya velilerinin izni ile 16 yaşından büyük kişiler yaptırabilir. Kimlerin yaptırması doğru değildir? tekrar şekillenememesine bağlı fiyasko ile sonuçlanabilir. İnce bir cilt altında yapılan tüm değişiklikler ortaya çıkıp yapay bir burun görüntüsü ile sonuçlanabilir. Hastaların ameliyat öncesi fotoğraflarını çekmek hem ameliyatın planlanmasında hem de doğabilecek yasal sorunlar açısından gereklidir. Bilgisayar ortamında fotoğrafların üzerinde değişikliklerle sonuç gösterilmesi ciddi sakıncalar doğurabilmektedir. Ameliyatla elde edilemeyecek görüntüler hem hastanın beklentilerini gereksiz şekilde yükseltebilir hem de hekimi suçlamasına sebep olabilir. Hastanın psikolojik durumu cerrahinin başarısı açısından belki en önemli kriterdir. Değerlendirme yapılıp beklentiler iyi bir şekilde anlaşıldıktan sonra ameliyat safhası gelir. Doğru teknikle, hastanın yüz ve cilt yapısına, genetik özelliklerine uygun şekilde çalışılarak doğru cerrahi yapılmalıdır. Rinoplasti yapılması çok zor olmayan; ancak sonuçları açısından zorluk teşkil eden bir cerrahidir. Ameliyatı yapan cerrahın tecrübesi, anatomiye hâkimiyeti çok önemlidir. Estetik ve fonksiyonelliği dengelemek başarı için yegâne kriterdir. Operasyon sonrası bakım, beslenme ve sigara içmeme burnu travmadan ve güneş ışığından koruma yapılan iyi bir cerrahinin devamlılığını sağlar. Rinoplasti ameliyatlarında estetik mi, fonksiyonellik mi ön planda tutulmalıdır? Güzel ve doğal görünen burun mükemmel estetik sonucun tek kıstasıdır. Fakat eşit derecede önemli olan diğer bir kıstas da normal fonksiyonlarını devam ettiren bir burundur. Bütün estetik cerrahilerin merkezinde şekil ve fonksiyon yer alır. Burun birincil solunum organı olduğundan doğru çalışması hayatidir. Fonksiyonu bozmak pahasına yapılacak şekil değişikleri geri dönüşümü zor durumlar yaratır. Bu nedenle hastanın beklentileri yönlendirilmeli, bilinenin aksine estetik cerrahinin sadece burnun küçültmesi değil; doğal görünüm ve fonksiyonlarını koruyarak daha iyi bir hale getirilmesi olduğu hastaya anlatılmalıdır. Hangi sorunlar için uygulanır? • Burnun doğumsal (yarık damak ve dudak, yarık burun, nazal agenezi, nazal veya orta yüz hipoplazisi gibi) veya travmaya (doğum travması, çocukluk çağı travması, septal abse, burun kırıkları, bağ doku hastalıkları gibi) bağlı şekil bozukluklarında, • Burun duvarının ileri derecede şekil bozukluğunun burnun şeklini de bozduğu durumlarda, • Yapısal sorun olmamasına rağmen estetik kaygılardan dolayı rinoplasti operasyonları uygulanır . 69 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Beklentileri belirsiz, karşılanamayacak şekilde olan manipülatif, tatminsiz, önceki ameliyatı ve tüm yaşamı için olumsuz bakan, mükemmeliyetçi, paronoid ve burnuna çok takılmış olanlar sorun oluşturabilecek hastalardır. Hayatında boşanma, işten ayrılma gibi travma verici şeyler yaşayan hastalar bu durumları düzelene ve burun ameliyatı için bir motivasyon kazanana kadar beklenilmelidir. Psikolojik olarak kararsız olan hastalar dikkatli değerlendirilmelidir. Kısıtlı maddi imkanları olanlar bu tip operasyonların tekrar düzeltme ameliyatları gerektirebileceğini bilmelidirler. burun içi pansumanlar ve sık kontroller burun içinde oluşabilecek yapışıklıkların erken dönemde fark edilip düzeltilmesini sağlar. Erkeklere ve kadınlara yapılan rinoplasti ameliyatlarındaki farklılık nedir? Erkeklerin ve kadınların burunlarında estetik ve güzellik kriterleri farklıdır. Her iki cinse aynı tip operasyonu yapmak özellikle erkek hastalar için hayal kırıklığı yaratacaktır. Hafif kavisli ve burun ucunun burun sırtına göre daha yüksek olması kadınlarda çok güzel bir estetik görünüm sağlamasına rağmen bir erkek için katastrofik sonuç doğuracaktır. Burun ucunun çok sivri, önden çok ince görünen ve dudak ile burun arasında çok geniş açısı olan bir erkek rinoplastisi hastaya kadınsı bir görünüm kazandırıp tamamen başarısız bir cerrahi sonuç doğuracaktır. Burun sırtının düz veya hafif yüksek, burun ucu ile aynı düzlemde olması daha erkeksi ve güçlü bir izlenim kazandırır. Operasyon öncesi nelere dikkat edilmesi gerekir? • Kan pıhtılaştırıcı ve anestezi için yan etki yaratacak ilaçların 10 gün önceden kesilmesi, • Üst solunum yolu enfeksiyonu var ise tedavi edilmesi, • Sigara veya uyuşturucu madde kullanımının 2 hafta önceden bırakılması dikkat edilecek hususlardır. Operasyon ne kadar sürer? Ameliyatın süresi deformitenin büyüklüğü, beraberinde burun duvarı veya sinüs cerrahisinin yapılıp yapılmayacağı, cerrahın deneyimi ve alışkanlıkları doğrultusunda 1,5 ila 3 saat arası değişmektedir. Erken İyileşmek İstiyorsanız! • Operasyon sonrası antibiyotik ve ağrı kesiciler kullanın, • Erken dönemde buz uygulayın, • Efor ve zorlanma gerektiren işlerden uzak durun, • Belirli süre istirahat edin, • 2 hafta sigara ve alkol alımını kesin, • Aspirin ve kan sulandırıcı ilaçları 2 hafta kullanın. Burnu travmadan korumak, direk güneş ışığına maruz kalmamak, gözlük kullanımını ertelemek, Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 70 Radyoloji Bölüm Başkanı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1984 yılında mezun olan Bülent Tekinsoy, Radyodiagnostik Uzmanlık Eğitimi’ni 1990 yılında 'Medizinische Hochschule Hannover' (Hannover Üniversitesi Tıp Fakültesi)’de alarak ihtisasını Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Birçok özel kurum ve üniversitede Radyoloji Uzmanlığı, Anabilim Dalı Başkanlığı ve Tıbbi Direktörlük yapan Prof. Dr. Bülent Tekinsoy Hisar İntercontinental Hospital Radyoloji Bölümü’nde görev yapıyor. Birçok olguda cerrahiye alternatif oluşturmak, cerrahi şansı bulunmayan olgularda tedavi imkânı yaratmak, hastanın durumunu düzelterek cerrahiye hazırlamak ve cerrahiyi kolaylaştırmak amacı taşıyan Girişimsel Radyoloji’yi Hisar Intercontinental Hospital Radyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Bülent Tekinsoy’dan dinledik… Günümüzde tıbbi görüntüleme yöntemlerindeki ileri düzey teknolojik gelişmelerle insan vücudunun her bölümünden çok ayrıntılı görüntüler elde etmek mümkün hale gelmiştir. Tıbbi görüntüleme alanındaki bu gelişmelere paralel olarak insan vücuduna en az zararı vermeyi amaçlayan, cerrahi müdahaleleri en az düzeye indirgeyerek tanı ve tedavilerin uygulanmasına olanak veren yöntemler geliştirilmektedir. Cerrahi işlemlere göre daha kolay uygulanabilen, genellikle daha az ağrılı ve az riskli bu yöntemler sayesinde aynı zamanda hastanede kalış süreleri de kısalmaktadır. Girişimsel radyoloji adı verilen bu bilim dalı; görüntüleme sistemleri rehberliğinde tanı konması ve çoğunlukla direkt tedavi edici işlemlerin özel aletler kullanılarak Radyologlar tarafından uygulanmasını içerir. Girişimsel radyolojide sintigrafi hariç tüm görüntüleme yöntemleri kullanılabilir. Ultrasonografi (USG), Bilgisayarlı Tomografi (BT), fluoroskopi ve özel üretilmiş MR cihazları girişim amacıyla kılavuz yöntem olarak kullanılır. Tüm bunlarla birlikte bu dalın temel yöntemini anjiyografi üniteleri oluşturur. 71 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Görüntüleme Eşliğinde Yapılan Tanı Amaçlı Girişimler Girişimsel radyolojide tanı amaçlı uygulamalarda kullanılan esas yöntem 1883 yılından günümüze kadar güvenle devam eden; deri yolu ile vücudun değişik bölgelerine direkt olarak uygulanan iğne biyopsileridir. Teknolojik gelişimler sayesinde günümüzde daha ince, esnek iğnelerle işlem yapılması başarıyı artırmış, yan etkileri en az düzeye indirmiştir. En sık kullanım alanları karaciğer, pankreas, karın boşluğu ve zarları, böbrek ve böbrek üstü bezleri, alt batın ve genital bölge, göğüs, tüm kemikler ve boyun bölgeleridir. Klinik verilerle ve görüntüleme yöntemleriyle iyi‐kötü huylu tümör, apse gibi tanıların konulamadığı durumlarda kesin tanı için mutlaka uygulanması gerekir. İltihabi kökenli olduğu düşünülen oluşumlardan veya sıvı yoğun birikimlerden tanı ve kültür amacı ile örnek alınması ve gerekirse bir kateter (özel materyalden yapılmış ince uzun borucuk) aracılığı ile boşaltılması işlemi de yapılabilir. Girişimsel Radyoloji Güncel Prof. Dr. Bülent TEKİNSOY Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 72 filtreler kullanılabilmektedir. Bu sayede büyük operasyonlara gerek kalmadan deri ve bir damar yolu ile uygulanmakta ve kısa bir takip sonrası hemen aktif olarak hayata dönülebilinmektedir. Pıhtıların göçünün engellenmesi yanı sıra yumuşatılıp, parçalanıp alınması işlemi de uygulanır. Durdurulamayan yemek borusu kanamalarında olduğu gibi damarlar arası bağlantılar oluşturularak değişik sistemlerdeki dolaşım dinamikleri, basınçlar düzenlenebilir. Tedavi Amaçlı Girişimsel Radyolojik İşlemler Girişimsel radyolojide damarsal ve damar dışı olmak üzere iki gruba işlem uygulanır. Damarsal işlemler damarları açan veya tıkamaya yönelik yöntemler olarak ayrılır. Tıkama işlemlerine embolizasyon, açma işlemlerine ise anjiyoplasti denir. Tıkama en çok anevrizma (damarda balon veya iğ şeklinde genişleme), damarsal yapı bozuklukları, kanamaların durdurulması, tümörlerin küçültülmesi amacı ile yapılır. Genel olarak besleyici atar damar (arter) tıkanır. Girişimsel radyolojinin en önemli katkısı kanamalarda olur. Kanayan damarı cerrahi yöntemle bağlamak mümkünse de çok derinde, organ veya dokunun uç kesiminde olan kanama girişimsel radyoloji sayesinde istenildiği kadar uç seviyede tıkanabilir. Ayrıca kullanılan teknik ve materyallere bağlı olarak geçici veya kalıcı tıkama yapılması mümkün olur. Günümüzde sık görülen tümör olgularında ve bunların yayılımlarında tümörü besleyen damarların tıkanmasının yanı sıra kemoterapinin etkisinin artırılması, yan etkilerinin en az düzeye indirilmesi amacı ile kemoterapi ilaçlarıyla birlikte de uygulanır. Damar daralmasına en sık neden olan damar sertliğinin yanı sıra, bazı doğumsal bozukluklara bağlı olarak da daralma hatta tıkanmalar görülebilir. Önce daralmış damar görüntülenir. Müdahale gerekecek ise anjiyografi yapılır. Darlık yeri ve oranı saptanması sonrası balon ile damar genişletilir. Bu esnada damarın en iç tabakası kontrollü olarak bir nevi kırılır, orta tabakası ise gerilir. Eğer tıkanan çok uzun bir damar kesimi ise, tam tıkanıklık 73 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 mevcutsa, balon ile yapılan müdahaleye rağmen yeterli başarı sağlanamıyor veya darlık tekrarlıyorsa stentler (açıklığı daha sürekli kılmak amacı ile uygulanan, dayanıklı, silindir şeklinde kafes yapısında metalik veya sentetik materyallerden yapılmış maddeler) damar içine uygulanır. Günümüzde özel maddelerden yapılanları mevcut olup kanın damar duvarı dışına sızmasını engellemekte ve stent greft (damar yaması‐kaplaması) uygulanmaktadır. En sık kullanımı koroner arterlerde bilinmesine rağmen böbrek damarlarına, bacaklara uzanan damarlara, batın ana damarına (abdominal aort), beyne giden boyun damarlarına da uygulanır. Damar dışı uygulamaların en sık kullanım alanlarını böbrek ve idrar yolları, safra yolları, değişik yerlerde oluşabilecek apse ve kistler, direkt olarak deri yolu ile tümörler oluşturur. Karında oluşan tüm kistler deri yolu ile boşaltılabilmekte, gerekirse yeniden oluşumlarını engelleyecek tedavi uygulanmaktadır. İdrar yolu tıkanmalarında, tıkanma ile birlikte yangı oluşmuşsa, iki taraflı tıkanma varsa böbrek toplayıcı sistemlerine girilerek borucuklar yardımı ile dışarı akımı sağlanır (perkütan nefrostomi). Böbrek taşları da küçük olduklarında mesaneye itilebilir, kimyasal maddelerle eritilmeye çalışılabilir veya uygun vakalarda dışarıya alınabilir. Safra yollarında tıkanmış yollar, balon ve stentlerle açılarak, tıkalı sistemin yangısı tedavi edilmeye çalışılarak safra taşları alınabilmektedir. Vücutta oluşan apseler klinik olarak uygunluklarının saptanması sonrasında yine direkt olarak deri yolu ile görüntüleme eşliğinde boşaltılır. Batın boşluğu, karaciğer, böbrekler, akciğer, safra yolları ve pankreas en sık kullanım alanlarıdır. Ülkemizde sık görülen karaciğerde ve tüm vücutta oluşabilen hidatik kistler de bu müdahale ile tedavi edilir. Tümör tedavisinin girişimsel radyoloji yöntemi ile direkt deri yolu ile yapılması günümüz tıbbının en önemli işlemlerini kapsar. Bu yöntemler değişik kanser türlerinde farklılıklar göstermekle birlikte örnek olarak şunları verebiliriz: 3 cm’den küçük karaciğer kanserlerinde etanol enjeksiyonu ile tümör hücrelerini öldürmek ve ilerlemelerini tamamen durdurmak mümkün olmaktadır. Yine birçok batın tümöründe, karaciğere yayılım gösteren tümörlerde, özellikle kalın barsak tümörleri, radyo frekans yöntemi ile tümörü buharlaştırarak yok etmek mümkün olmaktadır. Pankreas tümörlerinde, safra yolu tümörlerinde, karaciğer kötü huylu tümörlerinde tümörü besleyen damar en uç noktasına kadar gidilerek seçilmekte ve direkt olarak tümöre radyoaktif maddeler verilebilmektedir. Bu sağlam dokuları koruduğu gibi aynı zamanda tümörlere en üst düzeyde hasar yaratmaktadır. Ağrı tedavisi ve kontrolü amacı ile sinir kökleri ve grupları ısı ve kimyasal maddelerle tedavi edilmektedir. Görüntüleme eşliğinde yapılan tanısal ve tedavi amaçlı işlemler gelişen teknolojinin katkılarıyla günümüz tıbbında giderek daha yaygın olarak kullanılmaktadır. En az düzeyde doku hasarı ile en kısa sürede en yüksek tedavi başarısı sayesinde aktif yaşama geri dönüşe belirgin katkı yaratmaktadır. İlaçların vücudun istenilen bölgesine, gerekli miktarda (genellikle de yüksek dozda) verilmesi işlemi özellikle aniden tıkanan damarlara veya yaygın yoğun kanamalarda gerekmekte olup bu uygulamaya İlaç infüzyonu denilir. İstenilen bölgeye seçici olarak yapılan bu işlem girişimsel radyolojinin işlemlerinin seçeneklerinden biridir. Uzun sürecek sistemik ilaç tedavileri için gerekli ana toplardamara uzanan borucuklar yerleştirilmesi ve tedavinin daha rahat tolere edilmesi, etkili olmasının sağlanması girişimsel radyoloji sayesinde başarı ile uygulanır. Damarların içine özellikle pıhtıların yer değiştirmesini, kopup herhangi bir alana gitmesinin engellenmesi amacı ile filtreler konulur. Bacak ve alt karın derin toplardamarlarından kaynaklanan pıhtıların dolaşıma ulaşması, en sık olarak akciğerlere atılmasının engellenmesi en sık kullanım alanlarıdır. Pıhtı oluşmadan koruyucu olarak uygulanabilmekte, kalıcı veya geçici Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 74 Kardiyoloji Uzmanı Hacettepe Tıp Fakültesi’nden 1998 yılında mezun olan Güneş, Uzmanlığını 2003 yılında İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü’nde, Doçentliğini ise 2010 yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı’nda tamamladı. Doç. Dr. Yılmaz Güneş Hisar İntercontinental Hospital Kardiyoloji Bölümü’nde görev yapıyor. Ömrümüzün her dönemini sağlıklı geçirebilmemiz için, bir yaşam tarzı haline getirmemiz gereken beslenme alışkanlıkları, son dönemlerde yeniden tartışma konusu oldu. Özellikle son aylarda gündeme oturan ‘’Yeni Diyetler’’ insanlara çok hızlı bir şekilde kilolarından kurtulma sözü verirken; kolesterol gibi sinsice ilerleyen ve bir anda rahatsızlık vermeye başlayan hastalıkların da, en büyük dostu durumunda. Kalbimizin hem en yakın dostu hem de en yakın düşmanı olma özelliğine sahip olan kolesterolün neden önemli olduğunu, kolesterol düşürücü ilaçların kullanılmasının incelikleri ve kolesterolle ilgili bilinmeyenleri Hisar Intercontinental Hospital Kardiyoloji Bölümü Uzmanı Doç. Dr. Yılmaz Güneş ile konuştuk… Dosya Kolesterol düzeyi neden önemli? 75 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Kolesterol normal hücre yapısının bir bileşeni ve belli düzeyde gerekli olan maddedir. Ancak sağlıksız beslenmeyle birlikte artış gösteren kolesterol düzeyleri, yaşlanma, sigara içiciliği, şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği gibi eşlik eden diğer risk faktörleriyle birlikte damar duvarında sertleşmeye ve hassas plak oluşumuna yol açar. Hassas plağın çatlaması durumunda elimiz kesilince nasıl yara kapatılmaya çalışılıyorsa bu bölgedeki çatlak tamir edilmeye çalışılır. Bu tamir işleminde yarayı pıhtı oluşumu ile kapama süreci aşırı olursa damar tıkanır. Kolesterol düşürücü ilaçların işlevi nedir? Kolesterol ilaçlarının temel mantığı hassas plakların lipid içeriğinin azaltılıp hassas plağın kararlı plak hale getirilmesi ve plak çatlamasının önlenmesidir. Bu da uzun dönemde damar tıkanıklığı sürecini yavaşlatır; hatta geriletir. En sık reçete edilen lipid düşürücü ilaçlar olan statinler koroner arter hastalığına (KAH) bağlı olumsuz olayları ve ölümü azaltan ilaçlardır. Birincil ve ikincil Kolesterol İlaçları Gerekli mi? Doç. Dr. Yılmaz GÜNEŞ önleme çalışmaları bu ilaçların kalp krizi ve koroner arter hastalığına bağlı ölümleri %24‐37 oranında azalttığını göstermiştir. Ancak bu noktada atlanmaması gereken temel amaç, sadece kolesterolü düşürmek değil; olumsuz kalp‐damar olaylarını önlemektir. Bu da toplam kardiyovasküler riski azaltmak için diyet, yürüyüş, sigaranın bırakılması, şeker ve tansiyonun kontrol altına alınmasıyla olur. Yoksa her kolesterolü yüksek olan kalp krizi geçirecek veya kolesterolü düşük olanın damarı tıkanmayacak diye bir kavram yoktur. Trafikte olduğu gibi kurallara ne kadar uyarsak o kadar az kaza geçirme riskimiz olur. Kötü veya lanet kolesterol olarak bilinen LDL‐Kolesterol düzeyi (LDL‐K) yenidoğan döneminde 30‐70 mg/dl olup yaşla birlikte artmaktadır. Yerleşik yaşayan çağımız toplumunda daha yüksek değerler söz konusu iken bedensel olarak aktif olan avcı‐gezgin yerli toplumlarda ise 50‐70 mg/dl dolaylarındadır. Taramalarda LDL‐K ile damar hastalıkları arasında doğrusal bir ilişki saptanmış olup birincil önleme çalışmalarında 57 mg/dl dek LDL‐K seviyeleri ile kalp‐damar olayları ilişkili gözlenmektedir. Yani LDL‐K ne kadar düşükse o kadar az damar hastalığı Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 76 çok karaciğer ve kas üzerine yoğunlaşmaktadır. Ancak bu yan etki doza bağımlıdır ve geri dönüşümlüdür. Statinle ilişkili sık görülebilen bulantı, kabızlık, diare, gaz, karın ağrısı, baş ağrısı, yorgunluk, kaşıntı, kas ağrısı gibi küçük yan etkiler dayanılmaz olmadıkça ilacın kesilmesini gerektirmez. Karaciğer enzim düzeylerinde normalin 3 katı veya üzerindeki yükselmenin devam etmesi durumunda statin tedavisinin kesilmesi önerilmektedir. Karaciğer enzim yükselmesi bir sınıf yan etki gibi görülmekle beraber bazen başka bir statine geçildiğinde enzim artışı tekrarlamayabilir. Adale ağrısı ve halsizlik %2‐7 hastada görülebilmekte, kaslarda hassasiyet, güçsüzlük, kreatinin kinazın 10 kattan fazla artışı ile birlikte olan kas tutulumu (myopati) ise %0.01‐0,5 oranında görülmektedir. gözlenmektedir. Dolayısıyla normal LDL‐K nedir sorusunun veya LDL‐K’ü nereye kadar düşürmeli sorusunun cevabı 30‐70 mg/dL olabilir. Ancak bilimsel olarak bu sorulara kesin cevap henüz verilememektedir. Son Avrupa kılavuzunda koroner arter hastalarında ve yüksek riskli gruplarda LDL‐K’ün 70 mg/dl altına düşürülmesi önerilmektedir. Statin kesinlikle kullanılmalı mı? • Kalp damar hastalığınız varsa, • Stent takılmışsa, • Anjiyografik olarak damar hastalığınız olduğu kanıtlanmışsa, • By‐pass olmuşsanız, • Kalp damarınız tıkalıysa, • Beyin damarınızda sorun varsa, • İnme geçirmişseniz, kesinlikle kolesterol düzeyiniz ne olursa olsun statin kullanmalısınız. Çünkü bu ilaçlar ömrü uzatıcı; tekrarlayan kalp damar olaylarını azaltıcı ilaçlardır. Yapılan çeşitli çalışmalarda kolesterol düzeyi yüksek olanlarda da düşük olanlarda da bu ilaçlarla aynı fayda sağlanmış durumdadır. O yüzden kolesterol düzeyi tek başına önemli değil; mutlaka bu tarz ciddi rahatsızlıkları olan insanların kullanması gerekiyor. On yıllık kalp damar hastalığı gelişme riskini hesapladığımız yöntemler var. Bu yöntemler içerisinde risk faktörleri (yaş, hipertansiyon, sigara, aile öyküsü, kolesterol düzeyi gibi) baz alınarak risk derecelendirmesi yapıyoruz. Her kolesterolü yüksek olanın ilaç alması gerekiyor demiyoruz ancak endikasyonu olan ve alması gereken hasta grubunun kesinlikle statin kullanması gerekiyor. Kolesterol ilaçları ne kadar güvenli? Agresif lipid tedavisi önerilerinin daha ön plana çıktığı günümüzde statinlerin güvenirliği ile ilgili kuşkular da artmıştır. Ancak statinler genellikle iyi tolere edilir ve iyi bir güvenlik profiline sahiptirler. Statin yan etkileri daha 77 HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012 Kısa Kısa IFA (indirekt immünfloresans) Yöntemi ile Yapılan Testler Erken Tanıya Yardımcı Oluyor. Son yıllarda özellikle romatizmal hastalıklar olmak üzere, gastroenteroloji, nöroloji, endokrinoloji ve çocuk hastalıkları alanında tanımlanmış otoantikorların neden olduğu çok sayıda bağışıklık sistemini etkileyen hastalık bulunmaktadır. Otoantikorlar direkt olarak vücudun kendi hücre ve dokularına karşı oluşmuş antikorlardır. Bu otoantikorların tespit edilmesi için kullanılan testler, duyarlı ve özgül olmalıdır. İndirekt immünfloresans yöntemle (IFA) yapılan testler, bu hastalıkların tanısında yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Özetle, kalp damar hastalıklarının riskini azaltmada statinlerle LDL‐K’ü düşürmenin etkili olduğu kesin olarak gösterilmiştir. Özellikle koroner arter hastalığı olan veya koroner arter hastalığı gelişme riski yüksek olan hastalarda statinler hayat kurtarıcı ve hayat uzatıcıdır. Statinler genellikle iyi tolere edilir ve iyi bir güvenlik profiline sahiptirler. Bu nedenle LDL‐K’ün düşürülmesi gerekli olduğu durumlarda statinler ilk seçilecek ilaç grubudur. • Romatoid artrit • Otoimmün tiroid hastalığı, • Otoimmün karaciğer hastalığı, • Kronik enfeksiyonlar, Şimdiye kadar yapılan büyük statin çalışmalarının değerlendirildiği bir çalışmada statin kullananlarda diyabet gelişimi açısından %9’luk bir göreceli risk artışı saptanmıştır. Ancak bu bulgu 255 hastaya 4 yıl boyunca statin verilirse 1 hastada erken diyabet gelişebileceği anlamına gelip statin diyabet riskini artırıyor gibi yanlış bir anlamaya ve mutlak faydası kanıtlanmış olan bu ilaçların kesilmesine neden olmamalıdır. Ayrıca diyabeti olan hastalarda LDL düzeyi yüksek veya düşük olanlarda statinler ölüm ve olumsuz olaylarda benzer azalma sağlamış olup Amerikan Diyabet Cemiyeti 40 yaş üzerinde ve bir kardiyovasküler risk faktörü olan diyabet hastalarında bazal LDL‐K’den bağımsız olarak, 40 yaş altındaysa yaşam tarzına rağmen LDL düzeyi 100 mg/dl olanlarda veya çok sayıda risk faktörü olanlarda statin önermektedir. IFA Yöntemi ile Tanı Konulabilen Hastalıklar • Malignite, • Vaskulitler, • Çölyak, Ülseratif kolit, • Crohn hastalığı, • Kolanjit, • Sistemik lupus eritematozus (SLE) Antikorların Florasan Mikroskobundaki Görünümleri • Sjögren sendromu • Sistemik sklerozis • Miks bağ dokusu hastalığı (MCTD) Hastanemiz, Sosyal Sorumluluk Projelerine Bir Yenisini Daha Ekledi… Karagöz Hacivat Gölge Oyunu Hastanemizdeydi... Hisar Intercontinental Hospital Sosyal Sorumluluk Projeleri kapsamında yürütülen “Çocuklarda Hijyen ve Cilt Sağlığı” konulu eğitiminin bu seferki durağı Taşdelen Koleji oldu. Hastanemiz Eğitim Hemşiresi Gülveren Akyol’un sunduğu eğitim sonrasında, meraklı öğrencilerin soruları cevaplandırıldı ve tüm öğrencilere grip’le ilgili broşür ve hediye paketi verildi. Okumamış, her işe burnunu sokan, dobra, çoğu zaman patavatsız ama geçim derdinde olan Karagöz’le; nabza göre şerbet veren, Karagöz’ün sırtından geçinmeyi seven, kurnaz Hacivat’ın öyküsünü anlatan geleneksel Karagöz ve Hacivat Gölge Oyunu, perdelerini bu kez Hisar Intercontinental Hospital’da açtı. Küçük büyük demeden her yaştan izleyicinin keyif, kahkaha ve alkışlar eşliğinde izlediği tadına doyulmaz Karagöz Hacivat Gölge Oyunu’na ilgi büyüktü. Oyun öncesinde hastanemizin fuaye alanında, çocuklara maket yapmaları için özel alanlar oluşturuldu. Oyunu sabırsızlıkla bekleyen aileler ve çocukları Karagöz ve Hacivat, perdelerini açana kadar ağabeylerinin ve ablalarının yönlendirmeleriyle maketlerini yaparak eğlendiler. Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL 78