Gelecek İstanbul Depremi: Bilimsel ve Sosyal Çerçevesi
Transkript
Gelecek İstanbul Depremi: Bilimsel ve Sosyal Çerçevesi
1 Verifone’dan perakende sektörüne özel çözüm VeriFone Türkiye, Güney Avrupa ve Rusya Genel Müdürü !"#$ % & '#!()(((!* B irçok perakende ve alışveriş noktasında fark yaratan Verifone, son dönemde yazarkasa POS cihazlarındaki uygulaması ve çözümleri ile sektörün lider firması oldu. Verifone Türkiye, Güney Avrupa ve Rusya Genel Müdürü Onur Altınbaş, “Verifone, yıllardır Türkiye’de ödeme sistemleri sektöründeki önemli oyunculardan biri. Köklü geçmişimiz ve güçlü AR-GE merkezimizle ödeme sistemleri sektöründe dünyanın öncü -BU BİR İLANDIR- kuruluşu olarak, teknolojik ve güçlü altyapımızla pazarın en gelişmiş ürününü sunuyoruz. Bu anlamda da halihazırda Profilo ve Hugin ile ortak yazarkasa POS cihazını sektörle buluşturduk. Mevcut durumda en güvenli elektronik çözümleri sunuyoruz” dedi. Türkiye’deki yazarkasa POS uygulamasının dünyada bir ilk olduğuna vurgu yapan Altınbaş, şunları söyledi: “Türkiye’deki bankacılık ve finans sektörü hepimizin bildiği gibi dünyanın en gelişmiş ve yenilikçi sektörü. Bu gelişmiş yapıya ve ürün çeşitliliğine paralel olarak ödeme sistemleri sektörü, dünyada birçok ülkeye örnek projeler geliştirmiş durumda. Türkiye’deki yazarkasa POS uygulaması, dünyada bir ilktir. Biz de Verifone Türkiye olarak, Türkiye’nin sahip olduğu bu dinamik sektör yapısı sayesinde geliştirilen ürünleri aynı zamanda yurt dışına da pazarlamayı kendimize misyon edinmiş durumdayız. Ödeme sistemleri konusunda Verifone Türkiye olarak dünya üzerindeki birçok ülkeye yol gösterici konumundayız. Verifone POS terminallerinde bankaların sahip olduğu, Verifone tarafından geliştirilen bankacılık uygulamaları yıllardır sorunsuz olarak kullanılıyor. Mevcut bankacılık uygulamaları ile birlikte kullanılmakta olan kontör yükleme, fatura ödeme gibi özel uygulamalar da yeni ödeme kaydedici POS cihazlarına rahatlıkla yüklenebiliyor.” Verifone, hizmetleriyle perakende dünyasına da iddialı çözümler sunuyor. Verifone’un sektöre sunduğu entegre çözümlerden biri olan VPlatform, perakendeciliğe ödeme sistemleri konusunda bambaşka bir boyut getirdi. Perakende şirketlerinin “Sektördeki tüm yeni nesil ÖKC yazarkasa ve POS’larına hizmet verebilen Veri Merkezi’miz aynı zamanda tüm GSM operatörleri ve bankalar ile çalışabildiğinden esnek ve yönetilebilir hizmetler sunuyor.” !"#$!%!""&"'"()*+,!!" -!".""&/!0!-!!00+-!"-!"1! +0!"2"!"0$-%+1!"-3 . -/ * 1!!.!0()*+,!.,-&!1,!&"-$4 .!0)&!0"+,,$" 567/"*,!1!!"!!"!0!*" /00 &* ( 0,&&8 9:&!,!6".!,!".!0)+!.'& ' , * ()*+,!!"-!".""&/!0!-!!0 +0"-!)&!,!.".!,!""("!"!0!*"7" /"*,!!.&04!&"0 .!0)+&! +,&+-&0!&"!"%+1!"0 .!";0.&& $5<66=5-,! &&.->6!2"-6&.?"! !"#$!7.!1"..'- 2 $0/"*,! 1!!2!'"!"!0!*"0+-!"-!" 1!+0!"2"!"0$-%+1!"-3 . .-!."&!/ * 1!!.!0()*+,!.204 :=-*0.56?.+!2"&!%!!0"$ +,-%0 .'-0,+!"!","*! (2%+1!"/"*,!1!,!-!/* *4 6!0)&!0"+,-!"!.":-*0.1! 567 /"*,!1!!"!!"!0!*"7,"* - *,&+,@6$3!)!"1! 0"!( "&"'"&!!.!01! -)!"!""/"*,!!.-$4:7! ".!5A4B6!";0 1!.$%+1!"0 .& &0 +-!"-!!""1! +0!"2"!""".0!!0 0$-$4C hayatını kolaylaştıran sistem, bununla da kalmayıp işletmelerin zaman ve kazanç elde etmelerine de olanak sağlıyor. POS terminalleri üzerindeki yazılımlar ile sağlanan bir tam hizmet platformu olan VPlatform sayesinde tek platform üzerinde birçok servis devreye alınabiliyor. Tüm POS’larda ve yazarkasa POS’larda kullanılabilen VPlatform mağazalardaki kasa bilgileri ile merkezdeki muhasebe bilgilerini entegre edip, zincir mağazaların anlık raporlama takibi yapabilmelerini sağlıyor. Bunun yanı sıra; VPlatform’un Pay + programı, çalışılan tüm banka uygulamalarını tek cihazda toplamayı mümkün hale getiriyor. Böylelikle Loyalty + programıyla ayrıntılı raporlama alınabiliyor, detaylı kampanya tanımlanabiliyor ve müşteriye hizmet verme hızında artış DE56FG 5H76IIJ:68 i Alışverişin yoğunlaştığı anlarda kasiyer, gerçekleşen tutar yerine POS’a yanlış bir miktar girerse hem müşteri memnuniyeti düşer hem de muhasebesel tutarsızlıklar oluşabilir. VPlatform, kasa-POS entegrasyonu sayesinde kasa üzerinden girilen tutarı, taksit sayısını ya da puan kullanım talebini otomatik olarak POS cihazına iletir. Böylece hem müşteri hem de şirket tutarlı, güvenilir ve hızlı bir alışverişin mutluluğunu yaşar. i Temassız ödemelere de uygun olan VPlatform’da tüm operatörlere POS cihazından TL yüklenebiliyor ya da fatura ödemesi yapılabiliyor. i VPlatform, her bankanın farklı formattaki gün sonu raporlarını alma işlemini de kolaylaştırıyor. Bu raporlar ayrı ayrı değil, birleştirilmiş halde sunuluyor. i Mağaza müşterilerine telefonlarına TL yükleme, fatura ödeme gibi birçok kolaylık da sunan VPlatform, sadakat kart uygulamaları ve hediye çekleri ile memnuniyeti artırıyor. i VPlatform, 5 ya da 5 bin mağazalı zincirlerde günde bir kahve ücretine ciro artışı, müşteri sadakati ve maliyette düşüş sağlıyor. 1K,+!"1!"!,!. &0"/ *%+1!"0,!,"-!1! !0$$K" 1!"""+-+0"&!'!!&)++'++!"! 9!"!."3*,$, .,,+!";'"&!1!2"$& & 5#$,7)!,"1K &C&"-!0$4 ELHG56E QF"/* &./&( &,&D,"-$&#*56!,""&' 0-&!&! 9FH@ 6FFGG66GM4H56 6I@5I 6C&"-!"%"1!&"4 Q & &+-.& &%+1!""!,-3!,"!"-!,+!"!"" !0!"!""0 ,-&!1,!"0!""!"! @M:G6FG6M6 666I@M6M:I1%& 4 sağlanabiliyor. Üstelik müşteri profili, ürün, tutar, tarih, bölge bazlı sadakat programlarını hayata geçirebilmeye ve çapraz sadakat programları oluşturmaya da imkan tanıyor. Verifone’un perakende sektörünü hareketlendiren bir diğer uygulaması da Verifone Retail 360. Altınbaş, bu uygulamada satışların artırılırken maliyetin de en aza indirilmesinin amaçlandığını anlatarak “Mağazalarda satış işlemlerinin yönetiminden mağazadaki stok seviyesine, kayıpların önlenmesinden fiyatların düzenlenmesine kadar bir dizi kolaylık getiren bu uygulamada, merkezde de çalışanların performanslarını görmek ve tüm seviyelerde stok yönetimi sağlamak mümkün oluyor” dedi. itü vakfı dergisi 3 DEPREM Dosya 2 OCAK-MART 2015 | SAYI 67 İmtiyaz Sahibi: İTÜ Vakfı adına Prof. Dr. Mehmet Karaca Yayın Kurulu: Prof. Dr. Yıldız Sey Y. Müh. Naci Endem Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol Prof. Dr. Mete Tapan Kenan Çolpan Kenan Mete Hatice Yazıcı Şahinli Yazı İşleri Müdürü: Hatice Yazıcı Şahinli Yayın Koordinatörü: Kenan Mete “Deprem Dosyası” Danışmanı: Prof. Dr. Faruk Karadoğan Reklam ve Halkla İlişkiler: Fahri Sarrafoğlu Grafik Uygulama: İsmail Çetiner Katkıda Bulunanlar: Zeynep Şahin Tutuk, Gülşah Seyhan, Osman Keskin, Altan Bal, Arzu Eryılmaz, Gözde Çalışır, Yavuz Dürüst, Engin Yıldırım Musa Karaçayır, Kağan Beşoğul Yönetim Yeri: İTÜ Vakfı Merkezi İTÜ Maçka Yerleşkesi 80394 Teşvikiye / İSTANBUL Tel: 0212 291 34 75 – 230 73 71 Faks: 0212 231 46 33 Baskı: Azra Matbaacılık Litros Yolu 2.Matbaacılar Sitesi E Blok 1.Bodrum No.11 Topkapı Zeytinburnu / İSTANBUL Tel: 0212 674 10 51 – 612 79 27 Yayın Türü: Yaygın, Süreli E-posta: basin@ituvakif.org.tr www.ituvakif.org.tr Bu dergide yayımlanan imzalı yazılar yazarlarının görüşünü yansıtmaktadır. Dergiyi ve Yayın Kurulu'nu bağlayıcı nitelik taşımaz. İTÜ Vakıf Dergisi’nde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan kaynak belirtilmek koşulu ile alıntı yapılabilir. 4 itü vakfı dergisi ........................................................................................................................................................................................................................................... VAKFI DERGİSİ İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı Prof. Dr. Yıldız Sey / Prof. Dr. Mete Tapan Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy Prof. Dr. Ahsen Özsoy Hikmet Haspolatlı / Doç. Dr. Ercan Yüksel Prof. Dr. Alper İlki/ Dr. Medine İspir Dr. Cem Demir Prof. Dr. Serap Kahraman / Dr. İ. Serkan Mısır Doç. Dr. Özgür Özçelik / Dr. Sadık C. Girgin Prof. Dr. Türkay Baran Prof. Dr. A. M. Celal Şengör Prof. Dr. Namık Çağatay Doç. Dr. Sinan Özeren / Prof. Dr. Cenk Yaltırak Prof. Dr. Fatma Ürekli Yayını OCAK- MART 2015 SAYI 67 Y. Müh. Mimar Argun Yum Metin Tükenmez 10 Dünya Kenti İstanbul ve Deprem 13 İstanbul Deprem Master Planı: Risk Yönetimi ve Yerleşim Yerlerinde Deprem Güvenliğinin Sağlanması 17 Deprem Sonrası Barınma Sorunları ve Olası Çözümler 21 Afet ve Kentsel Dönüşüm 26 SAFECLADDING: Deprem Bölgelerinde Yer Alan Prefabrik Yapı Sistemlerinin Cephe Panellerinin Bağlantıları – FP7 Projesi 32 35 SERIES AB Projesi 37 Prof. Dr. Yıldız Sey, Prof. Dr. Mete Tapan Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy Prof. Dr. Ahsen Özsoy Hikmet Haspolatlı Doç. Dr. Ercan Yüksel Prof. Dr. Alper İlki, Dr. Medine İspir, Dr. Cem Demir İTÜ ve Tokyo Teknoloji Enstitüsü Ortak "Deprem" Projesi Gevrek Bölme Duvarların Bina Deprem Davranışına Etkileri Prof. Dr. Serap Kahraman, Dr. İ. Serkan Mısır, Doç. Dr. Özgür Özçelik, Dr. Sadık C. Girgin, Prof. Dr. Türkay Baran 41 Gelecek İstanbul Depremi: Bilimsel ve Sosyal Çerçevesi 44 Marmara Denizaltı Gözlemleri Bilimsel Altyapı Projesi: MARDEP 47 Marmara Denizi’ni Depremsellik Yönünden Ne Kadar Tanıyoruz? 51 Marmara Denizi ve Çevresinde Tarihsel Depremlerin Yerleri ve Anlamı 59 1894 Depremi ve İstanbul’un Ticaret Merkezi Büyük Çarşı (Kapalı Çarşı) 66 Prof. Dr. A.M. Celal Şengör Prof. Dr. Namık Çağatay Doç. Dr. Sinan Özeren Prof. Dr. Cenk Yaltırak Prof. Dr. Fatma Ürekli I.M.Pei İmzalı Katar İslam Eserleri Müzesi Projesinde Bir İTÜ’lünün Notları Y. Müh. (Mimar) Argun Yum 71 76 92 95 101 Teknokent Dosyası 103 Briç İTÜ’den Haberler İTÜ Vakıf’tan Haberler Yayınlar Spor Metin Tükenmez Süleyman Kolata itü vakfı dergisi 5 BU SAYIDA Değerli okuyucularımız, 67. sayımızı "DEPREM DOSYA 2" başlığı ile yayımlıyoruz. 66. sayının, üniversitemizde ve medyada gördüğü ilgi gelecek sayılarımız için umutlarımızı artırıyor. Dergilerin dosya konularını seçerken ülkemiz, gezegenimiz ve üniversitemiz için önem taşıyan ve güncelliği olan alanları arıyoruz. Her sayıda İTÜ’lü bilim insanlarının çalışmalarına yer verirken, konunun diğer üniversitelerde ve kurumlardaki uzmanlarına da ulaşıyoruz. Yazar sayımız giderek artmaya başladı. Bu artışta, seçtiğimiz konuların güncelliğinin ve dergimizin kalitesinin önemli bir yeri olduğuna inanıyoruz. İsteğimiz, ilgi duyan tüm İTÜ’lülerin yazılarıyla bize destek olmaları. Derginin hepimize ait olduğunu bilerek yazılarımızı, eleştirilerimizi ve beğenilerimizi birbirimizle paylaşmayı bekliyoruz. Bu sayımızda deprem açısından planlama,tasarım ve yapım alanlarındaki uygulamalara ilişkin yazıların bulunmasına dikkat edildi. Deprem riski altındaki bölgelerde kentsel planlama ve afet sonrası konut yapımı ve doğru yapı yapma teknikleri geliştirilmesinin deprem konusundaki tüm bilimsel araştırmaların nihai hedefi olduğunun bilincindeyiz. 67. sayıda yayınladığımız iki yazı deprem bölgelerinde planlama ve tasarım konusunda önemli katkılar yapıyor. 2003 yılında tamamlanan İstanbul Deprem Master Planı’nın İTÜ ve ODTÜ ortaklığı ile yürütülen “Risk Yönetimi ve Yerleşim Yerlerinde Deprem Güvenliğinin Sağlanması” bölümünü kaynak olarak alan ilk yazı “Mevcut Yaygın Yapılaşma ve Kentsel Dönüşümün Esasları” konusunu açıklarken, ikinci yazı ” Deprem Sonrası Barınma Sorunları ve Olası Çözümler” adı altında örnekler üzerinden afet sonrası kalıcı ve geçici barınma sorunlarını; üçüncü yazı ise "Afet ve Kentsel Dönüşüm" başlığı altında, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın bu yöndeki çalışmalarını irdeliyor. Benzer çalışmalar yapan öğretim üyelerinin önümüzdeki sayılarımızda katılımda bulunacağını umuyoruz. Yapım teknikleri alanındaki dört makale önemli araştırmaları tanıtıyor. Prefabrike binalarda cephe panellerinin taşıyıcı elemanlarla birleşmesi konusundaki uluslararası proje (SAFECLADDING), farklı Avrupa ülkelerinde gerçekleştirilen deneysel çalışma sonuçlarına dayanarak bir veri tabanı oluşturulması (SERIES), Tokyo Teknoloji Enstitüsü ile ortak olarak binaların güçlendirilmesinde kullanılabilecek bir tür sönümleyici geliştirilmesi ve Gevrek Bölme Duvarlarının zayıflığının depremde taşıyıcı sistem üzerindeki etkisinin incelenmesi konusundaki yazılar araştırmalara ışık tutuyor. "Gelecek İstanbul Depremi: Bilimsel ve Sosyal Çerçevesi" konulu yazı, 1999 depremlerinden bu yana yapılan doğa bilimsel çalışmalardaki büyük başarıya karşın, afet yönetimi açısından 6 itü vakfı dergisi karşımıza çıkan aşılması imkansız sorunlara dikkat çekiyor. Marmara denizindeki depremsellikle ilgili iki araştırma projesinden biri “Marmara Denizaltı Gözlemleri Bilimsel Altyapı Projesi” adını taşıyor. “ Marmara Denizini Depremsellik Yönünden Ne Kadar Biliyoruz?” başlıklı makale ise 2014 yılında Marsite projesi kapsamında gerçekleştiriliyor. Bu sayımızda yer alan ve geçmişteki depremlere ilişkin bilgileri içeren yazılar, yaşadığımız çevredeki riskin farkında olmamıza katkıda bulunuyor. "Marmara Denizi Çevresindeki Tarihsel Depremlerin Yerleri ve Anlamı" adlı yazı 15 yüzyıl süresince bölgede oluşan depremlerin yerlerini saptamak için yapılan yoğun araştırmayı konunun ilgilenenlerine sunarken, "1894 Depremi ve İstanbul'un Ticaret Merkezi Büyük Çarşı" başlıklı yazı, Kapalı Çarşı'daki büyük hasarı anlatıyor ve yeniden gelebilecek bir deprem için yeterli hazırlık olup olmadığını sorguluyor. “Dünya Kenti İstanbul ve Deprem” (Tarih Vakfı, İstanbul Özel Sayısı. No.31) başlıklı yazı ise Hammer’in 1509 İstanbul Depremi tanımlamasından hareketle, beş yüz yılı aşan bir zaman sonrasında afet konusuna yaklaşımda değişen bir şey olmadığını vurguluyor. Her ne kadar 1999 depreminden sonra önemli araştırmalar ve deprem senaryoları yapıldıysa da uygulamalar açısından aynı şeyi söylemek zor değil. Kapak dosyasından sonra, İTÜ mezunu Y.Mimar Argun Yum'un kaleminden DOHA İslam Eserleri Müzesi projesinin nasıl gerçekleştirildiğinin hikayesini "Katar İslam Eserleri Müzesi Projesinde bir İTÜ'lünün Notları" başlığı altında sunuyoruz. Uluslararası ortamda yankı yapan başarılı projelerin tanıtımını sürdürmeyi amaçlıyor ve İTÜ mezunlarının bu konuya ilgi göstereceklerine inanıyoruz. İTÜ ARI TEKNOKENT, 'Güneydoğu Avrupa'nın En Başarılı İnovasyon ve Hızlandırma Merkezi' seçildi. Ödül haberinin ayrıntılarını, Teknokent bünyesindeki şirketleri ABD'deki yatırımcılarla tanıştırmayı hedefleyen yeni girişim 'İTÜ GATE Start-Up Challenge" programındaki gelişmeleri ve firmaların ArGe başarılarını 'Teknokent Dosyası' sayfalarımızda sunuyoruz. Dergimizin yeni formatında "Spor" disiplininde yayımlanan Metin Tükenmez imzalı yazıların, dergiye ayrı bir zenginlik kattığını düşünüyoruz. 1992'den beri öğretim görevlisi olarak İTÜ'ye, 1984'ten günümüze kadar içinde bulunduğu spor camiasına çok yönlü katkılarda bulunan Metin Tükenmez, bu alandaki birikimini okurlarımızla paylaşıyor. Sayfamızı kapatırken, 68.sayımızın konusunun "EĞİTİM" olarak saptandığını bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Saygılarımızla, Prof. Dr. Yıldız Sey 7 Mühendislik “Best Seller’ı” CİSİMLERİN MUKAVEMETİ Yenilenmiş 9. Baskı Çıktı… Prof. Dr. Mustafa İnan İTÜ Vakfı Yayınları ISBN: 978-975-7463-05-4 618 sayfa, 16.5x23.5 cm Şubat 2015 İTÜ Vakfı, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin efsane hocalarından Prof. Dr. Mustafa İnan’ın İTÜ’ye ve Türkiye’de mühendislik dünyasına son armağanı olan CİSİMLERİN MUKAVEMETİ kitabının 9. Baskısını yayımlamaktan dolayı onur duymaktadır. YENİ İTÜ Vakfı Yayınları Genel Dağıtım: İTÜ Vakfı Yayınları İtuyayinlari.com.tr Online Sipariş: www.1773itu.com Satış:0212 230 73 71 – 246 64 05 ituvakif@ituvakif.org.tr Lansman Fiyatı: 35 TL 8 itü vakfı dergisi İlk baskısı 1967 yılında yapılan ve tüm mühendislik dallarının temel dersleri arasında yer alan “mukavemet” konusundaki bu eserin, gerek öğrencilerin ve gerekse mühendislerin göstermiş olduğu ilgi ile aranılırlığı gün geçtikçe artmıştır. Konuları ele alışı ve işleyişi açısından alanındaki yeri tartışılmaz olan bu eserin, öğrenci açısından tek kullanım zorluğu yazım dili idi. Doğal olarak 1960’ların “Türkçesi” ile günümüz Türkçesi arasındaki farklar öğrenciyi zorlamaya başladığı için bu baskıda kitabın bütünlüğü bozulmadan diline günümüz Türkçesi uyarlandı ve buna ek olarak birim sistemi bugün uluslararası birim sistemi olarak kabul edilen (SI) sistemine çevrildi. Bundan sonraki baskılarında son yıllarda “mukavemet” dersi kapsamına alınan birkaç konuyu daha katarak ve uygulamaları çoğaltarak bu eseri iki cilt halinde basmayı tasarlıyoruz. Dileğimiz Mustafa Hoca’nın dileği olan, bu kitabın tüm mühendislere ve mühendislik öğrencilerine ışık tutması ve yol gösterici olmasıdır. Mustafa İnan, akademik hayatı boyunca yayınlamış olduğu makale, bildiri ve kitaplar ile birlikte İTÜ’de mühendislik alanında doktora çalışmalarını başlatmış ve çok sayıda doktora öğrencisi yetiştirmiştir. Bugün mekanik dalındaki çalışmaları ile tüm bilim dünyasında tanınan bilim insanları yetiştiren Mustafa İnan’a bu çalışmaları nedeniyle vefatının ardında TÜBİTAK tarafından “HİZMET ÖDÜLÜ” verilmiştir. Bilimsel yaşamının yanı sıra, edebiyattan sanat ve müziğe, tarihten dilbilgisine kadar geniş bir alanı kapsayan genel kültürü ve bu konuda verdiği çeşitli konferanslarla Prof.Dr. Mustafa İnan’ın ünü bilim alanının dışına da taşmıştır. Tüm yaşamı ve başarıları ile gençlere yüreklendirici örnek olması için TÜBİTAK, Mustafa İnan’ın vefatının ardından yaşamının roman şeklinde yazılması için bir proje önermiştir. Bu proje Prof. Dr. Mustafa İnan’ın eşi Prof. Dr Jale İnan’ın yürütücülüğünde, usta yazarımız Oğuz Atay’ın kalemi ile gerçekleştirilmiş ve “Bir Bilim Adamının Romanı, Mustafa İnan” adı altında basılarak yıllar boyu gençlere yol gösteren bir eser olmuştur. DEPREM D O S YA I I 9 DEPREM DOSYASI Dünya Kenti İstanbul ve Deprem Prof. Dr. Yıldız Sey Prof. Dr. Mete Tapan İTÜ Mimarlık Fakültesi İstanbul sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bakımdan Türkiye için olduğu kadar gelişen küresel ilişkiler sistemi için de, dünya için de önemli bir kent. Türkiye nüfusunun altıda biri, ülke sanayisinin yaklaşık yarısı burada yer alıyor. Öte yandan prehistorik çağlardan başlayarak Roma, Bizans, Osmanlı ve başka uygarlıkların en değerli örneklerini barındırıyor. Böyle bir kentin deprem riskinin azaltılması için çalışmaların başlaması ve hızla tamamlanması günümüzde en öncelikli sorun olarak karşımızda duruyor. 1 509 Eylülünün on dördünde İstanbul Osmanlı tarihinin kaydeylediği zelzelelerin en müthişine uğradı. 109 cami, 1070 hane, kara tarafındaki surların cümlesi, deniz tarafındakilerin çoğu, Yedikule, denizden bahçekapısına kadar saray duvarları temellerinden zirvelerine kadar hak ile yeksan oldu. Fatih camiinin en büyük dört sütununun başlıkları düşerek kubbenin bir tarafı yıkıldı, hastanenin, imaretin, cami etrafındaki sekiz medresenin ve diğer birçok mebanii umumiyenin kubbeleri yıkıldı. Beyazıdı sani caminin medresesi münhedim olarak bir büyük harabezardan ibaret kaldı. Binlerce erkek, kadın, çocuk enkaz altında medfun oldular. Veziri azam Mustafa paşanın hanesinde atları ve birlikte üçyüz süvari telef oldu... Köpürmüş deniz, dalgalarını İstanbul ve Galata surlarından aşırarak o belde ve kariyenin sokaklarını tufana boğuyordu. Eski su bentleri yıkıldı...” (Hammer, 21. Kitap, s. 61) Yukarıdaki satırlar İstanbul’un yaklaşık beşyüz yıl öncesinde karşılaştığı afet tablosunun bugün hala geçerli olduğunu gösteriyor. Yeni hazırlanan bir deprem senaryosu Marmara Denizinde İstanbul’dan 20 km uzaktaki bir depremin sonucunda kentte 30.000 kişinin öleceğini, 90.000 kişinin cid- 10 itü vakfı dergisi di bir biçimde yaralanacağını, orta ve ağır hasarlı betonarme bina sayısının 37.000 olacağını, 13.000 betonarme binanın tümüyle yıkılacağını öngörüyor. Bu senaryoda belirli bir yanılma payının olabileceği kabul edilse dahi İstanbul’un çok ciddi bir deprem riski taşıdığı ve fazla uzak olmayan bir tarihte bu depremin gerçekleşme olasılığı tüm bilim insanlarınca benimseniyor. 2600 yılı aşan tarihi ile dünya uygarlığında önemli yeri olan İstanbul, Kuzey Anadolu fay hattının etki alanında yer almaktadır. Kentin büyük bir bölümü oldukça sağlam zemin üstüne kurulmuşsa da, bazı yerleşim bölgeleri dolgu ve gevşek topraklar üstünde bulunmaktadır. Kenti geçmişte etkileyen ve gelecekte de etkilemesi beklenen depremlerin şiddeti bu farklı zemin koşullarına göre saptanmaktadır. Bilindiği gibi, Doğu Anadolu’da Karlıova’dan başlayarak, Kuzey Anadolu’yu kateden ve Marmara Denizi üzerinden Kuzey Ege’ye ulaşan Kuzey Anadolu fayı Marmara Bölgesinde üç kola ayrılmaktadır. Marmara Denizinin içinde yer alan ve Marmara Graben sistemi olarak adlandırılan bu sistemin kuzey kolu İstanbul’a yaklaşık 15 km uzaklıktan geçmektedir. Bu durum İstanbul metropolünün geçmişte olduğu gibi, bundan sonra da depremle iç içe yaşamak zorunda olduğunu göstermektedir. İstanbul tarih boyunca birçok yıkıcı depremi yaşamıştır. Kenti 4. yüzyıldan 19. yüzyılın sonuna kadar yaklaşık 32 adet şiddetli ve çok şiddetli deprem etkilemiştir. M. Erdik’in verdiği bilgiye göre İstanbul’u etkileyen depremler 4.-6. ve 14.18. yüzyıllar arasında sık, 7.-13. yüzyıl periyodunda ise seyrek bir oluşum göstermektedir. 10 Temmuz 1894 depremi İstanbul’da büyük hasara neden olmuştur. O günden bugüne dek de kent önemli bir depremle karşı karşıya kalmamıştır. Doğal ve kültürel zenginlikler yönünden eşsiz olan bu metropol yaklaşık elli yıldır ülkenin ekonomik yapısındaki çarpıklıklar nedeniyle büyük bir iç göçün odak noktası olmuş ve nüfusu hızlı bir biçimde artmıştır. Bu demografik olgu kentin sosyolojik yapısını etkilemiş ve bir dizi kentsel değerlerin kaybolmasına neden olmuştur. Kısa sürede konut gereksinimi artmış, kentin iskânında yasadışı eğilimler egemen olmuş ve kentin yapılaşması kaçak yapılaşmaya terk edilmiştir. Hazine arazileri talan edilerek, hisseli arazilerle birlikte gecekondularla dolmuş ve kentin yeni yerleşim bölgelerinin nüveleri oluşturulmuştur Kentin yapılaşması sağlıksız biçimde ve kentsel donatı yönünden yetersiz olarak gerçekleşmiştir. Bugün İstanbul’un önemli bir kesimi kaçak yapılarda yaşamaktadır. Her türlü denetimden uzak olan bu yapıların gelecekteki şiddetli bir depremde büyük hasarlar göreceği açıktır. Büyük mal ve can kaybının olacağı uzmanların geliştirdiği deprem senaryolarından da anlaşılmaktadır. Büyük bir deprem riskiyle yaşamayı sürdüren İstanbul, geç Roma, Bizans ve Osmanlı’nın en önemli yapıtlarını barındırmaktadır. Dolayısıyla, deprem bu tarıhi yapıtları da risk altına almıştır. İstanbul’da gerçekleşmiş büyük depremlerde Ayasofya ve Surlar gibi bir dizi anıt yapı önemli hasar görmüştür. Kuşkusuz İstanbul doğal ve kültürel zenginlikleri yanında, aynı zamanda önemli bir finans merkezidir. Bu özelliği, günümüzde salt ülke için geçerli sayılsa da, dünyadaki ekonomik ve politik gelişmeler, İstanbul’u yakın zamanda Ortadoğu ve Karadeniz bölgesinde önemli bir finans merkezine dönüştürecektir. Yukarıda değinilen konular ışığında İstanbul yaklaşık on iki milyon nüfusuyla gerçek bir dünya kenti niteliğini taşımaktadır. Depremle beraber yaşaması kaçınılmaz olan bu kentin böyle doğal afetleri en az hasarla atlatabilmesi ancak doğru bir planlamayla ve bilimsel çalışmalara ağırlık verilerek olasıdır. Özellikle yapılaşmanın gerçekleşeceği arazilerin jeolojik Deprem senaryolarının doğruya en yakın bir şekilde geliştirilebilmesi için mikro bölgelemeden sonra yapılması gereken, depreme karşı duyarlılığın yani afetin olması durumunda ortaya çıkacak risk elemanlarından birine veya tümüne ilişkin kayıpların derecesinin belirlenmesidir. Nüfus, binalar ve diğer yapılar, altyapı sistemleri ve sosyo-ekonomik faaliyetler risk elemanlarını oluştururlar. Bu elemanlara ilişkin doğru bilgilerin bulunmaması ve belirsizlikler yapılacak çalışmanın güvenilirliğini azaltacaktır. verilerin ne denli etkili olduğu son Kocaeli depreminde bir kez daha görülmüştür. Ayrıca bu depremde zemin koşullarının, inşaatın niteliğinin, temel sisteminin ve denetiminin ne denli önemli olduğunu; üst ve alt yapının karşılıklı etkileşimlerinin bilimsel veriler ışığında ve bir bütünlük içinde irdelenmesi gerektiğini bir kez daha fark etmek zorunda kaldık. Büyük can ve mal kaybına neden olan 17 Ağustos Kocaeli depreminin İstanbul metropolü için yaşamsal ipuçları verdiği bir gerçektir. Deprem öncesi ve sonrası yapılması gerekenler konusunda İstanbullulara ve İstanbul’u yönetenlere önemli katkısı olacak bu son depremin bilimsel yöntem ve analizlerle doğru bir biçimde değerlendirilmesinde çok büyük yarar vardır. Alt ve üst yapıların planlanmasında ve uygulanmasında deprem yönünden gerekli önlemlerin alınması ve yeni fiziksel çevrelerin oluşumunda deprem faktörünün göz önünde tutulması gerekliliği ağırlıklı bir biçimde kendisini göstermiştir. İstanbul’un mevcut imar düzeninin, mevcut imar planlarının yeniden gözden geçirilmesi kaçınılmaz olarak gündeme gelmiştir. Afetler yer kabuğunda oluşan titreşim hareketleri ile bu titreşimlere maruz kalan dayanıksız yerleşmelerin arakesitinde ortaya çıkarlar. Bu tanımdan anlaşılacağı gibi bir depremin afete dönüşmesi için ondan etkilenecek bir yapma çevrenin var olması gerekmektedir. Üstünde insan yaşamayan veya tüm yapıların depreme dayanıklı olduğu bir yerde büyük afetler olası değildir. Bu anlayışla bakıldığında İstanbul’un deprem riskinin büyüklüğü daha iyi anlaşılmaktadır. Elli yıldan beri süregelen iç göçlerle katlanarak artan nüfusu, yanlış arazi kullanımı kararları, kaçak ve denetimsiz yapılaş- ması ile bu metropolün depremden zarar görme özelliği giderek büyümektedir. İstanbul sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bakımdan Türkiye için olduğu kadar gelişen küresel ilişkiler sistemi için de, dünya için de önemli bir kent. Türkiye nüfusunun altıda biri, ülke sanayisinin yaklaşık yarısı burada yer alıyor. Öte yandan prehistorik çağlardan başlayarak Roma, Bizans, Osmanlı ve başka uygarlıkların en değerli örneklerini barındırıyor. Böyle bir kentin deprem riskinin azaltılması için çalışmaların başlaması ve hızla tamamlanması günümüzde en öncelikli sorun olarak karşımızda duruyor. Deprem bir doğal olay olarak engellenemeyeceğine göre, yapılması gereken, depreme hazırlıklı olmaktır. Bu da afet olması durumunda ortaya çıkabilecek sonuçların önceden tahmin edilmesini ve bunlara karşı önlemlerin alınmasını gerektirmektedir. Genel anlamda Deprem Master Planı olarak adlandırılan böyle bir çalışmanın ilk adımı deprem senaryosunun hazırlanmasıdır. Deprem senaryosunda öncelikle bölgenin jeolojik yapısı ve zemin özellikleri incelenerek mikro bölgeleme haritaları üretilmektedir. İstanbul ve yakın çevresi için bu çalışmalar son yıllarda hızlanmış ve önemli sonuçlar elde edilmiştir. Böyle bir harita yan sayfada görülmektedir. Haritada kahverengi, mor, yeşil ve kırmızı renklerle belirtilen alanlar yaşlı kayaları, sarı ve turuncu renkler genç kayaları belirtmektedir. Ortaya çıkan duruma göre İstanbul’da deprem açısından en riskli semtler Avrupa yakasındaki Marmara sahilleridir. Tarihi yarımadanın da bu risk bölgesine girdiği anlaşılmaktadır Geçmiş depremlere ait bilgiler de buraların en çok hasar görmüş semtler olduğunu göstermektedir. Halen sürmekte olan bir senaryo çalışmasına göre ise merkezi Marmara Denizi içindeki fay hattında olan ve 7-7,5 büyüklüğündeki bir depremde Avcılar, Küçükçekmece, Bakırköy, Bağcılar, Bahçelievler, Zeytinburnu, Fatih, Kadıköy, Maltepe, Kartal ve Pendik semtlerini içeren bir bölgede ve adalarda yer alan çok katlı, orta yükseklikte betonarme binalardan yüzde ellisinin oturulamayacak derecede hasar göreceği veya yıkılacağı tahmin edilmektedir. Deprem senaryolarının doğruya en yakın bir şekilde geliştirilebilmesi için mikro bölgelemeden sonra yapılması gereken, depreme karşı duyarlılığın yani afetin olması durumunda ortaya çıkacak risk elemanlarından birine veya tümüne ilişkin kayıpların derecesinin belirlenmesidir. Nüfus, binalar ve diğer yapılar, altyapı sistemleri ve sosyo-ekonomik faaliyetler risk elemanlarını itü vakfı dergisi 11 DEPREM DOSYASI rası devreye girecek bir haberleşme sistemi öncelikle ele alınması gereken bir konudur. Söz konusu merkezlerin yerlerini gösteren haritaların yapılması ve ilgililerin ulaşabileceği yerlere asılması sağlanmalıdır. Rehabilitasyon aşaması ise geçici sosyal ve teknik altyapının kurulması ile gerçekleştirilen ve yeniden normal yaşama geçinceye kadar barınma, beslenme, altyapı gibi hizmetlere çözüm bulunduğu dönemdir. Özellikle büyük depremler sonrasındaki büyük ölçekli konut ihtiyacının karşılanması için gerekli sürenin uzaması bu aşamada önem kazandırmaktadır. oluştururlar. Bu elemanlara ilişkin doğru bilgilerin bulunmaması ve belirsizlikler yapılacak çalışmanın güvenilirliğini azaltacaktır. İstanbul’un depreme duyarlılığının saptanabilmesi gerek kentin büyüklüğü, gerekse sayılan risk elemanlarına ilişkin verilerin elde edilmesindeki güçlük, hatta bu verilerin bazı kesimlerde hiç mevcut olmaması nedeniyle önemli sorunlar yaratmaktadır. Kaçak yapılaşmanın sonucunda kentteki yerleşimlerin coğrafi konumları, yapıların özellikleri ve içinde yaşayan nüfus hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bu durumda öncelikle halihazır haritaların yenilenmesi, bu haritalarla mikro bölge haritalarının süperpoze edilmesi ve öncelikli çalışma alanlarının belirlenmesi gerekmektedir. Bu alanların seçiminde İstanbul’un tarihi ve kültürel değerleri özellikle göz önüne alınmalıdır. Benzer bir çalışmanın mevcut kent planları için de yapılması gereklidir. Seçilen bölgelerde yürütülecek araştırma bu bölgelerdeki yapı stoğunun ve altyapı sistemlerinin nicelik ve nitelik açısından incelenmesidir. Binaların taşıyıcı sistem, plan tipolojisi, kat sayıları ve malzemelerinin belirlenerek sınıflandırılması ve haritalar üzerinde işlenmesi ile tamamlanacak olan bu çalışma sonucunda senaryo depremler yaratılarak olası hasar dereceleri ortaya konabilecek, yenilenmeleri veya yıkılarak yeniden yapılmaları gereken binalar saptanabilecektir. İstanbul’da depreme hazırlıklı olmak için yapılması gereken planlama çalışmaları, 12 itü vakfı dergisi yukarıda açıklanan incelemelerin sonuçlarına da dayandırılarak aşağıdaki alanlarda yürütülebilecektir: Kent planlarının yenilenmesi. Mevcut yapılardan kuvvetlendirilmeleri gerekenlerin saptanması ve onarılması. Deprem riski yüksek olan yerleşmeler için yenileme projelerinin hazırlanması. Yeni yapılacak binalar için yönetmeliklerin revizyonu. Yapı denetiminin reorganizasyonu ve yapı sigortası. Tüm binaların ve altyapı sistemlerinin içinde yer alacağı bir kent bilgi sisteminin geliştirilmesi. Deprem öncesinde gerçekleştirilecek plan çalışmalarının bir başka bölümü ise deprem sonrasındaki işlemlere ilişkindir. Bu işlemler bugüne kadar göz ardı edilen ve önceden planlanmamış olmalarından ötürü deprem sonrasında önemli sıkıntılar yaşanmasına neden olmuşlardır. Bunların en önemlileri Acil Yardım ve Rehabilitasyon (Geçici İskan) dönemlerine ilişkin planlardır. Acil Yardım, insanların kurtarılması ve en önemli ihtiyaçlarının karşılanması gereken aşamadır. Bu aşama için eylem planlarının yapılması, bu eylemlere kimlerin ve nasıl bir organizasyon içinde katılacağının belirlenmesi ve acil yardım malzemeleriyle barınaklarının kentin belirli noktalarında kurulacak merkezlerde depolanması gerekmektedir. Deprem son- Bu ihtiyacı karşılayacak barınak sistemlerinin araştırılması, üretimi, belirli bir ihtiyacı karşılayabilecek kadarının depolanması, geçici yerleşme yerlerinin belirlenmesi gibi çalışmaların deprem olmadan planlanmış ve gerçekleştirilmiş olması zorunludur. Geçici barınak sisteminin deprem olmadığı dönemlerde kentin normal konut üretiminin bir parçası olarak düşünülmesi depolama kapasitesi dışındaki üretimin değerlendirilmesine olanak verecektir. Bir başka deyişle, geçici barınak sistemiyle kalıcı konut sistemlerinin entegrasyonunun sağlanmasına çalışılmalıdır. Sonuç olarak, İstanbul kentinin bundan böyle depremle yaşamasının zorunluluğu artık herkesçe bilinen bir gerçek olup, İstanbulluların kendilerini bu gerçeğe göre hazırlamaları ve geleceklerini planlamaları gerekmektedir. Dipnotları 1. M. Erdik, J.Swift, “Developing earthquake hazard and damage scenario/masterplan for İstanbul”, UN-IDNDR and QUIPUNET Internet Conference, Solutions for Cities at Risk, 1996. 2. M. Erdik, “İstanbul doğaya deprem borçlu”, Cumhuriyet Bilim Teknik, s. 694/11, 28 Ağustos 1999. 3. Anon, İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, WEB sayfası. 4. T.Taymaz, “İstanbul depremleri: Bugünkü durum ve geçmişteki iki büyük deprem”, Cumhuriyet Bilim Teknik, s. 651/10,11 Eylül 1999. 5. M. Erdik, “İstanbul doğaya deprem borçlu”, Cumhuriyet Bilim Teknik, s. 694/11,28 Ağustos 1999. Tarih Vakfı "İstanbul Dergisi" Yıl: 1999, Sayı: 31'den alınmıştır. İstanbul Deprem Master Planı: Risk Yönetimi ve Yerleşim Yerlerinde Deprem Güvenliğinin Sağlanması Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy İTÜ Mimarlık Fakültesi Deprem zararlarının azaltılmasında İstanbul Modeli olarak anılabilecek bu çalışmanın en belirgin özelliği, mekânsal eksenli bir planlama yaklaşımı içinde, aşamalı olarak sosyal, yasal, yönetsel ve parasal olanakların birlikte örgütlenerek toplam yaşam kalitesini yükseltmek üzere bir üstün sinerji yaratma çabasıdır. Deprem etkilerine karşı direnç geliştirilmesi hedeflerinin başka kentsel gelişme hedefleri ile bütünleştirilerek, kentsel çevresi, altyapısı, doğal ve kültürel mirası ve insanı ile İstanbul’u çağdaş bir dünya kenti düzeyine ulaştırma umuduyla hazırlanan bu çalışma ne yazık ki geçen zaman içinde beklenen sinerjiyi yaratamamış ve gereken etkinlikte uygulamaya yansıtılamamıştır. Giriş D eprem senaryoları, meydana gelmesi olası herhangi bir depremin zararlarının azaltılması yönünde alınması gereken önlemleri kurgulayan önemli proje yaklaşımlarından birisidir. Dünyadaki farklı şehirlerde, farklı senaryo geliştirme yöntemleri izlenmektedir. Bunun nedeni, şehirlerin farklı fiziksel, sosyal ve ekonomik yapılara sahip olmalarıdır. Şehirlerin bazıları, sadece jeolojik açıdan risk taşıyan deprem bölgeleri olabildiği gibi, bazıları da volkanik risk, yangın, toprak kayması, sel, vb risklere aynı anda sahip olabilmektedirler. Bu nedenle her şehir, sahip olduğu özelliklere göre farklı projeler geliştirmek durumundadır. İstanbul Deprem Master Planı (İDMP) da, 1999 Kocaeli Depreminin ardından, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan ve Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi uzman öğretim üyelerince 2003 yılında tamamlanan bir deprem araştırması/senaryosudur. Bu yazı, bu araştırmanın İTÜ-ODTÜ Grubunca hazırlanmış olan “Risk Yönetimi ve Yerleşim Yerlerinde Deprem Güvenliğinin Sağlanması” başlıklı bölümünü kaynak almaktadır (1), (2). İstanbul Deprem Master Planının Amacı İstanbul Deprem Master Planı’nın temel amacı, İstanbul gibi karmaşık ilişkilerin yaşandığı metropoliten bir kentte, beklenen deprem tehlikesine karşı, kent yönetimlerini eyleme geçirmek üzere izlenecek bir programın ortaya konulması olarak tanımlanmıştır. Bu bağlamda, İstanbul Deprem Master Planının bir imar planı olmadığı, deprem sonrası çalışmaların programlanmasını, kriz/afet yönetimini esas alan bir plan olarak görülmediği ve yalnızca mevcut yapıların onarım ve güçlendirilmesi hedefi ile sınırlandırılmış bir proje olarak da düşünülmediği açıktır. İstanbul Deprem Master Planı, deprem tehlikesi karşısında İstanbul’da alınması gereken çok yönlü önlemleri eşgüdüm altına almayı hedefleyen, uzun dönemli bir perspektifle yapılması gereken işleri, ilgili tüm tarafların birlikte eyleme geçme prosedürlerini, fiziki ve mekânsal kararları da kapsamak üzere, elden geldiğince bağımsız alt projeler olarak tanımlayıp birbirlerini tamamlayacak biçimlerde ilişkilendirerek bir ana program çerçevesinde kurgulamaya çalışan bir yol haritası olarak tanımlanmaktadır. Planının temel hedefi, deprem sırasında mümkün olan en az zararı görmek üzere önceden alınabilecek tüm önlemleri belirlemektir. Bu nedenle çalışmada, İstanbul ölçeğinde Risk Yönetiminin nasıl yapılacağı konusu üzerinde yoğunlaşılmıştır. Çalışmada öncelikle, Risk Sektörleri tanımlanmaya, bu sektörlerde risk oluşturan etmenler açıklanmaya, bu riskleri azaltmak ve yok etmek için nelerin yapılması gerektiği, ayrıca bunların kimler tarafından ve nasıl gerçekleştirilebileceği konuları, yani Risk Yönetimi irdelenmeye çalışılmıştır. (1) Bu yazı, İstanbul Deprem Master Planının, Nuran Zeren Gülersoy, Murat Balamir, Raci Bademli, Handan Türkoğlu, Ahsen Özsoy, Yücel Ünal, Gülden Erkut, Haluk Eyidoğan, Azime Tezer, Reyhan Yiğiter, Buket Önem, Kerem Yavuz Arslanlı, Hüseyin Çiçek, Gül Şimşek, Bilge Arslan, Mert Burnaz, Meltem Şenol, Arzu Taylan, Burcu Özdemir, Burak Sarı, Ulaş Akın tarafından hazırlanan bölümü kaynak almaktadır. (2) İstanbul Deprem Master Planı, İBB, 2003. Plan kapsamında, tekil yapı ve kentsel çevre risklerinin, iyileştirme seçeneklerinin, bunların ekonomik olabilirlik ve performans ölçütlerinin belirlenmesi, İstanbul ile ilgili kısa, orta ve uzun vadede alınacak tüm önlem, karar ve uygulamaların belirlenmesine çalışılmıştır. Bu nedenle, İstanbul Deprem Master Planının, geniş vizyona sahip, çok yönlü, çok disiplinli çalışmalar bütünü olmasına özen gösterilmiştir. Planda, yapılaşmış alanların daha ekonomik, daha güvenli, daha nitelikli duruma getirilebilmesine yönelik öneriler geliştirilmiştir. Yeni yapılaşma alanları açma girişimlerine, ancak ölçülü düzeltmeler yapmak, kimi yüksek riskli alanlarda yoğunluk azaltmak üzere başvurulması önerilmiştir. itü vakfı dergisi 13 DEPREM DOSYASI Çalışmanın ilgi odağı, İstanbul’un karşı karşıya olduğu risklerdir. İstanbul’daki deprem olasılığını konu alan önceki çalışmalarla ortaya konulan deprem tehlikesi yanında, bu çalışmanın öncelikle yerine getirilmesinin gerekliliğini vurguladığı konu, o zamana kadar sistematik araştırması yapılmamış olan, kentin kendi fiziki durum ve işleyiş özelliklerinden kaynaklanan risklerin tanımlanmasıdır. Deprem Master Planı, doğrudan eyleme geçmek üzere hazırlanmıştır. Bu nedenle yalnızca üst düzey tercihler bütününü tanımlamakla yetinmeyip uygulama ayrıntılarını da belirlemektedir. Çünkü amaç, her yol ve olanak ile İstanbul’un deprem güvenliğinin sağlanmasıdır. Şekil 1. İstanbul Deprem Master Planı Şeması İstanbul Deprem Master Planında Risk Yönetimi ve Yerleşim Yerlerinde Deprem Güvenliğinin Sağlanması Çalışmasının Kapsamı İstanbul Deprem Master Planından önce hazırlanmış bulunan araştırmalar, İstanbul’da olası depremin meydana getireceği sonuçların kestirilmesi senaryolarına dayalı çalışmalardır. nerek bir üstün sinerjinin yaratılmasıdır. Bu yaklaşımın başlıca çalışma alanları: İstanbul Deprem Master Planı, yalnızca deprem etkilerine karşı önlemler almayı değil, pek çok alandaki yetersizlik ve eksiklerin giderilmesini de sağlayabilecek potansiyelde bir toplumsal makro-proje olarak kurgulanmıştır. Planın, İstanbul’da deprem tehlikesinden hareketle ivme kazandırılacak kentsel sistem, yapı stoku ve çevreleri güçlendirme ve iyileştirme etkinliklerinin aynı zamanda İstanbul’da: DOW\DSÔ\HWHUVL]OLNOHULQLQJLGHULOPHVL NDoDN\DSÔVWRNXQXQ]DPDQODHULWLOPHVL GRáDOoHYUHNOWUGHáHUOHULYHWDULKLYHrilerin korunması, HVWHWLN\RNVXQXoHYUHOHUHQLWHOLNOLWDVDUÔPlarla yeniden kimlik kazandırılması, \HUHO WRSOXOXNODUÔQ NHQW \|QHWLPLQH NDWÔOma alışkanlıklarının yaratılması, ve benzeri çok sayıda alanda doğrudan katkısının olması hedeflenmiştir. Bu nedenle, İstanbul Deprem Master Planının genel hedefi, kentsel toplam yaşam kalitesini yükseltmek olarak da tanımlanmıştır. Deprem zararlarının azaltılmasında kullanılan yaklaşımın temel özelliği, kentsel fiziki iyileştirme eksenli bir planlama çerçevesinde kademeli olarak sosyal, yasal, yönetsel ve parasal olanakların birlikte örgütle- 14 itü vakfı dergisi PDNURå]LNLYHULOHULQYHNDUDUODUÔQJ|]HWLOmesi ve geliştirilmesi, NHQWVHOoHYUHYH\DSÔVWRNXQGDJYHQOLN düzeyinin yükseltilmesi ve kentsel hizmetler altyapısı ve sistemlerinin etkinleştirilmesi, \NVHNULVNOLDOWE|OJHOHULQWRSOXRODUDNL\Lleştirilmesi için Eylem Planlaması yöntemlerine başvurulması, \HUHOWRSOXOXNODUÔQELOJLOHQPH|UJWOHQPH ve etkin olmaya yönlendirilmesi, NHQWVHO \|QHWLPLQ WP LOJLOLOHULQLQ HäJdüm, özdenetim ve dayanışmaya zorlanması, D\UÔFDEXLäOHULQ\UWOPHVLQGHNROD\OÔNlar sağlamak üzere kimi kurumsal ve yasal düzenlemelerin ulusal düzeyde merkezi yönetim kararları ile yerine getirilmesidir. İstanbul Deprem Master Planı, Risk Yönetimi ve Yerleşim Yerlerinde Deprem Güvenliğinin Sağlanması başlığındaki çalışmalarda eyleme yönelik kurgusu ile, bünyesinde üç temel etkinliği barındırmaktadır. Bunların birincisi, İstanbul bütünü için hazırlanması gereken ve farklı sektörel önlemlerin eşgüdümünü sağlayan ‘SAKINIM PLANI’ dır. Sakınım Planı, kent bütünündeki sistemler ve sektörlerde deprem ve diğer tehlikelerden doğan risklerin yönetimi dışlanması, azaltılması, paylaşılması projelerinin entegre edildiği ana programdır. Bu kapsamda risk analizleri yapılır, sakınma standartları ve uygun risk yönetimi biçimleri araştırılır, her sistem ya da sektörün ilgili tarafları ve bu tarafların yükümlülükleri belirlenerek program içindeki görevlerine ilişkin taahhütleri alınır. Ayrıca, uygulamayı denetlemekle sorumlu diğer taraflar da be- lirlenir. İkincisi, yüksek riskli bölgeler olarak tanımlanan alanlarda toplu dönüşüm süreçlerinin başlatılması amacıyla alt proje ve uygulama paketlerinin hazırlanması ve ivedilikli eyleme geçilmesi işlerini tanımlayan yerel ‘EYLEM PLANI’dır. Üçüncü olarak, ilk iki etkinliğin gerçekleştirilmesi için gereken ortamların, ya da çerçeve koşulların sağlanması ve sürdürülebilmesi amacıyla ‘ARAŞTIRMA VE ETKİNLİK PROGRAMLARI’ belirlenmektedir. Eyleme yönelik kapsamları ile İstanbul Deprem Master Planı Şekil 1’de özetlenmiştir. Deprem Master Planında, bu üç alanda çok sayıda proje paketi tanımlamıştır. Planda, proje paketlerinin farklı yönetim birimlerince üstlenilmesi kaçınılmaz görülmektedir. Farklı proje paketleri için (yurtiçi, yurtdışı) farklı kaynak destekleri söz konusu olabilir. Master Planda, gerek proje paketlerinin zamanlaması, gerekse birbirleriyle olan ilişkileri gözetilerek takvimli bir ana akış şeması hazırlanmıştır. Deprem Master Planında açıklanan risk yönetimi konularında, İstanbul’da yer alan tüm yönetsel birimlerin dayanışma ve işbirliğinin sağlanmasında gönüllülüğün ve kimi yaptırım gücünün geliştirildiği çerçeve koşulların oluşturulması da önem taşımaktadır. Sakınım Planı Yerleşim yeri deprem güvenliğinin artırılması amacıyla yapılması gereken fiziki ve mekânsal düzenlemeler Deprem Master Planında bir Sakınım Planı kapsamında bütünleştirilmiştir. Bu plan, öncelikle yerleşim alanındaki farklı risk ortamlarında ya da Risk Sektörlerindeki eleman, faktör ve sistemlerin deprem tehlikesi karşısında uğrayabilecekleri ya da verebilecekleri zararları belirler. (Şekil 2) Bu zararlar, sistemlerin kendilerine özgü niteliklerden, konum özelliklerinden ya da .HQWVHO GRNX ULVNOHUL 7LSLN GRNX |UQHNlerinde, yapı sağlamlığından bağımsız olarak, arsa/ yoğunluk/ yol/ otopark/ gibi etkenlerin oluşturduğu çevresel risklerin belirlenmesi; .XOODQÔP ULVNOHUL .RPäX DODQODU DUDVÔQda, ya da aynı yapı içinde birbirine zarar verebilecek kullanımların yarattığı risklerin irdelenmesi; hUHWLPND\EÔULVNOHUL6DQD\LNXUXOXäODUÔQÔQ ölçekleri, konumları, yapı, teknoloji, işlenen maddeler ve bağımlılık ilişkileri açısından deprem etkilerinin irdelenmesi; g]HO WHKOLNH DODQODUÔQGDNL ULVNOHU .Ô\ÔODU dolgu alanları, baraj alt havzaları, dere yatakları, heyelan ve sıvılaşma tehlikesi gösteren alanlarda ayrıntılı risk tespitleri; $oÔNDODQ\HWHUVL]OLáLâVNkQDODQODUÔQD\Hterli yakınlıkta ve büyüklükte açık alan (yeşil, otopark, spor) varlığı, yoğunluk, açık alanlar mekânsal dağılımları, acil durum kullanımına uygunluk açılarından irdelemeler; 7HKOLNHOLNXOODQÔPODUGDQND\QDNODQDQULVNler: Yanıcı, patlayıcı, zehirli ve çevre kirleten maddelerin depolanması ve dağıtımı yöntemleri, dağıtım noktalarının mekânsal irdelenmesi, yakın çevrede yaratılan riskler; 7DULK YH .OWU 0LUDVÔQÔQ NRUXQDPDPDVÔ riskleri: Tescil edilmiş tarih ve kültür mirası bina ve eserlerin deprem zararlarından ve ilgili diğer tehlikelerden korunması amacıyla, zemin yapısal sağlamlık düzeylerinin ve öncelik düzeylerinin belirlenmesi çalışmaları; $OW\DSÔYH8ODäÔP6LVWHPOHUL5LVNOHUL=Hmin özelliklerine ve konuma göre ağ yapısı, malzeme ve üretim, güzergâh, hizmet alanları ve yükleri irdelemeleri; Ulaşım ağ yapısı; Depremde hasar görme, aşırı yüklenme ve hizmet dışı kalma koşulları; Şekil 2. Sakınım Planı Hazırlama Şeması mekânsal ilişkilerinden kaynaklanır. Sakınım Planı, risk sahiplerini ve alınması gereken önlemlerin ilgili taraflarını bir araya getirip bir zaman programı içinde hangi yükümlülükleri üstlendiklerini de belgeler. İstanbul Deprem Master Planı hazırlanması sürecinde, Sakınım Planlaması kapsamında önemli adımlardan ilki, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Alanı Sınırları içinde yer alabilecek risk sektörlerinin tanımlanması için yapılacak çalışmaları içermektedir. Daha sonraki adımlarda risk yönetiminin oluşturulması amacıyla yöntem geliştirmek üzere etkenlerin riske katkıları ve analiz yöntemleri belirlenmiştir. Risk, yerleşmede tehlikelerin insanlara, hizmetlere, özel tesislere ve yapılara verebileceği zararlı etkilerin tahmin edilmesidir. Bu kapsamda, planda, risk sektörlerinin ayrıntılı tanım ve içerikleri araştırılmış, gerekli veri tabanının belirlenmesi önerilmiş, mevcut verilerin bu doğrultuda irdelenmesi yapılmış, ilgili standartlar, mevzuat, bilgi, kaynak yetersizlikleri irdelenmiştir. Çalışmada risk sektörleri aşağıda belirtilen başlıklar altında ele alınmıştır: 0DNURIRUPULVNOHUL$QDXODäÔP\DSÔVÔYH kentsel yapılaşma alanları büyüklük ve yoğunlukları, genişleme kısıtları, su havzaları, uzun dönemli gelişme eğilimleri, noktasal ana kullanımların konumları ve zemin tehlikeleri açılarından irdelenmesi; <DSÔVWRNXQGDULVNOHU7P|]HOYHNDPX binalarının tasarım ve üretim özelliklerine bağlı olarak taşıma kapasitelerinin irdelenmesi; Güçlendirilebilirlik incelemeleri; $FLOGXUXPJ|UHYOLVL$'*WDäÔQPD]ODUÔQ işletme yeterliliği ve güvenliği: Hastaneler, okullar, iletişim merkezleri, itfaiye, karakol ve kamu binaları gibi acil durumda hizmet vermesi zorunlu görülen yapıların yapı güvenliği, işletme biçimi, konum ve mekânsal özellikler açılarından irdelenmeleri; 'Ôä HWNHQOHUGHQ ND\QDNODQDQ ULVNOHU Deprem tehlikesine karşı alınan önlemleri boşa çıkaracak, ya da acil durum çalışmalarını zorlaştıracak, olumsuz doğa koşulları, sabotaj ve terör türü girişimler, toplumsal huzursuzluk ve kamu düzenini yıkacak tep itü vakfı dergisi 15 DEPREM DOSYASI kisel davranışlar gibi olası etkenlerin irdelenmesi; <|QHWLPNDSDVLWHVL\HWHUVL]OLNOHULULVNOHUL Kent yönetim birimlerinin risk yönetiminde ve acil durum yönetiminde yeterliliklerinin irdelenmesi; Sakınım Planı kapsamında yerleşim alanı ve içerdiği sistemler, mekânsal bir bütün olarak incelenmiştir. Yerbilimsel bulgulara dayalı olarak belirlenmiş mikro-tehlike ve bölgeleme verilerine göre altyapı, yapı stoku ve kentsel çevrelerin taşıdığı risk düzeyleri ayrı ayrı belirlenmiştir. Sakınım Planı çalışmasında gözetilecek en önemli sektör, Acil Durum Görevlisi (ADG) eleman ve sistemlerdir. Hastaneler okullar gibi, afet anında yaşamsal işlevler üstlenen ADG’lerde risklerin bütünüyle giderilmesi zorunluluğu vardır.Bu planda, afet öncesi zarar azaltma ve hazırlık çalışmalarına ilişkin ödevlerin belediye yönetimleri başta olmak üzere hangi yönetimlerce yerine getirileceğinin tanımlanması gerekir. Sakınım Planı kapsamında, gerek risk düzeyi ve risk yönetimi (dışlama/ azaltma/ paylaşma) analizleri, gerekse bunların uygulanma adımları, bağımsız proje paketleri olarak tariflenmiştir. Yerel Eylem Planları İstanbul Deprem Master Planı’nın ikinci önemli etkinlik alanı, Eylem Planları ve Kentsel Dönüşüm Programları konusudur. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından pilot bölge olarak seçilen yerlerde bu nitelikte bir girişimin gerçekleşebilmesi için yapılması gereken adımlar İstanbul Deprem Master Planında bir akış şemasına dönüştürülmüştür (Şekil 3). Deprem Master Planında, Yerel Eylem Planı Planın uygulaması için bir alan belirlenmesi, bu alana ilişkin ayrıntılı Durum Tespiti (fiziki, yasal, toplumsal, doğal veriler) yapılması, Yerel Toplulukla İletişim Sağlanması (yerel yönetim birimi kurulması, yerel büro), Mevcut Duruma İlişkin Ayrıntılı Tespit ve Değerlendirmeler yapılması (kamu yapıları, altyapı, yapı stoğu, mülkiyet, ekonomik, demografik, sosyal, kültürel, zemin etüdü, morfoloji), değerlendirmelerin esas alındığı Projeler gerçekleştirilmesi (altyapı, yeni yapılaşma, güçlendirme, yıkım/değiştirme, keşif) ve projelere uygun uygulamalar yapılması (altyapı, yeni yapılaşma, yapı güçlendirme) öngörülmüştür. İlk uygulama alanı olarak Zeytinburnu seçilmiş, gerekli çalışmalar yapılarak projeler hazırlanmış ancak etkin uygulamaya geçilememiştir. Destek Araştırma-Etkinlik Programları (DAEP): İstanbul Deprem Master Planının Destek Araştırma ve Etkinlik Programları çalışma- 16 itü vakfı dergisi Şekil 3 Eylem Planı Alanlarında Süreç ları içinde, plana siyasal desteğin verilmesini sağlayacak yerel topluluklar ile, medya ile, reel sektör ile ilişkiler geliştirme, yerel ve merkezi yönetimden destek alma önerileri yer almaktadır. İstanbul Deprem Master Planında, Sakınım Planı ve Eylem Planı proje paketlerine kaynak yaratma, yurtiçi ve yurtdışı parasal destek geliştirme çalışmaları da bu kapsam içinde değerlendirilmiştir. Bu çerçevede, Yasal-Yönetsel Öneriler ve Kaynak Geliştirme Yöntemleri Halk Eğitimi ve Katılımı Programları, Bilimsel/Teknik Araştırmalar, Enformatik ve Veri Mühendisliği, Yasal/Yönetsel Düzenleme Önerileri (İmar, Kat Mülkiyeti, Sigorta, Yerel Yönetim, Vergi, Kamulaştırma vd.), Parasal Kaynak Arama Önerileri (kamusal ve kurumsal kaynaklar, dış kaynaklar, öz kaynaklar) geliştirilmiştir. Değerlendirme Deprem zararlarının azaltılmasında İstanbul Modeli olarak anılabilecek bu çalışmanın en belirgin özelliği, mekânsal eksenli bir planlama yaklaşımı içinde, aşamalı olarak sosyal, yasal, yönetsel ve parasal olanakların birlikte örgütlenerek toplam yaşam kalitesini yükseltmek üzere bir üstün sinerji yaratma çabasıdır. Deprem etkilerine karşı direnç geliştirilmesi hedeflerinin başka kentsel gelişme hedefleri ile bütünleştirilerek, kentsel çevresi, alt yapısı, doğal ve kültürel mirası ve insanı ile İstanbul’u çağdaş bir dünya kenti düzeyine ulaştırma umuduyla hazırlanan bu çalışma ne yazık ki geçen zaman içinde beklenen sinerjiyi yaratamamış ve gereken etkinlikte uygulamaya yansıtılamamıştır. Deprem Sonrası Barınma Sorunları ve Olası Çözümler Prof.Dr. Ahsen Özsoy İTÜ Mimarlık Fakültesi Başarısızlıkla sonuçlanan ya da kısmen başarılı projeler çoğunlukla yeniden yerleşecek olan nüfusla çok az işbirliği yapan politikalardan kaynaklanmaktadır. Bahsedilen kötü arazi seçimi, uygun olmayan yerleşme düzeni, doyurucu olmayan konut tasarımları halkla işbirliği olmamasından ve sonuçta onların toplumsal ve kültürel olarak ortaya çıkan ihtiyaç ve değerlerinin anlaşılamamasından, onların yöredeki uzun geçmişi olan bilgi ve deneyimlerinden yararlanılmamasından kaynaklanmaktadır. Oysa, halkın yeni yerleşim sürecine katılımını sağlamak öz kaynakların daha etkin kullanımı, ekonominin gelişimi, yeni iş gücü becerileri kazanmak gibi fırsatları beraberinde getirir. Aynı zamanda konut ya da yerleşme için, sahiplik duygusunu güçlendirir. İzmit, Gündoğdu kalıcı konutları (A. Özsoy) D eprem diğer doğa olaylarına kıyasla çok daha fazla sayıda yerleşimi ve daha büyük kitleleri etkilemekte, daha büyük hasara yol açabilmektedir. Topraklarının büyük bir bölümü deprem kuşağında yer alan Türkiye tarih boyunca şiddetli depremlerin etkilerine maruz kalmıştır. Çoğunlukla kırsal alanları etkileyen önemli depremlere sahne olan ülkemizde, ilk kez 1999 Doğu Marmara Depremleri yoğun yerleşilen metropoliten bir alanı etkilenmiş, büyük can kayıpları ve yerleşim alanlarında önemli kayıplar yaşanmıştır. Deprem sonrasında bir yıl içerisinde devlet tarafından yaklaşık 40.000 konut birimi inşa edilmiştir. Bu yazıda deprem sonrası yeniden yerleşim potansiyel ve sorunlarına ilişkin görüşlerle birlikte, 1999 Marmara Depremi sonrası geçici ve kalıcı konut uygulamalarına yönelik olarak yürütülen çeşitli araştırmalar, tezler ve gözlemlerden yola çıkılarak bazı saptama, yorum ve değerlendirmelere yer verilmektedir. Konut insan için özel anlam taşıyan bir yapı tipidir. Konutu bireyin fizyolojik, psikolojik ve sosyal olarak daha üst seviyedeki ihtiyaçlarını karşılayan özellikleriyle ele almak gerekmektedir. Ev yapmak sadece bina inşa et- mek değil, yaşamı biçimlendirmektir. Konut tasarımının ülkemizde özel önem verilen bir konu olduğunu söylemek zordur. Genellikle herkes bir konutta yaşadığı ve onu ilk elden deneyimleme avantajına sahip olduğu için konut tasarımının basit bir iş olduğu iddia edilse de; aslında karmaşık bir problem olduğu inkar edilemez. Dar gelirli ve dezavantajlı grupların konut edinebilmelerine olanak sağlayan tasarım ve teknoloji arayışları, deprem afetleri sonrasında hızlı ve çok sayıda konutun yapılacağı yaşam çevreleri oluşturulması gerektiğinde çok daha komplike problemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konudaki uluslararası kaynaklar, tasarım ve teknoloji çözümlerinin potansiyellerinin sürekli olarak irdelendiğini göstermekte, çeşitli yarışma, araştırma ve çalışmalar yapıldığı görülmektedir (Faiferri, Bartocci, 2012, Dömer et.al., 2014). Deprem Sonrası Yeniden Yerleşim Problemleri Afet konutu kavramı, afet sonrası acil barınma ihtiyacını gidermek üzere üretilen “geçici konut” ve daha uzun döneme yayılmış bir hazırlık çalışmasını gerektiren ve itü vakfı dergisi 17 DEPREM DOSYASI yerinden uzaklık gibi toplumsal faktörler de önemli görülmektedir. Yerleşme şeması ya da biçimlenişi, doğal ve fiziksel çevre verilerine uygunluğu da sıkça belirtilen diğer bir başlıktır. Yine yapım kolaylığı nedeniyle çeşitlilikten yoksun, tekdüze, kamp-benzeri tasarımlar ortaya çıktığı ve insanların yaşam çevrelerinde gerekli olan çeşitli fonksiyonel mekânlara yer verilmediği görülmektedir. Eski yerleşmelerinden uzak, sosyal bağlarından kopuk bu yerleşmeler yeni komşuluk ilişkileri ve sağlıklı yaşam çevreleri oluşturmakta yetersiz kalmaktadır. Konut insan için özel anlam taşıyan bir yapı tipidir. Konutu bireyin fizyolojik, psikolojik ve sosyal olarak daha üst seviyedeki ihtiyaçlarını karşılayan özellikleriyle ele almak gerekmektedir. Ev yapmak sadece bina inşa etmek değil, yaşamı biçimlendirmektir. sürekli iskân amacı ile üretilen “kalıcı konut” tanımlarını kapsamaktadır. Yapılan çalışmalar, deprem sonrası yeniden yerleşim projelerinin başarısız bulunmalarında arazi seçimi, yerleşim, konut ve kullanıma ilişkin sorunların ön plana çıktığını vurgulamaktadır (Oliver-Smith, A., 1992). Yanlış arazi seçimi yeniden yerleştirmede en sık belirtilen sorunlardan biridir. Kolay elde edilebilme gerekçesiyle devlete ait arazilerin tercih edilmesi; kaynak kullanımını ve 'hızlı çözümler'i maksimize etmeye yönelik, erişilebilirlik ve topoğrafya arayışları kötü arazi seçimlerinde sıkça belirtilmektedir. Ekolojik ve ekonomik yönlerden gerekli özelliklerin de ihmal edildiği görülmektedir. Su, mera, işgücü ya da alışveriş gibi kaynaklara uzaklığın yeterince göz önüne alınmaması yeni yerleşim alanlarının başarısızlığı konusunda önemle belirtilmektedir. Sosyal çevre ya da eski yerleşim 18 itü vakfı dergisi Konut tasarım ve yapımı da önemli sorunlar içermektedir. Konutların geniş kırsal aileler için küçük olması, mahremiyet eksikliği gibi problemler görülmektedir. Geleneksel konutlar zaman içinde hane halkı biriminin ihtiyaçları açısından işlevsel olarak oluşmuşlardır. Yeniden yerleşim alanlarında konutların tasarımı mevsimlere göre farklı kullanımlar için farklı türden mekânlar gerektiren ev içi eylemleri açısından çoğunlukla uygun olmamaktadır. Başarısızlıkla sonuçlanan ya da kısmen başarılı projeler çoğunlukla yeniden yerleşecek olan nüfusla çok az işbirliği yapan politikalardan kaynaklanmaktadır. Bahsedilen kötü arazi seçimi, uygun olmayan yerleşme düzeni, doyurucu olmayan konut tasarımları halkla işbirliği olmamasından ve sonuçta onların toplumsal ve kültürel olarak ortaya çıkan ihtiyaç ve değerlerinin anlaşılamamasından, onların yöredeki uzun geçmişi olan bilgi ve deneyimlerinden yararlanılmamasından kaynaklanmaktadır. Oysa, halkın yeni yerleşim sürecine katılımını sağlamak öz kaynakların daha etkin kullanımı, ekonominin gelişimi, yeni iş gücü becerileri kazanmak gibi fırsatları beraberinde getirir. Aynı zamanda konut ya da yerleşme için, sahiplik duygusunu güçlendirir. 1999 Doğu Marmara Depremi Sonrası Kalıcı Konut Uygulamaları 1999 Marmara Depremi sonrası kalıcı konut üretimine bakıldığında, uygulamanın Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ve Başbakanlık Proje Uygulama Birimi olmak üzere iki ayrı kanaldan gerçekleştiği görülmektedir. Bunların dışında çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından yaptırılan küçük ölçekli örnek girişimler de söz konusu olmuştur ve bu yazıda potansiyellerine dikkat çekilmektedir. Başbakanlık Proje Uygulama Birimi 1992 yılında Erzincan Depremi sonrası yeniden yapılanma projelerinin Dünya Bankası kredisi ile gerçekleştirilmesi için kurulmuştur. PUB konut tasarımları, depreme dayanıklılık ve uygulama kolaylığı göz önüne alınarak; iki yatak odası, salon, mutfak, banyo, tuvalet mekânlarından oluşmak üzere brüt 84 metrekare olarak gerçekleştirilmişlerdir (Karaduman, 2002). Bayındırlık Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen uygulamalarda ise 99 m2’lik “Türk tipi konut” öngörülmüş, planların iki ve dört dairelik bloklarla oluşturulması istenmiştir. Tasarım esnasında araziler kesinleşmediğinden, konut tipleri arazi verilerine göre oluşturulamamıştır. Konutlar genel olarak 3 yatak odası, salon, banyo, tuvalet ve mutfaktan oluşmaktadır. Depreme dayanıklılık ve uygulama kolaylığı esas alınmıştır. 1999 depremleri sonrasında kamu tarafından çok sayıda ve hızla inşa edilen afet konutlarının kullanım sürecinde de çeşitli sorunlar ortaya çıktığı bilinmektedir. Önceki deneyimlere ve dünyadaki uygulamalara benzer şekilde, sosyal çevrelerinden kopuk, eğitim, sağlık, kültür, vb kentsel olanaklardan uzak konumlanan bu bölgelerde, özellikle yerleşimin ilk yıllarında çok büyük sorunlar yaşanmaktadır. Tek tip tasarlanan konutlar yaşam tarzı çeşitliliklerine karşılık vermekte yetersiz kalmakta, hızlı ve kalitesiz uygulanmış binalar yaşayan aileler için sürekli ciddi sorunlar yaratmaktadır. Yukarıda değinildiği gibi, az sayıdaki küçük ölçekli uygulamalarda, kullanıcıların katılımıyla gerçekleştirilen başarılı örnekler de bulunmaktadır. Umcor ve Caritas uluslararası insani yardım örgütleri tarafından gerçekleştirilen Düzce, Gümüşpınar evleri bunlar arasında sayılabilir. Gölyaka İmece Evleri Projesi de Dayanışma Gönüllüleri Vakfı, Hollanda Gelderland Eyalet Meclisi, yerel yönetim ve muhtarlar projenin üretiminde rol aldığı bir örnektir. Finansman, EYY kredisi, Eyalet Meclisi fonu ve kullanıcıların inşaatlarda 50 gün fiilen görev almaları ile sağlanmıştır. İlk aşamada inceleme ve anket çalışmaları yapılarak bölge halkının istek ve ihtiyaçları belirlenmiştir. Konut tiplerinin kullanıcıların deprem öncesi oturdukları konutların planları ile hemen hemen aynı tip olması Geçici konut uygulamaları. DEPREM DOSYASI da bile bir süre sonra aidiyet duygusunun yükseldiği ve konutların yaşayanlar tarafından çeşitli şekillerde kişiselleştirildiği görülmektedir (Tanberken, 2004). Bu durumda geçici konutların daha farklı ele alınmaları gerektiği söylenebilir. Geçici konutların kalıcı konuta dönüşebilmesi bu konuda önemli bir potansiyel olarak görülebilir. Bu da katılım konusunun farklı boyutlarıyla ele alınmasıyla çözülebilir. Esnek büyüyebilir, ihtiyaçlara göre tamamlanabilir mekânlar konusunda teknolojinin olanaklarından yararlanmakla sağlanabilir. Çekirdek Konut ve Potansiyeli Dar gelirlileri konut edindirmeye yönelik bir model olarak yararlanılabilecek “çekirdek konut” düşüncesi maliyette, zamanda, mekânda ve inşaat yöntemlerinde esneklik sağlayan önemli potansiyellere sahiptir (Gülaydın, 2004). Kişisel ihtiyaçlara göre adım adım planlanabilir olan çekirdek konut, başlangıçta inşa edilen minimum mekân ve ıslak hacimle başlatılabilecek ilk mekânsal aşamada acil barınma ihtiyacını karşılayabilir ve sonrasında zaman içinde çeşitli seçeneklere ve eklemelere imkan verir. Kişisel ihtiyaçları ve farklılıkları olan büyük gruplar için uygun bir model olarak görülmektedir. İnşaat yapım sistemi ve detaylarının basit ve anlaşılır olması durumunda, işçilik olarak kullanıcı katılımı sağlanması ile maliyetin minimumda tutulması mümkündür. Görüldüğü gibi çekirdek konut fikri de de geçici ve kalıcı konut çözümleri arasında önemli bir potansiyel olarak kabul edilebilir. Sonuç olarak Marmara Depremleri sonrasında gerek devlet, gerekse özel girişimler tarafından üretilen kalıcı konutlarda farklı tasarım ve uygulama yaklaşımlarının söz konusu olduğu görülmektedir. Bu deneyimlerden hareketle farklı yaklaşımların potansiyellerinin tartışılması mümkündür. Deprem sonrası uygulamalardan öğrenmek amacıyla, üretilen konut çevrelerinin performansını incelemek, mevcut sorunlarını objektif olarak ortaya koymak ve kullanıcıların yapılmış çevredeki memnuniyet durumunu saptamak önem taşımaktadır. Afet sonrası barınma konusu özel bir tasarım problemi olarak ele alınmalıdır. Esneklik adapte edilebilirlik gibi tasarım kriterleri, hızlı olarak ve çok sayıda inşa edilmesi gereken konut birimlerinin farklı ihtiyaç- Afet sonrası projeler; sosyalekonomik ve ekolojik yönden sürdürülebilir olmalıdır. Müdahaleler yerel kültüre uygun olmalı, yerel halk için ekonomik yarar-kâr sağlayacak şekilde gerçekleştirilmelidir. Planlama evresinden itibaren farklı yaşam biçimi çeşitlilikleri düşünülerek tasarım seçenekleri oluşturulmalı ve kullanıcıların projeye dahil edilebilmeleri sağlanmalıdır. lara uygunluğu açısından önemlidir. Acil barınma ihtiyaçlarını karşılarken de süreç bütüncül bir biçimde ele alınmalıdır. Afet sonrası projeler; sosyal-ekonomik ve ekolojik yönden sürdürülebilir olmalıdır. Müdahaleler yerel kültüre uygun olmalı, yerel halk için ekonomik yarar-kar sağlayacak şekilde gerçekleştirilmelidir. Planlama evresinden itibaren farklı yaşam biçimi çeşitlilikleri düşünülerek tasarım seçenekleri oluşturulmalı ve kullanıcıların projeye dahil edilebilmeleri sağlanmalıdır. Uygun teknolojileri seçerek ve kullanıcıyı eğiterek yapım süreçlerine katılımını sağlamak potansiyel olarak göz önüne alınmalıdır. Kaynaklar -Dömer, K., Drexler, H., Schultz-Granberg, J. (Eds.), 2014, Housing for Everyone, Affordable Living, Jovis, Berlin. -Faiferri, M., Bartocci, S., 2012, Housing The Emergency-The Emergency of Housing, List Lab, Barcelona. -Gülaydın, D., 2004, Konutta Memnuniyet ve Tasarım İlişkisi Açısından Çekirdek Konutlarda Esneklik Araştırması, Yüksek Lisans Tezi, Mimarlık Anabilim Dalı, Bina Bilgisi Programı, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü. -Karaduman, E., 2002, 1999 Doğu Marmara Depremi Sonrası Üretilen Kalıcı Konutların Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Mimarlık Anabilim Dalı, Bina Bilgisi Programı, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü. -Oliver-Smith, A., 1992, Problems in PostDisaster Resettlement: Cross Cultural Perspectives, Disasters and the Small Dwelling, Perspectives for the UN IDNDR, Eds. Y. Aysan, L. Davis, James and James Science Publishers Ltd., London. İzmit, Gündoğdu geçici konutları (A. Özsoy) 20 itü vakfı dergisi -Tanberken, O., 2004, Geçici Deprem Konutlarında Barınma ve Mekân Bağlılığı, Yüksek Lisans Tezi, Mimarlık Anabilim Dalı, Bina Bilgisi Programı, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü. Afet ve Kentsel Dönüşüm Hikmet Haspolatlı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı Özellikle son dönemde afet odaklı kentsel dönüşüm çok fazla konuşulsa da, kentsel dönüşüm sadece binaların yıkılarak yerlerine sağlam yeni binalar yapılması değil, bütüncül bir planlama anlayışı, yeni bir altyapı ve ulaşım sistemi ile şehirlerimizin daha düzenli hale gelmesi, temelde daha yaşanabilir şehirler oluşturulması, güncel ve sağlıklı malzemeler kullanılarak yapılan, yalıtımı tam olarak sağlanmış, asgari konfor koşullarına sahip, enerjiyi savurmayan ve en önemlisi çevre dostu yapılarla yeni hayat alanları oluşturulmasıdır. DÖNÜŞÜM ÖNCESİ (Demirkent/Erzincan) DÖNÜŞÜM SONRASI (Demirkent/Erzincan) Ü lkemizde kentleşme geçmişinde en bildik süreçlerden biri 1950 sonrası yaşanmış, tarımda makinalaşma ve sanayinin gelişimiyle birlikte köyden kente göç hızlı bir şekilde artmıştır. Böylece Türkiye’nin artan nüfusu kentsel alanlarda toplanmaya başlamıştır. 1927 yılında toplam nüfusun sadece %24,2’si kentsel alanlarda yaşarken, bu oran 1950 yılında %25’e, 1980 yılında %43,9’a ve 2010 yılında %75’e yükselmiştir. Ancak bu hızlı göç kontrolsüz gelişmeyi, hızlı ve denetimsiz bir yapım sürecini doğurmuştur. Bu dönemde yapılan yapılar yeterli mühendislik hizmeti almayan sağlıksız ve güvensiz bir şekilde üretilmiştir. Bununla birlikte kentsel standartlar tamamen göz ardı edilmiş, yolları, altyapısı, okulları, hastaneleri ve sosyal donatıları yetersiz şehirler ortaya çıkmıştır. Süreç içerisinde imar aflarıyla tüm bu yapılar yasallaştırılmış, bir şekilde kentlerin gelişigüzel gelişimi hukuki itü vakfı dergisi 21 DEPREM DOSYASI temele oturtulmuştur. Kentlerin bu çarpık, düzensiz ve sağlıksız gelişimi mühendislik ile birlikte ülkemizin afet riski ve mülkiyet yapısı tamamen göz ardı edilerek oluşturulmuştur. Ülkemiz önemli bir deprem kuşağında bulunmakta olup depremle birlikte; sel, taşkın, heyelan, çığ gibi birçok afet yaşanmaktadır. Bu afetlerde hem yakın geçmişte hem de tarih boyunca çok fazla can ve mal kaybı yaşanmış olup her an yıkıcı bir deprem yaşanma ihtimali istatistiksel olarak çok yüksektir. Yaşanan afetlerle oluşan can ve mal kaybının dışında ne yazık ki ülkemizde herhangi bir afet olmadan yıkılan binalar da bulunmaktadır. Bu durum bile yapı kalitemizin ne kadar düşük olduğunun temel göstergelerindendir. Bununla birlikte sağlıksız yapılar yüzünden gerek yalıtım gerek tesisat problemleri nedeniyle oluşan israf ve kayıplar da ciddi bir ekonomik külfet getirmektedir. Özellikle 1999 Marmara depremi ile birlikte ülkemizde deprem haritaları yeniden ele alınmış, 1. Derece deprem bölgesi olmayan ve bu riske göre imal edilen yapıların bulunduğu bir çok alan daha riskli deprem bölgesi olarak belirlenmiştir. Bu da, bu alanların mevcut riskinden daha sağlıksız bir yapı stoğu anlamına gelmektedir. Bu sürecin en olumsuz sonuçlarından biri de mülkiyet sorunudur. Gecekondulaşma mantığıyla yapılaşan alanlarda mülkiyet durumunun mevcut yapıya uydurulması hem parsellerin küçülmesine hem de hisselerin artmasına neden olmuştur. İmar aflarıyla, tapu verme süreçleriyle mülkiyetler parçalanmış, bir gecede yapılan çarpık konutlara göre parseller oluşturulmuştur. Bir de bu parseller süreç içerisinde veraset yoluyla daha da parçalanmış ve gitgide tek haneli rakamlardan oluşan alan büyüklüğüne sahip tapular ortaya çıkmıştır. Mülkiyetlerin küçülmesi bu alanlarda yeni yapılar yapılsa bile şekilsiz ve estetikten uzak yapılar yapılması sonucunu doğurmuştur. Ne yazık ki imar affı sonucunu doğuran mevzuat düzenlemeleri kanunların amaçlarının tam tersi sonuçlar doğurmuştur. Bununla birlikte ülkemizde hala kaçak bir çok yapı bulunmakta (gecekondu veya ruhsatsız yapı) bu hukuki durum da uygulama sürecini zora sokmaktadır. Hukuki hak sahipliği ile sosyal boyut arasında büyük bir ikilem oluşturmaktadır. 22 itü vakfı dergisi Kent merkezlerinde de mülkiyet sorunu nedeniyle farklı bir çöküş süreci yaşanmıştır. Eski kentlerin merkezi bölgeleri gitgide köhnemiş, ancak hissedar sayısın artması, sahipsiz ve yabancı mülkiyetindeki alanların çok fazla olması kent merkezlerinin yenilenmesini mevcut mevzuatlarla imkansız hale getirmiştir. Kent merkezlerinin bu yapısal çöküşü ulaşım imkanlarının ve araç sahipliliğinin de artmasıyla nüfusun merkez dışına çıkması, böylece de kentlerin büyümesini sağlamıştır. Bu gelişim de kent merkezlerinin yapısal çöküşle birlikte sosyal çöküntü alanları haline gelmesini de sağlamıştır. Bu da kentler için ayrı bir tehdit unsuru oluşturmuştur. Dolayısıyla tüm bu süreçler, başta deprem olmak üzere tüm afet tehditleriyle de birleşince; kentler, yapılar ve insanlar için oluşan riskin boyutunun ne kadar yüksek olduğunu gözler önüne sermektedir. Tüm bu sorunların giderilmesi için önümüze çıkan en büyük fırsat kentsel dönüşümdür. Her ne kadar kavram olarak üzerine çok kötü algılar yüklenilse de, başarısız uygulamalarla özdeşleştirilse de, kentlerin çehresini değiştirecek, yapısal güvenilirliği arttıracak en önemli uygulama argümanı dönüşüm olarak görünmektedir. Zaten bu gerçekle birlikte çeşitli mevzuatlarda düzenlemeler yapılmış; çeşitli kanunlarla kentsel dönüşüm ve gelişim alanı, kentsel yenileme alanı, riskli alan, rezerv yapı alanı gibi farklı isimlerle uygulama araçları oluşturulmuştur. Kavramsal çekinceler nedeniyle dönüşüm, yenileme, sağlıklaştırma ne denirse densin teknik içeriğine çok bakmadan en temelde kullanılan tanımıyla kentsel dönüşüm olgusu önemli bir gerçeklik ve zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Kentsel Dönüşüm nasıl algılanmalı… Sosyal Boyut… Kentsel dönüşümün sosyal boyutu özellikle üzerinde durulması gereken en önemli husustur. Öncelikle yapılacak olan tasarımların kentlerin kimliğine marka değerlerine katkı yapacak, bölgesel yaşam şartlarına uygun, vatandaşların alıştıkları yaşam koşullarına uygun nitelikte olması büyük önem arz etmektedir. Köhnemiş, çarpık yapılaşmış, sağlıksız ve güvensiz konutlarda yaşayan vatandaşlarımızın, yeni kentsel tasarımlarda daha çok sosyal donatı alanları, okullar, kreşler, parklar, dini tesisler, müze alanları olan estetik değeri yüksek kentlerde kaliteli ve sağlam konutlarda yaşaması sosyal dönüşümün en temel unsurlarındandır. Yöresel yaşam koşullarına uygun olarak yapılmayan tasarımların yöre insanının kullanımı bağlamında başarılı olmadığı açıktır. Bu nedenle temelde yöresel mimari unsurları taşıyan yöresel malzemeler kullanılarak yapılacak uygulamalar kentlere ciddi değer katacaktır. Gerçekçi olmayan arsa fiyatları ve bu fiyat temelli kamulaştırma beklentileri de uygulama sürecinin önündeki en büyük engellerdir. Afet odaklı dönüşümün temeli sağlıklı ve güvenli yaşama alanları oluşturmak olup kamulaştırma beklentisiyle rant elde etme amacı güdülmemelidir. Toplumsal ilişkiler bazında baktığımızda özellikle son yıllarda eskiyen yapı stoğuyla birlikte sosyal donatısı, oyun alanları, altyapısı yeterli olmayan, asayiş ve güvenlik sorunları oluşturan çöküntü alanı niteliğindeki bölgeler ortaya çıkmıştır. Bu da, yeni nesillerin sosyal gelişimi anlamında ciddi yetersizlikler doğurmuştur. Yeni gelişen nesiller yeşilden, topraktan kopuk bir şekilde yapıların içerisinde gelişmektedir. Kentsel dönüşüm ile temelde toprakla ve yeşille buluşulmalı, yeni nesillerin, parklarıyla, yeşil alanlarıyla, altyapısı, yolları, eğitim ve sağlık tesisleriyle donanmış şehirlerde topluma faydalı birey olarak yetişmesi sağlanmalıdır. Bununla birlikte özellikle yeni yapılacak uygulamalarda engelli vatandaşların yaşamlarını kolaylaştıracak gerekli tedbirlerin alınması da büyük önem taşımaktadır. Kentsel Boyut… Özellikle son dönemde afet odaklı kentsel dönüşüm çok fazla konuşulsa da, kentsel dönüşüm sadece binaların yıkılarak yerlerine sağlam yeni binalar yapılması değil, bütüncül bir planlama anlayışı, yeni bir altyapı ve ulaşım sistemi ile şehirlerimizin daha düzenli hale gelmesi, temelde daha yaşanabilir şehirler oluşturulması, güncel Tabi ki afet odaklı dönüşüm temelde afet zararlarını azaltmak amacı taşısa da bununla birlikte öncelikle soysal boyutunu gözeterek, kentlerin estetik, kimlikli yaşam alanlarına, sosyal donatı alanlarına, sağlıklı bir altyapıya kavuşması da temel amaçlardandır. Yapılacak her uygulamanın o kente ve kentliye ciddi bir değer de katması gerekmektedir. dönüşümün amacı konusunda zaten her kesim temelde aynı fikirde olsa da, uygulama süreci farklı bir tablo oluşturmaktadır. Bu da, temelde sosyal yapı kısmen göz ardı edilerek finans temelli uygulamalar yapılmasındandır. Tabi ki sürecin önündeki çözülmesi gereken en önemli sorun finansal yapıdır ancak sadece finansal yapı gözetilerek yapılan uygulamalar diğer ayakların geri plana atılması sonucunu doğurmaktadır. Burada en temel olay tüm sacayakları arasındaki dengeyi iyi kurabilmektedir. DÖNÜŞÜM ÖNCESİ (Pazarlar/Kütahya) DÖNÜŞÜM SONRASI (Pazarlar/Kütahya) ve sağlıklı malzemeler kullanılarak yapılan, yalıtımı tam olarak sağlanmış, asgari konfor koşullarına sahip, enerjiyi savurmayan ve en önemlisi çevre dostu yapılarla yeni hayat alanları oluşturulmasıdır. Tabi ki afet odaklı dönüşüm temelde afet zararlarını azaltmak amacı taşısa da bununla birlikte öncelikle soysal boyutunu gözeterek, kentlerin estetik, kimlikli yaşam alanlarına, sosyal donatı alanlarına, sağlıklı bir altyapıya kavuşması da temel amaçlardandır. Yapılacak her uygulamanın o kente ve kentliye ciddi bir değer de katması gerekmektedir.Bu nedenle acil alanlara ivedilikle müdahale edilmesi ve uygulamaların başlatılması, bununla birlik- te kentlerin risk durumlarını belirleyecek ve o kentin dönüşüm yol haritasını çıkaracak üst ölçekli planlarla bütünleştirecekleri çalışmaları yapmaları gerekmektedir. Adı her ne olursa olsun (kentsel dönüşüm strateji belgesi, master plan, dönüşüm yol haritası) belediyelerimizin 15-20 yıllık dönüşüm vizyonlarını belirlemeleri lokal emsal artışı taleplerini engelleyecek, uygulamalarda bütüncüllüğü sağlayacak, alanların daha fizibil kullanımını sağlayacaktır. Finansal Boyut… Bir alanın yıkılarak yeniden yapılması, projesiyle, altyapısıyla, donatı alanlarıyla, yapılarıyla yeniden inşası ciddi bir finansal sorunu ortaya çıkarmaktadır. Tabi ki kentsel Mülkiyetin en kutsal haklardan olduğu düşünüldüğünde, sürecin sosyal boyutu da her hak sahibini aynı alanda ikamet ettirme hedefini öncelikli kılmaktadır. Ancak mülkiyet küçüldükçe hak sahibi sayısı artmakta, bu da 5-6 m2 hissesi olan mülk sahiplerinin bile alan içerisinde ikameti anlamına gelmektedir. Bunun en basit ve ilk akla gelen çözüm yöntemi inşaat alanını-yapılaşmayı arttırmaktır. Bu da kentlerimizin içinde mevcut dokuya aykırı, yüksek yoğunluklu beton ağırlıklı alanlar oluşması sonucunu doğuracaktır. Bir diğer husus ta siyasi veya benzer kaygılar nedeniyle beklentilerin yükseltilmemesidir. Kentsel dönüşüm; “m2” veya “karşılığında kaç daire vereceksiniz” temelinden çıkarılarak “değer esası” ve “getirisi (sosyal-kentsel-yaşam koşulları açısından)” üzerinden konuşulmasıdır.Ne yazık ki yapılan bazı olumsuz uygulamalar “bire iki”, “bire üç” gibi afaki kavramları kentsel dönüşüm literatüründe en üstlere taşımıştır. Bu nedenle de daha fazla rant beklentisi ile uygulamaların engellenmeye çalışılmasına da müsaade edilmemelidir. Bu haksız beklentinin en yaygın örtüsü de sosyal boyutun göz ardı edildiği eleştirisidir. Bununla itü vakfı dergisi 23 DEPREM DOSYASI Her ne kadar kavram olarak üzerine çok kötü algılar yüklenilse de, başarısız uygulamalarla özdeşleştirilse de, kentlerin çehresini değiştirecek, yapısal güvenilirliği arttıracak en önemli uygulama argümanı ‘dönüşüm’ olarak görünmektedir. birlikte gerçekçi olmayan arsa fiyatları ve bu fiyat temelli kamulaştırma beklentileri de uygulama sürecinin önündeki en büyük engellerdir. Afet odaklı dönüşümün temeli sağlıklı ve güvenli yaşama alanları oluşturmak olup kamulaştırma beklentisiyle rant elde etme amacı güdülmemelidir. Yasal Boyutu... Yukarıda da belirttiğimiz gibi farklı kanunlarda farklı isimlerle uygulamalar yürütülmektedir. Temelde; 5393 sayılı Belediye Kanununda Kentsel dönüşüm ve Gelişim Alanı, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunda Kentsel Yenileme Alanı ilan edilerek uygulamalar yapılıyordu. 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile süreç yeniden tanımlanmış ve afet odaklı dönüşümde yeni uygulama argümanları öngörülmüştür. Gerek yapı bazındaki uygulamalar ve bunlara verilen finansal desteklerle vatandaşların da sürece dahil edilmesi, gerek uygulamayı yürüten belediyelere kaynak aktarımı yapılması, gerekse de 2/3 çoğunlukla uygulama yapılması gibi hükümler sürecin hızlandırılması ve sağlıklı yürütülmesini amaçlamaktadır. Bununla birlikte Rezerv Yapı Alanı öngörülerek yeni ve düzenli yerleşim alanları oluşturulması öngörülmüş, imar hakkı transferi ve konut sertifikası gibi argümanların oluşturulabileceği belirtilmiştir. İmar hakkı transferi ve konut sertifikası sürekli tartışılan ancak fiili olarak yaygın bir şekilde hayata geçirilemeyen uygulamalardır. Yıkım ve Geri Dönüşüm... Tabi ki böylesine bir yıkım ve yapım sürecinde çevresel değerlerin korunması büyük önem taşımaktadır. Yıkımına karar verilen yapılarda uygulanacak işlemler ve yıkım faaliyeti süresince alı- 24 itü vakfı dergisi DÖNÜŞÜM ÖNCESİ (Patnos/Ağrı) DÖNÜŞÜM SONRASI (Patnos/Ağrı) nacak çevre ve insan sağlığının korunması ile diğer güvenlik tedbirleri ve yıkım metotlarının belirlenmesi, beşeri faaliyetler ve doğal afetler sonrasında meydana gelen hafriyat toprağı ile inşaat ve yıkıntı atıklarının, üretildikleri yerlerde ayrılarak toplanması, geçici olarak biriktirilmesi, taşınması, geri kazanılması, tekrar kullanılması, değerlendirilmesi ve bertaraf edilmesine ilişkin esasların oluşturulması, teknik ve idari hususlar ile uyulması gereken genel kuralların düzenlenmesi için gerekli mevzuat çalışmaları tamamlanma aşamasındadır. Genel Değerlendirme... Özellikle Kentsel Dönüşüm kavramı üzerin- de oluşturulan olumsuz algının yapılan tüm uygulamaların önünü kesmesi, önyargılı ve peşin hüküm verilmesi uygulamaların başarısının önündeki en büyük engeldir. Bu nedenle bu algının değiştirilmesi için nitelikli tasarımların, örnek projelerin doğru olarak anlatılması büyük önem taşımaktadır. Kentsel dönüşümün çok farklı boyutları olduğunu belirtsek de bu yazıda özellikle dört boyutu üzerinde durulmuştur; Sosyal Boyut (mülkiyet hakkı ile birlikte)- Kentsel Boyut- Finansal Boyut ve Yasal Boyut. Yapılacak uygulamalarda Sosyal-Kentsel ve Finansal açıdan denge kurulmalı, uygulamaların, tüm hususlar göz önünde DEPREM DOSYASI İTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı SAFECLADDING “Deprem Bölgelerinde Yer Alan Prefabrike Yapı Sistemlerinin Cephe Panellerinin Bağlantıları” FP7 Projesi Doç.Dr. Ercan YÜKSEL İTÜ İnşaat Fakültesi Farklı cephe panellerinin davranışının belirlenmesi, yeni birleşim elemanlarının geliştirilmesi amacıyla İtalya, Slovenya, Yunanistan ve Türkiye’den araştırma kurumlarının katıldığı SAFECLADDING ”Deprem Bölgelerinde Yer Alan Prefabrike Yapı Sistemlerinin Cephe Panellerinin Bağlantıları” isimli bir FP7 projesi devam etmektedir. Projede yer alan araştırma kurumları Avrupa ve ülke prefabrikasyon birlikleri ile birlikte çalışarak sektörün ihtiyaç duyduğu bilgi ve tecrübeyi üretmektedir. Bu projeyle ilgili olarak ülkemizdeki faaliyetler İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarında sürdürülmektedir… P refabrik beton taşıyıcı sistemler genelde sanayi tesisleri, depolar, alışveriş merkezleri gibi büyük açıklıklı yapı sistemlerinde kullanılmaktadır. Farklı özelliklere sahip olabilen betonarme cephe panelleri yatay ya da düşey doğrultuda yerleştirilerek bina cephelerinin kapanmasını sağlamaktadır, Şekil1. Ağır cephe panellerinin betonarme taşıyıcı sisteme bağlanması için uygulamada bazı detaylar yaygın olarak kullanılmaktadır. Bağlantı detayları mekanik esaslı olabileceği gibi kaynaklı da olabilmektedir. Cephe panelleri dikdörtgen geometriye sahip betonarme levhalardır.Yalın betonar- Yaygın mühendislik pratiğinde, cephe panelleri taşıyıcı sistem hesabına sadece kütle olarak katılmakta, rijitlik ve sönüm gibi diğer önemli yapısal özellikleri göz ardı edilmektedir. Bazen de cephe panellerinin varlığı sadece kendi düzlemlerinde dikkate alınmakta düzlemlerine dik doğrultudaki davranışları hesaplara yansıtılmamaktadır. Cephe panelleri, taşıyıcı sisteme basit hesaplarla belirlenen bağlantı elemanları ya Şekil 1 Betonarme Prefabrik Yapı Sistemlerinde Cephe Panelleri Şekil 2 Cephe Panellerinin Üretimi 26 itü vakfı dergisi me kesite ilave olarak izolasyon katmanı ve yüzey kaplaması içeren türleri de bulunmaktadır, Şekil 2. Boyları ihtiyaca göre ayarlanabilmekte ve 12 m‘ye kadar üretilebilmektedir. da şantiye kaynağı ile bağlanmaktadır. Bu durum yapısal davranış bakımından belirsizlikleri arttırmaktadır. İtalya’da 2009 yılında yaşanan L’Aquila depreminde bu bağlantıların yetersiz kalabileceği gerçeği ortaya çıkmıştır. Deprem sonrasında pek çok sanayi yapısında ağır cephe paneli hasarları gözlenmiştir, Şekil 3. Bu resimde sol tarafta kalkan duvar cephe paneli hasarı, sağ tarafta yan cephe hasarı görülmektedir. Uygulamada kullanılan farklı türdeki birleşim elemanlarının yetersiz kalabildiği ve buna bağlı olarak ağır cephe paneli hasarlarının oluştuğu gözlenmiştir, Şekil 4. Farklı cephe panellerinin davranışının belirlenmesi, yeni birleşim elemanlarının geliştirilmesi amacıyla İtalya, Slovenya, Yunanistan ve Türkiye’den araştırma kurumlarının katıldığı SAFECLADDING ”Deprem Bölgelerinde Yer Alan Prefabrike Yapı Sistemlerinin Cephe Panellerinin Bağlantıları” isimli bir FP7 projesi devam etmektedir. Projede yer alan araştırma kurumları Avrupa ve ülke prefabrikasyon birlikleri ile birlikte çalışarak sektörün ihtiyaç duyduğu bilgi ve tecrübeyi üretmektedir. Bu projeyle ilgili olarak ülkemizdeki faaliyetler İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarında sürdürülmektedir. SAFECLADDING projesi kapsamında; cephe panellerinin rijit, yarı rijit ve serbest bağlantıları için üç çalışma grubu kurulmuştur. Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarında geliştirilen çelik yastıklara farklı boyutlar ve kalınlıklar verilerek rijit, yarı rijit ve yaklaşık serbest bağlantı türleri elde edilebilmektedir. SAFECLADDING projesi kapsamında; cephe panellerinin rijit, yarı rijit ve serbest bağlantıları için üç çalışma grubu kurulmuştur. Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarında geliştirilen çelik yastıklara farklı boyutlar ve kalınlıklar verilerek rijit, yarı rijit ve yaklaşık serbest bağlantı türleri elde edilebilmektedir. Proje genelinde incelenen ve yeni geliştirilen birleşim türlerinin yer değiştirme istemlerine karar verebilmek için ilk aşamada detaylı bir sayısal çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu amaçla uygulamada yaygın olarak kullanılan farklı sanayi yapısı türleri esas alınarak bilgisayar hesap modelleri kurulmuş, seçilen farklı deprem ivme kayıtları etkisinde davranışları irdelenmiştir, Şekil 5. Oluşturulan sayısal modellerde çatı düzlem içi rijitliğinin tam olması, kısmi olması Şekil 5 Bağlantı Elemanlarında Yerdeğiştirme İstemlerinin Bulunması İçin Oluşturulan Matematik Model ve olmaması durumları dikkate alınmıştır. Tasarım depremi için, cephe panellerini birbirlerine ve betonarme taşıyıcı sisteme bağlayan birleşim elemanlarında gözlenen en büyük göreli yerdeğiştirme 4.3 cm olarak gerçekleşmiştir. Proje kapsamında geliştirilen farklı birleşim elemanlarının bu değerden daha büyük yerdeğiştirme kapasitesine sahip olması hedeflenmiştir. Lublijana Üniversitesinde xoluşturulan deney düzeneğinde, Şekil 6; soğukta şekil verilmiş çelik ve hadde profilinden yapılmış U kanallar içerisine mesnetlenen yassı civata türü birleşim deneysel ve sayısal olarak incelenmiştir. Soğukta şekil verilmiş çelik ve hadde profilinden yapılmış U kanallar, cephe paneline imalat sırasında gömülmüştür. Cephe panelini taşıyıcı sisteme bağlayan yassı civata bu kanal içerisinde serbestçe kayabilmektedir. Yükleme yön değiştiren artan yerdeğiştirme çevrimleri şeklinde uygulanmıştır. Şekil 3 İtalya’da Yaşanan Depremlerde Hasar Görmüş Cephe Panelleri Şekil 4 Cephe Panellerinin Hasar Görmesine Sebep Olan Bağlantı Elemanları Şekil 6 Lublijana Üniversitesinde Oluşturulan Deney Düzeneği itü vakfı dergisi 27 DEPREM DOSYASI Şekil 7. U Mesnet Kanalının Hadde Profili Olduğu Durum Şekil 8. U Mesnet Kanalının Soğukta Şekil Verilmiş Profil Olduğu Durum Deney U kanalın açılması ile sonuçlanmaktadır. Oluşan yük-yerdeğiştirme eğrisi daha dar alanı kaplayacak şekilde oluşmuştur. Atina Teknik Üniversitesi’nde yapılan deneylerde, cephe panellerinin temele ve birbirlerine bağlantısı için ankraj bulanları, çelik plakalar ve özel bağlantı elemanları kullanılmıştır, Şekil 9. Şekil 9. Atina Tekik Üniversitesinde Çalışılanan Bağlantı Türleri İlgili birleşimleri denemek için Şekil 10’da görülen basit deney düzeneği kullanılmıştır. Deney sonunda, ankraj bölgesi civarında yoğunlaşan hasarlar görülmüştür. U kanalın hadde profilinden yapıldığı durumda, yassı cıvata boyun bölgesinden kırılmaktadır. Bu deneylerde elde edilen tipik yük-yerdeğiştirme eğrisi ve hasar biçimi Şekil 7 de gösterilmiştir. U kanalın soğukta şekil verilmiş malzemeden yapılması durumunda elde edilen yük-yerdeğiştirme eğrisi ve hasar biçimi Şekil 8’de verilmiştir. 28 itü vakfı dergisi Tek yönlü artan yükleme ile çevrimsel yüklemeden elde edilen yük-yerdeğiştirme eğrileri birlikte Şekil 10’da verilmiştir. Şekil 10. Atina Teknik Üniversitesi’nde Alttan Ankastre Bağlantılı Cephe Paneli Deneyleri olduğunu göstermektedir. Geliştirilen birleşimlerin kullanıldığı cephe panellerinin deneyleri Şekil 12’de gösterilen deney düzeneğinde gerçekleştirilmiştir. Alttan mafsallı olarak bağlanmış iki panel eleman üç farklı Şekil 11.Milano Politeknik Üniversitesinde Geliştirilen Enerji Yoğaltıcı Özel Birleşim Milano Politeknik Üniversitesi’nde enerji tüketebilen birleşim türleri üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Çelik ve prinç plakalardan oluşturulan bağlantı elemanlarında kayma kuvveti etkisinde oluşan yük-yerdeğiştirme çevrimleri Şekil 11’de verilmiştir. Yük-yerdeğiştirme çevrimleri, birleşim elemanının yüksek enerji tüketme kapasitesine sahip Safecladding Projesi kapsamında, gerek yurtdışında gerekse İTÜ’de yapılan deneysel ve sayısal çalışmalarla mevcut birleşim elemanlarının davranışları anlaşılmış ve yeni birleşim elemanları geliştirilmiştir. Geliştirilen birleşim elemanları, cephe panellerinin taşıyıcı sisteme emniyetle bağlanmalarını sağlamanın yanı sıra önemli enerji yoğaltma özellikleri sayesinde genel yapısal davranışı da olumlu yönde etkileyeceklerdir. ” kottan birbirlerine geliştirilen özel birleşim elemanı ile bağlanmışlardır. Sisteme panelüst kotuna bağlı hidrolik veren vasıtasıyla deprem etkisini çağrıştıran iki yönlü yerdeğiştirme çevrimleri uygulanmıştır. Panelle- rin yaptıkları göreli düşey hareketin yatay yüke göre değişimi Şekil 12’de verilmiştir. Safecladding projesi kapsamında İTÜ de geliştirilen çelik yastık, farklı kalınlıklardaki levha şeritlerin uygun formda kıvrılması ile elde edilmektedir. Yumuşak çelikten yapılan yastık gövdesinde bir kesitte kaynaklı birleşim mevcuttur. Çelik yastıklar farklı kalınlık ve geometrilerde üretilebilmekte; cephe panellerinin birbirlerine, temele ve taşıyıcı sisteme bağlantısında kullanılabilmektedir. Temele bağlantıda her panel altında tek yastık kullanılımı mafsallı birleşimi, iki yastık kullanımı ise ankastre birleşimi çağrıştırmaktadır. İki panel arasına yerleştirilen düşey yastık elemanlar, panellerin göreli düşey hareketlerinde önemli ölçüde enerji yoğaltabilmektedir. Geliştirilen çelik yastıklar, betonarme prekast elemanlara civata ile kolayca bağlanabilmektedir. Geliştirilen birleşim elemanlarının mekanik özelliklerinin belirlenmesi için, Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarında iki özel deney düzeneği geliştirilmiştir. Düzeneklere ait resimler Şekil 13’de verilmiştir. Deney düzeneklerinden birincisi tek eksenli yükleme deneylerini, ikincisi ise iki eksenli yükleme deneylerini gerçekleştirebilmektedir. Şekil 13 İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarında Geliştirilen İki Deney Düzeneği (Sol: Tek Eksenli Yükleme Düzeneği, Sağ: Çift Eksenli Yükleme Düzeneği) Yön değiştiren çevrimsel kayma kuvveti etkisinde bırakılan 8 mm et kalınlıklı çelik yastıkta iki farklı yerdeğiştirme aşamasında çekilen fotoğraflar ve karşı gelen deneysel veriler Şekil 14’de verilmiştir. Üst sırada yer alan fotoğrafta 32 mm, alt sırada yer alan fotoğrafta ise 128 mm göreli hareket durumu söz konusudur. Toplam boyunun yaklaşık yarısı mertebesindeki bir göreli kayma hareketinde çelik yastığının formu korunmaktadır. Şekil 12 Milano Politeknik Üniversitesinde Gerçekleştirilen Panel Sistem Deneyleri Elde edilen yük-yerdeğiştirme eğrisinin şekli incelenen birleşim aracının çok büyük enerji yoğaltma kapasitesine sahip olduğunu göstermektedir, Şekil 15. Ulaşılan itü vakfı dergisi 29 DEPREM DOSYASI Şekil 14 Çelik Yastık Kayma Deneyleri Şekil 15 8 mm Et Kalınlıklı Çelik Yastıkta Elde Edilen Kuvvet Yerdeğiştirme İlişkisi ve En Büyük Yerdeğiştirme Durumunda Gözlenen Şekildeğiştirme Durumu en büyük yerdeğiştirme durumunda çelik yastığın şekil değiştirme durumu da bir fotograf ile verilmiştir. Deneysel olarak elde edilen sonuçlara geliştirilen farklı özelliklerdeki sonlu eleman modelleri ile de ulaşılmıştır. Bu çalışmalardan birine ait sonlu eleman modeli ve ileri aşamalarda elde edilen bir şekildeğiştirme durumu Şekil 16’da verilmiştir. Deneysel ve 30 itü vakfı dergisi sayısal yöntemle bulunan sonuçlar birbirlerine oldukça yakındır. Yapılan model kalibrasyonunda ulaşılan parametreler kullanılarak, farklı boyutlardaki çelik yastıkların özellikleri belirlenebilecektir. Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarında oluşturulan bir başka deney düzene Cephe panelleri dikdörtgen geometriye sahip betonarme levhalardır.Yalın betonarme kesite ilave olarak izolasyon katmanı ve yüzey kaplaması içeren türleri de bulunmaktadır. Yaygın mühendislik pratiğinde, cephe panelleri taşıyıcı sistem hesabına sadece kütle olarak katılmakta, rijitlik ve sönüm gibi diğer önemli yapısal özellikleri göz ardı edilmektedir. Bazen de cephe panellerinin varlığı sadece kendi düzlemlerinde dikkate alınmakta düzlemlerine dik doğrultudaki davranışları hesaplara yansıtılmamaktadır. Cephe panelleri, taşıyıcı sisteme basit hesaplarla belirlenen bağlantı elemanları ya da şantiye kaynağı ile bağlanmaktadır. Bu durum yapısal davranış bakımından belirsizlikleri artırmaktadır. Şekil 16. Sonlu Eleman Modeli, Deneysel ve Sayısal Sonuçların Karşılaştırılması ği kullanılarak betonarme cephe panellerinin sistem deneyleri yapılmıştır, Şekil 17. Deney düzeneğinde ön ve arka yüze ikişer adet olmak üzere toplam dört adet panel bağlanmaktadır. Panel üst hizasına bağlı hidrolik veren ile istenen yerdeğiştirme çevrim protokolü etkitilebilmektedir. Cephe panellerinin temele tek ya da çift çelik yastık ile bağlanması durumları için çok sayıda deney gerçekleştirilmiştir. Farklı deneylerde, değişik konumlardaki çelik yastıklar için farklı kalınlıklar tecrübe edilmiştir. Şekil 18 ve Şekil 19’da iki deneye ait sonuçlar verilmektedir. Şekil 19’da verilen sistemin daha etkin çalıştığı, paneller arasındaki düşey yastıklarda önemli şekil değiştirme meydana geldiği gözlenmiştir. Şekil 18 Paneller Altında Birer Yastık Bulunması Durumu Safecladding Projesi kapsamında, gerek yurtdışında gerekse İTÜ’de yapılan deneysel ve sayısal çalışmalarla, mevcut birle- Şekil 17. İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarın Gerçekleştirilen Panel Yükleme Deney Düzeneği şim elemanlarının davranışları anlaşılmış ve yeni birleşim elemanları geliştirilmiştir. Geliştirilen birleşim elemanları, cephe panellerinin taşıyıcı sisteme emniyetle bağlanmalarını sağlamanın yanı sıra önemli enerji yoğaltma özellikleri sayesinde genel yapısal davranışı da olumlu yönde etkileyeceklerdir. Şekil 19 Paneller Altında İkişer Yastık Bulunması Durumu itü vakfı dergisi 31 DEPREM DOSYASI İTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı SERIES AB Projesi Prof.Dr. Alper İlki Dr. Medine İspir Dr. Cem Demir İTÜ İnşaat Fakültesi SERIES Projesi, 12 farklı ülkeden (Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa, İngiltere, İtalya, Makedonya, Portekiz, Romanya, Slovenya, Türkiye ve Yunanistan) 23 kurumun ortak çalışmasıyla, 1 Mart 200931 Temmuz 2014 arasında yürütülmüştür. Projenin temel amacı, Avrupa ülkelerinde veya Amerika ya da Japonya’da Deprem Mühendisliği ve Yapı Dinamiği konularında gerçekleştirilen deneysel çalışmalardan elde edilen deneysel veri ve gözlemlerin paylaşımını sağlamaktır. S eismic Engineering Research Infrastructures for European Synergies (SERIES)” adlı proje, Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı bünyesinde gerçekleştirilmiştir. SERIES Projesi, 12 farklı ülkeden (Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa, İngiltere, İtalya, Makedonya, Portekiz, Romanya, Slovenya, Türkiye ve Yunanistan) 23 kurumun ortak çalışmasıyla, 1 Mart 2009-31 Temmuz 2014 arasında yürütülmüştür. Projenin temel amacı, Avrupa ülkelerinde veya Amerika ya da Japonya’da Deprem Mühendisliği ve Yapı Dinamiği konularında gerçekleştirilen deneysel çalışmalardan elde edilen deneysel veri ve gözlemlerin paylaşımını sağlamaktır. Bu temel amacı gerçekleştirmek üzere, proje kapsamında gerçekleştirilecek işlevler 3 ana başlık altında toplanmıştır: 1. Avrupa’da Deprem Mühendisliği alanında faaliyet gösteren araştırma kuruluşlarının mevcut bağlantılarını ve işbirliği yeteneklerini sürdürülebilir bir şekilde güçlendirmek amacıyla aşağıdaki unsurları içeren bir program oluşturulmuştur: 32 itü vakfı dergisi )DUNOÔ DUDäWÔUPD DOW\DSÔODUÔ WDUDIÔQGDQ UHtilmiş deney sonuçlarının sanal ortamda bir araya getirilebileceği ve diğer araştırmacılarla paylaşılabileceği dağıtılmış veri tabanının oluşturulması (distribute database), &RáUDåN RODUDN IDUNOÔ NRQXPODUGD EXOXQDQ araştırmacıların internet ağı üzerinden birbirleri ile deneysel veri ve görüntü paylaşımında bulunabilecekleri ortamın oluşturulması (telepresence) ve bu yeteneğin dağıtılmış eş zamanlı deney teknikleri (distributedconcurrenttesting) için kullanılması, 'HSUHP0KHQGLVOLáLDODQÔQGDoDOÔäDQDUDätırma ve teknoloji geliştirme kuruluşları için standart, protokol ve kriterlerin geliştirilmesi, $UDäWÔUPDNXUXOXäODUÔQGDoDOÔäDQLQVDQND\nağının eğitilmesi amacıyla eğitim programlarının düzenlenmesi, (OGH HGLOHQ ELOJLOHULQ XOXVDO YH XOXVODUDUDVÔ düzeyde yayılımı için Deprem Mühendisliği alanında çalışan araştırma kuruluşlarının yeteneklerinin geliştirilmesi, *HUoHNOHäWLULOHQ XOXVODUDUDVÔ oDOÔäWD\ODU LOH Avrupa ve dünyanın farklı bölgelerinden gelen Deprem Mühendisleri arasındaki işbirliğinin artırılması. 2. Ülkelerarası erişilebilirliğin arttırılması amacıyla Avrupa’da bulunan seçkin laboratuvarlarla işbirliğinin geliştirilmesi: $YUXSD·QÔQ HQ E\N G|UW 6DUVPD 7DElası, TAMARIS Laboratuvarı (Fransa), EUCENTRE/TREES Laboratuvarı (Pavia, İtalya), LNEC (Lizbon, Portekiz) ve Bristol Üniversitesi-Deprem ve Büyük Yapılar Laboratuvarı (İngiltere)’nda bulunmaktadır. (/6$ /DERUDWXYDUÔ ,VSUD âWDO\D $YUXpa’nın en büyük Reaksiyon Duvarı’na sahiptir ve söz konusu laboratuvarda Benzeşik Dinamik Deney yapabilme olanak ve cihazları mevcuttur. 6DQWULIMGHQH\OHUL/&3&¬,)677$51DQtes, Fransa) ve Cambridge Üniversitesi (İngiltere)’nde yapılabilmektedir. 3. Ortak yenilikçi araştırmalarla yeni temel teknolojiler ve teknikler geliştirmek ve bunları araştırma altyapılarında kullanmak Bugüne dek, laboratuvarımızda gerçekleştirilen ve betonarme kolonların tekstil donatılı ve lif takviyeli kompozitler ile güçlendirilmesini konu alan iki seri kolon deneyi canlı olarak yayımlanmış ve farklı ülkelerden pek çok araştırıcıdan oldukça olumlu geri dönüşler alınmıştır. İstanbul Teknik Üniversitesi-Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı SERIES projesinin ortaklarından biri olarak, laboratuvarın imkânlarını geliştirmeye yönelik faaliyetlerde bulunmuştur. kalibrasyon levhası, gerekli güç kaynağı ve bağlantı kablolarından meydana gelmektedir. Ölçüm sistemi için belirlenen hedef yerdeğiştirme ölçümü hassasiyeti 0.5 m x 0.5 m’lik bir alan için 0.1 mm mertebesindedir. Şekil 2. Taş, beton ve metal yüzeylerinde belirlenen ölçüm noktaları. (gerçek zamanlı deneyler için yeni-nesil elektro-dinamik yük verenler geliştirmek ve zemin-yapı etkileşimi ve sismik dalga yayılımı üzerine deneysel çalışma yapmaya uygun yeni teknikler geliştirmek gibi). İstanbul Teknik Üniversitesi-Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı SERIES projesinin ortaklarından biri olarak, laboratuvarın imkânlarını geliştirmeye yönelik faaliyetlerde bulunmuştur. Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı’na ait bir görüntü Şekil 1’de verilmiştir. nın yerdeğiştirme verisi fotogrametrik olarak elde edilebilmektedir. Bu maksatla kullanılabilecek temassız ölçüm sistemi İTÜ Teknokent bünyesinde bulunan bir firma ile ortak olarak geliştirilmiştir. Sistem; toplanan fotoğrafları işleyerek sayısallaştıran bir adet taşınabilir bilgisayar, 5 Megapiksel çözünürlüğe sahip endüstriyel standartlarda kamera, yapay görme modülü içeren yazılım, Türkçe kullanıcı ara yüzü, Optik ölçüm sisteminin geliştirilmesi aşamasındaki ilk denemeler farklı malzeme dokuları (taş, beton, metal ve lifli polimer yüzeyler gibi) ve farklı karmaşıklık düzeylerinde okuma noktası dağılımları (iki noktalı, çok noktalı gibi) için gerçekleştirilmiştir (Şekil 2). Sistemin doğrulanmasının ardından İTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı’nda yürütülmekte olan yığma ve betonarme yapıların lifli polimer kompozitlerle güçlendirilmesine yönelik iki farklı çalışmada kullanılmıştır (Şekil 3). Şekil 1. İstanbul Teknik Üniversitesi-Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı Prof. Dr. Alper İLKİ koordinatörlüğünde proje hedeflerini gerçekleştirmek üzere, projede Doç. Dr. Ercan YÜKSEL, Dr. Medine İSPiR, Dr. Cem DEMİR, Dr. Çağlar GÖKSU, Yük. Müh. Mustafa CÖMERT ve Yük. Müh. Uğur DEMİR görev almışlardır. Proje çerçevesinde, Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı’nın olanaklarını arttırmak ve geliştirmek üzere yapılan işler aşağıda özet olarak verilmiştir: 1. Optik ölçüm sistemi Geleneksel yöntemlerle sınırlı sayıda ölçüm noktasından veri toplanabilmekteyken geliştirilen optik ölçüm yöntemiyle iki boyutlu düzlemde istenilen sayıda nokta- Şekil 3. Lifli polimer malzemelerle güçlendirilen kolona ait ölçüm noktaları ve gerilme-şekil değiştirme ilişkisi. itü vakfı dergisi 33 DEPREM DOSYASI 2. Dağıtılmış veritabanı (Distributed Database) İTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı’nda gerçekleştirilen deneysel çalışmaların bir veritabanı içerisinde sınıflandırılıp, düzenlenip saklanılmasını sağlayacak ve bu verilerden arzu edilenleri Patras Üniversitesi’nde (Yunanistan) bulunan SERIES Veri Erişim Kapısı’na (Data Access Portal: http://www.dap.series.upatras.gr/) aktarabilecek bir veri tabanı geliştirilmiştir (Şekil 4). Geleneksel yöntemlerle sınırlı sayıda ölçüm noktasından veri toplanabilmekteyken geliştirilen optik ölçüm yöntemiyle iki boyutlu düzlemde istenilen sayıda noktanın yerdeğiştirme verisi fotogrametrik olarak elde edilebilmektedir. Bu maksatla kullanılabilecek temassız ölçüm sistemi İTÜ Teknokent bünyesinde bulunan bir firma ile ortak olarak geliştirilmiştir. Sistem; toplanan fotoğrafları işleyerek sayısallaştıran bir adet taşınabilir bilgisayar, 5 Megapiksel çözünürlüğe sahip endüstriyel standartlarda kamera, yapay görme modülü içeren yazılım, Türkçe kullanıcı ara yüzü, kalibrasyon levhası, gerekli güç kaynağı ve bağlantı kablolarından meydana gelmektedir. Veri tabanı içeriği belirlenirken laboratuvarımızın özgün ihtiyaçlarının yanı sıra SERIES proje ortakları ile üzerinde mutabık kalınan veri değişimi formatı da dikkate alınmıştır. Söz konusu veri tabanı laboratuvarımıza kazandırılan bir adet yüksek kapasiteli sunucuda tutulmakta ve SERIES web servisi, sertifikaları ve güvenlik duvarı kullanılarak veri alış verişi yapılmaktadır. 3. Telebulunma Sistemi (Telepresence) Bu sistem vasıtasıyla, laboratuvarımızda gerçekleştirilen deneylere ait görüntü ve veriler dünyanın herhangi bir noktasında bulunan araştırıcılar ile paylaşılabilmektedir. Söz konusu sistem üç adet internet ağı üzerinden görüntü aktarabilen IP kamera, kullanıcı arayüzü, yetkilendirme yazılımı ve sunucudan meydana gelmektedir. Bugüne dek, laboratuvarımızda gerçekleştirilen ve betonarme kolonların tekstil donatılı ve lif takviyeli kompozitler ile güçlendirilmesini konu alan iki seri kolon deneyi canlı olarak yayınlanmış ve farklı ülkelerden pek çok araştırıcıdan oldukça olumlu geridönüşler alınmıştır. 4. Çalıştay düzenleme ve eğitim programlarına katılma Proje çerçevesinde 4 tane uluslararası çalıştay ve 6 adet eğitim kursu düzenlenmiştir. Bu çalıştaylardan biri (Role of researchinfrastructures in seismicrehabilitation), Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı tarafından 8-9 Şubat 2012 tarihleri arasında İTÜ’de yapılmıştır. Çalıştayda sunulan çalışmalar, “Seismic Evaluation and Rehabilitation of Structures” adlı bir kitap olarak basılmıştır. Not: Proje ile ilgili detaylı bilgiye http:// www.series.upatras.gr/ web adresinden ulaşmak mümkündür. 34 itü vakfı dergisi Şekil 4. Geliştirilen Dağıtılmış Veritabanı’na ait görüntüler. İTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı İTÜ ve Tokyo Teknoloji Enstitüsü Ortak “Deprem” Projesi İTÜ’nün, Tokyo Teknoloji Enstitüsü ile başlattığı ortak bir deneysel araştırmada, mevcut betonarme binaların depreme karşı güçlendirilmesinde Japonya’da geliştirilen bir tür sönümleyicinin Türkiye’deki mühendislik hizmeti görmüş yapılara uygulanabilirliği deneysel olarak inceleniyor. İ stanbul Teknik Üniversitesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı son zamanlarda gerçekleştirdiği uluslararası projelerine bir yenisini daha ekleyerek Tokyo Teknoloji Enstitüsü ile ortak bir deneysel çalışma başlattı. Araştırma, mevcut betonarme binaların depreme karşı güçlendirilmesinde Japonya’da geliştirilen bir tür sönümleyicinin Türkiye’deki mühendislik hizmeti görmüş yapılara uygulanabilirliğinin deneysel olarak incelenmesi üzerinedir. Araştırmada hedeflenen yapı grubu, okul ve hastane gibi önem katsayısı yüksek binalardır. Burkulması önlenmiş çaprazlar (BÖÇ) olarak bilinen yapısal elemanları içeren deneylerin Türkiye’de ve Üniversitemizde yapılması bu elemanların bazı tiple- rinin ilk kez denenmesi bakımından çok önem taşıyor. Türkiye’de depreme dayanıklı olmayan pek çok yapıyı ilgilendiren deneylerden ilki 3 Kasım 2014 tarihinde Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı’nda gerçekleştirildi. Diğer deneyler halen devam etmektedir. İki ülke arasındaki bu ortak projenin eş yürütücüleri İTÜ Mimarlık Fakültesi, Yapı ve Deprem Mühendisliği Çalışma Grubu Koordinatörü Prof.Dr. Oğuz Cem Çelik ve Tokyo Teknoloji Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.Dr.Toru Takeuchi’dir. Projenin diğer araştırmacıları ise Tokyo Teknoloji Üniversitesi öğretim üyelerinden Y.Doç. Dr. Ryota Matsui, İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü öğretim elemanlarından Dr. Fatih Sütcü, İTÜ FBE Yapı Mühendisliği Programı doktora öğrencisi İnş. Yük. Müh. Ahmet Bal ve Tokyo Teknoloji Enstitüsü doktora öğrencilerinden Kazuhiro Fujishita’dır. Projenin eş yürütücüleri Prof. Dr. Oğuz Cem Çelik ve Prof. Dr. Toru Takeuchi, yapılan deney sonrasında işbirliği projesini değerlendirdiler: Nasıl bir deney gerçekleştirildi? Prof.Dr. Oğuz Cem Çelik: İTÜ ile Tokyo Teknoloji Enstitüsü arasında ortaklaşa yürütülen bu önemli projede, mevcut ya da yeni yapıların depreme karşı dayanım ve sünekliklerinin arttırılması amacıyla geliştirilen özel bir çelik çapraz sisteminin gerçeğe yakın ölçeklerde, benzetil- itü vakfı dergisi 35 DEPREM DOSYASI miş deprem etkileri altında denenmektedir. İTÜ’deki laboratuvarımızda yapılan bu deneyler yurtdışındaki (özellikle Amerika ve Japonya) gelişmiş laboratuvarlarda yapılanlarla paralellik göstermektedir. Bazı deneyler, içerdikleri özellikler nedeniyle ilk kez İTÜ’de gerçekleştirilmektedir. Deneyin Önemi Bu deneylerin benzerleri Türkiye’de daha önce de yine bizim çalışma grubumuz tarafımızdan yapılmıştı. Bunların farkı, özelliği olan malzemelerle üretilen çapraz numunelerin ilk kez Türkiye’de deneniyor olmasıdır.Teknolojisi çok karmaşık olmakla birlikte, denediğimiz ürün içerisinde Japonya’da üretilen özel çelik ve diğer malzemeler/detaylar vardır. Tüm numuneler İTÜ’ye bu ortak proje kapsamında hibe edilmiştir. Türkiye’de henüz üretilemeyen bir ürünün Türkiye’deki yapılara uygulanabilirliğinin gösterilmesi bakımından ilk deneyleri yapmış olmanın heyecanını yaşıyoruz. Deprem aktivitesi yüksek olan bölgelerde tasarlanan yapılarda güvenlik çoğu zaman ön plana çıkmaktadır. Yapıların hasar görmesini engelleyen ve depremden sonra hemen kullanılmasına olanak verebilen bu tür yapı elemanları Japonya’da “hasar kontrollü yapı tasarımı” ilkesi çerçevesinde sıkça kullanılıyor. Bu teknikle tasarlanan ve inşa edilen benzer başka bir ürünün kullanıldığı bir yapı da aslında İTÜ Arı-6 binasıdır. Bu yapı BÖÇ’lerin Türkiye’deki uygulaması bakımından ilk örnektir. Onun da tasarımında biz öncü olmuştuk. Diğer bir konu ise BÖÇ elemanlarla tasarım şu anda hazırlıkları devam etmekte olan “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik” kapsamına da alınmaktadır. Böylece, yönetmelik tamamlanmadan biz İTÜ olarak bu elemanların/sistemlerin deneysel incelemesini bitirmiş olacağız. Tüm gayretimiz deprem etkileri altında daha güvenli ve hasar düzeyi kontrol edilebilen ya da minimumda tutulabilen yapılar elde etmektir. Deney Sonuçlarının Değerlendirilmesi Şu ana kadar yaptığımız deneylerde elde edilen sonuçlar, denenen çaprazların performansının oldukça yüksek olduğunu göstermektedir. Yapısal modellemeler sonucu hesapladığımız davranış özellikleri ile deneysel veriler hemen hemen üst üste düşmektedir. 36 itü vakfı dergisi Ulaştığımız sonuçlar çaprazların yeterliliğini kanıtlamakta, başta Japonya ve ABD’de olduğu gibi Türkiye’de de gerçek yapılarda kullanımına olanak vermektedir. Özellikle, Türkiye’deki okul ve hastane gibi önem katsayısı yüksek binaların depreme karşı güçlendirilmesinde ya da yeniden yapımlarında bu elemanlardan da yararlanılmasını bekliyor ve öneriyoruz. Son olarak, Japonya’daki bu ürünleri üreten çok önemli bir firma ve enstitünün bize ve İTÜ’ye güvenip bizim laboratuvarlardan yararlanarak bu testleri yaptırıyor olmasının üniversitemiz için önemli olduğunu düşünüyoruz. Prof. Dr. Toru Takeuchi: Tokyo Teknoloji Enstitüsü’nden Prof. Dr. Toru Takeuchi, yürütülen işbirliği ile ilgili olarak Tokyo Teknoloji Enstitüsü’nün de İTÜ gibi teknik ağırlıklı ve sürekli olarak yeni teknolojileri arayan bir üniversite olduğunu vurgulayarak, çalışmanın yalnızca araştırma düzeyinde kalmaması ve uygulamaya yönelik olması için bu konuda uluslararası çalışmaları bulunan Prof.Dr. Oğuz Cem Çelik’in araştırma grubu ile birlikte İTÜ’yü seçtiklerini ve bu işbirliğini ilerleyen dönemlerde geliştirmeyi hedeflediklerini belirtiyor. Prof. Dr. Toru Takeuchi İTÜ’ye yaptığı bu ziyareti sırasında Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca ile görüşmüş, İTÜ Mimarlık Fakültesi, Yapı ve Deprem Mühendisliği Çalışma Grubu’nun düzenlediği bir seminer programında “Seismic Design with Energy-Control Concepts” başlıklı bir sunum yapmıştır. DEPREM DOSYASI Şekil 6 Deney düzeneği Bünyesinde barındırdığı çok sayıda bilinmezlik sebebiyle dolgu duvarlar mühendislik hesap ve uygulamalarında genelde yapısal özellikleri ile değil yalıtım özellikleri ile ön plana çıkmaktadır. Oysa, dolgu duvarların düzlemiçi doğrultuda yapı performansına önemli etkileri bulunmaktadır; bu elemanların yapısal güçlendirme amaçlı kullanımı mümkündür. dırma ve imalat aşamalarında dikkate alınmaktadır. Kayar tuğla gibi yeni yapı elemanlarının kullanımı, sandviç duvar uygu- Şekil 7 Sandviç duvarlarda hasar Şekil 8 Sandviç duvar imalatı gibi [12] iki farklı depreme dayanıklı yapı tasarım felsefesi ön plana çıkmaktadır: i) dolgu duvarları yapısal sistemden izole ederek çerçeve-duvar etkileşimini azaltıp yapıya olan etkisini doğru şekilde ihmal etmek, ii) dolgu duvarları tasarım, detaylandırma ve yapım aşamalarında çerçeve içine sıkıca yerleştirerek katkılarından faydalanmak. Dolgu duvarlarla ilgili problemler, genellikle iki ilkenin aynı anda ihlal edilmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Duvarlar ne yapıdan izole edilmekte, ne de tasarım, detaylan- 40 itü vakfı dergisi Şekil 9 Sandviç duvar deneyleri a) +%1,0 b) +%2,75 öteleme lamalarının uygun yapılması gibi kullanıcı dostu, ekonomik çözümlerin yaygınlaştırılması yerinde olacaktır. Kaynaklar [1] Hak, S., Morandi, P., Magenes, G., Sullivan, T.J., Damage Control for Clay Masonry Infills in the Design of RC Frame Structures, J. Earthq. Eng., 16(1), 1-35, 2012. [2] Calvi, G.M., Bolognini, B., Seismic Response of Reinforced Concrete Frames Infilled with Weakly Reinforced Masonry Panels, J. Earthq. Eng., 5(2), 153-185, 2001. [3] Mohammadi, M., Akrami, V. and Ghazi, R.M., Methods to improve infilled frame ductility, J. Struc. Eng. 137, 646-653, 2011. [4] Mısır, I.S., Ozçelik, O., Girgin, S.C., Kahraman, S., Experimental Work on Seismic Behavior of Various Types of Masonry Infilled RC Frames, Struct. Eng. Mech., 44(6), 763-774, 2012. [5] Preti, M. Bettini, N., Plizzari, G., Infill Walls with Sliding Joints to Limit Infill-Frame Seismic Interaction: Large-Scale Experimental Test, J. Earthq. Eng., 16(1), 125-141, 2012. [6] Dolsek, M., Fajfar, P., Soft Storey Effects in Uniformly Infilled Reinforced Concrete Frames, J. Earthq. Eng., 5(1), 1-12, 2001. [7] Günay M.S., Mosalam, K.M., Structural Engineering Reconnaissance of the April 6, 2009, Abruzzo, Italy, Earthquake, and Lessons Learned, Research, PEER 2010/105, University of California, 2010. [8] METU-EERC, 23 Ekim 2011 Mw 7.2 Van Depremi Sismik ve Yapısal Hasara İlişkin Saha Gözlemleri, İnceleme, METU/EERC 2011-04, METU, Ankara, 2011. [9] Mısır, İ.S., Özçelik, Ö., Girgin, S.C., Kahraman, S., Dolgu Duvarlı Betonarme Çerçevelerin Birleşik Düzlemiçi ve Düzlemdışı Yükler Altındaki Davranışlarının Araştırılması. İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, Yapı Mekaniği Laboratuarı, TUKSAD için hazırlanan araştırma raporu (Proje Koordinatörü: Prof.Dr. Serap Kahraman), 76 s, 2013. [10] Mısır, I.S., Potential Use of Locked Brick Infill Walls to Decrease Soft-Storey Formation in Frame Buildings, J. Perform. Constr. Fac., ASCE, DOI: 10.1061/(ASCE)CF.1943-5509.0000633, 2014. [11] Fardis, M.N., Panagiotakos, T.B., Seismic Design and Response of Bare and Masonry infilled Reinforced Concrete Buildings. Part II: Infilled Structures, J. Earthq. Eng., 1(3), 475-503, 1997. [12] Bertero, V., Brokken, S., Infills in Seismic Resistant Building, J. Struct. Eng., ASCE, 109(6), 1337-1361, 1983. [13] Karadogan, F., et al. Improved infill walls and rehabilitation of existing low-rise buildings. Seismic risk assessment and retrofitting, geotechnical, geological and earthquake engineering, A. Ilki, F. Karadogan, S. Pala, and E. Yuksel, eds., Springer, Dordrecht, Netherlands, 387–426, 2009. [14] Sucuoğlu H, Siddiqui U.A. Pseudo-Dynamic Testing and Analytical Modeling of AAC Infilled RC Frames, J. Earthq. Eng., 18:8, 1281-1301, DOI: 10.1080/13632469.2014.932723, 2014. [15] Dawe, J.L., Seah, C.K., Out-of-Plane Resistance of Concrete Masonry Infilled Panels, J of the Canadian Society of Civil Eng., 16(6), 854-864, 1989. [16] Angel, R., Abrams, D., Shapiro, D., Uzarski, J., Webster, M., Behavior of Reinforced Concrete Frames with Masonry Infills, Research, SRSS-589, Civil Engineering Studies, University of Illinois, Urbana, Illinois, 1994. [17] Flanagan, R.D., Bennett, R.M., Bidirectional Behavior of Structural Clay Tile Infilled Frames, J. Struct. Eng. ASCE, 125(3), 236-244, 1999. [18] Agnihotri, P. Singhal, V., Rai, D.C., Effect of In-Plane Damage on Out-of-Plane Strength of Unreinforced Masonry Walls, Eng. Struct., 57, 1-11, 2013. Gelecek İstanbul Depremi: Bilimsel ve Sosyal Çerçevesi Prof. Dr. A. M. Celâl Şengör İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Amerikan Jeoloji Servisi jeofizikçilerinden Ross Stein, rahmetli Aykut Barka ve Kaliforniya Eyaletinin Riverside şehrindeki üniversitenin jeoloji profesörlerinden James Dieterich İzmit depreminden önce 1997 yılında, bugüne kadar Kuzey Anadolu Fayı boyunca olan depremlerin yarattığı gerilme birikimini basit bir Columb modeli ile değerlendirerek İzmit Körfezinin büyük bir tehlike altında bulunduğunu söylemişlerdi: Bunu hem saygın uluslararası bir yerbilimi dergisinde İngilizce olarak hem de Türkiye’de bir popüler bilim dergisinde Türkçe olarak yayımladılar. Bu yayınların halkımız ve yöneticilerimiz üzerindeki etkisi tam bir sıfır oldu. Sonuç ise bildiğimiz iki trajedi. 17 Ağustos İzmit ve 12 Kasım Düzce depremleri, 1999 yılında binlerce vatandaşımızın ölümüne, milyarlarca liralık malın heba olmasına sebep olmanın yanında bizlere çok daha büyük bir tehlikeyi hatırlattı. Bir sonraki deprem Marmara Denizi içinde olacaktır ve çok büyük bir ihtimalle İstanbul’u ciddi şekilde tahrip edecektir. Bu bilginin bilim insanlarını ilgilendiren iki yönü var: 1. Doğa bilimleri açısından gelecekteki deprem veya depremlerin muhtemel özelliklerini tahmin etmek ve bunun için gerekli araştırmaları yapmak. 2. Gelecek depremin âfet yönetimi açısından incelenerek gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak. Bunlardan birincisi büyük bir başarıyla yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. İkincisi ise karşımıza aşılması hemen hemen imkânsız sorunlar çıkarıyor. Bu aşılması imkânsız gibi görünen sorunların kaynağı halkın ve ilgililerin yeterli bilgiye sahip olmamasıdır. Bu bilgi eksikliği vurdumduymazlığı, adamsendeciliği, kaderciliği yarattığı gibi, toplum yönetiminde yanlış davranışların kaynağı olmakta ve sonuc olarak depremin tehdidi her gün giderek artırılmaktadır. İstanbul'daki imar faaliyeti ve bunun neticesi gelişen trafik yoğunluğu ve keşmekeşi bir deprem anında her türlü kurtarma faaliyetini büyük ölçüde felce uğratacak düzeye gelmiştir. Bunun tek sebebi bilgisiz bir yönetici kitlesi ve onların faaliyetlerinin son derece tehlikeli sonuçlarını göremeyen bir halkın mevcudiyetidir. Bu kısa notumda ben önce doğa bilimsel çalışmalarını özetleyecek, sonra da sosyal çerçeveye bir göz atacağım. 17 Aralık ve 12 Kasım depremlerinden bu yana öğrendiklerimiz Aslında İstanbul'un büyük bir deprem tehlikesi altında olduğunu anlamak için, 1999 depremlerini beklemeye gerek yoktu: Daha 1944 yılında iki MTA jeologu, Necdet Egeran ve Erwin Lahn, 1939 yılından itibaren sık aralıklarla olan depremlerin merkez üslerinin giderek batıya kaydığını göstermişler, İhsan Ketin ve Franz Rösli de 18 Mart 1953 Yenice-Gönen depremi hakkında yazdıkları makalelerinde bu gözlemi desteklemişlerdi. 1967 Adapazarı depreminden sonra, İzmit ve İstanbul'un topun ağzında olduklarını bilmek için kâhin olmaya gerek yoktu. Hattâ daha önce, İzmit rafinerileri planlanırken, buradaki büyük deprem tehlikesine jeologlarca dikkat çekildiğini ben rahmetli İhsan Ketin'den dinlemiştim. Ne yazık ki yayımlanmamış olan o raporları ben göremedim. Amerikan Jeoloji Servisi jeofizikçilerinden Ross Stein, rahmetli Aykut Barka ve Kaliforniya Eyaletinin Riverside şehrindeki üniversitenin jeoloji profesörlerinden James Dieterich İzmit depreminden önce 1997 yılında, bugüne kadar Kuzey Anadolu Fayı boyunca olan depremlerin yarattığı gerilme birikimini basit bir Columb modeli ile değerlendirerek İzmit Körfezi’nin büyük bir tehlike altında bulunduğunu söylemişlerdi: Bunu hem saygın uluslararası bir yerbilimi dergisinde İngilizce olarak hem de Türkiye'de bir popüler bilim dergisinde Türkçe olarak yayımladılar. Bu yayınların halkımız ve yöneticilerimiz üzerindeki etkisi tam bir sıfır oldu. Sonuç ise bildiğimiz iki trajedi. Ve arkadan o aslında beklenen, ama oldukları an Türkiye'yi halkı ve yöneticileri ile şoke eden 1999 depremleri geldi. Bu depremden sonra gene her zamanki gibi üniversitelerin ve MTA'nın jeologları araziye koşarak deprem yapılarını haritaladılar ve Kuzey Anadolu Fayı yapı kataloğuna pek çok ve gerçekten pek enfes yapı örnekleri eklendi. Bu arada önemli bir gelişme, levha tektoniği kuramının yaratıcılarından büyük Fransız deniz jeofizikçisi ve aziz dostum Profesör Xavier le Pichon'dan bana hemen 17 Ağustos 1999 İzmit depreminin akabinde gelen bir telefondu: Xavier telefonda deprem hakkında bilgi istedi. Ben de kendisine telefonda verilebilecek bir bilginin asla tatminkâr olamayacağını, mümkünse kendisinin gelip yapıları ve hasarı yerlerinde görmesini tavsiye ettim. Xavier hiç gecikmeden bir-iki gün içinde geldi ve beraberce Gölcük'ten Adapazarı'na kadar bir günlük bir gezi yaparak oluşmuş olan yapıları, meydana gelen hasarı ve gözler önüne serilen trajediyi inceledik. Fayın Gölcük doğusunda itü vakfı dergisi 41 DEPREM DOSYASI Marmara Denizaltı Gözlemleri Bilimsel Altyapı Projesi: MARDEP Prof. Dr. Namık Çağatay İTÜ, EMCOL ve Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Bilim Akademisi Üyesi Marmara Denizaltı Gözlemleri Bilimsel Altyapı (MARDEP) projesinin amacı çok disiplinli, ulusal bir bilim altyapısı oluşturmak ve böylece uzun süreli, sürekli ve gerçek zamanlı denizaltı ölçüm ve gözlemleri yaparak, Marmara Denizi’nde fay etkinliği, heyelan hareketliliği, tsunami gibi doğal afetler ile deniz kirliliği ve güvenliği, fizikselkimyasal- biyolojik oşinografi ve iklim değişimi gibi konularda araştırmalar yapmaktır. 2 011 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’na (DPT, bugünkü Kalkınma Bakanlığı) önerdiğimiz MARDEP proje önerisi ile bir doğal laboratuvar özelliği taşıyan Marmara Denizi’nde deprem, sualtı heyelanları ve tsunami gibi doğal afetler başta olmak üzere, denizel çevre ve oşinografi alanlarında Türkiye’de çok disiplinli ulusal bir bilim altyapısının oluşturulması amaçlanmıştır. Öneri, “çevre uygulamalarının zayıf olması” nedeniyle DPT tarafından maalesef desteklenmemiştir. Buna karşın, Marmara Denizi’ndeki çok ciddi deprem ve çevresel riskler, ülkeye kazandıracağı bilimsel ve teknolojik yenilikler ve Kandilli Rasathanesi’nin 2011 yılında kurduğu deniz tabanı deprem istasyonlarının çalışmadığı düşünüldüğünde, proje önerisi güncelliğini korumaktadır. ve böylece uzun süreli, sürekli ve gerçek zamanlı denizaltı ölçüm ve gözlemleri yaparak, Marmara Denizi’nde fay etkinliği, heyelan hareketliliği, tsunami gibi doğal afetler ile deniz kirliliği ve güvenliği, fiziksel- kimyasal- biyolojik oşinografi ve iklim değişimi gibi konularda araştırmalar yapmaktır. Marmara Denizi’ni D-B yönünde kesen Kuzey Anadolu Fayının (KAF) en aktif kuzey kolu üzerinde kurulması tasarlanan üç denizaltı gözlem istasyonundan yapılacak uzun süreli ölçüm sonuçlarının depremin ön habercisi olabilecek parametrelerin saptanması ve yöntemlerin geliştirilmesine çok önemli katkıda bulunması amaçlanmıştır (Şekil 1). Çok parametreli gözlemlerle, bir deprem öncesinde, deprem sırasında ve depremden sonra fay üzerinde hangi parametrelerin, nasıl değişim gösterdiği, örneğin sismik etkinlikle gaz ve sıvı çıkışları arasında ne tür bir ilişki olduğu konusunda önemli veriler elde edilerek muhtemelen depremlerin önceden kestirilmesi gibi hayati bir konuda çığır açacak önemli sonuçlara varılabilecektir. Teorik ve deney- sel araştırmalar kabukta stres ve deformasyonun (strain) akışkan hız ve bileşiminde değişimlere neden olduğunu göstermiştir (örneğin Scholz, 2002: Davies ve Villinger, 2006; Yasuoka et al, 2012¸Mazzini vd., 2009; İnan et al., 2008). Mazzini vd.’nin (2009) arazi gözlemleri, analog deneyleri ve matematiksel modelleri çökel deformasyonu oluşturmak için gerekli kritik akışkan basıncının yanal atımlı faylanma sırasında düştüğünü göstermektedir. Derindeki akışkan çıkışı ancak yükselen akışkan basıncının üstteki çökel birimlerini çatlatabildiği eşik bir değere ulaşması ile mümkün olur (örneğin,Kopf, 2002). Marmara Denizi için de aynı durum söz konusudur; depremden önce fay boyunca stress durumu kırılma kuvvetine yaklaştığında, üstteki tabakaları çatlatmak için gerekli kritik değere yaklaşarak, akışkanların fay boyunca çıkmasına neden olacaktır. Son zamanlarda AB 6. Çerçeve Projesi ESONET NoE (European Sea Observation Net work of Excellence) kapsamında yaptı- Projenin Amacı ve Kapsamı Marmara Denizaltı Gözlemleri Bilimsel Altyapı (MARDEP) projesinin amacı çok disiplinli, ulusal bir bilim altyapısı oluşturmak 44 itü vakfı dergisi Şekil 1. Marmara Denizi’nde proje kapsamında kurulması tasarlanan kablolu Denizaltı Gözlem İstasyonlarının Marmara Denizi ana fayına göre lokasyonları (turuncu yıldızlar). Mikrosismik etkinliğin fayın çok yakınında izlenmesi depremlerin önceden bilinmesi yönünden önemlidir. Zira 1999 Kocaeli Depreminin 41 dakika öncesinde ana kırılmanın başlangıcına işaret eden küçük titreşimlerin kaydedilmiş olması depremlerin önceden kestirilmesi konusunda umut ışığı olmuştur. veri aktarabilen, deniz tabanından 1 m derinliğe gömülü kablolarla (bakır-fiber optik) kıyıya bağlanan üç denizaltı istasyonundan oluşması tasarlanmıştır (Şekil 1). İstasyonlar deniz tabanında, bir çeşit transformatör ve veri iletişimi görevi gören boğum(node) ve değişik sensörlerin takılıp çıkarılabildiği dağıtım kutusu (junction box) teknolojisi içermektedir (Şekil 3). Her bir istasyonda sismometre (OBS) yanında, piezometre, ivme ölçer, akıntıölçer, CTD (tuzluluk, sıcaklık, basınç), türbidimetre, zaman ayarlı kamera, kabarcık ölçer (bubble meter) ve kimyasal sensörler (metan ve oksijen gibi) bulunmaktadır. Seçilen istasyonlar ve özellikleri aşağıda verilmiştir. Şekil 2. Marmara Denizi tabanında aktif Kuzey Anadolu Fayı boyunca izlenen oluşumlar. (a) Manto kökenli He gazı çıkışı, (b) Barı sırt üzerinde oluşmuş gaz hidrat, (c) Beyaz bakteri örtüsü, siyah sülfidli çökeller ve üzerinde tüp kurtları (polychaete) (kurtların uzunluğu ~5 cm) (d)Metan ve su çıkışları ile fay üzerinde oluşmuş 45 cm yüksekliğinde aktif bir karbonat bacası, (e) Sonradan fay etkinliği ile kırılmış faydan çıkan akışkanlarla oluşmuş karbonat kabuğu örtüsü ve kırık ve çatlaklarını dolduran siyah sülfidli çökeller. Bu çökeller üzerinde yaşayan bivalv kolonisi (bivalvlerin boyu ~2 cm). ğımız çalışmalarla fay boyunca akışkanların çıktığı tespit edilmiş, bunların bileşimleri ve kökenleri açıklığa kavuşturulmuştur (Zitter vd., 2008; Geli vd., 2008; Bourry vd., 2009; Görür ve Çağatay, 2009) (Şekil 2). Çıkan akışkanların çoğunlukla derin kökenli (sismojenik zon ve manto) olduğu bulunmuştur (Şekil 2a). Bu çalışmalar, gazların bileşimi ve miktarındaki değişimlerin depremsellik veya fay aktivitesi ile ilişkili olabileceği ve bu parametrelerin sürekli ve uzun süreli izlenmesi gerektiği gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Ayrıca mikrosismik etkinliğin fayın çok yakınında izlenmesi depremlerin önceden bilinmesi yönünden önemlidir. Zira 1999 Kocaeli Depreminin 41 dakika öncesinde ana kırılmanın başlangıcına işaret eden küçük titreşimlerin kaydedilmiş olması depremlerin önceden kestirilmesi konusunda umut ışığı olmuştur (Bouchon vd., 2011). Projenin Tasarımı MARDEP, ulusal araştırma altyapısının her bakımdan ilginç bir laboratuvar olan Marmara Denizi’nde “Fay içerisindeki akışkanların fiziksel ve kimyasal özellikleri ile deformasyon bir deprem süreci boyunca zamana bağlı sistematik değişimler gösterir ve bu değişimler deniz tabanında ölçülebilir” hipotezini test etmenin yanında; tsunami riski, oşinografi ve çevresel sorunların sürekli ve uzun süreli gözlemlerle araştırılması için oluşturulması gerekmektedir. MARDEP projesinin teknik ayrıntıları ve yer seçimi İTÜ EMCOL (Eastern Mediterranaen Centre for Ocenaography and Limnology) öncülüğünde Marmara Denizi’nde yapılan çok sayıda proje, ve özellikle de Avrupa Birliği ESONET projesi çalışmaları ile belirlenmiştir (Çağatay vd., 2011, 2014). Denizaltı gözlem altyapısının elektrik güç ve İstasyon 1: İzmit Körfezi girişinde Gebze’nin 5 km güneyinde tasarlanmıştır (Şekil 1). Bu alan 1999 deprem kırığının sonlandığı ve bir olasılıkla bundan sonraki deprem kırığının başlayabileceği bir alandır. Aynı zamanda İzmit Körfezi’nde Marmara’nın Çınarcık Çukurluğuna giren fayın tek kol ve parça haline geldiği yerdir. Buradaki gözlem istasyonu lokasyonunda fay üzerinde halihazırda OBS, kimyasal ve oşinografik sensörlerle donatılmış SN4 istasyonu konuşlandırılmış ve yararlı metan anomalileri elde edilmiştir (Embracio vd., 2012). İstasyon 2: Büyükçekmece açıklarında Orta Sırt üzerinde tasarlanmıştır (Şekil 4). Buradaki mikro-sismik etkinliğin en az olduğu fay segmenti 1766 veya daha eskiden beri kırılmamıştır. Bu fayın kilitlenmiş veya çok düşük bir hızla kayıyor (creep) olasılığı vardır. Bunu test etmek için fayın iki tarafına jeodetik ve OBS cihazlar yerleştirilecektir. İstanbul’a yakınlığı nedeniyle istasyon çevresel ve oşinografik parametrelerin izlenmesi açısından da önemlidir. Burada fayın güneyindeki antiklinalden termojenik hidrokarbon gazlar çıkmaktadır. İstasyonda gaz çıkışında sismik etkinliğe bağlı değişimler eşzamanlı olarak araştırılacaktır. itü vakfı dergisi 45 DEPREM DOSYASI Şekil 3. Marmara Denizi’nde gözlem istasyonlarının tasarımı. İstasyon 3: Marmara Adası’nın kuzeyinde Batı Sırtı kesen fay segmenti üzerine kurulacaktır (Şekil 5). Bu alan, fay boyunca Trakya Havzası’nın termojenik gaz ve petrolünün bir çamur volkanı içinden çıktığı, gaz hidratın keşfedildiği ve mikro-sismik etkinliğin yoğun olduğu bir yerdir (Şekil 2b, c). Burası, aynı zamanda Çanakkale Boğazı’ndan giren tuzlu Akdeniz suyunun izlenmesi gereken bir alandır. İstasyon 2’dekine benzer tasarım ve sensörler kullanılacak ve oşinografik ve çevresel parametreler izlenecektir. MARDEP altyapısının diğer önemli elemanları kıyı istasyonları ve Veri Merkezi’dir (Şekil 3). Denizaltı istasyonlarından gelen veriler gerek kıyı istasyonlarında ve gerekse Veri Merkezi’nde yedeklenerek depolanacaktır. Kullanılacak bilgisayar programı gelen çok disiplinli verilerin anomali oluşturup oluşturmadıklarını gerçek zamanlı olarak saptayacak, değişik parametreler arasındaki çapraz-korelasyonları hesaplayıp, operatörleri ikaz edecek özellikte olacaktır. Veriler sürekli ulusal uzman ekipler tarafından kalite kontrolünden geçirilerek, incelenecektir (Şekil 6). Anomali algılaması genel olarak kısa ve uzun süreli ortalama değerlerin oranına bağlıdır. Ancak her parametreye ait anomalinin dikkatli analiz edilmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Bu durum sismoloji verileri gibi bazı fiziksel parametreler için iyi bilinmesine karşın; gözenek suyu basıncı ve gaz kabarcıkları gibi akustik anomalilerin oluşması ve yorumu iyi bilinmemektedir. Bu nedenle araştırılması gereken konulardır. Beklenen bir depremin oluşacak olması ile ilgili bir alarmın verilmesi için ölçülen 46 itü vakfı dergisi parametrelerle ilgili anomalilerin fiziksel oluşum mekanizmalarının iyi anlaşılması ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu da dünyada henüz araştırma aşamasındadır. Zaten MARDEP araştırma altyapısının oluşturulmasının en önemli gerekçesi de budur. Projenin Türkiye İçin Önemi MARDEP proje önerisi ulusal ölçekte tasarlanmış ve ilgili Deniz Bilimleri Enstitüleri ile MTA Genel Müdürlüğü, Sahil Güvenlik ve Boğazlar Bölge Komutanlığı, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü, Denizcilik Müsteşarlığı, DKK SHOD ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesi gibi kurumların katılımı ve görüşleri alınmıştır. Oluşturulması tasarlanan MARDEP denizaltı gözlemleri bilim altyapısı ile başta deprem ve tsunami olmak üzere tüm oşinografik, iklim değişikliği, biyo-çeşitlilik, deniz kirliliği ve çevre güvenliği ile ilgili kritik konularda zaman serisi veriler üreterek Türk bilim insanlarına üst düzey araştırma yapma olanağı sağlanmış olacaktır. İsteyen araştırmacı ve araştırma grupları bu altyapıyı kullanarak yeni deniz araştırmaları ve bunun için gerekli sensörleri tasarlayıp kullanabilecektir. Tasarlanan proje ile ülkemiz araştırmacılarının çok disiplinli deniz araştırmalarında AB Çerçeve Programlarına etkin katılımı sağlanacaktır. MARDEP projesi gerçekleştiği takdirde, Avrupa’da yeni oluşturulan ve ESFRI (European Science Forum for Research Infrastructures) yol haritasında yer alan EMSO ERIC (European Multidsiciplinary Seafloor Observatory) AB Bilim altyapı projesinin “Marmara Bölgesel Ayağını” oluşturacaktır. Böylece yeni uluslararası deniz araştırmalarının gerçekleşmesine olanak sağlayacaktır. MARDEP projesi ile ülkenin sensör teknolojisi, Uzaktan Kumandalı Araçlar (ROV), Kablo ve İletişim Teknolojisi gibi yeni tekno- Şekil 4. Marmara Denizi’nde Çekmece güneyinde kurulması tasarlanan kablolu denizaltı gözlem istasyonunun konumu. Haritada siyah kareler sensör paketlerinin lokasyonlarını, kırmızı ve mavi üçgenler akustik gaz çıkışı anomalilerini göstermektedir. lojilerle tanışacaktır. Bu konularda bilim insanlarımızın KOBİ’lerle birlikte yeni ve katma değeri yüksek ürünlerin geliştirilmesine ve ülkenin teknolojik gelişim ve ekonomisine katkılarda bulunması mümkün olacaktır. Gözlem istasyonlarından gelen verilerin internet üzerinden yayınlanmasının gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de yüksek ve orta öğretimde araştırma ve eğitime önemli katkıları olacaktır. Seçilmiş Kaynakça - Armijo R. vd.,2002. Terra Nova, 14:80-86. Bouchon, M. vd.,2011. Science, 331, 877, doi:10.1126/science.1197341 Bourry, C.vd., 2009. Chemical Geology 264:197– 206. - Çağatay, M.N. vd., 2014.In: P. Favali et al. (ed.). Sea Floor Observatories. Chapter 4, pp. 59-79,Praxies. - Çağatay, M.N. vd., 2011. Proceedings of 11th Underwater Technology Symp., 5-8 April 2011, Tokyo, 7s. - Davis, E. E., ve Villinger H. W. 2006. Earth and Planet. Sci. Lett. 245(1-2): 232-244. - Embriaco, D. vd., 2014. Geophys. J. Internat., 196 (2):850-866. doi: 10.1093/gji/ggt436. Géli, L., vd., 2008. Earth Planet. Sci. Lett., 274(12):34-39. - Görür, N. ve Çağatay, M.N., 2009. Natural Hazards. DOI 10.1007/s11069-009-9469- İnan, S. vd., 2008. J. Geophysical Res., 113, B03401,doi:10.1029/2007JB005206, 2008. - Kopf, A.J., 2002. Review of Geophysics 40(2):1–52. - Le Pichon, X. vd., 2001. Earth Planet. Sci. Lett., 192:595-616. - Mazzini vd., 2009.Mar. Pet.Geol. 26:1751–1765. - Scholz, C.H., 2002. Mechanics of Earthquake and Faulting. Cambridge Univ. Press, 471 s. - Yasuoke, Y., 2012. Applied Geochemistry, 27:825-830. - Zitter, T.A.C. vd.,2008Deep Sea Research Part I, 55:552-570. Marmara Denizi’ni Depremsellik Yönünden Ne Kadar Tanıyoruz ? Şu an bilinmeyen ama yakın bir gelecekte bilmeyi umduğumuz şey, fayın Adalar segmentinin batısında olan “orta segment” in kilitli olup olmadığı. 2014 Aralık ayında MARSITE projesi kapsamında Fransız araştırma gemisi "Pourquoi pas?" ile gerçekleştirilen bir projede Marmara Denizi’nin dibine, orta segment civarına akustik bir sistem konarak denizdeki taban hareketinin önümüzdeki üç yıl boyunca ölçülmesine çalışılacak. Bu oldukça zor bir iş, çünkü su altında jeodezi yapmak oldukça yeni bir konu. Bu proje sonuçlanana kadar Marmara’da deprem riski konusunda büyük bir kesinlikle fikir beyan etmek pek bilimsel olmaz sanırım. Fakat eğer orta segment kilitli ise (Kandilli Rasathanesi'nden Semih Ergintav’ın başını çektiği, karada yapılan GPS gözlemleri bunun pek muhtemel olmadığını gösteriyor olsa da, emin olmamız için deniz gözlemlerinin sonuçlanması lazım) İstanbul’da 1509 benzeri bir deprem için tehlike çanları çalıyor demektir. Şekil 1. Doç. Dr. M. Sinan Özeren İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Bölümü İ stanbul ve genel olarak Marmara Bölgesi’nin ciddi deprem riski altında olduğunu televizyondan veya okuduğunuz bazı haberlerden duyuyorsunuz. Peki bilimsel araştırmalar, gözlemler ve bu gözlemlerin irdelemeleri ne gösteriyor? Marmara Denizi’ni depremsellik yönünden ne kadar tanıyoruz? İzmit depreminden sonra Marmara’daki fay sisteminin kritik hale geldiği söyleniyor. Peki bu fayların hangilerinin kırılabileceği konusunda “spekülasyonun ötesine geçebilecek” bilimsel bir şeyler söylemek mümkün mü? Bu yazıda, önce depremlerden ve bunların fiziğinden basit ve genel olarak bahsettikten sonra Marmara Bölgesi’nde bizi beklediğini tahmin ettiğimiz tehlikelerle ilgili biraz bilgi vereceğim. Son olarak da, içinde İTÜ’nün de yer aldığı ve çok yeni araştırma teknikleri kullanılan ve halen devam etmekte olan bir ‘Marmara Araştırması’ ile ilgili bazı bilgiler aktaracağım. itü vakfı dergisi 47 DEPREM DOSYASI Dünyanın yüzeyi biz yerbilimcilerin “tektonik levhalar” adını verdiğimiz parçalardan oluşuyor. Şekil-1’de bunların bir resmini görebilirsiniz. Bir küre yüzeyindeki yap-boz parçaları gibi dünyamızı kaplamışlar. Dikkat ederseniz bu levhaların bazıları devasa büyüklükte (mesela Avrasya levhası), öte yandan bazıları da minicik (haritadan Peru açıklarındaki Cocos levhasına bakın örneğin). Tektonik levhalar sürekli bir hareket halindeler ve birbirlerini, tabir yerindeyse, itiştirip çekiştirip duruyorlar. Yine Şekil 1’de bunların birbirlerine göre nasıl hareket ettiklerini görüyorsunuz. Dinamik veya klasik mekanik dersi almış olanlarınızın hatırlayacağı gibi, bir küre yüzeyindeki noktaların hareketini, küre üzerinde rijid kabul edebileceğimiz bir objeyi referans alıp ona göre ifade edebiliriz ve bu işi matematiğe dökersek açık ki dönme vektörlerini kullanmamız gerekir. Örneğin Şekil-2, Avrasya levhası referans alınarak (Avrasya levhası sabitmiş gibi kabul edilip) Türkiye, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın Avrasya’ya göre nasıl hareket ettiğini gösteren bir harita görüyorsunuz. Buradaki oklar hız vektörleri ve senelik hareketi gösteriyorlar, GPS uydularıyla elde edilen verilerin işlenmesiyle elde edilmişler. Gördüğünüz gibi Arabistan levhası kuzeye doğru olan hareketiyle Doğu Anadolu’yu sıkıştırıyor. İşte bu hareketler nedeniyle yer kabuğu deforme oluyor (şekil değiştiriyor). Depremlerin temel sebebi işte bu levha hareketleri nedeniyle kabuğun deforme olması, bu deformasyon nedeniyle tıpkı sıkıştırılan veya gerilen bir silgi gibi elastik enerji depolaması. Deprem, depolanan bu elastik enerjinin bir kısmının faylar üzerinde aniden gerçekleşen kırılmalar şeklinde açığa çıkmasıdır. Depremlerin çok geniş alanlarda yıkıma yol açmasının nedeni, deprem esnasında oluşan elastik dalgalardır. Bu arada, sözünü ettiğimiz yer kabuğunun kalınlığı her yerde aynı değildir, sismolojik gözlemler bunun ülkemizde ortalama 35 kilometre civarında olduğunu göstermektedir (kabuk, yukarıdaki GPS hızları şeklinden de gördüğünüz gibi sıkışma şartları altında olan ve bu nedenle çok dağlık olan Doğu Anadolu’da batıdakine göre daha kalındır) . Peki bu levhalar neden böyle hareket edip duruyorlar? Bunun nedeni levhaların altındaki manto tabakasının termal bir konveksiyon hareketi yapıyor olması ve okyanussal levhalarla kıtasal levhaların birleştiği bazı yerlerde okyanus levhalarının kıtalardan daha ağır oldukları için 48 itü vakfı dergisi Şekil 2. kıtaların altına dalmaları. Bu, çok detaylı ve karışık bir konu, şimdilik bu kadarla bırakıyorum. Şimdi Şekil-3’e bakalım... Burada, Ülkemizde ve çevresinde bulunan “fay”ları görüyorsunuz. Faylar, yer kabuğundaki kırıklara deniyor. Bu şekilde düşününce “fay kırılması” lafı kulağa biraz acayip geliyor çünkü faylar zaten kırık. “Fay kırılması” derken, deprem esnasında fay yüzeyinin belirli bir kısmında bir tarafın diğer tarafa göre hareket etmesini kastediyoruz. Şimdi Şekil 2 ve Şekil-3’e birlikte bakalım. Dikkat ederseniz Türkiye’de hızlar ciddi bir dönüş yapıyorlar. Genel olarak, Anadolu yarımadası batıya doğru kayıyor (Yunanistan’la Türkiye birbirine yaklaşıyor) ve Türkiye’nin kuzeyinde hızlar Kuzey Anadolu Fayı’na paraleller. Yani, Kuzey Anadolu Fayı, biz yer bilimcilerin “doğrultu atımlı fay” dediğimiz türden bir İzmit depreminden sonra Marmara’daki fay sisteminin kritik hale geldiği söyleniyor. Peki bu fayların hangilerinin kırılabileceği konusunda “spekülasyonun ötesine geçebilecek” bilimsel bir şeyler söylemek mümkün mü ? fay. Doğrultu atımlı faylarda hareketler faya paralel oluyor. Fayın bir tarafındayken karşı tarafı sağa doğru gidiyor gözüküyorsa bunlara “sağ yanal doğrultu atımlı fay” deniyor. Ülkemizdeki diğer meşhur doğrultu atımlı fay da Doğu Anadolu Fayı, onu da haritada görüyorsunuz. Kuzey Anadolu Fayı (KAF) üzerinde senelik hareket yaklaşık 2 santimetre. Peki bu ne demek? Bu, şu demek: Tam fay çizgisinde (deprem yokken) hareket yok, ancak fayın iki tarafı elastik olarak deforme oluyor ve bu deforme olan kısımların faya en uzak olan sınırları (KAF için kuzeyde ve güneyde) her sene birbirlerinden 2 santimetre uzaklaşıyorlar. Şekil-4, doğrultu atımlı fayların nasıl böyle zaman içinde deforme olup nihayet kırıldığını ve bu kırılma sonucunda fayın nasıl “ötelendiğini” gayet iyi gösteriyor. İki deprem arasında fayın elastik enerji biriktirirkenki haline “kilitli” deniyor. Doğrultu atımlılardan başka iki temel fay türü daha var: Normal faylar ve ters faylar. Normal faylar, gerilme faylarıdır, yani bir malzemeyi iki tarafından çekip uzatmaya kalktığınızda malzemenin ortasında oluşan kopma yırtıklarına benzer faylardır. Yer kabuğu da beton gibi çekme gerilmelerine sıkışma gerilmelerine göre daha az dayanıklıdır. Bu tür faylardan Batı Ana- sinde şu anda Marmara, sevgili Celal Şengör’ün de sık sık söylediği gibi “dünyanın en iyi bilinen iç denizlerinden biri” haline geldi. Bir kere, fay haritalarında da gördüğünüz gibi KAF, Marmara’nı doğusunda iki dala ayrılıyor. Şekil 3. dolu’da çok bulunur. Örneğin 1995 Dinar depremi bu tür bir fay üzerinde olmuştur. Ters faylar ise bunun tam tersi, sıkışma nedeniyle gelişen faylardır. Himalayalar gibi büyük dağ kuşakları yakınlarında olan ters fay depremleri zaman zaman inanılmaz büyüklüklere ulaşabilir. 2011 Van depremi de bir ters fay depremiydi ve Arabistan levhasının Doğu Anadolu’yu sıkıştırması neticesinde oluşan bir ters fay üzerinde meydana geldi. Yazının geri kalan kısmında daha çok Kuzey Anadolu Fayı’ndan ve bunun uzantısı olan Marmara Fayı’ndan bahsedeceğim, çünkü İstanbul ve genel olarak Marmara’daki deprem riski daha çok bu fayla ilişkili. KAF üzerinde 20. Yüzyıl boyunca birçok deprem oldu (… Erzincan depreminden başlamak üzere). Bu depremlerden büyük olanları tarih sırasına göre hep doğudan batıya doğru sıralanageldiler. Şekil 4. En sonuncuları olan 1999 İzmit ve Düzce depremlerinden sonra İstanbul ve Marmara için riskli günlerin başladığını yerbilimci olmayanlar bile tahmin edebiliyordu, zira depremlerin zaman içinde ilerleyişi batıya doğru idi. Peki Marmara için bugünkü deprem riski ile ilgili ne söyleyebiliriz? Bu konuda fikir yürütmek için bir çok şeye, örneğin Marmara’nın depremsellik tarihine bir göz atmak lazım. Ama bunlardan önce Marmara’da fayların geometrisi nasıl ona bakalım (Şekil 5). Marmara Denizi’nin batimetrisi (su altı topografyasına batimetri deniyor) ve fayların konumları 1999 depremine kadar çok az biliniyordu. O zamandan bugüne, Fransız araştırmacı Xavier Le Pichon’un insiyatifiyle başlatılan ve İTÜ’nün de aktif olarak yer aldığı bir çok deniz araştırması saye- Bu dallardan kuzeyde olanı İzmit Körfezi’nden Marmara Denizi’nin içine giriyor ve daha sonra aniden kuzeybatıya yöneliyor ve Adalar’ın önünden geçerek sonra tekrar doğu-batı doğrultusunda devam ediyor. Üzerindeki hareketin kuzeydekine göre oldukça az olduğu güney kol da Marmara Denizi’nin güneyinden devam ediyor, her iki kol da Ege Denizi’ne girerek yollarına devam ediyorlar. Denizin içinden geçen fayın çeşitli parçalarının isimleri var fakat biz burada tartışmayı basit tutmak için sadece Adalar fayı (Adalar’ın hemen önünden geçen fay) ve sonra onun hemen batısında, Marmara’nın batısına uzanan hattın Marmara’nın ortasında olan kısmından (Orta segment) bahsedeceğiz. 1999 İzmit depremindeki fay kırığı karada başladı ve İzmit Körfezi’nin içine kadar girdi, bunu sismolojik ve interferometrik verilerden biliyoruz. Dolayısıyla bir sonra kırılacak fay segmenti için Marmara Denizi derhal gündeme geldi. Daha sonra Amerikalı bir sismolog olan Parsons, eldeki verilerden ve Marmara Denizi’nin deprem geçmişinden yola çıkarak ve depremler için Poisson türünden bir rasgele değişken kabul ederek (Olasılık dersini havuzdan benden almış olanlarınız Poisson değişkenlerine özel olarak önem verdiğimi hatırlayacaklardır) 2004 yılında yayımladığı bir makalede 2004’ü takip eden 30 yıl için 7 veya itü vakfı dergisi 49 DEPREM DOSYASI Şekil 5. daha büyük bir deprem olasılığını hesapladı ve %55±18 buldu. Fakat bu hesap, yapılışı olasılık teorisi yönünden gayet mantıklı olmasına karşın bir çok bilinmezliği hesaba katmadı. Bu bilinmezliklerden en önemlisi, bu fay sisteminin hangi kısımlarının “kilitli” hangi kısımlarının kayıyor olduğu. 1999 deprem kırığının yüzeyin altındaki kısımlarının şu anki dinamik durumunu kestirmek de önemli. Parsons, bu hesabı yaparken Marmara’nın deprem tarihini mümkün olabildiğince hesaba katmaya çalıştı ama tabii eski depremlerin büyüklüğünü ancak tarihsel kayıtlardan kestirmeye çalışmak mümkün ve bu konuda büyük belirsizlikler var. Başka bir deyişle elimizde uzun bir “deprem katalogu” var. Örneğin 1509’da İstanbul’da olan ve büyük bir yıkıma ve can kaybına yol açtığı bilinen depremin büyüklüğünün 7.2 ve muhtemelen daha fazla olduğu zannediliyor fakat kesin konuşmak kolay değil. Şu an bilinmeyen ama yakın bir gelecekte bilmeyi umduğumuz şey, fayın adalar segmentinin batısında olan “orta segment” in kilitli olup olmadığı. 2014 Aralık ayında MARSITE projesi kapsamında Fransız 50 itü vakfı dergisi araştırma gemisi Pourquoi-pas? ile gerçekleştirilen bir projede Marmara Denizi’nin dibine, orta segment civarına akustik bir Amerikalı bir sismolog olan Parsons, eldeki verilerden ve Marmara Denizi’nin deprem geçmişinden yola çıkarak ve depremler için Poisson türünden bir rasgele değişken kabul ederek 2004 yılında yayımladığı bir makalede 2004’ü takip eden 30 yıl için 7 veya daha büyük bir deprem olasılığını hesapladı ve %55±18 buldu. Fakat bu hesap, yapılışı olasılık teorisi yönünden gayet mantıklı olmasına karşın birçok bilinmezliği hesaba katmadı. Her durumda İstanbul kesinlikle risk altındadır, bu riskin boyutu tartışmalıdır ve Marmara’da yukarıda sözünü ettiğim çalışmanın sonuçlanmasından önce bu konuda daha ayrıntılı bir risk belirlemesi yapmak da mümkün gözükmemektedir. sistem konarak denizdeki taban hareketinin önümüzdeki üç yıl boyunca ölçülmesine çalışılacak. Bu oldukça zor bir iş, çünkü su altında jeodezi yapmak oldukça yeni bir konu. Bu proje sonuçlanana kadar Marmara’da deprem riski konusunda büyük bir kesinlikle fikir beyan etmek pek bilimsel olmaz sanırım. Fakat eğer orta segment kilitli ise (Kandilli Rasathanesi'nden Semih Ergintav’ın başını çektiği, karada yapılan GPS gözlemleri bunun pek muhtemel olmadığını gösteriyor olsa da emin olmamız için deniz gözlemlerinin sonuçlanması lazım) İstanbul’da 1509 benzeri bir deprem için tehlike çanları çalıyor demektir. Orta segmentten kastedilen, Adalar segmentinin hemen batısındaki segment. Bunun kilitli olmaması durumunda ise bu sefer, Marmara’nın daha doğusunda, Tekirdağ çukurunun kuzeyinde ciddi deprem olasılığı gündeme gelebilir. Her durumda İstanbul kesinlikle risk altındadır, bu riskin boyutu tartışmalıdır ve Marmara’da yukarıda sözünü ettiğim çalışmanın sonuçlanmasından önce bu konuda daha ayrıntılı bir risk belirlemesi yapmak da mümkün gözükmemektedir. Marmara Denizi ve Çevresinde Tarihsel Depremlerin Yerleri ve Anlamı Prof. Dr. Cenk YALTIRAK İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Bu çalışmada, geçen 15 yüzyıl içinde gerçekleşen depremlerin tamamı gözden geçirilmiş ve bu depremlerden Marmara Denizi içinden geçen fay segmentlerinin üzerinde hangi depremlerin olabileceğine dair yeni bir yaklaşım ortaya koyulmuştur. Marmara Denizi çevresinde yer alan şehirlerde hissedilen ve/veya yıkıma yol açan depremlerin sürekliliği ve şehirlerin tüm kıyı şeritlerini kapsadığı, 5. yy’dan başlayarak 19. yy sonuna kadar tüm kataloglar ve kayıtlardan derlenmiştir. T arihsel depremlerden faylar üzerinde tekrarlanma aralıklarını bulmak için yaygın olarak arazi çalışmalarında paleosismoloji yapmak ve tarihsel depremlerde gerçekleşmiş atımları fay kazılarıyla ve morfolojik unsurlara bakarak belirleyip kullanmak bilinen en iyi yöntemdir. Fay üzerinde kazı yapma imkânı olmayan deniz dibinde yer alan karmaşık fay yapılarında bu metotların uygulanması zorluklar içerir. Marmara bölgesi dünyada bir fay sistemi çevresinde en uzun süreli yerleşim ve uygarlık olan ender yerlerden biridir. Tarihsel depremleri, gelecek depremleri anlamak için kullanabilir miyiz? Marmara Denizi ve çevresi, 1500 yıllık, aletsel dönem öncesi ayrıntılı deprem tarihi olan dünyadaki bir kaç yerden biri belki de sadece biridir. Marmara bölgesindeki depremleri değerlendiren, bunlarla ilgili tarihsel metinlere dayanarak hazırlanmış ayrıntılı deprem katalogları, tarih kitapları ve makaleler bulunmaktadır (Kaynakçada yer alan bir kısım tarih kitapları ve makaleler metin içinde belirtilmemiştir, amaç okuyucunun katalog oluşturmakta kullandığımız bu yayınlara da ulaşmasını sağlamaktır. Oluşturulan Marmara Tarihsel Deprem kataloğu da özetini gördüğünüz makaleyi hacim olarak genişleteceğinden dolayı makaleye eklenmemiştir). Elde bulunan bu kaynaklar kapsamlı olarak uluslararası yayınlarda dikkate alınmamakta veya alındığında önemli yanlışlıklar içerecek şekilde literatüre aktarıldıklarından, bu yanlışlar orijinal referansları incelemeyen araştırıcılar tarafından ileri aktarılmaya devam etmektedir. Resim 1 A: 1509 depremini gösterdiği iddia edilen tahta baskı (Ambraseys, 2009) B: Gravürün çizildiği lokaliteden Fatih camii ve gravürde görülen camilerin konumu(Gravürde görülen bazı camiler günümüz binaların arasında kalan mescitlerdir). C: 1550 de Fatih Camii ve külliyesini gösteren bir gravür. Ayasofya’nın bu gravürde sadece 2 minaresi bulunmaktadır ve görüldüğü gibi Süleymaniye Cami’de daha yapılmamış konumdadır. Bu da 1556 depremi öncesi şehrin yapısal konumunu yansıtan bir gravürdür. Birçok araştırıcı çalışmalarda en basit gravürlerde çizilen depremlerin dahi hangi deprem olduğunu fark etmemekte, orijinal araştırıcıların kitaplarında ve yayınlarından bunlara referans verilerek sürekli kullanması yanlışların nasıl sürdürüldüğünü de göstermektedir. Birçok araştırıcı aşağıda vereceğimiz iki basit örneğin önemsiz olduğunu söyleyebilir. Oysa bu gibi gözden kaçan çok sayıda ayrıntı düzeltilmeye muhtaçtır ve düzeltildiğinde itü vakfı dergisi 51 DEPREM DOSYASI Marmara Bölgesi tarihsel deprem literatürü başlı başına dikkatli okunduğunda önemli mesajlar vermektedir. Bu çalışmada okuyacağınız gibi tarihsel depremler aslında gereken itina ile değerlendirildiğinde çok sayıda soruyu cevaplayabilmektedir. Tarihsel depremleri Marmara Denizi fay sistemi ile karşılaştıran ve gelecek deprem(ler) ile ilgili bir projeksiyonda bulunmak için yapılacak araştırmaların temel araştırma mantığı içinde depremlerin nerede olabileceğini de açıklaması gerekmektedir. ise gerçekten bilimsel çalışmalara önemli katkılar sunacaktır. Aşağıdaki iki örnek aslında İstanbul’u ve Marmara çevresindeki antik kentleri bilmeden bu tür çalışmaların araştırıcıları nasıl yanlışlara sürükleyeceğini basitçe göstermektedir. Örnek 1: Ambraseys, (2009) tarafından Akdeniz’in tarihsel depremlerini irdeleyen kitabında 1509 depremine ait tahta baskı bir gravür sunar. Bu gravürde 1509’da yıkıldığı varsayılan Fatih Camii vardır (Ambrasyes, 2009 s.429). Bu caminin dikkat çekici şekilde etrafında bazı camiler bulunmaktadır (Resim 1A turuncu halkalarla işaretli). Eğer meraklı bir okuyucu bu gravür nereden çizildi diye merak ederse, bugün Refik Saydam Caddesi’nin Tünel başlangıcından Pera Palas Oteli’ne doğru, Tevfik Sağlam İlköğretim Okulu’nun bulunduğu yerden baktığınızda gördüğünüz manzara gravürle birebir aynıdır. Hatta gravürde bulunan camileri eğer günümüz camileri ile karşılaştırırsanız, bunların içinde 1509 depreminden, hatta 1766 depreminden sonra yapılanları yakalamak çok kolaydır. Fatih Camii’nin onarımı Mimar Tahir Ağa tarafından 1767-1771 arasında yapılmıştır. Bu arada Fatih Camii’nin kuzeyinde Balat’a doğru Tahir Ağa kendine küçük bir mescit dahi inşa etmiştir (Resim 1B). Fotoğraf ile gravürün karşılaştırmasından göreceğiniz gibi bu gravür 1766 depremini göstermektedir. 1550’de yapılan bir gravürde Fatih Camii iki minerali olarak gösterilmektedir (Resim 1C). İki minerali ve büyük kubbeli Fatih Camii 1509 depreminden sonra 1510’dan başlayarak yapılmıştır (Resim 1). Fatih Camii’nin ilk mimarı Atik Sinan’ın yap- 52 itü vakfı dergisi Resim 2. 1556 depremini gösterdiği öne sürülen gravür (:Ambraseys ve Finkel, 1995)(en alttaki) ile aynı özellikleri taşıyan ikinci gravürün (üstteki) arasında deprem hasarları karşılaştırılmasını sağlayacak çok önemli veriler vardır. Bunlardan en önemlisi Fatih, Beyazıt ve Ayasofya camilerindeki hasarlardır. İki gravürde de 1551-1557 arasında yapılan Süleymaniye Camii yoktur. Özellikle 1510 da yeniden yapılan Fatih Camii iki minare ile inşa edilmiştir. Bu gravürde Fatih Camii Atik Sinan’ın yaptığı minaresiz haliyle olması bu depremin 1509 olduğunu kanıtlayan önemli bir veridir. de yerleşimlerin nüfusu, kurulu oldukları alanın jeolojisi, bölgesel göçler ve askeri faaliyetler dikkatle incelenmek durumundadır. Bazı depremlerle ilgili az veri olması bir kısım yerleşimin bir önceki depremde tamamen terk edilmiş olması da dikkate alınmalıdır. Bu depremlerde bazen bir şehir tamamen ortadan kalkabilmektedir. Bunlara bir örnek, Hersek Deltası ve güneyinde bulunan Konstantin’in annesi için yaptırdığı Hellenopolis, önce 553’de ağır tahrip olmuş daha sonra 740 depremleriyle neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır. Hersek deltası üzerinde ve doğusundaki sahilde deniz içinde bugün bile yıkıntılar görülmektedir. Yukarıda sözü edilen örnekler sadece mevcut depremleri okurken görülen problemlerden birkaçıdır. Şekil- 1. Kuzey Anadolu Fayı Kuzey Kolunda Marmara’da birden fazla merkezi etkileyen tarihsel depremlerin dağılımları. Yeşil, Mavi, Turuncu alanda tanımlanan depremler İstanbul merkezli ağır hasar yapan depremlerdir. Elipsler, depremlerin dağılımını söz konusu edilen yerleşimleri içine alacak şekilde düzenlenmiştir. Alt kesimdeki renkli çizgiler doğu batı hatında şehirlerin Marmara denizi ortasından geçen hattın temsili aktif kesimini ve yerleşimin uzaklığını göstermektedir. Tarihsel Depremler kaynakçadaki kataloglardan derlenmiştir. tığı camii küçük kubbeli ve minaresizdir. Bu yapı 1509 depreminde ağır hasar almıştır(Resim 2). Örnek 2: Ambraseys ve Finkel (1995) kitabında da 1556 depremine ait bir gravür bulunmaktadır. Bu gravürün üzerindeki hasarlar şehrin yıkımı hakkında önemli bilgi vermektedir. Fakat yine gravürün üzerinde çok önemli bir eksik vardır ve bu gravürde Süleymaniye Camii daha önce bitmesine rağmen gravürde bulunmamaktadır. 1556 depreminde olan hasarlar ile gravürdeki hasarlar arasında da tam bir ilişki bulunmamaktadır. Oysa bu tahta baskıdan önce yapılan benzer bir baskı hasarsız bir İstanbul göstermektedir ve 14 yy’a tarihlenmektedir. 1556 depremi sanılan gravürde 1509 ‘da kataloglara girmiş hasarlar, binaların çiziminde tekrarlanmaktadır (resim 2). Çok sayıda uluslararası araştırıcı, tarihsel deprem kaynaklarını okurken gerçeği yansıtıp yansıtmayacağı açık olan tarihsel resimlere dahi dikkat etmemektedir. Bu iki örnek, tarihsel depremle ilgili verilerin derlenirken ve okunurken bazı önemli verilerin, özellikle şehrin nasıl etkilendiğini anlama açısından nasıl karışıklıklara yol açacağını gösteren onlarca örneğin içinde en dikkat çekicileridir. Özellikle tarihsel metinlerde sözü edilen yıkımları, bina onarım tarihi ile karşılaştırarak tarihsel depremlerin etkisi hakkında ciddi bir bilgi elde edilebilir. Örneğin 23 Nisan 1490 Gölcük depremi neredeyse literatürde hiç bilinmeyen bir depremdir. İstanbul depremi olarak kayıtlara girmiştir. Bugünkü Avcılar civarında bulunan bir kiliseyi yıkmıştır. Oysa aynı deprem Gölcük’te de hasar yapmıştır. Kayıtlarda Avcılar dışında sadece Gölcük’te yıkılan binalardan söz edilmektedir. 17 Ağustos 1999 depremi ile benzer bir hasar alanına sahiptir. 1453 ten başlayarak İstanbul’un fethiyle birlikte İznik, İzmit ve Gölcük’teki Müslüman nüfusu büyük ölçüde taşınmış neredeyse bu yerleşimler boşalmış ve önemlerini yitirmiştir (Uzunçarşılı, 19992003). Dönemin İzmit’inin körfez kuzeyinde yer aldığı dikkate alındığında bölgeden neden az yıkım bilgisinin geldiği 1999 depremlerinin yıkım alanlarına bakarak anlaşılmaktadır. Tarihsel verilerin analizin- Bu çerçevede Marmara Bölgesi tarihsel deprem literatürü başlı başına dikkatli okunduğunda önemli mesajlar vermektedir. Bu çalışmada okuyacağınız gibi tarihsel depremler aslında gereken itina ile değerlendirildiğinde çok sayıda soruyu cevaplayabilmektedir. Tarihsel depremleri Marmara Denizi fay sistemi ile karşılaştıran ve gelecek deprem(ler) ile ilgili bir projeksiyonda bulunmak için yapılacak araştırmaların temel araştırma mantığı içinde depremlerin nerede olabileceğini de açıklaması gerekmektedir. Yerbilimleri camiasında bu tür girişimler ciddiye alınmamakta, tarihsel deprem ile ilgili kaynak olabilecek yayınlara dikkat edilmemektedir. Bunun yanında bu çalışmaları yapmayan veya kullanmayan bazı “araştırıcılar” medya yolu ile tarihsel depremler ve periyotları ile ilgili tartışmalar yapmakta, bu söylemlerle deprem büyüklüklerinden söz etmekte ve sadece halkın değil belirli düzeyde eğitimli insanlarda da bir bilgi bulanıklığı oluşturulmaktadır. Bu çalışmada, geçen 15 yüzyıl içinde gerçekleşen depremlerin tamamı gözden geçirilmiş ve bu depremlerden Marmara Denizi içinden geçen fay segmentlerinin üzerinde hangi depremlerin olabileceğine dair yeni bir yaklaşım ortaya koyulmuştur. Marmara Denizi çevresinde yer alan şehirlerde hissedilen ve/veya yıkıma yol açan depremlerin sürekliliği ve şehirlerin tüm kıyı şeritlerini kapsadığı, 5 yy’dan başlayarak 19 yy sonuna kadar tüm kataloglar ve kayıtlardan derlenmiştir (Pınar ve Lahn, 1952; Şehsuvarlıoğlu, 1955 ;Ergin vd 1964; Soysal vd 1981; Ambraseys, 2002; Ambra- itü vakfı dergisi 53 DEPREM DOSYASI seys ve Finkel, 1991; Guidoboni vd., 1994, Ambraseys ve Finkel, 1995; Ambraseys ve Jackson, 1998; 2000; Zachariadou, 2001, Guidoboni and Comanstri, 2005; Ambrasyes, 2009). Tarihsel depremleri ‘korkutan ve yıkanlar’ olarak ayırmak mümkün mü? Marmara tarihsel literatüründeki depremleri okuduğumuzda karşımıza iki tür deprem çıkar. Bunlardan ilk grup paniğe yol açan ve birkaç merkezde hissedilen fakat herhangi bir hasar raporu ulaşmayan depremlerdir. İkinci tür depremler ise en az bir önemli yerleşimi yıkmış, iki veya üç merkezde hasara neden olan ölümcül, çok sayıda yaralı bulunan ve salgın hastalıklarla zararı devam eden depremlerdir. Son yüz yıl içinde aletsel dönemde Marmara Denizi ve çevresinde olan depremlere baktığımızda bölgede ilk gruba uyan depremlerin büyüklüğü Mw5- 6.9-arasında kalan depremlerdir. Saroz Körfezi’nden İzmit Körfezi’ne kadar olan deniz alanında olan depremlerin sayısı son yüzyılda 20 civarındadır. Marmara Bölgesi’nde en az bir noktada ölümlü yıkıma yol açan depremler ise 1912 Mürefte-Şarköy, 1953 Yenice-Gönen ve 1999 Gölcük depremi olmak üzere üç depremdir. Marmara Denizi’nde fay sistemi üç kola ayrılmaktadır (Yaltırak, 2002). Bu kolların etki alanında olan şehirlerden gelen tarihsel depremleri değerlendirdiğimizde Kuzey Anadolu Fayı’nın İzmit Körfezi’nden Saroz Körfezi’ne kadar olan Kuzey Kol olarak tanınan kesimi ile ilişkili, tarihsel kentlerde MS 450-1900 arasında kayıt altına alınmış 287 deprem bulunmaktadır. Bunların içinde sadece 38 deprem birden fazla merkezde yıkım yapmıştır. Orta kol adını verdiğimiz, İznik Gölü üzerinden Gemlik ve Bandırma körfezi hattını izleyen ve daha sonra Biga yarımadası içinden Bababurnu’na uzanan kolda ise kayıt altındaki depremler sadece 10 adettir. Bu depremler sadece bulunduğu yerdeki antik yerleşim üzerinde etkili olmuş, tekrarlanma kayıt kıtlığından görülmemektedir. 123 Kyzikos, 368 İznik, 460 Kyzikos, 1065 İznik, 1737 Biga, 1855 Gemlik depremleri bu kol üzerinde yıkım yapan yegane depremlerdir. Güney kol ise Bursa doğusunda Yenişehir ovasından başlayarak Bursa, Manyas ve Yenice-Gönen ovalarının güneyinden geŞekil 3. A:Tek fay modelinde faya yakın yerlerin tarihsel depremlerinin gruplanması, B: Çek-ayır havzalar modelinde faya yakın yerlerin tarihsel depremlerinin gruplanması, C:Atkuyruğu fay modelinde faya yakın yerlerin tarihsel depremlerinin gruplanması. 54 itü vakfı dergisi Şekil 2. Kuzey Anadolu Fayı Kuzey Kolu’nda Marmara depremlerinin oluştuğu varsayılan alanlarda saptanan yıkıcı depremlerin zaman içindeki bir çizgi boyunca alansal dağılımı ve göçü. Saroz Körfezi’nden İzmit Körfezi’ne kadar olan deniz alanında olan depremlerin sayısı 20 civarındadır. Marmara Bölgesi’nde en az bir noktada ölümlü yıkıma yol açan depremler ise 1912 Mürefte-Şarköy, 1953 Yenice-Gönen ve 1999 Gölcük depremi olmak üzere üç depremdir. %82 kuzey (18 mm/yıl), %13 Güney (3 mm/ yıl), %9 u orta (2 mm/yıl) kola dağılmaktadır. Görüldüğü gibi tüm tarihsel deprem sayıları ile bölgedeki GPS vektör büyüklüklerinin oransal dağılımı ilginç şekilde benzemektedir. Bu durumda sadece sayısal olarak değerlendirilen deprem dağılımları içinde en önemli olanların kuzey kolda olduğu ve deprem tekrarlanma aralığı için kullanılabilecekleri anlaşılmaktadır. Tablo 1. Kuzey Anadolu Fayı Kuzey Kolu’nda oluşan yıkıcı depremlerin oluşturduğu deprem dağılımının bölgelere gore tekrarlanma aralıkları. çer. Bu kolda kayıt altına alınan tarihsel 22 deprem bulunmaktadır. Bu depremlerin tamamı Osmanlı dönemine ait deprem kayıtlarıdır. Bu depremlerden sadece Bursa merkezli olanlarda yıkıcı hasar kayıtları vardır. Tablo 2. Tek fay modelinde B+C+D+E adalarında olan depremin tek segment üzerinde olduğu kabulünden yola çıkarak hesaplanmış büyükler.Kırmızı olanlar yıkıcı olabilecek depremleri göstermektedir. Tarihsel depremlerin sayısal dağılımları ile güncel olarak kolların aktivitesi hakkında bilgi veren GPS hızları arasında çarpıcı bir ilişki vardır. Kayda girmiş ve literatüre geçmiş kataloglardaki deprem sayısı Marmara bölgesinde 329 adettir. Bu depremlerin %86’sı Kuzey, %7’sı Güney %4’ü orta kol depremleridir. Bölgede toplam GPS hızının (23 mm/yıl) Tarihsel depremlerin nerede (hangi fayda) olduğu nasıl anlaşılır? Kuzey kolda olan depremler, fay sistemi deniz içinde olduğundan hangi parçanın söz konusu depremi ürettiği tartışılabilecek bir konudur. Bundan dolayı etki alanının ne olduğunu anlamak yolu ile depremin etkilediği yerlerin söz konusu fay segmentine en yakın yerler olduğunu söylemek en doğru yaklaşımdır. Bunun en iyi yolu kataloglarda tarif edilen şehirlerin yerlerini gösteren tarihsel bir harita üzerinde çalışmaktır. Bu haritada yapılacak işlem tarihsel depremlerin yıkım yapanlarının tarihini yıkılan şehrin üzerine yazarak tarihlerin gruplanmasını sağlamak olmalıdır. Bu çalışmada her türlü literatürde söz konusu edilen tüm depremler teker teker okunmuş ve etki alanı aşağıdaki (Şekil 1) haritadaki şehirlere göre adalar halinde işaretlenmiştir. Böyle bir harita üzerinde yapılan gruplama şaşırtıcı bir manzara sunar. Saroz Körfezi’nden başlayarak İzmit’e kadar olan alandaki 38 yıkıcı deprem, Saroz Körfezi: 4, Gaziköy-Gelibolu: 6, Batı Marmara: 6, Orta Marmara, 6: Doğu-Orta Marmara: 3, Doğu Marmara: 6 ve İzmit Körfezi: 6, 1999 depremi ile 7 adet şeklinde bir dağılım gösterir (Şekil-1) İzmit Körfezi ile Saroz Körfezi arasında bulunan kıyı yerleşimlerinin Marmara Denizi’nin çukurlarını izleyen ana eksene dikey uzaklıkları 0-61 km arasındadır (Şekil 1). Bu yerleşimleri etkileyen depremlerin, doğudan batıya doğru dağılımı dikkate alındığında 38 depremin 7 bölgede grup oluşturduğu görülmektedir (Şekil 1). Bunlar etki alanları ve yıkım etkisine göre itü vakfı dergisi 55 DEPREM DOSYASI İzmit Körfezi (A), Doğu Marmara: YalovaTekirdağ (B), Doğu Marmara (C), Orta Marmara: Batı İstanbul-Silivri (D) Batı Marmara: Tekirdağ-Silivri-Bandırma (E), Gaziköy-Gölcük (F) Saroz-Kavak (G) olmak üzere tanımlanmıştır (Tablo 1). Bunların içinde sadece üç deprem (Segment B), Doğu Marmara depremleri olarak tanımlanmış ve en geniş etki alanına sahiptir (Şekil 1, 2 ve Tablo 1). Tarihsel depremlerin en dikkat çekici yanı depremden hasar gören merkezlerin bölgesel gruplarının birbirleri üzerlemeleridir (Şekil-1). Bunun anlamı, bazı kentler ard arda depremlerle iki- üç defa yıkılabilmektedir (Aynı 1999 depremlerinde olduğu gibi). Tarihsel depremlerin hiç bir fay haritası olmadan Marmara denizi içindeki dağılımı ve aralarında geçen zamanların bir ilişkisi olduğu, söz konusu dağılımı adalar halinde şekillendirdiğimizde açıkça görülmektedir (Şekil 2). Marmara bölgesinde batıdaki olan bazı depremler doğuya göç olduğu sanılma olasılığı varsa da, bu aslında çok bilinen bir yanılsamadır. Kendi içinde benzer periyotlarla yanan yürüyen ışıklara baktığımızda bir tarafa giderken birden aksi yöne gittiği hissine kapılmamızın nedeni tekrarlanma frekanslarının her biri için olan aralıklarının küçük farklarının zaman içinde faz kaymasına neden olmasıdır. Şekil 2’de F ve G adalarının orta kesime nazaran daha uzun periyotlu olmaları bu kaymalara neden olabilmektedir. Bu çerçevede tekrarlanma aralığı kavramı bir grup için değil sadece her segment için düşünülmesi gereken bir sorundur. Şekil 2 ‘de görüleceği gibi her bir deprem adası ilginç biçimde kendi içinde periyodik, etki alanları komşularıyla üst üste binen (Şekil 1 ve 2) ve batıya doğru sürekli göç eden depremleri işaret etmektedir. Deprem etki alanlarının çakışması ve birbirini izleyen depremler 1939’dan bu yana KAF boyunca bilinmektedir. 1999 Gölcük ve Düzce depremlerinde uca doğru azalan atımların, iki depremin kesişim alanında birbirlerini üzerlediğini arazi çalışmalarında gözlemlenmiştir. Yukarıdaki (Şekli 2) en ilginç yanı, her bir deprem adası ve etki alanının ana periyodu birbirinden farklıdır ve bunların içinden sadece biri, B grubu depremler üç veya daha üzeri kenti yıkmaktadır ve periyodu diğerlerinin iki katı kadardır. Bu tablonun gösterdiği en önemli bilgi; ortada bir fay modeli olmadan bile depremler seg- 56 itü vakfı dergisi Tablo3. Çek-Ayır modelinde C+D ve E+F+G adalarında olan depremin tek segment üzerinde olduğu kabulünden yola çıkarak hesaplanmış büyükler. Kırmızı olanlar yıkıcı olabilecek depremleri göstermektedir. mentler halinde ve birbirlerini üzerleyerek uzun periyotlarda birbirini tetikleyen seriler halinde göç etmektedir. Deprem tekrarlanabilirliğini anlamak için oluşturduğumuz tabloda (Tablo 1) görüldüğü gibi her bir deprem adasının başlı başına kendine has bir tekrarlanma aralığı bulunmaktadır. Tarihsel depremlerin tekrarlanabilirliğinden söz eden bir çok çalışma, örneğin tarihsel bir megapol olan İstanbul’un depremden etkilenme periyodu ile olası fay segmentine ait tekrarlanma aralığının birbirinden farklı olduğunu görememektedir. İstanbul’u etkileyen yıkıcı depremlere bakarsak son 1500 yıl içinde 15 deprem olduğu görülür (B,C ve D adaları) ve bunların sadece üçü yaklaşık 450 yıl periyotlu inanılmaz derecede yıkıcı ve öldürücüdür. Diğerleri ise 250 yıl civarında tekrarlanmaktadır. Bu 15 deprem bile doğu Marmara’da sadece 150 km içinde bu kadar yıkıcı depremlerin arka arkaya nasıl olduğunu, hala mevcut fay haritaları ile anlaşılmayacağını ortaya koyan bir problemdir. Fay haritası ve tarihsel depremlerin mesajı Marmara Denizi araştırmalarından fay haritaları üç ayrı grupta değerlendirilebilir. Bunlardan birincisi tek fay modeli (Okay vd. 2000; Le Pichon vd. 2001; İmren vd. 2001) ikincisi Armijo vd.,(2001 ve 2003) tarafından öne sürülen Çek-Ayır havzalar modeli ve üçüncüsü atkuyruğu örgüsü şeklindeki negatif çiçek yapısı modelidir (Yaltırak, 2002). İlk sistemde 3 ana segment bulunmaktadır.Bunlar kendi içinde segment uzunluklarına göre farklılıklar gösterir. KAF kuzey kolunda Le Pichon vd., (2001) ve İmren vd,.’ne (2001) göre İzmit Segmenti 140 km (A), Batı Marmara-Adalar Fayı 160 km (B+C+D+E), Gaziköy-Saroz Segmenti 120 km (F+G) şeklinde bölümlenir (Şekil 3A). Armijo vd.’ne (2003) göre ise İzmit Segmenti 140 km (A), Adalar Fayı 40 km (B), Batı Marmara Fayı 70 km (C+D) Gaziköy-Saroz Segmenti 150 km (E+F+G) haritalanmıştır (Şekil 2B ). Yaltırak (2002) ise söz konusu modellerin sığ sismik çalışmalar ile yaptığı aktif fay haritasına göre daha karmaşık bir fay örgüsüne sahip olduğunu göstermiş, at kuyruğu yapısı olarak tanımlanan doğrultu atımlı fayların oluşturduğu bir segmentasyon olduğunu ortaya çıkartmıştır. Bu segmentasyona göre İzmit Segmenti 120 km (A), Doğu Marmara Segmenti 97 km (B), Doğu sırtı batısı 34 km (C), Orta sırt kuzey fayı 65 km (D), Batı Marmara Fayı 80 km (E), Ganos Fayı 56 km (F), Doğu Saroz Fayı (G) 48 km olarak ayırtlanmaktadır (Şekil 3C). Bu üç ana modelin daha sonra türevleri yayınlanmakla birlikte hepsi birden tarihsel depremler ile sorgulanmamıştır. Tarihsel depremleri, etki alanlarını dikkate alarak üç ayrı fay modelindeki segmentlere göre gruplamak, her biri için tarihsel depremlerin büyüklüklerini tespit etmek mümkündür. Bu durumda 38 yıkıcı deprem gerçekleyen fay yapısının gerçeğe en yakın çözümü de Tarihsel depremlerin sayısal dağılımları ile güncel olarak kolların aktivitesi hakkında bilgi veren GPS hızları arasında çarpıcı bir ilişki vardır. Kayda girmiş ve literatüre geçmiş kataloglardaki deprem sayısı Marmara Bölgesinde 329 adettir. gösterme kapasitesi olabilir. Bu durumda ise gelecek depremlerin büyüklüğü ve tekrarlanma aralığı hakkında daha dikkatli bir projeksiyon oluşabilecektir. Bu çalışmada, yukarıda bulunan tablodaki depremleri üç ayrı fay modelinde yeniden grupladığımızda karşımıza çok ilginç bir manzara çıkar (Şekil 3). Tek fay modelinde 21 yıkıcı deprem sadece bir fayın üzerinde olmuş görülmektedir (şekil 3A). Bunların arasında bazen birkaç yıl ve ay vardır. Bu durumda bu depremlerin tamamının yıkıcı olması bölgede neredeyse imkânsızdır (Tablo 2). Özellikle bu fay modelinde yıkıcı olarak literatüre giren 21 depremin sadece 8’i yıkıcı olabileceği gibi, 13 ‘ünün yıkıcı olma olasılığı bile yoktur. Burada kullanılan yöntem, fay üzerinde birikecek atımların tamamının fay uzunluğu ve sismojenik zonun derinliği dikkate alınarak yapılmış olası büyüklük hesaplamasıdır. Armijo vd., (2001, 2003) de de kullanılan fay segmentasyonunda (Şekil 3B) benzer bir durum ortaya çıkmaktadır(Tablo 3). Bu modelde bilinen, yıkıcılığı kayıtlara geçmiş 1766 gibi önemli depremlerin yıkıcı olması ihtimali yoktur. Bu durumda literatüre yıkıcı olarak geçen tarihsel depremlerin kısa zamanda arka arkaya olması ve kısa tekrarlarla hepsinin bir yeri yıkması şüpheli bir durumdur. Ayrıca tek fay modeli ile birlikte değerlendirildiğinde, çek ayır modeli de aynı şehirleri yıkan depremlerin birinde yıkıcı diğerinde etkisiz bir büyüklükte olması, tarihsel deprem literatürünün değerlendirilmeden söz konusu araştırmalarda ortaya konan fay modelinin işleyip işlemediğini sorgulamayı gerektirir. Yaltırak (2002) tarafından konulan modelde (Şekil 3C) elde edilen fay segmentasyonu ile tarihsel depremlerden yapılan grupların arasında mükemmel bir uyum vardır (Tablo 4). Tarihsel depremlerin grupları ile segmentler çakışmakta, arada geçen zamanda biriken atım dikkate alınarak yapılan hesaplamada deprem büyüklükleri tüm tarihsel depremleri açıklayacak şekilde gerçekleşmektedir. Bu senaryonun kur- maca olması öne sürülemeyecek şekilde çarpıcı tutarlılığı, ancak masa başında deprem uydurarak yapılabilir. Oysa tüm depremler, literatürün çapraz kontrolü ile elde edilen bir yeni kataloglama ile bu çalışmada elde edilmiştir. Diğer fay modellerinin en azından kendilerini tarihsel depremlerle sınama şansı vardır. Fakat günümüze kadar hiçbir araştırıcı tarihsel depremleri derinliğine incelememiştir. Fay modellerini zora sokan tarihsel veriler görmemezlikten gelinmektedir. Tarihsel depremleri kullanmak istemeyen araştırıcılar haklı ise bu durumda ya tarihsel depremler kataloglara geçerken her şey uydurulmuştur (bu durumda hiçbir şekilde kullanılamazlar ve çalışmalarında seçici olarak depremleri keyfi kulanmamalılar) veya mevcut iddialı fay modellerinde bazı veriler göz ardı edilerek kendi yaklaşımlarını doğrulayacak yayınlar yapılmaktadır. Sonuç Tarihsel depremleri farklı çalışmalardaki söz konusu segment uzunluklarına göre karşılaştırma mümkündür. Bu durumda Le Pichon vd, (2001) ve İmren vd, (2001) ile Armijo vd (2003) oluşan deprem dağılımları Şekil 3 a ve b’de görülmektedir. Batı Marmara Segmenti çevresindeki yıkıcı depremlerin tarihsel dizilimi, eğer fay haritaları doğru kabul edilirse birçok tarihsel depremin yıkıcılığının söz konusu olmadığı ortaya çıkacaktır. Örneğin Armijo vd., (2003)’nin çalışmasında, gelecek depremin yeri için tarihsel depremlere dayanan senaryosu bulunmaktadır. Araştırıcıların ortaya koydukları fay paterni ile derlediğimiz tarihsel depremler Şekil 3b’de görüldüğü gibi tarihsel depremlerin düzgün periyotlarının olmadığını gösterir ve bu periyotlardaki depremlerin sadece küçük bir kısmı gerçekten yıkıcı olabilir. Eğer 1912 depreminden önceki deprem 1756 veya 1766 ise 1912 depreminde arazide oluşan 4,5 metrelik atımın (Altınok vd 2003, Altunel vd. 2004) geçen 145-156 yılda nasıl biriktiği sorusunu akla getirir. Bu durumda KAF hızının 30 mm yıl olması gerekir. Aynı şekilde 1719 İzmit depremi ve 1754 Doğu Marmara’da ağır hasar yaptı ise 1766 birinci depremi nasıl oluyor da aynı fay üzerinde bu kadar yıkıcı olabiliyor. Söz konusu örnekler Armijo vd., (2003) çalışmasının birçok sismojenik yapıyı haritalamadığını göstermektedir. Şekil 3 b’de aynı örnekler Le Pichon vd., (2001) ve İmren vd., (2001) çalışmaları için de verilebilir. 4 segmentli çalışmalar Marmara Deprem tarihi ile çelişmektedir. Diğer bir yanda Şekil 1’de deprem dağılımı ile Yaltırak (2002) haritasındaki (Şekil 3c) segmentasyonun uyumu dikkat çekicidir. Hemen hemen her yıkıcı depremin segment uzunlukları ve sismojenik derinliklere göre ve yıllık 18 mm birikimle yapılan moment hesaplaması Marmara Denizi çevresindeki ağır yıkıcı tarihsel depremlerin tamamını açıklamaktadır (Tablo 4). Bu çalışmada tarihsel depremler ile fay paternleri arasında uyumun denetlemesi sonucu ortaya çıkan sonuçlara göre; +HU ELU VHJPHQWLQ NHQGLQH KDV SHUL\Rdu bulunur ve bu periyotlar A:249±30, B:476 ±44, C:242 ±40, D: 257±40E: 244±40F: 278±41, G: 403±42 yıl şeklinde gerçekleşir. )D\ VHJPHQWOHUL NÔVD ROPDVÔQD UDámen uzun periyotlar A:Mw 7.43±0.05, B:Mw 7.65±0.05, C:Mw 7.20±0.05, D:Mw 7.31±0.05, E:Mw 7.34±0.05, F:Mw 7.28±0.05, G:Mw 7.37±0.05 büyüklüğünde depremler üretir. %VHJPHQWLQGHJHUoHNOHäHQoGHSUHP yaklaşık 500 yıllık periyoda sahiptir. Bunun nedeni, bu fayın doğu Marmara sırtı ile İzmit körfezi arasında yer alan bindirme bileşenli bir fay olmasından kaynaklanır. Doğu Marmara Sırtı güneyinde yay şeklinde bir makaslama zonu oluşmuş, fay bu noktadan kuzeydeki faylara transfer olurken doğu Marmara’da basınç sırtı oluşturmuştur. Uzun periyotlarda deprem olan B segmenti ile Marmara’da etkili üç büyük depremin büyüklüğü arasındaki olası bağ bu çalışma ile ortaya çıkarılmıştır. Ayasofya ve tarihsel surları tamamen etkileyen 14 10 1509, 25 10 989, 23 12 557 depremleri Mw. 7.65 civarındadır. An itibarıyla üzerinden 506 yıl geçmiştir. 0DUPDUD·GDWDULKVHOGHSUHPOHUYHID\SDWHUni ile uyumlu açıklamamıza göre Marmara’da 5 segmentte birikim B:Mw. 7.65, C:Mw 7.19, D:Mw 7.28, E:Mw 7.34, büyüklüğündedir ve bu segmentlerde deprem her an olabilir. 7DULKVHO GHSUHPOHULQ GRáXGDQ EDWÔ\D göçü, ortaya koyduğumuz tabloda açıklıkla ortaya çıkmıştır. 47-246 yıl arasında kalan bir zamanda İzmit’ten Saroz’a kadar olan tüm segmentler arka arkaya kırılmaktadır. Tarihsel depremleri açıklayamayan fay paternleri ile yapılan çalışmaların, tarihte 280 itü vakfı dergisi 57 DEPREM DOSYASI Yaltırak tarafından konulan modelde elde edilen fay segmentasyonu ile tarihsel depremlerden yapılan grupların arasında mükemmel bir uyum vardır. Tarihsel depremlerin grupları ile segmentler çakışmakta, arada geçen zamanda biriken atım dikkate alınarak yapılan hesaplamada deprem büyüklükleri tüm tarihsel depremleri açıklayacak şekilde gerçekleşmektedir. depremin kayıt altına alındığı ve bunların 37’sinin Marmara şehirlerinde ölümcül yıkımlara nasıl yol açtığını dikkate bile almaması, bilimsel olarak bir tıkanmayı göstermektedir. 7PEXOJXODUÔPÔ]YH\DNODäÔPÔQKDWDOÔROması ancak tüm tarihsel deprem kayıtlarının hayal ürünü olmalarıyla mümkündür. 0DUPDUD 'HQL]L·QGH \DSÔODQ oDOÔäPDODU deniz içinde elde edilen bulgular sınırlıdır ve bunların içinden yamaçları yüksek eğimli derin deniz çukurlarında oluşabilecek karmaşık sonuçlar yanıltıcı yargılara ulaşılmasına neden olabilir. Büyük bir depremin küresel deniz seviyesi ve yamaç duraylılığın bozulma eşiğine bağlı olarak herhangi bir yerde kayıt bırakmasına veya bırakmamasına neden olabilir. Sığ sismik kesitlerde görülen fayların haritalara aktarılmaması ve basitleştirilmiş fay modelleri ile oluşturulan senaryolar en azından tarihsel depremlerle çelişen bir manzara oluşturmaktadır. Kaynaklar - Altınok, Y., Alpar, B., Yaltırak, C., 2003. ŞarköyMürefte 1912 Earthquake’sTsunami, Extension of theAssociatedFaulting in the Marmara Sea, Turkey. J. Seismology, 7, 329-346. - Altunel, E.,Meghraoui, M., Akyüz, H.S.,Dikbaş, A., 2004. Characteristics of the 1912 coseismicrupturealongthe North Anatolian Fault Zone (Turkey): implicationsfortheexpected Marmara earthquake, Terra Nova, 16, 198-204. - Ambraseys, C.F. Finkel, C., 1991. Longtermseismicity of theIstanbuland of the Marmara Searegion, 1991, Terra Nova, 3, 527539. - Ambraseys N. 2002, Theseismicactivity of the Marmara Searegionduringthelast 2000 years, Bull. Seism. Soc. Am., vol.92, pp.1-18 - Ambraseys N.,Finkel C. 1987a Seismicity of Turkeyandneighbouringregions 1899 1915 , 58 itü vakfı dergisi Tablo 4. At kuyruğu yapısında fay segmentlerinin tarihsel deprem öbekleriyle karşılaştırılması sonucu elde edilen depremlerin olası tarihsel büyüklükleri ve maksimum atımları Annal. Geophys., 5B, 701 726 - Ambraseys N.,Finkel C. 1987b. TheSaros Marmara earthquake of 9 August1912 , J. Earthq. Eng. Struct. Dynamics, 15, 189 211 - Ambraseys N.,Finkel C. 1990. The Marmara Seaearthquake of 1509, Terra, 2, 167 174 - Ambraseys, N. N. 2002. "Seismicsea-waves in the Marmara Searegionduringthelast 20 centuries." Jour. ofSeismology 6(4): 571-578. - Ambraseys, N.N ve Finkel, C.F. 1995 Theseismicity of Turkeyandadjacentareas: a historicalreview, 1500-1800. Eren Yayıncılık ve Kitapçılık Ltd. Şti., İstanbul. - Ambraseys, N.N., ve Jackson, J. A., 2000, Seismicity of theSea of Marmara (Turkey) since 1500. Geophysics J. Int., 141, F1-F6 - Bakır, M., 2005. Depremlerin oluş nedenlerine ilişkin Bizans teorileri, İTÜ Dergisi, 2,1,3-9. - Belivet, M. 2008 Bizans ve Osmanlı Byzantins et Ottomans: relations, interaction, succession Alkim Yayınlarıı İstanbul. - Çelebi, K. 2009. Tarih-i Konstantiniyye ve Kayasire, Gençlik Kitabevi, İstanbul. - Ebersolt, J.,2005. Bizans İstanbulu ve Doğu Seyyahları ,Pera Orient Yayınları İstanbul - Ergin, K., Güçlü, U. andUz, Z. 1967. Türkiye ve civarının deprem katoloğu. İTÜ. Maden Fak., Arz Fiziği Enstitüsü yayınları, No: 24, 169s. - Finkel, C., 2007. Osmanlı, Timaş İstanbul. Grelot, J., 2008.İstanbul Seyahatnamesi Pera Orient Yayınları. - Guidoboni, E. and A. Comastri 2005. Catalogue of EarthquakesandTsunamis in theMediterraneanareafromthe 11th tothe 15th Century. Instituto Nazionaledi Geofisica e Vulcanologia - SGA, Bologna, pp 1037, ISBN 88-85213-10-3. - Guidoboni, E.,Comastri, A. ve Traina, G., 1994. Catalogue of Ancient Earthquakes in the Mediterranean Areaup to the 10th century, Institute Nazionaledi Geofisica, Rome. - Hammer, J.V. 1968. Osmanlı İmparatorluğu Tarihi ( EmpireHistory of Ottoman) İstanbul, İmren, C., Le Pichon, X.,, Rangin, C., Demirbağ, - E., Ecevitoğlu, B., Görür, N. (2001) The North Anatolian Fault withintheSea of Marmara: a new evaluation based on multi channel seismic and multibeam data. Earth Planet SciLett 186:143158. - Le Pichon, X., Şengör, AMC., Demirbağ, E., Rangin, C., İmren, C., Armijo, R., Görür, N.,Çağatay, N., Mercier de Lepinay, B., Meyer, B., Saatçiler, R., Tok, B. (2001) Theactive main Marmara Fault. Earth Planet SciLett 192:595-616Altınok vd 2003, - Oeser, E., 1992 . - Historical Earthquake Theories from Aristotleto Kant, in Gutdeutsch, R.,Grünthal, G. ve Musson, R., eds. Historical Erathquake in Europe, Vienna. - Pınar, N. andLahn, E. 1952 Türkiye Depremleri İzahlı Katalogu, T.C. Bayındırlık Bakanlığı Yayınlarından, Seri: 6, Sayı: 36, Ankara. - Soysal, H., Sipahioğlu, S., Kolçak, D., Altınok, Y. 1981, Türkiye ve çevresinin tarihsel deprem katoloğu, TÜBİTAK proje no: TBAG341. - Şehsuvarlıoğlu, H.Y., 1955.Asırlar Boyunca İstanbul, Cumhuriyet Yayınları, 253 s. - Uzunçarşılı, İ.H., 1996-2003 Osmanlı Tarihi, 8 Cilt, TTK yayınları. - Yaltırak, C., 2002, Tectonicevolution of the Marmara Seaanditssurroundings. Mar. Geol. 190, 1/2, 493-530. - Zachariadou, E. 2001, Osmanlı İmparatorluğu'nda Doğal Afetler Tarih Vakfı Yurt Yayınları, ISBN : 975-333-150-9 313. 1894 Depremi ve İstanbul’un Ticaret Merkezi Büyük Çarşı (Kapalı Çarşı) Resim.1: 21 Temmuz 1888 Tarihli İstanbul Rasathane ve Müze Dairesi’nin Çizimi (BOA, Y. PRK. MF. nr 61/1) Osmanlı ticaret hayatında önemli bir yeri olan İstanbul’un bu Büyük Çarşı (Kapalı Çarşı)’sındaki aktivitenin kesintiye uğramaması için tamir ve inşaat faaliyetleri hükümet tarafından hemen başlatılmasına rağmen çalışmalar, ancak iki senede tamamlanabilmiştir. Tamir ve yeniden inşa faaliyetlerinin hükümet tarafından yürütülmesi, masraflarının ise yine hükümetin güvencesi ile karşılanması, ülke için hayati bir alan oluşturan Büyük Çarşı’nın binalarına askeri tesis ve saray yapıları gibi bir miri yapı gözüyle bakıldığının da bir göstergesidir. Prof. Dr. Fatma Ürekli MSGSÜ Tarih Bölümü İ stanbul’u etkileyen depremlerin merkezlerinin Marmara Denizi ve havzası olduğunu, son yapılan çalışmalar daha net bir biçimde ortaya koymuştur. Marmara Denizi’nde meydana gelen depremler, az veya çok, İstanbul’u etkilemiş olduğundan, kaynaklarda çoğunlukla İstanbul depremi olarak zikredilmişlerdir. Çok uzun sayılamayacak zaman aralıklarında şiddetli depremlere maruz kalan Marmara Bölgesi, oldukça büyük yıkımlara sahne olmuştur. Antik çağdan beri bilinen bu depremler, sebep olduğu yıkımlar çerçevesinde hem Bizans, hem de Osmanlı tarihçileri tarafından büyük ölçüde kaydedilmiştir. Tarihçiler, genelde depremlerin şehirlerde yol açtığı fiziksel zararları anlatmışlarsa da, halkın bu olaylardan nasıl etkilendiğine dair yorum- itü vakfı dergisi 59 DEPREM DOSYASI Osmanlı döneminde İstanbul’u etkileyen 1766 depreminden 128 yıl sonra, 10 Temmuz 1894 (28 Haziran 1310r.-6 Muharrem 1312 h.)’te meydana gelen ve tarihî kaynaklarda, “Büyük Hareket-i Arz”, “Zelzele-i Azîme” ya da “Zelzele-i Müdhişe” olarak bahsedilen bu deprem, çok geniş sahada hissedilmiştir. Deprem, 10 Temmuz Salı günü öğle vakti alafranga saat 12:24’te (alaturka saat 04.37’de) büyük gürültü (sanki kaldırım üzerinden aynı anda birden çok araba geçiyormuş gibi) ve şiddetli sarsıntı ile başlamış, yaklaşık bir dakika sürmüştür. Resim.2: Nuruosmaniye’de Sofcu Hanı Kapısı lara, daha az yer vermişlerdir. Tarihi kaynaklarda, Osmanlı döneminde meydana gelen küçüklü büyüklü hemen her deprem hakkında bilgi ve kayıt bulunmakla birlikte verdikleri hasara ilişkin ayrıntılar çoğu kez sınırlıdır. Ancak bu bilgileri, zaman içinde kaynaktan kaynağa aktarılırken, yahut rivayet edilirken bir takım değişikliklere veya abartılara maruz kalmış olma ihtimalini de göz önünde bulundurarak, dikkatli kullanmak gerekir. Oriental, New York Times gibi) bulunmaktadır. Ayrıca farklı olarak, bu olay hakkında resmî bir teknik heyet tarafından hazırlanmış raporlar da bulunmaktadır. Konu ile ilgili D. Eginitis tarafından hazırlanan rapor, depremin büyüklüğü, tesir sahası ve etkilerini yansıtması bakımından değerlidir (D. Eginitis, “Le tremblement de tere de Constantinople du 10 Juillet 1894”, Annales de Géographie, Vol. 4, pp. Paris 1895, 151-165). Yalnız 1894 depremi hakkında Arşivde bol miktarda kayıt ve rapor bulunduğundan, depremin meydana geldiği günden itibaren gelişmeleri, yürütülen faaliyetleri, alınan tedbirleri detaylı olarak takip ve tespit etmek mümkün olabilmektedir. Yakın tarih sayılabilecek bu depremin kaynakları arasında dönemin gazeteleri de gösterilebilir. Devrin yerli ve yabancı gazetelerinde yer alan haberler ve makaleler, konuyla ilgili teferruatlı bilgiler verirler. Bu sebeple günümüze intikal eden gazete külliyatı, konu açısından son derece önem arz etmektedir. Dönemin basınının da, resmi belgelerde ve eserlerde temas edilmeyen bazı ilginç konuları gündeme getirmek suretiyle önemli hizmette bulunduğunu söyleyebiliriz. Meselâ, halkın enkaz altından yaralı kurtarma ve müdahale etme konularında bilgisiz ve yetersiz kaldığının anlaşılması üzerine, meydana gelebilecek bu tür tabiî âfetler karşısında alınacak tedbirler ve yardım konularıyla ilgili bilgilerin, temel dersler arasında öğretilmesi gerektiği hususu vurgulanmıştı. Ancak depremden sonra ilk günlerde çıkan gazete haberlerinde, depremin tahribatı hakkında verilen genel rakamları ihtiyatla karşılamak, iyi tahkik etmek ve sansasyonel haberleri titizlikle tefrik etmek gerekir. Önceki depremlere göre bu deprem hakkında bol miktarda resmî belge ve gazete nüshası (Sabah, Saadet, Tercüman-ı Hakikat, İkdam, Ceride-i Havadis, Moniteur 60 itü vakfı dergisi Ancak depremin yarattığı psikolojik tesirlerle, yer yer bazı hususlarda abartılı bilgilerin olduğunu gözardı etmemek ve bunların titizlikle karşılaştırmasını yapmak, hataları ayıklayarak kullanmak gerekir. Zira 17 Ağustos 1999 depreminin yol açtığı maddî zarar ve can kaybı konusunda bile, bugünkü teknolojik imkânlara rağmen, çok çelişkili bilgilerle karşılaşıldı. Osmanlı döneminde İstanbul’u ziyadesiyle etkileyen dört büyük depremin 1509, 1719, 1766 ve 1894 yıllarında meydana geldiğini, bunların diğerlerine göre çok daha yıkıcı olduğunu ve şehri büyük oranda tahrip ettiğini, dönemin kaynaklarından öğrenmekteyiz. Osmanlı döneminde İstanbul’u etkileyen 1766 depreminden 128 yıl sonra, 10 Temmuz 1894 (28 Haziran 1310r.-6 Muharrem 1312 h.)’te meydana gelen ve tarihî kaynaklarda, “Büyük Hareket-i Arz”, “Zelzele-i Azîme” ya da “Zelzele-i Müdhişe” olarak bahsedilen bu deprem, çok geniş sahada hissedilmiştir. Deprem, 10 Temmuz Salı günü öğle vakti alafranga saat 12:24’te (alaturka saat 04.37’de) büyük gürültü (sanki kaldırım üzerinden aynı anda birden çok araba geçiyormuş gibi) ve şiddetli sarsıntı ile başladı, yaklaşık bir dakika sürdü. İstanbul ve çevresi beşik gibi sallanmış ve sarsıntının etkisiyle neredeyse tüm saatler durmuştur. Mevcut tahribatın hemen hepsini bu sırada yaptı. Artçı tabir olunan sarsıntılar ise bir ay devam etti. Her köy ve kasabada deprem üzücü manzaralara sebep oldu. İlk şiddetli sarsıntıdan sonra İstanbul ve civar yerlerde, aynı gün ve ertesi günlerde az şiddetli artçı olarak tabir edilen sarsıntılar olmuş ve bunlar aralıklarla Ağustos’un 8’ine kadar hafiflemiştir. Bu devam eden sarsıntıların en şiddetlisi 12 Temmuz’da olmuş ve iki saniye sürmüştür. Bu esnada şehirde bulunan saatlerin çoğunun durduğu tespit edilmiştir. 18 Temmuz’da öğleden önce diğer artçı sarsıntılara göre daha şiddetli bir sarsıntı meydana gelmiş ve bu sırada ilk büyük sarsıntıda olduğu gibi yeraltından uğultular işitilmiştir. O dönemde hazırlanan harita ve raporlar doğrultusunda, depremden en çok etkilenen yerleşim birimlerinin Adapazarı, İzmit, Gebze, Kartal, Adalar, Üsküdar, İstanbul, Büyük Çekmece, Küçük çekmece, Çatalca, Marmara Denizi’nin bir kısmı, Bozburun, Yalova, Karamürsel ve Sapanca olduğu anlaşılmıştır. Deprem sebebiyle çoğu yerin telgraf hatları bozulmuş olduğundan, ilk gün çevre kaza ve vilayetlerden gerekli bilgiler tam olarak alınamamıştır. Telgraf ve Posta Nezareti’nin sevk ve haberleşme merkez odaları harap olduğundan irtibatın sağlanması için makineler bahçelere çıkarılmış ve hizmete sağlam hatlarla devam edilmiştir. İstanbul’a davet edilen Atina Rasathanesi müdürü D. Eginitis’in çalışmaları sonucunda hazırlamış olduğu bilimsel rapora ve harita üzerindeki tespitine göre Birinci bölge depremin merkezini teşkil edip en çok zarar gören yerleri kapsamaktadır. Bu bölge dahilindeki bütün binalar yıkılmıştır. Bu bölge uzun bir hat şekinde olup, büyük eksen Çatalca’dan Adapazarı’na kadar ve İzmit Körfezi boyunca 175 km uzunluğunda devam eder. Küçük eksen İzmit Körfezi yakınındaki Esenköy ve Maltepe arasındaki araziyi içine alır. Bu bölgedeki yerleşim yerleri: Adapazarı, İzmit, Gebze, Kartal, Adalar, Üsküdar, İstanbul, Büyük ve Küçük Çekmece, Çatalca, Marmara Denizi’nin bir kısmı, Bozburun, Yalova, Karamürsel ve Sapanca’dır. İkinci bölge de ise iyi inşa edilmemiş bazı binalar yıkılmış, diğer binaların duvarlarında çatlaklar meydana gelmiştir. Bu yerler: Çorlu, Tekirdağ, Mudanya, Akhisar, Üsküdar, Ortaköy ve Terkos’a kadar uzanmaktadır. Merkez üssünün Marmara Denizi açıklarında olduğu tahmin edilen deprem, Çatal- Resim.3: Kapalı Çarşı’nın Bakırcılar Kısmı ca’dan Adapazarı’na kadar geniş bir alanı etkiledi, bilhassa İstanbul ve çevresinde ağır hasara sebep oldu. Sismik büyüklüğü standartlara göre geniş olan bu deprem, bu bölgede 1766’dan sonraki en büyük yıkımı yaptı. Bilhassa İstanbul ve çevresinde ağır hasara sebep olmuştur. Şehirdeki birçok cami ve bina zarar gördüğü gibi Büyük Çarşı’da hiç beklenmedik bir şekilde geniş ölçüde tahribata uğradı. Büyük Çarşı bir facia yerine dönmüş, depremin şiddetinden çarşı yer yer çökmeye başlamış, bazı kapılar kapanmış, çarşıdaki halk korku ve panik içerisinde sağa sola kaçışmaya başlayarak çıkış yolu aramıştır. Çarşının en hareketli olduğu öğle vaktinde meydana gelen depremde, enkaz altından çıkartılan ölü ve yaralı sayısı da bir hayli fazladır. İkinci günü enkaz altından çıkartılan ölü sayısı 150’ye ulaşmıştı. İstanbul’un depremden en fazla zarar gören bölgesinin Sultanahmet’ten Edirnekapı’ya kadar uzanan plato olduğunu belirtmek gerekir. Bu plato üzerinde yer alan Bayezid, Eminönü, Vefa, Balat, Fatih, Topkapı ve çevresindeki kârgir binaların çoğu yıkılmış, ya da ağır hasara uğramıştır. Bilhassa Kapalı Çarşının Fesçiler, Kuyumcular, Yağlıkçılar, Çadırcılar ve Bitpazarı tarafı İstanbul’un depremden en fazla zarar gören bölgesinin Sultanahmet’ten Edirnekapı’ya kadar uzanan plato olduğunu belirtmek gerekir. Bu plato üzerinde yer alan Bayezid, Eminönü, Vefa, Balat, Fatih, Topkapı ve çevresindeki kârgir binaların çoğu yıkılmış, ya da ağır hasara uğramıştır. Bilhassa Kapalı Çarşı’nın Fesçiler, Kuyumcular, Yağlıkçılar, Çadırcılar ve Bitpazarı tarafı tamamen yıkılmıştır. tamamen yıkılmıştır. Çarşı civarında Yolgeçen Hanı, Baltacı Hanı, Bodrum Hanı, Takkeci Hanı ve Sepetçi Hanı, Irgat Pazarı’nda Kahveciler içinde Çadırcı Hanı, kürkçüler karşısındaki Aşçı dükkânı ve Avrupa Hanı faaliyet gösterilemeyecek şekilde zarar görmüştür. 1894 depreminde, depremin merkez üssüne yakın mahallerde, sahil boyunca denizin önce yükselip sonra çekildiği rapor edilmiştir. Bazı yerlerde deniz 200 metre geriye çekilmiş, sonra da şiddetle karaya yürüyerek ne kadar sandal, kayık varsa hepsini karaya atıp parçalamıştır. Fakat hiçbir yerde sahilin daimî suretle değişime uğradığı itü vakfı dergisi 61 ile Kalfa Petraki Efendi nezaretinde memurlar ve ameleler, Nuruosmaniye Kapısı tarafında, Kürkçüler Kapısı’na sapan sokağın ağzında geçici bir idare merkezine tamirata dair bütün işleri yürütmüşlerdir. Dönemin padişahı Sultan II. Abdülhamid (1876-1909), çarşının eskisinden çok daha sağlam olarak yapılabilmesi için ne gerekiyorsa yapılmasını emretmiştir. Mühendislerden heyetler oluşturulmuş; onların verdiği raporlar doğrultusunda, kemerlerin demir çubuklardan inşa edilmesine ve çubukların aralarında tam anlamıyla bir sağlamlık elde edilmesine karar verilmiştir. Çarşıda ateşle sanat icra olunan kısımlar müstesna olmak üzere, depremden etkilenen kâgir dükkanlar ile hanelerin iç kısımlarıyla, tavan ve çatılarının ahşap olarak inşâsı için Meclis-i Mahsus-ı Vükelâ kararı çıkmıştır. Kısım kısım başlatılan tamirat çalışmaları ile çarşı esaslı ve mükemmel bir şekilde tamir edilmiş, bazı kapıları yenilenmiş, çarşının sınırları daraltılmış; Çadırcılar, Kürkçüler kapıları kaldırılmış, zaten tonozu yıkılmış olan Çadırcılar caddesinin üstü açılarak çarşı dışında bırakılmıştır. Daha önceleri iç kapı durumunda olan Dua Pazarı, Bat Pazarı (Bit Pazarı), Yorgancılar ve Koltukçular kapıları, dışa açılan kapılar durumuna sokulmuştur. Yolgeçen Hanı da kısmen çarşı dışında bırakılmıştır. Lütfullah Sokağı yıktırılmış kapısı örülmüştür. Çarşı içinde kalan Sarnıçlı Han, Paçavracı Hanı da kısmen çarşının dışında bırakılmıştır. Çarşının hasar gören ve tehlikeli bir durum alan bazı kemerleri yıktırılmıştır. Bayezid ile Nuruosmaniye arasında uzanan ana caddenin ( Kalpakçılar caddesi) üstü betondan beşik tonozlu bir çatı ile kapatılmış, caddeyi örten tonoz kemerlerinde, şerit halinde, tonozun tepe bölümlerinde madalyonlar halinde süslemeler yapılmış, kalem işi nakışlarla süslenmiş, âdeta tiyatro dekorunu andırır bir görünüm verilmiştir. Bu caddenin dışarı açılan iki ucuna birer yeni kapı yaptırılmıştır. Nuruosmaniye Kapısı Türk neoklasiği stilinde, sivri kemerli taş bir cepheye sahiptir. Alınlığına da devletin son döneminde her resmî binaya konulan bir Osmanlı arması yerleştirilmiştir. Altında ise Hattat Sami Efendi tarafından yazılmış tamiri belirten iki satırlık bir kitâbe vardır. Gösterişli olmasına özen gösterilen bu kapının iki yanına da ayrıca birer çeşme nişi Resim.7: Kapalı Çarşı’nın Kuyumcular Kısmı de yapılarak girişe âbidevî bir görünüm kazandırılmıştır. dam ve menfezleri fen ve usule uygun tarzda yapılmıştır. Bayezid Kapısı üstüne ise Sultan II. Abdülhamid’in (1876-1909) tuğrası konulmuştur. Altında da Hattat Sami Efendi’nin “el-kâsibu habîbullah” (Allah ticaret yapanı sever) yazısı işlenen bir kitabe kazınmıştır. Her iki kapıda da alınlıktaki kemer devrin modasına uyularak fazlaca sivriltilmiştir. Bu damların arasına yağmur suları için mükemmel oluklar açılmış; böylece yağmur suları olukların bağlantılı olduğu demir borular caddede zemine inmekte, orada dükkânlar önünde meydana getirilmiş geniş kapalı hücrelere nihayet bulmaktadır. Dükkânların tamirden önceki haline bakıldığında, lüzumsuz metrelerle moloz doldurulduğu, menfez olarak muntazam olamayan pencerelerin açıldığı dikkati çeker. Yağmur suları ise, bozuk çatı oluklarından hep duvarlar arasına akıp gitmekte olup, buna yukarıdaki toprak yığını da katılırsa her halde yıkılmanın sebeplerinden birini, belki de en önemlisini tahmin etmek zor olmasa gerektir. Bilindiği gibi, yağmur akıntıları, yapı için hep olumsuz bir rol oynayarak, tonozları, duvarları içten içe çürüten, rutubeti artıran, koca yapıyı hızla harap etmeye götüren bir unsur halindedir. Gerek dükkân tipleri, gerekse sokakların belli sanatlara ayrılması kuralı 1894 depreminden sonra değişmeye başlamıştır ve eski gravürlerde görülen açık tezgâhlı dükkânların yerine bundan sonra yavaş yavaş camekânlı dükkanlar türeyecektir. Çarşı tamir edilirken sınırları Çarşıda yeni duvarların yapımı sırasında içlerine demir pudreller konulması usulü de bu restorasyonda uygulanmıştır. Duvarlara ve tonozlara kalem işi süslemeler yaptırılmıştır. Tamir edilen dükkânların Dönemin padişahı Sultan II. Abdülhamid (1876-1909), çarşının eskisinden çok daha sağlam olarak yapılabilmesi için ne gerekiyorsa yapılmasını emretmiştir. Mühendislerden heyetler oluşturulmuş, onların verdiği raporlar doğrultusunda, kemerlerin demir çubuklardan inşa edilmesine ve çubukların aralarında tam anlamıyla bir sağlamlık elde edilmesine karar verilmiştir. itü vakfı dergisi 63 DEPREM DOSYASI Resim.8: Kapalı Çarşı’nın Çadırcılar Caddesi 1651 tarihli yangından başlayarak 1954 tarihindeki yangına kadar yirmiyi aşkın yangın ve deprem gibi afetler sonucu tamirat geçirmiş olan Büyük Çarşı’daki en geniş tadilat ve tamirat ise 1894 depreminden sonra yapılanıdır. daraltılmış, hanlardan bir kısmı çarşı dışında bırakılmıştır. Bugün çarşıya doğrudan bağlı kalan, yani sadece çarşıdan girilebilen ve dışarıya kapısı olmayan hanlar şunlardır: Astarcı Hanı, Büyük ve Küçük Safran hanları, Evliya Hanı, Sarraf Hanı, Mercan Ağa Hanı, Zincirli Han, Varakçı Hanı, Rabia Hanı, Kuyumcular Hanı, Yarım Taş Han. Büyük Çarşı’da evvelce İç Bedesten’e komşu bir sokakta olan Sahaflar, depremden sonra çarşı dışında, Beyazıt Camii yanındaki şimdiki yerinde Tespihçilere çıkmış, burada üstü açık bir yolun iki tarafında sıralanan ahşap dükkânlar 1950’li yıllarda yandıktan sonra da bugün görülen beton kitapçı dükkânları yapılmıştır. Osmanlı ticaret hayatında önemli bir yeri olan İstanbul’un bu Büyük Çarşı (Kapalı Çarşı)’sındaki aktivitenin kesintiye uğramaması için tamir ve inşaat faaliyetleri hükümet tarafından hemen başlatılmasına rağmen çalışmalar, ancak iki senede tamamlanabilmiştir. Tamir ve yeniden inşa faaliyetlerinin hükümet tarafından yürütülmesi, masraflarının ise yine hükümetin güvencesi ile karşılanması, ülke için hayati bir alan oluşturan Büyük Çarşı’nın binalarına askeri tesis ve saray yapıları gibi bir mirî yapı gözüyle bakıldığının da bir göstergesidir. 64 itü vakfı dergisi Resim.9: Kapalı Çarşı Tamiratını Yürüten Heyet Üyeleri Döneminin modern yapı teknolojisi sistemi ile eskisinden daha sağlam olarak tamiratı gerçekleştirilen, bazı kısımlarında değişiklikler yapılan çarşı kurtarılmakla beraber, büyük ölçüde dükkân düzenini değiştirdiği, batı etkisinin izlerinin görüldüğü, klâsik hüviyetini kaybettiği söylenebilir. 1651 tarihli yangından başlayarak 1954 tarihindeki yangına kadar yirmiyi aşkın yangın ve deprem gibi afetler sonucu tamirat geçirmiş olan Büyük Çarşı’daki en geniş tadilat ve tamirat ise 1894 depreminden sonra yapılanıdır.Günümüzde de Kapalı Çarşı’nın halen çözüm bekleyen fiziksel meseleleri vardır, çatıdaki su yalıtımı ve yapısal çatlakların onarımı, güçlendirilmesi ve yapı güvenliği gibi. Esnaf ile görüşmelere dayalı araştırmalarda, afet ve acil durum konusunda hazırlık yetersizliği tespit edilmiştir.Çarşı esnafı afet ve kendi iş kolu ile ilgili riskler ve alınacak önlemler konusunda bilgilendirilmelidir. KAYNAKÇA - Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İ. HUS. 182/ M. 1312. BOA, İ. HUS. 3/ S. 1312. BOA, MF. MKT. 213/6. BOA, DH MKT. 259/1. BOA; Y. PRK.ŞH. 4/93. Moniteur Oriantel, 13 Temmuz 1894. Sabah, 8 Muharrem 1312/ 12 Temmuz 1894 Saadet, 8 Muharrem 1312. Servet-i Fünun, nr. 280, 11 Temmuz 1312, s. 306. - BATUR, Afife, “Bir Depremin Yüzyıl Dönümü”, İstanbul Dergisi, sayı 10, İstanbul 1994, s.30- 31). - RENDELMANN, Le Tremblement de Terre De Constantinople (Juillete 1894), Librairie Nilson, Paris 1894, s. 11. - SAYAR, M. – C. Sayar, İstanbul’un Surları İçindeki Kısmının Jeolojisi, İTÜ Maden Fakültesi, İstanbul 1962. - ERGİN, O., “Çarşı”, İA, C. 3, İstanbul 1997, s. 361 - ÜREKLİ, Fatma, İstanbul’da 1894 Depremi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1999 -ÜREKLİ, Fatma, Belgelerle 1889/1894 Afetlerinde Osmanlı-Amerikan Yardımlaşmaları, Doğu Kütüphanesi Yayınları, İstanbul, 2007. - ÜREKLİ, Fatma, “Osmanlı Döneminde İstanbul’da Meydana Gelen Âfetlere İlişkin Literatür”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 8, sayı 16, 2010. Matematikçiler, Fizikçiler, Mühendisler için… Lineer Sınır-Değer Problemleri ve Özel Fonksiyonlar 1. Baskı Çıktı LINEER SINIR-DEĞER PROBLEMLERİ ve ÖZEL FONKSİYONLAR Prof. Dr. Mithat İdemen İTÜ Vakfı Yayınları ISBN: 978-605-4778-95-9 Mithat İDEMEN 439 sayfa, 16.5x23.5 cm matematikçiler fizikçiler mühendisler Şubat 2015 için YENİ İTÜ Vakfı Yayınları Genel Dağıtım: İTÜ Vakfı Yayınları İtuyayinlari.com.tr Online Sipariş: www.1773itu.com Yazarın İstanbul Teknik Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi ve Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde aynı ad altında vermiş olduğu derslerin notları esas alınarak hazırlanmış bulunan bu kitap, öğrenciye, özel fonksiyonlar olarak tanınan fonksiyonların ve çekirdeklerinde bu fonksiyonların yer aldığı integral dönüşümlerin temel özelliklerini, onların klasik teorik fiziğin lineer sınır-değer problemleri ile ilişkilerini göz önünde bulundurarak sunmayı amaçlamaktadır. Değişik dillerde yazılmış bulunan mevcut kitapların hemen hemen hepsinde birbirinden ayrı şeylermiş gibi sunulan özel fonksiyonların ve integral dönüşümlerin hepsi, bu kitapta, dalga denkleminin değişkenleri ayrılmış çözümleri olarak bir çatı altında toplanmakta ve böylece, verilmiş bir problemi çözmek için izlenmesi gereken en uygun yöntemin hangisi olduğu, kendiliğinden, berrak biçimde ortaya çıkmaktadır. Kitap, bazısı ayrıntılı biçimde çözülmüş, bazısı da yeter derecede yol gösterilerek ayrıntıları okuyucuya bırakılmış çok sayıda örnek problem içermektedir. Bu problemlerde verilen sonuçlar, aynı zamanda araştırmacılar için yararlı referans niteliğindedirler. Satış:0212 230 73 71 – 246 64 05 ituvakif@ituvakif.org.tr Lansman Fiyatı: 25 TL itü vakfı dergisi 65 I.M.Pei şantiye ziyaretinde. celemek amacıyla 6 ay süreyle Mısır, Suriye ve İspanyayı içeren bir gözlem gezisine çıkar. Gördükleri arasında Kahire’deki Ibn-i Tulun camiinin zarif sadeliğinden özellikle etkilenir ve Katar Emiri’ni ikna ederek müze binasını, çevresinin sonradan binalarla dolmaması için Doha’nın uzun deniz kıyısından 60 metre açıkta bir suni ada olarak tasarlamaya karar verir. 1960’lı yıllarda İTÜ’deki mimarlık eğitimimiz sırasında, adı modern mimarinin ışıltılı isimleri arasında geçen Ieoh Ming Pei, kısaca I.M.Pei, tasarımları dergi ve kitaplarda yer alan, o yıllarda birlikte çalışmanın hayal edilmesi bile neredeyse imkânsız görünen, Olimpos’un üzerinde yaşayan yarı tanrılardan olduğu düşünülen bir usta mimardı. Ve sonra zaman ilerledi. 1980’lere gelirken Türk inşaat sektörü yurt dışına açılmaya başladı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinden başlayarak dünyanın birçok ülkesinde sayısız projeyi gerçekleştirmeye koyuldu. Her tamamlanan proje ile firmaların ve projelerde çalışanların özgüveninin ve bilgilerinin artması, dünya standartlarına, değişik ülke tasarımcılarının ve inşaat dokümanlarının özelliklerine aşinalık kazanılması, birbirinden farklı ülkelerin işverenlerine ve proje yönetimlerine alışılması, 2000’li yıllara gelindiğinde firmalarımızı her türlü projeyi üstlenmeye hazır hale getirmişti. Daha 1980’lerde Suudi Arabistan’da çalışırken hemen yanı başımızda iş yapan Güney Koreli firmaların bizden daha teknolojik ve daha özellikli projeleri üstlenmiş olmalarını görmek doğrusu beni şaşırtır, bi- Başarılarla dolu uzun mesleki yaşamında, tanınmış birçok projesi arasında Paris’teki Louvre Müzesi Piramidi, Hong Kong’daki China Bank binası, Washington’daki National Gallery Doğu Pavyonu gibi önemli binalarıyla tanınan Mimar Pei, kendi ifadesiyle 1990’lı yılların sonuna doğru emekliliği düşünürken “Katar Emiri’nin üç yıl süren ısrarlı ricalarını” kıramamış ve projeyi kabul etmişti. raz da ağırıma giderdi. Çocukluk yıllarımda Türkiye’den Kore’ye asker gönderdiğimizi yaşamış ve o yıllarda Kore’nin bizden daha da fakir ve savaş içinde bir toplum olduğunu algılamıştım. Sonuçta zaman ilerleyip 2004’e gelinmişti ve I.M.Pei’nin projesinin ihalesini bir Türk firması olarak, hem de bir Japon firması ile yarışarak kazanmıştık. Doha İslam Eserleri Müzesi (Museum of Islamic Arts-MIA) binası yaklaşık 40,000 m2 toplam inşaat alanı olan betonarme karkas bir yapı idi. Projenin işveren idaresi Emir Hamad Bin Thani’nin kızı Sheika Maiassa başkanlığındaki Katar Müzeler İdaresi idi. Toplam nüfusu muhtemelen 350 000 kişi olan bu küçük ülke, topraklarında ve çevresindeki denizde bulunan dünyanın üçüncü büyük doğalgaz kaynaklarının sağladığı maddi olanaklarla, ülkeyi eğitim, spor ve kültür alanlarında bir çekim alanı haline getirmek amacıyla çalışmalar yapıyor, planlanan projeleri gerçekleştiriyordu. Baytur firması sözleşmeyi, İşveren Katar Müzeler İdaresi’nin temsilcisi olarak Qatar Petroleum(QP) firması ile imzalamıştı. QP ise proje yönetimi için Turner International firmasını görevlendirmişti. Şantiyenin iş güvenliği ve çevre denetimi de Hyder firması tarafından üstlenilmişti. İdarenin ve Turner’ın ekiplerine ilaveten sahada tam zamanlı olarak mimar I.M.Pei’nin ve strüktür tasarımcısı LERA firmasının temsilcileri de bulunuyor; bu kişiler imalat resimlerinin incelenmesi ve onaylama görevlerinin yanı sıra, sahada mesleki sorumluluk çerçevesinde inşaatın denetimine ve düzenli ilerleme toplantılarına da katılıyorlardı. Haftalık proje ilerleme toplantılarında karşımızdaki masada yer alan QP, Turner, Hyder görevli ekipleri ve tasarım grubu temsilcileri ile yoğun görüşmeler ve zaman zaman da tartışmalar yaşanıyordu.İnşaatın başlangıcında aşılması gereken ilk sorun Baytur ve taşeronlarının hazırlayacağı imalat resimlerini (shop drawings), malzeme onaylarını ve örnek imalatları (mock-up) hazırlayacak ve dünyanın çeşitli ülkelerinden malzeme ve ekipman temin edecek teknik ofis, tasarım ofisi ve lojistik bölümlerinin kurulması oldu. İşverenin beklediği Amerikan standartlarında “shop drawing” hazırlama, malzeme sunuşlarını organize etme, yapım yöntemi (method statement) yazma deneyimi olan ve bütün bunları etkin bir mesleki İngilizce ile hazırlayabilecek elemanların Türkiye’den temini kolay olmadı. Binanın 9m ve 7m olan kat yükseklikleri, hızlı ve istenen kalitede imalatların gerçekleşebilmesi ciddi bir öğrenme sürecini gerektirdi. Betonarme perdelerde hedeflenen toleransların birkaç milimetre olması, 9 ve 7 metre yüksekliğindeki kolon ve perdelerde 40 mm çapa kadar çıkan donatıların işlenebilmesi, ağır kalıp panolarının yerleştirilmesindeki güçlükler, ana mekândaki taşıyıcı kolonların narinlik amacıyla kompozit çözülmüş olması gibi nedenlerden kaba inşaat işçiliklerinde planlanan verimliliklerin gerisinde kalınması, proje süresinde gecikmelere yol Müze giriş holü itü vakfı dergisi 67 YURT DIŞINDA İTÜ İMZASI PROJE HAKKINDA ÖZET BİLGİ İşveren: Katar Müzeler İdaresi (Qatar Museums Authority) Proje Yönetimi: Katar Petrol Şirketi (Qatar Petroleum) Yapım Yönetimi: Turner International Mimar: I.M.Pei Architects Strüktür Projesi: Leslie E. Robertson Architects Elektrik, Mekanik Proje: JB&B Consulting Engineers Ana Müteahhit: Baytur Beton Danışmanı: R.Hough, FAIA Sergi Salonları Mimarı: Wilmotte & Associés İş Güvenliği: Hyder Consulting Eng. Proje Başlangıcı: Mayıs 2004 Proje Tamamlanış: Aralık 2006 Müze Açılış: Kasım 2008 Müze Batı cephesi. açıyordu. Müze binasını karaya bağlayan iki köprünün geçici dolgu içinde inşa edilecek kolonlarının su seviyesinin yaklaşık 9 metre altında, deniz dibindeki kazık başlarına oturtulmalarında da sorunlarla karşılaşıldı. Baytur ihalesinden önce yaptırılmış olan geçici dolguda iri kayaların kullanılmış olması, çalışılan bölgenin sudan arındırılmasında ciddi zorluk çıkarıyor, pompalanan deniz suyu âdeta geriye hücum edip alanı işgal ediyordu. Geçici dolgunun kayalık yapısı zemine palplanş çakılmasını da güçleştiriyordu. İmalatın programa uygun ilerleyebilmesi için karşılaşılan imalat sorunlarına eklenen, şantiyelerde her zaman karşılaşılabilecek tasarımın zamanında ve tam olarak elde edilememesi, malzeme ve işgücü teminindeki güçlükler, çöl iklimi ve yüksek rutubet, projenin başarısı için başedilmesi gereken ciddi zorluklar anlamına geliyordu. İşverenin kontrollük teşkilatı, işin gecikmesi durumunda ortaya çıkacak riskler konusunda kararlı ve zorlayıcı tutumlarını sürekli olarak gündemde tutuyor, bir projenin başarısının idarenin olumlu katkısına da bağlı olduğu gerçeğini zaman zaman gözden kaçırıyordu. Bina esas 68 itü vakfı dergisi Bina esas itibarıyla iki bölümden oluşuyordu; ana müze binası ve eğitim kanadı. Mimar I.M. Pei, müze bölümünü katlar yükseldikçe küçülen ve birbiri üzerine 45 derece farklı açılarda oturan dikdörtgenler prizması ve küp formlarda tasarlayarak dış düzlemlerde günün değişik saatlerinde güneşin hareketiyle farklı ışık-gölge etkileri yakalamayı amaçlamıştı. itibarıyla iki bölümden oluşuyordu; ana müze binası ve eğitim kanadı. Mimar I.M. Pei, müze bölümünü katlar yükseldikçe küçülen ve birbiri üzerine 45 derece farklı açılarda oturan dikdörtgenler prizması ve küp formlarda tasarlayarak dış düzlemlerde günün değişik saatlerinde güneşin hareketiyle farklı ışık-gölge etkileri yakalamayı amaçlamıştı. Müze bölümünün strüktürel bütünlüğü en üstteki küp yapısı ile tamamlanıyor ve bu bölüm âdeta bir kilittaşı gibi, betonları dökülüp prizini alınca, binanın tam stabilitesi sağlanıyordu. Müzenin giriş holünde yükselen büyük boşluk, en üstteki perdeleri de taşıyan ve her biri 150 tonu aşan ağırlıkta dört adet “meyilli” üçgen perdelerden oluşuyordu. Bu ağır perdelerin ve üzerindeki strüktürlerin inşa edilebilmesi için binanın giriş holüne yüksekliği 40 metreye varan, yaklaşık 400 ton ağırlığında geçici bir çelik iskele kurulması, imalatların bitiminde de sökülmesi gerekiyordu. Bu iskelenin yapısal çelik elemanları, bina içindeki bir çok imalatın lojistiğini olumsuz olarak etkilediğinden imalatların detaylı bir programlamasının yapılması gerekiyordu. Bir örnek olarak bina içinde galerileri birbirine bağlayacak olan 3 adet 20 metre uzunluğundaki tek parça çelik ve cam köprü, geçici iskele sökülmeden bina içine alınmış ve meşakkatli bir operasyonla iskelenin boşluklarına, daha sonra yerlerine kaldırılmak üzere depolanmıştı. Binanın dış cephe kaplamalarında ve iç mekânlarda, Pei’nin daha önce gerçekleştirdiği Paris Louvre Müzesi, Washington Ulusal Galeri Doğu Pavyonu, Berlin Tarih Müzesi ek binası, Luxemburg Müzesi binalarında kullandığı, Fransa’da Dijon civarında lirlenen tanınmış firmalarının yerel temsilcileriyle aralarındaki kısıtlayıcı “eksklüzivite” anlaşmalarına kısaca değinmek yararlı olur. Tanınmış uluslararası muhatabınız, sözleşmenin imzasının ardından sizi yerel temsilcisi ile başbaşa bırakıyor ve örneğin imalat resimleri hazırlanması, montaj ve kaplamalar gibi özellik taşıyan ince iş konularında yönetim sorunları, ticari sorunları ve kaçınılmaz kalite yetersizlikleri olan yerel temsilcinin neden olduğu kalite ve gecikme risklerini çözebilmek kolay olmuyor. I.M.Pei şantiye gezisinde. Kubbe kalıpları söküldükten sonra. çıkarılan Chamesson ve Magny taşları kaplama malzemesi olarak seçilmişti. Ekim 2004’te taş ocakları, işveren ve projecilerin temsilcileriyle ziyaret edilerek hazırlanan yaklaşık 50m2’lik dış duvar örneği (mock-up) üzerinde malzemelerin kabul toleransları tanımlandı, onayları verildi. Bir süre sonra benzer bir “mock-up”, şantiyede de gerçekleştirilerek taş levhaların kalitesiyle ilgili değerlendirmelerin bu örnekler ile kıyaslanarak çözülmesi sağlandı. Taş konusundaki hassasiyet nedeniyle taşların işlendiği Fransa’daki tesiste sürekli bir kalite denetim düzeni kuruldu. Fransa’dan temin edilenler dışındaki mermer ve granitler Rönesans’ın inşaatçı ve heykeltıraş ustalarının malzemelerini sağlayan İtalya’nın Carrara bölgesindeki fabrikalarda işlendi. Binanın dış cephesinde deniz içinde kalan ve yaklaşık 1.5 metrelik gelgit hareketine maruz kalan eteklerde kullanılan özel profilli ve yaklaşık her biri 4.5 ton ağırlıktaki granitlerin yerlerine yerleştirilmelerinde de dikkatli bir planlama ile önce çalışılacak kısmın sudan arındırılması, ardından taşların özel bir vakumlu aparat aracılığıyla yerlerine yerleştirilmeleri sağlandı. Projenin bir başka etkileyici imalat kalemine gelirsek; I.M.Pei, müzenin ortak alanlarının bütün tavanlarında Fransa’dan temin edilen kaplama taşlarının rengi ile uyumlu olacak renkli beton kullanılmasını tanımlamıştı. Renkli beton tavanlar, 90 cm kalınlığındaki döşemelerin içinde yer alan 130 cm çapında toplam sayısı 1600 civarında olan kubbelerden oluşuyordu. Doha’daki İslam Sanatı Müzesi binasının tanımlayıcı mimari ögelerinden biri de ana giriş saçağıdır. Tamamı paslanmaz çelikten bir şemsiye gibi Mimar I.M.Pei tarafından tasarlanan 16 metre çapında ve 50 ton ağırlığındaki bu paslanmaz çelik imalat hem mimari hem de inşaat mühendisliği açılarından çok özellikli bir üründür. Bu ağır ve zarif ürün binaya sadece 2 noktadan bağlanmakta, ciddi genleşme ve rüzgar yükleri bu iki bağlantı noktasından ana yapıya aktarılmaktadır. İslam Sanatı Müzesine ziyaretçiler esas olarak iki köprü aracılığıyla ulaşırken, ülkenin sembolü sayılan binaya tekne ile gelecekler için kuzey ucuna yapılan iskeleden özel bir dairesel asansörle giriş katına çıkılması da projede öngörülmüştü. Bu özel tasarım asansörün iskele kotundan yükselirken 180 derece dönmesi ve kapılarının deniz yönünden zemin kata ulaştığında müze girişi yönüne dönmesi tasarlanmıştı. Asansör imalatçısı olarak seçilen dünyanın önde gelen bir asansör firması, çeşitli araştırmalardan sonra amaçlanan bu özelliği başaramadı. Bu noktada yurtdışındaki projelerde dikkate alınması gereken bir konu olarak bazı imalatlarda, şartnamelerde be- Projenin bir başka etkileyici imalat kalemine gelirsek; I.M.Pei, müzenin ortak alanlarının bütün tavanlarında Fransa’dan temin edilen kaplama taşlarının rengi ile uyumlu olacak renkli beton kullanılmasını tanımlamıştı. Renkli beton tavanlar, 90 cm kalınlığındaki döşemelerin içinde yer alan 130 cm çapında toplam sayısı 1600 civarında olan kubbelerden oluşuyordu. Beton şartnamesinde kubbelerin ve döşeme kalıplarının 5 gün sonra sökülmesi öngörülmüştü. Oysaki 5 günde betonarme döşemelerin prizini tamamlaması mümkün olmadığından döşemelerin tekrar destek iskeleleri ile askıya alınması isteniyordu. Buradaki özel zorluk ise kubbelerde ve döşeme yüzeylerinde hiçbir şekilde onarım ve boya tamirine izin verilmemesi idi. Bu durum karmaşık bir dizi sorunun çözülmesini gerektiriyordu. Konunun bir önemli yanı tavanların renkli beton yüzeyinde iz bırakmayacak bir destek iskelesi meselesinin çözülmesi idi. Tasarımda kubbeler arasında kalan üçgen alanda betona gömülü aydınlatma armatürleri yer alıyordu. Bu armatürlerin çanaklarının yeterince güçlü saçtan oldukları tahkik edildi ve döşemeler prizini tamamlayana kadar kullanılmak üzere çelik borulardan ağır yük tipi özel ayarlı direkler ürettirildi. Kalıpların sökümü esnasında küçük bir alanın kalıbı ve iskelesi alınınca aydınlatma armatür çukurlarına ayarlı direkler caraskal yardımı ile kaldırılarak döşemeler askıya alındı. Renkli beton işlemlerine ilk hazırlık olarak, Pei’nin benzer uygulamalar yaptığı Berlin ve Luxemburg’daki müzeler ziyaret edildi ve uygulamalar yerinde incelendi. Almanya’daki projenin şantiye mimarı ve beton müteahhidinin tavsiyeleri not edildi. Fiberglas kubbe kalıp sisteminin sorunlarının da irdelenmesi amacıyla sahada birkaç set “mock-up” yapıldı; renk, kalite ve kalıp söküm denemeleri yapıldı. Uygun örnekler idare tarafından onaylandıktan sonra kalıplar Dubai’de bir firmaya, beton renklendirici katkı malzemesi ABD’nin batı kıyısında bir firmaya sipariş edildi. Bekle- itü vakfı dergisi 69 YURT DIŞINDA İTÜ İMZASI Çatıyı taşıyan meyilli perdeler. Açılış töreninden. nen gün geldiğinde ilk imalat olarak binanın Eğitim Kanadı’nda 40-50 kubbelik bir alanın dökümü yapıldı. Gece saatlerinde 40 derecenin üstünde bir ısı ve %85 nem ortamında gerçekleşen dökümde yaklaşık 15 kişilik beton ekibini izlemeye gelenler, işveren ve proje yönetim firma elemanları dâhil, 50 kişiden fazla idi. Kalıplar alınırken ise ayarlı direklerin eziyetli bir yerleştirme işlemi olduğu, ancak direklerin amaçlanan göreve uygun oldukları anlaşıldı. İlk dökülen kubbelerin yer yer yeşile çalan gri renklerde çıkması ise ciddi hayal kırıklığına ve tartışmalara yol açtı. İşveren temsilcileri ve tasarım müşavirleriyle yapılan uzun değerlendirmeler ve testlerden sonra beton katkılarında gerekli değişiklikler projeciler tarafından yapıldı ve bundan sonraki çok sayıda dökümde, betonlarda herhangi bir renk sorunuyla karşılaşılmadan proje bitirildi. Sonuç o denli başarılı bulundu ki artık 89 yaşına ulaşmış olan Pei, inşaatın bitimine yakın bir tarihte şantiyeye yaptığı ziyarette tavanlardaki renkli beton kubbeciklerin âdeta fabrikada prekast olarak yapılmış gibi göründüğünü sevinerek ve ekibi kutlayarak ifade etti. Gerçi bu ziyaretten birkaç ay önce New York’taki bürosunda yaptığımız sohbette rengi bozuk çıkan ilk döküm konusuna değinip “üzülmeyin, üstünü boyardık!” diyerek herkeste ciddi bir şaşkınlığa da yol açmıştı. Gerçekten de müzeyi ziyaret edenler düzinelerce farklı dökümün soğuk derzlerini bile bulmanın 70 itü vakfı dergisi Doha’da Baytur ile önemli bir başka binayı, Katar Ulusal Kongre Merkezini (Qatar National Convention Centre) de tamamlayıp Türkiye’ye döndükten sonra eminim birçok arkadaş gibi ben de, I.M.Pei’nin Paris’teki Louvre Piramidi projesi tamamlanınca söylediği “Louvre’dan sonra hiçbir projenin zor olmayacağını düşündüm” şeklindeki ifadesine benzer düşünceler içinde olduğumu söyleyebilirim. neredeyse imkânsız olduğunu söylüyorlar. Ulaşılan kalitenin başarısı Amerikan Beton Sanayii (Concrete Industry Board) 2007 yılı yurt dışı başarı ödülünün (Roger H.Corbetta Award) projemize ve Baytur’a verilmesiyle de tescil edildi. Bu proje şu sıralar 2022 Dünya Futbol Şampiyonasını almış olan ve sıcak iklimde turnuvanın yapılma kuşkusuyla ilgili tartışmalara rağmen hazırlıklarını sürdüren Katar’ın en önemli simge binası olma özelliğini koruyor. Katar halen başka büyük yatırımların yanısıra yeni müze binaları da inşa ediyor. Bu projede görevler üstlenen, çoğunluğu Türkiye’den gelen teknik ve idari ekipler, ünlü bir mimar ve müşavir ekipleriyle çalışma deneyimini kazandılar. Proje süresince değişik uluslardan bireylerle, kişisel ve bazıları devam eden dostluklar kazanıldı. Baytur ekibinin Türkiye’den gelen mühendis, mimar ve yönetici kadroları, işgücünün kilit elemanları çalışkanlıkları, yürekten çalışma özellikleri ve yapıcı tavırlarıyla bütün kademelerdeki muhataplarının saygılarını kazandılar. Projede görev yapan, böylesine iddialı ve seçkin bir projenin başarı ile sonuçlanmasını sağlayan ekibi oluşturanlar birçok değerli deneyim arasında farklı ülkelerden ve farklı inşaat kültürlerinden gelen insanlarla iletişim ve işbirliği içinde iş yapma deneyimini de yaşadılar. Kalite güvence ve kalite kontrole, iş güvenliğine ve işçi sağlığına verilen önemin, doküman kayıt ve kontrol disiplininin, dokümanların uluslararası standartlarının, ileri seviyede mesleki İngilizce’nin önemini yaşadılar ve yabancı bir ülkede farklı bir kültürde ülkemizi ve insanımızı temsil etmenin sorumluluğunu hakkıyla omuzladılar. Bina inşaatının 2006’da bitmesinin ardından 2008’e kadar devam eden dekorasyon ve müze hazırlıkları sonucu Katar Emirliği’nin koleksiyonundaki kıymetli sanat eserleriyle Doha İslam Sanatı Müzesi ziyarete açıldığı zaman, girişteki bilet veren hanım memura binayı kimin yaptığını bilip bilmediğini sormuştum. “İsmini hatırlayamadığım bir Türk firması” demişti. Ne yazık ki binada Baytur adına bir plaket bulunmuyor. Ama Wikipedia’da Museum of Islamic Art Doha yazıp aradığınız zaman karşınıza “Baytur tarafından inşa edilmiştir” ifadesi çıkıyor. Doha’da Baytur ile önemli bir başka binayı, Katar Ulusal Kongre Merkezi’ni (Qatar National Convention Centre) de tamamlayıp Türkiye’ye döndükten sonra eminim birçok arkadaş gibi ben de, I.M.Pei’nin Paris’teki Louvre Piramidi projesi tamamlanınca söylediği “Louvre’dan sonra hiçbir projenin zor olmayacağını düşündüm” şeklindeki ifadesine benzer düşünceler içinde olduğumu söyleyebilirim. TEKNOKENT DOSYASI ARI Teknokent’e Avrupa’dan Ödül İTÜ ARI Teknokent, Güneydoğu Avrupa’nın En Başarılı İnovasyon ve Hızlandırma Merkezi seçildi. Merkezi Brüksel’de bulunan ve kurucuları arasında Avrupa Birliği (AB) ile Avrupa Kalkınma Ajansları Birliği’nin (EURADA) yer aldığı Avrupa Melek Yatırım Ticaret Örgütü (EBAN), İTÜ ARI Teknokent’in sahip olduğu ekosistemi, “The Best Innovation and Acceleration Center in South East Europe - Güneydoğu Avrupa’nın En Yenilikçi ve Hızlandırıcı Merkezi” seçti. Ödül, EBAN tarafından Avrupa’da ilk kez İstanbul’da gerçekleştirilen, 15-16 Aralık’taki Avrupa Melek Yatırım Forumunun açılış gününde, İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Kenan Çolpan’a takdim edildi. Melek Yatırımcılar İTÜ’ye Konuk Oldu Etkinliğin ikinci gününe ise İTÜ ARI Teknokent ev sahipliği yaptı. EBAN, TBAA-Melek Yatırımcılar Derneği ve Borsa İstanbul, daha kaliteli ve kolay finansman için Avrupa’nın en kapsamlı Melek Yatırımcılık Sertifika Programını İTÜ ARI Teknokent’te gerçekleştirdi. Yanı sıra Güneydoğu Avrupa Super Founders Demo Günü de düzenlenerek pek çok girişimci, projelerine yatırım alabilmek için Avrupalı melek yatırımcıların karşısına çıkma fırsatı yakaladı. ARI Teknokent Örnek Model İTÜ ARI Teknokent’te kurulan ekosistem, girişimcilik, inovasyon ve ar-ge’den oluşan bütünün parçalarını kuran kapsamlı bir organizasyonel yapıya sahip. Kısa süre önce bünyesine Türkiye’nin ilk ve tek Enerji Teknokenti’ni katarak daha da büyüyen ARI Teknokent’te, halen 160’ın üzerinde ar-ge firması 2 bini aşkın proje yürütüyor. İTÜ Çekirdek girişimciliği öğreten, destekleyen ve fikirlerin gerçeğe dönüşmesini sağlayan bir yapı olmakla birlikte, Türkiye’den yeni dünya markaları çıkması için gerekli olanakları sağlıyor. İTÜ Çekidek’e 3 yılda 2 bin 500 proje başvurusu yapıldı, girişimcilere sağlanan destek 5 milyon TL’yi aştı. İTÜ GATE yolun başındaki küçük ve orta ölçekli teknoloji firmaları, küresel rekabete hazırlıyor. 2014’te başlayan program kapsamın- da 8 firma Ocak 2015’te ABD’ye gönderilerek dünyanın en önemli 2 hızlandırıcı merkezinde hem çalışma yapacak hem de iş bağlantıları kuracak. İTÜNOVA Teknoloji Transfer Ofisi (TTO) ise İTÜ’de geliştirilen akademik çalışmaları ve yeni teknolojileri sanayiyle buluşturarak, ülke kalkınmasına katkı sağlıyor. İTÜ’nün teknoloji transferindeki ara yüzü olarak kurulan İTÜNOVA TTO, bir yılda 29 patent çalışması çıkarma başarısına ulaştı. AVCR, Funimate ile App Store’da “Best App” oldu Tüm dünyada moda olan “Selfie” giderek farklı boyutlar kazanıyor. İTÜ ARI Teknokent’te de, âdeta bir “girişimcilik selfie”si yaşanıyor. Bir girişimcinin ilk projesi, bazen başarılı görüntüsünü yansıtmaya yetiyor. Mobil iletişim sektöründeki global deneyimini, yeni kurduğu AVCR şirketi ile İTÜ ARI Teknokent çatısı altında başarılı bir girişim öyküsüne dönüştüren Kemal Uğur, bir hobi olarak başlayıp geliştirdiği ilk mobil uygulamayla, App Store’un zirvesinde yer aldı. Mikro ölçekteki AVCR’nin Funimate adlı mobil video uygulaması, ilk geliştirildiğinde App Store’da “Best New App” olarak lanse edildi ve kullanıcılar ile buluşur buluşmaz, 100’den fazla ülkede, yoğun ilgi nedeniyle, “Selfie” kategorisinde “Best App” oldu. Funimate, mobil kullanıcıların, inovatif ve eğlenceli filtreler kullananarak hızlı bir şekilde kısa video ve animasyon yapmalarını sağlıyor. Funimate sayesinde, kullanıcılar mobil telefonları ya da tabletleri ile çektikleri kısa videolara, yaratıcı tasarımlarla sıra dışı efekt ve metinler ekleyebiliyor. Uygulama, “görüntü işleme ve video sıkıştırma” alanlarında, dev şirketlerde global deneyim kazanan Kemal Uğur’un, Türkiye’ye döndükten sonra, geçtiğimiz Ağustos ayında kurduğu AVCR şirketinde gerçekleştirdiği ilk proje olma özelliği taşıyor. Uzun yıllar yurt dışında Nokia ve Imagination gibi firmalarda çalışan, iki doktoralı genç Türk girişimci Kemal Uğur, Funimate ile dünyadaki “Selfie” çılgınlığını, çok daha farklı bir boyuta taşıyor. itü vakfı dergisi 71 TEKNOKENT DOSYASI Türk Girişimcileri ABD İle Tanıştıran Program Teknoloji KOBİ'leri 'İTÜ GATE' ile Dünyaya Açılıyor İTÜ ARI Teknokent’in yeni programı “İTÜ “GATE Start-Up Challenge”, vizyonu ölçeğinden büyük olan yolun başındaki teknoloji şirketlerine büyük bir fırsat sunuyor. Bu yıl İTÜ ARI Teknokent ekosistemindeki 17 aday şirket arasından seçilen 8 firma, Chicago’da başlayıp San Francisco’da devam edecek uluslararası iş geliştirme yolculuğuna çıktı. 12 Ocak 2015’te başlayan süreç, yaklaşık bir ay sürecek. Firmalar, global yatırımcılarla buluşarak iş ortaklığı görüşmeleri yapma, şirketlerini ve teknolojilerini globalleştirme olanağı elde edecek. Uluslararası ağlara açılma, eğitim ve kamp programı, yurtdışı iş geliştirme desteği ve yabancı yatırımcılarla buluşma fırsatlarını bir arada sunan İTÜ GATE Start-Up Challenge Programı’nın ABD’ye gidecek ilk katılımcıları belli oldu. İTÜ ARI Teknokent ekosistemi içinde, hızlı bir teknolojik ve ekonomik gelişim gösteren şirketlerden; “BODRU, BORDA, INGENIOUS, INVENT, NANOKOMP, RASYONET, SBS ve SENTROMER” toplam 17 aday şirket arasından seçilerek, ABD yolculuğuna çıkacak firmalar olmaya hak kazandı. Dünyanın önde gelen girişimcilik üsleri İTÜ GATE Start-Up Challenge Programı için seçilen şirketler, ABD’deki iş geliştirme faaliyetlerini, dünyanın en önemli girişimcilik merkezlerinden olan Chicago 1871 ve San Francisco’daki Parisoma’da, İTÜ ARI Teknokent tarafından sağlanan modern çalışma ortamlarında yürütecek. 12 Ocak 2015’ten itibaren Chicago, 24 Ocak 2015’ten itibaren ise San Francisco’da yatırımcılarla buluşma olanağı elde edecek firmalar, yurtdışı iş geliştirme faaliyetlerine yönelik toplantılar gerçekleştirecek. 19 Ocak 2015’te Chicago 187’de, 5 Şubat 2015’te de San Francisco Parisoma’da “Sunum Günleri” düzenlenecek. Dünyanın en önemli girişimcilik üssü kabul edilen ve birçok başarılı girişim hikâyesine ev sahip- 72 itü vakfı dergisi liği yapan bu iki merkezde, uluslararası girişimciler ile aynı çalışma ortamını soluma fırsatı elde edecek firmalar, eşsiz bir deneyim kazanacak. Hazırlık eğitimleri kasımda başladı Şirket temsilcileri ABD yolculuğu öncesi, iş modeli geliştirmeden pazar araştırmasına kadar birçok konuyu kapsayan mini MBA eğitimi ile uluslararası uzmanlardan mentorluk ve danışmanlık destekleri aldı. 22 Aralık’ta başlayan ABD Planlama Kampında ise İTÜ ve İTÜ ARI Teknokent’in gücüyle uluslararası ağlara açılma ve kendi sektörlerinden doğru yatırımcılarla tanışma imkanı yaratacak randevu organizasyonları yapıldı. ‘Hedef yeni dünya markaları, başarı hikayeleri’ Programın, “KOBİ ölçeğinde ve ar-ge süreçleri sonucunda ürünleri hazır hale gelmiş” firmaları hedeflediğini belirten İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Kenan Çolpan, “Teknoloji tabanlı KOBİ’lerimizin dünya pazarına açılarak, dünya markası olma yolunda uluslararası yatırım almalarını ve Türkiye’ye katma değer yaratacak, başarı hikayeleri oluşturmalarını hedefliyoruz” dedi. İTÜ ARI Teknokent İş Geliştirme Direktörü Arzu Eryılmaz da “Türk girişimcileri ABD’yle tanıştıran bu programda, genç yenilikçi şirketler dört kriter üzerinden değerlendiriliyor. Bunlar; küresel bir soruna çözüm arama gayreti, satmaya hazır olmak, İngilizce konuşma becerisi ve genç yenilikçi şirkete tam zamanını ayırabilmek. İTÜ GATE Start-Up Challenge Programı’na katılacak firmalar ile birlikte çalışarak, dünyaya açılmanın kapısında, uluslararası tecrübeye sahip, çoğunluğu yurt dışında ve özellikle ABD’de çalışan profesyoneller tarafından sağlanacak destekler ile ümit vaat eden yeni şirketlerin geliştirilmesi ve ABD pazarına tanıtılmasını hedefliyoruz” dedi. TEKNOKENT DOSYASI ARI Teknokent'in Yenilikçi Ortamından Destek ”Defne Akademi” Bilişim Sektörüne Uzmanlar Yetiştirecek gerçekleştiriyoruz. 20'den fazla ülkeye yazılım ihracatı yapan bir firma olarak, Defne Akademi kapsamında üniversitelerle yapacağımız işbirliğinden beklentimiz hem üniversite öğrencilerine uygulamalı eğitim imkanı sağlamak, hem akademik bilginin ticari değere dönüşmesine aracılık etmek, hem de sadece Türkiye için değil tüm dünyada kullanıma hazır teknolojileri daha verimli, daha çevik üretmek. Bu sayede Türkiye bilişim sektörünün yeni nesil teknolojilerin üretiminde ve global uygulanmasında daha etkili bir oyuncu olarak öne çıkmasını arzu ediyoruz.” Dünya’da 20 ülkede 25’ten fazla mobil operatör için telekom çözümleri sunan Defne Telekomünikasyon, ‘Defne Akademi’yi hayata geçirdi. Orta Asya’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Güney Amerika’ya kadar değişik coğrafyalarda Türkiye dâhil 20’den fazla ülkede 25’ten fazla mobil operatör ile 500 milyon aboneye katma değerli servis platform ve çözümleri sunan Defne Telekomünikasyon A.Ş. (önceden Defne Bilgi İşlem Ürünleri Sanayi Ticaret Ltd. Şti.), bilişim sektörüne kalifiye eleman yetiştirilmesine katkı sağlamak amacıyla Defne Akademi’yi hayata geçirdi. Defne Telekomünikasyon, Defne Akademi ile telekomünikasyon sektöründeki 20 yıllık global tecrübesini ve teknik birikimini bu alanda uzmanlaşmak isteyen üniversite öğrencileri ile paylaşmayı ve ortak projelere imza atmayı amaçlıyor. Bilişim sektöründeki kalifiye eleman ihtiyacını gidermek ve nitelikli eleman üreten eğitim sistemini desteklemek amacıyla harekete geçen Defne Telekomünikasyon, Defne Akademi bünyesinde üniversitelerle işbirliği yaparak elektrik-elektronik ve bilgisayar mühendisliği fakültelerinde okuyan lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin alanlarında uzmanlaşmaları için yazılımını gerçek- 74 itü vakfı dergisi leştirdiği projelerde ihtiyaçları kapsamında ortak çalışma modeli geliştirecek. Proje süresince Defne Akademi’de görev alan, araştırma yapan öğrenciler bu çalışmalarını tez ve staj olarak da kullanabilecek. Defne Telekomünikasyon stajyer ve yeni mezun iş alımlarında önceliği Defne Akademi’de birlikte çalıştığı öğrencilere vermeyi de amaçlıyor. Defne Telekomünikasyon A.Ş. Genel Müdürü Oğuz Haliloğlu konu hakkında şu değerlendirmede bulundu: “Sektörümüzün en büyük açığı nitelikli teknik eleman yetiştiren eğitim sisteminin eksikliği. Hızla gelişen bilişim ve iletişim sektörünün ihtiyaç duyduğu teknik insan gücünün yetiştirilmesini desteklemek için Defne Akademi girişimini başlattık. Akademi ile global yazılım projelerimizde her yıl en az 10 üniversite öğrencisine tecrübe fırsatı sağlamayı hedefliyoruz. Defne Akademi programında tüm üniversitelerden öğrenciler ile çalışacağız. Ancak İTÜ ARI Teknokent’in yenilikçi ortamından ve avantajlarından faydalanan bir firma olarak, ilk çalışmalarımızı İTÜ NOVA Teknoloji Transfer Ofisi desteğiyle İTÜ Elektrik Elektronik Fakültesi, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü öğretim üyeleri ve doktora öğrencileri ile Defne Telekomünikasyon A.Ş. Genel Müdürü Oğuz Haliloğlu İTÜNOVA TTO Bünyesinde Gerçekleştirilen AR-GE Projesi Gıdada Yüksek Raf Ömrü İTÜ Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Beraat Özçelik tarafından, İTÜNOVA TTO bünyesinde gerçekleştirilen TÜBİTAK destekli Ar-Ge projesi, üniversite sanayi işbirliği ile iç pazarda olduğu gibi, ihracatta da nasıl önemli başarı öyküleri yaratılabileceğinin, çarpıcı bir örneğini ortaya koydu. Raf ömrü, gıda sektöründe, ulusal ve uluslararası rekabetin, en önemli teknoloji ayaklarından birini oluşturuyor. Gıda ürünlerinin sağlıklı tüketimine ve kalite özelliklerinin korumasına olanak sağlayacak biçimde raf ömrü arttıkça, üretici firmaların karlılığı ve pazardaki etkinliği de, o oranda yükseliyor. Özellikle konu ihracat olunca, raf ömrünün stratejik önemi bir kat daha artıyor. Bir yandan dış pazarın zorlu lojistik süreçleri ve farklı iklim şartları, diğer yandan çetin global rekabet ortamı, ürünün rafta kalabilme süresini, belki de rafa çıkabilme gücünden de önemli hale getiriyor. Gıda ürünlerinin, doğrudan toplum sağlığını ilgilendiriyor olması da, bu alandaki hassasiyeti daha fazla artırıyor… İTÜ Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Beraat Özçelik tarafından, İTÜNOVA TTO bünyesinde gerçekleştirilen TÜBİTAK destekli Ar-Ge projesi, üniversite sanayi işbirliği ile iç pazarda olduğu gibi, ihracatta da nasıl önemli başarı öyküleri yaratılabileceğinin, çarpıcı bir örneğini ortaya koydu. Prof. Dr. Özçelik tarafından yürütülen proje, gıda sektöründe faaliyet gösteren bir Türk sanayi şirketince, Suudi Arabistan pazarında, yüksek sıcaklık nedeniyle 8 yıldır yaşanan sorunun, 2 ay gibi kısa bir süre içinde çözülmesini sağladı. Geliştirilen yeni proses sayesinde, yumuşak şekerleme türü yerli gıda ürününün, yüksek sıcaklıkta 6 ayın altına inen raf ömrü 18 aya çıkarılarak, yabancı rakiplere karşı da, üstünlük elde edilmiş oldu. 47 derece sıcakta 18 ay raf ömrü ürünleri arasında “Liquorice” adı verilen yumuşak şekerlemeler bulunan bir Türk gıda firması, 2005 ile 2013 yılı arasında, yaklaşık 8 yıl boyunca Suudi Arabistan’a ve Irak’a gönderilen ürünlerde sorun yaşadı. Özellik- le Suudi Arabistan’da hava sıcaklığı örneğin 47 dereceye ulaşıyor, Türkiye’de hiçbir sorun yaşanmamasına karşın, bu ülkelere ihracat yapıldığında kuru havanın da etkisi ile ürünler kırılıyor ve ürünün ısırılabilme özelliği ile dokusal özellikleri bozuluyordu. Ürünün normalde 1 yıl olan raf ömrü, 6 ayın da altına inmişti. Soruna çare arayan firma yetkilileri, İTÜ’de aradıkları bilimsel desteği, İTÜNOVA Teknoloji Transfer Ofisi’nin işbirliği ile Prof. Dr. Beraat Özçelik’ten sağladılar. Benzer sorun yaşamayan Hollandalı rakip firmanın ürünlerinin incelenmesiyle başlayan Ar-Ge sürecinde, hava sıcaklığı, havanın bağıl nemi, depolama ve taşıma sırasındaki sıcaklıklar gibi dış faktörler değerlendirildi. Özellikle 3 ana faktör olan, ürün ambalajı, formülasyon ve üretim süreci, yapılan yoğun testlerle incelendi. Laboratuarda geliştirilen teknikler, endüstriye uyarlanarak, raf ömrü rakip ürünle birlikte, o ortam nemi, o sıcaklık ve o bağıl nemde simüle edildi. Hızlı bir çalışma sonucu, 8 yıllık bir problem, 2 ayda çözüme kavuşturuldu. Bunun sonucunda Türk ihraç ürününün raf ömrü, 18 aya kadar çıkarıldı. Böylece, rakip yabancı firmanın raf ömrü de 6 ay daha aşılarak, rekabet avantajı sağlanmış oldu. İTÜNOVA TTO da, projenin hızlı ve başarılı biçimde sonuçlanmasında, etkin profesyonel destek sağladı. Prof. Dr. Beraat Özçelik’in, İTÜNOVA TTO ile birlikte gerçekleştirdiği bu ilk Ar-Ge projesinde, bir Türk ihraç ürünü, her yerde dayanabilen rekabet gücü yüksek bir ürün haline getirilmiş oldu. Bu çalışmanın, aynı zamanda uluslararası bir yayın ile bilimsel çıktısı da üretildi. Aynı zamanda İTÜ Kimya Metalürji Fakültesi Dekanı olan Prof. Dr. Beraat Özçelik fonksiyonel gıdalar üzerine, yani gıdaların daha sağlıklı hale getirilmesi için çalışmalar yapıyor. Prof. Dr. Özçelik, yağı, tuzu, şekeri azal- tılmış gıdalardan, prebiyotik ve probiyotik ürünlerin geliştirilmesine ya da içine Omega 3 ve diğer antioksidanlar gibi fonksiyonel bileşenler eklenmiş yepyeni zenginleştirilmiş gıdalar tasarlanmasına kadar uzanan, geniş bir yelpazede Ar-Ge projeleri gerçekleştiriyor. Özçelik’in, son yıllarda üzerinde çalıştığı konulardan biri de, insan vücuduna yararlı bileşenleri nano boyuta indirip enkapsüle etmek ve böylece onların biyoyararlılıklarını artırmak. Yani mide bağırsak sisteminde dayanıklılıklarını artırıp, örneğin antioksidan niteliğe sahip Omega 3’ün, asitik özelliğe sahip mide ortamında bozulmadan bağırsağa kadar inebilmesini sağlamak. Prof. Dr. Beraat Özçelik’in, gıdaları daha yararlı hale dönüştürmeye yönelik Ar-Ge projeleri saymakla bitmiyor. Türkiye’yi temsilen 300 bin Euro bütçe ile yer aldığı İngiltere’nin koordinatörlüğündeki AB Projesi’nde, Vietnam kıyılarında bulunan çok özel probiyotik özelliğe sahip dayanıklı sporlu bakterilerin, yoğurda ve çikolataya eklenmesi sağlanıyor. Yine Özçelik’in projeleri arasında, gıda ürünlerinin coğrafi kaynaklarının belirlenmesine yönelik coğrafi işaretleme, kolestrolü yüzde 90 azaltılmış pastörize sıvı yumurta, Omega 3 ile zenginleştirilmiş fındık yağı, anne sütü yağına benzer, yine enzimatik yağlar geliştirilmesi ve yağ oranı düşük diet sucuk üretimi gibi sıra dışı çalışmalar yer alıyor. İnsanın gıda ile kurduğu ilişki, kuşkusuz fonksiyonel fayda ile sınırlı kalmıyor. Prof. Dr. Beraat Özçelik, bugünlerde gerçekleştirdiği duygusal analiz araştırmaları ile de, insanın gıda ile kurduğu duygusal ilişkiye ve bu ilişkinin coğrafi değişkenlerine ışık tutuyor. Kim bilir belki de, dün daha çok karşılaşılan sorunları çözmek için bilimin desteğine ihtiyaç duyan sanayinin, artık kimin için hangi ürünleri üretmesi gerektiği konusunda da, gecikmeden, “üniversitedeki bilgiye” başvurması gerekiyor. itü vakfı dergisi 75 Enerji Alanında Üniversite-Sanayi İşbirliğinin En Yenilikçi Örneği İTÜ Enerji Enstitüsü Müdürü Prof.Dr. Altuğ Şişman, Enerji Teknokenti hakkında katılımcılara bilgi verdi. 'Sırada Denizcilik Teknokenti var’ Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca da ARI Teknokent’in başarısına ve ürettiği ar-ge değerine dikkat çekerek başladığı konuşmasında, “Halen 160 ar-ge firması ve 5 bin 200 ar-ge personeli barındırıyor. Türkiye’nin en büyük teknokenti” dedi. Malzeme, bilgi teknolojileri, çevre teknolojileri ve enerjiyi hedef alanlar olarak belirlediklerine dikkat çeken Karaca, “Nükleer enerjiden konvansiyonel enerji kaynaklarına kadar, tüm alanlarda hiçbirini dışlamadan tüm enerji teknolojileri üzerinde çalışmalar gerçekleştiriyoruz” dedi. Rektör Karaca, tematik teknokent anlayışını İTÜ’de yerleştirmeyi ve bu anlamda sadece Türkiye’de değil uluslararası düzeyde rol model olmayı hedeflediklerini vurgulayarak, bir sonraki adımın Türkiye’nin ilk Denizcilik Teknokentini kurmak olacağını açıkladı. ‘Türkiye’nin ar-ge yatırımı artmalı’ Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ise enerjinin stratejik önemine değindi ve alternatif enerji teknolojilerinin büyük önem kazandığını vurguladı. Enerji temalı teknokentin Türkiye’ye kazandırılmasında emeği geçenleri kutlayan Bakan Yıldız, kendisinin de 1979 İTÜ mezunu olduğunu dolayısıyla İTÜ’de atılan yenilikçi adımlarla gurur duyduğunu ifade etti. Yıldız, Türkiye’nin bugüne kadar nükleer enerjiden yararlanamamasının siyasi irade eksikliğinden kaynaklandığını söyleyerek, 4’ü Akdeniz, 4’ü Karadeniz’de olmak üzere 8 ünitenin tüm anlaşmalarının tamamlandığını, yapılacak yatırımın 2023’e kadar 20 milyar dolara ulaşacağını ifade etti. Türkiye’nin arge yatırımlarının artırılması gerektiğini dile getiren Yıldız, Türkiye’nin rüzgârdan elde ettiği enerjinin toplam elektrik tüketiminin yüzde 10’unu aştığını belirterek enerji projelerinin heyecan verici olduğunu kaydetti. Konuşmaların ardından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca ve törene katılan konuklar Türkiye’nin ilk Enerji Temalı Teknokent Binası’nı gezdi. Firmalarla görüşen heyet, projeler ve yürütülen çalışmalar hakkında bilgi aldı. Firmalarda İTÜ’lüler ile çalışma şartı aranıyor İTÜ Enerji Enstitüsü’nün, Türkiye’nin ilk Enerji Temalı Teknokent binasına ev sahipliği yapması, akademik bilgi birikimi ile sermaye desteğinin daha kolay bir araya gelmesini sağlıyor. Enerji Enstitüsünde “Yenilenebilir Enerji, Nükleer Araştırmalar, Enerji Planlaması ve Yönetimi ile Konvansiyonel Enerji” anabilim dalları altında çalışmalar yapılıyor. Türkiye’nin çalışan tek nükleer araştırma reaktörü olan İTÜ TRIGA Mark-II Nükleer Araştırma ve Eğitim Reaktörü de burada bulunuyor. Enstitüde doğrudan endüstri tarafından kurulmuş çok sayıda laboratuvar, endüstri destekli araştırma projeleri ve yine doğrudan endüstri tarafından desteklenen lisansüstü öğrenciler endüstri destekli araştırma görevlisi olarak yer alıyor. Türkiye’nin ilk Enerji Temalı Teknokent Binasına kabul edilecek enerji şirketlerde, İTÜ Enerji Enstitüsünün lisansüstü öğrencileri ve İTÜ öğretim üyeleri ile ortak projeler gerçekleştirme koşulu aranıyor. Burs kaynağı Enerji alanında üniversite-sanayi işbirliğinin en yenilikçi örneği olan Enerji Temalı Teknokent binası, ulusal ve uluslararası enerji şirketleri ile birlikte ar-ge çalışmaları yapılması ve böylece akademik düzeydeki araştırmaların enerji alanında kullanılabilir teknolojilere ve ekonomiye dönüştürülmesi fırsatını sağlıyor. 5 bin metrekare alanda kurulan Enerji Temalı Teknokent Binasında yaklaşık 300 kişi istihdam edilecek. Enerji Enstitüsünde lisansüstü öğrenim gören başarılı öğrencilerin bursları da buradaki firmalar tarafından karşılanacak. İTÜ Enerji Enstitüsü bünyesinde Enerji Temalı Teknokent Binasında kurulan Ulusal Nükleer Enerji Bilgilendirme Merkezi ise Rosatom ve İTÜ ARI Teknokent’in bir sosyal sorumluluk projesi olarak hayata geçti. Enerji Temalı Teknokent Binası içinde İTÜ ARI Teknokent’in toplam 150 metrekare alanı tahsis etmesiyle Rosatom tarafından kurulan, İTÜ Enerji Enstitüsü ve TAEK’in destekleriyle faaliyetlerini sürdüren merkez, ilköğretim ve lise öğrencilerine nükleer enerji ve teknoloji alanında bilimsel temellere dayalı bir bilgilendirme yapmayı amaçlıyor. itü vakfı dergisi 77 İTÜ'DEN HABERLER Ar-Ge’ye En Fazla Katkı Ödülü İTÜ’nün Türkiye İnovasyon Haftası kapsamında düzenlenen törenle İTÜ’ye, “Ar-Ge’ye En Fazla Katkı Yapan Kurum” ödülü verildi. Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ’nün girişimci, yenilikçi ve inovatif üniversite kimliğinin giderek güçlendiğini vurguladı. Ekonomi Bakanlığı ve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından 3.’sü düzenlenen “Türkiye İnovasyon Haftası” kapsamında, “ar-ge, tasarım, marka ve girişim” ödülleri sahiplerini buldu. Toplam 13 ödül dağıtılırken, ödülleri Başbakan Ahmet Davutoğlu verdi. Sadece 2 üniversite ödül alırken, “Ar-Ge’ye En Fazla Katkı” ödülü İTÜ’nün, “Tasarıma En Fazla Katkı” ödülü ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin oldu. ARI Teknokent’te 2 bin Ar-Ge Projesi Ödülün İTÜ için önemli olduğunu belirten Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca, “girişimci, yenilikçi, inovatif” üniversite yapısını güçlendirmek için uğraş verdiklerini belirtti. Günün koşullarının rekabetçi yaklaşımı zorunluğu kıldığını, rekabetin ise inovasyonsuz mümkün olmadığını vurgulayan Karaca, İTÜ’de bir girişimcilik ekosistemi kurduklarına işaret etti. Karaca, ARI Teknokent’in ulaştığı başarıya da dikkat çekerek, “Son 2 yılda toplam ihracatını yüzde 245 artırdı. Halen 2 bin ar-ge projesi yürütülüyor” dedi kent, İTÜNOVA Teknoloji Transfer Ofisi, İTÜ Çekirdek, İTÜ Bilim Merkezi ve İTÜ’nün farklı fakültelerinden öğrenci projeleri 5 ayrı stantta ziyaretçilerle buluştu. Fuar’da İTÜ Etkisi İstanbul Kongre Merkezinde gerçekleştirilen İnovasyon Fuarında İTÜ’lülerin etkisi 3 gün boyunca kendini hissettirdi. İTÜ ARI Tekno- Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca’nın da katıldığı 3 günlük fuarda, hem öğretim üyeleri hem de öğrenciler başarılarıyla, projeleriyle İTÜ’yü temsil etti. İTÜ’ye Erasmus Kalite Ödülü İTÜ, 2012-2013 Akademik Yılında Erasmus Programı Öğrenci Öğrenim Hareketliliği faaliyetleri kapsamında gösterdiği başarı nedeniyle “Erasmus Kalite Belgesi” ile ödüllendirildi. Avrupa Birliği Bakanlığı, Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı Türkiye Ulusal Ajansı tarafından verilen ve kısaca “E-Kalite” olarak adlandırılan ödüller, Ankara’da düzenlenen törende sunuldu. Öğrenci öğrenim hareketliliğinde sağladığı başarı ile İTÜ E-Kalite Ödülü’nün sahibi oldu. İTÜ adına ödülü, Erasmus Kurum Koordinatörlüğünü yürüten Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Elif Pehlivanoğlu Mantaş aldı. Toplam 5 üniversite ödüle değer görülürken, İTÜ dışında Boğaziçi, Karadeniz Teknik, Marmara ve Akdeniz üniversiteleri de ödüllendirildi. İTÜ ayrıca, Erasmus programında sergilediği istikrarlı ve başarılı çizgisi sayesinde, bu yıl en fazla hibe desteği almaya hak kazanan üniversite olmuştu. 78 itü vakfı dergisi Bilimle Çocukları Buluşturan Proje İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen “Ana, İlk ve Ortaokul Öğrencilerine Yaratıcı, Deney ve Gözleme Dayalı Uygulamalı Fen ve Matematik Eğitimi ve Ar-Ge Çalışmaları Projesi” kapsamında, Beyoğlu ilçe sınırları içinde 375 çocuk İTÜ’de kurulan Bilim Okulu'na başladı. İTÜ Bilim Merkezi’nin içinde oluşturulan, dezavantajlı (alt sosyo-ekonomik seviyede ve bir kısmı bedensel engelli) çocuklara yönelik Bilim Okulu’nun açılışı, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan, İstanbul Kalkınma Ajansı Başkanı Aşkın Ayık’ın da katıldığı törenle yapıldı. Beyoğlu ilçe sınırları içinde yaşayan 375 çocuğun yararlandığı ve tamamı yüksek lisans ya da doktora öğrencilerinden oluşan 61 kişilik bilim iletişimcileri kadrosunun eğitim verdiği proje, 2014 yılı sonunda başladı. Bilim Okulu’nun resmi açılışı ise 16 Ocak Cuma günü İTÜ Taşkışla Yerleşkesinde düzenlenen törenle yapıldı. Törende konuşan Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, projenin çok önemli bir model olduğunu belirterek, hayata geçirilmesinde emeği olan herkese teşekkür etti. Bakanlık olarak sorumluluklarının farkında olduklarını söyleyen Avcı, bu tür bilim merkezlerini çoğaltarak dezavantajlı öğrencilere hizmet vermesini istediklerini kaydetti. Sınıfları ve laboratuvarları tek tek dolaşan Avcı, öğrencilerle ve bilim iletişimcisi olan eğitmenlerle sohbet etti. Üniversitelerin genellikle çocuklara kapalı bir ortam olarak düşünüldüğüne dikkat çeken İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, “Bu projede de çok güzel bir örneği görüldüğü üzere İTÜ herkese kucak açan bir kurum. Biz kendimizi daha çok fen ve mate- matik ağırlıklı olarak yansıttık. Ama İTÜ’nün bir de sanat ve sosyal sorumluluk yönü var. Geliştirdiğimiz birçok proje ile topluma dokunan, pozitif değer yaratan işlere imza atıyoruz” diye konuştu. ‘Bilimin eğlenceli dünyasına yolculuk’ Projenin Koordinatörlüğünü yürüten İTÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Leyla Tavacıoğlu, “Çocuklara bilimi deneysel platformda anlatmaya çalışıyoruz. Çocuklar bilime dokunup, bilimin eğlenceli ve büyülü dünyasına yolculuk yapabilecekler” dedi. Beyoğlu Belediye Başkanı Demircan da proje iştirakçilerinden biri olmaktan büyük mutluluk duyduklarını belirterek, belediye olarak çocuklara Turabi Baba Kütüphanesi aracılığıyla ulaşmaya çalıştıklarını söyledi. Proje Hakkında İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen “Ana, İlk ve Ortaokul Öğrencilerine Yaratıcı, Deney ve Gözleme Dayalı Uygulamalı Fen ve Matematik Eğitimi ve Ar-Ge Çalışmaları Projesi” kapsamında, Beyoğlu ilçe sınırları içinde 375 çocuk İTÜ’de kurulan Bilim Okuluna başladı. Öğrencilerin seçiminde Beyoğlu Belediyesi ve Beyoğlu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile işbirliği yapıldı. Proje kapsamında, her gün 90 çocuk İTÜ Bilim Merkezine gelerek kendileri için kurulan bilim okulunda eğitim alıyor. Projede eğitmen olarak görev almak üzere tamamı yüksek lisans ve doktora öğrencilerinden oluşan 61 gönüllü, bilim iletişimci olmak üzere eğitim aldı. Halen 25’i aktif olarak görev yapıyor. Uzun soluklu projede, bilim iletişimcileri dönüşümlü olarak görev alacak. Öğrenciler, matematik, fizik, kimya, astronomi üzerine laboratuvar çalışmaları yürütüyor, deneyler yapıyor. İTÜ Bilim Merkezi içinde bu projeye özel yeni laboratuvarlar ve atölyeler kuruldu. Bilimin eğlenceli ve etkileyici dünyasına yolculuğa çıkan çocuklar, farklı yaş gruplarına göre sınıflara ayrıldı. Okulun öğrencileri arasında anaokulu, ilkokul ve ortaokul olmak üzere 3 ayrı kademe bulunuyor. Müfredat için öneriler geliştirilecek Tüm deneyler ve eğitimler, MEB müfredatına paralel ilerliyor. Bu noktada okulun amaçları arasında, MEB’e müfredat önerileri ile gitmek de var. Yapılan Ar-Ge çalışmaları ile toplam 9 aylık program dahilinde sürecek eğitimler doğrultusunda bir rapor hazırlanması hedefleniyor. Ayrıca proje kapsamında gerçekleştirilecek 5 ayrı halk semineriyle, ilgi duyanların üniversite ve bilimle popüler düzeyde buluşturulması hedefleniyor. Eğitime destek projesinin ötesinde Ayrıcalıklı bir sosyal sorumluluk projesi olan çalışma hem kapsamı hem ulaştığı öğrenci kitlesi hem de eğitim sistemi için yeni öneriler geliştirecek olması nedeniyle örnek niteliği taşıyor. Bir eğitime destek projesinin ötesine geçilerek bilimin geleceğine yatırım yapılması, yeteneklerin keşfedilip desteklenmesi, bunun için de ekonomik temelli fırsat eşitsizliklerinin ortadan kaldırılması amaçlanıyor. itü vakfı dergisi 79 İTÜ'DEN HABERLER İTÜ’nün Test Aracı Temiz Hava İçin Yollarda "İstanbul’daki Dizel Motorlu Toplu Taşıma Araçlarının Egzoz Filtrelerini Temizlemeye Yönelik Yeni Bir Sistem Geliştirilmesi” projesi için test araçları yola çıktı. İTÜ Prof. Dr. Adnan Tekin Malzeme Bilimleri ve Üretim Teknolojileri Uygulama Araştırma Merkezinin (ATUM), İETT işbirliği ile yürüttüğü “İstanbul’daki Dizel Motorlu Toplu Taşıma Araçlarının Egzoz Filtrelerini Temizlemeye Yönelik Yeni Bir Sistem Geliştirilmesi” projesi için test araçları yola çıktı. T.C. Kalkınma Bakanlığı ve İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen proje kapsamında, ölçümün yapılacağı hatlar olan “40B Sarıyer-Beşiktaş” ve “41AT Ayazağaköyü-Davutpaşa Yıldız Teknik Üniversitesi” güzergâhlarında çalışan filodan seçilen otobüsler ilk olarak İTÜ Ayazağa Yerleşkesine getirildi. İTÜ’deki test sürüşüne ATUM Müdürü Prof. Dr. Cüneyt Arslan ve proje ekibi, İETT Ulaşım Teknolojileri Daire Başkanlığı Teknoloji Geliştirme Müdürü Ensar Kızılaslan ve Mühendis Erdinç Bozkurt katıldı. Proje için özel olarak görevlendirilen test araçları, ölçüm ve analiz çalışmaları süresince, Kalkınma Bakanlığı, İstanbul Kalkınma Ajansı, İETT, İTÜ ve İTÜ-ATUM logoları ile giydirildi. Araçlar, Ağustos 2015’e kadar güzergâhlarındaki rutin servislerine devam edecek ve ölçüm yapacak. Sağlığa, Ekonomiye, Çevreye Dost Proje, İstanbul başta olmak üzere tüm Marmara Bölgesindeki ulaşım ve toplu taşıma kaynaklı hava kirliliğinin azaltılmasının yanı sıra ulaşımda enerji verimliliği konularında bir dizi bilimsel ve inovatif teknik çalışmadan oluşuyor. Toplu taşıma uygulamalarında enerji verimliliğinin artırılmasını ve egzoz emisyonlarının tüm zararlı etkilerinin en aza indirilmesini sağlayacak projenin temel hedefleri şöyle: )RVLO\DNÔWNXOODQÔPÔQDEDáOÔoHYUHNLUOLOLNlerinin neden olduğu hastalık ve olumsuz psikolojik etkilerde azalma sağlanması (J]R]HPLV\RQODUÔQÔQQHGHQROGXáXUDKDWsızlıklara bağlı sağlık giderlerinin azaltılması 7RSOXWDäÔPDVLVWHPOHULQGH\DNÔWHJ]R] etkileşimleri hakkında bilgi artışı (J]R] VLVWHPL YH åOWUHOHULQ EDNÔPRQDrım-temizlik uygulamaları için yeni bir sistemin geliştirilmesi 7RSOXWDäÔPDX\JXODPDODUÔQGDHJ]R]VLVtem kirliliğinden kaynaklanan ek yakıt sarfiyatında düşüş 7RSOX WDäÔPD DUDoODUÔQÔQ VHEHS ROGXáX zararlı egzoz emisyon değerlerinde düşüş 40B Güzergâhı 7RSOXWDäÔPDGDGDKDHWNLQYHYHULPOL\Dkıt kullanımı (J]R]GDNL NLUOL åOWUHOHULQ VHEHS ROGXáX fazla enerji tüketiminin azaltılması (J]R]YH\DNÔWDUDVÔQGDHQHUMLYHULPOLOLği koşullarının saptanması ve ideal koşulların yakalanması 'Q\D 6DáOÔN gUJW :+2 $PHULND Çevre Örgütü (EPA) ve Avrupa Birliği egzoz normlarının yakalanması 7RSOXWDäÔPDYH\RáXQWUDåNWHQND\QDNlanan hava, su ve çevre kirliliklerinin önlenmesi 80 itü vakfı dergisi 41AT Güzergâhı İTÜ MAKİNA 70 YAŞINDA İTÜ, 241 yıllık geçmişiyle bilimin, teknolojik gelişmelerin ve topluma katkı sağlayan projelerin yuvası oldu. Köklü geçmişinde önemli ve öncü rol üstlenen Makina Fakültesi de araştırmacı, uzman, yenilikçi, rekabetçi, sosyal, saygın ve lider vasıfta sayısız mühendis yetiştirdi. İTÜ’nün simge fakültelerinden Makine, 70. kuruluş yıldönümünü kutladı. 10 Aralık’ta Makina Fakültesinde gerçekleştirilen kutlama töreninde, mezunlar, öğrenciler, akademik kadro ve idari personel bir araya geldi. Mezunlar, fakülte arşivinden yapılan seçki ile hazırlanan fotoğraf sergisini gezerken, anılarını tazeledi. Birçok seçkin kuruluşun stant açtığı kariyer ayağında ise öğrenciler firmalardan bilgi aldı ve staj başvurularında bulundu. Ardından Orhan Öcalgiray Konferans Salonunda gerçekleştirilen törende, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Fuat Aydın, Dekanı M. Alaittin Arpacı, 70 Yıl Etkinliği Ana Sponsorlarından Ford OtoSan Gövde Mühendisliği Müdürü Oktay Özbay, Gedik Holding Ceo’su Dr. Mustafa Koçak, Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları Yönetim Kurulu Başkanı Ali Aydın Pandır ile Devlet Demiryolları Genel Müdürü Süleyman Karaman birer konuşma yaptı. ‘Kökleri 70 yıldan derin’ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Fuat Aydın açılış konuşmasında, Makina Fakültesinin bir ekol olduğunu bugün kuruluşunun 70. yılını kutladığını ancak köklerinin çok daha derinlere uzandığını söyledi. Fakültenin, zengin bir akademik birikime ve deneyim hazinesine sahip olduğunu vurgulayan Aydın, sadece başarılı mühendisler yetiş- tirmekle kalmayan İTÜ Makina’nın siyasetçiler, sporcular, sanatçılar, bilim insanları, bürokratlar yetiştirmiş büyük bir yuva olduğunu ifade etti. Aydın, “Bugün makina mühendisliği eğitimi almak isteyen bir gence idealindeki üniversiteyi sorsanız, inanıyorum ki alacağınız yanıt İTÜ olur. Başka bir tarafa geçip bakalım; makina ya da imalat mühendisliği alanında bir uzman görüşüne ihtiyaç duyulsa, kapısı çalınacak ilk yer burasıdır. Vizyon sahibi seçkin bir öğretim üyesi kadrosu varlığı ile İTÜ Makina bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu hedefi gerçekleştirme görevini başarıyla yerine getirecektir” diye konuştu. sıralama sonuçlarında bu başarının görüldüğünü belirtti. Dekan Arpacı, fakültemiz bundan sonra daha büyük hedeflere daha büyük bir kararlılık ve azimle yürüyecek, Devlet Demiryolları Genel Müdürü Süleyman Karaman yaptığı her çalışmayla öncü olmaya, dünyayı şekillendirecek bilgi ve birikime sahip, cesur ve ülke sevgisiyle dolu mezunlar yetiştirmeye devam edecektir” dedi. İTÜ Makine Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Alaittin Arpacı ‘İTÜ’ye 4 Fakülte, 1 Enstitü kazandırdık’ Makine Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Alaittin Arpacı ise “Osmanlıdan bugüne kadar, ülkemize pek çok değerli mühendis, mimar ve bilim insanı yetiştirmiş köklü bir yüksek öğretim kurumu olan İTÜ’nün ana çatısı altında olmanın gururunu ve kıvancını yaşıyoruz” diyerek sözlerine başladı. 1944 yılında bugünkü adıyla eğitim ve öğretim hayatına başlayan Makina Fakültesinin engin birikimi ve güçlü potansiyeli ve dinamik yapısı ile 1961 yılında Nükleer Enerji Enstitüsünü, 1971 yılında Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesini, 1977 yılında İşletme Fakültesini, 1983 yılında Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesini, 2004 yılında ise Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesini İTÜ’ye kazandırdığını anlattı. Arpacı, “Yurt içinde ve yurt dışında böyle bir ayrıcalığa rastlamak olası gözükmüyor” dedi. İTÜ Makina’nın uluslararası marka değerine de değinen Arpacı, ‘Üniversitemle gurur duyuyorum’ Devlet Demiryolları Genel Müdürü Süleyman Karaman ise kendisinin de İTÜ mezunu olduğuna işaret ederek, üniversitesi ile gurur duyduğunu vurguladı. TCDD’deki çalışmalardan ve gelişmelerden bahseden Karaman, 2023 yılına kadar 45 milyon dolarlık yatırım yapılması gerektiğini böylece demiryolu taşımacılık payının %10-15’lere çıkarılacağını, bütün yük merkezlerinin demiryoluna bağlanacağını ve demiryolu standartlarını oluşturacaklarını söyledi. Milli sinyalizasyon sisteminin İTÜ’de geliştirildiğini ve yüksek hızlı tren projesinde İTÜ ile birlikte çalıştıklarını belirten Karaman ”Çok iyi bir çalışma oldu. İTÜ bizim için bu konuda gurur kaynağıdır. Üniversiteme bu vesileyle tekrar teşekkür ediyorum. Milli tren projesinde de proje ortağımız İTÜ. Biz Türkiye’de milli treni, yerli otomobilden önce yapmaya çalışacağız. Bunu başaracağımıza inancım tamdır” dedi. Tören, İTÜ TMDK tarafından hazırlanan Türk Sanat Müziği konseri ile sona erdi. itü vakfı dergisi 81 11. ULUSLARARASI INTEL EĞİTİM ZİRVESİ İTÜ’DE YAPILDI İstanbul Teknik Üniversitesi’nin ev sahipliğinde İstanbul’da düzenlenen 11. Uluslararası Intel Eğitim Zirvesi’nde; Intel’in yüksek eğitim teknolojileri, eğitim ve teknolojinin entegrasyonunu teşvik etmek amacıyla yapılan çalışmalar ile Türkiye ve bölgede kullanılan devrim niteliğindeki eğitim teknolojileri değerlendirildi. 11. Uluslararası İntel Eğitim Zirvesi, “Eğitimin Kültürler Arası Köprü Olarak Rolü” temasıyla 2-3 Aralık 2014’te İTÜ ev sahipliğinde gerçekleştirildi. 30 ülkeden çok sayıda sektör temsilcisi ve akademisyenin katıldığı zirvede geleceğin teknolojilerinin eğitimde kullanımı farklı boyutlarıyla ele alındı. Etkinlikte Intel Başkan Yardımcısı John Davies, Intel Türkiye, Ortadoğu ve Afrika Bölge Başkanı Çiğdem Ertem, Intel Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Kurumsal İlişkiler Direktörü Guenther Juenger, Intel Türkiye Genel Müdürü Burak Aydın, İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca ve İstanbul Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız birer konuşma yaptılar. İTÜ Ayazağa Yerleşkesi – Süleyman Demirel Kültür Merkezinde düzenlenen etkinlikte konuşan İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız, böylesi önemli bir etkinliğin İstanbul’da ve İTÜ’de yapılmasının Milli Eğitim Bakanlığı için çok önemli olduğunu söyledi. Yıldız, “Teknolojiyi eğitim ortamında kullanmamızda Intel’in çok desteği var. ‘Fatih Projesi’ ve ‘Gelecekte Eğitim Projesi’ gibi projeleri Intel ile birlikte yürüttük. Amacımız öğrencilerimize 21. Yüzyıl becerileri kazandırmak. Bu bağlamda medya okuryazarlığı becerisi geliştirmek bizim için çok önemli. Biz öğrencilerimize yaşadığı şehri, o şehrin bıraktığı mirası tanımayı ve korumayı öğretmeye çalışıyoruz” dedi. ‘Teknolojiyi tüketen değil üreten ülke olmalıyız’ Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca da zirveye ev sahipliği yapmanın ve paydaş olmanın onur verici olduğunun altını çizerek, İTÜ’nün anaokulundan üniversiteye kadar her kademede varlık gösteren güçlü bir marka olduğuna dikkat çekti. Karaca, İTÜ’nün 241 yılı geride bırakan köklü tarihine de işaret etti. Eğitimde kültürler arası köprü kurmak ancak teknoloji ile gerçekleşebilir diyen Karaca, “Teknolojiyi tüketen değil, üreten bir ülke olmak zorundayız. Intel Türkiye’deki ilk ar-ge merkezini İTÜ ARI Teknokent’te açtı. Üstelik Türkiye’nin ilk kreatif ar-ge merkezi... Böyle bir ilk de ancak İTÜ’ye yakışırdı” dedi. İstanbul temaya en uygun kent Intel Türkiye Genel Müdürü Burak Aydın ise gerek Türkiye’de gerekse dünyada öğrenci ve öğretmenlerin eğitimine katkıda bulunduklarını belirtti. Aydın, zirvenin 10 yıldır Avrupa’nın farklı ülkelerinde gerçekleştirildiğine, bu yıl ise kıtaları birleştiren coğrafyası ve çok kültürlü yapısıyla İstanbul’un seçilmesinin zirvenin ana temasıyla bütünleştiğine işaret etti. Aynı noktaya dikkat çeken Intel Türkiye, Ortadoğu ve Afrika Bölge Başkanı Çiğdem Ertem ise eğitim yoluyla kültürlerarası köprüler kurulabileceğini, bu konunun ele alındığı bir zirvenin İstanbul’da yapılmasının önemli olduğunu belirtti. Dünyanın bir numaralı gündem maddesinin eğitim olduğunu vurgulayan Ertem, “Günümüzde teknoloji sayesinde sınırların kalktığı ve hepimizin aynı bilgiye aynı anda eriştiği bir dünyada yaşıyoruz. Çocuklara iyi eğitim vermek, iyi bir geleceğe sahip olmak anlamına geliyor. Intel olarak sosyal sorumluluk projelerimizi eği- tim temeli üzerine kuruyoruz. 100’den fazla ülkede 200’den fazla eğitim ve girişimcilik programı yürütüyoruz. Amacımız eğitimin iletilmesi ve bunun için hükümetlere eğitim politikalarında destek veriyoruz” diye konuştu.Konuşmaların ardından Intel Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Kurumsal İlişkiler Direktörü Guenther Juenger, “Intel Education” tanıtım sunumunu yaptı. Zirvede iki gün boyunca çok sayıda oturum, sunum ve atölye çalışması gerçekleştirildi. itü vakfı dergisi 83 İTÜ'DEN HABERLER GİNOVA - GENERAL ELECTRIC ORTAK SEMİNERİ yetenek ve teknikler, iletişim kurulan kişiye göre değişen iletişim biçimleri, etkileyici iletişimin yolları ve bunu sağlayacak planlamanın yapılmasının önemi hakkında bilgi edindi. Etkileşimli olarak düzenlenen seminerin ilk adımında ikili gruplara bölünen katılımcılar, verilen konular üzerinde tartışarak birbirlerini ikna etmeye çalıştı. İTÜ Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi (İTÜ GİNOVA) tarafından 18 Aralık Perşembe günü “Liderler için Etkileme Yetenekleri” başlıklı etkinlik gerçekleştirildi.T üm gün süren etkinlikte, grup çalışmaları yapıldı, General Electric Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Liderlik Eğitim Müdürü Tim Highet ise seminer verdi. TÜBİTAK’ın desteklediği Girişimcilik ve İnovasyon Sertifikalı Eğitim Programına katılan, doktora ve doktora sonrası çalışmalar sürdüren İTÜ’lüler, İTÜ Çekirdek 2014’ün başarılı girişimcileri ve İTÜ Girişimcilik, IEEE, İşletme Mühendisliği kulüplerinin yöneticileri, GİNOVA’nın düzenlediği seminerde buluştu. Katılımcılar, kişileri etkilemek için kazanılması gereken pratik Tim Highet ‘Değerler, inançlar ve deneyimler görünmez faktör’ General Electric Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Liderlik Eğitim Müdürü Tim Highet ise verdiği seminerde, iş dünyasında kişilerin kendini müdahil ve saygın hissetmesi gerektiğini belirtirken, manipüle edildikleri hissinden uzak olmalarının önemini vurguladı. Kişinin karşısındakini etkilemesinin öncelikle onu tanımasından geçtiğini vurgulayan Highet, insanların yaptıkları ve söylediklerini buzdağının görünen tarafına benzetirken; değerler, inançlar ve deneyimlerin görünmeyen taraf olduğu konusunda uyardı. İletişim stil belirleme testi Seminer sonrasında, katılımcıların etkinliğin başında doldurduğu iletişim stili belirleme testinin değerlendirilmesi yapıldı. Bağlantı kuran, ifade eden, analiz eden ve yöneten olarak 4 gruba ayrılan katılımcılar; iletişim stillerinin güçlü yönleri, kör noktaları, kendilerini etkilemenin yolları ve kendilerini deli eden şeyleri belirlemek için grup çalışması yaptı. Her gruptan bir temsilci, kendi iletişim stilinin özelliklerini sunarken, katılımcılar kendilerini ve diğer stilleri daha iyi tanıma ve iletişim stratejilerini buna göre belirleme imkânı buldu. Prof.Dr. Oğuz Okay’a ‘Georg Forster Araştırma Ödülü’ İTÜ Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi (İTÜ GİNOVA) tarafından 18 Aralık Perşembe günü “Liderler için Etkileme Yetenekleri” başlıklı etkinlik gerçekleştirildi.T üm gün süren etkinlikte, grup çalışmaları yapıldı, General Electric Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Liderlik Eğitim Müdürü Tim Highet ise seminer verdi. TÜBİTAK’ın desteklediği Girişimcilik ve İnovasyon Sertifikalı Eğitim Programına katılan, doktora ve doktora sonrası çalışmalar sürdüren İTÜ’lüler, İTÜ Çekirdek 2014’ün başarılı girişimcileri ve İTÜ Girişimcilik, IEEE, İşletme Mühendisliği kulüplerinin yöneticileri, GİNOVA’nın düzenlediği seminerde buluştu. Katılımcılar, kişileri etkilemek için kazanılması gereken pratik yetenek ve teknikler, iletişim kurulan kişiye göre değişen iletişim biçimleri, etkileyici iletişimin yolları ve bunu sağlayacak planlamanın yapılmasının önemi hakkında bilgi edindi. Etkileşimli 84 itü vakfı dergisi guladı. Kişinin karşısındakini etkilemesinin öncelikle onu tanımasından geçtiğini vurgulayan Highet, insanların yaptıkları ve söylediklerini buzdağının görünen tarafına benzetirken; değerler, inançlar ve deneyimlerin görünmeyen taraf olduğu konusunda uyardı. olarak düzenlenen seminerin ilk adımında ikili gruplara bölünen katılımcılar, verilen konular üzerinde tartışarak birbirlerini ikna etmeye çalıştı. ‘Değerler, inançlar ve deneyimler görünmez faktör’ General Electric Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Liderlik Eğitim Müdürü Tim Highet ise verdiği seminerde, iş dünyasında kişilerin kendini müdahil ve saygın hissetmesi gerektiğini belirtirken, manipüle edildikleri hissinden uzak olmalarının önemini vur- İletişim stil belirleme testi Seminer sonrasında, katılımcıların etkinliğin başında doldurduğu iletişim stili belirleme testinin değerlendirilmesi yapıldı. Bağlantı kuran, ifade eden, analiz eden ve yöneten olarak 4 gruba ayrılan katılımcılar; iletişim stillerinin güçlü yönleri, kör noktaları, kendilerini etkilemenin yolları ve kendilerini deli eden şeyleri belirlemek için grup çalışması yaptı. Her gruptan bir temsilci, kendi iletişim stilinin özelliklerini sunarken, katılımcılar kendilerini ve diğer stilleri daha iyi tanıma ve iletişim stratejilerini buna göre belirleme imkânı buldu. TOLGAHAN ÇOĞULU’YA “ÖZEL BAŞARI ÖDÜLÜ” ELGİNKAN 2014 ÖDÜLLERİ İKİ DALDA İTÜ’LÜLERİN OLDU İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı ve Dr. Erol Üçer Müzik İleri Araştırmalar Merkezi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tolgahan Çoğulu, tasarladığı mikrotonal gitar ile yeni bir ödül aldı. Pera Palas Oteli’nde 5.’si düzenlenen Donizetti Klasik Müzik Ödülleri kapsamında “Özel Başarı Ödülü”ne değer görüldü. Elginkan Vakfı tarafından her yıl verilen ödüller, 2014 için iki ayrı kategoride İTÜ’lü akademisyenlerin oldu. Öğretim Üyelerimiz Prof. Dr. İbrahim Akduman ile Yrd. Doç. Dr. Mehmet Çayören “Teknoloji” dalında, Öğretim Görevlimiz Süleyman Şenol “Kültür Araştırma” dalında ödüllendirildi. Mikrotonal gitar tasarımıyla 2014 yılında müzik dünyasında oldukça ses getiren bir yeniliğe imza atan Doç. Dr. Çoğulu, Türkiye’ye ilk Margreth Gutmann Müzik Ödülünü getirmişti. Şimdiye dek yapılmış tüm gitar tasarımlarını inceleyerek yeni enstrümanı tasarlayan Çoğulu, klasik gitar tınısını koruyarak mikrotonlara ulaşmayı başarmıştı Elginkan Vakfı tarafından Türk kültürü ile teknoloji ve sanayi uygulamalarına dönük araştırma ve hizmetlerin değerlendirilmesi, teşvik edilmesi amacıyla 2006 yılından bu yana düzenlenen “Elginkan Vakfı Türk Kültürü Araştırma ve Teknoloji Ödülleri”nde, 2014 yılının kazananları açıklandı. Ödül komisyonları tarafından yapılan incelemeler ile mikrodalga tomografisi alanında yaptıkları çalışmalar ile meme kanserinin erken teşhisi ve görüntülenmesi amacıyla ürettikleri cihaz nedeniyle Elektronik ve Haberleşme Bölüm Başkanımız Prof. Dr. İbrahim Akduman ve bölüm Öğretim Üyemiz Yrd. Doç. Dr. Mehmet Çayören “Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü”ne değer görüldü. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Öğretim Görevlisi Süleyman Şenol ise Türk musikisi alanındaki çalışmaları ve oluşturduğu arşiv nedeniyle “Elginkan Vakfı Kültür Araştırma Ödülü”nün sahibi oldu. Her iki dalda da 50 bin TL olarak belirlenen ve kazananlar arasında eşit olarak paylaşılacak Elginkan Vakfı 2014 Yılı Türk Kültürü Araştırma ve Teknoloji Ödülleri, Şubat 2015’te düzenlenecek törende sunulacak. KİMYA MÜHENDİSLİĞİNDE ULUSLARARASI BAŞARI Kimya Mühendisliği Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Göktuğ Ahunbay ve tez tanışmanlığını yürüttüğü Doktora öğrencisi Barış Demir, 8. Endüstriyel Akışkan Özellikleri Simülasyon Yarışmasında Birincilik Ödülü kazandı. Barış Demir, 2012 yılında da ikincilik ödülünü aldıkları yarışmayı dergimiz için değerlendirdi; “National Institute of Standards and Technology (NIST) tarafından 2001 yılından beri düzenlenen Endüstriyel Akışkan Özellikleri Simülasyon Yarışmasının(IFPSC) (http://fluidproperties.org) amacı, akışkanların termo-fiziksel özelliklerini moleküler simülasyon yöntemleri kullanarak belirlemektir. Daha önceki yıllarda dimetileter-propilenbuhar-sıvı denge hesaplamalari, aseton-butiramid buhar basıncı ve buharlaşma ısısı, kuvvet alani geliştirmeve zeolit için perflorohegzan (PFH) adsorpsiyon izotermi hesaplama gibi problemler yarışmanın temalarını oluşturmuştur. İlk kez katıldığımız 2012 yılında,‘BCR-704 tipi zeolitePFH adsorpsiyonu’ temalı yarışmada ikincilik ödülünü kazanmıştık. 2014 yılında sekizincisi düzenlenen yarışmanın konusu ise BAM-P109 tipiaktif karbona (AK)PFH adsorpsiyonuydu. Yarışmanın amacı, BAM-P109 tipi AK’un mikro ve mezo gözeneklerine düşük kismi basınçlarda PFH adsorpsiyon kapasitesini moleküler simülasyon yöntemleri kullanarak hesaplamaktı.Yarışma kapsamında ilk önce, kullanılan modelimizin güvenirliğini ölçmek için Ar, H2O, N2 ve CO2 gazlarının hesaplanan adsorpsiyon izotermleri, NIST tarafından yayınlanan deneysel veriler ile karşılaştırılmıştır. Daha sonra, aynı model, PFH adsorpsiyonu için kullanılmış ve üç farklı kısmi basınçta adsorpsiyon kapasiteleri hesaplanmıştır. Yarışmaya İTÜ, Manchester, Imperial College, Edinburgh ve Shanghai Jiao Ton üniversitelerinden katılım olmuştur. Katılımcıların elde ettikleri hesaplama sonuçları, NIST tarafından deneysel olarak ölçülen ve gizli tutulan adsorpsiyon izotermlerini ile karşılaştırılarak değerlendirilmiştir. Sonuçlar, 14. Amerika Kimya Mühendisliği Enstitüsü (AIChE) Kongresinde (16-21 Kasım 2014, Atlanta- Amerika) sunulmuş ve birinciliği kazandığımız ilan edilmiştir.” itü vakfı dergisi 85 İTÜ'DEN HABERLER ULUSLARARASI ÖĞRENCİ MEMNUNİYET ÖDÜLLERİ Study Portals tarafından yabancı öğrencilerle yapılan Uluslararası Öğrenci Memnuniyet Anketinin 2014 sonuçları açıklandı. İTÜ, 10 üzerin 9 puanla “Excellent University” kategorisinde yer aldı. gorisinde yer aldı. Sonuçlara, 6 bin 923 öğrencinin yaptığı 16 bin 427 geri bildirim aracılığıyla ulaşıldı. Öğrencilerin yorumları www.STeXX.eu üzerinden alındı. Öğrenciler üniversiteleri 4 temel kategoride değerlendirdi: Study Portals’ın, binlerce öğrencinin yorum ve geri bildirimlerini değerlendirdiği memnuniyet anketi sonuçları ilan edildi. Sıralamada 10 üzerinden en az 9.5 puan alan üniversiteler üstün, 9 puan alan üniversiteler mükemmel, 8 puan alan üniversiteler ise çok iyi olarak kategorilendirildi. Türkiye’den 6 üniversite bu 3 kategorinin içinde yer aldı. İTÜ 10 üzerinden 9 puanla “Mükemmel Üniversite” kategorisinde değerlendirildi. Kategoride İTÜ haricinde üniversite yer almadı. 9.5 puanla Boğaziçi, Anadolu ve İstanbul Şehir Üniversitesi “Üstün Üniversite” olarak değerlendirilirken, 8 puanla ODTÜ ve Bilkent “Çok İyi” kate- 1) Üniversitenin yer aldığı şehrin ortamı ve sunduğu olanaklar 2) Öğretim yaptığı alanlar 3) Akademik kadro 4) Uluslararasılık, yabancı öğrencilere sunduğu ortam KONSERVATUVAR ÖĞRENCİLERİNE İKİ BİRİNCİLİK İTÜ ÖĞRETİM ÜYELERİNİN ALBÜMÜNE ÖDÜL İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı (TMDK) öğrencileri katıldıkları iki ayrı yarışmada birincilik derecesi elde etti. İTÜ TMDK Ses Eğitimi Bölümü Öğrencisi Çağlar Fidan, “Bodrum Ustalara Saygı Klasik Türk Müziği Yarışmasından dereceyle döndü. Münip Utandı, Meral Uğurlu, Tülûn Korman, Tülin Yakarçelik, Erol Deran, Melihat Gülses, Güzin Değişmez gibi usta isimlerin yer aldığı jüri karşısında sunduğu başarılı performansı ile birincilik ödülünün sahibi oldu. TMDK Müzik Teknolojileri Çalgı Yapım Bölümü Öğrencisi Ünal Dursun ise Karabük Üniversitesi tarafından düzenlenen Türkiye Üniversiteler Arası Müzik Yarışmasında İTÜ’yü temsil etti. Dursun, sergilediği bağlama performansı ile jüri tarafından birincilik ödülüne değer görüldü. İTÜ Dr. Erol Üçer Müzik İleri Araştırmalar Merkezi (MİAM) Müdürü Prof. Şehvar Beşiroğlu, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Can Karadoğan, Yard. Doç. Dr. Sinem Özdemir ve Arş. Gör. Ozan Sarıer'in de aralarında bulunduğu “İzmir Barok Topluluğu”nun albüm çalışması ödül aldı. 86 itü vakfı dergisi Müzik dünyasının prestijli yarışmalarından Donizetti Klasik Müzik Ödüllerinde, “en iyi kayıt” alanında verilen “Mikrop Gramafon Kayıt Ödülü”ne değer görüldü. Albüm kaydının tüm aşamaları, İTÜ MİAM kayıt stüdyosunda Doç.Dr. Can Karadoğan ve Arş. Gör. Ozan Sarıer tarafından gerçekleştirilmişti. GİNOVA ÇETİN CEVİZ GİRİŞİM KAMPI bu takımların saptadıkları/ buldukları “çetin ceviz” sorunlarla ilgili çözüm geliştirmelerini sağlayacak. Toplam 5 aşamadan oluşacak süreç 15 Aralık Pazartesi günü verilen seminerle başladı. Yola Çıkış: 15 Aralık Pazartesi günü 18.00-21.00 saatleri arasında, GİNOVA’da gerçekleştirilen seminerle amaçlanan; teknik bir sorunu çözerek girişim dünyasına girmek isteyen İTÜ öğrencileri ve takım arkadaşlarını yönlendirmek. Seminer sonunda düşünme süreçlerini yeniden şekillendirecek ve ufuk açacak özenli bir sentez ile hazırlanan okuma ödevleri dağıtıldı. Ön Eleme: Takımların 23 Ocak 2015 tarihine kadar yaptığı başvurular “sorun-çözüm uyumu, yenilikçi yaklaşım, çözümlerin gerçekleştirilebilme potansiyeli” olmak üzere 3 kategoride değerlendirilecek. İTÜ Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi (GİNOVA), öğrencileri zor sorunlara teknolojik çözümler üretmek için yeni bir program başlatıyor. “Çetin Ceviz Girişim Kampı”nın başarılı girişimcileri 150 bin dolar yatırım desteği kazanma şansı yakalayacak. İTÜ, girişimci ve inovatif üniversite kimliğini güçlendirecek bir adım daha atıyor. İTÜ GİNOVA tarafından başlatılan yeni proje ile Çetin Ceviz Girişim Kampı düzenlenecek. Çetin Ceviz, en az bir üyesinin İTÜ öğrencisi (lisans, yüksek lisans ve doktora) olduğu, 2-3 kişiden oluşan takımlar kurmayı ve Çetin Ceviz Takım Atölyesi: 7 Şubat 2015 Cumartesi günü 09.00-12.00 saatleri arasında ön elemeden geçen takımlar için İTÜ GİNOVA’da yarım günlük atölye çalışması gerçekleştirilecek. Bu çalışma ile katılımcıların takım olma özelliklerinin keskinleştirilmesi ve ciddiyetle çalışan takımların güçlendirilmesi amaçlanıyor. Takım atölyesi sonunda, YCombinator’a aday olabilecek 8 takım seçilecek. Çetin Ceviz Girişim Kampı: 14-15 Şubat, 21-22 Şubat, 24-25 Şubat ve 7-8 Mart 2015 tarihlerinde gerçekleştirilecek kampın amacı girişim dünyasının olimpik atletleriyle boy ölçüşebilecek, yüksek performanslı takımların yetiştirilmesi ve fonlanması ile YCombinator yaz programına girmelerini sağlamak. Seçilen 8 takım, String Ventures kurucu ortakları Emrah Yalaz, Can Saracoğlu ve destek takımları ile birlikte şubat ayını proje faaliyetleriyle geçirecek. Toplam 3 hafta sonu ve 2 hafta içi akşam boyunca takımlar projelerini ürünleştirmek için yoğun şekilde çalışacak. Demo ve Yatırım Günü: 11 Mart 2015 Çarşamba 18.00-21.00 saatleri arasında gerçekleştirilecek eleme ile seçilen takım yada takımlara, 150 bin dolara kadar yatırım ve Mart 2015’teki YCombinator başvurusuna hazırlık desteği sağlanacak. YCombinator Nedir? YCombinator 2005 yılında San Fransisco’da kurulmuş bir hızlandırıcı programdır. 2012 yılında Forbes dergisi tarafından en güçlü hızlandırıcı programı seçilmiştir. Hızlandırıcı ne yapar? Hızlandırıcı programlar sağladıkları birebir destek, mentorluk ve eğitimler ile belirli bir hisse karşılığı, projelerin firmalaşmalarını hızlandırırlar. YCombinator son yıllarda çıkardığı başarılı girişimler sayesinde girişim dünyasında önemli bir başarıya imza attı. Reddit, Dropbox, AirBnB, Stripe ve Scribd YCombinator bünyesinden çıkmış önemli şirketlerden bazıları. DOÇ.DR. BARIŞ KIŞKAN’A MUSTAFA PARLAR ARAŞTIRMA ÖDÜLÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Barış Kışkan, “2014 ODTÜ Mustafa N. Parlar Eğitim ve Araştırma Vakfı Araştırma Teşvik Ödülü”nü kazandı. hizmet etmek hem de ODTÜ’nün kurucularından bilim adamı Prof. Dr. Mustafa N. Parlar’ın anısını yaşatmak üzere her yıl veriliyor. Kışkan’ın polimer kimyası alanındaki araştırmaları nedeniyle verilen ödül, 19 Aralık 2015 tarihinde Ankara’da yapılacak törende sunalacak. Ödül, hem bilimsel ve teknolojik gelişmeye Araştırmalarıyla bir bilim alanının gelişmesine katkıda bulunan ya da bu alanda ülke sorunlarının çözümüne yardımcı olan genç araştırmacılar ödüle değer görülüyor. itü vakfı dergisi 87 İTÜ'DEN HABERLER ÖĞRENCİLER GURUR VERDİ: BİR YARIŞMA İKİ DERECE MimED ÖDÜLLERİNE İTÜ ÖĞRENCİLERİ DAMGA VURDU Bu yıl 13.’sü gerçekleştirilen “Unilever IdeaTrophy Challenge”da, İTÜ öğrencileri hem birincilik hem de ikincilik alarak, önemli bir başarıya imza attı. Mimarlık Eğitimi Derneği (MimED) tarafından 13.’sü gerçekleştirilen “Mimarlık Öğrencileri Proje Ödülleri”ne İTÜ öğrencileri damga vurdu. İTÜ hem en fazla ödülün sahibi oldu hem de tüm kategorilerde ödül alan tek üniversite olma başarısını gösterdi. Gerçek bir pazarlama stratejisi oluşturmayı amaçlayan yarışmada, İTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü öğrencileri Hande Sayacı, Burcu Çakmak ve Ece Muradoğlu’nun yer aldığı “Mode On” takımı 1.’lik aldı. Öğrencilerimiz Buket Yenidoğan ve Eren Gökgür ile Özyeğin Üniversitesi’nden Mehmet Şanlı’nın yer aldığı “Marka” takımı ise ikincilik elde etti. Ödül töreni, aralık ayında düzenlenen törende sunuldu. Her yıl ayrı bir Unilever ürünü için yaratıcı fikirler ürettiği yarışmanın bu yıl için seçilen markası “Rexona” oldu. 3’er kişiden kurulan takımlar, markanın kimliğine ve şirketin hedeflerine uygun tüm ayrıntıları içeren projeler hazırladı. Birinci etapta 3’er kişiden oluşan 500 takım yarışırken; yarı finale 50 ekip çıkabildi. Yarı finalin seçici kurulunda, Unilever yöneticileri, pazarlama uzmanları, medyadan tanınmış isimler yer aldı. Bu etabı da başarıyla tamamlayan 10 takım ise finale kaldı. Final ekipleri, 4 günlük “Unilever Camp”a katılarak, şirket yönetim kuruluna sunum yaptı. Öğrenciler, Londra’da düzenlenecek olan “Unilever Global Winning Teams" etkinliğine katılarak, 20’yi aşkın ülkenin kazananları ile dünya birinciliği için yarışacak. MimED 2014 Mimarlık Öğrencileri Proje Yarışması ödül töreni, Türkiye’de mimarlık eğitimi ile özdeşleşen İTÜ’nün tarihi Taşkışla binasında gerçekleştirildi. Nezih Eldem Salonundaki törende, dört kategoride toplam 35 ödül verildi. Türkiye ve KKTC’den 38 üniversiteden 393 proje finale çıktı. Tüm kategorilerde ödül alabilen tek üniversite İTÜ olurken, öğrencilerimizin başarısı 18 ödül getirdi. 4 kategorinin 3’ünde başarı ödülü İTÜ’lü öğrencilerine verildi. Öğrencilerimiz ve aldıkları ödüller şöyle: 1.Sınıflar Kategorisi: Şükriye Gizem Kozanoğlu, Ozan Şen, Tuna Öğüt, Tevfik Saygın Özcan - Jüri Özel Ödülü 2.Sınıflar Kategorisi: Serdar Ayvaz – Başarı Ödülü, Gencay Derbentoğulları – Teşvik Ödülü, Beste Şensöz – Jüri Özel Ödülü 3.Sınıflar Kategorisi: Tanju Coşkun – Başarı Ödülü, Başak Bilge Akçaoğlu – Teşvik Ödülü, Çağdaş Delen, Emre Üngör, Emirhan Altuner, Gizem Gümüşkaya - Jüri Özel Ödülü 4.Sınıflar Kategorisi: Alican İnal – Başarı Ödülü, Sevda Şeko – Teşvik Ödülü, Yılmaz Taha Sezgin, Kübra Paksoy, Türker Naci Şaylan – Jüri Özel Ödülü SNOWBOARD YILDIZLARI İTÜ’DE YARIŞTI Uluslararası Kayak Federasyonunun düzenlediği, Türkiye Kayak Federasyonunun desteklediği Snowboard Dünya Kupası Big Air’in finali 20 Aralık’ta günü İTÜ Ayazağa Yerleşkesinde yer alan İTÜ Stadyumunda yapıldı. Kış sporlarına meraklı binlerce kişinin doldurduğu İTÜ Stadyumunda,kurulan 42 metre yüksekliğinde ve 125 metre uzunluğundaki rampada yapılan atlayışlar nefes kesti. 350 ton yapay kar yığılan rampada birbirinden renkli görüntüler ve heyecan verici şovlar sahnelendi. Şampiyonada 30 erkek, 15 kadın sporcu yarıştı. Organizasyonun tarihinde ilk defa İstanbul'da yarışan kadınlarda 1.'liği ABD'den Ty VValker kazanırken, 2.’liği İsviçreli Sına Candrian, 3.’lüğü Hollandalı Cheryl Maas elde etti. Erkeklerde ise Belçikalı Seppe Smits 1., İsviçreli Jonas Boesiger 2., Amerikalı Brandon Davis 3. oldu. Yarış sonrası kupa töreni gerçekleştirildi. Dereceli sporcular ödüllerini Gençlik ve Spor Bakanı Akif 88 itü vakfı dergisi Çağatay Kılıç, Kayak Federasyonu Başkanı Erol Yarar ve Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca’dan aldı. Kupa töreninin ardından sporseverler Athena konserini izledi. BETONA YENİ YORUMLAR GETİREN SERGİ: "SÜSÜN ARDI" nıldığına bağlı olarak yapay çevre içinde farklı anlamlar taşıdığı ve estetik deneyim yaşattığı kabulü üzerine kurgulanıyor. İşlevsel objelerden takılara farklı işlerin yer aldığı sergide, betonun tenle buluşmasının yarattığı deneyim ve malzemenin olanakları araştırılıyor. Sergi, 5 Şubat’a kadar ziyarete açık kalacak. İTÜ Rektörlük Sanat Galerisi (İTÜ RSG), 2015’in ilk sergisinde sanatseverleri süs kavramını sorgulamaya ve alışılmışın dışında işler görmeye davet ediyor. İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülname Turan’ın betonu ana malzeme olarak kullandığı işleri, 8 Ocak 2015 Perşembe günü verilen davetle ziyarete açıldı. Açılışa Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, Rektör Yardımcıları, Dekanlar, sanat ve akademi dünyasından birçok isim ve öğrenciler katıldı.Konuklar öncelikle, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi Ayşegül Aral’dan bir mini konser dinledi. Ardından Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca açış konuşması yaptı. Serginin hem şaşırtıcı hem hayranlık uyandırıcı olduğunu vurgulayan, en çok yapı malzemesi olarak görmeye alışılan betonun bambaşka biçimlere büründüğünü söyleyen Karaca, Turan’ın başarısını ve yeteneğini tebrik etti. Doç. Dr. Gülname Turan ise sert hava koşullarına karşın açılışa katılan çok sayıda konuğa minnettar olduğunu belirtti. Başarısında ailesinin önemli payı olduğunu vur- gulayan Turan, verdikleri manevi destek için annesi, eşi ve çocuklarına teşekkür etti. Turan, RSG ekibinin de çok kıymetli bir emek harcadığına işaret ederken, 5 Şubat’a kadar açık kalacak serginin severek gezilmesini diledi.Konuklar, sergideki çalışmaları ilgiyle inceledi. Galeride, sergiye ilişkin Turan ile yapılan röportajı izleme fırsatı sunulurken, beton – beden ilişkisi üzerine sanatçının yorumlarını okumak ise rehber niteliği taşıdı. RGS Haftanın Her Günü Açık İTÜ RSG, İTÜ Ayazağa Yerleşkesi - Rektörlük Binası giriş katında yer alıyor. Her ay yeni bir sergiye ev sahipliği yapan galeri, haftanın her günü gezilebiliyor. İTÜ dışından dileyen tüm sanatseverlere açık olan galeri, ücretsiz olarak ziyaret ediliyor. Sergi Hakkında “Süsün Ardı”; mumluk, kolye, küpe gibi birçok tanıdık süs nesnesine farklı bakmayı ve üzerine düşündürmeyi hedefliyor. Sergide öne çıkan malzeme beton.Serginin düşünsel alt yapısı, betonun nasıl kulla- Beton Bedene Ne Kadar Yaklaşabilir? Sergide yer alan çalışmalar ile “İnsan bedenini arada belirli bir boşluk ve mesafeyle sarıp sarmalamasına alıştığımız beton bedene ne derece yaklaşabilir? Betonla bedenin ve bir sonraki aşamada tenin temasının az rastlanırlığı nedendir? Bu az rastlanırlık kırılabilir mi? Nasıl kırılır ve nasıl tersine döner? Beton en son raddede nasıl ve ne derece kişiselleşebilir? Mimarlıkta, kent mobilyalarında ve diğer birçok kent donanımında brütal ve çıplak kullanımına alışılan beton, tene ne derece yaraşır?” gibi sorulara da yanıt aranıyor. Gülname Turan Hakkında Gülname Turan 1977 yılında İstanbul'da doğdu. İTÜ'de tamamladığı Endüstri Ürünleri Tasarımı lisans eğitiminin ardından Sanat Tarihi doktorası yaptı. 2009 yılında başladığı İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Öğretim Üyeliği görevini sürdürüyor.Uzmanlık ve ilgi alanları; tasarım tarihi, zanaatler, geleneksel üretim teknikleri, ürün-kültür ilişkisi olan tasarımcı öğretim üyesi, hem stüdyo dersleri hem de mücevher tasarımı ile tarih ve eleştiri grubu dersleri veriyor. Çeşitli firmalara danışmanlık da yapan Doç. Dr. Turan, özellikle değerli maden dışında alternatif malzemeleri beden ve çevresiyle ilişkilendiren uygulamalar yapıyor. itü vakfı dergisi 89 İTÜ'DEN HABERLER DOĞAN HASOL’A İSMD MİMARLIĞA KATKI ÖDÜLÜ İTÜ Kariyer Zirvesine Geri Sayım Başladı İ TÜ Kariyer Merkezi’nin 35 öğrenci kulübü ile organize ettiği İTÜ Kariyer Zirvesi 2015 (İKZ), 23-25 Şubat 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. “Yeteneğe Dokun” temasıyla markalaşması amaçlanan İKZ, Ayazağa, Gümüşsuyu ve Maçka yerleşkelerinde, 7 ayrı noktada gerçekleştirilecek. Ana sponsorluğunu Vestel’in üstlendiği İKZ’15, farklı sektörlerden güçlü markaları öğrencilerle buluşturacak. Etkinliğin 25 bini aşkın öğrenciye ulaşması hedefleniyor. Mimarlık kültürünün geliştirilmesi, kurumlaşması ve yüceltilmesini konu alanİstanbul Serbest Mimarlar Derneği 2014 Mimarlığa Katkı Ödülü'ne Y. Müh.(Mimar) Dr. h.c Doğan Hasol değer görüldü. 17 Ocak 2015 Cumartesi günü düzenlenen törende Hasol, ödülünü, İSMD Yönetim Kurulu Başkanı Ersen Gürsel ile jüri başkanı Mutlu Çilingiroğlu'nun elinden aldı. Törenin açılışında konuşan Mutlu Çilingiroğlu, jüri olarak seçim yaparken zorlanmadıklarını belirterek, İstanbulSMD Mimarlığa Katkı Ödülü'ne değer gördükleri isimler olduğu sürece bu ödülü iki yılda bir vermeyi sürdüreceklerini belirtti. Zor ve sorumluluk gerektiren bu katkının; devamlılık, kalıcılık ve emek yoğun bir içeriğe sahip olması gerektiğine dikkat çeken Çilingiroğlu, Doğan Hasol'un mesleğe bugün ve gelecekte değer sağlayacak birçok meziyete sahip bir mimar olduğunu vurguladı. Hasol'un, internetin var olmadığı bir dönemde bir bilgi merkezi olan Yapı-Endüstri Merkezi (YEM)'i kurduğunu ve Yapı Dergisi'ni yayımladığını, mesleğe katkı misyonunu sorumluluk ve sabır gerektiren Mimarlık Sözlüğü ile sürdürdüğünü ekledi. Ödülün takdiminin ardından söz alan Doğan Hasol ise, İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan nehir söyleşi kitabına atıfta bulunarak, ödülü bir "aferin" olarak gördüğünü belirtti. "Herkesin aferine ihtiyacı vardır; bu yararlı ve herkes için gerekli bir şeydir" dedi. Hasol, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Fransızların, 'hiç kimse kendi ülkesinde peygamber olamaz' diye bir deyişleri vardır. Kendi çevremde böyle bir ödüle layık 90 itü vakfı dergisi görülmüş olmak benim için çok değerli. Jüriye de takdiri için çok teşekkür ederim." Törende, Y. Müh. (Mimar) Levent Aksüt de kemanıyla küçük bir dinleti sundu. Doğan Hasol'un Başlattığı "ilk"ler Yapı-Endüstri Merkezi (YEM)'in kurulması, Yapı Katalogları, Yapı Dergisi, Yapı Fuarları, Sanal Mimarlık Müzesi (mimarlikmuzesi.org), YEM Yayın, Archiprix - Türkiye yarışması Yayın Etkinlikleri Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, Mimarlık ve Yapı Sözlüğü (İngilizce-Türkçe/Türkçe-İngilizce), Mimarlık ve Yapı Sözlüğü (İngilizce-Fransızca-Türkçe), Mimarlık Cep Sözlüğü, Yağma Var, Architecture et Bâtiment / Architecture and Building, Her Şeyin Mimarı Var, Mimari İzlenimler, Anılar Kuşlar Gibidir, Mimarlar Dik Durur!, Aferin Desinler Diye/ Doğan Hasol Kitabı, Oda Tarihinden Portreler/Doğan Hasol, Mesleki makaleler, Mimarlık ve Sanat Dergisi, Mimarlık Dergisi Yayın Müdürlüğü, Yapı Dergisi kuruculuğu, Genel Yayın Yönetmenliği. Yurtiçi Kurumsal Görevleri Mimarlar Odası, Mimarlık Vakfı, İSMD ve İMSAD'da üst düzey yönetim görevleri. Uluslararası Kurumsal Görevleri Uluslararası Yapı Merkezleri Birliği - UICB Başkanlığı (iki dönem, toplam 6 yıl), UIA 2005 İstanbul Kongresi bilimsel komite üyeliği, Ağa Han Mimarlık Ödülü jüri üyeliği (2001), WAF jüri üyeliği (üç kez), Archiprix International jüri başkanlığı (2004) Alışılmış kariyer günlerinin dışına çıkarak 2014’te Avrasya’nın en büyük kariyer zirvesini düzenleme hedefiyle yola çıkan ve “Yeteneğe Dokun” mottosunu benimseyen İKZ, 2015 yılında işbirliği yaptığı öğrenci kulübü sayısını artırdı. Farklı alanlarda faaliyet gösteren 35 öğrenci kulübünün ortak çalışması ile yol alan zirve, “atölye çalışmaları, örnek olay incelemeleri ve mülakatlar ile yine ayrıcalıklı bir program sunacak. İKZ’15 Açılış Töreninde ise İTÜ öğrencilerine 2013-2014 Akademik Yılında en çok staj olanağı sağlayan ilk 3 firma ilan edilerek, Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca tarafından teşekkür belgesi verilecek. Firma Seçiminde ‘Nitelikli Katkı’ Şartı İKZ’15’e katılacak firmaların, içeriğe nitelikli katkı yapmasına ve öğrencileri yeni bakış açılarıyla, yeni fırsatlarla buluşturmalarına özellikle dikkat edildi. Otomotivden enerjiye, hazır giyimden bilişime, elektronikten ulaşıma kadar birçok sektörün dev isimleri, titiz değerlendirmeler ile belirlendi. İKZ’15 için Vestel Ana Sponsor; Arçelik, Tekfen, AKSA & AKKİM, Çalık Enerji ve Şişecam ise Yerleşke Sponsoru oldu. İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği DAAD Yaz Okulu İTÜ MOBİL YAYINDA İ TÜ, Türkiye’nin en gelişmiş üniversite mobil uygulamasına imza attı. Dünyadaki sayılı üniversite mobil uygulaması örnekleri arasına giren “İTÜ Mobil”, tüm İTÜ’lülerin günlük yaşamda ihtiyaç duyduğu çok sayıda işlemi birkaç tuş ile yapabilmesini sağlayacak. Online yerleşke turundan kütüphane veritabanına erişime, panik butonu ile acil yardım çağrısından yemekhane menüsünü takibe, ring servislerin yerleşke içindeki yerini öğrenmekten İTÜ Radyosunu dinleyebilmeye kadar birçok bilgiyi kolaylıkla öğrenilebilecek. A lman-Arap-Türk üniversite öğrencileri arasında akademik ve kültürel ilişkileri geliştirmek amacıyla, Almanya Akademik Değişim Hizmetleri (DAAD) tarafından desteklenen “Research on the Effect of Climate Change on the Characteristics of Soils, Rocks and Groundwater and the Resulting Impact on the Security of the National and International Infrastructure” başlıklı proje kapsamında “Yaz Okulu” 24 Ağustos-3 Eylül 2014 tarihleri arasında İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nün koordinatörlüğünde düzenlenmiştir. kültürel gezi düzenlenmiştir. Geziye Doç. Dr. Tolga YALÇIN, Prof. Dr. Halil KUMSAR (PAU) ve Prof. Dr. Reşat ULUSAY (HÜ) bilimsel katkılarıyla eşlik etmiştir. 2014 yılı yaz okulu Almanya’dan 13, Mısır’dan 22 ve Türkiye’den 25 öğrenci ve akademisyenin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. İlki 2012 yılında Mısır’da ve 2013 ve 2014 yıllarında Ülkemizde düzenlenen yaz okullarında özellikle öğrenciler arasında akademik ve kültürel işbirliğinin temelleri atılmış ve geleceğe yönelik projeler geliştirilmektedir. Projeye Almanya'dan Siegen Üniversitesi yürütücü, Türkiye'den İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ), Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ), Pamukkale Üniversitesi (PAU), Mısır'dan Port Said Üniversitesi (PSU), ve Süveyş Kanal Üniversitesi (SCU) partner olarak katılmıştır. DAAD 2014 Yaz Okulu kapsamında “Küresel İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi” konusu seçilmiş olup, İTÜ Maden Fakültesi, YTÜ Mimarlık Fakültesi ve PAU Mühendislik Fakültesinde düzenlenen birer günlük sempozyumlarda toplam 35 adet bildiri sunulmuştur. Ayrıca, İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Remzi KARAGÜZEL koordinatörlüğünde Kapadokya ve Göller Bölgesindeki tatlı-mineralli-termal su kaynakları ve barajlar ile arkeolojik/tarihi ören yerlerine teknik/ itü vakfı dergisi 91 SEKTÖRDEN HABERLER Arsan Kauçuk Üretiminin Yüzde 65’ini İhraç Ediyor Elastomerik Köprü Mesnetleri ve Boru Contaları sektöründe lider olan Arsan Kauçuk, 1957 yılında başladığı serüvenine sürekli gelişmeye yönelik politikası ve kalite anlayışıyla devam ediyor. İstanbul Dudulu Organize Sanayi Bölgesinde 9000 m2 kapalı alan üzerinde kurulu tesisinde; 36 personel beyaz yaka olmak üzere 175 personel istihdam ediyor. Toplam üretiminin % 65’ini ihraç eden Arsan Kauçuk, söz konusu ihracatın % 89’unu Almanya, İsviçre, Polonya, Danimarka ve İngiltere gibi kalite anlayışından ödün vermeyen Avrupa Birliği ülkelerine gerçekleştiriyor. Arsan Kauçuk ifade edilen ülkelerin dışında 30 ülkeye ihracat yapıyor. Tesiste, kompresyon pres ve enjeksiyon pres olmak üzere farklı üretim metodları uygulanıyor. Firmanın ihtiyacı olan kalıplar firma bünyesindeki kalıphanede uzman mühendislerin kontrolünde üretiliyor. Verifone: Yılda yaklaşık 100 milyon dolarlık AR-GE yatırımı Global bir şirket olarak Verifone California Merkezli ve New York Borsası’na kote bir silikon vadisi şirketi. Yılda yaklaşık 100 milyon dolarlık AR-GE yatırımı yapan Verifone, Amerika’dan Antartika’ya kadar uzanan yapısıyla güvenli elektronik ödeme çözümleri alanında dünya lideri…Verifone sadece ödeme sistemleri alanında değil aynı zamanda çeşitli validatör çözümleriyle de sektörde öncü. Örneğin ABD ve Londra taksilerinde özgün teknolojisini kullanıyor. Bu proje ile yolcular önlerindeki ekran sayesinde ödemelerini ister kredi kartı ister nakit olarak kendileri gerçekleştiriyor. Ayrıca araçtaki panik butonu ile hem taksicilerin hem de yolcuların güvenlikleri sağlanıyor. Dünyada Verifone… Özellikle son 10 yılda gerçekleştirdiği atılımlarla büyük bir başarıya imza atan Ve- rifone,dünyada yüzde 45’lik pazar payına sahip. 2014 yılı itibariyle yaklaşık 2 milyar dolar ciroya ulaşan şirket, halihazırda dünya ölçeğinde 150’den fazla ülkede 26 milyon adet POS terminalini yönetiyor. Tüm bu veriler bir arada ele alındığında,Verifone terminalleri, çok sayıda yazılım ve hizmet çözümleri ile yine dünya ölçeğinde 14 milyon işletmeye hizmet sunuyor. 2014 yılı verilerine bakıldığında,Verifone ürünlerinin kullanıldığı web siteleri ve mobil uygulamalar da eklenirse, aylık işlem sayısı 300 milyona ulaşıyor. Bu da yıllık 7 trilyon dolara denk düşen ekonomik büyüklük anlamına geliyor. Türkiye’de Verifone… Verifone’un dünyadaki çarpıcı ve öne çıkan verilerinin bir benzerini Türkiye’de de görmek mümkün. Ülkemizde pazar lideri konumunda olan Verifone’un ödeme sis- temleri alanındaki çözümleri üye işyerleri ve bankaların her türlü ihtiyacını karşılamak üzere tasarlandı. Ödeme sistemleri sektörünün sadece cihaz satmaktan ibaret olmadığını belirten Verifone yetkilileri, artık çözüm sunan servis sağlayıcı bir şirket konumuna geldiklerinin altını çiziyorlar. Şirket yetkilileri yalnızca donanım değil, yazılım ve servis tarafında da hizmet sunan bir yapıya kavuşan Verifone sayesinde ödeme sistemlerinde çağ atlandığını vurguluyorlar. Verifone yetkilileri, bu değişimle birlikte her ödemenin ve bunu kullanan cihazın Verifone’un sağladığı altyapı üzerinden geçtiğine dikkat çekiyorlar. 63 ülke İstanbul’dan yönetiliyor Verifone’un dört başkanlık merkezinden biri konumunda bulunan Verifone Türkiye 63 ülkeyi İstanbul’dan yönetiyor. 3 sene öncesinde sadece Balkanlar ve Doğu Avrupa’dan sorumlu bir bölge konumunda olan Türkiye, Rusya ve Türki Cumhuriyetlerin yanı sıra Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın da Verifone Türkiye’ye dahil olması ile yeni bir yapılanmaya girildi. itü vakfı dergisi 93 SEKTÖR'DEN HABERLER Focus Membran Yapıların Ömrünü Uzatıyor Yapıların deprem sonucu yıkılmalarının en önemli nedeni olan korozyonun önlenmesi için su yalıtımı gerekiyor. Su yalıtımı olmayan binaların taşıyıcı donatısının taşıma kapasitesi ve olası bir deprem karşısındaki direnci düşüyor. Yapıların su yalıtımında Focus Membran bitümlü su yalıtım örtüleri kullanılması, suya ve suyun olumsuz etkilerine karşı yapıların ekonomik kullanım ömrünü uzatıyor. Yapılar; yağmur ve kar gibi yağışlar, toprak tarafından emilen yağış, kullanma suları, yer altı suları ve banyo, tuvalet gibi ıslak hacimlerde su kullanımı nedeniyle suya maruz kalıyor. Yapıya sızan su; yapıların taşıyıcı donatıları korozyona yani paslanmaya uğratarak kısa sürede yük taşıma kapasitesinin ciddi miktarlarda düşmesine, beton bütünlüğünün bozularak çatlak ve kırılmaların oluşmasına yol açıyor. Örneğin 10 yıl sonra bir yapıdaki donatı başlangıçtaki taşıma kapasitesinin, belli koşullarda yaklaşık olarak yüzde 66'sını korozyon nedeniyle kaybediyor ve donatının başlangıçtaki hesap değerlerini karşılayamamasına neden oluyor. Su yalıtımı olmayan binaların taşıyıcı sistem içindeki donatı demir yıllar içinde korozyon yani paslanma nedeniyle çürüyerek kesit daralması oluşuyor. Yani bina içten içe çürümeye başlıyor. Bu da olası bir depreme karşı binanın dayanıklılığını düşürüyor. Depreme karşı binaların en önemli koruyucu kalkanı olan su yalıtımı, taşıyıcı donatıyı paslanmaktan koruyor. Türkiye’de yapıların yüzde 85'inde su yalıtımı bulunmazken yalıtım yapılmayan binaların ömrü ise 15-20 yıl içerisinde yüzde 50 azalıyor. Türkiye’de inşaat ve yalıtım sektöründe lider markaların üreticisi Eryap, su yalıtımındaki iddialı markası Focus Membran ile yapılacak uygulamalarla suyun yapılara verdiği hasarın önüne geçilebileceğinin altını çiziyor. Sağlıklı ve konforlu yapılar için su yalıtımı şart Focus Membran, yapıların suyun neden olduğu olumsuz etkilere karşı korunması ve yaşam alanlarında konforlu bir su izolasyonu sağlanması amacı ile kullanılan; yapıların temel, perde, bodrum, bahçe, teras ve çatılarında, köprü, viyadük gibi farklı yüklere maruz kalan alanlar için de uygun su izolasyon malzemesidir. Focus Membran bitüm esaslı bir yalıtım malzemesi olup, içerisinde yapısını güçlendirici farklı dayanımdaki taşıyıcılar ve polimerler içermektedir. Bu polimerler malzemeye farklı dayanımlar katmakla beraber ürünün kolay uygulanmasında ve mükemmel bir su izolasyonu sağlamasında önemli bir rol oynamaktadır. Çeşitli ülkelere ihraç da edilen Focus Membran’ın tüm ürünlerinin, AB normlarına uygunluk anlamına gelen CE standardı bulunuyor. 94 itü vakfı dergisi Yeni Nesil Camyünü İle Yalıtımın Verimi Artacak Yalıtım sektörünün lideri İzocam, çevreye çok daha duyarlı olarak geliştirdiği “Yeni Nesil Camyünü”ile “çevreye” ve “sağlığa” dikkat çekiyor. “Yeni Nesil Camyünü” uygulayıcılara büyük konfor sağlarken daha yüksek orandaki çevre dostu özellikleri ile farkını ortaya koyuyor. Yeni Nesil Camyünü’nde, mekanik dayanım özelliği artarken kimyasal bileşimler önemli oranda azalıyor. Elyafların birbirini tutması ve ürünün şekil kazanması muhafaza edilirken yumuşak, ipeksi bir temas hissi oluşuyor. Cilde dost dokusu, kokusuz yapısı ve iç ortam hava kalitesi ile Yeni Nesil Camyünü hem uygulayıcılara hem de kullanıcılara kolaylık ve konfor sağlıyor. Üretiminde doğal mineraller ve geri dönüşüm ürünleri kullanılan güvenli ve çevre dostu Yeni Nesil Camyünü, imalat aşamasında kullanılan enerjinin 100 kat fazlasını tasarruf ediyor. Düşük karbon ayak iziyle çevreye duyarlı ve enerji dostu Yeni Nesil Camyünü, birbirindenkolay ayrılmayan esnek elyaf yapısı ile daha iyi kalınlık kazanırken tüm detaylara mükemmel uyum sağlıyor. Geliştirilmiş teknoloji ile üstün teknik özellikler kazandırılan Yeni Nesil Camyünü’nün ısı iletim katsayısı düşürüldüğünden yalıtım özelliği de iyileşiyor. Isı yalıtımının yanı sıra, akustik konfor ve yangın güvenliğinde de yüksek performans sağlayan Yeni Nesil Camyünü, bina ve teknik yalıtımdaki tüm detaylara güvenilir çözüm getiriyor. İzocam 2014 yılında AR-GE alanında yüksek performanslı ürün geliştirme konusuna odaklanıyor. Yeni Nesil Camyünü’nün ambalajı nakliye maliyetlerinin ve nakliyeler nedeniyle oluşan karbon salımı gibi çevresel etkilerin azalmasını sağlayacak ambalaj teknolojileri ile üretiliyor. YAYINLAR İSTANBUL İÇİN ÖNGÖRÜLER PROJECTIONS ON ISTANBUL taarla İstanbul için Öngörüler: taarla [itü mimari ta-sarım ar-aştırma la-boratuvarı çalışmaları], İstanbul Teknik Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı Proje 1 Stüdyosu’nda 2007-2010 yılları arasında yapılan çalışmalardan bir seçkiyi okuyucuyla paylaşıyor. Bu seçkiye, stüdyo yürütücülerinin bu stüdyoyu kurgularken odağa aldıkları “kuram ve araştırma aracılığında tasarım” yaklaşımının farklı vurgularla açılımlarını yapan metinleri ve stüdyonun yürütücüsü veya katılımcısı akademisyenlerin stüdyoda ele alınan temalar hakkındaki ufuk açıcı makaleleri eşlik ediyor. Kentini seven, yaşadığı kentten öğrenmeye çalışan, kentinin sorunları ile ilgilenen ve geleceği hakkında fikir üreten herkes bu metinler aracılığıyla geliştirilen tartışmalara katılacak ve genç mimarların “Melez Kentsel Strüktürler ve Mimari Açılımları”, “Kentsel Ekoloji”, “Kentsel Yaratıcılık, Yaratıcı Mekânlar ve Kent” ve “Kentsel Konut: Yeniden, Bugün” tematik başlıkları altında yaptıkları araştırmaları ve İstanbul için geliştirdikleri önerileri ilgi ile inceleyecektir. YENİ “Kentini seven, yaşadığı kentten öğrenmeye çalışan, kentinin sorunları ile ilgilenen ve geleceği hakkında fikir üreten herkes için…” Lansman Fiyatı: 25 TL İstanbul İçin Öngörüler: t a a r l a İTÜ Mimari Tasarım Araştırma Laboratuvarı Çalışmaları ITU Architectural Design Research Laboratory Works Editörler - Edited by Ayşe Şentürer, Nurbin Paker, Özlem Berber, Aslıhan Şenel İTÜ Vakfı Yayınları Aralık 2014, İstanbul 20x27.4 cm 207 sayfa, sıvama cilt Türkçe/İngilizce ISBN 978-605-4778-85-0 Genel Dağıtım: İTÜ Vakfı Yayınları Online Sipariş: www.1773itu.com Satış:0212 230 73 71 – 246 64 05 ituvakif@ituvakif.org.tr Projections on Istanbul: taarla [ITU Architectural Design Research Laboratory works] shares with the readers a selection of Works completed in Istanbul Echnical University Architectural Design Post Graduate Program between 2007-2010. Accompanying these projects, there are texts that reveal varous accents of the design through theory and research approach, which was kept in focus by the tutors while conceiving the studio on the handled themes. All who cares for the city, who try to learn from it, and who are concerned with the problems of their city and produce ideas for the future of it will participate in the discussions ignited by the texts and will observe with interest the research and projections on Istanbul through themes handled by young architects: “Hybrid Urban Structures”, “Urban Ecology”, “Urban Creativity, Creative Spaces and the City”, and “Urban Housing: Again, Today”. itü vakfı dergisi 95 YAYINLAR THEORY AND PRACTICE OF SHIP HANDİNG MÜZİKOLOJİ VE KAYNAKLARI Kinzo Inoue 1. Baskı 224 sayfa, 18.5x26 cm ISBN 978-605-4778-85-0 İstanbul, 2014 Yrd. Doç. Dr. Recep Uslu 2. Baskı 234 sayfa, 16.5x23.5 cm ISBN 978-975-7463-14-6 İstanbul, 2014 TEKNİK İNGİLİZCE ORFF YAKLAŞIMI ELEMENTER MÜZİK VE HAREKET EĞİTİMİNE GİRİŞ Pamela Edis 5. Baskı 180 sayfa, 16.5x23.5 cm ISBN 978-975-7463-02-3 İstanbul, 2014 Yrd. Doç. Dr. Atilla Coşkun Toksoy 1.Baskı 160 sayfa, 16.5x23.5 cm ISBN 978-605-4778-84-3 İstanbul, 2014 Genel Dağıtım: İTÜ Vakfı Yayınları ituvakif@ituvakif.org.tr www.ituyayinlari.com.tr Satış: 0212 230 73 71 – 246 64 05 Online Sipariş: www.1773itu.com 96 itü vakfı dergisi İTÜ VAKFI YAYINLARI İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz 2. baskı, 2013 İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz 2. baskı, 2013 150 TL Theory and Practice of Ship Handling Kinzo Inoue 50 TL Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş - 2004 Editör: Ayla Ödekan 150 TL Mimarlıkta Estetik Değerlendirme Mete Tapan 10 TL Ord. Prof. Ata Nutku-Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi - 1.baskı, 2013 Aydın Eken 50 TL Teknik İngilizce Pamela Edis 15 TL Essentials Of Research Paper Writing - 2.baskı, 2013 Editörler: Dilek Vidana Tavaşoğlu, Süeda Albayrak, Suzan Arıman 17 TL Ebrunun Mermer Yüzü Hikmet Barutçugil Writing Research Papers 2.baskı, 2006 Editörler: Dilek Vidana Tavaşoğlu, Süeda Albayrak, Suzan Arıman 15 TL Müzikoloji ve Kaynakları 2014 Yrd. Doç. Dr. Recep USLU 17 TL Matematik I Çözümlü Problemleri - 6. Baskı, 2013 Ayşe Peker Dobie 22 TL ORFF Yaklaşımı, Elementer Müzik ve Hareket Eğitimine Giriş - 2014 Atilla Coşkun Toksoy 15 TL Genel Jeoloji - 2008, 8. Baskı İhsan Ketin 25 TL Gemi Formunun Hidrodinamik Dizaynı Kemal Kafalı 10 TL Matematik 1 Teoremler, İspatlar, Problemler - 2008 Mehmet Ali Karaca 25 TL Analiz Ratıp Berker 10 TL Dalga Kırınımında Analitik Yöntemler Cilt:I-II - 2011 Alinur Büyükaksoy,Gökhan Uzgören, Ali Alkumru 25 TL Lineer Sınır-Değer Problemleri ve Özel Fonksiyonlar Mithat İdemen 25 TL Kompleks Değişkenli Fonksiyonlar Teorisi - 2008 Mithat İdemen 15 TL Üniversitelerimiz Nereden Nereye Getirildi Kemal Kafalı 10 TL Diferansiyel Denklemler 2010 Faruk Güngör 25 TL İTÜ’den 50 Yıllık Anılar Kemal Kafalı 10 TL Elektromanyetik Alan Teorisinin Temelleri - 2006 Mithat İdemen 11 TL İstanbul Boğazı Güneyi ve Haliç›in Geçe Kuvaterner Dip Tortulları Engin Meriç 10 TL Mimarlıkta Değerlendirme 2004 Mete Tapan 10 TL Yüksek Matematik Cevdet Koçak 10 TL Planlamada Sayısal Yöntemler - 2005 Vedia Dökmeci 10 TL Genel Fizik Deneyleri Mustafa Çetin 8 TL Lineer Cebir Çözümlü Problemleri - 2009 Mehmet Ali Karaca 15 TL İTÜ Tarihçesi Kazım Çeçen 10 TL Uçuşun Yüzüncü Yılında Modern Aerodinamiğin Temelleri - 2006 Ülgen Gülçat 17 TL Sözlü Yazılı ve Bilimsel Anlatım Teknikleri Ö.Bayramıçlılar, N.Ak 8 TL Gökhan Uzgören, Alinur Büyükaksoy, Ali Alkumru 18 TL Fizik 1 Hüseyin Güven v.d. 8 TL Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi - 2004 A.M. Celal Şengör 15 TL Flotasyon Suna Atak 10 TL Cisimlerin Mukavemeti 2014 Mustafa İnan 35 TL Muallim İsmail Hakkı Bey ve Musiki Tekamül Dersleri 2006 Nermin Kaygusuz 10 TL Elektromanyetik Alan Teorisi Çözümlü Problemleri Cilt:I-II - 2009 150 TL itü vakfı dergisi 97 YAYINLAR İTÜ VAKFI YAYINLARI SATIŞ YERLERİ: İTÜ Vakfı (İTÜ Maçka Yerleşkesi), Çantaylar Kitabevi (İTÜ Ayazağa Yerleşkesi), YEM Kitapevi, Pandora, EDGE Akademi (Ankara) Ayrıntılı bilgi için: www.ituyayinlari.com.tr Sipariş: info@ituvakif.org.tr İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz Editör: Prof. Dr. MehmetKaraca 2. Baskı Matematik I Teoremler, İspatlar, Problemler Y. Doç. Dr. Mehmet Ali Karaca 2. Baskı Matematik I Çözümlü Problemleri Y.Doç.Dr. Ayşe Peker Dobie 6. Baskı 98 itü vakfı dergisi Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş Prof. Dr. Ayla Ödekan Kompleks Değişkenli Fonksiyonlar Teorisi Prof. Dr. Mithat İdemen 2. Baskı Teknik İngilizce Pamela Edis 5. Baskı Ord. Prof. Ata Nutku Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi Y. Müh. Aydın Esen Theory and Practice of Ship Handing Kinzo Inoue 5. Essentials of Research Paper Writing Dilek Vidana Tavaşoğlu Suzan Arıman Süeda Albayrak - 2. Baskı Elektromagnetik Alan Teorisinin Temelleri Prof. Dr. Mithat İdemen 3. Baskı Mimarlıkta Değerlendirme Prof. Dr. Mete Tapan Diferansiyel Denklemler Prof. Dr. Faruk Güngör 4. Baskı Muallim İsmail Hakkı Bey ve Musiki Tekâmül Dersleri Prof. Nermin Kaygusuz Planlamada Sayısal Yöntemler Prof. Dr. Vedia Dökmeci Hikmet Barutçugil The Marble Face of Ebru/ 100th Solo Exhibition 251 Sayfa, 30x30 cm İTÜ Vakfı Yayınları <D]×ODU×YH5|O|YHOHUL\OH 6HGDWdHWLQWDü <D]×ODU×YH5|O|YHOHUL\OH6HGDWdHWLQWDü <D]DU3URI'U$\ODgGHNDQ ,6%1 %DV×P<×O× %R\XWODU[FP &LOEHQWNXWXLoLQGHVD\IDPHWLQVD\IDU|O|YHI|\OHUL 2005 “Yunus Nadi Sosyal Bilimler Araştırması” Ödülü ! "# !$%% &%% ' ( ) & %% % ! *+, - -%%%%! +!*$-%,%% /%%% "## 0% #1, 23+ 4 5/, !%% 0% - , !% - -%%%%%6 0% , %*, !% 0% - , 0 %%% - , -% %% * , 7 %% 8 ! ! % %%% !% ,9: ) /; < ! - 9: ) / ; , !%-= > 3?- %%@ úoLQGHNLOHU ; 2 *+,! A%$%%, /,B8 2 C%4/D0E-% ( %% (% 4 , 3D,44,% ' % ( ( %% F ,%% BA ( ' ´2UG3URI$WD1XWNX7UN *HPLúQüDDW×(QGVWULVL YH 0KHQGLVOLN(ùLWLPLQLQgQGHULµ <0K$\G×Q(NHQ úVWDQEXO7HNQLNhQLYHUVLWHVL9DNI×<D\×Q× úVWDQEXO 7UNoH VD\ID [FP )L\DW×7/ Bilgi için: www.ituvakif.org.tr ituvakif@ituvakif.org.tr Adres: İTÜ Vakfı Yayınları, İTÜ Maçka Kampüsü Teşvikiyeİstanbul Tel. 0212 291 34 75 – 232 57 62 23+, %%%% 3, - !- & 9: /G%%, % -H& 9: /G%%3F2 ' 4 ' ; I-! 0 %!! /G%%, % : ! %! >!! G%/ JK%!'%G%, ) -/G%%, % $%% 3 F2 ' 23+ F2 4 ' %%%!% 86!% !%% & 9: /G%%,% % % %% ! !%-%% L 4 /! / ' : H& 9: /G%% 3F2 ' 4 ' ; I! ! !! %% 9: ) J023+,M /G%%, % !! :6 - !%% % /G%%B4- ! F & 9:/ G%% %%%%% ! !% % !!%! - ! /G%% - ! ! = ! ! 3 6 > /G%%, % ! - !- -=!! - ! !%-> % ! %% SPOR Sporda Ulusçuluk, Olimpiyatlar ve Düş Kırıklığı Metin Tükenmez Olimpiyat Oyunları ve Dünya Futbol Şampiyonası finalleri süresince öne çıkan “ulussuz” para ve meta piyasaları değil, ele avuca gelir utku (zafer) ve yenilginin mitolojik tarzda ilerleme ya da çöküş işaretlerine dönüştürülebileceği uluslararası dolaysız çekişmedir. Bu dönemlerde spor ve ulus, ekonomik, teknolojik, askeri, demografik ve diğer “gelişme” söylemleriyle eklemlenir… U luslararası profesyonel spor, ulusların olumlu ve devingen(dinamik) bir biçemde temsil edilebileceği cazip bir araçtır. Ulusal takımlara ve ulusların bireysel temsilcilerine verilen desteğin arkasında “içsel” yapısal bölünmelerin ve eşitsizliklerin zorunlu olarak bastırıldığı, öbür rakip uluslarla olan farklılıkların vurgulanmasıyla yerel toplumsal yaralara dikiş atıldığına ilişkin bir birlik duygusu yatar. Bu ulusal tapınma yoklamalarının başarısının değişebilir olduğuna kuşku yok. Nüfusun kimi kısımları-özellikle spor pazarlayıcılarının ancak son zamanlarda hedef kitle olarak görmeye başladığı kadınlar-harekete geçirilemeyebilir. Başkalarının ise-özellikle öbür uluslarla bağlantısı olanlar-sportif işler ve aşırı ulusçuluk dalgasıyla olaya yabancılaşması olasıdır. Gelgelelim, ulusun yüksek reyting alan yayınlarının izleyicisi olan insanların birçoğu açısından keskin bir sporsal ve ulusal şovenizm kokteyli aslında baştan çıkarıcı olacaktır. Şu halde spora izleyici olarak gönül verenler yurttaş ya da yandaş olarak çağrılması yoluyla spor gönüllüleri en azından geçici bir süre için doğrudan doğruya ulusun hayranlarına dönüştürülür. Sporun oluşturduğu çerçeve içerisinde ulusçuluğun tecimsel (ticaret) bloklarının, yabancı yatırımın ve çekişmeci (rekabet) maliyet basınçlarının uluslararası görünümünden bağımsız bir anlamı vardır. Sözgelimi Olimpiyat Oyunları ve Dünya Futbol Şampiyonası Finalleri süresince öne çıkan “ulussuz” para ve meta piyasaları değil, ele avuca gelir utku (zafer) ve yenilginin mitolojik tarzda ilerleme ya da çöküş işaretlerine dönüştürülebileceği uluslararası dolaysız çekişmedir. Bu dönemlerde spor ve ulus, ekonomik, teknolojik, askeri, demografik ve diğer “gelişme” söylemleriyle eklemlenir. 1988 Seul Olimpiyatları politikasına ilişkin incelemelerinde James Larson ve Heung Soo Park şöyle yazıyorlar: “Olimpiyat Oyunları’na Seul’de ev sahipliği yapılması için öne sürülen belli başlı üç neden vardı. Birincisi, yüksek ekonomik kalkınmadan ötürü Güney Kore’de bir dönüm noktasına ulaşılmıştı ve Japonların Olimpiyat deneyimi Kore için bir model oluşturabilirdi. İkincisi Güney Kore, Olimpiyat Oyunları yoluyla Kuzey Kore ile mücadele durumuna son vermek için oldukça pratik bir olanak yakalayabilirdi. Ve üçüncüsü, Olimpiyatların Seul’de düzenlenmesi Güney Kore’yi ileri ulusların safına katmak için bir fırsat sunabilirdi. ”Olimpiyatlara ev sahipliği yaparak başarılı olmanın, salt işlemin yurtiçi toplam hasılaya yapacağı katkının ölçeği açısından bakıldığında bile herhangi bir ulus açısından hatırı sayılır bir potansiyel, ekonomik yarar-ve aynı zamanda risk-fırsatı olduğu burada görülebilir. Gelgelelim, Olimpiyatların çekiciliğini (cazibe) karşı konulmaz bir biçimde sağlama bağlayan nokta, ulusal imgenin (imajın) geliştirilmesi açısından öncelikli bir araç olarak işlem görmesidir. O nedenle, tüm yeniçağa ilerleme ve eskinin aşılması çağrışımıyla birlikte olimpiyat 2000’e ev sahipliği yapmak için özellikle keskin bir çekişme içine girildi. Olimpiyat 2000’in Pekin’de ağırlanması Çin’in çağdaşlaşma izlencesi açısından belirleyici itü vakfı dergisi 101 SPOR bir ilerlemeye damgasını vurmuş olacakken, Manchester açısından böyle bir olay dünyanın ilk sanayileşmiş iktidarının çöküşünün tam da Britanya’da anamalcı (kapitalist) devrimin boy gösterdiği yerde durdurulmasının işaretini vermiş olacaktı. Oysa Olimpiyatların Sidney’de yapılmasına karar verildi. Bu karar bu kent ve bir uzantısı olarak Avustralya ulusu açısından, aşağıdaki alıntıda olduğu gibi birçok ilerleme tezlerini hem onaylıyor hem de kışkırtıyordu. “Sidney’in gülen bahtını, gelecek bin yılın ilk olimpiyatlarına ev sahipliği yapması için seçilmiş olması gerçeğinden başka hiçbir şey bundan daha canlı simgeleyemez. Sidney’in zaman zaman eylemsiz ve başkalarının başarısızlığını izlemekten zevk duyan egosunu okşamaya isteksiz olanlar bile, Olimpiyatların Sidney’in artık zamanı gelmiş bir kent olduğunu gösterdiğini itiraf etmektedirler.”(R. Guilliatt) Önemli bir spor olayına ev sahipliği yapmak bile bir utku olarak yorumlanıyorsa eğer, uluslararası belli başlı bir spor dalında yarışı fiilen kazanmak bir ulusun kutlanması için çok daha büyük olanaklar sağlayacaktır. Sporda gösterilen başarının simgesel olarak işlenmesinin ilk sivri örneğinin biri İngiltere’nin finallerde ev sahipliği yaptığı 1966 yılındaki Dünya Futbol Şampiyonası’nı kazanması, diğeri de Avustralya’nın Amerika’da 1983 yılında kazandığı Küba zaferidir. Birinci olarak üzerine Jhon Clarke Britanya-ilk ve bugüne değin tek-Dünya Kupası ödülünü Alf Ramsey’in rasyonalist taktik düzeni altında kazandığında, Wilson İşçi Hükümeti’nin çağdaşlaştırıcı teknolojisiyle ideolojik olarak iç içe girmiş halde bir “post-emperyal” ulusal kimlik krizinden geçmekte olduğunu belirtir. Spora, yeni örgütlenme tarzlarının ve teknolojik yeniliğin örnek model olarak verildiği bu ağırlık, 17 yıl sonra 12 metrelik yat yarışlarında Avustralya Amerika’yı yenilgiye uğrattığı zaman yerkürenin öbür yakasından yankılandı. 102 itü vakfı dergisi Önemli bir spor olayına ev sahipliği yapmak bile bir utku olarak yorumlanıyorsa eğer, uluslararası belli başlı bir spor dalında yarışı fiilen kazanmak bir ulusun kutlanması için çok daha büyük olanaklar sağlayacaktır. Sporda gösterilen başarının simgesel olarak işlenmesinin ilk sivri örneğinin biri İngiltere’nin finallerde ev sahipliği yaptığı 1966 yılındaki Dünya Futbol Şampiyonası’nı kazanması, diğeri de Avustralya’nın Amerika’da 1983 yılında kazandığı Küba zaferidir. Avustralya’nın belli başlı rakibinin yaygın olarak Amerikan küstahlığı ve keskin uygulaması olarak görülen Amerikan kupasını kazanmak, 1987 yılında borsanın yaşadığı krizin hemen öncesinde girişimcilik yanlısı bir duyarlılık dalgası yaşanmasına neden oldu. Spordaki başarı, medya, hükümet ve endüstri tarafından bir kez daha geniş bir şekilde teknolojiye olan inancın bir zaferi olarak yorumlandı. Sporda gizliliğin(mahremiyet) daha da azalmasına karşılık olarak daha yüksek ücret almanın sonuçları profesyonel sporcular arasındaki düş kırıklığını arttırıyor. Bir zamanlar gözden düşmekte olan tenis oyuncusu Boris Becker, dünyanın en iyi tenisçileri arasındaki yerini yitirmeye başladığını izleyen günlerde 1994 yılında yaptığı bir basın toplantısında, turnuvalarda geçirdiği 10 yıldan sonra 26 yaşında tenis oynamanın “büroya gitmek” gibi bir şey olduğunu söyledi. Becker’in deneyimi, genel hatlarıyla çocukluğunda katı eğitim rejimlerine girmiş, büyük olasılıkla bunun baskısı altında kalmış ve daha sonraları oyundan daha öncelikli şeylerin olduğunu keşfetmiş olan tüm sporcuları üzen bir “pil tüketme” olgusu olarak görülebilir. Böyle şaşalı çöküşün yakın tarihteki örneklerinden biri, İtalya’da Napoli formasını giyerken uyuşturucu kullanmasıyla ilintili çeşitli suçlamalarla tutuklanmış olan ve kamunun önünde saygınlığı (itibarı) sıfıra inen Arjantinli futbolcu Diego Armando Maradona’dır. Maradona futbol tarihinde öylesine derin izler bıraktı ki, 1990 yılında İtalya’da yapılan Dünya Futbol Şampiyonası Finalleri’nde Arjantin forması altında Napoli’de İtalya’ya karşı futbol alanına çıktığında 63 bin futbolsever İtalya’yı değil salt Maradona’yı destekledi. Şampiyona öncesinde de İtalya’nın kuzey kesimlerinde Maradona’ya ilişkin “zavallı Maradona” şeklinde televizyon izlenceleri yapıladursun, Napolili futbolseverler Maradona’ya İtalya tarihinde Napoli’ye ilk kez lig şampiyonluğu kazandırmasının ödülünü bir ulusal maçta “Diego Diego” şeklinde tezahürat yaparak veriyorlardı. Bu olaya o yıllarda Napoli’de bire bir tanık olan biri olarak diyebilirim ki futbol tarihinde böyle bir olayın bir daha yinelenmesi, yaşanması çok zor bir olasılıktır. Daha sonra saygınlığını yitiren Maradona kendisiyle yapılan bir söyleşide kitlelerin beklentilerinin üzerinde yarattığı baskıdan söz etmişti: “İnsanların artık benim mutluluk ya da öpücükler dağıtan bir makine olmadığımı görmeleri gerekir. Bazen kötü oynamak benim de hakkım.” Oysa hayranlar ve medya açısından futbol tarihindeki en yetenekli ve o günlerde en çok para kazanan oyuncu sıfatıyla Maradona’nın ABD’deki 1994 Dünya Futbol Şampiyonası Finalleri’ndeki geri dönüşü, doping ilaçları kullandığı saptanıp “gözden düşmüş” bir halde ülkesine geri gönderilmesiyle yarıda kaldı. Bu olay onun hikâyesinin de sonu oldu. Bu son, Maradona’dan daha fazla ona hayranlık duyanların düş kırıklığı oldu belki de… Hazırlayan : Süleyman Kolata atalok55@hotmail.com BRİÇ DÜNYASINDAN HABERLER 2015 İstanbul Kış Kadınlar Şampiyonası 10-11 Ocak 2014 tarihlerinde 17 takımın katılımıyla Hoşgörü Briç Kulübü’nde yapıldı. İlk 12 sırayı alan takımlar 18 – 22 Şubat 2015 tarihleri arasında Bodrum’da yapılacak olan Türkiye Kış Kadınlar Şampiyonası’na katılmaya hak kazandılar. Sıralama ise şu şekilde: 1. ECE Takımı: Dilek Yavaş – Vera Adut – Mey Zaim – Belis Atalay – Oya Bayülkem – Jülide Yardımcı 2. MAJÖR Takımı: Emine Şen – Ebru Ateş – Funda Özbey – Helin Erdoğdu Yılmaz 3. İBA Takımı: Neşe Dirim – Nur Kumkale – Yasemin Merçil – Serap Kuranoğlu – Güler Vahapoğlu Fedarasyon takvimine bu sene eklenen Sezon Açılış Turnuvası, 17–18 Ocak 2015 tarihlerinde İstanbul Green Park Otel’de yapıldı. Sıralamalar şu şekilde: 1. Soner Çubukçu – İlker Çubukçu 2. Berk Başaran – Salim Yılankıran 3. Turan Yavuz – Nuri Cengiz Senyör 1 : Aydın Karaduman – Ali Salih Gölet Karışık 1 : Sevil Akın – Fikret Aydoğdu Genç 1 : Ataman Aydoğdu – Berk Gökçe Kadın 1 : Başak Kütük – Zühra Yıldız 2015 İstanbul Kış Açık Takımlar Şampiyonası’nın Final etabı 24 – 25 Ocak 2015 tarihlerinde 14 takımın katılımıyla Hoşgörü Briç Kulübü’nde yapıldı. 2015 Türkiye Açık Takımlar Şampiyonası 28 Şubat – 6 Mart tarihleri arasında Bursa’da yapılacak olup İstanbul ilinin takım sayısı kotası 28 olarak belirlendi. İstanbul Finallerinin sıralaması ise şu şekilde: 1. YILANKIRAN Takımı: SalimYılankıran – Süleyman Kolata – Okay Gür – İsmail Kandemir – GökhanYılmaz – Mehmet Sırıklıoğlu. 2. TEZ Takımı: Tezcan Şen – Mesut Karadeniz – Adnan Musaoğlu – Serkan Ünal – Erdoğan Kaya – Ahmet Erdem. 3. ERDAL TEKİN Takımı: Atıf Cem Altan – Tolga Özbay – Mustafa Akgül – Toros Yüksel – Mustafa Cem Tokay – Bircan Öztürk. 2015 Kopenhag Davetli İkili Turnuvası’nda birinci olan Mustafa Cem Tokay ve Alfredo Versace’yi yi tebrik ederiz. SPINGOLD TURNUVASI 19-28 tarihleri arasında Amerika'ın Las Vegas şehrinde yapılan SPINGOLD turnuvasında mücadele eden TEAM ASSAEL takımı büyük başarı gösterek 4. oldu. Takım aşağıdaki oyunculardan oluştu: Mustafa Cem Tokay, Antonio Sementa, Alexander Smirnov, Josep Piekarek. Winners af the Copehnagen Bridge Invitational 2015, Alfredo Versace, Mustafa Cem Tokay (Sağda). itü vakfı dergisi 103 \\\\\\\\\\\\\\\\\ Türkiye Mixed Takım Şampiyonası’ndan Bir El Kuzey-Güney zonda Dağıtan=Kuzey 106 R10954 64 K A1042 AR82 B ----- Q83 ----- D QV7 Q5 A3 ARQ753 V2 G R7 V9743 862 1098 H. VAHAPOĞLU Batı _ 1 kör 4 trefl (2) 4 kör (3) 7 NT (5) ÖZGÜNEŞ Kuzey pas pas pas pas pas G.VAHAPOĞLU Doğu 1 Trefl 3NT(1) 4 karo (3) 5 Trefl (4) pas ÜZÜM Güney pas pas pas pas pas 1 = 17-19 kapalı terfler 2 = Şlem için cue-bid istiyor 3 = Cue-Bid 4 = Pik Cue-Bidi yok 5 = Yaparız sanki. Haldun Vahapoğlu 7 NT’yu treflerde 7 kart beklediği ve sadece karo kontrolü olan ortağında bu renkte AR olabileceği takdirde 13 löveye gelebileceğini düşünerek deklare ettiğini söylüyor. “Aksi takdirde başka seçenekler olabilir.” Trefl 10’lu çıkışını yerden alan Güler Vahapoğlu, once ihtiyacı olan karo rua empasını yaptı, sonrasında 13’üncü löve için bir sıkıştırma hazırlığı gerekecekti. En az 4 tane köru olan rakipte pik ruası varsa VİYANA DARBESİ ile sıkıştırma gerçekleşecekti. G. Vahapoğlu, pik asını tahsil ettikten sonar (Vienna Coup) bütün treflerini çekince, Güney rua pik ve körlerden sıkışmıştı, eldeki pik damı tehdit kartı idi. 104 itü vakfı dergisi \\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\ V965 Mustafa Cem Tokay’ın Kazandığı Kopenhag Turnuvası’ndan Bir El El no: 23 Herkes zonda V932 8542 32 V65 K A87 R6 B ----- 6 ----- D A97 Q109754 RV86 Q102 AR94 G RQ1054 QV103 A 873 VERSACE Batı _ Kontur 4 pik (2) 6 karo (4) HELNESS Kuzey _ 3 pik(1) pas pas TOKAY Doğu _ 4 karo 4 NT (3) pas HELGEMO Güney 1 PİK pas pas pas 1 = Blokatif 2 = Karo tutuşu, kuvvetli el 3 = Key-Kart sorusu değil, iyi 5 karo diyecek el. 4 = Teşekkürler ortak. Kuzey-Güney’de outran Helness-Helgemo (Norveç) çifti dünyanın en iyi çiftlerinden biri olarak gösteriliyor. Mustafa Cem Tokay’ın ortağı Versace’nin (İtalya) lakabı ise genius. Oyun olarak bir özelliği olmayan bu elden Versace-Tokay çifti 125 imp kazandılar.