Kanunsuz Emrin Uygulanması ve Bürokrasinin Yargıyla

Transkript

Kanunsuz Emrin Uygulanması ve Bürokrasinin Yargıyla
Yıl : 1
-
Sayı : 3
-
Ekim 2015
Yeni Yargısı!
Kanunsuz Emrin Uygulanması ve
Bürokrasinin Yargıyla İmtihanı
TÜRK
çok yakında
Apple Store’da...
Siz de BAROTÜRK’ün haberlerine daha hızlı ulaşmak için BAROTÜRK
uygulamasını cep telefonunuza ya da tableinize ücretsiz olarak indirebilirsiniz.
“Ülkem Adına Kaygılar, TBMM’deki
Hukukçular Adına Utanç İçindeyim”
Prof. Dr. Metin Günday: “Hukuka
Aykırı Emri Hem Veren Sorumludur,
Hem de Yerine Getiren Sorumludur”
Yargının Kurucu
Unsuru Avukatlar
Güven Açısından Yaşamsal
Krizin İçinde Olduğu Bir Adli Yıl
Baro Başkanları
BAROTÜRK İçin Yazdı
Baro Başkanları
BAROTÜRK İçin Yazdı
www.baroturk.com
Danışma Kurulu
Av. Gültekin UZUNALİOĞLU
Giresun Barosu Başkanı
Av. Aydın ÖZCAN
İzmir Barosu Başkanı
Av. Sertif GÖKÇE
Kocaeli Barosu Başkanı
Av. Ahmet ATAM
İmtiyaz Sahibi
Mehmet AYSAN
Genel Yayın Yönetmeni
Mehmet AYSAN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
İsmail ÇOLAK
Tasarım
M. DÜZGÜN
Baskı & Cilt
İmpress
www.impress.com.tr
Kütahya Barosu Başkanı
Av. Zafer KAZAN
Yayın Türü
Süreli Yayın
3 ayda bir yayınlanır.
Sakarya Barosu Başkanı
BAROTÜRK
Ostim Mahallesi 1240.
Sokak No: 2-C
Daire: 7
Yenimahalle / ANKARA
KANUNSUZ EMİR ve YARGI
KARARLARININ UYGULANMAMASI
Barotürk Dergi’nin 3. sayısında kapak
konusu olarak son zamanlarda ülkemizde
sıkça tartışılan “Kanunsuz Emir” ve “Yargı
Kararlarının Uygulanmaması” konularını
belirledik. Kanunsuz emrin uygulanmasının, uygulayan ve emri verenler açısından
ne gibi yaptırımlar doğuracağını kanunlar
çerçevesinde inceledik.
Türkiye’nin en tecrübeli İdare Hukuku hocalarından Prof. Dr. Metin Günday
ile gerçekleştirdiğimiz röportajı özellikle
okumanızı öneriyoruz.
Dergimizin 2. sayısının çıktığı günden
bu güne birçok vatandaşımızı maalesef
teröre kurban verdik. Hayatını kaybeden
insanlarımızı saygıyla anıyoruz. Ankara’da
yaşanan katliamın son olmasını diliyoruz.
Dergimize makaleleri ile katkıda bulunan kıymetli baro başkanlarımıza ve
YARSAV Başkanı Sayın Murat Arslan’a çok
teşekkür ediyoruz.
Yeni sayımızda daha huzurlu bir Türkiye’de buluşmak dileğiyle…
www.baroturk.com
baroturk@gmail.com
twitter/@BaroTurk
Mehmet AYSAN
Genel Yayın Yönetmeni
10
20
04
Baro Haberleri
İsmailÇolak
32
06 YineKan,YineAcı,YineGözyaşı
Av.GültekinUzunalioğlu/GiresunBarosuBaşkanı
08
Baro Haberleri
10 SadeceSilahlaSavaşarakTerörüBüsbütünBitiremezsiniz
Av.AhmetAtam/KütahyaBarosuBaşkanı
12
Baro Haberleri
14 YargıBağımsızlığıveHukukunÜstünlüğü
Av.AydınÖZCAN/İzmirBarosuBaşkanı
18
Baro Haberleri
20 GüvenAçısındanYaşamsalKrizinİçindeOlduğuBirAdliYılBaşlarken
MuratArslan/YARSAVBaşkanı
26
Baro Haberleri
28 Röportaj/Prof.Dr.MetinGünday
2
MehmetAysan
34
Baro Haberleri
36
46
53
36 BarotürkDosya/KanunsuzEmrinUygulanmasıveBürokrasininYargıylaİmtihanı
MehmetAysan
44
Baro Haberleri
46 NeOlacak?
Av.ZaferKazan/SakaryaBarosuBaşkanı
48 YargıKararlarınınUygulanmaması
Av.SertifGökçe/KocaeliBarosuBaşkanı
50
Baro Haberleri
52 Röportaj/Prof.Dr.MetinFeyzioğlu
MehmetAysan
53 İçtihat/YargıtayKararı
YargıtayHukukGenelKuruluKararı
58
Baro Haberleri
60 SosyalMedyadaHukukHaberleri
62
Baro Haberleri
64 Kitap
3
Av. Hasan Demir açıklamasında, “Savunma hakkı olmadan verilen kararlar, ne kadar doğru da olsa Adil
olamaz, vatandaşın adalet duygusunu tatmin edemez. Bu sebeple mesleğimize yönelik istiskal gayretlerinin hukuka, kanuna ve adalete zarar verdiğini
bilinmesini isteriz.” dedi.
ADANA BAROSU
“Basın Özgürlüğü Kalmadı, 107 Yıl
Öncesine Döndük”
“Hiçbir Gerekçe Avukatlara Keyfi Muamele
ve Şiddet Uygulanmasını Haklı Kılamaz”
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Metin Feyzioğlu,
İstanbul Adalet Sarayı önünde avukatların polis şiddetine uğramasına sosyal medya hesabı üzerinden
tepki gösterdi.
Av. Metin Feyzioğlu sosyal medya hesabı üzerinden
şu ifadeleri kullandı; “Avusturya Devletinin kardeşine yönelik bir uygulamasını protesto etmek için
Başkonsolosluk önünde imza toplarken gözaltına
alınan ve tutuklamaya sevk edilen bir avukat meslektaşımıza destek için basın açıklaması yapan avukatlara, İstanbul Adliyesi’nde polisler orantısız güç
kullanarak, biber gazı ve kalkanlarla saldırmışlardır.
Hiçbir gerekçe, vatandaşlara ve onların haklarını savunan avukatlara keyfi muamele ve şiddet uygulanmasını haklı kılamaz.”
ADIYAMAN BAROSU
“Otoriter Ve Despot Yöntemler İle Barışı
Sağlamak, Sorunu Çözmek Mümkün Değil”
Adıyaman Barosu Başkanı Av. Hasan Demir, yaptığı
basın açıklamasıyla yeni adli yıl açılışı ile ilgili düşüncelerini paylaştı.
Adıyaman Baro Başkanı Av. Hasan Demir tarafından
yapılan basın açıklaması, Adalet Sarayı önünde gerçekleşti. Baro Başkanı av. Hasan Demir, avukatların
katıldığı basın açıklamasında 2015-2016 adli yılı açılış programında avukatların yargının en önemli unsurları olduğunu dile getirdi.
4
Adana Baro Başkanı Av.
Mengücek Gazi Çıtırık,
sansürün kaldırılışının
107. yıldönümü ve 24
Temmuz Basın Bayramı
nedeniyle mesaj yayınladı. Av. Çıtırık, “Basın
özgürlüğü ülkemizde kalmamıştır. 107 yıl öncesini
yaşatan tüm uygulamaları görüyoruz” dedi.
Demokratik olma iddiasındaki toplumların en
önemli güvencelerinden birinin basın ve ifade özgürlüğü olduğunu söyleyen Av. Çıtırık, “Ülkemizde
anayasal güvence altında olan ‘basın özgürlüğü’
gerçek anlamda halen yaşanmamaktadır. Medyanın
üstlendiği görev yurttaşın haber alma hakkının, siyasi iktidarlarca uygulanan sansürle, baskı ile kısıtlanmaması gerekmektedir. Siyasi iktidarın medyaya
bakışı ve medyaya karşı tutumu, medyanın da ister
istemez kendisini oto sansüre tabi tutmak zorunda bırakmaktadır. 2015 yılı Dünya Basın Özgürlüğü
Endeksi’ni yayınlayan Sınır Tanımayan Gazeteciler
örgütü, 180 ülkelik basın özgürlüğü listesinde Türkiye’yi 149’uncu sıraya yerleştirdi.” diye konuştu.
AFYONKARAHİSAR BAROSU
“Terörü Ve Teröristleri Kınıyorum”
Afyonkarahisar Baro Başkanı Av. Turgay Şahin, ailelerinin gözleri önünde şehit edilen güvenlik güçleri
mensuplarına vicdanların kayıtsız kalmaması gerektiğini kaydederek, “Terörü ve teröristleri kınıyorum”
dedi.
Yazılı bir basın açıklaması yaparak son günlerde yaşanan terör olaylarını kınayan Afyonkarahisar Barosu Başkanı Av. Turgay Şahin açıklamalarında şu ifadelere yer verdi; “Vicdanlarımız ağlıyor, ruhlarımız
ağlıyor, bedenlerimiz ağlıyor. Ailesinin gözü önünde
şehit edilen Jandarma Binbaşı Arslan Kulaksız için
ağlıyor, tüm şehitlerimiz için ağlıyor. Şehitlerimizin
amacı emanetimizdir, şehitlerimizin evlatları emanetimizdir, şehitlerimizin aileleri emanetimizdir, tüm
milletimize emanettir.”
Ağrı Barosu Başkanı Av. Ali Artuk, Ağrı’nın Diyadin
ilçesinde dün gece İlçe Jandarma Komutanlığı’na
düzenlenen silahlı saldırı sonrasında 15 yaşındaki
Muhammed Aydemir ve 16 yaşındaki Orhan Arslan’ın kolluk güçleri tarafından öldürüldükleri iddialarının gerçek olduğunu, sabah ölü bulunan kişinin
ise PKK’lı olduğunu söyledi.
AMASYA BAROSU
“Terörün Olduğu Yerde Hukuk Devletine
Açık Bir Saldırı Vardır”
AKSARAY BAROSU
“Doğruya Doğru, Yanlışa Yanlış Demek Biz
Avukatların Ve Baroların Namus Borcudur”
Aksaray Baro Başkanı Av. Levent Bozkurt, 2015-2016
Adli Yıl açılışının ilk günü nedeniyle bir mesaj yayınladı.
Aksaray Baro Başkanı Av. Levent Bozkurt’un 2015
Yılı Yeni Adli Yıl Açılış Konuşması şöyle: “Geçtiğimiz
yıl Danıştay bu yıl ise Yargıtay da düzenlenen programa Türkiye Barolar Birliği’nin davet edilmemiş olması düşündürücüdür.
Avukatlar siyaset yapmazlar. Ancak hukuk siyaseti
yapmak da başka bir deyimle hukuku ve hukukun
üstünlüğünü savunmak adına gördüğümüz eksiklikleri dile getirmek de görevimizdir. Bizim tarafımız;
daima hukuktur, hukukun üstünlüğüdür.”
AĞRI BAROSU
Baro Başkanı: “İki Çocuğu Kolluk
Güçleri Öldürdü”
Ağrı Barosu Başkanı Ali Artuk, Diyadin’de yaptıkları
görüşmeler neticesinde, kolluk güçlerinin fırında çalışan iki çocuğu öldürdüğü iddialarının doğru olduğunu söyledi.
Amasya Barosu Başkanı
Av. Melik Derindere, Malazgirt’te ailesinin gözü
önünde şehit olan Binbaşı Arslan Kulaksız’a yapılan saldırıyı kınadı.
Av. Derindere şu açıklamalarda bulundu; “Bir süredir çözüm süreci adı
altında yürütülen faaliyetlerin ne kadar temelsiz ve
ince iple birbirine bağlı olduğu terör ve terörist ile
anlaşma yapılamayacağı, terör dâhil tüm sorunların
hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü temel ilkeleri
ile çözülebileceği bir kez daha anlaşılmaktadır.”
ANKARA BAROSU
“Terörün Sebebinin, Alamadıkları
Milletvekilleri Olduğunu İtiraf Etti”
Ankara Barosu Başkanı Av. Hakan Canduran, dün
Dağlıca’da şehit olan askerlerimiz için taziyede bulundu. Av. Canduran, terör faaliyetlerine göz yuman
siyasilere de çok sert tepki gösterdi.
Av. Canduran’ın Facebook hesabından yaptığı paylaşım şöyle: “Bölücü terör nedeni ile bugün yine yüreğimizi yakan acı bir haber aldık. Dağlıca’da şehit
edilen askerlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına
ve milletimize sabır diliyorum. Terörü bitirmesi gerekenler bu acı haberi aldıktan sonra, canlı yayında
terörün sebebinin, alamadıkları milletvekilleri olduğunu itiraf etti az önce. Bu kirli oyunun bir an önce
son bulması için Anayasal tüm kurumları göreve davet ediyorum.”
5
Av. Gültekin Uzunalioğlu
Giresun Barosu Başkanı
YİNE KAN, YİNE ACI,
YİNE GÖZYAŞI

ze ve bu vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk Milletine başsağlığı diliyorum.
Bir insanlık suçu olan terörü lanetliyor, yaşamlarının baharındayken aramızdan ayrılan şehitlerimi-
Terör, dinine, etnik kimliğine ve siyasi görüşüne
göre ayrım yapılarak veya hangi gerekçe ile olursa
olsun hiçbir şekilde hoş görülemez ve gösterilemez. Hiç tanımadığı, hayatında yüzünü görmediği
ve göremeyeceği, suçları sadece “Savaş istemiyoruz, Barış istiyoruz” “Teröre hayır, kardeşliğe evet”
diyen insanları canlı bomba yöntemi ile öldüren
terörle, askerlik görevini ifa eden genç fidanlarımızı kurşunlayan, eşinin çocuğunun gözü önünde
alçakça saldırı ile hayatına son verilen polisimize
07 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçimlerinden sonra adeta bir yerlerden düğmeye
basılmışçasına güzel ülkemiz terörün yaktığı ateşle kan gölüne dönmüştür. Onlarca kişinin katledildiği Suruç katliamı ile başlayan, askerlerimizi,
polislerimizi ve güvenlik güçlerimizi haince ve kalleşçe şehit eden terör, en son başkentimiz Ankara’nın ortasında barış mitinginin yapılacağı alanda
yüz kişiyi aşkın vatandaşımızı bombalayarak katletmiştir.
6
yönelen terör arasında hiç bir
fark yoktur, çünkü her ikisi de alçakça, her ikisi de kalleşçe olup
hiç bir şekilde biri diğerinde hafif
gösterilemez. Terör nereden gelirse gelsin bir insanlık suçudur.
Terörün amacı insanlarımızı ayrıştırarak, farklılaştırarak, ülkemizi bölüp parçalamaktır. Sorumlu
vatandaşlar olarak terörün istediği bu tuzağa düşmemeliyiz.
Ülkemizde farklı bölgelerde yaşamlarını sürdüren, yüzyıllardır
birlikte yaşama kültürünü kabul
etmiş, savaşta ve barışta birlikteliğini bozmamış, akrabalık ilişkisi
kurmuş insanlarımız arasına ayrıştırıcı ve bütünlüğümüzü bozucu dil kullanarak nifak tohumları
ekilmemelidir. Doğarken insanlar bölgelerini ve etnik kimliklerini seçme hakkına sahip değildir.
Biraz insan sevgisi ile empati
yaparsak birlikte yaşama iradesini değiştirmeye yönelik tüm
çabalar boşa çıkacağı gibi, terörü siyasi kazanç aracı görenlerin
hesaplarının tutmayacağı da
görülecek, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti bölünmeksizin birlik ve
beraberlik içinde farklılıkları ile
birlikte barış içerisinde yaşamaya devam edecektir.
Terörle etkin ve kararlı bir şekilde
mücadele etmek devletin tartışılmaz en temel görevlerindendir. Bu mücadelede, insan hakları ve hukuk kuralları içerisinde
kalınmalı, teröre bulaşan kişi ve
kurumlarla, masum halk ayrımı
iyi yapılmalıdır. Terörle mücadele konusunda ihmali bulunan
ya da yetkilerini amacı dışında
kullanan kamu görevlilerinden
de hukuk devleti çerçevesinde
gerektiğinde hesap sorulabilmelidir.
Tam bu yazımı bitirmek üzere
iken gelen bir kara haber...
Ne yazık ki Dağlıca ‘da yine şehitlerimiz var. Analar ağlamaya,
babalar acı çekmeye ve ocaklara
ateş düşmeye devam ediyor. Lanet olsun bu teröre.
Neler oluyor bize...
Bir tarafta “oluk oluk kanları akacak” nidaları, diğer yanda “teröre
hayır kardeşliğe evet” “Barış istiyoruz” diye bağıranlara bomba,
bir tarafta gençliğinin baharında
kara toprağa giren şehitlerimiz;
Sevgiye ve barışa bu kadar tahammülsüzlük niye?
Bu ortamda sorumluluk alması
gereken siyasiler ise 1 Kasım iktidar hesapları için seçim meydanlarında nutuk atmaya devam
ediyor.
Orhan Veli Kanık usta ne güzel
demiş;
“Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.”
Artık bu acımız son olsun. Artık
bu kabus bitsin. Bu güzel ülkemizde birlik ve beraberlik içinde
farklılıkları ile birlikte barış içerisinde yaşamak için sonuna kadar
Barış diyoruz.
7
ANTALYA BAROSU
dışlanmaya kalkışılmamız, bize rağmen adaletin tecelli edeceğine dair yanlış bir düşüncenin oluşmasını da anlayabilmiş değilim.”
BATMAN BAROSU
“Hiçbir Siyasal Kazanç İnsan Yaşamından
Daha Değerli Değildir”
Türkiye Barolar Birliği (TBB) 2015-2106 adli yıl açılışını, yaptığı alternatif programla kutladı.
“Devleti Bu Kadar Aciz Duruma
Düşürenler Utansın!”
Antalya Baro Başkanı Av. Alper Tunga Bacanlı, Dağlıca ve Iğdır’daki hain terör saldırılarını kınadı. Av.
Bacanlı, PKK çözüm sürecinde silah depoladı diyen
siyasetçilere de sert tepki gösterdi.
Facebook hesabından açıklamada bulunan Av. Bacanlı, “Iğdır ‘dan 10 şehit haberi geldi. Askerin, polisin belini kırarsan, kentlerimizi savaş meydanına
döndürmek için silah depolayanlara meydanı boş
bırakıp masa başı sohbetleri yaparsan daha çok kurban verir bu millet. Devleti bu kadar aciz duruma
düşürenler utansın!” ifadelerini kullandı.
BALIKESİR BAROSU
“Bizim Olmadığımız Yerde Yargının
İşlevinden, Hukuk Devletinden Söz
Edilemez!”
Türkiye Barolar Birliği (TBB) 2015-2106 adli yıl açılışını, yaptığı alternatif programla kutladı.
Programa katılanlar arasında bulunan Balıkesir Barosu Başkanı Av. Yaşar Meyvacı, hem “alternatif” adli
yıl açılış programını, hem son dönemlerde giderek
artan terör olaylarını BAROTÜRK’e değerlendirdi;
“Eğer biz yargının ayrılmaz bir parçasıysak, bu sacayağının ayaklarından biriysek, bizim olmadığımız
yerde yargının işlevinden ve hukuk devletinden söz
etmek mümkün değil. Biz yargının diğer unsurlarını
bugüne kadar asla dışlamayı aklımızın köşesinden
bile geçirmedik. Olmayacak bir şey bu… Ama bizim
8
Programa katılanlar arasında bulunan Batman Barosu Başkanı Av. Ahmet Sevim, hem “alternatif” adli
yıl açılış programını, hem son dönemlerde giderek
artan terör olaylarını BAROTÜRK’e değerlendirdi.
“Her ne olursa olsun bir fikre tahammül etmemeyi
doğru bulmuyorum. Bütün fikirlerin eleştiriye açık
olduğunu, eleştirilebileceğini hatta kınanabileceğini düşünüyorum. Ama bir fikrin susturulmasını
doğru bulmuyorum. Bu anlamda bizim tutumumuz
duruşumuz bellidir. Adli yıl açılışı, doğası gereği,
bütün yargısal makamların birlikte hareket etmesi
gerektiği ve düşüncelerini ifade etmesi gerektiği bir
zeminken, böyle bir zemine gelmiş olmasını doğru
bulmuyorum. Umarım kısa zamanda doğasına uygun bir adli yıl açılış törenine, programına döneriz.”
dedi.
AYDIN BAROSU
“Terörü Bitirmesi
Gerekenlerin
Maçlarda Sırıtarak
Poz Vermesini
Kınıyorum”
Aydın Barosu Başkanı
Av. Gökhan Bozkurt, dün
Dağlıca ‘da şehit olan askerlerimiz için taziyede bulundu. Av. Bozkurt, terör
saldırısını ve şehit sayısını gizleyen siyasilere de çok
sert tepki gösterdi.
Av. Gökhan Bozkurt şu ifadeleri kullandı; “Dağlıca’dan gelen hain saldırı ve şehit haberleriyle yüreklerimiz dağlandı yine. Haber verilmediği için sayısını
bilemediğimiz kadar baba ocağı yas evi şimdi. Terörü bitirmesi gerekenlerin bizden gizlenen bu acı
haberi bile bile maçlarda sırıtarak poz vermesini,
devlet adamı olması gerekenlerin alenen milletvekili sayısı hesabından bahsetmesini kınıyorum.”
ARTVİN BAROSU
Artvin Barosu Hizmet Binası Törenle Açıldı
Artvin Barosu İsmail Suat Varan Hizmet Binası ve
Sosyal Tesisleri, düzenlenen törenle hizmete girdi.
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu,
törendeki konuşmasında, 2 yıl önce göreve başladıktan sonra baroların hizmet ve sosyal hizmet binalarının yapılması için gayret gösterdiklerini söyledi.
Ülke genelinde 9 ilin dışında tüm vilayetlerin hizmet
binalarının bittiğini belirten Feyzioğlu, “Kalan 9 ilin
binasını da en kısa sürede bitirmeyi hedeliyoruz.
Bundan dolayı da mutlu olduğumu belirtmek isterim” dedi.
BİLECİK BAROSU
“TBMM Başkanlığı
Yapmış Birinden Bu
Kelimeleri Duymak
Üzücü”
TBMM Genel Kurulunda
HDP’li Osman Baydemir’e yanıt veren Bülent
Arınç, bu sırada ayağa
kalkarak tepki gösteren HDP Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan’a, “Hanımefendi sus, bir kadın olarak sus” diye bağırdı.
Bülent Arınç’ın bu davranışını, Türkiye’deki 6 kadın
baro başkanından biri olan Bilecik Baro Başkanı Av.
Halime Aynur’a sorduk. Av. Aynur şöyle konuştu:
“Son derece talihsiz, üzüntü veren bir açıklama. Üstelik Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapmış
birinin ağzından bu kelimeleri duymak daha üzücü.
Kadını birey olarak görmeyen, kadını yok sayan toplumsal cinsiyet eşitliğine inanmayan bir düşüncenin
göstergesi bence bu açıklama…
Oysa kadı aile ve toplum arasında bir köprü görevini görür. Keşke kadınlarımız daha fazla konuşabilse
kendilerini ifade edebilse…”
BİNGÖL BAROSU
“PKK Türkiye’den Çıkmalı, Türkiye’ye
Karşı Silah Doğrultmamalı”
Türkiye Barolar Birliği
tarafından, Erzurum Barosu’nun ev sahipliğinde
düzenlenen “9. Avukatlar Spor Oyunları” Palandöken Dağı’nda verilen
kokteyl ile başladı.
Programa katılan Bingöl
Barosu Başkanı Av. Abdullah Alakuş, gündemi BAROTÜRK’e değerlendirdi;
“Bu kanın durması lazım, çatışma şiddet ortamının
sona ermesi lazım. Bu tek taralı olmuyor. Bir tarafa
gelin silahları bırakın çatışmasızlık ortamına girin
desek bile olmuyor. PKK’ye en azından şu çağrıda
bulunulabilir: Türkiye sınırları dışına çekilsin, silahlarını Türkiye’ye doğrultmasın, Ortadoğu’da DAİŞ’le
mücadele etsin.”
BARTIN BAROSU
“Şehitlerin Olduğu Bugünlerde Avukatlar
Adli Yıl Açılışında Göbek Atmamaktadır”
Bartın Barosu Başkanı Av. Ferhat Parlatır, Türkiye
Barolar Birliği’nin adli yıl için düzenlediği etkinlikte
avukatlar göbek atarak doyasıya eğlendiği yönünde
basında yer alan haberlere tepki gösterdi.
Konuyla ilgili açıklamasında Av. Parlatır: “Hürriyet
Gazetesi’nde yayınlanan 64 Baro ve TBB imzası ile
basın bildirisi terörü lanetlemiş bulunmaktayız. Terör ortamında her gün şehit haberlerinin olduğu bugünlerde avukatlar Adli Yıl Açılısında göbek atmamaktadır! Bildiklerimiz değil doğru zannettiklerimiz
başımızı belaya sokar. Memlekette gerçek dışı haber
yapanlar yargıya hesap verecektir” dedi.
9
Av. Ahmet Atam
Kütahya Barosu Başkanı
SADECE SİLAHLA SAVAŞARAK
TERÖRÜ BÜSBÜTÜN
BİTİREMEZSİNİZ

Terör olaylarının bitirilmesinde kanımca, başlangıçta iyi bir analiz yapmak gerekir.
Sorun ne? Sorunun kökeni ne?
Karşınızdaki ne istiyor, siz ne
yapmak istiyorsunuz? İstedikleri kabul edilebilir mi, bunların
iyi araştırılıp tartışılması gerekir.
Karşılıklı görüşülerek masada
çözülme olasılığı var mı? Varsa,
teröristle aynı masaya oturulur
mu? Masaya oturmak ve teröristi
muhatap olarak almak, onu meşrulaştırıp tavizin yolunu mu açar?
Masaya oturdunuz var sayalım.
Bu durumda asgari müşterekte
mutabakat yolumu seçilecek?
Yada ne istiyorsa ver kurtul mu
denilecek? 30 yıldan bu yana devam eden, bazen geçici bir süre
durdu zannedilen terör gerçekten duruyor mu, aksine güç mü
topluyor? Kanaatimce masada
çözümlenecekse ilk şart, teröristin önce silahını bırakması olmalıdır. Siz bırakın, biz de bırakalım
gibi devletle pazarlık yaparcasına teklilerin kabul edilemez olduğu unutulmamalıdır. Devletin
silahlı gücü ve gereğinde başvurması meşrudur. Ama karşısındakinin hayır.
10
İstihbari çalışmalarımız ne âlemde ve iyi bir istihbarat çalışması
yapılabiliyor mu? Görüyoruz ki
yol çalışmaları yapılırken dahi
tonlarca patlayıcı döşenmiş, haberimiz yok. Anlaşılan bu yönde
bir zafiyet gösterilmiş veya teröristin sahte samimiyetine inanmışız. Buradan da şu çıkıyor; Kararlı bir mücadele başlatılmalıdır.
Terörle mücadeledeki tutarsızlıklardan kaçınılmalıdır fakat biraz
öncede belirttiğim gibi, masada
mı çözümlenecek, silahla mı? Silahı seçtiyseniz; Şu anki profesyonel olmayan, hayatında silahla
ilk defa askerde karşılaşmış çocukları iki aylık eğitimle cepheye
gönderip bu ana kuzularıyla mı
bu işi çözmeyi düşünüyorsunuz.
Vatani görevimizi yaparken her
gün tekrar ettirilen ve namusumuzdur diye öğretilen sınır güvenliğimize gerekli önemi verdik
mi? Yoksa yolgeçen hanına mı
döndü? Aksi hal bize neler kaybettirir? Görebiliyor muyuz?
Yoksa ne yaptığımızı bizde mi
bilmiyor ve günü kurtarma yolunda geçici çözümler mi arıyoruz. Milletlerarası ilişkilerde
ancak ve en iyi ihtimal müttefik
olunabilineceği gerçeğini, diplomasinin bunu gerektirdiğini
unutup diğer devletleri dost mu
zannediyoruz. Eğer öyle zannediyorsak eğer, hiç kandırıldık
diye bağırmayalım.
Türkiye ulusalcı kimliğini muhafaza edip, üniter devlet yapısını devam mı ettirmek istiyor?
Birleştirici unsur olarak bunları
kabul etmeyip, bir yana bırakıp,
hatta reddedip, aynı topraklarda yaşanmışlık, kız alıp vermişlik
veya aynı dine mensubiyet gibi
başkaca birleştirici unsurları mı
ön plana çıkarmak istiyoruz.
Avrupa Birliği süreci bir aldatmaca mıdır? Buna benzer değişik
görüşmeler neticesi önümüze
konulan, insan hak ve ihlallerinin
giderilmesi gerektiği yönünde ki
şartlar, kriterler ve dayatmaların
altındaki gizli sebepleri algılayabiliyor ve iyi tahlil edebiliyor muyuz? Kendi aralarına alma, kabul
ve entegrasyon sürecinde batılı
devletler ne kadar samimiydiler?
Bize ne verebilirler, ne verdiler.
Ne götürdü. Bunun muhasebesini iyi yapmalıyız. Terörü bitirebilmemiz için kaynaklarını iyi saptamamız gerekir. Nereden, neden
ve nasıl besleniyor. Bu noktada
yardım ve yataklık yapanı, sosyal
ve ekonomik sebeplerden mi,
ırkçılıktan mı, hükümetlerin yanlış politikalarından mı doğdu ve
beslendi? Zahiri mazeretler gerçek sebeplerle örtüşüyor mu?
Tüm bu soruların cevabının yeterince hızlı ve kararlı bir biçimde
bulunamayışı, çözüm sürecinde
bu noktalardan işin üzerine yürünüp, sorunun izalesi yoluna gi-
dilmemesi ipin ucunun kaçmasına neden olmaktadır.
Acaba terör örgütü ile o bölge
halkının siyasal temsilcileri ve
akilleri arasındaki ilişki ne şekilde işlemektedir. Bunu bilmeli ve
bu konudaki şüphe ve belirsizliği
ortadan kaldırmalıyız. Birbirlerinden bağımsız bir tavır ve strateji
içindeler mi, yoksa görüntüyü o
şekilde sağlayıp, böyle bir algı
mı yaratıyorlar? Aralarında bir
işbirliği ve ortaklık var mı? Ya da
orada da ipin ucu kaçtı, artık birbirlerine söz mü geçiremiyorlar.
Türkiye’nin demokratik, sosyal,
özgürlükçü hukuk devleti yapısını güçlendirmek zorunda olduğumuz kesin, fırsat eşitliği evet
olmalı. Bütün Kürtler, aklıselim
her vatandaş gibi ayrımcılığın,
ezilmenin sona ermesini, refah
seviyesinin yükselmesini istiyor.
Bunu batıdaki vatandaş da istiyor. Memleket deki herkes rahat
etmek, insanca yaşamak istiyor.
Belki başlangıçta, iddia edilen
etnik kökene dayalı ayrımcılığın
giderilmesi için destek veren
halk bu gün belki farkında olmadan bambaşka amaçlara hizmet
etmeye, destek vermeye mi başladı. Bunu görebiliyor muyuz?
Kanımca şunu iyi anlamalıyız.
Sadece silahla savaşarak terörü
büsbütün bitiremezsiniz. Gündüz normal bir vatandaşken gece
terörist olanlar da var. Bunu nasıl
tespit edeceksiniz? Kurunun yanında yaşta yansın diyerek bütün Kürt nüfusu yok etmeyi mi
düşünüyorsunuz. İçlerinde hiç
vatansever yok mu? Fakat şu da
ortaya çıkmalı, ben nasıl terörün
sebebini ve teröristi sadece etnik
kökene bağlamıyorsam, ayırıyorsam, oradaki insanımızda, o
bölge halkının siyasi temsilcisiyiz
diyenlerde, niyetini samimiyetle
söyleyebilmeli.
Bu durum bir yandan Türkiye’ye
zarar verirken, her ne sebeple
olursa olsun, sessiz kalıp teröre
yol veren, palazlanmasını izleyen
vatandaşında, bir avuç teröriste
ses çıkarmayarak adeta kendi tabutuna çivi çaktığını unutmaması gerekir.
11
BOLU BAROSU
kınlarda da görünen o ki muhalif medya gruplarının
bastırılması operasyonudur” dedi.
ÇANKIRI BAROSU
“Otorite Boşluğunun Ne Şekilde Oluştuğunun Açıklanmasını Bekliyoruz”
“Yargı Bağımsızlığı Eylemli Olarak Ortadan
Kaldırıldı”
Bolu Barosu Başkanı Av. Ferit Atalay, 2015-2016 Adli
Yıl açılışının ilk günü nedeniyle bir mesaj yayınladı.
Av. Atalay’ın mesajı şöyle: 2015/2016 Adli Yılı bu gün
itibariyle başlamakta. Ülkemizin içinde bulunduğu
sancılı koşullar, Adalete duyulan güven ve inancın örselenmesi, Yargının tarafsızlığına düşen koyu
gölgeler, Kuvvetler ayrılığının, Hukuk Devletinin ve
Yargı Bağımsızlığının eylemli olarak ortadan kalkmış
olması hukukçu ve savunma mesleğinin mensupları olarak bizleri, ülkemizin geleceği ile ilgili olarak
umutsuzluğa ve karamsarlığa itmiştir.
Etkin ve bağımsız bir yargı ancak ve ancak kolektif
bir çalışmanın ürünüdür. Yargılamanın olmasa olmazı olan Savunmanlık mesleği etkisiz kılınmaya çalışılmakta, avukatsız bir yargı özlemleri gün geçtikçe
daha yüksek sesle dillendirilmektedir.”
BİTLİS BAROSU
“Medyaya Yapılan Operasyon, Demokrasiye
Vurulmuş Bir Darbedir”
Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Baro Başkanları Koza-İpek Grubu şirketlerine düzenlenen polis baskınına
tepki gösterdi.
Operasyonun siyasi olduğunu belirten Bitlis Barosu
Başkanı Av. Enis Gül, “Muhalif olmak bir düşmanlık
değil, bir renkliliktir. Herkes aynı şeyi düşünecek ve
aynı şeyi söyleyecek diye bir şey yok. Yapılan bas-
12
Çankırı Baro Başkanı Av. Erkan Köroğlu, Hakkari
Dağlıca’da askerlerimize yönelik terör saldırıları nedeniyle bir mesaj yayınladı; “Devletimizin terörle
mücadelede hukuka uygun atacağı her adımı desteklediğimizi; yurt içinde ve yurt dışında bölücü
terör örgütünün taban kazanmaması için var gücümüzle mücadeleye devam edeceğimizi bir kez daha
ilan ediyoruz.
Öte yandan, bölücü terör örgütünün devlete karşı
bir kalkışmayı sağlayacak boyutta nasıl silah depoladığının, yolları nasıl ve ne zaman mayınladığının,
ülkenin bir bölümünde egemenliğin terör örgütüne
devredildiği algısı yaratacak şekilde otorite boşluğunun ne şekilde oluştuğunun yetkili mercilerce açıklanmasını bekliyoruz.”
BURSA BAROSU
“Bu Dönem Kadar Yargının Yok Sayıldığı
Başka Bir Dönem Yaşanmamıştır”
Bursa Barosu Başkanı Av.
Ekrem Demiröz, Bozcaada’da yapılan Baro Başkanları Toplantısı öncesi
BAROTÜRK’ün sorularını
yanıtladı.
Böylesine büyük bir
sosyal hadiseyi tek bir
cümleyle tek bir koşulla
açıklamak işin doğasına aykırı ama benim edindiğim izlenim ve algım şu; açılım süreciyle Kürtlerin
oylarını hesaplayan bir siyasi iktidar tersi bir sonuçla
karşılaştı. Şimdi olayların başlangıcına bakın, şimdi
bu bir siyasi tercihtir. Top yekûn bir savaş akşamdan
sabaha olabilir mi? Bu inandırıcı geliyor mu size?
Özetle bu süreçten iktidar vazgeçmiştir çünkü Türkiye’de barış istediği için değil kendi politik çıkarlarına ve oy taleplerine uygun bir siyaset gibi algılandı.
Biraz küresel taleplere de uygun geldiği için bunu
yürüttüler ettiler şimdi ise tam tersi bir durum var.
O açıdan terör dayatılmış ve bunca insanın kanı bir
siyasal hedef bir siyasal beklenti adına verilmiş canlardır. Gün olur tarih bunu yazar. Yakın zamanda da
ateşkes bekliyorum.
ÇANAKKALE BAROSU
Baro Başkanları
Toplantısı Bozcaada’da Gerçekleşti
Çanakkale Barosunun ev
sahipliğinde düzenlenen
Marmara ve Ege Genişletilmiş Baro Başkanları
Toplantısı, 22 Baro Başkanının katılımıyla düzenlendi.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Çanakkale
Baro Başkanı Av. Bülent Şarlan, yaptıkları son toplantıdan bu yana geçen 80 gün içinde ülkede yaşanan
sorunlara, avukatların önemine ve gelinen duruma
ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çanakkale Baro
Başkanı konuşmasında “Bozcaada’yı savunmak için
kalesi, halkı ve adaleti savunmak için avukatlar olmuştur. Bozcaada savaşlara, avukatlar da mücadelelere tanıklık etmiştir.” dedi.
Çanakkale Baro Başkanı Av. Bülent Şarlan, Çanakkale Savaşlarının 100. Yılı münasebetiyle, barolardan
Çanakkale’de el birliği içinde çeşitli programlar düzenleme arzusunu dile getirdi.
BURDUR BAROSU
“Keyfilikten Uzak, Herkesin Doğru Ve Adil
Yargılanabildiği Bir Yıl Olmasını Diliyorum”
Yeni Adli Yıl başladı. Burdur Barosu Başkanı Av. Ramazan Gedik, ‘keyfilikten uzak, herkesin doğru ve
adil yargılanabildiği bir yıl’ olması temennisinde bulundu.
2015-2016 yeni adli yılı, dün Cumhuriyet Meydanı Atatürk Anıtı önünde düzenlenen çelenk sunma
töreni ile başladı. Törene; Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Sadi Doğan, Burdur Barosu Başkanı Avukat
Ramazan Gedik, Burdur’da görev yapan hâkim, savcı
ve avukatlar katıldı.
DENİZLİ BAROSU
“Siyasi Anlaşmazlıklar Bir Kenara Bırakılıp, Derhal Kalıcı Çözümler Bulunmalıdır”
Denizli Barosu Başkanı Müjdat İlhan, Siirt’te sekiz askerin PKK terör örgütü tarafından şehit edilmesine
sert tepki gösterip, “Haince, kalleşçe saldırıları nefretle kınıyoruz” dedi.
Denizli Barosu Başkanı Av. Müjdat İlhan, yaptığı yazılı açıklamada, son günlerde artan terör saldırıları nedeniyle milletçe çok zor günler geçirildiğini belirtip,
gelen acı haberlere dayanacak, sabredecek, katlanacak gücün kalmadığı belirtti.
ÇORUM BAROSU
“Barolar Toplumun Güven
Odağı Haline Geldi”
Çorum’da 2015-2016 adli yılı,
açılış töreni ile başladı.
2015-2016 adli yılının açılışında konuşan Baro Başkanı Av.
Altan Akpınar, Ülkenin terörle
kasıp kavrulduğu, adalete duyulan güvenin her geçen gün azaldığı ve yurttaşların giderek karamsarlığa kapıldığı bu günlerde; avukatlar, barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin toplumun güven odağı haline
gelmeyi başardığını ifade etti.
Yaklaşık 87.000 üyesi olan TBB, 308 üyesi olan Çorum Barosu avukatları olarak bu güvene layık olmak
için bundan sonra da üzerlerine düşeni yapacakları
sözünü verdiklerini belirten Av. Akpınar, Adliye Sarayı önünde gerçekleştirilen törende, “Bizim tarafımız
daima hukuktur, hukukun üstünlüğüdür. Pusulamız;
haktır, adalettir. Doğruya doğru demek namus borcumuzdur” dedi.
13
Av. Aydın Özcan
İzmir Barosu Başkanı
YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ

Ülkemiz kuvvetler ayrılığı
ilkesi / parlamenter sistem
ile yönetilmektedir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, devlet gücünün birbirinden ayrı organlara dağıtıldığı ve her birinin de bir diğerini
denetlediği ve bunların birbirleri
karşısında bağımsız bir statüye
sahip oldukları esasına dayanmaktadır. Devlet gücü; kanunları yapan yasama gücü, yapılan
kanunları uygulayan yürütme
gücü ve uygulamadan doğan
uyuşmazlıkların
giderilmesini
ve hatta başta Anayasa olmak
üzere evrensel hukuk ile bağlı
olduğumuz yasalara aykırı
çıkarılan yasaların yürürlüğe
girip girmemesini de sağlayan yargı gücünün ayrı organ-
14
lara verilmesini ve bu organların
birbirinden bağımsız olmasını
gerektirmektedir.
YARGI BAĞIMSIZLIĞI
Hiçbir devlet organı, ya da devlet
organını temsilen herhangi bir
makamda bulunan kişinin ya da
kişilerin yargı yetkisini kullanan
yargıçlara ve mahkemelere müdahale edememesi, mahkemelerin ve yargıçların özgür iradeleri ile vicdani kanaatlerine göre
karar vermeleri ilkesidir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
2. Maddesine
göre Türkiye
Cumhuriyeti
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Hukuk devletinin
zorunlu unsurları yargı denetimi
ve yargı bağımsızlığıdır. Hukuk
devletinin amacı; insan haklarının gerçekleştirilmesi, adaletin
ve kamusal güvenliğin sağlanmasıdır.
Demokratik bir hukuk devletinde, temel hak ve özgürlükler
yönünden en önemli güvence
yasama ve yürütme organlarının
yargı erki tarafından denetlenmesidir. Bağımsız ve tarafsız bir
yargısı olmayan bir ülkede, temel
hak ve özgürlüklerin güvencede
bulunduğundan ve hukukun üstünlüğünden söz edilemez.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1.maddesinde de; herkesin, bağımsız ve tarafsız bir
mahkemede makul sürede hakkaniyete uygun ve aleni surette
yargılanması, adil yargılanma
hakkının temel unsurları olarak
kabul edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Avrupa insan hakları sözleşmesini
uygulamakta ve yargı bağımsızlığına vurgu yapmakta bu yönde
içtihatlar oluşturmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 9. Maddesinde de Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılır, şeklindedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 138. Maddesi Mahkemelerin
Bağımsızlığını düzenlemiştir.
Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve
hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya
kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve
telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı
yetkisinin kullanılması ile ilgili
soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda
bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları
ile idare, mahkeme kararlarına
uymak zorundadır; bu organlar
ve idare, mahkeme kararlarını
hiçbir suretle değiştiremez ve
bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 139. Maddesi Hâkimlik ve
Savcılık Teminatını düzenlemiştir.
Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce
emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık,
ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren
bir suçtan dolayı hüküm giymiş
olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin
olarak anlaşılanlar veya meslekte
kalmalarının uygun olmadığına
karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ
Hukuka dayalı bir yönetim biçimi
olan demokrasilerde hak ve özgürlükler, görev ve sorumluluklar yasalar tarafından güvence
altına alınmakta ve yasalar her
kim olursa olsun, her ne makam,
merci veya sahibi olursa olsun
her bireye eşit olarak uygulanmaktadır. Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü esastır.
PEKİ, YASAL OLARAK BU GÜVENCELERE SAHİP ÜLKEMİZ NEDEN
YARGI BAĞIMSIZLIĞI ANLAMINDA
DÜNYA ÖLÇEĞİNDE ALT SIRALARDA YERALMAKTADIR.
Dünyada ve ülkemizde tarihsel
sürece baktığımızda, yasama
ve özellikle yürütme organları
yargının denetiminde olmaktan
hoşlanmamakta, yargıdan kurtulmak ve onu kendi denetimleri altına almak istemektedir. Bu
hedefe ulaştıkları oranda yargı
bağımsızlığı ve bunun doğal sonucu olarak da, hukuk, adalet ve
temel hak ve özgürlükler büyük
zarar görmektedir.
Özellikle ülkemizde son yıllarda
bu anlamda yargıya müdahale
anlamında her türlü girişimler
yapılmış, Roma’da Milattan önce
torba kanun siyasi rüşvet ve antidemokratik kabul edilerek yasaklanmış, günümüzde de Amerika Birleşik Devletlerinde 43
eyalette torba kanun kanunun
tekliği ilkesi gereğince yasaklanmış olmasına rağmen ülkemiz
adeta torba kanunlar ile yönetilir hale gelmiş, bu durum başta
yasama organının etkinliğini ortadan kaldırmakta, kamu yararı
olan konuların içine birçok konu
eklenerek normalde yasalaşma-
15
sı mümkün olmayan, iktidarın
lehine toplumun veya meslek
kuruluşlarının ya da yargının
aleyhine olabilecek durumlar yasalaştırılmaktadır. Torba yasalar
ile yönetilen toplumlar demokrasiden, hukukun üstünlüğünden ve yargı bağımsızlığından
hızla uzaklaşmaktadır. Yargısal
denetim yapılamamakta ve yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracak birçok düzenleme aniden
ortaya çıkabilmektedir. Son dönemlerde çıkarılan birden fazla
torba yasa ile ceza hukukunun
evrensel ilkesi olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi ve buna benzer temel ilkeler ciddi erozyona
uğratılmış ve mağduriyetler ortaya çıkmıştır. Geçtiğimiz süreç,
hukukla oyuncak gibi oynamanın, hukuku siyasete alet etmenin, yargıyı itibarsızlaştırmanın,
yargıyı ve hukuku bir silah gibi
kullanmanın hiç bir kimseye bir
yararının olmadığını göstermiştir. Böyle bir ortamda hiç bir kimsenin hukuk güvenliği yoktur ve
olamaz.
Kişiye göre, muhalif olmasına
göre özel kanunların çıkarılması,
suça ve kişiye göre özel mahkemelerin kurulması, yine davanın
mahiyetine veya gidişatına göre
hâkim ve savcıların görevlerin-
den alınması, atanması nedeniyle başta anayasamız olmak
üzere birçok kanun ile teminat
altına alınmış olan yasaların fiilen ortadan kaldırılması, örneğin
Hâkimlik ve Savcılık teminatını
düzenleyen Anayasanın 139.
Maddesinin fiilen ortadan kaldırılması ve yargının da bu durumu denetleyememesi maalesef
ki ülkemizde yargı bağımsızlığını
ve hukukun üstünlüğünü zedeleyen en önemli faktörler arasında yer almıştır.
Demokratik bir hukuk devletinde, temel hak ve özgürlükler yönünden en önemli güvence yasama ve yürütme organlarının yargı erki tarafından denetlenmesidir. Bağımsız ve tarafsız bir yargısı olmayan bir ülkede,
temel hak ve özgürlüklerin güvencede bulunduğundan
ve hukukun üstünlüğünden söz edilemez.
16
Vatandaşın ifade özgürlüğü başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerini kullanma hakkı ile
bilgi edinme hakkı kısıtlanmakta, basın özgürlüğü ciddi şekilde
sekteye uğratılmaktadır. Ülkemiz
Yargı Bağımsızlığı anlamında
dünya sıralamasında 85. sırada
Basın Özgürlüğü sıralamasında
da 154.sırada yer alarak her iki
başlıkta da maalesef ki sınıfta
kalmış durumdadır, acı olan durum ise bu gerçeklere rağmen
iş bu standartlarımızı hızla yukarılara çekmek için çok ciddi
çalışmalar yapmamız gerekirken
aksine çalışmaların tüm hızla yapılıyor olmasıdır.
Bu sıralamalardan Türkiye’yi hızla yukarı çıkarmamız gerekiyor.
İktidarı, muhalefeti, toplumsal
katmanları ve sivil toplum örgütleri ile Türkiye’yi yargı bağımsız-
lığına, hukukun üstünlüğüne,
adil yargılama hakkına, basın özgürlüğüne değer veren bir ülke
haline getirmemiz gerekmektedir. Bunu yapabilmemiz için
de hukukun objektif kurallarını
uygulamak, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunu hem idari anlamda hem de ekonomik anlamda özerk bir yapıya büründürmek gerekmektedir. HSYK’nın
içinden Adalet Bakanı ile Adalet
Bakanlığı Müsteşarını çıkartmak,
bütçesini oluşturmak, Hâkim ve
Savcıların denetiminde de tek
söz sahibi kurum haline getirmek ve adli kolluk gücünü oluşturmak gerekmektedir.
Türkiye bugün Yargı bağımsızlığından, ifade özgürlüğünden,
basın özgürlüğünden, hukukun
üstünlüğünden hızla uzaklaşmaktadır. Bu değerlerden uzaklaşınca demokrasiden de hızla
uzaklaşılmış olmaktadır. Türkiye’yi yönetenler, bu fiili durumu
göz önüne almalı, ülkenin itibarı-
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda
bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme
kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare,
mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve
bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
nın gerek iç kamuoyunda gerekse dış kamuoyunda hızla zedelendiğini görmelidir. Türkiye’de
yargı bağımsızlığı ve hukukun
üstünlüğü varsa dış yatırımcı da
güvenerek gelir. Hukukun üstünlüğüne inanılmaması, yargı
bağımsızlığının yok edilmesi, bu
anlamda da Türkiye’yi sıkıntıya
sokacak bir durumdur. Vatandaşın yargıya, hukuka güveni hızla
zedelendiğinde, artık ifade özgürlüğünün, temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı, yargı
bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünün yok olduğu korkusu
egemen hale gelmektedir.
SONUÇ OLARAK
Önceliğimiz hukuk, hukuk devleti ve hukuk güvenliği olmalıdır. Her iktidar, yargı denetimini
kabullenmek ve hukuk devletini
içselleştirmek zorunda olduğunu bilmelidir. Demokrasinin temelinin hukuk devleti olduğu,
hukuk devletinin de temelinin
de kuvvetler ayrılığı olduğu unutulmamalıdır.
17
DİYARBAKIR BAROSU
“Cizre’de Olay Yeri İnceleme Yapılmadı,
Delil Toplanmadı!”
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, 21 vatandaşın
yaşamını yitirdiği Cizre’deki ölümlerle ilgili faillerin
ortaya çıkması adına savcılığın olay yeri incelemesi
yapmadığını ve delil toplamadığını açıkladı.
Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Elçi, sokağa çıkma
yasağının kalkmasının üzerinden 5 gün geçmiş olmasına rağmen savcılığın failleri ortaya çıkaracak
etkin bir soruşturma yürütmediğine dikkat çekerek
toplanmayan delillerin çocukların elinde ve ayaklar
altında gezdiğini ve çöplüğe gittiğini söyledi.
Ateşli silahtan kaynaklanan hiçbir ölümle ilgili olay
yeri incelemesi yapılmadığını, hayatını kaybedenlerin ailelerinin ve diğer tanıkların ifadesinin alınmadığını aktaran Av. Elçi, “Hâlâ olay yerinde kovanlar
duruyor. 16 insanın silahla öldürüldüğü bu kadar
önemli meselede sokağa çıkma yasağının kalkmasının üzerinden 5 gün geçmiş olmasına rağmen,
otopsi işlemi dışında şu ana kadar ne olay yeri incelemesi, ne delil toplaması yapılmış ne de herhangi
bir ölümle ilgili otopsi işlemi sırasındaki teşhis tanıklığı dışında, birinci derece yakınlar ve diğer tanıkların ifadesine başvurulmuş” dedi.
EDİRNE BAROSU
“Ülkeyi Yönetmeye Talip Olanların Gözü
Devletin Kasasında...”
Edirne Barosu Başkanı Av. Özgür Yıldırım, Devletin
üretim yapmadığı ve dış alım yoluyla temin ettiği
ürünler üzerinden yolsuzluk yapıldığını ve yetkililerin buna göz yumduğunu savundu.
18
Sosyal medya hesabından, Devletin üretim ve alım
politikasını eleştiren Av. Yıldırım şöyle konuştu:
“Devlet neden medikal malzeme üretmez? Niçin
medikal malzemeleri ihale yoluyla temin edip, bu
sayede belli bir zümreyi zengin etme yolunu seçer?
Vatandaştan alınan vergilere, tüyü bitmemiş yetimin
hakkına yazık değil midir? Devlet, bu malzemeleri
kendisi üretse ve hastanelerine gönderse günaha
mı girer? Bugüne kadar niçin hiçbir siyasi iktidar bu
durumu değiştirmemiştir?”
ELAZIĞ BAROSU
Elazığ Barosu Bayramda Çocukları
Sevindirdi
Elazığ Barosu Çocuk Hakları Komisyonu üyesi avukatlar, Kurban Bayramında Sevgi Evi’nde kalan bir
grup çocuğu sinemaya götürdü.
Elazığ Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu
üyesi avukatlar, sevgi evinde bulunan çocuklar ile
birlikte bayram etkinliği olarak “Minyonlar” adlı animasyon filmine giderek, çocuklar ile birlikte hoşça
vakit geçirdiler. Bayramda sinemaya gitme fırsatı
bulan çocukların mutlulukları gözlerinden okunuyordu.
DÜZCE BAROSU
Sahteciliği Önleyen
Memura Düzce
Barosundan Plaket
Düzce Tapu Müdürlüğündeki bir sahtecilik
olayını dikkatli ve titiz
çalışması sonucu ortaya
çıkaran Aysun Aydın ve
Müdür Yardımcısı Fatih Başaran, Düzce Barosu tarafından ödüllendirildi.
Düzce Tapu Müdürlüğündeki bir sahtecilik olayını dikkatli ve titiz çalışması sonucu ortaya çıkaran
Aysun Aydın ve Müdür Yardımcısı Fatih Başaran’a
Düzce Barosu Başkanı Av. Ali Dilber tarafından Tapu
Müdürü Orhan Çalık ile birlikte göstermiş olduğu
dikkatli hizmeti ile toplumda hukuka ve adalete
olan saygınlığı pekiştirdiğinden dolayı teşekkür plaketi verildi.
GAZİANTEP BAROSU
hem Türkiye Barolar Birliği yönetimi çok cesur bir
karar verdi ve kıyıdan uzak bir yerde/Anadolu’da
turnuva düzenlediler. Bu nedenle kendilerine çok
teşekkür ediyoruz.”
ESKİŞEHİR BAROSU
“Yarbay Mehmet Alkan’a Sahip Çıkmak
Tarihsel Görevinizdir”
“Kent Nüfusunun Yüzde 25’i Borçlu
Durumda”
Gaziantep Baro Başkanı Av. Bektaş Şarklı, dosyaların
her geçen gün artmasının altında ekonomik gelirin
düşük olmasının yattığını söyledi.
Vatandaşın plansız harcamalar yaptığına işaret eden
Av. Şarklı, “bu kadar çok icralık dosyanın olmasının
başlıca nedeninin ekonomik gelirin düşük olması,
plansız harcamalar, kişilerin gelirinden daha fazla
borçlanması ve harcamasından kaynaklanıyor” diye
konuştu.
“Asgari ücret ülkemizde 2-3 bin TL olsa bu icralık
dosyaların en az yüzde 70-80 oranında ortadan kalkacağını iddia ediyorum” diyen Şarklı, “Çünkü yıl içerinde açılan icra takip dosyalarının en az yüzde 50’si
1000 TL’nin altında açılan takiplerdir. Bu takiplerin
yine çoğu elektrik, su, doğal gaz, telekomünikasyon
ve düşük bedelli banka kredi kartları oluşturmaktadır” dedi.
Eskişehir Barosu Başkanı Av. Rıza Öztekin, şehit kardeşinin cenazesinde gösterdiği tepki nedeniyle Yarbay Mehmet Alkan’a soruşturma açılmasına tepki
gösterdi.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Yarbay Mehmet Alkan’a
sahip çıkması gerektiğini belirten Av. Rıza Öztekin,
sosyal medya hesabı üzerinden şu mesajı paylaştı;
“Yarbay ALKAN hakkında soruşturma açılmış. Yapılacak soruşturmaların halk nezdinde bir geçerliliği
yoktur. Bu kahraman Türk Subayını bir kez daha kutluyorum. Darısı çok daha üst rütbeli komutanlarının
başına. Öyle malum Saraylarda Cumhurbaşkanı ile
tebessümle fotoğralar çektirmekle olmuyor. Gerçekler ortada. Subay’a sahip çıkmak tarihsel görevinizdir.”
ERZİNCAN BAROSU
ERZURUM BAROSU
“Türkiye Barolar Birliği Yönetimi Çok Cesur
Bir Karar Verdi”
Türkiye Barolar Birliği tarafından, Erzurum Barosu’nun ev sahipliğinde düzenlenen “9’uncu Avukatlar Spor Oyunları” Palandöken Dağı’nda verilen kokteylle başladı.
350’ye yakın avukatın katıldığı programa; toplam 5
Baro Başkanı katıldı. Organizasyona ev sahipliği yapan Erzurum Barosu’nun Başkanı Av. Talat Göğebakan, şöyle konuştu: “Çok güzel bir organizasyon…
Hem Barolar Birliği Başkanımız Metin Feyzioğlu,
Staj Eğitim Programı Tamamlandı
Erzincan Barosu Staj Eğitim Kurulu tarafından düzenli olarak organize edilen, 18. Staj Eğitim Programı
yapıldı.
Adliye Sarayı toplantı salonunda yapılan eğitim
programına Baro Başkanımız Av. Cemalettin Özer ve
Baro Yönetim Kurulu Üyelerinden Av. Şeydanur Adıgüzel Sarıgül ile baromuza kayıtlı stajyer avukatlar
katıldılar. Düzenlenen eğitim programında Stj. Av.
Mehmet Uzun meslek kuralları hakkındaki hazırladığı sunumu toplantıya katılanlara anlattı.
19

Bugün, Anayasal esaslara dayalı Türkiye
Cumhuriyetinin ve devlet sisteminin çökertildiği, devletin tüm kurum ve kurallarıyla ilas
ettiği, teoride bilinen herhangi bir sisteme karşılık
gelmeyen “Fiili Durum Rejimi“ ne geçildiği ve bu
sistemsizlik cenderesinde yargının; hem yapısı,
hem işleyişi, hem de ürettiği adalet hizmeti ile toplumda karşılık bulduğu güven açısından yaşamsal
krizin içinde olduğu bir süreçte yeni adli yıla giriyoruz.
Adli yıl açılışları, geride bıraktığımız yılın genel bir
değerlendirmesini yapmak ve gelecek hakkında
beklentileri ve öngörüleri paylaşmak bakımından
bir fırsat olarak görülmekteydi. Ancak “söz”, gerçeklerin olanca vahameti karşısında duyulabilir ve
anlaşılabilir olma yeteneğini kaybetti. Bu yüzden
yeni adli yıl için mesaj hazırlarken yine havanda
su dövüyor ve abesle iştigal ediyor gibi bir duyguya muhatabız. Uzunca bir süredir, bir aymazlık ve
vurdumduymazlık boşluğunda, duyduğumuzun
yine kendi sesimiz olması, umutlarımızın önünde
20
bir engel olarak gözükse bile doksan yıl öncesinde “Gençliğe Hitabe” deki buyruk, bize diz çökme,
teslim olma hakkını asla vermiyor.
Hukuk Devleti idealine olan bağlılığımız ve hukukun üstünlüğüne inancımız; gerçekleri haykırışımızın, her türlü baskı ve zulme direnişimizin
Murat Arslan
YARSAV Başkanı
GÜVEN
AÇISINDAN
YAŞAMSAL KRİZİN
İÇİNDE OLDUĞU
BİR ADLİ YIL
BAŞLARKEN
Geçtiğimiz yıl;
 Bir yurttaşın, “Hırsız var” dediği gerekçesiyle
karakola götürüldüğü, ifadesinin alınması sonrasında serbest bırakılması yönünde talimat veren nöbetçi savcının da geçici olarak başka bir
ile görevlendirildiği,
 16 yaşındaki bir çocuğumuzun okuldan gözaltına alınarak CMK´daki tutuklamaya ilişkin
hükümlere, AİHS ve Anayasa’da yer bulan ifade özgürlüğüne, ülkemizin taraf olduğu çocuk
haklarına dair uluslararası sözleşmelere aykırı
olarak tutuklandığı,
 Adalet Bakanının YARSAV hesabından atılan ve
HSYK´yı eleştiren bir tweet nedeniyle ‘durumun
HSYK´ya iletildiğini, gereken inceleme ve soruşturmanın yapılacağını’ ifade ederek bir yargı
örgütünü dolaylı tehdit etme cüreti gösterebildiği,
 Ülkemizin bir nevi insan hakları mahkemesi
niteliğinde kurgulanan, hak ve özgürlüklerin
korunmasında ve hukuk devletine bağlılığın
pekiştirilmesinde başrol oynaması düşünülen
Anayasa Mahkemesi’nin yeni başkanının takdir
yetkisini, tek kabahati yargıda ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kullanmak olan YARSAV
Başkanı’nın yıllardır emek verdiği kurumundan
gerekçesiz bir şekilde ilişiğini keserek ve bunu
anlamlı zamanlama ile adli tatilde yaparak kullandığı,
 Sulh Ceza Hâkimlikleri ve ihtisaslaşma adı altında oluşturulan yeni Ağır Ceza Mahkemelerinin
iktidarın silahsız kuvvetleri olarak görev yaptığı,
 Son dönemde sürgünler, disiplin cezaları, adliyelerde tartaklanma, yaka paça dışarıya atılma, hatta sokakta, büroda, lojmanda, adliyede
ölümlü saldırılarla birlikte anılan yargı mensupları için tutuklanmalarının da gündelik yaşamlarının bir parçasına dönüştüğü, tutuklanmanın,
siyasal egemenlerin istemediği kararları veren
tüm yargı mensuplarını bekleyen yazgı olarak
zihinlere işlendiği,
 Cumhuriyet Savcısının İstanbul’un göbeğinde
en modern! Adliye sarayında şehit edildiği, gerçek faillerin, yapılan sözde kurtarma operasyonunun ve meslektaşımızın katledilişindeki çok
önemli ayrıntıların kamuoyundan gizlendiği,
soruşturmanın halen “bir savcıdan diğerine havale” labirentlerinde unutturulmaya ve kapatılmaya çalışıldığı,
 Yargıç ve savcıların güvenliğinin sağlanması
için, yine yargıç ve savcıların aranmasının bir
çözüm olarak sunulması öngörüsüzlüğü ve beceriksizliğinin sergilendiği,
 2014 yılı HSYK seçim sürecinde imzaladıkları
etik sözleşmesi ile liyakat ve objektiliği esas
alacaklarını belirterek yargıç ve Cumhuriyet
savcılarından oy isteyen anlayışın, göreve geldikten sonra bu kapsamdaki ilk ve en önemli
sınavı olan yüksek yargı organlarına üyelik seçimlerinde, kendilerinden olanları “ödüllendirme”, kendilerinden olmayanları ise “düşman
görme-yok sayma” mantığını artırarak devam
ettirdikleri,
 Kararnamelerin; HSYK üye seçimi sonrası, kazananlar için ganimet paylaşımını sürdüren, yenilenler için ise burnunu sürtme ve cezalandırma
politikasını hoyratça devam ettiren bir kurum
kültürünün pekiştirildiği,
 Devletin istihbarat kurumuna ait tırlarda yapılan aramada Suriye’deki terör örgütlerine gönderilmek üzere silah ve mühimmat taşındığı
gibi ülkemizi uluslararası düzlemde ciddi anlamda sıkıntıya sokacak bir eylemin soruşturulmasının, görevini yapan savcılar açısından
cezaevinde son bulduğu,
 Basın emekçilerinin hükümete yakın ve uzak
olarak ikiye ayrıldığı, birincisi için bol gelirli özgür bir basın, ikincisi için ise cezaevinin ya da
işsizliğin sunulduğu,
 Her türlü demokratik örgütlenmenin iktidar
için bir tehdit unsuru olarak görüldüğü,
acılarla, kanla ve hukuk tanımazlıkla geçen bir kara yıl oldu.
21
sönmeyen kaynağıdır. Halkımızın, bu eşşiz yurda sahip olmasının rastlantı olmadığını, bir “hak
edilmişlik” içerdiğini tüm dünyaya bir kez daha
gösterene kadar asla durmayacağız. Karanlıklara
yalnızca huzursuzluk vererek değil aynı zamanda
aydınlığı, güneşli günleri de haber veren çığlığımızı duyuracak, akıl ve vicdan süzgecinden damıtarak konuşmaya devam edeceğiz.
Yakın zamana kadar, içinde yer aldığı coğrafyada laiklik ve demokrasi kulvarında örnek olarak
gösterilen, ancak cehaletin, kibrin ve hırsın el ele
verdiği bir çılgınlığın peşinden iç savaşın eşiğine
getirilen, dışarıyla savaş için türlü bahaneler peşinde fırsat kollanan bir ülkenin yargısı olarak, adeta
boşa pedal çevireceği duygusu eşliğinde yeni bir
çalışma dönemine başlıyoruz. Geriye baktığımızda, biat ettirilmiş, onuru ayaklar altına alınmış, kararları, hukuki mütalaa kadar değer taşımamaktan
öte, yargı mensupları aleyhine suç unsuruna dönüştürülmüş, mesleki güvence diye haykırırken
can güvenliği kalmamış koşullarda bu çalışma
döneminin sonuna ilişkin maalesef hiçbir iyimser
öngörümüz bulunmamaktadır.
22
Geride kalan ve acıyla hatırlanacak yılın sonunda
geldiğimiz noktaya bakıldığında, yargının sürüklendiği felaket çok daha kolay anlaşılacaktır. Her
şey öylesine alenileşti ki, bu yıl artık yargının problemlerini nasıl bir üslup ve yaklaşım sergileyerek
kamuoyuna anlatalım da sorunlara karşı yüksek
farkındalık yaratılabilsin kaygısını taşımıyoruz.
Gerçekten de, fütursuzluk, kural tanımazlık, rejim
düşmanlığı ve benzeri bir görüntü ve bu görüntüye hizmet eden, yürütmenin emrinde HSYK’nın
araçsallaştırıldığı, mahkemelerin muhalilerin sesini kısmada silahsız güç olarak kullanıldığı bir yargı
gerçeği tüm çıplaklığıyla halkın karşısındadır. Artık
herkes ne olup bittiğinin farkındadır.
12 Ekim 2014’te, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10 asıl 6 yedek üyesinin belirlenmesine yönelik, adli ve idari yargıdan toplam 13.993 yargıç
ve savcı meslektaşımızın seçmen olarak yer aldığı
seçimler yapıldı.
Bu seçimlerde, siyasi iktidarın Yargıda Birlik Platformu olarak kurduğu yapının desteklediği (doğal
olarak siyasi iktidarın onayından geçen) adaylar lehine yürütmenin tüm olanakları seferber edilmiş-
tir. Başsavcı ve komisyon başkanlarının tüm ekipmanıyla seferber olduğu, zayıf kalınan yerlerde
mülki amirlerin devreye girdiği, Cumhurbaşkanı,
Başbakan, Adalet Bakanı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Adalet Bakanı Basın Müşaviri ve bilumum yandaş medyanın
açıkça sahada olduğu bu seçimin, Hükümet temsilcilerine “kazandık” sevinci yaşatması, bağımlı
HSYK tablosunu değiştirmediğinin göstergesi olmuştur.
Hukuk Devleti idealine olan bağlılığımız ve hukukun üstünlüğüne inancımız; gerçekleri haykırışımızın, her
türlü baskı ve zulme direnişimizin sönmeyen kaynağıdır. Halkımızın, bu eşşiz
yurda sahip olmasının rastlantı olmadığını, bir “hak edilmişlik” içerdiğini
tüm dünyaya bir kez daha gösterene
kadar asla durmayacağız. Karanlıklara
yalnızca huzursuzluk vererek değil aynı
zamanda aydınlığı, güneşli günleri de
haber veren çığlığımızı duyuracak, akıl
ve vicdan süzgecinden damıtarak konuşmaya devam edeceğiz.
2010 ve 2014 seçimlerinin ortak noktası, yürütmenin forması ve armasını taşıyanların belirgin üstünlük kurmalarıdır. Değerler ve ilkeler değil yargı
dışı aktörler belirleyici olmuştur.
Olumsuz 2010 tecrübesinin acı ve telafisi çok zor
sonuçlarını halen yaşamakta iken, üzülerek ifade ediyorum ki, zaman yine bizi haklı çıkarmış ve
HSYK, belirtmiş olduğumuz bu acı, ürkütücü ve bir
o kadar da korkutucu tespitin doğruluğunu seçim
sonrası ilk bir yıllık faaliyet ve kararlarıyla tüm kamuoyuna göstermiştir. Yürütmenin, yargısal faaliyetlere dönük en nazik taleplerine dahi gözünü
ve kulağını yargı bağımsızlığı adına kapatması,
evrensel hukuku da içine alan mevzuat ve vicdanına göre karar vermesi gerektiğine inandığımız
ve savunduğumuz bir HSYK anlayışından, yürütmenin emir ve talimatlarını istenilen süratte yerine getiremediği için yürütmeden tüm kamuoyu
huzurunda özür dileyen bir HSYK anlayışına evrilinmiştir. Seçimden bu yana ortaya konulan uygulamalar ve kararlar; HSYK seçimi ile birlikte sağdan
hizaya sokulan yargının, siyasal iktidara tekmil vermeye hazır hale getirildiğini ve bu uygulamalarıyla görevlerini hakkıyla ifa ettiklerini kendilerine bu
mizansende rol verenleri bile şaşırtacak derecede
ortaya koymaktadır.
23
‘Hizmet gereği’ kavramının bir atama/yer değiştirme gerekçesi olamayacağı ve bunun tarihe gömüleceği vaadiyle oy devşirenler, bugün her şeylerini
bu kavram üzerinden gerekçelendirmeye başlamışlardır. Yürürlükteki düzenlemelere aykırı yapılan atama ve yer değiştirme tasarrularına karşı yapılan itirazlara verilen yanıtlarda, tüm tasarruların
hizmet gereği olduğu HSYK tarafından kes kopyala yöntemi ile ilgililere tebliğ edilmektedir.
Hâlihazırda 14.000’i aşkın sayıda yargı mensubunun bulunduğu yargı teşkilatında, 2014 Ekim ayı
sonrasında çıkartılan 12 kararname ile üçte birinin
görev yerleri değiştirilmiştir. Yine aynı dönem içerisinde yüzlerce kişi unvan değişikliğine tabi tutulmuştur.
Artık kimsenin mevcut yargı yönetiminden objektif hareket edebileceğine yönelik ne bir umudu ne
de beklentisi bulunmamaktadır. Her şeyin kontrolden çıktığı ya da birileri açısından tamamen kontrol altına alındığı bir kaos/düzen ikliminde soluklanıyoruz. Yüksek yargıya yapılan atamalar, kapalı
devre sulh ceza hâkimlikleri, ardı arkası gelmeyen
kararnameler, isimsiz ihbarlarla başlayan soruşturmalar, tartışmaya kapalı yargıç kimliği, tutuklanan
24
çocuklar, kapatılan internet siteleri ve daha niceleri, yargının, oligarşik iktidarın korkutucu bir aracı
olarak toplumu hizaya çekmekte kullanıldığının,
iktidarın ve eklentilerinin ekseninde bir yandan
toplumu dizayn ederken bir yandan da bindiği
dalı kesmekte olduğunun en açık örnekleri olarak
tarihimizde kara bir leke olarak yerini almıştır.
Ancak, siyasal iktidar koltuklarından, sofralarından, keselerinden saygınlık devşirilmesi mümkün
değildir. Elde edilen kazanımlar, kısa süreli olacak
ve silinmez kötü sicil ile utanca evrilecektir. Bilinmelidir ki, kimse ama kimse, toplumsal kesimleri
barış ve huzur içinde bir arada tutan çimento olması gereken hukuku ve yargısal eylem ve etkinliği, iktidar hırsı ve hegemonyası için muhalilere
taş atılan mekanizmaya dönüştürmenin tarihsel
sorumluluğundan kurtulamaz. Güç odaklı projeler, ancak gücün ömrü süresince hukuksal sorumluluğu öteleyebilir, asla yok edemez.
Yargıçların korku ya da yakınlık hisleri ile karar verdikleri, verilen kararların sonuçlarına göre taltif ya
da tecziye edildikleri bir sistemde bağımsız bir yargıdan söz etmeye olanak yoktur. Yargıçların karar-
larından ve hatta sosyal medyadaki görüşlerinden
dolayı cezalandırıldıkları veya görev yerlerinin ve
unvanlarının değiştirildiği bir ülkede ne demokrasi ne de hukuk devleti ayakta kalabilir.
Yönetimlerin temel görevlerinden birisi, normatif
kuralların uygulanması yanı sıra kurallara uyum
konusunda örnek olmasıdır. Yönetimin bizzat
kendisinin, meşruiyetinin dayanağı anayasa başta
olmak üzere yasal düzenlemelere ve sistemin saç
ayaklarına inanmadığını ve uymayacağını beyan
etmesi ve buna koşut eylemlerde bulunması halinde ne yapılacağı bugünün temel sorusudur. Parlamenter sistemin buzdolabına konulduğu ve bir
adım daha öteye rejimin fiilen değiştiği/değiştirildiği ve kuralların buna göre yeniden dizayn edilmesi gerektiğine ilişkin en tepe söylem ve eylemlerin, güven ve meşruiyet kavramlarının bilimsel
tartışmasında nereye konulabileceği sorunsalına
batılı/doğulu tüm sosyal bilimciler bir araya gelse
yanıt bulamayacaklardır. İçerisinde yaşadığımız
durumun vahametiyle gelen yeni şartlar, hukuk
devletine ilişkin koşulsuz bir bağlılığı hiç olmadığı
kadar zorunlu kılmakta ve fakat yargı ve adalet sistemine ilişkin sorunlara ta baştan/en başından bir
bakış açısı geliştirilmesini dayatmaktadır.
On yıllar önce geride bırakmış olmamız gereken hukuka ilişkin temel prensipler ve bu prensiplerin sosyal, ekonomik ve politik yaşam açısından, bir ulusun
hayatta kalma çabası düzeyinde taşıdığı öneme yeniden ve daha güçlü bir vurgu yapılmalıdır.
Aslında önümüzde sorun olarak gözüken, çözümü
gereken ve kesintisiz çaba isteyen bir dolu ajandamız var. Başta yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı,
yargıç güvencesi, yargıda iş yükü ve yargı mensuplarının özlük hakları olmak üzere birçok kronik
sorunun normale dönüşmesine izin vermeden çözümü adına sürekli gündem oluşturmak zorundayız. Ancak, hukukun nefessiz kaldığı bu atmosferde, modern demokrasilerde hukuka dayanmayan
bir iktidarın hiçbir meşruiyeti olamayacağını hatırlatma ve hukukun üstün kılınması için çaba gösterme, önceliğimizdir. Faşizan ve otoriter eğilimlere karşı örgütlü mücadeleden başka yol yoktur.
Dünyanın her yerinde örgütlü mücadele suretiyle
yürütmenin müdahalelerine karşı konulmakta, hâ-
Yargıçların korku ya da yakınlık hisleri ile karar verdikleri, verilen kararların sonuçlarına göre taltif ya da tecziye
edildikleri bir sistemde bağımsız bir
yargıdan söz etmeye olanak yoktur. Yargıçların kararlarından ve hatta sosyal
medyadaki görüşlerinden dolayı cezalandırıldıkları veya görev yerlerinin ve
unvanlarının değiştirildiği bir ülkede
ne demokrasi ne de hukuk devleti ayakta kalabilir.
On yıllar önce geride bırakmış olmamız gereken hukuka ilişkin temel prensipler ve bu prensiplerin sosyal, ekonomik ve politik yaşam açısından, bir
ulusun hayatta kalma çabası düzeyinde
taşıdığı öneme yeniden ve daha güçlü
bir vurgu yapılmalıdır.
kim ve savcılar bakımından kullanılabilecek başka
yöntem de bulunmamaktadır.
Kişiye, aileye ve zümreye özel fetvalardan yararlanma şansı olmayan, olmasını da 21. yüzyılda bir
uygarlık ilası olarak görmesi gereken toplumun
da, sığınacağı son çatı olan laik yargı kurumunun
elinden alınmasına rıza göstermeyeceği inancındayız. Bu konuda sessizlik ya da ikircikli bir tavrı
afedilmez bir hata, karşı koyuşu ise tarihsel bir sorumluluk olarak görüyoruz. Gezi ruhunun sembolize ettiği, insan onurundan kaynaklanan değerlerin güvencesi olması gereken yargı, aynı anlamlı
ve bir o kadar görkemli sahip çıkışı hak etmektedir.
Bu vesile ile başta yargı şehidimiz değerli meslektaşımız Mehmet Selim Kiraz olmak üzere, tüm
şehitlerimizin yakınlarına, yargı camiasına ve yurttaşlarımıza başsağlığı diliyorum.
Yeni adli yılın, baskının ve hukuksuzluğun zirve
yaptığı bu baş döndürücü ve kaotik sürecin sonlandırıldığı bir yıl olması umuduyla; yargıç, Cumhuriyet savcısı ve avukat meslektaşlarımız, adliye
personelimiz ve adalet beklentisi içinde güvenebileceği son liman arayan tüm halkımız için aydınlık
günlerle dolu olmasını diliyorum.
25
GİRESUN BAROSU
şimdi en tepesindeki isim oldu. Prof. Dr. Zühtü Arslan, Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü’nde öğretim üyesiyken Iğdır Barosu’nun düzenlediği
‘Demokrasi hukuk devleti ve yeni anayasa arayışı’
konulu panelde şöyle konuşmuştu: “Anayasa Mahkemesi’nin, AKP’nin kapatılma davasını kabul etme
kararı daha çok tartışılır. Çok tartışıldı, çok da tartışılacak bir karar. Bu karar son zamanların moda tabiriyle ‘yargı darbesi’ niteliğindedir.”
GÜMÜŞHANE-BAYBURT BÖLGE BAROSU
“Sanki Bir Yerlerden Düğmeye Basılmış
Gibi Ülkemiz Ateş Çemberine Döndü”
“Bürokratların, Siyasetçilere Değil, Hukukçulara Danışarak Hareket Etmesi Gerek”
Giresun Baro Başkanı Av. Gültekin Uzunalioğlu,
2015-2016 Adli Yıl açılışının ilk günü nedeniyle bir
mesaj yayınladı.
Gümüşhane-Bayburt Barosu Başkanı Av. İsmail Taştan, Anayasa Mahkemesi’nin dershanelere yasak getiren yasayı iptal ettiği için dershanelerin işlevlerine
devam edebileceğini söyledi.
Giresun Baro Başkanı Av. Gültekin Uzunalioğlu’nun
2015 Yılı Yeni Adli Yıl Açılış Konuşması şöyle:
“Ülkemizin çok sıkıntılı olduğu, her gün şehit haberleri aldığımız, siyasi belirsizliğin egemen olduğu,
özerklik ilanları ile ayaklanmaya, parçalanmaya doğru bir gidişin bulunduğu ve sosyal-ekonomik yönden kaygılı olan bir ortamda yeni adli yılın açılışını
yapmaktayız. Ancak ülkemizde neredeyse her gün
aldığımız şehit haberleri ile ocaklara ateş düşmeye,
analar gözyaşı akıtmaya ve babalar evlat acıları yaşamaya devam ediyor. Geçmişte yaşadığımızın sürecin
çözüm süreci olmadığını, çözülme süreci olduğunu
ne yazık ki gördük.”
Yüksek mahkemenin kararının aksine hareket eden
bürokratların suç işlediğinin altını çizen Av. İsmail
Taştan, “Bürokratlar siyasetçilere değil, hukukçulara
danışarak hareket etmelidir. Yasalara aykırı hareket
edenler bir gün mutlaka yargılanırlar.” dedi. Baro
Başkanı Av. İsmail Taştan, yaptığı açıklamada, hukuk
sisteminde mevcut yasalar, yönetmenlikler ve uygulamaların kanuna aykırı olamayacağını vurguladı.
HATAY BAROSU
“Avukatlar İçinde
Sürükleniyorsa,
Batsın O Saraylar...”
IĞDIR BAROSU
Iğdır Barosu’nda Anayasa Mahkemesi’ni
Topa Tutmuştu!
Anayasa Mahkemesi’nin yeni Başkanı Zühtü Arslan
Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Öğretim
Üyeliği sırasında AKP’nin kapatılması ile ilgili davayı
kabul eden Anayasa Mahkemesi’ni topa tutmuştu.
“Anayasa Mahkemesi’nin kararı yargı darbesi niteliğindedir” diyen Arslan bu açıklamasıyla AYM’yi darbeci ilan etmişti. Arslan darbeci ilan ettiği kurumun
26
Hatay Barosu Başkanı Av.
Ekrem Dönmez, İstanbul
Adalet Sarayı önünde
avukatlara yönelik uygulanan polis şiddetine sert
tepki gösterdi.
Hatay Barosu Başkanı Av. Ekrem Dönmez, avukatlara
yönelik polis şiddetine şu ifadelerle tepki gösterdi;
“İstanbul Adalet Sarayı’nın ‘C’ kapısı önünde açıklama yapan Avukatlara biber gazı sıkınca, yaka paça
sürükleyince o cüppe lekelenmiyor. Avukatlar için-
de sürükleniyorsa, batsın o saraylar. Adliyeler çiftlikleriniz değil. Siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz; yazın Avukatlar vatan hainliğine devam ediyor
hâlâ…”
HAKKARİ BAROSU
Yüksekova’daki Görüntüler İçin Barodan
Suç Duyurusu
Hakkâri’nin Yüksekova İlçesi’nde polisin yaptığı bir
operasyonda çekildiği öne sürülen görüntülerle ilgili Hakkâri Barosu Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Hakkâri Barosu Başkanı Av. Muhittin Güngör imzasıyla Yüksekova Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusu dilekçesini verdi. Dilekçede, söz konusu görüntülerde kolluk görevlilerinin Olağanüstü Hal dönemini
andıran toplu gözaltı işlemi gerçekleştirdiklerinin
görüldüğü belirtilirken, gözaltına alma işlemlerine
tepki gösterildi.
İSTANBUL BAROSU
“Bu Yıl da Adil Bir Yıl Olmayacaktır!”
İstanbul Barosu, bugün başlayan yeni adli yıl ile ilgili
gazetelere verdiği ilanda yeni adli yılın adil bir yıl olmayacağını bildirdi.
İstanbul Barosu, bugün başlayan yeni adli yıl ile ilgili gazetelere verdiği ilanda yeni adli yılın adil bir yıl
olmayacağını bildirdi. ‘Kimse kimseyi ve yurttaşları
kandırmasın, bu yıl da adil bir yıl olmayacaktır’ başlığı ile yayınlanan mesajda siyasi iktidarın kendi zaalarını ve yetersizliklerini avukatlara fatura etmeye
çalışabildiği bir ortamda adli yılın hukuk güvenliğini
sağlayabilecek adil bir yıl olamayacağı kaydedildi. İstanbul Barosu’nun yayınladığı yeni adli yıl mesajında
hukuk ve hukuk devleti vurgusu yer aldı.
İZMİR BAROSU
“İktidarın Uygulamaları, Hukuk Devleti
İlkelerini Yok Sayar Boyutlara Varmıştır”
İzmir’de 2015- 2016 yeni
adli yılın açılışı için düzenlenen törende konuşan İzmir Barosu Başkanı
Av. Aydın Özcan, “Siyasal
iktidarın, avukatlık mesleğinin saygınlığına, onuruna, bağımsızlığına yönelik olumsuz uygulama
ve yasa çalışmaları, yargı bağımsızlığını ve hukuk
devleti ilkelerini yok sayar boyutlara varmıştır” dedi.
Av. Özcan, konuşmasında şu görüşleri dile getirdi:
“2015/2016 adli yılın; insanların birbirlerini farklılıkları ile kabul ettiği her türlü nefret ve şiddet söyleminin terk edildiği, kadına yönelik her türlü ayrımcılığın
ve şiddetin sona erdiği, barış içinde geçirilen bir yıl
olmasını diliyorum. Ülkemiz, çok sıkıntılı günlerden
geçmekte; hızla bir kardeş kavgasına ve bölünmeye,
parçalanmaya, kaosa sürüklenmektedir. Emperyalist bir planlama içerisinde Anayasal sisteme, üniter
devlete, ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı, sözde ‘özerklik’ ilanlarıyla fiili, eylemli bir kalkışma ve
ayaklanma söz konusudur.”
ISPARTA BAROSU
“Gün Birleşme Günü, Gün Tek Vücut Olma
Günüdür”
Isparta Barosu Başkanı Av. Gökmen Hakkı Gökmenoğlu, sosyal medyadan yaptığı çağrıda “gün birleşme günüdür” dedi.
“Gün birleşme günü, gün tek vücut olma günü, sorumlu arama ve sorumluları tespit edeceğiz diye
daha fazla ayrışmanın anlamı yok. Biz bu filmi her
10 yılda bir seyretmeye alıştık nasıl olsa. Tarih tekerrürden ibarettir. Fazla uzağa gitmemize gerek yok
zaten. Yakın tarihimize baktığımızda bizi bize parçalattılar. Tek yapmamız gereken birlik olmamız, birbirimizi sevip kucaklamamız.”
27
RÖPORTAJ
“Hukuka Aykırı Emri Hem Veren
Sorumludur, Hem de Yerine
Getiren Sorumludur”
Sayın Hocam Baro Türk Dergi’nin 3. sayısının kapak konusu kanunsuz emrin
uygulaması ve yargı kararlarının tanımaması. Biz de bu konuda Türkiye’nin
sayılı idari hukukçularından biri olarak
sizden randevu istedik bizi kırmadınız
çok teşekkür ediyoruz. Öncelikle kanunsuz emrin verilmesinin emri veren
açısından hukuki sonuçları nelerdir?
Prof. Dr. Metin Günday Kimdir?
“Türkiye’nin duayen hukukçularından İdare Hukuku hocası Prof.
Dr. Metin Günday, Ankara Hukuk
Fakültesi mezunu. Doktorasını
Heidelberg Üniversitesi’nde yapan
Günday, uzun yıllar Ankara Üniversitesi’nde İdare Hukuku dersleri
verdi.
İdare Hukuku alanında birçok
üniversitede okutulan kitaplar
yazan Prof. Günday, Halen Atılım
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde
öğretim görevlisi olarak görev
yapmakta ve aynı zamanda Ankara
Barosu’na kayıtlı olarak avukatlık
yapmaktadır.”
28
Şimdi bu kanunsuz emir anayasada da düzenlenmiş. Anayasanın 137.maddesinde düzenlenmiş hatta dünkü gazetede de
tesadüfen ben bu konuyu anlattım. Şimdi kural şu kanunsuz
emir verilmemesi gerekir. Yani
bir emir hukuka uygun ise ancak yerine getirilebilir yani kural
bu. Dolayısıyla diyelim ki memur
amirinden aldığı bir emri inceleyip işte yönetmeliğe, tüzüğe,
genelgeye neyse kanuna hatta
anayasaya aykırı bir yön bulursa
anayasanın açık hükmü bu emri
yerine getirmez diyor.
Amirine başvurmak suretiyle
amirinden bu emrin yinelenmesini ister diyor ve ancak diyor
amir emri yazılı olarak yine yaparsa o takdirde emri yerine getiriyor ama bu takdirde sorum-
luluk hukuka aykırı olduğu emri
veren amire düşer. Emri yerine
getiren sorumlu olmaz diyor kural bu. Gayet açık.
İki hemen akabinde geliyor bu
hukuka aykırı emirler için. İki, hukuka aykırılık eğer bir suç konusu
suç teşkil eden bir emir niteliğindeyse yani emrin içeriği diyelim
ki pek fena muamele yapacaksın,
işkence yapacaksın yahut işte zaman zaman söylüyor ya neydi
o ismi eski içişleri bakanı beyefendini, alayını getirin işte yaka
paça bilmem, neyse yani konusu
bu şekilde suç teşkil eden emir
diyor hiçbir surette yerine getirilmez. Getirilirse bundan mütevellit efendim hem emri veren
sorumludur hem de emri yerine
getiren sorumludur, kural bu.
Bugünlerde bu tarz emirleri verenler
ve uygulayanlar soruşturulamıyor. İleride soruşturulma durumları olur mu?
Şimdi olay gayet açık. Konusu
suç teşkil eden emir bakımından
söyleyelim veya hukuka aykırı emir bakımından söyleyelim.
Hukuka aykırı emri bu şekilde
verdiler uyguladılar. Bugün bunun sorunu olmaz ama yargı bir
disiplin soruşturması başka bir
sorumluluk şeyi olarak ele alınabilir yani bu. Ceza açısından
ise cezai sorumluluk açısından
ise kuşkusuz olumsuz suç teşkil
eden emrin uygulanması bir suç
işlendiğini ortaya koyar değil mi?
Eğer o emir uygulanmışsa suç
teşkil eder. Dolayısıyla o bugün
olmazsa yarın, yarın olmazsa bir
gün, ceza zaman aşımı yani suçun konusuna göre tabi zaman
aşımı süresinde kalmak kaydıyla
bugün olmasa yarın takip edilir.
Evet çıktı ve hatta talep edilen operasyon isteklerinin neredeyse %1’lerinin
kabul edildiği, diğerlerinin valiler tarafından reddedildiği söylendi. Bizzat
Cumhurbaşkanı açıkladı, valilere operasyon izni vermeyin denildi. Şimdi bu
talimatlar da kanunsuz emir kapsamında değerlendirilebilir mi?
Bununla ilgili olduğu için sormak istiyorum. Çözüm süreci diye bir süreç yaşadı Türkiye. Çözüm sürecinde askerin
operasyon yapmak istediği, terör örgütü üyelerinin alenen mesela karakolların önünden geçtiği söylendi.
Şimdi bunu şöyle düşünmek
lazım. Yani anladığım kadarıyla
efendim bir çözüm süreci denilen bir süreç başlatıldı. Bu süreç
devam ederken valilere veya
diğer birimlere mümkün olduğu kadar, çözüm süreci devam
ediyor bozmayın, operasyon
yapmayın veya yetkileriniz kullanmayın anlamında değil mi
efendim? Bir talimat bir direktif
verildiği söyleniyor söylenen bu.
Devamlı basında da çıkıyor zaten.
Şöyle oluyor mesela hocam. Mesela
Jandarma Kara Birliği gördüm diyor,
müdahale etmem lazım diyor. Valilik
izin vermiyor.
Şimdi burada tabi şimdi şöyle
bir durum söz konusu. Burada
da aslında bir yetkinin kullanılmaması söz konusu oluyor. Ben
tabi ceza hukukçusu değilim bu
boyutuyla ama eğer bu şekildeki
bir şey bu anlamdaki bir yetkinin
kullanılmaması pasif kalınması
suç ise, bu emrin de yerine getirilmemesi gerekir. Yani Vali inisiyatif alıp veya Jandarma Komutanı kimse bu operasyonu buna
rağmen yapması lazım ama yapmıyor. Tabi burada asıl bence bu
emri verenler açısından da sorumluluk söz konusu oluyor değil mi? Yani eğer böyle bir operasyon zorunlu olduğu halde ya
sen bunu yapma. Çözüm süreci
hukuki bir şey değil ki siyasi bir
şey yani. Dolayısıyla hukuki bir
29
süreç olmadığına göre tamamen
hükümetin aldığı bir karar çerçevesinde yürütüldüğüne göre,
dolayısıyla hukuki açıdan baktığımızda burada emri veren de
sorumlu olur. İhmal en azından
ihmali vardır.
İdari hukuku ile şahsi sorumluluğuna
da indirilebilir mi valilerin? Mesela bu
olaydan dolayı bir vatandaş vefat etti
ya da bir jandarma vefat etti.
Şimdi olay şu bizim hukukumuzda şöyle bir durum var. Burada
aslında idare sorumlu genel olarak yani topyekûn idarenin bir
sorumluluğu var. Biz buna idarenin hizmet kusuru diyoruz. Yani
yapması gereken şeyi yapmaması ihmali diyoruz veya kullanması
gereken bir yetkiyi kullanmaması. Bu bir eylem ihmalde eylem
ve bundan dolayı idare sorumludur. Tabi bu sorumlulukta bu sorumluluğun ortaya çıkmasında
kamu görevlilerinde payı olabilir.
Bakanın da payı olabilir. Birileri-
30
nin payı olabilir. İdare dediğimiz
şey tüzel bir kişilik yani onu işleten insanlar değil mi? Görevliler
yani değil mi?
Şimdi bunlar bizim sistemimizde anayasada da var bu hüküm.
129. maddenin beşinci fıkrası
bu gibi hallerde açılacak tazminat davası doğrudan doğruda
idare aleyhine açılır diyor. Yani
şahsa karşı kusurlu olan personele karşı doğrudan doğruda
adli yargıda dava açma olanağı
yok bizim sistemimizde. Ama
anayasa hemen söylüyor. Kusurlu personele (...) kaydıyla diyor
yani. Devlete karşı açılacak hükmedilirse devlet bu tazminatı
ödeyecek. Ondan sonda da bu
tazminat ödenmesine yol açan
kusurlu davranışı kimden hangi kamu görevlisinden kaynak
görülüyorsa bu tespit edilecek.
Tespit edildikten sonra her birisine anayasadaki deyimiyle söylüyorum. Kusuru oranında ücret
edilecek. Sistem bu. Dolayısıyla
burada karşımıza çıkan devletin
ve idarenin sorumluluğu oluyor.
Kamu görevlisinin kusuru devletin sorumluluğunu bertaraf etmez. Çünkü o devletin ajanı yani.
Devlet yetkisi kullanıyor.
Peki hocam şimdi bu çözüm sürecinde
siz çok güzel söylediniz yani bu hukuki
bir süreç değil siyasi bir süreç dediğiniz.
Yani siyasi süreç yürütülürken bu terörle mücadelenin durdurulmasına, göz
yumulmasına, operasyonların engellenmesine ve terör örgütünün faaliyetlerinin gözden gelinmesine onay verir
mi? Yani öyle bir süreç yürür mü?
Çok güzel bir soru. Hukuka aykırı bir siyasal süreç olmaz. Bu
kadar basit. Tamam, siyasal süreç olabilir. Yani hükümet belli
bir konuda siyasal süreç başlatabilir. Onun yetkisinde ve sorumluluğundadır bu yani. Bu
sorumluluk öncelikle siyasi bir
sorumluluktur. Dolayısıyla halka
karşı sorumluluktur bunda hiç
tereddüt yok. Ama hukuka aykırı hukuk kurallarını hiçe sayan,
hukuk kurallarını göz ardı eden
bir siyasi süreç düşünülemez hukuk devletinde. Siyasi süreç de
herhangi bir konuda. Bu ekonomi politikasında da olabilir yani.
Yani illa terör olaylarında veya
kamu düzeninin korunması bakımından değil. Başka bir alan da
olabilir. Mesela eğitimde de olabilir. Sağlıkta olabilir ne bileyim
yani. Sağlık politikası vardır onu
uygulamaya sokar. Eğitim politikası vardır devlet.
Bu her alanda böyle. Sağlıkta da
böyle olması lazım, kamu düzeni
korunmasında da böyle olması lazım. Hukuka aykırı bir siyasi
süreç olamaz hukuk devletinde.
Aksi takdirde artık hukuk kalmaz
siyaset istediği gibi ben nasılsa sorumluyum milletin oyuna
başvuracağım kafa bu. Beni sandık aklar, beni sandık şey eder,
sandık yaptırım uygular vesaire.
Böyle şey olmaz yani. Hukuka
aykırı bir süreç hiçbir hukuk devletinde söz konusu olmaz. Yapılacaksa hukuk kuralları vardır.
Kazanılmış haklara saygı vardır
bunun içerisinde şefalık vardır,
hukuki güvenlik ilkesi vardır, bir
yığın hukuk devletinden kaynaklı şeyler. Bunlara riayet etmek koşulu ile sen bir süreç başlatabilirsin. Burada da öyle şeye gelelim.
Süreç ne bileyim işte açılım süreci adına ne derseniz deyin. Açabilirsin güzel. Ama sen mevcut
hukuk kurallarına mevcut yasaları kamu düzeninin korunması
için vermiş olduğu yetkileri göz
ardı edemezsin. Olay bu.
Hukuka aykırı bir
siyasi süreç olamaz hukuk devletinde. Aksi
takdirde artık hukuk
kalmaz siyaset istediği
gibi ben nasılsa sorumluyum milletin oyuna
başvuracağım kafa bu.
Beni sandık aklar, beni
sandık şey eder, sandık
yaptırım uygular vesaire.
bir de Danıştay’ınki. Danıştay’ınki ikinci aşamada. Şimdi Anayasa
Mahkemesi dershaneleri bu şekilde, dershanelerin faaliyetine
son veren ve dolayısıyla dershanelerin belli bir şekilde uyarlama olacaktı değil mi yani öyle
olacaktı geçici hükmünde. Eylüle
kadar mı öyle bir şey. Adı neydi
onun. Temel Lise. Aksi takdirde
bunlar kapatılacaktı yani kanun
bunu öngörüyordu.
Peki hocam şimdi dershane konusunu
açıldı, oradan devam edersek, dershanelerle ilgili yasayı Anayasa Mahkemesi iptal etti. MEB ısrarlar bu yasayı tanımıyor ve diyor ki dershane diye bir şey
kalmadı ben yeni yönetmelikle kursa
çeviriyorum dedi. O yönetmeliği de Danıştay iptal etti. Ama hala daha dershanelerin devam etmeyeceği söyleniyor
artık dershane diye bir şeyin kalmadığı
söyleniyor. Genel bu bağlamda Türkiye’de yargı kararlarının sistematik bir
şekilde uygulanmaması var artık.
Resmi gazete yayınından itibaren 3 ay 6 ay gibi belli bir süre
sonra hukuki boşluk ortaya çıkacağı için, anayasa da Anayasa
Mahkemesine böyle bir yetki veriyor yani. Çünkü sen iptal edersin kanunu, kanunu iptal edersin
de orada hukuk boşluğu doğar.
Bu hukuk boşluğunun doldurulabilmesi için yasa koyucuya
belli bir süre verirsin. Fakat bu
iptal kararında bir ay oldu. Dershaneden iptal kararında bu yok.
Yayınlandığı gün yürürlüğe girdi.
Yani yasa iptal edildi. İptal edilen
yasa yürürlükten kalkar bitti.
Efendim bu dershane konusunu
hemen söyleyeyim. Dershane
hukuku iki tane yargı kararı uygulanmıyor. Bir Anayasa Mahkemesinin verdiği karar uygulanmıyor
Şimdi 153. madde son fıkra diyor ki Anaysa Mahkemesi kararları gene yürümez dedikten
sonra yukarıda, yasama organı.
Yani şu demek TBMM aktif, iptal
Hukuka aykırı bir siyasal süreç olmaz. Bu kadar basit. Tamam, siyasal süreç olabilir. Yani hükümet belli bir
konuda siyasal süreç başlatabilir. Onun yetkisinde ve
sorumluluğundadır bu yani. Bu sorumluluk öncelikle
siyasi bir sorumluluktur. Dolayısıyla halka karşı sorumluluktur bunda hiç tereddüt yok. Ama hukuka aykırı
hukuk kurallarını hiçe sayan, hukuk kurallarını göz ardı
eden bir siyasi süreç düşünülemez hukuk devletinde.
31
edilmiş bir yasanın aynısını çıkartamaz. İptal kararını hükümsüz
kılmaz etkisiz kılmak amacıyla
bir düzenleme yapamaz. Yürütme organı idare makamlarını,
yargı organlarını gerçek ve tüzel
tüm kişileri bağlar diyor Anayasa Mahkemesi değil mi? Şimdi
bu iptal kararı dershaneler için
de olabilir başka bir şey için de
olabilir. Genel olarak söylüyorum
ben. Anayasa Mahkemesinin
vermiş olduğu iptal kararı eğer
yürürlüğü ötelenmemişse yürürlüğe girdiği tarih itibari ile iptal
edilen yasa yoktur yürürlükten
kalkmıştır. O tarihe kadar uygulanmıştır. Geçmişe yürümezlik
ilkesi gereğince ona dokunulamaz o tarihten önceki işlemlere
ama iptal kararından sonra Ana-
Benim şahsi düşünceme göre Anayasa
Mahkemesi’nin vermiş
olduğu iptal kararının
hayata geçirilebilmesi
için, uygulanabilmesi
için herhangi bir idari düzenlemeye gerek
yoktur.
yasa Mahkemesi kararı geri yürümez, ileri yürür. Efendim Anayasa
Mahkemesi kararı geri yürümez
ben istediğim gibi at oynatayım.
O zaman sen Anayasa Mahkemesi kararını al çöpe at. Yani değil mi? Geri yürümez ama ileriye
yürür, bağlayıcıdır. Sen Anayasa
Mahkemesinin iptal kararının
gerekleri doğrultusunda hareket
etmek hem yasama organı hem
yürütme organı hem idare makamları, hem de yargı organları
önlerine ihtilaf geldiğinde hareket eder.
Nitekim Danıştay benim şahsi
düşünceme göre Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu iptal
kararının hayata geçirilebilmesi
için, uygulanabilmesi için herhangi bir idari düzenlemeye
gerek yoktur. Ötelenmiyor. Yani
Twitter hesabından da bunu
açıkça söyledim. Gayet açık Anayasa Mahkemesi kararı. Dolayısıyla herhangi bir idari düzenlemeye yönetmelik gibi vesaire
genelge gibi. Öyle bir düzenlemeye yer kalmaz. Bunu ilgili bakanlık tarafından MEB tarafından
uygulamaya konulması ve bunun uyulması zorunludur. Ama
bunu yapmadılar bir yönetmelik çıkardılar. Bunu görmek için.
Tabi genelge yayınladılar. Deyim
yerindeyse işi yokuşa sürdüler.
Yani hiçe saydılar. Danıştay da
8. daire gayet güzel bir gerekçe
ile ve söylediği buydu, Anayasa
mahkemesi kararlarının bağlayıcılığından hareket ederek,
onun hakkında da yürütmeyi
durdurma kararı verdi. Şimdi ne
oldu? Ne yapacaklar şimdi? Şimdi bunu da yapmazlarsa bu sefer
Danıştay kararında uygulayacaklar değil mi?
Peki hocam bunula birlikte mesela YSK
bir karar verdi AKP’nin secim müziği
için. Haydi, Bismillah ile başlayan. Kullanamazsınız dedi. Çıktı partinin genel
başkan yardımcısı biz kullanacağız
dedi ne ceza verirlerse versinler dedi.
Yani genel bir sistematik olarak birçok,
mesela görevden alınan memurların
geri ataması yapılmıyor. Yani bir sürü
yargı kararı uygulanmıyor.
Ben size çok örnek de sayarım
şimdi. YSK bu karara hakkıyla
düşünce açıklayan zatı muhte-
rem, işin hazin tarafı yıllarca bu
ülkenin Adalet Bakanlığını yapmıştır. Konya Hukuk Fakültesi
mezunudur. Şimdi biz bu zat ile
Anayasanın 24. maddesi çok açık
söylüyor diyor ki, dince kutsal
sayılan değerler siyasi amaçlar,
kişisel amaçlar, bilmem ne kişisel
amaçlar şunla bunla katiyen istismar edilemez. Çok açık. Ya onu
okumamış bu beyefendi, okumamışsa ayıp bir şey yani. Anayasa, üstelik de hukuk fakültesi
mezunu, ilaveten de Adalet Bakanı değil mi? İkincisi ben diyorum ki okumuştur mutlaka yani
okumaz olur mu? En azından yerini filan biliyorlardır. Anayasaya
yemin ediyorlar her şeyde. Okumuş anlamamış daha kötü. Daha
kötü yani anılamazsa başka bir
şey var yani. Okuduğunu anlayamayan bir adam, yani Türkiye’de
yıllarca Adalet Bakanlığı yapmış.
Okumuş anlamış ama yine bunu
yapıyorsa o zaman klinik vaka.
Sadece o yayın yasağı ona konulmuş o kişiye savunma anlamını
kısıtlama anlamında bir yasak
değil ki halkın hepimizin haber
alma özgürlüğünü ortadan kaldıran bir şey Bunu da yap. E ne
olacak? O zaman en basit hukuk
kuralları bunlar yani. Bunları ne
var? Şu konuştuğumuz konular
hiçbir uygar ülkede telafuz edilmez. Çünkü böyle bir şey olmaz.
Böyle bir şey hiçbir uygar ülkede
böyle bir sorun çıkmaz.
Böyle ülkeye hukuk devleti denilebilir
mi?
Hayır. Bu ülkeye hukuk değil
böyle bir ülkeye kanun devleti
de denmez. Hukuk devletinden
TBMM aktif, iptal edilmiş bir yasanın aynısını çıkartamaz. İptal kararını hükümsüz kılmaz etkisiz kılmak
amacıyla bir düzenleme yapamaz. Yürütme organı idare
makamlarını, yargı organlarını gerçek ve tüzel tüm kişileri bağlar.
Hukuk devletinden vazgeçtik yani kanun devleti vasfına dahi Türkiye Cumhuriyeti devleti aşağı yukarı bir 6-7
yıldan beri tamamen yitirmiştir benim şahsi düşünceme
göre.
vazgeçtim ben ya kanun devleti
de denmez. Yani bu bir en totaliter rejimlerde bile hukuk polis
devletidir hukuk devleti değildir onlar. Ama çıkarttığı kanuna
sadık kalır. O kanun çok kötü
kanun olabilir. O kanun vatandaşın canına okuyan bir kanun,
özgürlüklerini alabildiğine sınırlayan idam sehpasına gönderen
kanun ama onu uygular harfiyen
uygular.
Hukuk devletinden vazgeçtik
yani kanun devleti vasfına dahi
Türkiye Cumhuriyeti devleti aşağı yukarı bir 6-7 yıldan beri tamamen yitirmiştir benim şahsi
düşünceme göre.
Sayın hocam YSK’nın sandık taşıma ile
ilgili kararını nasıl buldunuz?
Şimdi efendim ben sandık taşımaya karşıyım. Şu anlamda karşıyım. Neticeten olumlu buluyorum yani. Sandıklar taşınamaz
diyordu. Ama buna örnek emsal
kararlar da var değil mi?
Yani yetkisizlik geneli ile reddediyor
zaten bizim böyle yetkimiz yok diyor.
Sandık taşıma izni vermeye yetkimiz
diyor.
Yetkim yok yasal yetkim yok durumu var yani yasada olmayan
bir yetki kullanılamaz ki bir hukuk devletinde değil mi? Sandık
taşıma ne demektir? Sandık taşıma benim sandığa gitme ve vatandaş olarak oy kullanma hakkımı güçleştiren bir durumdur.
Son olarak hocam, HSYK’nın bağımsız
ve tarafsız olduğunu düşünüyor musunuz? Yani genel olarak nedir mevcut
HSYK ile ilgili görüşünüz?
Ben 1982 anayasasının yürürlüğe girdiği tarihten itibaren o
anayasada 1982 anayasasında
ilk biçiminde yer alan HSYK’nın
da ondan sonraki düzenlemelerle bir başka biçimde değiştirilen HSYK’nın da mahkeme
bağımsızlığı ve yargıç teminatını
sağladığına, eskiden sağlıyordu,
şimdi sağlayacağına inanmıyorum. Çünkü HSYK niye kurulmuş? HSYK Anayasada çok açık.
159. madde galiba en başında
diyor ki, mahkeme bağımsızlığı
ve yargıç bağımsızlığı teminatlarına göre diyor. Yani amacı bunu
sağlamak. Ben ilk biçimiyle de
bugünkü biçimiyle de HSYK’nın
bundan, böyle bir şeyi yerine getireceğine, mahkeme bağımsızlığı ve yargı teminatını sağlayacağına inanmıyorum.
33
KAHRAMANMARAŞ BAROSU
KARAMAN BAROSU
Baro Başkanından Adli Yıl Mesajı
Karaman Barosu Başkanı Av. Oktay Yılmaz, Yeni Adli
Yıl Açılışı öncesi bir mesaj yayınladı.
Baro Başkanı Av. Oktay Yılmaz, mesajında şu ifadeleri paylaştı; “Yargının bağımsız, savunmanın özgür ve
güçlü, her yerde hukukun egemen olacağı bir adli
yıl olması temennisiyle, yeni adli yılın tüm meslektaşlarımıza sağlık, başarı ve mutluluklar getirmesini,
2015-2016 Yargı Yılının başarılarla dolu ve adil bir yıl
olmasını diliyoruz.”
“Bu Topraklar Her Türlü Terör Ve
Saldırgan Tutumun Mezarı Olacaktır”
Kahramanmaraş Barosu’na üye avukatlar, son günlerde güvenlik güçlerine yönelik artan terör saldırına
basın açıklaması yaparak tepki gösterdi.
KASTAMONU BAROSU
Baro binası önünde toplanan avukatlar adına basın
açıklamasını okuyan Baro Başkanı Av. Vahit Bağcı, PKK terör örgütü mensuplarınca asker ve polise
karşı düzenlenen saldırıların millet nezdinde derin
üzüntüye yol açtığını belirtti.
KAYSERİ BAROSU
“Asıl Tehlike Terör İken Türk - Kürt
Kardeşliğini Bozacak Eylemler Doğru
Değil”
Asıl terörün dağlarda olduğunu vurgulayan Av. Fevzi Konaç, “Biz şehirlerde kardeşliğimizi bozacak Kürt
komşumuza, doğuya giden otobüse ve işyeri sahiplerine saldırarak ancak teröristin istediği manzaraları
veririz” dedi.
7 Haziran seçimleri sonrası tırmanan terör olayları,
bütün il ve ilçelerde protesto ediliyor. Eylemler sırasında doğu plakalı otobüslerin taşlanması, işadamlarının işyerini yakılması ve parti binalarına saldırılması tehlikeli boyutlara ulaştı. Sağduyu çağrısında
bulunan Kayseri Barosu Başkanı Av. Fevzi Konaç,
Türk ve Kürtlerin bin yılı aşkın süredir bu topraklarda
barış içinde yaşadığını anımsattı. Bu kardeşliği bozmaya çalışanların Türkiye üzerinde bir operasyon
gerçekleştirmeye çalıştığını vurgulayan Av. Konaç,
asıl tehlikenin dağlardaki PKK olduğunu söyledi.
34
“Türk Milletini Mücadeleye Çağırıyoruz!”
Kastamonu Barosu Başkanlığı, dün Dağlıca’da şehit
olan askerlerimiz için taziyede bulundu. Yazılı bir
açıklama ile terör olaylarını değerlendiren Baro, birlik beraberlik çağrısı yaptı.
Barodan yapılan açıklama şöyle: “Kastamonu Barosu
olarak, devletimizin bölünmez bütünlüğüne yönelik
devam eden gelen terör eylemlerini ve en son Dağlıca’da güvenlik güçlerimize yönelik gerçekleştirilen
hain ve kalleş saldırıyı şiddetle kınıyoruz.
Siyasi kaygıları bir tarafa bırakarak, önce vatan düsturu ile bütün Siyasi partileri, kamu kurum ve kuruluşlarını, meslek odalarını, sivil toplum örgütlerini ve
hiçbir zaman teröre boyun eğmeyecek olan aziz Tük
Milletini hain terör örgütü ve uzantılarına karşı, terör
sona erinceye kadar tek yürek olmaya, son teröristte
bertaraf edilinceye kadar provokasyonlara gelmeden ve itidali elden bırakmadan birlik ve beraberlik
ruhuyla mücadeleye çağırıyoruz.”
KARABÜK BAROSU
Konya Barosu’na
Destek Çığ Gibi
KARS-ADRAHAN BÖLGE BAROSU
“Bin Yıldır Beraber Yaşayan Anadolu
Halkları Sağduyulu Olmalıdır”
Karabük Barosu Başkanı
Av. Rıdvan Erdoğan yazılı bir basın açıklaması ile,
Adliyedeki fotokopi odalarının boşaltılması istenen ve elektriği kesilen
Konya Barosu’na destek
çıktı.
Kars-Ardahan Bölge Baro Başkanı İbrahim Baştimar,
Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde meydana gelen katliamı kınadı.
“Barolar adliyelerde misafir değil ev sahibi konumundadır!“ diyen Karabük Barosu Başkanı Av. Rıdvan Erdoğan, şu açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
Av. Baştimar, saldırıda yaşamını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yaralılara
acil şifalar diledi.
Konya Adliyesinde baroya ait bazı birimlerin boşaltılmasının istenmesi ve boşaltma gerçekleşmeyince
elektriklerinin kesilmesi hadisesi asla kabul edilemeyecek olan hukuksuz bir uygulamadır. Avukatlık
Kanununa açıkça aykırı olan bu uygulamaya karşı
Konya Barosu’nun ve Konyalı meslektaşlarımızın yanındayız.”
KIRKLARELİ BAROSU
“Adalet İçin Çaba Saba Sarf Etmekten
Geri Durmayacağız”
Türkiye Barolar Birliği (TBB) 2015-2106 adli yıl açılışını, yaptığı alternatif programla kutladı.
Programa katılanlar arasında bulunan Kırklareli Barosu Başkanı Av. Harun Saygılı, “alternatif” adli yıl
açılış programını, BAROTÜRK’e değerlendirdi; “Adli
yılın, Barolar Birliği’nin organizasyonuyla beraber,
Baro Başkanlarının ve yabancı hukukçuların katılımıyla düzenlediği programla açılmış olması isabetli bir tavır oldu. Adli yılın açılış törenlerine biz avukatların katılmaması için yasal düzenleme yapılmış
olması hoş karşılanacak bir durum değildir. Savunmanın aslî unsurlarından olan avukatların adli yılın
açılışı gibi çok önemli bir törende, söz söylemekten
yoksun bırakılmaları, söyleyeceklerinin halka dinleme imkânının sağlanmamış olması şiddetle kınadığımız bir durumdur.”
Baro Başkanı Av. İbrahim Baştimar, Baro olarak Şanlıurfa’nın Suruç İlçesi’nde meydana gelen ve ülkenin
pek çok yerinden bir araya gelen gençlerimizin ölümüne ve yaralanmasına neden olan terör saldırısını
şiddetle ve nefretle kınadıklarını söyledi.
KIRIKKALE BAROSU
Kırıkkale Barosu
Yeni Başkanını
Seçti
Kırıkkale Barosu 14. Olağan Genel Kurulunu
Milli Eğitim Müdürlüğü
Toplantı salonunda gerçekleştirdi. Gerçekleşen
seçimde 59 oy alan Av. Erol Çakır Başkanlığa seçildi.
İl Milli Eğitim Müdürlüğü Toplantı salonunda yapılan
Kırıkkale Barosu 14’üncü Olağan Genel Kurulunda
ilk olarak faaliyet raporları okundu. Faaliyet raporlarının okunmasının ardından Barolar Birliği Genel
Başkan Yardımcısı Av. Başar Yaltı bir konuşma yaptı.
Konuşmaların ardından Olağan Genel Kurula katılan
avukatlar oylarını kullandı. Yapılan oy kullanımının
ardından kullanılan 144 geçerli oyun 59 oyunu alan
Av. Erol Çakır başkanlığa seçildi.
Yeni başkan seçilen Av. Çakır, “Güzel günümüzde
yanımızda olan arkadaşlarımıza meslektaşlarımıza
teşekkür ediyorum. El birliğiyle çalışacağız ve Baromuzu bir üst çıtaya çıkaracağız. Bana bu görevi layık
gören meslektaşlarıma teşekkür ediyorum.” dedi.
35
DOSYA
Kanunsuz Emrin
Uygulanması ve Bürokrasinin
Yargıyla İmtihanı
Mehmet AYSAN
KANUNSUZ EMİR NEDİR?
Kanunsuz emir ilkesi Anayasamızda kendine yer bulmuş konulardan bir tanesidir.
Bu ilkeye göre, kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle
çalışmakta olan kimse, üstünden
aldığı emri, yönetmelik, tüzük,
kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse yerine getirmeyebilecektir. Emrin hukuka
aykırı olduğu değerlendirmesini
yaparsa bunu emri verene bildirecektir. Ancak, amir emrinde ısrar eder ve bu emrini yazılı olarak
iletirse ast emri yerine getirmek
durumundadır. Böyle bir durumda sadece emri veren sorumlu
tutulacak, emri yerine getiren
sorumlu olmayacaktır.
Ancak, emrin konusu suç teşkil
ediyorsa kanun bu emrin
yerine getirilmesine izin
vermemiştir. Amir bu emrinde ısrar etse ve yazılı
olarak iletse dahi ast
emri yerine getirmemelidir, aksi halde emri verenle birlikte kendisi de
sorumlu olacaktır.
36
Bunların yanında, askerî hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde
kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla
gösterilen istisnalar saklı tutulmuştur.
T.C. Anayasası’nın 129. maddesine göre ”memurlar ve diğer
kamu görevlileri anayasa ve diğer kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.“
Yine anayasanın 137. maddesinde “Konusu suç teşkil eden emir hiç bir surette yerine getirilmez
ve yerine getiren kimse
sorumluluktan kurtulamaz” demek suretiyle
bu uluslararası ilkeyi tam olarak
benimsemiştir.
Aynı şekilde Devlet Memurları
Kanunu’nun 11. Maddesi’nde bu
durum tekrar edilmiştir;
“Devlet memuru amirinden aldığı emri, Anayasa, kanun, tüzük
ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu
aykırılığı o emri verene bildirir.
Amir emrinde ısrar eder ve bu
emrini yazı ile yenilerse, memur
bu emri yapmağa mecburdur. Ancak emrin yerine
getirilmesinden doğacak sorumluluk emri verene aittir.
“Konusu suç teşkil eden emir,
hiçbir suretle yerine getirilmez;
yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.”
Görüldüğü gibi hukuk sistemimiz uzun deneyimlerden sonra
evrensel hukukun geldiği son
noktayı, anayasa ve kanunlarımıza yansıtmıştır.
Uygulamada bu durumun en
tipik örneklerinden birisi de,
mahkeme kararlarının uygulanmaması ya da mahkeme kararlarının şeklen uygulanmak
suretiyle etkisiz hale getirildiği
durumlardır.
Danıştay 1. Daire’si 2006 yılında
verdiği bir kararında mahkemece iptal edilmesine rağmen İznik
Gölü etrafının Bakanlar Kurulu
kararıyla imara açılması konusunda Bursa Valiliğini sorumlu
tutmuştur. Yüksek Mahkeme
“mahkeme kararının uygulanmamasını” konusu suç teşkil
eden bir fiil kabul etmiştir. Davalının Bakanlar Kurulu’nun yazılı emri üzerine mahkeme kararının uygulanmamak zorunda
kalındığı savunmasını, konusu
suç teşkil eden bir emrin yerine
Özellikle
bugünlerde “layüsel” ya da
“dokunulmaz” gibi görünen kamu görevlileri kendilerine bu talimatları veren siyasiler
ortadan kaybolduklarında bu hesaplaşmayla
yüz yüze kalacaklarını
unutmamalıdırlar.
TBMM aktif, iptal edilmiş bir yasanın aynısını çıkartamaz. İptal kararını hükümsüz kılmaz etkisiz kılmak
amacıyla bir düzenleme yapamaz. Yürütme organı idare
makamlarını, yargı organlarını gerçek ve tüzel tüm kişileri bağlar.
Hukuk devletinden vazgeçtik yani kanun devleti vasfına dahi Türkiye Cumhuriyeti devleti aşağı yukarı bir 6-7
yıldan beri tamamen yitirmiştir benim şahsi düşünceme
göre.
getireni sorumluluktan kurtarmayacağına hükmetmiştir. (Danıştay 1. Daire 26/01/2006 tarih ve E. 2005/1377 K. 2006/83)
Ayrıca mahkeme kararlarının
uygulanmamasını Türk Ceza Kanunu kapsamında “Eziyet” suçu
kapsamında değerlendirenlerin
sayısının azımsanmayacak kadar
çok olduğunu da belirtmemiz
gerekir.
Özellikle bugünlerde “layüsel” ya
da “dokunulmaz” gibi görünen
kamu görevlileri kendilerine bu
talimatları veren siyasiler ortadan kaybolduklarında bu hesaplaşmayla yüz yüze kalacaklarını
unutmamalıdırlar.
T.C. ANAYASASI 137. MADDE
KANUNSUZ EMİR
Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı
emri, yönetmelik, tüzük, kanun
veya Anayasa hükümlerine aykırı
görürse, yerine getirmez ve bu
aykırılığı o emri verene bildirir.
Ancak, üstü emrinde ısrar eder
ve bu emrini yazı ile yenilerse,
emir yerine getirilir; bu halde,
emri yerine getiren sorumlu olmaz.
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan
kurtulamaz.
Askeri hizmetlerin görülmesi ve
acele hallerde kamu düzeni ve
kamu güvenliğinin korunması
için kanunla gösterilen istisnalar
saklıdır.
HUKUKÇU GÖRÜŞÜ
PROF. DR. ERSAN ŞEN
“Kanunsuz emir” başlıklı Anayasa m.137 yürürlükte olduğu ve
görüşülen tarafın “suçlu” sayıldığı durumda, ceza normları tarafından suç olarak tanımlanıp
karşılığında ceza öngörülen fiillerin hukuka uygun hale dönüştürülmesi mümkün olamaz. Bu
kapsamda, 6551 sayılı Kanunun
4. maddesinin 2. fıkrası yeterli olmayacaktır.
Bir hukuk devleti, terör örgütü
olduğu yargı kararı ile tescillenmiş, kurucusu ve liderinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum olduğu durumu yok
sayıp görmezden gelemez. Anayasasının her yerinde “hukuk” yazan bir ülkede, hukuki meşruiyet
taşımayan temel üzerine yeni
yapı kurulamaz.
37
Kanunsuz emir verilmesi ve bu
emrin ifası yasaktır
“Kanunsuz emir” başlıklı Anayasa m.137’ye göre; “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve
suretle çalışmakta olan kimse,
üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa
hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o
emri verene bildirir. Ancak, üstü
emrinde ısrar eder ve bu emrini
yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan
kurtulamaz.
Askeri hizmetlerin görülmesi ve
acele hallerde kamu düzeni ve
kamu güvenliğinin korunması
için kanunla gösterilen istisnalar
saklıdır”.
38
İdari yargı düzeni tarafından verilen kararların, açık
anayasal ve yasal kurallar olmasına karşın uygulanmaması sorununu çözmek için, kullanılan ve pek de etkili
olmayan yollara ek olarak Danıştay Başsavcılığının devrede olacağı bir yol daha bulunmaktadır. Bugüne kadar
hiç devreye sokulmamış bu yolun kullanılarak geliştirilmesi, hukuk devleti için tehlikeli gelişmeyi durduracaktır.
İDARİ YARGI KARARLARININ
UYGULANMAMASI SORUNU*
Hukuksal Çözüm Bulunması Gereken
Sorun
İdari yargı düzeni tarafından verilen kararların, idare tarafından
uygulanmaması önemli bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir.
Sorun, idari yargının varlık nedenini sarsacak bir noktaya doğru
ilerlemektedir.
İdare, artık istediği kadar denetlenebilen bir kuruma dönüşmüştür. Yargısal denetimin
anlamı, denetim sonucunda verilecek kararın, taraların iradesine rağmen uygulanabilmesidir.
“Hüküm” bu anlama gelir. Aksi
takdirde, idari yargının “tavsiye”sinden söz edilebilir.
İdari yargı düzeni tarafından verilen kararların uygulanmaması,
modern Türk hukuk sisteminin
çoktan aşmış olduğu, idari yargı
tarihinin ilkel aşamalarına dönüşü akla getirmektedir. Yargının idareyi, idarenin izin verdiği
kadar denetlediği “izinli (tutuk)
adalet(justice retenue)” dönemini. Bu dönemde, idareyi denetleyen, mahkeme benzeri yapı,
kararını vermekte, karar idarenin
en üst makamına gitmekte ve
orası tarafından uygun görülürse
hukuki etki kazanıp uygulanabilmektedir. Fransa’daki geçmişini
bir yana bırakalım, bu ilkel aşama, kısmen Osmanlı döneminde
yaşanmış ve modern Cumhuriyetin hukuksal düzeni ile aşılmıştır. İdari yargı, idarenin denetimi
için Anayasal olarak yetkili (justice déléguée) bir yargı düzeni
olarak kurulmuştur. Kararlarının
hukuki etkisi ve gücü, yargı organı olmasından gelmektedir,
idarenin rızasından değil.
Buna karşılık, uzun bir süredir,
idare, aleyhinde verilen kararları
seçmekte, idari yargı düzeninin
faaliyetinin hukuksal etkisini ve
gücünü kendi rızasına tabi kılmaktadır. Sonuçta, yavaş yavaş
ancak sürekli biçimde, Cumhuriyet’in Kuruluşundan itibaren
anayasal güvencelerle oluşturulmuş olan modern idari yargı düzeni dönüştürülmektedir.
Bu basit bir hukuksal sorun değildir. İdarenin yargısal denetimi
ve yargı kararlarına idarece uyulması anayasal düzenin temel unsurlarındandır. Hukuk devleti, bu
iki basit fakat çok etkili anayasal
kural ile gerçeklik kazanır. Gelişmekte olan, bu mekanizmanın
etkisizleştirilmesidir. Bu nedenle, eğer bunu bir sorun olarak
görüyorsak, sorun, herhangi bir
davacının açtığı ve kazandığı
herhangi bir dava sonucunda
hakkını alıp almaması değil, hukuk devletinin kurucu anayasal
mekanizmasının korunmasıdır.
İdari yargı düzeni tarafından verilen kararların, açık anayasal ve
yasal kurallar olmasına karşın uygulanmaması sorununu çözmek
için, kullanılan ve pek de etkili
olmayan yollara ek olarak Danıştay Başsavcılığının devrede olacağı bir yol daha bulunmaktadır.
Bugüne kadar hiç devreye sokulmamış bu yolun kullanılarak
geliştirilmesi, hukuk devleti için
tehlikeli gelişmeyi durduracaktır.
Yargının, denetlemekle görevli
olduğu ve denetimden kaçmak
gayreti içinde olan birimlere
karşı etkili önlemler geliştirmesinin tarihi örneğini yürürlüğün
durdurulması kararı ile Anayasa
Mahkemesi vermiştir. Anayasa
Mahkemesinin, Türk hukuk sistemine kazandırdığı bu kurum
anayasa yargısının etkililiğini
İdari yargı düzenini
korumakla görevli olan
Danıştay Başsavcısı, bu
koruma yetkisini sadece “görev alanını” korumak ile sınırlamaması,
idari yargı düzeninin
işleyişine yönelik diğer
yargı düzenlerinden ve
idareden gelen her türlü müdahaleye karşı,
yasal dayanak bulduğu
oranda girişimde bulunmalıdır.
olağanüstü geliştirmiştir. Vermiş olduğu kararlarla Türkiye’de
hukuk devletinin yerleşmesine
tarihi katkılarda bulunmuş idari
yargı da kendisine yönelik etkisizleştirme/geriye götürme arayışlarına karşı yine anayasal ve
yasal düzen içinden mekanizmalarla karşı duracaktır.
Aşağıda Danıştay Başsavcısı’nın,
idari yargı düzeni tarafından verilen kararların uygulanmasındaki sahip olduğu potansiyel, fakat
kullanılmayan yetkilerini açıklamaya çalışacağım. İdari yargı kararlarının uygulanma zorunluluğuna ilişkin klasik mekanizmaları
aktarmayacağız.
YARGI DÜZENİNİN KORUYUCUSU
OLARAK BAŞSAVCI
Hukuk sistemimizde, bir yüksek mahkemede birleştirilen ilk
derece mahkemeler topluluğu
anlamında, üç yargı düzeni bulunmaktadır. Nitekim adli, idari
ve askeri yargı düzenleri, Anayasa tarafından düzenlendiği gibi,
Uyuşmazlık Mahkemesi Kanununda da, uyuşmazlığın mekanı
olarak bu üç yargı düzeni belirlenmiştir.
Her yargı düzeninde ayrı bir savcılık teşkilatı kurulmuştur. Savcılık teşkilatının başında başsavcı
bulunmaktadır.
İdari yargı düzenindeki savcılık
kurumu Danıştay’da oluşturulmuştur.
Danıştay Başsavcısı Anayasal bir
dayanağa ve güvenceye sahiptir.
(Anayasa madde 155/IV: “Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri ve daire başkanları, kendi
39
üyeleri arasından Danıştay Genel
Kurulunca üye tamsayısının salt
çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için
seçilirler. Süresi bitenler yeniden
seçilebilirler./ Danıştayın, kuruluşu, işleyişi, Başkan, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ile
üyelerinin nitelikleri ve seçim usulleri, idari yargının özelliği, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik
teminatı esaslarına göre kanunla
düzenlenir.”)
İdari yargı düzeninde (Danıştay’da) savcılık, yargılama sırasında, konuyu “heyetten ayrı
ve bağımsız” olarak inceleyerek
hukuksal aydınlatmaya katkı
sağlamanın dışında da bir işleve
sahiptir.
Bu işlev, Danıştay Başsavcısı’nda
somutlaşmaktadır. Danıştay Başsavcısı, diğer görevlerinin yanısıra “idari yargı düzenini koruma”
işlevine de sahiptir. Bu işlev esas
olarak yargı düzeni uyuşmazlıklarında görülmektedir. (2247
sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş Ve İşleyişi Hakkında
Kanunun 10. maddesine göre,
“Görev uyuşmazlığı çıkarma; adli,
idari ve askeri bir yargı merciinde
açılmış olan davada ileri sürülen
görev itirazının reddi üzerine ilgili Başsavcı veya Başkanunsöz-
cüsü tarafından görev konusunun incelenmesinin Uyuşmazlık
Mahkemesinden istenmesidir....
Uyuşmazlık çıkarma isteminde
bulunmaya yetkili makam; reddedilen görevsizlik itirazı adli yargı
yararına ileri sürülmüş ise Cumhuriyet Başsavcısı, idari yargı yararına ileri sürülmüş ise Danıştay Başkanunsözcüsü, askeri ceza yargısı
yararına ileri sürülmüş ise Askeri
Yargıtay Başsavcısı, Askeri İdari
Yargı yararına ileri sürülmüş ise
bu mahkemeninBaşkanunsözcüsüdür.”) Görev uyuşmazlıklarında
idari yargı düzeninin alanını korumak görevi, Danıştay Başsavcısı’na verilmiştir.
koruyucusu olan Danıştay Başsavcısı devreye girmelidir. Danıştay Kanunununda ve ilgili diğer mevzuatta Başsavcının etkili
olabilmesi için gerekli olan yasal
dayanak da bulunmaktadır.
İdari yargı düzenini korumakla
görevli olan Danıştay Başsavcısı, bu koruma yetkisini sadece
“görev alanını” korumak ile sınırlamaması, idari yargı düzeninin
işleyişine yönelik diğer yargı düzenlerinden ve idareden gelen
her türlü müdahaleye karşı, yasal
dayanak bulduğu oranda girişimde bulunmalıdır.
Danıştay Başsavcısı, idari yargı
düzeninde verilen kararların uygulanması konusundaki sorunları raporlayabilir. 60. madde bu
konuda dayanak olmaktadır.
İdari yargı düzeni tarafından
verilen kararların idare tarafından uygulanmaması, idari yargı düzenine yönelik en tehlike
müdahaledir. Bu müdahalenin
giderilmesi için, yargı düzeninin
Raporlama yönteminde temel sorun, veri toplanmasıdır. Danıştay Başsavcılığının binlerce kararın akıbetini
takip etmesi mümkün değildir. Bu nedenle, ilk yıllarda esas olarak Danıştay’a gelen şikayetler ve bundan da
önemlisi basında yer alan haberler temel alınarak veri
toplanabilir. Raporlama sisteminin yerleşmesi ve yurttaşlar tarafından duyulması, veri toplama işini etkili bir
yönteme kavuşturacaktır.
40
RAPORLAMA
Danıştay Kanununun, Danıştay
Başsavcısının görevleri; “başlıklı
60. maddesinin 3. bendine göre,
“Başsavcı her takvim yılı sonunda,
işlerin durumu ve bunların yürütülmesinde aksaklık varsa sebepleri hakkında Danıştay Başkanlığına bir rapor verir ve alınmasını
lüzumlu gördüğü idari tedbirleri
bildirir.”
Raporlama, aksaklıkları gidermede en etkili yöntemlerden biridir.
Dünyada ombudsman kurumunun, esas olarak raporlama ile
işlev gördüğü hatırlanırsa etki
gücü daha iyi anlaşılacaktır.
Unutulmaması gereken nokta,
adil yargılanma hakkının kararların sonuçlarından yararlanmayı
da gerektirdiğidir. Hukuki ve fiili
etkisi olmayan kararlar vermek
yargılama değildir. Bu nedenle,
“işlerin durumu” ile sadece eldeki dosya sayısı veya dosya yoğunluğu vb. anlaşılmamalıdır.
Başsavcı, idari yargı düzeni tarafından verilen kararların idare tarafından uygulanma durumuna
ilişkin yıllık raporunu, bir özel rapor olarak da hazırlayabilir. Yani,
sadece bu konuya hasredilmiş
bir rapor hazırlayabileceği gibi,
yıllık genel raporunda bir bölüm
olarak da düzenleyebilir. Ancak
bu ikinci durumda da büyük bir
olasılıkla bir süre sonra özel rapor düzenleme ihtiyacı hissedilecektir.
Başsavcı tarafından hazırlanacak
idari yargı düzeninin durumu
veya idari yargı kararlarının uygulanması yıllık raporu, sorunun
giderilmesi için Başsavcı’nın önerilerini içerebilir. Bu öneriler genel nitelikli, sorun kategorilerine
ilişkin veya özellikle kamuoyunun ilgisinde olan somut konulara özel nitelikte olabilir. Ancak,
raporlama tekniğine uygun olan
ikinci yöntemdir.
Danıştay Başsavcısı tarafından
hazırlanacak olan rapor, Danıştay
Başkanlığı’na sunulduktan sonra
Başkanlık tarafından kamuoyuna açıklanmalıdır. İdari yargı
düzeninin yüksek mahkemesi
başkanının, idari yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin yıllık
Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması”
başlıklı 40. maddesinde “Anayasa ile tanınmış hak ve
hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi
kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini
belirtmek zorundadır.”
rapor açıklaması, idari yargının,
idarenin müdahaleleri karşısında
edilgin olmadığını göstermesi
bakımından son derece önemli
olacaktır.
Raporlama yönteminde temel
sorun, veri toplanmasıdır. Danıştay Başsavcılığının binlerce
kararın akıbetini takip etmesi
mümkün değildir. Bu nedenle,
ilk yıllarda esas olarak Danıştay’a
gelen şikayetler ve bundan da
önemlisi basında yer alan haberler temel alınarak veri toplanabilir. Raporlama sisteminin yerleşmesi ve yurttaşlar tarafından
duyulması, veri toplama işini etkili bir yönteme kavuşturacaktır.
Veri toplama ve idari yargı kararlarının uygulanması yıllık
raporu hazırlamakta Başsavcı,
Danıştay Kanununun 60. maddesinin 4. bendindeki hükümden yararlanarak, savcılardan
birini kendisine yardım etmekte
görevlendirebilir. (m.60/4: “Başsavcı, savcılardan birini, idari işlerde kendisine yardım etmekte
görevlendirebilir.”) Danıştay’da
bir savcının, idari yargı kararlarının uygulanmasını takip etmek
uzmanlaşması ve buna ilişkin
yöntemler geliştirilmesi elbette
daha etkili sonuçlar doğurabilecektir.
41
Veri toplanması konusunda, elbette en etkili kaynak davacılar
olacaktır. Bu konuda, Anayasanın
40. maddesinde yer alan düzenleme kullanılabilir. Anayasanın
“Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinde “Anayasa ile tanınmış hak ve
hürriyetleri ihlâl edilen herkes,
yetkili makama geciktirilmeden
başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin
hangi kanun yolları ve mercilere
başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” Maddede
“devlet”ten söz etmektedir. İdari
yargı düzeninde verilen kararlarda, kararın altında bir yerde,
davacıya, karara karşı başvuru
yollarının yanısıra, kararın uygulanmaması durumunda başvurabilecekleri yollar belirtilmelidir.
Bu anayasal zorunluluk, kararın
uygulanmaması
durumunda
ilgilinin konuyu “Danıştay Başsavcısına iletebileceği” bilgisi ile
de tamamlanabilir. Faks, mektup
veya basitçe elektronik posta
yolu kullanılabilir. Böylece, kararın uygulanmaması durumunda
kullanılabilecek klasik yolların
kararın altında belirtilmesi ve
Danıştay Başsavcılığını haberdar
etme imkanının hatırlatılması ile
mahkemeden idare aleyhinde
karar alan yurttaş, idare ile başbaşa bırakılmamış olacağı gibi,
raporlama yöntemi için de sağlam bir veri toplama yolu açılmış
olacaktır.
Raporlamada bir diğer önemli
sorun da toplanan verilerin gerçekliğinin değerlendirilmesidir.
Bu konuda da Danıştay Başsavcılığının kullanabileceği bir
yetkisi bulunmaktadır. Danıştay
Kanunu’nun “Savcıların Görevleri” başlıklı 61. maddesine göre,
“Savcılar, ilgili yerlerden Danıştay
Başkanlığı aracılığı ile her türlü
bilgileri isteyebilecekleri gibi işlem dosyalarını da getirtebilirler.”
Savcıların, hakkında idari yargı
kararını uygulamadığı yönünde
bir yakınma bulunan idareden
Bilindiği gibi idarenin yargı kararlarını uygulamaması, suç
oluşturacak bir yoğunlukta hukuka aykırılık
da taşıyabilmektedir.
Yargı kararlarının uygulanmaması kamu görevlisinin, görevi ihmal
(TCK m. 257/II) veya
görevi kötüye kullanma
(TCK m. 257/I) suçları
olarak ortaya çıkabilir.
veya hakkında basında böyle
bir haber bulunan idareden bilgiistemesi, rapor için güvenilir
veriler sağlayacağı gibi, yanlış
anlaşılma varsa bunu giderecek
ve hatta kararın uygulanmaması
sorununu da çözebilecektir.
Danıştay Başsavcılığı tarafından,
hukukumuzda yer alan olanakları kullanarak gerçekleştirilecek
raporlama yöntemi, kısa bir sürede yerleşiklik kazanarak hukuk
devletinin koruyucu mekanizmaları arasındaki yerini alacaktır.
İdari yargı düzeni tarafından verilen kararların uygulanmaması
sorununun çözümü için kullanılabilecek bir başka yol daha bulunmaktadır.
SUÇU BİLDİRMEK
Bilindiği gibi idarenin yargı kararlarını uygulamaması, suç oluşturacak bir yoğunlukta hukuka
aykırılık da taşıyabilmektedir.
Yargı kararlarının uygulanmaması kamu görevlisinin, görevi
42
ihmal (TCK m. 257/II) veya görevi
kötüye kullanma (TCK m. 257/I)
suçları olarak ortaya çıkabilir.
Nitekim, idari yargı düzeni tarafından verilen kararları uygulamayan kamu görevlileri aleyhine,
ilgililer Cumhuriyet Savcılıklarına
şikayette bulunmakta ve suç duyuruları yapılmaktadır. Yurttaşların yaptıkları bu başvurulardan
çok azı, yargı önüne gelebilmektedir.
Bu konuyla ilgili olarak Danıştay
Başsavcısı’nın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile bağlantı kurarak konuyla ilgili düzenli bilgi
alması önemlidir. Cumhuriyet
Savcılıklarına, idari yargı kararlarının uygulanmaması ile ilgili
olarak yapılan şikayet ve suç duyurularının sayı ve konu olarak
Danıştay Başsavcısı tarafından
bilinmesi, bu bilgilerin raporlama mekanizmasında kullanılması bakımından önemlidir.
Bunun dışında, Danıştay Başsavcısının, önemli gördüğü, çok açık
ve ağır müdahaleleri bir suç duyurusu olarak Cumhuriyet Savcılarına iletmesinin önünde hiçbir
hukuki engel bulunmamaktadır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Suçlara İlişkin İhbarlar
ve Soruşturma” başlıklı kısmında
yer alan 158. maddesine göre,
“Suça ilişkin ihbar veya şikâyet,
Cumhuriyet Başsavcılığına veya
kolluk makamlarına yapılabilir.”
170. maddeye göre ise, “Kamu
davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir. Soruşturma evresi sonunda
toplanan deliller, suçun işlendiği
hususunda yeterli şüphe oluştu-
ruyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir
iddianame düzenler.”
görevlisi, altı aydan iki yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.)
Danıştay Başsavcısı’nın, idari yargı düzeninden verilen kararları
uygulamayan kamu görevlilerinin bu davranışlarının yarattığı
suç şüphesini Cumhuriyet Savcılarına bildirmesi konusunda
hukuksal bir engel bulunmamaktadır. Bu noktada önemli
olan sözkonusu yolun, etkiliğini
ve saygınlığını koruyabilmek için
Danıştay Başsavcısı’nın kendisine
iletilen veya kendisinin haberdar
olduğu her olayda değil de, özelikle açık ve ağır müdahalelerde
ve yeterince veriye sahip olduğu
durumlarda kullanılmasıdır.
SONUÇ OLARAK
Danıştay Başsavcısı’nın yargı
kararlarının uygulanmaması nedeniyle doğan suç şüphelerini
Cumhuriyet Savcılarına iletmelerinin önünde bir engel olmadığı
gibi bu yönde davranması için
bir yükümlülük olduğu da söylenebilir. 5237 sayılı Türk Ceza
Yasasına göre, göre, “kamu görevlisinin suçu bildirmemesi” bir
suçtur (Kamu görevlisinin suçu
bildirmemesi, m.279: Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı
gerektiren bir suçun işlendiğini
göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu
hususta gecikme gösteren kamu
İdari yargı düzeninden verilen
kararlarının
uygulanmaması,
idari yargının idarece etkisizleştirilmesi yönünde güçlü bir eğilim yaratmaktadır. Bu tehlikeli
eğilimin bir süre sonra, hukuk
devletini korumanın bugüne
kadar keşfedilen en etkili yolu
olarak nitelenen idarenin yargısal denetimini etkisizleştireceği
açıktır. Sorun hukuk devletinin
varlık mücadelesi olarak ortaya
konabilir.
Hukuk devletinin varlık mücadelesinde, hukuk sistemi içindeki
öznelerin, sistemin kendilerine
tanıdığı hukuksal olanakları kullanarak yapıyı korumaları, vicdani ve tarihsel olmanın ötesinde,
hukuksal bir görevdir.
Danıştay Başsavcısı, idari yargı
düzeninde verilen kararların,
idare tarafından seçilerek uygulanması karşısında yasaların
verdiği yetkileri kullanarak, özellikle raporlama ve suçu bildirme
yöntemleri ile kendisine düşen
hukuksal görevi yerine getirebilecektir.
*Dr. Onur Karahanoğulları / A.Ü.
Siyasal Bilgiler Fakültesi İdare Hukuku Öğretim Görevlisi
İdari yargı düzeninden verilen kararlarının uygulanmaması, idari yargının idarece etkisizleştirilmesi yönünde güçlü bir eğilim yaratmaktadır. Bu tehlikeli eğilimin
bir süre sonra, hukuk devletini korumanın bugüne kadar
keşfedilen en etkili yolu olarak nitelenen idarenin yargısal denetimini etkisizleştireceği açıktır.
43
MARDİN BAROSU
KİLİS BAROSU
Kilis Barosu’nda Fazlıağaoğlu Yeniden
Başkan Seçildi
Kilis Barosu’nun 2. Olağan Genel Kurul toplantısında
Kilis Baro Başkanı Av. Hayri Muammer Fazlıağaoğlu
yeniden baro başkanı seçildi.
“Cizre Gestapo Kampına Dönmüş
Durumda!”
Mardin Barosu Başkanı Av. Azat Yıldırım, son bir haftadır Cizre’de yaşanan çatışmalara ve sokağa çıkma
yasağına hakkında sosyal medya hesabı üzerinden
tepki gösterdi.
Mardin Barosu Başkanı Av. Azat Yıldırım, 5 gündür
Cizre’de uygulanan sokağa çıkma yasağının, şehirde
yaşayanlara zor anlar yaşattığını belirtti. Av. Yıldırım,
şu ifadeleri kullandı; “Cizre’de 150000 kişi 5 gündür
sokağa çıkamıyorlar, hastalar hastaneye, doktora
gidemedikleri için ölüyorlar. Ölenler morga götürülemediği için derin dondurucularda saklanıyor. 35
günlük bebeğin de, 14 yaşındaki genç kızın da cenazeleri derin dondurucuda. Cizre gestapo kampına
dönmüş durumda.”
KIRŞEHİR BAROSU
“Var Gücümüzle Mücadeleye
Devam Edeceğiz”
Kırşehir Baro Başkanı Av. Mehtap Karaburçak Tuzcu,
Başta Dağlıca olmak üzere Iğdır ve yurdun çeşitli
yerlerinde yaşanan terör olaylarını kınayan yazılı bir
basın açıklaması yaptı.
Kırşehir Baro Başkanı Av. Tuzcu yaptığı yazılı açıklamada, “Bölücü terör örgütünün Dağlıca ve Iğdır’da
gerçekleştirdiği alçakça saldırılar, teröre karşı akıllı,
kararlı ve tek vücut olmamız gerektiğini bir kez daha
ortaya koymuştur. Devletimizin terörle mücadelede hukuka uygun atacağı her adımı Türkiye Barolar
Birliği ve barolar olarak desteklediğimizi, yurt içinde
ve yurt dışında bölücü terör örgütünün taban kazanmaması için var gücümüzle mücadeleye devam
edeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.” dedi.
44
Kilis Barosu’nun 2. Olağan Genel Kurul toplantısında
Kilis Baro Başkanı Av. Hayri Muammer Fazlıağaoğlu yeniden baro başkanı seçilirken, Yönetim Kurulu
Üyeleri ise şu isimlerden oluştu; “Av. Kevser Arslan,
Av. Aziz Akgül, Av.Hakan Bilecen, Av. Sıdıka Alpaydın.” Disiplin Kurulu Başkanlığına Mahmut Şekeroğlu Denetleme Kurulu Başkanlığına Şevki Akbayram
Türkiye Barolar Birliği Delegeleri ise, Mehmet Murat
Karataş ve Mehmet Alper Ünver seçildi.
KOCAELİ BAROSU
Av. Gökçe’den Şehit
Yakınının Tutuklanmasına Tepki: “Şehit Acısını Uzaktan
Gazel Okuyan Hissedemez”
Kocaeli Baro Başkanı Sertif Gökçe, Siirt’te şehit
düşen Erzurumlu asker
Recep Beycur’un yakını 60 yaşındaki Kazım İpek’in
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret iddiasıyla tutuklanmasına tepki gösterdi.
Kocaeli Baro Başkanı Av. Sertif Gökçe, yaptığı açıklamada, tutuklamanın sebeplerinin belli olduğunu
söyledi. Hakaretten tutuklanmanın olmayacağının
altını çizen Av. Gökçe, şunları kaydetti: “Bugün Türkiye’de tutuklama sebepleri bellidir. Suçüstü halleri,
ağır ceza gerektiren işte 5 yıl ve üstü gibi ağır suçlar
gerektiren suçlamalarda tutuklama verilebilir. Hakaretten tutuklama verildiği dünyada görülmemiş
bir olay. Hakaret sonunda, mahkemedeki yargılama
sonunda verilebilecek ceza belli. Bu cezanın alt ve
üst sınırına baktığımızda bu tutuklamayı gerektiren
bir suç değil. Soruşturmayı gerektirebilir, yargılamayı gerektirebilir hatta yargılama sonucunda cezada
verilebilir. Ama tutuklamayı gerektiren bir şey değil.”
KÜTAHYA BAROSU
“Müdahale Emri
Verenlerin Nasıl Bir
Ruh Halinde Olduklarını Anlamakta
Zorlanıyorum”
Kütahya Barosu Başkanı
Av. Ahmet Atam, İstanbul Adalet Sarayı önünde avukatlara yönelik
uygulanan polis şiddetine tepki gösterdi.
Meslektaşlarına “geçmiş olsun” dileklerini ileten Av.
Atam, şu ifadeleri kullandı; “İstanbul Çağlayan adliyesinin önünde basın açıklaması yapmak isteyen
avukatlara polis tarafından yapılan saldırıyı kınıyorum. Sanki yasadışı bir eyleme kalkışmışçasına, sanki güvenlik güçlerine Molotof atacaklarda, engellemeye çalışılıyormuşçasına yapılan, elleri arkadan
kelepçeleyecek kadar ileri götürülen bu yersiz güç
kullanımını içeren müdahale emrini verenlerin de
nasıl bir ruh halinde olduklarını anlamakta zorlanıyorum. Şiddete maruz kalan tüm meslektaşlarımıza
da geçmiş olsun diyorum.”
veya temsil ettiğim Baromuz değildir. Orada misafir
konumundayım. Benimle birlikte yaklaşık 70 baro
başkanı da katılmıştır. Ben Baro Başkanları için ayrılan yerde oturarak programı izlemeye başladım. Benimle birlikte diğer baro başkanları da izlediler. Hiçbir şekilde oynamadım, hiçbir şekilde eğlenmedim.
Kürsüye baro başkanları çağrıldığında; milli birlik ve
beraberlik vurgusu yaptım. Program devam ettiği
halde sağlık sorunları nedeniyle ayrılarak Konya’ya
döndüm. Hepsi bu.”
MALATYA BAROSU
“Lozan, Uluslararası Bir Başarı Abidesidir”
Malatya Baro Başkanı Av. Enver Han, hem Lozan Antlaşmasının 92’nci yılı hem de “Türk basınında sansürün” kaldırılmasının 107’nci yılı dolayısıyla bir mesaj
yayınladı.
Malatya Baro Başkanı Avukat Enver Han, hem Lozan Antlaşmasının 92’nci kutlamaları hem de “Türk
basınında sansürün” kaldırılmasıyla ilgili bir mesaj
yayınladı. Han, “Lozan Antlaşması sadece Kurtuluş
Savaşı’na son veren bir hukuk metni olarak yorumlanamaz. Lozan çekilen acıların, gösterilen özverilerin
sonucu kazanılmış uluslararası bir başarı abidesidir”
diye konuştu.
KONYA BAROSU
Konya Barosu Başkanı Hakkındaki
Haberlere İsyan Etti
TBB’nin düzenlediği Adli Yıl Açılış Töreninde oynadığı gerekçesiyle Konya’daki yerel medyasında hedefe
konulan Konya Barosu Başkanı Av. Fevzi Kayacan,
sosyal medya hesabı üzerinden hakkındaki haberlere isyan etti.
Av. Kayacan hakkında çıkan haberlere, sosyal medya
hesabı üzerinden tepki gösterdi; “Yargıtay ve Danıştay bu yıl ki adli yıl açılışında savunma gücünün en
üst çatısı olan TBB ni davet etmemiştir. Bunun üzerine TBB 5 Eylülde adli yıl açılış programı düzenlemiş, bu programa çok sayıda yurt dışı ve yurt içinde
bulunan hukukçular davet edilmiştir. Bir parti genel
başkanının yanı sıra, programa HSYK Başkan vekili
ve üyeleri de katılmıştır. Baromuz Yönetim Kurulunun kararı uyarınca ben de bu açılış davetine iştirak
ettim. Programı düzenleyen içeriğini belirleyen ben
MANİSA BAROSU
“Terörün Bu Noktaya
Gelmesinden
Yöneticiler Sorumlu”
Manisa Barosu Başkanı
Av. Ali Arslan, terörün bu
noktaya gelmesinde yöneticilerin sorumluluklarının olduğunu söyledi.
1980’den önce kardeşin kardeşi vurduğunu hatırlatan Av. Arslan, “1980 sonrasında PKK terörü hortladı.
Dış güçlerden destek alarak, 12 Eylül ihtilalinin yanlış uygulamaları ile çok kısa zamanda güç kazandı
ve ülkemiz tekrar kan gölüne döndü. 2000’li yıllarda
gerileyen terör, çözüm süreci denilen dönemde lojistik gücünü arttırdı ve 7 Haziran seçimlerinden sonra
haince ve kalleşçe yeni saldırılara başladı.” dedi.
45
Av. Zafer Kazan
Sakarya Barosu Başkanı
NE OLACAK?

Olmuyor! Yapamıyoruz!
Beceremiyoruz! Tarihimizde tam 16 devlet kurmuşuz. Ama
hepsini de yıkmışız. 16 devlet
kurmakla hep övünmüşüz ama
bu devletlerin neden yıkıldığı
sanki hiç sorgulanmamış! Şimdi
17. devlet olan “Türkiye Cumhuriyeti” tehlike altında..!
Hukukun içinde olduğu bu kaos
nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın,
artık bu şekilde devam edilemeyeceği ortada.
Cumhuriyetin en temel ilkeleri
hukuk, demokrasi, sosyal adalet,
laiklik, evrensel insan hakları, ne
varsa bugün ayaklar altında.
İktidar gücünü kullananlar Türkiye Cumhuriyetinde ilk defa olan
bir şey yaptılar; “Biz bu yargıyı tanımıyoruz” dediler!
Eski göçebe kültürümüze geri mi
döneceğiz, çadırlarımızı kurup
her şeye yeniden mi başlayacağız kimse bilmiyor!
Ancak vatandaşların da birer ikişer, üçer beşer, derken yüzer biner, milyonlar meydanlara çıkıp
“madem sözleşme ile kendilerine
yetki verilenler sözleşmeyi ihlal
ettiler, o halde biz de bu sözleş-
Bildiğimiz her şeyi unutmak üzereyiz, tecrübelerimizi bile!
Cumhuriyetin en temel ilkeleri hukuk, demokrasi, sosyal adalet,
laiklik, evrensel insan
hakları, ne varsa bugün
ayaklar altında.
Bildiğimiz her şeyi
unutmak üzereyiz, tecrübelerimizi bile!
46
Yeni bir “Toplum Sözleşmesine”
ihtiyacımız var!
Zira kendilerine yetki verilenler
sözleşmeyi ihlal ettiler!
meyi haklı sebeplere dayanarak
feshediyoruz, artık ne iktidar olarak sizi ne de yargı olarak mahkemeleri tanımıyoruz!” demeleri
halinde bu işin sonunun nereye
çıkacağını hiç düşünmediler!
Tek taralı bir “Toplum sözleşmesi” olmaz! Devlet aygıtını
kullananların bunu bilerek aklı
başında hareket etmesi gerekmektedir!
Zira bireylerin devlete olan bağlılıkları koşulsuz değildir.
“Hem Yasama hem Yürütme”
olduğunu ifade eden ve fakat
bununla da yetinmeyen Yargı da olmak isteyen, bu sayede
denetimden kaçan (Meclisteki
Sayıştay denetimi tartışmalarını
hatırlayınız), hesap vermek istemeyen, bunun için “çılgınca”
denilebilecek yollara başvurmaktan çekinmeyen bir gücün
toplum sözleşmesini daha fazla
ayakta tutması düşünülemez!
Yargısı tarafından zulme uğrayan ve toplum sözleşmesi ihlal
edilen bir halk, sonunda “halk”
olmaktan çıkıp birer “kalabalık”
haline gelir! Bir kez “kalabalık”
haline gelen bir toplumun ise
tekrar “halk” olabilmesi kolay olmaz!
Bu nedenle her şeyden önce
Yargı üzerindeki vesayetin artık
sona ermesi bir zorunluluktur.
Zira bu yolun başka çıkışı yok!
Geçmişten bu yana Yargı’dan,
Yargılama sisteminden, Avukat-Hâkim-Savcı denkleminden
memnun değiliz ancak bugün
bambaşka, yargının tamamen
işlevsizleştirilmesi tehlikesi ile
karşı karşıyayız!
Bunun böyle gitmeyeceği ve bu
denklemi, yeniden kurmak zorunda olduğumuz gerçeği orta
yerde durmaktadır! Avukat-Savcı eşitliği sağlanırken Hâkimin
gerekçesiz, savunma hakkını
açıkça ihlal eden, evrensel hukuk
normlarına açıkça aykırı kararlar
verebilmesinin önüne geçmek
ve yasama yürütme yargı denklemini yeniden inşa etmek gerekmektedir.
Yargıçları ve Savcıları görevleri
bakımından denetleyecek etkili
bir sistemi yeniden kurmak gerekiyor. Bunu tartışmalıyız. Ancak kesin olan bir şey var ki, o
da siyaset yargı üzerindeki elini
ebedi olarak çekmeli ve mesleğe
kabul, atama, tayin, yer değiştirme, disiplin işlemleri gibi konuların tümüyle dışında olmalı ve en
küçük bir dahli bulunmamalıdır!
Yargısı tarafından zulme uğrayan ve toplum sözleşmesi ihlal edilen bir halk, sonunda “halk” olmaktan çıkıp
birer “kalabalık” haline gelir! Bir kez “kalabalık” haline
gelen bir toplumun ise tekrar “halk” olabilmesi kolay olmaz!
Yürütmenin denetim ve kontrolü ne kadar hayati ve
önemliyse Yargı’nın da denetim ve kontrolü aynı şekilde
hayati ve önemlidir.
Yürütmenin denetim ve kontrolü ne kadar hayati ve önemliyse
Yargı’nın da denetim ve kontrolü
aynı şekilde hayati ve önemlidir.
Sıradan vatandaşların dahi artık
güvenmediği Yargıyı tüm unsurları ile birlikte yeniden inşa
etmeliyiz.
Bu ülke artık rotasını hukuka
doğru yöneltmek mecburiyetindedir aksi halde bu gidişatın tek
bir muhtemel sonucu olacaktır;
eski göçebe kültürüne geri dönüp ileri bir “çadır devleti” olmak..!
Ya hukuk başa ya kuzgun leşe…
Durum budur!
47
Av. Sertif Gökçe
Kocaeli Barosu Başkanı
YARGI KARARLARININ
UYGULANMAMASI

Yargı kararlarının uygulanması hukuk devleti açısından oldukça önem taşımaktadır.
Çünkü hukuk devleti; hukukun
üstün olduğu, hukuk kurallarının onu koyanlar da dâhil olmak
üzere herkesi ve her kuruluşu
bağladığı, kişilere hukuk güvenliğinin sağlandığı devletin
tanımıdır. Oysaki son yıllarda
yargı kararlarının uygulanmadığını sıklıkla görmekteyiz. Özellikle İdare Mahkemeleri kararları ve
Danıştay kararları ülkemizde idare tarafından uygulanmamaya
başlamıştır. Bu da hukuk devleti
ilkesini ortadan kaldırır duruma
getirmiş, bireylerin hukuka karşı
bakış açısını değiştirmiştir.
Anayasamızın 138. Maddesi “Yasama ve yürütme organları ile
idare, mahkeme kararlarına uy-
mak zorundadır; bu organlar ve
idare, mahkeme kararlarını hiçbir
suretle değiştiremez ve bunların
yerine getirilmesini geciktiremez” demektedir. Anayasamızın
10. Maddesinde kanun önünde
herkesin eşit olduğu belirtilmiş,
11. Maddesinde ise “Anayasa
hükümleri, yasama, yürütme ve
yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri
bağlayan temel hukuk kurallarıdır” denilmiştir. Bu maddelerden
de anlaşılacağı üzere son yıllarda
ülkeyi yönetenler yargı kararlarını uygulamayarak yargı organını
ve Anayasayı yok saymaktadırlar.
Bunun sonucu olarak da Devlete
ve ne yazık ki hukuka olan güven
ortadan kalkmaktadır.
İdari yargı kararlarının uygulanması adli yargıdakinden farklılık
Adli yargıda kararların yerine getirilebilmesi için icra
daireleri ve savcılık kurumları mevcut iken idari yargıda
idarenin davalarda taraf olması bir yana ilamları uygulayacak bir kurum dahi bulunmamaktadır. Bu da idarenin
kararları uygulamamasında adeta idareye kolaylık sağlamaktadır. Kararların yerine getirilip getirilmemesi tamamen idarenin tasarrufuna bırakılmıştır.
48
göstermektedir. Adli yargıda kararların yerine getirilebilmesi için
icra daireleri ve savcılık kurumları mevcut iken idari yargıda idarenin davalarda taraf olması bir
yana ilamları uygulayacak bir kurum dahi bulunmamaktadır. Bu
da idarenin kararları uygulamamasında adeta idareye kolaylık
sağlamaktadır. Kararların yerine
getirilip getirilmemesi tamamen
idarenin tasarrufuna bırakılmıştır. Yargı kararlarının davalı
idareye tebliğ edildiği tarihten
itibaren 30 gün içerisinde uygulanma zorunluluğu olup, bu
durum hem Anayasamızın 138.
Maddesi hem de İdari Yargılama
Usulü Kanununun 28. Maddesinde güvence altına alınmıştır. Ancak buna rağmen günümüzde
idare bazı kararları uygulanmamaktadır.
Buna birçok örnek verilebilir. Milli Eğitim Bakanlığı; 07.09.2013
Tarihli ve 28758 Sayılı Resmi Gazete’de Yayımlanan Milli Eğitim
Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları
Yönetmeliğinde 2014 yılında yapılan değişiklikle TEOG yerleştirmelerinden sonra boş kalan
kontenjanlara “taban puana”
yani, bir okula yerleşen en son
öğrencinin puanına göre değil,
başvuranlar arasında ‘puan üstünlüğüne’ göre nakille geçiş
yapılması sistemini getirmişti.
Bu değişiklikten sonra çok düşük
puanlı öğrencilerin yüksek puanla öğrenci alan Anadolu veya
Fen liselerine yerleşmelerine neden olmuş açılan davada Danıştay 8. Dairesinin E:2014/9354 ve
E:2014/10638 No’lukararı gereği
yürütmesi durdurulmuştur. MEB
Bakanı Nabi Avcı, kararın uygulanacağını açıklasa da karar uygulanmamıştı.
Yine Danıştay 8. Dairesi, Polis Koleji öğrencilerinin doğrudan Polis Akademisi’ne geçişini engelleyen yönetmelik değişikliğinin
yürütmesini durdurmuştu. Yönetmeliğin Anayasa ve kanuna
aykırı olduğu, yürürlükteki mevzuata göre polis amiri olmak için
koleje giren ve başarıyla okullarını bitirenlerin haklarını kısıtladığı belirtilmişti. Ancak hükümet
Danıştay’ın kararını uygulamadı.
Yönetmelikle konulan mülakatla
316 kolej öğrencisinden 236’sının akademiye geçişine izin verilmedi. Polis Koleji öğrencileri
uygulanmayan yargı kararıyla
ilgili AYM’ye bireysel başvuruda bulundu. İdare bu ve bunun
gibi birçok yargı kararlarını son
zamanlarda uygulamamayı bir
Yargısal denetim, hukuk devletinin olmazsa olmaz
bir koşuludur. İdare karşısında, kişilerin hak ve menfaatlerinin korunabilmesi idarenin hukuk içinde tutulmasına bağlıdır. İdarenin hukuk kuralları içinde eylemde
bulunmasını sağlamanın yöntemi de idarenin Yargısal
denetime tabi tutulmasıdır. Kişilerin idare karsısında korunması Yargısal denetim ile olasıdır. Ancak idare, bu denetim sonucunda dahi kararları uygulamayarak hukuku
çiğnemekte Anayasayı yok saymaktadır.
alışkanlık haline getirmiştir. Danıştay’ca verilen yürütmenin
durdurulması veya iptal kararlarının uygulanmaması, bu kararları uygulamayan Kamu görevlilerinin tazminatla sorumlu
tutulması için yeterlidir. Ancak
tazminata mahkûm edilseler
dahi kararın uygulanmamasından dolayı mağduriyetler devam
etmektedir.
Yargısal denetim, hukuk devletinin olmazsa olmaz bir koşuludur.
İdare karşısında, kişilerin hak ve
menfaatlerinin korunabilmesi
idarenin hukuk içinde tutulmasına bağlıdır. İdarenin hukuk kuralları içinde eylemde bulunmasını
sağlamanın yöntemi de idarenin
Yargısal denetime tabi tutulma-
sıdır. Kişilerin idare karsısında
korunması Yargısal denetim ile
olasıdır. Ancak idare, bu denetim
sonucunda dahi kararları uygulamayarak hukuku çiğnemekte Anayasayı yok saymaktadır.
İdare, kendi yapısına uymayan
kararları uygulamayarak adalet
duygusunu, devlete olan güveni
zedelemekte ve bireylerin hukuka bakış açısını değiştirmektedir.
Ortada bir kural varsa bu kural
herkes için geçerli olmalı ve uygulanmalıdır. Bu Anayasamızda
açıkça ifade edilmiştir. İdarenin
de yargı kararlarını uygulamamasına bir çözüm getirilmeli
ve kaybolmaya başlayan adalet
duygusu tekrardan gün yüzüne
çıkartılmalıdır.
49
MERSİN BAROSU
yardım işinin erbabı, uzmanı tarafından yapılması
gerektiğini düşündüklerini ifade etti.
NEVŞEHİR BAROSU
Nevşehir Barosu’ndan Teröre Kınama
Nevşehir Barosu Başkanı Av. Mustafa Necmi Öncül,
son günlerde meydana gelen menfur terör saldırılarını şiddetle kınadıklarını ve lanetlediklerini belirtti.
“Uyan Artık Güzel Ülkem... 1 Kasım’da
En Demokratik Hakkını Kullanarak
Gereğini Yap...”
Mersin Barosu Başkanı Av. Alpay Antmen, gazeteci
Ahmet Hakan’a yapılan saldırıyı kınadı.
Saldırıyı sosyal medya hesabından kınayan Av. Antmen, yayınladığı mesajda şu ifadelere yer verdi:
“Gazeteci, köşe yazarı Ahmet Hakan’a yapılan saldırı
“kendisinden olmayana” her alanda saldıran, ekonomik olarak her şeyi kendi ve kendi gibilere yönlendiren başkalarının haklarına saygı göstermeyen,
anti demokratik, totaliter ve baskıcı anlayışın son
tezahürüdür. Bu ve bu güne kadar yapılanları sadece kınamak yetmez... Uyan artık güzel Ülkem... Susma, itiraz et, şikâyet et ve 1 Kasım’da en demokratik
hakkını kullanarak gereğini yap... Kendin için değilse
bile çocuklarımız için...”
ORDU BAROSU
Ordu Barosu’ndan ‘Yargı Reformu’na
Eleştiri
Ordu Baro Başkanı Av. İlhan Kurt, Adalet Bakanlığı’nın yargıda ihtisaslaşma adı altında öncelikle fikri,
sınai ve ticaret mahkemelerine hukukçu olmayan
isimlerin hakim olarak atanabileceği şeklindeki adımını yanlış bulduklarını söyledi.
Adalet Bakanlığı’nın 2015-2019 yıllarını kapsayan
Yargı Reformu Stratejisi kapsamında hukukçu olmayan isimlerinde yargıda ihtisaslaşma adı altında öncelikle fikri, sınai ve ticaret mahkemelerinde hakim
olarak atanabilmesine yönelik çalışmalar yaptığını
belirten Ordu Baro Başkanı Av. İlhan Kurt, hukuki
50
Baro Başkanı Av. Necmi Öncül yaptığı yazılı açıklamada, “Teröre karşı milletimiz ve devletimizle birlikte, milli birlik ve beraberlik duygusu ile hareket
edilmesi yönündeki inancımız tamdır. Şehitlerimize
Allahtan rahmet, ailelerine, yakınlarına ve milletimize başsağlığı, sabır ve metanet diliyoruz.” dedi.
MUĞLA BAROSU
“Üstünler, Kendi
Hukuklarını Yaratmak
Amacıyla Hukukun
Üstünlüğünü
Örselediler”
Muğla Barosu Başkanı Av.
Cumhur Uzun, 2015-2016
Adli Yıl açılışının ilk günü
nedeniyle bir mesaj yayınladı.
Mesajında, hukukun üstünlüğüne vurgu yapan Av.
Uzun, hukuk devleti ilkelerinden taviz verilmemesi
gerektiğini söyledi ve gündeme dair çok çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
Av. Uzun’un mesajı şöyle: “Yeni bir adli yıla başlıyoruz. Bu yılki görevimiz geçmiş yıllardan daha zor ve
daha yoğun uğraş gerektiriyor. Çünkü geçtiğimiz yıl
yargı hiç olmadığı kadar itibar kaybetti, kaybettirildi.
Üstünler, kendi hukuklarını yaratmak amacıyla hukukun üstünlüğünü örselediler, yıprattılar.
Hukuk devletinde hukuk kuralları önceden belirlenip her kesim için uygulanmak üzere yürürlüğe
alınır ve devlet dahil herkes bu önceden belirlenen
yürürlükteki kurallara saygılı olarak davranır.”
MUŞ BAROSU
Muş Baro Başkanı
Av. Feridun Taş
Güven Tazeledi
Muş Barosu Başkanlığı
6. Olağan Genel Kurulu
seçimini gerçekleştirdi.
3 adayın yarıştığı seçimde Av. Feridun Taş, 75
üyenin kullandığı oyların 40’ını alarak güven
tazeledi.
Muş Baro Başkanlığı toplantı salonunda yapılan 6.
Olağan Genel Kurulu’nda mevcut Baro Başkanı Av.
Feridun Taş, Av. Sabahattin Göçmen ve Av. Kadir Karaçelik aday oldu. Toplam 84 avukat üyesi olan Muş
Barosu’nun 75 delegenin kullandığı Oyun 40’ını Feridun Taş, 19’unu Kadir Karaçelik ve 13’ünü ise Sabahattin Göçmen aldı.
Yapılan oylamanın ardından Muş Baro Başkanlığı’na
yeniden getirilen Av. Taş, destekleyen avukat arkadaşlarına teşekkür etti.
NİĞDE BAROSU
“Görev Düştüğü Zaman Hiç Tereddüt
Etmeden Cübbeleri Çıkarırız”
Niğde’de, 2015-2016 adli yılın başlaması nedeniyle
Niğde Barosu’nda tören düzenlendi.
Törende konuşan Niğde Barosu Başkanı Av. Hüseyin
Demirbilek, “Niğde Barosu kadın ve erkek avukatları
nasıl hukuku savunuyorsa nasıl adaleti savunuyorsa
görev düştüğü zaman hiç tereddüt etmeden cübbelerini çıkarır ve Türkiye Cumhuriyetinin askerinin ve
polisinin yanında topraklarını da savunur” dedi.
Hükümet meydanında Atatürk anıtına çelenk konulması, saygı duruşunda bulunulması ve istiklal Marşının okunmasıyla başlayan törende konuşma yapan
Niğde Barosu Başkanı Av. Hüseyin Demirbilek, ülkesi
ve milleti uğruna canlarını feda etmiş tüm şehitle-
rimize, kahramanlarımıza Allah’tan rahmet diliyor,
yakınlarına ve Milletimize başsağlığı diliyorum. Şehitlerimiz bizim onurumuz geride kalanları ise başımızın üstündedir” dedi.
RİZE BAROSU
Baro Başkanından Yeni Öğretim Yılı Mesajı
Rize Barosu Başkanı Av. Yunus Çoruh, Yeni Eğitim
Öğretim Yılı nedeniyle bir mesaj yayınladı.
Av. Çoruh, mesajında şu ifadeleri kullandı; “20152016 eğitim öğretim döneminin Rize’mize ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Geleceğimizin teminatı olan öğrencilerimize bu eğitim
öğretim döneminde başarılar diliyorum.”
OSMANİYE BAROSU
“Güç Ya Da Güçlü
Değişse de
Değişmeyen
Tek Şey Haktır!”
Osmaniye Baro Başkanı
Av. Dilem Aksoy, 20152016 Adli Yıl açılışının ilk
günü nedeniyle bir mesaj yayınladı.
Osmaniye Baro Başkanı Av. Dilem Aksoy, mesajında
şu ifadelere yer verdi; “Bizler bağımsız yargının kurucu unsuru avukatlar olarak demokratik hukuk devletlerinde olduğu gibi; Silahların eşitliği prensibine
saygı duyulmasını istiyoruz. Savunma görevi nedeni
ile savunduğumuz kişi ve kurumlarla özdeşleştirilmek istemiyoruz. Yargılamayı tamamlayan değil engelleyen bir unsur olarak görülmek istemiyoruz.
Savunma hakkının lüks olmaktan çıkarılmasını, Avukatlık hizmetlerindeki KDV’nin % 18 den aşağıya
çekilmesini istiyoruz. CMK uyarınca görevlendirilen
müdafilerin ücretlerinin Avukatlık asgarî ücret seviyesine yükseltilmesini istiyoruz. Savunduğumuz kişiler adına bilgi ve belgelere sıkıntı çekmeden ulaşmak istiyoruz.”
51
“TBB ve Barolar, Hiçbir
Dönemde Bu Kadar Avukatların
Yanında Olmamıştır”
Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Tahir Elçi’nin gözaltına alınmasının ardından avukatlar tarafından
sosyal medyada ve BAROTÜRK’e gönderilen mesajlarla fazlaca yorum yapıldı. Bu yorumlarda Türkiye Barolar Birliği ve Başkanı Av. Metin Feyzioğlu
ile ilgili iki noktada yoğun eleştiriler yapıldı. Biz de
bu konuda Sayın Feyzioğlu’nun görüşlerini aldık.

Sayın Başkanım, Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Tahir Elçi’nin
gözaltına alınmasının ardından yaptığınız açıklamada, ifade özgürlüğüne
yeterince vurgu yapmadığınız yönünde eleştiriler var. Sizce bu eleştirilerde
haklılık payı bulunuyor mu?
Mehmet bey, bugüne kadar
yaptığımız hizmetler ve verdiğimiz mücadele ortadadır. Görmek isteyenler görüyor, olumlu katkı vermek isteyenler de
bunu yapıyor. Yapıcı her eleştiri
ve öneriye daima minnettarız.
Öte yandan bizi yıkıcı cümlelerle taciz edenleri, askerlerimiz ve
polislerimiz şehit edilirken sürdürdükleri suskunluklarını veya
gönülsüz ve pek cılız cümlelerini
52
sorgulamaya davet ediyorum.
Kendileri bunu sorgulamasalar
da, meslektaşlarımızın büyük çoğunluğu, kimin ne yaptığını ve
kimin kim olduğunu sağduyularıyla gayet iyi bilmektedir.
Öte yandan Sn. Elçi’nin tutuklanmaması için verdiğimiz
mücadeleyi en iyi bilen yine kendisidir.
Daha evvel avukatlara yönelik polis
şiddeti, gözaltı, tutuklama gibi işlemlerde meslektaşlarınıza yeterince sahip
çıkmadığınız yönünde eleştiriler ve
yine Av. Tahir Elçi hakkında bu kararın
verilebilmesinde de avukatların sahipsiz olduklarının etkisi olduğunu iddia
edenler var. Bu konuda yorumunuz nedir Sayın Başkanım?
Birilerinin yapmaya çalıştığının aksine, bizim amacımız, kaos
yaratmak ve bundan beslenmek
değil, hukukun üstünlüğünü, hukuka uygun yollarla sağlamaktır.
Son olarak söyleyeceğim,
hiçbir dönemde barolarımızın
ve TBB’nin, avukatlara bu kadar
sahip çıkmadığı ve hiçbir dönemde de barolar ile TBB’nin
halkımızın gözünde itibarının
bu kadar yüksek olmadığıdır. Bu
da yılmadan ve bütün tehditlere
karşı tarafsızca yürüttüğümüz,
arkasına milyonlarca vatandaşımızı aldığımız adalet mücadelemizin sonucudur.
“Mahkeme Kararlarına, Yürütme ve
İdarenin Uyması Zorunludur”

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme
kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra GEREĞİ
GÖRÜŞÜLDÜ: Dava, yargı kararının uygulanmaması
nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi İSTEMİNE İLİŞKİNDİR.
YEREL MAHKEMECE, davanın reddine dair verilen
karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece
yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki KARARDA DİRENİLMİŞTİR.
Direnme kararını, davacı vekili TEMYİZE GETİRMİŞTİR.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen
uyuşmazlık; yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan
manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkin davada
yargı kararını uygulamadığı ileri sürülen kamu görevlilerinin kişisel kusurlarının aranıp aranmayaca-
ğı, burada varılacak sonuca göre davalıların manevi
tazminatla sorumlu tutulmalarının gerekip gerekmediği NOKTASINDA TOPLANMAKTADIR.
Bilindiği üzere, Anayasa’nın 2. maddesine göre,
Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir Hukuk Devleti’dir.
Bu noktada Hukuk Devleti, insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan, bu hakları koruyucu, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle
kendini yükümlü sayan, Anayasa’ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan Anayasa ve Hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yönetenlerin her türlü
işlem ve eylemleri yargı denetimine tabi olan BİR
DEVLETTİR.
Gerçekte de bireylerin devlete karşı güven duyabilmeleri, maddi ve manevi varlıklarını serbestçe,
korkusuzca geliştirebilmeleri, ancak hukuk güvenli-
53
Anayasa’nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir Hukuk Devleti’dir. Bu noktada Hukuk Devleti, insan
hak ve özgürlüklerini ön planda tutan,
bu hakları koruyucu, adaletli bir hukuk
düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan, Anayasa’ya aykırı
durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan
Anayasa ve Hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayan, yönetenlerin her
türlü işlem ve eylemleri yargı denetimine
tabi olan BİR DEVLETTİR.
ğinin sağlandığı bir sistem İÇİNDE OLANAKLIDIR. Şu
durum karşısında Hukuk Devleti ilkelerinin yaşamda tutulması, amacının sağlanması için bağımsız
yargı kararlarına uymak kaçınılmaz BİR ZORUNLULUKTUR.
İşte bu nedenledir ki, yasa koyucu idarenin her
türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunu açık
tutmuş, yasama ve yürütme organlarıyla idarenin,
mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu hükme
bağlamıştır (Anayasa m. 125, 138). 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu (İYUK)’nun 28 inci maddesinde; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve
vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, kararın tebliği tarihinden itibaren 30 gün içinde
işlem tesis etmek veya eylemde bulunmak zorunda
bulunduğu, olay tarihinde yürürlükte bulunan aynı
maddenin 4 üncü fıkrasında, mahkeme kararlarını
30 gün içinde yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında tazminat davası açılabileceği HÜKME
BAĞLANMIŞTIR. Her ne kadar olay ve dava tarihinden sonra 21.02.2014 tarih ve 6526 s. Kanunun 18
inci maddesiyle İYUK’nun 28 inci
maddesinin 4 üncü fıkrası “Mahkeme kararlarının süresi içinde
54
kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde
tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir.”
şeklinde değiştirilmiş ise de, söz konusu değişikliğin geçmişteki olaylara uygulanacağına ilişkin bir
düzenlenme de adı geçen Kanun’da ÖNGÖRÜLMEMİŞTİR.
Uygulamada, yargı kararlarını yerine getirmeyenlerin tazminatla sorumlu tutulacakları kabul edilmekte, kararın otuz gün içinde uygulanmamış olması kişisel sorumluluk için YETERLİ SAYILMAKTADIR. Yargı
kararını uygulamak durumunda bulunanların, kararın eksikliğini veya yanlışlığını tartışma yetkileri bulunmadığı gibi bu kararları eksik uygulamaları, uygulamış gibi davranarak işleme yapay bir görüntü
vermeleri de kararın uygulandığı sonucunu doğurmaz. Kararın 30 gün içinde uygulanmamış olması
kişisel sorumluluk için yeterli sayılmaktadır (Aynı
yönde Hukuk Genel Kurulu’nun 02.07.2008 gün ve
2008/4-464 esas, 2008/465 karar sayılı ilamı).
Gerek öğretide, gerekse sapma göstermeyen yargısal içtihatlarda yargı kararlarını uygulamamanın,
salt kişisel kusuru OLUŞTURACAĞI BENİMSENMİŞTİR. Hemen belirtilmelidir ki, yürütmenin durdurulması kararları da nihai kararlar gibi bir mahkeme
kararı olduğundan, anılan kararlara yürütme ve idarenin uyma zorunluluğunun BULUNDUĞU KUŞKUSUZDUR. Öte yandan, idari yargı ve Danıştay tarafından verilen yürütmenin durdurulması veya iptal
kararlarının salt uygulanmaması, bu kararları uygulamayan kamu görevlilerinin, zararın gerçekleşmesi halinde
tazminatla sorumlu tutulmasını gerektirici bir olgudur
(Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.2006 gün ve 2006/4-309
esas, 2006/359 karar sayılı ilamı).
Diğer anlatımla sorumluluk için idarenin ve kamu görevlisinin ayrıca kin, garez, husumet ve benzeri duyguların
etkisi altında hareket ettiklerinin araştırılmasına GEREK
YOKTUR. Salt yargı kararlarının yerine getirilmemesi sorumluluk için yeterli bir unsurdur (YARGITAY İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 22.10.1979 gün ve 7/2 sayılı kararı).
Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(AİHS)’nin 6. maddesinin 1 inci fıkrasına
göre, herkes medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasını bir yargı
yerinden isteme HAKKINA SAHİPTİR.
Şüphesiz bu hak yargı kararlarının
uygulanmasını DA KAPSAMAKTADIR. Bunun aksini düşünmek yasaların bağlayıcılığı ve hukukun
üstünlüğü üzerine kurulmuş olan
hukuk devleti ilkesine de uymaz.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) Tunç/Türkiye (başvuru no:
54040/00, 24 Mayıs 2005), Okyay
ve diğerleri/Türkiye (başvuru no:
55
36220/97, 12 Temmuz 2005), Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye (başvuru no: 6334/05, 23 Ekim
2012) başvurularında idare tarafından yargı kararlarının yerine getirilmemesinin AİHS’nin 6/1 inci maddesini ihlal ettiği SONUCUNA VARMIŞTIR.
Yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince; İl Milli Eğitim Müdürü olarak görev yapan
davacının 11.11.2004 günü Araştırma, Planlama ve
Koordinasyon Kurulu Başkanlığı’na uzman olarak
atandığı, işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılan Ankara 3. İdare Mahkemesi’nin 2005/36 esas sayılı dava dosyasında verilen
17.03.2005 günlü yürütülmesinin durdurulmasına
ilişkin kararın idare tarafından uygulandığı; işlemin iptaline ilişkin 30.09.2005 günlü kararının idareye tebliğ edildiği 15.02.2006 gününden önce,
16.01.2006 gününde, davacının bu kez Personel
Genel Müdürlüğü’nde oluşturulan komisyonda 6
ay süreyle görevlendirildiği, davacının 03.03.2006
günlü dilekçeyle idareye başvurarak iptal kararının
süresi içerisinde uygulanmasını talep ettiği, davalıların 14.03.2006 günü aldığı karar ile 16.01.2006
günlü görevlendirmenin sona erdirildiği ve bu kararın davacıya 23.03.2006 tarihinde tebliğ edilerek davacının geçici görevlendirmeden ayrılışının
24.03.2006 tarihinde yapıldığı ve davacının önceki
görevine eylemli olarak 27.03.2006 günü BAŞLADIĞI ANLAŞILMAKTADIR.
56
Gerek öğretide, gerekse sapma göstermeyen yargısal içtihatlarda yargı
kararlarını uygulamamanın, salt kişisel kusuru OLUŞTURACAĞI BENİMSENMİŞTİR. Hemen belirtilmelidir ki,
yürütmenin durdurulması kararları da
nihai kararlar gibi bir mahkeme kararı
olduğundan, anılan kararlara yürütme
ve idarenin uyma zorunluluğunun BULUNDUĞU KUŞKUSUZDUR.
Davacı iddiasını yürütmenin durdurulma kararının
geçici olarak görevlendirme nedeniyle uygulanmasının engellenmesine ve iptal kararına rağmen
yasal sürede eylemli olarak göreve BAŞLATILMAMASINA DAYANDIRMIŞTIR. Anayasa’nın 138/4 üncü
maddesi gereğince; yasama ve yürütme organlarıyla idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır;
bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremez. 2577 sayılı İYUK’nun 28/1 inci maddesi gereğince de; idare, idare mahkemelerinin esasa
ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının
gereklerine göre gecikmeksizin işlem yapmak veya
eylemde bulunmak zorunda olup, bu süre hiçbir biçimde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz
günü geçemez.
2577 sayılı İYUK’nun 28/1 inci maddesinde düzenlenen 30 günlük sürenin ilgilinin eylemli olarak göreve başlatılması için öngörülen en fazla süre OLDUĞU ANLAŞILMAKTADIR. Bu süre içerisinde ilgilinin
göreve başlatmasına yönelik işlemlerin başlatılmış
olması yargı kararı gereğinin yerine getirildiği biçiminde yorumlanamaz.
Dava konusu olayda, hakkında verilen yürütmenin
durdurulması kararı biçimsel olarak uygulanan davacı, bunun hemen arkasından başka yerde görevlendirilerek idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararı etkisiz HALE GETİRİLMİŞTİR.
Ayrıca, iptal kararına yönelik ilk işlem 30 gün dolmadan gerçekleştirilmiş olmasına karşın, davacının
yasada öngörülen 30 günlük sürede eylemli olarak
göreve BAŞLAMASI SAĞLANMAMIŞTIR.
Açıklanan olgular ve yasal düzenlemelerle İçtihadı
Birleştirme Kararı gözetilerek, davalıların eylemlerinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılıp, davacı
yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir
EDİLMESİ GEREKMEKTEDİR. Kaldı ki, davacı lehine
verilen yargı kararlarının uygulanmasını sağlamak
için ayrıca uğraşı göstermiş, ancak tüm bunlara rağmen istediği SONUCA ULAŞAMAMIŞTIR. Böyle bir
durum hukukun üstünlüğüyle yönetilen devletin
temel ilkelerinin ihlal edilmesi anlamına geldiğinden, davacının medeni hakları kapsamındaki sosyal
kişilik değerlerine zarar verildiği kabul edilmeli ve
olayın gösterdiği tüm özellikler değerlendirilmek
suretiyle uygun miktarda manevi TAZMİNAT VERİLMELİDİR.
Bu itibarla, davalıların imza ve katkılarıyla yapılan işlemlerle, yürütmeyi durdurma kararı gerçek ve kalıcı nitelikte uygulanmadığı gibi, iptal kararı da süresi
içerisinde yerine getirilmediğinden; davacının zararının varlığının kabulü ile davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulmaları gerektiği kuşku ve DURAKSAMADAN UZAKTIR. Görüşmeler sırasında bir
kısım üyeler tarafından, davalıların sorumluluklarının bulunmadığına ilişkin yerel mahkeme kararının
usul ve yasaya uygun olduğu belirtilerek onanması
yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul
çoğunluğu tarafından yukarıda belirtilen nedenlerle KABUL EDİLMEMİŞTİR.
Hal böyle olunca; YEREL MAHKEMECE, Hukuk Genel
Kurulu’nca da benimsenen ve davacı yararına ma-
nevi tazminat takdir edilmesi gereğine işaret eden
Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,
yanılgılı gerekçeyle davanın reddine dair önceki
kararda direnilmesi usul ve YASAYA AYKIRIDIR. Bu
nedenle direnme KARARI BOZULMALIDIR.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü
ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma
kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 s. Kanunun 30. maddesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla
uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince
BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının
yatırana geri verilmesine, 14.01.2015 tarihinde OYÇOKLUĞUYLA KARAR VERİLDİ.
Kaynak: Corpus
Gerek öğretide, gerekse sapma göstermeyen yargısal içtihatlarda yargı
kararlarını uygulamamanın, salt kişisel kusuru OLUŞTURACAĞI BENİMSENMİŞTİR. Hemen belirtilmelidir ki,
yürütmenin durdurulması kararları da
nihai kararlar gibi bir mahkeme kararı
olduğundan, anılan kararlara yürütme
ve idarenin uyma zorunluluğunun BULUNDUĞU KUŞKUSUZDUR.
57
SAKARYA BAROSU
Atatürk’ün İstiklal Savaşı’nı başlattığı Samsun’da bulunmaktan çok mutlu olduğunu söyleyen Yargıtay
19. Hukuk Daire Başkanı Şükrü Saraç, “ Bu tür seminerlerin hukukçular açısından son derece önemli
olduğunu düşünüyorum. Yurdun değişik yerlerinde
değişik seminerlere katılarak tecrübelerimizi, Yargıtay’ın uygulamasını, hâkim ve avukatlara aktarmak
kaydıyla hukukun en doğru şekilde uygulanması yönünde çabalarımızı sürdürmekteyiz” dedi.
“Sandık Taşımak Oradaki Egemenlikten
Vazgeçmektir, Anayasa’ya Aykırıdır”
Sakarya Barosu Başkanı Avukat Zafer Kazan, Doğu
ve Güneydoğu’da güvenlik gerekçesiyle bazı yerleşim bölgelerinden sandık taşınmasının o bölgenin
egemenliğinden vazgeçmek anlamına geldiğini ve
anayasaya aykırı olduğunu belirtti.
Sakarya Barosu Başkanı Avukat Zafer Kazan, Doğu
ve Güneydoğu’da güvenlik gerekçesiyle bazı yerleşim bölgelerinden sandık taşınmasının o bölgenin
egemenliğinden vazgeçmek anlamına geldiğini ve
anayasaya aykırı olduğunu belirtti.
Doğu ve Güneydoğu’da Cizre ve Yüksekova olmak
üzere bazı yerleşim birimlerinde sandık taşıma talepleri baroların tepkisine sebep oldu. Sakarya Barosu Başkanı Avukat Zafer Kazan yaptığı açıklamada, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde güvenlik
sebebiyle ‘Ben burada güvenli seçim yapamıyorum’
diye oradan sandık taşımanın bölgenin egemenlik
hakkından vazgeçmeye eşdeğer bir şey olduğunu
vurguladı.
SAMSUN BAROSU
“Hukukun Üstünlüğü İçinde Yaşarsak,
Dirlik Olacak, Düzen Olacak”
Samsun’da, Yargıtay 19. Hukuk Daire Başkanı Şükrü
Saraç’ın eğitmen olarak katıldığı “Ticaret Hukuku’na
Getirilen Yenilikler” konulu meslek içi semineri düzenlendi.
Türkiye Barolar Birliği Eğitim Merkezi ve Samsun
Barosu’nun düzenlediği seminer Yeni Adliye Sarayı
Konferans Salonu’nda düzenlendi.
58
SİİRT BAROSU
“Karanlık Odaklar
Devrede, 90’ların
Bürokratik Aklı
Tekrar
Devreye Girdi”
Türkiye Barolar Birliği
2015-2106 adli yıl açılışını, yaptığı alternatif programla kutladı.
Programa yüzlerce avukat, Baro Başkanları ve dünyanın değişik yerlerinden hukukçular katıldı.
Programa katılanlar arasında bulunan Siirt Barosu
Başkanı Av. M. Cemal Acar, hem “alternatif” adli yıl
açılış programını, hem son dönemlerde giderek artan terör olaylarını BAROTÜRK’e değerlendirdi.
İlk olarak, Adli Yıl açılış törenlerinin iptal edilmesini ve
Türkiye Barolar Birliği’nin bu durum karşısında kendi
bünyesinde bir tören düzenlemesini yorumlayan Av.
Acar, şunları söyledi; “Yasakçı bir anlayışın ürünü…
Adli yıl açılış töreninin kaldırılması Türkiye’ye yakışmamıştır. Yasaklama olunca daha güçlü bir programla avukatlar bu işi sahiplenmişleridir. Türkiye’nin
her yerinden katılım var. Ve hatta bu katılım bizleri
de şaşırttı. Bu kadar büyük katılım beklemiyorduk.
Bu, yasaklamaya karşı koyulan bir tepkidir. Doğru ve
de güzel bir demokratik tepki olmuştur.”
7 Haziran seçimlerinden sonra bir anda ülkeye kaosun hâkim olmasını da yorumlayan Siirt Barosu Başkanı Av. M. Cemal Acar, karanlık odakların devreye
girdiğini ve terör olaylarının yeniden ortaya çıktığını
söyledi.
SİNOP BAROSU
Baro Başkanından Adli Yıl Mesajı
Sinop Barosu Başkanı Av. Hicran Kandemir, yeni Adli
Yıl açılışı ile ilgili bir mesaj yayınladı.
Av. Hicran Kandemir, mesajında şu ifadeleri kullandı;
“Tüm meslektaşlarımın yeni adli yılını kutlar; hukukun ve barışın hâkim olduğu bir yıl dilerim.”
SİVAS BAROSU
Tekerlekli Sandalyeler Baro Tarafından
Adliyeye Teslim Edildi
Sivas Adliyesi’nde kullanılmak üzere baro tarafından temin edilen tekerlekli sandalyeler, Sivas Barosu
Başkanı Av. Hakan Bahadır tarafından, Adliyeye teslim edildi.
Sivas Barosu tarafından, Sivas Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’nden temin edilen tekerlekli sandalyeler, Sivas Adliyesi’nde kullanılmak üzere, Baro
Başkanı Av. Hakan Bahadır tarafından Sivas Cumhuriyet Başsavcısı Murat İrcal’a teslim edildi.
ŞANLIURFA BAROSU
Şanlıurfa Barosu’ndan
“Hemen Şimdi
Barış” Çağrısı
“Kardeş Kavgasına Son!”,
“Savaşa Hayır!”, “Barış! Hemen Şimdi” sloganıyla
bir araya gelen Şanlıurfa
Barosu Avukatları, Şanlıurfa Adliyesi önünde basın
açıklamasında bulundu.
Şanlıurfa Barosu adına basın açıklamasını yapan
Baro Başkan Av. Hikmet Delebe, “Bir devlet projesi
olarak yürütülen “barış süreci” maalesef hedelenen
amaca ulaşmadan sona erdi. İki buçuk yıl süren bu
süreç boyunca ülke şiddet sarmalından kurtulmuş,
insanlar ölmüyordu. Ancak ne oldu ise önce Suruç
sonra da Ceylanpınar’daki katliam bu süreci bir anda
yok etti. Sürecin bitmesi ile birlikte, yaklaşık üç aydır
ülkemiz adeta kan gölüne döndü. Her gün gencecik
insanlar hayattan kopmakta, yüreklere ateş düşmektedir” dedi.
ŞIRNAK BAROSU
“Muhalefet Basınına
Yapılan Girişimler
Kabul Edilemez”
Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki baro başkanları
Koza-İpek Grubu şirketlerine düzenlenen polis
baskınına tepki gösterdi.
Şırnak Baro Başkanı Av. Nuşirevan Elçi, “Eğer bir suç
varsa yargı olarak üzerine gidilmesi gerekir. Ama
Türkiye’de bu tür operasyonların yanlı yapıldığı algısı herkeste mevcuttur.
Bu sebeple demokratik bir yöntemle bunu izah etmek mümkün değil. Türkiye eğer demokratik yerleşimi gibi bir beklentisi varsa bu tür operasyonlara
vazgeçmesi gerekiyor.
Kim olursa olsun, muhalefetin susturulması ciddi bir
tehlikedir. Toplumların gelişmesi, siyasetin gelişmesi, demokratik yaşamın gelişmesi vs. düşüncesi ne
olursa olsun muhalefet basınına yapılan girişimler
kabul edilemez.” diye konuştu.
TEKİRDAĞ BAROSU
Hukuksuz Bir Devlet, Adaletsiz Bir Hukuk,
Avukatsız Bir Adaleti İstemiyoruz
Tekirdağ’da düzenlenen “Adli Yıl Açılışı”nda konuşan
Tekirdağ Barosu Başkanı Av. Huriye Altay Erol, “Hukuksuz bir devlet, adaletsiz bir hukuk istemiyoruz.
Avukatsız bir adaleti de kabul etmiyoruz” dedi.
Başkan Av. Huriye Altay Erol yaptığı konuşmasında;
“2015-2016 Adli Yıl Açılışı nedeniyle sizleri; Tekirdağ
Barosu ve şahsım adına saygı ile selamlıyor, 87 hin
meslektaşımın, ilimizde görev yapan Hâkim, Savcı
ve adliye personeli başta olmak üzere, ülkemizin
tüm yargı çalışanlarının yeni adli yılı kutluyor, bu yılın öncekilere inat adaletli bir yıl olmasını diliyorum.
Değerli Meslektaşlarım, Bugün, bir başka açıdan da
özel bir gündür. Bugün, DÜNYA BARIŞ GÜNÜ’DÜR”
dedi.
59
Son Üç Ayda Sosyal Medyada
En Çok Tartışılan Haberler
Anayasa hukukçusu Kuzu yürüyüş yasağını savundu, AİHM yargıcı Türmen ‘olağanüstü hal rejiminin
göstergesi’ dedi
Suruç’ta 32 kişinin yaşamını yitirdiği IŞİD saldırısını protesto için Barış Bloku’nun çağrısıyla 26 Temmuz pazar
günü yapılması planlanan ‘Büyük Barış Yürüyüşü’nün
İstanbul Valiliğince yasaklanmasına iki hukukçudan iki
farklı yorum geldi.
AKP’nin anayasa hukukçusu eski vekili Burhan Kuzu,
“HDP ve Avaneleri İstanbul’da Büyük Barış Yürüyüşü yapacaklarmış. Bunu da istedikleri güzergahta yapacaklarmış. Vali dur demiş; doğru yapmış” mesajıyla yasağı
savundu.
Herkesin toplantı ve gösteri hakkı olduğunu belirten
Kuzu, “Ancak bunu istediği yerde değil Valiliği’n gösterdiği yerde yapar. Türkiye yol geçen hanı değil” diye
yazdı.
Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı ve
eski CHP milletvekili Rıza Türmen ise, “Barışçı yürüyüşler izne tabi değil. Yürüyüşün yerine organize edenler
karar verir. Yürüyüşün iptali olağanüstü hal rejiminin
göstergesi” tweetiyle yasağa karşı çıktı.
“Şiddetin panzehiri özgürlüklerin yok edilmesi değil
daha fazla demokrasi” diyen Türmen, demokrasinin
aynı zamanda egemen güçlere karşı direniş demek olduğunu vurguladı.
Yırca’da hukuksuzca kesilen zeytin ağaçlarının yerine dikilen fidanlar da kül oldu
Manisa’nın Soma ilçesindeki Yırca köyünde Kolin Grubu’nun hukuksuzca kestiği binlerce ağacın yerine dikilen fidanların olduğu arazide yangın çıktı.
Manisa’nın Soma ilçesine bağlı Yırca Mahallesi’ndeki Kolin Firması tarafından termik santral yapmak için
kesilen 6 bin 666 zeytin ağacının köklerinin bulunduğu arazide yangın çıktı. Alevler kesilen ağaçların yerine
dikilen 100 zeytin fidanı ile yakındaki 8 dönümlük bir
bahçedeki meyve ağaçlarına zarar verdi. 25 dönümlük
alana yayılan yangında, dikilen 200 zeytin fidanıyla sekiz dönümlük arazide bulunan meyve ağaçlarının tamamı yandı.
60
‘Ak Trol’ den CHP’li vekile tehdit: ‘Ona söyleyin, vekillik sadece hukuki dokunulmazlık veriyor’
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarına
yakın bir isim olarak tanınan Twitter’ın ünlü ‘Ak Trol’lerinden Esat Ç., CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem’i,
Suruç katliamına ilişkin açıklamasında Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan’a ‘saray delisi’ dediği gerekçesiyle tehdit
etti.
‘Hem suçlu hem güçlü’: Gökçek, ‘hukuksuz yolları’
kapatıp suçu dava açanlara attı
Ankara’da Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek
ile Mimarlar Odası arasında tartışmaya neden olan ve
sonunda 5’inci İdare Mahkemesi’nin Atatürk Orman
Çiftliği imar planlarını iptal etmesiyle kapatılacağı kesinleşen Ankara Bulvarı bugün saat 03.00 itibariyle trafiğe kapatıldı. Gökçek, bulvar girişlerine konulan uyarı
yazılarında odaları hedef gösterdi. Cumhurbaşkanlığı
Sarayı’na bağlantı noktaları bulunan Ankara Bulvarı Fen
İşleri Dairesi Başkanlığında görevli işçiler tarafından 28
noktadan kapatıldı.
Halkın Hukuk Bürosu’ndan polislere yargısız infaz
suçlaması
Halkın Hukuk Bürosu avukatları, Bağcılar’da baskın yapılan bir evde polisle çatışırken öldürüldüğü öne sürülen Günay Özarslan’ın polisler tarafından bir odaya alınarak infaz edildiğini savundu.
Hukukçular Hürriyet’e açılan soruşturmayı yorumladı: Algı operasyonu diye suç yok
“Hukuk fakültelerinde ‘Nasıl duruşma yapılmaz’
dersi için Hasan Ferit davası izlenmeli”
Gülsuyu’nda uyuşturucu çetelerinin saldırısı sonucu
hayatını kaybeden Hasan Ferit Gedik’in ölümüne ilişkin
davayı takip eden CHP’li vekil Mahmut Tanal, bugünkü
duruşmanın hukuk fakültelerinde, ‘Nasıl duruşma yapılmaz?’ konusunda uygulamalı ders olarak izletilmesi
gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘400 vekil‘ ifadesini
çarpıtmakla suçlanan Hürriyet gazetesine yönelik, dünkü tekbirli saldırının ardından bugün de Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, söz konusu haberin paylaşıldığı
tweet’e ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ suçundan soruşturma başlatmıştı. Suçlamada ‘algı operasyonu‘ ifadeleri
kullanılmıştı.
Adalar Savunması bir kez daha haykırdı: “Yassıada
ve Sivriada’daki inşaatlar hukuksuz”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde, ‘demokrasi ve özgürlük adası haline getirmek istediklerini’ açıkladığı Sivriada ve Yassıada’ya planlanan
inşaatlar için kepçe vurulmasının ardından, inşaatın yasadışı olduğu bir kez daha belirtildi.
Haydarpaşa Limanı imar planları ‘hukuka aykırı’ olduğu gerekçesiyle iptal edildi
‘Harem bölgesi ile Haydarpaşa Liman ve geri sahası
1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı’nın şehircilik ilkeleri,
planlama esasları ve kamu yararına uygun olmadığını
belirtilerek iptal edildi.
bianet.org’dan Beyza Kural’ın haberine göre, iptal kararı, “Savaşa hayır, Haydarpaşa Gardır” sloganlarıyla gar
merdivenlerinde ‘Haydarpaşa Dayanışması’ tarafından
duyuruldu.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hurriyet.com.tr
hakkında ‘Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın söylemediği bir sözü çarpıtarak algı operasyonu yapıldığı’ iddiasıyla başlattığı soruşturmayı yorumlayan hukukçular
‘algı operasyonu‘ diye bir suçun olmadığını söyledi.
Basına akreditasyona, ‘Türkiye hukuk tarihinin
utanç kararı’yla savunma
Başbakan Ahmet Davutoğlu, İstanbul Adliyesi’nde
DHKC militanları tarafından rehin alınması üzerine düzenlenen operasyon sırasında hayatını kaybeden savcı
Mehmet Selim Kiraz’ın cenaze törenine bazı basın kuruluşlarının alınmamasını Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun
AİHM’den dönen ‘Hrant Dink’in mahkumiyeti’ne ilişkin
kararını emsal göstererek savundu.
Af Örgütü: “Zergele’de sivillerin hedef alınması
uluslararası hukuka göre yasadışı”
TSK’ya ait savaş uçaklarının bombardımanı sonucu sekiz sivilin yaşamını yitirdiği bildirilen Kandil Dağı eteklerindeki Zergele köyüne bir durum tespit heyeti gönderen Uluslararası Af Örgütü’nden yapılan açıklamada,
“Zergele’de köy sakinlerinin hedef alınması uluslararası
hukuka göre yasadışıdır” denildi.
‘İpek Koza’ baskını ekonomiyi de sarstı: ‘Hukuk yoksa kalkınma da olmaz’
Gülen Cemaati’ne yakınlığıyla bilinen İpek Koza Holding’e yapılan polis baskınının ardından şirketin hisselerinde yaşanan sert düşüşü değerlendiren Taraf yazarı
Süleyman Yaşar, “Hukuksuzluk Türkiye ekonomisine zarar veriyor” dedi.
Hukukçu Rıza Türmen: Yargıtay’a geçen Yüce Divan,
dört bakan için güvenli olur
Hukukçu Rıza Türmen, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü
Cirit’in, Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan yetkisinin
Yargıtay’a verilmesine yönelik isteğini, “Bu talep yolsuzluk iddialarıyla yargılanması talep edilen dört eski
bakan için Yargıtay’ı emniyetli bir alan haline getirir”
sözleriyle değerlendirdi.
61
VAN BAROSU
inancın kaybolmasına sebebiyet vermektedir. Son
yıllarda yapılan modern hizmet binalarına, personel
sayısının arttırılmasına ve başka iyileştirmelere rağmen, toplumun hemen her kesiminin yine de yargıdan şikâyetçi olması üzerinde ciddiyetle durulması
ve gözüme kavuşturulması gereken asıl konudur”
dedi.
TUNCELİ BAROSU
“Savunmayı Yargının Ayağı Olarak
Görmeyen Her Türlü Zihniyete Karşı
Tepkimizi Koyacağız”
Van Barosu Başkanı Av. Murat Timur, hakkında açılan
dava ile ilgili BAROTÜRK’ün sorularını yanıtladı. Av.
Timur, “tehdit ve baskılardan yılmayacağız” dedi.
Kolluk görevlilerine hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında dava açılan ve yarın hâkim karşısına çıkacak
olan Van Barosu Başkanı Av. Murat Timur, konuyla
ilgili BAROTÜRK’e değerlendirmelerde bulundu. Geçen Mayıs ayında Baro Başkan Yardımcısı’nın polis
tarafından darp edilmesi üzerine Emniyet Müdürlüğü’ne gittiğini ve oraya alınmak istemediklerini belirten Av. Timur, ardından kolluk tarafından şikâyet
edildiklerini ve hakkında dava açıldığını söyledi.
TRABZON BAROSU
Trabzon Barosu İle Büyükşehir Belediyesi
Mahkemelik Oldu
Trabzon Büyükşehir Belediyesinin tahsis iptaline
gittiği Trabzon Baro Binası ile ilgili dikkat çeken bir
gelişme yaşandı.
Trabzon Barosu, tahsis iptaliyle ilgili yargıya başvurdu. Trabzon Baro Başkanı Av. Orhan Öngöz, konuyla
ilgili Trabzon İdare Mahkemesine dava açtıklarını
açıkladı.
Basın açıklamasında konuşan Trabzon Baro Başkanı
Av. Orhan Öngöz, dikkat çeken açıklamalar yaptı.
Av. Öngöz, “Bağımsız yargının temeli Anayasa, meşruiyet kaynağı toplumdur. Yargının bağımsızlığını
yitirmesi ve siyasallaşması, hukuk kurallarının yok
sayılması, yargı kararlarının uygulanmaması, çifte
standart ve keyfiyet içeren uygulamalar toplumun
yargıya olan güvenini zedelemesine ve adalete olan
62
Tunceli Barosu’ndan ‘Özel Güvenlik
Bölgesi’ Davası
Tunceli Barosu, Tunceli’deki “geçici askeri güvenlik
bölgelerine” iptal istemiyle dava açtı.
Tunceli Barosu, terör örgütüyle mücadele kapsamında bazı bölgelerin “geçici askeri güvenlik bölgesi” ilan edilmesine ilişkin kararların vatandaşların
mağduriyetine yol açtığı iddiasıyla mahkemeye
başvurdu. Tunceli Barosu adına avukat Özgür Ulaş
Kaplan tarafından Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesine verilen dilekçeyle, Tunceli Valiliğince 21 Ağustos
2015 tarihli Bakanlar Kurulu kararına dayandırılan
şehirdeki “geçici askeri güvenlik bölgesi” ilanlarının
iptali istendi.
UŞAK BAROSU
“Gizlilik Kararı Alınmadı”
Uşak Barosu Başkanı Av.
Baki Kantar, MHP Merkez
İlçe Başkan Yardımcısı Seher Kayıhan’ın, “bozkurt”
işareti yapması sebebiyle
gözaltına alınması sürecinde, basına yönelik olarak
Uşak Adliyesi’nce gizlilik
kararı almadığını söyledi.
Uşak Barosu Başkanı Av. Baki Kantar, MHP Merkez
İlçe Başkan Yardımcısı Seher Kayıhan’ın, bir toplu
açılış töreni için şehre gelen Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’a “bozkurt” işareti yapması sebebiyle gözaltına alınması sürecinde, basına yönelik
olarak Uşak Adliyesi’nce gizlilik kararı almadığını
söyledi. Uşak Barosu Başkanı Av. Baki Kantar, MHP
Merkez İlçe Başkan Yardımcısı Seher Kayıhan’ın, bir
toplu açılış töreni için şehre gelen Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’a “bozkurt” işareti yapması sebebiyle gözaltına alınması sürecinde, basına yönelik olarak Uşak Adliyesi’nce gizlilik kararı almadığını
söyledi. Söz konusu haberi yazdığı için Cihan haber
Ajansı adına olayı takip eden Mevlut Öztaş hakkında, “gizliliği ihlâl” gerekçesiyle soruşturma açılmıştı.
YALOVA BAROSU
“Bütün Bu Doğa Yıkımının Nedeni,
Siyasetçilerin Göz Yummasıdır”
Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu toplantısı 12 - 13 Eylül tarihlerinde Yalova Barosu’nun ev sahipliğinde gerçekleştirildi.
Toplantı sonrası yapılan basın açıklamasında, şu ifadelere yer verildi; “Bugün burada TBB Çevre ve Kent
Hukuku Komisyonu, Yalova Barosu ve Yalova Platformu olarak Yalova’nın çevre ve kent sorunlarını yerinde incelemek, yaşamı, yaşam alanlarını savunanlarla
dayanışma içinde olmak, mücadeleye güç katabilmek için bulunuyoruz. 17 Ağustos 1999 Depreminde ağır kayıplar veren Yalova’da, yaşananlardan ders
alınmadığını üzülerek görmekteyiz.”
YOZGAT BAROSU
Av. Şimşek’ten Birlik Çağrısı
Yozgat Baro Başkanı Av. Mehmet Şimşek, Dağlıca ve
Iğdır’daki hain terör saldırılarını kınadı.
Yozgat Baro Başkanı Av. Mehmet Şimşek, Dağlıca ve
Iğdır’daki hain terör saldırılarını kınadı. Şimşek, yaptığı yazılı açıklamada şu görüşlere yer verdi: “Bölücü
terör örgütünün Dağlıca Iğdır da gerçekleştirdiği alçakça saldırılar, teröre karşı akıllı, kararlı ve tek vücut
olmamız gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur.
Devletimizin terörle mücadelede hukuka uygun
olarak atacağı her adımı Yozgat Barosu olarak desteklediğimizi, yurtiçinde ve yurtdışında bölücü terör
örgütünün taban kazanmaması için var gücümüzle
mücadeleye devam edeceğimizi bir kez daha ilan
ediyoruz.”
ZONGULDAK BAROSU
“Hukukun Ve
Adaletin Hayatın
İçinde Egemen
Kılınması Gerek”
Zonguldak
Barosu
avukatları, adli yıl açılışı sebebiyle Zonguldak Valiliği önünde
düzenlenen
törene
katıldı.
Baro Başkanı Av. Kerem Ertem, konuşmasına terör
olaylarına tepki gösterdiği konuşmasında “Son birkaç ay içinde, yüreğimize kor olarak düşen ve her
gün aşılanan şehit haberleri, dağları eritir niteliktedir. Şehitlerimize, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet diliyor, terörü adı ne olursa olsun, nereden gelirse gelsin kınıyor, lanetliyoruz.
Adaletin, Habil’in kardeşi Kabil tarafından öldürülmesinden sonra başlayan bir hakkı tesis etme mücadelesi mi olduğu, yoksa bir başucu kitabı mı olduğu
tartışılabilir. Kanımızca tartışılmayacak olan, adaletin bu dünyanın her santimetrekaresinde, hayatın
her alanında, hayatın her anında, insanı insan yapan
anahtar değer olduğudur. Ve şunu da söylemeliyiz
ki adalete ulaşmak, onu korumak ve değerine değer
katmak, açıkça bir mücadeledir. Bu mücadele insan
içindir, mücadele, adil olma peşinde koşanlarındır”
diye konuştu.
TOKAT BAROSU
Tokat Barosu’nda CMK Semineri
Düzenlendi
03 Ekim 2015 tarihinde Tokat Barosu Sosyal Tesisleri’nde CMK Eğitim Semineri düzenlendi. Av. Ufuk
Petanoğlu’ nun sunum yaptığı seminere merkez ve
ilçelerimizde görev yapan Tokat Barosu’na kayıtlı
avukatlar ile avukat stajyerleri katıldı.
Tokat Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Volkan Bozkurt ve Tokat Barosu Disiplin Kurulu Başkanı Av.
Ufuk Petanoğlu, düzenlenen seminerin ardından
katılımcılara sertifikalarını takdim etti.
63
Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri
Bülent Tanör
YAPI KREDİ YAYINLARI
Kimsiniz? Neyi temsil ediyorsunuz? Nedir tarihsel olarak varlık nedeniniz? Bunlar
yargıçların, savcıların ve sanıkların her davanın eşiğinde kendi kendilerine sormaları gereken sorular.
Savunma politikasında her zaman iki yöntem olmuştur: Varolan adalet mekanizmasını kabul eden uyum savunmaları (Dreyfus, Challe) ve yeni bir gerçekliği gözler önüne sermeyi hedeleyen kopuş savunmaları (Sokrates, Dimitrov). Birinciler
kafalarını kurtarırken, ikinciler davalarını kazanmışlardır.
Davaların, mahkeme salonunun dört duvarı arasında kalmadığı, dünyanın gözleri
ve kulakları önünde yer aldığı günümüzde, hem davasını kazanıp hem de kafasını
kurtaranların sayısı artmaktadır. “Uygarlık”larının ve ellerinde tuttukları öldürme
gücünün verdiği güvenle davranan tuzukurular, Adaletlerinin geçerliği kalmadığını ve tek söz söyleme hakkının kendilerinde olmadığını anlamalıdırlar artık.
Savunma Saldırıyor
Jacques Verges
METİS YAYINLARI
Kimsiniz? Neyi temsil ediyorsunuz? Nedir tarihsel olarak varlık nedeniniz? Bunlar
yargıçların, savcıların ve sanıkların her davanın eşiğinde kendi kendilerine sormaları gereken sorular.
Savunma politikasında her zaman iki yöntem olmuştur: Varolan adalet mekanizmasını kabul eden uyum savunmaları (Dreyfus, Challe) ve yeni bir gerçekliği gözler önüne sermeyi hedeleyen kopuş savunmaları (Sokrates, Dimitrov). Birinciler
kafalarını kurtarırken, ikinciler davalarını kazanmışlardır.
Davaların, mahkeme salonunun dört duvarı arasında kalmadığı, dünyanın gözleri
ve kulakları önünde yer aldığı günümüzde, hem davasını kazanıp hem de kafasını
kurtaranların sayısı artmaktadır. “Uygarlık”larının ve ellerinde tuttukları öldürme
gücünün verdiği güvenle davranan tuzukurular, Adaletlerinin geçerliği kalmadığını ve tek söz söyleme hakkının kendilerinde olmadığını anlamalıdırlar artık.
Bir Savcının Anıları
Namık Kemal Behramoğlu
YİTİK ÜLKE YAYINLARI
“Görevini iyi yapmaya çalışan herkesin başından Türkiye’de çoğu kez olumsuz şeylerin geçmesi sadece bugünün değil, maalesef tarihimizin de yaygın bir gerçeğidir. Bir Savcının Anıları’nı yukarıdaki düşüncenin ışığı altında okuyacağım.”
Oktay Ekşi
“Behramoğlu, anılarında bizi 1980 öncesine götürüyor; eli kanlı çetelerin, vurgunun, soygunun fotoğralarını önümüze seriyor. Kitapta sevginin, umudun, hüznün
haykırışı; insan olmanın, yürekli olmanın çizgileri var.”
Hikmet Çetinkaya
64
www.baroturk.com
Hukuk ve Baro Haberlerinde Türkiye’nin Gündem Belirleyen Sitesi
Yıl : 1
ARTIK
-
Sayı : 3
-
Ekim 2015
STORE’DA
Yeni Yargısı!
Kanunsuz Emrin Uygulanması ve
Bürokrasinin Yargıyla İmtihanı
BAROTÜRK
çok yakında
Apple Store’da...
Siz de BAROTÜRK’ün haberlerine daha hızlı ulaşmak için BAROTÜRK
uygulamasını cep telefonunuza ya da tableinize ücretsiz olarak indirebilirsiniz.
“Ülkem Adına Kaygılar, TBMM’deki
Hukukçular Adına Utanç İçindeyim”
Yargının Kurucu
Unsuru Avukatlar
Baro Başkanları
BAROTÜRK İçin Yazdı