i.ü. çeviribilim dergisi sayı
Transkript
i.ü. çeviribilim dergisi sayı
ISSN: 1309-6214 İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ İ.Ü. ÇEVİRİBİLİM DERGİSİ SAYI: VIII I.U. Journal of Translation Studies İ.Ü. Çeviribilim Dergisi uluslararası hakemli bir dergidir. ÇEVİRİBİLİM BÖLÜMÜ DERGİSİ 2014 İSTANBUL – 2016 İ.Ü. Çeviribilim dergisi = I.U. Journal of translation studies.-- İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2010c.: tablo.; 24 cm. Yıllık ISSN 1309-6214 Elektronik ortamda da yayınlanmaktadır: http://www.journals.istanbul.edu.tr/iuceviri/index 1. ÇEVİRİBİLİM.¬ SÜRELİ YAYINLAR. 2. ÇEVİRİ. 3. DİLBİLİM - ÇEVİRİ. Bu Sayının Hakemleri Prof. Dr. Turgay KURULTAY Prof. Dr. Mine YAZICI Prof. Dr. Faruk YÜCEL Prof. Dr. Floriana POPESCU Prof. Dr. Aymil DOĞAN Prof. Dr. Işın ÖNER Prof. Dr. Zohar SHAVİT Prof. Dr. Sakine ERUZ Prof. Dr. Sündüz KASAR Doç. Dr. Betül PARLAK Doç. Dr. Ayşe Fitnat ECE Doç. Dr. Oğuz BAYKARA Yrd. Doç. Dr. Cemal DEMİRCİOĞLU Prof. Dr. Alev BULUT (Dergi Sorumlusu) Doç. Dr. Nesrin DELİKTAŞLI (Editör) Yayın Kurulu Prof. Dr. Alev BULUT Prof. Dr. Emel ERGUN Prof. Dr. Mine YAZICI Doç. Dr. Arsun URAS YILMAZ Doç. Dr. Ayşe F. ECE Doç. Dr. Necdet NEYDİM Doç. Dr. Nesrin DELİKTAŞLI Yrd. Doç. Dr. Tuba AYIK AKÇA Yrd. Doç. Dr. Sinem CANIM ALKAN Dergi Yayın Ekibi Arş. Gör. Gözde Begüm AKÜZÜM Arş. Gör. Ayşe Ece DERELİOĞLU Okutman Serap BİRDANE Okutman Erkan ÇOTUK İÇİNDEKİLER Sunuş & Preface ix-xiv Sakine ERUZ Osmanlı Devleti’nde Çeviri ve Çevirmenin İşlevi ve Türkiye’de Çevirmenlik Mesleği Belgrad Antlaşması Sonucunda Sınır Çekilirken Yaşanan Çeviri Sorunları The Function of Translation and Translators in the Ottoman Empire and Translation as a Profession in Turkey Translation Problems Occurred In Determining the Boundaries Pursuant To the Belgrade Treaty 15-39 Devrim Ulaş ARSLAN & Müge IŞIKLAR KOÇAK Kendini Tayin Eden Bir Değişim Öznesi Olarak Beşir Fuad: Mikrotarihsel Bir Çalışma Beşir Fuad As A Self-Appointed Agent Of Change: A Microhistorical Study 41-64 Betül ÖZCAN DOST & Mine YAZICI Çeviribilim Açısından Reklam Çevirileri: Karşılaştırmalı Bir İnceleme Translation Studies: A Comparative Study On Advertising Translation 65-95 Özlem TEMİZÖZ Çeviri Sürecinin Göz Hareketlerinin İzlenmesi Yoluyla İncelenmesi: Çevirinin Yönü Üzerine Bir Pilot Çalışma Eye-Tracking Directionality In The Translation Process: A Pilot Study 97-122 Aslı Selcen ASLAN & Duygu SEYMEN İşitme Engelliler İçin Çevirinin Önemi ve İşlevselliği: Türkiye’deki Mevcut Durum Üzerine Bir Değerlendirme Functional Subtitling For the Deaf and Hard-Of-Hearing: An Evaluation of the Current Situation in Turkey 123-138 Gözde SERTESER & Pelin DOĞAN ARAZ Kitap Tanıtımı / Book Review YAZICI, Mine, BULUT, Alev, DEMEZ, Neslihan, vd. 2014. Çeviribilim Okumaları (Translation Studies Reader) 139-145 Gözde SERTESER Kitap Tanıtımı / Book Review ESPLIN, Emron, GATO, Margarida Vale de (ed). 2014. Translated Poe. 146-150 YAZIM KURALLARI & GUIDELINES FOR AUTHORS 151-156 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV vii İ.Ü. ÇEVIRIBILIM DERGISI İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, yerel nitelikli uluslararası hakemli bir dergidir. Özel sayılar hariç yılda bir kez çıkar. Türkiye’ye ve yakın bölgesine yönelik çalışmaları uluslararası akademik arenaya taşıma ve bilimsel olarak tartışılabilir kılma amacını taşımaktadır. Bu nedenle bölgesel çeviri gerçeklerinden yola çıkarak geçmişten bu yana Doğu ve Batı veya Kuzey ve Güney arasındaki ilişkilerde biriken zengin çeviri deneyimini çağdaş bilimsel kuramlar ışığında incelemelere yer açarak uluslararası akademik mozaiğe kendi rengini katmayı hedeflemektedir. Bu nedenle de, bilgiyi ithal etme politikasından çok Türkiye’nin ve yakın bölgesinin zengin çeviri deneyimini uluslararası arenaya taşıma işlevini yerine getirmeyi hedeflemektedir. Uluslararası iletişimde İngilizcenin kolaylaştırıcı rolünü dikkate alırken “çeviri”nin dil ve kültürle doğrudan ilişkisini de önemseyerek İngilizce’nin egemenliğindeki tek dilli yaklaşımdan uzak durmayı seçen dergide başta Türkçe, İngilizce, Almanca ve Fransızca olmak üzere çokdillilik benimsemiştir. Dergide yer verilecek çalışmalarda yöntemsel olarak özgünlük, görgüllük, sistemlilik, açıklık ve uluslararası akademik çevreye seslenebilirlik özellikleri temel alınmıştır. Dergi karşılaştırmalı çeviri incelemeleri, çeviri kuramı, çeviri eleştirisi, çeviri eğitimi, çeviri tarihi, çeviri etiği, profesyonel çevirmenlik, çeviri teknolojisi, özel alan çevirisi gibi doğrudan ilgili konuların yanı sıra karşılaştırmalı kültür ve yazın incelemeleri, küresel bilgi transferi, diller ve kültürlerarası etkileşimler gibi çeviriyle bağlantıyı ön planda tutan disiplinlerarası çalışmalara da açıktır. Dergi derlenmiş bilgiler aktarmakla yetinmeyen özgün bilgi üretimine katkı özelliği taşıyan makalelere yer vermeyi amaçlamaktadır. Yüksek lisans ve doktora tezlerinden türetilmiş yenilik içeren incelemeleri de özgün bilgi kapsamında değerlendirmektedir. Dergide ayrıca ilgili alanlarda kitap ve tez tanıtımlarının yanısıra, nitelikli çeviribilimsel etkinliklerle ilgili duyurulara da yer verilmektedir. viii İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV I.U. JOURNAL OF TRANSLATION STUDIES I.U. Journal of Translation Studies is a refereed international journal with focus on regional research. It is issued annually except for the special issues for specific occasions. It aims to promote national studies in the international scientific arena, and trigger new lines of scientific discussion. Therefore, harking back to regional translation as a phenomenon which derives from the relations between not only the East and West but also the North and South, it intends to deal with the rich heritage in the light of the contemporary theories of Translation Studies and thereby enrich the international cultural mosaic of the world by adding to it her own authentic colours. Accordingly, it aims at functioning as a means of transferring knowledge from the rich translation experience of Turkey and her neighbourhood to the international arena instead of importing knowledge from international journals. Considering the current trend of monolingualism, or the hegemony of English as Lingua Franca in international journals as well as the close relationship of “translation” with language and culture, it deliberately prefers to stay away from monolingualism and adopts the policy of multilingualism by making use of such languages as Turkish, English, German and French. Within the framework of its principles, it abides by the main terms of scientificity listed as follows: originality, clarity, systematicity, empricity as well as its potential to address the universal academic environment. The journal mainly covers the areas of Comparative Translation Studies, Translation Theory, Ethics of Translation, Translation Criticism, Translator Training, History of Translation, Professionalism, Information Technologies, Domainspecific Translation and Interdisciplinary Studies on translations. It is also open to translation-oriented studies which deal with comparative cultural and literary studies, papers on global transfer of knowledge, studies on linguistic and cultural encounters as well as papers based on MA and PhD dissertations which foreground their relation with Translation Studies. The journal aims to issue not such articles as those saturated with compiled knowledge, but as those which contribute to the generation of original knowledge. Therefore, it considers innovative studies on MA and PhD dissertations within the concept of original knowledge. Additionally, the journal includes reviews of books, notices of translation activities and lists of new publications related with Translation Studies. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV ix Sunuş Çeviribilim konusunda yapılan çalışmaların uluslararası arenaya yansıması amacıyla 2010 yılından itibaren süreli bir yayın olarak varlık gösteren İ.Ü. Çeviribilim Dergisi var olan diğer dilbilim ve filoloji içerikli dergilerin yanında sosyal bilimler alanında çeviribilimsel çalışmaları çeviribilim alanıyla ilgilenen herkesle paylaşmayı hedef edinmiştir. Dergimizde çeviribilimle ilgili özgün çalışmalara, kitap tanıtımlarına yer verilmekte, makale, kitap vb. çevirilerine ise yer verilmemektedir. Derginin bu sayısında beş makale ve iki kitap tanıtım yazısı bulunmaktadır. İlk makale çeviribilim alanında önemli çalışmaları bulunan Sakine ERUZ’un Osmanlı Devleti’nde Çeviri ve Çevirmenin İşlevi ve Türkiye’de Çevirmenlik Mesleği Belgrad Antlaşması Sonucunda Sınır Çekilirken Yaşanan Çeviri Sorunları [The Function of Translation and Translators in the Ottoman Empire and Translation as a Profession in Turkey Translation Problems Occurred in Determining the Boundaries Pursuant to the Belgrade Treaty] başlıklı yazısıdır. Yazar bu çalışmasında çağdaş işlevsel çeviri kuramlarında tanımlanan çevirmen kimliğinden yola çıkarak Osmanlı Devleti’nde çevirmenin işlevini irdelemeye çalışmıştır. Bu bağlamda Ebû Sehl Nu’mân Efendi’nin “Tedbîrât-i Pesendîde” adlı eserinin ikinci bölümünde anlatılan, 1739’da yapılan Belgrad Antlaşması koşulları uyarınca Tuna nehri boyunca çekilen sınır ölçümleri sırasında çevirmenin rolünü inceleyerek, günümüzdeki çevirmen mesleğiyle karşılaştırmıştır. Eruz yazısında Osmanlı Devleti’nde çevirmenin işlevini irdelemiş, çevirmenin görev alanını da tanımlayarak metne içkin yöntemle bu sorulara yanıtlar aramaya çalışmış ve günümüzde çevirmenin konumuyla karşılaştırmıştır. Osmanlı Devleti’nde çevirmenin işlevi günümüz Türkiye’sinde çevirmenin konumu ile karşılaştırılmıştır. İkinci makalenin araştırmacıları Devrim Ulaş ARSLAN ve Müge IŞIKLAR KOÇAK’ın Beşir Fuad As A Self-Appointed Agent Of Change: A Microhistorical Study [Kendini Tayin Eden Bir Değişim Öznesi Olarak Beşir Fuad: Mikrotarihsel Bir Çalışma] başlıklı makaleleri Osmanlı İmparatorluğu’nun en dikkat çekici çevirmen ve yazarlarından biri olan Beşir Fuad hakkındadır. Makalede 19. yüzyıl yazarlarının çoğunun görüşleriyle çelişen, yenilikçi ve alışılmadık seçenekler sunan ve böylece “kültürel müdahalede” bulunan Beşir Fuad’ın oynadığı rol “kendini tayin etmiş bir değişim öznesi” ve “eğilim belirleyici” olarak değerlendirilip incelenmiştir. x İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV Derginin üçüncü makalesi Betül ÖZCAN DOST ve Mine YAZICI’nın kaleme aldıkları Çeviribilim Açısından Reklam Çevirileri: Karşılaştırmalı Bir İnceleme [Translation Studies: A Comparative Study On Advertising Translation] başlıklı makaledir. Yazarlar bu araştırmada reklamcılığın, tarih boyunca farklı özellikler göstermekle birlikte, üretici ve tüketiciler için her zaman önemini koruduğunu belirterek, uluslararası reklamcılıkta iki farklı dil ve kültürün söz konusu olduğunu vurgulamaktadırlar. Bu nedenle de diller ve kültürler arasında aracılık yapan çevirinin uluslararası reklamcılıkta önemli rol oynadığını belirtmektedirler. Bu çalışmalarında yazarlar seçilen örnekler üzerinden İngilizce reklam metinlerinde kullanılan reklamcılık stratejilerini; bu reklamların Türkçeye çevirilerinde hangi çeviri işlemlerinin kullanıldığını; reklamcılık stratejilerinin çeviri işlemleriyle ne derecede örtüştüğünü ve çevirmenlerin izlediği çeviri işlemlerini inceleyerek Türkiye’de benimsenen reklamcılık stratejisini betimleyici bir şekilde ortaya koymaya çalışmaktadırlar. Bu sayının dördüncü yazısı Eye-Tracking Directionality In The Translation Process: A Pilot Study [Çeviri Sürecinin Göz Hareketlerinin İzlenmesi Yoluyla İncelenmesi: Çevirinin Yönü Üzerine Bir Pilot Çalışma] başlıklı makalesiyle Özlem TEMİZÖZ’e ait. Makalede yazar çevirinin yönünün (anadile/ikinci dile) bilişsel süreçler üzerindeki etkisini göz hareketlerinin izlenmesi yöntemi ile inceleyen bir pilot çalışma hakkında bilgi sunmaktadır. Temizöz’e göre bu pilot çalışma Türkiye’de göz hareketlerinin izlenmesi yöntemini çeviri sürecinin incelenmesi amacıyla kullanan ilk çalışmadır. Dergimizin son makalesi işitme engelliler için çevirinin öneminin ele alındığı Aslı Selcen ASLAN ve Duygu SEYMEN tarafından hazırlanan İşitme Engelliler İçin Çevirinin Önemi ve İşlevselliği: Türkiye›deki Mevcut Durum Üzerine Bir Değerlendirme [Functional Subtitling For the Deaf and Hard-Of-Hearing: An Evaluation of the Current Situation in Turkey] başlıklı makaledir. Bu araştırmada, işitme engelliler için altyazı çevirisi süreci, işlevsel çeviri kuramlarından yola çıkılarak ele alınmış ve altyazı çevirisinin işitme engelli bireylerin toplumla bütünleşmesindeki rolü tartışılmıştır. Ayrıca, araştırma kapsamında işitme engellilere yönelik eğitim ağının gereklerinin yerine getirilmesine koşut, alan uzmanları olan çevirmenlerle işbirliğine dayalı yapılan çalışmaların önemi ve gerekliliğinin altı çizilmiştir. * * * İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV xi Bu sayıda ayrıca iki ayrı kitabın Türkçe ve İngilizce tanıtımına yer verilmiştir. Birinci kitap tanıtım yazısı Gözde SERTESER ve Pelin DOĞAN ARAZ tarafından hazırlanmıştır. Tanıtımı yapılan kitap YAZICI, Mine, BULUT, Alev, DEMEZ, Neslihan, vd. 2014 yılında baskısı yapılan Çeviribilim Okumaları başlıklı kitaptır. İkinci kitap tanıtımı ise Gözde SERTESER tarafından kaleme alınan ESPLIN, Emron, GATO, Margarida Vale de (ed). 2014 yılında yayınlanmış Translated Poe başlıklı kitaptır. Bu kitabın tanıtımı da Türkçe ve İngilizce olarak yapılmıştır. Bu sayının oluşmasında katkısı bulunan tüm yazarlarımıza ve meslektaşlarımıza teşekkür eder, çeviribilim alanında yeni deneyim ve araştırmalarla sizlerle diğer sayılarımızda yeniden verimli çalışmaları paylaşmayı dileriz. Nesrin DELİKTAŞLI Sayı Editörü xii İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV Preface Our journal has been a periodical since 2010 with the aim of the studies conducted in Translation Studies to be reflected on the international arena. I.U. Journal of Translation Studies, besides other journals based on linguistics and philology, aimed at sharing translational studies with everyone interested in Translation Studies. Original studies related to Translation Studies as well as book reviews are published in our journal while translations of articles, books etc. are not published. This issue offers five academic papers and two book reviews. The first article of the Issue comes from Sakine ERUZ, known for her contribution to the field, titled as The Function of Translation and Translators in the Ottoman Empire and Translation as a Profession in Turkey Translation Problems Occurred in Determining the Boundaries Pursuant to the Belgrade Treaty [Osmanlı Devleti’nde Çeviri ve Çevirmenin İşlevi ve Türkiye’de Çevirmenlik Mesleği Belgrad Antlaşması Sonucunda Sınır Çekilirken Yaşanan Çeviri Sorunları]. In this article, the author tries to introduce the function of the translator in the Ottoman Empire through the translator identities defined in functional translation theories. In this context, the study will deal with the second part of the work “Tedbîrât-i Pesendîde” by Ebû Sehl Nu’mân Efendi about the significance of the presence of a translator during the process of determining the boundaries between the Austrian Empire and the Ottoman Empire along the Danube in 1739 pursuant to the Belgrade Treaty and makes a comparison between the status of translators of that era and present day. In this article, Eruz intellectualizes the function of the translator in the Ottoman Empire, defines the position of the translator, seeks answers to these questions, and makes a comparison between the status of translators in Ottoman Empire and present day. The function of translator in Ottoman Empire is compared to the status of translators in Republic of Turkey. Second article of this issue by Devrim Ulaş ARSLAN and Müge IŞIKLAR KOÇAK titled as Beşir Fuad As A Self-Appointed Agent Of Change: A Microhistorical Study [Kendini Tayin Eden Bir Değişim Öznesi Olarak Beşir Fuad: Mikrotarihsel Bir Çalışma] is about Beşir Fuad, one of the most remarkable translators and writers of the Ottoman Empire. The article deals with Beşir Fuad’s role as a “self-appointed agent of change” and “trendsetter” who introduced innovative and unfamiliar options, which conflicted with the views of the majority of writers in the 19th century; and led to “cultural interference”. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV xiii The third article of this issue is by Betül ÖZCAN DOST and Mine YAZICI and it is titled Translation Studies: A Comparative Study On Advertising Translation [Çeviribilim Açısından Reklam Çevirileri: Karşılaştırmalı Bir İnceleme]. The authors state that advertising has shown different features throughout history, but it has always maintained its importance for producers and consumers, and they also emphasize international advertising concerns two different languages and cultures. Accordingly, translation, as an intermediary between languages and cultures, plays an important role in international advertising. The authors’ aims of this study is to disclose advertising strategies used in the selected advertising texts in English; to disclose the translation procedures adopted in the Turkish versions of the advertisements; to conduct a descriptive study to disclose to what extent advertising strategies overlap with translation procedures and to identify what type of advertising strategies are adopted in Turkey. Fourth article of this issue belongs to Özlem TEMİZÖZ and it is titled as “Eye-Tracking Directionality In The Translation Process: A Pilot Study [Çeviri Sürecinin Göz Hareketlerinin İzlenmesi Yoluyla İncelenmesi: Çevirinin Yönü Üzerine Bir Pilot Çalışma]”. In this article, the writer gives information about a pilot study which investigates the effect of translation directionality (into L1/L2) on cognitive processing by means of eye-tracking. According to Temizöz, this pilot study is distinctive in that it is the first study in Turkey that uses eye-tracking to explore the translation process. Last article of our Journal, “İşitme Engelliler İçin Çevirinin Önemi ve İşlevselliği: Türkiye›deki Mevcut Durum Üzerine Bir Değerlendirme [Functional Subtitling For the Deaf and Hard-Of-Hearing: An Evaluation of the Current Situation in Turkey]” is written by Aslı Selcen ASLAN and Duygu SEYMEN and it emphasizes the importance of translation for the deaf and hard-of-hearing. This study discusses the role of the subtitle translation in integration of deaf and hard-of hearing to the society, and analyses the processes it goes through within the framework of functional translation theories. Furthermore, a special emphasis is put on the need of an educational web for the deaf and hard-of hearing and the importance of collaboration with the translators specialized on the field. * * * xiv İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV Two book reviews are also included in this issue. The first book review is written by Gözde SERTESER and Pelin DOĞAN ARAZ. The book in question is titled as Çeviribilim Okumaları published in 2014 and prepared by YAZICI, Mine, BULUT, Alev, DEMEZ, Neslihan, et al. The second book review is written by Gözde SERTESER and it reviews the book titled as Translated Poe published in 2014 and prepared by ESPLIN, Emron, GATO, Margarida Vale de (ed). Review of this book has been prepared both in Turkish and English. We would like to thank our authors and our colleagues for their contributions with the hope of continuing to share fruitful studies with new experiences and explorations within the field of Translation Studies in our following issues. Nesrin DELİKTAŞLI Editor İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 OSMANLI DEVLETİ’NDE VE TÜRKİYE’DE ÇEVİRİNİN İŞLEVİ VE ÇEVİRMENLİK MESLEĞİ (BELGRAD ANTLAŞMASI VE SINIR ÇEKİLİRKEN YAŞANAN ÇEVİRİ SORUNLARI ÖRNEĞİNDE) THE FUNCTION OF TRANSLATION AND TRANSLATORS IN THE OTTOMAN EMPIRE AND TRANSLATION AS A PROFESSION IN TURKEY (TRANSLATION PROBLEMS OCCURRED IN DETERMINING THE BOUNDARIES PURSUANT TO THE BELGRADE TREATY) Sâkine Eruz * Özet Çalışmanın amacı çağdaş işlevsel çeviri kuramlarında tanımlanan çevirmen kimliğinden yola çıkarak Osmanlı Devleti’nde çevirmenin işlevini irdelemek. Bu bağlamda Ebû Sehl Nu’mân Efendi’nin “Tedbîrât-i Pesendîde” adlı eserinin ikinci bölümünde anlatılan, 1739’da yapılan Belgrad Antlaşması koşulları uyarınca Tuna nehri boyunca çekilen sınır ölçümleri sırasında çevirmenin rolünü inceleyerek, günümüzdeki çevirmen mesleğiyle karşılaştırmaktır. Avusturyalı Türkolog Kreutel tarafından yayına hazırlanan “Osmanlı Tarih Yazarları Dizisi”nin yedinci kitabını oluşturan bu eser yetmişli yıllarda Avusturyalı Doğu Bilimciler tarafından Almancaya aktarılmıştır. On ciltlik dizinin kitaplarını farklı çevirmenler Almancaya çevirmişlerdir. İncelenen eserin çevirmeni Prokosch’tur. “Tedbîrât-i Pesendîde” adlı eserin Türkçeye çeviriyazısı (transliterasyon) ilk kez 1999 yılında yapılmıştır. Almanca çevirinin çok daha sarih ve anlaşılır olması nedeniyle genelde Almanca metinden yola çıkarak, çevirmenin izi sürülecek, Osmanlı Devleti’nde çevirmenin işlevi irdelenecek, çevirmenin görev alanı da tanımlanarak metne içkin yöntemle bu sorulara yanıtlar aranacak ve günümüzde çevirmenin konumuyla karşılaştırılacaktır. Sayısız dilin konuşulduğu çokkültürlü Osmanlı Devleti’nde çevirmenlik mesleği önemli bir meslekti. Osmanlı Devleti’nde çevirmenin işlevi günümüz Türkiye’sinde çevirmenin konumu ile karşılaştırılacaktır. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana son derece önemli bir işlevi olan çeviri ve çevirmenlik mesleğinin Türkiye’de önemini korumasına karşın, çevirmenlik mesleğine yönelik resmi bir mevzuat halen bulunmamaktadır. Akademik eğitimin de verildiği bu meslek alanı bütün bu gelişmelere karşın halen korunan bir meslek dalı değildir. Çevirmenlik mesleğini kuşatan sorunlara * Prof. Dr. Yaşar Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü Professor. Yaşar University, Department of Translation and Interpretation 15 16 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 karşın, bu mesleğin resmi bir statüye kavuşması için son yıllarda bu alanda yapılan çalışmalar da bulunmaktadır. Bu bağlamda günümüz Türkiye’sinde bu mesleğin nasıl düzenlendiği açıklanacaktır. Anahtar sözcükler: Çeviri tarihi, Osmanlı Devleti’nde çevirmenlik, İşlevsel çeviri kuramları, çevirmenin işlevi, Türkiye’de çevirmenlik mesleği Abstract The aim of this study is to introduce the function of the translator in the Ottoman Empire in the 18th century through a concrete example within the framework of functional translation theories, and then to make a comparison between the status of translators of that era and present day. The study will deal with the second part of the work “Tedbîrât-i Pesendîde” by Ebû Sehl Nu’mân Efendi about the significance of the presence of a translator during the process of determining the boundaries between the Austrian Empire and the Ottoman Empire along the Danube in 1739 pursuant to the Belgrade Treaty. The wise Ottoman, Ebû Sehl Nu’mân was charged by the Ottoman government to define the boundaries. However, it was impossible to determine the boundary without a translator, about which he had difficulty to convince his superiors. On the other hand, he underlines the function of the translator who was employed for the process finally. In this study, the importance of translation for communication and for the representation of the rights of the parties is emphasized. The book is translated by Prokosch in the series entitle “The Ottoman Historiographers” in 1972. In 1999, it was also transcribed from Arabic letters into the modern Latin letters. However, the German translation is clearer and more decipherable than the Turkish transcribed version because of the incomprehensibility of the Ottoman Turkish language of that period. In this study, the importance of the translator will be exemplified by the opinion of Nu’man Efendi about translators and, it will be compared with the situation today and the rights of the translators in Turkey will be illustrated. The profession of translation was very significant in the multicultural Ottoman Empire. Wheras today, in the Republic of Turkey, although it is still widely practiced and although Translation Studies is a widespread discipline, this profession leaves the translator defenseless for it is an occupation whose legislation has not yet been stipulated properly. However, despite the lack of satisfactory arrangements and solutions, with the new regulations brought forward in the recent years, the profession has come to raise its status to a level it deserves. Key Words: Translation History, Translation in the Ottoman Empire, Functional Translation Theories, the function of the translator, translation as a profession in Turkey İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 17 1. Yöntem ve Amaç Çalışmanın amacı Osmanlı Devleti›nde çevirmenin işlevinden yola çıkarak, 18. yüzyılda Belgrad Antlaşması yapıldıktan sonra Tuna nehri boyunca çekilen sınır ölçümleri sırasında çevirmenin rolünü irdelemek ve o tarihteki çevirmen kimliğini ve çevirmenin statüsünü günümüzde bu alanda yapılan çalışmalarla karşılaştırmaktır. Bütüncemiz o dönemdeki çevirmenin konumunu somutlaştırmak amacıyla seçilmiştir. Bu bağlamda Ebû Sehl Nu’mân Efendi’nin yazdığı “Tedbîrât-i Pesendîde” başlıklı kitabın öncelikle Almancaya aktarılan çevirisi temel alınarak çevirmenin izi sürülecek ve çevirmenin bir iletişim uzmanı olarak rolü günümüz çağdaş çeviri yaklaşımlarından da yola çıkarak irdelenecektir. Ebû Sehl Nu’mân üç bölümlük eserinin ikinci bölümünde, çevirmenler Osmanlı Devleti’nin vazgeçilmesi olanaksız bir unsuru olarak ortaya çıkmakta ve çevirmenlere yüklenen özellikler tüm metin boyunca ayrıntılandırılarak anlatılmaktadır. Sayısız devletle siyasi ve ticari ilişkiler içinde bulunan Osmanlı Devleti’nde çevirmenin olmazsa olmaz rolünü irdeleyen çalışmayı çağdaş işlevsel çeviri kuramları kuşatmaktadır, bu nedenle çevirmen tanımı da bu yaklaşımlara göre yapılmıştır. Metinde Ebû Sehl Nu’mân’ın kitabında betimlenen çevirmen profili ve çeviriye yüklenen işlev irdelenecek ve açımlanacaktır. Bu bağlamda Osmanlı Devleti’ne hizmet veren çevirmen kimliği betimlenecek, günümüzde çevirmenin üstlenmesi gereken görev dağılımıyla koşutluk göstermesi nedeniyle de günümüz çevirmen kimliğiyle karşılaştırılacaktır. Gerek o tarihlerde, gerekse günümüzde çevirmenlik mesleği çeviri edinci gerektiren bir uzmanlık alanıdır, bu nedenle bu mesleğin kabul görmesi için Türkiye’de bu alandaki güncel gelişmeler de ele alınacaktır. Makalede çevirmeni nitelendirirken kullanılan kavramlar Türkçede yaygın olarak kabul görmüş kavramlardır, bu açıdan “çevirmen” ve “tercüman” kavramlarının ikisi de kullanılacaktır; bu kavramlar burada kullanıldığı şekli ile gerek yazılı1, gerekse sözlü çeviriyi kuşatmaktadır. Yazılı çeviri için “mütercim” kavramı da kullanılmaktadır, ancak günümüz Türkçesinde “çevirmen” ve “tercüman” kavramları yaygın kullanımda gerek sözlü, gerekse yazılı çeviriyi kuşatmaktadır. Türkçenin zaman zaman zenginlik de katan dilsel özelliklerinden biridir bir kavram için aynı anda kullanılan farklı kavramların bulunması, o nedenle yazar bu makalede çevirmen ve tercüman kavramlarını bir arada kullanmıştır. Kaldı ki, incelenen metin 18. yüzyıldaki durumu aktaran bir metin olduğu için bütüncede de tercih edilen “tercüman” kavramını kullanmak daha işlevsel olacaktır. O dönemlerde öncelikle yabancı kökenli çevirmenler söz konusu olduğunda “dragoman” kavramı da kullanılmaktadır. Metnin ilerleyen bölümlerinde bu kavrama da dikkat çekilecektir. 1 18 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 2. İşlevsel Çeviri Kuramlarına Göre Çevirmen Tanımı Çeviri çok sayıda bilginin eşzamanlı, iç içe, girişik işlendiği karmaşık zihinsel bir etkinliktir (krş. Eruz, 2008: 33-46)2; bu nedenle bu işi yapanın bir uzman olarak bunun ayrımına varması ve çeviri ortamını çok iyi değerlendirerek işlevsel3 çeviri kararlarını alabilme edincine sahip olması gereklidir. Çeviri işini kotaran çevirmen ise 20. yüzyılın son çeyreğinde oluşan çağdaş işlevsel çeviri kuramları doğrultusunda iki farklı kültür ve dil arasında iletişimi sağlayan bir uzman, dahası bir tür iletişim mühendisi olarak tanımlanır. Bu bağlamda bir “kültür uzmanı”4 olarak çevirmen, farklı iki kültür arasında çeviri yaptığı için, her iki kültürü de derinlemesine çok iyi tanımak ve işinin gereği, üstlendiği görevi işlevsel bir şekilde yerine getirmek için çeviri edincine sahip olmak zorundadır. Çeviri edinci ise farklı alt edinçlerden oluşan bir edinçler bütünüdür (krş. Eruz, 2008: 211-219). Çeviri ürünleri, metinlerden ve bu metinleri kuşatan arka plan bilgilerinden oluşur (krş. Holz-Mänttäri 1984: 21). Çevirmen çeviri öncesinde ve sürecinde onu nelerin beklediğini, hangi çeviri stratejilerini uygulaması gerektiğini ve çeviri yapıldıktan sonra yaptığı çevirinin hangi amaçla işleme gireceğini bilen bir uzmandır. O nedenle her iki kültürü çok iyi tanıması dışında, araştırma yöntemlerine egemen olması, kaynak metni çeviri amaçlı çözümlemek için yeterli donanımının bulunması, erek metni oluştururken üstlendiği iş doğrultusunda doğru kararları vermesi ve tüm bunları mümkün olan en az zaman kaybıyla yapabilmesi gerekmektedir. Dil çiftinin kullanıldığı kültürleri çok iyi tanıyan çevirmen, çeviri yaparken her iki tarafa da “en az zarar veren”5 Eruz, işlevsel çeviri kuramları kapsamında çevirinin tanımı ve çeviri ve kültür etkileşimini irdelediği bu bölümde Holz-Mänttärri (1986), Hönig/Kussmaul 1991; Hönig 1988; Hönig 1995; Ammann: 1990; Vermeer 2008; Göhring 1998’ten alıntılar vermektedir. 3 “İşlevsel çeviri” kavramı çevirmenin çeviri edincine koşut oluşan bir kavramdır; bu anlamda çevirmen çevirinin yapıldığı ortama uygun - ki bu kavramın anlam alanı metin türü ve farklı başka unsurları da kuşatabilir - doğru kararları alabilmesini beraberinde getirir. Amaç, zaman kaybına da neden olmadan, etik kurallara uyarak iletişimi sağlamak ve çeviri işini bu doğrultuda sonuçlandırmaktır. İşlevsel çeviri kuramları Holz-Mänttärri (1986) ve Reiss/Vermeer’in (1986) yapıtlarında ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. 4 Krş. Prunć 2002: 185-186 5 “en az zarar veren” ifadesi burada bilinçli kullanılmıştır, çünkü çevirmenden tüm ön bilgisini güncelleştirse dahi çeviri durumunun gerektirdiği bütün dinamiklerine hakim olması beklenemez, o ancak çeviri stratejilerini yerinde kullanarak, işleyen bir çeviri yapmakla yükümlüdür ve bu bağlamda, konuyu tümüyle içselleştiremediği durumlarda dahi, metnin erek kültürde işlemesi için hangi stratejileri kullanırsa erek metne o metnin işleme sürecinde en az zarar vereceğini bilen bir uzmandır. 2 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 19 ve yaptığı işi işlevsel kılarak metnin erek kültürde işlemesini sağlayan bir uzman konumunda olduğu için tarafsızlığını ve özerkliğini de korumak zorundadır. Hönig ve Kussmaul çevirmenin çeviri edincine yönelik şu saptamada bulunurlar, “uzman çevirmen bir çeviri sorunuyla karşılaştığında zihninde bir ikaz lambası yanan kişidir” (Hönig; Kussmaul, 1984: 11); bu bağlamda uzman çevirmen çeviriyi kuşatan tüm dinamikleri dikkate alarak doğru çeviri kararının alan kişidir. Bunun dışında, yukarıda adı geçen bu çeviribilimciler çevirinin kuram ve yöntemden soyutlanarak, salt çeviri yaparak öğrenilmesinin olanaksızlığına dikkat çekerler. Çevirmen, duruma göre gerektiğinde esnek, başka bir deyişle durumun gerektirdiği gibi işlevsel davranmak zorunda kalabilir, bu nedenle öncelikle sözlü çeviri sürecinde öngörülü olmalı, her iki kültürü temsil eden bireylerin düşünce tarzlarına da aşina olarak zihinsel faaliyetlerini de tahmin edebilmelidir. Yazılı çeviride ise bu öngörüye bir de bütün metni kuşatan donanım eklemlenir, çünkü yazılı çeviride geriye dönüş yoktur; yapılan yanlışı düzelme olanağı yok denecek kadar azdır ve çevirmen ardında bir belge bıraktığından azami dikkatli olmak zorundadır. Çevirmenin görevi iki farklı kültür arasında iletişimi mümkün olan en işlevsel şekilde sağlamaktır. İşlevsel çeviri için önkoşul, çevirmenin kültürlerarası bir uzman olarak üstlendiği sorumluluğun önemini kavrayacak bir edinçle ve bilgiyle donanmış olmasıdır (krş. Witte: 2000; Eruz, 2008: 45-52). Çeviri etkinliğinin temelinde eylem odaklı bir yaklaşım bulunduğunu belirten Holz Mänttäri iş bölümüne dayalı toplumlarda çevirmeni bütün dinamikleri dikkate alarak, belli bir çeviri ortamı içinde işlevsel bir eylem kararı alan bir uzman olarak niteler (Holz-Mänttäri 1984: 31). Çevirmen her çeviri durumuna göre özel, belli bir beden için sipariş edilmiş bir elbise biçen bir uzman terzi konumundadır. Biçtiği giysi işlevsel açıdan çeviri durumuna uygun olmalıdır. Çevirmenlik bu yaklaşıma göre, özerk bir meslektir ve çevirmen çeviri yaptığı ortamı kuşatan eşzamanlı ve artzamanlı tüm bilgileri de güncelleştirerek işlevsel çeviri yapmakla yükümlü profesyonel bir mesleğin üyesidir. Öte yandan çevirmenin “bağlılığı” ve “yansız tutumu” da çeviribilimciler tarafından yeniden tanımlanmıştır. Aslında bu bağlamda İngilizcede “loyality”, Almancada “Loyalität” kavramları Türkçe saptamaların ötesinde de anlamlar içermektedir ve Nord’a göre bu kavram çevirmenin erek metni ilgili kültürün normlarına bağlı kalarak mümkün olduğu kadar tarafsız oluşturmasını da tanımlar (Nord 1989: 102). Bu açıdan Nord doğrudan çeviri eyleminden yola çıkarak, çevirinin 20 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 erek kültür normlarına uygunluğunun da, çeviri ürününün işlevsel olmasına katkıda bulunduğunu belirtmektedir. Kuşkusuz Nord’un çeviri eyleminden ve çeviri ürünü olan erek metinden yola çıkarak yapmış olduğu bu tanımlar, Skopos ve Eylem Odaklı Kuramların çeviri eylemini tetikleyen kavramlar doğrultusunda saydamlaşmasını da sağlamış ve çeviri görevini verenlerin ve bu hizmeti alanların - başka bir deyişle çeviri sürecine katılan bütün aktörlerin - çeviri sürecinin gerekleri oranında bütün bu süreçte söz hakkı olduğunun da belirtilmesine olanak tanımıştır (Nord 2001: 214). 3. Osmanlı Devleti’nde Çevirmenlik Osmanlı Devleti’nde çevirmenlik devletin en saygın ve en önemli mesleklerinden biriydi. Üç kıta ve çok sayıda denize egemen olan çok uluslu6 bu devlette otuzun üstünde dil ve sayısız lehçe konuşuluyordu. Salt bu çok dillilik nedeniyle dahi devletin işlemesi için çevirmenler devletin vazgeçilmez unsurlarındandı. Kaldı ki, ekonomik ve hukuki ilişkiler nedeniyle de çevirmenlere her zaman gereksinim bulunuyordu. Osmanlı Devleti’nin en önemli çevirmenleri devletin yönetim kurumu olan Bâb-ı Âli’nin çevirmenleriydi, bunun dışında elçilikler için özel olarak yetiştirilen çevirmenler, eyalet çevirmenleri bulunuyordu ve uçsuz bucaksız sınır boylarında da çevirmenler önemli görevleri yerine getiriyordu (krş. Eruz, 2010: 63-67). Ancak resmi çevirmenlerin dışında Osmanlı Devleti’nde vakanüvis gibi çok dilli ve çokkültürlü devlet memurları da çevirmen olarak iş üstleniyorlardı. Keza 17. yüzyılda Paris’e büyükelçi olarak gönderilen 28. Mehmet Çelebi’nin oğlu Said Efendi’nin desteğiyle Osmanlı Devleti’nde Arapça harflerle baskı yapan ilk matbaayı kuran İbrahim Müteferrika gibi Hıristiyan ya da Musevi kökenli, daha sonra Müslümanlık dinini kabul etmiş farklı görevlerde bulunan kişiler de çevirmen olarak görev yapmışlardır. Önemli çevirmenler arasında her zaman mühtedi7 çevirmenler bulunuyordu. Çevirmenlik görevine genelde Ermeni, Musevi ve Rum asıllı çok dilli ve eğitimli tebaa getiriliyordu. Fener Osmanlı Devleti’nin bu çokuluslu yapısı aslında Batı ve Doğu Roma İmparatorlukları’nda da egemendi. Ancak koşullar gereği çeviri gereksinimi daha farklıydı. 16. yüzyıldan başlamak üzere 17. ve 18. yüzyıllarda ise İtalyanlar, Fransızlar, Lehler ve Habsburglular kendi çevirmenlerini yetiştirmek için okullar kurmaya başladılar. Fransız dil oğlanları okulları için krş. Hitzel 1995, Habsburg Hanedanlığı dil oğlanları okulları için krş. Wolf 2012. 7 Mühtedi: Dinini değiştirip İslam dinini kabul eden kişi 6 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 21 Rum Beyleri8 yüz elli yılı aşkın Bâb-ı Âli çevirmenliği görevini üstlendiler ve bazıları daha sonra Eflak ve Boğdan’a prens olarak atandılar. Batı devletleri de ilkin bu çevirmenlerden hizmet alıyordu. Ancak zaman içinde kendilerine sadık çevirmenler yetiştirmek istediler ve 17. yüzyıldan sonra İstanbul’da ve kendi ülkelerinde çevirmen okullarını kurmaya başladılar (Hitzel 1995[s4], Wolf 2005: 503-513, Wolf 2012: 179-187). Daha sonra dragoman diye de adlandırılan “Dil Oğlanları”nın yetiştiği bu okullarda çok iyi eğitilen bu çevirmenler, ilkin konsolosluklarda görev almışlar ve 18. yüzyılda Doğu Kültürünü Batı’ya taşıyarak Fransa ve Avusturya’da ilk kez Doğu Bilimleri Akademilerinin kurulmasını sağlamışlardır. Örneğin Osmanlı tarihine yönelik kapsamlı eserler veren ve Avusturya’da Doğu Bilimleri araştırmalarının öncüsü olan Joseph von Hammer-Purgstall da bir çevirmendir (Eruz, 2010: 71-93). 1821’de, Yunan isyanlarıyla birlikte Osmanlı Devleti kendi çevirmenlerini yetiştirmenin önemini kavramış ve çevirmen yetiştiren ve çevirinin yapıldığı kurumlar (krş. Kayaoğlu 1998: 22) oluşturmaya başlamıştır. Ayrıca Bâb-ı Âli için çeviri yapan Tercüme Odası’nın9 aynı zamanda bir tür çevirmen okulu niteliği de bulunuyordu. Yurtdışında da eğitime gönderilen Müslüman çevirmenler Hıristiyan10 ve Musevi meslektaşları gibi çokkültürlü ve bilgili çevirmenlerdi. Örneğin önemli bir devlet adamı, yazar, dilbilimci, edebiyatbilimci olan Ahmet Vefik Paşa (1823-1891) aynı zamanda Molière’nin eserlerini uyarlama yöntemini kullanarak Türkçeye kazandıran bir çevirmendir (Eruz, 2010: 110-112). Bir dil oğlanı olan, Napolyon’un Mısır seferi (1789-1801) sırasında çevirmenliğini yapan Paradis’nin11 o dönemde çevirmenlerin özellikleriyle ilgili tespiti aşağıdaki gibidir: Rum Fener Beyleri’nden uzun süre Bâb-ı Ali çevirmenliği görevini üstlenen önemli ailelerden biri Makrokordato sülâlesidir. (krş. Eruz, 2010: 68) 9 1821’de kurulan Tercüme Odası’nda görev yapan çevirmenler Osmanlı Devletinin bu dönemden önceki çevirmenleri gibi çokkültürlüydü. 1920’de Dış İşleri Bakanlığı’na bağlanan bu kurumun bir tür çeviri ve genel kültür eğitimi veren bir kurum niteliğinde bir işlevi olmuştur ve Tercüme Odası’ndan çok sayıda çevirmen kimlikli devlet adamı, dilbilimci ve edebiyat bilimciler yetişmiştir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için krş. Balcı 2013 10 Kanuni Sultan Süleyman dönemi çevirmenlerinden aynı zamanda ticaret de yapan Yunus Bey, Hıristiyan kökenliydi ve Divan çevirmenliği dışında Venedik elçisi olarak da görevlendirildi (Aydın, 2007: 50-51). 2. Viyana Kuşatması’nda (1683) Kara Mustafa Paşa’nın tercümanlığını yapan Alexandros aynı zamanda hekimdi. 11 O dönemde sefere çıkan devlet adamlarının yanında çok sayıda çevirmen bulunuyordu. Paradis de bunlardan biriydi. 8 22 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 “İyi bir tercüman, kendi ana dilini iyi bilmeli, Doğu dillerinden anadiline çevrilmiş sözlük ve kitaplardan yararlanabilmek için yeterli Latince bilgisine sahip olmalı, ayrıca yazacak ve tercüme edecek kadar İtalyanca, Rumca, Türkçe, Arapça ve Farsça bilmelidir; büyük devletlerin il alanları ve ticaretin kuralları hakkında bilgi sahibi olmalı, tarih ve coğrafya bilmeli, özellikle de Türkiye’nin yasalarını ve adetlerini, Osmanlı hükümetinin çalışma tarzını ve yönetimle ilgili formaliteleri tam anlamıyla öğrenmiş olmalıdır. Ayrıca iyi bir tercüman bu bilgilerin yanı sıra, sağduyuya, uzlaşmaya yatkın bir kafaya ve soğukkanlılığa, dürüst ve güvenilir bir kişiliğe, veba salgınına aldırmayacak kadar da cesarete sahip olmalıdır.” (Hitzel, 1995: 82). 18. yüzyılın sonunda Paradis’nin tercümanların donanımına yönelik bu ifadesi Osmanlı Devleti’nde tüm zamanlar için geçerliydi; imtiyazlı bir mesleğin üyesi olan tercüman bu devasa devletin bilgi düzeyi en yüksek memur kesimi içinde yer alan çokkültürlü tebaasını oluşturuyor ve vazgeçilmesi neredeyse olanaksız bir kültür danışmanı olarak görev yapıyordu (krş. Eruz, 2010: 57-128). Bu nedenle Tanzimat sürecinde öncelikle Bâb-ı Âli Tercüme Odası’nda görev yapmış olan çevirmenler arasından döneme şekil verecek devlet adamı, yazar, dilbilimci, düşünür ve bilim adamları da yetişti (krş. Balcı 2013). 4. Tedbîrât-i Pesendîde (Ebû Sehl Nu’mân) Çalışmamızın inceleme bütüncesini, Osmanlı Devleti›nde Balkanlar’da çeviri işini üstlenen çevirmenlerle ilgili bir metin oluşturuyor. Çıkış noktamız Belgrad Antlaşması akabinde Belgrad›dan başlayarak Tuna nehri boyunca Avusturyalılar ve Osmanlılar arasında sınır çekme işlemlerini anlatan Ebû Sehl Nu›mân Efendi›nin «Tedbîrât-i Pesendîde”12 başlıklı eserinin ikinci bölümünde yazdıklarıdır. O dönemde sınır çevirmeni olmak önemli bir görevdir ve bu iş için derinlemesine bilgisi bulunan çevirmenler tercih edilir (krş. Wolf 2005: 507-508). Avusturyalı Doğu bilimcilerin yetmişli yıllarda başlattıkları bir girişim sonucunda “Osmanlı Tarih Yazarları” başlığı altında farklı konuları içeren Osmanlı el yazmaları on ciltte toplanarak Almancaya aktarılmıştır (Eruz 2010: 237-238). Burada incelenen kitap bu dizinin Kreutel’in yayına hazırla 12 Pesendîde (Farsça) beğenilmiş/seçilmiş İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 23 dığı ve Prokosch’un açıklamalarıyla birlikte 1972 yılında Almancaya aktardığı 7 numaralı kitabıdır.13 Önsözde Prokosch, her ne kadar Numan Efendi’nin zaman zaman olayları abarttığına dikkat çekse de, bu eserin tarihsel olaylara ışık tutmak için önemli bir yapıt olduğunu belirtmektedir. Aynı eser, 1999 yılında Ali İbrahim Savaş tarafından önsöz, açıklayıcı bir giriş yazısı ve kitapta adı geçen olayları açımlayan dipnotlarla ve Latin alfabesiyle Türkçeye aktarılmıştır. Ancak çeviriyazıda 18. yüzyıla ait ağdalı Osmanlı Türkçesi aynen korunduğu için Almanca metin daha anlaşılırdır. O nedenle inceleme sürecinde her iki metin de karşılaştırılmış olmasına karşın, yukarıda belirtilen nedenlerden ötürü Almanca metin temel alınmıştır.14 Çalışmanın sınırlarını belirlemek amacıyla kitapta işlenen konunun özetini vermek gerekirse: Konu 1739 yılında geçiyor. Osmanlı Devleti’nin kârlı çıktığı son antlaşmalardan biri yapılmıştır. Belgrad Antlaşması. Rusların müttefiği ise Avusturyalılardır. Ancak Rusların Osmanlı’nın Doğu ve Kuzey sınır saldırılarında başarılı olmalarına karşın, Avusturyalılar uğradıkları sürekli yenilgiler sonucu aldıkları yerleri Osmanlılara terk etmek zorunda kalırlar ve böylece Avusturyalılar ve Ruslarla 1739 yılında Fransa’nın arabuluculuk ettiği Belgrad Antlaşması gereği Avusturya ve Osmanlı Devleti’nin arasındaki sınırın Belgrad’dan başlamak üzere Karadeniz’e doğru, Tuna nehrinin tam ortasından geçmesi kararlaştırılır. Nehrin kuzeyi Avusturyalılara, güneyi ise Osmanlılara kalacaktır. Ancak bu sınır çekme işi hiç de kolay değildir, çünkü Tuna nehrinin üstünde Adakale gibi stratejik önemi bulunan ve Müslüman nüfusun da ikamet ettiği adalar vardır ve her iki taraf da bu adaları kendi bölgesinde tutmak için diplomatik bir mücadele içindedir. Belgrad Antlaşmasında hazır bulunan imar işlerine özel önem veren Kitap 1999 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanmıştır. Çeviriyazı olan kitapta Arap harfleri Latin harfleriyle değiştirilmiştir, ancak o dönemin Osmanlı Türkçesi aynen korunmuştur. Günümüzde kullanılan Türkçeden yola çıkıldığında, ağdalı bir Türkçeyle yazılmış bu kitaba karşın Almanca kitap kadar anlaşılırdır. 14 Aslında bu tür kitapların çeviriyazı ile Türkçeye aktarılması bir sorun oluşturuyor, çünkü her ne kadar Latin alfabesine aşina olunsa da, ağdalı Osmanlı Türkçesi nedeniyle bu metinlerin Osmanlı Türkçesi bilmeyen araştırmacılara ve konuyla ilgilenenlere ulaşmasının ve popülerleşmesinin önüne geçilmektedir. Örneğin bu kitap Liselerde tarih derslerinde okunacak türden bilgiler içirmesine karşın, ağdalı dilinden ötürü metin büyük bir ihtimalle öğrencilerin ilgisini çekmeyecek ve onları kendi kültürlerini araştırmaya ve sorgulamaya yönlendirmeyecektir. 13 24 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 I. Mahmut15 döneminin reisülküttaplarından16 Hacı Mustafa Efendi, Ebû Sehl Nu’mân Efendi’yi sınır çekme işlerinde görevlendirilmek üzere Tuna nehri kenarına gitme talimatını verecektir (a.g.y. s.21). Kastamonu’da Münire Medresesi bânisi Hacı Mustafa Efendi daha sonra Belgrad’da çok sayıda hayratın da temelini atacak (Çiftçi, 2003 ve Reisülküttap Hacı Mustafa Efendi’nin oğlu, III. Selim dönemi Şeyhülislamı (17981780) Aşir Efendi ise Napolyon’un Mısır seferinden17 ötürü Fransa’ya savaş açılması için fetva verecektir. Osmanlı Devleti’nde tercümanın önemi seferlerde de ön plana çıkmaktadır. Gemilerde tercümanlar hazır bulunur, çünkü denizde düşmanla karşılaşıldığında tercümanlar bir iletişim uzmanı olarak vazgeçilmez unsurlardan biridir. Mısır seferinde Napolyon’un tercümanlarının arasında yukarıda tercümanın görevlerini betimleyen Paradis de bulunmaktadır. 1700’de Eğin’de doğduğu tahmin edilen ve 1750’de Manisa’da vefat eden Ebû Sehl Nu’mân Efendi Divriği ve Diyarbakır’da köklü bir eğitim almıştır, ancak hak ettiği müderrislik kadrosu bir türlü kendisine verilmemektedir. Kaynaklarda vakanüvis ve kadı olarak da adı geçen Numan Efendi askeri molla olarak Belgrad’a gönderilir. Belgrad’da Nu’mân Efendi’nin üstü Elhâc Mehmet Efendidir. Ustaca kurgulanan kitabın biçemini üç farklı anlatım tarzı oluşturuyor. Bunlardan ilki Nu’mân Efendi’nin olayları aktardığı üslup; bu bölüm anlatılanların çerçeve metni niteliğinde. Olayların akışında Tuna nehrinde sınır çekimi sırasında ölçümlerde18 “makul” davranmaktan çok uzak olan üstü, “öfkeli” Elhâc Mehmet Efendi’nin tutumu ve Avustur 1730-1754 yılları arasında hüküm süren Sultan I. Mahmut imar işlerine önem veren ve ıslahatlara yönelen bir padişahtır (Özkan 2003: 348-352). 16 Bâb-ı Âli’de görev yapan kâtiplerin başı olan reisülküttap doğrudan sadrazama bağlı bir makamdı, zaman içinde dış işleri bakanlığının yaptığı işleri üstlenmiş ve 19. yüzyılda kaldırılarak yerine Hariciye Nezareti (Dış İşleri Bakanlığı) kurulmuştur. 17 Napolyon Mısır Seferi’nde yanına bilim adamlarını da almıştır. Yapılan bir kazıda Rosetta Taşı bulunmuş ve Rosetta Taşı aracılığıyla Mısır Hiyeroglifleri çözümlenmiştir. Çevirinin farklı kültürlere anahtar olma görevini bu tür çok dilli yazıtlarda izlemek olanaklıdır (krş. Eruz 2010: 33-34). 18 Konuya çok geniş yer vermesi açısından, her ne kadar bu çalışmanın merkezinde yer almasa da, ilginç bir konu da Avusturyalıların günümüz deyişiyle “sanayi casusluğuna” maruz kalmalarıdır. Avusturyalılar yeni teknolojik bilgiye sahiptirler ve bu bilginin karşı taraf tarafın kopyalanacağından kaygılılardır. Osmanlıların ise ölçüm teknikleriyle ilgili donanımları bulunmamasına karşın, Nu’mân Efendi geometri bilgisini de kullanarak aletleri nasıl kopyaladığını ve daha sonra bu işten anlayan birilerini bularak ölçümlerini bizzat Osmanlı tarafında da yaptırabildiğini anlatmaktadır (a.g.y. s. 73/91). 15 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 25 yalılarla yaşanan sorunlar dile getiriliyor. Bu metinlerin içine kitabın büyük bir bölümünü oluşturan diyaloglar yerleştirilmiş. Kitapta ilginç bir bölümleme de okurun dikkatini çekiyor. Nu’mân Efendi “Görüşme”, “Sonuç”, “Kıssadan Hisse”, “İlginçlikler”, “Görülecek Yerler”, “Sevindirici olaylar”, “Üzücü Olaylar” gibi ara başlıklara yer veriyor. Nu’mân Efendi’nin kullandığı bu yöntem kitabın daha anlaşılır olmasını sağlıyor. Nu’mân Efendi sınır ölçümü sürecinde üzerinde bulunduğu coğrafyayı, bu yörede yaşayan milletlerle birlikte son derece canlı bir üslupla aktarıyor. Nu’mân Efendi aslında çok da istemediği halde - Medrese’de müderris olması için öne sürülen önkoşullardan biri olduğu için - sınır çekme işlemlerinde “Mevkufati”19 olarak görev verilen ve kendisinin “huysuz ve aksi” olarak nitelendirdiği, 1746-1947 yıllarında “Tiryaki”20 lakabıyla sadrazam olan, Elhâc Mehmet Efendi’nin ekibinde Molla görevine getiriliyor. Ancak öncelikle maddi açıdan fazla bir gelir elde edemediği ve amiri ile anlaşamadığı için işinden hiç de memnun değildir. Nu’mân Efendi’nin en büyük sorunlarından biri de görüşmeler sürecinde Mehmet Efendi’nin tercüman tutmak istememesidir. Bu durumda çeviri işini Avusturyalılar için görev yapan bir papaz-çevirmen üstlenir. Nu’mân Efendi bu tercümana hiç güvenmemektedir. Gelişen olaylar Nu’mân Efendi’nin haklı olduğunu göstermesine karşın Hacı Mehmet Efendi tercüman tutmamakta direnmektedir. Oysa Numan Efendi sürekli tercüman tutulması için ısrar etmekte, aslında bir değil, üç tercüman çalıştırmanın gerekli olduğunun altını çizmektedir. Ona göre üç21 tercüman tutmak öncelikle gereklidir, çünkü tercümanlardan biri konuşulanları kağıda geçirecek, ikisi de tanıklık edip evrakları tasdik edecektir (a.g.y. s.29). Türkçe kaynaklarda Tuna Hudutları Muhaddidi olarak da anılan Mehmet Efendi her iki kaynakta komiser olarak da nitelendirilmektedir. 20 Mehmet Efendi’nin tütüne ve benzer ürünlere karşı tiryakiliği, daha sonraki yıllarda Nu’man Efendi tarafından da belirtilen aksiliğinin artmasına sebep olacaktır. Hammer de Hacı Mehmet Efendi’nin huysuz mizacını ve afyona olan düşkünlüğünü Osmanlı Tarihi Kitabının 8’inci cildinde belirtmektedir (1963: 74/94). 21 Çeviride böyle bir iş bölümü çeviri tarihi süresince kurulan kurumlarda da görülmektedir. Keza Beyt-ül Hikme ve Toledo’da da her ne kadar öncelikli olarak bilim kitapları çevrilse de, çeviri işlerinde ayrıntılı bir iş bölümüne yönelik bir çeviri yaklaşımı bulunmaktadır ve bu iş bölümü uzmanlaşmanın ve çevirinin işlevsel yapılması için gerekli unsurlardan biridir (krş. Eruz 2010: 37-47). 19 26 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 Nitekim sınır çekimi sırasında Nu’mân Efendi’nin “şeytan» diye adlandırdığı Avusturyalı tercüman, Nu’mân Efendi’ye göre konuyu çarpıtarak taraflara aktarmaktadır (a.g.y. s.53) ve parasını Avusturyalılardan aldığı için konuları onların duymak istediği gibi, Osmanlı tarafının aleyhinde olacak şekilde de çevirmeye devam etmektedir. Nu’mân Efendiye göre Mehmet Efendi’nin tercüman tutmamakta direnmesin, bu durumun öncelikle Osmanlı Devleti’nin aleyhine olduğu için anlaşılır gibi değildir, ya tercüman için tahsis edilen miktarı kendisine alıkoymak istemektedir ya da gerçekten bu açıdan kendisine bir harcama kalemi tahsis edilmemiştir.22 Nu’mân Efendi tüm bu gel gitler nedeniyle çektiği sıkıntıları hoş sohbet bir üslupla, adeta konuşuyormuş gibi nakleder. Prokosch’un Almancaya aktardığı bölüm 188 sayfadır ve “tercüman” kavramı yapıtın taşıyıcı sözcüklerinden biridir. Avusturyalı tarafın, Türkçe bilen iki kâtip dışında bir de sürekli tercümanları bulunmaktadır. Kitap boyunca değişen sekiz farklı tercümanın adı geçmektedir. Bunlardan sadece birini Nu’mân Efendi, sınır çekme işindeki iletişim iyice çıkmaza girdiğinde Hacı Mehmet Efendi’den habersiz Belgrad’daki Osmanlı Devleti Valisine giderek oradan getirtebilmiştir. Avusturyalıların yedi çevirmenine karşın, Ebu Sehl Efendi büyük bir uğraş vererek sonunda tek bir çevirmene kavuşabilmiştir. 5. Kitapta Çevirinin ve Çevirmenin İşlevi Nu’mân Efendi Tuna Nehrinin üstünde ve kenarlarında sınır tesis edilirken yaşanan olayları bir senarist titizliğiyle kaleme almıştır. Avusturyalılarla yapılan ikili görüşmeler sırasında sürekli bir tercüman hazır bulunmaktadır. Bu tercümanlar, Nu’mân Efendi, Hacı Mehmet Efendi’den gizlice Belgrad’daki valiye giderek durumun vahametini anlatıp nihayet bir tercümana kavuşuncaya değin, Avusturyalılara sadık olan öteki tercümanlardır. Çevrilen kitap 188 sayfadır ve bu süreçte toplam 86 kez tercüman sözcüğü geçmektedir. Bazı sayfalarda bir kaç kez, bazı sayfalarda da bir kez bu sözcük kullanılmaktadır. Hacı ya da Elhâc diye de anılan Mehmet Efendi, daha önceki devlet görevlerinde tutumluluğuyla tanındığı için kendisine yeni görevler tahsis edilmiştir, ancak Nu’mân Efendi’nin de belirttiği gibi bu görevde tercümana yönelik yanlış bir bir tutumluluk söz konusudur ve Osmanlı Devleti’ni çok daha büyük zararlara uğratmaktadır. 22 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 27 Çevirmenin izinin somutlaştığı bir kaç alıntı aşağıda verilmiştir: “Dini vecibelere göre bizim iki tercümana ihtiyacımız var, tek tercümana değil! Çünkü belgeler karşılıklı birbirimize ibraz edildiğinde, hem Avusturyalıların belgelerinin onaylanması ve bunun içinde bu tercümanlar tarafından tercüme edilmesi gerekir (...) aynı şahadette olduğu gibi iki kişi gereklidir, o nedenle iki güvenilir tercüman kullanmamız lazım. Hatta sınır çekmek gibi önemli görevlerde bir de yedek tercüman şarttır.” (a.g.y. s. 29) “Tercümanımız olmadığı sürece işler uzayacak ve karşı taraf bizi oyalayacaktır.” (a.g.y. s. 31) Almanca çeviride “Mevkufati” olarak da anılan Hacı Mehmet Efendi bir türlü tercüman tutmak istemediğinden, Osmanlı tarafı karşı tarafın tercümanının aktardıklarıyla yetinmek zorundadır, bu da sorunlara yol açar. Kitabın ilerleyen bölümlerinde Nu’mân Efendi bu durumdan ne denli rahatsız olduğunu ve görüşmelerin kendilerine bağlı bir tercüman olmadan yürütülmesinin ne denli engelleyici olduğunu sürekli dile getirir. Almanca kitabın 126. sayfasında Nu’mân Efendi’nin tercümana kavuşmak için büyük bir uğraş verdiğini görüyoruz. Nu’mân Efendi Belgrad’a giderek, vezir Ahmet Paşa’ya bu sorununu aşağıdaki gibi dile getirir23: Almanca kitaptan alıntı çalışmada kullanılan Türkçenin anlaşılır olması amaçlanarak yazar tarafından Türkçeye aktarılmıştır. Türkçe çeviriyazıda bu konu şu şekilde ifade edilmektedir: “ .., bu fakîr nazırımız olan vezîr-i müşârun-ileyh Ahmed Paşa hazretlerine varup: “Tercümânsızlık sebebi ile bir sene bîhûde gezüp, bu kadar emeklerimüzi heder ve Devlet-i aliyye’ye bu kadar zarar oldığundan başka, Velika Ostrova’da az kaldı ki, büyük kazâlara uğrayalım. Şimdi bu def’a gelen sâhib-i devlet ka’imesünde müddet var ve “Müddet tamamına değgin kat’-ı hudûd olunmayup, kangı taraftan nizâ’ ile müddet-i merkume marûr idüp kat’olunmaz ise, ol taraftan nakz-ı ahd vâki’ olmış ola. “deyü yşart kılınmış. İşlerimüz ziyâdesile muhâtara olmış iken mahaddidimüz yine bile tercümân almayor, hiç tercümân iktiza itmese hele huhaddidler hudûd temessüklerin mübâdele itdükleri vakit ehad-ı temessükin ahara mâdde be mâdde muvâfık oldığını bilüp ve hîn-i mübâdelere ehad-i muhaddidînun takrîrlerin âhara tefhîm ve bu fakîre terceme ve ifade idecek tercümâna muhtâcdur. Ben Nemçece bilmem, yarın birbirlerine müthali temessükler yazarlar, bizüm muhaddide anların tercümânı: “İki temessük dahi birbirine muvâkıtdur”, dir, mübâdele iderler; lâkin bu fakîr yalunuzca anların tercümânına i’timmâden mûciblerünce hüccet yazamam, zirâ bir muhâlif şey zuhûr iderse., “Bilmedigin şeyi niçün yazdın?” dirler, benim hüccetlerüm pâdişâh ve vezîr eline geçecek seneddür. Belki iktizâ iderse, şeyhülislâm ve kuzât-ı asâkire dahi irâ’et iderler. Ben bile kazâya uygrayamam. Ya bana bir tercüman virürsüz ve yahud ben bu hizmete tercümânsuz, husâsan bu mevvâdd-ı muhâtara üzre, gidemem.” (Savaş, 1999: 105-106) 23 28 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 “Komserimiz tüm yaşadığımız olumsuzluklara rağmen yine tercüman olmaksızın yola çıkmak istediğinde, artık sabrım taştı ve bizim üstümüz olan Vezir Ahmet Paşa’ya gittim ve ona şunları söyledim. Tercümanımız olmadığı için tamı tamına bir yılı boşu boşuna geçirmemiz ve tüm uğraşlarımızın netice vermemesi ve bu nedenle Bâb-ı Ali için de zararların oluşması dışında, Veliko Ostrovo’da az kalsın başımıza çok büyük bir felaket gelecekti. Şimdi ise durum daha da farklı, bir süre önce gelen Başsadrazamın yazısında belirli bir sürede bu işi tamamlamamız buyrulmaktadır: Sınırlar bu süre sona erinceye değin çekilmemiş olursa, ihtilafa sebep vererek sınırın zamanında çekilmesini sağlamayan taraf antlaşmayı bozan taraf olarak kabul edilir. Şu anda durumumuz son derece kritik olmasına rağmen Sınır komiserimiz yine tercüman tutmamaktadır. (...) En geç ölçümlerin yapıldığı belgelerin onaylanma sürecinde bir tercümana ihtiyaç vardır. (...) Ben Almanca anlamam: gavurların tercümanı bizi aldatmaya kalkabilir ve her iki ölçümün de birbirini tuttuğunu söyleyebilir. Ancak ben sadece gavurların tercümanına güvenerek bu durumda tasdik yetkimi kullanamam, çünkü ileride bazı noktaların birbirini tutmadığı tespit edilirse, bana hesap sorarlar. Benim tasdik edeceğim belge sadrazama ibraz edilecek hatta gerektiğinde Şeyhü’l İslam ve Kazaskere bile ibraz edilmesi gerekebilir: Bu durumda ben kendi felaketime sebep olamam! Ya bana şimdi bir tercüman verirsiniz, ya da ben bu işten ayrılırım. (...)” Nu’mân Efendi’nin sözlerini dinleyen Vezir Ahmet Paşa ikna olarak kendisine Mahmud adında bir tercüman tahsis eder. Hammer’in Osmanlı Devleti’nin 18. yüzyılda yetiştirdiği en önemli24 bilim adamlarından biri diye nitelendirdiği Nu’mân Efendi tercümanın iletişimi sağlamaktaki rolünün öneminin, sınır mollalığı görevini üstlendiği günden beri ayrımındadır. Ancak üstü olan Hacı Mehmet Efendi bu konuda son derece vurdumduymazdır ve tercüman tahsisini öncelikle masraflardan ötürü istemez. Nu’mân Efendi, üstünün fevri ve dirayetsiz davranışlarına göğüs germek zorunda kalırken bu tercümanın yaşamsal önemini hiç yılmadan her fırsatta dile getirir ve işlerin nihayet bir tercümana kavuştuktan sonra yola girdiğini belirtir. 24 (Aktaran: Savaş, 1999: X) İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 29 6. Osmanlı Devleti’nden Günümüze Çevirmenlik Mesleği Osmanlı Devleti’nde çevirmenin konumunu günümüzde çevirmenlik mesleğiyle karşılaştırdığımızda durum nedir? Aradan yüzyıllar geçmiştir, bu süre içinde çevirmenin konumu iyileşmiş midir? Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte çevirmenin adı da duyulur olmasına karşın, bu daha çok Tercüme Bürosu’nda görev alan çevirmenlerin aynı zamanda önemli yazar kimliklerinin bulunması ve edebiyat, sanat ve felsefe alanlarında tanınır olmalarıyla koşuttur. Oysa yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde elimize aldığımız her iki metinden biri çeviri olmasına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin çeviriyle yapılandırılmasına karşın, yazın dışındaki yasa, eğitim ve farklı öteki alanlardaki çeviri kitaplarda çevirmenlerinin adı genelde belirtilmez. Öte yandan ilerleyen yıllarda çeviri alanları sanayileşmeyle ve küreselleşmeyle birlikte daha da genişlemiştir ve her alanı kuşatıcı olmaya başlamıştır. Öncelikle uluslararası kurumlarda ve küreselleşmeyle birlikte artık bütün alanlarda çeviri yapılır duruma gelinmesine karşın çevirmenlik mesleğinin önemi bu oranda anlaşılır kılınamamıştır, dahası çevirmenlik mesleği Osmanlı Devleti’ndeki saygın konumunu koruyamamış olduğundan, bu meslek günümüzde halen uzmanlık, emek ve eğitim isteyen bir meslek olarak görülmemektedir. Her ne kadar Paradis’nin tercüman tanımlamasının günümüzde de farklı dillere yönelik geçerli olması gerektiği üzerinde dursak ve uzman çevirmenin gerçekten de yerelleşerek bu tanıma uygun düştüğünü düşünsek de, Türkiye’de bugün dahi çevirmenin25 adı sadece telaffuz edilir ve eksik yönetmelikler gereği çevirmenin kimliği aslında yoktur, daha doğrusu kendisi bir şekilde vardır ama onun ne özerkliği vardır ne de yetkisi. O “yeminli çevirmenlik” konu olduğunda Hukuk Muhakemeleri Usulü ya da Ceza Muhakemeleri Usulü ya da Noterlik Kanu’nun (krş. Eruz 2003: 6569) içinde küçük bir maddeden ibarettir ve noterin gölgesinden çıktığı anda aslında ona verilen o küçücük özerkliğini de yitirir. Yazın alanında durumu biraz daha farklıdır, adı vardır, ancak aldığı ücretler yaptığı işi karşılar mı, o da ayrı bir tartışma konusudur. Kuşkusuz bugün çevirmenin çeviri yaptığı konular metin türü açısından neredeyse sonsuz çeşitlenmiştir ve çeviri sürecinde Holz Mänttäri’nin belirttiği iş bölümü gittikçe ayrışmaktadır; kaldı “Çevirmen” nitelendirmesinden iki dili bilen kişi değil, işinin ehli, çeviri edincine sahip uzman çevirmen anlaşılmalıdır. 25 30 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 ki bilgisayar destekli çeviri programlarıyla çevirmenin çeşitlenen metin türlerinde çok daha ekonomik ve hızlı çalışması olanaklıdır. Yine de bütün bunlar çevirmenlik mesleğinin özerk bir meslek statüsüne kavuşmasına engel değildir, bilhassa çevirmenlik mesleğinin korunan bir meslek olması için bir nedendir. Bugün çok sayıda bölümde çevirmenlik mesleğine yönelik akademik bir eğitim verilmektedir. Oysa Türkiye’de çevirmenlikle ilgili düzenleyici bir mevzuat bulunmamaktadır. Kuşkusuz çeviri bölümü mezunları uzman çevirmen statüsüne erişmek için kendilerini geliştirmek zorundadırlar ve mezun olur olmaz uzman çevirmen olduklarını söylemek mümkün değildir. Onların da her meslekte ve de öncelikle uygulamalı mesleklerde olduğu gibi iş deneyimine gereksinimleri bulunmaktadır. Yine de salt ilkokul mezunu olanların dahil olduğu bazı meslekler dahi koruma altında bulunurken, 10.000’in üstünde öğrencinin akademik eğitim aldığı ya da almış olduğu çevirmenlik mesleğine ilişkin bir mevzuatın bulunmaması şaşırtıcıdır. Çevirmenlik mesleğinin kabul görmemesinin ardında kuşkusuz bu mesleğin doğrudan dille ilintili olması da bulunmaktadır. İki dili bilen herkesin çeviri yapabileceğini varsayan toplumsal kabul, çevirmeni de bu bağlamda doğrudan iletişim uzmanı olarak algılamaktan uzaktır. Bu anlamda çevirmen adeta görünmezlik kisvesi altında çok önemli bir işi başarmak zorundadır. Oysa işlevsel yapılan bir çevirmenlik işi, bir hekim ya da bir öğretmenin mesleği gibi «uzmanlık edinci” gerektiren bir iştir. Ebû Sehl Nu’mân Efendi’nin sınır çekiminde uzman ve tarafsız – ya da Osmanlı’ya bağlı - bir tercüman kullanılmadığında bu işin işlevsel ve hakkaniyetli yapılamayacağını defalarca belirtmesi, dönemin eğitimli ve bilgili kesiminin tercümanlık mesleğine karşı nasıl bir yaklaşımı bulunduğunu da gösterir. Bugün de durum çok farklı değildir. Tercümanlık uzmanlık isteyen bir meslektir ve tercümanın yaptığı işe ve o işin aktörlerine karşı mümkün olduğu kadar tarafsız, Nord’un değimiyle “bağımsız” davranmak zorundadır. Oysa Avusturyalıların tuttuğu tercümanların bağımsız davranmaları söz konusu dahi değildir. Bağımsız ve yansız tutum kavramı günümüzde tercüman ile işveren arasında güven ortamını oluşturmakla olanaklıdır.26 Ancak Ebû Sehl Nu’mân 26 Güven ortamı oluşmadan çevirmenle iş yapma olanağı aslında yoktur (krş. Eruz 2000: 6). İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 31 Efendi’nin de belirttiği gibi gerek o tarihte, gerekse bugün de “yansız” çevirmen ne denli olanaklıdır? Çevirmen öyle ya da böyle çevirmeni görevlendiren tarafa hizmet etmekle yükümlü müdür, sorusuna “evet” ya da “hayır” gibi yalın bir yanıt vermek de zordur. Osmanlı Devleti’nde de gerek yabancı elçilerin, gerekse Bâb-ı Âli’nin tercümanları ayrıdır ve görüşmeler sırasında her iki kurumun tercümanı hazır bulunmaktadır ki bu da bir denge unsurudur. Keza bugün resmi kurumlarda da durum farklı değildir; kurum olanağı varsa kendi tercümanını tercih etmektedir ya da görüşmelere ihtiyaten kendi tercümanını da yanında götürmektedir. Tercüman ilgili kuruma aynı zamanda işlevsel çeviri kuramlarının tanımladığı şekilde bir “kültür uzmanı ve danışmanı” olarak da hizmet vermektedir. Osmanlı Devleti’nde çevirmen aslında çağdaş işlevsel çeviri kuramlarında tanımlanan çevirmen kimliğine uygun bir görev üstlenmektedir. Çevirmen tüm bağlamı da dikkate alarak durumsallık koşullarına göre hangi çeviri kararını ne zaman alacağını bilen bir iletişim uzmanı konumundadır. Bu açıdan günümüz tercümanından daha farklı ve dönemin gerektirdiği kuşatıcı bir bilgi ile donanmış olması gerekmektedir. Bugün çevirmen globalleşen bir dünyada kaynak ve erek kültürün tüm inceliklerini - öncelikle teknik çeviri söz konusu olduğunda – ayrıntılı olarak bilmek zorunda değildir; ayrıca bu denli geniş kapsamlı bir çeşitlilik içinde bu olanaklı da değildir; ancak araştırma yöntemlerine hakim olmak ve Hönig ile Kussmaul’un belirttikleri gibi, sorun çıkan yerlerde ne yapacağının ayrımına varmak zorundadır; kısacası çeviri edinci olmayan bir çevirmen uzman bir çevirmen değildir. Günümüzde metin türleri sonsuz ayrışmış olması nedeniyle farklı alanlarda çeviri yapmak gerekmektedir, çevirmen de bu doğrultuda birkaç alanda uzmanlaşmak zorundadır. Osmanlı’da ise çevirmen öncelikle Paradis’nin belirttiği gibi bulunduğu coğrafyaya yönelik hukuk ve uzmanlık bilgi dağarcığını gün geçtikçe arttırmak kaydıyla bir gelişim çizgisi izleyerek baştercümanlığa değin yükselebilmekteydi. Günümüzde ise kurumlar ayrışmıştır, örneğin Avrupa Birliği’nin ayrı, Dış İşleri Bakanlığı ayrı çevirmenleri bulunmaktadır. Uzman çevirmen işlevsel iletişimin oluşması için vazgeçilmez bir unOsmanlı Devleti’nin Yunan isyanlarından sonra, 1821 yılı itibarıyla Rum tebaadan çevirmenle çalışmaktan kaçınması da bu nedenden ötürüdür, keza Batı Devletlerin 17. yüzyıldan sonra kendi çevirmenlerini yetiştirme uğraşları da çalıştıkları çevirmenlerle güven ortamı tesis edilmemesinde aranmalıdır. Öte yandan Osmanlı Devleti’nde yetişen çokkültürlü çevirmen ve bilim adamları gerek Batı, gerekse Osmanlı Kültürüne büyük katkıda bulunmuşlardır. 32 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 surdur. Mamafih sayısı neredeyse yakında yüze27 ulaşacak olan çeviribilim bölümlerinin açılmasıyla birlikte çevirmenlik mesleği en azından ad olarak toplumda duyulmaya başlanmasına karşın, gerekli çerçeve mevzuatlar bulunmadığı için halen bir meslek olarak kabul görmemektedir. Bir mesleğin meslek olarak kabul görmesi için resmi kurumların da harekete geçerek, sivil toplum örgütleriyle ve akademiyle işbirliği içinde bulunması gerekmektedir, bu nedenle piyasa, resmi kurumlar ve akademik eğitim kurumları birlikte çalışmak zorundadır. Bu ağ oluşmadığı sürece kopukluklar olacaktır. Salt çeviribilim bölümleri açılarak çevirmenlik mesleğinin kabul görmesine pek de olanaklı değildir. Böyle bir tutum ancak niceliğin niteliğin önüne geçmesini sağlar. Toplumda bu konuda bir bilinç oluşmadıkça ve çevirmenlik mesleği ilgili düzenlemelerle bir meslek statüsüne dahil edilmedikçe günümüzün uzman çevirmeni Paradis’nin tanımına uygun bir donanıma sahip olsa dahi, kendini bir uzman olarak konumlandıramamaktadır. Yetmişli yıllardan bu yana Türkiye’de çevirmenlik mesleğinin bir statüye kavuşması için çaba verilmektedir (krş. Eruz 2012: 17-23). Konferans Çevirmenleri Derneği, 1999 yılında kurulan Çeviri Derneği, 2007 yılında kurulan Çeviri İşletmeleri Derneği ve 2006 yılında kurulan Çevirmenler Meslek Birliği ve bu alanda yapılan yayınlar ve belki de en önemlisi 2010 yılında organize olan çeviribilim bölümü öğrencilerinin bir araya gelmesiyle piyasayı akademiyle buluşturan etkinlikler düzenleyen TÜÇEB (Türkiye Çeviri Öğrencileri Birliği) ile birlikte bu yönde girişimlerde bulunulmuştur ve 2012 yılından bu yana Mesleki Yeterlilik Kurumu şemsiyesi altında Türkiye’de de çevirmenlik mesleğinin gerektiği statüye kavuşması için resmi çalışmalar yapılmaktadır (Parlak 2013). Bütün bu gelişmeler o tarihlerde işlerin yürümesi için çevirmenin yaşamsal önemini anlamış bulunan Nu’mân Efendi’nin zihniyetiyle karşılaştırıldığında, günümüzde resmi makamların ve toplumun hâlâ çevirmenin iletişimdeki önemine vakıf olmamasına karşın, ilk kez resmi kurumların da bu işe soyunmalarıyla ve öncelikle Mesleki Yeterlilik Kurulu’nun (Kurultay 2015) şemsiyesi altında yapılan çalışmalarla birlikte Türkiye’de de gerekli adımlar atıldığı izlenimi oluşmaktadır. Denisova’nın yapmış olduğu bir araştırma sonucunda 57 farklı üniversitenin 88 Bölümünde 4 ya da 2 yıllık Mütercim Tercümanlık Eğitimi verildiği belirtilmiştir. İngilizce (45) dilini, Almanca (12), Fransızca (13), Rusça (9), Arapça (6), Farsça (2) ve Çince(1) izlemektedir. h t t p : / / w w w. a c a d e m i a . e d u / 8 1 1 3 1 4 0 / T % C 3 % B C r k i y e d e k i _ % C 3 % 8 7 e v i r i b ilim_B%C3%B6l%C3%BCmleri_%C4%B0statistik (17.01.2015). 27 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 33 7. Değerlendirme Çevirmenlik mesleği farklı diller söz konusu olduğunda toplumların, öncelikle hukuki ve ekonomik ilişkilerini düzenleyebilmeleri için yaşamsal önem taşıyan bir meslektir. Çevirmen olmadan iki farklı dili konuşan iki farklı kültür arasında iletişimin yapılandırılmasına ve dahası resmi olarak belgelenmesine olanak yoktur. Çevirmenin imzasıyla onaylanan çeviri metni hukuki bir belge niteliğine sahiptir. Çokkültürlülüğün en yoğun şekilde yaşandığı Osmanlı Devleti’nde ise çevirmenlik mesleği vazgeçilmesi olanaksız bir meslek kurumudur, bu devlette sayısız farklı dil ve kültür bir arada yaşamaktadır.28 Aslında Osmanlı Devletinin Müslüman, Hıristiyan ve Musevi tebaasının da ortak dili kullanan grubun özgün kimliğine göre yerelleşen Osmanlı Türkçesi olabilmektedir, ancak resmi dil farklıdır ve resmi işlemlerde belgeyi onaylayan bir kurum olarak da çevirmene gereksinim vardır. Bunun dışında gayrimüslim tebaanın kullandığı alfabe de farklıdır, bu tebaanın ortak dili Osmanlı Türkçesi olsa dahi Ermeniler Ermeni alfabesi, Ortodokslar Grek alfabesi ve Museviler İbrani alfabesi kullanmaktadırlar.29 Hammer’in önemli bir bilim adamı olarak nitelendirdiği Nu’mân Efendi kendilerinin görevlendirdiği bir tercümanın vereceği hizmetin Osmanlı Devleti için çok daha işlevsel olacağının ayrımındadır ve “tercüman” sözcüğünün telaffuz edildiği her satırda Nu’mân Efendi’nin tercümansızlıktan ötürü oluşan derin kaygısı hissedilmektedir. Tercüman olmadan Tuna nehri boyunca sınır çekilme işinin işlevsel ve hızlı bir şekilde halledilmesine olanak olmadığı gibi, bütün işlemler tercüman çalıştıran karşı tarafın lehine sonuçlanmaktadır. Keza büyük bir uğraş sonunda Nu’mân Efendi bir tercümana kavuştuğunda işlerin çok daha iyi ve hızlı yürüdüğü görülür. Mamafih “tercümanın” işlevsel davranabilmesi için kimi temsil ettiği de önem kazanmaktadır. Bu bağlamda “işlevsel” tutum, “bağlılık” (loyality) ile koşut gelişmektedir. Karşı tarafın tercümanı karşı tarafa hizmet eder ve salt karşı taraf için iş “Osmanlı Devleti’nde Çokkültürlülük ve Çevirmenler” başlığı altında 1999’dan bu yana yaptığım çalışmalar kapsamında Osmanlı Devleti’nde 36 dilin kullanıldığı saptanmıştır. Lehçelerin dahil olmadığı bu sayı daha ayrıntılı çalışmalarla yükselebilir (krş. Eruz 2010: kitabın kapağı). 29 1492’de İber Yarımadası’ndan Osmanlı Devleti’ne sığınan Museviler yanlarında matbaayı da getirmişlerdir. Keza Ermeniler ve Rumların da kendi matbaaları bulunmaktadır ve bu matbaalarda Osmanlı Türkçesini de kullanarak kendi alfabeleri ile kitaplar basmaktadırlar. (Farklı alfabelerle yayımlanan Türkçe kitaplar için krş. Eruz 2010: 105-107). 28 34 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 levsel davranır bir konumdadır. Tam da bu nedenle Osmanlı Devleti’nin de bu süreçte kendi tercümanına gereksinimi bulunmaktadır. Osmanlı devletinde bulunan elçiliklerde görevli üst düzey ve idari memurlar çevirmenler olmadan hiçbir işlem yapamazlar (Hitzel 1995: 53). Keza bu Bâb-ı Âli için de geçerlidir. Baş tercüman ve ona bağlı tercümanlarla Bâb-ı Âli’nin Batı ve Doğu ülkeleriyle iletişimi sağlanır ve devlet işleri düzenlenir. Tercüman iki kültür devreye girdiğinde çarkın işlemesi için en yaşamsal parçalardan biridir, bu parça olmadan çark dönmez. Tercümanın bir görevi de çeviri metnin aslına uygun olduğunu onaylamaktır. Nu’man Efendi’nin birden fazla tercümana ihtiyaç duymasının nedeni, o tarihlerde büyük bir ihtimalle günümüzde Türkiye’de noterin yaptığı görevlerin de tercüman tarafından yerine getirilmesidir. Haliyle iki farklı dili bilen bir uzman aynı zamanda kendi yaptığı çeviriyi tasdik etmekle kalmaz, çevirinin altına attığı imza ile kendi imzasının gerçekliğini de onaylamış30 olur. İşlevsel çeviri kuramlarına göre o dönemde yapılan çeviri işleri de günümüzde çevirmenin yaptığı işlerin tanımına uymaktadır. Mamafih Nord’un açımladığı bağlılık “loyality” kavramı Osmanlı Devleti’nde çevirmene görevi verene, daha doğrusu tercümanın ücretini ödeyene yönelik bir bağlılık olmaktadır. Keza sınır çekim işlemlerinde de Avusturya Devleti’nin tuttuğu tercümanlar doğrudan onlara hizmet eder şekilde eylemde bulunurlar. Tercümanın yansız ve bağımsız ve erek odaklı tutumu işverene göre değişebilmektedir. Öte yandan tercüman sözü dinlenen, belgeleri tasdik eden bir uzman konumundadır ve bu konumu bu çalışma sürecinde incelenen metne de doğrudan yansımıştır. Batı Devletleri’nin Osmanlı’da yetişen gayrimüslim tercümanlara güvenmemeleri sonucunda diloğlanları okullarının kurulmasının ardında da bu gerçek bulunmaktadır. Dönemsel koşullar gereği tercüman bağımsız değildir ve bağımsız olması da son derece zordur. 1821 yılından sonra Osmanlı Devleti’nin Tercüme Odası’nda kendi çevirmenleri yetiştirmek istemesi de belirtilen bu nedenlerden ötürüdür. Oysa günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nde notere yüklenen işlev nedeniyle, yeminli çevirmenin imzası ancak noter tarafından onaylandığında resmiyet kazanmaktadır. Batı’da durum daha farklıdır ve Osmanlı Devleti’ndeki gibi bir uygulama vardır, çevirmen özerktir ve çevirdiği belgenin altına kendisinin imza atması bu belgenin erek dilde ve erek kültürde gerçekliğini belgelemek için yeterlidir (krş. Eruz 2003: 60-69). 30 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 35 Nu’man Efendi’nin ve Osmanlı Devleti döneminde çevirmene yüklenen sorumluluğun önemine koşut, çevirmenlik mesleği Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti ile irtibat içinde olan Batı devletlerinde kabul görmüş bir meslek konumundadır. Günümüzde ise çevirmen çeviri edincine sahip işlevsel çeviri yapabilen uzman bir çevirmen konumunda olmasına karşın, mesleği resmi bir koruma altında değildir. Kuşkusuz Nu’mân Efendi’nin yaşadığı dönemi bugünle birebir karşılaştırmamıza olanak yoktur. Osmanlı Devleti’nde ekonomik ve siyasi ilişkilerin işlevsel yürütülebilmesi için gereksinim duyulan çevirmenlik kurumu, bugün binbir alanda faaliyet göstermektedir. Toplumlarda işlerin aksamaması için her alanda çevirmen neredeyse sonsuz yoğunlukta çeviriler üretmektedir. Metin türleri yelpazesi alabildiğince çeşitlenmiştir ve bugün çeviriler çok daha farklı ve teknolojik yöntemlerden yararlanarak yapılmaktadır. Çevirmen ise çeviri metnini o metni kuşatan koşullara uyum sağlayarak üretmek zorundadır. Holz-Mänttäri’nin işbölümüne dayalı toplumsal gerçeği artık toplumun tüm alanlarını kuşattığı gibi çevirmenin işini de kuşatmaktadır. Bir çeviri hizmetleri şirketinde, bir metnin son halini alması için otuzun üstünde adım gerekmektedir ve öncelikle teknik alanlarda çeviri işlerini artık teknolojiye hakim olmadan kotarmak neredeyse olanaksızdır (Özel: 2011: 10).31 Günümüzde bilgisayar çeviri programlarıyla bu adımlar daha ayrıştırılmış olmasına karşın bu programlar nedeniyle çeviri daha hızlı kotarılmaktadır ve Holz-Mänttäri’nin belirttiği iş bölümü ve çevirmenin kotarması gereken koordinasyon da bu süreçte en ince ayrıntısına değin işlemekte ve ayrışmaktadır. Keza uzmanlık alanlarında her türlü çeviri sürecinde iş bölümünün gittikçe önemli bir rol oynamasına karşın uzman çevirmen çeviri işini kuşbakışı gözlemleyip bütün bu işleri koordine eden kişi konumundadır.32 Sonuçta, her dönem, bu mesleği icra edenlere yönelik kendi koşullarını da beraberinde getirmektedir. Ancak gerek geçmişte, gerekse günümüz Mete Özel çeviri işletmesi sahidir. 2012’de yapılan bu sunum Çeviri İşletmeleri Derneği’yle işbirliği içinde hazırlanmıştır. Günümüzde bilgisayar çeviri programlarıyla bu adımlar daha ayrıştırılmış olmasına karşın bu programlar nedeniyle çeviri daha hızlı kotarılmaktadır. 32 Selcen’in 2015’te yapmış olduğu doktora çalışmasında Avrupa Birliği metinlerinin çevirisi sürecinde bu süreç saydamlaştırılmaktadır. Krş. Selcen 2015: 80. Çeviri işletmelerinde de bu işi süreci izleyen koordinatör çevirmen üstlenmektedir. Keza yayınevlerinde de editöre bu görev düşmektedir. 31 36 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 de çevirmen metni kuşatan iç ve dış bağlamı tanımlayabilen bir uzman konumundadır. Türkiye’de de çevirmenlik mesleğiyle ilgili ilerlemelerin kaydedilmesine karşın, çevirmenlik mesleğinin öteki akademik mesleklerle aynı düzeye gelebilmesi ve aynı kabulü görebilmesi ve bu mesleğin resmiyet kazanması için çalışmaların sürdürülmesi gerekmektedir. Belki bunun için Nu’mân Efendi gibi çevirmenin yaşamsal önemini bilen kişilere ve bu uzman kişilerin bu alandaki düzenlemelerde görev almasını sağlayan resmi kurumlara gereksinim bulunmaktadır. KAYNAKÇA Ammann, Margret (1990) Grundlagen der modernen Translationstheorie- Ein Leitfaden für Studiernede, Heidelberg: Universität Heidelberg (Türkçeye Deniz Ekeman tarafından aktarılmıştır (2008) Akademik Çeviri Eğitimine Giriş, İstanbul: Multilingual) Aydın, Bilgin (2007) “Divan-ı Hümayun Tercümanları ve Osmanlı Kültür ve Diplomasisindeki Yerleri”, Osmanlı Araştırmaları XXIX, Yay. hzr. İsmail Özdoğan, İstanbul: Enderun, ss. 41-86 Balcı, Sezai (2013) Babıâli Tercüme Odası, İstanbul: Libra Çiftçi, Fazıl (2000) «Reisülküttap Hacı Mustafa Efendi ve Reiszâde Ailesi», İnceleme, I. Kastamonu İl Kültür Sempozyumu’nda (20-22 Mayıs 2000), sözlü sunulan bildiri Eruz, Sâkine (2000) Çeviride ve Çeviri Eğitiminde Koşut Metinler (Hukuk alanı), T.C. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çeviri Bölümü, Yayın No. 4248, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Eruz, Sâkine (2003) “Kastamonulu Olmayı Ayrıcalık Sayan Bir Sülâlenin 17. Yüzyıldan Günümüze Gelen Öyküsü”, II. Kastamonu İl Kültür Sempozyumu, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Kastamonu Valiliği 17.-19 Eylül 2004, s. 915-950, Kastamonu Eruz, Sâkine (2003) Çeviriden Çeviribilime, İstanbul: Multilingual İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 37 Eruz, Sâkine (2008) Akademik Çeviri Eğitimi, İstanbul: Multilingual Eruz, Sâkine (2010) Çokkültürlülük ve Çeviri, Osmanlı Devleti7nde Çeviri Etkinliği ve Çevirmenler, İstanbul: Multilingual Eruz, Sâkine (2012) “Çeviri Derneği ve Türkiye’de Çevirmenlik Mesleğinin Statüye Kavuş(a)ma(ma)sı Üzerine On Üç Yıllık Gel Gitli Bir Öykü”, AB Bakanlığı Çeviri Platformu Bildirileri, S.17-23, Ankara: AB Bakanlığı Göhring, Heinz (1998) “Interkulturelle Kommunikation”, Handbuch Translation, yay. Hz. Hornby, Hönig, Kussmaul; Schmitt, Tübingen: Stauffenburg, s. 112-114 Hammer-Purgstall, von Joseph (1963) Geschichte des Osmanischen Reiches, Band 8, Graz: Akademische Druck- und Verlagsanstalt Hitzel, Frédéric (1995) (ed.) Dil Oğlanları ve Tercümanlar, İstanbul: Yapı Kredi Holz-Mänttäri, Justa (1986) Translatorisches Handeln, Theorie und Methode, Helsinki: Academia Sientiarum Fennica Hönig, Hans / Kussmaul, Paul (1991) Strategie der Übersetzung, Tübingen: Narr Hönig, H. (1988) “Übersetzenlernt man nicht durch Übersetzen. Ein Plädeyer für eine Propädeutik des Übersetzens”, Fremdsprchanen in Lehre und Forschung, FluF, Bochum: AKS, s. 154-167 Hönig, H. (1995) Konstruktives Übersetzen, Tübingen: Narr Kayaoğlu, Taceddin (1998) Türkiye’de Tercüme Müesseseleri, İstanbul: Kitapevi Kreutel, Richard F. (1972) (ed.) Molla und Diplomat, Osmanische Geschichtsschreiber, Band 7, (Übersetzer: E. Prokosch), Graz: Styria Kurultay, Turgay (2015) Sözlü sunum: Mesleki Yeterlilik Kurumunun yapmış olduğu çalışmaların 2007 yılından bu yana geçmişi, Çeviri Derneği’nin katkıları, bu konuda yazılan raporlar ve bugünkü durum (5.01.2015) 38 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 Nord, Christiane (2001) “Loyalität stat Treue – Vorschläge zuu einer funktionalen Übersetzungstypologie”; Textcontext, yay. hz. A. Wussler, H. Vermeer, H. Ahrens, Heidelberg: TEXTconTEXT Verlag, s. 227-244 Nord, Christiane (2011) Funktionsgerechtigkeit und Loyalität, Frank: Timme Verlag Özkan, Abdülkadir (2003) “Mahmut I, Osmanlı Padişahı (1730-1754)”, İslam Ansiklopedisi, Cilt 27, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, s. 348-352 Özel, Mete (2012) Çeviri İşletmeleri Açısından “CAT Kullanımının Gereklilikleri” (31.slaytlık sunum/ Çeviri İşletmeleri Derneği Etkinliği) Parlak, Betül (2013) Mesleki Yeterlilik Kurumu’nun Meslek Standardı BağlamındaTürkiye’de “Çevirmen Meslek Standardı”, http://www.academia.edu/4317687/ Prunč, Erich (2002) Einführung in die Translationswissenschaft, Graz: Universität Graz Reiss, Katherina; Vermeer, Hans (1986) Grundlegung einer allgemeinen Translationstheorie, Tübingen: Max Niemeyer Selcen, Aslı (2015) İşlev Odaklı Yaklaşımlar Çerçevesinde Avrupa Birliği Mevzuatı Çeviri Projesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çeviribilim Anabilim Dalı (yayımlanmamış doktora çalışması) Savaş, İbrahim (1999) (ed.) Ebu Sehl Nu’man Efendi Tedbirat-ı Pesendide, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları Vermeer, Hans (2008) (çeviren: Ayşe Handan Konar, ed. Ayşe Nihal Akbulut) Çeviride Skopos Kuramı, İstanbul: İş Bankası Yayınları Wolf, Michaela (2005) “Diplomatenlehrbuben” oder angehende “Dragomane”? Zur Rekonstruktion des sozialen “Dolmetschfeldes” in der Habsburgermonarchie; Das Osmanische Reich und die Habsburgermonarchie, yay. Hz. Kurz, Scheutz, Vocelka, Winkelbauer; München: R. Oldenbourg Verlag, s. 503- 513 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39 39 Wolf, Michaela (2012) Die velsprachige Seele Kakaniens, Übersetzen und Dolmetschen in der Habsburgermonarchie 1848 bis 1918;Köln: Böhlau Witte, Heidrun ( 2000) Die Kulturkompetenz des Translators, Tübingen: Brigitte Narr Çevrimiçi: Denissova, Nilüfer (2014) “Türkiye’deki Çeviribilim Bölümleri İstatistik,” http://www.academia.edu/8113140/T%C3%BCrkiyedeki_%C3%87e viribilim_B%C3%B6l%C3%BCmleri_%C4%B0statistik (Erişim tarihi: 17.01.2015) İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 KENDİNİ TAYİN EDEN BİR DEĞİŞİM ÖZNESİ OLARAK BEŞİR FUAD: MİKROTARİHSEL BİR ÇALIŞMA BEŞİR FUAD AS A SELF-APPOINTED AGENT OF CHANGE: A MICROHISTORICAL STUDY Devrim Ulaş ARSLAN* Müge IŞIKLAR KOÇAK** Özet Beşir Fuad (c. 1852-1887) 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nun en dikkat çekici çevirmen ve yazarlarından biridir. Çeviri ve telif eserleriyle Türk “kültür repertuvarına” (Even-Zohar 2002) materyalizm ve realizmi tanıtan Beşir Fuad ilk Türk materyalisti ve pozitivisti olarak bilinmektedir. Türk edebiyatı tarihinde de birçok yazar, entelektüel ve tartışmayı etkilediği kabul edilmektedir. Ancak Türkiye’deki çeviri tarihi çalışmalarında kendisine gerekli ilgi şimdiye kadar gösterilmemiştir. Bu makalenin amacı, repertuvara 19. yüzyıl yazarlarının çoğunun görüşleriyle çelişen, yenilikçi ve alışılmadık seçenekler sunan ve böylece “kültürel müdahalede” [cultural interference] (Sela-Sheffy yayın aşamasında) bulunan Beşir Fuad’ın oynadığı rolü “kendini tayin etmiş bir değişim öznesi” [self-appointed agent of change] (Toury 2002) ve “eğilim belirleyici” [trendsetter] (Sela -Sheffy yayın aşamasında) olarak değerlendirip incelemektir. Anahtar Kelimeler: Beşir Fuad, çevirmen, değişim öznesi, eğilim belirleyici, kültürel müdahale, 19’uncu yüzyıl Osmanlı kültür repertuvarı, mikrotarih. * Araştırma Görevlisi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Mütercim Tercümanlık Bölümü Research Assistant, Dokuz Eylul University, Department of Translation and Interpreting ** Yrd. Doç Dr. Dokuz Dokuz Eylül Üniversitesi, Mütercim Tercümanlık Bölümü Assistant Professor, Dokuz Eylul University, Deparment of Translation and Interpreting 41 42 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 Abstract Beşir Fuad (c. 1852-1887) was one of the most remarkable translators and writers of the 19th century Ottoman Empire. He is regarded as the first Turkish materialist and positivist who was responsible for introducing materialism and realism into the Turkish “culture repertoire” (Even-Zohar 2002) with his translations and indigenous works. He is acknowledged to have influenced a number of writers, intellectuals, and debates in Turkish literary history. However, he has not so far been given due credit in the studies of translation history in Turkey. This paper aims to explore Beşir Fuad’s role as a “self-appointed agent of change” (Toury 2002) and “trendsetter” (Sela-Sheffy forthcoming) who introduced innovative and unfamiliar options, which conflicted with the views of the majority of writers in the 19th century; and led to “cultural interference” (Sela-Sheffy forthcoming). Key words: Beşir Fuad, translator, agent of change, trendsetter, cultural interference, 19th century Ottoman culture repertoire, microhistory. Introduction Beşir Fuad (c.1852-1887) was a soldier, journalist, writer, critic, and translator who lived through an unsettled period of westernization and reformation both in politics and literature, in the 19th century Ottoman Empire. Due to his ground-breaking attempt to promulgate the ideas of positivism and literary naturalism systematically, he is regarded as the “first Turkish positivist and naturalist” in the history of thought and literature1. Some prominent literary scholars of the 20th century appreciate his importance as a literary figure, and accept his influence in the course of Turkish thought and literary history. According to Mehmet Kaplan, for instance, Beşir Fuad “marked a new era in the last period of Turkish literature with his thoughts”2 (Kaplan 1969: 8) and, similarly, Güzin Dino argues that Fuad’s “thoughts reached the furthest point that could be reached in the prevailing thought system of the time” (Dino 1954: 50). Several research on the translation activities of the 19th and early 20th century Ottoman Empire have revealed that translation was one of the primary tools in publicising imported thought systems in a conservative Ottoman culture repertoire (Ayluçtarhan 2007, Paker 2008, Karadağ 2012). Beşir For more detailed information, see Okay 1969 All quotations are my translation except the ones quoted from Gideon Toury and Itamar Even-Zohar. 1 2 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 43 Fuad produced many works in his short career of writing and translating, between 1883 and 1887. He published 15 books and more than 200 articles, among which 9 of the books and a considerable number of his articles were translations from French, German, and English. His articles were published in newspapers such as Ceride-i Havadis [Journal of News], Tercüman-ı Hakikat [Interpreter of Truth], and Saadet [Bliss], on an impressive range of subjects, including literature, language, philosophy, physiology, military, and anatomy (Okay 1969: 103). He established two journals: Hâver [East] (1883) and Güneş [Sun] (1884). In the preface of Güneş3, the aim of the journal was stated as being “to prevent Ottoman youth from staying unfamiliar to contemporary positive sciences and technical developments” (Okay 1992: 5). Additionally, Beşir Fuad was the author of the first critical biography in Turkish literature, entitled Victor Hugo4 (1885), in which he criticises Hugo’s romanticism and proposes that naturalism should replace romanticism, with reference to Émile Zola (ibid.). This book is regarded as the starting point of “romanticism and realism (hayaliyyûn – hakikiyyûn) debate” (İnci 1999: 17) in Ottoman literary history. Fuad’s innovative thoughts and publications caused a great deal of controversy and he engaged in debates on poetry and realism with the most popular writers of the period, including Recaizade Mahmut Ekrem, Menemenlizade Mehmed Tahir, and Namık Kemal. His prominent career as a writer and translator ended with his suicide in 1887.5 Beşir Fuad has been neglected and even disparaged in many studies of Turkish literary history. The issue of the absence of Fuad in academic literature is questioned in-depth by Selâhattin Hilâv in one of his articles, Beşir Fuad ve Unutulmak [Beşir Fuad and Being Forgotten] (1989). Hilâv This journal was published only twelve volumes due to financial difficulties. Literary historian Ahmet Hamdi Tanpınar mentions Victor Hugo (1885) and Voltaire (1887) as translations. However he does not name the original authors and does not provide any evidence. Orhan Okay argues that these are not translations because in a considerable amount of points Beşir Fuad makes connections with the literary understanding in the Ottoman Empire and cites the sources of Victor Hugo’s words in the book (Okay 1969: 138). 5 Beşir Fuad committed suicide by cutting his wrists and wrote his impressions, as the phrase goes, to the last drop of his blood. Here is an excerpt in which he describes his own suicide: “I performed my operation and did not feel any pain. It hurts a little as the blood flows out. My sister-in-law came downstairs while the blood was flowing. I told her I shut the door because I was writing and send her back. Fortunately she did not come in. I cannot think of a sweeter death than this. I raised my arm like fury to let the blood out. I started to feel dizzy…” (Beşir Fuad in Ahmed Midhat Efendi 1999: 32) 3 4 44 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 argues that the reason for disregard of Beşir Fuad is twofold: firstly, his materialistic disbelief in afterlife (as evidenced by his suicide) combined with his rejection of other metaphysical doctrines, which conflicts with the dominant ideology and beliefs of the period in question; secondly, the reluctance of Turkish literary historians to study subjects that have been previously left untouched (Hilâv 1989: 8-9). Our research has shown that Beşir Fuad has been forgotten and/or neglected by the scholars of translation studies as well, despite the fact that that he is an outstanding translator. In Özlem Berk’s (1999) comprehensive study on the role of translation in the westernization of Turkey from the 1840s to the 1980s, Beşir Fuad is not mentioned at all, despite his undeniable relevancy to the subject as a person who systematically championed the western perspective of the importance of science and naturalism. Similarly, Sâkine Eruz (2010), in her comprehensive book explaining the role of translation activities and translators in the Ottoman Empire within the framework of multiculturalism, does not mention Beşir Fuad’s name even though there is a chapter devoted to the translation activities in the 19th century. Another scholar, Alparslan Yasa (2014) discusses the historical development of Turkish language influenced by the translators during and after the Tanzimat period in his study, yet he similarly chose to ignore Beşir Fuad, although he was one of the translators who attached great importance to the use of Turkish language. As for the absence of Beşir Fuad and his role as a translator in the studies of translation history, it could be suggested that since scholars of translation tend to rely on the information provided by literary historians, Beşir Fuad’s absence from works related to literary history might have left Beşir Fuad unknown to translation studies scholars6. In addition to the academic studies disregarding Beşir Fuad completely, there are others that very briefly reveal his existence, but give no credit to his role in the history of translation and/or literature. Sociologist Hilmi Ziya Ülken, for example, in his famous book Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü [The Role of Translation in Awakening Eras] (2011) speaks briefly of Beşir Fuad stating that “he is one of the most important translators of the Both Paker (2004) and Demircioğlu (2008) argue that scholars of Turkish translation history need to assume a critical attitude towards literary historians’ statements on translators and translation activity especially in the pre-republican period, as these statements are not independent from the socio-cultural and ideological context of the time they were stated. 6 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 45 [post-Tanzimat] era” (Ülken 2011: 247) and lists his translations, however does not touch upon the reasons for his importance. Similarly, literary historian İsmail Habip Sevük in his book Avrupa Edebiyatı ve Biz: Garptan Tercümeler [European Literature and Us: Translations from the West] (1941) pays no attention to Beşir Fuad’s translations from Émile Zola or other writers, and instead states that the first translated work of Émile Zola into Turkish literature was done by Muallim Naci in 1891 (Sevük 1941: 375). This claim is contradicted by Okay, who claims that the first Émile Zola translation was done by Beşir Fuad in 1885 (Okay 1969: 137). Okay found evidence for the publication of Fuad’s translation in the Ottoman State Yearbook, and an announcement about this publication in Güneş journal, yet could not find his work in any of the libraries (ibid.). Another literary historian Ahmet Hamdi Tanpınar in his exhaustive study on Turkish literary history in the 19th century, alludes only very briefly to Beşir Fuad mostly in connection with other writers, such as Ahmet Midhat Efendi, and refers to him as a “mystic of science” (Tanpınar 2013: 300). Although Beşir Fuad is missing in many of the historical studies, a small number of studies focus particularly on his significance. The most comprehensive study among them is a biography written by Orhan Okay entitled Beşir Fuad: İlk Türk Pozitivisti ve Natüralisti [Beşir Fuad: The First Turkish Positivist and Naturalist] (1969). Another is a biography entitled Beşir Fuad (first edition: 1887), written by Ahmet Midhat Efendi, who was one of the most prominent writers and translators of the era, and a friend of Beşir Fuad. Other works include a compilation of Beşir Fuad’s critical biography Victor Hugo, and his debates and correspondence with other some writers edited by Handan İnci entitled Şiir ve Hakikat: Yazılar ve Tartışmalar [Poetry and Reality: Writings and Debates] (1999). Additionally, there is the exceptional case of İnci Enginün’s discussion of Beşir Fuad as a critic in one chapter of her book Yeni Türk Edebiyatı: Tanzimat’tan Cumhuriyete (1839-1923) [New Turkish Literature: from Tanzimat to Republican Era] (2014). As for translation studies, only one scholar, Seyhan Bozkurt (2014), in her doctoral dissertation, Canonization and Popularization of Realism in Turkish Literary Discourse through Translation: A Conceptual – Historical Approach, discusses Beşir Fuad’s role in introducing realism into Turkish literary repertoire. Yet similar to Enginün, she analyzes Beşir Fuad’s role as a critic rather than a translator. This current study mostly makes use of these 46 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 studies as secondary sources to analyse Beşir Fuad’s career as a translator. Following Şehnaz Tahir-Gürçağlar’s call for the need to study cultural agents in order to gain in-depth insights into cultural history (Tahir-Gürçağlar 2009: 185)7, this paper aims to explore the shaping role of Beşir Fuad as a translator, who influenced other translators and writers with his productions in the Ottoman and Turkish “culture repertoire”. Culture repertoire is defined by Itamar Even-Zohar as “the aggregate of options utilized by a group of people, and by individual members of the group, for the organization of life” (Even-Zohar 2002: 166). Thus, culture repertoire is not inherent in a society or group, but attempts to introduce new options through invention or importation, which can take place intentionally or unintentionally, either by anonymous contributors or well-known members of the society (ibid: 168-169). In this study, Beşir Fuad is taken as a self-appointed agent of change, who was able to influence the literary canon and promote scientific thought running against the grain of his protestors, not only through his own writings but also, perhaps mainly, through translations. Toury, in a forthcoming article, defines the agent of change as: [...] in all groups there are also a few members who act as producers on the level of the repertoire itself. Whether entrusted by the group with the task of doing so or whether selfappointed, these persons introduce new options and, by so doing, act as agents of change. It is these few who may be said to engage in planning activities; namely, in direct proportion to features such as consciousness and deliberateness, on the one hand, and success, on the other. (Toury, in press) The term “agent of change” is, in our view, closely linked to Even-Zohar’s concepts of cultural “contacts and interferences” (2010: 52). According to Even-Zohar, contacts are any kind of “a relation(ship) between cultures” and one of the possible outcomes of such contacts are “exchange of [tangible and/or intangible] goods” while interference takes place when the imported goods become “generative models” capable of producing domestic products within the repertoire (2010: 53). Within this scope, agents of change, as defined by Toury, are importers of the goods as a result of a contact There are a number of studies on individual agents of translation such as Milton & Bandia (eds.) 2009, Demircioğlu 2005, Ayluçtarhan 2007, Aka 2011. 7 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 47 but not necessarily culture interferers. Rakefet Sela-Sheffy, in her recent paper in which she elaborates notions of interference and consolidation in repertoire, argues that there are two conditions for interference: “receptive attitude” and “the accessibility of non-indigenous repertoires” (Sela-Sheffy, forthcoming: 5-6). Receptive attitude refers to “the willingness of specific agencies in a culture to adopt what is viewed as an external repertoire” while accessibility, being different from availability, refers to how easily an imported repertoire or option is accessible to people (ibid.). In addition, Sela-Sheffy categorizes two spheres in any cultural setting: “trendsetters” and “canonizers” (ibid.). While trendsetters represent the sphere in which “pursuit of innovation becomes a declared ideology and borrowing from what are taken to be external cultural resources is strongly endorsed”, canonizers “are responsible for the long-term consolidation of repertoires and securing of their value” (ibid.). In this article, we argue that Beşir Fuad was also a “trendsetter” in Sela-Sheffy’s perspective and an agent of change acting as a culture interferer. Thus, this micro-historical research8 takes as its focus Beşir Fuad, an invisible agent of translation for many years, in order to explore his footprints left in the 19th century Ottoman culture repertoire, and further reproduced later in the 20th century. To demonstrate Beşir Fuad’s interference to the culture repertoire of the 19th century Ottoman Empire, first, the cultural and literary context in Ottoman Empire in the second half of the 19th century will be explored in order to evaluate the “receptive attitude” and “the accessibility of nonindigenous repertoires” (Sela-Sheffy, forthcoming). Then, Beşir Fuad’s image as a self-appointed agent of change and a trendsetter in relation to his resistance to and assault on the dominant literary and non-literary values will be questioned along with the criticisms directed at him by canonizers. Sergio Adamo, in his article Microhistory of Translation calls attention to new objects of study and argues that microhistorical researches conducted through a “reduction of scale” and “study of marginal individual cases in their ‘normal exceptional’ transgressions of what is commonly described as the mainstream continuity in the understanding of the past” could be an asset for history of translation as they focus on ignored and/or unheard voices of the past (Adamo 2006: 81, 85). In microhistorical research, conventionally disregarded dimensions of a known person or phenomena can also be focused on (ibid.). 8 48 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 Cultural and Literary repertoire in Ottoman Empire in the second half of the 19th Century Throughout the Ottoman Empire, the 19th century was marked by changes and reforms in all aspects of the life. After losing its military, political, and economic power in relation to the West, the Empire made an attempt to halt its decline. As a result, a period of westernization known as Tanzimat started after the Imperial Edict of Reorganization in 1839; however, the roots of this westernization process date back to the second half of the 18th century. With the Imperial Edict of Reorganization, the Ottoman Empire “explicitly or implicitly acknowledged European standards of judgement to a great extent,” (Okay 1969: 19). As a consequence, the influence of western forms could be observed in daily life in terms of clothing, entertainment, architecture, music, and lifestyle, especially in the Ottoman capital, Istanbul (cf. Tanpınar 2013: 139-144). Such changes, however, led to a conflict between new and old values for the educated classes, especially for those living in the capital, while most of the population living outside were less affected by this transformation9. This period is described strikingly by Okay as: One of the characteristics of Tanzimat Period is the mixture of the Eastern and Western civilization, tradition, and culture. But, instead of calling it a synthesis [of two civilizations], it would be more proper to call it mülemma10. Not adopting a cultural element, but appreciating it, still not giving up the old values, however not being able to reach to composition. This is what I call mülemma of Tanzimat. (Okay in Parla 2002: 12) Translation was obviously one of the key subjects in the multicultural and multilingual 19th century Ottoman Empire, and also it was used as a tool for transferring western technical, literary and philosophical texts.11 In 1821, Babıâli Tercüme Odası [Sublime Porte Translation Office] was founded in order to train translators and translate diplomatic texts for the Empire. In 1851, Encümen-i Daniş [Committee of Science], an academic committee For more detailed information on Westernization period in the Ottoman Empire, see Tanpınar 2013: 53-78, 137-166. 10 Mülemma is a word of Arabic origin, which means: a) speckled, multi-coloured b) poem composed of lines each written in a different language c) smeared. 11 For a comprehensive overview of Ottoman interculture and aspects of the translation activity, see Paker 2002, 2011 and Demircioğlu 2005. 9 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 49 for translating scientific texts into Turkish in order to increase the level of knowledge in society, was founded by the grand vizier Mustafa Reşid Pasha. After Encümen-i Daniş was abolished in 1862, a new translation committee, Tercüme Cemiyeti [Translation Committee] was founded under the Ottoman Ministry of Education in 1865. Similar to its predecessors, the aim of this committee was to translate a range of scientific works into Turkish, both for the public and for students12. A shared objective of both Encümen-i Daniş and Tercüme Cemiyeti was to improve Turkish as a language of science (Kayaoğlu 1998: 124). The foundation of such institutes is evidence of the importance that the state attached to translation in the 19th century. The westernization efforts in the empire inevitably showed their influence in the field of literature as well. In 1859, the first poetry translations were published. Turkish translations were made of various works by French romanticist writers and poets, such as Alphonse de Lamartine, Victor Hugo, Alfred de Musset, and Alexandre Dumas (Sevük 1944: 229-242). In 1862, the translation of Les Aventures de Télémaque (1699) by François Fénelon became the first example of its genre in Turkish literature. Journalism in the Ottoman Empire also emerged in the 19th century and started to be used as a tool for propagating new thought systems and ideas. In 1831, the first Turkish newspaper Takvim-i Vekayi [Calendar of Facts], the official gazette of the Ottoman Empire, started to be published, followed by a number of independent or semi-independent newspapers, such as Ceride-i Havadis [Journal of News], Tasvir-i Efkâr [Portrayal of Ideas], and Tercüman-ı Ahval [Interpreter of Conditions]. Newspapers played a crucial role in disseminating serialized translations from the western world (both literary and non-literary), informing the public about western thought and literature and in the meantime causing standardization of Turkish language. These developments and innovations have been analyzed by a small number of translation historians in Turkey. Saliha Paker, in her several studies on the history of Ottoman translation activities, argues that translations maintained a central position within the Ottoman literary polysystem in the 19th century due to the growing significance of the westernization process in the empire at this time, and also to the weak and the peripheral position For more detailed information on Encümen-i Daniş and Tercüme Cemiyeti and other translation organizations, see Kayaoğlu 1998: 49-160. 12 50 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 held by the literature (Paker 1991, 2008). Thus, through translation, “foreign works, features (both principles and elements) are introduced into the home literature which did not exist there before” (Even-Zohar 2005: 200). In other words, following the first translated novels in the second half of the 19th century, the Ottoman writers started to publish their own novels adopting romanticism. For Toury, in institutionalized countries, such as the Ottoman Empire, culture planning means “an attempt to introduce new options which weren’t there before, and/or get rid of old ones, and by so doing effecting changes in an extant set” (Toury 2002: 151). As previously mentioned by Demircioğlu, translators, as cultural agents, introduced new options to the Ottoman repertoire, and thus translation became a tool of culture planning in the 19th century (Demircioğlu, 2005: 95-97). As the discussion above strongly suggests, receptive attitude of the 19th century Ottoman culture repertoire was highly positive. A number of agencies within the society, first and foremost the state, were willing to adopt foreign repertoires. However, the same situation does not apply to the accessibility of non-indigenous repertoires as the innovations were accessible to only a limited amount of the population living in the capital. As a young writer and translator in the second half of the 19th century, Beşir Fuad witnessed these transformations, and acted as a voluntary agent by his persistent efforts to introduce into the culture repertoire the concepts of realism and materialism as new options. Beşir Fuad as a self-appointed agent of change and a trendsetter Beşir Fuad started to write scientific articles for newspapers and journals during his army years. He resigned from the army after he became the editor-in-chief of the newspaper Ceride-i Havadis [Journal of News] in 1884, but six weeks later the newspaper was shut down, forcing him to write for other newspapers (Okay 1969: 54). Ahmet Midhat Efendi, Beşir Fuad’s biographer after his suicide in 1887, states that he had tried to dissuade Beşir Fuad from resigning from the army, but Beşir Fuad said “whenever the state is in a war, it is possible to volunteer as a soldier and do my duty. In the current situation of peace, I will serve [my country] not with my sword but with my pen. If I keep working as a soldier, it is obligatory for me to stay under someone’s command; however, for writing, one needs to stand alone” (Ahmet Midhat Efendi 1996: 19). İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 51 Orhan Okay claims that Beşir Fuad’s educational background allowed him to encounter western ideas when he was young. Fuad studied in a westernized Jesuit junior school in which he was taught about French culture and science (Okay 1969: 57). Okay states that this educational environment is regarded as of paramount importance in the emergence of Beşir Fuad’s rational thought (ibid.). Furthermore, Beşir Fuad knew three foreign languages: French, German, and English. He could therefore read works by important writers of the period in the original language, including those of Émile Zola, Claude Bernard, Voltaire, Ludwig Büchner, Honoré de Balzac, George Henry Lewes and Victor Hugo, and he had the opportunity to make comparisons between these. In this paper Beşir Fuad’s translated and original books and articles are going to be analysed in three categories: scientific works, works on linguistics and language learning, and literary works. However, when the whole body of works are analysed, it appears that all serve to the same general purpose: the dissemination of scientific knowledge, and in parallel, the introduction of realism/naturalism13 into the Ottoman culture repertoire.14 a) Scientific works: In his exhaustive biography, Okay (1969) gives detailed information on Beşir Fuad, stating that most of Fuad’s scientific writings and translations were on physiology and anatomy. According to Okay, Fuad aimed to show that everything happening in the world and in the human body has scientific explanation, and it was not therefore acceptable to attribute metaphysical meanings to the human body, because this contradicted scientific knowledge (an example of such a metaphysical concept is the assertion, in sentimental literature, that the heart is the centre of our emotions). Therefore, for Fuad, scientific knowledge should be an intrinsic part of the literary works, including poetry. Most of the scientific articles he translated were from popular scientific journals selected from European countries, such as Science pour tous and Die Nature, and Okay reports that Fuad adopted a simple and easy-to-read style and diction in his translations. Beşir Fuad does not make a distinction between realism and naturalism. (Okay 1969: 148). For him, realism is “nothing but to adapt science to literature” (Beşir Fuad 2011: 47) 14 This study mostly makes use of secondary sources on Beşir Fuad and his works. Textual analysis and comparison of translations with source texts might provide further information about his role as an agent of change. 13 52 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 Okay safely argues that this was a deliberate attempt by Fuad to increase Turkish readers’ levels of scientific knowledge, and to popularize scientific subjects among Turkish readers. However, his completely materialistic understanding of the phenomena, and his criticisms of any literary work that he considered to be contrary to scientific facts resulted in reactions from some writers of the period, including Recaizade Mahmud Ekrem, who is one of the most extreme of the romanticists of the 19th century (Okay 1969: 104-118). It should be also noted that Beşir Fuad in his “indigenous” works regarding the scientific issues, made use of a number of foreign sources. It was overtly expressed in his preface to Beşer [Mankind] (1885), a book on human anatomy and nervous system, that Beşir Fuad wrote this book making use of a few foreign sources and, when in doubt, consulting physicians (Beşir Fuad in Okay 2008: 98). Hence, when we consider the fact that Fuad himself did not have a specialized knowledge on physiology, Beşer and his other indigenous works on scientific issues most likely include translated passages from European sources. b) Works on linguistics and language learning: In one of his articles, Beşir Fuad argues that in order for the Ottoman empire to become a rich, prosperous, and developed country, it is necessary to progress in science, and in another article he argues that to ensure this progress, it is necessary to know at least one of the three European languages: French, German, or English. In conformity with his encouragement on learning foreign languages, between 1884 and 1886, he translated four books which promoted a special method for learning foreign languages (two for French, and one each for German and English) written by Emil Otto, professor of modern languages at Heidelberg University. These four books included the first book on German language learning published in Turkish. In addition, he wrote answer key books for the two French language books he translated. Beşir Fuad had himself learned both German and English using Otto’s method. One of the French books starts with the following couplet by poet and statesman Ziya Pasha: “If you want to understand the world you shall learn a European language” (Beşir Fuad in Okay 1969: 120). From this example it can be understood that Beşir Fuad believed that learning one of the three major European languages of the period would broaden people’s horizons by providing them with different options. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 53 Analysis of Beşir Fuad’s letters has revealed that he learnt about the linguistic issues from European sources. He defines language as “a living being that has a unique vitality” (Okay 1969: 125); thus it naturally changes over time, and resistance to this change by imposing strict rules would be unreasonable. Okay reports that Fuad compared French and Turkish, and concluded that French was the richer language, in terms of scientific, industrial, and even literary terminology, and related this situation to the scientific advancements in the West. Fuad was in favour of simplification in language, maintaining that the main purpose of writing, as with speaking, was to transfer meaning. For instance, he noted that some words that start with the letter “t” in written language are pronounced with “d” in daily speech (such as tağ, meaning mountain, which is pronounced as dağ). Therefore he preferred to write them as pronounced (as dağ instead of tağ). Although he was criticised for this by a number of writers, including Ahmet Midhat Efendi, this usage was adopted by some writers after Fuad’s death, and eventually his spelling became universally accepted. Beşir Fuad tried to follow every improvement related to science and language. For example, after the invention of “Volapük”, a constructed language created by Johann Martin Schleyer in 1879, a brief book about the main principles of this language was written by Halil Kâmil in 1887. A few days later, Beşir Fuad published an article about Volapük, asserting that it could be used in almost all areas of life, since a single common language would eliminate the waste of time in learning different languages; and progress in science would become much easier to disseminate, and books would be more widely read. (ibid: 122-130) In line with his thoughts on language and learning, Beşir Fuad points out to a need of borrowing terms from French in translation (İnci 1999: 381382). He criticizes a version of Victor Hugo’s Hernani (1830), translated in İstanbul, for missing certain points, and compares the translation to a slave whose nose and ears had been cut off (Beşir Fuad 2011: 51). It might be suggested that his idea of disseminating science influenced not only his writings but also his translation strategies. It appears that he aimed at enriching the Turkish language by incorporating French terms. c) Literary works: One of the most important literary translations by Beşir Fuad is Cinayetin Tesiri [The Impact of Homicide] (1885), translated from Émile Zola’s Thérése Raquin (1863), first translation of Zola into 54 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 Turkish. Okay argues that Beşir Fuad’s selection of Zola for translation was not arbitrary, but accorded with his aim to create an alternative view to that of Victor Hugo, who had a great influence over Turkish writers and poetics of the time. Thus, Fuad set out to challenge the influence of romanticism in the Ottoman culture repertoire of the period. Mysteriously, this translated text could not be found in any of the libraries. Okay (2008) finds some clues about the publication of Fuad’s translation in the Ottoman State Yearbook and an announcement about this publication in a journal, but could not find the original text in any of the libraries. Thus he argues that Fuad’s Zola translation might have been pulled of the shelf or “met an accident” (Okay 2008: 128). Firstly, unavailability of Fuad’s translation might lead us to think that the book was confiscated prior to its marketing; however there is no evidence that indicates such a control mechanism in the Ottoman Empire for the period in question. Secondly, the book could have been published in very small numbers and it could have been censored immediately after its marketing. As a third option, Beşir Fuad might have given up from publishing the book under pressure of his protestors. As will be discussed in the next section, Fuad was being harshly criticised by other men of letters. For all the cases above, the controversial situation about the unavailability of Fuad’s Zola translation could be interpreted as a consequence of the dissent from the ideas and options he introduced into the culture repertoire. Beşir Fuad wrote a critical biography on Victor Hugo in 1885, in which he openly criticized Hugo’s romanticism, initiating the debate over the relative merits of romanticist and realist literature among Turkish writers and poets.15 Although holding Victor Hugo in esteem for his literary mind, Fuad argued that Hugo would have been a better writer if, instead of being a romanticist, he had studied positive sciences (Beşir Fuad 2011, 24-25). Beşir Fuad regarded Victor Hugo as an innovator and argued that like all innovators he was exposed to criticisms at first, but also he used this argument to defend himself against his critics, implying that both he himself and Émile Zola could also be considered as innovators, since they are both attacked for advocating naturalism (Okay 1969: 138-141). It seems that by maintaining that Victor Hugo was a great literary mind who was The word hakikiyyûn [realism] was coined by Beşir Fuad as an equivalent of realism (Okay 1969: 144). 15 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 55 criticised at the start of his career, Beşir Fuad was making the point that all great innovative minds are first met with fierce criticism, and thus he was attempting to minimize the potential reaction to his own work arising from the defenders of the prevailing poetics.16 Beşir Fuad’s last published work, Voltaire (1886), is a manifestation of his admiration of the subject of the work. In the preface, Beşir Fuad discusses the inhibiting role of Christianity on scientific and philosophical thought before the Renaissance period and asserts that Voltaire was one of the leading enlightenment writers and philosophers. In this book, Beşir Fuad’s opposition to bigotry in Christianity can clearly be seen. Additionally, Fuad wrote some biographical articles on people who were against the scholastic thought of the Christianity, or people who used the power acquired through Christianity for their own selfish aims. He never criticised Islam even implicitly in his writings; on the contrary, he mentioned Islam with respect in some of his articles and letters. However, Okay suggests that it would be appropriate to infer that his attitude was not only against bigotry in Christianity, but also in other religions, too. While he was the editor-in-chief of Ceride-i Havadis [Journal of News], a series was published on the damage caused by bigotry in general. (Okay 1969: 182-184) Reactions to Beşir Fuad’s works among the men of letters Beşir Fuad’s works mostly encountered harsh criticism and resistance among the men of letters who acted as canonizers of the period in question. These criticisms prove how extrinsic and foreign the ideas Fuad adopted for the 19th century culture repertoire. Namık Kemal, for instance, implicitly criticises Fuad in one of his letters for being unfamiliar to Turkish literary oeuvre. He, referring to Fuad’s criticisms against Victor Hugo and romanticist Ottoman writers states that “A man, who is known with his attempts to adopt European ideas, shows up. Even though he is not capable of reading The fact that he translated Victor Hugo’s Le Roi Samuse in 1884 as Soytarı, which was serialized in a newspaper, is also interesting. He says in his own words that he translated the play because he admired the fact that the play was written only in twenty days, and because he admired the character’s tone. Yet, as the translator of the work, he still criticized some of the points that he considered contrary to reality. (ibid: 136). 16 56 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 a Turkish couplet properly, he calls not only Ottoman but also prominent French men of letters unknowledgeable” (Namık Kemal in Okay 2008: 157). In 1886, a fictional verse dialogue between a poet and man of science who is against poetry was published in a journal. Anonymous writer of the verse, M.C., ridicules Fuad’s assertion that poetry should be based on scientific knowledge (Okay, 2008: 153). The poet persona implies that Fuad is insensitive and does not grasp the meaning of poetry. After Beşir Fuad’s monograph on Voltaire in which Fuad publicly extols him, another verse written anonymously under the pen name Salâhî maybe includes the harshest criticism ever directed against Fuad. Those that follow Voltaire among us are all ignorant Charlatan is the proper title they all deserve He [Fuad] makes all the wise man laugh with his bizarre attitude Those that pretend to be philosophers are all blabbers17 […] (Salâhî in Okay 2008: 180-181) Fuad replies Salâhî in the same form, with another verse. Those that appreciate Voltaire are all wise men Those that promote enlightenment are all worthy of praise O, you, friend of science and knowledge, follow the wise men Those that condemn and attack on you are all ignorant.18 […] (Fuad in Okay 2008: 181) “Voltaire’i taklit edenler bizde nadandır bütün Şarlatanlık onlara şayeste unvandır bütün 17 Güldürür tavr-ı garibiyle bütün âkılleri Feylesofî taslayanlar herze-gûyandır bütün” 18 “Voltaire’i takdir edenler ehl-i irfandır bütün Nâşir-i envar olanlar medhe şayandır bütün Ey muhibb-i fenn ü hikmet peyrev ol dühhâta sen Ta’n ü tariz eyleyenler bil ki nadandır bütün” İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 57 After Fuad’s reply to Salahî, another verse criticizing Fuad, this time signed under the pen name Zülfikar, was published. Stop acting like a charlatan, come, and listen to me you scientific philosopher All these tales you wrote are deprived of wisdom Because you pursue an unbeliever like Voltaire Your words are a big burden to true believers Okay 2008: 108) 19 (Zülfikar in In reply to criticisms directed at him on the grounds that naturalist novels (especially novels by Zola) will be harmful to the moral values of the readers, Beşir Fuad argues that “Even though Zola narrates perverted worlds, reading his pieces reveals his hate from such environments. For this reason his works would not twist the readers’ thoughts but directs them to the right path.” (Beşir Fuad in Okay 2008: 150). In brief, Beşir Fuad was accused of ignorance, charlatanism, and profanity as a result of his attempts to introduce realism and materialism into Ottoman culture repertoire. The resistance he faced with, however, did not prevent his attempts. In contrary to his protestors, there were a few men of letters such as Fazlı Necip and Ahmed Midhat Efendi, who did not palpably support his ideas but try to understand them. It is also noteworthy that most of the criticisms mentioned above are anonymous. Therefore, it is obvious that some man of letters refrain from having arguments with Fuad publicly. Conclusion In the light of the above examples, it might be suggested that in all his writings and translations, Fuad presents new options, and acts as an agent of change and trendsetter in the 19th century culture repertoire. Additionally, as Ahmet Midhat Efendi maintains, Beşir Fuad is a rare example of a writer “Şarlatanlık etme gel söz dinle fenci feylesof Yazdığın efsaneler mahrum-ı irfandır bütün 19 Peyrev oldun çünkü sen Voltaire gibi bir dinsize Sözlerin bâr-ı girân-ı ehl-i imandır bütün” 58 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 and translator who was acquainted with scientific matters (Ahmet Midhat Efendi 1996: 51). However, a question remains as to whether Beşir Fuad was successful culture planner as a self-appointed agent of change, in other words, whether his acts led to interference in culture repertoire. Okay argues that Beşir Fuad influenced a number of his contemporaries such as Ahmet Midhat Efendi, Muallim Naci, Fazıl Necip, Mustafa Reşid, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Nabizade Nazım, Mehmed Celal, and Ali Kemâl. For instance, Ahmet Midhat Efendi, who occasionally employed a realist perspective after Beşir Fuad’s death, admitted that in a book he translated earlier, Le Comte du Monte-Cristo (1844) by Alexandre Dumas, there are a number of unconvincing coincidences and miracles. Muallim Naci most probably retranslated Thérése Raquin (1867) by Émile Zola under the influence of Beşir Fuad’s works and letters. Fazlı Necip, after receiving recommendations for scientific books to read from Europe, began to write scientific articles and books, which reflected his admiration to Beşir Fuad. Even though a representative of sentimental literature, Mustafa Reşid wrote a scientific explanation on how tears form in the eye in his book Tears (1886), marking the beginning of his interest in scientific subjects. Nabizade Nazım who was seen as a romanticist poet, similarly started writing books and articles on scientific subjects. However, these men of letters almost never mention Fuad’s name and influence upon them. (Okay 1969: 201-205) Based on Okay’s suggestions, it would be justifiable to state that Fuad became successful in increasing attention to scientific subjects and realism, and thus his aim of introducing realism as an option to the Ottoman culture repertoire was not remained unanswered. The “romanticism vs. realism debate”, which was initiated by Beşir Fuad, was also reflected in two major debates of the Turkish literary history after his death. Paker argues that the polarization between the romanticist and realists paved the way for the later debates, the decadents debate and the classics debate in 1897 (Paker 2006: 329)20. On this account, it can be deduced that Beşir Fuad, as the initiator Decadents debate: Popular writer, translator, and critic Ahmed Midhat blames Edebiyat-ı Cedide [New Literature] front for degenerating literature. Writers from the New Literature front are known for their efforts to go beyond the traditional poetics. For detailed information on the decadents debate, see Enginün 2014: 814-818 and Paker 2006. Classics debate: A translation based debate in Turkish history, starts with a call by Ahmed Midhat for translating neo-classical European works into Turkish. For detailed information on classics 20 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 59 of “romanticism vs. realism” debate, had a leading role in shaping the course of Ottoman culture repertoire in the 19th century. Bozkurt’s (2014) suggestions that “in the Servet-i Fünun period [1896-1901] following the in-between generation, realism became the prevalent movement” (2014: 151), and realism in the republican period “became a political tool serving the purposes of both the People’s Republican Party and the socialist intellectuals whose political activities were hindered by the state” (ibid: 302) prove the interference in culture repertoire initiated by Fuad. As argued by Sela-Sheffy interference process can be belated to take place completely (Sela-Sheffy, forthcoming), which seems to be the case for Beşir Fuad’s interference with realism. In conclusion, Beşir Fuad has come to be seen as one of the most prominent and controversial writers and translators in the period from the second half of the 19th century to the present. Opinion is divided as to whether he is a great initiator who stretched the limits of literary canon in the 19th century, or whether he is simply an advocate of the power of materialism, who was out of touch with the spirit of his time. His significance, however, is beyond doubt, as his on-going influence on contemporary writers continues to be manifest. For instance, in an interview, Murat Gülsoy, a writer and academician, , announces the inspiration Beşir Fuad provided on him when writing his latest novel, Gölgeler ve Hayaller Şehrinde [In the City of Shadows and Dreams] (2014) (Cumhuriyet, 18 April 2014). Enis Batur and Ahmet Oktay are two contemporary Turkish poets, who wrote poems on the memory of Beşir Fuad21. However, a contrasting view is given by Cemil Meriç, another contemporary critic, who describes Beşir Fuad as a Frankish “intellectual whose conscious was bent” (Meriç 2014: 288). The current Prime Minister of Turkey, Ahmet Davutoğlu, implies in a speech that Beşir Fuad was an elitist who became alienated from his own society under the influence of reading ideological works in France22 (Grand National Assembly of Turkey 2010). However, in spite of the way that he continues debate see Demircioğlu 2005: 153-158 and Paker 2006. 21 Yanlış Mesel [Wrong Example] (1981) by Enis Batur and Beşir Fuad (1987) by Ahmet Oktay. 22 Davutoğlu’s words on Beşir Fuad are as follows: “What I object is elitism. What is elitism? Open and read, there is a pile of literature on this issue. Have you ever read Beşir Fuad? Ever? After going to France and some kind of ideological works there, he becomes alienated from his own society. I still respect him though. He is a person who was in search all his life but have you ever read Beşir Fuad who committed suicide?” 60 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 to be marginalized by some contemporary thinkers, it is impossible to deny the power of Beşir Fuad’s influence, which remains beyond doubt given the interest that he generates more than a century after his death. REFERENCES Adamo, Sergia (2006) “Microhistory of Translation” in Georges L. Bastin & Paul F. Bandia (eds.) Charting the Future of Translation History: Current Discourses and Methodology, Ottawa: University of Ottawa Press. Ahmet Midhat Efendi (1996) Beşir Fuad, Trans. by N. Ahmet Özalp, İstanbul: Oğlak Yayıncılık. Aka, Elif (2011) A Critical Study on Pınar Kür as Author-Translator: Authorial and Translatorial Styles in Interaction. (Ph.D. Thesis). İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi. Ayluçtarhan, Sevda (2007) Dr. Abdullah Cevdet’s translations (1908-1910): The making of a westernist and materialist ‘culture repertoire’ in a ‘resistant’ Ottoman context. (M.A. Thesis). İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi (unpublished). Berk, Özlem (2004) Translation and Westernization in Turkey: From the 1840’s to the 1980’s, İstanbul: Ege Yayınları. Beşir Fuad & Özturan, Parkan (ed.) (1988) İlk Türk Materyalisti Beşir Fuad’ın Mektupları [Letters of the First Turkish Materialist Beşir Fuad], İstanbul: Arba Yayınları. Beşir Fuad (2011) Victor Hugo, Trans. by Kemal Bek, İstanbul: Özgür Yayınları. Bozkurt, Seyhan (2014) Canonization and Popularization of Realism in Turkish Literary Discourse through Translation: A Conceptual – Historical Approach. (Ph.D. Thesis). İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi (unpublished). Demircioğlu, Cemal (2005) From Discourse to Practice: Rethinking ”Translation” (Terceme) and Related Practices of Text Production in the Late Ottoman Literary Tradition. (Ph.D. Thesis). İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi (unpublished). İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 61 Demircioğlu, Cemal (2008) “Tuzaklar ve ‘Kapılar’: Osmanlıda Çeviri Tarihini Araştırırken Nereden Başlamalı?” [Traps and ‘Doors’: Where to Start in Studying Ottoman Translation History] in Asalet Erten (ed.) Uluslararası Çeviribilim Konferansı Bildirileri, Çeviribilimde Yeni Ufuklar, 11-12 Mayıs 2006, Proceedings of The International Translation Studies Conference. Anlara: Bizim Büro Yayıncılık, 237-249. Dino, Güzin (1954) Tanzimattan Sonra Edebiyatta Gerçekçiliğe Doğru: Birinci Kısım [=Towards Realism After Tanzimat: Volume One], Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. Enginün, İnci (2014) Yeni Türk Edebiyatı: Tanzimat’tan Cumhuriyete (1839-1923) [=New Turkish Literature: From Tanzimat to Republican Era (1839-1923)], İstanbul: Dergâh Yayınları. Eruz, Sâkine (2010) Çokkültürlülük ve Çeviri: Osmanlı Devleti’nde Çeviri Etkinliği ve Çevirmenler [=Multiculturalism and Translation: Translation Activity and Translators in the Ottoman Empire], İstanbul: Multilingual. Even-Zohar, Itamar (2002) “The Making of Culture Repertoire and the Role of Transfer” in Saliha Paker (ed.) Translations: (re)shaping of literature and culture, İstanbul: Boğaziçi University Press. Even-Zohar, Itamar (2005) “The Position of Translated Literature within the Polysystem” in Lawrence Venuti (ed.) The Translation Studies Reader. 2nd edition, London: Routledge. Even-Zohar, Itamar (2010) Papers in Culture Research, Tel Aviv: Unit of Culture Research-Tel Aviv University. Grand National Assembly of Turkey (2010). 23. Dönem 4. Yasama Yılı Genel Kurul Tutanakları [=23rd Term 4th Legislative Season Plenary Session Records], 07.07.2010. Available from: <http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/ donem23/tutanak4.htm> (Last Access: 14.01.2015) Hilâv, Selahattin (1989) “Beşir Fuad ve Unutulmak” [=Beşir Fuad and Being Forgotten] in Özturan, C. Parkan (ed.) İlk Türk Materyalisti Beşir Fuad’ın Mektupları [Letters of the First Turkish Materialist Beşir Fuad], İstanbul: Arba, 7-16. 62 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 İnci, Handan (ed.) & Beşir Fuad (1999) Şiir ve Hakikat: Yazılar ve Tartışmalar [=Poetry and Reality: Writings and Debates], İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Kaplan, Mehmet (1969) “Eser Hakkında Birkaç Söz” [=A Few Words about the Work] in Okay, M. Orhan İlk Türk Pozitivist ve Natüralisti: Beşir Fuad [=The First Turkish Positivist and Naturalist: Beşir Fuad], İstanbul: Dergâh Yayınları, 7-9. Karadağ, Ayşe Banu (2012) Çeviri Tarihimizde Fennî Romanlarla bir Kültür Repertuarı Oluşturmak [=Forming a Culture Repertoire in our Translated Literary History by means of Scientific Novels] in I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 6 (2-2012) p. 45-73. Kayaoğlu, Taceddin (1998) Türkiye’de Tercüme Müesseseleri [=Translation Organizations in Turkey], İstanbul: Kitabevi. Meriç, Cemil & Meriç, Mahmut Ali (ed.) (2014) Kırk Ambar Cilt 1: Rümuz-ül Edeb [=Forty Storehouses Volume I: Literary Instances], İstanbul: İletişim Yayınları. Okay, M. Orhan (1969) İlk Türk Pozitivist ve Natüralisti: Beşir Fuad [=The First Turkish Positivist and Naturalist: Beşir Fuad], İstanbul: Dergâh Yayınları. Okay, M. Orhan (1992) “Beşir Fuad” in Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Cilt 6 [=Turkish Religious Foundation Encyclopaedia of Islam Volume 6], İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 5-6. Okay, M. Orhan (2008) İlk Türk Pozitivist ve Natüralisti: Beşir Fuad [=The First Turkish Positivist and Naturalist: Beşir Fuad], 2nd edition, İstanbul: Dergâh Yayınları. Paker, Saliha (1991) “The Age of Translation and Adaptation: 1850-1914 Turkey” in Robin Ostle (ed.) Modern Literature in the Near and Middle East 1850-1960. London&New York: Routledge. 17-32. Paker, Saliha (2002) “Translation as Terceme and Nazire: Culture-bound Concepts and their Implications for a Conceptual Framework for Research on Ottoman Translation History” in Theo Hermans (ed.) Crosscultural Transgres- İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 63 sions: Research Models in Translation Studies II Historical and Ideological Issues, Manchester: St. Jerome Publishing. Paker, Saliha (2004) “Türkiye Odaklı Çeviri Tarihi Araştırmaları, Kültürel Hafıza, Unutuş ve Hatırlayış İlişkileri” [=Turkey Centered Translation History Research, Relations between Cultural Memory, Forgetting and Remembering], Journal of Turkish Studies (Türklük Bilgileri Araştırmaları), 28 (I), 275-284. Paker, Saliha (2006) “Ottoman Conceptions of Translation and its Practice: The 1897 ‘Classics Debate’ as a Focus for Examining Change” in Theo Hermans (ed.) Translating Others Volume 2, New York: Routledge. Paker, Saliha (2008) “Tanzimat Döneminde Avrupa Edebiyatından Çeviriler: Çoğuldizge Kuramı Açısından Bir Değerlendirme” [=Translated European Literature in the Tanzimat Period: An Evaluation in terms of Polysystem Theory] in Mehmet Rifat (ed.) Çeviri Seçkisi I: Çeviriyi Düşünenler [=Anthology of Translation I: Those who Think of Translation], İstanbul: Sel Yayıncılık, 22-32. Paker, Saliha (2011) “Translation, The Pursuit of Inventiveness and Ottoman Poetics: A Systemic Approach” in Rakefet Sela-Sheffy & Gideon Toury (eds.) Culture Contacts and the Making of Cultures: Papers in Homage to Itamar Even-Zohar, Tel Aviv: Tel Aviv University Unit of Culture Research. Parla, Jale (2002) Babalar ve Oğullar: Tanzimat Romanının Epistemolojik Temelleri [=Fathers and Sons: Epistemological Foundations of Tanzimat Novels] İstanbul: İletişim Yayınları. Sela-Sheffy, Rakefet (forthcoming) “Interference and Aspects of Repertoire Consolidation in Culture” in Manfred Bietak & Orly Goldwasser (eds.) The Challenge of the Hyskos: Cultural Interference in the New Kingdom, Vienna: Austrian Academy of Sciences. Sevük, İsmail Habip (1941) Avrupa Edebiyatı ve Biz: Garptan Tercümeler 2’inci Cilt [=European Literature and Us: Translations from the West], İstanbul: Remzi Kitabevi. Tahir-Gürçağlar, Şehnaz (2009) “A cultural agent against the forces of culture: Hasan-Âli Yücel” in Milton, John & Bandia, Paul (eds.) Agents of Translation, Amsterdam/Philadelphia: John Benjamins Publishing Company. 64 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64 Tanpınar, Ahmet Hamdi (2013) On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi [=History of 19th Century Turkish Literature], İstanbul: Dergâh Yayınları. Toury, Gideon (in press) “Culture Planning and Translation” in A. Alvarez et al. (eds.) Proceedings of the Vigo Conference “anovadores de nós - anosadores de vós. - Available from: <http://www.tau.ac.il/~toury/works/gt-plan. htm> (Last Access: 14.01.2015). Toury, Gideon. (2002) “Translation as a Means of Planning and Planning of Translation: A Theoretical Framework and an Exemplary Case” in Saliha Paker (ed.) Translations: (re)shaping of literature and culture, İstanbul: Boğaziçi University Press, 148-165. Ülken, Hilmi Ziya (2011) Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü: İslam Medeniyetinde Tercümeler ve Tesirleri [=The Role of Translation in Awakening Eras: Translations and their Impact in Islamic Civilisation], İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Yasa, Alparslan (2014) Türkçenin İnkişâfı için Tercüme: Tanzîmat Devrimde ve Sonrasında Türkçeyi Geliştirmenin Başlıca Vâsıtası Olarak Tercüme [=Translation for the Development of Turkish Language: Translation as a Primary Tool for Developing Turkish Language in Tanzimat and after-Tanzimat Periods], Ankara: Hitabevi Yayınları. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 ÇEVİRİBİLİM AÇISINDAN REKLAM ÇEVİRİLERİ: KARŞILAŞTIRMALI BİR İNCELEME TRANSLATION STUDIES: A COMPARATIVE STUDY ON ADVERTISING TRANSLATION Betül ÖZCAN DOST* Mine YAZICI** Özet Reklamcılık, tarih boyunca farklı özellikler göstermekle birlikte, üretici ve tüketiciler için her zaman önemini korumuştur. Gelişen teknoloji ve pazar koşullarında uluslararası reklamcılık önem kazanmıştır. Uluslararası reklamcılıkta iki farklı dil ve kültür söz konusudur. Bu sebeple, diller ve kültürler arasında aracılık yapan çeviri, uluslararası reklamcılıkta önemli rol oynamaktadır. Reklam çevirisinde, kaynak dilde yazılmış bir reklam metnini uluslararası pazarda reklamın amaç ve işlevlerine ulaşmasını sağlayacak şekilde çeviri işlemleriyle çevirmek gerekmektedir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken bir konu da sert yöntem ve ılımlı yöntem olarak ikiye ayırabileceğimiz reklamcılık stratejilerinin seçimidir. Bu bağlamda, bu çalışmanın amaçları şu şekilde sıralanabilir: Seçilen örnekler üzerinden İngilizce reklam metinlerinde kullanılan reklamcılık stratejilerini sergilemek; bu reklamların Türkçeye çevirilerinde hangi çeviri işlemlerinin kullanıldığını sergilemek; reklamcılık stratejilerinin çeviri işlemleriyle ne derecede örtüştüğünü ve çevirmenlerin izlediği çeviri işlemleri incelenerek Türkiye’de benimsenen reklamcılık stratejisini betimleyici bir şekilde ortaya koymaktır. Bu amaçla, İngilizce kaynak dilden otomotiv, kozmetik, teknoloji ve gıda olmak üzere 4 farklı sektörden ve 5 farklı markadan rastgele yöntemle seçilen 5 reklam örneği ve Türkçeye çevirileri, Skopos kuramı bağlamında çeviribilimsel temelden yola çıkarak betimleyici bir yaklaşımla incelenmiştir. Çalışmanın sonucunda, incelenen çeviri metinlerde kaynak metin odaklı bir yaklaşım tercih edildiği ve kullanılan çeviri işlemleri aracılığıyla kaynak metinlerde kullanılan reklamcılık stratejilerinin ağırlıklı olarak korunduğu görülmüştür. Anahtar sözcükler: Reklamcılık Stratejileri, Sert Yöntem, İlımlı Yöntem, Çeviri İşlemleri Okutman, 19 Mayıs Üniversitesi, Yabancı Diller Yüksek Okulu Lecturer, 19 Mayıs University, Foreign Language School ** Prof. Dr. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Çeviribilim Bölümü Öğretim Üyesi Professor, İstanbul University, TS Department * 65 66 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 Abstract Advertising has shown different features throughout history, but it has always maintained its importance for producers and consumers. International advertising has gained importance due to high technology and global market conditions. Furthermore, it concerns two different languages and cultures. Accordingly, translation, as an intermediary between languages and cultures, plays an important role in international advertising. In translation of advertising, it is important to refer to translation procedures so that the advertisements could reach their goals in the international market. On the other hand, there are also advertising strategies which are divided into two categories respectively; hard sell and soft sell. Within this context, the aims of this study can be enlisted as follows; to disclose advertising strategies used in the selected advertising texts in English; to disclose the translation procedures adopted in the Turkish versions of the advertisements; to conduct a descriptive study to disclose to what extent advertising strategies overlap with translation procedures and to identify what type of advertising strategies are adopted in Turkey in line with the translation procedures followed by the translators. For this purpose, 5 advertising samples from 4 different sectors including automotive, cosmetics, technology and food from 5 different brands were chosen. They were chosen randomly and the linguistic material of translations into Turkish were analysed within the framework of Skopos theory. As a result of the descriptive study, it was found that source-oriented approach was preferred to target-oriented approach in Turkish versions of the translations, and advertising strategies of source texts were mainly maintained in target texts as identified by the translation-oriented analysis of the corpus of the descriptive study. Key words: Advertising Strategies, Hard Sell, Soft Sell, Translation Procedures 1. Giriş Üreticilerin ürün ve hizmetlerini satabilmeleri için sadece üretmeleri değil, aynı zamanda ürettiklerini hedef kitlelerine ulaştırmaları gerekmektedir. Reklamlar bu amaçla kullanılabilecek en iyi yöntemdir. Sosyolojik, ekonomik, kültürel, siyasi ve teknolojik gelişmelere paralel olarak dünyada çeşitli evrelerden geçip günümüze gelen ve pazarlamanın önemli bileşenlerinden biri olan reklamlar tüketicilere sürekli olarak çeşitli şekillerde ve çeşitli yollarla ulaşmakta ve bu şekilde günlük hayatta çok önemli bir yer tutmaktadır. Hem üreticiler hem tüketiciler açısından bu kadar önemli olması sebebiyle, reklamcılığın üzerinde çok durulmuş ve birçok farklı tanım İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 67 yapılmıştır. Bu tanımlar arasından aşağıda verilen tanım en klasik reklam tanımlarından biridir: “Reklam bir ürün ya da hizmetin, bedeli kimin tarafından ödendiği belli olacak şekilde, geniş halk kitlelerine kitle iletişim araçlarından yer ve zaman satın alarak tanıtılması çabalarının bütününü içerir.” 1 Zamanla reklam ortamlarının çeşitlenmesi ve rekabetin artmasıyla üreticiler daha geniş kitlelere ulaşmayı hedeflemişlerdir. Bu hedefe paralel olarak uluslararası reklamcılık gelişmiştir. Uluslararası reklamcılıkta diller ve kültürler arası farklılıkları göz önünde bulundurarak hedef kitleye ulaşacak bir aracıya ihtiyaç duyulmaktadır. Burada, ürünlerin yurtdışındaki pazarlara açılmasını sağlayan uluslararası reklamcılığın gerçekleştirilebilmesi ve başarıya ulaşması için çevirinin önemi ortaya çıkmaktadır. Uluslararası reklamcılıkta birbirinden farklı iki ülke ve dolayısıyla iki farklı dil ve kültür söz konusudur. Bu durumda da bu farklı dil ve kültürler arasında iletişimin sağlanması çeviri ile mümkün olmaktadır. Reklamın uluslararası pazardaki başarısı da büyük oranda başarılı bir çeviri sürecinden geçmektedir. Bu sebeple, uluslararası reklamcılık sürecinde çevirinin üzerinde durulması gereken en önemli konulardan biri olduğunu söylemek mümkündür. Uluslararası reklamcılıkta dilin ve dolayısıyla çevirinin önemini Willy Brandt’in şu sözüyle özetlemek mümkündür: “If I’m selling to you, I speak your language. If i’m buying, dann müssen sie Deutsch sprechen” (Ben size bir şey satıyorsam dilinizi konuşurum; ama eğer alıcı ben isem, o zaman siz Almanca konuşmak zorundasınız)2. Brandt’in bu sözünde de gördüğümüz gibi, uluslararası reklamcılıkta hedef kitleye ulaşabilmek için hedef kitlenin kullandığı dili kullanmak önem kazanmaktadır. Hedef kitle ana dili kullanılarak reklam verenin kendisine ulaşmasını beklemektedir. Uluslararası reklamcılıkta, kaynak kültürde belirli reklamcılık stratejileriyle oluşturulan kaynak metin, yine reklamcılık stratejileri kullanılarak çeviri reklam metni olarak farklı bir pazarda sunulmaktadır. Erek metinde, kaynak metindeki reklam stratejilerini korumak ya da erek kültürdeki tüketici profiline uygun reklam stratejisini kullanmak üzere çeviri işlemlerine de Gazetecilik İlan- Reklam Organizasyonu 321GM0013, Ankara, 2011, s.14. (Çevrimiçi) http://www.languageswork.org.uk/career_choices/job_sectors/business_services. aspx, 17.02.0213. 1 2 68 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 başvurulmaktadır. Bu durumu göz önünde bulundurduğumuzda, uluslararası reklamın başarıya ulaşmasında hem reklamcılık stratejileri hem de çeviri işlemleri önem kazanmaktadır. Reklamcılık stratejileri ve çeviri işlemlerinin seçimi kültürden kültüre farklılık gösterebilmektedir. Kullanılan dilsel öğeler farklı olmakla birlikte, hem reklamcılık stratejileri hem çeviri işlemleri reklamların işlev ve amaçlarını yerine getirmek için kullanılmaktadır. Bu bağlamda, yapılan bu çalışmanın amacı seçilen örnekler üzerinden İngilizce reklam metinlerinde kullanılan reklamcılık stratejilerini ve bu metinlerin Türkçeye çevirilerinde hangi çeviri işlemlerinin kullanıldığını sergilemek ve bu çeviri işlemleri yoluyla kaynak metin ve erek metindeki reklamcılık stratejilerinin örtüştüğü ve farklılaştığı noktaları betimleyici bir şekilde ortaya koymaktır. 2. Bütünce Daha önce yapılan ve bu makalenin kaynağını oluşturan “Çeviribilim Açısından Reklam Çevirileri: Karşılaştırmalı Bir İnceleme” yüksek lisans tezinde otomotiv, kozmetik, sağlık, teknoloji, kişisel bakım, gıda ve temizlik olarak 7 sektör altında gruplanan, İngilizce-Türkçe dil çiftinde 20 örnek rastgele yöntemle seçilmiştir. Toplamda 17 farklı markanın ürünleri incelenmiştir. Ancak, bu çalışma kapsamında İngilizce kaynak dilden otomotiv, kozmetik, teknoloji ve gıda olmak üzere 4 farklı sektörden ve Rowenta, Avon, Nokia, Hyundai ve Nestle olmak üzere 5 farklı markadan rastgele yöntemle seçilen 5 reklam örneği ve Türkçeye çevirilerine yer verilmiştir. Çeşitlilik sağlamak için farklı sektörler veya aynı markanın farklı ürünlerinden örnekler seçmek amaçlanmıştır. 3. Yöntem Örnekler farklı reklam ortamlarından rastgele yöntemle alınmıştır. Seçilen örnekler, çeviri işlemleri arasından makalenin bağlamı doğrultusunda seçilen 11 çeviri işlemi ışığında betimleyici yaklaşımla incelenmiştir. Bu işlemler Sözcüğü Sözcüğüne, Öyküntü, Birim Düzeyinde Kaydırma, Kesit Düzeyinde Kayma, Edimsöz Düzeyinde Kayma, Vurgu Düzeyinde Kayma, İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 69 Doğrudan Aktarım, Türetme, Perspektif Kaydırma, Ekleme/Silme ve Açımlama işlemleridir (bkz. Kuramsal Çerçeve). Çalışma kapsamında aşağıdaki sorulara cevap bulmaya çalışılmıştır: 1. Kaynak dilde sert yöntem kullanılan reklam erek dile de sert yöntem olarak mı çevrilmektedir? (bkz. Reklamcılık Stratejileri) 2. Kaynak dilde ılımlı yöntem kullanılan reklam, erek dile de ılımlı yöntem olarak mı çevrilmektedir? (bkz. Reklamcılık Stratejileri) 3. Kaynak dilde sert yöntem kullanılmışsa erek dile ılımlı yöntemle çevirmek ya da kaynak dilde ılımlı yöntem kullanılmışsa erek dile sert yöntemle çevirmek mümkün müdür? 4. Aynı dil kullanımı açısından reklamcılık stratejisini elde etmek için her iki dilde başvurulan öğeler aynı mıdır? 5. Çeviri yapılırken ılımlı ya da sert yöntem seçiminde hangi etkenler (kültür, dilin kendine özgü özellikleri, hedef kitle, vb.) etkili olmaktadır? Reklamcılıkta kullanılan bu iki yöntem (Sert yöntem ve ılımlı yöntem) kaynak dilde kullanılan reklamcılık yönteminin erek dildeki hedef kitleye ulaşmak için çeviri aracılığıyla korunup korunmadığını gözlemlemek ve çeviri işlemleriyle örtüşen ve farklılaşan noktaları belirlemek amacıyla seçilmiştir. 4. Kuramsal Çerçeve Reklam Dili İngiliz yazar Joseph Conrad “Bana sözcükleri yerli yerinde, güzel ve etkili kullanma gücünü verin, dünyayı yeniden biçimlendiririm”3 demiştir. Conrad’ın bu sözü dilin önemini gözler önüne sermektedir. Hayatın tüm alanlarında olduğu gibi, dilsel öğeler kullanılarak yaratılan reklamlarda da dil önemli olmaktadır; çünkü bu tür reklamların amacına ulaşmasına yardımcı olan en önemli öğe dildir. 3 http://turkcesivarken.com/yazismalik/index.php?topic=2870.0;wap2. 70 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 Reklam dilini incelerken reklamın amaçlarını da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. İletişim, satış ve diğer amaçlar olarak üçe ayrılabilecek amaçları olan4 reklam metinlerinde reklam dili de bu amaçlara uygun olarak oluşturulmakta ve kullanılan tüm dil unsurları da bu amaçlara hizmet etmek için yer almakta ve dilin tüm inceliklerinden faydalanmaktadır. Diğer yandan, kullanılan tüm dil unsurlarının reklamın etki ve inandırıcılığını arttırmak üzere tasarlandığını da söylemek doğru olacaktır. Reklam dilinde dilin birçok özelliğinden yararlanılmaktadır. Dili kullanırken ne söyleyeceğimiz kadar nasıl söyleyeceğimiz de önemli olduğundan reklam dilinin özellikleri de önem kazanmaktadır. Reklam dilini sade, net, akıcı, anlaşılır ve günlük bir dil olarak nitelendirebiliriz. Bunun sebebi kolay anlaşılır olmak, hatırda kalmak ve böylelikle diğer ürünler arasında sıyrılmak isteğidir. Buna göre kullanılan dilin reklamcılıkta başvurulan yönteme göre (sert yöntem veya ılımlı yöntem) göre değişiklik gösterdiği öne sürülebilir. Reklam metinlerinde kullanılan dilin genel özelliklerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz: ü EMİR CÜMLELERİ (Imperative Sentences): Reklamlarda emir kipi kullanımı iletişimde doğrudan kişiyi hedef almak, yani kişiselleştirmek amaçlıdır ve gerçekten bir emir verme amacı taşımaz, kişiye doğrudan seslenerek kitlesel bir etki elde etmeyi amaçlar5. ü SORU CÜMLELERİ (Interrogative Sentences): Soru cümleleri reklam dilinde diyaloga açık olmayı ve tüketiciyle etkileşimli olarak iletişim gerçekleştirmeyi amaçlar ve ılımlı yöntemde kullanılır6. ü ÜNLEM CÜMLELERİ (Interjective Sentences): Uğur Batı reklamın doğası gereği tüketiciye heyecan verici bir nesne sunduğunu ve daha doğru bir söyleyişle, sunmak zorunda olduğunu, böyle bir duyguyu yaşatmak için de ünlem cümlelerinin reklam söyleminin Elden, Müge ve Avşar, B. Zakir (2004) Reklam ve Reklam Mevzuatı. Ankara: Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Yayını, s. 19. 5 Batı, Uğur (2006) Reklam Dilinin Biçimbilimsel Nitelikleri Üzerine Bir İçerik Analizi. (2). İstanbul: Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi, s. 130 6 A.e. 133 4 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 71 önemli bir gücü olduğunu belirtmektedir7. Bu bağlamda, ünlem cümlelerinin de reklam metninin etkisini arttırmak ve dikkat çekiciliği sağlamak amacıyla kullanıldığını söyleyebiliriz. ü EKSİLTİLİ ANLATIMLAR VE DEVRİK CÜMLELER (Incomplete and Inverted Sentences): Eksiltili anlatımların kullanılmasının önemli sebeplerinden biri maliyet olmakla birlikte, bir diğer önemli sebebi reklamın etki gücünü arttırmaktadır. ü ZAMAN ZARFLARI (Adverbs of Time): Reklamlar çoğunlukla tüketiciyi mümkün olduğunca kısa zamanda harekete geçirmeyi ve sonuç elde etmeyi isterler. Bu yüzden de harekete geçirecek dil ögelerinden, özellikle de zaman zarflarından yararlanırlar. ü SIFATLAR (Adjectives): Reklam materyallerinin çoğunda, tanıtımı yapılan ürünün herhangi bir niteliğini vurgulayan, rakip ürünlerden farkını ve/veya üstünlüğünü belirten sıfatlara yer verilir8. Reklamlarda en çok göze çarpan özelliklerden biri sıfatların bol kullanımıdır. Sıfatların bol kullanımıyla tüketicilerin dikkatini çekmek amaçlanır. Kullanılan sıfatlar ürünün özelliklerini belirttikleri gibi, üstünlük ve en üstünlük de belirtirler. ü SÖZ SANATLARI (Figures of Speech): Reklamlarda eğretileme (metaphor), düzdeğişmece (metonymy), sesteşlik (pun) ve kişileştirme (personification) gibi söz sanatlarından yararlanılmaktadır. Bunların dışında birçok söz sanatı bulunmasına rağmen, reklamlarda en çok kullanılan söz sanatları olmaları sebebiyle bu dört söz sanatına yer verilecektir. Eğretileme (Metaphor): Bir sözcüğün -benzetme ilgisiyle- başka bir sözcük yerine kullanılması9. Düzdeğişmece (Metonymy): Benzetme ilgisi bulunmaksızın, neden-sonuç gibi türlü ilişkilerle bir sözcüğün başka bir sözcük yerinde kullanılması sanatı10. Batı, Uğur (2010) Reklamın Dili, İstanbul: Alfa Basım Yayım, s. 137 Batı, Uğur: Reklam Dilinin Biçimbilimsel Nitelikleri Üzerine Bir İçerik Analizi, s. 154. (Çevrimiçi), 09.08.2012, http://tdkterim.gov.tr/bts/. 10 (Çevrimiçi), 09.08.2012, http://tdkterim.gov.tr/bts/. 9 7 8 72 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 Sesteşlik (Pun): Çok anlamlı bir kelimeye, her defasında başka bir anlam yükleyerek birbirine yakın birkaç yerde kullanma11. Kişileştirme (Personification): Cansız varlıkları ya da hayvanları, imgesel yaratıkları kişiler gibi davrandırma, canlandırma, onlara duygu, imge, devim gibi nitelikler kazandırma sanatı12. Reklamcılık Stratejileri Reklamın iletisini iletmede dil önemli bir yere sahiptir. Reklamda ne söyleneceğini ve nasıl söyleneceğini belirlemek gerekmektedir. Bunu başarmak ve reklamın hedefine ulaşmasını sağlamak için de hangi stratejinin daha uygun ve etkili olacağını belirlemek gerekmektedir. Reklamcılık stratejileri reklamı yapılacak ürün, bağlam, reklamın yayınlanacağı yer ve hitap ettiği kitle gibi etkenlere göre belirlenmektedir. Bu stratejileri ikiye ayırabiliriz: a. Sert Yöntem (Hard Sell) b. Ilımlı Yöntem (Soft Sell) Sert Yöntem (Hard Sell): Reklamcılık stratejilerinden biri “Sert Yöntem”dir. “Sert yöntem, akla dokunmak ve mantığa dayalı bir tepki yaratmak için tasarlanan rasyonel ve bilgi veren bir mesajdır. Bu yaklaşım doğrudandır ve ürünün somut özelliklerini ve faydalarını vurgular. Sert yöntem mesajlar, tüketiciyi bir ürünü çok iyi, daha iyi veya en iyi olduğu için almaya ikna etmeye çalışır.”13 Sert yöntemin varsayımını hedef kitlenin bilgi talep ettiği ve ürünle ilgili kararını rasyonel bir şekilde vereceği şeklinde ifade edebiliriz14. (Çevrimiçi), 09.08.2012, http://tdkterim.gov.tr/bts/. (Çevrimiçi), 09.08.2012, http://tdkterim.gov.tr/bts/. 13 Wells, Burnett, v.d. (1992). Advertising: Principles and Practice, 2. bs. New Jersey, ABD: PrenticeHall, s. 397 14 Moriatry, Sandra, v.d. (2009). Advertising: Principles and Practice, 8. bs. New Jersey, ABD: Pearson Prentice Hall, s. 408 11 12 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 73 Yalın anlatımın tercih edildiği ve tek amacı olan bu yaklaşımda, “şimdi alın”, “hemen alın” gibi çağrılar bulunmakta, reklam vaadini doğrudan söylemekte ve reklam yapılan ürünü almaları için baskı oluşturulmaktadır15. Özetle, sert yöntemi kullanan bir reklam “X markasını alın, çünkü …” demektedir16. Kate McFarlin’in de belirttiği gibi, sert yöntem reklamcılık çalışmalarının ortak noktaları daha saldırgan ve faydalara odaklı olmaları ve ürünlerin tüketicilerin genellikle günlük hayatta ihtiyaç duymadıkları şeyler olmasıdır. Lüks, çok pahalı veya fazladan olan ürünleri satmak daha zordur ve satılması daha zor ürünlerde daha saldırgan ve ikna edici olmak gerekmektedir. Bu sebeple bu tür ürünlerde çoğunlukla sert yöntem daha uygun görülmektedir17. Bu yaklaşımı kullanan reklamlarda: ü Emir cümleleri, ü Zaman zarfları, ü Üstünlük ve en üstünlük derecelerini belirten sıfat ü Üstünlük ve en üstünlük derecelerini belirten zarflar öne çıkan dil kullanımlarıdır. Ilımlı Yöntem (Soft Sell): Ilımlı Yöntem ise reklamcılık stratejilerinin bir diğeridir. Bu yöntemi şu şekilde ele alabiliriz: “Ilımlı yöntem duygusal bir mesaj kullanır ve kalbe dokunmayı ve duygular ve davranışlara dayalı bir tepki oluşturmayı hedefleyen bir imaj etrafında tasarlanır18. Özgür, Aydın Ziya (2004) Gazete Reklamlarının Nitel ve Nicel Özellikleri: Otomotiv Reklamları Üzerine İçerik Analizi, Yüksek Lisans Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 16 Kashoob, Hassan S. (1995). Cultural Translation Problems with Special Reference to English/Arabic Advertisements, Doktora Tezi, Glasgow Üniversitesi Arapça ve İslami Bilimler Bölümü, Glasgow, s. 212 17 McFarlin, Kate: An Example of Hard Sell Advertising (Çevrimiçi), 03.03.2012, http://smallbusiness.chron.com/example-hard-sell-advertising-11371.html 18 Wells, Burnett, v.d.: Advertising: Principles and Practice, s. 397. 15 74 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 Sert yöntemin aksine, ılımlı yöntemin varsayımını hedef kitlenin bilgi arayışıyla çok ilgilenmediği ve duygularına dokunan veya ilgi çekici bir marka imajı sunan bir iletiye daha olumlu bir şekilde karşılık vereceği şeklinde ifade edebiliriz19. Günlük kullanılan ürünlerin ise saldırgan pazarlanması genellikle gerekmemektedir. Bunun sebebi, tüketicinin bu ürünlere ihtiyacının olduğunu bilmesi ve bu konuda tartışmaya gerek duymamasıdır20. Yukarıda belirtilen özelliklerinden dolayı, bu stratejide verilmek istenen ileti doğrudan değil, hedef kitlenin çıkarım yaparak kendisinin bulmasını sağlayacak şekilde verilir. “Ilımlı yöntem reklamlarda, reklamı yapılan ürünle güzellik ya da para, romantizm ya da kendine güven, başarı ya da prestij öyküleri gibi açılardan ilişki kurmak amaçlanır. Örneğin, bir TV reklamında güzel ve çekici bir kadın oynuyorsa güzelliği ve çekiciliği onun reklamı yapılan ürünü kullanmasına bağlanır.”21 Bu türde de sert yöntemde olduğu gibi sıfatların bol kullanımı dikkat çekmektedir. Sert Yöntemden farklı özelliği ise söylemi daha ılımlı hale getirmek için monolog ve diyalogların kullanımıdır. Reklam Çevirisi Uluslararası Reklamcılıkta Çevirinin Rolü ve Önemi Uluslararası reklam sürecinde yerel reklamlardan farklı özellikler bulunmaktadır. Yerel reklamların aksine, uluslararası reklamlarda iki farklı dil ve buna bağlı olarak iki farklı kültür söz konusudur. Kaynak dilde tasarlanan reklamın bir başka dil ve kültüre ulaşması ve bu erek dil ve kültürde de anlaşılabilmesi, istenen etkiyi sağlaması ve reklamın amacına hizmet etmesi gerekmektedir. Bu noktada ortaya çıkan ve kültürel çağrışım, iletişim stratejisi gibi etkenleri de barındıran dilin kullanımı konusu dilsel öğeler içeren reklamların çevirisinde önem kazanmaktadır. Bu sorunu çözmede köprü görevi gören ise çeviridir. Çeviri sayesinde bir ülkenin pazarında üretilen Moriatry, Sandra, v.d.: Advertising: Principles and Practice, s. 408. McFarlin, An Example of Hard Sell Advertising. 21 Kashoob, Cultural Translation Problems with Special Reference to English/Arabic Advertisements, s. 212. 19 20 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 75 bir ürünün ya da sunulan bir hizmetin başka ülkelerin pazarlarına ulaşması sağlanmaktadır. Çevirinin bu aracılık görevi nedeniyle, uluslararası reklamcılıkta reklamın erek kültürde başarılı olabilmesi için kaynak dilde üretilen metin kadar erek dilde üretilen metin de önemlidir. Bu nedenle, reklamcılık alanında çeviriler büyük önem taşımaktadır. Reklamının çevirisinde iletişim açısından aksamayla karşılaşılan bir ürünün uluslararası pazardaki rekabete yenik düşeceği bir gerçektir. Reklamcılık tarihinde bunun birçok örneği bulunmaktadır. Reklamcılığın bu “başarısız” örneklerinin ya dilsel bilgi eksikliğinden ya da kültürel algılamadaki farklılıklardan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Aşağıda dilsel ve kültürel başlıkları altında verilen iki örnek bu konuda örnek olarak verilebilir: Dilsel: Kaynak dildeki bir sözcüğün, erek dildeki bir başka sözcükle ses benzerliği sebebiyle karıştırılması sonucu Parker Pen şirketinin bir reklamının çevirisinde sorun ortaya çıkmıştır. Şirketin Meksika’da bir tükenmez kaleminin reklamını yaparken İngilizce kaynak dildeki “It won’t leak in your pocket and embarrass you” (Cebinize akmayacak ve sizi utandırmayacak) sloganı İspanyolca’daki embarazar (hamile bırakmak) fiiliyle benzerliğinden dolayı “No manchará tu bolsillo, ni te embarazará” (Cebinize akmayacak, sizi hamile bırakmayacak” şeklinde çevrilmiştir22. Kültürel: Orange telekomünikasyon şirketinin Kuzey İrlanda’da kullandığı bir slogan şirket için sorun yaratmıştır. Future’s Bright Future’s Orange (Gelecek aydınlık, gelecek Orange’da) şeklinde çevrilmiştir. Ancak bu ülkede Orange, Orange Order adında Protestan bir örgütü simgelemektedir ve reklam nüfusunun büyük çoğunluğu Katolik olan Kuzey İrlanda’da geleceğin Protestanlıkta olduğu gibi bir mesaj vermiş, bu yüzden de sorun yaratmıştır23. Burada da erek kültürün iyi tanınmamasından ya da hassasiyetlerine karşı yeterince incelik gösterilmemesinden kaynaklanan bir çeviri sorunu ortaya çıkmıştır. Marketing and PR (Çevrimiçi), 24.03.2012, http://emultilingual.com/marketing-and-pr/ Great Cross-Cultural Advertising Blunders (Çevrimiçi), 30.03.2012, http://www.getfluentfast. com/GreatCrossCulturalAdvertisingBlunders.pdf. 22 23 76 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 Yukarıdaki örnekler reklam çevirilerinin bir reklam veren için ne denli önemli olduğunu göstermek amacıyla verilmiştir. Reklam verenler açısından reklamın önemi göz önünde bulundurulduğunda, reklam çevirisinde çevirmene önemli bir görev düştüğü söylenebilir. Aşağıdaki noktalar kesin sınırlarla belirlenmemiş olmakla birlikte reklam çevirisinde çevirmenin çeviri süreci öncesinden başlayarak temelde ne gibi bir donanıma sahip olması gerektiği konusunda genel bir fikir verebilir: ü Ürün bilgisi ü Marka bilgisi ü Reklamcılık alanı ve bu alandaki metin türleri ve alt metin türleri ile ilgili temel bilgi ü Reklamın amaçlarına ve işlevine uygun strateji bilgisi ü Hedef kitle bilgisi ü Erek kültür ve çeviri normları bilgisi Diğer yandan, aynı dile, kültüre, yasalara ve pazar koşullarına sahip bir ülkede reklam yapıp reklam verenin ürününü ya da hizmetini tercih etmelerini sağlaması zor iken, farklı dile, kültüre, yasalara ve pazar koşullarına sahip bir ülkede bunu başarmak daha da zor olmaktadır. Bu sebeple, uluslararası reklamcılığın doğası gereği bazı kısıtlamalarla karşılaşılmaktadır. Kaynak dilde ve kaynak kültür için hazırlanan reklamın erek dil ve kültürde de aynı başarıyı elde edebilmesi için reklam çevirisinde karşılaşılan kısıtlamalar dikkatle ele alınması gereken konulardır. Reklam çevirisinde karşılaşılan kısıtlamalar şu başlıklar altında toplanabilir: üDil üKültür üYasal kısıtlamalar üİşi veren tarafın beklentileri üEkonomik kısıtlamalar üReklam ortamı ile ilgili kısıtlamalar İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 77 Çeviri Kuramları Açısından Reklam Çevirisi ve Çeviri Kuramları Skopos Kuramı ve Reklam Çevirisi Bu çalışma kapsamında, genel çerçeve olarak, uygulama alanından yola çıkan, Hans J. Vermeer tarafından geliştirilen Skopos kuramı temel alınacaktır24. Yunanca kökenli bir sözcük olan “Skopos”, “amaç/hedef” anlamına gelmektedir25. 1978’de Hans J. Vermeer tarafından Almanya’da geliştirilen Skopos kuramı ise, daha önce yaygın olan dilsel ve daha biçemsel çeviri kuramlarından daha işlevsel ve sosyokültürel yönlü bir çeviri kavramına geçiş sağlayan bir kuram olarak karşımıza çıkmaktadır26. Reklam çevirisinde çevirmenin erek kültürü göz önünde bulundurarak hareket etmesi önemlidir. Çünkü reklamlar çağrı işlevli metinler olup okuyucuyu bir eyleme yöneltmeyi amaçlamaktadırlar. Bunu sağlamak da kültürden kültüre değişiklik göstermektedir. Bu yüzden erek kültürde hedef kitlenin hedeflenen eyleme nasıl yönlendirilebileceği ve bu noktada nelere dikkat edilmesi gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır. Çeviri süreci sonunda reklam metni çevirmenin baştan belirlediği amaca uygun şekilde sonuç veriyorsa çevirinin işlevini yerine getirdiği söylenebilir. Ancak, burada önemli olan bir diğer nokta da çevirinin reklam verenin skoposuyla uyuşması gerekliliğidir. Çeviribilimsel açıdan bakıldığında çevirmenin skoposuna uygun bir çeviri ortaya koyması önemli olmakla birlikte, reklamın reklam verenin amaçladığı gibi sonuç vermesi için reklam verenin skoposuyla uyuşması da pazar şartlarında önem kazanmaktadır. Bu bağlamda reklam çevirisinde erek kültürde sert yöntem ve ılımlı yöntemden hangisinin kullanılacağı konusu önemlidir. Bunun kararını vermek de yine çevirinin skoposu ile ilgilidir. Çevirinin skoposuna bağlı olarak çevirmen tarafından sert veya ılımlı yöntem seçimi konusunda karar verilecektir. Reklam hangi yöntemle erek kültürde işlevsel olacaksa tercih buna göre yapılacaktır. Vermeer, Hans J. (2008). Çeviride Skopos Kuramı, Çev: Ayşe Handan Konar, Haz.: Ayşe Nihal Akbulut, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 25 Ammann, Margret. (2008). Akademik Çeviri Eğitimine Giriş, Çev.: E. Deniz Ekeman. İstanbul: Multilingual, s. 58. 26 Schäffner, Christina. (2001,). “Skopos Theory”, Encyclopedia of Translation Studies, (ed.) Mona Baker. Londra ve New York: Routledge, s. 235. 24 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 78 Reklam Çevirisi İşlemleri Reklamların çevirilerini incelemek için kullanılan çeviri işlemlerini incelemek gerekmektedir. Reklam çevirilerinde kullanılan çeviri işlemleri çok çeşitli olmakla birlikte bu işlemler inceleme konusuna bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Bu çalışma kapsamında, reklamlar dilsel özellikleri açısından incelenecek, çeviride bu dilsel özelliklerin reklamcılık stratejilerine yansıması irdelenecektir. Bu bağlamda, seçilen reklamların çevirileri Andrew Chesterman’ın Memes of Translation adlı yapıtında dilsel açıdan gruplandırdığı işlemler ve Mine Yazıcı’nın Yazılı Çeviri Edinci kitabında yer verdiği işlemler ışığında incelenecektir. Chesterman’ın yer verdiği işlemler: ü Sözcüğü Sözcüğüne (Literal): Bu işlem kaynak dilin biçemine en yakın şekilde çeviri yapmaktır. Chesterman bu işlemin “kaynak metin biçimine en üst düzeyde yakın olmakla birlikte, bunun daha çok dilbilgisel bir çeviri yöntemi olduğuna” işaret eder. ü Öyküntü (Calque): Bilinçli bir şekilde tek tek öğeleri ya da söz dizimleri ödünç almak olarak açıklanabilir. Uluslararası kuruluş adlarının çevirisinde sıklıkla başvurulan bu işlem, çeviri metinde hem kaynak dildeki hem de erek dildeki versiyona yer verip birinin diğerini açıklamasını sağlamak şeklinde de kullanılmaktadır. Bu işlemde kaynak dil biçemi daha yüksek değere sahiptir. ü Birim düzeyinde kaydırma (Unit shift): Anlambirim, sözcük, sözcük öbeği, yan cümle, cümle ve paragraf şeklinde sıralanabilecek birimler arasında gerçekleşen kaymadır. Bir cümleyi iki cümle, sözcük öbeğini cümle, sözcüğü yan cümle, cümleyi sözcük öbeği olarak çevirmek gibi. ü Kesit düzeyinde kayma (Interpersonal change): Resmiyet, duygusallık ve ilişkinin derecesi, teknik sözcük düzlemi gibi üslupla ilgili özellikler söz konusu olduğunda bu işlem kullanılır. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 79 ü Edimsöz düzeyinde kayma (Illocutionary change): Fiilin bildirme kipinden emir kipine geçişi, ifadeden ricaya geçiş ya da retorik sorular ve ünlemlerin kullanımı, dolaysız anlatımdan dolaylı anlatıma geçiş gibi söz eyleminde gerçekleştirilen değişiklikler bu işlem içindedir. ü Vurgu düzeyinde kayma (Emphasis Change): Bu işlemde vurgu veya konunun odak noktası eklenir, çıkarılır ya da değiştirilir. Kaynak metinde vurgulanmayan bir nokta erek kültür göz önünde bulundurularak erek metinde vurgulabilir, böylelikle vurgu eklenebilir veya tam tersi, kaynak metinde yer alan bir noktaya vurgu erek metinde çıkarılabilir. Bunların yanında, kaynak metinde ve erek metinde farklı noktalar vurgulanabilir, böylelikle vurgu değiştirilir27. Mine Yazıcı’nın yer verdiği işlemler: ü Türetme (Derivation): Bu çeviri işleminde erek kültür temel alınarak yeni bir sözcük türetilir. ü Perspektif Kaydırma (Modulation): Bu çeviri işlemi sözcük, yerleşmiş ifadeler, argo, atasözü, reklam amacı taşıyan veya siyasi sloganların çevirisinde benimsenen erek odaklı bir işlemdir. Aynı fikri farklı bir şekilde iletmek bu işlem altında incelenebilir. ü Ekleme/Silme (Addition/Deletion): Çevirmenin gereklilik durumunda çeviriyi açımlama ya da ek bilgi verme yoluyla genişletmesi veya tamamen ya da kısmen özetleyerek çevirme yoluyla daraltmasıdır. ü Açımlama (Paraphrasing): Kaynak metinde bulunmadığı halde, çevirmenin hem kaynak metindeki bağlamdan hem de erek kültür bilgisinden yola çıkarak metnin içinde ek bilgi vererek açıklamada bulunmasıdır. ü Doğrudan Aktarım (Direct transfer): Reklam metinlerinde Chesterman, Andrew (1997) Memes of Translation: The Spread of Ideas in Translation Theory, Amsterdam/Philadelphia: John Benjamins Publishing 27 80 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 özellikle slogan bölümünde karşımıza çıkan bir işlemdir. Bu işlemde kaynak dilden erek dile aktarma yapılmaz, olduğu gibi bırakılır28. 5. Bulgular ve Tartışma 1) Rowenta Silence Force Extreme RO8221 Power now speaks silently Silence Force Extreme by Rowenta. The most silent power vacuum cleaner. Compared to other vacuum cleaners of equal power. *Tested by an independent laboratory Compared to other vacuum cleaners of equal power. Rowenta ile güç hiç bu kadar sessiz olmamıştı! Rowenta Silence Force Extreme RO8221 eşit güçteki diğer toz torbasız elektrikli süpürgelerle kıyaslandığında en sessiz elektrikli süpürgedir. Rowenta’dan Silence Force Extreme, dünyanın en sessiz toz torbasız süpürgesi. Silence Force Extreme serisini keşfedin! Intelligent Beauty www.rowenta.com.tr Rowenta Intelligent Beauty Experience the force of silence on Rowenta www.rowenta.com Silence Force Extreme Toz Torbasız Toz Torbalı KAYNAK METİN Ürün ve metin bilgileri Bu reklam Alman Weintraud & Co şirketinin bir markası olan Rowenta’nın Yazıcı, Mine. (2007). Yazılı Çeviri Edinci, Multilingual, İstanbul 28 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 81 Silence Force Extreme RO8221 elektrikli süpürge ürününün reklamıdır ve reklama 21.09.2012 tarihinde http://www.youtube.com/watch?v=bhJZez3 6VtI&playnext=1&list=PL431D2FEBB40AEDFA&feature=results_video adresinden erişilmiştir. Reklamda ilk önce yüksek ses çıkan çok farklı anlardan kesitler bulunmaktadır. Daha sonra ise sessizce ev süpüren bir kadın görülmektedir. Reklamın iletisi yazılarla da desteklenmektedir. Kaynak Metin Reklamcılık Stratejisi Reklamda hedef kitlenin üzerinde baskı yapılmadan ürün tanıtılmış, bir süpürgede aranabilecek en önemli özelliklerden biri olduğu düşünülerek ürünün en iddialı görülen özelliği sessizliği olarak sunulmuştur. Bu şekilde hedef kitle ikna edilmeye çalışılmış, bunu yaparken de onlara zaman verilmiş ve karar kendilerine bırakılmıştır. Emir cümleleri kullanılarak baskıcı ve çabuk karar vermeye yönelik bir stratejiye gidilmemiştir. Ayrıca, çok yoğun olmamakla birlikte sıfatlar kullanılmıştır. Bu sebeple kaynak metnin reklamcılık stratejisi ılımlı yaklaşımdır. ÇEVİRİ METİN Çeviri metin 21.09.2012 tarihinde http://www.youtube.com/watch?v=Jy_ MICie14A adresinden alınmıştır. Çeviri metinde de kaynak metindeki görsel öğeler kullanılmıştır, ek olarak son bölümünde iki ayrı süpürge görseli bulunmaktadır. Yazılı öğeler ise çeviri metne eklenen görsel için yazılan yazılarla birlikte kaynak metne göre artmıştır. Çeviri İşlemleri üÖyküntü (Calque): Ürünün adı olan Silence Force Extreme öyküntü yapılarak Türkçe’de de aynı şekilde kullanılmıştır. 82 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 üBirim düzeyinde kaydırma: Kaynak metindeki Silence Force Extreme by Rowenta. The most silent power vacuum cleaner. Compared to other vacuum cleaners of equal power şeklindeki iki cümle Türkçeye Rowenta Silence Force Extreme RO8221 eşit güçteki diğer toz torbasız elektrikli süpürgelerle kıyaslandığında en sessiz elektrikli süpürgedir şeklinde tek cümle olarak çevrilmiş ve birim düzeyinde kaydırma gerçekleştirilmiştir. üEdimsöz düzeyinde kayma: Kaynak metinde düz söz olan Power now speaks silently çeviri metinde Rowenta ile güç hiç bu kadar sessiz olmamıştı! şeklinde ünlem cümlesi olarak çevrilmiş ve edimsöz düzeyinde kayma yapılmıştır. üVurgu düzeyinde kayma: Kaynak metindeki Power now speaks silently cümlesi Rowenta ile güç hiç bu kadar sessiz olmamıştı! şeklinde çevrilmiş ve marka adı eklenerek markaya vurgu yapılmıştır. Bu şekilde vurgu eklenmiştir. üDoğrudan Aktarım: Intelligent Beauty sloganı Türkçe çeviri metinde çevrilmeden bırakılmış, aynı şekilde kullanılmıştır. üEkleme/Silme: Kaynak metinde ek bilgi olarak ürünle ilgili bilgilerin doğruluğunu kanıtlamak için verilen *Tested by an independent laboratory. Compared to other vacuum cleaners of equal power bilgisi Türkçe kaynak metinde atılmış, çeviri metinde silme yoluna gidilmiştir. Bunun dışında, kaynak metinde olmayan Rowenta’dan Silence Force Extreme, dünyanın en sessiz toz torbasız süpürgesi. Silence Force Extreme serisini keşfedin! bölümü ve metnin sonunda da toz torbasız ve toz torbalı olma özellikleri erek metne eklenmiştir. Değerlendirme – 1 Hem kaynak metinde hem erek metinde reklam dilinde çok alışıldık olan sıfatların kullanımına çok fazla yer verilmemiştir. Bu sebeple sıfatların kullanımıyla duygulara seslenme yer almamaktadır. Ancak, İngilizce metinde vurgulanan silent ve Türkçe metinde vurgulanan sessiz ve toz torbasız ifadeleri ile hedef kitlenin ihtiyaç duyabileceği ve arayabileceği özelliklere İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 83 gönderme yapılarak hedef kitle harekete geçirilmeye çalışılmıştır. Emir kipi kullanımı ve bilgiler verilerek tüketiciyi bir an önce harekete geçirmeye çalışıldığından çeviri metnin reklamcılık stratejisi sert yöntemdir. Kaynak metnin reklamcılık stratejisi çeviri metinde değişmiştir. 2) Avon Mega Impact Ruj Want mega -watt lips? Dudaklarınızda yoğun renkler ister misiniz? AVON introduces ultra colour rich AVON’dan Mega Impact Ruj Mega Impact Lipstick. Colour, not just vivid, but high-def! Hem parlak, hem daha belirgin Our chromapixel technology renkler! amplifies colour. So our reds are AVON’un kromopiksel richer and pinks more vivid. For teknolojisiyle kırmızılar daha multifaceted colours ... yoğun, pembeler daha canlı, New Mega Impact Lipstick. renkler şimdi çok çarpıcı! Only AVON has got it. Want it? Get AVON’dan yeni Mega Impact Ruj! it! İsteyin Yeter! Order exclusively from an AVON Fırsatlarla dolu AVON katoloğu representative or online. için bizi arayın! KAYNAK METİN Ürün ve metin bilgileri Alice BBDO reklam ajansı aracılığıyla 21.09.2012 tarihinde http://www. youtube.com/watch?v=vfP4Eni70lo adresinden erişilen bu reklam, Amerikan menşeli Avon şirketinin piyasaya sunduğu Mega Impact Ruj ürününün reklamıdır. Reklamda bir kadın bir erkek oyuncu oynamaktadır ve görsel işitsel ve yazılı öğeler bir arada yer almaktadır. Kaynak Metin Reklamcılık Stratejisi Ürün ile ilgili bilgi sağlamanın yanında kaynak metinde söylem soru ve ünlem cümleleriyle güçlendirilmiş ve hedef kitleye bu ürüne ulaşmanın yolları da gösterilmiş ve ürünü almaları mesajı doğrudan iletilmiştir. Sıfatların yoğun kullanımıyla birlikte, hedef kitlesi üzerinde yoğun bir baskı kurarak, 84 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 düşünmek için çok fazla zaman bırakmadan amacına ulaşmaya çalışması sebebiyle bu reklamda kullanılan reklamcılık stratejisi sert yöntemdir. ÇEVİRİ METİN Çeviri metne Alice BBDO reklam ajansı aracılığıyla 21.09.2012 tarihinde http://www.youtube.com/watch?v=pPxfBUPLDbI adresinden erişilmiştir. Çeviri metinde de kaynak metindeki işitsel, görsel ve yazılı öğeler kullanılmıştır. Çeviri İşlemleri üÖyküntü: Ürünün adı olan Mega Impact Rujda öykünme yapılmıştır. Ürünün adı Türkçeye Mega Etkili Ruj gibi bir karşılıkla çevirmek yerine kaynak dildeki kullanımını çeviri metinde de aynı şekilde kullanma tercih edilmiştir. Bu işlemin izlenmesinde kaynak dilin daha yüksek değere sahip görülmesi, ürün hakkında merak uyandırma ya da ürün isimlerinde standardizasyona giderek bir marka kimliği oluşturmak gibi sebepler çevirmen kararında rol oynamış olabilir. üBirim düzeyinde kaydırma: İngilizce kaynak metindeki Our chromapixel technology amplifies colour, so reds are richer and pinks more vivid. For multifaceted colours... Türkçe erek metinde AVON’un kromopiksel teknolojisiyle kırmızılar daha yoğun, pembeler daha canlı, renkler şimdi çok çarpıcı! olarak çevrilmiştir. Burada, kaynak metindeki iki cümle çeviri metinde tek cümle şeklinde çevrilmiştir ve birim kayması gerçekleşmiştir. Bunun yanında, biri soru, diğeri ünlem cümlesi olmak üzere iki ayrı cümle olan Want it? Get it! Türkçe metinde tek bir ünlem cümlesi, İsteyin yeter! şeklinde çevrilmiştir. Bu şekilde, kaynak metindeki iki cümle bir cümle şeklinde çevrilerek birim düzeyinde kayma gerçekleşmiştir. üKesit düzeyinde kayma: Kaynak dilde reklam söylemine uygunluk açısından Want it mega -watt lips? ve Get it! gibi İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 85 ifadelerin yer alması daha çok resmi olmayan ortamlarda tercih edilen bir söylem olması sebebiyle hedef kitleye karşı senli benli bir yaklaşım sergilenmiştir. Erek metinde ise ister misiniz, isteyin, arayın gibi ifadelerin kullanımıyla hedef kitleye karşı sizli bizli bir yaklaşım sergilenmiştir. Böylelikle, aradaki mesafe arttırılmış, kesit düzeyinde kayma gerçekleştirilmiştir. üVurgu düzeyinde kayma: Our chromapixel technology amplifies colour, so reds are richer and pinks more vivid. cümlesi AVON’un kromopiksel teknolojisiyle kırmızılar daha yoğun, pembeler daha canlı, renkler şimdi çok çarpıcı! Şeklinde çevrilmiş ve kaynak metinde vurgulanmayan marka ismi erek metinde vurgulanmıştır. Aynı şekilde, New Mega Impact Lipstick erek dile AVON’dan yeni Mega Impact Ruj! Şeklinde çevrilmiş ve yine marka adına vurgu yapılmıştır. Bu şekilde çeviride vurgu eklenmiştir. üEkleme/Silme: Kaynak metindeki Only AVON has got it erek metinde silinmiştir. Bunun yerine kaynak metinde üç cümlede ifade edilen erek metinde bir cümle halinde verilmiştir. Değerlendirme – 2 Çeviri metinde de kaynak metinde olduğu gibi ürün ile ilgili bilgi sağlamanın yanında söylemi soru ve ünlem cümleleriyle güçlendirme yoluna gidilmiş ve kaynak metindekilerden farklı olmakla birlikte hedef kitle için bu ürünü elde etmenin yolları gösterilmiş, ürünü almaları mesajı doğrudan iletilmiştir. Bunu yaparken hedef kitle düşünmeye çok fazla zaman bırakmadan amaca ulaşmak için bu kitlenin üzerinde yoğun bir baskı kurulmuştur. Daha çok ılımlı yöntemde görülen sıfatların yoğun kullanımıyla duygulara seslenme çeviri metinde de görülmekle birlikte, çeviri metinde de kullanılan reklamcılık stratejisi sert yöntemdir. Kaynak metnin reklamcılık stratejisi korunmuştur. 86 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 3) Nokia Asha Nokia Asha Ready to take on the world Dive in – the world is waiting Asha phones have everything you need to keep you in-the-know – surf, message, chat, play, explore – go ahead and live your life, your way. Start exploring the Web Ready to see what’s out there? With an Asha phone you’re always connected and ready to explore the Internet with the powerful and fast Nokia Browser, any time, any place. Welcome to the party Your best mates from school, new colleagues, or the friends you met travelling – they’re all just a click away with email, Instant Messaging, social networks and more built-in to your Asha phone. Hey, what’s that app? From music production tools to the latest games, there’s no limit to what you can do with the thousands of apps available for your Asha phone in the Nokia Store. Nokia Asha Dünyanın işini üstlenmeye hazır Hiç durmayın, dünya sizi bekliyor Asha telefonlar, her zaman haberdar olmanız için gereken her şeye sahiptir. Web, mesaj, sohbet, oyun, keşfetme... Daha fazlası ile hayatınızı istediğiniz şekilde yaşayın. Web’i keşfetmeye başlayın Keşfetmeye hazır mısınız? Bir Asha telefon ile güçlü ve hızlı Nokia Tarayıcı sayesinde her zaman, her yerde bağlantılı halde ve İnternet’i keşfetmeye hazırsınız. Partiye hoş geldiniz Okuldan en iyi arkadaşlarınız, yeni iş arkadaşlarınız veya seyahat ederken tanıştığınız arkadaşlar, Asha telefonunuzda dahili olarak bulunan e-posta, anında mesajlaşma, sosyal ağlar ve daha fazla özellikle size yalnızca bir tık kadar yakın. Hey, o hangi uygulama? Nokia Mağaza’da Asha telefonunuz için sunulan müzik üretim araçlarından en son oyunlara kadar binlerce uygulama ile yapabileceklerinizin bir sınırı yok. Made for you With a range of colours, touch, type and connectivity options, you’ll find Sizin için üretildi the Asha phone that expresses your Çeşitli renk, dokunma, yazma ve personality and fits your lifestyle. bağlantı seçenekleri ile Asha telefonun kişiliğinizi yansıttığını ve yaşam tarzınıza uygun olduğunu göreceksiniz. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 87 KAYNAK METİN Ürün ve metin bilgileri Finlandiya kökenli bir teknoloji şirketi olan Nokia’nın bu reklamı 19.09.2012 tarihinde http://www.nokia.com/global/products/asha/ adresinden alınmıştır. Reklamda hem görsel hem yazılı öğeler yer almaktadır. Kaynak Metin Reklamcılık Stratejisi Bu tür ürünlerin reklamlarının genellikle sert yöntem olması beklenmektedir. Çünkü teknoloji ürünleri çoğunlukla insanların günlük acil ihtiyaçları arasında girmemekte, özellikle de modeller ilerledikçe daha lüks ürünler arasına girmektedir. Bu sebeple, bu tür ürünlerin satışlarının yapılabilmesi için hedef kitleye düşünmek için zaman vermeden, özellikleri tek tek sıralanarak onları ürünü almaya ikna etmeye çalışılmaktadır. Kaynak metinde hedef kitleye sorular sorarak sıkıştırma, emir kipi kullanma ve onları bir an önce harekete geçirmek amacıyla zarf kullanma yollarına gidilerek hedef kitleye doğrudan satın alma mesajı verilmektedir. Bu şekilde, tüketiciye zaman vermeden, onu ürünün faydalarına inandırarak amaca yönlendirmek amaçlanmıştır. Bunların yanında, hedef kitlenin duygularını harekete geçirecek ve ürünün kullanımıyla tüketicinin kendini ne kadar özel hissedeceğini gösterecek ifadelere de yer verilmiştir. Ancak, metinde ağırlıklı olarak sert yöntem kullanılmıştır. ÇEVİRİ METİN Çeviri metne 19.09.2012 tarihinde http://www.nokia.com/tr-tr/urunler/ asha/ adresinden erişilmiştir. Reklamda kaynak dildeki reklamda olduğu gibi hem görsel hem yazılı öğeler yer almaktadır. Çeviri İşlemleri üBirim düzeyinde kaydırma: İngilizce metinde tek bir cümle olan Asha phones have everything you need to keep you inthe-know – surf, message, chat, play, explore – go ahead and live your life, your way Türkçe çeviride Asha telefonlar, her 88 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 zaman haberdar olmanız için gereken her şeye sahiptir. Web, mesaj, sohbet, oyun, keşfetme... Daha fazlası ile hayatınızı istediğiniz şekilde yaşayın şeklinde, biri eksiltili cümle olmak üzere üç cümle olarak çevrilmiştir. Bir cümle iki cümle olarak çevrilerek birim düzeyinde kaydırma gerçekleşmiştir. üVurgu düzeyinde kayma: İngilizce metindeki Dive in – the world is waiting Türkçeye Hiç durmayın, dünya sizi bekliyor olarak çevrilmiştir ve çeviride siz vurgusu eklenmiş ve doğrudan hedef kitleye seslenilmiştir. Bunun yanında, With an Asha phone you’re always connected and ready to explore the Internet with the powerful and fast Nokia Browser, any time, any place cümlesinde hem always hem de any time kullanılarak zaman vurgulanmıştır. Ancak Türkçe çeviride Bir Asha telefon ile güçlü ve hızlı Nokia Tarayıcı sayesinde her zaman, her yerde bağlantılı halde ve İnternet’i keşfetmeye hazırsınız cümlesi kullanılarak zaman üzerindeki vurgu azaltılmıştır. Değerlendirme – 3 Bu reklamın çevirisinde de kaynak metinde olduğu gibi emir cümleleri ve tüketiciyi bir an önce harekete geçirmek amacıyla kullanılan zarflar ve sorulardan yararlanılmıştır. Ancak, kaynak metne göre emir kipi daha az kullanılmış, hedef kitlenin duygularını harekete geçirecek ayrıntılara daha fazla yer verilmiş ve kullanılan ifadelerle hedef kitlenin kendisini özel hissetmesi sağlanarak duygularına seslenilmiştir. Bu şekilde, metinde sert veya ılımlı yöntemden biri ağır basmamaktadır. Çeviri metnin reklamcılık stratejisi birleşik yöntemdir. Kaynak metindeki reklamcılık stratejisi korunmamıştır. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 89 4) Hyundai New Thinking New Possibilities Desserts are bleak, winters are cold, girls are weak, blues musicians are old, road signs are boring, green factories will never come true, and luxury is for an elite few. New Thinking New Possibilities New Thinking New Possibilities. Hyundai New Thinking New Possibilities. Hani hep derler ya çöller kuraktır, kışlar soğuktur, kızlar güçsüzdür, usta müzisyenler yaşlıdır, uzun yolculuklar sıkıcıdır, çevre dostu fabrikalar hayaldir, lüks ise seçkin bir azınlık içindir… Kim demiş! New Thinking New Possibilities New Thinking New Possibilities. Hyundai New Thinking New Possibilities. KAYNAK METİN Ürün ve metin bilgileri Bu reklam, Koreli otomotiv şirketi Hyundai’nin New Thinking New Possibilities sloganı altındaki bir reklamıdır. 12.10.2012 tarihinde http:// www.youtube.com/watch?v=h-97QHdr0NQ adresinden erişilen reklam yazılı, görsel ve işitsel olarak hazırlanmıştır. Kaynak Metin Reklamcılık Stratejisi Kaynak metinde çeşitli sıfatlar kullanılarak hedef kitlenin duygularına seslenmeye çalışılmıştır. Hedef kitle üzerinde baskı kurulmamıştır ve onları düşünmeye itmek amaçlanmıştır. Bu sebeple, kaynak metinde kullanılan reklamcılık stratejisi ılımlı yöntemdir. 90 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 ÇEVİRİ METİN Çeviri reklam, Koreli otomotiv şirketi Hyundai’nin New Thinking New Possibilities sloganı altında yayınlanan bir reklamıdır. 12.10.2012 tarihinde http://www.hyundai.com.tr/tr/Content.aspx?id=dizi&menu_ id=69§ion=1&video=67 adresinden erişilen reklam yazılı, görsel ve işitsel olarak hazırlanmıştır. Çeviri İşlemleri üKesit düzeyinde kayma: Kaynak metindeki blues musicians are old Türkçe’ye usta müzisyenler yaşlıdır şeklinde çevrilmiştir. Kökeni Afrika’ya dayanan ve zamanla Amerika’da da yaygınlaşan Blues müzik türünün Türkiye’de yaygın olmaması sebebiyle Türk hedef kitlesinde çağrışım yapmama olasılığının yüksek olması sebebiyle Türkçe metinde blues musicians yerine usta müzisyenler ifadesi kullanılmıştır. üEdimsöz düzeyinde kayma: Kaynak metindeki Desserts are bleak, winters are cold, girls are weak, blues musicians are old, road signs are boring, green factories will never come true, and luxury is for an elite few cümlesinde ifadeler doğrudan verilirken, çeviri metinde bu cümlelerin başına Hani hep derler ya getirilmiş ve Hani hep derler ya çöller kuraktır, kışlar soğuktur, kızlar güçsüzdür, usta müzisyenler yaşlıdır, uzun yolculuklar sıkıcıdır, çevre dostu fabrikalar hayaldir, lüks ise seçkin bir azınlık içindir şeklinde çevrilmiştir. Bu ifadeler bir başkasına, onlara, atfedilmiştir. Bunun yanında, kaynak metinde fiil cümlesi olan green factories will never come true çeviri metinde çevre dostu fabrikalar hayaldir şeklinde isim cümlesi olarak çevrilmiştir. üVurgu düzeyinde kayma: Kaynak metne ek olarak kullanılan Hani hep derler ya ifadesi ve Kim demiş! ünlem cümlesi ile metnin geneline bu söylenenlere inanılmadığı vurgusu eklenmiştir. Oysa kaynak metinde bu düşünce metinle değil, reklamın görsel öğeleriyle verilmektedir. Türkçe metinde görsel öğelere İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 91 ek olarak metinde de bu vurgunun yapılmasıyla vurgu eklenmiş ve vurgu düzeyinde kayma gerçekleşmiştir. üDoğrudan Aktarım: Reklamın sloganı New Thinking New Possibilities Türkçe metinde çevrilmeden, kaynak dildeki şekliyle bırakılmıştır. Değerlendirme – 4 Kaynak metinde olduğu gibi çeviri metinde de çeşitli sıfatlara yer verilmiştir. Bu şekilde, hedef kitlenin duygularına seslenmeye çalışılmıştır. Erek metinde, kaynak metne ek olarak ünlem cümlesine yer verilmesine rağmen, hedef kitle üzerinde hiçbir şekilde baskı kurulmamıştır, onları düşünmeye itmek amaçlanmıştır. Bu sebeple, çeviri metinde, kaynak metnin reklamcılık stratejisi korunmuştur ve ılımlı yöntem kullanılmıştır. 5) Nestle Nestea Fascinating combinations make the world more enjoyable. Just like Nestea. A blend of delicious foods plus tea goodness that inspires you. Nestea… Enjoy the combination. Enjoy the combination Sürpriz karışımlar dünyayı daha keyifli kılar. Tıpkı Nestea gibi. Lezzetli meyvelerin tadıyla çayın iyiliğinin mükemmel birleşimi. Nestea… Bu karışımın keyfini çıkar. Bu karışımın keyfini çıkar KAYNAK METİN Ürün ve metin bilgileri Reklam, İsviçreli Nestle şirketinin Nestea markasının bir reklamıdır. Reklama 05.01.2013 tarihinde http://vimeo.com/12320440 adresinden erişilmiştir. Reklamda görsel, işitsel ve yazılı öğeler bir arada kullanılmıştır. 92 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 Kaynak Metin Reklamcılık Stratejisi Reklamda yoğun olarak sıfat kullanımı görülmektedir. Bu sıfatların kullanımıyla etkili bir anlatım elde etmek ve matematiksel dört işlemin eğlenceli bir şekilde kullanımı ile de hedef kitlenin duygularına seslenmek amaçlanmıştır. Slogan bölümünde emir kipi kullanılmakla birlikte, metnin genelinde baskıcı bir hava yoktur. Hedef kitle doğrudan amaca yönlendirilmemiş, düşünmeye yönlendirilmiştir. Bu sebeplerle kaynak metnin reklamcılık stratejisi birleşik yöntemdir. ÇEVİRİ METİN Reklama 05.01.2013 tarihinde http://www.youtube.com/ watch?v=nuRUGTEF9zo adresinden erişilmiştir. Çeviri reklamda da görsel, işitsel ve yazılı öğeler bir arada kullanılmıştır. Çeviri İşlemleri üSözcüğü Sözcüğüne: Kaynak metindeki Fascinating combinations make the world more enjoyable. Just like Nestea Türkçeye sözcüğü sözcüğüne çeviri işlemi kullanılarak Sürpriz karışımlar dünyayı daha keyifli kılar. Tıpkı Nestea gibi şeklinde çevrilmiştir. üVurgu düzeyinde kayma: Hem kaynak hem erek dildeki reklam metninde öne çıkarılmak istenen, ürünün karışım özelliğidir. Ancak, kaynak metinde bu birleşim matematiksel ifade (plus-artı) kullanılarak ve bunu görsel olarak da destekleyerek yapılmıştır. Birleşim özelliğinin üzerinde dururken aynı zamanda matematiksel ifadelere de vurgu yapılmış ve eğlenceli ve etkili bir anlatım yaratılmaya çalışılmıştır. Çeviri metinde ise, Türk toplumunun reklamlarda bu tür bir kullanıma alışkın olmaması ve bu yüzden aynı etkinin yaratılmayacak olması sebebiyle plus sözcüğüne yer verilmemiş, matematiksel ifade vurgusu çıkarılmıştır. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 93 Değerlendirme - 5 Çeviri metinde de kaynak metinde olduğu gibi sıfatların yoğun kullanımıyla etkileyici bir anlatım elde etmek ve seslenmek istendiği anlaşılmaktadır. Bunun yanında, metnin sonunda yer verilen emir kipinde cümlelerle sert yönteme yaklaşılmıştır. Bu sebeplerle, çeviri metnin reklamcılık stratejisi birleşik yöntemdir. Böylelikle, kaynak metnin reklamcılık stratejisi korunmuştur. 6. Sonuç Çeviribilim disiplinlerarası doğası gereği birçok disiplinle ilişkilidir. Reklamcılık da bunlardan biridir. Reklamcılığın uluslararası reklamcılık alanında çeviri çoğu zaman kaçınılmaz olmaktadır. Bunun sebebi uluslararası reklamcılıkta üreticilerin ürünlerini farklı dil ve kültürü olan bir başka pazara ulaştırmak istemesidir. Farklı pazarlarda iki dil ve kültür arasındaki farklılıkların kaldırılarak reklamın amacına ulaşması çoğu zaman çeviri aracılığıyla sağlanmaktadır. Bu şekilde, reklam çevirisi aracılığıyla hem üreticiler ürünlerini farklı pazarlara ulaştırabilmekte hem de tüketiciler farklı pazarlardaki ürünlerden haberdar olarak elindeki seçenekler arasından kendilerine uygun olan ürünleri seçebilmektedir. Bu bağlamda, gelişen teknoloji ve pazar koşullarına paralel olarak uluslararası reklamcılığın önemi artmış ve bu durum uluslararası arenada rekabetin artmasına yol açmıştır. Artan rekabet de uluslararası reklamcılığın gelişmesini sağlamıştır. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda, uluslararası reklamcılık alanında çevirinin de öneminin arttığını söylemek mümkündür. Bu betimleyici çalışma sonucunda, çalışmanın başında sert ve ılımlı yöntem olarak gruplanan reklamcılık stratejilerinin yanısıra her iki yöntemin de ağırlık kazanmadığı birleşik yöntem de kullanıldığı bulgulanmıştır. Kaynak metinlerde sert yöntemin 2, ılımlı yöntemin 2, birleşik yöntemin 1 kez kullanımına rastlanırken, erek metinlerde sert yöntemin 2, ılımlı yöntemin 1, birleşik yöntemin ise 2 kez kullanıldığı görülmüştür. Seçilen reklam metinlerinin çevirilerinin 3 tanesinde kaynak metnin reklamcılık stratejisi korunurken 2 tanesinde değişikliğe gidildiği görülmüştür. Çalışmanın başında belirlenen çeviri işlemleri açısından bakıldığında, Sözcüğü 94 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 Sözcüğüne çeviri işlemi 1 kez, Öyküntü 2 kez, Birim Düzeyinde Kaydırma 3 kez, Kesit Düzeyinde Kayma 2 kez, Edimsöz Düzeyinde Kayma 2 kez, Vurgu Düzeyinde Kayma 5 kez, Ekleme/Silme 2 kez, Doğrudan Aktarım 2 kez kullanılmıştır. Çevirilerde Türetme, Perspektif Kaydırma ve Açımlama işlemlerinin kullanımına rastlanmamıştır. Bunların yanında, kaynak metinlerde ürünün sektörüne göre sabit bir reklamcılık stratejisi kullanılmadığı görülmektedir. Buna göre, çevirinin skoposundan çok kaynak metnin ve işi veren tarafın skoposunun önem kazandığını söyleyebiliriz. Bu da Türkiye’de daha çok kaynak metne bağlı yaklaşımın tercih edildiği ve buna bağlı olarak reklam çevirisi yapan çevirmenlerin belirli kısıtlamalarla karşılaştığını göstermektedir. KAYNAKÇA Ammann, Margret. (2008). Akademik Çeviri Eğitimine Giriş. Çev.: E. Deniz Ekeman. İstanbul: Multilingual. Batı, Uğur (2010). Reklamın Dili, İstanbul: Alfa Basım Yayım. Batı, Uğur (2006). Reklam Dilinin Biçimbilimsel Nitelikleri Üzerine Bir İçerik Analizi. (2). Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi, İstanbul. Chesterman, Andrew (1997). Memes of Translation: The Spread of Ideas in Translation Theory. Amsterdam/Philadelphia: John Benjamins Publishing. Elden, Müge; Avşar (2004). Reklam ve Reklam Mevzuatı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Yayını. Ankara: Ofset Fotomat. B. Zakir (2011). Gazetecilik İlan- Reklam Organizasyonu 321GM0013. Ankara Kashoob, Hassan S. (1995). “Cultural Translation Problems with Special Reference to English/Arabic Advertisements”. Doktora Tezi. Glasgow: Glasgow Üniversitesi Arapça ve İslami Bilimler Bölümü. Moriatry, Sandra, v.d. (2009). Advertising: Principles and Practice. 8. bs., New Jersey, ABD : Pearson Prentice Hall. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96 95 Özgür, Aydın Ziya(2004). “Gazete Reklamlarının Nitel ve Nicel Özellikleri: Otomotiv Reklamları Üzerine İçerik Analizi”, Yüksek Lisans Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Schäffner, Christina. (2001). “Skopos Theory”, Encyclopedia of Translation Studies. (ed.) Mona Baker, Londra ve New York: Routledge. Wells, William, v.d. (1992). Advertising: Principles and Practice. 2. bs. New Jersey, ABD: Prentice Hall. Vermeer, Hans J. (2008). Çeviride Skopos Kuramı. Çev: Ayşe Handan Konar, Haz.: Ayşe Nihal Akbulut. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Yazıcı, Mine (2007). Yazılı Çeviri Edinci. İstanbul: Multilingual. Elektronik Kaynaklar McFarlin, Kate: An Example of Hard Sell Advertising (Çevrimiçi), http://smallbusiness.chron.com/example-hard-sell-advertising-11371.html, 03.03.2012. (Çevrimiçi), http://www.languageswork.org.uk/career_choices/job_sectors/business_services.aspx, 17.02.0213. “Dilin Önemi Üzerine Söylenmiş Sözler”, (Çevrimiçi), http://turkcesivarken.com/yazismalik/index.php?topic=2870.0;wap2, 15.11.2011. (Çevrimiçi), http://tdkterim.gov.tr/bts/, 09.08.2012. “Marketing and PR”, (Çevrimiçi), http://emultilingual.com/marketingand-pr/, 24.03.2012. “Great Cross-Cultural Advertising Blunders”, (Çevrimiçi), http://www. getfluentfast.com/GreatCrossCulturalAdvertisingBlunders.pdf, 30.03.2012 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 97 ÇEVİRİ SÜRECİNİN GÖZ HAREKETLERİNİN İZLENMESİ YOLUYLA İNCELENMESİ: ÇEVİRİNİN YÖNÜ ÜZERİNE BİR PİLOT ÇALIŞMA EYE-TRACKING DIRECTIONALITY IN THE TRANSLATION PROCESS: A PILOT STUDY Özlem TEMİZÖZ* Özet Bu makale, çevirinin yönünün (anadile/ikinci dile) bilişsel süreçler üzerindeki etkisini göz hareketlerinin izlenmesi yöntemi ile inceleyen bir pilot çalışma hakkında bilgi sunmaktadır. Söz konusu pilot çalışma, Jensen & Pavlović (2009) tarafından aynı amaçla gerçekleştirilmiş olan çalışmayı yinelemek üzere kullanılacak yöntemi sınamak amacını taşımaktadır. Pilot çalışmada yeniden araştırılan hipotezler şöyledir: (1) Anadile ve ikinci dile yapılan çeviride, erek metnin oluşturulması için harcanan bilişsel çaba kaynak metnin çözümlenmesi için harcanandan fazladır; (2) İkinci dile çeviri anadile çeviriden daha fazla bilişsel çaba gerektirir; (3) Anadile çeviride kaynak metnin çözümlenmesi için harcanan bilişsel çaba ikinci dile çeviridekinden daha fazladır; (4) İkinci dile çeviride erek metni oluşturmak için harcanan bilişsel çaba anadile çeviridekinden daha fazladır. Sonuçlar, Jensen & Pavlović (2009)’in öne sürdüğü ve bu pilot çalışmada yinelenen dört hipotezden üçünün bulgularının her iki çalışmada da aynı olduğunu göstermektedir. Her iki çalışma da çevirmenin ikinci dildeki metinleri (kaynak/erek) çözümlemek ya da oluşturmak ve ikinci dile çeviri yapmak için harcadığı bilişsel çabanın anadilindeki metinleri (kaynak/erek) çözümlemek ya da oluşturmak veya anadile çeviri yapmaktan daha fazla olmadığını göstermektedir. Elde edilen bulgular çevirinin yönüne ilişkin olarak benimsenen, bilimsel veriden ziyade geleneğe dayalı görüşlerin aksinin de mümkün olabileceğini ortaya koymaları bakımından önemlidir. Bu pilot çalışmanın ayırt edici bir özelliği de Türkiye’de göz hareketlerinin izlenmesi yöntemini çeviri sürecinin incelenmesi amacıyla kullanan ilk çalışma olmasıdır (Temizöz 2009). Anahtar sözcükler: Çevirinin yönü, ikinci dile çeviri, anadile çeviri, çeviride bilişsel süreçler, göz hareketlerini izleme yöntemi. * Dr. Rovira i Virgili Üniversitesi, Kültürlerarası Çalışmalar Grubu; Kocaeli Üniversitesi, Ya bancı Diller Yüksekokulu Dr. Universitat Rovira i Virgili, Intercultural Studies Group; Kocaeli University, School of Foreign Languages 98 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 Abstract The paper reports on a pilot study conducted to test the methodology to replicate the study by Jensen & Pavlović (2009) which investigates the effect of translation directionality on cognitive processing by means of eye-tracking. The following hypotheses are retested: (1) In both directions of translation, processing the TT requires more cognitive effort than processing the ST; (2) L2 translation tasks on the whole require more cognitive effort than L1 tasks; (3) cognitive effort invested in the processing of the ST is higher in L1 translation than in L2 translation; (4) cognitive effort invested in the processing of the TT is higher in L2 translation than in L1 translation. The results showed that the findings of three out of four hypotheses were the same as the findings of Jensen & Pavlović (2009). Both studies suggest that neither processing the texts in L2 (ST or TT) nor translation into L2 leads to a higher amount of cognitive effort. The findings are important in that they challenge the traditional view of directionality that is based on traditional assumptions rather than empirical data. This pilot study is distinctive in that it is the first study in Turkey that uses eye-tracking to explore the translation process (Temizöz 2009). Keywords: Directionality, L2 translation, L1 translation, cognitive processing in the translation process, eye-tracking. 1. Introduction Translation scholars used various methods such as thinking-aloud, keystroke logging, retrospection and screen recording in order to understand the psycholinguistic and cognitive aspects of translation processes (for methodological issues, see Alves 2003, Jääskeläinen 2002 and Tirkkonen-Condit & Jääskeläinen 2000). Recently, eye-tracking has been introduced as a new and promising way of investigating translation processes (e.g. Dragsted & Hansen 2008; Jensen & Pavlović 2009; O’Brien 2006, O’Brien 2008; Sharmin et al. 2008 and Sjørup 2008). As O’Brien (2006: 186) points out, “eye-tracking provides us with a complementary methodology that will allow further investigation of the translation process, while also allowing us to investigate translator-computer interaction”. In addition to the diversification of translation process research methods, prescriptive approaches in Translation Studies have now come into question and they have started to be replaced by descriptive ones. Thus, Translation Studies has become less normative in its approach regarding translation into a non-mother tongue. Besides, research into the translation processes İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 99 exploring directionality features has attracted much more attention. Thus, directionality has become the topic of empirical research (Pavlović 2007a and 2007b, Jensen & Pavlović 2009) as well as of international conferences and forums (Grosman et al. 2000; Kelly et al. 2003). In contemporary Translation Studies, when we talk about translation, we usually take for granted that we are dealing with translation from L2 (the second language) into L1 (mother-tongue). Consequently, when non-specified, the assumption is that translation is from L2 into L1. However, there are many settings in which translation from L1 into L2 is also frequently performed. In Slovenia, Croatia, Finland, Denmark and Turkey, to name but a few places where people use “languages of limited diffusion”, this type of translation is very common. Pavlović (2007b) conducted a questionnaire survey among translators and interpreters in Croatia to tap their professional practice and attitudes regarding directionality. Preliminary findings showed that L2 translation was a regular practice for more than 70 percent of the full-time translators/interpreters in Croatia (Pavlović 2007b: 91). When commenting on the prescription as regards translating into one’s native language in less widely spoken language settings, Campbell (1998: 57) states that “in theory this is fine, but in practice it poses some difficulties since the supply of translators into particular languages may not match demand, so translation sometimes (or perhaps even often) has to be undertaken into the second language”. Our personal experience as a translator working with English-Turkish language pair supports this comment, in that, in Turkey, translators are required to translate in both directions simply because not enough people master Turkish as a second language so that they can translate competently from it into their native language. Globalization and the function of English as lingua franca are other factors increasing the demand for translation into English as L2. Snell-Hornby (2000: 37) states that “in the global village of today, one could make the categorical statement that every translator needs a working knowledge of English as international lingua franca”. Snell-Hornby also emphasizes that “translation into English as a non-mother tongue has become a fact of modern life” (Snell-Hornby 2000: 37). 100 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 Research on the comparison of translation processes in different translation directions shows that L1 and L2 translation processes differ in various ways (e.g. Pavlović 2007a). The use of internal and external resources, the choice of strategies (e.g. Chang and Schallert 2007, for interpreting), the quality of the products and the distribution of cognitive effort (e.g. Jensen & Pavlović 2009) constitute the aspects that have been explored so far and found to differ in some respects with regard to directionality. Obviously, more research exploring directionality features will help us understand better the cognitive processes occurring during translation into L2. Further, it will facilitate the understanding of the inevitability of translation into L2 in certain settings. Replication of the existing studies on directionality with different language pairs and different subjects can contribute to the validity of the findings. Replication studies, which are widespread in other sciences, are usually disregarded in Translation Studies (TS). However, they are significant in terms of questioning and testing the findings of previous studies, thereby contributing to the strengthening of the relevant discipline, in our case TS. Bearing this in mind, we conducted a pilot study to test the methodology to replicate Jensen & Pavlović (2009) with a view to retesting its hypotheses by means of a wider study. 2. Measuring Cognitive Effort Using Eye-Tracking Eye-tracking research in reading and translation usually takes its source from “eye-mind assumption” according to which readers are looking at the word they are thinking about (Just & Carpenter 1980: 330). Previous research confirms the existence of a link between cognitive effort and eye movements. Hess and Polt (1964) conducted an experiment to see if mental activity in solving simple mathematical problems would be reflected in the pupil size of the subjects. Five subjects were asked to solve four mathematical (simple multiplication) problems with increasing levels of difficulty. The results revealed a complete correlation between problem difficulty and the mean response of the five subjects as measured by pupil size. Thus, the authors concluded that changes in pupil size during the solving of simple multiplication problems could be used as a direct measure of mental activity İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 101 (Hess & Polt 1964). Hyöna et al. (1995) tested whether the pupillary response can be applied to study the variation in the processing load during three different language tasks with differing levels of complexity. The processing load in simultaneous interpreting as reflected in the average pupil size was compared to two other language tasks: repeating an auditorily presented text (speech shadowing) and listening to a text passage without any subsequent comprehension testing. The results showed that mental load as reflected by pupil dilation was consistent with the hypothesized difference in task difficulty. That is, simultaneous interpretation clearly produced a higher degree of pupil dilation than did speech shadowing, and shadowing yielded a higher level than did listening (Hyöna et al. 1995: 603). Jakobsen & Jensen (2008) compared eye movement behavior across four different types of reading tasks. A group of six professional translators and six translation students read four similar texts on the same news topic. Text 1 was read for comprehension, while Text 2 was read for comprehension and translating the text afterwards. Text 3 was read while being simultaneously translated orally, and Text 4 was read while being translated in writing. Indicators of cognitive effort, such as task time, fixation frequency, gaze time and average fixation duration revealed a consistent and linear progression from the first task (the easiest) to the fourth (the hardest). This finding also confirms that eye-movement data reflect cognitive processing. The abovementioned research proves the link between eye movements and cognitive processing in both reading and translation. Being a translator in a setting where translators are usually asked to work into their L2 (second language) as well as their L1 (mother tongue), we are encouraged to use eye tracking as a method to investigate the mental proceses occurring in L1 and L2 translation processes, which are proved to differ in various respects (Chang & Schallert 2007, Jensen & Pavlović 2009, Pavlović 2007a). We decided to set out with replicating a previous study by Jensen & Pavlović (2009) conducted to investigate directionality in translation processes by means of eye-tracking. Below, we mention briefly about the study by Jensen & Pavlović (2009) and then present our pilot study that is aimed to test the methodology for a wider research. 102 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 3. Jensen & Pavlović (2009) Jensen & Pavlović (2009) investigated directionality in translation processes by means of eye-tracking. They tested the following hypotheses: (1) in both directions of translation, processing the TT requires more cognitive effort than processing the ST; (2) L2 translation tasks on the whole require more cognitive effort than L1 tasks; (3) cognitive effort invested in the processing of the ST is higher in L1 translation than in L2 translation; (4) cognitive effort invested in the processing of the TT is higher in L2 translation than in L1 translation; and (5) in both directions, students invest more cognitive effort in translation tasks than do professionals. The hypotheses are tested through a series of experiments involving eight final-year students of Translation and eight professional translators having Danish as the mother tongue and English as the primary foreign language. However, 50 percent of the data had to be discarded due to poor eye-tracking data. Thus, data from four professionals and four students were used. Pursuant to short warm-up tasks, the subjects translated two comparable texts of around 250 words, one into their L1 (Danish) and the other into their L2 (English) on the same day after a short break. They were not allowed to use any external sources (i.e. term banks, dictionaries). The testing materials were two reviews from the online versions of two newspapers, of books dealing with a political topic. In addition to length and genre, the researchers tested the comparability of the texts by means of Lix formula, which is a tool for measuring the readability (the relative ease with which a text can be read) of the texts. In addition, the researchers tested their texts by means of SMOG (see http://www.harrymclaughlin.com/SMOG.htm), a readability formula developed by McLaughlin (1969) (see also Trottier 2010) which uses syllable count and sentence length to measure text difficulty. The formula estimates the years of education a person needs to understand a piece of writing. According to SMOG, the texts they used rated the same degree of readability (12). In order to measure subjects’ cognitive effort, Jensen & Pavlović (2009) recorded the eye movements. Eye movements were recorded with Tobii 1750 (see http://www.tobii.com/en/), which is a remote eye-tracker. Jensen & Pavlović (2009) used four kinds of parameters obtained from eye-tracking: İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 103 1. “gaze time”, i.e. the total time (in milliseconds) a subject spent focusing on a particular (source or target text) section of the screen during the execution of the task; 2. “task length”, i.e. the total time (in seconds) in which the subjects completed the given translation task; 3. “average fixation duration” (in milliseconds), which is based on the total gaze time value and the total number of fixations within source text or target text section of the screen, (Average fixation duration = gaze time / total number of fixation); 4. “pupil size” (or pupil dilation), i.e. the size of the subjects’ pupils (in millimeters) during the task. The data analysis showed that only one out of five hypotheses was totally confirmed. The first hypothesis stating that processing the target text requires more cognitive effort than processing the source text in both directions of translation, was confirmed by all the relevant indicators collected from eye-tracking. The remaining hypotheses were partially confirmed, that is, confirmed by some indicators and not by others, or confirmed for only one group of subjects (see Table 14). On the whole, the findings of the study show that, contrary to the traditional assumptions, processing L2 texts and/ or translating into L2 do not always require greater cognitive effort than processing L1 texts and/or translating into L1. 4. Pilot Study Inspired by the similarity of Danish and Turkish with regard to being “languages of limited diffusion”, we decided to replicate the above-mentioned study by Jensen & Pavlović (2009) with the English-Turkish language pair to see if the results were language specific. First, we conducted the present pilot study to test our methodology. Unlike Jensen & Pavlović (2009), we developed a research design in which we used retrospective commentaries recorded with voiced screen-capturing and post-assignment questionnaires in addition to eye-tracking and keystroke logging (with Translog, see www. translog.dk) with a view to obtaining more information as regards the translation process. However, the scope of this paper is restricted to presenting 104 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 only eye-tracking data analysis which is provided in comparison with Jensen & Pavlović (2009). 4. 1. Hypotheses Within the present pilot study, we retested four out of five hypotheses formulated and tested by Jensen & Pavlović (2009). The fifth hypothesis was about the comparison of professional translators with translation students. Since our study was a pilot study aiming to test the methodology, we did not employ a second group of translators (translation students) for the experiments. Therefore, we did not retest the fifth hypothesis. Thus, the following hypotheses are retested in the present study: 1. In both directions of translation, processing the TT (target text) requires more cognitive effort than processing the ST (source text). 2. L2 translation tasks (translation into the second language) require more cognitive effort than L1 tasks (translation into the mother tongue). 3. Cognitive effort spent in the processing of the ST is higher in L1 translations (in which the ST is an L2 text) than in L2 translations. 4. Cognitive effort spent in the processing of the TT is higher in L2 translations (in which the TT is an L2 text) than in L1 translations. 4.2. Methodology 4.2.1 Procedure We used both qualitative and quantitative methods to collect data. Prior to the experiment, we asked the subjects to fill out subject profile sheets to gather basic information on their profile. They were also sent, by e-mail, translation brief and task instructions for specifying the requirements regarding the translation tasks. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 105 The subjects translated two texts one after another with short breaks of 5 minutes. The order of the tasks was reversed to prevent a possible retest effect. The subjects’ keystrokes were registered using Translog 2006 and their eye-movements were recorded with Tobii 1750 eye-tracker which is a remote-based and a highly unobtrusive eye-tracker. Before the experiment started, short warm-up tasks were given to the subjects for making them familiar with the test environment. Although we are aware of the fact that researching and documentation constitute a significant part of the translation process, we did not allow the subjects to use external paper-based or electronic resources (dictionaries, corpora, term banks, etc.) with a view to obtaining as much uninterrupted eye-gaze data as possible. Once they completed the translation tasks, the subjects were asked to comment on their translation while watching the replay of the tasks using Translog replay function. While watching and simultaneously commenting on the replay of their translations, the subjects’ voice and screen activities were recorded via screen recording software BB Flashback (see http:// www.bbsoftware.co.uk). For this recording, the subjects were not given specific guidelines regarding what to say. Rather, they were only asked to comment on and explain their translation processes as much as possible. The aim of this recording was to collect qualitative data with regard to the translation processes. Finally, we asked the subjects to fill out post-assignment questionnaires to be able to obtain additional qualitative data on the translation process and find out the subjects’ own perception of their translation processes. 4.2.2 Subjects In this pilot study, we worked with three translators with four years of translation experience and MA in Translation. Their mother tongue (L1) is Turkish and the primary foreign language (L2) is English. All the subjects hold “A” grade from the English language test KPDS (Foreign Language Proficiency Exam for State Employees). The subjects report that the largest proportion of their translation jobs involve texts that are technical, legal and on social sciences. They also add 106 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 that translation into their L2, namely English, amounts to almost half of their translation assignments, and they usually do not have the opportunity to choose translating only into L1 and reject translating into L2 if they want to survive in the translation market. 4.2.3 The Source Texts For the present study, we used two short texts, one in English (274 words) and the other in Turkish (270 words). The English text was taken from the online version of The New York Times, while the Turkish text was taken from the online version of Milliyet, a newspaper with wide circulation in Turkey. Both texts are about Obama’s presidential oath which is a well-known topic worldwide. As we would not be able to compare subjects who have different degrees of prior knowledge about a topic, it would be suitable to choose a topic with which everyone is conversant to roughly the same degree. The texts from newspapers were suitable in this respect. Comparability of the texts used in the experiments gains significance in this type of research, in which, language direction is the main variable and features attributable to directionality are explored. Ideally, we needed to select two texts which were different only in terms of the language in which they were written. However, there is no possibility of finding two identical texts in two different languages. In an attempt to eliminate the differences other than the language, we selected two texts of the same genre, from parallel sources, on the same topic, and with approximately the same number of words. Ensuring that the level of difficulty of the selected texts was close to each other was also a delicate issue. The above criteria to ensure similarity between the two texts also served for the proximity between them in terms of text difficulty. In addition, we compared them using SMOG readability formula (see Trottier 2010) as Jensen & Pavlović (2009) did. The English and the Turkish texts received SMOG grades of 15.35 and 30.13, respectively. These figures represent the years of education a person needs to understand the text in question. However, the formula was principally developed for English and its validity across languages might pose a problem. One of the İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 107 main reasons of this lies in the morphological and syntactical differences inherent in different languages. We, therefore, tried to calculate the difference between English and Turkish, by comparing several news texts from the above-mentioned online newspapers and applied SMOG formula to them (this method was borrowed from Pavlović 2007a: 73). The grades obtained from this comparison could be used as a correction index for comparing the level of difficulty of our sample texts. As a result of performing SMOG on twenty randomly chosen texts from the newspapers mentioned, we found that the average SMOG grade for the texts taken from The New York Times is around 15, which is in line with the SMOG readability grades (see SMOG) showing that articles from The New York Times require the reader to have had 13-15 years of education. The average SMOG grade for the texts taken from Milliyet, the Turkish newspaper, is around 30. Thus, SMOG grades of the texts taken randomly from The New York Times and Milliyet are parallel with the grades of our test texts. This implies that the difference between the SMOG grades of the texts from The New York Times and Milliyet has resulted from the syntactic and morphological differences between English and Turkish rather than the years of education a reader has to understand those texts. Based on this analysis, it is possible to say that the difficulty levels of our texts in English and Turkish are similar in terms of readability – readability as operationalized in the SMOG formula. 4.2.4. The Eye-tracker We used Tobii 1750 which is a video-based eye-tracker that is composed of a standard desktop computer with an infrared camera mounted beneath a display monitor to illuminate the eyes, a sensor to capture reflection of the infrared from the eyes, and eye-gaze analysis software to process the data. The eye-tracking technology makes it possible to record where people are looking as they are interacting with a visual display. The display in question might include a text, an image, a software interface or a web site. The users’ point of gaze is superimposed on a video recording of the display as they interact with it. Apart from video recordings, the schematic path followed by the eyes can also be recorded on data files. Heat maps which show locations where the subjects’ attention is intense or scarce (by assigning different colors 108 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 to the respective parts) can be obtained as well. Further, detailed statistical data involving timestamps in milliseconds to show the exact time when a specific eye movement occurred can be gathered from the eye-tracking data analysis software. With such data, it becomes possible for researchers (or developers of an interface), in a way, to interact with what is on the display through the eyes of the users and see if they have difficulty in cognitive processing, locating information, if they miss critical information, or have trouble navigating (see http://www.eyetracking.com). 4 .3. Data Analysis and Findings In this paper, we only present the analysis of the data gathered from eye-tracking. Comparison of the findings of our study with those of Jensen & Pavlović (2009) will also be presented in this section. To measure the subjects’ cognitive effort, we used four kinds of parameters - as in Jensen & Pavlović (2009) - obtained from eye-tracking: gaze time, task length, average fixation duration and pupil size (or pupil dilation). Tobii’s data analysis software offer calculation for gaze time, task length and average fixation duration. However, it does not contain a tool that analyzes pupil dilation. In order to extract pupil dilation values, we manually identified where in the log file the relevant task starts and ends (O’Brien 2006: 191). 4.3.1 Hypothesis 1 The first hypothesis we retested was “processing the TT requires more cognitive effort than processing the ST in both directions of translation”. It was confirmed by all three cognitive-effort indicators obtained from eye-tracking data that were applicable to this hypothesis. Table 1 shows that, in both L1 and L2 translation tasks, subjects spent more time fixating the TT section of the screen. Table 1 provides mean values in milliseconds of gaze time spent on the ST and the TT areas in both directions of translation. We also calculated the difference between the mean gaze time spent on the ST and the TT as percentage values, i.e. (TT gaze time – ST gaze time) x İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 109 100 / ST gaze time. The subjects’ total fixation length (gaze time) in the target text (TT) area of the screen was 49 percent higher in the L1 task and 109 percent higher in L2. These values are in line with Jensen & Pavlović (2009), being 81.2 percent and 118 percent, respectively. Table 1: Gaze time on the ST and the TT Task L1 task L2 task Gaze time (ms) (mean) ST TT 381149 568892 371120 776501 Difference btw. ST&TT (%) 49 109 Table 2 shows that the subjects’ average fixation duration was also higher in the TT area of the screen irrespective of the language direction. Thus, average fixation duration in the TT was 33 percent longer in the L1 task and 43 percent longer in L2. These results support the findings of Jensen & Pavlović (2009), in which average fixation duration in the TT was 53.1 percent longer than in the ST in L1 translation and 55.1 percent longer in L2 translation task. Table 2: Average fixation duration on the ST and the TT Task L1 task L2 task Ave. fixation duration (ms) (mean) Difference btw. ST&TT (%) ST TT 296 394 33 276 394 43 Table 3 shows the pupil-size values in L1 and L2 translation tasks. When compared to other cognitive indicators, the difference between both directions ─ as measured in pupil-size values ─ was lower in our pilot study. Although average pupil-size values for all the subjects were higher in the TT than in the ST in both L1 and L2 tasks, the difference was only 0.7 percent, surprisingly the same in both directions. In Jensen & Pavlović (2009), however, the pupil-size values were 2.4 percent and 2.6 percent higher in the TT in both L1 and L2 tasks, respectively. 110 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 Table 3: Pupil size on the ST and the TT Pupil size (mm) (mean) Task ST TT L1 task 4.07 4.10 L2 task 4.05 4.08 Difference btw. ST&TT (%) 0.7 0.7 Tables 1, 2 and 3 provide data on the mean values for each measure which is assumed to be an indicator of cognitive workload. In our pilot study, all three relevant cognitive indicators showed us that the translators spent more cognitive effort on the TT while translating in both directions. This is consistent with the findings of Jensen & Pavlović (2009), in which hypothesis 1 has been proven in a statistically significant way. Overall, the findings regarding hypothesis 1 show us that translators focus on the TT rather than on the ST, irrespective of the language direction. 4.3.2 Hypothesis 2 The second hypothesis we replicated in this study states that “L2 translation tasks require more cognitive effort than L1 tasks”. Unlike Jensen & Pavlović (2009), the gaze time value was found to support this hypothesis in the present study. Gaze time was 21 percent longer in the L2 translation task than in the L1 task (Table 4). This result contradicts with the findings of Jensen & Pavlović (2009), in which the gaze time was found to be higher (7.7 percent higher for students and 8.9 percent higher for professionals) in the opposite direction, namely in L1, for both professionals and students. Table 4: Gaze time in L1 and L2 tasks Task Gaze time (ms) (mean) L1 task 950042 L2 task 1147621 Difference btw. L1&L2 (%) 21 In order to understand the situation better, we will look at other indicators of the cognitive processing. The mean value for the task length (see Table 5) was 38 percent [(2123 – 1535) x 100 /1535] higher while the subjects were translating into their L2. This difference between the task lengths in İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 111 both directions is very high as compared to the difference found in Jensen & Pavlović (2009) which was on average 0.9 percent and 2.8 percent longer in L2 tasks for students and professionals, respectively. Table 5: Task length Task L1 task L2 task Difference btw. L1&L2 (%) Task length (seconds) (mean) 1535 2123 38 While hypothesis 2 was supported by the task length values in both the present study and in Jensen & Pavlović (2009), it was not supported by average fixation duration data in either. On the contrary, mean value of average fixation duration in our study was 3 percent higher in the opposite direction, namely in L1 (Table 6). Similarly, in Jensen & Pavlović (2009), the average fixation duration value was 7.9 percent higher in the opposite direction (L1) in the translations carried out by students. It was, on the other hand, 5.6 percent higher in L2 translation protocols by professional translators. As a result, the total values for this indicator were slightly in favor of L1 translation. Table 6: Average fixation duration in L1 and L2 tasks Task Ave. fixation duration (ms) (mean) L1 task 690 L2 task 669 Difference btw. L1&L2 (%) 3 In our study, the mean value of the subjects’ pupil size was 0.49 percent higher in the L1 task (Table 7). However, in Jensen & Pavlović (2009), the pupil size was the only indicator which was measured to change in a statistically significant way in L2 tasks (2.5 percent higher for students and 0.6 percent higher for professionals). 112 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 Table 7: Pupil size in L1 and L2 tasks Task Pupil size (mm) (mean) L1 task 4.09 L2 task 4.07 Difference btw. L1&L2 (%) 0.49 To sum up, hypothesis 2 was partially confirmed by two of the four indicators of cognitive processing (the task length and gaze time). In Jensen & Pavlović (2009), it was also partially confirmed by two of the four cognitive indicators (the task length and pupil size). Thus, the data gathered from eye-tracking can be said to neither prove nor refute the second hypothesis. This finding is interesting, since it does not confirm the traditional view which states that translating into L2 imposes higher cognitive load on the translator, thus being perceived as more difficult. 4.3.3 Hypothesis 3 The third hypothesis that was formulated in Jensen & Pavlović (2009) states that in L1 translation task (where ST is in L2), the processing of the ST requires more cognitive effort than in the L2 task. The reasoning behind this hypothesis is “that in the former task, the ST is a text in the subjects’ second language, which should be more difficult to process than the ST in L1 from the latter task” (Jensen & Pavlović 2009:102). Using the gaze time, average fixation duration and pupil-size values, we investigated this hypothesis and found that gaze-time values on the ST in the L1 task (ST in the second language) was 2.7 percent higher than on the ST in the L2 task (ST in the mother tongue) (see Table 8). This is not a clear difference as compared to Jensen & Pavlović (2009), in which gaze-time values on the ST in the L1 task was 22 percent and 23.2 percent higher than on the ST in the L2 task for student and professional subjects, respectively. However, when Jensen & Pavlović (2009) did paired t-tests on their data, they did not get any statistically significant difference in favor of the ST in the L1 task. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 Table 8: Gaze time on the ST Task L1 task L2 task Difference btw. L1&L2 (%) 113 Gaze time (ms) on the ST (mean) 381149 371120 2.7 As it can be seen from Table 9, the average fixation duration values on the ST in the L1 task (ST in the second language) was 7.2 percent higher than on the ST in the L2 task (ST in the mother tongue). In Jensen & Pavlović (2009), the average fixation duration value was not found to differ in a statistically significant way in favor of the ST in the L1 task. For translation students, the average fixation duration on the ST in the second language was 11 percent higher than on the ST in the mother tongue. For the group of professional translators, however, the average fixation duration was 4.2 percent higher on the ST in the L2 task, which contradicted the expectations. Table 9: Average fixation duration on the ST Task Ave. fixation duration (ms) on the ST (mean) L1 task 296 L2 task 276 Difference btw. L1&L2 (%) 7.2 As for the pupil dilation, we did not find any notable difference between pupil-size values in STs in both tasks (Table 10). That is, in the L1 task in which the ST was in the subjects’ second language, the average pupil-size value on the ST was 0.49 percent higher than in the L2 task where the ST was in the translators’ mother tongue. The pupil-dilation values in Jensen & Pavlović (2009) showed that students spent greater (2.8 percent) cognitive effort on the ST in the L2 task, which contradicted with hypothesis 3. The professional translators, on the other hand, had pupil-dilation values that were 0.3 percent higher on the ST in the L1 task. 114 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 Table 10: Pupil size on the ST Task L1 task L2 task Difference btw. L1&L2 (%) Pupil size (mm) on the ST (mean) 4.07 4.05 0.49 To sum up, neither our study nor the study by Jensen & Pavlović (2009) obtained results which would prove hypothesis 3. Although these two studies are small-scale studies in terms of the number of subjects so as to generalize the results, the findings of both suggest that subjects do not spend more cognitive effort in order to process the ST in the second language than the ST in the mother tongue. This finding challenges the traditional view presupposing that dealing with the text in L2 requires more cognitive effort. 4.3.4 Hypothesis 4 The fourth hypothesis formulated by Jensen & Pavlović (2009) was retested to see if our subjects spent more cognitive effort in processing the TT while translating into L2 (TT is in L2) than into their native language. The gaze-time values indicate that subjects spent 36 percent more time focusing on the TT in L2 than the TT in L1, which is a rather high rate (Table 11). Table 11: Gaze time on the TT Task L1 task L2 task Difference btw. L1&L2 (%) Gaze time (ms) on the TT (mean) 568892 776501 36 The average fixation duration, on the other hand, is – to our surprise – exactly the same (394 ms) in both directions (Table 12). Table 12: Average fixation duration on the TT Task Ave. fixation duration (ms) on the TT (mean) L1 task 394 L2 task 394 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 115 As far as the pupil-size values are concerned, we did not find any marked difference between the TTs in both directions. Contrary to our expectations and to the findings of Jensen & Pavlović (2009), the mean pupil-size value on the TT was 0.49 percent higher in the L1 task (TT in the mother tongue) than in the L2 task (see Table 13). Table 13: Pupil size on the TT Task L1 task L2 task Difference btw. L1&L2 (%) Pupil size (mm) on the TT (mean) 4.10 4.08 0.49 In Jensen & Pavlović (2009), only the pupil-dilation data yielded statistically significant results indicating a 1.7 percent higher value for average pupil-dilation when processing the TT in L2 compared to the TT in L1. However, other cognitive indicators, namely, gaze time and average fixation duration were higher while processing the TT in L1, which was contrary to what had been expected (despite the mean values for the professional group being slightly higher). Overall, although it was expected that the subjects would spend more cognitive effort on the TT in L2 translation tasks, the results of both the present study and the study by Jensen & Pavlović (2009) do not provide consistent evidence for proving that processing the TT in L2 requires more cognitive effort than the TT in L1. This finding also challenges the traditional view presupposing that translating into L2 leads to more cognitive effort. Jensen & Pavlović (2009:108) provide their overall results on the hypotheses/cognitive indicator matrix (Table 14). After completing our eye-movement data analysis, we also drew up a corresponding table for the present study (Table 15) with a view to comparing the findings of the two studies at a glance. According to these two tables, in our study, hypotheses 1 and 3 were totally confirmed by all the relevant cognitive-effort indicators, while only hypothesis 1 was totally confirmed in Jensen & Pavlović (2009). As is clear from Table 14 and Table 15, the results of the second and the fourth hypotheses were similar in that in both studies; hypothesis 2 was supported by two out of four cognitive indicators, while hypothesis 4 was İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 116 supported by only one indicator. Hypothesis 3, on the other hand, was supported by one more cognitive indicator in the present study than in Jensen & Pavlović (2009). However, the data from both studies suggest that this hypothesis is not proven in that the subjects do not spend more cognitive effort in order to process the ST in the second language than the ST in the mother tongue. Table 14: The hypotheses / cognitive-indicator matrix (Jensen & Pavlović 2009: 108) Indicators Hypotheses 1. L1& L2: TT > ST 2. L2 task > L1 task 3. ST in L1 task > ST in L2 task 4. TT L2 > TT L1 Gaze time Average fixation duration Task length Pupil dilation + + N/A + - - + + + + N/A - - N/A + Table 15: The hypotheses / cognitive-indicator matrix (Temizöz 2009: 73) Indicators Hypotheses 1. L1& L2: TT > ST 2. L2 task > L1 task 3. ST in L1 task > ST in L2 task 4. TT L2 > TT L1 Gaze time Average fixation duration Task length Pupil dilation + + N/A + + - + - + + N/A + - N/A + - If we summarize the eye-tracking data analysis, we can say that 75 percent of the findings of the two studies, namely hypotheses 1, 2 and 4, were the same (H1 with exactly the same indicators, but H2 and H4 with partly different indicators). Eye-tracking data of Jensen & Pavlović (2009) suggest that neither processing the texts in L2 (ST or TT) nor translation into L2 leads to a significantly higher amount of cognitive effort. Although the present study (in which H3 is confirmed with three cognitive indicators İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 117 rather than two) seems slightly closer to confirming the hypotheses in the replication, almost 50 percent of the cognitive indicators do not support the hypotheses suggesting the exertion of more cognitive effort on the part of the L2 texts and L2 tasks. 5. Conclusion The findings discussed above would seem interesting in that they challenge traditional assumptions about L1 and L2 translation tasks. Obviously, in order to reach generalizable conclusions, it is necessary to conduct studies with more subjects. With this pilot study, however, we aim to work out the methodology with a view to conducting a wider study with which we hope to gain insights into how professional translators distribute their cognitive effort in translation tasks in different language directions. The present paper reports on the findings of a pilot study that replicated the innovative research carried out by Jensen & Pavlović (2009), which is summarized in Section 3 above. The study by Jensen & Pavlović (2009) was conducted to explore the effects of directionality on the cognitive effort distribution in the translation process. Four professional translators and four final year students of translation with Danish as the mother tongue (L1) and English as the primary foreign language (L2) translated book reviews from reputable newspapers with an eye-tracker. They tested whether processing texts in L2 and translating into L2 requires more cognitive effort than vice-versa. In the present pilot study, hypotheses 1, 2, 3 and 4 of Jensen & Pavlović (2009) (see Section 3 of the present paper) were retested with three translators with MA in Translation and four years of experience in the profession. Turkish is their mother tongue and English is the primary foreign language. Our subjects translated texts of headline news from reputable newspapers with an eye-tracker. The comparison of the findings of the present study with those obtained by Jensen & Pavlović (2009) yields interesting results. Our study confirmed the results of the study by Jensen & Pavlović (2009) in three out of four of the hypotheses (hypotheses 1, 2 and 4) that were retested. Both studies 118 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 confirmed the first hypothesis stating that processing the target text (TT) requires more cognitive effort than processing the source text (ST) in both L1 and L2 translation tasks. Further, both studies neither proved nor refuted the second hypothesis stating that L2 translation tasks required more effort than L1 translation tasks. This finding is interesting, since it does not confirm the traditional view which states that translating into L2 imposes higher cognitive load on the translator, thus being perceived as more difficult. The third hypothesis stating that processing the ST in L1 task (source text in the second language) requires more cognitive effort than processing the ST in L2 task (source text in the mother tongue) was supported with two out of three cognitive indicators (the gaze time and average fixation duration) in Jensen & Pavlović (2009), while it is supported by all three indicators of cognitive effort (gaze time, average fixation duration and pupil dilation) in our study (Table 14 and Table 15). However, although hypothesis 3 is supported by one more cognitive indicator (pupil dilation) in our study, the pupil dilation value, when processing the ST in L1 task, is only 0.49 percent higher than the pupil dilation value when processing the ST in L2 task. Therefore, despite the difference between Jensen & Pavlović (2009) and the present study, with regard to the cognitive indicators supporting hypothesis 3, the data analyses of both studies suggest that the subjects do not spend more cognitive effort in order to process the ST in the second language than the ST in the mother tongue. The fourth hypothesis stated that processing the TT in L2 requires more cognitive effort than processing the TT in L1. The results of both Jensen & Pavlović (2009) and the present study do not provide consistent evidence for proving that processing the TT in L2 requires more cognitive effort than the TT in L1. This finding also challenges the traditional view presupposing that translating into L2 leads to more cognitive effort. All in all, both Jensen & Pavlović (2009) and the present pilot study question the traditional view of directionality and challenge the general assumptions suggesting, without empirical data, the exertion of more cognitive effort when dealing with texts in L2 and/or translating into L2. In addition to challenging the traditional view of directionality, the present study is also worthy of attention in that it reminds of the significance of replication – which is rather ignored in Translation Studies – to further test İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 119 and strengthen the findings of the previous research. This pilot study is also distinctive in that it is the first study in Turkey that uses eye-tracking to explore the translation process (Temizöz 2009). 6. Suggestions for Further Research The present pilot study as well as the one conducted by Jensen & Pavlović (2009) open up various lines for further research. First of all, studies with larger samples (with more participants, using more texts) could contribute to more generalizable results. Another avenue for future research might include the replication of the present study with other language pairs to see if the results change depending on the language. All in all, both studies make their modest contribution for understanding and discovering details about translation into non-mother tongues, which has been practised in many parts of the world for ages and will remain to be so in the future. REFERENCES Alves, Fábio (ed.) (2003) Triangulating Translation: Perspectives in Process Oriented Research, Amsterdam/Philadelphia: John Benjamins. Bb Flashback. (2009) Screen recorder Software, Blueberry Software Ltd. [Online]. Retrieved from: http://www.bbsoftware.co.uk. [Accessed: 10th April 2009]. Campbell, Stuart (1998). Translation into the Second Language. London and New York: Longman. Chang, Chia-Chien & Schallert, Diane L. (2007) ‘The Impact of Directionality on Chinese/English Simultaneous Interpreting’. Interpreting. 9 (2). p. 137-176. Dragsted, B., And Hansen, I. G. (2008) ‘Comprehension and production in translation: a pilot study on segmentation and the coordination of reading and writing processes’ in Göpferıch, S., Jakobsen, A.L. And Mees, I. M. (eds.). Looking at Eyes: Eye-Tracking Studies of Reading and Translation 120 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 Processing. Copenhagen: Samfundslitteratur. p. 9-29. Eye-Trackıng. (2009) Provider of eye-tracking services. [Online]. Retrieved from: http://www.eyetracking.com. [Accessed: 15th December 2009]. Grosman Meta, et al. (eds.) (2000) Translation into Non-mother Tongues in Professional Practice and Training. Tübingen: Stauffenburg Verlag. Hess, Eckhard H. & Polt James M. (1964) ‘Pupil Size in Relation to Mental Activity in Simple Problem Solving’. Science. 14 (3). p. 1190-1192. Hyöna, Jukka et al. (1995) ‘Pupil Dilation as a Measure of Processing Load in Simultaneous Interpretation and Other Language Tasks’. The Quarterly Journal of Experimental Psychology. 48A (3). p. 598-612. Jääskeläinen, Riitta (2002) ‘Think-aloud protocol studies into translation: An annotated bibliography’. Target. 14 (1). p. 107-136. Jakobsen, A. L. And Jensen K.T. H. (2008) ‘Eye movement behavior across four different types of reading task’. In Göpferıch, S., Jakobsen, A. L. & Mees, I. M. (eds.). Looking at Eyes: Eye-Tracking Studies of Reading and Translation Processing. Copenhagen: Samfundslitteratur. p. 103-124. Jensen K.T. H. and pavlovıć N. (2009) ‘Eye-tracking Translation Directionality’. In Pym, A. & Perekrestenko, A. (eds.). Translation Research Projects 2. Tarragona: Intercultural Studies Group. p. 93-109. Just, Marcel A. and Carpenter Patricia A. (1980) ‘A Theory of Reading: From Eye Fixations to Comprehension’. Psychological Review. 87 (4). p. 329-354. Kelly, Dorothy et al. (eds.) (2003) La direccionalidad en traducción e interpretación. Perspectivas teóricas, profesionales y didácticas, Granada: Editorial Atrio. McLaughlın, G. Harry (1969) SMOG Grading: A new readability formula. Journal of Reading. [Online]. p. 639-646. Retrieved from: http://www. harrymclaughlin.com/SMOG.htm. [Accessed: 12th January 2010]. O’brıen, Sharon (2006) ‘Eye-tracking and Translation Memory Matches’. Perspectives: Studies in Translatology. 14 (3). p. 185-205. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 121 O’brıen, Sharon (2008) ‘Processing Fuzzy Matches in Translation Memory Tools: An Eye-tracking Analysis’. Göpferıch, S., Jakobsen, A. L. & Mees, I. M. (eds.). Looking at Eyes: Eye-Tracking Studies of Reading and Translation Processing. Copenhagen: Samfundslitteratur. p. 79-102. Pavlovıć, Nataša (2007a) Directionality in Collaborative Translation Processes. Doctoral thesis. Tarragona: Universitat Rovira i Virgili (unpublished). Pavlovıć, Nataša (2007b) ‘Directionality in Translation and Interpreting Practice: Report on a questionnaire survey in Croatia’. Forum. 5 (2). p. 79-99. Sharmın, Selina et al. (2008) ‘Where on the Screen Do Translation Students Look While Translating, and for How long?’. In Göpferıch, S., Jakobsen, A. L. & Mees, I. M. (eds.). Looking at Eyes: Eye-Tracking Studies of Reading and Translation Processing. Copenhagen: Samfundslitteratur. p. 31-52. Sjørup, Annette C. (2008) ‘Metaphor comprehension in translation: methodological issues in a pilot study’. In Göpferıch, S., Jakobsen, A. L. & Mees, I. M. (eds.). Looking at Eyes: Eye-Tracking Studies of Reading and Translation Processing. Copenhagen: Samfundslitteratur. p. 53-78. Smog. (2011) A Readability Formula. [Online]. Retrieved from: http:// www.harrymclaughlin.com/SMOG.htm. [Accessed: 12th January 2011]. Snell-Hornby, Mary (2000) ‘McLanguage: The identity of English as an issue in translation today’ . In GROSMAN, M. et al. (eds.). Translation into Non-Mother Tongues in Professional Practise and Training. Tübingen: Stauffenburg Verlag. Temizöz, Özlem (2009) Eye-tracking the Effects of Directionality on Cognitive Effort Distribution and Revision in the Translation Process: A Pilot Study of Novice Translators. Master’s Thesis (Minor Dissertation) Tarragona: Universitat Rovira i Virgili (unpublished). Tırkkonen-Condıt, Sonja And Jääskeläınen Riitta (eds.) (2000) Tapping and Mapping the Process of Translation: Outlooks on Empirical Research. Amsterdam/Philadelphia: John Benjamins. Tobıı. (2010) Eye-tracking Equipment. [Online] Retrieved from: http:// 122 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122 www.tobii.com/en/. [Accessed: 25th January 2010]. Translog. (2010) Tool for Analyzing Text Production Processes. [Online] Retrieved from: www.translog.dk. [Accessed: 28th January 2010]. Trottıer, Alain (2010) WordsCount, SMOG Calculator. [Online] Retrieved from: http://wordscount.info/index.htm. [30th January 2010]. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 İŞİTME ENGELLİLER İÇİN ÇEVİRİNİN ÖNEMİ VE İŞLEVSELLİĞİ: TÜRKİYE’DEKİ MEVCUT DURUM ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME FUNCTIONAL SUBTITLING FOR THE DEAF AND HARD-OF-HEARING: AN EVALUATION OF THE CURRENT SITUATION IN TURKEY Aslı Selcen ASLAN* Duygu SEYMEN** Özet Günümüzde, engelli bireyler sosyal ve kültürel hayata dâhil olma konusunda birçok sorunla karşılaşmaktadır. Söz konusu kesimin toplumla bütünleşmesi, görsel işitsel medya araçlarının bu kitlenin ihtiyaçlarına uygun ve erişilebilir olmasıyla doğru orantılıdır. Görsel ve işitsel ürünlerin gittikçe yaygınlaştığı bir ortamda, bu ürünleri işitme engellilere ulaştıran araçlardan biri de altyazı çevirisidir. Bu çalışmada, işitme engelliler için altyazı çevirisi süreci, işlevsel çeviri kuramlarından yola çıkılarak ele alınmış ve altyazı çevirisinin işitme engelli bireylerin toplumla bütünleşmesindeki rolü tartışılmıştır. Bu çalışmaya dayanak oluşturan işlevsel çeviribilim yaklaşımları açıklandıktan sonra, sözü edilen kitle için yapılacak çevirilerin süreçleri ve bu süreçlerde yer alan aktörler irdelenmiştir Bu amaçla, öncelikle Türkiye’deki işitme engellilerin mevcut durumuna ilişkin elde edilen veriler değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmede, bir yandan mevcut sorunlar irdelenirken, öte yandan olumlu gelişmelere de yer verilerek Türkiye’deki mevcut durum betimlenmeye çalışılmıştır. İşitme engellilere yönelik eğitim ağının gereklerinin yerine getirilmesine koşut, alan uzmanları olan çevirmenlerle işbirliğine dayalı yapılan çalışmaların önemi ve gerekliliğinin altı çizilmiştir. Anahtar sözcükler: Altyazı Çevirisi, İşitme Engelliler, İşlev, Amaç, Süreç Aktörleri, * Öğretim Görevlisi Doktor, Yaşar Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü, Instructor Dr. Yasar University, Department of Translation and Interpretation ** Öğretim Görevlisi, Yaşar Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü Instructor, Yasar University, Department of Translation and Interpretation 123 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 124 Abstract Disabled individuals still try to tackle loads of problems if they are to partake in a regular social and cultural life. One of the aspects of cultural integration and participation is the ability to reach audio-visual medias, which should be adopted to the needs of the groups whose ability differs from the general target audience. Subtitling and subtitle translation are two of those tools which integrate deaf and hard-of hearing, who usually fell beyond the ‘regular’ target audience in such cases. This study discusses the role of the subtitle translation in integration of deaf and hard-of hearing to the society, and analyses the processes it goes through within the framework of functional translation theories. After explaining the functional approaches which create the aforementioned framework, focus of the study shifts to the processes and actors involved in the translation. Data used in the study is derived from the current situation of the deaf and hard-of hearing society in Turkey. In this sense, the current situation in Turkey is described by both questioning the problems at present and underlining significant improvements. A special emphasis is put on the need of an educational web for the deaf and hard-of hearing and the importance of collaboration with the translators specialized on the field. Key Words: Subtitling, the Deaf and Hard-of-Hearing, Function, Purpose, Actors of the Translation Process Giriş Çeviri, bir iletişim durumunun oluşamaması sonucunda ihtiyaç duyulan bir edimdir. Söz konusu iletişim durumunun gereklilikleri, çeviriye ihtiyaç duyan kişinin veya kişilerin beklentileriyle şekillenir. Çevirinin bu beklentileri karşılayabilmesi için olası sorunların tanımlanabilmesi ve uygun stratejilerin benimsenmesi gerekir. Bir başka deyişle, çeviri süreçleri koşullara özgü kültür bağımlı engellerle kuşatılır ve işlevsel bir çeviri sürecinde bu engeller yine koşullara özgü çözümlerle aşılabilir. Bu doğrultuda, farklı uzmanlık alanlarında çeviri süreçleri bu uzmanlık alanlarının yerleşik normları, metin gelenekleri ve gereklilikleri doğrultusunda çözümlenmelidir. Bu şekilde alana özgü gereklilikleri bulunan uzmanlık alanlarından biri de altyazı çevirisidir. Altyazı çevirisi, erek metnin gerek ortamı gerekse işlevi bakımından değerlendirildiğinde, teknik kısıtlılıkları olan ve çeviri sürecinde bu kısıtlılıkların yönlendirici olduğu bir alandır. Bu alanda çeviriye ihtiyaç duyan bir kesim de işitme engelli bireylerdir. Bu durumda, çeviri İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 125 sürecinin alana özgü kısıtlılıklarının yanı sıra bir de erek kitleye özgü bazı özel koşullar da ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’deki işitme engellilere yönelik yapılan altyazı çevirisinin önündeki engelleri saptayıp, bu tür çevirilerin erek kitlenin beklentisini karşılayacak şekilde yapılması için hangi koşulların sağlanması gerektiğini incelemektir. Bu çerçevede, çevirinin alıcı beklentisini karşılaması işlevsel bir yaklaşımı gerektirmektedir. Çalışma konusunu kuşatan bir kavram olarak işlevsellik, çeviribilimsel bir yaklaşım olarak ele alınacaktır. Daha sonra, konunun erek kitlesinin Türkiye’deki profili çizilip, bu kişilerin toplumla bütünleşme süreci uluslararası ölçütler doğrultusunda değerlendirilecektir. Sürecin saydamlaştırılması açısından işitme engellilere yönelik düzenlemelerin oluşturulmasındaki aşamaların izlenmesi de son derece önemli olduğundan bu konular etraflıca ele alınacaktır. Bu süreçte altyazı çevirisinin işitme engelliler için nasıl konumlandırılacağı açıklanacak ve işitme engellilerin sosyal hayata dâhil olmalarında önemli yere sahip olan çeviri etkinliklerine ilişkin sorunlar ve bu konudaki olumlu gelişmeler işlevsel bir bakış açısıyla değerlendirilecektir. Çalışmayı Kuşatan Kuramsal Yaklaşımlar Çeviri, dilsel bir aktarım olmaktan öte süreçte yer alan aktörler ve süreci kuşatan etkenler doğrultusunda gerçekleşen bir eylemdir. Sosyal bir olgu olarak değerlendirilen çeviri, bu aktörlerin ve etkenlerin değişmesiyle farklı koşullarda gerçekleşebilir. Bu nedenle, çevirinin her duruma özgü bir işlevi bulunabilir. Çeviri eyleminin amaçlılığını ortaya koyan görüşler çeviribilimde işlevsel yaklaşımlar olarak adlandırılmaktadır. Bu yaklaşımlar çeviriyi “amacı olan kültürlerötesi bir eylem” olarak tanımlar ve erek metnin dil düzleminin, bu metnin amacı doğrultusunda belirlendiğini ileri sürer (Schäffner içinde Routledge Encyclopedia of Translation Studies 2009: 115). Erek metnin çevirinin amacı doğrultusunda oluştuğunu vurgulayan Hans J. Vermeer, Skopos Kuramı’yla çeviribilimde işlevsel yaklaşımların önemli bir temsilcisidir. Çevirinin amaç ve alıcı beklentisi doğrultusunda işlev görmesi gerektiğini savunan Vermeer, bu amacın farklı koşullar altında 126 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 değişebileceğini şu sözlerle açıklamaktadır: “Her çeviri eyleminin bir amacı vardır. Farklı amaçlar aynı kaynak metnin farklı çevirilerini doğurur. Farklı amaçlar farklı türde çevirileri doğurur” (1996: 15). Bu anlayış doğrultusunda, işitme engelliler için çeviri eylemi düşünüldüğünde, çeviri ürünün bu kesimin ihtiyacını giderebilmesi için işlevsellik doğrultusunda oluşturulması gerekliliği açıktır. Bu noktada öncelikli amaç, çevirinin alıcı tarafından kullanılabilir olmasını sağlamaktır. Öte yandan, işitme engelliler kendi içinde engellilik derecesi ve durumu farklılık gösterebilen bir kesim olduğundan, çevirinin işlevsel olabilmesi için bu farklılıkların da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.1 Çeviri, işitme engellilerin sosyal hayatla iletişim bağını kuran bir eylemdir. Öte yandan, çeviri yalnızca bu kesimin değil, toplumun bir gereksinimidir. Yazıcı, bu gereksinimi şu şekilde temellendirmektedir: İletişimin toplumların varlık nedeni olduğu düşünülecek olursa, çevirilerin de günümüz dünyasında uluslararası bir iletişim aracı olarak en temel gereksinimlerden biri olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ancak bu işlevin toplumda gerçekleşmesi, amacı olan bir dizi eylemin yerine getirilmesiyle mümkündür (2011: 23). İşitme engellilerin görsel işitsel ürünlerden çeviri aracılığıyla faydalanabilmesi, bir başka deyişle, söz konusu çevirilerin işlevsel olabilmesi, eylemin işbölümüyle kuşatılmasını gerektirmektedir. Holz-Mänttäri, çeviri eylemini “(…) planlanan işbirliğinin kültür engelleri aşılarak gerektiği gibi düzenlenebilmesi için, iletişimin işlevsel bir şekilde gerçekleşmesine olanak kılınması” olarak tanımlamakta ve bu eylemin iş bölümüne dayalı bir eylem olduğunu belirtmektedir (Holz-Mänttäri’den aktaran Eruz 2000: 28). Bu noktada, çevirinin işlevselliği erek kitle için kullanılabilir olmasıyla sorgulanmaktadır. 2008 yılında 15 Avrupa Birliği üye ülkesinde yapılan araştırma, toplumun bir kesimi olarak işitme engellilerin tanımlanması konusundaki belirsizliği ortaya koymaktadır. Araştırmaya göre çalışma kapsamında ele alınan ülkelerdeki işitme engelli sayısı 4 milyon ile 80 milyon arasında değişmektedir. Rakamsal farklılık işitme engelinin türü konusunda standart bir tanımın var olmadığını göstermektedir (krş. Gambier 2008: 30). 1 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 127 İşlevsellik kavramı işitme engelliler için altyazı çevirisinin önemi bağlamında değerlendirildiğinde, çeviri sürecini kuşatan, bu sürece özgü bazı koşulları göz önünde bulundurulması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Burada söz konusu olan çoğunlukla bir diliçi çeviridir. Çeviriyi “açık uçlu, aktarılanın asıl değerinin değişmemesi koşuluyla duruma göre değişkenlik gösterebilen devingen bir olgu” olarak değerlendiren Eruz, diliçi çeviri eylemini suyun bir kaptan diğerine aktarılmasına, diller arası çeviri eylemini ise ana maddesi yine su olmak üzere farklı bir karışım hazırlamaya benzeterek aktarımın karşı tarafın beklentileri doğrultusunda sağlıklı bir biçimde gerçekleştirilebilmesi için bileşenlerinin ayrı ayrı değerlendirilmesinin gerekliliğini açıklamaktadır (2000: 5). Bu durumda, çeviri türünün iç dinamikleri doğrultusunda erek metni oluştururken hitap edilen kesimin kendine özgü özelliklerinin ve beklentilerinin oldukça önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Türkiye’deki İşitme Engellilere İlişkin Durum Analizi Birleşmiş Milletler, dünya nüfusunun yaklaşık %10’unu oluşturan engelli bireylerin özellikle eğitim, istihdam, bilgiye erişme, sağlık hizmetleri gibi sosyal alanlarda sayısız engelle karşılaştığı nı belirtmiştir2. Şüphesiz, bütün bu alanlarda nitelikli çalışmaların yapılabilmesi ve engellerin kaldırılması nitelikli araştırmalara dayanacaktır. Türkiye’deki işitme engelli bireylere yönelik durum tespiti yapan üç araştırma raporu bulunmaktadır. Bu raporlar, 2002, 2006 ve 2011 yıllarına aittir. Kapsam ve bilginin sunulması bakımından bazı farklılıklar göstermekle birlikte, konuyu ayrıntılı olarak ele alan nadir kaynaklardır. Söz konusu raporlar içeriği bağlamında bazı eleştirilere3 maruz kalmıştır. Bu eleştirilerde, araştırmaların sayısal verilerinin kesinliği sorgulanmış, temel aldıkları veri kayıt sisteminin sağlıklı olmadığı dile getirilmiştir. Bu nedenle, raporlardaki bilgilerin Türkiye’deki tüm engelleri bireyleri kapsamadığı yönünde görüşler bulunmaktadır. Bu durumda, engelli bireylerin toplumda http://www.un.org/disabilities/convention/questions.shtml erişim tarihi: 08.09.2015 Bu konuya yönelik Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2013 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir dilekçe sunmuştur. Dilekçe metnine şu bağlantıdan ulaşılabilir: http://www2.tbmm.gov.tr/ d24/10/10-172030gen.pdf erişim tarihi: 08.09.2015 Öte yandan, bu konuyu eleştiren çalışmalar da bulunmaktadır. Örnek olarak bkz. http://engelsiz. karatekin.edu.tr/e_isit/dosya/EK-01.pdf erişim tarihi: 11.08.2015 2 3 128 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 eşit hak ve özgürlüklerden yaralanmasına ilişkin ilk engelin toplumun bu kesimine yönelik kapsayıcı ve sistemli araştırma eksikliği olduğu söylenebilir. Mevcut ihtiyaç analizleri ve iyileştirme çalışmalarının da söz konusu eksiklikten etkilenme olasılığı bulunmaktadır. Öte yandan, eksikliklerine rağmen durum tespiti açısından bu çalışmaların yapılmış olması, gelecekte yapılacak çalışmaların yapısı ve içeriğine ilişkin bir kaynak oluşturmaktadır. Rapor 1 Bu çalışma kapsamında incelenen ilk rapor 2002 yılında sonuçlandırılmış olan Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın Devlet İstatistik Enstitüsü’yle yürüttüğü Türkiye Özürlüler Araştırması’dır4. Söz konusu yıla değin engelli nüfusa ilişkin yürütülmüş sistemli bir çalışma bulunmaması nedeniyle bu raporun bir amacı bu konudaki bilgi eksikliğini gidermek olarak belirtilmiştir. Aynı raporda bu konudaki bir başka eksiklik olarak Türkiye’de engellilere yönelik bir kayıt sisteminin bulunmamasının da altı çizilmiştir. Yukarıda belirtilen eleştirilerin temelini bu eksiklik oluşturmaktadır. Rapor kapsamında, yaş, eğitim, medeni durum, işgücü durumu, sosyal güvenlik durumu gibi başlıklar altında Türkiye’deki engelli nüfusun temel niteliklerine yönelik bilgiler sunulmuş, engel durumlarına ilişkin tarama sonuçları derlenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, engelli bireyler, Türkiye nüfusunun %12,29’unu oluşturmaktadır. Bu veriye göre, Türkiye’de yaklaşık 8,5 milyon engelli birey bulunmaktadır ve bu oranın %0,37’sini işitme engelliler oluşturmaktadır. Engellilerin sosyal hayatın içinde var olabilmeleri için önemli bir etken olan okuryazarlık oranı ise ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ve zihinsel engelli nüfusta %36,33 olarak belirtilmiştir. Bu araştırmada bu oranın engel türüne göre dağılımı verilmemiştir. Bu nüfusun sosyal hayata dâhil olması konusunda bir başka sorun olan işsizlik oranı %15,46’dır. 4 http://kutuphane.tuik.gov.tr/pdf/0014899.pdf erişim tarihi: 17.05.2015 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 129 Rapor 2 Çalışmada incelenen ikinci rapor Türkiye Özürlüler Araştırması 2002 İkincil Analizi’dir5. Bu analiz, yukarıda kapsamı açıklanan 2002 raporundaki verilerin ikincil analizinden ortaya çıkan bulguları sunmaktadır. 2006 yılında TÜBİTAK Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırma Grubu destekli proje olarak yayınlanmıştır. Ülkemizdeki işitme engelli profiline ilişkin temel bilgiler incelendiğinde, en temel sorunun eğitim olduğu söylenebilir. Söz konusu sorun için oranlar bu raporda açıklanmıştır. Türkiye’de genel nüfusun %12,94’ü okuma yazma bilmiyor iken bu oran engelli nüfus için %36,33, işitme engelliler için ise %36,9’dur. Bu kesimin %4,6’sı lise ve ancak %1,8’i üniversite mezunudur. İşitme engelli nüfusun eğitim durumu, bu kesimin görsel işitsel ürünlerden faydalanabilmesi için temel gerekliliktir. Bu nedenle bu rapordaki bulgular çalışmamaya kısmen dayanak oluşturacaktır. Rapor 36 Bu çalışma kapsamında incelenen bir diğer rapor, T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü Araştırma Geliştirme ve Proje Dairesi’nin yürüttüğü 2011 Nüfus ve Konut Araştırması kapsamında açıklanan Engellilik Araştırma Sonuçlarıdır7. Bu sonuçlara göre, 3 yaş ve daha yukarı nüfusta en az bir engeli8 olan nüfusun oranı %6,9’dur. Duymada biraz zorlanan bireyler %3,7, işitme cihazı kullanıyor olsa dahi duymada çok zorlanan veya hiç duymayan bireyler %1,1’lik payı oluşturmaktadır. Raporun tam metnine şu bağlantıdan ulaşılabilir: http://ozgurarun.com.tr/wp-content/ uploads/2015/08/TufanveArun_TOA.pdf erişim tarihi: 10.09.2015 6 Söz konusu rapor, konuya ilişkin erişilebilen en güncel rapordur. 7 Araştırmanın tam metnine şu bağlantıdan ulaşılabilir: http://eyh.aile.gov.tr/data/55116a22369dc57100ffbf23/nka_2011_engellilik.pdf erişim tarihi: 08.09.2015 8 Bu engeller, duyma, görme, işitme, merdiven inme-çıkma, bir şeyler taşıma-tutma, yaşıtlarına göre öğrenme-hatırlama başlıkları altında ele alınmıştır. 5 130 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 Uluslararası Kararlar İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilk maddesinde şu ifade yer almaktadır: “Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar”. Gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlar açısından değerlendirildiğinde, bu eşitlik ilkesinin farklılık gözetmeksizin toplumun her kesimi için uygulanması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu gerekliliği engelli bireyler için daha somut hale getirme ihtiyacının doğmasıyla, 3 Mayıs 2008’de yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin amacı, engelli bireylerin temel hak ve özgürlüklerden eşit şekilde yararlanmasını sağlamak olarak belirtilmiştir. Bu durumda, herhangi bir engel bu eşitliğin bozulmasına neden olmamalıdır. Ortaya çıkan tablo her ne kadar iç açıcı görünmese de ülkemizde bu tabloyu iyileştirmeye yönelik projeler yürütülmekte, yasal ve sosyal düzenlemeler yapılmaktadır. Birçok kentte yürütülen “Engelsiz Kent” projesi, üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları öncülüğünde gerçekleştirilen projeler önemli gelişmelere örnek olarak gösterilebilir. Bu proje ve düzenlemelerin birçoğu Avrupa Birliği’ne katılım süreci çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Avrupa Birliği’nin engelli bireylerin toplumla bütünleşmesine yönelik çalışmalarının temeli 1999 yılında yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması’na dayanmaktadır. Bu antlaşma, Avrupa Konseyi’ni cinsiyet, ırk, etnik köken, din, inanç, özürlülük, yaş ya da cinsel tercihe dayalı ayrımcılıkla mücadelede gereken önlemleri alma konusunda yetkili kılmaktadır. 9 Bu bağlamda, Birliğe katılım sürecinde olan Türkiye, her ne kadar istihdam eşitliği direktifi dışındakiler öneri niteliğinde olsa da, çeşitli hukuki düzenlemeler yapmıştır. En Önemli Engel/Çözüm: Eğitim İşitme engelli nüfusun eğitim seviyesinin ve okuryazarlık oranının düşük olmasına neden olarak birçok unsur gösterilebilir. Hiç şüphesiz, bunlardan ilki ve en önemlisi bu yıla kadar standart bir Türk İşaret Dili sisteminin oluşturulmamış olmasıdır. Türkiye İşitme Engelliler Milli Federasyonu Genel Başkanı Ercüment Tanrıverdi 18 Ağustos 2011 tarihinde Radikal http://europa.eu/legislation_summaries/institutional_affairs/treaties/amsterdam_treaty/ a10000_en.htm erişim tarihi: 17.08.2015 9 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 131 Gazetesi’ne yaptığı açıklamada bu noktaya dikkat çekerek, standart bir işaret dili eksikliğinin işitme engelliler arasındaki iletişimsizlik, sınavlarda başarılı olamama ve üniversite kazanma oranının yok denecek kadar az olması gibi sorunlara yol açtığını belirtmiştir.10 Her ne kadar, 2005 yılında 5378 sayılı Özürlüler Kanunu ile Türk İşaret Dili sisteminin oluşturulması ve konuya ilişkin çalışmaların yürütülmesi kabul edilmiş ve bazı olumlu gelişmeler yaşanmışsa da, uygulamada hala eksiklikler bulunmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın standart bir Türk İşaret Dili sistemini oluşturabilmek amacıyla başlattığı çalışma sonucu 2015 yılında Türk İşaret Dili Sözlüğü11 yayınlanmıştır. Ancak, bu sözlüğün tek başına yeterli olmayacağı, yaygınlaştırılmasıyla ilgili çalışmalara da ihtiyaç bulunduğu açıktır. Öte yandan, standartlaşmanın sağlanmasının takip edilmesi gereken bir süreç olduğu da söylenebilir. Bunun sebepleri arasında, işitme engellilerin büyük çoğunluğunun işitme engeli olmayan ailelere sahip olması, söz konusu çocukların ilkokula başlayana kadar herhangi bir dil öğrenememesi ve bu kişiler için özel eğitim kurumlarında dahi standart bir işaret dili kullanılmaması bulunmaktadır. Bu olumsuzlukların yalnızca sözlükle giderilemeyeceği bilinmektedir ancak bu çalışmaların işlevsel bir şekilde devam ettirilmesi birçok engelin kaldırılması yolunda önemli adımlar olacaktır. İşaret dili sorununun yanı sıra, engellilere karşı toplumda varolan önyargılar, bilinçsizlik ve engellilerin genellikle toplumun yoksul kesiminden gelmesi eğitim oranındaki düşüklüğün diğer sebepleri olarak sıralanabilir. Engellilerin sosyal hayatla bütünleşmeleri ile ilgili ülkemizdeki gelişmeler işitme engelliler açısından değerlendirilecek olunursa, daha önce sözü edilen eğitim alanındaki eksikliklerden dolayı, söz konusu bireylerin bilgiye ulaşma ve dolayısıyla sosyal ve kültürel hayata katılma konusunda ciddi sıkıntıları bulunmaktadır. Bir İletişim Aracı Olarak Çeviri Yukarıda sözü edilen sosyal hayata katılma ve orda kendine yer bulma sürecinde çeviri, toplumlararası, dolayısıyla bireylerarası bir iletişim aracı http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=haberyazdir&articleid=1060415 erişim tarihi: 27.08.2015 11 http://orgm.meb.gov.tr/alt_sayfalar/duyurular/1.pdf erişim tarihi: 27.09.2015 10 132 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 olarak önemli bir rol üstlenmektedir. Bunun nedeni, bireylerin ve toplumların çeviri yoluyla kendi sınırlarının dışına çıkabilmesi, farklı coğrafyalardaki sosyal oluşumlarla bağlantı kurabilmesi, kültürel aktarımlardan faydalanabilmesidir. Diğer bir deyişle, çeviri farklı dillerde ifade edilen bilgiler arasındaki sınırları ortadan kaldırmaktadır. Bu durumda, iletişim olgusuyla bu denli iç içe olan çeviri edimi, Türkiye’deki profili açıklanan işitme engelliler için nasıl konumlandırılabilir? Dünyada görsel-işitsel medyanın öneminin artmasıyla doğru orantılı olarak bu alandaki ürünlerin hitap ettiği kitle de genişlemiştir. Bunun sonucunda, görsel-işitsel çeviri de önem kazanmıştır. Türkiye’nin genel nüfusundaki oranı hiç de azımsanmayacak düzeyde olan engelli nüfus içerisindeki işitme engelli bireyler, genel toplamın küçük bir kısmını oluşturmaktadır. Ancak, bu kişilerin sosyal hayatla bütünleşme açısından çok daha fazla engelle karşılaştığı söylenebilir. Söz konusu bireylerin toplum içinde yaşamlarını sürdürebilmeleri, fiziksel engelleri göz önünde bulundurularak hazırlanan görsel-işitsel ürünlerin nicelik ve niteliğiyle yakından ilişkilidir. Bu anlamda, bu ürünlerin söz konusu bireylere ulaştırılmasında altyazı çevirisi bir köprü işlevi görmektedir. İşitme Engelliler için Altyazı Çevirisi Günümüzde, medya sektöründeki ilerlemeler ve teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler nedeniyle ve dijital ortamda görsel işitsel ürünlere erişimin olması sonucunda bu ürünlerin çevirisi sektörde giderek önemli bir konuma gelmiştir. İşitme engelliler için altyazı çevirisinin yanı sıra, işaret dili çevirisi ve görme engelliler için sesli betimleme de çeviride özel alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır (krş. Diaz Cintaz 2008:6). İşitme engelliler için altyazı çevirisi süreci, erek kitle bakımından değerlendirildiğinde ise farklı kısıtlılıkların beraberinde getirdiği yöntemler görülmektedir. Konu üzerinde çalışan Neves, süreci kuşatan parametreleri şöyle açıklamaktadır: (…) her zaman için önemli olan işitsel göstergeler aracılığıyla önemli bilginin tümünü doğal akışıyla anlaşılır kılıp altyazıları okunabilir ve eğlenceli hale getirmek olacaktır. Bu du- İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 133 rum hiç şüphesiz zaman-mekân, içerik-biçim ve metin-alıcı arasında dengeleyici bir rol oynamak anlamına gelir. İşitme engelliler için altyazı içerikten olduğu kadar biçimden de beslenir. Ne söylediğiniz ve bu söylediğinizi nasıl gösterdiğiniz aynı öneme sahiptir çünkü sesler, zorunluluktan ötürü, görsel olarak aktarılmalıdır ve bunu olanaklı kılan her yol, yazı alanının daha ekonomik ve etkin kullanımını sağladığı takdirde, çok önem taşır (2007: 94). Altyazı çevirisinin işitme engelliler için işlev görebilmesini sağlamak amacıyla çeşitli yöntemler kullanıldığı bilinmektedir. Ürünü anlaşılır hale getirip bu kitleye ulaştıran yöntemler arasında en yaygın olanları, işitme engelliler için ses efektlerini yazı yoluyla bildirme ve görseldeki konuşmacıları ayırt edebilmelerini sağlayacak bir renklendirmenin veya konuşmacı isimlerinin çeviri metnine teknik olarak eklenmesidir. Bunun yanı sıra, eksiltmeler yaparak metni sadeleştirme ya da eklemeler yoluyla açıklamalar getirme de kullanılan yöntemler arasındadır. Bu yöntemler her ne şekilde uygulanırsa uygulansın amaç, anlaşılabilir ve işlevsel altyazıya ulaşmaktır. Gambier, hedeflenen kitlenin kullanımına uygun altyazı çevirisini bazı özellikleri barındırması gerektiğini belirtmektedir. Çeviri, söylem, biçem ve terminolojiyi içeren dil normları açısından kabul edilebilir; yazı büyüklüğü, altyazının konumu ve hızı açısından okunabilir; okuma alışkanlıkları ve bilgi ve anlam yoğunluğu açısından anlaşılır; yazının ve görselin uyumu açısından senkronize; ekleme, çıkarma, açımlama yoluyla oluşturulmuş bilgiyi içermesi açısından uygun ve kültürel açıdan gerekli şekilde yerelleştirilmiş olmalıdır (2003: 179). Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere, çeviri sürecini beklentilerle şekillenen amaç yönlendirmektedir. Bu doğrultuda, altyazı çevirisini kendi kısıtlılıkları ve gereklilikleri doğrultusunda ele almak gerekmektedir. Dolayısıyla, uygulanacak stratejiler erek kitlenin ihtiyaçları doğrultusunda belirlenir. Altyazı Çevirisi Alanında Olumlu Gelişmeler İşitme engelliler için altyazı çevirisi alanının normları kısaca açıklandıktan sonra, bu çeviri türünün Türkiye’deki uygulamaları incelendiğinde, konuya 134 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 ilişkin çalışmaların çok yeni olduğu ve çoğunlukla gönüllülük esasında yapıldığı görülmektedir. Bu girişimlerde, özellikle bazı sivil toplum kuruluşları12 ön plana çıkmaktadır. Türkçe eserlere Türkçe altyazı seçeneğinin eklenmesi konusunda, yasal temelde bazı adımlar atılmıştır. Sinema Destekleme Kurulunun 2011/1 sayılı kararı atılan adımlara örnek teşkil etmektedir. Karar şu şekildedir: “Desteklenen filmlerde görme özürlüler için sesli betimleme seçeneği, işitme özürlüler için ise Türkçe altyazı seçeneği kullanılması yönünde ‘tavsiye kararı’ alınmasına oy birliğiyle karar verilmiştir” .13 Ayrıca bu konuya hassasiyet gösteren yapımcı ve oyuncular çeşitli ödüllerle teşvik edilmekte, 12 Mayıs 2011’de düzenlenen Türkçe Altyazı Duyarlılık Ödülleri gibi organizasyonlarda konu vurgulanmaktadır. 2015 yılı Nisan ayında düzenlenen Ankara Engelsiz Filmler Festivali14, resmi internet sitesinde festivalin düzenlenme amacı şu şekilde belirtilmiştir: Ankara Engelsiz Filmler Festivali, herkesin kültürel yaşama katılma hakkına sahip olduğu basit gerçeğinden yola çıkarak; engelli bireylerin sosyal ve kültürel haklarını kullanabilecekleri koşulların yaratılmasının bir zorunluluk olduğunu ve bunun için bir farkındalık yaratarak, engelli bireylerin yakınlarıyla birlikte film izlemeleri, kültürel ve sosyal bir deneyim yaşamaları adına gerçekleştirilen bir etkinliktir15. Bu tür organizasyonlarda çevirinin önemi öncelikli erek kitleden anlaşılabilmektedir. “Güncel sinema örnekleri, görme engelli bireyler için sesli betimlemeyle, işitme engelliler için işaret dili ve ayrıntılı altyazıyla gösterilecek; söyleşilerde işaret diliyle çeviriler yapılacak” ifadesinden de anlaşılacağı üzere, çeviri aynı toplumda farklı kesimleri bir araya getiren bir etkinliktir. Sesli Betimleme Derneği, bu kuruluşlardan biridir. Dernek, birçok görsel-işitsel ürünü engelli bireylerle buluşturmuştur ve güncel olarak yürütülen birçok sosyal faaliyeti takip ederek bilgilendirme ve katılım sağlamaktadır. Derneğin internet sitesine aşağıdaki bağlantıdan erişilebilir: http://www.seslibetimlemedernegi.com/index.php erişim tarihi: 01.10.2015 13 http://www.se-yap.org.tr/wp-content/uploads/2012/05/2009_1.Karari_2009_04_21.pdf erişim tarihi: 23.09.2015 14 Bu festivalin daha önceki yıllardaki programlarından oluşturulan bir engelsiz filmler kütüphanesi bulunmaktadır. Kütüphane kataloğuna şu bağlantıdan erişilebilir: http://issuu.com/puruli/docs/engelsiz_filmler_k__t__phanesi_kata erişim tarihi: 01.10.2015 15 http://www.engelsizfestival.com/tr/hakkinda/hakkinda-2/ erişim tarihi: 01.10.2015 12 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 135 Ayrıca, engelli bireylere dikkat çekmeye yönelik yapımlar da bulunmaktadır. Buna örnek olarak, işitme engelli bir gencin yaşamından kesitler sunan, gündemde yer etmeyi başarmış 2009 yapımı ‘Başka Dilde Aşk’ filmi gösterilebilir. Öte yandan, 3 Nisan 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmeliğin Engellilerin Yayın Hizmetlerine Erişimi bölümü de destekleyici çalışmalar arasında gösterilebilir. Söz konusu başlık altında yer alan maddeler mevcut durumun iyileştirilmesine yönelik olumlu kararlardır: a) Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu kanallarında yayınlanan sinema ve televizyon için yapılmış filmler, diziler ile haber programlarında; üç yıl içinde yüzde otuza, beş yıl içinde yüzde elliye ulaşılacak şekilde işitme engellilere yönelik altyazı hizmeti seçeneğine yer verilmesi zorunludur. b) Ulusal karasal yayın lisansına sahip özel medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar tarafından yayınlanan sinema ve televizyon için yapılmış filmler, diziler ile haber programlarında; üç yıl içinde yüzde yirmiye, beş yıl içinde yüzde kırka ulaşılacak şekilde engellilere yönelik alt yazı hizmeti seçeneğine geçilmesi zorunludur16. Bu kapsamda, birçok kanalın ‘engelsiz’ başlığı altında internet siteleri veya yayınları bulunmaktadır. Söz konusu kanalların yayın akışında bulunan filmler, diziler, yarışmalar gibi birçok program işitme ve görme engelli kişiler için hazırlanmaktadır. Sonuç Bu çalışmada, işitme engellilerin sosyal hayata katılımı için çeviri bir gereklilik olarak tanımlanmış ve bu gerekliliğin işlevsel bir şekilde karşılanmasının işbölümüne dayalı bir çalışmayla mümkün olabileceğinin altı çizilmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’de işitme engelliler için altyazı çevirisinin uygulama alanında rol alması ve söz konusu toplumsal işbirliğini oluşturması gereken aktörler genel olarak şöyle sıralanabilir: İlgili devlet kurumları, ilgili dernekler, ilgili eğitim kurumları, medya sektörü, çevirmenler ve engelli 16 http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/04/20140403-1.htm erişim tarihi: 23.09.2015 136 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 aileleri. Çalışma kapsamında belirtilen sorunların ortadan kaldırılması için bu aktörlerin işlevsel adımlar atmaları ve bu alandaki girişimleri eşgüdümlü yürütmeleri gerekmektedir. Sonuç olarak, engellerin aşılabilmesi için somut çözümlere ihtiyaç vardır. Öncelikli olarak çözüme kavuşturulması gereken konu resmi dil olarak kabul edilmiş olan Türk işaret dilinin ülke genelinde standart hale getirilmesine ilişkin çalışmaların yoğunlaştırılmasıdır. İlgili eğitim kurumlarının gereken yöntem ve malzemeleri kullanarak bu konuda üzerine düşeni yerine getirmesiyle hem eğitim seviyesi yükseltilebilir, hem de okuma-yazma oranında artış sağlanabilir. Böylece işitme engelli bir birey toplumla bütünleşip iletişim kurabilecek, sosyal hayatın bir parçası haline gelebilme olanağına sahip olacaktır. Türk İşaret Dilinin standartlaşmasının ve yaygınlaştırılmasının için kuşkusuz hukuki düzenlemeler de gerekmektedir. Bu noktada, yasa ve yönetmeliklerde konuyla ilgili gereken düzenlemelerin yapılması sürecin hızlanmasını sağlayacaktır. Hukuki dayanakların uygulamada işlevsel bir şekilde işlemesi yalnızca eğitim profilinin iyileştirilmesi ile olanaklı değildir, aynı zamanda bu kesime yönelik görsel-işitsel ürünlerin ulaştığı erek kitleyi genişletebilmek için bu alanda çalışan ilgili sivil toplum kuruluşlarının da desteklenmesi gerekmektedir. Öte yandan, ürünlerin altyazısının hazırlanması sürecine uzman konumunda katılacak olan çevirmenlerin de hitap ettiği kesimin dinamiklerini iyice inceleyerek onların beklentileri doğrultusunda işlevsel bir çeviri ortaya koymaları gerekir. Mevcut durumda erek kitlenin, yani altyazı çevirisinden faydalanabilecek okur-yazar işitme engellilerin sayısının çok az olduğu açıktır ancak hazırlanacak her ürün, bu kesim için bir arşiv oluşturulmasına katkıda bulunacaktır. Bütün bunlara ek olarak, şüphesiz işitme engelli bireylerin aileleri de bu toplumsal işbirliği içerisinde yer almalıdır. Engelli bireylerin bulundukları en küçük sosyal birim olan ailelerin bilinçli olması ve sosyalleşmeleri için onlara yol göstermesi bu kişilerin kendilerini geliştirmeleri yolunda büyük katkılar sağlayacaktır. Türkiye’de işitme engelliler için altyazı çevirisi konusunun farklı sorunları içeren bir alan olduğu açıktır. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 137 KAYNAKLAR Díaz-Cintaz, Jorge (2008) Audiovisual Translation Comes of Age. Between Text and Image: Updating Research in Screen Translation, Volume 78, pp. 1-10. Díaz-Cintaz, Jorge & Remael, A. (2014) Audiovisual Translation: Subtitling. Manchester: St. Jerome Publishing. Eruz, Fatma Sâkine (2000) Çeviride ve Çeviri Eğitiminde Koşut Metinler. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları. Gambier, Yves (2003) Introduction. Screen Transadaptation: Perception and Reception. The Translator, 9(2), pp. 171-189. Gambier, Yves (2008) Recent Developments and Challenges in Audiovisual Translation. Between Text and Image: Updating Research in Screen Translation, Volume 78, pp. 11-33. Holz-Mänttäri, Justa (1984) Translatorisches Handeln Theorie Und Methode. Helsinki: Suomalainen Tiedeakatemia. Neves, Josélia (2009) Interlingual Subtitling for the Deaf and Hardof-Hearing. Audiovisual Translation: Language Transfer on Screen, pp. 151-170. Schäffner, Christina (2009) Functionalist Approaches. %1 içindeM. Baker & G. Saldanha, düz. Routledge Encyclopedia of Translation Studies. Abingdon: Routledge, pp. 115-122. Vermeer, Hans J. (1996) A Skopos Theory of Translation. Heidelberg: TextconText. Yazıcı, Mine (2011) Çeviribilimde Araştırma: Disiplinlerarasılıktan Disiplinlerötesiliğe. İstanbul: Multilingual. ÇEVRİMİÇİ KAYNAKLAR Convention on the Rights of Persons with Disabilities http://www.un.org/ disabilities/convention/questions.shtml [08 Eylül 2015] 138 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138 Cumhuriyet Halk Partisi’nin 11.01.2013 tarihli dilekçesi http://www2.tbmm.gov.tr/d24/10/10-172030gen.pdf [08 Eylül 2015] Kemaloğlu, Yusuf “Ülkemizde İşitme Engellilerin (İYE ve FİTYE) Nüfusu Ne Kadardır?” (çevrimiçi) http://engelsiz.karatekin.edu.tr/e_isit/ dosya/EK-01.pdf [11 Ağustos 2015] Türkiye Özürlüler Araştırması 2002 – Turkey Disability Survey 2002 http://kutuphane.tuik.gov.tr/pdf/0014899.pdf [17 Mayıs 2015] TÜBİTAK Türkiye Özürlüler Araştırması 2002 İkincil Analizi http://ozgurarun.com.tr/wp-content/uploads/2015/08/TufanveArun_TOA. pdf [10 Eylül 2015] T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2011 Nüfus ve Konut Araştırması http://eyh.aile.gov.tr/data/55116a22369dc57100ffbf23/nka_2011_engellilik.pdf [08 Eylül 2015] Türk İşaret Dili Sisteminin Oluşturulması – Radikal Gazetesi Haberi http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=haberyazdir&articleid=106 0415 [27 Ağustos 2015] Türk İşaret Dili Sözlüğü http://orgm.meb.gov.tr/alt_sayfalar/duyurular/1.pdf [27 Eylül 2015] T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Destekleme Kurulu’nun 2009/1 Sayılı Kararı http://www.se-yap.org.tr/wp-content/uploads/2012/05/2009_1. Karari_2009_04_21.pdf [23 Eylül 2015] Engelsiz Filmler Kütüphanesi 2015 Kataloğu http://issuu.com/puruli/ docs/engelsiz_filmler_k__t__phanesi_kata [01 Ekim 2015] Ankara 2016 Engelsiz Filmler Festivali internet sayfası http://www. engelsizfestival.com/tr/hakkinda/hakkinda-2/ [01 Ekim 2015] 3 Nisan 2015 tarihli Resmi Gazete http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/04/20140403-1.htm [23 Eylül 2015] İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150 139 KİTAP TANITIMI Gözde SERTESER – Pelin DOĞAN ARAZ* YAZICI, Mine, BULUT, Alev, DEMEZ, Neslihan, vd. 2014. ÇEVİRİBİLİM OKUMALARI. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İstanbul Üniversitesi Yayın no: 5211. ISBN: 978-075-404-964-0 Kuruluş aşamasından bu yana İstanbul Üniversitesi Almanca Mütercim Tercümanlık Anabilim Dalı’na ve Çeviribilim Bölümü’ne emek vermiş, sonsuz katkısının göz ardı edilmesinin mümkün olmadığı Prof. Dr. Sakine Eruz’a ithaf edilen Çeviribilim Okumaları saygın ve alanda söz sahibi araştırmacıların makale çevirilerine yer veren değerli bir çalışma. Bu çalışmayı değerli kılan, farklı dillerde yazılmış, hepsi güncel ya da güncelliğini koruyan konu ve tartışmalara odaklanan makalelerin Türkiye’deki araştırmacılar, akademisyenler için ulaşılabilir kılınmasından ileri geliyor. Bu anlamda, ilk çalışma olmasa da, mevcut bir boşluğu doldurmak için atılan önemli bir adım. 1997’den 2010 yılına dek uzanan altı makale çoğunlukla İngilizce olmak üzere Almanca ve İngilizce kaynak dillerinden seçilmiş. Ayrıca makaleler yalnızca Batı çeviribilimine yön veren isimlerden oluşmamakta, Türkiye’de çeviribilimin gelişimine önayak olmuş kuramcıların da makalelerine yer verilmektedir. Seçkinin ilk yazısı Andrew Chesterman’in “Çeviri Tümellerini Neden İnceleriz?” (2010) başlıklı makalesidir. Chesterman çeviri metnin iki referans metin (biri kaynak metin, diğeri erek dilde üretilmiş çeviri olmayan metin) ile kıyaslanması sonucu oluşturulan çeviri tümellerinin, bir yandan çeviri ediminde güzel ve kötü olanı tartışmaya yol açan normatif bir yapıya sahip olduğunu, diğer yandan da akademik incelemelerde gerekli ve yol gösterici olduğunu belirtir. Böyle bakıldığında, her biri için çeşitli olumlu ve olumsuz yönler taşımakla birlikte çeviri tümelleri, çeviri eleştirisi, çeviri araştırması ve çeviri eğitimi başlıkları çerçevesinde ele alınabilir. Bu yanıyla, çevirinin hem kuramsal hem de uygulamalı alanına dokunan bu makale yalnızca çeviri alanında çalışan akademisyenler değil, alanın öğrencileri için düşündürücü ve aydınlatıcı olmuştur. * İstanbul Üniversitesi Çeviribilim Bölümü Doktora Öğrencileri 140 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150 “Türkçe- Almanca Boşanma İlamları Örneğinde Metindilbilimsel Açıdan Hukuk Metinleri” (2007) başlıklı ikinci makale kitabın kendisine atfedildiği Sakine Eruz’a aittir. Bu makale okurun dikkatini uzmanlık alanlarından biri olan hukuk metinlerine çeker. Eruz, hukuk metinlerinin kendine özgü kültürel, tarihsel ve metin türü geleneği bakımından sahip olduğu özelliklerini incelemek için metindilbilimden faydalanmanın yerinde olacağı kanaatindedir. Böylelikle, araştırmacılara da yardımcı olabilecek, metindilbilim ve çeviri ilişkisini ortaya koyan birçok kaynağa atıfta bulunur. Makale okura genel olarak hukuk metinlerine, özelde ise boşanma ilamlarına dair bir bakış sunmakta, aynı zamanda da çeviri eğitiminde ve uygulamasında metindilbilimden nasıl yararlanabileceğinin bir örneğini sunmaktadır. Üçüncü makalenin yazarı Theo Hermans çeviriyi kendi kendini üretebilen bir sistem olarak gördüğü “Bir Kurum Olarak Çeviri” (1997) adlı yazısında, kültürel, toplumsal ve tarihsel yönleriyle metinleri ve çeviriyi ele alabileceğimiz Luhmann’ın sistem teorisini çeviriye uyarlamaya çalışır. Çevirilerin oluşumunu ve şekillenişini toplumsal beklentiler yönlendirir, ayrıca salt bilginin aktarıldığı metinlerden öte, ‘ileti’lerin aktarıldığı devingen bir iletişim süreci ön plana çıkar. Çeviri kendi kendini yeniden üretebilen ve salt kendi varlığıyla da devamlılığını sürdürebilen bir sistemdir. Çeviribilimde üretilen kuramsal üstmetinler ve oluşan üstdil ya da çevirilerin varlığı, çevirilerin üstüne yazılanlar, konuşulanlar, oluşan beklentiler bu özgönderim ve özdönüşümselliğin bir parçasıdır. Bu anlamda, makale çeviri sisteminin gelişiminde payı bulunan öğretmenler, eleştirmenler, yayıncı ve araştırmacılara söz konusu sistemin doğasını göstermekte ve parçası oldukları sistemde üstlendikleri aktif role farkındalık kazandırmaktadır. Sylvia Kalina seçkinin dördüncü makalesi olan “Sözlü Çeviri Eğitiminin Temeli ve Amacı Olarak Edinçler” (2000) adlı yazısında sözlü çevirmenlerin nitelikleri, sözlü çevirmenlerde bulunması gereken becerilerin neler olması gerektiği üzerinde durarak, hem tarihsel süreçte hem de günümüz dünyası gerekliliklerine göre sözlü çeviri eğitiminin nasıl olduğu ve olması gerektiğini tartışır. Bu tartışma içerisinde, sözlü çeviri eğitimine ilişkin öneri ders içerikleri sunması bu alanda çalışan çeviri eğitimcileri için yol gösterici niteliktedir. Üstelik sözlü çevirmenin ve sözlü çeviri eğitimcisinin sahip olması gereken becerileri de son derece kapsamlı ele almaya çalışmıştır. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150 141 Küreselleşen dünyada çeviribilim disiplini de evrilmekte ve özellikle üzerine eğilmesi gereken yeni ve farklı başlıklar ortaya çıkmaktadır. Bu başlıklardan biri de “dil endüstrisi”dir. Turgay Kurultay “Çok Dilli Kaynaklarda Uluslararası Standartlaştırma Çalışmaları- Uygulamalı Çeviribilimin Gerekliliği Üzerine” (2010) adlı makalesinde tarihsel süreçte standartlaştırma çalışmalarının izini sürerek, çeviribilimin disiplinlerarası bir çalışma yürüterek oluşan bu yeni ihtiyacı karşılamada fayda sağlayabileceğini dile getirmektedir. Bu doğrultuda yapılan çalışmaların eksik yönlerini ve sorunları da saptayan yazı, günümüz dünyasında bir gereklilik haline gelen önemli bir sorunu ortaya koymakta ve hem çeviribilim hem de dilbilim alanında çalışan akademisyenlere ortak bir çalışma yürütülmesi için bir çağrıda bulunmaktadır. Seçkinin son yazısı olan Christina Schäffner’ın “Kültürlerötesi Çeviri ve Çatışan İdeolojiler” (2010) adlı makalede ise haber çevirisi özelinde çeviri metin seçiminde ve çeviri stratejilerinde ideolojilerin etkisi çeşitli örnekler üzerinden aktarılmaktadır. Bu yazıda haber metinlerinin üretiminin bir çeviri sürecinin parçası olduğunu dile getirmesi, ayrıca çeviribilim ile medya çalışmaları disiplinleri arasında disiplinlerarası bir çalışma yapılmasını önermesi araştırmacılara da ileriye dönük bir çalışma alanı sunmaktadır. Yalnızca tek bir konu alanıyla sınırlı kalmayan, bu anlamda kapsamlı ve her biri bir biçimde çeviri eğitimiyle ilişkilendirilebilecek makaleler özenle seçilmiş gibi durmaktadır. Türkçe çeviribilim terminolojisine katkı sunan çevirmenlerin özenli, tutarlı kararları, akademik dile olan hâkimiyetleri çevirileri başarılı kılmakla birlikte, makalelerin yazıldıkları kaynak dillere hapsolmalarının da önüne geçmiştir. Türkiye’deki alıcı kitlesi için ulaşılabilir kılınan makalelerin, bir ilk adım olarak gerçekleştirilen bu çalışmada çok geniş bir yelpazeyi barındıramasa da, çoğunluğunun güncel yayınlar olması ve temel konu alanlarını odağa almaları nedeniyle bilgilendirici, sorgulatıcı, yol gösterici oldukları söylenebilir. 142 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150 BOOK REVIEW Gözde SERTESER- Pelin DOĞAN ARAZ* YAZICI, Mine, BULUT, Alev, DEMEZ, Neslihan, et al. 2014. ÇEVİRİBİLİM OKUMALARI (TRANSLATION STUDIES READER). Istanbul University, Faculty of Letters. Istanbul University edition no: 5211. ISBN: 978-075-404-964-0 Çeviribilim Okumaları, dedicated to Prof. Dr. Sakine Eruz Esen, who made great contributions to Translation and Interpreting Studies in German and the Department of Translation Studies at Istanbul University since their establishment, is an invaluable piece of work which contains articles by the reputable and competent researchers in the field. What makes this work invaluable is the availability of these articles, all focused on current or still-current subjects and discussions, for the researchers and academicians in Turkey. In this sense, though not the first in the field, this study is an important step in that it fills a great gap. Put down on paper between 1997 and 2010, the six articles in the journal were selected from German and English as source languages; most of them having originally been written in English. In addition, these articles were not only produced by researchers who helped shape the western translation studies, but also the theoreticians who led the development of translation studies in Turkey. The first article in the reader is Andrew Chesterman’s, titled “Why Study Translation Universals?” (2010). In this article, Chesterman states that translation universals which are the result of comparison of translated texts with two reference texts (namely source text, and parallel text in target language) not only have a normative structure which leads to discuss what is good or bad in translation performance, but also they are vital and guiding for academic studies. When considered from this point of view, the translation universals, while bearing various positive and negative aspects each, could be addressed under the headings “translation criticism”, “translation research” * Istanbul University Translation Studies, PhD Candidates İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150 143 and “translator training”. In this vein, this article, which touches both the theoretical and applied field of translation, is not only thought-provoking and illuminating for the academicians working in the field, but also for the students studying in the field. The second article titled “Rechtstexte aus der textlinguistischen Perpektive am Beispiel der Ehescheidungsurteile in dem Sprachenpaar TürkischDeutsch” (Türkçe- Almanca Boşanma İlamları Örneğinde Metindilbilimsel Açıdan Hukuk Metinleri) (2007) belongs to Sakine Eruz, to whom this book is dedicated. This article draws the reader’s attention to the translation of legal texts as a specific field in translation. Eruz is of the opinion that it would be very plausible to make use of text linguistics in order to study the specific cultural and historical features of legal texts, and text type conventions. Therefore, Eruz refers to many different resources that prove the relationship between text linguistics and translation. This article presents a certain approach towards legal texts in general and divorce decrees in particular. In addition, it is an example of how one can make use of text linguistics in translator training and translation practice. The author of the third article, Theo Hermans tries to adapt Luhmann’s system theory, with which we can treat texts and translations in their cultural, social and historical aspects, to translation studies. What determines the formation and shaping of translations is social expectations; also, a dynamic communication process comes more into play than the texts where mere knowledge is transferred. Translation is a system which can reproduce itself and survive on its own. The presence of theoretical meta-texts and the metalanguage and translations as a result, reviews both oral and written, and the expectations formed are all part of this self-referential and self-reflection process. In this sense, the article guides faculty members, critics, publishers and researchers into the nature of this system and help them gain awareness as to the active role they play in this system, of which they are a part. In the fourth article titled “Interpreting Competences as a Basis and a Goal for Teaching” (2000) in the reader, Sylvia Kalina lays emphasis on the characteristics of interpreters, the skills they need to possess while she discusses how interpreter training is and should be according to the general requirements both in history and today. The fact that Kalina presents suggestive course content for interpreter training during her discussion is 144 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150 of guidance for the educators working in the field. Indeed, she has also endeavored to approach the skills required for the interpreter trainer in a very comprehensive way. In the globalizing world, the field of translation studies has also been evolving and new and different topics that need specific focus come in sight. One of these topics is “language industry”. Turgay Kurultay, in his article titled “Internationale Standardisierungsarbeiten für mehrsprachige Ressourcen – Vom Bedarf nach einer angewandten Translationswissenschaft” (Çok Dilli Kaynaklarda Uluslararası Standartlaştırma Çalışmaları- Uygulamalı Çeviribilimin Gerekliliği Üzerine) (2010) traces the standardization studies in the historical process and states that translation studies could be beneficial in meeting this new need by conducting an interdisciplinary study. The article, which determines the gaps and problems in the studies conducted in this vein, puts forth a significant issue which has become a necessity in today’s world and makes a call to all academicians working in the field of translation studies and linguistics for a collaborative study. The final article in the reader, which is by Christina Schäffner and titled “Crosscultural Translation and Conflicting Ideologies” (2010), the effect of ideologies specific to news translation on the selection of texts to be translated and translation strategies are presented through various examples. Also, in this article, the fact that the writer asserts that the production of news texts is also a part of the translation process and proposes that an interdisciplinary study be conducted between the translation studies and media studies, offer researchers a prospective field of study. The articles in the reader prove to be the ones not limited to just one subject matter, but comprehensive topics which can be associated with translation education in some way each. While the use of Turkish by the translators of these articles contribute to the translation studies terminology in Turkey with their elaborative and consistent translation decisions and competence in the academic jargon, this situation helps avoid the articles be trapped in the source languages in which they were written. Though this reader as the first in the field does not include a wide range of articles made accessible for the audience in Turkey, the fact that they are all up-to-date publications and focus on basic subject matters could be said to make this work informative, interrogative and guiding. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150 145 KİTAP TANITIMI Gözde SERTESER* ESPLIN, Emron, GATO, Margarida Vale de (ed). 2014. Translated Poe. Bethlehem: Lehigh University Press. 471 s. ISBN 978-1-61146-171-8 Özü itibariyle yenilikçi olan çeviri etkinliği, ulus sınırları içerisinde çeşitli görünümlere bürünebilir ve erek dil - kültürünün en kabul etmez göründüğü zamanlarda bile bu yenilik söz konusu kültürde kendisine bir yer açabilir. Edebi çeviri özelinde bu, yerli üretimle birlikte ulus edebiyatların çehresini değiştirme ve geleceğini yönlendirme potansiyelini her daim saklı tutar. Böylelikle bir ulusun, kültürün, dilin, algının biçimlenişinde çeviri gerçekliğini yadsımak etkileşimin yaşanmadığı bir tekilliği imlemek anlamına gelir. Son dönemde her ne kadar dünya edebiyatına ya da ulus edebiyatlarına ilişkin tartışmalar değişiyor olsa da, edebiyat tarihini, edebi yaratıları çeviri gerçekliğini yadsımadan ele alan yaklaşımlar henüz sınırlı bir çevrede yankı bulmaktadır. Translated Poe ise bu yaklaşımı sağlam bir yerden yakalayan ve somutlayan yazılardan oluşan son derece önemli bir çalışma. Dünyanın dört bir yanından edebiyat ve çeviriyle yakından ilişkili değerli akademisyenlerden oluşan otuzu makale yazarı, biri de yazılmış bir makalenin çevirmeni olmak üzere toplamda otuz bir kişi emek vermiş bu çalışmaya. Translated Poe, on dokuzuncu yüzyılın en önemli edebi figürlerinden şair, kısa öykü yazarı ve edebiyat eleştirmeni Edgar Allan Poe’nun, eserleriyle on dokuz farklı ülkede edebiyatı nasıl biçimlendirdiğine ve yazar olarak imgesinin dünya genelinde nasıl biçimlendiğine dair panoramik bir bakış sunuyor. Kitap iki bölümden oluşuyor; ilk bölüm Poe çevirilerini belirli bir ulus edebiyat çerçevesinde tarihsel düzlemde ele alırken, ikinci bölüm Poe’nun bazı eserlerine odaklanarak, yine söz konusu ulus edebiyatlar içerisindeki çevirmen kararlarını metinsel düzlemde tartışıyor. İlk bölümdeki makaleler edebiyat tarihi ile çeviri tarihinin iç içe geçmiş yapısını gözler önüne sererek ulus edebiyatların gelişim ya da dönüşüm çizgisini çeviri perspektifinden okuyor. Öte yandan ikinci bölümde yer verilen yazılar ise Poe’nun belli başlı eserlerinin çevirilerini incelerken, salt hata avcılığı ve metin düzleminde * İstanbul Üniversitesi Çeviribilim Bölümü- Doktora Öğrencisi 146 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150 doğru ya da yanlış karşılaştırmaları yapmıyor. Bu bakımdan, asıl amaçları bu olmasa da, bu yazıların çevirmen kararlarını içinde üretildiği sosyokültürel, siyasi, ekonomik dinamiklerin yönlendirdiği ortamdan soyutlamayan, çeviri eleştirilerinde başvurulabilecek bir çerçeve sunduğu ileri sürülebilir. Poe “sonraki yaşam”ına (Benjamin, 1923) büyük ölçüde Baudelaire çevirileriyle çıkmış ve Fransızcanın dünya üzerindeki uzun süreli etkisinden hareketle özellikle bu çevirilerle tanınmıştır. Eserleri, Baudelaire haricinde Mallarmé, Valéry, Cortázar, Borges, Pessoa ve Türkiye’de de Tomris Uyar, Melih Cevdet Anday gibi son derece önemli yazar ve şairlerin kendi dillerine aktarımıyla farklı yorumlamalar kazanmış, yeniden yaratılmıştır. Bir yandan Poe söz konusu edebiyatçıları etkilerken, diğer yandan da bu edebiyatçılar Poe’nun dünya üzerindeki alımlanışını biçimlendirmişlerdir. Ayrıca belirli bir ulus edebiyat içerisinde aynı eserin ilk ve sonraki çevirileri arasındaki etkileşim, farklılık ve benzerlikler de yadsınamaz önemdedir. Böylelikle hem dillerarası hem de diliçi çeviri aracılığıyla birbirine bağlanan bu ilişkiler ağı, ekseriyetle görünür kılınmayan “kendi kendini üretebilen bir çeviri sistemi”nin (Hermans, 1999) varlığını ortaya koymaktadır. Makaleler okurlara Poe temelinde farklı uluslarda çeviri etkinliğinin birbirine benzediği, birbirinden farklılaştığı noktaları değerlendirme imkânı sunar. Her bir yazıda, büyük ölçüde benzerlikler bulsak da, farklı detaylar kucaklar bizi. Makalelerden hareketle, Poe çevirilerinin Portekiz’de yerleşik yaklaşımları yıkmak için kullanıldığına, İspanya’da yerli üretimi önemli ölçüde etkilediğine, İtalya’da çevirmen kararlarında hem Poe’nun ve on dokuzuncu yüzyıl Amerikan edebi mirasının hem de İtalyan şiir geleneğinin izlerini sürebildiğimize tanıklık ederiz. Yunanistan’da normalde ulusal edebiyatta ana akım edebi kültürde görünür olmayacak motiflerin de kullanılagelmesini, Almanya’da Poe’nun Fransız dekadansı ile Alman romantizminin arasında konumlanışını, Romanya’da aradilden yapılan çevirilerin yerini özgün dilden çevirilere bırakmasıyla Poe çevirmenlerinin kendi seslerini doğrudan keşfetme olanağı bulmasını okuruz. Ya da Rusya’da Poe’nun sembolizm akımının temsilcisi yazarlarla tanındığını, Japonya’da düzyazıda sade bir biçemin benimsenmesiyle yazarların Poe’nun eserlerine yöneldiğini ve bu yönelişin de beraberinde bu sürece katkı sağladığını veya Arap okur kitlesinin Poe’nun eserlerini nasıl alımladığını öğreniriz. Bu çalışmayla ilgili gözden kaçırılmaması gereken güzel bir nokta, otuz İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150 147 bir makaleden ikisinin Türkiye’deki Poe çevirilerine odaklanıyor oluşudur. Gaziantep Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde öğretim üyesi olarak çalışan Hivren Demir-Atay, “Edgar Allan Poe in Turkish: Translations in Three Alphabets” (Türkçede Edgar Allan Poe: Üç Farklı Alfabede Poe Çevirileri) başlıklı yazısında, Poe çevirileri ekseninde, içinde yaşadığımız coğrafyanın çok kültürlülüğü ve çokdilliliğini ve on dokuzuncu yüzyıldan bu yana Türk kültürü ve dilindeki değişimleri yansıtır. Diğer makale ise uzun yıllar İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz, İspanyol ve Amerikan edebiyatı ve çeviribilim bölümlerine tartışmasız önemde katkılar sunmuş değerli öğretim üyesi Ayşe Nihal Akbulut’un “The Reception of Poe’s Poetry in the Turkish Cultural and Literary System” (Türk Kültür ve Yazın Dizgesinde Poe Şiirlerinin Alımlanması) adlı yazısıdır. Akbulut, büyük ölçüde Toury ve Chesterman’in yaklaşımlarından yararlanır ve Poe’nun “Annabel Lee” ile “Raven” adlı şiirlerini geçmişten günümüze getirerek inceler. Çevirmen kararlarını örneklediği yazısında farklı dönemlerde baskın olan normların varlığına değinir ve Türkiye gerçekliğinde batı ile olan tanışıklığın çeviri stratejilerine nasıl yansıdığını ortaya koyar. Bu çalışmayı değerli kılan başka bir öğe ise yazılarda çeviri kuramlarının sunduğu perspektiften büyük ölçüde yararlanılmış olmasıdır. Bu perspektif, hem edebi metinleri erek dillerde incelerken, hem de çeviri eleştirisi yazarken genellikle gözden kaçırılan bir noktadır. Makaleler, Toury, Even-Zohar, Hermans, Lefevere, Berman ve Venuti gibi çeviri kuramcılarının yaklaşımlarından hareket etmekle kalmamakta, aynı zamanda bu yaklaşımlara zaman zaman eleştirel bir gözle de bakmaktadır. Bu bakımdan, yazıların çok yönlü ve birçok hususta doyurucu katkılar sunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Edebi çevirilerin ulusların edebiyat dizgelerinde sahip olduğu etki ve yarattığı dönüşüm son dönem çeviri kuramları ışığında incelenmeye ve aydınlatılmaya değer. Bu türden çalışmalar, edebiyat ile çeviri(bilim) arasındaki yakın ilişkiyi ve etkileşimi somut örneklerle ortaya koyabilmesi bakımından son derece önemli. Translated Poe bu anlamda yapılan tartışmalarda mevcut olan boşluğu dolduruyor, sonraki çalışmalara da örnek olma niteliği taşıyor. Böylelikle kitap yalnızca çeviribilim alanında çalışan akademisyenlere, çeviri eleştirileri yazanlara, öğrencilere ya da alanla ilgilenenlere hitap etmiyor, aynı zamanda edebiyat alanındaki akademisyenlere, eleştirmenlere ve öğrencilere beraberinde Poe severlere de sesleniyor. 148 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150 BOOK REVIEW Gözde SERTESER* ESPLIN, Emron, GATO, Margarida Vale de (ed). 2014. Translated Poe. Bethlehem: Lehigh University Press. 471 s. ISBN 978-1-61146-171-8 Translation activity that is in essence innovatory may have various purposes and take different forms within national literatures, and also this innovatory flavor may penetrate into even the most resistant target language-cultures. As for literary translation, together with national literary production, translation activity has a potential to change the visage of national literatures and shape their futures. Thus denying the influence of translation on nations, cultures, languages or approaches means and implies singular structures in which no interaction occurs. Although ongoing studies regarding world literature or national literatures have been changing, the approaches which do not deny the reality of translation in analysing or studying literary history or literary texts resound in a very limited environment. Translated Poe, however, is an extremely important study that fully adapts and concretizes this approach. Thirty one esteemed academicians who are deeply involved in literature and translation (studies) from all corners of the world, contributed to this study. Translated Poe gives sight into how the works of the poet, short story writer and literary critic Edgar Allan Poe as being one of the most significant literary figures in the 19th century have shaped literatures in nineteen different countries and also how his image has been shaped in those places. The book consists of two sections: the first section analyses Poe translations at the historical level in a specific national literature while the second section focuses on certain works of the author and discusses translators’ decisions at the textual level in the given national literatures. The essays in the first section read the process of improving and transforming literatures from the perspective of translation by revealing the interwoven structure of the history of literature and the history of translation. On the other hand, the essays in the second section do not compare source and target texts to find translation errors. In this sense, they offer a good framework which * İstanbul University PhD Candidate İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150 149 does not exclude sociocultural, political and economic or similar factors influencing the translation activity and this framework may well be adapted by translation critics. The “afterlife” (Benjamin, 1923) of Poe mostly begins with Baudelaire’s translations, and Poe became known especially with those translations since French language greatly influenced the world for a long time. In different nations, prominent poets and authors such as Mallarmé, Valéry, Cortázar, Borges, Pessoa, Tomris Uyar and Melih Cevdet Anday besides Baudelaire interpreted Poe in their own ways, and recreated his works transferring them into their own languages. On the one hand, Poe influenced the given poets and authors; on the other hand, they shaped the reception of Poe and his works around the world. Moreover overlapping or diversifying points of and interaction among the first and the later retranslations of same works in a specific national literature is also of great importance to track the realities peculiar to a certain period of time, language, culture and dominant norm or approach. Thus, the network of relationships interconnected through both intralingual and interlingual translation activities reveal “the translation system as reproducing itself”, in other words self-referentiality and self-reflexivity (Hermans, 1999) of the field. The essays enable readers to realize and assess similar and different points peculiar to translation activities in different nations. Even though we mostly find similarities, we also embrace various details in each essay. Thanks to the essays in this study, we find out that Poe translations were used to overthrow the established approaches in Portugal, his translated works have significantly influenced local production in Spain, and we could track not only the nineteenth century American literary heritage and Poe’s style but also the Italian poem tradition in the translators’ decisions in Italy. We read that the literary motifs, which would normally be excluded in the mainstream literary culture, were started to be used in Greek, Poe’s works were positioned somewhere between French decadence and German romanticism in Germany, and Poe translators came to discover their own voices through indirect translations giving way to the ones made by original texts in Romania. Or we come to know that Poe became known by the help of symbolist writers in Russia, Japan authors notice Poe’s works after adapting simple writing style in prose and his works also influenced this simplification process, and how Arabic audience respond to Poe’s works. 150 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150 What especially makes this study invaluable for the readers in Turkey is that two of thirty one papers focus on Poe translations in Turkish. The first paper titled “Edgar Allan Poe in Turkish: Translations in Three Alphabets” which was written by Hivren Demir-Atay, academician at the department of English Language and Literature at Gaziantep University, deals with multicultural and multilingual texture of the geography we live in, and also the transition and the changes in Turkish culture and language since the nineteenth century. The other article titled as “The Reception of Poe’s Poetry in the Turkish Cultural and Literary System” belongs to the Translation Studies scholar Ayşe Nihal Akbulut who has unequivocally made a significant contribution to English, Spanish, American Philology and also Translation Studies departments at Istanbul University. Drawing mainly on Toury’s and Chesterman’s approaches, Akbulut analyses Turkish target texts of “Annabel Lee” and “Raven” poems from the earliest to the most recent. She discusses translators’ decisions by focusing on the dominant norms of various periods and emphasizes the close relationship between translation strategies adopted and familiarity with the West in Turkey. The other fundamental point is that the scholars have, to a great extent, based their opinion on the perspectives of theories in Translation Studies. These perspectives are generally overlooked in studying both literary texts and target texts, and writing in order to criticise a translation. Not only have the papers benefited from the approaches belonging to the theorists such as Toury, Even-Zohar, Hermans, Lefevere, Berman and Venuti but also reread them critically. From this point of view it would not be wrong to point out the multifaceted and satisfying quality of the papers. The transformations driven by literary translation activities in the national literary polysystems are worth examining and illuminating in the light of translation theories. Such studies are of great importance to reveal the affiliation and interaction between literature and translation (studies) with the help of concrete examples. Thus Translated Poe fills the gap in those discussions and serves as a model for future studies. The study not only appeals to translation scholars, translation critics, students at translation departments or the ones who are in some way involved in the field but also literary scholars, critics and students of philology departments together with Poe lovers. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 7 (2013) s. 151-156 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 7 (2013) p. 151-156 151 YAZIM KURALLARI 1. Makaleler Times New Roman yazı karakterinde, 12 punto ve tek satır aralığıyla yazılmalıdır. 2. Yazılarda başlık büyük harflerle, kalın, 12 punto, ara başlıklar kalın, 12 punto ve altı çizili olmalıdır. Yazı başlığının hemen altında yine büyük harflerle İngilizce başlık 10 punto kalın, İngilizce özet (Abstract) ve beş anahtar sözcük (keywords) yer almalıdır. 3. Özler 150-200 kelimeyi aşmamalıdır. Türkçe dışındaki her yazının özü İngilizce ve Türkçe olarak yazılacaktır. 4. Türkçe yazılarda hem hakem onayına sunmak, hem de daha geniş bir okur kesimine seslenmek amacıyla, yazarlar, yazının ana fikrini, amaç, yöntem ve sonuçlarını gösterecek İngilizce bir özete yer vermelidir 5. Yazarın adı hemen başlığın altında bulunmalı “*” dipnotuyla unvanı ve çalıştığı kurum yazılmalıdır. 6. Yazılar 3 nüsha çıktı ve CD ile gönderilmelidir. 7. Gönderilen yazılar 7000 kelimeyi geçmemelidir. 8. Dipnotlar her sayfanın sonunda yer almalı, örnek ek malzeme bulunması durumunda, son notlar şeklinde yazıya ilave edilmelidir. Dipnot ve son notları sayılandırarak sıralamak gerekmektedir. 9. Alıntılarda yazarın soyadı, yayın yılı ve sayfa numaralarını parantez içerisinde verilecektir: (Tracy 1984: 445-447). Alıntılarda birden fazla yazar olması durumunda alfabetik sıraya uygun olarak soyadı, tarih ve sayfa numaraları belirtilecektir: (Eruz&Kurultay 1995: 440-441). Elektronik alıntılarda yazarın soyadı, varsa kaynağın yayın yılını belirtmeniz yeterlidir: (Arnold 1994: 8). Elektronik başvuru kaynaklarından alıntı yapmanız durumunda ise, internet tam yolu (URL) ve erişim tarihini belirtilmelidir: (bkz. http://www. microsoft.com/germany). 10. Kaynakçada Harvard bibliyografya sistemi esas alınmıştır. Buna göre kaynakça dili, yazının dilinde bu sisteme göre hazırlanacaktır: Örnekleri inceleyiniz. 152 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 7 (2013) s. 151-156 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 7 (2013) p. 151-156 Tek yazarlı kitaplar: Kussmaul, Paul (1995) Training the Translator, Amsterdam/Philadelphia: John Benjamins Publishing Company. Akbulut, Ayşe Nihal (2004) Söylenceden Gerçekliğe [=From Utterance to Reality], İstanbul: Multilingual Birden fazla yazarlı kitaplar Hatim, Basil & Mason, I. (1990) Discourse and the Translator. London/ NewYork: Routledge. İkiden fazla yazarlı kitaplarda Uluslararası ed. ya da et. al. eds. ifadeleri kullanılacaktır. Grace, B. et al., (1988) A History of the World. Princeton, NJ: Princeton University Press. Ansiklopedi maddesi ya da derleme kitaba katkı durumunda aşağıdaki örneği inceleyiniz: Snell-Hornby, Mary (1989) ‘Andere Länder, andere Sitten’ in Heide Schmidt(ed.) Interference in der Translation, Leipzig: VEB Verlag Enzykläpoedie, 133-143. Stubbs, Michael (1986) ‘Lexical Density’ in MalcolmCoulthard (ed) Talking about Text, Birmingham 27-42 Dergilerde Evans, William. A. (1994) ‘Approaches to intelligent information retrieval’, Information processing and management, 7 (2), 147-168. İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 7 (2013) s. 151-156 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 7 (2013) p. 151-156 153 Konferans sunum veya bildiri kitaplarıyla ilgili yayınlarda Mossop, Brian (1994) ‘Goals and Methods for a course in translation theory’ in M.Schnell Hornby and K.Kaindl (eds.), Translation Studies. An Interdiscipline. Selected papers from the Congress, Vienna, 9-12 September 1992. Amsterdam:John Benjamins, 401-410. Silver, K. (1991). Electronic mail: the new way to communicate. 9th International Online Information Meeting. 3-5 December 1990 London. Oxford: Learned Information, 323-330. Tezlerde Gutter, A.J. (1995). The linguistic significance of current British slang. Tez (DR/ YL). Edinburgh: Edinburgh Universitesi (yayınlanmamış). Elektronik ortamla ilgili kayıtlarda Gow, Francie (2003) Metrics for Evaluating Translation Memory Software (çevrimiçi) http://www.chandos.ca/thesis.html, [10 Kasım 2006]. Fishman, Robert (2005) The rise and fall of suburbia. [e-kitap]. Chester: Castle Press. (çevrimiçi) libweb.anglia.ac.uk / E-books [5 June 2005]. Çevrimiçi bir dergide yayınlanmış bir makale Açıkgöz, Fırat and Sert, Olcay 2006 “Interlingual Machine Translation: Prospects and Setbacks” Translation Journal 10(3) (çevrimiçi) http://accurapid.com/journal/37mt.htm, [3 Nisan 2007] 154 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 7 (2013) s. 151-156 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 7 (2013) p. 151-156 GUIDELINES FOR AUTHORS The journal encourages submissons of original and innovative articles within theoretical framework and models. Relatedly, they should not have been previously published, or currently under consideration for publication elsewhere. All submissions are evaluated on the merit of their original contribution to regional knowledge within the framework of universally acknowledged scientific standards. 1. The main languages of publication are Turkish, English, German and French. Submitters in other languages should consult the editorial board before submission. 2. All papers should have an abstract of 150 to 200 words in English and in Turkish. Papers in other languages should have an abstract in the language of the paper. 3. All papers should include five key words in languages of abstracts mentioned above. 4. Papers should be comprehensive, yet they should not exceed 7000 words. 5. Reviews on books, or activities as well as letters to the editors should not exceed 1000 words. 6. Please insert a cover page which includes the title of the paper, the name of the author, author’s affiliation and full correspondence address, e-mail address as well as mobile phone number in 14 fonts and centered. 7. Please use full names of authors cited in the paper. 8. Citations in the text should be by author’s surname, year of publication and page number: (Tracy 1984: 445-447). Citations more than one author should follow alphabetical order and be by authors’ surname and year of publication and page number: (Hatim&Mason 1990: 80-85). For electronic citations insert authors’ surname and and year of publication: (Arnold 1994: 8); for online electronic reference works, please just insert electronic address of the reference, or URL (see http://www.lib.monash.edu.au/tutorials/ citing/harvard-websites.html) İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 7 (2013) s. 151-156 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 7 (2013) p. 151-156 155 9. Guidelines for bibliographic references are based on the Harvard system. Relatedly, bibliographic references are to be recorded in the language of publication. Please observe the following examples in keeping the bibliographic records of your references. For monographs see the following examples: Kussmaul, Paul (1995) Training the Translator, Amsterdam/Philadelphia: John Benjamins Publishing Company. Akbulut, Ayşe Nihal (2004) Söylenceden Gerçekliğe [=From Utterance to Reality], İstanbul: Multilingual. If there are more than two authors, the record is as follows: Hatim, Basil & Mason, I. (1990) Discourse and the Translator. London/ NewYork: Routledge. In case of an editor, please insert ed./et al.eds. After the names of the first author or the first two authors. Grace, B. et al., (1988) A History of the World. Princeton, NJ: Princeton University Press. Fishman, Robert (2005) The Rise and Fall of Suburbia. [e-book]. Chester: Castle Press. (online) http://www.libweb.anglia.ac.uk/e-books [cited 5 June 2005]. An online article in an online periodical: Açıkgöz, Fırat and Sert, Olcay 2006 “Interlingual Machine Translation: Prospects and Setbacks” Translation Journal 10 (3) (online) http://accurapid. com/journal/37mt.htm, [3 April 2007]. 156 İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 7 (2013) s. 151-156 I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 7 (2013) p. 151-156 10. Typography • Submissions should be in MS Word format. • Font: Times New Roman, 12pt. • Spacing: Double space • Page Margins: Left: 3.5 cm Bottom: 2.5 cm Right: 2.5 cm Top: 3.5 cm Please insert footnotes at the end of each page. You may insert end notes only in cases of additional material related with your paper. Mark your footnotes and end notes in numbers.