Fotograf Dergisi
Transkript
Fotograf Dergisi
Kontrast 35 Mayıs - Haziran 2013 Fotog raf Dergisi ana sponsorluğunda yayımlanmaktadır. Kontrast Kontrast Editör AFSAD Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği Adına Sahibi Mustafa ERTEKIN Merhaba Meşakkatli iş yayıncılık işi…Ve gönüllülükle çıktık yola. Tıpkı AFSAD tarihinden bu güne kadar amatör ruhun heyecanı taşıyarak, ancak profesyonel bir yaklaşımla yola çıkan tüm yayın ekipleri gibi… Adları ne olursa olsun, çıkarılan yayınların tüm ekiplerine buradan bir selam ve teşekkürle başlamak istiyoruz söylemimize. Bulunduğumuz yer ve konumun gereği olarak her birimiz, daha çok bizlerle aynı düzlemde yer alan fotoğraf çevresiyle ilgili olsak da fotoğraf dünyası, hem çok renkli, hem çeşitliliği bol, kendine has bir dünya. Değişik amaçlara hizmet eden fotoğrafların üretiminin ortak paydası ise hepsi teknik düzeyleri farklı olsa da “fotoğraf eğitimi” almış kişiler tarafından üretilmesi. Fotoğrafın salt tekniğe dayalı bir ifade aracı olmadığı çoktan kabul edilmiş bir gerçek. Fotoğrafçının bireysel özellikleri, zekası, dünya görüşü, konuya yaklaşımı ile şekillenen fotoğrafın eğitiminin yeniden yapılanması ve dünyada teknolojinin dayattığı yöndeşme ekseninde kendini sorgulayan fotoğraf anlayışının gerekliliği de aşikar. Fotoğraf alanında eğitim veren kurum ve kuruluşlarda fiziki ve teknik altyapı, eğitimcilerin sayısı ve yeterliliği, öğrencilerin okullara kabul kriterleri ve sanat altyapısına ilişkin problemler, katılımcıların hızlı yaşamın gerekliliklerine bağlı olarak ortaya çıkan zaman sorunları, geleneksel ve dayatmacı bakış açıları ile eğitimlerin sürdürülmesi, mevcut eğitim politikaları ve mevzuat gibi görünen problemlerin yanı sıra eğitimde yaratıcılığın tetiklenmesi, sanatta bağlam oluşturma, motivasyon, görsel olarak ifade edilen “şey”in ne anlama geldiği yani felsefesini ortaya koyabilecek bilgi ve donanım eksikliği gibi, çokta gün ışığına çıkmayan sorunlar dizisi üzerine konuşalım istedik. Dijital teknolojinin gelişimine paralel olarak artan ilgiyle birlikte fotoğraf eğitim faaliyetleri de genişliyor. Verilen bu eğitimler “nerelerde, kime ve nasıl veriliyor/verilmeli” sorusuyla başladık “Fotoğrafın Sorunsalı: Eğitim” olan dosya konumuza. • Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Mesleki Eğitim Merkezlerinde yaygın eğitim şeklinde; Mesleki ve Teknik Eğitim yapılan okul ve kurumlarda Grafik ve Fotoğrafçılık alanı altında, fotoğrafçılık meslek dalında, ortaöğretim düzeyinde örgün öğretimle ve bir sanat eğitiminden ziyade meslek edindirmeye yönelik bir yaklaşımla veriliyor. Değerli hocalarımız Hasan ATABAŞ ve Beyhan ÖZDEMİR’in bu AFSAD Mayıs - Haziran 2013 Yayın Yönetmeni (Sorumlu Müdür) İmren DOĞAN PINAR okullardaki eğitim şekli ve sorunları üzerine bilgilerine, görüşlerine başvurduk. • Sanat eğitimi bağlamında üniversitelerde; Güzel Sanatlar Fakülteleri, Fotoğraf Bölümleri, Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı Bölümleri, İletişim Fakülteleri, Görsel Medya Tasarımı, Grafik bölümlerinde verilen eğitimleri ve sorunlarını akademisyenlerimiz Sadık TÜMAY, Tuğrul ÇAKAR, Murat GERMEN, Ergün TURAN’la birlikte masaya yatırdık. Kimi, niçin eğitiyoruz, teorikte ve pratikte sistem nerelerde tıkanıyor, yaratıcılığa zemin nasıl sağlamalıyız, sanatın “neyle” yapılacağı mı , yoksa ”nasıl” yapacağımı öğretilmeli, dijital olanaklarla daha çok fotoğraf çekerek “deneme-yanılma yöntemi”mi yoksa, düşünmeye teşvik eden ve kavram geliştirmenin önünü açan bir eğitim şekli mi, öğrencilerin ilgi ve istekleri nasıl beslenmeli, bakıldığında görülen mi yoksa fotografik bir bakış ekseninde görülebilen mi, sadece okuluna giderek ya da farklı eğitim kurumlarında eğitilerek sanatçı olunabilir mi gibi sorulara yanıt aradık. • Derneklerde, fotoğraf kulüplerinde; İFSAK’tan Tanju AKLEMAN, AFSAD’dan Mustafa ERTEKİN’e fotoğrafın yaygınlaştırılması, fotoğrafçıların dayanışma ve işbirliğinin sağlanması, kuramsal ve teknik gelişmelerin izlenebileceği platformlar olan dernek ve kulüplerde eğitimler ne düzeyde, niçin ve nasıl verilmeli, sizler nasıl bir yöntem uyguluyorsunuz sorularını sorduk. Derneklerin çatı örgütü olan Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonundan üye/federe derneklerdeki fotoğraf eğitimlerine verdiği/vereceği katkıların neler olduğu hakkında bilgi istedik. TFSF Eğitim Biriminden Ömer GEMİCİ, hazırlanan eğitim seti ve eğitmenlerin eğitimi üzerine planlanan çalışmalardan ve hedeflerden bahsetti bize. • Yurtdışında fotoğraf eğitimleri konusunda izlenimlerini Ali BAYRAKTAROĞLU, Savannah College of Art and Design(SCAD)’ın geçmişte ve teknolojik değişim sebebiyle günümüzde fotoğraf eğitimine bakışını, dünyada fotoğraf eğitimlerinin izlediği yolla karşılaştırarak aktardı. • Güzel Sanatların farklı bir disiplininden de görüş aldık. Tansel TÜRKDOĞAN, güncel sanat eğitimi içerisinde yeni teknik olanaklarıyla güncel sanat yapıtı olarak fotoğrafı irdelediği ve bugünün sanatının her ne teknik kullanılarak yapılırsa yapılsın en temel sorununun “bağlam” olduğu yönündeki görüşlerini içeren yazısını bizlerle paylaştı. • Özcan YURDALAN, “Türkiye’deki eğitim neyse fotoğraf alanındaki de o.” şeklindeki tespitiyle her ikisinin de arka planında yatan eğitim felsefesi ve ideolojisinin aynı olduğuna vurgu yaptı. • Okuyoruz köşemizde, teknikten daha ziyade fotoğraf üzerine düşünmek ve özellikle fotoğraf kültürü, fotoğrafçıların deneyimleri üzerine kaleme alınmış birbirinden değerli makalelerden oluşan “Fotoğrafçının Eğitimi” kitabını Kamuran FEYZİOĞLU bizim için değerlendirdi. Sevgili Eda ÇALIŞKAN, “Sinemanın Alfabesi” olarak adlandırılan sinema ve kısa film eğitimlerinin kapsama alanı, sınırları, film çekmek için ne kadarını öğrenmemiz, daha da önemlisi bu eğitimlerin nerelerden alınması gerektiği üzerine farklı görüşlerin tespitini ortaya koydu, fotografik bakış açısının, sinemanın da temeli olduğunu bize hatırlattı. Usta işi, bu sayısını fotoğraf üretiminin yanı sıra ömrünü Türk Fotoğrafını araştırmaya ve anlamaya adamış bir fotoğraf ustasına, Seyit Ali AK’a ayırdı. Fotoğraf okuma köşemiz, bu sayıda A.Gökhan DEMİRER’ i konuk etti. • Sosyal sorumluluk anlayışını, içinde bulunduğu toplumun sorunlarını göz önüne alarak belirleyen sorumlu fotoğrafçılar olan değerli okuyucularımızla; fotoğraf üzerine belki en az düzeyde, belki de hiç konuşmayacağımız ancak yeni fotoğraf projelerine, fikirlere öncülük edebilecek bir köşe ile de beraber olacağız. Sosyal sorumluluk hedeflerini özellikle çevreye duyarlı bir politikayla birleştirerek, sorunlar üzerine bilgilendirme, bilgi sahibi olanlar da farkındalığı yükseltme düşüncesiyle hazırlanan bu ilk bölümde “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu” nun neler getirdiği ve neler götürdüğünü paylaşacağız sizlerle. Yayın Kurulu Arzu ÖZGEN Elif YILDIRIM Irmak SOLDAMLI Mine HOŞGÜN SOYLU Nezaket KOÇ Sibel ACAR Redaksiyon Mine HOŞGÜN SOYLU Grafik Tasarım Nur CEMELELİOĞLU ALTIN Yönetim Yeri (Dergi İletişim) AFSAD – Bestekar Sok. No: 28/21 Kavaklıdere – Ankara Tel: 0312 4172115 Faks: 0312 4172116 GSM: 0533 7388208 www.kontrastdergi.com www.afsad.org.tr kontrast@afsad.org.tr İki ayda bir yayımlanır. Baskı Mattek Matbaacılık Basım Yayın Tanıtım San. Tic. Ltd. Şti. Adres: Adakale Sok. 32/37 Kızılay - Ankara Tel: 0312 433 2310 Basım Tarihi: 11.05.2013 Yayın Türü: Bölgesel Süreli ISSN: 1304-1134 Kapak Fotoğrafı: Seyit Ali AK “Evrenle Kucaklaşmak; Meditatif Bir Dans Üstüne Çeşitlemeler” Hepinize keyifli bir okuma dileğiyle. İmren DOĞAN PINAR Her hakkı saklıdır. Bu dergide yer alan; yazı, makale, fotoğraf, karikatür, illüstrasyon, vb.’nin, elektronik ortamlar da dahil olmak üzere, kullanım hakları AFSAD (Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği)’a ve/veya eser sahiplerine aittir. İzin almaksızın, hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun, materyalin tamamının ya da bir bölümünün kullanılması yasaktır. Dergide yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. İçindekiler 4 Dosya Konusu Fotoğrafın Sorunsalı: Eğitim 5 Yaygın Eğitim Kurumlarında Fotoğraf Eğitimi - Hasan ATABAŞ 7 Meslek Liselerinde Fotoğraf Eğitiminin Nitelikleri ve Hedefleri - A.Beyhan ÖZDEMİR 9 Fotoğraf Eğitiminin Fotoğrafından Bir Kesit Sadık TÜMAY 27 30 Doğaçlama Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu - Arzu ÖZGEN, Irmak SOLDAMLI 34 Usta İşi - Seyit Ali AK 4 Sibel ACAR 12 Fotoğraf Eğitimi ve Analog Kültür Ergün TURAN 14 Bağımsız Bireylerin Oluşabilmesine Aracı Olmak Murat GERMEN 16 Fotoğraf Eğitimi Üzerine Düşünceler - Tuğrul ÇAKAR 18 Güncel Sanat Eğitimi İçerisinde Yeni Teknik Olanaklarıyla Güncel Sanat Yapıtı Olarak Fotoğraf Tansel TÜRKDOĞAN 21 12 Ve Sinema... Sinema Alfabesi Eda ÇALIŞKAN 33 35 34 Amerika’da Fotoğraf Eğitimi Üzerine Bir İnceleme Ali M. BAYRAKTAROĞLU 26 Dernekler ve Fotoğraf Eğitimi: Mustafa ERTEKİN 28 Fotoğraf Dernekleri ve Fotoğrafı Öğrenmek - Tanju AKLEMAN 29 37 Fotoğrafta Eğitim Sorunsalı ve TFSF’nin Bakışı - Ömer GEMİCİ 42 37 7 9 19 18 f/64 - Her Şeyin Başı Özcan YURDALAN 40 Okuyoruz Fotoğrafçının Eğitimi 41 14 22 Kamuran FEYZİOĞLU Fotoğraf Okuma İki Fotoğrafın Hikayesi Gökhan DEMİRER 40 Yaygın Eğitim Kurumlarında Fotoğraf Eğitimi Dosya Konusu 6 Dosya Konusu 5 Hasan ATABAŞ M.E.B Mesleki Eğitim Emekli Gn. Mdr. Yard. Her meslekte olduğu gibi fotoğrafçılıkta da eğitim yaygın eğitim yöntemiyle ve çıraklıkla başlamıştır. Bir mesleğin öğrenilmesi, o mesleği bilen bir kişinin/ustanın yanında çalışmakla, onun yaptıklarını izlemek ve aynısını yapmakla mümkündü. Bu nedenle ilk kez fotoğraf eğitimi alanlar da, ilk fotoğrafhanelerde/stüdyolarda çalışan çıraklardır. “Usta çırak ilişkisi” söylemini dilimize kazandıran bu yöntem, günümüzde de sürdürülmektedir. Ancak önemli bir farkla; günümüzde çıraklar, çalıştıkları iş yerinde gördükleri uygulamalı eğitimin yanında “mesleki eğitim merkezi”nde de teorik eğitim almaktadırlar. Mesleki eğitim merkezlerinde fotoğrafçılık meslek dalında; fotoğraf çekme, çekilen fotoğrafı baskıya hazır hale getirme, çeşitli özelliklerdeki banyo ve baskı sistemlerinin çalışmaları hakkında yeterlikler edinmeye yönelik bilgi ve beceri kazandırılması hedeflenmektedir. Dosya Konusu Fotoğrafın Sorunsalı: Eğitim Fotoğraf: Ruhi Oğuz SAĞDIÇ AFSAD Mayıs - Haziran 2013 Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olan mesleki eğitim merkezlerinde çıraklık eğitim süresi ilköğretim okulu mezunları için iki yıl, lise ve daha üst okul mezunları için ise bir yıldır. Bir iş yerinde çırak olarak çalışanlar haftada bir gün mesleki eğitim merkezine giderek 8 saatten az olmamak üzere teorik eğitim alırlar. Teorik eğitimde Türkçe, matematik, toplam kalite yönetimi, mesleki bilgisayar gibi genel bilgi dersleri yanında fotoğraf çekme, baskıya hazırlama/ basma, arşivleme ve video kamera gibi meslek dersleri de verilmektedir. Yılda en az 200 iş günü olması gereken uygulamalı eğitimlerini ise sözleşme yaptıkları/çalıştıkları işletmeler- de almaktadırlar. Çıraklık ve ustalık eğitiminde teorik ve uygulamalı eğitimler birbirini izleyecek şekilde düzenlenir. Çıraklık eğitimini tamamlayanlar kalfalık sınavlarına girer, başarılı olmaları halinde iki yıl süreli ustalık eğitimine devam ederler. Ustalık eğitiminde teorik olarak iş güvenliği, insan ilişkileri, işletme, muhasebe, sigorta ve vergi mevzuatı, çalışma hukuku ve sanatsal fotoğraf çekimi gibi dersler alınmakta; ayrıca iki yıl süre ile ilgili bir iş yerinde uygulamalı eğitim yapmaktadırlar/çalışmaktadırlar. Mesleki eğitim merkezlerindeki ustalık eğitimi çalışma saatleri dışında, genellikle akşamları yapılmaktadır. Meslek eğitimiyle ilgili yasada usta, bir mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri ve iş alışkanlıklarını kazanmış ve bunları mal ve hizmet üretiminde iş hayatınca kabul edilebilecek standartlarda uygulayabilen; üretimi planlayabilen; üretim sırasında karşılaşılabilecek problemleri çözümleyebilen; düşüncelerini yazılı, sözlü ve resim ile açıklayabilen; üretimle ilgili pratik hesaplamaları yapabilen kişi olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca aynı yasa, fotoğrafçılıkla ilgili bağımsız iş yeri / işletme açabilmek için ustalık belgesine sahip olma veya ustalık belgesi olan bir kişiyi işyerinde çalıştırma zorunluluğunu getirmektedir. Söz konusu yasa, fotoğrafçılığı ticari bir meslek, diğer bir deyişle fotoğrafçılık esnafı açısından ele almakta; eğitim ve uygulamalarla ilgili kuralları da buna göre düzenlemektedir. Oysa fotoğrafın bir sanat dalı olarak da ele alınması ve verilecek sanat eğitimin- de fotoğrafın da yerinin olması gerekir. Bu düşünce, ancak Cumhuriyetle birlikte uygulanma imkânı bulmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel durumunun iyileştirilmesi bir bütün olarak ele alınmış; halkın gelişmesi, ilerlemesi, çağdaş dünyada yerini alabilmesi ve bu alanlardaki eğitim ihtiyacının karşılanması için çareler aranmıştır. Bu amaçla Halkevleri açılarak dil, tarih, güzel sanatlar, spor, sosyal yardımlaşma, okur yazarlık gibi konularda halkın eğitilmesi için çalışmalar başlatılmıştır. Bu çalışmaların en önemlilerinden biri de halka sanatı benimsetmektir. Bu kapsamda yaygın fotoğraf eğitimi; belge üretmek yanında gençlerin gözlem yeteneklerini geliştirmek ve onlara sanat zevkini aşılamak için fotoğraf sergileri ve yarışmalarıyla başlatılmıştır. Bu sergi ve yarışmaların bir amacı da; amatör fotoğrafçılığı ülke geneline yaygınlaştırmak olmuştur. Sergiler/yarışmalar iki aşamalı olarak gerçekleştirilmekteydi. Şubat ayı içinde Halkevlerinde bir fotoğraf sergisi açılır; o sergideki en iyi fotoğraflar belirlenerek Ankara’ya gönderilir, burada genel bir seçim yapılarak dereceye girenler belirlenirdi. Örneğin 1939 yılında Ankara Halkevinin düzenlediği ilk fotoğraf yarışması birincisi, “Gazi Terbiye Enstitüsü” öğretmeni Şinasi Barutçu olmuştu. Halkevlerinin güzel sanatlar şubesi, etkinlikleri arasında fotoğraf kurslarına da yer veriyordu. Halkevlerindeki fotoğraf sergileri Meslek Liselerinde Fotoğraf Eğitiminin Nitelikleri ve Hedefleri Dosya Konusu 6 ve kursların, ülkemiz fotoğrafçılığına küçümsenemeyecek katkıları olmuştur. Günümüzde -1950’li yıllarda kapatılan halkevlerinin yerine ikame edildiği varsayılan- halk eğitimi merkezlerinde, talep edilmesi halinde yaygın eğitim yöntemiyle fotoğrafçılık eğitimi verilmektedir. Kurs şeklinde düzenlenen bu eğitimin içeriği/programı, katılımcıların fotoğraf konusundaki bilgi, beceri ve istekleri doğrultusunda belirlenebilmektedir. Konuyu bitirirken, kendimce önemli addettiğim, bilinmesinin yararlı olacağını düşündüğüm iki hususa değinmek istiyorum: Yukarıda anlatılmaya çalışılan gerek mesleki eğitim merkezlerindeki gerekse halk eğitimi merkezlerindeki fotoğraf eğitiminden yararlananların sayısı -ülke nüfusu düşünüldüğünde- sanılanın aksine, çok azdır. Millî Eğitim Bakanlığı’nın izniyle çalışmalarını yürüten özel fotoğraf kursları ile fotoğraf derneklerinin seminer vb. şeklinde gerçekleştirdikleri ve yaygın eğitim kapsamında değerlendirilmesi gereken fotoğraf eğitimleri ülkemiz fotoğrafçılığına önemli katkılar sağlamaktadır. Günümüzde her alanda yaşanan bilimsel, teknolojik ve kültürel gelişmeler ve toplumsal değişimler, bütün sektörleri etkilemekte ve bu durum doğal olarak mesleki eğitimi de yakından ilgilendirmektedir. Görsel ve işitsel teknikler ve medya yapımcılığı sektöründe yaşanan bu gelişmeler grafik ve fotoğraf alanını da doğrudan etkilemektedir. Kişilerarası iletişimi sağlayan araçlardan birisi olan fotoğraf eğitimi yaşamımızda önemli bir yere sahiptir. Bu alanda verilen eğitimin öğretim programları, Milli Eğitim Bakanlığı uzmanları, alan öğretmenleri, üniversitelerden alan uzmanları sektör temsilcileri, ve meslek elemanlarının işbirliğiyle ve sektör ihtiyaçlarının belirlenmesi suretiyle hazırlanmıştır. Hazırlanan grafik ve fotoğraf alanı çerçeve öğretim programı ile bireylere, öncelikle temel bilgileri içeren bilgi ve becerileri kazandırmanın yanı sıra, çağımızın gereği olan insan ilişkileri, iletişim kurabilme, değişimlere ve teknolojiye uyum sağlayabilme, sistemleri anlayıp kullanabilme yeterliklerini kazandırmak heMayıs - Haziran 2013 7 Yrd.Doç.Dr. A.Beyhan ÖZDEMİR Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü Başkanı Meslek Lisesi, Anadolu Meslek Lisesi, Teknik Lise ve Anadolu Teknik Lisesi gibi 4 ayrı lise türünde “Grafik ve Fotoğraf Alanı” adı altında bölümler açılmıştır Bu alanda, görsel-işitsel teknikler ve medya yapımcılığı sektörüne nitelikli grafik operatörü ve fotoğrafçı yetiştiren ve alanın gerektirdiği yeterliklerini kazandırmaya yönelik eğitim ve öğretim verilmektedir. AFSAD Dosya Konusu deflenmektedir. Programın genel amacı; bireylerin, temel yeterlikler üzerine, temel mesleki bilgi ve becerilerle, sektörün beklentileri doğrultusunda kaliteli hizmet sunabilen, çevre ve toplum bilincine sahip, güç birliği bilinci ile kendi iş yerini kurma düşüncelerini faaliyete geçirebilen ve işin her aşamasında kaliteden sorumlu olmanın gereğini bilen bireyler yetiştirmektir. “Grafik ve Fotoğraf” öğretim programlarının hazırlanmasında iş yaşamının iş gücüne dönük gereksinimlerinin, tüm yönleriyle dikkate alınması amacıyla sektörel kuruluşlarla, üniversitelerden uzmanlar ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği gerçekleştirilmiştir. Böylece sektör ve yükseköğretim kurumlarının beklentileri programa yansıtılmıştır. Bu doğrultuda grafik ve fotoğraf alanı altında yer alan mesleklerde ulusal ve uluslararası düzeyde standartlara uygun, her yaşta ve her dü- zeyde bireye eğitim olanağı sağlayan bir program hazırlanması hedeflenmiştir. Grafik ve fotoğraf alanında nitelikli, tasarım gücüne sahip, yaratıcı düşünceyi iletişim aracı olarak kullanan bireyler yetiştirilmesi bu sektöre büyük katkı sağlayacaktır. Ülkemizde bu alanda istihdam edilecek meslek elemanlarının yetiştirilmesinde dallara özgü modüler öğretim programlarının uygulanmasının, sektörde nitelikli eleman açığını giderecek önemli bir girişim olacağı düşünülmektedir. Meslek liselerinin fotoğraf alanlarında, ürün veya konunun fotoğrafını çekme, çektiği fotoğrafları baskıya hazır hale getirme, çeşitli özelliklerdeki klasik veya otomatik banyo ve baskı sistemlerinin çalışmaları hakkında yeterliklerini kazandırmaya yönelik eğitim ve öğretim verilmektedir. Bu alanda fotoğraf alanı altında fotoğrafçılık mesleğinin yeterliklerine sahip meslek elemanları Fotoğraf Eğitiminin Fotoğrafından Bir Kesit Dosya Konusu 8 9 yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu alandan mezun olan öğrenciler, seçtikleri dal/meslekte kazandıkları yeterlikler doğrultusunda; 1. Orta ve büyük ölçekli matbaa ve yayın kuruluşlarında, 2. Grafik tasarım stüdyolarında, 3. Reklam ajanslarında, 4. Televizyon, gazete vb. basın kuruluşlarında, 5. Fotoğraf stüdyolarında, 6. Fotoğraf laboratuvarlarında, 7. Bünyesinde tanıtım birimi bulunan tüm kurum ve kuruluşlarda vb. yerlerde çalışabilirler. Bu alandaki eğitimciler ise; Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı eğitim kurumlarına öğretmen olarak atanacaklardan, atamalarına esas olan alanlar ile mezun oldukları yükseköğretim programları ve aylık karşılığı okutacakları derslere uygun olan kişiler görev yapmakta ve gerektiğinde bilişim teknolojileri alanında sektör deneyimi olan usta öğretici, teknisyen ve meslek elemanlarından yararlanılmaktadır. Program 4 yıl olarak uygulanmaktadır. 9. sınıfta ortak dersler, 10. sınıfta ortak dersler ile alan ortak dersleri, 11. ve 12. sınıflarda ise ortak dersler, dallara özel dersler verilmektedir. Bu derslerin içerikleri belirlenirken ulusal ve uluslararası iş gücünden beklenen temel yeterlikler, sektör araştırmaları ve mesleki yeterlikler dikkate alınmıştır. Bu program; geniş tabanlı ve modüler yapıda düzenlendiğinden yükseköğretim kurumlarına da yatay ve dikey geçişlere olanak sağlamakta, sertifika, belge ve diplomaya götüren tüm programlar ve dallar arasında geçiş yapılabilmekte, diploma almaya hak kazanan öğrenci, bilişim teknolojileri alanının devamı niteliğindeAFSAD Dosya Konusu Mayıs - Haziran 2013 ki programların veya bu alana en yakın programların uygulandığı yüksek öğretim programlarına devam edebilmektedir. Meslek lisesi eğitimin sonunda öğrencinin, genel kültüre yönelik bilgi ve becerileri, ulusal ve uluslararası iş gücünden beklenen temel yeterlikleri, alanın altında yer alan dallara ait temel yeterliklerini, mesleğin gerektirdiği bilgi ve becerileri ve özel mesleki yeterlikleri kazanması hedeflenmektedir. Bu amaçla fotoğraf makineleri, makine ayarları, fotoğrafta ışık, kompozisyon ve temel fotoğraf çekimi, kompozisyon oluşturma ve temel kurallara göre fotoğraf çekme, fotoğrafın tarihçesi, fotoğraf film ve bellek kartları, makine ekipman ve aksesuarları, filtreler, objektifler, iç ve dış mekânda ışık, fon sistemleri, teknik kameralar, farklı ortamlarda fotoğraf çekim teknikleri, ışık ve renk kavramları, ışık ve renk oluşumu, ışığın fotoğrafa etkileri, farklı ışıklarda fotoğraf çekimi, renk denetimi ve renkli fotoğraf çekimi, fotoğrafların müşteriye sunumu, maliyet hesabı, portföy ve portfolyo, sergi, sunu ve gösteri hazırlama, moda, sanayi/endüstri, mimari, su altı, bilimsel ve teknik, sahne fotoğrafı, doğa, gezi, hava, kurgu-deneysel ve arkeoloji fotoğrafı çekme, haber, özel gün ve portre fotoğrafı çekme, fotoğraf/film tarama, görüntüleri bilgisayara aktarma, düzeltme ve görüntüyü bilgisayarda işleme, karanlık oda, fotoğraf kâğıtları, film banyoları ve fotoğraf baskı, stüdyoda fotoğraf çekim teknikleri gibi geniş kapsamlı dersler verilerek donanımlı bireyler olması hedeflenmektedir. Görsel iletişimin ayrılmaz bir parçası olan grafik ve fotoğraf, görsel işitsel teknikler ve med- ya yapımcılığı sektörü, insanlar ve toplumlar arasında hızlı iletişimin sağlanabilmesi amacıyla olağanüstü öneme sahiptir. Diğer sektörlerin tanıtımı ve gelişimi içinde önemli yeri olan iletişim teknikleri gelecek dönemlerde de önemini ve ağırlığını arttırarak sürdürecektir. Bu kapsamda nitelikli yetişmiş eleman ihtiyacı artacak ve giderek daha fazla önem kazanacaktır. Meslek liseleri işte bu ihtiyaca cevap vermek, fotoğraf teknikleri konusunda temel bilgilere ve donanıma sahip bireyler yetiştirmek amacıyla eğitim vermektedir. Yrd.Doç.Dr.Sadık TÜMAY Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü Öğretim Üyesi Ülkemizde, üniversitelerimize fotoğraf eğitimi özellikle yakın geçmiş zamanlarda girmiş ve yaygınlaşmış bir konudur. Aynı zamanda fotoğraf eğitiminin, değişik kurumsal yapıların içinde gittikçe artan oranda verildiğini ve profesyonel bir eğitim alanı haline geldiğini görmekteyiz. Üniversitede fotoğraf eğitimi denildiğinde de nitelikleri farklı görünümler karşımıza çıkar. Bu anlamda ülkemizde yükseköğrenimde fotoğraf eğitimi, sistemin ve sektörün ihtiyaç duyacağı ara elemanların yetiştirilmesi amacıyla 2 yıllık ön lisans programları ile fotoğraf sanatının eğitimi ise 4 yıllık lisans programlarıyla yapılmaktadır. Bunlara ek olarak üniversitelerimizde yüksek lisans ve doktora düzeyinde de programlar açılmıştır. Günümüzde fotoğraf eğitimi, üniversitelerin dışında Milli Eğitim Bakanlığının ilgili programlarında verildiği gibi dernekler, kulüpler, belediyeler, halk eğitim merkezleri, özel atölyeler ve benzeri kurum ve kuruluşlar aracılığıyla da verilmektedir. Yukarıda saydığımız yapıların hepsi fotoğraf eğitiminde nitelik farklılıklarıyla birbirlerinden ayrışırlar. Fotoğraf eğitim ailesinin bu görünümünü toptancı bir anlayışla tek bir başlıkta analiz etmek doğru bir yaklaşım şekli olmayacağından içinde bulunduğum ortam ve kurumdan hareketle yükseköğrenimde ve özerk niteliği sebebiyle güzel sanatlar fakültelerinde fotoğraf eğitimini değerlendirmeye çalışacağım. Dolayısıyla diğer yapılardaki fotoğraf eğitiminin fotoğrafı bu yazının konusu değildir, bir eksik- f: Sadık Tümay lik olarak algılanmamalıdır. Üniversitelerde fotoğraf eğitiminin, güzel sanatların bir dalı olarak lisans ve lisansüstü seviyede özerkleşmesinin tarihi yenidir. Bununla beraber bölüm düzeyinde olmasa da farklı programların çatısı altında fotoğraf eğitiminin, akademik hayatın içine daha eski tarihlerde girdiğini biliyoruz. Kısaca bakıldığında, Seyit Ali Ak, Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Fotoğrafı isimli kitabında, Ankara’da Gazi Terbiye Enstitüsü Grafik Bölümünde, 1932 yılında, Şinasi Barutçu tarafından fotoğrafın farklı bir disiplininin programı içinde ders düzeyinde konulduğunu ve kendisi tara- Dosya Konusu Dosya Konusu 10 11 fından dersin verildiğini belirtmektedir. Ayrıca 6. Afsad Fotoğraf Sempozyumu 2. Paneli’nin konusu da fotoğraf eğitimiyle ilgiliydi. Panel sırasında Işık Özdal, İstanbul Üniversitesi ve Mimar Sinan Üniversitesinin Resim Eğitimi programlarında fotoğraf derslerinin 1933 yıllarında verildiği bilgisini vermiştir. Bu örneklerden anlaşılacağı üzere fotoğraf, üniversitelerimizde eğitimin içine Cumhuriyetimizin ilk yıllarında girmiştir. Ancak bir ana sanat dalı olarak yükseköğretimin içinde yer alması için 1980’li yılları beklemek gerekecektir. Bu gecikme- dır. Yaşanılan süreçler göstermektedir ki fotoğraf eğitiminde teknoloji ve alt yapı sorunları; eğitmen, öğrenci nitelikleri konuları tartışılmalı ve çözülmelidir. Bu başlıkları biraz açtığımızda fotoğraf eğitiminin bileşenlerinden en önemlisi, teknoloji ve alt yapıya olan bağımlılıktır. Teknolojiyi bileşenler anlamında ilk sıraya yazdığımızda eğitimin kalitesi ile ilgili sorunlar hemen başlamaktadır. Sayısal devrimin gerçekleştiği; fotoğrafla, zamanın ruhunu yakalamakta dönüştürmekte olduğumuz günümüzde, fiziki alt yapı olarak üniversitenin kendini Sayısal devrimin gerçekleştiği; fotoğrafla, zamanın ruhunu yakalamakta, dönüştürmekte olduğumuz günümüzde, fiziki alt yapı olarak üniversitenin kendini güncelleyemediği durumlarda eğitimin kalitesinde geriye gidişler kaçınılmazdır. nin sebebini, yükseköğretimi programlama işini bu yıllarda yapanların ciddi bir hatası olarak söylemeliyiz. Çünkü gittikçe görselleşen bir dünyada, gerçekliğin görselliğini en doğrudan veren bir ifade aracı olan fotoğrafı, akademik seviyede yeterince değerlendirmemek, en azından, bir vizyon eksikliği olarak kabul edilmelidir. Bu sebepledir ki ülkemizde görsel kültürün ve düşüncenin zenginleşmesini sağlayabilecek kurumsallaşmalardan biri, ilgili yıllar itibarı ile ertelenmiştir. Yükseköğrenim içinde fotoğraf eğitiminin özerkleştiği tarihçeye birkaç örnekle kısaca baktığımızda İstanbul’da günümüzde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde yer alan Fotoğraf Bölümünün kuruluşunun 1978 yılı olduğu görülür. Bölüm, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi bünyesinde kurulmuş olan Fotoğraf Enstitüsü ile akademik hayatla buluşmuştur. Bir başka örnek, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümüdür. 1983 yılından itibaren Sinema-TV-Fotoğraf Ana Sanat Dalı içinde eğitim vermekte olan Fotoğraf Bölümü, 1993 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde özerkleşmiştir. Bu kısa bilgiden sonra öncelikle değerlendirilmesi gereken, fotoğraf eğitiminin bileşenlerinin saptanması ve durumlarının analiz edilmesi olmalıAFSAD Mayıs - Haziran 2013 güncelleyemediği durumlarda eğitimin kalitesinde geriye gidişler kaçınılmazdır. Bunun yanı sıra fotoğraf eğitimi, sadece sınıflarda verilen bir eğitim değildir. Kendine has mekanlara ihtiyaç duyar. Sanat fakültelerinin tasarımları özeldir. Bu fakültelerde hangi bölümler yer alacaksa mekanların da bu ihtiyaçlar çerçevesinde şekillenmesi gerekir. Oysa bizdeki yapılarda önce bina yapılıp sonrasında bölümler bu binalara uydurulmakta, dolayısıyla da fotoğraf gibi bölümler, mekanlarıyla ilgili ciddi sorunlar yaşamaktadır. Sonuçta eğitimin kalitesi de düşmektedir. Teknoloji ve alt yapı ile ilgili yaşanan olumsuz süreçlere bağlı olan eğitimcinin eğitiminin ve kalitesinin geri kalması kaçınılmaz olmaktadır. Bu durum başlı başına bir sorunken eğitimcinin, fotoğraf eğitimi ve sanatı arasında sıkışmaması gerekir. Fotoğraf eğitimcisinden beklenen, aktaracağı bilgilerin geniş, yeni ve güncel olan ile ilişkilerinin kurgusunun yerinde olmasıdır. Sistemdeki yapısal aksaklıklar, halkanın üçüncü unsuru olan öğrenciye yansıdığında fotoğraf eğitimini zamanın ötesine taşımak ve evrensel inisiyatifi ele almak mümkün değildir. Üniversitenin olmazsa olmazı olan öğrenci açısından da durum tekrar değerlendirilmelidir. Sınav yapan kurumlar anlamında aralarında farklılıklar olsa da belirleyi- ci olan standart öğrenci yeteneğini ölçmeye yönelik sınav aşamalarıdır. İlgili fotoğraf bölümlerinin hedefleri ne ise öğrenci seçiminde uygulanan yöntemler bu doğrultuda yapılandırılmalı ve çağın gereksinimlerine göre revize edilmelidir. Ayrıca ilgili birimlerin, seçme sınavlarına başvurabilmek için gerekli olan üniversite sınavı taban puanını düşük tutması, seçilen öğrenci kalitesi konusunda seçme sınavının ruhuna aykırı bir yaklaşımdır. Gelen öğrenci profiline bakılınca istediği bölümlere girememiş, bir anlamda kerhen üniversite eğitimi alan öğrencilerle sanat eğitiminin yapılmaya çalışıldığını görüyoruz. Böylesi bir profildeki öğrencide istek ve arzu eksikliği verimi olumsuz etkilemektedir. Çözüm önerim, fotoğraf eğitimine seçilecek öğrencilerin, başvuru aşamasında en taban puan ile değil, böyle bir eğitimin isteyeceği ve gerektireceği taban puanlar ile belirlenmesidir. Yani puanlar yükseltilmelidir. Böylece fotoğraf eğitimini gerçekten almak isteyecek öğrencilerden yapılmış bir seçimin sonuçları daha olumlu olacaktır. Özlük hakları konusu ciddi bir sorun olmakla beraber ifade etmeye çalıştığım diğer sorunlar yanında tartışmanın çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Bu arada, değerlendirmesini yaptığım sorunların çözüm yeri devlettir. Ancak çözümü sürekli devletten beklemek gibi bir kolaycılığın içinde de değiliz. Devletin, genel anlamda eğitim politikalarını yaparken bir şeye karar vermesi gerekmektedir. İnisiyatif, merkezci bir anlayışla olacaksa ve üniversiteden evrensel kalite bekleniyorsa fiziki alt yapıların ve diğer sorunların çağın gerektirdiği şekilde devlet tarafından çözülmesi gerekmektedir. Yok, eğer bunun dışında bir çözüm yaratılacaksa mevcut eğitim politikalarının gözden geçirilip mevzuatın değiştirilmesi, üniversitede verimliliğin arttırılması bir zorunluluktur. Sonuç olarak, bu anlamda şu an için genel olarak üniversitelerimizdeki fotoğraf eğitimi kalitesi değerlendirilmelidir. Akademik yapılanma içinde son yıllarda üniversitelerimiz, Avrupa Birliği uyum protokolleri çerçevesinde Bologna Süreçlerini yaşamışlardır. Bu program çerçevesinde yeniden yapılanmaya giderlerken fotoğraf bölümleri de bu süreçleri geçirmiştir. Fotoğraf disiplininin paydaşları ile temaslar çerçevesinde, eğitim programı ve politikası yeniden ele alınmış ve güncellenmiştir. Süreç farklı kriterlerle de tartışılabilir. Bununla birlikte üniversitenin kendini sorgulaması anlamında olumlu olmuştur. Elde edilen verilerle ger- çekleştirilebilecek revizyonların fotoğraf eğitimine katkı getirebileceği düşünülebilir. Dolayısıyla üniversitelerin fotoğraf bölümleri de “multidisipliner” yapı içinde kendilerini nasıl şekillendirerek ülkeye, kentlere ve topluma olan sorumluluklarını yerine getireceklerine; geleceği hazırlamaya yönelik faaliyet ve vizyonlarına karar vermelidirler. Fotoğraf eğitiminin lisans sonrası kısmı ise ayrı bir yapılanma konusu olduğu için ve konunun genişliği, nitelikleri, yer sorunundan dolayı ayrıca tartışılmalıdır. Fotoğraf eğitiminin fotoğrafının bir bölümünde görülenler bunlardır. Teknolojiye bağlı olarak dönüşen fotoğrafın eğitiminin görüntüsünün de değişmesi kaçınılmazdır. Kaçınılmaz olanı görebilmek eğitimin genel felsefesi olmalıdır. Dosya Konusu Fotoğraf Eğitimi ve Analog Kültür ...analog makine kullanan bir fotoğrafçının görüntü karşısındaki tavrı ile dijital makine kullanan fotoğrafçının tavrı arasında, kullandıkları teknolojilerin doğasından kaynaklanan temel bir fark- 12 Doç. Ergün TURAN Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü Öğretim Üyesi Ben 1994-1999 yılları arasında M.S.Ü. Fotoğraf Bölümünde eğitim gördüm. O yıllarda yapılan eğitim tamamen analog teknolojiye dayanıyordu. Verilen ödevler filme kaydediliyor ve karanlık odada öğrencinin kendisi tarafından basılıyordu. Hocalara sunulan işler sadece konuya uygunluk ve içerik açısıdan değil aynı zamanda baskı tekniği açısından da eleştiriliyordu. 1999 yılında M.Ü.G.S.F. Fotoğraf Bölümünde akademisyen olarak çalışmaya başladım. Göreve başladığım günlerde her ne kadar zorunlu bir yöntem olsa da, günümüzde de fotoğraf eğitiminin temellerinin analog teknoloji üzerinden atılması gerektiğine inanıyorum. Nedenine gelince; analog teknolojide sonuç hemen görülmez. Deklanşöre basıldığı anda elde edilen şey, sadece “gizli görüntü”dür. Görülebilir hale gelmesi için filmin banyo edilmesi ve fotoğraf kâğıdına basılması gerekir. Yani deklanşöre basılan an ile sonuç görüntünün görülebildiği an arasında bir “zaman aralığı” vardır. İşte bu zamansal aralık, öğrenim gören kişi açısından teknik ve estetik birikimin altyapısını oluşturur. Geçen süre ne kadar kısa olursa olsun bu zamansal aralık fotoğrafçının imgelemini kışkırtır. Çekilen fotoğrafın nasıl çıkacağına ilişkin bu beklenti, hem teknik hem de estetik anlamda fotoğrafçının kendisini yeniden üretmesine ve yenilemesine zemin yaratır. Hatalarını sorgular, yeni olasılıkların hayalini kurar. Zamansal aralığın kışkırttığı bu olanakları destekleyen diğer bir faktör de film teknolojisinin yapısal olarak sınırlayıcı etkisidir. Çekilen her bir karenin parasal olarak bir maliyeti, emek ve zaman olarak bir bedeli vardır. Bu nedenledir AFSAD Mayıs - Haziran 2013 Hakkari 2003, Tmax-400 (Roll film)1/125 - f/11 ki, analog makine kullanan bir fotoğrafçının görüntü karşısındaki tavrı ile dijital makine kullanan fotoğrafçının tavrı arasında kullandıkları teknolojilerin doğasın- f: Ergün TURAN dan kaynaklanan temel bir farklılık göze çarpar. O da çekilen fotoğraf sayısıdır. Aynı konuyu fotoğrafladıklarını varsaydığımız da bile dijital makine kullanan fotoğrafçının lılık göze çarpar. çektiği fotoğraf sayısı, anolog makine kullanan fotoğrafçının çekim sayısıyla kıyaslandığında önemli bir fark yaratacaktır. Peki, neden? Yanıt olarak üç önemli faktörden söz edebiliriz. 1) Sıfır maliyet 2)Kaydedilen görüntünün anında görülebilir olması 3) Sonradan ayıklama ilkesini temel alması Fotoğrafın çekildiği anda görülebilir olmasının öğrenme sürecini hızlandıracağı tezini savunanlar, aynı zamanda çok sayıda fotoğraf çekmenin de bu sürece önemli bir katkı sağlayacağına inanırlar. Bu cephedeki yaygın inanış, deneme yanılmanın en iyi öğretmen olduğudur. Ben bu görüşü fazlasıyla pragmatik buluyorum. Elbette ki dijital makineler sayesinde sonuç görüntüye hemen ulaşılabilmesi, profesyonel anlamda hizmet veren fotoğrafçılar için biçilmiş kaftandır. Bu sayede, çekim öncesinde ışık dengesini, poz hatalarını ve kompozisyona ilişkin düzenlemeleri gözden geçirmek için kullanılan polaroid tekniği hızla terk edilmiştir. Belki, ileri seviyedeki amatörler için de benzer bir kolaylıktan söz etmek mümkün olabilir. Ama yaşanan deneyimler göstermiştir ki her iki alanda uğraş veren fotoğrafçıların paylaştıkları ortak sıkıntı, çok sayıda fotoğraf çekmenin yarattığı mesleki deformasyondur. Artık bütün fotoğrafçılar, film kullanılan dönemle kıyas edilemeyecek kadar çok sayıda fotoğraf çekmekte ve daha sonra bu fotoğraflar arasından seçim yapmaya çalışmaktadır. Ayrıca çekilen bütün fotoğrafların bilgisayar ortamında yeniden işleme tabi tutulması, önceden çekim anında düzenlenmesi gereken pek çok ayrıntının (pozlandırma, kadraj, renk dengesi, kompozisyon öğeleri, perspektif vb.) kolaylıkla ihmal edilmesini getirmiş, çekim aşaması eskiz niteliğine bürünmüştür. Fotoğraf, görsel bir disiplindir. Duygu ve düşünceler görsel bir anlatımla izleyiciye aktarılır. Bu nedenle fotoğraf alanında verilecek eğitimin temeli “görmeye” dayanır. Bu, belgesel fotoğraflar için olduğu kadar kurgusal ya da deneysel fotoğraflar için de geçerli bir prensiptir. Görme eğitimi, bir tür çoktan seçme eğitimi olamaz. Fotoğrafçı adayı, karşılaştığı ya da tasarımladığı görsel elemanları bir dil bütünlüğü içerisinde bir arada görebilmelidir. Bu bir tür “önceden görme” eğitimidir. Önceden görme, görsel elemanların bir duygu ve düşüncenin karşılığı olarak tasarımlanabilmesi becerisidir. Bu beceri, estetik birikimin yanı sıra teknik birikimi de öngörür. Ben, bu tür bir eğitimin verilebilmesi için en uygun aracın, “görünmezlik” ilkesini esas alan analog teknoloji olduğuna inanıyorum. M.Ü.G.S.F. Fotoğraf Bölümünde ilk bir yıl boyunca verilen bütün eğitimin analog teknoloji üzerinden yürütülmesi, söz konusu bu yaklaşımın doğal bir sonucudur. Ayrıca birinci sınıfın ilk dönemi boyunca verilen bütün uygulama konularının sadece 50mm objektif kullanılarak yapılması da şart koşulmaktadır. Bilindiği gibi 50mm objektif, 35mm makine formatı için normal objektif olarak anılır ve insan gözüne eş oranla görme olanağı vermesi nedeniyle görme eğitiminin vazgeçilmez bir elemanıdır. Eğitsel açıdan bakıldığında, sıradan görmenin ötesine geçen dar ve geniş açılı optiklerin, “şekerli” optikler olarak anılmasında hiçbir sakınca yoktur. Tasarımları gereği önsel olarak, görmeyi değil şaşırmayı kışkırtırlar. Benzer bir tutum zoom optikler için de geçerlidir. Görme açısının değiştirilebildiği, dolayısıyla fotoğrafçının bulunduğu noktadan kadraj düzenlemesine izin veren bu tip objektifleri de eğitimin başlangıç yıl- Dosya Konusu 13 larında sakıncalı buluyorum. Tek bir noktadan çoklu görme açısına sahip olan zoom objektifler yerine sabit odaklı objektiflerin kullanılması, hem doğru bakış noktasının seçimi için öğrencinin hareketli olmasını şart koşar hem de söz konusu seçimin görsel anlatımdaki işlevinin vurgulanmasında etkili bir rol oynar. Böylesi bir perspektiften bakıldığında görme eğitiminin, öğrencinin sadece estetik ve teknik donanım düzeyinden değil ama aynı zamanda reflekslerinin gelişiminden de sorumlu tutulması gerektiği açıktır. Tekrar edecek olursak, “gizli görüntü” ilkesine dayanan analog teknoloji “anında görüntü” ilkesine dayanan dijital teknolojiye oranla görme eğitiminin temel yapı taşlarının oluşturulması açısından çok daha zengin olanaklara sahiptir. Elbette ki bu değerlendirme, fotoğrafın çekim aşaması dikkate alınarak yorumlanmalıdır. Eğitimin sunum (gösterim) aşaması söz konusu olduğunda sayısal teknolojinin analog teknoloji karşısında kıyas kabul etmez bir üstünlüğe sahip olduğu su götürmez bir gerçektir. Diğer yandan dijital fotoğrafı sadece kayıt teknolojisindeki bir yenilik (ülkemiz fotoğrafçıları arasındaki yaygın kanı budur) olarak algılamak, içeriğindeki devrimci potansiyellere gözümüzü kapamakla eş anlamlıdır. O, doğası gereği plastik bir yapıya sahiptir. Bu nedenle, iki boyutlu bir sunum alanı olan analog fotoğraf teknolojisinin hayal sınırlarının çok ötesinde yaratım ve sunum olanaklarını bünyesinde barındırır. Üniversitelerdeki fotoğraf eğitiminin sorumluluk alanlarından birisi de bu potansiyelin kışkırtılması ve açığa çıkartılması olmalıdır. Dosya Konusu 14 Bağımsız Bireylerin Oluşabilmesine Aracı Olmak Dosya Konusu 15 Murat GERMEN, Sanatçı, Akademisyen Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Mensubu olduğum üniversitede fotoğraf bölümü bulunmuyor. Şahsen verdiğim iki ders ve diğer bir iki arkadaşımın verdiği nispeten daha geçici sayabileceğimiz iki üç ders dışında fotoğraf dersleri verilmiyor. Kendi derslerimde, fotoğrafın bir tanıklık aracı olarak değil de, daha çok bir görsel ifade zemini olarak kullanılmasına özen gösteriyorum. İşin teknik yönünü hayli kısa bir sürede bitirdikten sonra, değişik coğrafyalardan farklı fotoğrafçı ve sanatçıların benzer konularda nasıl farklı tavırlar, yaklaşımlar geliştirdiklerine dair çok sayıda örnek gösteriyorum. Bunun amacı, öğrencinin kendi dilini geliştirebilmek için motivasyon sahibi olabilmesi. Kendi yaptığım, sevdiğim, yakınlık duyduğum fotoğraf, fotoğrafçı ve fotoğrafçılıklara iltimas geçmiyorum; uzun yıllardır geliştirmekte olduğum arşivimin izin verdiği ölçüde her türlü fotoğrafçılık eyleminden örnekler gösteriyorum. Amacım hem öğrencinin kendini rahat ettiği şekilde ifade edebilmesine zemin sağlamak, hem de şahsi önyargılarımı öğrencilerin getireceği ödevlerle kırabilme şansını elde etmek. Böyle bir serbesti sağlanınca öğrenciler yaptıkları işleri sahipleniyorlar, farklı bir şeyler üretebilmek için normalin ötesinde bir çaba gösteriyorlar ve sonunda ortaya hocaları tarafından önerilen/empoze edilen değil, kendi inisiyatifleri ile yaptıkları eserler çıkıyor. Beni mutlu eden konulardan bir tanesi, derslerimin sonunda ortaya çıkan sergilerde hiç kimsenin işinin bir başkasınınkine veya benimkilere benzememesidir. AFSAD Mayıs - Haziran 2013 f: Timur ÇELİKEL Territorial Self Portrait Genius Loci Invisible, Eğitimde yaklaşımım, öğrencilere operatörlük öğretmek değil, f: Özge ÖZ düşünmeye teşvik etmek. Bunun amacı, boş yere hamallık yapmak yerine, kavram geliştirerek bunu uygulamaya dökebilecek motivasyonu olan ve vizyon sahibi bireylerin ortaya çıkabilmesini sağlamak olarak tanımlanabilir. Derslerimde, her ne kadar verdiğim eğitimin belkemiği sayılabilecek bazı önemli bileşenler olsa da, içerik her sene gelişir ve biraz farklılaşır. Bu farklılaşma zaten benim de bu arada kendimi geliştirdiğime işaret etmektedir bir yandan. Bu değişim olmazsa ortada bir sorun var demektir, bu yüzden dersi her sene biraz daha iyi bir hale getirmek adına çaba göstermekteyim. Bazı ödevlerden iyi sonuç almazsam ya tümüyle iptal ediyorum ya da farklı sürümlerini ertesi sene tekrar deniyorum. Ders için gerekli akışın sekansı öğrencilerin seviyesine, ilgisine göre değişebiliyor, bu yüzden dersler her zaman aynı şekilde akmayabiliyor. Bu yüzden dersimin içeriğini müfredat olarak tanımlamak konusunda tereddüdüm olabiliyor; çünkü, müfredat kelimesi bana daha çok statik bir yapıyı anımsatıyor, halbuki içerik aktarımını olabildiğince dinamik tutmaya çalışıyorum. Bu arada; içerik ve onun aktarımı üzerinde bu kadar durduğum için, işin teknik ve estetik yönlerini umursamadığım, atladığım sanılsın istemem. Kavram, tema kadar bunların aktarımındaki ustalık benim için eşdeğer önemde. Bu yüzden içeriksel ve estetik bütünlüğün en rahat bir şekilde sağlanabileceği tipoloji çalışmaları her sene muhakkak verdiğim ödevlerden bir tanesi oluyor. Öğrencilerden tek beklentim bu işle ilgili uzun vadeli heyecan taşımaları, bu yüzden şahsi beklentilerim ile dönem başında sorarak öğrendiğim öğrencilerin beklentileri arasında fazla çakışma yaşanmadığını varsayıyorum. Verdiğim fotoğraf eğitimini dünyadaki herhangi bir güncel fotoğraf eğitimi veren okulda rahatlıkla verebileceğimi; farklı coğrafya, kültür ve bireylerle farklı, güzel sonuçlar elde edebileceğimi hissediyor ve biliyorum. Bu konudaki güvenimin nedeni daha önce İspanya, Amerika ve Hollanda gibi ülkelerde kısa süreli dersler vermiş ve içime sinen sonuçlar elde etmiş olmam. Bunun yanında, önemli uluslararası yeni medya, fotoğraf ve sanat konferanslarında yaptığım sunumlarda; kendi işlerimin yanı sıra gösterdiğim öğrenci iş- lerine gelen olumlu tepkiler, verdiğim eğitimin uluslararası geçerliliği konusunda bana bir fikir vermiş ve teyit sağlamış oluyorlar. Mezun öğrencilerimiz sanat, sanat yönetimi, tasarım, fotoğraf gibi alanlarda kilit noktalara hayli erken yaşlarda gelebiliyorlar ve bu bizim için gerçekten gurur verici bir olgu. Bunun nedeninin, öğrencilere bağımsız sanatsal üretimin hazzını, önemini aktarabilmemiz olduğunu düşünüyorum. Dosya Konusu 16 Fotoğraf Eğitimi Üzerine Düşünceler Tuğrul ÇAKAR Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Öğretim Görevlisi Kişinin görüntülerle ne söyleyeceğini düşünmesi, fotoğrafla fotoğraf makinesini birbirinden ayırabilmesi gerekir. Ona verilecek eğitimin “makinenizi boynunuza değil, beyninize takın” cümlesi ile başlatılması doğru olacaktır. Sözlerimi fotoğraf bölümü olan üniversitelerden uzak tutmam gerekiyor sanırım. Benim bağlı olduğum üniversitede fotoğraf bölümü henüz yok. O nedenle, dört yıl süreli fotoğraf eğitimi veren kuruluşlara ait, olumlu ya da olumsuz görüş bildirmek benim yazımın dışında kalmalı. Bilgilenmeden ahkâm kesmek doğru olmaz diye düşünüyorum. Üniversitem de, Grafik Fakültesi öğrencilerine birinci dönem temel fotoğraf bilgileri, ikinci dönemde ise “ışık ve fotoğraf” adı altında, ağırlıklı olarak yapay ışığın anlatıldığı ve uygulandığı bir ders veriyorum. Bir de “reklam fotoğrafçılığı” dersim var. O dersi ise, son sınıf öğrencileri alıyorlar. Ülkemizde uygulanan, çökmüş diyebileceğim eğitim sistemi ile birer test ustası olarak üniversitelere gelen öğrencilerin test dönemini geride bıraktıklarını anlamaları biraz zaman alıyor sanırım. Her öğrencinin fotoğraf dersine aynı ilgiyi göstermesi beklenemeyeceğine göre, her dönem birkaç öğrenciyi kazanmak, onların biraz daha yol alabildiğini gözlemlemek elbette bir eğitimci için keyif veren bir sonuç olabiliyor. Yine de öğrencinin aldığı geçer notu bir başarı ölçüsü olarak görmesi, istenmese de geçerliliğini koruyor. Siz, fotoğraf dersinin bir ders olarak görülmemesini, geçer not almanın ötesinde, fotoğrafın insanı, bilgiye, araştırmaya, gözlemleyebilme gücüne götürmek için bulunmaz bir kaynak olduğunu yineleseniz de, onu öğrencinin gözünde geçilmesi gereken bir ders olmaktan kurtaramıyorsunuz. Elbette bunları tüm öğrencilerim için söylemiyorum. Fotoğrafın farkında olanlar da var. Onları kazanmış olmak da verdiğiniz emeğin karşılığı gibi. Fotoğrafta sanat orada olanı alıp buraya getirmek değildir. Olmayana ulaşabilmektir. O nedenle de AFSAD Mayıs - Haziran 2013 sanat, görüp göstermenin ötesinde olabilmeyi gerektirir. Bu böyle ise, eğitim vermeye soyunmuş kuruluşların ve tabi ki eğitim veren kişilerin, programlarını yaparken öğrencilere, fotoğraf çekmeyi değil, fotoğraf düşünmeyi öğretme gerekliliğini öne almaları gerekir. Günümüzde, öğrenmek isteyen kişiye temel fotoğraf bilgileri aktarmanın ne kadar kolaylaştığını söylememe gerek yok sanırım. Hatta fotoğraf makinesi edinen bir kişinin, bu bilgileri kendi kendine öğrenmesi, makinesinin özelliklerini çözmesi pek de zor değil. Bu aşamadan sonra kişinin görüntülerle ne söyleyeceğini düşünmesi, fotoğrafla fotoğraf makinesini birbirinden ayırabilmesi gerekir. Ona verilecek eğitimin “makinenizi boynunuza değil, beyninize takın” cümlesi ile başlatılması doğru olacaktır. Derneklerimizde verilen eğitim seminerlerini katılımcıları yönüyle irdeleyecek olursak, pek de iç açıcı şeyler söylemek mümkün değil. Derneklerin üyelerine ve diğer katılımcılarına sağladığı sosyal ortamın getirdiği hoşça vakit geçirme olanağı, zaman zaman kuruluştaki manifestolarının üstüne çıkabiliyor. Örneğin, Sayın Şule Tüzün’ün yürüttüğü “Okuyoruz” etkinliğine katılan üye sayısı, toplam üye sayısının yüzde üçüne bile ulaşamıyor. Bin bir emekle yazılan, yayınlanan kitaplar bir paket sigara parasına alıcı beklemekte. Fotoğraf sohbetleri yerlerini teknoloji gevezeliklerine bırakmış. Dernek yönetimlerinin programlarına aldığı dışa açık fotoğraf sergileri, özellikle konulu olduğu zaman, sanat izleyicisinden dayak yiyor. Çünkü Ankara hâlâ bir kültür kenti ve Ankaralı hiç de aptal değil. Susmayan, bir şeyler söyleyebilen fotoğraflar üretmek bireysel bir çaba gerektirir. Bireyin ken- Dosya Konusu 17 disini bir proje ile bağlaması, disipline etmesi, araştırması, bilgiye yürümesi, fotoğrafının içinde hissedilebilir olmayı sağlaması gerekir. Takdir edersiniz ki fotoğrafla sanat, gezi otobüsünde el çırparak yapılmıyor. İşte o yüzden, sayıları az da olsa, otobüsten inenleri gördükçe seviniyorum. Konuyu eğitmenler açısından ele alacak olursak, onların da kendilerini yenilemekte biraz tembel davrandıklarını söylemekte fayda var. Öğrenciyi “çekime çıkıyoruz,” diye yollara düşürüp, hep bir alt sosyal sınıfa yönelerek, görüntü yığınları oluşturmalarını, acı postacılığı yapmalarını sağlamak, yirmi kişilik odalarda alkış toplamaya yöneltmek, eğitmenliğe ne kadar yakın olur bilmiyorum. Günü eskide kalmış ve artık güncelliğini yitirmiş başarılı (!) dönemlere sığınıp, bir başka deyişle şöhretlerine (!) sığınıp günümüzdeki fotoğrafın takipçisi olmayı es geçen hocalarımızın da kendilerini sorgulamalarında yarar var elbet- te. Bir de hep merak ederim, üniversitelerde eğitim vermekte olan hocalarımızdan bazıları, neden fotoğraflarını paylaşmazlar? Örneğin bir sergi ile olsun sanatseverlerle buluşmazlar? Üretmedikleri için olabilir mi? Yazdıklarımın, bütün bu sıkıntıların farkında olanlar için olmadığını yinelemek isterim. “Bu ortam bana yetiyor, burada çok eğleniyorum,” diyenlere de hak verebilirim. Kimsenin kulağını çekmek gibi niyetim de yok. Sözlerimi değerli arkadaşım Ahmet Selim Sabuncu’nun bir konuşmasında not ettiğim cümlesi ile bitirmek istiyorum. “Söyleyecek bir şeyiniz yoksa neden fotoğraf yapıyorsunuz?” Dosya Konusu 18 Güncel Sanat Eğitimi İçerisinde Yeni Teknik Olanaklarıyla Güncel Sanat Yapıtı Olarak Fotoğraf Dosya Konusu 19 Prof.Tansel TÜRKDOĞAN From the Suburbia series, 1999 , Documenta 11 f: Kendell GEERS yeni gramerini algılayabiliyorlar /anlayabiliyorlar mı? Aşk ve Diğer Meseleler, 2012 Sanatın oluşturulması süreçleri, özellikle günümüzde çok hızlı bir biçimde değişime-dönüşüme uğramış gözükmektedir. Bu dönüşüm, sanatsal üretimde teknik ve taktik olarak ciddi farklılıklar oluşturması yanında, sanatın piyasasından eğitimine, eğitimden sunuma değin kesin ve direnilmesi zor bir dayatmayı da beraberinde getirmiştir. Bu süreçler gerçekleşirken sanatın ne olduğu ve nasıl üretildiğine ilişkin bilgi ve uygulamayı sorgulayan kurumlarda da ciddi bir sıkıntı yaşanmaktadır. Değişim her zaman sancılı olmakAFSAD Mayıs - Haziran 2013 la birlikte, sanatın tarihindeki en belirgin dönemeçler bile postmodern durumun yarattığı travmalar kadar büyük kırılganlıklar yaratmamıştır. Modernizm süresince özellikle Türkiye örneğinde avangardın da içinden çıktığı akademiler, bugün daha konservatif bir yerde durmaktadırlar. “Güncel Sanat” tanımı ile yeni bir varlık alanı oluşturan kuşaklar ise akademilerin bu kulvarı keşfetmesini beklemediler. Özellikle 80’lerden sonra, ancak 90’ların ikinci yarısından sonra bu yeni eğilim genç sanatçıların pratikleri f: Servet KOÇYİĞİT ile büyük bir ivme kazandı ve bugün bu ivme artarak devam ediyor. Sanata doğrudan yön verebilme kabiliyetindeki yeni aktörlerin de devreye girmesiyle, süreç, sanılandan daha hızlı bir gelişim kazanmıştır. Bu yeni aktörler modernist dönemin dinamiklerinden farklı kanallardan ilerledikleri için modernist formatın bu yeni yapıyı okuması da oldukça zor görünüyor. İşte tam bu noktada sanatın eğitimini veren kurumlar ve modernist öğreti ezberi yapan kurum-kuruluş ve insanlar ne yapıyorlar? Veya acaba bu kurumlar sanatın Sanatın üretim biçimlerinin çeşitlenmesi yeteneğin ve malzemenin kutsanması meselesinin önemini kaybetmesi, sanat alanını da yeniden organize etmeye ve değiştirmeye başladı . Bienaller ve yeni eğilim sergileri gibi 80 ve 90’ların yeni sanat oluşumları tüm kurumları da etkiledi. Sanatın neyle değil nasıl yapıldığına ilişkin bu yeni tavır, bağlamı öne çıkardı ve modernizmin geleneğinden hareket eden kurum, kuruluş ve sanatçıları da değişime zorladı. Kimi sanatçı bu yeni kulvarları başlangıçta oldukça sert bir şekilde eleştirirken, daha sonra biraz yumuşamakla birlikte, büyük bir çoğunluk algılayamadığı veya okuyamadığı bu yeni grameri reddetmeye devam ediyor. Modernist bir estetik ve gramerle bunu yapmak da oldukça zor aslında. Fotoğraf, bu toz duman ortamda yepyeni bir okuma ile güncel sanat üretiminde oldukça prestijli bir yere oturmakla birlikte, kimyasal fotoğraf geleneği ve onun Yedi Kere Döndürme, İstanbul Bienali 2011 devamında teknolojik alanı kullanan konvansiyonel fotoğrafçılarla, güncel sanat pratisyenle- f: Dora MAURER rinin arası hiç iyi olamadı. Bu aslında temelde teknik bir konudan çok daha fazlasını içeren bir Dosya Konusu Amerika’da Fotoğraf Eğitimi Üzerine Bir İnceleme: Dosya Konusu 20 Örnek: Savannah College Of Art And Design (SCAD) 21 Bugünün sanatının, her ne teknik kullanılırsa kullanılsın en temel sorunu “bağlam”dır. Bağlam ile işi kurgulayabilir ve işi oluşturabilir, belki de işi tamamlamadan süreci gözler önüne serebilirsiniz hatta projeyi düşünce sürecinde bırakarak var edersiniz, Doç.Dr. Ali M. BAYRAKTAROĞLU Süleyman Demirel Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Fotoğraf Bölümü burada teknik manipülasyon yine sizin seçiminizdir. Günümüzde Fotoğrafın Genel Yapısı: durum. Bu, sanatın ne olduğuna ilişkin temel bir problem alanı. Güncel sanat, fotoğrafı konvansiyonel fotoğrafçıların kullandığı ortak malzeme ile yapsa da, yepyeni bir bağlam ile teknik ve taktik manipülasyonlar yapıyor, böylece fotoğrafı fotoğraf olmaktan çıkarıyor. Temel sorun da burada başlıyor. Kadrajın bozulması, kompozisyon manipülasyonları gibi geleneksel öğretilerin baş aşağı edildiği uygulamalar, fotoğrafçıların zamanında kimyasal ve dijital için yaptıkları tartışmaların çok ötesinde, daha büyük bir tartışma alanı yaratmıştır. Bu yukarıda da belirttiğim gibi sanatın ne olduğu ve güncel sanatın buna verdiği yanıtta gizli bir durumdur. Walter Benjamin yeni teknik olanakların üretim biçimleri ve onun sanata eklemlediği durumu ve yeni önermeleri incelediği çalışmasında (bkz; “work of art in the age of mechanical reproduction”, “tekniğin olanaklarıyla yeniden üretilebildiği çağda sanat yapıtı”) mekanik üretimin sanat eserini “aura”sından uzaklaştırdığını, sanat eserinin tarihi kanıtlarını ve dolayısıyla otoritesini tehlikeye attığını belirtir. Bu modernizmin sanat eseri ve sanatsal yaratı süreçlerine ve onun nitelik sorunlarını gündeme getiren bir saptamadır. Yani sanat nesnesi konvansiyonel öğretinin yolundan giderek kendi var oluşunu gerçekleştirmektedir. Oysa postmodern gardrobu kullanan güncel sanat bu yaklaşımı tamamen dışlayarak sanat nesnesini “üretirken” konvansiyonel veya güncel her türlü üretim biçimine, malzemesine ve disiplinine açık olduğu gibi, sanat eserinin niteliğini de normsuz bir yere taşımıştır. Güncel Sanat, Modernizm’in üvey evladı fotoğrafı ve onu üretme biçimlerini yeni bir içerikle sanat, sanat eseri ve izleyici kavramı ile yeniden buluşturan bir bağlamda ele almıştır. Şüphesiz fotoğraf artık Benjamin’in öngörüsünAFSAD Mayıs - Haziran 2013 deki yeni yerin çok ötesinde, sayısal teknolojilerinde katkıları ile güncel sanat projelerinin temel malzemelerinden birisi haline gelmiştir. Burada önemli olan ise, bugün fotoğrafın hangi bağlamlarda değer bulduğu ve sergilendiğidir. Bugün teknik çözümlemeler güncel sanat projelerinin temel derdi değildir. Bugünün sanatının, her ne teknik kullanılırsa kullanılsın en temel sorunu “bağlam”dır. Bağlam ile işi kurgulayabilir ve işi oluşturabilir, belki de işi tamamlamadan süreci gözler önüne serebilirsiniz hatta projeyi düşünce sürecinde bırakarak var edersiniz, burada teknik manipülasyon yine sizin seçiminizdir. Sonuçta, bu transformasyonun yaşandığı döneme ilişkin olarak yaşanan tartışmaların en azından bir süre daha devam edeceğini söylemek sanırım kahin olmayı gerektirmiyor. Teknolojinin sınır tanımaz yeniliklerinin insanoğlunun emrine sunulduğu günümüzde, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen iki önemli unsurdan biri “iletişim” diğeri de kimi zaman “inanmanın/kanıtın” ya da “olmanın” temeli, kimi zaman da “hayata karşı bakışın, duruşun” estetik ifadesi olan “fotoğraf”tır. 1838 yılından beri resmen hayatımızın içinde bulunan, teknolojinin dolayımıyla anlamı sorgulanan interdisipliner bir sanat olan fotoğraf; geleneksel üretim yöntemlerinden dijital üretim yöntemlerine geçilmesine karşın günümüzde popüleritesini azaltmak yerine oldukça arttıran ancak ontolojik anlamda ciddi bir biçimde sorgulayan bir sanat durumundadır. Teknolojide görülen yöndeşme sonrasında fotoğraf makinalarının adeta akıllı birer iletişim aracı haline gelmesi, üretim biçiminde yazılım programlarının oldukça etkin bir rol oynaması fotoğraf üretimini her geçen gün daha çok dijital teknolojilere bağımlı hale getirmektedir. Öyle ki beş dakikalık fotoğraf çekiminin, 55 dakikalık görüntü işleme tekniği sonrasında online olarak sosyal medyada ya da web sayfalarında sergilenme, online fotoğraf yarışmalarına katılım vb kullanım farklılıkları görülebilmektedir. Gazetelerin web sayfaları üzerinde daha çok durması, akıllı telefonların kullanımının art(tırıl)ması, sosyal medyayı teşvik eden internet paketlerinin telefon operatörlerince desteklenmesi, görüntünün hem dolaşım hem sunumunun her geçen gün daha kolay ve daha fazla olmasının önünü açmaktadır. Fotoğrafın üretim-tüketim ve sunum alışkanlıklarının gelişip, değişmesi fotoğrafın popüleritesinin artması, fotoğraf eğitimi veren kurumları da doğrudan etkilemiştir. Geçmişteki fotoğraf anlayışını ‘genel anlamda’ formüle edecek olursak: % 40 sahip olunan ekipman, % 40 teknik bilgi (karanlık oda bilgisi, filtreler, sunum vb), % 20 de ne söylediğimiz iken; bugün % 10 sahip olunan ekipman, %10 yazılım bilgisi, % 80 ise ne söylediğimiz konumuna dönüşmüştür. Teknolojinin belirleyiciliğinin artması fotoğraf eğitimi veren kurumların eğitim anlayışlarının da gözden geçirilmesine ve yeniden yapılandırılmasına sebep oluşturmuştur. Bu çalışma, Amerika Birleşik Devletleri’nin, Georgia eyaleti sınırları içerisinde, Savannah kentinde yer alan özel bir sanat eğitimi kurumu olan Savannah College of Art and Design özelinde Fotoğraf Bölümü’ndeki lisans ve lisans üstü eğitiminin yaşanan dijitalleşme sonrasında nasıl şekillendiği üzerinde bilgilendirmeyi amaçlamaktadır. SCAD Savannah College of Art and Design, özel, kar amacı gütmeyen akredite bir kurumdur. Bu kurumda yetenekli öğrencilere profesyonel kariyerler hazırlamak için lisans ve master dereceleri verilmektedir. Dünyanın en kapsamlı sanat ve tasarım üniversitelerinden biri olan SCAD, Savannah ve Atlanta, Georgia; Hong Kong; Lacoste Fransa ve online programıyla dünyanın 43 büyük; 50’den fazla küçük farklı bölgesinde eğitim hizmeti vermektedir. Amerika içindeki 50 eyaletten ve dünya çapındaki yaklaşık 100 ülkeden gelen öğrenci çeşitliğine sahiptir. Okulun bünyesindeki herhangi bir fakültede eğitim alan öğrenciler, oldukça sağlam akademik referanslara sahip olan profesyonel 720 eğitimci tarafından motive edilmekte ve eğitilmektedir. SCAD’in yenilikçi eğitim müfredatı güncel teknolojilere uyumlu profesyonel düzeydeki ekipman ve sanatsal eğilimlere uygun eğitim kaynakları ile düzenlenmiştir. Savannah College of Art and Design; Mimari Sa- Dosya Konusu Dosya Konusu 22 23 natlar, Tasarım, Dijital Medya, Güzel Sanatlar, İletişim Sanatları, Medya, Eğlence ve Sahne Sanatları, Liberal Sanatlar ve Temel Sanat Eğitimi olmak üzere 9 ana başlık altında sanat eğitimi vermektedir. Fotoğraf, Güzel Sanatlar eğitim başlığı altında yer almakta ve lisans ve lisans üstü olmak üzere iki farklı yapıda diploma imkanı sağlamaktadır. 1994 – 1997 yılları arasında Savannah College of Art and Design’da fotoğraf üzerine lisansüstü programı tamamlayan biri olarak o dönemler içerisinde fotoğraf eğitimini özetleyecek olursak (temel sanat eğitimi, fotoğraf teknikleri (renkli ve siyah beyaz karanlık oda), alternatif fotoğraf üretim teknikleri ve fotoğraf kuramı) şeklinde bir dört temel ayak üzerinde şekillendiğini ve stüdyo çekimleri ile desteklenirken, karanlık oda kullanımı, iyi baskı (fine print – zone sistem) kullanımının teşvik edildiği bir eğitim anlayışının benimsendiğini söylemek mümkündür. Savannah College of Art and Design fotoğraf bölümü bodrum dahil 5 katlı bir bina içerisinde yapılanmış bulunmaktadır. Bodrumda 2 büyük siyah/ beyaz karanlık oda (her birinde yaklaşık 30 öğrenci aynı anda baskı yapalabilmekte) ile beraber iki farklı sistem (15 çıkarımsal ve 15 toplamsal) renkli baskı odaları bulunmaktaydı. SCAD AFSAD Mayıs - Haziran 2013 f: Ali Muhammed BAYRAKTAROĞLU • Birinci katta, iki sanat galerisi, bir fotoğraf malzemeleri satış alanı, 15 özel/bağımsız karanlık oda, bir büyük çalışma alanı, • İkinci katta, alternatif teknikler üretim alanı, 15 özel/bağımsız karanlık oda (lisans üstü öğrenciler için), galeri ve hoca ofisleri, • Üçüncü katta, “mac” sistem görüntü işleme laboratuvarı, sınıflar ve hoca odaları, • Dördüncü katta ise stüdyo ve hoca odaları mevcuttu. Ayrıca film sarma odaları film yıkama alanları, film yoğunluğu ölçme odası, iki büyük kart yıkama ve iki büyük kurutma alanı yer almaktaydı. 2011 yılında tekrar ziyaret imkanı bulduğum kurumda, bodrum kattaki tüm renkli baskı odaları, baskı yıkama odalarından ve kurutma odalarından biri ile büyük siyah/beyaz karanlık odanın tamamen ortadan kalktığı, yerine görüntü tarama ve işleme laboratuvarlarının açıldığı, diğer katlardaki karanlık odaların kalkıp yerine daha fazla mac laboratuvarlarının açıldığı, stüdyoların arttığını gözlemlemiş bulunmaktayım. Kurumun eğitim anlayışının teknolojik dönüşüme paralel olarak değiştiğini gördüm. Bu değişikliğe ilişkin olarak Ansel Adams’ın öğrencilerinden kurumun tecrübeli eğitimcisi Prof. Craig’in “Teknoloji fotoğraf üretimini belirliyor gördüğümüz gibi. Fotoğraf üreticileri ya bu duruma ayak uyduracaklar ya da iflas edecekler” yorumundan kısa süre sonra Kodak iflasını açıklamıştı. “Dün alternatif fotoğraf üretim biçimleri olarak tanımladığımız cyonatype, gumbichromat, platin baskı, polaroid transfer ve mordancage’ye siyah beyaz konvensiyonel fotoğraf anlayışını da eklemiş bulunmaktayız. Artık hayat da, fotoğraf da dijitalleşti” şeklinde görüşünü ifade etmişti. Prof.Pete Christman ise “ Dijital teknoloji fotoğraf üretimini kolaylaştırdı. Artık film yok, film yıkama yok. Öğrenci istediği kadar maliyet düşünmeksizin fotoğraf çekiyor, beğendiklerini depoluyor ve işliyor diğerlerini ise siliyor. Bu esneklik daha çok fotoğraf çekimini teşvik ediyor” şeklinde bir yaklaşım ortaya koymuştu. Öte yandan Prof.Steve Bliss, sanat okullarında fotoğraf eğitiminin daha çok interdisipliner bir yapıyı gerektirir hale geldiğinin; grafik, fotoğraf, sinemanın dijital sanatlar haline dönüştüğünün ve birbirleriyle yoğun bir alışveriş içerisine girdiğinin, fotoğraf makinalarının artık film çekme özelliğine sahip olduklarının, yakında akıllı birer iletişim aracı olarak internete görüntü gönderebileceklerinin altını çizmişti. Son olarak Steve Mouche ise daha çok ofis uygulaması, daha az fotoğraf çekimi diyerek eski görüntüleri kullanarak yeni kavram olarak “fotoğraf yapmak” işleminin ön plana çıktığını belirtmişti. Sanat eğitimi veren diğer özel ya da devlet okullarının, gerek görüşmelerim ve gerekse internet üzerinden syllabus (haftalık ders programı) takiplerim sonrasında sanat genelinde, fotoğraf özelinde eğitimin cazibesinin azaldığını gözledim. Hal böyleyken spesifik programla sanat eğitimi veren SCAD gibi kurumların gelecekte öğrenci bulmakta güçlük çekeceklerini düşünmekteyim. Artık tüm dünyada workshoplar daha popüler bir konuma geldi. Sokak fotoğrafçılığını ya da reklam fotoğrafçılığı öğrenmek isteyen bir kişi doğrudan nokta atışı yaparak o programa katılmak ve kısa sürede kendini geliştirmek istemektedir. Dolayısıyla workshop ve atölye çalışmalarının daha çok değer kazanmaya başladığı, fotoğraf öğrenmek isteyenlerin daha az zamanda, daha az maliyetle beğendiği bir usta (akademisyen, sanatçı, zenaatçı, öğretici, teknisyen vb.)’dan fotoğraf öğrenmeyi tercih etmeye yöneldikleri yeni Dosya Konusu Dosya Konusu 24 25 bir sürecin başladığını söylemek mümkündür. Ekonomik belirleyiciliklerin ve zamanın daha çok değer kazandığı günümüzde eğitimin paralı olduğu Amerika Birleşik Devletleri’nde askerlik gibi bir zorunluluğun da olmaması üniversite eğitiminin yeniden sorgulanmasına sebep oluşturmaktadır. Dahası üniversite eğitimi konusunda en büyük finans desteği sağlayan kara, hava, deniz kuvvetleri vb. kurumların kendileri ile çalışacak bireyleri bulma konusunda yeni açılımlara yönelmelerini de gerektirebilecek bir durum gelecekte karşımıza çıkabilecektir. Dolayısıyla nedenleri ve sonuçları bağlamında değerlendirildiğinde dört yıllık bir üniversite eğitiminin “kurumuna, şehrine ve yaşam standartlarına göre” yaklaşık 40.000–150.000 dolar arasında seyrettiği bir ülkede, ekonomik kriz vb. etkenler de göz önünde bulundurulduğunda genelde üniversite, özelde sanat eğitiminin yakın gelecekte yeni bir sürecin oluşmasına ortam sağlayacağını söyleyebiliriz. Bunu zamanla hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Fotoğraf eğitimi üzerine gözlemlediğim bir diğer önemli değişim ise Maine Photographic Workshops’un da bu gelişmelerden payını aldığıdır. Nitekim Maine, pek çok tanınmış fotoğraf ustasının zone sistem olarak tanımlanan geleneksel fotoğraf (çekim – banyo – baskı) üretim tekniklerini öğrettikleri stüdyo ya da atölyesine ev sahipliği yapan bir mekan konumundaydı. Başta Maine gibi fotoğrafın kalbinin attığı pek çok sanat ortamında ve fotoğraf sanatı eğitimi veren pek çok kurumda, tüm dünyayı etkileyen teknolojik değişim ve gelişim sonrası, bilinen en basit baskı tekniği olan siyah/beyaz baskı tekniği “alternatif fotoğraf tekniği” arasında sayılmaya başlanmıştır. Fotoğraf sanatındaki dönüşüm ve yöndeşmenin en önemli etkisini sona sakladım. Sadece Amerika’da değil tüm dünyada fotoğraf adına oluşan oldukça büyük bir kusur bu. Fotoğraf öğrencilerinin düne nazaran daha çok tembelleştiklerini düşünüyorum. En basit anlamda ışık okumayı bile beceremez/bilemez hale gelmeleri beni bu düşünceye götürüyor. Sadece çekim yapılıyor ve ekrana bakılıyor. Görüntü eğer yeterince belirginse, hafiften tonlar oturmuşsa gerisi onlar için laboratuvarda bilgisayar başında (ton, renk, kontrastlık, ufuk çizgisi, kesme, biçimlendirme, açıklık-koyuluk, gölgede detay vb.) telafi edilecek bir ‘kurgu’ ya da ‘manipülasyon’ üzerinden fotoğraf yapmak için yeterli bir malzeme olarak algılanıyor. Okulların eğitim programları AFSAD Mayıs - Haziran 2013 incelendiğinde de, fotoğrafın bir ürün olarak nasıl satılabileceği, bu konuda mesleki alternatiflerin neler olduğu vb. derslerin yer aldığı artık dikkatlerden kaçmıyor. Sonuç olarak; gün geçtikçe fotoğraf üzerine kariyer yapmak için okullara giden insan sayısında bir azalma olduğu gerçek. Nitekim on-line derslerin çeşitliliği ve forumlarda yer alan bilgilerin bile fotoğraf için bir okula dört yıl boyunca bağlı kalmayı ortadan kaldıran bir etken olarak karşımıza çıkmakta. Artık sadece iyi bir fotoğraf makinası, kaliteli bir bilgisayar ve fotoğraf adına gerekli olan yazılım programları ve zaman yardımı ile “kendi kendini yetiştir” dönemi yaşanmakta. Bu demek değildir ki fotoğraf okulları bitti tükendi. Tabii ki değil, ama okula gidip fotoğraf okuyanlardan çok, workshoplar ve atölyelerle beraber internet üzerinden kendi kendini yetiştiren insan sayısının her geçen gün daha çok artması ve okulların popüleritelerinin Amerika Birleşik Devletleri’nde yitirilmeye başladıkları anlamına gelmektedir. Başta Savannah College of Art and Design olmak üzere pek çok okul, fotoğraf öğrencilerine ikinci bir disiplinde uzmanlaşmayı tavsiye etmektedir. Böylece uzmanlık alanındaki çeşitliğin artması onlara daha fazla iş imkanı olarak sunulmaktadır. Dünyada görülen bu değişimin ülkemizdeki yansımaları ne zaman ve nasıl olur bunu birlikte izleyip göreceğiz ama, şu bir gerçek ki işin teknolojik tarafının kolaylaşması ve ucuzlaşması niteliği önemli biçimde etkileyecektir. Biz fotoğraf eğitimcileri bu dönemde kendimizi yenilemek ve çağın gerekliliklerine uygun öğretim metodlarını geliştirmekle yükümlüyüz. Dosya Konusu Dernekler ve Fotoğraf Eğitimi Dosya Konusu 26 27 Mustafa ERTEKİN Fotoğrafçı, AFSAD Bilirsiniz, Kutsal Kitaplarda şöyle yazar ‘Başlangıçta Kelam vardı.’ Hiç de değil! Başlangıçta duygu vardı. Kelam duygunun yerini almak üzere ondan sonra geldi, tıpkı tırıs gitmenin dörtnala gitmenin yerini almasında olduğu gibi, oysa atın yasası dörtnala gitmektir; ata tırıs gitmeyi öğrettiler. Louis-Ferdinand Celine ‘’Eğitim’’ sözcüğü empoze etmek, yönlendirmek, kalıba sokmak, inceltmek, öğretmek gibi sözcükleri çağrıştırmaktadır. ‘’Sanat’’sa yaratıcılık, kalıpların kırılması, aykırılık,özgürlük sözcükleriyle yan yana anılmaktadır. Eğitim ve sanat sözcüklerini birlikte telaffuz ederken çağrışımlardaki çelişkilerin ön kabulüyle konuya yaklaşmak durumunda olduğumuzu baştan belirtelim. ‘’Fotoğraf-Fotoğraf Sanatı Eğitimi’’ söz konusu olduğunda birçok değişken peş peşe sahne alır. Fotoğrafın hangi yönüne, hangi ihtiyaca göre, kimler ya da hangi kurumlar tarafından eğitim? Fotoğraf eğitimi çok katmanlı bir alandır. Fotoğrafın toplum içinde hem çok geniş bir kullanım ve etki alanının olması hem de çok geniş bir yelpazede üretici profilinin olması her bir katmanın ayrı ayrı ele alınmasını da zorluyor. Ne ki, yazının kapsamı gereği, ancak fotoğraf dernekleri-fotoğraf eğitimi bağlamında kısa kısa değinmek durumunda kalacağız. Fotoğrafın da ister günlük konuşmayı içeren, isterse edebi bir yapıyı içeren herhangi bir dil gibi, iletişimi farklı biçimlerde sağlama becerisine sahip olduğunu hatırlayalım. Kimi kullanıcı fotoğrafları bellek aracı olarak kullanırken kimisi de duygularının dışavurumu olarak kullanır. Her ne amaçla kullanırsak kullanalım, dilin gramerini fotoğraf çeken-yapan herkes öğrenmek durumundadır. Temel eğitim diyebileceğimiz bu aşama neredeyse yalnızca boyayı fırçayı, kullanılan malzemeleri öğretmeyi amaçlar. Görüntünün nasıl oluşturulacağı sorusunun yanıtlarını içerir çoğu kez, fotoğraf makinası ve ekipmanlarıyla şiir de yazılabileceği hissettirilse bile.. Bu eğitimi kim vermeli, kimler veriyor? Doğrusu, bu, derneklerin görevi olmamalı.. Bugün AFSAD Mayıs - Haziran 2013 nasıl ki ilköğretim ve orta öğretimde resim-müzik eğitimi seçmeli olarak okullarda veriliyor, aynı şekilde temel fotoğraf da daha küçük yaşlarda okullarda öğretilmeli. Bu kadar yaygın bir uğraş bunu hak ediyor. Belki de emeklilikte uğraşılan bir hobi gözüyle bakılmasının da önü alınmış olur böylece. Genç yaşta ele alınan bir fotoğraf makinası, çevresine daha etkin bakan bireyleri de yetiştirir..Fotoğraf alanında faaliyet yürüten bir sivil toplum örgütünün temel sorumluluklarından biri de, fotoğraf’ın okul müfredatlarına konulmasını sağlamaktır. dolayısıyla herkesin alması gereken temel fotoğraf eğitimidir. Bu yüzden de ilkokul ve orta öğretimde seçmeli ders olarak okutulmalı.. Fotoğraf derneklerine gelince, ‘’fotoğraf eğitimi’’ denildiğinde ‘’fotoğraf sanatı’’ eğitimi gelmeli akla. Hem sanat olarak hem de fotoğraf sanatının kendine özgü yapı taşlarının kavranması olarak.. Burada dilin, Fotoğrafça’nın günlük yanı değil Sanat yanı gündemdedir. Yaratıcı düşünme, yaratıcı fikir, yaratıcı uygulama eğitimin temel hedefidir. Sınırlayan, kalıplara sokan değil, ‘bilgi’lendiren, haberdar eden bir eğitim.. Nitekim AFSAD, yıllardır üyeleri ve fotoğraf dostlarının farklı fotoğraf anlayışlarıyla karşılaşmasıbuluşması için seminer, atölye, çalışma grupları, sempozyum, söyleşi, fotoğraf yayını ve ayın fotoğrafı etkinlikleriyle platform hazırlamaktadır. Bu eğitimlere vesile olan insanlar farklı duruşları ve fotoğraf anlayışlarıyla, birikimleriyle ülke fotoğrafında ayrı birer melodi oluşturan insanlardır. Kimi zaman yıllarını fotoğrafa vermiş, kimi zaman da üniversitelerde fotoğrafın eğitimini almış donanımlı insanlardan seçilmişlerdir..Derneklerin sorumluluğu bu insanlar her neredeyse bulup üyesinin karşısına çıkarmaktır. Hiç kuşkusuz bu eğitim bir Fotoğraf Akademisinde de verilebilir, verilmelidir. Önemli olan eğitimi kimin verdiği değil, ortalıkta donanımlı fotoğrafçıların dolaşmasıdır. Dernekler bünyelerinde fotoğraf akademisi oluşturabilirler, ama akademiye dönüşmemelidirler. Akademi bir eğitim yeridir. Derneklerse, fotoğraf alanında bir sivil toplum örgütüdür, eğitim dışında temel işlevleri vardır. Ve fotoğraf dernekleri eğitimleri gelir kaynağı olarak değil, üyelerinin donanımlarını artırmanın bir aracı olarak görmelidir.. Bugün fotoğraf temel eğitimi, çoğunlukla fotoğraf dernekleri tarafından verilmektedir. 3-5 köklü dernek dışında da, eğitim temel eğitimin ötesine geçememektedir. Temel eğitimler çoğu kez, dernekte öne çıkan gönüllü eğitmenler tarafından verilmektedir. Özellikle fotoğrafla ve derneklerle ilk tanışan öğrencinin pedagojik formasyonla yüklenmiş eğiticiyle karşılaşması gerekirken, çoğu dernek bunlardan mahrumdur. Bütün bunlara temel eğitimi alıp sanatçı olacağını sanan öğrenciler de eklenince, kısa sürede adının sonuna ‘’photography’’ ekleyen sanatçılar üretmektedir temel eğitimler. AFSAD temel eğitimleri, yıllardır birçok kişiyi fotoğrafla, fotoğraf sanatıyla buluşturmuştur. Nice ustalar bu eğitimde eğitmenlik yapmıştır. AFSAD’da son yıllarda temel eğitim 3 basamakta ele alınmaktadır. 1. basamak fotoğrafın temel malzemeleri ve görüntü oluşumunun öğrenilmesini içerirken, 2.basamak temel düzeyde karanlık oda ya da aydınlık odayı içerir. 3.basamak ise, fotoğrafçaya genel bir bakış, fotoğrafla sanatta yapılabileceğinin mesajlarının verildiği yerdir. İyi tatil fotoğrafları peşinde olanların, ailesinin daha güzel fotoğraflarını çekmek isteyenlerin, etrafına biraz daha dikkatli bakmak isteyenlerin, f: Faruk AKBAŞ Dosya Konusu Fotoğraf Dernekleri ve Fotoğrafı Öğrenmek Fotoğrafta Eğitim Sorunsalı ve TFSF’nin Bakışı 28 29 Tanju AKLEMAN Fotoğrafçı, İFSAK Bir şekilde fotoğrafla ilgilenmeye başlayan ya da bir fotoğraf makinesi edinen insanlar tarafından, fotoğrafın temeli yıllardır farklı kurumlarda seminerlere katılarak öğreniliyor. Bu noktada Türkiye’nin çeşitli şehir ve ilçelerinde kurulu bulunan fotoğraf derneklerine de önemli görevler düşüyor. Fotoğrafta bir sonraki adımlara geçmeden önce fotoğraftaki temel kavramları öğrenmek önemli ve doğaldır ki bu öğrenmenin en iyi mekanları fotoğraf dernekleri. Tabi son yıllarda fotoğraf çekenlerin ve çekilenlerin hakları da önem kazanıyor, bu hakların da bir şekilde fotoğraf dernekleri tarafından temel fotoğraf seminerlerine ilave edilmesi gerekiyor. Daha net bir şekilde vurgulamak gerekirse, fotoğraf derneklerinde temel fotoğraf üzerine seminerler verirken fotoğraf etiği ve kültürü’nün de fotoğrafa yeni başlayan insanlara anlatılması mutlaka gerekiyor. İFSAK’ta uzun yıllardır süregelen bir çalışma ise, temel fotoğrafı öğrenmeye gelen kişileri seminerler sonrasında danışmanlar eşliğinde uzun soluklu proje çalışmalarına yönlendirmek. Bu sayede fotoğrafın temel özellikleri ile ilk kez tanışan kişiler, hem bir proje bazında çalışmalar yaparak ve çalışmalarına yönelik sergilerini açarak fotoğrafa farklı bakışlar getirme şansını yakalamaktalar, hem de fotoğraf derneği ile daha fazla kaynaşarak üye olma yolunda adımlar atmaktalar. Ayrıca sanal ortam bazında da fotoğraf ile ilgili bir dünya olduğunu daha fazla kavramaları sağlanmaktadır. Fotoğraf derneklerinin aslında ana sorumluluğu, temel fotoğraf kurallarını öğretmesinin yanı sıra ileri düzey fotoğraf seminerlerini gerçekleştirmektir. İleri düzey belgesel, kavramsal, deneysel bazlı fotoğraf seminerleri düzenlenebileceği gibi, portre üzerine, doğanın çeşitli alanları üzerine, sokak fotoğrafçılığı üzerine farklı alanlarda atölyeler düzenlenebilir. Bazı dotoğraf derneklerinde uzun zamandır süregelen Proje Geliştirme Atölyeleri de, fotoğrafla ilgilenen kişilere değişik bakış açıları sağlamaya yönelik seminerlerdir. Bu atölyeler sonrasında da açılan sergiler de, fotoğrafa yeni başlayan kişilerin motivasyonlarını daha da arttırmaktadır. Geleceğe yönelik fotoğraf ile ilgili insan kazanımları açısından baktığımızda, tüm bu yapılan çalışmalar çok önemlidir. Bildiğiniz gibi bazı fotoğraf derneklerinin açılımında sinema da vardır. Doğaldır ki sinema, görsel sanatlar açısından fotoğrafın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu bağlamda, açılımında Sinema olan AFSAD Dosya Konusu Mayıs - Haziran 2013 fotoğraf derneklerinde, sürekli düzenlenen Kısa Film ve Senaryo Atölyelerinin dışında, sinemaya farklı bakış açıları getiren Sinema Atölyeleri düzenlenmektedir. Bu atölyelere, sinemayla ilgilenenlerin dışında, doğrudan fotoğraf ile ilgilenen birçok kişi katılımda bulunmaktadır. Tabi ki görsel sanatlar dediğimize göre fotoğraf, sanatın önemli unsurlarından biridir. Bu kavramdan hareketle Temel Sanat Seminerleri de fotoğraf derneklerinde belli aralıklarla düzenlenmelidir. Bu seminerler de katılımcılara, fotoğrafa ve sanata bakış adına, farklı yaklaşımlar kazandırmaktadır. Dünyadaki örnekleri ile pek benzeşmemesi nedeniyle, Türkiye’deki fotoğraf derneklerine fotoğrafı ve görsel sanatların diğer dallarını, daha üst bazda baktığımızda sanatı öğretme, anlatma sorumluluğu düşmektedir. Fotoğrafla uğraşmaya karar vermiş olanları doğru yönlere çekebilmek adına bu önemli bir sorumluluktur, fotoğraf dernekleri bu sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirmekle yükümlüdürler ve bu sorumluluğu yerine getirirken dünyadaki fotoğrafın geldiği noktaları olabildiğince yoğun bir şekilde izlemeliler ve takip etmelilerdir. Fotoğraf sanatı ve daha genel anlamda baktığımızda sanat, bu çalışmalar sayesinde anlamlı noktalara gelebilecektir. Dr. Ömer GEMİCİ (BASAF) TFSF Eğitim Birimi üyesi Fotoğraf dünü bugüne, bugünü yarına bağlayan ve dünyanın her yerinde tercümeye gerek kalmaksızın anlaş(ıl)mayı sağlayan bir iletişim aracıdır. 18 ve 19. yüzyılda resme rakip bir ürün olarak gelişti. 20. yüzyılda belge, savaş yılları ve devrimlerin politik malzemesi oldu. Günümüzde ise artık yaşamın her alanında, her yerdedir. Dünün sıradan kutu makineleri yerine bugün bir cep telefonu, en gelişmişinden bir DSLR ya da aynasız fotoğraf makinesi de olabilir çekim aracı. Nesnenin kişiye sunduğu sonsuz sayıdaki görüntü seçeneklerinden birini seçmeye karar verir kişi. Kişiyi seçici, sorgulayıcı ve yaşama kurallı ve alıcı gözle bakan biri olmaya yönlendiren fotoğraf(çılık), salt makinenin değil; çekenin beyninin, yüreğinin ve bu bağlamda yaşama bakışının bir ürünüdür. Toplumu ve onun içinde kişi olarak kişisel ve toplumsal yaşamını sürdüren kişiyi bu denli etkileyen fotoğraf çekme eylemi sıradan bir iş değil; kurallı, bilerek ve isteyerek yapılan bir edimdir. Eğitimin dört temel öğesi “neyi, nerede, nasıl, ne zaman?” sorularının yanıtlanması fotoğraf eğitiminin de temel sorunudur. Ülkemizde fotoğraf eğitiminin akademik olarak verildiği örgün eğitim kurumları yeni olmakla birlikte var. Amatör veya profesyonelce fotoğraf çekenlerin, fotoğraf severlerin/fotoğraf dostlarının neredeyse tamamının akademik bir eğitim almamış olduğu bilinen bir gerçektir. Deyim yerindeyse hemen herkes “mektepli” değil, “alaylı”dır bir bakıma. Fotoğraf sanatı dernekleri, akademik eğitim al(a)mamış olmakla birlikte fotoğrafa ilgi duyan her yaş ve toplumsal kesimden kişi için bir buluşma ortamıdır. Fotoğraf severlerin bir kısmı kendi doğruları ve beğenileriyle fotoğraf üretip yaygın internet ortamında ürünlerini paylaşıp doyuma ulaşırken çokçası da fotoğraf sanatı derneği adıyla yapılanan sivil toplum örgütlerine yöneliyor. Hem aidiyet duygusunun verdiği hazzı yaşıyor, hem alıyor hem de ürünlerini paylaşıyor. Kişi bu sıcak ortam içinde eleştiri ve özeleştiri eşliğinde kendini geliştirirken hem özgüveni artıyor hem de içine kapanık bir yaşam biçimi yerine toplumsallığın sorumluluğuna ulaşıyor. Fotoğraf sanatı derneklerinin tüzüklerinde yer alan birçok güzel amacın içinde fotoğrafı sevdirmek, yaygınlaştırmak da var. Bu bağlamda Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Mersin, Balıkesir, Samsun gibi kentlerdeki birkaç on yıl geçmişe sahip fotoğraf dernekleri eğitim sorunu yaşamıyorlar. Buna karşın taşrada yeterli eğitim olanağı bulamayan derneklere bu eğitim alt yapısını, veri akı- şını sağlamak, doğal olarak bu derneklerin üst yapı örgütü olan Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu’na kalıyor. Üye/federe derneklerden gelen istek ve önerilerden, özellikle eşgüdümü, içerikte birlikteliği sağlamak; bu alt yapıyı onlara oluşturup, ulaştırmak bir ihtiyaç olarak belirmiştir. Yıllar içerisinde üye derneklerin önerdikleri, eğitim alanında deneyimi ve bilgi birikimi olan gönüllü eğitimcilerle bir eğitim komisyonu oluşturularak bir temel fotoğraf(çılık) eğitim seti hazırlanmasına girişilmiştir. Derneklerden gelen katılımcılarla yapılan toplantılarda eğitim setinin içeriği belirlenmiş, konulara ilişkin görev paylaşımı yapılmış, konu metinleri ve taslak sunum örnekleri hazırlanarak dolaşıma sokulmuştur. İki yıllık bir geri dönüşüm süreci sonunda metinler yerine oturtulmuş ve “Temel Fotoğraf Bilgisi” kitabının basımı gerçekleştirilmiştir. Kitap, olabildiğince güncel, görsel olarak hazırlanmış; tekrarlardan ve popülist yaklaşımdan uzak durulmuştur. Anlatım dilinde olabildiğince birliktelik, sadelik ve anlaşılabilirlik öne çıkarılmıştır. Eğitimin öğrenme evreleri içinde yer alan bir sorunun çözümü için yapılması gereken “girme”, “keşfetme” ve “açıklama” bu ürünle yerine getirilmiştir. Bundan sonrası bir başucu kitabı olarak fotoğraf severlere sunulacak kitabın örnek konu anlatım sunumlarının ivedilikle hazırlanıp dolaşıma sokulması ve uygulamalarla “derinleştirme” ve “değerlendirme” evrelerinin de tamamlanmasıdır. TFSF’nin önemsediği bir başka konu, derneklerimizde eğitmen olarak görev alacak eğiticilerin, öncelikle teorik ve pratik olarak fotoğraf konusunda yetkin ve etkili eğitim vermesi beklenir. Bu amaçla eğitmenlik becerilerinin geliştirilebilmesinde yardımcı olacak eğitimcinin eğitimi programlarının açılması, özellikle ortak eğitim kitabımızın temel alınarak eğitim yönteminin belirlenmesi, derneklerde verilen fotoğraf eğitimlerine bir standardizasyon getireceği gibi eğitimlerde de bir dil birliği sağlayacaktır. Eğitimcinin eğitimi programında, öğrenmeyi öğretmek, iletişim kurma ve eğitim iletişimi, anlatım yöntemi, sunuşun planlaması, kullanılacak materyallerin hazırlığı, sunuşun gerçekleştirilmesinde dikkat edilecek noktalar (ses, beden dili vs.) ve katılımcıların eğitime aktif katılım denemeleri gibi yöntemlerin fotoğraf eğitimini verecek olan eğitimciye öğretilmesi daha sağlıklı bir eğitim profilinin oluşturulması açısından önem taşımaktadır. Doğaçlama Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Doğaçlama 30 31 Arzu ÖZGEN Irmak SOLDAMLI Mogan Gölü Ülkemizde %76’ sı doğal sit alanı olarak korunan 1624 koruma alanı mevcut. Bu rakam yüzölçümünün % 4’üne denk gelirken dünya ortalaması %13’dür. Bugün itibariyle mevcut rakamlar koruma alanlarının artırılmasını gerekli kılarken, meclis gündemine getirilen ‘Tabiat Kanunu’ kanun teklifinin gerekçesi nedir? “Türkiye’de tabiatın ve biyolojik çeşitliliğin korunması amacına hizmet eden çok sayıda hukuki ve idari düzenleme bulunmakta, bu durumda biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilir korunması ve kullanımı konusunda karmaşaya sebep olmakta ve kapsamlı mevzuatın uygulanmasından sorumlu kurum ve kuruluşlar arasında yönetim boşluğu ve çakışması ortaya çıkarmaktadır. Çok yönlü kurumsal yapı birçok koruma alanında yaşayan farklı koruma statülerinin birbiriyle uyumlaştırılması AFSAD Mayıs - Haziran 2013 f:Özgür YILDIRIM gereğini doğurmakta, aynı zamanda birbirini tekrar eden ve birbiriyle çatışan muhtemel uygulamaların önlenmesini de gerektirmektedir. Ayrıca, Türkiye’deki ekolojik ve biyolojik çeşitliliğin çoğu kez tarihi çevre değerleriyle üst üste çakışması, alan ve tür koruma uygulamalarında aynı mekanda birden çok kuruluşun yetkili olması, sorunu daha da artırmaktadır. Hali hazırda yaşanmakta olan bu problemlerin giderilebilmesi bakımından yeni ve daha anlaşılır bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur.” Yukarıda belirtilen gerekçelerle düzenlenen ‘Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma’ kanunu ile gelecekte bizleri neler bekliyor? Kanun tasarısı için ilk olarak 2003 yılında, Küresel Çevre Fonu’nun (GEF) Projesi çerçevesinde Mogan Gölü başlatılan “Doğa Koruma ve Biyolojik Çeşitlilik Kanunu” hazırlık çalışmaları sürecine sivil toplum kuruluşları ve uzmanlar davet edilmiş ve her aşamada görüşleri alınmıştır. Aradan geçen 7 yılın ardından TBMM’ye sevk edilen “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu” incelendiğinde, 2003 yılında taslağa destek ve katkı veren sivil toplum kuruluşlarının ve uzmanların görüşlerinin dışarıda bırakıldığı ve kanun metninin tümüyle yeniden yazıldığı görülmüştür. Adı aynı kalan, sivil toplum kuruluşlarının ve uzmanların görüşlerini devre dışı f: Özgür YILDIRIM bırakarak, ilk hazırlanan metinden uzaklaşan kanun tasarısı, doğaseverler tarafından endişe ile karşılanmaktadır. Bu endişeleri dile getirmek ve sürece müdahil olmak üzere 86 ulusal/yerel sivil toplum kuruluşunun katılımıyla ‘Tabiat Kanunu İzleme Girişimi’ oluşturulmuştur. Girişim üyeleri tarafından kanunun mecliste kabul edilmemesi için bir imza kampanyası başlatılmıştır. TBMM Çevre Komisyonu tarafından oluşturulan Alt Komisyon çalışmalarına Tabiat Kanunu İz- leme Girişimi adına iki temsilci düzenli olarak katılmış ve süreci takip etmiştir. Ancak gelinen noktada, tasarıda yer alan ‘’Ulusal Tabiatı Koruma Kurulu’’, ‘’Mahalli Tabiatı Koruma Kurulları’’ ve Tabiatı Koruma ‘Bilim Heyeti’ tasarıdan çıkarılmış ve yerine “Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Danışma Kurulu” adında tek bir kurulun adı geçirilmiştir (10. Madde). Sivil toplum kuruluşlarının duyduğu kaygıların benzeri Avrupa Birliği tarafından da ifade edilmiştir. Avrupa Komisyonu’nun 2010 tarihinde yayınladığı Türkiye İlerleme Raporu’nda söz konusu tasarı, “endişe yaratan” bir düzenleme olarak yer almıştır (2010 AB Türkiye İlerleme Raporu, sayfa 90, ikinci paragraf). Meclis Genel Kurulu’na gelmesi beklenen “Tabiat Kanunu” halen çeşitli yasalarla koruma altına alınmış olan kıyılar ve ormanlar başta olmak üzere doğal alanlar ve sit alanları gibi “doğal alanlardaki” korumayı kaldırıp, bu alanları üstün kamu yararı adıyla yatırımlara açarken, koruma alanlarıyla ilgili kararlarda Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nı tek yetkili kılıyor. Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından hazırlandı ve Mayıs 2012’de Meclis’e sevk edildi. Ancak bu kanun tasarısında adı geçen tek bakanlık Orman ve Su İşleri Bakanlığı değil, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da çalışmalarda yer alıyor. Peki Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma kanunu doğamız için neden sakıncalıdır? 1-Tasarı’nın 29. maddesinde, “Bu kanun kapsamına giren alanlarda 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’na göre kültür ve turizm koruma ve gelişim bölge- Doğaçlama Doğaçlama 32 33 si ve turizm merkezi olarak ilan edilecek yerler için bakanlığın uygun görüşü alınır” deniliyor. Bununla zaten ülke yüzölçümünün ancak yüzde 4-5’ini kaplayan korunan alanların “turizm teşvik” adı altında yapılaşmaya ve kullanıma açılması mümkün olacak. 2-9.8.1983 tarihli ve 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun bu tasarı ile birlikte yürürlükten kaldırılması, Hidroelektrik Santrali İnşaatı (HES)’ e karşı en önemli dayanaklardan birinin ortadan kaldırılması anlamına geliyor. 3-Tasarının 10. maddesinin 2. bendinde “Korunan alanda işletme yetkisi kısmen, talepte bulunmaları halinde, il özel idarelerine, belediyelere, bu kanunun amacına uygun faaliyetler yürüten vakıf ve derneklere, ilgili bakanın onayı ile devredilebilir veya geri alınabilir” deniliyor. Valiliklere bağlı İl Özel İdaresi’ne yapılan “yetki devirlerinin” onarılması imkansız tahribata yol açtığı en son Bolu-Abant Tabiat Parkı örneğinde yaşanmıştı. 4-Tasarı’nın 20. maddesinde, “Tabii durumuna uygun hale getirilemeyen alanlar buna en yakın yaşama alanına dönüştürülür” ve alınacak kararların dayanağı olarak gösterilen “üstün kamu yararı” (8. Madde) ile tahribatın sınırları genişletiliyor. Tabiat Kanunu İzleme Girişimi üyesi, profesyonel dağcı Ali Nasuh Mahruki’nin konu ile ilgili görüşlerine başvurduk: “İnsanın yaşam kalitesinin sürekli ve düzenli olarak geliştirilebilmesinin en önemli bileşeni olan doğa ve doğal varlıklarımızın korunması ihtiyacıyla hazırlanmış, ancak yıllardır sürüncemede bırakılan, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu, ne yazık ki yine ülkemizin bir klasiği olarak, rantı merkeze alan, tümüyle korumadan uzak bir anlayışla tekrar düzenlenmiş bir şekilde, önümüzdeki günlerde TBMM’nin gündemine alınıyor. Oysa insanın yaşam kalitesini artırırken doğadaki diğer canlıların yaşam hakkını gözetmemiz gerektiğine yürekten inanıyorum, biliyorum ki insan ve doğa ayrılmaz bir bütün. Yasa, tabiatı ve biyoçeşitliliği koruma adı altında, korunanları “kullanılır yani yatırım yapılabilir” yapabilecek. Bu kararları alırken de kimseye hatta işin önde gelen uzmanlarına dahi danışmayacak, AFSAD Mayıs - Haziran 2013 sivil toplum yine her şeyden uzak tutulacak ve ülkemizin doğal ve eşsiz güzellikleri, insanı değil de rantı merkeze alan bir anlayışla yine talan edilecek. Bütün bunlara seyirci kalırsak ve susarsak, biliyorum ki, sevdiğim her şeyi borçlu olduğum topraklardan yine parçalar kopartılacak. Yol geçecek, maden aranacak diye bir Milli Park, bir Yaban Hayatı Koruma Sahası daha inşaat alanına dönüşecek. Yaşananlara bakalım; davalar açılmış, kazanılmış ama dinleyen yok. İçindeki canlılarıyla ateşe verilen, belki kel kalan arazi orman dışına çıkar, verir parasını alırım diyenler var. Sularına girdiğim nehirlerin birçoğu HES’ler uğruna canını teslim etti bile. Sessiz dağlarda dahi hesapsız yapılan tesisler, otoyollar, konutlar... Kamuya, hepimize ait kıyılarımız ise upuzun bir beton duvarın arkasında kaldı. Köprü geçecek, liman yapılacak derken balıkların çoğaldıkları alanlar, balık ve elbette kıyı balıkçısı da büyük tehdit altında... Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu adıyla Meclis gündemine alınan ama içinde ülkemiz doğası için bir felaket senaryosu barındıran bu yasa taslağının Meclis gündeminden çekilmesini istiyorum. İlgili Bakanlıklar, taslağı gerçek bir koruma amacı ve geleceğimize karşı ciddi bir sorumluluk duygusuyla tekrar hazırlamalılar. Uzmanları ve sivil toplum kuruluşlarının uyarılarını dikkatle dinlemeli ve katkılarını almalılar. Ne gidecek başka ülkemiz var, ne de başka gezegenimiz... Harekete geçmeliyiz, hep birlikte ve hemen şimdi... Yoksa hepimiz için çok geç olacak...” Doğanın güzellikleri yaşamınızdan hiç eksik olmasın… Kaynaklar https://www.change.org/tr/kampanyalar http://www.tema.org.tr http://www.yesilist.com/new/cms.php?id=987 http://haber.gazetevatan.com/milli-parklar-imaraaciliyor/521250/1/Haber İğneada/Kırklareli 2011 f: Zeynep ŞİŞMAN Usta İşi Doğaçlama 34 Usta İşi Doğaçlama Seyit Ali AK 35 Sibel ACAR “Fotoğraf projelerimde iç hesaplaşmalara, insanlık çıkmazlarına, ruhsal fırtınalara, güzellik ve yetkinlik duygusuna ilişkin titreşimleri somutlaştırmaya özen gösteriyorum. Bu özen bence, varoluşumuzun anlamını sorgulama sorumluluğuyla aynı arabaya koşulmuş iki güçlü at gibidir. Günümüz basın yayın organlarının yarattığı görüntü sağanağının dışına düşen, kişiselleştirilmiş öyküler giydirilen bir görsellik…Gerçekle kurmacanın iç içe geçtiği kendimizi başkalarına anlatacak imgesel tasarımları görselleştirme serüveni.” Seyit Ali Ak (1947-2009) fotoğraf üretiminin yanı sıra ömrünü Türk Fotoğrafını araştırmaya ve anlamaya adamış bir fotoğraf ustamızdır. Fotoğrafla ilgilenmeye lise yıllarında başlar. Fotoğraf tarihine olan merakının başlangıcı da yine o yıllardadır. Bir yazısında Galatasaray’da oturdukları apartmanda yaşlı bir komşusunun kendisine verdiği cam negatiflerden çok etkilendiğini, okulunun karanlık odasında onlarla uğraştığını ama toyluğundan kıymetlerini bilemeyip çoğunu yitirdiğini anlatır. Belki de fotoğrafa yeni yeni merak salmaya başladığı bu dönemde fotoğrafın tarihine temas etmiş olması, ilerleyen zaman içinde fotoğraf tarihi araştırmalarına yönelmesine neden olmuştur. Liseden sonra askerlik görevini fotoğrafçı olarak tamamlar, yetmişli yıllarda bir renkli fotoğraf laboratuvarında teknisyen olarak çalışır, sonrasında kendi laboratuvarını açar ama bir yıl kadar sonra kapatır, farklı bir iş kolunda hayatını kazanmaya devam eder. Kendini amatör olarak fotoğraf çalışmalarına veren Ak, Otomobiller (T. Taşöz ile ortak, 1980), Palyaço (1982) ve Sanatçı Portreleri (1984) sergilerini açar. Bu arada fotoğrafla ilgili olanın bitenin gözlemcisidir. İlk AFSAD Mayıs - Haziran 2013 Seyit Ali AK f: Hasan DAŞDEMİR bir göstergesidir. f: Seyit Ali AK fotoğraf yazısı 1977 yılında Yeni Fotoğraf Dergisi’nde yayınlanır. 1980-1990 yılları arasında fotoğraf üzerine çeşitli dergi ve gazetelere eleştiri, araştırma ve tanıtım yazıları yazar. Türk yazınında fotoğrafın izini sürer, içinde “fotoğraf” imgesi, düşüncesi, kavramı geçen şiir ve düzyazıları araştırır, derler, Fotoğraf Söz Kavuşması adıyla yayınlar. Fotoğrafın kavram olarak toplum hayatında nasıl anlaşıldığını, duygu olarak nasıl etkilediğini ve günlük yaşamda kullanış vurgularını gözler önüne seren bu çalışması, O’nun fotoğraf hakkında nasıl etraflıca düşünmekte ve araştırmakta olduğunun Kendi deyimiyle fotoğraf üzerine “düşünsel anlamda bir hareketlilik yaratabilme, tarihsel değerlerimizi ortaya çıkarma, taş taş üstüne koyabilmeyi kolaylaştırma” (Ak 2009) derdindedir. Fotoğraf tarihi araştırmalarına da bu dert edinişle yönelmiştir. “Tarih, insanın geçmişten geleceğe uzanan kalıcı anlam arayışıdır” (Ak 2004 a,8) der. Bugün üretilmekte olanın anlaşılabilmesi ve yaratıcı düşünceyle beslenebilmesi için geçmişinin de bilinmesi gerektiği inancındadır. Osmanlı’dan başlayarak yüzyıllık dönemi kapsayan Türkçe Fotoğraf Yayınları (1977), Osmanlı Fotoğraf Dönemi Koleksiyonu (1982), Othmar Pferschy Koleksiyonu (1989), Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Fotoğrafı (2001) sergileri ve on bir yıl aralıksız olarak sürdürdüğü, yaklaşık 1500 fotoğrafın sergilendiği Ustalar isimli sergi dizileriyle fotoğraf tarihimize ışık tutar. Geçmişi bilmek hatırlamakla mümkündür ama hatırlamak için sadece belleğe güvenmek buz üzerine yazı yazmaya benzer düşüncesiyle bilginin kayıt altına alınmasını çok önemser. Fotoğraf tarihi araştırmaları sırasında ulaştığı yayınların künyelerini Türkçe Fotoğraf Yayınları Kataloğu olarak kitaplaştırır. Ona göre yurt içinde veya dışında yapılan her türlü etkinlik, ülke fotoğrafının tansiyonunu belirlemektedir. O nedenle 1960-1985 yılları arasındaki yayın, dia gösterisi ve sergi gibi fotoğraf etkinliklerinin listesini içeren 25 Yılın Türk Fotoğraf Tutanağı kataloğunu hazırlar. Bunların yanı sıra Türkiye’deki fotoğraf sergi afişlerini ilk örneklerine kadar bularak sergiler. Selahattin Giz ve Cemal Işıksel ile röportajlar yapar. Abdullah Biraderler, Arif Hikmet Koyunoğlu, Bahaettin Bahri Bediz gibi fotoğrafın erken dönem ustalarını araştırır, biyografilerini yayınlar. f: Seyit Ali AK Usta İşi Doğaçlama Sinema Alfabesi 36 Ve Sinema... 37 Eda ÇALIŞKAN edacaliskan@yahoo.com Biz bu işi çok hafife mi alıyoruz??? Yoksa çok ciddiye mi??? Nedir sinema eğitimi? Kapsama alanı nedir? Nedir sınırları? Film çekmek için ne kadarını öğrenmek gerekir?? Ya ödül için?? Festival mi amacımız, kriterlerimiz nerelerde acaba… Peki, eğitim almadan sinema yapamaz mıyım? Yorulmayın… Anlatayım ben size. Biziz aslında sınırları belirleyen. Her sinemacının kendisinden başkası değil. Ne kadar beslenmek isterseniz… f: Seyid Ali AK Seyit Ali Ak, 2004 yılında uzunca bir ara verdiği fotoğraf üretme çalışmalarına yeniden döner. Onu, beş yıl sonra apansız yakalayıverecek ecelin sinsi planını hissetmiştir sanki. “İyi Geceler İstanbul”, “Evrenle Kucaklaşma”, “Müzik, Ritim, Yaşam ve Büyü”, “Bizim Romanlar”, “Vapur ve Martı”, “Ortodoks Kilisesi Ayinleri”, “Uzat Ellerini Bana”, “Semazen”, “Aşura”, “Bodrum Bodrum”, “Yalnızlık” ve “Marmara Mermerinin Düşleri” isimli projelerini gerçekleştirir. Fotoğraf projelerinde “iç hesaplaşmalara, insanlık çıkmazlarına, ruhsal fırtınalara, güzellik ve yetkinlik duygusuna ilişkin titreşimleri somutlaştırmaya” (Ak 2009) çalışır. Ak’a (2009) göre fotoğraf, “konuların birbirini tamamlayan form, renk, ışık, gölge ve ton geçişleri gibi özelliklerini kullanarak bir ahenk” yaratmaktır. Fotoğrafı “gerçekle kurmacanın iç içe geçtiği kendimizi başkalarına anlatacak imgesel tasarımları görselleştirme serüveni” olarak görür. (Ak 2009) Fotoğrafın büyüsünün f: Seyid Ali AK AFSAD Mayıs - Haziran 2013 insanın düşünme, düşleme, sevinme, hüzünlenme gibi duygu ve akıl dünyasıyla nesnel gerçeklik arasında estetik bir ilişki kuruyor olmasında olduğu inancındadır. Gücü yetseydi gerçekleştirmeyi arzuladığı “yıllarca sürecek, damla damla birikecek, inişleri, çıkışları, umutları, umutsuzlukları, iç fırtınaları, çekişmeleri, uzaklaşmaları, kavuşmaları ve mutluluktan eksik keyifleri olan” (Ak 2009) fotoğraf projeleri, yayınlanmayı bekleyen Othmar Pferchy biyografisi ve “Duygu Kanaması” ismini verdiği denemeler kitabı heybesinde, dört yıl önce aramızdan ayrılır. Seyit Ali Ak’ın Türk Fotoğrafına katkılarını hatırlatmak ve kendisini anmak için; küratörlüğünü Hasan Daşdemir’in yaptığı “Seyit Ali Ak Anısına” sergisi, 2009 yılından bu yana Türkiye’deki fotoğraf derneklerini gezmektedir. Kaynaklar Seyit Ali Ak. 1987. 25 Yılın Türk Fotoğraf Tutanağı, 19601985. İFSAK Yay. .................... 1998. Fotoğrafın Gölgesinde. Karas Yay. .................... 2001. Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Fotoğrafı 1923-1960. Remzi Kitapevi Yay. .................... 2003. Fotoğraf/Söz Kavuşması, Edebiyatımızda Fotoğraf. Bileşim Yay. .................... 2004a. Fotoğraf ve Kartpostallarıyla Girit’ten İstanbul’a Bahaettin Rahmi Bediz Beyaz Atlı Fotoğrafçı. 1875-1951. İletişim Yay. .................... 2004b. Fotoğrafın İzinde 40 Yıl Seçme Yazılar: Fotoğrafevi Yay. Seyit Ali Ak, Alberto Modiano. 2004. Türkçe Fotoğraf Yayınları Kataloğu, 1873-2003. Bileşim Yay. Seyit Ali Ak. 2009. “Sevgili Dostlarım.” http://www.seyitaliak.com/Ozgecmis/SevgiliDostlarim.html Bu sorular sinemaya gönül veren ve üretim aşamasına nasıl dâhil olacağını bilemeyen her amatör ruhun kafasında dolaşır. Şüphesiz her alanda olduğu gibi sinemanın da, sinema yapmanın da bir emekleme aşaması vardır. Fotoğraf için de geçerli olan altın kural ; “Ne kadar çok görürsen, o kadar çeşitli üretebilirsin.” şüphesiz sinema için de geçerliliğini koruyor. Bu anlamda yapılan işleri iyi takip etmek ama ederken de aslında doğru taktiklerin peşinde olmak önemli. Çeşitli yönetmen takibi, farklı bakış açılarını yakalamak adına, aynı yönetmenlerin değişik filmlerini takip etmek, tarz yaratan yönetmenlerin çalışma stilini anlamada yardımcı yaklaşımlar olacaktır. Öncelikle çok iyi özümsenmesi ve üzerinde hassasiyetle durulması gereken konu, alışılmışın dışında, kimi yönetmenin oyuncak gözüyle gördüğü bir takım elementlerle hikaye anlatabilme zorunluluğudur. “Sinema Dili” bu işe yeni başlayanlar için yepyeni bir anlatım dilidir. Nasıl ki yabancı bir dil konuşabilmek ve bu milliyetten insanlarla anlaşabilmek için bu dili öğrenmemiz gerekiyorsa sinema için de durum çok farklı sayılmaz aslında. Tek fark burada ki dil öğelerinin biraz daha heyecan verici olmasıdır. Peki nedir bu öğeler, biz sinema kanalıyla anlaşmak istersek, sinema dilinde bir hikaye anlatmak istersek, konuşacağımız dil araçları nelerdir? Işık, müzik, ses tasarımı, kamera, kurgu, kostümler, dekorlar, yaratılmış platolar, oyuncular, figüranlar….kısacası hepsi. Evet hepsinin yerli yerinde, zamanında, uygun dozlarda kullanımı seyirciye gidecek olan mesajların kodlarını birleştirip bir bütün lezzet olarak sunmamızı sağlamaya yarayacaktır. Öyleyse öğrenilmesi gereken alfabe bellidir! Sinema dilini konuşmak, anlamak ve bu dilde anlatmak isteyen herkesin öğrenmesi gereken alfabe aynıdır. İşte burada esas soru karşımıza çıkı- yor, peki nereden öğrenilmeli bu alfabe, okulunda mı, setlerde mi?? Bu konuda çok farklı görüşler var şüphesiz. Yıllardır okullu yönetmenlerin, okul yönünde oy kullanması ve alaylı yönetmelerin de setlerden yana olması tartışmaların hızını yavaşlatmasa da, konuyu ne ileri, nede geri hareket ettirememiştir. Mesele bana göre şudur; elbette okullu olmak her alanda olduğu gibi sinemada da çok kıymetlidir ancak iyi bir eğitim almadı diye kişi yetenekleri ve kişisel gelişimi ile üzerinde çok konuşulası işler yapamaz demek de değildir. Ancak şu bir gerçektir ki; eğitim, işleri kolaylaştıran ve dahası, hızlandıran bir unsurdur. Birçok teknik detaya boğulmadan, bazı konulara daha kolay ve daha sistematik yaklaşabilme yeteneği kazandırmasının yanı sıra öğrenme ve pratik yapma aşamasında okullu sinemacıların alaylılara göre bir miktar daha şanslı olduğunu söylemek gerekir. ...eğitim, işleri kolaylaştıran ve dahası, hızlandıran bir unsurdur. Sinema bir sanattır, yapmak isteyen insanlar için okullu, okullu değil ayrımı doğru değildir. Sinemada başarı, alaylı olmaktan mı yoksa mektepli olmaktan mı geçiyor sorusu yıllardır tam olarak cevap bulamamış haliyle dillerde dolaşmaya devam ededursun. Aslında sadece sinema mı, hayır. Elbette aynı tartışma bir çok sanat dalının icrasında da karşımıza çıkmıyor değil. Tiyatro, müzik, resim, sinema oyunculuğu vb. Bugün Türk Sinemasına emek vermiş olan Ahmet Uluçay ve halen emek vermeğe devam eden Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan gibi yönetmenler Türk Sinemasına kendilerini kanıtlamış alaylı sinema yönetmenleridir. Burada fotoğrafçılık geçmişlerine değinmekte yarar görüyorum, zira fotografik bakış açısı sinemanın da temelidir. Görüntü yönetmenlerinin fotoğraf bilgisi ne kadar fazlaysa sinemada anlam yaratma aşamasına katkıları o denli tatlıdır. Sinema bir sanattır, yapmak isteyen insanlar için okullu, okullu değil ayrımı kanımca doğru değildir. İçinizdeki sinemaya dur demeyin! Bol ışıklı, sinemayla dolu günlere…. Sevgiyle kalın…. f/64 Doğaçlama Her Şeyin Başı f/64 Doğaçlama 38 39 Özcan YURDALAN Fotoğrafçı, Yazar ozcanyurdalan@yahoo.com “Her şeyin başı” sanılan bazı şeyler, eğitim gibi mesela, pek çok şeyin sonu olabiliyor. Hatta cehaletin şahikalarına eğitim sayesinde ulaşılabiliyor ki bu mertebe toplumumuzun siyasal, kültürel ve sanatsal katmanlarında hemen hiç boş kalmıyor. Yani memlekette fotoğraf eğitimi iki dokunuşla düzelecek bir şey midir, yoksa yeniden inşa edilmesi gereken bir alan mı? Bu soruyu öncelikle önümüze koymamız lazım. “EĞİTİM”,büyük harfle ve tırnak içinde yazılmış haliyle bir ihtiyaca karşılık gelirken, “KİME?”, “NE İÇİN?” ve “NASIL?”sorularıyla birlikte düşünülmediği takdirde boş bir tenekenin tangırtısından daha fazla bir anlam ve bir değer taşımıyor. “Türkiye’de fotoğraf alanında işleyen hobi kurumlarının ve akademyanın (Bu iki yapının fotoğraf eğitimi konusundaki bir cümlenin içinde birlikte yer alıyor olması neye alamettir acaba?) verdiği eğitim zaten iyidir ama daha iyisini nasıl yapabiliriz?” sorusuna mı cevap aranıyor? Yoksa... KONTRAST’ın bu sayıda belirlediği tema hakkında bu yazıyı yazarken Pink Floyd’un “The Wall” şarkısı dolanıyor çevremde. Biraz İspanyol rüzgarıyla, daha çok Endülüs rüzgarıyla karışık ama olsun. Yoksa eğitim denilen mekanizmanın sadece bir “bilgi ve teknik aktarma” işi değil de esas olarak bir “zihniyet inşası” olduğunu bilen bir başka arayış mı var işin içinde? Türkiye’deki eğitim neyse fotoğraf alanındaki de o. Her birimizin birer tuğla olduğumuz o aşılmaz duvarın çevirdiği dünyalarımızı düşünüyorum. Kurtuba şehrinin yüksek taş duvarları, hayatımızı kuşatan o duvarların yanında hasır örgüsü gibi kalır bence. Büyük bir maharetle öyle yaman duvarlar örüyoruz ki çevremize, yapıp bitirdikten sonra da küçük bir parça kopmasın diye debelenip duruyoruz. O daracık alanın inşasında hem eğitilen hem eğiten, hem duvarcı hem duvar olarak kendi payımı biliyorum. Bildiğim bir şey daha var ki... girdaplı sularda dolaşıyorum. Çünkü: Eğitim felsefenin de konusu. Eğitimin felsefesi ise tamamen ideolojik bir alan. “Kurs görmüş, eğitim almış” olmak Aziz Nesin’in “Bekçi Murtazası” yapar insanı belki, hatta “amirlerinden” iltifat işitmesini, “yarışmalara” girip takdir kazanmasını bile sağlayabilir. Ama başka türlü bir şeyse istenen... KONTRAST’ın belirlediği gündem sahici bir ihtiyaca denk düşen bir “yenilenme” arayışıdır muhtemelen ancak bu arayışın varacağı yerleri de geniş bir perspektif içinde tahayyül etmek gerek. AFSAD Mayıs - Haziran 2013 Ben bilmiyorum. Bu derginin sunuş yazısını okuyunca hep birlikte öğrenmiş olacağız. Türkiye’de hobi kurumlarının sürdürdüğü fotoğraf eğitiminin temelinde yatan “kime ne için ve nasıl bir eğitim?” sorularının cevabı malum. Ancak bu cevaplardan yola çıkarak inşa edilmiş yapı “doğru mu, iyi mi?” diye sorulacak olursa şunları söyleyebilirim: Türkiye’de hepimizin içine girip bir türlü çıkamadığımız, zihniyet dünyası o kadar da kolay inşa edilmedi. “Çoğulcu yerine tekçi, özgürlükçü yerine yasakçı, sivil yerine militarist, analitik yerine dogmatik, yaratıcı yerine ezberci, sorgulayıcı yerine razı...” zihinler itinayla yaratıldı bu ülkede. Kuşaklar harcandı. Tornasından geçtiğimiz “eğitim” sayesinde yavaş yavaş ısınan suda haşlandığını fark etmeyen kurbağa misaline pek sık tanık olduk hayatımızda. Kim başardı bunu ve nasıl? “Her şeyin başı eğitim”in hakkını yememek lazım zahir. Hal böyle olunca Türkiye’de fotoğraf eğitiminin akademya içindeki ve dışındaki halinin çok daha başka olduğunu, farklı derinlikleri ve boyutları bulunduğunu, sahip olduğunu sanmak, boş hayal olsa gerek. Türkiye’deki eğitim neyse fotoğraf alanındaki de o. (Birkaç alternatif fotoğraf eğitimi denemesi ayrı tutulacak olursa durum hiç de iç açıcı sayılmaz.) Her ikisinin de arka planında yatan eğitim felsefesi ve ideolojisi aynı. Zaman zaman önemsizleştirilen, dikkate alınmayan hobi fotoğrafçılığı alanı Türkiye’de sanat fotoğrafı ve haber fotoğrafı gibi akademyanın da zeminini oluşturdu. Başlangıçta doğal sayılabilecek bu durum hâlâ gerçek bir kopuş gerçekleşmediği için ciddi arazlara yol açıyor. Belki de bu nedenle sanat fotoğrafçılığı, haber ve belgeselcilik gibi akademik üretimin de Kapıkule ile Doğubeyazıt’ın ötesinde esamisi okunmuyor. Fotoğraf alanında eğitimi masaya yatırdığımız zaman, “kime, ne için ve nasıl bir eğitim?” sorularına cevap aramakla işe başlamalıyız bence. Akabinde “neden?” sorusunu sormalıyız. “Neden fotoğraf öğ- retiyoruz insanlara. Ne yapacaklar o fotoğraflarla ve ne olacak o fotoğraflar. Peki fotoğrafçının iç donanımı nasıl zenginleşmeli ve hangi derinliklerden neler açığa çıkmalı?” Fotoğrafçılıkta yaratıcılığın önünün açılması ve özgür ifadenin yaygınlaşması için nasıl bir metot izlenmeli? Fotoğrafçılık teknik bir kayıt, bir “güzellikler yaratma alanı”, “yüzey düzenleme sanatı mıdır?” yoksa başka bir şey mi? Fotoğrafçı olmak için teknik kayıt yapmayı becermek ve bunun için kameranın işleyiş kurallarını öğrenmek yeterli midir yoksa fotoğraf bir zihinsel organizasyonun sonunda mı ortaya çıkar. Peki bu nasıl bir şeydir? Bunları konuşarak başlayacak yeni bir fotoğrafçılık eğitimi fotoğrafçının da, fotoğrafın da dünyasını büyütür bence. Kendi kurduğumuz duvarın ötesine bir kez geçtiğimiz zaman o büyük duvarın da aşılmaz olmadığını görürüz. Okuyoruz Fotoğrafçının Eğitimi İki Fotoğrafın Hikayesi 40 Kâmuran FEYZİOĞLU “Fotoğrafçının Eğitimi” ismiyle dilimize çevrilen bu kitabın, yeni başlayanlara teknik anlamda ışık tutacak bir kitap olduğu söylenemez. Fotoğrafla ilgili eğitim vermekte olan kesime bir el kitabı niyetiyle de hazırlanmamış. Bu kitap, fotoğraf üzerine düşünmek isteyenler için… Teknikten daha ziyade fotoğraf kültürü üzerine kaleme alınmış, fotoğrafçıların deneyimlerini ve fotoğraf üzerine düşüncelerini aktaran birbirinden değerli makaleler içeriyor. Bir derleme olduğu için, sıralı okuma yapmaya ihtiyaç hissedilmiyor. Kitap dört ana bölümden oluşmakta. Kısa kısa bölümlere göz atmak gerekirse… Birinci Bölüm; Araç üzerine yansımalar: Fotoğraf Çekmenin Anlamı. Bölüm, 1928 yılında Alexander Rodchenko tarafından kaleme alınmış bir açık mektupla başlıyor. Mektubun içeriği, optik bakış ve fotoğrafın resmi taklitle olan bağını kesmesine yönelik olarak Rodchenko’nun Boris Kushner’e verdiği bir cevap aslında. Bu bölümde özellikle bir kronoloji izlenerek, artık tozlu raflarda kalmış bir çok makale tekrar gün yüzüne çıkarılıyor: Berenice Abbot’ın, gerçek dünyayı belgelemede fotoğrafın rolü üzerine “Kavşaktaki Fotoğraf” makalesi, Henri Cartier Bresson’un ünlü “karar anı”nı tanımlayan “İsimsiz” makalesi, Minor White’ın görme ve amaçlılık arasındaki metaforik ilişkiyi tartıştığı “Kameranın Aklı ve Gözü” makalesi okuyucuyla buluşuyor. Yine bu bölümde fotoğrafçının konusuyla olan ilişkisinin incelendiği “Küçük Bir Odadaki Dünyalar”, stüdyonun büyük ustası Irving Penn imzalı. Hakkında nadiren konuşan Lee Friedlander’la yapılmış ropörtaj, David Harris’ten geliyor. Ken Light’ın Susan Mesiales ile söyleşisinden: “Geleneksel sınırları zorlamaya devam etmeliyiz. Bir belgeselci olarak ben görüntünün estetiği ile de ilgilenirim. Fakat fotoğrafın bir galeAFSAD Mayıs - Haziran 2013 riye girmesi ve duvara asılmak üzere satılması onu güzel sanat yapar mı? Ya da biz onun alt yazısıyla ve/veya içinden çıktığı koşullarla ilgilenmediğimizde mi güzel sanat olur?” (S:71). İkinci bölümün konu başlığı; Diğerleri Onları Nasıl Görüyor: Fotoğrafçıyı Dikkate Almak. Başlangıç, ustasının tavrını ve ondan öğrendiklerinin incelendiği, Brian Palmer’ın William Klein’in anlatıldığı makalesi ile yapılmış. Diane Arbus’un monografileriyle bezenmiş, Shelley Rice’ın makalesi, portre fotoğrafçılığı ve iki farklı fotoğrafçının bu konudaki tutumlarını ortaya çıkarmasıyla özellikle dikkat çekiyor. Büyük bir eğitmen ve fotoğrafçı olmak için gereken hümanizmin kutsandığı, Aaron Siskind’i anlatan makale de öne çıkanlar arasında. Fotoğrafçının Eğitimi / Charles H. Traub – Steven Heller – Adam Beller/ Çevirenler: Hüseyin Yılmaz – Ozan Yavuz – Yalım Keser/ Espas Yayınları/ 279 s. Üçüncü bölüm; İzleyiciye Ulaşmak: Profesyonellerle Çalışmak. Bu bölümde fotoğrafın işlevi, izleyicisi ile buluşana kadar geçirdiği maceralar ve buluştuktan sonra yaşananlar üzerine birçok makaleye rastlanıyor. makale Stephen Frailey’den geliyor. Kitabın editörü Traub tarafından “Başkandan Deyişler” makalesi eğlenerek okuyacağınızı düşündüğüm maddelerden oluşuyor. Takibinde de Ralph Hattersley’den “Kullanışlı Bir Eleştirini Kendin Yap Kiti” yine maddeler halinde karşımıza çıkıyor. Laszlo Mohloly-Nagy’nin, “Öncülü Olmayan Fotoğraf” makalesi mutlaka her fotoğrafçı tarafından okunmalı. Yine kitabın editörü Traub tarafından Harry Callahan ile yapılmış bir röportaj, “Bauhaus’tan Öğrenmek” eskilere doğru açılan yapraklardan birisi. Dördüncü bölüm; Eğitilmemiş İçin Rehberler: Yüksek Öğrenim ve Fotoğraf. Açılış makalesi bir inceleme ile başlıyor. “Birleşik Devletlerdeki Gelişimi İrdelenerek Fotoğraf Eğitimi Tarihi” başlıklı inceleme, Fotoğraf Eğitimi Derneği kurucusu Nathan Lyons tarafından kaleme alınmış. Fotoğrafik eğitimin geleceğinin incelendiği, Valentine isimli Sözlerimizi kitabın editörü Adam Beller’in sonsöz kısmında söyledikleriyle kapatalım: “Her ne kadar bu kitap yolculuğuna yeni başlayan fotoğrafçılar için tavsiyelerde bulunup yol gösteriyor olsa da, herhangi bir fotoğrafçının gerçek eğitimi risk almakta, tutkuları takip etmekte, bakmakta ve hepsinden önemlisi iş üretmekte yatar”. 41 A. Gökhan DEMİRER Burada iki adet fotoğrafımı, kısa yapılış hikayelerini aktararak sizlerle paylaşacağım. Dikkat çeken bir başka makale de eğitimde görsel okuryazarlığın kaybının ve bunun gerekliliğinin değerlendirildiği Daile Kaplan’ın, “Görüntünün Ruhu ve Görsel Okuryazarlık” isimli makalesi. Vilem Flusser’in “Bir Fotoğraf Felsefesine Doğru” kitabından alıntı da oldukça önemli. Gözün yöneliminin fotoğrafik aparatı özgürleştiren bir ifade aracına dönüştürülebileceğinden bahsediyor. Fotoğraf Okuma Doğaçlama Bu iki fotoğrafın ortak özellikleri, yarışmalara yıllardır fotoğraf göndermeme kararıma karşın, iki ya da üç yıl önceki bir Devlet Fotoğraf Yarışması’na deneysel bölüme gönderdiğim fotoğraflar olmaları. Gönderme amacım da o tarih itibarıyla yine bir hayli muhafazakar bir fotoğraf bakışı olduğunu değerlendirdiğim Devlet Fotoğraf Yarışması Jürisinin son yıllarda çalıştığım fotoğraflar hakkındaki yargısını görmekti. Jürinin “bu fotoğrafların deneysel bölümde ne işi var!” dediğini duyar gibiyim. Fotoğraflarımın hiç biri sergileme almadı! Tabii buradan, “benim fotoğraflarım iyiydiler ama Jüri beğenmedi” gibi bir değerlendirme yaptığım yargısına varılmasın. Burada sadece, benim için bir şeyler ifade eden bu fotoğrafları sizlerle paylaşarak; önce fotoğraflar, daha sonra yarışmalarda değerlendirme ölçütleri, fotoğrafları çok genel geçer sandığımız begesel, deneysel, kurgu vs. klişeler ile kategorize etmenin yanlışlığı, gerçeğin kurgu, kurgunun gerçek sanılabileceği, fotoğraflarda manüplasyon var mı yok mu hafiyeliğinin boşunalığı ve Devlet Fotoğraf Yarışması ve diğer yarışmaların formatı hakkında düşünmemize vesile olmasını diliyorum. Fotoğraf 1 : (Sarı Asudelik) Memleketim Edirne’de Tunca boyunda çektiğim bir fotoğraf. Tunca Nehri, zaman zaman inanılmaz ölçüde yatağından taşabiliyor. Bu; ilk bakışta dingin görünen bir nehir manzarasının iki yanındaki söğütlerin yüksek dallarında asılı duran naylon torba parçaları böyle bir taşkından arta kalmışlardı. Manzara o haliyle hiç pitoresk değildi. Gün batmıştı. Kameramı sehpaya yerleştirdim, kısık bir diyafram ile epey uzun bir örtücü hızını eşleştirip bir kare çektim. Uzun pozlamanın blur etkisi Tunca sularının huzurlu atmosferini iyice belirginleştirirken, ağaçlara asılı sevimsiz tuhaf kirli naylonları, çekim sonrası dijital çalışma ile, hafif ışıltılı ve manzaranın genel pastel mavi durgunluğu ile kontrollü bir karşıtlık oluşturan sarı renge dönüştürdüm. Naylonları sanki tarafımdan o manzaraya bilinçli olarak iliştirilmişler gibi, bir başka deyişle, fotoğrafı bir enstalasyon çalışmasının doğrudan fotoğrafıymış gibi hissettirmek istedim. Yapılan işin gücü tartışılabilir, lakin gerçekte olmayan bir şeyin fotoğrafını yapmıştım ve bu nedenle de fotoğrafı deneysel kategoride jüri değerlendirmesine sundum. Fotoğraf 2 ve 3:(Kostümlü Panorama) Bu fotoğrafa konu panorama ile Kapadokya’nın çok sevdiğim Paşabağ vadisinde çok sakin bir kış günü karşılaştım. Amacım karlar altındaki Kapadokya’da fotoğraflar çekmekti. Birden karlı peribacaları arasında; şu tenha yerde “acaba heyecan verici bir güncel sanat uygulaması, bir enstelasyon karşısında mıyım?” dedirten ağaca asılı renkli elbiseleri gördüm. Neden sonra az ilerde adeta saklanmış turistik eşya satıcısının belki bilinçsizce yapılmış muzip bir düzenlemesi olduğunu anladım. Üstelik iki tane de savaşçı biblosu elbiselerin sol arkasından karlar üstünde ilerliyorlardı! Elbiseler tek fotoğrafta, ortamdaki gerçeküstü etkiyi pek vermiyorlardı; fotoğrafı bir kaç kare çekerek panorama olarak oluşturmaya karar verdim Sonuç görüntüyü önce elbiselerin renklerini kendi canlılıklarında bırakıp genel panoramayı bir hayli desatüre ederek monokroma yaklaştırdım. Fotoğrafın ilk hali, Devlet Sergisine –yine deneysel kategoriye!- gönderdiğim hali böyleydi. Muhtemelen jüri bu fotoğrafı da ya yeterince deneysel bulmamış yahut kategorisini şaşırmış bir fotoğraf olarak görmüştü. Zira jüri üyelerinden emekli bir profesör hanım bu yarışmadan sonra bir fotoğraf dergisindeki yazısını deneysel fotoğrafın ne olduğunu anlatmaya ayırmıştı. Evet doğrusunu söylemek gerekirse kısmi tonlamayı saymazsak bu fotoğraf doğrudan bir fotoğraftı aslında ama buna da pek kimse inanmayacaktı. Deneysel kategori dışında “Yerel Yaşam” Anadolu’nun Doğası”, Tarihsel Ve Kültürel Yapılar” klişe kategorileri içinde Anadolu’nun Doğası” bölümüne versem –ki niye zorla kategorize edeyim fotoğrafımı- bu defa da elbiseler yüzünden-kolayca- cahil bir fotoğrafçının yolunu şaşırmış fotoğrafı diye düşüneceklerdi. Tabii bu arada bütün bu kategorileri oluşturmak öyle fotoğraflar istemek Anadolu görsel arşivi oluşturmak adına anlamlı olabilir, itirazım yok; ama sergi, hepsi aynı boya getirilmiş fotoğraflar halinde asılmıştı ve üstelik mekana, doğaya dair kayda değer hiç bir bilgi fotoğraflara eşlik etmiyordu. Bu sorun fotoğrafımızda genel bir sorun, siz istediğiniz kadar düşünün fotoğrafınıza isim verin karma bir sergide veya katalogta çoğu zaman o isimler ilgisiz bir hoyratlığa kurban gidiyor ve buhar olup uçuyor! Bu arada, yarışmadan sonra fotoğrafı gösterdiğim Photoshop ustası bir arkadaşım ise tereddütsüz elbiseleri manzaraya benim eklediğimi söyledi! Fotoğraf Okuma Doğaçlama Fotoğraf Okuma Doğaçlama 42 43 Sarı Asudelik AFSAD Mayıs - Haziran 2013 f: A. Gökhan DEMİRER Fotoğraf Okuma Doğaçlama 44 Ben de bir kez daha yakalanmamak için(!) ve daha doğru bir tercih olduğunu da değerlendirerek, artık fotoğrafı herhangi bir kısmi renklendirme yapmak- sızın, aksine renkleri biraz daha canlandırarak aşağıdaki gibi kullanmaya karar verdim. Kostümlü Panorama f: A. Gökhan DEMİRER Kostümlü Panorama f: A. Gökhan DEMİRER AFSAD Mayıs - Haziran 2013