RESMİ BELGELER IŞIĞINDA OSMANLININ TÜRKÇE DIŞI BASINLA
Transkript
RESMİ BELGELER IŞIĞINDA OSMANLININ TÜRKÇE DIŞI BASINLA
RESMİ BELGELER IŞIĞINDA OSMANLININ TÜRKÇE DIŞI BASINLA İLİŞKİLERİ HAMZA ÇAKIR, Ph.D. hcakir@erciyes.edu.tr Erciyes University (Turkey) Abstract 1440 was the year when printing press was first introduced in the West. The Turks in the Ottoman Empire had to wait for the first printed Turkish book for 239 years and for the first printed Turkish newspaper for 391 years from this date although printing press actually arrived in the Ottoman lands much sooner. Jews exiled from Portugal and France and allowed to settle in the Otttoman lands by Beyazıt II established printing houses in Istanbul, Salonika, Izmir and Edirne in the late 15th century. In these printing houses were published many books and newspapers by the minorities such as Armenians, Greeks, Jews, and some European citizens living in the ambassadorships in their own languages. The first newspaper was published by the French Embassy in 1795. It was a political newspaper and many other political and commercial newspapers followed it published mainly in Istanbul and Izmir. At first the Ottoman government showed no consideration to these newspapers and even ignored them. The Ottoman government found out about the newspapers published in European countries only in the middle of the 18th century and showed these newspapers just a political consideration. They created a translation office at the Babiali (Sublime Porte) to follow what was going on in the European newspapers. This went on that way until Tanzimat (Reorganization) period when Western press started to give scrutiny to the application of the institutional, legal, economic, social and individual rights won by the Tanzimat reforms. Then the Ottoman government, looking for ways to give up the reforms, developed a relationship with the European press and the minority press to find external supporters. Having had no press culture and no experience in keeping relations with the press, the Ottomans had to build a relationship of interest. Ottomans’ political, economic, and military weaknesses were abused by the foreign press, especially during the reign of Abdulhamid II. In our paper, we are trying to enlighten the details of this relation in the light of the official archives Özet Batı’da ilk baskı tarihini 1440 kabul edersek, İmparatorluğun asli unsuru olan Türkler, Türkçe harflerle kitap basımını 239 yıl beklerken, Türkçe ilk gazete için de 391 yıl beklemek zorunda bırakılmışlardır. Ancak Osmanlı topraklarına matbaanın gelmesi için bu kadar uzun bir süre beklenmemiştir. Portekiz ve İspanya’dan sürülen Yahudileri, dönemin Padışahı II. Beyazıt’ın ülkesine kabul etmesi üzerine 15. yüzyılın sonlarında İstanbul, İzmir, Selanik ve Edirne’de matbaalar kurmuşlardır. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde bir çok ulustan insanlar barındırıyordu. Bunlar arasında Yahudiler, Ermeniler ve Rumlar gibi din ve soy bakımından Avrupalılara yakın uluslar olduğu gibi, Avrupa vatandaşları da bulunuyordu. bu Türkçe gazete bekleme sürecinde, Osmanlı ülkesinde yabancı devlet sefaretleri ve ülkede yaşayan azınlıklar kendi dillerinde bir çok gazete çıkarmışlardır. Bu bağlamda ilk gazeteyi Fransız Büyükelçiliği 1795’te yayımlamıştır. Siyasi amaçla çıkarılan bu gazetenin dışında yine siyasi ve ticari kaygılarla başta İstanbul ve İzmir olmak üzere bir çok gazete çıkarılmıştır. Ülke içerisinde çıkarılan bu gazetelere Osmanlı Yönetimi başlangıçta hiç itibar etmemiş ve hatta belli bir süre bu gazetelerin yayınlarını görmemezlikten gelmiştir. Osmanlı, Avrupa’da yayımlanan gazetelerden ise 18. yüzyılın ortalarından itibaren haberdardı, ancak bu yayınlarla ilişkisi de sadece siyasal düzeydeydi. Bâbıâli’de bir Tercüme Bürosu kurarak burada Avrupa gazetelerini olaylar düzeyinde takip ediyordu. Ne zaman ki ilan etmek zorunda kaldığı Tanzimat Fermanı’nın kurumsal, hukuksal, ekonomik, toplumsal ve bireysel bağlamda ortaya koyduğu hakların ne ölçüde uygulama alanı bulduğu Batı basını tarafından gözlem altına alınınca, artık yabancı basına bir gözlemci gözüyle değil, Tanzimatla üstlendiği yeniliklerden geri adım atmanın dışa dönük taraftarlarını bulmaya yöneltti. Bu da basınla ilgili bir geleneği olmayan Yönetimi, çıkar ilişkisine sevketti. Osmanlının siyasal, hukuksal, ekonomik ve askeri alandaki zaafiyetleri, yabancı basın tarafından da Osmanlı Yönetimine karşı zaman içerisinde bir şantaj aracı olarak kullanılmaya çalışıldı. Özellikle II. Abdülhamid döneminde bu zirveye ulaştı. Biz sunumumuzda, devletin resmi arşivlerinden yola çıkarak bu ilişkilerin boyutlarını gözler önüne sermeye çalışacağız. 450 RESMİ BELGELER IŞIĞINDA OSMANLININ TÜRKÇE DIŞI BASINLA İLİŞKİLERİ Batı’da ilk baskı tarihini 1440 kabul edersek, İmparatorluğun asli unsuru olan Türkler, topraklarında Türkçe harflerle kitap basımını 239 yıl beklerken, Türkçe ilk gazete için de resmi otorite tarafından şeriata ve devlet otoritesine zarar vereceği gerekçesiyle 391 yıl beklemek zorunda bırakılmışlardır. Ancak Osmanlı topraklarına matbaanın gelmesi için bu kadar uzun bir süre beklenmemiştir. 15. yüzyılın sonlarında İstanbul, İzmir, Selanik ve Edirne’de azınlıklar tarafından matbaalar kurulmuş ve bunların kendi dillerinde kitap ve gazete çıkarmalarına da izin verilmiştir. Bu bağlamda ilk gazeteyi Fransız Büyükelçiliği 1795’te Bulletin de Nouvelles adıyla İstanbul’da çıkarmıştır. Siyasi amaçla çıkarılan bu gazetenin dışında yine siyasi ve ticari amaçlarla başta İstanbul ve İzmir olmak üzere birçok gazete çıkarılmıştır. Çıkarılan bu ilk gazeteler arasında • • • • • • La Gazette Française de Constantinople (1796-1798) Le Smyrne (1 Ocak 1824-Ekim 1824) Le Spectateur Oriental (1824-Aralık 1827) Le Courrier de Smyrne (Ocak 1828-1834) Le Journal de Smyrne (1834-1915) LʹEcho de lʹOrient (1838-1845)’i sayabiliriz. Ülke içerisinde çıkarılan bu gazetelere Osmanlı Yönetimi başlangıçta hiç itibar etmemiş ve hatta belli bir süre bu gazetelerin yayınlarını görmemezlikten gelmiştir. Avrupa basınının da bir çeşit Osmanlı ülkesinden haber kaynağını teşkil eden bu gazeteler, Padışah II. Mahmud’un (1808-1839) dikkatini çekmiş, Osmanlı Devleti’nde köklü yenilikler gerçekleştirmek isteyen Padışah tarafından Batı’yı bu yenilikçi girişimlerde ve içerideki ıslahat hareketlerinde yanında bulmak amacıyla bu gazetelerin yöneticilerine parasal destek sağlayarak dışarıda kendi lehinde bir kamuoyu oluşturmanın yollarını aramıştır. Bu bağlamda İzmir’de yayınlanmakta olan iki Fransızca gazeteye ayda beşer bin kuruş vermiştir (BOA, İrade Hariciye, 1841). II. Mahmud, İç kamuoyu için ise Türkçe bir gazete çıkarmayı saltanatının ilk yıllarından beri düşünmüş olmakla birlikte Osmanlı bürokrasisinden çekinerek bunu belli bir süre ertelemek zorunda kalmıştır. Daha önce İzmir’de çıkardığı Le Courrier de Smyrne isimli gazetesiyle Yunan, Rus, İngiliz ve Fransız politikalarını eleştirip, Osmanlı yanlısı kampanya yürüterek Osmanlı Devleti’nin güvenini kazanmış olan Fransız asıllı Alexandre Blacque (Blak Bey)’in, iç ve dış kamuoyunu etkilemek için yönetim kontrolünde bir gazetenin çıkarılması ihtiyacını dile getiren uzunca bir takririnin sadaret kaymakamı tarafından da desteklenerek bir metin halinde padişaha sunulması, artık Padişah’ta düşüncenin uygulama aşamasına geçirilmesi zamanının geldiği kanaatini doğurmuştu. Hemen sadaret kaymakamının sunmuş olduğu belge üzerine padişah II. Mahmud: “ Uzun zamandır bir gazete çıkarmayı düşünüyordum. Ancak zamanının gelmesini bekliyordum. Şimdi ise zamanı gelmiştir. Şeriata ve resmi otoriteye zarar vermeyecek şekilde uygun bir isim bulunarak gazete çıkarılsın” emrini yazmıştır (BOA, DUİT, 1830). Bu emir üzerine Takvim-i Vekayi adı verilen resmi gazete, 1831 yılında devlet eliyle iç ve dış kamuoyunu etkilemek üzere Türkçe, Fransızca, Arapça, Farsça, Ermenice ve Rumca dillerinde çıkarılmıştır. Böylece Osmanlı Türkiyesi’nde Türkçe gazete, Avrupa’daki gibi bir toplum gereksinimi olarak değil, siyasal iktidarın bir gereksinimi olarak ortaya çıkmıştır. 451 Padışah II. Mahmud’ tan sonra tahta geçen Abdülmecid (1839-1861), basınla başı pek hoş olmadığından II. Mahmud’un azınlık gazetelerine sağlamış olduğu parasal desteği kesmiş (BOA, İrade Hariciye, 1841) ve hatta diğer azınlık gazetelerine de ülke çıkarları için yardım edilmesi önerildiğinde, Abdülmecid: “Bazı gazetelerin celb ve taltifini, diğer bazılarının yine zararlı şeyler yazabileceklerine nazaran pek de o kadar faydalı görmüyorum. Halbu ki Memâlik-i Mahrûsam’da icra ve iltizam olunmakta olan muâdelât ve hakkâniyyet o gibi iftira ve yalanları bittabii cerh ve tekzîb eyleyecektir” diyordu (Yerlikaya, 1994: 17). Ancak ilan etmek zorunda kaldığı Tanzimat Fermanının kurumsal, hukuksal, ekonomik, toplumsal ve bireysel bağlamda ortaya koyduğu -hiç de monarşik geleneksel yapı içerisinde alışık olunmayan- hakların ne ölçüde uygulama alanı bulduğu Batı tarafından gözlem altına alınınca Padışah Abdülmecid, bu bağlamda eleştirilere yer veren azınlık gazetelerine yönelik sansür uygulamaya başladı. Bu türden uygulamalar yeterli gelmeyince, tekrar II. Mahnud gibi para ile bu gazeteleri susturma yoluna gitti. Bu türden girişimlerle Tanzimatla üstlendiği yeniliklerden geri adım atmanın dışa dönük taraftarlarını bulmaya çalıştı (Ülken, 1992: 56). Böylece sosyal iletişimde etkin olmaya başlayan yazılı basın, yönetimin gündemine ciddi bir şekilde girmiş bulunuyordu. 1840’lara gelindiğinde sadece Osmanlı başkentinde sayıları onu aşkın Fransızca gazete yayınlanmaya başlar. Bunlar 1838 Osmanlı-İngiliz Ticaret Anlaşmasını izleyen yıllarda ortaya çıkarlar. Başka deyişle Osmanlı İmparatorluğundaki yabancı çıkarları arttıkça bu çıkarları savunan gazete sayısı da çoğalır (Alemdar, 1978: 7). Çünkü Türkçe dışı basımevleri üzerinde yönetimin kontrolü söz konusu değildir. Bu matbaalarda basılan gazetelerin bir kısmı Osmanlı aleyhinde yayınlar yaptığı gibi, bir kısmı da Batı karşısında hesap verir duruma gelmiş yönetime akıl almaz şantajlar yaparak para koparmaya çalışır. Bu şantaj işine sadece İmparatorlukta çıkan azınlık gazeteleri değil, aynı zamanda İstanbul’da muhabir bulunduran dış ülke gazetelerinin bir kısmı da karışır. Daily News* ‘in İstanbul muhabiri Mösyö Aubrine, iç ve dış kamuoyunu yönetimin isteği doğrultusunda etkilemek için gazetesinde yazılar yazdığını söyleyerek kendisine parasal destek sağlamasını ister ve padışah Abdülmecid, kendisine 4 Mart 1848 tarihinde 400 kuruş maaş verilmesini emreder (BOA, İrade Hariciye, 1848). 1849 tarihinde İstanbul gazetesi yazarı Nukes ise yine aynı Padışaha sunulmak üzere kaleme aldığı dilekçesinde, gazetesinin yayına başladığı bir yıldan beri hep Osmanlı idaresinin çıkarlarını korumaya yönelik para gözetmeksizin yazılar yazdığını, şimdi ise borç batağına saplandığını belirterek 50.000 kuruş karşılıksız destek ister. Bu destek sağlanırsa yurtdışındaki gazetelere yönetimin lehinde haberler geçeceğini, aksitakdirde böyle bir çabaya girişmeyeceğini söyleyerek bir nevi şantaja başvurur (BOA, İrâde-Hâriciye, 1849). Halbu ki bu gazeteye daha önceki tarihlerde de parasal destek sağlanmıştır. Gazetenin muhabirine 1848 yılında 30 bin kuruş verildiğini görüyoruz (BOA, İrade-Hariciye, 1848). Türk dostu Edward Blacqueʹin ise istekleri hiç geri çevrilmez. Courier de Constantinople isimli gazetesinde yapacağı masraflar için önceden kendisine bağlanan 2.500 kuruş maaşın peşin ödenmesini ister ve para derhal ödenir (BOA, HR-MKT, Dosya: 66, Gömlek: 11). Journal de Constantinople gazetesi ise devlet tarafından desteklenmektedir (BOA, İrade Hariciye, 1859). Diğer taraftan İzmirʹde gazetecilik yapan de Champ ise, dilekçesinde 1846’da büyük sermayeli bir limited şirket olarak kurulan bu gazetenin başyazarlığını ünlü edip Charles Dickens yapmıştır. Önceleri tutunamayan gazete bir süre sonra Gladstone tarafından Liberal Parti’nin (Whig’ler)’in yayın organı haline getirilmiş, Fransız-Alman savaşı dolayısıyla okuyuculara taze haber ulaştırdığından tirajı yükselmiştir. (İnuğur M. Nuri (1993). Basın ve Yayın Tarihi. İstanbul: Der Yayınları, s: 101) * 452 12 yıldır İzmir’de gazete çıkardığını, ancak gazetede sadece ticari konulara yer verdiğini, amacının gazeteyi İstanbul’a taşıyarak hem iktidara hizmet etmek, hem de gazetenin içeriğini zenginleştirmek olduğunu yazar. İktidara nasıl hizmet edilir sorusuna ise; iktidarın icraatlarını kendi gazetesinde öveceğini, Fransız gazetelerini çıkaranların bazılarıyla dost olduğunu ve bu gazeteleri hükumet lehine kullanabileceğini, en az iki yabancı gazeteye abone olunmasını ve bu konuda aracı olabileceğini, Avrupa gazetelerinde iktidarın aleyhine çıkan ve halkın zihnini bulandıran haberlerin gazetesinde tekzib edileceğini ve Avrupa gazetelerine gönderilecek cevabi yazıları diplomatik üslupla ele alabileceğini söyler ve gazetesinin hem iç, hem de dış kamuoyunu etkilemesi için bu ilişkinin mutlak surette gizli tutulması gerektiğini de özenle belirtir sayın Mösyö de Champ dilekçesinde ve Mösyö de Champ’ın bu isteği hükümetçe hemen kabul görür (BOA, İrade Meclis-i Vâlâ, Dosya : 843). Diğer taraftan Kirkof adında bir gazeteci, Avrupa gazetelerine yazmış olduğu cevabi yazıların Belçika ve Avusturya gazetelerinde yayımlandığını belirtmiş ve bunun karşılığında hükümetten para istemiş, para verilmezse Paris gazetelerinde yazıyı yayımlatmayacağını açıkça dile getirmiştir (BOA, HR-MKT, 1853). Alman gazetelerine Osmanlı Hükümeti lehinde yazılar yazan ve İzmirʹde oturan gazeteci Ms. Lafterʹe ise 800 kuruş maaş bağlanmıştır (BOA, İrâde Hâriciye, 1840). Olay, içerdeki azınlık basınıyla sınırlı kalmaz. Yurtdışındaki gazeteler de Osmanlının bu zaafından yararlanma yoluna gider. Özellikle Fransız basını bu işte öncü bir rol oynar. Bilindiği üzere Osmanlı Yönetimi, Avrupa’da yayımlanan gazeteleri 18. yüzyılın ortalarından itibaren siyasal düzeyde takip etmeye başlamıştır. Babıali’de bir Tercüme Bürosu kurarak burada Avrupa gazetelerini olaylar düzeyinde takip etmiştir. Avrupa gazetelerinde aleyhinde çıkan yazılara aldırmadığı gibi, bunları başlangıçta tekzib etme yoluna bile gitmemiştir azınlık basınında olduğu gibi. Ancak dış basın, ülkelerinde bulunan sefirler aracılığıyla Osmanlı yönetimine baskı kurarak sözde Avrupa kamuoyunda yazılarıyla Osmanlı yönetimine sahip çıkacaklarını söyleyerek açıkça rüşvet istemişlerdir. Fransa sefirimiz 1851 yılında Sadaretʹe mektup yazarak Osmanlı Devleti aleyhindeki yazıları engellemeye çalışan ve bu yolda yazılar yazan Fransız basınına ve özellikle de Débats gazetesine verilmek üzere 20.000 Frank ister. Bu istek Padışahça uygun görülür ve para gönderilir (BOA, BEO-A-AMD, Dosya: 28). Osmanlı Hükümeti lehinde yazılar yazdığı gerekçesiyle İngiltere gazetecilerinden Mösyö Aubrine’e maaş bağlanır (BOA, Y-A-. HUS, 1848). Diğer taraftan Tanzimatla Batı tarafından gözlem altına alınmış İmparatorluk, artık gözünü ve kulağını Batı’ya dikmiş, her yaptığı icraatın Avrupa ülkelerinde nasıl karşılandığını merak eder hale gelmiştir. Bunun takip yolu ise Avrupa gazetelerinden geçmektedir. Bu durum da büyük bir şantaja dönüşmeye başlamış, Avrupa gazeteleri, Osmanlı yönetimi gazeteye abone olsun diye özellikle sık sık aleyhte yazılara yer vermeye başlamışlar ve cevap hakkı için de yüklü paralar almaya çalışmışlardır. 1853’e gelindiğinde Babıali Tercüme Odası için abone olunan Avrupa gazetelerinin sadece yıllık masrafları 6.250 kuruşu bulmuştu (BOA, HR-MKT, 1853). Bu rakam 1859 yılında 31.036 kuruşa çıkmıştır (BOA, İrâde Kataloğu, 1959). Yine 1859 yılında sadece Droit ve Tribune gazetelerine beş aylık abone bedeli olarak 2.302 kuruş (BOA, A-MKT-NZD, 1959), 1860 yılında La Nouvelle gazetesine abone bedeli olarak 3.000 frank ödenmiştir (BOA, İrade-Hariciye, 1860). 453 Abdülaziz ayrıca bazı gazetecilere yazılarından dolayı nişanlar da vermiştir. Girit olayları sırasında Osmanlı Devleti lehinde haberler yapan İtalyan gazeteciye dördüncü rütbeden “mecidiye” nişanı (BOA, İrade-Dahiliye, 1869), iki Fransız gazeteciden birine üçüncü, diğerine dördüncü rütbeden “mecidiye” nişanı takılmıştır (BOA, İrade-Hariciye, 1866). Ancak Padışah Abdülmecid, parasal destek, rüşvet, nişan ve araya adam koyma gibi önlemlerle hem azınlık basını ve hem de dış basınla ilişkileri istediği gibi kontrol edemeyeceğini anlayınca, özellikle ülke içerisinde çıkmakta olan azınlık basınını kontrol altına almak için, çıkacak gazetelerin Takvim-i Vekayi nazırının kontrolünden geçirilerek yayımlanmasını gündeme getirmiştir. Örneğin Yanko Masurus, Rumca bir gazete çıkarmak istediğinde kendisine bu yolda izin verilebileceği söylenmiştir (BOA, İrade-Meclis-i Vala, 1842). Yine Ms. Tokezʹin Journal de Constantinople gazetesi ile İzmirʹde basılan Echo dʹOrient gazetesini birleştirerek tek bir gazete olarak çıkarma isteği (BOA, İrade-Meclis-i Vâlâ, 1846) ile İtalyan mültecilerinin geçimlerini sağlamak amacıyla İstanbulʹda politik konular dışında bir gazete çıkarma talepleri aynı gerekçeye bağlanmıştır (BOA, İrade-Hariciye, 1849). Bu uygulamaya rağmen ülke içerisindeki azınlık basını kapitülasyonlardan yararlanarak istediklerini yazabiliyor ve sansür edilemiyordu. Her ne kadar gerçek dışı haberlerin gazetelerde yer almaması konusunda gazete yönetimleri uyarılmışsa da bunda başarılı olunamamıştır (BOA, HR-MKT, 1852; HR-MKT, 1853). Tanzimat Fermanı ile bu haklarını daha da genişleten azınlık basını, 1856 İslahat Fermanıyla dokunulmazlık haklarını garanti altına almışlardı. Öyle ki ülke içerisindeki azınlık basını, kendilerine verilen tüm olanaklara rağmen, yönetim aleyhinde yazılar yazmaya devam ettiklerinden bu gazete sahiplerine verilen maaşların kesilmesi ve gazetelerinin kapatılması gündeme geldiğinde, olay Heyet-i Vükelada (Bakanlar Kurulunda) görüşülmüş ve sonuçta bunun imkansız olduğu vurgulanarak çıkar yol olarak bu gazetelerin satın alınarak imha edilmesi benimsenmiştir (Kabacalı, 1990: 20-21). Bu uygulamada da etkili olunamayınca Serasker Fuat Paşa, o günlerde azınlık basını üzerinde etkili ve aynı zamanda bir gazeteci olan de Champʹı para karşılığında görevlendirmek istemiştir. de Champ, gazete yöneticileriyle görüşecek ve bunlardan gazetelerinde Osmanlı aleyhinde yazı yazmamalarını rica edecekti. Bu şahıs görevi kabul etmiş olmalı ki Sadaretʹe başvurarak yaptığı işin parasını istediğinde, Sadaret, bu işten haberdar olmadığını söyleyerek durumu 9 Eylül 1853 tarihiʹnde Fuat Paşaʹya havale etmiştir (BOA, HR-MKT, 1853). Dışarıdan ülkeye sokulacak gazetelerin ise incelenerek zararlı görülenlerin engellenmesi istenmiştir (BOA, HR-MKT, 1853). Avrupa devletlerinin koruması altında bulunan azınlık matbaalarına ve basınına bu yolla söz geçiremeyeceğini anlayan Osmanlı idaresi, hiç olmazsa bundan böyle yeni çıkacak yayınlara yasal bir sınırlama getirmek üzere ʹʹBasımnâme Nizamnânesiʹʹ adı altında 15 Şubat 1857 tarihinde doğrudan gazetelere yönelik olmasa da kitap ve broşürlerin basımına yönelik yazılı bir sansür metni yayımladığını görüyoruz. Buna göre İstanbulʹda matbaa açmak isteyenlerin durumları maarif ve zabtiye tarafından araştırıldıktan sonra, sakıncalı görülmezler ise kendilerine matbaa açma izni verilecekti. Diğer illerde oturanlar ise valiliklere başvuracaklar ve onlar için de aynı işlem yapılacaktı. Yabancı devlet uyruğunda olup da Osmanlı ülkesinde kitap basmak isteyenler, Hariciye Nezaretiʹnden bu izni alacaklardı. Presse dʹOrient gazetesi sahibi Jean Petrieʹnin gazete iznini bu yolla aldığını görüyoruz (BOA. İrade-Hariciye, 1861). Nizamnameye göre, Osmanlı ülkesinde mülkçe ve devletçe zararlı kitap ve risaleleri bastırmaya cesaret eden olursa, basılan yayınlara el konulacak ve basanlar da cezalandırılacaktı. Bu nizamnâmeye rağmen sonraki yıllarda yine 454 çok sayıda azınlık gazetesi yayınlanmıştır.** Sayıları artan bu gazeteler, kendilerine çizilen sınırı geçip, olur olmaz şeyleri sütunlarını aktarmaya başlayınca, bildiriler ve uyarılar basına yönelik sansür kanunu çıkarılıncaya kadar sürüp gitti. Yazılı muhalefetin artması karşısında, Fransa’dan Ceza Kanunu tercüme edilirken, basınla ilgili maddeler de benimsenmiş ve böylece 1864’te “ Matbuat Nizamnamesi” adı altında ilk Basın Kanunu hazırlanarak, gazete çıkarmak bundan böyle izne bağlanmıştı. Bu kanunla azınlıkların çıkaracağı gazeteler de resmen izne bağlanmış oluyordu. Ayrıca yabancı ülkelerde basılan ve Osmanlı Hükümeti aleyhine yayın yapan gazetelerin ülkeye girmesi yasaklanmış ve basın yoluyla işlenecek suçlardan dolayı gazetelerin kapatılabileceği de öngörülmüştür. Çok geçmeden 1867’de meşhur “ Âli Paşa Kararnamesi” olarak bilinen “Sansür Kararnamesi” yayımlanmış, gerekçe gösterilmeden “görülen lüzum üzerine” ifadesiyle gazetelerin kapatılması dönemi başlamıştı. Yabancı hâkimiyeti ve müdahalesinin bunca arttığı bir ortamda çiçeği burnunda Osmanlı meşrutiyetçileri Abdülhamid’i tahta çıkarmak için selefini alaşağı ettiler ve Belçika modeline göre bir anayasa hazırladılar. Ancak, anayasal yönetim 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’na damgasını henüz vuramayacaktı. Abdülhamid, iktidarını pekiştirince, Osmanlı meclisini kuruluşundan daha iki yıl geçmeden lağvetti, kendisini tahta çıkaranları sürgüne gönderip hapsetti ve Osmanlı saltanatı tarihinin en girift casus teşkilatından birini kurdu. Saltanatı, siyasi baskı ve sansürle eş anlamlı hale gelmişti (Brummett, 2003: 14-15). Basın bağlamında Abdülhamid, gazeteleri susturmak için 1878’de sadık adamlarından bir sansür heyeti oluşturdu ve bunu Matbuat Müdürlüğü Kalemi’ne bağladı (İskit, 1939: 63). Bu tarihten başlayarak baskıcı yaklaşımın oluşturduğu düzen giderek sertleşti. Uygulanan sansür içerideki Türkçe ve Türkçe-dışı tüm basını kapsamıştı. Dışarıdan ülkeye sokulan zararlı yayınları da önlemek için Zaptiye Nezareti de sansür konusunda görevlendirilmiş ve ayrıca Dışişlerinde de Matbuat-ı Hariciye Müdürlüğü oluşturulmuştu. 1880’de sansür siyasal olmayan dergilere de yayılmış, 1881’de Encümen-i Teftiş ve Muayene kurulmuştur. Bu Encümen, sadece gazeteleri değil, aynı zamanda kitapları, kitapçıkları, bütün süreli yayınları denetlemek üzere kurulmuştu. Yalnız gazetelerin sansürü Dahiliye Nezareti (İçişleri Bakanlığı)’ne bağlı olan Matbuat Müdüriyeti’nde yapılırdı. Her gazetenin yönetim yerine Matbuat Müdüriyeti’nin sansür memurları gelir ve çıkacak yazıları okurlar, istemediklerini çıkarırlar, beğendiklerine “görülmüştür” diye imza koyarlardı. Matbuat Müdüriyeti, sonraları daha sıkı yollara girdi. Matbuat Müdürünün kendisi sansür işini üzerine aldı; gazeteler akşamdan sonra tüm yazıların, hatta ilanların matbaa provalarını iki takım basar, müdürün Saraçhane’deki konağına gönderir ve oradan geldiği biçimde, bir harfine bile dokunmamak koşuluyla basarlardı (Tokgöz, 1993: 44). Sonraları dergilerin Encünem’de denetimi kaldırıldı. Artık dergi çıkarılamıyordu. Ancak Dahilye Nezareti’nden haftalık gazete imtiyazı almak gerekiyordu. Bu iş için de padışah emri gerekiyordu ki Abdülhamid de zaten bunu kolay kolay vermiyordu. Böylece Abdülaziz döneminde çıkmaya başlayan bir çok dergi kapanmak zorunda kalmıştı. Sansür için tüm bu kurumlar harekete geçirilirken Abdülhamid, Basın Kanununu istediği şekilde meclisten geçiremeyince, 1908’e kadar süren baskıcı yönetiminde bir daha basınla ilgili yasa çıkarmayarak keyfi uygulamaları seçme yoluna gitmiştir. Yalnız1888’de ve 1895’te iki ayrı Matbuat Nizamnamesi çıkartarak basılı eserleri kontrol altına almaya çalışmış ve yeri Ziyad Ebüzziyaʹya göre Osmanlı ülkesinde çıkan ve sayıları belirlene bilen azınlık gazetelerinin toplam sayısı 1746’dır. (Ebüzziya Ziyad (1985). “Osmalı İmparatorluğu’nun Türkçe Dili Dışındaki Basını,” Türkiye’de Yabancı Dilde Basın,. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları. ** 455 geldikçe bu nizamnameleri gazeteler için de kullanmıştır. Gazetelerle ilgili keyfi sansür uygulaması, Abdülhamid korkusundan görevli memurları aşırılığa götürmüş ve bu memurları ülke içerisinde çıkan Türkçe ve Türkçe dışı basını yok etmek için bir yarışa sokmuştur. Türkçe olmayan yabancı gazeteler, Hariciye Nezareti’ne bağlı Matbuat-ı Hariciye Müdürlüğü’nce sansürden geçiriliyordu. Bu müdürlükte her dilden memur çalıştırılmaktaydı. 1899 tarihli bir belgede İstanbul’da çıkan Ermenice gazetelerin sansür memuru olarak Minas Efendi’nin atandığını görmekteyiz (BOA, Hariciye-İrade, 1899). Bu memurlar, ülkede çıkan Türkçe dışı gazeteleri okuyarak rapor hazırlıyorlardı. Rapor doğrultusunda bu gazeteler süreli ya da süresiz olarak kapatılıyorlardı. 27 Ağustos 1877 tarihli Basiretçi Ali Efendi’nin kapatılan gazetesini yeniden açmak için verdiği dilekçede: “...geçenlerde külliyen ilğa edilmiş olan Levant Herald ve Stamboul ve Gorye Doryan ve Vakit gazeteleri merhamet-i seniyyeye nâiliyetle tekrar meydan-ı intişare çıkmış...” ifadesinden İstanbul’da çıkmakta olan Levant Herald, İstanbul ve Gorye Doryan gazetelerinin önce süresiz kapatıldıklarını ve daha sonra padışahın izniyle yeniden yayına başladıklarını görüyoruz. Ancak 1882 tarihinde İtalya gazetelerinde hükümet aleyhinde çıkan bir yazıyı yayınladığından dolayı Gorye Doryan gazetesi kapatılmış ve sahibi ülke dışına sürülmüştür (BOA, Y-A-RES, 1882). Stamboul gazetesinin ise bir çok kez uyarı ve kapatma cezası aldığını görüyoruz (Alemdar, 1978: 53).Moniteur de Commerce gazetesinin Zabtiye Nazırı Hafız Paşa’ya verilen nişandan dolayı uygunsuz bir makale yayımlaması ve saray erkanına hakarette bulunması yüzünden gazete kapatılmış ve gazetenin sahibi hakkında soruşturma açılmıştır (BOA, Y-A-HUS, 1880). 1906 yılında muzır yayınından dolayı London News gazetesi toplattırılmıştır (BOA, Y-MTV, 1906). Ancak bu tür yurtiçinde çıkan yabancı gazeteler, dışarıdan ülkelerinin siyasal desteklerini gördüklerinden Osmanlı Hükümeti tarafından Türkçe basın kadar zarara uğramamışlardır. Örneğin İstanbul gazetesinin sıkça açılıp kapanması, Fransa Hükümeti’nin Osmanlı üzerindeki baskılarıyla olmuştur. Halbuki Abdülhamid döneminde kapatılan hiçbir Türkçe gazete bir daha açılamamıştır. Abdülhamid, selefi gibi ülke içerisinde çıkan Türkçe dışı gazeteleri kapatmaktan ziyade, hükümet lehinde yazdıkları yazılar dolayısıyla bunlara büyük paralar vermiştir. Örneğin 1890 yılında Stamboul 24.000, Levant Herald 100.000, Moniteur Oriental 67.606, Turquie 84.000, Bizantis 30.000 (Bozdağ, 1992:146), Agence de Constantinopleʹe 1905ʹte 13.200 kuruş vermiştir (BOA, Y-PRK-HH, 1905). İnuğur ise, II. Abdülhamid döneminde yerli basını susturmak için, Tercüman-ı Hakikat, Tarik, Saadet, Musavver Malumat, Servet-i Fünun, Levand Herald, Moniteur Oriental, Byzantis, La Turquie, İstanbul gazetelerine padışahın iradesiyle hazineden 30.000 - 100.000 kuruş arasında yardım yapıldığını söylemektedir (İnuğur, 1993: 267). Abdülhamid rahatsız eden, daha doğrusu “karabasan”ı haline gelen asıl dış basındı. Çünkü bu tarihlerde Avrupa basını dağılmakta olan İmparatorluk aleyhinde kışkırtıcı yayınlar yapıyordu. Özellikle 1877 Rus yenilgisi bu süreci hızlandırmıştı. Rusya Doğu Anadolu ve Besarabyaʹda yeni topraklar elde ederken, Romanya ve Bulgaristan için özerklikler tanınmış, Ermeni olayları başlatılmış, Yunanistan Tesalyaʹyı, Fransa Tunusʹu, İngiltere Kıbrıs ve Mısırʹı imparatorluktan koparmıştı. Girit için Balkan savaşına kadar sürecek bir çekişme devam etmişti. Bütün sömürgeci devletler kendi paylarına düşecek kısmın pazarlıklarını yapıyor, bu amaçla Osmanlı içindeki azınlıkları kışkırtıyorlardı. Balkanlar dünyanın en tehlikeli bölgesi haline gelmiş, Doğu Anadolu ve Suriyeʹnin de aynı duruma girmesi için de çabalar yoğunlaştırılmıştı. Avrupa ülkelerinin siyasal düzlemde uygulamaya koydukları bu harekat 456 planı, aynı zaman da Avrupa gazetelerinin yayınlarıyla gündemde tutuluyor, kışkırtıcı yayınlar yapılıyordu. Dünyanın her tarafında yayımlanan karikatörlerde Osmanlı Devleti, başında eli bıçaklı cerrehlar bekleyen bir yarı ölü hasta adam olarak temsil ediliyordu. Her uzvunun üzerinde bir eyaletin ismi yazılıydı ve her sömürgeci kendi parçasını kesmeye çalışıyordu (Koloğlu, 1992:44). Avrupa ülkeleri bir yandan İmparatorluğun toprakları üzerinde bu çirkin emellerini gazete ve ajanslarıyla işbirliği içerisinde yürütürlerken, bir yandan da Abdülhamidʹe hakarete varan saldırılarda bulunuyorlardı. Bu durum karşısında Abdülhamid ilk iş olarak 1882 tarihinde dış basında şahsına ve devletin parçalanmasına yönelik çıkan yazıları araştırmak ve ülkede bulunan yabancı gazete muhabirlerinin telgraflarını kontrol etmek amacıyla Artin Efendi başkanlığında Matbuat-ı Ecnebiye Kalemi isminde bir birim oluşturulmuştur (BOA, Y-A-RES, 1882). Bu birimde yabancı ülkelerde çıkan gazeteler okunuyor ve Abdülhamid rejimi ve devlet aleyhindeki yazılar derlenerek bunlara yazılan cevaplarla birlikte bir rapor halinde Saray’a sunuluyordu (BOA, Y-A-HUS, 1885; BOA, Y-A-HUS, 1886; BOA, Y-A-HUS, 1886; BOA, Y-A-HUS, 1886; BOA, Y-A-HUS, 1886; BOA, Y-A-HUS, 1886; BOA. Y-A-HUS, 1886). Bu birime belirli bir ödenek ayrılmış ve bu ödenek zaman zaman artırılmıştır.(BOA, Hariciye-İrade, 1895). Ayrıca yurtdışı elçiliklerinde de bulundukları ülkenin basınını takip etmek üzere memur istihdamı yoluna da gidilmiştir. Bazen bu memurların maaşlarının nereden ödeneceği ise sorun haline gelmişti (BOA, Hariciye-İrade, 1892). Bu birimlerden Saray’a gelen raporlar hiç de iç açıcı değildi. Abdülhamid yönetimine dış basında çok ağır eleştiriler getiriliyordu. Aslında bu eleştirilerin bir çoğu da Abdülhamid’in baskıcı rejiminden ziyade, onun izlemiş olduğu dış politikadır. Yazılan tekzib metinlerine baktığımızda Ermeni, Yunan, Bulgar, Rumeli ve Balkanlarla ilgili Avrupa devletlerinin Osmanlı üzerinde uygulamış oldukları siyasal baskının bir çeşit devlet politikası şeklinde basına yansımasıdır. Artin Efendi başkanlığındaki Matbuat-ı Ecnebiye Kalemi’nde derlenen bu haberlerin “tekzib” şeklinde yazılan cevapları, Avrupa gazetelerinde her zaman yayımlanmıyordu. Bunlara cevap vermek ve bir daha bu türden olumsuz haberlerin çıkmaması için dış basınla iyi ilişkiler içine girmek gerekiyordu. Bu bağlamda Abdülhamid, gazete yöneticilerine araya adamlar koyarak ulaşmaya çalışmıştır. Örneğin Times gazetesinin Osmanlı Devleti aleyhinde yazmakta olduğu olumsuz haberlerin önüne geçmek için Abdülhamid, özel görevle bir adamını Times’ın yazı işleri müdürüne göndermiştir (BOA, Y-A-HUS, 1882). Daha önce bu gazetenin Abdülhamid ve hükümetine yönelik ağır eleştirilerinden dolayı ülkeye sokulması yasaklanmış, ancak İngiliz Sefareti’ne gelmesine engel olunamamıştır (BOA, Y-A-HUS, 1881). Aynı şekilde Roma sefaretimizden gelen bir yazıda da İtalya’da çıkan gazetelerin Osmanlı Devleti’ne yönelik olumsuz yazılarının önüne geçilmesi istenmiştir (BOA, Y-AHUS, 1883). Bu girişimlerin fazla başarılı olmadığını görüyoruz. Zira üç yıl sonra yine Times ve diğer İngiliz gazetelerinin yayınlarından hükümet rahatsız olduğunu dile getirerek Londra Sefirimiz Musurrus Paşaʹnın bu konuda harekete geçmesi istenmiştir. Musurrus Paşa göndermiş olduğu cevabi yazıda, Times gazetesi Politika Şubesi Müdürü Mösyö Kazanriʹnin ölümünden sonra gazeteyle eskisi gibi samimi bir diyaloğu olmadığını, gazete yönetiminin Mısırʹın ilhakını istediğinden dostu Lord Granvilleʹnin de devreye giremeyeceğini, bu tür yayınları önlemek için yine de girişimlerde bulunacağını yazmaktadır. Ancak geçen zaman içerisinde Musurrus Paşaʹnın İngiliz gazeteleri üzerinde etkili olamadığını görüyoruz. Zira 21 Kasım 1889 tarihli belgede, Londra’da yayımlanan Daily News gazetesinin 457 padışah aleyhindeki yazılarından vaz geçirilmesi yolunda gazeteye baskı yapılamayacağı yolunda cevap verilmiştir (BOA, Y-A-HUS, 1889). Özel girişimlerin istenilen sonucu vermemesi, Abdülhamid’i yabancı ülkelerin gazeteleriyle ilişkilerinde farklı boyutları ortaya çıkarmıştır. Bunları genel hatlarıyla şöyle sıralayabiliriz: • • • Padışah ve hükümet aleyhinde yayın yapan yabancı ülke gazetelerine ve ajanslarına paralar verilerek onları bu tutumlarından vaz geçirme yoluna gidilmiştır. Bunu kabul etmeyerek yönetimi eleştiren gazetelerin, dergilerin, kitapların ve her türlü basılı evrakın ülkeye girişleri engellenmeye çalışılmıştır. Yabancı gazete ve ajansların ülkedeki muhabirleri para ve nişanlarla ödüllendirilerek yönetim aleyhinde gazete ve ajanslarına haber geçmemeleri sağlanmaya çalışılmıştır. Yabancı basına paralar vererek devletin ve yönetiminin aleyhine yazı yazmamalarını isteyen Abdülhamid, bu bağlamda bir çok Avrupa gazetesine yüklü miktarlarda paralar ödemiş ve hatta bu miktarı artırmak için gazetelere abone olmuştur. Bazen bir gazeteye abone sayısının binlerle ifade edildiğini görüyoruz. Abone olunan bu gazeteler devlet dairelerine bile dağıtılmıyordu. Öyleyse bu gazeteler ne yapılıyordu? Abone olunan miktarda geliyor muydu, yoksa sadece paraları mı ödeniyordu? Eğer geliyor idiyse sadece Saray’da ve Matbuat-ı Ecnebiye Kalemi’nde mi kalıyordu? Bununla ilgili bir bilgiye sahip olmamakla birlikte, Abdülhamid’in bu gazeteleri kurumlara dağıtmadığı kesin. Örneğin Osmanlı taraftarı yayınlarından dolayı Débats gazetesine 1.000 sayılık abone yoluyla yardım edilmesi Fransız Sefaretimizce hükümete teklif edilmiştir. Ancak hükümet 500 sayıda karar kılmıştır (BOA, Y-A-RES, 1895). Bu 500 adet gazetenin geldiği çok uzak bir ihtimal. Gelmiş olsa bile bu gazetelerde yer alan hürriyetçi fikirlerden dolayı gazetenin dağıtıldığını sanmıyoruz. Özellikle Avrupa gazetelerinin eleştirilerinin önüne geçmek üzere Abdülhamid 1880’de Londra, Viyana, Paris, Berlin ve Roma sefaretleri aracılığı ile buralarda yayımlanan ve Osmanlı çıkarları doğrultusunda haberlere yer veren gazetelere dağıtılmak üzere paralar göndermiştir (BOA, İrade-Hariciye, 1880). Arşivlerden elde edebildiğimiz kadarıyla bu kapsamda: Londra’da çıkarılacak Correspondance de Londra gazetesinin Osmanlı taraftarı yayın yapması için gazeteye üç ayda 120 lira ödenmektedir (BOA, Y-A-RES, ?). 9 Ağustos 1892 tarihli bir belgede, Matbuat-ı Ecnebiye Kalemi ödeneğine 2.000 kuruş ilave edilerek gerekli görülen dış gazetelere verilmesi istenmiştir (BOA, İrade- Hariciye, 1892). Avrupa gazeteleri aracılığı ile yayımlanmakta olan Abdülhamid yönetimi aleyhindeki haberlerin red ve tekzib edilmesi için Ajans Havas ve Ajans Router’e ödenek ayrılmıştır (BOA, Hariciye-İrade, 1895). Correspondance gazetesi sahibi Mösyö Noulensky’ye 23 Haziran 1896’da 30 liralık maaş ve gazetesine yıllık abone bedeli olarak 8.000 frank ödenmiştir (BOA, Y-PRK- HH, 1896). 1905ʹte dış basına 23.634 kuruş ödeme yapılmıştır. (BOA, Y-PRK-HH, 1905). 458 Abdülhamid bu yolla bir çok Avrupa gazetesini satın alarak aleyhindeki yazıları önlemeye çalışmıştır. Paris Eski Büyükelçisi Salih Münir Paşa’nın Saray’a sunduğu bir raporda, Fransız basınının satın alınmasıyla ilgili şu ilginç satırlar yer almaktadır: “30 gazetenin ayda 5000 franklık ödenekle tamamen ele alınmalarını sağlamış durumdayım. Bu para şimdi dış yayınları izlemek ve araştırmak için vermekte olduğumuz paradan ve telgraf ücretlerinin dörtte birinden bile azdır. Bunun fazla görülmeyeceği düşüncesiyle bu gazete yazarlarıyla bir mukavele imzalanması gerektiği kanısındayım” (Topuz, 1973: 71) Avrupa gazetelerinin ve ajanslarının bir çoğu Abdülhamid’ten daha fazla para koparmak için şantaja da baş vurmuşlardır. Para karşılığı adları çeşitli şantaj olaylarına karışan gazeteler arasında La Turquie Libre, Nouvelle Revue ve National da vardır (Topuz, 1973: 73). Bu şantaj olayına karışanların başında o günlerin en önemli haber ajanslarından Havas Ajansʹıdır. Matbuat-ı Hâriciye Müdürü Abdullah Macid Beyʹin imzasını taşıyan belgede, Ajans Havas Teldraf Şirketiʹnin İstanbulʹda bulunan vekil ve muhabbirinin kendisine sözlü ve yazılı olarak defalarca baş vurarak Ajans Havasʹa Kayseri olaylarına ilişkin gönderilen tekzib metinlerinin yayımlanmayış gerekçesini, Osmanlı Nezareti ve Paris Elçiliğiʹnin Ajansʹa abone olmamalarından kaynaklandığını söylediklerini belirterek ajansa abone olunmasını istemektedir. Padışaha sunulan bu durum hemen karşılığını bulmuş ve istek kabul görmüştür (BOA, Hariciye-İrade, 1892). Abdülhamid ikinci olarak yabancı basının ülkedeki muhabirlerini satın almaya çalışmıştır. Ajansların İstanbulʹdaki temsilcilerini maaşa bağladığı gibi gazetelerin de İstanbulʹdaki muhabirlerine maaş bağlamış, toplu paralar vermiş ve hatta bazılarını onurlandırmak için nişanlar takmıştır. Ajans Nationel müdürü (BOA, İrade Hariciye, 1900) ile Ajans Furmier’in İstanbul sorumlusu Mösyö Aubrine’e (BOA, İrade-Hariciye, 1900) Hariciye Nezareti’nden maaş bağlanmıştır. Berliner Tageblatt gazetesi muhabiri Giyynie’ye 50 Osmanlı altını verilmiştir (BOA, Y-PRK-HH, 1899). Journal des Débats gazetesi’nin Rumeli Ordusu’nda bulunan askerî muhabiri Mösyö Jacques’e yazı ve haberleriyle hükümete destek verdiği gerekçesiyle dördüncü rutbeden nişanla ödüllendirilmiştir (BOA, Y-PRK-HH, 1896). Ancak Abdülhamid, yabancı telgraf şirketleri ile gazetelerin ve ajansların ülkedeki muhabirlerinin gazete merkezlerine çektikleri haber telgraflarını kontrol ettirmiş ve bu muhabirlere bir takım kurallar koymadan da geri kalmamıştır. Örneğin 28 Aralık 1866 tarihli bir irade ile Avrupa gazetelerine Osmanlı Devleti aleyhinde yanlış ve uydurma haberler göndererek hem dış ve hem de iç kamuoyunu etkilemeye çalışan Osmanlı ülkesindeki yabancı telgraf şirketlerinin ve gazete muhabirlerinin bu zararlı çalışmalarının önüne geçilmek üzere; bundan böyle hem yabancı telgraf şirketlerinin, hem de ülkedeki gazete muhabirlerinin derlemiş veya yapmış oldukları haberleri Hariciye Nezareti Müsteşarlığıʹna bağlı Tebliğat Dairesiʹne kontrol ettirmeleri, aksitaktirde bu kurala uymayan muhabirlerin önce uyarılacakları, sonra iç ve dış basında teşhir edilecekleri ve üçüncü aşamada yurtdışına sürülecekleri uyarısında bulunulmuştur. Ancak bu padışah emrinden sonra ülkedeki yabancı gazete ve ajansların muhabirleri kurallara pek uymamışlar ve bunun üzerine yeni tedbirler getirilmiştir. Bu kez Sadrazam Kamil Paşa’nın istekleri doğrultusunda getirilen yeni tedbirlere göre; Osmanlı Devleti aleyhinde yurtdışındaki gazetelerine haberler gönderen ülkedeki yabancı muhabirlerin, padışahın emriyle birçok kez uyarılmış olmalarına karşın bu tarzda haberlerine devam ettiklerinden, bu muhabirler Matbûât-ı Ecnebiye Kalemiʹne çağrılarak tekrar uyarılmışlar ve bu muhabirlerin isimleri, hangi gazete için 459 çalıştıkları, ülkemizdeki ikâmetgah adresleri ve görevleri yazılarak takibe alınmışlardır (BOA,Y-A-HUS, 1887). Bu belgeden 1887 yılında İstanbul’da hangi gazetelerin muhabirlerinin bulunduğunu da belirlemiş oluyoruz. Buna göre: Abdülhamid, para ve nişanlar vererek satın alamadığı gazetelerin ülkeye girmesine ise kesinlikle izin vermemiştir. Ona göre bunların hepsi birer düşmandı. Bunları okumak suç sayılırdı. Ne var ki yabancı posta örgütlerinin varlığı, Saray’ın bütün dikkatini geçersiz kılıyordu. Gerçi postahaneler gözaltındaydı. Ama yasak kitap ve gazete ısmarlayanlar bunları doğrudan doğruya yabancı postahanelerden almazlardı. Araya bir yabancı ya da konsolosluk görevlisi karışır, ondan sonra gizlice Türkiye içine dağılırdı (Yalçın, 1999: 67). Sadece gazeteler ve kitaplar değil, “muzır” olarak tanımlanan Abdülhamid ve yönetim aleyhtarı resimlerin, dergilerin, edebi kitapların, broşörlerin, kısaca basılı her çeşit evrakın ülkeye sokulması yasaklanmıştı. (İskit, 1939: 66). Abdülhamid kendince ülkeye zararlı olan yayınların yurtta basılmaması ve gümrükler kanalıyla yurda sokulmaması için biri 1888’de ve diğeri de 1895’te olmak üzere Matbaalar Nizamnamesi çıkardı. Ayrıca gizliden sansürle görevli memurlara emirnameler gönderdi, farklı tarihlerde kararnameler ve iradeler yayımladı (BOA, Y-MTV, 1906). 15, 16, 17, 18 ve 19 Mayıs 1906 tarihlerinde dağıtılmak üzere Galata Postahanesi’ne ve 16-19 Eylül 1907 tarihlerinde de Beyrut Postahanesi’ne gelen ve sakıncalı görülüp dağıtımları engellenen ve el konulan gazete ve risalelerin yayımlandıkları ülkeler ile bunların hangi yazılardan dolayı dağıtımlarının engellendiğine dair Maarif-i Umumiye Nezâreti’nin düzenlemiş olduğu üç adet cetvel bize bu yasağın boyutlarını açık bir şekilde göstermektedir (.BOA, Y-MTV, 1907) Kısaca Abdülhamid’in basın rejiminin dayandığı sansür sistemi, iç basının tam kontrolü ve dışarıdan yayın gelmesinin engellenmesiyle ülkenin parçalanmaktan kurtulacağı mantığına dayanıyordu. Abdülhamid bir anayasa ilan ederek ve bir parlamento kurarak işe başladı, ancak özünde bulunan korkaklık kendisini aşırı tepkilere itti (Richard, 1992: 72). Sansür, jürnalcilik ve gazetecilerin satın alınmasına kadar varan bu çirkef uygulama ve ilişkilere karşın, 20. yüzyıla girildiğinde genç aydınlar arasında bir sivil toplumu çağrıştıran özgürlükçü düşünceler yaygınlaşmaya başlamıştı. Bu özgürlükçü düşünceler, 1908 yılında anayasaya yeniden işlerlik kazandırarak, II. Abdülhamid’i meclisi bir daha toplamaya yöneltmişti. Ancak, halk temsilcilerinden oluşan bir parlamentonun toplanması da II. Abdülhamid’in yıkılışını artık önleyemeyecekti. Nisan 1909’da ordunun bir kesimi, saray ve din adamlarıyla birlikte bir karşıt devrime teşebbüs edince Abdülhamid tahtan indirildi. Böylece 33 yıllık Abdülhamid saltanatı sona eriyor ve bu süre içerisinde kendisine karşı içeride ve dışarıda mücadele veren aydın ve asker ağırlıklı İttihat ve Terakki dönemi başlıyordu. Sonuç Osmanlı, Tanzimatı siyasal, askeri, kültürel ve medeniyet alanına bir yönelme olarak algılamamıştır. Bunun aksine, rejimin ömrünü uzatma ve İmparatorluğun ciddi iç ve dış 460 bunalımlarına çözüm aramak için reformcu adımlarla zaman kazanmak istemiştir (Parla, 1990: 10-11). Bunu yaparken de içeride ve dışarıda yayınlanmakta olan gazetelerden yararlanma yoluna gitmiş ve bunun sonucu olarak ta rüşvete ve şantaja bulaşmıştır. Ancak bunun yeterli bir çözüm yolu olmadığını, parasal destek sağladığı gazetelerin aleyhte yazılarına devam ettiğini görmüş ve özellikle ülke içerisinde çıkmakta olan azınlık basınını belirli dönemlerde sansürle kontrol altına almaya çalışmış, ancak bunda da başarılı olamamıştır. Dış basınla ilişkilerini ise karşılıklı çıkar ilişkileri çerçevesinde götürmeye çalışmıştır. Bu kirli ilişkilerde Osmanlı yönetimi kadar, Batı basınının da suçlu olduğunu düşünüyorum. Çünkü burada basın etiği zerre kadar gözetilmemiş, gazete yöneticileri ve muhabirleri, Osmanlının Batı’ya karşı siyasal, sosyal, hukuk alanında uluslararası normlara uyacağına dair vermiş olduğu taahhüdün takipçiliğini yapma yerine, Osmanlı yönetiminden parasal olarak yararlanmak için baş vurmadıkları gayr-i meşru yol bırakmamışlardır. Azınlık basınının ve dış basının bu yanlış tutumları, aynı zamanda Osmanlı yönetiminin Batı ile doğru zeminlerde diyalog kurmasını manipüle ettiği gibi, yönetimin reform adına ne yapması gerektiği noktalarında da kargaşa yaratmıştır. Kısaltmalar A-MKT-NZD BOA DUİT HR-MKT Y-A-HUS Y-A-RES Y-E-E Y-MTV Y-PRK Y-PRK-HH Y-PRK-RES Sadâret Mektûbî Kalemi-Nezâret ve Devâir Başbakanlık Osmanlı Arşivi Dosya Usûlüne Güre İradeler Tasnîfi Hâriciye Mektûbî Yıldız Sadâret Husûsî Mârûzât Yıldız Sadaret Resmî Yıldız Esas Evrâkı Yıldız Mütenevvî Mârûzât Yıldız Perâkende Yıldız Perâkende Husûsî Yıldız Perâkende Resmî 461 Kaynakça: Kitaplar: Alemdar Korkmaz (1978). İstanbul (1875-1964) Türkiye’de Yayınlanan Fransızca Bir Gazetenin Tarihi. Ankara: Kalite Matbaası Brummett Palmira (2003). İkinci Meşrutiyet Basınında İmge ve Emperyalizm 1908-1911. İstanbul: İletişim Yayınları İnuğur M. Nuri (1993). Basın ve Yayın Tarihi. İstanbul: Der Yayınları İskit Server (1939). Türkiye’de Matbuat Rejimleri. İstanbul: Ülkü Matbaası Kabacalı Alpay (1990). Başlangıçtan Günümüze Türkiye’de Basın Sansürü. İstanbul: Gazeteciler Cemiyeti Yayınları Koloğlu Orhan (1992). Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Basın. İstanbul: İletişim Yayınları Richard Johnson M.A. Clarence (1992). İstanbul 1920. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları Tokgöz Ali İhsan (1993). Matbuat Hatıralarım. Yayına Hazırlayan: Alpay Kabacalı. İstanbul: İletişim Yayınları Topuz Hıfzı (1973). 100 Soruda Türk Basın Tarihi. İstanbul: Gerçek Yayınevi Ülken Hilmi Ziya (1992). Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi. İstanbul: Ülken Yayınları Yalçın Hüseyin Cahit (1999). Edebiyat Anıları. Yayına Hazırlayan: Rauf Mutluay İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Yerlikaya İlhan (1994). “II. Abdülhamid Döneminde Yabancı Gazete ve Haber Ajanslarının Şantaj ve Yolsuzlukları”, Toplumsal Tarih. 3: 17-19 Belgeler: BOA, DUİT: Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Dosya Usûlü İrâdeler Tasnifi BOA, İrade Hariciye (1841), Dosya No: 663 BOA, İrade-Hariciye (1848). 16 R 1264 / 22 Mart 1848 BOA, İrade-Hariciye (1848). 20 N 1265 / 9 Ağustos 1849 BOA, İrade-Hariciye (1859). 2 Z 1275 / 3 Haziran 1859 BOA, İrade Meclis-i Vâlâ, Dosya Nu: 843 BOA, HR-MKT (1853). 25 Ca 1269 / 6 Mart 1853 BOA, İrade-Hariciye (1840). 16 Şevval 1256 / 11 Aralık 1840 BOA, BEO-A-AMD, Dosya: 28 BOA, Y-A-HUS (1848). 13 R 1264 / 19 Mart 1860 BOA, HR-MKT (1953). 29 Z 1268 / 3 Ekim 1853 BOA, İrade Kataloğu (1859). 6 L 1275 / 9 Mayıs 1858 BOA, A-MKT-NZD (1859). 21 M 1276 / 20 Ağustos 1859 BOA, İrade-Hariciye (1860). 5 C 1277 / 19 Aralık 1860 BOA, İrade- Dahiliye (1869). 8 Ca 1286 / 26 Ağustos 1869 BOA, İrade- Hariciye (1866). 8 Safer 1283 / 22 Haziran 1866 BOA, İrade-Meclis-i Vâlâ (1842). 24 Z 1258 / 27 Aralık 1842 BOA, İrade-Meclis-i Vâlâ (1846). 8 Şaban 1262 / 1 Ağustos 1848 BOA, İrade-Hariciye (1849). BOA, HR-MKT (1852). 5 M 1269 / 19 Ekim 1852 BOA, HR-MKT (1853). 13 S 1270 / 15 Kasım 1853 462 BOA, İrade-Hariciye (1861). 21 C 1277 / 4 Ocak 1861 BOA, İrade- Hariciye (1889). 27 R 1307 / 21 Kasım 1889 BOA, Y-A-RES (1882). 2.5.1300 / 16 Aralık 1882 BOA, Y-A-HUS (1880). 11.2.1297 / 24 Ocak 1880 BOA, Y-MTV (1906). 24 Ra 1324 / 18 Mayıs 1906 BOA, Y-PRK-HH (1905) 15 C 1323 / 17 Ağustos 1905 BOA, Y-A-RES (1882). 2.5.1300 / 16 Aralık 1882 BOA, Y-A-HUS (1885). 10.3.1303 / 17 Aralık 1885 BOA, Y-A-HUS (1886). 6.4.1303 / 12 Ocak 1886 BOA, Y-A-HUS (1886). 3.7.1303 / 7 Nisan 1886 BOA, Y-A-HUS (1886). 15.8.1303 / 19 Mayıs 1886 BOA, Y-A-HUS (1886). 28.5.1303 / 4 Mart 1886 BOA, Y-A-HUS (1886). 27.4.1303 / 2 Şubat 1886 BOA, Y-A-HUS (1886). 24.4.1303 / 30 Ocak 1886 BOA, İrade-Hariciye (1895). 18.M.1313 / 11 Temmuz 1895 BOA, İrade-Hariciye (1892). 21.N.1310 / 9 Nisan 1892 BOA, Y-A-HUS (1882). 27 Z 1299 / 10 Ekim 1882 BOA, Y-A-HUS (1881). 14.10. 1298 / 9 Eylül 1881 BOA, İrade- Hariciye (1883). 5.3.1300 / 14 Ocak 1883 BOA, İrade- Hariciye (1889). 27 R 1307 / 21 Kasım 1889 BOA, Y-A-RES (1895). 10 Şaban 1312 / 6 Şubat 1895 BOA, İrade- Hariciye (1880). 26 Za 1297 / 30 Ekim 1880 BOA, İrade- Hariciye (1892). 15 M 1310 / 9 Ağustos1892 BOA, İrade- Hariciye (1895). 23 Ca 1313 / 11 Kasım 1895 BOA, Y-PRK-HH (1896). 12 M 1314 / 23 Haziran 1896 BOA, Y-PRK-HH (1905). 4 Ağustos 1321 / 17 Ağustos 1905 BOA, İrade Hariciye (1892) 13 Z 1309 / 9 Haziran 1892 BOA. İrade- Hariciye (1900). 18 C 1318 / 13 Ekim 1900 BOA. İrade- Hariciye (1900). 26 N 1317 / 28 Ocak 1900 BOA. Y-PRK-HH (1899). 16.2.1317 / 26 Haziran 1899 BOA. Y-PRK-HH (1896). 12 M 1314 / 23 Haziran 1896 BOA. Y-A-HUS (1887). 15 Ağustos 1303 / 27 Ağustos 1887 BOA. Y-MTV (1906). 24 Ra 1324 / 19 Mayıs 1906 BOA. Y-MTV (1907). 5 Eylül 1323 / 18 Eylül 1907 463