Ocak - Şubat 2010 Sayı:16

Transkript

Ocak - Şubat 2010 Sayı:16
MAKRO VİZYON l OCAK-ŞUBAT 2010 SAYI 16
MAKRO | Editör
2010 mutluluk getirsin!
Yepyeni bir yılda, yepyeni sayımızla sizlerle beraberiz.
2010 yılıyla beraber, Makro Vizyon olarak 3 yılı
arkamızda bıraktık. Dolu dolu 3 yıldır, bu sayfalar
aracılığıyla evlerinize konuk oluyoruz. Sizler için en
güzel ve güncel konulara sayfalarımızda yer vermeye
çalışıyoruz. Umuyoruz ki bu çabamızın bir karşılığı
oluyordur ve sizler Makro Vizyon’u okurken keyif
alıyorsunuzdur.
2010 geldi!
2009 yılı hem ülkemiz hem de dünya açısından çok
olumlu geçmedi. Özellikle ekonomik kriz dolayısıyla
oluşan kötü atmosfer herkesi etkiledi. Bu açıdan
bakıldığında, 2010’un daha umut vaat edici olduğunu
söylemek mümkün. Siz de 2010 yılını kendiniz için en
doğru şekilde geçirmeye çalışın. Alacağınız sağlam
kararlar ve koyacağınız güzel hedeflerle hayatınızı
kendiniz ve çevrenizdeki insanlar için daha mutlu
kılmak elinizde… Karar almak kolaydır ancak
uygulamak oldukça zordur. Biz de sizler için, karar
alırken ve uygulamaya koyarken neler yapmanın doğru
olduğunu gösteren ipuçları yazdık. Karar alma
sürecinden uygulamaya kadar karşılaşacağınız her türlü
sorunun üstesinden kolayca gelebilirsiniz.
Tüm sorunlara doğal çareler
Bu sayımızın kapak konusu olan “Her Derdin Çaresi
Doğada” konusu, her geçen gün tahrip ettiğimiz
doğanın bize ne tür faydaları olduğunu açıkça ortaya
koyuyor. En kötü hastalıklardan psikolojik
sorunlarımıza kadar pek çok derdimizi, doğal ürünler
kullanarak engellemek mümkün. Ama tabi ki önemli
olan, böyle bir yaşam sürmeyi istemek. Meyve ve sebze
ağırlıklı beslenmek, her gün spor yapmak ve dengeli bir
hayat sürmek, zaten pek çok sorunu ortadan kaldırıyor.
Her sayımızda vurguladığımız bu konuları, bu sayımızda
da bulabileceksiniz.
Hepinize mutlu bir yıl ve
keyifli okumalar diliyorum.
2 | O c a k - Ş u b at
2010
MAKRO | İçindekiler
s
34
RÖPORTAJ 6
Mustafa Songör
s
GÜNCEL 26
l 2010 mutlu ve
sağlıklı günlerle geçsin!
l Yürekleri sevgiyle dolu olanlara
14 Şubat Sevgililer Günü
s
SAĞLIK 32
Tüm yönleriyle organ bağışı
s
GIDA KÜLTÜRÜ 38
%100 doğal ve sağlıklı
KONSERVE
s
SAĞLIK 42
En yaygın 10 sağlık sorunu
s
KONUK 48
Özgü Namal
s
KAPAK 34
Her derdin çaresi
DOĞADA
s
HABERLER 10-24
l
l
l
l
l
l
l
l
l
l
l
04 | O c a k - Ş u b at
2010
Makro Vizyon’dan hediye kuponları
Kırıkkale Makro AVM 4. yılını kutladı
Makromarket’ten Eryaman’a bir mağaza daha...
Makromarket Beştepe mağazası açıldı!
Makromarket Samsun’da yatırımlarına devam ediyor
Makromarket ve Cappy
Makromarket çalışanlarını ödüllendirdi
2010 yılının ilk Makromarket mağazası açıldı
Makromarket’e müşteri memnuniyeti ödülü
2010 Makromarket’e muhteşem kampanyalarla geldi
Makromarket’ten Öğretmenler Günü’ne özel...
Makromarket’te Aşure Festivali
42
12
s
RÖPORTAJ 50
Şerbet-i Şahlı’nın şanı
nereden geliyor?
s
RÖPORTAJ 56
Musa Çakır
s
SAĞLIK 58
Maden suyuyla
vücut direncinizi arttırın
50
s
68
GÜZELLİK 60
Hamilelik sonrası
güzellik sırları
s
GIDA KÜLTÜRÜ 64
Hem lezzetli, hem sağlıklı...
KURUYEMİŞ
s
ÇOCUK SAĞLIĞI 68
Her 30 saniyede 1 çocuk
pnömokok nedeniyle ölüyor
s
DEKORASYON 72
Evinizi yenilemeniz için
küçük dekorasyon oyunları
s
GIDA KÜLTÜRÜ 76
Gıdalarınızı saklamanız için
en doğru yöntemler
Makromarket Adına Sahibi
Mustafa Songör
Genel Yayın Yönetmeni
Nuray Erdoğan
Yazı İşleri Müdürü
Hünkar Sibel Görel
Yazı İşleri
Özlem Bayrak
Grafik Tasarım
Murat Çakır
Reklam Tasarım
Zafer Mert
Coşkun Işıkgül
Cenk Atarer
Mücahit Aktaş
Fotoğraf
Salih Yılar
Yayına Hazırlık
BESLENME 78
Şifa kaynağı
BAL
s
82
s
72
MAKRO VİZYON
OCAK-ŞUBAT 2010
SAYI: 16
RÖPORTAJ 82
Fatih Kılıçarslan
s
ÇOCUK 88
Dino’nun eğlence sayfaları
s
s
90 Lezzetli tarifler
94 Ödüllü bulmaca
Tel: (0212) 503 88 08
bilgi@medyapan.com
www.medyapan.com
Renkayrım/Baskı ve Cilt
Arkadaş Form Matbaa
Yayın Türü
Yerel Süreli
Yönetim Yeri
Şeref Makromarket A.Ş.
Saray Mah. Gıdacılar Cad. No: 11
06980 Sarayköy - Kazan / Ankara
T: (0312) 815 47 05
www.makromarket.net
info@makromarket.net
O c a k - Ş u b at 2 0 1 0 | 05
MAKRO | Röportaj
Makromarket
2010’a hazır!
2010 yılında da yatırımlarına ve büyümesine devam
edecek olan Makromarket, “Anadolu’nun Yerli Markası”
ünvanına yaraşır bir şekilde çalışmalarını
sürdürüyor. Her geçen gün zincirine yeni
halkalar katarak hizmetini tüm yurtta
yaygınlaştıran Makromarket, bu yolla istihdamı
arttırarak ülkemizin kanayan yaralarından biri
olan işsizliğin önüne geçmek için de üstün çaba
sarf ediyor.
2009 yılının “Gıda Yılı” ilan edilmesi sebebiyle
bu yıl ilk kez düzenlenen “Güvenilir Gıda Zirvesi
ve Ödül Töreni"nde Müşteri Memnuniyeti
Ödülü’ne layık görülerek çalışmalarının
sonucunu en doğru ödülle alan
Makromarket’in Genel Müdürü Mustafa
Songör’le bir röportaj gerçekleştirdik.
Makromarket’in perakende sektöründeki
başarısı ile ilgili söylenecek çok fazla söz yok...
Özellikle 2009 yılında yüksek tempolu bir grafik
çizdiniz. Başka ne gibi gelişmelerle
karşılaşacağız?
2010 yılında da organik ve inorganik
büyümelerimiz aynı hızla devam edecek. Ülkemize
olan güvenimizi her geçen yıl tazeleyip
yatırımlarımıza ve kurumsallaşma
çalışmalarımıza ara vermeden devam edeceğiz.
2010 yılında da, daha önce yapmış olduğumuz
IT ve İK anlamındaki yatırımlarımızı
geliştirmeye devam edeceğiz. Özellikle illere
yapmış olduğumuz yeni bölge müdürlükleri ve
lojistik merkezlerimizle birlikte, mağaza
sayılarımızı çoğaltarak bulunduğumuz
bölgeleri etkin ve en verimli şekilde
geliştirme yolunda ilerleyeceğiz.
06 | O c a k -Şu b at
2010
Son zamanlarda Vipaş’tan
satın aldığınız mağazaları
Makromarket konseptine
dönüştürme çalışmalarıyla meşgul
oldunuz. Bu çalışmalar
tamamlandı mı? Uyum sorunları
yaşadınız mı?
Bildiğiniz gibi, Vipaş’tan satın
aldığımız 5 mağazayı, 31 Aralık 2009
tarihine kadar Makromarket
konseptine dönüştürdük ve açılışlarını
yaptık. Bunun sonucunda, özellikle
Ankara’nın Eryaman bölgesindeki
varlığımızı net bir şekilde
hissettirdik. Aynı şekilde
yine Başkent’te
mağazalarımızın
bulunmadığı Beştepe,
Etlik ve Akdere
bölgelerinde de
müşterilerimize en
yakın Makromarket
noktalarını
konumlandırdık. Uyum
noktasında
herhangi bir
sorun
yaşamadık çünkü Makromarket olarak
artık bu konuda çok ciddi bir
deneyime ve bilgi birikimine sahibiz.
Konseptini değiştirdiğimiz
mağazalarda sunduğumuz “Hep Ucuz
Hep Kaliteli” alışveriş karşısında
müşterilerimizin yüksek
memnuniyetiyle karşılaştık. Bu durum
bizi son derece memnun ediyor.
Satın almalar ya da birleşmeler
konusunda yeni gelişmeler
yaşanacak mı? Şu sıralarda
görüştüğünüz perakende
markaları mevcut mu?
Tarafımıza gelen teklifler içinde
bize uygun olanları değerlendirmeye
devam ediyoruz. Görüştüğümüz yeni
markalar var ama bunları netleşmeden
ifade etmemiz söz konusu olamaz.
Makro Ekspres konseptinden
de bahsedebilir misiniz? Bu
konseptte büyümeyi düşünüyor
musunuz?
Makromarket olarak, mevcut
kadromuz, sistemsel alt yapımız,
tecrübe ve bilgi birikimimizle, farklı
metrekarelerdeki mağazaları
zorlanmadan yönetebiliyoruz. 2009
yılı itibariyle, marketlerimizi
metrekare yapısına göre 3 gruba
ayırdık. Makro Hiper (1000 metrekare
ve üzeri), Makro Süper (500 metrekare
ve üzeri) ve Makro Ekspres (300
metrekareye kadar) adı altında
mağazalarımız bulunuyor. Biz farklı
konseptteki mağazalarımızı, hem ürün
çeşitliliği anlamında hem de IT
anlamında farklı tutup doğru
yönetebiliyoruz.
Bulunduğunuz illerde
büyümeye devam ediyorsunuz...
Peki, yatırım planlarınız arasında
var olmadığınız illerde şube açmak
da var mı? Bunu hep satın alma ya
da birleşmelerle mi yapacaksınız?
Yeni dönemde de zaman, fırsat ve
mekan neyi gerektiriyorsa bunun
gereğine uygun hareket edeceğiz.
Makromarket olarak kurumsallaşırken
hızlı yapımızı asla kaybetmedik; işin
özü olan “kurumsallaşırken kurum
tutmamak” ilkesine bağlı kalarak, hızlı
ve doğru kararlar verme adına
yatırımlarımıza ve çalışmalarımıza
devam edeceğiz.
Lojistik yapılanmanızı 2004
yılında tamamladınız. Sonrasında
daha da geliştirdiğiniz
kompleksleriniz ve
birimlerinizden bahseder misiniz?
Makromarket’in 9 ilde 114 mağaza
sayısına ulaşmasıyla beraber, Ankara
Merkez ve Lojistik Merkez’in yanı sıra
Konya, Kayseri ve Samsun’da da hem
bölge müdürlüklerimizi hem de lojistik
merkezlerimizi oluşturduk. Daha hızlı,
doğru ve etkin bir zaman periyodu
kapsamında aktif hizmet verebiliyoruz
ve her geçen gün hizmet kalitemizi
arttırıyoruz.
İnternet perakendeciliğine
nasıl bakıyorsunuz?
Makromarket.net web adresinizi
kısa bir süre önce yenilediniz ve
güncelliği konusunda da hassas
davranıyorsunuz. Müşterileriniz
bir süre sonra internet sitenizden
de alışveriş yapabilecek mi?
İnternet perakendeciliğine son
derece sıcak bakıyoruz. Bu yöndeki
çalışmalarımız sonuçlanmak üzere…
Perakendede e-ticaret yapmak, bugün
için sahip olduğumuz sistemsel alt
yapımızla çok kolay. Bu anlamda
kontrol edilebilir ve ölçülebilir bir
yapımız var. Bunun yanında, özellikle
kargo firmalarında oluşan hızlı hizmet
ve daha uygun bedeller sayesinde,
gönderilerimizi müşterilerimize
ulaştırabileceğiz.
2009 yılının “Gıda Yılı” ilan
edilmesi sebebiyle bu yıl ilk kez
Oc a k - Ş ubat 2010 | 07
MAKRO | Röportaj
bir yatırım dalı olmamakla beraber,
zor bir sektörde bu mücadeleyi
veriyorlar. Demek oluyor ki, bizler de
aynı şartlarda yurt dışına açılmalıyız.
Perakende sektöründe, Türk
yatırımcılarının da yurt dışına açılması
bu durumu dengeler. Böylece Türk
markalarının global bir değer
kazanması da söz konusu olur.
düzenlenen “Güvenilir Gıda
Zirvesi ve Ödül Töreni"nde
müşteri memnuniyeti ödülüne
layık görüldünüz. Bu ödül sizin
için ne ifade ediyor? Ne gibi
çalışmalar yapılıyor, gıda
güvenliği ile ilgili?
Makromarket olarak birinci
önceliğimiz, her zaman müşteri
memnuniyetidir. Müşterimiz bizden
memnunsa bunun altında
Makromarket’in yapmış olduğu
yatırımlar var. İyi tarım ürünlerini,
yapmış olduğumuz özel anlaşmalarla,
en taze ve doğal haliyle
müşterilerimize ulaştırıyoruz. Ayrıca,
özellikle kırmızı et konusunda,
bölgelerimizde ve genel merkezimizde
dünya ve Avrupa standartlarının
üzerinde hijyenik ve sağlıklı
ortamlarda üretim yapıyoruz. Kendi
soframızda bulundurmayacağımız,
çocuklarımıza yedirip
içirmeyeceğimiz, giydirmeyeceğimiz
hiçbir marka ve çeşidi raflarımızda
bulundurmuyoruz. Bu konuda son
derece hassasız. Müşterilerimizin bize
duyduğu güvene daima layık olmaya
çalışıyoruz.
Bunun sonucunda da Bakanlığımız
tarafından müşteri memnuniyeti
ödülüne layık görülmemiz mutluluk
verici.
08 | O c a k -Şu b at
2010
2009, kriz yılı oldu. Sizce 2010
perakende sektörü için nasıl bir yıl
olacak?
2010 yılı sadece perakende sektörü
için değil tüm sektörler için yeniden
yapılanma ve büyüme, herkesin
şapkasını önüne koyarak geçmişte
yaptığı hataları ve doğruları analiz
edip geleceği doğru şekilde planlamaya
çalıştığı bir yıl olacak. Bu çalışmalar
neticesinde de, hem perakende
sektöründe hem de diğer sektörlerde,
markaların sağlamlaşacağı bir yıl
geçireceğimize inanıyorum.
Markalaşma sürecini tamamlamış ve
daha uzun süreli -Avrupa ve
Amerika’da da örneklerini
gördüğümüz asırlık şirketler gibifirmaların temel taşlarının atıldığı bir
yıl olacak.
Son zamanlarda dünyaca ünlü
perakendecilerin Türkiye pazarına
girerek mağaza açmalarını
izliyoruz. Bu gelişmeleri nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Serbest piyasa ekonomisi
çerçevesinde dünyaya açılma
anlamında bir politika izliyorsanız bu
tür gelişmeler kaçınılmazdır. Tabi ki
yatırım yapıp aradığını bulanlar
olduğu gibi, bulamayanlar da var.
Esasında Türkiye adına çok arzu edilen
Makromarket hizmetini yurt
dışına da taşıma planlarınız var
mı? Yatırım yapmak için hangi
bölgeleri mercek altına
alıyorsunuz?
Önümüzdeki 5 yıllık büyüme
planlarımız kapsamında yurt dışına
yatırım yapmayı düşünüyoruz.
Özellikle Orta Asya ve komşu
ülkelerimizi mercek altına alıp
inceliyor ve fırsatları değerlendirmeyi
planlıyoruz.
2009 yılı sizin için nasıl geçti?
2010 yılı hedefleriniz arasında
neler var?
2009 yılı, global ekonomik krizin
etkileriyle birlikte tabi ki Türkiye’de de
olumsuz bir hava estirdi. Bu da,
ülkemizin artık global ekonomik
kurallar ve koşullara bağlı bir şekilde,
orada söz sahibi bir ekonomi
büyüklüğüne sahip olduğunu gösterdi.
Dünyanın birçok ülkesine
baktığımızda, tabi ki ülkemiz bu
ekonomik krizden, nispeten daha az
yara alarak çıktı.
Bu kadar olumsuzluğa rağmen
ülkemizin ihracatı 101 milyarın
üzerinde. Daha bundan 7 yıl önce 36
milyar dolar olan ihracatımızın,
bugün, krize rağmen 101 milyarın
üzerine çıkması, ülkemiz için olumlu
bir gelişmedir.
Şirketimiz özeline baktığımızda
ise, küçümsenmeyecek bir büyüme
rakamıyla 2009 yılını kapatmış
durumdayız. Bu büyüme rakamlarının
üzerine, 2010 yılında daha ciddi
büyüme planlarıyla çalışmalarımıza
ekip olarak devam edeceğiz.
MAKRO | Haberler
Makro Vizyon’dan hediye kuponları
3 yıldır evlerinize konuk olan Makro
Vizyon’da artık sizler için çok özel
avantajlar bulacaksınız. Makro Vizyon
sayfalarında bulacağınız çeşitli
indirim kuponları alışverişlerinizde
avantajlı çıkmanızı sağlayacak.
2010’un ilk sayısı, Makro Vizyon okurlarının
indirim kuponlarıyla tanışma sayısı olacak. Bu
sayımızda, Elidor’un yeni serisi ve Molped günlük
pedleri alırken Makromarket mağazalarında
kullanabileceğiniz indirim kuponları
bulabilirsiniz. Elidor ürünleri alırken %20, Molped
günlük ped çeşitlerini alırken %30 indirim sizleri
bekliyor. Tek yapmanız gereken, kuponları
belirtilen yerden kesip bir Makromarket
mağazasına gitmek… Makro Vizyon’un bundan
sonraki sayılarında da, birbirinden avantajlı
hediye kuponları sizleri bekliyor.
Makro Vizyon okumaya devam edin!
Makromarket Beştepe mağazası açıldı
2009 yılında satın alımı gerçekleşen Vipaş mağazalarının
Makromarket’e dönüşüm sürecinin yeni bir halkası daha
tamamlandı.
Hızla başlayan konsept değişikliği
sürecine Vipaş’lardan satın alınan
Beştepe mağazası da dahil oldu. Kısa
bir süre içerisinde Makromarket
konseptine dönüşen Beştepe
mağazası, her yönüyle değişti ve şu
anda ferah ve rahat bir ortamda
alışveriş imkanı sunuyor.
5 Aralık Cumartesi günü
Makromarket olarak faaliyete
başlayan Beştepe Mağazası, 400
metrekare satış alanında, binlerce
ürün çeşidi, deneyimli ve güler yüzlü
15 personeliyle hizmet veriyor.
Makromarket Beştepe Mağazası
bünyesinde, toplam 3 kasa aktif
olarak çalışıyor.
Açılışa özel olarak yapılan şok
indirimlere, tiyatro gösterilerine ve
yarışmalara çevre sakinleri büyük bir
ilgi gösterdi.
10 | O c a k -Şu b at
2010
MAKRO | Haberler
Kırıkkale Makro AVM 4. yılını kutladı
4 yıl önce büyük bir
coşkuyla açılan ve Kırıkkale
halkının sosyal hayatında
önemli bir rol oynayan
Kırıkkale Makro Alışveriş
Merkezi’nde, 12-31 Aralık
2009 tarihleri arasında
düzenlenen etkinliklerle 4.
açılış yıldönümü kutlandı.
Düzenlediği etkinliklerle her
zaman Kırıkkale halkının gönlünü
fetheden Kırıkkale Makro AVM, 4.
açılış yıldönümünü kutladığı Aralık
ayında da pek çok etkinliğe ev
sahipliği yaptı.
4. yıl etkinlikleri kapsamında, 1231 Aralık tarihleri arasında
gerçekleştirilen Grup Yağmur Konseri,
Ahmet Selçuk İlkan Şiir Dinletisi,
MCD Gençlik Kulübü Halk Dansları
Topluluğu ve Makromarket Tiyatro
Ekibi’nin gösterilerine Kırıkkale halkı
büyük ilgi gösterdi.
Düzenlediği kampanyalarla uygun
alışveriş imkanı sağlamanın yanı sıra
alışveriş yapmak için Kırıkkalelileri
civar illere gitmekten kurtaran Makro
AVM, sinema salonları, kafeleri ve
restoranlarıyla 4. yılında da Kırıkkale
halkından büyük ilgi görüyor.
12 | O c a k -Şu b at
2010
MAKRO | Haberler
Makromarket’ten Eryaman’a
bir mağaza daha...
2009 yılının son çeyreğinde satın alımı gerçekleşen
Vipaş mağazalarının Makromarket’e dönüşüm süreci
hızla devam ediyor. Bu süreçte ele alınan Eryaman
mağazası geçtiğimiz günlerde açıldı.
Vipaş’lardan satın alınan ve
Eryaman Arya Alışveriş Merkezi’nde
bulunan mağaza, konsept değişimini
tamamladı ve Makromarket ailesine
dahil oldu. Kısa bir süre içerisinde
Makromarket konseptine dönüşen
Eryaman 4, 400 metrekare satış
alanıyla, ferah ve rahat bir mağaza
olarak bölge halkının hizmetine
sunuldu.
21 Aralık Cumartesi günü
Makromarket olarak faaliyete
başlayan Eryaman 4 Mağazası, bölge
halkının tüm ihtiyaçlarını karşılayacak
binlerce ürün çeşidi, deneyimli ve
güler yüzlü 15 personeli ve 3 kasasıyla
hizmet veriyor. Açılan bu mağazayla
Makromarket’in Eryaman’da hizmet
veren şube sayısı 5’e yükselmiş oldu.
Açılış dolayısıyla Eryaman 4
Mağazası’na özel olarak yapılan şok
indirimlere, tiyatro gösterilerine ve
yarışmalara, çevre sakinleri büyük bir
ilgi gösterdi.
14 | O c a k -Şu b at
2010
MAKRO | Haberler
Makromarket Samsun’da
yatırımlarına devam ediyor
Makromarket
Samsun’daki altıncı
mağazasını açtı
A’dan Z’ye tüm temel gıda ve
ihtiyaç ürünlerinin bulunduğu
Ömürevler şubesinde birçok üründe
şok indirimler, özel promosyonlar ve
hediyeli satışların yanı sıra açılışa
özel birçok farklı aktivite uygulandı.
Müşteri odaklı hizmeti her şeyin
üzerinde tutan Makromarket, Atakum
semtinde açılan mağazasıyla kaliteli
mağazacılık anlayışını Samsun’un her
yerine taşımayı hedefliyor.
Makromarket, makro kalite
hizmet anlayışını, Samsun Ömürevler
mağazasında, 550 metrekare alana
sahip modern ve ferah bir mağazada
tüketicilere sunuyor. Tüm gıda ve
ihtiyaç ürünlerinin bulunduğu
Ömürevler şubesi, nitelikli 18 çalışanı
ve 3 kasasıyla hizmet veriyor.
Makromarket, 9 ilde bulunan
110’u aşkın mağazası ve 4000’in
üzerinde personeliyle çalışmalarına
hızını kesmeden devam ediyor.
2009 yılının fırsat yatırımlarını
değerlendirmeye devam eden
Makromarket, 2010 yılında da zirveye
doğru emin adımlarla ilerleyecek.
16 | O c a k -Şu b at
2010
Türkiye’nin dört bir
köşesine kaliteli hizmet
ve mikro fiyatları
taşımayı hedefleyen
Makromarket, Samsun
ilindeki yatırımlarla
yoluna devam ediyor.
Samsun ilinde başlattığı
yatırımlarla Karadeniz
Bölgesi’ne ilk adımları
atan Makromarket,
hizmet ağına eklediği
yeni mağazalarla
bölgedeki ve Samsun
ilindeki yatırımlarını
büyütüyor.
Makromarket Samsun’un İlk
Adım ve Atakum semtlerinde
hizmete açılan mağazalarıyla
Samsun’daki mağaza sayısını
arttırmaya devam ediyor.
Açılışı yapılan İlkadım
TÜRKİȘ MAĞAZASI
DURUȘEHİR MAĞAZASI
semtindeki Makromarket Duruşehir
Mağazası, 310 metrekare alan
üzerinde kurulu olup güler yüzlü ve
eğitimli 15 personeli ve 3 kasasıyla
bölge halkına hizmet veriyor.
Samsun Atakum semtinde
faaliyete giren Türkiş Mağazası da,
605 metrekarelik bir satış alanına
sahip. Modern ve ferah bir mağaza
konseptine sahip olan Türkiş
Mağazası’nda, toplam 25 personel
hizmet veriyor.
Makro kaliteyi ilke edinen
Makromarket tüm mağazalarında
olduğu gibi Samsun’da bulunan
mağazalarında da modern ve ferah
alanlar oluşturarak müşterilerin rahat
alışveriş yapmasını sağlıyor.
MAKRO | Haberler
Makromarket ve Cappy
Makromarket çalışanlarını
ödüllendirdi
Çalışmayı ve başarmayı her zaman ödüllendiren Makromarket,
bunu bir kez daha gösterdi. Türkiye genelinde bulunan tüm
Makromarket mağazalarında Cappy satış ve teşhir yarışması
düzenlendi. Yarışma sonucunda verilen ödüller, bir bowling
turnuvasında sahiplerini buldu.
Makromarket’in Coca Cola ile
birlikte organize ettiği Cappy satış ve
teşhir yarışması Türkiye genelinde
bulunan tüm Makromarket
mağazalarında büyük bir heyecanla
başladı ve ödüller geçtiğimiz günlerde
sahiplerini buldu. Birinci olan bölge
18 | O c a k -Şu b at
2010
mağazalarının belli olmasının
ardından bir bowling turnuvası
organize edildi. Yarışma sonucunda
Kayseri Bölgesi satış birincisi oldu.
Malatya Makromarket mağazası ise
teşhir dalında birincilik ödülü
kazandı.
Ödüllerin dağıtılması için
düzenlenen bowling turnuvasında, ilk
3’e giren takımlara da hediyeler
verildi. Makromarket mağaza
yöneticilerinin moral ve motivasyon
depoladıkları bu güzel gün, çalışmanın
zaferini bir kere daha gösterdi.
Çalışanlarının motivasyonu için
piknik, yemek, yarışma gibi pek çok
etkinlik düzenleyen Makromarket,
düzenlediği etkinliklerle çalışanlarının
yanında olduğunu gösteriyor.
Makromarket ailesi sık sık bir araya
gelerek bağlarını güçlendiriyor.
2010 yılının ilk
Makromarket
mağazası açıldı
Türkiye genelinde yaşanan
ekonomik krize rağmen 2009 yılında
da hızını kesmeden yatırımlarına,
mağaza alımlarına ve mağaza
açılışlarına devam eden Makromarket,
2010 yılına da bir mağaza açılışıyla
giriş yaptı.
2010 yılında da yatırımlarına
devam edeceğinin sinyalini veren
Makromarket, 2009 yılında bünyesine
kattığı Vipaş mağazalarının dönüşüm
sürecini Etlik 3 mağazasıyla
tamamladı.
Vipaş mağazalarının son halkası
olan Etlik 3 mağazası, 2 Ocak
Cumartesi günü hizmete girdi. Hızlı
bir dönüşüm sürecinden sonra
faaliyete geçen Etlik 3 mağazası, Etlik
semtinde Makromarket’in 3. mağazası
konumunda olup 700 metrekare satış
alanında hizmet veriyor. Açılışa özel
olarak, birçok ürün grubunda yapılan
şok indirimlerin yanı sıra eğlenceli
tiyatro gösterileri ve yarışmalar da
düzenlendi.
Yeni konseptiyle ferah ve rahat bir
alışveriş ortamına sahip olan Etlik 3
mağazası, 20 personeli ve 5 kasasıyla
bölge halkına “Hep Ucuz Hep Kaliteli”
ilkesi çerçevesinde hizmet veriyor.
MAKRO | Haberler
2009 yılının “Gıda Yılı” ilan
edilmesi sebebiyle bu yıl 1.’si
düzenlenen “Güvenilir Gıda Zirvesi
ve Ödül Töreni” 23 Kasım 2009
tarihinde Rixos Grand Ankara
Oteli’nde gerçekleştirildi. Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan ile Tarım ve
Köy İşleri Bakanı Mehdi Eker
himayesinde ve Ekonomize Dergisi
ve Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı
işbirliği ile düzenlenen törende
Makromarket’e, 2009 yılı Müşteri
Memnuniyeti Ödülü verildi.
Makromarket’e
müşteri memnuniyeti
ödülü
20 | O c a k -Şu b at
2010
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve
Ekonomize Ekonomi ve İş Dünyası
Dergisi tarafından ilki düzenlenen ve
geleneksel hale getirilecek olan
“Güvenilir Gıda Zirvesi ve Ödül
Töreni” Rixos Grand Ankara Oteli’nde
gerçekleştirildi. Tarım ve Köyişleri
Bakanı M. Mehdi Eker, Bakanlık
Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları,
Müsteşar Yardımcısı Nihat Pakdil,
Türkiye Perakendeciler Federasyonu
üyesi market sahipleri, gıda sektörü
temsilcileri ve çok sayıda davetlinin
katıldığı törende konuşan Bakan Eker;
Türkiye’nin gıda kalitesiyle ilgili
standartlarının her geçen gün
yükselirken, gıda güvenlik ve
denetimiyle ilgili mevzuatının da her
geçen gün bir adım daha ileri gittiğini
belirtti. Konuşmanın ardından geçilen
ödül töreninde Makromarket’e verilen
Yılın Müşteri Memnuniyeti ödülünü
Makromarket Genel Müdürü Mustafa
Songör Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehdi Eker’in elinden aldı. Daha
sonra Mehdi Eker, Makromarket
Yönetim Kurulu Başkanı Şeref
Songör’e destekleri ve katkılarından
dolayı bir plaket takdim etti. Müşteri
memnuniyeti için çalışmalarına hız
kesmeden devam eden ve bu konuda
pek çok yatırım yapan Makromarket,
2009 Yılı Müşteri Memnuniyeti
Ödülü’nü de alarak bu alandaki
birinciliğini kanıtlamış oldu.
MAKRO | Haberler
2010 Makromarket’e muhteşem kampanyalarla geldi
Makromarket her yılbaşında olduğu
gibi bu yılbaşında da Makromarket
müşterilerinin yılbaşı sofralarını
şenlendirdi. Düzenlenen birbirinden
avantajlı kampanyalarla, Makromarket
müşterileri 2010’a Makromarket
avantajlarıyla girdi. Makromarket
2010’da da “hep ucuz hep kaliteli”.
“Hep ucuz hep kaliteli” sloganıyla
müşterilerinin her zaman yanında olan
Makromarket, yılbaşı sofralarını
renklendirmek için de birbirinden
avantajlı kampanyalar düzenledi.
Makromarket’in birbirinden lezzetli ve
taze yaş pastalarından alanlar, 2,5
litrelik Fruko Gazoz’u hediye olarak
kazandı. Ayrıca çıtır çıtır ve taptaze
kokteyl kuruyemişlerden 1 kilogram
alan Makromarket müşterilerine de 2,5
litrelik Coca Cola hediye edildi.
Doritos Parti Paket ve Pepsi 2,5 litre
ise beraber özel bir fiyata satışa
sunuldu: 3.50 TL. 31 Aralık’a kadar
Makromarket’e giden Makromarket
müşterileri, yılbaşı sofralarını benzersiz
avantajlarla donattı.
Ayrıca yeni yıla özel, çok avantajlı
bir kampanya, 21-31 Aralık 2009
tarihleri arasında tüm Makromarket
mağazalarında uygulandı. Ariel, Alo,
Ace, Prima, Pantene, Head & Shoulders,
Blendax, Rejoice, Orkid, Discreet, Olay,
Koleston, İpana, Oral-B, Gilette Blue 3,
Gilette Mach 3 ve Duracell markalı
ürünlerden tek seferde 40 TL ve
katlarında alışveriş yapan 5 bin
Makromarket müşterisi, 10 TL
değerinde Makromarket Hediye Çeki
kazandı.
Makromarket’in makro avantajları
2010 yılında da yüzünüzü güldürmeye
devam edecek!
Makromarket’ten Öğretmenler Günü’ne özel...
Makromarket, her yıl
olduğu gibi bu yıl da, bilgi
kaynağımız
öğretmenlerimizi unutmadı
ve 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne özel olarak Makro
Kart Gold sahibi
öğretmenlerimize tüm
mağazalarında, %10 indirim
uyguladı. Hem de 30
Kasım’a kadar!
1981 yılından beri
kutlanan Öğretmenler
Günü, her yılın 24
Kasımında büyük bir
coşkuya sahne oluyor.
Öğretmenlere adanan 24
Kasım, Millet
Mektepleri’nin açıldığı ve
Atatürk’ün başöğretmenliği
kabul ettiği gün olarak
22 | O c a k -Şu b at
2010
biliniyor. Makromarket de
öğretmenlerimizin bu
anlamlı gününü unutmadı
ve her yıl olduğu gibi bu yıl
da öğretmenlere verdiği
değeri, onlara özel
indirimler uygulayarak
gösterdi. Makro Kart Gold
sahibi tüm öğretmenlere,
Makromarket
mağazalarında anında %10
indirim uygulandı. 24-30
Kasım 2009 tarihlerinde
Makromarket’ten alışveriş
eden tüm öğretmenler,
anında %10 indirim hakkı
elde etti.
Makro Kart Gold’u
olmayan öğretmenlerse,
hemen bir kart edinerek bu
indirimden faydalanabildi.
MAKRO | Haberler
Makromarket’te Aşure Festivali
Hicri takvime göre,
Muharrem ayının onuncu
günü, geleneksel olarak
kutlanan Aşure Günü, tüm
bereketiyle Makromarket’te
de kutlandı.
Makromarket, aşure geleneğimizi
yaşamak ve yaşatmak için, 26 Aralık
Cumartesi günü Ankara İstanbul Yolu,
Konya Merkez, Karaman, Malatya,
Samsun, Kayseri ve Kırıkkale
mağazalarında olmak üzere, toplam 7
ilde aşure yarışması ve konserin
olduğu “Aşure Festivali” düzenledi.
Kullanılan malzeme, tarif ve püf
noktalarına göre her ilden, finalde
yarışmak üzere 20 aday, yarışmaya
hak kazandı. Finale kalan 20 aday
arasından seçilen birinciye 500 TL,
ikinciye 300 TL, üçüncüye 150 TL ve
kalan 17 yarışmacıya da 50 TL
değerinde Makro Para Kart verildi.
Aşure Festivali kapsamında, 26
Aralık Cumartesi günü saat 13.00’de
Karaman ve saat 16.00’da da Konya
illerinde meşhur ezgi sanatçısı Umut
Murare, sevenlerine ve Makromarket
24 | O c a k -Şu b at
2010
müşterilerine hoş bir konser verdi. 27
Aralık Pazar günü de Ilgın Cumhuriyet
İlköğretim Okulu Halk Dansları
Topluluğu, saat 14.00’de Karaman’da
ve saat 16.00’da Konya’da güzel bir
gösteri sundular. Kırıkkale Makro
AVM’de de Grup Yağmur konseriyle
beraber MCD Halk Dansları Gençlik
Kulübü’nün gösterisi yer aldı. Ayrıca
Kırıkkale Makro AVM’de, 27 Aralık
Pazar günü Ahmet Selçuk İlkan’ın şiir
dinletisiyle Aşure Festivali bir şölen
havasında geçti.
Malatya, Kayseri ve Samsun
Makromarket mağazalarında da
yapılan aşure yarışmaları, çeşitli
etkinlikler ve aşure dağıtımıyla sona
erdi.
Yarışmaların sonunda,
Makromarket aşçıları tarafından
hazırlanan aşureler ve ayrıca
müşterilerin yarışma için hazırlamış
olduğu aşureler, Makromarket
mağazalarında bulunan diğer
katılımcılar ve alışveriş için gelen
müşterilere dağıtıldı.
MAKRO | Güncel
mutlu ve sağlıklı günlerle geçsin!
Doğum günleri, evlilik yıldönümleri, yeni yılın
başlangıcı… Her yıl dönümünde olduğu gibi, yeni bir yılın
başlangıcında da hepimiz mutlu ve uzun bir yıl geçirmek
için çeşitli kararlar alırız. Bu yüzden her yeni yılda bazı
hedefler koyarız ve bu hedeflerimize ulaşmak için
elimizden geleni yaparız. Gelin bu yıl da çok güzel ve bizi
mutlu edecek kararlar alıp bütün bir yıl boyunca bunları
uygulayalım. Mutlu ve sağlıklı yıllar geçirmek, bizim
elimizde…
Karar alma süreci…
Karar almak herkes için çok kolay bir
süreçtir. Hayatımız boyunca pek çok
karar alırız ve bunları uygulamaya
geçirmeye çalışırız; pek çoğu maalesef
sadece karar olarak kalır. Ancak
aldığımız kararları gerçek hayatımızda
uygulamamız için bazı yollar var. İşte
size, yeni yılda kararlarınızı
uygulamanız için küçük ipuçları…
l Öncelikle kendinize güvenin.
Kendine güven, motivasyonu arttıran
çok önemli bir öğedir.
Başarmanın büyük bir
kısmı, kendine
güvenden geçer. Bir
konu hakkında
karar alırken o
konuyu mutlaka
başarmanız
26 | O c a k -Şu b at
2010
gerektiğine ve böyle daha mutlu
olacağınıza dair kendinizi motive
edin. Koyduğunuz hedef ne kadar
yüksek olursa olsun, bu hedefe
ulaşmanın size ne kadar keyif
vereceğini düşünün.
l Örneğin, sigara içiyorsunuz ve
2010 yılında sigarayı bırakmayı
hedefliyorsunuz. Öncelikle bu konuda
bilinçli ve tutarlı davranın. Tek
başınıza bu sorunun üstesinden
gelemeyeceğinizi düşünüyorsanız
mutlaka uzmanlardan yardım alın.
Aldığınız kararla ilgili araştırma
yapmayı unutmayın! Bir konuyla ilgili
bilgi sahibi olmak, bilinçli ve güçlü
olmayı da beraberinde getirir.
l Alacağınız kararların
uygulayabileceğiniz kararlar olmasına
dikkat edin. Çünkü
uygulayamayacağınız kararlar alıp
hüsrana uğramak motivasyonunuzu
düşürebilir. 2010 yılı hedefleriniz
arasında para biriktirmek varsa,
sadece bu kararla kalmayın; ne kadar
para biriktireceğinizi de
hesaplayın. Kararlı olmak,
planlı olmayı da gerektirir.
Her ay ne kadar tasarruf
edebileceğinizi hesaplarsanız,
ne kadar para biriktirmeniz
gerektiğini de bulmuş
MAKRO | Güncel
olursunuz. Soyut kararlar yerine
somut olanları seçin.
l Aldığınız kararları yazılı hale
getirin. Yazı aşaması, her türlü fikrin
bilinçaltınıza yerleşmesini sağlar.
Böylece hem kararlarınızı unutmaz
hem de her
gördüğünüzde
motive olarak ilk
Aldığınız kararları
gün duyduğunuz
gerçekleştirdiğiniz
heyecanı
günün hayalini kurun.
yaşarsınız. Ayrıca
Hayal kurmak,
bu kararları
buzdolabının üstü
insanın en doğal
ya da ajandanız
gereksinimlerinden
gibi her gün
biridir. Eğer para
görebileceğiniz
biriktirmeyi ve bu
yerlere de yazılı
olarak koyarsanız,
parayla küçük bir tatil
hedefiniz
yapmayı
bilinçaltınıza daha
planlıyorsanız,
kolay yerleşir.
tatilinizle ilgili güzel
hayaller kurun.
l Aldığınız
kararları
gerçekleştirdiğiniz
günün hayalini kurun. Hayal kurmak,
insanın en doğal gereksinimlerinden
biridir. Eğer para biriktirmeyi ve bu
parayla küçük bir tatil yapmayı
planlıyorsanız, tatilinizle ilgili güzel
hayaller kurun. Kendinizi tatil için
yeni aldığınız kıyafetleri bavula
yerleştirirken ya da sahilde
arkadaşlarınızla yürürken hayal edin.
Bu hayallerin verdiği keyif beyninize
işliyor ve hedefinize ulaşana kadar
geçen zamanda kendinizi daha mutlu
hissetmenizi sağlıyor. Emin olun,
hayal etmek, kararlarınıza ulaşana
kadar sizi motive edecek.
l 2010’da gerçekleştirmeyi
hedeflediğiniz konuları size destek
olacak birileriyle mutlaka paylaşın.
Örneğin sigarayı bırakmayı
hedeflediğinizi eşinize, kardeşinize ya
da sigarayı bırakmayı hedefleyen
başka bir arkadaşınıza söyleyin.
Böylece bu insanlar sizi, hedeflerinize
giden yolda bolca motive edebilir,
destek olabilir.
l Son olarak, başarabilme olasılığınız
olan kararlar alın. Örneğin 1 ayda 810 kilo vermek neredeyse imkansızdır
ama “2010 yılının Haziran ayında 10
28 | O c a k -Şu b at
2010
kilo vermiş olacağım” demek daha
gerçekçi bir hedeftir. Gerçekleşen
hedefler, sizi diğer kararlarınızı
uygulamanız konusunda motive eder.
1 ayda 8 kilo veremediğinizde, başka
bir kararınız da tehlikeye girebilir.
Yeni yıl ve yeni umutlar
Her insan yeni bir yılla beraber
yeniliklerin getireceği heyecanı sever.
Yeni bir yıl, yeni bir umut demektir.
Yeni yılda, pozitif düşünmeyi
kendinize ilke edinin. Sevdiklerinizle
ve sizi sevenlerle vakit geçirmeyi asla
ihmal etmeyin. Yeni kararlarınız
arasında daha sağlıklı günler geçirmek
de olmalı! Bunun için de dengeli
beslenmeye ve düzenli spor yapmaya
çalışın. Mutlu ve sağlıklı yıllar
geçirmeniz dileğiyle…
MAKRO | Güncel
Yürekleri sevgiyle dolu olanlara…
14 Şubat
Sevgililer
Günü
14 Şubat’ta Sevgililer Günü’nü bir kez daha kutlayacağız.
Aşkın ve sevginin derinden bağlarla sardığı yürekler, bir
kez daha büyük bir heyecan duyacak. 14 Şubat’ta
sevgilinize ya da sevdiğiniz birine, güzel bir hediye
ya da bir buket çiçek
verirken onu ne kadar
sevdiğinizi söyleyin!
Böylece sevginiz
büyüyecek ve
tazelenecek.
Bazısına göre
ekonomik bir
dayatma, bazısına
göre minik de olsa
bir hediyeyle
sevdiğini gösterme
günü olan Sevgililer
Günü, sevgiyi
hatırlamak için
bir vesile…
30 | O c a k -Şu b at
2010
Sevgi bir güne sığar mı?
Sevgililer Günü her ne kadar
geçmişten günümüze aşıkların günü
olarak kutlansa da bugün bu kavramı
daha geniş anlamıyla ele alan ve 14
Şubat’ı bir çeşit sevgi günü olarak
kutlayanlar da var. Arkadaşına,
çocuğuna, annesine küçük de olsa bir
hediye alıp sevgisini anlatanların
sayısı hiç de az değil. Her ne kadar
sevgi bir güne sığmayacak kadar
önemli bir duygu olsa da modern
hayatın karmaşası içinde sevgiyi
hatırlayacağımız bir gün, bizim için
çok önemli bir hale geliyor.
Dünyanın her yerinde, pek çok
farklı ırktan, ülkeden, dilden insan
aşkı farklı bir şekilde yorumluyor ama
aynı duyguları hissediyor. Şarkıların,
romanların, kısacası pek çok sanatsal
eserin ilham kaynağı olan aşk, her
insan için çok önemli bir duygu…
Anadolu
topraklarında așk
Aşk, Adem ve
Havva’dan beri var.
Gelenekler,
görenekler, baskılar,
kısıtlamalar hiçbir
zaman aşkı
önleyemedi. En
güçlüsünden, en
güçsüzüne kadar aşk,
herkesi kendine tutsak etti.
Bu tutsaklık bazen çok güzel
bazense çok acı sonuçlandı.
Anadolu topraklarında da pek
çok unutulmayan aşk yaşandı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun
sınırlarını en geniş düzeyine
ulaştıran Kanuni Sultan Süleyman ile
Hürrem Sultan’ın aşkı, bu aşklar
MAKRO | Güncel
arasında belki de en şiirsel olanı…
Ukraynalı olan Hürrem daha
çocukken Kırım Hanı tarafından
Osmanlı Sarayı’na sunuldu ve burada
güzelliği, zarafeti ve daha da önemlisi
zekasıyla kendini kabul ettirdi.
Sarayda yetiştirilen bu kızı Kanuni
çok beğendi ve gözde eşi olarak seçti.
Padişah, Hürrem için pek çok şiir
yazdı ve ona “Aşk zincirinle kapında
esir oldum” diye seslendi.
Hürrem Sultan da Kanuni
seferdeyken yazdığı mektuplarında
Kanuni’ye olan aşkını gözler önüne
seriyor: “Ey sabah rüzgarı… Git
sultanıma söyle ki, Hürrem onun
hasretiyle inler ve perişandır. Onun
gül yüzünü göremediğinden içi bülbül
gibi feryat etmektir.” Kanuni ve
Hürrem’in bu şiirsel aşkı tam 30 yıl
sürdü. Hürrem Kanuni’den önce
hayata gözlerini yumunca padişah
perişan oldu; 8 yıl sonra da Kanuni
vefat etti. Geriye ise, dillere destan
olan bir aşk öyküsü kaldı.
14 Șubat’ın hikayesi…
14 Şubat’ın tarihi çok eskilere,
Aziz Valentine’in 14 Şubat 270 günü
idam edilmesine dayanıyor. Aziz
Valentine’in suçu, mutlu bir yuva
kurmak isteyenleri evlendirmekti. O
devirde yaşayan savaşçı Roma
İmparatoru II. Claudius’un en büyük
sıkıntısı, ordusuna yeterli sayıda
erkek bulamamasıydı. Evli erkekler
evlerini bırakıp savaşa gitmek
istemiyorlardı. Claudius durumun
kötüye gittiğini görünce bir bildiri
yayınladı ve evliliği yasakladı. Ancak
Valentine buna karşı çıktı ve
sevgilileri gizlice evlendirmeye
başladı. Bunun üzerine imparator
Valentine’in idamını emretti. İdam, 14
Şubat 270 günü gerçekleştirildi.
Bu olayın üzerinden tam 226 yıl
geçtikten sonra 496 yılında Valentine,
“Aşıkların Koruyucusu” ilan
edildi ve onu onurlandırmak için 14
Şubat Aziz Valentine Günü olarak
belirlendi. 19. yüzyılın başında
Amerikalı Esther Howland’ın ilk
Sevgililer Günü kartını göndermesiyle
başlayan kutlama, yıllar içinde tüm
dünyaya yayıldı. Ülkemizde ise 1990’lı
yıllardan itibaren Sevgililer Günü’ne
ilgi giderek arttı. Günümüzde artık
insanlar sadece sevgililerine değil,
sevdikleri yakınlarına da hediye ve
çiçek vererek bu güzel günü kutluyor.
Sevgi dolu yüreklere…
Hepimiz sevgilimize küçük de olsa
bir hediye almayı sevgi dolu
yüreğimizi anlatmak için çok
istiyoruz. Siz de sevgi dolu yüreğinizi
tüm sevdiklerinize açın ve bir hediye
alamasanız bile onları ne kadar
sevdiğinizi anlatan sözcükleri seçin.
Yüreği sevgiyle dolu olan herkesin
Sevgililer Günü kutlu olsun!
Oc a k - Ş ubat 2010 | 31
MAKRO | Sağlık
TÜM YÖNLERİYLE
ORGAN BAĞIŞI
Söz konusu organ bağışı olunca, bazı insanların acı
kayıpları, diğerlerinin umudu haline gelebiliyor. Tabi ki
başına gelmeyenlerin kolay kolay anlayabileceği bir
durum değil bu! “Organ nakli” denilen mucizeyle pek çok
hayat kurtuluyor. Ancak ülkemizde organ bekleyen 100
kişiden 93’ü hayatını kaybediyor. Lütfen organlarınızı
bağışlayın; organ bağışı hayat kurtarır!
Organ bağıșı nedir?
Organ bağışı, kişinin hayattayken
kendi iradesiyle, organlarının bir kısmını
veya tamamını ölümünden sonra
başkalarının tedavisi için kullanılmak
üzere izin vermesidir. 18 yaşını aşmış,
akli dengesi yerinde olan herkes organ
bağışında bulunabilir. Bağış yapılabilecek
yerler; tüm devlet hastaneleri ve bazı
özel hastaneler, sağlık ocakları-sağlık
grup başkanlıkları, sağlık müdürlükleri,
organ nakli yapan merkezlerdir. Bu
kurumlara veya konuyla ilgili çalışma
yürüten dernek ve vakıflara başvurarak
herkes organ bağış kartı alabilir. Size bir
form doldurtulup organ bağış kartınız
veriliyor. Yaklaşık 5 dakikalık bir işlem…
Organ bağıșı yaptığım
nereden biliniyor, ya kartım
yanımda olmazsa?
Kişi organ bağışı yapmış ancak
kartını yanında taşımıyor diyelim. Ama
bir şekilde yaşamını yitirdi ve organ
bağış kartı yanında yok. Böyle bir
durumda ne olacak?
Organ nakli sadece beyin ölümü
olmuş kişilerden yapılır. Bunun anlamı
şudur; kişi bir yoğun bakımda solunum
cihazına bağlı olarak yaşamını
yitirmiştir. Böyle bir durumda ölen
kişilerin yakınlarına Türkiye’nin her
neresinde olursa olsun, kişinin organ
32 | O c a k -Şu b at
2010
bağış kartı olsun olmasın, mutlaka organ
nakli koordinatörleri tarafından bilgi
verilip organ bağışı konusunda fikirleri
alınıyor. Yaklaşımları olumluysa yazılı
onay alınarak bu kişilerden organ nakli
yapılıyor. Kişinin kartı olsa dahi aileden
mutlaka yazılı onay alınıyor. Bu kanuni
bir zorunluluk değil ancak toplumun
hassasiyetleri ve etik değerler göz
önünde bulunduruluyor. Yani organ
bağış kartı olsa dahi, ölen kişinin
yakınları organ bağışını istemezlerse
organları alınmaz.
Organ bağıș kartım birilerinin
eline geçerse bana zarar
verirler mi?
Toplumda şöyle bir inanış var; “Organ
bağışı yaptığımı ya organ mafyası öğrenir
de peşime düşerse”, bunlar bazılarına
komik gelebilir ama bu endişelerini dile
getirenlerin oranı hiç de az değil
maalesef. Biraz bilgi eksikliği biraz da
asparagas haberler bunlara sebep
oluyor. Organ mafyası diye
tabir edilen insanların
sizin organ bağış
kartınıza ihtiyacı yok.
Neden? Çünkü
zaten yaptıkları işler
yasal değil.
Dolayısıyla sizin
kartınızla
ilgilenmezler. Zaten herkesin organ
çıkarıp takmaya yetkisi ve de becerisi
yoktur. Türkiye’de bu ameliyatları yapan
insan ve merkez sayısı belli. Ve bir organ
bağışı olduğunda bu bir koordinasyon
sistemi tarafından idare edilir, çeşitli
araştırmalar ve aşamalar sonucunda
uygun alıcılara nakledilir. Koordinasyon
sistemi, hastanelerdeki Organ Nakli
Koordinatörlerinden başlar, sırayla Bölge
Koordinasyon Merkezi ve Ulusal
Koordinasyon Merkezi olarak yapılanır.
İsteyen hekim, istediği kişiden organ
alamaz, organ nakli yapamaz. Bunun
mutlaka koordinasyon sisteminden, bilim
kurullarından geçmesi ve şeffaf olması
şartı vardır. Ayrıca her alınan organ
herkese nakil edilemez. Doku ve kan
grubu gibi uygunlukların olması gerekir.
Her ölen kișiden
organ nakli yapılabilir mi?
Organ nakli iki şekilde yapılır. Bunlar
canlıdan canlıya veya beyin ölümü
gelişmiş kişilerden yapılan nakillerdir.
Canlıdan canlıya organ nakli böbrek,
karaciğer ve akciğer gibi organlar için
geçerlidir. Örneğin anneniz, babanız
veya kardeşiniz diyalize giren bir böbrek
hastası; siz, uygun koşullar varsa,
böbreğinizin birini ona verebilirsiniz.
İnsanlar tek böbrekle de hayatta
kalabilirler ancak bu, tıpta istenmeyen
bir durumdur. Tek böbreği alınan kişi
açısından da ileride sakıncalar ortaya
çıkabilir. Kalıtsal bir hastalık sonucu
böbrekler çalışmaz durumda ise bunun
sizde görülme olasılığı da vardır.
Dolayısıyla ileride siz de bir böbrek
hastası olabilirsiniz. Veya bir kaza
sonucu tek böbreğinizi kaybederseniz
diğerine ihtiyaç duyabilirsiniz.
Yine karaciğer ve akciğer için
de aynı sebepler
geçerlidir. Siz
sağlıklıyken,
organınızın birini
veya bir parçasını
(karaciğer ve akciğer
için geçerli) birine
vererek, yani
MAKRO | Sağlık
Makromarket ailesinin büyük hüznü
sağlıklıyken bir risk alıp takip edilmesi
gereken potansiyel hasta grubuna
giriyorsunuz. Ama maalesef bağışların
yetersiz oluşu, organ nakli bekleyen
insanların çokluğu, yakınlarımızın acı
çekmesi, onların hastalıkla mücadele
edememesi, son çare olarak bazen
canlıdan canlıya nakli zorunlu kılıyor.
Kalp, pankreas gibi hayati organlar
içinse, kadavradan nakil zorunludur.
Kadavradan (beyin ölümü gelişmiş
kişi) organ nakli, sadece yoğun
bakımlarda, çoğunlukla beyin kanaması,
ağır kafa travmaları, trafik kazaları gibi
sebeplerle solunum cihazına bağlı yatan,
beyin ölümü gelişmiş kişilerden
yapılabilir. Toplumda her ölen kişiden
organ nakli yapılabilir diye bilinir ama
maalesef yapılamıyor. Kişi hastanenin
herhangi bir kliniğinde bile ölmüş olsa,
solunum cihazına bağlı değil ve beyin
ölümü olmamışsa, bu kişilerden organ
nakli yapılamaz. Yani bazen basın-yayın
organlarında yazılan haberlerde olduğu
gibi trafik kazaları veya depremler gibi
doğal afetlerde kimsenin organını alıp
birine nakil edemezsiniz. Bu tıbben
mümkün değildir.
Organ bağıșının artmasının
önündeki engeller nelerdir?
Bu engellerden en önemlisi, bilgi
eksikliği. İnsanlar organ bağışının ne
olduğunu, nasıl yapıldığını bilmiyorlar.
Dolayısıyla bilinmeyen bir konuya
yaklaşımları da temkinli oluyor. Ölen bir
yakınının organlarını bağışlamayı
düşünen bir aile, kişinin bedensel
bütünlüğünün tamamen bozulacağı
endişesini taşıyor. Oysaki organ nakli
Makromarket grup şirketlerinden biri olan
Makrobirlik Sigorta’nın çalışanlarından Didar
Fulya Can vefat etti. Çocuğunu dünyaya
getirirken hayata gözlerini yuman Didar Fulya
Can, beyin ölümünün gerçekleşmesinin
ardından organlarının bağışlanmasıyla pek çok
kişiye can verdi. Merhumeye Allah’tan rahmet,
ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyoruz.
Makromarket ailesi çalışanlarından Can’ın ailesinin bu
davranışının herkese örnek olmasını diliyoruz.
Çocuğunu dünyaya getirirken hayata veda eden Didar Fulya Can’ın, doğumun
ardından beyin ölümü gerçekleşti ve ailesi Can’ın organlarını ihtiyaç sahiplerine
bağışlayarak başka insanlara can verdi. Didar Fulya Can’ın ailesinin bu tavrının
önemini hepimiz bilmeliyiz. Türkiye’de organ bağışının istenilen düzeye
ulaşmamasında ve toplumda yeterli duyarlılığın oluşmamasında bilgi eksikliği,
önyargılar ve yanlış inanışlar önemli rol oynuyor. Bağışlanacak organlar
sayesinde hayata tutunabilecek pek çok kişi, organ bağışlanmaması yüzünden
ölüyor. Ülkemizde bunun bilincine varmak için yapılan çalışmalar günden güne
daha çok kişinin organ bağışlamasını sağlıyor. Makromarket yetkilileri de bu
vesileyle, organ bağışının önemini vurguluyor ve Didar Fulya Can’ın ailesinin,
bilinçli ve örnek davranışları nedeniyle çok önemli bir adım attıklarının altını
çiziyor. Çok büyük bir üzüntünün içinde olan tüm Makromarket ailesi,
merhumeye Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyor.
ameliyatının herhangi bir ameliyattan
(bir mide veya barsak ameliyatı) hiçbir
farkı yok. Hatta aşırı özen gösteriliyor.
Vücut üzerinde, ameliyat izi dışında kötü
bir görüntü olmuyor. Her gün onlarca
trafik kazası yaşanıyor ve insanlar bu
nedenle yaşamlarını yitiriyorlar. Sonuçta
çok daha kötü görüntüler ortaya
çıkabiliyor, ama organ nakli
ameliyatında böyle bir durum söz
konusu değil. Kişinin vücut bütünlüğüne
saygı gösteriliyor. Sevdiğiniz birini
kaybedip üzülüyorsunuz ama aynı anda
verdiğiniz bir kararla başkaları için bir
yaşam armağan ediyorsunuz. Yani sizin
verdiğiniz bu önemli karar belki de kısa
süreli ömrü kalan birileri için yepyeni bir
başlangıç olacak. Buna maddi ve manevi
bir değer biçilmesi mümkün değil. En
kötü anınızda başkalarına bir yaşam
armağan ederek teselli olabilir, olumlu
bir sonuca ulaşabilirsiniz. Bu büyük bir
güç ve sizin elinizde!
Bağıșlanan organlar
kimlere naklediliyor?
Bağışlanan organlar, öncelikle doku
ve kan grubu uygunluğuna göre acil
bekleyen hastalara naklediliyor. Her
hasta için organ nakli kriterleri vardır.
Bu kriterleri bilim kurulları belirliyor.
Organ paylaşımında en önemli öncelik,
1. Tıbbi aciliyet,
2. Doku ve kan grubu uyumudur.
Bağışlarda din, dil, ırk, cinsiyet,
zengin-fakir ayrımı gözetilmez. Dağıtım
Ulusal Koordinasyon Sistemi tarafından
yapılır. Karaciğer ve kalp hastaları için
ülkedeki tüm bekleyen acil hastalar
taranır. En uygun alıcıya nakil yapılır.
Böbrek alıcıları sırasına göre belirlenir.
Bu esnada yapılan tüm işlemler kayıt
altına alınıp belgelenir.
* Daha ayrıntılı bilgi için,
http://www.sislietfal.gov.tr/
organbagisi.html sitesini ziyaret edebilirsiniz.
Oc a k - Ş ubat 2010 | 33
MAKRO | Kapak
Kansere
HER savaș açın!
DERDİN
ÇARESİ
DOĞADA
Doğru şekilde kullanıldığı
takdirde her derdin
çaresini doğada bulmak
mümkün. Bitkilerin
hastalıkları önleme ve
tedavide olan etkileri
yadsınamayacak kadar
çok. Her an elimizin
altında bulunan bitkilerle,
sindirim problemlerinden
uykusuzluğa, kırışıklardan
halsizliğe kadar pek çok
derde deva bulabiliriz.
Kanserle savaşan,
yorgunluğa iyi gelen ve
genç kalmanıza yardımcı
olan doğal gıdalar, belki de
şu anda buzdolabınızda.
Bu sayımızda sizler için,
pek çok dert için doğal
reçeteler sunuyoruz.
34 | O c a k -Şu b at
2010
Kanser, günümüzün en önemli
hastalıklarından biri. Kötü huylu
urların anormal bir biçimde
büyümesiyle ortaya çıkan kanser,
yaşlı-genç ayrımı yapmadan pek çok
insanı tehdit ediyor.
Yapılan araştırmalar, bazı gıdaların
kanser riskini kısmen de olsa
önlediğini ortaya koyuyor. Çay,
brokoli, havuç ve kırmızı pancar, bu
gıdalardan sadece birkaçı.
l Çay, özellikle rahim ve göğüs
kanserine yakalanma riskinin
düşürülmesinde önemli bir rol
oynuyor. Çay, kalp krizi riskine karşı
da vücudu koruyor. Böbrek
iltihabından şişmanlığa, öksürükten
saç dökülmesine kadar pek çok
sorunun önlenmesinde rol oynuyor.
l İçeriğinde bolca bulunan beta
karotenin ile brokoli, kansere karşı
savaşta önemli bir yere sahip. Mide ve
bağırsak kanseri tehlikesini düşüren
brokoli, mineral ve demir eksikliğini
de gideriyor.
MAKRO | Kapak
Vücutta
Doğa
ödem varsa yorğunluğa
birebir
Vücutta sıvı birikmesi olarak bilinen
ödem, pek çok insanın sıkça
karşılaştığı bir sorun. Özellikle eller ve
ayaklarda şişme olarak bilinen bu
sorundan maydanoz ve limon
sayesinde kurtulabilirsiniz. Yarım
demet maydanoz ve bir tane
limonu blender yardımıyla
karıştırın ve sabahları aç
karnına yiyin. Ardından
da bir bardak su için.
l En önemli C vitamini
kaynaklarından biri
olan maydanoz, sindirim
problemleri için çok
faydalı. İdrar ve gaz
söktürücü özelliği, vücuttaki zararlı
maddelerin atılmasında büyük rol
oynuyor. Bu açıdan maydanozun, cilt
tazeliğinin ve güzelliğinin geri
kazanılmasında ve korunmasında da
önemli bir yeri var. Sağlıksız çalışan
karaciğer, cildin güzelliğini ve
canlılığını yitirmesine ve kişinin
yorgun görünmesine neden oluyor.
Bunun için maydanoz tüketmek çok
önemlidir.
l Limon da maydanoz gibi sindirim
sistemi için önemli bir yere sahip. C
vitamininin yanı sıra, A ve B
vitaminleri açısından da zengin bir
besin olan limon, kan dolaşımını
arttırmasının yanı sıra kanı da
temizler.
Her şeyin çok hızlı geliştiği ve
değiştiği bir zamanda yaşıyoruz.
Günlük hayatta yaşadığımız stres bile
bizi fazlasıyla yoruyor. Zamana
yetişebilmek için harcadığımız
çaba, yanlış beslenme
alışkanlıkları ve sporsuz
günler, bizi zihinsel ve
bedensel yorgunluğa
itiyor. Ancak doğayla iç içe
olarak bu sorundan
kurtulmak mümkün.
l Sağlıklı ve dengeli beslenin.
Sebze ve meyve yemediğiniz bir
gün olmasın.
l Radikal diyetlerden uzak durun.
Bunun yerine dengeli ve düzenli
beslenmeyi kendinize bir hayat biçimi
olarak uygulayın.
l Temiz havada bolca yürüyüş yapın.
Böylece hem bedeniniz hem de
ruhunuz rahatlar.
l Kendinize mutlaka bir hobi edinin.
Rutin işleriniz dışında edineceğiniz
bir uğraş, sizi günlük hayatın
sıkıntılarından bir nebze de olsa
uzaklaştırır. Sergi gezin, konsere gidin
ya da bolca kitap okuyun…
l Düzenli bir uyku programınız
olsun. Aynı saatte yatıp aynı saatte
kalkmaya çalışın. En başta
zorlanabilirsiniz ama daha sonra
biyolojik saatiniz bu duruma uyum
sağlayacaktır.
Yatağa yatmadan önce balla
tatlandırılmış melisa çayı,
sakinleştirici bir etki göstereceğinden
uyumanıza yardımcı olur. Melisayı
sadece uykusuzluk için değil, gergin ve
kaygılı olduğunuz zamanlarda da
kullanabilirsiniz.
Hava
değișimiyle
gelen
sorunlar
Hava değişimleri hepimizi bir şekilde
etkiler. Sağlığımızla hava durumu
arasında garip bir ilişki olduğunu
hepimiz kabul edebiliriz. Ani değişen
hava şartlarına uyum sağlamakta
zorlanan bedenimiz bize çeşitli
sinyaller verir. Yüksek tansiyon,
yorgunluk ve tedirginlikten
şikayetçiyseniz, özellikle mevsim
değişimi dönemlerinde, hava
durumunu takip etmeli ve ona göre
çözümler bulmalısınız.
Örneğin, rüzgarla gelen fiziksel ya da
beyinsel gerilimlerden korunmak için
doğal çarelere başvurup kekik, nane
veya papatya çayı hazırlayabilirsiniz.
1 fincan kaynar suda 1 tatlı kaşığı
karışık şifalı otları 10 dakika
demlendirin. Süzüp ılık olarak için.
Tatlandırıcı olarak bal koyabilirsiniz.
Ayrıca nemli havalarda da kan
dolaşımını hızlandıran besinleri tercih
etmelisiniz. Bu gibi dönemlerde
melekotu gibi bitkilerle şifalı çaylar
hazırlayıp için ve yağ tüketiminizi en
aza indirin; bol bol balık ve tahıl
tüketin.
Oc a k - Ş ubat 2010 | 35
MAKRO | Kapak
Ayaklara
doğal
çözümler
Kırıșıkların
çaresi de
doğada...
Yaşlandıkça deri şekil değiştirir ve
esnekliğini yitirir. İlk önce mimik
kırışıkları baş gösterir, ardından da
derinin kıvrımları derinleşir ve
kırışıklar iyice kendini belli etmeye
başlar. Uyku düzensizliği, sigara,
alkol, aşırı yorgunluk ve stres gibi pek
çok etken kırışıklığa
neden olur. Ancak
evlerimizde
bulunan pek
çok madde, bu
kırışıklar için
geciktirici
olarak
kullanılabilir.
Buğday, ekinezya,
salatalık, gül, biberiye,
susam, badem, üzüm ve zeytin gibi
gıdalar, kırışıklara çok iyi geliyor ve
zaten kırışık önleyici kremlerin pek
çoğunun içeriğinde de bu maddeler
bulunuyor. Örneğin acıbadem yağı,
bal ve susam kökü ile hazırlayacağınız
bir merhem, yüz kırışıklarınız için çok
faydalıdır.
36 | O c a k -Şu b at
2010
Ayaklarımızın sertleşmesinden ve pul
pul dökülüp kötü görünmesinden
hepimiz şikayet ederiz. Ancak çok
basit yöntemlerle bu sorunun
üstesinden gelinebilir. Büyükçe bir
kabın içine bir miktar ılık su koyun.
Ardından bir miktar nane yağını bu
suya ekleyin. Ayaklarınızı naneli suda
15 dakika kadar bekletin. Bu işlemden
sonra bir miktar deniz tuzunu doğal
bir kesenin içine doldurarak
ayaklarınızı ve özellikle topuklarınızı
ovun. Ovma işlemini kese
kullanmadan, avucunuza aldığınız
deniz tuzuyla da yapabilirsiniz. Son
olarak bir miktar lavanta ve susam
yağını kuruladığınız ayaklarınıza
masaj yaparak yedirin. Ayaklarınızın
ihtiyacı olan rahatlığı bu bakımda
bulacaksınız.
Yașlanma
sürecini
yavașlatmak
elinizde...
İnsanların nasıl yaşlanacağını
belirleyen başlıca iki faktör sayabiliriz:
Kalıtım ve çevresel faktörler. Genetik
kodlarımızı değiştiremeyeceğimize
göre, çevresel faktörleri kontrol
altında tutarak yumuşak bir yaşlanma
süreci yaşayabiliriz. Bu noktada doğru
gıdalar tüketmenin ve yaşam
şeklimizi bir düzene koymanın büyük
bir önemi var.
l Kızartma ve kavurma şeklinde
yapılmış olan gıdalardan uzak durmak
gerekiyor.
l Her gün, özellikle ara öğün olarak
4-5 porsiyon meyve yemeliyiz.
l Yediğimiz gıdalarda yağdan
olabildiğince uzak durmalıyız.
l Her gün enerji verici olarak bilinen
badem, ceviz, fındık gibi yemişleri
yemeliyiz.
l Balık tüketimini düzenli hale
getirmeliyiz.
MAKRO | Gıda Kültürü
%100 doğal ve katkısız
in ve
zetten ödün vermeyenler
lez
n
su
ol
sa
ur
ol
sim
ev
Hangi m
dalar
pratik, leziz ve sağlıklı gı
de
in
ris
içe
u
uğ
nl
ğu
yo
hayatın
an
numaralı seçimi, her zam
r
bi
in
ler
en
ey
ist
ek
tm
tüke
bze ve
, mevsiminde toplanan se
ler
ve
er
ns
Ko
r.
di
ve
i
er
ns
ko
katkı maddesi içermediğ
r
bi
gi
an
rh
he
ve
ı
ığ
ld
pı
meyvelerden ya
yatımızı kolaylaştırarak
ha
a,
sır
nı
ya
ın
ın
as
m
ol
ı
için çok sağlıkl
or.
sofralarımıza renk katıy
38 | O c a k -Şu b at
2010
İlk konserve nasıl yapıldı?
15 yıl süren Napolyon Savaşları,
askerler için pek çok sıkıntı
doğuruyordu. Bunlardan biri de
beslenmeyle ilgili
problemlerdi. Çok uzak
yerlerde yaşayan askerlerin,
hele denizcilerin,
yiyeceklerini yanlarında
taşımaları ve bunların uzun
süre dayanmasını
sağlamaları gerekiyordu. Taze
et bulunmadığından etin fümesi,
kurusu ya da salamurasıyla yetinmek
zorunda olan askerler, bunların
yanına reçel ve peynir katarak
besleniyorlardı. Savaşlar çok uzun
yıllar sürdüğü için sadece kuru
gıdalarla beslenmek zorunda olan
askerler zayıflıyor ve daha çabuk
hastalanıyordu. Bu durum sağlık
bakımından kötü sonuçlar vermeye
başlayınca, Fransız hükümeti, çareyi
bilim adamlarına başvurmakta buldu.
Et ve sebzeleri, besleyici niteliklerini
ve tazeliklerini kaybetmeden uzun
zaman saklayabilmeyi sağlayacak bir
yöntem bulana, 12 bin Franklık ödül
vaat edildi. Bunun üzerine Parisli
Nikolas Appert, yiyeceklerin iyice
sterilize edildikten sonra kalaylı
teneke kutularda uzun süre
saklanabileceği fikrini ortaya attı. Bu
fikirden yola çıkılarak üretilen
konserve şişelerinden bazıları, savaş
sırasında İngiliz askerlerin eline geçti.
İngiliz teknisyenler bu konserveleri
incelediler ve 1812’de Bermondsey’de
aynı yöntemle konserve yapan bir
fabrika kuruldu. Bir yıl sonra İngiliz
Peter Durant, kalayla kaplanmış
silindirik konserveyi keşfetti ve
patentini aldı. Konservenin keşfi ve
sanayinin gelişmesi, yalnız askerlerin
değil denizcilerin ve kaşiflerin de çok
işine yaradı. Çok geçmeden, uzun
seferlere çıkan denizciler, gemilerini
çok yer kaplamayan konservelerle
doldurmaya başladılar. Şimdiyse
yiyecek sektörü dev bir gıda
endüstrisine dönüştü. Artık her türlü
MAKRO | Gıda Kültürü
yiyeceğin konservesi yapılıyor. Üstelik
yapılan konserveler hiçbir katkı
maddesi içermiyor, doğal yollardan
hazırlanıyor ve sofralarımıza sağlık
getiriyor.
Ispanağın bile konservesi var
Gıda teknolojileri geliştikçe
konservelerin de pek çok çeşidi
olmaya başladı. Türk Mutfağı’nda
beğenilen birçok çeşidiyle
sofralarımızın vazgeçilmezi olan
ıspanak, özellikle ayıklanması ve iyice
yıkanması gerekliliği nedeniyle ev
hanımları için problemli bir sebzedir.
Bu zorluklar göz önüne alınınca
Sadece Türkiye değil,
Avrupa da Penguen Gıda’yı tercih ediyor
Konserve sektörünün köklü firması Penguen Gıda, gücünü kalitesinden
alıyor. Penguen Gıda, satışlarının yüzde 50’sini yurt dışına; Almanya, İsveç,
Fransa ve İngiltere başta olmak üzere, gelir seviyesi yüksek AB ülkelerine
gerçekleştiriyor.
Penguen Konserveleri tamamı yerli
ve doğal ürünlerden üretiliyor
Sektöründe, Avrupa’nın en modern üretim tesislerinden birine sahip olan
Penguen Gıda, taze ürünlerden ürettiği konserveleriyle hem sağlıklı hem de
lezzetli hazır gıdalar sunuyor. Penguen Gıda’nın nefis konserveleri arasında
mısır, bezelye, garnitür, közlenmiş biber, taze fasulye, bamya, türlü,
mantar, közlenmiş patlıcan, enginar ve ıspanak bulunuyor. Bu sene
bezelyede Aralık ayında 2. hasadını yapan Penguen Gıda, tüm konserve
çeşitlerinde tüketiciye en taze ve kaliteli ürünleri sunuyor. 10 bin çiftçi ile
çalışan Penguen Gıda, 40 bin dekar alanı kapsayan ekim alanıyla
Türkiye’nin en büyük zirai hammadde alıcılarından biri. Hiçbir ürününde
GDO’lu tohumdan elde edilmiş sebze ve meyveler kullanmıyor.
Konservelerinde ve diğer hazır gıda ürünlerinde, tamamen doğal
tohumlardan elde edilmiş yerli ürünleri kullanıyor.
“BRC-A Kalite” belgesine sahip bir kuruluș
Penguen Gıda, sebze konserveleri, hazır yemekler, salça, turşu, reçel ve
dondurulmuş gıda gibi hem yerli hem de yabancı tüketicilerin mutfaklarına
lezzet getiriyor. Gücünü kalitesinden alan Penguen Gıda, ISO 22000
(HACCP) ve ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Standartları’nın yanı sıra EFSIS
(Avrupa Gıda Güvenliği Denetim Kurumu) tarafından dünyada sayılı
markalara verilen en üst düzey kalite belgesi olan “BRC-A Kalite” belgesine
sahip bir kuruluş.
konserve ıspanağın ne kadar parlak
bir fikir olduğunu anlayacaksınız. En
taze ve kaliteli ıspanakların
toplanması, özenle ayıklanması,
tertemiz yıkanması, soğanla
zeytinyağında bir güzel pişirilmesiyle
üretilen ıspanak konservesi, yemeğe
hazır halde satılıyor. Sofralarımızın
vazgeçilmezi olan ıspanak, bundan
böyle konserve olarak her mevsim
elinizin altında olacak. İster
yumurtalı, ister yoğurtlu, ister
kıymalı, ister börek içinde, dilerseniz
garnitür olarak ızgara etlerin yanında
kullanın. Her şeye yakışan nefis
tadıyla, ıspanak çeşitleri oluşturmak
artık sizin hünerli ellerinizde...
40 | O c a k -Şu b at
2010
Türkiye’de gıda ve tarım sektöründe ilklerin öncüsü olan Penguen Gıda,
mevsiminde toplanmış, özenle seçilmiş meyve ve sebzeleri lezzet, kalite ve
besin değerlerini koruyarak tüketicilerine ulaştırabilmek ve Türk tarımının
modernleşmesine katkı sağlayabilmek için, en önde yer alarak Türkiye’de
konserve sektöründe makineli tarımı başlatan ilk ve tek firma olma
özelliğini taşıyor.
MAKRO | Sağlık
Baș ağrıları
Baş ağrılarının 300’den fazla farklı tipi
var. Birçoğunun kökeni henüz tam
olarak anlaşılmış değil fakat genellikle
iyi huylu özellikler sergiliyor. Ancak
ciddi ve yaşamı tehdit eden nedenlerle
ilişkisi olan baş ağrıları da yok değil.
Bu yüzden baş ağrılarınızı ciddiye
almalı ve dindirmek için düzenli bir
yaşam sürmeye dikkat etmelisiniz.
Baş ağrılarından uzak durmak için,
l Her gün aynı saatte uyuyup aynı
saatte uyanmaya dikkat edin.
l Sigara kullanımı, baş ağrılarını
tetikleyen en önemli sebeplerden biri
olarak biliniyor. Sigarayı bırakmak için
elinizden geleni yapın.
l Düzenli spor yapan insanlarda baş
ağrıları çok nadir görülüyor. Her
sabah en az 20 dakika yürüyün.
l Stres günümüzde tüm hastalıkların
ana sebeplerinden biri olarak
gösteriliyor. Stresten olabildiğince
uzak durmaya çalışın.
EN YAYGIN
10 SAĞLIK SORUNU
Baş ağrıları, yüksek tansiyon ya da
reflü… Neredeyse tüm insanlarda zaman
zaman açığa çıkan bu tip hastalıkları çok
fazla ciddiye almıyoruz ama onlar
hayatımızı zorlaştırmaya devam ediyor.
İşte size, en sık karşılaştığınız 10 sağlık
sorunuyla ilgili merak ettikleriniz…
Grip
Viral bir hastalık olan grip, sağlıklı
insanlarda ortalama bir hafta içinde
geçmesine rağmen, şeker, kalp-akciğer
hastalıkları, AIDS gibi vücut direncini
düşüren kronik hastalığı olan kişilerde
ve yaşlılarda zatürree, beyin iltihabı,
kalp kası iltihabı gibi ölümle
sonuçlanabilecek hastalıklara yol
42 | O c a k -Şu b at
2010
MAKRO | Sağlık
açabiliyor. Gripten uzak kalmanın en
kolay yolu, her sene düzenli olarak
grip aşısı yaptırmaktır. Bunu yanı sıra,
l Yeterli miktarda C vitamini alın.
l Sağlıklı bir yaşam tarzını
benimseyin.
l Dengeli beslenin ve bol bol sıvı
tüketin.
Yüksek tansiyon
Her 7 kişiden birinde görülen yüksek
tansiyon (hipertansiyon), kan
basıncının sürekli olarak 14/9’un
üzerinde olması hali olarak
tanımlanıyor. Yüksek tansiyon baş
ağrısı, baş dönmesi, çarpıntı, çabuk
yorulma gibi şikayetlere yol açıyor.
Ancak alışkanlıklarınızda yapacağınız
küçük değişikliklerle, tansiyonunuzun
düşmesini sağlayabilirsiniz. İlk olarak
sağlıklı ve dengeli beslenerek fazla
kilolarınızdan kurtulmanız gerekiyor.
Ayrıca normalden daha fazla hareket
etmeye de özen göstermelisiniz.
Tuz, yüksek tansiyonun tetikleyicisi
olduğundan tuz tüketiminizi
olabildiğince düşürüp, süt ürünleri,
sebze ve meyve yemeniz gerekiyor.
Bel ağrıları
Doktora müracaat nedeni olarak bel
ağrısı, soğuk algınlığından sonra
ikinci sırada yer alıyor ve insanların
yaklaşık yüzde 80’i hayatları boyunca
en az bir defa bel ağrısı çekiyor.
Bel ağrılarınız arttıysa hemen uzman
bir doktora başvurmanız gerekiyor:
Nöroloji uzmanı, ortopedist ya da
fizik-tedavi uzmanı…
Ancak bel ağrılarından uzak durmak
için yapabileceğiniz çok basit şeyler
var:
l Yürürken ya da ayakta dururken
belinizi ve sırtınızı mutlaka dik ve
dengeli tutun.
l Uzun süre aynı pozisyonda
durmayın. Oturuyorsanız, kalkıp
biraz yürüyün ya da ayakta durmanız
gerekiyorsa pozisyonunuzu sık sık
değiştirin. Her iki omuz ve
kalçalarınızın aynı hizada olmasına
özen gösterin.
l Stres de bel ağrılarının en önemli
sebeplerinden biridir. Günlük hayatta
yaşadığımız endişe, üzüntü gibi
duygular, bel ağrılarına neden
olabiliyor.
l Aldığınız her kilo, belinizin
ağrımasına davetiye çıkarıyor. Bunun
için kilonuzu dengede tutmanız ve
omurga kaslarınızı çalıştıracak
egzersizler yapmanız çok gerekli. Her
gün süt içmeyi ve süt ürünleri yemeyi
de ihmal etmeyin.
Detoks yapın
Haftada bir kere
sindirim
sisteminizi
rahatlatmak ve
vücudunuzda biriken
toksinlerden kurtulmak için detoks
yapın. O gün, hayvansal gıdaları,
işlenmiş yiyecekleri, şekeri ve kafeini
beslenme listenizden çıkarın. Bol bol
sebze ve meyve, kuruyemiş ve bitki
çayları tüketin. Böylece vücudunuz dinlenecek ve birikmiş
olan toksinler atılarak rahatlayacak. Bu yolla, sadece sindirim
sisteminizde değil, cildinizde de bir fark olduğunu hissedeceksiniz.
Detoks, güzel ve sağlıklı görünmek için de birebir.
Oc a k - Ş ubat 2010 | 43
MAKRO | Sağlık
bağların ağrı ve hareket kısıtlılığına ve
hatta bazen de şişlik ve şekil
bozukluğuna neden olan hastalıklara
romatizma adı veriliyor. Ağrı, halsizlik
ve yorgunluk başta olmak üzere pek
çok şikayetin nedeni olan romatizma
önlenebilir mi? Pek çok farklı çeşidi
olan romatizmanın bazı türleri
önlenebiliyor ancak önemli bir
bölümünün asıl nedeni bilinmiyor.
Örneğin vücudun bağışıklık
sisteminin yanlış çalışması sonucu
ortaya çıkan iltihaplı romatizmalar
henüz önlenemiyor. Düzenli egzersiz
yapmak ve ideal kiloda olmak,
kireçlenme kaynaklı romatizmaları
önleyebiliyor.
Reflü
Bağırsak sorunları
Kabızlık pek çok insanın zaman
zaman yaşadığı bir rahatsızlık.
Kabızlığın nedenlerinin başında
hareketsizlik ve hatalı beslenme
geliyor. Bağırsaklarınızın düzenli
çalışması için olabildiğince lifli gıdalar
tüketmeye dikkat edin. Fast-food tipi
beslenmekten ve aşırı et
tüketiminden kaçının. Her gün en az
2 litre su içmeyi ve kuru kayısı, kuru
şeftali tüketmeyi alışkanlık haline
getirin.
Lifli gıdalar: Her gün yeterince
tüketilmesi söylenen lifli gıdalar,
vücudumuzu pek çok hastalıktan
koruyor; bunlardan biri de bağırsak
sorunları. Çözünebilir lif içeren
yiyecekler arasında elma, arpa, yulaf,
fasulye ve diğer kuru baklagiller,
44 | O c a k -Şu b at
2010
Reflü hastalığı, mide içeriğinin yemek
borusuna geri kaçması olarak
tanımlanıyor. Erişkin insanların
yaklaşık yüzde 20’sinde görülen reflü,
asitli mide içeriğinin yemek borusuna
gelmesi ve uzun süre temas etmesiyle
yemek borusunun
asitten kendini
Gün içinde en az
koruma özelliğinin
yok olmasından
15-20 dakikayı
kaynaklanıyor.
kendinize ayırın ve
Reflüden kaçınmak
sırt, kalça, karın
meyve ve sebzeler
için öncelikle
kaslarınızı hareket
yer alıyor. Bir de
beslenme
çözünemeyen
alışkanlıklarınıza
ettin. Özellikle 40’lı
lifler bulunuyor.
dikkat etmeniz
yaşlardan sonra bu
Bu liflerse, mide,
gerekiyor. Fazla
egzersizlerin çok
ince bağırsaklar
yemek yemek, mide
daha önemli
ve kalın
içi basıncını arttırdığı
bağırsakların
için reflüyü
olduğunu
çalışmasını
şiddetlendirir. Bu
unutmayın!
güçlendiriyor.
nedenle bir defada
Buğday ekmeği,
çok yemek yerine, sık
kahverengi pirinç gibi tohumlu, taneli
sık ve azar azar yemek yemek sadece
yiyeceklerin tümü, çözünemeyen lif
reflü için değil, dengeli beslenme için
kaynağıdır ve mutlaka tüketilmesi
de çok önemli bir olgu. Yağlı ve çok
gerekir.
baharatlı yiyecekler ile çikolata
tüketiminden olabildiğince kaçının.
Romatizma
Ayrıca yatmadan en az iki saat önce
Vücudumuzun hareket etmesini
yemek yiyin ve yemek yedikten
sağlayan tüm kasların, kemiklerin,
hemen sonra uzanmamaya dikkat
eklemlerin ve bu yapıları birleştiren
edin.
MAKRO | Sağlık
Uykusuzluk
Osteoporoz
Uykusuzluk deyince, hiç uyuyamama,
az uyuma ya da kötü uyku durumu
anlaşılıyor. Ruhsal ve bedensel
zindeliğimiz için çok önemli bir yeri
olan uyku, yaş, alışkanlıklar, iklim
koşulları gibi pek çok durumdan
etkileniyor. Yapılan çeşitli
araştırmalara göre erişkinlerin üçte
biri uykusuzluk sorunu yaşıyor ve
bunların yarısı ağır uykusuzluk
durumunda…
Peki, deliksiz uyumanın püf noktaları
nelerdir?
l Öncelikle uyku saatlerinize ve
süresine dikkat edin. Aynı saatte yatıp
aynı saatte uyanmak ve her gün eşit
miktarda uyumak çok önemli.
l Akşam öğünlerinizde ağır
yiyeceklerden kaçının. Bu tip gıdalar
midenizi yorup uyumanızı zorlaştırır.
l Yatmadan önce bir bardak ılık süt,
ıhlamur, papatya ya da melisa çayı
için. Bu içecekler, sizi rahatlatır ve
uyumanızı kolaylaştırır.
l Sigara, uyku kalitesini bozan en
önemli faktörlerden biridir. Bu
alışkanlığınızı en kısa zamanda
bırakın.
En sık görülen
kemik
hastalıklarından biri
olan osteoporoz, düşük
kemik kütlesi ve kemik
yapısının bozulması sonucu,
kemik kırılganlığının ve kırık
olasılığının artmasına neden olan bir
iskelet sistemi sorunudur. 50 yaşın
üzerinde her üç kadından birinde ve
50 yaş üzerinde olan her 5 erkekten
birinde görülen osteoporoz, daha çok
kadınları tehdit ediyor.
Osteoporozla mücadelenin anne
karnında başlaması gerekiyor.
Hamilelik döneminde annenin yeterli
miktarda kalsiyum ve D vitamini
takviyesi alması çok önemli.
Çocukluktan itibaren yeterli güneş
ışığı almak, kalsiyum içeren gıdalar
tüketmek ve düzenli spor yapmak,
ilerleyen yaşlarda osteoporoz riskini
en aza düşürüyor. 18 yaşına kadar
maksimuma ulaşan kemik kütlesi 30
yaşından itibaren yıkılmaya başlar. Bu
yüzden beslenmeye dikkat etmek bu
yaşlardan sonra olduğu kadar
öncesinde de çok gerekli.
Yatmadan önce bir
bardak ılık süt, ıhlamur,
papatya ya da melisa
çayı için. Bu içecekler,
sizi rahatlatır ve
uyumanızı kolaylaştırır.
46 | O c a k -Şu b at
2010
Halsizlik
Halsizlik günümüzde pek çok insanın
ortak sorunu. Yoğun ve stresli iş
yaşamı, günlük hayatın sıkıntıları, pek
çoğumuzu yoğun bir halsizliğin
pençesine düşürüyor. Ayrıca kansızlık
ve hormon bozuklukları da halsizliğin
önemli sebeplerinden olabiliyor.
Günümüzde yeterli ve dengeli
beslenen insanlar bile gıdalardaki
vitamin ve minerallerin kendilerine
yetmeyeceği düşüncesiyle aşırı
derecede vitamin desteği kullanıyor.
Halbuki normal bir beslenme
düzeninde bu tip destek ürünleri
yüksek dozlarda kullanmak faydalı
olmamasının yanı sıra tehlikeli de
olabiliyor. Aşırı dozda vitamin
takviyesi, böbrek rahatsızlıklarından
kansere kadar çok önemli sağlık
sorunlarına yol açıyor.
Eğer günlük yaşantınızı engelleyecek
seviyede bir halsizlik durumunuz
varsa, öncelikle sorununuzun ne
olduğunu bir uzman doktora
başvurarak öğrenmelisiniz çünkü
halsizliğin vitamin eksikliği dışında
pek çok sebebi olabilir. Ayrıca uygun
vitamin takviyesi için de mutlaka bir
doktora başvurmalısınız.
MAKRO | Konuk
Çok beğenilen ve başarılı bir
oyuncusunuz. Pozitif bir insan
olmanızın bunda etkisi olduğunu
söyleyebilir misiniz?
Bu benim hayat felsefem aslında,
ama ben de her dakika pozitif
gezdiğimi söyleyemem. Tabii ki benim
de sinirlendiğim, üzgün ve kırgın
olduğum, dertlendiğim zamanlar
oluyor. Ancak işimi çok seviyorum.
Dert, tasa, yorgunluk… Her şeyi
kapının dışında bırakabiliyorum. Bu
benim hayat felsefem, geçmişi ve
geleceği düşünüp kaygılanmıyorum,
anı yaşıyorum.
Mesela, sette çalışırken çok
gerginimdir, asık suratlı gezinirim,
ama aslında bu işime çok sahip
çıktığımdandır. Yeri geldiği zaman da
gülerim, eğlenirim, eğlendiririm. Ben
bankacı olsaydım da şu an olduğum
gibi olurdum. Bence, hayata pozitif
yaklaştığım için işlerim yolunda
yürüyor. Pozitif olmak, hayata
dışarıdan bakmaktır ve bu her
meslekte çok önemlidir. Bunun
faydalarını her zaman görürsünüz.
SON ZAMANLARIN EN SEVİMLİ YÜZÜ
ÖZGÜ NAMAL
Özgü Namal son dönemlerin en ışıklı ve sevimli ekran
yüzlerinden biri. Sinemadan televizyon dizilerine, reklam
filmlerinden tiyatro oyunlarına kadar pek çok projede yer
alan Özgü Namal, her seferinde ne kadar yetenekli bir
oyuncu olduğunu ortaya koyuyor. 1978, İstanbul doğumlu
olan Namal, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı
Tiyatro Bölümü mezunu. Şu anda televizyon ekranlarının en
çok izlenen dizilerinden biri olan Hanımın Çiftliği’nde Güllü
olarak karşımıza çıkan Özgü Namal, bu sayımızın konuğu…
48 | O c a k -Şu b at
2010
Özellikle ‘Mutluluk’ filminde
birçok ödül aldınız. Ödül
kazanmak bir oyuncu için önemli
midir?
Ben ödül almanın oyunculuğun
tescillenmesi olduğunu
düşünmüyorum. Ödül almayanlar
kötü oyuncu mu yani? Tabii ki hayır,
böyle bir şey yok. Bir yıl içinde bir
takım yapımlar gerçekleştirilir,
televizyonda, tiyatroda, sinemada
çeşitli işler yapılır. O yıl içinde yapılan
yapımlar arasında en iyiler seçilir. O
yılki en iyi film, en iyi müzik, en iyi
oyuncu seçilir. Bu sadece o yılın
değerlendirmesidir. Ama tabi ki ödül
töreninin tören olması için birinin
birinci seçilmesi gerekiyor ki bu, geri
kalanların kötü olduğu anlamına
gelmez. Kimsenin sizi tescillemesine
ve elinize ödül vermesine gerek yok.
Bu tabii ki onur verici bir şey, ama çok
de gerekli değil.
Bir gün kendi filminizi çekmek
gibi bir hayaliniz var mı?
Pek çok oyuncunun olduğu gibi
kesinlikle benim de böyle bir hayalim
var, ama şimdi değil; haddimi
biliyorum. Geleceğe yönelik çalışmalar
yapıyorum. İşin mutfağına ve
tekniğine çok kafa yoruyorum, her
şeyi öğrenmeye çalışıyorum… Ayrıca
senaryo yazmaya kafayı taktım.
“Neden bu ülkede iyi senaryolar
yazılmıyor ya da neden iyi senaryolar
az sayıda çıkıyor?” gibi sorular kafamı
kurcalıyordu. Böylelikle senaryo
yazmayı öğrenmeye başladım. İlk
bununla başlarsam daha iyi olur diye
düşündüm. Çünkü iyi bir senaryonuz
yoksa siz istediğinizi kaydedin, yine
de olmuyor.
Bize senaryolarınızdan
bahsedebilir misiniz?
Üzerinde çalıştığım ve inandığım
bir hikaye var ama çok fazla
konuşmak istemiyorum. Uzun
zamandır aklımda olan bir hikâye…
Bu önce bir kısa metraj projesiydi,
ama zamansızlık ve mekansızlıktan
dolayı uzun metraja döndü. Kendi
hikayemi yazabilmek için öncelikle
senaryo yazmanın inceliklerini
öğreniyorum. İleride herkesle
paylaşmayı umuyorum.
Türk sineması son zamanlarda
bir atağa kalktı. Siz Türk
sinemasının durumu hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Türk sineması zor zamanlar
yaşadı, geri planda kaldı, ama artık
durum parlak görünüyor. Gelecek
gerçekten umut verici. Genç
yönetmenler çok başarılı işler yapıyor.
Yurt dışındaki festivallerde adımızı
duyurmaya başladık.
Dünya festivallerine gittiğimizde
çok güzel karşılanıyoruz, Türk
sinemasına, oyuncularına ve
yönetmenlerine çok değer veriyorlar,
yaptığımız işleri çok önemsiyorlar.
Artık seyircimiz de kendi filmlerine
sahip çıkıyor. İyi işler her zaman
seyircisini bulur, bu ister sinemada
ister tiyatroda olsun, iyi yapılan işler
başarıyı yakalıyor.
Son diziniz olan Hanımın
Çiftliği çok büyük bir başarı
yakaladı. Bize biraz
canlandırdığınız karakter olan
Güllü’den bahsedebilir misiniz?
Güllü 19 yaşında, çırçır
fabrikasında çalışan, asi, emeğine
sahip çıkan bir kızdı ve Kemal’e çok
aşıktı. Son bölümlerdeyse, bambaşka
bir noktaya doğru gidiyor. Artık o
çiftliğin gerçek hakimi olma yolunda
ilerliyor.
Bu karaktere hazırlanırken
neler yaptınız?
Öncelikle tabii ki bütün oyuncu
arkadaşlarla Orhan Kemal’in “Vukuat
Var”, “Hanımın Çiftliği” ve “Kaçak”
romanlarını okuyup inceledik. Daha
sonra karakterle ilgili olarak
yönetmenimiz Faruk Teber’le ve sonra
da senaristimiz Zülküf Yücel’le
çalışmalar yaptık. Ardından da
kostüm ve saç denemeleriyle
karakterleri oluşturmaya başladık.
Bu dizide en çok neyi
seviyorsunuz?
Romandan müthiş bir şekilde
uyarlanmış olması beni çok
heyecanlandırıyor hatta uzun
zamandan beri hiçbir senaryo beni bu
kadar heyecanlandırmamıştı. 13
bölümün hazır olması ve diyalogların
ve hikayenin doğallığı beni en çok
çeken noktalar…
Oc a k - Ş ubat 2010 | 49
MAKRO | Röportaj
ı
n
a
ş
ın
’n
lı
n
a
Ş
i
t
e
Şerb
nereden geliyor?
Makromarket’in özel markalı ürünlerinden olan
Şerbet-i Şanlı’nın taze ve günlük tatlılarının üretim
adresi olan Özdemir Baklava, 35 senelik, güven
uyandıran bir firma. Birbirinden lezzetli pek çok
tatlı üretiminin yapıldığı Özdemir Baklava, yüksek
standartlardaki üretim tesisleriyle dikkat çekiyor.
Özdemir Baklava Genel Müdürü Ahmet Özdemir’le,
Özdemir Baklava’nın hizmetleri ve yeni geliştirdiği
ürünleri hakkında bir söyleşi yaptık.
AHMET ÖZDEMİR
50 | O c a k -Şu b at
2010
Bize Özdemir Baklava
hakkında bilgi verebilir misiniz?
1975 senesinde Ankara’ya gelerek,
baklavacılık sektörüne ilk adımımızı
attık. 1990 yılında ise, Özdemir
Baklava adıyla kendi imalatımızı
kurduk. O günden bugüne, kaliteli
hizmet ve hijyenik koşullarda üretimi
kendimize ilke edindik. Bu
doğrultuda, her biri konusunda
uzman kadromuz ve teknolojinin
sağladığı imkanlarla sürekli kendimizi
geliştiriyoruz.
Baklava üretiminde nelere
dikkat ediyorsunuz?
Gıda üretim izin ve sertifikalarıyla,
sağlık koşullarına uygun ortamda
müşteri memnuniyetini daima ön
planda tutarak üretim yapıyoruz.
Gıda üretimi çok hassas bir iştir.
Hata kabul etmez; telafisi yoktur. Çok
büyük dikkat ve titizlik gerektirir.
Baklava üretilirken, içerisinde
kullanılan 1. sınıf, hijyenik koşullarda
muhafazası sağlanan malzemelerin
defalarca kontrolleri yapılır ve üretim
sorumlumuz olan Ali Özdemir başta
olmak üzere uzman kadromuz
üretime geçer. Üretime başlamadan
önce ilk olarak personelin şahsi
temizliği, üretim kısmının temizliği ve
en önemlisi de kullanılan
ekipmanların ve malzemelerin
temizliği sağlanır. Amacımız, hijyenik
bir ortamda üretilmiş ve lezzetiyle
akılda kalan baklavalar imal edip
tüketiciye ulaştırmak. Bunu da en iyi
şekilde gerçekleştirmek için elimizden
geleni yapıyoruz.
Baklava severlere de önemli bir
uyarımız var; aldıkları ürünlerin
MAKRO | Röportaj
sağlık koşullarına uygun ortamlarda
üretilmesine ve gıda üretim izni
bulunan yerlerden alınmış olmasına
dikkat etmeliler. Bilirsiniz ki, sağlık
asla ihmale gelmez.
Tatlı severlere, satın aldıkları
tatlıları saklama koşullarının
nasıl olması gerektiği konusunda
bilgi verebilir misiniz?
Baklava, yaz günlerinde 3-4 gün,
kış günlerinde ise 7 gün içerisinde
tüketilmelidir. Oda sıcaklığında ve
hijyenik kaplarda muhafaza edilmelisi
çok önemlidir. Tatlıyı buzdolabına
koymamak gerekir.
Yeni çıkardığınız tatlı
çeşitleriniz var. Bu tatlılar
hakkında bilgi verebilir misiniz?
Özdemir Baklava olarak, hijyen ve
kaliteyi bir arada sunup
müşterilerimize yeni lezzetlerle
hizmet vermeye devam ediyoruz.
Yeni ürünlerimizden bazılarını kısaca
anlatabilirim.
Sütlü nuriye: Baklavanın süt ve
fındıkla müthiş uyumu, Özdemir
Baklava kalitesiyle birleşti ve yeni bir
damak tadı olan “sütlü nuriye”
tüketiciden aldığı olumlu tepkilerle
bizleri gururlandırdı.
Cevizli bülbül yuvası: Tam bir
ceviz şöleni olan bu ürün, lezzeti ve
görüntüsüyle baklava severlerin
büyük beğenisini topladı ve kısa bir
süre önce tezgahlardaki yerini aldı.
Çikolatalı baklava: Tatlı
tercihinde çikolata ve baklava arasında
kalanların bir numaralı tercihi olan
çikolatalı baklava, içerisindeki
çikolata, fıstık ve kaymakla beğeni
topladı. Bu ürün de kısa süre önce
tezgahlardaki yerini aldı.
Halep baklavası: Bu çeşidimiz,
baklava severlere farklı bir damak tadı
sunuyor ve etkileyici görüntüsüyle
iştah açıyor. Halep baklavası, üretim
esnasında büyük ustalık gerektiren bir
ürün. Biz de Özdemir Baklava olarak
ustalığımızı gösteriyoruz.
Makromarket’te
Șerbet-i Șanlı
markasıyla satılan
ve Özdemir Baklava
tarafından üretilen
tatlı çeșitleri
l Cevizli baklava
l Fıstıklı baklava
l Ev baklavası
l Havuç dilimi
l Kaymaklı baklava
l Şöbiyet
l Sarı burma
l Bülbül yuvası
l Padişah
l Kıvırcık
l Dürüm (spesiyal)
l Antep sarma
l Tel kadayıf
l Fıstıklı burma kadayıf
l Cevizli burma kadayıf
l Cevizli bülbül yuvası (yeni)
l Cevizli şöbiyet (yeni)
l Sütlü nuriye (yeni)
l Çikolatalı baklava (yeni)
l Halep baklavası (yeni)
Makromarket mağazalarında
satılan Şerbet-i Şanlı isimli
tatlıların üretimini siz
yapıyorsunuz. Makromarket
hakkında neler düşünüyorsunuz?
Marketçilik sektörüne senelerdir
damgasını vuran ve 100’ü aşkın
mağazası, güler yüzlü personeli ve
kaliteli hizmet anlayışıyla çalışan bir
ailenin, Makromarket ailesinin bir
üyesi olmaktan gurur ve mutluluk
duyuyoruz.
52 | O c a k -Şu b at
2010
MAKRO | Röportaj
EN GÜZEL YATIRIM
GELECEĞE YAPILAN
YATIRIMDIR
Makromarket Mali Müşaviri Musa Çakır’la
Makromarket’in başarıları ve 2009 yılı ekonomik
verileri ile 2010 tahminleri üzerine bir röportaj
gerçekleştirdik. En güzel yatırımın çocuklara ve
gençlere, yani geleceğe yapılan manevi yatırım
olduğunu söyleyen Çakır, 2010 yılında
ekonomik açıdan Türk Lirası ve
gayrimenkul yatırımlarının
karlı olacağını
vurguluyor.
MUSA ÇAKIR
56 | O c a k -Şu b at
2010
Bize biraz kendinizden ve
Makromarket’teki görevinizden
bahsedebilir misiniz?
2 Şubat 1963 tarihinde, Ankara
Güdül’de doğdum. İlk, orta ve lise
eğitimimi Ankara’da tamamladım. 1981
yılında, ticaret lisesini bitirdikten sonra,
çeşitli muhasebe bürolarında çalıştım.
Çalışıyor olmam nedeniyle, fakülte
eğitimimi dışarıdan tamamladım. 1986
yılında kendi büromu açarak muhasebe
ve müşavirlik hizmeti vermeye başladım.
3568 sayılı meslek yasası çıktığında
Serbest Muhasebeci ünvanı aldım. 1994
yılında yeterlilik sınavlarını başarıyla
vererek mali müşavir oldum.
Makromarket ile ilk tanışmamız,
Nisan 1993 tarihine dayanıyor. Nisan
1993 tarihinde alışverişe gitmem
dolayısıyla tesadüfen markette
karşılaştığım arkadaşım Lütfi
Özdemir’in işverenlerimize “işinin
uzmanı, güvenilir kişi” diyerek referans
olması ve düzenli çalışmalarım sonucu,
Makromarket ailesinin bir ferdi olmaya
hak kazandım. Nisan 1993 tarihinden
bu yana Makromarket’e hizmet
veriyorum. Hizmet verdiğim yıllarda
olduğu gibi, gelecek yıllarda da meslek
etiği gereği, tarafsızlık ilkesi altında,
şirketimizin ileri düzeye ve zamana
uygun olarak daha da gelişmesine
katkıda bulunmak benim büyük arzum
ve isteğim.
Makromarket’ in mali verileri ve
bulunduğu konum
hakkında bilgi
verebilir misiniz?
Çalıştığım günden
bugüne, şirketimiz hızlı,
bilinçli ve saygın bir
şekilde büyüyor. Bu
durum, herkes tarafından
biliniyor ve takip ediliyor.
Şirketimizin
konumunu kısaca şöyle
açıklayabilirim:
Makromarket,
Anadolu’nun üzerinde
doğan bir güneş, bir
yıldızdır. Yerli bir
MAKRO | Röportaj
markadır; ülke ekonomisine ve
istihdama yönelik katkıları devam
edecektir. Tek şubeli iken şu anda 114
şubeli bir mağazalar zinciri, çalışan sayısı
da ilk açıldığında 8 iken şu anda 3850
kişi civarında. Şirketimizin bu
durumunun, mali verileri ve bulunduğu
konum hakkında her şeyi anlattığını
düşünüyorum.
Siz Makromarket’ in başarısını
neye bağlıyorsunuz?
Ben Makromarket’in başarısını
saygınlığına bağlıyorum. Saygınlık, kolay
kazanılan veya parayla alınıp satılan bir
değer değildir.
Saygınlığın kazanılması, her şeyden
önce çalışma usul ve esasları ile ilgili
ilkelere, gelişmekte olan teknolojileri
takip etmeye, iyi niyete, denetime ve
disipline bağlıdır. Ayrıca gelişmelere açık
olmak, yardımlaşmak, ekonomiye
katkıda bulunmak ve istihdam sağlamak
da, saygınlığın kazanılmasında önemli
rol oynar. Ben Makromarket’ in
başarısını, yukarıda saydığım nedenlere
dayandırıyorum.
Perakende sektörü açısından
bakıldığında geçtiğimiz yıl
ve önümüzdeki yıl hakkında
neler söyleyebilirsiniz?
Bu sorunuza cevap vermeden önce
perakendeciliğin tanımını yapmak
gerekir. Bildiğiniz gibi perakendecilik,
üretici ve tüketici arasındaki malların
naklini sağlayan aracılık hizmetleridir.
Perakende sektörü, üreticilerin
temsilcisi, tüketicilerin de garantörüdür.
Ülkemizde perakendecilik sektörü,
önemli değişmeler ve gelişmeler
gösteriyor. Küçük ölçekli
perakendeciliğin yerini, büyük ölçekli,
teknolojik gelişmelere ayak uyduran ve
uluslararası pazarlara girebilen ve bu
pazarlardan pay alan bir perakende
sektörü almaya başladı.
Daha önce de belirttiğim gibi, 2009
yılında dünyayı etkisi altına alan
ekonomik kriz, perakendecilik
sektörünü de derinden yaraladı. 2009
yılında, organize perakendecilik, küresel
krize karşı gerekli önlemleri alarak
kampanyalarla ayakta durmayı başardı
ve krizin gölgesinde bir yıl daha geride
bırakıldı.
Devlet, 2009 yılı krizini atlatmak ve
iç piyasanın hareketlenmesini sağlamak
amacıyla iç ve dış ticaretle uğraşanlara
KDV, ÖTV gibi teşvikler sağladı. Bunun
yanında faizsiz veya hibe şeklinde
verilen finansal teşvikler de krizin
atlatılmasında önemli bir etken oldu.
Krizin getirdiği ağır şartlarda bile
perakende sektörü 2009 yılında
yatırımlarına ara vermeden devam etti;
istihdam oluşmasına katkıda bulundu.
2010 yılında, yeni AVM’lerin açılması
durumunda perakende sektörü yeniden
gelişmeye ve büyümeye devam edecek.
Perakende sektörünün, 2010’un
2’nci çeyreğine doğru bugünkü noktadan
daha iyi bir noktaya geleceğini ümit
ediyorum.
Mali yönden kurumlara ve
bireylere ne gibi önerileriniz olur?
Mali yönden kurumlara ve bireylere
2010 yılında tavsiyem, ekonominin
vazgeçilmezlerinden olan “istikrar”
olacaktır. Ekonomide istikrar, kişiden
başlar; kurumlar ve ülkelere kadar
yaygınlaşır. Ülkemizde yaşanan
ekonomik kriz, birçok kişi ve kuruluşta
yaralar açtı. Bundan dolayı kişilere ve
kurumlara istikrarlı olmalarını tavsiye
ederim. Bir ülkede istikrarın
sağlanabilmesi için kişilere, siyasilere,
fikir adamlarına önemli görevler
düşüyor. Söylediğim kişiler de
görevlerini tam olarak yerine
getirdiklerinde ülke ekonomisinin
istikrara kavuşmasına katkı sağlamış
olurlar. Bence istikrarın sağlanması için
en gerekli nokta, istihdamdır.
Makro Vizyon okuyucularına,
2010 yılında ne gibi yatırımlar
yapmalarını önerirsiniz?
En güzel yatırım çocuklara ve
gençlere, kısaca geleceğe olan yatırımdır.
Ekonomik açıdansa şunları öneririm:
1. Türk Lirası’na yatırım, karlı
yatırım olacaktır.
2. Ucuz konut kredisi, gayrimenkule
olan yatırımı karlı yapacaktır.
3. Yatırımcıların gelişen teknolojileri
de takip etmesi gerekir. Bu da yatırım
verimliliğini arttırdığı gibi işgücü
maliyetini de azaltır.
Oc a k - Ş ubat 2010 | 57
MAKRO | Sağlık
Maden suyuyla vücut
direncinizi arttırın!
Daha çok kış aylarında karşılaştığımız gribe karşı
vücudumuzun direncini arttırmak ve sağlığımızı
korumak elimizde. Bunun için yapmamız gereken tek
şey “günde en az 2 şişe” mineral yönünden zengin ve
doğal olan maden suyu içmek.
İçeriğinde bulunan 2767,50 mg/lt
mineral değeriyle yönetmelikçe
belirlenen “zengin mineralli maden
suyu” kategorisine giren Beypazarı
Maden Suyu, 1957 senesinden bu
yana teknolojik yenilikleri en iyi
şekilde değerlendirip kendini sürekli
geliştirerek tüketiciye en iyisini
sunmaya çalışıyor. Kışın, içine limon
sıkıp içeceğiniz maden suyu, grip
başta olmak üzere kış
hastalıklarından korunmada gerekli C
vitaminiyle birlikte maden suyunda
bulunan zengin mineralleri de
almanızı sağlıyor. Birçok
içeceğe ferahlatıcı bir tat
veren maden suyu ile
farklı lezzetler
oluşturabilir, damak
zevkinize özel tatlar
bulabilirsiniz. Doğal
mineralli maden suyu,
zengin magnezyum
içeriği sayesinde kalp ve damar
hastalıklarına karşı ve içerdiği
kalsiyum sayesinde osteoporoza karşı
vücudunuzu koruyor ve vücut
direncinizi arttırıyor.
Günün her anında her zaman
içilmesi gereken maden suyu,
sağlığınızı korurken cildinizin
güzelliği için de önem taşıyor. Kışın
soğuk ve rüzgarın etkisiyle kuruyan
cildinize uygulayacağınız maden suyu,
cildi temizlerken gergin ve pürüzsüz
bir görünüm sağlıyor. Maden suyuyla
58 | O c a k -Şu b at
2010
cildinizi yıkayıp kendi
halinde kurumaya
bıraktığınızda, ciltteki
pürüzleri yok edip yorgun
ve solgun görünümü
ortadan kaldırıyor, ayrıca
cildi yenileyerek
yaşlanmayı geciktiriyor.
Beypazarı
Doğal Maden
Suyu, 2009’un
en iyi maden
suyu seçildi
3 gün süren,
uluslararası katılımlı,
Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul
Günay’ın da
katıldığı,
kongrenin gala
yemeğinde 2009
yılının en iyileri
ödülleri
sahiplerini buldu.
Sektörde 53.
senesine
girmenin haklı
onurunu yaşayan
Beypazarı Maden
Suyu, Gazi
Üniversitesi’nin
hazırladığı anket
sonucu II. Ulusal
Spa&Wellness
Kongresi’nde en
iyi maden suyu kategorisinde birinci
gelerek 2009 yılının en iyi maden suyu
ödülünü aldı. 2010 yılında da aynı
başarıyı yakalamayı hedefleyen
Beypazarı Doğal Maden Suyu, yeni
yıla yeni etiketi ve logo dizaynıyla
girdi.
İçeriğindeki zengin minerallerle
sağlığınıza hitap etmenin yanı sıra,
dışındaki renk uyumuyla da
gözlerinize hitap edecek olan
Beypazarı, içerisinde hiçbir katkı
maddesi bulunmadığını, logosunun
altında kullandığı yaprak yeşili tonu
ile bir kez daha vurgulamış
oluyor.
Zengin mineralli
maden suyu kategorisine
giren Beypazarı Doğal
Maden Suyu, saatte 252
bin şişe üretim kapasitesi
ve meyve aromalı
çeşitleriyle tüketicilerine
en iyi şekilde ulaşmaya
2010 yılında da devam
edecek.
MAKRO | Güzellik
Hamilelik dönemi bittikten sonra
aynaya baktığımızda ilk olarak karın,
basen ve bel bölgemizdeki
kalınlaşmayı, depolanan yağları
görüyor ve ilk düşmanımızı ilan
ediyoruz: Kilolar!
Annenin sağlığı da en az bebeğin
sağlığı kadar önemli. Bu nedenle
beslenmeyle ilgili planlamalar
yapılırken, vücudun dengesini
bozmadan, hem anne hem de bebek
sağlığı için, uygun bir beslenme planı
HAMİLELİK SONRASI
GÜZELLİK SIRLARI
Hamilelik ve annelik, kadınlar için belki de yaşamlarının
en güzel, en heyecan verici ve özel dönemi. Ancak bu
güzel dönemin ardından kalan kilo, mantar, varis gibi
fiziksel sorunlar, bazen bu mutluluğa gölge
düşürebiliyor. Çoğu kadın bu duruma, fiziksel ve
duygusal anlamda uyum sağlamakta güçlük çekiyor.
Ancak unutmayın ki, bu sorunların hiç biri kalıcı değil ve
biraz uğraşla üstesinden gelinebilir.
60 | O c a k -Şu b at
2010
hazırlanmalı. Hızlı kilo kaybı için
yapılan düşük kalorili diyetler,
annenin süt verimini olumsuz yönde
etkiler ve özellikle karbonhidrat ve
proteince fakir beslenme, annenin
sütünü azaltır. Ayrıca karbonhidrat
ihtiyacını şekerli ve basit
karbonhidratlardan almak yerine, tam
tahıl ürünlerinden almak daha
doğrudur. Sütümüz artsın diye
tükettiğimiz şekerli sıvıların
sütümüzü değil kilomuzu arttırdığını
da unutmamalıyız. Evet, su içmek
gerekiyor ama günde 3 litreden fazla
suyun, sütü arttırıcı bir etkisi yok!
Çatlaklar
Hamilelikteki kilo değişimleri ve
cildin aşırı gerilmesi, derinin elastik
yapısını bozuyor ve çatlaklar oluşuyor.
Çatlaklara engel olabilmek için karın,
göğüs ve bacakları, esnemeye
alıştırmak gerekiyor. Ayrıca bu
bölgelere çeşitli bitkisel yağlarla masaj
yapılması, kan dolaşımını
MAKRO | Güzellik
hızlandıracağından,
çatlaklara karşı koruyucu
Hamilelikteki kilo
etkisi olabiliyor. Dengeli
değişimleri ve cildin
beslenmek ve bol su
aşırı gerilmesi,
içmek de cildin sağlıklı
derinin elastik
bir yapıya sahip
yapısını bozuyor ve
olmasında ve kendini
çatlaklar oluşuyor.
korumasında önemli
faktörler. Cildinizi her
Çatlaklara engel
gün uzmanlar tarafından olabilmek için karın,
tavsiye edilmiş bir
göğüs ve bacakları,
kremle nemlendirin.
esnemeye alıştırmak
Kremler hem çatlamaya
gerekiyor.
karşı cilde gereksinim
duyduğu suyu verecek,
hem de cildin esneme
kapasitesini arttıracaktır. Bol bol su
içmek ve A, E ve C vitaminleri
yönünden zengin yiyeceklerle
beslenmek de hamilelik dönemi ve
sonrasında alınabilecek önlemler
arasında sayılabilir.
Kașıntılar
Büyüyen ve gerilen karındaki
çatlaklarla birlikte oluşan kaşıntılar,
normal koşullarda doğumdan sonra
geçer. Kaşıntıları bazen nemlendirici
kremlerle önlemek mümkünken
bazen ağızdan ilaç alınarak
gerçekleşen tıbbi tedavi gerekebilir.
Böyle bir durumda mutlaka uzman bir
doktora başvurmalı ve yalnızca
doktorun önerdiği ilaçları
kullanmalıyız.
Mantar hastalıkları
Hamilelik dönemi ve sonrasında,
ayaklarda, kasıklarda, parmak
aralarında, mantar oluşabilir veya
mantara olan eğilim artar. Kilo
alımıyla beraber gelen aşırı terleme
mantara zemin hazırlarken, vücudun
asit dengesinin bozulması ve çeşitli
bölgelerin havasız kalması, mantarı
tetikler. Bu noktada hijyen çok önemli
bir hale geliyor. Ayrıca fazla şeker
yememek, hamurlu ve mayalı
besinlerden uzak durmak da bu
konuda alınabilecek tedbirlerden. Gün
boyu kapalı kalan bölgelerin
havalandırılması ve olabildiğince kuru
kalması gerekiyor. Uzman bir
doktorun önerdiği uygun ilaçlar ve
nem-hava dengesine dikkat ederek
mantardan kurtulmak mümkün.
Varisler
Varislerden kurtulmak için fazla
ayakta kalmamak ve oturduğumuzda
bacaklarımızın altına bir yükseltici
koymak ilk kural. Uzak durmamız
gereken şeylerse, sıkı pantolon, dar iç
çamaşırları ve ayağımızı sıkan
ayakkabılar… Bol C vitaminli gıdalar,
taze sıkılmış meyve suları ve brokoli
ise, varislerden kurtulmamıza
yardımcı olacak dostlarımız…
Saç dökülmeleri
Ruh dünyamızda yaşadığımız
değişiklikleri önce saçlarımıza
yansıtırız. Saçlarımızda yaptığımız
küçük değişiklikler bizi mutlu eder.
Saçımızın her teli bizim için çok
önemlidir. Fakat hamilelikteki
hormonal değişiklikler bazen saçımızı
canlandırırken bazen de bizleri
saçlarımızı kaybetme endişesiyle karşı
Oc a k - Ş ubat 2010 | 61
MAKRO | Güzellik
karşıya bırakıyor. Ancak
alabileceğimiz bazı önlemlerle bu
sorunun da üstesinden gelebiliriz.
Saçlarınızı kısa kestirerek
dolgunluğunu koruyabilir; özel
bakımlar uygulayabilirsiniz. Saçlarınız
için de dengeli beslenme çok
önemlidir. Fön çekilmemesi, sert
tarak kullanılmaması, ıslakken
saçların gerilmesine neden olabilecek
ince aralıklı tarakların
kullanılmaması, saç kurutucularının
soğuk ayarda kullanılması gibi
tedbirlerin dışında, biotin ve silica
içeren şampuanları kullanabilirsiniz.
Ayrıca multivitamin kullanımı da saç
dökülmesini azaltabilir.
Renk değișiklikleri
“Hamilelik lekesi”, özellikle açık
tenli kadınların cildinde oluşan koyu
cilt lekeleri olarak karşımıza çıkıyor.
Çoğunlukla yüzde ve göğüste oluşan
bu lekeler, bazı hamilelik
hormonlarının bir sonucu. Cilt bu
hormonların artışına uyum
sağlayamazsa, bazı bölgelerde daha
fazla melanin salgılanıyor ve lekeler
oluşuyor. Hamilelik lekesi, güneş
ışığının etkisiyle daha da
belirginleşebiliyor. Bunu önlemenin
en iyi yolu, sürekli 15 ya da 20
62 | O c a k -Şu b at
2010
Saçlarınızı kısa
kestirerek
dolgunluğunu
koruyabilir; özel
bakımlar
uygulayabilirsiniz.
Saçlarınız için de
dengeli beslenme çok
önemlidir
koruma faktörlü
güneş kremi sürmek
ve mümkün olduğu
kadar güneşten uzak
durmak. Bu lekeler,
normalde bebeğiniz
doğduktan sonra kaybolur. Ancak
kaybolmazlarsa, bir çeşit A vitamini
olan retinol içeren bir krem
kullanmakta fayda var.
Tabii bütün bu önlemler ve
tavsiyelerin yeterli
olmadığı durumlar
olabilir. Bu yüzden her
türlü sorununuz için
öncelikle aklınıza gelen,
doktorunuza danışmak
olmalı. Ayrıca en önemlisi,
hamileyken de, öncesinde de,
sonrasında da, kendinizle barışıksanız
çok daha güzel olduğunuzu
unutmayın!
MAKRO | Gıda Kültürü
Hem lezzetli, hem sağlıklı...
KURUYEMİŞ
Hepimizin ağzımıza tat, sağlığımıza sağlık katan
kuruyemişler, dar vakitlere, aceleci sofralara uygun
gıdalar değildir. Kuruyemişlerin en güzel tarafı da budur;
mutlaka bir eğlenceli zamanı renklendirmek için gelir
sofraya… Bir film keyfi sırasında, konuk ikramında, kına
gecelerinde ya da yılbaşı sofralarında baş köşeyi
kuruyemişler alır. Ayrıca bu eğlenceli taneler, ölçüyü
kaçırmadığınız sürece tam bir sağlık ve enerji kaynağıdır.
Fındık
Dünya fındık üretiminde ilk sırada yer
alan ülkemiz, toplam fındık
üretiminin yaklaşık yüzde 65 kadarını
gerçekleştiriyor. Ülkemizde yetiştirilen
fındık, yüksek miktarlarda olmasının
yanı sıra, lezzet bakımından da
oldukça üstün bir seviyede. Antik
çağlardan beri bilinen ve tüketilen
fındık, oldukça enerji verici ve
besleyici bir gıda olarak karşımıza
çıkıyor. Son zamanlarda sıkça
duyduğumuz gibi, fındığın en büyük
yararlarından biri kalbedir. Her gün
düzenli olarak yiyeceğiniz bir avuç
fındık, kalbinizin sağlığı için çok
değerlidir. Ayrıca fındığın, böbrek
rahatsızlıklarına da faydası çok
fazladır. Böbreklerdeki taş ve
kumdan kurtulmak için
düzenli olarak fındık yemek
gereklidir. Zihni
kuvvetlendirmesi açısından
da çok faydalı olan fındık,
akciğer rahatsızlıklarına ve
üşütmelere de iyi gelir.
Bağırsakların çalışması ve
kansızlığı gidermek için de
fındık yenilmesi tavsiye
ediliyor.
64 | O c a k -Şu b at
2010
Ceviz
A vitamini, B1, B2 vitaminleri, C
vitamini, sodyum, magnezyum,
potasyum, kalsiyum, demir, fosfat,
kükürt ve klor içeren ceviz,
kolesterolü ayarlar ve kronik kalp
hastalıkları riskini azaltır. Ceviz kan
ve kemik için gerekli kireci de ihtiva
ettiğinden özellikle kalp için çok
faydalıdır. Hayati öneme sahip olan
insülini arttırdığından şeker hastaları
için de faydalı olan cevizden her gün
2-3 tane yemek kanı sulandırır. Hazım
bozukluklarının giderilmesi için de
tavsiye edilen ceviz, bademle beraber
tüketildiğinde, mideyi güçlendirir,
kusmaları önler ve zihne
kuvvet verir. Taze
ve kuru olarak
tüketilebilen
ceviz, her
türlü
yemekte ve
özellikle
salatalarda
lezzet
unsuru
olarak
karşımıza
çıkıyor.
Badem
Çok leziz bir kuruyemiş çeşidi olan
badem, kalp krizine ve kansere karşı
koruyucu özelliğiyle ön plana çıkıyor.
E vitamini yönünden oldukça zengin
olan badem, bu özelliği ile yaşlılık
etkilerinden ve pek çok hastalıktan
koruyucu olarak biliniyor. Özellikle de
çocuklar için sağlık deposu olan
badem, ağız yoluyla alındığında göğüs
yumuşatıcı, öksürük kesici etkisi
olmakla birlikte yüksek dozda
alındığında zehirlenme etkisi yapacağı
için çok dikkatli olunmalıdır.
Besleyici pek çok maddeyi içinde
bulundurması nedeniyle badem
özellikle kuru ciltlerin en büyük
dostudur. Badem yağı, cilt bakımı,
vücut bakımı, tırnak ve saç bakımında
kullanıldığı gibi, hazımsızlığa da iyi
gelir.
MAKRO | Gıda Kültürü
Ay çekirdeği
Antep fıstığı
Pek çoğumuzun en çok sevdiği
kuruyemişlerden biri olan Antep
fıstığı, adını, en çok yetiştiği
kentlerden biri olan Gaziantep’ten
alıyor. Ülkemizde çok lezzetli cinsleri
yetişen Antep Fıstığı hakkında pek
çok araştırma yapılıyor. Gaziantep’te
yapılan bilimsel bir araştırmanın
bulgularına göre, Antep fıstığının
insan sağlığı için önemi çok büyük.
İnsanlar üzerinde ilk defa yapılan
bilimsel çalışmada, damar
tıkanıklığını önlemekte faydalı olan
Antep fıstığının kolesterolü
düşürdüğü de belirlendi. Antep
fıstığının damar tıkanıklığını önleyici
etkisi olduğu belirlenirken, bu etkinin
cevizden daha fazla olduğu da ortaya
çıktı. Antep fıstığının kötü kolesterol
olarak isimlendirilen LDL’yi
düşürdüğü ayrıca insan vücuduna
zararlı toksinleri engelleyen
antioksidan miktarını artırdığı da
gözler önüne serildi.
66 | O c a k -Şu b at
2010
Leblebi
Leblebi nohutun işlenmesiyle elde
edilen ve çok uzun uğraşlar sonucu
ortaya çıkan bir kuruyemiş türüdür.
Nohutun leblebiye dönüşmesi
neredeyse 1 buçuk aylık bir zaman
dilimini alır: Eleme işleminden
geçirilen nohutlar önce ayrılır. Birinci
kavurma işleminden sonra sıcak
olarak çuvallara doldurulup iki gün
dinlendirilir. İkinci kavurmadan sonra
yine iki gün dinlendirilen nohutlar,
kuru bir yere serilerek 15-20 gün
bekletilir. Bu kavurma ve dinlendirme
işlemleri leblebinin kalitesi açısından
son derece önemlidir. Nohutlar 3.
kavurmadan önce nemlendirilip
çuvallarda 1 gün daha bekletilir. 3.
kavurmada, nohutların kabukları
ayrılır. Buna “tek kavrum leblebi”
denir. Leblebinin acılı, tuzlu veya
karanfilli çeşitlere dönüşmesi, bu son
kavurma aşamasında gerçekleştirilir.
“Leblebi şekeri” ise kısa bir son
kavurmadan sonra elde edilir.
Leblebi, doyurucu oluşu ve yağının az
olması sebebiyle özellikle diyet
menüleri ve mide rahatsızlığı
yaşayanların ara öğünleri için önerilir.
İyi bir stres atma kaynağı olarak
hepimizin tükettiği ay çekirdeği,
özellikle barındırdığı değerli yağlar
açısından sağılığımız için çok
faydalıdır. Ay çekirdeğinin içeriğinde,
folik asit B9, nikotinik asit B3 ve
pantotenik asit B5, piridoksin B6, E
vitamini, D vitamini, K vitamini,
çinko, kalsiyum, magnezyum ve demir
bulunur; ay çekirdeği “omega-6” da
içerir. Proteinler açısından
yumurtadan bile daha zengin olan ay
çekirdeği, zihin ve beden ağırlıklı
olarak çalışanlara her gün önerilen bir
kuruyemiş çeşidi. İdrar söktürücü ve
yorgunluk giderici olan ay çekirdeği,
kalp ve damar hastalıkları için de
faydalıdır. Lifli ve posalı bir gıda
olduğundan bağırsak problemi
olanlara önerilen ay çekirdeğinin az
kavrulmuş olarak tüketilmesi tavsiye
ediliyor.
MAKRO | Çocuk Sağlığı
Pnömokok nedir?
HER 30 SANİYEDE 1 ÇOCUK
PNÖMOKOK
NEDENİYLE ÖLÜYOR
Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı araştırmalara göre,
dünyada her 30 saniyede 1 çocuk, pnömokok
mikrobunun neden olduğu hastalıklar sebebiyle hayatını
kaybediyor. Küçük yaştan itibaren gerekli aşılar
yapılmazsa pek çok hastalığa sebep olan pnömokok
mikrobu hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak,
çocuklarımızı korumamız için hayati önem taşıyor. İşte
size, pnömokok hakkında bilmeniz gerekenler…
68 | O c a k -Şu b at
2010
Pnömokok, bebeklik ve çocukluk
çağında sık rastlanan ve menenjit,
zatürre, kan iltihabı, orta kulak
iltihabı, sinüzit gibi hastalıklara yol
açan bir mikrop. Dünya Sağlık Örgütü
verilerine göre pnömokoklara bağlı
hastalıklar, dünya üzerinde her yıl 5
yaşından küçük yaklaşık 1 milyon
çocuğun ölümüne neden oluyor.
Pnömokoklar bebeklik ve çocukluk
çağında burun, geniz ve boğazda
yaygın olarak bulunuyor. Bebeklerin
bağışıklık sistemleri henüz tam olarak
gelişmediğinden, pnömokok
hastalıklarına karşı daha
savunmasızdırlar. Burun içinde ve
boğaz bölgesinde pnömokok bulunan
bebek ve çocuklar, mikrobu diğer
bireylere bulaştırabilirler. Bulaşma,
öksürme veya hapşırma esnasında
havaya yayılan damlacıkların
solunması, yıkanmamış ellerin ağız ve
burun bölgesiyle teması veya yakın
temas yoluyla olur. Pnömokok
özellikle çocukların toplu halde
bulunduğu kreş ve anaokulu gibi
yerlerde çok hızla yayıldığından, kreşe
giden çocuklarda pnömokok taşıma
oranları ve buna bağlı hastalıkların
görülme sıklığı daha yüksektir.
Pnömokok mikrobunun
sebep olduğu hastalıklar
Zatürre
Zatürre, çocukluk çağında en sık
ölüm nedenlerinden biri olarak
MAKRO | Çocuk Sağlığı
karşımıza çıkıyor. Zatürre,
akciğerlerde bulunan hava
keseciklerinin iltihapla dolduğu ve
yeterli hava alışverişinin yapılamadığı
ciddi ve tehlikeli bir solunum yolu
hastalığı olarak biliniyor.
Pnömokoklar insandan insana
genellikle hava yoluyla bulaşıyor.
Zatürrenin belirtileri arasında, koyu
kıvamlı, sarı-yeşil renkli veya kanlı
balgamın eşlik edebildiği öksürük,
yüksek ateş ve titreme, nefes darlığı,
göğüs ağrısı, halsizlik, zor ve hızlı
soluk alma sayılabilir.
Menenjit
Pnömokoklar beyin ve omuriliği
koruyan sıvıya ulaştıkları zaman
menenjite neden olur. Menenjit, beyin
ve omuriliği kaplayan ince zarların ve
kan damarlarının iltihaplanmasıdır.
Son derece ciddi bir hastalık olan
menenjit, ölümle veya işitme kaybı,
görme bozukluğu, zeka geriliği,
hareket bozuklukları gibi kalıcı
sakatlıklarla sonuçlanabilir.
Menenjitin belirtileri arasında, yüksek
ateş, ense sertliği, baş ağrısı, kusma,
aşırı yorgunluk, huzursuzluk ve
iştahsızlık sayılabilir. Tedavisi
çoğunlukla hastaneye yatırılarak
yapılır.
Kan iltihabı
Pnömokoklar, bazı durumlarda
kana karışarak burada çoğalabilirler.
Pnömokokların kanı istila etmesi
durumuna kan iltihabı denir. Vücut,
mikroplara ve mikropların salgıladığı
maddelere karşı organ yetmezliğiyle
sonuçlanan bir tepki verebilir. Kan
iltihabı ölümle sonuçlanabilen son
derece ciddi bir hastalıktır. Hastalık
belirtileri arasında, yüksek ateş,
böbrek, karaciğer gibi organların
fonksiyonlarında bozulma, bilinç
bozulması, davranış bozuklukları ve
nefes darlığı sayılabilir.
Orta kulak iltihabı
Pnömokokların neden olduğu
önemli hastalıklardan biri de orta
kulak iltihabıdır. 0-2 yaş arasındaki
her 10 çocuktan 9'u en az bir kez orta
kulak iltihabına yakalanıyor. Bu
hastalık, soğuk algınlığı, grip gibi
diğer solunum yolu hastalıklarıyla
birlikte de görülebiliyor. Orta kulak
iltihabının uzun sürmesi ve
tekrarlaması, işitme kaybına ve buna
bağlı olarak konuşma bozukluklarına
yol açabilir. Bazı durumlarda, tedavi
edilmeyen orta kulak iltihabı, kulak
çevresinde kemik hastalıklarına,
menenjite veya yüz felcine dahi neden
olabilmektedir. Orta kulak iltihabı
belirtileri arasında, kulak ağrısı,
çocuğun ağrı nedeniyle kulaklarını
kaşıması veya çekiştirmesi, ateş,
huzursuzluk ve ağlama sayılabilir.
Sinüzit
Yüz kemiklerinde, sinüs adı verilen
içi hava dolu boşluklar bulunur.
Pnömokokların bu boşlukları
kaplayan zarlara yerleşmesi
sonucunda sinüzit oluşabilir. Sinüzit
belirtileri arasında, göz arkasında
basınç hissi, yüzde ağrı, burundan
soluk alıp verme güçlüğü, genizde
akıntı, uzun süreli ve bazen kanlı
burun akıntısı ve yüksek ateş
sayılabilir.
Pnömokoklar bebeklik
ve çocukluk çağında
burun, geniz ve
boğazda yaygın olarak
bulunur. Bebeklerin
bağışıklık sistemleri
henüz tam olarak
gelişmediğinden,
pnömokok
hastalıklarına karşı
daha savunmasızdırlar.
Oc a k - Ş ubat 2010 | 69
MAKRO | Çocuk Sağlığı
(zatürre) aşısı, 2008 yılı Kasım ayı
itibariyle ülkemizde Sağlık Bakanlığı
aşı takvimi kapsamında ücretsiz
olarak uygulanmaya başlandı.
Pnömokok hastalıklarından
korunmak için neler
yapılmalıdır?
Pnömokok hastalıkları
nasıl teșhis ve tedavi edilir?
Pnömokok hastalıklarının teşhisi
için röntgen, kan testleri ve bazen de
bel bölgesinden su alma işlemine
gerek duyulabilir. Pnömokok
hastalıklarının tedavisinde genel
olarak antibiyotikler kullanılıyor. Ne
yazık ki, pnömokoklar her geçen gün
antibiyotiklere karşı daha fazla direnç
kazandığından, pnömokok
hastalıklarının tedavisi giderek
zorlaşıyor ve tedavi başarısı düşüyor.
Pnömokok hastalıklarından
korunmanın en etkili yollarından biri
aşılamadır. Çocukları hastalıklara
karşı aşıyla koruyarak sık antibiyotik
kullanımının azaltılması, mikropların
antibiyotiklere karşı direncini de
düşürebilir. Konjuge pnömokok
70 | O c a k -Şu b at
2010
Pnömokok hastalıklarından
korunmada anne sütü ve beslenmenin
yeri çok büyük. Uzmanlar sadece anne
sütü verilen çocuklarda mikroplara
bağlı hastalıkların daha az
görüldüğünü ve bu bebeklerde, sadece
anne sütü verilmeyenlere kıyasla,
daha az ciddi hastalık geliştiğini
belirtiyorlar. Yetersiz ve yanlış
beslenen çocuklar hastalıklara
yakalanma ve bunun sonucunda
çocuk ölümleri ve sakatlıklar
bakımından daha yüksek risk altında
bulunuyor. Kötü beslenme, çocuklarda
zatürre gelişmesi riskini iki şekilde
arttırır. Birincisi, bağışıklık sisteminin
düzgün çalışması için yeterli miktarda
protein ve enerji alınması gereklidir.
Kötü beslenme, çocuğun bağışıklık
sisteminin zayıflamasına sebep olur.
İkincisi, kötü beslenen çocuğun
solunum kasları daha güçsüzdür, bu
nedenle çocuk solunum yollarındaki
salgıları gerektiği kadar iyi
temizleyemez.
Hijyen ve temiz havanın da bu
mikroptan korunmada önemli bir yeri
vardır. Bazı araştırmalar, el yıkama ve
ev içi hava kirliliğinin azaltılmasının
da gelişmekte olan ülkelerde
pnömokoklara bağlı ölümlerin
azaltılmasında önemli bir role sahip
olduğunu gösteriyor.
Hastalıkların önlenmesinde en
etkin korunma yolu ise tabi ki
aşılama. Halk arasında zatürre aşısı
olarak bilinen konjuge pnömokok
aşısı, bebek ve çocukları zatürre,
menenjit, kan iltihabı, orta kulak
iltihabı ve sinüzit gibi pnömokok
hastalıklarına karşı korumak amacıyla
üretilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü
“konjuge pnömokok” aşısının
dünyada beş yaş altı ölümlerin
azaltılmasında önemli bir katkısı
olduğunu kabul ediyor ve tüm
ülkelerde rutin aşı takvimine
alınmasını öncelikle tavsiye ediyor. Bu
konu hakkında bilgi almak için
mutlaka doktorunuza veya size en
yakın Sağlık Ocağı’na başvurun. Bu
aşı, 2008 yılı Kasım ayı itibariyle
ülkemizde Sağlık Bakanlığı aşı takvimi
kapsamında ücretsiz olarak
uygulanmaya başlandı.
* Pnömokok hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için
www.pnomokok.com adlı web sitesini ziyaret
edebilirsiniz.
MAKRO | Dekorasyon
Rengarenk raflarla boș
köșeleri canlandırın
EVİNİZİ YENİLEMENİZ İÇİN
KÜÇÜK DEKORASYON
OYUNLARI
Hayatımızın çok büyük bir bölümü
evimizde geçiyor. Günün tüm işlerini
bitirdikten sonra ayaklarımızı uzatıp
bir fincan çay yudumlarken ya da işten
çıkıp kendimizi sıcak yuvamıza
attığımızda tüm aile beraber yemek
yerken bulduğumuz huzuru başka bir
yerde bulamayız. Evimiz, hepimizin
sığınağı… Ancak her ev, zaman zaman
bazı değişikliklere ihtiyaç duyuyor. Siz
de evinizde ufak tefek yenilikler yapıp
sıkıntıları evinizden kovalamak
istiyorsanız, bazı ipuçlarına ihtiyacınız
olacak. İpuçları bizden; gerisi, sizin
hayal gücünüze kalmış!
İnsan
psikolojisinde
renklerin çok büyük
bir önemi var.
Günümüzde
renkler, tedavi
yöntemi olarak bile
kullanılabiliyor.
Daha huzurlu
hissetmek için, işe
evinizdeki renkleri
değiştirmekle
başlayabilirsiniz.
72 | O c a k -Şu b at
2010
Hepimizin evinde
kullanmadığımız alanlar vardır.
Bunların başında da girintili-çıkıntılı
köşeler, kapı ve dolap üstleri geliyor.
Bu tür alanlarda uygulayabileceğiniz
en iyi ve basit çözüm, raflardır.
Böylece hem depolama için yeni
alanlar elde edeceksiniz hem de bu
alanları dolu ve canlı bir hale
getireceksiniz.
Yüksek bir tavanınız varsa,
kapılarınızın ve pencerelerinizin
üzerine koyacağınız raflara
kitaplarınızı yerleştirebilirsiniz. Artık
hepimizin çok sık kullandığı kutular
da depolama için bu raflara
yerleştirilebilir.
Ferah bir ev için…
Evinizi ferahlatmanın pek çok yolu
var. Örneğin duvarlarınızı mavi gibi
rahatlık veren bir renge
boyayabilirsiniz. Aksesuarlarınızda da
camı tercih edin. Camın şeffaflığı
evinizi daha aydınlık ve ferah
gösterecek. Eğer bütçenizi
aşmayacaksa, kalın ve ağır
perdelerinizden de kurutulun.
Kumaştan, hafif görünümlü perdeleri
tercih edebilirsiniz. Dokuma ve doğal
görünümlü, yalın desenlerden oluşan
kumaşlar mekanları daha aydınlık ve
şık gösterir. Odanızın içinde bulunan
tüm renk tonlarının duvarlarınızla
uyum için olmasına da özen gösterin.
Ferah bir ev için, odalarınıza giren
güneş ışığını özgür bırakmayı
unutmayın!
MAKRO | Dekorasyon
Eviniz dar mı?
Eğer bu soruya “evet” cevabı
veriyorsanız, duvarlarınıza bol bol
ayna asın. Ayna, odalarınızı belli
açılardan bakıldığında neredeyse iki
kat daha geniş gösterir ve hacim
katar. Bu durum, tabi ki daha çok eşya
koymanızı sağlamaz ama en azından
odanızda içinizin sıkılmasını önler.
Sadece aynalar değil, açık renk duvar
boyası da odalarınızı olduğundan
daha geniş gösterir. Ayrıca uzun
mobilya ve perde seçimi yaparak bu
etkiyi pekiştirebilirsiniz.
Dar odalarınıza eşya alırken,
alacağınız eşyaları iki işlevli olarak
düşünüp alırsanız daha az eşyayla
daha çok iş yapmış olursunuz.
Örneğin bir sehpa alırken, altında
raflar olmasına dikkat edin. Böylece
ayrı bir gazetelik almak zorunda
kalmayacaksınız.
Șık ve aydınlık bir hol
Eviniz hakkındaki ilk izlenimi
holünüz verir. Holler genellikle
penceresi olmayan ancak çok sayıda
74 | O c a k -Şu b at
2010
Evinizde yeşili
fazla kullanmanız,
huzur ve güven
yansıtır. Turuncu
sayesinde
algılarınız açık
olur. Mavi
sayesinde,
içinizdeki ferahlık
ve serinlik açığa
çıkar.
kolon barındıran, karanlık alanlardır.
Ancak bu alanlar da birkaç küçük
hileyle çekici bir hale gelebilir. İlk
olarak holünüzü, açık renk bir boyayla
boyamayı veya renkli bir duvar
kağıdıyla kaplamayı deneyin. Ortamın
birden rahatladığını göreceksiniz.
Ayrıca holdeki ışık almayan köşelere
küçük spot lambaları yerleştirin.
Holünüzdeki duvarları, işlevsel ve
dekoratif öğelerle bezemelisiniz.
Örneğin holünüze koyacağınız küçük
bir konsol ve üzerindeki raflar
sayesinde, hem postalarınızın ve
anahtarlıklarınızın dağınıklığını
engelleyeceksiniz hem de farklı bir
atmosfer oluşacak.
Dolap niyetine,
merdiven boșlukları
Merdiven boşluğu olan evlerin en
büyük sorunlarından biri, bu
boşluğun nasıl değerlendirileceği
sorunudur. Yapmanız gereken, holde
de olduğu gibi, olabildiğince aydınlık
bir boşluk olmasını sağlamak. Işık
almayan bu boşluğu aydınlatmak için
merdivenlerin altına çeşitli
aydınlatma elemanları
uygulayabilirsiniz. Ancak bizim size
tavsiyemiz, merdiven boşluğuna
uygun bir dolap edinmeniz veya
yaptırmanız. Ayakkabılar, sık
kullanılmayan eşyalar, yazın kışlıklar,
kışın yazlıklar, bu dolapta saklanabilir.
MAKRO | Gıda Kültürü
Gıdalarınızı saklamanız için
en doğru
yöntemler
Soğan, sarımsak…
Soğan, sarımsak ve patatesleri,
olabildiğince ışık görmeyen yerlerde
muhafaza etmeye çalışın. Bu gıdalar
ışık gördüklerinde daha hızlı filizlenir
ve bozulur. Çürümeyi yavaşlatmak
için serin ve karanlık bir mekanda,
sepette ya da kendi filesinde saklayın.
Meyve ve sebzeler
Meyve ve sebzelerinizi buzdolabının
bunun için ayrılmış kısmında
saklamanız gerekiyor. Her grup için
ayrı bir poşet kullanın ve bu
poşetlerin üzerinde birkaç tane delik
olmasına dikkat edin. Ayrıca, özellikle
meyvelerinizi sık sık dışarı çıkarıp oda
sıcaklığında tutarsanız çok çabuk
pörsür ve bozulması hızlanır.
Bakliyat ürünleri
Bakliyatlarınızı cam kavanozlarda veya bez torbalarda saklamaya özen gösterin.
Kavanozların bulunduğu ortamın kuru ve serin olmasına dikkat edin.
Kavanozun ya da torbanın içine
1-2 diş sarımsak koyarsanız,
kurtlanmanın da
önüne
geçebilirsiniz.
76 | O c a k -Şu b at
2010
Sosis, salam, peynir
gibi hafif yaş
besinleri, yağlı
kağıtlara sararak
saklayın.
Salçalarınız için
Hepimiz salçalarla ilgili problem
yaşarız. Kapağını açtıktan sonra
salçaları mutlaka buzdolabında
saklamalısınız. Ancak bu da yeterli
olmayabilir; salçaların üzerinde
hemen bir yeşillenme oluşur. Bunu
önlemek için salçanızın üzerine 1-2
parmak kadar zeytinyağı
koyabilirsiniz.
Kalan yemekler
Öncelikle önerimiz, tabi ki günlük
yemek yapmanız olacak. Ancak tabi ki
bu her zaman mümkün olmuyor.
Akşamdan kalan yemekleri zaman
zaman saklamak ve daha sonra
tüketmek gerekebiliyor. Bu yemekleri
buzdolabında uzun süre saklamak için
hava geçirmeyen özel plastik kapları
tercih edebilirsiniz. Eğer saklama
kabınız yoksa, herhangi bir kaba
koyduğunuz yemeği, üzerini streç
filmle iyice sararak birkaç gün
saklayabilirsiniz.
Ayrıca bazı markaların ürettiği
vakumlama aletleri ve kaplar
sayesinde yiyecekleri çok uzun süreler,
tadından hiçbir şey kaybetmeden
muhafaza edebilirsiniz.
MAKRO | Gıda Kültürü
Konserveler…
Konserveleri, kutusunu açtıktan sonra hemen tüketmek gerekiyor. Eğer
konservenizi bekletmeden tüketemeyecekseniz ya da hepsini
kullanamayacaksanız, bir cam kavanozda ve buzdolabında muhafaza etmeniz
gerekir.
Kurabiyeler, kekler…
Fırından çıktığı ilk anda mis gibi
kokan ve tazecik olan kurabiyeler ve
kekler, kısa sürede bayatlayabiliyor.
Bu gıdaların çabuk bayatlamaması
için, kapağı çok iyi kapanan teneke bir
kutu ya da plastik bir kap
kullanabilirsiniz. Ayrıca bu kabın içine
1-2 dilim de elma koyarsanız,
kurabiyeleriniz uzun süre taze kalır.
Atıștırmalıklar
Ayçiçeği, zeytin ya da mısır…
Atıştırmalıklar hepimiz için çok cazip
lezzetler. Ancak ambalajını bir kere
açtıktan sonra çok çabuk
bayatladığından zaman zaman sinir
bozucu olabiliyor. Cips ve kuruyemiş
gibi atıştırmalıkları poşetini açtıktan
sonra tamamen tüketemiyorsanız,
poşetin içine hava girmesini
engellemeye çalışın. Tazelik
mandalları ya da başka bir poşete
koyup ağzını sıkıca kapatmak uygun
bir yöntem olacaktır.
Ayçiçek yağı, zeytinyağı ya da
mısırözü yağı, yemeklerimizde
kullandığımız başlıca yağlar...
Bu yağları genellikle tenekelerde
alıyoruz ve uzun süre kullanıyoruz.
Ancak karanlık yerde muhafaza
edilmeyen yağların tadının bir süre
sonra acılaştığını unutmayın ve
yağlarınızı her zaman mutfağınızın
ışık almayan bir bölümünde saklayın.
Et, tavuk ve balık
Et, tavuk ve balık üzerinde, dışarıda
kaldığı her dakika daha fazla bakteri
ürer ve bu da insan sağlığı için hiç
uygun değildir. Bu gıdaları aldıktan
sonra en kısa süre içinde pişirmeli ya
da derin dondurucuya koymalısınız.
Ekmekler israf olmasın
Ülkemizde en çok israf edilen
gıdaların başında ekmek geliyor.
Gereğinden fazla alınan ve
tüketilemeyen ekmekler, küfleniyor
ve çöpe atılıyor. Ayrıca sıcak havalar
da ekmeğin çabucak küflenmesine
neden oluyor. Bunu önlemek için
yiyemediğiniz ekmekleri bir poşete
koyup buzdolabında saklayabilirsiniz.
Yiyeceğiniz zaman buharda ya da tost
makinesinde ısıtıp tüketebilirsiniz.
Oc a k - Ş ubat 2010 | 77
MAKRO | Beslenme
ŞİFA KAYNAĞI
Bal üretimi çok
eskiye dayanıyor
Balın, bir hayvanın salgıladığı, ona zarar vermeden
alınabilecek, süt haricindeki tek salgı olduğunu biliyor
muydunuz? Ve daha da önemlisi bal, sütten farklı olarak
çok uzun yıllar dayanabilir. Bal, düzgün bir şekilde
ambalajlanıp depolandığında bozulmayan tek gıdadır.
Arıcılık ve bal üretimi, Anadolu topraklarında özellikle
Osmanlı döneminde çok güzel günler yaşadı.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında sekteye uğrayan
arıcılık bugün yine altın günlerini
yaşıyor. Ülkemizde üretilen
bal çeşitleri, çok değerli
olarak tanımlanıyor ve bu
balların sağlık açısından
pek çok faydası olduğu
biliniyor.
78 | O c a k -Şu b at
2010
Mısırlıların arı ve balla
ilgilendiklerini gösteren papirüslere
çizilmiş resimler bulunuyor. Eski
Hint, Yunan, Roma, Sümer, Hitit ve
Babil uygarlıkları ile Ortadoğu’da
İsrailoğulları incelendiğinde de arı ve
balla ilgili oldukları ve tedavi amaçlı
olarak balı kullandıkları görülmüş.
Mısır piramitlerinde bulunan
resimler ve içi bal dolu çanaklar,
Mısırlıların en az 5 bin yıl öncesinden
beri arıcılıkla ilgilendiğini ve balı bir
tedavi ve beslenme aracı olarak
gördüklerini gösteriyor.
Tutankamon’un mezarında ahşap bir
kutu içerisinde bulunan 13 kiloluk bal,
3800 yıldır bozulmadan bugüne kadar
ulaşmış.
Balın bileşimi
Türk Gıda Kodeksi Bal Tebliği, balı
şöyle tanımlıyor: “Bal; bal arılarının
çiçek nektarlarını, bitkilerin veya
bitkiler üzerinde yaşayan bazı
canlıların salgılarını topladıktan
sonra, kendine özgü maddelerle
değişikliğe uğratıp, bal peteklerine
depoladıkları tatlı maddeyi ifade
eder.” Yani bal, arıların ve bitkilerin
ortak ürünüdür. Arı, bal toplamaz; bal
yapar.
Balın yaklaşık yüzde 80’i değişik
şekerlerden, yüzde 17’si sudan oluşur.
Geriye kalan yüzde üçlük kısmı, çeşitli
değerli enzimler ve maddeler
oluşturur.
MAKRO | Beslenme
Balın içerisindeki mineraller
potasyum, klor, kükürt, kalsiyum,
sodyum, fosfor, magnezyum, silis,
demir, mangan ve bakırdır. Bu
minerallerden potasyum, kalsiyum ve
fosfor biraz fazladır. Balın içeriğinde
bulunan enzimlerin bir kısmı arının
salgı bezlerinden bir kısmı da
bitkilerden gelir. Doğal ballarda enzim
miktarı çok fazla olduğundan en
değerli ve kaliteli ballar, doğal
olanlarıdır.
Bal, bağırsaklardaki
probiyotik bakteri
florasını çoğaltabildiği için
bağışıklık sistemini
güçlendirdiği gibi kolesterolü
düşürmekle beraber sindirimi
kolaylaştırıyor ve kolon
kanserini önlemede etkili oluyor.
Balın tedavi amaçlı
kullanım alanları
Bal en az 3000 seneden beri birçok
rahatsızlığın tedavisinde kullanılıyor.
Son zamanlarda yapılan bilimsel
araştırmalar da, balın mucizevi
etkilerini gözler önüne seriyor. Balın
antiseptik, osmotik, hidrojen
peroksit ve asiditesine bağlı çok çeşitli
iyileştirici etkileri olduğu, yapılan
çalışmalar sonucu ortaya çıktı. Bal,
özellikle böbrek yetmezliği
tedavilerinde çok önemli bir yere
sahip. Mikroorganizmaların hayatta
kalmasını sağlayacak nemden ve
sudan yoksun olan balda hiçbir
mikroorganizma canlı kalamaz.
Bunun içindir ki bal, asırlardır yanık,
yara ve deri ülserlerini iyileştirmek
için kullanılıyor.
Balın yüksek şeker oranı,
hipertonisitesini arttırdığı için,
etrafındaki bakterilerin suyunu
hipertonik alana çekip bakteri
hücrelerinin büzüşmesini sağlıyor.
Balın içindeki hidrojen peroksit, tıbbi
Ülkemizde üretilen
bazı bal cinsleri
• Kestane Balı • Çam Balı
• Narenciye Balı • Yayla
Çiçek Balı
80 | O c a k -Şu b at
2010
olarak kullanılan hidrojen peroksitten
çok daha üstün. Balın içindeki
hidrojen peroksit faal hale,
sulandırma sonucunda geliyor. Yani,
bal yara üzerine sürüldüğünde
hidrojen peroksit yavaşça vücut
sıvıları tarafından sulandırılarak etkili
hale geliyor. Hem yavaş olarak etkinlik
kazanması hem de tıbbi hidrojen
peroksitten daha düşük bir
yoğunlukta bulunması, balın
mikropları öldürüp vücudun
hücrelerinin zarar görmemesini
sağlıyor.
Bal pH’ı 3.2 ve 4.5 arasında olduğu
için enfeksiyondan sorumlu
bakterilerin çoğalmasını da önlüyor.
Bal, içinde birçok polifenol, yani
doğal antioksidan olarak işlev gören
madde barındırdığı için uzun dönem
tüketimi sonucu kanseri önlediği de
söyleniyor. Ayrıca, içindeki
demir, vücuttaki zararlı oksijen
radikallerini zararsız hale getiriyor.
Araştırmalara göre bal, aynı zamanda
bağırsaklardaki probiyotik bakteri
florasını çoğaltabildiği için bağışıklık
sistemini güçlendirdiği gibi
kolesterolü düşürmekle beraber
sindirimi kolaylaştırıyor ve kolon
kanserini önlemede etkili oluyor.
Bal çeşitleri
Bal, temelde çiçek balı ve orman
balı olmak üzere iki gruba ayrılabilir.
Meyve yetiştiriciliği yapılan ve çiçek
veriminin yüksek olduğu bölgelerde
genellikle karma çiçek balı elde edilir.
Çünkü pek çok bitki aynı anda ya da
ardı ardına çiçek açar ve bu da arının
karma bir bal yapmasına neden olur.
Çeşitli çiçeklerden elde edilen bu
karışım, zengin içerikli ve dolgun
aromalı olduğu için tercih edilir.
Genellikle açık renk ve sıvı halde olan
bu ballar, çok değerlidir. Saf çiçek
balları, ancak bir bitkinin büyük
alanlarda ekildiği yerlerde alınabilir.
Örnek olarak, ayçiçeği ve pamuk
ballarını verebiliriz.
Orman ballarında da durum
aynıdır. Karışık ve saf orman balları
bulmak mümkün. Örneğin çam balı
zamanında doğada az çiçek olduğu
için çam balı genelde saf olur. Salgıya
çiçek özü karışmaz. Kızılçam ve
köknar da salgı sunumu açısından
bazen çok zengin olur. Böyle
zamanlarda kovanlardan, saf kızılçam
ve saf köknar balı hasat edilebilir.
MAKRO | Röportaj
Çocuk ve gençlerin uyuşturucu
ve uçucu madde kullanmaya
başlamasının sebepleri nelerdir?
Madde bağımlılığına başlamanın,
merak, arkadaş grubunun
yönlendirmesi,
çocukların arkadaşlarına
hayır diyememesi gibi
birçok nedeni var.
Çocuğun arkadaşları
tarafından sürekli
kullanılması ya da
çocuğun örtülü bir
depresyon geçirmesi, aile
FATİH KILIÇARSLAN
içi sorunlar, aile
içerisinde anne ya da babadan birinin
madde bağımlısı olması, alkol bağımlısı
olması da, çocuğun madde
bağımlılığında bir etkendir. Bu
nedenlerin hepsi ya da sadece biri bile
çocuğun yönlenmesinde etkilidir.
Madde kullanmayı özellikle çocuğun
modelleme ilişkisine
bağlayabiliriz. Çocuk ya
arkadaşlarından birini ya da
anne-babasından birini model olarak
alır. Çocuğun çevresinde ve ailesinde
böyle modeller varsa, maddeye yönelme
riski çok daha yüksektir. Ailede sigara
içen ebeveynin olması, çocuğu sigara
bağımlılığına yatkın hale getiren en
etkin sebeplerden birisidir.
Madde bağımlılığı
bir sebep değil
bir sonuçtur
Ülkemizde madde
bağımlılığı her geçen
gün artıyor ve bu kötü
durumdan en büyük
yarayı ne yazık ki
çocuklar ve ergenler
alıyor. Madde
bağımlılığına
başlamanın birçok
sebebi var ancak
arkadaş çevresi ve aile
faktörü bunların
başında geliyor.
Makro Vizyon olarak
bu sayımızda,
Bakırköy Prof. Dr.
Mazhar Osman Ruh
Sağlığı ve Sinir
Hastalıkları Eğitim ve
Araştırma Hastanesi
Başhekim Yardımcısı
ve Sosyal Hizmet
Uzmanı Fatih
Kılıçarslan’la çocuk ve
ergenlerde madde
bağımlılığı ve tedavisi
üzerine bir röportaj
gerçekleştirdik.
Madde bağımlılığının
bir sonuç olduğunu
vurgulayan Kılıçarslan
tedavide aile
terapisinin çok önemli
bir yeri olduğunun
altını çiziyor.
82 | O c a k -Şu b at
2010
Bir gencin uyuşturucu madde
kullandığı nasıl anlaşılır?
Belirtileri nelerdir?
Madde ve uyuşturucu kullanan bir
çocuğun her şeyden önce tutum,
davranış ve psikolojisinde belirgin
değişiklikler yaşanır. İçine
kapanabileceği gibi aşırı hareketlilik de
gözlenebilir. Öfke, kızgınlık
patlamalarının yanı sıra yalan söyleme
gibi uyum ve davranış sorunları baş
gösterebilir. Çocuğun ders kalitesinde
düşme, sınıfta kalma ya da okulda
öğretmenleri tarafından sürekli uyarı
cezaları aldığı gözlenir. Bedeninde
belirgin değişiklikler ortaya çıkar. Aşırı
kilo kaybı, kollarında iğne izleri, sürekli
öksürmesi, gözlerinde kızarıklık, uyku
MAKRO | Röportaj
düzeninde bozukluk oluşur. Arkadaş
grubu değişir, giyim tarzı değişir,
kollarında da kesikler görülebilir.
Aile içi ilişkilerin bozuk olması
madde kullanmaya yönlendirebilir
mi?
Madde bağımlısı çocukların anne ve
babalarının tutumlarında, çocukluk
dönemi gelişim sürecinde ciddi olumsuz
ve yanlış yaklaşımlar olduğu anlaşılıyor.
Madde bağımlılığının, çocuğun yaşadığı
birçok olumsuzluğun sonucu olduğunu
bilmek gerekiyor. Bunun sebepleri önce
aile içerisinde, anne ve babanın çocukla
ilişkilerinde aranmalı. Eşler evlilik
yaşantısında bir ahenk sağlayamazsa,
ilişkilerini duygusal anlamda uyumlu
yürütemezse, bu durum çocukların
doğumuyla birlikte ortaya çıkan anne ve
babalık rolüne de olumsuz yansıyor.
Özellikle ekonomik ve eğitim düzeyi
yüksek ailelerde, eşler arasındaki
iletişim sorunları, boşanmış anne-baba
sorunları neticesinde çocuklar
psikolojik olarak etkileniyor. Annebabasının çatışma alanı
haline gelen çocuk
onlardan
uzaklaşıyor. Eşler,
kendi aralarındaki
çatışma ve problemi çocuk üzerinden
gidermeye çalışıyor. Dolayısıyla çocuk,
sorunun bir parçası haline geliyor.
Eşiyle ilişki sorunu yaşayan bir kadın,
çocuklarını evi bırakıp gitmekle tehdit
ediyor. Anne-baba arasında işbirliği
84 | O c a k -Şu b at
2010
yoksa ilişki problemlerini çocuklar
üzerinden gidermeye çalışıyor,
çocuklarını kendi sorunlarına
alet ediyorlar. Bu, çocukları
duygusal ve ruhsal yönden,
kişilik gelişimi yönünden
olumsuz etkiliyor.
Çocuklarını olumsuz
alışkanlık ve
davranışlardan korumak
için anne ve babalar nasıl
davranmalıdır?
Ebeveynlerin
çocuklarıyla açık,
duygularını anlamaya
dönük ve güvenli iletişim
kurabilmeleri gerekiyor.
Çocuğun ergenleşme
sürecinde yaşadığı
ruhsal değişimlerinde
destekleyici, yol
gösterici
yaklaşımlarda
bulunulmalı, ihmal ve şiddetten
kaçınılmalıdır. Ayrıca çocuğun
sınırlarını, yaşamın kural ve değerlerini
oluşturabilmesi için rehberlik etmeli ve
sağlıklı model oluşturulabilmelidir.
Klinik tecrübelerime göre madde
bağımlısı çocuklar, çevresinde var olan
kötülük karşısında sınırlarını belirleme
ve kendisini madde kullanımına teşvik
eden arkadaşlarına hayır diyebilme
konusunda güçlük yaşıyor. Burada anababanın koruyucu, bağımlı, otoriter ve
baskıcı tutumlardan kaçınmaları,
hayatın sorumluklarını gelişimine
uygun olarak vermeleri, yanlışlıklar
karşısında önce ebeveynlerin ‘hayır’
diyerek örnek olmaları önemli rol
oynar. Çocuğumuza hayır
diyebilmeyi, sınırlarını oluşturmayı
eğiterek öğretmeliyiz. Aksi halde
yanlış ebeveyn tutumlarımız
çocukları riskli hale getirecek ve
birçok olumsuz alışkanlık karşısında
çocuğumuzu koruyamaz hale geleceğiz.
Madde bağımlısı çocuklar nasıl
bir tedavi sürecinden geçiyorlar?
Anne-babalar, madde kullanan
çocuklarda meydana gelen davranış ve
fizikî değişiklikler konusunda bilgi
sahibi değil. Birçok aile çocuğunun
madde bağımlılığını geç fark ediyor.
Madde bağımlısı çocuklar
genellikle kurban oluyor.
Eşler ayrılma noktasına
geliyor, uyum sorunu
var ve çocuk bu yuvayı
kurtarmak için
kendini kurban olarak
ortaya koyuyor.
MAKRO | Röportaj
Bir, hatta iki yıl sonra çocuğunun
madde kullandığını fark eden anne ve
babalar var. Dolayısıyla bu geç kalış,
tedavi sürecini de olumsuz etkileyerek,
güçleştiriyor. Tedaviyi öncelikle
çocuğun istemesi, tedavi sürecine anne
ve babanın da katılması gerekiyor.
Madde bağımlılığı tedavisi bir ekip
işidir. Psikiyatr, psikolog, sosyal hizmet
uzmanı, hemşire ve aile birlikte çalışır.
Tedavide koruyucu ve önleyici aile ruh
sağlığı yaklaşımlarını ve aile terapisini
önemsiyorum. Madde bağımlılığı
tedavisinde, sürece aileyi katmadan,
ailenin tedavide etkin rol oynamasını
desteklemeden kalıcı bir tedavi olması
mümkün değil. Öncelikle aileyi tedavi
sürecine katılmaya inandırmak lazım.
Aile buna inanırsa çocuğuna sonuna
kadar yardımcı olur. Madde kullanan
çocuklar kendilerini sorunlu hissediyor,
problemin kendilerinde olduğunu
sanıyorlar. Burada sorunu
dışsallaştırmak gerekiyor. Çocuğu
soruna madde kullanmanın ittiğini
kabul ettirmek gerekiyor. “Ben sorunlu
değilim, madde beni sorunlu hale
getirdi, ailemle ilişkilerimi bozdu” diye
düşünmesini sağlamak lazım.
Tedavi sürecinden bahsederken
ailenin önemine değindiniz? Aile
terapisinin tedavide önemi nedir?
Her ailede bir döngü vardır ve aile
86 | O c a k -Şu b at
2010
Madde kullanan
çocuklar kendilerini
sorunlu hissediyor,
problemin
kendilerinde
olduğunu sanıyorlar.
Burada sorunu
dışsallaştırmak
gerekiyor. Çocuğu
soruna madde
kullanmanın ittiğini
kabul ettirmek
gerekiyor.
içi problemler
kuşaklar boyu artar.
Sorunlar miras kalır.
Mesela bir vakadan
söz edeyim: 4
yaşındayken, yuvaya
getirilen bir kadının
hikâyesi… Annesi akıl
hastası, baba ise evi
terk etmiş. Kendisi de
4 yaşında yuvaya
bırakılmış. O da
küçük yaşta evlenmiş,
16 yaşında hamile
kalmış. Şiddet gördüğü için boşanıp
kadın sığınma evine gelmiş.
Bu patoloji ailede oluşuyor.
Babasının 4 yaşında evi terk etmesi bir
problem. Annesinin akıl hastası olması
problem. Kendisinin küçük yaşta
evlenip şiddet görmesi, ayrılıp kadın
sığınma evine gelmesi, kendisinin de
çocuğunu yuvaya vermesi başka ve daha
büyük bir problem. İkinci bir evlilik
yapmış, tekrar şiddet gördüğü için
ayrılmış. Yine kadın sığınma evine girip
ikinci çocuğunu da yuvaya vermiş.
Sonuçta da kendisinin sokaklarda
yaşaması bir problem… Üçüncü kuşak
yani yuvaya bırakılan
iki çocuk da
muhtemelen problemli
olacaklardır. Aile içi
patolojiyi çocuk temsil
ediyor. Kuşaklar boyu
problem var.
Muhtemelen kadının
anne ve babasının
geldiği ailelerde de,
yani ondan önceki
kuşakta da problem
vardı. İkinci vaka ise,
ailenin bir probleminin
çocukta patolojik olarak ortaya
çıkması… Madde bağımlısı çocuklar
genellikle kurban oluyor. Eşler ayrılma
noktasına geliyor, uyum sorunu var ve
çocuk bu yuvayı kurtarmak için kendini
kurban olarak ortaya koyuyor. Aile,
çocuğun sorunlarını çözmek için bir
araya geliyor. Tüm bunlar aile
terapisinde ortaya çıkan sonuçlar…
Çocuk farkında olmadan madde
bağımlısı oluyor. Terapi sırasında,
seanslar ilerledikçe hikâyeyi
öğreniyorsunuz ki, çocuk bir kurban…
Madde bağımlılığı bir sebep değil bir
sonuçtur.
MAKRO | Çocuk
Sözcük kutusundaki sözcükleri dairelerin içine öyle
yerlefltir ki birinin son hecesi di¤erinin ilk hecesi olsun.
Haz›rlayan: Orhan Akcan
MESL
E
SARM K
AL
LAMA
MANDAL
CEREN
LEMAN
G‹TAR
PINAR
DESEN
MASA
LATA
GALA
DALGA
RENG‹
8
7
JALE
TARLA
SENCE
TAKA
SADE
KAPI
NARLAR
4
LE
MAN
2
3
JA
6
1
5
1. Yemek yapan kifli.
2. Mektuplar›m›z› getirir.
3. Mevye ve sebze satar.
4. Bizi tehlikelerden korur.
5. Hastaland›¤›m›zda
ona gideriz.
6. Topra¤a ekin eker.
7. ‹laç satar.
8. Ekmek yapar.
FIKRA
NASIL
ANLAYAYIM?
Can, bakkaldan bir paket çikolata al›r. Aradan
on dakika geçmeden k›zg›n bir flekilde bakkala
geri döner:
-Az önce ald›¤›m çikolata bozuk ç›kt› bakkal
amca. Param› geri istiyorum, deri.
Bakkal:
-Peki Can ama çikolatan›n hepsini yemiflsin,
der gülümseyerek. Can’›n cevab› ilginçtir.
-Yemeden bozuk oldu¤unu nas›l anlayacakt›m
bakkal amca.
88 | O c a k -Şu b at
2010
Uzay arac›n› Dünya’ya indirebilir misin?
MAKRO | Çocuk
Oc a k - Ş ubat 2010 | 89
MAKRO | Tarif
Şefin Salatası
(4 kişilik)
Malzemeler
1 adet iceberg, 1 bağ roka, 1 bağ
maydanoz, 4 adet orta boy kabuğu
soyulmuş domates, 2 adet kabuğu
soyulmuş salatalık, 5 adet orta boy
kornişon turşu, 4 kibrit kutusu
büyüklüğünde küp doğranmış beyaz
peynir, 1 çay bardağı haşlanmış tane
mısır, 1 çay kaşığı pul biber,
zeytinyağı ve limon suyu.
Hazırlanışı
Zeytinyağı, limon suyu ve mısır hariç
tüm malzemeler iri doğranıp
karıştırılarak servis tabağına alınır.
Malzemelerin üzerine zeytinyağı,
limon ve mısır ilave edilerek servise
sunulur.
Sahanda Patlıcanlı
Kuzu Pirzola (4 kişilik)
Malzemeler
16 parça kuzu pirzola, 2 adet patlıcan, 4 adet kabuğu soyulmuş
orta boy domates, 2 adet orta boy kuru soğan, 4 adet sivri biber, 4
diş sarımsak, 100 gram margarin, yarım demet maydanoz, yarım
demet dereotu, 1 yemek kaşığı kekik, tuz ve su.
Hazırlanışı
Tavaya yağın yarısı konularak eritilir ve etler alt-üst yapılarak
kızartılıp geniş bir tavaya dizilir. Etlerin üzerine halka şeklinde
kesilmiş patlıcanlar dizilerek ayrı bir tavada kalan yağ eritilip ince
kıyılmış soğan ve sarımsak kavrulur. Biber, küp doğranmış ve
kabuğu soyulmuş domates ilave edilerek 4-5 dakika daha kavrulur.
Tuz ve su ilave edilip 3 dakika daha kaynatılır. Tepsideki etlerin
üzerine dökülür ve kapağı kapatılarak 10 dakika daha pişirilir.
Maydanoz ve kekikle süslenerek servis edilir.
90 | O c a k -Şu b at
2010
MAKRO | Tarif
Kakaolu Muffin (4 kişilik)
Malzemeler
2 su bardağı un, yarım su bardağı toz şeker, 1 paket kabartma tozu,
1 paket vanilya, 1 su bardağı süt, 3 çorba kaşığı kakao, 1 çay
bardağı bitkisel sıvı yağ, 1 yumurta, bir tutam tuz.
Hazırlanışı
Fırınınızı 180 dereceye ayarlayın. Muffin kalıplarınıza kağıtlarını
koyup hazırlayın.
Yumurta ve şekeri mikserle iyice çırpın. Bu esnada vanilyayı
ekleyin. Ardından süt ve yağı ekleyip çırpmaya devam edin. Un,
kabartma tozu, tuz ve kakaoyu da ekleyip pürüzsüz bir hale gelene
kadar çırpın. Ardından hazırladığınız hamuru kalıplara döküp
önceden 180 dereceye ısıttığınız fırında, 20 dakika pişirin.
Sakız Kabağı
Çorbası
(4 kişilik)
Malzemeler
2 adet orta boy kabak, 1 adet orta
boy kuru soğan, 1 tutam dereotu,
1 su bardağı yoğurt, 2 yemek kaşığı
un, 50 gram margarin, su ve tuz.
Hazırlanışı
Tencereye yağ konularak eritilir ve
soğan ilave edilip pembeleşene kadar
kavrulur. İnce kıyılmış kabak ve tuz
ilave edilip 3-4 dakika karıştırılır.
Ardından su ilave edilir ve 20 dakika
ağır ateşte pişirilir. Pişen malzeme
blender’dan geçirilip tekrar tencereye
konur. Ayrı bir kapta yoğurt ve un
koyu bir kıvam alana kadar
karıştırılıp çorbanın içerisine ilave
edilir. 3-4 dakika daha kaynatılıp
dereotu ilavesiyle servis edilir.
92 | O c a k -Şu b at
2010
MAKRO | Bulmaca
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
94 | O c a k -Şu b at
Soldan sağa:
Yukarıdan aşağıya:
1. Bir atasözümüz. 2. Bir soru sözü
– Karışık renkli – Kaz Dağları’nın
mitolojik devirlerdeki adı – Taneli
bir meyve. 3. Bir organımız –
Dalkavuk – Boyun eğen.
4. Güven – Samsun’un bir ilçesi.
5. Bir suçu, bir kusuru veya bir hatayı
bağışlama – Osmanlı
İmparatorluğu’nda, Macaristan ve
Hırvatistan’daki sancak beylerine
verilen isim – İnsan vücudunun dış
yüzü – Telgraf alfabesi.
6. Öğüt – Çeşit – Kişi, kimse.
7. Yılın on iki bölümünden her biri –
Damarlarda dolaşan yaşamsal sıvı –
Ülkemizin en büyük gölü – Kriptonun
simgesi. 8. Engel – Yol üzerindeki
çukur – Kimi yörelerde ağa yerine
kullanılan sözcük.
9. Bir nota – Değiş tokuş – Güreşte
bir oyun. 10. Dingil – Taşıt dizisi –
Baston.
1. Çocuk sahibi kadın –
Makromarket’in 2010 yılının ilk
mağazasını açtığı Etlik semtinin
bulunduğu ilimiz. 2. Bir bağlaç – Bir
işi yapma, yerine getirme - Bir
şeyin eksiğini tamamlamak için
ona katılan parça. 3. Bir besin
maddesi – Gözü açık, uyanık.
4. Yenme, yengi. 5. Vilayet – Gökteki
ay – Bayramlarda, şenliklerde kurulan
süslü kemer. 6. Mesnet –
Kiloamperin kısaltması.
7. Satrançta bir taş – Güç, derman.
8. Afrika’da bir ırmak – Amerikan
Uzay ve Havacılık Dairesi’nin
kısaltması. 9. Hak ve hukuka
uygunluk. 10. Osmanlılarda tarih
yazarlarına verilen ad. 11. İsim –
Gözlem. 12. En kısa zaman süresi –
Anlamlı işaret. 13. Ameliyattan önce
verilen uyutucu madde – Gözleri
görmeyen. 14. Karakter – Sarkaç,
pandül. 15. Örnek, göstermelik.
2010
Bulmacay›
do€ru çözüp
gönderen
30 flansl›
okuyucumuza
27 TL değerinde
Gilette Fusion
Power Tıraş
Makinesi
armağan
ediyoruz.
Ad, Soyad
Doğum Tarihi
Meslek
Adres
:
:
:
:
Telefon (cep) :
(iş)
(ev)
E-mail
:
POSTA ADRESİ:
Şeref Makromarket San. ve Tic. A.Ş.
Saray Mah. Gıdacılar Cad. No:11 PK: 06980
Kazan-Ankara / Tel: (0312) 815 47 05
MAKRO VİZYON l OCAK-ŞUBAT 2010 SAYI 16

Benzer belgeler

Ocak - Şubat 2009 Sayı:10

Ocak - Şubat 2009 Sayı:10 Makromarket Adına Sahibi Mustafa Songör Genel Yayın Yönetmeni Nuray Erdoğan Yazı İşleri Müdürü Hünkar Sibel Görel Yazı İşleri Özlem Bayrak Grafik Tasarım Murat Çakır Reklam Tasarım Zafer Mert Coşku...

Detaylı

Ocak - Şubat 2011 Sayı:22

Ocak - Şubat 2011 Sayı:22 Makromarket Adına Sahibi Mustafa Songör Genel Yayın Yönetmeni Nuray Erdoğan Yazı İşleri Müdürü Hünkar Sibel Görel Yazı İşleri Özlem Bayrak Grafik Tasarım Murat Çakır Reklam Tasarım Zafer Mert Coşku...

Detaylı