Magnum Opus
Transkript
Magnum Opus
PROFESYONEL Magnum Opus Tıp, biyoloji ve elektronik mühendisliğinin birleşimi muhteşem sonuçlar veriyor. Asistan Profesör Utkan Demirci son beş yılda 42 Türk araştırmacının çalıştığı (şu anda dokuz) “Küçük Türkiye”si BAMM Labs’ın yükselişinin keyfini sürüyor. 90 | forbes ARALIK, 2013 A sistan Profesör Utkan Demirci henüz 36 yaşında. Öğretmen bir babanın oğlu, Ankara doğumlu ve Kadıköy Anadolu Lisesi mezunu... Sonrası tek kelimeyle inanılmaz. Üniversite sınavında ilk 100 sayesinde gelen Milli Eğitim Bakanlığı yurtdışı bursuyla ABD’ye (Michigan Üniversitesi elektrik - elektronik mühendisliği) gidiş, ardından Standford’da iki yüksek lisans derecesi ve doktora, Harvard Üniversitesi’nde tıp eğitimi... Bugün MIT ve Harvard Üniversitesi’nin desteklediği BAMM Labs’ın (Bio-Acoustic Mems In Medicine Laboratories) kurucusu ve erken teşhis teknolojileri geliştiren DxNow isimli bir şirketin kurucu ortağı. 2005’te yarıiletken çiplerin maliyetlerini yüzde 95 azaltan bir teknoloji geliştirdi. 2007’de, o güne kadar tıp ile uzaktan yakından alakası olmayan bir öğrenci olarak Harvard’daki altıncı ayında laboratuvar ortamında 100 bin dolarlık cihazların yapabildiği HIV testini, maliyeti bin doları geçmeyen taşınabilir bir cihazla mekan bağımsız hale getirdi. 2008’de cep telefonun yumurtalık kanserinin erken teşhisinde kullanılabilmesine olanak sağlayan bir buluş yaptı. 2012’de epilepsi hastalarının kandaki ilaç miktarının ne seviyede olduğunu anında ve sürekli ölçebilecekleri bir test yöntemi geliştirdi. Şimdilerde ise -DxNow çatısı altında- periton diyalizi hastalarının enfeksiyon sorununa çözüm olacak bir test yöntemini piyasaya sürmeye hazırlanıyor. Ona atfedilen önemi son altı senede aldığı ödüller daha net anlatıyor: 2007’de MIT Teknoloji Dergisi’nin “35 Yaşın Altındaki Biyoteknolojinin Geleceğini Etkileyen En Başarılı 35 Yenilikçi” listesine girdi. 2009’da Junior Chamber International tarafından “Dünyanın En Başarılı 10 Genç İnsanı” arasında gösterildi. Geçen sene Amerikan Ulusal Bilim Akademisi’nden “Kariyer Ödülü”nü aldı. Bu listede tam 21 ödül daha var. Son olarak Brigham and Women Hospital’ın (BWH) “BRight Futures” ödülünü kazandı. Utkan Demirci tıp, biyoloji ve mühendislik bilgisine sahip nadir biliminsanlarından biri. Laboratuvarı biyoyazılım, biyomalzeme, mikro damlacık teknolojisi gibi bilim dünyasının yeni yükselen alanlarının merkezinde geziniyor. “Çalışmalarım temelde erken tanı mantığına dayanıyor” diyor, “İnsanların hastalıklarını henüz oluşmadan ya da kronik hale gelmeden kontrol edebileceği teknolojilere odaklanıyorum. Aynı zamanda ucuz ulaşabilecekleri...” 2006’da henüz 29 yaşındayken asistan profesör olan Demirci, dikkatleri ilk kez 2004’te Stanford Üniversitesi’nde, doktora tezinin okulun girişimcilik yarışmasında birinci olmasıyla çekti. Ses dalgalarını kullanarak küçük damlalar oluşturmak olarak tanımlanan “mikro damlacık teknolojisi”ni baz alan tezinde yarı iletken çiplerin üretim maliyetini yüzde 95 azaltabileceğini savunmuştu. Yarı iletken çiplerin yüzeyleri çok hassas polimerlerle kaplanır. Ama bu polimerler pahalı. “Artık bu alanı takip etmiyorum ama çiplerin daha ucuza üretebileceğini ortaya koymuştum” diyor. Bu fikir, 2004’te Singapur’daki Dünya Start-up Yarışması’nda yine birincilik aldı. Doktorası bittiğinde bu birincilikler ona umut vadeden bir iş kurma imkanı yaratmış; Intel’den iş teklifi almış ve Harvard Üniversitesi tıp fakültesinde doktora üstü çalışma yapma imkanı doğmuştu. “Harvard”, tıp ve biyoloji bilgisi gerektiren ama Demirci’de mevcut olmayan bir alanda eğitime devam etmek anlamı- na geliyordu. Üstelik doktora üstü olduğu için Boston gibi pahalı bir şehirde ancak geçimini sağlamasına yetecek bir maaş sunuyordu. Sadece başarılı olursa akademide kalma ihtimali olan bir fırsattı. Demirci, Harvard’ta tıp eğitimini seçti: “Neden iş kurmadım hala bilmiyorum, hep merak edeceğim ne olabileceğini... Ama o dönem herkes tarafından en kötü görünen seçeneği tercih ettim. Ama bence stratejik bir riskti ve sanırım haklı çıktım.” Gerçekten de Harvard Üniversitesi ve tıp ona yeni kapılar açmış görünüyor. Fakültedeki altıncı ayında HIV testlerini özellikle Afrika gibi yoksul ülkeler için ucuz ve kolay hale getiren bir teknoloji geliştirdi. HIV testleri laboratuvarlarda 100 bin dolarlık cihazlarla yapılıyor ve tanesi 50 dolara geliyor. Ancak Afrika gibi imkanların ve ekipmanın olmadığı yerlerde bu testi yapabilmek güç. HIV testlerinde kandan belli hücreler seçiliyor ve sayım yapılıyor. Demirci, basit bir plastik çiple bu hücreleri ayrıştırdı. “Sayma işi mühendislik bilgisi sayesinde elektrik alanları kullanılarak kolayca çözüldü. Hücreleri de antikorlarına bakarak ayrıştırabildik. Üstelik çok ucuza” diyor. Bu çözümde plastik çiplerin maliyeti 10 sent, çipin takılıp okunduğu cihazın maliyeti ise yaklaşık bin dolar. “Burada önemli olan tıraş bıçağı mantığını yakalamamız. Jilet gibi ucuz ve kolay değiştirilebilir oldu” diyor Demirci. Yöntem küresel sağlık uygulaması kapsamında olduğu için patenti üretici şirkete ücretsiz verilmiş. Demirci yeni testin yakın zamanda kullanılmaya başlanacağını düşünüyor. Bu buluş ona 2007’de BWH’de asistan profesörlük ve laboratuvar kurma teklifini getirdi. Aynı yıl BAMM Labs’ı kurdu. BAMM kelime olarak mikro mekanik elektronik, sensör ve akışkan teknolojileri, biyoteknoloji ve akustik alanlarını ifade ediyor. BWH dışında MIT ve Harvard Üniversitesi tarafından destekleniyor. Bugün 30 araştırmacının yer aldığı BAMM’daki Fotoğraftaki yeşil renkli çizgiler kök hücrelerden yapılmış sinir hücreleri. Demirci ve ekibi 3-D ortamda bir mini-beyin dokusu beyin dokusu oluşturmanın yollarını arıyor. Amaçları küçük bir beyin dokusu oluşturup gerçeğiyle karşılaştırmak. Bunu başarabilirlerse birtakım ilaç deneyleri bu dokularda yapılabilir. Bu nöral hastalıklarda, hastanın beyin dokusunun incelenememesi nedeniyle önemli. Demirci, kök hücre teknolojilerini de kullanarak sinir hücrelerinden üç boyutlu mini beyinler geliştirebilirlerse birçok hastalıkta hastanın ilaç karşısında nasıl davranacağını görebileceklerini söylüyor. ARALIK, 2013 forbeS | 91 2 milyar dolar Türkiye’deki diyaliz hastalarının yaptığı yıllık harcama. Türkiye’deki böbrek hastalarının sayısı 1996’dan bu yana beş kat arttı. Bu mikroçip teknolojisi cep telefonu vasıtasıyla yumurtalık kanserinin üreden tespit edilmesine olanak sağlıyor. 92 | ilk projesi yumurtalık kanserinin erken teşhisi üzerineydi. Demirci ve ekibi cep telefonu kamerasını okuyucu olarak kullanarak idrardan, kandaki bazı proteinlerin durumunu analiz eden bir test yöntemi geliştirdi. Demirci, “Belli kanser testlerinin cep telefonuyla yapabileceğini göstermiş olduk” diyor. Şu anda BWH’de patent ve ürüne dönüştürme çalışmaları devam ediyor. Demirci, Stanford’da bir doktora öğrencisiyken yapmadığını bu sene “DxNow” isimli şirketle gerçekleştirdi. Demirci’nin bu sene başında biyoteknoloji alanında birçok şirketin kurucusu ve yöneticiliği yapmış olan William T. Sharp ile birlikte kurduğu şirket, hastaların bireysel olarak yapabileceği tanı testlerin geliştirilmesi ve üretilmesine odaklanıyor. FORBES’a konuşan Sharp, biyo güvenlik, ilaç endüstrisi için merkezi testlerin geliştirilmesi, küresel sağlık alanlarının da odaklarında olduğunu anlatıyor. “Teşhis Şimdi” anlamına gelen DxNow’ın ilk projesi periton diyalizi alanında. Böbrek hastalığında, vücuttan toksinlerin atılmasının iki yolu var. İlki en yaygın tedavi biçimi olan hemodiyaliz -hastayı bir makineye bağlayarak haftada üç veya dört kez beş saatlik seanslarla kanın temizlenip geri verildiği yöntem. Diğeri ise periton diyalizi. Hastanın karın boşluğunu şekerli suyla doldurup toksinleri çektikten sonra geri boşaltması üzerine kurulu bir sistem. Hasta bunu evde kendi başına yapabiliyor. Bu daha kolay bir yöntem. Dolayısıyla dünya genelinde şu anda 300 bin olan periton diyalizi kullanan hasta sayısının önümüzdeki beş yıl içinde yılda 400 bin artacağı hesaplanıyor. Ancak bu yöntemdeki en büyük sorun enfeksiyon riski. Hastalar sıvıyı doldururken veya boşaltırken kolayca bakteri kapabiliyor. ABD’de periton diyaliz yapan hastaların yüzde 56’sı enfeksiyon kapıyor ve bu nedenle yaklaşık 12 günlerini hastanede geçirmek zorunda kalıyor. Bugün hastaneye gitmeden enfeksiyon kapılıp kapılmadığını anlamak mümkün değil. Genelde hastalara, sıvıyı boşalttıktan sonra havaya kaldırmaları veya bir gazete kağıdının üzerine koymaları, ardından eğer sıvı bulanıksa ya da gazetedeki yazılar okunamıyorsa acil servise gitmeleri salık veriliyor. forbes ARALIK, 2013 Hastanın enfeksiyon riskini kolayca fark edebilmesi ve hastaneye kaldırılmadan anlayabilmesini sağlayacak bir metot geliştirdiklerini anlatıyor. Demirci, yatırımcılarla görüşmeye başladıklarını söylüyor: “Bu ürünleri çıkartmak genelde daha uzun sürer ama isteğimiz iki sene içinde bunu başarmak.” Demirci’nin laboratuvarı bir yandan günlük hayata dokunmaya çalışırken diğer taraftan bilimin sınırlarında geziyor. Örneğin kaba ifadeyle “yapay organ oluşturma” vizyonuyla biyoyazılım teknolojisinin peşinden gidiyor. Laboratuvarında 2007’den beri doktora tezi olan mikro damlacık teknolojisi kullanılarak hücre yazılıyor. Buradaki ‘yazma’ ifadesi bildiğimiz yazıcı mantığından farklı bir anlam taşımıyor. Mürekkep yerine damla, onun içinde de hücre solüsyonu var. “Kağıda aynı şeyi yazdırabilirsiniz ama yazdığınız hücreler olacaktır” diyor Demirci, “Biyoyazılım bu” diye de ekliyor. Ne işe yarar? İnsan vücudundaki her şey üç boyutlu çalışır. Damar üç boyutlu bir silindirdir, damarın içinde de katman katman birçok hücre vardır. Bu mimari yapay olarak üretilemiyor. Ama biyoyazılım, üç boyutlu olarak insan dokusunu bir kültür kabının içinde oluşturma yolunu açıyor. Doku mühendisliğine giren bu alan özellikle biyomalzeme ile birleşebilirse yapay organın yolunu açabilir. Bugün yapay bir organ yok. Sadece deri ve kemik doku mühendisliğinde birtakım örnekler çıktı -idrar torbası örneğin. “Ama” diyor Demirci, “Bugün iki hücreyi yan yana koyacak teknolojiler yok. Biyoyazılım ise milyonlarca hücreyi arka arkaya koyabiliyor. Biz birçok biyoyazılım teknolojisi ürettik. Şimdilik bunlar sadece bazı soruların cevaplarına yönelik işe yaradı. Zor bir alan ama olabilecek şeyler heyecan verici.” Utkan Demirci kuşkusuz ‘süper beyinlerden’ biri ve bilimin uçlarında gezinmekten büyük keyif alıyor. Yaptığımız uzun görüşmede pek paradan söz etmedi. Sadece Amerikan Epilepsi Derneği’nin “Yılın En Yaratıcı Nörobiyoloji Ürünü” ödülü vesilesiyle kazandığı 100 bin dolardan bahsetti. Ama BAMM Labs’ın İnternet sitesinde logonun altında Latince “magnum opus ex opere plurium” yazıyor. “Şaheserler birlikte çalışarak ortaya çıkar” anlamına geliyor. ARALIK, 2013 forbeS | 93