İstanbul`un Anadolu yakasında, Bağdat Caddesi`nin
Transkript
İstanbul`un Anadolu yakasında, Bağdat Caddesi`nin
Dersim Katliamý bu günlerde yeniden gündemde. CHP’li Onur Öymen’in savunduðu 1937 -38 yýllarýnda Dersim’de binlerce insan katledildi. Bugün ise Seyit Rýza, oðlu Resik Hüseyin, Uþene Seyid, Aliye Mýrze Sili, Cývrail Aða, Hesen Aða, Fýndýk Aða, ve Hesene Ývraime Qýji’nin idam ediliþlerinin 72’inci yýlý. Seyit Rýza, oðlu ve 5 Dersimli Elazýð’da göstermelik bir mahkemede yargýlandý ve idama mahkum edildi. Seyit Rýza ve oðlu yaþlarý nedeniyle yasalar gereði idam edilmemeleri gerekiyordu. Fakat Seyit Rýza’nýn yaþý küçültüldü, oðlunun ise yaþý büyütüldü. 1937 yýlýnda Elazýð Buðday Meydaný’nda Seyit Rýza, oðlu ve beþ Dersimli idam edildi. ‘Ayýptýr, Zulumdür, Cinayettir’ Üst düzey polis yetkilisi Ýhsan Sabri Çaðlayangil, Seyit Rýza’nýn idam anýný þöyle anlatýyor:”Seyit Rýza’yý meydana çýkardýk. Etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rýza, meydan insan doluymuþ gibi sessizliðe ve boþluða hitap etti: ‘Kerbelanýn evladýyýz, ayýptýr, zulümdür, cinayettir!’ dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaþlý adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. Ýpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayaðý ile tekme vurdu, infazýný gerçekleþtirdi.” Söyleþi 4’DE 2’DE 7’DE 2’DE Hacý Bektaþ Veli Kültür Derneðinin ev sahipliðinde yapýlan bu etkinliðe Kültür ve Turizm Bakaný Sayýn Ertuðrul Günay Nevþehir valisi Sayýn Osman Aydýn , çok sayýda milletvekili, Hacýbektaþ Kaymakamý, baþta Alevi Bektaþi Federasyonu olmak üzere baðlý örgütler, (Alevi Kültür dernekleri, Pirsultan Abdal Kültür Derneklerinin Genel Merkezleri ve yurt geneline daðýlmýþ þubeleri) Hacý Bektaþ Veli Anadolu Kültür Vakfý genel Merkezi ve baðlý þubeleri ile diðer Müsaip örgütler Alevi Enstitüsünün deðerli akademisyenleri, Veliyettin Ulusoy dede ve talipleri, Hacýbektaþ halký katýlmýþ olup, yapýlan deðerlendirmeler sonucunda aþaðýdaki düþünüceler kayda deðer bulunmuþtur. Hünkar Hacý Bektaþ Veli bir ýþýktýr ki, O dünü bu günü ve yarýný aydýnlatmýþtýr. O döneminin itiraz edeni, hak arayaný, insaný yaþamýn merkezine koyaný, hakký hukuku, ademde bulanýdýr. 3’DE 3’DE 6’DA 8’DE 7’DE Avrupa Birliði Deðiþim Projesi kapsamýnda Kayseri'de bulunan misafir gençler, Talas ilçesinde çevre temizliði ve kuþ evleri yaptý. Talas Mevlana Mahallesi Cengiz Aytmatov Parký'nda çevre temizliði yapan Litvanya, Romanya ve Estonyalý gençlere, Talas Belediyesi gençlik meclisi üyeleri de destek verdi. Daha sonra Talas genelindeki parklara hazýrladýklarý kuþ evlerini yerleþtiren misafir gençler, çevre bilincini geliþtirmek amacýyla faaliyetlerine devam etti. 6’DA Ýstanbul'un Anadolu yakasýnda, Baðdat Caddesi'nin otomobil gürültülü keþmekeþinden bir an sýyrýlýp yolunuzu Selamiçeþme'deki Tolga Eti Sanatevi'ne düþürürseniz, kolay kolay göremeyeceðiniz bir þeyle karþýlaþacaksýnýz: Bir seramik sergisi. Vitra Seramik Sanat ... 5’DE 2 ‘Karamazov Kardeþler’ çok büyük bir romandýr. Hatta belki de en büyüðüdür. Dostoyevski bu romanýn içine dünyalarý sýðdýrmýþtýr. Onun için oturup ‘bir roman, bir sahne’ oyunu oynuyor olsak, bu romaný anlatacak kiþinin en iyi sahneyi seçebilmek için saatlerce düþünmesi gerekir. Bunu kabul etmekle beraber, hiç tereddüt etmeden en sevdiðim sahneyi söyleyebilirim: Babasýný öldürdüðü suçlamasýyla yargýlanan Dimitri Karamazov, saatlerce süren mahkemede yorgun düþüp uyuyakalýr. Uyandýðýnda baþýnýn altýna bir yastýk konduðunu farkeder. O vakte kadar canla baþla suçsuzluðunu kanýtlamaya çalýþan Dimitri’nin gözleri dolar, yüzü aydýnlanýr ve minnet dolu bir sesle “Baþýmýn altýna yastýðý kim koydu? Kimdir o iyi yürekli insan?” diye sorar. O kiþi ortaya çýkmaz, ama Dimitri deðiþmiþtir; suçsuz olmasýna raðmen kürsüye yaklaþýr ve her þeyi imzalamaya hazýr olduðunu söyler. Bu küçücük þefkat aný çözülmesine neden olmuþ, baþka her þeyi önemsizleþtirmiþtir. Bizi mahvedenin kabalýklar olduðunu zannederiz. Oysa, asýl incelikler yýkar hepimizi. Kabalýk, içinde yaþadýðýmýz, kendimizi hazýrladýðýmýz, hatta bir dereceye kadar baþ etmeyi öðrendiðimiz bir þeydir. Dünya iyi bir yer deðildir. Hayat acýmasýz, insanlar hoyrat, mutluluklar geçicidir. Bunu beþ yaþýnda falan öðreniriz. Sonrasý üç aþaðý beþ yukarý hep ayný terânedir. Baþta karþýmýzdaki insanlarýn duygularý olmak üzere hayatta bir çok þeyi kontrol edemediðimizi farkederiz. Üstelik görürüz ki, bu hiç de az bir bilgi deðildir aslýnda. “Öteki,” cehennemin ta kendisidir. Sartre, baþka bir çok þeyde olduðu gibi, bu konuda da haklýdýr. Böylece zaman geçer. Yavaþ yavaþ katýlaþýrýz. Hayata karþý donanmýþ, kötülüklere karþý zýrhlanmýþ olduðumuzu düþünmek isteriz. Beklentilerimizi düþük tutar, her þeye hazýrlýklý olmaya çalýþarak yaþar gideriz. Sonra birden, hiç beklemediðimiz bir yerden, bizi hiç tanýmayan birinden bir incelik görürüz. Ýþte bu darmadaðýn eder bizi. Buna hazýrlýklý deðilizdir çünkü. Kýrk yaþýna girdiðim gün hayatýmýn en kötü günlerinden biriydi. Neredeyse bir ay boyunca her gün yaptýðým gibi, hastaneye annemi görmeye gitmiþtim. Annem komadaydý. Yoðun bakýmdaydý. Bizi yine içeri almadýlar. Bir kez daha ‘her þeye hazýrlýklý’ olmamýzý söylediler. Babam, kardeþim ve ben hastanenin bahçesinde yine sessizce oturduk. Eve dönerken, bir daha hiç bir doðumgünümde mutlu olamayacaðýmý biliyordum. Ruhumla beraber bedenim de katýlaþmýþ gibiydi. Her adým için düþünmem gerekiyordu. Bir robot gibi ilerleyerek dolmuþa bindim. Biri bana dokunursa paramparça olacaðýmdan korktuðum için öne, þöförün yanýndaki koltuða oturdum. Güzel bir yaz günüydü. Haziran güneþi ön camda patlayýp daðýlýyor, her þey fazla parlak, fazla canlý, fazla renkli görünüyordu. Iþýk öyle kuvvetliydi ki, canýmý acýtýyordu. Dayanamayýp gözlerimi kýstým. Bunun üzerine yanýmdaki koltukta bir hareket hissettim. Yaþlýca bir adam olan þöför bana doðru uzandý, önümdeki güneþliði indirip gözlerimin hizasýna gelecek þekilde ayarladý. Sonra hiç bir þey söylemeden iþine döndü ve gözlerini yola çevirdi. Güneþliðin üzerindeki aynada kendimi gördüm. Kýzarmýþ ve kýsýk gözlerimi. Þöföre teþekkür etmek için aðzýmý açtým. Ama sesim çýkmadý. Ýþte o zaman aðlamaya baþladým. Her þeye hazýrlýklý olduðumuzu zannederiz. Ama bir gün bir þey olur. Kýrýlýrýz. Ýncelikler yüzünden. BirGün arþivlerinde var.”Umutlumusuz?” sorusuna Polat þöyle cevaplýyor: “Biz bundan 30 ve ya 15 sene önce Seyit Rýza’nýn mezarý nerede diye soramýyorduk. Çünkü korku vardý. Baskýlar yüzünden Alevi olduðumuzu bile beyan edemiyorduk. Bir milleti yok etmek istediler.Fakat umudum var. Mezar yerini er veya geç bize söyleyecekler. 72 yýldýr süren insanlýk suçunun son bulmasýný talep ediyoruz.” Öymen’e Diyarbakýr ve Ýzmir’den tepki Ozan Bilir Dersim Katliamý bu günlerde yeniden gündemde. CHP’li Onur Öymen’in savunduðu 1937 -38 yýllarýnda Dersim’de binlerce insan katledildi. Bugün ise Seyit Rýza, oðlu Resik Hüseyin, Uþene Seyid, Aliye Mýrze Sili, Cývrail Aða, Hesen Aða, Fýndýk Aða, ve Hesene Ývraime Qýji’nin idam ediliþlerinin 72’inci yýlý. Seyit Rýza, oðlu ve 5 Dersimli Elazýð’da göstermelik bir mahkemede yargýlandý ve idama mahkum edildi. Seyit Rýza ve oðlu yaþlarý nedeniyle yasalar gereði idam edilmemeleri gerekiyordu. Fakat Seyit Rýza’nýn yaþý küçültüldü, oðlunun ise yaþý büyütüldü. 1937 yýlýnda Elazýð Buðday Meydaný’nda Seyit Rýza, oðlu ve beþ Dersimli idam edildi. ‘Ayýptýr, Zulumdür, Cinayettir’ Üst düzey polis yetkilisi Ýhsan Sabri Çaðlayangil, Seyit Rýza’nýn idam anýný þöyle anlatýyor:”Seyit Rýza’yý meydana çýkardýk. Etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rýza, meydan insan doluymuþ gibi sessizliðe ve boþluða hitap etti: ‘Kerbelanýn evladýyýz, ayýptýr, zulümdür, cinayettir!’ dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaþlý adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. Ýpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayaðý ile tekme vurdu, infazýný gerçekleþtirdi.” Danýþtay Hala Karar Vermedi Aradan 72 sene geçmesine raðmen Seyit Rýza’nýn mezarýnýn nerede olduðunu hala açýklanmadý. Ailenin Avukatý Hüseyin Aygün, 2007 yýlýnda Elazýð Valiliði’ne Seyit Rýza’nýn mezar yerinin açýklanmasý ve aileye teslim edilmesi için müracaat etti. Valilik talebe yanýt vermedi. Bunun üzerine Elazýð Ýdare Mahkemesi’ne dava açýldý. Mahkeme tarafýndan “Devlet kurumlarýnýn elinde herhangi bir bilgi yok. Dolayýsýyla valiliðin kararýnda hukuka aykýrý bir taraf bulunmuyor. Valilik görevini yapmýþtýr” þeklinde karar verilerek dava reddedildi.Yerel mahkemenin kararý temyiz edildi ve Danýþtay’a gidildi. Fakat Danýþtay aradan geçen zamana raðmen dosyayý hala karara baðlamadý. * Dersim 38 hâlâ Türkiye’de tabu “DersÝm 1938 ve Zorunlu iskan” kitabýnýn yazarý ve Ailenin Avukatý Hüseyin Aygün, Danýþtay’dan olumlu bir karar çýkmasýndan umutlu deðil. Fakat Aygün son geliþmelerin yargýyý etkileyebileceðini kanaatinde: “Baþ döndürücü geliþmeler yaþanýyor. Cumhurbaþkaný’nýn Dersim ziyareti, Öymen’e karþý verilen geniþ çaplý tepkiler. Belki yargý sürecini de etkiler. Ýdam edilen bir kiþinin mezar yerinin söylenmemesi hukuk açýsýndan da kabul edilebilir deðil. Dersim 38 Türkiye’de hala bir tabudur. Onbinlerce insanýn öldürüldüðü katliam resmi arþivlerde isyan olarak geçiyor. Fakat Öymen’e gösterilen tepkilerde gösteriyor ki yavaþ yavaþ bir deðiþim var. Toplumda bir tartýþma ve arayýþ var. Biz Dersim 38’in CHP, AKP kapýþmasýna kurban edilmemesini istemiyoruz. Çok büyük bir trajedi var ortada. Baþta Dersim halkýný daha sonra da tüm Türkiye’deki insanlarý vuruyor. Geçmiþleriyle yüzleþemeyen insanlarýn gelecekleri saðlýklý olmaz.” * ‘Mum bile yakmamýza izin vermiyorlar’ Rüstem Polat, Seyit Rýza’nýn torunu. Avrupa’da yaþýyor. Polat, Danýþtay’dan olumsuz bir karar çýkarsa AÝHM’e gideceklerini söylüyor.Polat’ýn devletten talebi var: “Devletin bize mezar yerlerinin nerede olduðunu söylemesini istiyoruz. Mezarda bir mum yakmak ve ziyaret etmek bizim de hakkýmýz. 72 yýldýr kayýp ve biz artýk su yüzüne çýkmasýný istiyoruz. Devlet bizim bir mum yakmamýza bile 72 yýldýr izin vermiyor. Elazýð’da þu anda halk arasýnda Seyit Rýza’nýn mezarý olarak dört yer gösteriliyor. Bunlar söylenti. Geçeðini bilmiyoruz fakat gerçek devlet DersÝm Katliamý’ný savunan CHP’li Onur Öymen’e Diyarbakýr ve Ýzmir’den tepki geldi. Diyarbakýr’da sendika, dernek ve odalarýn da aralarýnda bulunduðu 43 sivil toplum kuruluþu Öymen’in açýklamalarýný meclis tarihine geçecek “kara bir leke” olarak deðerlendirdi. Diyarbakýr Demokrasi Platformu’ndan Harika Peker Tüm-Bel Sen Diyarbakýr Þubesindeki basýn toplantýsýnda, CHP Baþkan Yardýmcýsý Onur Öymen’in Dersim katliamýný savunan açýklamalarýný eleþtirdi. Þiddeti ve savaþý dayatan kiþileri “insanlýk ailesi tarafýndan lanetlenmiþ kiþiler” olarak nitelendiren Peker, ‘’CHP sözcülerine hatýrlatmak gerekir ki, annelerin evlat acýsýnýn, akan kardeþ kanýnýn üzerinden statükolarýný ve iktidarlarýný sürdüren hiçbir siyasal anlayýþ varlýðýný sürdürememiþtir. CHP siyasetini yürütenlerin tarihten gerekli dersleri çýkarmalarý için bir kez daha yakýn tarihe bakmalarýný hatýrlatýrýz. Bu nedenle Meclis’te yaptýðý açýklamayla þiddet ve çatýþma ortamýný körükleyerek, daha fazla evlat acýsýnýn yaþanmasýný isteyen, vicdaný duygulardan yoksun Öymen’i ve onu alkýþlayan zihniyeti kýnýyoruz. Baþta CHP’nin bölge örgütleri olmak üzere, kendine sosyal demokratým diyen, halklarýn kardeþliðini savunan þahsiyetleri CHP’den istifa etmeye çaðýrýyoruz’’ diye konuþtu. “Öymen’in Sözleri Ýnsanlýk dýþý” Ýzmir’de ise Ýzmir Dersimliler Kültür ve Dayanýþma Derneði üyeleri Öymen’i protesto etti. Konak Eski Sümerbank önünde yapýlan açýklamaya, DTP, SDP, ESPG, ÝHD, EGEÇEP üyeleri de katýldý. Dayanýþma Derneði Baþkaný Kemal Mutlu, Öymen’in yaptýðý konuþmayý utanç verici olarak nitelendirerek, CHP çatýsý altýnda siyaset yapan Dersimlilerin bu konuþmalara karþý sessiz kalmamalarýný ve partilerinden istifa etmelerini istedi. Öymen’in konuþmalarýyla CHP zihniyetinin bütün çýplaklýðýyla açýða çýktýðýný ifade eden Mutlu, “Kendisini sosyal demokrat olarak nitelendiren bir partinin bir katliamý meþrulaþtýrmasý insanlýk dýþý bir tutumdur. Geçmiþten bugüne analarýmýzý aðlatýp, o göz yaþlarýndan kendilerine rant saðlayanlarý þiddetle lanetliyoruz” diye konuþtu. Gülsen Candemir BirGün Çok þeyler gördüm. Acý ve tatlý günlerim oldu benim de herkes gibi. Göklere çýkartýldým, dibe de indirildim. Çýktýðýmda sevinmediðim için olacak Ýndiðimde üzülmedim. Dert de edinmedim. Peþine düþüp, niye bile demedim Yýkýlmadým ya. O yeterdi bana. ** Güzelliði ve de çirkinliði, vefayý ve de vefasýzlýðý. Doðru ve yanlýþý Hýrsý ve kini. Dostu ve düþmaný, Ýyi ve de kötüyü Kimse anlatmasýn bana Biliyorum. Yaþadým çünkü hepsini de. ** Yaþamadýðým daha çok þey varmýþ meðer. Bilmiyordum. Boþa denmemiþ, Öðrenmenin yaþý yoktur diye Doðruymuþ. Daha neler görüp neler öðreneceðiz kim bilir Yaþarsak. Onlarý da bileceðiz. ** 14. Kasým Hacýbektaþ 800. Doðum günü kutlamalarý. Alevi kuruluþ temsilcileri Hacý Bektaþ Veli’yi konuþuyor Serçeþme de. Þarköy’den, Zara’ya. Silifke’den, Fatsa’ya Ýzmir’den, Antalya’dan, Antep’ten koþup geldiler Cem oldular Hacýbektaþlý oluverdiler bir anda … Halil Ýbrahim diyordu Musa Eroðlu sahnede, Sonra da Mihriban ve de Pir Sultan Ve de, Güvercinler uçuþuyordu… Hacý Bektaþ da içlerinde gibiydi sanki. Gülümsüyordu… ** 14. Kasým Ankara Milli Eðitim Þura salonu. Hasan Yükselir konseri O konser için yollara düþen canlar, Söylermisiniz lütfen, hangi güç götürdü sizi o konsere. Hasan Yükselir sevgisi mi? Yoksa, Hacýbektaþ sevdasý mý? Öyleyse eðer, Ne denilebilir ki, Saygý sunulur, Söz edilmez kimselere… ** Murtaza Demir. 2.Temmuz Pir Sultan Vakfý Genel Baþkaný Hasan Yükselir konserine destek veren kuruluþlardan biri Týpký Hacýbektaþ Bilim Ve Kültür Derneði gibi 14. Kasýmda buradaydýlar… Þöyle söyledi Murtaza Demir ve de Emel Sungur Bu konuyu aramýzda deðerlendirdik, burada bulunmayý daha doðru saydýk Görev bildik ve de geldik. Yönetim kurulu olarak buradayýz iþte dediler. Teþekkürler Murtaza Demir. Teþekkürler Emel Sungur… Baþkaca ne söylememi istersiniz ki… ** Ve de son söz… Nerdeydiniz gençler öyle anlamlý bir günde. Öðretmenler sizler de yoktunuz oralarda. Gücendim sizleri göremeyince. Hanýmlar, beyler, emekliler, memurlar, memur olmayanlar, her þeyi bilen, gören, duyan, yeri geldiðinde gereðini yapan Hacýbektaþ’ýn güzel insanlarý, sizler de yoktunuz… Önemsemediniz mi yoksa yapýlanlarý… Niye? Söylesenize.. ** Bu umursamazlýk çýldýrtýyor insaný Baþka dünyalara alýp götürüyor sizi... Dede Aslanlý, Cappanlý, Nakþili, Kamber Hocalý, Çerkezli, Tulum Halilli, Gökçeli, Turan’lý, Kasap Dursun’lu, Aþçý Ýbrahim’li, ve de Fuat Baba’lý o Hacýbektaþ’ý aratýyor size… Konuþan, tartýþan, sorgulayan, okuyan yazan yetmiþli yýllarýn bilinçli, bilgili, yürekli ve de cesur gençliði... Yön veren, aydýnlatan, katký sunan o öðretmenleri… Yoklar hiç birisi de… Þaþýrýyorsunuz. Ve de o Hacýbektaþ’ý özlüyorsunuz Tek katlý binalarý ile süslü, o küçücük þirin kasaba vardý ya, bana daha sýcak daha hoþ geliyor þimdilerde… Keþke öyle kalabilseydik, çirkin yapýlarla kirletmeseydik o güzelliði diye düþünüyorum. Kirletildi o Hacýbektaþ. Her þeyi ile kirletildik hem de… Kirletilmeyen o Hacýbektaþ’ý istiyorum ben þimdilerde Kandýrýldýk. Aldatýldýk da… O zenginlik. O güzellik. Bilinmedi… Korunmadý … Sorumluyuz hepimiz de… Güzelliði ve de sadeliði ile küçücük ve de þipþirin o kasabayý, saf ve de güzel o insanlarý gerçekten de çok özledik, hem de çok… O Hacýbektaþ’ý arýyorum ben þimdilerde… Sulucakarahöyük/ HACIBEKTAÞ Hacý Bektaþ Veli Kültür Derneðinin ev sahipliðinde yapýlan bu etkinliðe Kültür ve Turizm Bakaný Sayýn Ertuðrul Günay Nevþehir valisi Sayýn Osman Aydýn , çok sayýda milletvekili, Hacýbektaþ Kaymakamý, baþta Alevi Bektaþi Federasyonu olmak üzere baðlý örgütler, (Alevi Kültür dernekleri, Pirsultan Abdal Kültür Derneklerinin Genel Merkezleri ve yurt geneline daðýlmýþ þubeleri) Hacý Bektaþ Veli Anadolu Kültür Vakfý genel Merkezi ve baðlý þubeleri ile diðer Müsaip örgütler Alevi Enstitüsünün deðerli akademisyenleri, Veliyettin Ulusoy dede ve talipleri, Hacýbektaþ halký katýlmýþ olup, yapýlan deðerlendirmeler sonucunda aþaðýdaki düþünüceler kayda deðer bulunmuþtur. Hünkar Hacý Bektaþ Veli bir ýþýktýr ki, O dünü bu günü ve yarýný aydýnlatmýþtýr. O döneminin itiraz edeni, hak arayaný, insaný yaþamýn merkezine koyaný, hakký hukuku, ademde bulanýdýr. Bilimi rehber edinendir. kadýný erkekle, fakiri zenginle, inananý inanmayanla, yada baþka bir þeye inananla eþ tutandýr. Ýnsaný ve sevgiyi yüceltendir. Her bir bireyin öncelikle kendi kendini sorguya çekmesi gerektiðini öneren özetle; “Eline beline diline sahip ol” öz öðüdünü söyleyendir. Evrensel ve ölümsüzdür. Hünkar yol önderidir aklý ve bilimi önermektedir. O’nun bu öðretisini rehber edinen Alevi –Bektaþiler Ülkemizin inkar edilemez, ihmal edilemez, görmezden gelinemez bir gerçeðidir. Ancak bu toplum Selçuklu ,Osmanlý Dönemlerinde olduðu gibi bu gün Cumhuriyet döneminde de ne yazýk ki yok sayýlmaktadýr. “yok” hükmü bir yana gerçekten yok etmek için aðýr bir asimilasyon politikasýnýn hedefi durumundadýr. Bütün bu saldýrýlara karþýn bu gün kentlerde oluþturulmuþ olan demokratik Alevi örgütlenmesi ve mücadelesi önemlidir. Bu anlamda günümüzde Alevlilerin kendi kimlikleri ve adlarýyla 9 Kasým 2008 Ankara ve 8 Kasým 2009 Kadýköy Mitingleri Türkiye demokrasisi, laikliði ve Alevilerin kendi tarihleri söz konusu olduðunda yaþanan ilklerdir. Bu ilkleri sahiplenmek yüceltmek daha da geliþtirmek sadece Alevilerin deðil her insanýn insanlýðýndan kaynaklanan doðal görevidir. Hak aramak ne denli meþru ise bu talebe karþý direnmekte o denli nafiledir. Bu anlamda Madýmak Otelinin Müze olmasý talebi karþýsýnda; Kültür Ve Turizm Bakaný Sayýn Günay’ýn “Otelden kebapçýyý taþýdým. O manzaradan iðreniyorum demiþtim. Alevilerden özür diledim. Binayý satýn alacaðým. Ancak mülk sahibi fýrsatçýlýk yapýp çok para istedi. Bu parayý karþýlayacak ödeneðim yok.” Sözleri “alevi açýlýmý”, “ alevi çalýþtayý” gibi adlar altýnda faaliyetler yürüten AKP hükümetinin içtenliði açýsýndan tam bir samimiyet testi olmuþtur. Etkinlikte yapýlan konuþmalarda Alevi Bektaþi örgüt temsilcileri, bu ve benzer sözleri daha önceki hükümetlerin sözcülerinden de duyduklarýný, ancak bu sözlerin duygularý okþamak,ve hoþa giden sözler olmaktan baþka bir anlam ifade etmediðini, tüm Alevi Bektaþi Örgütlerinin üzerinde ortaklaþtýðý talepler için daha somut adýmlar beklediklerini ifade etmiþlerdir. Konuþmacýlar, Alevi Bektaþilerin devletten, sadece hak talep etmediklerini; Kendilerine zorla verilen zorunlu din derslerinin ve köylerine zorla yapýlan camilerin, bu camilerde görev yapan imamlarýn kendilerinden geri alýnmasýný talep etmiþlerdir. CHP Grup baþkan vekili Sayýn Onur Öymen’in Kurtuluþ Savaþýmýzý, Kýbrýs Çýkartmasý ve Dersim Olaylarýný birbirine benzetmesi deðerlendirilmiþ olup; Dersim katliamýnýn nedenleri ve içeriðine dair bu yaklaþým kýnanmýþ ve CHP yönetiminin bu konudaki suskunluðu sorgulanmýþtýr. Alevi-Bektaþi Örgütlerinin ve bireylerinin ülkemizin içinden geçmekte olduðu bu kritik dönemlerde, birlikte olmalarý gerektiðine vurgu yapýlmýþ, örgütler arasýndaki sorunlarýn çözülmesi ve birlikteliðin saðlanmasý konusunda çok olumlu, yapýcý öneriler sunulmuþtur. AKP’nin Alevileri bölme planlarý anýmsatýlmýþ, oyuna gelmeme, bölünmeme istemleri ön plana çýkmýþtýr. Yapýlan bu etkinliðin gelenekselleþtirilmesi konusunda katýlýmcýlar dilek ve temennide bulunmuþlardýr. Sonuç: Hak verilmez alýnýr. Çaðýmýzýn en etkin “silahý” örgütlü halk gücüdür. Alevi Örgütleri, daha yeni yol ve yöntemlerle, demokratik yollardan hak aramaya, bu güzel Ülkemizde Laik ve demokratik bir ortamýn yaratýlmasý, eþit yurttaþlýk haklarýnýn saðlanmasý için var güçleriyle çalýþmaya devam etmelidirler. Kamuoyuna saygýyla duyurulur. Hacý Bektaþ Veli Kültür Derneði Nafiz ÜNLÜYURT Baþkan Alevi Bektaþi federasyonu Ali BALKIZ Baþkaný Hacý Bektaþ Veli Anadolu Kültür Vakfý Ercan GEÇMEZ Baþkan Pir Sultan Ab.dal Kültür Derneði Genel Merkezi Fevzi GÜMÜÞ Baþkan Alevi Kültür Dernekleri Genel Merkezi Tekin ÖZDÝL Baþkan 2 Temmuz Pir Sultan Abdal Eðitim Kültür Vakfý Murtaza DEMÝR Baþkan GEREKLÝ TELEFONLAR Kaymakam Kaymakamlýk Yazý Ýþ. Sos. Yar. ve Day. Özel Ýdare Nüfus Belediye Baþkanlýðý Milli Eðitim Müd. Halk Eðitim Müd. Askerlik Þubesi Kapalý Spor Salonu Devlet Hastanesi Ýlçe Saðlýk Grup Bþk. Tapu Sicil C.Savcýlýðý Adliye Adliye Kütüphane H.B.V Kültür Merkezi Müze Turizm Danýþma Emniyet Amirliði Karakol Amirliði Jandarma Ýlçe Tarým Lise Kýz Meslek Lisesi Mal Müdürlüðü Kadastro Karaburna Belediye Kýzýlaðýl Belediye 455 61 29 PTT. T.M.O. Türkiye Ýþ Bankasý Ziraat Bankasý Þoförler Cemiyeti Esnaf Odasý Tarým Kredi Koop. TEDAÞ Çiftci M.K.Baþkanlýðý Rýfat Kartal Huzurevi Sulucakarahöyük Gzts Taþýyýcýlar koop Nevþehir Seyahat Þanal Seyahat Mermerler Seyehat Dergah Taksi Duraðý Terminal Taksi Huzurevi Hacýbektaþ Noterliði 441 3009 441 34 10 441 39 77 441 31 01 441 31 02 441 37 44 441 30 16 441 30 48 441 30 10 441 35 20 441 30 15 441 36 32 441 32 49 441 35 38 441 35 38 441 30 18 441 30 19 441 33 94 441 30 22 441 36 87 441 26 97 441 36 66 441 38 08 441 30 20 441 37 74 441 31 08 441 30 56 441 35 37 453 51 30 441 35 55 441 30 11 441 35 00 441 33 26 441 30 74 441 37 42 441 32 76 441 31 42 441 36 80 441 33 38 441 39 47 441 20 06 441 30 43 441 33 59 441 21 73 441 25 25 441 27 97 441 33 38 441 35 23 ARAÞTIRMA Anlayacaðýn daha çok iþimiz var bu þehirde Þeyhmus Abê… Þeyhmus Diken Yervant Bostancý, ama onu herkes Udi Yervant olarak biliyor. Diyarbakýr Xançepekte, Gâvur Mahallesinde doðmuþ. Puþici Kekê Yakonun oðlu, yanýk sesli Xaçadur Temo’nun torunu. Ýlk ve ortaokulu Diyarbakýr’da okumuþ. Ýlk müzik öðrenimine babasý, Kekê Yakonun içli hüzünlü sesini dinleyerek dört yaþýnda Diyarbakýr’da düðünlerde darbuka çalarak baþlamýþ. 70'li yýllarýn baþýnda hocasý Âþýk Zülfi'den baðlama dersleri almýþ. Ýlk cümbüþ derslerini hocasý Bedros Baþak ve dökümcü Siraç Ustadan almýþ. Ýlk nota derslerini Celal Güzelses’in baþkemancýsý Üstat Hüsnü Ýpekçi’den, nazariyat ve nota derslerini ise hocasý Zaven Özatmaciyan'dan almýþ… 1976'nýn Aralýðýnýn 3'ünde Ýstanbul’a aðlayarak göç ettiklerinde babasý Kekê Yako’nun ayaðýnda þalvarý, belinde kuþaðý ve yýllar yýlý Diyarbekir'linin baþýný süsleyen puþisini geride býrakarak. Ýstanbul’a varýr varmaz, 1976'da Üsküdar Musiki Cemiyetine korist olarak girmiþ. Üç yýl üniversite korosunda ud çalmýþ. 1976'dan, 1992'ye kadar, girdiði Üsküdar Musiki Cemiyetinde 1982'den itibaren ud ile meþklere iþtirak etmiþ ve hâlâ Üsküdar Musiki Cemiyeti için “benim ikinci yuvam” diyor. 1992 Mayýsýnýn 15'inde, “beynimin her hücresi Diyarbekirle dolu olarak” ver elini Amerika demiþ. Þimdilerde; “Diyarbakýr’da yediðim meftunenin tadýný, Diyarbakýrlýnýn mertliðini, Babam Kekê Yakonun, Cemil Paþa Konaðýnda dokuduðu puþinin özelliklerini, müziðimle anlatmaya çalýþýyorum. »Sevgili Yervant, þehir-kimlik ve sanat kavramlarý bir sanatçý için bir araya geldiðinde çok anlamlý olmalý! Senin musikinde de kimliðinin ve içinden çýktýðýn þehrinin önemi çok büyük. Ermeni kimliðin ve Diyarbakýr’ýn öneminin sanatýndan süzülmüþ hali sana göre ne anlam ifade ediyor? Sanýrým soru’nun nirengi noktasý ‘süzmek’ kavramýnda odaklaþýyor. Hem topraðýn musikisini, sedasýný iyi bilmek gerekiyor. Hem de kimlik ve aidiyet meselesinde duyarlý olmak gerekiyor. Sanatý da öyle sýradan deðil; atadan, dededen süzerek iþlemek gerek. Musiki de zaten usta-çýrak iliþkisi deðil mi? Benim en büyük ustam babam Puþici Kekê Yako idi. Tabii ki bir Zavên Axparik (Þimdilerde New Jersey’de yaþayan Diyarbekirli cümbüþ üstadý Zavên Özatmacýyan), dökümcü Sýraç, Hüsnü Ýpekçi gibi üstatlarý saygýyla ve minnetle anmak gerekiyor. Bir de dedem Temo Xaçadur’un Qefle’den sonraki yanýk sesiyle ve babamýn bir Kürt dengbêji gibi paylaþtýðý musiki bilgisini paylaþmalýyým. Ýþte adý Diyarbakýr ya da Dikranagerd veya Amed olan bu kadim topraklarý zaten delicesine sevdiðimi herkes biliyor, sürpriz deðil. Bütün bunlar harmanlanýnca gerisi zaten ‘süzme bal’ oluyor… »ABD’de udunla sanat icra ediyorsun. Seni bir yerlere sanatýný icra etmek üzere davet ederlerken davet edenlerin algýsý neye tekabül ediyor? Ýtiraf etmeliyim ki; memleketimden uzak düþtüðüm 28 yýl süresince Diyarbakýr, ruhumdan ve düþlerimden çýkmamýþtý. Sonuç da geride býraktýklarým benim Ermeni atalarýmýn, dedelerimin mirasý, sevinçleri ve acýlarýydý. Geride beni þekillendiren bir ruh hali vardý. Ama þehrimden kopmuþtum ve bir daha da ne zaman hangi kimlikle ve ne þekilde dönebileceðimi bilmiyordum. Yani bir ‘küslük’ hali diyelim buna istersen. Ama 2004 ve sonrasýnda iþte sen de o günlerin tanýðýsýn Diyarbakýr’a dönmek ve belediyenin festivaline konuk olmak benim için çok önemli. Diyarbekir’e gelip sizlerle buluþunca þehrimle yeniden yüzleþince adeta dünyam deðiþti. ‘Sýrrýný Surlarýna Fýsýldayan Þehir, Diyarbakýr’ kitabýnda benden söz etmen ve Ermeni Knar Grubunun Lir isimli albümünden çok etkilendiðimi belirtmeliyim. 28 sene sonra þehrime davet edildiðimde Amerika’da yaptýðým gibi iþimi yapmak üzere “bir tavernacý” gibi mesleðimi icra edecek ve dönecektim. Ama þehre gelip seninle, þehirle ve dostlarla yüzleþince ‘kendime geldim’. Biliyorsun iþte beni sen dolaþtýrdýn eski sokaklarda. Mahalleme gittik, eski komþularýmýzla görüþtük. Yýkýk evimizin önünde bir uzun hava okudum. Sonra mahallemde kurulan sahnede þarkýlar söyledim. Büyükþehir Belediye Baþkaný, aydýnlar, mahalle halký birlikte halaya durduk. Bambaþkaydý o sahne. Ýþte o sahnede sanki Udi Yervant uzun sürmüþ bir uyku halinden uyandý ve farklý bir kiþiliðe büründü. Halkýmla þehrimin sakinleriyle yüzleþtim. Ben yýllarca Ýstanbul’daki Üsküdar Musiki Cemiyetinde ‘Klasik Türk Müziði’ eðitimi almýþtým. Ýcra topluluðunda artýk bir saz sanatçýsýydým. Ama düþündüm ve dedim ki; o eðitimlerden önce ben Diyarbekirli Ermeni Kekê Yako’nun oðluydum. ‘Aðlama yar aðlama’ ile ‘Arpa oraða geldi’ türküleri ile büyümüþtüm. Neden ben kendi asil geçmiþimi sýrtlamayaydým ki! Zaten o geçmiþimden gelen musiki kültürünü de daha yürekten okuyordum. Açýkça söyleyeyim ki, þimdi artýk nereye gidersem gideyim iþe o ‘Diyarbekirli Ermeni Udi Yervant’ kimliðim artýk bedenime, ruhuma yerleþti. »2001’de Knar grubunun Lir albümünün alt yapýsýnda emeðin vardý. 28 yýl süresince nedenini bilmediðim bir sebeple þehrinden uzak düþüþün sende bir özlem de yaratmýþ olmalý. Önce Lir albümünde bir parçayla Diyarbekir’e þöyle bir uðrayýp gidiyor, aðýzlara bir parmak bal çalýyorsun. Sonra da seni bir daha kopmamak üzere Diyarbakýr’a taþýyor… Lir CD’sinde ‘Eski þêr hampartsume’ parçasýný okudum ve Diyarbakýr Halayýný çaldým. Aslýnda o cd için bir de Kürtçe parça okumuþtum. ‘Min te dî bu nav gelek a / Keçê meke wan henek a’ parçasý onu nedendir bilmem kullanmadýlar. Ben sonra o parçayý ‘Tango ve Diyarbakýr’ albümümde kullandým. Knar grubundaki arkadaþlarla yýllarca çalýþtýk. Onlardan yaþça büyüðüm aðabeyleri sayýlýrým, musiki geçmiþim açýsýndan da onlardan hayli eskiyim. Arkadaþlarýn çoðu bilir, Ýstanbul’daki Bezciyan Derneði’ne Anadolu Ermeni Halk Müziðini taþýyan benim. 1982’de ‘Sireli Udus’, Sevgili Udum ismiyle bir kaset yaptým. Çok ilgi gördü. Ermenice bir kasetti ve amatörce yapmýþtým. Ýþte o kaset için udu elime aldým ve bir bendirci kardeþimle, Koltuk Davulunda Tanyel Haçikoðlu, Piyanist Narbey Xaçyeresyan ve Akordiyoncu Ara Hamparyanla birlikte o kaseti yaptýk. 60’lý yýllarda Axparik Aram Dikranyan’ýn sesinden Erivan radyosunun o cýzýrtýlý yayýnlarýndan dinlemiþtim ‘Aydýl’ parçasýný. Bilmem bilir misin aðabey dünyada bu parçanýn Kürtçesi Ermenicesinden daha ünlüdür. Yeri gelmiþken ukalalýk olmasýn ama kimileri bana diyor ki; “Aram vefat etti. Aram’ýn yerini dolduracak bir yeni Aram’a ihtiyaç var.” Ýþte ne bileyim ruhu Diyarbakýrlý olacak, Kürtçe ve Ermeniceyi ayný ustalýkla kullanabilecek. Tabi Türkçe de bilecek, týpký Aram gibi. Ýþte o ‘Aydýl’ parçasýnýn Ermenicesini 82’de ‘Kiþerin Antvaz’ ismiyle Sireli Udus’a koydum. Agos’ta Aris Nalcý’ya da bir röportajýmda söylemiþtim. Ýstanbul Ermenileri Aram ê Dîkran’ýn kim olduðunu bilmezdi. Kürtler Aram’a sahip çýktý ve Aram’ý hak ettiði yere getirdi. »Özellikle ABD’de Ermeni diasporasýnýn dili diðer bütün diasporadakilerde olduðu gibi amiyane tabiriyle bir miktar ‘sivri’dir. Çoðu kez uzlaþmaya kapalý gibi bir algýsý vardýr bu dilin. Sen Kaliforniya’da bu iþin tam da göbeði olan diasporada yaþamana raðmen müziðinle barýþa malzeme olacak naif bir dil yaratmaya çalýþýyorsun. Bunu bir miktar nüktedanlýk ve dil zenginliðin bir de tabii ki udunla yapýyorsun. Yani diaspora seni nasýl karþýlýyor? Bu mevzu týpký senin yazarlýk serüvenin gibi! Hani yazmaya ilk baþladýðýnda, metinlerine imzaný koymaya ‘korktuðunu’ söylemiþtin ya! Bende baþlarda öyleydim. Mesela Kürtçe parçalar okurdum ve bana “Sen Diyarbakýrlý bir Ermeni’sin neden Kürtçe okuyorsun?” diyorlardý. Ama bana bunu diyenler Ýngilizce ve Ýspanyolca konuþuyorlardý. Ýngilizce ve Ýspanyolca bana ne kadar yakýn? Tabii ki Ermeni’yim, ama Kürtçenin içinde büyüdüm ben. Ermeniceyi elbette çok seviyorum. Ama Kürtçe bana yabancý dil deðil ki! Evimizde anam, babam, nenem ve dedemle Kürtçe aðlardýk baþýmýza gelen felaketlerde. Bize bu kadar yakýn ve içten bir dili neden kullanmayayým ki! Bazý kiþiler tarafýndan horlandýk. Ama 2004’ten bu yana bendeki deðiþimle birlikte beni horlayanlar da yola geldi. Sana yeri gelmiþken bir örnek olay anlatayým. Mesela ‘Aþxarum Sîrelem Kez’ Kürtçesi ‘Agir ketîye dile min’ parçasý orijinal bir Ermeni eseridir. Þimdi Ýsveç’te sürgün hayatý yaþayan Diyarbakýrlý Kürt sanatçý Beytocan bu parçaya Kürtçe söz yazdý. Parça Kürtçe olarak tanýndý ve çok da popüler oldu. Oysa ben uzun yýllar evvel yine Diyarbakýr Ermenilerinden Onnik Dinkçiyan’ýn sesinden ve bir taþ plaktan bu parçayý Aþxarum Sirelem Kerz ismiyle yani ‘Siro Yerk’ Sevgi Þarkýsý olarak dinlemiþtim. Ýþte ben bu parçayý üç dilde okudum bilir misin? Elbette Kürtçe de o ezgilere çok yakýþtý. Azeriler bu parçanýn Türkçesini de okuyorlar. Ben bu parçayý cd’me okuyunca Ermeni toplumu da mevzuyu anladý. »Musiki geçmiþini biliyorum. Senin bir de çocukluðun var. Dört yaþýnda darbuka çalarak ritimle iþe baþladýðýný fýsýldamýþtýn bana. Xançepek’te, Gâvur Mahallesinde, mahalle düðünlerinde çocuk ellerinle ritim tuttuðun günleri de paylaþýr mýsýn? Çocukluktan beri ritmi severim. Üsküdar Musiki Cemiyetindeki hocamýz Emin Ongan bir nota kâðýdýna ‘usul’ diye yazardý. Curcuna, duyek, semai diye de makamlarý yazardý. Sonra da her þeyin bir usulü olmalý derdi. Usul olmaz ise musiki olmayacaðýný biz ondan öðrendik. Ben dört yaþýnda Diyarbakýr’da ritimle darbuka ile baþladýmsa bunda darbukacý Kel Beþo’yu örnek almamýn önemi çok büyüktür. Çocuktum ve ben büyüyünce ‘Kel Beþo olacaðým’ diyordum. Amcamýn düðününde çaldým, sonra okulda trampet çaldým. Pantoloncu Ermeni Kamberin oðlu Bedri vardý, müthiþ bir sesti. Ve ben iþte çocukluk yýllarýmda o Bedrinin darbukacýsý olmuþtum. Bubo Garabêt Menekþe vardý, çalgýcý Agopla çalýþýrdý. Sonra ben de onlarla düðünlere gittim. Bubo Dayý genellikle Ermeni düðünlerine giderdi. O denli ünlü bir müzisyendi ki rahmetli Celal Güzelses ona “Bubo ben ölürsem ikinci Celal sen olacaksýn” demiþti. Ýþte böyle birinin yanýnda yetiþtim. »Musikide hedefin nedir? Bu hedefinin kimlikle dille, þehrinle bir baðý var mýdýr? Tam içimi okuyorsun denir ya! 2004 ve sonrasýnda Diyarbakýr’la yeniden buluþmam bende ciddi bir deðiþim ve dönüþüm yarattý. Müziðimi kardeþliðe ve barýþa yönlendirdim. Üç dilde Türkçe-Kürtçe ve Ermenice okuyorum. » Sana bestelemen için verdiðim bir þiirsel metinde “Gittin, þimdi dönmek telaþýndasýn / Velâkin her gidiþ dönüþün hüznüne gebe / Her gidiþ aslýnda bir yitiþtir” diye birkaç dize vardý. Ýþte 28 yýl sonra döndün. Sýkça da þehrinde oluyorsun bu aralar. Sence gidiþ bir yitiþ mi? Dönüþ bir hüzün veya sevinç mi? Ýlk dönüþümde içimde buruk bir tat vardý. Aþýrý ilgi gördüm. Bu beni çok etkiledi. Beni arkadaþlarým çok severdi. Diyarbakýr’da top oynarken “Ula Fille” diye arkadan tekme atanlarýn gözlerinin üstüne yumruðu indirenler olurdu. Bunlarýn hiç unutamam... Bu sene beni çok sevindiren bir geliþmeye tanýk oldum. Kiliselerimiz restore ediliyor. Babam Kekê Yako’nun nikâhýnýn kýyýldýðý ve benim “gunnýk-vaftiz” edildiðim Surp Giragos Ermeni Kilisesi onarýlýyor. 15 sene o kilisede Þabik (gömlek) giyip görev yaptým. Ýþte þimdi Ermeni Kilisesi, Mar Petyun Keldani Kilisesi ve diðer kiliseler restore ediliyor. Ben þehirde konuktum ama baþka konuklar da vardý Markar Esayan, Ýnci Aral ve diðerleri. Onlarý gezdirdim, onlara benim Diyarbekirimi anlattým. Þehrimde güzel iþler yapýlýyorsa kýymetini bilmek lazým. Çok þeyler deðiþti. Ermeni cemaatimiz kalmadý ama “Burada birileri vardý” dedirtmek için de olsa o kiliseler onarýlmalý ve onarýlýyor iþte. Þu an biri bana dese ki; “Yervo gel sana sur içinde eski mahallende bir ev alalým, borçla harçla da olur. Bu evde yaþa!” Senin de bir þiirinde dediðin gibi; o evde turþu da kurarýz, þarap da yaparýz, kozadan ipek çekip puþi de dokuruz. Emin ol bir dakika durmam. Anlayacaðýn daha çok iþimiz var bu þehirde Þeyhmus Abê… BirGün Ýstanbul'un Anadolu yakasýnda, Baðdat Caddesi'nin otomobil gürültülü keþmekeþinden bir an sýyrýlýp yolunuzu Selamiçeþme'deki Tolga Eti Sanatevi'ne düþürürseniz, kolay kolay göremeyeceðiniz bir þeyle karþýlaþacaksýnýz: Bir seramik sergisi. Vitra Seramik Sanat Atölyesi çevresindeki 10 sanatçýnýn karma sergisi, 1 Aralýk'a kadar açýk. Sanatçýlardan Reyhan Gürses, "Seramik aslýnda hepimizin hayatýnýn içinde; ayaðýmýzýn altýnda, baþýmýzýn üstünde. Kiremitler, yer karolarý, tabaklar, bardaklar... Buradaysa, seramiði tamamen bir sanat objesi olarak, topraðýn sanatçý eliyle bir yapýta dönüþmüþ haliyle göreceksiniz" diyor. Sakine Çil, Boðaziçi Üniversitesi'nde seçmeli seramik dersleri veriyor. Ýstanbul'da yýlda ortalama beþ seramik sergisi görmenin bile zor olduðunu söylüyor. Dolayýsýyla, "Bir seramik sergisinin açýlmýþ olmasý bile kendi baþýna cazip." Bu sergi ayný zamanda sanatçýlar için de bir dayanýþma niteliðinde. Üretimi epey zahmetli, ayný zamanda topraðýndan sýrrýna, atölyesinden fýrýnýna, masraflý bir sanat seramik. Sanatçýlarýn Türkiye'de hayatlarýný sadece yapýtlarýyla ekonomik olarak sürdürmesi, neredeyse imkansýz gibi. "Seramik toprakla müzakere, iþbirliði ve uzlaþmadýr" Sergide Orta Avrupa mitolojilerinden yola çýktýðý iki yapýtý bulunan Xenia Kravchenko, "Türkiye ve seramik denince akla genellikle Ýznik çinileri geliyor. Seramik bu topraklarýn geleneði. Ama nedense çaðdaþ sanat olarak pek bilinmiyor" diyor. Kravchenko kendi deyiþiyle bir "Moskovalý". Sekiz yýldýr Ýstanbul'da yaþýyor. Bu Türkiye'de katýldýðý dördüncü sergi. Seramiðin zevkini þöyle anlatýyor: "Seramik çok samimi bir üretim aslýnda. Yarý resim, yarý heykel, uygulamalý bir sanat. Kurallarý vardýr, ama kullandýðýnýz malzemeye göre öngörseniz bile, karþýnýza çýkacak sonucu hiçbir zaman bilemezsiniz. "Bu nedenle hep bir deneme, bir oyundur. Ateþle, toprakla, doðal malzemelerle kurduðunuz sürprizli bir iliþki. Topraðýn bir tavrý vardýr. Hep bir yol bulmanýz gerekir, hissetmeden yapamazsýnýz. Sonuçta bu, bir iþbirliði, müzakere ve uzlaþmadýr." Çamura saygý Üç yýldan fazladýr Türkiye'de yaþayan Japon sanatçý Teppei Yamashita, geleneksel Japonya seramiðinin kalbi sayýlan Ýmari kentinden. Ýlk öðrendiklerinden birinin "çamura saygý" olduðunu, öðretmenlerinin "Torna üzerinde þekil verdiðiniz çamura, insan tenine dokunur gibi dokunun" dediðini anlatýyor. Sergiye "çiçek kuþlarý" dediði beþ yapýtla katýlan Yamashita'yý þaþýrtan þeylerden biri, insanlarýn evlerindeki seramik eþyalarý "takým" olarak kullanmalarý. "Japonya'da da elbette fabria ürünü takýmlar var. Ama belli içecekler, yiyecekler için evdeki iki tabak, çanak birbirinin ayný olmaz. Çünkü hepsi elle yapýlýr. Böyle olmasý da tercih edilir" diyor. Bu nedenle seramik sanatçýlarýnýn sürekli üretebildiðini, sergiler de açabildiðini söylüyor. Ardýndan, memleketindeki "seramik cenaze töreni" geleneðini anlatýyor. "Yýlýn belli bir gününde, evde kýrýlan, bozulan seramik eþyalar toplanýr. Shinto tapýnaðýna gidilir ve onlarla bir vedalaþma töreni yapýlýr." Peki sonra? "Yeni seramikler alýnýr." Gürses, Çil, Kravchenko, Yamashita'nýn yaný sýra Asuman Ýnan, Ayfer Kalsýn, Ayla Yüce, Aylin Bilgiç, Mehmet Kutlu ve Sara Aji'nin yapýtlarýný da görebileceðiniz karma sergi, seramikle sanat olarak tanýþmak isteyenler, hobi olarak ilgileneler için de iyi bir fýrsat. BÝA Boris Vian’ýn Generallerin Beþ Çayý isimli oyunu, Kasaplýðýn Elkitabý ve Ýmparatorluk Kuranlar’ýn ardýndan nihayet dilimize çevrildi. Bu geç kalýnmýþ yayýnlar, dünya tiyatrosunu geriden takip etmeye alýþkýn olan Türk tiyatro dünyasý için þaþýrtýcý olmasa da, önemli bir boþluðun doldurulduðu kesin. Romanlarýndan tanýdýðýmýz Vian’ýn bir oyun yazarý olduðunu bile sanýrým pek azýmýz biliyordu. Vian, 39 yýllýk bir yaþam için fazlasýyla verimli olmuþ; roman, þiir ve oyun yazarlýðýndan, opera librettosu yazmaya, kabare þarkýcýlýðýna kadar neredeyse elini atmadýðý alan býrakmamýþ. Toplumun geleneksel yargýlarýyla çeliþen zihninden geçenleri cesurca yazmýþ ve özellikle Mezarlarýnýza Tüküreceðim ile büyük ses getirdiði gibi, yasaklamalarla da karþýlaþmýþtýr. Sansürün diline ket vuramadýðý Vian, oyun yazarlýðýnda da ayný ‘anarþist’ kimliðini ortaya çýkarmýþtýr. Ürkütücü oyunlar Oyunlarýn sadece sahnelenmek için yazýldýðý yargýsýna katýlmasam da Vian, oyunlarýnda sahne dilini o kadar ustalýkla kullanýyor ki, bu oyunlar kendiliðinden sahneyi çaðýrýyor. Yazar, oyunlarýnýn sahnelenmesi konusunda, “Nasýl olsa onlarý saygýdeðer bir tiyatro çýkýp da görkemli sahnesinde sergilemeyecek!” diyor ve tiyatro yaklaþýmýna iliþkin önemli bir ipucunu birinci elden bize teslim ediyor. Bu oyunlarý kurumlaþmýþ tiyatrolarýn, gelenekselleþmiþ ve yýldýrmýþ tiyatro anlayýþlarýyla deðil; kendi sözüne, kendi fikrine sahip, ‘yeraltý’ topluluklarýnýn sahnelemesi istenen. Vian’ýn oyunlarý, sýra dýþý, belki ürkütücü ama kesinlikle sarsýcý oyunlar. Generallerin Beþ Çayý, Kasaplýðýn Elkitabý ve Ýmparatorluk Kuranlar, sýnýrsýz bir düþ gücünün ve sözcüklerle dans eden bir kalemin ürünleri. Bu oyunlar, Vian’ýn kendi deyiþiyle ‘saygýdeðer’ tiyatrolarýn sahnelemeye kolaylýkla yanaþmayacaðý ama dilinden anlayanlarýn hakkýný vererek þölene dönüþtürebileceði oyunlar. Vian, Generallerin Beþ Çayý’nda savaþ karþýtlýðýný kara mizaha dönüþtürür ve bunu yaparken komedinin sýnýrlarýný ciddi anlamda zorlar. Kahkahanýn yakýcý kýrbacýyla, dünyayý yönetenleri, savaþlara karar verenleri ve bu kararlarý sorgulamadan uygulayanlarý alaþaðý eder. Güç ve iktidar kavramlarý, bir çocuk oyunun içinde alt üst olur. Annesinin buyruklarýyla hareket eden ve ondan çocuk gibi korkan General Adubon, baþbakanýn bizzat evine gelerek haber verdiði savaþ kararýný büyük bir korku içinde karþýlar. Savaþýn nedeni ise elbette yabancý deðil; bozulan ekonomiyi düzene sokmak. Ordudaki diðer generallere ‘kötü’ haberi verecek olan Adubon, annesinin de izniyle, evde bir çay partisi verir. Diðer generallerin de Adubon’dan farklarý yoktur; çocuk kaprisleri içinde, bu rahatlarýný bozan can sýkýcý habere tepki gösterirler. Savaþýn baþlamasýyla kara mizah giderek güçlenir; cephedeki savaþ ‘oyunu’nda ‘savaþ’ kelimesinin kullanýlmasý kesinlikle yasaktýr. Yasaðý delenler kumbaraya cezalarýný öderler. Cephe dýþýndaki savaþla fazlaca ilgisi olmayan generallerin canlarý sýkýlmaya baþlar ve yazarýn ironik üslubunun giderek sertleþmesiyle, yeni bir oyun oynamaya baþlarlar; týpký ‘piyango çekiliþi gibi’ olan Rus ruleti. Son tetiði çeken Adubon da dahil olmak üzere hepsi tabancadan çýkan kurþunla ‘zafer’e ulaþýrlar. Vian, savaþýn anlamsýz ve gereksiz olduðuna inanýr. Savaþ karþýtlýðýný savaþa ve ona sebep olanlara saldýrarak deðil; gülerek ve güldürerek, hem de kahkahadan patlatana kadar güldürerek yanýt verir. Vian’ýn kendince karþý duruþudur bu. Boris Vian, romanlarýnda da oyunlarýnda da çoðunluk tarafýndan hoþ karþýlanmayanlarý, yine onlarýn hoþlanmayacaklarý bir üslupla kaleme almýþtýr. Hocasý olarak gördüðü Alfred Jarry gibi, benzer bir üsluba ve tiyatro düþüncesine sahip olduðu Artaud veya Ionesco gibi sarsýcý ve cesurdur. Umalým, bu büyük tiyatro adamlarý gibi, Boris Vian da sahnelerimizde ve zihinlerimizde yer etsin. GENERALLERÝN BEÞ ÇAYI Boris Vian Çeviren: Ayberk Erkay Mitos-Boyut Yayýnlarý 2009 96 sayfa, 9 TL. Radikal Kitap Ýnsanlýk tarihi, insanlýk adýna yapýlan büyük buluþlarýn, geliþmelerin, yeniliklerin tarihi olduðu kadar, insanýn insana yaptýðý haksýzlýklarýn, baskýlarýn ve zulümlerin tarihi de olmuþtur. Tarihte haksýzlýða, zulme, baskýya maruz kalanlar, kendilerini koruyacak mekanizmalara sahip olmayanlardan seçilmiþtir. Zoru elinde tutmaya tek yetkili güç olan devlet, bazen bütün bir toplumun devleti olarak hareket ederken, çoðu zamanda belirli bir grubun, siyasal, sosyal ve dini bakýþýn temsilcisi gibi hareket etmiþtir. Bu hareket biçiminin tarihte sayýsýz örnekleri mevcuttur. 1960'lý yýllarda büyük kentlere göçten nasibini alanlardan biriside benim ailem. Çocuklarýnýn okumalarý için Ankara'ya göç eden bir ailenin çocuðuyum. Akrabalarýmýz birbirlerine yakýn yerlerde oturup, sürekli olarak birbirlerini ziyaret ederlerdi. Konuðumuzun olmadýðý ya da konuk olarak diðer akrabalarýmýza gitmediðimiz günler parmakla sayýlacak kadar azdý. Bir araya geliþlerde büyüklerimiz memleket yemeklerini birlikte yer ve yöremizin türkülerini, deyiþlerini, aðýtlarýný da bir arada söylerlerdi. Türkülerinin çoðu daðlar üzerineydi. Daðlara özlemi birlikte dile getirirlerdi. Bu güzel ortamda hüzünle söyledikleri, herkesi bütün dizelerini bildiði 2 türkü de vardý. Birisi Sarý Gelin di. Bir diðeride Dersim dört dað içide, bir gülüm var bað içinde diye baþlayan dersime aðýt türküsüydü. Ýki türküye de bütün aile fertleri katýlýr ve bir hüzün kaplardý yüzlerini. Dersimli deðildik. Allahu Ekber Daðlarý'nýn eteklerinde olan Türkmen Vadisinde bulunan bir Türkmen Alevi köyüdür bizim köyümüz. Dersim'e 100'lerce kilometre uzakta, Türkiye’nin kuzeydoðusunda uçta bir yerdedir. Dersim'de konuþulan ne Zazacayý ne de Kýrmançýyý anlarýz. Oralarý hiç mi hiç görmedik, gitmedik. Oradan tek bir misafirimiz dahi olmazdý, yoktu. Tanýmazdýk hiçbir Dersim’liyi. Sarý gelin bizim yöremizin ezgisiydi. Bu anlaþýlýrdý. Peki Dersim aðýdý neden bizi bu kadar etkilerdi ki? Oysa dillerini bile anlamazdýk Dersim’lilerin. Bizleri birleþtiren kuþlarla haberleþtiren bir bað vardý ancak. Alevi Türkmen, Alevi Dersimlinin acýsýný kendi acýsý yapmýþtý. Bayar’ýn Alevileri yok etmek istediðini anlatýr dururdu rahmetli annem. Dersim aðýdýnda gözleri dolardý… Alevi toplumu Dersim'de yapýlanlarý "Dersim Olaylarý" olarak görmedi. Alevi toplumu Dersim'de yapýlanlarý, bir kýrým olarak gördü. Sadece Dersimlilere deðil, bütün Alevilere yapýlmýþ bir kýrým, katliam, olarak gördü. Bu yüzden iþte, her Alevi, kendi adýný bildiði gibi bu aðýdý da bilmekte ve yüreðinde hissetmektedir. Bu katliamý terörle mücadele için örnek gösterenleri Alevi Toplumu belleðine kaydedecektir. Barajý aþamadýðý dönemi unutan bu siyasal harekete düþen; tüm Alevilerin yüreðinde aðýr bir yara olan bu katliamý, haklý bir perspektife oturtmaya çalýþan bu grup sözcüsüne gereken yanýtý vermesidir. Alevilerin ilk genel seçimde buna gereken yanýtý vereceklerinden de herkes emin olabilir. Dersim 1937-38'de yaþananlarda kimlerin payýnýn olduðu ayrý bir tartýþma konusudur. Payý olanlarýn belirlenmesi tarihçilerce yapýlmasý gereken küçücük bir araþtýrma sonucunda ortaya çýkartýlabilir. Tartýþma konusu olmayan husus ise þudur. Dersim'den 550 km uzaktaki Alevi Türkmenin de yüreðini daðlayan, onu aðýda dökenin, burada bir katliamýn yapýldýðý gerçeðidir. Burada yapýlan ne terörle mücadele ne de baþka bir þey. Bu yapýlanýn tek bir adý var, o da kýrým yani katliamdýr. Yaþlarý sýrf idam edebilmek için kanunlara aykýrý olarak bir gecede büyütülen ya da küçültülen Seyit Rýza ve Oðlu Resik Hüseyin’in devirleri daim olsun. Hangi nedenle asýldýðýný Seyit Rýza idamý öncesi tarihe geçen þu sözleriyle açýklamýþ: “Evladý Kerbelayýh. Bi hatayýh. Ayýptýr. Zulümdür. Cinayettir,. “ Bu zulmü, cinayeti ve evladý kerbelaya katliam yapanlara lanet olsun. Viyana Alevihaberajansi.com Hacý Bektaþ Veli Kültür Derneði olarak 14-15 kasým tarihleri arasýnda düzenlediðimiz 800. doðum yýlýnda Hacý Bektaþ Veli’yi anma etkinliðimiz baþta kültür ve turizm bakanýmýz sayýn Ertuðrul GÜNAY ile Nevþehir valisi sayýn Osman AYDIN, Nevþehir ve Ýstanbul milletvekilleri Alevi Bektaþi Federasyonu baþkaný sayýn Ali BALKIZ, Alevi Bektaþi Federasyonunu oluþturan baþta Alevi Kültür Derneði genel baþkaný ve 38 þube baþkaný, Pir Sultan Abdal Kültür derneði genel baþkaný ve13 þube baþkaný, Hacý Bektaþ Veli Anadolu Kültür Vakfý genel baþkaný ve 8 þube baþkaný ile siyasi parti temsilcileri, belediye baþkanlarý eski milletvekilleri kültür ve turizm bakanlýðý temsilci ve bürokratlarý ile çok sayýda yurttaþýn katýlýmý ile etkinlik gerçekleþtirilmiþtir. Etkinliðimizin 1. gününde saat 11 .00 de açýlýþ konuþmalarý ile baþlamýþtýr. Dernek baþkanýmýz sayýn Nafiz ÜNLÜYURT un konuþmasýnýn ardýndan Alevi yol önderi sayýn Veliyettin ULUSOY ve Alevi Bektaþi Federasyonu baþkaný sayýn Ali BALKIZ konuþmalarýný yaptýlar son olarak kültür ve turizm bakaný sayýn Ertuðrul GÜNAY etkinliðin önemi ve Alevi toplumunun sorunlarýnýn çözüm yollarý ile Alevi çalýþtaylarý konusunda katýlýmcýlara bilgi sundu. Açýlýþ konuþmalarýnýn ardýndan Hacý Bektaþ Veli den günümüze Alevilik ve Hacý Bektaþ Veli’nin düþüncelerinin konuþulduðu panel gerçekleþtirilmiþtir. Paneli Hacýbektaþ’ýn önceki Belediye Baþkaný sayýn Mustafa ÖZCÝVAN ýn yönetiminde Ankara Üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi öðretim üyesi Doç. Dr. sayýn Ayhan Sulucakarahöyük/ KAYSERÝ Avrupa Birliði Deðiþim Projesi kapsamýnda Kayseri'de bulunan misafir gençler, Talas ilçesinde çevre temizliði ve kuþ evleri yaptý. Talas Mevlana Mahallesi Cengiz Aytmatov Parký'nda çevre temizliði yapan Litvanya, Romanya ve Estonyalý gençlere, Talas Belediyesi gençlik meclisi üyeleri de destek verdi. Daha sonra Talas genelindeki parklara hazýrladýklarý kuþ evlerini yerleþtiren misafir gençler, çevre bilincini geliþtirmek amacýyla faaliyetlerine devam etti. Talas Belediye personeli ve gençlik meclisi üyeleri ile birlikte sepetli araç kullanýlarak aðaç dallarýna kuþ evlerini yerleþtiren gençler, çevreye olan duyarlýlýðýn tüm insanlar tarafýndan gösterilmesi gerektiðini vurguladý. Grup lideri Melis Coring, “Biz burada YALÇINKAYA, Ankara Üniversitesi Eczacýlýk Fakültesi öðretim üyesi sayýn Dr. Ali Murat ÝRAT, araþtýrmacý yazar tarihçi sayýn Erdoðan AYDIN ve Dil ve Tarih Coðrafya öðretim üyelerinden Antropolog Doç. Dr. Sayýn Atilla ERDEN katýlmýþlardýr. Yemek arasýndan sonra baþlayan 2. oturumun konusu Alevi öðütlenmesi ve Alevi açýlým sürecinde gelinen nokta olmuþ bu paneli Alevi yol önderi sayýn Veliyettin ULUSOY yönetmiþtir, katýlýmcý olarak Alevi Bektaþi Federasyon baþkaný sayýn Ali BALKIZ, Alevi Kültür Derneði genel baþkaný sayýn Tekin ÖZDÝL, Hacý Bektaþ Veli Anadolu Kültür Vakfý genel baþkaný sayýn Ercan GEÇMEZ, Pir Sultan Abdal Kültür Derneði genel baþkaný Av. Fevzi GÜMÜÞ ile 2 Temmuz Pir Sultan Abdal Eðitim Kültür Vakfý genel baþkaný sayýn Murtaza DEMÝR katýlmýþlardýr. Ayný gün akþam saat 18 de Hacý Bektaþ Veli Kültür Merkezinde Kültür ve Turizm Bakanlýðý semah topluluðu ile Musa EROÐLU, Cengiz ÖZKAN, Gülseren KILIÇ, Esra ÖZTÜRK ve Ulaþ KAÝM in katýldýðý semah ve dinleti gecesi ücretsiz ve halka açýk olarak gerçekleþtirilmiþ. 2. gün ki etkinlik Alevi Bektaþi Kuruluþlarýnýn 1. Hacýbektaþ kurultayý olarak Hacý Bektaþ Veli Kültür merkezinde önceki Belediye Baþkanlarýmýzdan sayýn Mustafa ÖZCÝVAN ýn yönetiminde saat 11 de baþladý ve 2 gün süresince etkinliðe katýlan yurdumuzun çeþitli yörelerinden gelen dernek ve vakýf baþkan ve temsilcilerinin hükümetin baþlatmýþ olduðu Alevi açýlýmý süreci ve Alevi Bektaþilerin öncelikli sorunlarý ve çözüm önerileri konularý tartýþýlmýþtýr. 2 gün boyunca Hacýbektaþ dýþýnda katýlan tüm konuklarýn 3 öðün yemekleri ve konaklamalarý saðlanmýþtýr. Hacýbektaþ’taki otellerde yer kalmamýþ bir kýsým katýlýmcýyý komþu ilçelerden Avanos’ta konaklatýlmýþtýr akþam misafirlere bir kapanýþ yemeði verilmiþtir. Yapýlan etkinliklerin tamamýnýn geleceðe belge niteliðinde kalmasý için ses ve görüntü kayýtlarý yapýlmýþ bant çözümleri isteyen kurum ve kuruluþlara verilecektir. Etkinlik sonunda katýlýmcý kuruluþlarla ortak sonuç bildirgesi düzenlenerek kamuoyunun ve basýnýn bilgisine sunulmuþtur. Sonuç Olarak; Derneðimizin düzenlediði” Doðumunun 800. yýlýnda Hacý Bektaþ Veli’yi Serçeþme’de anýyoruz “ etkinliði katýlýmcýlarla, etkinliðin içeriði ile, organizasyonun bütünlüðü baþarý ile gerçekleþtirilmiþ katýlýmcýlar Hacýbektaþ tan memnun ve bilgi daðarcýklarý dolu olarak ayrýlmýþlardýr, etkinliðimize yurt içinden ve yurt dýþýndan toplam 58 kuruluþun baþkaný yada temsilcisi katýlmýþtýr. Etkinliðimize maddi ve manevi destek sunan baþta Kültür ve Turizm bakanlýðýmýza, Baþbakanlýk tanýtma fonuna, Çankaya Belediye Baþkanlýðýna, Alevi Bektaþi Federasyonu ile emeði geçen, hizmet eden ve bizleri yalnýz býrakmayan tüm kiþi ve kurumlara teþekkür ederiz. 16. kasým 2009 Hacýbektaþ HACI BEKTAÞ VELÝ KÜLTÜR DERNEÐÝ YÖNETÝN KURULU Estonya, Romanya, Litvanya ve Türkiye olarak toplandýk. Buradaki insanlarýn ortak özelliði, hepsi çevreyi korumak için çalýþýyor. Biz kuþ yuvalarý yaptýk, çevreyi temizledik ve elimizden geldiði kadar çocuklar için temiz bir çevre oluþturmak istedik. Talas Ali Daðý'nda aðaç dikimi yaptýk. Bizim temennimiz daha temiz ve yeþil bir dünya görebilmek. Türkiye de atýk sularýn arýtýldýðýný gördük ve bunu çok beðendik. Buradaki okullarý ve eðitim sistemini de çok sevdik. Ülkenizde kapalý mekanlarda sigara içilmediðini ve çoðu mekanda alkol alýnmadýðýný da gördük. Çok rahatlatýcý ve güzel bir sistem olduðunu belirtmek isterim. Misafir olarak bizleri kabul ettiðiniz için ve desteklerinizden dolayý teþekkürlerimi sunuyorum” dedi. Daha sonra mesire alanýnda piknik yapan gençlere, mangalda sucuk ikram edildi. Misafir gençler desteklerinden dolayý Talas Belediye Baþkan Yardýmcýsý Yaþar Baðýrgan'a teþekkür plaketi verdi. Kent Haber 7 Rusya'nýn Chelyabinsk kentinde bulunan ve ne olduðu bilinmeyen bu canlý türü sadece bizde deðil dünyada da tartýþma konusu oldu Dün gazetelerde haber olarak yer alan bir canlý türünün fotoðrafý hepinizin dikkatini çekmiþtir. Rusya’da görünen ve görüntülenen bu canlý, merak uyandýrmýþ olmalý ki her kafadan bir ses çýktý. Þehir efsanelerinden birine göre dünyadýþý canlýnýn Van Gölü Canavarý ile dertleþmeye geldiði bile konuþuldu sokaklarda tv ekranlarýnda. Hatta o kadar ki þaþýrtýcý ki Domuz Gribi aþýsýný bile geride býraktý. Hâlâ o aþýnýn içinde ne var anlamýþ bile deðiliz. Þimdi palyatif tedavi etkisi ya da koruyuculuk gösterse de yýllar sonra sonuçlarýný da göreceðimizden eminim. Rusya'nýn Chelyabinsk kentinde bulunan ve ne olduðu bilinmeyen bu canlý türü sadece bizde deðil dünyada da tartýþma konusu oldu. Terkedilmiþ bir inþaat alanýndaki kazý bölgesinde birden çok garip yaratýk bulunduðu iddiasý ile bölgeye gidenler bir tanesinin fotoðraflarýný çekerek basýna da verdi. Uzmanlar ise, keþfedilen garip yaratýðýn bilinen hiçbir canlý türüne ait olmadýðýný belirttiler. Bulunan yaratýk laboratuvar ortamýnda bugün incelenecek. Ve gerçek ortaya çýkacak. Bu sonuç açýklanmadan önce bölgeye dair bazý bilgilerimi sizinle paylaþmak istiyorum. Ünlü yönetmen Tarkovski’yi sevenler ise not almaya baþlasýn. Günümüzde çevreye verilen radyoaktif salýmlar çoðu ülkede çok sýký bir þekilde kontrol edilse de geçmiþte her zaman olmasý gerektiði gibi yönetilmemiþtir. Özellikle Soðuk Savaþ dönemi boyunca iþletilen bazý askeri tesislerin uyguladýðý atýk yönetimi metotlarý, modern bir sivil tesis için kabul edilemez. Bu tür bir tesisin iþletilmesinin sonucuna örnek olarak Rusya Federasyonu’nda Chelyabinsk yakýnlarýndaki Mayak tesisi verilebilir; tesisin etrafýndaki bölgeler ve Techa nehrinin akýþ yönünde tesisin aþaðýsýndaki yerlerde oldukça yüksek seviyede bulaþma meydana gelmiþtir; bölge halkýnýn bir kýsmý yaþamlarý boyunca çok yüksek dozlar (1 sievert’e kadar veya daha fazla) almýþ olabilir. Ve tam da bu bölgede Chelyabinsk’de yanda fotoðrafýný gördüðünüz canlý türünün oluþmasýnýn nedenini azbuçuk anlamýþsýnýzdýr umarým. Yani korkulacak bir durum yok. Radyasyona maruz kalmýþ bir sürüngenin form deðiþtirmesi kadar doðal bir þey olamaz. Ýyonlaþtýrýcý radyasyonun kalýtsal hasarlarý ile ilgili, baþta fareler olmak üzere hayvanlar üzerinde geniþ kapsamlý deneysel çalýþmalar yapýlmýþtýr. Geniþ doz ve doz hýzý aralýklarýný kapsayan bu çalýþmalar iyonlaþtýrýcý radyasyonun mutasyona neden olduðunu açýkça göstermiþtir. Sonuçlar, ayný zamanda, bilinen dozlar nedeniyle kalýtsal kusurlarýn hangi sýklýkla oluþtuðunu göstermiþtir. Bu bilgiler, atom bombasý sonrasý sað kalanlarýn bulgularý göz önüne alýndýðýnda insanoðlu için kalýtsal hastalýk görülme riskine iliþkin tahmin yapýlmasýný mümkün kýlar. Yani radyasyonun gecikmiþ etkilerinin doza baðlý olarak hayvanlarda kalýtsal kusurlar oluþturmasý son derece doðal. Karadeniz’deki çaylar hafýzalardayken zýrt pýrt hastaneye röntgen çektirmeye gitmemekte fayda var. (Zorunlu týbbi taný ve tedavi hariç) Elbette bu yazýyla yer altý laboratuvarlarýnda araþtýrma yapan bilim insanlarýný üzmek istemem. Radyasyon onlar için çok deðerli bir ýþýn elbette. Doðal iyonlaþtýrýcý radyasyon etrafýmýzý sarar. Kozmik ýþýnlar dünyaya uzaydan ulaþýr. Dünyanýn kendisi radyoaktiftir. Havada, gýda ve içeceklerde doðal radyoaktivite mevcuttur. Hepimiz az veya çok seviyede doðal radyasyona maruz kalýrýz; ve bu, insanlarýn çoðu için baþlýca ýþýnlanma kaynaðýdýr. Ancak insan, hayvan ve bitkiler bu doðal radyasyon ortamýnda evrimleþmiþtir ve bu radyasyonun saðlýk açýsýndan önemli bir risk oluþturmadýðý konusunda genel bir kaný bulunmaktadýr. Fakat istisnai durumlarý unutmamakta fayda var. Ýþte bu canlý türü aslýnda bir nevi þiddete maruz kalmýþ bir denek gibi hatta farkýnda olmadan belki de kendini gripten koruyacaðýný varsayarak bu radyasyona maruz kalmýþ olabilir. Belki de Tarkovski’nin platosundan kaçmýþ bir sanal karamandýr kimbilir. Ýyi pazarlar… de. BirGün polis engeli vardý Aðrý’da KESK üyeleri, 25 Kasým grevi için halka çaðrý yapmak amacýyla duyuru yaparken polis engeliyle karþýlaþtý. KESK Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Akman Þimþek, EðitimSen MYK üyesi Serpil Açýl Özer ve Tüm Bel-Sen MYK üyesi Tekin Araç'ýn da aralarýnda bulunduðu kitlenin yürümesi, güvenlik güçlerince engellendi. Engelleme üzerine kýsa süreli bir tartýþma yaþandý. Tartýþma sonrasý KESK üyeleri yaygýn bildiri daðýtýmý yapýp polisin tavrýný kýnadýklarý ve 25 Kasým'a çaðrý yaptýklarý basýn açýklamasýný gerçekleþtirdiler. Sendika.Org KESK tüm Türkiye'de, 28 Mayýs'ta gerçekleþtirilen operasyonla gözaltýna alýnan ve 170 gündür cezaevinde tutuklu bulunan üyeleri için eylemdeydi. Kars'ta yapýlan eyleme polis müdahale ederek 32 KESK üyesini gözaltýna aldý. Faik Bey Caddesi'nde yapýlan eylemde polis, 2911 Sayýlý Toplantý ve Gösteri Yürüyüþleri Kanunu'na muhalefet ettikleri bahanesiyle saldýrdý. Saldýrý sonucu 32 KESK üyesi gözaltýna alýndý. Gözaltýna alýnan KESK üyeleri hastaneye götürüldükleri esnada ise bir kare dikkatleri çekti. KESK üyesi bir kadýn küçük kýz çocuðuyla beraber gözaltýna alýnmýþtý. Annesiyle birlikte gözaltýna alýnan küçük kýz olup bitenlerden habersizce polis otobüsünün camýndan dýþarý bakýyordu. Gözaltýna alýnan KESK üyesi 3 kadýn serbest býrakýlýrken, 29 kiþi ise 1 gün gözaltýnda tutularak bugün (15 Kasým) savcýlýk karþýsýna çýkartýldý. KESK üyeleri savcýlýktaki ifadelerinin ardýndan hakim karþýsýna çýkartýldýlar. Kars’ta 10 gün içinde ikinci defa polis engeliyle karþýlaþan KESK üyeleri, uygulamayý "demokratik haklarýn kullanýmý konusunda güvenlik güçlerinin daha önce görülmeyen bir yeni tarz baþlattýklarý ve kentin muhalefet güçlerini yýldýrmaya çalýþtýklarý" þeklinde yorumladý. KESK’in Aðrý’daki eyleminde de Zere'nin tutukluluk döneminde kendisi için "dýþarýda" mücadele edenlere yazdýðý "teþekkür" mektubunu yayýnlýyoruz. Daha önce "içeriden" yazdýðý mektuplarý yayýmladýðýmýz Zere bu mektubunu bu kez dýþarýdan yazýyor. Güler Zere Ýstanbul benimki de. Adeta bir kapýydý zorlanan ve o kapý açýldý. Mücadele zorladý o kapýyý. Mücadele açtý o kapýyý. Bugüne mücadele ile geldik. Ben ne diyeceðimin zorluðunu yaþýyorum aslýnda. Teþekkür etsem... Bu mücadeleyi baþlatan, yükselten, canlarýma, emek verenlere, omuzlayanlara, destek verenlere, basýn emekçilerine teþekkür ediyorum. Öncelikle selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Biliyorum ki þu anda içinde bulunduðum ruh halim, düþüncelerim merak ediliyor. Doðrusu hala duygularým tek bir tarafa doðru akmýyor. Karýþýk. Þimdi dýþarýdayým. Yani özgür. Özgür bir ortamda tedavi edilmeye çalýþýlýyorum. Bugüne nasýl geldik? Elbette emekle, özveriyle, fedakarlýkla, azimle, "biz"im gücümüzle geldik. Zulmün elinde býrakýlmadým. Mücadele dalga dalga yayýldý. Ýmzadan afiþlere, afiþlerden oturma eylemlerine kadar büyüdü. Kararlýlýkla devam edildi. Öyle ki adýmý duymayan neredeyse kimse kalmadý. Gün oldu soðukta, yaðmurda kaldýnýz, gözaltýna alýndýnýz. Bunlarý duyunca her defasýnda ben daha çok hayata sarýldým. Yatmaktan utandým. Hani þair demiþ ya; "senin karþýnda ölmekten utanýyorum" öyle bir þey Geç býrakýldým. Fakat bunun sorumlusu mücadele deðil. Aþikar olan düzenin ta kendisidir. Beni ölümün kýyýsýna getirip öyle býraktýlar. Yaþam hakkým gasp edildi. Dýþarýda "ölme hakký" verildi. Bunu da unutmayacaðým. Henüz içeride hasta tutsaklar var. Hala tecrit var. Ki tecridin ta kendisidir ölüm. Benim bir yaným buruk. Hastalýk þu bu deðil bu burukluðun sebebi. Sebep tutsak yoldaþlarým, dostlarýmdýr. Onlarý çok özlüyorum. Beni teselli eden tek þey ise, ne yapýyorsam onlara yapýyorum. Kimin elini tutuyorsam onlarýn sýcaklýðýný da parmaklarýmýn arasýna yüklüyorum. Ve yüreðimdeki gücün sebebi onlar, tüm sevdiklerim... Sizleri çok seviyorum... Sevgi ve saygýlarýmla Güler Zere Zere'nin bekleyiþi dört ay sürdü 14 yýldýr tutuklu olan Güler Zere'nin damaðýnda baþlayan kanser vücuduna yayýldý. Bunun üzerine Adana'daki Balcalý Hastanesi'ndeki mahkum koðuþuna konuldu. Yakýnlarý Zere'nin tedavisinin dýþarýda ve daha iyi bir ortamda yapýlmasý için tahliye edilmesini istedi. Bu taleple Adli Týp Kurumu ve Taksim Meydaný olmak üzere Türkiye'nin birçok yerinde eylemler yapýldý. anne ve babasý hastane önünde nöbet tuttu. Yemek yiyemeyen, vücudu olanak verdikçe serumla beslenen Zere, 12 Ekim'de üçüncü kez ameliyat edilmiþti. Türk Tabipleri Birliði'nin (TTB) komisyonu Zere'yle ilgili raporunda, "çok zamaný kalmadý" demiþti. Daha önce Zere için "tedavisi hastanenin mahkum koðuþunda devam edebilir" diye rapor veren Adli Týp Kurumu, yaklaþýk dört ay yeni bir karar vermedikten sonra, 4 Kasým'da son raporunu hazýrlamýþtý. Rapor 5 Kasým'da Adalet Bakanlýðý'na ve Cumhurbaþkanlýðý'na ulaþmýþtý. Cumhurbaþkaný Abdullah Gül, dört hasta mahkumun, Güler Zere, Nurettin Ateþ, Þirin Aydýn ve Fehmi Akar'ýn kalan cezalarýný "sürekli hastalýk" nedeniyle 6 Kasým'da kaldýrdý. 16 Kasým 2009 Bia Macellan’ýn Ýzinden Dünya Turu Rio’ya niçin ‘harika kent’ (la cidade maravilhosa) denildiðini anlamak için bir kez görmek yeterli. Okyanus ve daðlarýn arasýnda kalmýþ Rio’da 7 milyon insan yaþýyor. Kent olaðanüstü enerjisini ise samba, futbol ve biradan alýyor Salvador’da bilgisayar arýzasý nedeniyle hesapladýðýmýzdan çok uzun kaldýk. Amacýmýz en fazla 1 ay geçirmekti; tam 2 ay kalmýþýz. Buradan ayrýlýþýmýzý Abrolhos Adalarý civarýnda Aðustos ve Eylül aylarýnda çok görülen balinalarý izleyebilmeye göre ayarlamýþtýk, ama, maalesef hesaplarýmýzda öngörülemeyecek þekilde deðiþiklik yapmak zorunda kaldýk. Sonuçta Aðustos sonu yerine Eylül sonunda yola düþebildik. Fakat yola çýkma zamanýný oldukça iyi ayarlamýþtým anlaþýlan. Kuzey doðudan yaklaþýk 20 deniz miliyle esen rüzgâr tekneyi ortalama 7 deniz mili süratle hedefine doðru itiyordu. Ýlk gün geçtiðinde GPS 150 mil yol aldýðýmýzý gösteriyordu. Bu þimdiye kadar yaptýðýmýz en hýzlý seyirlerden biriydi. Bu böyle devam ederse öngördüðüm gibi 3 günde deðil, 2 günde 300 mil mesafedeki Abrolhos Adalarý’na ulaþabilecektik. Rüzgâr hiç yorulmadan ertesi gün de esti durdu. Bu hýzlý seyrin sonunda adalar ufukta görüldüðünde yola çýkýþýmýzýn üzerinden henüz 2 gün geçmiþti. Þimdiye kadar yapmýþ olduðumuz en hýzlý seyirlerden birinin arifesinde adanýn korunaklý limanýnda bulunan þamandýralara tekneyi baðladýk. Deli bir Rüzgârla Dost Abrolhos Adalarý Brezilya’nýn açýk denizde bulunan milli park sahasý. Toplam 5 adadan oluþan bu takýmadalara biri dýþýnda, özel izin alýnmadýðý takdirde ayak basmak yasak. Ýzin verilen bir tek adaya ise derneðin rehberliðiyle çýkmak mümkün. Ertesi gün sabahýn ilk saatlerinde kuzeyden esen rüzgâr tamamen durdu önce. Deniz nefesini tutan rüzgâra uymuþ, kýpýrtýsýz biçimde, ayna gibi parlýyordu parlak ve yakýcý tropikal güneþ altýnda. Fazla sürmedi bu sükunet. Güneyden tek tük geldi önce bulutlar. Fazla deðil, yarým saat içinde gökyüzü karaya kesti. Ortalýk kararmýþtý aniden. Sonra bir anda, görünmeyen bir el devasa bir vantilatörün düðmesini çevirmiþçesine güneyden deli bir rüzgâr esmeye baþladý. Ada doðu batý yönüne uzanan ince bir kara parçasýndan baþka bir þey deðil. Rüzgâr nereden eserse adanýn rüzgâr altýnda kalan kýsmý bir miktar koruma saðlýyor, o kadar. Bizi buraya taþýyan rüzgâr kuzeyden estiði için adanýn güneyinde konuþlanmýþtýk doðal olarak. Fakat rüzgâr tam bulunduðumuz yönden esmeye baþlayýnca dalgalarýn büyümesine fýrsat vermeden olanca hýzýmýzla baðlý bulunduðumuz þamandýradan kurtulup tekneye yol vermiþtim. Ada çok küçük olduðundan 15 dakika sonra diðer tarafa geçmeyi baþarmýþtýk. Burasý diðer taraf gibi þamandýra lüksüne sahip deðildi. Mecburen demiri atýp sert rüzgâra karþý olabildiðince uzun zincir býraktým suya. O günün akþamý kýsa dalga radyo aracýlýðýyla aldýðým meteorolojik faks sayesinde üzerimizden çok güçlü bir soðuk cephenin geçmiþ olduðunu gördüm. Gerçi tekneden her gün aldýðým hava tahmini sayesinde bugün rüzgârýn güneye döneceðini biliyordum. Fakat bu kadar sert gelmesi beklenmedikti benim için. Artýk coðrafi olarak tropikal kuþaðýn bitimine yaklaþmýþtýk. Artýk sýk sýk fýrtýna getiren cephelerin geçiþine þahit olacaktýk. Neyse ki ilk cepheyi demirde, kazasýz belasýz atlatmýþtýk. Rüzgâr ertesi günün sabahý hýzýný aldý epeyce. Fakat tam 3 gün boyunca güneyden, yani tam gideceðimiz yönden esmesini sürdürdü. Karaya çýkmanýn yasak olduðu bu adalarýn sýðýnaðýnda küçücük tekneye hapis olmuþ olarak tam 3 gün geçirdik. Demir yerine ulaþan soluganlarýn etkisiyle sürekli olarak çok þiddetli yalpa yapan teknede uyumak imkânsýz gibiydi. Sert bir seyirdeymiþçesine yorulan ve yýpranan vücutlarýmýzý dinlendirebilmek için arada bir denize giriyor, yüzerek kýyýya yaklaþýyor, karaya çýkmadan deniz içindeki kayalara oturuyorduk. Üçüncü günün sonunda rüzgâr hâlâ güneyden gelmesine raðmen aldýðým meteoroloji raporuna güvenip demir almaya karar verdim. Rapora göre gün ortasýnda rüzgâr dönecek ve bizimle birlikte, gideceðimiz yöne doðru 10–15 deniz miliyle esecekti. Gerçekten de yola çýkmamýzla birlikte rüzgâr tamamen durdu. Motorla, tekrar ayna gibi olan okyanus üzerinde yol alýyorduk. Çok beklememiz gerekmedi, birkaç mil içinde suyun üzerinde dev bir karaltý belirdi. Mardek’ten çok daha büyük olan karaltý en fazla 100 metre ilerimizde dev bir kompresörden çýkan havaya benzer ses çýkararak metrelerce yükselen bir su sütunu ardýnda býrakarak tekrar suya daldý. Nefesimizi tutmuþ, kýpýrtýsýz biçimde suya bakýyorduk. Ýçimi bir endiþe sardý o anda. O kadar büyük ve heybetli bir yaratýk karþýsýndaydýk ki, acaba çok cüretkar davranýp fazla mý yaklaþtým diye düþünüyordum. Fakat aldýðým bilgiler içime su serpiyordu biraz. Þimdiye kadar bu hayvanlarýn herhangi bir tekneye zarar verdiði görülmemiþti. Heyecan Dolu bir Yolculuk Teknenin diðer tarafýndan gelen soluma sesiyle irkildik bir anda. Bir tane daha balina teknenin diðer tarafýnda belirmiþti. Sonra bir sessizlik. Bir dakika kadar sonra biraz daha uzaklaþmýþ olarak, ikisi birden tekrar görünüverdiler. Fakat bu sefer Mardek’e paralel yüzmüyor, direk bize doðru geliyorlardý. Nefesimi tutarak beklemeye baþladým. Acaba saldýrmaya mý karar vermiþlerdi, acaba tarihte ilk bilinecek balina saldýrýsýna mý hedef oluyorduk? Fazla beklemek gerekmedi. Teknenin hemen önünde, birkaç metre mesafede inanýlmaz büyük bir karaltý belirdi. Teknenin yaklaþýk 2 misli büyüklüðünde olan balinanýn hemen yanýnda ondan çok daha küçük bir karaltý daha vardý. Bu karaltýyý, yani yavrusunu uzun kanatlarýnýn altýna almýþ usul usul yüzgecini sallýyordu. Nerdeyse çarpmak üzereydik. Fakat Mardek’i fark eder etmez suya ani ve tek bir kuyruk darbesi indiriverdi. Dev yüzgecin hareketiyle karmakarýþýk olan su tekneyi saða sola sallarken balina yavrusuyla birlikte hýzla önümüzden geçip kayboldu. Aðzým açýk, birkaç saniye içinde olup biten bu olayýn þokunu üzerimden atmaya çalýþana kadar ortalýkta balina kalmadý. Bir anda sanki hepsi birden buharlaþýp yok oldular. Ölü dalgalarýn üzerinde saða sola yalpa yapan Mardek’e tekrar yol vermeye hazýrlanýrken ortalýk bir anda derinlerden gelen boðuk bir sesle inlemeye baþladý. Sese baþka bir ses karþýlýk verdi anýnda. Kaným donmuþtu adeta. Evet, bu belgesellerde duyduðumuz balinalarýn sesiydi. Çok derinden, kalýn, þarký söyler gibi bir konuþma diliydi bu. Bu seslerin sadece suyun içinde iþitilebildiðini sanýrdým. Gayet net biçimde su üzerinde de iþitilebiliyormuþ anlaþýlan… Bu muhteþem yaratýklara ilerleyen günlerde birkaç defa daha rastladýk. Fakat yol almamýz gerekiyordu, bir daha çok fazla oyalanma þansýmýz olmadý. Harika Kent: Rio Dört günlük seyir sonrasýnda Rio de Janeiro’ya sabahýn ilk saatlerinde ulaþtýk. Tekneyi kentin tam merkezinde bulunan marinaya baðladýktan sonra Salvador’dan beri, 750 deniz mili süren seyrimizin yorgunluðu çöktü üzerimize. Kenti görmeye vakit kalmadan uyuyakalmýþýz. Dünyanýn incilerinden sayýlan Rio’yu keþfetmek için uyanmayý, yani ertesi günü beklememiz gerekecekti. Bu kente neden ‘la cidade maravilhosa’, yani harika kent denildiðini anlamak için bir kez adým atmak yeterli oldu. 7 milyon insan okyanus ve daðlarýn arasýnda kalmýþ bu kentte dünyanýn en yoðun yerleþim bölgelerinden birini oluþturmuþ. Kentte her saniye hissedilen olaðanüstü bir enerji kaynaðýný samba, futbol ve biradan alýyor gibi. Kentin en iþlek caddelerinde bile dinmek bilmeyen samba, biraz ara sokaklara girildiðinde ise her köþe baþýnda karþýnýza çýkan futbol maçlarý Rio’nun akýllarda en çok kalan görüntüleri. Rio’da 1 hafta kaldýk. Aslýnda bu rüya gibi kentte daha uzun kalmak isterdim. Fakat Salvador’da hesapta olmayan uzun kalýþ nedeniyle belirlediðim takvimin gerisinde kalmýþtýk. Ýnmek için sabýrsýzlandýðým güneyin sezonunu kaçýrmak istemiyordum. Açýk ve sýcak bir Ekim sabahý güneþin ufukta yeni yeni kendini göstermeye baþladýðý sabahýn erken saatlerinde ayrýldýk Rio’dan. Burasý ayný zamanda Brezilya’dan resmi çýkýþ iþlemlerini de yaptýrdýðýmýz liman oldu. Brezilya’da daha 1.000 mil seyir yapacaðýz, fakat þimdiden Brezilya’yý terk etmiþ gibi hissediyorum. Bu olaðanüstü ülke 7 ay boyunca silinmez izler býraktý belleðim BirGün